İnönü Ansiklopedisi / Türk Ansiklopedisi (cilt 12)

Citation preview

••

TURK

ANSİKLOPEDİSİ CİLT XII

ANKARA 1964

-

MILLI EGITIM BASlMEVI

TORK ANSJKLOPEDISl MERKEZ KURULU G E N E L Y A Z M A N : Agah Sırrı LEVENT. Y A Y I M M Ü D Ü R Ü : Namık KATOGLU. B A Ş R E D A K T Ö R : A. Dİ LA ÇAR.

BİLıM

DİL S A TE

VE

R E D A K T ÖRL E Rı: DEYıŞ

Prof. Dr. Hasan EREN, Ziya İS HAN, Dr. Nuri Refet KORUR, E rgin KO­ RUR, Afif OBAY, Dr. Vedad ÖRS.

R E D A K T Ö R L E R ı:

Mehmet DELİGÖNÜL, Hikmet DİZDAROGLU, ŞEN, Beşir GÖGÜŞ, Cahit ÖZTELLİ.

Satı ERi­

N A T ı Ş L E R ı : Refik EPİKMAN. K N ı K ı Ş L E R : Necla AKTAN, Perihan ÇELEBİ, Osman DOKUZOGUZ, Şükrü DÜZ, Mehmet FİKİR, Mustafa YAZI CI.

HA

R İ T A ı Ş L E R İ : İ stanbul Milli Eğitim Basımevi. F O T O (i R A F İ Ş L E R İ : Milli Kütüpham· Fotoğraf Atelyesi ve Öğretici Fi Ji m l er Merkezi.

ON İKİNCİ CILDIN YAZILARINI HAZl RLAYANLAR

Dr. Mehmet Ali AGAKAY, Abdul lah AKER, Ömer Asım AKSOY, İ. Galip ARCAN, Sevil ARMAY, Ahmet Muhtar ATAMAN, Orhan ATLIMAN, Yük. Müh. Veli AYTEKİN, Prof. Dr. Haydar BAGDA, Fehmi BALDAŞ, Yük. Müh. Ömer BARUTOGLU, Hikmet BAY'ER, Yük. Müh. Kıraç BEKİŞOGLU, Prof. ·Dr. Emin BİLGİÇ, Mesut CEM'İL, Orhan ÇAPLI , Güven DİNÇER, Prof. Dr. Macit EKER, Mithat ENÇ, Refik EPİKMAN, Vet. Gnl. Nedim E RAY, Prof. Dr. Hasan EREN, Yük. Müh. Abdurrahman ER G İNSOY, Prof. Dr. Ali Nazima ERGUN, Ernk. Gnl. Celal ERİKAN, Prof. Dr. Sırrı ERİNÇ, Dr. Halis EROL, Kemal E RTUNÇ, Dr. İsmet E RYETİ ŞİR, Prof. Dr. Adnan ERZİ, Beşi r GÖGÜŞ, Doç. Dr. Feyyaz GÖLCÜKLÜ, Doç. Abdülbaki GÖLPINARLI, Reşat GÖNDEM, Kemal GÜNDÜZ,

Kemal GÜNGÖR, Prof. Nu sret HIZIR, Abdülkadir İNAN, Ziya İSHAN, Prof. Dr. Reşat İZBI RAK, Doç. Dr. Kami l KARAMANOGLU, Doç. Dr. Sevinç KAROL, Fah rettin KIRZIOGLU, Doç. Dr. Abdullah KIZILIRMAK, Dr. Nuri Refet KORUR, Ergin KORUR, Cemal KÖPRÜLÜ, Yük. Müh . Muhittin KULİN, Selim KUNKUT, Yük. Zir. Müh . Kemal KURDOGLU, Faruk KURTULUŞ, Dr. İbrahim KUT­ LUK, Afif OBAY, İ brahim OLGUN, Dr. Vedad ÖRS, Prof. Dr. Nimet ÖZGÜÇ, Yüksel ÖZTAN, Cahit ÖZTELLİ, İ smet PARMAKSIZOGLU, Prof. Dr. Saim SARACOGLU, Ahmet SEVİNÇ, Prof. Dr. Faruk SUMER, Ziya ŞANBEY, Muzaffer TEMiZ, Doç. Dr. Türkan TUNGA, Şerife ULU­ DAGLI, Prof. İbrahim Y ARKlN, Kemal YILMAZ, Prof. Dr. Berki YURTSEVER, Mesut YÜKSEKJŞIK.

ç Çİ· FU ( İng. Chefoo ; Yentai da denir ) , Çin'in Şan· tunğ eyaletinde bir liman ve şehir. Nüfusu 227 000 ( 1 94 7 ) d i r . Şanıunğ yarımadasının kuzeyinde olan Ç. işlek b i r plaj şehri ve Mançurya'ya giden nüfusun göç etme limanıdır. İpek dokumacılığı, bi tki yağları yapımı, sigara endüs­ trisi önemlidir. B u limandan gönderilen mallar arasında pangee ( meşe üzerinde yaşıyan bir ipek böceğinin ipe· ği ) , hasır örgüleri, kasaplık hayvan, yer fıstığı, elma ve üzüm başta gelir. Liman 1 863 te dış ticarete açılmıştır. Ç. anılaşması 0876): 13 eylül 1 876 da İngiltere ile Çin arasında Ç. da yapılan bir antlaşma. Yünnan eyale­ tinde bir İngi liz memurunun öldürülmesi üzerine İngiltere tarafından Çine tek lif edilen bu antlaşmaya göre, İngil­ tere Yünnan 'da birtakım imtiyazlar ( ticareti kontrol etmek üzere eyalete İngiliz memurları gönderme v. b. ) elde etmiş, ayrıca Çinde İngi liz ticareti için yeni birtakım limanların açılmasını sağlamıştır. B u antlaşmaya göre, Çin, Tibet'e İn­ gilizlerin araştırma kurulları göndermesini kabul etmiş, İn­ giliz uyruklarının Çindeki haklarını da artırmıştır. ÇİGIR ya da ÇEGIR, IX . yüzyıl İslam coğrafyacısı İ bn Hordadbeh'in Kitabü'l · me.ralik ı•e'l memalik 'inde anı lan bir Türk boyu. Cgr şeklinde yazılan bu adın okunuşu şimdiye kadar kesin olarak tesbit ed i lmiş deği ldir. Kazakların Ulu Yüz birliğindeki Dulaı boyunda bulunan Çegir oymağının, İbn Hordad beh 'in andığı boyun kalınıısı olabi leceğini ile· ri süren ler vardır. N. A. Ari sıov, Çin kayn aklarında rast· !anan ve Karlukların bir boyu olarak gösteri len Çi - ki ya· huı Çe · ki' lerin , İbn Hordadbeh 'in andı i ı boy ile birleş· tirilebi leceğini i leri sürmüştür. ÇIGIRfN (Türk kaynaklarında Çehrin adiyle tanın­ mıştı r ) , Ukrayna Sovyet Sosyalisı Cumhuriyetinin Çerkassı bölge ( oblast') sinde, Çerkassı şehrinin 62 km güneydoğu· sunda, Tyasrnin ırmağı üzerinde bir şehir. Çevresinde buğ­ day, arpa, çavdar gibi ürünler yeıiştirilir. Et ve süt hayvan· ları beslenir. Sebze ve meyva bahçeleri vardır. Ç. şehir olarak XVI. yüzyıldan beri tanınmıştır. Ukraynadaki Don Kazaklarının atarnan ( hetrnan) ı olan Bogdan Chrnielnicki 'nin merkezi olarak XVII. yüzyıl­ da U krayna tarihinde büyük bir rol oynadığı gibi, XVII. yüzyılın ikinci yarısında Türk - Rus harblerinde de önemli bir yer kazanmıştır. 1 793 te Rusyaya bağlanmıştır. Bk. ÇEHRİN. ÇİGQRİN, Mi\.ıail İvanoviç ( 1 850 - 1 908 ) , Rus sat­ ranç oyuncusu. Gaıçina ( Petersburg ) da doğmuş, Lublin'de ö lmüştür. Aş. yu. 1881 den başlıyacak yalnız satranç alanın­ da çalışmıştır. Rusı·ada satranç yarışmalarını düzenlemiş ve 1 899, 1 900 - 1 9 0 1 ve 1 903 yıl larında Rus satranç şampiyo­ nu olmuştur. 1 8 8 1 de Berlin yarışmalarında başarı i le oyna­ mış, 1 889 da New York yarışmalarına katılmıştır. 1896 da Budapeşıe'de ve 1 903 te Viyana'da şampiyonluk kazanmıştır. 1 895 te dünya satranç şampiyonu Ernanuel Lasker (b. bk.) ile karşı laştığı gibi, 1889 v e 1 892 de de dünya satranç şam-

piyonu Steinitz ( b. bk. ) ile oynamıştır. Steinitz'in kurduğu dogmatik «yeni okul»a karşı cephe alan Ç. , Rus satranç okulunun kurucusu sayılır.

Çtt, tasavvufta tarikattan olanlarca henüz gerçeğe ulaşrnarnış ve tarikatta olgunlaşrnarnış kişi anlamında kulla­ nı lan bir terim. Ham sözü de aynı anlamdadır. Halk arasın­ da da olgun olmıyan adam için Ç. ve ham sözleri kullanıla­ gelmiştir. ÇitDEM ( Crocus ) , Süsengiller (lridaceae ) familya· sından bir bitki cinsi. Çoğunluğu Akdeniz çevresi ülkele­ rinde yetişrnek üzere 70 e yakın türü vardır. Bunlardan Crocus ancyrensis ( Ankara Ç. i ) Ankara çevresi ve İç Anadoluda, özellikle dağ eteklerinde çok yetişir. Parlak koyu sarı çiçekleri ve ince şerit gibi yeşil yaprakları ile şubat ve mart aylarında erkenden görünür. Soğan biçi· mindeki yer altı yumrusunun üzeri kahve rengi ağ şeklinde bir örtü ile kaplanmıştır. Yumruda çeşitli besin maddeleri yığılrnış olduğundan, çocuklar tarafından çıkarılıp yenmek· te, böylece Ankara Ç. inin soyu yı ldan yıla azalmaktadır. Bk. ANKARA ÇİG­ DEMİ. Bu t ü r d e n başka, yurdumuzun çeşitli bölgelerinde C. aureus, C. balan­ sae, C. bi/lorus, C. dan/ordiae, C. gra· veolens, C. micran· thus, C. suterianus ve C. sativus ( Saf. ran ) gibi türler ye­ tişmektedir. C. sativus çi­ çeğinin dişi organı, nın te p e c i ğ i n d e n­ sa/ran denilen sarı renkte bir madde elde edilir ki boya ve baharat o I a r a k kullanı lır. Bk. SAF­ RAN.

Ç. yabani ola­ rak kırlarda yetişti­ ği gibi, güzel, par· !ak, sarı, eflatun ve ak çiçeklerinden do­ layı park ve bahçe­ lerde de süs bitkisi olarak çok yetişti­ rilir.

ANKARA ÇİGDEMİ (Crocus An· cyrensis) çiçekli Ç. bitkisi ile er· kek ve dişi organ, polen tanesi

..,

-

çİÖİL

ÇİHAÇEV, Petr Aleksandroviç

çtCIL, Ortaçağda, Orta Asya'da yaşıyan Türk ka­ vimlerinden biri. Karahanlı devletinin yönetimindeki Türk halkının en önemli kı smını bunlar meydana geti riyordu. Ç. !erin Türk Karluk kavminin bir kolu o lduğu anlaşı lıyor. Zamanla çoğalmışlar ve X - X Il. yüzyı l yazarları tarafından ayrı bir kavim sayı lmış lardır. X. yüzyılda yazılmış, yazarı bilinmiyen Farsça Hududu'/ - alem adlı coğrafya eserine göre, Ç. ler güneyde Tohsilere, kuzeyde Kırgızlara, batıda Kar­ luklara komşu idiler. Ç. !erin bir k ı smı göçebe, bir kısmı da yerleşik olup az sayıda fakar güzel kasaba ve şehirleri vardı. Başlıca zenginlikleri at, koyun, deve ve sığır sürüle· ri idi. Bazı ları aya ve yı ldızlara tapariardı ; iyi huylu, ha­ yırsever insan iardı ve hanları da kendi lerinden idi. Bu bil­ giler Ç. !erin tamamİyle Müslüman olmadık ları bir zamana aittir. Xl. yüzyılda Kaşgarlı Mahmut, Ç. !eri n üç kola ayrıl­ dıklarını belirttikten son ra bu kol lardan birinin göçebe olup Barshan'ın kuzeyindeki Kuyas kasabasında yaşadığını söylüyor. Yerleşik olan öbür iki koldan birisi, Tıraz (Talas ) yakın­ larında bir kasabada, öteki de Kaşııar bölgesindeki bazı köylerde oturuyordu. Kaşgarlı Mahmut, O�uzlarla Ç. ler arasında eski çağlarda savaşlar olduğunu. bu yüzden arala­ rındaki düşmanlığın kendi zamanına kadar sürüp geldiğini de yazmakradır. Yine aynı yazar, Oğuzların Ceyhun ırma­ ğından yukarı Çine kadar olan yerlerdeki bütün Türklere yanlış olarak Ç. adını verdiklerini de söy lemektedir. Ç. !e­ rin Xl. yüzyı lın ikinci yarısında Maveraünnehr'e yayıldıkla­ rı anlaşılıyor. Nitekim Selçuklu sultanı Melikşah, Semer· kanı üzerine yaptığı bir sefe!de onlarla karşılaşmıştır. Hat­ ta bunlar, kendi lerine bağışta bulunmadığı için, Melikşaha sitem etmişlerdir. Ç. ler İslam ülkelerinde güzellikleri ve cesaretl�ri i le tanınmışlardır. Farsça sözlüklere gi ren Çiği l, Türkisıanda güzellikleriyle tanınmış bir şehir olarak açık­ lanmıştır.

ÇİH : ı. 0,2 ı8 ve 0,706 m arasında bir Çin uzun luk ölçüsü; resmi olarak ı Ç. = ı o tsun ( çanğ ) ya da panı ( parmak) = ıoo fen ( fan, fhan ) = 0,3 ı 8 m. 2. Çin kab ölçeği; 1 Ç. = ı o tow = ı oo şenğ ( çinğ) = 1 0 3 , ı ı. 3. Çin ağırlık ölçüsü ; ı Ç. = ı 20 kin ya da ka tti = 7 2 , 5 7 5 kg. Çİ�AÇJ;:V, Petr Aleksandroviç ( 1 808 - ı 8 90 ) , Rus coğrafyacısı, gezgini ve j eoloğu. Petersburg ( Leningrad) ya­ kınlarında Gatçina'da doğmuş, Floran sa'da ö lmüştür. Özel öğ­ renim görmüş, Avrupada birçok tanınmış bilginierin yanında çalışmıştır. Bir süre İstanbulda Rus elçi liğinde ataşelik yap· mış, daha çok Avrupada kalarak kendini coğrafya ve j eo· loj i araştırmalarına vermiş­ tir. Altay dağları çevresin­ de yaptığı gezide topladığı bilgi ve veri leri Fransız bilginleriyle birlikte işle­ miştir. 1847 - 1863 yılları arasında Anadoluda birçok araştırma gezi leri yapmış­ tır. Bu g e z i I e r sonunda zengin bir j eoloj i, botanik, zooloj i, paleonıoloj i ve ar­ keoloj i koleksiyonu meyda­ na getiren Ç. , birçok bil­ ginin iş b i ri i ğ i n i sağP. A. ÇİJ:;IAÇJ;: V

lıyarak Anadol u'nun fizik, istatistik ve arkeoloj ik duru­ mu üzerine geniş bir tablo çizmiştir ( 1 8 5 3 - 1 8 63 ) . ı 877 1 878 de Ç. İspanya, Cezayir ve Tunusta araştırmalar yapmış­ tır. ı845 te Rus Coğrafya Kurumu üyeliğine seç i lmiş, ı 890 da aynı kurumun onursal üyeliğini kazanmıştır. Belli baş lı eserleri : Vayage srientifique dans l' Alta i oriental et /es parties adiacentes de la /rontiere de Chine ( Doğu Altayda ve Çin sınırı yakınındaki bö lgelerde bi limsel gezi ) [Paris, 1 845] ; Sur le gisement de l'emeri dans l'Asie Mineure ( Küçük Asyada zımpara yatakları üzerine) [Comptes ren­ dus, Paris, 1 848, XXVI, 363 - 366] ; Notice o/ Researches in Asia Minor ( Küçük Asya araştırmaları üzerine nor ) [Quar­ terly Journal, Geological Society, London, 1 849, V, 3 5 6 362] ; Voenno - statislifeskie svedeniya o Tureu.koy imperii ( Türk imparatorluğu üzerine askeri - istatistik bilgiler) [Vo­ ennıy j urnal No ı, 2 ı , 1 8 5 0] ; Sur /es depôts sedimentaires de /' Asie lıfineure ( Küçük Asyan ın tortul yatakları üzerine) [Bulletin de la Societe Geologique de France, Paris, 1 8491 8 50, VII] ; L' Asi e Mineure et l' Empire O tt o man ( Küçük Asya ve Osmanlı İmparatorluğu ) [Paris, 1 8 5 0] ; L'etal ac­ luel et richesseı naturelles de l'Asie Mineure ( Küçük As­ yanın aktüel durumu ve tabii servetleri ) [ Revue des Deux Mondes, 1 8 5 0 , 706 - 742] ; Situation politique, militaire et financiere de la Turquie ( Türkiyeniıı siyasi, askeri ve mali durumu ) [Revue des Deux Mondes, 1 8 5 0] ; Note sur la me­ teoro/ogie de Constantinop:e ( İ stanbu l meteoroloj isi üzeri­ ne not ) [Compte rendus, Paris, 1 8 5 1 ] ; Note sur la mete­ orologie de Trebisonde et de la Kaisaria ( Trabzon ve Kay­ seri meteoroloj isi üzerine not) [Comptes rendus, Paris, 1 8 5 1] ; Asie Mineure. Description physique, statistique et archeologique de cette contree. ( Küçük Asya. Bu bölgenin fizik, istatistik ve arkeotoj ik tasviri ) [Paris, 1 8 5 3 - 1 8 69] ; Voennaya sila T11r!}.ii ( Türkiyenin askeri gücü) [Kavkaz, 1 8 5 3. No 4 5 ,46] ; O bservation.r /aites pendant un voy"ge dans l'Asie ivf.ineu /'S!l>V' ';"..: ' ·1.. r--.1 �.. -" t url�çlıl''rll':� C.. y�� .. &... -\ rm �� lb'- �·..Jur.J,.Jı, �l!uoı:ıı.ı!ı

�� ·' "d A

E nlem

r

QIX)

ERATOSTHENES M .ö. ( 200 )

N D t

.-\

� ;;.

, ... �

14

_

tt

••

&

Tapr�

&rysllutus

-.

