İnönü Ansiklopedisi / Türk Ansiklopedisi (cilt 6)

Citation preview

TÜRK ANSİKLOPEDİSİ. CİLT VI

TORK ANSİKLOPEDİSİ MERKEZ HEYETi

M ÜŞAVİ R L E R :

ı

G E N E L S E K RET E R : Avni

Ta r k AS AL,

YUKARUÇ

Fazı! BENGİSU, O rh an DENGIZ,

Refik EPİKMAN, Selmı İNAL, F a ru k KURTU LUŞ, Oğuz PE LTE K ,

ALTINCI ClLDİN YAZILARINI

Türker ACAROGLU, Prof. Dr. Rasi m AOAS AL. Abd u l lah AKER, Prof. Orhan ALİSBAH, Prof. Dr. Bekir ALKAN, Cemal AL PMA N, Cevat Memduh ALTA R Pıof. Dr. Şinasi ALTINDAG, D o ç . Dr. İ lhan ARSEL, Doç. Dr. Ahmet ATEŞ, Muzaffer ATİK, Do ç . Dr. Haydar BAG D A Ord. Prof. Dr. Kadri BİLG E MRE, Prof. Perrev BORA­ TAV, Doç. Bedia BOZ KURT, A. DİLhÇ AR, Prof. Dr. Muhittin D İ L E MRE Necati DO LU NAY, Dr. Janos ECK· MANN, Refik EPİKMt\N, Dr. Enis ERDiK, Doç. Dr. Zihni ERENÇİN, Prof. D r. Nuri ERGENE, İzzet E R K SAL, Dr. Ad a a n ERZi, Ab d u ll ah EVRENOS, Doç. Ab· d ü l b a k i GÖLPI NARLI , Prof. Dr. S üreyya GÖRDÜREN, Kemal GÜNGÖR. Doç. N us re t HIZlR, Abdülkadir İNAN , Doç. Dr. Abidin İfİL, Pr o f. Dr. Reşat İZBIRAK, Hak -

,

,

,

­

-

]. ECKMANN,

A. DİL.AÇAR,

Vedat ÖR5,

İsmail YALMAN.

HAZlRUYANLAR

ı k ı İZET,

R uş e o F u ru za n KINAL,

Namık KAT O G LU Doç. Dr. Yük. Müh. Muhittin K ULİ N, Faruk: KURTULUŞ, Kemal Ed i p K Ü R KÇ Ü O GLU, Agah Sırrı LE­ VEND, Do ç . Dr. İlhan LÜTEM, Dr. Emin MUTAF, Gene­ ral Bekir Sıtkı OKAN, Prof. Dr. Tayyip OKİÇ, Prof. Hasan Ş ük r ü OYTUN, Adnan ÖTÜKEN, Prof. Dr. Saba­ hattin ÖZBEK, İbrahim ÖZTOP ÇU, M. Emin RESULZA­ DE, Doç. Perruh SANIR Şükrü SELÇUKOG LU, Kemal SERAV, Sa m i SERT, Or. Niyazi SEZEN, S a m i m SİNAN­ OGLU, Cevdet Kudret SO L O K , Dr. Faruk SUMER, Dr. Fa ik SUNGU. Esaı TEKELi, Pr o f Dr. Sait TEKELi, Dr. F e thi T EVETOG LU, Prof. Bedrettin T UNC EL, Kur. Alb. Cemal TURAL, Faik Reşit UNAT, Hak k ı ÜLG EN, P.ı:of. Dr. Lütfü ÜLKÜMEN, P rof. Yusuf Ziya YÜRÜKAN. KAM,

,

,

.

B

BEDEN ECIT1Mt MÜKELLEFIY ETI, Beden Ter­ biyesi Kanununun 4 üncü maddesi ile gen ç l er i ç i n ku lüplere gi rmen i n ve boş zaman larında beden terbiyesine devam etmenin mecburi olduğu beli rti lm i ş hangi yaştaki vatandaşların ne kadar müddeıle ve hangi mevsimlerde bu mükel lefiyet alıında bulu nacakların ı n , ne gibi daire ve mü esseselerde beden harekeılerinin tatbiki U.zımgeleceğinin İcra Vekil leri Heyetince tayin olunacağı tauih edilmiştir. Beden Terbiyesi Kanununda bu mükellefiyerio yer almasın­ da o zaman ki dünya hadiseleri n i n kaçınılmaz tesiri kendi­ sini göstermiş ve bugünkü anlayış la antidemokrati k sayıla­ bilecek olan ve bir «askerliğe hazı rl ık» malıiyerini taşıyan bu mükellefiyet , yurttaşa beden ıerbiyesi adı alıında yükle­ rilmiştir. Nitekim askeri kuruluşlar esas tutularak meydana getirilen gen ç l i k gruplarına «ıüfek li ralimler» de yapıırıl­ mıştır. Fakat bir yandan saha. tesis. mal zeme ve öğretıci gibi maddi unsurların kitayeısizliği diğer ıa rafıan ter ıle devlet veya hususi teşek k ü llerin bu kon u k a rş ısı n daki mü­ n asebetlerini tayin eden mevzuat ve müeyyideler gibi ma­ nevi unsurların noksanlığı. ni hayet hadisenin i n san ıabiat ve haklarına aykı rılığı yüıünden daha başlangıçta birçok güçlüklerle karşılaşı lmışı ı r. Yer yer yapı lan denemeler ba­ şarı lı so n uç vermed iği ve geçen y ı lla r i çinde hadi selere yeni bir dünya görüşü hakim olduğu i ç n değeri kalmıyan bu mükellefiyetİn tatbi k i n den vazge çilmiştir.

