İnönü Ansiklopedisi / Türk Ansiklopedisi (cilt 33)

Citation preview

••

TURK

ANSİKLOPEDİSİ CiL T XXXIII

DEVLET

MİLLİ

EGiTiM

KiTAPLARI

BASIMEVi

ANKARA-1984

u Osmanlılarda yeniçeri birlikleri kuULÜFECİYAN, rulmadan önce savaşlara atlı olarak katılanlara yalnız atları için ücret verildiğinden, bu parayı alan biriikiere verilen ad. Yeniçeri birlikleri kurulduktan sonra, bunların üç ayda bir ödenen ücretlerine de "ulfıfe" denmeye ba�­ landı (bk. ULÜFE). Osmanlı hükümdarlarının muhafız birlikleri, yani has­ sa askerleri olarak yeniçerilerden önce kurulan ve hep­ si atlı olan "altı bölük neferatı"ndan ikisine, ulufeci tabi­ rine, Farsça çoğul eki olan an eklenmek suretiyle U. dendi. Kapı kulu süvarisi de denen bu altı bölük şunlardır:

l. Sipah, 2. Silahtar, 3. U.-ı yemin, 4. U.-ı yesar, 5. Gure­

ba-i yemin, 6. Gureba-i yesar.

Bunlardan Sipah ve Silahtar birliklerine "baş bölük­ ler", U.-ı yemin ve U.-ı yesar birliklerine "orta bölükler", Gureba-i yemin ve Gureba-i yesar birliklerine de "aşağı bölükler" denir. Bunlardan Sipah bölüğü kırmızı bayrak, Silahtar bölüğü sarı bayrak, U.-ı yemin bölüğü yeşil bay­ rak, U.-ı yesar bölüğü beyaz bayrak, Gureba-i yemin bölüğü kırmızı - yeşil bayrak, Gureba-i yesar bölüğü de yeşil -be­ yaz bayrak çekerdi. Bunlar, kapı kulu askerlerinin, yani yeniçerilerin atiısı idiler. Bu süvari ocaklarının kaynağı da, devşirme çocukları ile savaşlarda alınan esir gençlerdi ki, bunların içlerinden uygunları ve beceriklileri, İstanbul, Edirne ve Gelibolu sa­ raylarında eğitildikten sonra yedi yılda bir defa, yetenek­ lileri, "çıkma" tabiri He yeniçeri bölüklerine dağıtılagel­ mişlerdir. U.-ı yemin birliklerinin sayıları normal olarak ı 500 2 500 arasında, U.-ı yesar birliklerinin sayısı da ı 200ı 450 arasında değişirdi . Ancak, III. Sultan Murad (sal­ tanatı: ı574- ı595) zamanında bunlara da dışarıdan gi­ rebilme kapısı açıldığından, Kanuni zamanında bütün altı bölük neferatının sayısı 7 000 kadar iken, daha sonra 20 000 kişiye ve yıl lık ulufeleri de 130 000 000 akçaya vardı. Bu altı bölük birlikleri de yeniçeriler gibi devlet tarafından atanan ağaları, katipleri, ocak kethüdaları ve çavuş denen subayları tarafından yönetilirlerdi. Bunların kışiaları olma­ yıp at beslemek için bir kolaylık olmak üzere, Bursa ile Edirne arasındaki köy ve kasabalarda oturmalarına izin ve­ rilmiş olduğundan, bazıları İstanbul içinde, bazıları ise çev­ redeki köylerde oturur, u!Ufe dağıtımı zamanlarında gelip ulufelerini alırlardı. Bunların İstanbul'da kalanlarının evli olanları evlerinde, evli olmayanları hanlarda, özellikle Kurşunlu Han'da otururlardı . Sipah v e Silahtar bi rlikleri neferleri o n üçer, U. bir­ likleri neferleri on birer, Gureba birlikleri neferleri doku­ zar akça ulfıfe alırdı. Ancak, büyük seferlerde ihsanda bu­ lunulması yasa gereği olan terfilerle bu miktarlar yüksel­ miştir.

U. birlikleri ve altı bölüğün öteki birlikleri bu adla:ı, savaş sırasında ordu düzenindeki yerleri dolayısıyla almış­ lardır. U.-ı yemin, savaşta, vezir-i azam ile devlet ileri ge­ lenlerini korumakla görevli idiler. U.-ı yesar ise hü­ kümdarın sancağının korunması ile görevli idi. U.-ı yemin ve yesar bölükleri, öteki altı bölük birlikleri gibi yalnız hükümdar sefere çıktığında sefere katılırlar, padişahların bulunmadığı seferlere gitmezlerdi. Çünkü bu altı bölük ef­ radı, padişahın muhafız birlikleri gibi idiler. Bu sebeple de U. birlikleri daima merkezde, ordu sancağının "liva-i şahane"nin bulunduğu yerd_e durur, ordunun ağırlığını mu­ hafaza eder ve gerektiğinde savaşa girerlerdi. Padişah sefere çıktığında sağ yanında Sipahi bölükleri, sol yanında Silahtar bölükleri alay bağlayıp yürürler, arkasında U.-ı ye­ min yeşil bayraklanyla, U.-ı yesar beyaz bayrakları ile hazi­ nenin yanında yürürlerdi. Savaş alanına varıp Otağ-ı hü­ mayun, yani padişah çadırı kurulduğunda, bir gece Sipahi böliiıkleri, bir gece de Silahtar bölükleri bu çadır etrafında nöbet beklerlerdi. Protokolde, bayram merasimlerinde müderrislerden sonra Sipah ve Silahtar ağaları, bunlardan sonra U. ve Gu­ reba bölükleri ağaları padişahın yenini öperler, bunlardan sonra yeniçeri ağası, ocaklısı ile sırayı devam ettirirdi. U.-ı yemin ağası sancağa çıkacak olan 200 000 akça has ile sancaıkbeyi olurdu. U.-ı yesar ağası ile Gureba-i ye­ min ve Gureba-i yesar ağaları dışarıya çıktıklarında san­ cakbeyliği ile değil, defter kethüıdalığı ile çıkarlardı. Kanuni Sultan Süleyman, seferlere çıktığında "mülll.­ zım" adıyla bu süvari bölüklerinden 300 kişi ayırıp sara­ yın güvenliği işinde kullanır, seferden döndüğünde bun­ lara mükafat olarak sultanlar vakıfları mütevelliliklerinin ve büyiiık m iri mukataaların bir yıllık yönetimine bakmak ve cizye toplamak gibi görevleri verirdi. Bu uygulama git­ gide kanun haline geldiği gibi, bu mülazım süvariler, sivil hiz­ metler çıkarlarının ve iltizamcılığın tadını alarak zengin­ leştiler, güçlendiler; III. Murad zamanında iki defa ayak­ lanıp Divan-ı Hümayun'a saldırdılar. IV. Murad (saltanatı : ı623- ı640) ve sadrazam Köprülü Mehmed Paşa bunları biraz yola getirdiler. U.-ı yemin ve yesar birlikleri, altı bölüğün öteki bir­ likleri gibi ı826 yılına kadar devam edip Vak'a-i Hayriyı:' de bunlar da kaldırıldılar. Ancak bunlar, yeniçeriler gibi is­ yan hal inde olmadıklarından, kendilerine birer m iktar maaş bağlanmak suretiyle emekli edildiler.

ULUGURU DAGLARI, Tanzanya'da, Darü's - Se­ lam'ın batısında 2 652 m yüksekliğinde dağlar. Sert krista­ lin kültelerden oluşmuşlardır. 1 800 km2 l ik sahada 185 000 nüfus yaşar.

ULUG BEY (Sultaniye, Azerbaycan 22.3.1394- Se­ merkand 27.10.1449), Timurlu hükümdan ve bilim adamı.

2

ULUG

Şahruh Mirza ile Gevher�ad Aga'nın oğlu olup Timur'un "be� yıllık Batı seferi" sırasında doğdu. Kendisine Muham­ med Turagay adı konulmakla birlikte, daha Timur'un sağ­ lığında bu ad yerine, lakabı olan U. B. diye anılarak asıl adı tamamen unutuldu. Timur'un hanımlarından Sa­ ray Mülk'ün yanında büyüdü. On ya�ında iken yeğuıi Mu­ hammed Sultan'ın kızı Öge Biki ile evlenmi� (1404) olmakla birlikte, yine de mürebbiyesinin denetiminde kalmı�tı. Ge­ rek bu, gerekse daha sonra Sultan Mahmud Han'ın kızı Atankayası, Şeytan Ava v.b.; İran Azerbaycanında, Maku'nun doğusunda Bastam, daha doğuda, Tebriz'in yakınında Kız Kalesi, Urmiye gölü kı­ yısında, Rızaiye yakınında Kuh-i Zembil , Aras kıyısınd ı Verahram, Kale Siyah ve daha birçokları teraslar üze­ rine kurulmuş şeh irlere örnek olarak gösterilebilir. Vitruvius, Halikarnassos'un tabii olarak korunmuş bir yerde, belli bir plana göre, teraslar halinde Mausolos ta­ rafından inşa edilmiş olduğunu bildirmektedir. Bir Fransız uzman, Ahaimenid krallarının M. Ö. VI. yüzyılın sonla­ rından beri başta hükümet merkezleri Persepolis olmak üze­ re bu sistemin uygulayıcıları ve öncüleri olduğunu, Mau­ solos'un bunu efendilerinden öğrenmiş olacağını yazmakta ve " Bergama mimarlığı incelendiğinde, mimari şekillerin Yunanistan'dan alınmış olmasına karşılık, Bergama şehir­ cilik sisteminin lonya okulundan çok farklı bir anlayış ve yönteme sahip olduğu anlaşılır. Bu abidevi şeh i reiliğ in kay­ nağı Doğu olmalıdır ve biz onun Karya satrapları vasıwıy­ la alındığını öğreniyor, bu verimli yeniliğin Attalos'lar ta­ rafından saf bir Grek geleneğine sokularak Bergama'da uy­ guland ığını görüyoruz" demektedir. U.'lular, birçok şehirlerini tabii bir şekilde korunmak­ ta olan yüksek tepelerin teraslarla desteklenen yamaçları­ na kurmuşlardır. Demek ki U.'lulardan Medlere ve Ahai­ menidlere geçen birçı* diğer kültür ve medeniyet ka­ lıntıları arasında şehirciliık bileisi de vardır. Bu, U. 'lu-

U RARTU'LULAR

50 -.



u



E

OOA ll



( , • ...,

-� ,.• ., 1

ICitASIM •Cit'eoc.u

E

: -· ·

-

-; ·

' ·· �

-,

....

. OOA

YUr..tıll 1

c

10

SAlON

OOA t.

• ··

·• .

... r

• ··

--- ·· n

,· n

•..

"'

; OD A ı :ı

·• .

J � �

, - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - ---- - - -- - - - - -

i

ı

....

.... -·

IOA ' DIPO

L_��-�---�--� �·=M=�------

URARTU'LULAR

:

Adileevaz Kef kalesi ll. Rusa (M. ö. 680 645) •



lardan Ahaimenidlere geçmiş, oradan da Karya satrap­ lığı üzerinden Yunan alemini etkilemiştir. Nitekim Hele­ nistik çağın şehireilik düzeni olarak bilinen birbirine pa­ ralel ve onlara dikey sokaklardan oluşan Hippodamos siste­ mi, Yunan aleminden hemen hemen üç yüz yıl önce Erciş yakınındaki bir U. şehri olan Zernakitepe'de görülmektedir. Saraylar : U.'lular, kendilerine has müstahkem şehir­

sarayı

planı

2 m boyunda küpler bulunur. Bu odalardan bazıları su, şa­ rap ve bira deposu, d i ğerleri yağ ve hububat depoları ola­ rak kullanılmışlardır. Karmir - Blur kazılarında ortaya çı­ karılan 1 50 odalı sarayın b azı odalarının bira veya su­

sam

yağı

imalathanesi olarak kullanıldıkları bildirilmek­

tedir. Karmir - Blur'dan başka, 1 950'1erin sonlarından iti-

lerinde yine kendilerine has saraylar kurmuşlardır. Kurduk­ ları bu sarayların çok sayıda odaları vardır. Bunların bazı la ­

rında iki veya üç sıra halinde omuzuna kadar yere gömülmüş

URARTU'LULAR : Adileevaz Kef kalesi sarayı

depo odaları



URARTU'LULAR : Adileevaz • Kef kalesi sarayı yukarı salonu (planda 10 no.lu oda)

URARTU'LU LAR



Adileevaz Kef k al es i nde kazılan sarayın tahminen 140 odalı bir yapı olduğu s an ılm ak tad ı r . 1977'ye kadar bu sa­ rayın kırktan fazla odası açığa çıkarılmıştır. Bu yapı ayrı seviyelerde en az üç teras üstüne kurulmuştur. Bunun için aslınd a belki iki veya en çok üç katlı bir yapı olduğu hal­ de güneyden b akıldığ ı nd a dört katlı gibi görünmekte idi. Toprakkale'de b u l unmuş olup h al en British Museum'da ser­ gilenmeıkte olan tunçtan yapılmış b i r ev mode linden U. yapı­ larının üç katlı o l ab i le ceğ ini açıkça görüyoruz. Adilcevaz' daki saraıyın iç babkonları ve tavanları, muazzam fil ayaklan tarafından taşınan birçok salonları vardır. Bunlardan sarayı n merkezi kısmındaki en büyük sa­ lonun genişl iği 20 m, uzunluğu ise en az 45 m dir. Bu sa­ lonun bal kon lar ı ve tavanı 10 - 12 fil ayağı tarafından ta­ şınmaktadır. Salonun dol u yanı çok tahrip o ld uğun dan oda­ nın uzunluğu tam olarak ölçülememiştir. Bu s alondak i fil ayaklarının sayısı da kesin olarak bilinmemektedir. Fil ayak larının alt kısımları, her sı rası 5 1 ,5 cm yübekliğinde üç

­

sıra kesme bazalt taşından yapılmı şt ı r ; sütunların üstü ker­ piçtendir. Kaz ı l ard a ortaya çıkarılan üzeri kabartmalı blok­

ların, salonun

b alıkonund a

tavana desteklik eden kerpiç fil

ayaklarının arasında yer aldılkları sanılmaktadır.' Bu b üyük salondan y an lard aki servis odalarına ve bu

arada 2,5 m geniş l iğ inde , yanları yine kesme bazalt tqın­ dan yapılmış bir kapı ve arkasındaki merasim koridoru adı

URARTU'LULAR : kalesi. Sütun parçası (Ankara Müzesi) baren Rus, Alman ve Türk bilim adamları tarafından Rusya'da yine Erivan

civarında Arin - Berd'de, İran'da

Maku yakınında Bastam'da, Türikiye'de Van'ın Gürpınar kazası yakınında Çavuştepe'de ve Adileevaz yakınında Kef kalesinde yapılan kazılarda U.'lulara ait muhteşem yapılar ortaya çıikarılmıştır.

verilen geniş bir koridordan da sarayın öteki odalarına ge­

çilmektedir. B uradak i küçük

ya büyük salonlara ve ya

.

·-·

URARTU'LULAR : Adileevaz - Kef

od alar

ince uzun ko rid e ri ara açılır. Büyük salonların duvarların ın dibinde 35 cm yükseklikte ve 55 cm genişliğinde sekiler yapılmıştır. Bunlar, üzerlerine oturmak için yapılmış ol­ malıdır. Yukarı salon i le güneyindeki büyük odanın duvar­ larında freskler bulunmuştur. Döşemeden 1,30 m - 1 ,60/ 1 ,70 m yüksekten başlayan bu fresklerin daha çok duvarların üst kısımlarını süsledikleri anla§ılmıştır. U.'lular bu fresk­ lerde en çok mavi rengi ku ll anm ışlard ır Kırmızı, san ve

- ·

- ·

-

kalesi sarayı büyük salonu (rekonstrükslyon). 4 no.lu oda)

A�- - -

_ _ __ __

II. Rusa

__ı

(680 • 645) dönemi (planda

Si

tJ RARTU' LULAR

URARTU'LULAR : Adileevaz - Kef kalesi sarayı büyük salonu balkonundaki fU ayaklan parçası (Ankara Mü· zesi). Bu blokların dört yüzünde aynı kabartmalar görülür. Burada cephesi baştann Haldi'nin kabartmalan De süslü, iki katlı bir müstahkem saray tasvir edilmiştir beyaz, U. fresklerinde kullanılan öteki renklerdir. Adil­ cevaz sarayında bulunan fresklerin motifleri çok sınırlıdır. Gerek Arin - Berd'de gerek özell ikle Altıntepe'de bulunan freııkler U.'luların bu konuda da ne kadar ileri oldukları­ nı göstermektedir. Bu motifler arasında bakiava dilimleri, rozetler, palmetler, nara benzeyen süslemeler yanında, kut­ sal ağacın veya kutsal ağaç sembolünün iki yanında boğalar ve ağacı dölleyen karışık yaratıklar ve tanrılar görülür.

tören sırasında tapınaklar içinde magnezyum madeni yakıl­ mış olacağını düşünmektedir. Fakat yan duvarların üst k ı sım l ar ı nda, uygun yerlerde pencereler açılmış olabile­ ceği de düşünülebilir.

Aralarında bir geyiği avlumak üzere olan bir aslan yahut bir karaca yavrusunu avlamış olan bir aslan tasviri gibi çeşitli tabiat tasvirleri ile bir ağaçlık içinde boğa, leopar v.b. gibi hayvanların bulunduğu av sahneleri veya köpek­ ler tarafından güdülen sığır sürüsü, sabana koşulmu� öküz­ l eri yl e çift süren bir çiftçi gibi günlük hayata ait diğer sah­ neler, fevkalade canlı bir şekilde tasvir edilmişlerdir. Bu tür tasvirlerde U.'lular birbirleriyle çok iyi uyuşan motif­ ler ve renkler seçmesini bilmişlerdir. Bu yüzden, U. duvar resimleri estetik açıdan çok yüksek düzeydedirler.

üzerinde duran a hşap sütunları vardır. Bu sütunlu salon­ lar (Apadana), bazı ara ştırıcıl ar a göre mimarttk tarihine

ıHovhann i ssian, bu resimlerdeki hurma ağaçlarının ta­ van a kadar uzandıklarına işaret ederek, odaların yanlardan değil, ya giriş tarafından veya tavandan a y dınlat ıl m ı ş ve

Adileevaz sarayında üst katlardaki odalardan birinde ayrıca taş kaideler üzerinde tavana desteklik eden ahşap sütunların bulunduğu a nl aş ıl mıştır. Arin Berd ve Altınte­ pe'deki sütunlu galerilerle salonların bu tür taş kaideler -

U.'luların bir katkısıdır. Fa:kat diğerleriyle birlikte bunun Anadalulu olduğunu sanıyoruz. Nitekim BoAazköy' de böyle sütunlu salonların varlığına inanılmaktadır. BoAaz­ köy'de ayrıca sütunlu tek galeriler varsa da, peristil tarzında­ ki sütunlu galerilerle fil aya'k iarı U.'Juların buluşudur. Di­ ğer U. saraylarında olduğu gibi, Ad ileevaz Kef kale­ sinde de sarayın küpl er le dolu depo odaları vardır. 45 m kadar uzunluğundaki üç d e po odasında 170 adet küp açı­ ğa çıkarılmıştır. Bulunan bu küpt eri n üzerlerinde çivi yazıla­ rı vardır. Bu yazıların, küpterin hacimlerini bildirdikleri ka­ bul edilmektedir. Başka yerlerde açıia çıkartılmış olan küp-

53

U RARTU'LU LAR !erin üzerlerinde hiyeroglifler görülür. İçlerinde, yarıya ka­ dar gömülmüş çok sayıda küpler bulunan depo odaları Elazığ'da Altınova'daki Norşuntepe'de M. Ö. III. bin yıl­ larından bir katta ortaya çıkartılmıştır. Bu tür de po oda­ ları Boğazköy'de de bulunmuştur. Bunlar M. Ö. Il. binin başl a rı n a tarihlendirilmişlerdir. Böyl e ce bunun da Anadolu­ lu bir özellik olduğu anlaşılmaktadır.

ları Anadolu'nun malıdır. U.'luların, duvar resimlerindeki p ek çok benzerlikler yüzünden Kuzey Suriye ve Asur ' dan büyiik ölçüde etkilenmiş ol duklar ı şüphesizdir. An­ cak duvar resimlerinin Anadolu'da Neolit>Bc Çağ (M. Ö . VI. bin)'a kadar giden çok esk i bir geleneği vardır. İ şte

bir yandan Mezopotamya ve Kuzey Suriye'den, öte yan­ d an Anadolu'd an aldıkları çeşitli m imari özellikleri birb iri­

Geniş avlular etrafında uzun koridortarla birbirine bağ­ lanmış çok sayıda odaları olan büyük yapılar, Mezopotam­ ya ve Kuzey Suriye'de çok eski bir geleneğe s ah i ptir. Buna karşılık çok sütunlu salonlarla, içi küplerle dolu depo od a

ne karıştırıp kendilerinin buluşlarını da bunlara katarak

kurdukları s ar ayl a r, U.'luların mimarirk tarihine yapmış oldukları önemli bir katkıdır. U.'luların Anadolu'dan, Hi-

-

Jlee. Fiı. :1

XV XVI

X

Xl

_ _ _ __ _ _

'

:

;- - - -

xxıxxı

l

V VI

, ı•l Tf. - 1 1 ı

1

1

1

1

..

' ı

. -if---

: .'

25

26

JQ 31

•j

v ,vı

1. Tapınak 2 . Saray

-

Apadana

3. Mezarlar

x ixı

XX

�6_ •

URARTU'LULAR : Altıntepe'de Urartu mimarisi (T. Özgüç, Altıntepe)

•� .

11 -� � XXI

r

54

URARTU'LULAR

URARTU'LULAR

:

Altıntepe Uranu tapınağı (rekonstrüksiyon). M. ö. VllL yüzydın 2. yarısı

titlerden aldıklan çok sütunlu salonlar, daha sonra Ah�i­ menid saraylannın en ön em li unsuru olmuştur .

Dini mimari, tapınaklar : Yapılan kazılar sonucu Toprakk ale, Altmtepe, Patnos, Çavuştepe, Kayal ıd ere d e açı­ ğa çlkanlmı§ olan U. tapınakları birbirine çoik. benzer. Bunlar U.'luların kanoniıkleşmiş tapmak şeklini temsil eder­ ler. Toprakkale (1. Rusa 730 - 7 14), Altıntepe (VIII. yüzyılın 2. yarıs ı) , Patnos - Amavur Tepe (M en ua 8 1 5 - 785/780) ta­ pınakları değişik zamanlarda yapılmış oldukları halde plan ­ ları, in ş a teknikleri ve dış görünüşleri bakı m ınd an birbirin i n aynıdır. İç ve dış ölçüleri bakımından birbirinden ancak 1 0 cm kadar farklıdırlar. Her ü ç tapınağın cephesi güneye yö­ neliıktir. Her üçüntin U.'luların baştanrısı Hald i'nin tapı'

nağı olduğu d üş ü n ülm ü ş tür . Amavur tapınağı, ön yüzde alt sıralardaki b azalt taşlar üzerine özenle kazılmış çivi yazılı k İ tabes ine göre, kral İşpuini ile oğlu Menua'nm müş­ t erek krallık döneminde (M. Ö . 8 15 - 807) yapılmıştır. B u­ na göre, tarihini bildiğimiz en eski U. tapınağı budur. Toprı!OOk ale, daha sonra inceleyeceğimiz burada bulunmuş bi r tahtın parçaları ile halen Hamburg Müzesinde sergi­ lenen bir şamdan süslerinin stil is tik incelenmesinden var­ dığımız sonuçlara göre, I. Rusa (730 - 7 14) tarafından ku­ rulmuş olduğundan, Toprakkale tapı nağı da bu dönemde kurulmuştur. İ lk olarak 1 879 - 1 880 yı l l arınd a İ ngi li zl er, Toprak:kale' sonra 1 898 - 1 899 yıll arında Alman-

de kazıl ara başlamış,

55

URARTU'LUL A R

.



..



• •

1 1

.

. ' ',' 1

o o

de görüldüğü şekilde girintilidir. Kapının karşısında ön av­ lunun ortasında sunak yeri bellidir. Kazıyı yapan arkeoloğa göre, tapınağın arkasındak[ delikli yuvarlak taş da bir su­ naktır. Özenl i bir şekilde yapılmış bir sunak vaktiyle İngiliz kazılarında Toprakkale tapınağının önünde bulunmuştur. Bu sunak halen İstanbul Müzesindedir. Tapınağın seliası 5,20 x 5,20 m ölçüsünde kare planlıdır. Duvarları dibinde.ki seki­ lerin hediyeler iç i n yapıldığı tahmin edilmektedir. Kapı­ nın karşısında, arka dU\•arın dibinde bir tanrı heykeli kaide­ si bulunduğu bildirilmiştir. Ancak şimdiye kadar küçük heykelciklerin dışında U.'da büyük boy heykel ele geç­ memiştir.



URARTU'LULAR : 1. Ağaçlık evi lar, 1 9 1 1 - 1 9 1 2'de ve 1 9 1 6'da Ruslar kazılara devam etmiş­

iBütün U. tapınaklarının restorasyonu son 20 yıl­ da h ayl i tartışılmıştır. Genel olarak bu tapınakların yüksek kuleler şeklinde ve d ah a çok İran'daki ateş tapınaklarına (Nakşi Rüstem ve Pazargat) benzerlikleri fikri benimsen-

lt:rdir. Daha sonra 1 959 - 1 963 yıllarında Türkler tarafından yn pılan araştırmalarla Toprakkale tapınağının planı elde edi­ lebilmiştir. Bu tapınaklar hakkında bize en iyi bilgiyi Altın­ tepe tapınağı vermektedir. 196 1 - 1 964 yıllarında yapılan ka­ zılarda ortaya çıkarılmış olan Altıntepe tapınağı içten içe 27 x 27 m olan bir avlu, yani bir temenos alanı içine yapıl­ mıştır. Avlu, arkaları 2 m kalınlığında temelleri taş, üstü kerpiç duvarlarla kapatılmış sütunlu galerilerle çevrilmiştir. Çok iyi işlenmiş taş kaideler üzerinde duran 20 ahşap sütun bu galerinin ağaç ve çamurla örtülmüş çatısını taşıyordu. Av­ lu içinde tapınağın önündeki alanın genişliği ( 1 0 m), arkada­ ki alanın ik i ·katı kadardır. Yanlardaki alanlar arkadakinden biraz dal1a geniştirler. Sütunların duvarlardan uzaklığı ge­ nelliıkle 2,5 m civarındadır. Arkadaki sütunlar arka duvara daha yakındırlar ve hepsi aynı bizada değildirler. Revak­ ların 3 m genişlikte oldukları söylenebilir. Tapınak 1 3 ,80 x 1 3 ,80 m ölçüsünde kare planlıdır; alt kısımları çok güzel işlenmiş üç sıra kesme taş, üstü kerpiçle yapılmış duvar­ ları 4,35 m kalınlığındadır. Dört köşesi duvarlardan 50 cm ileriye çrkıntı yaparak kule tarzında inşa edilmiştir. 1 , 1 5 m genişlikteki kapının önünde iki taş basamak vardır. Ka­ pının yanları bütün U. kapılarında ve pencere tasvirlerin-

D

• ..._

-

L

'

l

·o 1

, ro ...

URARTU'LULAR : 3. Giyimli evi mektcdir. Ancak yükseklikleri konusunda fikirler değişik­

tir. Arkeologlar bu yüksekliğin 1 0 - 28 m olabHeceğini söy­ lemişlerdir. Hatta daha yüksek olabileceği görüşünde olan­ lar da vardır. Tapınak çevres inde üç katlı ve onun için 1 0 m den yüksek yapıların bulunduğu, tapınak duvarlannın öteki yapılara göre çok daha fazla kalın oluşları ve tapına­ ğın bir kule şeklindeki yapısı göz önünde bulundurulur ve özellikle bu eski çağlarda bir tapınağın etrafındaki yapılar­ dan çok daha görkemli yapıldığı düşünülecek olursa, bu tür U. tapınakların ın 15 m d en daha az yüksek yapıl­ mış olacakları fikri akla yakın gelmektedir. B u tapınak-

--.o

o

...

URARTU'LULAR : 4. Dastam evi ların çatıları bazı bilginierin Musasır tapınağı tasvirini dü­

şünerek te k l if ettikleri g i b i , çadır d am biçiminde olabilir.

Ancak

Musas ı r

t a pına ğ ı

tasviri

dışında tanıdığımız tas­

v i rlerde U . yapılarını kenarları siperli, düz çatılı olarak

o

URARTU'LULAR : 2 . Karmir - Blur evleri

... .. .

görüyoruz. Onun ıçın, U. tapınaklarını 15 m ka­ dar yüksekliğe sahip, etrafı siperli veya sipersiz bir k o r ku l uk duvarı i l e çevrili d üz damlı ve içlerindeki çok güzel resimlerin gör ülebilmcsi maksadıyla duvarlannın ça­ t ı ya yak ı n k m m larında d ı ştan oldukça dar, içieri daha ge­ nis p.:: ncereleri b u l u n a n k u l e şek i l l i bir yapı olduklarını

56

URARTU'LULAR A

i ı · r

ı -- L- -

ı

1.

o

..

10

s

URARTU'LULAR

:

S.

"'·

Dastam evi

tasavvur etmek mümkündür. Ayrıca, Altıntepe'de yapılan kazılarda da görüldüğü gibi, tapınağın yanlarında her halde rahipler için ikametgah yapılmıştır. Bu tapınakların içine Yunan aleminde olduğu gibi, yalnız r a h i p ler in girdiğini, törenler için toplanan halkın Altıntepe ve Arin - Berd'deki gibi tapınağın etrafında veya önündeki revaklı veya revak­ sız alanda törenleri izlediğini düşünmek gerekir. ıU.'luların bu türlü tapınaklarının

dışında Van'da,

Meher Kapısı'nda veya ona benzer şekilde kayalara oyul­ muş kutsal ka p ı l a r önündeki alanlarda veya Altıntepe ve Zivistan'da olduğu gibi, bir düzlüğe dikilmiş steller önün­ de d ini törenler düzenledikleri anlaşılmaktadır. Haldi ta­ pınaklarına Haldi Kapısı dendiğine göre kapı şeklindeki bu kayalara oyulmuş nişler, tapınak anlamında kutsal yer­ Ierdi. Bunların en ünlüsü Toprakkale'nin 2 km kadar ba­ tısındak4 Meher Kap ıs ı'd ı r . Meher Kapısı'nda 79 U. tan-

0,

�0,

· ı

oDOoOD o

. §) ·- � · A

B � - . --

rn · _� J ı

!'

-. '



: ·- j�.

. ı

__ . .

--

-

u

..

..

-

-

.

!-.-� 1 1

i

-r-, -

-

ı

.

.

L.!

..

.

.

.

·

,

URARTU'LULAR : Horhor Mağarası. Van kalesindeki Urartu kaya mezarlanndan biri. I. Argişti (785 - 760) dönemi rısının adı ve her tanrının karşısında da ona yapılacak kurbanların c i n s i ve sayısı yazılmıştır. Bununla bi rl ikte bu tür kutsal "kapı"ların önünde ne tür törenierin yapıl­ dığını bilemiyoruz. Yine Altıntepe'de en iyi örneğini gördüğümüz "steller t apı n a ğ ı "nın cenaze törenleri veya ölü kültü ile ilgili ol­ duğunu söyleyeb i l iriz. Altıntepe'de m ez a rl a rı n hemen yanın­ da, ö n ü n e ve yanl a r ın a duvarlar inşa edilerek vücuda geti r i !en düzgün bir teras üzerinde 0,50 m genişlikte, 2,30 m yük­ sekli kte, üstü yarım çember şekilli dört stel dikilmiştir. Ay­ rıca stellcrin g e r i s i n e de bir duvar örülmüştür. Ortası oyuk, taştan çanak şeklinde yapılmış b i r sunak stellerden birinin önüne konulmuştur. Burada l i basyon d e n i l e n içki kurbanı tö­ ren in in yapılmakta olduğunu U. m ühürleri ve başka tasv i r l i escrl e r i n yardımı i l e öğ r eni y o ru z . Al tı n te pe' de stel·

10 ..,

URARTU'LULAR : 6. Zernakitepc evleri

UR A RTU'LULAR : Adileevaz

Durnkbur mezarlığının içi

URARTU' LULAR

' ; '!'!

tak odaları olabilecek küçük odalarında, biri ise büyük salonun ortasında, döşeme üzerinde açığa çıkarılmıştır. Top­ rakkale'de eski kazılarda bulunmuş bir taş ağırlık üzerin­ deki bir tasvirde dikili üç stel ile yanlarında dalları aşağı doğru eğilmiş bir kutsal ağaç karşısında tapınan bir insan görülür. Gerçi stellerin önünde tarif ettiğimiz gibi bir su­ nak yoktur. Fakat tapınan insanla steller arasında uzun boyunlu bir oinokhoe durmaktadır. Bu vazonun şekli de Hititlerde içki kurbanı için kullanıldığını bildiğimiz gaga ağızlı testilere benzemektedir. Böylece A ltıntepe'de mezar­ ların yanında stellerin durduğu terasın ölü kültü ile ilgili bir açık hava tapınağı olduğunu söyleyebi liyoruz.

. \ 'f ' • . ; \ \ 1 '

57





ı

1

URARTU'LULAR : At ve aslan başlı gümüş süs iğneleri !erin önündeki sunak, Kef kalesi sarayında bulunan sunak­ lara benzer. Kef kalesi kazıl arında ortaya çıkartılan kabart­ malar üzerinde görülen yazıtta, "Tanrı Haldi'nin büyüklüğü sayesinde Argişti'nin oğlu Rusa bu içıki kurbanı kült yerini inşa etti" denilmektedir. Buna göre, ortası delik yuvarlak

Kd. aa·

bir lavabo şeklindeki bu taş çanakların içki kurbanı için yapılmış sunaklar olduğu düşünülmüştür. Kef kalesi sa­ rayında bunlardan üç tane bulunmuştur. İkisi sarayın ya-

.

_21 ..

.

·

- ,

-

.

--

URARTU'LULAR : Adileevaz Durakbor mezarlığı planı ve kesitleri Urartu evleri : U.'luların kral aileleri ve yüksek dü­

, ·

'

· '

' . .:

·; ' '

1

�· - -·u ·

..

.

,' ·..

.

.

.

. ' �. . · ·'·' ·. · ·

.

.

zeyd eki yöne ticileri , 140 - 1 50 odalı saraylarda yaşat:1ken, halk aşağı yukarı dikdörtgen şekilli çok kü ç ük evlerde otur­ muştur. Bu evlerin genel olarak bir avlusu, iki - üç veya d aha fazl a odaları vardır. Karmir - Bl ur (Teşebaini)'da böy­ le bell i parsel lerde, planl arı önceden belirlenmiş birbirine bitişik evler ortaya ç ıkarılmıştır. Kazıyı yapan arkeologla­ ra göre, şehrin pla n ı ve evlerin tipleri devlet tarafından ön­ ceden tespit e d i l m iştir. Bu evler başka yerlerden getirilmiş esirler için yapı l m ı ş olmal ı d ı r . Bu evlerde kaledeki çeşitli atölyelc rde çal ı ş a n l arla z i raa tl a uğraşanlar ve garnizonun a skerleri, çok odalı evlerde i>e subayl ar oturm u ş l ardır. Bu evler esirler ve yerl i halk tarafından yapılmış oldukların­ dan tam d ikdörtgen bir şek i l göstermemektedirler. K a rın İ r - B l ur evlerine benzer bir avl u ile iki odadan oluşmuş U. evleri Türk i ye'de de bulunmuştur. Van'ın

güney doğusunda Hoşap yakınındaki Giyiml i (Hırkan is) kö­ yünde

bir avlusu ile arkasında iki odası olan tek başına bir

evin te m e l le r i bulunmuştur. Bulunan bu evin planı da

bir dikdörtgen deği ldir. Di.ğer bir U. evi, Van'm güneydoğusunda Çatak kazasına bağlı Ağaçl ık (A vzini) kö­ yündeki kazılarda bulunmuştur. Büyük bir avlu ve arkasın­ daki iki odadan oluşan bu ev, özellikle kalın avlu duvarları­ nın iki köşesindeki çıkınıılan ile dik!kate değer bir yapıdır. Çünkü bu çıkıntılar, U. mimarisinde genellikle kale du­ varlarında ve öze l l i k l e köşel erdek i k u lelerde görlilcn belirgin b i r öze l l i ktir. A ncak buna benzediği tahm i n edilen kuledüzgün

l

•·

l ..

:

'

j.J

URARTU'LULAR :

Süslü ahşap

mobilya parçaları

URARTU' LULAR

58

!erin Doğu Anadolu evlerinde M. Ö . IV. yüzyılda hala gö­ rüldüğünü Ksenophon yazmaktadır. Özellikle dış duvar­ larının kalın olması yüzünden bu evin iki katlı olduğunu tahmin etmek mümkündür. Bu yüzden, iki katlı müstah­ kem bir bi na olan bu evin önemli bir kişiye ait olduğu dü­ şünülmektedir. Van Gölünün kuzey kıyısında, Erciş y akı­ nındaki Zernakitepe'de, önceden devlet tarafından yaptırıl­ mış bir plana göre kurulması düşünülen bir şehrin kalıntı­ larına rastlanmıştır. Bu şehrin planı, bundan üç yüz yıl sonra Batı Anadolu'da, Milet'te uygulanan ve adına Hippo­ damos sistemi denilen, birbirine paralel ve onlara dikey cad­ de ve sokaklardan oluşan bir düzene sahiptir. Buradak i ev­ lerin bir kısmı Hastam'daki kazılarda açığa çıkarılmış olan bir eve benzer şekilde yapılmış bir avlu ile dört odadan ibaret olmalıdır. Tabii, burada d a bir-üç odalı , özellikle iki odalı evlerin yapılması da düşünülmüştür. Buradaki evlerin yapımı bitirilmemiş olduğundan muhtemelen bu şehirde hiç oturulmamıştır. Bu evlerin duvarları çamur harç kullanıl arak taşlarla örülmüştür. Avluda taban taş döşeli, üstü sundurma ile örtülü bir kısım hayvanlar için ayrılmıştır. Öteki odalar, yatak odası, mutfak ve depo olarak kullanılmıştır.

URARTU'LULAR

:

Saban, orak ve üvendire demirleri

Önünde bir avlusu ile arkada iki odası bulunan aşağı yukarı dikdörtgen planlı evler, özellikle Orta Anadolu için karakteristiktir. Anadolu'da en az III. binyılından beri gö­ rülen bu tür evlerden, özellikle Kültepe I a katı evleri ile Boğazköy'de imparatorluk çağına ait evler, önü aviulu iki odalı Anadolu evlerinin tipik örnekleridir. Böylece U.'luların yalnız

saraylarının önemli bir-

takım özelliklerin i değil , evlerinin planlarını da Orta Ana­ dolu'dan, Hititlerden almış olduklarını tespit etmiş bulu­ nuyoruz. Bununla birlikte etrafı odalarla çevrili bir avlusu bu­ lunan Mezopotamya evleri örneklerinin az da olsa İran'

dak i bazı U. merkezlerinde görülmekte olduğuna işaret etmemiz gerekir. Urartu mezarları : U. mezarları I. Kaleler içine ya­ pılmış mezarlar (genellrkle kral mezarlarıdır); II. Kaleler dışında bir mezarlıkta yapılmı ş mezarlar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bu ikinci tür mezarlar ise genellikle halkın mezarlarıdır. I. Kaleler içine yapılmış mezarlar : Çoğu kayala­ ra oyulmuş çok odalı mezarlardır. Hemen bütün belli başlı U. kalelerinde bu tür mezarlara rastlanır. B u me­ zarlar iki türlüdür : A. Kalelerde kayalara oyularak odalar halinde yapılmış olup bugün kapıları dışardan d a görüle­ bilen ve "kaya mezarları" denen bu mezarlara örnek olarak Van kalesi, Palu, Mazgirt - Kaleköy, Bağın, Doğubayazıt v.b. gösterilebilir. B. Kaleler içinde olmamakla birlikte ay­ nı zamanda toprak altına kayalara oyulmuş (Kayalıdere) ve­ ya toprak altında inşa edilmiş (Altıntepe) mezarlar.

A. Kayalara oyulmuş mezarlara örnek olarak hükümet merkezi Van kalesindeki Horhor Mağarası'nı kısaca incele­ yelim. Büyük Horhor Mağarası : Mağaraya bir insanın ancak girebileceği kadar genişlikte bir merdivenle dik ve düz kesil­ miş kayanın yüzüne açılan bir kapıyla inilir. Kapının solun­ da kaya yüzüne yazılmış Menua'nın oğlu I . Argişti (785 760)'nin bir kitabesi vardır. Kısa bir dromosla 6 x 1 0,5 x 3 ,5 m büyüklükte bir odaya girilir. Buradan iki yanlardaki birer ve karşıdaki iki küçük odaya geçilir. Her odanın du­ varlarına birçok taka yapılmıştır. Yanda,ki odalardan biri­ nin döşemesi içine iki lahit koymak için çukur açılmıştır. Bu tür çukurların eski gömmelerin artıkları için yapıldığı anlaşılmıştır. B. Y cr altına inşa edilmiş mezarlara örnek olmak üze­ re de Altıntepe'nin III no. lu mezarı gösterilebilir. •

U R A RTU'LULAR : Ahşap mıısa

Arkeologlar tarafından yapılan yayınlarda Altıntepe oda mezarlarında yalnız ceset gömmelerden söz edilmiş, bu mezarlarda yakma görülmed İğİ bildirilmiştir. Onun için yakın bir zam ana kadar U.'l ularda ölii yakm a adeti­ n i n yalnız fak ir halk tabakası arasında görii ldüğii , hat-

URARTU' LULAR

'-0_-:_·

�- .

� - '-'

URARTU'LULAR

:

Diı-gen, murç v e o k ucu

ta ölünün yakılması suretiyle yapılan gömmelerin U.' lu olmayan yabancı asker veya esir olarak başka yerden getiri lip, U. şehirlerinde çalıştırılan kimselerin mezar­ ları olduğu düşünülmüştür. Bu mezarlarda elde edilen ar­ keoloj ik malzemenin yeniden gözden geçirilmesi sonucu Altıntepe'nin II ve III no. lu mezarlarında bulunmuş eş­ ya arasında görülen , omuzları delikli tunç vazoların halk mezarlarında ele geçen ve içinde yanm ış kemik artıkları bulunan benzeri pişmiş toprak örneklerden farksız olduğu anlaşılmıştır. Böylece onların da uroeden başka bir şey ol­ mayacakları ortaya çıkmıştır. Mezarların takalarında veya döşemeye kazılmış ol arak görülen yuvaların da bu tür kai­ desiz urnelerin oturtulması için yapıldıAı bellidir. Hatt� Kayalıdere, İran'da Karnıyarık ve Van kalesindeki bir ka­ ya mezarında görüldüğü gibi , bu mezarların bir odası belki esas itibarıyla sadece krcmasyon urne (yakılan ölülerin külleri konulan çömlek)'leri için ayrılmı ş olmalıdır. Altıntepe'de kalenin güney yamacında üç mezar açığa çıkarılmıştır. Bunlardan biri bir odalı, öteki ikisi üçer oda­ lıdır. B unların en büyüğü III no. lu mezardır. Bu mezardaki odaların arasındaki duvarların kal ınlığı ı m dir. Duvarların iç ve dış yüzleri iri bloklarla örülmüştür; arasına moloz dol­ durulmuştur. Duvarların toprağa dayanan yüzleri işlenmemiş­ tir. Öteki yüzler kabaca işlenmiş, fakat birbirine iyi alıştırıl­ mıştır. Mezar odalarının iç yüzleri çok iyi işlenmiş kes­ me taşlarla örülmüştür. Birinci oda 2 x 4 ın boyutlarındadır. Bu odaya ı m genişlikte bir kapıdan girilir. Ölü hediyele­ rinin bir kısmı bu odada bulunmuştur. Odanın ortasındaki bir tunç kazanın içinde tunç kemer parçaları, iki tunç kurs, at heykelcikleri ve başka koşuru takımı parçaları bulunmuş­ tur. Bu kazaola kapı arasında üzeri gümüş kaplama ahşap sandalye ayakl arı, odanın batı yarısında çanak çömlek, ah­ şap bir masa, koşum takımları, uçları hayvan başı şeklin­ de gemler ele geçmiştir. Kurslardan birinin üzerinde dört nala giden kanatlı bir at (pegasos) üstünde kanatlı bir tanrı vardır. Hemen h emen h ayvan üzerinde duran bütün U. tan­ rıları gibi, bu d a bir ayağını atın başına basmıştır. Bu oda­ d a e l d e edi len bazı harp arabası pa rç a la r ı tunç ve dem i r ,

59

silahlar, kazıyı yapana göre, ölünün b i r savaşçı olduğunun belgeleridir. Birinci odadan, içinde lah!İtlerin bulunduğu ikinci od aya yine 1 m genişlikte bir kapıdan geçilir. Bu oda 2,5 x 4 m dir. Taş lahitlerden biri kuzeydoğu duvarı, öteki kuzeybatı duvarı önüne, duvarlara bitişik olarak konulmuş­ lardır. Lahitlerin kapakları beşik şeklindedir. Tekne ve ka­ pak ayrı ayrı yekpare taştan yapılmıştır. Teknenin uzunlu­ ğu 2, 3 3 m , yükseıkliği 99 cm , genişliği 85 cm dir. Lahit­ lerde süs yoktur. Bunlardan birincisinde 45 - 50 yaşlarında bir erkek, ikincisinde 50 - 55 yaşlarında bir kadın yana yatmış, yarım hoker durumunda gömülmüşlerdir. Erkeğin boyu 1,736 m , kadınıilki 1 ,537 m olarak hesaplanmıştır. Erkek mezarında ölü hediyesi bulunmamıştır. Elbiseye di­ kili gömüldüğü tahmin edilen altın, gümüş ve tunç düğ­ meler, demir ok uçları ve kalkan lahdin dışına bırakılmış­ tır. Kadın, giyimli olarak gömülmüş, elbise altından disk şekilli, üstü granül e rozetlerle bezeli düğmeler ve yine al­ tın ve değerli taşlardan yapılmış boncuklardan oluşan bir kolyesi bulunmuştur. Lahdin yanında cevizden iki masa, başka ahşap mobilya parçaları, bir ithal malı fayans vazo, üzerinde kutsal ağaç motifi bulunan fil dişi örnekleri ve pişmiş toprak vazolar ele geçmiştir. Odanın kuzeybatı du­ varında beş, kuzeydoğu dar duvarında üç taka vardır. Bun­ lar duvarlar örülürken taşların araları boş bırakılınakla vücuda getirilmişlerdir. İkinci odadan 0,75 m genişlikteki bir kapıdan mezarın en küçük (2,50 x 2 m) odasına geçilir. Bu odanın üç du­ varında birer taka vardır. Bu odada 4 ayaklı bir ahşap ma­ sa, ayakları tunç bilezikle takviye edilmiş ahşap bir ke­ revet, iki ucu aslan başı şeklinde 17 cm uzunluğunda gü­ müş bir çubuk ve pişmiş toprak kaplar bulunmuştur. Bütün odaların tabanları sıkıştırılmış topraktır; tavanla­ rı 3 m den büyük taşlarla kapatılmıştır. Bunlardan bazıları kırılıp birinci odanın üstüne düşmüştür. Bu taşların üstün­ de molozlardan bir tabaka daha vardır ki bu, mezarların üstündeki odaların döşemesini teşkil etmiştir. Mezar oda­ larının konturu üstünden yükselen duvarlar bugün de 3 m yüksekliğini muhafaza etmektedir. Bu mezar, kazıyı yapan tarafından II. Argişti (M. Ö. 7 14 - 680) dönemine, öteki iki mezar ise bunlardan eSki olup II. Sardur (760 - 730) ve I. Rusa (730 - 7 14) dönemlerine tarihlendirilmiştir. U. mezar buluntuları hakkındaki i lk bilgileri, daha 1 859'da defineciler tarafından yağmalanıp buluntulan­ nın önemli bir kısmı o zamanlar Ermitaj müzesine mal edilmiş eserlerden ediniyoruz. Arkeoloj i yayınlarında Ali­ şar buluntuları olarak Lin kazanan buluntular, gerçekte Ağ­ rı dağının doğusunda, Aras nehrinin sağ kıyısında, İran sı­ nırları içinde Veralıram U. kalesindek i üç odalı bir oda mezarında bulunmuştur. Alişar ise Aras nehrinin sol kıyısında, Sovyet Rusya sınırları içinded ir. Gerçekte bunun her yönden Altıntepe mezariarına benzediği ve onlar gibi I. B grupu mezarlar arasında incelenmesi gerektiği anla­ şılmaktadır. Daha sonra 1 905'te Kuşçu (Kuşçi) mezarı yi­ ne bir tesadüf sonucu, bir ev temeli kazılırken bulunmuştur. B u mezarın durumu tam olarak öğrenilememiştir. 1 9 3 8 'de Altıntepe prens mezarları Erzincan - Erzurum kara yolu yapımı İç-i n toprak alınırken bulurunuş, 1 959'da burada kazılara başlanm ı ştır. 1 9 14'te Iğdır'da bulunan halk mezarları, kaya oyuk­ Iarına yerleştirilmiş ıırrı clcr i l e yanl arına bırak ılmış hediye­ lı:rd.:n oluşmuştur. B u n l a r arasında ya l n ı z bir ceset gömme

60

URARTU' LU LAR

mezarı vardır. U. halk mezarları ve U. ölü gömme A-det­ leri haldmıdaki asıl bilgiler 1 97 1 - 1 973 yıllarında Adilce­ vaz ve Patnos yöresinde B ak i Öğün tarafından yapılan kazılarda elde edilmiştir. II. Kaleler dışında bulunan mezarlıklardaki gömmeler : Bu gruptaki oda mezarlar genel olarak tek odalıdır. Bu me­ zarlar daha basit bir şekilde yapılmıştır ve buluntular da ona göre daha fakirdir. Bu sebeple bu mezarlar halk mc­ zarları sayılır. Fakat bu gnıpta da bazan iyi işlenmiş ve zengin olabilen bir veya daha fazla odalı mezarlar vardır. Halk mezarları olduğuna inandığımız bu gnıptaki me­ zarları aşağıdaki tali gruplara ayırmak mümkündür : A. Yer altına inşa edilmiş oda mezarları : Kuşçu (Kuş­ çi), Liç, Dağalan, Kamışlı, Akçaören, Gönlüaçık örnekleri gibi. Bunlardan bazıları kabile reisierinin mezarları olabilir. B. Yer altında kayaya oyulmuş oda mezarlan : Yukarı Göçmez, Dedeli, Adileevaz mezarları gibi. C. Kaya oyuğu mezarlar :

gibi.

a. Tabii kaya oyukları : Iğdır, Adileevaz gibi. b. İ nsan eliyle yapılmış kaya oyukları : Adileevaz D. Öteki mezar şekilleri : a. Uroeli mezarlar : Liç, Nor Areş (Erivan yakınında).

b. Ceset gömme mezarları : Molla İbrahim mezarları gibi.

Kalecik,

Giyimli,

Liç,

C ve D türü mezarların daha ziyade fakir halkın, kim­ sesizlerin ve esirlerin mezarları olması mümkündür. A. Yer altına inşa edilmiş oda mezarları, plan, duvar örgüsü ve diğer bazı özellikleriyle I. B grupu mezariarına benzer. Bunlara bir örnek olarak Aşağı Kamışlı mezarını gösterebiliriz. Aşağı Kamışlı, Patnos'un 12 km güneyinde Patnos Adileevaz yolunun sağ tarafında, yoldan 1 ,5 km güneydedir. Burada köylüler tarafından yağma ed ilen iki oda mezarı kısmen kaya içine oyulmuş, kısmen de güzel kesilmiş ta§­ lardan yapılmıştır. Mezarlardan birinin ·küçük, çok mun­ tazam olmayan bir dromos (giriş)'u vardır. Bu dromosun yan yüzleri bazalt taşlardan yapı lmıştır. Mezar kapısının bulunduğu yerde kayanın yüzü düzgün bir şekilde kesilmiş olup kapı girişinin yanları genellikle U. kapılarında gö­ rüldüğü şekilde kademeli girintili pervazlarla çevrilidir. Dörtgen şeki lli girişten mezar odasına geçilir. Mezar oda­ sının duvarları yalnız ön yüzleri işlenmiş oldukça büyük bazalt taşlarındandır. Bu büyük taşların arası kırık taşlar ve çamurla doldurulmuştur. Yan duvarlarda Altıntepe me­ zarlarındakilere benzer birer taka vardır. Bu takalar duvar­ ların taşları örülürken bir taş yeri kadar boşluk bırakılıp üstündeki taşın, iki yanlardaki taşlar üzerine bindirilme­ siyle meydana getirilmiştir. Sağ yan duvardaki taka 0,40 m genişlik ve 0,40 m derinliktedir; sol yan duvardaki önde 0,39 m, arkada 0,55 m genişlikte ve 0,69 m derin­ liktedir. Mezarın üstü biiyük kaya bloklarıyla örtülmüştür. Mezar odası 3 ,34 x ı 95 m dir. Bu mezar köylüler tarafın­ dan yağma edilmiştir. ,

B . Yer altında kayaya oyulmuş halk mezarları genel olarak kesilmesi veya kazılması kolay, Yukarı Göçmez ka­ lesindeki ponza taşına benzer tabakalar veya Adilcevaz'da­ ki gibi lnv kayaları veya Dedel i'deki gibi breş tabakası içi­ ne açı lmıştır. Plan bakımından yer altında inşa edilmiş

mezarlarla, yer altına kazılmış mezarlar arasında fark yok­ tur. Her iki tip mezarların genellikle birkaç basamak mer­ divenle inilen bir dromosu, büyük bir kapak taşı ile ör­ tülmüş bir geçidi ve dikdörtgen biçimli bir mezar odası vardır. Fakat yer altındaki tabakalara oyulmuş mezarlar, kayalara oyulmuş veya taştan yapılmış olanlar kadar sağlam olmadıklarından gene!Hkle tavanları az veya çok beşik tonoz şeklinde, girişleri kemerli ve çoğunun mezar odası içinde, göçmemesi için duvarların diplerinde 0,20 0,30 m yükseklik ve 0,30 - 0,40 m genişlikte sekiler yapılmış­ tır. Genellikle mezarların dromosları, yapıldıkları yamaç­ ların aşağı kısımlarında, mezar odası ise daha yukarı kı­ sımlardadır. Böylece mezar odasına, derin bir dromosla in­ mek zorunda kalmaksızın kolaylıkla girilebilmektedir. Bu tür mezarlara Adileevaz U. mezarlığında rastlanmış­ tır. Buradaki U. mezarlığı Adileevaz Durald>Ur malıal­ lesi cami inin 600 m doğusunda, Van Gölü kıyısından 250 m kuzeyde !av kayalarının yer yer toprak yüzünde görüldüğü bölgededir. Süphan dağı bu mezarlığın ı5 km kuzeyindedir. Lav kayaları içine oda mezarlar ile oyuk mezarlar yapıl­ mıştır. Yer altındaki kayalara oyulmuş oda mezarlara ör­ nek olmak üzere H kayalığı adı verilen kayalığın içine oyulmuş bir mezarı gösterebiliriz. H Kayalığı, I no. lu oda mezar : Bu mezar, kaya­ lığın içine kuzey - güney yönünde oyulmuştur. Dromosu gü­ neyde, kayalığın Van Gölüne bakan tarafındadır. 0, 1 2 m yüksekliğindeki yerli kayaya yontulmuş bir basamakla, yine kaya içine oyulmuş, 0,72 x 0,60 x 0,83 x 0,63 m boyutların­ daki dromosa inilir. Dromosun tabanı kuzeybatıda satıhtan 1 ,70 m, güneybatıda 0,65 m derinliktedir. Dromos taş ve top­ rakla doldurulmuştur. Dromostan 0,52 m genişlik, 0,60 m yükseklikte ve 0,62 m uzunluktaki bir geçitle yine kayanın içine oyulmuş mezar odasına girilir. Üstü kemerlidir; ka­ pısının etrafına 10 cm genişlik ve 0,4 cm der·inlikte bir pervaz açılmıştır. Kapı bir kapak taşı ile kapatılmıştır. Mezar odasının tabanı hayli aşağı bir seviyede olduğundan geçitten oda içine yine kayaya yontulmuş iki hasarnakla inilir. Düzgün olmayan dikdörtgen planlı mezar odası 1 ,50 x 2,38 x ı ,42 x 2,55 m boyutlarındadır. Tavanın yüıksekliği ı ,68 m d ir. Doğu duvarına ı , ı 5 x 0,37 m genişlik ve 0,70 m yükseklikte bir taka oyulmuştur. Bu taka döşemeden ı m yüksektedir. Takanın tavanı yarım beşik şeklinde yapılmış­ tır. Bu niş içinde üç pişmiş toprak ume bulunmuştur. Bunlar­ dan birinin omuzlarında iki delik görülmektedir. O zaman­ lar genellikle umelerde görülen bu deliklerin, ölünün ruhu­ nun kurtulması için açıldığı kabul edilmektedir. Her Uç urne içinde yanmış kemik artıkl arı vardır. Birinin içinde­ ki kemik kalıntılarının ı 6 ı 7 yaşlarında bir çocuğa ait olduğu anlaşılmaktadır. Tipik bir U. uroesi olan bir va­ zonun içinden iki tunç bilezik elde edilmiştir. Niş içinde ayrıca pişmiş topraktan bir kA.se, bir çanak ve bir kandil ile Use şeklinde demirden bir kandil bulunmu,tur. -

Mezar odasının ön kısmı temizlenmiş, hatta süprüle­ rek yeni gömmeler için hazırlanmış gibiydi. Arka kısım önünde yeni bırakılmış gibi duran bir ume vardı. Daha geride ceset halinde yakılınadan gömülen ölülerin iskelet parçaları ile ölü hediyeleri olan çanak çömlek ve madeni kaplar ile ahşap mobilya parçaları, kısmen kırık iki piş­ miş toprak urne içinde kısmen yanmış iskelet artıkları bir­ birine karışmış olarak, sanki mezarın arka kısmına doğru kil­ rekle atılmış gibiydiler. Mezardaki madeni kaplar eğilip bü­ külmiiş, hatta biri ikiye bölünmüş olarak elimize geçmiştir

61

U RARTU ' LULAR (Eski çağlarda mezarlarda genel olarak görülen bu eğilip bü­ külmc ve kopanlmanın sebebi mezar hırsızlığına engel ol­ maktır). Bunların üstünde ön kısımda ağzı kırık başka bir ur­ ne bulunmuştur. Bunun içinden çıkan yanmış artıkların da 4 - 5 yaşlarında bir çocuğun kemikleri olduğu anlaşılmış­ tır. Bu umenin önünde ve son konan umenin arkasında iki tunç kemer duruyordu. Bir kısmı bu kemerierin yakınında, diğer parçaları girişin önünde bulunmuş olan pişmiş top­ raktan bir oinoıkhoe ile iki kandilin, mezarın doğu duvarın­ daki nişten bir yer sarsınıısı yüzünden düşmüş olabilecekleri tahmin edilmiştir. Mezar içinde bir parçası bir köşede, öteki diğer köşeye atılmış bir ahşap masa, iki parçası birleştirilip ayakları da bulunduktan sonra restore edilmiştir. Bu me­ zarda aşağıdaki eserler elde edilmiştir :

6 pişmiş toprak oinokhoe, 7 pişmiş topraık ume, 4 piş­ miş toprak kase, 2 tunç kase, 4 tunç bilezik, ı altın fibula, 5 gümüş süs iğnesi, 7 pişmiş toprak kandil, ı pişmiş top­ rak çömlek, 2 tunç kemer, ı demir bıçak, 2 taş amulet, ı demir kandil, ı ahşap masa, 7 ahşap mobilya parçası ve yarı değerl i taşlardan çeşitli şekil ve renklerde boncuklar. Bu mezarda bulunan altın fibulanın, M. Ö. VII. yüzyılın orta­ lanndan önceki bir tarihte yapılmış olacağını sanmıyoruz. Öteki eserlerin hiçbirinden buna benzer bir tarih çıkartma­ mız mümkün değildir. İçindeki gömmelerden mezarın 30 40 yıl kullanılmış olacağını tahmin ediyoruz. Eğer tunç ke­ mer ve benzeri eserler mezarın döneminden daha eski bir ta­ rihte yapılmış değillerse, bu mezarın buluntularını VII. yüz­ yılın 2. çeyreği so::ıları ile 4. çeyreği başlarına tarihlendir­ rnek doğruya yakın olacaktır. Bu tür mezarlar çok çeşitli ve zengin buluntu Yermektedir. Gerek bu eserlerden gerek bunların mezar içindeki durumlarından bu mezarlara tek­ rar tekrar ölü gömüldüğü ve bunun için de bu tür mezar­ ların aile mezarları olarak oldukça uzun bir zaman kulla­ nıldıkları anlaşılmaktadır. C. Kaya oyuğu (kovuk) mezarlar : a. Tabii kaya oyuklarının dibine ya bir urne ve umenin içine veya yanına hediyeler bırakılmış, yahut biı ceset ve yanına hediye veya hediyeler bırakılmıştır. ıb. Adilcevaz'daki mezarlıkta, oda mezarlarının ara­ sında insan eliyle kayalar oyulmak suretiyle yan yana ve­ ya ayrı yerlerde meydana getirilen kovuklara urneler ko­ nularak veya cesetler gömülüp yanına hediyeler bırakıla­ rak mezarlar vücuda getirilmiştir. Bu mezarlar genellikle satha yakın olduklarından çok tahrip edilmişlerdir. :B u tür için bir örnek olarak A kayalığındaki ı no. lu kovuk mezarını gösterebiliriz. A kayalığında yan yana ya­ pılmış kovuk menrlardan biridir; onların en küçüğüdür. Kayalığın güneyindeki mezarın doğu ve batı kenarları 0,20 m, ortası 0,26 m derinliğinde oyulmuştur. Çatısı yarım ke­ mer şeklindedir ve mezarın yalnız küçük bir kısmını ört­ müştür. Mezarın yüksekliği 0,60 m, genişliği doğu-batı yö­ nünde 0,43 m dir. Bu mezarın içine bir urne s ığdırabilmek için mezar öne doğru genişletilmiştir. Böylece mezarın ku­ zey-güney genişliği 0,4 1 m olmuştur. Hayli küQiik olan bu kovuk mezar, kaya içine itinalı bir şekilde açılmıştır. Bu mezarda aşağıdaki buluntular elde edilmiştir : 1 pişmiş top­ rak ume, ı pişmiş toprak kase, 1 tunç fibula (Phryglerin Xll5 tipine çok benzer), 2 tunç çıra kandili, 1 tunç bile­ zik, ı demir balta, 1 bileği taşı. D. Öteki mezar şekilleri : a. Uroeli mezarlar : Liç, Patnos - Adileevaz yolu üze­ rinde, Patnos'tan l l km uza'k lıktaki Kızılkaya köyünün

URARTU'LULAR : Patnos - Liç. 3. no. lu ceset gömme mezarı (M. ö. VII. yüzyıl) mezrasıdır. Kızılkaya köyünün 3 km kuzeyindedir. Liç kö­ yündeki Kuruçayır tepesinde bir U. mezarlığı olduğu anlaşılmıştır. Tepe üzerinde, yer altına yapılmış altı oda mezarı bulunup açılmış, faıkat bunların hepsinin daha önce köylüler tarafından soyulduktan sonra yeniden örtül­ müş oldukları ortaya çıkmıştır. Bu tür mezarlara Aşağı Ka­ mışlı mezarı örnek olarak verilmiş olduğundan burada bun­ lardan söz etmeyeceğiz. Kuruçayır tepesindeki araştırmalar sırasında bu mezarların çok yakınında ayrıca üç ceset göm­ me mezarı ile üç uroeli mezar ve üç atın gömüldüğü bir de hayvan mezarı bulunmuştur. Burada uroeli mezar­ lara örnek olmak üzere Liç'teki 1 no. lu urneli mezar, ce­ set gömmelere örnek olmak üzere de 3 no. lu ceset gömme mezarı anlatılacaktır. Liç'te dört

yassı

ı

no. lu

taşla

uroeli

çevrili

mezar :

bir

alan

Dört yanı içine bir

büyükçe

urne

bıra­

kılmıştır. Taşların her biri 0,40 - 0,55 m uzunluk ve 0,06 -

0, 1 3 m kalınhktadır. Bazıları arkalarma konan daha küçük taşlarla takviye edilmiştir. Bu taşlarla oluşturulan ume yu­ vasının derinliği 0,45 - 0,50 m dir. Satıhtan 0,50 - 0,60 m derinlikte duran urnenin ağzı bir kase ile kapatılmıştır. Bu mezarın çok yakın bir benzeri Asur'da açığa çıkarılmıştır. Bu mezarda elde edilen buluntular : ı pişmiş toprak ume, ı pişmiş toprak kase, 1 tunç pazubent, ı tunç yüzük.

b. Liç'te 3 no. lu ceset gömme mezarı. Bu mezar III no. lu oda mezarın l l m doğusunda açığa çl'karılmıştır. Ce­ set doğrudan topraık içine satıhtan 1 ,40 - 1 ,50 m derine gö­ mülmüştür. İskeletin kafa tasının bir kısmı ile bazı etraf ke­ mikleri sağlam olarak açığa çıkarılabilmiştir. Cesedin ku­ zeybatı - güneydoğu yönünde, başı kuzeybatıda olmak üze­ re gömüldüğü görülmüştür. Belinde tunç bir kemer, altın­ daki bir kflse içinde tunç bir dikiş iğnesiyle başı horoz şek­ linde bir süs iğnesi bulunmuştur. Buna göre iskelet muh­ temelen bir kadına aittir. Böylece Dedeli'deki I no. lu oda mezarında bulunan kadının da belinde bir tunç kemer taşı­ dığı di'kık ate alınırsa, U.'da kemerleri kadınların taşı­ dığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte, Kafkasya'da geçen yüzyılda yapılan k a zılarda açılan mezarlarda erkeklerin bellerinde de kemer görülmüştür. Diğer bir pişmiş toprak kase, kafa tasının kuzeyinde, kırık olan bir başkası ile onun güneyinde ve kafa tasının doğusunda yine pişmiş toprak bir kandil bulunmuştur. İskeletİn kemikleri çok harap bir durumda açığa çıkarıldığından gömmenin şekli hakkında kesin bir şey söylenemezse de, iskeletİn 0,75 - 0,80 m bü-

62

U RARTU' LULA R

yüklükte bir yeri işgal etmiş olmasından b u cesedin d e öte­ ki mezarlarda görüldüğü gibi hoker durumunda gömüldü­ ğünü söylemek mümkündür. U. ölü gömme adetleri hakkındaki ilk yazımızda özellikle U. oda mezarlarını Asur oda mezarlarıyla kar­ şılaştırmış ve U.'lularm bu mezar türünü Asurlulardan almış olabileceği fikrini ileriye sürmüştük. Fakat aynı ya­ zıda oda mezarlarm Ankara yakınındaki Gavurkale'deki Hitit imparatorluk dönemine ait oda mezarıyla da benzer­ likler gösterdiğine işaret etmiştik. Daha önceki bir yazı­ mızda da Hititlerin ölü gömme adetleriyle U.'luların adetle­ rinin birbirine benzediğine değinmiştik.

Bir yandan Gavurkale'deki oda mezarının yer altında yapılmış tek odalı U. mezariarına benzemesi, öte yandan Boğazköy'de Osmankayası mezarlığında ceset gömmeterin yanında yakma adetinin de görülmesi ve gerek U. me­ zarlarında gerek Osmankayası'nda aynı urne içinde yetiş­ kin insanın kemiklerinin yanında çocuk iskeleti artıkları­ na ve bunlarla birlikte hayvan kemiklerine de rastlanmış olması sebebiyle ölü gömme adetleri bakımından da U . ' lularla Hititler arasında b i r ilişkinin bulunduğunu s anıyo­ ruz. Ayrıca, her iki kültürde de mezarların, kayaların al­ tına saklanması geleneği düşüncelerimizi doğrulamaktadır. Adileevaz ve Dedeli'de mühürler ve özellikle fibulalar yardımıyla bazı mezarlar M. Ö. VII. yüzyıla tarihlenebi!­ mektedir. Urartu s ulama tesisleri : Türıkiye'de U.'luların su ve sulama ile ilgili tesisleri Malazgirt'ten Van'a kadar olan bölgede on ayrı yerde bize bıraktıkları otuz kadar, Sov­ yetler Birliği'nde Erivan civarında üç ayrı yerde en az dört yazılı belge ile belgelendirilmiştir. Ayrıca, Adileevaz Kef kalesi yakınlarındaki Kırcagöl seti gibi bazı tesislerin ar­ keoloj ik özelliklerine bakılarak bunların kesinlikle U.' lardan kalmış oldugu söylenebilir. Bunun yanında Verahram' da İran'ı Rusya'ya bağlayan Aras nehri üzerindeki bir köp­ tünün kalıntısı ile bl:gün sulanmayan pek çok arazi kesi­ minde izleri görülen kullanılmaz durumdaki kanalların U.' luların eserleri olduğu tahmin edilmektedir.

U.'luların su ve sulama işleriyle ilgili eserleri, su bentleri, yeraltı su yolları (kehrizler), yerüstü su kanalları diye üç başlık altında incelenebilir.

URARTU'LULAR

: Genişgöl'deki 773 714) seti •

I. Su bentleri : Van Gölü çevresinde U.'lular dö­ nemine ait olduklan kesin olara·k bilinen iki su bendi vardır. Bunlardan birincisi Van'ın doğusundaki Varak dağı üzerinde, ikincisi Adilcevaz'dan 7 ·km uzaklıkta ve Kef ka­ lesinin 2 km kuzeybatısında Kırcagöldedir. Varak dağı bir yanardağdır ve tepesinde bir krater gö­ lü oluşmuştur : Genişgöl (eski adı : Keşiş gölü). Burada vak­ tiyle tavların aktığı iki ağzı, U. kralı Rusa setlerle ka­ patmış ve gölde daha çok su toplamıştır. Bu setlerden gö­ lün güneybatısındakinin yakınında geçen yüzyılın sonlarına doğru Almanlar tarafır.dan bulunup Berl in'e götürülmüş olan bir kitabede kral Rusa'nın burada bu gölü oluşturduktan sonra Rusahinili şehrine su götürdüğü, buradaki arazinin sulanmasını emrettiği bildirilmiştir. Bu kİtabenin üst kısmı kırılıp kaybolmuş olduğundan bu Rusa'nın hangi Rusa oldu­ ğu kesin olarak bilinememektedir. Bu, bazı bilginiere göre M. Ö. 680 - 645 yıllarında hüküm sürmüş olan Il. Rusa'dır. Söz konusu Rusahinili, yani "Rusa şehri" bugünkü Top­ rakkale'dir. Burada bulunmuş yazılı belgelerden tanıdığı­ mız en eski kral, II. Rusa'dır. Diğer bazılarına göre ise o döneme ait yazılı belge olmasa da bu kral I. Rusa'dır. Bi­ ze göre de Toprakkale'de elde edilmiş önemli bazı arkeolo­ jik eserler I. Rusa döneminden olmalıdır. Öyle ise Top­ rakka\e, Rmahinili, I. Rusa (M. Ö. 730 - 7 14) tarafından kurulmuş ve Varak dağı üzerindeki tesisler de onun tara­ fından yapılmıştır. Kitabeyi bulan Lehmann - Haupt'a göre, Genişgöl'ün kuzeyindeki set de 1 89 1 'e kadar U.'lu özelliğini ko­ rumakta idi. Fakat c zamana kadar bir tür supap vazife · sini görmüş olan güneybatıdaki setin önü, bütün suyu Van şehrine akıtmak isteyen Osmanlı hükümeti tarafın­ dan kapatılmıştır. Bunun üzerine 1 89 l 'de çok karlı bir kış olmuş, onu bol yağmurlu bir ilkbahar takip etmiş ve neticede kuzeydeki setin üzerinden aşan sular seti yık­ mış, Van'ı sular basmıştır. 1 894 - 1 895 yıllarında Osmanlı hükümeti buraya çok zayıf bir set yapmıştır. Bu setin za­ yıf olduğu bilindiği için de set üzerinde iki savağın ka­ pakları daimi olarak açık bırakılmı�tır. Alman Belck : " ... 20 aralık 1 898'de durumu ve hemen hemen tamamen kurumuş olan gölü (tabii savak kapaklarını tam açılmış olarak) öyle buldum. 12 mayıs 1 899'da atla yeniden te­ peye çıktığımda gölde çok az su vardı; ve hem de sı cak mevsimin başında." diyor. Güneybatıdaki ikinci set, bugün teıık edilmiş durumd adır. O yüzden U.'lu özelliklerini çok güzel bir şekilde korumuştur. Bu setin önünde 7 m genişli­ ğinde büyük semikyklopeen taşlardan yapılmış bir duvar var­ dır. Taşlardan bazıları 1 ,20 - 1 ,70 m, birçoğu 1 m , bir kısmı da 0,5 m uzunluktadır. Taşların arasında harç yoktur. Bu 7 m lik duvarın arkasında 1 3 ,40 m genişHkte sıkıştırılmış bir toprak dolgu, onun da ardında öndeki gibi 7 m genişlikte ikinci bir duvar inşa edilmiştir. Bu duvarda da harç yok­ tur. Bu suretle kyklopeen tarzda örülmüş iki kuru duvarın arasına Sl'k ıştırılmış toprakla vü cuda getirilmiş olan bendin toplam genişliği 27 ,40 m, uzunluğu ise 62 m c ivarındadır. Setin sağ güney tarafı epeyce yrkılmış durumdadır. Orta ve kuzey kısımlarında dıştaki duvarın halen ölçülebilen en büyük yüksekliği 3 ,30 m dir. Setin ortasında, d�n bir şekilde örülmüş, altı taş döşeli, üstü daha büyük taşlar­ la kapaulmış 70 cm geni�lik ve 95 cm yükseklikte bir dip savak yapılmıştır. Vaıktiyle Genişgöl'Un bu setinden a·k ı­ tılan sulart a Doni, Şo�an is, Yedikilise, Kurubaş köyleri ara-

63

U RARTU'LULA R .------------,-- -------- - .,--- -----

etmek için yerin altına açılan kanallara kehriz adı veril­ mektedir. Van'da Varak dağının yamaçlarında 1 960'larda hala yararlanılan sekiz kehriz vardır. Bu kehrizler Dev­ let Su İşleri uzmanları tarafından ıslah edilmiştir. Bun­ lardan hiç olmazsa bazılarının U.'lular döneminden kal­ mış olabileceği düşünülmüştür.

\

(72 1 - 705) U.'ya yaptığı 8 bugünkü Ma­ rand yakınında olduğu tahmin edilen Ulhu adlı bir U. anlatıri-- ---- -- - ---- -

___

..

ı!> ı. c; u .

j

______ __

URARTU'LULAR : Adileevaz - Kırcagöl seti. ll. Rusa (685 - 645) dönemi

zisi ile Van şehrinin güneyinde, Şamram kanalının üstünde kalan arazinin sulanmış olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim bugün Hacıbekir Kışiası civarındaki arazinin bir kısmı Doni ve Kurubaş köyleri civarındaki göletlerden gelen sularla sulanmaktadır. Ayrıca burada yine aynı yönden gelen ve Hacıbekir kehrizi denilen bir de kehriz vardır. Fakat bu sular buralardaki arazinin sulanması için yetmemektedir. Onun için Hoşap çayından buraya su getirilmesi düşünül­ müş, fakat bunun rantabl olmayacağı hesaplanmıştır. Bu­ nun üzerine yapılan incelemelerden sonra, büyük bir ihti­ inşa edilmiş olan tarafından malle va>ktiyle U.'lular Sıhke bendinin ıslahı ile daha geniş arazinin sulanabileceği anlaşılmıştır. Fakat özellikle Van üst platosunun sulana­ mayacağı açıktır. Adilcevaz'ın 5 km kuzeyindeki Kef kalesinin 2 kın kuzeydoğusunda Kırcagöl denen bir göl vardır. Bu, as­ lında al'kadaki yamaçların eteklerinde, bir çukurlukta kar sularını toplayabilmek için dar kayalık bir boğazın önü kapa­ tılarak oluşturulmuş bir suni göldür. Burada arka arkaya in­ şa edilmiş üç duvar . tespit edilmiş ve bunlardan göl tarafın­ daıkinin önü tarafımızdan kazılmıştır. Bu tesisin U.'lular ta­ rafından yapılmış olan bir set olduğu anlaşılmıştır. Bu­ rada göl tarafından önce 3 m genişlikte bir duvar inşa edil­ miştir. B unun arkasında 4,5 m genişlikte topra:k dolgu bir kı­ sun vardır. Bunun önündeki duvarın genişliği 3 ,50 m dir. Sonra 3 m genişlikte ikinci bir toprak dolgu ve sonra yine 3 m genişlikte inşa edilmiş üçüncü bir duvar vardır. Set üç du­ var arasına sıkıştırılmış iki toprak kısımdan oluşmuştur. Tünı genişliği 17 m, uzunluğu 57 m dir. Duvarlar yerli kireç taşından semikyklopeen teknikte kenarları büyük, ortaları daha küçük taşlarla kuru örgü olarak inşa edilmiştir. Ta�­ ların arasında harç yoktur. Kef kalesi sarayı ve Adileevaz yöresinde ele geçen kitabelerin hepsi II. Rusa döneminden­ dir. Onun için Kırcagöl setinin de II. Rusa döneminde yapılmış olacağı düşünülmüştür. Eğer öyle ise iki taş du­ kısımdan oluşan Genişgöl U. var arasında bir toprak seti, bu bakımdan Kırcagöl setinden farklıdır. Bu, za­ man bakımından da bir far-k lılığa işaret edebilir. Ö yleyse Kırcagöl seti, II. Rusa (M. Ö . 685 - 645) döneminde y:ı­ pılmışsa, Rusah inili'yi sulayan Genişgöl'ün seti gerçekten I. Rusa (M. Ö. 7 30 - 7 14) döneminden olabilir. Böyle olunca da Toprakkale ve eteğindeki Rusahinili'nin I. Rusa tara­ fından kurulmuş olacağı anlaşılır. .11. Kehrizler : Dağların, tepeterin yamaçlarmdaki yer altına açılan kuyuların sularını birbirine bağlayarak sevk

II. Sargon

İ ran'da

Urmiye

gölü kuzeyinde

Modern kanal

S.ırr. r an kan .ıı l ı

Ş;oımrıırı jo:;:ın;ılı

URARTU'LULAR : Şamram kanabom Gülo boğazındakl destek duvarları

64

URARTU'LULAR

ayrılan Beyark ı kan:ılı i l e sulanmaktadır. Bu kısımlardaki eski kanallar hakk ın da herhangi bir yazılı belge yoksa da, bu yörelerin U.'lular çağında da aynı şekilde sulandı­ ğını tahmin etmek mümkündür. Kalan sular Hoşap çayı­ na yakın bugünkü Hamiık regülatörii n e kadar olan bölge­ de yine tabii yatağında akmaya devam eder. Suların bir kısmı Aşağı Kaymaz köyüne gelmeden Kırkdeğirmenlere ayrılır. Sonra tekrar regülatörde ana su ile birleşir. Tarihi kanal için sular burada Hoşap çayını atlamadan önce bu­ günkü gibi kontrol altına alınmış olmalıdır. Bugün Hoşap çayını beton bir köprü ile atiayan Şamram suyu, U.'lu­ lar çağında ahşap bir köprü ile karşı yakaya geçirilmiş ol­ malıdır. Hoşap çayını atladıktan sonra buraya kadar kuze­ ye akan Şamram suyu, batıya yönelmiştir. Buradan itiba­ ren sular insan elinden çıkmış bir hendek içinde eski Van ­ Hakkari kara yolunun kenarında ona paralel olarak akar. Köprüden sonra 1 00 m ilerde, yolun sağında 15 m kadar yüksekteki bir kayanın ucunda yarısı kopmuş çivi yazılı bir kitabe vardır. Kitabenin tercümesi şöyledir : "I. İşpuini' nin oğlu Manna, tanrı Haldi'nin kudreti sayesinde bu ka­ nalı açmıştır; adı Menua kanalıdır. II. Haldi'nin büyük­ lüğü saye>inde ben Menua kudretli kral, büyük kral, Biai memleketlerinin kralı, Tuşpa şehrinin efendisiyim. III. Menua der ki; kim bu yazıyı silerse, kim onu tahrip ederse, kim bunu görürse, kim başkasına "ben bu kanalı açtım" derse, o Haldi, Hava tanrısı ve Güneş tanrısı ve diğer tan­ rılar tarafından mahvedilsin; güneş ışığından mahrum edil­ sin, onun (ari) si ve (inaini) si ve hayatı söndürülsün, hiçe döndürii l sün.'' Şamram kanalı üzerinde kayalara ve destek duvarla­ nndaki bazı taşiara yazılmış olarak buna benzer 14 kitab() bulunmuştur. Şamram kanalı düz arazide çok az meyillidir. Sular bu­ ralarda çok yavaş akar. Fakat kanal bazı kısımlarda ka­ yaya oyulmuştur. Buralarda suların fazla meyilli ve bazan düşüler yaparak akmasında bir sakınca görülmemiştir. Ka­ oyulması bir U. özelliğidir. Ayrıca, su­ nalın kayalara yun dağ yamaçlarından geçtiği güzergah üzerinde gerekli görülen yerlerde kanalın alt kısımları bazı bölümlerde yük­ sekliği ı7 - ıs m ye ulaştığı tahmin edilen destek duvarları ile desteklenmiştir. Bu duvarlar bugün bazı yerlerde 12 m ye kadar yüksekliklerini korumaktadır. Bazılarının boyları 2,5 m ye ulaşan, çoğu ı m civarındaki biiyük bloklardan yapılmış duvarların taşlarının yalnız ön yüzleri yontulmuş­ tur. Kuru duvar şeklinde, her üst s ıra alttakinden 5 - l l)

URARTU'LULAR : Hiyeroglif kitabeli tunç plaka (M. Ö. VII. yüzyıl ortalan. Van Müzesi) cm geriye çekilmek suretiyle örülmiiştür. Köprüler köyü ile Gölkaşı köyleri arasında çoğu yerde kayaya oyu!mu3 yatak içinde akan Şamram suyu, özellikle Gölkaşı civarın­ da bazıları 3 m ye varan yükseklikte düşüler yaparak akı­ olduğu gibi, U.'lular çağın­ tılmıştır. Buralarda bugün da da değirmenlerin yapıldığı tahmin edilmektedir. Gülo boğazında da sular ka.yaya oyulmuş, dar ve derin bir yatak içinde akar. Burada suların kaya yatak içinde akmasına rağmen kayalık yamaçlar yine duvarlada desteklenmiştir. U. mühendisleri bu su yolunu her ihtimale karşı o ka­ dar sağlam yapmışlardır ki o sayede kanal 2800 yıldır va­ zife görebilmektedir. Kanal yalnız sağlam yapılmakla kalmamıştır. Aynı za­ manda da modern su mühendisliği açısından dikkate değer özellikler göstermektedir. 1 950'de ıslahı için etüt edildi­ ğinde, güzergahında hiçbir değişikliğe gerek görülmediği sonucuna varılmıştır. Sadece su kaybının önlenmesi için toprak kısımlarının betonlanması kararlaştırılmıştır. Ancak daha sonra elektrik santralİ için su gerektiğinden Hoşap (Engil) çayının sularında.ıı yararlanmak için ayrı modem bir kanal yapılmıştır. Kanalın ı 760 m den çıkıp ı 700 katlarında Van Gölüne dökülmesiyle 5 1 km uzunluğunda olduğuna göre ortalama meyli 1 1 / 1 0000 olmaktadır. Ancak suyun birçok kısımlarda kaya yatak içinde fazla meyili� akmasında bir sakınca olmadığından toprak kısımlarda su­ yun meylinin 4 - 5/10000 olduğu hesaplanmıştır. B ugün­ kü su mühendisliğinde bu meyil 3 4/lOOOO'dir. -

URARTU'LULAR : Şamram kanalının Kadembas mevkiindeki destek duvarlan

Şamram kanalının en önemli yerlerinden biri Edremit yakınındaki Kadembas mevkiidir. Burada gerek kanal üze­ rindeki büyük kayalarda gerek destok duvarlarında çe§it­ biri üzerinde iki defa vardır. Bunlardan li kitabeler

URARTU. LULAR

65

Daha sonra Şamram kanalı Edremit'in üzerinden ge­ çer. Kanala ait 14 kitabenin dördü burada bulunmuştur. Da­ ha sonra Van ovasına ulaşan kanalın suları eskiden Van kalesine varmadan Kurubaş deresine dökülmüştür. Son yıl­ larda kanal 4 km daha uzatılmıştır; suları bugün Akköprü çayına dökülmektedir. Urartu kutsal plakaları : 1 97 1 'de Van'ın Gürpınar ka­ zasının 10 km batısındaki Giyimli (Hırkanis) köyü yakı­ nındaki bir tepede 2 000 kadar tunç plaka parçası bulun­

muştur. Bunlardan 250 kadarını Adana Mü:ı:esi, 1 50 ka­ darını da Ankara, İstanbul, Van, Konya, Kahramanmaras, Karaman, Gaziantep müzeleri satın alabilmiştir. Büyük ÇO·

ğunluğu, 1 600 kadarı, yurt dışına kaçırılarak Cenevre, Zü­ rich, Basel, Londra ve Münih antikacılarının eline geçmiş­ tir. Bu kutsal plakalar eski ve kullanılmış U. tunç kemer parçalarının üzerini yeniden dini tasvirlerle süsleyerek ve­ ya herhangi bir tunç levha parçası üzerine dini bir sah­

URARTU'LULAR : Urarlu plakalanndan

bir

ömek

(Münih, Priihistorische Staatssammlung) tekrarlanmış çivi yazılı şu metni okuyoruz : "Bu dağ Me­ nua'nın Sila - karısı Tariria'nındır. Adı Tariria (bağı)'dır." Buradaki sila'nın kadın, anne veya kız yahut Şamuramat gibi saray hanımefendisi anlamında olduğu tahmin edilmektedir. Böylece Tariria'nın sıfatı ile Babil kraliçesi Şamuramat (Semiramis)'ın (M. Ö. 8 1 2 - 803) aynı zamanda adı olan sıfatı eşanlama gelmektedir. Böylece kanalı yaptıran U. kralı Menua (M. Ö . 8 1 0 - 780) olduğu halde o zamanlar U.'luların baş düşmanı V. Şamşi Adad (M. Ö . 823 - 8 1 2)' ın karısı Semiramis'in de adı karışmaktadır. İşte M. S. V. yüzyılda yaşamış olan Ermeni tarihçisi Horeneli Movses, bunu fırsat bilerek ve zaten Aram, Armenak gibi isimler­ le soylarını ilk U. kralı olarak bilinen Areme'ye bağlamak istediklerinden, bu Aram'ın Ara adlı bir oğlu olduğu, bu gençle Semiramis'in seviştiği ve Semiramis'.in Asur'dan 12 000 işçi ve 6 000 usta getirip Van kalesinde kayalara odalar oydurarak saraylar inşa ettirdiği ve ayrı ca bu kalenin yakınında ·bağ ve bahçeler diktirdi.ğinden söz eder. Böylece bugünkü Kadembas rnevıkiinde Babil'in ünlü asma bahçe­ lerine benzetiterek dikilen bağ, Ermenistan kralı Aram'ın oğlu Ara ve Semiramis'e mal edilmiştir. Halbuki daha önce gördüğümüz gibi, •kanal ve onun suyu ile sulandığı anlaşı­ lan bağlar, bahçeler Menua tarafından yaptırılmış, diktiril­ miştir. Öte yandan yine kitabeleriyle bilinmektedir ki Van'ı hükümet merkezi yapan U. kralı Areme veya Aram değil, Lutipri'nin oğlu Sardur (M. Ö . 840 - 830)'dur. Böylece ne Van kalesinin ne de Şamram kanalının Ermenilerle ilişkisi olmadığı açıktır.

nenin işlenmesi suretiyle vücuda getirilmişlerdir. Bu bulun· tular arasında muhtemelen bütün kemerler, en az bir tunç madalyon, çeşitli tunç göğüs takılan, sadak parçaları, tunç koşum takım parçaları ile henüz işlenınemiş tunç levha ve levhacıkların da bulunduğu anlaşılmaktadır. Pek düzgün olmayan dikdörtgen şekilli plakaların boyları ve genişlik­ leri çoğu zaman 5 - 12 cm dir; boyu veya genişliği 22 cm ye kadar ulaşan örnekler de vardır. Bu plakaların büyük çoğunluğu üç grupta toplanır. 1 . grup plakalar üzerinde çoğu zaman bir kadın veya erkek tanrı ve ona tapınma­ ya gelen bir �ahıs vardır. Tanrılar bir insan şeklinde tasvir edilmişlerd ir. Başlarındaıki silindir şekilli boynuzlu şapkala­ rından bunların tanrı oldukları anlaşılmaktadır. Tanrılar ço­ ğu zaman kanatlıdırlar; kanatsız da olabilirler. Yine çoğu zaman bir aslan, bazan bir boğa üzerinde veya tahta otur­ muş olarak veya bir ayağı hayvanın başına basmış, öteki ayağı sağcısında olmak üzere ayakta dururlar. Çok süslü elbiseler giymişlerdir. Hayvan üzerinde olmayıp yerde ayak­ ta duran veya bir tahtta oturmuş vaziyette tasvir edilmiş tanrılar da vardır. Her ne şekilde olursa olsun esas itiba­ rıyla sol ellerinde bir yay veya bir çiçek yahut bir asa, bir standart veya bir kova tutarlar. Sağ elleri her zaman, omuz veya yüz hizasına kadar kaldırılmış olarak, karşısın­ da kendisine tapanı takdis eder durumda tasvir edilmiş­ lerdir. Tanrı, ister hayvan üzerinde dursun, ister tahtta otursun, isterse ayakta dursun, ona tapmaya gelen kişi ayakta, tanrının karşısında durur. Çok kere sağ elinde dik­ dörtgen şekilli, uzunca saplı bir standart tutar. Yine çoğu kez sol eliyle her halde tanrıya adak olarak getirdiği bir tekeyi boynuzundan tutmaktadır. Bazan bu elde kutsal suyu taşımak için bir kova bulunur. Bazan da bu sol el boştur. Tapınmaya gelen kadınlarla kadın tanrıların başla­ rında başından kalçasına, kimi zaman da ayaklarına kadar uzanan bir örtü vardır. Bazı plakalarda tahtta oturan tan­ rıların önünde, üzerinde yiyecekler bulunan bir masa gö­ rülür. Tanrı bir elinde bir içki tası tutmaktadır, öteki eliyle sofra masasını işaret etmektedir. Ellerinde standart tuta­ rak tapınmaya gelen kişiler, yanlarında keçiler olduğu hal­ de tanrıya doğru ilerlemektedirler. Bazı plakalar üzerinde tann kutsal hayvanıyla veya yalnız olarak tasvir edildiği gibi, bazan da bir plaka üzerinde yalnız tapınmaya gelen kişinin tasviri görülür. Ancak bu sonuncu grup plakaların kırık, bir kısmı kopmuş olmaları mümkündür. Kutsal pla­ kalardan biri üzerinde sol tarafta aslan üzerinde bir tanrı1

URARTU'LULAR

66

' \\ :v

� .:: . . i�/� /'r� ' ·

(.��; -:,Ir :j

t.

1Lr:z, r

. >-·- '/�S:X ­ lfıbunda bulunmadığını söylemişlerdir. U., daha hayatta iken 1 587 - 1 588 yılında ilk Di­ van'ını düzenledi. 1 6 17'de Siraca İsfahani Kül/iyat'ını ( 14 000 beyit) topladı. Külliyatının son baskısı Gulam - Hü­ seyn-i Cavahiri tarafından Tahran'da yapıldı. Külliyatındı U.'nin ilk Divan'ından başka diğer eserleri de yer almak tadır. U., XVI. yüzyılın en çok bilinen, Hindi üslfıbunun ilk şairlerinden biri olduğundan şiirleri daha çok Hindistan ve Tüııkiye'de okunmuştur. Nefi (b. bk.) de onun etkisinde kalmıştır. Sebk-i Hindi üslubu ile yazan şairlerden birço­ ğu onun kaside ve gazellerini taklit etmişlerdir. Ayrıca, ka­ side ve gazellerine Türkçe ve Farsça şerhler yazılmıştır. Kasidelerinin İngilizce bir tercümesi 1 887'de Kalküta'rl.ı yayınlanmıştır. Bibliyografya : Kül/iyi-i Ur/i Şirazi, nşr. Gulam - Hü­ seyn-i Cavahiri, Tahran, tarihsiz [ 1 962? ] , önsöz, Urli-i Şi­ razi, Sayyid Naimuddin, Same unknown qasidas of Ur/i of Shiraz. "lslamic Culture" [ 1 956 ] ; Ahmed Ateş, istanbul Kiitüplıanelerinde Farsça manzum eser/er, İstanbul, [ 1 968 ] , I, 490 - 500; Urfi maddesi (İslam Ansiklopedisi) (N . Hoca)

URGA, BATUR.

Ulan Batur şehrinin eski adı. bk. ULAN

URl, İsviçre'nin en eski üç kantonundan biri . Yüz­ ölçümü 1 075 km2, nüfusu 34 000 (1970) kadardır. Halkırı % 92,5'i Almanca konuşur, % 93'ü Katoliktir. Yönetim merkezi Altdorf'tur. U. yüksek dağlarla (Aipler) kaplıdır. Reuss vadisinden Urn gölüne kadar uzanan bölgede yer alır. Toprağın % 54'ünde tarım ve hayvancılık, Reuss va­ di � inde sebzecilik ve meyvecilik yapılır. Peynircilik, granit işletmeciliği ve turizm en önemli gelir kaynaklarını teşkil eder. Altdorf civarında 27 sanayi kuruluşu, özellikle me­ tal, makine, plastik, giyim eşyası ve kereste fabrikaları ve imalathaneleri vardır, bunlarda 3 500 kadar işçi çalışır. Tarih : VII. yüzyıldan itibaren Alemanlarm gelip yer­ Ieştiği U.'nin adı ilk olarak 732 yılmda geçer. Alman Lud­ wig 853 'te Zürich'teki yeni marrastıra U.'den toprak ba­ ğışlar. U.'de toprak sahibi olan başka beylerin ve kilise yöneticilerinin yanında bir de bağımsız köylüler vardı ve bunlar kilise mensupları ile bir tarım ortaklığı oluşturu­ yordu. Muhtemelen XII. yüzyılda Schöllen boğazı açıldı ve U. böylece Gotthard üzerinden İtalya'ya geçiş bölgesi halini aldı. 1 2 3 l 'de doğrudan doğruya Alman Im­ paratoruna bağlandı; 1 29 l 'de Schwyz ve Unterwalden ile kurulan Ewiger Bund (Ebedi Birlik) ile bağımsızlığını ka­ zandı. Reformasyon hareketine karşı çıktı. U. 1 798 - 1 803 arasında yeni Waldstiitten kantonuna dahil edildi. O tarih­ ten beri diğer en eski kantonlada birHkte Katolik-muhafa­ kar partinin çekirdeğini oluşturmaktadır. 1 845'te Sonder-

URl - URMİYE

ss

bund (Ayrı Birlik)'a üye oldu ve 1 848 Federal Anayasası­ nı istemeye istemeye kabul etti .

URl [If ri) , Janos ( 17 24 - Oxford 1 796), Macar asıllı do­ ğu dilleri uzmanı. Macaristan'dan sonra yabancı ülkelerde okumuştur. Daha sonra İngiltere'de, Oxford Üniversitesi Kitaplığında göre almıştır. U., bu kitapJııktaki doğu dille­ rinde (Türkçe dahil) yazılmış bütün yazmaları tasnif et­ miş, kataloglarını yapmıştır.

URI S. Leon (Marcus) (doğ. Baltimare 3.8. ı 924), Ame­ . rikalı rom �ncı ve senaryo yazarı. Özellikle Yahudilerin ha­ yatlarından kesitler veren romanlarıyla ve senaryolarıyla tanınmış olan U., Nazi dönemi olaylarını da işlemiş, Türk­ çeye çevrilen eserleriyle son yıllarda memleketimizde de ün yapmıştır. Eserleri : Battle cry [ 1 953 ] (Türkçesi : Çaresizler, 2. bas. 1976); The angry hills [ 1 955 ] , Exodus [ 1958 ] , Exo­ dus revisited [ 1 960 ] , Mila 18 [ 1 96 1 ] , A rmageddon [ 1 964] (Türkçesi 1 976); Topaz [ 1 967 ] , QB VII [ ı 970] (Türkçesi : 7 numaralı mahkeme, 2. bas. ı 982). URLA,

İzmir iline bağlı bir ilçe. Yüzölçümü 72R

km2, nüfusu 26 066 ( 1 980)'dır. Uzunkuyu adlı bir bucağı vardır. ı OOO'den çok nüfuslu ı köyü bulunmaktadır. Nü­

İlçede Malkoça içmeleri ve Gülbahçe ılıcaları vardır. Malkoça içmeleri İzmir - Çeşme kara yolu boyunda, U.'ya 10 km uzaklıktadır. Sularında C02 ve sodyum klorür olup acı müshil suları grur•_ındandır. Bu içmelerde tesisler var­ dır. Yazın ziyaretçi çoğalır. Gülbahçe ılıcaları, aynı addaki köyün (I ı40 nüfuslu) yakınında ve deniz kıyısındadır.

İlçe merkezi U., İzm ir'in batısında, Çeşme yolu ya­ kınında bir küçük şehirdir. Nüfusu ı 927'de 8 936 iken yavaş bir gelişme ile ı 980'de ı4 500'e yaklaşmıştır. U. is­ kelesine 3 km lik bir yol ile bağlıdır. Bir kısmı dar sokak· lı olan şehirde iki mahalle, bir meydan ve pazar yeri, ı 866'da kurulmuş belediyesi , imar planı, taş köprüleri, park­ ları, fidanlığı, camii, çarşısı, elektriği, içme ve kullanma suyu, zeytin yağı , un, şarap fabrika ve yapımevleri var­ dır. 9 000 m2 lik "Meyve - Tavuk - Fide - Zeytincilik" okul uygulama bahçesi, iki çamlığı, ilk ve orta okulları vardır. vardır. U. iskelesi yakınında Klazomenai şehrinin kalıntılar; vardır (Burası M. Ö. SOO'lerde doğmuş Eski Çağın ünlü tabiat filozoflarının sonuncusu olan Anaksagoras'ın doğum yeri olarak bilinir). Barbaros köyünde Zübeyir Zühtü Erzen kitaplığı ( 1 97 1 ), U. Çocuk Kütüphanesi ( 1 962) bulunmak­ tadır. Bk. İZMİR. (R. İzbırak)

fusun yarıdan çoğu şehirde yerleşm iştir. İlçe merkezi U.' nın nüfusu ı4 4ı6 ( 1 980), denizden yüksekliği 50 m dir. İlçe, ilin batı bölümündedir. Doğusunda İzmir merkez il­ çesi, batısında Çeşme, kuzeyinde Karaburun ilçeleri var­ dır. İlçenin kuzeyinde İzmir körfezi kıyılannın bir bölümü (bu arada Gülbahçe körfezi), güneyinde Seferibisar ilçesi ve Sığacık körfezinin batı kesimi uzanır.

URMlYE, İran'ın kuzeybatısında, Batı Azerbaycan eyaJetinin merkezi. Nüfusu ı 63 99 ı ( ı 976)'dir. ı932 - 1 980 yılları arasında adı Rezaiye idi. Türk kaynaıklarında Ru­ miye diye geçen esas ismi, Azeri ağzında Urumiye veya Urmiye'ye dönüşmüştür. İranlılar Orumiya, Batılılar Urmi a

İlçe arazisi, düzlük ve tepelik şeklindedir (50 - ıso m; kalkerli, düz Neojen tabakalardan bir üst yapı gö>terir; ba­ tısında Kretase devri kıvrımlı tabakaları uzanır). Batı bö­ lümündeki Kocadağ (490 m; volkanik olup, andezitler çok yer tutar) ile bunun güneyindeki 300 - 400 m yükseklikler (Perm - Mezozoik tabakalar) başlıca yer kabarıklıklarıdır. Bu kabarıklıklar güneye doğru uzanarak ilçenin en girin­ tili çıkıntılı kıyıları oluşmuştur. Buradaki girintiler "liman" adıyla geçmektedir (Gökkokar limanı, Kırkdilim limanı gi­ bi). İ lçenin İzmir körfezi kıyıları ise düzdür (kıyı birikinti alanları). Bu düz yerlerin arasında dalgalı arazi ve tepe­ likler başlar. Kocadağ'ın batısında Kretase ve Jura kıvrım­ lı tabakaları uzanır.

karlı, dağlık alandan kaynaklanan derelerle sulanan, mürn­ bit U. ovası, özellikle meyveleriryle ve kaliteli tütünü ile ta­ nınmıştır. Şehir, kendi adını taşıyan gölün batısında, 20 km kadar genişlik ve 40 km kadar uzunluık gösteren, zengin ova­ nın batı kenarında, kuzeyden güneye uzanan tabii yol üs­ tünde kurulmuştur; kuzeye doğru Hoy üzerinden, doğuda Tebriz'e ve güneye doğru Mahabad ve Sanandac yolu ile Kirmanşah'a bağlıdır. Yapılım araştırmalarda, bölgede iskii­ nın eskiliğini gösteren eseriere ve bu arada, en parlak de,·­ rini M. Ö. IX. yüzyılda idraik etmiş bulunan Urartu krallığının izlerine rastlanmıştır. Bundan anlaşıldığına göre U.'nin, M. Ö. 1 000 yıllarına doğru uzanan, yaklaşık 3000 yıllık bir geçmişi vardır. M. S. 623 'te Bizans imparatoru Herakleios tarafından tahrip edilmiş olan şehir, 640'ta İs­ lam o rdularının eline geçmiştir. VII - VIII. yüzyıllarda Erne­ viler ve IX - X. yüzyıllarda Abbasiler zamanında gelişmiş ve Azerbaycan'ın önemli şehirleri arasında yer almıştır. Bir süre İran'ın kuzey bölgelerinde h3ıkim olan Deylemlilerin eline geçmiş, fakat 1063 'te Selçu:k.lular tarafından fethedil­ miştir. Uzun süre Selçuklularm ve onlara bağlı Azerbay­ can Atabeyliğinin idaresinde ik.aldııktan sonra, 1225'te Ha­ rezmşahların eline geçmiş ve XIII. yüzyılda Moğol istilası ile bölgede kurulan devletlerin sınırlan içine alınmıştır. XVI. yüzyılda, Kanuni Sultan Süleyman devrinde, Osman­ lı İmparatorluğu idaresine girmiş ve XVIII. yüzyıl başla­ rında Afşarlarla Osmanlılar arasında birkaç kere el değiş­ tirmiştir. ı 828'de Rus birliklerinin işgaline uğramı§, I. Dün­ ya Savaşı sırasında Osmanlı - Rus mücadelesinin sahnele­ rinden birini teşkil etmiş ve savaşın bitiminde İran'a bıra­ kılmıştır.

