İnönü Ansiklopedisi / Türk Ansiklopedisi (cilt 2)

Citation preview











IN ONU •





ANSIKLO·PEDISI C İ LT

A N�: A R A

1 948

-

M

ıLLI

II

E

GıT1M

B AS I M E V

ı

İNöNü ANSİKLOPEDİSİ MERKEZ HEYETI GENEL SEKRETER : Agah Sırrı LEVEND MÜŞAVİRLER ( ı ): Or . P rof. Dr. h. c. Cem i ! Bİ LS EL. A. D iLAÇ A R , r . Celal ERTUG, Adn an R Zi . Prof . Ştmstttin GÜNALTAY, Dr. Hal i l Fikret KANA D, Dr. Füruzan KI AL, Dr. Mehmet KÖYM EN, Fa ru k KURTULUŞ, Hüsey i n Namık ORKUN, Vedat Ö R S Adnan ÖT Ü KEN , Kamil SU, Faik REŞiT NA , Tahsin Y AZI CI Prof Suut Kemal E T K N

D N Y i

Ord.

,

E

U T

RESIM, HARITA .VE FOTOtRAF İŞLERI MÜŞAVİRLERİ Fazı l a AKA,

K e mal DENKER,

Ressam Refik EPiKMAN

İKİNCİ CİLDİN YAZILARINI HAZIRLIYANI�AR Neyice Adi l A R D A. A şkıd i l AK AR A . Prof. Dr . Necati Esat GÜÇHAN, Prof. Dr. Ti bor HALAS İ KUN, Ord. AKDE R. Prof. Dr. Sara A DİK, Harndi AK'lEKİ, Prof. Prof. Dr. Felix H AURO W İ TZ, Prof. Dr. Sad i IRMAK, İ N AN, Doç. Dr. Dr. İ h sa n Şükrü AKSEL Avni Dr. Ekrem Doç. Dr. H a l i l İNAL I K, AKURGAL, Doç. Ken an Or d . Prof . Dr. İhsan Abidin İTİL, Doç. Dr. Reşat iZBI RAK, Prof. Dr. Te v ­ Hilm ALA "lTAR, D r . Orhan H. A L İ S B H . Doç. fik Okyay KAB AKÇJOGLU Dr. Hali l F i kret KANAD, ehme t KAPLAN. Haluk K AR AMAGARALI . Dr. Sedat A LP, Cemal ALPMAN. Ccva ı Mcmd uh ALTAR, Doç. Dr. Liko AMAR. Ord. Prof. Bak i KASAPLIG İ L, Ord . Prof. Tevfik Remzi K AZAN­ Prof. Dr Sabri Ş a kir ANSAY, Rahmi APAK, Ord. Prof. Sadri CIGiL Dr. Füruzan KI NAL, Dr. Nuıi Refct KORU R, ehmet Altay KÖYMEN, Dr. Heinz KRISTINUS, Ma ksudi ARSAL, Ord. Prof. ARSE BÜK, Cel a J Esat Dr. ARSEVEN, Dr. Oktay ASLAN APA, Doç. Ahmet T Ş , Prof. Akdes N i met KURAT, Faruk KURTULUŞ, Ord. Lıitfi AY, Nevzat AYAS, Dr. Nermin AYGEN, Prof. Dr. Benno LANDSBE RGER, Agah Sı rrı L EVEND, Mehmet Ali AYNİ, A l tan BAL T ACl· Dr. Mecdut M NSURO L , Prof. D r. Kamile MUTLU, OGL , Doç. Mehpare BAŞ ARMAN, Prof. Dr. Fah i re Prof. Hüseyi n ahit OGUZOG LU Sacit OKYAY. Ord . P of. Dr. Bek i r S ı ı k ı BAYKAL , Fuat Pr . Sıddık Sami ONAR, Prof. Nai l ORAMAN, Baki BAYM UR, Prof. Cavit BAYS UN, Hikmet BAYUR, Pı of. ÖGÜN, Prof. Dr. Yusuf Ziya ÖKTEM, Nahiı Sırrı ÖRİK, el a hat ÖZGÜ, Doç Dr. Dr. Naci BENGİSU, Nurullah BERK, Prof. Ali Rıza Ad an ÖTÜKEN, Prof. Dr. B ERKEM, Prof. Dr. Ratip B E RKER, Ord. Prof. Salih Tahsin ÖZGÜÇ, Doç Dr. Nuriye PlNAR, Ord. Prof. Dr. Zeki B E RKER, Ord. Prof. Dr Kadri Bİ LGEMRE, Dr. Georg R H E , Prof. Dr. Walter RUBEN, Doç. Ferruh Emin LGİÇ, Ord. Prof. Dr. h . c. Cemi ! B İ L S EL, Prof. SANIR, Ahmet Ad n an SAYGUN. Ord. Prof. Vasfi R aş i t Dr. Hik met BİRAND, Prof. Dr. Şevket BİRAND, Prof. SEVİ G, Doç. Muvaffak S E YH A N, D r . S a m i m S İ NANOG­ Pcrte v BOR ATAV , Yusuf BOYSAL, Ö zdemi ÇOBAN LU, Pr f. Kirnil SOKULLU, Doç . OGLU, Feyzullah DAYlG İL, Ali Süha DELİLBAŞI, Doç. YÜREK, Selahattin T A SEL, Orhan TARHAN, Ord Sedat TAVAT, Prof. Dr. Vamık Esat Dr. Hali l Ş. DE MİRCİOGLU. Süreyya DE iZER İ , Kara­ ki DEVECİ YAN, Saip DEVE Lİ, P f. Ernest DİEZ. TEKELi, Mesut Cemi ! TEL, Prof. Dr. İrfan TiTiZ, Cemal Prof. Dr. Cem i ! DİKMEN, A. DiLAÇAR, Prof. Dr. Mu­ TOLLU, Prof. Bedrettin TUNC EL, Cemal TUR L, Prof. hitti DİLEMRE. Ord. Prof. H ı lmi DİLGİ MEN, Doç. Dr. Bes i m TURHAN, Osman Nuri UMAN, Fai k Re$i t Zeki URAL, Prof. Dr. Bürhan URUS, Güzin DİNO, Dr. Mevl ıid DOGANTUG, Rüstem DU­ U A , Tür in Prof. Dr. UZ AN, YURAN, Prof. Dr. Wolfram E BERH ARD, Dr Jan E R D iK , Dr. Doç. Azra Ord. Prof. İsmail Hakkı U ZUNÇ R Ş IL I , Prof. H i lmi Ziya E RHAT, Prof. Dr. Nihat ERİM . Gl. H. Emir ERKİLET, ÜLKEN, Kemal Edip ÜNSEL, Prof. Dr. Süheyl ÜNVER, Doç. Dr. Recai ERMİN, Doç. Baha ERDEM, Dr. Celal Ord. Prof. Dr. Wİ N T E RSTEİN, Ord. Prof. Şerefettin ERTUG, Doç. Dr. Adnan ER İ . Abdullah YALTK AYA, Prof. Dr. �- Rıfat YAR AR, A s lan Tufan E VRENOS, Ord. Prof. Dr. E. FRANK, Dr. Re ı a t GA­ Y AZMAN, Abdürrap YELG AR, M it h a t Y E N EN, Prof. R AN, Mahmut Ragıp GAZİ İH L , Sel ı m Nüzhet Dr. Fahi r YENİÇAY, P of. Suut Kema l Y ETKiN, Halil Fahrettin Kerim GÖKA Y, Do . ed i i YÖN ETKEN, H ü sey i G. YURDA YDlN , H. B a ­ Abdü lbaki ri YÜCE, Ha an - Ali Y ÜCEL , Yusuf Ziya YÜRÜKAN, GÖLPI N ARL I , İ. Haklii· G ÖR L İ , Pr of. Dr. Mu zaffer Prof. Dr. Zek i Z E R E .

C kadi r K ÜAKTUÇ. b C A dül Doç. , i ProNf. AKYG Z. A M Şınasi ALTU DA , M Esat A E GU Doç.BAGDA, Haydar A İ U of C BATTALGAZ . r n M . OD Bİ r o Dr. Dr. Muzafferİ ŞEN­ N Prof. Dr. TAYŞ , n ro N A n Nk T UZEL, Prof. Dr.Ord. os AMazhar Osman M ECKMANN, Enis Saffet EREN,

Afif ERZEN, Z MÖ A GER­ç B i Ö i Ord. Prof. Dr. ÇEK, Tayyip G KB LG N. Fatin G EKMEN, Doç. 1

Müıavir kad romuz da bulunan ü n iversi te Prof.

vt Doç.

s N

rn

s

lrri, Üniversite özerklik kanununun kabulü üz CHa-CHO H­ CH 2- CHO . Bu reaksiyona aldol poli meri ıasyonu den ir. Aldol kimyasa l bi leşimi bakımından hem aldehid, hem de