BEDEN KABILIYETİ YÖNETMELICl ( O rdu mensupianna ait ) , barış ve sıvaşta Türk ordusu mensup­ larının ve askerlik mükel l efiyeti olan vat a n daşların beden k a b i l iyederini tesbit edi p bu bakı mdan yapı lacak muame l e leri gösteren yön etme l i k . On bir bölü mden i baret o l a n bu yönetmelikte ka ra., deni z ve h a v a sınıfia rına seçil ecek su­ bay, yeJek subay, öğrenci, er, ücretli ve emek l i l erde ne ıd­ bi beden k abi liyeıleri bulun ması gerektiği gösteri ldiği gi bi, bu o ı d u mensuplarırın hasra l ı k ve hızaları da 60 madde lik ( Hasta l ı k cetve l l eri ) ile tesbit edi l miştir . Göz h a sra l ı k ­ ları ( 1 - 9 ) , sin i r ve ruh hasralı kları (lO- 1 5 ) . kulak. bu­ run, bo§az hastalık ları ( 1 6 21 l, ağız, çen e ve diş hasta­ lıkları ( 2 2 - 2 5 ) , cilt ve züh revi hastalı kları ( 2 6- 28 ). i ç hastalı k ları ( 29 - 4 1 ) , d ı ş hasta l ı k ları (42 - 5 6 ) ve ürojeni ta! organı h asralıkları ( 57 - 60 ) ın cı maddel erde gösteri l­ miştir. Avrıca her hasral ı k ve arı zanın derecesi dört ayrı grupta tesbit olunmuştur k i bunlar sıra ile : ı) Arızalı sağ­ lam. 2) Sa� at, 3) Muvakkaı ç ü ı ü k veya hava değişimli ve 41 Çüıük bölümleri nden ibareıı ir. Askerlik şubeterindeki yok lamılarda ve askeri hasuhan eleri n sağ l ı k k urullarında muayene dilen bütün ordu men supları, B. K . Y. nin bu bölümlerinde tesbit olunmuş hasra l ı k veya arızalara göıe mua mele göıürler. ·

BEDEN TERBİYESl GENEL MÜ DÜRLÜCÜ, Milli Eğitim Bakanlığına bağ lı bir genel müdüı lük. Cum­ huıiyet İdaresi, beden eğitimini, çağdaş görüşe uyarak, memleket genç liğinin umumi ve milli terbiyesinde esaslı bir ami l olmak üzere zaman la bu ma k sat için kurulan Türkiye

İ d man Cemiyeı leri İıtifakı ve Türk Spor Ku rumu gibi her bakımdan devletçe desteklenen h u susi veya yarı resmi teşekk ü llerle yerinmem i ş ve dünya hadiselerınin zorlıyan tesirleri a l ıında, gen çliğin f i k i r terbiyesi kadar ehemm iyet li saydığı beden terbi yesini. 16 Temmuz 1938 ta r ihinde ya­ y ı mlanan Beden Terbiyesi Kanunu ile ıam olarak devlet hı, ) . Teftiş Heyet i , Sağlık Dai resi, Talım ve Tert>iye ve Te vard ı r. B u heyetin vazifeleri . y ı l l ı k bÜtçeyi tetk i k , y ı l l ı k çalışma prog­ ramını teı k i k ve tasdik etmek, teşki latı i l gi lendi ren ta li mat­ na meleri hazır l amak . federa syon ların kurulması ve meş ıı; u l olacak ları spor şubeleri hakkında müt a l aada bulunmak. Ge­ nel Müd ürlükçe kendisine havale edilen büıün i ş ler hak­ kında isıişa ri kararlar vermekti r. Vilayet teı kılall: Kanuna göre her vı layet bir beden ıerbiyesi bölgesidır. Valiler bö l gelerin ba�kanıdır. Beden terbiyesi işleı i i l lerde vali lerin, ikelerde kavmakamları n , bucak l arda bucak müd ürlerinin , belediye teş k i l aıı olan köy­ lerde beled iye başkan larının, diğer köy lerde de muhıarların idare ve mesuliyeti a ltındadır. Bölgelerde valin i n seçeceği veya Iüzum görülen yerler için merkezce t a y i n edilecek bir bölge müdürü i le o bölgede tatbık edi len spor nevile­ rin in i l g i l i federasyonlarına müıenazır ola r a k . yine vali­ lerce seçilen aj anlardan toplanma heyetler b u l unur. Merkez İstişare Heyerine mütenazı r olarak i l lerde , i lcelerde, bucak­ la rda ve köylerde de bi rer İsti şare heyeti bulunmaktadır. Bu heyetierin vazife ve sa lahiyctleri bir nizarnname i le ıayi n edi lmiştir.

2

BEDEN

TERBİYESİ

GENEL

Okul ve kışla dışında kalan gençliğin beden eğitimi çalışmalarını sağ lamak üzere Genel Müdürlükçe lüzum görülen yerlerde «Gençlik Kulüpleri ve Grupları » kurul­ muştur. Evvelce kuru lmuş k ulüpler de Beden Terbiyesi Kanunundaki hüküm lere uygun şekilde nizamnamelerini tadil etmek suretiyle birer gençlik kulübü haline gelmiş­ lerdir. Bu sureıle B . T. G . M memleket içi ndeki bütün gençlik ve spor hareketlerinin nazımt ve bilhassa amatör spor zihniyetinin koruyucusu olmak durumundadır. Bütçe imkanları nispetinde kendisine bağlı teşekkü llere maddi yardımlarda bu l unmuş olan B. T. G. M. , kurulduğu tarih­ ten bugüne kadar memleketin muhtelif yerlerinde, hususi idare ve belediye bütçelerinden aldığı yüzde iki ve yüzde dört hisselerle oyun ve spor saha l arı, sradyum lar, yüzme havuzları, kış sporlaıma elveri ş l i bölgelerde kayak evleri v. b. tesisl er yaptırmrştır. Bu devre içerisinde sporun muhtelif dallarında mühim bir kalkınma görülmüş, bir kısım sporlarda milletlerarası seviyeye u laşılmıştır. Son zaman larda Beden Terbiyesi Kanunun u n tamamiyle değiştiri lmesi, dolayısiyle B . T. G. M. nün kaldırı larak yerine devlet hi zmetleri dışında cemiyetler kanunu esas­ larına göre kuru lmuş tam amatör bir spor birliği meydana getirilmesi yolunda yeni bir eeceyan başlamış, bu yolda çalışmalara da giri ş i l m i ştir.

