İkinci Dünya Savaşı Ansiklopedisi [1]

Table of contents :
a - 0002
a - 0003
a - 0004
a - 0005
a - 0006
a - 0007
a - 0008
a - 0010
a - 0011
a - 0012
a - 0013
a - 0014
a - 0015
a - 0016
a - 0017
a - 0018
a - 0019
a - 0020
a - 0021
a - 0022
a - 0024
a - 0025
a - 0027
a - 0028
a - 0029
a - 0030
a - 0031
a - 0032
a - 0033
a - 0034
a - 0035
a - 0036
a - 0037
a - 0038
a - 0039
a - 0040
a - 0041
a - 0042
a - 0043
a - 0044
a - 0045
a - 0046
a - 0047
a - 0048
a - 0049
a - 0050
a - 0051
a - 0052
a - 0053
a - 0054
a - 0055
a - 0056
a - 0057
a - 0058
a - 0059
a - 0060
a - 0061
a - 0062
a - 0063
a - 0064
a - 0065
a - 0066
a - 0067
a - 0068
a - 0069
a - 0070
a - 0071
a - 0072
a - 0073
a - 0074
a - 0075
a - 0076
a - 0077
a - 0078
a - 0079
a - 0080
a - 0081
a - 0082
a - 0083
a - 0084
a - 0085
a - 0086
a - 0087
a - 0088
a - 0089
a - 0090
a - 0091
a - 0092
a - 0093
a - 0094
a - 0095
a - 0096
a - 0097
a - 0098
a - 0099
a - 0100
a - 0101
a - 0102
a - 0103
a - 0104
a - 0105
a - 0106
a - 0107
a - 0108
a - 0109
a - 0110
a - 0111
a - 0112
a - 0113
a - 0114
a - 0115
a - 0116
a - 0117
a - 0118
a - 0119
a - 0120
a - 0121
a - 0122
a - 0123
a - 0124
a - 0125
a - 0126
a - 0127
a - 0128
a - 0129
a - 0130
a - 0131
a - 0132
a - 0133
a - 0134
a - 0135
a - 0136
a - 0137
a - 0138
a - 0139
a - 0140
a - 0141
a - 0142
a - 0143
a - 0144
a - 0145
a - 0146
a - 0147
a - 0148
a - 0149
a - 0150
a - 0151
a - 0152
a - 0153
a - 0154
a - 0155
a - 0156
a - 0157
a - 0158
a - 0159
a - 0160
a - 0161
a - 0162
a - 0163
a - 0164
a - 0165
a - 0166
a - 0167
a - 0168
a - 0169
a - 0170
a - 0171
a - 0172
a - 0173
a - 0174
a - 0175
a - 0176
a - 0177
a - 0178
a - 0179
a - 0180
a - 0181
a - 0182
a - 0183
a - 0184
a - 0185
a - 0186
a - 0187
a - 0188
a - 0189
a - 0190
a - 0191
a - 0192
a - 0193
a - 0194
a - 0195
a - 0196
a - 0197
a - 0198
a - 0199
a - 0200
a - 0201
a - 0202
a - 0203
a - 0204
a - 0205
a - 0206
a - 0207
a - 0208
a - 0209
a - 0210
a - 0211
a - 0212
a - 0213
a - 0214
a - 0215
a - 0216
a - 0217
a - 0218
a - 0219
a - 0220
a - 0221
a - 0222
a - 0223
a - 0224
a - 0225
a - 0226
a - 0227
a - 0228
a - 0229
a - 0230
a - 0231
a - 0232
a - 0233
a - 0234
a - 0235
a - 0236
a - 0237
a - 0238
a - 0239
a - 0240
a - 0241
a - 0242
a - 0243
a - 0244
a - 0245
a - 0246
a - 0247
a - 0248
a - 0249
a - 0250
a - 0251
a - 0252
a - 0253
a - 0254
a - 0255
a - 0256
a - 0257
a - 0258
a - 0259
a - 0260
a - 0261
a - 0262
a - 0263
a - 0264
a - 0265
a - 0266
a - 0267
a - 0268
a - 0269
a - 0270
a - 0271
a - 0272
a - 0273
a - 0274
a - 0275
a - 0276
a - 0277
a - 0278
a - 0279
a - 0280
a - 0281
a - 0282
a - 0283
a - 0284
a - 0285
a - 0286
a - 0287
a - 0288
a - 0289
a - 0290
a - 0291
a - 0292
a - 0293
a - 0294
a - 0295
a - 0296
a - 0297
a - 0299
a - 0300
a - 0301
a - 0302
a - 0303
a - 0304
a - 0305
a - 0306

Citation preview

.dünya savası -

ansiklopedisi

yener

LlJ yayınları

2.dünya

savası ansiklopedisi

Sahibi: Teilflk YENER Genel Yayın Müdürü: Ahmet ÖRS Dış dökümanlar yazı kurulu başkanı: Davut BERKER İç dökümanlar yazı kurulu başkanı: Sahir ÖZBEK Vazı İşleri Müdürü: Ugur ÜCUNCÜ Dış yazı kurulu:

Dr. Chrlsllan Zentner, Wolfgang Fischer, Dr. Relnhard Barth, Frledeman Bedürfll;ı, Nikola Wachsmuth, Jörg E. Holsten. İç yazı kurulu:

Esat lşıkçıoğlu, Tülay Enginse!, Gürbüz Türköz, Abdülkadir Sevimli, Nihat Odyakar Cihan Alkış, Timuçin ı:anrıkulu, Turgay Ar, Muhittin Eroğlu, Tonguç Serim. Sayfa düzenlemesi:

Yener Yayınevl Grafik Servisi Dizgi: Met/Er Matbaası Baskı:

YENi OrSEf

1

SAVASI HAZIRLAYAN SEBEPLER VE SAVASIN BASLANGICI •





Yayın hakları: Büyük Naı:i İmparatorluğu ve 2. DÜNYA SAVAŞI ANSİKLOPEDİSİ'nin ve ekinde verilen plakların yayın

ve her

ve plaklçırın yayın

türlü

hakkı

hal 11,.CO 11,.co

1,13 1,13 1,02

7 6 6

262,3 262,3 262,3

otomatik n1wlver ıevolver

iTALYA Gfi..,nti 1910 Benılta 1934

9,00 9,00

0,82 0,68

7 7

320,0 25 1,6

otomatik otomatik

JAPONYA Nambu 4 Nambu 14 Tip 94 Tip 26

8,00 8,00 8,00 9,00

o.es 0, 9 1 0,79 0,85

8 8 6 6

335,3 335,3 304,8 228,6

otomatik otamatlk otomatik "'volver

SSCB Tokorev 33 Nagant 1895

7,62 7,62

0,82 0,79

8 7

419, 1 304,8

otomotlk nııvoltter

FRANSA Lebel

8,00

0,85

6

190,5

rewlver

iSPANYA Astra

9,00

0,99

8

335,3

ALMANYA Tabanca '08 (Luger) Tabanca '36 (Wolther) INGILTERE

bağlan tısı r.çti bu silah '6rak namlu: ıfı durumda �ıtiğe basıl­ ı�ıiyet açı 1ılı olunuyor-

�E � .g

p · ! j;

.lr!§

Adı

sonra �ln : tabancası � 1İl'in yerini cha kolay, gUven ilirdi.