ı

ALDRICH [qddriç ok . ] , Thomas Bailey ( 1 8 36- 1 907 ) , Ameri ka ' l ı razar. 1 8 5 4 t e New York'ta i ş hayatına atıldık­ tan üç yıl sonra gazetec i l i k mesleği ne girmiş ve 1 8 8 1 - 90 y ı l ları arasında The Aı/anlit Monlh!y dergi sini yöneımiştir. Lirik ş i i r lerin den The Bal/ad of Babie Bel/e [ 1 8 56] , Cloth of Gold and O t her Poemr ( Al t ı n k umaş ve başka şii rler) { 1 87 0 i le Flower and Thorn ( Ç i ç e k l i diken ) ( 1 87 7 ] , hi­ kayelerinden Marjorie Dau- and Other People ( Marjorie Daw ve başkaları ) [ 1 87 3 ] , romanlarından Prudence Pal­ frty [ 1 874 ] , The Q11een of Shtb:ı ( Seba melikesi ) [ 1 87 7 ] en ç o k beğen i lenlerdendir. Kendisine ü n kazandıran v e Ameri k a n k l asik lerinden sayı lan eseri de Story of a Bad Boy ( Kötü bir çocuğun hi kayesi ) [ 1 870] adlı roman olmuştur. ALDRINGEN ( Aidringer veya Altrioger de den i r ) , . - 1 634 ) , Avu stu rya genera l i . 1 6 2 5 ıe Johann , kont ( 1 588 •

i mparaıor ordu ları başkomutan ı Wal len sıein'e, asker toplama . . . . . . ışlerıne yardımı ıle kend ı s ı n ı ıanıımış ve 1 6 26 da Dessauer Brücke meydan savaşında gösterdiği yararlık üzerine Konı payesin e çıkarı lmıştır. 1 629 da Lüberck barışında rol ü olan A , 1 630 da Manıua'yı zapıetmişıir. Son ra imparaıor tarafı n­ dan Ba vyera seçmen i Maximilian'a . gönderi len yardımcı or­ duya komutan l ı k eımişıir. 1 632 de feldmareşal olduktan sonra, büyük tutku lara kapı larak Walleinsıein'a karşı sui­ kaste katılmış ve gözden düşen kişi lerin mal iarına konarak

30

ALDRINGEN · - ALEKHİNE

1

zenginleşmiştir. Fakat çok geçmeden İsveçli ler'e karşı landshut kalesini savun urken öldüğünden, topladığı bu mal lardan faydalan amamışur.

A LEARDI, Aleardo [asıl adı : G AETANO) ( 1 8 1 2 1 8 78 ) , İtal ; an şairi ve vatan severi . Ri sorgimenıo fikrinin

hizmet eden lerden biridir. 1852 ve 1859 tarih­ 1 yayılmasına lerinde Avusturra h ükümeti tarafından hapsedi lmiştir. İtal­ i

ALDROV ANDA, ikiçenekli lerden droserasei ( Drose­ raceae) familyasına bağlı bir bitki cinsi. Bu cinsin biricik türü A . veı icul o ıa 'dır. Göllerde ve bataklıklarda yetişir. Kökü olmadığından su üstünde yüzer A. nın sapı i nce ip­ lik gibidir. Yaprakları bu i nce sap üzerine halka halka di­ zilidir. Çiçekleri küçük ve beyazdır. A. güney ve orta Av­ rupa'da, orta Afrika, Hindistan, Japonya ve Avusturalya-' da yetişir. Bağlı olduğu fami lyanın öteki cinsleri gibi A. da böcek yiyen bitki lerdendir.

ya'da h ü r hayat ın gerçekleşmesine yardım edenler arasında­ dır. 1 8 64 te yayımladığı Canti ( Şarkılar) adlı eserinde duygularının ve ıabiat tasvi rlerinin asil ifadesi vard ı r.

ALECSANDRI [ aleksafldrf ok. ) , Vasile ( 1 8 2 1 - 1 890 ) , Rumen şairi. Rumen edebiyatının gelişmesine çok önem verdiği için halk şarkılarını toplamış ( 1 8 5 2 - 66) ve bun­ ları, kendi Doine ıi Liic riim io are ( Şarkı lar ve gözyaşları ) [ 1 8 5 2 ) ve Miirgiiritiirele ( İnci çiçekleri ) [ 1 862) adlı şiir kitaplarında ıaklidermiitir. Negruzzi ve Kogil.ln iceanu ile birlikte laşı'da tiyatro müdürü olmuştur ( t 840 ) . Birçok komedilerinde cemiyetin aczine h ücum eder ; Rus himayesi­ ne karşı girişi len harekete ve milli birliğe tarafçıdır. Siyasi alanda önemli rol oynamıştır. «Junimea» ( b. bk. ) üyesi olarak Pasteluri ( Pasteller) ve Legende ( Efsaneler) ad l ı en güzel şii rlerini 1 862 den baş lıyacak Convorbiri Literare dergisinde yayımlamışur. Harbe ait Ostaıii noıtri (Asker­ lerimiz) [ 1 877-78] başlıklı ş i irleri halk arasında - yayı lmıştır. ı 878 de Montpellier'de latin ııkına yaptığı övgü üzerine ödenlendiri lmiştir. Alecsandri, Ru men tarihi dramının da yaratıcısıd ı r . Bunlaı dan De ı pot Vodii ( Prens Despot) [ 1 880} , Fantana B landuziei ( Blanduzi çeşmesi ) [ 1 884) ve Ovidiu ( Ovidius) [ 1 890) anılmağa değer. Alecsandri 1 8 5 3 - 5 4 te İstanbul'a, Anadolu'ya, İtalya'ya ve Fas'a giımi�. Paris'te bulunmuştur. Rumen edebiyarına Türk egzotizmini de geti­ ren şii rlerinde Boğazi ç i ' n i n güzellik lerini konu edinmiş parçalar vardır.

ALDROV.,.NDI, Ulisııe ( 1 5 2 2 - 1 605 ) , İıa lyan hekim ve tabiiyatçısı. Bolonya'da doğmuştur. İlk önce Bolonya Üniversitesi 'nde, sonra da Padova'da hukuk öğrenimi yap­ mış, fakat bu şehi rde tıp dersle­ rine de devam etmiştir. Bolonya'­ ya dönmüş, boranikle uğraşmaya koyulmuşrur. 1 5 5 3 te doktor ol­ duktan sonra, 1 5 60 ta Bolonya Üniversitesi botanik kürsüsünü elde etmiştir. 1 5 68 de boıanik bahçesini açmış ve bunun yöneti· mini ele alırken, ecza ve ezaneler müfettişliğine atanmıştır. Fakat bu sonuncu işi eczacılar arasında ken­ d isine birçok düşmanlar kazandırALDROVANDt mıştır. Bunlar, aleyhinde birleşerek, onu, bahçesinde tiryak yapmaya eberi ş l i biıki leri yetiş­ tirmekle suçlamışlardır. Bilgin papa Gregorius XIII. ün yardımiyle suçsu zluğunu tanıtlamıştır. O devirde ( 1 57 4 ) bütün pharmacope' lere örnek lik eden Antidotarii Bononi­ e,ıiı Epitome ( Bolonya panzeh irleri özet i ) eserini yazmıştır.

ALEI, Siberya'da Obi nehrinin yukarı kesiminde bu­ lunan Barnaul şehri yakınında Obi'ye karışan büyük kol­ lardan biri . ALEİPTERİON, eski Yunan palaistra ' sı nda atletlerin yağlanmalarına mahsus yer.

Aldıovandi tabii yat bilgisine aşırı derecede düşkündü ; bütün zamanını, yeteneğini ve varlığını bu uğurda harca­ mıştı r. Bolonya tabiiyat müzesinin temel i n i teşki l eden zengin koleksiyon lar toplamışur.

ALEİPTES (Yun. aleip h e in = yağlamak ) , eski Yunan palaistra'sında atletleri idmanlardan önce yağla ovmak ve masaj yapmak gibi özel bir işi olanlara verilen ad. Bunlar, aynı zamanda atietierin rej imlerini sapuyan kimselerdi. Eski Romalı lar'da bu sıfat, hamam müşterilerine masaj yapan ve yarı doktor sayılan esiriere veri lirdi.

Aldrovandi 'nin ka leme aldığı eserler, bütün lüğü ile bir tabi at tarihi ( 1 606 - 1 668 ) teşkil eder ve Gesner' in eseriyle birlikte Buffon'a gelinciye kadar hayvanlar tarihi üzerinde başvurulan tek eserdi r. Ayrıca uzun zaman beğeALEIXANDRE [a leyhafldre ok. ) , Vicenle (doğ. n i len bir Muıaeum Met a i litum ( Madenler m üzesi ) [ Bo- J ' 1 900 ) , İspanya'Ir lirik şair. B k . İSPANYOL EDEBiYATI. lonya, 1 64 8 ) yazmıştır. ı am

1

l

ALEKHINE [ F r . alekifl ok. ; Rus. Aly�l_ıin, AlekALEA, esk i Yunanistan 'da, Kuzeydoğu Arkadia'da i bir yer. Coğrafya ve uzun zaman da siyaset bakımından sandr ), Alexandre ( 1892 - 1 946 ) , Rus ası l l ı Fransız dünya satranç şampiyonu. Bir Rus saylavın oğlu olarak Moskova'­ Argolis'e bağlı idi. Aıhena Alea kültü ile ünlüydü. da doğmuş, 1 6 yaşında satranç ustası olmuş, Rus devriminALE.,.NDRO, Gir_o l a m o [ Lk adı : Hieronymus Ale- 1 de Paris' e giderek hukuk fakül tesinde okumuş, Fransız and er} ( 1480 - 1 54 2 ) , Italyan humanisti ve pa pa Irk diplo· · vatandaşlığına alınmış ve Li sbon' da ölmüştür. Satrançra � atı. 1 4?� an ba şlı ���� k Vened � k'teki h ümani �t çevrenin en usta bir ta � rruzc � ol � n v � oyunun başla gıcı ile ort safhaları � � onemlı_ kı şısı olara.> denilen aylık cüzdan ı arın alınıp satılması yasak edi lmiştir. Vezirlikle kaptan paşalığa getirilen Rusçuk yarinından Abdullah R amız Ef en d ı' d e, tersanede ıslahata gırışmiş ve hay lı tel m izlik yapmıştır. Bu çalışmalarla her işin yolunda g ittiğini , sanan Rusçuk yAranı, bir yeni ayaklanma i le karşı laşacak-

1\

j



1

•.

