İnönü Ansiklopedisi / Türk Ansiklopedisi (cilt 1)

Citation preview













IN ONU

ANSİKLOPEDİSİ CİLT

ANKARA

1946 -

I

MİLLİ EGİTİM BASIMEVİ

k.,t��-�� � · k\v\,.,f"'"�

.ı_;,.,

�-

1



-r� �::..., �



. � � �.

((\ .

\:h.;;,_

� � . ..,._

�� "-0

� V\M)..U>J �

ı



������� ���-

.

���L�



I

LERİ milletierin hepsinde, insanlığın bütün bilgilerini o milletierin ihtiyaç-

larına göre ve hayat anlayışiarına uygun bir şekilde özünü ç ı kararak kısaıran

ansiklopediler vardır.

Her gün yeni bir meseleyi

incelemek

ihtiyacı

karşısında

güçlükleri gidermek için bu türlü eseriere başvururlar. Medeni hayatın doğ urdu­

ğu ihtiyaçlar ve davalar nekadar çok olursa, fertlerin bu ana ki rap iara başvurma aynı ihtiyaç t a

zorunlukları da o kadar artar. Türkiye'de

ansiklopediler

neşrine

teşebbüs edilmiş ve küçük mikyasra özel reşebbüslerin başarıları da görülmüştür. Yalnız bir memlekette be1li bir görüşe göre bir ansiklopedi

vücuda:

mesi için bu ihtiyaçla beraber onun bütün maddelerini ya zacak ve

o

getirilebil­ memlekere

has olan milli vasıfraki noktalan oradan buradan alma sureriyle değil, zati ince­ lemeler halinde resbir edecek bilim ve düşünce adamlannın

yetişmiş

bulunması

da lazımdır. Bu kadar da yeter değildir; pek büyük emek ve esaslı teşkilat iseiyen bu çalışmaları sonuna varacak reşkilde devam ertirmek için, çok kereler resmi bir otoritenin mevcudiyeti ve bu otoritenin manevi yerkesiyle beraber maddi fedakar­ lıklardan da çekinıniyecek bir iktidara sahip bulunması şarttır. şimdiye kadar bu şart l ar bir arada ve aynı

zamanda

bulunamamış

Tanzimattan beri geçen bir asır içerisinde tamam bir madık. Büyük

Memleketimizde

Türk

gayreti ve geniş bilgisi daima saygı ile

olduğu için,

ansiklopedisi yapa­

anılacak olan

Emrullah

Efendi'nin, Abdülhamit devrinin sonlarına doğ r u giriştiği teşebbüsün neticesini bi­ Onun köklü bir h i maye görmeksizin tek başına ç ı karmaya kalkıştığı an­

liyoruz.

siklopedinin ancak birinci

cildi

çıkabilmiş ve

zatın, bu sefer üzerinde Maarif

Naz ı rlığı

1908 Meşrutiyetinden sonra yine o

sıfatı bulunduğu halde, giriştiği ikinci

teşebbüs, aynı cildin tekranndan başka bir mahsul vermemiştir.

E

TRAFLI bir Türk ansiklopedisi

vücuda

geçen otuz yıla yakın bir müddet içinde,

get i rmek fikri, o tarihten bir ümit ve

dilek

geçmemiş, fakat böyle bir eserin vücuda getirilmesine o!an ihtiyaç,

beri

hududunu

Ebedi

Şef

ATATÜRK'ün cemiyer hayat ı m ı ıda ya p tı ğı büyük hamle ve değişmeJerin zaferin­

den sonra artık elle tutulacak Birinci

Neşriyat

bir mahiyet almıştı.

1939 mayısında topladığımı z

Kongresi'nin verdiği karar ve meydana vurduğu dilek, bu konu­

da Maarif Vekilliğine esaslı bir vazife vermiş old u ,

Neşriyat

Kon gresi'ni taki­

betmekte gecikmemiş olan İkinci Cihan Harbi'nin sebebiyet verdiği güçlüklere ve

memleketimiz gibi harb dışında kalmış ye r lerde bile bu güçlüklerio gittikçe ağır­

laşan sıkıntılar doğurmasın a rağmen, milletimizin bu büyük ihtiyacım karşılamağa

karar verdik. Yüksek iradesi gibi çok kıymetli irşatlarım da her vatan davasında en büyük kuv vet olarak bulduğ u muz

Milli Şef

İsmet İNÖNÜ,

bu büyük işin

gerçekleşmesi yolunda teşebbüse .girişmemizi rasvip ile karşıladılar ve vücuda ge­

tirilecek eserin kendi isimlerini taşıması hususundaki dileğimize yüksek müsaade­

lerini esirgemediler. Bütün dünyan ın geçi r diği bu çetin, acı ve kanlı yılların bir

araya getirdiği yokluk ve imkansızlıkları yenerek bu büyük eseri şaşmaz bir imi­ zamla vücuda getirmek kararımızda, mazhar edildiği büyük isimden dolayı besle­ diğimiz minnetin ve o isme layık olması için duyduğumuz mükellefiyetİn hissesi çok büyüktür.

ıNÖNÜ •

Ansiklopedisi'nin Türk Milletine hayırlı ve verimli bir bilim ve me-

deniyet hizmetkan olmasım ve bizden sonra geleceklerin bu mühim teşeb-

büsü gayretle devam ettiemelerini yürekten dilerim. 21 eylül 1 943

Maarif Vekili

Hasan· Ali

YCCEL

İNöNü ANSİKLOPEDfst MERKEZ HEYETI GENEL SEKRETER: Agah

Sırrı

LEVEND

MÜŞAVİRLER : Doç. Kenan AKYÜZ, Doç. Dr. Ekrem AKURGAL, Prof. Dr. Orhan H. ALİSHAH, Prof. Dr. Şinasi ALTUNDAG , Dr. G a l ip ATAÇ1 Prof. Dr. Bekir Sııkı BAYKAL, Ord. Prof. Cem i ! B İ LSEL, Prof. Dr. Hikmet B i RAND. A. D i L AÇAR. Doç. Dr. H a lil Ş . DEM İ RC İ O GLU, Prof. D r . Cemi! D iKMEN, Doç. Güzin D İ ­ NO, Doç. D r . Recai ERM İ N, Dr. Celal ERTUG , Yük. M ü h . ihrahim Alaettin G Ö VSA 2, O rd . Prof. Şemsettin G ÜNALT AY. Vt·clat Ö RS, Adnan Prof. Dr. T. Okyay KABAKCIOGLU İ Fai k Reşit UNAT, Fernıh SANIR. R e ş a t Şemscıtin S RER, H u l k i YANAT,

Prof . Suut

Refik FENMEN 1, Doç. Abd ülbaki G ÖLPINARLI, Doç. D r. Reşat İ Z BIRAK, Prof. Dr. S a d i IRMAK 3, ÖTÜ KEN. O r d . Prof. Dr. Georg ROHDE, Doç. O rd. Prof. Şerefed d i n YALTKAYA 3, Yük . Mü h . Kemal YETKiN.

RESIM, HARITA, FOTOGRAF VE DÜZELTME İŞLERİNDE

ÇALIŞANLAR

Fa z ı la AKA, Avn i AKTUÇ. Kemal DENKER, Ressam Refik EP İ KMAN, M. Al tay KÖYMEN, Sabri Ö CAL, H. Basri YÜ CE.

BİRİNCI CILDIN

YAZILARINI HAZIRLIYANLAR

Doç. Dr. Sara AKD İ K , Feri dun AKOZAN, Harndi AK- ROW İ TZ, Doç. Dr. Rem ziye H İ SAR, Prof. Dr. Sadi IR­ SEK İ , Doç. Dr. İ h san Şükrü AKSEL, N i yazi AKŞ İ T, MAK, Doç. Dr. Halil İ NALCIK, P rof. Abdülkadir İ NAN, Doç. Dr. E krem AKURGAL, Ord. Prof. İ brahi m Hakkı Prof. Dr. Cevat Kerim İ NCEDAYI, Server İ SKiT, Doç. AKYOL, Doç. Kenan AKYÜ Z , Ord . Prof. Dr. İ h san H i l mi Dr. Abid i n İ T İ L, Doç. Dr. Reşat İ Z BIRAK, Prof. Dr. ALANTAR Prof. D r. Orhan H. AL İ SBAH, Cemal ALP- Tevfik Okyay KABAKCIOGLU, Ruşen KAM, Ord. Prof. MAN, Prof. D r. Şi nasi ALTUNDA G , Doç. Enver AL- Baha KANTAR, Prof. Enver Ziya KARAL, Prof. Dr. Ord. Prof. Sabri Şak i r ANSAY , Rahmi APAK, Tevfik Remzi KAZANCIG İ L, İ h san KET İ N, Doç. Dr. TlNLI, Prof. Ahmet ARDEL, Prof. Dr. Fahri ARE L, Prof. Dr. Hal i t Ziya KONURALP, Behiç Enver KORYAK, Asım Cah i t ARF, Prof. Remzi Oğuz ARlK, Celal E sat ARSE - K Ö KSAL, Ragıp K Ö SEM İ HAL, Dr. M. A ltay K ÖYMEN, VEN, Tarık ASAL. Oktay ASLANAPA, Lütf i AY, Doç. Prof. Akdes Nimet KURAT, Doç. Enver KURDO G LU, Dr. Nermin AYGEN Mehmet A li AYN İ , İ rfan BAŞAR, Agah Sırrı LEVEND, Tarık LEVENDOGLU, Ayşe NA­ Muhtar BAŞO G LU, P rof. Dr. Fah i re BATTALGAZ İ , RER, Yaşar Nabi NAYIR, Prof. Hüseyin Cahit O G UZ­ Nasuhi BAYDAR, Prof. D r. Bek i r Sııkı BAYKAL, Prof. OGLU, Prof. Dr. Mecit OKAY, Saliha rtin OKAY, Nail Cav i t BAYSUN. Hikmet BAYUR, Prof. D r. Naci BENG İ - ORAMAN, Hüsey in Namık ORKUN, Ziya Ö KTEM, Na­ SU, Nu r ullah BERK, Ord. Prof. Dr. Kemal Cenap BERKhid Sırrı Ö R İ K, Vedat ÖRS Adnan Ö TÜ KEN, Ord. Prof. SOY, Prof. Kad ri B İ LGEMRE, E min B İ LG İ Ç, Ord. Prof. Dr. Akil Muhtar ÖZDEN, Doç. Dr. Tahsin Ö ZG Ü Ç. Cemi! B İ LSEL, Prof. Dr. Hikmet B İ RAND, Prof. Dr. Mesut ÖZUYGUR, Naz ı m POROY, Prof. Dr. Georg Şevket B İ RAND, Prof. Perrev BORATA V, H i l mi Ö mer ROHDE, Prof. Dr. Walter RUBEN, Doç. Ferruh SANIR, BUDDA. Adnan CEMG İ L, Dr. İ smet ÇET İ NG İ L, Hikmet Nihat SAYAR, Ahmet Adnan SAYGUN, Prof. Harnit Sadi Tu rhan DA G LIO G LU. Prof. Dr. Besim DARKOT, Dr. SELEN Prof. Dr. Nami SERDARO G LU, Dr. Samim S İ NAN­ Ali Süha DEL İ LBAŞI. Doç. Dr. Halil ş. DEMiRC i OGLU, G i G İ İ Süreyya DEN İ ZER İ , Prof. Harn i t DE REL İ , Karak . i n DE - O LU, Dr. Suat S NANO LU. Reşat Şemsett i n S RER, h san U TANO G LU, Dr. Fevzi TANER, Prof. S Ali NGU, Prof. İ İ r İ .E , r. P D D N, of. VR Saip Şinasi DEVEL VEC YAN, i Mesut Cemi! TE L, Doç. Güzin D İ NO, D r . Vamık TAYŞI , E sat TEKEL , Cemi! Dİ KMEN. A . D İ LAÇAR, Prof. Dr. İrfan T İ T İ Z, Muhitt i n TOKG ÖZ , Prof. D r. Mitat Prof. Dr. Wolfram E BERHARD, Necdet EGERAN, Prof. Doç. Vehbi ERALP, Prof. D ı . , TOLUNAY, Cemal TURAL, Doç. Dr. Osman TURAN Dr. Ekrem Şerif EGELi, S esim TURHAN. Osman N u ri UMAN, R ı za Şinasi E REL, Prof. Dr. Muhitti n EREL, Saffet EREN, Prof. Dr. Sadettin Nüzhet ERGUN, Doç. Azra ERHAT, Prof. Dr. UMAR, Fai k Reşit UNAT, Doç. Dr. Adnan URAZ. Tür­ Nihat ERİ M, Sırrı ER İ NÇ, Gl. H. H . E mir ERK İ LET, kan UZEL Ord. Prof. Dr. Mazhar Osman UZMAN, Ord. Ü İ Do.;. Dr. Reca i ERM İ N, Dr. Celil ERTl 'G , Prof. Dr. B ü l en t Prof. sma i l Hakkı UZUNÇARŞILI Kemal Edip NSAL, ESEN, Ahmet Şükrü ESMER, Doç. Dr. Reşat GARAN, Prof. Dr. Süheyl Ü NVER, Ord. Prof. Dr. W İ NTERSTE İ N, Selim Nüzhet GERÇEK, Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Nebahaı YAKAR, İ smail Y ALÇINLAR, Ord. Prof. Şere­ GÖ K AY, Doç. Tayyip GÖKB İ LG:N, Doç. Abdülbaki teddin YALTKAYA, H u l ki YANAT M. Behçet YAZAR, Hadi YENER, Prof. Dr. Muzaffer Şevki G Ö LPINARLI, İ brahi m Alaettin G Ö VSA, Ahmet Tevfik F. YENAL, G ÖYMEN, Prof. Dr. Muzaffer Esat G Ü ÇHAN Ord. Prof. YENER, Prof. Dr. Fahir YEN İ ÇAY , Prof. Suut Kemal Prof. Dr. Kazım İ sma i l G Ü R- YETKiN , Prof. Mükrimin Halil YINANÇ, Halil Bedi Şemsettin G Ü NALTAY. Prof. Dr. Y ÖNETKEN, Yusuf Ziya YÜ RÜ KAN. Prof. Dr. Zeki KAN, Prof. Dr. Suat İsmail G Ü RKAN, Felix HAU- ZEREN. Tibor HALAS İ KUN, Ord. Prof. Dr. ı

Genel Sekreterlikten ayrılmışıır.