-!!

Tabanca No2 (S.a.W.) Tabanca No2 (Enfleld) Tabanca No4 (Webley) Brownlng GP 35 AID Coh M 1911A 1 Colt Army M 1917 Smlth o. Weuon 1917

tanımı için uygun muydu? Çok şey bunun böyle olduğunu gösteriyor. Bu 14 yıllık dönem bir barış dönemiydi. Hic değilse Almanya komşu­ larıyle bir çatışmaya girmemişti. Alman as­ kerleri Avrupa'da değil Çin'de, Afrika'da kolonilerde patlak veren ayaklanmala•ı bastırmak için catışmaktaydılar. Almanya'nın içinde de durum sôkindi. Sadece Krimmitschau tekstil işçilerinin günde 10 saat çalışma isteği ile giriştik­ leri başarısız grev. ya da 1905 yılında Ruhr bölgesinde 15 milyon iş günü kayba yol açan genel grev ülkenin sakin görünüşü­ nü etkilemekteydi. Öte yandan bu 14 yıl içinde cok önemli teknik ve sosyol adım­ lar atılmıştı. 1901 yılında ilk kez İtalyan Markoni Atlantik Okyanusunun iki yakası arasında telsiz telgraf ile haberleşmeyi sağladı. Birkaç yıl sonra da Avusturya'nın Graz kentinde ilk kez telsiz ile müzik yayı­ nı yapıldı. Havacılık büyük ilerlemeler gös­ terdi. 1900 yıl ında Graf Zeppelin hava ge­ misiyle yolculuklar yapmış. sonunda da sapasağlam yere inebilmişti. Kısa süre içinde uçaklar pahalı zeplinleri geride bı­ raktılar, 1912 yılında Almanya'da ilk keı mektuplar uçak ile taşınmaya başlandı.

Endüstride de gelişme büyüktü. Ber­ lin'de ilk 100 bin beygir gücünde buhar makinası kullanılmaya başlandı. Büyük kentlerdeki trafik hızla gelişmekteydi. 1902 yılındc Berlin'de ilk metro hizmete kondu. 1905 yılında ise ilk otobüsler kentlerde şe­ hir trafiğini hafifletmeye başladılar. Gerçi televizyon henüz bulunmamıştı. ama 1907 yılında Arthur Korn Münih'de ilk resimli telgraf alıcı verici istasyonunu kur­ du. Bununla Paris, Berlin ve Londra ara­ sında birkaç dakika içinde baskıya hazır halde fotoğraf alışverişi yapılabilmekteydi. Bu dev teknik gelişmeyle birlikte ça­ lışma koşullarında da oldukça insanca bir düzen getirilmişti. Çocukların çalıştırılması yasalarla kısıtlanmış. örneğin Fransız cam fabrikalarına çocukların kelimenin tam an­ lamıyla «satılmaları» yasaklanmıştı. Ulus­ lararası bir anlaşmayla kadınların endüst­ ride geceleri çalışmaları da önlenmişti. Al­ manyo'da bütün müstahdem ve işçilerin haftada en fazla 60 saat çalışmaları için cabalar gösterilmekteydi. Modern sözcüğü yine bu dönemin ge­ tirdiği yeniliklerdendi. Picasso 1907 yılın­ da Kübizm ekolüne yönelmiş, üniversiteler­ de ilk kez kız öğrenciler, hatta ilk kadın profesörler görülmeye başlanmıştı. Yine ilk kez tutucuların büyük tepkilerine � arşın cinsel sorunlara eğilen kitaplar basılmak­ ta. konferanslar verilmekteydi. Kadın modasında da devrim niteliği gösteren bir gelişim izlenmekteydi. 1900 yılında hala uzun etekli, koyu renkli elbi­ seler, belden kordonlarla sıkıştırılan bali­ nalı dar korseler giyilirken, 1905 yılında ilk

ince ve havadar, korsesiz kadın giysileri ortaya cıktı. Yerleri süpüren etekler, içinde rahat yürünebilir biçimde kısaldı. Berliner Tageblatt gazetesinin moda yazarı şöyle diyordu o günlerde: «Bütün tahminlerin tersine artık görüyoruz: Meğer

kadınların ayakları da varmış!ıı Ama sa­ dece ayaklardı eteğin altından görünen. «Namuslu kadınların» da bacaklarını gös­ termeleri diz uzunluğunda etek giymeleri için aradan daha 15 yıl geçmesi gereke­ cekti. Korsenin atılması toplumsal ilişkileri de daha rahat bir havaya soktu. Amerika­ da çıkan ilginç danslar Avrupa'yı etkile­ meye başladı. Kokteyl önce lngiltere'de, daha sonra da Fransa ve Almanya'da mo­ da oldu. 1909 yılında yine ingiltere'den i lk mizampli çıktı ve hanımların sac tuvalet · lerine yeni yeni biçimler getirdi. 1913 yılın­ da ilk renkli neon reklamları vitrinleri süs­ lemekteydi. «Altın Yılları> mıydı bu? .. Evet, mizampli ve neon reklamları, kokteyller ve taksiler o günlerin Avrupası­ nı bir cennet haline getirmemişti kuşkusuz. Çünkü bu yenilikler normal gelirli halkın erişemiyeceği lüks şeylerdi. Alman imparatoru 1 1 . Wilhelm «Altın Yılları> vaadinden birkaç gün önce yeni göreve başlayan subaylara yaptığı konuş­ masında şöyle diyordu: ııSize kendi akrabalarınızı, kardeşle­ rinizi, hatta anne ve babanızı vurma­ nızı ya da süngülemenizi emredebi­ lirim. Gerçi Tanrı beni bunları söyle­ lemekteri

korusun.

Ama

o zaman

51

. . """· � .� .

. ·. . ·

· .

.

'

emirlerimi gıkınızı bile çıkarmadan yerine getirmek zorundasınız!..» Bu pek de öyle «iyi günlen> sözcüğLi

ile bağdaşmayan bir an layıştı. Prusya dev­ letinde üç sın ıflı bir seçim hakkı yasası geçerl iydi. Böylece geniş halk kitlelerinin

hiçbir politik yetkileri yoktu. Yine eğitim

şansı sınıf fark la rına göre büyük ayrı l ı klar göstermekteydi. Soylu l a r ve zeng inler as­

kerlikte. devlet dairelerinde, hatta bazen

52

İmparator Wilhelm (yukarıda) A lman ha lkım ''A ltın Yıllar" i çin söz vermişti a ma sonuç düş kırıcı olmuştu . A lman işçiler (yanda) ağır iş koşuUarı , ·uzun mesai saatleri ve lmnlarrı karşılık aldıkları çok düşük ücretler yüzünden acıklı durumdaydılar.

mahkemelerde kayı r ı l maktaydı.

işçi ücretleri son derece düşüktü, fa­

kat çok zor koşul l a r a l tında da olsa, yaşa­

mayı olana k l ı kılmaktaydı. Bunun için bir

işçi günde on bir, an iki. hatta on dört sa­ at çalışmak zorundaydı. Haftanın altı g ü ­ n ü n d e sürdürülen bu çalışma sonunda h a f­

ta sonu tatili dışında para l ı izin diye bir

şey bilinmemekteydi. işyerlerinde çalışan­

ların dwumundan daha d a kötüsü. evlerin-

de götürü çal ışanların haliydi. Bütün bir ailenin b i r hafta boyunca saba h ı n erken saatlerinden akşama kadar çalışmalarının

sonucunda e l lerine geçen para toplam 10 Mark'ın

kentinde

a l t ı ndaydı. oyuncak

Sadece

Sonneberg

endüstrisinde

ça l ışan

çocukların sayısı 1 1 b i n i n üzerindeydi. Ve­

rem hasta l ı ğ ı bütün çocu kların yüzd e yir­

misini

korkunç ağına

a l m ıştı.