İlçede tam bir Akdeniz ikl imi vardır : Yazlar kurak (üç yaz ayında sadece 6 mm yağmur) ve sıcak, kışlar yağ­ murlu (üç kış ayında 470 mm yağmur) ve ılımlı geçer. İlkbahar ve güzün de yağmurlar yağar. Yıllık yağış tutarı 775 mm yi bulur. Don olayı yok denilecek kadar az ve nadirdir. Çok nadir olarak kar yağdığı da olmuş, fakat yerde pek kısa süre kalabilmiştir. Tabii bitki örtüsü, yer yer bodur ağaçlardan ibarettir. Bazı yerlerinde küçük ko­ ruluklar da vardır. Güneyde Sığacık körfezini çeviren kal­ ker yapılı arazi, hemen hemen çıplaktır. İlçede geçim zeytincilik (yıllık üretim 5 000 ton), bağ­ cılık (5 500 ton üzüm) ve tütüncülüğe (ı 800 ton) dayanır. Başka tarım ürünleri (buğday ı 800 ton, arpa 1 000 ton, mısır 150 ton) ve meyve (bu arada turunçgill er) de yetiş­ tirildiği gibi , son zamanlarda turlanda sebzecilik de yapıl­ maktadır. İlçede ahır hayvancılığı daha çok yer tutmuştur. Peynir, yoğurt, yağ yapılır, tavuk beslenir.

derler. Türkiye'nin

güneydoğu uç bölgesinde Şemdinli ve

Yüksekova doğusundaki, yaklaşık 3 000 m yüıkseltili, bol

URMİYE - URNAMMU U. nüfusunun çoğunluğu Türklerden oluşur; Kürtler, Nesturiler ve Ermeniler azınlıktadırlar. 1 900'1erde Hristi­ yanların (Nesturi ve Ortodoks), şehrin toplam nüfusun.ı oranı % 45 dolayında iken, 1 9 ı 8'de Rusların çekilmesiyle Hristiyan nüfus büyük ölçüde göç etmek zorunda kalmış­ tır. Bunların bir kısmı Tebriz'e yerleşmiş ise de, sonradan hepsi İran hükümeti tarafından sınır dışı edilmiştir. Bölge­ de tarım ıslah edilmiş ve geliştirilmiştir. Ekonomisinde ku­ ru üzüm ticareti önemli bir yer tutar. Esendere - Sero sı­ nır kapısından geçen yol ile Yüksekova üzerinden Türkiye içerisine doğru bağlıdır. Yakınında bir uçak meydanı vardır. (C. R . Gürsoy)

URMİYE GÖLÜ (eski adı : Matianus lacus), Ku­ zeybatı İran'da, Azerbaycan eyaJetinin batı bölü­ münde, Türkiye ve I rak sınırlarına komşu, kuzeybatı - gü­ neydoğu doğrultulu, tektonik kökenli , kurak bir sahada bu­

89

sağlar. Urmiye havzasının kenarlarında, yeterli içme ve kullanma suyunun, aynı zamanda verimli tarım alanlarının bulunabileceği dağ eteği bölgelerinde, fakat gölün kıyıların­ dan bir hayli uzakta, irili ufaklı birçok iskan yeri kurul­ muştur. En hüyük iki tanesi , yollarla göle bağlantıları olan doğuda Tebriz (598 576) ve batıda Urmiye (b. bk.)'dir. (C. R. Gürsoy)

URNAMMU, son kronolojik tespitiere göre, takriben M. Ö. 2 ı 50 - 1 950 arasına tarihleneo Yeni Sumer veya Kla­ sik Sumer devrini Gudea, Utuhegal ve bıraktıkları metin­ ler yanında, asıl temsil eden beş kraldan müteşekkil III. Ur hanedanının kurucu !büyük kralı.

1 5 m). Kapladığı alan, mevsimden mevsime 4 000 km2 ile

2 1 00 - 2050 arasına tarihlenebilecek olan ve sadece ı 7 ı8 yıl hüküm süren olmadan 'kendiliğinden gök tanrısı An'ı ve yer tanrıçası Ki'yi doğuran tanrıça Nammu'nun adı ile Ur [ = "köpek"] ·kelimelerinden bir theophore ad olarak meydana getirilmiştir. O devirde kralların ve şahısların ken­ d ilerine tanrı veya tanrıçaya nispetle alçak gördüklerini or­ taya koyan bu ad teşkil tarzı sevilen, yaygın ve Babil - Asur­ lulara da geçmiş ve Akadcada (Babilce ve Asurca) da çok

6 000 km2 arasında değişir. En geniş zamanında (ilkbahar­

kullanılmıştır.

da karlar eriyince), kuzeyden güneye uzunluğu 1 3 0 - ı40

U. başlangıçta V. Uruk hanedanının kurucu ve tek kudretli kralı olan Utuhegal'in valisi iken onu 7. saltanat yılında hertaraf ederek III. Ur hanedanını lmrmuştur. U. aynı zamanda, Urbaba tarafından kurulup, I. damadı Gudea ile ve onun iıki oğlu tarafından idare edilen, sonra da Ur­ baba'nın Il. damadı Namhani'nin idaresine geçen Lagaş beyliğini de, Namhani'yi öldürmek suretiyle hertaraf etmiş, orayı da kendi idaresine almıştır. Böylece Eski Sumer ve Aıkad memleketine hatkim olmuş, sonra da Mezopotomya' nın kuzeyine, Asur memleketine kadar kendisi ve onu takip eden krallar memleketin hududunu genişletrnişlerdir. Onun yaptığı işler bir metinde etraflıca anlatılmaktadır : "0, Namhani'yıi, Lagaş valisini öldürdü ve şehrinin krali efen· d isi olan N anna ( = ay tanrısı)'nın lmdreti sayesinde, N an­ na'nın Magan - Gemisi'ni hudut kanalına tekrar sevk etti. Böylece o Ur'da şöhret kazandı... O sıralarda kudretli, Ur'un, Sumer ve Akad'ın kralı U., şehrinin ikrali hüküm­ dan Nanna'nın sayesinde memlekette hak ve adaleti tesis etti; silahlarının kudreti ile kötülüğü ve cebri yOik etti. (Haksız) vergileri kaldırdı; Sumer ve Akad memleketinde her şeyi kendine mal edip övünenlerle sığırları, koyunları ve eşekleri haczedenleri hertaraf etti... Ölçü ve tartıları tes­ pit etti. Dicle'nin ve Fırat'ın kenarlarını emniyet altına al­ dı. Haksız ve gasıpların müstahaklarına uğrarnalarına ili­ tirnam gösterdi. Öıksüz, zengin ve dul, kudretliye teslim edilmedi. Kim yalnız bir şiqil (takriben 8 gram) mikdarın­ da bir meblağa sahip ise o, bütün bir mina'ya (yarım kg) sahip olan kimseye terlk edilmedi."

lunan çok tuzlu (% 1 5) bir göl. Dünya denizlerinden yük­ sekliği ı 226 m (bazı kaynaklara göre ı 276 m)'dir. Akışı yoktur ve sığdır (ortalama derinliği 5 m , en fazla derinliği

km ve batıdan doğuya genişliği 40 - 60 km yi bulur. Özel­ likle doğusundaki Sehend ve Savalan (Sebelan), batısındaki Türkiye - İran sınır dağlarından gelen sularla beslenir; en önemlileri, Tebriz'in güney ve doğusundaki yükseklikler­ den kaynaklanan Acıçay (Talha Rud)

ile

gölün

güney

kıyılarında oldukça büyük bir delta meydana getiren Zer­ rine Rud'dur. Kurak mevsimde suların çekilmesiyle etra­ fında, çoğunlukla doğusunda ve güneyinde, bataklıklar ve pis kokulu geniş çamur alanları meydana gelir, ki bunların yaz mevsiminde sıcaklığı 50° C yi bulur. Orta-OCuzey bölü­

münde, doğu kenara yakın bulunan Şahi (gölün yüzeyin­ den ı 000 m kadar yüksek) adası, çoğu zaman kara ile bir­ leşerek yarımada durumuna gelir ki buna dayanılarak gö­ le bazen Deryaçe-i Şahi de denilir. Pleistosenin soğuk devrelerinde, bugünkünden çok daha geniş bir alan kapla­ dığı halde, akışı yine yoktu. Güney

bölümünde 50'den

fazla kayalık ada bulunmaktadır. Çoğu meskftn olmıeyan bu adaların bazılannda yabani fıstık ağaçlarına rastlanır. En önemlileri, bir su kaynağı ve birkaç keçi ıkoyun otlatıl­ m asına elverişli otlağı bulunan, 5-6 km genişliğindeki Gu­ yun adası ile Arzu, Eşşak ve Espir adalandır. Akarsu ağızlarına rastlayan kıyıları müstesna, balık­ ların veya genel olarak bazı mikro-organizmalardan başka, canlıların yaşamasına elverişli olmayan gölün, bunun gibi diğer olumsuz özelliklerine rağmen, ülke ekonomisinde, özellikle ulaşımda oldukça önemli bir yeri vardır. Haftalık servisler yapan

motorlu göl araçlarından başka, yük ta�ı­

yan, kaba yapılı büyük yelkenliler de çalışır. Daha önce bunları işletme imtiyazı, kuzeydoğu kıyıdaki Şerifhane l.i­ manını

Sofiyan üzerinden Tebriz'e ve kuzeyde Sovyetler

B irliği sınırındaki Colfa'ya bağlayan demir yollarıyla bir­ likte Ruslara verilmiş iken, 192 1 'de yapılan İran - Sovyet­ ler B irliği anlaşmasıyla bu hak, İranlılara devredilmiştir. Şerifhane'den itibaren gölün kuzey kıyılarını izleyerek ba­

tı sınırdaki Kotur'a &iden demir yolu, Türkiye ile bajlantı

!Bu ifadelerden sonra dellal veya haberci, yeni ilan edil­ miş olan kanunun hükümlerini bildiriyor. Bunlar arasında büyüden şikayetçi olanın büyüsünün kaldırılması, kaçan bir kölenin geri getirilmesi gibi haller sıralanmaktadır : "Eğer bir adam, kaçmış bir köleyi uzak bir alanda ya­ kalarsa, şehir s ınırına gelir ve onu geri getirir. Bundan do­ layı kölenin sahibi geri getiren kimseye 2 şiqil gümii§ öde­ mekle müıkelleftir." "Eğer bir adam bir siHi.h ile başka bir adaının bacajı­ nı kırdı ise, o ona 10 şiqil gümüş ödemekle mükelleWr."

90

URNA M M U - URUGOAlANA Metne göre, madde madde 'krallık haber yayıcısı Klasik

ve dini fıyin faaliyetlerinden söz ederler; bir kısmı da mu­

Çağ Sumercesi ile yazılmış kanunu resmen iliin ediyor ve

harip tabiatİı Lagaş şehri tanrısı N i ngirs i ile eşi tanrıça

bununla Gutium'lar zamanında tamamıyla bozulmuş olan

Baba'ya sunduğu

hukuki, içtimai ve iktisadi nizamın tekrar sağlam esasla­

başka,

ra bağlandığı kabul edi liyor.

yer allı su

kız kardeşi ,

U.'nun meydana getirdiği kanun, Eski Lagaş haneda­

takdis

hediyelerini

dile

getirir.

Bundan

oky an us unun hakimi olan tanrı Enki'nin kaynaklarının ve ırmaklarının hakimesi sa­

yılan hak ve adalet tanrıçası Nanşe ile, şehrin anas ı sayı­

nının son kralı Urukagina'ya ait, talimatname veya kanun

lan tanrıça Gatumdug'a takdim ettiği hediyeleri sıralarla�.

olduğu m ünakaşa edilen hukuki vesikaya n ispetle, o za­

Fakat bütün bunl arın yanında metinlerde onun yaptırdığı

mana göre kanun tekniğinde yazılmış, tam bir kanun met­

kanallardan, Amanoslardan sedir direkleri , kereste ve ay­

nidir. Eldeki nüsha Eski Babil kralı Hammurabi zamanına

rıca dolorit taşı getirtmek için yaptığı ticari teş ebbüs l erd en

ait bir kopyeyi teşkil etmekle birlikte aslı muhakkak U.'nun

de sık bahsedilir. Onun son za m anl arın a ait listelerden ve

kendi zamanında yazılmıştır. Zaten kendisi başka metinler­

hesap cetvellerinden

de de kanun koyan kimse olarak zikredilir.

görülmektedir.

Kanunun uzun bir proloğu vardır. Burada teolojik, ta­

Lagaş'ın gelişme gayretlerinin arttığı

Kendisinden sonraki Eannatum, Entemena gibi, doğu­

rihi ve ahlaki olmak üzere üç kısım mevcuttur. Teoloj ik

da EHim'a ve kuzeybatıda hemen hemen

kısımda

nırlarını genişletmeye gayret eden krallara

Ur şehrinin tanrılar tarafından Sumer ve Akad

Mari'ye kadar sı ­ örnek olacak şe­ sınırlarını yaymaya çalıştığı, Lagaş'ın 25 km k ad ar

krallığının merkezi olarak seçilişinden, tarihi kısımda kra­

kilde

lın Sumer ve Akad ülkeleri üzerinde hakimiyetini kuvvet­

kuzeyinde, aynı Fırat nehri kolu üzerinde bulunan Umm:ı

lendirrnek için giriştiği faaliyetlerden , daha uzun olan ah­

şehir beyl iği ile rekabet ve mücadelenin de daha onun za­

!Md kısımda ise Sumer ilindeki bürokratların suistimalierin­

manında başlatıldığı bilinmektedir.

den ve kral ı n reform yapmak suretiyle bunları bertaraf ve

Sumer - Babil k aynaklarında geçip doğuda, dünyanın öte ucunda olarak gösterilen ve son araştırmalarla sahil memlek etleri Makram, Umman ve güney İndus vadisi ile aynı olacakları ileri sürülen Magan ve Meluhh a dan iJ.ki­ nin ilk defa U . tarafından zikredilmesi de dikkate değer.

ıslah etmeye çalıştığından, s akatları, yetimleri ve fakirleri koruduğundan söz edilir. Asıl kanun kısmında 2 2 madde kalmıştır.

Bu kalan

kısmın, kanunun i lk parçasını teşkil ettiği kabul edilmek­

'

tedir. Paragraflar büyücülüğe, asker ve köle kaçaklarına •e

de

U . 'den kalan

yaralamaya ait hükümleri ihtiva ederler. Bu hükümler

üst sırada ayakta ve başında sepetle mabede inşaat m�Ize­

yer yer Eşnunna, H ammurabi ve Hitit kanunlarında:ki ben­

mesi taşır şekilde, kendine yönelik olmak üzere, adları ya­

"aile kabartması levhası" üzerinde bu kral

zer hükümlere yakınlık gösterirler. Kanunun daha birçok

zılı bir kızı ve dört oğlu ile, alt sırada ise üsttekinin aksi

maddelerinin olması gerektiği ve bir epi l oğu nu n da bulu­

istikamette olarak kendisi oturur ve taıkdis

nacağı şüphe götürmez.

murları ve görevlileri k arş ısınd a

Gerek değinilen Urukagina talimatnamesi gerek U. ka­

m işt ir . Her halde bu Ievha, kralın mabet inşasındaıki imti­

nunu, daha o çağlarda Surnerierde ve Sumer memleketinde

yazını, çocuklarıyla

bir kanun geleneğ inin teşekkül etmiş olduğuna delil sayıl­

tirmektedir.

malıdırlar. Yeni kazılar ve araştırmalarla daha birçok, da­ h a öneeye ve sonraya ait olan kanunların bulunabilecegi de ümit edilebilir. (E. Bilgiç)

URNANŞE, Güney Mezo pot amya ' n ın güneyinde, Dic­ le nehrinden ayrılıp dosdoğru güneye akıp Fırat'a karışan kolun üzer·i nde, Fırat nehrine yakın tarafında bulunan La­ gaş şehrinde bir hanedan kuran Sumer kralı. Tanrı veya Tanrıça yanında mahviyeti ve ona s aygıy ı ifade etmek üzere, takdis edilen tanrı veya tanrıça "köpek"

d u rumu nda, me­ olmak üzere tasvir edil­

(E.

memurlarına örnek oluşunu sembolleş­

B i l g iç)

URSA MAJOR (La t. ) : b k. BÜYÜK AYI. URSA MINOR (Lat.) : bk. KÜÇÜK AYI.

U RUB�MBA, Güney Peru'da Ucayali nehri nin

kay­

nak kollarından biri. Cuzco ey al eti nde,

Nudo de V i icanold eteklerinden doğan U.'nın uzunluğu 725 km dir. Viicanota diye adlandırılan yukarı bö l üm ü Si cuan i , Urcos, Urubam­ ba, Machu Picchu ile diğer şehirlerden geçer ve Apurimac

anlamına gelen Sum erce ur kelimesini alarak theofore ad

ırmağı i l e birleşerek Ucayali nchrini meydana getirir. Aşa­

teşk i l etmeyi adet edinen ve seven Surneriilere göre Ur­

ğı U., Torontoy boğazında 3 400 m den 2 400

Nanşe "Tanrıça Nanşe'nin köpeği" anlamını taşır.

ve Cuzco'nun toprakl arını sular. Yukarı ve ort a bölümünde

Bu adı taşıyan şahıs,

II. Kiş hanedanının nüfuz ve

İnka şehirlerinin kalıntıları bulunur

m ye iner

(Machu Picchu, Ollan­

hakimiyetine son v ererek kendi Lagaş hanedanını kurmuş­

t aytambo) .

tur. Bu hanedan, kendisi ve onu takip eden diğer 9 kral

URUBUPUNGA, Güney Brezilya'nın meı:ıkezinde, Pa­ ramı nehri üzerinde t-ir çağlayan. Federal Brezilya devlet­ leri olan Sao Paulo ile Mato Grosso sınırlarında yer alan U. 'nun düşme yüksekliği yaklaşık 1 0 m dir. Burada kuru­ lan enerj i üretim merkezi, Güney Amerika'nın en büyük santrali olup tamamlandığında 4 600 megawatt gücünde en erj i üretebileceği planlanmıştır.

(Lugal) veya şehir beyi (Ensi) ad ını taşıyan temsilci ile b ir ­ likte 200 y ıl a yakın bir zaman Lagaş'ta hüküm sürmüştür.

U. ile Lagaş'ta başlayan devir, Sumer tarihinin, çe­ şitli neviden (tarihi, dini, edebi, hukuki vb.) bol vesika bırakılan v e ele geçen, oldukça iyi aydınlanmış bir devre­ dir. B aşlıca Lagaş ile ve diğer yerlerle temsil edilen Es ki (veya Arkaik) Sumer devri denilen bu çağ, Lagaş'ta U. tarafından takriben M. Ö. 2550'Ierde kurulm uş, orada ve diğer yerlerde 2350'1ere kadar 200 yıla y akın dev am e tm i ş olmalıdır. U.'nin bıraktığı birçok kitaıbe, onun gen iş yapı

Brezil y a d a, Uruguay ırmağı kıyıdo S u l federal eyaletinde bir §eh i r. Nü­ fusu 6 1 3 00 ( 1 970), denizden yüksekliği 74 m dir. 1 839'da

URUGUAI� NA,

sında, Rio Grande

'

U RUGOAlANA - URUGUAY

91

Sant'Ana d o Uruguai adıyla kurulan U . , 1 846'da U . adıyla anılmağa başlanmış, 1 874'te şehir statüsünü kazanmıştır. Hayvancıl ık (koyun, sığır), mum ve sabun sanayii gelişmiş olup tütün ür ü nl er i ve parfüm imalatıyla da tanınmıştır. (resmi adı : Repub/ica Oriental del Uru­ URUGUA \' Uruguay Doğusu Cumhuriyeti ; tarihi adı : Banda Oriental = Doğu Yakası) l Y önle ilgili bu deyimler, ül­ kenin U. nehri doğusunda bulunduğunu anlatır. ] , Gü­ ney Ameri k a' n ın güneydoğu kıyısında , Brezilya ile Arj an­ tin arasında bağımsız bir devlet. Nüfusu 2 925 000 ( 1 980), yüzölçümü 1 87 000 km2, başşehri Montevideo ( 1 250 000)' dur. Güney Ame r iık a'nın en küçi.iık alanlı devleti o l an U., kuzeydoğudan Brezilya, doğudan Atlas Okyanusu, güney­ den Rio de la Plata halici ve batıdan U. nehri ile çevril­ gııay

=

miştir. Bu iki su yolu, U. ile Arjantin arasındaki sınırı oluş­ turur. Kıyılarının uzunluğu Atlas Okyanusunda 190 km, Rio de l a Plata halidnde 380 km ve U. nehri boyunda 430 km dir.

Yeryüzü şekilleri, Arjantin'in "pampa" denilen düzlük­ leri ile Brezilya'nın dalgalı yükseklikleri arasında bir geçiş özelliği gösterir. Doğu kıyıların deniz kulakları (lagünleri), kumlu plajlar ve kumuilardan ibaret alçak alanları, içeri y e doğru 8 - 1 0 km kadar sokulur. Bu bölgenin batısında, de­ nizden yüksekliği 600 m yi geçmeyen, ufalanmaya uğramış, eski şist ve granitlerden oluşan tepelik bir bölge, güneyde Montevideo'dan kuzeyde Brezilya sınırına doğru uzanır. Bu­ rası Cuchilla Grande diye anılır ve doğuda Atlas Okya­ nusu ile batıda U. ana v adisine doğru uzanan akarsular ara­ sında bir su bölümü çizgisi meydana getirir. Aşın­ maya dayanıklı kültelerden, özellikle granitlerden oluşan tepelerin yüksekliği 500 m yi geçer. Ül k enin, su bölümü ba­ tısında kalan kısmı hafif dalgalı yüzeyler halindedir; an­ cak nispeten dar, bi rkaç vadi boyunca genel görünüşte ke­ sintiler belirir. Ortada ve orta kuzeyde, eski şistlerden olu­ şan temelin üzerini Birinci Zaman'ın Perm devrine ait ya­ taya yakın d uruşlu tabakalar örtmüştür ki bunlar alçak. bir plato görünümündedirler ve Brezilya güneyindeki Pa­ rani platosunun devamını teşkil ederler. Plato yüzeyinde, İkinci Zaman'ın Trias devrine ait, yatay kumtaşı tabakala­ rı bulunur; renkleri kırmızıya çalan bu tabakalar yer yer kınimalara uğramışlar ve Trias'ın, bazalt püskürmeleri ürü­ nü olan bir örtü ile örtülmü ş lerdir. Güneybatıda Arjantin

URUGUA Y : Montevideo'da Bağımsızlık Meydanı pampalarını andıran U. düzlükleri bulunur; sözü edilen komşu ülkede olduğu gibi, burası da Dördüncü Zaman'ın Pleistosen devrine ait kum ve kil depoları ile alüvyon ya­ taklarından ibarettir. Bütün çığırı boyunca U. Cumhuriyeti arazisinde bulu­ nan önemli bir akarsu yoktur. Kuzeydoğudan güneybatıya doğru ülkeyi ortasından keserek U.'a karışan Rio Negro en uzun nehirdir ve ancak aşağı çığırında ulaşım a elverişli­ dir. Üzerinde yapılmış bir baraj ın arkasında kalan su kit­ lesi, Güney Amerika'nın en büyük suni gölüdür. Hafif ya­ pılı, küçük teknelerin işlemesine uygun olan diğer akarsular Santa Lucia, Queguay ve Cebollati'dir. Arjantin sınırı bo­ yunca U. nehri, ağız kısmından Paysandu'ya k adar, su kes i­

mi 4,5 m den az olan gemilerin işlemesine elverişlidir; bu­

nun y ukarısında, Salto'daki çağlayana kadar daha küçük

telk.neler işleyebilir. U. nehrinin ulaşıma elverişli bölüm­ lerinin toplam uzunluğu 320 km kadardır. İ klimi, gerçek anlamda ılıman bir özellik gösterir; kış­ lar kısa ve mülayim geçer, don olayiarına çok az rastlanır. U. 30° - 35° güney enleminde, kıtanın nispeten dar bir ku­

şağında yer aldığından, Orta Kuşak ile Tropikal Kuşak ara­ sında, iklim halkımından geçiş özelliği taşır. Kuzey yarım

URUGUAY : Unıguay ovalannda bir dere kenannda koyun sürüsü

küresinde bizim y a zımıza rastlayan U. kış mevsiminde, temmuz ayında ortalama sıcaklık 1 0°C, yaz mevsiminde ocakta 22° - 27"C arasındadır. Yıllık ortalama sıcaklık değe­ ri 17°C kadardır. Gezici kikionların durumuna bağlı ola­ rak hava, kış ve yaz mevsimlerinde günden güne büyük değişiklikler gösterir; çok sıcak kuzey rüzgarının hemen arkasından, bazen dondurucu Pampa yeli (Pampero), gü­ neybatıdan gelerek ani sıcaklıık düıımelerine s eb ep olur. Çok sıcak ve neml i yaz günlerinde azami sıcaklık değerle­ ri 3 8°C yi geçerse de, gün ortasında esen serinletici rüzgar-

URUGUAY

92

lar, insanları bu dayanılmaz ve sıkıcı durumdan kurtarır. Günlük sıcaklık farklan oldukça fazladır; bu değerlerin, Montevideo'da 1 8°C ye kadar yükseldiği olur. Yıllık uç de­ ğerler arasındaıki farklar da büyüktür (Montevideo'da 35° ve l °C). Bu değişiıklikler U. iklimine, Orta Kuşaık iıklimi karakteri verir. Yağışlar yıl içerisine oldukça düzenli bir şekilde da­ ğılmıştır. Yıllık ortalama yağış tutan Rio de la Plata ha­ licinde ı 000 mm den az iken, kuzeyde ı 250 mm den faz­ ladır. En çok yağış sonbaharda (nisan ve mayısta) görü­ lür; kı�n da slik sık yağmur yağar. Fakat hiçbir mevsim­ de yağış ttitan 150 mm den az değildir. Yıllık ortalama ya­ ğış tutarları kıyıdan içeriye doğru azalırsa da, yıl boyunca seyri düzenlidir. Mayıstan ekime kadar sis olayları görü­ lür; fakat karada, pek nadir hallerde, bütün gün devam eder.

Bitki örtüsü, U.'ın büyük bir bölümünde uzun boylu çayırlardan oluşur. Mavimsi renk tonu gösteren, tabii ça­ yır alanları, son derece zengin otlakları teşkil ederler ve eski özelliklerinin çoğunu bugün de taşırlar. Fakat sırt­ lar üzerinde, daha az besleyici, kısa boylu çayır türleri yaygındır. Ülkenin· ancak % 3 kadar küçük bir alanında ormana rastlanır. B u bakımdan U., Güney Amerika'nın di­ ğer bütün ülkelerinden daha geride bir yer tutar; bununla birlikte, batı komşusunun pampalarından daha çok ağaç­ lıdır. Ağaç toplul.ıukla­ rı, daha ziyade batı bölgesinde akarsu boy­ larında, özellikle Neg­ ro vadisinde dar şerit­ ler halinde ve kuzey­ batıdaki yüksek saha­ larda bulunurlar. U. ormanları, Brezilya gü­ neyindeki tropi.kal or­ manlarla, Arjantin'in Entre Ri os ( Parana - U. nehirleri arasında Me- sopotamia bölgesinin güney bölümü) eyale­ lindeki

bodur

URUGUA Y : Asado denilen milli yemegın (Gauchos) tarafından hazırlanması

arasındaki vadilerde ise, çeşitli türden lar ve çiçekler görülür.

göçebeler

kokulu otlar, çalı­

Yabani hayvan toplulukları, dünyanın başka meskftn bölgelerinde olduğu gibi, büyük ölçüde yok edilmişlerdir. Bundan 300 yıl kadar önce, İspanyol iskanının ilk günle­ rinde, "dağ arslanı" diye de anılan puma (Felis concolor), domuza benzeyen tapir (Tapirus terrestris), Güney Amerika d eve kuşu (Rhea americana), geyik (Cervus) gibi yabani hayvanlar, U.'d a çok m iktarda bulunmakta idiler. Fakat iskanla birlikte bunların sayıları azalmaya başlamış ve ka­ l anlar, ormaniara veya ıssız bölgelere sığınmışlardır. Bun­ ların en çok göze çarpanları tilki, geyiık, yaban kedisi ve bazı kemirici hayvan türleridir.

ağaç

toplulukları veya çalı­ lllklar arasında bir ge­ çiş özelliği gösterirler. Önemli türlerden bazı­ ları §Unlardır : Antep fıstığıgillerden urunday

Ekonomisi, ilk planda, ülkenin en zengin tabii kaynak­

ombu

larından sayılan geniş çayır alanlarındaki hayvancılığa da­

(Astronium),

(Phytolacca dioica), kı­

yanır. Bu faaliyetin temeli, daha 1 603 yılında ileri görüştü

zılağaç (Ainus), kavak

bir

(Populus), alkasya (Aca­ cia), söğüt ökaliptus ve

(Salix)

macrocarpa).

Bunlardan başka, mer­ sin (Myrtus), karabiber (RO&IIlarinus),

mimoza

(Mimosa) gibi bitıkHer de

yaygındır;

tepeler

valisinin,

verimliliğini

o

zamandan

best olarak salıvermesiyle atılmıştır. Bu hayvanlar zamanla

ve

(Eucalyptus)

tagua hurması (Phy­

telephas

Paraguay

anladığı güney otlaklarına, 1 00 baş inekle 100 baş atı, ser­

URUGUAY : Montevideo'da 1830 anayasası için yapılan dikilitat

o kadar çağalmışlardır ki, Buenos Aires dolayla­ rındaki göçebelerin (gauchos diye anılırlar) dikkatini çek­ mişlerdir. Böylece Rio de la Plata halicinin karşı kıyısı ilc deri ticaretine dayanan bir faaliyet başlamıştır. İşte bu hay­ vancılık, bugün U.'ın en önemli geçim kaynağını oluştu­ rur. Sığırdan başka koyun, at, domuz, keçi ve tavuk da beslenir. Tarım alanları Paysandıl, Rio Negro, Colonia, San Jose, Soriano ve Florida eyaletlerindedir. Yetiştirilen başlı­ ca ürünler buğday, pirinç, mısır, keten tohumu, yulaf ve

URUGUAY - URUGUAY EDEBiYATI arpadır. Bağ yeti�tiren eyaJetler Montevideo, Canelones VI! Colonia'dır. Sayıları 6 milyon kadar olan meyve ağaçları arasında en önemlileri �eftali, portakal ve annuttur. Atlas Okyanusu kıyılarında kilometrelerce uzanan, gü­ zel kumlu plaj ları turistlerin yakın ilgisini çeker ve turizm­ den milyonlarca dolarlık gelir sağlanır. U. kıymetli süs ta�ları ve kürkleri ile de dünyada ün salmı�tır. Bazı demir yataklarından başka önemli madenieri yoktur. Kıyılarının önünde bulunan geni� kıta sahanlığı, dünyanın en zengin balık sahalarından birinin meydana gelmesine zemin hazır­ lamı�tır; fakat bu zenginlikten daha çok yabancı milletiere mensup balıkçılar yararlanırlar. Çalı�anların takriben % 20'sine iş sağlayan endüstri ke­ siminde en önemli yeri gıda ve dokuma fabrikaları (sayı­ ları 1 3 6 ise de s adece 1 6'sı büyük işletme halindedir) alır. Bütün ülıkedeki endüstri tesislerinin dörtte üçü, Montevideo çevresinde toplanmıştır. Faıkat yerli pazarın küçüklüğü do­ layısıyla birçok endüstri dalları verimli değildir. Kömür ve petrol olmadığından ve hidroelektrik kapasitesi de kı­ sıtlı bulunduğundan, enerji ihtiyacı çoğunlukla ithal yo­ luyla sağlanan akaryaıkıtla karşılanır. Nüfus, hemen hemen tamamıyla Güney Avrupalılar­ dan, çoğunlukla İspanyol ve İtalyanlardan olu�ur. Bununla birlikte, I. Dünya Sava�ı'ndan sonra Doğu ve Orta A vru­ pa'dan göç edenler de olmu�tur. Zaten az olan yerli nüfus, XIX. yüzyılda büsbütün ortadan kalkmı�tır. Bugün U.'da ya�ayan insanların onda birinden biraz fazlasını, yerlilerle beyazların karı�masından meydana gelen "mestizo", siyah­ larla beyazların karı�ımından olu�an "mulatto" denilen nü­ fus topluluklarıyla siyahlar te�kil eder. Nüfusun çoğunluğu ancak ikinci ve üçüncü nesilden U. 'lıdır. Resmi dil ispan­ yolca olmakla birlikte, konuşmada İtalyan dilinin etkisi gö­ rülür.

Ülkenin toplam nüfusu, 1983 tahminine göre 3 300 000' dir; bunun yarısına yakını, Montevideo çevresinde toplanmıştır. Diğer önemli şehirler, nüfusları yüzer bini bul­ mayan ve birer hayvancılık merkezi olan, hepsi de U. nehri üzerinde sıralanan Paysandu, Salto ve Fray Bentos liman­ larıdır. Diğer Latin Amerika ülkelerine göre, kırlık nüfus oranı fazla olmakla birlikte, okur yazarilik oranı ve hayat standardı daha yüksektir. Toplam nüfusun % 85'ten faz­ lası, inanç bakımından Katoliktir. Küçük gruplar halinde Protestanlar Montevideo'da yaşarlar. Din hürriyeti vardır ve kilise ile devlet birbirinden tamamıyla ayrıdır. Tarih : Dio de la Plata halicini 1 5 1 6'da Juan Diaz de Solis keşfetmiştir. İlk �dşiflerden Magellan ve Cabot da buraya uğramışlardır. Fakat maden olmadığı için fazla il­ gi gösterilmemiştir; öte yandan çok mücadeleci, göçebe yer­ liler, yerli adıyla Charrı1a Hintlileri, gelenlere engel ol­ muşlardır. Bununla birlikte, bölgeye sokulan Hristiyan mis­ yonerleri, yerlileri yumuşatmayı başarmışlar ve U. nehri­ nin doğu yakasında, hayvanların, özellikle vah�i ineklerin serbestce yayılabileceği geniş bir otlak s ahasını belirleyerek buraya "Banda Oriental del U." (U.'ın Doğu Yakası) adı­ nı vermişlerdir. 1 680'de Brezilya'dan Portekizliler gelerek, Rio de la Plata kıyısında, Buenos Aires'in karşı tarafında Novo Colonia do Sacrameoto kolenisini tesis etmişler­ dir. Portekiz etkisine karşı koymak için İspanyollar da San Felipe de Montevideo garnizonunu kumıuşlardır. Böylece Arj antin İspanyollarıyla Brezilya Portekiztileri ara-

93

sında uzun bir koloni mücadelesi başlamıştır. Güney Ameri­ ka'da en son kolonize edilmiş bölgelerden biri olan U., La­ tin Amerika'nın genel bağımsızlık savaşından yararlanma­ sını bilmiştir. 1 828'de İngiltere'nin müdahalesiyle Brezilya ve Arjantin, U.'ı bağımsız bir cumhuriyet olarak tanımış­ lardır. İlk anayasa 1 829'da uygulanmaya konulmuştur. 1 9 6 1 'de Latin Amerika ülkeleri arasında Montevideo'

da yapılan bir anlaşma ile Latin Amerika Serbest Ticaret Birliği kurulmu�tur. U. dı�arıya et ve et mamulleri, yün ve dokumalar satar; dışarıdan ham maddeler, traktör ve par­ çaları, yakıt ve yağlar, makine ve parçaları satın alır. Bü­ tün bu ticari faaliyet, memleketin içerisine doğru ışınlar h alinde giden demir ve kara yollarıyla bağlı, merıkez ve en büyük liman olan Montevideo üzerinden yapılır. (C. R. Gürsoy) URUGUAY, Güney Amerika'da bir nehir. 306 000 km2 geni�liğindeki büyük havzasının bütün sularını topla­ yan U.'ın uzunluğu 1 600 km dir. 34° 1 2 ' güney eniemi ile 58° 1 8 ' batı boylamında bulunan U., Güney Brezilya' nın kıyı bölgesinden doğar, önce batıya doğru akar, sonra güneye doğru bir dirsek çizerek Parana ırmağı ile birle�ir. Daha sonra Arj antin ile Brezilya arasındaki sınırı oluştu­ ran U.'ın aşağı bölümü de Arjantin ile Uruguay arasında sınırdır. Monte Caseros yakınlarında ve Arjantin kıyısm­ daki Concordia şehri üst tarafında, hızı ve yer yer çağ­ layanlara s ahip olması s ebebi ilc ulaşıma pek elverişli değil­ dir. Ancak Paysanrlu şehrine kadar gemilerin i�lemesi müm­ kündür, küçük araçlar ise Concordia - Salto'ya kadar iş­ leyebilirler. URUGUAY EDEBİYATl : Uruguay'ın başşehri Mon­ tevideo'da doğmuş olan Bartelome Hidalgo (1778 - 1823) vatansever şiirleriyle tanınmıştır. Romantik akımın etkisin­ deki Juan Zorrilla de San Martin ( 1 855 - 193 1) epik şiiri Tabere'de bir kızılderili konusunu işler. Çağdaşı Eduardo Acevedo Diaz ( 1 8 5 1 - 1924) milli tarihlerinin olaylarını, realist hikaye ve romanlarında konu olarak kullanmıştır. Ayrıca Carlos Reyles ( 1 868 - 1938) ve Javier de Viana ( 1 869 - 1 926) da realist ve natüralist şiirler yazmışlardır. Horacio Quiroga ( 1 879 - 1937)'nın hikayelerinde gizli ve korkunç bir atmosfer hüküm sürer. Modern romancılar arasında Jose Enrique Rod6 ( 1 87 1 - 19 17), şairler arasında ise Julio Herrera y Reissig ( 1 875 - 1 9 1 0) ve Maria Eugenia Vaz Ferreira ( 1 875 - 1 924) yer alırlar. Carlos Sabat Ercasty (doğ. 1 887), Roberto Ibanez (doğ. 1 907) ve Juan Cunh:ı (doğ. 1 9 1 0) gibi modernizm sonrası yetişen şairler, lirizmle­ rinin coşkunluğunu ve ilhamlarını genellikle dinden almış­ lardır. Enrique Amorim (1900 - 1960) romanlarında yerii­ lerin dünyasını ve Arjantin'in steplerini anlatmıştır. Buna karşılık uzun yıllar Buenos Aires'te yaşayan Juan Carlos Onetti (doğ. 1 909) özellikle şehir hayatını kendisine konu edinmiştir. Kısa hikaye alanında Carlos Martinez Moreno (doğ. 1 9 17), Mario Benedetti (doğ. 1 920), Felisberto Her­ nandez (doğ. 1 902) ve Francisco Espinola (doğ. 1 90 1 ) önde gelmektedirler. Tiyatroda ise Florencio Sanchez ( 1 875 1 9 1 0), Samuel Blixen ( 1 867 - 1 909) ve Vicente Martinez Cuitiiio ( 1 887 - 1964) ün yapmış kişilerdir. Çağdaş tiyatro­ nun temsilcileri arasında Carlos Denis Molina (doğ. 1 9 19), Carlos Maggi (doğ. 1 922), Antonnio Laretta (doğ. 1922) ve Jacobo Langscr yer almaktadırlar.

URUK

94

l} RUK, Güney Mezopotamya'da, Fırat nehrinin Şat­ tülarab'a doğru doğuya kıvrılarak meydana getirdiği kav­ sin iç tarafında, Larsa harabesinin kuzeybatısında bulu­ nan ve Mezopotamya kronoloj isi bakımından çok önemli bir harabe. U. harabesinde XX. yüzyılın ba�larından beri Alman heyetlerinin yapmaya başladığı araştırma ve kazılar hala siirdürülmektedir.

Deutsche Orientgesellschaft, Babil çevresini ilmi me· totlara göre araştırma işini, R. Koldewey'in idaresindeki bir heyete vermiştir ve ilk defa, şimdiki adı Varka olan U. höyüğü 1 902'de bu heyet tarafından ziyaret edilmiş ve ma­ hallinde incelenmiştir. W. Andrea'nın yaptığı harabe rölö­ velerinin tetkiki sonunda da yerinde kazılara girişilmesine karar veri lmiştir. İlk çalışmalara 1 4 kasım l 9 1 2'de J. Jor­ dan'ın başkanlığı altında b�lanmış ve bu ilk kazı 12 mayıs l 9 l 3'e kadar sürmüştür. Araya I. Dünya Savaşı'nın girme­ si yüzünden, uzun bir zaman sonra 1 927 yılında, W. Andrea ve J. Jordan, Notgemeinschaft des Dentsehen Wissenschaft' tan eski U . 'ta yeniden kazılara başlamak üzere izin ve im­ kan elde ederek tekrar kazılara başladılar. l 928'de başla­ yan kazılara ll mevsim devam edildi. Şimdiki Varka (eski U.), Tevrat'ta Erech, Grek ve Partlarda Orchoe olarak geçen yerdir. Tarihte meşhur ol­ muş bu yerdeki çetin şartlarda başlayıp devam ettirilen çalışmalar sonunda Alman heyetleri ümitleri aşan parlak sonuçlar elde etmişlerdir.

URUK

:

Tepe Gavra'daki küp kalınıılan

URUK : Bir damga mühürünün baskısı Her şeyden önce, üç küçi.iık tepeyi oluşturan geni§ bir sahanın bir çift sur içerisine alındığını, yayıldığı alanın da kuzeybatısında 5 000 m2 den fazla bir yeri kapladığını, bu· rasının tanınmış bir destanın kahramanı Gilgameş'in krallı­ ğının mei'kezi olduğunu tespit ettiler. Kazı yapanların ana hedefi harabenin muhtelif kısımlarını tayin etmek. oldu ve onlar önce iskfın mahallerini, mezarlık alanları ile boş me­ kanları meydana çıkardılar. Fakat bunların yanında şehrin en öneml i ve merkezi kısmını teşkil eden dini, sivil ve kral­ lığa ait binaların bir arada bulunduğu, Anu ve Eanna'nın mukaddes bölgesini de ortaya koydular. Eanna sahasında yaptıkları sondajlarla, höyüğün en üstündeki birinci tabaka· dan, en alttaki bakir toprağa kadar varan 1 8 yapı veya iskfın tabakası tespit ettiler. On bir mevsimlik çalışmalarla tespit edilen bu kronoloj ik tabakalama ve sıralama, II. Dünya Sa­ vaşı'ndan sonra, zamanımıza kadar devam ettirilen kazılar­ la da teyit edilmiş ve bunlarda bir değişikiiık gerekmemiştir. U . harabesinin 18 yapı tabakası bakir topraktan baş­ layarak höyük sathına kadar dört ana kültür katına kar­ şılık olmaktadır. Bunlard an ilki, yani U. harabesinin ilk istila ve iskanı ile başlayan kültür katı, asıl bol malzemesi U. höyüğünden daha çok U.'un ve Fırat nehrinin güneyin­ de bulunan El Ubeyd harabesinde bulunduğu için ona gö­ re adlandırılan El Ubeyd kültürü katıdır. Bu kat U.'ta tes­ pit edilen tabakalardan dördünü, yani 1 8 - 15. tabakaları içine almaktadır. Ancak Güney Mezopotamya'da, U.'tak.i bu Ubeyd kültürüne karşılık olan 4. El Ubeyd tabakası­ nın altında, harabenin kendisinde 3, 2 ve 1. Ubeyd taba­ kaları da bulunmakta, U.'un 18-15. tabakalarını karşılayan 4. El Ubeyd tabakası M. Ö. 4000'lerden başlayarak 3500'le­ re varan ve hatta onu da a�an uzun bir devreye karşılıic olurken, El Ubeyd'in 3 - 1 . tabakaları ile zaman olarak me­ deniyctin ilk \'C ağır gelişme devrelerinde bütün bir bin yıllık devre bu üç tabaka ile dolmakta ve M. Ö. 5000'1ere varılmaktadır. El Ubeyd'in bu ilk devrelerine, ondan biraz daha güneydeki Erirlu harabesinin VIII - XIV. tabakaia­ rına karşılık olmakta, Erirlu'nun XV - XIX. tabakaları ile ise, Güney Mezopotamya'da en az M. Ö. 5300'lere inilmek­ tedir. Böylelikle U.'un en alt ve ilk kültür .katı saydığımız I. kültür katı (El Ubeyd kültürü) M. Ö. 4000 - 3500'lerde kaldığı halde, Güney Mezopotamya'da nisbi tarih olarak El Ubeyd 3 - 1 . iptidai kültür tabakaları ile 5000'lere ve yiıı ;! iptidai Eridu XV - XIX. tabakaları ile M. ö. 5300'lere ka­ uar iniimiş olmaktadır. Bu katlar ve bu tarihte, Kuzey Me-

U RUK zopotamya'nın bunlara nispetle çok gelişmiş olan Tel Ha­ laf (b. bk.), Samara - Hsuna v.b. gibi kültürlerine karşılık olarak durmakta, orada Jarmo ile M. Ö. 6000'lere varıl­ ma·kta ve Barda - Balıka ile M. Ö. 8000 yıllara aşı lmaktadır. Başından s�una, M. Ö. 3500'lere kadar uzun asırlar devam ettiği ve çok ağır bir gelişme seyri güttüğü görülen EI Ubeyd kültürünün özelliği şu şekilde belirtilebilir : El Ubeyd devri : EI Ubeyd kültürü devrine ait tabaka müşahedesine imkan veren buluntular, U.'taki EI Ubeyd ta,baikalarında ele geçmiştir. Bunların arasında açık zemin üzerine ikoyu renkli tersimatı havi çanak çömlek başta gelir. Bunların bir kaba, bir de ince nevileri vardır. Kaba olan­ ların zemini kırmızımsı, sarımtırak, gri veya yeşilimsidir. Üzerlerinde siyah veya koyu kahverengi tersimat vardır. Bu nevi serarniık .kısmen elde, kısmen de ağır dönen çarkta yapılmışlardır.

Daha iyi ve ince örnekleri, genelliıkle yeşilimsi renk­ Ii seramik te�il eder. Bunlar çok iyi pişirilmişlerdir. Ter­ simatları siyah ve koyu kahverengidir. Seyrek olarak siyah ·kırmızı da görülür. Bu nevi çanak çömlek hep çömleık·;i çaııkı ile meydana getil'ilmişlerdir. Her iki cinste de şekiller içerisinde belirsiz boğazlı, açı\: ağızlı, geniş karınlı, yuvarlak dipli olanlar çoktur. Tersi­ matta uflci şeritler hakimdir. Bunların arası meyilli çizgi­ lerle doldurulmuştur. Canlı varlıkların tasvirine çok az rastlanır. Evler önceleri ·tamamıyla balçık ile sıvanmış kamıştan yapılmadır. 1 6 . tabakadan itibaren kerpiç duvarlar görül­ meye başlar. 1 5 . tabakadan itibaren ise tuğla ocaklarının iz­ lerine rastlanır. Ölüler bu devirde sırt üstü uzatılmış ve eller kasık üze­ rinde kavuşturulmuş olaraıle gömülmüşlerdir. Ölülere hedi­ yeler de verilmektedir. Taş, nad·iren el değirmeni, sürtek taşları ve kap ka­ cak, balta yapmak üzere kullanılmıştır. Bu devirde henüz mühür ve maden yoktur. Pişmiş topraıle·tan plastik insan ve hayvan f·igürleri devrio din telfı:kkisini az çok gösterecek örneklerdir. Hayvan besleme El Ubeyd kültüründe bilin­ mektedir. Boğa ve diğer hayvan figürleri vardır. Yün eğir­ mek için iğ de kullanmışlardır. U. devri : Aslında doğrudan doğruya U. harabesinde temsil edildiği için U. kültürü katı adı verilen ve 14 - 4. ta;b akaları içine alan 1 1 . büyük kültür katı, 14. tabakada başlayan ve süreklilik gösteren kırmızı ve gri ve çoklukla astarlı, hepsi çark ile yapılmış seramik ile karakterlenir. 8 - 6. tabakalarda in•k işaf çağını yaşayan kırmızı ve gri çanak çömleğin, artık yazının ilk şeklini teşkil eden pik­ tografik (çizgi-resim biçiminde) işaretierin ortaya çıktığı 4. taba•kanın son safhasından itibaren azalmaya başladığı gö­ ze çarpar. Kırmızı çanak çömlek ince veya orta elenmiş topraktan, kırmızımsı veya kiremirli renkte yapılmışlardır. Bunların üstleri güzel kırmızı şekilde pişirilmiş veya kır­ mızı ile asıartanmış yahut da cilalanmış durumdadırlar. Kap şekilleri çok çeşididir. Hafif çıkıntılı veya düz dipli çanaklar, dik veya dışarı taşan, kenan sarkık kaplar, ka­ rınlı, profil kenarlı, ülüklü çömlekler boldur.

U.'taki gri seramik ise, iyi pişirilmemiş, ele yumu­ şak gelen çeşitlerden ibarettir. Bunlar da çömlekçi çarkın­ da yapılmışlardır. Bazan siyaha çal an, düzlenmiş, seyrek olara5c ciHHanmış örnekleri de vardır. 1 3 . tabakadan itiba-

95

ren bir üçüncü nevi olarak kaba, tabii kırmızımtırak, fa­ kat daha çok sarımtırak çanak çömlek de görüliir. Bu çeşit seramik hep elde yapılmıştır ve 4. tabaıleaya kadar varlığı­ nı sürdürür. Bu nevıi üzerinde bazan kazıma baskı tekniği ile yapılmış süsler de bulunur. Tabiatıyla U. seramiği Güney Mezopotamya'da bulun­ tu yerlerine göre birtakım farklar da gösterir. U. kültürü katının yapılarında daha 14. tabakadan baş­ lamak üzere, dikdörtgen 27 x 12 x 7 cm ölçüsünde tuğlalar kullanıldığı görülür. 5. tabakada ise, devam eden bu tuğ­ laların yanında, yakılmış alçı ile karıştırılmış kumdan yapıl­ mış suni bir taşın da yapılarda kullanılmaya başlandığına şahit olunmuştur. Daha sonra·ki U. tabllik alarında da alçı­ nın harç olaraıle kullanıldığına dair izler vardır. U.'ta ilk abidevi yapılar 7 . tabakada başlamaktadır. Bunların piş­ miş topraktan mozaik çivileri meydana çıkmıştır. Bunlar kalın başlı ve renklidirler. 6 . tabaleada büyük mağaza bi­ çiminde yerler bulunmuş, blll\lardan birinin içinde büyük bir binanın kalıntısı tespit ed·ilmiştir. Fakat asıl olarak 5. tabakada bir mabedin oldukça tam bir planı ortaya çıka­ rılmıştır. Bir teıkniık yenilik olarak burada, tuğla duvarla­ ra temel olmak üzere levha şeklinde kalker taşları bulun­ muştur. Bu sebeple bu mabede "ıkireç taşı mabedi" veya "be­ yaz mabet" rlenmiştir. U. harabesinin Bit-reş adı veri­ len semtinde meydana çıkarılan kireç taşı mabedinde duvar mozaikleri, albatr veya siyah ve kırmızı kireç taşı çivi­ lerden müreık.keptir. Bu çeşit 5 . tabaka mabetierinin plan­ ları 4. tabaka mabetierinin planiarına göre tamamlanmış­ tır. Bunların açık özelliği, uzun, dört köşeli bir avluya sahip olmalarıdır. Bu yüzden bunlara "uzun aviulu mabet" de rlenmiştir. Genellikle birbirine benzeyen, ayrıntılarda faııklıJ.ı.k gooteren mabetler Anu - Antu mabedinin yanın­ daki "zikkurat"ta meydana çıkarılmışlardır. Bu mabet­ Ierde mimari süs olarak duvar nişleri bulunmaktadır.

U. kültürü devrinde de ölüler abidevi yapılara değil, doğrudan toprağa gömülmekte idiler. Ölü uzatılmış, fak�t hacakları dizden bükülmüş durumdadır. Hediye olarak me­ zarlarda boyalı ve boyasız seramik, bir taş çanıl!k, ik·i cill\Iı taş balta, bitümden bir iplik iği bulunmuştur. U. harabe­ sinin U. kültürü katında ise, El Ubeyd kültürü devrinde olduğu şekilde ölüler düpedüz uzatılmış olarak gömülmüş-

URUK

:

Lagaş'tan taştan yapılmış kadın

ve

erkek figürleri

96

URUK mülmüşlerdir. Bunlar doğu-batı istikametinde ve anlaşılan hasıra sarılmış olarak toprağa verilmişlerdir. Kuzeyin mühür bu lu ntut arın da hayvan tasvirleri çok, insan tasvirleri azdır. Söz konusu üç yerd e steatitten yapılmış, yuvarlak veya kö­ ş e l i mühürler b u l unm u ştur . Ayrıca hematit, mermer, kal­ ker taşı, opsidien ve çakmak taşından birtakım eşya da ele geçmiştir. Kem ikt en ve b akırdan eşya da mevcuttur. Tepe G avra'd a buğday ve arpa büyük küplerde ve ambar olarak hazırlanmış çukurlarda bu lunmu ştu r. Bulunan kemiklerden, koyun, keçi, sığır gibi evci l hay­ vanlarla eşek, köpek, domuz gtbi hayvanlardan değişik şe­ ki lle rde fayda l an ıldığı a nl a ş ı lmaktadır.

URUK : Cemdet

Nasr seramiği

lerdir. Bunların yanında da hediye olarak yapma mcı 1e boncuklar, deniz hayvan kabıık.ları, boyasız sarı renkli çe­ �tli çanak çömlek bulunmuştur. Tıı§, bu devirde, El Ubeyd devrinden daha az olarak alet ve eşya yapmakta kullanılmıştır. Damga mühürü, U. kültürii k adem es in in başından ve hele 12. tabakadan beri tanınrnakta idi. Halbulci devrin başlarında silindir mühür­ lerinin kullanıldığı şüpheJ.idir. Silindir mühürleri bol olarak 4. tabak ad a n itibaren ortaya çıkmaya başlamaktadır. Bıın­ lar üzerinde harp son rasın ı tasvir eden kurban takdimi , fantastik veya gerçek hayvan veya aslanların mücadele�i sahneleri çoklukla yer almaktadır. ·

U. harabesinde II. k ültü r katını teşkil eden U. kül­ türü devrinin dini tasavvurları hakkında da fazla bilgi edin­ meye imkan yoktur. Fakat mezar hediyeleri onların alıret telakıkisine sahip o ldukl arın a delil teşkil eder. Pişirilmiş topraktan bazı şekillerin amulet (muska) olarak kullanıl­ ması ise devir ha tk ın ı n büyü ve tılsım tasavvuruna s ahi p oldlliklanpı gösterir. Mabetierin varlığı da artık oldukça gelişmiş bir tanrı telaldci ve tasavvuruna sahip olunduğu­ na işaret eder. U. kültürünün en büyüik özelliği, katın sonuncu tabakası olan ve a, b, c s afh a l arına ayrılan IV. katın son safhasında piktografik yazının ortaya çıkması ve bunun zaman içinde çivi yazısı (b. bk.) olaraık geliş­ mesidir. Bu devrin diğer özellikleri olaraık, çömlekçi çar­ k ın dan, düz tuğlalardan ve suni taşlardan ba§ika, mten ta­ nınan bakırın işlenmesi ve ondan aletler yapılmakta olması kaydedilebilir. Yazının icadı ve silindir mührü Surneriile­ rio göçüne bir delil sayılmıştır.

Genellikle U.'un El Ebeyd ve U. k ültürle ri bir öl­ çüde Kuzey Mezopotamya'ya da yayılmıştır. Ninive, Arpaç­ ya, Tepe Gavra gibi yerlerde, El Ubeyd ' i n boyalı serami­ ğinin izle ri görülmekte, Ninive 3 tabakasında bir cilalan­ mış gri, bir de tabii renkli sarımtırak seramik bulunmakta, fakat bunlarda hiçbir süsleme yoktur. Arpaçya'da, U. kültürü katında tespit edilen evler ker­ piç veya hafif kurutulmuş çamur ile yapılmıştır. Damlar hasır veya kamış ile örtülm ü ştür. Abidevi sayılacak bina ve m abet k a lınt ı l a rı Te pe G avra'da görü lmüştü r.

Ölü gömm e bu ç ağd a , Kuzey Mezopotamya'da biraz farklı olmalıdır. 3. Nin i ve katında küp içerisinde çocuk is­ k e letle ri bulunmuştur. Ölü yakmaya dair izler de vardır. Arpaçya'da ise şehrin batısında mezarlık ortaya çıkarılmış­ tı r. Burada ölüler 2-3 m d e ri n l i kte , doğrudan toprağa gö-

Kuzeyde bazı ye rle rde Ubeyd seramiği hakim durum­ dadır. Kırmızı U. çanaık çömleği ise gri olanlara nispetlc daha azdır. Yapı tekn iği n d e U. devrinde kuzey ve güney­ de yapı tekniği denk seviyede görünse de, genellikle güne} kuzeyden daha üstündür. Cemdet Nasr kültürü : Son kronolojik araiitırma ve tespitiere göre M. ö. 3000 - 2750 ta rihler ine yerleştirile'l, U. harabesinin aşağıdan yukanya 3-2. tabakaianna karşılık olan bu III. kültür katı, bundan önceki II. kü l tür katı­ nın bir devamı gibidir. Böyle olmakl a birlikte, bu kültürün adını aldığı, Kiş barabesi yakınındak,i Cemdet Nasr'da ilk defa çok renkli boyalı s eram ik , "Riemohen" den i len kul­ l a n ış l ı, küçük ve ensiz tuğlalar ortaya çıkmıştır. Bu özel­ l i kler sebebiyle, bol malzeme veren bu kültür kat ı na Cem­ det Nasr kültürü rlenmiştir. Bu devirde yalnız Cemdet Nasr' da değil, hemen bütün Ön Asya'da, hepsi çark ile yapılmış olan, kısmen siyah ve daha ziyade kırmızı astarlı gü:zıel bir çanak çömlek nevi yaygın haldedir. Ele geçtiği bütün yer­ lerde de Cemdet Nasr seramiği adı veri lmiştir. Bütünü ile bu III. kültür katında önceki devrin yeniliklerinin gel i ­ şip s erp i ldiği görülmüştür. Şekiller aynı kaldiğı halde süs­ lemeler çok şek i l lenm işti r. Birçok geometrik ve n atüral ist motifler yanında beklenmedik şeki ld e balık ve akre p resimlerinin ortaya çııkm ası yüzünden yabancı bir tesir de aranm a ya kalkılmıştır. Kap kacakta cidarlar oldu1cça sağ­ lam, pişirme iyıi ve yaıkma derecesindedir. Köşeli boyunlu kaplar iki parçadan meydana gelmiş gibi görünürler. Çok renkli boyalı seramiğ,in to prağı kırmızı veya sandır ve kum ile kireç karışıktır. Bazan gd ve h atta siyah olanları da bulunmliiktadır. Çok renkli kaplarda boya, astar ve cila var­ dır. Tersimatsız çeşitler seyrek olarak krem veya gül rengi veya m avi -gri b i r as t arla kap lıdı r . Çdk renk li ve tersimatlı örnekler k arı nl ı, düz veya halka şeklinde veya yuvarlak ayaklı, ortası yank şeklinde çizgiyi ihtiva eden geniş bo­ ğazlı , boyun noktalarında kabarcrklı, düz dipli, dışarı ta­ şan cidarlı, kıvnk kenarlı gibi çok değişiık biçimler gös­ terirler. Çok renkli ve tek renkli 'kapakların motifleri top­ luca şe ri t şek l i n e irca edilebilirler. Aslında birisi geniŞ ye­ rinde, diğeri boğaz nahiyesinde veya ayak yakınında olmak üzere iki şerit bulunur. Cemdet N as r devrinin sonuna doğru Ur mezarlarınd1 ve Eşnunna (bugünkü Tel Asmar) yapı katlarında "açık toprak renkli", üzerieri daha açıık renkli astarla boyalı bir seramik nevi ortaya çıkar. Yapıda "Riemchen" tuğlaları esas i ti b arıyla Cemdel N asr kültüründen biraz önce, yani 4. tabakada görülmeye başlar. Ebatları 1 6 x 6 x 6 veya 30 x 10 x 10 cm civarında­ d ı r . Bu devre ait olmak üzere de fazla mesken geçmemiştir.

URUK i kametgahların az ortaya çıkmasına karşıltk kült inşaatı geli�in bir durum göstermektedir. Eşnunna'daki Abu-ma­ bedinin tamamıyla düzensiz bir planı vardır. Burada m·l­ bedin mukaddes yerinde bir altar (mihrap) bulunmaktadır. Devrin yapı tekniği haldeında doğrudan U. harabesinden bilgi edinilmekted-ir. Burada 4. tabakadan itibaren Eanna semtinde abidevi binalar ortaya çıkmaya başlamaktadır. Bunlar 5. katın "kireç taşı mabetleri"nin devamına delil teşkH e tmekted irler. Bunlardan en iyi ele geçeni 4. taba­ kanın geç devrine ait olmak üzere meydana çıkarılan C mabedidir. Uzunluğuna tertiptek·i bu binada T şeklindeki avlu şekli yine esas unsuru meydana getirmektedir. Eanna semtinde 3. tabaka 4. tabakadan bir yığıntı ile ayrılmakta, açık kroki vermektedir. Yalnız açığa çıkarılan bir labirent­ ten, baz duvarlardaki nişlerden ve b ir kapı tesisinden abi­ devi yapılar olduğu neticesi çıikarılma.ktadır. 3. k att a Eanııa zikk ıırat'ı te s i s inde , ihtimamla yapılmış olan mabet valnız başına bir teras üzerin de yükselmektedir. B un l arı n � trafında ne m aksada yaradığı bi linmeyen binalarla dini bi rtakım tesisler bulunmaktadır. Cemdct Nasr kültüründe mühür sanatı (glyptiq) tam bir g el i şme haline g·irmiştir. Hem damga hem de silindi r

mühürleri bol miktarda kullanılmaktadır. Mühürlerde ana­ nevi konular yanında yeni motifler de ortaya çıkmıştır. Bunlar arasında sembolleri ile hüviyetleri çözülebilecek olan üh1hiyetlerin temsil edildiği dini sahneleri ve bu m�­ yanda mesela tanrıça İ nn�n ve beraberinde bulunan kamış demetini ele alabiliriz. Böyle benzetmeler U. ve Cem­ del Nasr devirlerinden bazı karışık salınelerin tefsirine im­ kan sağlay•abilirler. Bu devirde ölü gömme adetleri birlik arz etmez. Fabt her halde esas olan, ölülerin ve sevd ikleri hayvanların bir­ l·ikte yakılması ve küllerinin ayrı çömleklere doldurulup bir çukura gömülmesi halidir. Kazı yapanların sözünü et­ tikleri ceset ve kül çukurlan açıklıkla ortaya çıkmamıştır. Yazı

da

Cemd et

N asr

kültürü

devrinde

önemli

bir ilerleme kaydetmiştir. Piktografik karakterden yan pik­ lografiık şekle ve gerçeık çivıi yazısına doğru kısmi b i r ge­ lişme göstermiş, işaretleri ve sesleri, yani kelime ve hece değerlerini birliıkte yüklenen bir ya zı sistemine doğru gelişercık 900'ıün üzerinde işaret meydana gelmiştir. Bu devrin pişm iş toprak'tan ve nadiren taştaın tabietleri el­ de edilen devlet mahsullerinin ve yapılan alış verişlerin lis­ teleri mı!hqyetindedirler. Erhiinedan devri : U. harabesilliİn en üstü nd ek i tabii toprağa varan 1. tabakas ı, Almanların uzun sü ren U. ka­ zılarına göre, kalın bi-r aııkeolojıiık tabaka olarak, aynı za­ manda IV. kültür katına karşılık olmaktadır. Bu 1. ar­ keoloj �k tabaka veya kazı tabalkası a, b, c olar aık üç tali tabaıka veya safhaya da ayrılma�kta ve bütünü ile U. bulun­ tuları ile olduğu gibi, b u safh aların her biri i t iba rı yl a ayrı harabelerdeki buluntularla da temsil edilmektedir. U.'un bu IV. kültür katına bugün Erhanedan çağı d a denmekte ve zaman olarak M . Ö. + 2750 - 2500 arasına tarihlen­ mektedir. Bu devrin özelliği olmak üzere ortaya çıkan bir yüzü yuvarlakça kabarık, diğer yüzü düz ve ölçüleri daha büyük olan inşaat t uğ l alarına göre bir zamanlar çağa "Planconvex devri" adı verilmiş ise de, hem devrın çok yerde temsil edilmesi, hem de arkeotoj ik malzemen i n ve yazılı ·k aynakların bollaşması yüzünden Erhanedan denmesi uygun bulunmu�tur.

�u

97

U. şehrinin M. Ö. IV. binyılın başından sonuna Giiney Mezopotamya tarihinde kazandığı önem böyle­ ce III. binyılın i & yarısına kadar d a ayn e n devam et­ miştir. Nitekim bu devirde hem U. 'ta uzunluğu 9,5 km yi bulan şehir suru, hem de Eridu ve Kiş'te ilk saraylar ola­ mk gösterilebile�k büyüık binalar planıkonvex tuğlası ile yapılmışlardır. U. böylece, Ur şehri de dahil Eridu ve Kiş yanında, Turan'dan sonraki Birinci U. hanedam'nın beşinci kralı Gilgameş'in efsanevi şahsiyetinin de katılması ile bi­ rinci sırayı almıştır.

U.'un IV. büyük kültür katını temsil eden, satha bi­ tişik 1. katının a) safhası daha çok Ur kral mezarl arı , b) safhası eski Şuruppak (bugünkü Fara) ve 2. tabakaya bi­ tişik olan c) safhası eski �iş (şqmdiıki Ohaymir) ve Nippur (şimdiki Niffer) buluntuları ile zenginirk ve açıklık kazan­ mıştır. Erhanedan .kültürünün seyrinde önce kabat aşmaya doğ­ ru ani bir değişme ve duraklama olmuş, sonra süratli b ir gelişme olduğu tespit edilmiştir. Bu gelişme ve süratli kal­ kınmanın bütün sulama tesislerinde ve ııiraat çal ışmaların­ da görülmesi, sanatta ve Sumerlilere has olan glyptik'te, yazıda ve yazılı kaynaklarda bolluık ve zenginliğin baş gös­ termesi , artık yazının arkaik, çivi y azı s ı biçimini alması suretiyle Sumer kültürünün esaslarının ortaya konduğu an­ laşılmaktadır. Bu devre, adını verdiğim�z harabeterin coğ­ rafi komşularının da gösterdiği üzere, Bağdad - Basra ara­ sında kalan saha il e Dicle'nin büyük kolu olan Di.yala ır­ mağı çevres•inde i y i tanınmaktadır. Siyasi b akımdan Erhanedan çağı, yazıl ı kaynaklara gö­ re birçok şehir devletlerinin kurulduğu ve birbirleriyle re­ kabete giriştikleri bir devre olaraık vasıflandırılabilir. Bu me­ yanda, U. hanedanından b aşka, Mesilim ile tanınan II. Kiş büyük k rallığı, Lugal-şag-engur i le tanınan Adab şehri (bu günkü Bisrnaya) beyliği, Meş-anne-padda ve diğerleriyle ta­ nınan Ur krallığı ve M. Ö. + 2600'1erde Luga - kisaisi i le varlığını sürdürdüğü görülen U. krallığı hatırlatmak gerekir. Erhfınedan'ı takip eden Arkaik Sumer devr i n d e de U m m a, Lagaş gibi şehir devletleriyle bu halin devam ettiği görülür.

U.' un sonraki devirleri : Her ne kadar U. harabesinin

ve höyüğünün arkeolojik sıratİgrafisi (tabakalar silsilesi) M. ö. 2550'lerde son bulursa da, U. şehrinin tarihi öne­

mi sona ermez. Güney Mezopotamya'da

Lagaş hane­ danının varlığını sürdiirdüğü devrenin sonlarında III. U.

· o·

. . . .. . .

..

.

. ·.

. i'b

_., •

: : : : : • . •• • 411 . . �} - j;;)_.J"))·)))· ))J· ..,.� ., �- ...' '.� .ij -· J--) }

· ··, :· o

o



••• •

• • ...)

URUK : Süs eşyaJan

_)

URUK - URUKAGİNA

98

ta!Ji. Babil krallarından Il. Marduık-apal-iddin (72 1 - 7 10) U.'ta birtakım abideleri ve mabetieri restore etmeye ça­ lıştı. Asurlu II. S argon bu vali-kralı mağlftp ederek Ba­ bil'in idaresini de üzerine aldı. U.',ta zikıkurat (basa· maldı kule)'ı ve şehir s urunu restore edip bütününe daha muhteşem bir manzara vermeye çalıştı.

U. şehri ile ilgili bu restore ve ihya etme geleneği yeni Babil Devri'nde de (M. Ö. 625 - 539) takip edildi. Babil'in 539'da Persler tarafından alınması ile U. bir ihmal ve ge­ rilem eye maruz kalmadı. Selefkuslar devrinde Tann İştar ve Nanna(r)'a yeni mabetler ithaf ve inşa edildi. Partlarda orada yeni saray ve mabetler yaptılar. Fakat Sasaniler za· manında, tarih öncesi ve tarihi ç aği ann yazının da icat edildiği büyük ve önemli meı:ıkezi dikkatlerden silindi ve 1 9 12'lerde araştınimaya ve kazılara başlanıncaya kadar dik­ katlerden asırlar boyu s ilinm iş oldu. (E. Bilgiç)

URUKAGİNA, Eski Sumer Çağı'nda Güney Mezo­ potamya'da kurulan küçüık devl etler den en sürekli ve en başarılı olan Lagaş hanedanının onuncu ve son kralı.

r��-��;�f.�:i!A�::.�'.;.. .��;

:,::.'�;� ,�;:,/ . .:���-=� �r:.:����.:: ·�tC.�.:._;;;:-��

URUK : �

Figürinler ·

hanedanının kralı Lug al -zagges i , Sumer şehir devleti anla · yışının üstünde bir birleşik büyük Swner devleti kurmak üzere ortaya çıkar ve haned an dan olmayan bir reformatör kral olan Urukagina'nın 9. hMdmiyet yılında onun yerine geçer. U. kralı Lugal-zaggesi kİtahelerinde "Aşağı Deniz' den Yukarı Deniz'e kadar olan bütün memleketleri fet· heUiğinden" bahseder. Fakat Akadlı S argon 'un istilasm­ dan kendisini ve memleketini kurtaramaz. Akad kral ı Na· ram Si n' in ölümü ü zerine Ur · Nigin IV. U. hanedanını kurar. Fakat onun saltanatı da Gutiumların tazyilderi karşısında uzun sürmez. Kutların (Gutium) istila ve s al · tanatı ise Güney Mezopotamya'da 90- 1 00 yıl devam eder ve bu defa, onları memleketten Utu-hegal V. U. hanedanını kurar. Bu sefer de III. Ur hanedanının kurucusu Urnam­ mu, M. ö. :ı: 2 1 50 yıllarında, 7. saltanat yılında Utu-h�­ gal'i hertaraf eder. •

Umammu Sumer meml eketi nde ye ni ve son büyüme ve gel i şme devresini teSIİs eder ve şeh irler i ihya eder. Bu arada U. şehri imtiyazlı bir durum kazanır. Eann a ziggurat' ı dikkatle ve aslına uygun i n ee likl e restore edili.r. Birtakım kanal tesisleri yapılır; kralın adını ihtiva eden bir depo kurulur. Kat kat hasamaldı kuleyi ve birçok mabed i ih­ tiva eden bir s ur meyd an a get i ri lir.

U. daha sonra, Hammurabi de vri ne kadar birtakım

politik çalkantılara sahne olur. Bu devirde ise kanalların

ıslahı sureti yl e çevrenin bereketi artar. Babillilerden sonra Kassitlerden kral Karainda§, Kurigalzu ve Il. Nazimaru!­ taş U. mabetierinin restore edilmesinde yanşa giriştiler. Sonra Aşağı Mezopotamya As ur!arı n eline geçti. Asur'a

Bu kral, M. Ö. + 2550 - 2350 arasına konulan Ar­ kaik Sumer veya Esk i Swner çağını hem banedanın de­ vamlılığı, hem de benzer şehir d evl etleri veya küçük dev­ Ietler içerisinde, çağını kalan bol vesikalarla aydınlatan, Laga§ şehrinde kurulmuş ve nispeten yayılmış olan dev­ letin son güçlü kralıdır. Bu kral, Umanşe tarafından Güney Mezopotamya'nın g üney kısmında, Fırat ve Dicle nehir­ lerinin Şattülarab'da birleşmeden önce meydana getirdik­ leri bereketli nehirlerarası alanın güney genişliğinde, ta ­ nınmış eski Uruk harabesinin de doğusunda bulunan Lagaş şehrinde kurulmuş olan hanedanın 9. kralı Lugal-anda'yt saltanatının 9. yılında tahtından uzaklaştırarak yerine geç­ miştir. Bu hareketi, rahipler sınıfına karşı olan hak ve adalet taraftan bir grup yardımı i le gerçekleştirmiş olma­ lıdır. Şimdiye kadarki bilgilere göre bu kral, Sumerliler ta­ rihinde ve hatta sade eski Mezopotaınya tarihinde değil dünya tarihinde ilk reformatör vasfına l ayık kimsedir. Onun birtaıkım idari , hukuki ve sosyal reformlan, inşaat kİtabe­ lerinde kayde d i lmiş durumd ad ır . Ka.yna:klardaki bilgilere göre iç politikada, iktisadi ve sosyal işlerde başarılı bir re­ formaıf.ör hü viyet inded ir. Kendisi, bütün Lag aş hanedam devrinde teamül haHnde kraliann gösterdiği gayretten de üstün bir imar ve kanal yapma faaliyetine g iri şmişti r. O, gayretle r i n i n sonucunu alacağı ve çalışmaları meyvesini vermeye başladığı bir sırada, Swner tarihinde, onların öte­ den beri devam eden şehir devleti alışkanlığını ve görene­ ğini aşan bir büyük devlet anlayışı ile Lugal-zaggisi ortayl çıkıp kurduğu III. Uruk h anedanının kralı sıfatı ile bütün Swner şehir devletlerini birleştirmeye çalıştı. Bu arada La· gaş hanedanına ve U .'n ın saltanatma da son verdi. Ken­ di sine "ülkeler kralı" unvanını t akan bu kral kendinden kalan kİtabelerde "Aşağı Deni z'den Yuıkan Deni z'e kadar olan bütün memlı*etleri fethettiğinden" bahseder. Reformatör U., gittiıkçe Lagaş ve çevresinde rahip sı· nıfının nüfuzunun artmas ın da n ve zaten fazla arazi ve em­ lfıke sahi p olmayıp devlet ve mabedin işçi ve memurları d urumund a olan halkın sıkıntısının çoğaldığını görerek ida­ ri, içt:imai ve iktis adi düzende ısiahat yapmaya karar ver­ miş ve onun "U. talimatnamesi" adı i le tanınan hu­ kuki metn i bu ihtiyaçtan doğmuş olm alıdır . U.'nın, bu ıs ­ lahat talimatnamesinde tespit ettiği bazı hüıkümlerle h al -

URUKAGİNA - URUS HAN kın rahipler ve üst tabaka elinde eı:ilmesıinıi ve sömürülme­ sini önlemeye çalıştığı anlaşılmaıktadır. U.'nın taLimatnamesi aslında kanun olarak teJ.if edil­ miş değildir. Tarihi metinler içerisinde geçmektedir ve ta­ nınmış Fransız Sumeroloğu Thureau - Dang,in tarafından Les lnscriptions de Sumer et A ccade, "Uruıkagina Cône A. co! VII ı'' v. d. ve "Cône B-C" co!. VIII, 7 v. d. da işlen­ miştir. Daha sonra Deimel de "Orientalia" 2, s. 3 v. d. da filoloj,iık ve tarihi açııklamalarla tekrar yayınlamıştır. İki tarihi metin içerisinde geçen bu kısım bir reform talimat­ namesi mahiyeti taşıdığı için buna İtalyan huıkuık tarihçi­ I'Ii M . San Nicolo gibi kanun adını verenler olmuştur. Ba­ zılarınca da (Speiser, JAOS Suppl. 17, 1 3 , 30) metıin Us­ lup ve ifadesinin özel bir kompilasyon tesiri yaptığına da d�kıkat çekilm�ştir ve bundan dolayı buna taJimatname den­ miştir. Fakat burada da, aynen diğer Mezopotamya kanun­ larında olduğu gibi , kralın Lagaş tanrısı Ningıirsu ve tanrı­ çası Baba ile, diğer tanrıça Nanşe'ye ithaf etmek üzere yaptırdığı mabetlerden, şehir surlarından, kanallardan bah­ seden bir prolog ile bir de epilog bulunmaıktadır. Asıl me­ tin ise bu ikisi arasında yer almaıktadır. İçtimai ve idari re­ formun ruhu şu noktalarda toplanmaiktadır : "Kral eskiden mevcut hükümleri ve adetleri tekrar canlandırd ı ve kurdu. Kendisin1n kralı ve efendisi olan tanrı Ningirsu'nun sö­ zünü (memlekette) haıkttn kıldı... Hürriyeti tesis etti ; ök­ süze ve dul kadına (kimse haksızlık) etmedi." U.'dan k�alan başka bir metıinde (Deimel, "Orientalia" 2, 10 : Plaque Ovale III. 20 - 24) yine onun reformları ha­ his konusu edilmekte, bu arada önemli bir iÇitirnal reform hareketi olaraik da bir kadının birden fazla kocası olması halini (polyandrie) ortadan kaldırdığı kaydedilmektedir. (E. Bilgiç)

99

k ım örnekler yayınlamıştır (Materialı po govoram tyurko­ yazıçmh grekov (urumov) Donetskoy oblasti' USSR. "Krat­ kie soobşçeniya İnstituta narodov Azi i AN SSSR" 72, 1 9 6 3 , 178 - 1 9 1). A. N. Garkavets, Kuzey Azak çevresinde yaşa­ yan U.'ların kökeni ve U. ağızlarının sınıflandırılması üze­ rinde durmuştur (O proishojdenii i klassifikatsii urumskih govorov Severııogo Priazov'ya. "Sovetskaya Tyurkologiya" 2, 1 98 1 , 46 - 58).

URUS HAN (ölm. 1 3 80 veya 1 3 8 1), Ak Ordu hanı ( 1 3 6 1 veya 1 3 62 - 1 3 80 veya 1 3 8 1). Çimtay'dan sonra Ak Ordu tahtına geçmiştir. Güçlü bir hükümdar olduğu an­ laşılan U. H. 'ın başşehri Sığnak'tı. Hanlığının ilk günlerin­ den başlayarak Mübarek Han'ın takip ettiği siyaseti güt­ müş ve yalnız kendisini bağımsız bir han ilan etmekle kalmayarak göçebe Özbek aristokratlarının kurultayında Altın Ordu işlerine karışmak teklifinde bulunmuştu. U. H. şenlikler düzenlemiş, büyüık ve nüfuz sa­ hibi emidere değerli hediyeler dağıtmış ve askeri aristok­ ratların yardımlarını sağlayarak Altın Ordu'ya karşı se­ fere çıkmıştır. Bu, Ak Ordu'nun Altın Ordu haniarına kar­ şı kesin taarruzunu teşkil ediyordu. U. H. bütün Altıo Ordu devletinin başına geçerek devletin iki kısmını güç­ lü bir bütün halinde hakimiyeti altında birleştirmeye ça­ lışıyordu. Bu yolda muvaffak olduğu anlaşılan U. H., 70. yılların ortasında artık Hacı Tarhan (Ejderhan)'ı ele ge­ çirmiştir.

eskiden Güney Kırım'da yaşayan Rum­

Bir süre sonra Volga boyunda ilerlemeye devam et­ miş ve Saray'a kadar gelmiştir. H. 776 ( 1 3 74 - 1375)'da U. H. Saray'ı almış ve burada hemen para bastırmaya baş­ lamıştır. H. 779 ( 1 377 - 1 378)'da Saray'da onun adına bas­ tırılan bir sikke bize kadar gelmiştir. U. H., Mamay'ı uzak­ laştırmak gibi çok ağır bir mesele ile karşılaşmıştı. Mamay, Kulikovo savaşına gelinceye kadar gücünün en yüksek nok­ tasında bulunuyordu. Bu bakımdan U. H.'ı di�er Saray hanlarından daha ciddi bir rakip saymıyordu.

Iara verilen ad. Anadolu'dan göç eden U.'ların büyük ço­ ğunluğu yeni yurtlarında Kırım Tatarcasının güney kıyı ağzını kullanmaya başlamışlardır. Il. Ekaterina'nın emri

U. H . , Altın Ordu'ya bağlı Volga sahasında enerj ik siyasetini yürütürken, Ak Ordu'da genç Toktamış'ın şah­ sında ciddi bir rakipte karşılaşmıştır.

( 1 779) üzerine U.'lar Kırım yarımadasından Kuzey Azak çevresine yerleştirilmişlerdir. Bugünkü idari durııma göre, U.'lar Ukrayna'nın Donets bölgesinde ve Jdanov şehrinde toplanmışlardır (Mariupol Rumları).

bası Tuy Hoca, U. H.'ın Altın Ordu siyasetine şiddetle kar­

URUMÇİ : bk. ÜRÜMÇİ. URUM'LAR,

U. 'lar yeni yerleşme yerlerine Kırım Tatar dilinde ya­ zılmış edebi ürünlerini getirmişlerdir. Bu edebi ürünlerin yazıya geçirilmesi için Rum alfabesinden yararlanmışlardır. U.'ların veya Mariupol Rumlarının diline ait en eski ör­ nek, dini ve dünyevi içeriıkli iki yazınada muhafaza edilmiş­ tir. Bu örnekler Otto Blau tarafından yayınlanmıştır (Griechisch-türkische Sprachproben aus Mariupoler Hand­ schriften. "Zeitschrift der Deutschen Morgenliindischen Gesellschaft" Bd. 28, 1 874, 562 - 576). Blau bu örneklerin transkripsiyonunu yapmadığı gibi, tercümelerini de verme­ miştir. Onun gözlemlerine göre, bu iki yazma Kırım Ta­ tarlarının XVI - XVII. yüzyıllarda kullandıkları dilin özel­ liklerini saklamıştır. Bu bakımdan bu metinler Kırım Ta­ tarcasının tarihi için de değerli belgelerdir. F. Braun 1 890'da Mariupol Rumları üzerine bir yazı yayınlamıştır (Mariupol'skie greki. J iv aya Starina" 1 890, 2. fas. 78 - 92). Son yıllarda S. N. Muratov, Ukrayna'nın Donets bölgesinde yaşayan U.'ların ağızları üzerine birta"

Toktamış, genç, enerj ik ve kabiliyetli bir prensti. Ba­ şı koymuş, bu saygısızlığı yüzünden öldürülmüştü. Tok­ tamış, babasının öldürülmesinden sonra Ak Ordu'da haya­ tını tehlikede hissetmiştir. Kendisini takipten kurtarmak için 1376'da Semerkand'a, Timur'un yanına kaçmıştır. U. H.'ın entrikalarından kaçarak Timur'un himayesine sığı­ nan Toktamış Semerkand'a geldiği zaman Timur, akıl ve hasiret sahibi bir hükümdar olarak ona iltifat etmek ge­ rektiğini takdir ediyordu. Bu sırada Orta Asya'daki ayrı beylikleri birleştirmekle uğraşan Timur, Ak Ordu'nun güç­ lenınesini kendi açısından tehlikeli sayıyordu. Bu bakım­ dan Timur, Toktamış'ı büyük iltifatlada karşılamış ve ona değerli hediyeler de vermişti. Toktamış'a derhal Ot­ rar ve Savran'ı hediye etmişti. Kaynaklara göre, Ak Or­ du başşehri Sığnaık'ı bile ona vermişti. Ancak bu hedi­ yeyi kazanmak lazımdı. U. H. bu sırada Volga boyunda sefere çıkmıştı. Ak Ordu'nun yönetimi oğlu Kutluğ Bo­ ğa'nın elinde bulunuyordu. Toktamış H. 776 ( 1 374 1 375)'da ona karşı sefere çıktı. İlk karşıtaşınada Kutluğ Bo�a öldürüldü. Ancak onun ölümü Ak Ordu askerleri­ nin savaş gücünü kamçılamış ve Toktamış yenilmiştir. Tok-

URUS HAN - USHUAIA

1 00

tamış tekrar Timur'a sığınmıştır. Maveraünnehir hakimi Timur da onu tekrar teçhiz etmiş ve ona eskisinden daha güçlü bir ordu vermiştir. Toktamış'a U. H.'ın başka bir oğ­ lu karşı çıkmıştır. Toktamış bu defa da bozguna uğra­ mıştır. Bu olaylardan haberdar olduğu anlaşılan U. H., ülke­ sine dönmüş ve Timur'a iki elçi göndererek Toktamış'ın iadesini istemiştir. Timur onun bu isteğini reddederek se­ fere. hazırlanmaya başlamıştır. Bu defa iki hükümdar sa­ vaşacaktı. İki ordu H. 777 ( 1 375 - 1 3 7 6)'de kışın kar­ şılaşmıştı. Büyük soğuklar karşısında iki taraf muharebe­ den vazgeçmiştir. Ülkesine dönen Timur, Ak Ordu'yu hük­ mü altına almayı ilkbabara bırakmıştır. H. 778 ( = 1376 1 377) ilkbaharında Timur büyük bir ordu ile U. H.'a kar­ şı tekrar sefere çıkmıştır. Ancak bu defa da kesin bir mu­ harebe yapılamamıştır. U. H. bu sefer sırasında ölmüştür. U. H.'ın ölümünden sonra Ak Ordu tahtına büyük oğlu pkmıştır. URYANHA'LAR, B k. TUVA'LAR.

Moğolların Tuva'lara verdikleri ad.

URZIDIL, Johanncs (Prag 3.2. 1 896 - Roma 2. 1 1 . 1 970), Alman yazarı. 1 92 1 - 1 932 yıl­ ları arasında Prag'da Alman elçiliğinde muhabir ve basın müşaviri olarak görev yapanı U., Franz Kafka ve F. Wer­ fel ile dostluk kurmuştur. 1939' da İngiltere'ye göç etmiş, 194 1C den itibaren de New York'ta

şair, hikayeci, denemeci ve mütercim olarak yaşamıştır. Eserlerinde kısmen oto­ biyografik bir şekilde Prag ve Bohemya ile ilgili hatıraları­ na yer vermiş, Das grosse

URZIDIL, Johannes

Hal/elujah [ 1959] adlı roma-

nında Amerika'ya göç edenlerin hayatlarını anlatmıştır. Eserleri : Şiirler : Sturz der Verdammten [ 19 1 9 ] , Die Stimme [ 1930] , Die Memnonssaule [ 1957 ] ; hikayeler : Der Trauermantel [ 1 945 ] , Neujahrsrummel [ 1957 ] , Denkwür­ digkeiten von Gibacht [ 1958 ] , Das Prager Triptychon [ 1 960] , Das Elephantenblatt [ 1962 ] , Entführung und sieben andere Ereignisse [ 1964 ] , Die erbeuteten Frauen [ 1966 ] , Die letı.te Tombola [ 1 97 1 ] ; biyografi : Goethe in Böhmen [ 1932 ] , W. Bollar [F. Springels ile birlikte, 1936 ] ; maka­ leler : Ü ber das Handwerk [ 1 954 ] , Amerika und die A n tike [ 1 964 ] , Da geht Ka/ka [ 1 965 ] , Bekenntnisse eines Pedan­ ten [ 1 972 ] . US, H akkı Tank (Gördes 1 889 - İstanbul 1 956), ga­ zeteci ve yazar, Mehmet Asım'ın kardeşi, Hasan Rasim'in ağabeyi. İlk öğrenimini Gördes'te yaptı. Ağabeyinin çağrısı üzerine İstanbul'a gitti ( 1 908). Hukuk Mektebini bitirdi. " Tan in " , "Tasvir-i Efkar" ve "Tercüman-ı Hakikat" gazete­ lerinde çalıştı. Darülmuallim'de ağabeyinin bıraktığı Türkçe derslerini verdi. Daha sonra İstanbul Sultanisinde, Mercan ve Galatasaray Sultanilerinde öğretmenlik yaptı. Eskişehir' de İ ttihat ve Terakki Cemiyetinin organı olarak yayınlanan

"Hakikat" gazetesinin başyazarlığını yürüttü ( 1 9 12). II, III, IV ve V. dönemlerde Giresun milletvekili olarak Büyük Millet Meclisine girdi. Cumhuriyet döneminin ilk basın kanununun 193 1 yıl ında pkarılması sırasında ve d aha son­ ra yapılan değişikliklerde eleştiri ve önerilerde bulundu ( 1 932, 1933). "Vakit" gazetesinde ıyazarlık ve müessese mü­ dürlüğü yaptı. Matbuat Cemiyeti Basın İstihlak Koopera­ tifi, Resmi İlanlar Şirketinin kurucuları arasında yer aldı. İstanbul Basın Birliği başkanlığını yaptı. Buradan ayrıldık­ tan sonra Türk Basın Birliğini :kurdu ( 1 946). Türk Dil Kurumu başkanlığını yürüttü (1 95 1 - 1 954). Sahibi olduğu yazma, basma kitap, gazete, dergi, resim, harita ve plan­ larla İstanbul Beyazıt'taki Hakkı Tarık Us Kütüphanesi kuruldu. Eserleri : Meclis-i Mebusan [2 cilt, 1 940, 1 954 ] , İstan bul'un Elli yıl [ 1 943 ] , 500'üncü fetih yıldönü­ münde Fatih [ 1 953 ] , A hmet Mithat Efendi ile şair Fıtnat Hanım [ 1 948] , Bir jübilenin intibaları : A hmet Mithat'ı anıyorıız [derleme, 1 955 ] . Eski harflerle basılmış olan bazı eserleri yeni harflerle yayınladı : Namık Kemal, Kanije mulıasarası [ 1 94 1 l , Ahmet Mithat, Henüz 17 yaşında [ 1 943 ] , Nabizade Nazım, Karabibik [ 1 944 ] , Namık Kemal, Silistre muhasarası [ 1 9 46 ] , Ahmet Mithat, Dürdane Hanım [ 1 95 1 ] , İzmir körfezinde bir gezinti [ 1 952 ] . US, Hasan Rasim (Gördes 1 903 - İstanbul 1 967), ga­ zeteci ve yazar, Mehmet Asım ve Ha·kkı Tarık'ın kardeşi . İlk öğrenimini Gördes'te yaptı. N işantaşı Sultanisi i l e Yük­ sek Ticaret ve İ-ktisat Mclttebinde okudu. "Vakıit" gazetesin­ de çalıştı. "Haber" ve "En Son Dakiıka" gazetelerini çı­ kardı. Eserleri : Hayat mı bu? (roman), Daldan data düşen yaprak (roman), Hakkı Tarık Us [derleme, 1 958 ] . US, Mehmet Asım (Gördes 1 884 - İstanbul 1967), gazeteci ve yazar. Saatçi Hacı Hasan Hulilsi Efendi ile Sı­ dıka Hanımın oğlu, Halkıkı Tarılk ve Hasan Rasim'in ağa ­ beyi. İlk öğrenimini Gördes'te yaptı. Vefa İdadisini v e Mül­ kiye'yi bitirdi . Kaymakamlık ve Darülmuallim'de Türkçe öğretmenliği yaptı. "Tanin" gazetesinde "Dereden Tepeden" başlığı altında yazılar yazdı. "Vakit" gazetesini çıkardı ( 1 9 1 7 ). III ve IV. dönemlerde Artvin, V, VI, VII ve VIII. dönemlerde Çoruh milletvekili olarak Büyük Millet Mec­ lisine seçildi. Eserleri : Londra seyahati intibaları [ 1 939 ) , Yu­ goslavya seyahati [ 1 939 ] , Istanbul'dan Çoruh 'a [ 1 94 8 ) , Gördüklerim duyduklarım duygularım . Meşrutiyet v e Cum­ huriyet devirlerine ait hatıralar ve tetkikler [ 1 946 ] , Snn 150 yılın tarihi. Tanzimat Paşaları [ 1 965 ] , A sım Us'un ha ­ tıra notları . 1 950 yılına kadar A tatürk ve lsmet lnönü de­ virlerine ait seçme fıkralar [ 1 966 ] .

USAMB�RA, Tı. İı zanya kıyı ovasından dağlık pla­ toya kadar yükselen bölge. Yapısı kristalin kültelerden iba­ ret bir blok halindedir. Çevresinde, doğuda ve batıda, fay­ lar yer almıştır. Dağ iki kısma ayrılır : Doğu U., Batı U . Ortalama yüksekliği 1 507 m dir. E n yüksek doruğu 1 96 ı m dir. Kibuno depresyonunda 267 mm yağış alır. U. dağları, Ulugurulara benzer. Nüfu> yoğunluğu faz­ ladır (2 000 km2 ve 20 000 nüfus). Dağ eteklerinde çeltik tarlaları , kahveJi .kler ve çaylııklar yer alır. USHU�IA, Arjantin'de, Tierra del Fuego bölgesinin merkezi ve liman şehri. Nüfusu 14 000 (1970)'dir. 54° 47 '

USHU AlA

-

güney eniemi i l e 6 8 ° 20' batı boylamında bulunan v e çe\­ resi için bir ticaret meı:ıkezi olan U., dünyanın en gü­ neyinde bulunan şehri olarak tanınmıştır. Ancak bu özel­ liğini bugün Şili'nin Puerto Williams şehrine kaptırmıştır. 1 868'de İngiliz. misyoneri Wasti H. Stirling tarafın­ dan bir Protestan merkezi olarak kurulmuştur. 1 884'te bir Arj antin deniz üssü olarak kullanılan U., 1 893 'te Arjan­ tin ve Şili arasında paylaşılmıştır. KeresteciLik, koyun ye­ tiştiriciliği, balıkçılık ve avcılıık. U. ve çevresinde önemli bir yer tutar.

l)SINGER, Fritz (doğ. Friedberg, Hess e n 5.3. 1 895), Al­ man yazarı. 1. Dünya Savaşı' nda Sırbistan'da sawşmış ..-e yaralanmıştır. Heidelberg ve Giessen'de Gerrnanistik, felse­ fe ve Roman dilleri öğreninıı görmüştür. 192 l 'de doktora­ sını yaptııktan sonra çeşitli li· selerde görev almıştır. 1949' da emekliye ayrıldıktan son­ ra doğduğu yere geri dönmüş­ tür. Klasik gelenek içinde hassas bir şair olarak görünür. Fransız şairleri St. Mallarme ve P. Valery'den tercümeler yapmıştır. Çok yönlü bir de­ nemecidir.

USINGER, Eserleri : Şiir : Der ewige Kampf [ 19 1 8 ] , Grosse Elegie [ 1 920 ] , Sonette [ 1927 ] , Das Wort [ 1 93 1 ] , Die Geheimnisse [ 1 937 ] , Gesang gegen den Tod [ 1952 ] , Niemandsgesang [ 1 957 ] , Stern Vergeblichkeit [ 1962 1 ; denemeler : Geist und Gestalt [ 1 939 ] , Medusa [ 1940] , Das Wirkliche [ 1 947 ] , Dank a n die Mutter [ 1952 ] , Kleine Biographie des Jazz [ 1 953 ] , Ü ber den A bschied [ 1 956 ] , Welt ohne Klassik [ 1 960 ] , Das Ungelıeuer Sprache [ 1 965 ] , Notizbuclı [ 1 966 ] , Das uııwahrscheinliche Glück [ 1 969 ] , Dichtung als lnfor· matian [ 1 970 ] , Die Verwandlungen [ 197 1 ] .

Fritz

USKOK'LAR

(Sırpça sk ok

[

=

k.a9kın ]

101

USLAR, Pe tr Karloviç

kelimesin·

den), mücadeleci bir grupa verilen bir ad. Önce Klis, sonra Segna şehirlerine yerleşip bir yüııyıl önemli bir milletlerarası mesele yaratan U .'lar, Tüı:ık siyasetine de e!Jkanlarına (Doge) çavuşlar eliyle fermanlar gönderdikleri gibi, İstan­ bul'daki Balyos'a haberler verip malları çalınan tüccar ve yöneticilerin tazn1inatını isterlerdi. Türk sultanlarından ge­ len fermaniara yatıştırıcı cevaplar yetiştirrneğe çalışan Ve­ nedik Senatosu, Türk esirlerin U.'ların elinden kurtarılması, Venedik'e taşınan buğday ve sair yiyecek malzemesinin em­ niyetini sağlamak için sert tedbirler almış ve saldırılarda da bulunmuş ise de, U.'lar daha başarılı görünmüş, 12 mayıs 1 6 1 3 'te Venedik komutanı Cristoforo Venier'i esir edip diri diri derisini yüzmüşlerdi. U.'lara bu üstünlüğü sağlayan, ge­ mi çeşitlerinin özelliği yanında yabancı bazı devletlerin, bu arada İspanya'nın desteğini görmeleriydi. Türklerin Adriya Denizi'ne girmesinden çekinen ve bunu her türlü diplomatik çabalarla engelleyen Venedik Cumhuriyeti, İspanyol deniz­ cilerin bir bahane ile buraya girmesini önlemek için dip­ lomatik girişimlerde bulunmuş, sonunda 2 6 . 9 . 1 6 1 7 'de imz.ı­ lanan Madrid antiaşması ile U.'lar üzerindeki siyasi desteği çektirmiş ve bu mesele bitirilmiştir. XVII. yüzyıl başlarınd:ı Adriya Denizi hakimiyeti meselesi gündeme gelmiş, Ve­ nedikli din adamı ve siyasetçi Paolo Sarpi buranın hak i ­ miyetinin Bizans'tan beri kendi cumhuriyetine a i t olduğu, Tüııklerin, Avusturya ve İspanya'nın hiçbir hakları bulun· madığına dair kitap ve risaleler yazmış, ayrıca Zara ar· şövek'i M. Minucci'nin U. 'lar hakkında yazdığı tarihi yeni­ den ele alarak iki zeyil eklemiştir. (M. H. Şakiroğlu)

USKUMRU, Kemikli balıkların Uskumrugiller (Scom­ bridae) familyasına giren bir balık türü (Scomber scomber). Genellikle sıcak deniz balıkları olan USıkumrugillerin bu türü, Avrupa denizlerinde yaşar. U. uzun, iğ biçimi vü ­ cudu olan, parlak renkli bir balııktır. Sırtı, yeşil ve mavi üzerine siyah kesik renkler taşır. Karın tarafı sedefimsidir. Eti çok beğenilen U.'nun uzunluğu 30 cm civarındadır. 1 0 c m uzunluğunda olan yavrulardan konserve yapılır. Yazın bolca avianan bu balık, zor hava şartlarını geçirmek üzere denizin diplerine indiği için kışın yakalanmaz. (S. Karol)

lanıldılar. Adriya Denizi'ndeki korsanlık faaliyetlerini ince

l}SLAR, Petr Karloviç ( 1 8 1 6 - 1 875), Rus dil bilgi­

ve 6 - 8 kürekli (bazıları 12 kürekli) gemileriyle sürdürrneğe

n i ve etnografı. Genel Kurmaya bağlı bir subay olarak

başladılar. 1537 - 1 540 tarihleri arasındaki Türk - Venedik

Katkasya'da çalışmalar yapmış, KaJikasya kavimlerinin dil­

savaşlarının ilk yıllarında Venedik Senatosuna sert bir fer­

leri ve etnografyası üzerine bilgiler toplamıştır. Eserleri,

man yollayan Kanuni, bu meselenin halli için Klis kalesini

Kafkas

ele geçirdiğini bildirdi. Ancak Avusturya kralı ve diğer dük­

doludur. Bundan başka, eserlerinde yerli kavimlerin ha­

lerin

desteğini

sağlayıp

Senya

(Segna)

kalesine

ko­

runmağa alınan U .'lar Papalık tarafından Hristiyanlığın mü­ cadeleci kişileri olarak desteklendi. U.'ların Venedik Cum­ huriyetine ait gemilere saldırması üzerine rahatsız olan Se­ nato, 14.3 . 1592'de özel bir komutanlık kurmak zorunda kal­ dı (provveditore contra Uscocchi). Sayıları önce 200 - 300

kavimlerinin

dillerine

ilişkin

sağlam

verilerle

yatına ili�kin değerli gözlemler de vardır. U. Abbaz , Çe ­

çen, Avar, Lak, Dargi (Hüı:ıkilin), Lezgi ve Tabasaran dil­ lerinin gramerlerini yazmıştır. Bu gramerierne dil örnek­ leri ve sözlüider de verilmiştir. U., Kafkas di l l e rin e ilişkiu çalışmalarını bir karşılaştırmalı tarihi gramerle bütünle­ rnek istemişse de, bu planını gerçekleştirememiştir. Kaf•

102

USLAR, Petr Karloviç

kas dilleri için özel bir transkripsiyon muştur.

sistemi oluştur­

Bilim çevrelerinde Kafkasya ara�tırınalarının kurucu­ su olarak ün alan U.'ın eserleri Ka1ikasya'ıya ilişkin ilk çalışmalar olarak bugüne kadar değerlerini muhafaza et­ mişlerdir. Onun en büyük eseri l!. tnografiya Kavkaza. Yazıkoz­

nanie (Kafikasya etnografyası. Dil bilimi) 1 896] başlığı altında çıOCmıştır.

USMAN, Mazhar

Osman

[Tiflis

1 887 -

(Sofulu, Dedeağaç 1 884 · İs­

tanbul 1961), tıp bilgini. İlk öğrenimini Kırklareli'de, or­ ta öğrenimini Üsküdar'da yaptıktan sonra 1 904'te Meikteb-i Tıbbiye-i Şahane'yi birineilikle bitirmiş, yüzbaşı rütbe­ siyle doktor olarak orduya katılmıştır. Gülhane Askeri Has­ tahanesi'nde bir yıl akliye servisinde staj yapmış, 1 906'da Askeri Tıbbiye'de akıl hastalıkları muallim muavinliğine getirilmiştir. 1 908'de Münih ve Berlin üniversitelerinde nö­ roloj i ve psikiıyatri ihtisası yapıp 1 9 1 1 'de yurda dönünce Gülhane'de akıl ve sinir hastalı!k1an öğretmenliğine ta}'in olmuştur. Balkan Savaşı'na katıldııktan, çeşitli hastahanelerde hekimlik ve başhekimlik yaptıktan sonra Toptaşı akıl has­ tahanesinin ba�hekdmliğine getirilmiştir. Bu hastahanenin te­ davi usullerine birçok yenilikler getirmiş, çeşitli bakımlardan yetersizliğini gördüğü için 1 927'de hastahanenin Baıkırköy'e taşınmasını sağlamıştır. 1 9 3 3 'teki üniversite reformunda Tıp Fakültesi psikiyatri kliniği ordinaryüs profesörlüğüne se­ çilmiş, 1 952'de emekliye ayrılıncaya kadar bu görevde kal­ mıştır. Akıl ve sinir hastalıkları cemiyetinin kuruculan arn­ sında bulunan U., 25 yıl bu cemiyetin başkanlığını yap­ mıştır. Ayrıca çeşitli sağlık derneklerinin üyelik ve baş­ kanlığında bulunmuştur. Ders, konferans ve eserleriyle halıkın tıp alanında ay­ dınlatılması için büyük çaba gösteren U.'a, 1 936'da Mil­ letler Cemiyeti , psikiyatri uzmanlığı görevini vermiştir. U., ruh ve akıl hastalıklarının tedavisinde bilim dün­ yasınca kabul edilen birçok yenilikler yapm!§, fazla esmr kullananlarda şizofreni olabileceğini, bazı obsesyonların (sabit fikir) nöbetle gelen şeiklıinin siklofreni (devri delilik) olduğunu, yalnız salvarsaola tedavi edilen frengililerde si­ nir sistemi bozukluğunun artacağını ortaya koymuştur.

Eserleri : A kıl hastalıkları [ 1929 ] , Sıhhat A lmanalcı [ 1 933 ] , Seriri cepheden alkolizm [ 1935 ] , Sinir hastalıkları [2 cilt, 1934 - 1 9 36 ] , Keyif veren zehirler [ 1934 ] , Lepra ile m ücadele [ 1 94 1 ] , Konferansiarım [ 1942 ] , Psychiatria [ 1944 ] , Heroinciler [ 1 957 ] , Cinnet-i meşahirden [ 1957 ] . USMANBAŞ, İlhan (doğ. İstanbul 192 1), Türk bes­ tecisi. İlk ve orta öğrenimini Ayvalık'ta (1936) bitirdi. Sonra Galatasaray Lisesinde okudu. Müziğe karşı olan il­ gisi de bu yıllarda gelişti, hatta özel dersler aldı. Liseden sonra

İstanbul

Belediye

Konservatuarına

devam

etti

(1941). Burada Cemal Reşit Rey (b. bk.)'in yanında mü­

zik bilgisini ilerletti. Ankara Devlet Konservatuarı'nın sı­

navlarını kazandı ve Ankara'ya yerleşti. Bu okulda Ha­ san Ferit Alnar, Adnan Saygun gibi kompozitörlerden bes­ te alanında istifade etti, ayrıca Ulvi Cemal Erkin'in ders­ lerini de takip etti. Bu okulun yüksek bestecilik bölümü­ nü başarı ile bitirdi ( 1 948). Daha sonra aynı okulda öğ-

-

USRUŞANA

retmenliğe başladı. Yurt içi çalışmalarında başarı gösteren U., UNESCO'nun yardımı ile Amerika Birleşik Devlet­ leri'ne gitti (1 952). Burada müzik bilgisini daha da artı­ ran U., dönüşünden bir süre sonra İtalya'ya gönderildi ( 1 954). İkinci defa gittiği Amerika Birleşik Devletleri'nde onun "Yaylı çalgılar dörtlüsü" çoık beğeniidi ve Fromm ödülünü kazandı ( 1 958). 1963'te Anikara Devlet Konser­ vatuarı müdürlüğüne getirilen U., bir süre bu görevi yü­ rüttükten sonra İstanbul'a yerleşti ve İstanbul Devlet Kon­ servatuan müdürlüğüne tayin edildi. Modern müziğin değişik sistemlerini kullanarak zen­ gin kompozisyonlar yaratan U., yurtiçi ve yurtdışı ulus­ lararası yarışmalarda ödüller kazandı. 1 970 uluslararası bale müziği yarışmasınd a ikincili!k ödülüne layıık görüldü, 1973'te Habib Burgiba'dan Tunus liyakat nişanını aldı. Eserleri arasında önemli olanları şunlardır : Keman kon­ çertosıı [ 1 947 ] , Music with a Poem (Tanglwood'da Kouss­ witsky öğrenci ödülü) [ 1 958 ] , Boşluğa atlayış (Polonya Wieniawsky ödülü) [ 1966 ] , Bale için müzik (Cenevre ödü­ lü) [ 1 969 ] .