3

Biri nci vr ikinci fasiküllerin yayımın d an sonra Merkez Heyet i n den anılmı,lar dı r . sonra

ı

Birinci ve ikinci fasi küllerin yayımındao

Üçüncü fasikülün yayımından 50nra Merkez Heyetinden

ayrılmı�lardır.

ÖNSÖZl*J

ATATORK

Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.

B

Bizim iddiamız, dünyanın yüz elli se· neden beri kazandıA-ı mesı.feleri Türki·

ISMET INÖNO

ye'nin beheınehal kazanacaA-ı iddiasıdır.

ÜTÜN bilgilerin özünü, aralarında birlikler gözeten bir metotl a, bir yere toplamak i çin

meydana getirilmiş büyük çaptaki eseriere "Ansiklopedi, adı veriliyor. Birinci asrın sonunda Romalı Quintilianus tarafından bile kullanılmış olan kelime­ nin bu manası yeni, fakat kendisi çok eskidir.

Yunanca ilim çevresi veya bilgi dairesi demek olan enkgklios paideia eski Yunanlılar'da ve Romalılar'da her aydın insanın pratik hayata girmeden veya bir meslek edinmeye başl a­ madan önce kazanması gerekli sayılan umumi malümat manasını taşırdı ki bu bilgiler " yedi serbest sanat, adını da verdikleri "gramer, diyalektik, retorik, aritmetik, geometri, musiki ve astronomi, den meydana gelirdi . Terentius Varro ile Martianus Capella ' nın o yedi sanatı bir araya toplıyan kitapları ancak bu manadaki ansiklopedilerdendir ve zamanımızda bakalorya için hazırlanmış kilap­ Iara benzetilebilirler. Demek ki ansikplopedi kelimesi, başlangıçta aşağı yukarı bugünkü lise tahsiliyle elde edi­ len ve orta derecede aydın bir insan sayılabilmek için lazım görülen bilgiler hakkında kulla­ nılmıştır ve kelime, Avrupa dillerinde şimdiki ifadesini ancak on yedinci as ra doğru almaya başlamıştır. ILK ÇA G LARDA zamanının bütün bilgilerini elde etmiş olan engin zekasiyle Aristo, bir ansiklopedi müellifi olmamakla beraber ansiklopedistlerin en uzak devirlerde bir temsilcisi sayılabilir. Hususi mahiyette, yani bir veya birkaç bilgi şubesini ihtiva eden ansiklopedilere bu çağ­ da da rasgeliniyor ki o çeşitten ilk eseri Eflatün'un şakirdi Speusippos'un yazdığı rivayet edilir. Yine o çağlarda Romalı Plinius (maior) ve Yunanlı İohannes Stobaios gibi, eser­ lerinde yaşadıkları asırların bir kısım bilgilerini bir araya toplamak için uğraşmış olanlar vardır. Hıristiyan azizlerinden Sevilla'lı lsidorus'un yedinci asırda yazdığı Ety mologiarum [*) Birinci fasikülün ilk basımında hazırlanmış olan b u Önsöz, zaruri görülen bazı ufak deA-işiklikler müstesna olmak iizere, fikir ve dil bakımından olduA-u gibi muhafaza edilmiştir.

II

libri XX adlı eseri de o deviriere göre geniş bir ansiklopedi sayılır ki bu kitabın bir adı da Origines'tir.

Ansiklopedi ilim alanını çevrelemek, bilgi kollarını ayırmak ve bunların madde başlarını sıralamakla başlamış olduğuna göre, bu vasfa en eski lügatierde raslanmaktadır. Eski Mısır'­ da Milattan önce 1500 tarihlerinde Amen-en-ope adlı bir müellif ta rafından meydana getirilen ve bütün varlığın adlarını toplıyan sözlükle, Milattan sonra VI., VIII. asırlar arasında Sanskritçe yazılmış olan Amara-kosa yani Ö lmez Hazine adlı büyük Hint lügati, en eski Iran sözlüğü olan Ferh eng-i Peh levi, on dördüncü asırda yazılan lbni Mühen na Sözlüğü, on beşinci asırda Cemalettin-i Türki tarafından meydana getirilmiş olan Kitabü Bülgat- il-Müştak fi Liigat-it- Türki ve' 1-Kıfcak, bu şekilde tanzim edilmiş olan eserlerdendirler. ORTA ÇA G LARDA insanların bütün bilgilerini bir metot altında toplamak düşüncesiyle ve birçok fikir adamlarının çalışma birliğiyle meydana getirilmiş umumi ansiklopediler yoksa da yalnız bir ilim şubesinin, yahut iki, üç veya daha fazla bilgi kolunun bütün maddelerini bir araya getirmek üzere yazılan hususi ansiklopediler pek çoktur. Bu türlü eserler en ziyade Arapça veya Latince yazılmışlardır. Bunun sebebi, bu dilierin o devirlerde başlıca iki büyük ilim dili olmasıdır. Büyük Türk filozofu Farabi'nin onuncu asır başlarında meydana getirdiği lhsa-ül- uliim ve et- Talim - üs-sani gibi kitapları ve meşhur Türk hekim i İbni Sina'nın on birinci asır başlarına göre bir felsefe ansiklopedisi demek olan Şifa adlı eseriyle bir tıp ansiklopedisi mahiyetinde bulunan Kan u n isimli kitabı, bu yoldaki eserlerin Arapça yazılmış olanlarındandır. Zaten Farabi ve İbni Sina, orta çağların meşaleleri hükmünde olan bu iki ulu Türk ze­ kası, yalnız eserleriyle değil, Aristo gibi yaşadıkları asrın bütün bilgilerini kavramış olan yüksek şahsiyetleriyle de o devirlerde bu sahanın birer temsilcisi sayılabilecek insanlardır. Batıda Ortaçağ ansiklopedilerinin çoğu Speculum, Summa, Cyclopaedia, Encyclopaedia, yahut Orbis disciplinarum adlariyle yazılmışl ardır ki, yine hususi mahiyette olan bu eser­ lerin çeşitleri ve isimleri sahifeler dolduracak kadar çoktur. Doğuda ve Islam aleminde meydana getirilmiş, gerek din bilgilerine, gerek tıp, mate­ matik, astronomi, tarih, coğrafya, biyografya ve bibliyografya gibi ilim şubelerine ait bulunan hususi ansiklopediler kütüphaneler kaplıyacak derecede boldur. Aralarında bir kişi tarafından yazılmış olduğu halde büyüklüğü elli cilde, yüz cilde ulaşanlar vardır. Kitap basmak usulünün henüz bilinmediği o devirlerde yayılması değil, birkaç nüsha yazılarak çoğaltılması bile pek güç olan bu çaptaki eserler uğrunda sahiplerinin harcadıkları emek hayrete ve hürmete layıktır. Ancak şu ciheti belirtmek gerektir ki, ister umumi, ister hususi mahiyette olsun, ansik­ lopedi, rasgele birtakım bilgilerin yanyana getirilmesinden veya birçok kitap sahifelerinin biribirine eklenmesinden meydana çıkmış sayılamaz. Öyle olsaydı, bir meslek için yazılmış değerli üç beş eseri bir arada basınakla o mesleğin ansiklopedisi yapılabilir veya her türlü ilim koluna ait esaslı kitapları bir arada bulunduran bir kütüphane için umumi ansiklopedi denebili rdi. Aynı düşünce ve ideallere b ağlı insanlar tarafından meydana getirilmiş olması ve topla­ dığı bilgiler arasında ayrı ayrı bakımdan birlikler ve ahenkler bulunması gerekir ki bir eser, ansiklopedi adını alabilsin. Hele Ortaçağ kitapları, hatta Rönesans devrinde yazılanlar dahi, dini emirlerin baskı­ larından kurtulamıyan bir metoda bağlı oldukları ve ilim teşkil eden maddeleri müşahede ve tecrübeden değil eskilerden kalma kaidelerden aldıkları için, çok fayda veren yerleri bulunsa bile elbette bugünkü anlayışa göre bir ansiklopedi sayılamazlardı. ILIM DÜNYASI için ansiklopedi devri, bilgilerin ve bilginierin dini ve siyasi hürriyete kavuş­ malarından sonra gelmiştir ve bu da hayli uzun süren beklernelere ve didinmelere mal olmuştur.

lll Bilgini n emir ile idare olunamıyacağı, ilim ve felsefe ile din alanlarının ayrılması gere­ keceği, tabiate hükmetmek için onu iyi tanımak lazım geleceği , bunun ise, ancak onun kanun­ Iarına itaatle mümkün olabileceği, hakiki alimin yalnız müşahede ve tecrübe ile idealine ulaşa­ bileceği gibi basit hakikatlar, o zamanlar için ihtilal fırtınaları doğurabilen tehlikeli fikirlerdi. Bü yük I ng iliz filozofu Francis Bacon'ın on yedinci asır başlarında bu türlü fikirleri kuvvet ve hakimiyelle ortaya alması ve bütün ilimleri metotlu bir şekilde tasnif eyl emesi bugünkü manasiyle ansiklopedilerin 'ilk tohumunu atmıştır denebilir. O tesir ile meydana gelen ilk kitap, Ingiliz bilginlerinden Ephraim Chambers'in 1728 de yazdığı iki ciltlik Cyclo­ paedia adlı eseri olmuştur ki, onun ilim tarihince asıl değeri Diderot ile d'Alembert'e meş­ hur ansiklopediyi telkin etmiş olmasıdır .

AVRUPA ve dünya fikir aleminde çok önemli ve engin tesir yapmış olan ilk büyük an­ siklopedi, işte Diderot ile d'Alembert'in reisiikieri altında Voltaire, Montesquieu, Rousseau gibi filozofların ve o devir Fransa'sındaki birçok ilim ve teknik mütehassıslarının beraber­ likleriyle meydana gelen bu eserdir. 1750 de yazıımaya başlanan ve 1777 de, yani 27 yıl sonunda tamamlanan bu 28 ciltlik ilim ve felsefe abidesi , o zamanlar birçok dedikodul ar, heyecanlar uyandırmış , kilise mensuplarının şikayetlerine, Louis XV. saltanatının şüphelerine, muharrirlerinin arasıra yakalanıp zindanlara konuimalarına ve eserin ikide birde yasak ve bazı ciltlerinin hapsedilmesine sebebolmuş, nihayet Fransız Büyük Ihtilali'ne ve dolayısiyle dünya fikir alem inde yeni ve ileri anlayışların uyanmasına yol açan ana kitaplardan birini teşkil etmiştir. Encyclopedie ou Diction naire raison ne des sciences, des arts et des metiers adını taşıyan bu kitap, hem bütün eseri kaplıyan felsefi ruh bakımından, hem de babisierin alfabe tertibi üzerine sıralanmış olmasının verdiği kolaylıklardan dolayı kendinden öncekileri geçmi ş ve dünyaca büyük bir rağbetle karşılanmıştı. Dinde materyalizm ile karışık akılcılık (rationalisme) mesleği gütmesi ve naslara karşı şüphecilik göstermesi , felsefede Locke'un " sensualisme, ini andıran ve tecrübeye çok pay ayıran bir " empirisme, i ileri sürmesi, ahlakta müsamahayı ve vicdan hürriyetini iltizam etmesi, politikada insanlar arasında müsaviliği, imtiyaziara ve i.s t ibdada karşı düşmanlığı açığa vurması, bu eseri canlandıran ruhun bulasasıdır ki, 1789 ihtilalini yapanların haykırdıkları başlıca inkilap prensipleri bunlar olmuştu. Hala ansiklopedi denildiği zaman bir has isim olarak hatıra gelen odur; ansiklopediciler sıfatı da onun muharrirlerine isim olmuştu. Ansiklopediler, o zamana kadar umumi surette metodik veya sistematik denilen şekilde, yani bilgilerin sıralarına göre tertibedilird i . Metotlu tertip, ilmi bakımdan daha esaslı olsa bile, okuyanların aradıkları maddeleri kolayca bulmalarına elverişli olm adığı için, ansiklope­ dilerde de l ügat ve kamuslarda olduğu gibi alfabe tertibi tercih edilmiş ve daha önce Avru­ pa'da bazı alfabetik eserler bulunmakla beraber, Diderot'nun ansiklopedisinden sonra mey­ dana gelen bu yoldaki eserlerin büyük bir kısmında alfabe sırası gözetilmiştir. Bir hürriyet bayrağı ve bir ihtilal silahı halinde bulunan bu ansiklopediye d 'Aiembert'in yazdığı kırk sahifeyi geçen canlı ve heybetli mukaddeme, edebi ve felsefi değer bakımından bir şaheser sayılır. Bu mukaddeme , alfabetik bir ansiklopedin in tabiatiyle parça parça anlatmak mecburi­ yetinde bulunduğu bilgiler arasındaki teselsülü göstermek maksadiyle yazılmıştı . D' Alembert, bilgilerimizin menşeine ait mantıki ve psikolojik bir faraziyeden ibaret olan bir tarihçe çizdikten sonra hafıza, muhayyile ve muhake menin ayrılması esasına dayanan meş­ hur ilim tasnifini yapmış ve nilıayet insan zekasının ve bilhassa felsefi ak lın Rönesans'tan beri geçirdiği terakkinin tarihini bulasa etmişti ki mukaddemenin dikkate en layık olan kısmı bu idi. Bilhassa siyası tesirinin genişliğinden dolayı fikir tarihinde pek mühim yer tutan bu ansiklopedinin birçok eksiği ve yaniışı bulunduğunu da ilave etmeliyiz . Bir defa eser muntazam bir planla meydana getirilmiş değildi. Ondan sonra yazılar çok değişik kıymette idi . Her bakımdan mükemmel olanları bulunduğu gibi çok aşağı mahiyette olanları da vardı. Esaslı ve değerli makalelerden bir kısmını t abiler istedikleri gibi kesmişler

