İnönü Ansiklopedisi / Türk Ansiklopedisi (cilt 22)

Citation preview

••

TURK

ANSİKLOPfDİSİ •

CiL T

MILL!

EGITIM

XXII

BASIMEVI

-

ANKARA

1975

K KETHÜDA. İBRAHIM EFENDI, Arahacıbaşı zade İbrahim Nesirn (ölm. 1 8 07 ) , Osman lı Jevlet adamı.



Sultan III. Selim d evrinde, padişaha yakınlığı ile tanınmış ve Nizarn. ı Cedid'e karşı yapılan Kabakçı Mustafa ayak­ lanmasında Atmeydanı 'nda linç edi lerek öldürülmüştür. Hotin 'deki bir camide imamlık etmiş olan Ahmed Efendi ' ­ nin oğludur. Anne tarafından, Hotin Kalesi Arabacıbaşısı Mehmet Ağa'nın torunudur. Küçük yaşta babasını kaybet­ tiğinden, büyük babası tarafından yeti ştirilmiştir. 1 7 68'de, dedesinin, Dergah. ı ali Arabacıbaşı lığına geti rilmesi üzerine İstanbul'a gelmiş ; 1 774'te dedesinin aracılığı i le, Sadaret Mektubi Kalemi'ne girmiştir. Bab- I ali'de adet olduğu üzere Nesim, bazı kaynaklarda Besim malılasını almış ve kısa bir süre i çinde çalışkanlığı, becerikliliği ve zekası ile kendisini tanıtmıştır. Dedesinin ölümünden sonra aıınesinin yine Mehmed adını taşıyan ve arabacıbaşı lrğa getirilen birisi ile evlenmesi üzerine kendisine verilen Arahacıbaşı zade Iakabı, iyice yerleşmiştir. Bu arada, Bab - I ili'deki görevinde de gittikçe yükse lmiştir. Ni tekim, 1787 seferi için ordunun cepheye hareketi sırasında, Rikab - i hümayunda kethüda olarak kalan İbrahim Efendi'nin mühürdarlığı i le



adın ı duyurmuştur. Bir süre sonra Mektubi Kalemi'nde baş - halife olm uş, İzzet Paşa'nın sadrazamlığında ise Sacla­ ret Mektupçuluğu'na getiri lm'ştir. Nihayet, 1 203 yılında, Sadaret Kethüd alığı 'na tayin edi lmekle Bab - ı ali'nin yük­ sek dereceli memurları arasına katılmıştır. Ziya Paşa'nın Mısır seferine hareketi sırasında Rikab - i hümayunda ket­ hüda olarak İstanbul'da kalmış, ordunun dönüşüne kadar bu görevde bulunmuştur. 1802'de tekrar Sadiret Kethüda­ lığı 'na tayin edildiği gibi, Beyhan Sultan'ın kethüdilığı da kendisine verilmekle, saray nezdinde de sayı lı kişi lerden biri olmuştur. Özellikle sultan kahyalığı görevinde, Sultan -III. Selim ile doğrudan doğruya temas kurmak imkanını bulmuştur. Bu sayede gerek sarayda, gere k Bab - ı ali'de bü­ yük bir nüfuz kurmuştur. Onun özellikle III . Selim üzerin­ de nüfuzlu olması, çevresinde kıskançlıkların doğmasına sebep olmuştur. K. İ. E. her ne kadar zekası i le şöhret yapmışsa da, kazandığı nüfuz ve tesir yavaş yayaş k endi sini birtakım davranışlarda bulunmaktan kaçınmak gibi bir red­ birden yoksun bırakmıştı. Ona kaqı ilk muhalefet, yeni Sadrazam Hafız İsmail Paşa' dan geldi . K. İ. E.'nin devlet i� lerindeki nüfuzunu ve tesirini sadaret müessesesi için haysiyetsizlik gibi gören İsmail Paşa, K. İ. E.'nin yolsuz­ lukları ve lrad - ı Cedid hazinesinden sağladığı imkanları halk arasında yayınağa başladığı gibi, Edirne Yakası'nın ortaya çıkması da K. İ. E.'nin aziine yol açmıştır. Bazı kaynaklar, gerek sadrazamııı, gerek K. İ E.'nin azıileri teklifinin bizzat K. İ. E. tarafından yapıldığını i leri sürerler. An c a k , K. İ. E.'nin görevden u za kl aştırı lm a s ı , gerçekte, sö z ­ de K.

kalmıştır.

İki

gün

sonra

veri len padişah emriyle, ı ali'ye giderek

i. E.' nin her gün veya gün aşırı Bab -

devlet

işlerini

gözden aeçirmesi istenmişti. Bu şekilde bir

gö revlendirme, K. İ. E.'ye karşı muhalefeti iyice kamçıladı. Devletçe yapılan iyi kötü bütün icraat, ondan bilinrneğe başlandı. Bu sırada, 1806 yılında Rus - Türk Harbi 'nin tek­ rar başgöstermesi ile doğan sıkıntıların kaynağı, Mühimmat - ı seferiyye Nezareti'ni de kontrolü altında tutan K. İ. E.'den bilindi. Hatta, onun tavsiyesi üzerine, Sadiret Kaymakam­ lığı'na getirilmiş bulunan Topa! Musa Paşa da rakibieri ve düşmanları arasına katılarak, onu N azır - ı Devlet sanı ile teşhir eımeğe ve itibarın ı sarsmağa ba�lamıştı. Mtı�a Paşa, bir taraftan da, K. İ. E.'ye riyakarlıkta bulunuyor ; hukuk davalarına varıncaya kadar bütün konuları ona havale ede­ rek i ş arasında bunalmasına ve durumu muhakeme etmeğe fırsat bulamamasma çalışıyordu. Etrafında kurulan tuzakları fark edemeyen veya padişahın sevgisine güvenle aldırış etmeyen K. İ. E. , kend isine yapılan nasihatleri de «kimse bizim ayağımızı. ı sıramaz» diye, değersiz tavsiyeler olarak görüyordu. Nitekim, Nizarn-ı Cedid'e ve bu fikri benim­ seyen kendisi gibi devlet adamlarına karşı baş latı lan Boğaz Yarnakları ayaklanmasım da o, başlangıçta, bir «Karga der­ ııeği» olarak değer lendirmişti. K. İ. E. , durumdan ancak Rumeli Kazaskerliği'nden aziedi lmiş Şemseddin Efendi'nin kırıcı sözlerini işitince ayıldı. Ondan soııra da, canını kur­ tarma çareleri aramağa girişti. Gerçekte Musa Paşa, Sultan I II. Selim'e verdiği söz üzerine veya olayın başlangıcında padişahın nüfuzu henüz kırılmadığı i çin, K. İ. E. 'nin Bab - ı ali'den evine dönmesine müsaade etmişti. Ama, ayaklanan askerin istekleri olarak kendisinin yazıp sunduğu on bir kişiden padişahın atabeyi derecesinde olan K. İ. E.'nin ve diğer Bi rtın ve Enderun cıkanının ele geçirilmesi için de gereken tedbirleri almıştı. K. İ. E.'nin bu arada konağından kaçışı, Kumkapı'da Dülger Gülabioğlu Agop Kalfa'nın evinde hastınlarak yakalanışı, Langa karakolunda tevkifi ve nihayet At Meydanı'na getirilerek linç edilmesi Osmanlı tarihinin ibret verici olaylarından biridir. K. İ. E. , XVII. yüzyıl başından beri, n üfuz ve ikti­ dar gereklerini yerinde kullanamayarak ya bir saray veya Bab - ı ali entrikası i le, yahut da bir askeri ayaklanma i le telef olan yüzlerce devlet adamından biridir. Ama onuıı, Osmanlı tarihinde, devletin ve ordunun modern teknikiere göre düzenlenmesi görüşünün öncülerinden biri olduğu da gerçektir.

KETHÜDAYERİ, Osmanlı İmparatorluğu'nda kapu­ kulu ocaklarıyle kapukulu süvari ocaklarında ocak kethüda­ larının yardımcıianna verilen unvan. Türk devletlerinde ortak askeri geleneklerle meydana getirilen ordu kuruluş, rütbe ve teşkilitında yalnız Osmanlı İmparatorluğu'na mah­ sus bir görev olup, XV. yüzyılın 2. yarısında gereken lüzum v e ihtiyaç üzerine ihdas edilmiştir. Türkçe bir tam­ lama olarak «kethüda kaymakamı» anlamını taşımaktadır. Genellikle kulkethüdasının yardımcısı veya vekili yerinde kullanılmıştı r. İlk defa II. Bayezid devrinde kulkethüdası·

KETHÜDAYERİ- KEUPER nın sefere memur edilmesi üzerine ocakta onun iş lerini görmek üzere ihdas edilmiş ve ba)b:ilükbaşı bu göre ve tayin edilmiştir. Görev ve fonksiyonu değişmeden Yeni çeriliğin kaldırılışına kadar devam etmiştir. Ocakta katar ağaları denen 12, 13 yüksek rütbeli komuta heyetinin en kıdemsi­ zini teşkil ediıord u. Gö revleri kulkeıhüdasının görevlerine paralellik arz eder ve çoğunlukla onun bulunmadığı zaman­ larda ku lkeıh üda;ının yerini tutardı. Ağa divanında kethüda bulunmadığı hallerde onun görevini yapardı. Ağa kapı sın;la bulunan kul karhane ( atelye) sinde sanat eı babının, ağa kollukçuları ile ağa .ııe diklerinin dis"plin inden sorumlu bu­ lunurd u. Seferler de Yeniçeri ağasının sağ tarafında ata binmiş olarak yürür, ancak, ağa, saraya !(ittiği zaman kapı önünde atıan inerek yaya i lerleıdi. K."l e rinin devşirmeye gitmeleri ya,ak lanmııtı. K."lerinin be l irli bır makamları ilk kuruluşta düşünülmemişti. Ağa bölüklerinden 7 , 3 1 , 3 3 veya 5 ı. odalar K. içi n görev mahalli olarak kullan ılmışsa da, daha son ra Ortakapı yanında, Ak Şemseddin makamı önün­ de bulur. an o .la K." leri i çın ayrılmıştı. Gonel silsilede baş bölükbaşı lrkran te· fı su• etiyle K. olan ki mse buradan muh­ zi ı b1şı veya yayabaşı olarak yükseli. di. K." leri sadece yeni den tayin edilen Yeniçeri ağalarına bir gümüş topuz hedive vermek zorundaydılar. Yeniç eri ocağından başka diğer kapu­ kulu ocaklarında ve kapuk ulu si pah bö lüklerinde de K."Jeri n görevleri vardı. Mesela topçular arasında K. , ocak keıhüda­ sından sonra gelmekte ve ocağın dördüncü d erecede komuta grup unda bulunmakta ıd i. Arab�cı larda ise beşinci derecede sayılmakıardı. Halbuki kapukulu süvarİleri arasında K."leri, bölük ağası ve kethüdadan sonra üçüncü dertcede bir önem taş•yord u. Ayrıca, önemli kalelerde ni,betçi ve yı:rlikulu yeniçeri ler ile diğer ocaklaı ın mensuplarının ışleriyle meş­ gul olan ve İstanbul da ) en içeri ağasına veya oteki ocakla­ rın ağa!Jrına kar şı sorumlu K.' leri vardı. Kapuku lu süvari ocaklarının taşrada bu lunan K. ' lerinin görev ve sorumluluk· ları da ayni şekilde tayin ed lmişti. K."leri arasında teş rifat dereceleri ise başta yeni çeri K. olmak üzere her kapukulu ocağının derece ve önemine ızöre te,pit edilmişti. K."likleri 1826'dan sonra nizami ordanun kuruluşu sırasında kaldırıl­ mıştır. KETON, aynı veya değiş;k iki hidrokaıbon radikal­ leri ile birleşik karbond (=C) grupucıu ihtiva eden kaı bon R' , = O dır. bileşirole ri. Genel formülü : R ve R', R' alkil, ari! veya heıerosiklik redikalle ri ifade eder. R ve R' grupları, aynı, değiş·k veya karma olabi lir. Ra:likaller aynı oldukları zaman, K.'lara basit, değişik oldukları zaman i se karma derir. Ayrıca bir K.'a, ihtiva ettiği radikale göre alifatik veya aromaı.k denebili r. Ayrıca, karbonil grupu, halkan ın bir kısmını te)kil ediyorsa, siklik d iye adlandırı labilir. Aseıon gibi bazı K.' ların özel adları olmakla beraber, tariflerini belirten adlarını, ihtiva ettikleri hidrokarbon radikallerinden alırlar. Örnek olarak, a setona, iki metil radikali ihtiva ettiği için dimetil K. denir. Aseton gibi bazı K.' lar tabiatta bulunur. Bununla beraber ikincil alkollerin laboratuvarda, itidalle okside e di l me l eri sonucunda da üretilmeleri mümkündür. Yağ lı asiderin dammlması veya buharlar ının thorin üzerinden geçirilmesi, organo - magneziyumlu türevlerin nitcil veya amidler üzt:rine etkisi, organo - çinkolu türevlerin asit klo­ rürlerin üzerine etkisi gibi metodlarla K.'I.r elde etmtk mümkündür. Bazı K.'lar sıvı halinde suda eriyebilirler,

/C

fakat katı olanları suda eri mezler. Bütün K." ların, kendi­ lerine hJS karakteristik kokuları vardır. K.'lar kimyevi özellikleri bakımından, birinci l alkollerin oksidasyonu ile elde edilen aldehid lere benzerler. Hidrosiyanik asidle, s i yanohidrinler adı ile bilinen birleşimler meydana getirir, aldeh i d ler gibi, amonyak, hidroksilamin, h:drazin v. s. gibi azot1u bi rlqimler i le birleşirler. K. ' ların , aldehid lerden deği şik olan tarafları i se k olayca polimerize olamayı şların­ dadır. Kuvvetli bir oksidan ile muamele gördüklerinde, K. molekülü, karbon'! grupunda parçalanır ve içlerinde orij inal K.' dakinden daha az ka ı b on atomu mi ktarı bulunan iki veya daha fazla mi ktarda asit elde edilir. Bazı maddelerin moleküllerinde iki kaı boni l grupu bulunduğu ıak.Hrde, bunlara dikeıoolar d· n i r. K." l ar, endüstride, lastik, plas­ tikler, senret k e lyaf, suni deri ve yağlar üretiminde kul-. !anılır. KETO�İMLER (Beı·kmann çevrilmesi), keton ve hidroksi la m'n lerden elde edilen or,;anık birleşimler sınıfı . Aldehidll politikasını terk etmiş, tahta geçmek için ülkenin MPğolların kontrolü altına girmesine vesile teşki l edecek yanlış bir tutum içine düşmüş ve Ana­ dolu Selçuklu De • leti 'nin dapı lınası için devlet bünye­ sinde zararlı iş ler yapmak tan k açınmamıştı. Böylece Sel­ çuklu Devleti otorite ve etki sini kaybetmiş ve memleket tamamiyle Moğol ları 1 af l U ve menfaatlerine göre idare edilmiş, ş ek i l a l m ış t ır.