USPJ;:NSKİY, Fedor İvanoviç

( 1 845 - 1 928), Rus ta­

rihçisi, Bizantinolog ve Slavisti. 1878'de doçentlik sanını kazanmış, 1 879 - 1 894 yılları arasında Odessa'da profesör­ lük yapmıştır. İstanbul'da kurduğu Rus Arkeoloj i Ensti­ tüsünde müdür olarak çalışmıştır ( 1 894 - 1 9 14). Enstitü müdürü olarak Anadolu, Suriye, Filistin ve Bulgaristan'da arkeoloj ik araştırma gezileri düzenlemiştir. Bulgaristan'da Pliska, Madara ve Preslav gibi eski Bulgar devleti çağla­ rından kalma yerlerde kazılar yapmıştır. 1 900'de Rus Bi­ limler Akademisi üyeliğine seçilen U., 1 9 1 5 - 1928 yılları arasında "Vizantiyskiy vremennik" dergisini redaktör ola­ rak yönetmiştir. 1 922 - 1 927 yıllarında Leningrad Üniver­ sitesinde görev alan U., B izantinoloj i alanında birçok ya­ yınlar yapmıştır. Bu alanda çıkan en tanınmış eseri İstoriya Vizantiyskoy imperii (Bizans İmparatorluğu tarihi) [ 3 cilt 1 9 1 3 - 1 94 3 ] adlı eseridir. Bu eserde Bizans ve sınırdaşı ülkelerin tarihi (V - XV. yüzyıl) işlenmiştir. U. daha çok Bizans'ın iç tarihi ve Bizans'la Slav ilişkileri üzerinde dur­ muştur. U. çalışmalarında Bizans'ta sosyal ve ekonomik hayatın gelişmesi konusuna ağırlık vermiştir.

t:'SPJ;:NSKİY, Gleb İvanoviç (Tula 1 843 - Petersburg yakınında Strelna 1902), Rus yazarı. Popülist Rus yazar­ larının (Narodniki) en önde gelenlerindendir. Hikayelerin­ de çağının toplumsal ve iktisadi durumunu, özellikle taş­ radaki fakirleşmiş kasaba eşrafını basit bir dille son dere­ ce objektif bir şekilde anlatır. Moskova'd ak i Bilimler Akademisi U.'nin bütün eserle­ rini toplu olara:k 1 955'ten itibaren 9 cilt halinde yayınla­ mıştır.

USRUŞANA, Orta Asya'da, Sogdiana'nın kuzeydoğu­ sunda eski bir bölge. V - X. yüzyıllar arasında bugünkü Ura • Tübe (b. bk.) şehri çevresindeki toprakları içine alıyordu. U. bölgesinin başşehri Buncikat'ın Ura - Tü be şehrinin ye­ rinde bulunduğu anlaşılıyor. Soğd kökenli olan U. halkı ekincilik ve hayvancılık­ la geçimini sağlıyordu. U. hükümdarları afşin unvanını kuJ • lanıyorlardı. Bölge 822'de Araplar tarafından fethedilmiş, 893 'te Samanoğulları devletine bağlanmıştır. .

USSOLYE - SİBİRSKOE - USTI NAD LABEM USSOLYE SİBİRSKOE, Sovyet Sosyalist Cumhuri­ yetleri Birliği'nin İ rku�k bölgesinde bir şehir. 1 940'a kadar •

Ussolye diye adlandırılan U. - S. 'nin nüfusu 96 000 (1 974)' dir. Limanı, maden yatakları ve çamur banyolan ile tanı­ nan U . - S.' de kereste, makina, deri ve gıda sanayii geliş­ miştir. Ayrıca tersanesi, kibrit fabrikası ve tıp enstitüsü bulunmaktadır.

USSURİYSK ( 1 866 - 1926 yıllarıı arasında Nikol'skoe, 1 926 - 1935 yılları arasında Nikol'sk - Ussuriyskiy, 1 93 5 1 957 yılları arasında ise Voroşilov adını almıştır), Sov­ yet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'nde, Vladivostok'un ku­ zeyinde bir şehir. Nüfusu 142 000 ( 1974)'dir. Sibirya de­ mir yolu üzerinde bulunan şehirde gıda maddeleri fabrika­ ları kurulmuştur. UST ABAK AN, Rus Sovyet Federatif Sosyalist Cum­ huriyeti'nin Krasnoyarsk ülke (kray)'sine bağlı Haıkas Özerk Bölgesinde, Yenisey nehrinin sol kıyısında, Abaıkan şeh­ rine 12 km uzaJdııkta bir şehir. Çevresinde hayvancılık (özelliıkle koyunculuık) gelişmiştir. Bundan başka, hububat (buğday, yulaf, arpa, mısır) yetıiş1ıirilir. UST - İLİMSK, Sovyet Sosyalist Cumhuri�etleri Bir­ liği'nin İ rku�k bölgesinde, Angara ve ilim ırmaklarının bir­

leştiği yer. Brats.k'tan 250 km kuzeyde bulunan U. - İ .'te 1 963 'te 4,3 milyon kW gücünde enerji üretecek olan An­ gara çağlayanının 5. ünitesi yapılmıştır.

Kazakistan'ın doğu bölü­ münde, Ulba ırmağının Irtış'a döküldüğü yerde bir şehir ve liman. Nüfusu 274 000 ( 1 979)'dir. Altay çevresinde elde edilen madenierin (kurşun, çinko, titan v.b.) işlendiği bir merkez olarak gelişmiştir. Kimyevi maddeler, makine, mo­ bilya, dokuma ve gıda maddeleri fabrikaları vardır. Termik ve hidrolik santralleri kurulmuştur.

UST KAMENOGORSK, •

U. - K. 1720'de kale (Ust - Kamennaya) olarak kurul­ muştur.

UST ORDINSKİY, Rus Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti'nin İ rku�k bölgesinde, Kuda nehri kıyısında, •

İ rk u�k ' un 71 km kuzeyinde bir şehir, U. O. Buryat - Mo­

ğol Milli Çevresinin merkezi. Nüfusu l l 000 (1 970)'dir. Ağaç işleri ve gıda maddeleri fabrikaları vardır.

UST - URT (Kazakça adı : Ustyurt), Aral gölü ile Hazar Denizi arasında uzanan çorak yayla. Yüz ölçümü aş. yu. 200 000 km2, yüksekliği orta kısmında 200 - 340 m dir. Derin çöküntülerle yarılmış bulunan U. - U.'ta ancak yaz ayları başında birtakım çöl bitkileri yetişir. USTAÇLIOGLU MEDMED HAN

(? - 1 5 14), İran

Safevi devletinin kuruluşunda emeği geçen Türk asıllı İran devlet adamı. Erzincan yöresinde yaşamakta iken Erdebil sofularının propagandasıyla Şiiliği benimseyerek Azerbay­ can'a göç eden

Ustaçlı

Türkmen boyunun beyidir.

İlk

defa 1497'de Sultan Ali'nin Akkoyunlu hükümdan Rüs­ tem Mirza ile yaptığı savaşta Şah İsmail'in yanında ken­ dini tanıttı. Bu savaşta Sultan Ali'nin öldürülmesi üzeri­ ne Şah lsm ai l 'i kaçırmakta başarılı oldu. Bundan sonra ölünceye kadar Şah İsmail'in yanında kaldı ve onun en

103

güvenilir komutanlarından biri olarak ün yaptı. Perruh Ye­ sar ve Özbek ham Muhammed Şeyhan Han'la yapılan sa­ vaşlarda zaferin sağlanmasında başlıca unsur oldu. 1507'de Şah İsmail'in Dulkadır oğlu beyliğine yaptığı seferden son­ ra Diyarbakır bölgesi genel valiliğine getirildi. 1 508'de Dulkadır oğlu Alauddevle Bey'in komutanı Saru Kaplan'ı yenilgiye uğrattığı gibi, Şahruh Bey'i de yendi. Çaldıran sa­ vaşında Safevi ordusunun sol kanat komutanlığını üstlendi. Ancak Anadolu beylerbeyi Sinan Paşa'nın çevik bir ma­ nevra ile Anadolu sİpahilerini topların gerisine çekmesi üzerine U. M. H. 'ın giriştiği hücum hareketi akim kaldı. Osmanlı toplarının hep birden ateşe başlaması sonunda da bu bahadır Türk beyi 23 ağustos 1 5 14'te savaş alanında hayatını kaybetti. Ustaçlı boyunun beyliğini ve Diyarba­ kır valiliğini ondan sonra kardeşi Kara Bey (Han) almış­ tır. Süleyman Han adlı bir kardeşi daha vardı. Bu iki kardeş Bıyıklı Mehmed Paşa'nın giriştiği Diyarbakır böl­ gesi fethinde direnemediler ve bu savunma sırasında öl­ dürüldüler. Oğlu Abdullah Han ise Kanuni Sultan Süley­ man'ın İran seferlerinde, yine Safevi devleti hizmetinde, Osmanlılara karşı savaşmıştır. (İ. Parmaksızoğlu)

lJ STAŞA (Hırvatça isyan), 1929'da Yugoslavya'da kral I . Aleksandar'ın diktatörlüğünü ilan etmesinden sonra kurulan gizli Hırvat derneği . U., bağımsız Hırvatistan için mücadele vermiştir. Ante Pavelic ( 1 889 - 1959) tarafından yönetilen U., toplum ve devlet düzeninde İtalya'daki fa­ şizmin etkisi altında kalmıştır. Macarlardan ve İtalyanlar­ dan destek görmüşlerdir. =

Eylül 1932'de Lika'da bir isyanı başlatan U., 1934'te Marsilya'da Fransa'yı resmen ziyaret eden kral I. Aleksan­ d ar'a karşı suiıkast hazırlamıştır. N isan 1941'de Alman ve İtalyan işgalindeki topraklarda bağımsız Hırvat devleti ku­ rulmuş; U., 1 945'e kadar devam eden bu süre içinde poli­ tik gücünü göstererek hemen hemen bütün yöneticilikleri eline geçirmiştir. Liderlik yapan Pavelic devlet başkanlı­ ğına seçilmiştir. U., özellikle Yahudileri ve çoğunluğunu Sırpların oluşturduğu Ortodoks Hristiyanları ve Müslüman­ ları acımasız bir şekilde taıkip etmiştir. Böylece birçok in­ sanı Tito (b. bk.) tarafından yönetilen partizan hareketi­ nin içine sokmuştur. 1945'ten beri, hayatta kalanlar ve yeni üyeler, Yugoslavya sınırları dışında sürgünde çalış­ maktadırlar.

ÜSTİ NAD LABEM (Alın. Aussig), Çekoslavakya'nıa Kuzey Bohemya bölgesinin başşehri. Nüfusu 1 153 688 ( 1 978)'dir. Elbe nehrinin sol yakasında yer alan U.'in de­ nizden yüksekliği 1 3 8 m dir. X. yüzyılda bir gümrük yeri ve Meissen yolu üzerinde dük kalesi olan U., XIII. yüzyıldan itibaren Leitrneritz ­ Magdeburg sözleşmesine göre şehir olma hakkını elde et­ miştir. 1426'da Russitler tarafından tahrip edilen U.'de es­ kiden kalan birçok bina bulunmaktadır. Elbe'nin sağ yaka­ sında bulunan Schreckenstein kalesi Hussitlerle yapılan sa­ vaşta bir sığınak olmuştur. 1563 - 1948 yılları arasında Lobkowitz prensliğine ait bulunan U.'i birçok Alman ve Çek şair ve ressam (Th. Körner, L. A. Richter, K. H. Mac­ ha) ziyaret etmiştir. 1945'ten sonra burada oturan Alman­ ların büyük bir bölümü Almanya'ya göç etmiştir. Kimya, cam, porselen, maden, makina, çimento, şeker ve tekstil sanayii ile tanınan U.'in güneyinde Krusne Hory boyunca uzanan linyit damarları da büyük önem taşımaktadırlar.

1 04

USTINOV, Peter Alexander

l}STINOV, Peter Alexander (doğ. Londra 1 6.4. 1 9 2 1), İngiliz sahne sanatçısı ve ya­ zarı. Westminster Okulu'nda öğrenimini

bitirdikten

sonı a

1 942'de The goose steps out adlı ilk filmini çevirdi . Dört

albayın aşkı [ 1 95 1 ] adlı kendi piyesindeki

üstün

başarısın­

dan sonra Roma, Londra ve Hollywood'da

50'den

fazla

filmde ve televizyon dizilerin­ de rol aldı.

Günümüze ka­

dar üç defa Oscar ödülünü kazanmış olan U., bir ara ope­

USTINOV, Peter

Alexander ra rej isörlüğü de yaptı. Üstün oyun gücü, yaratıcı zekası ile sahne ve film dünyasında büyük bir üne kavuştu. 1 982 yılı içinde hem oynadığı hem de rej isörlüğünü yaptığı Yaşar Kemal 'in İ nce Memed adl ı romanından kaleme aldığı senaryosunu Yugoslavya'da fil­ me çekmiştir.

USTURA, tıraş için kullanılan, demir kısmı sapının içine kapanan bir bıçak. Daha bronz çağında tek veya çift ağızlı olarak kul­ lanılmaya başlanan U.'nın ilk örnekleri, yuvarlak veya yas­ sı yarım ay şeklindedir. Romalıların bugünkiine benzeyen açılır kapanır U . 'yı kullandıkları çeşitli kazılar sonunda ele geçen bulgulardan anlaşılmaktadır. Orta Çağda bütün saçların bir kadın başlığı altında saklanması adeti yaygın olduğundan alın ve şakaklardaki saçlar diıkk a tle tıraş edilir­ di. Rönesans öncesi resimlerden de anlaşıldığı gibi, ideal kadın güzelliği için geniş alınlı olmak gerekiyordu. XVII. yüzyılın başlarından beri de perokiarın ortaya çıkmasıyla U . , gittikçe önemli bir role sahip olmuştur. Ancak günü­ müzde özellikle elektrikli tıraş aletlerinin yaygınlaşması so­ nucu sadece berberler tarafından kullanılmaktadır. USTYUG, Sovyetler Birliğinde bir şehir. LİKİY USTYUG.

Bk. VE­

USTURMAÇA ( İ ng. Fender), gemi , kotra, mavna ve filika gibi deniz vasıtalarının rıhtımlara veya birbirleri üze­ rine yanaşmaları sırasında veya dalga ve soluğanlarla yal­ pa veya baş, kıç vurmaları halinde saç veya ağaç kapla­ malarının hasara uğrarnaması için güvertelerden bordalara saliandırılan yumuşak yastıklara verilen ad. U. 'lar ağaç, hezaren , kauçuk, mantar veya içi yumuşak malzeme ile doldurulmuş örme halatlardan yapılırlar. Kayık, filika ve botlarda içi mantar veya üstüpü ile doldurulmuş yelken bezi veya brandadan yapılmış üç köşe, dört köşe veya yuvarlak hafif U. 'lar kullanılır. Bu küçük U. 'ların kenar­ Ianna gradin halatı dikilir ve bu halattan yapılmış bir kasaya U. çıması bağlanır. İstimbot, motorbat ve küçük yelkenli yatlard a yelken bezi veya brandadan silindir şek­ linde yapılmış Ye içi mantar, üstüpü, kıtık ile doldurulmu� U.'Iar veya lif halat kol larından örülmüş ve içi üstüpü, kı­ tık veya eski halat tilasalarından doldurulmuş balon U .'lar kullanılır. Büyük yelkenli yatlarda ve küçük tonaj daki ge­ m ilerde bezaren U.'lar kullanılır. Bu cins U.'ların çabuk hasara uğrarnaması için bazı gemilerin meraklı porsunları U . 'ların üzerierini sökülmüş halat kolları ile örerek ömür-

-

USUL HUKUKU

lerini uzatırlar. Büyük gemiler içi yumuşak maddelerle dol­ durulmuş yuvarlak veya si lindir şeklindeki büyük U.'ları kullanırlar. Yuvarlak U.'lara balon U. denilir. Tonajları çok büyük ve tekneleri kalın saçlardan yapılmış gemilerin bir kısmı yumuşak Çl!m ağacından yapılmış yuvarlak U.'lar kullanırlar. Ağaç U. 'ların üzerine çoğunlukla ince halat sarılarak daha yumuşak bir hale getirilir. Gerek ağaç ge­ rek silindir şeklindeki büyük örme U .'lar, iki başların­ dan çımaları ile ve çok ağır olanlar da palangalar vasıtası ile bordaya ufki ol arak sarkıtılırlar. Yaptıkları iş icabı sık sık yanaşıp kalkmak durumunda olan su gemisi, römorkör gibi tekneler, eski kamyon ve otomobil lastiklerini U. ola­ rak kullanırlar. Gemilerin rıhtımlara yanaşıp kalkmaları­ na yardım eden römorkörler, gemileri gerektiğinde baş bo­ doslamaları ile iterek manevra yaptıkları cihetle bodosla­ mal arına kalın örme halat U. 'ları sabit olarak yerleştir­ d ikleri gibi, baş omuzluıklarına da sabit örme U. 'lar yerleş­ tirirler. Borda iskelelerine çok vasıta yanaşan savaş ge­ milerinin borda i skelelerinin suya uzanan kısımlarına ya­ naşacak istimbot ''e motorbot ve filikaların hasara uğrarna­ ması için bu kısımlara içi yumuşak madde ile doldurulmuş köseleden sabit U .' lar konulur. Donanma gemileri ve do­ nanmaya ait istimbot, motorbat veya filikalar U.'larını an­ cak yanaşırken ve bir yere aborda halinde bulunurlarken kullanırlar. Rıhtımdan veya aborda oldukları gemiden ay­ rıl:ın gemi veya fil ika, U.'l arını derhal içeri alır. Herhangi bir gemi veya filik:mın U.'sı bordasında olduğu halde seyir etmesi denizciler arasında çok ayıp ve gemiciliğe aykırı bir h areket tela-kıki olunur. (V. Z. Diimer)

USUL HUKUKU, yargılama kurallarını konu alan hukuk dalı. U. H . ; genell ikle a) Medeni U. H.; b) Ceza U. H. ve c) İdari U. H. olmak üzere üç bölüme ayrılma!{-· tadır. Ü lkemizde medeni U. H., 18 haziran 1 927 tarih ve 1 086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu ile; ce­ za U . H., 20 ağustos 1 929 tarih ve 1 4 1 2 sayılı Ceza Mu­ hakemeleri Usulü Kanumı ile; idari U. H. ise 6 ocak 1 982 tarih ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu ile düzenlenmiştir. Ayrıca bazı özel ve yüksek m ahkemeterin kuruluş ve yargılama usullerini belirten yasalar çıkarılmış­ tır. Bunlar arasında Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri hakkındaki 22 nisan 1 962 tarih ve 44 sayı l ı kanunu, Askeri Mahkemelerin Kuruluş ve Yargı­ lama Usulleri hakkındaki 2 5 ekim 1 963 tarih ve 353 sa­ yılı Kanun ile Uyuşmazl ık Mahkemesinin Kuruluş ve iş­ leyişi hakkındaki 12 haziran 1 979 tarih ve 224 7 sayılı ka­ nıınu sayab i l i riz. U. H.'na ait hükümler bu kanunlarda ayrıntılı olarak düzenlenmişse de, Tür:k M edeni Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu gibi kanunlarda da bazan U. H.'na ait hüıkümlerin yer aldığı görülmektedir. U. H.'nun prensipleri : U . H.'nda önemli olan husus, yargılama mekanizmasının nasıl harekete geçirileceği veya bir davanın nasıl başlatılacağıdır. Bu, kabul edilen yargı­ lama prensipine göre değişir. Baş vurma (şahsi dava veya şikayet) sisteminde, devletin yetkili makamlarının hareke­ te geçmesi için önce hakları zedelenen kimsenin veya onu temsile yetkili şahısların bu makamlara usulü dairesinde (yerine göre sözlü olarak veya yazılı dilekçe ile) müraca ıt ederek olayı ve taleplerini bildinnesi gerekir. Halbuki ko­ vuşturma (kamu davası) sisteminde yetkili makamlar ay­ rıca baş vurma veya şiıkayete gerek olmaksızın, haber al­ dıkları bir fiil veya olaya kendiliklerinden (re'sen) el ko-

USUL HUKUKU - UŞAK yabilirler. Karma sistemde i s e şahsi davacı (mağdur) i l e birlikte kamu makamları da soruşturma yürütmeye v e dava açmaya yetkilidirler. Genellikle medeni ve i dari U. H . 'nda baş vurma sistemi , ceza U. H.'nda ise kovıışturma sistemi ile birlikte karma sistem uygulanmaktadır. U. H.'nda yargılama düzeni : Soruşturma ve davanın nasıl yürütüleceği, nasıl bir işlem s ırası gözetilerek sonu�­ landınlacağı usul kanunlarında ana hatları ile belirtilmiştir. Bu kanunlarda özellikle görev, yetki, tarafların teşkili, sü­ reler, tebligat, dilekçeler ve dilekçelere cevap, duruşmanın � önetilmesi, delillerin sunulması , iddia ve savunma, ka­ rarlar ve kararlara karşı kanun yollarına yer verilmi� bu­ l unmaktadır. U. H.'nda açıklık (alenilik) esası : Mahkemelerde du­ ruşmalar herkese açıktır. Duruşmalardan bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına, ancak genel ahiakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekl i kıldığı hallerde ka­ rar verilebilir. Küçüklerin yargılanması hakkında, kanunla özel hükümler konmuştur. Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması zorunludur (1 982 Anayasası Md. 141). (E. Korur)

(Yenicevardar, ? - Yenicevardar 1 534), tekke şairi. Mutasavvıf şair Nesiınİ (b. bk.)'nin etkisinde kalarak şiirlerini kaleme almıştır. Ömrünü Balkan şehirlerinde ve serhat boylarında geçirmiştir. U., bir ara Mısır'a gitmiş ve orada Halveti tarikatının Gülşeni kolunu kurmuş olan İbrahim Gülşeni'ye müridlik yapmıştır. Şeyhinin 1 5 3 3 'te ölümünden sonra memleketine geri dönmüştür. Önceleri divan şairleri gibi şiirler yazmasına rağmen daha sonra hece ile yazmaya başlamıştır. Dörtlüklerle yaz­ dığı şiirleri, sade bir halk dili ile hür bir derviş hoşgörü ve duyarlılığı gibi özellikler taşır. Elimizde basılmamış bir d ivanı vardır. (N. Gözaydın)

USULi

USULUT� N,

Güneybatı El Salvador'da aynı adı ta­

şıyan eyalette bir şehir. Nüfusu 19 6 1 6 ( 1 97 1)'dır. U., daha çok hububat, kahve, şeker kamışı, meyve ve kereste tica­ ret mel'kezi olarak gelişmiştir.

USUMAq NTA,

Güneydoğu Meksi,ka ve Kuzeyba­

tı Guatemala'da bir ırmf!!k .

Uzunluğu 1 000 km dir. U . 'nın doğduğu yer olan Guatemala'daki adı Chixoy veya Nego'dur. Önce kuzeybatıya doğru f!!k a r ve Lacantum ır­ mağını alır. Burad a Meksika ile Guatemala arasındaki sı­ nırı oluşturur. Grij alva ırınağıyla birlikte ortak bir delta meydana getirerek Campeche körfezine dökülür. U.'nın yarısına yakın bölümü ulaşım araçlarının çalışmasına elverişlidir. Mayaların medeniyetini ortaya koyan birçok harabe şehirlerden geçen U.'nın günümüzde önemli bir ekonomik faydası vardır. Kütük ve birçok ürünün taşınma­ sında U.'dan yararlanıldığı gibi, geçtiği yerleşim meJikez­ leri arasında da haberleşme alanında önemi büyüktür.

USUMBUR.�

105

USt;TU, Güneydoğu Afrika'da, Swasiland'da bol su­ lu bir ırmak. Sulama alanlarında şeker kamışı ve limon, portakal yetiştiri lir. Irmağın kaynağına yakın bir yerde Af­ rika'nın en büyük ormanı olarak 50 000 hektarlık U . or­ manı uzanır. UŞAK, Tüiikiye'de, Ege bölgesinin iç bölümünde bir il ve onun merkezi olan şehir. Yüzölçümü 5 3 4 1 km2, nüfusu 247 224 ( 1 980)'tür. Nüfusun % 60'tan fazlası köylerde, % 40'a y akını şehirlerdedir. Merkez ilçesinden başka 5 ilçesi vardır (Banaz, Eşme, Karahallı, Sivaslı , Ulubcy). Köy sayısı 250 ( 1 976), bucak sayısı l , belediye sayısı 1 2 'dir. İ l merkezi U.'ın nüfusu 7 1 469'dur. İlçe merkezleri 4 - 9 000 nüfusludur. ilin kuzeyinde Kütah­ ya, güneyinde Denizli, doğusunda Afyon, batısında Mani­ sa ilieri vardır. U., daha önce Kütahya iline bağlı bir ilçe iken, 1953' te il durumuna getirilmiştir. llçe olduğu sıralarda merkeı: ilçe (Uşak)'ye bağlı 4 bucağı vardı : Banaz, Karahallı, Si· vaslı, Ulubey. Bu ilçenin o tarihte 145 köyü bulunuyordu. Yine bu tarihlerde Manisa'ya bağlı Eşme ilçesi de bu yeni ile katılmıştır. İlde bugün 2 OOO'den çok nüfuslu l O köy, l OOO'dcn çok nüfuslu 22 köy vardır. Yer şekilleri, yapı : İli n yer şekilleri, kuzcyd0ğudan güneybatıya doğru alçalan ve çok yeri bir Ncojen tekne­ sini karşıl ayan plato düzlükleri ve tepeliklerlc dalgal ı arazi görünüşündedir (çok yeri 750 - 900 m). Bunlardan U. ve Banaz düzlükleri genişçe ova ve hafif yarılmış düzlükler­ dir. Bu tekne arazisinin çevresinde ve yer yer ortasında birtakım dağlar bulunur : Kuzeydoğusunda Kütahya ili sı­ nırında M urat dağı (2 3 09 m; kristalin taşlardan, peridotit­ lerden, piroksenitlcrdcn, granitlerder., Mezozoik tabakalar­ dan, yer yer andezitlerden kırıklı-kıvrımlı bir yapı göste­ rir), bunun hemen güneybatısında Elmadağ (1 805 m; çok yeri andezitlerden oluşmuş volkanik bir arazi ve U. düz­ lükleri kuzeyindeki gnayıs ve mikaşistlerden oluşmuş te­ pelikler), ilin doğu kenarında Bulkaz dağı (1 876 m ; Pa­ leozoik mctamorfik arazi), ortada Kaz dağı (1 258 m; vol­ kanik ve kristalin) ile Kışla dağı (1 308 m; volkanik, an­ dezit örtülü), Eşme batısında Umurbaba dağı (1 555 m; Paleozoik metamorlik arazi), Karahallı yöresinde tepelik­ ler (Paleozoik, Mezozoik arazi). İl arazisi, Isparta - Dinar U. kırık sistemi içindedir. Zaman zaman yer sarsıntıları olmuştur ( 1 87 5 , 1 90 1 , 1 94 1 'deki gibi). A karsular : İlin başlıca akarsuları, Banaz çayı ve kol­ ları ile Büyük Menderes ırınağına dökülen, batı bölümün-

(ıyeni adı : B uj umbura), Bumndi'nin

başşehri. Tanganyika gölünün kuzeydoğusunda kurulan şeh­ rin nüfusu 157 000 ( 1 970)'dir. Buj umbura, ülkenin pamuk yetiştiren bölgesinde yer alır. Ürünlerinden pamuk, kah­ ve, deri ve kösele ihracı buradan yapılır. Aynı zamanda bir balıkçılık meııkezidir. Tersaneler, zeytin yağı, bira, çi­ mento fabrikaları endüstrisini oluşturur. Bir hava alanı vardır.

UŞAK

:

Merkezi bir cadde

UŞAK

1 06

yıl içinde 1 0 - 1 5 gün kadar olur, kar örtüsünün kalıniılı 15 - 20 cm yi bulabilir, bu değer dağlarda daha çok olur. 19 lO' da yağan ve U . l ı l a rca "koca kar" adı verilen ka r yağışı sürekli ve pek şiddetli olmuş, uzunca süre yerde kalmıştır. Bitki örtüsü : İlin % 17 kadarı, çeş i t li derecelerden, ormanlıktır (çevredeki dağlık yerlerde, kuzey ve doğu çev­ relerinde iyi ormanlar). Geri kalan yerl eri , bitki örtüsü ola­ rak bozkırdır ki buraları tarım alanları ve yer yer mera olarak değerlendirilmiştir. ilde bütün ormanların % 9 ka­ dar ı iyi orman, % 40'ı bozuk korular, % 5 ı 'i baltalıklar halindedir. Başlıca ağaç çeşitleri kara çam , kızıl çam, sa­ rı çam, ardıç, meşe (yer yer palamut meşesi korulukları), kavak, ılgın, gü rge ndi r . İşletilen ormanlarda yıllık tomruk, direk, sanayi odunu ü reti m i 7 500 - 8 000 m3, odun üreti­ mi 15 000 sterdir. ilde odun ham m a ddes ine dayalı 1 5 k adar atölye bulunmaktadır. N üfusun ı 000 kadarı geçici orman işçisi olarak çalışır. ilde 27 köy orman içinde, 96 köy orman k en ar ındad ı r. Denizli Orman Başmüdürlüğüne bağlı olarak U. Devlet Orman İşletmesi 1 943 'te kurulmuş­ tu r. İ şle tme ni n alanı, yaklaşık 440 000 hektara yakındır. Bunun 170 000 hektarı ormanlık sahadır. İşletme 196 1 'den bu yana 3 mi ly on kapasiteli fidanlık kurmuştur. Bu arada ormaniçi ağaçlandırma işlerine de girişilmiştir. Ekonomi : Başta ta r ı m ve hayvancılık olmak üzere, çeşitli sanayi dallarındaki çalışmalar (halıcılık, dokumacı­ lık, d er ici l ik , şeker sanayii) da il ekonomisinde önemli yer tutmuştur. U. ş e hr i (% 8 kadarı çiftçi) ve Karalıallı (% 3 0 kadarı çiftçilik i l e geçinir) dışında, ildeki kasabalarda da geçim kaynağı olarak tarım çok yer tutar (kasabalarda % O - 70, köylerde bundan çok yukarı). İl arazisinin % 3 5 ' i tarladır (% 23 kadarı mera, % 17 'si orman, geri kalanı ç eş i t l i değerlendirilen arazi). Ta­ rım arazisi yer yer derelerden ve çeşitli kuyulardan fay­ dalanılarak sulanma:kta ise de, sulanmayan topraklar da çok yer tutar, nadasa baş vuro l ur (ekilen arazinin % 30 kadarı). İl merkezinde Teknik Ziraat Müdürlüğü, ilçelerde ziraat teknisyenliği bulunmakta, çiftçiye modem tarım yol­ ları gö:;terilmekte, araç sağlanmaktadır. Tarımda makina­ laşma başlamıştır (ilde 1 978'd e traktör sayısı ı 600'den çok). An cak çok yerde eski usul k ara sa:ban ( 1 978'de 3 600) ve p u ll uk ta n ( 1 8 000) yararlanılmaıkta, tohumlar el ile ser­ pilmektedir. Tarım : i lde yetiştirilen bitkiler hububat, sanayi bit­ ki leri baklagiller, sebze, meyve ve üzümdür. Ekilen toprak­ ların yarısını hububat tutar (ı978'de 94 000 hektar ve yıl­ lık üretim ı 54 000 ton). Başta buğday (ı05 000 ton) ve arpa (42 000 ton) gelir. Mısır ve yulaf da elde edilir. Bak­ lagillerden (9 000 hektar alanda) en çok nohut (yılda 4 000 tona yakın), fasulye (3 300 ton) ekilir. Yem olarak fiğ ·o�e burçak da çok elde edilir. Sanayi bitkileri olarak başta şe­ ker pancarı (ekiliş sahası 2 000 hektardan çok, üretim 60 000 ton) olmak üze re , tütün (4 400 ton), afyon kapsülü (1 500 ton)'dür. Az miktarda pamuk ve keten de ekilir. '

UŞAK : Haşbaş tarlası de i se Gediz ırmal!ının kavnak kesimi ve buradaki kolları bulunur. ilin b üyük bir kısmının sularını toplayan Banaz çayı (uzunluğu 120 km, yağış alanı 3 282 kmz, akımı 1 5 m3/sn, e n çok akımı 6 0 m3/sn), Murat dağının güney ya­ maçlarının sularını toplar, güçlü bir akarsu olursa da, da­ ha aşağıda mısır, pancar, fasulye ekili yerlerin yazın su­ lamasında çok harcandığından suları pek azalır. Daha aşa­ ğılarda birtakım akarsuları (Yavu çayı gibi) alarak suları bollaşır ve i l arazisi dışında Büyük Menderes nehrine dö­ külür (Adıgüzel Baraj ı alanı). ilde, Güre bucağı yakınların­ dan batıya yönelen ikinci büyük akarsu Gediz ırmağıdır. İ l arazisinin çukurca ye rlerinde 3 - 5 m derinlikte ta­ l;ıan suları bulunduğu gibi, derinlerde artezyen su yatak­ ları da vardır (300 kadar kuyu, 5 000 dönüm sulanan ara­ zi). İlin başlıca kaplıcası, Banaz ilçesine 5 km uzaklıktaki Hamambağazı kaplıcasıdır. U. merkezine bağlı Emirfakılı köyünde de bir kaplıca vardır. İklim : D eni zd en 200 - 250 km kadar içeride bulunan, ancak çok yerinin yüksekliği 800 - 1 000 m olan ilde yaz­ ları kurak ve sıcak, kışları sert bir kara iklimi vardır. En sıcak aylar temmuz ve ağustos, en soğuk aylar ocak ve şubattır. Yıllık yağış tutarı 540 mm dir (İzmir'den az, Afyon'dan çok). Yağışlar kış aylarında ve martta çok olur (yıllık yağışın 300 mm si). Yaz aylarında ve eylülde ise yağış pek azalır (bu 4 ayda 65 mm). Bu durumu ile Ak­ deniz yağış rejiminin etkisi altındadır. Ortalama yüksek sı­ cakhk ocakta 6°C, ağustosta 3 1°C d i r. Ortalama düşük sı­ caklık ocakta - 1 ,6°C, ağustosta 14,6°C d ir. ilde orta de­ recede donmalar olur, toprağa 5 - 10 cm kadar işleyebilir. İlk donlar kasım sonlarında belirir, zaman zaman mart sonuna kadar sürer, bitki yetişmesi için önemli bir teh­ like göstermez. Donma olayları bakımından kıyı Ege böl­ gesiyle İç Anadolu arasında b i r yer tutar. Çok nadir ol­ makla birlikte, 9 1 9 m yüksekliğindeki U. meteoroloji is­ tasyonunda, 1929 yılının 15 ocak günü sıcaklığın - 24°C ye düştüğü, ba§ka yıllarda da birer gün olarak - 1 0°C olduğu görülmüştür. Kar yağar, fakat yerde kalma süresi

,

İldeki bahçecilik çeşitlidir : Sebzecilik, meyvecilik, bağ­ cılık, patates ekimi, soğan ve sarmısak üretimi, bostancılık. Eskiden beri lahana, pırasa gibi kış sebzeleri yeti�tirilmiş, öteki sebzelere son zamanlarda sulak arazi parçalarında yer verilmeye başlanmı�tır. ı978'de toplam ekim alanı 3 600 hektar, toplam üretim 73 000 ton olmu�tur. Ba�lıcaları do­ mates (27 000 ton), biber (4 000 ton), patlıcan (2 500 ton), soğan (5 600 ton), patates ( 1 0 000 ton)'tir. Çok miktarda

UŞAK kavun-karpuz yetiştirilir (28 000 ton). Eşme'nin Yelegen ka­ sabasında (nüfusu 3 000) her yıl karpuz yetiştiricileri ara­ sında yarışma yapıl ır, sergilerde gösterilerek bir karpuz bay­ ramı yapılır. Meyvecilik, ilde ı 952'den beri gelişme yoluna girmiş, Teknik Ziraat Teşkilatının m eyveciliğe elverişli olan, fa­ kat yetiştirilmemiş bulunan köylerde toplu ve standart mey­ velikler kurulmasından sonra, meyveciliğe çok heves uyan­ mış (özellikle merkez ilçe, Banaz ve Sivaslı'da), elmalık­ lar kurulmuş, ahlat ağaçlarına armut aşılan, çitlembiklere Antep fıstığı aşısı (24 000 ağaç) yapılmış, Gediz vadisinde şeftali yetiştirilmiştir. 1 978 verilerine göre, ilde her türlü meyve ağacı ve ağaççığının sayısı 770 OOO'i bulmuş, meyve üretimi yılda 36 000 tonu geçmiştir. Bunlar arasında armut ( ı 5 2 000 ağaç, 2 200 ton), elma (1 1 5 000 ağaç, 7 000 ton), şeftali (44 000 ağaç, 820 ton) ile erik, kayısı, vişne, badem, ceviz, dut, üzüm (birçok köylerde yapılan bağcılıktan 22 000 ton çeşitli cins iyi üzüm) elde edilmiştir. Hayvancılı k : U. ili ekonomisinde hayvancılığın önem­ li yeri vardır. İl ikliminin kuraıkça olması, sulanamayan toprakların çokluğu ve arazinin yer yer oldukça inişli çı­ kışlı bulunuşu, köy nüfusunu hayvancılığa zorlamıştır. İl­ de, ı 97 8 verilerine göre sağılan ve etinden faydalanılan hayvan sayısı 540 000 kadardır. Bunun 328 OOO'i koyun, ı49 OOO'i kıl keçisi, 6ı OOO'den çoğu sığır, ı 000 kadarı mandadır. Yük ve binek hayvanları sayısı 23 OOO'i bulur (bunun ı 7 400'ü eşek, 3 OOO'i katır). İ lde mera hayvancı­ Iığı yaygındır. Yılın elverişli mevsimlerini meralarda ge­ çiren hayvanlar, kışın yem ve saman ile beslenirler. Ula· şım imkanları iyi olan köylerde pancar posası da yedirilir.

Meraların yetersizliği dolayısıyla ahır sığırcılığına da­ ha çok rastlanır. Yemler arasında, şeker fabrikası artıkları önemli yer tutar. Fabrika çevresindeki köylerde "esmer kültür ırkı" süt inekçiliği (montafon cinsi ve melezleri) gelişmiş, bol verimli cins inekler yetiştirilmiştir. ı 967'den sonra, hayvan sergisinde damızlık süt inekleri gö:;terilmiştir. İldeki meralar, koyunculuğa daha elverişlidir. Koyun ırkı saf dağlıç olup et kalitesi iyidir. Yün ve yapağısından (1 978'de 340 ton) ise U.'ın ünlü halıları dokunmaktadır. Kıl keçisi, daha çok dağ köylerinde yaygındır.

107

Gürtek köyü), manyezit, krom (Banaz - Kuşdemir köyü), manganez (Merkez ilçe), kükürt (Eşme - Dereköy). ilde uranyum yataklarının da bulunduğu sanılmaktadır. Cevher­ lerin çıkarılması ve değerlendirilmesi, alıcı durumu ile il­ gili olduğundan işletilen madenierde yıldan yıla farklı üre­ tim olmuştur ( 1967'de ilgi gören civa üretimine önem ve­ rilmiş, 336 şişede l l 600 kg civa elde edilmiştir). Yılda demir üretimi 26 500 ton, linyit 5 200 ton, manganez 1 60 tondur. Sanayi : U., sınai gelişmişlik bakımından 67 il arasın­ da 30. gelmektedir. Sanayi kolları arasında halıcılık, yün iplik yapımı, kilimcilik, dericilik, şayak ve battaniye imali, pamuklu dokumacılık, boyama ve haşıl (dokumacılıkta kul­ lanılan unlu veya çirişli sıvı) sanayii, kiremit ve tuğla ya­ pımı, küçük ölçüde ilgili makine yapımı ve onarımı, ta­ bin, peynir ve yağ, un, ekmek fabrika ve yapım yerleri ile şeker fabrikası bulunmaktadır.

Halıcılık, pek eski bir el sanatı olarak U.'ta yerleş­ miş, memleketin içinde ve dışında aranan bir ticaret malı olmuştur. 20 - 25 000 kişinin çalıştığı halı işlerinde, erkek­ ler yün ve yapağı işleriyle uğraşır, kadınlar halı dokurlar­ dı. Uzun yıllar boyunca halı üretimi ve satışı zaman za­ man çoğalma ve azalma göstermiştir. Bu arada, II. Dünya Savaşı sıralarında U.'ta tezgah sayısı 1 50'ye kadar düşmüş, 1 967 'de 1 200'e çıkm ı ştır. U . 'ta yün iplik yapımının geç­ mişi de pek eskilere uzanır. Halı ipi, köylerde ya çıkrıklar­ la bükülür veya el ile eğirilirdi. XIX. yüzyıl sonlarına doğ­ ru, bir şirket kurularak hem iplik yapmak, hem şayak do­ kumak işlerine girişilmiş, bu arada 3 iplik fabrikası ku­ rulmuştur. Günümüzde U.'ta 38 yün iplik yapımevi vardır (yılda 10 000 ton yün ipliği). Yapılan ipl ikler bölgedeki ih­ tiyacı karşılamakta, çevreye, hatta İç Anadolu'ya da gön­ derilmektedir. Eskiden kilim dokumacılığı da yapılırken, zamanla bu azalmıştır. Köylerde, boş vakitleri değerlendir­ me şeklinde, 2 000 kadar kilim dokunmaktadır. 1962'den beri otomatik tezgahlarda Şark kilimi denilen bir çeşit ki­ tim de yapılmaktadır.

ilde yıllık süt üretimi 20 000 tona yaklaşmıştır (ı978). Bunun yarısı ineklerden elde edilmiştir. Et üretimi ise 550 700 ton arasındadır. Deri üretimi sayısı 40 000 kadardır (çoğu koyun ve keçi derisi). Kümes hayvancılığı daha önce köylerde ve sadece aile tavl.l!kçuluğu durumunda iken son ı5 - 20 yılda gelişme yo­ luna girmiş, Teknik Ziraat Teşkilatının gittikçe artırarak bedeli karşılığında dağıttığı civcivlerle tavukçuluk bir eko­ nomik kaynak olmuştur. ı978'de, ilde kümes hayvanları sayısı 300 000 olmuş (ayrıca 17 000 bindi), iyi kaliteli, ih­ raç kabiliyeti çok ve dayanıklı yumurta üretimi 20 mil­ yona yaklaşmıştır. Arıcılık da son yıllarda gelişmeye başlamış, kovan sa­ yısı 8 OOO'e yaklaşmış, bal üretimi 70 tonu, balmumu 6 tonu bulmuştur. İlde peynircilik (beyaz peynir, kaşar peyniri), yağ ya­ pımı gelişmiş olup, İzmir'e de gönderilmektedir. Haşhaş yağı üretimi de bölgede uzun süre yer tutmuştur. Madenler : ilde, az miktarda da olsa, çeşitli madenler vardır : Civa, kaolin, linyit (Merkez İlyaslı köyü ve Ba­ naz Hamam Boğazı), amyant (Bulkaz dağı), demir (Banaz •

UŞAK : İplik Fabrikası

1 08

UŞAK

Dericilik de U.'ta eskilere uzanır. Fabrikada yünün­ den ayrılarak temizleneo ham deriler, tahta fıçılarla İzmir yoluyla Avrupa'ya gönderilir (dericilik sanayiinin yıllık üre­ timi arasında 250 000 kg mcşin, 200 000 kg sahtiyan vardır). Pamuklu dokuma sanayii, II. Dünya Savaşının doğur­ duğu ekonomik bunalımla ilgili olarak halıcılığın durak­ lamasından dolayı el tezgahlarındaki dokumalarla başla­ mıştır. Yapılan tülbent, astar, mermerşahi gibi bezler, bir kısım Türkiye pazarlarına da yayılmıştır. Pamuklu doku­ ma, il merkezi ile Karahallı'da ve bazı köylerde başta ge­ len geçim kaynaklarından olmuştur (3 000 kadar otomatik ve el tezgahları). U.'ta 3 un fabrikası, türlü yerlerde de un değirmen­ leri vardır. Bunlar, ilin ihtiyacını karşılar. İlin en büyük sanayi kuruluşu, Türkiye'nin ilk iki şe­ ker fabrikasından biri olan U. Şeker Fabrikası (1 926)'dır. Cumhuriyetin ilk yıllarında 5ı kişilik kurucuları tarafından burada bir şeker fabrikası kurulması işine girişilmiştir (ilk müteşebbis Mollazade Nuri Bey, daha sonraki adı Nuri Şeker). Skoda makine fabrikası kurulma işini üzerine al­ mış, fabrikanın açılışı 1 7 . 1 2 . 1 926'da yapılmıştır. Şirket, başlangıçta maddi giiçlüklerle karşılaşmış, 193 ı 'de fabri­ ka, alacağına karşılık Sanayi ve Maadin Bankası'na dev­ redilmiş, ı 9 3 3 'te Devlet Sanayi Ofisi'ne,daha sonra da Sü­ merbank'a devrolunmuştur. Şimdi fabrikanın pancar ekimi yapan çiftçi sayısı 12 900, ekim alanı 7 000 hektar, pan­ car işleme kapasitesi ı 300 ton/gün, yıllık şeker üretimi 26 000 tondur. U.'ta 1977'de bir porselen fabrikası kurulması işine girişilmiş, yurt dışında çalışanların katkısıyla "UPAŞ U. Elektro Porselen A. Ş." yatırımıyla modern bir fabrika kurulması planlanmıştır. U., eskiden beri bir ticaret şehri olmuştur. Ticaret •'e s anayi odası vardır. Şehirde sebze ve meyve hali, haftalık pazar, yağ, peynir, yoğurt pazarı, bakırcılar pazarı, basma pazarı, halı-kilim pazarı alış verişin canlı olduğu yerlerdir. Birçok banka şubeleri açılmıştır. Toprak Mahsulleri Ofi­ si'ne ait çelik ve betonarme tahıl ambarları, 2 000 m2 lik alanda ı ı büyük buğday mağazası vardır.

kurulmuştur. U.'ta sporun birçok kollarında yoğun çalış· malar vardır. Bu arada atletizm, güreş, basketbol, voley­ bol , futbol önemli yer tutmuştur. ilde ıo spor klübü bu­ lunmaktadır. Merkezde 6, Sivaslı'da 2 (bunlardan biri 1 958'de Sivaslı'nın 2 000 nüfuslu Ağaçbeyli köyünde ku­ rulmuştur), Karahallı ve Eşme'de birer klüp vardır. U. merkezindeki spor tesisleri arasında Şehir Stadyu­ mu, kapalı spor salonu, Şeker Fabrikası Stadyumu vardır. U. şehir stadyumu ı 930'da U.'lıların yardımıyla oluşturul­ muş, Türkiye ikinci lig maçlarının da yapıldığı iyi bir sa­ hadır. ı953 'ten sonra 350 kişilik kapalı ve daha çok se­ yirci alan açık tribünler yapılmıştır. Uşakspor'un milli futbol liglerine alınmasından sonra, şehir stadyumunun öne­ mi artmış, sayıları çoğalan seyirciler için sahanın bir ya­ nına 1 967 'de portatif tribünler de yaptırılmıştır. Kapalı spor salonu 2 000 kişiliktir ( 1 968). 1 950'de U. Şekerspor Klübü'nün kurulmasından sonra, fabrika arazisinde kapalı (500 kişilik) ve açık sahalar düzenlenmi ştir. Eğitim, k ü ltür : Eskiden beri okuma yazmaya ve ilme çok hevesli olmuş bulunan U . 'ta eğitim ve kültür alan­ larında gelişme olmuştur. Cumhuriyetten önce ilde, çoğu küçük, 26 kadar medrese, 9 mektep (ilk okul) vardı. Gü­ nümüzde ilin hemen bütün köylerinde ilk okul vardır (270 kadar). U. merkezde ıo, ilçe merkezlerinde ikişer ilk okul bulunmaktadır. İlde orta öğretim okullarının sayısı ı4'tür : U. lisesi, ticaret lisesi, kız öğretmen okulu, kız sanat ensti­ tüsü, erkek sanat enstitüsü, imam-hatip okulu, sağlık ko­ leji, Halit Ziya Uşaklıgil orta okulu, Banaz orta okulu, B:ı­

naz'ın Büyük Oturak köyü (2 000 nüfuslu) orta okulu, öte­ ki 4 ilçede birer orta okul. U. lisesi, 1 939'da özel olarak açılmış, daha sonra Türk Maarif Cemiyeti'ne mal edilmiş, 1 953'te U. orta okuluna dayalı bir resmi lise durumuna ge­ tirilmiştir. Yetiştirme Yurdu (80 öğrenci; ı 965), Vakıflar Yurdu (150 öğrenci ; ı 963) da bulunmaktadır. U., Banaz ve öteki bazı ilçelerde halk eğitim merkezleri vardır. ilde gezici köy kadın kursları ve gezici erkek kursları, köy el

Sağlık, spor : İlde ı5 - 20 yıl öncesine kadar ı hasta­ hane ve 2 sağlık merkezi vardı. Son yıllarda sağlık ku­ ruluşlarında gelişme olmuş, hastahane ve sağlık merkezle­ rinin sayısı 9'u bulmuş, yatak sayısı 400'ü geçmiş (hekim sayısında önemli artış olmamışsa da, öteki personel iki kat artmış)'tir. Her biri birer geniş kuruluş olan U . devlet hastahanesi (tam teşkilatlı, 250 yataklı, ı2 mütehassıs he­ kim), Sosyal Sigortalar hastahanesi (1968; 60 yataklı) ilc Şeker Fabrikası reviri, verem savaş dispanseri (ı975), sıt­ ma eradiıkasyon şubesi, ilçelerde her biri ıo - ıs yataklı sağ­ lıık merkezleri, sağlık kolej i , meııkezde ve ilçelerde eczahane­ ler bulunmaktadır. İlde korunmaya muhtaç çocuklar için U. Merkez Ye­ tiştirme Yurdu açılmış (müdür ve yardımcıları, 3 grup öğ­ retmeni), 80 kadar kimsesiz çocuğun barındmiması ve ye­ tiştirilmesi işlerine girişilmiştir.

U.'ta spor hareketleri büyük yangından sonra 1 899' da açılan ve kız-erkek öğrencilerin birlikte okudukları "Gülşen-i İrfan" okulunda j imnastik hareketleriyle gelişme yoluna girmiş, eski sporlardan avcılık ve cirit de devam ettirilmiştir. Cumhuriyetten sonra futbola heves artını�, U. Gençler Birliği Spor Klübü ve başka "idman yurtları"'

UŞAK : Atatürk Müzesi

UŞAK

1 09

müş, bu çevrede Sebaste şehrinin kalıntıları bulunduğu, Sivaslı adının da bundan geldiği ileri sürülmüştür. Yine bu çevrede küçük bir yerleşme yeri bulunmuştur. Bura­ larda çok sayıda mezar ile Phryg tipi mezar stelleri de bulunmuştur. Bu yörede Hacım köyünde eski Aludda (Aiaudda) şehri çevresindeki Mkropolde çok sayıda lfıhit ve steller bulunmuştur. Yakınındaki Salmanlar köyü çev­ resinde Roma mezarları ve Teycektepe'de Roma çağına ait mezar odalarına rastlanmıştır. Erice köyü yakınında X. yüzyıla ait kilise kalıntıları, Roma yazıtları , Phryg tipi steller bulunmuştur. Selçikler köyünde Gavur Kuyusu mev­ kiinde eski bir mezar, Susuz köyünde küçük bir kilise ka­ lıntısı, Delik,kaya'da Görerne kiliselerine benzeyen bir ka­ ya kilisesi görülmüştür. Banaz'ın Ahatlar köyünde bir Ro­ ma şehri kalıntısı, Ulubey'in Sülümenli köyü yakınlarında harabeler bulunmuştur. Eski milli kıyafetlerin korunduğu Sivaslı ilçesi, etnog­ rafya bakımından incelenecek renkli köşelerden biridir. Mu­ rat dağı, avianma yeri olarak değer taşır.

UŞAK : Ulubey Sülümenli harabeleri sanatları kursları çalışmalarını köylerde sürdürmekte, yer yer yıl sonu sergileri açılmış bulunmaktadır. U.'ta en eski kütüphane, halen Karaali camiinin avlu­ sundaki kubbeli bir yerde muhafaza edilen Adanalı Da­ madı adıyla anılan bir kişiye aittir. Çoğu din bilgilerini toplayan bu kütüphane 900 ciltliktir. u . , ilme, alimiere değer vermiş bir şehirdir. Günümüzde U. Halk Kütüpha­ nesi ( 1 962'de açılmış, 5 000 ciltlik), çocuk kütüphanesi (1954'te açılmış, 7 500 eser), Şeker Fabrikası Nuri Şeker Kütüphanesi (1 964'te açılmış, 5 500 ciltlik), Müftülük Kü­ tüphanesi (el yazması ve eski harflerle basılmış eski ki­ taplar), Banaz ve Ulubey ile Eşme çocuk kütüphaneleri bulunmaktadır. İlde çeşitli kültür demekleri (6 merkezde, 2 ilçede) kurulmuştur. U.'ta ilk matbaa 1 949'da açılmış, bir süre sonra ka­ panmış, Yeni U. Matbaası adıyla bir basımevi faaliyete geçmiş, 1 954'ten 1 967'ye kadar basımevi sayısı 4'ü bul­ muştur. ilde gazeteler ve dergiler de yayınlanmaktadır. U.'ta birçok tanınmış kişiler yetişmiştir. Bunlar ara­ sında modern Türk romancılığının kurucularından Halit Ziya Uşaklıgil (b. bk.), Cumhuriyet devrinde yetişmiş ta­ nınmış şair Ömer Bedrettin Uşaklı (b. bk.), tanınmış Türk dil bilgini ve yazarı Besim Atalay ( 1 882 - 1 965), Türkiye' de şeker pancarını yetiştirme ve şeker fabrikaları kurul­ masına ilk girişimleri yapan ve U. Şeker Fabrikasının ku­ rulmasında önemli katkısı bulunan Nuri Şeker (1 857 - 1 958) başta gelenlerindendir. Turizm : U., yakın tarihin zenginlikleri yanında, eski çağlardan kalma eserlerin bulunduğu, tabiat güzelliklerinin de görüldüğü, turizmi gelişebilecek yerlerdendir. Selçuklu­ lar zamanından beri önemli bir kavşak noktası olmuş bulu­ nan U.'ta Selçuklu eserlerinden biri olan Ulucami görülmeye değer sanat eserlerindendir. İl arazisi eski yerleşme yerlerin­ den olup son yıllarda araştırma ve kazılarla ( 1 966 - 1 968) bazı kalıntılar ortaya çıkarılmıştır. S ivaslı'nın Selçikler kö­ yü yakınında kilise kalıntıları, büyük, üç tümülüs görül-

U .'ta turistik değeri olan yerler arasında Göğem Za­ fer Anıtı, Atatürk Anıtı , Banaz Şehitler Anıtı önemli yer tutar. U.'tan 15 km uzakta olan, Kurtuluş Savaşında Yunan orduları başkomutanını general Trikopis'in teslim alındığı Göğem köyündeki Bölmeli Tepe üzerinde, hakim bir yere dikilmiş olan zafer anıtı, yerden 1 m yüksek­ liğindeki geniş bir mermer kaidenin ortasında yükselen mer­ mer sütunun yanındaki plakada pirinçten harflerle "Ey Türk oğlu, burası 2 - 3 eylül 1 922 cumartesi saat 22.30'dl Yunan orduları başkomutanı general Trikopis ile" maiye­ tinin muzaffer Türk ordusunca teslim alındıkları yer ola­ rak belirtilmiştir. U . Atatürk Anıtı ve kurtuluş kompozisyonu, hükümet konağı önünde parkın bir bölümündedir. Yüksek bir be­ ton kaide üzerinde Atatürk'ün anlamlı bir duruşunu ve arkasındaki yeşi l bir tümsek üzerinde Kurtuluş Savaşında U.'lıları temsil eden pirinçten bir kompozisyon yer almış­ tır. Banaz Şehitler Anıtı, Kurtuluş Savaşında şehit olan­ ların hatıralarını tazim için dikilmiştir. Mermer sütunun üzerinde "Burada İstiklal Harbirnizin zaferler yaratan aziz şehitleri yatıyor. 3 1 ağustos 1 922" yazılıdır. İldeki taş köprülerin çoğu da turistik değer taşırlar : Banaz çayı üzerindeki tek gözlü ve heybetli görünüşü olan, fakat dar Cılandras köprüsü (sanıldığına göre M. Ö. 600), Çanlı köprü (Dokuzsele deresi üzerinde, Türk eseri, M. S. 1 2 50). Yine Türık eserleri olarak Halı pazarı (1550), Bu�­ d ay pazan ( 1 600), Gediz üzerinde B eylerhan ( 1 3 50, 60 m), Çatal ( 1 350, 45 m) köprüleri vardır. U. 'taki önemli Türk sanat eserlerinin başında Ulucami gelir. XVI. yüzyılda Germiyanoğulları zamanında yapılmış bulunan ve devrinin mimari özelliklerini gösteren bu cami, büyüklüğü ilc dikkati çeker. Ayrıca Burma camii, Çakaloz ve Kurşunlu camileri de görül meye değer. Ilin türlü yerlerinde 10 kadar mesire ve piknik yer­ leri, 4 yerde kaplıca (Hamamboğazı , Sürmecik, Emirfak ı , Aksaz kaplıca yerleri), yayialar v e dere boyu bahçelikleri vard ı r. Özel likle merkezde yeni otel ve lokantalar bulun­ maktadır. Ulaştımıtı : U. il m e rke z i İ ç Ege bölgesinin yol kav­ şaklarından biridir. Burada 5 yöne doğru yollar uzanır : Banaz üzerinden Afyon'a, Güre ve Kula üzerinden lzmir'c, ,

110

UŞAK - UŞAKLI, Ömer Bedrettin

Sivaslı üzerinden Dinar ve lsparta'ya, Ulubey üzerinden Eşme ve Alaşehir'e, Abide üzerinden Gediz ve Kütahya'ya ve Balıkesir'e çoğu düzgün ve asfalt kaplı kara yolları ile bağlantısı vardır. ilde 330 km devlet yolu, 400 km il yolu bulunmaktadır. İ lin en önemli kara yolu, 1 966'd a hizmete açılan Ankara - İzmir yolunun, ile isabet eden 1 1 5 km lik kesimidir. Öteki önemli yollar ise, Uşak - Simav ve Kü­ tahya, Uşak - Dinar - Isparta ve Çivril - Denizli yollarıdır. Köylerin üçte ikisine yaz kış taşıtların i şi eyebildiği yollar yapılmıştır . .İzmir - Afyon demir yolu il merkezinden geçer ( 1 898' de işletmeye açılmış), burasını Afyon - Kütahya - Eskişehir üzerinden Arıkara ve İstanbul'a bağlar. U. şehri : İl merkezi U., İç Ege bölgesinin başlıca şe­ birlerinden biridir. 1927'de nüfusu 16 967 olan �ehirin asıl gelişmesi, il merkezi durumuna geldikten sonra olmuştur (1 953). Bu büıyümede köylerden gelerek burada yerleşen­ terin de etkisi vardır. U., canlı bir ticaret merkezi ve el sanatları ile şeker fabrikası ve orta büyüklüktek i fabrika­ lara d ayalı bir sanayi şehridir.

U. şehrinin ne zaman kurulduğu kesin olarak bilin­ memektedir. Günümüzde bütünü ile Türklerin oluşturduğu ve geliştirdiği bir şehir olan U.'ın eski Türk kaynaklarınd a adı Uşşak olarak geçmiştir ki "Aşıklar diyarı" anlamına gelmektedir. Ömer Bedrettin Uşaklı (b. bk.), bir şiirinde "Aşıklar diyarı olduğun belli - Bir şarap rengi var akşam­ larında" demekle bunu dile getirmiştir. Sonraları şehre sa­ dece U. d en i l m iş , il olduğu za man da bu şekil kabul edil­ miştir. Malazgirt zaferi ( 1 07 l )'nden önce çeşitli kavimleri n idaresinde kalmış olan bölge, bu tarihten sonra Türk M­ kimiyeti altına girmiş, şehir ve kasabalar Türklerin yer­ leştiği ve yer yer yeniden kurduğu yerler olmuş, bu arada U., küçük, fakat marnur bir şehir durumuna gelmiştir. Şehir, 1883, 1 894 ve 1922 yıllarında üç büyük yangın ge­ çirmiştir. Şimdiki modem U. şehri, Cumhuriyet devrinde gelişmesini göstermiştir. Yüksekliği 908 m olan şehrin çok yeri alüvyal arazi üzerinde olup (kuzeyinde kristalin şistler var), Dokuzsele deresinin iki yakasında yayılmıştır. Kara yolu ve demir yolu uğrak yeridir. Kuzeydoğudaki Aybey m ahallesi şeh­ rin en eski semtidir. Şehrin çekirdeği durumunda olan bu semtin yüksekçe bir yerde bulunduğu ve eski bir kalenin de burada olduğu anlaşılmaktadır (yaklaşık 107 l 'den son­ ra). Son 50 yılda şehir, güneye ve istasyona doğru büyü­ müştür. Kurtuluş Savaşı sırasında büyük yangınlara uğra­ mış bulunan şehir, Cumhuriyet devrinde düzgün cadde ve sokakları, meydanları, park ve çarşıları, pazar yerleri, okul­ ları, hastahaneleri, fabrikaları ve imatıithaneleri ile hemen hemen yeni baştan kurulmuştur. Ana cadde, şehri baştan­ başa geçen Cumhuriyet Caddesidir. Şeker Fabrikasına 5 km lik düzgün bir yol uzanır. Şehrin yakınında çam koruluğu vardır. imar planı 1 95 3 'te yapılmıştır. Şehir içinde en çok faytonlar (70 kadar) işler, son zamanlarda otobüsler de çoğalmıştır. İtfaiye teşkiH"itı 1936'ya kadar eski usullerle yürütülmüş, bundan sonra motorlu duruma getirilm i ştir. Günde 200 baş hayvan kesilebilen fenni bir mezbahası bulunmaktadır.

UŞAK : Ulu

Cami

U., Türkiye'de ilk elektrik santrallerinden birini yap­ tırmış (1905) bulunan şehirlerdendir. Evlere ve s ok ak l ara geceleri de devamlı elektrik veren santral ise, 1926'da yap­ tırılmıştır. Daha sonra elektrik enerj isi Emet ilçesine bağlı Kayaköy hidroelektrik santralİnden (80 km uzakta) sağ­ lanmış, günümüzde ana enerj i sistemine bağlanmıştır. Şehrin su ihtiyacı, 1 950'1ere kadar, 15 km u zaktaki 10 kaynaktan ve kuyulardan sağlanarak, künkler ve demir bo­ rularla getirilmiş, ihtiyacın yarısını verebilmiştir. Büyüyen şehrin su durumu bir süre böyle devam etmiş , 196l'de Kayaağıt köyü yakınındaki pompaj istasyonu yardımı ile bir miktar daha su verilmiştir. Bu su da zamanla yetmez olmuş, İller Bankası aracılığı ile şehrin doğusundaki 4 derin kuyudan su elde edilmesi işine girişi lmi ştir. (R. İz­ bırak).

UŞAKİZADE : bk. UŞAKLIGİL, Halit Ziya. UŞAKLI, Ömer Bedrettin şubat. 1946), 'füiK şairi. Sivas' m son kadılarmdan ömer Efendi'nin oğlu olan U., ilk öğrenimine Sivas'ta başladı ve orta öğrenimini Kabataş Lise­ si'nde tamamladı. Arkasından Mülkiye Mektebi (Siyasal Bil­ giler Okulu)'nt: girdi ve bu okulun idari şubesinden 1 927' de mezun ol du. Memuriyet hayatına Bursa'da başladı, ma­ iyet memurluğu yaptı. Daha sonra Mud anya , Manavgat, Ünye, Şavşat, Artvin ve Ed­ remit kaymakamlıklarında bu­ lundu. 193 8'de mülkiye mü­ fettişliğine getirildi. Bu görevini Kütahy a milletvekili seçil-

(U sak 1904 - İs tanbul 24

UŞAKLI, Ömer Bedrettlo

UŞAKLI, Ömer Bedrettin diği 1943 yılına kadar devam ettirdi. Genç yaşta milletve­ kili iken öldü. 1 5 yıl gibi kısa süren idari mesleğinde maarife ve imar faaliyetlerine büyük özen gösteren U., her gittiği yerde ileri görüşlü bir inkılapçı ve halkçı olarak sevildi ve beğenildL Anadolu'daki görevleri sırasında okul , halk evi ve halk odaları gibi eğitim yerleri ; çeşme, yol, kaplıca gibi imar faaliyetleri ile halkın takdirini kazandı. U., edebiyatımızda Cumhuriyet sonrası yetişen şairler arasında yer aldı. Çağdaşları yeni edebi hareketler peşinde iken o, daha çok Milli Edebiyat akımının yetiştirdiği Beş Hececiler topluluğunun şiir anlayışına uygun eserler kaleme aldı. İlk şiir kitabı olan Deniz sarhoşları [ 1926] ile edebi çevrede adını duyuran şair, bu yıllarda daha çok deniz te­ masını işliyordu. Ancak, Anadolu'nun çeşitli bölgelerini ge­ rek memuriyeti gerek özel seyahatleri sonunda tanıması ile şiirinde bu yörelere ve insaniarına ağırlık verdi. Şiirimize köy ve kasaba hayatı ve oraların sorunları onun kalemi ile renk kazandırdı. Realist bir göz ve duygulu bir söyleyişle yazdığı şiirleri ile U., geniş bir okuyucu kitle­ sine hitap etti. "Yayla dumanı" adlı şiiri ile kendi şiir an­ layışının en güzel örneğini verdi ve bu şiir, edebiyatımı­ zın ölmez eserleri arasında yerini aldı. Şiirlerini genellikle "Varlık" dergisinde yayıniayan şair, Faruk Nafiz'in etki­ sinde kalarak aşırı duyarlığa yöneldi. Bundan ötürü içine kapanık, ince duyguların şairi oldu. Zaman zaman epik konuları da işleyen U., Türk tarihinin ünlü şahsiyetlerini canlandırma yoluna gitti. N itekim "Barbaros Hayrettin" bu türün en güzel örneği olarak şiirleşti. Bununla birlikte U., Türk edebiyatında, Türk halkının saf, temiz, hassas ve cana yakın niteliklerini dile getiren bir memleket şairi ola­ rak anıldı. Şiir kitapları : Deniz sarhoşları [ 1 926, 2 . bas. 1929 ] , Yayla dumanı [ 19 3 3 , 2. bas. Seçme şiirler adı al­ tında, 1945 ] , Sarıkız merrnerieri [ 1940 ] . Ayrıca, "Milli Mecmua", "Hayat" ve "Varlık" gibi dergilerde çeşitli ya­ zıları ve özel mektupları yayınlanmıştır. (İ. Parlatır)

UŞAKLIGİL (eski adı : Uşakizade), Halit Ziya (İstan­ bul 1868 - İstanbul 27.3 . 1 945), Servet-i Fünun dönemi kü­ çük hiUye ve roman yaza­ rı. U.'in ailesi aslında Uşak­ lıdır. Babası Hacı Halil Efen­ di, halıcıhkla uğraşan dedesi tarafından İstanbul'daki bir şubenin başına gönderilmi§tir. İlk öğrenimine Mercan ma­ halle okulunda başlayan U., oıkulun evlerine uzak oluşu, kendisinin de evlerinin karşı­ sındaki sıbyan mektebinden daha çok hoşlanışı yüzünden oraya geçip bir yıl da orada UŞAKLIGİL, Halit Ziya okuduktan sonra Fatih askeri rüştiyesine girmiştir. Okuma zevki, geceleri babasının evinde toplanan dostlarına gazete, edebiyat zevki de Aşık Garip, Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı gibi hikayeleri okumasıyla başla­ mıştır. Öğrenciliği sırasında Namık Kemal ve Alıdülhak Hamid'i tanıdığı gibi, babası ile birlikte gittiği Gedikpaşa Tiyatrosunda izlediği oyunlar da kendisinde tiyatroya karşı ilgi uyandırmıştır.

UŞAKLIGİL, Halit Ziya

lll

II. Abdülhamid'in tahta geçmesi (3 1 ağustos 1 876) ve Osmanlı - Rus savaşının başlaması sırasında Hacı Halil Efendi'nin işleri bozulunca aile, 1 878'de İzmir'e dönmek zo ­ runda kalmıştır. U., rüştiye öğrenimini burada sürdürmüş, bu kez de dedesinin konuklarına roman okumuştur. Yavaş yavaş rüştiye onu dayurmamaya başlayınca, bir avukatın katibinden Fransızca ve matematik dersleri almaya başladı. Fransızcasını ileriettikten sonra yabancı yazarları okudu. İ l k okuduğu Fransızca roman, Pierre Zevaco'nun Ö lii me ka­ dar düello adlı eseridir. Bunu Eug�ne Sue, Paul Feval, Frederic Soulie ve başkaları izledi . Kendisi bunlardan sonra okuduğu Alexandre Dumas'yı beğendiğini söyler. .Fransızcasını ileriettikten sonra İtalyancayı da öğren­ di. Bir yandan Türkçe kitaplığını zenginleştirirken bir yan­ dan da Fransızcadan çeşitli çeviriler yaparak İstanbul'da yayınladı. Eser olarak yaptığı ilk çeviri Jean Racine'in La Thebaide adlı eseridir. Bunu diğer eserlerden yaptığı çevi­ riler izledi. Yazarlığa, çoğunlukla fen konularında yazılmış ve "Ha­ zine-i Evrak"ta yayınlanan makalelerle başladı . Aynı za­ manda şi ire de merak duyarak A şk ımın Mezarı adlı şiiri­ ni yayınlanması için "Tercüman-ı Haıkikat"a gönderdi. Ya­ yınlanmakla birlikte M\Jallim Naci tarafından olumsuz bir şekilde eleştirilmesi üzerine şiir yazmaktan vazgeçti . 1884'te İzmir'in edebiyatla uğraşan gençlerinden arka­ daşları Bıçakçızade Hakkı ve Tevfik Nevzat'la birlikte İz­ mir'in ilk günlük gazetesi olan "Nevruz"u çıkarmaya başlar­ lar. U., birinci s ayıdan başlayarak, Georges Ohnet'den çe­ virdiği Demirhane Müdürü adlı romanı ek olarak yayın­ lar. Musset, Hugo ve Maltarme'den yaptığı nesir halinde çeviriler, Kan Damlası başlıklı hikayesi de yine bu gaze­ tede yayınlanır.

iBir yandan da kitaplığını zenginleştirerek Goncourt Kardeşler, Daudet, Stendhal, Balzac gibi batı edebiyatının tanınmış yazarlarını okur. Okuduğu yazarları gören bir Al­ man'ın önayak olmasıyla babası tarafından İstanbul'a gön­ derilir. İstanbul'daki basın ve edebiyat çevresi onu hayal kırıklığına uğratır. "Tercüman-ı Hakikat" basımevinde Mual­ lim Naci ile tanışır. Yine basımevine giderek Ebüzziya Tev­ fik'i tanır. İstanbul'da şair Abdülhalim Memduh'un yaptı­ ğı toplantılardan hoşlanır. İstanbul'a bir Fransız edebiyatı tarihi yazmak hevesiyle gelen U . , bu konuda da Abdül­ halim Memduh'tan büyük destek görür. Garp'tan Şark'a Seyyale-i Edebiye adını alacak olan bir eser hazırlamağa başlar. Bir kitap olabilecek giriş kısmı baskıya hazırlandığı sırada annesinin hastalığı yüzünden İzmir'e döner. Kitabın basımını üzerine alan yayıncı anlaşmaya uymadığı için yal­ nızca giriş kısmı basılarak, baskı yarıda kalır (1 885). U., İzmir'de önce İzm;r Rüştiyesi Fransızca öğretmenliğine, kı­ sa bir süre sonra· da Osmanlı Bankası şubesine memur ola­ rak atanır. Aynı yıl İzmir valisi Halil Rıfat Paşa'nın İs­ tanbul'dan izin almasıyla arkadaşı Tevfik Nevzat'la bir­ likte "Hizmet" ve "Ahenk" gazetelerini kurarlar. Bu gaze­ teler sonradan İstanbul gençliği için de yayın organı ol­ muştur. U., gazetedeki yr.zılarda çeşitlilik sağlayabilmek için bir kısmı küçük kitaplar dizisi olarak yayırtlanan çeşitli konularda yazılar yazmıştır. Setile adlı romanı ve mensur şiirleri bu gazetede yayınlandı. "Hizmet" gazetesine te­ şekkür ıçın yazdığı mektuplarla Recaizade Ekrem'le aralarında dostluk başlar. Recaizade onu nesir balin­ de şiir yazmağa özendirdiği gibi, Setile'yi kitap olarak

112

U ŞAKLIGİL, Halit Ziya

bastırmak ıçın yardımcı olmağa çalıştıysa da, Encümen-i Teftiş izin vermediği için basılmadı. Bundan sonra Ne­ mide tefrika edilmeye başlandı. Onunla birlikte sonradan küçük kitaplar dizisinde yayınlanan Bir Mıılı tıranın Son Yaprakları ve Bir İzdivacm Tarilı -i Mııaşakası adlı iki kü­ çük hikaye tefrika edildi. Nemide'nin yayınlanmaya başla­ ması tamamlanırken Deli ve Dayda adlı iki roman hazır­ ladıysa da, konuları bakımından kendisi için tehlikeli olacağı hatırlatılarak yayınianmaianna engel olundu. Bunun üze­ ne romana ara vererek, sonradan kitap halinde basılan Hi­ kaye ve Tem aşa adlı yazılarını yazmaya başladı. Bu sırada yirmi yaşında iken annesinin ölümü ona Mezardan Sesler'i yazdırdı. Muallim Naci ile aralarında başlayan tartışmalar­ la eski - yeni çatışmaianna da katılan U . , Avrupa gezisinin izienimlerini taşıyan yazılarını Şadan'ın Hikayeleri ve Ke­ narda Kalmış adlı kitaplarda topladı. Lisenin yüksek sınıflarında edebiyat dersi verirken Fe r di v e Şürekası'nı yazdı. Bu romaol a bi rlikte bir ede­ biyat tarihi yazmak ister ve ilk denemeleri "Hizmet" ga­ zetesinde basılır. Bu alandaki çalışmaların en düzenli olan­ ları Fin Esatiri, İbrani ve Sa n skri t edebiyatları ta rihi dir. XIX. )'iizyılın 2. yarısında Fransız yazarlarından yaptığı hikaye çevirileri aynı gazetede yayınlandı. · Bunlar sonra­ dan Nfıkil adını taşıyan dört ciltte toplandı (1 892 - 1 8 94). ­

'

1 893 'te İstanbul Reji dairesine başkatip olarak atanan İstanbul'a geldiğinde Mehmet Rauf'la tanıştı. Onıı izleyerek Rejideki odasına gelenlerin arasına Hüseyin Si­ ret. Rıza Tevfik ve Ahmet Rasim katıldı. Muallim Naci, Recaizade Ekrem ve Ahmet İhsan da onu ziyarete gelirler. İstanbul'dak i yazı hayatının ilk eserleri "İkdam" için yazdığı küçük hikayelerdir. Daha sonra Hüseyin Cahit, Ahmet Hik­ met ve Safveli Ziya ile tanışmıştır. Dünya Edebiyatı Ta­ rihi 'nin başlangıcı olan Sanskrit Edebiyatı Tarihi yüzün­ den sorguya çekilir. Suçsuz olduğu aniaşılıp serbest bıra­ kıl ırsa da, notların ı yakar. "Mektep" dergisi de kapanır. Bundan sonra yazılarını "Servet-i Fünun" dergisinde ya­ yınlamaya başlar. U..

1 896'da "Servet-i Fünun" dergisinin çevresine yeni bir edebiyat kurmak amacıyla toplananlar arasında U. de var­ dır. Mai ve Siyah ( 1 896 - 1 897) onu izleyerek A şk-ı Memnu ( 1 897 - 1 898) bu dergide tefrika edildi. Arka�ından yaz­ maya ve yayınlamaya başladığı Kırık Hayat/ar, sarayca sıkı bir kontrol altına alındı . Bütün dikkatlerine rağmen işaret­ lenen yerleri görünce yazmayı bıraktı . Böylece tefrika ya­ nda kaldı (2 1 aralık 1 90 1 ) . 1 908'e kadar da edebiyatla pek uğraşroad ı. Bir süre İttihat ve Terakki Fırkası'na giren U., 1 908' den sonra hükümetin Rej ideki temsilcisi oldu, aynı zaman­ da lisede Batı edebiyatı tarihi dersleri verdi. 1 908 hürriyeti U.'e yeni bir yazı dönemi müj deler. Nes i- i A hir bu yıllarda yazılır. Sultan Reşad padişah olunca Mabeyin başkatipliği ve ayan azalığı görevl eri verilirse de, bir süre sonra bu gö­ revlerden ayrılarak derslerine ve yazı hayatına döndü. Gö­ revle Bükreş ve Paris'e, arkasından rahatsızlığı için Viyana' ya gittiği sırada I . Dünya Savaşı başladı ve geri döndü, 1 9 1 5' te bir süre de Almanya'da kaldı . Cumhuriyetten sonraki yıllarını Yeşilköy'deki köşkünde dil bakımından eskiyen eserlerini sadeleştirip yeniden bastı­ rarak ve anılarını y�.zarak geçirmiştir. 1937'de oğlu Vedat'ı genç yaşta kayhelmesi onun için büyük bir darbe olmuş-

tur. 1945'te hayata gözlerini oğlunun yanına gömülmüştıür.

yuman yazar, Bakırköy'de

Edebiyat tarihim izdeki yerini, ilk kez roman yazma metodunu ortaya koyan yazarımız olarak alan U., eserlerini kaleme almaya başlamadan önce Fransız romantik ve gerçek­ çi yazarları okumuştur. Gerçeği yansıttıkları için roman ya­ zarlarının metodunu benimsernek gerektiğini belirtmiştir. Yazar ilk romanı olar. ve kitap halinde hasılınası sakınca­ lı görülen Se/ile adlı romanında bir genç kızın kötü yola dü �sini işleyerek gerçekçi bir konuya değinmiştir. Bunu izleyerek basılan üç romanında (Nemide, Bir Ölünün Def­ teri, Ferdi ve Şürekası) ele aldığı konu ve yarattığı kişiler yönünden romantiklerin etkisi açık olarak görülür. Yavaş yavaş bu etkiden kurtularak eserlerinde gerçeğe yer vermiş ve gerçeğe uygun kişiler seçmiştir. Kişilerin verilişinde ve olgu kuruluşunda ise ilk romanlarından başlayarak (Bir Ö lüniin Defteri hariç) gerçekçi yazarların metodunu uy­ gulamıştır. U. 'in romanlarında dikkati çeken bir nokta, gözlem e verd iği değerdir. Kişilerin yaşayıŞ biçimlerinin ve içinde bulundukları çevrenin verilişinde gözlemin izleri açıkça gö­ rülür. En belirgin gözlem izleri taşıyan romanı M/ii ve Siyah "tır. Bu romanda, yöneticileri , yazarları ve baskı ma­ kinaları ile bir basımevi ve edebi tartışmaları da içine alan basın hayatı verilm iştir. D iğer romanlarında da dış görü­ nüşü, iç bölmeleri ve odalarının ayrı ayrı döşenişlerini taşı­ yan konak ve yalı tasvirleri, içlerinde oturanların yaşayı ş­ ları romancının çevresini yansıtır.

Mfıi ve Siy ah 'ta Servet-i Fünuncuların edebiyatımı­ Zin ihtiyacı olan yenilik hakkındaki düşüncelerini or­ taya koyarken A şk-ı Mem n u da yaşayış biçimimizdeki batılılaşma yansıtılmıştır. Çocuklara yabancı eğitidierin tu­ tulması, evlerin döşenişindeki yenilikler, kadın giyimindeki değişiklikler, yaşayışımızdaki batılılaşma hareketinin ilk be­ lirtileridir. Kırı k Ha) a t lar'da daha değişik bir soruna de­ ğinmiş, aile hayatındaki yıkıntılar ve sebepleri üzerinde durulmuştur. Son romanı olan, ancak kitap olarak hasılınayıp yalnızca gazetede yayınlanan Nesi-i A hir de ise U., MeŞl"'J­ tiyetin ilanı ile gelen hürriyetin verdiği rahatlıkla istibdat yönetimine duyduğu isyanı dile getirmeye çalışmıştır. '

'

Ancak, toplumumuzla ilgili sorunlar olarak ele aldığı batılılaşma hareketi yalnızca aydın çevreyi ilgilendirmiştir. Edebiyafta yapılm:ısı gereken yenilik, giyimde, evin eşyasın­ da ve günlük yaşa·:ış biçiminde batılılaşmaya olan ihtiyaç hiçbir zaman halkı ilgilendirmemiştir. Bu bakımdan ro­ mancı daha çok aydın çevre ile ve bu çevreyi oluşturan kişi lerle ilgilidir diyebiliriz. Bunda kendisinin yetiştiği çev­ renin rolü büyüktür. U.'in romancı olarak bir başarısı da seçtiği kişilerin konuya uygunluğu, vakayı oluşturan olayların sıralanışın­ daki düzendir. Bu düzen okuyucuda, romancının eserini hemen hemen bütünüyle zihninde tasarladıktan sonra yaz­ maya başladığı izlenimini uyandırır. Özellikle Kı rı k Hayat­ lar adlı romanı aynı konuda çok sayıda değişik olayların birbirine karıştınlmadan sıralanışı ile dikkati çeker. Türk romanının anlatım biçimini hikayenin etkisinden kurtarıp batılı roman anlayışına uygun bir düzeye ge­ tirmeye çal ışan romancı, önceleri kendisini romantikle­ rı o etkisinden kurtaramamışsa da, eserlerini yazarken gerçekçilerio metodunu uygulamakla oldukça başarılı­ dır. Onu Tanzimat romancılarından ayıran da budur. Batı

UŞAKLIGİL, Halit Ziya - UTAH edebiyatı ile ilgilenmeye başladıktan sonra Tanzimat ro­ mancıları da bu alanda değişiklik yapılması gerektiğini dü­ şünmüşler, ancak bu değişikliği başarabilmek için ne yap­ mak gerektiği ko!lusunda kararsız kalmışlardır. Bu dönem yazarlarının, alışılmış hikaye şeklinde birdenbire yapılacak değişikliğin okuyucuyu yadırgatacağını düşünerek roman ya­ zarken hikaye ve masaldan da yararlandıkları görülür. Tan­ zimat romancılarının bir amacı da halka bir şeyler söyleye­ bilmektir. Ahmed Midhat Efendi bu amaçla elinden gel­ diği kadar halkın anlayacağı bir dil kullanmaya çalışmıştır. Ancak bu dil, dönemin diğer yazarlarınca kullarulmamış, Namık Kemal'le başlayan sanatlı dil daha çok benimsen­ miştir. U. de romanlarında aydın kişilerin anlayabileceği bir dil kullanmıştır. Bu yüzden romanları, konuları bakı­ mından olduğu kadar, dili yönünden de belli bir çevrece okunmuştur. Ancak dilinin ağır oluşunu kendisi de fark ederek eserlerinin ikinci baskılarını el inden geldiğince sa­ deleştirmiştir. Ahmed Midhat'ın halk ve meddalı hikayelerinden pek ayrılmayan denemelerinden sonra batılı ilk hikaye örnek­ lerini veren de U.'dir. Sayıları 200 civarında olan hikaye­ lerini Bir mulı tıranın son yaprakları, Bir yazın tarihi, Solgun demet, Sepette bulunmuş, Hepsinden acı, Onu beklerken, Kadın pençesl, ihtiyar dost. . . gibi kitaplarda toplamıştır. Küçük hikayelerinde daha çok şehir hayatı­ nın mahalle içlerine, yoksul semtlerine yönelmiş, bu çev­ relerin herhangi bir yönden dikkati çeken tipleri üzerinde durmuştur. Bunlar arasında acıma duygusu uyandıran za­ vallı insanlar dikkati çeker. Kişilerin çevreden gelme ıs­ tıraplarını çözümlerneye çalışır. Roman tekniğinde göster­ diği başarıyı hikayelerinde de göstermiştir. Romanlarındaki dil ve anlatım özelliklerini hikayelerinde de hemen hemen sürdürdüğü görülür. Hikaye kitaplarının ikinci baskıların­ da da romanlarında olduğu gibi dilini sadeleşiirmek gere­ ğini duymuştur. Çocuk yaşında Gedikpaşa tiyatrosunda izlediği oyunlar­ la tiyatroya ilgi duyan U., bu türde iki uyarlama yapmış, bir de oyun yazmıştır. Uyarlamalarından biri Alexandre Dumas Fils'in Francillon adlı eserinden uyarladığı Füru­ zan, diğeri de Edouard Pailleron'un La Souris adlı eserinden Fare'dir. Kendi yazdığı oyunu ise Kabus [ 19 1 8 ] adını ta­ şır. Üç perdelik bir dram olan bu oyun ilk olarak 20 ha­ ziran 1 9 1 8'de Darülbedayi oyuncuları tarafından Tepebaşı tiyatrosunda sahneye konulmuştur. Daha sonra 1958 - 1959 tiyatro mevsiminde Devlet Tiyatrosunda oynanmıştır. (0. Önertoy)

UŞAKiZADE, Al i Ekrem (İstanbul 1 895 - İstanbul 1953), ,gazeteci ve yazar. Uşaklı Helvacızadeler ailesine mensup İbrahim Etıhem Bey'in oğlu olan U., aile­ den özel öğrenim görerek yetişmiş, idadi mektebini, İstanbul Mercan Sultani (lise)'sini tamamladıktan sonra, önce Maliye Mekteb-i alisine, sonra da Mekteb-i Hukuk'a devam etmiştir. Öğrenimini ilerietmek üzere ailesinin des­ teği ile Paris'e gitmiş, Ecole des Sciences Politiques (Siyasal Bilgiler Okulu)'te öğrenim görmüştür. Yurda dön­ dükten sonra çeşitli cephelerde yedek teğmen olarak görev yapmıştır. Askerlikten ayrıldıktan sonra "Milli Ajans", "Tanin", "Yeni Gün", "Tevhid-i Efkar" gibi gazetelerde mütercim olarak çalışmış ve yazılar yazmıştır. Hakkı Ta­ rık Us ve Selim Ragıp Emeç ile birlikte "Son Saat" gaze­ tcsini kurmuştur. (İ . Parlatır)

UŞAKOV, Dınitriy Nikolaeviç

113 ( 1 873 - 1 942), Rus dil

bilgini. Moskova Üniversitesinde Rus dili profesörlüğü yap­ mıştır. 1 9 3 9 'da Sovyet Bilimler Akademisi muhabir üye­ liğine seçilmiştir. N. N. Durnovo ve N. N. Sokolov gibi dil bilginleriyle birlikte Rus ağızları üzerinde çalışmıştır. F. F. Fortunatov'un öğrencisi olarak dil bilimi alanında da eserler vermiştir. Ancak, daha çok sözlükçü olarak ün ka­ zanmıştır. Bu alanda en büyük eseri 4 ciltlik bir Rusça sözlüktür (Tolkovıy sloı·ar' rıısskogo yazıka) [ 19 3 5 - 1 940] .

UŞŞAK (Ar. = "aşıklar"), Türk müziğinin en basit makamlarından biri. Çok basit bir tarza sahip olup en eski makamlardan biridir. Yüzyıllardan beri kullanılan U . makamı bugün e n yaygın makamlardan biridir. Özellikle aşk ve tasavvufi duyguların iletilmesinde çok etkilidir. U. makamı bir U. dörtlüsü ile bir buselik (b. bk.) beş­ lisinin eklenmesi ile elde edilir. Çıkıcı olarak kullanılır. Pesten tize doğru orta sekizlisindeki sesleri şöyledir : Dü­ gah, segah, çargah, neva, hüseyni, acem, gerdaniye ve muhayyer. Bu U. dizisi XV. yüzyıla kadar "düg�h" adıyla tanınmıştır. ıU. makamı ile bestelenmiş, yaklaşık olarak 1 306 eser

vardır.

UTAH [ J iit a ] (Ute yerli kabile adından), Amerika Birleşik Devletleri'nin batı bölümünde, dağlık alanda bir eyalet. Batıdan Nevada, kuzeyden ldaho ve Wyoming, do­ ğudan Colorado, güneydoğu köşes·inden New Mexico ve güneyden Arizona eyaletleriyle çevrilmiş-tir. Yüzölçümü 2 1 9 024 km2 (7 3 00 km2 alan kaplayan göller dahil), nüfu­ su 1 300 000 (1978) ve merkezi Salt Lake City (175 885 [ 1970])'dir. Yeryüzü şekilleri bakımından birbirinden farklı bölgeye ayrılabilir :

üç

ı. Kuzeydoğu U., Amerika Birleşik Devletleri batısın­ daki büyük dağlık alanın doğusunda, genel çizgilerle kuzey· den güneye doğru uzanan Rocky Mountains (Kayalık Dağ­ lar)'ın orta bölümüne rastlar. Wyoming havzasını dışandı bırakan ve birbirine dik sınır çizgilerine paralel olarak, biri kuzeyden güneye doğru, diğeri batıdan doğuya doğru

UTAH : Büyük Monnon tapınağı

1 14

UTAH

uzanan iki dağ sırası (Wasatch Range, 3 SOO m ve Uinta Mountains 4 ıoo m) bölgenin esasını teşkil eder. Geni§­ likleri 60 - 80 km arasında değişen bu dağ sıraları, eyalet sınırları içinde, 200 km den fazla uzanırlar ve eyaletin en yÜksek bölümünü oluştururlar. Özellikle Uinta Dağlan, akarsu ve göller bakımından çok zengindir; vadi buzul­ ları tarafından oyulmuş derin kanyonlarla muhteııem gm­ nit tepeleri (Kings Peak 4 ı23 m) manzaraya Mkimdir. 2. Colorado Platosu, yaıklaşıık olarak, kuzeyden güneye 400 km ve doğudan batıya 250 km yayılan ve bazı yer­ lerinde 3 000 m den fazla yüıkseklik gösteren (Thousand Lake Mountain 3 445 m), yatay kum taşı ve kil tabaka­ larından oluşmuş, geniş bir bölgedir; Colorado (Kolorado) nehri ve kolları tarafından derin kazılmış vadi ve kanyon­ ların yamaçlarında, yatay tabakaların renkli kesitleriyle, tabiat harikası sayılabilecek yüzey şekilleri, turistlerin il­ gisini çeker. Bunlardan bir kısmı, devletin kontrolünde mil­ li parklar haline getirilmişlerdir (Arches National Monu­ ment, National Bridges Monument, Bryce Canyon National Park, Zion National Park gibi). Aslında bu bölge, Güney Kayalık Dağlarla Wasatch dağları arasında bulunan ve Colorado, New Mexico ve Arizona eyaJetleri içerisine doğ­ ru da uzanan büyüık coğrafi bölgenin, kuzeybatıdaki de­ vamıdır.

3. Dağ ve vadiler ô ölgesi , batıda, eyaletin yaklaşık üç­ te birini kaplar ve "Büyük Havza" denilen, akışsız coğrafi bölgenin doğu uzantısını oluşturur. Karakteristik yüzey şe­ killeri, tortularla örtülü, yayvan tabanlı, tuzlu kurak havza­ tarla; bunları birbirinden ayıran, aşağı yukan birbirine pa­ ralel, ı 000 - ı 500 m nıispi yükseltili dağ sıralarından iba­ rettir. Çukur yerlerde birtakım tuzlu göllere rastlanmak­ tadır ki, bunlardan en büyüğü, denizden ı 2 80 m yüksekte bulunan Büyük Tuz Gölü (Great Salt Lake), bitki ve hay­ van topluluklan, özellikle çeşitli göçmen kuşlanyla, dün­ yanın sayılı tabii harikalanndan biri olarak kabul edilir. Bu göl ile Wasatch Dağlannın batı yamaçları (Wasatch Front) arasında, yükseklerden gelen derelerle sulanan, top­ rakları verimli etek ve deltalar sahası Salt Lake Valley (Tuz Gölü Vadisi) diye tanınır ve eyaletin en sık nüfuslu bölgesini teşkil eder. Gölün batısında geniş bir çöl alanı. bulunur.

Iklimi, genel olarak kuraktır; batıda ve doğuda 4 000 m de yüksek birer engel teşkil eden Sierra Nevada ve Ka­ yalık Dağlar, eyalete nem getirecek okyanus rüzgarlarının etkisini keserler. Ortalama sıooklırk dereceleri yükselti ile değişir; söz gelişi, yıllık ortalama sıcaklık 1 200 m den aşağı yerlerde ı 5•c ve 1 800 m den yüksek yerlerde T'r'.

kadardır. Yii:kseık dağlarda ise, bütün yıl içerisinde hemen her gece donma derecesinin altına düşer. Ortalama tem­ muz sıcaklıkları kuzeydoğuda l 6°C ile güneybatıda 29°C arasında değişir. Ocak sıcarklık ortalamaları Uinta Dağ­ larında - l l •c ve güneybatıda 2•c dir. Mutlak sıcaklık derecelerinin kuzeydoğuda - 40°C den aşağı değerlere düş­ tüğü ve güneybatıda 46°C den yukarı çıktığı kaydedilmiş­ tir. Eyaletıin astropikal ikle, 6. Ko-sa, 7 . Hu-wu-su, 8 . Yao-wu-ko, 9 . Hsi ­ hsieh-wu. Bunlardan birincisi, yani Yağlakar boyu U. ön­ derlerinin m ensup olduğu boydur. ·Bu sırada Gök Türk ülkesinde yıkıcı bir kargaşa hü­ küm sürmektedir. Bilge kağan 734'te bir veziri tarafından öldürii l müş, yerine oğlu Tengri geçmiştir. Tengri, 74 l 'de batı şad'ını öldürtür, bundan şüphelenen doğu şad'ı Ozmış kendini tehlikede hissederek Tengri kağanı öldürür ve ken­ disini kağan ilan eder. 742'de Gök Türklere komşu olan ve uzun süred i r Gök Türk hakimiyetinden kurtulmaya uğ ­ raşan öteki Türk boylari da bu kargaşaya katılır. Batıda Balkaş gölüyle Beşbalık arasında yaşayan Basmıllar kendi önderleri Chieh-tieh-i-she'yı kağan ilan ederek bütün boz­ kırda hakimiyet iddiasında bulunurlar. U.'lar ve Karluk­ lar da kendi önderlerini şad ilan ederler. Böylece Basmılla­ rın kağanını tanımış, onun kuracağı devlete katılacakları­ nı beli rtmiş olurlar. 742 ve 743 yıllarında bu üç halk be­ raberce Gök Türklere saldırırlar. U. önderi Ku-li p'ei-lo'nun oğlu, Gök Türk kağanı Ozmış'ı tutsak eder, karısını alıp kendisini öldürür. U.'lar, Çin imparatoruna bir elçi gön­ dererek yeni durumun Çin tarafından tanınmasını isterler. Çin imparatoru, Ku-li p'ei-lo'ya "adalet hükümdarı" unva­ nını verir. 744'te U . 'lar aniden Basınıliara saldırarak Bas­ mıl kağanı EI-teriş'in başını kesip Çin imparatoruna gön­ derirler. Ku-li p'ei-lo, Kutluğ Bilge Kül Kağan adıyla ka­ ğan ilan edilir. Böylece Çin kuzeyindeki bozkırlarda Gök Türk hakimiyeti son bulur ve hakimiyet bütünüyle U.'ların eline geçer. ·

2. Bozkır k ağanlığı dönemi : Kutluğ Bilge'nin kağanlı­ ğı 745 'te Çin imparatoru tarafından da tanınır, kendisine "iyilik düşünen hükümdar" unvanı verilir. Bu arada Gök Türkler, Ozmış'ın kardeşi Pai-mei'yi kağan ilan etmişlerdir. Fakat Kutluğ Bilge, 745 yılı içinde bunun kuvvetlerini yok eder, kendisini de öldürür. Ötüken'in U. kağanının eline geçmesiyle U.'lann öteki Türk boyları üzerindeki nüfuzu daha da artar. Bu arada Çin imparatoru, U. kağanına "boz­ kır doğu bölgesi başkomutanı" unvanını da verir. Tehlikeli görülen Karluklar batıya doğru sürülür, Basınıliara da zor­ la baş eğdirilir. Karluklardan arta kalanlarla Basmıllar, onuncu ve on birinci U. boyları olarak sayılmaktad ır. Oysa,

UYGUR'LAR Şine Usu yazıtında v e Turfao'da elde edilmiş yazmalarda �adece on uygur ve on uygur eli ( on U. ülkesi) deyişle­ rini bulmaktayız. =

U. kağanlığının başşehri Orhon ırmağı kıyısında, da­ ha sonra Karabalgasun'un kurulduğu yerde bulunan Ordu­ balık idi. Aynı yerde daha önce Doğu Gök Türk devletinin merkezi bulunmaktaydı. U. 'lar kendilerini bozkırın gerçek efendileri olarak görmekteydilcr. Karabalgasun yazıtında U.' ların eski ülkelerini yeniden ele geçirmiş olduklarından söz edilir. Kağanların unvaniarında görülen tengri (Tanrı), te ng­ ride bolmış (Tanrı tarafından yaratılmış) vb. nitelemeler U. hükümdarlarının da kendilerini tıpkı Hun, Çin ve Gök Türk hükümdarları gibi ilahi bir güç tarafından yeryüzünü yönetmekle görevlendirilmiş saydıklarını ortaya koymak­

tadır. ıKutluğ Bilge Kül Kağan 747 'de ölünce yerine oğlu Mo-yen-ch'o (Moyun Çor veya Bayan Çor) geçti. Bunun hii'kürndarlıık unvanı Tengride bolmış el etmiş bilge kağan (Tanrı tarafından yaratılmış, ülkeyi düzenlemiş bilge ka­ ğan)'dır. Güçlü ve zalim bir hiikümdar olarak tarihe geçen bu kişi, U. hakimiyetinin temellerini sağlamlaştırmış, huzur­ suzluk yaratan Karluk ve Basmıllar üzerindeki baskıyı yo­ ğunlaştırmıştır. Bu sırada Çin'de T'ang hanedam çöküş dönemini ya­ şamaktaydı. 75 l 'de bir Çin ordusu Talas savaşında Karluk­ lardan d a büyüık yard ı m gören Araplar tarafından ağır bir şekilde yenilgiye uğratılmıştı. Aynı yıl güneybatıda Nan­ chao'ya yapılan bir Çin seferi de geri püskürtiil m üş, büyük kayıplar verilmişti. Çin imparatorluğunun danışmanlanndan An-Lu-shan komutasındaki bir ordu ise kuzeydoğuda Kİtan­ lara karşı yenilgiye uğramıştı. An-Lu-shan'ın 755 yılı aralık ayında başlattığı ayaklanma T'ang hanedam için daha kor­ kunç bir felaket oldu. Çin'in ikinci önemli şehri olan Lo yang'ı bir ay içinde ele geçiren An-Lu-shan kendisini im­ parator ilan ettikten sonra başşehir Ch'ang-an'a yürümüş, imparator Hsüan-isung'u kaçmak zorunda bıraıkmıştı. 757 yılı başında An-Lu-shan bir suikast sonucunda öldürüldü, yerine oğlu An Ch'ing•hsü geçti. B u arada Hsüan-tsung'un yerine geçen Su-tsung U. 'lardan yardım istemenin son çare olduğunu anladı ve U. kağanı Mo-yen-ch'o'ya baş vurd u . Bunun üzerine daha önceleri d e birçok kez Çin'e askeri yar­ dım sağlamış olan U.'lar, imparatora sadık giiçlerle birle­ şerek 757 yılı sonunda Lo-yang ve Ch'ang-an şehirlerini isyancıların elinden kurtardılar. Ancak artık bağımsız ve güçlü bir devletleri olduğu için hiçbir şeyden çekinmeyen U. ordusu bu yardımının karşılığı olarak Çin şehirlerini di­ lediği gibi yağmaladı . Ayrıca imparator Su-tsung, kızlann­ dan birini U . kağanına eş olarak vererek şükran borcuna ödedi. 759'da ölen Mo-yen-ch'o'nun yerine oğullarından İ-ti ­ ch i en geçti. Çin kaynaklarında Mou-yü ( = Türkçe Bögü?) veya Tengri Kağan diye geçen bu hükümdarıo Türkçe hü­ kümdarlık unvanı Tengride kut bulmış el tutmış alp külüg

bilge kağan (Tanrıdan baht bulmuş, ülkeye sahip olmuş, yiğit, ünlü, bilge kağan)'dır. Onun döneminde U. kağanlığı gücünün doruğuna ulaşmıştır. 762'de Bögü Kağan kendisi Çin'e giderek An - Lu-shan ayaklanmasının son kalıntıları­ nın temizlenmesinde imparatora yardımcı olmuştur. U .'lar bu defa da Çiniileri çok küçümseyerek davranmışlar, Lo yang ve çevresini diledikleri gibi yağrnalamışlardır. Ayrıca yine bu hükümdar döneminde U. kağanlığı ile Çin arasın-

151

da, hemen hemen bütün şartları U. 'larca belirlenen, yani Çiniilere zorla kabul ettirilen bir ticaret başlamıştır. Var­ lığını ancak U. 'ların yardımıyla sürdüren T'ang hanedanı için U.'ların bütün isteklerini yerine getirmekten başka çı­ kar yol olmamıştır. Askeri güç dengesi U.'lar lehinde ol­ duğundan Çin, bir silahlı çatışmaya giri şrnekten kaçınmış, U.'ların tehdidine boyun eğerek onlara istedikleri fiatları ödemiş, böylece onların dostluklarının sürmesini ve yardım­ l arını sağlayabilmiştir . Bu durum Çin'in bir bakıma U.'la­ ra bağımlı düştüğü biçiminde de yorumlanabilm ektedir. U.' larla Çin arasındaki ticaret, ata karşı i pek değiş tokuşu ol­ muştur. U. 'lar her yıl on binlerce niteliksiz, kendi işlerine yaramayan at getirip bazan bir at karşılığı 40 parça ipekli kumaş gibi çok yüksek fiatlar talep etmişlerdir. Bu zoraki ticaret, U. kağanlığının iyice güçsüzleştıiği 829'a kadar sür­ müştür. Devletler arasındaki bu ticaret dışında U.'lar yine baskı yoluyla Çin'de özel ticaret yapmak hakkını kopar­ mışlardır. Çin yönetimi, sınır şehirlerinde yapılan değiş to­ kuş ticaretinden başka, büyük şehirlerin pazarlarında da U.' !ara ticaret yapma hakkı vermeye mecbur kalmıştır. Çin'de özel ticaret ancak 836'da yasakl anabilmiştir. Devletler arasındaki ilişkiler bakımından Çinlilerle U.' lar dost sayılmakla birlikte, bu dostluk gerçek değil, zo­ runlu bir dostluk olmuştur. Kendi devletlerinin üstün as­ keri gücüne güvenen, bu yüzden de Çiniilere karşı pek ki­ birli davranan U.'ların bu tutumu Çiniileri her zaman kız­ dırmış ve Çin'de genel olarak bir yabancı düşmanlığının doğmasına yol açmıştır. Bögü Kağan 762'de Çin başşehri Lo-yang'da bulundu­

ğu sırada Soğdlu Manihei:;t rahipler kendisine d inlerini ka­

bul etmesi çağrısında bulundular. Bögü Kağan bu dini ken­ disi kabul ettiği gibi, U. kağanlığının devlet dini olarak da benimsedi. Bu girişimiyle halkının kaderini Çin'den ayır­ mak istemiş olabilir. Soğdlulann Gök Türkler zamanından beri Türk yöneticileriyle iyi ilişkiler sürdürdükleri ve gerek Orta Asya'da gerek Doğu Asya'da önemli ticaret ve kül­ tür etkinliklerinde bulundukları bilinmektedir. U. 'lar Mani­ heizmi devlet dini olarak kabul ettikten sonra Çin üzerin­ deki nüfuzlarını bu ü lkede Maniheist tapınakları ve manas­ tırları yaptırarak ve Maniheistleri gözeterek kullanmışlar, bu durum da Çiniileri oldukça kızdırmıştır. Bo:zJkır kağanlığı döneminde Maniheizmin U.'lar ara­ sında ne ölçüde yaygınlaştığı bilinmemektedir. Ancak Çin'e gönderilen U. elçilik kurullarında çoğu zaman bir Maniheist rahibin de bulunması, bu dinin U. devleti katındaki resmi niteliğini göstermektedir. Man iheizm, sadece U. Bozkır Ka­ ğanlığı döneminde bir devletin resmi dini olarak saygın­ lık kazanmış, bu dönemde bu dine bağlı olanlar koVU§tur­ maya uğramamıştır. Bögü Kağan döneminde U. - Çin ilişkileri dostça iş bir­ liği ilişkileriyle yürütülür, bazan da Çiniiierin ağır kayıp­ lara uğradığı silahlı çatışmalarla bozulur. Sonunda, Çin im­ paratoru Tai-tsung'un temmuz 779'da ölmesi üzerine Bögü Kağanın bazı danışmanları, özellikle Soğdlular bu fırsattan yararlanarak Çin'e karşı büyük bir sefer yapılması konu­ sunda kağanı razı ederler. Kağanın başdanışmanı ve yeğeni olan Tun Mo-ho Tarhan, böyle bir seferin hiçbir yarar sağ­ lamayacağını ileri sürerek bu seferin yapılmasına karşı çı­ kar. Sözünü d inletemeyince Bögü Kağanı öldüriir . Kağanın yakın akrabalarından, güvenilir adamlarından, danışmanla­ rından ve çevresindeki Soğdlulardan da 2 000 kişiyi öldürte-

152

UYGUR'LAR

rek yönetimi ele geçirir ve kendisi A lp kut/uğ bilge kağan (Yiğit, kutlu, bilge kağan) unvanıyla tahta çıkar. 10 yıl tahtta kalan bu kağan döneminde Çin'e karşı dostça, Soğdlulara karşı ise oldukça sert, düşmanca dene­ bilecek bir tutum işlenmiştir. 787 'de U. kağanı bir Çin prensesi ile evlenmek için Çin imparatoruna baş vurmuş, imparator Te-tsung önce buna razı olmamış, fakat sonunda öz kızlanndan birini U. sarayına hatun olarak vermeyi ka­ bul etmişti. 788'de prensesin U. ülkesine gönderilmesi için büyük hazırlıklar yapılmıştır. Tun Mo-ho'nun ölümü (789) üzerine yerine geçen oğlu To-lo-ssu, A y ten gride kut bulm ış külüg bilge kagan (Ay tanrıdan kutluluk bulmuş, ünlü, bilge kağan) unvanını ta­ şımıştır. Ancak bir yıl tahtta kalabilen bu kağan dönemin­ de U.'lar, Pei-t'ing (Beşbalık) yöresinde isyan ederek Çin birliklerine saldıran Sha-to Türklerine ve onlarla birlikte saldınya geçen Tibetlilere karşı askeri bir harekata giriş­ ınişlerse de, başarı gösterememişlerdir. 790'da To-lo-ssu kü­ çük kardeşi tarafından öldürüldü. Fakat onun yerine geç­ mek isteyen bu küçük kardeşin kağanlığını U. ileri gelen­ leri onaylamadılar. Adı bilinmeyen bir kişi öldürülerek To lo-ssu'nun daha 1 6 - 17 yaşlarında bir çocuk olan oğlu A ­ ch'o kağan iltm edildi. Bunun unvanı Kutlug bilge kagan (Kutlu, bilge kağan) idi. 790'dan başlayarak U. devletinin gücü ve saygınlığı azalmaya yüz tutmuştur. Doğu Türkis­ tan'ı ele geçiren Tibetlilere karşı başarısız seferler yapan U. başkomutanı Hsieh Yü-chia-ssu, devlet yönetim inde ka­ ğandan daha etkili olmaktaydı. Bu arada Çin'de imparator Te-tsung (779 - 805), T'ang hanedanını yeniden güçlendirebiirnek için el inden geleni yapmaktaydı. Fakat An Lu-shan ayaklanması sırasında Çin' de merkezi yönetim sarsılmış, buna karşılık yerel askeri valiler güç kazanmış olduğundan Te-tsung'un başarısı pek sınırlı olmuştur. A-ch'o 795 'te öldüğünde 22 yaşındaydı ve kendi yeri­ ne geçecek bir oğul yetiştiremem işti. Hanedan ailesinin er­ kek üyelerinden çoğu 779'da Tun Mo-ho tarafından öldü­ rülmüş olduğu için bu aileden tahta çıkacak kimse kalma­ mıştı. Bunun üzerine U. kağanları yanında evHl.tlık olarak yetiştirilmiş ve kağanlık danışmanlığına kadar yükselmiş olan Adiz boyunun Hsieh-tieh uruğundan birisi A y tengri­ de ülüg bulmış alp uluğ kutlıığ bilge k ağa n (Ay tanrıdan nasip bulmuş, yiğit, ulu, kutlu, bilge kağan) unvanıyla tah­ ta geçirildi. Bu kağan döneminde U. 'lar, Maniheizme daha sıkı -b ağlanmışlar ve Soğdluların U. devleti yönetimindeki etkileri yeniden önem kazanmıştır. Fakat Çin'le dostluk ilişkileri de bozulmamış, ticaret geliştirilmiştir. Yine bu ka­ ğan döneminde Tibetlilere, Karluklara ve Kırgızlara karşı seferler yapılmış, önemli başarılar kazanılmıştır. 805'te bu kağanın ölmesinden sonra 808'e kadar A y tengride k u t b ulmış külüg b ilge kagan (Ay tanrıdan kutlu­

luk bulmuş, ünlü, bilge kağan) unvanını taşıyan kişi tahtta kalır.