IV

ve insicamın bozulmasına sebebolmuşlardı. Hatta d'Alembert eseri, bazı kısımları iyi ku· maştan, birçok yerleri de paçavralardan dikilmiş bir maskara elbisesine benzetirdi . O eserden sonra başlıca Avrura dillerinin büyük ansiklopedileri çıkmaya başlıyor:

INGILTERE'de Encgclopaedia Britannica ilk defa üç cilt üzerine 1768-177 1 yılları arasında neşredildi ki, bugünkü dünya an siklopedilerinin en mühimlerinden biri olan bu eserin 1 936 da çıkan 14 üncü baskısı 24 cilttir. Tertibi alfabetik, makaleleri etraflı ve kırk satırı geçen yazıları imzalı olan bu e serde küçük parçalar azdır ve kitap bir higat halinde olmaktan ziyade tam bir ansiklopedi mahiyetindedir. 1938 den beri her yıl, bir sen e önceki bütün yen iliklerden alfa­ betik tertip ile bahseden bir ilavesi çıkmaktadır. Harb esnasında bir baskısı daha yapılmıştır. Ilim değeri bakımından ona yakın sayılan başka bir Ingiliz ansiklopedisi, Encgclopaedia Metropolitana, 1818-1845 yılları arasında 30 cilt olarak neşredildi ki, alfabe tertibi ile olmayıp sistematik, yani ilim kolları esasına göre tanzim edilmiştir. Yine buna benzer bir planda Lardner'in Cabin et Cgclopaedia'sı, 1829-1846 yılları içinde 135 cilt üzerine neşredilen büyük bir halk ansiklopedisidir. C. Koigbt'ın Londra'da 1855· 62 seneleri arasında basılan 23 ciltlik Th e English Cgclo­ paedia'sı, Chambers'ın son defa 1923- 1927 de çıkan on ciltlik Encgclopaedia ' sı, bu alanda sayılmaya değer Ingiliz eserlerindendir. AMERIKA'da ilk önce 1839-46 da 14 cilt üzerine Th e Encgclopaedia Arn ericana neşredil­ miştir ki, bu eserin 1944 te çıkan on yedinci baskısı 30 cilttir. Amerika ansiklopedileri arasında dikkate l ayık olanlardan biri de A ppleto n ' un 1858-63 te New American Cgclopaedia adiyle çıkan 16 ciltlik eseridir ki, buna 186 1 den itibaren 1902 ye kadar Annual Cgclopaedia adlı bir ci lt yıllık eklenmişti. Bunlardan başka Colang e'in 187 2 de çıkan Nation al Encgclopaedia'sı Johnson'un dört cilt­ lik Universal Encyclopaedia'sı ve 1902 de 17 cilt üzerine basılarak 1927 deki yeni baskısı 25 cilt olan The New In terna tional Encgclopaedia Amerika'nı n bu yoldaki başlıca kitaplarından dır. 15 ciltlik Compton's Pictured Encgclopaedia'nın da 1922 den beri her yıl yeni baskısı yapılmaktadır. Büyük bir cilt tutan Colum bia Encgclopedia'nın da 1935 ten beri sık sık yeni baskıları çıkmaktadır ( 17. baskı 1945 te). Amerika ve Ingiltere ansiklopedileri arasında çocuklara mahsus olanları da ayrıca dikkate layıktır. Bunlardan Children's Encgclopaedia ile güzel ve bol resimli olarak 1938 de çıkan The New Book of Knowledge başlıcalarındandır.

ALMANYA'da Z ed l er'in Universal Lexicon' u 1 732-1756 tarihinde 64 Cilt olarak çıkmış­ tır ki, ansiklopedi tarihinde meşhur eserlerdendi. Bunun 1751-1754 arasında çıkan 4 cilt ilavesi de vard ır. Ersch ile Gruber'in Leipzig'de 1818 de başladıkları Umumi ilim ve sanat ansiklopedis i isimli muazzam eser, alfabetik olmayıp ilmi babisiere göre tertibedilmişti . Üç bölük halinde neşredilen bu ansiklopedi 1 890 tarihinde, yani başl andığından 72 yıl sonra 1 67 cilde ulaş­ mıştı. Buna nazaran daha mütevazı bir ölçüde olan Snell'in ansiklopedisi 1805-15 arasında 19 cilt olarak neşredildi. Löbel 1796 da bir Konversations- Lexikon neşretmiştir ki, bu eser 1808 de Brockhaus müessesine geçmiş ve Konversationslexikon kelimesi ondan sonra Almanya'da umumi ansik­ lopedi karşılığı olarak kullanılmıştır . Brockhaus'ın o tarihten beri neşredilen büyük veya küçük çaptaki baskıları ve ilaveleri Almanya'da pek ziyade rağbet kazanmış ve birçok reka­ betierin u�anmasına sebebolmuştu. Der Grosse Brockhaus son olarak 1928-1935 te on beşinci defa 21 cılt olarak çıkarılmış ve 1939 da yen iden hasılınağa başlanmışsa da ancak birinci cildi yayımlanabilmiştir. Bu eserin 5 ciltlik bir muhtasarı da vardır. Pierer'in 1 822-36 yılları arasında 26 cilt olarak neşredilen Universal-Lexiko n ' u sonradan 12 cilt hali de tekrar basılmıştır; bu ansiklopedi her yıl, senelik ilavelerle tamam lanır. ? �eyer'ın Gr?sse Konversationslexif kelimesinde kalmıştır. Doktor Rıza Tevfik'in 1911 de birinci cildi neşredilip « Bon sens» kelimesi nde kalan Mufı.ıssal Kamus - ı Felsefe'si dahi ansiklopediyi andıran bitiri lememiş eserler arasında hatıra gelir. Bu eser altı cilt olarak tasarlan mıştı. Çıkarılan cilt 806 sahifedir. Meşrutiyet devrinde ansiklopediye hazırlık mahiyetinde sayılabilecek eserl erden biri de Borsalı Ta h ir' in 1 914 te basılan Osman lı Müellifler i ' d i r. Bu eser, Osmanlı devrinde eser yazmış olanlarla, kitaplarının adlarını ve m ahiyetierini ihtiva etmek bakımından epeyce etraflı bir biyografya ve bibliyografya karnusu demektir. 1600 kadar Türk eserinin tahliliyle müel­ liflerinin hal tercümelerini taşıyan üç ciltlik bir kitaptır. " Meşayih, ulema, şuara, müverrihin, etibba, riyaziyun, fasıllarına ayrılır. Her fasıl ayrı ayrı alfab� tertibi üzerine tanzim edilmiştir. '

BALKAN harbiyle onun arkasından gelen Birinci Cihan Harbi , mütareke seneleri ve nihayet Türk milletinin ölüm ve dirim savaşı olan Milli Mücadele yılları içinde memleketin fikir hayatı tabialiyle umumi bir durgunluk gösterir. Fakat ıstırap ile bilenmiş olan bu on bir yıl, Cumhuriyet inkılabının şuurunu keskinleştirdiği için uyanıklık çok hızlı olmuş, derin ve engin mahiyetteki bütün devrimler milletçe derhal kavranmıştır. Cumhuriyetin beşinci yılında kabul edilen yeni harfler, ve bu eşsiz ehemm iyetteki yeni ­ liğin pek tabii bir neticesi olan dil inkılabı, birkaç sene süren in tikal devrinin durgunluğuna rağmen memlekette fikir ve bilgi hayatının gelişmesine, önceden tahm ini asla mümkün olmıyan, öyle bir hız verdi ki, en küçük tahsil müesseselerinden üniversitelere, gazete ve mecmualardan kitaplara kadar her çeşit bilgi ve fikir sahasında on beş yıldan beri kaydedilen artış ve yükseliş nispeti, ondan önceki yüz yıllık zaman mesafesi içinde dahi idrak edilernemiştİ denebilir. Memlekette öteden beri iştiyakının hissedilmeye başladığı yukarda bahsi geçen hazırlık­ lardan da açıkça anlaşılan milli ve umumi bir ansiklopediye doğru yapılan hamleler, bu son yıllarda büsbütün sıklaştı . Hayat Ans iklopedisi, Meşhur A damlar Ansiklopedis i, Türk Halk Edebiyatı Ansiklopedisi, Çocuk Ansiklopedisi, İslô.m Ansiklopedisi tercümesi, lslô.m- Türk Ansiklopedisi, San at A nsik­ lopedisi, Grand Memento Larousse fizik bölümü tercümesi gibi çıkan ve çıkmakta olan

eserler ve on lardan her birinin okuyucu kütlesi tarafından büyük bir rağbetle karşılanması hep bu iştiyakın ifadesidirler. Hayat Ansiklopedis i, « Cumhurİyetı> gazetesi sahibi Yunus N adi Abahoğlu'nun ve M. Zekeriya Se rtel' in teşebbüsleriyle başlıca altı kişilik bir yazı heyeti tarafından Amerika'n ın Compton's Pictured En cyclopaedia adlı eseri esas tutulmak, American Educator isimli öğretmeniere mahsus ansiklopediden istifade edilmek ve n ihayet Türk tarih ve coğrafyasına ait o'an bahisler de ayrıca telif ve ilave olunmak suretiyle meydana getir ilmiştir. 1932 de çıkmaya başl ıyan bu on ciltlik resimli eser 1936 da tamamlandı. İbrahim Alaettin Gövsa'nın meydana getirdiği Meşhur A damlar A n s iklopedisi, "7 Gün , matbaası sahibi Sedat Simavi tarafın dan 1933-1938 arasında dört cilt olarak neşredilmiştir ki umumi mahiyette resimli bir biyografya karnusu demektir. Türk Ha lk Edebiyatı A nsiklopedisi M. Fuat Köprülü tarafından yazıl arak Türkiyat Enstitüsü'n­ ce 1 935 te yalnız 64 sahifelik bir fasikülü çıkarılan, tamamlanması temenniye çok layık bir eserdir.

XII

Çocuk A nsiklopedisi, resimli iki cilt halinde Salih Murat Uzdilek, Faik Sabri Duran ve M. Zekeri y a Sertel tarafından tercüme ve telif suretiyle meydana getirilerek 1937 de neşredilmiştir.