"

� �

Li nca acqu ı OC I aJıs :mo

L.J.timııclıitJ AlıM &dls

ııt

AdtJJ1

Aluandria

s_,. .. M6ot CiJUUurtrımıj6a

( Ciinliik bunw)

®

PTOLEIIAIOS' a

göre harila

(M.S.150)

Afrilw-Çin arasında bir kara baflanosı oldqw ıa.umur

ARAP DÜNYA HARITASI i S T A H R i·ye göre

Milli E itim Bcuım 1ui

• . doğurabi leceği tehli keli sonuçlar d üşünülerek kan unlarca suç Ç. lar, kuruma kabul edi lip gözlem evresini geçi rd ik­ sayı lıp cezası belirti lmiştir. Nitekim bu anlamda bir hüküm, ten sonra istek ve yeteneklerine uygun bir işte çalıştmlmak Ceza Kan ununun 4 7 3 . maddesinde de yer almıştır. Ayrıca, üzere demi rci lik, marangozluk, terzi lik ve kunduracı l ı k atel­ Ceza Kanununa göre, bırakma işinden Ç. a büyük bir zarar yelerinden birine ayrı lmaktad ır. Ç. ların manevi kalkınmasını gelmişse, ölüm olmuşsa, bırakı lan yer insan bulunınıyan sağlamak için de okuyup yazmadan başlanarak her türlü bölge i se, bırakma işi kanunun beli rttiği yakın hısımlar kültür ders ve çalışmaları d üzen lenmektedir. Bütün hük üm­ ta rafı ndan ya da bunlara karşı iş lenmişse, suçun cezası daha l ü ler için ilk okul programını i zlemek zorunludur. Bu da ağır olacak ıır. amaçh sınıflar kurulmuştur. Hukukumuzda bu korumadan faydalanan Ç. lar ı 2 ve Ankara Ç. I slah Evinden başka, ı 962 yılının ilk ay. daha küçük yaşta bulunanlardır ( bk. Türk Ceza Kan unu, larında İzmirde de 1 5 0 kiş i l i k bir ıslah evi açı lmış bulun­ mad. 473 - 476. Çocuk Hakları ) . maktadır. Yakın bir tarihte Elizığda da ı 5 0 kişilik bir ku· Çocuk evleomeleri : İki Ç . arasında y a d a bir Ç . la r umun açılması için çalışmalara başlanmıştır. Ceza Kanunumuzun 5 5 . maddesi gereğince ı 5 - ıs bir yetişkin arasında törel bağıtlı evlenme. Bu Ç. evlenme­ yaşları arasında bulunup suç işiiyen ve hapis cezasına çarp­ lerinin amacı, aile bağlantılarını alabildiği kadar uzak bir tırılan küçükler ise bu cezalarını özel ceza evlerinde çeke· gelecek için perçin lemelcıir. Ç. lar çok kere ergin olmadan, ceklerdir. Bu ceza evlerine Ç. ceza evleri adı veri lmektedir. hatta bazı kere dünyaya gelmeden önce nişanlanırlar ya d a Yönetimlerinde de yukarıda adı geçen umum i tal imatname b i r oğlan Ç . la yetişkin b i r k ı z Ç . arasında b i r bağlantı ku­ hükümleri uygulanmaktadır. Bununla birlikte, bu kurumlar rulduğu halde bile bir aralık başka bir erkek asıl kocanın rej imleri bakımından ıslah evlerinden farklı bir durumdadır. yerini alır. Evlenmelerin Ç. lar yo!iyle belirli aileler arasın­ Bugün yurdumuzda bu çeşit dört ceza evi vardır ( Eskişehir da sını rlandığı da olur. Bu yol, doğu ve g üneybatı Avrupa, { ı ı o kişilik] , İzmir {80 kişi lik] , Konya [60 kişilik] ve Asya ve özellikle Hindistanda çok yaygındır. Hindistanda Sinop [ ı 5 0 kişilik] ) . Ç. evlenmeleri babanın yetişkin, fakat evlenmemiş olan kı·

.

1 05

ÇOCUK IV

ı

3

4 i.

Sanat araciyle iç benliğini an iatma ; sekiz i le on dön yaş arasında bulunan Türk çocuklarında re­ sim sanau ( sulu boya ) ;

l. «Sevd iğim hayvan» ( yaş 8 ) ; 3. «Geç i t resmi»

(yaş 1 3 ) ;

1. «Çi çek» (yaş 1 4 ) ; 3. «Pazar» ( yaş 1 2 ) , 5

1 06

ÇOC UK - ÇOCUK ANSİKLOPEDİSİ

zını evinde tutarak günaha g i rmek i stememesinden i leri gel­ mekte idi. Gelinin meh rini ve haklarını kaybetmemek ve ko­ cayı seçebilmek için erkenden ailenin bağlı olduğu kastın töre ve göreneklerine uygun olarak ve alabi ldiği kadar fay­ dalı bir bağ lantı kurmak yolu aranır. Ç. evlenmeleri i le Hindi standa uygarlık yolunda i leri gb rüşü benimsiyen ler ara­ sında savaşı l maktadır, hatta Çin�e yasak edi lmiştir. İlkel aile topluluk larında Ç. evlenmeleri önemli bir rol oynar ; meseli Yeni Gine'nin Kay' larında bir iki yaşındaki kız Ç. ları sözle bağlanır ; Ç. 9 yaşına girdiği zam -ler ekinin tari h ı eski çağiara çıkar. Çuvo.ş Türkçesini sayınıya­ cak olursak, bu ek bütün çağdaş Türk dil ve lehçelerinde

kul lanı l ı r. Çağda, Türkler arasında -lar -ner, -tar = -ter gibi assimi lasyon sonunda mey­ dana gelm i ş ikinci l şeki ller de ku! lanı l ı r. Bunun gibi, Yakut Türkçesinde -lar ( - ler) eki yanında -tar, -dar ve -nar şekil­ leri de tesbit edi lmiştir. Çuvaş Türkçesinde -lar, -ler yeri ne -sem ( Aşağı Çıı­ vaşça) ya da -sam """ -sem (Yukarı Çuvaşça ) ekieri kul lanılır. Bugün hemen bütün Türk dil lerinde kul lanı lan -lar=-ler ekinin kökünü kesin olarak bilmiyoruz. Bu hususta Macar Türkologlarından B. Munkacsi ile D. R. Fokos ( Alnı. Fuchs ) , Alman Türkologlarından W. Bang, Fin Türkologlarından M. Rasanen birtak ı m eti moloj i ler i leri sürmüşlerse de, bu ekin kökeni sorusu, henüz kesin olarak çözülememiştir. Bu ekin Türkçedeki görevi ve rolü üzeri nde de bi rçok Türko­ loglar durmuşlardır. Bu bakımdan Polonya lı T. Kowalski'nin etüdü her ye nden anılmaya değer. Eski Türk d i l lerinde ( özel likle Kök Türkçe ve Uygur­ cada) -lar = -ler eki yanında Ç. eki o larak -t ve -s ekleri­ nin kullanı ldığını da bi l ı yoruz. Örnekler : Kök Türkçe ve Uygurca tigin ( = prens) kelimesinin Ç. u tigit, ligit/er ; Kaşgarlı Mahmut da tigin kelimesi nin ligit ve ligit/er ola­ rak çoğu l laştırıldığını bel i rtir. Türkler arasında eskiden beri kul lanı lan a/p:�ğut ( = a lp, soy l u ) keli mesi de Türkçe alp kelimesi nin Ç. u o larak kabu l ed i l i r. Eski Türkçede «kad ın» anlamında kul lanılan urağut keli mesi nin sonundaki · 1 eki de belki bir Ç. ek idir. Kök Türkçe ve Uygurcada Türkçe tarkan keli mesi yanında k u l lanı l - n larkat kelimesindeki · 1 eki d e b i r Ç . ekidir. Bunun gibi, Kök Türkçede kullanıl­ dığını bildiğimiz ıadapıt kelimesi ıad sanının Ç. şek li sayı­ lır. Son ola rak, Kök Türkçe ve Uygurca işbaras keli mesinin sonundak i -s eki de bir Ç. ekid ir. Bu kelimelerdeki -t ve -s t k ieri nin Moğolcadan gel­ diği anlaşı lıyor. Bu ekierin kökeni üzerine Fransız sinoloğu Paul Pel liot'nun i leri sürdüğü iddia di kkate değer. Ona göre, Orhon yazıtlarında tesbit edilen bu Ç. ekleri, Moğolca konuştukları bi linen ]uan - ] uan ' lardan kalmıştır. Bi lindiği gibi , Türkler siyasal bağımsızlıklarını kazanmadan önce Juan­ ]uan' ların göçebe i mparatorluğuna bağlı bulunuyorlard ı . ]uan - ]uan egemen liğinin sona ermesi üzerine Türkler on­ ların devlet örgütünü olduğu gibi alı koym uşlardı . Bu se­ beple, Türklerin di linde kullanılan sanlarda bi rçok Moğol özellikleri kalmıştır. Ancak, bu özellikler sonradan Türkler arasında eski görevleri ni kaybetmiştir. Bundan dolayı Türk­ ler tigin ( = prens) keli mesi nin Ç. şekli olan tigit kelime­ sini -ler ile tekrar çoğul laştırmışlardır.

ÇOK AYAKLILAR ya da ÇOK HACAKLlLAR (Myriapoda ) , Omurgasız hayvanlardan Eklembacaklılar ( Ar­ thropoda) dalının Gerçek ek lembacak l ı lar ( Euarıhropoda) alt kolunun bir sınıfı. Bu hayvan ların vücuıları, bir baş ile benzer bölütleri bulunan uzun bir gövdeden yapılmıştı r. Başta bir çift duyarga, üç çift ağız parçaları vardır. Püskül ya da boru biçiminde olan trakelerle solunurlar. Her bir bölütte 1 2 çift ekstremite bulunur. Boşaltını organları Mal­ pighi kanalcık larıdır. Kara hayvanlarıdır. Rutubetl i yerler­ de, taşların, yaprakların altında yaşarlar. Kırk ayaklar ( Dip­ lopoda ) ve Çı yanlar ( Chilopoda ) gibi takımları tanınmıştır. ·

ÇOK DIŞLI MERSIN BALH�IGILLER (Polyodon­ tidae) , Omurgalı hayvanlardan Balıklar ( Pi sces) sınıfının Tüke! ağızlılar ( Teleostomi ) alt sınıfının Mersin balıkları ( Chondrostei ) takımına giren bir fami lya. İ lkel yapılı olup ağız bölgeleri uzun bir kaşık biçimindedir. Bıyıkları yok-

ÇOK DİŞLİ MERSİN BALIGIGİLLER - ÇOK TANRILILIK tur. Vücutları çıplak olur: Kuyrukları heteroserktir. Etleri yendiği gibi, yumurtalarından da havyar yapılır. Kuzey Ame· rikanın güney ı rmaklarında ve Çinde yaşarlar. Kaşık ağızlı Mersin balığı ( Polyodon spaıhula) iyi bilinen bir türüdür.

ÇOK DÜZLEMLI AÇI ( Fr. Angle polyedre) , bir· kaç düzlernin birbi rini kesmesi i l e meydana gelen açı. Bir D doğrusundan ç ı kan iki yarım düzlernin meydana geti rdiği şekle iki düz/em/i açı deni lir. Bir S noktasından her hangi, üçü ayn ı düzlem içinde bulunmamak üzere, n ışınının ikişer ikişer birbirini iziiyen ışınlarının aralarındaki düzlemler n kenarl ı bir S köşesi belirtir. Bu şek le çok düz/em/i ya da çok düz/em/i açı denilir. lşınlara ayr�t, birbiri ardından ge­ len açı lara da yüz açıları denilir. Bir çok düzlemli ayrıt sayısına göre ad alır ; üç düzlemli, dört düzlemli gibi . Çok düzlemli lere ait şu kurarnlar söylenebi lir : 1 . Bir üç düz­ lemlide, eşit yüz açı ları karşısında eşit iki düzlemli açılar bulunur. 2 . Bir üç düzlemlinin yüz açı larından büyük ola­ nın karşısında büyük iki düzlemli açı bulunur. 3. Bir üç düzlemlide iki yüz açısının top lamı üçüncüden büyüktür. 4 . Bir çok düzlemlinin yüz açıları toplamı 0 ° i le 360 ° ara­ sındadır. ÇOK EKSENLİLİK : bk. EKSEN. ÇOK EMBRIYONLULU K : bk. EMBRİYON. ÇOK HÜCRELILER (Metazoa) , Bir hücreliler ( Pro­ tozoa ) dışında bütün hayvanları içine alan bir alt alem. Ergin halde doku ve organlar değişmiş olan çok sayıda hücrelerden yapılmıştır. Özel hücrelerle asıarianmış bir sin­ dirim kanalları vardır. İ lkel yapılı ve suda yaşıyan tü rler dışında üreme, başlıca eşeyli tipte olur. Her can lı birey dai­ ma bir tek hücrenin bölünüp çoğalması ve ayrıntı gösterme­ siyle meydana gelir ve bir embriyon evresi geçirir. Mesozoa, Parazoa ve Eumetazoa ( Öz. çok hücreliler) olmak üzere üç büyük bölüme ayrı l ı r.

·

ÇOK KILLILAR (Po/ychaeta ) , Omurgasız hayvan­ lardan Halkalı kurtlar ( Annelida) kolunun Kıllı ayak lılar ( Chaetopoda ) sınıfına giren bir takım. Buraya gi ren türle­ rio çoğu yuvarlak ve uzun vücudu olur. Ya serbest yaşı­ yanlarda olduğu gibi, birbirinin aynı yapdışta olan bölüt­ lerden ya da borular içinde yaşıyanlarda olduğu gibi, bi r­ kaç farklı bölgeden yapı lmıştır. Bölütlerden parapot deni­ len ve üzerinde kitin kıl demetleri bulunan çıkınnlar uza­ nır. B aşlarında dokunaçları vardır. Çoğu ayrı eşeylidir. Ge­ lişmelerinde ırohofor lirvası görülür. Bazan döl değişimine rast lanır. Bazısının da ışık verme özelliği bulunur. Suda ya­ şar. 3 500 kadar türü bilinmektedir. Palolo kurdu ( Eunice viridi s ) , nereyis ( Nerei s ) , arenikol (Arenico la ) , spirografis ( Spirograph is) , serpula ( Serpula) ve deniz faresi (Aphrodite aculea ta) en iyi bilinen cinsin türleridir. ÇOK ÖN DIŞLILER ( Po/yprotodontia ) , Omurgal ı hayvan lardan Memeli ler ( Mammalia) sınıfının Keseliler ( Mar­ supialia) takımına giren bir alt takımı. Böcek ya da et yi­ yen türleri vardır. Özel köpek dişleriyle her yanda 4 - 5 üst kesici ve 2 3 alt kesici diş leri gelişmiştir. Azı dişleri keskin ve sivri uçludur. Keselidirler. Avustralyada olağanüstü ge­ lişmiş bulunan bu hayvanların Keseli sıçangiller ( Didel­ phydae ) , Keseli sansargiller ( Dasyuridae ) , Keseli porsukgil­ ler ( Peramelidae) , Keseli köstebekgiller ( Notorycidae) gibi familyaları vardır. -

ÇOK SAÇAKLI BALIK ( Po/ypterus bichir) , Omur­ galı hayvanlardan Balıklar ( Pisces) sınıfının Saçak yüzgeç·

1 09

li ler ( Crossopterygi i ) takımının Çok saçaklıgil ler ( Polypte­ ridae) fami lyasına giren b i r tür. V ü cudu 1 m den uzun olup mineli pullarla kaplıdır. Uzun olan sırt yüzgeci 8 - 1 0 parçadan meydana gelmiştir. Sırr ı yeşi l, karnı beyaz olur. Y üzme kesesi yardımcı bir solunum organı görevi görür. Yenir. Nil ırmağında yaşar.

ÇOK SAÇAKLIGİLLER ( Po/ypteridae ) , Omurgalı hayvan lardan Balıklar ( Pi sces) sınıfının Tüke! ağızlılar (Te­ leostomi ) alı sınıfının Saçak yüzgeçli ler ( Crossopterygii) ta­ kımına gi ren tek fami lyası. Üzerieri yuvarlak ve mineli pullarla örtülüdür. Sırt yüzgeç leri boydan boya uzanır. Tro­ pik Afrikanın geniş ırmaklarında yaşar. Çok saçaklı balık ( Polypterus bichir) ve Senegal çok saçaklı balığı ( P. sene­ galus) türleri vardır. ÇOK SPERMALILIK ( Fr. Polyspermie, Yun. po/ys = çok, sperma = tohu m ) , yumurta içine birden çok sperma girmesi hali. Bu sperma l:ırdan yalnız biri yumurtayı döller. Genel olarak normal olmıyan bir durumdur. Normal olarak vitellüsü bol olan eklembacaklı larda, kurbağalarda, sürün­ genlerde ve köpek balıkları yumurtalarında görülür. Bir yumurtan ın iki sperma ile döllenmesi ( Fr. dispermie) Ç. S. ın özel bir halidir. ÇOK TANRILILIK ( Fr. Polythei sme ) , Tanrılar çok­ luğunun varlığını kabul etme ve bunla ra tapma. Bu gibi Tannlara tapmayı huyuran din iere çok tanrı lı ( Fr. poly­ theiste ) din deni lir. Karşıtı, bi r tanrı l ı lık ( Fr. Monothe i sme) u r. İnsan­ lığın, şimdi kinden daha geri bir geli şme çağında Ç. T. ı n mey­ dana gelmesin i n nedenleri çok olmakla birlikte, bunlar 3 grupta toplanabi !ir : 1 . Doğa kuvvetleri nin, in sanı n üstünde korku ve dehşet etkisi yarat ması ve insanın bu kuvvetler karşısında kendisini zav allı görmesi ; 2 . İnsanın, yaşadığı çevrede, kendisine baskın çıkan, i radesi y l e onu yöneten, is­ terse onu öldürebi l en, yok edebi len kimselerin bulunması ; 3. Ölülerin rüyalara girip emi rler vermeleri, isteklerde bu­ lunmaları ve insanın gerçek istek, gerçek emir sayarak ölü­ lerde, kendinde olmıyan kuvvetler görmesi. Böylece ı . gök gürültüsü, yer sarsınıısı, fı rtına gibi doğal olaylar, 2 . kayser, despot, büyük rahip g i bi insan­ lar ve 3. ölüler tanrı laştırılıyor ve öfkelerinden korunmak, iyiliklerini sağlamak için bunlara tapılıyor. Çok tanrılı din lerde tanrıların her biri, kökenine uy­ gun olarak, belirli b i r ya da birkaç alan üzerine egemen­ dir. Örnek olarak, Roma dininde Mars savaşın, Mercurius para işleri i l e hırsızların, Minerva bilgeliğin ... tanrılarıdır. Ç. T. ı n pek i lkel olmıyan çağında, tanrı lar arasında bir tanesi baştanrı ya da tanrılar tanrısı oluyor ve insanlar tanrıların karşısında boyun eğdikleri gibi, öbür tanrılar da çok kere ona boyun eğiyorlar. Örnek olarak : Yunanl ı ların Zeus' u, Olympos' ta oturan tanrı ların başıdır. Tanrılar onun sözünden çıkamazlar, çıkariarsa öf:O:esine uğrarlar. Ç. T.ta tanrı lar, bahis konusu dinin az ya da çok geliş­ miş olmasına göre, azçok anthropomorph 'turlar. Yani, in­ sanlarda bulunan yetiler, iyi ve kötü ni telikler, çok artı rıl­ mış olarak onlarda da vardır : B u tanrı lar, insanlar gibi kızarlar, öc alırlar, memnun olurlar, kıskanırlar . . . Ancak çok gelişmiş olan sistemlerde tanrılar yavaş yavaş somut k i ş i l i k l eri n den kaybedip bi rer kavram olma yoluna girerler. Eflitun'un idealara bii k im «En yüksek İyi» si kavram hali­ ne gi rmiş bir baştanrı olarak yorumlanabi lir. Ç. T.ın i lkel türleri arasında şöyle bir sınıflama da ya-

ÇOK TANRILILIK - ÇOKÇULUK

1 1ô

pılmaktadı r : ı. Puta taparirk ( eski ter. putperesıl i k; Fr. Idolatrie) : Kana putlarla sOm\lılaşıırılmış birkaç tanrıya tapma ; 2 . Sabeizm : ( Fr. Sabeisme ) : Ateşe, güneşe, aya, yıl­ dızlara . . . tapma ; 3 . Fetiıizm ( Fe. Fetichisme ) : Zihni etkıliyen her türlü kuvveıe ıapma.