808 - 82 1 yılları arasında Hsieh-tieh soyunun en önem­ li hükümdan olan Pao-i, Ay tengride kut bulmış alp bilge kağan (Ay tanrıdan kutluluk bulmuş, yiğit, bilge kağan) un­ vanıyla hüküm sürer. Bu kişinin kağan olmadan önceki ve kağanlığı sırasındaki başarıları Karabalgasun yazılında anlatılmıştır. Ne var ki, bu kağan döneminde de U. devleti eski gücünü toparlayamamıştır. Pao-i'nin 8 1 3 - 820 yılları arasmda bir Çin prensesi ile evlenmek için yaptığı bütün

başvuruların geri çevrilmiş olması, Çin saraymda U. devleti­ nin saygınlığının iyice azalmış olduğunu ortaya koymak­ tadır. 82 l 'de Pao-i'nin ölümü üzerine yerine Kün tengride

ülüg bulmış alp k üçlüg bilge kagan (Gün tanrıdan nasip

bulmuş, yiğit, güçlü, bilge kağan) unvanını taşıyan kişi ge­ çer ve 824'e kadar tahtta _ kalır. Fakat Pao-i kağanın ölü­ müyle birlikte U. devletinin çöküşü başlamıştır. U.'ların kuzeydeki komşuları olan Kırgızlar gittikçe güçlenmekte, U. 'larla sürekli olarak savaşmaktadırlar. İçeride de iktidar sahipleri arasındaki anlaşmazlıklar yönetimi zayıflatmak­ tadır. Bir yandan ayaklanmalar başlamıştır. 824 - 832 ara­ sında önceki kağanın küçük kardeşi No-sa Tegin, Ay tengri­ de kur b11lm ış alp bilge uygur kagan unvanıyla hüküm sü­ rer. 832 - 839 yılları arasında bunun yeğeni Hu Tegin, Ay tengride kut bulmış alp külüg bilge kagan (Ay tanndan kutluluk bulmuş, yiğit, ünlü, bilge kağan) unvanıyla tahtta bulunur. Bu s ırada 836'da An Yün-ho adlı bir kağanlık danışmanıyla Ch'ai-ts'ao adlı bir prens iş birliği yaparak kağanı devirmek isterler. Kağan durumu öğrenir ve bun­ ları öldürtiir. Ancak bazı birliklerin başında bulunan Chüeh-lo-wu adında bir başka danışman 839'da kağanı öl­ dürtcrek Ho-sa adlı bir prensi tahta çıkardı. Bu son U. ka­ ğanının unvanı bilinmemektedir. 839 kışı son derece sert geçer, sürülerin soğuktan kı­ rılması hayvancılığa dayalı U. ekonomisini çökertir. Bu arada son hükümet darbesini gerçekleştiren Chüeh-lo-wu' nun düşmanlarından Chü-lu Mo-ho adlı bir U. komutanı Kırgızlara sığınmıştır. Bu kişi 1 00 000 Kırgız atiısıyla U. kurganlarına saldırır, başşehir Ordubalık'ı ele geçirir, kağan Ho-sa ve Chüeh-lo-wu öldürülür, kağanlık otağı yakılır. U. boyları bu büyük Kırgız saldınsına karşı koyamayınca top­ raklarını bırakıp kaçmaya başlar. Böylece U. Bozkır Ka­ ğanlığı son bulur. Moğolistan bozkırlarında yaklaşık yüz yıl süren haki­ miyetleri döneminde U.'lar Çin'le genellikle dostça ilişki­ lerini sürdürmüşlerdi, fakat Tun Mo-ho Kağan dönemi dı­ şında hiçbir zaman Çin'e fazlaca saygı duymamışlar, teh­ dit yoluyl a Çin'i sürekli baskı altmda tutmuşlardı. Çinli­ ler ise barbar saydıklan bu halkın isteklerine boyun eğmek­ ten hiç hoşl anmamışlard ı. Bozkır Kağanlığı döneminde U. halkının bir bölümü göçebeliği bırakarak yerleşik hayat � > l:d >

� �

l:d

>





ikincisi;

'

Intelsat V-A

ABD

6.ı2. ı980

İletişim uydusu; aynı anda 12 000 telefon konu�ması, televizyon yayınları.

Progres 12

SSCB

24. 1 . 198ı

Salyut 6 uzay istasyonuna "yük" götüren uzay gemilerinin on ikincisi, yöriingede 54 gün.

.... ....:ı \.ll

..... ....:ı 0'1

Çizelge 2. İnsanlı uzay uçuşlan ı96 ı - ı9S ı

Araç

Fırlatına tarihi

Yörüngede kalma süresi

Tayfa

saat

gün Vostok ı

ı2.4. ı96 ı

Mercury-Redstone 3

5.5. ı96 ı

Mercury-Redstone 4

2 1 .7. ı96ı

Vostok 2

6.8.ı96ı

Açıklamalar

dak.

48

Uzayda ilk insan, radyo ve televizyon bağlantısı, hayat destek donanımı, telemetre, fırlatılabilir koltuk, kurtarma düzeni.

A. B. Shepard, Jr.

ı5

ABD'nin ilk ve balistik yörünge alU uçuşu, 5 dakika ağırlıksız.

Y. I. Grissom

ı6

Yörünge altı uçuşu, kapsül Atlas Okyanusunda su alıp battı, astronot kurtanldı.

ı

ı8

Uzun süreli ağırlıksızlı8ın ilk denemesi, komıonot uzayda çalıştı, yedi, uyudu, iç kulak etkilenmesi "uzay tutınası"na sebep oldu, önemli kalıcı etkisi yok.

4

55

Yörüngede ilk Amerikalı.

4

56

Öngörülen hedeften 400 km uzağa indi.

Y. A. Gagarin

G. S. Titov

ı

ı

c

20.2. ı962

J. H. Glenn, Jr.

Mercury-Atlas 7

24.5. ı962

M. S. Carpenter

Vostok 3

1 1 .8. ı962

A. G. Nikolayev

3

22

22

Vostok 4 ile ikili uçuş, kozmonot fırlaU!an koltukla araçtan ayn indi.

Vostok 4

ı2.8. ı962

P. R. Popoviç

2

22

57

Vostok 3'e 6 km yaklaştı, Vostok 3 ile radyo ve televizyon bağlantısı, kozmonot araçta 3 saat serbest dolaşU.

>-

Mercury-Atlas 8

3 . ıo. ı962

W. M. Schirra, Jr.

9

13

Hedeften 8 km uzağa indi.

Mercury-Atlas 9

ı5.5. ı963

L. G. Cooper, Jr.

ıo

20

Uzun sürenin astronot üzerine kalıcı etkisi yok. Geri dönüşü astronot yönlendirdi. Son 45 dolanımı Vostok 6 ile ikili. Yer'e canlı televizyon yayını, Up ve biyoloji deneyleri.



Mercury-Atlas 6

ı

Vostok 5

ı4.6. ı963

V. F. Baykovski

4

23

6

Vostok 6

ı6.6. ı963

V. V. Tereşkova

2

22

50

Uzayda ilk kadın, farklı yörünge düzleminde Vostok 5 'e yakın geçti, inişte paraşütle atladı.

o

ı7

Pilot, bilimci ve doktor; son ikisini "uzay tuttu". Tayfa basınçlı elbisesiz çalıştı.

Voshod ı

12.ıO.ı964

Voshod 2

ı8.3 . ı 965

P. İ . Balyayev A. A. Leonov

2

2

Gemini 3

23.3. ı965

V. I. Grissom J. W. Young

4

53

Yörünge manevrasının ilk kez tayfa tarafından yapılması; geri dönüş uçuşunda havanın kaldırma gücünden yararlanılması.

Gemini 4

3.6. ı965

56

İ lk Amerika Birleşik Devletleri uzay �şü (22 dalkika) için kişisel itici aygıt (oksi­ jenli jet tabanca) kullanımı.

V. M. Komarov K. P. Feoktistov B. G. Egorov

J. A. Mc Divitt

ı

4

E. H. White Gemini S

2 1 .8. ı965

L. G. Cooper, Jr. C. Conrad, Jr.

Gemini 7

4.ı2. ı965

F. Durman J. A. Lovell, Jr.

Gemini 6-A

ı5.ı2. ı965

W. M. Schirra, Jr. T. P. Statford

İlk araç dışı etkinlik



ADE (uzay yürüyüşü, ıo dadika), iniş kozmonot yönetiminde.

7

22

55

Ay'a gidişin fizyolojik olarak mümkün olacağının gösterilmesi; ı6 deney.

13

ı8

35

Fizyolojik test, aracın başan denemesi, ilk randevu hedefi (Gemini 6-A ile).

ı

ı



Gemini 7 'ye 3 m yaklaşU, randevu 5,5 saat sürdü.

s:

ı
Özbekçe kul. Türıkçe güzel keNmesinde ö ünlüsünün ii'ye dönüştü­ ğünü görüyoruz : Türkçe güzel < göze[ ( < : göz), Türk­ mence göze/, Kazakça közöl.

'ÜCRET, akitlerde bir tarafın gördüğü h izmete karşı­ hk d iğer tarafın ödediği bedel. Ü., Iş Kanunu ile Borçlar Kanunu'nda ayrıntılı hükümlere bağlanmış bulunmaktadır. Iş Kanunu'na göre Ü . : 2 5 ağustos 1 97 1 tarih ve 1475 sayılı İş Kan unu , i ş a!kitleri açısından Ü.'i "bi r kimseye

a . Asgari Ü. : Hizmet akdi ile çalışan ve İş Kanunu' nun kapsamına giren her türh.t işçi ile gemi adamı ve ga­ zetecilerin ekonomik ve sosyaJ durumlarının düzenlenmesi için Çalışma Bakanl ığınca Asgari Ücret Tespit Komis­ yonu aracılığı ile Ü.'lerin asgari hadleri en geç iki yılda bir tespit edilir. Komisyon kararları kesindir. Kararlar "Res­ mi Gazete"de yayınlanarak yürürlüğe girer (İş Kanunu Md. 33). ıb. İzin Ü.'i : İş veren, yıllık Ü.'li iznini kullanan her işçiye, yıllık izin dönemine i l i şkin Ü.'ini; ilgili i şçinin izne başlamasından önce peşin olarak ödemek veya avans ola­ rak vermek zorundadır. Yıllık Ü.'i izin süresine rastlayan hafta tati l i , m i l l i bayram ve genel tatH Ü. 'leri ayrıca öde­ nir (İş Kanunu Md. 54). c. Hafta tatil Ü . ' i : İş Kanunu'nun k aps am ın a

giren

iş yerlerinde haftanın tatilden önceki 6 iş gününde bu ka­ nunun günlük iş sürelerine uygun olarak çalışmış bulunan i şçilere çalışılmayan hafta tatil·i günü için i ş veren tarafın­ dan bir iş karşılığı olmaksızın bir gündelik tu t ar ın d a Ü. ödeni r . Çal ışılmadığı halde kanunen

iş süresinden sayılan

zamanlarla günlük Ü . ödenen v eya ödenmeyen kanuni ve­ ya akdi tatil günleri ve 38 veya 62. maddelere göre kısmen veya tamamen çalışılm ayan cumartesi günleri de çalışılmış gibi hesaba katılır (İş Kanunu Md. 4 1 ) . d. Genel tatil Ü . ' i : İş Kanunu'nun

kap:>amına giren mi l l i bayram ve genel tati l günü olarak kabul edilen günlerde çahşmazlar­ sa, bir iş karşıl ığı olmaksızın o günün Ü.'leri tam olarak, tatil yapmayarak çalışırlarsa, çalıştıkları günlerin Ü .'leri Ü. ödeme şekline bakılmaksızın bi r kat fazlasıyla öden i r i ş yerlerinde çalışan işçilere, kanunlarda

(İş Kanunu Md. 42). e. Fazla çalışma Ü . ' i : Memleketin genel yararları, işin n iteliği veya üretimin art ı rı lmas ı giıbi sebeplerle kanunda yazılı günlük çalışma süresinin dışında fazla çalışma yapı­ labi lir. Fazla çalışma süresi günde üç saati geçemez. Fazla çalıŞma yapılacak günlerin toplamı bir yılda doksan iş gü­ nünden fazla olamaz. Her bir fazla saat çalışma için ve­ rileceik Ü. normal çal ışma Ü.'inin saat başına düşen mik­ tarının '7o 50 yüıksel tilmesi su reti yle ödenir. 6 1 . mad­ dede yazılı sağlık sebeplerine d ayanan kısa veya sınırlı süreli işlerde fazla çalışma yapıl amaz. Fazla çalışma Bö lge Çalışma Müdürlüğü iznine bağl ıdır. Fazla saatlerde çalışmak için i şçinin muvafakatİnin a l ı nmas ı gerekir. Fazla saatlerde çalışrrianıh ne s uretle uygulanacağı ç ık arı la cak bir tüzükle göster i l i r ( I ş Kanunu Md. 35).

1 94

ÜCRET

İş Kanunu'nun 25. maddesi gereğince, işçi Ü.'i en geç haftada bir, yurtta geçmesi zorunlu para ile ödenir. Toplu sözleşmeler veya hizmet akitleri ile bu ödeme süresi en geç bir aya çıkarılabilir. Bir iş yerinde aynı nitelikte iş­ lerde ve eşit verimle çalışan kadın ve ei'kek işçilere sade­ ce cinsiyet ayrıhğı sebebiyle farklı Ü. verilemez. Toplu iş sözleşmelerine ve hizmet akitlerine buna ayıkın hüküm konulamaz. Ayrıca, İş Kanunu'nun 28. maddesine göre, işçi Ü. 'lerinin ayda 240 lirası haczedilemez veya başkasına devir ve temlik olunamaz. Ancak işçinin baıkmak zorunda olduğu aile üyeleri için hakim tarafından takdir edilecek miktar, bu paraya dahil değildir. Bu kayıtlamalar nafaka borcu alacaıkhlarının hakıkını kaldırmaz.

Borçlar Kanunu'na göre Ü . : Borçlar Kanunu, İş Ka· nunu kapsamına girmeyen ve İş Kanunu'nun 5. maddesin­ de ayrıntılı olarak gösterilen hizmet akitleri ile; istisna, ve­ kalet ve tevdi (vedi a) aıkitlerindeki Ü.'i düzenlemiş bulun­ maktadır. a. Hizmet akdinde Ü. : İş sahibi, mukavele edilen ya­ hut adet olan veya kendisinin bağlı bulunduğu umumi mu­ kavelede tespit olunan Ü.'i tediye ile mükelleftir (Borç­ lar Kanunu Mıd. 323). Mukavele yahut adet ile daha kısa mehill er tayia ed ilmem:ş ise Ü., işçi ve iş sahirbi He bir­ likte yaşamayan hizmetçilere haftada bir, idarehane me­ murlarına ve müstahdemlerle iş sahibi ile birlikte yaşayan hizmetçilere her ay verilir. Hizmet akdinin bitimiyle Ü. her halde ödenmek gerekir (Borçlar Kanunu Md. 326). Uzun süre için yapılan hizmet akdinde işçi, hastalık, askeriiık ve­ ya bu gibi sebeplerden dolayı kusuru bulunmaksızın nis­ peten kısa bir süre için işi ifa edemediği takdirde o süre için Ü. istemeye hakkı vardır (Borçlar Kanunu Md . 328). Aıldt ile tayin edilen yahut adet mucibince icap eden iş mik­ tarından ziyade bir işin ifasına zaruret olup da işçi bunu yapmaıya muktedir olursa, bu işten hüsnün iyet kaidelerine aykırı biçimde kaçınamaz. Ancak işçi bu ziyade iş için fazla Ü.'e hak kazanır ve bu, mulkavele edilen Ü.'le mü­ tenasip" şek ilde özel haller nazara alınmak şartıyla takdir edilir (Borçlar Kanunu Md. 329). b. İstisna akdinde Ü. : İstisna akdinde, yapılan işin parası teslim zamanında ödenir. Yapılan şey parça parça teslim edild ikçe bedeli ödenmek üzere mukavele edilmiş ise, her kısmın bedeli o kısmın teslimi zamanında öden­ mek lazımdır (Borçlar Kanunu Md . 364). Evvelce karar­ laştırılmamış veya takribi bir surette kararlaştırılmış olan bedel, yapılan şeyin kıyınetine ve müteahhidin masrafına göre tayin olunur (Borçlar Kanunu Md. 366).

c. Vekalet akdinde

ü. : Taraflar arasında mukavele

veıya teamül varsa, vekil Ü.'e hak kazanır (Borçlar Ka­ nunu Md. 386). Taraflar Ü.'i serbestçe kararlaştırabilirler; ancak 19 mart 1 969 tarih ve 1 1 36 sayılı Avukatlık Kanunu, bir tarafın vekaletini üzerine alan avukatın tarifedeki as­ . gari miktar altında kalan avukatlık Ü.'i karşılığında iş ve dava kabulünü yasaklamıştır (Avukatlık Kanunu Md. 1 63). Bu kanuna göre, her baronun yönetim kurulu iki yılda bir seçim devresi başlangıcında yargı yerlerindeki işlemlerle diğer i şlemlerden alınacak avukatlık Ü.'inin asgari had­ dini gösteren bir tarife . hazırlayarak Türldıye Barolar Bir­ liği'ne göndermekle görevlendirilmiştir. Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu, baro yönetim kurullarının teklif­ lerini de göz önüne alarak hazırladığı tarifelen Adalet Ba­ kanlığı'na gönderir. Adalet Bakanlığı tarifeyi aynen veya

ÜÇGEN gerekli gördüğü değişikliklerle onaylar (Avukatlık Kanunu

M'j · 1 68) Yargı merciierince karşı tarafa yükletilecek avu­ katlık Ü.'i, avukatlık Ü. tarifesinde yazılı miktardan az ve üç katından fazla olamaz (Avukatlıık Kanunu Md. 1 69). üzerine aldığı işi haıklı bir sebep olmaksızın taıkipten vaz geçen avukat hiçbir ü. isteyemez ve peşin aldığı Ü.'i geri vermek zorundadır. Avukatın azli halinde Ü. 'in tamamı verilir. Avuk.at, kusur veya ihmalıindeın dolayı aziedilmiş ise Ü.'in ödenm.e5i gerekmez. Anl aşmaya göre avukata pe­ şin verilmesi gereken Ü. ödenmez>e avukatın işe başlama­ sı mecburi değildir (Avukatlık Kanunu Md. 1 74). d. Tevd i akdinde Ü. : Bu akitte Ü. şart edilmedikçe ve hal. kendisine mal tevdi edi len kimsenin bir Ü. bekle­ mesini icap ettirmedikçe bu kimse bir Ü. isteyemez (Borç­ lar Kanunu Md. 463). Borçlar Kanunu'nda kullanılan "ha­ lin icabı" deyiminden "örf \'C adet" ile "faali.yetin türü" anlaşılmalıdır. Mesela malı muhafaza eden kimse bunu dostluk gereği değil, me>leki bir faaliyet olarak yürütüyor­ sa, Ü. ödenmesi mecburi olur. (E. Korur)

ÜCRETLi İZİN, İş Kanunu kapsamına giren iş yer­ lerinde çalışan işçilerden iş yerine girdiği günden başla­ varak. deneme süre>i de içinde olmak üzere en az bir yıl alışmış olanlara tanınmış hak. Hizmet süresi a) Bir yıl­ dan beş yıla kadar olanl ara 12 gün, b) Beş yıldan fazla ve on beş yıldan az olanlara yılda 18 gün, c) On beş yıl ve d aha fazla olanlara 24 gün Ü. İ. verilir. Ancak 18 ve d aha küçük yaştaki işçilere verilecek yıllıık Ü. İ., 1 8 gün­ den az olamaz. Bu süreler toplu iş sözleşmeleri ve hizmet akitleri ile artırılabilir. Yıllık Ü. İ. hakkından vazgeçile­ mez (İş Kanunu Md. 49).



Yıllık

ü. i. iş veren tarafından bölünemez. Bu iznin

49. maddede gösterilen süreler içinde iş veren tarafından devamlı bir şekilde verilmesi zorunludur. Aneaik 49. mad­

denin b) ile c) fıkralarında gösterilen izin süreleri tarat­ ların rızası ile, bir bölümü . 1 2 günden aşağı olmamak üzere iki�e bölünebiıLir. Bu takdirde iş veren, işçiye 7 günden faz­ la ücretsiz yol izni vermeye mecbur tutulamaz. İş veren tarafından yıl içinde verilmiş bulunan başka ücretli ve ücretsiz izinler veya d inlenme ve hastalık izinleri yıllık izne mahsup edilemez. Yıllık ü. İ. günlerinin hesabında izin süresine rastlayan milli b ayram, hafta tatili ve genel tatil günleri izin süresinden sayılmaz. Yıllıık Ü. İ.'lerini iş ye­ rinin kurulu bulunduğu yerden başka bir yerde geçirecek olan.J ara, eğer isterlerse, gidiş ve dönüşlerinde yolda geçe­ cek süreleri karşılamak üzere iş veren 7 güne kadar gere­ ken ücretsiz izni vermek zorundadır (İş Kanunu Md. 52). İş yerinin el değiştirmesi veya başkasına geçmesi bu iş ye­ rinde çalışan işçilerin yıllık Ü. İ. haklarının ortadan kalık­ masına sebep olamaz. Aksine bir sözleşme olsa bile, yıllık Ü. İ. süresine ilişkin ücretler yeni iş veren tarafından öde­ nir (İş Kanunu Md. 53). (E. Korur)

ÜÇ GÜN HUMMASI : bk. TATARCIK HUMMASI. ÜÇGEN :

Aynı doğru üzerinde olmayan ve köşe adı

verilen üç noktayı birleştiren şekle üçgen denir. Köşeleri birleştiren doğru

parçaları

Ü.'in kenarlarıdır.

iç açıların toplamı 360° veya 2

n

Bir

Ü.'de

radyandır.

Ü. 'ler açıları ve kenarları yardımıyla sınıflandınlırlar. Açılarına

göre Ü.'ler Uçe ayrılabilir :

ÜÇGEN - ü ÇGÜL'LER ı

ı. Açılarından biri geniş açı (yani 90° den büyük) olan Ü.'e geniş açılı Ü. denir.

ı

2. ·Bir açısı 90° olan Ü .'e dik Ü. de ll'i r .

4. Üç ken an da aynı büyüklüıkte olan Ü .'e eşkenar O. denir. S. İk i ken a n aynı büyüıklüıkte olan Ü .'e ikizkenar

ı

ı

ı

7

6

4 s

ıo

21

6

4

10

20

15 35

ı

3

3

3. Bütün açılan dar açı (yani 90° den küçük) olan Ü .'e dar oçılı Ü. d en ir. Kenarlarına göre, Ü.'ler, yine üçe ayrılabi lir :

ı

2

35

15

ı

5

ı

6 21

7

(0. Çelebi)

Ü.

denir.

6. Üç kenan da faı:ıldı büy;ük.Lüıkte o l an Ü . ise çeşit

kenar Ü.'dir.

­

Bir Ü . 'de bir köşe noktasından karşı kenara indirile-ı diıkmeye Ü .'in dikme indi:rilen kenara ait olan yüksekliği denir. Ü .'de üç tane yüksekliğin bulunacağı açıktır. Bu üç yükselkHk bir noktada kesişir. Ü .'in alan ölçüsü bir kenar ile o ke nar a ait yüksek- . liğin büyüklüklerinin çarpımının yarısına eşittir. Ü .'in bir kenarının orta noktasını karşı köşeye bir­ leştiren doğru parçasına kenarortay denir. Bir Ü .'de üç

kenarortay vardır, bu k en a rortaylar bir noktada kesişirler.

Ü .'de bir köşe noktasındaıki açıyı iki eşit parçaya bö­

ÜÇGÜL'LER (Tirfil ler), Leguminosae familyasının Papilionaceae a\ot familo/asına giren ve Trifolium cinsinden, bir veya çok yıllık yem bitıkileri (ıbk. YEM BİTKİLERİ).

Ü. adını bitki yapraklarının bir sap üzerinde üç adet yapraıkçık bulunmasından almıştır. Bu cinsin aş. yu. 300

türü vardır. Memleketimizde tabii çayır ve mer alar d a , yay­ lalarda pek çok türü bulunmuştur. Fakat ne kadar tür bu­ l und uğu tamamen tespit ed�lmemiş olmakla birlikte yapı­ l an araştırmalara göre Trifolium fragiferum L. (çilek Ü .'ü)

türi1nd en 78, Sııbterraneıım L. (yer altı Ü .'ü) türünden ı5, T. hirtum A ll. (tüylü Ü.) türünden 24, T. pilulare tü­ T. cherleri L. (Trakya Ü .'ü) türünd en l l , T. A lexandrinum L. (İ skenderiye Ü .'ü) türünden 3 ve T. A mbigum Bieb. (Ka&as Ü .'ü) türünden 50 ekotipin buründen 7,

len doğru, o köşenin iç açıortayı'dır. Ü.'deıkıi üç iç açıor­ tay bir noktada kesişir. Ü .'de bir köşedeki dış açıyı iki eşit parçaya bölen yarıdoğruya dı ş açıortay denir. Ü .'de

bir köşedeki iç açıortay ile öteki �ki köşedeki dış açı o rt ay

­

lar bir noktada kesişi.rler .

.Bir Ü .'de tanımı verilebilen her çeşit elemanter bü­ yüıklüğe Ü .'in elemanı denir. Ü .'in üç açısı ve üç k enan temel el eman l ardır . B i r Ü .'in çözümü, elemanlarının be­ ·

lirtil�idir. Ü .'in çörumü için bk. TRİGONOMETRlK. Bir Ü.'in kenarlarının orta noktalarından çıkılan dik­

meler, bir noktada kesişirler. Bu nokta merkez ve bu nok­ tanın bir köşeye olan uzaklığı yarıçap olmak üzere çizilen çeınbere Ü .'in çevre[ çemberi denir. Açıoı:ıtaıyların kesim noktası merkez ve bu noktanın bir kenara uzaklığı yarıçap olmaık üzere çizilen çember ise Ü .'in iç çemberi adı nı alır. Ü . eşitsizliği için bk. UZAY.

Açıları eşi t veya k arş ı l ık lı kenarları orantılı ol an Ü .'

!ere benzer Ü !ler de n i r.

İki benzer Ü.'in karşılıklı k enarlar ından biri Ü .'ler eşittir.

eşitse

Pascal Ü.'i : Pascal tarafından düşünülen ve x+a iki terimiisinin m kuvvetinin açılımının katsayılarını veren

bir taiblodur. (x+a)m nin açılımı (x+a)m·ı

in açıl ımından

yararlanılarak hesaplanır. Eğer (x+a)m-ı

açılımındaki

Ve

P-l

İn ci Sırada terimierin katsayı) arı

(

mp I

ise (x+a)m in açılımının p sıradaıki katsayısı

) (; /) '

p

••

ile ver iLir Kats ay ılar arasındaki b u özellik kullanılarak Pascal Ü .'i adını alan aşağıdaıki ta•b lo elde edilir :

ı

.

ÜÇGÜL'LER

:

Melez üçgül bitkisi

ü ÇGÜL'LER - üÇüK' LAR

196

c m kadardır. Küçük, orta ve büyük boyda yaprak tıiplerine göre gruplara ayrılır. La... l ino Ü.'ü büyük yaprak l ı tipidir. B u Ü.'ün 20'den fazla kültüre alınmış çe ş idi önem l id i r. !Melez Ü. d e kü·ltüre �lınmış Ü.'lerdendir. Bu tür de 3-5 y ı l kadar yaşar. M..!l.:z O. d iğer türlere nazaran top­ rak asitliğine en fazla dayanır ve geniş bi r adaptasyon yeteneğine sahiptir. Ot ürünü elde etmek için ekilir.

Yer altı Ü.'·ünün de ınt'mleketimizde biTçok türii var­ dır. Avustralya'da koyun meralarında çok kul lanı l ır Bu Ü .'ün tohumları yer altında meydana gelir ve ekildiği top­ rakta uzun yıllar yaşar. Adapte olduğu yerler genen ilde kışları sıcak, ılıık ve yazları kurak böJge lerd i r . Ç ilek Ü .'ü (Fransız veya İtalyan Ü .'ü)'nde gövde yere yatık olarak büyür- ve toprağa az m i•kit arda kök salar. .

.

Bu durum hayvan odatmasına karşı dayamldı oluşunu sağ­ lar. Doğu Anadolu'da h ayvan otlatılan sulanabitir suni ot­ lak tesisler i nde çilek Ü.'ü karışırnlara g i reb i lecek önemli bir yem bitk.isid i r. Amer ika Birleşik Devletler.i 'nde ıs lah edi lm i ş çeşitleri bulunmaktı:dır.

Kırmızı O. d e bir yı·llık bir bitık.i olup kısa süren mü­

navebelerde kullanılır. Kök sistem i zayıf olduğundan ot l a­ tılınaya dayanıklı deği ld i r. 30 - 60 cm kadar boy alır.

ÜÇKURGAN,

Özbek i stan'ın

Nemengan

bölgesinde,

Narın nehrinin sol kıyısında, Nemengan şehr ini n 42 km kuzeydoğusunda bi r şeh i r. Çevres i nde '])amuk, i pek böceği, hayvan (büyük baş hayvanlar, koyun) yet i şti rilk

ÜÇLÜ İTIIFAK : ÜÇGÜL'LER :

Çilek üçgülü bitkisi ve

tohumu

lundu�u b i l in mekt ed i r. Ayrıca , kültüre alınmış türlerden T. pratense L. (çayır Ü.'ü), Trifo/ium repens L. (ak Ü.), T hybridum L . (melez Ü .)'ün çok değişik formları da mem­ leketimizıde bulunmaktadır. Ü .'lerin yaprakçık sapları birbirine eşittir. Yaprakçık­

lar üzerinde deği�k biçim ve ça:pta haleler bulunur. B u cins bitkilerin kula!kçıklarını;ı kenarları düz olup b u du­ rum biç im ve büyüklük olaraık türlere göre değişir. Ü .'lerde ç içek genellikle terminaldir. Bunlardan birçok çiçek, ;kısa çiçek sapları i le çiçek eksen ine birleşrnek su­

ret iıyle kiüre veıya uzun silindir biçim inde toplu halde (kö­

meç) bulunmakt:ıdır. Ö rnek olarak, çayır Ü.'ü ve ak Ü.'

de kö meç , küre biçiminde, kırmızı Ü .'de (T. incarnatum) de UZ)Ufl sH i ndir biçim i nde meıydana gelmWir. Bazı Ü. tür­ lerinde L;e (yer altı Ü .'ü) ç i çekler küçük kömeç halindedir. Bunların meyveleri topraık altında oluşur. Çiçek renkl�ri, genellikle kırmızı, beyaz, pembe ve mor renkleri n değ i şiık ton larıdır. O. türleri : Çayır Ü.'ü dünyada en fazla yeti şt iri len ya�ın b i r türdür. Otunun bes l en me değeri yüksekti r. Özel­ liıkle i çinde kals i yum (C.ı) o ld ukça fazladır. Bu Ü.'lerin otunda gen el l i kl e toplam kuru madd e % 88, protei n % 1 2 , y a� % 2,5 ve selüloz % 27 kadardır. .Aık Ü., memleket i m i z i n birçok yer i nde tabi i olarak ye­ t iş i r. Bu b i tk i h ayvan beslenmesinde, ot üretim i nden ziya­ de sun i mera tesisinde çok kullanılır. Memleket im i zde ye­ şil alanlarda İ ngi l i z ç i m i (Lolium perenne) ile b i rlikte ek i ­ lerek alan ların yeşi l renkte olmasını sağl a r. Boyu 20 5 1) -

bk.

İTI LAF DEVLETLER!.

ÜÇLÜ PAKT, Almanya, İ talya ve Japonya arasında 27.9. 1 940'ta Berlin'de i mzalanan ve geç erlilik süresi on y ı l olarak be l i r l enen antlaşma. Paktın gayesi Avru pa'd a ve "Büyük Asya bölgesinde" "yeni bir düzen kurmak" ve bu düze ni muhafaza etmekti. D aha sonra Sovyetler Bi rl i ğ i 'ne karşı durumun bu antlaşma ile değiştir i lemeyeceğ i bel i rtile­ rek paktın hedefi ve mahiyeti daraltıldı. Ü. P.'a 1 940'ta Macar i stan, Slovaıkya ve Romanya, 1 94 l 'de de Yugo5lavya katı·ldı ; ancak General S i mov i c ' i n Be lgrad 'd aki hükümet da11be> i üzerine Yugoslavya birbç gün sonra pakttan çekildiğini ilan etti. Almanya'nın Sovyetler Bi rl i ğ i 'ne saldırmasından sonra 1 1 . 1 2 . 1 94 l 'ıde Ü. P. yen i b i r antlaşma i l e tamamlandı. Bu­ n a göre, üye ülkelerin hiçbiri, di ğerl e r in i n muvafakatİ ol­ madan ateşkes veya barış antiaşması imzalayamayacaktı. 1 8. 1 . 1 942'de Almanya, İtalya ve Japonya'nın imzaladığı askeri ittifak antlaşması, Ü. P. üyeler i arasındaık i i� birliği­ ni daha da kuvvetlendird i . H. Dünya Savaşı'nın sonlarında Almaoya 'nın teslim

oluşunu Japon hükümeti 6.5. 1 945 'te Ü. P.'ın ihl a li olarak 'niteledi.

ÜÇOK'LAR, Oğuz elini meydana geti ren 24 boydan 1 2 's i iiiİ n ortak adı. Bugünkü Türldye, Azerbayc� , TUrkme­ n istan, Musul Ke rkük, Kuzey Suriye, Kı·brıs ve Bal·kan­ larda yaşayan Türk le rin büyük çosunluğunun ataları Oğuz­ lardır. Oğuzlara İ slam iyet i n kabulünden sonra Türkmen adı da ver i lm i şt i r. Oğuzların 24 boydan meydana geldikler i ne dair bil­ -

gilerimiz XI. yüzyıla kadar

gitmektedir.

·

Bu

yüzyılda Sir-

üÇüK' LAR derya boylarında yaşayan v e b u yüzden d e genell ikle Sir­ derya Oğuzları olarak adlandırılan Oğuzların 24 boydan meydana geldi·k lerini bize ilk defa bildiren Kaşgarlı Mah­ mud, aynı zamanda bu boylardan 22'sine ait bir liste de vert1Uştk Ayrıca Selçuklu fethinden söz eden Ermeni ta­ rihçisi Urfalı Yalıram da, fatih kavmin 24 boydan mey­ dana geldiğini kaydetmiştir. Oğuz boylarına ait tam bir lis­ te is e İlh an l ı tarihçisi Reş id üddi n tarafından ve r� lmi şt i r.

rıinde de karışıklıkların çıkması üzerine Kan­ dahar'a döndü. O, ertesi yıl yeniden İran'a yürüyerek Kir­ man'ı ele geçirdikten sonra ( 1 722 başları ) , Yezd üzerinden İsfahan'a yürüyerek şehir dışında Safevi ordusunu yenip hükümdarın tahttan feragat etmesi üzerine başşehre girip (25 ekim 1722) tahta oturdu. Mahmud'un İran tahtına oturduğu haberL Kazvin'de duyulunca Şah Hüseyin'in 4 . oğlu Il. Tahmasb, Sa­ fevi tahtına oturtuldu. Bunun üzerine Mahmud, Kazvin'e bir kuvvet gönderdi ise de ordu başarı sağlayamadı. Bu başarısızlığa daha başkaları da eklenince Miahmud, İsfa­ han'daki Safevi ileri gelenleri ile hanedan mensuplarını öldürttü. Buna karşılık Tahmasb, istilacılara karşı komşu devletlerin yardımını sağlamak gayesi ile Osmanlılara elçi gönderdi. Fakat O;manlılardan yardım göremeyen Tahmasb, bu sefer de Rustarla temasa geçerek Rusların istilacıları tart etmeleri ve kendisini tahta oturtmaları karşılığında çar Petro'ya Hazar Denizinin güney kıyılarını bıraıkmayı vadetti . Rusların İran işlerine müdahaleleri ise Osman­ lıları harekete geçirmiş, Osmanlılar Gürcistan, Azerbaycan ve Acem Irak'ında üç koldan harekata gi rişerek pek çok fetihlerde bulunmuşlardı. Çaresiz kalan Tahma�b. Tahran'a gelerek yeni gelişmeleri beklerken, esasen delilik alametleri gö:ıteren Mahmud, hapisten kurtulan ve kendisinin daha önce öldürttüğü amcası Abdülaziz'in oğlu Eşref tarafından tahttan indirilip öldürüldü (26 nisan 1725). Eşref, başlangıçta kendisi lehme bir hava yaratmaya çalışıp Tahmasb'a Rus ve Osmanlı isti lalarına karşı bir­ likte hareket etmeyi teklif etti ise de bunda başarı sağ­ lanamadı. 1 725 yılı sonu ve ertesi yılın başında meydana gelen savaşları Eşref kazandığı gibi, Tahran, Kazvin, Sa­ ve ve Kum gibi şehirleri de ele geçirdi. Eşref, İstanbul'a elçiler göndererek Osmanlıların İran' da işgal ettikleri topraklardan çekil melerini istemişti. An­ cak taraftar arasında bir türlü anlaşma sağlanamamış, He­ medaı1 ile Lfahan a r asında yapılan savaşı (ağustos 1726) Eşref kazanmış ve bunun üzerine Osmanlılar yeni bir sa­ vaş için hazırlıklarını ileriettikleri sırada İranlıların yarat­ tığı tehlikeyi sezen Eşref, Osmanlıların işgal ettikleri yer­ leri onlara bırakmak şartı ile anl aşma;yı uygun görmüştür (ekim 1 727). Bu sıralarda kendini göstermeye başlayan Afşar Na­ dir ile Tahmasb'ın ittifakı, Eşref için gerçekten kötü oldu. 29 eylül 1 729'da Damgan yakınındaiki Milımandust ır­ mağı kıyısında yapılan savaşta Eşref yenilerek kaçmış, onu takip eden Nadir ise İsfahan üzerine yürümüştü. Baş­ şeh ir ya;k ınlarında Murçehort yöresinde Eşref ikinci kez yenilmiş (kasım 1 729) ve Şiraz'a çekilmişti. O burada İs­ fahan üzerine sefer hazırl tkiarı görürken, Nadir kış mev­ sim inde yola çıkıp Şiraz civarında Zarkan'da Eşref'i bir kere daha yendi. Eşref, Lar üzerinden Kandahar'a doğru kaçarken Belucistan'da, akraba larından olan Kandahar h a-

225

ÜVEYSi LER - üYE kimi

Hüseyin

Sultan'ın,

üzerine

gönderdiği

kuvvetlerin

baskını sonucu öldürüldü (şubat 1 730). Eşref'in bu faaliyetleri sırasında ona bağlı olan kabi­ leler de pek büyük felakete uğradılar. Gılzaylardan pek azı yurtlarına dönebildi ve kabile bundan sonra siyasi öne­ mini tamamen kaybetti. Buna rağmen hanedanın kurucusu Üveys'in

Safevi hakimiyetine karşı baş kaldırması, kendi­

s i böyle bir düşüneeye sahip olmamakla birlikte, Afganis­ tan'ın isüklali için atılmış bir adım olarak kabul edilebil ir.

(İ. Ab)

ÜVEZ, Gülgiller (Rosaceae) fami lyasına bağlı Ü. (Sorbus) cinsine giren Sorbus domestica, Linn . türüne ait ağaçlara verilen ad. Bunların meyvelerine de Ü. ad ı verilir. Ana yurdu Kafkasya'dan Anadolu'ya, oradan Güney Avrupa ve Kuzey Afrika'ya kadar yayılan geni� bir alan­ dır. Ü., 18 m ye kadar boylanabilen yuvarlak taçlı bir ağaç­ tır. Yapraklar, bir sapın iki yanına dizi imiş l l - 17 adet ovalim�i şekilli, uzunca ve kenarları keskin dişli yaprak­ çığın oluşturduğu bileşik yaprak tipinded ir. Kış tomurcuk­ ları yapışkan bir madde ile sıvanınıştır. Her biri 2,5 - 3,5 cm uzunluğunda olan yaprakçıkların üst yüzeyleri yeşil ve tüysüz, alt yüzeyleri ise, yün gibi tüylüdür. Beyaz renkli iri ve gösterişli çiçekler bir salkım şeklinde toplanmıştır. Çiçeklerde 5 çanak, 5 taç yaprağı, 1 5 - 20 adet erkek organ bulunur. Yumurtalık 5 karpellidir. 1 ,5 - 3 cm çapındaki mey­ veler salkım şeklinde toplu gelişirler, sarı renkli olup tu­ runcu veya kırmızı yanaklıdırlar. Meyveler ağaç olgunluğu­ na erişince salkımı ile toplanarak hevenk şeklinde dizilir ve öylece pazarlanır. Ü.'in elma ve armut şeklinde olan meyve çeşitleri vardır. Elma şeklinde meyvesi olan Ü.'lerin çeşidi Sorbus domestica, Linn. var. maliformis, ar­ mut şeklinde meyveiiierin çeşidi ise Sorbus domestica, Linn. var. pyriformis tir. '

Daha çok bir sıcak ılıman iklim meyvesi olan Ü., mem­ leketimizde Karadeniz, Marmara ve Ege bölgelerinde az miktarda yetiştirilmektedir. Ağaçlar toplu meyve bahçesi şeklinde olmayıp evlerin bahçelerinde veya d iğer meyve

ÜVEZ

:

Kuş üvezi

:

Sorbus aucuparia türü

bahçelerinin bir köşesinde bir veya birkaç tane olmak üze­ re toh umdan üretilir. Ü.'in, memleıketimizde kuş Ü.'i (Sorbus aucuparia, Linn. ad ı verilen bir türü daha bulunmaktadır. Bu tür, so­ ğuk ılıman iklimierin ağaçıdır. Ağaç, Sorbus domestica, Linn. türünden biraz daha kısa boylu ve meyveleri daha ufaktır. Bu türden, kış tomurcuklarının yapışkan olmayışı ile ayırt edilebilir. Eskiden Ü.'lerin meyve hevenkleri evlerde odaların ve­ ya mutfağın tavanına asılır, orada olmaya bırakılır ve ye­ me olgunluğuna erişen esmerleşmiş meyveler hevenkten ko­ parılarak yenilird i . Kendine özgü hoş bir lezzeti olmasına rağmen bugün çok az yeti�tirilen bir meyvedir. Avrupa'nın serin yöreleri ile Anadolu, Ka&asya ve Sibirya'ya kadar uzanan kuşağın ağacıdır. Kuzey Avrupa ülkelerinin dağlık kesimlerinde yol boyu ağacı, parklarda ise süs ağacı olarak dikilmektedir. Ekşi lezzetli meyvelerinin reçel i güzel olur.

ÜYE (eski ter. Aza), karar verebilmek yetkis i birden çok kişilerin birleşmesine bağlı kuruluşlardaki görevlilerden her birine verilen ad. Türkiye'de Ü.'lerden oluşan belli başlı kamu kuruluşları ş unlardır : Büyük Millet Meclisi, Millet Meclisi adlarını taşıyan yasama organJarı, Anayasa Mahke­ mesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay gibi yüiksek yargı organ­ ları, Bakanlar Kurulu, il genel meclisleri , belediye meclis ve encümenleri, köy ihtiyar kurulları, vergi itiraz ve tem­ yiz komisyonları, bunlar dışında öııel kesime giren her türlü ortakhklar (şkketler), dernekler, i şçi ve iş veren sendikaları, bunlara benzer birlik, kurum gibi adlarla anılan ve der­ nekler kanununa bağlı bulunan çeşitli meslek kuruluşları, odalar ve odalar birlikleri ve yönetim kurullarındaki kişi­ ler de birer Ü.'dir.

ÜVEZ

:

Sorbus

domestlca türü

Ü. 'liJ< s ıfatı, ya bir kanun ile veya kanuna uygun biçim­ de düzenlenmiş tüzükler (ana sözleşme, statü) ile edinilir. Bu sıfatiarın düşmesi de aynı yollarla olur. Ü.'Ji.k, esasın­ da, görüşülen iş üzerinde oy vermek konusunda kişiye bağlı hak ve yi.ikiiınlülüklcr doğurur. Bu sebeple başkalarına dev-

226

ÜYE - ÜZÜM

rediılemez. Demekler Kanunu, Kooperatifler Kanunu, Sen­ dikalar Kanunu gibi kanunlarda Ü.'liğin edinilmesi ve düş­ mesi konularında çeşitli kurallar yer almıştır. Ü.'lere, Millet Meclisinde millet vekili, hükümette ba­ kan (vek.il, nazır) denir. Bu kavram kooperatifierde ve öte­ ki ortakirklarda ortak, paydaş gibi adlarla anlatılır. Milletlerarası kuruluşlara katılan devletler de o kuru­ luşların birer Ü.'sidirler. Eski Milletler Cemiyeti ile yeni BirltŞDiş Milletler Kuruluşu giıbi. Ü.'lerden oluşan topluluk ve kuruluşların toplantıları, kanuni özellikler dışında Ü.'ler arasında seçilen bir başkan (reis) tarafından yönetiliır. Anatomide Ü. : "İnsan ve hayvan gövdesinin uzantı­ sı" anlamında kullanılır. Bu uzantılar çift çift olur. Alt Ü.'ler (bacaklar) dik durmayı ve yürümeyi sağlar. Üst Ü.' ler @coi.lar) dokunma, tutma, alma ve kullanma işine ya­ rar. Üst Ü. 'ler kol, ön kol ve el ; alt Ü.'ler uyluk, baldır ve aya:k diye üçer kısma ayrılırlar. (A. R. Önder)

ÜZENGİ AGALARI, Osmanlı saray teşkilatında pa­ dişahın, atının sağ ve solunda yürüyen yüksek rütbedeki ağalara verilen toplu ad. Üzengi ve rikap ağaları da de­ n�lir. Bunlar Yeniçeri ağasından itibaren XVII. yüzyılda emir-i alem, kapıcılar kethüdası, başkapıcıbaşı, çavuşbaşı, şikar ağaları denilen çakırcı, şahinci ve atmacacıbaşı ağa­ lar, büyük ve küçük mirahurlar, aşağı altı bölük yani si­ pah, silfıhdar, sağ ve sol garipler, sağ ve sol ulUfeciler ağaları ile cebeoi, topçu ve top arahacı ağalarından oluşmak­ ta idi. Daha önce Yavuz Sultan Selim zamanında yapılan bir düzenlemeye göre ise sarayın belli başlı ağalarından ka­ pı ağası, hasodabaşı, hazinedarbaşı, kilercibaşı, saray ağası, saray kethüdası, köşebaşı denilen beş eski ağa ile başeski­ den sonra iki Ü. A. bulunmakta idi. Bunlardan mir-i alem, sarayın Ü. A.'nın en kıdemlisi olmakla bayram teb­ rilderinde End.erun ve Birun ağalarına takaddüm ederek Kırım hanzadelerinin tebriklerinden sonra padişahın elini öperdi. Ötekil�r de yukarıda belirtilen sıraya göre tebriık. te bulunurlardı. Ata Bey ise, XIX. yüzyıl başında ıstabi-ı !lmire memurlarından has ahır katibinden raht katibine ka· dar has ahır memurlarını da Ü. A. arasına katmış bulun­ maktadır. Fatih kanunnamesiyle tevcih edilen bu unvan 1 826'dan itibaren başlayan devlet, merkez ve taşra teşıki­ l!ltını yeniden düzenleme ve çağd aşlaştırrna süreci içinde teı1k edilmiştir. (İ. Parmaksızoğlu)

sokmasına karşı kullanılırdı. Yunanlılar ve Romalılar bu bitkiden ishallere karşı ve mide kuvvetlendirilmesinde ya­ rarlanırlardı. ü. O.'nda eter yağı da bulunur.

Ü. O. memleketimizde nazara karşı

tüıtsü yapılmak

üzere kullanılır. ü. O.'na Ankara, Kayseri, Niğde, Erzin­ can ve Konya illerinde rastlanmaktadır.

ÜZEYİR BEY HACmEYLİ : bk. HACIBEYLİ, Üze­ yir Abdülhüseyinoğlu. ÜZÜM, Asmagiller (Vitaceae) familyasına bağlı Vi­ tis cinsine giren ve Ü . asması veya sadece asma diye ad­ landınlan bitkilerin salkım şeklinde toplanmış meyveleri. Vitis cinsinin 60'a yaıkın türü bulunmaktadır. Fakat bazı bilim adamları Vitaceae familyasına bağlı Cissus ve A mpelopsis cinslerine giren bitkileri de Vitis cinsi içinde mütalaa ederler. Bu görüş kabul edilirse, Vitis cinsi zengin­ leşmektc ve tür adedi 250'den fazla olmaktadır. Bununla birlikte sınıflandırmalarda genellikle bu görüş kabul edil­ meyecek Vitis cinsinin sistematik·t eıki yeri ayrıdır.

Bugün dünyad a yetiştirilmektc olan Ü.'lerin % 90'ın­ dan fazlasını oluşturan Vi·tis vinifera, Linn . türünün ana yurdunun önceleri yalnız Kafkaslardan B atı Himalayalara kadar uzanan alan olduğu ve kültür asmasının buradan alınıp batıya götürüldüğü sanılırdı. Halbuki bu türün alt türlerinden birisini olu�turan Vitis vinifera, Linn. subsp. silvestris (yabani asma)'in yayılış alanının yalnız Kafkasya ve Hazar Denizi'nin güney tarafları olmayıp Türkistan'dan başlayarak İran, Anadolu, Karadeniz'in kuzey yöreleri, ba­ tıda Tuna vadisi, Balkanlar ve Mısır hariç, Akdeniz hav­ zasının birçok yerleri olduğu anlaşılmaktadır. Böylece as­ manın, doğudan batıya göç etmiş bir bitki olmayıp bu­ lunduğu memleketlerin yerli bitkisi olduğu genellikle ka­ bul edilmektedir. Avrupa'da bulunan fosillerin bir kısmı­ nın bu yabani asmaya, diğer bir kısmının da Vitis vinifera' nın, değişik adlar verilen atalarına ait olduğu kabul e di l ­ mektedir.

'OZENGİ KEMİGİ, orta kulakta bulunan ve işitme işleminde büyük rolü olan ufak bir kemik. Şekli üzengiye benzediği için bu ad verilmiştir (bk. KULAK). ÜZERLİK OTU (İng. Harmel), yabani kimyongillcr (Zıygophyllaceae) familyasının Peganum harmala L. türüne giren bir bitki.

Çiçekleri beyaz, taç yaprakları 4 - 5 adettir. Kapsül içinde meyveleri vardır. Boyu 60 cm kadardır. Yaprakları almaşık ve yapışkandır. Bazı çeşitlerİlilde yapraklar benek­ lidir. ·Kumlu, taşlık ve kurak yerlerde yetişir. Asya, Afrika ve Amerika'da bulunmuştur. Özellikle taşlık yerlerde çok tesadüf edildiğinden Ü. O . indikatör bitki olarak da tanınır.

Bu bitıkinin tohumlarından hann a lin adında bir alıka­ loit elde edilir. Ü. O. eski devirlerde zehirlenme ve yılan

ÜZÜM

:

Dalı, yaprağı ve meyvesi

221

ÜZÜM

linde olup lvriz suyunu oluşturan kaynağın karşısındaki kayaya Qo/Uimuş ve M. Ö. VIII. yüzyılda geç Hitit dönemin­ de yapılmış olduğu tespit edilmiş olan taş kabartmada, Be­ ceket tanrısı, bir elinde buğday başakları tutarken, diğer elinden ve kollarından, bacaklarının arasından yüik.selen bir asmanın iri sal'k ımları sarkmakta, karşısında duran o yö­ renin (Tuanna) kralı Varpalavas da ona saygılarını sundu­ ğunu belirtmektedir.

ÜZÜM

:

Alaşehir'de yüksek sistem uygulanan bir bağ

Kuzey Amerika da birçok Ü. türlerinin ana yurdudur. Bunların d ışında, ana yurt'ları Çin ve Japono/a olan türler de bulunmıfktadır. 'İnsanların Ü.'den daha Cilalı Taş Devrinde, hatta on­ dan da önce yararlandrkları sanılmaktadır. Dünyanın çeşit­ li yerlerinde jeolojik devirlerde de varlığını ispat eden fo­ silleri bulunmuştur. Göçebeliği bırakıp yerleşik hayata geç­ tiıkıt en, basit tarım uygulamalarına ulaştıktan sonra, yabani florada bulunan meyvelerden ilk önce kültüre aldıkları bit­ kiler arasında Ü. veren asmanın da bulunduğu bilinmek­ tedir. Bu sebeple, zamanımızdan yaklaşık 9 000 yıl kadar önce, binlerce kişiyi barındıran şehirler kuran Anadolu'nun tacib öncesi insanının, bu ülkenin yerli bir bitkisi olan asmayı da yerleştiği yerlerde yetiştirrneğe başladığı ve Vi­ tis vinifera, Linn. subsp. sativa �kültür asması)'nın geliştiril­ diği görüşü kuvvet kazanmıştır.

ıBu barkımdan Ü. yetiştiriciliğinin, ana yurdunun Ana­ dolu olduğu anlaşılmaktadır. Böylece, uzun yıllar yalnız Anadolu'da yetiştirilen Vitis vinifera, Linn. suhsp. sativa (küıltür asması)'nın Ü . '!erinden önceleri yalnız taze olarak yararlanılırken sonra kurutulması, suyu pkarılarak ta:ı;e içilmesi veya kaynatılarak k.oyulaştırılıp pekmez yapılması, sirke ve en önemlisi şarap haline getiri-lmesi öğrenilmiş ve bundan sonra Ü.'ün önemi bir kat daha artmıştır. Anadolu'da yaşamış insanlar, u= süre Ü. üretimini ve Ü.'den yapılan çeşitli madde�erin im alini kendi te­ kellerinde tutmuşlar, özellikle şaraplarını Akdeniz'deki di­ ğer medeniyetlere ih raç ederek zenginliklerini artırmışlardır. Hititlerin Ü.'e verdikleri değer, çeşitli kazılardan el­ de edilen çivi yazılı tabietierin okunmasından öğrenilen Hi­ tit kanunlarında Ü. asmasını koruyucu nitelikte ve onu ça­ lanlara verilecek cezaları belirten maddelerin varlığı ile bi­ linmektedir. Anadolu'da kü ltüre alınan Ü. asması ile ü. yetiştirici­ liği sonradan Alkdeniz havzas ına yayılmıştır.

Anadolu'daıki eski medeniyetleri oluşturan insanların yaşayış şek illerini gün yüzüne çıkannark için son yıUarda yapılan aııkeolojik araştırmalar, kültür asmasının en azın­ dan M. Ö. 4000 - 3500 yıllarından beri Anadolu'da yetiş­ tirilmeıkte ve Ü.'den yararlanılmakta olduğunu ortaya koy­ maktadır. Örnek olarak, Konya'nın güneydoğusunda yer alan Ça­ talıhöyiiık 'te zamanımızıdan 9 000 yıl önceleri dünyamızın en es:ki yerleşme yerini bulan İngiliz aı:ıkeoloğu James Mel­ laart (b. bk.)'ın, orada:ki insanların "bira ve şarap yap­ masını bildiıklerini" belirtmesi, ilık önemli bulgudur. Ü.'ün M. Ö. 4000 yıldan beri bu yörede yetişticilrneğe başlanmış olacağı kabul edilmektedir. Alacahöyük'teki ka­ zılarda kral mezarlanndan çıkarılan ve M. Ö. 2300 yıl­ larına ait olan aJ.tın şarap testis i ve bardağı; Alişar'daki kazılarda bulunan ve M. Ö. 1 800 - 1600 yıllarına ait ol­ duğu tespit edilen ü. salkımı şeklindeki içki kabı; Kül­ tepe kazılarında elde edilmiş olan ve M. Ö. yaklaşık 1750 yılına ait olan koç başı şeklindeki içki bardağı; Boğa:z;köy' de bulunan ve M. Ö. 1700 - 1600 yıllarına ait olan pişmiş topraktan yapılmış boğa şeklindeki şarap barda:k ları ; Af­ yon ilinde bulunan ve Phrygyalılardan kalma bir içki şöle­ nini gösteren, M. Ö. 900 yıllarına ait taş kabartma; Kah­ ramanmaraş ilinde, M. Ö. 900 - 800 yıllarına ait geç Hitit döneminden kalma bir mezar taşının üzerindeıki kabartma­ d a kralın elinde tuttuğu Ü. salkımı bunlara birer örnektir. Yine Konya Ereğlisinin İvriz bucağında, Torosların v e çok bol sulu b i r p ı n a r şek-

ktıZ'ey yamaçlarından fışkıran

ÜZÜM

:

Şaraplık ve konyaklık bir üzüm çeşidi (Karasakız)

228

ÜZÜM

· M. Ö. II. binierin sonunda Mısır'da IV. sülale devrinde 8 kültür Ü. çeşidinden söz edilmektedir. Yine M. Ö. II. binlerde Mezo .. potamya'nın Anadolu'ya yakın dağlık bölge· lerinde Ü. asmasının yetiştirildiği sanılmakta· dır. ü. yetiştiriciliğinin Anadolu'dan oralara gittiğinden şüphe yoktur. Eski Yunanlıların Dionysos (Bacchus) ad­ lı tanrıları, ü. ve şarap tanrısı idi. Dionysos' un dünyayı dolaşarak insanlara Ü. yetiştiril­ mesını öğretliğine inanılırdı. Bacchus adına her yıl ilkbaharda şenlikler düzenlenird i. Ro­ malılar da kendi tanrıları Liber Pater'i Bacchus ile bir tutmuşlardır. İtalya'da Ü. yetiştiriciliği M. Ö. V. yüz­ yılda Sicilya ve Güney İtalya'da gelişmiş du­ rumda idi. Ü., Fransa'nın Akdeniz kıyılarına M. Ö. VI. yüzyılda götürülmüştür. Kültür asmasının yetiştirilmesi sonralan Avrupa'nın içlerine doğru yayılmış, Amerika'nın keşfin­ den sonra Vitis vinifera, Linn. oraya götürül­ müş, buna karşılık Amerika'nın yerli asma­ ları da Avrupa'ya getirilmiştir. Bunun sonucu olarak da filoksera başeresi ile mildiyu ve külleme hastalıkları Avrupa'ya gelerek Avru­ pa bağcılığını ciddi şekilde yok olma tehli­ kesi ile karşı karşıya bırakmıştır. Vitis vinifera asıllı Ü.'ler XVII. yüııyıl­ da Güney Afrika'ya, XIX. yüzyılda Avustral­ ya'ya götürülmüştür. Amerika'ya götürülenler, fiiokseradan korunma yolu bulununcaya kadar gelişernemiştir. İnsanlığa Ü. gibi çok yararlı bir meyveyi veren Vitis cinsine bağlı bitkiler, tutunacaık bir yer bulduklarında, sülükleri ile ona sa­ rılmak, tutunmak suretiyle tırmanırlar. Ya­ bani florada bulunan bu cinse ait bit­ kiler ormanlardaki ağaç veya çalılara böylece tutunup sarılarak çok yükseklere kadar uzayabilirler. Sarılacak bir şey bulamadıkları

ÜZÜM

:

Kara üziim �alkımı

za­

çanak yaprakları ile almaşık durumda diziimiş beş adet

man da toprak üzerinde uzun dallar oluşturara•k geniş bir

nektar bezi vardır. Dişi organ, kısa, kalın veya konik bir

alanı kaplarlar. Yaprak, sülü v-, Null. Hungaro Turcica.

Stud ies

in Honour of Julius Nemeth. Budapest

1976. 135 - 147). !Buna karşılık Türkçe vurmak kelimesinde v- protezi­ ne tanılk oluıyoruz. Türkçede bu fiilin eskiden urmak biçi­

minde kullanıld ığını biliyoruz. Çağdaş Türk diyalektlerin­ de de urmak Çuv. va/ak Ta­ tarca, Başkurtça vak, Çu�a vak); Türkçe tefek < tev ek; Türkçe yııfka < yuvka.

234

V

-

VADHAMANA

Türkçede iıki ünlü arasındıı:li -y- sesi -v-'ye çevrilir : Uygurca uya, Orta Türkçe uya, Başkurtça, Tatarca oya, Kırgızca, Kazaıkça, Kara Kalpakça, Nogayca, uya, Çuvaş­ ça yuva - Türkçe yuva; Uygurca küdegü, Kırgızca küyö, Kazakça küyöü, Şorca, Sagayca küze, Haıkasça küzö, Ya­ k utça kütüot, Çuvaşça kerü - Türkçe güvey, güveyi. Bk. W.

V · SILAHLARI (Aim. Vergeltungswaffen [ misille· me siHihları ) sözünden kısaltma), II. Dünya Harbinin son­ larına doğru Almanların geliştirip özellikle Londra'ya kar­ şı kullandıkları hava silahları. İ lk defa 14.6 . 1 944'te kul­ lanılan V - 1, jet tahriki ile çalışan bir çeşit pilotsuz uçak­ tı; menzili 250 km yi, hızı saatte 650 km yi buluyordu. Londra üzerine yollanan V - l'lerin % 80'i İngiliz avcı uçaıkları ve uçaık sa varlarınca düşürüldü. V - 2 ise ilk defa 6.9. 1944'te !kullanıldı. 250 km menzili, hızı saatte 5 000 km olan bu rokete karşı savunma müınıkün değildi. In­ giltere üzerine binlerce V - 2 yollandı, bunlar Londra'da geniş tahribe yol açtı. V - 2 silahları, günümüz uzay roketlerinin öncüsü ola­ rak kabul edilebilir. =

V AC [ ı· al!] , Macaristan'da, Pest (Peşte) idare bölü­ mü (megye)'nde, Tuna nehri kıyısında, Budapeşte'nin 60 km kuzeyinde bir şehir. Nüfusu 28 000 (1 970)'dir. XVIII. yüzyıldan kalma bir katedrali ve Barak üslubunda kilise­ leri vardır. Gıda maddeleri ve telkstil sanayii gelişmiştir. Macaristan'ın en büyük çimento fabrikası V.'ta kurulmuş­ tur. Çevresinde bağlar vardır. VACZY [ ı'al!iJ , Peter (doğ. Ruttka 17.3 . 1 904), Ma­ car tarihçisi . 1 928'de Budapeşte Üniversitesini bitirmiştir. 1 929 - 1940 yılları arasında Macar Milli Müzesinin Arşiv Bölümünde ve Devlet Arşivinde çalışmıştır. 1937'de üni­ versite doçenti unvanını kazanan V., 1 940'ta Kolozsv{ır (Cluj) Üniversitesinde tarih profesörlüğüne getirilmiştir. 1 942'de Budapeşte ÜnLversitesinde Orta Çağ tarihi profe­ sörlüğüne tayin edilmiş, 1 96 1 - 1969 yılları arasında üniver­ site ikitaplığında çalışmıştır. Beiiibaşlı eserleri : A közepkor törtenete (Orta Çağ tarihi) [ ı 936 ] ; A kiralysag központi szervezete Szent Istvan koraban (St. Istv{ın devrinde kral­ lığın merkez teşkilatı) [Szent Istv{m-emlek!könyv II, 1 93 8 ] ; Magyarorszag keresztenysege a h onfoglaltls koraban (Yer­ leşme devrinde Macaristan'ın Hristiyanlığı) [Szent Istv{ın emlek!könyv I, 193 8 ] ; Die A nfiinge der piipstlichen Politik bei den Slaven (Slavlarda Papalık politikasının başlangıçla­ rı) [ 1 942 ] . A hunok Europahan (Hunlar Avrupa'da) [A ttila es h unjai adlı ciltte, Budapeşte 1940. 6 1 - 142. s.] adlı ça­ lışması Hun tarihi bakımından değerli bir katkıdır. •

VADE, alacaklının gelecekte borcun yerine getiril­ mesini isteyeceği, borçlunun da borcu yerine getirmekle yü­ kümlü olacağı zaman veya tarih. V., akİtierde ve ticari senetlerde borçlunun üstlendiği bir borcun ifa zamanını belirleyebilmek açısından önemli bir unsurdur. 1. A kitlerde V. : V.'nin belirlenmesinde esaslar : Akdin tarafları (alacaklı ve borçlu) V.'yi kend i aralarında serbest­ çe kararlaştırabilirler. Akitte V. hakkında bir hüküm yoksa, örfe baş vurulur. Örf de olmadığı hallerde sırası ile Borç­ lar Kanunu'nun doldurucu ve tamamlayıcı hi.iıkümleri ile hu­ kukun hüsnüniyet gibi genel prensipleri tatbik edilir. Me­ sela Borçlar Kanunu, kira akdinde kira borcuntın ne za.

man ödeneceği akit veya örf ile kararlaştırılmamışsa, kira borcunun altı aylrk ve yıllık mukavelelerde her altı ayın sonunda, daha az süreli mukavelelerde her ayın sonunda ödenmesi gerektiğini bel irtmiştir (Borçlar Kanunu Md. 257). V.'nin hesaplanması : V., ay, hafta, gün, yıl veya yı­ lın bir kesri ile belirtilen bir sürenin bitim günü olarak

kararlaştırılabilir. Aylık V.'de ödeme tarihi, bir ayın baş­ langıcı kararlaştırılmışsa, V. o ayın ilk gününde, son gü­ nü kararlaştırılmışsa, o ayın son gününde dolar. Eğer ödeme zamanı olarak bir ayın ortası tespit edilmişse, bundan ayın on beşi anlaşılır (Borçlar Kanunu Md. 75). Eğer süre gün olarak belirtilmişse, V. sürenin son gününde gelmiş sayılır; ancak süre hesaplanırken akdin yapıldığı gün hesaba katıl­ maz. Süre 8 veya 15 gün olarak belirtilmişse, bu, tam ola­ rak sekiz ve on beş günü ifade eder. Eğer süre haftalar şeklinde belirtilmişse, borç son haftanın akdin yapıldığı gü­ ne uyan gününde ödenmesi gerekli hale gelir. Eğer süre ay, yıl, yarı yıl veya yılın dörtte biri gibi birden çok ayı içine alacak biçimde ifade edilmişse, aıkit tarihi ayın haııgL günü ise, borcun da son ayın buna uyan gününde öde nmes i zo. runlu olur. Son ayda o güne uyan bir gün yoksa, borç o ayın son günü ödenmek gerekir (Borçlar Kanunu Md. 76). iBorcun V.'ye bağlanmasının sonuçları : Kural olarak alacaklı V. gelmeden borçludan borcun yerine getirilmesi­ ni isteyemez. Bununla biırlikte kuralın kanunlarda gösteri­ len bazı istisnaları vardır. Mesela bir borcundan dolayı borç­ lunun maliarına ihtiyati haciz konması halinde o borç, V.' ye bakılmaksızın derhal ödenmesi gerekli hale gelir (İcra İflas Kanunu Md. 257). Borçlu borcunu V.'nin dolmasın­ dan önce yerine getirebilir (Borçlar Kanunu Md. 80). Ala­ caklı erken ifa yüzünden (mesela faizden mahrum kalma, teslim edilecek malların muhafazası için yer ayıramamak gibi sebeplerle) bir zarara uğrayacaksa bunu reddedebilir. 2. Ticari senetlerde V. : Poliçede V. : Poliçelerde dört çeşit V. vardır. Buna göre, bir poliçe a. belli günde ödeme kaydını taşıyan poliçe, b. keşide gününden belli bir süre sonra ödeme kaydını taşıyan poliçe, c. görüldüğünde ödene­ cek poliçe, d. görüldükten belli bir süre sonra ödeome kay­ dını taşıyan poliçe şekl inde düzenle � ebilir. Bu dört çeşit V. dışında bir V. belirlenemez. Poliçeye birbirini takip eden V.'ler konamaz. Bu hükümlere uymadan V. beliclenmişse, poliçe batı! sayılır. Poliçede yıl, ay, hafta ve gün gibi gös­ terilen sürelerin nasıl hesaplanacağı Ticaret Kanunu'nun 6 1 8. maddesinde aç�klanmıştır, ancak bu madde Borçlar Kanunu'nun 75 ve 76. maddelerinde belirtilen ana kural­ lardan değişik bir hüküm taşımamaktadır. ,Bono veya emre muharrer senette V. : Bunlar da po­ liçelerin V.'ye dair hükümlerine tabidir. Bonoda V. göste­ rilmemişse, bono "görüldüğünde" ödenecek bir bono sayılır. Çekte V. : Çek, görüldüğünde ödenir. Buna aykırı her hangi bir kayıt yazılmamış hükmündedir. Keşide günü ola­ rak gösterilen günden önce ödenmek için ibraz olunan bir çek ibraz günü ödenir (Ticaret Kanunu Md. 707). Bir çek, keşide edildiği yerde ödenecekse on gün, keşide edildiği yerden başka bir �yerde ödeneceıkse bir ay içinde muhataba ibraz edilmelidir. Bu süreler çek.te keşide günü olarak gös­ terilen tarihten itibaren işler (Ticaret Kanunu Md. 708). Çek, bu süreler içinde ibraz edilmediği takdirde keşideci çekten rücu edebilir (Ticaret Kanunu Md. 7 1 1). (E. Korur)

VADHAMANA : bk. VARDHAMANA.

VADi - VADİÜ'S

V ADi,

yer yüzünde çok yaygın b ir yer şekli olarak,

telveg (bir akarsu yata�ının en derin yerleri) çizgisi boyun­ ca sürekli eğimi bulunan uzun çukurluklara verilen ad. V.' nin uzunluğu, yeri aşındırarak onu olu�turan akar suyun boyuna bağlı olarak çok çeşitli değerler gösterir (birkaç km den yüzlerce, hatta daha uzun olarak). V.'lerin eni genellikle dar ve az geni� olur. Dar ve derin olanları ara­ sında dik yamaçlı olanları ço�tur. Bunlara Türkç ed e kısık denir. Dağlarda olduğu kadar, bazı kum ta�ları ve granit­ ler arasında da böyle �ekiller olu�uştur. Bu arada çok dik yamaçlı ve boğaz biçimli V.'ler de oluşmuştur ki bunlar da kanyon �İsp. cafion, canyon) adıyla anılır ve Türkçedeki karşılığı kapız'dır. Toroslarda ve Kuzey Anadolu dağların­ da kapızlar çoktur. Dünyaca en çok bilinen örneği de Ku­ zey Amerika'da Colorado kanyonlarıdır. V.'lerin birçoğu da derin, fakat yamaçları az dik olur. Bunlar geniş V.'ler­ dir. Ta� sertliği ve yapı özelliğinden veya durup durup tek­ tonik yüıkselmelerin olmu� bulunduğu olaylar yüzünden ya­ maçları "basamaklı" olmuş V.'ler de çoktur. .Oümdüz uzanan V.'ler, genellikle çok nadirdir. Bun­ lar bir eğim boyunca bükülerek uzanırlar. V.'nin tabanın­ dan yaniara doğru yükselerek uzanan araziye V. yamacı denir. V. boyunca karşılııklı uzanan bu iki yamaç, kaynak yerinde blıleşir, V.'nin ağzına (ovaya, denize uzandığına göre) doğru paralel şekilde uzanırlar. Bu iki yamaç, dar V.'lerde birbirine yaklaştığı halde, geniş tabanlı V.'lerde biı:ıbirinden uzaklaşır (yüzlerce metre ve daha çok), burada alüvyonların biriktiği di1zlüıkler uzanır ki buralar V. ta­ banlandır. V.'den geçen akar suyun kabannası halinde, buraları genellikle sulann bastığı taşkın alanları olurlar. V. tabanları, ekim dikim alanları (özellikle meyve ve sebze bahçeleri), yerleşme yerleri ve yolların geçtiği yerler olma­ ları bakımından önem taşırlar. V. 'lerin, çokluık, birbirine dar açı ile birleşecek biçim­ de, uzanarak bir çeşit ağ (şebeke) oluşturmalan ile türlü V. ağları oluşmuştur ki bunlar V. sistemleri olarak da anıl­ mıştır. Başlıcaları simetrik V. sistemi (yanlardan eşit kol­ larla uzanarak ana V.'ye katılma durumu), simettisiz sis­ tem �ir yanda kol akar sularda geli�me çok), tekne sis­ temi �enarlardan teknenin çukur bölümüne doğru birleşme­ ler biçiminde kol akar suların uzanı�ı), yıldızımsı sistem (akar su kollarının bir alandan kenarlara açılış tarzı), yap­ rak damarı sistemi (kollar, sıradağdan her iki yana uza­ narak), ıskara sistemi (dağ sıraları arasında farklı yönlere do�ru, fakat paralel uzanarak) biçimindedir. V.'lerin derinle�esi, tıııhan (kaide) seviyesine bağ­ lı olarak (bu sevi�e genellikle deniz yüzıüdür, ova veya göl seviyesi halinde yerel olanları da vardır), yer ka­ buğunun oradaki yükselmesi sonucu derine aşındırma et­ lı:isi artan eroeyon ile olur, yaniara doğru genişlemesi bu olu�ma sırasındaki yamaç süpürülmeleri (denüdasyon) yolu ile geli�ir ve bu iki işleyiş aynı süre içinde belirir. Ana V. derinleştikçe buna karı�an kollar ve bütünü ile V. sis­ teminde de �le bir gelişme olur. Başlangıçta V.'ler bo­ yunda yer �er hızlı akışların bulunduğu dik eğimler, su­ ların çağlayan yaptığı dimdik yerler var iken, aşınmalar sonucu, zamanla bunlar silinerek daha yatık bir eğim ol�ur. Arazinin yapısı ile ilgili olarak çeşitli V.'ler oluşmll§­ tur : Monoklinal (bir yana eğimli) tabakalara uymuş bu­ lunan konselJean ıve sübsekan V.'ler, kıvrımlı tabakalarm

..

SEYL

235

bulunduğu arazide oluşmuş senidinal V.'ler ve antiklinal V.'ler gibi. Ayrıca, dağiann uzanışına uyacak şekilde uza­ nan V.'ler ile dağı "enine geçen" V.'ler çok önemlidirler. Enine V.'ler, yayvanca bir çukurluktan veya bir ovadan sonra dağı yarmış biçimde uzanır, yine bir genişliğe ulaşır ki ulaştırma bakımından çok önemli olan böyle V.'lere yarma V. veya yaygın bir deyi�le boğaz denir.

.Buraya kadar belirtilenler hep akar suların açtığ ı V.' lerdir. Onun için V. denildiğinde akar su V.'leri hatıra ge­ lir, hatta yer yüZilinde son derece yaygın olduklanndan nor­ mal topografyanın bir unsuru olarak görülürler. Ancak, buzulların açtığı V.'ler (buzul V.'leri) ve karstİk bölgelerde olu�mu� V.'ler de vardır. Bunlardan her ikisi de akar su V. 'lerinden farklıdırlar. Buzul V.'lerinde sürekli eğim ye­ rine, çanaklı e�ikli bir uzam� vardır. Karstİk V.'lerde ise, suların yer yer dibe dalması ve yer altında aktıktan sonra yüze çıkarak uzunca bir çukurluktan geçmesi ve burada yeniden d ibe dalması gibi farklı bir V. uzanı�ı oluşmuştur. (R. İzbırak)

V ADI NUN,

Fas'ın güneybatısında, Anti Atlas dağ­

ları ile Salıra arasında yer alan bir ova. Birkaç akar su ile sulanan ovada Araplara ve Herberilere ait şehirler vardır. Bölge, kuzeybatı Okyanus kökenli hava kütlelerinin etkisi altındadır; yerel olarak 3 00 - 400 mm yağış alır. Oıvada hu­ bubat, üzüm, tütün ve çeşitli meyveler yetişir. Manganez, kur�un, bakır, ikobalt �örenin madenierini oluştunır.

VADIM, Roger (do�. Paris 26. 1 . 1928), Fransız film rej isörü. Önceleri tiyatroda oyunculuk yapan V., 1 949'dan sonra Marc Allegret'nin yanında asiştan olarak çalışmıştır. İlk karısı olan BrigiJtte Bardot'nun ba�rolünü oynadığı Et Dieu crea la /emme ( ... ve Allah kadını yarattı) [ 1 956] adlı filmi ile üne kavuştu. Bir yıl sonra yine Brigitte Bardot ile Les bijoutiers du clair de lune (Gözlerinde daima gece) ile 1 960 - 1 96 l 'de La bride sur le cou adlı filmlerini çevir­ miştir. Ayrıca Sait-on jamais (Bilinmez ki?) [ 1957 ] 'den sonra ikinci karısı Annette Stroyberg ile Les Liaisons dan­ gereuses (Tehlikeli alaJkalar) [ 1 959] ve Et mourir de plaisir ( ... ve zevkten ölmek) [ 1 960] adlı filmlerinin sanat bakı­ mından başarılı olması, V.'in ününü artırmıştır. Yönetmen­ liğini yaptığı diğer önemli filmleri arasında Le vı'ce et la vertu (Kötülük ve namus) [ 1 962 ] , Le repos du guerrier (Yorgun savaşçı) [ 1 962 ] , Chtiteau en Suede (İsveç'te bir şato) [ 1 963 ] , La ronde (Aşk zinciri.) [ 1 964] , La curee (Oyun bitti) [ 1 966 ] , Barbarella [ 1 96 8 ] , Pretty maids all ıin arow [ 1 970] bulunmaktadır. VADİÜ'S - SEYL, Osmanlı devletinin bir cihan paratorluğu olduğunu tescil eden savaşlardan biri. 30 maziyülevvel 986 (4 ağustos 1578) tarihinde Tanca'nın neyinde, V. veya sebil denilen yerde Türk zaferiyle nuçlanan bir savaştır.

im­ ce­ gü­ so­

Osmanlı devletinin Kanuni Sultan Süleyman'dan beri süregelen ve Avrupa devletlerinin iç siyasetlerine müdahale etmek imkanlarını sağlayan vurucu gücünün bir tezahürü olan bu savaş, Osmanlı devletinin ileri uçlarından Cezayir ocağının, bir süreden beri Fas'ın iç işlerine müdahalesi sonucu patlak vermiştir. 1 574'te Fas'ta hükümran olan Şurefa"}'i Sadiye'den Mulay Abdullah'ın ölümü üzerine onun yerine geçen oğlu el - Mütevekıkil al' Allah Muham-

VADİO'S - SEYL

236

med'e karşı büyük amcası, yani dedesinin kardeşi Ebu Mervan Abdülmelik'in saltanat iddiasına kalkışması, bir yandan Osmanlı devletinin, bir yandan da Portekiz kral­ lığının bu iki yeğen ve amca arasındaki rekabete müda­ halelerine fırsat verdi. Emir Abdülmelik'in büyük bir peş­ kcşle söylendiğine göre, bizzat İstanbul'a gelerek III. Mu­ rad'a dehaleti üzerine Divan-ı hümayun ona yardıma ka­ rar verdi. Bu iş için Kapurlan-ı derya Kılıç Ali Paşa'nın Cezayir ve öteki garp ocaklarında vekili bulunan Ramazan Paşa, Abdülmelik'e kara ve deniz güçleriyle yardım göre­ vini aldı. Gerçekten de Ramazan Paşa her iki kuvveti de hazırlayarak Fas'a hareket etti. Bu gelişme üzerine Fas sultanı Portekiz kral ı Don Sebastiao'ya baş vurdu. Koyu bir Katolik olan ve hatta Türklere karşı bir Haçlı seferi tasavvurunda bulunan kral, bu çağrıyı tehalükle karşıladı. 360 topla berkiJt ilmiş 80 000 kişilik bir orduyu Tanca'ya çıkard ığı gibi, hu ordunun arkasını da denizden bü}'ilk bir donanma ile takviye etmişti. Ramazan Paşa'nın takviye ettiği Abdülmelik'in ordusu ile bu kuvvet V.'de el - Kas­ ru'l·kebir (Aicazarguivir)'de ıkarş ılaştl. Savaşın sonunda Sultan Muhanuned ile Don Sebastiao öldüler. Ayrıca 20 000 ölü ve 40 000 tutsak bıraktılar. Kurtulabilenler ıkı­ yıdaki donanınaya binerek Portekiz'e kaçadarken Ramazan Paşa'nın sevk ettiği garp ocakları filosuyla karşılaştı ve Atlas Okyanusunda da ağır kayıp verdiler. Savaşa hasta olarak katılan Mulay Abdülmel ik zafer sevinci içinde an­ sızın öldü. Yerine geçen Ahmedü'l - Mansur bu destek do­ layısı ile III. Murad'a o tarihe kadar görülmem� bir peş­ keş göndermişti ki Türk tarihçileri bundan ötürü ona ez Zehebi ltıkabını vermişlerdir. Gönderilen hükm-i hümayun­ la Osmanlı himayesine kabul edilen Fas sultanlığı ile bu devletin Kuzey ve Orta Afriıka'yı tamamen kontrolU altına aldığına bir delildir. (İ. Parmaksızoğlu)

V AGANOVA,

Agrippina

.Yakovlevna

-

VA}DA, }{mos taşkınianna da uğrayan akar su boyu V.'ları (Nil boyu, aşağı kesimlerinde Fırat ve Dicle gibi), dağ eteğİnden ta­ ban suyunun yüze çıkış V.'lan (Büyük Salıra'da Tibesti d ağlarının eteği, çöle bakan İran ve Atlas d ağlarının etek­ leri gibi), su kaynağı V.'ları, kuyu V.'ları , arteııyen kuyu­ ları V.'ları, taban suyu V. 'ları olarak birkaç grı.ıpa ayrı­ lırlar. !Bütün V. şekillerinde sulama yoluyla ıslaklığı sağla­ nan topraklarda bitki yetişir. Kuzey Afrika V. 'larının en önemli ağacı hurmadır. ıB u ağaç, meyvesini olgunlaştırmak için çölün kızgın sıcaklığını ister. V.'larda başka bitkiler de yetişir (yıllık bitkiler, çamlıklar, etiimsi yapraklı ağaç­ lar gibi). Hurma ağaçlarının gölgesinde tarla bitkileri, seb­ ze, meyve yetiştirilir. Boııkırlardan farklı olaraık V.'larda suyun ve sulamanın bittiği yerde bitkiler de sona erer ve uçsuz bucaksız çöl arazis i hemen yanında başlar.

V.'lar, araziye ve su durumuna göre, yerleşme yerleri olarak büyümüşlerdir. Evler kalın taş duvarlı, düz damlı, küçük pencerel idirler. Bunlar, ağaçlar arasında, boyları 20 25 m yi bulan hurmalıklar altında ve bahçeler ortasında bulunurlar. Birer yerleşme yeri olarak içlerinden köy büyüık­ lüğünde olanlarından, kasaba, hatta kıüçüık şehir işleyişi gösterenlerine kadar çeşidileri vardır. Bu gi,bi yerler çöl­ lerde, deve kervanları ve motorlu taşıtlar için pazar ve ko· naklama yerleridir. (R. İııbırak)

VAPAN, Amuderya ve Bindikuş dar bir toprak parçası. 1 893 'te Rusya iJe (bugünkü Pakistan) arasında tampon bir ganistan idaresi altına verilmiştir. V.'ın liği 7 000 m dir.

arasında bulunan İngiliz Hindistanı bölge olarak Af­ denizden yüksek­

ıBelirlenemeyen nüfusunun büyük çoğunluğunu Taeik­ ler ile Kırgızlar oluşturmaktadır.

(Petersburg

1 879 - Leningrad 1 95 1), Rus balerini. Balerin olarak kari­ yerini bitirdikten 5 yıl sonra, Leningrad Koreografi Ensti­ tüsü'ne doçent olarak alınmış, 1934'te bu enstitünün mü­ dürlüğüne getirilmiştir. V., burada, kendi adını taşıyan ve Doğu bloku devletlerinin hepsinde uygulanan bale öğreti­ mi özel sistemini geliştirmiştir. Enstitüye, 1957'de V. adı verilmiştir.

V AGON : b k. DEMİRYOL U. V AH (Alm. Waag, Mac. V&g), Çekoslovakya'da bir nehir, Tuna'nın sol kolu. Uzunluğu 390 km dir. Tatralar­ dan çııkan Ak ve Kara V. kollarından oluşur. Komarno · (Mac. Komarom)'da KüçUk Tuna'ya karışır. VAHA (Fr. Oase, Oasis), çölün su çıkan yerlerinde bitkilerin yetişebildiği, insanların yerleşerek barındığı alan. V.'lar, çölde birer yeşillik adasıdırlar. Böyle yerlerde V. alanının bittiği yerde bütün özellikleri ile çöl başlar. Bu­ ralarda bitkiler oldukça gür büyümüştür. V.'lar, büyük su kaynakları yanında, dağlardan beslenerek çöle inen ve bu­ rad�ki çölde bir süre akabilen sular boyunda, t�ban suyu­ nun çıktığı yerlerde, artezyen kuyularının açıldığı alanlarda gelişmiştir. Böyle yerlerde sulama işleri pek önemlidir. Çöl­ de insanlar sadece V.'larda toplanmıştır (bk. ÇÖL). Böylece, suyun çölde bulunuş şekline göre V.'lar, zaman zaman su

VAHDETi, Derviş : bk. DERVİŞ VAHDETl, Hafız. VAHİT LÜTFİ

:

bk. SALCI, Vahit Lfltfi.

V AIIRAN, Cezayir'de bulunan Oran şehrinin Arap­ ça adı. Dk. ORAN. VAİSALA [ veysele] , Yrjö (Kontiolahti 1 8 9 1 - Turku 197 1 ), Fin astronomu. 1 924'te Turku Jeodezi Enstitüsü'ne profesör olmuş, 1 940'tan itibaren Turku dolaıylarındaki Tuorla'da bulunan optik ve astronomik aletler yapımı ens­ titüsünde görev almıştır. V., 1 924'te, asimetri hatası (gö­ rüntü hatası) bulunmayan aynalı bir dürbün icat etmiştir. V., Fin Bilimler Akademisi ve Comit� International des Poids et Mesures (Paris) üyesi olmuştur. V., bir yıldızlar triangülasyonu sayesinde, uydular triangülasyonu için esas­ lı bir ana fikir ortaya atmıştır.

VAJDA [ t'-?Jd.J ) , Jfınos ( 1 827 - 1 897), Macar şairi. 1 848 hürriyet savaşında aktif rol oıynamışsa da, daha sonra . Avusturya ordusunda görev alarak İtalya seferine katılmış­ tır. Hürriyet savaşından sonra yazdığı şiirlerde Macar mil­ letinin uğradığı acı felakete tercüman olmuştur. Daha son­ ra aşk şiirleri yazmıştır. Bu şiirlerinde sürekli olarak Gina' nın güzelliği ve aşkı üzerinde durmuştur. Bu yolda verdiği en değerli eser, Gina emteke (Gina'nın hatırası) adlı şiir dizisidir.

V AJDA, Janos

-

VAKlF

23 7

V., 1 860 yıllarında haıyatının en bunalımlı bölümünü

İlçenin başlıca geçim kaynakları tütüncüliik, hayvan­

yaşamıştır. Avustuııya ile yapılan uzlaşmayı kabul ettiği anlaşılan V., Pal Gyulai (b. bk.)'nin açtığı mücadele kar­ şısında Peşte'den ayrılmaık mecburiyelinde kalmıştır. Vi­ yana'ya yerleşen şair, 1 862 - ı 872 yılları arasında bir eser vermemiştir. Ancak ı 867'den başlayarak muhalefet l ideri olarak tekrar rol almıştır. Artık büyük bir şair olarak ka­ bul edilen V., fikri ve felsefi şi irler yazmaya başl amıştır : Vegtelenseg (Sonsuzluk) gibi . V. ı 867 sonrası Macaristan' ının bunalımlarını da tartışmış, ancak ibir çıkar yol bula­ mamıştır.

cılık , çeşi·tli sebze ve meyve üretimi ve bu arada fındık (dikili ocak sayısı 4 milyon, yıllık üretim 8 - 9 bin ton)'tır. Ancaık nüfus sayısı çok, arazi dar ve parçalı olduğundan, çok sayıda erkek başka yerlere çalışmaya gider. İlçede hay­ vancılıık (sığır, koyun) gel işmiştir. İnek, koyun ve keçiler­ den elde edilen sütten en ÇOik tere yağı yapılır. Trabzon yağı olarak ün kazanmış olan tere yağlarının en nefisi V.' de yapılır, yılda 300 - 350 bin kg yağ başka pazarlara sa­ tılır. Kıyı boyunda balıkçılık, birçok köyde kümes hay­ vanları ve bal üretimi de geçimde yer tutmuştur.

Hayatının sonlarında yazdığı Husz ev mu/va (Yirmi

İlçede 2 lise, 2 meslek okulu (bu arada Beşikdüzü i lk öğretmen okulu), 6 orta okulu, 3 şehir ilk okulu (köylerde ı 22) v a rdır. Devlet hastahanesi 50 yataklıdır.

yıl sonra) [ ı876] ve Harmine ev mıılva (Otuz yıl sonra)

[ 1 892]

adlı şiirleri , siyasi karakterde·ki şiirlerinden daha

derindir. Bu şiirlerinde, ko11kunç bir ölüm bilinci içinde aşk duygularını d ile getirmiştir.

VAK'A-İ VAKVAKİYE : bk. ÇINAR VAKASI. V AKAR�LSKİ, Hristo

(doğ. Momina klisura, Pazarcık

ı 896), Bulgar etaografya bilgini. Soyfa Üniversitesinin Slav Filoloj isi bölümünü bitİrıniştir ( 1 923). ı 926 - 1 927 yılların­ da Varşova'da Slav etnografyası alanında uzmanlık çalış­ maları yapmıştır. Sofya'da Etnografya Müzesinde müdür olarak çalışmış ( 1 945 - ı 948), daha sonra aynı müzenin Maddi Kültür Bölümünü yönetmiştir ( 1 953 - ı 962). ı 943' te Üsküp (Skopje) Üniversitesinde doçentliğe getirilmiş, Üs­ küp Milli Müzesinde müdür olarak görev almıştır ( 1 94 ı ­ ı 944). V., B ulgar folkloru ve halk sanatları alanındaki ya­ yınlarıyla tanınmıştır. Belli başlı eserleri : Bit i ezik na tra­ kiyskite i maloaziyskite abl g ari. Ç. 1. Bit (Trakya ve Kü­ çük Asya Bulgarlarının haıyatı ve dili. 1. bölüm. Hayat)

[ ı935 l ; Falg arski narodni gatanki (Bulgar halk bilmeceleri) [ 193 6 ] ; Dobrııdja (Dobruca) [ ı 964 ] ; Etnografiya na B af. gariya (Bulgaristan etnografyası).

VAKFIKEBİR, Trabzon il ine bağlı bir i lçe. Yüzöl­ çümü 458 km2, nüfusu ı oo 602 ( 1 980)'dir. İlçeye bağlı 3 bucak (Beşikdüzü, merkezi ı 2 000 nüfuslu, Çarşıbaşı, mer­ kezi 3 700 nüfuslu, Şalpazarı , merkezi 7 200 nüfuslu) var­ dır. İlçe merkezi V., ı 3 8 ı 4 nüfusludur. Eski ilçelerden olan V., i l i n batı bölümünde olup Akçaabat ve Tonya, batısında Giresun ili, kuzeyinde Karadeniz ile çevrilidir. Güneyinde Gümüşhane ile kısa bir sınırı vardır. V., Trabzon'un 47 km batısındaki Fol deresi ağzında bulunduğu için, buraya Folpazarı veya sadece Fol da de­ nilmiş, rüzgarlara karşı korunduğu için Büyük Liman adı da kull anılmıştır. V. arazisi, doğuda Fener burnu, batıda Kale burnu ara­ sındaıki geniş (25 km) bir koyu çevreler. Güneyindeki dağ­ lardan buraya yönelen 8 dere, araziyi derin bir biçimde yarmış ve sırtiara bölmüştür. Özellikle Fener burnu çıkın­ ıısı ( 1 0 km), koyu doğu rüzgariarına karşı korunmuştur. İlçe arazisi, güneydeki dağlara (1 000 - ı 500 m) dar bir biçirnde sokulmuştur. Bu dağlık yerlerde nüfus az, arazi ormanlık ve yayialar halindedir. Esas nüfus ve yerleşmeler ilçenin kuzey ve orta bölümünde toplanmıştır. V.'de yıllık yağış tutarı ı 3 ı O mm dir. Dağlarda zen­ gin ormanlar (çam, meşe, kayı n , kestane, gürgen gibi ağaç­ lar) bulunur.

İlçe merkezi V., Fol deresi ağzında bir küçük şehir­ dir. 1 927'de nüfusu 2 ı 5 iken, ı 980'de 14 OOO'e yaklaşmış­ tır. Yolcu gemileri ile küçük deniz taşıtları V.'e uğradığı gi­ bi, Karadeniz kıyı boyu asfalt yolu da buradan geçer. Şehir, yakin ve uzak çevrelerine bağl ıdır. Elektrik ener­ jisi Harşit hidroelektrik santralİnden sağlanmış, içme suyu işleri yeniden ele alınarak yeter derecede su elde edilmiştir. Mezbahası, kanalizasyonu, çarşısı, haftalık pazarı, elektrik ve su işletmesi . otel ve lokantaları, eğitim ve sağl ık kuru­ luşları vardır. (R. İzbırak)

VAKFlYE : bk. V AKIF. V AKIF (Hukuk), bir malın başlı başına varlık kaza­ nacak biçimde belirli bir gayeye tahsis olunması (Medeni Kanun Md. 73). Hukuk tatbikatında bu şekilde tahsis olun­ muş mal veya mallara da V. denmektedir. Ülkemizde V.'ın tabi olacağı hükümler Türk Medeni Kanunu'nun 73 - 8 1 . maddelerinde belirtilmiştir. Türk Medeni Kanunu'nun )'ii­ rürlüğe girdiği 4 ekim ı 926 tarihinden önce kurulmuş eski V.'ların statüsü ise 3 haziran ı 9 3 5 tarih ve 2762 sayılı Vakıflar Kanunu ile düzenlenmiş bulunmaktadır. 1. Medeni Kanuna tabi V.' lar : a. V.'ın kurulması : Bir V.'ın meydana gelebilmesi için her şeyden önce bir ku­ rucusu, yan i "vakfedeni" bulunmalıd ır. Vakfeden gerçek bir kimse olabileceği gibi, hiikmi bir şahn da olabilir. V.'ı ku­ racak kimse tam ehl iyetl i olmalıdır. Mahdut ehliyetsizler on beş yaşını bitirm işlerse, vas iyet yoluyla V. kurabilirler. Vakfeden V.'ın gayesini göstermelidir. Gayenin bel irli ve devamlı olması lazımdır; aksi takdird e iböyle bir V. bük­ mi şahsiyet kazanamaz. Milli menfaatlere aykırı olan, si­ yasi düşünce veya bel l i bir ırk veya cemaat mensuplarını desteklemek gayesiyle kurulmuş bulunan bir V. da hükmi şahsiyet kazanamaz (Medeni Kanun Md. 74). V.'ın gaye­ sini gerçekleştirmeye yeterli malı olmalıdır. Bu mal menkul veya yarı menkul olabileceği gibi, alacak, hisse senedi veya tahvil gibi menkul bir kıyınet de olabilir. Medeni Kanunun 73. maddesine göre, bir mamelekin tamamı veya gerçekle­ şeceği anlaşılan her türlü geliri yahut ekonomik değeri olan haklar vakfedilebilir. Vaıkfeden, V. kurma iradesini resmi senet veya vasi­ yet yoluyla belirtebilir. Vakfeden V. senedinde V.'ın ga­ yesini , organlarını, gayeye tahsis edilen mal ve hakları, V.'ın teşkilıitını, ikametgiıhını ve adını göstermek zorun­ dadır (Medeni Kanun Mld. 75). Bu senet noter tarafından düzenlenir. Vasiyetname ise resmi, el yazılı ve harp veya ölüm t ehlikesi gibi ist isnai hallerde sözili olarak yapılabilir.

238

VAKlF de denetler �Medeni Kanun Md. 78). V. mallarının korun­ ması veya gayesinin sürdürülmesi açısından mutlak bi.r ih­ tiyaç doğması halinde, yetkili asliye mahkemesi idare orga­ nının teklifi ve ·teftiş makamının yazılı mütalaası üzerine V.'ın i d are şeklini değişti.rebilir. Mahkeme ayrıca, teftiş makamının yapacağı müracaat üzerine düzenlenen duruşma sonucunda V. yöneticisini veya yönetim kurulunu işten uzaklaştırabilir ve varsa V. senedinde bu konuda yer alan hükümlere de uyarak yeni yöneticiıyi veya yönetim kurulu­ nu seçebilir (Medeni Kanun Md. 79). Eğer V.'ın asıl ga­ yesinin mahiyet ve �ümulü vakfedenin arzusuna uymayacak derecede değişmişse, yetkili asliye mahkemesi idare orga­ nının veva teftiş makamının baş vurması üzerine duruşma yaparak V.'ın gayesini değiştirebilir. Mahkeme V.'ın ga­ yesini tehlikeye sokan şart ve mükellefiyetieri değiştirmeye de yetkilidir (Medeni Kanun Md. 80). Geliri giderini kar­ şılamayan veya değerine uygun gelir getirmeyen V. malları daha faydalı başka bir mal veya para ile değiştirilebilir. Asl iye mahkemesi teftiş makamının teklifi üzerine, V. ida­ re uzvunun bu konudaki düşüncesini aldıktan sonra değiş­ tirme kararını alabi lir (Medeni Kanun Md. 80/A). V.'ın sona ermesi : V., infisah (dağılma) ve fesih (da­ ğıtma) ile sona erer. Gayesinin gerçekleşmesi imkansız ha­ le gelen V. kendil iğinden dağılmış olur. Bu durum idare uzvu tarafından sicile te>cil ettirilir. V.'ın feshi ise mah­ keme kararıyla olur. Gayesi hukuka, ahlaka, adaba, mil­ li menfaatlere aykırı hale gelen veya siyasi düşünce ya­ hut bell i ırk ve cemaat mensuplarını desteklemek olan veya bu durwna dönüşen V., teftiş makamının baş vurması üze­ rine yetkili asliye mahkemesince i lgili taraflar çağrıtıp du­

VAKIF : Sivas Güdük Minare onanından sonra V., vakfedenin ikametgahının bulunduğu asliıye mahkemesi nezd inde tutulan sicilc tescil ile hükmi şahsiyet kazanır. Asliye mahkemesi, tescilin yapıldığını Vakıflar Genel Mü­ dürlüğündeki merkezi sicile kaydalunmak üzere re'sen teb­ liğ eder. Merkezi sicile kaydolunan V., "Resmi Gazete" ile de ilan edilir. V.'ın tescil edilme>i üzerine, vakfedilmiş mal­ Iann mülkiyeti ve diğer haklar V.'a geçer. Mahkeme, vak­ fedilen gayri menkulün V. hükmi şahsiyeü adına tescil olunduğunu derhal tapu idaresine bildirir (Medeni Kanun Md. 74). b. V.'ın idaresi : Kurulmuş olan bir V.'ın işlerini yü­

rütebilecek bazı organiara gerek vardır. Medeni Kanun'un

77. maddesi, V.'m ıbir idare organı olmasını mecburi kıl­ mıştır. Vakfeden isterse V. senedinde veya vasiyetnarnede V.'ın idaresi için gerekli gördüğü diğer organları da belir­ tebilir. İdare organı, tek bir yöneticiden ibaret olabileceği gibi, birkaç kişiden bir araya gelen bir yönetim kurulu şeklinde de olabilir. Eğer V. senedinde V.'ın organları ile yönetim biçimi yeterli olarak gösterilmemişse, teftiş maka­ mı {Vakıflar Genel Müdürlüğü) bunları vakfedene tamam­ l attırır. Vakfedenin ölmüş olması veya bu tamamlamayı yapamayacak durumda bulunması halinde, teftiş makamı görülen eksikliklerin tamamlanmasını sağlamak için, bu ko­ nudaki mütalaasını da ekleyerek asliye mahkemesine baş vurur. Teftiş makamı ayrıca, V. senedinde belirtilen hü­ kümlerin yerine gime başlamıştır.