Erkeklerin

yüzde 19', kadınların ise yüzde 1 7'si ciğer-

Altın Yılları yansıtan bir tablo. Orta sınıf ortadan kalkmış. Sadece çok zenginler çok fakirler İşte bu Almanya ve bu Avrupa bir savaşı kaçırıılmaz hale

ve

sokuyor ve adeta daver ediyordu.

!erinden hastaydı. Ama b u n u n y a n ı s ı ra

Peki

i m paratorun

halkına

vaqdettiği

lerin dev serve tleriydi. Gerçi büyük toprak

«Altın Yıllarıı dan geriye ne kalmıştı? Kü­

sahi pleri n i n savaştan sonra imtiyazları el­

büyük zengi n l erinden çok daha rahat ve

senmeyecek b i r refah içi nde yaşamaktay

liyorla rsa soy l u l u k ünvan l a r ı da gitmişti.

l ü ks bir hayat sürmekteydiler. 1 9 1 0 y ı l ında Almanya'da doğan 1 00 çocuktan 1 6'sı bir

mutluluk kısa s ü re l i olmuştu. Birinci D ü n ·

Savaşından önceki gibi büyük güven i ç i n ­

y ı l ı nda b u oran yüzde 20'ye yükse l d i . 1 9 1 2

t ü n ü y l e değer kaybetmesi. bu küçük mutlu

çekingen davranmak zoru ndayd ı l a r.

y ı l ı nda i s e 1 00 çocuktan 1 4.7'si. yani b u ­ günkü Avrupa orta l a ma l a r ı n ı n on ka­

varsa a l ı p götürmüştü. Geriye kalanlar b i r

r i n i n önemli k ısmı D ü nya Sava ş ı n ı n siper­

zenginler çok az vergi vermekte, sayısız i m t iyazlardan

yara rl a n makta.

g u n u m u.z

yaşına basmadan önce ölmekteydi.



kadarı.

bir yaşından önce hayatla r ı n ı

kaybetmekteydi.

54

1911

çük bir burjuva s ı n ı f ı gerçekten kiiçüm­

dı. Ama b u n l a rı n da çoğ u n l uğu i ç i n bu

ya Savaşı v e a rd ı n d a n g e l e n para n ı n b ü ­ burjuva s ı n ı f ı n ı n da elinde avucunda n e

k a ç soylu büyük arazi sahiple r i n i n y a do bir avuç büyük fabrikatör ya da banker ·

lerinden a l ı n m ış. eğer soylu a i leden ge­

Fabrikatör ve bankerler ise Birinci Dünya

de değ i l lerdi a r t ı k . Ö n e m l i tavizler vermek. Alman imparatoru n u n gururlu askerle­

leri nde ölmüş. i mpara torluk bütün kolon i ­ l e r i n i v e Avru pa'daki n üfuzunu yi tirmişti.

Birinci Dünya Savaşı yenilgisi Alman halkı icin beklenmedik bir durumdu. Savaş ile birlikte İ mparator ve soylular egemen­ l iği de tarihe karışmış oldu. Savaşın hemen ardından ortaya cıkan korkunç enflasyon dalgası. bunun yanında gerçi imzalanan, fakat bir türlü benimsenemeyen Versai�es barış antlaşmasının hükümleri karşısında Alman halkı adeta yönünü kaybetmiş bir durumda ve korku içindeydi. Bir Kızıl Dev· rim korkusunun yanında, Batılı galip dev­ letlerden ve onların getirdikleri demokrasi gibi yeniliklerden korkuydu bu. 1 9 1 4 önce­ sinin güvenlik verici, alışageldikleri orta· mı na büyük özlem duyuluyordu. Aimanya'­ nın yenilgisi. ekonomik sarsıntı ve Alman halkının zor durumda olmasının suçlusu aranmaktaydı. Kısa süre içinde böyle bir suçlu bulunacaktı. Yahudilerdi bütün belô· ların sorumlusu. 1914 öncesi ortama geri dönülmeliydi. Ama o dönemin zayıf hükü­ metleri yeniden tekrarlanmamalıydı. Geniş halk kitleleri böyle düşünürken, acaba işçi sınıfı ne fikirdeydi? işçiler ülke­ nin karşı karşıya geldiği utanç verici du­ rumdan çıkmak icin bir kurtarıcı aranma­ sı gerektiğini düşünmüyordu. İşçiler için önemli olan disiplin, parti ve sınıfsal daya· nışma yeterliydi. Ülkenin üst tabakası için de bir kurtarıcı gereksizdi. Bu tabaka bil­ gili ve böylesine inançlara kapılmayacak kadar sağduyu sahibiydi. Ayrıca üst taba­ ka yönetici sınıf olmanın do cabası için­ deydi.

ALTIN YILLARDAN KAHVEREN&i YILLARA 56

VE ALMANYA DA YAHUD'i DüSMANLIGI

Ama bir süre sonra ekonomik dunm yeniden düzelmeye boşladı. Büyük çökün­ tü bir ölçüde atlatılmıştı. Fakat büyük enf­ lasyon ile ekonomik bunalım orasındaki ıcAltın Yirmiler» de, Hitler' in yıldırım hızıyla politika sahnesinde yükselmesini bu gün­ lerin geniş halk topluluklarının «kurtarıcın özlemlerinde aramak yerinde olur. Almanlar 30 mayıs 1 930 günü gazete­ lerden yeni bir hükümet başkanının göre­ ve başladığını okudular. Bu Birinci Dünya Savaşından sonra göreve gecen onuncu başbakandı. Bu kez işin ilgine yönü yeni başbakanın üç gün gibi rekor denecek ka­ dar kısa sürede görevde kalmasıydı. Olay­ lar bundan sonra daha da yoğunlaşacak, giderek güçlenmekte olan Nosyonal Sos­ yalist parti bir süre sonra başa geçecekti. Nazi'lerin güçlenmesinin yanısıra Al­ manya'doki kültür hayatı hala Weimar dö­ neminin parlaklığını sürdürmekteydi. Sade­ ce başkent Berlin'de kırk tiyatro her ak­ şam perdelerini salonları dolduran seyir­ cilere açmaktaydı. Üç operası da bulun­ maktaydı Berlin'in. Üstelik bu kurumlar devletten hemen hemen hiç denecek ka­ dar az yardım almaktaydılar. Bu durum o zamanların kültür haya­ tındaki canlılığı göstermesi bakımından ilgine bir örnek sayılabilir.