BEDESTAN ( Bedesten ) , Doğuda büyük şehi rlerin birçoğunda bez satmak üzere yapı lmış olan, daha son raları, değerli muhtelif eşya alışverişine tahsis olunan kapalı çarşı. B . lar taştan yapılır, üzerieri kubbelerle önülür, dört tarafında bi r veya birkaç demir kapı bulunurdu. Geceler i de bekçi l er tarafında n korunduğundan ram emniyetli yerler sayılırdı. İ ç lerindeki kasalarda ve ambarlarda para ve kıy­ metli eşya saklanırdı. B. binaları için bir örnek sayılacak olan eski İ stanbul B. ında kasaların konması için yeralıında yerler ve ayrıca dört ta.afı demir kapı l ı 28 mahzen, dükkaniarın a l tında da sandıklar vardır. 28 mahzeni n 4 ü köşelerde, 24 ü de duvarların içi ndedir. Bunlar üç dükkana bir mahzen düş­ mek üzere yapılmıştır. İ stanbul Bedestanı 1 008 m2 olup içeriden bak ı l ı n ca 1 5, dı şarıdan bakı l ınca 2 3 kubbeli görün­ mektedir. Bu B. , 6 m kalınlıkta 4 duvar ile 8 filayağı üzerine k urulmuştur. Kubbelerin 8 tanesi filaya k ları üstüne oturmaktadır. H a l k ve esnaf, kıymetli eşyasını a z bi r ücret­ le B. da saklaıırdı. Bu eşya ve paranın sahipleri ö l ü r veya eşya ve para unurulur da mı rasçı çıkınazsa beytülmale kalırdı. Fatih vakfiyesinden, B. dan Bitpazarına kadar uzanan kısmın i l k yapılan çarşı olduğu. büyük çarşının da sonradan bunun dolaylarında kuruiup bugün kü halini aldı­ ğı anlaşılmaktadır. Eski B. ın Bizans yapısı olmasına karşılık, Sandal B. ı deni len yeni B. bir Türk mimari eseridir. Yeni B . , Eski B. dan daha büyük olup 46 m uzun luğunda ve kare şeklindedir. 2 1 1 9 m 2 üzerine kurulmuştur. 4 duvar ve 1 2 fi layağı üzerine kurulmuş olup içeriden 20, dışarıdan 3 2 kubbesi vardır. Galata B. ı daha küçük olup Perşembe pazarında kurulmuştur. Bugün yıkık ve kapalıdır. Avrupa sanayiinin gelişmesi üzerine Osmanlı İmpara­ torluğuna dışarıdan pek çok kumaş ve dokuma girmesi, gedik usulünün de kaldırılması üzerine bun ların serbest · olarak her tarafta satılması, B. ların du rumunu sarsmış, ehemmi yetini azaltmış ve bankaların çoğalması üzerine para ve k ıymetli eşya saklama muameleleri de çok azal­ mıştı r. Büyük B. a l tın ve zi)'net eşyası pazarı olmuş ve Yeni B. da kapan mıştır.

MODORLOGU

-

BEDEVI

İstanbu l Belediyesi 1 9 1 4 te burasını yeniden açarak beled iyen i n mezat yeri h a l i n e koymuştur. Türkiyenin bi rçok şehirlerinde. eski vaziyeı lerini, kıs­ men veya tamamen kaybetmiş büyükl ü küçüklü B. lar var­ dır ki bun ların bir k ı smı tarihi abide değerini taşı r, Anka,a BedeJtanı: Ankara kalesi n i n yamacındaki han­ lar semtinde, Kurşunlu Han yanındadır. Mahmutpaşa bedes­ tanı adiyle anılır. Bedesra nın n e zaman yapıldığını bildiren bir ki tabe yoktur. 1 464 yılında tamamlanmış olan Düstu r­ name- i Enveri 'de Ankara Bedesta nının Fatihin sadrazaını Mahmud Paşa tarafından yaptınldığı belirti l mektedir. Yine bu eserde Ankara sof tacirlerinin bu bedesrandan alışveriş yaptık ları ve bu çeşit malların değer lerinin burada ayarlan­ dığı da bildirilmektedir. Bedestan, Celali olayları sırasında çok zarar göı müştür. Kirabelerin de bu olaylarda kayboldu­ ğu san ı lmaktadır. Müzeler Genel Müdürlüğündeki bir kayda göre bedestan binası 1881 yılında yanmışıır. Ankarada bir Arkeoloji Müzesi kurulması düşünüldüğü zaman bu bina onarılmış, restore edi lmiş ve Eti Müzesi burada kurulmuş­ tur. Ankara Bedestanının 1 8X49 ölçüsündeki orta salo­ nunu kapatan 10 kubbe, 4 filayağı üzerin e oturmaktadır. Bedesranın dört tarafında, yanl arındaki çarşılara açılan dört büyük kapısı vardır. Bu eser Osmanlı mimarlık san atının ilk devrelerin i n güzel örnek l erinden biridir. Ankara Bedesranı yüksek kubbe­ leri ve kemerleri i le bel l i başlı Osmanl ı bedesranların 1an sayı­ lır. İçi nde tezyinat bulunmamakla beraber bu binanın mimari aheng i, seyredenler üzerinde derin tesirler bırakmaktadır.