KILIÇ BALICI ( Xiphias gladius) , Xiphi idae fami l · yas·ndan vücud u geriye doğru incelerek uzamış, şekli torpil biçiminde olan bir balık. Ergin halde pulla rı yoktur. Alt ve üst ç�nesi i leri ı· e doğru daralıp sivn lmek suretiy le uzamışnr. Üst çenen i n uzunluğu alt çem ninkinden en az bir m i sli daha fazla ve adeta yatay duran uzun bir kılıç b:çimindedi r. Kuyruk yüzgeci, di key d uran ve iki ucu geniş bi r şekilde açık olan büyük bir hilal gibidir. Sırt yüzgeci ilk yı l larda başın üzerinden 1-aşlayıp kuyruk kısmına doğru uzanan tek bir yüzgeçtir. Yaşlandıkça biri geride ve küçük, diğeri önde ve büyük olmak üzere i ki sırt yüzgeci görülür. Öndeki sırt yüzgeeinin boyunun kısalması, ba­ lığın yaşlanması nisbe­ tinde artar. Anüs geri­ sindeki yüzgeç de buna uygun bir kara kter gös­ terir. Başın yan alt gerisinde üÇgen şeklin­ de bi r çift � Ü7geç var­ dır. Göğüs yüzgeçleri yoktur. Rengi sırt ta­ rafta mavİ'tıtırak, ergu­ vaniden kurşuni mavi, hatta siyaha kadar de­ ğişir, Karın tarafı gü­ müşi beyaz olup açık renktedir. Marmara'da, Nisan ortasından Temmuza kadar yumurt­ lar, yumunalar pelaj ihir. Akdeniz'de yumurtlama ise Ha­ ziran - Temmuz aylarında olur. Boyları 4 - 5 m ye kadar büyür. Ağırlıkları 300 kg kadar olabilir, hatta daha fazla olana da rastlanmıştır. Akdeniz, Ege Deniz'i ve Marmara'da K. B. yaz kış bu­ lunur. Kara Dı üzerinde durul­ muştur (Bu d ram, .Maldıbay tarafından bestelenmiştir). Şair olarak tan ınmış olan Tok ombay'ın «Kanlı Yollar» romanında da 1 9 1 6 Kırgız ayaklanması işlenmiştir. Comart Bokonba y da Altm k ız [ 1 937} adlı dramında Kırgızistan'da çı kan iç savaşı tasvir etmiştir. Son olarak, genç k uşağı n tanı nmış bir yazarı olarak Çingiz Aytmatov ( doğ. 1928) da anı labilır. Aytmarov'un Ctmi/e [ 1 9 58 } adlı eseri batı dille­ ıine tercüme edildiği gibi, Türkçe'ye de çevrilmiştir.

KlRGlZ SOVYET SOSYA LİST CUMHURİYETİ

( resmi adı : Kyrgyz Sovietik Sots i alis t ik Respublikasy) , Sovyet Sosyalist Cumhuriyeıleri Biı liği'ne bağlı bir cum­ huriy et. Yüzölçümü, çarlık dönemindeki Yed su veya Cetisu ( bk. CETİSU ; Rusça adı : Semireç'e) , Sırdarya vilayetle­ rinden Çu, Talas ve Narın ırmak larının yukarı k ı sımları, l sı kgöl bölgesi ve Fergana viiiyerinden Alay ve Pamir yanındaki Celalaba d ve Oş bölgesi ile birlikte 1 98 500 km2 dir. 1926 sayımında K. S. S. C.'nde Türkietin oranı % 8 1 ,9 iken 1 936 sayımında Kırgızistan'a Rus göçmenlerinin yerleştirilmesi üze rine bu oran düşmüştür. 1 972 sayı mına göre ülken in nüfusu 3 100 OOO'dir. Ülke, 3 bölgeye ayrıl­ mıştır ( lsıkgöl, Narın ve Oş ) . Rusya'da yeni rej imin ye rleşmesinden sonra Kırgı ds tan, Sovyet Türk isıanı içınde yer almı jtır. Türki!tan i se 1 9 2 1 yılı Nisan ayında Rus Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyetine bağlı özerk bir cumhuriyet olarak teşk ilitlanmıştır. 1921 yılında Orta Asya toprak bakımından milli esaslara göre teşkilatlanırkt n Kırgızistan, Türkistan'dan ayrılmış ve Rus Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti içinde özerk bir bölge hali n e getiril­ miştir. 1 Şubat 1926'da Ru > Sovyet Federatif Sosyalist Cum­ huriyetleri hükumeti Kırgıziztan'ı Rus Sovyet Federatif Sosya ı ist Cumhuriyetleri içinde özerk bir Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti haline getirmiştir. Son olarak 1 9 3 6 yılı Aralık ayında Kırgızi,tan, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği içinde bir Sovyet Sosy alise Cumhuriyeti i lan edi lmiştir. 197l 'de seçilen yüksek şura, 339 milletvc kilındcn kurul­ muştur. Kırgızistan Tiyanşan dağları bölgesini içine almak­ tadır. Doğuda Çin, barıda Kazakistan ve Özbeki stan, kuzey­ de Kazaki stan ve güneyde Tacikistan ile çevri lidir.

KlRGlZ TORKÇESl. Türk dilinin kuzey - batı grupuna giren lehçelerden birine verilen ad. L. Ligeti'nin sınıflamasında K. T. , Kıpçak lehçeleri arasında yer alır. Bk. KlPÇAK LEHÇELERİ. K. H. Menges (Philologiae Turdcae Fund.ıment ı. I, 1959. 434 - 488. s. ) Kızgızcaya Türk dilinin Aral - Hazar grupu içinde yer vermiştir. Bu

KlRGlZ TÜRKÇESi grupta kırgız dili nin yanında Kazak.;a, Karakalpakça, Kıp­ çak Özbekçesi ve Nogayca da vardır. K. T. ses ve gramer yapısı bakımlarında n Kazakçaya yakındır. Kırgız dili bugün Kırgız Sovyet Sosyalist Cumhuriye­ tinin t sas halkını meydana getiren Kırgız Türklerinin res­ mi dilidir. Sovyet Sosyalist Cumhuriyedeli Birliği'nde Öz­ belcistan'da (Nemmgan, Andican ve Fergana bölgelerinde) , Taci kistan'da ( Bt dah�an, Garm ve Pamir bölümlerinde) ve Kazakistan'ın kuzey Kırgızistan'a komşu bölgelerinde de Kır­ gızca yaygın bır dildir. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Bir­ liği'nin sınırları dışında Çin'de, Moğalistan 'ın batı bölüm­ leıinde, Afganistan'ın ve Pakistan'ın kuzey - doğu bölümle­ rirıde de Kı rgızca konuşulur. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'nde Kır gızca konuşanların sayısı 968 700 ( 1966) dür. K. T. her yandan Türk lehçeleriyle çevri lmiştir. Yal­ nız güney - batıda, Alay ve Karategin dağlarında Tacikçe, Pamir dilleri ve Transhimalaya ' e Karakoruro dağlarında Dardistan dılltri ve dar bir alanda Buruş :\ski ve Tiber dil­ leri ile temas etmektedir. Tiyanşan'ın doğu bölümünd e Moğolca konuşan Oyrot boyları da Kırgızlada temas sağ­ lamış lardır. Oyrotların Torgut ve .ljoşut kolları ve Boro Tala vadisinde de Çdpr'lar Kırgızlar la yakın komşuluk kurmuşlardır. K. T. doğu ve kuzeyde Kazakça, batı ve güney - batıda Özbekçe (dağlık bölgelerde doğrudan doğru · ya Kıpçak Özbekçesi ) , güney - doğuda Özbekçe, Tacikçe, Pamir ve Dardistan dilleri ve güne yde Yeni Uygurca ile sınırdaştır. K. T.'nin tarihi gelişmesi üç ana evreye ayrılabi lir : Eski Kırgızca ( en eski çağlardan VII I - IX. yüzyıla kadar) , Orta Kırgızca ( X - XV. yüzyı l ) , Yeni Kırgızca ( XV. yüzyıl­ dan günümüze kadar ) . S o n yıllarda yapı lan araştırmalar sonunda Kırıuz dil ­ nin iki ana kola ayrıldığı anlaşılmıştır : 1 . Kuzey Kırgızca ; 2. Güney Kırgızca. Uzma nlara göre, Güney Kırgızca da doğu ve batı olmak üzere i ki bölüme ayrılı•. Güney Kır­ gızcada, Kuzey Kırgızcada kullan ı lan 8 ü n l ıi ye karşılık 9 ünlü vard ır. Bundan başka bu bölümde bir heceli kelime­ lerin sonundaki - v sesi de muhafaza edilir. Örnekler : t o yerine lov, sü yerine III V. Son yıllarda ortak bir Kırgız yazı dili gelişmiştir. Bu dil Kırgiz lehçelerinin ortak ses ve sözlük özellikler inin göz önünde tutulması sonunda meydana getiri lmiştir. Ancak, Kırgız yazı dilinde daha. çok Kuzey Kırgızca'nın rolü vardır. Eskiden Kırgızların Arap alfabesin e dayanan bir yazı sistemleri vardı. 1 92 3 yılında şair Kasım Tı o ı stanoğlı'­ nın teklifi ü zerine bu yazı sisteminde Kırgız dilinin foneti k özellikleri göz · önüne alınara k birtakım değişik likler yapı! mıştır. 2 5 - 27 Mayı s 1925 'te Fişpek (yt'ni adı : Frunze) şehrinde yapılan bir t'lplantıda Kırgız Özerk Bölgesi için yeni bir yazı sistemi kabul edi lmiştir. 24 har ften meyd ana gelen bu yazı sistemi 1927'ye kadar kul anılmıştır. Ancak , Arap alfabesine dayanan b u yeni si stem, Kırgız dilinin fonetik özelliklerini yansıtamamış ve gittikçe artan ihtiyaç­ ları karşılayamamıştır. Bu nun üzerin e Arap alfabesi yerine Latin alfabesine dayanan yeni bir yazı kabul edilmiştir. Bu alfabe refo mu tasarısı da Tını stanoğ lı tarafından i ş len­ miştir. Bu tasarı 1 2 Aralı k 1 927'de kabu l edilerek yü rür­ lüğe girmiştir. Başlangıçta yeni sistemd e de 24 harf vardı. Ancak, sonradan harflerin sarısı 3 , ·e çıkmıştır, 1938'de çıkan yeni yazım kı la\ uzu, Kırgızcada kullanılmadığı için h harfini k:ıldırmıştır.

47

1 9 39'da «Kızıl Kırgızistan» gazetes:nde çıkan kolektif bir yazıda Rus alfabesine dayana n yeni bir yazı sistemin in kabul edi l mesi üzerinde durulmuştur. Bunun üzerine düzen­ lenen yeni yazı sistemi, 12 Eylül 1 94 1 'de kabul edilmiştir. Rus alfabesinden ya rarlanarak meydana getirilen bu alfabede 3 6 harf vardır. Yeni yazı sisteminde Rus dilinde bulunma­ yan ö, ü ve rt ses leri i çin özel harfler kabul ed i l miştir.

Fonetik : Kırgız yazı dilinde 8 ünlü vardır (a, e, ı, i, o, ö, u, ü) . Uzun ü � lüler için ikili harfler k ullanı lır (a:ı, ee, 11, ii gibi ) . Buna karşı lık, ünsüzlerin sayısı daha çoktur ( b, v , g, d, j, z, y, k, /, m, n, rJ, p, r, s, t, f. h, {_!, f, ı ) . Kırgızcad a ötümsüz p sesi yazı dilinde yalnız y�­ bancı (Arapça, Farsça, Rusça) kelimelerde ku llanı lır. Kır­ gızca (Türkçe) kelimelerde yalnız ötürolü b sesine rastlanır. Bu �es birçok hallerde m 'ye çevri lir. Kelime içinde P ve -b- �esleri açık olarak tefrik edilir. Kdime sonunda yalnız P sesine rastlanır. Örnekler : k itap ( < kitab) , esep ( < hi­ sab ) . Ancak, iki ünlü arasında bu sesler ötüm kazanır (kitebim ( = kitabım] ) . -

-

·

K. T.'nin kol larında kelime başında t ve d ünsü zleri arasında açık bir fark gözetilmez : tarbrz ""-' darbrz [ = kar­ puz] , tam "' dam ( = tat] ; tala � dala [ = ova] . Ancak, kelime içinde bu sesler birbirinden ayrılır : kata [= hata ] , kada- [ = çakmak, dikmek] .

Kırgızca da k ve * (veya q) sesleri kullanı lır : ke/­ ( = gelmekl, köl [ = gö l ] , kül- [ = gülmek] , kir- [girmek] ; *al- [ = kalmak ] , *ol [= kol ] , *ri- [ = kı lmak, yapmak] , *u/ [ = ku l ] . Kırgızcada f sesi çok kullanılır v e kullanı l­ dığı dururnlara göre bir özellik göstermez. Bun a karşılık f sesine yalnız Rusçadan alınan kelimelerde rastlanır : fab­ rika, /ro nt [ = cephe]. Arapça ve Farsça gibi yabancı diller­ den alınan eski kelimelerde f sesi p'ye çevrilir (/il > pil ) . Kuzey Kırgız ağızlarında ve birtakım Güney Kırgız ağızla­ rında s ve z sesleri arasında açık bir far k gözetilmez : /uz ıl ""' *ml [ = kızıl] , *azan ""' * asan [ = kazan ] . Kelim; so­ nunda -z sesi nin birçok hallerde ötu münü kaybettiği göze çarpar : jaz > jas ( = bahar ] . Bu ağızlarda s iki ünlü arasında arasıra ötüm kazanır : b:�lau > balazı [ = çocuğu] , atası > al aZI [ = babası ] . s ve z sesleri her yerde kullanılır. Ancak, z sesine keıime başlar ında yalnı yabancı kelimelerde rastlanır. Kırgız ağızlarında s- sesi fye � evrildiği gibi ( say­ la- ( = seçmek] > ı ayla-) , (ye de dönebilir ( sağ ız [ = sa­ kız] > rağrz ) . Kırgızcada 1 sesi hem Türkçe, hem de yabancı keli melerde kullanılır. Kırgızcada m de her durum::la yay­ gın olarak kullanılır. Nazal seslerin baskısı altında b'ler m ' ye çevrilir : ben > men [ = ben] , taban > ta man [ = taban] . Bu bakımdan ağızlarda mür. N buğurz [ = diz ] , mr km � bı­ km [ = yan, böğür] gibi biçimlere de rastlan ır. Yabancı keli­ melerde p-'nin yerini m · alabilır : piyaz [ = soğan] ( < Fars­ ça) > biyaz > miyaz- . Bugün n sesi yazı dilinde yaygın olarak kullanılır. Eskiden bu ses kelime başlarında çok seyrek olarak geçerdi. Bu bakımdan Kırgız ağızlarında bu ses kelime başlarında düşmüştür : n ayza > ayza [ = mızrak ] . Kırgızcada rt sesi de yalnız kelime içinde ve sonunda kul­ lanılır. Bunun gibi, 1 ve r seslerine de kelime başlarında rastlanmaz. Kırgız ağızlarında /- veya r- ile başlayan yabancı kelimeler e 1- sesi getiri! ı r ( /am pa > r lam pa [ = lamba] . K. T. 'nde vurgu normal olarak kelimelerin sonunat rastlar. Üç ve daha çok heceli biı leşık kelimelerde ikinci!.. b:r vurgu da göze çarpar. Normal olarak ikincil vurgUı birinci heceye rastlar : alakan [ = el ayası, avuç içi ] , aittrltl!