Yine Berlin'in kabarelerinde Marlene Dietrich ile Margo Lion Marcellus Schif­ fer'in hazırladığı revülerde oynamaktaydı­ lar. Otto Klemperer Krill-Operasının orkes­ tra şefliğini her pazar sabahı verilen kon­ serlerde başarıyla sürdürmekteydi. Cağın en ünlü Alman yazarı Thomas Mann tanın­ mış şair Tucholsky, başkentin renkli kişi­ lerinin başında geliyordu. Çağın ileri gelen Alman eleştirmeni Friedrich Luft, o günler için şöyle yazıyor: «Gerçi tiyatrolar, eğlence yerlert o günler­ de tıklım tıklım doluyordu. Ama herşeye

/

....

leri de getirilmekteydi. Almanya modern sanatta, modern mimaride çoğıri en ileri örneklerini veriyordu. Fransız yazar Andre Gide, Sovyet rejisör Eisenstein Avrupo'nın en önemli kültür merkezi olan Berlin'i ziya­ ret eden sanatçılar arasındaydı. Bütün bu parlak gelişim, «Altın Yıllar» , kısa süre içinde yerini Hitler ve onun Nasyonal Sos­ yalistleri, onun ideologlarının hazırladığı yepyeni bir kültür ve sanat anlayışına bı­ raktı. Yahudi asıllı sanatçılar ya da Nazi fikirlerini benimsemeyenler birkaç yıl için­ de Almonya'yı terkettiler. Bundan sonra

rağmen kültür hayatında gelişmenin sonu­

Almanya'da «Altın Yıllar» yerini «Kahve­

na vardığımızı farkediyorduk. Sanki bir ve­

rengi Yı!larıı'a devredecekti.

da havası vardı bütün bu parlak görünü­ şün ardında.»

1 930 yıllarına yaklaşılırken her gün caddelerde görülen işsizlerin sayısı art­ maktaydı. Bu halk için yeni bir felaketin ilk belirtileri olarak görülüyordu. Ama yine de o kadar büyük bir umutsuzluk, karam­ sarlık havası esmiyordu. Çünkü eğlence olanakları gerçekten bol ve kaliteliydi. Si­ nema bunların başında gelmekteydi. Bu­ gün film müzelerinde sinematek dernekle­ rinde gösterilen filmler, o günlerde ilk kez halka sunulmaktaydı. Fritz Lang'ın filmleri seyircilerin gönüllerini fethediyordu. Aynı zamanda Almonyo'yo, Sovyet devrim film-

57

savasın ünifDrmaları

2. P.lak acıklaması

Deniz Gedikli Üstçavuş (Manş Denizi Adaları 1941 Sipoletlerdeki rütbe şeritleri l aralık l9391da, kep ise 1940 yılında yürürlüğe konmuştur.

A miral (Gotenlrıfen 1939 sonbaharı) Be:ıaz kasket kılıfı resmen 20 nisan ile 30 eylül tarihleri arasında kullamlmıştı , ancak savaş sırasında A lman sularında bunun takılması :ıasaktı. · Be:ıaz fildişi kabr.alı kısa , sarı meç kullamlıyordu. Meç si)Klh, üzeri sırmalı kemerle takılıyordu.

58

-.: . " :.·�· .



Deniz eri (Bahri ye kıyı topçusu , Cuernsey,1940 temmuzu) Deniz erleri karada görevlendirildiklerinde tn,ııde üniforması ve haki rengi miJt[er kullamrlardı.

Birinci Yüz 2A P'lak önce A lman radyo«ırı spikerinin 5 Mart 1933 yılında A lman meclisinin Potsdam 'da açılışinı an'latmasıyla başlıyor. Bu kayıt 5 mart 1933 'te A lman radyo«ırından na klen yayın yapılırken a lınmıştır. A lman spikerin konuşmasının hemen sanrasında Türkçe tercümesi yer a lıyor. A rdından l mayıs l933 1te Hitler Ulusal ça lışma Günü 'nde dinsel konuşmasını yapıyor ve Tanrı 'dan A lman_>a 'yı kutsamasını istiyor. Önce konuşmamn Türkçe tercümesini ve hemen ardından konuşmanıu orijinalini llitler 'in sesi rlden dinleyeceksiniz. İkinci Yüz 2B 2 Mayıs 1933 günüA lman Nazi Partisi Koma�o'ları SA 'lor işçi sendika'larını basmıştı. P'lakta aynı gün A lman İş çi Cephesi yöneticisi Robert Lei 'ın yaptığı bir konuşmayı ve ardından Türkçe 'sini dinliyoruz.



HITLER1in BASLANGICI -·

T

arih boyunca onun gibi bir kişiye rast­ lanmamıştır kuşkusuz. Kimse onun ka­ dar büyük bir coşkuyla karşılanma­ mıştır. hiçbir zaman hicbir devlet ada­ mından. ondan beklendiği kadar büyük ba­ şarılar beklenmemiş, ama yine de kimse onun kadar büyük nefreti üzerinde topla­ mamıştır Evet, Adolf Hitler'dir bu kişi . . . «Bin yıllık imparatorluk» vaadederek, güç­ lü bir Almanya yaratmak üzere ülkesinin başına geçmiş, çok kısa sürede gerçekten Almanya'ya bambaşka bir görünüş kazan­ dırmış. birkaç yıl içinde bütün dünyayı fet­ hedebileceğine inanılan güçlü bir ordu meydana getirmişti. Ama Almanya'nın ka­ deri ellerine bırakıldıktan sonra, bütün dünyaya hôkim alacağına inanılan onun yönetimindeki Almanya, çağın bütün güc­ lü devletlerini karşısına alarak altı yıl ka­ dar süren korkunç bir savaş sonunda ta­ rihin en ağır yenilgilerinden birine uğra­ mıştı. Kimdi bu Adolf Hitler? Dünyayı titre­ ten bir orduyu istediği gibi yönetebildiğine

60

göre. askeri öğrenim görmüş müydü? Bü­ yük işsizlik dalgasının dünyayı kapladığı bir dönemde ülkesinin başına geçtiği hal­ de kısa süre içinde Almanyayı dünyanın en büyük ekonomik güçlerinden biri haline getirdiğine göre ekonomi üzerinde uzman­ laşmış bir kişi miydi? Hayır! Peki nasıl ol­ muş da askerliğini onbaşı rütbesiyle yapan küçüklüğünde ressam olmayı bir tutku ha­ linde isteyen . Adolf Hitler, politika sahne­ sinde böylesine büyük bir hızla yükselmiş, ülkesinin ve dünyanın kaderiyle oynaya­ bilmişti? Bunu gözden geçirmeden önce Hitler'in nasıl bir insan olduğunu, nasıl bir aile çevresinden geldiğini, çocukluk ve gençl ik yıllarını incelemek yararlı olur. Aslına bakılırsa Hitler'in kişiliğini ince­ lemek öyle pek kolay bir iş değildir. Daha henüz gelişmekte olan Nasyonal Sosya­ list Partinin yöneticiliği sırasında H itler, öze lhayatı ile ilgili yayınları yakışıksız bulduğu her fırsatta söylemiş, Başbakan­ lığa geldiğinde ise bu tür bütün yayınları yasaklamıştır. Gençliğinde bir erkek yur-