Tanınmış müsteşrikler tarafından yazılarak Hol l anda'da Almanca, Fransızca ve Ingilizce neşredilmiş olan ve ilavesinden başka dört büyük cilt tutan İstarn Ansiklopedis i Milli Eğitim Bakanlığı'nın karariyle Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden ayrılan bir heyet tarafından tercümeye ve 1939 dan beri dörder formalık fasiküller halinde neşredilmeye başlanmıştır. Bu tercümede, eserin aslında sonradan zeyillere konmuş o!an maddeler de metne geçirilmek­ tedir. Bundan başka Türk dünyasına ait olan bahisler salahiyetli ilim adamlarımız tarafından yeniden kaleme alınmaktadır . Kitabın asıl metninde bulunmayıp yeniden ilavesi faydalı gö­ rülecek maddeler de zeyle bırakılmıştır. Bu suretle neşredilmekte olan /slôrn Ansiklopedisi tercümesindeki ve ilavelerindeki hususiyetic ve basılışındaki nefasetle aslına dahi üstün sayılabilecek bir eser haline gelmektedir. İslôrn Ans iklopedisi'nin Mısır'da dahi tercümesine ve Daire -tü/ - Maarif il- İslôrniye adı altında 1933 ten beri neşrine başlanmıştır. lslôrn- Türk Ans iklopedisi, " Asan Ilmiye Kütüphanesi, sahibi E,ref Edib tarafından İsmail Hakkı İzmirli, Kamil Miras ve Ömer Rıza Doğrul ve başka zatların yazı yardımlariyle 1940 tan beri forma forma neşredilmektedir. Sanat Ansiklopedisi Celal Esat A rse v en ' in 1926 da neşrettiği Sanat Karn usu'nu geniş­ leterek meydana getirdiği eserdir. Mill i Eğitim Basımevi tarafından hasılınaya başlanmıştır. Harf inkı!abından sonra Ansiklopedi adı altında çıkmış ve çıkmakta bulunmuş olan bu saydığımız eserlerden başka biyografya karnusu mahiyetinde dikkat ve istifadeye layık başka kitaplar da neşredildi. Yukarda adlarını saydığımız şairlere mahsus tezkirelerin sonuncusu olarak İbnül Emin Mahmut Kemal İnal ' ın Son Asır Türk Şairleri, Türk Tarih Encümeni'nce 1930 da hasılınaya başlanmış ve 12 cüz şeklinde neşredilerek 2352 sahifelik büyük bir eser halinde, 1942 de Milli Eğitim Basımevi'nce tamamlanmıştır. Buna benzer başka bir teşebbüs de Sad ettin Nüıhet Erg u n ' un Türk Şa irleri adını taşıyan eseridir. Bu eserden ancak 1432 sayfalık kısmı çıkabilmiştir. Yalnız Ans iklopedi adı altında veya ona benzer şekilde yapılmış yayımlardan verdiğimiz ör­ nekler gösteriy or ki, yeni harflerin kabul edildiği on beş yıldan beri gerek hususi teşebbüslerle, gerek resmi yahut yarı resmi kurumlar tarafından basılan eserlerin sayısı ondan önceki zaman­ larla ölçülemiyecek dereceye varmıştır. Dört yıldan beri Ikinci Dünya Harbi'nin kağıtta ve baskı vasıtalarında meydana getirdiği güçlüklere rağmen bu faaliyet yine çok ağırlaşmış sayılamaz. Çıkarılan kitaplar arasında gerek çap, gerek değer bakımlarından dikkate layık olanları da az değildir. Hele bakanlıkların, fakültel�rin, Türk Dil Kurumu, Tarih· ve Hukuk kurumları gibi müesseselerin yayımları arasında milli kütüphanemize kıyınet veren eserler, dünyaca tanınmiş, klasik olmuş ve milletler arasında şaheser olarak tanınmış kitaplar vardır. Kabul etmek zaruridir ki, bütün bu faaliyetler halkımızın ve t � hsil gençliğimizin gittikçe artan okuma ve öğrenme iştiyakını mümkün olduğu kadar karşılamak ihtiyacından ileri­ geliyor ve Cumhuriyet inkılabından beri içinde bulunduğumuz asrın her türlü icaplarına kolayca uyan Türk milleti, fikir hayatı bakımından elbette geri bir zamanda yaşamaya razı olamazdı. 1 - 5 mayıs 1939 da Ankara'da toplanan Birinci Neşriyat Kongresi'nde bi r milli ansiklope­ dinin bir an evvel neşri temennileri de kuvvetle ifade edilmişti. Işte Milli Eğ'itim Bakanlığı'nı umumi ve büyük bir Türk ansiklopedisi meydana getirmek kararına götüren başlıca müşahedeleri yukardan beri saymış bulunuyoruz. •



U

NIVERSITELERIMIZIN tam manasiyle kuruluşları yeni, orijinal denebilecek ilmi araştırmalarımız şimdilik çok sayılı, hele yeni bilgi terimlerinden bir kısmının dilde kökleş­ memiş olmasına ve genel olarak Türk dilinin bir devrim içinde bulunmasına göre ansiklopedi için bir zaman daha beklemenin uygun olup olm ıyacağı hatıra gelebilir. Her büyük işin, her yeni ve ehemmiyetli teşebbüsün başlangıcında ihtiyatseverlik yüzünden hatıra gelebilecek olan bu türlü tereddütler, ansiklopedi için de düşünülebilir.

XIII M antıklı tarafları da bulunan bu çeşit mütalaalar ve tereddütler üzerinde durmak ve onları birer birer muhakeme etmek lazımdır. Yukanki sahifelerde ansiklopedilerin küçük bir tarihin i gözden geçirirken on sekizinci asırd an beri yirm i beş kadar milletin m eydana getirdikleri bu türlü eserleri saydık . Bu millet­ lerden hiç olmazsa yarısı ansiklopedi yapmaya teşebbüs ettikleri zamanlarda kurulmuş üniversitelere, orij inal denecek ilmi araştırmalara , k arariaşmış bir ilim dilin e, işlenmiş ve ede­ biyat vermiş bir dile sahibolmaktan çok uzakta idiler. Hatta o yirm i beş millet arasında Türk dili gibi bin yıllık edebiyatı ve kütüphanesi bulu nan dillere sahibolanlar da pek fazla değildi. Zaten ilmi müesseseler arasında bir nöbetleşme tasavvuruna, mesela üniversitelerle ansik­ · lopedilerin biribirini beklemesini düşünmeye imkan yoktur. Her biri mükemmelleşrnek için ötekinin yardımına dayan ır ve birlikte yür ür. Dil ve terim bahsine gelince : bütün yaşıyan diller z aten tekamüle ve değişmeye maruz iken, uzun a sırlar boyunca bilhassa kullandığı alfabe dolayısiyle başka dillerin hakimliği altında kalmış olan bugünkü kitap dilimizin, ideal tuttuğumuz hale gelmesi için elbette yıllarca_ emeğe i htiyaç vardır. Şu halde dil devrimi meselesinin, hatta bilgi terimlerinin tesbiti işinin daha uzun zaman devam edeceğini kabul etmek zorundayız. Esasen ansiklopedilerin eski mukaddes kitaplar gibi değişmez bir mahiyetler i olmadığı, dilde ve bilgide meydana gelen yeniliklere uyarak sık sık değişmeye mecbur bulundukları meydan dadır. Daima şu noktaları düşünmeliyiz ki, hemen bütün m illetierin kendilerine mahsus birer veya beşer, onar ansiklopedileri, hatta bu nl arın tekrarlan mış ve son zamanların ihtiyaçlarına göre değiştirHip mükemmelleştiril miş bask ıları bulunduğu halde, bize ait böyle bir eserin şim­ diye kadar hazırlanmamış olması ilim hayatımız için çok mühim bir boşluktur. Hele büyük inkılaplar yapmış ve rejimler kurmuş milletierin kendi dünya görüşlerin i ihtiva eden ve rejim­ lerinin ideallerini belirten birer ansikl opediye sahibolmalarına rağmen, sosyal netice ve verimleri bakımından dünyanın başka hiçbir milletininkine benzerniyecek derecede en gin değişiklikler ya p mış ve bilhassa fik i r ve bilgi yolunda harf inkılabı gibi eşsiz bir hamleyi başarmış olan memleketimiz ve rej i mimiz için böyle bir esere bir an evvel sahibolmak elzemdir. Şu halde Türkiye'de böyle bir ansiklopedinin neşri zamanı gelm iş midir ? diye tereddü­ detmenin yeri ve faydası olamaz. Etrafımıza bakınca anlarız ki, bu zaman çoktan, belki de bir asırdan beri geçmiştir. Ancak Büyük M illi Şefi mizin bir nutuklarında söyledikleri gibi : " Bizim i ddiamız, dün ­ yanın _ yüz elli seneden beri kazandığı mesafeleri Tür kiye'nin behemehal kazanacağ·ı iddiası dır . ,

A

NSIKLOPEDININ b ir Avrupa eser inden tercüme edilm esi hakkında arasıra ileri sürü­

len fikri dahi burada tetkik etmeliyiz : Mademki bizim umumi ve büyük bir ansiklopediye ihtiyacımız var, bunu en yeni ve m ükemmel bulduğumuz bir eseri tercüme edivermekle te min etmek, yeniden tertip için uğraşm amak, bir zaman ondan istifade ederek kendi yapacağımızı da sonraya bırakmak daha doğru olacağı kanaatini ileri sürenlere daima rasgelinmektedir. Fizik, matematik gibi müspet ilimlere, teknik ve bütün milletlerde ortak bilgilere ait hususi ansiklopediler için bu fikir bir dereceye kadar doğı u olabilir. Nasıl k i M ı lli Eğitim Bakanlığı yukarda bahsi geçen Gra nd Memento L aro uss e' un tercümesine fizik kısmından _ba ş­ latmıştır. Fakat umumi ansiklopediler hakkında tercüme fikri asla faydalı ve do �� u değıldı_ � . Çünkü böyle ansiklopedilerin ağırlık merkezin tabiatiyl � tarih, coğrafy a, _ so � yoloı ı, ekonomı, _ ınıiletiere ve mem­ etnografya, hukuk, politika, biypg rafya, edebıyat ve guzel sanatlar gıbı leketlere göre m ahiyet ve kıymetleri çok değ işen bahisler teşkil ediyor.



XIV

Hatta bazı defa müspet ilimiere ait olan maddelerin dahi m emleketlere ve milletiere göre ölçüsü değişik olur. Madenler, nebatlar ve hayvanlar hakkındaki bil gi iht iyacımız bile onlardan istifade imkanlarımızın derecesine bağlıdır. Bir pınarın suyunu herk e s kendi avu­ cunda içer. Hele milli kültürle yakından, uzaktan ilgili meseleleri memleket halkına ve gençliğine yabancı eserlerin görüşiyle anlatmak, şuurunu kazanmış milletler için artık bahis me vzuu olamaz. Her umumi ansiklopedi bir devrin, bir medeniyelin ve bir ülkünün aynasıdır. BAŞLlCA dünya ansiklopedilerinin geçirdikleri gelişmeler in celenince görülüyor ki, eski zamanların an siklopedileri seçme insanlar tarafından seçme insanlar i çi n ve bir müellifin söy­ leyişine göre " Centilmenler \arafından centilmenler için " yazılırdı. O zamanlar terbiye ve tahsil müesseseleri bütün memleket halkını göz önünde tutmadıkları gibi ilmi eserler de böyle ve adeta aristokrat bir mahiyet taşırlardı. On sekizinci asırdan sonra ansiklopedilerin gittikçe halka doğru yaklaşmaya başladıkları ve yalnız sayılı okumuş zümreyi değil, her taba­ kadaki h alk ekseriyetini muhatap tuttukları, yani demokratlaştıkları hissedilir. Yine böyle bir tetkik ve mukayese gösterir ki sahife ve cilt sayıl arının gittikçe çoğalması, makalelerin birer kitap kadar uzaması bu türlü eserler için ilerleme ve mükemmelleşme işareti sayılmaz. Hatta mesele tam amiyle bunun tersinedir denebilir . Çünkü ilmi bahisler i çin mütehassıslar tarafından yine mütehassıslar için yazılmış olan uzun ve fazla tafsilli yazılar, herkesçe anlaşılmıyacağı gibi, bir mesele hakkında az zamanda toplu bir fik ir ve bilgi edin­ meye de engel olabilirler. i htisas şubelerinin gittikçe çoğaldığı bu zamanda umumi ansiklopediler her bilgi kolu­ nun bütün maddelerini derinleştirmek davasında bulunam azlar. Sahifeler ve ciltler arttıkça yazanların işi kolaylaşır amma okuyanların zahmeti artar. Mesele, sayılı satırlar, ölçülü sütunlar ve sahifeler içinde her ml!ddenin özünü verebilmektir. Ciltler arttıkça ansiklopedileri edinebilecek müesseselerin ve şahısların sayıları da eksilecek, onların merak veya tetkik ihtiyaciyle kullanılm ası da güçleşecektir. Bir aralık bazı m illetler arasında bir rekabet modası haline giren, mümkün olduğu kadar büyük ve cilt sayısı yüzlere ulaşan ansiklopediler meydana getirmek hevesi, bugün yerini az sahife ve az cilt içinde çok şey verebilen eseriere bırakmak tadır. Bunun en kuvvetli se­ bebi, ili m dünyasındaki değişmeterin zamanımııda gayet çabuk olması, hakikatla rın ve kıy­ metlerin süratle eskimesidir. Demek ki asrın ansiklopedileri hem kaabil olduğu derecede az zamanda tamamlanmak, hem de mümkün olduğu kadar sayılı yıllar içinde baskılarını yeniliyerek her bakımdan meydana gelmiş değişi kliklere uymak ihtiyacındadır. Ansiklopediler de üniversiteler gibi ilim dünyasının her alanında meydana gelen değişme­ leri takibetmek ve bunlara göre sık sık tamamlayıcı ciltler neşretmekle de kal mıyarak, hiç olmazsa yirm i beş yıldan eksik bir zaman içinde bütün ciltlerini yenile rnek zorunda bulunuyorlar. Eski ansiklopedilerin başlarına ilimlf'rin değerleri, faydaları ve tasnifleri ha kkında umumi ve felsefi bir mukaddeme koymak adettir. Yuk arda bahsi geçtiği gibi ilk Fransız ansiklopedisinin başında d' Alembert'i n meşhur olan mukaddemesi, sonraları Encyclopaedia Britannica'nın ilk baskılarında ve başlıca dünya ansiklopedilerinde taklidedilmişti. Hatta Emrull ah Efendi Mu­ h it- ül-Maa rif'in başına «ilmin mahiyetine, keşfine, taksi mine ve tarihine» dair daha fazla Şark eserlerinin, o zaman dahi oldukça eskimiş anlayışiarına dayanan uzun bir mukaddeme koy­ mayı lüzumlu bulmuştu. Bütün bilgi kollarının umumi ve toplu bir görüşünü ihtiva etmek üzere böyle etraflı felsefi mukaddeme yazmak usulü, bugünkü Avrupa Ansiklopedilerinde artık bırakılmıştır. Çünkü hem bölükleri binlere varan yüzlerce ilim şubesinin umumiyelindeki birliği hakkiyle meydana k oy-