BEDE VI ( Bidevi , Çardak) , Osman lı Devletinin ku­ ruluş devrinde Tokat k alesindeki zindana verilen ad. Bazı metinlerde harekeli olarak Bidevi şeklinde de geçti­ ğin den , bugün Tokatın Taşova ilcesinin bir bucağı olan Bidevi ile arasında bir bağlantı bu lunabilir. Pek az k ısmı Bizans devrinden kalmış olan ve gerek surlarının, gerek kulelerinin, mühim bir k ısmının Danişmt>ntli ler, Selçuklular ve daha sonra Osmanlılar tarafından yapıldığı anlaşılan Tokat kalesin in üstüne kuru lduğu kayanın en yüksek ve sarp yerinde görülen bugünkü harap kalenin B. Ç. olduğu san ılmakta, hana bu kuleden Selçuklular za­ man ında da malıpes olarak faydalanıldığı söylenilmektedir. Tokat Osman lılara geçtikten son ıa ( 1 398) da zindan o l a­ rak kullanı lan bu kalenin sarplığı, birçok i lerigelenlerin sü­ rülmesi ve hapsedilmesi gerektikçe buraya yollanmasına se­ bebolmuşrur. Solak zade, tarihinde (s. 1 1 7 ) B. Ç. ın bir büyük malıpes olduğunu ve hışma uğrıyan vezirlerin ve ümeranın burada hapsolunduğunu yazmaktadır. Aşıkpaşaza­ de ( b. bk. ) , Neşr i gibi eski Osmanlı tarihleri ve bazı anonim Osmanlı tari hleri ( Tevarih - al - Osman ) y alnız adını yazmak la geçerler v e bazan •B. Ç. tırnar olarak verildi» diyerek alay da eder ler ( Neşri, T. T. K. yn. ll. 587 ) . Os­ manlı kaynaklarına göre burada hapsedilen başlıca kimse­ ler şunlardır: i l k önce Çelebi Mehmed, Ankara valisi Ya­ kup Beyi Ezmiroğlu üzerine yaptığı savaşa katılmadığı için burada hapsetmiş ( 14 1 1 ) , Musa Çelebiyi ortadan kal­ dırdıktan sonra da onun beylerbeylerinden Mihaloğlu Mehmet Beyi yine buraya sürmüş (1413), II. Murad da Menteşeoğulları ülkesini memleketine kattıktan sonra son beyin iki oğlunu buraya hapsetmiş (1424), Semendire'de esi r edilen Vulk oğlunun iki çocuğu da gözlerin e mil çek­ ticilerek buraya gönderilmiş ( 1 44 1 ) , bir m üddet sonra da Turhan Bey (b. bk. ) yine bir müddet burada hapsolunmuş ve Varna zaferi üzerine aHedi lmiştir (1444).

BEDEVI

-

BEDEVI ( Seyyid Abu ' J . Abbas Ahmedü 'bnü A li ) : bk. AHMED BEDEVi ( Bedevilik ) . BEDEVILER ( Arapçada Badavi = bidiyede, çölde oturan insan) . Kuzey Afrika ve Batı Asya çöllerinde ( Büyük Sahra, Arabi stan, Suriye çölleri . . . ) göçebe olarak yaşıyan ve en çok hayvan yeıişıi rmekle geçinen Araplar. B. , daima çöllerde k a lmazlar, çöl lerin k enarların­ daki bozkırlara da sokulurlar. Geçim tarziarına göre B. i

Bedeviler tam - B. (deve yetiştirenler ) , yarı - B . (koyun ve k eçi yeti ş­ ıirenler) olarak ikiye ayırırlar. At yetiştirme i se, B. arasın­ da ikinci derecede kalır. B. , en çok, keçi kılından dokun· muş dört köşe çadırlarda barın ı rlar, sütten yapı lmış yiyecek maddeleri i l e ( bu arada «kitti» dedik leri kurutulmuş süt­ ten yapı l a n bir çeşi t pey n i r ki, bunu seyahatleri sırasında yanları nda taşırlar ve su ile karıştırarak yumuşatıp yerler ) , tahıl v e hurma ile beslen irler. Eti a z yerler. Yalruz şenlik­ l er sırasında ve misafirler şerefine hayvan keserler. Zengin bedevi şeyhlerinin her gün misafirleri bulunduğu için sık sık et yerler. B. , pazar yerlerine yağ, yün, keçi kılından, deve tÜ· yünden yapı l mış kumaş, bilhassa canlı hayvanlar · getirip saıarlar, bucalardan hurma, hububat, giyecek eşyası, tütün, kahve, kapkacak alırla r. B. , aviarını tazı ve atmaca i l e aviarnağa merak lıdırlar. Ceylan, dağ keçisi , yaban eşeği baş· ta gelir. Küçük a v hayva n ları arasında keklik, tavşan, yar­ biı den i l en dağ sıçanı, zabb adı verilen büyük kertenkele B. in avladıkları hayva nlar arasındadır. B. , aşiret ve kabi leler h a l i nde yaşarlar ; misafirsever, hürriyetlerine düşkün i nsan lardır. Gelenek ve göreneklerine bağlılıkl a rı fazladır, aralarında sık sık kan gütme davala­ rı olur. B. , zaman zaman zi raat sahaları ndaki köy ve kasa­ balara saldırırlar, buca larını yağma ederl er. En saf Arap· çaya, «hakiki Arap» adı veri len B. arasında raslanır. B . . çöl ve bozk ırların yağmu rlu zamanlarından sonra yeşeren oılaklara g iderler, ora l arda bir iki ay barındıkt a n sonra tekrar kabi leye ait araziye dönerler. Fakat bu arazide de yiyecek bulmak ümidi kesi li nce, kabile kümelere ayrı lır, her biri bi r tarafa dağı lır, uzak yerlere g i der, bazan da zorla kendilerine yeni bir yurt temin i n e çalışı r. B. , çok çabuk ürer ve hele elveriş li şartlar bulunursa küçük bir aile kısa zamanda bir aşiret haline gelir. Bu takdirde komşu kabilelerin , bu lundukları yerlerden k oğulmal arı ıa­ rureti kendini gösterir.