Adolf Bitler

20 nisan 1889'da Avusturya' nın Braunau kasabasında dünyaya geldiğ: zaman, onun ilerde milyonlarca in1anın kaderiyle oynayan «yüzyılın en büyük olayı;ı haline geleceğini kimse diişünemezdi

61

dunda bi rkaç yıl k a l d ı ğ ı halde orada b i r arada o ! d u ğ u c o k sayıda kişi onu hemen hemen h i c hatırlayamam ışlar, p o l i t i ka ha­

yatına a t ı l d ı k t a n sonra ise hiçbir fotoğra­

f ı n ı n basılmamasına büyük özen göster­ m i ştir H i tler. gerek a n ne. gerekse baba tara­

f • ndan Avusturya

Macar imparatorl uğu­

nun Tuna nehri i l e Bohemya s ı n ı r ı arasın­

da

kalan o r m a n l ı k .

yoksul b i r bölgeden

ge!mektedir Bu yöre n i n k ü ç ü k köylerinde, a i l e içinde evlenmeler çok sık görülmek­ tedir H i tler. ya da çeş i t l i kaynaklara göre

Hiedler ve Hüttler adları büyük bir olası­ l ı kla Çekce köken l i d i r. (Hidlar, Hidlarcek). O yörede bu adlara i l k kez

15.

yüzy ı l ı n baş­

ları nda rastlanmakta d ı r. A n c a k Adol f Hit­ ler'den önce bu köylerden hiç k i m s e köy yaşa n tıs ı n ı n dışına ç ı k ı p, ü n l ü bir kişi ola­ mamışt:.

Stranes

köyünde

Johann

Tmumels­

13

chlager a d l ı b i r küçük çiftç i n i n

numa­

ra l ı evinde. Maria Anne Schicklgruber adlı bir hizmetçi kız.

7

hazi ran

1837

günü gayrı

meşru bir çocuk d ü nyaya getird i . Çocuk aynı gün vaftiz edildi ve Alois a d ı n ı aldı. Döllersheim kasabası n ü f u s k ü t üğ ü nde kü­ ç ü k çoc u ğ u n baba s ı n ı n adı hanesi boş bı­ ra k ı l m ıştı. Ancak bu d u ru m annesinin beş yıl sonra Johann Georg Heidler a d l ı işsiz bir deği rmenci kal fası ile evlenmesini en­ gellemedi. Anne Schicklgruber evlendik ten sonra oğlu Alois'i koca s ı n ı n erkek kardeşi Johann Nepomuk H üttler'in yanına verdi. Büyük bir olası l ı kla o ğ l u n u istediği g ibi ye­ tiştirecek olana k l a ra sahip a l madığı i ç i n yapmıştı

bunu.

Çünkü

Strones'de

yıllar

sonra a n latıldığına göre. H i edler'ler ş i l te­ leri bile olmayan ve saman üzerinde yat­ mak zorunda

kalan,

son derece yoksul

b i r a i leyd i . Alois'in babası araştı r ı l ı rsa. karşımıza üc ad çıkar. Bunlardan değirmenci kalfası Johann George Hiedler ile Johann Nepo­ m u k H üttler adındaki çiftçi n i n Alois'in ba­ bası olmaları olas ı l ı ğ ı çok büyüktür Üçün­

cü baba adayı ise H i tler'in yakın çevresi tarafından ileri sürül eceqi üzere F ra n ken­ berg adında M a ria 'nın yanında çalıştığı Grazlı b i r Yahudidir. Ancak Adolf H itler'in dedesinin k i m olduğu h içbir zaman kesin­ likle öğren i lememiştir.

Maria Anne S c h i c k l g ruber'in Strones' de büyük bir olasıl ı k l a verem hasta l ı ğ ı ndan ölmesi

üzerine kocas ı n ı n ö l ü m ünden de

1 9 yıl sonra. Johann Nepomuk üç dostu ile

b i rl ikte Döllersheim papazına gitmiş ve o

sırada neredeyse kırk yaşına gelmiş olan evlôtl ı ğ :

g ü mrük

memuru

Alois

Schickl­

gruber'in ölen kardeşi Johann Georg ' u n oğlu olduğunu ta n ı k l a r ö n ü n d e i leri sür­

müş. bövlece n üfusa kaydettirmişti. Papaz

n ü fus kütüğünde A n n a ' n ı n «bekônı kaydı ­ nı değiştirip,

«evlin

şe k l i nde d üzeltm işt i .

Baba a d ı olarak de y a n l ı ş l ı k l a H i edler ye­ rine

Georg

H i tler yazm ıştı

papaz.

1 877

oca ğ ından itibaren Alois Sch i c k l g ruber'in a d ı Alois H i tler'di a rt ı k .

62

Alois doğduğu yöre n i n i l eri gelen k i ­ ş i lerinden b i ri olmuştu. G ü m rü k teş k i l ô t ı ·

n ı n oldu kça y ük s e k kademelerine yüksel­ mişti. Oysa

13

yoşındoyken Viyono 'yo bir

kuyumcunun yo n ı no ç ı rak olorok g i rmiş. oma sonra Avusturya mal iyes i n d e bir gö­ rev olmok üzere işyerinden ayr ı l m ıştı. Kı­

sa s ü re içinde memurl ukta boşorı göster­ mişti Alois. Ü ç kez evlenmişti. Doho b i r i n ­

c i k a r ı s ı sağken, i k i n c i k a r ı s ı n d a n bir ço­

cuk bekliyordu, i k i n cisi h e n ü z hayattayken de

üçüncü

korısındon

çocuğu ol uyordu.

ilk karısı Anno Glossı kendisinden

14

yaş

doho büyüktü. Sonu n c u karısı K l o ra Pölzl ise

23

yaş daha gençti. Alois'den. Önce

yanında hizmetçi olorok ça lışmıştı Klora. Ayn ı yöreden gel iyordu. Büyük bir olası­ l ı kla yakın a k rabayd ı l a r . Eevlend i k te n son­

ra bile Klora evl i l i k öncesindeki Alois ile olan i l i ş k i s i n i tam olorok s i l ememiş, koca­ sını «Alois omcoıı olarak çağırmaya devam etmişti.

20 nisan

1889

g ü n ü İnn ırmağı kıyısında

Brounou kasabasında d ü nyaya gelen Adolf

Hitler bu evl i l i ğ i n

1885, 1886

ve

1 887

dördüncü

çocuğuydu.

y ı l l a rında d ünyaya ge­

len Hitler'in üc ablası doho k ü çü kken öl­

müşlerd i . H i tler'den sonra doğan iki kız­

kordeşinden de sadece Poulo hayatta kal­ mıştı. A i lede ayrıca Alois'in i ki n c i evl i l i ğ i n ­ den olan Angelo ve b a b a s ı g i b i Alois adı

verilen

iki

çocuk

daha

b u l u n maktaydı.