ÇOK TERIMLI ( Fr. Polynome ) : ı. Maıemaıikıe . Bir ya da birden Ç. T. bir anlaıım. 2 . Cebirde : Çarpanları sabit olan ya da değişken lerinin kuvveti sıfır ya da pozitif tam sayı olan terimierin topla­ mından meydana gelen bir ya da bi rden çok değişken l i ce­ birsel fonksiyon.

Ç. T. , a �, aı, a 2 , . . . . . . . . , an bir H halkasının elemanları, x değişken olmak üzere : P (x) "' a 0 + aı x + a 2 x2 + . . . . . . . . . . + an x n şeklindeki bir anianma x değişkeninin, katsayıları H halka�ı i çinde olan Ç. T. leri denir. Bu Ç. T. yi meydana getirmek için kullanılan ai x i işaretlerine bu ç. T. nin terimleri de­ nilir. n sayısına Ç. T. nin derecesi adı veri lir.

ÇOKAK, Maraş i linin Andırın i l cesine bağlı bir bu­ cak. Bucak merkezinin nüfusu 702 ( 1 9 5 5 ) dir. Ç. Andırın'­ ı n kuzeyinde dağlık bir yerdedir. Çevresiyle bağlanıısı azdır. Ç. Andırın'a araba yolu ile bağlıdır. Çevresi ndeki dağlarda orman ve fundalıklar vardır. Halk çifıçi lik yapar, hayvan yetiştirir. Kaynak ve dere sularından faydalanır. Ç. bucağının nüfusu 3 4 1 7 ( 1 95 5 ) dir. 6 köy ü vardır. ÇOK.AL, ateşli silahların bulunmasından önce kulla­ nılan bir çeşit zırh. Genel olarak Ç. , zırh ya d a cevşen kar­ şılığı olarak kabul edilirse de, onun zırh ve cevşenden ay­ rılan özelliği vardır. Ç. , i nce zincir şeklinde dokunmuş ya da örülmüş bir çeşit zırh olup gömlek olarak vücuda giyi­ Iirdi. Bk : CE V ŞEN ve ZIRH.

ÇOK.AN ( 183 7 - 1 865 ? ) , Kazak Türkoloğu. Kazakların son ham olan Veli Hanın torunu ve Çingiz Türe'nin oğlu­ dur. Kökçedağ ( Akmola ) da d ünyaya gelmiştir. Ası l adı Mehmet Hanife ise de, bütün Kazakistan'da Ç. adiyle ıanın­ mışıır. Rus yayınlarmdd Çokan Velihanov adiyle ıanınmak­ tadır. Ç. , ilk öğrenimini özel olarak yaptıktan sonra Sibi r­ xı, X • , xn birer değişken ve � ı . a 2 . a3 , yanın hükümet merkezi olan Omsk şehrindeki askeri okula . . . . . . , an bir H halkasının elemanları olmak girdi. Okula girdiği zaman Rusça bi lmiyordu. Olağanüstü ze­ üzere : kası ve yeteneği öğretmenlerinin dikkatini çekti . Burada Rus· A ( xı, x2, . . . . . . . , xn ) = an x ı m ı x2m2 . . ça ve Fransı zca öğrendi. Ç. , tati l aylarını, babasının evinde x"' n + ay xıvı x �vz . . . . . xnvn + . . . . . . . . + a a x ı • ı geçirir ve halk edebiyatı ile uğraşır, daha çok eski Türkler­ an den kalan kahramanlık destanlarını toplamaya önem verirdi. şeklindeki bir anlatıma n değişken li bir Okulu bitirdikten sonra Rus ordusunda subay olarak çalışma­ xı•ı . . . . . x n ya başladı. Kırgızların Manaı destan ı bilim dünyasına ilk ola­ Ç. T. denilir, ( ıti ı Viı . . . ai) tam sayı lard ı r. ç. T. Ierin rak Ç. tarafı ndan tanıtı lmış ve bir parçası Rusçaya çevri lmiş· toplamı, farkı, çarpımı yine bir Ç. T. dir. O halde, Ç. T. ler tir. Bütün Rusya Türkleri arasında ün alan Edige Bey ııe bir halka meydana getirir. Toktamrı Han destanını da ilk defa tesbit eden Ç. dır. Ç. ın Bir değişken li bir P ( x ) Ç. T. si en çok derecesi ka· Türkoloj i alanındaki çalışmaları milli duygularının gelişme­ dar çarpana ayrı lır. İki Ç. T. nin çarpımının derecesi, bun­ sine çok yardım etmiştir. Ç. , din sorularında serbest dü­ ların dereceleri toplamına eşittir. Bütün terimleri aynı dere­ şünceli idi. «İ k inci haııra» baş lıklı yazısında Doğu ve İslam ceden olan Ç. T. Iere homogen Ç. T. denilir. kültürünü sert bir d i l le eleştirdi. Medrese ve ıekkelere, Ka­ ÇOK YÜZLÜ ( Fr. Polyedre) , bütün yüzleri birer zan lı ve Buharlı sofıalara karşı çok sert bir dil kullandı. düzlem çokgen olan cisim. Üçgen p i ramit, beşgen prizma Kazaklar arasında Hıristiyanlık propagandası yapan misyo­ gibi. Her yüzün uzantısı Ç. Y. yü kesmiyorsa, bunlara kon­ neriere de saldırıyordu. Hırisıiyanlığı kabul eden bir Kırgız aydınının kendi ulusuna faydası dokunmıyacağını, bu dönme­ veks Ç. Y. denir. Konveks Ç. Y. ye ait şu özel likleri söyli yebiliriz : ı . Her doğru konveks Ç. Y. yü en çok iki noktl· lerio şahsi çıkarı ve yükselme yolunda koşan düşük kimse­ ler olduğunu tekrarlamıştır. 1 8 64 te Rusların Türkisıanı ele da keser. 2. Bir düzlemle kesiti konveks çokgendir. geçi rmek için harekete geçtikleri sırada Ç. , general Çer­ Düzgün Ç. Y. : Yüzleri birb i rine eşit ve düzgün çok­ nyaev ( b. bk. ) e yaver ataıımışıı. 1 8 64 te bu görevden i stifa gen olan Ç. Y. lere düzgün Ç. Y. denilir. Yüzleri eşkenar ederek, Çin sınırındaki bir Kır � ı z beyinin kı ziyle evlendi. üçgen olan pirami ılere düzgün dön rüzlü (Ş. ı ) deni lir. G. Potanin istifa sebebini şöyle açıklıyor : «Pişpek ve Evli­ Yüzleri kare olan altı yüzlü lere küb ( Ş . 2) denilir. Her ya Aıa alınırken Rus askerlerinin, Ç. ın dindaşlarına ve ırk· yüzü eşkenar üçgen olan, sekiz yüzü bulunan cisimlere düz­ taşlarına yaptıkları zulüm ve vahşet onu çok üzdü, bu or­ gün sekiz yüzlü ( Ş . 3 ) deni lir. duda kalamıyacağını bildirerek çekildi ve çadıra döndü» Yüzleri düzgün beşgen olan on iki yüzlü cisimlere düz­ ( Zapiski İmp. Russk. Geogr. Obşçesrva, XXIX, 1 904, 29 gün on iki yüzlü ( Ş. 4) denilir. Bü•ün yüzleri eşkenar üçgen 3 2 ) . i stifasından bir yıl sonra kayın babasının çadırında öldü. olan yirmi yüzlü cisimlere düzgün yirmi yüzlü ( Ş . 5 ) denilir. Ç. ın yazdığı araştırma, yazı ve raporlar Rus Coğrafya Düzgün Ç. Y. ler beş ıanedir, fazla olamıyacağı ispat edilmiştir. Kurumu tarafından toplanıp ölümünün 40. yıl dönümünde ( 1 904 ) yayın lanmışıır. Bu kitapta 30 kadar yazı ve araştırma vardır. Arap harfleriyle tesbit et­ tiği Edige ııe Toktamrı Han destan ı i se Rus Türkoloğu P. M. Melioranskiy tarafından 1 90 5 te yayınlanmıştır. •















·

ı

2

· � . (5_}· . · � 3

·. 5

ÇOK YÜZLÜLER : ı . Düzgün dört yüzlü, 2. Küb, 3. Düzgün sekiz yüzlü, 4. Düzgün on iki yüzlü, 5. Düzgün yirmi yüzlü

ÇOKÇULUK ( Fr. Pluralisme) [Fel. , Man. ] bir öğretinin, bir sistemin, bir kuramın v. b. temelinde ya da yapısında birden çok i l­ kenin bulunması hali. -Bu durumu savunan görüş.

ÇOl dı; ) = Çuv. tu! ; Türkçe kümüı ( = gümü� ) N Çuv. Jı3m3/ ; Türkçe eıik N Çu v . atli k ( = kapı ) ; Türkçe be; ""' Çuv. pil­ l8k ; Türkçe alimı; cov Çuv. u t m � / ; Türkçe yetmi[ N Çuv. Jitm8l ; Türkçe kuya; ( = güneş ) "' Çuv. xave/. Ya lnız Çuv. Jim8J ( N Türkçe yemi; ) kelimesinin so­ nundaki J sesi bu bakımd•n açık lanmaya muhtaçtır. Türko­ loglardan bir kısmı ( G . ]. Ramstedt, N. Poppe, M. Rasıi­ nen v. b. ) , eski Çuvaşçadan a lınmış olduğunu bildiğimiz Macarca gyümöhs ( = yemiş ) kelimesini göz önünde tuta­ rak, Çuv. Jim8J keli mesinin *yimü[f şeklinden geldiğini i leri sürmü�lerdir. G. ]. Ramsted t Ç uv . puJ ( = Türkçe ba; ) kelimesini de bu bakımdan örnek olarak kullanmağa kalkı�­ mı�tır. Çuva�çada Türkçe z ve ; se�leri nin olduğu gibi kal­ dığı kelimeler Türkçeden (Tatarcadan ) alınmı�tır. Örnekler : Çuv. tin8s ( = deniz) < Ta t. ; Çuv. tüs- ( = dayanmak, çek­ mek ) < Tat. ; Çuv. xu;- ( = koşmak) < Tat. ; Çuv. tü; ek = yastık ) < Tat. ; Çuv. ka1 l k ( = ka�ık) < Tat. ; Çuv. ka ­ i r ( = kurt ) < Tat. ; Çuv. xuı li Da'• ( = akraba ) < Tat . ,· Çuv. k � m � s ( = kımız) < Tat. ; Çuv. xuZan ( = Kazan [şehir] ) < Tat. Kazan ( buna karşı lık, Çuv. xuran [= kazan] N Türkçe kazan eski bir kelimedi r ) . Ortak Türkçe z v e ; konsontarım r v e /'ye çevirmesi bakımından Çuvaşça, Moğolcaya benzemektedir. İşte birkaç örnek : 1. ı "' r : Türkçe öküz N Çuv. vi G� r cov Moğ. ük ür, ük er ; Türkçe buzağı N Çuv. p� ru N Moğ. birağu ; Türkçe kuzu N Moğ. kurağa ; Türkçe boz N Moğ. b o ru ; 2. i C\o:J / : Türkçe t aı N Çuv. fU/ N Moğ. fi/ağun ; Türkçe eı ek N Moğ. e/figen ; Türkçe lavıan N Moğ. taulay.



Çuva�çanın başka bir özelliği de A.na Türkçedeki *d sesini r'ye ç�virmesid i r. Örnekler : Türkçe ayak ( < *adak ) N Çuv. ura ; Türkçe ayık ( < *adı k ) N Çuv. uri ; Türkçe kuyruk ( < *kuduruk ) N Çuv. Xüre ; Türkçe kay m ( ağaç ) ( < kadır ) N Çuv. xur � n ; Türkçe d oy- ( < *tod- ) N Çuv. ı li r.zn- ( = doymak ) ; Türkçe koy- ( < *kod- ) cov Çuv. xur- ; Türkçe siy- ( < *ı id· ) N Çuv. ı li ,. . Bu kural dışında kalan Çuvaşça kelimeler komşu Türk dillerinden alınmı�tır. Örnek olarak : Çuv. ku yan ( = tav­ şan ) < Tat. kuyan ( < *kodan ) .

Türkçe k sesi normal olarak Çuvaşçacia olduğu gibi kalmıştır. Örnekler : Türkçe kök ( > gök ) N Çuv. k i vak ; Türkçe kü/ N Çuv. k3J ; Türkçe kümüı ( > giimüı ) N Çuv. kam3l ; Türkçe köz C\o:J Çuv. k ll var ; Türkçe köbek (> göbek ) ll � N Çuv. lı vaBa ; Türkçe ıekiz N Çuv. ıakk r ; Türkçe e[ik ll "' Çuv. al k. Yukarıda verilen örneklerden anlaşıldığı gibi, bu ses bazı hallerde kelime sonunda düşmüştür : Türkçe inek "' Çuv. 8ne ; Türkçe edik ( < etik ) N Çuv. aDli ( = çizme) ; ·

ÇUVAŞ TORKÇESİ

158

Türkçe yiiziik "' Çuv. ıara. Türkçe q ( kalın k) sesi ise norma l olarak %'ye çevri lmiştir : Türkçe kı; "' Çuv. %81 ; Türkçe kız "' Çuv. %8r ; Türkçe kunduz "' Çuv. 'X. � nD � r ; Türkçe kı! "' %818% ; Türkçe tokuz ( > dokuz ) "' Çuv. t �% · ( x ) i r ; Türkçe ıakal "' Çuv. ıuxal ; Türkçe kavak ( ağaç ) � Çuv. xiva ; Türkçe kırk "' Çuv. 'X.�rix. Bu ses yanında Çuvaşçada q ( kalın k) sesi nin arasıra yye çevci ldiğini biliyoruz : Türkçe kan '" Çuv. yu n ; Türkçe kal- N Çuv. yul- ; Türkçe kar "' Çuv. yur ; Türkçe koyu "' Çuv. yi vi ; Türkçe kın N Çuv. yana. Son olarak, yalnız bir keli mede Türkçe q ( kalın k ) sesi /'ye çevrilmiştir : Türkçe kanat "' Çuv. lunat ( Aşağıya bk. ) . Türkçe l sesi Çuvaşçada normal olarak kalmışsa da, bazı hal lerde ( özellikle (den önce) düşmüştür. Örnekler : Türkçe ölç- "' Çuv. vii- ; Türkçe kılıç "' Çuv. xaı ; Tüıkçe gelin N Çuv. kin ; Türkçe alt mı; ·....., Çuv. utm � l.

ses (ye çevri lmiştir ( Çuv. çul [ = taş] ) . Bunun gibi , yal­ nız lif ( = d i ş ) keli mesinde de bu ses ; olmuştur ( Çuv. ; i l [ = diş] ) . Türkçe ı konsonu d a Çuvaşçada normal olarak oldu­ ğu gibi kalmıştır : Türkçe ıiit N Çuv. ı ; değişmesine kelime sonunda d a rastlanabi lir : Türkçe porıuk ( < borıuk ) "-' Çuv. p u ı i ;. Ortak Türkçe b konsonu bugünkü Çuvaşçada p'ye çevrilmişti r. Örnekler : Türkçe buz "-' Çuv. p i r ; Türkçe Türkçe n sesi de Çuvaşçada norma l olarak ayniyle kalmıştır. Türkçe kan "' Çuv. yu n ; Türkçe kın N Çuv. :> a n a ; buzağı "-' Çuv. p i ru ; Türkçe beJ "-' Çuv. pil/ p değişmesinin Çuvaşçada yeni olduğu açıktır. Çuvaşçada b sesinin yerine arası ra m sesi geçmişti r : arasıra m'ye çevrilmiştir · Türkçe biitiin c..: Çuv. p8t11m ; Türkçe bo)'un "-' Çuv. m i y. i Türkçe karın "' Çuv. xiı m ; Türkçe ıan ( = sayı ) N Çuv. Kelime içi nde ve kelime sonunda bu ses v'ye çevri l­ sum ; Türkçe uzun "' Ç� v. vi ri m . mişti r : Türkçe avuç ( < abu ç ) "- Çuv. ıviJ ; Türkçe ıu Türkçe r; sesi daha çok n'ye çevri lmiştir : Türkçe ıi­ ( < ıub ) ıl n lx ( bu kelimeOrtak Türkçe ç kon sonu yanında, Türkçe y sesi de nin son undaki 'X. Çuvaşçada sık sık kullanılan bir küçü lt­ Çuvaşçada kelime başında 1 olmuştur : Türkçe yeni "' Çuv. me ekidir. Çuv. %8111% [ • '-' kıl] kelimesinde olduğu g i bi ) . 111 n11 ; Türkçe yumurta '" Çuv. ıi marDa ; Tü r kçe yumruk "' Yukarıda q ( kalın k. ) se�inden bahsedilirken , b u se­ Çuv. J i m i r ; Türkçe yiiziik N Çuv. i11r11 ; Türkçe yirmi N sin Çuvaşçada kan (> yun ) , kar ( > yur) gibi birtakım ke­ Çuv. Jir11m ; Türkçe yetmi[ N Çuv. Jitmil/ ; Türkçe yağ "' li me lerde y)·e çevcildiğ i belirti lmişti. Yalnız kanat (> Çuv. Çuv. Ju ; Türkçe yaz "' Çuv. lu r ; Türkçe yıldız "' Çuv. Junat ) kelimesinde y yerine 1 kullanıldığı da söylenmişti . J I JD i r. An laşılan ı i var ( < *> i var) ve Jl n i x ( < *> i n i% ) kelimekeve işinde kelime ÇuvaşÇad.ı sesi leri gibi, i unat keli mesi de ikincil bir şeki ldir : Türkçe ka­ y Türkçe Ancak, lime sonunda olduğu gibi kalmıştı r : Türkçe ay "-' Çuv. nal > Çuv. *yunat > Junat. NJ i% ; Türkçe ayaz "' Çuv. uyar ; Türkçe oyun "' Çuv. 1'�Morfoloii : Bütün Türk d i l lerinde olduğu gibi, Çuvaş­ y!J ; Türkçe geyik N Çuv. kay a k ; Türkçe boyun ( "' Yakut- çada da i sim lerde cinslik ( erkeklik dişi l i k ) farkı gözeti lmez. ça moy ) "' Çuv. miy . Çoğul eki olarak -ıam "' - ıem ( çok seyrek olarak -. -reX ( "' Türkçe - rak "" -rek ) ekiyle yapı lır ; - n , -1 seslerinden sonra bu ek daha çok -taraX "' -tereX şeklini alır ; arasıra - r sesinden sonra da bu şekil kullanı­ lır. Üstünlük derecesi nin belirti lmesinde sentaktik yol lardan da faydalanı lır ( yıvartan yıvar [ = ağırdan ağır] ) . Üstün lük ve özellikle en üstünlük ( superlatif relati O derecesinde ma­ la ( = daha, çok ) , ıt/a ( = çok, pek ) ; pit, piD11 ( = pek, çok ) , ç i ( = en ) keli meleri kullan ı l ı r : mala ilem/il ( = daha gü­ zel ) , ıt/a avan ( = daha iyi, çok i yi ) , ıtla num may ( = aşı­ rı olarak ) , pit pızl k ( = pek büyük ) , çi pızl k ( = en bü­ y ük ) . Bu keli meler yanında, aşırılık ( superlatif absolu) de­ recesi samay ( Rusça samıy ) kelimesiyle yapı l ı r : samay çiBer ( = en iyi, en güzel ) . Bunlardan başka, tekrarlanma ( [ u r l [Ur l [ = apak] , sari sar i [ = büsbütün sarı ] ) yol i yle de sıfatlar pekiştiri lir. Son olarak, bütün Türk dillerinde olduğu gibi, sıfatiarın peki ştiri lmesinde türlü ikizlemelerden de yararlanı lır : xup - xura = kap . kara ; xap . xarı = kıp­ kızı l ; [ap - f U l l = ap - ak ; ç l lt [ u r l = ap - ak, büsbütün ak ; sap - sara = sap - sarı ; 1aP - [amı-J k = pek genç ; çip - çi B er = pek iyi ; J .l n - k } vak , k i m - k l vak = göm - gök ; çil p­ tulli = dop - dolu ; ı l p - tu/li = dop - dolu : /ap pa - iaramas çır - çıplak, çırıl - çıplak, çırıl - çıpı ldak v. b. -n i n , -n, akkusatif e k i -a, -ya

c

=

Kişi zami rieri : eBil = ben, gen. man ( I n ) , akk. - dat.