Bedevi

aşiretlerinin

temelini aile

teşkil eder; aile içinde erkek eviada çok değer verilir. Be­ devilerden çoğunun yalnız bir karısı vardır. Bedevi kızları

BEDEVILIK

3

çok defa daha on iki yaş l arında i ken evlendik lecinden ça­ buk i htiyarlar ; hele pek fazla olan ev ve sürü i ş l eri onla­ rı büsbütün takatıan düşü rür. Çölde yer değiştirerek geçinen her türlü halk B. den sayılmaz. Mesela, Sulayb deni len «Çö l Çingeneleri» haki­ ki B . den çok ayrı sayılırlar: bunl a r kazancı l ı k gibi sanat­ larla uğraşırlar, aynı zamanda mahir avcıdırlar ve eşeğe binerler. Asil B. ise, el işlerini hor görürler ve insana la­ yık saydıkları işler arasında hayvan yetiştirme, ticaret, av ve ralanı ( yağmacrlığı ) birinci derecede makbul tutarlar. Bu arada çiftçilik ve denizci l iği de kibar işlerden saymaz­ lar, mesela Tamimler, Azd'ları «gemici» diye küçüm­ serler. B. , umumiyede nazik, terbiyeli, cömettirler. Akın­ cılık ve talan ederler, fakat hırsızlığı kabahat saya rlar. B. , eski adet lerine bağlı bulunmakla beraber, yeni icadardan faydalan mağı ihmal eımemişler, mesela yay ve okun yerini tüfege vermişlerdir. Eskiden beri B. i n büyük ticarete i şti rakler i , kervan lara deve temin ermekten ileri gitmemiş, bir de muayyen bi r ücret ( «l]ifara» denilen bi r çeşit fidye ) karşılığında bu k erva n ları taarruzlardan koru­ maktan ibaret kalmıştır. Zamanımııda da ticaret yol ları boyunda oturan ve dolaşan niifuzlu B. , hükümetten bir nevi ücret ( surra ) a lır, b i r bedevi a ra zisinden geçmek isıi­ yen şehirliler ücret mukabilinde onun kardeşliğini ( «u!Juv­ va» veya kısaltılmış şekli ile «!]u va» ) kazanmak mecbu ri­ yetinde kalır, korunma ihtiyacı bulunan kuvvetsiz k abile­ ler de bu kardeşliği elde etmek için para verrneğe mecbur olurlar. Vahalara, şehir ve kasabalara saldırmak, B. in ha­ yatında temelli yer tutmuştur. Deve çalmak ve bu arada kadın ve çocuk kaçırmak, rasgeldiklerinden ve hele düş­ man kabilelerden mal çalmak, bun l a rı yaparken herhangi bir kan davası çıkmaması için elden geldiği kadar a z kan dökmek, B. in başlıca gayesidir. Kaçırılan kadın ve ço­ cukların, ai leleri tarafından fidye veri l erek geri a lınması mümkündür. Yağmalardan elde edilen gani merler, muayyen kaidelere göre paylaşıl ır. büyük payı, türlü k ü lfetleri yük­ lenen şeyh ( kabi l e başkanı ) alır. Akın yapanlar deveye, an­ cak savaşmak ve k açmak isıiyenler ara binerler. İyi bir at, sahibine şeref verirse de b ayvan için yedekte su bulund ur­ mak zarureri yüzünden pahalıya mal olur. Çöl halkının yoksullaşması n ı n başlıca sebeplerinden biri de bu akın ve ıalanl ardır. Çünkü bu saidınşlar sıra­ sında hem çalan, hem de yağmaya uğrıyan taraflar zarar göıürler ; kan davalarının bir kısmı da bu yüzden çıkar. Bundan ötürü, çöllerin eııafındaki memleketler için, B. ile komşul u k etmek daimi bi r tehlikedir. Devletler, toprak larına B. in müsaadesiz girmeyi göıe alaınıyacak kadar kuvveı l i deği lseler, y a bu yönden güven i para ile sağlamak, yahut d a yağmalara boyun eğmek mecburiyerinde kalırlar. B u yüzden eski medeni mem leket lerin bir kısmı ( Mezopoıamyada ol­ duğu gibi ) harabol muştur. ( bk. Araplar, A rabistan ) . DIL: bk. A R ABİSTAN, d i l .

BEDEVILIK, sayısı 1 2 o l a n a s l i ıarikarlaıdan biri. Fasta doğup Mı sırda Tanıada ölen ve Peygamber soyundan gelmiş bulunan Seyyid Ahmedü '1- Bedevi ( 1 200 - 1276) tarafından kurulmuştur. B . . Hasan· i Basri (b. bk. ) vasııası i l e Ali'ye ulaştırı­ lır. Salik lerini «evrad» , «mücahede» ve «balvet» le değ i l, «nazar» la terbiye

ettiği için, B. , ilk zamanlarda Me!ame­

tilikle aynı mahiyette görülebi l irse de, son raları· esma ile süliık esasına bağ lanmıştır.