ı

/

1



·

·

·

ALE:MDAR MUSTAFA Pş. - ALEMGİR II. , Azizüddin larını ummuyorlardı. Ha lbuki Sultan Mustafa'yı tekrar hükümdarlığa geti rmek i stiyen ler, etaltından çalışmakta idi ler. Bu h ususta Sultan Mustafa da kız kardeşi Esma Sultan a raci yle dışarda kışkı rtmalarda bulunuyor, hem yeni­ çeri ocağiyle, hem de bazı paşatarla haberleşiyordu. Esma Sultan 'ın bu çalışmaları n ı haber alan Alemdar Mustafa Paşa, önce kızlarağasına, Sonra da Sultan Mahmut'a bu teh likeli durumu yazı ile bildirmişti. Çı kacak olan herhangi hir ayaklanmaya karşı Alemdar, kendi kuvvetlerine güven i­ rordu ; fakat bunlar da top l u bir halde değil le rdi. E laltın· Jan çalışan muhaliflerin kuvvetleri artı kça, sesleri de yavaş yavaş yükse liyordu. Ha l k . tamamiyle den ecek derecede yeniliğin düşman ı ve yeniçerilerin taraflısı idi. Alemda r'ın eski nüfuzu azalmıştı, hatta ramazan bayramı ndan sonra yeni çeri ocağının kalduı lacağı propa­ gandası yayı ldrğından , yenilik düşman ları ihtiyara lüzum görmeden, sadrazam hakkında açıkça atıp tutarak, duvarlara yafta lar yapı şuracak kadar i leri gitmiş lerdi. Mustafa IV. ün elaltı ndan yönettiği bu harekete karşı bazı tecrübeli devlet adamları. tehli keyi Alemdar'a anlatarak, geçici bi r zaman için Edirne'ye gi tmesini, Rumeli kuvvetleri ile yeniden İstanbul'a gelmesini tavsiye etmişlerse de, Alemdar bunu küçümsiyerek karşılamıştır. Yenilik düşman lığını yeniçeri ocağının dokuzuncu ağabölüğü odabaşısı ve subaylariyle yedinci ve elli altıncı cemaat ortaları, u sta ve subayları yöneımekteyd i. Ramazan ın 26 ncı gunu akşamı A l emdar'a suikast yapılması yeni çeri lerce kararlaştırı lmıştı. Alınan tenibe göre yangın olduğu yayılacak, sadrazamların yangın yerine git­ mesi adet olduğundan . Alemdar dışarı çıkınca öldürülecekti. O gece Alemdar, teravihten sonra Babrili'ye gelmiş ve he­ men dairesinde yatmıştı. Yen içeri ler önce kararlaştır­ d ı k ları gibi, Babıili önüne gelmişler, «yangın var ! » diye gürültü ederek sadrazaını dışarı çıka rmak i stemişlerse de, rangının aslı o l madığı n ı ve suikaste uğrıyacağını anlıyan Alemdar l\·I ustafa Paşa, d ışarı çıkmamıştır. A lemdar'ın d ı ­ şarı çıkmadığın ı gören yeniçeri ler, ikinci b i r plan ıasarla· mışlardır. Bu pliina göre, önce Ağakapısı'na giderek yeniçe­ ri ağası Mustafa Ağa'yı parçalamışlar, sonra Paşakapısı ( Ba­ bıali ) n ı çevi rerek sadaret kethüdası dairesin i aıeşlemiş ler, daha sonra da Paşakapısı'ndaki sekban larla çarpışarak Alem­ dar'ın dışarı çıkmasını bek lemişlerdir. Silah sesleri üzerine cariyeler Babrili'deki sekbanların birbirleriyle kavga ettik­ lerini sanarak, Alemdar'ı uyandırmışlard ı r. Fakat A lemdar, işin kendine karşı olduğun u an lıyarak hemen abdes almış, sonra pence reden bakarak sekbanlar ile çarpışan yeniçeri leri görünce, kendisi de ateş eımeğe başlamıştır. Sadrazarnın d ışarı çıkmıyacağını anlıyan yeniçeriler, Paşakapısı'nı dört taraftan aıeşlemişlerdir. Çaresiz kalan Alemdar, 5 6 kadar cariyesin i harem bah Ç esindeki taş kulenin içine aldıktan sonra, bir süre bu kulenin kapısında savunmakta devam etmiş, fakat orta l ı k ağardığı halde, bir taraftan yardım gelmediğini görünce, umuısuzluğa düşmüştür. Bunun üzerine Alemdar, harem keth üdasını yollıyarak kendisinin mensup olduğu 42. bölüğün odabaşısını getirtmiş, ona : «bana kırk ikinin yoldaşı Alemdar derler, !akin sizler gibi padişah haini değilim. Ancak bu arada 56 adet cariyeleri m var. Evvel Allah, son ra sana ıeslimdir. Bunlar avret makulesi olmakla, bir şeyden haberleri yoktur ; eğer bunlara i hanet edersen iz, ruz- ı cezada davacınız Allahü azimüşşan olsun» diye � ek kadınları odabaşıya teslim edip göndermiştir. Yalnız yanında bulunan başkadını i le başağası gitmek i stememiş­ leıd i r. Bu sırada 500 kadar yen i çer i , A lemdar'ın bulunduğu

41

kulenin üzerine çıkarak kuleyi tepesinden delrneğe başlamış­ lardır. Cariyelerin tesliminden son ra kapıyı kapıyan Alem· dar, düşmana teslim olarak a lçakça öldürü lmekıense kendi kendini öldürmeyi uygun görmüş , kule içinde duran bir varil baruru ateş liyecek bulunduğu yeri dolduran dumandan ölmüş ve kuleyi del mek üzere üstüne çıkmış olan 500 k i · ş i y i de havaya uçurmuştur ( 1 6 kasım 1 808 sa l ı öğleden önce ) . A lemdar Mustafa Paşa'dan sonra Rusçuk yaranından sadrazam kethüdası Mustafa Refi k ve defterdar Tahsin Efendiler de öld ürülmüştür. Ya lnız rei sülküttap Galip Efen· di'ye dokunulmamış, Behiç Efendi i se olayı duyar duymaz İ stanbul suru dışına çıkıp kaçmışnr. Bu sırada kaptanıderya Ramiz Paşa ile sekban - ı ced i t komutanı kadı Abdurrahman Paşa. b i r k ı s ı m kuvvetle ve deniz yoliyle Topkapı sarayına çıkarak, pad işah ı korumak için ayaklananlarla çarpışmışlarsa da Alemdar'ın ölümü, yeniçerilerle taraflılarının cesaretini artırd ığınd an, ayak lan­ mayı bastıramamışlardır. Yeniçeri lerin mahadı Mustafa IV. ü tekrar tahta çıkarmak olduğundan, Sultan Mahmut'un şeyhülisliimdan aldığı fetvaya dayanarak verdiği emir üzeri­ ne, Mustafa'yı boğdurmuşlar, daha fazla dayanamıyacak la­ rını anlıyarak, saraydan deniz yoliyle kaçmışlard ı r. Babrili yangını n dan sonra Alemdar'ın cesedi bulun· muş, sokaklarda sürüklenmiş, Yen iodalar'daki Etmeydan ı'na geti rilerek başaşağı asılmış, sonra parçalanmış olan kemik­ leri, Yedikule dışında bir hendeğe atılmıştır. Yeniçerilerden korkulduğu ic; in ocağın kaldırı ldığı tarihe kadar, ı s y ı l kabri· nin üstüne mezartaşı bile dikilememiştir. 1 908 devriminden sonra ·kurulan Tarih-i Osmani Encümeni tarafından Alem­ dar'ın kemikleri Parkkapısı karşısındaki Zeynep Sultan Mezarlığı'na ıaşıtılmış, Rusçuk yarin ından olan Tahsin Efendi i le yanyana gömül müştür. A lemdar'ın ölümü i le yenilik harekeı leri 18 yı l geri kalmış, Selimiye ile Levent Çifıliği kışiaları yak ı l mış, sek­ ban · ı cedit ocağı kaldırı lmıştı r. ALEMEN, 82 numaralı küçük planet. R. Luther ta· rafından 2 7 ekim 1 8 64 te keşfedi lmişti r.

ALEMEYN, El (Aiameyn, E l ) , kuzeydoğu Afrik a'da İskenderiye'nin 1 00 km kadar batı-güneybatısında kıyı de­ miryolu üzerinde b i r köy. A. , İkinci Dünya Harbi 'nde Bağlaşıklar'la Alman ve İtalyan'lar arasındaki savaşlar do· layısİyle tan ınmıştır. 2 5 .VI. 1 94 2 de Bağlaşık ordularının komutasını İngiliz general i Auch i n l eck almış ve l - 6.VI I . 1 94 2 günlerinde yapılan savaşlar sonunda, Rommel komutasındaki Alman . İtalyan Afrika ord usunun doğuya doğru i lerlemesi durdurulmuştur. Sağ yanını, A. yakınında Akdeniz' e ve solunu güneydek i Katıara çöl ve batakl ıklarına dayamış bu lunan 8 . ordu, General Montgomery'nin kumutası altın­ da ve 2 3 - 2 4 . X. 1 94 2 tarihinde taarruza geçerek, i l erlemeğe başlamış ve bunu takibeden gün lerde Kuzey Afrika, Mi h· ver kuvvetlerinden temizlenmiştir. ALEMGIR I . : bk. EVRENGZ İB.