mana, !ok. manra, abi. man ran ; ; ez a = sen , gen . san ( l n ) , akk. - dat. sana, lok. sanra, abi. sanran ; vl t = o, gen. un ­

( I n ) , akk. - dat. I na, una, lok. unra, unta, abi. unran, un­ · tan ; eBir = biz, gen. pir11n, akk. - daı. pire, Jok. pirte, abi.

pinten ; e Zir = siz, gen. siri1n, akk. - daı. Jok. sirte, abi. s irten, ıir11nten, sinten ; v11Zem, = on­ lar, gen. vazan ( an ) , akk. - dat. vflZen e, !ok. vazen çe, abi. 11i1Zen çen . Çuvaşçada öze dönüş l ü ( reflech i ) zamir de Türkçe­ den farklıdı r : xam = kendim, xu = kendin, xl y . kendi ( si ) , xam l r = kendi miz, xl v l r = kendiniz, xlyzem = ken­ di leri. İşaret zamirleri : ku = bu, çoğulu : k11Zem = bunlar ; faG I , fak = bu, şu ; fav l , fa11 = şu. Soru zamirieri : kam= kim . m i n = ne v. b.

pirten, pirllnten, sire,

Sayı adları ( 1 den 1 0 0 e kadar ) : parre, p11r ; ikkil, ikil ; viJJi1, viJII, vii ; ı l vatt l , tl vaD I , ı l vat ; pil/11k, pi/ek ; uttt l , utt ll , ult ; fiçç11, Jiçe, Jiç ; sakk l r, saG i r ; ı lxxl r, ılxl r ; vunn l , vun ; firllm ( = 20 ) ; v i D i r ( = 30 ) ; Xllr11X ( = 40 ) ; alli ( = 5 0 ) ; uım l t ( = 60 ) ; Jitmil/ ( = 70 ) ; saG i r vunn l , saG i r vun (= 8 0 ) ; ı l xl r vunn l , ı l xl r vun ( = 90) ; Jllr (= 1 00 ) .

Üleştirme sayıları, Türkçede olduğu gibi, -ar, -er ( N ·[ar,

-ıer ) ekiyle yapılır : parer ( = birer) , ikkll[er ( = ikişer ) , vifıer ( = üçer ) , t l vatıar ( = dörder ) , pi/llkıer ( = beşer )

gibi. Üleştirme sayı larında kullanı lan bu ekierin Tatarcadan a lındığı açıktır. Ancak, -[ar "-' -ıer eki Çuvaşçada Ortak Türkçeden daha yaygındır ( Çuv. pin[er [= biner] v. b. ) . Fiil çekiıni : Şimdiki zaman : yulaı lp , yulaı l n, yulat' ( yu/at ) , yu/atp l r, yulaı l r , yulaJJII = kalıyorum, kalıyorsun, kalıyor, kalıyoruz, kalıyorsun uz, kalıyorlar ; parnasıl p , pa­ mas ı l n , pamast' ( pamas ) , pamastp l r ; pamast l r, pamaJJII

=

159

vermiyorum, vermiyosun, vermiyor, vermiyoruz, vermiyorsu­ nuz, vermiyorlar. Geçmiş zaman ekieri : -rl m N .ı l m , -rA n N .J i n , . 111 "" 1 a ; - r 1 m 1 r J: .J i m l r, . ,S, "' .J i r, -riiJ N .çiiJ ; n , /, r seslerinden sonra t ' l i şekil ler ( .ı l m, - ı l n, . ı l , ) ,, .ı l r ) kullan ı lır. Bu şekillerdeki t'lerden önce gelen r'ler düşer : pat i m ( < par- = ver- ) verdim. Olumsuz şek i l ler normal­ di r : pa m arli ::':::: vermedi. Gelecek zaman : fırap , fır i n, Jıra, Jırlpir, Jrı lr, Jır11J = yazacağım, yazacaksın, yazacak, yaza­ cağız, yazacaksınız, yazacaklar, kali p , kati n, kata, katl pl r, kali r, kata ı = söyli yeceğim, söy liyeceksin, söyliyecek, söy­ liyeceğiz. söy liyeceksiniz, söyliyecı:kler, ki/map, kit�an, kil­ ma, kitmapar: ki/milr, ki/mili = gelmiyeceğim, gelmiyeceksin, gelmiyecek, gelmiyeceğiz, gelmi yeceksiniz, gelmi yecekler. Kelime hazinesi : Ç. T. nin kelime hazinesinde bi rkaç tabaka göze çarpar. En eski tabaka olarak Türk dilleriyle ortak olan kel i meler göz ön ünde tutulabi l i r. Örnekler Çuv. ati k ( = kap ı ) "' Türkçe e[ik ; Çuv. aD I ( = çizme) N Türkçe edik ; Çuv. yar ( = i z ) "' Türkçe iz ; Çuv. yu/- ( = kalmak ) N Türkçe kal- ; Çuv. yu n ( kan ) N Türkçe kan ; Çuv. XIII ( = kış ) N Türkçe kı[ ; Çuv. xllr ( = kız) "' Türk­ çe kız ; Çuv. xur ( = kaz) "' Türkçe kaz ; Çuv. xuran ( = kazan ) c-.; Türkçe kazan ; Çuv. k11m111 ( gümüş) N Türkçe gü mü[ ; Çuv. kar ( = güz) c-.:ı Türkçe güz ; Çuv. k l vak ( = gök, mavi ) '" Türkçe gök ; Çuv. kl vaBa ( = göbek ) N Türk­ çe göbek ; Çuv. k l var ( = kor, köz) J"J Türkçe köz ; Çuv. ı l var ( = ağı z ) "' Türkçe ağız ; Çuv. Junat ( = kanat) N Türkçe kanat ; Çuv. ı l xl r ( = dokuz) N Türkçe dokuz ; Çuv. ı l var ( = tuz) "' Türkçe tuz ; Çuv. ı l vl r ( = ııkız) "' Türkçe tıkız v. b. Çuvaş kelime hazinesinde büyük bir yer tutan bu ke­ limeler yanında, Çuvaşçada Tatarca, Rusça, Çeremisçe gibi komşu dillerden gelen bi rtakım kelimeler de vardır. Bi rkaç örnek : Çuv. k uyan ( = tavşan ) < Tat. k uyan, Alt. ko yon, Şor. , Sag. k ozan ; Çuv. kuy ( = koyun ) < Tat. kuy ; Çuv. ku ­ B l s ( = kop uz) < Tat. ku b ız ; Çuv. yas i m ık ( = merci mek ) < Tat. yas m ık ; Çuv. yu/DaJ ( = yoldaş ) < Tat. yu/da[ ; Çuv. ç l tt ( = çok, pek ) < Tat. çalı ; Çuv. ç l tax ( = çolak ) < Tat. çul ak ; Çuv. tin11s ( = den i z ) < Tat. dirJilz, dirJgllz ; Çuv. çaD i r ( = çadır) < Tat. çatır v. b. =

-=-

=

Ç. T. nde kullanı lan Çeremi sçe kelimeler de büyük bir yer tutar. Örnekler : Çuv. vl y ( = güc, kuvvet ) < Çer. /Jiy ; Çuv. vuD i ı ( = koruyucu ruh, peri ) < Çer. fJo61; ; Çuv. unG I ( = halka) < Çer. OrJgo ; Çuv. turBas ( = yonga ) < Çer. tar/Ja[ ;Çuv. ; I p ( = durgun. sessiz, sakin ) < Çer. fl p ; Çuv. pürt ( = ev, oda) Çer. pört ( = oda) , Fince pirtti ; Çuv. sl y ( = y.ış halkası [ağaçlarda ] ) < Çer. laY ; Çuv. pl tD i r ( = giriş, antre) < Çer. put 61 r ( = giriş, avlu ) ; Çuv. terJ Ge/ ( = sıra, iskemle) < Çer. lerJge/ ; Çuv. taB I ( = ka­ pı mandalı ) < Çer. ta/Je ; Çuv. ıit ( = karış) < Çer. ;it ; Çuv. yaxı l ( = sarı çam, Pin us silvestri s ) < Çer. y akıJ . •

Bütün Türk dillerinde olduğu gibi, Çuvaşçada birta­ kım Moğolca kelimeler de vardır. Ancak, lıu kelimelere dayanılarak Çuvaşça ile Moğolca arasında bir yakınlık bu­ lunduğu i leri sürülemez. İşte birkaç örnek : Çuv. ıl xte. n ( = kurşun ) < Moğ. toğu/ğan ; Çuv. Jül'evaı ( = vaşak ) < Moğ. sileg üsün, silügüsün ; Çuv. sulaXay ( = sol, solak ) < Moğ. solağay, soluğay ; Çuv. uram, l ram ( = sokak ) < Moğ. uram ; Çuv. r.Sxıa ( = gem ) < Moğ. n oğta v. b. Çuvaşçada kökü bi linmiyen bi rtakı m kelimeler de var­ dır. Çuv. kil ( = ev ) , Çuv. mna ( domuz ) , Çuv. sutl ( = bi lezik ) , Çuv. m i y A r ( = fındı k ) , Çuv. Jttlx ( = günah ) kelimeleri gibi. Çuv. usna kelimesinin Macarcaya geçtiğini

160

ÇUVAŞ Tü RKÇESI

biliyoruz ( Mac. diszn• ) . Ancak Türk ler arasında buna ben­ zer bir kelime tesbit edilmemiştir. Çuv. m A i r kelimesi de Macarca m ogyorti ( = fındık) kelimesiyle birleştiri lebi lirse de, Türk dillerinde buna benzer bir kelime kullanılmadı­ ğına göre, m !Jy ;) r·ın kök bakımından Tü rkçe olmadığı anla­ şılıyor.

Çuvaıı Türkçesi ve kom!fu diller : Volga çevresin­ de yaşıyan uluslar arasında kültür bakımından özel bir yer tutan Çuvaşlar, çok eski çağlardan beri komşu uluslarla temasa geçmişlerdir. Bu temaslar sonunda Ç. T. nden kom­ şu dil lere birçok kelimeler geçmiştir. Elimizdeki veri lerden anlaşıldığına göre, Ç. T. nin kom�u dillere � tkisi birçok a l .. n larda göze çarpar. Özel likle evci l hayvanlar, tarım, bağcılık, koyunculuk, ev eşyası, aletler, küçük sanatlar, alım satım, giyim kuşam, sosyal kuruluşlar ve yaziyle il­ gili binakım kelimelerin Çuvaşçadan komşu dillere geçtiğini biliyoruz. Ç. T. nin komşu di llere etkisi çok eski çağla· ra çıkar. B u bakımdan ilk olarak eski Çuvaşçadan Ma­ carcaya geçmiş olan kelimeler sayılabi lir. Türlü çağlar­ da Türk dil lerinden Macarcaya pek çok kelime geçtiğini biliyoruz. Bu kelimelerin birçoğunda Ç . T. nin öze l l i kleri tesbit edilemez. Macarca a(J ( = marangoz) < Türkçe ağaf­ fl, Mac. alma < Türkçe alma ( elma ) , Mac. arok < Türkçe ark ( arık ) , Mac. arpa < Türkçe arpa, Mac. kender < Türk­ çe kendir, Mac. teve < Türkçe teve (deve) kelimelerinde olduğu gibi. Bunlara karşılık, Macarcada kullanılan Türkçe kelimeler arasında Çavaş damgası taşıyan pek çok kelime vard ır. B u k t limelerin Ç. T. nden alındığını ilk olarak 1 8 7 1 de ] . Budenz ( b . bk. ) tesbit etmiştir ( «Nyelvtudomanyi Közlemenyek», Xl, 1 3 3 ) . Sonradan Z. Gombocz, Macarcaya eski Çuvaşçadan geçmiş olan kelimeleri toplay ı p iş lemiştir ( 1 9 1 2 ) . İşte birkaç örnek : Mac. borjti < Çuv . p !J ru ( = bu­ zağı ) ; Mac. ökör < Çuv. v!Jg !J r ( = öküz) ; Mac. eke ( = pulluk) < Çuv. aGa ( < Türkçe ek· ) ; Mac. gyümölcs < Çuv. JimiiJ ( = yemiş ) ; Mac. ik:ır < Çuv. yllgllr ( = i k i z ) ; Mac. Ir .!J < Çuv. Jır- ( = yazmak ) ; Mac. ko m/& < Çuv. 1 mla ( = şer· betçi otu ) ; Mac. or < Çuv. v ;) r!J ( = uğru) ; Mac. ör < Çuv. av!J r- ( = övüt � ek ) ; Mac. sar < Çuv. şut !J ( = ak) ; Mac. serke < Çuv. ş;JrGa ( = sirke, yavşak ) ; Mac. sar < Çuv. ıur ( = bataklık ) ; Mac. sar/6 < Çuv. Jur/a ( = orak) ; Mac. sze/ < Çuv. Jil ( = yel ) ; Mac. sz/ics ( = kürkçü) < Çuv. Jllvii J ( = terzi ) ; Mac. gy/irii < Çuv. Jllrll ( = yüzük ) ; Mac. szür < Çuv. sllr- ( = süzmek ) ; Mac, tin@ < Çuv. lma ( = dana) ; Mac. tükör < Çuv. tiiGiJr ( = ayna) ; Mac. ünö Çuv. line ( = inek ) ; Mac. diızn& < Çuv. usna ( = domuz) v. b. Macarcada olduğu gibi, Çeremi sçede de Çuvaşça kelimeler büyük bir yer tutar. Bu kelimeler M. Rasanen tarafından işlenip yayınlanmıştır ( 1920, 1 9 2 3 ). Bi rkaç örnek : Çeremisçe olma < Çuv. u/ma, olma ( = elma ) ; Çer. or < Çuv. ur;) ( = ayık ) ; Çer. Joya < Çuv. Juxa (= yaka) ; Çer. y!J G !J r < Çuv. y11GIIr ( = ikiz) ; Çer. ltı'Ya < Çuv. t.ıGa ( = teke) ; Çer. tarna < Çuv. taGana (= tekne) ; Çer. sukllr < Çuv. J ;)g !J r ( = ekmek ) ; Çer. yot < Çuv. yut ( = yabancı ) ; Çer. kay;) k ( = kuş) < Çuv. kay ;) k ( = av kuşu ) ; Çer. ttYa < Çuv. aGa ( = pulluk ) , Çer. /lola, {Jo J < Çuv. valak (= oluk ) ; Çer. x!Jia < Çuv. 'X. ;) la ( = kula) ; Çer. /lir c:: Çuv. vir ( = dan) ; Çer. oyar < Çuv. uyar (= ayaz) ; Çer. ok.Ja < Çuv. ukla (= akça, para ) ; Çer. u m/a < Çuv. 'X. !J mla ( = §erbetçi otu) ; Çer. yu� < Çuv. yün ( = ucuz ) v. b. Bundan başka, Votyakça ve Züryence gibi d i l lerde de pek çok Çuva§Ç" kelime kullanılır. Bu kelimeler üzerinde
Q D

t e k i l l e n m e s i

KlıiNiaJ

-

Yan• l"ıddal

Calı.lal

D

K ü c; ü k

D d d' n i n

....... ......

lli.. slı.lll

d _d

o

ş e k i 1 I e n m e s i

çe adı : Soğdak)

alfabesine, dolayısiyle Arami - İrani köke dayanır. D harfinin Fenike dilindeki adı deli ( İbr. dalel ) ( = kapı kanadı ) , bu harfin üç köşeli biçimini ac;ıklıyabilir. Çünkü, «kapı kanadı» anlamiyle daha çok bir çadırın kapı­ sını örten deri örtünün kastedilmiş olması gerekir. «Kadın göğsü» ( İbr. dad) anlamına gelmesi daha az umulur. Feni­ keliler bu harfi belki de «kapııt anlamına gelen bir Mı­ sır hiyeroglifinden almışlardır. Bu köke dayanan işaret son­ radan türlü basamaklardan geçerek daha basit bir biçim almıştır. Litin alfabesindeki yuvarlak biçimli D harfinin batı Yunan alfabesinden alındığı anlaşılıyor. Bu yolda Et­ rusk aracılığı kolaylıkla düşünülemez. Çünkü Etrusk dilin­ de ötümlü ( sonore) sesler kullanılmıyordu. Minüskül d

·-

47

N-

) )' A r a p

.... ....

J

N

.. .. r.qilll .......

...