BEDEVİLİK

4

B. in Aliyy�. Halebiyye, CüzAiiyye, Sutuhiyye, Alav.i­ niyye, Şenn!iviyye, Burulbrlıiyye ve Cevheri:,ye . . . gibi kolları

vaua da bunların, Bedevi tari katı b ü yü kl erinin adlarını taşımaktan başka hususiyeıleri yok gibidir.

B. e intisap, iki rekaılık tövbe namazından sonra şeyh­ l e diz d ize oturup sa l i k i n eli tutulmak ve bu suretle ken· disinden, şeriata uyacağına, küçük günahlarını bırakacağı na, büyüklerinde ısıar eımiyeceğine dair söz a l ınmak suretiyle olur. Bedevi ta c ı , 12 d il i m l i kı rmızı yündendir. Bu ıacın üstüne yine k ı rmızı yünden dokun muş sarık sarı lır. Bayrak­ larının rengi de kırmızıdır ( Bu hususta Seyyid Muhammed Veffak-i Üsküdarinin 1 0 2 6 - 1 6 1 7 tarihinde Arapçadan ter­ cüme ettiği Menakrbnamede geniş malümat vardır ) . Türkiyede pek yayılmamış olan b u tarikatın İstanbul­ da 8 tekkesi vardı. B . e A hmed i tarikatı adı da verilir.

BEDFORD [b�d/ird], İ ngi lterede Bedfoıdshire kont· luğunun merkezi. Nüfum 40 �54 ( 1938 ) tür. B., gemi­ lerin işiiyebi ldiği Ouse nehri boyundadı r . Endüst r isi ziraat mahsullerine dayanır •

BEDFORDSHIRE [b�d/irdJir ], Orta ingilterede bir kon ı luk. Yüzölçülmü 1226 k m2 , nüfusu 261 980 ( 1938) dir. Merkezi Bedford'dur. B. , danıelacı lıkta ileri gi tmiştir.

DEDI ( A ra p ç a İlmü ' ) . bedi'). beligat (b. bk. )i n belli başlı dört bölümünden biri. B . , k lasik edebiyatımızda sö· zün k u l ağa mülayi m ve boş gelecek, ruha heyecan verecek ş ekilde tertipli ve i nt i zamlı olmasının usulünü. kaidelerini bi ldiren, yani sözü güzelleştirme yollarından bahseden ilim· dir. Bu i lmin mevzuunu teşki l eden «sanayi- i edebiye» ( = edebi sanatlar ) , «sanayi· i lafzi y e» ( l afzi sanatlar : ci na s, cinasa mülhak kalb, iştikak, reddü ').acz 'ala- ' s- sadr, aks ü tebdil ve ıedvir ile seci' ve sec' a tabi t ars i ' , m uvazene, v. b. ) ve «sanayi - i maneviye» ( manevi sanatlar : mutabakat, müraat-i n azir, iham- ı tenasüb, tensik, tefrik, taksim . ıecrid, i ltifat, rücü, leff ü neşr, müşakele, irsad, hüsn-i ta'lil, ıeca­ hül-i arif, mübalega, istidrik, ıevriye, i stihdam, tevcih, ti· riz, remz ) ile lafzi ve manevi sanat l ara mülhak ( irsal-i mesel, iktibas, ıazmin, hall ü akd, telmih, mülemma', mu· amma, l ügaz, tarih düşürme v . b. ) hususlardan ibarettir. Bu teferruat, B. in, belagatin en eski ve üzerinde en çok çalışı lmış , edebiyatta yer verilmiş bi r bölüm olduğunu gös· te r rn eğe yeter. DEDI NURİ (ölm. 1 9 13) , İkinci Meşrutiyet devri­ n i n tanınmış yuarlarından . Mülkiye ( bk. SİYASAL B i LGİ­ LER OKULU) de öğrenimini tamamlamış, muhtelif kay­ makamlıklaıda, Edirne vilayeti mektupçuluğunda bulunmuş ve son memuriyeti olan Basra viiiyeri Müntefik sancağı mutasarrıf lığında, bir teftiş seyahaıinden sancak merkezi olan Nasiriyye'ye dönerken yolda hükümet aleyhtarı kimse­ ler tarafından şehidedilmi ş tir. B. N. nin 1908 1913 yı lları arası nda İstanbulda çı­ kan Mül kiy e MecmuaJt, Reıimli Kitap, Şehb11l gibi dergi· lerde ve günlük gazeıeierde çıkmış içti ma l ve iktisadi konularda birçok yazıları vardır. ·

BtDIER [bedyj], Charles -Marie- Joseph ( 18641938), Fransız romanisri va edebiyat tarihçisi. Pariste doğ­

muş, Grand - Serre ( Dıôme) de ölmüştür. College de Fran­ ce'ta eski Fransız dil ve edebiyatı profesörlüğü etmiştir. Fransız romanizmi n i n en ünlü temsi lci lerinden biridir. Dok­ tora tezi o l an Les Fabliaı�x (Ortaçağ Fransız hayvan masal-

·-

BEDİR

ları) [ 1 89 3 ] Fransız Akademisi mükafaıını k a zanmıştır. Di­ ğer ba şlıca eserleri şunlardır : Le Roman de TriJtan (T ri sıan destan ı ) (1902 1905], Leı Chan w nı deJ Croiı:ıder ( Haçlı­ ların destanları) [!909). Ler Legerıdeı epiquer (Destani e f­ saneler ) [1913 ve 1 9 2 1 ]. Bu eserler, B. adını Fransanın dışına yaymış ve kendisine sağ­ lam b i r şöhret temin etmiştir. Bunlarda B . . Gasıon Paris v e talebelerinin aksine, destan konularının, Haçl ı Seferleri dolayısiyle geçi len yerlere sıkı sıkıya bağlı bulunduğun u, i k­ n a edici bir tarzda öne sür­ mektedir. B. nin başka eserleri ara­ sında şun lar, anılmağa de­ ğer : La Chatuon de Roland Joseph BeDlER ( R o lan desta n ı ; destanın büyük filoloj i k incelemeler neticesinde çıka r ılan metni ) [1922}, HiJioire de la Lil l eralure Fran0aiJe ( Fransız edebiyatı tarihi ) [1 9 2 4 } . Pop ül er olan La Chanwn de Triıtan el Yıeu/1 ( Tristan i le İseult destanı ) (1 900] metn i B. nin halk ara­ s ı nda tanınm a sını sağlamıştır . •