xv

mak, hem de bu sayısız bilgi kollarının unsurları hakkında fikir vermek artık imkansız bir hale gelmiştir. Ondan başka düşüncenin hürriyetini, ilmin istiklalini böyle bir mukaddemede uzun uzun müdafaaya, zamanımızda, hele kuvvetli inkılap hamleleri yapmış olan milletler arasında ihtiyaç kalmamıştır. Başlıca dünya ansiklop e d ilerinin tekamü lleri t e t k i k e d i l i n c e n i h a y e t hepsinde açı k , sade ve özlü olmaya doğru umumi bir gidiş bulunduğu hissedilir. YUKARDA işaret edi!en müşahedelere ve sebeplere dayanarak umumi bir ansiklopedinin meydana getirilmesine karar veren Milli Eğitim Bakanı Hasan- Ali Yücel, eserin Büyük Şefi­ mizin şanlı adlarını taşımasına müsaade buyrulmasını istirham etmiş ve bu ricaya müspet ce­ vap lütfedilmesi üzerine ı ocak ı 94ı de «İnönü Ansiklopedisi Bürosu» kurulmuştu. Büro, başlıca dünya ansiklopedilerinin nasıl hazırlandığını ve bizdeki imkanlara göre bunun nasıl yürütülüp başarılabileceğini araştırınakla ve eserin iskeletini teşkil edecek olan kelime ve maddeleri tesbit etmekle işe başladı ve lnön ü Ansiklopedisi'nin program ve direktif projesini hazırlıyarak ı 94 ı ağustosonda 20 sahifelik bir risale halinde bastırdı, eserde yazıları ve yar­ dımıarı bulunacağı umulan başlıca ilim ve fikir adamlarımıza gönderdi. Düşünülmüştü ki: İnön ü Ansiklopedisi, Türk fikir alemine mensubolanların beraberlik eseri olacaktır. Bu bakımdan Cumhuriyet Türkiyesi'nde ilim ve fikir hayatına bağlı bulunanların çalış­ ma kabiliyetlerinin ölçüsünü teşkil edecek ve bir milletin hayatı ve istikbali için en büyük destek olan fikir birliğini temsil eyliyecektir. Bundan dolayı onun mahiyeti hakkında Türk ilim dünyasına mensubolanların kanaatlerini birleştirmek gerektir. Bu maksada doğru yürümüş olmak üzere ilgililere ayrı ayrı mektuplar yazılarak proje hakkındaki düşünce, tenkid ve mütalaalarını, tayin edilen bir tarihe kadar gönderm eleri rica olundu. Ankete gelen cevaplar incelendikten sonra 24 ocak ı 942 cumartesi günü Büyük Milli Şefimiz ve Reisicumhurumuz lsmet İnönü'nün de bir müddet yüksek huzurlariyle taltif huyurdukları bir umumi toplantı yapıldı. Millt Eğitim Bakanı Hasan·Ali Yücel'in reisliği altında açılan müzakerelerde gerek ankete cevap verenlerin, gerek toplantıda hazır bulunanların k a­ naatlerine göre projenin değişecek ve tamamlanacak noktaları kararlaştırılmış ve lnön ü An­ siklopedisi programı bu suretle meydana gelmiştir. 9 şubat ı 942 de 28 sahifelik bir risale halinde basılan ansiklopedi programı, başlıca şu esasları ihtiva eder: İnönü A nsiklopedisi, bütün dünyanın fikir mahsullerini, bu asır medeniyetinin ilmi ı zenginliğini bulasa olar ak ve birbiriyle münasebetli ve ahenkli bir şekilde toplam akla b eraber, bilhassa Türklüğe ve büyük kurucuları arasında pek çok Türk bulunan Islam dünyasın a, sonra da eski medeniyetlere beşik olan Orta Asya'dan kaynağını almış Şark medeniyetlerine ait malu mat için en emin bir müracaat kitabı olacaktır. Eser, birinci vasfından dolayı bütün halkımızın ve tahsil gençliğimizin ihtiyacına cevap vereceği gibi , ikinci vasfından dolayı da milletler arasında dikkate, istifadeye değer hususiyetleri bulunan bir ansiklopedi mahiyetini taşıyacak tır. İnön ü Ansiklopedisi Türk eseri ve özel olarak Cumhuriyet Türkiyesi'nin eseri 2 ktır. olacaktır. Bundan dolayı hiçbir yabancı eserin tercüme veya taklidi mahiyetinde olmıyaca başlıc olan i � Müspet ilimiere ve umumi kültüre ait maddelerde kendinden öne � � eşredilm � . hangı her ıçın madde hıçbır , beraber le edilmek istifade den ileri milletierin ansiklopedilerin nerelerde bulunursa brr esere tabi ve munhasır kalmıyacak, en yeni ve en doğru bilgi için eserin Türkiler bahi nmıya u bu � ? oralardan faydalanılacak, müspet ve umumi mahiyette . ktır dılec . � ye'ye ve Şarka ait hususiyet ve meziyetleri bulunmasına ıt.�n � � , meseba.ş.ıca elzem lmesı duşunu ebadı yazının edilen Her maddeye tahsis 3 önceden tesbitınde zarur � t lelerden biridir. Yazılardaki uzunluk ve kısalık nispetlerinin re ve milletlerarası maddelere aıt bulunm asından dolayı pozitif ilimlere, teknik bilgile -

-



_

XVI ölçü için Laro usse ansiklopedisi esas tutulmuştur. Milletiere ve memleketlere göre değişıniyen umumi bahisler hakkında ölç.ü , aşağı yukarı budur. Bununla beraber ba şka kaynaklardan ilavesi elzem malfi.mat bulunduğu ve mütehassısları Larousse' u n o m e seleyi sathi geçtiğine ka­ naat ettikleri takdirde, yazının bu ansiklopedideki ebada uygun tutulmaması da mümkündür. (Aşağıda ayrıca anlatıldığı üzere bazı ilimiere ait esaslı ve toplayıcı maddelerin sonuna bu ilimierin ana hatlarını gösterir birer tablo ilavesi, her milletin kültür tarihine etraflı maddeler ayrılması, pozitif ilimiere ait bazı yüksek ve modern mefhumların memleketimizde münteşir eserlerde henüz yer almamış oldukları dikkate alınarak, tafsilli yazılmaları ve esaslı bazı mad­ deler için muhtelif dillerdeki müracaat kitapları isimlerinin, balıisierin altlarına ilave edilmesi gibi hususlarda dahi Larousse Ansiklopedisi'nin ölçüsünden ayrılmak tabi idir). Eser Encyclopaedia Britann ica boyunda 12 6 ciltlik Larousse ebadiyle mukayese edilebilir.

-

15 cilt teşkil edeceğine göre münderecatı

Tarihe, iktisadi, siyasi coğrafyaya veya manevi ilimiere ait olup da millet ve memle­ ketlere göre hüküm ve ehemmiyetleri değişik maddelerde bizim memleketimiz ve milliyetimiz bakımınca verilecek malumatın miktarı Larousse'un kendi görüşünce ehemmiyet verdiği mad­ delerle kıyas edilerek tayin olunabilir. Mesela din tarihine ait bir geleneğimize ayrılacak yer Larousse'un Hıristiyanlık veya Kataliklik aleminde bir gelenek için ayırdığı yerle mukayese edilebilir. Tarih, cağrafya ve benzerleri için de mesele böyle olur. Mesela Austerlitz, Verdun gibi muharebeler için Larousse' un kabul ettiği kıta bizim ihtiyacımıza göre fazladır. Biz bu nispetleri bilfarz Mohaç, Plevne, Çanakkale muharebeleri için alabiliriz. Bununla beraber İnön ü Ansiklopedisi' nin ağırlık merkezini Türkiye ve Türklük teşkil ettiği ve milli benliğimize ait esaslı maddeleri gerek kendimize etrafiyle tanıtmak, gerek yabancı memleketlerdeki yanlış düşünce ve bilgileri düzeltmek elzem olduğu için Türk ve Islam tarihindeki bellibaşlı olay­ larda Larousse' un kendi milli vakaları hakkında kabul ettiği nispetle bağlı kalınmak zarureti de yoktur. Gerek bu olaylar, gere k buna benzer bahisler ve şahıslar hakkında mütehassısların takdir edecekleri ölçüde daha etraflı malfi.mat verilmesi mümkündür. Ancak balıisterdeki uzunluk ve kısalık nispetinin muhtelif meslekler ve ihtisaslar lehinde ihlal edilmesi ihtimali mevcut ve bu husustaki vahdetsizlik, eser için esaslı bir tehlike oldu­ ğundan dolayı. koordinasyonu yapacak olan tetkik heyetleri öteki birlikler gibi maddeleri uzunluk ve kısalık birliği narnma dahi icabında tadil ve umumi nispetin muhafazasını temin salahiyetini haiz bulunacaklardır. 4 Yazılacak maddelerin ölçüsü gibi zihniyet ve kanaatİ de ansiklopedinin temelli çizgilerinden biri olacaktır. Ansiklopedi her şeyden önce ve en başta Cumhuriyetçi Türk �nkılabının görüş hakimiyeti altında bulunacaktır. Eserde bizim memleketimizin ve milliyeti­ mizin görüşü tabialiyle hakim bulunmakla beraber hiçbir hususi, dini veya mesleki kanaat telkin etmek maksadı güdülmiyecektir. E konomik, politik ve tarihi meselelerde görüş birliğinin temini için bu türlü meseieleri yazacaklar arasında temaslar ve anlaşmalar temin edilecektir. Bütün müsveddeleri tetkik edecek olan koordinasyon heyetleri bu zihniyet ve görüş bir­ liklerinin takibine dikkat edecektir. -

Başka milletierin kendi eserlerinde ve ansiklopedilerinde siyasi ve milli menfaat ve ideal­ lerine göre tabialiyle ileri sürdükleri fikir ve kanaatlerden masun bulunmak nasıl zaruri ise bizim eski ve muhafazakar eserlerimizdeki geri anlcıyışlardan, dar görüşlerden çekinmek d o derecede elzemdir. Eser, memleket ve milliyet şuuruna sahip ve bunun bütün icaplarını müdrik bulunmakla beraber, her bakımdan medeni ve ilmi seviyeyi muhafaza edecektir. . . s. � Nis � et �e zihniyet birliklerinden sonra eserin muh taç olduğu üçün�ü bir şart da dil bırlığıdır. llmı, tarıhı_ veya teknik herhangi bir mevzu ve mefhumu anlatırken kullanılacak dil en � çık, �n tabii Türkçe'd ir. Yerleşmiş karşılığı bulunan Türkçe kelimeler, terimler daim . tercıh edılecek , yabancı kaıdelerle yapılmış terkiplerden mutlaka çekinilecektir. Henüz karşı-





XVII lığı bulunm amış bazı klişe terkiplerle has isim mahiyeti almış kdime takı mları bundan müstesnadır. Mutlak bir zaruret ol m adıkça Arap ve Fars kelimelerindeu olduğu kadar Frenkçe kelime­ lerd en d ahi çekinilecektir. Resmen kabul edilerek okulların ders programiarına ve k itaplarına - girmiş olan terimler, kendileriyle ilgili mefhumları tarif ederken kullanıldığı gibi bir ansiklo­ pedik m efhum teşkil e ttikleri zaman dahi haklarındaki izahlar yeni karşılıklarında verilecektir. Terimierin eski karşılıkları da alfabe sıralarında dereolunarak Bk. ( bakınız) iş aretiyl e yeni teri m i e r e bağlana caktır. Bu suretle henüz batıralardan silinmemiş olan veya eski kitaplarda rasgelinen eski ilim ıstılahlarının yeni karşılı klarını bulmak ve mahiyetierini orada anlamak mümkün olacaktır. Öz Türkçe davasını salahiyetle benimsemiş olan kültürü kuvvetli kalem sahipl_erinden üç kişilik bir heyet, bütün yazıları bu bakımlardan inceliyecek, aykırı bulacağı hususları yazı sahiplerinin değiştirmelerini temin edecektir. =

Eserin i m l ası, imla kılavuzuna uygun olacaktır lnön ü Ansiklopedisi, ayn ı z a m anda bir dil lügati ol madığı için ansiklopedik mef­ 6 hum teşkil etm iyen keli meler hakkında izahları ihtiva etmez . -

7 Ansiklopedide maddi ve manevi bütün ili mlerde kullandığımız veya kullanmaya mecbur olduğumuz, yahut milletlerarası ilim anlayışı bakımından umumi seviye için bilinme­ sini zaruri gördüğümüz kelime ve tabirlerle coğrafya ve tarihe ait olup bilinmesi yine umumi kültür ve milli fayda noktaların dan laz ı m s ayılacak bütün has isimler münderiç bulunacaktır. -

8 Ansiklopedi, mesleki bir kamus değildir. Bundan dolayı mesela kimyaya ait bir bahsi yalnız b u şubeye müntesip olanlara hitabedecek şekild e ve hukuk ile münasebetli bir meseleyi ancak hukukçuyu ilgilendirecek tarzda yazmıyacak, belki m1:1hatap olarak daima orta seviyeli halkı düşünecektir. Bu lüzum, verilecek ma)Üm atın basit ve s athi olması icabe­ deceği manasma asla alınmamalıdır. -