J :>.J Jj �

h a r f l e r i n d e n

d

J�

M. S. V. yüzyılda Litin 11nrial � 4 sinden çıkmıştır. VI. yüzyılda bu biçim uzatılarak d biçimine sokulmuştur. GENEL FONETİK : Ses bilgisi bakımından d ötümlü ( sonore) bir diş sesi (denral) dir. Ötümsüz ( sourde) eşi 1 sesidir ; aralarındaki fark, 1 de ses kirişlerinin titrememesi­ dir. Birçok dillerde ötümlü ile ötümsüz arasında bulunan bir d sesi de vardır ; bu sesin fonetikte işareti d dir. Bu işaret o

yerine D ( majüskül) harfini kullanan fonetikçiler de vardır. Yunanca ve Litincede d ötümlü bir diş sesidir. Mo-

D Orhon

Yenise:r

X

+

Peçenek

Eski Maar

+

>
Macarca szö/o, szöllö = üzüm ) . Eski Türk­ çe ked- ( = giyrnek ) "-' Soy. ket- � Türkçe giy- , Alt. , Tel. Kırg. , Kazakça, Tatarca v. b. k. i - ( < •k.iy- ) , Kara­ çayca k'iy- "-' Şorca k es- ; Eski Türkçe td- ( = göndermek ) "-' Alt. i- ( < •iy- ) "-' Sag. , Koyb. , Şor. , Kaç. u- "-' Yak. it- . 1

1

1

Çuvaşçada -d- sesi lokatif ( - ra, -re) ve ablatif ( -ran, -ren ) hallerinde de -r- ye çevrilmiştir ( utra = atta ; u tran = attan) . Çağdaş Türk dillerinin büyük bir kısmında •-d- nin karşı lığı olarak gördüğümüz -y- ve -z- nin XII. yüzyılda meydana geldiği anlaşılıyor. Kaşgarlı Ma h mudun Divanii /iigal - it - T iirk ' ün d e (XI. yüzy ı l ) -d- li biçimler yanında -y- li biçimlere de rastlanır : adak ( = ayak ) , adtğ ( = ayı ) , adğ;r ( = aygır) , uduz ( = uyuz) , badram ( = bayram ) ya­ nında bayram v. b. Uygurcada badruk biçiminde kullanıl­ dığını bildiğimiz Türkçe bayrak kelimesi de Divanii /ligat, il - Türk ' te artık bayrak biçimini almıştır.

Ancak, Türk dillerinde -d- nin daha eski çağlarda -y­ y e çevcildiğini gösteren birtakım örnekler de vardır. Ural Irmağın ın Türkçe adı Yayık. ) , VI. yüzyılda ( :>68 ) Menan­ dros Protektor tarafından Daikh biçiminde tesbit edi lmiştir. Bu a d Türkçe yay- kökü n den çıkmıştır. Türkçe yay- kelime­ si Uygurcada, yukarıda tesbit edilen ana kurala uygun ola­ rak, yad- biçiminde kullanılmışsa da, eski Türk y azıtlarında yay- diye yazılmıştır. Buı:ıa karşı lık, Türkçe kty- ( = kes­ rnek, doğramak ) kelimesi Uygurcada -y- i le ( kıy- ) , eski Türk yazıtlarında ise -d- ile (k ıd- ) tesbit edilmiştir. Bu •

örneklere ek olarak Uygur adını da sayabiliriz. Gyula Nemeth " i n belirttiği gibi, bu ad Türkçe ud- ( = uymak) keli mesinden çıkmıştır. Ancak, eldeki verilere göre, Uy­ gur adı başlangıçtan beri Uygur diye yazılmakıadır. Oy­ saki eskiden • Udgur olarak kul lanılması gereki rdi. Bu,.. s e­ bepten dolayı V. Thomsen bu adın ud- kökünden geldiğini kabul etmemiştir ( aşağıya bk . ) . Çağdaş Çuvaşçada Ana Türkçedeki -d- nin karşılığı olarak kullanılan - r- nin n e zaman meydana geldiğini kesin olarak bi lmiyoruz. Ancak, eski Çuvaşçadan Macarcaya geç­ miş olan alıntıları göz önünde tutarak bu h ususta birtakım tah minler i leri sürülebi lir. Eski Çuvaşçadan Macarcaya gir­ miş olan kelimelerde Ana Türkçedeki -d- ler olduğu gibi kalmıştır. Türkçe kuduğ ( = kuyu ) > Mac. ktlt, Türkçe er­ dem > Mac. erdem, Türkçe kindik ( = göbek ) > Mac. köl­ dök, Türkçe kendir > Mac. kender gibi. Bu duruma göre, Çuvaşçadaki -d- > -r- değişmesinin, bu kelimelerin Macarca­ ya geçmesinden sonra başlayıp sona erdiğini kabul etmek gerekir. Yalnız Türkçe buğday ( > Mac. btlza ) ve Türkçe toğdak (= toy kuşu) (> Mac. ttlzo k. ) kelimelerindeki -d­ ler Macarcada -z- olmuştur. Ancak iki kelimede göze çar­ pan bu olay açıklanmaya muhtaçtır. Çuvaşçada Ana Türkçedeki -d- nin karşılığı, yukarıda belirtildiği gibi, normal olarak -r- dir. Ancak, Çuvaşçada bazı kelimelerde -r- yerine -y- (> -v-) sesi kullanı ldığı gö­ ze çarpar : Çuv. kuyan (= tavşan, Lepus timidus) Çuv. aytr, ıytr (= aygır ) , Çuv. mtyt'X. ( = bıyı k ) , 'X.tv- ( = dök­ mek, koymak ) , Xuyz � ( = kaygı ) , pave- (= boyamak) gibi. Bu kelimelerin komşu Türk dillerinden ( Tatarcadan ) alın­ dığı açıktır. Ana Türkçedeki -d- nin karşılığı olarak çağdaş Türk d i l lerinde -d- , -1- , -z- , -y- ve -r- gibi birtakım sesler kul­ lanıldığını yukarıda beli rtmiştik. Türk dillerinde bu ana ku­ rala uymıyan bi rtakım kelimeler de vardır. Örnek olarak Türkçe kaya kelimesini gösterebiliri z. Bu kelime Moğolcada kada biçiminde kullanı ldığına göre, Ana Türkçede de •ka­ da biçiminin varlığına hükmedi lebi lir. Şu halde, bu keli­ menin bugünkü Türk dillerinde kata ( > 'X,ata) , kara (> 'X,ura) biçimlerinde kullanılması gerekirdi. Oysaki eski ve yeni Türk dillerinde yalnız kaya ve luya biçi mleri tesbit edil­ miştir. Bunun gibi, Türkçe •bod ( = boya, renk) kelimesi Uygurcada boy biçiminde kullanılır. Oysaki Divanii /ligal ­ it- Türk'teki bodu- ( = boyamak) ve Moğ. budağ ( = boya) kelimelerinin tanıklığı karşısında bu kelimenin Uygurcada bod biçiminde kullanılması gerekirdi. Bundan başka, Şorca poya- ( = boyamak) şekli de kurala aykırıdır. Şorcada bu kelimenin bugün poza- biçiminde kullanı lması gerekirdi. Şorca mıygak, mıynak ( = bıyık) kelimesi de normal sayı­ lamaz ( krş. Yak. bıttk < •bıdık ) . Bu bakımdan Küyerikçe­ de de dikkate değer örnekler vardır. Bu ağızda ayak ( Uyg. adak ) , kuyur ( Uyg. k.uduğ = kuyu ) , kuyruk ( Uyg. ku.J­ ruk ) , kair ( k.adtr = kayın [ağaç] ) kelimeleri yanında los­ (< tod- = doymak ) kelimesi kullanılır. Oğuz Kağan desta­ nında da adak ( = ayak ) , aduğ ( = ayı ) kelimeleri yanın­ da aygtr ve koy- kelimelerinin kullanıldığını biliyoruz. Oy­ saki normal olarak adgtr ve kod- b i ç im leri n i n kullanılması beklenirdi. Gyula N emeth ' e göre, bütün bu anormal biçim­ leri yabancı ağızların etkisine vermek gerekir. Türkçe ördek kelimesi de bu bakımdan açıklanmaya muhtaçtır. Kara Kalpakçada bu kelime üyrök ( < •öyrek ) biçiminde kullanılır. Karagasçada i se ödlrek ( Soyotça üdl-

D rek ) biçimi tesbit edi lmiştir. Bu verilere göre, Türkçede bu kelimenin öyrek bi�imini alması gerekirdi. Oysaki Türkçede normalden farklı olarak · d- sesi bu kelimede -y- ye çevril­ memiş, yalnız basit bir metathise sonunda kelime öl'dek biçimine gi rmişrir. Moğolca erd. ni ( < Uygarca erdeni < Sanskri t ratna ) , Televütçede hem erdi ne ( = cevher) , hem d e eryine biçi­ minde kullanılır. Oysaki Moğolcadan alınan Televütçe üldü ( = kılıç) ( < Moğ. ildü, i/dün ) kelimesinde -d· sesi olduğu gibi kalmıştır. Bunun gibi, Fa rsça badam keli mesi de Tü rkçede hem badem, hem de bayam ( :> payam) biçimini almıştır. Bayam keli mesi eski Kıpçakça sözl ü k l erde de tesbi t edi lmiştir. Acıpayam, Payamir gibi yer adlarında da -y· li biçimin kullanı ldığını bi l iyoruz. Anlaşılan bayam biçim i Türk çeye d :> y değişmenin sona ermesinden önce geçmiş, buna kar­ şılık badem biçimi ise bu değişimin sona ermesinden sonra alınmıştır. Ana Türkçedeki -d- ye çıkan -y- ler Türkçede arasıra -v- ya da -g- ye çevri lmiştir. Örnek ler : Eski Türkçe kiidegü ( = güvey) "' Yak. kütüö ' "' Şor. , Sag. , Kaç. , Koyb. kiize "' Çuv. k8rü � Türkçe güvey ( < *güvey < *küyey ) ; Eski Türkçe kidiz (= keçe ) "' Soy. , Karag. kidis "' Alt. k i s ( < * k iyiz ) , Kırg. kh ( < * kiyiz ) "' Tarançı kigiz ( < *ki­ yiz) ; Eski Türkçe eder ( = eyer) "' Şor. ezer '" ' Tarançı eger (Türkçede de bu kelime son yıllara kadar eğer biçi­ minde yazı lmıştır. Bugün de bu biçimi kul lananlar vardır ) . A n a Türkçedeki -d- ( v e -t- ) kelime içinde Moğolca­ da olduğu gibi kalmıştır. Türkçe boda- ( = boyamak ) c-...> M oğ. budu- kelimesinde olduğu gibi. Yalnız -di- heceleri -ci­ ye çevri lmiştir Türkçe adğrr ( = aygır) "' Moğ. acirga ( Buna paralel olarak, Moğolcada -ti- heceleri de -çi- ye çevrilmiştir : Türkçe çatrr [ çadır] "-' Moğ. çafir ; Türkçe tigin "' Moğ. çigin kelimelerinde olduğu gibi ) . Hece so­ n unda -d- ler Moğolcada bazı hal lerde - f . ve -s- ye çevri l i r : Moğ. çadka- ( = doyurmak ) "' çat k a- , çaska-. Türk dillerinin bazı kollarında y- ve c- sesleri kelime başlarında arasıra d- ye çevrilir : Türkçe y rldrz ( > culduz) > Balkarca dulduz, Türkçe yas trk ( > castık ) > Kara Kalpakça dastık ; Türkçe yüz (> c üz ) > Kazakça düz v. b. Bu olaya ait eski birtakım örnekler de vardı r : Ural ı rmağının Türk­ çe adı ( Yayık) Menandros Protektor tarafından Daikh biçi­ minde tesbit edilmiştir. Yine Menandros Protektor, «yas, matem» anlamına gelen Türkçe yoğ kelimesinin Bulgar Türkçesinde dokh biçiminde kullanı ldığını belirtmiştir. Türk d i llerinde bazı hallerde kelime içinde ya da so­ nunda bir -d- sesi türediği göze çarpar. Örnekler : Türkçe srra "' Kumukçe srdra ; Türkçe mızrak "' Karamanlı Türk­ çesi mtzdrrak ; Türkçe sonra "' Karaimce sondra ; Türkçe peynir ( < Far. ) "' pendir ( Anadolu ) ; Türkçe /eğen ( < Far. < Yun . ) "' Sartça legend. Buna benzer ikincil -.d- lere başka d i llerde de rastlanır. Örnek olarak, Hint - Avrupa d i l lerinde d (ve t ) nin daha çok ı - r, n - r, s - r, 1 - r ve s - ı sesleri arasında türediğini biliyoruz. Bunlara karşı l ık, bazı hallerde - d- nin düştüğünü de biliyoruz : Türkçe yrldız "' Kumukça yol/uz v. b. iMLA : Türkçede kelime sonlarında ötürol ü kon sonların bir kısmı ötümsüzleştiği için, d sesi de -t- ye yaklaşan değerini kazanır. Bazı Türk fakat büsbütün · 1 · olmıyan -=

167 için -d- ler yazıda olduğu gibi kalır, fakat -d- okunur. Buno

dan başka, Azeri Türkçesinde heceler arasında konson akkomodasyon ( Fr. accomodation ) u ya da assimi l asyon ( Fr. assimi lation ) u yoktur. Bu sebeple, Türkçe bö/iifiÜrme, y o k ­ tur . . . keli meleri Azeri Türkçesinde böıü1dürme, yokdur şeklinde yazı lır. Türkiye Türkçesinde ise bu ötümsüzleşme yazıda da belirtilir, fakat -d- sesi - 1 - harfi ile karşı lanır. o

..

Ornek olarak : 1ahid ( < Az. o

=

tan ı k ) yerine 1ahit yazı lır.

Ancak, çekimde ( I ah idi, 1ahidin, 1ahide v. b . ) d sesi olduğu gibi kalır. Kelime içinde (öze l l ikle ötümsüz konsonlar­ dan son ra) d sesi arasıra t'ye çevri l i r : mikdar :> mik t ar . Türkçede ötümsü 7 l eşen -b- den sonra -d- ler de -1- ye çevri­ l i r : abdesi ( < Far. iib - de st ) ,. ap t e s . Bir aralık son u - 1 - i l e yazı lan keli melerden bir kısmı, gerek aslına uymak gerek iltibastan kaçın mak üzere bugün -d- i le yazı l maktadw ai ( = isi m ) ; yad ( = yabancı ) ; aded ( = sayı ) ; kanad bed ( = kötü, çirkin ) ; öd ; had ( sınır, derece) ; ud ( = çalg ı ) v. b. Ancak, bu şekilde iltibastan büsbütün kaçınılamaz. Cümlenin gelişi anlamı belirtir : ka­ nadı hem kanad ( kanat ) kelimesinin 3. şahıs iyelik eki almış şekli ( kanadı ) olabi leceği gibi, kana- [ mak] tan geçmiş zaman şekli ( kanadı ) de olabi l i r. Türkçe olduğu halde kelime sonunda çekimde - d- ye çevri len -1- ler de vardı r : tat ( = l ezzet ) , akkus. tadr ; söğüt, akkus. söğüdü ; ge f il , akkus. ge� idi. Eskiden .o üt kelimesinin akkusatifi de südü şeklinde idi. Bunlara karşı lık Türkçe geçit keli mesi gibi, fii l kök­ lerinden -1- eki ile yapılan yeni türevlerde - 1 - konson ları olduğu gibi kalmaktadır : laf tl, akkus. laftil ; anrt, ak k us. anrtr. D nin sayı değeri Latincede ve Romen rakamı olarak soo dür. Bu işaret C l ) ( lll ya da qı ) harfinin ( = 1 000) yarısı olarak kabul edi lmiş ve SOO değerini almıştır. Yunan­ l ı lar eskiden A harfini 10 ( deka ) değerinde kullanmışlar, daha sonra ise bu harfe 4 değerini vermişlerdir. Eski ibean­ eada daı e t (l ) 4 değerinde kullanı lmıştır. Eski İslavcada =

da

n

harfinin sayı değeri 4 tür.

d, para birimi :

( bk. DENIER) , DOLLAR ) .

ı. Denier kelimesinin kısaltınası 2 . Dollar kelimesinin kısaltınası ( bk.

d , kimya terımlerinde kullanı lan bir öntakı . Madde­ nin kümelenme şekli bakımından standart madde olan D­ gliseraldehid'i karşı ladığı nı, yani aynı kümelenme familya­ sından olduğunu anlatı r. Karbonhidratlar noınanklatüründe bu sembol mesela d- glikoz'da olduğu gibi en yüksek sayılı asimetrik karbon atomu fami lyasını gösteri r. Aminoasitler nomanklatüründe de, 1 947 de kabul edilen usule göre bu sembol mesela 2- karbon atomu ya da d- karbon atomu gibi en alçak sayılı asimetrik karbon atomunun bağ l ı bulunduğu kümelenme fami lyasını gösterir. Karşıtı 1- dir. d [ Mat.] total diferansiyel ( Fr. differenıiel) in işare­ tidi r. Ayrıca :ı , kısmi di feransiyel'in ; ll, değişim ( Fr. va­ riation ) in ; A de fark ( difference) ya da Laplace - Operatö­ rünün işaretleri olarak kullanı lır.

d- : ı. Sağ yana doğru ya da saat yelkovanının yürüyüşü doğrultusunda anlamındaki dextro kimya teriminin kısaltması. B u terim, pol arize ışık düzlemi nin, maddenin çözeltisinden ya da madde bir sıvı ise, onun içinden geçtiği zamanki devir doğrultusunu anlatmak için kullanılır. Karşıtı . olduğu Türkçesinde Azeri ( sisteminde imla lehçelerinin gibi ) kelime sonlarında bu değişme yazıda gösterilmediği i 1 - (/evo ) dir.

-�-

D - DA VERONA, Guido

1 68

2. ı 9 2 3 - ı947 yıl ları arasında ya da az daha son raları yayınlanan kimya kitaplarında ve özellikle aminoasit noman­ klatüründe ( + ) ya da ( - ) ek sembollerinden biriyle kulla­ nılan bir öntakı olup arninaasidin bağlı bulunduğu 2- kar· bon ya da a . karbon atomun un kümelenme familyasını bil· dirir. Belirli bi r çözeltideki devir doğrultusu, mesela d ( - ) alanında olduğu gibi, + (artı ) ya da - ( eksi ) işaretiyle gösterilir. Bunun karşıtı, mesela ı ( +) - alanında ya da ı (-) - asitinde olduğu gibi, ı ( + ) - ya da ı ( ) - dir. -

D, müzikte D u • majör dizisinin (gam) iki nci ses perdesi. Kısaltma işa�e; : rak D armoni biliminde ses perdesinin beşinci se�i ; n ota dergilerinde Discanıus işareti. D [Ut. dextru ; İtal. dest,.a ; Fr. droite = sağ el] , piyano ve org ralınınasında sağ elin kullanılması. D : ı. (Tıp) Lati nce dosis ( = doz ) , da ( = veriniz) , detur ( = verilsin) ve dexter ( = sağ taraf) kelimelerinin kı salıması ; 2. D vi tamininin etki birimi olarak kul lanılan bi r sembol ( aynı zamanda morina yağının erki bi rimi sem· bolüdür ) ; 3. (Kimya) Kütle sayısı 2 olan bir hidroj en izo­ topundan ibaret bulunan deuteriu m ( = ağır su) maddesinin sembolü (bu maddenin başka bir sembolü de H 2 d i r ) . D ( Numeroloj i ) , maj üskül olarak, Romcn sayılarında, 500 ü gösterir. Bk. ROM EN RAKAMLARI. D./ A, d/a. [ İng. doc-uments agaitıst aueptanc-e] «ka­ bul karşılığı belgeler» deyiminin İngi l i zce kısaltılmışı. Ko­ nişmentonun poliçe karşı lığı bankadan alınması. Bk. KO· NİŞMENTO. D. 40. böbrek ve idrar yolları radyografisinde, bunları görülebilir hale geti rmek ü zere toplardamar içine sıkılan ve bir Cl - OHO P - iyodopiridin N- asetik asit sodyum tuzundan ibaret olup başlangıçta urose/ektan adiyle anılır­ ken şimdi iopax deni len kimyasal madde. -

DA CAPO [da k.,po] [ İ tal. = baştan : kısaltması : d. c.] , nota yazısında, bir müzik parçasının baştan fine ya da ':' işaretine kadar gösteri len böl ümünün tekrarlanacağını bi l­ di rmek için kullanılır. Bundan dolayı Dacapo arya'lara üç bö lümlü arya den i l i r ki, bunun 3 . bölümünde 1. bölüm tek· rarlanır. DA COSTA, Gabriel [Uriel] :bk. ACOSTA, Gabriel [Uriel ] .