ALEMGI R II., Azizüddin (ölm. 1 7 5 9 ) , Hindistan'da Timuroğu l ları'ndan gelen 1 4 üncü hükümdar. 8 inci hü· kümdar Cihangir'in oğludur. 1 7 54 te tahta geçmiş, fakat kendinder: ön ceki hükümdar Ahmer Şah Babadır gibi bir kukla halinde kalmıştır. Pencap'ı AEganlar'dan geri almak için giriştiği deneme üzerine, Afgan hükümdan Ahmet Şah Dürrani ( Abdal i ) ,Delhi'yi alarak ( 1 7 5 7 ) yağma ettirmiştir. Alemgi r II. n i n sa ltanatı Haydarahat Devleti ' n i n k u rucusu

42

ALEMGIR II. , Aziıüddin - ALENILIK

Nizamülmülk Kılıçhan'ın torunu Emirülümera Gaziyüddin'­ in eğemenliği altında veyahut onunla uğraşmakla geçmiş, sonunda bunun tarafı n­ dan öldürülmüştür.

ALEMTEJO veya ALENTEJO [alentjju ok. = Tej o'nun öbür yan ı ] , Portekiz'in güney bölümünde, mem­ leketin en geniş, fakat en yoksul ve seyrek nüfusl u yöne­ tim bölümü. Yüzölçümü 24 390 k m2 , nüfusu "587 000. A. kuzeyde Tej o ırmağı, güneyde Sierra do malhrao'ya k adar uzanan geniş aşıntı düı:lükleridir. İspanya sınırlarına doğru dağlık yerler başlar. Bölgenin sularını güneye doğru akan ve bir smır ırmağı olan Guadiana boşaltır. Sıcak ve kurak bir ıklim özelliği gösteren bölgenin güney bölümünde çalı­ lıklar, geniş yerler kaplar. Çiftçilik, önemli yer tutmaz. En çok davar yeıişıirilir. Kuzeydoğudaki vidi taban larında i se, ekin tarlaları ve bağlarla kaplı çok bitek topraklar uza­ nır. Bu çevrede çok miktarda domuz ve keçi beslenir. Böl­ genin yönetim merkezi Evora ( 1 6 000 nüfuslu) dır.

ALEMGİRNA­ ME, Hindistan h üküm­ dan Evrengzib Alemgir I . ( bk. EVRENGZİB)in zamanına ait tarihi eser. Yazarı Muhammed Ka­ zım, Alemgir'in yakı­ nında yaşamış ve eserini ona sorarak yazmıştır. Bu eser, hükümdarıo saltanatı elde etmek için giriştiği savaşları ve saltanannın ilk on y ı l lık olay larını k apsa­ maktadır. Evrengzib salALEMGIR I I . tanaırrıın onuncu yılın­ da anlaşdamıyan sebepler y üzünden, kitabın tamamlanmasını durdurmuştur. ı ıo7 sayfa tutan Farsça meıin «Asiatic Society of Bengal» tarafından yayımlanmıştır.

ALENCAK [alerıkqr ok. ] . Jose Marliniano de ( 1 829· ı877 ) . Brezilya'l ı yazar ve siyaset adamı. 1 868 de say tav ve adiler bakanı olmuştur. Edebiyatta Yeni Brezi lya Okulu'nun şefliğini yapmıştır ; 18"57 de yayımisdığı ve bir­ çok dillere tercüme edi lmiş olan en güzel romanı, Brezilya kızılderililerinden bahseden O Guarany ( Guaraniler)dir.

ALENÇON [alaıq ok. ] , Fransa'nın kuzeybatı bölü­ m ünde, Ome departmanının merkezi olan bir şehir. Nüfu­ su 17 000, denizden yüksekliği ı 3 5 m . Sarthe boyunda ku­ ALEM HAN, Hindistan'da Handeş ( Handiş) hüküm- 1 rulmuş olan A. da pamuk dokumacılığı gelişmiş olup, in­ darlarından Adil Han III. ün sanı. Bk. ADiL HAN III. ce süs dokumacılığı i le de tanınmıştır. Kuvarts lıilliırların­ ve HANDEŞ. dan yapılan «Alençon elması» sanatı gerilemiştir. Birçok ALEMIN RUHU veya NEFSI, bütün i İe-me nisbetle eski taş yapı ları bulunan A. da, tarihi değeri olan kilise, birlik ve hareket prensipi rolünü oynıyan ruhun i fadesi. İlk saray, tiyatro, müze ve kitaplıklar vardır. A. kitaplığında defa Eflitun felsefesinde kullanılan bu kavram, tam · olarak 1 5 000 cilt kitap bulunmaktadır. Schelling tarafından organik alemle, olmıyan ilem arasında­ ALENÇON [alaJq ok.] KONTLUt'iU, DUKALit'il, ki sürekli münasebet ve genel bir organizma halinde bütün Xl. yüzyıldan beri kontluk olan Alençon, 1 2 2 ı de doğrudan . tabiatın birleşmesi şeklinde tanımlanmıştır. O, bazı kere doğruya Fransız kırallığının mülkü haline gelmiş ve çok kere Tanrı'nın yerini tutan, bazı kere de Tanrı ile görülen var­ veliaht olmıyan genç prensiere malikine olarak veri lmiştir. lıklar arasında ortaç olan bir kavramdır. 1 322 de kıral Philippe VI. nın kardeşi Charles 11. de

ı

Revak i l er'in ( veya Stoa filozoflarının ) Tanrısı Eflitun!. daki «alemin ruhu>>nu daha sonraki doktoriniere bağlamak­ tadır. Plotinos'da bu deyim üçüncü «Uknum» (= hypostase) olur ki, yukarda gördüğümüz Schelling'in tanımlaması bu kökten gelmektedir.

ALEMŞAH , Ali enin , [Seyit] (ölm. ı478/9 ) , Hı­ zır Hanlar hanedamndan sonra gelen son Delhi sul tanı. Afgan beylerinden Bühliıl, Ludi (b. bk. ) nin elinde bir kukla halinde idi. Sonunda 1 4 5 ı yılında- saltanatı buna bı­ rakmak zorunda kalmıştır. ALEMŞAH BEGVM , Akkoyun lu h ükümdan Uzun Hasan Bey'in kızı ve Şah İsmail'in annesi. Trabzon imparatoru Aleksios IV. ün torunu olan ve Kiria Katherina da denen Despina Hatun'dan doğmuştur. Alem­ şah Hatun'a Martha da denilmektedir. Alemşah, Uzun Ha­ san tarafından, Safevi ailesinden Şeyh Cüneyt'in oğlu Şeyh Haydar'a verilmiş ve bu evlenmeden 1487 de, Safevi Devleti'nin kurucusu Şah İsmail doğmuştur. Habib·iiı-ıiyer, Alemşah Begüm'ü Halime Bigi Aka adiyle anmaktadır. ALEMŞAHLI , Manisa'nın Alaşehi r i lcesinin Sarıgöl bucağına bağlı bir köy. Nüfusu "577 ( 1 940 ) . Hisar çayı boyunda etekte, orman kenarında kurulmuş olan A. nın kerpiç ve tahta duvarlı, toprak ve kiremit damlı evleri topludur. Köyde kaynak ve kuyu sularından faydalanırlar. Çevresinde tahıl, tütün ekilir, meyva yerişıirilir. Halkın bir kısmı odunculukla geçinir.

Volois'ya geçen A. nda bir hanedan başlamış ve torunu za. manında du ka lığa çıkarılmıştır ( 1 4 1 5 ) . Duka Charles IV. ün ölümü ile bu .eski hanedan sonmüştür ( 1 52 5 ) . Kıral Charles I X., A. u küçük k ardeşi François ( sonradan duc d ' Anj ou) y a vermiş, fakat bunun ö lümünden ( ı 584 ) sonra memleket yeniden kırallık mülkleri arasına katı lmıştır. Kıral Louis-Phi lippe, A. dukalığı sanını, torunu ve Ne­ mours Dukası 'nın ikinci oğlu olan Ferdinand-Philippe ( 1 844I9ıO) e vermiştir.

1

1

ALE N I LİK, kamuya açık olma. Bu, iç hukuk ve milletlerarası hukuk bakımından incelentbilir :

1 - İç hukukta : Pariimentolarda görüşmeler ve mahkemelerde yargılamalar, prensip olarak, kamuya açık tutulur. Resmi kayıt ve sicillerin de aleniliği esası kabul edilmiştir. Aleni lik bunlarda, tarafsızlığın, h ürriyetin ve doğruluğun bir inancasıdır. Bundan, meclislere, mahkemelere ve memur­ lara vatandaşın güveni de doğar.

Parl4mentolarda : Siyasi h ürriyetin ve milli denetle· menin gereklerinden olan bu alenilik iki türlü sağlanır : ı Meclise mensup olmıyan kimselerin de gırıp, goruş­ meleri dinleyebilmeleriyle. 2 - Meclis görüşmelerinin olduğu gibi yayımlanmasiyle . Bizde bunu, Mtclis'in çıkardığı cu­ tanak dergisi sağlar. Anayasamızın 20 nci maddesine göre «Meclis görüş­ meleri herkese açıktır ve olduğu gibi yayılır». Bununla beraber gizli kalması gerekli meseleler kapalı konuşulur. 2 0 ncı maddenin ikinci fıkrasına göre : «Meclis kapalı •

ALENILIK - ALENZ oturumlar da yapabilir». Kapalı oturum yapılmasını bakan· lar yahut on beş mil letvekili yazı lı olarak isterse, gerekçe­ ler ( din tenerek karar alınır ( İçtüzük md. 96-98 ) . Kapalı oturumların tutanakları, Meclis ayrıca karar vermedikçe yayımlanamaz.