Günümüzde ilde 305 köy il!k okulu, 38 şehir ilk okulu, yatılı bölge okulları (İskele, Geva�. Erciş, Başkale), 2 lise (V., Erciş), 1 0 orta okul, 8 meslek okulu (kız ve erkek i lk öğretmen okulları, ticaret lisesi, ziraat meslek okulu, sağlık kolej i, imam..Jı.atip okulu, Erciş'te kız akşar.ı sanat okn.ılu) vardır. IBug·ün üç fakülte (Fen - Edebiya.t, Ziraat, Veteriner)'si ve bir ıyi.iksdc okuluyla Yüııüncü Yıl Üniversi.tesi eğitim ve öğretim faa14yetini sürdürmektedir.

VAN : Güzelsu (Hoşap) kalesi

25C

VAN - VAN DIEMEN

V AN

:

Husrev Paşa camii

Kulu Mehmed Efendi, Vani Mehmed Efendi , Dürri Efendi, Erçişli Emrah söylenebilir.

Turizm : V. ili, büyük gölü, yüksek dağları, gür dere­ leri, meyve bahçeleri, tarihi eserleri, sağlam havası ile Tür­ kiye'nin turizm potansiyeline sahip bölgelerindendir. V. gö­ lünün kıyıları, yarları, kumsalları, vapur seferleri ile Mar­ mara Denizini hatırlatır. Göl kenarının kasabaları, iskele­ leri ve çevrelerindeki bahçeler bölgeye ayrı bir güzellik vermiştir. Son yıllarda gelişme göstererek caddeleri, düz­ gün sokakları, çok katlı modem yapıları, otelleri, lokan­ taları ile güzelleşen ve büyüyen V. şehri, batı yanında V. gölüne açık ve kıyıdan 6 km ıkadar içeride yeşillikler ara­ sında bir turistik şehir olmuştur.

İlde turistik ve görülmeye değer eski sanat eserleri çoktur. Eski kültür kalıntılarının üst üste sıralandığı V. ka­ lesi çeşitli ellerden geçmiş, Selçuklu, Kara Koyunlu, Ak Ka­ yunlu Türkleri arasında da el değiştirdikten sonra Osman­ hiara bağlanmıştır (V. şehrine 5 km uzaklıkıta). Şehrin he­ men kuzeyinde Akıköprü dağının yamacındadd Toprakıkale, Çavuştepe (uç ve iç kale, şehre 22 km), V. - Başkale yolu üzerinde, şehre 60 ıkrn uzaklıkt.l Güzelsu (Hoşap) kalesi ile içinde 2 cami, 3 hamam, çeşmeler bulunan burçlada çev­ rili heybetli görünüşlü eski yapı, Gevaş'taki Selçuklu me­ zarlığı, Akdamar adası bunların başlıcalandır. tıe gelen yerli ve yabancı turist sayısı çoğalmıştır. Şe­ hirde modern oteller, lokantalar yapılmıştır. İlin türLü yer­ lerinde maden suları ve kaplıcaları da bulunmaıktadır.

Ulaştırma : V. ni günümüzde ( 1 983) yüksek nitelikte yollarla donatılmış, memleketin canlı bir bölgesi olmuştur. Bu arada 1965'te yapılmasına başlanan ve İran'a uzanan demir yolu 1 970',te tamamlanmış (141 km; İran sınırına ka­ dar 10 istasyon var), V. gölünde Tatvan - V. arasında feri­ botlar ile ulaştırma yapılır olmuştur. Bu yol, Erçek gölü gü­ neyinden ve Özalp'tan geçerek Razi istasyonundan İran'da Tebriz'e uzanır. V. gölünün güneyini geçen asfalt kara yo­ lu V. şehrine, Gürpınar ve Başkale'den Yüksekova'ya ve Hakkari'ye uzanır. Gölün batı kıyı bölgesini V. - Moradiye Çaldıran asfalt yolu, M uradiye - Erciş üzerinden Ağrı iline uzanır. Ayrıca, V. - Özalp üzerinden İran sınırına bir ka­ ra yolu yapılmıştır. V. hava alanına büyük uçaklar da inebilmektedir. Tatvan'da bulunan Deniz Yolları İşletme Müdürlüğüne bağlı iki feribot, Tatvan - V. arasındaki de­ mir yolunu birleştirir, yük vagonlan ve yolcu taşınır. V. ndyo evi ve televizyon istasyonu yayın yapar.

V. şehri : Kendi adını taşıyan büyük gölün doğu kı­ yısına birkalan muh­

teşem kalelerden

teşkil eder. Doğudaki Erek

bir tanesini

dağı üzerinde bulunan Geniş Göl (Keşiş Gölü)'den ve etek­ teıki Ermanis ve Doni göllerinden gelen çay üzerinde Ro­ ma

tarzında

yapılmış

Faruk

Bend i 'nin

varlığına

karşılık

V. K. 'nde Roma izlerine rastlanmamalktadır. Kaleıyi surlar, doğu ve güney uçlarında kısmen ve ku­ zey meyi llerinde tamamen çevirmekted ir. İndifai

tepe bü­

tünü ve onun güneyindeki, iki Osmanlı cami ve ayrı bir

iki minare, türbe kalıntıları ile eski Türık şehri ve

surlar

Orta Çağ savunma usulüne göre lbir de büyüık ve geniş bir hendek

içine

alınmışlardır. Bugün geniş hendek, kale ve

esıki Van şeıhri surları etrafında yer yer h afiif bir bataklık çuıkuru halinde uzanmaktadır.

Turuşpa yazılışı i le geçen batı ucunda, kuzeye doğru

Asur kaynaklarında Tuşpa ve

ç!!kıntı şeklinde uzanan, bataiklık göl tarafın­ da üç sıra, doğuda bugürıkü Van şehri tarafında iki sıra büyüık kesme blok taşlarla örülmüş bir düz zemin bulun­ mııOOt adır. Bazı bloklar birkaç tonu � ağırlıık ve bü­ yüklüıktedirler. Halık tarafından M.adır Burcu diye adlan­ dırılmış olan bu tesis, batı tarafının kuzey ucuna yatkın üst sırasındaiki aynı muhtevalı Asurca üç kitabe i l e doğu tarafının ortasındaki , aynı ifadeleri tekrarlayan üç Asurca dikdörtgen bir

k itabenin i lk oıkunmasınd an sonra bu tesise Sardur Burcu

bazılarınca saray temeli , Piotrovsk:iy

tarafından liman veya nhıtım, A. Erzen tarafından ·bir des­ tek

yapı olduğu ileri sürülmüştür (bk. URARTULULAR).

Bu, her halde, yapı biçimine

Arzaşkun'dan başşehr i yeni tesis ettiği asıl mertkez Tuşpa'

Ö.

ya nakletmiştir. Bu durumda I. Sardur'un Tuşpa'yı M. 850 - 840'lar

arasında tesis edip yerleştiği kabul edilebilir.

Bu suretle tesi s ed il ip ilk muvakkat merkez Arzaşkun'dan sonra başşehir

yapılan Tuşpa

müstaıhk

em şehri 7 14'te Asur

kralı II. Sargon tarafından kuşatılıp devlet tamamıyla sar­ sılıncaya kadar Urartu devletinin yükseliş devrinin merkezi olmalkta devam etmiştir. Bu zamanda Urartu ta:htında, asıl hanedandan olmayıp bir gasıp olan, faydalı iktisadi, zirai, askeri

ve siyasi faaliyetlerinden ,

Sargon'un

da

gıpta

ile

ralkip

ba:hsettiği

devletin kralı II. I. Rusa(s) oturuyordu.

Rusas, Il[ Tiglatpileser'in ve özellikle Asur devletine yeni bir veçhe veren ve kudret kazandıran Il. Sargon (M. ö. 7 2 1 - 705)'un teıhdi�kar d avranışlarından end iş e duymuş ola­

cak

ki,

daha Tuşpa'nın kuşatması anı gelmeden modern

Van şehrinin 4 km ve Tuşpa'nın 9 dmı hafif kuzeydoğu­

sııın da

bulunan ,

Zimzim

dağının

Topralkıkale'de

uzantısı

süratle yeni bir müstahıkem şehir tesisine girişıniştir. Erme­ ni tarihçisi Movses Horenatsi 'nin bin yıldan fazla zaman sonra V. K. 'nde hala ayalkta duran bir muhteşem şehir ka­ l ıntısı bulduğunu uzun uzadı·ya tasvir etmesinden ve Ru­ s as'ın merkezi ancak 9 km ilerideık i Topralkıkale'ye naklet­

mesinden , Sargen'un Tuşpa'yı tamamıyla yakıp yıkamadan, kendi takati de kesilmiş olarak dönüp gittiği

anlaşılmak­

tadır. Şu halde, artık başşeıhir Toprakk a le (Rusahinili) ol­ makla birl ikte Tuşpa'nın d a tamam�yla "terk edilmiş şe­ hir" haline gelmed iği ve İskit darbesiyle 590'1arda devletin son

bulmasına kadar "mesıkfın

şehir"

ol arak

kaldığı

ka­

bul ed i lebilir. Kaleye esaJS çıkış yolunun,

Tuşpa'nın kuruluşunda da

indifal tepenin kuzeybatı ucundan başlayaralk kuzey cep­ hede açılmış olduğu, nispeten daha tatlı bir meyil sağla­

Urartu başşeıhrinin göle bakan

adı verilmiş, burasının

ıkaynalklarda geçen ve

Van gölünün kuzeyinde olacağı tahmin edilen ilk merkez

ve

kitabesine göre saray veya

benzeri bir önemli tesisin temeli

olmalıdır.

Asur kralı III. Salmanasar (M.

Ö. 859 - 824) zamanın­

masından ,

ara

ara

ana

kayaya

basamaklar

yapılmış

masınd an ve kaleye giren Türk kapısına d a aynı varılmasından anlaşılır. Horhor denilen

güneybatı

ol­

yoldan

uçta ka­

yalıklara oyulmuş Argiştiş mezar odalarına ve kapının ya­ nında, s ahbta ana kayaya oyulmuş, mıü.teaddit sütunlardan meydana

gelen

Argiştiş anallerinin büıyün< kİtabesine bu

çıkış yolundan ayrılan bir tali yol ve buna bağl ı , ana ka­ yaya oyulmuş bir merdiven ile inilerek varılabilmeıktedir. Kalenin kayalıik güney cephesinde doğrudan batıya ana kayaya

işlenmiş birtakım karnaralar veya oyulmuş mağa­

ralar vardır. Bunlar doğu kamaraları, i ç kale deni len ma­ ğaralar, neft kuıyusu karnaraları ve hemen yukarıda temas ettiğimiz Argiştiş karnaraları üzerinde

oyulmuş

olan

bu

vardır. kamara

Kalenin güney sathı veıya yapma mağara­

l arın hepsinin müşterek ·tarafı , dikdörtgen bir büyüikçe ka­ pı ile g irilen bir büyük salonları bulunması ve diğer mun­ tazam dörtköşeli küçüık odalara bu merkezi mahalden gi­ rilmes i , bu odacıkların

diğer üç duvarında da başka kü­

d a artı·k Urartuluların Nairilerle birleşmiş olaralk Aramue

çük odalara açılan kapıl arın bulunmasıdır.

adlı bir kral i daresinde toparlanmaianna rağmen, 850 - 830'

kaya banklar bulunmaktadır ve yalnız birinde, zamanında

larda hüküm sürmüş olan I.

Sardur'un, birbirinin hemen

ölü gömrneye uygun bir çuıkurluk bulunduğu tespit edil­

olan a ltı Madır Burcu k.itaibesinde d e ken­ disini başka yerd e geçmeyen Lutipri'nin oğlu olarak göster­

miştir. Argişti� karnaral arının ve kalenin kuzey tarafındaki

tamamıyla aynı mesi

sebebiyle,

aynı

zamana

rastladtk! arı

görülen

Arame

Bazı odalarda

Menuaş salonunun k itabeleri, büti.in kamaraların Urartulu­ lar tarafından oyulduğund a şi.iphe bırakmamaktadırlar.

VAN KALESI

25 4 Kalenin güney cephesinde başka bir çok nişler ve kaya odalarla yere kadar ulaşmayan, yukarıdan aşağı çok dik ve çok dar basarnakit merdivenler bulunmaktadır. Bunlardan Selçuklu minaresinin hemen güneyinden aşağı ineni, yer­ lilerce "bin merdivenler" adı ile anılmaktadır. İç kale ve neft kuyu karnaraları kalenin güney yüzünün ortalarında bulunmaktadır ve bunlar diğerlerinden, yani doğu karnaraları ile batı uca yakın Argiştiş karnaralarma nispetle da­ ha kaba bir şekilde işlenmişlerdir. İç kale, ana kapıdan girilen büyük dikdörtgen salon ile bir­ likte arka arkaya geçitlerle girilen ve gittikçe küçülen üç salon ve ilk iki salonun iki yanında­ ki ikişer küçük oda ile birlikte yedi hacim halin­ dedir. Neft kuyu karnaraları ise, daha geniş ha­ cimli bir büyük salon ile yanlarından girilen bi­ rer ve kapı karşısındaki duvardan açılan kori­ dorlarla girilen, biri değişik biçim ve genişlikte­ ki iki oda ile birlikte beş hacimli bir ünite ha­ lindedir. Argiştiş karnaraları da, büyük dikdörtgen sa­ tona değişik iki köşesinden açılmış koridorlada bağlı iki oda ile, giriş kapısı karşısındaki du­ varda açılmış koridorların bağladığı diğer iki oda olmak üzere yine beş hacimden meydana gel­ mektedir. Ancak, odalar muntazam kesilmişler­ dir, salona bağlı dört odanın büyüklükleri ve biçimleri de birbirine çok yakındır. Sadece batı odada ve kuzeybatı odada bazı yapılış fark ve iHiveleri vardır. Doğu kamaraları, dörtgen salona, batıda doğuda kare biçiminde açılmış bir koridor ile biçimli bir oda olmak rettirler.

kareye yakın büyük dik­ uzun dikdörtgen bir oda, bir oda ve karşı duvarda girilen daha küçük kare üzere dört hacimden iba­

Kale güney yüzünün en önemli abidelerin­ den biri, hem kalenin doğu-batı uzunluk, hem yerden tepeye kadar olan yükseklik mesafesinin takriben ortalarına rastlamak üzere, yerden 40 m kadar yukarıdaki, ana kayaya, yatık dikdört­ gen şeklinde oyulmuş büyük niş içine üç sütun halinde işlenmiş olan kitabedir. Bu k.itabe iç ka­ le kamaralarının biraz batısında ve alt tarafın­ da bulunmaktadır. Urartu devletinin 590'larda son bulmasından bir hayli sonra, Pers kralı I. Darius'un oğlu Xerses (Serhas, M. ö. 485 - 565), Ermenilerin kavim ve devlet olarak yeni belir­ meye başladıkları sırada, bir çok memleket ve kavimleri kendine tabi kılan babası gibi, Urartu sahasında Ermenilere karşı müteaddit tenkil se­ ferleri yaptığı sırada, babasının oydurup hazır­ lattığını bildirdiği V. K. kayalıklarındaki büyük nişe kendi kitabesini yazdırmıştır. Kitabe, baş­ ka bir takım Pers kitabeleri gibi, eski Farsça, Elamca ve Babilce olmak üzere üç dilde yaz­ dırılmıştır. O, kİtabesinde önce tanrısı Ahuramazda'yı övmekte, onun yerleri, gökleri, insanları yarattığını,. onu kral yaptığını anlatmaktadır. Sonra da kendisini : "Ben, büyük kral, krallar kralı, bir çok kabilelerin memleketle-

V AN KALESI

:

Sardur sarayı kapısı çivi yazılan

rinin kralı, uzaklara kadar bu büyük dünyanın kralı, Aka­ menid'li kral Darius'un oğlu Xerxes'im" diye tanıtıyor. Ar­ kasından da babası Darius'un, Ahuramazda'nın istek ve em-

VAN

KALESI

255

V. K.'ndeki çalışma ve araştırmalar : XVIII. ve özel­ l ikle XIX. yüzyılda Mısır, Mezopotamya, Anadolu, Suri.ye : Filistin ve İran giıbi memleiketlerin eski k av im lerine ve on­ ların dillerine gösterilen ilgi artmış, klasiık aııkeoloj i ve kla­ sik filoloj i yanında Ön Asya arkeoloj isi gelişmiş ve XX. yüzyıl başlarında bu s ahalar dünya üniversitelerinde birer bilim dalı olarak yer almıştır. Me:roportamya'nın güneyine ve kuzeyinde, Asur mem­ leiketi sahasına gelen seyy ahlar, styasi görevliler veya mis­ yonerler, Doğu Anadolu'ryu da ziyarete girişm işlerdir. tBu arada, ciddi araştııma maksadı ile i lk ol arak, Van gölü çevresinin yer üzerindeiki ana kayalar ve kesme taş­ Iara yazılmış kitabelerini ve tasvirlerini araştırmak üzere Asıya Cern iyeti, Alman asıllı genç arkeolog Friedrich Ed­ ward Schulz'u 1 827'de Osmanlı devletinden resmi müsaade almak suretiyle Türkiye'ye göndermişrtir. Bu araştırıcı, he· nüz k imlere ve •tarihinin hangi devresine ait olduğu tespit edilmemiş ohn eserleri iki yıl süre ile yerinde incelemiş, o zamanın imkanlarıyla kopyelerini, çizimlerini ya.pmış, fo · tograflarını alm ış, V. K. 'nden ve çevreden 42 metin kop­ yes ini kaleıye oyulmuş yapıtarla bazı kaleterin tasvirlerint h azırl ayarak bağlı bulunduğu bilim cemiyetine göndermeyi başarmışrtır. Fwkakai, onun Peygam:ber'e iman ettiği hakkında bir kitap bile yazmıştır. V. aynı zamanda şairdi. İbn-i Hişam, Zübeyr b. Bek.­ kar Mus'ab el - Zübeıyri, Ebu'! - Ferec el İsfaıhani, onun şiir erini nakletmişler. Onun, hanifierden Osman b. Hu­ veyris ve Zeyd b. Amr için söylediği şiirler çok meşhur­ dur. (N. Çağatay) •

İ



259

VARANT - VARİS VARANT,

mağazalara

Üsküp ve Selanik ovalarını sular. Bu ovaları güzel boğaz­

tevdi edilmiş olan eşya üzerindeki rehin hakıkını gösteren emtia senedi. V., kural olarak emre yazılıdır ve ciroyla başkasına devredilebilir (Ticaret Kanunu Md. 750).

ticaret

hukukunda

umumi

larla birbirine bağlar. Bu bakımdan Demirkapı boğazı gü­ zelliği ile tanınmıştır. Üsküp, Titov Veles gibi şehirler V. kıryısında kurulmuştur.

V.'m şekli ve muhtevası : V.'ta I) Tevdi edenin ad ve soy adı ile sana·t ve ilkametgaıhı, 2) Tevdiatın yapıl­ dığı umumi mağazanın ticaret unvanı ile bulunduğu yer, 3) Tevdi olunan şeylerin cinsi ve miktarı ile mahiyet ve kıymetinin bilinmesi için açıklanması gereken hususlar, 4) Tevdi olunan şeylerin tabi olması lazrm gelen bütün resim, harç ve vergilerin ödenip ödenınediği ve sigor·ta edilip edil­ mediği, 5) Ödenmiş olan veya ödenecek ücret ve masraf­ lar, 6) Senedin kimin narnma veya emrine tanzim edildi­ ğini gösteren bir ibare, 7) Umumi mağaza sahibinin im­ zası yer almalıdır. V.'ın ayrıca makbuz senedine bağlan­ ması lazımdır (Ticaret Kanunu Md. 746 ve 747).

V.'ın cirosu : V., emre yazılı olmasa bile, makbuz se­ nediyle birJiıkte veya ayrı ayrı ciro yoluyla devredilebilir. Ciro, yapıldığı günün tarihini de ihtiva etmelidir (Ticaret Kanunu Md. 750). Makbuz senedi ve V.'ın birlikte cirosu, tevdi olunan şeylerin mül:kiıyetini nakıleder. Yalnız V.'ın cirosu, V.'ın devredildiği kimseye tevdi olunan şeyler üze­ rinde rehin hakkı sağlar (Ticaret Kanunu Md. 751). V.'ın ilk cirosu, hangi borcun temini için yapılmışsa onun ve faizinin mi!ktarı ile vade tarihini ihtiva etmelidir. V.'in ci­ rosunda yazılı hususlar aynen maik buz senedinin de üzeri­ ne yazılarak V.'ın ciro edildiği kimse tarafından imza olun­ malıdır (Ticaret Kanunu Md. 752).

V. hfımilinin hakları : Vade gününde alacağı ödenme­

VARDHAMANA,

Cayinizmin kurucusu. B k. CAYİ­

NİZM.

V ARJJ:SE

İtalya'nın Lombardia bölgesinde bir şehir.

Nüfusu 581 528 (l%1)'dir. Verimli bir çevrede kurulduğu için .tarım gelişmiştir. Tarım yanında endüstri de çok ileri gitımiştir. Demir ve kara yolları çok i�lektir. Tarih s ahnesine Oııta Çağ'da çıkan V.'de Milano hakimiyeti açıkça görülmektedir. Visconti ailesi burada asırlarca hükümranlığını sürdürdü. İtalya Harpleri sırasın­ da V., 1510'da ağır bir �kilde tahrip edildi. Uzıın bir süre iç bağımsızlığını sürdürdü. 1848'de Avusturya işgali altına girdiyse de, Garibaldi'nin fedaileri tarafından kurtarıldı ve b l r süre sonra İtalya krallığına katıldı. S. Vittore kilisesi, d'Este saraıyı en güzel sanat eser­

leri arasında sayılmaıkıtadır.

VARESE [varfz], Edg ard (Paris 22.12.1885- New York 6.11.1965),

Fransız

besteci.

D'Ind.y ve Ch. M'. Widor'un

Paris'te öğrencisi

A.

Roussel,

olmu�tur.

V.

1908'

den sonra Berlin'de F. Busoni ile H. von Hoffmansthal ta­ rafından destektenmiş ve 1915'te New York'a gitmiştir. V.,

miş V. hamili, poliçe hamili gibi protesto çektikten on

New York'ta 1921'de International Composers' Guide ile

gün sonra reh in hükümlerine göre tevdi edilen eşyayı sat­ tırabilir (Ticaret Kanunu Md. 756). Bir V. hamilinin an­ cak tevdi olunan eşya satılıp da alacağına yetmediği tak­ dirde, borçlunun veya cirantanın maliarına müracaat hakkı vardır. Protesto çekmemiş veya kanuni süresi içinde tevdi olunan eşyayı sattırmarya teşebbüs etmemiş olan V. hami­

1926'da Pan American Assodation of Composers demeık­

li, cirantalara karşı bütün haklarını kaybederse de, borç­ luya karşı müracaat hakkı baki kalır (Ticaret Kanunu Md. 758). Met haJinde V.'ın hamili, sigorta bedelinden ala­ cağı tahsil eder (Ticaret Kanunu Md. 759). V.'lar, poliçeler hak!kındaki zaman aşımına tabidirler. Cirantalara karşı müracaat için zaman aşıınının başlangıcı, eşyanın satış günüdür (Ticaret Kanunu Md. 760). (E. Korur)

VAHAZDIN (Macarca adı

:

Varasd),

Yugoslavya'nın

Hırvatistan bölümünde, Drava ırmağı kıyısında bir şehir. Denizden yüksekliği 173

m, nüfusu 34 000 (1971)'dir. Ağaç, Şehir yakınında

deri, metal ve tekstil sanayii gelişmiştir.

kaptıcalar vardır (Varai.dinske Top/ice). Adı Macarca va­ ros ( = şehir) kelimesinden -d küçültme ekiyle yapılmıştır. Bu ad ilk olarak 1193'te geçer. V. kalesi XVI. yüzyıl so­ nunda Cilli ailesinin eline geçmiştir. Dwha sonra (1607) kaleyi Kont Erdödry almıştır.

V ARDAKOSTA AHMET AGA : bk. AHMET AÖA, Seyit.

VARD AR,

Yugoslavya ve Yunanistan (Makedonya)'

da bir ırmacc Yugoslavya'da Şar dağının doğusundan do­

lerini kurmuştur. Çdk yeni bir

ses

düzeni oııtaıya koyan az

saıyıdaiki eserini önce geleneiksel, sonra elektronik çalgılarla ve

tekniık araçlarla meydana getirmiştir. Eserlerinin asıl de­

ğeri 1950'lerden sonra anlaşılmıştır. Son eserini B.ruxelles' deki dünya fuarında yer alan Philips pavyonu için yazmıştır. Eserleri: Hyperprism [1923], Octandre [1924], Integ­ rafes [1925], A reana [1927], fonisation [1931], Density 21,5 [1935], Desert [1954], Poeme electronique. L'Homme et la machtne [1958].

V ARGAS VILA, Jose Maria (Bogota 23.7.1860 - Bar­ eelona 22.5.1933), Koiumbiyalı romancı. Paris'te okumuş, hayatının büyük bir bölümünü dış ülkelerde geçirmiştir. Birçok dergi kurmuştur. A ura, o las violetas [1886] adlı ro­ mantik aşk roman.ıryla ün kazanmıştır. Daha sonra Flor de fango [1895]; Las rosas de la tarde [1900]; A lba roja [1902]; El alma de los lirios [1904]; Laureles [1904] adlı eserlerini vermiştir.

VARiS (Fr. Varice), toplar damarların hem boylannın uzarnası, hem de genişlemeleri hali. Dokuların derinlerinde yerle�n V.'lere iç V. denir. V.'lerin esas sebebi, toplar damar duvarlarının doğuştan leifayetsiz olmasıdır. Bunun yanında sürekli olarak ayaJkta çalışmak, damar duvarlarını bozan hastahklar gibi sebepler de yardımcı olurlar. Gebe­ lik veya urlarda toplar damarların baskı altında kalması da V.'e sebep olur. V.'te toplar damarların duvarları atrofiye olmuş, boy­

km dir. 264

ları uzamış ve genişlemiştir. Bundan dolayı girintili çıkın­

km lik kesimi Yugoslavıya topraklarından geçer. Tetovo,

tılı bir hal almışlardır. Bu genişleme sonucu damarların

ğar, Selanik körfezine dökülür. Uzunluğu 388

260

VARİS - VARŞOVA

kapakçıkları yetersiz bir hal alarak kanın kalbe gitmesi zor­ laşır. Böylelikle hacaklardaki damarlarda kan biriıkmesi, şiş­ Iik, bundan dolayı ağrılar ve ağırhk hisleri, trofik bozukluk­ lar ve ülserler oluşur. Beslenme bozuıkluğu sonucu mey­ dana gelen bu ülserlere "ulcus cruris" veya "ulcus varico­ sum" denir. Hastalar aıyakta durma sonucu bacaklarının ve ayak bileklerinin şişmesi, damarlarının kabarmasından şikayet ederler. Bu şik3ıyetler gece İstirahat ile tamamen geçer. Ülserler teşekkül ettiıkten sonra bunların şifası çok zorlaşır. Tedavide, kapakçık yetersizliği teşeikkül etmemiş has­ talarda yürüyüş talimleri, masaj, elastik sargılar, V. ço­ rapları tavsiye edilir. V. çorapları damarların genişlemesi­ ni engeller. Komplikasyonlu vakalarda ameliyatla tedavi tavsiye edilir. Burada da il3.ç enjeksiyonları ile damar sert­ leştirilir veya genişleyen damar çıkarılır. V.'liler mümkün olduğu kadar az ayakta durmalıdır. İstirahat halinde ve yatarken hacaklar yükseğe kaldırılma­ lıdır. V. keseleri patiarsa kanamayı durdurmak için bacak yukarı kaldırılıp oıkıca tampon yapılmalıdır. V. gençlerden daha çok ihtiyarlarda görülür. Çünkü bu kişilerde kaslar zay.ıflamıştır. aı. Pınar)

VARKA, Uruk'un bugünkü adı. Bk. URUK. V ARLIK, sanat ve fikir dergisi. 15 temmuz 1933'ten başlayarak on beş günde bir çıkan V. ilk sayısında çıkış amacını şöyle açık ı .J�yordu: "Memleikette bir tek lıaık.ilki sanat mecmuası yok. İJ!IkıHibın, her sahada yokluktan var­ lıklar yaratmak işine girişmiş olduğu bir devirde acısı his­ sedilen bu boşluğu doldurma:k, duyulan bir ihtiyaca cevap vermek gaıyesiyledir ki Varlıık çııkıyor.

nat ve edebiyata kazandırılmasında da büyüık rol oynamış­ tır. Söz gelişi Attila İlhan, Mehmet Seyda, Mehmet Başa­ ran, Zeyyat Selimoğlu, Cengiz Dağcı, Muzaffer Hacıha­ sanoğlu, Halim Yağcıoğlu, Behzat Ay, Tarık Dursun K. gibi sanatçılar bu sıradan sayılabilir. Kurucusu Yaşar Nabi Nayır'ın ölmesi üzerine dergi­ nin yönetimini kızı Filiz Nayır üstlendi. Ayda bir defa çık­ maya başladı. 893. sayıdan itibaren küçük boy olarak dü­ zenlendi. V. dergisi, V. Yayınları adı altında Büyük Eserler, Bü­ yük Cep Kitapları, Türk Klasikleri ve Dünya Klasikleri serilerini de yayımlamıştır.

VAROLUŞÇULUK : bk. EXISTENTIALISME. V ARPALOTA ( v�rp:Jiot:J J. Macaristan'da, Veszprem idare bölümü (megye)'nde, Ba:kony dağının eteğinde, Sze­ kesfehervar'ın batısında bir şehir. Nüfusu 25 000 (1971)' dir. Çevresinde linyit madeni ocakları vardır. II. Dünya Savaşı'ndan sonra kimya sanayii (suni gübre, petrol rafi­

nerisi) gelişmiştir. Macaristan'ın en büyük alüminyum te­ sisleri V.'da kurulmuştur.

VARŞOV A

(Po Ica adı

:

Warszawa), Polonya'nın baş­

şehri. Nüfusu 1 572 000 (1979)'dir. Mazovya (Polca Ma­ sowsze) düzlüklerinin ortasından geçen Vistül nehri kena­ rında kurulmuştur. Şehrin Stare Miasto (Eski Şehir) denilen çekirdeğini içine alan büyük kısmı, nehrin 500 m kadar ge­ nişlik gösterdiği yerde, sol kıyısında, 32 m nispi yükseltili

Varlık, Cumhuriyeti en büyüğümüzden emanet alan bir T.ürk gençliğinin, yaratıcı bir inıkılap nesiinin sanat sa­ hasında da var olduğunu göstermek ve onun için çalışma·k istiyor. Varlığın bir de iddiası var: Mecmuarnız 'Piirk ede­ biyatının bugün en olgun ve erişkin devresinde olduğunu neşredeceği eserle ispat edecektir." Yaşar Nabi'nin kurduğu V.'m ilk sayılarında imtiyaz sahibi ve umumi neşriyat müdürü Sabri Esat'tı. Dergi 7. cilt, 133. saıyıya kadar büyüıle boyda çıık·tı, bu sayıdan j,ti­ baren küçük boyda göründü, 312. sayıdan sonra da gene büyük boy çıkmaya devam etti. Kemalettin Kami, Yaşar Nabi, Kazım Nami, Cevdet Kudret, Harnit Macit, Abdülbak Şinasi, Ziya Osman, Vas­ fi Mahir, Sabri Esat, Behçet Kemal, Feridun Fazı), Ah­ met Kutsi, Ahmet Muhip, Nahit Sırrı, Ahmet Hamdi, Or­ han Veli, Nurullah Berk, Cahit Sıtkı, Oktay Rıfat, Saba­ hattin Eyüboğlu, Melih Cevdet, Necati Cumalı, Sabahattin Kudret, Sait Faik, Orhan Kemal gibi sanatçı ve araştırma­ cılar dergiye renk kattılar. Özellikle Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının gelişmesine emeği geçen bu sanatçıların V.'ta bir araya gelmeleri, sanat açısından büyük bir kazanç olmuştur. Nitekim 1935- 1950 kuşağı diyebileceğimiz bu sanatçılar, birçok eserler ortaya koymuşlardır. Ayrıca dün­ ya edebiyalından yapılan çeviriler de dergide yer almış, böylelikle Türk okuyucusu bir çok yabancı sanatçıyı yakın­ dan tanımış oldu. Sanat ve edebiyat düııyamızda en uzun yayın hayatı­ na sahip olan V., aynı zamanda 1950 sonrası kuşağın sa-

VARŞOV A : Kiiltür

ve

Bilim Sarayı

261

VARŞOVA- VARŞOVA PAKTI (deniz seviyesine göre 110 m) bir taraça düzlüğünde, batı­

etti. I. Dünya Harbinden sonra Polonya Cumhuriyetinin

da yer alır ve Nowe Miasto (Yeni Şehir) adı verilen bö­ lüm, kuzeyde kurulan ilk varoşları oluşturur; doğuda sağ

merkezi oldu; fakat II. Dünya Harbinde yine Alman iş­ galine uğradı (1939). II. Dünya Harbinden sonra Sovyet­ ler Birliği'nin etkisinde kurulan Polonya Halk Cumhu­

kıyıda ise, Praga diye anılan endüstri ve ikamet alanları uzanır. Çeşitli ürünler (çevdar, patates, yulaf, şeker pancarı, buğday, arpa ve keten gibi) yetiştiren bir tarım bölgesinin ortasında, V.'nın kuruluş yerini belirleyen en önemli et­ ken, yollar kavşağında bulunmasıdır. Berlin'i Moskova'ya bağlayan tabii yol, ovalarm akarsu baskınlarından etk.ilen­ meyen yerlerini izleyerek buradan geçer. Orta ve aşağı çığıdarında eski buzul 'Vadilerini takip eden Vistül nehri, V.'nın bulunduğu yerde köprü yapmaıya elverişli bir du­ rum gösterir. Biraz kuzeyde ve aşağıda, Vistül'ün kolları olan Bug, Narew ve Wkra gibi

akarsularm birbirleriyle

birleşmesi, V.'nm önemli bir kavşak noktası haline gelme­ sine yardım etmiştir: Batıda Berlin ve Poznan'a, güneyde Krak6w'a, doğuda Pripet ıbataklııkları kuzeyinden geçerek Moskova�ya, kuzeydoğuda Vilna (Vilnius) ve Leningrad'a ve kuzeyde Gd�iısk

(Danzi·g) ve Szczecin (Stettin)'e doğru

demir yolları uzanır. V., Liııbon'dan başlayarak ovalar kuşağından Moskova'ya ve oradan Asya'nın doğu kıyı­ sında Vladivootolk'a varan

ve

dünyanın en uzun demir

yolu diye anılan ana yol üzerinde önemli bir kavşaktır. Falkat aynı zamanda, Baltılk Denizi ile bağlantısı olan bir nehir limanıdır. İklimi karasal özellik gösterir : Ortalama sıcaklık de­ ğerleri, en soğuk ay olan ocakta - 3°C ve temmuzda 19°C; çoğunluğu yaz mevsimine rastlaryan yağışlann yıllık orta­ lama tutarı 560 mm ve bir yıl içerisindeıki karlı günlerin sayısı 60 kadardır. II. Dünya Harbi esnasında binalarının

% 90'a yakı­

nı tahrip edilmiş olmasına rağmen, 1945'ten Wbaren imar edilmeye başlanan V., bugün yine güzel bir şehir haline gelmiş; onarılmış eski saray ve kiliseleri, göz alıcı yeni bina ve parkları, ünlü eğitim kuruluşları, tiyatro ve kon­ ser salonları, müze ve kütüphaneleriyle Avrupa'ruıı önemli kültürel ve turistik merkezlerinden biri olmU§'tur. Yeni bi­ nalar arasında tanınrnışları, Polonyalı büyük bilgin Marie

Skhdowska Curie hatırasına yapılmış olan Radyum Ensti­

riyeti'nin

başşehri oldu (1945). (C. R. Gürsoy)

V ARŞOVA PAKTI,

14 mayıs 1955'te Varşova'da im­

zalanan "çok taraflı askeri ittifak"a verilen ad. Bu ittifak, Sovyetler Birliği, Arnavutluk, Bulgaristan, Çekoslovaıkya, Doğu Almanya, Macaristan, Polonya ve Romanya hükü­ metleri tarafından imzalanan "Dostluk, karşılıklı yardım ve iş birliği antlaşması" ile kurulmuştur. Ancak, Arnavut­ luk eylül 1968'de pakttan ayrılmı�ır. Başlangıçta (1955), 20 yıllık bir süre ile sınırlı olarak kurulmuş olan bu pakt, hiçbir kesintiye rumluluk alanı larını kapsaıyan deyişle "lider"i,

uğramadan varlığını sürdürmeıktedir. So­ üye ülkelerin sadece Avrupa'daki toprak­ V. P.'nın "haıkim üye"si, daha kesin bir Sovyetler B irliği'dir. O kadar ki pakt, sa­

dece bir "birleşik komutanlıık" meydana getirmemiş, aynı zamanda, paJkitın Doğu Avrupalı ülkelerinin büyıük bir bö­ lümünde Sovyet birliklerinin bulundurulmasına da yol aç­ mıştır. Nitekim Sovyetler Birliği, ara!.ı:k 1956 ile mayıs 1957 arasında Polonya, Doğu Almanya, Romanya ve Ma­ caristan ile, ekim 1968'de de Çeıkoslovakya ile "kuvvetler statüsü antlaşmaları" yapmıştır. Romanya ile olanı hariç, bütün bu antlaşmalar yürürlüktedir. Romanya ile yapılmış olan anıtlaşma ise, Sovyet birlikleri bu ülkeden haziran 1958'de ayrılınca yürürlükten kalkmıştır. V. P.'nın kurulması, Sovyet propaganda hareketlerinin normal yöntemine uygun olarak, barış sever amaçları be­ lirten bir bildiri ile başlamıştır. Buna göre, antlaşmaya ta­ raf olan üyeler, Birleşmiş Milletler Yasası prensipleri uya­ rınca, şiddetten ve şiddet tehdidinden kaçınmak hususun­ da anlaşmaya varmışlardır. Fakat mayıs 1955 Paris Ant­ la�ası çerçevesinde, B atı Almanya'nın yeniden askerileş­ tirilmesi ve NATO (Kuzey Atiantik Antiaşması Teşkilatı) üyeliğine kabul edilmesi, Sovyetler Birliği'nin görüşüne gö­ re, "barış sever devletlerin güvenliği bakırnından bir tehdit" oluşturuyor ve "savunma sağlaıyıcı karşı tedbirlerin alın� ması"nı gereıktiriyordu. Bu arada, Sovyetler Birliği, barış sever görünümlü bir jestle, paktın son maddesinde "Doğu-

Tarih : Efsanevi bir balıkçı olan Wars ile karısı Szawa'ya göre adiandınidığı söylenen V. (Warszawa), XIII. yüzyılın sonunda veya XIV. yüzyılın başında şehir özel­

Batı arasında ortak güveniiık sağlayan bir pakt yürürlüğe girince, V. P.'nın kaldırılacağı" taahhüdünü de ortaya at­ mış bulunuyordu. Nitekim V. P.'nın kurulmasından hemen sonra, temmuz 1955'te, Moskova, "Amerika Birleşik Dev­ letleri'ni de içine alan bir Avrupa güvenliği"nin yararına olmak üzere, NATO ve V. P.'nın lağvedilmesini önermiştir.

l iğini kazanmıştır. Bunda Alman tüccar ve sanatıkarlarının büyük etkisi olduğunu, eski şehirde kalıntılarına bugün

Sovyetler Birliği, buna benzer önerilerini zaman za­ man tekrarlamıştır. Mosik:ova, bugün de V. P.'nın tartışıl­

dahi rastlanan, Alman stili meydan ve binalar göstermek­ tedir. Surlarla çevrili şehrin iki kapısı ve bir �ato6u vardı.

maz lideri olmakla birHkite, bu ittifak sistemi kuruluşundan bu yana bazı bünyevi ve görevle ilgili önemli geli�elere

tüsü ve Hastahane ile Rusların yaptırdığı Kültür ve Bilim Sarayı'dır.

XIV. yüııyılda Mazovya düikalığının merkezi olan V., 1526' da Polanya krallığına bağlandı. 1568'de Vistül üzerinde ilk salbit köprünün yapılmasından sonra Litvanıya ile mü­ nasebetlerin gelişmesiyle, önemli bir ticaret şehri ve XVI. yüzıyıl sonlarında Polonya krallığının merkezi oldu. XVII. yüzyıl ortalarında İsveçliler tarafından tahrip edildi ise de, III. Jan Sobieski tarafından yeniden imar edildi. Bir süre Rusların ve sonra Prusyalıların işgalinde kalan V., 1806'da Napoleon tarafından Grand- Düikalıık haline ge­ tirildi; fakat onun yenilmesinden sonra Rusların eline geç­ ti. Rus kontrolü 1915'teıki Alm•an işgaline kadar devam

uğramıştır, Bu gelişmeleri kronolojik olarak üç döneme ayır­ mak mümkündür: 1955- 1960, 1961- 1968, 1969 ve sonrası.

İlk dönemde (1955- 1960), pllikıtın siyasi rolü ve Doğu Av­ rupalı üyelerin etıkisi pek sınırlı idi. Askeri bakırndan ise "muhıtemel bir tecavüz"e karşı kurulmuş bir "sosyalist aske­ ri koalisyon" olan paık,tın Doğu A'Vmpalı üyeleri, henüz II. Dünya Harbinden kalma silahlarla donatılmış bulunuyor­ lardı. Bundan başka, çeşitli askeri biriiıkler arasındaki iş birliği de ilkel denebilecek bir düzeyde idi. Buna rağmen 1956'da Polonya ve Macaristan'da meydana gelen ayak­ lanmaların her ikisi de

V. P. hükümlerine ve dolayısıyla

262

VARŞOVA PAKTI - VARTO

bu hükümleri empoze eden Sovyetler Birliği'ne karşı bir

yönet;m altında birleştirilmiş olup

"ulusal karşı koyma" olarak nitelenebilir. İkinci dönemin

komutanı tarafından yönetilir.

(1%ı- ı968) başından itibaren, üyeler arasında

pa.ktın as­

ıkeri ve siyasi rolleri bakımından daha sıık� bir bütünleşme göze çarpar. Çünıkü bu dönemde, Doğu Avrupalı üye ül­ keler in silah ve teçhizatı giderek modemleştirilmeye ve bir­

liklerin eğitim düzeyi geliştirilmeye başlanmıştır. Siyasi ba­ ıkımdan ise, ilık dönemde göze çarpan isteıksizliğe karşılık, ikinci dönemde da>ha sık · ı bir iş birliğine dayanan bütün­ leşmeye yönelik çabalar yoğunlaflmıştır. ı968'de patlak ve­ ren Çekoslovakya olaylarının ortaık bir harekatla bastırıl­ ması, bu

bütünleşmedeki gelişmeyi ortaya koyan

bir

ör­

neı�tir. Bununla birliıkte Sovyetler Birliği, "Brejnev doıktri­

ni" perdesi altında, V. P.'nı kendi amacı yolunda kullan­ mayı becerirken, Doğu Avrupalı üyeler de, özelliıkle Ro­ manya, paktı kendi amaçları için nasıl kullanabileceklerini kısa zamanda öğrenmişlerdir. Üçüncü dönemde

(1969

sonrası) ise, ı969'daki askeri ve 1976'da.ki siyasi lar,

pakt

birliğinin

geliştirilmesi

ve

ve

reform­

yoğunlaştırılması

yö·

nünde atılmış daha büyük adımlardır. Bunun

sooucu

olaraık

V.

bugünıkü

P.'nın

teşıkilatı

şöyledir : En üst düzeydeıki siyasi organ, Siyasi Danışma Komitesi'dir. Bu komite, tam toplantı halinde, üye ülke­ lerin komünist partileri birinci sekreterleri (genel sekreter­

Sovıyet hava kuvvetleri

V. P. bölgesindeki başlıca Sovyet askeri karargahiarı arasında şunlar vardır : Polonya'da Legnica'da Kuzey Gru­ pu, Budapeşte'de Güney Grupu, Berlin yakınında Zossen Wünsdorf'ta

Sovyet

Kuvvetleri

-

Grupu ve Prag kuzeyinde

Milovice'de Merkez Grupu. Sovyet Taktik Hava Kuvvet­ leri, Polonya, Doğu Almanya, Macaristan ve Çeıkoslovaik.ya' da bulunmak , tadır. Sovyetler Birliği, kısa menzilli ve satıhtan satha füze (SSM) rampalarını ve nüıkleer güçlü uçaklarını Doğu Avrıı­ pa'da tertiplemiştir. Bu füzelerin en moderni olan SS

-

20'

)erin menzili, İngiltere dahil, bütün Avrupa'yı kavrayabi­ lecek bir uzunluktadır. AJyrıca, Sovıyetler Birliği, Doğu Av­ rupa ülkelerinin büyük bir bölümüne kısa menzilli

SSM

rampaları vermiştir; fakat anlaşıldığına göre, bu füzelerin harp başlıkları verilmemiştir. Uzun menzilli Sovyet füze­ leri ve uzun menZ'illi bombardıman uçl!ikları ise, Sovyetler Birliği'nde üslenmişlerdir.

V. P., özellilkle

gösterereık, dan

gerek klasik

1970'lerin NATO'ya

üstünlük,

sağlamıştır.

gerek

başından oranla

nükleer

Bu

paıkt,

nükleer

klasik

silahlar "ge�elk

çok

güç

büyıüık

beri

alanında,

bir

gelişme

kuvvetler

yönünden demokrasi

bakımın­

ise ile

eşitlik

yönetilen

ler) ile hükümet baŞ'kanlarından ve dış işleri bakanları ilf

ülıkelerin

savunma bakanlarından oluşur. Komitenin bir Ortak Sek­

olan NATO'nun

reterliği vardır. Üye

bu

sında "totaliter" bir nitelik taşır. Dolayısıyla Sovyetler Bir­

sekreterliğin başkanı, yüksek düzeyde bir Sovyet memuru­

liği, hakim siyasi ve askeri lider ve güç olarak isteklerini,

ülkelerin temsilcilerinden oluşan

dur. Ayrıca, komiteye bağlı bir Daimi Komisyon mevcut olup, bunun görevi, pakt üyelerinin dış poHtikaları ile il­ gili genel sorunlar üzerinde tavsiyelerde bulunmaktır. Ge­ rek komite gerek komisyon, Moskova'dadır. Askeri alanda yapılmış olan yeni düzenlemeye göre, V.

P.'ndaki Doğu

Avrupa ül!kelerinin savunma bakanları, önemli bir yönetim gelişimi olarak, artık paıkt silahlı kuvvetleri başkomutanı­ nın astı durumunda değillerdir. Aksine, bu bakanlar, Sov­ yetler Birliği savunma baıkanı ile birlikte, şimdiıki paikıtın en }i.iksek askeri ma�kamı olan Savunma Bakanları Konseyini oluştururlar. Hiıyerarşide bu konseyden sonra gelen askeri makam ise, Ortak Yüıksek KomutanJııktır. Paıkt hükümle­ rine göre, bu komutanlıktan istenen görev, "V. P.'nın sa­ vunma imkan ve yeteneklerini güçlendirmek, harp halin­ de askeri planlar hazırlamak ve birliıklerin stratejik tertip­ lenmelerine karar vermektir." Orıtaık Yüıksek Komutanlık, bir baŞ'komutan ile bir askeri konseyden oluşur. Bu kon­ sey,

baş = x 1 y 1 + x 2y2 + · · · + Xn Yn dir;

4) Bir V.'ün kendisi ile iç çarpımı, yani , o V.' Un büyüklüğünün karesine eşittir;

(y1 ,y 2 , ,yn) V. 'lerinin x ll. )' 5) x = (x , .x 2 , ,xn) ve y ile gösterilen dış çarpımı (çapraz çarpımı) bileşenleri P;k = XıYk - XkYı olan ve adına tensör denilen bir büyüklük tür. •••

•••

=

Koordinat sistem�nin başlangıcını uzayın bir noktasına birleştiren V.'e yer V.'ü den ir.

Ana ve baba V.'i yerine getirme hakkına sahip olduk­ ları öl;üde, çocuklarının kanuni mümessilidirler. Bu sıfat­ la yaptıkları işlemlerde ayrıca hakimin onay ına ihtiyaçları yoktur (Medeni Kanun Md. 28). Ancak , çocuk ile baba veya ana arasında yahut ana ve babanın lehine olarak çocuk ile üçüncü şahıs arasında yapılacak herhangi bir tasarrufta çocuk bir borç yüklenecek ise, çocuğun hak­ larını gözetecek bir kayyımın muameleye iştirak ettirilmesi ve ayrıca hakimin onayı gerekir (Medeni Kanun Md. 27 1).

V.'ün türevi için bk. TÜREV.

V . . V o , · · · · V� V. 'lerin i n a pımiarının toplamı, yan i " ı Vı +

a

ı ,

x

,

• . . .

,a n gibi skalerlerle çar­

2 Vı + · · · + a n vn

seçilen V.'lerin bir doğrusal birleşimi (lineer kom binasyonu) adını alır. Eğer a i katsayılarından en az biri sıfır olmadan cı

ı Vı + a ı Vı + · · · +

denklemi

bağımlıdır a

sağlanabiliyorsa denir.

ı Vı +



a n Vn = O V ı , V 2 , • • • , Vn

V.'lerine

doğrusal

b) Çocuğun malları üzerıinde : Ana ve baba, V.'leri süresince çocuğun mallarını idare ederler. Ana ve baba­ n ın görevlerini yerine getirmediği hallerde hakimin müda­ hale etme yetkisi vardır (Medeni Kanun Md. 278). Ana ve baba, çocuğun malları üzerindeki haklarından ancak V. 'lerinin kaldırılması halinde mahrum edilebilir. V.'in kal­ dırılması ana babanın kusuru yüzi1nden meydana gelme­ mişse, çocuğun beslenme ve eğitimine yetecek miktardan fazlası üzerindeki intıfa (yararlanma) hakları saklı kalır (Medeni Kanun Md. 286).

2 Vı+ · · · +xnVn = O

denklemi yalnızca bütün

a i

ler sıfır olduğunda sağlanabi­

liıyorsa V 1 , V , ... , Vn V.'lerine doğru sa l bağınısızdtr denir. 2 !Bir V.'ün başlangıç noktası herhangi bir nokta değil de yalnızca belirli bir tek nokta ise V.'e bağlı V. denir. Etki çizgisi yalnızca seçilmiş bir doğru olabilen V. 'le­ re kayan V. denir. Fizikte V.'le gösterıilen büyüklükler iki sınıfa ayrılır :

!Evliliğin sona ermesi halinde, V.'i haiz olan karı veya koca, hakime çocuğun mali durumunu gösteren bir müf­ redat defteri vermeye ve servetiyle yatırım durumunda önem l i bir değişiklik meydana geldiği takdirde bunu bil­ dirmeye mecburdurlar (Medeni Kanun Md. 279).

a) Bazı vektörel büyüklüklerin yönü özel bir belirtme yapıtroadıkça kendi tanıml arından çıkarılır. Hız, kuvvet, yer değiştirme, eleıktrik alanı V.'ü gibi V. 'lere k utupsal V. denir.

lb) Öteki vektörel büyüklüklerin yönleri ise ancak bir öteleme hareketi ve bir dönme hareketine bağlı olarak be­ lirtilebilirler. Bu tür V. 'lere de eksenel V. veya sözde V. denir. Vektörel çarpım bir eksenel V.'dür. (0. Çelebi) VELAYET, ana ve babanın henüz reşit olmayan veya kısıtlılık (hacir) altına alınmış çocuklarının �ahıs ve mal­ lan konusunda sahip bulundukları haklar ile yüklendikleri görevlerin tümü. V. hakkındaki hükümler, Türk Medeni Kanunu'nun 262 2 8 9 . m addelerinde düzenlenmiştir. •

A) V.'in yerine getirilmesi : V. yetkisi ana ve baba ta­ rafından birlikte kullanılır. Ana ve baba V.'in yürütülme­ si konusunda anlaşamazlarsa, babanın oyu üstün tutulur (Medeni Kanun Md. 263). Karı veya kocadan birinin ölü­ mü halinde V. sağ kalana ve boşanma halinde çocukların verildiği tarafa ait olur (Medeni Kanun Md. 264).

B) V.'in sağladığı hak ve yüklediği görevler : a) Ço­

cuğun şahsı üzerinde : V. ana babaya çocuk üzerinde geniş

bir eğitim, yetiştirme ve temsi l yetkisi sağlar. Çocuk, ana ve babasına itaate mecburdur. Buna karşılık, ana ve baba da- çocuğu güçlerine göre ye�ştirmek ve çocukta akıl veya beden zayıflığı varsa, ona dummuna uygun bir eğitim sağ-

·

Çocuğun geliri önce kendi beslenme ve eğitimine har­ canır, artan kısmı karı kocadan hangisi aile masraflarını yüklenmişse ona ait olur (Medeni Kanun Md. 28 1). Şu var ki, intıfa hakkı faize verilmek veya tasarruf müessese­ lerinde biriktirilmek yahut ana baba yararlanamamalk şar­ tıyla çocuğa bağışlanan mallar üzerinde kullanılamaz. Bu­ nunla birlikte bu gibi malların idaresi, bağışlayan tarafın­ dan hibe esnasında aksi şart edilmed İ'ic çe ana babadan alı­ namaz (Medeni Kanun Md. 282). Küçüğün kazancı, yan­ larında yaşadıkça ana babaya aittir. Ana babasının rızası ile aile dışında yaşayan çocuk, onlara karşı borçlarına za­ rar gelmernek şartıyla, kazancı üzerinde d ilediği biçimde tasarruf edebilir (Medeni Kanun Md. 283). Bir meslek ve­ ya sanat için ana baba tarafından çocuğa malından verilen kısmın idaresi ve ondan yararlanma hakkı çocuğundur (Me­ deni Kanun Md. 284).

C) Hakimin V.'e müdahales i : a) Çocuğun şahsı ko­ nusunda : Ana ve baba görevlerini yerine getirmedikleı i takdirde hakim, çocuğun korunması için gereken tedbir­ leri almakla yükümlüdür (Medeni Kanun Md. 272). Ço­ cuğun bedeni ve fikri gelişimi tehlikede bulunur veya ço­ cuk manen terk edilmiş bir durumda kalırsa, hakim çocu-

VELAYET

-

VELAZQU EZ,

Diego de Silva

ZTi

ğ u ana ve babadan alarak bir aile yanına veya bir müesse­ seye yerleştirebilir. Çocuk, itaatsizliği yüzünden ana baba­ nın emirlerine karşı gelmekte ısrar ederse, etk i l i olabilecek başka bir terbiye çaresi bulunmadığı takdi rde, aynı tedbir­ ler ana ve babanın talebi üzerine hakim tarafından alınır. Bu tedbirlerin gerektirdiği masrafl ar, ana baba ve çocuk bunlan ödemekten aciz iseler devletçe karşılanır. Nafaka­ ya ait hükümler saklıdır (Medeni Kanun Mld. 273). b)

Çocuğun malları konusunda : Ana baba idare ve

intıfa haklarının kendilerine yüklediği görevleri yapmadığı takdirde, hakıim, çocuğun menbatini korumak için gerek­

l i olan tedbirleri alır. Çocuğun malları tehlikeye düşerse hakim vasi (b. bk.) üzerinde haiz olduğu denetleme yetki­ sini ana baba hakkında uygulayabileceği gibi, onlardan te­ minat isteyebilir veya çocuğun menfaalini koruma·k i çin bir kayyım tayin edebilir (Medeni Kanun Md. 285). ıD) V.'in ana babadan alınması : V.'i yerine getirmek­

ten aciz olan veya hacir altına alınmış bulunan yahut V. yetkisini ağır şekilde kötüye kullanan veya büyük ihmalde bulunan ana ve babadan hak.im V.'i alabilir. Ana ve ba­ badan V. alındığı taıkdirde çocuğa bir vasi tayin olunur.

V.'in alıııması hükmü, ana babanın i leride doğacak çocuk­ ları için de geçerlidir (Medeni Kanun Md. 274). V.'i haiz olan ana ve baba yeniden e vlenirse, hakim gerektiği tak­ dirde V.'i evlenen veliden alıp çocuğa bir vasi tayin ede­ bilir. Karı kocadan birinin vasi olarak görevlendirilmesi mümkündür (Medeni Kanun Md. 275). V.'in alınması sebebi ortadan kalktığı takdirde, hakim doğrudan doğruya veya talepleri üzerine ana ve babaya V.'i iade ile yükümlüdür. Ancak V.'in ana baba üzerinden alın­ ması tarihinden itibaren bir yıl geçmedikçe V. iade edile­ mez (Medeni Kanun Md. 276). V.'i kaldırılmış olan ana ve baba, çocuğun beslenme ve eğitim masraflarını önceden olduğu gibi karşılamakla yükümlüdürler. Bu masraflar ana baba ile çocuk bunları ödemekten aciz iseler devlet tara­ fından karşılanır (Medeni Kanun Md. 277).

VELAZQUEZ :

Kendi portresi

tamamladığı "Borrachos" ("Sarhoşlar", Prado) adlı ve Ş1· rap tanrısı Bacchus'u içk i içen köylülerin yanında tasvir ettiği tablosunda daha canlı re01kler kullanmıştır. V. 1 629 - 1 63 1 yılları arasında İtalya'daydı ve Yene­ dik ekolünden çok etkilendi. Bu dönemde "Vulkan'm de­ m irhanesi" (Prado) ve "Hz. Yusuf'un kanlı gömleği" (Es· corial) gibi tabloları tamamladı. İspanya'ya döndükten son-

E) V.'in sona ermesi : Çocuğun reşit olması veya hac­ rio kaldırılmasıyla V. sona erer. Çocuğun malları ise idare hakkının b itim i nde reşit olan çocuğa veya vasisine hesap görülerek teslim olunur (Medeni Kanun Md. 287). Ana baba çocuğun mallarını iadede bir intıfa hakkı sahibi gibi sorumludurlar, iyi niyetle sattıkları malın bedelini verirler. Burra karşı, ana baba çocuğun malından onun menfaati için yetkilerini aşmayarak yaptııkiarı masrafları tazmin etmezler (Medeni Kanun Md. 288). Çocuğun haciz veya iflas yo­ luyla takip edilen ana babadaki alacağına öncelik tanınır (Medeni Kanun Md. 289). (E. Korur)

VELAZQUEZ [ velaskez] , Diego de Silva (Sevilla 1 599 Madrid 1 660), İspanyol ressamı . Sevilla'daki ilk çalışma­ ları sırasında, Carava.ggio'dan etkilenerek ve ondaki gibi •kuvvetli ışık-gölge kontrastiarı ile halktan tipierin resimle­ rini, "mutfak eserlerini" ("İhtiyar aşçı", Edinbıırgh, Na­ tionaıJ Gallerıy) ve real ist üslupta d ini resimler ("Kralların tapımşı", Madrid, P rodo) ortaya koydu. 1 62 3 'te Madrid'e çağrıldı , kral IV. Felipe'nin resimlerini yaptı. Madrid'deki çalışmalarında İspanyol geleneğine bağlı kalan ve belli baş­ lı özellikleri, resmi yapılan kişide ölçülü v akur bir eda ve siyah beyaz tonlar olan i1k saray portrelerinin üslılbunıı buldu. İtalya'ya yaptığı i lk seyahatten kısa bir süre önce

VELAZQUEZ

:

"Su satıcıları'' ııdh

tablosu

278 ra

yaptığı

VELAZQUEZ, Diego de Silva •

kraliyet

ailesinin

portrelerinde

(IV.

Felipe,

Prens Balıhasar Carlos) ve "Breda şehrinin teslimi" ( 1634 -

1635, Prado) adlı tabloda ışığa daha kuvvetli bir şekilde yer verdi. 1630'1ardan sonra ise hemen hemen sadece so­ ğuk ve donuık tonlar kullandı. " 1 649 - 1651 yıUarı arasında italya'da kraliyet kolek­ s�yonları için sana·t eserleri satın almakla görevlendiriİ ­ mişti. Bu arada Papa X. lnnocentius'un kırmızı tonlar ta­ Şiyan ve beyaz rengin hakim olduğu resmini yaptı (1 650; Roma, Galleria Doria). Son dönem eserlerinde, çırpıştırılmış hissi veren gö­ rüntüde ışıik ve renk, adeta eınpresyonist tarzda yansıtıl­ mıştır. Bu dönemin en önemli eserleri "Meninas" ("Nedi­ meler", "Prenses Margarita ve refakatindekiler", 1656, Pea­ do), "Hilanderas" ("Halı dokuyucular", 1 657, Prado) ve "Ayna önünde Venüs"tür. Son portrelerinde, özellikle "Prenses!er"de (Viyana, Sa­ nat Tarihi Müzesi) ışık etkileri sulu boyayı andıran akıcı

renklerle ve eskizi andıran bir biçimde gerçekleşt.jri!miştir.

VELED ÇELEBİ : bk. İZBUDAK, Veled Çelebi. VELENCE ( ���leni.J.e ] GÖLÜ (Mac. Velencei-tö), Ma­ caristan'da, Szekesfehervar şehrinin doğusunda sığ bir göl. Yüzölçümü 27 km2 dir.

-

VELiD

yasetine karşı cephe almıştır. Şiirlerini Tsarigradski so neti (İstanbul soneleri) [ 1 895] adlı bir eserde toplamıştır. V

Ilmnit sa (Hapishanede) [ 1 899] adlı eserinde nisan 1 876 ayaklanmasıyla ilgili hatıralarını anlatmıştır. Pisma ot Rim

(Roma mektupları) [ 1 895 ] başlıklı yazılannd a İtalyan sa­ natı üzerine bilgi verdiği gibi, Dante'nin Cehennem'ini de Bulgarcaya çevirmiştir [ 1 906 ] .

b.

VELİD Yakaza

b. b.

e l Mugice b . kbdullah b . Ömer b . Mahmm Murra el · Kureşi (530? - Mekke, 622?), •

Kureyş kabilesinin Mahzum boyundan ünlü bir kişi. V.'in babası Mugire, yedi oğullu bir ailenin çocuğu idi. V.'in de Ebu Ümeyye (Huzeyfe), Ebu Muzeyfe (Muhaşşim), Hişam, Haşim, Ebu Rebia (Amr), Ebu Zübeyr (Temim), Hidaş, Zübeyr, Hafs, Fakiha, Osman ve Abdüşems adlarında kar­ deşleri vardı. V.'in annesi, Sahr binti'! - Haris b. Abdullah b. Abdüşems'tir. V. 590'larda bir kadının buhurdanından sıçrayan kı­ vılcımla yanan Kabe'nin onarılınası için Mekkelilerden pa­ ra toplamıştır. Kfıbe'nin onarım işi bittikten sonra, Hacer-i Esved'i yerine kimin koyacağı üzerinde anlaşma7\ık çıkınca, "Şim­ di Kabe'yc ilk giren kişi bu işe ha·kem olsun" şeklindeki teklifi yapasında aile bağları ve varisierin ölene yakınlığı gözetilir. Mesela bu esası benimsemiş olan Fran­ sız Medeni Kanunu, ölenin vanslerini a) füru, b) imtiyazlı civar hısımlar (ölenin kardeşleri ve bunların fünıu), c) usul , d ) a d i civar hısımları olarak dört grupa ayırmıştır. Ö lenin mal varlığı sırasıyla önce birinci gruptakilere, onlar yoksa sırasıyla diğer gruptaıkilere geçer. Buna karşı zümre (pa­ rantel) esasında h ısımlar "soy başı" ve ondan gelen "soy" olarak ele alınır. Mesela zümre sistemini kabul etmiş olan İ sviçre Medeni Kanunu, varisieri s ırasıyla a) ölenin füruu, b) ölenin ana babası ile onların füruu, c) ölenin büyük ana ve büyük babası ile onların füruu şeklinde üç grupa ayır­ mıştır. Miras önce birinci gruptaki , onlardan kimse yoksa sı·rasryla diğer gruptaki mirasçılara geçer. Ayrıca, ölenin · belirli yakın hısımlarına (füru, ana baba, eıı.kek ve kız kar­ deş, karı veya koca) değ.jşen oranlarda mahfuz hisseler tanınmıştır. 1 926'da İsviçre Medeni Kanunu'ndan tercüme edilerek yürürlüğe konmuş olan Türk Medeni Kanunu da aynen bu sistemi almıştır. Ayrıca bk. M i RAS. (E. Korur)

VERASET İLAMI, ölenin kanuni halefierinin miras­ çıhk sıfatını ve miras paylarını belirten mahkeme kararı. V. İ . 'na tatbikatta "veraset belgesi" veya "miras belgesi" adı da verilmektedir. V. i . olmadıkça miras payı ile ölen­ den kalan haklar istenemez. V. İ .'nın alınabilmesi için mi­ rasçılıık iddia eden kimsenin yetkili asliye mahkemesine baş vurması gerekir. VERASET VE İNTİKAL VERGİSİ, bir kimsenin mal varlığından diğer b1r kimsenin mal varlığına veraset veya karşılııksız edinim yoluyla geçen menıkul ve gayri menkul malların değeri üzerinden alınan vergi. V. İ . V.'nin hü­ kümleri, 8 haziran ı 959 tarih ve 7 3 3 8 sayılı Veraset ve i ntikal Vergisi Kanunu ile düzenlenmiş bulunmaktadır. Ayrıca bk. VERGİ . VERBİTŞKİY, Vasiliy İvanoviç (Fedyakovo, Nijego­ rod 1 827 - Ulala, Birysk ı 890), Rus Türkoloğu. Altay Türk­ lerinin dili, etnografyası ve mitoloj isi üzerinde çalışmıştır. 1 853'te Altay misyonunda görev almış, hay atının sonuna kadar Altay çevresinde çalışmalar yapmıştır. ı 854'te papaz olarak Altay çevresi okullarında öğretmenHk görevine ge­ tirilmiştir. 1 857'de misyonerliğe tayin edilmişt·ir. V., Altay çevresinde yaşayan Türklerin dilleri, adetleri, inançları ve efsaneleriyle uğraşmıştır. Onun bu alanda yaz­ dığı bir gramer (Grammatika altayskogo yazıka [Altay di­ li grameri , 1 86 9 ] ) uzun süre Tüı:ık dil ve lehçeleri için yazılan grameriere örnek olarak kullanılmıştır. Slovar' al­ tayskago i aladagskago nareçiy tyurkskago yazıka (Türk dilinin Altay ve Aladağ lehçeleri sözlüğü) [ 1 884] adlı söz­ lüğü 30 yLlhk bir çalışma mahsulüdür. Onun toplamış ol­ duğu dil örneklerini W. Radloff da değerlendirmiştir. V. çeşitli dergilerde Altay Türciklerinin etnografyası üze­ rine birçok yazı yazmıştır. Bu yazıların bir bölümü A l­

taY!}_! (Altaylılar) adlı bir kitapta toplanmıştır. V.'nin der­

gilerde çıkan yazıları sonradan A ltayskie inarodur (Altaylı yabancılar) adlı bir eserde toplu olarak yayınlanmıştır. (H. Eren)

VERBÖCZY, Istvan

:

bk. WERB ÖCZI, Istv{m.

VERCORS, Jean Bruller - VEREM VERCORS [verk?r] , (asıl adı : Jean Bnıller; doğ. Pa­ ris 1 902), Macar asıllı Fransız yazarı ve d esinat örü. V. ta:kma adıyla A1l man işgali altında çıkan Le silence de la m er (Susa n deniz) [ ı 942 ] adlı hik ayes iıyl e ün kazanmıştır. Kompozisyonlarını Salon d ' Araignee'd e se rg i'lemişt ir . Bu e se rle ri Vingt et une recetttes pratiques de mort vio/ante (Ani ölümler için yirmi bir prat ik reçete) [ 1 9 2 8 ] ad l ı b i r albümde y ayınl amıştır.

V.J;:RD I , Giuseppe (La Roncol e , Busseto 1 8 1 3 - M i la­ no 1 90 1 ), İta l yan bestekarı . On yaşında ıkilisede org çalm a­

ya başlamış, Busseto'da Barezz:i adlı zengi n bir i� adamı­ n ın de s t e ğ ini k azan mış ve M i lano'y a g önderilm i ş ti r . Mi­ lano'da k on serv at uara giriş imtihanını kazanamayan V., bu şehirde ik i yıl süre ile özel dersler almıştır. Busseto'ya dönüşünde Barezzi'nin ikızıyla evlenm işt i r . V. 1 8 3 9'da i lk operasını (Oberto) yazmışt ı r. Bu e ser i n sağladığı başarı)'ı aile hayatında acılı yıllar izlemiştir. V. ön :e iki çocuğunu, sonr.ı. da k arısı nı ka)'betmiştir. Un g1:Jrno di re!?IIO [ 1 84 0 1 adlı op er ası nı n başarısızl ığı V.'nin acısını bir kat daha ar­ t ırm ı ştı r . Hayata ve sanata küsen V., emprezaryosu Merelli' nin ısrarıyl a Nabucco [ 1 842 ] ad l ı operasını bestelemiştir. Bu oper anın sağladığı ün, g i tt ik çe artarak haıyatı nın sonu­ n a kad ar sü rmüştü r . İ ta lya'nın Avustuııya hfı:k imi yeti altın­ da bulunmasına d ayanamayan V., opera l ar ıy la milli du:;­ gulara h i tap etmıştır. Rigoletto [ 1 8 5 1 ], ll Tro v a t or e 1 1 853 ] ve La Traviata [ 1 853 ] gibi operalarıyla ününü bü­ tün Avrupa'ya y aymıştır. 1 859'd a yaşadığı bölgelerin İ tal­ y:ı'ya katılması üzerine m i l l i bir kahraman s ayılmış, ope­ ra şal'kıcısı G i u sepp i na Strepponi ( 1 8 1 5 - 1 897) ile evlen­ m i şti r. Bu arada Un baJlo in maschera (Maskeli 'Balo), La Forza del Destino (K ade r in Gücü) [ 1 86 2 ] ve Dorı Car/os ( ı ticaret alanında bir kavşaık n okt ası halini aldı. V. antiaş­ ması ile ( 1 1 . 8 .843 '·te) impar ato r I . Lothar, Carol i n g dev­ letini Hcl kardeş ile paylaştı . V. öncü üç devlet te n ortada­ kine, 925'te Almanya'ya geçti. 1 552'de Alman Protestan prensleri şehrin koruyuculuğunu Fransa kralına bıraktılar. 1 8 7 l 'den sonra V. Fransı zlar tarafından müstahkem mevki haline sokuldu. I. Dünya Harbinin en kanlı muharebelcrin­ de, şubat · a ral ık 1 9 1 6 arasında Alman birlikleri d efalarca sa l dırdığ ı halde V.'ii ele geçiremedi ler. V. ş eh r in i n önem l i tarihi eserleri arasında katedBI , kiitüphane v e müze olarak kullanılan piskoposluk sarayı

291

VEREM : Verem basHini bulan R. Koçh

292

VEREM

Tüııkiye'de V. savaşı Sağlık ve Sosyal Yardım Bakan­ lığı, tıp fakülteleri, göğüs hastalıkları klinikleri ve V.'Ie savaş derneklerinin son 30 yıldır yaptıkları iş birHği ile bugün salgın karakterini kaybetmiş ve yıllık ölüm oranı ı oo OOO'de ı o civarına inmiştir. Eskiden 3 / 1 00 civarında bulunan hastalık bugün ı 000 kişide bir kadardır. Bu nunla birl ikte halen memleketin önemli bir sağlık sorunudur. Hastalık sinsi bir başlangıç gösterir. Halsizlik, hafif ateş ve öksüri.iik gibi genel şikayetler vardır. Kesin teşhis balgamd a mikrobun bulunması, ak ciğer radyolojik incele­ mesi ve kişinin mitkrop alıp alamadığını ortaya çı-karan PPD denen bir test ile anlaşılır. Hastanın hekim ile iş birliği yapması, iliiçi arını dü­ zenli ve yeterli süre kullanması ile bu hastalık kesin olarak tedavi edilebilir. Hasta bulunan evdeki kimselerin V. sa­ vaş dispanserlerine baş vurarak kontrolden geçmesi ve ge­ rekenlere BCG aşısı uygulanması ile " hastalığın sağlarnlara bulaşması önlenir. (N. Menemenli)

VERES [ v�re;), Peter (Balmazujvaros 1 897 - Budapeş­ te ı970), Macar yazarı. Macaristan'ın Alföld bölümünde, Hajdu il (megıye)'inin en verimsiz bir yerinde doğmuştur. Çoçukluk yıllarında çobanliık yapmış, d aha sonra bir çiftlik­ te yanaşma olaraıle çalışmıştır. Kendi kendini yetiştiren V., çağdaş Macar edebiyatında "halkçı yazarlar" akımının en orij inal temsilcisidir. Sosyografiık ve otobiyografik bir ka­ rakter taşıyan eserlerinde Macar köylerin·i tasvıir etmiştir : A z Alföld parasztsaga (Alföld bölümünün köyJüleri) [ 1935 ] ; Szamadas (Hesap verme) [ 1 937 ] ; Falusi kr6nika (Köy kroniği) [ ı 94 1 ] . Sağlam gözlemlere dayanan bu eserlerin edebi değeri yanında büyük bir ilmi ağırlığı da vardır. Bu eserler Macar edebiıyatında yeni bir çığır açmıştır. Otodidakt bir yazar olan V., Macar tarihi, Macar siyaseti ve kalkınması üzerine çok sayıda yazı, etüt ve kitap yaz­ mıştır : Szocializmus, nacionalizmis (Sosyalizm, nasyona­ liml) [ 1 93 9 ] ; Mit er az ember, ha magyar (Macar'ın değe­ ri) [ 1940] ; A valsag h·eib ö/ (Bunalım yıllarından) [ 1 945 ] . V., 1939'dan sonra açık olarak nasyonalizme dönmüştür. 1945'ten sonra bir süre aktif olarak siyasi hayata ka­ tılan V., Milli Köylü Partisi başkanlığına seçilmiş, savun­ ma bakanlığı yapmıştır. 1 949'dan sonra tekrar edebi ça­ lışmalarına dönmüştür. Bu devrede yazdığı Mkayelerinde Macar köylerinin yeni konularını işlemiştir. A lmaskert (Elma bahçesi) [ 1 964] adlı hikaye kitabında köylülerin şeh­ re göçü üııerinde durmuştur. Harom nemzedek (Üç nesil) [ 1 950 - 1 957] adlı roman trilojyle bir sonuca varmamız gere­ kecektir : 1) V.'nin muaflık istisna ve indirimleriyle oran­ larına ilişlkin hususlarda Türkiye Büyük Millet Meclisince her zaman için hükümete kanun hüıkmünde kararname çı­ karma yetkisi verilebilir. 2) Başlı başına bir V.'nin konma­ sı, değiştirilmesi veya kaldıcılması için Türkiye Büyük Mil-

lıdır. Nitekim 1 982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasa­ sı'nın 7 3 . m addesi : "Herkes kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre V. ödemekle yükümlüdür. V. yü­ künün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır" demekted ir. Yukarıda beliı:ttiğ1miz ilke­ ler dikikate alınarak gerçelkleştirilecek bir V. politiıkası, dev­ letin vatandaş gözündeiki itibarını yüıkseltir ve V. alınması vatandaş gözünde devlet adalet·inin ve devlet şefkatinin ifa­ desi olur.

E) V.'lerin sınıflandırılması : V.'lerin çeşidi biçimde sınıfland ırılması mümkündür. Bu sınıflandırmalarda başlı­ ca : a) Vasıtalı V. - vasıtasız V.; b) Gelirden alınan V. - ser­ vetten alınan V.; c) B eyana dayanan V. - idarece takdir olu­ nan V. şeklindedir. a) Vasıtalı V. - vasıtasız V. ayrımı : Yasıtah V.'ler; be­ lirli bir mükellefe değil, mala konan ve malın fiatına ek­ lend iğinden dolayısıyla alıcıya yansıyan V.'lerdir. Mesela gümrük V.'leri ile banka ve s igorta şoil'ketlerinin muamele V.'leri bu kategoriye girer. Vasıtasız V.'ler ise ilke olaraik mükellef tarafından her ıyı! belirli süreler içinde devlet ha­ zinesine ödenir. Mesela gel ir, emlak, veraset ve intikal V.' leri bu tür V.'lerdendir. b) Gelirden alman V. - servetten alınan V. ayrımı : Ge­ lirden alınan V. 'ler kategorisine gelir V.'si, kurumlar V.' si ve mali denge V . 'si girer. Buna karşı emlak V.'si, mo­ torlu taşıtlar V.'si ile veraset ve intikal V.'si servetten alı­ nan V. 'ler arasındadır. Bu ayrım, ayrıca bir açıklamaya gerek göstermeyecek kadar anlaşılır görünmekte ise de, ek­ siktir ve mesela mal ile hizmetlerden alınan V.'leri tasnif d ı şında bıraıkmak:tadır. c) Beyana dayanan V. - idarece takdir olunan V. ayrı­ mı : Beyannameye dayanan V.'lerde V. 'ye tabi matrah biz­ zat mükellef tarafından bildirilir ve V. idarece bu beyıana göre taha:Jcıkuk etıtirHir. Mesela gelir, kurumlar, veraset ve intikal V. 'leri bu türdendir. İd arece değerlendirme ise ik­ malen, re'sen, tahrir usulüıyle veya götürü olaraik yapılır.

2 94

VERGİ (A)

DEVLET V.'LERİ TMJLOSU

GELİRLERDEN ALINAN

MESNET KANUNUN ADI

KANUN TARİHİ

Gelir V.'si Kurwnlar V.'si Mali Denge V.'si

Gelir V.'si Kanunu Kurumlar V.'si Kanunu Mali Denge V.'si Kanunu

3 1 aralık 1 960 3 haziran 1 949 8 haziran 1972

193 5422 1 598

Emlak V.'si Kanunu 'Motorlu Taşıtlar V.'si Kanunu Veraset ve İntiıkal V.'si Kanunu

29 temm uz 1 970 18 şubat 1963 8 haziran 1 959

1 3 19 1 97 7338

Gider V.'leri Kanunu İşletme V.'si Kanunu Şeker Kanunu Finansman Kanunu

13 ı 22 29

temm uz ı 95 6 mayıs ı 9 8 ı haziran 1 956 temmuz 1970

6802 2456 6747 13ı8

Gider V.'leri Kanunu

13 temmuz 1956

6802

Gider V.'leri Kan unu Gider V.'leii Kanunu Gider V.'leri Kanunu Finansman Kanunu Damga V.'si Kanunu

13 13 13 29 ı

ı 956 ı 956 ı 956 ı 970 ı 964

6802 6802 6802 318 488

Gümrük Kanunu

ı9 temmuz 1 972 13 temmuz ı 956 I 8 şubat ı 963

16ı5 6802 196

NUMARASI

SERVETTEN ALINAN Bm13ık V.'si Motorlu Taşıtlar V.'si Veraset ve intikal V.'si

MALLARDAN ALINAN İstihsal V . 'si İşletme V.'si Şeker İstihlak V.'si Taşıt Alım V.'si HİZMETLERDEN ALINAN Banka ve Sigorta Muameleleri V.'si Nakliyat V.'si PTT Hizmetleri V. 'si İ lan ve Reklam Hizmetleri V.'si Spor Toto V.'si Damga V.'si

temmuz temmuz temmuz temmuz temmuz

DIŞ TİCARETTEN ALINAN Gümrük V.'s i ithalden Alınan İstİhsal V.'si Dış Seyahat Harcamaları V.'si

Gider V.'leri Kanunu Dış Seyahat Harcamaları V. 'si

(B)

ıBELEDİYE V.'LERİ TABLOSU

VERGİNİN TÜRÜ

MESNET KANUNUN ADI

KANUNUN TARİHİ

Meslek V.'si İlan ve Reklam V.'si Eğlence V.'si Akaryakıt Tüıketim V.'si Haberleşme V.'si

Belediye Gelirleri Kanunu

26 m3iYıS ı 9 8 ı

Elektrik ve Havagazı Tüketim V.'si Y·angın Sigo rtası V. 'si

"

"

NUMARASI 2464 "

" "

"

Ülkemiz Bütçe Kanunu'nda V.'ler pratik olarak beşli bir sınıflandırmaya tabi tutulmuşlardır. Bu sınıflandırma : 1) Gelirlerden alınan V.'ler (gelir V.'si, kurumlar V.'si, mali denge V. 'si); 2) Servetten alınan V.'ler (e ml ak V.'si, motorlu taşıtlar V.'si, veraset ve intikal V.'si); 3) Mallar­ dan alınan V.'ler (İstİhsal V.'si, işletme V.'si, şeker istih­ lfuk V.'si, .taşıt alım V. 'si); 4) Hizmetlerden alınan V.'.Jer (banka ve sigorta muameleleri V.'si, nakliyat V.'si, PTT hizmetleri V.'si, ilan ve reklam V.'si, spor toto V.'si, dam­ ga V.'si); 5) Dış ticaretten alınan V.'ler (gümrüik V.'s i , it­ halde alınan istihsal V.'si, dış seyahat harcamaları V.'si) şeklindedir. F) Türk V. sistemi : Ülkemizde başlıca V. gelir kay­ nağını, bütçe cetveline göre beş grupa ayrılmış devlet V.' leri teşkil etmekte ise de, 26 mayıs ı 9 8 ı tarih ve 2464

sayılı Belediye Gelirleri Kanunu ile düzenlenmiş olan be­ lediye V.'leri de gitgide artan bir önem kazanmaktadır. Bu V.'leri bir tablo şeklinde incele ye l im : Yukarıdaki iki tablo, ülkemiz V. s i.steminin ı983 yı­ lındaki biçimini yansıtmaktadır. ı982'ıye kadar mükellefler ­ den tahsil edilme�te olan emlak alım V.'si 2 1 ocak 1982 tarih ve 2588 sayılı kanunun ı 8(A) maddesi ile; gayri menkul kıyınet artışı V.'si, 2 ı ocak 1 982 tarih ve 2588 sayılı kanunun ı 8(B) maddesi ile; bina inşaat V.'si ise 21 ocak ı 982 tarih ve 2589 sayılı kanunun 5 . maddesi ile yürürlükten kaldırılmış bulunmaktadl'I". Halen yürürlükte bulunan mali denge V.'si, eklenen geçici 5. madde hi.iıküm­ leri saklı ka1rnak üzere, 3 1 aralık 1 9 8 ı t ar ih ve 2572 sa­ yılı kanunun 4. maddesi ge reğince , ek ve değişiklikleriyle b ir li kte 1 ocak ı984 tarihinde yürüriiiikten kalkacaktır.

295

VERGİ Sistematiği düzenli olmamakla birl�te, tablolard a be­ l irtilen V.'lerin dayanağı olan kanunlarda, her bir V.'nin

me V.'sine

tabidir.

İşletme V. 'sinin mükellefleri, bu tab­

lolarda yazılı hizmet işletmelerini işletenlerle, malların pe­

(İ.

mükellefi, metrahı ve konusu, nispeti ve tarh usulü gös­

rakende satışını yapanlardır

terilmiş

sinin nispeti % 3 'tür (İ. V. K.

bulunmaktadır.

Bunu en

önemli birkaç

V.'yi

ör­

f) Damga V.'si :

nek göstererek açıklayabiliriz. a)

Gelir V. 'si : Bu V. 'nin mükellefi, kazanç ve irat

elde etm iş olan gerçek kişilerdir (G.V.K. Md. ye'de

yerleşmiş olanlarla, kanunun

3). Türki­

4. maddesi gereğince

V. K. Md.

1). İşletme V.'

Md. 3).

kağıtlardan alınır (D. V. K. Md.

(1) sayılı tabloda yazılı 1). Damga V.'sinin mü­

kellefi,

Resmi

kağıtları

arasındaki

Kanuna ekli

imza

işlemlere

edenlerdir.

ait

ka.ğıtların

dairelerle kişiler

damga

V. 'sini

kişiler

Türkiye'de yerleşmiş sayılanlar, Türkiye içinde ve dışında

öder (D. V. K. Md. 3). Bir kağıdın tabi olacağı V.'nin ta­

elde etükleri kazanç ve iratların tamamı üzerinden V.'len­

yini için, o kağıdın mahiyetine bakılır ve buna göre tab­

4). Damga V.'si

dirilirler (G. V. K. Md. 3). Türkiye'de yerleşmiş olmayan

loda yazılı V.'si bulunur (D. V. K. Md.

gerçek kişiler sadeoe Türkiye'de

nisbi verya mııOOt u olarak alınır (D. V. K. Md. 1 0). Bu V.,

elde

ettikleri

kazanç ve

iradar üzerinden V.'lendirilirler (G. V. K. Md. 6). V.'sinin nispeti kural olarak,

kanunun

Gelir

1 0 3 . maddesindeki

esas tarifeye göre belirlen ir. Yıll�k gelir V.'si, V.'ye tabi 3 1.

gelirlerin yıllık toplamından rimler düşüldükten sonra

103.

maddede beJ.irtilen indi­

maddedeki nispetler uygu­

lanmak suretiyle hesaplanır (G. V. K. Md.

h) Kurumlar V . 'si :

104).

elde etmiş sermaye şirketleri , kooperatifler, iktisadi kamu müesseseleri, dernek ve vaıkıflara ait iktisadi işletmelerdir

(K. V. K. Md. 1). Kururnlar V.'si, 1. maddede yazılı mü­ kelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi ku­

rum k azancı üzerinden hesaplanır (K: V. K . Md . 1 3). Ku­ rumlar V.'si, kanuna göre tespit edilen kurum kazancından

4 0 nipetinde alınır (K. V. K. Md . 25). c)

den

Emlak V . 'si

oluşur.

Bina

:

Bina V.'s i ve arazi V.'si bölümlerin­

V.'s i

mükellefiyetinin

konusu,

Gümrük V .' si : Bu V.'nin mükellefi, Türkiye Cum­

g) huriyeti

gümrüık hattın4an geçen veya

eşya

geçiren

her

� ahıstır (G. V. K. Mld . 2). Gümrüık V.'si, kanunun 3. mad­ desinde gösterilen ödeme mükellef·iyetinin başladığı tarihte

Bu V.'nin miiik ellefleri, gelir V.'si

mevzuuna giren gelir unsurlarından oluşan 'kurum kazancı

%

(1) s ayılı tabloda yazılı nıispet ve miktara tabidir (D. 14).

ekli

V. K. Md.

Tüııkiye

yürürlükte bulunan Gümrük Giriş Tarife CetveLİ'ndeki nis­

pet, had ve esaslara göre hesaplanır (G. V. K. Md. 4).

G) V. yükümlülüğü (mükellefiyet) ve V. sorumluluğu : V. yük.ümlüsü, bir V.'nin ödenmesinden sorumlu olan kim­ sedir.

V.

Usul Kanunu'nun

8. m addesinin 1. fıkrası, V.

yüıkümlüsünü veya diğer adıyla mükellefi "V. kanuniarına göre kendisine V. borcu terettüp eden gerçek veya tüzel kişi" olamk tanıml am ı ştır. Buna karşı; V. sorumlusu, ge­ ne V. "V.'nin

Usul Kanunu'nun ödenmesi

8. maddesinıin 2. fıkrasına göre

bakımından

al acaklı V.

dairesine karşı

(E. V . K. Md . 1). Mü­

muhatap olan kişi" �eklinde tanımlanmaktadır. Kural ola­

kellef� binanın maliki, varsa intifa hakk ı sahibi, her ikisi

rak, V. yüıkümlüsü (müıkellef) aynı zamanda V. sorumlu­

sınırları içinde bulunan binalardır

(E. V. K.

sudur. Bununla birlikte, bazı hallerde başka kişiJer de mü­

Md . 3). Bina V. 'sinin matrahı, binanın kanun hükümleri­

kellefle birlikte veya mükellefin yerine V.'nin ödenmesin­

ne göre tespit edilen V. değeridir

den

de yoksa, binaya malik gibi tasarruf eden kiş-i dir

(E. V. K. Md. 7). B ina

V. 'sinin nispeH binde 3 'tür. Meskenlerde bu nispe 1 5 1 4 - Kudüs yo­ lundan 1 5 64), anatomi uzmanı. V. Karl'ın ve II. Philipp'in özel hekimliğini yaptı. Araştır­ malan sırasında hayvan ve insan cesetlerini teşrih etti.

1 28 1

bk. AHMET VESİM PAŞA, Hacı.

VESPASIANUS, Titus Flavius (Reate, Orta İtalya 9 - Aquae Cutiliae, Orta İtalya 79), Roma imparatoru (69 79). Claudius'un Britanya seferinde temayüz etti. S l 'de konsül oldu. 1 .7.69 tarihinde doğudaki birliklerce impara­ tor ilan edildi. Vitellius'un hertaraf edilmesinden sonra imparatorluğu Senato tarafından kabul edildi (2 1 . 12.69) İç s avaş l arl a sarsılan ülkede düzeni sağladı. V. sı,kı bir vergi politikası güdüyor, maliye}"i düzene sokmaya çalışıyordu. Batı eyaJetlerinin Romanlaştırılması­ na önem verdi, İsp:ınyol şehirlerine Latin hukuku sağladı. Roma'da yıkılmış olan Jupiter tapınağını yeniden yaptır­ dı, Isis ve Serapis için bir tapınaık, barış tanrıçası tapınağı ve forumu (Forum pacis) ve Colosseum'u inşa ettirdi.

VESTA, evlerde aile ocağını koruyan eski bir Roma· tanrıçası. Sonradan Yunan mito l oj i sinde geçen Hestia ilc birleştirilmişsc de, Roma'da her zan1an saygı görmüştür . V. kültüne bakan rahipler, Roma'nın patricius ailele­ rinin kızları arasından seçilir, ömür boyu kız kalmaya ant içerlerd i . V. rahibeleri , devletin baş rabibi Pontifex Maxi­ mus yönetiminde devlet ocağının ateşini söndürmemekle görevli idiler. Görevler.i otuz yıl sürerdi . Roma'nın kuru­ cuları Romulus'la Remus'un bir V. rabibesinin çocukları olduıkiarı ileri sürülür. Ancak, V. tapınağının en eski çağ­ larda P a lati nus'u n, yan i ilk Roma surlarının dışında bulun­ ması ve t i pik Latium evleri gib.i daire biçiminde bir yapı olması çok eski bir külte tanıklık eder. Bu bakımdan V. kültünün Roma'nın kuruluşuyla bir ilişkisi bulunmadığı an­ laşılıyor. Eşek bu külte adanm ıştı. Bu sebeple V. bayramı

V.'nun ilk faaliyetinin Pleistosen'de, son buzul örtüsü­ nün çekilmesinden sonra meydana geldiği anlaşılmıştır. An­ cak, 79 yılındaki faal iyetine kadar, bilgi el de �e imkanı bulunamadığından, sakin bir dönem olaraık kabul edilmiş­ tir. 79 erüpsiyonu ile V. bugünkü görünüşünün ana çiz­ gilerini kazanmıştır. Bu büryük faaliyet sırasında koninin yarısı tahrip olmuş ve yeni bir koni (şimdiki V.) oluşma­ ğa başlamıştır. Sornma dağı olarak bilinen yaşlı kon.inin kal ıntıları ise bugünkü V.'yu kısmen çevreler. V.'nun 79 yılındaıki püskürmesi sırasında, dağın etek­ lerinde kurulu bulunan Pompei ve Herculaneum şehirleri tamamen yıkılmış ve yanmıştır. Bu sırada Napoli kör­ fezindeki Stabiae'de yaşayan Plinius'un, zamanın tarihçisi Tacitus'a yazdığı olayı açıklayan mektuplar, önemli belge­ ler olarak zamanımıza kadar korunmuş ve bir çok araş­ tırıcı, mektupların tarihini volkanoloj inin başlangıcı olarak kabul etmişlerdir. V. 'nun büyük can kaybı ve felaıketlere sebep olan faali­ yetleri li ter�türe geç mi ştir. 203 , 472. 5 1 2, 685, 993 ve 1 03 6 yıllanndaki faaliyetlerinde, püskürmc yalnız doruk kısmın­

da değil, yamaçlarda da oluşmuş ve volkaniık maddeler de­ nize kadar ulaşmıştır. Daha sonraları ise, 1 049, 1 1 3 8

>'C

1 1 39 tarihlerinde erüpsiyonlar görülmüş, 1 1 39'dan 1 6 3 1 'e kadar ise tespit ed ilememiştir. 1 6 3 1 erüpsi:yonu V.'nun en

büyiiık fa al iyetl e ri n d e n biridir ve ona "V. tipi püskürme" özelliğini kazandıran döneme başlama y ı l ıdır. Bu tarihten sonra V. sürekli faaliyet göstermiş ve piiskürme tipleri de birbirine benzemiştir. Sonraki erüpsiyonları 1 767, 1778, 1779 ve 1793'te büyük peroksizınal faal iıyetini takiben 1822, 1 850, 1 872 ve 1 877 tarihlerinde meydana gelmiştir. 1 906' daki fa ali y et i sırasında ise V., deniz seviyesinden en yük­ sek değerine, 1 3 0 1 m ye ulaşmıştır. 1 944'teki son erüp­ siyoımnda da önemli olaylar meydana gelmiş, gaz patla­ maları ile koninin tepe kısmı tamamen kopmuştur. V. tipi püskürmenin genel karakteri, uzun süren bir sükunet veya hafif hir püskürme döneminden sonra, fazla gazlarla yüklenmiş magmanın çok şiddetli bir patlama ile faaliyete geçmesi şeklinde özetlenebilir. Lavlar volıkanın yan taraflarındaki yarık ve çatlaklardan dışarı akar ve bu sebeple de merkezi bacada sev iye düşer. Daha sonra yine iç kısımlarda gazlar çoğalır, köpüklenir ve �iddetli bir pat­ lama ile yeni bir faaliyet başlar. Bu püskürme tipinde vol­ kanik kül ile yüklü yoğun su buharı bulutları çok yüksek­ lere çıkar ve içerdikleri kül taneciklerini uzak mesafelere t a şır lar . (Ö. Sür)

VESZPREM - VİCDAN HÜRRİYETİ VESZPR�M [ ı��sPrem] , Macaristan'da bir şehir, V . idare bölümü (megye)'nün mei1kezi. Nüfusu 5 5 000 ( ı979)' dir. Petrol araştırma merkeri vardır. Kimya sanayii ge­ lişmiştir. VETLUGA, Volga'nın sol kolu. Uzunluğu 797 km d ir. Kozmodemyansk şehri yakınında Volga'ya karışır. 700 km lik kesimi gemi işletmeye elverişlidir. VEYSEL KARANi : bk. ÜVEYS KARANt VEZiRKÖPRÜ, Samsun iline bağl1 bir ilçe. Yüz öl­ çümü ı 713 km2, nüfusu 88 552 (1980)'dir. 3 bucağı (Beş­ pınar, Köprübaşı, Mezrea) vardır. Köylerin çoğu 400 - 800 nüfusludur. V., çok eski bir ilçedir. Daha önce Amasya' ya bağlı iken, ı925'ten sonra Samsun'un bir ilçesi olmuş­ tur. İlçe, ilin batı bölümündedir. Arazisi, Sinop, Çorum, Amasya iller.ine doğru soikulmuştur." Kuzeyinde ise, ilin Alaçam ve Bafra, doğusunda Havm ilçeleri ile çevrilidir. İlçe arazisi, çevrede ı 400 - ı 700 m yüksekliğindeki dağların bulunduğu, orta bölümünde Kızılırmak'ın güney yakasının tepelik ve düzlüklerinin yer tuttuğu bir yöredir. Kızılırmak'ın kolları olan dereler, araziyi derince yarmış­ lardır (Akçay, Soruk çayı . . . ). İlçede çeşitli madenler vardır. V.'de Orta Karadeniz bölgesi ikliminin özellikleri var­ dır. İlçe denizden içeride (70 km) bulunduğu ve kuzeyinde dağlar uzandığı için, kzyıya göre kara iklimi hakimdir. Yıllık yağış 518 mm (Samsun 735 mm)'dir. Dağlarda yer yer iyi ormanlarla yarı bozulmuş ormanlar (kayın, çam, gürgen, meşe) vardır (40 000 hektar, çalıllik 50 000 hektar). ilçede geçim tarıma (35 000 hektar tarla) ve bahçeci­ liğe (bağ ve meyvelik ı 750 hektar, sebze bahçeleri 700 hektar) dayanır. Mera olarak yararlanılan arazi 27 000 hek­ tarı bulur. Elde edilen başlıca ürünler buğday, arpa ve şe­ ker pancarıdır. Mleyvelerden elma, ceviz, erik çok yer tu­ tar. Her çeşit sebze (özellikle domates, fasulye, mercimek, nohut) elde edilir. Ayrıca kendir ve tütün ekilir. V., Osmanlılar devrinde bayındır bir şehir olmuş (ge­ niş yer kaplayan Taş Medrese, V. camii, bedesten gibi eser­ ler), ünlü bazı vezirler.in doğduğu bir yer olmuştur. Adı Köprü iken, Köprülü Mehmed Paşa'dan sonra Vezir Köp­ rüsü ve daha sonra Vezirköprü adını almıştır. Halen kü­ tüphane olarak faydalanılan V. Medresesi, ı 668'de Fazı! Ahmed Paşa tarafından yaptırılmıştır. Günümüzde lise, 2 meslek okulu (sanat enstitüsü, akşam kız sanat enstitüsü), orta ve ilk okullar açılmıştır. Şehirde hamamlar, hayvan pazarı, 500 kadar diikkan ve iş yeri, 3 han, camiler vardır. Kunduz ormaniarına ve yayialarma motorlu taşıtlar işler. Köprüiii Mehmed Paşa'nın eşinin yaptırdığı 4 kapalı ve l l O diikkanlı tarihi bedesten, başlıca eski eserdir. İlçe merkezi V., güneydeki dağlıık yerlerin ıo km ku­ zeyinde, Kızılırmak'tan 15 km uzakta, iki dere arasındaki bir sırttadır. Denizden yüksekliği 265 m dir. Meydanı, çar­ şısı, çoğu ı - 2 katlı ahşap evleri ile eski bir şehir görii­ nüşündedir. Son zamanlarda modem yapılar da çoğalma­ ya başlarnı�ır. Kastamonu - Arnasya kara yolu buradan ge­ çer. Havza'dan Samsun'a ve Çorum, Tokat taraflarına da kara yolları ile bağlıdır. (R. İzbırak) VIARDOT [ vyardç ] , Pauline (Paris 182 1 - Paris 1 9 ı O), İspanyol asıllı opera şarkıcısı. Kız kardeşi Marie Malibran (b. bk .) gibi, babası şarkıcı Manuel Garcia (b. bk.)'nın ya-

303

nında yetişmiştir. Liszt'ten piyano dersleri almıştır. Bruxel­ les, Dresden, Frarııkfurt ve Londra'da şarkı söyledikten son­ ra Louis Viardot tarafından Paris'te TheMre- ltalien'e an­ gaje edilmiştir. Daha sonra onunla evlenerek Avrupa'da turnelere çııkmıştır. 1 849'da Paris operasına girmiştir. Theatre - Lyrique'te Gluok'un Orpheus'unu söylemiştir ( 1859). Birçoık melodi, piyano ve keman parçası ve üç operet bestelemiştir. Uzun süre Rus yazarı İ . S. Turgenev ile yakın ilişıki kurmuştur.

ViCDAN HÜRRİYETİ, bir kimsenin, ahiilki düşün­ ce ve inançlarını oluşturma ve açııkiama hürriyeti. V. H., ı982 tarihli Tünkiye Cumhuriyeti Anayasası ile teminat al­ tına alınmıştır. Buna göre, heı:ıkes vicdan, dini inanış ve kanaat hürriyetine sahiptir (Anayasa Md. 24 fk. ı). An­ cak V. H., devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütün­ lüğünü bozmak, Tiiı:ık devletinin ve Cumhuriyetin varlığı­ nı tehlikeye düşürmek, temel hak ve hürriyetleri yok et­ mek, devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini veya sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzer.inde ege­ menliğini sağlamak veya dil, ırk, din ve mezhep ayrımı yaratmak veya başka herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzeni kurmak amacıyla kul­ lamlamaz (Anayasa Md. 14 fk. 1). Anayasa'nın 14. maddesi hülkümlerine ayikın olma­ mak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir (Md. 24 fik. 2). Kimse, ibadete, dini ayin ve töreniere katılmaya, d ini inanç ve kanaatlerini açliklamaya zorlanamaz, dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz (Md. 24 fk. 3). Din ve ahlak eğitim ve öğretimi, devletin gözetimi ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ah­ lak öğretimi, ilk ve orta öğretim kurumlarında okutulan zo­ runlu dersler arasında yer alır (Md. 24 fk. 4).

24 temmuz ı953 tarih ve ı 87 sayılı "Vicdan ve Top­ lanma Hürriyetinin Korunması hakıkında Kanun"a göre, si­ yasi veya şahsi nüfuz ve menfaat temin etmek maksadıyla dini veya dini hisleri yahut dince mukaddes tanınan şeyleri veya dini ki,tapları alet ederek her ne suretle olursa olsun propaganda yapan veya telkinde bulunan kimse bir se­ neden beş seneye kadar ağır hapis cezasıyla cezalandırılır. Fiil yayın yoluyla işlenirse verilecek ceza yarı nispetinde ar­ tınlır (Md. 1). ı . maddede yazılı fiili bir demek mensubu işlediğinde, keyfiyet ciirmün işlendiği yer Cumhuriyet sav­ cılığınca derneğin genel merkez başkanına veya kanuni mümessiline tebliğ olunur. Cumhuriyet savcılığınca yapılan tebliğden veya derneğin genel yönetim kurulunun fiile her ne suretle olursa olsun ıttılaı tarihinden itibaren bir ay içinde o şahı3 hakıkında demekçe disiplin işlemi uygulanır ve bu süre içinde fiilin kınanmış olduğu yazılı şekilde cür­ mün i şlendiği yer Cumhuriyet savcılığına bildirilir. Der­ neklerin genel yönetim kurulları, dernek mensuplarının 1 . maddede yazılı ciirmü :;;lcmemelerini temin maksadıyla ge­ reken tebliğ ve tamimieri yapmak ve denetimlerde bulun­ mak gibi tedbirleri almakla ıniikelleftir. Bu hususlara ay­ k ırı hareket edilmesi halinde derneği idare edenler hak­ kında mahkemece 500 , liradan 5 000 liraya kadar ağır para cezası h�molunur ve ayrıca derneğin feshine veya hüküm­ den önce bile, derneğin faaliyetinin men'ine karar verile­ bilir (Md. 2). Derneğin fiile iştirak ettiğinin anlaşılması halinde ise, idare edenler hakkında 1. maddede yazılı ceza aynen hükmolunur ve her halde derneğin feshine karar verilir (Md . 3). (E. Korur)

VICENTE - VICTORIA

3 04 VICENTE [ visente ] .