DA COSTA, lsa ac : bk. COSTA, I saac da. DA COSTA [ da k o?sta] , Jacob Mendes ( ı 8 3 3 - ı 900 ) , Amerikalı hekim. Saint Thomas'ta doğmuş, Yillanova ( Penn­ sylvania) da ölmüştür. Sainı Thomas'ta yerleşmiş Portekizli bir ai leden o lan D. C. Dresden'da ve Avrupanı n başka yer­ lerinde okumuş, ı 8 5 2 de Jefferson Medical College'i bitir­ miş, sonradan Paris ve Viyanada çalışmıştır. Arnerikaya döndükten sonra Phi ladelphia'da hekimlik etmiştir. ı863 te Jefferson Medical College'de okutman, ı 872 de de heki mlik kuramı ve pratiği profesörü olmuştur. Öğretim metodu dik· kati çekmiş ve zamanının en büyük klinik öğretmen lerinden biri olarak ün kazanmıştır. 1 895 te Philadelphia'daki College of Physicians and Surgeons ( Hekim ve Cerrahlar Okulu) un başkanl ığına seçi lmiştir. Eserleri şunlardır : Harvey and his Diuovery ( Harvey ve onun keşfi ) [ 1 8 79] ; Modern Medi­ cine ( Modern hekimlik ) [ ı 872] ; The Physic-ians of the Last Century ( Son yüzyılın hekimleri ) [ ı 857] ; The Srho/ar

in Medic-ine ( Hekimlikte bilgi n ) [ 1 89 ı ] ; Medic-al Diagnosis ( Hekimlikte teşhis) [9. baskı, 1 900] . Bu eser birçok dillere çevri lmiştir.

Da Costa Hastalığı : Damla (gut) hastalığında art­ rit, yani eklem ( mafsal) i l tihaplanması belirti lerinin yok olmasına karşılık, bünyede ciddi bozukluklar meydana gel­ mesi . Buna iferi tepen ya da «yersiz» damla hastalığı da deni lir. Da Costa sendromu : Sinir ve kan dolaşımı sistem­ leri zayıflığı ( asıeni 'si ) .

D A FILICAIA, Vincenzo : bk. FILICAIA, Vincen­ zo da.

DA PONTE, Lorenzo ( ı 749 - ı 8 3 8 ) , İtalyan opera yazarı. Cened� ( Venedik) de doğmuş, New Yorkta ölmüş­ tür. Başlangıçta papazlık ve öğretmenlik yapmış, Casanova ( b. bk. ) ile kurduğu --------· -----. dostluk ve yaşayış şekli sayesinde ün kazan­ mıştır. 1 780 - 1 790 yılları arasında V i y a n a Sarayında çalışmış, G. Casti (b. bk . ) tarafın­ dan yerinden oynatılma­ sı üzerine Londraya gi­ derek kitapçılık, naş i r­

ı ı

lik, komisyonculuk ve tiyatro müdürlüğü yap­ mıştır. ı 8 0 5 te Amerika B i r l e ş i k Devletlerine göçmüştür. Eski metin­ L. D A P O N T E lere dayanan bi rçok libretto yazmıştır. Bunlardan yalnız Mozart'ın Le Nozze del Figaro [ 1 786] ; Don Giovanni [ 1 787] ; Cosi /an tutte [ ı 790] operalariyle i lgil i olanları kalmıştır. ı 8 2 3 - ı 8 2 7 arasında anı larını yazmıştı r. Bu anılar, kültürle ilgili canlı tasvirler olmakla birlikte, gercek olaylarla i lgili sözleri güvenilir değildir.

DA PQRTO, Luigi ( ı 4 8 5 - ı 5 2 9 ) , İtalyan yazarı. Vicen za'da doğmuş, Vicenza yakınında Montorso'da ö lmüş­ tür. Venedik ordularında yüzbaşı iken ı 5 1 0 da yaralanmış ve askerliği bı rakmak zorunda kalmış11r. Bunun üzerine kendini edebiyara vererek büyük bir tabiilik ve duyarlıkla Giulietta e Romeo ( G. ve R.) [ ı 5 3 ı ] adlı hikayesini yaz­ mıştır. Masucci o (Novellino, 3 3 ) ve Boccaccio (Dec-amero n ) IV, ı o ) yu taklit eden bu hikayenin konusu Bandello tara­ fından yeniden iş lenerek, Fransı zcaya ve İngi lizceye çevcil­ dikten sonra, Shakespeare'in tanınmış dramına esas olmuştur. DA VERQNA, Guido ( ı 8 8 ı - ı 9 3 9 ) , İtalyan roman­ cısı. Modena'da Saliceto Panara'da doğmuş, Mi lana'da öl­ muştur. Gelenek ler üzerine yazdığı roman ları birtakım skan­ dailere sebep olmuştur. Yazış tarzında D'Annunzio'nun yazışını taklit etmekteyse de, bunu istemiyerek yaptığı bel­ lidir. Başlıca eserleri : Co/ei che non si deve amare ( Sevil­ memesi gereken kadın ) [ ı 9 1 0] ; Mimi Bluette, fiore del mio giardino (Mimi B lueıte, bahçemin çiçeği ) [ ı 9 ı 6] ; Sciogli la treccia, 1\faria Magdalena ( Saçların açı lıp dökülsün, Mecdelli Meryem ) [ ı 920] ; Mala Hari (ad) [ ı 927] ; C/eo ad [ ı 92 6] .

DAALDER

-

DABROWA GORNICZA

DAALDER [d,ildlr] ( Ricksdaalder) , ı . s florinlik 2 5 , 6 7 g r ağırlığında b i r Felemenk taleri ; XVI. yüzyıldan ı s ı 6 yı lına kadar Felemenkıe basılmıştır. Paranın ö n yüzünde eya­ Jet kalkanı taşıyan b i r silahlı vardır.

DABA, Tibet'te, yukarı Satlee ( İng. Sut lej ) in sol yan vadi si içinde bir yer ; denizden yüksekliği 4 ı so m di ı. Büyük bir manasııcı vardır. DABAIBA [dabfba] ( Dabaybe, Davaive, Abibe ) , Panama berzahının güneyinde, Aırato ı rmağı yakınlarında bulunan bir bölgeye XVI. yüzyı l başlarında verilen ad. Sa­ nıldığına göre bir kabile başkanının sanı olup son radan onun toprağına İspanyollarca ad olarak takılmıştır. Bazı raporlarda D. da içi altın kaplamalı bir tapınak bul unduğu ve burada insan kurban edildiği belirtilmektedir. ı 5 ı 2 ve ı 5 1 5 y ı llarında Balboa, bu tapınağı bulup ortaya çı karmaya uğraşm ışsa da, başaramamıştır. Bu tapınak konusu üzerinde birçok İspanyol kurulları da uzun süre çalışmış lardır.

D'ABERNON [dqblrnin] . Edgar Vincent""'_ ( ı 8 5 7 İngiliz maliyecisi ve diplomatı. İngi lterede Hove (Sussex ) kasabasında doğm uş, orada ölmüştür. Almanyada büyük elçi olarak bulunmuş­ tur ( ı 9 2 0 - ı 9 2 6 ) . 5 yıl Cold sıream Guarda'da h i zmet et­ miş ; ı 8 8 3 ıe Osmanlı Borçları konseyi başkanı o l rn uş ıur. M ı ­ sırda mali müşa v i r l i k ( 1 8 8 3 ı 8 89 ) , İ sıanbulda Osman l ı Bankası Müd ü r l üğü ( ı 889 ı897 ) yapmıştır. Avrupa barı­ şının kor u nm as i y I c i lgi Ii Locar­ no anlaşma ları ve Al manyan ın Mi l letler Cem i y e t i n e alınması meselesi onun A lmanyada bü- E . V. D'A B E R N 0 N yükelçi bulunduğu döneme rastlar. ı 899 - ı 906 yılları arasında Muhafazakar Partiden Exeter milletvekili idi ; ı 929 da Ari anıine ve Brezilyaya gönderi len i ktisat beyetine başkanlık etmiştir. Dawes to Locarno 1 924 1926 ( Dawes planından Locarnoya, ı 924 - ı 926) adlı eserin ve bir modern Yunan gramerinin yazarıdır. Bu gramer kitabı Atina Üniversitesi nce kabul edilmiştir. ı 94 ı ) ,



D�BIE [dpmbye] GÖLÜ , Polonyada Odra ırmağının döküldüğü Szczecin koyunun dip kesimine verilen ad. Bu koyun kıyısında aynı adı taşıyan küçük bir endüstri kasa­ bası vardır. DABfJA , Moldova lı eski bir aile. Eski vekayiname­ lere göre, bu ai lenin bir üyesi, Moldova prensliğinin kuru­ cusu gözü ile bakılan Dragoş (b. bk. ) tan önce yaşamıştır. D. Eustratie ( Isırate ) (ölm. ı665 ) , Moldova prensi . ı 6 5 7 de ilk olarak velvornic ( büyük vali ) ve ( pbarnio, ( Fr. ecbanson = saki ) san iariyle rastlanan bu kişi , ı 66ı - ı 665 y ı llarında Moldova prensi ( domn) olmuştur. Türkler, Avus­ turyanın kendi lerine harb i lan ettiği sırada D. yı tahta çı­ karmışlardır ( kasım ı 66ı ) . ı 663 ıe yaptıkları yeni sefere Moldova i l e Munıeni a prensleri de katılmıştır. Ancak barb­ de yenil meleri üzerine, bu iki prens, ihanet etmiş olmakla suçlandırılmıştır. Munten i a prensi Grigore Cbica Polonyaya kaçmış, D. ise beraet ederek tahtını korumuştur. Onun iç ­ kiye düşkün olduğunu söyliyen vekayinameciler, eğlence ar­ kadaşlarının biri tarafından sarboşluk sırasında öldürüldü­ ğünü yazarlar. E D. üzerinde kendi resmi bulunan para bastırmıştır.

1 69

DABI SA [dabiıa] , Stefan ( ölm. 1 3 95 ) , Bosna · kıralı ( ı 39 1 - 1 39 5 ) . Kıral Tvrtko'nun yeğeni olan D. , Tvrtko'­ nun kardeşi Vuk tarafından kırala karşı girişilen ayaklan­ maya katılmıştır ( 1 366 - ı 3 67 ) . Sonradan Tv rı ko ile barışmış ve ondan sonra Bosna kıralı olmuşıur. Tvrıko'nun aldığı ıoprakları savunmayı başararnıyan D. nın kırallığı zamanın­ da Bosna gerilerneğe başlamıştır. ı 9 3 3 te yapılan Dakovo Anlaşması gereğ ince Bosna Macar egemen liğini kabul et­ miştir. D. , Tvrıko'nun Bosnay a kaııığı Dalmaçya toprakları­ nı da elden çıkarmıştır. Dakovo Anlaşmasını tasvibetmi yen Boşnak beylerinin ayaklanması, Macar kıralı Zsigmond ( Si­ g i smund) tarafından Dobor kalesi yanında bastırılmıştır ( 1 394 ) .

DABIT [dabf ] , Eugene ( ı 898 - ı 9 3 6 ) , Fran sız yazarı ve ressamı . Pariste doğmuş, Stockholm'de ölmüştür. Aslın­ da işçi olan D. , başlıca eseri olan L'Hôtel du Nord ( Ku­ zey Oteli ) (ı 9 2 9 ] adlı roma­ nında Saint - Martin kanalı kı­ yı sındaki bir halk otelinde olup bi ten leri olduğu gibi a n 1 a t mayı başarmıştır. Bundan baş­ ka, Petit Louis ( Küçük Lou­ is) [ 1 930] ; V illa Oa ris ou /es faux bou rgeoi.r (Oasis Vii iası ya da sahte burj uvalar ) [ ı 93 2 ] ; F a u b o u r g de P.ıris ( Pari­ sin dış mahal lesi ) ( 1 9 3 3 ] ; Un m ort tout neuf (T a p t a z e bir ö l ü ) ( ı 9 3 4 ] ; L'ile ( Ad a ) E. D A B I T [ ı 9 3 4 ] ; L a z o n e verte (Yeş i 1 bölge) ( 1 936] adlı romantarla Trains de vies ( Yaşama tarzl arı ) adında bir de h i kaye kitabı yazmıştır. Les mail­ Ires de la peinture espagno/e ( İspanyol resm i n i n ustaları ) ( 1 9 3 7 ] adlı denemesi ölümünden sonra çıkmıştı r. ı 928 den ı 9 3 6 ya kadar tuttuğu günlük, Journal intime ( ı 92 8 - ı 936) adı altında 1 93 9 bası lmıştır. Bu günlükıe işçi lere duyduğu sevgiyi çok sade' ' ve heyec:ınlı bir d i l l e anlatmaktadır. Ön­ ce resi role işe başlamış, Loutreuil ile, Chri stian Cai l lard ile dost olmuş ve hep birl ikte Pre - Sainı - gervais denilen oku­ lu kurmuşlardır. İlk eseri Popu l iste (b. bk. ) ödülünü kazan­ mıştı r. DABİTİS ( Mantık) , hafıza eğitiminde büyük öner­ mesi genel olumlu ( A ) , küçük önermesiyle sonucu özel ve olumlu ( I ) olan bir tasımı gösteren terim. DABÖSYA ( Lit. Daboecia ) , ( Hint tanrılarından Da­ beok'un adından ) , Fundagiller ( E ricaceae) fa milyasına bağlı, yazın açan, mor renkli çiçekleri için kültüre alınmış, her­ dem yeşil, genellikle 30 cm yükselebi len bodur bir çalı. Yaprakları uzunca ova( biçimide, 5 - 6 m m uzunlukta, üs­ tü koyu yeşil renkte ve tüylü, altı aktı r. Çiçekleri 4 - ı o ta­ nesi bi r arada, salkım biçiminde, koyu kırmızı ile mor ara­ sındadır. Yurdu Asor adaları olan bu bitkinin parlak çalı (D. can tabrica ) adlı tek bir türü, bu türün de birçok çeşi t­ leri vardır. Genel likle sıcağı sever. Çiçeklenmesi hazirandan ekim ayına kadar sürer. Kaya bahçelerinde kullanılmaya el­ verişli bir bitkidir. DABROW A GO RNICZA [dom brova gurniça] (Al m. Dombr� u ) , güneybatı Polonyada, Ka to� ice voy � odalığında bir şehir. Nüfusu 4ı 000 dir. Yukarı Si lezya ( Pol. S l(lsk)

nın başlıca maden merkezlerinden biri olan şehir, kömür bölgesine de kendi adını vermiştir.

1 70

DABROWKA - DACHSTEIN DAGLARI

D�BR O WKA [dombrp/ka] (920 - aş. yu. - 97 6 ) , Le­ hi stan kıraliçesi. Bohemya'da doğmuş, Gniezno'da ö lmüştür. Bo hemya dukası I. BoJe,hw 'ın kı zıdır. I . Mieszko ile ev­ lenmiş ( 966 ) , evieni rken de� kıra l l a mil letinin Hırisıiyanlığı kabul etmesini şart koşmuşıur. Yiğit Boles:l'awin anasıd ır.

Versai l les' lı lara k a rşı şeh­ rin savunmasını hazı rlamış, barikatlarda çarpışı rken 'öl­ müştür.

D�BROWSKA [dom brp/ıka] , Marja (kızlık soyadı : Szumska ; doğ. 1 892 ) , Polonya l ı kadın yazar. Ka lisz yakı­

D A K KA.

DACCA ( Coğ. ) : bk.

DACH (dağ] ,Simon n ındaki Rusow'da doğmuştur. Bruxelles, Lausanne ve Lon( 1 60 5 - 1 65 9 ) , Alman şai ri. d rada okumuştur. Yazı ha­ yarına gazeteci o larak baş­ Memel'de doğmuş, Köni­ lamış, Polonyada sosyal re­ gsberg'de ölmüştür. 1 639 formlar yapılması gerektiği dan baş lıyacak Königsberg üzerinde durmuşıur. 1 920 Üniversitesinde e d e b i y a t D A C H S. yılından başlıyacak edebi profesörlüğü y a p m ı ş t ı r. eserler de vermiştir. 1 9 2 5 Hafif melankoliye çalan ince neşeli ve o r ij inal edalı t e yayınlanan v e toprak iş­ manzumelerinin çoğunda Opiız'in açtığı edebi çığıra katıl­ çilerinin hayatını anlatan mış olan Heinrich Albert'in, Robert Roberthin'in etkisi gö­ Ludzie ıtamtad ( Oradaki rülür. D. ın en tanınmış l i rik manzumesi Anke von Tharau insanlar) adi ı romaniyle ( 1 637] ad lı düğün şarkıs ı dır. ün kazanmıştır. Çocuklar için yazdığı eserler arasın­ DACHAU [d .. hau ] , A lmanyada, vukarı Bavyera'da, da Marcin Kozera (ad) .Am per suyu üzeri nd ; bir şehir. Nüfusu 23 600 ( 1950 ) , ( 1 926] önemli bir yer tudenizden yüksekliği 482 m dir. Pazar meydanı i ken 1934 te D A B R O W S K A M. tar. Ö teki ı a n ı n m ı ş şehir durumuna yükselen D. da bir sulh mahkemesi , tarım eserleri şunlardı r : Gala� czereJni (Ki raz dal ı ) (roman, okulu, kağıt fabrikası, un fabrikası, maden, elektrik ve rad­ 1 9 2 3 ] ; Uimiech dzieci6.ıtu•a ( Çocuk gülümsemesi ) (hika­ yo sanayii ve D. Kontunun XVI ve XVIII. yüzy ı l larda ye­ ye, 1 9 2 3 ] ; Trzecia ieıie6 (Üçüncü güz) ( roman, 1 954] ; niden yapılan av şatosunda kurul m uş etnografya müzesi Gwiazda zaranna ( Sabah yı ldızı ) ( hikayeler, 1 9 5 5 ] . En önem­ vardır. Dünya Harbinden kalma donatı m alanı yanında li romanı dört ci lt halinde çıkan N oc e i dnie ( Geceler ve 1933 yılı martında Nazilere katdmıyan almanların birinci gündüzler) [ 1 932 • 1 9 36 ] adl ı eseridir. Bu romanda, 1 863 toplama kampı burada kurulmuştur. 1 939 da toplama kam­ yılından başlıyacak Birinci Dünya Harbine kadar Polonyada pı haline geti rilmiştir. 1 9 3 3 - 1 94 5 yılları arasında bu kamp­ yüksek çevrelerin geri l emesi belirti lmiştir. Staniılav i B ogu ­ tan 23 millete mensup aş. yu. 2 5 0 000 kişi geçmiştir. Bu mi/ (S. ve B . ) ( 1 94 5 ] adl ı piycsinin konusu Polonyanın ortaçağ tarihi nden alınm ı şt ı r. D. , yaşıyan Polonyalı kadın kampta ölenlerin sayısı 70 000 dir. 140 000 kişi başka kamp· yazarların en önemlisidir. 1 9 5 7 de Varşova ( Po l . Warsza ­ (ara gönderilmiştir. 29 nisan 1 94 5 te VII. .Amerikan ordusu wa) Üniversitesi tarafından kend i sine Doctor honoris causa D. kampında 3 3 000 kişiyi kurtarmıştır. D. ressamları ara­ sında .A. Hölzel, L Dili ve Langhammer anılabilir. payesi tevci h edi lmiştir. Dachau ilçesinin yüzölçümü 438 km 2, nüfusu 60 500 D�BROWSKI [dombrp/ıki] , Jan Henryk ( 1 7 5 5· ( 1 9 5 0 ) dür. Bataklık topraklar tamamiyle ekilidir. Verimli 1 8 1 8 ) , Leh general i . Krak6w'da Piers z ovice'de doğmuş, tarlaları, hayvancılığa ( özellikle atçılığa) elverişli otlakları, Poznaı'ı'da Winagora'da ö lmüştür. T. Kosciuszko (b. bk. ) işletmeleri vardır. Ormanları azdır. Kağıt, çorap, bez ve ayaklanmasına katılmış, 1 794 re Varşova'yı savunmuş, Lehi s­ tanın bağımsızlığını kaybetmesi üzerine Fransaya kaçmış ve deri sanayii gelişmiştir. 1 797 de kurduğu Leh Jejyonlariyle birli kte Fransanın hiz­ metine girmiştir. İtalya seferl e ri ( 1 797 - 1 80 1 ) nde şer e fli bir rol oynamış, sonra da Varşova büyük dukalığını mey­ dana getiren eyaJetleri ele geçirmiş ve 1 809 da bu eya­ Ietleri .Avusturya kuvvetlerine karşı başariyle savunmuşıur. Daha sonra Rusya seferine katı lmış, askerleriyle birlikte Berezina geçidini korumuş, Gross Beeren i ie Leipzig'te ken­ dini göstermiştir ( 1 8 1 3 ) . I. Napoleon tahtını bıraktıktan sonra, Çar I . .Aleksandr kendisini Viyana Kongresi ( 1 8 1 5 ) tarafından kurulan Lehistan kırallığı senaıörlüğüne seçmiş­ tir. D. Lehistan ordusunun kurulmasında da olumlu bir rol almış, 1 8 1 6 da siyasi hayattan çekilmişıir.