Adolf'un hayatında doğduğu kasaba h i ç b i r

y e r tutmaz. Çünkü A d o l f ' u n d o ğ u m u n d a n b i r yıl sonra babası N ie derösterreich eyale­ tinde Gross

Schönau kasabasına, b i rkaç

yıl sonra de Li nz kentine atanmıştır Alois

1 895

H i tler

yılında dört hekta r l ı k küçük bir

arazi sotın a l ı r. fakat kıso süre sonra ye n i ­ den s a t a r Erk-en yoşto emekliye ayrı l ı r v e L i n z yakın larında Leon d i n g köyünde emek­ l i l i k hayatı s ü rmeye başla r.

Adolf Hitler uya n ı k . c a n l ı ve yeten e k l i

bir çocuktu. Ancak doho k ü ç ü k l ü ğ ü nde d ü ­ z e n l i bir colışmo e ğ i l i m i nden u z a k olduğıı d i k kati çekmekteyd i . Devam ettiği i l kokul­ l a rda o l d ı ğ ı ceşitıı ka rneler. o n u n iyi bir öğrenci

1899

olduğunu

yıl ında

ortaya

çekilen

koymaktadır

sınıf

fotoğra fında

Adolf en orko s ı rado. ortodo. üst ü n l ü ğ ü r. ü kanı tlarcas ı na poz verm i ş t i . A n c a k doho

sonra Linz'de ortaokula g i ttiğinde şaş ı l a ­ cak b i r değişme öğre n i l mekteydi H i tler'de İ k i kez s ı n ıfta kalmış. b i r kez d e bütünle­

me sınavını güçlükle vererek s ı n ı f ı n ı geçe­ b i l mişti. Karnelerinde «goyretıı hanesinde d a i ma

«gayretsiz»

kayd ı

b u l u n ma ktayd ı .

Es/o onbaşı ııükseliıtor. dıinıtaııı etkiliıtur, prensleri, kralları, diktatörleri korkutuyor istediqi şekilde davranabiliyordu. İşte Hitler 1939'da Yugoslav Prensi Paul un gözlerini, mulıteşem ordusunu goste rerek kamaştırıyor

63

l-lıt!er'in babası, Avusturyalı bir gümrük memuru olan Alois Hitler (Doğ. 7 hazi­ rnn

1903

1837(, annesi ise Clara Pötzl (Doğ. 12 ağustos 1860) idi. Baba Hitler 3 ocak tarihinde, annes; Clara ise 21 ara!ık 1 907'de öldüler. Alois Hitler oğlunun

rla bir memur olmasını istiyordu. Bu neclenle onu Yukarı Avusturya'da Linz ken­ tinde orta okula gönderdi. Ama Hitler iyi bir öğrenci değildi. Gerçi onu coğrafya ve tarih gibi dersler ilgilendiriyordu, ama daha küçüklüğünden beri ressam olma­ yı kafasına koymuştu. Resimde Leonding'de ilkokul öğrencisiyken çeki(miş bir sı­ nıf jOtoğrafında Hitler

'x'

işaretli) arkadaşları arasında görülüyor.

Disiplin. resim ve beden eğitimi notları dı­ şında ya zayıf. ya do orta olmaktaydı. 1905 yılındaki karnesinde Almanca, matematik ve steno derslerinden zayıf. daha sonra­ ları çok sevdiği dersler olduğunu söylediği coğrafya ve tarihten ise sadece orta almış. okulu terketmek zorunda kalmıştı. Alois Hitier. oğlunun ancak ortaokul döneminin başlangıcını görebilmişti . 1903 ylı başlarında Leonding'de Wiesinger mey­ hanesinde önündeki şarap kadehinden bir yudum ..aldıktan sonra yona devrilmiş, bir doktor ya do bir papaz yetişemeden can vermişti. Adolf okuldan ayrıldığı zaman babası öleli iki buçuk yıl olmuştu. Hasta bir kadın olan annesi Klora. oğlu ile başe­ decek durumda değildi. 1904 yılı eylülünde oğlu okuldan ayrılması şartıyla bütünleme sınavlarından geçi rili nce. Klora son bir 64

şans denemiş ve Adalf'u Steyr'deki bir or­ taokula göndermişti. Ama Hitler'in bura­ daki başarıları do vasatın çok oltındo ol­ muştu, Hitler. daha sonra kendinin söyle­ diği gibi cckarneyi aldıktan sonra üzüntü­ den içki içmiş, sarhoşlukla bu belgeyi tu­ valet kağıdı olarak kullanmış ve daha son­ ra karnenin bir kopyasını okul idaresinden

istemek zorunda kalmıştı.ıı 1905 sonbaha­ rında da karnede bir düzelme olmayınca annesi bütün umutlarını yitirdi ve oğlunun okulu bırakmasına razı oldu. Okul hayatındaki başarısızlık, öğreni­ me karşı H itler'de büyük bir nefret doğur­ muştu. Bundan sonra hayatını e idi. ispanya Kralı Xlll. Alfons'un kem gözlü olduğu söylenti­ leri üzerine onun Roma'yı ziyaretinden günler sonra bile nazar değeceği korku­ suyla şoförünü. arabayı her zamankinden daha dikkatli sürmesi için uyarmıştı. Hiç bir zaman on üç kişinin bulunduğu bir sof­ raya oturmaz, hiçbir zaman önemli şeyleri cuma günü yapmazdı. 28 Nisan 1 945 günü, partizanlar tarafından Comer Gölü kıyısın­ daki Dongo kasabasında Rachele ve oğul­ ları Mussolini'ye kaçıp kurtulması için. ısrar ettiklerinde Duçe gülümseyerek şöyle kar­ şılık vermişti: «Artık hiçbir şey değiştirile­

Sp.ldırılara karşı trenlerde siluhlı muhafızların bulundurulması bir adet ha­ line gelmişti.

mez. Kaderime sonuna dek sadık kalmalı­ yım.ı>

Savaştan sonra Mussolini interventist­ lerle birlikte sosyalistlere karşı cıktı. Bu amaçla «fosci di combottimento» adyle anılan savaş birliklerini oluşturdu. Eski sendikacılar, savaştan sonra işsiz kalmış askerleri aynı çatı altında topladı.

15 Nisan 1919'da fQ.§'ist!er eskiden Mussolini'nin yazıifleri müdürlüğünü yap­ ·Avanti• gazetesini tahrip ettiler.

1 7. Sosyalist Kongresi 1 9 2'1 yılında büyük zorluklar içnde Goldoni di Lttıorııo tiyatrosunda

yapılmıştı.

93

1922 yılında. faşistlerle solcular arasındaki mücadelenin yoğunlaşması üze­ rine geniş emniyet tedbirleri alınmıştı. Faşistlerin nereye saldıracakları belli olmadığı için her yerde askerler bulunuyordu.

Luigi Facta

Roma Garında geniş güvenlik

1920 yılında Milano'da askerler halkın ulaştırma işlerini kolaylaştırmak için

zor kullanarak şo.förleri iş

94

başı yaptırmağa çalışıyorlardı.

tedbirleri alan askerler.

ltalya Kralı Vittorio Emmanuele ve. Mussolini. Kral önceleri çok iyi geçindiği Mussolini'yi daha sonra kendisini ziyarete geldiği bir günde tutuklatacaktı.