KlRGlZ TÜRKÇESi - Kli.Ul
boy nu, koyun : > koynu. Ağızlarda bu kural kömü r : > kömrü, oyun : > oy n u kelimelerini de kapsar. Buna karşılık, ağızların bir bölümünde burunu, boyunu, koyunu. İç hccelerde de ünlü düşmesine rastlanır : o l urı u v < olurufU ll [ = oturum} , ya; na- < ya11na- [ = şimşek çakmak]. bütün lehçe ve ağızlard a kelime başında ve hatta kelime içinde dar ünsüzler düşebi lir : (i) /aç, (İ) ımail, ( i) ıte, ( u ) ıta, k (i) rerim [= girerim} , ı (i ) [ esi v. b. Bu arada alket- "' apkeı ( < a/ıpket - ) [= götürmek} , Apselam ( < Abdüsselam ) , Ap kerim ( < A. bdiilkerim ) gibi örnekler de vardır. Vurgu normal şartlar altında son heceye düşer. Alın­ tılarda asli vurgular kalmıştır. K. T.'nda vurgu, g ramer bakımından ayıncı rol oynar : temiz [ = büsbütün} N te­ miz [ = arı} ; yalruız [ = ancak ; yalnız} � yalıriz [ = yanında başkalan bulunmayan, yalnız} ; arlıadaıl m [ = ( be­ nim) arkadaşım] N ark ada ı ı m [= ( ben) arkadaşım} ; alma [= elma] N 4/ma [ = alma ! } . Morfoloji : K . T.'nd& i si mlerde -lar, -ler çoğul eki, çokluk, bolluk ve topluluk bildirir : e v/e r, duygu/,,. Çoğul eki almamış isim kökleri bir varlığı belirttiği gibi, çift organlan da biL iirmeye yarar : k öz [ = göz ; gözler} . Çoğul eki, say ılmasına imkan olmayan eşya ve olaylarda çokluk, bolluk bildirir : karlar , yağmur/ar.

İsim durumları : Nominatif durumunda isimler özel bir ek almaz (taı, röpe [= tepe] ) . Genitif durumunda - ntr, - niv eki kullanılır : taı - nrr, töpe - nit/ . Datif durumunda -/ı .ı, -ke, -ga, -ge ek.leri kullanılır : -taı - ka, töpe - ıe.

Akkusatif durumunda - nı, -r.i ekieri kullanılır : taı - nı, töpe - ni. Lokatif durumunda -da, -de, -ta, -te ekieri kullanılır :

laf - ta, töpe - de.

Ablatif durumunda -dan, -den, -tan, -ten ekieri kulla­ nılır : taı - tan, töPt - den. İyelik ekieri : ı. Ünlü ile biten köklerde : Tekil ı . - m ) , 2 . f1 (oda - f1 ) , 3. -u, -ı i ( od• - ır ) ; ç oğul 1 . -m tz , -miz ( oda m tz ) , 2 . - r r z, · riz ( oda · fltZ ) , 3. ·JI,

- nı

( oda



-si, -ları, -leri ( oda - sı, oda - ları ) .

2. Ünsüz i l e biten köklerde : Tekil ı . -ı m, - im (aı ­

2 . -tfl, -ir ( af - t eı ) , 3. -ı -.i (aı - ı ) ; çoğu l ı . - ımız, , -imiz ( aı - ı m ız ) , 2. -rf/IZ -ir iz (aı - r rız ) , 3. - ı, -i, -ları, -leri

ım) ,

(al · t,

aı - ları) .

KlRlM TATA RCASI - KIRIMER, Cafer Seyidahmed Gün ey ağızlarında iyelik eki almış isimlecin çoğul biçimi de kullanılır : baba- m. lar. Arasıra iyt lik ek inden sonra -a- eki de getirili r : ka•da1 - rr -a- lar. İ yelik ekiyle yapılan biçimlerin çekimi yukar ıda bt lirti len kurala göre yapılır. Yalnız datif ve ablatif durumlarında 3. kişide iye­ lik ekinden önce -n- sesi geli r : baba · st- n- a, baba- st- n­ dan. Akkusatif durumunda iyelik eki 3. kişide daha çok k ı saltılmı ş biçimde kullanılır : baba- st- n [ = babasını] . Kc:lime yapımı. İ sım l öklerinden yeni i simler yaparken -Irk, . Jr, -flk gibi eklerden yararlan ılır. Fiil köklerinden tsım yapaı ken - (y ) m, - (y-) id, -n, · fl, - (a ) mamaz/rk, - (e) memezlilı gibi ekler kullanılır. Bu arada bugün artık iş lc:kliğini kaybetmiş birtakım ekler de vardır. İsimlerde - dal (ıoy - dai ) ; - ak, -ek (yol - ak ) . Fiilierde -k, -rk, -r, -i, -kr, -gi, -lıan, -gan, -ktf, -rn, -t v. b. ora - k ( < ora- [ = biçmek] ) ; ak - tn, kef - it v. b. Sıfat­ Iarda - ca, -ce, - ça, · fe ; -carak, - cerek ve -rltrm gibi ekler kullanı lır. Pekiştirme sıfatları : tim - tilı [ = dimdik] ; bom - bo[. Sayı ad ları : bir, eki, iiç, dört, be[, altı, yedi, ıekiz, dokuz, on, yigirmi, otuz, Jırrk, elli, allmrı, yelmi;, ıekıen, doksan, yüz, b r . Sıra sıfatları - (r, 11) n cr, . (i, ii ) nd ekie­ riyle yapılır. Alir - n n ; ilk - in d, ıoruncu, ortann [= or­ tanca] . kaf1nn ? Üleştirme sıfatlarında - ar. -e r ve -Jar, -1er ekieri kullanılır : bir - er, alir - ;ar, yarım - tar.

Zamirier : men [ = ben ] , sen, o ; biz, ıiz, onlar. İşareı zam i r ier i : bu, 111 ; bunlar, ;unlar. Çekim : bu, bu- -nrp, bu- ra, bu- nr, bu- n- da, bu- n- dan. Eda ı lar : sayın [ = her] : kiin sayın [ = her gün] ; kibi [ = gibi] ; -ile (-la, -le), nen [= ile] ; kadar ; doğru, taba ; ıopra ; burun [= önce] ; berli [ = beri ] ; ba1/ap [= itiba­ ren] ; ötrii [ = dolayı] ; baıka. Bağlaçlar : ve, nen, ile ; em [ = hem] . em de [ = hem de] ; ve em de [ = ve hem de] ; yokıa ; yahut, yada ; ya . . . ya . . . kimerde . . . kimerde [= bazen . . . bazen . . . ] ; çiinlıii ;

ne . . . ne . . .

K. T.'nın kelime hazinesi esas itibariyle Kıpçakçadır. An cak, Kırım Tatar larının diline ,ıı: üney - batı diyalektlı cin­ den de birçok kelime girmiştir. Bu suretle Kırım diyalek­ tinde birçok sinonimler meydana gelmiştir : tiiı ( Kıpça kça) � rtnk ( Oğuzca) ; uz N balırr ; koz N çeviz ; fOfka � domuz ; ribir- � yolla- ; asra- N yeliJtir- ; ayt N söyle- ; n en � ile ; day � lı ibi. Bu arada doğrudan doğruya Oğuz­ cadan gelen unsurlar da vardır : alın ( man/ay da kullanı lır ) , ancak [ = «yalnız»] , altt·, ada-, ara- gibi. Altın Ordu döneminden başlayarak K. T.'na birçok Arap ça ve Fa rsça alıntı girmiştir. Bu kelimelerin sayısı son yıllarda azalmıştır.

Kırım Tatarcasının ağızları : X. yüzyıldan sonra Kırım yarımada sına Kıpçak boy larının geldikleri anlaşı lıyor. Kırım'daki yer adlarının büyük bir bölümü Kıpçaklardan ka lmıştır. Baydar 'dan Kefe ( Feodosiya) ye kadar uzanan kıyı kesimi etnik bakımından karışıktır (Bizanslılar, Cene­ vızliler, E rme n il e r v. b. ) . Bu etnik unsurlardan kalma birtakım yer a d l arı da vardır. XV - XVI. yüzyıllarda Ana­ dolu'dan da birt• kım göçmenlerin gelip yerleştiklerini bili­ yoruz Daha sonraki dönemlerde de Kırım'ın bozkır böl­ gelerine Nogaylar y erleşmişlerdir. Bütün bu yerleşme ve göçler, Kırım'ın diyalekıoloi ik yapısı n ı mey dana getirmiş ve Kırım yazı dilinin oluşma sı n a yardım etmiştir.

K. T. üç ana kola ay rılabilir : ı. Kuzey (bo ıkır) kolu, 2. O r ta kol, 3. G Liney kolu. Bütün bu kollar iç:nde de tirçok ağı zlar ayırt edi lebilir. Kuzey ( b JZkır) kolunun güney sınırı t akr. b• n Evpaıoı i> a ( Kozlov) - Büyük Onlar­ Kefe ( Feodosiya ) -Kerç yarımadası çizgi sini ıakip eder. Güney kolu ıakrib• n Bavdar'dan Kefe'ye k adar uzanan kıyı kesimini ve d ağ bölgesi n i içine alır

topı aklarda i �e otta kol yer alı r .

Bu iki kol arasındaki

K. T.'nın kolları arasında birçok ses ayrılıkları göze çarpar : 1 . Kelime başında y- � c- : Güney kolunda yol, yel, yay-, yayan, yrğ-, yer, yo� ; Orta k olda yol. yel, cay-, cayav, cry- ( bunun yanında yığın ) , yer, yok ; Kuzey kolunda co/, eel, cay-, cayav, ny-, cl', cok. Buna karşılık hemen bütün kuzey ağızhrında yipek [ = ipek]. yaz-, yakit, yı/dm m biçimleri kullanılır. 2. Kelime başında 1- d- : Güney kolunda dağ [ = dağ ; orman] ; dalga, dat [= tat] , düı-. di[, do/ , dur- ; Orta kolda dağ, dalga, dal, tÜ[·, lit, lo/ , lur- (bunun ya­ nında duru/. ) ; Kuzey kolunda lav, to/kım, lal, tÜ I-, tur-, de-, deniz biçimleri kullanı lır. 3. Dudak benzeş mesi : Güney kolunda tu zlu h [ = tuz­ luk] , çiiriiklülı e urulu[, öldürül-, tiitiincii/iik kiirkıüz [ = kürksüz] , giimiii � kümü;, oldu ; Orta kolda luzluk, fiJriik/ık, kuru/ı;, öldit il-, tiitiinci/ik. kürlı ıiiz, kiimiit, o/dr "-J o ldu ; Kuzey ko lurıda luz/rk, fÜriklık, kurrltl � kurult;, öldiiril- N öldiril- "' öltiril-, giimii; N kiimiii, o/dr. Diyalektler arasında morfoloj i bakımından da birtakım ayrılıklar vardır : 1 . Kişi zamirierinin daıif durumu : Güney kolunda mana � m a ( seyrek olarak bana) , ıana � ıa, una "" uğa, Orta kolda mara. Java. OrJa, Kuzey kolunda maga N ma, saza "' sii, oğ.ı.

:

2. İ�aret sıfatları : Güney kolunda bu, 111, 11 ( seyrek olarak o/) , abu ( < ha bu ) , avu ( < ha u ) , ebir ( < o bir ) , b u (y) le, uyle ; Orta kolda b u , 1 11 , o ; boyle � bunday, [oy/e � [llnday, oy/e ""' ;ay ; Kuzey kolunda bo N br, fO ""' 11 ( seyrek olara k so ) , o, OH ; bo n ; bond:ıy, ;onday, [ay.

KIRIMÇAK'LAR, Kırım yarımada , Türkler '«Kilis» demiş­ lerdir. Halife Ömer çağında İ slam imparatorluğuna dahil olmuş, I. Haçlı Seferinde Urfa kontluğuna katılmıştır. Bir müddet sonra Türkler tarafından geri alınmıştır. Timur Aziz'ı tahrip edince ehemmiyet kazanmış, XVIII. yüzyılda bu kasabayı gölgede bırakmıştır. Yavuz devrinde bürün bu

106

KİLİS - KİLiSE BABALARI

bölge ile beraber Türk - Osman l ı birliğine girmiştir. Os­ manlı devrinde sancak (vilayet) merkezi idi. Şehir, 2 km kadar güney - doğusunda bulunan İ lizi bahçelerine kadar uzanıyordu. XVII. yüzyıl ortalarında 47 000 nüfusu vard ı. XIX. yüzyıl son larında şehi rde 51 cami , 8 medrese, 4 ha­ mam, 1 5 han, 2 170 dükkan bulunuyordu. XVI. yüzyı l ortalarında Canbulat Bey tarafından yaptırılan Tekke camii, abidelerinin en mühimmi idi Mabedin yanında bir Mevle­ vihane verdı. Bedesteninde 100 kadar dükkan mevcuttu. 1 8 H 'de K., a si Kavalalı İbrahim Paşa tarafından iş­ gal edildi. İbrah ; m Paşa, halktan a ldığ ı paralarla büyük bir kışla yapıırmıştı. XX. yüzyıl başlarında şehirde küçük bir Ermeni ve Arap azınlığı vardı, ezici çoğunluk Türkler' de idi. 6 Ocak 1 9 1 9'da İngilizler tarafından işgal edilen K., 30 E kim 19 L9'da Fransızlar'a bırakılmıştı. 2 3 Aralık 1 920' de Türkiye'ye i ade edildi. Fakat K. bahçelerinin çoğu Su­ riye topraklarında kalıyordu. 1926'da hudut tashihinde bu !>ahçelerden birkaç köy K. 'e verildiyse de, şehir bütün ticari alanını Suriye'ye bıraktığı için çok sarsı ldı. Bununla bera­ ber Cumhuriyet çağında yavaş, fakat muntazaman kalkın­ masına devam etti. K.' liler içinde pek çok tanınmış adam yetişmiştir.