D�BROWSKI [dombrp/ıki] , Jarosfaw ( 1 836- 1 87 1 ) , Leh devrimci si. }iıomir'de doğmuş, Pariste ö lmü ş t ü r . Subay adayı i ken Rus ordusundan ayrılmış, 1863 te Lehisıandaki ayaklanmaya katılmış, sürgün edildiği Sibiryad ı� n kaçıp Pa­ rise gitmiştir. 1 8 7 1 de Paris çevrildiğinde Fransız kuvvet­ leriyle birlikte dövüşmüş'"ve Commune yönetiminin merkez komite üyeliğine seçilmiştir. Paris garnizonu komutanı iken,

(Aim. Dachı = porsuk, DACHSHUND [dahıhund] . H und = köpek ) , .Alman za arına verilen .Almanca ad. B u a v köpeğinin bedeni uzun v e basık, kulakları uzun v e dü­ şük, ön ayakları kısa ve kalın, arka ayakları i se diktir.

k

Tüyleri parlak, kara ve kızıldır. Boyu 20 25 cm yi geçmez. Tavşan ve pis kokulu hayvan avında kullanılır. ·

DACHSTEIN [dah1tayn] DACLARI, Yukarı Avus­ turya, Salzburg ve Steie� mark sınırında Salzburg Kalber Alplerine bağlı sıra dağlar. Yüksek D. D. nda yüksekliği 2 996 m (Torstein tepesinin yüksek l i ği 2 947 m, Bischofs­ mütze tepesininki ise 2 4 5 4 m) dir. Yüksek D. D. nda karst­ lı bir kalker yayla vardır. Bu yay la kuzeyde Halistatter gölüne, güneyde Enns v a d i sine ve Alplerin e n doğusunda bulunan küçük buzullara dikine iner. Kuzey inişte tabii buz oluşum­ lu bir mağara ile Mammuı Mağarası (.Aim. Mammuıhöhle) vardır. D. D. mağaralarına fünikülerl� varılabil i r. 1 9 5 6 da füniküler Krippensıein ( yüksekliği 2 1 00 m) a kadar uza­ tılmıştır.

DA CIA - DACIER, Anne

171

DA CIA SA V AŞLARI : Traianus'un yengısı tinus Kemeri, Rom a )

DACHSTEIN DAGLARlnda Gossau Gölü

DACIA [dqkia] , eski çağda, Tunanın sol kıyısında, Rumanyanın Transi lvanya ve Eflak topraklarına verilen ad. Bu topraklarda otu ran lara Herodoıos Agaıhyrs ( Agaıhyrsoi ) , sonraki Yunan yaza rları i se İskit ( Skyıhoi ) v e Geta ( Ge­ tai ) adını vermişlerdir. Trak aslından gelen Dakların yurdu olan bu topraklara Romalılar D. adını vermiş lerdir. D. yı, Moesia adını taşıyan Roma eyalerinden Tuna ayırı rdı. Bu re­ bista adlı bir prens D. ile Moesia'yı aş. yu. M. Ö. 60 yılın­ da birleştirmişse de, onun ölümünden sonra bu ülke tekrar parçalanmıştır. Decebalus (M. Ö. 86 - 1 06 ) ülkeyi sonradan tekrar bi rleşıirmiştir. İmparator Traianus'un Decebalus'a karşı yaptığı D. harbleri sonunda Romalılar tarafından alınan bu ülke, 1 07 de bir Roma eyaleıi haline gelmiştir. Hadrianus, D. yı D. Superior ( Yukarı D. , yani Transi lvan­ ya) ve D. Inferior (Aşağı D. , Oltenya ) diye ikiye ayırmış­ tır. Muhtemel olarak imparator Anıoninus zamanında ülke üç bölüme ayrılmıştır : başkentleri Porolissum, Ma l va ve Apulum olan bu bölümler D. Poroli sensis, D. Ma lvensis ve D. Apulensis adlarını almıştır. B u ülke altın, demir ve tuz bakımından zengindir. Bu sebeple Romalı ların dikkatini çekmişti. Büyük zengin­ liğe kavuşan D. , Romalılar tarafından bir sömürge haline geti rilmiştir. Halkı ırk bakımından� karışık olmakla bi rlikte Romalı laşmıştır. Eski başkent Sarmizegetusa ( Ulpia Traiana, bugün Grldişıe) ülkenin başlıca şehri olarak kalmıştır. Ro­ ma imparatoru Aurelianus, 2 7 1 de D. yı Gotlara bırakmıştır. Orada yerleşmiş olan Romalıların bir kısmının ülkeden göçlerini Aurelianus örgütlendirmiştir. D. adı, Moesia top­ rak larında, Tunanın sağ kıyısında kurulmuş olan iki yeni eyalete veri lmiştir. Bunlar D. Ripensis ( başkent Ratiaria, bugün Bulgarisıanda Vidin şehri yakınında bulunan Arçar [Türkçe adı : Akçar] ) ile D. Mediterranea ( başkent Serdica, bugün Sofya ) adlarını almı�ıır. Çok geçmeden bu toprak­ lara Dardania adı veri lmi ştir.

DACIA SAVAŞLARI, Roma imparatoru Traianus'un 101 - 107 yılları arasında Dakiara karşı yaptığı harblere verilen

ad. Augusıus tarafınJan yeni len Daklar, 6 9 yılı karışık la­ rından faydalanarak Moesi a'ya akın etmiş lerd i r. Buna kar­ şılık i mparaıor Dom i ı i anus, yaptığı bir seferde D. nın orta­ sına kadar i lerlemişıir. Bu sefer hiçbir sonuç vermemişıir. Traianus, : Daklara karşı barbierine 1 0 1 de 13 legion'la baş­ lamıştır, 102 de Sarmi zegetusa'yı almıştır. Dak önderi Dece­ balus, Roma'nın koru masını ve b i r Romalı garnizonun yerleşmesini kabul etmek zorunda kalmıştır. Fakat Dak so­ rusunu çözmek i ç i n bir ikinci harb gerekti : 1 0 � - 1 07 seferi Deceba lus'un kendini öldürmesi ile sona erdi. D. Roma eyaleri haline geldi. D. da bulunan birçok sanat eserleri ve özellikle Romadaki Traianus direği bu harblerin anılarını taşımaktadır. Traianus di reği D. harblerini sırasiyle tasvir eder.

DACICE [dqçiUe] , Çekoslovakyada, Güney Moravya' da, Thya ı rınağına kuzeyden ka rışan b i r kol kıyısında ve Wolfrarus - Zlabingo demiryolu üzerinde, 2 670 nüfuslu, önemli şatoları ve tarım endüstrisi olan bir şehir. Aynı adı taşıyan 809 km2 yüzölçümünde ve 49 300 nüfuslu bölgenin başşehridir. DA C ICK Y [dqrit:ıki l , Mikulai ( 1 5 5 5 - 1 62 6 ) , Çek yaza rı. Kuına Hoca'da doğmuş, orada ö lmüştür. Prostoprav­ da ( Çıplak gerçek ) [ 1 620] adlı eseri ; yurtseverliğinin ve Kaıolikliğe olan düşmanlığının iyice beliediği yergi dolu şiir kitabıdir. Bundan başka bir de Akdağ ( Bela hoca) sa­ vaşından önceki devre ait çok önemli bir tarih belgesi olan Pameti ( Anılar) adlı eseri bırakmıştır. DACICUS, Roma imparatoru Traianus (b. bk. ) a Dacia Harblerindeki basarısından dolayı verilen bir lakap. Dacia'yı yenen demektir. DACIER [dasyd . Andre ( 1 6 5 1 - 1 722 ) , Yunan ve U.ıin edebiyatı bi lgini ve Fransız Akademisi üyesi. Fransa­ da Castres'da doğmuş, Pari ste ölmüştür. Eski Yunan ve Latin eserieririden bi rçoğunu Fransızcaya çevirmiştir. Anne Dacier (b. bk.) nin kocasıdır. DACIER [dasyd , Anne ( 1 M7 - 1 7 2 0 ) , Fransız ka­ dın yazarı. Saumur'da doğmuş, Pariste ölmüştür. Tanneguy Lefevre'ın kızıdır. İ l k kocası ( matbaacı Jean Lesnier) nın ölümünden sonra 1 68 3 te Andre Dacier (b. bk. ) ile evlen­ miştir. Antik edebiyat ile modern edebiyat tartışmasına ka­ tılmış ve eski yazarları savunmuştur ( bk. PERRAULT) .

DACIER, Anne

1 72

Des rauses de la rorruption Ju gout ( Zevkin bozulmasının sebepleri ) [ 1 7 1 4 ] adlı eseri tanınmıştır. Klasik dilleri öğ­ renmiş, Yunan ve Latin yazarlarının eserlerini Fransızcaya çevirmiştir.

DACIER [dasy�]. Bon Joseph, Baron (ı 742 ı 8 3 3 ) , Fran sız bilgini. Valognes'da doğmuş, Pariste ölmüş­ tür. Foncemagne'ın dostu olan D . , onunla iş birliği etmiş, Elien'in Histoires ( Hikiyeler) ile X enophon'un Kyrotaedia ( Kyros'un eğitim i ) sını Fransızcaya çevirmiştir. Kıralın ne­ dimlerinden olduğu için Terreur devrinde gizlenmek zo­ runda kalmıştır. ı 800 de Paristeki Milli Kütüphanenin Mü­ dürlüğüne atanan ve ı 802 de Tribunat Meclisi üyeliğine seçilen D. , ı 8 ı O da Rapporl sur le progris qu'ont /ait depuis 1 789 l'histoire et la litterature ( Tarih ve edebiya­ tın ı 789 dan beri kaydettiği gelişme) adlı eserini çıkar­ mıştır. ı 8 2 2 de Fran sız Akademisi üyeliğine seçi lmiştir. Tanınmış Fran sız Egyptoloğu ]. F. Champollion (b. bk. ) 27 eylül ı 8 2 2 de Kırallık Yazıılar ve Güzel Yazılar Aka­ demisinin daimi sekreteri olarak ona g önderdiği Lettre a Monsieur Dader relati/ a l'alphabet des hyeroglypheı phonbique ( Bay D. ye foneti k hi yeroglif alfabesi üzerine . mektup ) adlı meşhur yazısında, Mısır hiyerogliflerini çöz­ düğünü bildirmişti. •

DACITE ( Mi ner. ) : bk. DASİT. DACKE [dqki] , Nils ( ölm. ı 54 3 ) , İ sveçli isi. Ble­ king'de ölmüştür. ı 5 4 2 - ı 543 te Smli land'da, I . Gu staf Ya­ sa'ya karşı ayaklanan köylü lerin baş ına geçmiş, kırallık or­ dusunu yeıı miş, Alman prensleriyle anlaşmış, sonunda da yakalanıp kurşuna dizi lmiştir. DACKO [dqko ] , David ( doğ. ı 9 3 2 ) , Afrikalı devlet adamı. Ubangi - Şari (Oubangui - Chari ) , bölümündeki Baiki kasabasında doğmuştur. 1 9 5 9 mayısında Barthelemy Bagan­ da'nın ölümünden sonra Orta Afrika Cumh uriyeti başbakanı olmuştur.

DACO ( Fr. Dadjo) ya da DAGU ( Fr. Dagou) LAR, Suclım'ın Darfur ( b. bk. ) eyaletinde hüküm sürmüş

ve bu eyaleri X IV. yüzyıla kadar yönetmi ş olan bir soyun bağlı olduğu kara deril i ırk. Bugün geniş ölçüde Araplada karışmış olan D. lar Vaday ülkesinde oturur ve çapa tarı­ mı ile geçinirler.

DACO ROMANISME [dqko - romanizm ] , Rumen­ •

lerin, Traianus akınları ( 1 0 1 - 1 0 7 ) sonunda Dacia'ya gelip yerleşen Romalı çiftçi lerden geldiğini ileri süren kuram. Bu kurarn özellikle İkinci Dünya Harbi yıllarında politik bir önem kazanmıştır. Rumen ve Macarlar Transi lvanya ( Mac. Erdely, Türkçe Erde! ) bakımından bu probleme bü­ yük önem vermişlerdir. Rumen ve Macar bi lginleri arasında çıkan tartışmaya Rumenierden N. Iorga ile N. Drlganu, Macarlardan Gy. Szekfı'l, L. Tamas ( Treml) ve L. Galdi katılmışlardır.

DACQUE [dak�] . Edgar ( 1 878 - 1 94 5 ) , Alman pa­ Jeontoloğu. Neusıadı ( Haardt) da doğmuş, Münih - Solln'da ölmüştür. Münihte paleontoloj iye ait resmi kitap ve kolek­ siyonların koruyuculuğu görevini yapmış, romantik tabiat felsefesini en sonunda }ohanne'nın Hıristiyanlık görüşüne göre yürütmüşıür. Eserleri : Vergleichende biologiuhe For­ men ku nde (Karşılaştırmalı biyoloj i k şekil bilgisi ) [ 1 9 2 1 . 1 9 2 2 ] ; Urwelt, S age und Menuhheit ( İ lk dünya, masal ve insanlar) [ 1 924, 8. baskı, 1 938] ; Natur und See/e ( Tabiat ve ruh ) [3. baskı, 1 928] ; Leben als Symbol ( Sembol ola-

-

DADACILIK

rak hayat ) [ 1 92 8 ] ; Die Erdzeitalter (Jeoloj i k oluşum siste­ m i ) [ 1 930] ; V om Sin n der Erkenntnis ( Marifeıin anlamı üze­ rine) [ 1 93 1 ] ; Natur und Erlösung (Tabiat ve kurtuluş ) [ 1 93 3 ] ; Urweltkunde Siiddeutuhlands (Güney Almanya top­ raklarının ilk oluş bilgi si) [ 1 934] ; V om W erden des Erd­ balls (Yer yuvarlağının oluşumu) [ 1 934] ; Organiuhe Mor­ pho/ogie und Palaont ologie ( Organik morfoloj i ve paleon­ ıoloj i ) [ 1 9 3 5 ] ; Versteinertes Leben (Taşlaşmış hayaı ) [ 1 936] ; Au s der Urgesrhirhte der Erde und des Lebens ( Yeryüzünün ve hayatın ilk tarihi ) [ 1 939] ; Das verlorene Paradies ( Kay­ bedi lmiş Cenn et) [ 1 939] ; Das Bi/dnis Goltes ( Tanrının tasviri ) [ 1 939] ; Die Urgestalt ( İlk şekil ) [ 1 940] .

DACRES [d,yk!rz], Sir Richard James ( 1 799



1886) , İngi liz mareşali. İngi lterede Brighton'da ö lmüştür. Kırım Harbine katılarak, Alma Muharebesinde kırallık bin­ dirilmiş topçusuna, Balaklava Muharebesinde ise topçu kıta­ larına komuta etmiştir.

DACRES [d�ykirz] , Sir Sidney Colpoys ( 1805 1884 ) , İngiliz amirali. İngilterede, Devonshire'da, Totnes kasabasında doğmuş, İngilcerede Brighton'da ölmüştür. 1 8 1 7 d e kıral lık deniz kuvvetlerine girmiş, 1840 t a kaptan ol­ muştur. 17 ekim 1 8 5 4 bombardımanı i le birlikte Sivastopol önünde yapılan savaşta «Sans Pareil» adlı savaş gemisine kumanda etmiş, 27 eki m 1 8 54 te Balaklava limanı onun sorumlu luğuna verilmiş, 1 8 5 9 da da Akdenizdeki filonun komutan l ığına atanmıştır. 1 863 te Manş ( Manche) denizin­ deki kuvvetlerin başkomutanı , 1 868 de birinci deni z )ordu ve 1 870 de de amirat olmuştur. •

DACRYOMCES DELIQUESCENS, eski tahta ve ağaç kütükleri üzerinde yetişen bir bitki.

DACRYOMYCE (Dakriyomises) , Darryomycet.ıreae familyasından bir mantar cinsi.

DACRYOMYTACEAE ( Dakriyomitase) ,

bazi d li

mantarlardan bir bitki fami lyası.

DACTİLOGRAM ( Fr. Dactylogramme) [Yun . dak­ tylon = parmak, gramma = yazı ] : bk. PARMAK izi. DACTYLANTHUS ( Daktilantus ) , Balanophorareae familyasından Yeni Zelandada yetişen bir bitki cinsi . DACTYLOPTERUS VOLITANS : bk. UÇAR BALIK.