Gil V.

(Lizbon aş. yu. 1465

·

? 1 536), Portekizli şair, Portekiz tiyatrosunun öncüsü. Ko­ nularını dinden ("Auto"lar), saray hayatından ("Tragico­ medi·a "lar), halktan ("Comedia"lar ve "Farça"lar) alan ti­ yatro eserleri yazdı. Bu e3erlerin bazıları İspanyoka, ba­ zıları Portekizce, bazıları da iki dilde yazılmıştır. Karak­ terlerin işlenişi, konuşmalardaki ve durumlardaıki espri ve komi:k anlayışı, eserledn girişlerindeki şiirler, dini ve sos­ yal hayattaki bozuklukları kritik ve satirik bir şekilde ele alan büyük bir şair ve edibin üslfıbunu göstermektedir. V. sahneye de çıkıp bizzat rol almış ve tulfıat sanatçısı olarak da ün yapmıştır.

VICENZA [ viçenua ] , Kuzey İtalya'da, Yenete eya­ letinde, Milane - Venedik tren yolu üzerinde tarihi bir şeh ir. Nüfus u 18 1 7>8 (1978)'d ir. Bu tren ıyolu bağlantı sından dolayı yüzyıllardır tarih, sanat, kültür ve bilim yö­ nünden Venedik şehr.ine bağlı kalmıştır. Venedik şehrini kuran Venet'lerin bir kolu tarafından isıkan edilen V. 'nın Roma İmparatorluğu devrine ait izleri çok azdır. Orta Çağ boyunca barbar kavimlerin akıniarına uğramış ise de, çabuk kurtulmuş.tur. Bağımsızlığı için gi­ riştiği miicadeleler sırasında yakınında bulunan Padova, Verona gibi şehirlerle ittifaklar yaparken, Venedik Cum­ huriyeti tarafından da korunmuştur. Nitekim XV. yüzyıl başında Milane dwkalığının saldırısına uğradığı zaman Ve­ nedik Cumhuriyeti duruma müdahalede bulunarak V.'yı baskıdan kurtarmış ve bundan sonra ortak bir siyasi yol tutulmuştur.

VICENZA

:

Basilica

Teatre Olimpico, bugün Avrupa'da faal en eski antik tiyatro karakterini korumaktadır. V.'da turizm de çok canlıdır. Bassano, Valdogno şe­ hirleri yanında, Recoaro kaplıcaları çok turist çeken mer­ kezlerdendir. (M. Şakiroğlu)

VICHY [ viıi] Orta Fransa'nın A11ier bölgesinde tanın­ mış kaplıca şehri. Denizden yüksekliği 263 m, nüfusu 1 300 (1962)'dür. 1 940 - 1 944 yılları arasında Mareşal Pe­ tain (b. bk.) yönetiminin (V. hükümeti) hükümet merkezi idi.

Ekonomi genellikle tarıma dayal ı olmakla birlikte, sa­ nayi mahsulleri de az değildir. Tekstil , metal mekanik, me­ talurj i çok ileridir. V., İtalya'da kurulan en eski matbaa merkezlerinden biridir. Klasik devir Roma ve Yunan eserlerinden başka, ça­ ğının felsefe, coğrafya, siyaset kitapları matbaalarında ba­ sılmıştır. Bugün büyük yayın evlerinden bazılarının mat­ baaları (başta Mondadori), V.'da bu geleneği sürdürmek­ tedir. V.'ya sanat bakımından üstünJü,k sağlayan eserler, Andrea Pa11adio tarafından inşa edilen Roma mimarisini model alan Teatro Olimpico, saraylar, Basilica ve kilise· lerdir. Heyıkeltıraşlık ve resim, Rönesans ve Barak dö­ nemlerinde büyük ilerleme göstermiş, XIX. yüzyıla kadar şehir ve etrafı sanat eserleriyle süslenmiştir. Dikkati çeken binalar arasında, yuvarlak bir kubbe­ sinden dolayı La Retonda adını alan Pa1ladio yapısı şato bulunmaktadır.

VICHY HÜKÜMETI

VICKERS [ vikers] SERTLİGİ, muntazam, tepesi 1 3 6 ° olan dört yüzlü bir elmas piramit, sertlik deneyine tabi madde içine basılarak yapılan sertlik deneyi. Uygulanan standart yükler 10, 30 ve 60 kg olmakla birli·kte, özel du­ rumlarda daha az olabilir. Uygulanan yük (şarj)'ün, kalan iz yüzeyine olan oranı, sertlik değeri (kg/mm2)'ni verir VICTORIA [ ı•iktoria] . Romalıların zafer tanrıçası . M.

ö. 294'te inşa edilen tapınağı , Roma'nın yedi tepesinden biri olan ve çevresinde en seçkinlerin oturduğu Palatin'in üzerindeyd i. "İmparatorluğun bakire koruyucusu" olarak kabul edil irdi.

VICENZA

:

Rotonda v iii ası (XVI. yüzyıl)

VICTORIA (Londra 1 ! H 9 - W i g h t adası 1 90 1 ) , 18 3 7' den 1 90 1 'e kadar Büyük Britanya ve İrlanda kraliçesi ve 1 876'dan 1 90 1 'e kadar Hindistan imparatoriçesi. 60 yıl­ dan fazla zaman hükümdarlık yapmış ve dünyanın birçok yerinde b ü y ü k etki leri görü lmü�tür.

VICTORIA - VİDADI, Molla Veli VICTORIA [ viktoria] . I. (Londra 2 1 mayıs 1 8 1 9 - 22 ocak 190 1 ), Büyük Britanya, Birleş!k Krallık ve İrlanda kra­ liçesi, Hindistan imparatoriçesi. Çocukluğu çok yalnız ve muıtsuz geçmiştir. Annesinin İngiliz kraliyet ailesi ve özel­ l ikle IV. Will iam'la olan anlaşmazlıkları genç prensesi çok üımüştür. En yakın olduğu kişi, Alman öğretmeni Baro­ rres Louise Lehzen idi. V., IV. WIİ lliam'ın 20 haziran 1 83 7 'd e ölmesiyle tahta geçti ve 28 haziran 1 838'de Westminster Abbey'de taç giy­ di. Hüıkümdarlığının ilk üç yılında halkın meseleleri ile yakından ilgilendi. Çoğunlukla devrin başbakanı Lord Mel­ bourne'ün üzerinde etık·isıi büyüktü. O, V.'ya politikayı öğ­ retti ve V. kısa zamanda Whig Partisinin koyu bir taraftarı oldu. V. zamanında Britanya İmparatorluğu en parlak dev­ rini yaşamıştır.

VICTORIA, Güneydoğu Avustralya'da bir eyalet. Yüz ölçümü 227 620 kJnı, nüfusu 3 647 000 ( 1 976)'dir; bunun % 7 0'i, eyaJet merkeııi ve Avustralya'nın ikinci büyük şehri olan MeJ.bourne metropoliten alanında topl anm��tır. Endüstri halkımından Avustralya'nın ikinci sırada yer alan eyaletidir; otomobil, makine, giysi ve dokuma, kimya, gı­ d a ve keresteciliık endüstrileri çok gelişm iştir. Başlıca ta­ rım ürünleri buğday, yulaf, arpa, ot, meyve ve sebzeler, özellikle üzıüm ve patatestir. Avustralya'nın , sulanan tarım alanlarının hemen hemen yarısı bu eyalette Murray nehri haıvzası düzlüklerinde ve başka yerlerdedir. 7 000 km ka­ dar demir yolu ve 80 000 km kara yolu, ayrıca uluslarara­ sı bir hava alanı da vardır. 1 8 5 l 'de altın madeni bulunmuş ve birçok göçmen buraya akın etmiştir. VICTORIA,

Kanada'nın British Columbia eyaJetinin

güneybatısında, Vancouver adasının güney ucunda bir li­ man şehri ve eyaJet merkezi . Nüfusu 2 1 8 250 ( 1 976)'d ir. Gemi yapım ve onarımı, balıkçılık, kerestecilik ve turizm endüstrileri gelişmiştir. Kanada devletinin Astrofizik ve Me­ teoroloj i gözlem evleri, EyaJet Tabii Tarih ve Antropoloj i müzesi

ayrıld ı.

Şimdiıki

müzede

heyıkel,

seramik,

baskı

ve üniversitesi şeh11in başlıca bilim ve kültür kuruluşları arasındadır.

VICTORIA CROSS

(İng.

=

Victoria haçı), kraliçe

Victoria (b. bk.) tarafından meydana getirilmiş bir İngiliz askeri nişanı.

VICTORIA ÇA G LA YANI,

Merkezi Afrika'nın gü­ ney bölümünde, Zambezi nehri üzerinde ve Zambia - Zim­ babwe sınırında bir çağlayan; genişl iği 1 600 m, yüksek­ liği 120 m ve saniyede düşen su miktarı yaklaşık 10 000 m3 tür. 1855'te İskoçyal ı kaşü David Livingstone tarafın­ dan bulunmuş ve İngiJ.tere kraliçesi Victoria'ya izafeten adlandırılmıştır. (Cevat R. Gürsoy)

VICTORIA GÖ LÜ, Doğu Afrika'da bir göl, Afrika' nın en büyük gölü. Yüz ölçümü 68 100 kmı, denizden yük­ s ekliği 1 1 35 m, derinliği de 79 m dir. Yayvan bir çanak içinde oluşmuş, kıyıları çok girintili çıkıntılıdır. Bu gölün ayağı, Owen çağlayanlarından geçerek Nil nehrine ulaşır. Bu çağlayanların üzerinde bir hidroelektrik santral kurul­ muştur. V. G.'nün başlıca kolu Kagcra, Nil'in en uzak kaynağıdır. Uganda, Tanzanya ve Kenya devletleri arasın-

3 05

da bölüşülmüştür. Gölde birçok ada vardır. V. G., 1 858' d e J . H. Speke tarafından bulunmuştur.

'

VICTORIA VE ALDERT MÜZESI (İng. Victoria and Albert Museum), Londra'da, Güney Kensington'da bir mü­ ze. Dünyanın en güzel sanat eserlerinin ve özeiiiıkle sUsle­ me sanatı örneklerinin sergilendİğİ bina, Sir Aston Webb tarafından inşa edilmiştir. 1 857 yılında fen ve sanatın bic­ likte sergilendiği müzeınin ilk adı Güney Kensıington'du, fa­ kat 1 889'da adı V. A. M. olarak değiştirildi. 1909'da fen müzesi ayrıldı ve şimdiki müzede hey:kel, seramik, baskı ve çizim, resim, metal iş, tekstil, değrama ve Hint sanaıtı bölümü gibi kısımlar v.ardır. Bunların yanı sıra Milli Sa­ nat Kütüphanesi, milli minyatür ve sulu boya koleksiyon­ ları kum lmuştur. V. A. M.'ni yılda 800 000 itkoposluk, 1723 'te de başpis­ koposluk düzeyine çıkarıldı. Katalik mezhebinin güçlü ve teşkilatlı olması, Ortodoks rnezhebini kabul eden Slavlar ile kaynaşmasını engellediği gibi, sonradan Türklerle ya­ pılan savaşl arda, başta Papalık olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinin yardıma koşmasına yol açtı. V., Yeni Çağiara girerken, Orta Avrupa'da süren harp­ lerden etki lendi ve bu arada çıkan iç harpler za­ rar verdi. Bununla birlikte tabii yapısı dolayısıyla her dö­ nem gelişmesini sağlamış, bir ara Macar kralı Matyas'ın eline ( 1485 - 1490) geçmiş ise de çabuk topari anm ış ve bağımsızlığını ilan etmiştir. V.'ya esas adını Yeren toplu­ iuk, Habsburg hanedanıdır. Beş yüz yılı geçen idareleri zamanında, önce MaximiHan (1493 - 1 5 1 9) ve daha sonra Perdinand zamanında parl;ık bir dönem yaşadı. 1 3 65'te ku­ rulan üniversiteıı i , kültür ve sanat merkezleri gelişmiş, Hü­ manizrna hareketinin benimsenmesi yanında Rönesans ha­ reketine de yabancı kalmamıştır. 1 558'de Kaiserstadt un­ vanı ile Roma - German İmparatorluğunun ve Habsburg' ların arasında önem kazandı.

Türkler bu önemli merkezi almayı çok istediler. 1 5 2 1 ' de Be1grad'ın ele geçirilmesinden sonra beili başlı hedef V. şehri idi. 1529'daki kuşatmadan sonra, uç beylerinin akın­ ları hiçbir zaman eksilmedi. Macaristan fethi için girişilen akınlar ve seferler başarıyla sonuçlandı ise de, V. kendisini savunmaıyı ve korumayı başardı. Uzun yıllar süren harpler sırasında, biraz da hinterlandının güçlü yerleşim merkez­ leriyle dolu olmasından dolayı, Türklerin eline geçmedi. Bir taraftan Türklerin, diğer taraftan Avrupa devlet­ lerinin başka isükametlerden yaptıkları akınlar V. için kı­ sa dönemlerde sarsıntıya seb�p olmakla birlikte, ilmi ge­ lişmeleri ve bu arada sanat faaliyetlerinin gelişmesini en­ gelleyememiştir. Çağdaş tiyatronun temelleri atılmış, Ve­ nedik ve diğer İtalyan şehirlerinden getiitilen sanatkarlann olumlu katkılarıyla yeni sanat türleri benimsetilmiştir. Ba­ rok sanatı döneminde de kendine özgü bir şekilde gelişen V. tiyatrosunun bugün de yaşayan uzantısı yaratılmıştır. Bu gelişmeye paralel olarak, miiızik alanında da gelişme hiç

VİYANA

316

-

VİYO LA

bir zaman durmamış, bölgenin kendine has sıcak ve hare­ ketli müziği yerel etkilerin de katılmasıyla gel işerek, V. müzik ve operasının yaratılmasına yol açmıştır. önceleri kiliselerde dini müziğin yardımı ile tanıtılan çalgı aletleri, XVI.

yüzyıldan

başlayarak operayı da

etkilemiş, bunun

uzantısı operet de V.'nın yeni bir sembolü olarak bütün kültür dünyasında özel bir yer edinmiştir. II. Dünya Har­ binde büyük zarar gören V., sulh döneminde bu konuya el atmış ve kalkınma yoluna da müzik aracılığı ile girmiştir. Devlet de bu alandaki desteğini esirgememiş, dünyada kül­ türe en fazla payı ayıran bütçeler meydana getirirken, bu özeJiiği de göz önünde tutmuştur. Ekonomiyi de canlı tu­ tan bu girişimler ile V., Avrupa'nın en fazla turist çeken şehirleri arasına girmiştir.

V., XVIII. yüzyılda d a belirli bir gelişme içine gir­ miş, birbirinden ayrı iki şehir kurulmuştur. Altstadt (Es­ ki şehir) tarafı tarihi merl\ez olarak gelişmiş, saraylar, ki­ liseler geneJiikle burada inşa edilmiştir. Yeni yetişen soy­ lular daha çok şehrin yeni tarafını tercih etmişlerdir. V . ' nın belli başlı anıtlarından sayılan saray ve kiliseler ara­ sında, Belveder ile Schwarzenberg sarayları yanında impa­ ratorluk

döneminin

sembolü

Schönbrurın

sarayı

kurul­

muştur. Bu

kültür

ve güzeJiik gelişmesine

Tüı.ık lerin dolaylı

katkıları vardır. Türk imaj ı özel bir kavram olarak ge­ lişıniştir. Türklerin eline geçmemekle birlikte, Türk kav­ ramını en iyi yaşatan şehirlerden biridir. Halkın günl ük yaşayışını etıkilemek yanında, pek çok alışkanlıklar m addi kültürde hala yaşamaktadır. Müzik, resim, edebiyat ve halk sanatında Türklerin V.'ya bıraktıkları izler son zamanlar­ da önemli araştırmalara konu olmuştur. Avusturya impa­ rator ve devlet adamları, siyasi ilişkilerin kültür kalıntıları­

ViYANA : Stephansdom

n ı incelemek için desteklerini esirgememişlerdir. Büyük bir Osmanlı tarihi kaleme alan J. von Hammer (b. bk.)'in V.' lı olması rastlantı değildir. Doğu bilimleri çalışmalarına

kez durumuna getirmiştir.

eserleriyle katkısı bulunan bu tarihçinin kurduğu gelenek

Türkçe belge V.'rya taşınmıştı. Sonradan yapılan antlaşma­

hala V. Üniversitesinde devam ettiri lmekted ir. Evliya mektedir. lan

Çelebi lstanbul'u

yazma

dikleri

V.

için,

eserlerin çok

h akkında

ziyaret çoğunu

değerli

bir

eden

V.

ayrıntılı V.'lılar

da

ver­

araştırıcıların başlıca müracaat kaynakları arasındadır.

bulduk­ ver­

meydana getir­

V . , XX.

yüzyılda da büyük değişmeler geçirdi. Bu

yüzyılın başlarında 2 milyona varan nüfusu artmamış, azal­ mıştır.

Napoleon

işgal inden

sonra surları

mişlerdir. V. arşivi de Türk tarihi için zengin bir kaynak­

bir çehreye bürünmeğe başlamıştır.

tır.

yeni şehir planı tatbik alanına konmuştur.

Son

işgali

lar sonunda hepsi i ade edilmekle birlikte, kalıntıları bile

bilgiler

kütüphanelerine

koleksiyon

Venedik'in Avusturya'yı

sıras ında arşivin önemli parçaları ve bu arada çok sayıda

Venedik doge (doj , devlet başkanı)'lerinden

M.

yıkılarak yeni

1958'de kabul edilen

(M. Şak iroğlu)

Foscarini'nin meydana getirdiği muhteşem bir kitaplık, sa­

tın alma yolunla V.'ya kazand m idığı için, Avrupa tarihi

ve hatta Türk tarihi açısından V.'yı tarihçiler için bir mer-

VİYANA ANTLAŞMASI, Avusturya'nın 1 809'da Na­ poleon

kuvvetlerine

karşı

savaşı

kaybetmesi

üzerine

14. 10. 1 809'da Viyana banliyölerinden Schönbrunn'da Fran­ sa ile imzaladığı barış antlaşması.

VİYOLA ltal. Bu

Alto, se�

(Fr. Alto, viole, İng. Alto viola, Alm. Alto,

viola),

keman

özelliğinden

dolayı

ailesinin çeşitli

alto

d illerde

sesli

olanı.

"alto"

ola­

rak da adlandırılır. XVI. yüzyılda Viola d a Braccia'dan geliştirilm i ş ve başlangıçta tenor keman olarak düşünül­ müştür. XVI I . yüzyılda yaylı çalgılar kvartetler-inde 1 ve 2.

kemanla

birlikte

yer

aldı.

Viyolonselin yaylı

çalgılar

ailesine tenor ses olarak katılması ile XVI I I . yüzyılda kla­ sik V. şekline dönüştü. Çağdaş orkestrada ve oda müzi� topluluklarında yaylı çalgıların alto üyesi olarak önemli bir çalgı olan V.,

VIYANA : Opera binası

zam anda solo çalgı karakteri de taşır.

aynı

Ötüm ıövdesi ve

317

VİYOLA - VİZE sap yapısı bakımından genel görünümü büyükçe bir ke­ man gibidir. Aynı şekilde, çeneye dayandınlmak suretiyle yaıyla çalınır. Ses özelliğine göre telleri do, sol, re, la beş­ li aralıkları ile düzenlenir. Keman ailesinin XV. yüzyılda yapılan ilk şekilleri olan Viol'ler, başlangıçta değişik boy, tel sayısı ve ses düzeni (akord) olan, gitara benzer, dibi kubbeli , yayla çalınan telli çalgılardı. Genellikle 1 5 1 0'larda, Viola da Braccia (kol V.'sı) ve Viola da Gamba (bacak veya diz V.'sı) olarak iki koldan gelişıneye başladı. Daha 1535'1erde, Kuzey İtal­ ya'nın Sarrano şehrinin katedralindeki bir resimde, bu­ günkü keman, V. ve tenor kemandan kurulu bir üçlü top­ lulıık{trio)'taki çalgıların her 'b i rinde, üçer .tel olduğu gö­ rülmektedir. İnce teller, XVI . yüzyılın 2. yarısında öbür teliere katılmışlardır. Viola da Garnba'lar XVI. yüzyılda keman ailesine benzemeikle birlikte, ötürn gövdeleri daha enli, sırtları düz, altı veya yedi telli çalgılardı. Bu ailenin de soprano, tenor, bas ve kontrahas üyeleri vardı. Teller Javta gibi arada bir yerde (genellikle 3 ve 4. teller arası) üçlü, geri kalan yer­ lerde dörtlü aralıklarla düzenienirdj (soprano V.'da re, sol, do, mi, la, re). Viola da Garnba'ların bas üyes i , viyolonsel gibi ba­ caık lar arasında, daha küçüık boyda olan diğerleri ise, ba­ cakl ar üzerinde dikey olarak tutulurdu. Belirlenen klasik V. dörtlüsii dışında, tatlı ve büyü­ leyici sesi ile solo olarak kullanılan ve çeneye dayandı­ rılarak çalınan bugünkü V. boyundaki yedi tel l i Viola d'Amore; gene yedi telli olan (İngilizler ses zenginliği sağ­ l amak düşüncesiyle her bir tele, aynı seste ikinci bir tel eklediler) ve bas V. olarak bilinen V,iola Bastarda; küçüık bas V. boyunda altı veya yedi telli (sonraları sapın sağ tarafından geçirilen ve sayıları 7 - 44 arasında değişen eş­ lik ve ahenk telleri eklendi) bariton V. olan Viola di Bor­ done; telleri 1 2 - 2 5 arasında değişen ve bir çeşit fantazi V.'s ı olan Viola Lira; J. S. Bach'ın 1 720'1erde geliştirmeye çalıştığı beş telli küçük bir bas V. olan Viola Pomposa, dönemleri içinde kullanllmış V. çeşitleri arasında görül­ mektedir. Böylece, XVI. yüzyıldan başlayarak Viola da Gamba' nın bas üyesinden gelişen vtyolonsel (b. bk.)'in XVIII. yüz­ yılda yaylı çalgılar dörtlüsüne tenor ses olarak gi rmesi ile aynı zamanda Viola da Bracci a'dan gelişen V. da "alto" ol arak bu dörtlüdeki önemli yerini almış oldu. (R. Süer) VIYOLONSEL (İtal. Violoncello, Fr. Violoncelle, Alm. Violoncell), keman ai lesinden tenor sesli bir müzik aleti. Keman ve viyola (b. bk.)'dan sonra bu ailenin ses özelliği bakımından 3 numaralı çalgısıdır. 4 teli, viyolanın bir dktav pesinden başlayarak, aynı şekilde beşli aralıikiar­ la düzenlenir (do, sol, re, la), genel göriinümü b üyük bir keman gibidir. Tahta veya madeni bir uçla yere dayan­ dırılarak ve hacaklar arasına alınmak suretiyle, ikemanda olduğu gibi yayla çalınır. Ötüm gövdesinin uzunluğu ge­ nellikle 75 - 7 6 cm dir. Başlangıçta bas viol'den geliştirildL Viola da Gaınba (bacak veya diz violü) olarak daha XVI. yüzyılda biliniyor­ du. XVIII. yüzyılda yaylı çalgılara tenor ses olarak katıldı. Viyola "alto" olarak gelişirken , keman ailesinin bas üyesi de kontrabas adıyla yaylı çalgılar dörtlüsüne girdi. Böylece viol ailesi n i n viol'ü XVII. yüzy ı l d a kemana dön üşiirken ,

XVlll. yüzyılda tenor viol "alto" (viola), bas viol de V. olarak keman ailesi içinde yer aldı. Bk. VİYOLA. (R. Süer) VIZCA YA K ÖRFEZi

:

bk. B ISCA YA KÖRFEZ!.

VİZE : 1. Ülkeye giriş, ülkeden geçiş veya ülkeden çı­ kış iznini. sağlamak üzere yetkili makarn tarafından pasa­ porta vurulan damga. 15 temmuz 1 950 tarih ve 5682 sa­ yılı Pasaport Kanunu'na göre V.'ler a) giriş V.'si, b) transit V. 'si , c) çıkış V.'si şeklinde düzenlenebilir. V. vermeye yetki l i makamlar : Yabancıların dipomatİk pasaportlarıyla, Pasaport Kanunu'nda Türk vatandaşlan için öngörü,len özel ve servis damgalı pasaportlara tekabül eden pasaportlara V. vermekle yetkili makamlar : a) Dışiş­ leri Bakanlığı ve acele hallerde vilayeUer, b) yabancı mem­ leketlerde Türkiye Cumhuriyeti büyükelçilikleri veya bun­ ların bulunmadı;k Jarı yerlerde Türk�ye Cumhuriyeti konso­ losluklarıdır. ıUmuma mahsus pasaportlara V. venneye yetkil i ma­ kamlar : a) viHl.yetler ve onların imiyle emniyet müdürlük­ l eri ile kaymakamlar, b) dış memleketlerde Türkiye Cum­ huriyeti konsolosluklarıdır (P. K. Md. 24). Tabiiyetsizler (haymatloslar), Nansen pasaportu harnil­ leri ile seyahat belgeleri (afidavit, lesepase v.b.) veya ben­ zeri vcsika ha.millerine Türkiye'ye giriş V.'si verilmesi İç­ i şleri Bakanlığı'nın iznine bağlıdır. Bu gibi belgeleri harnil olanlara Türkiye'den sonra gidecekleri veya geldilderi mem­ leketlerin giriş vizesini harnil bulundukları takdirde İçiş­ leri B akanlığı'nın izni olmaksızın transit V.'si verilebilir (P. K. Md. 26). 2 . Bir harcamanın Sayıştayca yasaya ve bütçeye uygun bulunduğunu belirten mühür, imza veya paraf. 2 1 şubat 1 967 tarih ve 832 s ayılı Sayıştay Kanunu'nun 30. mad­ d esine göre, Sayıştay'ın denetimine tabi daire ve kurumlar­ ca harcamaya ili§!kin olarak yapılan sözleşmelerle her tür­ l ü bağıtlar tescile, genel ve katma bütçeli dairelerio kad­ ro ve ödenek dağıtım işlemleri önceden V.'ye tabidir. Ari­ nı kanunun 3 2 . maddesi uyarınca, V. edilmek veya tescile tabi tutulmak üzere Sayıştay'a gönderilen kadro ve öde­ nek dağıtım işlemleriyle sözleşme ve bağıUardan mevzuata uygun bulunanlar incelerneyi yapan denetçi ve grup şefi tarafından V. veya tescil edilir. Mevzuata uygun bulun­ mayanlar düzeltilip tamamlanmak üzere denetçi ve grup şefinin yazılı düşüncesiyle birlikte dairesine geri gönderilir. Alınacak karşılık üzerine bunlar ya V. veya tescil edilir veya bir müzekkere ile birinci başkanlığa verilir. Birinci başkan, bu işlemleri göriişünü bildirmesi için dairelerden birine verir. İşlem dairece de mevzuata uygun görülmezse, ilgili belgeler, daire kararı gereğince dairesine geri gön­ derilir. İ lgili ita arnirinin bu karara usulü dairesinde itiraz­ da bulunması halinde, birinci başkan bu belgeleri ince­ lemek üzere daireler kuruluna verir. Bu kurulca, tereddüt konusunun m evzuata uygun olduğuna karar verildiği tak­ dirde, işlem V. veya tescil edilir. İtiraz yerinde görülmeyip işlemin mevzuata aykırı bulunduğu karar altına alınırsa iş­ lemle ilgili belgeler karar gereğince dairesine geri gönde­ rilir. naireler kurulunca V. veya tescilinden kaçınılan, mev­ zuat ı n açıkça yasaklamad ığı kadro ve ödenek dağıtım iş­ lemleri ile sözleşmeler ve bağı tlar, i ta amirlerinin sorum -

318

VİZE

-

VOGELSBERG

luluğu yüklenmeleri halinde, keyfiyetin Sayıştay'a gerek­ çesiyle bildirilmiş olması şartıyla uygulanabilir. Bu takdir­ de Sayıştay'ca kabul edilmeyen hususlara ilişkin ödeme ve harcamalardan doğacak sorumluluk o ita amirine aittir. :B ir işlemin V. veya tescil edilmiş olması sorumluları bağlamayacağı gihi, Sayıştay'ın yargı yelıkisini de kısıtlamaz. (E. Korur)

VİZE, Kırklareli iline bağlı bir ilçe. Yüz ölçümü 1 1 1 9 km2, nüfusu 35 044 (1 980)'rur. Kıyıköy (eski adı : Midye) ve Sergen adlı iki bucağı vardır. İ lçe meııkezi V., 9 528 ( 1 980) nüfuslu olup ilin doğu bölümündedir. Ku­ zeyinde Kırklareli'nin Demirköy, ba:tısında Pınarhisar ve Lüleburgaz, güneyinde Tekirdağ'ın Saray ve İstanbul'un Ça­ talca ilçeleri , doğusunda Karadeniz vardır. İlçe arazisi, kuzeyde Yıldız (lstranca) dağlarının or­ manlık sırtları (400 - 700 m) ile çevrilidir. Bu sırtların gü­ neyinde dalgalı düzlüıkler uzanır. Burası, Ergene ırınağına doğru akan derelerle yarılmıştır. İ lçenin kuzey bölümünde Eosen devri arazisi ile daha kuzeyde temelde metamorlik kütlenin bir bölümü, bunların güneyinde Neojen tabaka­ ları uzanır. Burada akarsular boyunda alüvyonlu arazi de vardır. İ lçede kışlar soğuk ve karlı, yazlar sıcak ve kuraıkça geçer. Orta şiddette donmalar olur, toprağa 10 - 15 om iş­ leyebilir. Yıllık yağış tutarı 689 mm dir. Yağışlar en çok kışın ve baharlarda olur (ocakta 1 09 mm), yaz ayları az yağışlı geçer (ağustos 10 mm). Dağlık yerler, orınanlııktır (70 000 hektar). Ormanlar koru ve baltalık olarak işletilir (en çok meşe, kayın, gür­ gen). İ lçede geçim, tarım, hayvancılık ve orman ürünlerine dayanır. Üretilen maddelerin çoğu İstanbul'a gönderilir (he­ yaz peynir, yumurta, tavuk, yağ, yün, tarım ürünleri, ke­ reste, kuş yemi gibi). Tarım ürünleri arasında pirinç, ay çiçeği, şeker pancarı, mısır, arpa çok yer tutar. İ lçe mer­ kezinde her hafta pazar kurulur. Ayrıca, illQbahar ve son­ bahar panayırları kurulur. İ lçenin Kıy,köy bucağında ba­ lıkçılık da geçimde yer tutar. İ lçe merkezi V., Kırklareli - İ stanbul kara yolu boyun­ da, Yıldız dağ.l arının güneydoğuya alçalan hafif tepelik bir yerinde yayılmış bir küçük şehirdir. Yukarı kısmı 240 m, aşağısı 1 80 m yüıksekliğindedir. Bulaca mahallesi, şehrin merkez bölümfuiür. Eski bir yerleşme yeri olan ve bir yol boyu yerleşmesi özelliği gösteren V.'de Kıyıköy, Saray, Pınarhisar ve Lüleburgaz'dan uzanan yollar birleşir. Şehir, güneyindeki diizlüıklere doğru büyüırnektedir. Nüfusu 1 927' de 3 046 iken, 1980'de 1 0 OOO'e yaklaşmıştır. İ stanbul caddesi üzerinde çarşısı bulunan V.'nin elek­ triği , içme suyu vardır. Traıkya'da Edirne ve İstanbul'dan sonra tarihi önemi çok olan merkezlerdendir. Eski eserlerle bir!ik.te, ağaçlık 'fe terniz gezinti yolları, yemyeşil bir çev­ re, Karadeniz kıyısının plajlan (Kıyıköy'de) turistik değer­ lerdir. Şehrin kuzeyini ve batısını çevreleyen kale, Kale ma­ hallesinde Gazi Süleyman Paşa camii, Hasan Bey camii, kervansaray, han, bedesten, Sultan çeşmesi, Sadri Bey ca­ mii, Yeni cami, Yazı mahallesi camii, Dörtoluk camii, Mazgallı Hisar, şehir dışında büyükler eski eserler ve ka­ lıntı lardır.

İ lçede ilk ve orta okullar, sinemalar, otel ve Iokan­ talar vardır. Halkın çoğu göçmendir. Okur yazarhk oranı yüksektir. (R. İııbıra:k)

V LADİGJ;: RO V, Panço (Zürich 1 899 - Sofya 1978), Bulgar bestekarı, pLyanisti ve oııkestra şefi. 1 9 1 0 - 1 9 1 2 yıl­ ları arasında H. Vizner'ıin yanında çalıştı. Dobri Hristov' dan da bestecilik dersleri aldı. 1 9 1 2 - 1 9 1 5 yıllarında Ber­ lin'de Devlet Yüksek Müzik Okulunda P. Juon'un bes­ leeilik ve H. Barth'ın piyano derslerine devam etti. 1921'de Sanat Akademisini bitirdi. M. Reinhardt tiyatrosunda be5· tekar ve orkestra şefi olarak çalıştı. Almanya, Fransa ve Bulgaristan'da konserler verdi. Repertuarına ikendi eser­ lerini de aldı. 1932'de Bulgaristan'a dönerek Devlet Mü­ zik AOCademisinde görev aldı. V. bestekar olarak Bulgar süiti ( 1 927), Bulgar rapso ­ disi (1 928) adlı birtakım eserler veııdiği gibi, Çar Kaloyan ( 1 936) adlı bir opera da bestelemiştir. 1 . senfonisini 1940' ta, 2. senfonisini ise 1 949'da yazmıştır. Göl efsanesi ( 1 946) adlı bir balesi vardır. Ayrıca piyano ve keman kon­ çertaları da yazmıştır.

VLADİKAVKAZ, Ordjonikidze

şehrinin

eski

adı.

Bk . ORDJONiİKİ DZE.

VL� S OV, Audrey (Gorkiy 1900 - Moskova 1 946), Rus generali. 1942 sonbaharında Almanlar tarafına geçe­ rek, bolşevizme karşı savaşmak üzere Sovyet savaş esirleri arasından seçtiği gönüllülerden iki tümeniLK bir ordu kur­ muştur. 1 945 ilkbaharında V., Prag kıyamında düzen kur­ maya çalışmışsa da, Amerikalılar tarafından esir alınmış, Sovyetlere teslim edilmiş ve asılmaık suretiyle idam edil­ miştir. VL� YKOV, Todor (Pirdop 1 865 - Soyfa 1 943), Bul­ gar yazarı. Hikayelerinde Bulgar köylüsünün hayatını tas­ vir etmiştir. Gerçekçi hikayeleri yanında hatıralarını da yazmıştır : Prejivyanoto (Görüp geçirdiklerim) [ 1 934 1942] ; Zavoi (Dönemeçler) [ 1 935 ] . •

VLONE veya VLORE : bk. AVLONY A. VODENA : bk. EDESSA. VOGEL [f6gl] , Hermann Karl (Leipzig 1 84 1 - Pots­ dam 1 907), Alman astronomu ve fizikçisi. 1 87 1 'de, Dopp­ ler etkisinin uygulanması ile güneş dönme hızını ilk defa ölçmüştür. 1 882'de astrofizik rasathanesinin direktörü ol­ muş, astrospektroskopinin öncülüğünü yapmış, ilk yıldız spektrografını gerçekleştirmiştir. VOGEL [f6gl] , Wladimir (doğ. Moskova 1 896), Rus asıllı besteci. Önceleri A. Skryabin'in etkisinde kaldı. Da­ ha sonra Berlin'de H. Tiessen ve F. Busoni'den ders al­ dı. 1 9 3 3 'te İ sviçre'ye yerleşti. A. Schönbel'g'ten hareketle ve on iki tonlu müzikle orkestra parçaları ve koro müziği besteledi. Eserlerinde kontrapunkıt konuşma korolannda "konuşma melodisi" tekniğini geliştirdi. VOGELSBERG [!6gl�berg ] (Almanca = "Kuş dağı"), Batı Almanya'nın Hessen eyaletinde, Kinzig nehrinin ku-

VOGELSBERG - VOLGA BULGARLARI

319

zeyinde, Fulda n ehrinin ba,tısında bir dağ. 600 m ye yük­

Kostroma ve Kineşma'ya uğrllld �tan sonra güneye döne­

selir; ortasında tepeler yer alır (Taufstein tepesi , 772 m).

rek

V., kaidesi alacalı kum taşı ve

pılarak gerisinde büyük bir göl m eydana getirilmiştir. "Gor- ­

perm

teşeaclcii l üne ait kır­

Gorodets'c

mızı kum ve balçık tabakasından oluşan sönmüş ve düz­

ki

leşmiş bir

hidroelektrik üret·imi gerek akış düzenlenmesi ve taşıkın

yanardağdır.

Sohwalm v.b.

Nidder,

N idda,

dereler V.'den çıkar.

Wetter,

Ohm ,

Yüksek yamaçlarında

Göl ü "

varır; burllld a 1 956'da büyük bir baraj ya­

kontrolü

diye

anılan bu geniş

bakımından

büyük

suni

su kütlesinin, gerek

önemi

v ardır.

B iraz

i leride

hayvancılık ve yaz arpası ekimi yapılır, vllld i lerde ise bb­

Gorki

rikal arla

uzunluğunda ve kavşalk yukarısında 640 m geni şliğinde olan

dolu

kasalbalar

yer

alır.

V.'in

bazı

kısımları

1 958'de milli park haline getirilmiştir.

VOGELWEIDE :

bk.

WALTHER VON DER VO­

Ga,briel

V.

Fransız mühendis ve

(Belleville-sur - Saône

1 8 80 - Oze­

nay 1 973), önce planörle uçtu, 1 908'de kardeşi ile birlikte Fransa'da ilk olaraik Billancourt'daıki bir atölyede seri uçak imalaıtını başlattı.

1 9 1 8 'de otomobil yapımına geçti. Aero­

dinamik karoseri öncülerindendir. Oharles V. (Lıyon 1 882 Carselles 1 9 1 2), 1 907 'de Avrupa'da uçakla uçan ilk Fran­ sız pi lottur.

nehri,

sağdan

1 600

km

vadiye girer. Bu

vadi

nehrin

Buzul Devri sırasında veya

ondan hemen sonra izlediği i lk yoldur. B uraya kadar de­ itibanyla, bir

zamanlar Kuzey Avrupa'yı k3!plamış olaın buzul örtüsü al­ t ında kalmıştır. V.'nın, Volgograd'a kadar devarn eden orta çığırı de­ ğişik bir özellik gösteren salıllld an geçer. Sağ kıyıda bulu­ nan V. s ırtları, Volgograd güneyine doğru Yergene tepe­ lerinde devarn ederler. Gorki'den sonra doğuya uzanan V., Kazan'dan

itibaren güneye döner; soldan, Urallardan ge­

len ve 1 900 km den fazla uzunluk gösteren Karna kol u­ nu alır. 1 957'de yapılmış o!1an bir baraj ın gerisindeki Kuy­ bişev gölü burarya kllld a r uzanır. Daha aşağıda ise 1 96 l 'de

VOKAL : bk. ÜN LÜ .

tamamlanmış

VOLAP'OK

(vol : İng. world

=

dünya

1 9 1 2)'in 1 879'da yaptığı bu dil halk İngilizcesine dayanır.

Mi LLETLERARASI DİL.

Hollanda'nın Nordholland ilinde, Ijssel­

meer kıyısında bir balıkçı köyü. Nüfusu 10 000 ( 1 97 l)'dir. Burada oturan halkın büyük bir kısmı, özel milli giysi­ leriyle turistlerin ilgisini çektikleri gihi, çoğunlukla kazık­ lar üzerine oturtulmuş orijinal

baraj

büyük

gölüne gelinir;

bura­

hidroelektrik tesislerinden

Volgograd'dan sonra, V.'nın aşağı çığırı başlar. Volgog­

+ pük : İng.

ma dile verilen ad. Rahip Johann Martin Selıleyer ( 1 83 1 -

VOLENDAM,

Volgograd

biri olarak saYiJ.Iır.

dil), milletlerarası bir yaygınlık kazanmış ilk yap­

1 880'de ortaya atılmıştır. Blk.

olan

dalk.i santral, dünyanın en

VOKAL UYUMU : bk. ÜNLÜ UYUMU.

=

V.

vam eden Yu:karı V. havzas ı , biio/iik kısmı

VOlSIN [ voaz?] . KARDEŞLER,

speak

Novgorod)'de

Oka kolunu alır; artık buradan itibaren sağ yanı dik bir

GELWEIDE.

sanayicileri.

(Nizni

alçak evler de görülmeye

rad civarında Don nehri V.'ya o k adar yalklaşır ki

arada­

ki mesafe ancak 72 km dir; burada 1 95 1 'de tamamlanmı ş olan v e Lenin kanalı diye anılan su yolu vası-tasıyla iki neh ir sistemi birleşir ve gemilerin Azak ve Hazar deniz­ leri arasında işlemesi mürrılkü n olur. V.'nın, 3 km den faz­ la genişli:k gösterdiği , Volgograd'dan itibaren güneydoğuya yönelen

aşağı

çığırında, birbirine

paralel

uzanan, başlı�a

ik·i kol vard ır; biri güneybatıda Volga'nın kendi çığırı, di­ ğeri

kuzeydoğuda Ahtuba.

Bunların

arasında

sayısız tali

kollar vardır. Hazar Deni,zine 50 km kala delta oluşmaya

değer yapılardır.

başlar ve V., 200'den fazla kola ayrılarll!k Hazar Denizine

VOLGA adlandırılır.

(Türkler tarafından

Eski

Avrupa'nm en

çağda

büyük

Rha

!dil, İtil veya Etil diye

ve

Oarus

diye

anılırdı),

nehri. Uzunluğu yaklaşıik 3 500 km

dökülür ve burada deltanın genişliği 1 00

km den fazladır;

yukarı kısmında ana çığır üzerinde bulunan Astrahan (İd i l), Hazar Denizi ve V. limanlanyla ilişkisi olan, önemli bir

dir (daha önce 3 690 km idi). Kaıynağı Moskova ile Le­

bahkçılık (havyar) ve küııkçülük merkezidir.

240

.bir yana bırakıl ırsa, V. hemen hemen tamamıyla ulaşıma

n ingrad

arasındaki Valday tepelerinde, deniz seviyesinden

m yüıksekte

- 28 m

bulunur

daıha aşağı

ve

dünya

denizlerine

nazaran

sev,iyede Hazar Denizine dökülür. Bu­

na göre, kaynaıkla ağız arasındaki yüıkseklik fa�kı 270 m kadardır ve ortalam a eğimi toplama

havzası

s ularıyla beslenir

1! 1 0 OOO'den

1 500 000 km2

(%

dir.

daıha azdır.

Su

En Çdk, eriyen kar

%

bölümünün

buzlarla

kaplandığı

kış

ayları

elverişli bir nehird i r. Sovyetler Birliği'ndeki nehir taşıma­ cılığının

yarısı

buradan

yapılır;

Baık(l

bölgesinin

petrolü,

UkraJyll a'nın tahılı, Hazar Deni.zi ve deltanın balık ve hav­ yarı ve

Donets havııasının kömürü, iç kısımdaki şehirlere

3 0 ve yaz yağ­

bu yoldan sevk edi l ir. Mamul mllldd elerle kereste, daha çok,

Valday tepeliklerinde B uzul Devrine ait birçok göl ve

de ulaşımda önemli bir rol oynarlar. V.'nın başlıca liman

murları

%

60); yeraltı suları

Yukarı

10 oranında ka11kı sağlarlar.

iç kısEmdan aşağıya doğru gönderilir. Hızlı yolcu gemileri

bataıklllklardan gelen kaynaık kollarının birleşmesinden son­

ve

ra,

Yaroslavl (608 000), Goııkiy (1 3 67 000), Kazan (1 0 1 1 000),

anca:k · Rjev'den

itibaren ulaşıma elver·işli bir durum

büyük

şehirleri ,

1981

kazanan V., Moskova ku:zıeybatısındaki Kalinin şehri aşa­

Kuybişev

ğısında ulaşıma daıha

(948 000) ve Astrahan (470 OOO)'dır.

Çdk

yararlı olmaıya başlar. Moskova

( 1 2 3 8 000),

nüfuslarıyla Saratov

Kalinin

(873 000) ,

(422 000), Volgograd

kanalıyla birleştiği yerden itibaren genişl iği 230 m yi bu­

Orta Çağ'dan beri kıyılarında Türk ve Slav k avimleri

l ur ve düzenl i nehir ulaşırnma imkan verir. Aşağıda Ugl iç'

yerleşen V., Hazar Denjzi ve Batı Asya ile Baltık Denizi

te i lk büyük hidroelektrik santrali bulunur. Daha aşağıda

ve Kuzey Avrupa arasında önemli bir ticaret yolu olmuş­

nehir, REbinsk'te diğer büyük bir su enerj isi tesisinin ku­

tur. (Cevat R. Gürsoy)

rulmasıyla meydana gelmiş suni göle, "Volga" denilen y e r ­

de

dahil olur. Yak l aş ık olarak doğu yönünde Yaroslavl ,

VOLGA BULGARLARI :

bk.

B ULGAR'LAR.

VOLGA - MOSKOVA KANALI - VOLSK

3 20 VOLGA · MOSKOVA

KANALI,

1 937'de

işletmeye

açılan, Moskova ile Volga'yı (İvankovo mevkiinde) ba�la­ yan kanal. 128 km uzunlukta olan bu kanal üzerinde l l tesviye havuzu (eklüz) vardır. Kanal , 1 8 000 tonluk ge­ milerin geçişine müsaittir.

VOLGOGRAD ( 1 925'ten önce Tsaritsin ve 1 9 6 1 'den önce Stalingrad diye anılırdı), Avrupa Rusyası'nın güneyin­ de, Volga kıyısında bir liman ve endüstri şehri. Nüfusu 948 000 ( 1 98 1)'dir. N ehir boyunca çok geniş alana yayıl­ mıştır (60 km). Tsaritsin 1 589'da, Ruslar tarafından Vol­ ga kıyılarında işgal edilen sahaları korumak için bir kale olarak inşa edilmiş ve kısa zaman sonra Volga ile Don arasındaki bölgenin önemli bir ticaret merkezi haline gel­ mişt-ir. 1 952'de Don - Volga kanal ının ve 1 960'ta büyük hidroelek1rik tesisinin işletmeye açılmasından sonra, ülke çapında önemli bir merkez olmuştur. Endüstri gelişmiştir; petrol arıtılması, gemi, traktör ve makine yapımı, demir ­ çelik üretimi, kerestecilik ve besin endüstrisi ilk planda saıyılabilir. (Cevat R. Gürsoy) VOLP OV, Rus Sovyet Federatif Cumhuriyeti'nde, Nov­ gorod ve Leningrad bölgelerinde bir nehir. Uzunluğu 228 km dir. İlmen gölünden doğar, Ladoga gölüne dökiilür.

VOUSK ( l 940'a kadar kullanılan eski adı : Lopatlno), Mari Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nde, Kuybışev baraj gölünün sol kıyısında bir şehi r ve l iman. Nüfusu 43 000 (1 970)'dir. Selüloz ve kağıt kombinası vardır. Ağaç işleri gel işmiştir. VOUSKİ Y, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri B irliği' nin Rus Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti'nde, Vol­ gograd bölgesinde bir şehir ve Volga'nın sol kıyısında bir liman. Nüfusu 178 000 ( 1 974)'dir. Volgograd baraj gölü­ nün yapımı yıllarında kurulmuştur ( 1 95 1). Kimya (sente­ tik elyaf, lastik, otomobil lastiği), inşaat malzemesi, gıda maddeleri ve boru sanayii gelişmiştir. VOLKAN

:

bk. YANARDAG.

VOLKAN, Kıbrıslı Derviş Vahdeti'nin sahip ve so­ rumlu müdür olarak 28 teşrinisani 1 3 24 ( l l aralık 1 908)' te İstanbul'da çıbrmağa başladığı gazete. "İnsaniyete ha­ dim dini, siyasi, yevmi gazetedir" alt başlığı altında büyük boo/d a dört sayfa olarak yayınl anmış, Ahmed Saki Bey matbaasında basılmıştır. 30. sayıdan başlayarak alt başlık üste çıkmış ve "Her gün sabahları neşrolunur insaniyete hadim dini, siyasi Osmanlı gazetesidir" şeklin i almıştır. 48. sayıdan itibaren gazete ittihad-ı Muhammed! Cemiyeti' nin yayın organı olduğunu yazmaya başlamıştır. Yazıları­ nın çoğu Derviş Vahdeti'nin imzasıyladır. Diğer yazarlar arasında Faruki Ömer, Yüzbaşı F. Kamil Vehbi, Şeyh Fey­ zullah Efendizade Mehmed Ali , Fehim Zavalani, E. Şiha­ beddin, Mimarzade Mehmed Ali, Ağabeyzade Agah, B. Sıd­ kı, Liitfi , Hasan Tahsin, Hüseyin Hazım, Ali Sami, Ka­ dızade Abdullah Ziyaedd.in, Bediüzzaman Said-i Kürdi, Mehmed Emi n Hayreti, Hacı Necib, Derviş Sükiiti, Ebu'l ­ Feyzi, Fakihzade, Naibzade A l i Fuad, Halil Fehim, Kes­ riyel i Mehmed Sıdki, Abbas Ltltfi, Abdunnafi, Ahmed Sey­ feddin vardır. İlk sayıda Diyarbak ırlı Z iya (Gökalp)'nın bir şiiri yer alır.

VOLKSWAGENWERK AG., merkezi Wolfsburg (b. bk.)'ta olan Alman oto imal�t şirketi; Avrupa'nın en bü­ yük, dünyanın dördüncü büyük işletmesi, ciro bakımından Federal Almanya'nın en büyük sanayi kuruluşu. Alman vatandaşları için fiyatı 1 000 markın altında (990 Reichsmark) bir "halk arabası" fikrini 1934'te Adolf Hitler ortaya atmıştı. Mühendis Ferdinand Porsche, arzu edilen türde bir araba geliştirdi; ancak bu otomobilden 1 93 9'a kadar sadece prototİpler yapılabildi. Harp sırasm­ da Volkswagen fabrikası sadece askeri araçlar üretti. 1 937'de kurulan "Gesellsohaft zur Vorbereitung des deutschen Volkswagens" (Alman halk otosunu hazırlama cemiyeti), 1 93 8'de şirlcet haline getirildi. I l . Dünya Harbi biter bitmez, 1 945'te Volkswagen üretimine başlandı. 1948' de müessesenin başına Heinrich Nordhoff'un gelmesiyle hızlı bir gelişme dönemine girildi; müttefikler 1 949'da iş­ l etmenin yönetimini tamamen Almanlara bıraktı. 1 972'de 15 007 034'üncü Volkswagen fabrikadan çıkı­ yor, 1 920'1erde Amerikan Ford fabrikalarının tesis ettiği "dünyanın en fazla imal edilen otosu"na sahip olma re­ koru, Volkswagen firmasına geçmiş oluyordu. Daha son­ raki yıllarda, özellikle petrol krizi sırasında, - halk arasın­ daki ismiyle - "Kafer" ( = Atm. böcek) veya ''kaplumbağa" diye tanınan modelin üretimi yavaşlatıldı, daha değişik ve modern görünümlü modeller geliştirildi. 1 979'da Almanya' da Volkswagen imalatı tamamen durduruldu, fakat ülke dışındaki fabrikalarda yapıma devam edildi. Mayıs 198 1 ' de (Meksika'da üretilen) y i rm i milyonuncu VW piyasaya ç ıkarılm ıştır.

VOLNEY, Constantin François, comte de (Craon, An­ jou 1757 - Paris 1 820), Fransız filozofu ve politikacısı. Mı­ sır ve Suriye'yi baştan başa dolaşmış, bu vesile ile de Vayage en Egypte et en Syrie (Mısır ve Suriye gezisi) [ ı 787 ] 'yi yazmıştır. Terör (Terreur) devrinde tutuklanan V., daha sonra serbest bırakılmış ve 1794'te Ecole normal' de tarih kürsüsünil açmıştır. I. Napoleon devrinde senato­ ya, daha sonra XVIII. Louis zamanında millet meclisine girmiştir. Yazmış olduğu e>erler arasında Considerations sur la guerre de Turcs et de la Russie (Türklerle Rusya' nın s avaşı üstüne düşünceler) [ 1788] ve R uin es ou Medi­ tations sur /es revolutions des empires (Harabeler veya im­ paratorluklar ihtilalleri üstüne düşünceler) [ 179 1 ] en ilginç olanlarıdır. VOWGDA, Rus Sovyet Federatif Sosyalist Cumhu­ riyeti'nde, V. ırmağı kıyısında bir şehir. Nüfusu 205 000 ( 1 974)'dir. Önemli bir demir yolu ikavşağı ve iskeledir. Makina, gemi, dokuma (keten) sanayii gelişmiştir. &ki çağlardan kalma yapıları vardır. V.'nın adı Rus yıllıklarm­ da ilk ol arak 1 147'de geçer. VOLOKOLAMSK, Rus Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti'nde, Moskova'nın kuzeybatısında bir şehir. Nü­ fusu 15 000 ( 1 970)'dir. XII. yüzyılın 1 . yarısında kurulmuş­ tur. Bu bakımdan en eski Rus şehirleri arasınd a yer alır. Gıda m addeleri ve dokuma sanayii gelişmiştir. VOLSK, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'nde, Volga nehrinin sağ kıyısında, Kuybışev ile Sar�tov arasmda bir şehir. Nüfusu 7 1 000 ( 1 974)'dir. BUyük çimento fab­ rikaları vard ır.

321

VOLT - VON DRAK, Vaclaw VOLT, elektromotor kuvveti birimi. Bir ohmluk bir direnç üzerinden bir arnperlik bir akım akması için gerekli elektr�ksel gerilim farkı bir V.'tur (bk. ELEKTRiK GE­ RİLİMİ). (A. Aydın Uraz)

VOLTAJ REGÜLATÖRÜ : b k . GERİLİM

DÜZEL­

TlClSl.

km dir. V., Yukarı Volta topraklarından doğan üç ırmağın

VOLTMETRE, el ektrik devrelerinde gerilimi veya bir elektrik devresinde iki nokta arasındaki gerilimi (potansi­ yel farkım) ölçmeye yarayan elektrik ölçü aleti. İtalyan fizikçisi Volta (b. bk.) tarafından icat edilmiştir.

birleşmesiyle meydana gelir : Kara V. (Batı V.), Kızıl V. (Orta V.), Ak V. (Doğu V.).

Gerilim kaynağının veya elektrik devresinin tluk ve Medeni Ra­

bıta Cemiyeti başkanlığı ve İlimler Akademisi başkan yar­ dımcılığı da yapmış olan V.'a ayrıca edebiyat alanındaki başarılarından dolayı filoloj i doktoıu unvanı verilmiştir. V.'un edebiyata olan kabiliyetinin gelişmesinde ilk etkiler, babası Yusuf Ağa ile ninesi Ayşe Hanım'dan gelir. Onun şiir ve musiki Jcabiliyeti, babasının çalıp söylediği tüııkülerle, ninesinden dinlediği masallarla, işıkların an­ laıttığı hiıkayelerle, çocukluğundan itibaren içinde yaşadığı zengin sözlü edebiyat çevresi ile gelişir. Daha küçük yaş­ larında V., Vakıf ile Vidadi'nin şiirlerini öğrenip ezberle­ miştir. V.'un edebiyat öğrenimiyle gerçek teması, onun öğ­ retmen okuluna başladığı 'Y ıllara rastlar. Bu yıllarda Fe­ ridun Bey Köçerli (b. bk.) de V. 'un okulunda ders vermek­ tedir. V., bu y ı l larda gerek Rus gerek Azeri ve gerek Ana­ dolu Tüı:ık edebj,y atını tanır, bu edebiyatiara ait eserleri okumak fırsatı bulur. ,

V. ilk şiirlerini Gence şehrinde öğretmenlik yaptığı 1 928 - 1929 yılları arasında yayınlar. 1 9 30'dan itibaren ka­ tıldığı edebi tartışmalarla dikkati çekmeye başlayan V., ilk şürlerini Şairin andı [ 1 93 0 ] adlı eserinde yayınlar. Da­ h a sonra ideoloj ik propaganda unsurları ön planda olan şiir kitaplarını yayınlamaya başlar. Fener [ 1 930] ad ını ta­ şıyan ikinci şiir kit3ibı bu nitelikteki eserlerinin ilki olur. Parti görüşlerin i yaymak amacı ile çeşitli uzun şiirler ya­ zan V., 1 934'te Könül Defteri [ 1 934] adını taşıyan üçün­ cü şiir kitabında i�çi problemleri n i işler. I 9 3 5 'tc Şiirler aıdını taşııyan eserini yayınlar. Şiirin yanında tiyatro ile de ilgilenen V., bu sahada ilk eserini 1 9 3 7 'de Azerbaycan'ın ünlü şairi Molla Penah

-

VYAZMA

Vakıf üzerine yazar. Vak ı/ adını taşıyan ilık manzum dramı 1938'de sahneye konur ve büıyii'k başarı kazanır. V.'un ikinci tiyatro oyunu Hanlar [ 1 9 3 9 ] adını taşır. 1940'ta Nizarni'nin Leyla ve Mecnun'unu Azeri Türkçesine çevi­ rir. 1 94 l 'de Perhad ile Şirin adlı tiyatro oyununu yazar. V., çocukluğund a içinde büıyümüş olduğu sözl ü edebi­ yat geleneğinin imkanlarıyla okul hayatında öğrendiği yazılı edebiyat geleneğinin zenginliklerini şiirinde birleş­ tirmeye çalışmıştır. Dilinin akıcıJığı, sadeliği ve işlediği temaların haLkın anlayacağı biçimde ifade edilişi, onun şiirinde göze çarpan başlıca üslılp özeJJi,klerinden biridir. (D. Yıldınm)

VYATİÇ'LER, Rusya'da, Oka ırmağı kıyısında yaşa­ yan bir Slav boyuna verilen ad. Doğu Slavlan arasında yer alan V.'lcrin toprakları XII. yüzyılda Çernigov ve Vladi­ mir - Suzdal prenslikleri arasında bölüşülmü�ür. VYATKA, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'nde, Doğu Rusya'da bir nehir, Kama'nın sağ kolu. Uzunluğu 1 3 14 km dir. Sağdan Moloma'yı, soldan Çepsa'yı alaraık genişler ve Tataristan topraklarına girer. Sokolka'da Ka­ ma'ya karışır. Kirov şehrinden başlayarak 700 km lik bir kesimi gemi işletilmesine elverişlidir.

VYATKA, Kirov şehrinin eski adı. 1780 - 19 34 yılları arasında kullanılmıştır. 1934'te Kirov adını almıştır. Dk. KİROV. VYAZMA, Rus Sovyet Federatü Sosyalist Cumhuri­ yeti'nde, Smolensk bölgesinde, V. nehri kıyısında bir şehir ve demir yolu kavşağı. Nüfusu 44 000 (1970)'dir. Makine, dokuma ve gıda maddeleri sanayii gelişmi§'tir. Teknik Oku­ lu, Tıp Akademisi ve müzesi vaııdır. V.'nın adı ilk defa 1 239'da geçer. 1403 'te Litvanya'ya bağlanmış, 1494'te Rus­ ya'ya verilmiştir.

W

Türk

alfabesinde yer almayan bir h arf ; bu

harfin işaret ett i ğ i ses. Adı dublve (Fr. double v)'dir. Ses o la r aık sızıcı ve ötilinlü bir çift dudaık (Fr. bi­ Labiale) ünsü züdür.

Bu h arf Orta Çağ baş ı ndan beri German d ill er i n de

çift dudak yarım ünsüzü w'yi be l irt m ek için kullanılmak­ tadır. Ç ağ daş Alın anead a (öze l l i k le Kuzey A lmany a 'd a) W harfi gerçek bir ünsü z olarak T ürkçe v d eğ e r i nde kullanılır. (Alma:ncada v, 1 olaraik geçer.) Buna karşılık İngilizcede w yarı m ünlüdür. Ancak ingil i zcede bu harf, özellikle ke­ lime sonl annda d iftong olarak değişik değerlerde kullanılır. B u harf Latin a lflllbe s in e dayanan yazı siı>temleri kul­ lanan Slav diller·inde de vard ı r . Örnek olarak Polcada

w yayg ı n olaraık geçer. Buna karşılık bu d i ld e v harfi k u l ­ l an ılm az. Macarcada bu harf ancak yab an c ı özel adiarda k u l ­

lanılır. Ancak Werböczi, Wesse/enyi gibi birtl!lkım esk i soy ad l ar ı nd a da kalmıştır.

Çağdaş Tü rkçede w harfi daha çok yabancı kişi v e yer

adlarında

Wagner,

kullanılır :

Wundt,

Wilson ,

Washington, Wien,

Weimar,

Warszawa,

Wi/de,

W fadyrfcw · ,

Wilhelm , William ... Eski Tüııkçede w, sızıcı bir çift d udak ünsüzü o l a r ak kullanılmışt ır : aw, suw, yawuz . . . Ancak ıbu ses Türkçede ya düşmüş ya da v, 1 veya p 'ye çevrilmiştir : Su (< s u w < sub), av (< aw), yavuz ev) kelimesi d e d iya l ekt lerde üw > üy biçimini yanında

almıştır. Diy alektlerde

öy olarak

da yaygındır.

'

Çağdaş Tü rk d iyalekt le ri nd e eski -ğ sesi -w ye dönüş­

müştür : Eski Türkçe tağ > Ta ta rca taw; yağ- > yaw-. Ta­ tarcada kelime T ürkç e

içindeki -ğ- de - w- 'ye çevrilmiştir : Eski ağız > awız, ağı/ > awıl, soğuk > .rıı wık.

Çağdaş Türk diy al ekt le rinde çer : Tatarca

w ak

(
'tan sonra

ik inci gel ir; ticari amaçlı elma

ü retıim i n d e ise birinci sırad a yer al ır. Endüstr i . bol

ve ucuz hidroelektrik enerj isinin sağla­

dığı imkanlarla çok g e l i §-m i ş t i r ; uçaık ve uzary araçları ya­ pımı, keresteciJ,iı k , k a ğ ıt , gıda m addeleri, basın-yaıyın mal­

l ayanlar Apalaş'ları yararak Atl a5 Okyanusuna do ğru uza­ d iğer arkarsular üuııinde de vard ı r ; öyle ki

nan

üzerinde s ı ra l a n ı rla r .

gi

sındak i jeomorfo l oj iık sınıra, daıh a aç ık deyişle bir basa­ ın ağa

tekabül

eder.

beri

larında mahir i nsanla'!'dır. Eğitim 8 - 16 yaşları arasında mecburid i r ; i lk ve on:a derece l i oku l l arından ayrı olarak, 5 ünivers itesi (en büyü­

ğü Seatıle'de 1 86 l 'de aç ılmış olan W. Ü n iversi t e si) , birçok yüksek o k u l ve kolej leri vardır. Taıbi·il't g üze Uikl eri ve Grand Cou l ee Dam gibi hari·ka tesis l e r iy l e yakından ilgilenen 1 0 mi lyo n k ad a r t ıırist i n b i r y ı l d a W . 'd a h a rcadığı para yak -

bu

basamağı

akarsuların

geçen

yararlan ı lm ı ştır. Bu noıktalarda aıkarsuları g eç ­

ilgili endüstri dalları anılmaıya değer.

metropol iten a l a n ı y l a birl ikte 1 600 9 44) , Spoikane (170 993, çevresiyl e 34 1 058), Taeoma ( 1 5 8 1 Ol, çevresiyle 482 692), Bellevue (73 7 1 1), Everett (54 4 1 3), Yakima (49 826), Bel­ ),inghaım (45 794) ve Vancouver (42 834)'dir. Ö zel olarak tahsis e d i lm iş, 24 ayrı böl ged e yaşayan yeriiierin toplam sayısı 60 7 7 1 ( 1 9 80)'di r. Bunlar sepet, totem oymaları , süs­ lü kay ıklar, z ı pk ı n ve diğer aletler yapunı g·ibi el sanaıt­

İşte

meydana getird!ikleri çağlaryanların enerj isinden ilk zaman­ lard an

1980 sa­

Eteği

(R i edmont) düzlüğü i l e Atlas Okryanusu kıyı ovaları ara­

mek için daha uygun

Nüfusun 3 /4'ü şehirlerde yaşar. Başlıcaları,

Çağl ayan ç i zg i s i (Fall Une) diye

anılan bu çizg i , e;ık i temel ta..'jlarında n oluşan Dağ

zem es i , k imyevi m addeler, al ümin:yu m ve driğer metallerle

yımı nüfuslarıyla, Seatıl e (49 1 897 , E ve ret t' e kadar uzayan

bu çağ­

l ayanlar kureydoğud an güneybatıya doğru uzanan bir çiz­

şartla r mevcut old u ğ u nd an, akarsu­

lar ul aşırn ma çapııaz doğrultuda ana yol l ar m eyd an a gel­

m işt ir. Böylece W . ' ıin kurulduğu yerin coğrafi durumu da elveri ş Li olmuştur. Kuuydoğuda Baltimore ve Philadelphİ l üz e r i nd e n New York'a ve güneyde Richmond üzerinden gü ­ ney

eyaletleri nc ;

kuzeybatıda

bo ğ azla rdan yararianınaik

da

Potomac nehrinin açtığı

s u ret iry le

Cumberland üzerinden

Pi ttsbu ııg'a ve daha ötelere ul aşmak mümkündür. ıD�vlet merkeııi n i kurmaık için Marytand'dan alınan ilk

a r az i d e dağınık birkaç plantasyon ile George to wn denilen

bir

köy

m e vcu t tn ;

adıyl a esas

bu

köy

1 895'te

B atı

Washington

şehre resmen bağlanmıştır. Son yıll arda met­

ropoliten alan Maryland

ve

doğru yayıl araik 4 000 km2

Vi�gin ia eyaJetleri

arazisine

ye yaıkın geni şHk kamnmıştır.

Şehrin planında, nehi r sc·v iyes inden 27 m yüksekte bu­

lunan tepe üu r i n e

kondurulan, yükseik kubbel i ve gösteri�­

li,

b i n as ı

be y a z

Dev letler

Capi tol

Senatos u n u n

(Temsilciler Mecl isi

toplanma

yeri)

ortaya

ile

B i rleşik

alınmış

ve

336

WASHINGTON, D . C.

buradan ayrılan kuzey-güney v e doğu-batı doğrultulu yol­ lar, şehri dörde bölen (KB, KD, GB ve GD) ana eksenler olarak kabul edilmiştir; paralel geçirilen diğer yollar, bö­ lümlere göre, numara ve harflerle işaretlenmiştir. Bundan başka, ağaçlandırılmış, geniş diyagonal yollar eyaJet adları­ na göre belirtilmiştir; bunlar uzak yerlerle bağlantı sağlar­ lar. Bununla birlikte W.'un esas hükümet binalarının ve Cumhurbaşkanlığı sarayı olan Beyaz Saray (White House)' ın bulunduğu yer, kuzeybatı sektörüne rastlar; tarihi abi­ de, galeri ve müzelerle, ünlü kiliseler ve yabancı ülkelerin bü·yük elçilikleri çoğunlukla bu bölümdedir. Ulaşım, toplam uzunluğu 500 km den fazla olan oto­ büs yollarıyla sağlanır; ayrıca, yer üstünde ve yer altında hızlı tren seferleri vardır. İki büyük h ava alanından, ül­ kenin d iğer şehirlerine ve dış ülıkelere düzenli uçaık sefer­ leri yapılır. Yılda 7 milyon turist geJ,ir; turizm endüstri­ sinde sadece New York daha üstün durumdadır. İş gücü­ nün takriibe n yarısı devlet h izmetlerinde çalışırsa da, top­ tan ve perakende ticaret, matbaacılık, bankacılık, noterlik

ve iınşaatçılık gibi faaliyetler de gelişmiştir. Son yıllarda W. çevresinde 500 kadar fabrika kurulmuştur. Özel kesime ait olan bu tesislerden 200 kadarı elektronik, çekirdek ener­ j isi ve merıni gibi konularda araştırma ve geliştirme ça­ lışmaları yapmaktadır. Bundan başka,. birçok mesleki, bi­ l i mse l ve kültürel kuruluşlarla i şçi birJ,ikleri ve ticari şir­ ketler de vardır. Normal ilk ve orta eğitim kurumları dışında çeşitli üniversiteleri arasında Georgetown ( 1 795), George Washington ( 1 8 2 1), Howard 1 8 67), Amerikan Katolik ( 1 884) ve Metodist üniversiteleri anılmaya de­ ğer. Birçok kütüphane, müze ve sanat galerileri , müzik holleri, tiyatroları, tıbbi araştırma merkez ve hastahane· lel"i, geniş parkları ve spor ıtes isleriyle W., yalnız bir süper devletin merkezi değil, fakat aynı zamanda faal bir ticaret ve kültür merkezidir. (Cevat R. Gürsoy)

WASSERMANN fvasserman ] , August von (Bamberg 1 866 - Berlin 1 925), Alman bakteriyoloğu ve hekimi . Ba­

WATERLOO MUHAREBESi WAST, Hugo (asıl adı : Gustavo Martinez Zubiria; C6rdoba 1 883 - Buenos Aires 1 962), Arjantinli yazar. Eğ­ lendirici, hoşça vakit geçirtici romanlarıyla büyük ün ka­ zanmıştır. IBeili başlı eserleri : A legre [ 1 905 ] ; Flor de du­ razno [ 1 9 1 1 ] ; La cose de Los cuerves [ 1 9 1 6 ] ; La que no ' perdona [ 1 923 ] ; Desierto de piedra [ 1 925 ] ; El jinete de fuego [ 1 926 ] ; Lucia Miranda [ 1 929 ] ; El camina de [as Ilamas [ 1 930] .

WATERLOO [ vaterl.,, İng. v!Jtlr!ii ] ,

Belçika' da, Bra­

bant viHl.yetinde, Bruxelles'in 1 5 km güneyinde, yaklaşık 8 000 nüfuslu bir kasaba.

Waterloo Muharebesi ( 1 8 haziran 1 8 1 5), dünya tari­ hinde Napoh�on Savaşları ( 1 796 1 8 15) olarak anılan sa­ vaş d i zisinin sonuncusu olan 1 8 1 5 seferi veya Waterloo seferinin son muharebesine verilen ad. Bu muharebede, Napoleon, Wellington (b. bk.) ve Blücher (b. bk.) komu­ tasında·ki müttefik kuvvetler karşısında kesin bir yenilgiye uğrayarak tarih sahnesinden çeıki lmiştir. •

W. M.'nin gelişme ve sonuçlanması üzerinde sağlam bir tarih i yargıya varmada, bu muharebeye takaıddüm eden birkaç aylık dönemdeki gelişmelerin önemli bir rolü var­ dır : Şubat 1 8 1 5 sonunda Elba adasından kaçınayı başara­ rak Cannes'da Fransa kıyılarına çıkan (1 mart 1 8 1 5) Na­ pol&ın, 20 mart 1 8 1 5'te Paris'e varmış ve imparatorluk görevine . yeniden başlamıştır. Bunun üzerine Viyana'da toplanan müttefiklerin Napoleon'u "kanun dışı" ilan etme­ lerinin ( 1 2 mart 1 8 15) hemen ardından, 25 mart 1 8 1 5'te, İngiltere, Prusya, Avusturya ve Rusya, aralarında bir it­ tifak antiaşması yapmışlar ve Napoleon'u Fransa impara­ torluğundan uzaklaştırıncaya kadar, her biri 1 50 000 kişilik birer kuvvet bulundurmak hususunda anlaşmaya varmış­ lardır. Bundan kısa bir süre sonra da müttefikler, yak­ laşık 800 000 kişiyi bulan bir kuvvetle Fransa sınırlarında

ğışıklık öğretisini geliştirdi ve W. reaksiyonunu buldu.

toplanınayı ve " y akıns a k istibmetler" (dış hatlar) den ya­ rarlanarak, Paris yönünde ileri harekete geçmeyi kararlaş­ tırmışlardır. Bu gelişmeler üzerine, A\·usturya ve özellikle

Wassermann reaksiyonu (WaR.), frengi teşhisinde kul­ lanınan bir reaksiyon. Esası kompleman birleşmesine da­ yanır. Frengili serumlar antijenle birleştiği zaman yapılan tecrübe şartlarına göre, ya bir presipitasyon veya flokül as­

Rus kuvvetlerinin bu harekata katılmasının belirli bir za­ mana bağlı olduğunu d ikkate alan Napoleon, Rus ve Avusturya kuvvetleri Ren nehrine varmadan önce, Belçi­ ka yönünde ileri harekete geçerek Prusyalılara ve İngiliz­

yon meydana getirirler.

lere taarruz etmek kararı n ı vermiştir. Böylece, Waterloo seferi b aşlamıştır.

Bu reaksiyonun pratikte çok büyük değeri vardır. Frengide şankr meydana geldikten 15 - 20 gün sonra reak­ siyon pozitif olmaya başlar. Fakat bazı kere daha erken veya daha geç pozitif olduğu da görülebilir. Frenginin ikinci devresinde % 1 00, ü çü ncü devresinde % 80 - 90, latent frengide ise % 50 - 60 pozitif olur. Frenginin her üç devresinde ve özellikle üçüncü devresinde, merkezi sinir sisteminde hastalık olmadığı halde beyin omur ilik sıvısın­ da bu reaksiyon pozitif olabilir. Tedavi görmüş hastalarda reaksiyon negatifleşebilir. Bununla birl ikte tedavi edildiği ·

halde uzun süre ve hatta s.ürekli olarak pozitif kalanlar da görülebilir. W. R., frengi için özel bir reaksiyon değild ir, fakat karakteristiktir.

15 haziran 1 8 1 5 sabahı eııken saatlerde Belçika sı­ nırını geçen Fransız kuvvetleri, Charleroi bölgesinde iler­ lemişler, çevredeki Prusya ileri karakollarını atarak, Samb­ re nehri üzerindeki Charleroi köprüsünü ele geçirmişlerdir. Bu araıda Napolcvn, Mareşal Ney'i , Quatre Bras yolunu müttefik kuvvetlerden temizlemek ve Quatre Bras yol kav­ şağını ele geçirmek ile görevlendirmiştir. Ney, ağır bare­ keti yü zünde n Wellington kuvvetlerine Quatre Bras'da mev­ zilenme imkanı verdiğinden yararlı bir sonuç sağlayama­ mıştır. Napoleon, 16 haziran 1 8 1 5 sabahı, önce Wellington birliklerine taarruzu tasarlamış, fakat B lücher ordusunun daha yakın bir bölgede bul unduğunu öğrenmiş, bunun üze-

\\lA TERLOO

:MUHAREBESi

337

rine Blücher kuvvetlerine taarruza karar vermiştir. B u ka­

rada, ortada Mareşal Ney komutasındaki asıl taarruz grupu

rarın sonucu olarak , Ligny muharebes i (16 haziran 1 8 1 5)

kollarından biri olan Mareşal Drouet d'Erlon'un kuvvet­

meyd ana gelmiştir. Bu muharebede Napoleon, Prusya kuv­

leri,

vetlerini yen i lgiye uğratmış, fa!kat "Fransa'nın kaderi si­ zin e l i n i zdedir" d iyerek , Prusyal ıların sağ kanadını k uşat­

kanadını oluşturan La Haye Sainte çiftliğine yönelmişler,

makla rekli

görevlend irdiği kuvvetleri

şamamıştır. Wel l i ngton

Mareşal

göndermeyince,

Prusya

kuvvetleri

kuvvetleri

ile

bu

ke>İn

bir

15

kez

komutanı

birleşmeyi

rak, Wavre (Waterloo'nun kilmeyi başarmıştır.

Ney,

ön

de

ge­

sonuca

ula­

Blücher

ise,

planda

tuta­

Genappe yol u üzerinde bulunan ve İngi l izlerin

sol

km·vetli bir topçu ateşi himayesinde ilerleyerek vadiyi aş­ mışlar, bir ara Fransız topçusunun ateş kesmesi üzerine İngi lizlerin şiddetli ateşleri ile karşıl.aşmışlar; buna rağmen, İ ngilizleri

Ohain

yol undan

atarak

plato

üzerinde

i lerle­

m eye başlamışlardır. Fakat ekinler içinde gizlenmiş olan

km doğusu) yönünde çe­

bir Uwç�.'a tugayı ayağa kalkarak ateşe başlamış ve süngii

Stratej ik bakımd an büyüık bir değer

hileurouna kalkmıştır. İskoçya süvari lerinin de bu kanada

taşı·yan bu kararı ile Blücher, !'k i gün sonraki W. M . 'nin

saldırması üzerine , çarpı�ma gerçekten kanl ı olmuş, Fran­

kaderin i n

müttefikler

etken

sızlar çeki lmek zorund a kalm ış, ancaık N apoleon'un gön­

olmuştur.

Mareşal

1 8 1 5 'te,

derdiği süvarİ bir!Vklerinin karşı taarruzları ile İskoç bir­

lehine

Ney'ye

dönüşm esinde gel ince ,

16

başlıca

haziran

Quatre Bras'daki Wel l ington birl ikleri karşmnda saplanıp

l ikleri geri

kalmış,

yapılan taarruz başanya ulaşmamıştır. B u sıralarda, sağda,

kesin

bir

sonuç

alamam ıştır.

Buna

karşılık

atılm ıştır. Böylece

La Haye Sainte çiftliğine

Blücher'in yenildiğini öğrenen Wellington, bir süreden be­

pl atoya yakl aşmak ve İ ngilizlerin sol yanına taarruz etmek

ri keşfetti rmekte olduğu mevzilere çekilmiştir (17 haziran

için L:ı Haye Sainte çiftl iğinin al ınmasını bekleyen Labau

1 8 1 5).

komutasındak i

Prusyalıları

Ligny'de

yend ikten

sonra

Napoleon,

Prusya kuyvetlerini Wavre yönünde takip etmek üzere Ma­

med ikleri

reşa] Grouchy'yi görevle n d i rmiş, mareşale asıl kuvvetieric

led iık ierini

devam l ı irtibatta bulunmasını emretmiş, kendisi de Quatre

Id

Bras üzerinden İngiliz kuvvetlerine yönelerek,

17 haziran

k ıtal ar,

birliklerin

uzaktan

görmüşler,

Fransız

anlayınc:ı,

birlikleri büyük

ün iformalarını

ayırt ede­

Saint Lambert kilisesine doğru i ler­ önce

bunların

sanamk

bir

hayal

Grouchy

sevinrnişler,

emrinde­

fa:kat

kırıkl ığına

gerçeği

u ğramışlardır.

1 8 1 5 'te Wellington birliklerinden 3 km uzakta ord ugaha

Gerçekte

geçm iştir.

Bülow'un emrindeki 30 000 mevcutlu Prusya l ı bi rliklerd i .

Böylece

bulunduğu

Wellington

Mont - Sainte - Jean

komutasındaki Waterloo

kuvvetlerin platosu

bu

birlikler,

Blücher'in

öncusunu

oluşturan

ile,

D urumd aki bu y e n i gelişme üzerine, Napoleon bir o/andan

N apoleon kom utasındaki Fransız kuvvetlerinin bulunduğu

sağ yan ını tehdit eder n i te l iık,teki Bülow'a karşı yeni bir

La Belle Alliance tepesini ayıran vadide, 18 h aziran 1 8 1 5

düzen al arak

günü öğleye doğru, tarihi W . M . meydana gelmiştir. B u

dan da İngilizleri oldukları yerde tutmak m aksad ıyl a i leri

ve

bu tehl ikeyi gidermeye çal ışırken, öte yan­

muh arebede Wellington , emrindeki kuvvetleri Bruxelle3 yo­

mevziterin ele geçirilmesini ernretmiştir. Bunun üzerine Ma­

lunun iki tarafında mevzilendirmiştir. Sağ kanat, Brain-1'

reşa! Ney'yin bizzat verdiği emirle d 'Erlon kom utasındaki

Alleud 'de, sol kanat Ohain'de bulunuyordu. Well ington 'un

tümenler

W.

liğini zapt e tmeyi ve Oh ain yolunun bir bölümünü ele ge­

M . 'nde

uyguladığı

savunma stratej isi,

söylediği şu sözlerinde açıklllkla yansır

:

bir general ine

"Tek er kalıncaya

kadar burada :b ulunman ızı emrediyorum . "

yeniden taarruza başlamış, La Haye Sai nte çift­

çirerek pl a toya yaklaşınayı ba şarmışl ardır. Fatkat bütün ça­ balara rağmen , Hougoumont şatosu kesim inin ele geçiril­

Napoleon, taarruza, 1 8 haziran 1 8 1 5 sabahı erkenden

mesi mümkün olmamıştır. Napoleon,

başlamayı kararlaştırmıştı. Fakat yağan çok şiddetl i bir yağ­

bu

arada,

Labau'nun

emrindeki

kuvvet­

mur yüzünden, taarruzu bi rkaç saat geciktirmek zorunda

leri

kalmıştır.

ileri.� inde yerleşm iş bulunan Fransız birlikleri i le Hougou­

Taarruzun

kesin

bir

sonuca

ulaşmasında Na­

Pru>yal ı

kıtalar üzerine yöneltmiş,

La

Haye

Sainte

poleon, Mareşal Grouchy'nin, c.mrindeki kuvvetieric muha­

mont etrafında topl anmış olan Fransız kuvvetlerinin arasın­

rebe meyda nına yetişeceğini hesaba katıyor ve bunun ger­

d aki boşluğu dotdurmark üzere, Mareşal Ney emrine zırhlı

çekleşeceğini umuyordu. B u umut gerçekleşmemiştir. Çün­

süvari birliklerini göndermiş ve kend isine işar�t veri l ince­

k ü Mareşal Grouchy, o çağı n bir stratej ik kuralı olan "top sesine . . . " yönelmes i (yani top seslerinin geld iği W. M. ala­

memesini bildirmiştir.

ye kadar İngilizlerin merkez birliklerine kesin taarruza geç­ Wellington ise, Fransız a üvarisinin

nına gitmesi) gerekirken , en yakın yard ı mcılarının uyarı­ larına rağmen bunu yapmamıştır. Buna karşılık Blücher,

harekete geçtiğini görünce, sağ kanadını takviye etmiş ve

Mont - Sainte - Jean'ın

Wavre'da bulu­

topçusunu bırakmıştır. Ney, Napoleon'un emrine rağmen,

nuyordu; Ligny muharebesine katılmamış olan Bülow ko­

taarruza geçmekten kendisini alırkoyamamış, topçu mevzi­

mutasındaki 30 000 kişilik bir kuvveti Sain Lambert kilisesi istikametinde Napoleon'un sağ ka nadına doğru göndermiştir.

lerini aşmış, piyade birlikleri üzerine atılmış, İngilizlerin

W. M., öğleye doğru (saat 1 1 ,3 0) asıl taarruzun yapı­

bozamamıştır. Napoleon'un kendisine takviyeler gönderme­

15

km doğusunda

ileri

hattını

platodan bi raz geri çekerek

plato üzerinde

i lk hattını ezmiş, fa:kat ikinci hat birl iklerinin dengesini

lacağı Wellington'un sol kanad ındaki kuvvetiere karşı açı­

si üzerine de süvarİ birliklerini hücuma kaldırmış ve İn­

lan şiddetli bir topçu ateşi ile başlamıştır. Wellington'un

gilizlerin ikinci hattaki birliklerinin büyük bir kısmını yok

dikkatini öteki kanat üzerine çekmek için de

etm işse de, İngiliz savunma sistem inin

Napoleon,

Mareşal Reille komutasındaki rb irliklerle, N ivelles yolu üze­

son h attını oluş­

turan üçüncü hat karşısında bir sonuç alamamıştır.

rinde hakim bir kes i md e olan Hougoumont şatosuna taarruz

ıBuradaki direnişi ile Iron Duke (Demir DÜrk) olarak

edilmesini ernretmiştir. Bu kesimdeki çarpışm a çok şiddetl i

anılmaya başlayan Well ington, ağır kayıplara uğraınasına

geçmiş ve her iki taraf da öneml i kayıplara uğramıştır. So­

rağmen, savunmasını 3 6 000 kişilik bir kuvvetle hiıla sür­

nuç

dürebilecek bir güçte id i . Buna karşılık Ney, artık k ılıç

olarak,

Fransız birlikleri ,

şato çevresinde

bir kısım

araziyi ele geçirmişlerse de, İngil izler tarafından mazgallan­ mış

ve

barikatlarunış binaları zapt edememişlerdir. Bu sı-

gucu

ile bir şey yapabileceğinden umudunu kestiği

hassa

piyade biri iıkler i n i

emrine

göndermesini

için,

Napolcon'

WATERLOO MUHAREBESi - WATT KlYlLARI

338

dan istemiştir. Fakat bu sırada Napoleon, sağ kanadmda, W. M.'nin kaderini etkileyecek nitelikte, kritik bir durum­ la meşgul olmak zorunda bulunuyordu. Çünıkü 50 000 ki­ şili:k bir kuvvetin başmda bulunan Blücher, muharebe mey­ danına gelerek Bülow ve Wellington'un imdadına yetişmiş, bunun Fransızlar üzerindeki psikolojik etkisi büyük ol­ muştur. Bu psikolojik etkiye, bir de Prusyalıların Papelotte' ta üstün kuvvetler toplamış olmalarının taktik etkisi ek­ lenince, Fransız kuvvetlerinin geri çekilmesi bozguna dö­ nüşmüştür. Napol&m, bozguna uğramış ordusu ile birlikte, geceleyin Genappe'ta kalmı�, Wellington ve Blücher ise, gece başlaııken La Belle Alliance hanı önünde buluşmuş­ lardır. Kazanılan zafer, gerçekten kesin sonuçlu idi , fakat o nispette de paıha !ııya mal olmuştur. Örnek olarak W. M.' ne 74 000 mevcudu bir kuvvetle başlayan Wellington'un kaybı, 15 000 ölü ve yaralı, Prusyalılarınki ise, muhare­ beye fiilen katılan 30 000 kişiliık bir kuvvet içfn büyük bir rakam olan 7 000 �işi idi. Bu sebeple, Welington, ''kaybedilen bir savaştan sonraki en felaketli şey, kazanıl­ mış bir savaştır" demekten kendisini alamamıştır. W. M.'ne 72 000 mevcutlu bir kuvvetle başlayan Napoleon'un insan ve silah kaybı daha da büyük olup, yaklaşık 25 000 ölü, 8 000 esir ve 220 top idi. Fransızların W. M.'nde uğradııkiarı bozgun, sadece bir savaşın değil, çağına hükmetmiş olan Fransa imparatoru I. Napoleon'un da sonu olmuştur. (C. Enginsoy)

WATSON - W AIT [ vatsn vat], Sir Robert Alexander -

(Brechin, lskoçya 1892 - Inverness 1 973), lskoçyalı fizikçi. Herz dalgaları sayesinde, uzak mesafelerde bulunan cisim­ lerin tespit ve ölçülmesini sağlayabilen bir sistem geliştir­ miştir. 'B u radyolokasyon buluşu 1935'te radar sisteminin temelini oluşturmuştur. W. - W.'a 1942'de Sir unvanı, 1946' da da Amerika Birleşik Devletleri tarafından liyakat ma­ dalyası verilmiştir.

WAIT : bk. ELEKTR i K; ELEKTR iK ENERJi S i ve GÜCÜ; GÜÇ.

WAIT - SAAT : bk. ELEKTRIK ENERJ İS İ ve GÜ­ CÜ; GÜÇ.

WAIT [ vat] ,

James

(Greenock

1736 - Heathfield

1 8 19), İskoçyalı mühendis ve Uşif. 18 yaşında Londra'ya gitmi§, matematiksel aletler konusunda eğitim görmüş, G!as­ gow'a dönüşünden sonra Glas­ gow Üniversitesi'nde matema­

ük aletleri yapımcılığı göre­ vine getirilmiştir. W., burada 1765'te buhar makinesi için ayrı bir kondansatör uygula­

ma buluşu ile makinede bü­ yük bir gelişme sağlamıştır. Ayrı bir kondansatör uygula­ ma fikri, üniversite tarafından kendisine

tamir için verilen

Newcomen makinesi modelini incelemesi sırasında gelmi§tir. 1 705'te Thomas Newcomen ve

WAIT,

James

John Calley tarafından icat edilmiş olan bu makinede, bu­ han kondanse etmek için kondansatör görevini yapan si­ lindirin içine soğuk bir su j eti sevk edilmekte idi. W., bu sistemle, silindir sıcaklığının çok düşmesi dolayısıyla, as­ lında gerektiğinden üç katı buhar tüketimine ihtiyaç olacağı kanaatine varmış olduğundan, kondansatörü ayrı bir kap olarak gerçekleştirmiş, silindiri ısı kaybına karşı izole et­ miş ve kondanse edilemeyen gazları dışarıya pompalamayı sağlamış, 1769'da da bu buluşlarının patentini almıştır. W., aslında buhar makinesini keşfetmemişse de, gerçek­ gineering Works fabrikası, makine yapımına geçmiştir. 1775'te W., Mattew Boulton ile ortaklığa girmiş ve ortağı bulunduğu Birmingham dolaylarındaki Soho En­ gineering Worıks fabrikası, büyüık mitktarda makine yapı­ rnma geçmiştir. W., buhar makinesine uyguladığı diğer yenilikler ara­ sında, karşıt hareketi döner harekete geçiren episiklik dişli çarkı planlamış, çift etikili makineyi planlamak için gen­ leşme ilkesinden yararlanmış, buhar makinelerine hız re­ gülatörünü uygulamış, j ikle supapını icat etmiştir. W., ilk defa buhar basıncı diyagramını çizen endikatörü imal et­ miştir.

Beygir gücü terimini ilk olarak W. kullanmıştır. Watt ve kilowatt terimleri de onun adını taşır.

WAIT KlYlLARI (Watt, Alınaneada "sığlık, balçıklı yer" anlamına gelir; çoğulu Watten'dir; Hollanda'da Wadden olarak geçer), Batı Almanya ve Hollanda'nın Ku­ zey Denizi kıyılarında geniş alanlar halinde uzanan, deni­ zin çekilmiş zamanında (cezir) ya bütünü ile veya kısmen açıkta kalan, denizin kabarmış zanıanında (med) sular al­ tında kalan, dibi balçıkla dolu sığ ve yatık kıyılar. Gelgit (med-cezir) olaylarının belirgin olduğu dünya­ nın başka kıyılarında da benzerleri bulunmakla birlikte, Kuzey Denizi'nin bu kıyı şekli ve özelliği örnek olmuştur. Bu denizde gelgit genliği, yerine göre 3 - 5 m ye kadar olur, bu alçak kıyıları deniz sulan basar ki bu anda "Watt denizi" (Wattenmeer) oluşur. Günün belli zamanın­ da sular çekildiğinde bu sığ denizin dibi yüze çıkar (ku­ ruda kalır). Bu olayın geçtiği Watt denizinin geniş­ liği 30 km ye kadar varır. Gelgit akıntıları, özel­ Hkle, akarsu ağızlarında çok güçlü etikiler yapar, yu­ muş-aik maddelerin (balçık, kil, ince kum ... ) toplanmış ol­ duğu bu denizin dibinde önemli yarıntılar (Alman Watt denizinde Priele, Tiefs denir) açmıştır. Bunlar şebekeler görünüşünde olup deniz sularının kabarık olduğu saatler­ de akıntılar karaya doğru etkisini yapar, çekilme zanıanın­ da güçlü aşındırmalarla buralarını süpürürler. Bu gibi kı­ yılarda, ırmak ağızlarında geniş ve derin "haliç"ler (es­ tuar) adı verilen huni biçimli geniş, derin ve uzun girintHer oluşmuştur. Bu denizlerde kayalık olan bölümlerde ise, gel­ git akıntılan, beraberlerinde sürükledikleri parçacıklarla gerçek bir aşındırma (erozyon) unsuru olmaktadırlar. Watt denizinin dibindeıki balçıık .yığınları ve örtüsü, akarsu ve deniz tortullarından oluşmuştur. Rengi gri ve bozumsu mavi olarak görülen bu dağınık yığıntılar, deniz çekilmiş olduğu sıralarda çamur alanı görünüşündedir. Bu­ nun içinde, çoğundan gıda maddesi olarak yararlanılan canlılar çok yer tutmuştur. Bunlar arasında balçık ıstako­ zu (Corophium grossipes), salyangoz çeşitleri, solucan so­ yundan canlılar ile istiridye ve midye soyundan hayvanlar,

WATT KlYlLARI

-

zengin bir mikrofauna, balıklar, deniz ve kıyı yakını kuşları bulunmaktadır. Türlü özellikleri ile Watt denizi (haritalarda da yer yer bu ad ile geçer) böl·gede o derece önemli yer tutmuştur ki Watt limanları (Wattenhafen), W. K., Watt balıkçılığı, Watt avcılığı, Watt sürücü ve taşımacısı (Watt­ fahrer) tabirleri yerleşmiştir. Bu gibi kıyılar, insan gıdasını teşkil edeceik çeşitli deniz hayvanlarının çok bulunduğu ve kolayiıida toplanabildiği yerlerdir.

W. K.'nda gemi seferleri, denizin çekilme ve kabar­ ma zamanlarına göre ayarlanmıştır. ırmak ağızlarındaki haliç (estuar)'ler, denizin kabarmış zamanında büyük ge­ milerin de içerilere girişine elverişlidir. D iğer deniz taşıt­ ları en çok 2 m derine giren küçüık botlardır. (R. İzbırak)

WAUGH [vö] , Evelyn Arthur St. John (Londra 1 903 Londra 1966), İngiliz romancısı. Öğrenimini Oxford Üni­ versitesi'nde yapmıştır. Romantik bir sanatçı olmasına rağ­ men çağırnızın en tanınmış hiciv yazarlarındandır. Konu­ ları çoğunlukla masum kişilerin bu dünyada karşılaştıkları tehlikelerdir. En önemli eserleri : A Handful of Dust [ 1 934 ] ; Work Suspended [ 1 942 ] ; Helena [ 1950 ] ; A Tourisı in Africa [ 1 960] .

WAVELL [ ve-v/], Archibald Percival, ı . kont (Col­ chester 1 883 - Londra 1 950), İ ngiliz mareşali. I. Dünıya Harbi sırasında Filistin cephesinde ( 1 9 1 8) görev yaptıktan sonra, 1939'da Orta Doğu ordusunda başkomutanlık yap­ mış, 1 940'ta İtalyanların ilerlemesini durdurmuş, sırasıyla Bardia, Tobruk ve Bingazi'yi 1 94 1 'de ele geçirmiştir.

WAWEL, Polonya'da, Krak6w şehrinde ve Vistül neh­ ri üzerinde bir kale. Polonya krallarının taç giydiık.leri ve gömüldüıkieri kilise, 1 3 20 - 1 3 64 yılları arasında inşa edil­ miş olan katedral ve saray tarihi önem taşır. W., Japonlara karşı savaşmış ve 1 943 - 1 947 yılların­ da Hindistan'da kral naibi olmuştur.

WEAVER [ viver] , John

(Shrewsbury 1 67 3 - Shrews­

bury 1760), İngiliz dansçısı, dans öğretmeni ve koreograf. 1700 - 1733 yıllarında Londra'da Drury Lane ve Lincoln's Fields tiyatrolarında faaliıyet göstermiş, 1733'te Shrewsbury' ye çekilerek öğretmenlik yapmıştır. W., İngiliz balesinin ya­ ratıcısı olarak kabul edilir. Birçok eserleri arasında, özellik­ le The loves of Mars and Venus [ 1 7 1 7 ] ve Orpheus and Burydice [ 1 7 1 8 ] , W.'in yen i ikoreografik ifade anlayışını gösterme bwkımından önem taşırlar. W., Feuillet'nin Ko­ reografi [ l706 ] 'sıini tercüme etmiş ve Traite du tempo et de la cadence dans la danse [ I 706 ] eserini yazmı�tır.

WEBB [veb ] , Martha Beatrice (Standish, Gloucester­ shire 1 858 - Liptıook, Hampshire 1 943), İngiliz ekono­ mi ve sosyoloji araştırmacısı. Özel eğitimini bitirdik,ten son­ ra Oharles • B ooth tarafından yönetilen Life and Labor of the People in London 1891 - 1903 ( 1 89 1 - 1 903 arasında Londra'da yaşaıyanların hayatı ve işi) adlı çalışmayı yap­ mıştır. I 89 1 'de The Co-operative Mavement in Great - Bri­ tain (Büyük Britanıya'da ik.ooperatif hareketi) başlığını ta­ şıyan eserini kızlık adı (Beatrice Potter) ile yayınladıktan bir yıl sonra Sidney W. ile evlenmiştir. Sosyal adalet ve güvenlik ile ilgili bir çoik. komisyonda görev almıştır. Londra'daki evi sosyalistlerin toplantı yaptığı bir merkez

WEB ER, Carl Maria

von

339

haline gelmiştir. İşçi Partisinin olumlu yönde gelişmesinde karı koca W.'lerin etikisi büyüık olmuştur. Eserleri için bk. WEBB, Sidney James.

WEBB [veb ] , Sidney James (Londra 1 859 - Liphook, Hampshire 1947), İngiliz sosyolog ve iktisatçısı. 1 8 9 1 - 1 9 1 0 yılları arasında Londra şehir meclisinde üye olarak bulun­ muştur. W. , 1 885'te k u rulan Fabian Society'nin ilk ve en önemli üyelerindendir. Ayrıca işçi hareketlerinin yöne­ tici kadrosunda da görev almıştır. 1 892'de Beatrice Potter ile evlenmiştir. Karı koca W.'ler, London School of Econoınics and Political Science'ın kurulmasına yardımcı olmuşlar ve oııtaklaşa sosyal ve iktisadi tarih araştırmaları yayınlamışlardır. 1 922'den itibaren İşçi Partisi üyesi olarak Avam Karnarasma seçilen W.'e, Baron Passfield of Pass­ field Sorner unvanı verilmiş ve W. ·böylece Lordlar Meclisi üyes i olmu�tur. 1 929 - 1930'da Dominyonlar müsteşarlığına getirilen W., İşçi Partisinin ıkurduğu hükümetin 193 1 'de iktidardan dü�mesi üzerine poHtoikadan ayrılmıştır. 1932'de karısı ile Rusya'ya gitük:ten sonra yazdığı iki ciltlik eserin­ de Rusya'nın ekonomik planlaması üzerinde durmuştur. Eserleri : (Karısıyla birlikte) The History of Trade Unionism (Sendiıkacıhk hareketlerinin tarihi) [ 1 894] , In­ dııstrial Democracy (Sanayi demokrasisi) [ 2 cilt, 1 8 97 ] , English Local Government (İngiliz mahalli hükümetleri) [ 10 cilt, 1 906 - 1929 ] , The Prevention of Destitution (Yok­ sulluğun engellenmesi) [ 1 9 1 1 ] , Soviet Communism : A New Civilisation (Sovyet komünizmi : Yeni bir medeniyet) [ 1 93 5 ] , Tlıe Trutlı about Russia (Rusya üzerine gerçeıkler) [ 1 942 ] . W EBER [ veber] , Cari Maria von (Eutin 1 7 8 6 - Londra 1 826), Alman bestecisi. W. ilk müzik eğitimini Salzburg'da Michael Haydn'ın ve Viyana'da genellikle "Abt" (manas­ tır müdürü) Vogler adıyla tanınan Georg Joseph Vogler'in yanında gördü. 1 804 - 1 806 yılları arasında Breslau opera or­ kestra şefliği yapan W., daha sonra 1 8 1 0'a kadar Yukarı Şi­ lezya bölgesindeki Karlsruhe şehrinde ve sır katibi olarak Stuttgart'ta Württemberg prenslerinin emrinde çalıştı. Stutt­ gart'taki saray orkestrası şefi Danzi, ona İtalyan şarkı ve opera tekniğini öğretti. Bu arada bir rüşvet olayına adı karı­ şan W., babası ile birlikte Württemberg'den kovuldu. Çalış­ malarına Darmstadt'ta Abt Vogler'in yanında devam eden sanatçı, piyanist olarak da adını duyurmaya başladı. 1 8 1 1 ' de Münih'te enstrümental lkompozisyonları ve A bu Hassan (ad) adlı şarkılı oyunu ile büyük başarı elde etti. 1 8 1 3 1 8 1 6 yılları arasında W., Prag'da opera orkestrası şefliği yaptı. Framızlara karşı başlatılan Alman Kurtuluş Sava­ şının milli coşkunluık havası içinde, 1 8 14'te Berlin'de Theodor Körner'in eserinden faydalanarak Leier und Sch wert (Lir ve Kılıç)'ı yarattı. 1 8 1 7 'de Dresden'de yeni ku­ rulan Alman Operasının orlkestra şefliğine getirildi; ancak sarayın desteklediği İtalyan operalarına karşı kendisini güç­ lükle kabul ettirebildi. Schinkel'in inşa ettiği Berlin tiyatrosunun 1 8 2 1 'de açı­ lışında W.'in Freischütz (Nişancı)'ün büyıük bir başarı kazanması, sanatçının ününün dünyanın her tarafına ya­ yılmasını sağladı. Aynı yıl Preziosa ortaya çıktı. Euryanthe 1823'te Viyana'da sahnelendi. Oberon'u W. Londra içi n bestelcdi. 1826'da eserin ilk başarılı temsillerini gördükten sonra, uzun süredir çektiği verem hastalığına yenildL Ke­ mikleri 1 844'te Dresden'e nakledildi.

340

WEBER,

Cari l'Yi aria

von

-

WEBER,

�1ax

W., klasisizm öncesi geleneğinden çıkarak, klasisizm­ den etkilenmeyen Alman romantizminin en önemli beste­ cısı olmuştur. Ahenkle ustalığı birleştirdİğİ enstrümantal eserleriyle, özellikle piyano kompozi:;yonlarıyla Chopin'e, Liszt'e ve diğer büyüıx sanatçılara örnek olmuştur. İsim yapmış ilk Alman besleeisi olarak W., kendi ça­ ğındaki bir edebi harekete, romantizme kalemiyle de katılmıştır. "Dramatik toplu sanat eseri" ve modern opera yöneticisi ve şefi hakikındaki görüşleri, daha sonra Wagner' in aynı ıleonudaıki tezlerine yol açmıştır. Turandot [ 1 809 ] , Freischütz ve Preziosa adlı operalarında, m i lli ve m ahaılt hava, müziğin başlıca d ayanağı olmuştur. Ancak, Frei­ schütz operasındaıki mıü ziğin milli karakt erine rağm�n. Fran­ sız overasın ın W. üzerindeki etkisi hiç de azımsanacak gi­ bi değildir. Freisc!ı iitz. Euryanthe ve Oberon ile, romantik operanın ana konuları ele alınmıştır : halk ve tabiatla iç içe olma, tabiatiistü güçler, Orta Çağ ve efsane. ·Eserleri : Operalar : A bu Hassan [ 1 8 1 1 ] ; Der Frei­ sch ütz [ 1 82 1 ] ; Die drei Pintos (Üç Pinto; taslaklardan Gus­ tav Mahlcr tarafından tamJmlanmıştır) [ 1 888 ] ; Euryarıtlıc f 1 8 23 1 ; Oberon [ 1 826 ] . Şarkılı oyun mliz!ıkleri : Turandot [ 1 809 1 ; Preziosa [ 1 82 l ) . Piyano için müzik : Varyasyon­ lar [ 1 800 - 1 8 1 7 ] ; 4 sonat [ 1 8 1 2 - 1 822 ] ; A ufforderung zum Tanz {Dansa davet) f 1 8 1 9 1 ; Leier und Sch wert (Lir ve Kı­ lıç) f 1 8 1 4 ] . Teor!k yazıları 1 908'de G. Kais�r tarafından yayınlanmıştır.

W EBER CHRISTIAN HASTALIGI, ateşl i , dcride nodüller yapan, çok d efa ağrılı deri altı dokusu iltihabıyla karakterl i, oldukça nadir bir hastalık. Kadınlarda d aha sık görülü r . Hemen her yaşta bulunursa da, en fazla 20 - 40 yaşları arasında rastlanır. -

Hastalık kol ve bacaklarda, bazan gövde veya başta ağrılı, i9i yağ dolu nodüllerle ve ateşle başlar. Ateş bazan 40 dereceyi bulur. Nodüller kırmızı renkte, deriden ka­ bank, 1 15 cm büyükliiktedir. Bu iltihabi nodüller iyileş­ t!ıkçe deri a:!tı dok munda atrofiler husule gelir. Bu kısım­ lar çöküık görünürler. Hastalığın gidişi uzundur. Birkaç haftalmc iyilik devrelerini şiddetleome devreleri takip eder. Teşhis, nodüllerden blyopsi yapılarak kesinleşir.