Mahkemelerde : Yargı lamaların aleniliği, anayasan ı n koyduğu b i r esastı r : «Mahkemelerde yargıla �alar herkese açıktır» (A. Y. md. 5 8 ) . Bu esas, ceza ve hukuk yargılama usulü kanunlarının 373 ve 149 u ncu maddeleriyle de beli rtilmiştir. Yargılamanın aleni liği esas olmakla bera· ber, genel töre ile ahlaki güveni veya bir kişinin ve ailenin namus ve onurunu korum�k için duruşmaların tamamın ı n veya bir kısmın ı n gizli olmasına mahkemeni n karar verebi­ Jeceği, usul kanun larında yazı lıdır. Tapu ıildl/eri de alenidir ( Med. K. md. 928 ) . Bun­ larla ilgili olduğunu i sbat eden herkes, aslının gösterilme­ sını veya suret verilmesini .i stiyebi lir. Ticaret sicilieri i le bu sici llerin tesçit ve kaydına ait saklanmış kağıtları ince­ lemek ve onayl ı suret lerini almak da herkesin hakkıdır ( Tic. K. md. 3 7 ) .

Resmi sici llerin aleniliği esasından kamu güveni pren· sipi doğar. Tesçi l, başkasına etkili olur ( Med. K. md. 929. Tic. K. md. 3 9 ) . Bankaların ve anonim şirketlerin bilançoların ı yayım­ lamak ödevleri alenilik esasından i leri gelir ( Bankalar K. md. 3 2 ) .

l l - Mtl/ eı le raraJt alanda alenilik : Devlet lerarası m ün a· sebetlerde aleni lik, milletlerarası mahkemeler, konferanslar ve antlaşmalar için i l eri sürülmüştür. Gizli politikaya sal­ dıranlar, daha i leri giderek devletler arasındaki diplomatik görüşmelerin de aleniliğini istemişlerdir. Fransız devriminde Kurucu Meclis'ten bu yolda güzel sözler duyulmuş, Amerika Birleşik Devletleri eski başkanlarından Wilson da, barış programında bunu ele almış olmakla beraber, �ır. bugün de diplomaside başarının esası sayılmakta ve diplomatik görüşmelerin gizliliği pren sipi yerinde durmaktadı r.

MilleıleraraJI mahkemelerde : Duruşmaların aleniliği kaide olmak gerekti r. Milletlerarası mahkemeler, hakem mahkemeleri , karma hakem mahkemeleri, Hakemlik Daimi Divanı, Adalet Divanı'dır. Hakem mahkemelerinde yargı­ lamalar, bun ları kuran kompromide ( tahkimname) yazı lı hükümlere göre açık veya kapalı yapılır. Biri nci . Dünya Harbi ertesinde kurulan karma hakem mahkemelerinde duruşmaların açık olması kabul edilmiştir (Lausanne Barış Antiaşması md. 95, paragraf 6). 1 899 ve 1907 sözleşmeleri ile Lahey'de kurulan Hakemlik Daimi Divanı'nda «yargı· Jamaların, ancak tarafların muvafakatİyle mahkemece alın· mış karar üzerine açık olacağı» kaydedilmiş i se de ( road. 66) Birinci Dünya Harbi'nden sonra yine Lahey'de kurulan Adalet Divanı"nın statüsü ile alenilik kaide olarak konmuştur : «Oturumlar alenidir, meğer ki divanca bunun aksi karar· laştırılmış veya iki taraf bunun kabul edilmemesini iste· miş bulunsun» (md. 46) . San Franci sco Anılaşmasiyle kurulan yeıii Adalet Divanı statüsüne de aynı madde alın· mıştır. Kon/eranılarda, oturumların ve görüşmelerin açıklığı, bun ların mahiyetine ve i çtüzükleriyle kabul edilmiş usule bağlıdır. Siyaıi konferanılar'ın törenli oturumlarından gayrısı kapalıdır. Mesela 1 9 1 9 Barış Konferansı'nın bütün oturum­ lan kapalı olmuştur. Lozan barış konferansının açılış ve kapanış oturumlarından gayeısı da böyle olmuştur. Çağıran

..

43

devletlerin baştemsilci lerinden her biri içtüzüğün buna ait maddesi konuşulurken, görüşmeleri ihtirastan korumanın ve gizliliği sağlamanın gereği üzerinde ayrı ayrı durmuşlar· dı. Türk başdelegesi İ smet Paşa, açıklığı yeğliyerek, dav a ­ sını dünya halk efkan önüne koymaktan endişesi olmadığın ı göstermiş v e b u suretle istediği etkiyi yaptıktan sonra dev­ letlerin i steğine uymuştur. Kaide koyan konferanslarda oturumların açıklığı ka­ bul olunabilir. Nitekim 1 907 Lahey konferansının genel oturumiarına kartlarla girilebi lmiştir. Birİeşmiş Mi l letler yasasını hazırlıyan San Francisco konferansının genrl top· lantıları da açık olmuş ve bu toplantılarda binlerce kişi bu­ lunmuştur.

Bununla beraber, bu çeşit konferanslarda da a s ı l ça­ lışmaların yapıldığı komite veya komisyon oturumları, ge­ nel mahiyet verilmiş olmadıkça kapalıdır. Mi l letler Derne­ . gl'nde bazı komisyonların v e San Fransisco'da dört komis­ yonun toplantıları bu malıiyeıle açık yapılmıştır. Milletler Derneği'nin iki organı olan Asamble ve Konsey oturumları tersin e karar alınmış olmadıkça aleni idi. Bunun topladığı konferan slarda da ayn ı kaide güdül­ müştür. B irleşmiş Milletler'in beş organı olan Genel Kurul, Güvenlik Meclisi, Ekonomik ve Sosyal Meclis, Vesayet Meclisi ve Adalet Divanı"nda da alenilik prensip olarak kabul edilmiştir. Alenilik ve Pakl : Devletlerarasında bağlaşma, pay· !aşma, saidırma antlaşmaları hep gizli görüşülür ve gizli yapı lır. Bu yüzden insanlık harbe sürüklenmektedir. Harbe harb düsturunu tutan Amerika Birleşik Devletleri başkan ı Wilson , daha 1 9 1 8 ocağında barış antlaşmalarının açık olarak yapılacağını, bundan böyle diplomasinin açıkça ve meydanda hareket edeceğini, gizli anlaşma yapılmıyacağını i lin eylemiş, «adalet ve şeref üzerine kurulu milletlerarası münasebeılerde açıklığın tutulacağını» pakta yazdırmıştı. Bunu sağlamak için de paktın 1 8 inci maddesiyle millet­ lerlerarası bütün antlaşmaların ve yüklenmelerin Dernek" e tesçi t ettirilmesi ödevin i üyelere yük lemişti.

Birleşik Milletler yasası yapılırken, sağlanamamış olan bi rinci hüküm Şarıa konmamış, hatta üzerinde durulmamış­ ıır. Ancak tesçit maddesi B irleşmiş Milletler'in yasasına kon­ muştur ( md. 1 02 ) .

Antlaımalarda : Paktın v e şarıın yukarda işaret edilen maddelerine göre bir antlaşma tesçit edilerek yayımlan aca� ı için antlaşmaların da aleni ligi prensip olarak kabul edil­ miştir. Bununla beraber birçok devletlerin, anayasalarında gizli antiışma yapabilme yetkisi vardır. Türkiye, Amerika Bir­ leşik r;>evletleri ve İsviçre gibi bazı devletlerde bu yoktur. Ana· yasamızın 26 ncı maddesine göre, devletlerle sözleşme ve antlaşmaları B üyük Millet Meclisi yapar. Bu sebeple bizde gizli antlaşma yapılamaz. ALENTIAK , eskiden Batı Arj antin'in San }uan ilin· de, Huanacache gölleri dolaylarında yaşamı ş olan kızıl­ derili bir halk ve bunun dili. Asıl Alentikalar'a Huarpe ( Guarpe) de denirdi. Güney Amerika dilleri arasında başlı· başına bir dil ailesi sayılan bu grupa, Cuyo (şimdiki Men· doza, San }uan ve San Luis i lleri ) i linde oturan Mi lka­ yaklar da girerdi . Bu dil ailesi şimdi tamamiyle kaybolmuştur. ALENZ , Siirt ili, Kurtalan i lcesine bağlı Rıdvan ( Sadık) bucağını n merkezi. Nüfusu 1 2 6 ( 1 940) .



44

ALEOKARA - ALET

ALEOKARA ( Aleochara) , kınkanadlı böcekler (Cole­ opeıera ) i n srafi linide (Staphylinidae) fami lyasına bağl ı bir cins. � - 9 mm uzunluğunda olan bu hayvanların vücutları genel olarak siyah renklidir. Oldukça fazl a türü vardır. Kadavralarda, çürümekıe olan bitki parçal arı arasında, güb­ relerde, mantar ve yosunlar altıo da, karınca yuva larında, bazı ları da sinekierin pupalarında asalak olarak yaşar. A . /ata ve A . davicornis Avrupa'da yaşıyan türlerindendir. ALEPAS, kabuklular ( Crusıacea ) sınıfının si rri pedler

( Cirripedia) tak ımına bağlı lefadide ( Lephad idae) familya­ sının bir cinsi. Atlas Okyanusu'nda ve Akdeniz'de yaşıyan türleri, derisidikenli l erde ve diğer bazı hayvan lar üzerinde, A . p ns it ı adlı türü ise medüzlar üzerinde yaşar.