Mussolini bir süre sonro ua işi eyleme döktü. Fikirle zorbalığı aynı kefeye · koyun­ ca, bundan ilk zararlı çıkan Avanti gazetesi oldu. Nisan 1919 da Avanti gazetesi tahrip edildi. Mussolini'nin getirdiği yeni akım gele­ neksel mill iyet,çiliğe körü körüne bağlan­ mamıştı. Programındaki sosyal değişiklik­ ler endüstri sahiplerinin aklını çelecek tür­ dendi. Ancak kuruluşunun ilk on sekiz ayında bu yeni hareket pek fazla destek kazanmadı. Devrimci olayların arttığı anda Mussolini sessiz kalmayı tercih etti. Ama

D'Annunzio ile birlikte· işler değişti. D'An­ nunzio'nun Trieste ve İstra'ddki sert yön­ temleri halkın dikkatlerinin faşistlerin üze­ rine toplanmasına yol açtı. Ancak faşistler en büyük desteği 1920-19? 1 kışı sırasında Po Ovasının zengin topra k sahiplerinden elde edeceklerdi. Buralarda sosyalistler halktan g üçlü bir­ likler oluşturmuşlardı. Bunlar toprak sa­ hiplerine dilediklerini yaptırabiliyorlardı. Bir anlaşmazlık ortaya çıktığında hemen bu birlikler müdahale ediyor ve çalışanların yararına olacak, ancak bazen aşırıya ka-

95

Mussolini ordusunu denetliyor. Mağrur «Duçeıı ordusunun. çok güçlü olduğuna inanıyordu. Oysa bu ordu için Atatürk «Bir savaşta denenmesi büyük hayal kırıklığı olurıı demişti ve görüşü gerçekleşti.

96

can istekleri yerine getiriyorlardı. Aylarca işverenler devletten «çalışma özgürlüğü­ nün» sağlanmasını istediler. Bu arada Bo­ logna kentinin milliyetçi yöneticilerinden birinin öldürülmesi, o güne değin fazla des­ tek bulmayan faşistlerin birden sempati toplamalarına yol açtı. Bundan sonra sosyalist gruplarla kara gömlekliler arasın­ da amansız bir çatışma başladı. Halkevleri çalışma merkezleri, kültür odaları ve parti merkezleri saldırıya uğradı. Sosyalistlerin liderleri dövüldü ve öldürüldü. Ortaçağın bir iç savaş görüntüsüne bürünmesine rağ­ men, güvenlik kuvvetleri olaylara seyirci kalıyorlardı. Artik Mussolini bir lider olmuştu. Her-

yerde yeni akımın başı olarak ilgi toplu­ yordu. Giolitti bu yeni gücü kullanmağa bir kez karar vermişti. Önce İtalya dış po­ litikasında büyük bir engel teşkil eden D'Annunzio'yu Noel günleri sırasında Fiu­ me'den kovdu. Daha sonra yeni seçimlere gidileceğini açıkladı ve faşistleri «Devlete sadık partilerıı safına alarak müşterek bir cephe kurdu. Milliyetçi partilerin tümü bu bloka girdiler. Amacı popolarileri güçsüz kılmaktı. Ama planı başarıya ulaşamadı. Popolari meclise daha güçlü bir biçimde geldi. Sosyalistler ise biraz zayıfladılar. Aşırı sağcı faşistler ise 35 milletvekiliyle çıktılar bu seçimden. Bologna olayları için açılan soruşturma

İNGİLTERE APOLETLERDE SUBAY RÜTBE İŞARETLERİ

KOKARD VE SİPOLETLER

Generaller

Tugay Komutanı

Mareşal Mareşal

Yüzbaşı

General Albay

General

Yarbay

Tümgeneral

..,

üsteğmen

Tugay Komutanı

Tugay Komutanı Teğmen

B i n başı

TuQgeneral

İNGİLTERE

TEŞMİLAT İŞARETLERİ En yüksek lngiliz ve Müttefik Komuta Makamları

Anavatandoki Kuvvetler Karargôhr

K u zey

Batı

Muttefik

• Av r u p a

Kuvvetler

'

'

Karorgô h ı

om.

'

� "

Hindistan Kuvvetleri

��

Başkom u ta n l ı k Karorgönı

o"

"

@ i�-

M u t ıefıK Kuvvetler Karargöhı

� ,�'.

, _ '0'"•

El

�:

"

Gru

Kuvvetler Başkorrı u to n l ı k Korargôhı

i eydoğ u Asya Gm

Müttefik "''vvetler K a rorg

ı

ôn

•• m ' m

o °""'

Güney Doğu Asya'daki Müttefik

,

Akdenı

Kuvvetleri � Karargahı

Gru o o

"· " "

"· om.

"

10. Ordu

8. Ordu

9. Ordu

97

Savasu1 silahları ( Tüfekler )

ALMAN

98

T Ü FE Gİ

üzerinde yapılan yüzyılda

birçok

bazı değişikliklerle 20.

ordunun

ana

piyade

silôhı

o l a n ve hôlô kullanılan Mauser t ü f e ğ i Alman ordusunun standart nın

başka

silôhıydı. Ancak

ülkelerinde

bunun

adı

dünya­

değiştiri­

lerek k u l l a n ı l m ı ş t ı . Üstteki kesitte silôhın ça­ lışma

biçimi

görü l m e k ted i r

INGILIZ LEE-ENF İ ELD T Ü FE Gİ İngiltere maya

Lee-Enfield

başlandığında

tüfeği

ilk

k u llanıl·

büyük e l e ş t i r i l e r l e k a r ·

B u s i l ô h i l k Rus otomatik tüfeği o l m a d ı ğ ı

ş ı l o ş m ı ş l ı . A n c a k m i l yonlarca asker bu eleş­

halde. i l k b a ş a r ı l ı m o d e l s a y ı l a b i l i r . 1936 y ı ·

t i r i c i l ere

haksız

olduklarını

k a n ı tlamışlardır

imden s o n r a 7 . 6 2 m i l i metre

Gerçekten d e bu t ü r silôhlar içinde en iyisi­

mına

dir. 27 den fazla modeli çıkarılmış bu tüfek

modelleri

bugün

kullan ı l m ı ş t ı r.

de 7,62 milimetrelik NATO mermileri

başlanmış, Krzrl

otomatik

Ordu

k a l i breyle yapı·

ve yarı otomatik

tarafından

cok

sayıda

atabilecek b i ç i m e g e ı i r i l m i ş t i r ve h ô l ô kulla·

AMERiKAN 7,62 M İ LİMETREL İ K M-1 KARABINE T Ü FE Gİ

nılmaktadır

Büyük



b i r sllôh taşımaları ve k u l l a n m a ­

l a r ı gerekmeyen s ı n ı r ve hizmetlerdeki a s k e r ­ ler icin geliştirilen bu t ü f e k kısa süre i c i n d e b ü y ü k b a s a n göstermişti. kabzası

Daha

sonraları

katlanabilir ve otomatik ateş edile­

bilir modelleri pcroşütcüler için geliştirilmiş­ tir. M - 1 karabine tüfeğinden yedi m i l yondan fazla imal edilmiştir

John Garand ıarafından gerçekleştirilen bu

model

standart Amerikan

sc•yesinde

otomatik ordusu

dünyanın

tüfek

tek

kullanan

olmuştu.