.M.

-

Hastalığın sebebi bilinmemektedir. Kollajen doku has­ talıkları ilc ilgili olduğunu kabul edenler vardır. (B. Pınar)

WEBER [ ı· < ber] , Max ( Bi aiysrok, Polonya 1 8 8 1 - Great Neck, New York 1 9 6 1 ) , Polonya asıllı Amerikal ı res­ sam. 1 89 1 'de ailesiyle birlikte Amerika'ya göç ettikten son­ ra Brooklyn'de P r att Institute'de 1 898'den 1 900'e kadar ken­ disine Ja·pon sanatını ve Paul Gauguin'in yaptığı gibi renk­ lerin non-natüralist üslupla kullanılmasını öğreten Arthur Wesley Dow'un koımpozisyon sınıfında okudu. 1 905'te Pa­ ris'e gitti. Orada Henri Rousseau ve Henri Matisse ile dost­ luk kurdu. Amerika Birleşik Devletleri'ne döndükten son­ ra ilk sergisini 1 909'da New York'ta açtı. P. Cezaone ve H. Matisse etkisinde kalan W., kübizm ekolünün anlayışına uygun düşen resimleri ile üne kavuş­ tu. Resim ve sanat üzerine eserler de veren W., Amerika Birleşik Devletleri'nin modern res>amlarının lideri olarak ik.abul edilir. En önemli kitapları arasında Camera Work (Kamera çalışması) [ 1 9 1 0 ] ; Cu bist Poems (Kübist şiirler) [ 1 9 1 4 ] ; Essays on A rt (Sanat üzerine denemeler) [ 1 9 1 6 ] ve Wooclcws (Ağaç O}'maları) [ 1 957 1 sayılabilir.

WEBER

WEBER : [ ı·eber] ,

"Resim

taşıyan kadın"

Mnx (Erfurt 1 864 - Münchcn 1 9 20),

Alman

i k tisatçısı ve s osyologu. 1 893 'te Berlin, 1 894'te Freiburg, 1 897 - 1 903 yılları arasında Heidelberg, 1 9 1 9'da Mlünchen ün iversitelerinde profe;örlüık yapmıştır. Hegel, Comte, L. v. Ste i n ve Karl Marx 'ın sosyoloji öğretilerinden ve Dilthey, Windelband, Rickert ve Simınci'in tarih man­ tığı araştırmalarından hareketle, sosyal bilimlerde tarihi ve teorik m�totların bir sentezini geliştirdi. "İdeal tip" katego­ risi şeklinde geliştirdiği bu sentezi, verstehend (anlayıcı) olarak n i tclendirdiği sosyoloj isinde büyük bir başarı ile uyguladı. Tarihi ve siotemaı:.k sosyoloj i alanındaki sen­ tezi de buradan kaynaklanır. W., din ve müzik sosyoloj isi araştırmalarının kurucu­ sudur, siyaset bilimlerinin ve siyaset sosyoloj isinin de ön­ cülerinden biridir. Din sosyoloj isinde, olayları tek sebebe bağlayan tarih görüşünün yerine, tarihi ve sosyal olaylar sürecinde manevi ve maddi unsurlar arasındaki somut i liş ­ ki leri ampirik (tecrübi) yoldan aydınlatmaya gaıyret eder. W.'e göre, insan, ancak iktisadi ve sosyal hayatı ke•in akli kurallara göre düzenleyerek tabiata ve topluma hiiik im ola­ bilir. Winensclıaftslehre (Bilim öğretisi)'sinde, sadece ölçü­ lebilir kadar ve fonksiyona bağlı bir düşüncenin "değer ötes!" bıralılmasını ister : çünkü böyle bir düşünce, s iyasi alandaki fark l ı ,.c b i rbiriyle çakışan ma:ksatlarla ve ni-

WEBER, Max yetlerle temas etmeyecektir. W., tecrübi kültiir bilimlerinde ula�ılacak bilgi ve konu seçiminde (teorik) değer mü­ nasebetinin zamretini kabul etmekle birlikte, bu "değer öteliği" görüşünü müdafaa eder; buna karşılık objektif olarak tespit edilen hll!kikatlerin dünya görüşü bll!kımından (pratik) değerlendirilmesini bilim dışı alanların ödevi olarak görür. Buna göre, iki çeşit bil imsel metottan, iki çeşit mantıktan söz etmek doğru olacaktır : ınanevi biHmlerle ve fen bil imleriyle ilgil i hususlar, "anlama" ve "açıklama". W., (tamamlanmamış) sosyolojik standart eseri olan ve ta­ rihin sosyoloj ik açıdan sistemli bir biçimde analizi için gerekli kategori malzemesini ihtiva eden Wirtsclıaft und G ese llsclıaft ta açık metodik rasyonali zmine son şeklini vermi ştir.

de

'

'P olitikacı olarak W. (tıpk ı Friedrich Naumann g i bi ve onunla iş birl iği yaparak), m i lli demokrasi fikrini savun­ muştur. Deutsch - Demokratischc - Partei (Alman Demokra­ tik Partisi)'in kurucuları arasındadır ve I . Dünya Harbi'n­ den sonrll!ki Versailles barış antiaşması müzakerelerinde Alman heyetinde yer almıştır. Eserleri : Wisse nsclı aft als Berııf (Meslek olarak bilim) [ 1 9 1 9 ] ; Wirtsclıaft und Gesellsclıaft (İktisat ve Toplum) [ 1 922, yeni bas. 1 9 64 ] ; Wirtsclıaftsgesclıiclıte (İktisat tari­ hi) [3. bas. 1 958 ] ; Staatssoziologie (Devlet sosyoloj isi) [ 2 . b a s . 1 966 ] .

WEBER [ ı,eber ] , Wilhelm (Wittenberg 1 804 - Götting 1 89 1), Alman fizikçisi. Kardeşi, tanınmış anatom i ve fizyo­ loji uzmanı Ernst Heinrich W. ile birlikte 1 825'te alanının temel eseri olacll!k W e lle n lelıre auf Experimente gegründet (Tecrübelere d ayalı dalgalar bilgisi) adlı k itabı yayınladı. 1 83 1 'd e Göttingen Üniversitesi'ne çağrıldı . G auss ile b ir­ liıkte 1 8 3 3 'te ilk elektromanyetik telgrafı , bunun yanında elektrodinamometre ( 1 840 ve 1 846) ve aynalı galvanomet­ re ( 1 846 ve 1 852) gibi bir dizi ölçü aletleri yaptı. 1 836'd a küçük kardeşi, anatomi uzmanı Eduard Friedriclı W. ile birlikte Meclıanik der mensc/ıliclıen Gelı werkzeuge (İn­ sanın yüriime araçlarının mekaniği) adlı eserin i yazdı. Hannover kralı Ernst August'u, anayasayı ihlal ile suç­ layan "Göttingenli yedi profesör"den biri olarak 1 8 3 7 'de üniversiteden ihraç edildi . 1 843'te Leipzig Ü niversitesi pro­ fesörlüğüne getirildi, 1 849'da yeniden Göttingen'e çağrıl­ dı. 1 846 'dan itibaren elektrodinamik ölçii tariflerini yayın­ l amaya başladı. Bu tarifler daha sonra milletlerarası ölçü birimlerinin temelini olu şturmuştur. Eserleri : Resultate aus deıı Beobach tımgen des mag­ ;;etisclıen Vereins (Gauss ile birlikte, 6 cilt, 1 83 7 - 1 843); Werke (Toplu eserler) [ 6 cilt, 1 892 - 1 894 ] .

WEBERN [ vebenı ] , Anton von (Viyana 1 883 - M itter­ sill, Salııburg 1 945), Avusturyalı besteci . Alban Berg'le bir­ l ikte, atonal müziğin öncüsü Arnold Schönberg'in öğren­ cisidir. 1 9 1 8'e kadar Viyana, Tepl itz, Danzi.g ve P r a g 'd a orkestra şefi olarak çalı�tı. 1 927'den itibaren Avusturya radyosunda yeni miizik bölümii yönetmenliği ve orkestra şefliği yaptı. Naziler, sanatçı kişiliğinden en ufak tavize yanaşmayan W.'in her tiirlü faal iyetini yasakl:ıdılar. II. Dünya Harbi'nin sonuna kadar Mittersill'de çok giiç şart­ larda ve sıkıntı içinde yaşayan sanatçı, bir Amerikan a;­ keri tarafından yanlışlıkla öldürüldü.

341

WED D ING

W. 'in muzıgıne hfiıkim olan lirizm, özellikle melodi­ lerin geniş incelik farkları dolaymyla olağanüstü ifade yo­ ğunluğu kazan ır. B u müziğin başka karakteristik özellikleri de, so!l derece h assas ve tamamen etikili pianissimoya yö­ nelik dinamizm ve biçimlerdeki kısalık ve özlülüktür. To­ nal karakterli Passacaglia [ 1 908] 'dan sonra süratle tonai bağları genişletir ve aşar, 1 924'te bestelediği Drei Volkstex­ te fii r Gesang'dan itibaren Schönberg'ten aldığı atonal tar­ zını tek beste tarzı olarll!k kullanmaya başlar, kendi öz üs­ lfıbuna tamamen uıyıdurur.

WEBSTER [ vepster ] John (Londra 1 580 - Londra aş. yu. 1 625), İngiliz tiyatro yazarı. Eserlerinde iktidar hırsının, aşkın, delil iğin, ölümün dehşetli yönleri sergilenir. Kahra­ manları genellikle zorba karakterli insanlardır. En önemli dramları : The white devi! (Beyaz şeytan) [ 1 6 1 1 ] , Th e Duchess of Ma l/i [ 1 6 1 3 ] . ,

WEBSTER [ v epster ] Noah (West Hartford 1758 New Haven 1 843), Amerikalı sözlük yazarı ve yazar. 1774' ten itibaren Yale Cllege'a devam etti. 177 8'de üniversite­ den mezun oldtııkt an sonra h ukuk eği.timi gördü ve baro­ ya kabul edildi, fakat ortamın ikarışık olduğu o yıllarda bu meslekte geçimini sağlayamadı ve öğretmenliğe başlll!dı. W. birçok ders kitabı da yazdı. 1 7 8 3 'te yazdığı The Elenıen­ tary Spelling Book adlı kitab ı Amerikan İng i l i zcesinin ya­ zılış kurallarını tespit etmiştir. ,

1 806'da A Compendious Dictionary of the EngUslı La n gu age {İngiliz dilinin gen i ş bp:;arnlı sözlüğü) adlı söz­ lüğü hazırladı. 1 828'de en büyük ve en mü!kemmel söz­ lüğü olan A n A merican Dictionary of the English Language (Amerikan ingilizeesi sözlüğü)'ı yazdı.

W EDDELL [ ve-d[] DENİZİ, Güney Atiantik Okya­ nusu'nun bir kolu. 1 82 3 'te İngiliz denizeisi James Weddeli tarafından keşfedilen W. D., 8 milyon km2 genişliğinde olup derinliği kuzey bölümünde 5 000 m, güneyinde ise bu derinlik daha azdır. Güneyinde F ilchner veya W. buz tabarkaları adıyla anılan buz kütleleriyle örtülüdür. Güney kutup kara kıtasının içlerine kadar giren W. D.'de gemi­ lerin rahatça seyretmesi müm,k ün değildir. W. D . birçok araştırıcının dikkatini çekmiş, İsveçli Nils Otto Gustaf Nordemkjöld ( 1 90 1 - 1 903), İskoçyalı Wi lliam S . Bruce ( 1 902 - 1 904), Alma.rı Wil,helm Filchner ( 1 9 1 1 - 1 9 1 2), İngiliz Erne3t Henry Shaokleton ( 1 9 14 - 1 9 16) v e N o rv e ç l i Cari Anton Larsen ( 1 892 - 1 924) araştırma ge­ zileri d üzenlemiş ve W. D.'ne gitmişlerdir. W. D.'n de fok balığı, deniz aslanı, penguen ve çeşitli deniz kuşları bol m iktarda bulunmaktadır.

WEDDING [ vedding] , Batı Berlin'de bir idari bölge. Şehrin kuzey bölümünü oluşturan W., Patlke ırmağı ke­ narındad:r. Nüfusu 168 200 ( 1 97 3)'dür. W.'de özellilde makine, elektrik ve kimya sanll!yii gelişmiştir. Ayrıca Rudolf - Vi rchow ha;tahanesi , çocuk h astahanesi, Beuth und Gauss mühendislik yüksek okulu, Robert Koch Enst itüsü v.b. gibi birçoık eğitim ve araştırma kuruluşları bulunmaktadır. Kuzeybatı yönünde çeşitli park ve bahçe­ ler vardır. Afrika mahallesi adı verilen yerde B. Taut, P. Mebes ve P. Emmerich tarafından yapılan Friedrich Ebert sitesi ile L. Mies van der Rohe tarafından kurulan site yer

342

WEDDING - WEILL

almaıktadır. 1 945 'ten sonra Gençlik evi, merkezi kütüpha­ ne, çocuk yuvaları, gündüz kre�leri ve yaşlılar yurdu gibi sosyal amaçlı bicçok bina yapılmıştır. 13 ağustos 196 1 'den sonra Bemauer Strasse öcülmü� pencereler ıve girişlerle do­ ğu bölgesinde kalan evleriyle Berlin Duvarı'ndan batıya kaçmaya çalışırken öldürülenlerin anırtları, şehrin bölünme­ sini belirleyen sembollerdir.

WEDEKIND [vedekind] Frank ,

(Hannover

1 864 -

München 1 9 1 8), Alman tiyatro yazarı. Problemli ço­ culduğu ve gençliği İsviçre'de geçti. Gazeteci ve reklamcı olaraık çalıştı. B abasının ölümünden sonra eline geçen bü­ yük servetle Berlin, Münih, Londra ve Paris'te hareketli bir hayat sürdü. Mirası tüketince yine geçimini gazeteci­ lllide sağlamaya başlad ı . "Simplizissimus" mizah dergisin­ de çalı�ıı:ık en sansürden çok çekti. Evl ilik hıeyatı da fırtı­ nalı geçen W., tiyatro eserlerinde hayatı bir "sirk", bir "kaydıraık" imaj ıyla groteske kaçarak yansıtır. Gençlik eserlerinde cinsellik ön plandayiken burjuva ahlakını "haya­ ta düşman" oluşla suçlar, onun yerine "güzellik ahlü:ı­ nın" geçmesini ister. Yaşlılık eserlerinde "düşünce" un­ suru ağır basar. Materyalizrn, zevk felsefesi , egoizm ve Darwincilik, W.'in ilk eserlerinin manevi atmosferinin be­ lirleyicisidir.

W. çekirdekten yeti�me bir tiyatrocudur. Dramları­ tir. W.'in bu eserdeki kadın imaj ı çağ dışıdır. Frühlings­ insan vücudunun önemini keşfeden odur. Tiıyatro çevresi ve sanatçı bobemi konu olarak da onun eserlerinde kar­ şımıza çıkar. Natüralizmi üslfip değil, öz baıkımından be­ nimsemiştir. Sahne tekniğinde olay zincirine dayalı s ahne dizisi değil, gevşek sahne tabloları vardır. Olayları değil, durumları yansıtan sahneler üzerinde durmuştur. Na·türa­ Iistlerden faı:ık lı olaraık hayatın bir kesitini alıp işlernek ıyerine hayatın zirvelerini ve uçurumlarını, acaipliklerini ve maceralarını, duyulmaınış sahnelerini sergilemekten hoşlanmıştır. Eserleri : Kinder und Narren [ 1 89 1 ] (komedi). Ka­ dın hakları hareketinin hedeflerini tartı�ır. Natüralistlere, en çok da Gerhard Hauptmann'a yöneltilmiş hiciv ilginç­ tir. W.'in bu eserdeki kadın imaj ı çağdışıdır. Früh/ings­ erwachen [ 1 89 1 ] (trajedi), çocukların ergenlik problemi­ ni ve onları anlamayan ana baba ve eğiticileri konu alır. Der Erdgeist [ 1 89 5 ] (trajedi), cinselliğine sınır tanımayan cazibeli bir kız olan Lulu'nun sosyal yükseli şini konu alır.

veya

WElL,

Simone

1 1 80 - 1 1 84 yılları arasında Nikolausberg'den W.'ye nakledilen Augustinusçu rahibelerin manastırı, 1 629'dan beri Hannover manastırının mal varlığı içindedir. Meşe or­ manı ile kaplı W., 1772'deki Göttingen Şairler Birliği'nin ilk toplantı yeri olaraık bilinir.

WEGENER [ vegener] , Alfred (Berlin 1 880 - Grönland 1 930), Alman j eofizikçi ve meteorolog. 1 9 1 9'da deniz rasat­ hanesi müdücü olmu�, Hamburg'da ve Graz'ta profesörlük yapmı�tır. 1 906 - 1 908, 1 9 1 2 - 1 9 1 3 ve 1 929 - 1 930 yılların­ da, Grönland iç buzulları alanındaki ara�tırma gezilerine ba�­ kanlık etmi�. geri dönüşü sırasında buzulların orta bölü­ mündek i istasyonda ölmüştür. Başlıca araştırmaları ara­ sında atmosferin termodinamik konuları, tromb (bir çe­ şit hortum)'ların olu�umu, bulutların fiziği, geçmiş devir­ lerin iklimleri ve özellikle "kıtaların kayması teorisi" yer alır. Bu konudaki eseri Die Entstehung der Kontinente und Ozeane [ 1 9 1 5 ] adı altında çıkmıştır. !B ir kısım araştırıcı tarafından destek gören, türlü araştırıcılarca da ele�tirilen bu teori, günümüzde de değe­ rini korumu�tur. Bk. YER KABUGU.

WEICHSELBAUM, Anton

(Schiltem, A�ağı Avustur­

ya 1 845 - Viyana 1 920), Avmturyalı patolog ve b�kteriyo­ log.

Özellikle

Fraenkel - W.

tüberküloz

konumnda

araştırmalar

yaptı.

d iplococcus (ku� palazına bağlı zatürreeye

yol açan mikrop) ve W. meningococcusu (menenj ite yol açan m ikrop) onun adı ile anıl ır.

WEICKMANN, Ludwig (Neu - Ulm 1 882 - Bad Kis­ singen 1 96 1), Alman jeofizikçisi ve meteorologu. 1 9 1 0'da Bavyera EyaJet Meteoroloj i Servisinde çalışmaya başladı. 1 9 1 5 - 1 9 1 8 yılları arasında Tüı:ık orduları Meteoroloji Dairesi başkanı olarak görev yaptı. 1923'te Leipzig Üni­ versitesinde profesör oldu. 1 946 - 1 952 yılları arasında Ame­ rikan işgal bölgesinde Alman Meteoroloj i Servisi başıkanı idi. Özellikle atmosferdeiki büyük ölçüde dalgalanmalar üzerinde çalı�tı ve Oschatz yakınlarındaki Collmberg da­ ğında bulunan jeofizik rasathanesini kurdu. En önemli eseri : Orundiagen der Wetter - und Klima­ kunde (Hava ve iklim bilgisinin temelleri) [ 1 952 ] .

sine küçünsenmeyecek gelirler sağlamıştır. Özellikle 1769' da Thomas Bentley ile kurulan ortaklık, fabrikanın geliş­ mesine ve büyük karlar sağlanmasına yol açmıştır.

WElL [ vay/] , Gotthold (Berlin 1882 - Kudüs 1 9 60), Ya­ hudi asıllı Türkolog. 1 9 1 8'de B l!rlin Devlet Kitaplığı'nda Do­ ğu Bölümünü kurmuştur. 1 9 3 1 'e kadar bu bölümde müdür olarak çalışan W., daha sonra Frankfurt am Main Üni­ versite3inde profesörlük yapmıştır. 1 9 3 3 'te Frankfurt'taki görevinden ayrılmış, 1935 - 1952 yılları arasında Kudüs'te profesör olarak çalışmıştır. Profesörlük görevi yanında 1 946'ya kadar Yahudi Milli Kitaplığını da müdür olarak yönetmiştir. . W., Türkolog olarak Grammatik der osma­ nisch-türkischen Sprache (Osmanlı Türkçesinin grameri) [ 1 9 1 7 ] adlı eseriyle ün almıştır. Bundan başka, Tatarische Texte (Tatarca metinler) [ 1 9 3 0 ] adlı bir eser vermiştir. 1 952'de çalı�ma arkada�ları ve öğrencileri Kudüs'te W. adı­ na bir armağan yayınlamışlardır.

WEENDE, Federal Almanya'nın Aşağı Saksonya eya­ letinde, Göttingen şehrinin 1 964'ten beri banliyösi.i. Göt­ üngen'in hemen kuzeyinde yer alan W.'de yeni bir üniver­ site kurulmuştur.

WEILL veya WElL, Simone (Paris 1 909 - Ashford, Kent 1 943), Fransız kadın filozofu. Önce öğretmen olarak Le Puy, Bourges ve St. Qucntin'de çalıştı. 1 94 1 'de .Oomi­ nicusçu rahip J. M. Perrio ve G. Thibon ile temasa geç-

WEDGWOOD [ v e cvud ] Jcsiah (Burslem, Staffordshi­ ,

re

1 7 3 0 - Etruria,

Staffordshirc

1 795),

İngiliz

seramik

sanayicisi. Zamanının en ünlü seramikçisi olan W., "Kra­ l içe pastası" adı ile ün yapmış, krem renginde bir seramik tücü icat etmiş ve bu suretle o zamana kadar kaba saba olan çömlekçiliği, zarif bir seramik sanatına dönüştürmüş­ tür.

Seramik yapımcılığı sayesinde Etruria kasabası bü­

yük bir seramik fabrikası haline gelmiş, İngiliz ekonomi­

WEILL veya W ElL, Simone

-

WEIMAR

343

ti. Özellikle tarım ve orman işçilerinin durumları ile meş­ gul oldu. 1 942'de Amerika Birleşi,k Devletleri'ne, daha son­ ra İngiltere'ye gitti ve orada Hür Fransa Komitesi'nin hiz­ metinde faaliyet gösterdi. Yahudi asıllı olan ve dinini de­ ğiştirmeyen W.'in adı, II. Dünya Harbi'nden sonra du­ yuldu. Eserleri : La pesante ur et la griice [ 1 946 ] ; L'enraci­ nement [ 1949] ; La connaissance surnaturelle [ 1950] ; A lten­ te de Dieu [ 1 95 1 ] ; La condition ouvriere [ 1 95 1 ] ; lntuiti­ ons prechretiennes [ 195 1 ] ; Lettre a un religieux [ 195 1 ] ; La soıırce grecque [ 1 953 ] .

WEIMAR [ vaymar] , Alman Demokraük Cumhuriyeti' nin Erfurt ilinde, Ilm nehri kıyısında bir ilçe ve bu ilçenin merkezi. Denizden 208 m yükseklikteki W. şehri, Thüringen çanağının ortasında ve demir yollarının kavşaık noktasın­ da yer alır. Nüfusu 64 000 ( 1 973)'dir. Alman kültür tari­ hinde çok önemli bir yere sahip olan, hatta Almanya'nın uzun süre "manevi başşehri" kabul edilen W.'da bugün müzik ve m imarlık yükselk okulları, devlet arşivi, milli kütüphane, eski ve ilk çağlar müzesi, 1 9 1 9'da verilen adı ile Deutsches Nationaltheafer (Alman Milli Tiyatrosu), Goethe - Schiller arşivi, Goethe müzesi, Nietzsohe arş..vi, Liszt müzesi g�bi kültürel kururnlar ve çok sayıda yayın evi bulunmaktadır; Alman Demokratik Cumhuriyeti'nin Nationale Forschungs - und Gedellikstatten der klass i sclıen deutschen Literatur (Klasik Alman Edebiyatı Milli Araş­ tırma ve Anma Merkezleri) te�iltı.tının ve uluslararası hüviyetteıki Shakespeare ve Goethe cemiyetlerinin de mer­ kezidir. Bir kısmını W.'da elli yıla yaıkın oturan Goethe'nio planlayıp düzenlediği parklarla çevrili olan şehirde bugün sanayi kuruluşları da önem taşım�tadır : çelik eşya, va­ gon, tarım makineleri, beton yapı elemanları, optik (Zeiss Jena'nın kolu olarak) ve porselen fabrikaları v.b.

Tarih : 975 yılından kalma bir belgede W.'da yapı­ lan bir saray toplantısından söz edilir; ancak şehrin Or­ lamünde kontları tarafından 1 250'de kurulduğu anlaşıl-

WEIMAR : Alman Milli Tiyatrosu önünde Goethe Scbiller anıtı •

maktadır ( 1 245 'te "civitas" olaraık zikredilir). l373'e ka­ dar Orlamünde kontlarına ait olan, bu sülalenin çocuk bı­ raıkmaksızın sona ermesinden sonra Wettin sülalesine, 1485'te de bu sülalenin Emestin koluna geçen W., 1 547 1 9 1 8 yılları arasında Sachsen · W. dükalığının başşehridir. Bu dükalııkta (Goethe çağında nüfusu 1 00 000 civarında), halk tarım ve zanaat yoluyla g, -çimini sağlıyordu. -

XVI. yüzyılda ressam Lucas Cranach (b. bk.) dolayı­ sıyla adını duyuran W., kültür tarihindeiki önemli yerini XVIIJ. yüııyı l ortasından itibaren ve XIX. yüzyılda alır, nüfusunun azlığına rağmen ( 1779'da 8 041 kişi), Alman fikir ve sanat hayatının merkezi olur. 1772'de Düşes Ann a Amalia, Wieland'ı, oğullarının öğretmeni ve eğiticisi ola­ rak W.'a çağırır. Oğlu Karl August zamanında (1775 1 828), çağın en önde gelen şair, yazar ve düşünürleri W.' da toplanır, düşesin Wittum sarayı (1767), muntazam top­ lantıların yapıldığı bir çeşit gayri resmi edebiyat-sanat aka­ demisidir. 1775'te Wieland'ın teşvikiyle Goethe çağnlır; Goethe'nin gelişiyle şehrin klasik dönemi başlar. 1776'da Geethe'nin tavsiyesi�le Herder davet edilir, Schiller 1787' de ilk defa geldiği W.'a 1 799'da kesin olaraık yerleşir.

WEIMAR : Goetbe'nin Weimar parkındaki evi

Karl August zamanında büyıük bir mimari çalışmaya da başlanır. 1778'de Ilm kııyısında İngiliz tarzında kurulan büyük park (içinde Goethe'nin bahçeli evi, "Roma evi", Shakespeare anıtı), Goethe'nin şehirdeki evi (bugün : Goedıe müzesi), Stein ailesinin ve Schiller'in evleri, Fürs­ tengruft �Hükümdar ailesi kabri, 1827; Karl August'un, Geethe'nin ve Schiller'in mezarları), şehirdeki birçok anıt

344

WEIMAR - WEIMAR CUMHURİYETİ

(Goethe - Sohiller anıtı, Herder anıtı, Karl August anıtı), W.'ın klasik çağını hatırlatır. W., ı 83 2 'd e Goethe'nin ölümü ile sona erdiği kabul edilen "klasik çağ"ından sonra da çok sayıda yazar, res­ sam ve besteci için bir meııkez olma özelliğini korumuştur : Franz Liszt, Peter Cornelius, Friedrich Preller, Bonaventu­ ra Genelli, Hoffmann von Fallersleben, N ietzsche ve baş­ kaları ya temelli W.'a yerleşir veya uzun süre orada ya­ şarlar. XX. yüzyılda W. bir yandan sanat, bir yandan da siyaset alanında adını duyurur : ı860'ta kurulan Kunstchu­ le (Sanat Okulu), ı 902 - ı 9 ı 4 arasında Henry de Velde tarafından yönetilir. ı 9 ı 9'da Walter Gropius ( 1 925'te Dessau'ya taşınan) Bauhaus ekolünfuı temelini atar. Aynı yıl W. tiyatrosuna Deutsches Nationaltheater (Alman Mil­ li Tiyatrosu) unvanı verilir. I. Dünya Harbi'nden yenik çıkan Almanya'da yeni bir başlangıç için manevi bir temel aranıııken akla ilk gelen yer W. olur ve ı 9. l . ı 9 ı 9'da seçilen Alman Milli Meclisi Nationaltheater'de toplanır, yeni cumhuriyetin anayasası W.'da kabul edilir. W.'ın çevresindeki ormanlar ve tepeler de klasisist üs­ lupta köşkler, ufak t iyatrolar v.b. eserieric bezenmiştir. Şehrin me11kezindeki Renaissance devri eserleri , ı 945 i lkbah arındaki bombardımanda yerle bir olmuştur. B aşa­ rılı restorasyon çalışmalarıyla şehirdeki bütün tarihi eser­ ler eski biçimlerinde yeniden inşa edilm iştir. Buchenwald toplama kampı, şehrin yakınında kurul­ muştu. (V. Ülkü)

ı 9. 1 . ı 9 ı 9'd a

yapılan

seçimlerde

parlamenter-demok­

raük cumhuriyet taraftarı partiler mecliste dörtte üç nis­ petinde çoğunluk sağlam ışlard ı . 6.2. ı 9 1 9'da meclis Weimar' da Nationaltheater'de i lk toplantısını yaptı ve Friedrich Ebert'i devlet başkanlığına seçti. Scheidemann da üç par­ tiden oluşan bir koalisyon hükümeti kurdu. Yeni cumhuriyet ilk günden itibaren bir yandan 2 8 .6 . ı 9 ı 9 'da imzalanan Versailles antlaşmasının ağır seya­ si-askeri ve i ktisadi şartlarını yerine getirmek, bir yandan da aşırı sağ ve sol uçlarla mücadele etmek gibi ağır prob­ lemlerle karşı karşıya kald ı. Hükümetler, Reichstag (Mec­ l is)'ın güven oyuna bağlıyd ı ve sık s�k değişiyordu. Hiç bir partinin çoğunluk sağlayamaması ve anayasanın fert­ lerin hürriyetine büyük önem vererek, yürütmenin gücünü frenleyici maddelerle doldurulması sonucu, güçlüıklerle baş edebilecek, reformlar gerçekleştirebilecek kuvvetli bükü­ metler kurul aml'}'ordu. ı 9 ı 9 - ı 93 3 yıllan arasında 2 1 koa­ l i syon hükümeti kuruldu; ı 4 yılda (dördü ı930 - ı 9 3 3 yıl­ ları arasındaki kriz yıllarında olmak üzere) sekiz seçim ya­ pıldı. Büyük zorluklarla kumlan koal isyonlar, devleti teh­ l ikeye düşü rüyordu. 'Başl angıçta koal isyon hükümetleri ya sosyal demok­ rat - burjuva veya sadece burj uv a partilerin parlamentoda­ ki çoğunluğuna dayanıyordu. Ancak sürekli iç huzursuz­ lukl ar, B avyera'dak i , Saksonya'daki, Ruhr bölgesinde ve Braunschweig'taki ayaklanmalar ve aşırı sağın darbe te­ şebbiisleri, Fransa'nın Ruhr bölgesini işgali gibi bunalım­ lar sonucu, ı 9 ı 9 ı 925 yılları arasında devlet başkanı dik­ tatör ol arak sık sık yöneüme el koymak zorunda kaldı . -

f­ d eğ i şmes i ne uğrayarak lunat ola rak yaygınilik kazanmıştır. Ça ğd aş Türk diyalektlerindeki -y- ve -y lerin bir kısmı An a Türkçe -d- ve -d'nin k a rşı lığ ıd ı r : Türkçe ayak, Türk­ me n ce ayak, K ırg ızca , Kazakça, Kara Kalpaıkça, Tat arc a , Başkurtça ayak, S ag a,yca , Şorca, Belt irce azak, Soyotça, Karagasça adak, Yaıkutça atax, Çuvaşça ura < *adak; 11ürk­ çe kay11ı [ kayın ağacı ] , Tü rkmen ce gayın, Kırgızca, Ka­ zak ç a kayın, Kara Kalpakça kayıT/, Nogaıyca, Başkurtça kayın, Sag ayc:ı, Şo rc a kazıT/ , H aka sç a hazıT/, Soyotça ka­ dı r}, Yakutça xatıT/, Çuvaşça x uran; Tü rkçe k uyruk , K a z ak p , K ırgızca , Oy rotç a . k uyru k, Tatarca, Başkurt­ ça koyrok, Soyotça kuduruk, Yakutça kuturıık; Tüııkçe boy < bod; Türkçe doy-, Kazaıkça, K ırg ızca toy-, Tatarca tuy-, Nogayca toy-, Türkmence doy-, Kara Kalpaikça toy-, A l ­ tayca tos-, Yakutça tot-, Çuva şç a t iiran- ; Türkçe yaya, Es­ ki Tü rkç e yadağ, Nogayca yayav, Hakasça çazağ, Çuvaşça k el imes i de ilginç bir örnektir.

'

=

!ru:ı .

Çuvaşçada kel ime başında Ana Türkçe $y- s es i /."ye

çevrilm işt i r : Tiirk ç e yumurta , Türkmence yımı urtga, Ba s­ kurtça yomorıka, Tatarca yom ırka, Nogayca yumırtka, Ha-

3 67

Y - YABANC I k.asça mnıır.ı:a - Çuvaşça lamarta ; Türkçe yurdu [

=

iğne­

nin d el i ğ i ] - Çuvaşça Jdrta ; T'ii xıkçe yüzük, Orta Türkçe

Türıkme n ce yüzük, Öııbekçe uzuk, Tatarca yözek, B aşkurtç a yözök, Nogayca yüzik - Çuv�ça l e re ; Tü rkçe

yüzük,

Türkmence yel, Öı;bekçe , Nogaıyca, Başkurtça, yel, Balıkarca eel, Haıkasça çi/ - Ç u vaşç a li/ ; Türkçe yetmiş, Türkme nce , ÖZbekçe yetmiş, Nogayca yetpis - Çuvaşça lit. m e/ ; Tii rkç e yayın, Türkmence yayın - Çuvaşça !uyan ; Tiirkçe yıl, Türkmence yı/, Nogaıyca, Başkurtça yı /, Bal­ yel,

karca cı/,

ıEski

Haıkasça çıl, Y a•k u tça sıl - Çuva şç a !u/.

şılık. Ana Türkçe *s- s esi n i n Yaıkutçada h durağı yoluy­ la düştüğüne tanık oluyoruz. Eğer *y- > Yakutça s- (ve *

*

Türkçe *y-'nin çağdaş d iyalektlerde c- yoluyla yer yer d'ye çe vr i ld i ğ i

mu m]

:

Türkçe yar-, yaruışık saçm:ıık. ] > Macarca gyertya [ milim] ; Türkçe yü­ zük, Çuvaşça !ere > Mac arca gyürli ; Tül'kçe yemiş, Çu­ vaşça li mU > Macarca gyümölcs; Türkçe inci ( < yinci}, Esk i Ti.irkçe yinçü, Orta 1\irkçe yinçü > > Macarca gyöngy; Türkçe iplik, Türkmence yüplük > > M acarc a g ,ep/ ö . (
*ç- > *1 d ura k ­ larından

geçerek

s-'ye

=

1 00; yüz] > cüz >

yastık > castık >

Kara

Kalpaıkça

saklanmıştır : Türkçe ayaz, Tatarca, Başkurtça ayaz, Kır­ gızca, Kazaıkça ay az, Türkmence ayaz, Oyrotça ayas, Çu­

v aşç a uyar. Ancak diyalektlerde -y- sesinin seyrek olarak -v-'ye çevrildiğini goruyoruz. Örnek ol arak ııya k e l i ­ mesi Kıpçakçada yuva biçimini almıştır. Bu biçim Oğuz diıyalektlerinde de yaygın olarak kullanılır. Es ki Türkçe k ü degü kelimesi yeü ze

çağdaş diyalektlerde k üyo (Kırgızca), kü­

(Kazakça, Kara Kalpakça), küyü, küyö (Aitayca), kil­

(Şorca), küzö (Haık asça), !.: erli (Çuvaşça), kütiiö (Yaikut­

ça) g ibi biçimlerde kullanılır. Türıkçede kullanılan güvey, gü veyi biçiminde -y- ( < *-d-) sesi -v-'ye çevrilmi�tir. Ana Türkçe *-y se s l er i kelime sonunda bütün diya­

lektlerde olduğu gibi kalmıştır : Türkçe ay, Uygurca ay, Kırgızca, Kazakça, Kara Kal pakça, Nogayca ay, Yak ut ç a ıy, Çuvaşça uyax ; Türkçe toy, Uygurca toy, Kırgızca, Ka­ zakça, N:ogayca, Kara Kalpakça toy, Tatarca, Ba�kurtça tuy, Çuvaşça tuy ( < Tatarca) ; Kırgızca, Nogayca sıy [ say­ g ı ] , Kazakça, Kara Kalpaıkça sıy, Tatarca sıy, Başkurtça h ıy [ z iyafet ] , Oyrotça, Hakasça sıy [ armağan, ödül, ziyafet] , Çuv aşç a s a y ; Türkçe yay ( : > yayla), Orta Türk­ çe yay, Kıpçakça yay. =

Yaıkutçada da kelime başınd a A n a Türkçe *y- sesi yol, Başkurtça, Tatarca yul,

Tü rkçe

Ana Türkçe *-y- sesi çağdaş d iyalektlerde olduğu gibi

·

=

görülür : Tiirkçe yüz [

düz,

dastık; Türkçe yıldız > Balkarca culduz > dııldıız.

alıntılarda 1 ( < •y-) sesi normal olarak gy -' ye dönüşmüş­

tü r : Çuvaşça lu rta [

-

*ç- > Yakutç a s) gelişmesi *s- > (l) gel i�mesinden önce so­ n a ermiş olsayd ı, y - ve *ç-'den gelişen s-'lerin de d ü şmesi gerekird i .

Kazaıkça

yoluyla M acarcaya geçen

Çuv a şça (Bulgarca)

kü ge rek *ç- > s- g el i �m es i nde gerek * y- > 1 g eli şmes i nd e s- ünsüzü Yakutçada olduğu gibi saklanmıştır. Buna kar­

çevrildiğ.i anlaşılıyor. Bunun gibi, * r - > ''1 duraklarından

A n a Tüxıkçe *ç-'n in de Y akutç a d a

g eçt ikten sonra s-'ye dönüştüğünü biliyoruz. Ana Tü rk ç e �c- > Yakutça s- gelişmesi gibi, A n a Türkçe y - > Yakut­ *

ça s- gelişmesinin de esk i bir t a rihe çıktıgı söylenemez. Çün-

=

=

YABAN TERESİ (Ing. Field cress,

Alm.

Feldkresse),

Turpg i l ler (Cruciferae) familyasına mensup Lepidium cam­ pestris türüne giren, keski n kokulu ve yakıcı lezzctl i y ap­ raklara sahip bitki lere verilen ad. Bunların yaprak ve çi­ çekleri turp yaprak ve çiçeklerine benzer yapıdadır. Y. T.' nin yaprakları yanında meyveleri de arom at ik ve acımsı bir lezzete sahiptir. (V. Erkun)

YABANCI,

Türk

vatandaşı olmayan kişi. Ül kemiz­

dek i Y.'ların hukuki s tatüsü, genel güvenlik ve Türk v a ­ tandaşl arını ekonomik açıdan konıma düşünceleriyle, ba­ zı kısıtlamalara t a bi ,t utulmuş bulunmaktadır. Bunlar özel­

Ukle a) tem el hak ve hürriyetler, b) ikamet ve seyahat, c) iş ve meslek edinme, d) mülk edinme konularında toplan­ mı ştır. a) Temel lıak ve lı ürriyetler : 1 982 tarihli Tür­ kiye Cumhuriyeti Anayasası'na göre, temel hak ve hürri­ yetler Y.'lar için, milletlerarası hukuka uygun olarak ka­ n unla sınırlandırılabilir (Md . 1 6). Anayasa'ya göre, Y . ' la r seçme, seçilme, siyasi parti lere üye olma, bağımsız olarak veya siyasi parti içinde siyasi faal iyette bulunma ve halk oyl amas ı n a k a t ı l ma hakık ın ı kul lanamazlar, askerlik ve ka­ mu hizmeti yapamazlar (Md. 67, 68, 70 ve 72). Buna kar-

368

YABANCI

şılllk, Y.'lar Anayasa'nın ı6. maddesi hükmü saklı kalınaik üzere, Anayasa'nın "ıheı!kes"e tanıdığı diğer bütün temel haık ve hürriyetlerden Türık vatandaşları ile aynı ölçüde ya­ rarlanırlar.

ib) ikarnet ve seyahat : Y. l arın Türkiye'ye girişlerini Türıkiye'de kalışlarını düzenleryen !başlıca mevzuat, ı 5 temm uz ı 9 5 0 tariılı v e 5 6 8 2 ısayılı Pasaport Kanunu ile, gene ı5 temmuz ı 950 tarih ve 5683 sayılı Y.'ların Tüt1ki­ ye'de İıkamet ve Seyahartleri haıkıkında Kanun'dur. Buna göre, Y.'lar kural olaraik usulünce düzenlenmiş bir pasa­ portla gelmediikieri taıkdirde, Türikiye sınırlarından geri çev­ rilirler (Pasapoııt Kanunu Md. 4). Y.'ların lkanunda belir­ tilen istisnaların dışında, Tüı!k maıkamlarından vize alma­ ları gereklidir (P. K. Md. 5). Türıkiye'ye girmesi yasaklan­ mamış olan ve Pasapoııt Kanunu hükümlerine uyıgun ola­ raik 'giren Y. 'lar, kanunlarda ibeiirtilen şartlar dairesinde 11ürıkrye'de İkarnet ve seyahat etmede haldcına sahiptir (Y.' ların Türıkiye'de İıkamet ve Seyahatleri haıkıkında Kanun, Md. 1). Ancak, Tilikiye'de ;bir aıydan fazla kalacak olan Y.'lar, bu süre bitmeden ikamet tezkeresi almaık için yet­ kHi emniyet makamianna bizzat veya bilvasıta baş vur­ ma!kla ödevlidirler (Y. T. İ. S. K. Md. 3). Bununla bir­ likte, yalnız milli veya milletleraraısı tarih, kültür ve güzel sanatlar şenlikleri ile festival, spor müsabakaları, kongre ve lkonferanslar, sergi ve panayırlar münasebetiyle veya Balkanlar Kurulunca tayin olunacaık yerlerde ziyaret, te­ davi veya hava değiştirme maiksadıyla ">turist" damgalı gi­ riş vizeleriyle gelecelk Y.'lar, lbu vizelerinde iıkamet ba­ kımından kısıtlayıcı 'bir şerit mevcut değilse, dört ay süre ile iıkamet teııkeresi almaıkla mülkellef değildirler (Y. T. İ. S. K. Md. 5). Seyahat maksadıyla veya ıyılikanda 5 . mad­ dede belirtilmiş maıksatlarla Türıkiye'ye müşterek pasaport­ la gelen Y.'lar, iki ay müddet içinde ikamet teZlkeresi al­ maıkla mükellef değildirler. Gereken hallerde bu süre vi­ layetlerce iıki aıy daha uzatılabilir. Müşterek pasaportla gelen Y.'lardan grup gittikten sonra Tüı:ıkiye'de kalacak olanlar halkıkında Y.'ların Türık iye'd e İıkamet ve Seyaıhatleri h ahl:ında Kanun ile Pasaport Kanunu'nun hi.iıkümleri daire­ sinde işlem yapılır (Y. T. i. S. K. Md. 4). '

ve

Y.'Iara verilecek

iıkamet müsaadesinin

süresi,

mev­

zuaıtın ve Y. devletlerle aıktedilmiş bulunan antlaşmaların hükümleri dairesinde tespit olunur (Y. T. i. S. K. Md. 8).

İıkamet tezıkerelerinin süresi en fazla iıki yıll�tır (Y. T. İ. S. K. Md. 9). Türkiye'de iıkametlerini uzatmak isteyen Y.'lar ikamet tezkerelerini yenilernek için bu tezkerelerde yazılı sürenin sona ermesinden itibaren on beş gün içinde 3. maddede yazılı makamlara bizzat veya bilvasıta baş vu­ rarak yenisini almakla ödevlidirler. Tezıkerelerde yazılı sü­ renin dolmasından önce de müracaat edilebilir (Y. T. i. S. K. Md. ı o). İıkamet tezkeresi hamili Y.'lar iıkametgatı­ larını değiştirdiklerinde lkeryfiyeti 48 saat içinde gerek çık­ tıikiarı gerek naklett iık leri yerdeki polis veya jandarma ka­ rakoluna bizzat veya bilvasıta veya taahhü tlü mektupla ha­ ber vermeye mecburdurlar. Otel, pansiyon gibi yerlerde oturan Y.'lar için bu ihbar meoburiyeti anılan yerlerin sahip, kiracı veya idarecilerine aittir (Y. T. !. S. K. Md . ı4). c) İş ve meslek edinme : Avukathk, hekimlik, eczacı­

Iık ve noterlik gibi bazı meslekler, özel kanunlarında sade­ ce Türk vatanda§larına hasredilmiş, Y.'lara yasaklanmıştır. Ayrıca, ll haziran ı932 tarih ve 2007 sayılı Türkiye'deki

Tüı:ık Vatandaşlarına Tahsis Edilen Sanat ve Hizmetler haıkkında Kanun'a göre, Y.'ların aryaık satıcılığı, çalgıcılık, fotografçılık, berberlik, mürettipliık, simsarlık, elbise, kas­ ket ve kundura imalciliği, borsalarda mÜıbaıyaacılık, devlet tekeline tabi maddelerin saıtıcılığı, seyyahlara tercümanlık ve rehberliık, inşaaıt, demir ve ahşap sanayi işçilikleri, ge­ nel taşıma araçları ile su ve aydınlatma ile ısıtma ve ha­ berle§me işlerinde daimi ve muvakıkat işçilik, karada tah­ mil ve tahliye işleri, şoförlük ve muavinliği ile her çeşit işçilik, her türlü müesseselerle ticaretıhane, apartman, han, otel ve şirlketlerde beikçililk, kapıcılık, odaıbaşılı!k, otel, han, hamam, kahvehane, ·gazino, dansing ve barlarda kadın ve erkek hizmetçiliık, garsonlulk ve servantlıık, bar oyuneniuğu ve şaı:ıkıcılığı yapmaları yasaktır (T. T. V. T. E. S. H. K. Md. ı A). Y.'lar bayıtarlrk ve kimyageriiık de yapamazlar (Md. ı B). Y.'ların uçaık makinistliği ve pilotluğu ile dev­ lete veya vilayetlere bağlı müesseseler yaıhut belediyeler ile bunlara bağlı tes isat hizmeıtleri yapabilmeleri, Bakan­ lar Kurulu'nun karanyla verilecelk özel izne tabidir (Md. 2). 2007 saıyılı kanunun Y. '!ara getirdiği çalışma kısıt­ lamaları, 18 ocaık ı 954 tarih ve 6224 sayılı Y. Sermayeyi

Teşviık Kanunu ile, 25 eylül ı 98 ı tarih ve 2527 sayılı Türk Soylu Y.'ların Türikiye'de Meslek ve Sanatlarını Yapabil­ melerine, Kamu, Özel Kuruluş veya İşyerierinde Çalışaıbil­ melerine dair Kanun dolaıyısıyla biraz l:ıafifletilmiş bulun­ m aıktad ı r . Y. Sermayeyi Teşvilk Kanunu'na göre, anılan kanun gereğince kurulan bir teşebbüsün etüt, lkurulma ve işleme devrelerinde 2007 saıyılı kanunun !koyduğu şart ve yasaklamalar, böyle bir teşebbüse para ıyaıtıran Y.'lara, pa­ ra yatıranların mümessili olan Y.'lara, uııman, ustabaşı ve diğer yetişkin personele, Y. sermayeyi teşvi'k komitesince teşebbüsün verimli surette kurulması, genişletilmesi, yeni­ den faaliy ete geçirilmesi veya işletilmesi için gerekli süre içinde tatbiık olunmaz. Bu hi.iıküm, Y. sermaıyeyi teşvik komitesince kanunun 1 . maddesinin koyduğu şartlara uy­ gun bulunduğu kabul edilen, ü lıkenin iıktisadi gelişimine yararlı ve inhisar veya imtiıyaz şeklinde çalışmayan yerli teşebbüslerin istihdam edecekleri Y. mütehassıs, ustabaşı ve diğer yetişkin personel haıkıkında da tatbik olunur (Y. S. T. K. Md . 7). 25 eylül ı9Bı tarih ve 2527 sayılı kanun, Türkiye'de İkarnet eden Türık soylu Y.'ların ihtiyaç duyulan meslek ve sanatları seı:ıbestçe yapabilmelcrine, Türk Silahlı Kuv­ vetleri ve Güvenlik Teşk il at ı hariç olmaik üzere, kamu, özel kuruluş veya iş yerlerinde anılan meslek ve sanat dalla­ rında çalıştırılabilmelerine imkan sağlamıştır (Md. 1). Bu­ na göre, T ürk soylu Y.'ların !kanunlarda Tür: vatandaş­ larının yapabileceği belirtilen meslek, sanat ve işlerde ça­ lı şma l a rı ve ç al ı şt ır ıl abilm e leri için, özel kanunlarda ara­ nan ni tel i k l e r i taşımak ve yükümlülüıkleri yerine getirmek şartıyia, Baıkanlar Kurulunca tespit edilecek usul ve esaslar ç e rçeve si nde, Dış İşleri ve ilgili baıkanlııkların göruşleri alı­ narak İç İşleri Bakanlığınca süreli olaralk izin verilebilir. Bu izin süresi sona erdiğinde yenilenebileceği giıb i, her za­ man geri de alınabilir (Md. 3). Bu ıkanunun 3. maddesine göre çalışınalarına veya çalıştırılabilmelerine izin verilen­ ler, özel kanunlar uyarınca Tüı!k vatandaşlan gibi ilgili mesleık lkuruluşlarına kayıtlarını yaptırmaıkla yükümlüdür­ ler. Bu kişiler girdikleri meslek lkurulu§larının genel ku­ rullarına katılma, seçme ve seçilme dışındaıki bütün haklar-

YABANCI d a n yararlanırlar {Md. 4 ) . B u kanunun kapsamına giren­ ler, çalı�tıkları kamu, özel kuruluş veya iş yerlerinde uy­ gulanan personel, sosyal güvenlik, çalışma, çalı�tırma ve d iğer konulara ilişkin mevzuat hükümlerine tabidirler (Md. 5). Kendilerine bu kanuna göre izin verilen Y.'lar izin sü­ resince ikamet ve çalışma ile ilgili kanunların öngördüğü Türk vatandaşı olma �art�ndan istisna edilirler. Ancak bu durumdaki Y. 'lar siyasi haklardan yararlanamazlar (Md. 8). d) M'ülk edinme : Y.'larıp mülk edinme hakları, 1 8 mart 1 340 ( 1 924) tarih v e 442 sayılı Köy Kanunu ve 22 aralık 1934 tarih ve 2644 sayılı Tapu Kanunu ile sınırlan­ d ırılmı�tır. Gerek Y. k işilerin gerek Y. tüzel kişi hükmün­ de olan dernek ve şirketlerin köylerde arazi ve emlak al­ maları yasarktır (Köy Kanunu, Md. 87). Y.'ların köylerde ikamet etmek için İç İşleri Bakanlığından tezkere alması zorunludur. Kısıtlayıcı diğer kanun hiiıkümleri saklı kalmılik ve karşılıklı olmak şartıyla Y. gerçek kişiler Tür­ kiye'de gayri menkul mallar edinebilir ve bunlara miras yoluyl a maliık olabilirler (Tapu Kanunu Md. 35). Y. ger­ çek kişiler, bir köye bağlı olmayan müsta:k il çiftliklere ve köy sınırları dışında kalan arazinin otuz hektardan çoğu­ na ancak hükümetin izniyle sahip olabilirler. Kanuni mi­ ras bu hükümden müstesnadır. Adı geçen çiftliklere ve ara­ zinin otuz hektardan fazlasına Y. gerçek kişilerin vasiyet yoluyla veya mansup mirasçı sıfatıyla sahip olabilmeleri de hükümetin iznine bağlıdır. Aneark 12 mart 1 982 tarih ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu, bu hükümlere bir istisna getirm iştir. Ad ı geçen kanunun 8/E maddesine gö­ re, turizm bölgelerinde ve turizm merkezlerindeki taşınmaz malların iktiabı, 442 sayılı Köy Kanunu ile 2644 s ayılı Tapu Kanunu'nda yer alan Y. uyruklular ile ilgili kısıtla­ malardan Bakanlar Kurulu kararı ile istisna edilebilir. (E. Korur) yABANİ İNCİR

Dutgiller

(Moraceae)

( İ ng. Wild fig, Alm. Wildfeige), familyasına

mensup

Ficııs

ca rica

Erinosyce türüne giren ve ağaçcık şeklinde yetişen bitkilere verilen ad. Bu türe Anadolu ineiri adı da verilmektedir. İ ncirin ana yurdu olarak Anadolu'nun Ege bölgesi (Caria) kabul edilmektedir. Fakat Y. İ . 'lere daha çok Güneydoğu Anadolu'da rastlanmarktadır. Kültür incirinin ayrı ayrı erkek ve dişi ağaçları olma­ sına karşıiLk bunun türemiş olduğu Ficus carica Erinosyce' de iki cinsiyet bulunmayıp bir çiçek durumu içerisinde hem erkek hem dişi çiçekler yer almış olarark gelişmektedir. Y. İ ., Anadolu'dan başlayarak bir yandan Akdeniz havzasına, bir yandan Suriye, Irak ve Arabistan'a, bir yan­ dan da Güney Kafkasya ve Hazar Denizi güney bölgele­ rine y:ıyılmıştır. Anadolu'da Y. İ .'in yayılma alanı Ege , Ak­ deniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini içine almaktadır. Suriye'de ve Kuzey Mrika'da hakiıki Y. İ .'e çok rastlanır. Diğer Akdeniz ülkelerindeki Y. İ .'ler ise kültür formları­ nın yabanileşmiş tipleridir. (V. Enkun)

YAG

3 69

larda yetışır. Yaprakları maydanoz gibi salatalarda, çar­ bal ard a ve et yemeklerinde çcşni verici olarak kullanılır. Frenk mavdanozu adı ile anılan ve kültürü de yapı­ lan A ıı tlıriscııs cerefolium Hoffm.'ın yabani formları d a Y. M. olarak tanınmaıktadır. Anadolu florasında çok rastlanan A nthriscus vulgaris, Persoon ile A nthriscus alpesteris'e de Y. M., eşek mayda­ nozu veya ak baldıran gibi adlar verilmektedir. Clıaerophyllum temulum Linn. türüne giren Y. M.' ların ana yurdu Kafkasya, Anadolu ve Avrupa olup iki yıl­ lık bir bitkidir ve A nthriscus silvestris Hoffm.'a benzer. Anca·k bitki zehirli olduğundan kullanılmam.alıdır.

YADRİN'[ŞEV, Nikolay Miltayloviç (Omsk 1 842 B arnaul 1 894), Rus bilgini. 1 8 54'te Tomsk lisesine yazıl­ mış>a da, okulu bitirmemiştir. 1 860'ta Petersburg Üniver­ sitesin0 dinleyici olarak girmiş, aneark 1 863 'te üniversiteyi terk etmiştir. Sibirya'da çeşitli şehirlerde yaşayan Y., dergi ve gazetelere yazı yazdığı gibi, Sibirya'nın wsyal hayatına d a katılmıştır.

Y. Türkoloj i tarihi nde eski Tüıık yazıtlarının kaşifi olaraik ün almı�tır : 1 889'da Kuzey Moğolistan'da, Koşo Tsaydam havzasında, Orhon (Selenga'nın kolu) ırmağı kı­ yısında L\i büyük yazıt bulmuştur. Bilinmeyen bir yazı ile yazılmış olan bu yazıtlar, bilim çevrelerinde büyük bir ilgi uyandırmıştır. A. O. Heikel ( 1 890) ve W. Radloff ( 1 8 9 1 ) gibi bilginler, Orhon ırmağı kıyılarında bulunan bu yazılı taşlar üzerinde çalışmışlardır. V. Thomsen (b. bk.)' in bu taşlar üzerindeki yazıları çö ııiu esi, Y.'in buluşunun değerini bir kat daha artıracaktır. Y., 1 8 9 l 'de Ongin ır­ mağı kıyısında i kinci bir buluş olarark Ongin yazıtım ele geçirmiştir.

YAFA veya YAFO : bk. TEL AV İV - YAFO. Y AG ( İ ng. O il, Fat, Butter; Fr. Huile, Gras, Beurre), Y. asitlerinin gliserinle esierleşmesinden oluşmuş, eter, ben­ zen gibi organik çözücülerde çözündüğü halde suda çözün­ meyen, elde kaygan bir his bırakan ve çoğu gıda olarak kullanılan veya kimyevi yapıları farklı olduğu halde fizik­ sel özellikleri dolayısıyla bunlara benzeyen maddeler. Y.'lar çok eski çağlardan beri yemeklik olarak veya başka maksatlada kullanılmıştır. Ö rnek olara.litleridir. Doymamış Y. asitleri, moleküllerinde bir veya daha fazl a çifte bağ bulunan Y. asi tleridir. Üçlü bağ içeren Y. asidi de vardır. Y. asitleri kıcasa C atom sayısı ve çifte bağın sayısı ve yeri gösterilerek sembolleştirilirler. Örnek olarak palmitik asit 16 : O, oleik asit (18 C ve 9 - 10 uncu karbonlar arası�da bir çifte bağ) 1 8 : l l-. 9 şeklinde göste­ rilir. Burada cis izomeri olduğu anlaşılır. Aksi halde 6. 9 trans şeklinde belirtilir. Bir tane çifte bağ içeren doyma­ mış asidere monoenik, birden fazla çifte bağ varsa polienik denir. Tabiattaıki monoeniık asitlerde çifte bağ genellikle

-5 - ll

=

CH3(CH2)7CH = CH(CH 2 )7COOH(cis) CH3(CH2)7CH(OH)CH 2CH = CH(CH2)7COOH(cis) CH3(CH 2 )5CH = CH(CH 2 ) 9 COOH(trans) CH3(CH 2)4(CH = CHCH 2 >ı(CH 2 )6COOH CH3CH2(CH

=

CHCH2>a(CH 2 )6COOH

(asit grupu karbonundan başlayarak) 9 ve 10 uncu C lar arasındadır. Polienoik asitlerde 9 - 10 çifte bağına ilave­ ten metil grupu tarafında çifte bağlar vardır. Bunlar -CH = CH-CH 2 -CH = CH- şeklinde birer CH 2 grupu ile ay­ rılmıştır. Pek az Y. asidinde de -CH = CH-CH = CH- şek­ linde eşl�nik çifte bağ vardır. Çizelge 2'de önemli doy­ mamış asiderin ad , sembol, formül ve donma noktaları ve­ rilmiştir. Doymamış Y. asitlerbin tamamı oda sıcaklığında sıvıdır. Reaksiyona yatkınlıkları fazladır. Birçok izomerleri mümkündür. Her çifte bağ için cis ve trans izomerleri olu­ şur. Doymamış Y. asitlerinden solmogrik ve hidrokarpik gibi halkalı yapıya sahip olanb; ı da vardır. Mumlar, doymuş monohidroksi alkollerin urun zincir­ li doymuş Y. asitleri ile olan esterleridir. Mum molekül­ lerinde ortadaki polar grupa bağlı iki tarafta apolar para­ fin kökleri bulunduğu için kimyevi etkilere karşı dayanık­ lıdırlar. Suda çözünmezler, organik çözücülerde çözünürler. Y.'Jar kadar kolay hidroliz olmazlar. Y.'lardan daha güç sabunlaşırlar.

Y.'ların kullanılması : Dünyada üretilen Y.'ların yak­ laşık olarak üçte ikisi gıda olarak kullanılır. Y.'lar, kar­ bonhidratlardan ve proteinlerden daha az tüketilirse de, ka­ lori bakım.ından onlardan daha zengindir. Karbonhidratlar ve proteinler 4,1 kal,lg enerj i verirken, Y.'lar 9, 3 kaljg enerj i verirler. Ayrıca Y.'larda çözünen maddeleri içerme­ si dolayısıyla da gereklidir. Bazı gliseritler Y.'layıcı, Y.'lı boya ve vernik olarak, daha çok da bunların türevleri kap­ lama, deterjan, sabun vb. elde edilmesinde kullanılır.

YAG Y.'ların elde edilmesi : Y.'ların elde edilmesi genellik­ le dört yoldan biri veya birkaçı ile gerçekleştirilir. Bunlar ısıtma, presleme, ekstraksiyon ve santrifüjlemedir. Isıtma ile Y. elde edilmesi genell ikle süt Y.'ları ha­ riç h ayvani Y. 'ların elde edilmesinde uygulanır. Bunun için Y.'lı parçalardan et vb. ayıık lanır, kan, pislik vb. yı­ kanarak temizlenir ve istenen büyüklüıkte bölünür. Sonra eritilir. Eritme, kuru ve yaş olarak iıki usulle yapılır. Kuru usulde doğrudan ısıtılır ve kademeli olaraıle Y. alınır. Bi­ rinci kademe yemeklik Y.'dır. Yaş usul, teknik Y.'lar için uygul anır. Bu usulde eritme işlemi su veya su buharı kul­ lanılaraıle yapılır. B itıkisel Y.'lardan sadece hurma ve zeytin Y.'larının ilkel şekilde elde ed ilmesinde mtma kullanılır. Bunun için zey,t inler güneşe yığılır ve ısınma ile bitkinin saldığı Y. toplanır. Hurmalar ise kaynatılır ve yüzeyde biriken Y.'lar toplan ır. Bitkilerden modern usullerle Y. elde edilmesi genellik­ le presleme ve ekstraJk siyonla yapılır. Bunun için ham mad­ de, elekler, aspiratörler ve manyetik tutuculardan geçirile­ rek yabancı maddelerden aynlıp depolanır. Pamuk çekir­ deği, ay çiçeği, yer fıstığı gibi maddeler kabuğundan ay­ rılır, kırılır ve tavalarda ısıtılır. Bu şekilde hücre yapısı bozulan madde hidrolik veya vidalı preslerde preslenerek Y.'ı alınır. Geriye kalan kısımda bala % 3 ile % 15 ara­ sında Y. vardır. Bu Y.'ı elde etmek için artıklar yassı­ laştırılarak ince pul levhalar haline getirilir. Ekstraksiyon için ya katı madde çözücü içerisinden geçirilir veya çözü­ cü yıkama sureti ile ham madde üzerinden geçirilir. Çözül­ cü olarak hekzan, b�nzin fraılesiyonları, benzen, ccı4 gibi organik maddeler kullanılır. Ekstraksiyonla çözücü faza alınan Y., çözücünUn buharlaştırılaraıle geri kazanılması ile elde edil ir. Bu şekilde elde edilen Y. 'lar teknikte ve ye­ melld ik olaraıle kullanma yerlerine göre gerekli işlemlere tabi tutulurlar. Bunlar arasında rafinasyon, koku gideril­ mesi, h i'Cirojenlendirme, ağartma ve renk gi'Cierme sayıla­ bilir. Madeni Y.'lar (İng.

mineral oil, Fr. huile minemle) : Yabancı dillerde ham petrole ham Y. (crude oil, huile brute) adı da verildiği için eskiden petıolün damıtma ürünlerine de Y. adı vcrilirJ'.. Ham petrolü J fraksiyonlu destilasyonun­ dan gazlar dışında 4 kısım alınırdı. Bunlardan 200°C ye kadar olııiı kısma hafif Y.'lar (light oils, ıhuiles legeres) denir ve ham petrolün % 1 0 - 1 5 'in i oluştururdu. Petrolün % 25 - 30'u ise 300°C ye kadar geçen k ısmı idi. Buna orta Y.'lar (medium oils, huiles moyennes) denilirdi. 300°C n i n üstünde geçen kısma ağır Y.'lar (heavy oils, huiles lourdes), geriye kalanlara da artık (residue) denilirdi. Bugün yakıt Y.'ı (fuel oil) gibi değişiık ürünlere olan ilgi ve ihtiyacın artması dolayısıyla fraksiyonların sayısı artırılmıştır. 260° 3 30°C arasında geçen kısım alınıp tekrar bazı işlemlerden geçirildiikten sonra madeni Y.'lar olarak kullanılmaktadır (bk PETROL). Madeni Y. 'ların sınıflandırılmaları çeşitli şekillerde ya­ pılmaktadır. Bunlar şöylece özetlenebilir : I. Viskoziteye göre sınıflandırma : a) İnce'Cien kalma doğru : ı) çok ince (iğ Y.'ları), ıı) ince (hafif makine Y.'ları), ııı) orta (ağır mak·ina ve iç­ ten yanmalı motor Y.'ları), ıv) k a l ın (buhar silindiri Y.'ları). b) S. A. E. (Socieey of Automotive Engineers : Oto­ mobil Mühendisleri Derneği) sınıflandırması. Bu sınıflan-

3 73

dırma ilk defa 1 926'da yapılmıştır. Y.'lar motor karteri ve dişli kutusu Y.'ları olmak üzere iki grupta numaralanmış­ tır. Numaraları Y.'ın - ı soc dek i viskozitelerine göre ya­ pılmıştır. Bu numaralama Y. 'ların kalitesi hakkında bilgi vermediği için pek faydalı olmamıştır. Yani aynı SAE numaralı Y.'dan biri çok iyi, biri çok kötü alabilir. Ayrı­ ca örnek alarak SAE50 numaralı karter Y.'ı ile SAE90 n maralı motor Y.'larının viskoziteleri aynı olduğu halde aynı işte kullanılamazlar.

:

II. Kullanma yerlerine göre sınıflandırma : ı . Taşıt Y.'ları : a) Motor karter Y.'ları : A. P. I. (American Pet­ roleum Institute = Amerikan Petrol Enstitüsü) tarafından karter Y.'ları, benzin motonı Y.'ları ve dize! motoru Y.'ları d iye iki grupta toplanmıştır. Ayrıca, birinci grup k e n d i ara­ sında SA, SB, SC, SD ve SE, ikinci grup da CA, CB, CC, CD ve CE olaraik beş alt grupa ayrılmıştır. rinde

b) Vites kutusu ve diferansiyel gibi ta�ıt d işlil e­ kullanılan köpürmeye dayanıklı Y.'lar.

c) Özel uygulama Y.'ları : Taşıtların amortisör­ lcri, hidrolik frenleri, otomatik vites kutuları vb. için özel hazırlanmış Y.'lardır. ·

2. Endüstri Y.'ları : Kullanıldıkları yerlere göre isim alırlar : Buhar ve su türbinleri, buhar makineler i , kompresörler, hidrolik sistemler, elektrik yalıtma Y.'ları, kesme Y.'ları vb. gibi . III. Kimyevi yapı bakımından sınıflandırma : Madeni Y.'lar kimyevi yapı bakımından başlıca 3

büyük grupa ayılır : 1 . Alifatik, 2. Aromatik, 3. Karışık, Alifatik yapıdaıki madeni Y.'lar uzun zincirli doymuş hid­ rokarbonlardır. Bunlardan halkalı yapı içerenlerc naftanik, düz zincirli olanlara da parafinik denir. Aromatik yapı­ d aki madeni Y.'ların moleküllerinde bir veya fazla benzen h r,lkası bulunur. Karışık Y.'br, hem alifatiık hem aromatik yapıda hidrokarbonlardan ol uşmuştur.

Madeni Y.'ların özellik/ed : Y.'ların bileşimleri, eski­ den üretildikleri petrole çok b.ığlı oluyordu. Pensilvanya bölgc� inde parafiniık, Baku'de n aftanik, Romanya ve Ga­ Eçya'da aromatik Y.'lar üretilirdi. Rafinasyon ve çözücü tekniğinin gel işmesi ile bu bağımlılık biraz azaltılmıştır.

Y.'lama Y.'!arında aranan en öneml i özelliklerden biri viskozitedir. Parafiniık yapıda veya uzun parafin zincirl i naftanik yapıdaıki Y.'ların viskozite indisi yüksektir. So­ ğukta donmaması ve ilk hareketi sağlayabilmesi için mo­ tor Y.'larının donma noktası çevre sıcaklığından düşük, buna kar�ılık viskozitesi de sıca.kta yüksek olmalıdır. Bu yüzden motor Y.'ları viskozite indisieri l OO'e yakla�acaık, h atta geçecek şekilde hazırlanır. Viskozite sıcaklık ile ters yönde değişir. Dolayısıyla mevsime göre deği�ik SAE nu­ maralı Y. kullanılmalıdır. 50°C de l OW numara Y.'ın viskozilesi 40° Engler, 40 numara Y. 'ınki ise 14° Engler' dir. Multigrad Y.'larda örnek olarak SAE l OW ile SAE40 ve uygun katkı maddeleri karıştırılır. Böylece kış yaz kul­ lanılabilen Y.'lar elde edilir. Madeni bir Y.'ın rengi ge­ nellikle viskozite arttıkça koyulaşır. Madeni Y.'ların yo­ ğunluğu ham petrolün cinsine ve Y.'ın tipine göre 0,85 ile 0,95 arasındadır. Y.'ın oksitlenmeye dayanıklı olması, asidik olmaması, Y.'layıcı özelliklerinin üstün olması, şart­ lara göre yüksek basınçlara ve köpürmeye dayanıklı o lma ­ sı istenir. Parlama ve tutuşma noktası, açi!k hava ve sıcak-

3 74

YAG - YAGIBASAN, Nizameddin

ta kullanılaca:k Y ' I ar iç i n 200 - 250°C, s oğ uk t a kullanıla­ .

cak Y.'Iar ve motor Y.'Iarı için ı 5 0 - 200°C arasında olma­ lıdır. Y.'ın bileşiminde kükürt bulunması korrozyona sebep olursa da, ba zı özel Y.'lara kükürt katılır.

Madeni Y.'ların elde edilmesi : Ham petrolden ayrılan

hücreleri biriktirdikleri yağı vücudun gıda ihtiyacını karşı­ l amak üzere geri verirler. O zam an hücreyi dolduran ho­ mo j e n yağ maddesi parçalanır. Böylece yağ hücreleri g ıd a depolama görevini y apar ve gereğinde b unu vücudun kul­ lanması için geri v e ri rl er . Göz ç uık uru, el aıyası ve ayak

depolanan

kolay

madeni Y.'lar vakum destilasyonuna tabi tutularak hafif,

tabanı gibi bazı bölgelerde

orta, ağır Y.'lar ayrılır. Hafif Y.'lara bazan nötral Y.'lar da denk B un lar çoğu zaman ikinci bir tasfiyeye tabi tu­ tulmadan doğrudan doğruya piyasaya sürülebilir. Fakat di­ ğerlerini m utl aık a çe şitl i arıtma i şl em l erind en geçirmek ge­ rekir. B u arıtma i şleml eri ile arzu ed i l mey en asfalt, mum

burayı terk etmez. Bu bölge lerd ek i yağ , metabolimıaya katılmaktan çok mekanik destek ve ko ruma görevi yapar.

(wax), d1:yanıklılığı bozan aromatik hidrokarbonlar, fe ­ nollü, organik asider ortamdan uzaklaştırılır. Eskiden arı t­ ma için as i t tasfiyesi, kil tas fiyesi ve ısıtılıp soğutularak mum ve asfa lttan arındırılma işlemleri uygulanırdı. Bugün çeşitli çözücülerlc çekme işlemleri de yapılmaktadır. Çö­ zücü olarak kükürt dioksit, furfurol, aseton, benzaldehit vb. kullanılır. Asit ol araık ise e n çok sü l fü rik asit veya oleum (H2C04 + S03) kullanılmaktadır. Çözücü ve asit tasfiye­ sinden sonra KOH ile Y.'lar nötralleştirilir ve Y. ya s a ğu­ tulup filtreden geçirilir veya özel çözücülerle mumlardan ayrılır. Sonra kilden süzülür. Böylece reçineli ve asfalt ik maddelerle klükürt bileşikleri ve b itüm ayrılır ve Y.'ı n ren ­ g i açı lır. Arıtılmış Y.'Iar her makinenin gerektirdiği özelliğe sa­ hip olm ay ab i lir. Bunun için çeşitl i Y.'ların karıştırılması veya Y . 'I ara çeşitli katkı maddesinin konulması gerek eb i lir. Harmanlama sonucu multigrad Y.'ları elde edilir. Y.'ın ka­ litesini yükselten başlıca katıklar şunlardır : 1 . Y.'ların ok­ sitlenmesini ö nleyi ci katıklar, 2. Y. filmini kuvvetlendiri­ ci katllklar, 3 . Yüksek basınç ve aşırı basınç katıklar, 4. Pas önleyici katı:klar, 5. Yapışkanlık veri ci k a tıklar, 6 . Kö­ pük ö nl ey i ci katıki ar, 7 . V isko z ite indeksini yükselten ka­ tı kl ar, 8 . Ko rrozyo n ö n l ey ici k a tık l a r, 9 . Emülsiyon ya­ pan katıklar, 10. Kurşun sabun u, ı 1 . Temi zl eyici ve da­ ğıtıcı (dete rge ntdispe rs ant) katıklar, ı 2 . Oleik asit, 1 3 . Me­ tal pasivatörleri, ı4. Donrna noktasını düşürücü katıklar, ıs. Özel katıklar.

ol uş an su buharlaştırılır ğuma sırasında oluşan alırlar. Ayrıca, cinsine önl eyici! katıklar konur.

YAG DOKUSU,

ve karışım soğumaya bımkılır. So­ Y. kristalleri madeni Y.'ı i çlerin e göre greslere oksitlenmeyi ve pası (H. Önd er P am uk)

sıkıca birbirine bitişik yağ h ü cre le­

rinden oluşan doku. Yağ h ücre l e ri , kan ile g e l e n yağ asit­ lerinden nötra l yağları oluşturup bunları i çl e r ind e depo

eden hücrel e rdir. Depoladıkları nötral yağlar glise rin es­

te rl eri (trigliseritlcr) ' e ko1 es.te rin

esterl e ridi r .

Y. D. dah a

ç ok deri altı gevşek bağ dokusu i çin de , organlar etrafında

ve mezenterde ( bağ ırs aık askısı) bulunur. V ücudu n beslen­

me d urumu n a göre her zam an yeni yağ h ücre l er i oluşa­

bilir veya mevcut yağ hücreleri, içlerindeki yağı hücre dı­ şına bıralkahilir. Kanda yağ l ar çoğaldığı zaman Y. D. hüc­ rele ri bunları nötral yağlar halinde depolamaya koyulur­ lar. Gelişmiş yağ hücrele ri 5 0 - ıso mikron çapındadır. Vü­ cudun zıcyıfl am a:s ı , yani yetersiz g ı d a alması hal inde , y ağ

kola.y

Y. D. komşuluğunda bulunan doku ve organl arın ba­ sınç, çekilme gibi mekan iık etkilere uğraması halinde, k en­ di üzerinden kolayca kaymaık s uret iyle ezilrnekten korun­ malarını sağ lar . Y. D. i çindek i yağ hücreleri o kadar bol­ dur ki çe şitl i şekil ve büyük.lüikte yağ adacıkları yaparl ar. Adacıklar bir araya gelerek yağ adaları meydana getirirler. Ada ve adacıklar aras ınd a ekseriya gevşek bağ dokusu duvarları vardır. Kan darnarları bu duvarlar içinde seyre­ der ve hücre grupları arasında kapil ler ağ larını yaparlar. (B. Pınar)

YAG Ol'U (Alm. Fettkraut), Yağlıgiller (Lentibula­

riaceae) familyasına bağlı Pingııi::ula c i nsine gi.ren ve bö­ cek yiyen bitkilere verilen ad. Rutubetli, ıslak topraıkiarda

ve ı:>lak k aya la r ü ze r i nde y et i şen sapsız, otsu b itıkile r o l up bazılarının ç içekleri aslan ağzı çiçeğine benzer. Yapr ak l an ­ n ı n ü st yüzeylerinden yapışkan bir sıvı çıkarır. Yaprağa ko ­ nan böcekler bu sıvı tarafından t utulur. Sonra yaprağın iki kenan k atl a n ar ak böceği i çeri s i n d e ılıapseder ve onu sindi­ r i r. Çiçekleri beyaz, mor ve sarı reııiklerde olup doğrud an topraktan çıkan bir sap üzerine d i zi lmiştir . Bu cinse giren bitkilerin bir ö ze lliğ i de tek bir tohum yapr ağ ı n a sahip bu­ lunan birkaç ikiç�nekli (dikotiledon) bitkilerden biri oluşu­ dur. Bu familyad.m Pingııicula v ulgaris, Linn . türün·ün ana yurdu Avrupa ve Asya olup ıslak kaıyalar üzerinde yetiş­ mektedir. Çiçekleri mavimsi mor veya menekşe reng inde ve parlaktır.

Y AGffiASAN, Nizameddin

Gresler : Y. asitlerinin sodyum, lityum, ıkalsiyum, kur­ ş un ve al üm inyu m tuzlarından oluşan sabunlarla madeni Y.'ların karıştırılmasından elde edilirler. B unun için büyük karıştırıcılar kullanılır. Sabunlaştırma işleminden sonra ma­ deni Y.'lar katılır ve bir süre karıştırıldıktan s onr a ,

Y. D.,

( ? - 1 1 64),

D anişmendl i

hükümdarı. Meliık Gazi'nin oğlu olup kardeşi Muhammed' i n ı 143'te ölümünden sonra onun karısı ile evlenerek Si­

vas'ta Danişmendli tahtına çıktı. Ancak kardeşi Muham­ med'in veliaht tayin ettiği oğlu Zünnun, Kayseri'ye gide­ rek amcasının hük ümd arlığ ın ı tanımadı. Öte yandan 1 137' d e kardeşi Muhammed tarafından Elbistan v alil i ğinden az­ ledilen ve Urfa Haçlı Kontlu ğu'n a iltica etmiş bulunan Ayn ü dd ev l e de ortaya çıkaraık Malatya'yı kuşa:ttı. Y., Ma­ l atya'nın yardımına 2 000 kişilik bir kuvvet gönderd i ise de, şehir halkı Aynüddevle'ye itaat ettiğinden bu kuvvet­ ler g er i dönmek zorunda kaldılar. Böyle ce Aynüddevle de Malatya'ya hatkim oldu ğu ndan Danişınendl i devleti üçe bö­ lünmüş oldu. Bu durumdan yararlanan Selçuklu sultanı M�'ud, meşru veliaht Zünnun'u korur ve savunur görü­ nerek Danişmendiiierden alacağı bö l ge le rle ü lkesini geni ş­ letmek isted i. Y . , Mes'ud 'a ve onun himayesine aldığı yeğ en i Zlinnun'a k a rş ı mücadele edebilmek için kardeşi Aynüddevle i l c anlaşmak zorunda k ald ı . Fak at Mes 'ud, Y. üzerine yü­ rüyerek onu Sivas'tan kaçırdı ve şehri b i r süre işgal edip döndü. Biraz sonra da Danişmendlilerden Ankara, Çankırı ve Kastamonu ş eh i rleri n i alaraık oğlu Şahinşah'ı bu şehirlere vali tayin etti. Selçuklu sultanı 1 143'te Y.'ın kardeş i ve müt­ t efiki olan Aynüddevle üzerine yürüyerek Malaeya yı üç '

YAGIBASAN, Nizameddin - YAGIŞ ay süre i l e kuşattı i s e de alamadı, faka·t onun elinde b u ­ lunan Elbistan bölgesini ülkesine katarak oğlu Kılıç Arslan'a teslim etti . Y., sultan Mes'ud'un Dani�endlilere devamlı saldı­ rısı karşısında Bizans imparatoru Manuel ile ona karşı it­ tifak kurdu. Fakat 1 1 50 yılınd a Mes'ud'un kızı ile ev­ lenerek Selçuklu hükümdan ile banş yaptı ve onu metbu olarak tanıdı. 1 1 52'de babası Aynüddevle'nin yerine geçen oğlu Zülıkarneyn de adı geçen sultanın hakimiyetini kabul etti. Böylece Danişmendliler tamamen Selçuklu hükümda­ rının tabiiyeti altına girmiş oldular. Sultan Mes'ud'un 1 1 53 'te Ermenilere karşı yaptığı se­ fere katılan Y., onun 1 1 55 'te ölümünden sonra oğulları Kılıç Arslan ile Şahinşah arasında çıkan taht mücadele­ sinde Şahinşah tarafını tutarak yeğenieri Zünnun ve Zül­ karneyn de yanında olduğu halde büyük bir ordu ile Kı­ lıç Arslan üzerine yürüdü. Selçuklu ve Danişmendli kuv­ vetleri karşılaşınca Müslüman kanı dökülmemesi için ara­ ya din adamları girerek mütareke yapılmasını sağladılar. Ancak biraz sonra Selçuklulara ait güneyde bazı yerleri ele geçirmek isteyen Suriye hükümdan Nureddin Mahmud' un tahriki ile her iki taraf yeniden savaşa tutuştu. Y. ve müttefikleri 1 1 55'te Aıksaray'da yapılan savaşta Kılıç Ars­ lan'a yenildiler. Ertesi yıl Y. ansızın Elbistan'a girdi. Kı­ lıç Arslan bu saldırı üzerine harekete geçerek yukarı Cey­ han ha1kını ülkesine naklettikten sonra onun karşısına çık­ tı. Fakat yine din adaml arının aracılığı ile taraflar ara­ sında barış yapıldı. Bu barıştan sonra Y., Karadeniz kıyılarında fetibiere girişerek Ünye ve Bafra'ya akınlard a bulundu. Bununla birlikte imparator Manuel 1 1 58'de Ermeni prens i II. To­ ros'a karşı Kilikya seferine çıkınca özel bir elçilik heyeti yollayarak onu selamladığı gibi, imparatorun karşılık ola­ rak gönderdiği elçisi Aleksis Giffurd ile görüşerek Selçuk­ lıılara ikarşı Bizans'la yeni b ir ittifak antiaşması yaptı. Kı­ lıç Arslan Danişmendl i hükümdarını bu ittifaktan ayır­ mak için Elbistan'ı ona bıraktı ise de neticeyi değiştireme­ di. Aksine Nureddin Mahmud ile imparator Manuel ara­ sında Kılıç Arslan'a karşı yapılan ittifaktan da cesaret alan Y., 1 1 60'ta Erzurum meliki İzzeddin Saltuk'un kızı olup Selçuklu sultanına nikahlı bulunan ve Konya'ya gö­ türülmeikte olan gelini yolda yakalatıp yeğeni Zünnun ile evlendirdi. Bu onur kırıcı tecavüze k ızan Kılıç Arslan or­ dusu ile Y. üzerine yürüdü. Fakat Bizans ile ittifak ha­ l inde bulunan Y., Kılıç Arslan'ı büyük bir yenilgiye uğ­ rattı ve onu Manuel ile anlaşmak üzere B izans'a gitmek zorunda bıraktı. Selçuklu sultanı.. imparatoru ziyaret eder­ ken Y., kendisine isyan eden yeğeni Zünnun'u itaat altı­ na aldığı gibi, Kılıç Arslan'a taraftar olan Kemah emirin i de mağlup ve ik atletti. Bu sır:ıda Hısnı Keyfa ve Harput hükümdan olan damadı Artu:ıdu Kara Arslan da Diyar­ bakır'ı kuşatınca şehrin cmiri İ nal oğlu Mahmud kendi­ sinden yardım istedi. Y., damadı olmasına rağmen Kara Arslan'ın üJ,k esine gird i ; Harput ve Çemişkezek şehirleri­ ni istila, Hizan ve Garzan'ı yağma edip buraların meskfln haikını Kemah'a nakletti . Fakat çok geçmeden Kılıç Ars­ lan İstanbul'dan dönüp Y. üzerine yürüyünce sultan ile ittifaik halinde bulunan Artuklu Kara Arslan da amcası oğlu Mardin emiri Neomeddin Alp ile Erzen ve B i tlis eıniri Fahreddin Dev l etş ah ı Y.'a karşı ittifakına aldı. Harput'ta birleşen müttefi•kler 1 1 64 mayısında Malatya '

3 75

üzerinden Sivas'a doğru yaklaşırken Kılıç Arslan da ba­ tıdan gelip şehri işgal etti. Bu durum karşısında Y., dama­ dı ve müttefiiki Kılıç Arslan'ın kardeşi Şahinşah ile buluş­ mak ve birlikte hareket etmek ·için Çankırı'ya gitti ; fakat az sonra ani olarak orada öldü. Dirayetli ve cesur bir hükümdar olan Y., ülkesinin imarına da hizmet etm iştir. Tokat'ta Çukur Medrese adı i l e tanınan bir medrese ( 1 1 5 1 ) , Niksar'da bir d iğer medrese ( 1 1 57) ile Sivas'ta kend i adına birer medrese, mescit ve zaviye yaptırmıştır. Danişmendli devletinin yıktimasından sonra bu dev­ lete bağlı olan boylar Danişmendliı adında bir ulus mey­ dana getirmişlerdir. Bu ulusa bağlı boylardan birinin adı da Y.'lı boyudur. (R. Yinanç)

YA GIŞ, havadaki su buharının yoğuntaşarak sıvı veya katı halde (yağmur, kar, dolu, çiy, kırağı, kırç . . . gibi) yer yüzüne d üşmesi olayı. Bu yolla biriken suyun yüksekliği, yani gerçek Y. tutarı (m2 ye düşen Y. miıktarı) me­ teoroloj ik ve klimatoloj ik rasatlar yapan istasyonlarda ya­ ğışölçer denilen özel aletlerle ölçülerek mm veya cm ol a ­ raik ifade edilir. Bir yerin alabileceği Y. miktarı öncelikle I?lanetar etkeniere ve ikinc� derecede de coğrafi etkeniere bağlıdır. En çok göriilen Y. çeşidi yağmurdur. Bu sebeple Y. terimi geniş anlaml ı olduğu halde, daha çok yağmur şek­ Endek i diişüş yerine oktıl lanılmakt a:dır. duğu

Yağmurun düşme hızı, damla çapı ve yerde olu§tur­ su yüksekliği, yağmur türü haıkıkında fikir verir.

Yağmur damlasının düşme hızı (m/sn) 2 4 5 6

8

Damla çapı (mm)

Saatte düşen yağmur miıktarı (mm)

0.5

1

ı .o

4 15 40

1 .5 2.0 3.0 - 5.0

1 00

Türü Hafif Orta Kuvvetli Şiddetli Çok şiddetli

Şiddetli ve çok şiddetl i yağmurlar sağanak adını alır. Y. tarzına göre yağmur, çiseleıne, selli yağmur, boran ve sağanak halinde düşer.

Y.'ların yıl içinde ayiara veya mevsimlere dağılışma Y. rej imi denir. Bölgesel farklar dolayısıyla Y. rej imi tipleri ayırt edilm iştir. Olu}malarına göre yağmur halindeki Y.'lar üç farklı kıs m a ayrılırlar : 1 . Koııveksioııal yağmurlar : Yeryüzünden ısınan ha­ vanın, çevresindeki hava tabaikalarıyla sıcaklık alış ver�i olmaksızın sütun halinde yükselmesi ve basınç yönünden farklı bir ortama girmiş bulunmasıyla genişleyerek iç ener­ j i s in i n azalması ve buna bağlı halde soğumasıyla meydana gel irler. Genelliıkle ekvatoral kuşakta ve orta kuşağın kon­ tinental bölgesinde konveksional Y. 'lar görüliir. 2 . Siklonik yağmurlar : Dtın!ara frontal Y.'lar da de­ nir. Orta kuşaktaiki barometre depresyonlarında, sıcak ve soğuk cepheler arasında yükselen sıcak havanın genişleye­ rek soğuması neticesinde oluşan şiddetli ve oldukça sürek­ li yağmurlardır. Bunlara sebep olan depresyonlar geçtik-

YAGIŞ - YAHYA BEY, Ta§lıcalı

3 76

leri yerlerde, ö z e ll ik le Batı ve K u zeyb a.t ı Avrupa ile Ak­ deniz ve Karadeniz havzalarında etkili bulunurlar.

3. Orografik yağmurlar : Nemli bir hava kütlesinin b ir dağ sırasına çarpara:k yük selm esi ve genişleyerek so ğ um as ı $Onucunda oluşurlar. Y. geneBikle yükseltiye bağl ı olarak artar. Y. dağı­ lışını harita ü ze r i n de gösterirken, eş Y . ' l ı yerler isohyet (Fr. i s ohyet) eğrileri ile belirlenir. Yeryüzünde maksimum Y. alanları termik ve dina­ mik kökenli hava hareketlerinin sık bulunduğu ekvatoral bölgededir. Ayrıca, Musonların etkisinde kalan yerlerle, Himalayalar gibi kuvvetli reliefler de fazla Y. alırlar. Bun­ lara karşılık, minimum Y.'lı bölgeler, kuzey kutbu çevre­ s i , kıtaların iç kısımları, tropikal, subtropikal kuşaklardaki, ö zc B ik le ç uk ur ala n lard ır .

Y. çok değişken bir faktördür. Y.'lı günlerin sayıları da me\·s!mlere bağlı olduğu kadar, bi r yı ldan diğerine de değişme gösterir. Zeminde biriken suya k atkıları göz ön üne alınırsa, önem sırasına göre di ğe r başlıca Y. çeşitleri : a) Kar halindeki Y.'lar : Havadaki su buharının o•c civarında yoğunlaşarak yıldız veya altıgen (heksagonal) bu z kristalleri h aline dönüşmesine kar denir . Eğer atmosferin alt katı yeterince serin ise, yeryüzüne ulaşan kar taneleri biriıkerek kar örtüsünü oluştururlar. Bunun kalınlığı düz yerlerde ölçülür ve cm olarak belirlenir. Karın eriyerek bıraktığı su miktarı, yağınurda olduğu gibi, plüviometre ilc tespit edilebilir.

Bir dağ v ey a tepe yamacındaıki kar örtüsünün en alt sınırına kal1cı kar sınırı denir. Bun un deniz seveyesinden yüksekliği fark l ı bö lgelere göre büyük değ işiklikler gö ste rir. Bakı ş:ırtl arı ile de yakından ilgili bulunan bu sınır, ek­ vator civarında deniz seviyesinden en az 5 300 m yüksek­ l ikte, Alplerde 2 700 m de, İskandinavya'nın kuzey kı­ sım l arı n da 1 300 m de, kutuplarda ise deniz seviyesinde­ dir (bk. KAR).

lb) Dolıı şeklinde Y.

:

Dikey hareketlerle ani ve çok yükselebi!en hava kütlesi içindeki su d amlac�klarının O de­ re c e de donma:;ryla oluşur. Dolunun tane büyiik lüğü 5 - 50 m m arasmda değişir. ÖzeBikle yaz ve bahar aylarında gö­ rülen bu tür Y.'lar, kümülonimbüs bulutlarından yağmur­ la birlikte düşerler. Şiddetli dolu fırtınaları, yetişmektc olan mahsuBer için çok zararlıdır (bk. DOLU). c) Çiy : Günlük sıcaıklıık d e ğ i şme leri n in fazla oldu­ ğu mevsimlerde çok sağuyan yer ve b itk ilere değen hava tab akal a r ı n ı n O derece üzerinde donma noktalarına eriş­ meler sonunda o luş an su dJmlacıklarıdır.

d) Kırağı : Yeryüzüne dokunan hava tabakalarının

O derecenin altında doyma noktasına erişmeleri neticesinde zeminde oluşturdukları buz billurcuıklarıdır (bk. KIRA G I). e) Kırç : A tmosfer in en alt katındaki hava tabakası içinde mevcut su damlacııklarının yeryüııündeki soğuık ci­ simlerle t em as ı halinde, onlar üzerinde oluşturduğu bir çeşit ince buz örtüsüdür. (A. Sür)

Y AGMA, zor kullanarak veya zor kuBanma tehdidin­ de bulunaraık. bir kimseyi malını teslime veya terke mecbur etme. Y., Tüıık Ceza Kanunu'nun ikinci kitaıbının onuncu babının ikinci faslında �Md. 495 - 502) h ükm e bağlanmış bulunan bir "mal aleyhinde cürüm"dür.

Y.'nın hukuki unsurları : Y., mahiyeti itibarıyla kar­ maşık bir hırsızlık suçudur; şiddet unsuru (zor kullanma veya tehdit) Y.'yı basit hırsızlıktan ayırır. Bu özelliği do­ lay ı s ıy la doktrinde Y.'ya "cebri hırsızlık" ad ı da veril­ mCikted i r. Y . 'nın m üeyyidesi : Her kim, menkul bi r malın zil­ yedini veya cürüm m aha!Hnde bulunan bir başkasını cebir ve şiddet kuBanarak veya şahsen veya malen büyük bir tehlikeye düşüreceği beyanı ile tehdit ederek o malı t�­ lirne yahut o malın kendi tarafından zaptma karşı hare­ ketsiz kalmaya mecbur ederse, on yıldan yirmi yıla kadar ağır hapis cezasına malıklım olur. B i r malın Y.'sı esna­ sında veya sonrasında, fi i li işlemek, tamarnlamaık. veya ma­ lı kaçırmak yahut kendisini veya ortağını ceza.daın kurtar­ mak için mal sahibine veya olay mahalline gelen başkası­ na karşı cebir ve şiddet veya tehdiıt icra eden kimse hak­ kında da aynı ceza hükmolunur (Türk Ceza Kanunu, MJ. 495). Her kim, bir kimseyi cebir ve şiddet kullanarak veya şahsen veya malen büyük bir tehliıkeye düşüreceği beyanı ile tehdit ederek o k im sen in yahut başkasının zararına h uku..\ç a hiiıkmü oian bir senedi vermeye veya imza etm e ­ ye yahut kop a r ı p mahvetmeye mecbur bırakırsa, on yıld an y i rm i y ı l a kadar ağır hapis cezasına mahkum olur (T. C. K. Md . 496). Kanunun 495 ve 496. maddelerinde belir­ tilen cürümler geceleyin veya silah tehdidiyle işlenirse, on beş yıldan yirmi yıla kadar ağır hapis cezası verilir (T. C. K. Md. 497). Bu maddelerin tatbikatında gece vakti, . güneş batmasından bir saat sonra başlaıyan ve güneş doğ­ m a:ından b:r saat ön eey e kadar devam eden süredir (T. C. K. Md . 502).

Yukarıda beli rtilm iş olan fiiller, yol kesrnek suretiyle veya içlerinden sadece birisi görünür şekilde silahlı bulu­ nan ikiden çok kimseler veya kıyafetini değiştirmiş ş ah ı sla r tarafından işlenirse, ağır hapis cezası yirmi yıldan aşağı ol­ maz (T. C. K. Md. 497 fk. 2). iBir kimse, her ne surette olursa olsun hayat, :rz veya hakıkında büyük bir zararta ıkoi'kutarak ve ya hükümet tarafından veritm:ş bir emir gibi göstererek, başkasım para veya e ş y a veya hukukç.a geçerli bir senet göndermeye veya b ir mahaBe koymaya veya bunların kendi eline geçmesini sağlamaya m ecb u r ederse, on beş yıldan yirmi y ı l a kadar ağır h apis cezasına mahkum olur (T. C. K. Md. 498). Ay­ rıca bk. YOL KESME. (E. Korur). mal

YAGMUR

:

bk. YAÖ IŞ.

YAHYA BEY, Taşlıcah ( ? - 1 582), Türk şairi. D ivanı ve h a.-nsc s i yl e ün salmıştır. Arna\'utluk'tan devşirme ryoluy­ la alınıp Acemi O ğ l an l a r Ocağı'noa eğitildikten sonra ye­ n içeri olmuş, yaıyabaşılığa kadar yükselmiş, sonra sipahi sınıfına ayrılmıştır. Arnavutlu\'tan geldiğini anlatırken "taşlı yerd en , taşlıktan" ve bu d ey im ieri n Farsçası olan "sengistan"dan ıkoptuğunu söylediği için olsa ,gerek, bugün Yugoslavya hudutları içinde Kosova yakınında bulunan Taşlıca'ya nispet olunarak Taştıcalı Y. B. diye anılmıştır. Dukagin ailesine me n s u p o lduğundan Dulkaginzade diıye de anılmaktadır.

Yeniçeri ocağında iken o sırada ocağın katibi olan Şehabüddin Bey okuyup öğrenmeye ve yazmaıya hevesini fark ederek onu yanına katip olaraık. aldı. Y. B. böylece

YAHYA B EY, Ta §lıcalı yeniçerilere uygulanan bazı mecburiyetlerden kurtularak za­ m anın şa:r ve bil::;inleriyle tanışmaya ve bilgisini artırma­ ya fırsat buldu. Yavuz Selim zamanında Mısır ve Çaldıran seferlerine katıldığı, bu padişaha sunduğu bir kasideden anlaşılmaktadır. Fakat onun edeb-iyatçılar çevresinde ye­ rini alması ve bir şair olarak ününün günden güne artması Kanuni devrine rastlar. Bir yandan meydan savaşlarında, kale kuşatmalarında kahramanca savaşıp şiirlerinde zaman zaman övündüğü şerefli yaraları alıı'lken, diğer yandan Ke­ malpaşaoğlu Kadri Efendi, Fenarizade Muhyiddin Çelebi gibi zamanın şair bilginlerinin meclislerinde bulunup o soh­

377

siye yazdılar, hatta Sami ve Nisaıyi padişahı açıkça kınaya­ cak kadar ileri gittiler. Olayın etkisi kaybolup Rüstem Paşa 1555'te tekrar sadaret mevkiine geçince Y. B.'in de ta­

Iihi tersine döndü. Düşmanları, bizzat ikendisinin divanında ve

h arme> i ni n son iki me�nevi'iinde bazan ima yoluyla, ba­

zan açıkça ifade ettiğine göre bilhassa Hayali Bey, mersiye­ yi sadrnama hatırlatarak onu şairin aleyhine tahrik ettiler. Riistem Paşa onu huzuruna çağırarak niçin padi.şaha hata

Lnat ott!ğini ve neden sebep nhr�k ikendisini gösterdiğini

sorunca Y. H . zekice cevaplarla meseleyi geçiştirdi. Fakat Rüsteım .P aşa şairin peşini bırakmadı. Önce mrütevelliHkten

beıtlerde bilgisini artırıyor, aneaik medreselerde uzun bir

azil, sonra bir şiikayeti bahane ile defalarca teftiş etti rdi.

tahsil boyunca öğreneceklerini elde ediyordu. Kanuni'nin Ira!keyn s aferi diye adlandırılan doğu seferinin birinci­

Sonunda Y. B. temiz çıktı ise de, tevliyetler iade edilmedi.

sinde Bağdad'da büyüık şair Fuzuli ile tanıştı. Bu seferin başlangıcında 1 540'ta ölen Kemalpaşaoğlu'na sunduğu ka­ siıdeyi, başında yaıyabaşı otağası ile bu büyük bilginin ça­ dırına girip bizzat okuduğunu Meşairü 'ş-şuara adlı şuara tezkiresinin yazarı Aşık Çelebi naikleder. Bu duruma göre, Y. B.'in 1. Irakeyn seferinde yayabaşı olduğu söylenebilir. O sırada Kazasker Kadri Efendi, Defterdar İskender Çele­ bi, şairlerden Hayali Bey, İshaJk Çelebi ve Galata kadısı Nihali Cafer Çeleb� çadırda bulunuyordu. Diğerlerinin ka­ s;deyi pek beğenmelerine rağmen Hayali Bey'in bazı nok­ talarına itirazda bulunması her ikisinin arasında ölümlerine kadar sürüp gidecek olan nefreti başlattı. Şah Tahmasb'ın kardeşi Elkas Mirza 1 548'de Osmanlı devletine sığınınca İstanbul'da büyük i>tibar gördü ve şerefine devletin ileri gelenleri tarafından ziyafetler verildi. Y. B. o sırada sa­ daret makamında bulunan Rüstem Paşa'nın toyu müna­ sebeti:yle bir kaside sunaraik Kanuni'nin aynı zamanda da­ mad ı olan bu zatın gözüne girmeyi başardı. Y. B. 1 548' de girişilen 2 . Jrakeyn seferi esnasında bir kaside sunarak Hayali'ye gösterdiği rağbeti ikendisinden esirgediğini ileri sürüp pad işaha tariz ve Hayali Bey'e ağır bir dille tec:ı­ vüz cüretinde bulundu. Divanında onun adına yazılmış tek kaside bulunmarlığına bakılırsa, padişah tarafından zi:ya­ desiyle sevilip himaye olunan Hayali Bey ile Rüstem Paşa' nın :y ıldızları barıştk değildi. Rüstem Paşa Y. B.'e sefer es­ nasında Eyüp tevliyeti (vakfın işlerine bakma görevi)'ni ver­ di. Dönüşte sırasıyla Kapluca, Orhan Gazi, Bolayır ve bir süre sonra da İstanbul'daıki Baıyezid tevliyeti ni ilave etti. Rüstem Paşa'nın bu cömertliği, içindeki tatsız ve haddi aşan imalara rağmen padişahın kasideyi beğendiği, o i malar a bel­ ki de gülüp geçtiği izlenimini vermektedir. Y. B., Rüstem

Paşa'nın bu müstesna ilgisini aynı seviyede tutmaık için gayret gösterecek yerde büsbütün koparıp düşmanlığa çe­ virecek bir dcnsizlikte bulundu : Kanuni'nin 155J',te Kon­ 'Ya Ereğiisi yaı.\ ınında oğlu Şehzade Mustafa'yı katiettirme­ si üzerine bir mersiye yazdı. Bu mersiyede şehzadenin suç­ suzluğunu, padişahın ikand ırıldığı'll ifade ile Rüstem Paşa':yı açıkça itharn etti. Şehzadeyi çok seven ordunun içindeki hu­ zursuzluğu bastırmak için padişah Rüstem Paşa'yı azletıti. Fakat maktul oğlu hakıkında be:lki de kend i dı.ııyg ularına tercüman olan ş:ıire dokunmadı. Herhalde ona gösterilen bu müsamahadan cesaret alan Rahmi, Kara Fazli, Fünuni, Sa­ mi, Müdami, N isayi gibi şairler de maıktul şehzade için mer-

Tamamen azlonulara,k kendisine İzvomiık sancağında b ir zeamet verildi. Böğürdelen'de S:ıva suyu kenarında bulunan zeamet arazinin hiç de tatminikar olmadığı Y. B. 'in muh­

bu

telif

kasidelerindcki

şikayetlerincen

anlaşılmaktadır.

Y.