DADABHAI NAOROZJI[dqdabhay naorpzri] ( 1 8 2 51 9 1 2 ) , Hintli politikacı. Bombay'da doğmuş, orada ö lmüş­ tür. 1 8 5 2 den 1 8 54 e kadar Elphinsıone Institution'da ma­ tematik öğretmenliği yapmış, 1 8 5 5 te ingi ltereye gitmiştir. Çok geçmeden pariimento çevrelerinde kendisini göstermiş, Bombay'a döndükten sonra da gerek Legislaıive Council'de, gerek birinci Milli Kongre ( 1 88 5 ) de üye olarak bulunmuş­ tur. 1 892 de Central Finsbury Commiuee ( Holborn ) tara­ fından seçi lmiş, böylece İngiliz Parlamentosunda yer alan ilk Hintli olmuştur. 1893 te Hindistana döndükten sonra yurdunu ilgilendiren problemler üzerine birçok eserler yaz­ mıştır. Poverty o/ lndia ( Hindistanın yoksulluğu) adlı eseri 1 8 98 de çıkmıştır. DADACILIK ( Fr. Le Mouvement Dada ya da Da­ daisme) , Biri nci Dünya Harbinde, Zürich ve New York'ta beli ren bir sanat ve edebiyat akımı. Geleneksel kültür, sa­ nat ve toplumu alay, abeslik, tesadüf ve seziş yolu ile yok ederek ası l gerçeği yeniden bulmak amacın ı güden bu akım,

DADACILIK - DADOUKHOS

173

bile bile anlamsız b i r sözü ( Fr. çocuk dilinde dada = tah­ kendi lerinde toplıyan D. lar zeybek (b. bk. ) ler gibi yiğitlik ta at) ad olarak seçmiştir. Böylece, genel abesliği protesto örneğidir. Doğu i llerinin ünlü oyunu olan bar ( b. bk) . ı eden sanatçı lar Rumen asıllı Tristan Tzara, Hans Arp, Fran­ aynıyaniara da D. denir. cis Picabia ve arkadaşları idi. Zürich'te ( barışçı Hugo DADAY, Kastamonu i line bağlı bir i lçe. D. , Kasta­ Bali, ı 9 ı 6 da Zürich'teki Voltaire meyhanesini Dadaistlerin monu şehrinin 34 km batı sındadır. Kasaban ın nüfusu ı 574 buluşma yeri olarak açmıştır) ve New York'ta ortaya çıkan ( ı 960 ) tür. İl merkezine ve Karadeniz kıyısındaki Cide bu akımın te m s i l c i l er i 1 9 1 8 de Lausanne'da bu l uşmuşlard ı r. (b. b k. ) iskelesine oldukça dar bir yol ile bağ l ıdır. Deniz­ Buradan sonra özellikle Almanya ( Max Ernst) ve Fransada den 880 m yükseklikte bulunan D. kasabası, ortalama ı 500yayılmış ve birtakım yeni dergilerin kurulmasına yol aç­ 2 000 m yükseklikteki dağlar arasında uzanan Kastamonu mıştı r : «29 ı » (Alfred Stieglitz ) ; « 39 ı » ( Picabia ) . Sic ( Al­ çukurluğunun batı ucunda, Gölcübel deresinin sol yakasın­ ben - Birot ) ; «Litterature» ( Andre Breton ) gibi. D. akımı­ dadır. Kuzeyinde Ballıdağ, güneyinde Sarıçam dağı uzanır. nın başlıca yazarları şunlardır : Tzara [ Vingt - dnq poe m es] Ballıdağ bir gezi yeridir. Kasabanın ı o - ı5 km uzağında (Yirmi beş şiir) [ 1 9ı 9] ; Sept mani/estes dada (Yedi Do­ çam, köknar ve meşe ormanları baş lar. Dağlarda kayın ve da manifestosu) ( ı 924] ; Louis Aragon [Le mouvement çam orman ları geniş yer tutar. p,petuel] ( Daimi hareket ) ( 1920] ; Philippe Soupault : Bu çevrede çokça kar yağar ve kasımdan ni sana ka­ Rose des vents ( Rüzgarlar gülü ) ( 1 920] ; Ribemont - Des­ saignes, Pau l Eluard. Beni amin Peret v. b. Rezalet derece­ dar, özell i k le dağlık yerler, karla örtülü kalır. Bunun için sine varan yenilik düşkün lüğü ile bütün sanat şeki llerini bu çevrenin ana yollarında zaman zaman kar savaşı yapıla­ sarsıp şüpheye düşürmek amacını güden D. akımı ( sözsüz rak yolların açılmasına çalışılır. Gölcübel deresinin oldukça geniş bir vidisi vardır. şiirler, yapıştırılnıış · kağıt parçaları, acaip nesneler v. b . ) ç o k geçmeden hızını kaybetmiş ve sanatta tam b i r nihi liz­ Burada ve başka elverişli topraklarda tarım yapılır. Kasa­ me varmıştır. B u yüzden Dadaistlerin pek çoğu, ı 920 den ba halkı tahı l ve meyva yetiştirerek geçimini sağlar. Ayrıca sonra, sürrealizme ya da devrimci davranışa doğru gitmiş­ sebze de yetiştirilir. Bu ürün ler ancak yeriiierin ihtiyacını lerdir. Picabia La /ille sanı mere ( Anasız kız) ; Mareel karşılıyacak kadardır. Küçük sanatlardan dokumacı lık da Duchamp La cage a sucre ( Şeker konulmağa yarar kafes ) geçim kaynakları a1asındadır. İlced e h ayvancılık ve orman­ ve heykelci Hans Arp, bu akımın en tipik temsilcileri ara­ cı lık gelişmiştir. Kasaba yakınında bir kereste fabrikası var­ sında anılabi lir. Meydana getirdikleri şeki ller çok basit, dır. Belediyesi 90 yıl kadar önce kurulmuş, ı 947 de imar kullandıkları renkler çok açık (göze çarpmaz ) ve az sayıda planı yapı lmıştır. Kasabanın suyu kaynaklardan elde edile­ olup resimlerine şiirlerden alınmış kısa parçalar ve tahta, rek künklerle getirilmiştir. D. ilçesinin nüfusu ıs 801 ( ı 960 ) olup 68 köyü altın ve gümüş tozu gibi beklenmedik elemanlar katmakta­ dırlar. Almanyada Dadaistler özellikle güçlü bir politik var­ vardır. lık göstermiş ve George Gross, John Hartfield, W alter Meh­ DADDAH, Moktar Uld Mohamedun (doğ. ı 924 ) , ring'in güdümü altında komünistlerle birleşmişlerdir. Moritanya ( Mauritani e) lı devlet adamı. Butilimit'te doğmuş­ DADALO�LU ( ı 785 - 1 8 68 ) , Türk saz şairi. Do­ tur. Paris Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra Dakar'da ğum ve ölüm yeri kesin olarak bilinmemektedir. Avşar bo­ avukatlık etmiş, ı 9 5 9 da Moritanya Müslüman cumhuriyeti­ yundan olan D. nun babası, Aşık Musa adında bir saz şai­ nin başbakanı olmuştur. ridir. Avşarlar konar göçer olarak yaşadıkları için devlete vergi ve asker vermezler, arasıra da ayaklanı rlardı. Yüzyılın ortalarına doğru üzerlerine bir ordu gönderilecek ayaklanma bastırılmıştır. Bu çarpışmalar sırasında D. kendi savaşçıla­ rını türküleriyle yüreklendirmeye çalışmıştır. Türküleriyle büyük bir ün sağ lıyan D. , edebiyatımıı­ da cenk şairi olarak tanınır. Şiirlerinde aşiret hayatının bü­ tün özellikleri göze çarpar ; yabancı etki altında kal­ mamış, yaşadığı çevrenin dilini kullanmış, orij inal bir haik şairidir. ilgi lendiği çarpışma olayları dolayısiyle hem o ça­ ğın tarihini, hem de bir topluluğun duyuş ve düşüncelerini yaşatmıştır.

DADANT [dadAÖLIK BEDAHŞAN ÖZERl< BÖLGESİ - DAHLA

Yazgulem, Gunt, Şahdara suları vardır. Bu ı rmaklar daha çok buzul ve kar sularivle beslenir. Bölgenin en büyük gölü Karaköl ( Karakul) dür ( en derin yeri 236 m ) . Suyu acım­ sıdır. Bölgenin en derin gölü, 1 9 1 1 de Murgab'da toprak kayması sonunda m ey d a n a gelen Sarez Gölüdür ( e n derin yeri 905 m ) . Aliçur - Gunt vadisindeki Yaşı lköl (Yaşilkul ) de kayma sonunda oluşmuştur. Bölgeni n güney sınırındaki Zorköl (Zorkul ) den Pamir ırmağı çıkar. Doğu bölümünde i se birbirine bağlı olan Rangköl ( Rangkul) ve Şorköl ( Şor­ kul ) göl leri vardır. Bölgenin tarihi için bk. BEDAHŞAN, Tarih.

oğlunun bu yüzden öldürülmesi üzerine baş kaldırdı. Bütün halk Gave'nin çevresinde toplandı. Demavend önüne gelen ayaklananlar Gave'nin ögüılemesi üzerine, D. ın öldürııüğü Cem ( b. bk. ) in oğullarından Feridun ( Pehl. Freıön ) u şah i i an eııi ler, y ap ı l a n savaşta D. ı n ordusu yenildi. D. kaçtı ise de, Gave yetişerek onu öld ürdü. D. ile ·i lgi li bu efsanenin eski Hlnı miıoloj isinden, İran mitoloj isine, oradan da İslam mitoloj isine geçtiği ve İslami bir özlük kazandığı kabu l olunmaktadır. D. la ilgili söylenıilerin Zend - Avesta'dan yayı lmış olduğu bilinmektedir. Bk. FERiDUN.

DAHABIYE, Nil ı rmağında yolcu taşımaya yarar bir çeşit kayık. Kıçı geni ş ve yuvarlak olan D. nin teknesi öne

DAHIYA (Arap. darnin çoğulu duat, dilekte bulu­ nanlar ) , Sırpların tarihinde, Bab - ı ali 'ye karşı ayaklanan dört Türk subayına veri len ad. Sözü geçen tarihe göre bu subay ların halka eııik leri zulüm, 1 8 04 ıe Sırpların Karayor­ gi ( Ka radi ordj ) yönetiminde ilk defa devlete karşı baş kal­ dırmalarına yol açmışıır. DAHL [dal ] , Anders ( XVIII. yüzyılda yaşamıştır ) , İsveçli boıanikçi. Ancak Linnaeus'un b i r öğrencisi olduğu bilinen D. , adının Dah lia (yıldız çiçeği) çiçek cinsine veril­ mesi dolayısiyle anr lmakıad ır. DAHL [dal] , Hans ( 1 849 - 1 9 37 ) , Norveç asıllı res­ sam. Norveçıe Hardanger'da doğmuş. Balesırand ( Sogn ) da ölmüştür. Almanyada Düsseldorf ve Beriinde yaşamış, man­ zara resimleri yapmışıır, Karlsruhe'de Gude ve Riefsıahl gibi ustaların yanında, daha sonra da Düsseldorf'ta Geb­ hart'ın ranında çalışmıştır. Beriinde ilk sergisini 1 876 da açmış ve 1 889 da bu şehirde yerleşmiştir.

D A H A B

Y E

doğru yava ş yavaş ineeli r ; başı keskin ve kıvrıktır. Uzun lu­ ğu 30 m y i, genişliği de 4 - 5 m yi bulur. Kayığın bir di reği. üçgen biçiminde bir yelkeni ve birkaç çift küreği vardır.

DAHAR, Güney Tunus'ta, ka lkerli geniş bi r yayla. Doğuda Ceri t ve Erg tuzlu depresyonlarına doğru, baııda Cebel'e ve Ceffara ovasına doğru uzan ı r. Yılda ortalama 100 - 200 mm yağmur alan bu kurak yar la, yazı daha çok yağmur alan Ceffara ovasında geçiren göçebelerle yarı göçe­ be halkın sürülerini barındı rdıkları bir kışlakıır. Cebel'in merkezinde, hayvancı l ı k ve ıarımla uğraşan ve Ceba liya de­ nilen halk bulunmaktadır. Buna karşı lık, daha sulak olan kuzey bölgesinde, Maımaıa deni len ve zeytin , incir, palmiye ağaçları yetiştiren ve henüz mağara hayaıı yaşıı· a n köylüler oturur. DAHAREN Kafkasyada, çemberinin iç yanında, çın­ gırak ve bakır ziller bulunun bir çeşit ıef. Bk. TEF. DAHHAK, eski İran miıoloj i sinde bir kahraman. D. isiarn miıoloj isinde de zalimlik örneği olarak yer almıştır. Geleneğe göre D. , Nuh tufanından sonra gelen ve bütün dünyaya hakim olan iki hükümdardır. Nuh'un oğlu Yafes neslinden olup Nuh tufanından 1 000 yıl son ra yaşamış, salıanan 1 000 yıl sürmüştür. Sanı, Ej deha'dır. Çok çirkin bir kişi olan D. in 800 yılı halkın boş yere öld ürülmesine yol açan zulümler ile geçmişti. Salıanatının son 200 yı l ı n da iki omuz başlarında İblisin yapıığı bir hile ile iki yı lan başı belirmişıi. Bu yı lanlar D. ı sürekli olarak rahatsız eııiklerin­ den İblis yine D. in rüyasına girerek salık vermesi üzerine, yı lanlara her gün iki insan beyni sunarak acısını dindi rmeye çalışmışıı. Sonunda, İsfahanda Gave adında bir demirci, iki

DAHL [dal} , Johan Christian ( 1 788 - 1 8 5 7 ) , Nor­ veç li ressam. Sergen'da doğmuş, Dresden'da ölmüştür. 1 8 1 1 1 8 1 8 yıll arı arasında Kopen hag Akademisinde okumuş, 1 8 1 8 d e Dresden 'da K . D . Fried­ rich'in e ı k i s i n d e kalmıştır. 1 8 2 0 - 1 8 2 1 de İtalyada bulun­ muştur. 1 8 20 de Dresden Aka­ demisi üyesi olmuş, 1824 ıe de p rofesörlüğe aıanmışıır. D. Norveç resminin yeni leyicile· rindendir. Yaptığı dört gezide de ( 1 8 24 - 1 844 ) Norveç kır­ larını incelemiş ve ıabiat duy­ gusunu zaman ına göre alışı [ . mamış derecede bir kudretle resi mlerinde belirtmiştir. Baş eserleri Oslo'da Mi lli Galeri­ }. C. D A H L de ve Sergen'da Rasmus Meyer koleksiyonunda bulun maktadır. En ünlü Norveç li öğren­ cisi Fearn ley'dir. Alman ressamları içinde en çok K. Ble­ chen'ın sanaıı üzerinde etkisi olmuştur. D. Johan Siegwald ( 1 8 27 - 1 902 ) , Norveçli ressam }. C. Dahi'in o,ii l u. Dresden'da doğmuş, orada ölmüştür. Babasının ve hayvanlar ressamı W. W egener'ın öğrencisidir. Sanaıını Londrada Landseer'i n eserlerinin etkisi a lıında ge­ lişıirmişıir. En çok av hayvan ları dünyasının ressamıdır. DAHL, Vladimir lvanovich : bk. DAL' , Vladimir İvanoviç.

DAHLA, Mısırda, Libya çölünde, Harga vahasının baıısında bulunan vaha grupuna verilen ad. Otomobil yoliyle Nil ı rmağı vadisine bağlıdır. Nüfusu aş. yu. 20 000 dir. En

197

DAHLA - DAHM, Georg büyük yerleşme yeri El - K• sr'dır. Eskiden çevresinde tarı m yapı lırdı. Su kaynaklarının hesapsız kul lanı l ması üzerine ta­ rım çalışmaları bugün geri lemiştir. Hurma yetiştiri lmekıedir. Fosfat yarakları işleıi l memekıedir.

D1-HLAK ya da D1-HALAK, Kızıl Denizde, Mu­ savva'da, Eri trea'ya bağ l ı 1 2 2 adadan meydana gelen bir ıa­ k ı mada. En büyükleri Musavva yakınlarında Dahlak Kebir ( 900 m2) dir. Toprakları kısır olduğundan, halkı keçi ve deve yetiştirmek, inci avcı lığı yapmak, bal ı k ve kapl umbağa tutmakla geçinir. Burada perrol k uyu ları da vard ı r. DAHLBERG [d�!ber} ya da DAHLBERGH, Erik Jönsson, Kont ( 1 62 5 - 1 703 ) , İsveçli istihk.im subayı. Stockholm'de doğmu ş, orada ölmüştür. 1 658 de Karl Gus· raf' ın ordusunu Beit buzları üstünden geçirmek gibi çok ağır bir sorum luluğu üzerine almıştı. 1 676 da berk i tme iş leri genel müdürl üğüne aranan D. , herki rilmiş yerlerin gerek savunulmasında, gerek çevri lmesinde büyük başarılar göster­ miştir.

DAHLBOJ\1 [dq/bo m } , Andre - Gustave ( 1 806 - 1 8 5 9 ) İsveçli böcek bilgini. Forssa'da doğmuş, Lund'da ö lmüştür. P rofe�örlük ve müze müdürlüğü etmi şti r. Zarkanaılılar ( Hymenoptera ) üzerine bi rçok etütler yayın lamıştı r ; en tanıo­ mışı Hymenoptere Europaea p raedpue borealia'dır. DAHLEN [ dq /Jn } , Doğu Almanyada, Leipzig i l cesin­

de bir kasaba. Nüfusu 4 700 ( 1 94 8 ) dür. Nüfusunun çoğu Proıesıandır. Demi r dökümhar:esi ve teçhizat fabrikası var­ dır. D. , Meissen sınır eyaletinde, 1 2 1 0 da Sorb ( Wend ) la­ ra karşı yapıldığı anlaşılan eski yerlerden biridir.

DAHLGREN [da/grin } , Cari Fredrik ( 1 79 1 - 1844 ) , İ sveç li şair. Sıensbruk'ta ( Norrköping yakınında) doğmuş, Stockholm'de rahip olarak ölmüştür. Eserleri Riedermeier devrinin moda üsliıbu ile yazı lmıştır. Başlıca eserleri : Moll· bergs epistlar ( M. in mektupları ) [ 1 8 1 9 } ; U/la Winb/ads död ( U . W. ın ölümü) [oyun, 1 92 1 } ; Argus i 0/ympen ( O lympos'ta Argus) [oyun , 1 8 2 5 } , N. F. Bergströms krö· nika (N. F. B. ın güncesi ) [ roman, 1 8 3 0 } .

DAHLGREN [ dq/g r in } , Erik Wilhelm ( 1 848 - 1 934 ) , İsveçli coğ rafyacı. Stockholm'de doğmuştur. 1 903 - 1 9 1 6 ara· sında S tockholm kırallık kiıabevinin müdürü olmuş, İsveç Akademisinin Nobel komi syonunun sekreterliğini yapmıştı r. Les relations wmmer&iales et maritimes entre la France et /es côıes de / 'Ocean pacifique ( Fransa i le Büyük Okyanus kıyıları a • asında ricaret ve deni zci l i k bağlantıları ) [ 1 909} ve Les debuts de la cartographie du ]apon ( Japon karıo­ grafya sının başlangıçları ) [ 1 9 1 1 } adlı eserleri yayınlamıştır. DAHLGREN [dq/grin} , Fredrik August ( 1 8 1 6 1 89 5 ) , İsveçli yazar. Taberg ( Varmland) de doğmuş, Stock­ holm'de ölmüştür. Wiirmland ağzı ile halkça sevi len man­ zumeler yazmıştır. Viser pJ varmlandske tongmJ/e ( Viirm­ land lehçesinde şarkılar) [ 1 8 7 5 } ve İsveç sahnelerinde sü­ rekli olarak ön p l anda tutulan Varm/anningarna ( Vii rm­ land ' l ı lar) adlı halk oyu n u bunlar arasındadır. DAHLGREN [ d