9 Eser, gayri şahsi olacağı için yazılacak maddelere imza konmıyacaktır. Her kolcia çalışmış olan ilim ve fikir adamlarının adları ciltlerin tamamlan masından sonra baş tarafa cetvel şeklinde ilave edilecektir. (Ancak her maddeye ait olan müsveddeler, aşağıda bahsi gelecek sebeplerden dolayı yazanlar, telif ve tercü me edenler tarafından mutlaka İmzalanacaktır.) -

10 Ansi klopedide doğruluğu tevsik edilmemiş malümatın, şüpheli istatistikierin bulun­ m ası elbette caiz olmıyacağı gi bi tah m i n e müste nit bilgilerin, takribi rakamların dereedilmesi de yanl ış olur. (Mütehass ısların i l mi b alıisterdeki takrip ve tahminle r i tabii ayrı bir meseledir.) Bundan dolayı her m a ddeyi yazaca k zat, tercüme veya telif suretiyle meydana getireceği yazının altına dayandığı kaynakları da işaret etmelidir. Ta ki her zümreye ait yazılar, o zümrenin mensubu olan heyetler tarafından tetkik edildiği zaman mehazların incelenm esine i m kan bulunsun. Bununla beraber, ansiklopediye konacak metinler, incelenmelerinden sonra k ararlı şekil­ lerini aldıkları zaman altlarında rnehazlar gösteri l miyecektir. (Mehaz ve vesika gösterilmesi elz e m gö rülen m addeler b undan müstesna olab ilir.) -

Esaslı maddelerin sonuna Brockhaus Ansiklopedisi'nde olduğu gibi muhtelif diller­ A deki başlıca müracaat kitaplarının isimleri konacaktır. B Quillet Ansiklopedisi'nde yapıldığı gibi fizik , kimya, botanik, hukuk vesaire k abi­ linden ana i l i miere ait maddelerin sıraları gelince, bu ilimierin ana hatlarını gösterir birer tablo ilave edilecektir. C Meyer Ansiklopedisi'nin sekizinci baskısında görüldüğü üzere her milletin kültür tarihine ait e traflı m alümat verilecektir. Ç Pozitif ilimiere ait bazı esaslı ve yeni mefhumlardan memleketimizde neşredilmiş e serlerde he nüz yer almamış ol duklarına hükmedilenler hakkın da daha tafsilli malümat yazı­ lacaktır. -

-

-

-

XVIII

11 Herhangi teknik bir bilginin kısımlarına ait, diksiyonerlerde başlıbaşına madde sayılan kelimeler, mesela elektrik, otomobil, tayyare vesaire gibi cihaziarın veya mak inelerin teferruatına ait bütün kelimeler ayrı ayrı konmıyacaktır: «Tetik», «Arpacık » kelimelerinin «Tüfek» maddesinde izahı ve ayrı madde teşkil etmemeleri gibi . Böyle yapılmazsa bütün sanatlarda, tek nik bilgilerde geçen nihayetsi z derecede çeşitli bol madde ve eşyaların sayılarını tesbit etmek, karşılıklarını bulmak icabeder ki hususi bir sanat ve teknik kamuslarının yazılmasından önce bunun yapılmasın a i mkan yoktur ve son lt al yan Ar. siklopedisi için dahi aşaği yukarı böyle hareket edilmiştir. 12 Nebat, hayvan, maden, kimyevi ve tıbbi madde isimlerinin milletlerarası mahiyette sayılabil ecek şekillerini almak zaruri olur. Bu şekillerin bizim imiarnızla yazılması tabiidir. Yan larına kavis içinde, milletlerarası tanınmış imiaları da konur. Varsa Latince ve Yunanca şekil lerinin de ilavesi muvafık olur. Bu ilim şubelerine ait kelimeler için neşredilen terim kılavuzlariyle üniversitece hazırlanacak listelerden ve mütehassıslarının verecekleri karşılıklarla direkt iflerden istifade edileceği tabiidir. 13 Biyografik maddeler, yani tarihe, siyasete, llim ve sanata mensup adamlar arasında yabapcı milletlerden olanların İnön ü Ans iklopedisi'ne alınması için başlıca iki esaslı ölçü kullanılır. Bi rincisi, kendi dillerindeki ansiklopedilerle birlikte bir yabancı mem leket ansiklo­ pedisine de alınmış olmaları, ikincisi, mensup oldukları şubelerde mütehassıslarımızın kana­ atleridir. Bu hususta bazı fikirlerio gqz önünde bulundurulması faydalıdır. Geçici şöhretlerden ziyade izi devam etmiş şahsiyetlerin tercih edilmesi gerektir. Bununla beraber şahısların tarihi veya i l mi ehemmiyetleri hakkında hüküm verebilmek için daima yaşadıkları zamanın düşünülmesi lazım gelir. Umumi tarihe mensup şahıslar arasında müşterek medeniyete, müşterek insanlık tarihine, kültür hayatına mensup olanların alınmasında tereddüt yoktur. Bazı defa bir memleket için ehemmiyetle karşılanan bir ismin başka milletler için hemen hiç lüzumu olmıyabilir. Mesela yabancı ansiklopedilerde kendi memleketler inde yetişmiş şöhretli opera sanatkarlarının , vir­ tuozların isim leri ve resimleri görülür ki, bunlar eğer kompozitör değillerse, sanat veya umumi hayat sahasında bir tarih teşkil etmemişlerse , yahut eserleri veya nağmeleri plaklara geçiril­ memişse , cemiyete bırakılmış mirasları kalmamış demektir ve bizim görüşümüzce lüzumları yoktur. Bunun gibi Birinci Dünya Harbi'nde mahalli ve malıdut muvaffakıyetler göstermiş komutan ve subayların hayat ve resimleri o harbden sonra yeni baskılarını neşretmiş olan Avrupa ansiklopedilerinde epeyce yer tutar ki, umumi tarihe mal olmıyan bu zatların bizim tarihimizle alakaları yoksa ansiklopedimize alı n mamaları tabiidir. Aynı mütal aa . öteki şubeler­ deki şahıslar için de söylenebilir. Türk kültürü için çalışmış olan yabancı ların kendi an siklopedilerinde bulunmasalar dahi ansiklopedimize alınmaları, son yıllarda Nobel Müka.fatı kazan mış olanlar gibi bazı ilim ve sanat öncülerin in isimleri henüz Batı dillerindeki ansiklopedilere geçmemiş olsa bile, bizde ihmal edilmemeleri lazımdır . Yabancı mil letiere ait has isimlerio yazılış tarzını tayin için ilk önce Latin harflerini kullanan milletiere mensup olan ları ayırmak lazımdır. Bunlar kendi dillerinde ve ansiklope­ dilerinde yazıldıkları yolda, yani klişe olarak alın acak ve yanla rına kavis içinde okunuş şekil­ leri ilave edilecekt ir. Q, X, W harflerinin alfabetik sırası bunların m odern Latin alfabesinde­ ki yerlerine göredir. Yabancı has isi mleri n, hele bazı Ingiliz şahıs isimlerinin dildeki esaslı kaidelerden ayrı ve hususi söyleniş tarzları bulunduğu göz önüne alınarak, telaffuz şekillerinin iyice araştı rıl­ ması ve icabedenlerinin 15 inci maddede bahsedilen hususi işaretlerle mümkün olduğu kadar tam bir surette eda edilmesi lazım gelir. Sten dha l gibi daha fazla müstear adiyle tanınanlar o maddelerde yazı larak Beyle adı gibi asıl isi mlerine işaret konur. Yabancı şahıs isimlerinden Latin al fabesini kullan ınıyan milletiere ait has isimler, yan i Arap, Iran , Slav, japon , Çin vesaire gibi milletiere mensup meşhur adamların isimleri kendi eserlerinde tesbit edilen söyleniş şekillerine göre ve bizim imiarnızla yazılacaktır . -

-

-

XIX

Bunların arasında okunuşları bizim harflerimizle hakkiyle eda edilemiyenler için dahi kavis içinde işaret sistemine göre izahlar verilecektir. Batı ilim aleminde ayrı şekillerde meşhur olmuş ve bu tarzda kitaplara geçmiş olan bazı Doğu isimlerinin Avrupa'da ya zılış şekillerinin de m adde olarak konmaları ve haklarındaki malumatın asıl isimlerde verilmesi muvafık görülmüştür. Mesela Avicenne ve Aver rlı oes şekil­ lerinin dahi yazılarak yanların a İ bni Si na'ya ve İbnürrüşd 'e müracaat lüzumunun işaret edil­ mesi , kezalik A lm o ravides gibi kelimelerin de konarak yanlarına EN lardan herkesin anlıyabi leceği b i r dii ( Landsmaa/ ) meydana getirmiştir. Bu milliyeıçi di lci, birçok edipbin şiddetli muhalefetiyle karşı laşıığı bu di l le bi rtakım edebi eserler meydana getirmiştir . Uzun didinmelerden son ra Aasen , hayatının sonuna doğru, 1 8 8 5 te, bu yeni dilin Nor­ veç'in resmi bir dili olarak kabul edildiğin i görmek mutlu­ l uğuna ermiştir. Bugün bi rçok üniversitede öğretim bu dilde yapı lmakta ve edebi eserlerin birçoğu d a bu dille yazı lmaktadır. AAVIK [�vik ok. } , Johan (doğ. 1 8 8 4 ) , tanınmış Es· tonyalı besteci. Taliinn yüksek musiki okulu direktörü ve Esıonya milli operası şefidir. Tanınmış parçaları arasında orkestra için yazılmış Es tony-ı rapsodisi, V at an kanıatı ve Vikingler kompozisyonu vardır.

AARHUS'TA BIR SOKAK

man olan bu şehir son zaman larda bi rdenbire gelişmiştir. Bugün gemi havu zları, makine, y a ğ ve dokuma h brikaları bulunan önem li bir e nd üstri ve ticaret merkezidi r. Bu şeh i r ayn ı a d ı taşıpn i l i n merkezidir. Aarhus İ l i ­ nin 8 0 3 k m 2 yüzölçümü v e 1 60 4 3 2 ( 1 93 5 ) nüfusu vardır. AARN E [ arne ok. ) , An t t i Amalos ( 1 867 - 1 92 5 ) , Fin landiyalı fol k lorcu. ı 9 1 1 den beri Helsinki Üniversite­ si'nde Fince ve karşı laştırma l ı halk bilgisi doçemi idi. Daha çok bü tün m i l letierin folklorunda bulunan peri masa lların­ A ARLE N : bk. ARION

daki müşterek motifler üzerinde çalışmıştır.

AB ( Takvim ) , Babike İsin - abi sözünden k ı saıılmış olan ab, kamer yılı esasına day a na n Babi l takviminde ni­ sannu ( nisan ) ayı i le başlıyan y ı l ı n birinci ayı. «Ölüler bayramı» denilen sıcak zamanın başlangıcıdır. Bu ay adı İsrı i l , Aram ve Süryani ler'e de geçmiştir. Babi l takviminin üçüncü ayı yerine geçen haziran biryana bırakılırsa, d iğer­ leri olduğu gibi Süryan iler'de görülmektedir. AB ( Coğ. ) ( Farsça = su, neh i r, deniz] , Ön Asya ve Hin­ distan'da birçok akarsu v. b. birieşi mlerine girer : A b-ı A mu, A muderya. Ab-ı İstadeh, Afgan i stan ' d a bi r g ö l A b ek gibi kelimenin sonuna da gel i r : Mıirgab, kaynağı Kuzey İran dağ­ larında Merv yöresinde kumlar içinde kaybolan bir ı rmak. Duab (Doab ) , Kuzey Hindistan'da iki nehir arasında (me­ sopotamos) kalmış bölgelere verilen ad ; özel olarak Cem­ na (Ju mn a ) ile Ganj ( Ganges) arasında bi r bölge. .

1-BA ( Tar. coğ. ) , söylentire göre Menıeşe (Kari a ) de eski bir şehrin adı.

�BA - ABADE

7

�DA (Tar. coğ. ) , Çanakkale'nin Ayvacık i lcesinin Ba­ harlar köyünde bulunan Yunanca bir yazııra geçen yerin ad ı . Eskiden Anadolu'da Lydialılar'ın oturdukları b i r yer olması ihtimali vardır. Bazı arkeologlara göre Sardis bölgesinde Davaılı'nın yakınında bulunan örenler Aba'ya aitti r.

Fakat XIX. yüzyıl başlarına kadar kendi milli dil leri olan Beca d i yeleğini kullanıyorlardı. Bunlardan güney ve ban cuaflarındd oturanlar hali eski Beca dilini de konuşmakta­ dırlar.

giyim eşyası yapılırsa da kelime daha çok hı rka ve cübbe biçimindeki elbiseye ad olmuştur. Abadan yapılma dayanıklı hırkalar az çok değişik biçimlerde olarak Suriye, Arabi stan, Mısır, Mağrip'te olduğu gibi Anadolu'nun yoksul halkı a rasın­ da da kullanılır. Eskiden dervişler ve tekke mensupları bunu giydikleri için aba, dervişliği ve onun belgisi sayılan yoksul­ luğu ve kanıklığı temsi l eden eşyadan bi ri haline gelmiş ve bundan d olayı tasavviıf edebiyanna girmişıir.