B., Rüstem Pa�a'nın 1 5 6 l 'de ölümünde terkib-i bend şek­ Iinde bir hicviye yazaraik ondan intikamını almış oldu. B u hicvi:yenin bir bendinde Şehzade Mustafa'nın kadi ve 1 559' da Şehzade Selim ile Bayezid arasında Konya ovasında vuku bulan şehzadeler savaşı had iselerinin sorumlusu olarak onu göstermektedir. Bundan bir süre sonra, bütün gayretlerine rağmen uğradığı haksızlığı telafi ettirememenin hüznü içinde Rumeli serhaddine varıp Yalıyalılar akıncı ocağına katıldı. Hamsesinin bütün mesnevilerini ithaf ettiği, gerçekten derin bir samirniyetle bağlanıp s evdiği Kanuni'ye son kasi­ desini 1 566'da Zigetvar (Mac. Szigetvar) fethinde sundu. Bu kasidede seksen yaşına eriştiğini söyleyerek padişah.tan çocuklarını kapı·ya alıp himaye etmesini dilemektedir. Her halde bu kasideyi, ölümü çok gıizli tutulduğu için hala sağ zannettiği padişaha ileti lrnek üzere birine vermiş olmalıdır. Y. B.'i n bundan sonraiki hayatı saıkin geçmiştir. Diva­ nında ne II. Selıim'e ne de III. Murad'a yazılmış bir kaside vardır. Muhtemelen 1 557'den sonra Gülşeni şeyhi Uryaui Mehmed Dede'ye mürit olan şair, hem o manevi havanın, hem de yaşlılığın etıkisiyle, diinya huzuru için sürdürdüğü inatçı mücadeleyi bıraktı. 1 582'de, yaşı doksanı aşmış ol­ duğu bir zamanda vefat etmiştir. Mezarı, bir rivayete göre, İzvomik'in kuzeyinde Lozniçe'dedir. Y. B. kendi kendine öğrenim görmüş bir şairdir. Ha­

yatı boyunca, ordugahlarda sefer esnas ında konaklarda, uç­ larda her sınıftan İıll s anla düşüp kaLkmış olmanın etkisiyle şiirlerinde sade bir dil kullanmış, yapmacııklıktan kaçın­ mıştır. Divanında ve hamsesinde daima orijinal olduğu ve kimseyi taklit etmediği iddiıasında bulunmuştur ki haklı­ dır. Y. B.'in özellii k le kasideleri diikk aıti çek.mektedir. On­ ların teşbip kısımlarından itibaren hemen hemen her bey­ tinde bir gazi kahraman şaidn, XVI. yüııyılda hemen he­ men her muharebeye katılmış bir savaşçının coşkun heye­ canı büyük bir samirniyetle ifade edilmiştir. Arnavutluk' un taşlı kıraç arazisinden çııkıp ddvan ve hamse sahibi oluşunu Peygamber'in, dolayısıyla İslami:yetin bir mucize­ si �linde izah eden Y. B., şairliği ile birliıkte özellikle kahramanlığı ile daıima övünmüştür. Gençliık yıllarında yaz­ dığı gazellerinde aşk konusu ağır bastığı halde sonraikiler­ de diıni ve tasavvufi muhteva h3ılcim.dir. Çok koyu bir din-

3 78

YAHYA BEY, Ta §lıcalı

-

dar olduğu ıçın içkinin ve iç en l eri n her zaman aleyhinde bulunmuştur. Onun divan şairleri içinde bu hususta istis­ na oluşturduğunu söylemek mübalağa sayılmaz. Divanın­ da, hamsesinde ve şehrengizlerinde devrin siyasi, sosyal ve askeri hayatını yansıtan çok değerli bilgiler vardır. Eserleri : Y. B.'in elimizde divanı, biri Edirne, diğeri İ stanbul vasfında olmak üzere iki şehrengizi ve beş mes­ neviden ibaret bir hamı;esi vardır. Divanı şehrengizleriyle birlikte basılmıştır (Hazırlayan M. Çavuşoğlu). Hamsesi, yazılış sırasıyla, Şah u Geda, Gencine-i Raz, Yusuf v e Zeliha, Kitab-ı UsUl, Gülşen-i Envar mesnevileridir. Şah u Geda, kendi tecrübesinin m ahs u lü olup mecazi aşktan ilahi aşka geçişi anlatan bir aşk hikayesidir. Olay İ stanbul'da geçer. Bu bakımdan da orijinal bir eserdir. Yusuf ve Ze­ liha mesnevisi, esas olarak Kur'cln'daki Yusuf suresine da­ yanan, İ ran ve Türk edebiyatlarında en fazl a işlenmiş bu­ lunan bir konunun tekrarıdır. Bu konuyu Y. B. mümkün ·olduğu kadar beşeri ölçüler içinde ele almış, dil ve ifade bakımından orij inal sayılabilecek bir eser meydana getir­ miştir. Eserin tenJdtli basımı yayınlanmıştır (Hazırlayan M. Çavuşoğlu, İ stanbul 1 979). Diğer üç mesnevide dini, ahlaki ve tasavvufi konuları işlemiş, bir kısmı kendi ha­ yatından ve görüp iş ittiklerinden alınma h ik aye l erle açık­ lamıştır. (M. Ça v u şoğl u )

YAHYA b. ABDÜLLATİF-İ KAZVİN İ (Kazvin 148 1 lsfahan 1 555), Safevi devri tarihçisi. Tahsilini Kazvin'de tamamladıktan sonra, bir süre ülkenin çeşitl i yörelerine se­ yahatlerdc bulundu. Şah İ smail'in oğlu Safevi şehzad ele­ rinden Behram Mirza'nın hizmetine girerek, onun k a tib i oldu. Lubbu't - Tevclrih (Tarihlerin özü) adlı eserini 1 542' de tamamlayarak ona sundu. 1 552'de Kazvinli S ünn i le ri n başkanı olduğu idd iası ile I. Şah Tahmasb'ın emri üze­ rine lsfahan'da tutuklanıp, orada hapiste öldü. Eseri sade bir Farsça ile yazılmış umumi tarihtir. Hz. Muhammed ve İm amlar, İslamiyetten öncek� İ ran hanedanları, İslamiyet­ ten sonraki İ ran hanedanları ve Safeviler olmak üzere dört bölümden meydana gelen eser, Celaleddin-i Tahrani ta­ rafından yayınlan m ı ştır (Tahran 1 3 14 H. Ş. 1935). Hindistan Timurlu hükümdan Ekb er (b. bk.)'in ho­ c a s ı olan Mir Abdül latif-i KazYini ve Nefaisıı'l - mefısir adlı şairler tezkiresinin sahibi Mirza Alaüddevle-i Kazvini (Kami) onun oğulları, Ekber ilc Ci·h angir devrinin ileri gelenlerinden ve Mahfıblıfırata'yı Farsçaya çevirenlerden bi­ ri olan Mir Gıyaseddin Al i (Nak ib Han, ölm. 1 6 14) onun torunu idi. (İ . Aka)

YAHYA EFENDi, Minkarlzade ( İstanbul 1 609 - İs­ tanbul 1 678), Şe yhüli s l am. Mekke kadı s ı Minkarl Ö mer Efendinin oğludur. Ömer Efendi, Fatih Sultan Mehmed' in vezirlerinden Ni şan c ı Mehmed Paşa'nın kardeşidir. Tahsil yönünden usulen medreseleri dolaşmış, H. 1 046 ( 1 636) tarihinde rüus alnıağ a muvaffak olmuş ve birçok medresede ders okutmuştur. 1 648'de Mekke kadılığına ta­ yin edilmişt ir. 1 65 1 'de Mısır kadılığınd a bulunmuştur. B ir süre sonra azledilmiş, tekrar Mısır kadılığına tayini ya­ pılmak suretiyle görevine b a şlamış t ır. 1 658'de ise İ stan­ bul kadılığına yükselmiş ve üç yıl sonra da Rumeli kazas­ kerliğine g�t ir i lm i şt i r . Köprülüzadc Fazı! Ahmed Paşa'nın zaman ı nd a Şeyhü ­

l islam Esseyyid Mehmed Efendi'n i n azl i iizerine t 662'de

YAHYA EFENDi, Zekeriyazade mcşihat ma,kamına getirilmiştir. "Şeyhiilislam 1 07 3 " lafzı tayinine tarih diişürülmüştür, fakat felc olduğu için göre­ vini ifa edemediğinden Edirne':ie istirahate çekilmek zorun­ da kalmıştır. Yerine Rumeli kazaskeri Ankaravi Mehmed Emin Efendi n iyabet etmiştir. Fakaıt hastalığının iyileşe­ meyeceğinden dolayı 1 677'de azledilrniştir. Kabri Üsküdar' da kendi medresesi yanındadır.

YAHYA EFENDI, Zekeriyazade ( İsta nbul 1553 · İs­ tanb ul 1 644), Şeyhülislam . Divan edebiyatının ünlü ş ai r­ lerinden ve değerli edebiyat üstatlarındandır. Üç defa me­ şihat makamına getirilmiştir. Y. E., III. Mehmed devri Şeyhülislamiarından Anka­ ralı Bayramzade ŞeyhUlislam Zekeriya Efendi'nin oğludur. Dünyaya geldiği zaman ba.bası müderris idi. Y. E. genç­ l i ğ,i n i şiir havası içinde geçirmi§tir. Zamanının alimlerin­ den ders almış, Arapça ve Farsçayı çok iyi öğrenmi§ti. 1 5 80'de Ma lulzade Seyyid Mehmed ,Efendinin şeyhülislam­ lığı zamanında ilmiye sınıfına :ntisap etmiş ve hirçok mcd­ re>ede ders okutmuştur. sOnra Haleb, Şam ve Mıs ır ka­ dılıklarında bulunmuştur. A r ad a n az bir zaman geçmesine rağmen Bursa kadılığına, oradan ·Edirne kadıl ığına getiril­ miştir. Ş i i r le r i y le temayüz eden Y. E., III. Murad ve III. Mehmed devirlerinin şair ve alimleri arasında seçki n bir şahsiyet olaraik t an ınmıştı r .

III. Mehmed'in son yıllarında, 1 603'te İstanbul kadısı olm u ş ve I. Ahmed zamanında önemli devlet adamları arasına geçmiştir. 1 604'te de Anadolu ve Rumeli kazasker· liklerine yükselmiştir.

Sadrazam Derviş Paşa ile bir öl üm meselesinden do­ layı arası açılmış ve bu yüzden görevden çekilmişti. 1 6 10' da tekrar Rumeli kazaskeri ol mu şs a da, bir süre s onra bu görevden ayrılmıştır. 1 6 1 7 'de ü çii ncü defa Rumeli kazas­ kerliğine getirilmiştir. Il.

Osman vakasında, 1 6 2 \ 'dc Y. E. şeyhülislam ol­

muştur.

Genç Osman'ın katlinden sonra yerine geçen I. Mus­ zekaca durgun ve devleti idare etmekten acizd i. Dev­ leti idare ede n V al id e S ult and ı.

t af a ,

I. Mustafa'nın t ahtt an indirilmesinde parmağı olan Y. E., IV. Murad'ın cülfısunun ilk günlerinde felakete m a ­ ruz kalmıştı. Padişahın henüz küçük yaşta bulummısı sebebiyle devletin idaresi Kösem Sultan'ın elinde idi. Bü­ tün işleri Sadrazam Kemankeş Ali Paşa idare ediyordu .

Kemankeş Ali Paşa, I. Mu stafa zamanında sadrazam olmuştu . IV. Murad devrinde de bu m alkarnd a kalmıştı. Faıkat Ali Paşa rüşvet alan haris bir adamdı. Bir gün Ali Paşa bayram tebriki münasebetiyle şeyhülislamı ziyarete gitmişti. K onuşma esnasınd a rüşvetten söz açılmıştı. Y. E. sadrazama, bu halinden vazgeçmesi için nasihatte b u lu 'l ­ muştu. İ şte bundan m uğber olan Kemanıkeş Ali Pa ş a , ay­ n ı zamanda kayın babas ı ulemadan Bostanzade'nin de teş­ ' i k iy l e Y. E . ' y i yerinden ayırmak için tedbirler dUşünmUş­ tü. Bo>tanzade'nin maıksadı Y. E . ' n i n yerine geçmekti. •B ir gün sadrazam, IV. Murad'ın huzuııu nda bu­ lunduğu bir sırada sohbet esnasında şeyhül islamdan ba:his­ le onun aleyhinde bu l unmuş ; "cülfuıunuzda Y. E.'nin rıza­ sı yoktu" demesi üzerine padişah şeyhülislamı azletrnişti. Yer i n e sabık şeyhUl islam Hoca Saadettİn Efendizade Meh-

YAHYA

EFENDi, Zekeriyazade

med Esad Efendi get.irilmişti. Fakat onun d a ömrü uzun sünnemişti. Kemanıke� Ali Paşa da bir yıl sonra sarayda katiedilmiş ve böylece Y. E. b u d ü şmanınd an kur tul m u şt u .

IV. Murad , sadrazarnın şeyhülislam Y. E. h akkınd a söylediıkierinin aslı o lm ad ığ ın ı öğrenince onu iıkinci d efa ( ı624) şeyhülislamlığa getirmişti. 1630'da sİpahilerin ihtiHili s ı r as ı nd a zorbaların bas·k ı­ sryla Y. E. yine azlonulmuş ve yerine Ahizade Hüseyin Efendi tayin edilmiştir.

Bir yıl kadar açıkta k a l an şair, hayatını bazan S uit a n Selim'de-ki konağında, bazan da Topkapı c iv ar ınd ak i çift l i ğ i nd e geçi rmiş ti .

­

Zorbaların bastırılmasından ve Ahizade'nin de feci bir şekilde şehit ed i lmesind en sonra ı 6 3 3 'te üçüncü d efa şey­ hülislamlığa getirilmiş ve haya,tının sonuna k ad ar bu ma­ kamda kalmıştır. IV. Mıurad zamanında Revan ve Bağ ­ dad seferlerinde bulunmuş ve padişahın yanından hiç ay­ rılrnarnıştı. Nedim, Y. E.'nin Nef'i'den ü stün olduğunu ifade et­ mişti. Falkat Y. E. çağdaşı bulunduğu N ef' i 'n in nüfuzun­ dan kendisini kurtararnamış ve üslupta da Baki'den ders almıştı. Bun·unla b i r l iık,te eski dev irle yeni dev ir arasında mutav a ssıt rolünü yapmıştır. Y. E. yalnız şiıir hayatında değil, aynı zamanda ilmi kudretinde de ü stü ndü . Hatta Ebuss uud Efendi'den son­ ra gelen şeyhülislftmların en büyüğıiidür. Y. E., Kanuni devrinden itibaren II. Selim, III. Mu­ rad, III. Mehmed, I. M u stafa , III. Osman, IV. Murad ve Sultan İbrahim gibi sekiz p ad i ş aJı ın devrini görmüş ve IV. Murad'ın en parlak devrinde şiirleriyle gönülleri fet­ hetmiştir. IV. Murad'ın ölümünden sonra Sultan İbrahim'in cü­ llli.u üzerine Y. E. şeyhülislilmlıkta ipk a edilmişti. Fa­ kat Cinci Hoca'dan çok eziyet gö rmüş ve arasıra müfsi t­ Ierin ryüzünden Sultan İbrahinı'dea azar işitmişti. Ya şç a da ilerlemiş olan Y. E., ı 643 'te h ast a i anm ı ş ve b ir '}'li sonra öl mü ştü r .

Cenazesi, Naima Tarihi yazarı Mustafa Naim Efendi' ye göre parmak ü ze r i n de t a ş ı n arak babası Zekeriya Efen­ d i ' n i n Sultan Seli m camii ci:varında Çarşamba'daıki türbe­ sine defnolunmuştur. Y. E., fakih bir alim olduğu ıkadar d a ş a i rd i . U.tifeci ve nüktedand ı . Hatta bu yönden Nef'i ile aral arında man­ zum k ı t alar cereyan etm iş t i r . (V. Ertan)

YAHYA GALİB : bk. KA RG I , Yahya Galib. YAHYA TEVFİK EFENDi (İstanbul ı 7 ı 6 - İstanbul 1 7 9 1), Şeyhü li s l am . Müderris Eyüb Efendi'n i n oğ l ud ur . ı 7 36'da im t i han vererek müde!ris o l muşt ur . ı 7 67'de Sel a­ nik, sonra Şam, M ekıke , İstanb�l ıkadılıklarında bulunmuş­ t ur. Anadolu ve R ume l i kazaskt>rliklerini yaptıktan sonra ı789'd a Na,kibüleşraf ve ı 790'1a da Şeyhü l i s l am olmuştur. Fakat bu maık amd a ancak 13 gün görev y apm ı ş t ır . Y. T. E., fen i limleri arasında en çok kimya ilmiyle meşgul olmuştur. Servetini h emen hemen bu uğurda har­ camıştır.

Aslen İ ranit olan Y. T. E. kendisin i Buharal ı o l arak tan ıtm ak istem i şti r. Türkç e , Arapça ve Farsça şiirler de y a zm ı ştı r. (V. Ertan)

- YA KALAMA

379

Y AHY ALI, K ays e ri iline bağ l ı bir ilçe. Yiiz ö lçü mü 1 603 km�, nüfusu 37 283 ( I 980)'tür. İlçe, i li n güney bö­ l ii m ü nd e , N iğde ve Adana illerine doğru bir girinti şek­ linded ir. Batısında Ye şil h i s a r , doğu ve kuzeyinde DeveH i lçe le r i vardır. Daha önce Develi i lçesine bağlı bir bucak iken, ı 954'te i lçe durumuna getirilmiştir. İ lçe merkezi Y.' nın n ü f us u ı5 585, yüksekliği ı 2 ı 0 m dir. İlçe arazisinin dörtt e üçü dağlıktır (2 ı40 m l ik EI­ malı, Seki d ağ l arı ). Bu dağlar Torosların birer bölümüdür. İlçenin k uzey i nd e Develi ovasının güney bölümü gen iş yer tutar (ı 050 - ı ı oo m). Burası verimli bi r alüvyal ovadır. Y. şehrine doğnı ovanın genişçe bir girintisi vardır. Buradan dağlara doğru uzanan Kayagül boğazı bulunur. Kalabalık nüfuslu köyl er , ovada toplanmıştır. İlçedeki ba şl ıc a akarsular, d ağlardan beslenen, ilçe merkezinin içinden geçen Kocaçay ile kuzeyde Kocah a c ıl ı köyü yakı n ın dak i Karaboğa denilen yerden çıkan ve Sul­ tansazl ığı'na doğru a'k an Karaboğa de re s i d i r . Zamant ı ır­ m ağ ın ı n bir kesimi de ilçeden geçer. Belen dağının eteğİn­ deki k ay a l ık l a rd an fışkıran v e şehrin i çme ve kullanma suyu ihtiyacını karşılayan kaynak suları ile arazi de su !an­ maktadır. Bu kaynak suyu ile Elm ad ağ k öyün d en g ele n su ­ l a r bi r l e şe rek bir hidroelektrik santralini ç alı şt ı rmaık t a d ı r. İlçede k ı ş l a r sert ve soğuk, y azl a r sıcaık geçer. Yazın s ıc ak lığ ı n 35°C yi bulduğu, kışın - ı ooc d en aşağı düştüğü ç ok olur. Yıllık y a ğı ş 508 mm k ad ard ır . Dağlarda yağış (özellikle kar) daha :boldur. İ lçede orman­ lar (en çok meşe, gürgen, çam, ardıç) 3 7 000 h ek t ar ı bu­ lur. İlçenin ovalık bölümünde ise, başta elma olmak üze­ re çeş i t li meyvaların yetiştirildiği bahçeler ve sebze bah­ çeleri geniş yer tutar. Y. elması halkın başlıca geçim kay­ n ak l ar ı nd and ı r. Sulak yerlerde kavaklıklar ve söğüt ağaç­ ları da bulunmaktadır. Ovada en çok buğd ay ve ar p a ek ilir. Ayrıca, h ayvancılık ve halıcılık (evl erde dokunan halılar ve kili m l e r tanınmıştır), küçük ölçüde madencilik vardır.

İlçede en çok koyun beslenir (69 000), kıl keçisi git­ tikçe azalmış (22 000) olup sığır sayısı artmıştır ( 1 7 000) . Son ıo - ı5 yıldan beri süt inekçiliğinde ge l i ş me b a şl amı ş ­ tır. Ova k öy l e r ind e az s ay ıd a t iftiık keç i s i (1 000 k ad a r), d okuma ve b a tt an iy e sanayii için beslenir. İlçe merkezi Y. (eski adı : Gazibenli), Develi ovas ını n güney kenarında, Toros dağlarının yakınında, bahçeler ara­ sında g e lişm i ş bir küçük şeh i rd i r. İlçede nüfusun yarıdan çoğu bu şe h i r ile yakınındaki köylerde toplanm ıştır. İlk \'C o rt a okulu, sağlık kuruluşu, elek t riğ i, iç m e ve ku l l anm a suyu, çarşısı, haftalık pazarı, otel ve l ok an t alar ı vard ı r. Y., Kayseri - Niğde ık a ra ve demir yoluna bir asfalt yol ile (30 km) bağlanmış, Develi'ye de stabilize bir yol yapıl­ m ı ş t ı r . (R. İ zb ı rak )

YAKALAMA, bir ki ms en i n suç üs tü durumunda veya işlediği suçtan hemen sonra ele geçinierek tu tul m ası . Y.'mn şart ve hükümleri : Meşhut cürüm (suç üstii) ha­ l inde ra st l a n a n veya suç üstü taıkip olunan şahsın kaça­ cağından korkulur veya hemen hüviyetin i belirlemek müm­ kün olmazsa, o şahsı tevkif müzekk e resi bulunm :ısa da, herk es m uv akk aten yakalayabilir. Cumhuriyet savcısı veya derh a l amirlerine müracaat olmayan hallerde z ab ıt a me­ murları, tevkif müzekıkeresinin kesi lmes i n i gerektiren ve aynı zamanda gecikmesi m ahzu rl u hususlarda z:ınltyı mu­ vakk:ı ten ya:kalayabil irler. İ ş l enm e'kt e olan suç, mcşhut suç-

3 80

YAKALA M A - YAK U B BEY,

Muhammed

tur. Henüz işlenmiş olan suç i le, suçun iş le nme si n d en he­ men sonra zabıtaya veya suçtan zarar gören şahıs yahut başkalan tarafından takip edilerek veya suçun pek az ön­ ce işle ndiğ i ni gösteren eşya veya izlerle yakalanan kimse­ nin işlediği suç da meşhut suç sayılır (Ceza Muha:keme­ leri Usulü Kanunu, Md. 1 27). Yakalanan şahıs bıra.kıl­ mazsa, gereksiz veya haksız bir gecikmeye m eyd an vermeye­ cek surette ve yakalanma yerine en yakın sulh hakimine gönderilmesi için gerekli süre hariç, en geç 48 saat içinde bu sulh haık.imi önüne çı!karılır ve sorguya çekilir. Üç v e­ ya d ah a çok kişinin bir suçun işlenmes i ne iştiraki sure ­ tiyle toplu olarak işlenen suçlarda, sanı!k sa.yısının çoklu­ ğu veya samkların yahut delillerin durumu veya suçun ni ­ teliği sebebİiyle bu mümkün olamazsa, sanık soru�turmanın bitiminde ve her halde 15 gün içinde sulh baıldmi önüne çıkarılır; ancak zabıta, Cumhuriyet s avcısının veya geeiık­ mesinde zarar görülen hallerde sulh veya sorgu hakiminin yazılı emri bulunmadııkça sanığı 48 saatten fazla tutamaz. Sulh biikimi Y.'yı gerektiren bir hal görmez veya Y. se­ bepleri ortadan kalkmış bulunursa, yakalanan şahsın ser­ best bıra:kılmasını emreder. Aksi h ald e, vereceği tutukla­ ma müzekke resi hakıkında 1 2 6 . madde hükmü uygulanır (C. M. U. K. Md. 128). Yakalan v"ya tutuklanan kişilere, Y. veya tutuklama sebepleri \'e haklarındaki iddialar her h alde yazıl ı ve bu­ nun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak der­ hal, toplu suçlarda en geç haıkim huzuruna çı.karılıncaya kadar bildirilir. Yakalanan veya tutuıklanan kişinin duru­ mu, soruşturmanın kapsam ve konusunun açığa çıkması­ nın sakıncal arının gere.\birdiği kesin zonınlulııık dışında, ya­ kınlarına derhal bildirilir. Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakıkında ka­ rar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halin­ de hemen serbest bıra:..lo l masını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine baş vurma hakk ı na sahiptir. Bu esas­ l ar d ışında bir işlem e tabi tutulan kişilerin uğradıkları za­ rar, kanuna göre devletçe ödenir (Anayasa, Md. 1 9). (E. Korur)

YAKUB BEY, Muhammed

(Ta şk ent

1 826 - 1 877),

Kaşgar emiri . Gençliği yoksulluk ve maceralar içinde geçt i . Y. B . , yakışııklı, cesur, müziği ve dansı çok seven bir kişi idi . Çocwkke n çayhanelerde şarkı s öylemi ş ve dans etmiş­ tir. Önceleri dayısının him-a.yesinde iken sonraları bazı bey­ terin hizmetinde bulunm�tur. Y. B . ' in yükselmesinde eniştesi Nar Muh ammed 'i n büyük rolü oldu. Yüzbaşı v e binbaşı rütıbesini kazanan Y. B . , 1 849 'd a Akmescid h a­ kimliğine getirildi. Batı Türkistan'daıki emirlerin iç çatış­

YAKUB BEY,

Y.

B.,

Muhammed, Kaşg:ır emiri

1 864 ten itibaren '

13

yıl süreyle

Döngenler

(Çinli Müslümanlar) ve Çinlilerle yaptığı sava§lar sonun­ da devletinin sınırlarını doğuda Börköl, Ürümçi ve Ku­ mul'a, batıda Pamir ve lsı:kgöl dolaylarına, kuzeyde Bal ­ kaş gölü ve Altay dağlarına, g ü neyd e Karangu Tağ (Ka­

ranlık dağ) ve Karakoruro dağlarına kadar genişletti. K en ­ disine Buhara emiri Muzafferüddin tarafından 'atalık gazi' unvanı ver i ld i.

malarında da önemli rol oynadı. Y. B . , aralık 1 86 4 t e Cihangir Töre'nin oğlu B uzurk '

Han Töre'nin başkanlığında bir heyetle Kfışgar'a gitti. Bu

heyet Kfışgar'a vardığı zaman idare K ıpç ak Sıddık Bey'in .

elind eydi . Çok geçmeden :Buzurk Han Töre Kaşgar'da ida­

reyi eli ne aldı. Fakat Buzurk Han Töre, hayatını eğlence ile geçirdiğinden Kiişgar'ın askeri ve mülki işleri gerçekte Y. B . tarafından yönetıiliyordu. Y. B., bir yıl içinde bir kaç bin ıkişiden oluşan bir ordu meydana getirmeye m uvaf­

faık oldu. 1 866'da Yenibisar, Yarkent ve Hotan'ı zapt et­ ti . 1 867 yılı başlarında Kfışgar'da artık Y. B . 'e karşı ge­ lecek hemen hemen hiç bir kuvvet kalmamı§tı.

YAK UD BEY

:

Kfışgar'da yaptırdığı İdgab camii (1872)

YAKUB BEY, Muhammed ilan

ettikten

sonra,

ilk iş olarak 1 872'de Türkiye'ye, Sultan Abdülazize, kurmuş oldu­

ğu Türk İslam Devleti'nin Os­ manlı

İmparatorluğunca tanın­

ması ve aynı zamanda ıkendi;;i­ ne harp malzemeleri ve askerle­ rini eği.tmek için birkaç subayın gönderilmesini talep etmek ama­

381

YAKUT el � HA MEVl

sermaye ile kitap ticaretine ba5lamıştır. Y., bu sayede pek

Y . B . , Doğu Türkistan'da ·ba­ gımsızl ığını

-

Yakub Bey'in hastırdığı sikke

cıyla yeğeni Seyid Yaıkub Han Töre başkanlığında bir he­ yet gönderd ı . Sultan Abdülaziz, Y. B.'in bu isteğini ka­ bul ederek Kfışgar'a beş kişiliı.lc bir askeri heyet ile çok sayıda harp malzemesi göndermiş, ayrıca .kendisine Emi­ rü'l - Müslimin unvanını vermiştir. Buna karşıl ık Y. B. de Sultan Abdülaziz adına hutbeler okutmuş, lkendi bastığı gümüş ve altın s ikk elere de Sultan Abdülaziz Han iba­ resini yazdırmıştır,

Y. B. , 8 haziran 1 872'de Ruslarla beş m addelik bir ti­ caret antiaşması yapt ı. 2 şubat 1 874'te de Hindistan'dak i İngil�z yönetimi ile 1 2 maddelik b i r antlaşma irnzaladı. B u antlaşmalarla Osmanlı İmparatorluğundan sonra Rusya ve İngiltere gibi zamanın i·ki büyük devleti tarafından tanın­ mış olması, Y. B.'in devletine ne kadar biiyük önem ve­ rildiğini belirtir. Y. B.'in Ruslar ve İngilizlerle antlaşmalar yapması, Çin'i endişelendirrnişti. Mancu hükümeti 1 877 yılı ilkba­ harında Y. B . 'in üzerine General Tso Tsung-t'ang ve Ge­ neral Liu Chin-t'ang'ın koroutasında on bin kişiden ka­ labalık bir ordu gönderd i . Aynı yılın nisan ayında Çinli­ ler Kumu! ve Ürümçi'yi zapt ettiikt en sonra Kaşgar'a doğ­ ru yürümeye başladılar. Bu sırada Y. B . , Tso Tsung-t'ang'a elçi göndererek Mancu hükümetiyle bir dostluk antiaşması yapın aık istooiğini biJdirdi. Bu arada Hotan hakimi Niyaz Hekim Bey ile yardımcısı Aşur Bey, yaverine çok miktar­ da para verrnek suretiyle Y. B.'i zehirletereık öldürttüler. Y. B .'in ölümü Doğu Tünkistan'ın bağımsızlığının da sonu oldu. Onun ölümü üzerine Doğu Türkistan tekrar Çiniiierin hakimiyeti altına gird i . (A. Rıza Bekin)

YAKUT el HAMEVi

(Anadolu 1 1 78 - Haleb 1 229), İslam coğrafyacısı ve edebiyat tarihçisi. Küçüık bir çocuk iken esir alınarak Bağdad'a getirilmiş ve aslen Hama şeh­ rinden olan Asker b. İbrahim el - Haımevi adlı tacir tara­ fından köle o larak satın alınmıjtır. Efendisinden dolaıyı Ya­ kut el Hamevi diye anılmıştır. Okuyup yazmayı ve hesabı öğrenme; i için Y.'u ıküttltba gönderen Asker, hesap işlerini ona yaptırıyor, zaman zam an d a ticari seyahatlerinde onu yanında götürüyor ve yalnız olarak gönde riyo rd u . As•k er, l l 99'da Y.'u azat etti ve kendisini işinden ayırdı. -

-

Y. bu sırada, para ile kitap istinsah ederek hayatını idame ettirmeye çalışmış ve böylece hem ·para kazanmış hem de çeşitli kitapları okumak suretiyle bilgi ve kültü­ rünü genişletmek imkanına kavuşmuştur. na·ha sonra eskL efendisi onu tekrar yanına almış ve kendisine bir miktar sermaye de vererek çeşitli yerlere ticaret için g önde rm işt ir. Y. bu seyahatleri sırasında Bah­ reyn adaları ile Umman 'a gHmi�tir. Asker'in ölümii Uzeri­ ne Y., Tebriz, Suriye, Mısır ve Ş am'a gitm iş ve elindeki

çok kitap okumak, ilim ve edebiy.tla meşgul olmaik fırsatı­ nı bulmuştur. Şam'da bulundug•_ı sırada, Haricllerin Hz. Ali'ye karşı düşüncelerini ihtiva eden bazı eserlerin etkisi a l tında kalmış ve bu görüşlerini tazı k:mselerle tartışmıştır. Şam'dak•i balık, onun bu görüşlerini şiddetle reddetmiş ve kendisini Iinç etmcık istemiştir. Bunun üzerine Y., gizlice önce Haleb'e, sonra da Musul ve Erbil yo l uyla Horasan'a kaçırnıştır. Bu olay, Y.'u İsiflm dünyasında m eşhur etmiştir. Y. serbestçe seyahatlerine devam etmiş, Merv'e yer­

leşmiş, iki yıl burada kaldıktan sonra, 1 2 1 8'de Harezm'e gitm iş ve Çingiz kumandasındak i Moğol ordularının 1 2 1 9 ' d a bu bölgeyi işgal etme>ıi üzerine, her şeyini terk ederek

Musul'a sığınmış, oradan da Haleb'e giderek şehrin dışın­ daki bir hana yerleşmiş ve ölünceye kadar orada kalmıştır.

Y., bu seyahatleri sırasında çeşitli şehir ve bölgeleri bizzat muş

tanımış, ve

ayrıca

kütüphanelerdeki

kitapları

oku­

pek çok ilim adamı ile tanışmıştır. Özellik­

le onun, Moğol hakimiyetinden önceki , marnur ve mü­ reffeh meden� Tüıık memleketlerini ya'k ından tanıması ve

gözlemlerini

meşhur

eseri

Mu'cem u'l - B u ldan'da

zikret­

mesi, milli tar.ihimiz için büyüık bir kazançtır. Moğol is­ tilasından önceki Maveraünnehir, Harezm ve Horasan'ın, o devirdeki marnur hallerini öğrenmemizi Y.'un bu göz­ lemlerine borçluyuz. 1 224'te tamamlanan bu büyük coğrafya ansiklopedisi,

şehir ve bölgelerin tariıhi coğrafyası hakkında bilgi verme­ si yanında, İslam dünyasınd a o gün için bilinen her yerin, tarih, m edeniyet ve meşhur kimseleri hak­

ol­ dukça başarılıdır. Öte yanda sağlam üslubunda, dili güzel kullanışınd a gazeteciliğinin payı büyüktür.

terir. Gerek tipleri yaratmada gerek vakayı yiirütmede

Romanları, Nfidide [ 1 890 ] , Hayal içinde [ 19 0 1 ] ; hikayeleri, Hayat-ı mulıayyel [ 1 899] , Hayat-ı lıa­ kikiye sahneleri [ 1 909 ] , Niçin aldatırlarmış? [ 1922 ] ; tenkit, Kavgalarım [ 1 9 1 0] ; hatıra, Edebiyat anıları [ 1 975 ] , Siya­ sal anılar [ 1 976 ] . (İ. Parlatır) Eserleri :

YALÇIN, Hüseyin Suad

m art 1 942),

(İstanbul

1 867 - İstanbul 2 1

şair ve tiyatro yazarı. İstanbul'da başladığı ilk

öğrenimini babası Ali Rıza Bey'in Balıkes ir'e tayini ile bu §ehirde

tamamlam ış, orta öğren imine İstanbul'da Beyazı t

tarzdadır.

Okul

arkadaşı

Cenab'ın

Hamid'i okum aya yö­ 1 896'da Tevfik Fik­

Fünun"a

19 l l 'de

" Genç Kalemler" dergisinde

bu dönem şiirlerin i n en açıık ömekleddir.

Y., II. Meşrutiyet'ten sonra tiyatro ile de ilgilendi. Sosyal konulu tiyatroları yanında adaptasyonlar ve çeviri­ ler de yaptı, bu tü rde 20 kadar eser ve rd i .

iBu olaydan sonra siyasi hayattan biraz uzaklaşan Y.,

!emiş

"Servet-i

imzasını kullandı.

geçim sıkıntısı içine düşer. İsmet Paşa'nın izniyle Sanayi ve

sonra da ölümüne kadar değişik gazetelerde yazıları çıktı.

eski

tarz şiiri, özelliıkle

başlayan Milli Edebiyat hareketine yabancı kalmadı. Sade

kara İ sti:k.UU Maıhkeınesince Çorum 'a sürüldü, 26 ağustos 1926'da Haıldı:ı Tarık (Us)'ın kefaleti ile serbe>t bırakıldı.

Y., Atatürk'ün ö lümünden sonra yeniden m i lletve( 1 940 - 1 950). 1 950 sonrasında " U l us" gazetesinde y aım aıya başlad ı . Hükümete ağır eleştirilerde b ulundu, bundan ötürü bir ara tutukland ı ( 1 956), ancak yaşının i t er-

yeni

zılarında m i zalı unsuruna ağırlık veren şair, Gave-i zalim

tirileııd e bulundu, bunun üzerine 1 9 2 5 't e tutuklandı ve An­

k.ili seçildL

genellikle ile

g iren Y., ilık şiiri­ yayınladı. Bu yıllarda yazdığı

-

tısı yeniden "Tanin" gazetesinin çıkmasına yol açtı. Cum­ huriyet'in ilk yıllarında o, yeni yönetime karşı şiddetli eleş­

"Fikir Hareketleri" dergisi ile uğraşır, artıık siyasi hayattan

Hakikat"te

e debi bir yön verm es i üzerine bu dergide şiirler yazmaya başladı. Bu dönemde o, genel­ likle Cenab Şehabeddin'in etkisindedir. İlk şiirlerini U­ ne i Me/al adlı şiir kitabında yayınladı. Daha sonraki ya­ ret' in

Orada günlerini İngil izce ve İtalyanca öğrenerek geçirdi.

maıya başlar. Türk Dili Tetkik Cem iyetin i n i lk toplantı­ sınd a haıraretli bir konuşma yapar (6 kasım 1932), dilin aşırı sadeleşmesine karşı çıkar. 1933 - 1 940 yılları arasında

Yolları yolcu vapurlarında doktor­

neldi ve o yolda denemelere girişti.

(20 mayıs 1 9 1 9).

Maadin Ban:kası yönetim kurulu başkanlığına getirilir.

Deniz

Edebiyat hayatına tıp öğrencisi iken

im­

zalanması üzerine İngilizler Bunlar arasında

sonra

1



1

·

Eserleri : Ş i i r kitapları, Liine-,i Melfil [ 19 1 0] , Gave des­ tanı [ 1 923 ] ; tiyatroları, Şehb iil yahut İstibdad'ın son per­ desi [ 1 908 ] , KirU çam aşı rlar [ 19 1 0 ] , Ahirette bir gün [ 1 9 10] , Deva-yı aşk [ 19 1 0 ] , Kayseri gülleri [Münir Nigar ile birlikte , 1920 ] , Yamalar [ 1 920] , Çifteli mikroplar [ 1 920 ] , Tayyare [ 1 927 ] , A n a kanunda son gece [ 1 943 ] , Çürük temel, Darülbedayi'de oynanan iLk oyundur (20 ocak 1 9 1 6).

Y.'ı çeşi t l i yönleriyle tanı tan ve eserlerinden örnek­ karısı Efzayiş Suad , Hüseyin Suad Yal­ çın ve şiirleri [ 1943 ] adı ile yayınlamıştır. (İ . Parlatır) ler veren bir kitabı

YALOVA, İstanbul iline bağlı bir ilçe. Yüz ölçümii 493 kJn 2 , nü fus u 75 878 ( 1 980)'dir. Ç ı n arcık (3 000 nüfus­ lu) ve Kılıç adlı iki bucağı, 1 OOO'den çok nüfus lu 9 köyü vardır. İlçe me rk ez i Y.'nın nüfusu 4 1 869 (1980)'dur. Y., doğuda Kocaeli'nin Karamürsel ilçesi , güneyde Bursa'nın Gemlik ve Orhangazi ilçeleri, kuzeyde Marmara denizi i le çevri lidir. Önceleri İzmit m utas arrıfl ığı n a bağlı Karamür­ sel ilçes inin bir bucağı iken, daha sonra ilçe olarak Bursa iline bağlanmış, 1 930'da İstanbul'un ilçeleri aras ına ka­ tılmıştır.

dağlarının kuzeye bakan yamaç­ alan 7 dere, arazi­ yi derince vadiler halinde yarmıştır. En uzunu (45 km) ve Y . ya uzanan Eyrek deresi, kaynaklarını Orhangazi ilçesin­ deki dağlardan alır. Arazi, Marmara kıyısına doğru alçal ı r ve geniş bir alanda 200 - 250 m ye kad ar olan tepeler, düz­ lilider sıralanır. Bu arazi Neojen devri tabakalan (kalker, marn) ile kıyı boyunca ve vadiler içinde alüvyonlardan bir yapı gösterir. D ağlarda ise, Paleozoik kıvrıınlı, kınldı bir yap ı ve Çın arcık yöresinde volkaniık örtil (bazalt, and�it) ·İlçe arazis i , Samanlı

larını içine alır. Bu dağdan kaynaklarını

'

görültir.

YALOVA İ lçede ortalama sıcaklık ı 4,3°C, en yüksek sıcaklık 5 °C, yıllık yağış 760 mm dir. Dağlarda oldukça iyi korunmuş ormanlar ile fundalıklar vardır. İlçenin Kaplıca Ormanı koruma ormanı olarak de­ ğerlendirilmiştir. Bu orman, kaplıca alanının güzelliğini artırmış, su rej imi bakımından korunmaya alınmıştır. Çı­ narcık yakınında (Y.'nın 20 km batısı) yaşlı meşe ağaç­ larının bulunduğu, bitki örtüsünün gür ve sık olduğu Ha­ sanbaba piknik yeri ( ı 2 400 m2) suları ve tesisleriyle çoık zi�aretçi çeiker. 37°C, en düşük sıcaklık

-

İlçede başlıca geçim kaynakları meyvecilik ve sebzeci­ liıktir. Son yıllarda çiçekçilik de gelişmeye başlamıştır. Ürünlerini İstanbul'a ve bu arada adalara gönderir. Kıyı­ da Millet (Atatürk) ve Baltacı 9iftlilklerinden oluşan, hay­ vancılık ve meyvecilik !konularında çalışan bir devlet üret­ me çiftliği vardır. Şehir ve çevresinde yoğurt yapılır, ay çiçeği yağı çıkarılır. İlçede et ve özelliıkle süt verimi bakımından önem ta­ şıyan haıyvancılık d a geçim kaynağıdır. Sayıları 6 OOO'i geçen sığır, ı8 000 koyun, 4 000 keçi beslenir. İlçe merkezi Y., İzmit körfezinin güney kıyılarının ağzına yakın bir yerde, dere ağzında bir küçük şehir ve çok işleık bir iskeledir. Doğuya ve batıya doğru uzanan kıyıları tabii plaj değerindedir. Bu yörede çok sayıda yaz­ lıklar yapılmıştır. Şehrin nüfusu ı 9 3 5'te 2 635 iken, ı 980' de 42 OOO'e yaklaşmıştır. Y., yolcu vapurları ile İstanbul'a, araba vapurlarıyla Kaıtal'a bağlı olduğu gibi , İzmit körfezi kıyılarını dolaşan düzgün kara ryolu ( 1 54 km) ile İstanbul'a ve 70 km lik bir yol i le Bursa'ya bağlıdır.

Y. yöresi, çok eski bir yerleşme yeridir. Göztepe'nin doğu eteklerinde yapılan kazılarda, M. S. I V V. yüzyıl­ lara ait mezar ortaya çıkarılmıştır. Şehrin 5 km doğus un­ da Orta Çağa aj.t duvar kalıntıları görülmüştür. XIV. yüz­ yıl başlarında Türk kumandanlarından Yalvaçoğlu tara­ fından alınarak Yatakova adı verilmiş, dah a sonra bu ad Y. olaraık yaygınlık kazanmıştır. Son 3 0 40 yıl içinde şe­ hi• kıyı boyunca serpilmiş, modern ·y apılar çoğalmış, Y. bir den i z sitesi ve termalizm merkezi durumuna gelmiştir. Elektrik enerjisi, içme ve kullanma suyu, işlek .bir çarşısı, lise, orta ve ilk okullar, sağlık kuruluşları vardır. -

-

Yalova kaplıcalan :

Türkiye'nin en tanınmış, modern kaplıcalanndan biri Y. K.'dır. Y. iskelesine ı2 km uzak­ lıkta:kıi kaplıca (yüksekliği ıo5 m), Gökçedere ve Üvezpı­ nar köyleri arasındaki orman içindedir. Sıık ve yüksek ağaç­ ların gölgelediği bu alan, çok bakımlı çiçek bahçeleri ile süslüdür. Otelleri, açıık ve kapalı havuzlarıyla hem bir turistik yer, hem de sağlık bakımından büyük önem taşı­ yan bir çevredir. Kaplıcadaıki oteller yakınındaki Gökçede­ re köyünde pansiyon olaraik evlerde de kalınabilrnektedir. Y. K., çok eskiden beri tanınmış ve işletilmiş ise de, en parlak devrini ı930'dan sonra kazanmıştır. Tedavi te­ sisleri arasında açıık termal h avuz, tarihi Kurşunlu hıırna­ mı, Yeni Hamarn (Valide Hamamı), banyolar, özel ban­ yolar, çamur banyoları, hidroterapi ve fizik tedavi ensti­ tüsü ve diğer termal tedavi kuruluşları vardır.

Kaplıca kaynaklarının (5) s ıcaklıkları 48°C - 66°C ara­ sındadır. Daha çok banyo ve kısmen içme tedavileri olur. Romatizmal rahatsızlıklar ba�ta olmak üzere, hareket sis-

YALVAÇ

391

teminin ağrılı hastalıklarında şifa vericidir. Ayrıca, damar sertl iği, kronik ilühaplı ve ağrılı hastalıklar da f�dalıdır. İçme olaralk da d iyabet, gut gibi hastalıklara karşı gifa­ lıdır. (R. İzbıralk.)

YALUTOROVSK TATARLARI, Batı Sibirya'da ya­ şayan Tümen Tatarlarının bir koluna verilen ad. Bk. Tü­ MEN TATARLARI. Y ALVAÇ,

Isparta iline bağlı bir ilçe. Yüz ölçümü

2 ı 4 ı 5 krn , nüfusu 67 448 ( 1 980)'dir. Bağıkonak (es•ki adı :

Örkenez), Kurndanlı (eski adı : H�an) adlı i:ki bucağı (her birinin merkezi yaklaşık 3 000 n üfuslu) vardır. Y., ka­ saba özelliği almış büyük köylerin çok bulunduğu ilçııler­ dendir. İlçe merkezi Y., ı9 986 ( ı 9 80) nüfuslu bir küçük şehirdir. Bu şehrin 7 km kuzeyinde Sücüllü kasabası (6 500' den çok nüfuslu, yakınında son yıllarda yapılmış baraj ve sulama tesisleri), yine şehrin 8 km güneybatısında Hüyük­ lü kasabası (3 300 nüfuslu) bulunduğu gibi, ilçede nüfusu 2 OOO'i geçen 6 kasaba özelliğinde köy vardır. İlçe, ilin kuzey bölümündedir. Afyon ve Konya ilieri ile ilin Selliİıık.ent, Gelendost ve Şarki Karaağaç ilçeleri ile çevrilidir. ı o ı 8'de ilk Türk akıncıları bur�a gelmiş, Malazgirt zaferi sırasında Salur ve Emir boylarına bağlı Yalvaç Bey burayı yurt ed.i nrni ştir. Şimdiki şehrin adı da buradan kalmıştır. Y., bir süre Harnitoğulları'na bağlı kal­ mış, bölge Osrnanlılara geçti·kten sonra Harnit sancağı şek­ linde Kenya'ya bağlanmıştır. İlçe arazisi, kuzey ve doğusunda Sultan Dağları'nın bi­ rer kesimi ile çevrili (1 500 - ı 700 m) olup Eğridir gölü­ nün kuzey bölümüne (Hoyran gölü) doğru dalgalı arazi, tepelikler ve düzlükler halinde uzanır (ı 000 - ı 250 m). Göl yakınında Kirişli dağı ı 800 m dir. 'Bu arazi , dağlar­ dan inen ve Eğridir gölüne dökülen akarsular (Y. çayı ve kolları , Köydere) ile yarılrnıştır. Akarsular boyunda ge­ niş alüryal düzlükler ile bunların çevrelerinde Neojen dev­ ri tabakalarından oluşmuş (kalker, kil, marn . . . ) plato ve tepeler geniş yer tutar. Hoyran gölü yakınırıda ise, Me­ zozoik - Ters iyer kıvrımlı, kınklı arazisi uzanır. İ lçede yazlar sıcak ve kurak, kışlar ve ilkbahar ya­ ğışlı ve soğuk geçer (en yüksek sıcaklıklar ortalaması 35°C, en düşük ı 5°C, yıllık yağış 523 mm). Göl yakı­ nındaki dağlarda yarı bozuk ormanlar dışında, ilçe top­ rakları tarla, bahçe, bağ olarak değerlendirilmiş, yer yer meralar da ayrılmıştır. Sücüllü bucağı arazisinde koruma ormanları bulunmaktadır. -

İlçede başl ıca geçim kaynakları tarla tarımı, meyve­ ciliık, sebzecilik, hayvancılııktır. Koyun ve keçiden başka, sayıları ı o 000 kadar olan tiftiık keçisi, sayıları ı4 OOO 'e yaklaşan sığır beslenir. Ekim ayında hayvan sergisi açılır. Bazı el sanatları (dericilik, aya,Jdcabıcıhk, dokumacılık) da yapılır. Bir kısmı yeni kovanlardan (hepsi 3 300 kovan) yılda 32 000 kg bal, ı 800 kg bal rnurnu elde edilir. Tar­ la ürünleri (buğday, arpa, nohut, patates) yerindeki ihtiyacı karşıl�cak kadardır. İlçe merkezi Y., Sultan Dağları'nın batı eteğinde, dal­ galı düzlükler üzerinde kurulmuş, bağ ve bahçelerle çev­ rili bir küçük şehirdir. Halkın çoğu yaz mevsimini bu bahçelerde geçirir. Deniııden yüksekliği ı 080 m dir. Eko­ nomik bakımdan Akşehir pazarı ile yakın ilişkisi olmu�.

YALVAÇ - YANARDAG

392

veya

VOLKAN

çevresindeki şehir ve kasab a l ara k ara yoll arı ile bağlan­ m ı ştı r .

b ir

Y., eski

mamları vardır. İlçe merkezinde lise, kız sanat enstitüsü,

kasabalarda 7 ort a okul, 5 ilk okul bulunmaktadır. Hacı Ali Rıza kütüphanesinde 23 000 cilt kitap vardır. Y. mü­ zesinde ilde bulunmuş tarihi eserler sergi lenmi şt ir . Şehri n 3 km doğusunda, Hisarardı köyü yakınındaki Karakuyu mevk ii n deki tepede Men mabedi (M. Ö. 4 80), Romalılar zamanında önem kazanmıştır. Y.'ın en eski camilerinden Devlethan camii (XIV. yüzyı l ) tarihi değer t aş ır. (R. İz­ bıra•k)

tamamladıktan

O ku l un a

sonra,

devam piyade

muştur.

İlk

etmiş teğmeni

kıta

1 908 - 1 9 l l 'de

ve

arasında

Manastır'da

hkodra

mıştır.

� ' ,,

0

k ü l ;ı la n l a r ı

YANARDAG : Çeşitli yanardağ tipleri : a. Hawaii tipi,

b. Stromboli tipi, c. Vukano tipi, d. Pelee tipi yanıltıcıdır. Bir volkanın faaliyeti esnas ınd a çıkan duman,

gun su buharıdır. Ayrıca, Y.'ın kr ater indek i kızgın magma­ nın ışı ğ ı , Y.'ın üzerinde yükselen vo lk an ik toz yilldü bu­ har bu l utl arınd a yansıyarak püsküren bir ateş görünümü Püskürme bulutundan düşen mad de lerin kül ve

Bir Y.'ın faa l iy e ti esnasında gaz, sıvı ve katı olmak üzere üç cins m adde çıkar. Y.'dan çıkan gazlarm hacmi ba­

12.

zan çok büyük miktarlara ulaşır. Meksika'da 1 943 'te doğ­ m u ş bulunan P aricutin Y.'ının

1 945 'dek.i, püskilrmes i

sı­

ras ınd a 16 000 ton gaz çıkardığı tahmin ed ilmi ştir . Çıkan

50.

Tümenin­ de, Çanak·k ale ve K afk as cep­ heler in de çeşitli kıta hizmetle­ rinde bulunmuş, 1 9 1 6 - 1 9 1 8 ' de 2 ve 1 8 . Kolordu karargahlan h a rek at şubelerinde · çalı�-

. .

. l ;ı�:�-� v s ıv r ı s ı

k ı z gın� 1 ü . k l l l bu u t a r ·- , , ·-' -t a v ku b b e s ı

kat i ç eker .

Daha sonra, 1 9 14 - 1 9 1 6 yılla­ Alayda, 1.

;,:,." ' /.ıl'\··· ı {:ii: .,

C

ol­

Nişancı Taburunda yapmıştır. n

P i r o k l as t i k-.: �,- '·· m a d3 e ı �

r

cürufa benzemesi de yanıltıcı diğer bir husus ol arak dik­

hizmetini

Selanik'te

'):;



··' r ·

kazanır.

döneminde Harp

1 908'de

.: i nce

.

vo lka nik toz parçaları ile kanşarak rengi koyulaşmış doy­

(Selanik 1 890 - İstanbul 1 9 6 1 ), Türk

generali. İ lk ve orta öğreni­ 1 905 - 1 908

t av

-,v;; k a ba p i r ok l n s 1 '"'.'./""l ik m a ddel e r

y anm anın meydana get irdi� bir olay o lm ayıp, çoAunlukla

YAMBOL : bk. YANBOLU. YAMUT, Nuri

.-:. �

_

�;ıv �,- -� ���

Türk şehridir. Elektrik, içme ve kullanma

suyu, çarşısı, haftalık pazarı, deri fabrikası, camileri, ha­

mını

A

g azların % 95 'ine y ak ın ın ı su b uh ar ı oluşturur. Su buha­ rından son r a sırayla karbondioksit (C02), nitrojen (N) ve kükürt (S), az m ikta rd a da karbonmonoksit (CO), hidrojen (H) ve klor (Cl) bulunur. Bazı Y.'lardan H2S ve S02 de

Y AMUT, Nuri

1 9 1 9 - 1920 döneminde H arp Akademisine devam

çıkar.

Püskürmeler esnasında çıkan maddelerin bir kısmı da kat ı d ır. Bunlara pirokiastik madde adı verilir. Pirokiastik

ed e rek ıkurmay yüzbaşı olmuştur. İ stiklfıl H arbi n d e 1 920' de Anadolu'ya geçere k , sırası ile Kocaeli Gr u pu , 7. Tü­ m en ve 7. Kolordu komutaniıkiarında kurmay başkanlığı

ma dde l er, baca iç i n dek i

görevini y apm ı ş tır . 1 9 2 l ':le binb aş ı l ığa ve 1 922'de yarbay­ lığa yükselmiştir. Savaş sonrası dönemde p i y ad e alayı, pı­ y a d e ve d ağ tugayı , piyade tümeni, kolordu ve o rd u ko­ mut anlıkları (müfettişlikleri) yaptıklan sonra, 1 949'da Ka­ ra Ku vvet l er i komutanı ve 1 950'de Genci Ku r ma y başko\nı o lm uş, 1 954'te emek liye ayr ı lmı � t ı r .

fından p arç a l anm as ı ve on l arl a birlikte fırlatılmalanyla o luşurlar. Bu şekilde meydana gelen p irok i astik madde­ le r i n boyutları çok çeş i tl id ir . Bazan bi rk aç ton ağırlığın­ daki bloklar kopar ı l ar ak 1 - 2 km uzaklara kadar fırlatılır­ l a r . Piroklasti.k elemanlar şekil ve hacimlerine göre ÇC§i·tli adlar al ı r la r . En büyük parçalara blok den i r. Bunlar, ge­ nellikle Y.'ın altındaki kabuğa ait tabakalardan veya Y.' ı n hacasından kopmu� bi r önceki erüpsiyonla ilgili daha ya ş l ı tavlardan vey a kraterin yüzeyinde sertleşen parçalar­ d an ibarettir. Ba şk a bir pi rok i astik eleman Y. (veya vol­ kan) b o m b as 'd ır. Y. bomba l arı , kra­

Askerlik mesleğindeki ciddi çalışmaları dolayısıyla dikk a tleri üzerinde toplayarak düzenli bir ş ek ild e yüksel· miş ve İ stiklal Harbi sonrası dön em d e, 1 928'de albay, 1935'te tuğgeneral, 1 9 3 6 'd a tümgeneral, 1939'da ko rg en e­ ral ve 1 945'te o rge ner a l olmuştur. Y., Osmanlı devletinin M uh arebe , gümüş Liyakat, gümüş İmt iya z, altın Liyakat madalyaları ile Alman Dem i r Haç madalyasını ve Tü rkiye Cumhuriyeti'nin İ s t i k lfı l madalyasını almıştır. (C. Erginsoy) YANARDAG veya VOLKAN

(İt al . Volcano, Alm.

Vulkan, Fr. Vo l can ) , yer a l t ın d ak i magma adı verilen eri­ yik ha lind eki

maddelerin yeryüzüne çıktıkları delik veya

yank. Bir de l ik ten çıkan kızgın maddeler, genellikle onun

etrafında biri,kerek bir koni oluşturur. Yer yüzünde en gör­ kemli yüksek dağlar bu Y. konileridir. Ancak, Y.'lar her zaman bir volkan konisi şeklinde o l may abi l i r. Bir yarıkta­ ki kızgın m ad d e çıkışı o l ayı da Y. faaliyetidir. Tek b a­

tına yanardağ sözü

tanım ı açıklar gibi &örünürse d e b azan

eski

püskürmelere ait sertleşmiş

lavların ve aynı püskürme esnasında çıkan tavlardan bir k ı sm ının, şiddetli basınç altında d ı ş arı atılan gazlar tara­

ı

terden fırlatılan yeni !av kütleleridir ve havadayken katılaşınışlardır. H�l­ vada bir eksen etrafınd a dönen lav

parçası bir i ğ şeklini alır. Bir yum­ ruk

kadar o labilecekleri

gibi,

çok

büyüklerine de rastlanır. Y. bomba­ �ından daha küçük başka bir ele­ man da lapilli (İ ta l y anca = " kü­ çük taş")'d ir. Lapilliler ceviz büyük­

lüğündedirler. Diğer pirokiastik mad­ d ele r

ise volkan kumu ve volkan kü­ lü'dür. B u volkani:k ince elemanlar Y . 'la rın yamaçlarında veya çevrede-

YANARDA� : Bir volkan bom· buı 80

(omııluju cm)

YANARDAG

veya

VOLKAN

3 93

ki göl veya d e n i z d i pl eri n de ta­

Piiskürme faa l i y e t in i n şekli, çıkan maddelerin özellik­

bak a lar h al i nd e çö ke l ip katı­

le r i ile yakından ilgilidir. Ancak kraterin şekli de d i ğ er bir etkendir. Şayet krater bir yank ise, bu tip püskürme­ lere linear (çizgisel) . püskür:ne ad ı verilir. Tarihi çağ­ larda İzl and a 'd a meydana gelen y a rık püskürme ler i bun­ lar için i lg i nç örneklerd ir. Volkanik maddelerin çıktığı yer bi r del ik ise bunlara merkezi piis.kürme ler denir. Ancak, volkanik mad de l er i n çrkış yerleri ister bir yarık, ister bir deliık olsun, oluşacaık şekli etkileyen volkanik ele­ m a n l ar ın özellirkleridir. Sıvı, g az veya katı haldeki püs­ kürme maddelerinden biııinin daha fazl a oranda çıkması, püskürm en i n karakterini değiştirecektir. Lav oranı fazla ol­

laşarak volkan tü fleri 'n i mey­ dana getirirler. Daha iri ma­ teryal ise, b ir !av ç imentosu ile birleşerek aglomera'ları

oluşturur. Bir başka çeşit pi ­

roldastiık

eleman

da

sünger

taşları 'd ır. Bunlar asit lavlar­ dan o luşurl a r .

Bu tip lavlar fazla miktarda gaz içerirler. Magma, Y.'ın bacası içinde

YANARDAG : İç A nado ­

lu'nun yüksek yanardağla· rından biri : Erciyes (3 917 m)

yükselirken, gazın genleşmesinin sebep olduğu bir köpür·

duğu

me meydana gelir ve kra.t erdeoki patlama ile bi r likte sün­

(efüsif) bir püskürmeye sebep olacaktır ve sonuçta da da­ ha ziyade !av örtülen, tabla ve kalıkan şekilli volkanlar meydana gelecektıir. Püskürme patlamalı (eksplosif) tipte ise, bu takdirde asit karakterde !av ve pirokl ast iık materyal çıkacaıktır ve m aa r' l ar, piroıklastiik koniler oluşacaktır. B u iki faaliyet t i pi nöbetleştiği takdirde d e strato -volk anlar , kalderalı volkanlar oluşur. Yeı:ıyüzün.ün yüksek Y . 'l arı bu ş ek i ld e meydana gelmiştir. Ağrı dağı, Erciyes dağı b irer

ger taşı olarak fırlatılırlar. Bu taşlar gazların ol u ştu rd u ğ a hava boşlukları i çe rd ikl er i n d en hafiftirler v e suda yü ze r­ ler. Ak ı n t ılarl a k o l ay l ı�d a ·t aşı nan sü n ge r taş l arı , b azan b i r k ö rfezi d o l d urabi l irl er . Y.'ların çıkardııkiarı sıvı halindeki maddelere i s e /av adı ve r i l ir. Kraterden çıktıklarından iıtibaren yüzeyde ya­ y ı larak /av akıntılarl ve /av ört üleri ' n i meydana getirirler. Lavlar bir çok oksi d i n karışımıdır. Ancak, Si02 (silisyum d i oksit) bu karışı md a diğerlerinden daha fazla oranda yer tutar. Volkaniık ıkayaçlardaıki Si02 oranı % 5 'ten % 75'e kadar değişir. Bir voLkanik ıkayaç içindeki Si02 o ran ı % 66 veya daha fazla ise, silikat bileşiik lerini oluşturmak üzere mevcut oksitlerle birleşen Si02 bir asit gibi etki yap­ tığından, bunl ara asit l av ad ı verilir. S i 02 oranl arı % 66 - % 52 ar a s ın ,ı a olanlara orta tip !av, % 5 2 'd e n az

olanlara ise baziık !av adı v e r i l ir . Asit l avlar yapışkan ve yüksek s ıcalkl ıktad ırlar. Bu öze ll i k ler i sebebiyle gazların güçlüıkle kaçmasına sebep ol url a r ve dolayısıyla da pat la­ malı bir püsk ü rm e tipi meydana getirirler. Genellikle açık renkli, gri ve pembe renkl i olan riolitler bu tip l av lar a örnektir. Baziık lavlar ise koyu renkli ve akıcıdırlar, g azlar ın kolaıyhkla kaçmasına imkan verirler. Bu t ip saıkin piisıkür­ melere sebep ol an lavlara başlıca örnek b aza l tl a rd ır. Çok alkıcı olan baziık l avlann, bazan saatte ortalama 15 - 25 km hızla ilerlediıkieri tespit edilmiştir. Hawaii'de Mauna Loa volkanının 1 850 püs.k ürmesi n d e lavların akış hızları saatte ortalama 20 ıkm yi bulmuşt ur. Bu iki t ip arasında yer alan orta t i pe örnek is e , adını Güney Amer ik a 'n ı n And dağ­

l ann d an almış olan andezitlerdir. Türkiye'de genç volkanik faaliyetler esn asında çıkan tavların büyük bir k ı s m ı an­ dezit ve daz.it gi:bi orta tio lavlardır.

taıkdirde,

çıkan lav da bazik karakterde

ise, sakin

strato-vol.kandır.

Merkezi püskü rm ele rde dört üp ay ırt edilir. Bu ayı r­ mada faaliyetleri ile öze l l ik gösteren Y.'lar

esas

alı nm ı ştır.

Y. ' ı n bütün bir faaliyet dönemi esnasında yalnız bi r püskürme tipi göstermesi b ir kural olarak kab ul edil­ Ancak bir

mez. Salkin volkanik fa al iyeti n temsilcisi Hawaii tip id i r. Ge­

ba:r.ik l avın salkin bir şekilde çıkışı, Hawaii tipinin başlıca öze l likl e r i ­ dir. Püskürme sırasında gaz ç ıkmak t a birlikte patlama gö­ rü lmez . Bu t ip i n en güzel örneği Hawaii adasındaki Y.'lar­ dır. Beş vo lkand an oluşan Hawaii adasının iki Y.'ı, M auna Loa ve K il au ea, halen faaldir. Bunlardan Mauna Loa'nın deniz s ev irye s i nd e n yüksek l i ğ i 4 189 m dir. Pasifik Okya­ n u su nun tabanından deniz yüzeyine kadar olan 4 500 m yükseklik de d i ğ eri ne ek lenirse, 9 000 m ye yaklaşan bir değere ulaşılır. Deniz s ev iy esind en 1 200 m yükseklikte ol an Kilauea, adada faal ik in ci Y.'dır ve gaz çıkaran, kay­ n a y a n , fışkıran tavlardan oluşan b ir lav gölü bulunmakta­ dır. Bu püskürme şekl i Hawaii adalarında görüldüğünden Hawai i tipi olarak adlandırılmıştır.

niş alanlara yayılan çok ak ı cı , çok sıcak ve

Sınıflandırmaya giren başka bir Y., Sicilya'nın kuze­ Li pa ri adalarından birinde bulunan Stromboli'dir. Tarihin ilk çağlarından beri faal ve ".Akdeniz'in deniz fe­ neri" olaraJk adland ırılan bu Y., her 1 0 - 15 d ak ika d a bir püskürür. Faaliyeti esnas ı nd a piroık las tiık maddelerle bir­ likte !av parçaları da fırlatır. Lavlar yine kraterin içine yindeki

düşerler. İşte bu ş ok i ld e pirokbs-tiık m adde le r ve kızgın !av­ lar fırlatan ve •k r ater i ndek i m agm a k at ı l aşm ay an Y .' lar ın faa l iyet şekline de Strombo l i t i p i ad ı v eri lmi şt i r. Vulcano, ken­ olmuştur. Püskürme esnası nd a çıkan magma Ç eden ve doğ­ rudan doğruya veya parçalanaraik haıyvanlara yedirilen, içer­ Ierindeki su miıktarı fazla Y.'ler ile insan yiyeceği özelliğini k aybetmiş (hayvan pancarı, şalgam, patates, tatlı patates vb.) kök ve yumrular bu grupa girer.

8. Tane Y. 'ler ve meyveler : Doğrudan doğruya kırıla­ rak veya öğütülerek hayvanlara yedirıilen tohum, tane ve meyveler ile insan yiyeceği olıara:k kullanılma özelliğinde olmaıyan tohwn, tane ve meyveler bu grupu oluştururlar. Her türlü buğday, arpa, çavdar, çeltiık, her türlü dan, gernik, kaplıca, mısır, yulaf, her türlü bakla, Y. bezelyeıı i , börülce, burçak, kara fasulye (cilbant), mürdümük, her tür­ lü fiğ, nohut (standart dışı), yer fıstığı (standart dışı), aspur, kayın fıstığı, pamlllk tohumu (çiğit), at kestanesi, meşe pa­ lamudu, keç i boynuzu, kabak ve insan yiyeceği olaraik kul­ lanılmayan diğer tane ve meyveler.

Il. Kökeni bitkisel olan sanayi kalıntıları : Bunlar, ba­ zı bitkisel ürünlerin işlenmesi sırasında elde edilen un, ni­ şasta, bira, şeker, bitkisel yağ ve benzeri sanayi kalıntılan olarak ortaya çıkan ve Y. olaraik kullanılabilen maddelerle ..

öğütülmüş her türlü bitkisel Y.'lerdir. Bu Y.'ler başlıca altı grupa ayrılırlar. ı. Değirmenciliık kalıntıları : Değirmenlerde işlenen ta­ nelerin eleme ve soyulmalarından başlayarak un haline gelin­ ceye kadar geçen saflıalarda elde ed ilen kalıntılardır. Buğday kepeği ve razmolu, bonkalite, bulgur kepeği, yulaf ezmesi, çavdar kepeğıi, mısır kepeği, pirıinç kepeği Vb. ezme ve kepekler. 2. Nişastacılık sanayii kalıntıları : Nişasta elde edil­ dikten sonra arta kalan kalıntılar bu grupa girerler. Bun­ lar taze olarak veya kurutularaık hayvaniara yedirilirler. Buğday posası, buğday şilempesi, mısır posası, mısır şilempesi, mısır glüten Y.'d, mısır glüten unu (mısır pro­ teini), mısır öa;ü •küspesi, patates posası, patates şilernpesi vb. nişastacılık kalıntıları.

3. Fermantasyon sanayi i kalıntıları : Bu Y.'ler, biracı­ Iık sanayii kalıntıları, alkol sanayii kalıntıları olmak üzere üç alt grupa ayrılırlar. a. Biracıllık sanayii kalıntıları : Biranın yapımı sırasın­ da elde edilen kalıntılardır. Malt çdmi, maH posası, bira mayası, şerbetçİ otu posası vb. g�bi. .b. Alkol sanaıyii kalıntıları : Alıkol ve alkollü içkilerin elde edilmesi sırasında arta kalan, doğrudan doğruya veya kurulularak hayvaniara yedirıilen posalar. Melas mayası (ispkto maıyası vb.) alkol sanayii kalıntıları gibi.

c. Ş a ra pç ı l ık sanayii kalıntıları : Şarap imali sırasında elde edilen kalıntılar. Üzüm cibresıi, şarap maıyası, elma po­ sası vb. 4. Şeker sanayii kalıntıları : �er pancarı veya kamı­ şından şeker üretilirken elde edilen kalıntılardır. Şeker pancarı posası veya talaşı, şeker kamışı posası veya ta­ laşı, m el as l ı şeker pancarı posası, melas vb.

5. Yağ sanay i i kalıntıları : Yağlı tohumJanian yağ elde edildikten sonra arta kalan kalıntılardır. Ay çiçeği tohu­ mu, pamuk tohumu (çiğiıt), haşhaş tohumu, keten tohumu, kendir tohumu, soya, susam tahumu, yer fıstığı, fındık ve ceviz, aspur tohumu, tütün tohumu ve kolza küspeleri vb.

6. Diğer bitkisel sanayi kalıntıları : Marmelat, meyve suıyu, salça vb. mamuller e lde edildikten sonra arta kalan kalıntılardır. Portaıkal ve turunçgil, elma, çilek, domates posaları gibi sanayi kalıntıları. III. Kökeni hayvansal olan Y.'ler : Kadavraların, haıy­ van orgıy1Iarının ve hayvansal ürünlerin özel surette kuru­ tulıması ve öğütülmesinden elde edilen et, kemik, kadavra ve balık unları ile süt ve süt sanayii kalıntıları, mezbaha kalıntıları, denıiz ba,yvanlarından elde edilen Y.'ler bu sı­ nıf Y. 'leri oluştururlar. Bu Y.'ler üç grupa ayrılır : 1 . Süt ve süt sanayii kalıntıları : Yağlı ve yağsız (ya­ van) süt tozu, y ay ıık altı , peynir wyu vb.

2. Mezbaha kalıntıları : Kan, et, kemik, kara ciğer vb.

3. Deniz, göl, nehir hayvanlarından elde olunan Y.'ler :

unu vb. IV. Mineral Y.'Ier : Yalnız Y. sanayiinde ve hayvan beslenmesinde kullanılan belli başlı Y.'ler şunlardır : Ka!­ siyum , fosfor, sodyum gibi mikro elemenderin ve demic, bakır, çinko gibi izelementlerin tuzları veya diğer bileşik­ leri ile amonywn tuzları ve benzeri maddeler veya bun­ ların karışımları. Senretiık bir madde olan organiık yapılıştıık i üre de bu grupta yer almaktadır. B a l ık unu , balık yağı, balık kara ciğeri

YEM

:

1

Baklagil yem bitkilerinden kınnızı üçgül (tırfıl)

bitkisi

YEM - YEMEN, Güney

43 1

YEMEN (resmi a dı : Yemen Arap Cumhuriyeti al · A r abist an yarımada­ sının g üneyb atı köşesinde, Kızıldeniz'e komşu, b ağ ımsız bir d evlet. Kuzeybatı, kuzey ve doğu yönlerinden Suudi Araıbistan, güneyden Yemen D em okrat iık Halk Cumhuri­ yeti (b. bk.) ve batıdan Kızıldeniz ile çevri lm i ş t i r . Yüz ölçümu 195 000 km2, nüfusu 7 70ı 893 (1 980) ve baş.�ehri San'a (277 8 1 7 ) 'd ı r. =

Cumhuriya al - Ara>biya al - Yamani.ya),

Y., yüıksekliık le ri ı 000 - 3 000 m arasında değişen dağ­ lık b ir ülkedir. Baıtıdan ve doğud an, kırık çizgileri boyun­ ca s ınırlanan, d·i•k y am:aç lı yi.iksek. dağl ar (3 000 - 3 600 m) ortada kuzeyden güneye doğru uzanırlar. Baıtıda 30 - 50 km ge niş li ğ i nde Kızıldeniz kıyı ovaları (Tihame) bulunur : Yer yer rastlanan püskürük taşlar, düzlükleri kesintiye uğ­ ratır ve kıyılarda mercan kayalıkları göı:ıülür. Yüksek dağ­ ların doğusundaıki dik y am acın ötesinde, geniş Rub al - Ha­ H çölü uzanır. •İklimi, genel ol a r aık çoık s ıcaık ve ku r aıktı r. Mamafih dağ l ar ın batı y am aç la rı 500 - ı 000 mm kadar ya­ ğ ı ş alır. İç kısımda, dağlar aras ında, deniz seviyes·ine na­ yüıkseık

YEM : Yonca · Lupen bitkisi (Medicayodupulina) V. Y.'lik prepar atlar : Kim�asal analiz, sentez veya ç ı­ karma ile fabriıkasyon şeklinde elde edilen ve Y.'in değe­ rini, organizınada değerlendirilmesini a rt ırmaıya yardım edeb ile cek nitelikteki müstahzarlar ile an tibiyotik , hormon ve vıitaminler �bi katkı maddelerini ihtiva eden Y.'Ierdir. VI. Karma Y.'ler : Çeşitli Y.'lerin norm veya stan­ dartiara uygun olarak karıştırılması ile elde edilen Y . ' l erdir . İnce, pelet veya granüle olaraık kanatlı ve ev ci l hay­ van Y. 'leri , küçük baş hayvan Y.'leri', büyük baş hayvan Y. 'le-ri, l abo ratuar hayvan Y.'leri, ıbalık Y.'leri gibi.

IBu Y.'1 er karışıma g ireb il ecek mevcut ham madde du­ rumuna göre normları Y. kanununa göre Tarım ve Or­ man Baıkanlığınoa zaman zaman tespi·t ve ilan edi l i r. ·Piyasaya arz edilen Y.'ler, Tarım ve Orman Bakanlığı ilgilıi teŞkil�tı tarafından Y. Kanunu gere ğ i n ce kontrol edi­ lir. Y. ü retic i l er i Y.'lerde ne miktar temel gıda maddeleri

olduğunu beyan etmekle yükümlüdürler. Türkiye'de 1 977 yıl ı istatistiklerine gö re , mısır, fiğ, yon ca ve korun g a gibi Y. bitıkileri ekHiş alanı top­ lam 145 000 hk olup bu alanda 7 400 ton da.te, 1 586 900 ton yeşil ot ve ı 192 000 ton kuru ot elde edilmektedir.

burça:k,

nevJet Planlama Teşkilatı tarafından yapılan bir in­ celemeye göre 21 745 690 hk olan çayır ve meralardan 16 428 7 ı 6 ton kuru ot elde edi lmektedıi r . İlgiLi uzman­ l arı n raporların a göre Türikiye'de bes lenen haıyvanların y ıl ­ lık yaşama payı rasyonlarında % 36,8 oranında ham pro­ · teinı % 20 or an ınd a da n i ş ast a noksanı vardır. (V. Erk un)

zaran 2 000 m den daha yüksek olan çuıkur alanda yıllık yağış tutarı 500 - 600 mm kad a rd ı r . Buralarda h ava d aha az sıcaktır. Kıyı ovalarında bitıki örtüsü çok fakir olduğu halde, ı 000 m den yüksek yerlerde keçiboynuzu ve i ncir gibi , Akden1z ikliminde görülen bitkilere rastlanır. Y.'·i n esas verimli bölgeleri deniz seviyes inden 1 200 m yüksek­ Iiıkten itibaren görülmeye b aş l ar . Yaz yağ murl a rı ve sık sık meyd an a gelen sis olayl a rı , kaıhve yeti ştirmeye elverişli bir ortam hazırlar. Dış ülkelere s evikedil d i ği Moka (al Muıkha) limanından adını alan ünlü Y. kahvesi artık faz­ la yetiştirilmez; onun yerini, yapraıkl arı çiğnendiği zaman narkotik bir tat veren "kat" (Cathula egylis) çal ısı almış­ tır. Esas tarım ürünü dandır; buğd� ve arpa gibi tahıllar, m eyve ler (kayısı , üzüm, turunçgiller), sebzeler (soğan, dc)­ mates v.b.) de yet1ştirilir. Kıyı kuşağında az m iktarda su­ sam ve pamuk ekilir. Hayvancılık o ld ukç a gelişmiştir; ko­ yun, keçi , sığır, deve, at, eşeık v e kümes hayvanları bes­ lenir. Endüstri iJk planla el s an ati ar ın a i nh isar eder. M a ­ mafih San ' a 'd a bir dokuma fab rikası ile 1 00 000 ton/yıl ·kapasiteli çimento fabrikası vardır. Maden kaynakları az­ d ır ; biraz tuz elde edilir. 1958'de Hudeyda civarında pet­ · rol bulunmuş ve 1 977'de bir rafi n er inin inşası planlan­ mışt ır. Y.'li ler Müs l üm an Araptırlar; T1hame'de bulunanlar Afri:ka'lılarla karışmışlardır. Nüfusun çoğu dağlık a lanlar ­ da yaşar; merkez San'a de n i z seviyesinden 2 2 1 5 m yük­ sektc bulunur. [);ğer önemli şehirleri , yakm ı nd a Ruslar tarafından Ra's al katip modern liman .tesisleri kurulmuş ol:ın Hu d eyd a (126 386), Ta'iz ( 1 1 9 572), İbb, Yerim, Dh:ı.­ mar ile Mukha, Safi! ve Luhayya Hm a nlarıd ır . Hudeyda San'a'ya ve Mu kh a Ta'iz'e modern yol larla bağl anmıştır. Ülkenin b aş l ı c a ihraç maddeleri kahve, kuru üzüm, hay­ van d e ri s i ve "kat"tır. · B una karşıl ık dışarıdan petrol ü rii n ­ leri , ç imento, pamuklu d ok u m a ve ma,kineler satın alınır.

(Cevat R. Gürsoy)

YEMEN, Güney; resmi adı : Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti (a l - Cumhuriya al - Yemen al - D i muk ra t iya al - Şa'bica), Arap yarımada5mın güney k ı y ı sı nd a bağımsız bir devlet. Batı ve kuzıeybaıtıdan Yemen Arap Cumhur�yeti (lb. bk.), kuzeyden Suudi Ar aıbi st an , doğudan Umman S u l -

YEMEN, Güney - YENİ ZELANDA

432

tanlığı ve güneyden Aden Körfeııi ile çevrilmiştir. Yüz öl­

kırsal yörelerde çoclllkl arın severek yediıkleri, yerel pazar­

çümü 287 682 km2, nüfusu 2 150 000 ( ı 98 3 ) ve merkezi Aden (264 3 26) ( 1 98 0) ' dir. Afrika'nın doğusunda, Somali yarımadasının ucunda Ras AS'ir (C. Guardafui) burnu açıık­ larındaki Sokotra ile diğer bazı ad alar Güney Y.'e aittir.

larda ipe dizi lerek s atılan may!hoş leUJetli , kendine özgü

Güney Y., Arap yar ım a das ı n ın güney kıy1Sında, B ab

el

Mandeıb boğazından doğuya doğru 1 200 kım

kadar uza­

nır; 28 km gen i şl i k gösteren boğazın öte si nd e Mrika'nın Cibuti kıyıları ile komşudur. 6 - 16 km genişliğinde bir k ı y ı ovasından sonra tepeler k uşağ ı ve iç knı.ınrla yüksek­ liğL ı 500 - 2 400 m arasında değişen ve ülıkenin büyük bir bölümünü kaplayan plato sahası bulunur; kuzeyinde mev­

cut d ik yam ac ı n ötesinde Rub al - Ha l i çölünün geniş çu­ kurluğuna doğru inilir. Yıll�k ortalama yağış tutarı, çok s ıcak olan kıyı kuşağında ancak 50 mm, daha serin olan platoda ı 000 mm dir. Halkm başlıca geçim kaynağını oluşturan tarım, plato içerisine kazılmış vadi taıbanların­ da sulanalbi len vahalarda yapılır; tarım a elverişli alanlar ülıkenin ancak yüzde biri kadardır. Başlıca ürünler sorgum, susam ve dand ır; yükseklerde geniş alanlarda buğday ve arpa d a yet i şt i r ili r. I I . Dünya S awş ı nd an sonra uzun Iifli pamuk ekimi yaygınlaşmıştır. Bundan başka meyve ve seb­ ze

üretimi de yap ı h r . Koyun, keçi, sığır ve kümes hayvan­

ları b es len ir . Kıyılarda balıkçılık , önem l i bir geçim kay­ nağıdır. Endüstri tesisleri (petrol antma, dokuma, boya, kibrit v.b.), aynı zamanda en büyüık liman olan, devl et merlcezi Aden yak ınlar ı nd a bulunur. Basra Körfezi ülke­ ler·in.den ithal ed ilen petrol , antıldıktan son ra ihraç edilir. Çok uygu n coğrafi mevk i i dolayısıyla Aden, dünyanın en i şlek yaık ıt ikmal li man lar ından biridir; bir ayda uğrayan gemilerin say ı s ı beş yüzden fazladır. Kıyılarda bal ıkç ı lık geli şm i şt ir ; pamuktan son r a en kıymetli ihraç maddesi ba­ Jıktır. Sorgum ve dan d a ihraç edilir. Ucuz tüketim mad­ deleri , paımuklu eşya, tah ı l kahve, küı:ık ve deri ile ilgiH transit ti ca ret inden büyüık gelir sağlanır. Bu fonksiyonu da, geniş depolarıyla faal bir d a ğ ıt ım merkezi olan Aden

hoş kokul u bir m eyved ir . Ekonomiık değeri yoktur. Odunu sert

olduğundan

tomacılık.ta

kullanılır,

bazı

yerlerde

çit

veya süs bitkisi olaraık. yetiştirilir.

YENEY,

Başkurtların ova koluna bağlı bir uruğ. Bk.

BAŞKURT'LAR. Bu uruğun adı Macaristan'da yer adla­ r ı n da

J e n ö ola r ak geçer.

YENGEÇ,

burçlar kuşağının

dördüncü burcu.

Bk.

BURÇ.

YENİ DELHİ ( İng. New Delhi), Hindistan'ın başşehri. Nüfusu 3 647 023 ( 1 97 l )'tür. Bk. DELHİ.

YENİ ORKNEY ADALARI :

bk.

Güney

ürkney

Adaları.

YENİ ZELANDA,

Büyük Okyanus'un güneyinde ve

Avustralya kıtasının 2 000 km kadar güneydoğusunda, iki­ si büyük olmak üzere,

birçok

adalardan oluşan bağımsız

ülke. Yüz ölçümü, den izaşır.ı arazisi dışında, 268 704 krn2;

Kuzey Ad as ı 1 14 69 0 km2, Güney Adası ı 5 0 460

km2 ve St ewart Adası ı 740 km2 d ir. Nüfusu 3 200 000 ( 1 9 8 ı) , merkezi Kuzey Adasında Wel lingto n (350 OOO)'dur. Kuzeyden güneye doğru 1 750 km kadar uzanan bu üç ada, kuzeyde Cook Boğazı (20 km) ve güneyde Fo­ veaux Boğazı (32 km) ile birbirlerinden aynlmışlardır. Kuzey Ad as ı , ülıke nüfusunun yarıdan fazlasını barın­ dırır; ku zey bölümü, alçaık: dağ ve tepeHklerden oluşan,

,

limanı

üstlenmiştir.

h irleri

arasında

Merkez

Mukalla

dışındaki

( 1 00 000),

diğer

Maaila

Şeyh Osman (3 0 000) anılmaya değer.

önemli

şe­

(45 000)

ve

(Cevat R. Gürsoy)

YEMİŞÇİ HASAN PAŞA : bk. HASAN PAŞA , Ye­ mişçi.

YEMiŞEN veya YEMİŞGEN, GEYİK DİKENİ, Gül­ giller (Rosaceae) familyasından Crataegus cinsine giren ba­ zı bitkilere Anadolu'da yerel olarak verilen ad. Bu cinse giren

tür

ve

ç eş itle r e

daha

çok

al ıç ,

ak

diken

ad­

ları verilmektedir. Tabii melezlerneler sonucu pek çok yeni tür ve çeşitl e r de oluştuğundan tür ve çeşit bakımından

oldukça zengin bir bi tk i cins idir. Bu durum sınıflandırma ve adlandırmada zorluk m eydana getirmekıtedir. Bu sebep­ le aynı tür, d eğiş ik adlarla anılabilmekte veya aynı ad, deği şik t ürle re v eri lebil m ektedi r. Mcmleketimizde en çok bu l u nan la rı Crataegus orien­ tcılis, Paii. ile Crataegus aronia, Ser veya Crataegus azoro­ lus, L i n n . tür!eridir.

!Bu b i tki le ri n genel özell1kleri ç oğ unl uk l a çalımsı ve oluşla rıdır . Yap r ak ları kısa sapl ı, yumurtamsı bi­

d rkenli

'

çimde ve kenarları dişli olup ufak yapılıdır. Meyveleri 1 -2 cm çapında, 2-4 çekirdekli , sarı, kırmızımsı sarı veya kır­

mızı renıkli, meyvesi elmaya benzer türdend i r. Anadolu'da

YENİ ZELANDA : Rasting meydanında dikili bir saat kulesi

YENi ZELANDA - YENİLİK DOGURAN HAK

433

d a r b i r yarımada durumundadır. Güney bölümünde, k ı yı­ larda münbit ova l ar ve içe r id e volkanik dağlar bulunur (Ruaıpehu 2 796 m).

İ lçede orm anlar geniş yer tut ar (en çok çam, sed i r, köknar, meşe, söğüt, kavak a ğ açl ar ı) . Bu sebeple tarım ara­ zisi n ispeten daı:ıdır.

Güney Adasında nüfusun üçte birinden fa zlas ı ya ş a r.

İ lçede başta gelen geçim kaynağı tütündür. i lin en çoık tütün yetiştiren ilçesi Y.'dir. Bunun yanında ilçe ihti­ y a c ı nı karşılayacak kadar meyve, sebze, taıhıl yetݧtirilir, hayvan beslenir. İ lçede arı kovanı sruyı.:;.ı 5 OOO'den çok o lup , yılilik ürotim 60 000 ıkg bal, 2 000 ,�g ba l mumudur.

Kuzeydoğudan güneybatıya doğru 770 km kadar u z an an ada i ç e ri 3 inde Güney Alp dağları ve kolları bulunur. Y. Z.'

n ı n en yüıksek tepesi bu rad d ı r (Mt. Cooık 3 764 m); kıyı­ l arda verimli ovalar vardır. a

Stewart Adasında, sadece biı:ıkaç yüz insan barınır. D ik y amaçlı, ormanlarla kaplı tep ele ri 1 000 m ye yakın yüıksek!oiık gösterirler (Mt. Anglem 980 m).

Tabii kayn aklarının b aş ı nd a , verimli toprakları ge li r ; kimyevi gübrelerle daha da zenginleştirilen bu to pr ak l ar, onnancılığa, tarıma ve ha yv ancılı ğ a elverişlidir. Arazinin üçte ik�sinde tarım ve h ayv a nc ı l ık yapılır. En çok buğday, arpa, mısır ve ot yetiştirilir. Koyun, sığır ve domuz bes­ lenir. Koyunculuk çok gelişm!ştir. Maıden zenginlikleri ara­ sında altın, demir, kömür, petrol, taJbii gaz ve tuz an ılm a ­ ya değer. Orta kuŞJ:kta yağışlı iklim şartları altında potan­ siyel su gücü de fazladır. E l ekt ri k üretiminin % 87 'si hid­ roelektriık tesislerinden ve geri kalanı kömür, petrol, tabii gaz ve jeotennal enerj iden sağl anır. Başlıca endüstri ku­ ruluşları petrol arıtma, a liim inyum eritme ve demir-çelik yapma işleriyle uğraşır. Onn·ancılığa dayanan birçok en­ d üstri da ll a r ı gel i şmiştir. Ü lke nüfusunun büyük ç o ğ unl u ğ un u , 1 840'tan sonra gelen İngil izler, İskoçyalılar, Ga ll i le r ve İrlanda:l ılar oluş­ turur. Bunun dışında Avustralya, Ho ll a nda , B atı Samo a , Cook A da l a r ı , Birleşik Devletler gibi başka üLke ve böl­ gelerıden gelenler de vardır. Maori diye anılan yerli nü­ fusun sayısı 270 035 ( 1 976)'ti r. Her i k i büyiiık a dad a bu­ lunan b aşl ı ca şeh i r l er , ı 9 80 yılına a1t nüfus rakamlarıyla, A u ak l a nd (808 800), Christchurah (326 200), Dunedin ( l ı 8 700) , Harnilton ( 1 59 000), N a p ie r - H a stngs ( l l l 000) ve Palmerston North (90 4000)'dur.

Y. Z. bağımsız bir devlet olmakla birlikte, Britanya M i l letler Topluluğu ( B r itish Commonwealth of Nations)' nun b;r üye>idi r. (Cevat R. Gürsoy)

YENİCE, Ça n a kka l e iline bağlı bir ilçe. Yüz ölçümü 1 367 k m 2 , nüfusu 40 879 ( 1 980)'dur. Üç bucağı (Hamd i­ bey, K a lk ı ın ,

Pazarköy) vardır.

ı OOO'den çok nüfuslu köy

sayısı 4'tür. İ lçe , Balıkesir iline sokulmuş şekilde, ilin gü­ neydoğu bölümiindedir. Biga, Çan, Bayramiç ilçeleriyle de sınırlıdır. D ah a önce Ba:!rkesir'in Gönen ilçesine bağlı iken , 1 93 6'da ilçe durumuna getirilerek Çanakıkale İlıine b ağl an­ m ı ştır. İ lçe merkezi Y. 4 O ı 6 ( 1 980) nüfus l u, denizden yii·ksekliği 275 m dir.

İ lçe a r azisi, Kaz Dağı (1 7 1 0 m)'nın doğuya uzanan kolları ilc bunl a r arasındaıki çukur düzli]k ve te p e l i k l erd en (250 - 4 00 m) ol uşmuştur. Çukur arazinin türlü yerlerinde alüvyonlarla örtülü verimli ovalar (Yenice, Kalkım, Pa ­ zaı:ıköy çevreleri ovaları gibi) vardır. İ lç ede gümüşlü kur­ şun damarları te:>pit edilmiştir. Çok yeri dağlıık olan i lçenin b aşl ı ca akarsul arı, dağ­ ı2 dere ile b es l en e n ve daha ileride Gönen çayı adını alarak Marmara denizine dökülen a:k arsudur. Bu ça­ yın Y. ilçesindeki kaynak kolları derin vadiler açmışlar­ dır. İ lçede Akd en i z ikl imi v a rd ı r . Temmuz ve ağ u s tos ku­ rak geçer, öteki a yl ard a yağış olur. Yıllık y ağ ı ş tutarı 920

l ardan

mi,TL yi . b u l u r . .

İ lçe merkezıi Y., Asar dağının kuzeye bakan eteğİn­ de yer alan bir küçüık şehirdir. Buraıyıa 3 km uzaklıktaki Seyvan köyünde (600 nüfuslu) güzel bir cami vardır. Asar dağı üzeninde de bir sıra kale harabeleı:ıi bulunmaktadır. 18 m art 1 954'te olan şiddetli d epremde Y. k asabas ının çok yeri yıkılmış, Çanaı.'kie r arasında aktığı g ib i , bazı bölümlerinde boğaz­ lara girer, a �a ğ ı kesiminde 2 500 nüfuslu Gökçebe y (e3 k i : Tefen) kasaba3ından Karadeniz'e döküldüğü yer e kadar 40 km lik bölümünde, alüV'yonlarla örtülü genişlemiş vadi ta­ banında (çok ye r i nd e ı - 2 km) akar, küçük bir del ta oluş­ turarak denize d ökü l ür. Innak k'a bard ı ğ ı sıralarda yaklaşık olarak 27 000 hektara yakın yer tutan bu kesiminde teh­ likelıi olur, ki m i yerinde yatağını bile değ i ştirir. Y. I. vadisi, Zon guldak - ArDkara arasında uzanan as­ demir yolunun geçtiği i şlek bir yeı:ıdir. Bu yollar boyunda şehiır ve k asabalar arasında endüstri merkezi olarak Karabüık ( 1 980'de 130 000 nüfuslu) bulun­ m aktad ı r . (R. İ zbırak) falt kara yolu ile

YENİLİK DOGURAN HAK, kişinin yaptığı irade açuklaması (bey an) ile yeni bir hukuıki durum meydana ge­ tiren hak türü. Y. D. H ., yıa daha önce mevcut olmayan bir durum yaratır veya eskiden mevcut durumu değ işt inc i veya bozucu etıki yapar. Bundan d ol ayı hukukta Y. D. H., a) Yaratıcı Y Q. H. , .p) Değişt irici.. y, , D.- H., c) . Bozı.ı� • .

YENİLİK DOGURAN HAK - YENİPAZAR

434

Y. D. H. o l m ak üzere üçlü bir sınıflandırmaya tabi tu­ tulmuştur. a) Yaratıcı Y. D. H. : Bu hakikın kullanılması sonu­ cunda, daha önce var olmayan yeni bir hukuki durum or­ taya çıkar. Gerek Medeni Kanun'da gerek Borçlar Ka­ nunu'nda yaratıcı Y. D. H.'ın birçok örneklerine rastla­ nabilir. Ka nuni mümessillerin temıyiz gücü olan küçükler ile kısıtlıların yaptığı bir tasarrufa izin veya i cazet biçi­ m inde rızaların ı belirtmeleri (Medeni Kanun Md. 16), kü­ çüğe ana baba veya vasisinin evlenrne izni ve rm es i (M. K. Md . 90) ya rat ı cı Y. D. H. mah i yeti ndedir . Eşya hukukun­ da bir kişinin şufa (önalım) yetk isin i k u l lanm as ı (M. K. Md. 658 - 659), sat ıc ın ı n gaıyri menkul üzerinde rehin tesisi (M. K. Md. 807), sahipsiz bi r gayri menkulün işgal yoluyla edi­ ni l mes i (M. K. Md. 635) ya rat ı cı Y. D. H. özelliğini ta­ şır. Borçlar hukukunun bütün akit kategorilerinde yaratıcı Y. D. H. ile karşılaşırız. Bunun sebebi , bir sözleşmenin (akdin) ancak ta rafla rd a n birinin yaptığı teklifin (icabın) diğer tarafın kab ul beyanı ile bütünlenebilmesidir. Mesela satışta satıcı alıcıya : "Ben bu i skem l ey i 5 000 l ir ay a satı­ yorum" diye icapta bulunur. Alıcının "Ben de bu i sk e m ­ Jeyi 5 000 li raya alıyorum" şekl indeki kabul beyanı ile satış akdi ortaya çıkmış olur. Dolayısıyla kabul beyanı, sözleşmeyi ve sözleşmenin ihtiva ettiği haık ve borç iliş­ kisini doğuran y a ratı cı Y. D . H. niteliğinded·ir.

b) Değiştinci Y. D. H. : Bu hak, eskiden mevcut hu­ kuki durumu ortadan kaldırmaz, yalnız du rumda bir de­ ğişikHk meydana getirir. Mesela borçlunun Borçlar Kanu­ nu'nun 7 1 . maddesi mucibince seçim harkk ı m kullanarak borcunu hangi şek i lde yerine getireceğini belirl emesi değiş­ tirİCİ Y. D . H.'tır; çünıkü bununla yeni bir borç ilişkisi yaratılmamış, sadece diğer al ter nat ifle r reddedilerek seçi­ len ifa biçimi açliklık kazanmıştır. Satış aikdinde s atıcının alıcıya verdiği ma l ın kusurlu çtaınıası halinde, alıcının mahkemeye baş v ura r ak Borçlar Kanunu'nun 202. ma d­ desine göre bedelin indirilmesini sağlaması değiştirici Y. D. H. n i te l i ğinded i r ; çünkü burada satış sözleşmesi orta­ dan k a lkma rnakt a , sadece sözleşmenin şartlarında (bedel­ de) bir değişiklik doğmaıktadır. c) Bozucu Y. D. H. : Bu hakkın kullanılması, önce

var olan bir durumu ortadan kaldırıcı etki yapar. Bozucu Y. D. H.'a özellikle Borçlar Kanunu'nda rastlanrnaıktadır. Mesela hata, hile veya korkutma (hlcrah) yüzünden bir akit yapmaya itilmiş olan taraf, hata ve hilenin an l aş ı l ­ dığı veya kork u n u n ortadan ka l kt ı ğı tarihten i t ibaren b i r y ı l i ç inde bu a kd i yerine get i rmernek k o n u s u n d ak i irade­ sini karşı ta rafa bildirebi lir (B. K. Md. 3 1 ). İşte böy l e bir

beyan .

bozuc u Y.

D.

H.

mahiyetinded1r; çünkü aki t

or t ad a n kalkması sonucunu doğurmaktadır. Bu­ nun gibi, borçlunun alacaıkieya takas istemini bildirmesi (B. K. Md. 1 2 2), a·kdin karşı ta r afın temerrüdü dolayısıyla feshi (B. K. Md. 1 06) sonuç olarak bozucu Y. D. H. özel­ liğini taşır. Medeni Kanun'da da B o rçl ar Kanunu'na para­ lel bi'l' bozucu Y. D. H. düzenlemesine gidi·l miştir. Mesela evlenme merasiminin icrası sırasında geçici bir sebeple tem­ yiz gücünden mahrum bulunmuş olan karı ve koca ev­ lenmenin feshini dava edebilir (M. K. Md. 1 1 5). E ğ e bir kimse hata (M. K. Md. 1 1 6), h i l e (M. K. Md. l l 7) ve t eh ­ dit (M. K. Md. 1 1 8) i le evlenıneye sevk ed ilmişse, gene fesi·h sebebini öğ re nmes i ve teh d i d i n sona ermesi gününden iti­ \>aren altı ay . ve her halde evle'naikten itibllren be� Yıl içini l ışkis ınin



ce mahkemeye baş vurarak evliliğin feshini is teyebi l i r (M.

K. Md. 1 1 9). M ah keme ce geçerli bulunması halinde bu gi·bi fesih istemleri de bo zu cıı Y. D. H. etk is ini yaratırlar. (E. Korur)

YENİMAHALLE, Ankara iline bağlı bir ilçe. Yüz ö l çü m ü 1 354 km2, nüfusu 322 666 ( 1 980) 'd ı r. İki bucağı (Kazan, Yenikent) vardır. Yenikent (eski adı : Zir) 3 000, Kazan 2 000 nüfuslu kasaıbalardır. Y. ilçe meııkezıi Ankara be le d i yes i sınırları içinde olup, ilin merkez i lçe l erin den bi­ ridir. 1 957'de ilçe olaraıle kurulmuştur. İ l çe merkezinin nüfusu 266 OOO'dir. İlçe a razisi , Ankara ç ary ının geçtiği ova (800 - 850 m) geçtiği Mürtet ovası ile Ankara platosu ve t epe l e r i ( 1 000 - 1 200 m) alanındadır. Y. semtinin bulundu­ ğu yer in yıükoekliği 875 m d ir . Ova böl ü m le ri yeni a liivyon ­ larla örtülü verimli top r akla rd ır . Yer yer eski alüvyonlar da görülür.

ve Ova ça yı n ı n

İık lim, Ankara iklim i gibi ise de , kuzeyden esen rüz­ garlar burada dumanlı ve puslu havan ı n birikerek kalma­ s ı n a daha çok e n gel olmaktadırlar. Arazi, çok yerinde boz­ kır ve bunun yerinde oluşturulmuş tarla tarımı alanlarıdır. Yamaçlarda yetiştirilmiş geniş ağaçll'lclar ve bu arada Ata­ türk Orman Çiftl i ğ i ile Etimesğut ağaçhkları, şeker fabri­ kası çevresinin park ve bahçeler i , h ayv ana t bahçesi önem­ li yer tutmuştur. İlçenin başlıoa geçim kaynakları köylerde tarım (buğ­ d ay , arpa, şeker pancarı, yer yer sebze ve meyve b ahçe­ leri)'dır. Nüfusun büyük bir kısmı ise şeh i rd e memur, iş­ ci, esnaf olanlardır. İlçe mei'kezinin k uzeyb at ı s ınd aki Yuva köyünd e yetiştirilen Yuva kavunu, tadı ve kolcusu ile ta­ nınmıştır. İlçe me ııke zi olan Y., 1 940'ta kon ut darlığını gider­ ve evi olmayanlara küçüık evler sağlamak düş ünces i ile A n ka r a ' nın bir dış mahal l esi olarak kurulmuştur. Kısa za m a n d a kurulan kooperatifierin ardı ardına yaptıklan bi­ nalarla bu semt hızla geli şm i ş ( 1 955'te 1 0 500, 1 960'ta 67 000 , 1 980 ' te 266 000), Ankara'nın en ka lab alık semt­ lerinden biri olmuştur. Anıkara'nın kuzeybatısındaki Y., g eniş bir asfalt yol ile ş eh re b ağ lıd ır . (R. İzbıra.k) mek

YENİPAZAR, Ayd ı n iline bağlı bir ilçe. Yüz ölçümü 1 80 krn2, nüfusu 15 9 1 1 ( 1 980)'dk. İlçe me rke zinin nüfusu 6 960 ( 1 980), d e n izd en yükseikliği 83 m dir. Daha önce Bozdoğan i lçesine rumuna

bağlı

get i r i l miştir.

bi r

bucak iken, l 957'de ilçe d u ­

Bozdoğan,

Çine ,

S u l t a n h is a r ,

Ayd ı n

merkez i lçeleri i l c çevr i l idir.

İ lçe arazisi, çok ye r ind e Büyük Mend e res alüvyal ova­ sının bir bölümü ile bunun güneyinde az bir kısım Top­ çamb aba dağı (1 790 m ) 'n ı n kuzey etekl e ri ndek i bir bö­ l üm ünd en (250 - 350 m) oluşmuştur. Bu dağlık tepelik bö­ lüm gnayslardan oluşmuş eski bir kütlt:nin bura d ak i kesi­ m idir.

İlçede Akdeniz iıkl i m L etkisini gösterir. Hazirandan ey·lül sonuna kadar kurak ve sıcak geçer, kış ayları bol :yağışlı ve ılımlı olur. İlkbaharda ve kısmen soobabarda da ya ğ ışla r olur. Yıllık yağış 6 1 0 mm dir. Yazlar çok sıcak, kışlar ılımlıdır. İlçede elde edilen başlıca tarım ürünleri pamuk zeytin tahıi, set>ze ve meyve çe'§itleridlr. 6 300 siğır, 4 4ao' ko'yün

:

43 5

YENİPAZAR - YER 6 000 kadar keçi beslenen ilç ede yük ve binek hayvan­ ları saıyısı 1 900'ü bulur. Saıyılan 2 000 k ada r olan ve he­ men bü·tün köylerde bulunan eski ve yen i tip kovanlardan yılda 5 000 kg bal, 300 kg •bal mumu elde edilir. İlçe merkezi Y., Biiıyiiık Menderes ovasının güney ke­ n arında, Bozdoğan ovasının bu ovayıa açı·ldığı yer yakının­ d a bir küçük şehirdir. 8 km Hk bir yol He İzm ir - Aydın ­ Denizl i kara yoluna bağlıdır. En yakın demir yolu istas­ yoou 8 km uzaklıkta Atça 'dır. Güneydeki dağ etekleri boyunca uzanan dar bir kara yolu ile batıda Söke ve Ku­ şadası'na, doğuda Bozdoğan'a bağl ıdır.

Y., yaklaşık XIX. yüzyıl başlarında çevre köyleri için yeni bir pazar yeri olaraık kuru lmuştur. Önce bucaık mer­ kez i, daıha s on - a ( 1 957) i lçe mel'kezi olm uşt ur. Bu ıküçilk şehirde, un ve çırçır fabrikaları bulunmaktadır. Satın alı­ nan pamuk üi'ünü yılda yaklaşılk 200 ton kadardır. Elektrik enerjisi, içme ve kullanma suyu tesisleri bulunmaktadır. Şehirde orta okul, 2 Hk okul, çarşı ve pazar vardı.r. (R. İ ııbırak )

YEN İS EY Y AZITLARI : b k. ESKİ TÜRK YAZIT­ LARI. YENİŞEHİR, Bursa iline bağlı bir ilçe. Yüz ölçümü 7 7 2 km2, n üfus u 48 3 06 ( 1 980)'dır. İlçe merkezinin nüfusu 1 7 0 1 3 ( 1 980), denizden yüksekliği 250 m di r . Y., ilin do­ ğu böl ümünde eski bir ilçedir. Kuzeyinde İznik, batısında Gemlik ve Bursa me rkez ilçesi, güneyinde inegöl i lçesi, doğusunda Bilecik ili araz isi vardır. İlçe arazisi , ort asında Y. ovası adlı geniş düziilid er (200 - 250 m) ile bunu çevreleyen dağılardan (çok yeri 500 600 m, yer yer 800 m nin üstünde, kuzeyde Avdan dağı) oluşmuştur. Y. ovıa sı, 3 5 km uzunluğunda, 15 km eninde, yaklaşık doğu-batı uzanışlı, yeni alüvyonlarla örtülü ve­ rimli bir çökün tü ovasıdır. İlçenin kuzeyinde İznik gölü vardır. İlçenin başlıca akarsuyu Göksu'dur. Kaynak­ lar ını Uludağ'dan alan, türlü kollada büyüyen bu çay, Y. ovasından geçer, burada Göksu adını alır, Sakarya ır­ mağı n a d ökü l ür . İlçede Marmara bölgesi ikliminin öze llikler i vard ır. Yazları sıcak ve kuf'aıkça, kışları soğuk ve