KILISE ( Yun. Ekklesia ; Ht. Ecclesia = toplantı, meydan, kilise) , ı. Hıristiyanların dini törenlerini yaptıkları bina ; 2. Tarihi ve soyut anlamda, Hıristiyan dinini kabul etmiş olanların topluluğu. Hı ristiyanlar üç mezhebe ( Kato­ lik, Ortodoks, Protestan) ayrı ldıkianna göre, K.'nin anlamı­ nı da bunların her birine göre anlatmak gerekir. Katolik doğmasına göre K. , İsa tarafından kurulan, temeli İsa olan ve İsa'ya inananların meydana getirdiği topluluktur. Bu da üçe ayrılır : a) Yeryüzündeki çarpışan K. ; b) Araf'taki çile çeken K. ; c ) Cennetteki şanlı K. Yine, Katolik doğmasına göre, yeryüzündeki görünür K.'nin dört kriteri vardır : ı . Birlik : Bu birlik, Papa'dan ayrılan Hıristiyan K.'­ lerden dolayı, henüz tam olarak yerine gelmemiştir. 2. Kutsallık : Bu kutsallık da inananların ahlaki kusur­ lardan ötürü, henüz bulanık bir haldedir. 3. Genellik : Katolik kelimesi Yunanca olup, anlamı «bütün dünyaya ait, genel din• demektir. Bu kriter, misyo­ nerierin temel taşıdır. 4. Apostolluk : Yani havarilik, hilafet. Katolik K.' si hiç bir yanlışlığa düşmeden ilahi bildiriyi korur ve bunu, bütün insanlara, Cennete giden doğru yol olarak gösterir. İsa'nın K.'sinin Eski Ahid'in Allah Halkı (yani Yahu­ d i ler) ile olan i lişkisini, İkinci Vatikan Konsili şöyle ifade etmiştir : «İsa Mesih'in K.'si Yeni Allah Halkı olduğundan, Eski Allah Halkı buna karışıp onun içinde kaybolmalıdır ; çünkü Allah'ın Eski Abit'te verdiği sözler, İsa'nın şahsında yerine gelmiştir». Ortodoks K.'sinin K. anlamı, yani görünür ve görün­ mez dünyaya, Araf ve Cennete ait K. 'lerin, bir tek bi rlik teşkil ettiklerine dair doğması, Katolik K.' sininkine yakındır. Ama, birlik anlamının tayininde, K.' ler birbirinden ayrı lır. Şimdiki Protestan ilahiyatı, K. anlam ının tayininde, geniş ölçüde Reformcular'ın düşüncelerine dayanır. Buna göre K. , Allah sözünün sunuluşun u benimse yip ve sacramentum (dinsi eylem) !ara katılmak yolu ile topla­ narak, manevi hayatlarını bu iki şeye dayayan, İsa'yı Mesih olarak kabul eden ve söyledikleri her sözle, yaptıkları her

Kİ LiSE : Santi ıgo Compostella katedrali hareketle, İsa'ya sadakatlerini göste ren insanlar topluluğu­ dur. Bu görüşe göre K. , tarihi - dinamik bir karakter kaza­ nıyor ve Katoliklerin görünür ve görünmez, açık ve gizli K.'ler zıddiyeti ortadan kaldırılarak, bunun yerine, eskato­ loj ik ( eskatoloj i = son erekler bilimi) ve fonksiyonel bir K. , yani hakka ve ödeve dayanan bir K. geçiyor. Haklı çıkarılmış günahlı in sanlar ve Allah'ın çocukları olarak, K.'nin bütün üyeleri aynı şekilde, Allah'ın sevgis inden ya­ rarlanırlar. Buna göre, hiç bir hiyerarşi, iman edenler ara­ sında, K. adamları ve alelade Hı ristiyan olarak, hiç bir fark yoktur. Şimdiki bir Pro·estan din adamı K.'ye, Hıris­ tiyan geleneğinin bir forumu gözü ile bakar. Bu forum'da, bu gelenek tenkid edilerek kuru lacak ve şimdiki zaman ve gelecek ile daimi bir şekilde konuşma ve tartışma halinde tutulacaktır. Anglikan K.'sinin ( yani İngiltere K.'sinin) K. nin anlamı hakkındaki görüşü, Katolik ve Protestan görüş­ leri arasındadır.

KİLISE BABALARI (Fr. Peres de I'Eglise) , kilise tarafından benimsenen yazarlar. 1. Katolik dininde : Hıristiyanlığın ilk çağlarında dini konular hakkında yazı yazmış olup, öğreti lerinin do�ruluğu ve hayatlarının ahlaka uygunluğu ki lise tarafından tanınmış olan bazı yazarlar. İnanç ve ahlak sorunları hakkında K. B.'nın bağdaşması halinde, ortak inançlarına muhakkak gözü ile bakılır. K. B. , kullandıkları dil bakımından Yunanlı ve Latin olarak iki grupa ayrılır. Konu bakımından d a iki

KİLİSE BABALARI - KiLOGRAM

107

kategoriye ayrılırlar : «Apoloj i stler», Hıristiyanlığı pagan­ ]ara karşı savunrnuştur ; «Doğmacılar» i se doğru inancı, fikri sapıkiara karşı tutmuşlardır. Başlıca apoloj i stler : St. Justinus, Klemes ho Aleksan­ dreus, Origenes, Arnobius, Lactantius. St. Cyprianus. Başlıca doğmacılar : St. Athanasios, St. Gregorios, Na­ zianzou, St. Basilios, St. Khri sostomos, St. Hilarius, St. Hieronymus, St. Augustinus ve St. Bernard'dır. K. B.'nın bazılarına «doctor», yani «kilise öğretmeni» likabı d a veri lir.

yeni ezgileri ( melodi) ve modern musiki aletlerini, dinin ağırbaşlılığına uydukları ölçüde, kabul ediyor. Aksine, Va­ tikan Konsili çeşitli milletierin musiki geleneklerinin ince­ lenmesini ve değerlendirilmesini istemiştir. Ayrıca, dua ve ilahi dili olarak yalnız Latince'nin kullanı lması geleneğine son verip, bütün hırı stiyan milletierin dillerinin de ayinler­ de kullanı labileceklerini kararlaştırmış olduğuna göre, Ka­ tolik K. M. uzmanlarından ve rnüzisyen lerinden, bu husus­ da Katolik K. M.'ine yeni yeni katkılar yapmaları bekle­ niyor.

2. Ortodoks kili sesinde : K. B. ve öğretmeni anlamı, hukuki bir şekilde tesbit edilmemiştir. Bununla beraber, K. B. 'nın yazıları inanç ( dogma) için başlıca kaynaklardan biridir.

Ortodoks Kiliselerinin musikisi, Batı K. M.'nden ba­ ğımsız olarak gelişmiştir. K. M. , musiki aletlerini kullan­ madığı gibi, çok sesliliğe de yer vermez, melodiler tek seslidir. Ama biribirine cevap veren, karşılıklı korolar d a kullanı lır. Protestan Ki liseleri ise, Kilise korosundan ve Arombon korolardan faydalandıkları gibi, ileder de kulla­ nabi lirler. Protestan K. M.'nin bir özelliği de, bütün cema­ atın katıldığı ilahi lerdir.

KILISE CAMU, İstanbul'da, Vefa - Şemseddin Gürani sokağında bir cami. Bizans devrinde yapılan bu tapınağın, Hagios Theodoros kilisesi olması muhtemeldir. Bundan dolayı K. C. adıyle anı lır. Aslı X - XI. yüzyıllara ait olan K. C.'nin, iki ayrı devrin ve iki ayrı mimari tarzının özel­ liklerini taşıdığı görülmektedir. Birinci kısım dört sütun üzerinde, kubbelidir ve kubbe kasnağı üzerinde 12 pencere bulunur. Bir de narteks ( kilise holü, dış dehliz) i vardır. Buna XIV. yüzyılda bir dış na rteks eklendiği ve böy lelikle camiin genişletildiği anlaşılmaktadı r. Bu tapınak, İstanbul'un fethi ( 14 5 3 ) nden sonra Şey­ hülislim Şemseddin Molla Gürani tarafından cami haline getiri lmiştir. Minarenin şerefeye kadar olan kısmı tuğla i le ve şişhane şeklinde yuvarlak dilimli olarak yapılmış, min­ berini i se Müderris Ahmed Efendi koydurmuştur. Bu camiin dış narteks kubbelerin :le 1937 yılında ya­ pılan bir araştırmada, sağd an birinci kubbede sekiz tane azize ( ermiş kadın) resmi bulunmuştur. Renkli taşlardan yapı lmış olan bu resimler özellikle çehrelerdeki ifade yö­ nünden değer taşır (Tahsin Öz, İıtanbu/ Cami/eri, I. cilt, Türk Tarih Kurumu yayını, Türk Tarih Kurumu basımevi, Ankara 1 962, s. 89 - 90) . KILISE MUSİKİSİ, Hıristiyanların ayinlerinde kul­ lanı lan musiki. Musikinin bu tören lerde oynadığı büyük rol ve ifade ettiği anlam, onun topluluğu teşkil eden fert­ leri biribirine yakın laşıırrnakta ve, kutsal sembolizrni i le, birliklerini sağlamlaştırmaktaki gücüne dayanır. Bunun dışın­ da K. M. , bazı törenlerde, süsleyici bir rol de oynar. Hıristiyan olmayanların ayinleri ile olan temaslan sonucun­ da veya reform eylemi ile, kiliseler tekrar rnusikinin rolünü sınırlandırmağa çalışmışlardır. Ama, hiçbir zaman, K. M.'ni tam olarak kaldırmak söz konusu olmamıştır. Batı dünya­ sının polifonik ( çok sesli) musikisinin tarihçesi, sıkıca K. M. 'ne bağlıdır. İnsan sesi daima ön plinda kalmakla bera­ ber, 1 600'den beri, alet ve bilhassa org musikisi kilisede kendisine has bir önem kazanmıştır. Hıristiyanlığın ilk çağlarından beri kullanıldığını, vesikaların gösterdiği çan sesleri, K. M.'nin bir kısmını teşkil eder. Roma Ki lisesi'nde K. M. , başka hıri stiyan kili seleri­ ne nazaran, ayİnierin daha çok ayrılmaz bir parçasıdır. Bunu İkinci Vatikan Konsili de tasdik etmiştir. Bir ayin damgası taşımakla beraber K. M. , kendi başına, musiki tekniği bakırnından bir sanat eseridir. Katolik Kili sesi 'nin başlıca rnusiki elemanı Gregoryen şarkı olup, buna asıl dini musiki gözü ile bakı lır. Ama bu başka K. M. türlerinin hoş karşılanmadığı anlamına gelmez. Bu bakımdan Kato­ lik Kilisesi, şimdi, eskisinden daha serbestçe düşünüyor ve

KİLİSLI RİFAT : bk. BİLGE, Rifat. KİLİTBAHİR, Çanakkale Boğazı (b. bk. ) nın en dar yerinde, Gelibolu bölgesinde bir kale. İstanbul'un sa­ vunu lması amacıyla Gelibolu Sancakbeyi Yakup Bey tara­ fından yaptırılan K.' in inşasına 1462 - ı463 yılları arasında baş lanmıştır. 1 5 5 ı yılında onarılmış, 1659 - ı 660 yı llarında da Çi­ menlik Kalesi ile birlikte gen işletilmiş •ir. İki yuvarlak kulesi ve yüksek surları vardır. K.'in güneyinde kıyıda Namazgah, Hamidiye ve Meddiye tabyalan bulunmaktaydı. Meddiye'nin batısında ise Yıldız tabyası vardı . Kuzeyinde de Değirmendere tabyası yapı lmıştır. Bk. ÇANAKKALE SEFERİ. KILMARNOCK [ki/mqrnok ] , Büyük Britanya'da güney - batı İskoçya'da, Ayr kontluğunda, Glasgow'un gü­ ney - batısında bir şehir. Nüfusu 48 992 ( ı97 1 ) dir. Halı ve ayakkabı, şapka fabrikaları ve makina ( lokomotif} yapımı merkezidir. KILO (Yun. !thi/ioi = ı OOO'den [kısaltması : K.] , bir ölçü bildiren kelimenin başına-getirildiğinde, bu ölçüyü bin ( ıooo) ile çarpar. Mesela : metre - kilometre (km) ; gram - kilogram ( kg) v. b. KİLOAMPER ( Fr: Kiloampere) , elektrik akımı ş id­ deti birimi arnper (b. bk. ) in ı ooo katı olan bir akım şid­ deti birimi. ı kiloarnper = ı ooo amper'dir. KILOGRAM ( kg) [Fr. kilogramme, İng. kilogram] , 1 . SI (veya M. K. S. A.) ölçü birimleri sisteminin temel kütle birimi. K., Milletlerarası Ağırlıklar ve Ölçüler Büro­ sunda saklı bulunan platin - iridyumdan yapılmış bir silin­ dirin ( ana kilogram, kilogram etalonu) kütlesidir. K. eta­ lonu, ı cm3 arı suyun + 4" C ve 760 mm Hg basıncı al­ tındaki kütlesinden hemen hemen 27 - 28 mgr daha fazladır. 26 Mart 1 93 1 'de çıkarılan ı782 sayı lı Ölçüler Kanu­ nu ile yurdumuzda ondalık metre sistemi kabul edilmiştir. Bu kanunun 1 . maddesinde «Türkiye'de kullanılacak ölçü­ ler için asri metre sistemi kabul edilmiştir» deni lmekted ir. Bu kanunun eta/on metre ve eta/on K. hakkındaki tarifleri 6 ve 8. maddelerindedir. 8. maddede «bir K, beynelrnilel K.'ın kütlesidir» deni lmektedir. Mi//etleraraıı eta/sn K. , yüksekliği taban yarıçapına eşit ( 39 mm kadar) olan irid­ yumlu plarinden yapılmış, Mi lletlerarası Ağırlıklar ve Öl-

KILOGRAM - KIMBERLEY

108

çüler Bürosunda saklanan bir silindirin kütlesidir. Milli etalonumuz olan K. ( No. 42 ) , Ankara'da Türkiye İş Ban­ kasında saklanmaktadır. 2.

K. ,

ayn ı :zamanda,

:M. Kf. S ( metre ) sisteminin

kuvvet birimidir ve bu zaman adı kilogram - kuvvet ( kgf) olur. Kilogram - kuvvet, ana K." ın Paris'teki (g = 980, 66� cm/s2) ağırlığına eşittir. ı kg = ı ooo gr = 2,2046 ı b (bk. BiRiMLER, BİRİM SİSTEMLERİ ) .

KILOGRAMMETRE ( Fr. Kilogrammetre) , M. K. sisteminin iş birimi. ı kgm =

P. S. ( = metre sistemi)

ı K. , değeri ı kg. olan bir kuvvetin tatbik noktasının kuv­ vet doğrultusunda ı m yol almasıyle yapılan iştir ( bk. KiLOGRAM, KiLOGRAM - KUVVET, BİRİMLER) .

KİLOJUL ( Fr. Kiloj oule) , i ş v e enerj i birimi j oule'ün ı ooo katı (bk. }OULE ) . K. , eski M. T. S. ( metre, ton, saniye) sisteminin iş birimi idi. ı K.= ı ooo j oule'dür. KILOKALORt ( K Cal)

[Fr. Kilocalorie} , ( İng. kilog ram calorie) , ısı miktarı birimi kalorinin ıooo katı olan bir ısı birimi Buna kilogram kalori adı da verili r ve ı kg arı suyun sıcaklığını ı • C (doğru olarak ı4, 5 ° C den 15,5• C ye çıkarmak için) yükseltmek için verilen ısı mik­ tarına eşittir ( bk. ISI ) . K. , SI birimler sisteminin ısı mik­ tarı birimidir. ı k cal = ı K. = ı kilogram kalori = ı ooo cal'dir.