DEDIK, Kırgı z Kazak larda, eski Şamanizm ka­ lıntılarından olduğu an laşı lan bir tören. H ayvan larda «be­ dik» deni len hasral ı k belirdiğinde bunu tedav i etmek ama­ ciyle genç kızlada delikanlılar gece karan lık larında oba­ dan uzakta toplanıp hayvanı n çevresinde dön e döne şarkı söylerler ve her şarkının sonunda «git, bedik. ağaca git, suya git» naka ra ı ını tek rarlarlar. B. tör en ine mahsus bir türkü bulunmakla beraber , başka türkü ve şar k ı l ar da söylenir. B . kelimesinin etimolojisi açıkça belli değildi r. Bununla beraber eski Türkçede «raks ve oyun» minasına gelen büdik kelimesiyle i lgisi olduğu sanı lmaktadı r. ·

BEDIR, Türkçe ilk siyasi gündelik gaze teler d en bi ri. Mithat · Paşanın ilk sadrizamlığı sırasında Ahmet Mi t hat Efen di ( b. bk. ) tarafından İ stanbu lda çıkarılmıştır. Önce Devir adında çıkınağa başlamışsa da (29 Ağustos 1872) i lk &ünü ka p atı lmış . bunun ü zerine Ahmet Miıhat Efendi, B. i n imtiyazını alarak 13 nüsha daha çıkarabilmiş ( i l k nüsha : 2 6 Eylöl 1872), fa kat o d a hükümet tarafından k a­ paıı lmıştır. Devir'in çıkar ç ıkmaz kaparılması Ahmet Mit­ hat Efendinin şöhretini arttıran arnil lerden biri olmuş tur . Matbaa ve idarehanesi Beyoğ lunda Büyük Cadde ( lsıiklal Caddesi ) de Haçopulo'nun çarşısında 13 nurnarada bulu­ nan B. , «havadis, p olitika , edebiyat, letaif, fünunı maliye ve umuri ticariyeden» bahsetmekıe, pazar ve cumadan baş­ ka her gün çıkmakta idi . BEDİR ( Bedr, Bedrü Huneyn ) , Medinenin 160 k m kadar (28 fersah) güney barısında ve Mek ke - Ş a m kervan yolu ile Mekke - Medine yolunun kavşak noktasında küçük bir kasaba. Kuzeyden v e doğudan dağlar, güneyden taşlık tepeler, batıdan da kum yığınlariyle çevrili bi r viha için­ dedir. Suları nın bolluğu dolayı siyle ketvanların konak yerlerinden biridir. Müslümanlığın y a yı l ın ağa başladığı sıralarda her y ı l kurulan panayın ile de me ş hurdur. Fakat B. i n tarihte ehemmiyetli bir yer almasının sebebi, Mu­ hammedin i l k büyük «Guve» ( savaş ) sinin burada yapıl­ mış olmasıdır.



BEDİR, b. Hasanveyh Ebu Necm Nasirü 'd-din BEDIR, b. Haaanveyh Ebu Necm Niisirü 'd·din ( ö lm. 1014), B üveyhoğulları başbuğlarından. Büveyhoğul­ larından Adudüddevle tarafından Hemedin ve Nihavend havalisi emiri olarak tanınmıştır. Adudüddevle'nin ölümün­ den ( 983) sonra Fah rüddevle tarafını tuttuğun dan Adudüd· devle'nin oğlu Serefüddevle ile bozuşmuş ve onun tarafın­ dan gönderilen kuvvetleri yenmi�tir. B u başarıdan sonra ünü artan B. , zamanın en büyük emirleri arasında yer almıştır. Halife kendi sine Nasirü 'd · dini ve - 'd - dev le unvan ını vermiştir (998). B. , son zamanlarında oğlu Hilal ile bozuşmuş ve bir savaşta oğluna esir düşmüştür (1009). Bir müddet sonra tekrar serbestliğe kavuşan B. , Büveyhoğul­ larından Bahaüddevle'nin yardımını sağlamış ve oğlunu esir ederek i ktidarı yeniden eline almışsa da bundan beş y ı l sonra kendi adamları tarafından öldürülmüştür. BEDIR ADASI, Marmaris körfezinde bir ada. BEDIR SAVAŞI ( Mart 624), Muhammed, Medine halkının yardımını temin ettikten sonra, Kureyşli lere kar�ı cephe almak imkin ını bulmuş ve Mekk e ile Suriye ara­ sında gidip gelen Kureyş kervan larını vurmağı tasarla­ mıştı. Daha hicretin ikinci yılının ilk aylarında, Müslü· manlar ile Mekkeliler arasında Nalıle mevkiinde bir çar­ pışma olmuş, Kureyş i lerigelen lerinden birkaçı ölmüştü. B u ça rpışmadan bir müddet sonra, Ebıi Süfyin b. Harb, Mekke ai lelerine ait 1000 develik bir kervan la Suıiyeye hareket etmiştir. Dönüşe hazırlanı rken, Muhaınmedin kendilerine bir pusu kurmakta olduğu haberini almış, adamlarından birini Mekkeye göndererek yardıma k o�ma­ larını i stemişti. Mekkeliler, M üslümanlara karşı böyle fiili bir teşebbüse geçip geçmemekte tereddüdetmişler, nihayet Müslüman lığın Ebu Cehl b. Hişam gibi aşırı aleyhtariarı­ nın teşvikiyle hazırlanarak yola çıkmışlardı. ( Kuvvetleri 100 ü süvari olmak üzerı 950 kişi ve 700 deve idi. ) Ara­ larında Muhammedin amcası Abbas da bulunu � ordu. Diğer taraftan Muhammed de, kervanın yakla�makta olduğunu öğrenince, kuvvetlerini (305 kişi, 70 deve ve 2 at ) toplayıp Medineden hareket etmişti.