ALEPH [ ' A lıeph ; a/N ok. ; kelime an lamı : «öküz». Habeşçe karşılığı : 'al/, Nesıuri Süryani : 'alaph. Yakubi Süryani : ' daph, Arapça : 't:.lif ( e li! ) , Farsça : elf, Yunan­ ca : alpha, Ermenice : ayb } , İbrani a l fabesinin i l k harfi ve het;ıze (coup de glotte, glotıal catch, Stoss) nin bu dilde­ k i işareti ( bk. A ve ALFABE ) . Fonetikte ' i şaretiyle gös­ teri lir. «Mizmari patlayıcı» ( occlusive glottale) ve titreşim­ siz, yani sert ( sourd ) bir konson olan bu ses, gırtlakta ses kiriş leri birdenbire yanyana gelerek, ses deliğini kapa­ dıktan sonra, basınçla bu kirişlerin bir patlama şeklinde tekrar açılmasiyle meydana gel i r ve bir kesme izlenimini verir. Hece başına (Stimmeinsatz) olduğu gibi , hece sonu­ n a (Sıimmabsatz) da raslıyabi li r. ALEPlDOSAVRİDE ( Alepidosauridae ) , kemikli balıkların hoplomi a lttakımına bağl ı bir fami lya. Vücutları pulsuz olan bu ba l ıkların sırt yüzgecindeki ışınlar çok uzundur. i skeletleri az kemikleşmiştir. 4 - 5 türü vardır. Atlas Olcyanusu'nda yaşarlar. Bu fami lyanın tipik bir cinsi olan Alepidosaurus'un Alepidosaurus ferox adir türünde bi r yelken gibi büyük sırt yüzgeci vardır. ALEPİDOSA VRUS

DOSAYRİ DE.

( Alepidosa urus ) : bk. ALEPİ­

ALEPOKEFALİDE ( Alepocephalidae) [Yun . a = yokluk edatı, /epis = pul, kefale = baş ] , kemikli balıkla­ rın malakopterigii ( Malacopıeriyg i i ) a l ttakımına bağlı bi r familya. Başları pulsuz olan bu balıklar derin denizlerde yaşar. Sırt yüzgeçleri çok geridedir. Birçok derin deniz ba­ lıklarında olduğu gibi i skeletleri ramamiyle kemikleşmemiştir. Yüzme keseleri körelmiştir. Alepokefalus ( Aiepocephalus) en tanınmış cinsidir. A. ro rtratus adlı türü Akdeniz'de yaşar. . ALEPOKEFALUS ( Alepocephalus ) : bk. ALEPOKE­

FALI DE.

ALER�MO, Sibilla ( doğ. 1879 ) , İtalyan kadın ro­ mancı. Kadında vicdan ve hürlük meselesini i nceliyen Una doTina ( Bi r kadın ) [ 1 907] ad lı romaniyle ün k azanmıştır. ALES, kalıntıları bugünkü Deği rmendere yöresin­ de bulunan ünlü eski İonia şehri Kolophon'un y a kınında doğan ve güneye doğru denize dökülen bir çayın adı. Ağ­ zında Kolophon'un l i manı Norion bulunuyordu. Kıyısında da A lentia denilen Aphrodiıe'nin bir tapınağı vardı. A. in bugünkü Avcı veya Avdır çayı olduğu sanılmaktadı r. ALES, veya ALAIS [all;' ok. ] , güneydğu Fransa'da Gard departman ının merkezi. Nüfusu 4 3 000. Ceveones dağ­ lık arazisinin ereğinde -kurulmuş olan A., Marsi lya'yı Cler­ mon t Ferrand'e bağlıyan demiryolu boyunda önemli bir endüstri şehridir. A te demir dökümev l eriyle, i pek, cam ve maki ne fabrika la r ı vardı r.

ALESIA, eski Gallia'nın bir parçası olan Gallia Lugdunen sis'te Mandubi ler'in etrafı dağlar ve ırmaklada çevri l i bir şeh ri. Galler'in Romal ı l ar'a karşı bağımsızlık uğrundaki son savaşları burada olmuş, başları Vercingeto­ vix, M. Ö. 52 de burada Romalılar'a tutsak düşmüştür. Şehir, aynı yıl Caesar tarafından yıkı lmıştır. Sonraları yeri­ ne Ali se - Sainte - Reine şehri kurulmuştur. ALESİTAL ( A lecitha l ) , besin maddesi (vitellus) az ve sitoplazmanın her tarafına eşit olarak dağılmış olan yumurta. Al esiral yumurtalarının çekirdekleri , h ücrenin orta­ sında bulunur. Vitellus maddesi az olduğu için, döllendik­ ten sonra embriyoyu meydana geti rmek üzere hücreler ( Blastomer) bölünmeye başladığı zaman, biribirine eşit hüc­ reler olur. B u yumurta tiplerine, sölenterlerde, derisidiken­ lilerde, Amfiyoksru'ta ve memeli lerde raslanır. de/la

ALESSANDRIA DELLA PAGLIA [alessqndri t pqlya ok. } , İtalya'nın Pi emonte bölgesinin güney­

doğusunda bir eyaler ve bir şehir. A. eyaleti, � 079 km2 genişliğinde olup n üfusu 78 1 7 5 0 ( ı 92 l ) dir. A., Tanarn ırmağının sol kıyısındadır ; denizden yüksekliği 95 m , nü­ fusu 8 2 000 dir. Burada birçok doğrultu lardan gelen üç önemli demiryolu birleşerek Cenova'ya gider. Bunlardan başka küçük birtakım demiryol u kolları da vardır. Yerin i n sırarej ik önemi dolayısiyle İtalya'nın eski den beri kuvvetl e tahkimlenmiş bir şehridir. A.", can lı b i r endüstri (dokuma­ cılık, mobilya) ve ticaret merkezidir. Çok uğranılan i k i panayın vardır. A., ı 1 68 d e kurulmuş v e Papa Alexander I I I . e nispet edi lerek adlandırı lmıştır. ALESSANDRO ( ı46 1 - 1 5 2 5 ) , Napoli'li hukukçu. Aulus Gel lius'un Noctes Atticae adlı eserini örnek alan Gen ia les Dies adlı bir filoloj ik eseriyle tanınmıştır.

ALESSI, Galeazzo ( l 5 ı 2 - 1 572 ) , İtalyan mi marı. Perugia'da doğmuş. orada ölmüştür. Michelangelo'nun dos­ tu ve taklitçisi idi. Caporali'nin yetiştirmesi olan Alessi . Cenova'da Santa-Maria-di-Carignano kilisesi i l e Sauli, Gri­ maldi, Lercari saraylarını ve zamanını aşan bir anlayışl a Banka'yı yapmıştır. Ömrünün sonlarında, s ü s e l üzumundan fazla yer vermiş, tarzının aşırı zengin liği onu, barok mi­ marlığının kurucularından bi ri arasına koymuştur. ALEŞKİ, ( eski Dnyeprovsk ) Dniepr nehrinin sağında bir şehir ve bir nehir l imanı. Nüfusu 4 960 ( ı 926) tır. X. yüzyılda Cinivizler tarafından kurulmuştur. Tarım deneme istasyonu vardır. Çevresinde, üzüm, ipekböceği yeti ştirilir, tahıl ekilir ve balıkcılık yapılır. ALEŞKİRT ( Eieşkirt) İLCESİ, Ağrı iline bağlı bir i ke ( bk. Ağrı ili hartası ) . İ lin kuzeybatısında Sarıkum ve Mirgemir dağlarının güney ve doğusundadır. Güneyde yine bir dağ kolu doğuya doğru uzanır. Merkezi ı 54 2 nüfuslu denizden ı 820 m yüksekte Zidikan'dır. İlce nüfusu 18 5 7 7 ( 1 94 0 ) olup, 86 köyü bulunan merkez bucağından başka bucağı yoktur. ALET, teknik ve bi l imsel ölçemler, deneyler, rasat­ lar v. b. mak satlar için kullanılan yaraçiara veri len genel ad. Özel olarak m ü zik Jlet/eı i terimi müzik yaraçiarı için kullanılır. A letlere, kullanma şekline ve a i t olduğu teknik veya bilim dalına göre, ölçü aleti, optik aleti, astronomi aleti v. b. ad lar veri lir. A let mecazi olarak sebep ve vesi le fi k­ rini kapsar.

45

ALET - ALEV

A. adalarının ıklimi sert,• sisli ve bol yağı ş lıriır. Kış­ lar çok fırtınalı ve soğuk geçer. Çok kırıcı fırtınaların fazl a oluşu ve yaz mevsiminin ancak hazirandan ağustosa kadar pek kısa sürmesi yüzünden , ağaç yetişememekıedir. Sayısı ı 000 kadar olan ve kendilerine Unungun ( adam l a r ) adını veren yerli ler, gi ttikçe azalmaktadırlar.

Ayrıca organ anlamına da gelir. İç a letler deyimiyle bedenin içinde bulunan organ lar kastolunmaktadır. Vaktiyle İ skolastik ve teoloj i k an l ayışa uygun bi l i m sınıflaması ol­ mak üzere Ulum-ı 'aliye ve Ulum-ı aliye deyimleri kullanır ve birincisi i le, d i le air, lugat, sarf, nahiv gibi a!ete ait bilimler, ikincisi ile de tefsi r, hadis, fıkıh kelam ve akaicl gibi yüksek hakikatiere yönelen ve amaç mah iyetinde bulu­ nan b i limler ifade ed i lirdi. Fransı zca ve Al manca'da bu kavram daha \uk sente­ tik anlamda kullanılır. A let keli mesinden bir işin başarıl­ masına yarıyan ve bi rarada i şl ernek üzere hazırlanan parça­ ların topluluğu anlaşılır. Bu anlam Türkçe'de aygıt keli me­ �iyle ifade olunmaktad ı r.