KİLOMETRE ( Fr. Kilometre) , ı ooo metre. M. T. S. , M. K. f s. , veya SI (M. K. S . .A) birim sistemlerinin uzunluk birimidir. Kısairması km dir. ı km = ıooo m = O, 62ı4 mil = ı o94 yarda ( bk. BİRİMLER, BİRİM SİSTEM­ LERİ ) . KİLOOM ( Fr. Kiloohm) , elektrik direnci birimi Ohm (b. bk. ) un ı ooo katı olan bir direnç birimi. ı K. = ı ooo ohm'dur. KİLOPARSEK ( Bin Parsele) : bk. PARSEK. KİLOSİKL (Fr. Kilocycle ; İng. Kilocycle) , frekans birimi sikl/s nin ı ooo katı olan bir frekans birimi. Terim doğru olarak K./S = KC/S diye kullanılır. Bilindiği üzere, küçük frekanslar, çoğu kez sikl/S = C/s ile ifade edilir. Mesela şehirlerimizdeki alternatif akımın frekansı �O C/S dir. Daha yüksek frekanslar, çoğu kez, saniyede K. ( kc/S ) ve saniyede megasikl ile ifade edilir. ı KC/S = ıooOC/S. ; ı . megasilc l/S = 1 000 KC/S = 106 C/S' dir.

=

olur.

ıerçek

güç

görünür güç

Görünür güç,

=

VI cosY

VI

11olt - .ımp., veya K.

�üç de vatt veya kilovatt ile ölçülür.

= CosY A. i l e ve gerçek

KILOWATT ( Fr. Ki lowatt) , güç birimi watt (b. bk.) ın ıooo katı olan bir güç birimi. ı K W = ı K. ı ooo vatt. Saniyede ı ki loj ullük iş yapan bir makinenin gücüne de K. denir. Eski M. T. S. birimlerinde ııüç birimi olarak kullanılır. KILOWATI - SAAT ( Fr. Kilowatt - heur ; İng. kilo­ watt - hour ) , endüstride kullanılan ve güç birimlerinden türeti lmiş olan bir iş veya enerj i birimi. Gücü ı kilowatt olan bir makinenin bir saatte yaptığı iş ( bk. WATT - S.A­ .A T) , ı K. S. = ı ooo watt - saat = 3 600 000 j oule'dür, KİLTAŞI, yanardağ küllerinin tabakalaşmasıyle mey­ dana gelmiş, beyaz renkli ve yağlı bir kil çeşidi. Kömürlü arazilerde görülür. Maden kömürünün oluştuğu çağda, kö­ mür çanaklarının birçoğunda K. birikincileri meydana gel­ miştir.

KİLÜS ( Fr. Chyle ; llt. Chylus ; Yun. Khylos = Bitki özsuyu) , ince bağırsağın lenf damarlarında, çok yağlı yiyeceğin hazmından sonra meydana gelen bulanık, beya­ zımsı sıvı. Damarlarda normal olarak bulunan bu lenf, yağı içine aldıktan sonra, yüksek sayıdaki yağ damlacıkları i le, kendine his rengi alır. K. , bağırsak püsküllerinin en küçük lenf damarlarından geçip, toraks'ın arka duvarında bulunan ve toplayıcı depo rolü oynayan gö,iüs lenf kana­ lını takip ederek sol köprücük kemiğindeki kan damarına akar ve böylece, kan dolaşımına katılır. KİLYE [Romence adı : Chilia} , Tuna deltasının ku. zey kolunu teşkil eden bir ırmak. Uzunluğu aş. yu. ıoo km dir. Doğu Romanya'da, Tuna'nın Sulina kolu i)(' beraber Letea adasını meydana getirir ve Romanya ile Sovyetler Birliği arasındaki sınırı teşkil eder. KİLYOS, İstanbul ili Sarıyer i lçesi merkez bucağına bağlı bir köy ve plaj yeri. Bugünkü adı Kumköy (b. bk.) dür.

KİLOTON, Sembolü kt, değeri ı ooo ton olan kütle birimi ; bi r nükleer bomba veya merrnin in gücünü, bu bomba veya merminin patlamasıyla meydana gelen enerj iyi ı ooo ton trinitrotolüen'in (T. N. T.) patlamasıyla mey­ dana gelen enerj iyle kaqılaştırarak değerlendirmeye yarayan birim. KİLOVOLT ( Fr. Kilovolt ) , elt:ktrikte potansiyel farkı birimi volt (b. bk. ) un ıooo katı. ı K.= ı o oo volttur. KILOVOLT AMPER (KV.A) ( Fr. Kilovolt - ampere) , bi r görünür güç birimi v e volt - arnper ( b. bk. ) i n ı ooo katı. Doğru akımda güç P = VI dir. .Alternatif akımda ise P = VI cosy olur. Burada cosY ye guf farpanı adı verilir. Bunun için, Vl'ye alternatif akım devresindeki görünür (zahiri) guf , VI CosY'ye de güç veya l"fek giif adı ve­ rilmektedir. Buna göre güç çarpanı = cosy

KİLYOS : Plaj

KIMBERLEY [kfmbörli] (Coğ. ) , Kanada'da ve Gü­ ney Afrika'da iki şehir. ı. Kanada'nın British Comlumbia eyaletinde bir şehir. Nüfusu 6000 ( ı966) dür. Demir, kur. şun ve çinko yatakları bulunur.

KIMBERLEY 2. K. , Güney Afrika'da Kap eyaletinde şehir. Nüfusu 1 07 1 04 ( 1 970) dür. Dünyanın büyük elmas merkezlerinden biri olarak tanınmıştır. Demiryolu kavşak noktasında bu­ lunur.

KIMEK'LER, İrti� ırmağı boyunda yaşayan eski Türk kavimlerinden birine verilen ad. Bu ad yanında eski kaynaklarda İmek (veya Yimek ) adı da kullanı lır. /. Mar­ fllarl, K. adını İki tmek'ten getirmek istemiştir. (iki İ m1k > Kimek ) . Eski Türk yazıtlarında K. adına rastlan­ maz. Bu bakımjan K.'lerin VIII. Yüzyılda başka bir ad ta,ıyan bir kavmi birliğe bağlı bulundukları anlaşı lıyor. Bu yazıtlarda İrtiş ırmağının adı geçiyorsa da, bu ırmak boyun­ da hangi kavmin yaşadığı bildirilmemektedir. Oysa Arap yazarlarının eserlerinde İrtiş ırmağı boyunda K. adlı bir kavmin yaşadığı belirtilmektedir. Arap yazariarına göre, K. kavmi Oğuzların kuzeyinde çok geniş bir alana yayılmış bulunuyordu. Bu kavmin birçok kollardan meydana geldiği anlaşılıyor. B u kollar arasınd a İmek (Yimek ) , Kıfçak ( Kıpçak ) , Tatar, Nilhaz ( ?) ve Ecled ( ?) !erin önemli bir yer tuttuğu biliniyor. Bu duruma göre, K.'lerin bir kavmi birlikten çok, bir siyasi birlik meydana getirdik leri ileri sürülebilir. Kaşgarlı Mahmud'un Divanii liigati't - Tiirlı adlı ese­ rinde de K. adı geçmez. Onun yerine Divanii lügati't ­ Tiirlı'te İmek (Yimek) adı veri lmiş ve bu adla Kıpçakların bir kolunun adiandınidığı bildirilmiştir. Daha sonra KıP­ çak bvmi ile birlikte Kanılı kavminin adı da anılmak­ tadır. K.'lerin daha IX. yüzyılda dağı lmaya ba§ladıkları anlaşılıyor. XI. yüzyılda ise K. adı artık büsbütün ortadan kalkmı� ve eski K. eli başlıca Kıpçak ve İmekler (Yimek­ ler) tarafından temsil edilmiştir. İmekler bu çağda da İrti§ lrmağı boylarında yaşıyorlardı. IX. yüzyılda K. elinden ayrılan Kıpçaklar batıya doğru göç etmiş ve Oğuzlara kuzeyden komşu olmuşlardı. Bir yandan nüfuslarının artması, bir yandan da K.'lere bağlı bir takım kolların katılması üzerine güç kazanan Kıpçaklar, X . yüzyıldan itibaren Oğuz boylarını baskı al­ una almışlar Ye onların yurtlarından göç etmelerine yol açmışlardır. KIMMER'LER (Yun. Kimmerioi) ı . Homeros'un şiirlerinde, dünyanın çevresinde akan Okeanos ırmağı kıyı­ larında, Hades ( = Cehennem, yeralundaki ölüler ülkesi) 'e JÖtüren girişe yakın yaşayan bir topluluk. D ünyanın ucun­ da olan bu ülkede güneş doğamaz ve daimi karanlık ( K. karanlığı) hüküm sürer. 2. Eski zamanda, Rusya'nın güneyinde yaşayan atlı bir aöçebe topluluk. Bu topluluğun kökeni bugüne kadar meydana çıkarılamamıştır. Thrakya'lılara yakın oldukları öne sürülmüşse de, muhtemel görünmüyor. İskitler tarafın­ dan ülkelerinden kovulan K.'ler, Kafkasya'dan geçerek güneye akın etmişlerdir. M. Ö. 714'te Urartu d evletini tehdit e tmişler ; M. Ö. aş. yu. 680'de Asur kralı Asarhad­ don tarafından yenilgiye uğratılınca Batı 'ya yönelmişlerdir. Burada Büyük Phrygia ülkesini yok ettikten sonra Lydia krallığına aaldırmışlar, Trer'lerle birlikte Ege Denizi kıyı­ sında Yunan şehirlerini yağma etmişterdir. Ancak Lydia kralı Alyattes onları M. Ö. 600'de ülkesinden koYmuş ye yok etmiştir. J(IMON (M. Ö. 5 1 0 - 450) Atinalı strateaos. .eabası Miltiades, annesi Trakyalı bir prense1tir. Miltiades Klıer-

-

KIMRI DILI

109

sonesos'taki mevkiini kaybedince K. , Atina'ya giderek ora­ da Alkmeon'un soyundan bir k ızla evlenmiştir. M. Ö. 497 - 478'de Ari srides'in yardımıyla De los konfederasyonu­ nun Strategos'u olmuş, 477 de Bizanslı Pausanias' ı yenmiştir. 4 7 5 de bir Med garnizonunun bulunduğu Trakya kıyıların­ daki Eion'u ele geçirmişti r. 472 - 4 7 1 'de Themistokles'i sürgün cezasına çarpurmış, Argos'a sığınan Themistoldes Pausanias ile ilişki kurmuşsa da, Pausanias Isparta'da idam edilmiştir. Pausanias ile ilişki kurmakla da suçlandırılan Themistokles'i iktidardan tamamen uzaklaşurmışnr. Arisrides ölünce K. , Atina'nın tek hakimi olmuş, korsanları dağıtmış, Karystos'u Delos Birliği'ne sokmuştur (472 - 47 1 ) . 470 - 469'da Naksos'u Delos Birliği'nde kalmaya mecbur etmiş, 468 de Persler'e karşı Eurymedon zafer1ni kazanarak onları Anadolu kıyılarından uzaklaştırmıştır. 465 - 462 yılları arasında Thasos ile savaşarak Trakya kıyılarındaki madenieri ele geçirmiştir. Isparta'nın müttefiki olan K. , 462 de Isparta ' ya yardım teklifinde bulunmuştur. Bu yüzden, Aristokratlar'ın başkanı olan K. , Demokrat­ lar'dan Ephialtes ye Perikles'in saldı rılarıyla karşılaşmıştır. Demokratlar 461 - 460'da K.' u süraün etmişler fakat K. yine Perikles'in yardımıyla sürgünden dönmüştür. 45 1 de Isparta ile bir saldırmazlık antiaşması yaparak, Persler'e karşı savaş açmıştır. Kıbrıs önlerinde Persler'i yenmiş, fakat Kallias barışından az önce Kition önünde ölmüştür. K. zamanında Atina hareketli bir şehir haline aelmiştir. K. , Parthenon'u yeniden yapurmaya teşebbüs etmiş, Akro­ polis'in güney duvarını yükseltmiştir. Uzun surları bitire· rek Agora ve Akedemia'yı ıslah etmiştir.

KIMONO ( kıyafet) , Japonya'da hem erkeklerin, hem de kadınların g;ydiği, kaftanı andıran bir mintan. İki kumaş parçasından ibaret olup, bunlar biribirine dikilir ve bu dikiş arkaya gelir. Kollar geniştir. Belde, obi adını ta­ şıyan enli bir kuşakla sıkıştırılır. Her ne kadar Joponya'da gittikçe az kullanılıyorsa da, X X . yüzyıl başlarından beri Avrupa modasını da etkilemiştir. KIMOZIN [ Fr. Chymosine ; Yun. khymos = suyuk, fr. humeur] en çok, memelilerin midesinde, mide özsuyu ( fr. suc gastrique) nda rastlanan bir p ıhtılaştırıcı diyastaz. K. , yalnız mide hücreleri tarafından salgılanmayıp, hizı bitkilerde de bulunur. Bunların başlıcaları şunlardır : Engi­ nar, dikenli bileşikgillere aid bir yaban enginarı ( Fr. char­ donnette) ve bazı mantarlar. Memelilerin midesindeki K.'e, yoğun mayası ( Fr. Iab veya pr�sure) d a denir. Sütü pıhtı­ Jaştınr, yani yoğun haline aetirir. Böylece, kazeini, pep­ sin'in hidrolize edici etkisine daha fazla açarak, hazmı kolaylaştırır. KIMRI DILI, Büyük Britanya'nın güney - batısında, Gal ülkesi ( İng. Wales) 'nde kullanılan bir Kelt dili. Bunu kullananlar kendilerine Cymry, d i l lerine de Cymraeg adını verirler. Bu dil ülkenin resmi dili olarak tanınmış deği ldir ; 196l 'de 656 000 kiş i tarafından kullanılırdı ; bunların 26 OOO'i yalnız bu dili kullanır, öbürleri ise İngilizce de bilirlerdi. Dil tarihi bakımından K. D. , Keltçenin batı Bretonca arupundan ayrılmasından beri, dört safhadan aeçmiştir. M. S. VI. yüzyıldan sonra en eski K. D. , VIII. yüzyıldan sonra eski K. D. , XII. yüzyıldan sonra orta K. D. ve XIV - XV. yüzyıllardan beri yeni K. D. Gal ülkesinin kuzey ve ıüneyinde kullanılan lehçeler arasında büyiik ayrılıklar vardır.