Ebıi Süfyan , Müslüman ların hücümundan kurtulmak için Bedirden geçen iç yolu bırakarak deniz kenarında­ ki yoldan ilerlemeğe başlamı� ve karanlık bir geceden faydalanarak. kervanı Medine civarından geçirebilmi1tir. Bir ara asıl kervaıı iç yoluna çıkmak istemi�se de, Medi­ neli lerin hareket etmi1 olduklarını anlıyarak yine sahil yolunu takibetmeği uygun bulmuştu. Halbuki Müslüman­ lar, Ebıi Süfyinın Bedirden geçecefini tahmin ediyorlardı. B u duruma göre, artık kervan kurıulmu� sayılırdı.

-

BEDİRGE

5

Ertesi sabah (13 Mart 624 = H. 17, 2 Ramazan, cuma. Bazı kayn aklara göre 19 veya 21 Ramazan ) , Mu­ hammed, Mekkelilerden önce kuyulara vararak Kureyşlilere en yakın olanını tutturmuş, diğerlerini kurola doldurımuş. bundan �onra da adamlarını paralel saflar halinde di zerek Mekkeliler'in hücum larına okla karşı koymalarını, kılıç­ ları nı en sonunda kullanmalarını emretmişti.

Savaş, eski Arap ldetine göre, tarafların en cesur­ larının birbirlerine meydan okumaları şeklinde başlamıştı. Muhammedin amcası Hamza ve amcasının oğlu Ali , Ku· reyş lilere karşı dövüşerek rakiplerini ö ldürmüşlerdi. Bunun üzerine Kureyşliler hep birden ileriye atılmışlar, fakat Müslümanların ok yağmuru ile karşılaşmışlardı. Bununla beraber bu kan lı çarpışma uzun sürmemiş, Kureyşli ler Müslümanların şiddetle kar�ı koymalarına dayanamamışlar, k açınağa başlamışlardı. Mekkeli leri savaşa sürük lemiş olan Ebıi Cehl, ölüler arasında idi; kafası kesi lerek Muhammede geti rilmişti. B u savaşta Müslümanların k ayıpları 14 ö lü , Kureyş­ lilerin ise 70 öl ü i le 70 esi r idi. E l e geçen Kureyş malları da M üslümanlar arasında eşit olarak paylaşılmıştı.

Medinedeki halk, bek lemedi kleri bu zafer müj desine önce inanmamışlardı. Fakat çok sürmeden Muhammedin esirler ve ganimetlerle şehre girişi büy ü k bir sevinç uyan­ dıımıştı ; Mekkede ise haber acı bir tesir h usule getirmi şti. Mekkeliler, bu beklenmedik yeni lginin öcünü almağa karar vermekle beraber, ilk iş olarak, esirleri kurtarmak i çin para ( bk. Fidye) topla mıılar ve bunu bir heyetle Medineye göndererek esirlerin hürriyetini satın almış­ lardır. B. S . , esasında tesadüfler neticesinde meydana gel· miş bir çarpışma mahiyetindedir. Ebıi Süfyanın ketvanını vurmak i çin hareket etmiş olan Müslüman lar, ümidetme­ dikleri bir galibiyet kazanmış lardı. Sayıca Müslümanlardan çok üstün olan Kureyşli lerin bu yeni lgilerinin sebeplerini de, aralarında bir birlik olmamasında, üstün bir komu­ tandan mahrum bulunmalarında ve yolda çıkan bir an laşmazlık sonunda bir kısmı geriye dönmüş olduğu iç in miln eviyatlarının da bozuk olmasında, buna mukabil Müslüman cephesinin maddi, manevi sağlamlığında ara­ malıdır. B. S. nın asıl ehemmiyeti, Peygamberin kazandığı ilk zafer olması dolayısiyle onun nüfuzunu kuvvetlendirmiş ve Müslümanlığın yayılmasına bir başl'angıç teşkil etmiş olmasındadır. Esirlerin serbest bırakılması için alınan pa­ ralarla savaşta elde edilen ganimet (b. bk.) lerin temin ettiği maddi kazan ç az olmamakla beraber Müslümanların inandığı Allahın, Mekkeli müşriklerin tapınakta oldukları ilahiara ve bu i lahların timsalleri olan putlara galebe çal­ dığı inancının fikirlerde ve vicdanlarda yerleşmesine yol açan minevi kazanç daha fazla olmuştur.

Yolda, Ebıi Süfyanın göndermiş olduğu iki adam ile kaqıla�an Kureyşliler, kervanın emin yola sevk edilmiş olduğunu öğrenmişlerse de, Müslümanlara karşı bir gös­ teriş hareketinde bulunmak amaciyle Bedire kadar gitrneğe karar vermişlerdi. Bununla beraber bazı kabileler geriye Bu münasebetle, Bedir zaferinden sonra nlzil olmuş dönmüşlerdi. ayetler, Peygamber tarafından beyan huyurulmuş hadisler Önce Müslümanlar, biraz sonra da Mekkeliler Be­ vardır. Bu savaşa katılmış olan sahabelerin uğurlu sayılan dire varmışlardı, fakat aralarında