Etnogra/ya : Aleut adalari y l e Alaska'nın bir kısmında oıuran Aleutlar, Eskimolar'ın bir koludurlar. A leutlar' ın yüzü ile genel görünüşü Eskimolar'ınk ine ben zemek l e bera­ ber, Aleutlar onl ardan daha kısakafal ı (brachycephale) ve Kuzey Amerika Kızılderi l i leri 'ne daha yakındırlar. Eskimo ası l l ı olan külıürleri, buz ve don çevresinden daha çok ılımlı bir çevreye ve denize uymuşıur. Bun lar, başlıca ba­ ALETHE, ötücü kuşlar ( Passeres) takımından ötle­ lina ve fok aviyle geçin irler. Barışçı ve yarı uygar bir ğen kuşları ( Sylviidae) familyasına bağl ı bir cins. Tropi k halk olan Aleutlar, 1 867 yılına kadar Rus yönetimi alıında Afrika'da yaşıyan 1 5 kadar t ü r ü vardır. bulundukları için, Ortodoks mezhebini kabul etmişler ve ALETHEİA, 259 n umara lı küçük planet. ı 886 da gerek kan, gerek örf bakı mından Ruslar' l a melezleşmiş ler­ Peters tarafından keşfedi lmiştir. dir. Günden güne azalmakta olan n üfusları ı 8 3 4 ıe 2 200, i ı 900 de de 1 700 idi. ALETİS : bk. AİORA.

1

ALETRİS, zambakgi ller ( Li liaceae ) den Kuzey Ame· rika ve Tropikal Asya'da ı2 kadar türü yetişen bi r bitki cınsı. Bu cinsten A. / rino ı 'nın soğanından eczacı lıkta kullanılan bir un elede edi lir.

a

a

ALETSCH [qleç ok.] BUZULU, İ sviçre'nin Wal l i s

kan tonunda, Jungfrau doruğunun güneyinde, Rhône vadisine inen, en uzun ve en büyük Alp buzulu. 24 km uzun l uğunda ve 1 69 km2 a lanındadı r.Yalnız d i l i n i n u zn l uğu 1 6,5 km olup, genişliği ı 800 m dir. Batıdan Ona Alestsch buzulunu a l ı r. Daha güneydeki Yukarı A letsch buzul u d a buna ka­ tılmakta iken, yakın zamanlarda ayrı l arak kısalmıştır. A. buzu l u ı 860 tan beri geri lemektedir. A. nun erimesiyle Massa ı rmağı meydana gelir. Bu kısa, fak at sert akışlı ı rmak, Birig'in y ukarısında Rhône nehrine karışır. Büyük Aletsch buzulu yüksek bir vadi içinde yer alan Marj elen gölünü ( 2 367 m yü kseklikte) setlemiştir. Gölün fazla su­ ları yapma bir ayakl a Wiescher deresine boşal ı r.

-

DİL : Aleut ( mi l li adı : Un1mgun = « i n san» ) d i l i . Kuzey Ameri ka dillerinden o l a n Eskimo ( lnnu it) ai lesinin bir koludur ve iki grupa ayrı l ı r : ı Una/ask a ( Fox ve Shumagi n adalariyle Alaska'nın batı ucu ) ; 2 Atka ( Andreanov, Rat ve N f a r adaları ) . Bu d i l , Eskimo d i l inin aracı lığiyle, Avrupa-Asya'daki Ural dil a i l e sağlam lığına dayanır. Muha rremde on iki gün, bi r de kış ortasında Hızır Peygamber adına üç gün oruçları vardır. Görülme zaman ı , i ş mevsimi olan balıara k a d a r sürer ve baba rda dedeler, köyleri ne giderler. Hatıa bu yü zden aralarında «çiydem bi t ı i , dede yi tti>> sözü bir ara sözü ola rak kullanılır.

1

Aleviler arasında son zaman larda yeni bir kol türemişt i r. İstiklil Savaşı'ndan sonra ölmüş bulunan Bektaşi çelebisi Cemaletıin Çelebi , Aleviler'in Hacı Bektaş tekkesi ne ve çelebilere önem vermediklerini görmüş, babalacia da arası açık ve divalı olduğu için bir nüfuz elde etme lüzumunu duymuş, Alevi köylerine veki l ler göndererek dedelerin, kendisinden icazet ve vekilet alınaclıkça erkinlarının batı ! olduğunu, görülmiyen kişinin i stekleri göremi yeceğini, hele tarikın , yan i sopanın kötü bi r şey olup, yezitlerin İmam Hüsı-yin'in baş ını o ağaca diktik leri ni telkin etmiş, bazı köyler, çelebiye oymuşlar, bu suretle çelebi kolu meydana çıkmıştır. Çelehi lere uyan lar, her yıl çelebi tarafından vekiletna me i le gelen vek i lf

1

1

1

· -

-"' ..., -ı::ı "'

ı ve

H

.... JIIı .. ııı�

''' 1



'f'Y

(y(

< < <


ş

.!l

�ı

J

ı..J'

o

:? rv

� r





" u..

1 i

!

ş s

9 4

'W

1 r



Hi myer Alfabelerinin Karşılaştı rı lması.

X

':.(.

... "'

:::>


ol i t ( H ı r v a t ) . 1 0 1 . K i r i l l i k . 1 0 � . Z i ı yc n . 1 0 3 . E s k i R u m e n . I O·L H ı.ı s . 1 0 5 . S ı r p . 1 0 6 . Ç u v a ş . 1 08 . Abhaz . 1 0 9 . O s e ı . 1 1 0 . P r o w · T y r r he n . l l l . [ t r � , k . ı ı � . O s k � I I :l . Cın b r . ı I ·L L :i t i n ( es k i J . 1 1 5 . L:i t i n ı o; . Özbek . 1 2 1 . Erse. 1 1 8 . G o t i k ( l; u tcnberg ) . ı : u � A ng l o s a k s o n . l l '! � F r J k t u r � 1 1 7 . L:i t i n ( m i n �sc u l ) . 1 1 6 . L:i t i n ( u n c i a l ) . ( k l :i s i k ) . 1 3 0 . Rumcn . 1 2 6 . L a tv i y ;ı . 1 2 ') . M a c a ı . ı :. - . P o l n m ::.ı:: . ı : s . Çe k . 1 2 � . Norv c �· . 1 2 4 . İ z l an d a . 1 .:! 3 . Osh a m . 1 2 2 . Run . 1 3 j . Arnavut ( E l b a s a n ) . 1 3 4 . A r u . v u t ı B ü t l ı a k ü k ye ) . l j 5 . S u rn a l i �. 1 36 . . Fonctik ( Swee t ) . 1 3 2 . A n n am . 1 3 1 . A r n a v u t ( yeni ) . l l l . İ s tenografi 1 3 9 . T i ru n n o t l a r ı . ! 4 0 . İ -;ı c n o g r a f ı ( P i ı m a n 1 . ı.; s . Fon etik ( Y afetidoloi i ) . ı 3 � . Fon e t i k ( M i l l e t l e r a r a s ı . 1 4 4 . Körler ( :.ıoo n 1 . 1 4 3 . K ö r l e r ( Br a i l l e ) . ( G r e gg l . 1 4 � . ! s t e n og r a f i ( Tü r k \ . Not : T a b l o d a sır n u m a r a l a r ı y ı l d ı z s ı z o l a r a k gösterilen y a z ı l a r s o l d a n s J.;;. .ı , y ı l J ı z l ı l J r d a => .ıi;daıı -; v l .ı y a z ı l ı r .

7 3 . :\ !ı oın . 83.

A L P A B ET İ K YAZl L A R D A !\: ÖRN ! K Ll l\

ll.