KİMOS - KİMYASAL BAGLAN TI

1 10

KİMÜS ( Fr. Chyme ; Ut. Chymus ; Yunanca Khy­ mos = et suyu, salça' dan ) yenen yiyeceklerin midedeki lapamsı durumu. K. , ağızdaki çiğneme ve mide kaslarının hareketleri ile yiyeceklerin parçalanması, bun lara tükürüğün m i de özsularının karışıp maya rolü oynaması sonunda olur. K. , çok ekşi bir lapadır. İçindeki karbon hidrat!ar ve al­ büminler de hazım sırasında kısmen parçalanırlar. ·

KIMYA, kesin tabiat bilimlerinin, maddelerin özel­ likleriyle şekil değiştirmelerini içine alan dalı. Enerj i şekillerini inceleyen fizik ile K. arasında, her ikisine ait sınır bölgeleri olup, bu iki bilim dalı b�rbirinden kesin olarak ayrılamaz. Şu son yıllarda, fiziko K. adı altında bu sınır bölgelerini içine alan üçüncü bir bilim dalı da kurul­ muştur. K.'nın biyoloj i'den ayrılan sınır bölgeleri de vardır. Yine son yıllarda bunların incelenmesine mahsus biyo - K. adı altında yeni bir bilim kurulmuştur. K.'nın esas anlamı K.'sal madde anlamıdır. Bu, şekli ve hareketi ile değil, ancak değişmez, kendisine mahsus ( spesifik) özelliklerle karakterize edilmiştir. Bir kimyasal ifade, şu şekli alır : Şeker, daima aynı kristalleri teşkil eder, tatlıdır, ısıtılınca da kömür haline gelir. Şeker' e tekabül eden fiziksel bir ifade ise şudur : Belirli bir şeker parçası ısıu labildiği gibi, soğutulabilir ve parçalanabilir. K.' nın ödevi : maddesel nes­ nelerin terkibi (yapı ) 'ni bulmak ; mürekkep nesneleri, bilin en parça ( eleman ) ' lara ayırmak ( analiz) ; atomik par­ çacıkların boşlukta kapladıkları yerleri anlatmak ( yapı analizi) ; bilinen madde cinslerinden başka madde cinsleri yapmak ( sentez ) ; maddesel değişmeleri incelemek ve kim­ yasal bağlantıların yapılmasını ve reaksiyonlarını kontrol eden kanunları bulmaktır. ·

K. iki kısma ayrılır : Anorganik K. ve organik K. Anorganik K. , karbonu içine almayan bütün kimyasal bağlantıları, cansız tabia tta bulunan maddeleri inceler. Kar­ bon bağlantılanndan ancak karbonik asitİn oksit!eri, metal bağlantılan ve tuzlan anorganik K.'ya aittir. Organik K. , öbür karbon bağlantılarının hepsiyle uğraşır. Bu nedenle buna karbon bağlantı ları K.'sı demek daha doğru olur. Eski adı şu yanlış düşüneeye dayanır : Bu karbon bağlan­ tılarının ancak yaşayan organizmada ve burada da ancak özel bir vis vitalis ( yaşam gü: ü ) 'in etkisiyle meydana geldik leri ve buna göre suni yoldan elde edemedikleri sanılırdı. Ama, karbon bağlantı larının ayrı olarak incelen­ mesi, öbür bağlantılardan karakteristik bir şekilde yayıldık­ lan için, pratik bakımd an elverişlidir. Çok geniş bir alan k aplayan organik K. , binakım başka kısırnlara da ayrıl­ mıştır : Alifatik K., aromatik K. , şeker K.' sı, albümin K.' sı, büyük molekül K.'sı v. b. K. , şu kısırnlara da ayrılabilir : Analitik, sentetik ve preparatif K. Analitik K. 'nın ödevi, maddelerin veya madde karı­ şımlarının parçalanması ve bilinmeyen maddelerin teşhisidir. Sentetik K.'nın ödevi, karmaşık bağlantılar meydana getirmektir. Preparatif K.'nın ödevi de bir belirli maddeyi, içinde bulund uğu bağlantılardan ayırarak meydana çıkar­ maktır. K.'nın bu üç kısmı bütün madde şekillerini içine alır. Yeni bulunan bağlantı ve reaksiyonların sayısı çok yüksek olduğundan, bunların rasyonel bir şeki lde adiandı­ rılmasını ve bunlar hakkında . dokümantasyonu mümkün kılmak için K. nomenklaturu kurulmuştur. K. nomenklaturu ile bazı kurumlar uğraşır.

Pratik K. çalışmalarının dışında teorik veya genel ola rak vasıflandırılan K. , kimyasal olayların kanunlarını inceler ve durmadan yeni teoriler kurar ve geliştirir. Bu alanda K. ile fizik arasındaki ilgi büyük bir rol oynar, Fiziko - K. özel olarak kimyasal

gelişmelerin

fiziksel olay­

larını araştırır. Bunun kısımlarının başlıcaları şunlardır : Termodina­ mik, Elektro K. , Foto K. , Magneto K. ve kristaller K.sı. Pratik K.'nın ödevleri, K.'nın buluşlan için pratik amaçlar bulmaktır. Teknik K. adını da taşıyan bu K. dalı, modern endüstrinin temelini teşkil eder. Dünya halkının beslenmesi ancak teknik K.nın suni gübreleri, bitki koru­ yan maddeleri ve konserve metodlarıyle mümkündür. Mineraller K.'sı, mineroloj i ve petrografi (j eoloj i ) 'nin bir yardımcı bilimidir. Bu son yıllarda tarım K.'sı ve gıda maddeleri K.'sı da gelişmiştir. Hayat K.'sı, biyoloj ik araş­ tırmalara yeni bir i lham kaynağı olmuştur. Fizyoloj ik K. , tıbba ait fizyoloj ik gelişmeleri incelemektedir.

Tarihçe : Eski zamanın simya (b. bk. ) sından doğan K. , ancak XVII. yüzyıldan beri ş imdi bildiğimiz şekle gelmiştir. XVIII. yüzyılda, Becher ve Stahl'ın kurup geliş­ tirdikleri flogiston teorisinin yerine Lavoisier'nin oksidasyon teorisi geçince, K. araştırmalarında büyük bir ilerlt me kaydedilmiştir. XIX ve XX. yüzyıllarda yeni alanlara uygulanarak gelişen ve dalianan K. , moleküler teorisi sayesinde yine birleşrneğe yüz tutmuştur. KIMYA GÖÇÜMÜ ( Biyol.) ( Fr. Chimiotactisme) , hareket edebilen çeşitli hücrelerin, bulunduğu ortamdaki maddelerin etkisiyle yer değiştirmeye yönelmesi, Madde hücreyi çekerse K. G. pozitif, iterse, negatiftir. K. G. olaylan çok ve çeşididir, Spermaıozoit!er, dişi gamet tarafından sızdırılan kimyevi maddelerin etkisiyle gamete doğru giderler. Eğreltiotunun spermatozoit!eri malik asit tarafından çekilirler. Memeli hayyanlarda epididim ve kanal deferan tarafından bazıılanan kimyevi maddeler sper­ maıozoitlerin hareketlerini sürdüıürler. Bazı bakteriler ok­ sij en, potasyom karbonat, et suyuna karşı pozitif bir K. G. göııerirler. KİMYASAL BACLANTI, atomların, molekül mey­ dana getirmek üzere birbirine bağlanması ( kimyasal birle­ ş imler) ve daha büyük kümeler teşkil etmesi. K. B. kuv­ vetleri, atomların birbirine yaklaştığında, elektron kılıfla­ rının şekil değiştirmesinden doğar, Molekül içi bağlantılar grupu üç çeşit bağlanuya ayrılır : Kutup sal, kutupsal olmayan ve metalik bağlantılar. Metalik bağlantılara birleşme değeri elektronlarının, bağlı atomların çeki rdeklerine değişkin bir dağıtımının, esasen farklı olmayan bazı sınır durumları gözü ile bakmak müm­ kündür. Meseli iki atomu birbirinden çok uzak olup, birbirini etkileyememesini farz edelim ; bunlar birbirine yaklaşı rsa, sonunda elektron bulutları biı birinin içine girer ve birbirini etkiler. Başka bir deyimle, negatif yükler ( elekıron'lar) ve pozitif yükler ( çekirdekler ) boşlukta başka bir tarzda dağı­ larak, kvant!ar mekaniği ve özel olarak Pauli prens,bini yerine ge t i ri r l er. Üç başlıca bağlantı şekilleri şöyle anlatı­ labi lir : 1. Kutupsal bağlantı veya elektrik birleşme değeri bağlantısı, NaCl şeklindeki moleküller halinde etkilidir. Burada sodyum atomunun birleşme değeri atomu tam olarak klor atomuna geçer ve bunu yapmakla, her iki ion'a bir asıl aazda aörülen istikrarlı elektron gruplaşmasını, kazan-

KİMYASAL BAGLANTI - KİNEMATİK dırırlar : Na+, neon'un gruplaşmasını, cı- d a argon 'un­ kini elde eder. Bu iki ion arasında hemen hemen sı rf elek­ trostatik çekim vardır. 2. Kutupsal olmayan bağ lantı, meseli H 2 molekülünde yeriı: e gelmiştir. Burada her iki elektron da tam bir eşitlik içerisinde hidroj en çekirdeklerinin her birine ai ttir. Çekim şöyle hasıl olur : Moleküldeki her elektron'a, kendisine atom'da verilmiş olan hareket boşluğundan daha büyük bir boşluk verilmiştir ; keza molekülde birleşmiş olan iki hid­ roj en atomunun her biri, helium'un elektron gruplaşmasına sahiptir. Kvantlar mekaniğine dayanan hesap, (H�) mole­ külü için, birbirinden ayrı ( H ) atomlarına nazaran daha küçük bir enerj i mikdan bildirir. Bunların birleşmeleri de bundan doğar. 3. Metalik bağlantı, kutupa l olmayan bağlantıya şu bakımdan benzer : Her iki bağlantı tarzında da oldukça geniş bir bölgeden elektron alınır ve sonradan bu elekı­ ronlar atomların hepsine ait kalırlar ve elektron gazı deni­ len bir çeşit gaz teşki l ederler. B u elekıronlar kolayca harekete geçtiklerınden, bu durum metallerin elektrik i leti­ ciliğini izah eder. Bu üç molek ül içi bağlantı tarzı, çoğu zaman ayrı ayrı husule gelmeyip, bir belirli bağlanuya hep birden, ama çeşitli ölç üde katılırlar.

KİMYASAL İLGI : bk. Kİ MYASAL BAGLANTI. KİMYON (Carum Carvi ) , Maydonozgillerden olup, tohumları baharat olarak kullanılan, 1 5 - 20 cm boyun­ da, ıu rlı, otsu bir bitki . Yaprakları dar, ince şeritler halinde paıçalıdır. Bu bitkinin anayurdu, Doğu Asya'dır. Fakat şimdi, Avrupa'nın her yerinde yetiştirilmektedir. To­ humu keskin, hoş kokulu ve aromatiktir. Sinirleri uyarıcı, mideyi yatıştırıcı ve bağırsak gazlarını giderici nitelikleri vardır. Kuzey Avrupa milletleri, ekmek ve benzeri besiniere de K. korlar. Hollandalı lar, peynire koku vermek için fay­ dalanırlar. K. , likör yapımında kullanı ldığı gibi, çorba, turşu ve et yemeklerine de karıştırılır. Türk muıfağında da K. çok kullanılır. K.'un dağ (veya çayır) K."u, yabani K. ve Karaman K. ' u gibi cinsleri vardır. Dağ K.'u 2 000 m yükseklikdeki çayırlarda yetişir ; çiçekleri , beyaz ve nadiren de pembe olur. Hekimli kte kullanı lmak üzere bahçelerde de yetiştiri­ lir. Yabani K. , Anadolu'da yetişir ; kalın karşıt yapraklı, uzun ömürlü bir bitkidir. Keskin kokulu, tadı buruk ve acıdır ; peklik verici, solucan düşürücü ve yara iyileştir id nitelikleri vardır. Kar aman K.'u da otsu bir bitki olup, kumsal yerlerde yetişir. Temmuzdan Eylüle kadar, beyaz çiçekler açar. Bu bitkide, vitiligo'ya karşı deri karartıcı olarak kullanılan, melanin vardır. KİN, Çin hanedam ( 1 1 1 5 - 1 2 1 1 ) . Tunguz asıllı Cur­ cen ailesinin kuzey Çin'de kurduğu hanedanın Çince adıdır. Tarihin saydığı 25 Çin hanedanının 22.'si olan bu hanedan, 9 imparator vermiştir. KİN, Japon ağırirk ölçüsü birimi. Yaklaşık olarak 60 1 gr dır.

KİNDİ, EL (Ebu - Yusuf Yakub ibn İ shak EI ­ Kindi ; ölm. 870'e doğru ) , ilk Arap filozofu. Basra'da doğmuştur. Kinda kabilesinden olduğu için, kendisine Arap­ ların veya Bedevl ierin filozofu adı verilmiştir. Bu adın ve­ rilişine sebep diğer Müslüman filozoflarından çoğunun

lll

İran yahut Türk asıllı olmalarıdır. Küfe, Basra ve Bağdad'da yaşamıştır. Bu son şehirde Abbas! halifelerinin sarayında Yu­ nanca eserler çeviricisi, müneccim ve şehzadelerin öğretmeni olarak çalışmıştır. Arap filozoflarının hemen hepsi gibi K. de aynı za­ manda bilgin olup, fizik ve astroloj i üzerine birçok yazılar yazmıştır. Çoğu kısa olan yazılarının 270'inin başlıkları biliniyorsa da, bunların ancak birkaçı Orta Çağ'da yapılan baş lıca Latince çevirileri yolu ile ele geçebilmiştir. Son zamanlarda i se, Arapça birçok yazılan, İstanbul'da bulunan yazmalar arasından çıkmıştır. K. , Yunan felsefesi ile olan bağını pek çözememiştir. Fakat, sonradan Faribi'nin yaptığı gibi, yalnız Aristo'nun eserlerine bağlanmış değildi. Daha ziyade, Aristo'culuğun Yeni Platon'cular ve yeni Pythagor'­ cularca yapılan tefsirlerine bağlı kaldı. K.'nin felsefesinin en orij inal karakteristiği, zekiyı, Aristo'nun tefsircisi Aph­ rodisia'lı Alexandros'un üçe bölünmesinden farkir olarak, dörde bölmüş olmasıdır. Yeni bulunan yazılardan, K. 'nin, geleneksel dine karşı gelişi daha açık olarak belirmiştir. Fakat, Yunan felsefesine uyan bazı Arap filozofları gibi, dine karşı kayıtsız kalmayıp, vahiy ve zeki ile erişilen spekülasyonlar arasında da ahenkli bir bağlantının bulun­ duğunu göstermeye çalışmıştır. İlihiyatçr olarak da K. , Tanrı'nın, özü ( essentia) dışında, ölümsüz özelliklere sahip olması görüşüne karşı çıkmıştır. Ayrıca hıristiyanların «üçleme» inançlarına k arşı olan bir yazısı i le, göğün mavi rengini ve gelgit olayını anlatan yazıları da vardır.