San Piecro kilisesinin, mimar Sangallo tarafından meydana get i r i len resimleri üzerine planlarını hakketmiş ve kendi yazdığı Eski Roma Eserleri adlı kitabın levhalarını da kaz­ mıştır ( Venedik, 1 5 58 ve 1 5 76 ) .

ABABUA, Belçika Kongoso'nun Uele çevreğinde ABA ( Etnog. ) , dövme yünden yapılan türlü renkler­ yaşıyan zenci bir uruk. de bir çeşit kumaş ve bu kaba kumaştan dikilmiş hırka ya­ ABACCO [qbakko ok. ] , Antonio, XVI. yüzyıl İtalyan hut cübbe. Abadan, potur, çakşır, kalçın ve terlik gibi türlü mimar ve hakkiki. Labacco adiyle de anılır. Roma'daki ünlü

ABA ( Etnog. ) , Abakan Türkleri grupunda küçük bir oymak. Kuzey Altayları'ndan A ladağ yamaçlarında ve Tom ır­ mağı kıyılarında yaşarlar. XVII. yüzyılda bu bö lgede yaşıyan Türk boylarının hepsine Ruslar Abin!J_i derlerd i . O sırada Abala r başlıbaşına bir etnik grup sayı lırdı. XIX. yüzyılda Aba boyu etn ik bir grup mahiyetini yitirerek dağılmış, kıs­ men Şor ve kısmen Sagay boylarına, oymak olarak girmişti r. Aladağ ve çevresi halkı çok eski zamanlardan beri demirci likle tanınmışcr. Aba oymağına da Ruslar «Demirci Tatarları> demişlerd i . Bundan dolayıdır k i Ruslar Aladağ sı­ radağlarına «Demirciler Aladağ ı» ( ', Bu rsa kadı lıklarına atan­ mıştır. Bursa kadılığından çıkarı ldığı sırada, 1 7 1 4 te Mora ABDULLAH KESTELI, XVI. yüzyı l Türk dilcisi. seferine giden ordunun kadılığı ken d i sine veri lmiş, sefer­ Nazi lli'nin Kestel k öyünde doğan A., 1 5 3 3-34 yıllarında den dönüşte de 1 7 1 6 da Anadolu � azaskerliğine atanmıştı r. Mirkat-z KeJteli adlı es � ri yazmıştı r. Mirk:ıt-ül - lrlga ve Bu görevden çıkarıldığı sırada, o tarihte sadaret kay­ KeJte/i Lligati ad lariyle de tanınmış olan bu yazma ese ı , makamı olan Nevşeh irli İbrahim Paşa'nın ıavsiyesiyle payesi Ar apça'dan Türkçe'ye b i r lügattir v e Cevheri 'nin Srhah' ından Rumeli kazaskeri sayı lacak, şeyhüli slamlıktan çıkarı lan Ebu 14 000, Firuzabadi'nin KamuJ' undan da 16 700 kelime top­ İshak İsmail Efend i ' n i n yerine, 1 7 1 8 de şeyhülistam olmuş, lamak sureriyle meydana getiri l m işti r : Nevşehirli Damat İ brahim Paşa'nın sadareti boyunca ve on ABDULLAH LAMl BEY ( 1 873- 1936) , Osmanlı İm­ iki yıl on aydan fazla bu görevde kalmıştır. A., ıamanında paratorluğu'nun son zamanlanndaki nazırlarından. İstanbul'da temiz ahlaklı, doğru ve bilgin bir adam olarak anılırd ı . doğmuştur. Abdülhamit ve Meşruti yet devirleri sadrazam­ Behcet-ül-/etava a d l ı eseri tanınmıştır. Memlekeıimizde, temmuz 1 7 2 7 başlarında dini eserlerden gayrısının basr­ larından Kamil Paşa'nın oğludur. Öğrenimini Galatasa ı ay Iabi ieceği hakkında, ilk defa fetva veren odur. Bu suretle lisesinde ve ı 896 da Mülkiye'de tamamladıkran sonra Avrupa'da icad ından, iki buçuk yüzyı ldan fazla bir zaman memur olmuş, Memurin-i Mülkiyye Ko.m isyo:ıu üyeliğinde son ra, Türkiye'de basımevinin kuru lmasına imkan hazırlı­ bulunmuşt ur. 1 9J8 de Meşruıiyeıin i lanından son ra Süray-ı Devlet yaniardan bi r i olmuştur. 1 7 30 Paırona ayaklanmasında, maliye dairesine üye olmuş, 1 9 1 3 te Mülkiye ve Maa r i f da­ ayaklananların padişahtan kendi lerine teslimini i stedikleri kimselerin de başında geliyordu. Ayaklanma sır �sında, i r es i üyeliğine geçmiş ve 1 9 1 8 de Mülkiye dai resi başkan ­ sarayda yapılan bi r toplantıda, başkaldıranların arzusuna göre lığına atanmıştır. 24 şubat 1 9 1 9 da ku r ulan Tevfik Paşa Ahmet III. ün tahttan indirilmesi tarafını tutmuştu. İbrahim kabinesine ilk defa ticaret ve ziraat nazırı sıfatiy le girmiş, Paşa bunun üzerine A. y i işinden çıkartarak Bozcaada'ya sonra kısa sürelerle İstanbul valiliğinde, Nafıa , Maliye sürmüştür { ı 7 30 ) . Ayaklanma yatıştıktan sonra hacca nazı riıkiarı nda bulunmus ve 1 9 ı t de i ş ten çeki lerek gitmiş, dönüşünde 1 7 3 2 yılına kadar sürgünde kaldıktan siyasi hayattan ayrı lmıştır. Cezza r Alırnet Paşa' n ı n ıorunu bulunan annesinden sonra, Kanlıca'daki yalısında oturmak üzere, İsıanbul'a dön­ mesine izin verilmiştir. Bir yıl sonra ölmüştür ve Kanlıca'­ , kalan eml.ik ve a raziye bakmak, vak ıfların mütevel li liği ni yapmak üzere Su riye'ye gitmi ş , orada ölmüştür. daki İ skenderpaşa Camisi mezarlığına gömülmüştür.

ABDULLAH HAN ( 1 5 3 3 - 1 598 ) , Buhara Emiri ve ABDULLAH NAİLI PAŞA ( 1 698- ı n8 ) , Osman Şeyhani hanedanının en büyük hükümdarı. Babası İ skender ! I I I . devrinde sadraz.ımlı kıa bulunmuş ve teşrifat kanunları

40

AllDULLAH NA1Ll PAŞA - ABDULLAH RAMİZ PAŞA

hakkındaki eserleriyle tanınmış Osman l ı vezirlerinden. Ho­ tin ağalığından emekli, Amasya'lı Serdengeçti Halil Ağa'nın oğludur. İstanbul'da Davuıpaş> «Gülruh» «Di ldar» «Hisar Kürdi» adlariyle beş ıerkip ve «Şirin» adiyle de bir usul i cadetmiştir. Eski Arap harfleriyle yazılan bir nota meydana geti rerek bunun tarifine dair Tahririye adiyle bir risale yazmış ve risaleye Sultan Se! i m I II . ün Suzidi lara ayini i le Suzidi lara peşrevinin ve saz semaisinin, bir de Musahip Ahmet Ağa tarafı ndan yazı lan Suzidi l ara peşrevi­ nin notalarını eklemiştir. Gerek Tetkik ve Tabkik gerek Tahririye Süleymaniye Kitaplığı ' ndad ı r. Abd ülbaki Dede'nin bestelediği eserlerden Acem - Kürdi makamındaki mevlevi ayi n i İstanbul Konservatuvarı tarafından }'ayım lanan ayİn· ler k ü l liyatında vardır.

m uvaffak olmuş, 1 7 58 de ölmüştür. Bundan son ra gelen Musul valilerinin çoğu bunun oğulları veja ı orunlarıdır. Aileden en son Musul valisi de 1 8 67 de devletin en yaşlı veziri, den ir. Bi rinci Dünya Harbinde İtalya � Avusturya cephesi , bu dağlardan geçmiştir ( ı 9 ı 5 - ı 9 ı 6 ) .

ADAM ELMASI, gırılak çıkıntısı i l e e ş anlamdadır. Gırılağın yapısındaki kalkan kıkırdağın ön kenan üzerinde o lan bu çıkınıı, erkeklerde, en çok zayıflarda dışardan görün ü r ve yutkun urken, gırılak oynamasına uygun olarak yukarı, aşağı kalkıp iner. ADAMI [ ,ıdiimi ok.] Mihily (ölm. ı 78 ı ) , Macar d i l ­ cisi. ı 760 ta Almanlar i ç i n Macarca b i r gramer yayımlamıştır. Bu kitabın ikinci bası lışında { 1 763] , son una, çeşitli eklerle yapılmış ve bi r kısmı bugünkü dilde de yaşıyan yeni kelimeleri bir araya getiren bir liigatçik ekiemiş ve böylece Macar dilinin yabancı d i l lerden temi zlenmesi hareketinde önem l i bir rol oynamakla ün a l mıştır.

ADAMIÇ - ADAMKLİSE ADAMIC [adamif ok. ] , Enıil (doğ. 1877 ) , Y ugos­ lavya lı besteci ve müzik profesörü. Li ubljana'da doğ­ muş bir Sloven d i r . Müzik öğrenimini bi r i rd i kten sonra mem­ leketi n i n bir çok oku l larında öğretmen lık etmişti r. Biri nci Dünya Harbinde lıarb esi ri olarak Taşken t ' te kon servaıuvar ii_ğreımen i , sonra d a müdürü ve opera m üd ü r muavini ol­ muştur. l OO'e yakın çalgı ve k o ro kompozi syon ları, bunlar a rasında bir de operası vardır. ADAMİN, H 2 Zn4 As 2 Oıo ıeı kibinde ve 3 , 5 özg ü l ağ ı rlığında b i r mineral. Rombu sal sisteminde bi l l iı rlaşır, pembe- k ı rmızı veya züm rüt yeşi l i rengindedir. Oliven it i le i zomorft u r. ADAMIT'LER ( Adamiıes ) , XV. yüzyıl başlarında, Jan Hus adlı bir papastan yana olduğu için «Hussitisme» denen kilise çatışması zaman larında meydana çıkan tarikat men­ supları. Bu tar; kat X I I I . yüzyı lda Fransa, İngiltere ve İtalya'ya yayılmış olan serbest düşünce kardeşleri ( freres et soeurs du l ibre esprit) ad lı tarikada bağıntılı olup panteizm ( kamutan rıcı l ı k ) i nanışı na dayanır. Onlara göre Tan rı her şeyde var olduğu için insan tabiaııan uzaklaşmadıkça günah i ş l iyemez. Bütün içtepi ler ( i mpulsions) Tanrın ın verg i sid i r v e insanın ödevi de onlara uymaktır. Kadınlar da beraber olmak üzere her şey orıaklaşadır. Nicolas adlı bir köy l ü Bohemya'da bu inanışın ba�lıca yayıcısı olduğu i ç i n , mensup­ ları ilk zamanlarda «Nicolaites» diye tanınmıştır. Bunlar, her türlü ·din işinden uzaklaşmak gerektiğini, Tan rının da şeyıanı n da · olmadığını, tutulacak yol inanan ların yü reğine yazı lmış bulunduğundan bütün kitapların lüzumsuzluğunu i leri sürmüşlerdir ; bütün mal ve mülkler ortaklaşaydı. Top­ lantılarında \ i rkin sefahetler almış yürümüş ı ü . Adami t'lerden bazıları Adem'le Havva' n ı n saflığını taşımak iddiasiyle dışarı çıplak çıkmayı adet · eJinmişlerdi. Tarikatı n başlıca merkezi Bohemya ile Moravya arasında Jindi'ichüv Hradec (Neuhaus) yakınında, Nezarka çayında bir adaydı. Burasın ı herkirerek yakınla rında bulunan yerleri talan etmişlerdi. Zizka onları ıepelemek için kumandanlarından birini gön­ dermiş ve hepsini öldü rtmüşıür ( 2 1 ekim 1 4 2 1 ). İçlerinden yalnız bir kişi hayatta bı rakı lmış ve kendisine tarikatın i rikadı yazdırılarak bu eser Pragdaki din bilginlerine gönde­ rilmiştir. Rus Raskol'una mensup bir tarikat da Adami tes adını taşır. •

ADAMİZM ( Adamisme ) , Adem ile Havva'nın cennet­ teki tabii ve sade yaşayışlarına uyduklarını sÖyliyenlerin mesleği. Bütün sosyal bağlardan kurtularak sınırsız bir hürriyet i çinde yalnız doğuştan gelme i çgüdü ler ( in stincı) le yaşamak düşüncesi eskiden beri bi r kısım insanlara hoş gö­ r ünmüş ve bu fikir bazı tasavvuf meyil leriyle de karıştırı· larak gerek doğuda, gerek batıda zaman zaman dini şekil iere de bürünmüştür. Din ler tarihinde aynı ıemele dayanan ve hepsi de az devam edi p dağılan böyle mezheplere ve ıar;kat­ lara çok raslanır. Hırisıiyanlıkta ayrı ayrı çağlarda türemiş olan bu türlü mezheplere «Adamisme» ve onların mensup­ larına «Adamiıes>? derler. İlk defa Miladın ikinci ve üçüncü yüzy ı l ları arasında ( asıl adı bilinmiyen ve mensuplarınca kendisine «Adam» deni len ) biri böyle bi r mezhep için çalış­ mış, evlenmeyi kaldırınak la beraber cinslik duygusunu tabii­ leştirrnek ve bu duygudan doğan suçların, günahların önüne geçmek için çıplaklığı i leri sürmüştür. Prodikos ad l ı birinin başkan lığındaki başka bir tarikat da kadın l a rın ortak olması fikrini güder. X I I I . yüzyılda Avusturya ve Bohemya'da

115

meydana çıkan «Luciferien» mezhebi mensupları da ıam bir hü rriyet içinde yaşamak üzere « Adem » i ıaklideııik leri n i söy lerlerdi.