57

ALFABE

rak, sı rasiyle a, e, i, o, u tam vokal değerleri veri lmiş, Moğo/ ( modern Moğol 1 3 1 1 de) , Kubi lay Han zamanında, hatta yeniden vokal işaretleri icadedilmiş ve böylece alfa- ı Buddhist eserlerin tercüme edi lebi lmesi için Moğol alfabe­ bede ilk defa olarak tam bir vokal serisi yer almıştır. Yu- ' sine bazı işaretierin katılınasiyle meydana getirilen Galik nanca'da kullanılınıyan öbür Sami konson işaretlerine de ( Sanskriı ka lekha = ka sı rası yazısı ) , 1648 de Lama Zaya başka değerler verilmiştir. cl> ( p h ) , X ( kh ) , 'P (ps) ve Paıı4it'in düzenlediği K -Jimuk, 1 599 da Erdeni Bakşi'nin Q (ö) Yunanlılar'ın icadıdır. Yunan alfabesi İon adaların­ geliştirdiği Mancu ve XX. yüzyılda dü zenlenen Buryal da oluştuktan sonra, M. Ö. 403 yı lında bir kanunla Aıti­ alfabeleri, ki İran'a ve Orta - Asya'ya yayılan Nesturiler'in ka'nın resmi alfabesi olmu�tur. Arami ası l l ı alfabesinden faydalanı larak oluşmuşlardır. Ona A� deniz'de Yunan a lfabesine benzer bir şekilde Rahip Mesrob'un 404 yılında düzenlendiği Ermeni, Giirci oluşan eski Latin alfabesi 2 1 harften meydana gelmişti : ( dini ljuu_uri ve ayik M!J edruli çeşitleri ) ve eski Ağvan G, ] ve U sırasiyle C, I ve V den sonradan olmadır ; X ( A i ban : Kafkas Albanları ) alfabeleri bir taraftan bu mer­ harfi ise, Doğu Yunanca'da kh, Batı'da da ks değerinde keze, öbür taraftan da Yunan çevresine bağlıdır. o'an Yunanca X harfinden alınmıştır. Y ve Z Augustus Hint alfabeleri de son zamanlara kadar doğrudan devrinde alfabeye katılmıştır. Bk. A, B, C, v . b. maddeleri. doğruya Arami kökene bağlanıyordu. Fakat 193 1 den beri Harf d i zisi başlangıçta belki ortasından bölünerek, harfler üzerinde esaslı bir şekilde çalışı lmakta olan ( Pran Nath l l er olmak üzere iki seriye ayrı lınıştı : A - K ve L - T. 1 9 3 1 Langdon 1 93 1 , Printz 1 9 3 2 , Hunter 1 934, Meriggi Alfabe kelimesi nasıl alphabetos (a, b) den olma ise, ele­ 1 934, Hrozny 1 939, 1 942 ) ve M. Ö. aşağı yukarı 3000 menta sözü de belki ikinci serinin başında bulunan el, yıl larına ait bulunan Mohenj odaro ve Harappa, yani Eski em, en M, N) harflerinin kaıışmasından meydana gel­ Hint ( Proto - Hint veya Indus) hece yazısı, ş:mdi bütün miştir. sonraki Hint alfabell'rini köken bakımından hiç olmazsa kısmen kendine bağlamıştır. Bugü n k ü Hint yazıları da hece Alfabenin Yayılışı : Vaktiyle Akdeni z çevreğinde yaşamış olan bir ana tipten, Meroe alfabesinde olduğu gibi, esasına göredir. Bu yazıyı Pasifik'te Paskalya adasındaki Mısır yazısından d a faydalanılarak, Kuzey Afrika ve Batı yazıya bağlıyanlar da olmuştur ( Hevesy 1 9 3 3 - 34 ) . Eskiden Akdeniz bö lgelerinde, Sami alfabeden bağımsız olan, bir­ Hint'te iki ana alfabe kul lanılırdı : Kharo [! hz ( = «eşek tak ım alfabeler meydana gelmişti. Bunları eski Numidia dudağı» ; icadedenin adından ) ve Brahmz. Her iki sinde de ( Lybia ) , eski Turdetan ( İspanya'nın doğu kıyılarında) ve kısmen Sami alfabesinin etkisi görülmektedir. Bunlardan Ti/İnag denilen bugünkü Tuareg ( Berber) yazılarında gö­ i lki daha çok Güney Sami, ik incisi ise Arami kola bağlı olsa gerektir. Hint-Afgan sınırında M. Ö. lll. yüzyılda, İskit rüyoruz. Samiler'de, Güney alfabeden şu yazı sistemleri çık­ ve Hint kıralları tarafından kullanı lan Kharoghi yazısından, mışıır : Semud ( Thamud ) , Safa, Li�?Jan, daha güneyde başka a lfabe geliŞmemiş, sayısı yüzü aşan Hint'li, Çin Minne-Seba veya Himyeri. Ve bundan da Habeı ( Ca'z, ve Hindistan' ı , Tibet ve bun lara bağlı a lfabeler, hep Brahml'­ den oluşmuştur. M. Ö. I I I . yüzyılda kıral Asoka tarafından 7 ana işaretin katılınasiyle de Amhar, Galla, v. b. ) . yazıtlarda kullanılan bu Brahml yazısının Kistna bölgesinde K uzey alfabesi ise ikiye ayrı larak ş u sistemleri doğur­ Dra lli4i ( veya I)amili ) denilen eski bir değişiği de vardı. muştur : 1 - a : Fenike grupu : F enike , Movap ( Mö 'ab ) , Bu yazı o devi rden sonra baş lıca şu iki ko la ayrılmıştır : Pön, Sonraki Pön, ve İber. b : Kenani grup : Eski İbrani 1 . Kuzey : lk tip, k uzey mağara larında ve bazı Bud­ ( Ketab 'ibri = İbrani yazısı ) , ve Samena. 2 - Sami alfa­ dhist tapınakları yıkılannda görülen yazıılardaki tıptır besinin en önemlisi olan bu grup «Arami» adını taşır. Bi rçok Sami urukların, Hint-Avrupa'lı ve Altay ' l ı milletie­ ( ı . yüzyıl ) . Sonra Gupta devrindeki yazı gel i r ( I V. yüzyı l ) . rin alfabeleri bundan çıkmıştır, şöyle ki : Samiler'de : A rami Eski bir örneği Al lahabaci 'da b i r sütun üzerinde görülen b u (Suriye, Babi l, Arabistan , ve Mısır [ papirus] çeşi tleri ) , yazının kürsif şekilleri Ona Asya'da kul lanılarak Saka ( V I . İbrani (Ketab merubba' = murabba yazı, k i bundan Raıi ve VII. yüzyıl ) ve To!Ja r ( VI I . ve VIII. yüzy ı l ) yazılarını ve Rabbini/ı denilen kürsif şekil leriyle, türlü elyazmaların· doğurmuştur. Gupta yazısı zaman la 6 kola ayrılarak şu da kullanılan çeşitler çıkmıştı r ) , Tedmuri ( Palmyra ) ve yazıları meydana geti rmıştı r : ı - Siddhematrka tipi. i bundan da S iiryani (Es!rangela, Ser! o = ha tti, lineer, Ya­ 2 - Naga r tipi, ki bundan Sanskritçe'de kullanılan ve beri en yaygın ve klasik Hint yazısı olan yüzyıldan XI. k u bi, N esturi, ve Melkit çeşitleri, Hint'te kullanılan Kar­ çıkmıştır. Bunun, Maraıhi di line uygu­ lfabesi a Devanagari şüni ) , Aramiler'in daha başka bir kolu olarak Nebti ( Ne­ İ bat i ) ve bundan da Arap K ti /i ve Nesih çeşitleri, ki lanan şekline Balbodh denir ; Mö4 de mektuplarda kulla­ çıkan şekiller de bundan ; tipi arada S 3 şeklidir. nılan bu sonuncudan en çok İ ranlılar'da kullanılan ta'lik ve en i , B haJeali , Chameaıi, r a s aun ] ( i Takr Kaımiri, : şunlardır çok bizde gelişen rtk'a, div.. ni, icazet, siiliis, si­ l yakat , v. b. süslü şekil lerle, Fas ve Cezayir'de kul­ Dögri çeşiıleriyle ) , La1i4a (eski i lkel şekli : Khudawa4 , Sikhler'in ve Mu/tani : çeşitleri öbür ; Sindhi : şekli olgun lanılan Mağribi şekli, Musul Yezidileri'nin Kürtçe'ye uygu­ Proto-Benga li : dallanması ladıkları gizli Y ezidi yazısı, Keşmir'le Tibet sınırında da kullandığı Gurmukhi ) . 4 Benga li . O ı-iya, Gujerat i , Maithili , Kaith i , Balti denilen yazı çıkmıştır. 1 9 1 7 - 1 8 de Enver Paşa'nın şöyledir : icadettiği «huruf-ı munfasıla» Arap yazısı, «hat-tül-cedid» Nevari, Kaithz - Nagari, Ran iza, Ma n ipur r . 5 - Çengel/i Ok uc/u tipi. Gupta'nın adiyle bir aralık Araplar'da da kullanılmıştır. ) , ayrı bir Nepali veya Ba,,zin Mola. 6 kol olarak da Basra dolaylarında kullanılan Mande yazısı ; Nagarl tipinin yakın bir akrabası da Tibet yazı sıdır. 630 İranlılar'da : Pehlevi ( Erıekit, Saıani v. b. çeşitler ) , Avesta, da Tibet nazıriarından Thon mi · sam· bho-ta'n ın düzenlediği Manihai, v e Suğdak ( eski v e sonraki çeşitler ) ; Türkler'le bu yazı başlıca iki tip gösteri r : Kuzey Hindistan'ın Laiitsa Altaylılar'da : Uygur (Tur/an, ve «Kutadgu Bilig» çeşitleri, yazısından gelişmiş : a. Dbu- ran ( =başlı yazı, veya UtJen ) Moğol Uygur 1 204 te, bk. UYGUR ALFABESİ ) , Çingiz denilen kitap yazısı � b. Lanısa'nın kürsif bir şekli olan . Han zamanında 1 247 - 51 y ıllarında Tibeıli Lama Sa-skya V artu la yazı sından çıkan Dbu-med ( = başsız yazı, veya Pa� � it'in Uygur yazısından geli ştirdiği «Akşar» deni len U min ) kürsif yazı ; bundan t/ugı-ı-if1, ve 'akhyug-yig

ı

-

I

( L,

i

-

-

-

-

58

� ;, '"

3 4

5

6

1 mo;:,� 1 ı :: ı· ::;; �

er 7

1

.':::

0;.....



1



::J f--

'

:

1 ["]

ı

!



1 -ı � Ll 1( E : ı : � T 1 Y 1 ..0 1 l ı � I �� i I �1 � � E9 @+O if 1 e 2_ '1



L:::r

8

9

/V ,

�� �� �. � � ı

�i 'f i \

lO



12

13



a m ı

1

ı

J

Ev

,

1

beı

Kapı kanadı

ı�

17

? [!ı ? �