KİNOİGA, Afrika'da, Tanzania devletinin Tangan ika bölümünde, İraku - Usukuma bölgesinde kullanılan bir dil. Afrika kıtasının güney - batı ucunda kullanılan :tfoiiı - San dillerine giren bu dili konuşanların birkaç bin kişi olduğu anlaşılıyor. Wa - N ege ve Wahi dilleri K.' mn lehçeleri sayılır ( bk. BUŞMAN - HOTENTOT DİLLERİ ) . KİNEMATİK ( Fr. Cin�matique ; İng. Kinematici ) , mekaniğin, yalnız cisimlerin hareketlerini inceleyen bir kolu. K.'te hareketli cismin kütlesi ve hareketli cisme etki eden kuvvetler hesaba katılmazlar (bk. KİNETİK) . Yalnız a lınan yollar ve geçen zamanlar göz önüne alınır. K.'in temel kavramları hız ve ivmedir. K.'te maddi noktanın hareketleri ve katı cisimlerin hareketleri incelenir. Bir maddi noktanın hareketini belirtmek için bunun üç dik koordinat ekseni üzerindeki x, y, ve z koordinatları t zamanının fonksiyonu olarak, X = fı (t) z = fs (t) şeklinde verilir. Bu denklemlere hareketin parametrik denk­ lemleri denir. Bu denklemlere göre lineer hız ve ivmenin eksenler üzerindeki bileşenleri hesaplanır. Örneğin, ivmenin . d2 X . x b"! ı eşenı sab"ıt ve a ya eşıt . o I ursa - = a d ı" ferensıd t2 yel denklemi yazılır ve bunun integrali alınırsa, düzgün 1 değişen doğru hareketin x = x0 + V 0t + -- a t2 denk2 !emi elde edilir. Burada integral sabitleri olarak kullanılan x0 ve V0, sıra ile ilk uzaklığı (t = o için x'in değeri ) ve ilk hızı gösterir. K.'te hareketleri yörüngelerine ve hareket denkleminin şekline göre sınıflamak mümkündür : Doğru hareketler, eğri hareketler, d üzgün hareketler ve değişen hareketler. Yörüngesi doğru ve ivmesi uzanımla orantılı ve hareketiiyi geri çağırıcı olan bu hareket basit titreşim had2 y reketidir. Buna göre = - k2 y yazılır ve bunun d t2 .

112

KİNEMA TİK - K INESARI

integeali ile y = A sin k t + B cos k t bulunur. Bu denk­ lem, bir basit titreşim hareketinin genel denklemidir (bk. HlZ, İVME ) . Ü ç boyutlu bir katı cismin altı serbestlik derecesi vardır. Buna göre altı hareket denklemi olur. Mesel:i, cis­ ınin ağırlık merkezinin lineer hareketinin üç bileşeni ile aynı ekseniere göre açısal hareketinin üç b ileşeni gibi. Böyle bir hareket vektör metodu ile de incelenir.

KİNESARI, Kazak ve Türkistan Türklerinin milll önderi. Kazak Türklerinin meşhur son müstakil ham Abı­ lay ( 1 771 - 178 1 ) ın ölümünden sonra Ruslar, Kazakistan'ın iç işlerine ciddi surette karışmaya başladılar. Abılay" ın ha­ lefi Uvali Han ( 178 1 - 1824) ın ölümünden sonra, yerine Ubeydullah Han geçti. O sırada Rus hükümeti, Abılay Han'ın atalar mirası olan ve yaylaları, obaları, sarayları bulunan Gökçe Tav çevresini zapt ederek, üzerinde müs­ tahkem kaleler yapmak teşebbüsünde bulundu. Ubeydullah Han, Rusların maksadının çok fena olduğunu anlayarak, yaptıkları «ziyafet» davetlerini, gönderdikleri hediyeleri , albaylık rürbesini ve kılıcını red ederek, Çin'le münasebet kurdu ve Ru5lara saldırıya başladı. Çin sınırına gelip, imparatordan yardım istedi. Ruslar, 1824 yılında, Grigo­ revski kumandasında bir tümen askerle gelip Gökçe Tav kalesini yapmağa başladılar. Ubeybullah Han, Çin sınırına giderken, kardeşi Kasım' la onun oğlu K. Sultan"a burada kalıp Ruslara mukavemet göstermelerini emr etti. Ubeydul­ lah Han, Bayan Avul denilen yerde Ruslarla savaşıp yenil­ di -re doksan kadar beyi ve kumandanı ile esir düştü. K. ile babası Kasım Sultan, daha önceden, Rusların isteklerine karşı mukavemet gösteriyorlardı. Ubeydullah Han'ın Rus­ lara esir düştüğünü öğrendikten sonra Kasım ve oğlu K. , 40 000 aile kadar i l ile, Ç u havzasına göçüp Hokand hü­ kümeti ile anlaştılar. K. , orta Sırderya havzasında, Kar­ nak"ta yerleşti. Bir müddet sonra, Kasım Sultan da geldi. Bu sırada, K. tarafından Türkistan haniarına elçi olarak gönderilen Sarıcan ve Esengeldi'yi Taşkent Beylerbeyi Ev­ liya - Ata'da haince öldürdü. K.' nın kendisi de Karnak'ta yakalanarak Taşkent'e getirildi. Bir yıl sonra K. , Hokand ham Mehmed Ali'ye müracaatla yakasım kurtarıp, S u zak �ehrine geldi. Orada bulunan Hokand beylerini ve asker­ lerini öldürüp, kardeşlerinin öcünü aldı. 1837'de, Turgay ırmağına gelerek, Taşkent"te öldürülen sultanların «yog» törenini yapmak bahanesiyle, Orta ve Kiçi Yüz kabilelerini toplayıp kendisini han ilan etti. Oradan Orenburg yakınla­ rına gelip Abı lay Han'ın eşitlik şartları üzerine Ruslarla yaptığı antlaşmayı yeni lernek i stediyse de, muvaffak olama­ yıp, Ruslara karşı mukaddes cihadına burada başladı. Bu «mukaddes cihad• ın ilanı, bütün Kazakistan yurtseverleri­ nin Ruslara karşı ayaklanmasına sebep oldu. 1837 - 1840 yıllarında, bütün Kazaki stan ayaklanmış bulunuyordu. K. , artık, bütün Orta Asya müslümanlarının milli kahramanı olmuştu. Orta Asya hanlıkları, «mukaddes cihad» ile çok ilgileniyorlardı. Bilhassa Hive Hanlığı, K. hareketi ile ya­ kından i lgilendi. K.'nın asıl dayandığı boylar, Argın, Kıp­ çak ve Hayman'lardı. Sonra, bu harekete, Aral gölü çev­ resindeki bütün beyler katıldılar. 1838'de bu ordu, Sibirya ve Orenburg'dan gönderilen Rus orduları ile savaştı. Bu savaşta K. yaralandı ise de, Sibirya'dan gelen orduyu ma,i­ lup edinceye kadar, askerlerinin başında kaldı. Aynı gün,

Kaybalı Sultan kumandasındaki 3000 kişilik bir birlik Cayık ( Ural ) ırmağı boyunda savaşıyordu. K. ordusunun Başkurt sınırında harekat yapması, Rus hükümetini çok kuşkulandırıyordu. K. hareketinin Başkurt ülkesine sıçra­ masından korkuyorlardı. K. hareketine yardım edenin Hive Hanlığı olduğunu bi len Rus hükü meti, general Perovski kumandasındaki bir orduyu Hive'ye gönderdi. Fakat bu or­ dunun bütün nakil vasıtaları, üç binden fazla deve ve at, yolda, soğuk, kar ve açlık yüzünden helik oldu. Bütün ordu, Hive'nin yarı yoluna gelmeden, hasta ve bitkin bir hale düştü. General Perovski, tam bir fiyasko ile, geri döndü. Bu sırada, K.'nın durumu da iyi değildi. Ruslar, K.'nın güç durumund an faydalanıp, Cappas ve Alaça ka­ bilelerini ayaklandırmağa muvaffak oldular. Bu sırada K.'nın karargahı, Tili Göl ile Sırderya arasında bulunuyor­ du. Bu sırada, Orenburg'da Rus hizmetinde bulunan Bay­ membet Sulıan, Cörte ad lı bir adamım, K. karargahına elçi olarak gönderdi . Yazdığı mektubda, Ruslara teslim olmasını tavsiye ederek, şöyle diyordu : «Büyük boynuzlu koç, koyun kalabalığına baş olmakla, arslanı yenebilir mi ? İ syanın sonu hayır olmaz !». K. , bu mektubu okuduktan sonra, Cörte Bey' e : «Kapanı kurmasını bilmeyen ut yerini kapana kaptırır derler. Sizin Sultan dediğiniz bu aciz he­ rif, kendisinin esir olduğu kafi gelmeyip, şimdiki güç durumuma bakarak beni de kapana düşürmek i stiyor. Geni� bozkırımızda yahut savaşta ölmek, esir olup yaşamaktan daha iyi değil mi ?» diyerek, Baymembet Sultan'ın mektu,.. b unu parçalayıp attığı meşhurdur. Bununla beraber, ihti­ yatı elden kaçı rmayarak, Ruslarla bir mütareke anlaşması yaptı. Bu mütareke ve barış teklifi dolayısiyle yazdığı mektupta K. , 1820 - 1840 yılları arasında Rusların kendi­ sine karşı yaptıkları on beş seferi sayıp bunları bütün ay­ rıntıları ile anlatır. K. , bu mütarekeden faydalanarak, Hive'ye gitti. Orada büyük saygı gördü. Oradan, ya­ nındaki üç yüz kadar askeri i le, Magacar dağları sını­ rına geldi. Birçok boylar daha ona katıldılar. Böylece, kendisine katılan savaşçıların sayısı on bini geçti. Bu askerlerle Başkurt ülkesi sınırındaki Orsk kalesine yak­ laşıp, 10 Hazi ran günü, general Lebedov kumandasın­ Rus askerleri ile çarpıştı. Ruslar, Lebedov'un daki yardımına genel vali general Obruçev kumandasında önemli sayıda asker gönderdiler. Hedef, K.'yı tama­ men ezmekti. K. , burada bulunduğu ve savaştığı günler­ de, Orski'li ve milliyetçi bir Kazanlı Tatar tüccarın yardımı ile askerlerinin yiyeceğini temin etti. O zaman, Kazakistan sınırına çok yakın olan yerlerde, Rus köylüleri de Rus hükümetine karşı isyan ederek, K. hareketini desteklediler. Başkurt ülkesindeki kımıldamalar da Rus hükümetini epeyce endişelendirdi ve, K.'ya elçiler gön­ derip, barış teklif etti. Bu harekete iştirak eden sultan ve beylere Orenburg çevresinde malikaneler verileceği i lan edildi. Rusların siyasi durumu oldukça nazikti. General Perovski'nin Hive seferinin başarısız sonuç vermesi, Orta Asya haniıkiarında ve bütün Rusya Müslümanlarında derin bir tepki yapmış, milli ve dini heyecana sebep olmuştu. Kazak sultanlarından Rus hizmetinde olanların idaresindeki bir iki kabile kaldı ise de önemi yoktu. Rusların barış tek­ lifi K. tarafından red edi ldikten sonra, general Obruçev kumandasında büyük bir ordu K. üzerine yürüdü. K. , Tur­ gay ırmağı kıyısına çekilmeye mecbur oldu. Burada, büyük bir savaş oldu. K. , bu savaşta, iki kardeşini şehit verdi. Nihayet, Sırderya kıymna çekilerek, k:arargihını Ak:mescid

KİNESARI

-

şehrinde kurdu. Yılancık ırmaAı havzasındaki Kıpçak oy­ maklarının Ruslara yardım ettiklerini öğrenip, onları ceza­ landırmak için, asker gönderdi. Karargihını U lu Tav (Uiu­ dağ ) 'a kurdu. Kazakistan'ın her tarafından gayretli, vatan­ sever gençler K. ordusuna katılıyorlardı. 1843 - 1 844 yılların­ da, aralıksız olarak, Rus sınırına hücumlarda bulund u. Bir defasında 5 000 kişi lik bir kuvvetle Başkurt

ülkesi sınırın­

daki Troysk şehrine kadar gelerek, Rus kasabalarını ve köy­ lerini yağma etti. Buhara ve Hive hanlıkları ile iyi münase­ betler kurdu. Buhara Emiri de, birkaç top ve önemli miktarda tüfek gönderdi. Bu yardımlar savaşçıların minevi­ yatım kuvvetlendiriyordu. Ruslar, bir müddet sonra, ancak bazı oymak ve boyları elde edebildiler. Hele, Aral Gölü civarındaki bo 1lar savaş istemiyorlardı. 1846 yılında K. , 20 000 aile ile Doğu Kazakistan'a geçerek, Çu ırmağı do­ laylarını işgal etti ve Çin devleti ile temas kurdu. 1 846'da K. , bütün Kazakistan'ın hanı ilin edildi. Rus hükümeti çok müşkül duruma düşmüştü. K. hareketinin Rus - Türk savaşı zamanına rastlaması da, çar hükümetinin Dışişleri Bakanlığını düşündürüyordu. Kazakistan'da, Rus hakimiye­ tinden eser kalmamıştı. K. , büyük babası Abılay Han'ın çaAında olduğu gibi, göçebe devlet usulüne uygun bir dev­ let mekanizması kurmuştu . Hive Hanlığı'ndaki ustalara silih yaptırıyor, Talas ve Çu boyunda arıklar açtırıp ordunun yiyeceği için tarım yaptırıyordu. Hareketinin ilk yıllarında o, yalnız Kazakların milli kahramanı sayılıyordu. 1 840'tan sonra, bütün Türkistan'ın milli önderi ve kahramanı oldu. 1847 yı lında, bazı Hokand beylerinin ve Rus aj anlarının kışkırıması ile, Kırgızlar K.'ya kafa tutup saldırmaya baş­ ladı lar. Nihayet K. , bunları yola getirmek ve kardeşçe an­ laşmak için, bizzat kendisi Kırgızların üzerine yürüdü. Fakat, gafi l avlanıp Kırgızlara esir düştü ve öldürüldü. Büyük liderin ölümünden sonra, milli hareket de sona erdi. Ordunun bir bölüğü Hokand Hanlığı'na, bir bölüğü de Hive Hanlığı'na uyruk oldular. K.'nın hayatını ve giriştiği hareketin tarihini yazan ..d üşmanları bile, onun, Kazakların mi l li bağımsızlığı için savaştığını kabul ediyorlar. Ölümün­ den sonra yakılan ağıtlarda ve destanlarda o, büyük bi r milli kahraman olarak nitelendirilmektedir. Onun hayatını yazan bir Rus yazarı da : «K.' nın adı ve hayatı, ölümünden sonra, derhal efsaneleşti ; hayatı ve mücadelesi, destanların konusu oldu» demektedir.