ADAMİZM ( Edeb. ) : AKME İZM't bk . ADAM K AÇIRMAK, Ceza Kan ununa göre adam

kaçı rmak suçu üç suretle olur : I - Maddi menfaaı elde etmek amacı ile kaçırmak ; kendisinden veya başkasından para veya eşya yahut hukukça hüküm taşıyan bir senet almak amacı i le bir kimseyi bir yerde alıkoymak, yahut tenha bir yere veya dağa götürmek hareketi bunun içindedir. Suç bir ki msen i n serbestliğine dokunmak ile teşekkül eder ve serbesti iade edilineeye kadar devam eder. Suçun meydana geleb i l mesi için işiiyenin amacının ( para veya eşyanın a lınması gibi ) yerin i bulması gerekmez. Kanun, adam kaldı rmaktan bekleni len menfaaıi elde etmek için yazı veya sözle haberleşmeye aracı lık etmeyi de ceza landırmıştır ( Ceza Kanunu, madde 499 1 ve 500 ) . I I - Şehvet duygusu i l e veya evlenmek kasriyle kaçırmak. Suçun meydana gelmesi için kaçırma eylemi ( zor, şiddet, kor­ kuıma veya aldatma i l e ) olmalıdır. Kaçı rılmış olan kimsenin ergin olmaması veya evli bu lunması cezayı ziyadeleşıirir ( Ceza Kanunu, madde 4 30 ) . Ergin olmıyan kimseyi kendi i steği ile kaçı rmak da suçtur ( Ceza Kanunu, madde 430, fıkra 2 ve madde 4 3 1 ) . Kaçı rmak eyleminin cezasın ı azaltan sebepler : 1 ) Kaçı ran kimsenin, isteğiyle kaçırılanı, haklt ında hiçbi r şehvet hareketinde bulunmadan, kaçırdığı eve veya ai lesinin evine geri gündermesi yahut ai lesi tarafından a lınması mümkün güvenlikli bir yere getirip bırakması ; 2 ) Kaçırma eylemi, evlenmek maksadiyle işlenmiş ve kaçırı lan hakkında hiçbir tecavüz vuku bulmamış olması ( Ceza Kanunu, madde . 4 3 2 , 4 3 3 ) . Kaçırıın ile kaçırılan kadın veya kız arasında evlenme olduğu takdirde, eğer evierne kamu davasının açılmasından önce olmuşsa davayı , ceza verildikten sonra yapıl­ mışsa cezayı tecil eder. (Kaçırana yardım edenler hakkında da dava veya ceza düşer) . Fakat zamanaşıını haddine kadar erkeğin kusurundan dolayı boşanmaya hüküm halinde kamu davası }"eniden başlar ve eğer kaçi raiı kimse evvelce cezaya mahkum edilmiş ise ceza yeniden çekti ri l i r ( Ceza Kanunu, madde 4 34 ) . I I I - Şehvet duygusu veya evlenmek, yahut bir menfaaı elde etmek kasıı olmaksızın bir küçüğü kaçırmak. Henüz on beş yaşına girmemiş birisini isteği ile ana ve baba yahut vasi veya kendisini korumakta olan kimselerin yanından kaçırmak veya yanında tutmak bi r suçtur ( Ceza Kanunu, madde 1 82 ) .

ADAMKIEWICZ [adamkit vif ok. ] , Albert ( 18:50 1 92 1 ) , Alman hekimi. Zerkow ( Poznan viliyeıi ) da doğmuş,



Viyana'da ölmüştür. Önce Krak6w, sonra Viyana üniversi­ telerinde patoloj i profesörlüğü yapmıştır. Bellibaş lı eserleri şunlardır : Die Funktionnlörungen des Grosshiı-ns ( Büyük beyinde vazife bozuklukları ) , Die Heilung der Krebıeı ( Kan­ serin tedavisi ) Die Groıshirnrinde al r Orgatı der See/e (Ruh uzvu olarak büyük beyin kabuğu ) , Die Formel deı Schö pfung (Yaratılışın formü lleri ) . ,

ADAMKLİSE ( ADAMKİ LİSSİ, Romen . Biserica Omului ) , güney Dobruca'da hala Türklerin verdikleri adı taşıyan bir köy. Vaktiyle içinde Romahiara ait büvük bir zafer anıtı bulunduğu i ç i n tarihi b i r değeri vardır. Anıtın yuvarlak olan tabanının çapı 38 meıredi r. İ sa'nın doğu-

1 16

ADAMKLİSE - ADAMS,

mundan 28 yıl önce Lici n i u s Crassus veya İsa'nın doğu­ mundan ı 09 yıl sonra İmpa rator Teaj an tarafından yapıı­ rı ldığı san ı l maktadı r. An ı ıı n y e n i l m i ş m i l­ leıleri g ö ste r en bazı p a r ç a la rı Bükreş mü­ z e sinde b u l u nmaktadı r . Anııın hi r k i li­ stre benıiyen gen iş ıah:ı n ı üstünde bir hey k el bulunduğundan Adamk lise diye adlan ­ J ı ı ı l mı ş o l J u.!; u sanı l­ nu ktad ı r.

ADAMKÖKÜ :

.MAN D R A G O R A'ya bk.

ADAMKLI SE

( yı k ı l a r ı n a b a k ı l arak y a p ı l a n resmL

ADAM NANUS, İng. ADAMNAN veya ADOMNAN ( ö lm. 7 04 ) . İ rlanda' l ı bir Hıristiyan evliyası. 679 da, baıı İşkoçya adalarından Hy (veya Lon a ) da bulunan manas­ ııra başp: pas olmuş ve Latince iki kitap bırakmıştır. Bun­ lardan biri, Vita Sanai Columbae, Hıristiyanlığı İskoç­ ya'ya sokan ve Lona manasıırını kuran St. Columba'nın biyografisidir, D e Jocis san(tis ( Kutsal yerler hakkında) adını taşıyan öteki kitabı ise bütün orta zamanlarda Kudüs'e giden hacılar kılavuz olarak kullanmışlard ı r. ADA MODANA, Kilikya'da tahkimli bir yer. Anazarbos'un güney batısında, Pyramos'un ( Ceyhan) üzerin· de bu lunuyordu. Bucasını Ki l ikya'daki küçük Ermenistan'lı prenslerden biri aziz Johannes tarikatına ( Ospitalye Birader­ ler) hediye etmişti . Adamodana'nın, Ebü' l - Fida tarafından zikrolunan Tel - Harodun'un aynı olması san ı l maktadır. ADAM ÖWÜRMEK, Ceza Kanununa göre başkası tarafı ndan insan hayatının yok edilmesidir. Kadın tarafından değurulan ve ananın vücudu dışında başlı başına varlığa sahip olan kimse ( tabii şekilde olmasa bile) insandır. Ceza hukuku bakımından başl ı başına varlık, ıenef­ füsün akciğerler ile mümkün olması anından başlar. Cenin, başlı baş ı n a varlığa sahip olmadığı için çocuk düşürmek adam öldürmek deği ldir. Adam öldürmek cürmünün vücuda gel­ mesi için kendi sine ıaarruz edilmiş olan kimsenin medeni veya vahşi ol ması müsavidir. Hatta bu hususta o ki msenin yaşamak kabi liyetinin olup olmamasında ehemmiyeıi yoktur. Bundan ötürü ölüm halinde bulunan kimsenin tabii ölü­ münden evvel yok edi l mesi · yine öldücmekıir. Fakat ö lmüş olan bi r ki mseyi · sağ zannı ile olsa bi le - öldürmek deği l ­ d i r . İnıihar yani b i r kimseni n kendini öldürmesi adam öldürmek sayılamaz. Fakat öldürmek ed imi , öldürenin isteği ile olsa bi le, hakkında yine adam öld ürmek hükümleri uygulanır. Adam öldürmek edimi ıeşebbüs halinde kaldığı tak­ t i rde işl iyene asıl edimin cezasından daha hafif bi r ceza veri l i r ( bk. TEŞEBBÜS ) . Adam öldürmek cürmü ikiye ayrılır : 1 - Kasdi, yan i isıiyecek birisini öldürmek : ( Ceza Kanunu, madde 448 ) : A ) Öldürmek ediminin cezasını ziyadeleşti ren sebebler : ı Öl­ dürülenin sıfatı bakımından : Devlet başkanı hakkında olması ( Ceza Kanunu, madde 1 56) . B üyük Millet Meclisi üyesinden birine ( Ceza Kanunu, madde 45 0 ) , vazifesini yapıığı sırada yahut yapmış olduğu vazifeden dolayı devlet memuruna karşı ( Ceza Kanunu, madde 449 ) , usul (ana, baba, büı•ük

1

Ch. F .

ana, büyük baba, g ibi bizim kendilerinden geldiklerimiz) ( Ceza Kanunu , madde 4 5 0 ) , veya füruğ ( çocuk, torun gibi bizden gş, balıalık, analık, evlaılık, kayın haba, kayın ana, gel i n aleyhinı;, işlenmi ş i se ( Ceza Kanunu, madde 4 4 9 ) ; 2 . İcra t a rzı hak ımından : yangın, su bask ı n ı , �uda boğmak veya zehiri emek sur e t i y le yahut işkence i le y a p ı l m ı ş ise ( Ceza Kanunu. madde -i 50 ) ; 3. İcra sı sebebi bakırnınJan : Meydan .ı gelmemi ş olsa bile di·ğ er bir cürmü hazırlamJk, işlemek, kolaylaştırmak, r;ıh ut başka bi r cürmün işlenmesinden son ra o cü rümde n hası l o l acak faydayı elde e t mek maksadiyle veı·a bu maksada varmak i ç in_ yapıla c J k hazı rl ı k l a r ı saklamak yahut bi r cü r m ü gizlemek veya bun u n k .ı n ı ı ların ı ortadan kaldı rmak veya kendisini veya b a şkası n ı cezadan kurta rmak için işlenmiş ise ( Ceza Kan u nu , madde 4 50 ) ; 4. Taamm u d ile yani evvelden tasar ianarak yapılmış ise veya canavarca bir his ile veya bi rden ziyade kimselere karşı işlenmiş i se ( Ceza Kanunu, mad d e 4 5 0 ) , Öldürmek ed imini n cezasını azaltan sebebler : ı, Öl ü m taarruz edi len kimsede evvelce mevcut olan fakat işleyince bi l i nemiyen hir halin ( mesela a rteriyoskolo roz, şeker hastal ığı, emofi lya yani kanama isıi­ dad ı ) işiiyenin edimi i le birleşmesinden meydana gelmiş ise ( Ctza Kanunu, madde 4 5 1 ) , 2. Ölüm işlenmiş olan edim ile işiiyenin i radesinden dışarı olan ve düşürı ülemiyen bir sebe­ bin ( mesela 9araya sarılan bezlecin pis olması ) bi r araya gelmesinden meydana gelm/ş ise (Ceza Kanunu, madde 4 5 ı ) , 3 . Öldürmek edimi öldüren i n kendisinin yahut karısının veya anasının, veya kız kardeşinin, yahut torununun veya kız evlatlığının, haysiyeı ve namusunu kurıarmak için yeni doğmuş çocuk hakkında iş lenmiş ise ( Ceza Kanunu, madde 4 5 3 ) , 4. Öldürmek cür ın ü, zina edimi işlenirken, .Yahut görünüşe göre bu edimi işlernek üzere olduklarına veya henüz işlenmiş bulunduklarına şüphe edilmiyecek surette yakalanma halinde kadın tarafından kocası, koca tarafından karısı, « usul » den biri ı a raf ı ndan « fü ruğ >> dan biri, erkek veya kız kardeş tarafından k ı z kardeş hakkında veya bu sayılanlardan her birinin ortağı yah u ı her ikisi (yani hem kadın, hem e r kek ) hakkında yapılmışsa ( Ceza Kanunu, madde 4 62 ) . I l - Taksir i l e ölüme sebebiyet vermek. Böyle bir edimin cezalandırı lması için ölümün, tedbirsizlik, dikkat· sizi i k , meslek vey a sanatta acemi lik, n i zama, talimata, emiciere riayetsizlik neticesi olarak meydana gelmiş oması lazımdır. (Ceza kanunu, madde 4 5 5 ) . Taksire dayanınıyın ö lüme sc:bebiyet vermek hali yani kaza suretiyle o lan ölüm cezayı g erek t i rmez . Kan unun bi r hükmünü yahut resmi bir emri yerine geıirm e k için yahut yasa l ı müdafaa veya zaruret halinde yapılan öldürme ed imine ceza verilcmez ( Ceza kanurıu, madde- 49) .

ADAMS [