KfNEŞMA (Coğ. ) , Sovyetler Birliği'nde, Volga ırma­ ğının sağ yakasında, Moskova'nın kuzey - doğusunda bir şehir. Nüfusu 84 000 ( 1966) d i r. Kimyevi maddeler ve do­ kuma fabrikaları vardır. KİNETIK ( Fr. Cinetique ; İng . Kinetics) , mekaniğin bir bölümü. K.'te hareketle beraber, hareketlinin kütlesi ve hareketli üzerine etki yapan kuvvetler de hesaba katılır ve bu kuvvetlerle hareketler arasındaki bağıntılar incelenir. Ki­ nematiğin temel kavramları hız ve ivme idi. K., bunlara ek olarak, kütle ve l:uvvel terimleri ile nitelenir ( bk. D İNA­ MiK ) . K.'te incelenen belli başlı konular : Dönmenin dina­ miği, eylemsizlik momenti, güç, merkezcil ve merkezkaç kuvvet, sarkaçlar v. b. dır. K.'in başında, dinamiğin üzerine kurulmuş olduğu Newton'un hareket kanunları veya dinamik prensipleri ele alınır ; K.'in temel formülü, kütle ve ağırlı ­ ğın ayırt edilmesi üzerinde durulur. K. denge için d'Alem­ bert prensibinden söz ed i lir. Momentum, impülsiyon, çarp-

KİN ETİK TEORİ

113

ma ve çarpışmalar, momenrumun ve enerı ının korunumu prensipleri de önemli konulardır ( bk. MEKANİK, KİN E­ MATİK, STATiK) .

KİNETIK ENERJİ ( Fr. Energie cinetique ; İng. Kinetic en ergy ), bir cismin veya bir si stemin hareketi gere­ ği sahip olduğu enerj i. Buna ha,ket ener;isi adı da veri lir. Meseli akar sular, rüzgar, atılan mermiler bir iş yapabilir­ ler ve bunun sonucu birer K. E.'ye sahiptı rler. Mekanik sistemlerden a lınan enerj iler iki halde bulu­ nur : potansiyel eneı j i, K. E. Kütlesi m olan bir maddi noktanın veya bir partikülün hareket hızı v olduğu vakit sahip olduğu K. E. Ek = 1 /2 mv2 dir. Maddi bi r siste­ min K. E.'si ise E k = 1 / ı:Z mv2 ile veri lir. Maddi sistem veya cisim v hızı ile bir ötelenme hareketi yaparsa K. E.'si E k = 1/2 v2Z m = 1/2 mv2 olur. Burada M = :E m, cismin toplam kütlesidir. Göz önüne alınan katı cisim sabit bir eksen etrafında bir dönme hareketi yaparsa, K E.'si Fk = 1/2 I cıı 2 olur. Burada I, cismin dönme ek ,enine göre eylemsizlik momenti (b bk. ) ve cıı , cismin dönme ekseni etrafındaki açısal hızı'dır (bk. AÇlSAL HlZ) . Katı cisim, bir otomobil tekerleği gibi, hem bir öte­ leome hem de bir dönme hareketi yaparsa, toplam K. E.' si Ek = 1 / 2 mv2 + 1/2 I cıı 2 olur. KİNETIK KURAM : bk. KİNETiK TEORİ. KİNETIK TEORI ( Fr. Theorie cineti Q ue ; İng. Ki­ netic theory ) , küçük parçacıkların, moleküllerin, atomların veya elektron ların, gelişigüzel, durmadan hareket halinde olduklarını kabul eden ve bu suretle bazı olayların açık­ lanmasına yarayan bir teori. Bu kabul, birçok sonuçları ile, fiziğin çeşitli kollarında dene! olarak doğrulanmıştır ( küçük parçacıkların sürekli hareketleri, Brown hareketleri bk. BROWN, Robert) . Katı ve sıvıların K. T.' lerine kıyasla, gazların K. T.'si büyük bir gelişme göstermiştir. Genel olarak, bu teoride maddeyi oluşturan atom ve moleküllerin sürekli hareket halinde olduğu kabul edilir ve özel olarak, gazların davranışları bu teori i le kinetik bakımdan mate­ matik yolla açıklanır. Gazların K. T.'sinin temel postülatı, bir gaı ın muaz­ zam sayıda, çok küçük, tamamİyle esnek partiküllerden yapılmış olmasıdır. Bu partiküller bütün doğrultularda bü­ yük hızlarla gelişigüzel termik hareketler yapan kimyasal moleküllerdir. Gazların K. T.'si, XIX. yüzyılın 2. yarısında ]. C. Maxwel ( 1 8 3 1 - 1879) , L. Boltzmann ( 1 844 - 1 906) v. b. tarafın Jan, teorik fiziğin en önemli kollarından birisi ola­ rak geliştiri lmiştir. Gazların bu mikroskopi k modelinin kurulmasında, X I X. yüzyılın ı . yarı sında, Dal ton, Gay ­ Lussac, Avogadro ve başka pek çok bilim adamı tarafından kurulan kimyanın molekül teorisi ve ısının mekanik tabiatı hakkındaki dene! sonuşları önemli kılavuzh r olmuşlardır. En basit şekli ile bu teori , gaz molekül lerini ve onların termik davranışlarını kapsayan aşağıdaki temel kabuller üzerine dayanır : 1. Bir gaz, mo le kül adı verilen partikül­ l erden oluşmu�tur. Bi rbirlerinin aynı olan moleküller bir veya çok atomlu olabilir. Moleküllerin sayısı pek çok bü­ yüktür. Moleküller minik, bağımsız, sert küreler gibidir. Sabit sıcaklıkta, kapalı bir gazın molekülleri, tam ızelişi­ güzel bütün doğrulıularda yüksek hızlada sürekli olarak hareket ederler. Moleküllerin hareketleri Newton'un hare­ ket kanuniarına uyar.

114

KİNETİK TEORİ

2. Gaz moleküllerinin kendi hacımlan, gazın toplam hacmı yanında, tam olarak ihmal edi lebilir. 3 . Çarpışmalar süresince ortaya çıkan impülsiyon kuv· vetleri hari ç, moleküller birbirleri üzerine kuvvetler uygu­ lamazlar. 4. Moleküllerin birbirleri ile ve içinde bulundukları kabın çepederi ile olan çarpışmaları tam olarak esnektir. Başka bir deyimle, çarpışmada kinetin enerj i kaybı olmaz. Gazı oluşturan moleküller topluluğunun, kabın çepederi ile çarpı�malar ı nedeni ile bu çepeder üzerine bir basınç uygulanır. Bu basıncın değeri : p

=

IQ

uY

=

in

m uY

formülü ile verilir. Burada Q -ı- ro, gazın öz kütlesi, u"'! , bir molekülün onalama kare hızı, n, cm3 başına molekül sayısı ve m, bir molekülün kütle�idir. K. T. 'nin bu çok önemli bağınıısı ile sıcaklığın kin etik yorumu yapılır, Boyle kanunu ( b. bk. ) , genel gaz denklemi, Avogadro kanunu, Dalton kanun u bir ideal gazın öz ısıları v. b. birçok olay­ lar açıklanır ( bk. SERBESTLİK DERECESi, BOLTZMANN SABİTİ, MOLEKÜLER HlZLAR, MOLEKÜLER HlZLA­ RlN MAXWELL DAGILIMI, ORTALAMA SERBET YOL ) .

KING, Ernest Joseph ( Lorrain, Ohio 1878 - Porıs­ moth, New Hampshier, 1 9 5 6 ) , Amerikan amirali. Amerika · İspanya savaşına katı ldı. I. Dünya Savaşı'nda Atiantik filo­ su kurmay yardımcı lığı yaptı. 1930'da albay oldu ve uçak gemileri uzmanlığına getirildi. 1938'de bir uçak gemisi filosuna kumandanlık yaptı. II. Dünya Savaşı başlarken, Atiantik fi losunu kumandanı idi. Japonların Pearl Harbor'a yaptıkları baskından az sonra Başkan Roosevelt, K.'i Ame­ rikan deniz kuvvetlerinin başkumandanlığına getirdi. 1 942'de deniz kuvvetleri genelkurmay başkanı oldu. Bu görevde hem harekat planlarının hazırlanmasından ve hem de deniz savaş araçlarının yapımından sorumlu idi. A. B. D.'nin katıldığı savaşların yürütme ve yön etiminde önemli hizmet­ Ieri olmuştur. ·

KING, Louie Vessot ( Toronto, 1886) , Kanadalı fizikçi. Öğrenimini Mc Gill ve Cambridge üniversitesinde yaptı. 1 9 ! 2 'de Mc Gill üniversi tesi fizik kürsüsü öğretim üyesi yardımcısı, 1 9 1 5 'te öğretim üyesi ve 1 920'de de fizik profesörü oldu. Yine bu sıralarda İngi liz Buluşlar yönetim meclisi'nin, Elektrik ve Denizaltı komisyonunda, denizaltı akusıiği üzerinde çalıştı ( 1 9 1 5 - 1 920 ) . 1 9 1 9'da kızgın telli anemometreyi icat etti ve bu buluşıından dolayı Franklin Enstitüsü'nün Howard N. Pons madalyasını, yine bilim alanındaki diğer önemli çalışmalarından dolayı Kanada Kraliyer deı neği'nin Flavelle madalyasını kazandı. 1 9 1 3'ten bu yana sis alarmları, deniz­ de sesin ölçülmesi veya hızı­ nın, kendi icadı olan kızgın telli anemometre ile ölçülmes i gibi çeşitli konularda çalı�ma­ larını sürdürdü. Bunlardan başka, gökten gelen ışığın şiddeti ve dağılımı konusun­ dada incelemeler yaptı. KING, Martin Luther, Jr. (Atlanta, Georgia 1929 Memphis 1968 ) , Amerika'lı protestan ve zenci din adamı. Southern Christian teadership Conference kurumunun kuru-

M. L. KING

-

KİNİN

cusudur. Şiddeti reddetmi�. ırklar arası kardeşliği savunmu1 ve 1 964 Nobel Barış Ödülü'nü kazanmıştır. 1 968'de öldü­ rüldü.

KİNGAN DA�LARI :

bk.

HİNGAN DAGLARI.

KINGSLE Y, Charlea ( Holne, Dartmoor, Devon­ shice 1 8 1 9 - Eversley, Hampshire 1875 ) , İngi liz yazarı. Bir Protestan rihibin oğlu olan K. , Londra ve Cambridge'de okumuş, rihip ve Kraliçe Victoria'nın saray rabibi olmu�tur ( 18 5 9 ) . 1 848'de The Sainl's Tragtdy ( azize'nin faciası ) başlıklı bir uzun sahn e şiiri yazmıştır, Romantik, idealist ve liberal fikirlere açık olan genç rihip, arkadaşları ile birlikte, «Christian Socialists• ( Hıris­ tiyan sosyalistler) grupunu kurdu. 1 860 - 1 869 yıllarında, Cambridge'de, tarih profesörü olarak çalıştı. Birçok eserler bırakmıştır. Bunların en sevilenleri şunlardır : Ye11sl ( maya) [ 1 8 5 1 ] . dini ve siyasi konuda bir propoganda romanıdır. Hypatia (kadın adı ) [ 1 8 5 3 ] , bir tarihi romandır. Çocuk­ lar için de çok başarılı hikayeler yazmıştır : Tht Heroer (Kahramanlar) [ 1 8 60] ; Water - b11bits (Suda ya�ayan be­ bekler) [ 1 863].

KINGSTüN (Coğ ) , İngi liz dilini kullanan ülkelerde �ehir ve kasaba adı olarak çok karşılaşılan bir ad. 1. Ame­ rika Birle�ik Devletlerinde, Rhode Isiand devletinde bir şehir. Nüfusu 2 600 ( 1960) dür. Rhode Isiand devlet üni­ versitesi buradadır. 2. Amerika Birleşik Devletleri'nde, Pennsylvania eyi­ letinin doğusunda, Luzerne kontluğunda, Wilkes - Barre'ın 4, 5 km kuzeyinde bir kasaba. Nüfusu 2 0 000 ( 1963 ) dir. Kömür ocakları bulunur. 1 778 deki Wyoming Valley Kızıl­ derili kıyımında rol oynamı�tır. 3. Kanada (Ontario) da, Saint - Lawrence'ın kıyısında ve Ontario gölü üzerinde bir �ehir. Nüfusu 53 500 ( 1966) dür. Ba� piskoposluğu, üniversitesi, askeri okulu nrdır. Irmak üzerinde bir liman ve endü �tri merkezi (gemi ve demir yolu malzemesi inşaatı) dir. Alüminyum fabrikası, tekstil fabrikaları vardır. K. �ehri, 1 84 1 ' den 1 844'e kadar, Kanada'nın başkenti olmu�tur.

4. Jamaica adasının başkenti ve en büyük ticaret mer­ kezi. Nüfusu 5 1 1 000 ( 1 966) dir. Mükemmel bir limana sahiptir (boksit, şeker, muz ve rum [içki] ihracatı) . 1 907 depreminden sonra modern bir �ehir olarak yeniden ku­ ruldu.

KINGSTüN UPüN HULL (Coğ. ) : bk. HULL. KINGU ( Babil mit. ) , Babiliiierin yaradılı�ı anlatan destanlarında rol oynayan tanrısal bir ki�i. Tanrılar anası ve «Derinlik» tanrıçası Tiamet'in kocasıdır. Denizler, sa­ natlar ve bilimler tanrısı Ea'nın yönetiminde, güneş tanrısı Marduk (veya Merodakh) dünyayı yaratır. Tiamat, eşi K. ile beraber ona karşı ayaklanır. Marduk, K.'yu öldürür ve onun kanından insanı yaratır. KININ, Kınakma (Cinchona) türünden olan bitki­ lerin kabuğundan elde edilen bir alkoloit ve bunun bazı tozlarına verilen ad. Bu bitkilerin en önemlisi, Güney Amerika'nın And dağlarında bulunan, Hindistan, Cava ve Seylanda yetiştirilen bir bitkidir ( cincon' a officinalis) . Boyu 2 � - 30 merreye kadar yükselir. Yaprakları ova! ve alt yüz­ leri parlakıır. Çiçekleri küçük ve beş taç yapraklıdır, mey­ vesi kapsül biçimindedir.

KİNİN - KİP, Tirık B u bitki . Avrupa'ya XVII. yüzyılda getirilmiştir. Kabuğunda sıtmayı tedavi edici bir öztllik vardır. Bu özel­ liğini, Güney Amerika yerlilerinin daha önce bildikleri sanı lıyor. Avrupa'da bunun sıtmayı tedavi edici özelliği, birçok bilgince başlangıçta kabul edilmemiştir. Buna rağmen bu maddenin tedavide kul lanılmasına devam edilmiş ve basan da sağlanmıştır. Yalnız, sıtmadan korunmak için yararlı olmaz. K. , kınakınanın en önemli alkolaidi olup kinoleinden türetilir. İlk olarak Pelletier ve Caventou tarafından bulun­ muştur. Suda eriyen (ayrışan ) tuzlar, özellikle bromhidrat­ lar, klorhidratlar ve sülfatlar şeklinde kullanılır. K. , tekhücreli ler, amipler ve haşlamlılar için bir zehirdir. Sıtma tedavisi için yararlı oluşu da bundandır. Genel metabolizma üzerindeki etkisinden dolayı yüksek ateşi düşürücü olarak da kullanılır. Kasların uyarılma yeteneği üzerinde çökertici etki yaptı�ı için, doğuştan olan miyotini ( kasın gevşemesinin anormal bir yavaşlık gö ıter­ mesi ) olaylarında, yakıcı etkisinden ötürü varis ha