5.5

savaşta ordusu

m i l yon

adel

imal edilen b u tüfeğin daha g el i ş ! i r i l m i ş mo­ delleri

olan

M - 1 '1

ve

İtalyan

yapımı

Berelta

BM 59 bugün de başarıyla k u l l a n ı l m a k tadır.

98

38'UK JAPO N TÜ FEGj

B u Silô hı gelişli ren albayı n O d ı ola n tüfe ği diye Ari­ de bilinir 6.5 m ilim sitôh ken etrelik dinden önc eki Mo use r örn benze mek eklerine tedi r •M odel 1 9 07, . a diyl ordusunda e in gili> Biri nci Dün y a Savaş ı eğitim sil sırası nda ôh ı ola rak kullonı l on daha son ra b u silô hlar Rus yo'yo soıı lmı şıır. Sok o

FRAN SIZ

MA S 36 CR 39 TÜF

EGİ Bu. bir ord uda ye nili k ola rak mekan izm getirilen ve as ı elle k urula n son Fran sız tüfek mo osk erle rıne deli. anca k 1936 dog ı t ı lm ışıı yılı n dan so r Ay o ı n ra yı lda Am erik oromatık an ask e rler M - 1 silô ine ttıa rmtn verildiği dLJş lu rse. bun ünü­ un o döne m de n e ka dar ilke onlasıtı r l kaldığı MA S36 C R39 t ufe ğin in gin e yanı bir bOŞk o do em n iy if. eı ma nda lını n bul un mas ıdır. ma ­

ITAL YA N M 1891 TÜF EGi

Mon nlicher Coran o tUf eğinin bir modeli. Monn lic tas la k her · corono 'yo lek ya nı be nze yen üsı ıe n şar jor sur ülm lon kıs ımı esiydi. Ger i ko­ orı Mo us er lli leğ inin kopy 6.5 mili meı re kali ası dır breli bu lül ek ven ;ı;, bir cağ ın ın Silô hıy dı. g(ı.

İTAL VA N M OD EL 38 KA RABİ NE TÜFEGi Bu do bir lok ım olu ms uz bir tasla k Yanları sayıla bilir. olon Nişan ter ye göre tibatı mes oyarlon o afe­ mo yocok bicim de tır. Bazılar ya pılmış­ ının süng üsü de k atla nm na mlu n un altı na aktadı r. Sovaş ıa fazla v mış bu tüf aro rlı olm ek yine a­ de tarihe 1963 yılı geç miş tir. Cün k nda buna ü benzer C um h urb bir Silôh lı Am aşka n ı Ke erika n n necı y vu rulm uşt ur.

99

Savasın deniz kuvvetleri ( Almanya -1 ) irinci Dünya Savaşı güçlü b i r Alman donanması b ı ­

1939 EYL Ü L Ü NDE ALMAN DEN İ Z KUVVETLER İ

ra k m ıştı. A n c a k barış a n tlaşması son u c u nda b u do­

Parantez içindeki sayılar o tarihte inşa h a l i nde olan

nanmadan geriye pek b i rşey kalmad ı . B i rçok savaş gemisi Fransız ve ltalyan donanmalarına katıldı. Deniza l t ı l a r ve destroyerler de aynı sonla karş ı l a şt ı l a r. B u n ­ dan sonra yapılacak olan gemiler için de ta hdit konmuştu. Büyük gemilerin a ğ ır l ı ğ ı 10 bin, küçükleri n i n k i de 6 bin

tonu geçmeyecekti. Geriye kalan donanma ise A l ma·nıa­

rın B i rinci Dünya Savaşı öncelerinde A l m a n

İ m parator­

l u ğ u n u n e l i nde b u l u n a n l a r kadard ı .

torpido

başla d ı l a r.

Bu

tarihte MOEWE ve iLTIS tipi

2 adet Scharharst s ı n ı f ı . 1 939'da tamam l a n d ı .

3 ZIRHLI KRUVAZ Ö R { Daha sonra a ğ ı r kruvazörler old u ) 1 Deutschland, 1 933'de tamamla n d ı . 2 adet Amira l S c h e e r t i p i . 1 934-36'da tamamland ı .

2 AG IR GRUVAZ Ö R (3)

6 HAF İ F KRUVAZ Ö R ( 6 )

1 Emden, 1 925'te tama m l a n d ı . 3 Königsberg s ı n ı f ı , 1 929-30'da tamam l a n d ı .

botların y a p ı m ı na başl a d ı l a r.

1 929 yılında ise DEUTSCHLAND sınıfı «Cep savaş gemileri» diye a d l a n d ı r ı l a n gemi lerin yapı m ı na başl a d ı l a r Bu t ü r savaş g e m i l e r i n i n y a p ı m ı , g e m i e n d üstrisinde yeni

ola nakların doğmas ı n a yol açtı . 1934 y ı l ında ise i l k deniz­ a lt ı l a r denize i n d i ri l d i . 1 935 y ı l ı nd a ise İ n g i l i z

Alman De­

niz Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmayla A l m a n l a r ı n do­ nan mas ı n ı kurmasına izin veriliyordu. Ama bazı s ı n ırlan­ d ı r ı l ma l a r getiri l m i ş t i . A l m a n l a rın i nşa edecekleri deniz­ altıların toplam ağırlığı, l ng i l i z donanmasında b u l u n a n de­ niza l t ı l a rın toplam a ğ ı r l ı ğ ı n ı n yüzde 45'ini

2 SAVAŞ GEMiS İ { i l )

2 adet Amiral H i pper s ı n ı f ı . 1 939 y ı l ında tamam l a n d ı .

1 924 tarihinden sonra Almanlar donanmalarını g üç­ lendirmeğe

gemileri göstermektedir.

aşmayacaktı.

Savaş gemilerinin ora n ı ise yüzde 35 olaca ktı. Ancak Mayıs 1 938'de H itler, İ n g i ltere ' n i n a rt ı k d üşman olduğunu öne s ü rerek bu a n tlaşmayı fesh etmiş ve «Zıı p l a n ı a d ı verilen b i r p ! a n ı n uygulamasına geçmiştir. Gerçi bu plan 1 948 yılı sonla rında tamamla nmak üze­

Leipzig, 1 93 1 ' d e tama ml a n d ı . 1 N ü rnberg, 1 935'de tama m l a n d ı .

22 DESTROYER ( 1 2 ) 1 6 adet Leberecht Maass s ı n ıfı, 1 937

1939'da t a m a m l a n d ı .

6 a d e t Diether v o n Roeder s ı n ıfı, 1 938

1 939'da tamamlandı.

20 TORPiDO BOT K Ü CUK DESTROYER ( 1 3)

6 adet Möwe s ı n ı f ı , 1 926-29'da tama m l a n d ı . · 6 a d e t Wolf s ı n ıf ı . 1 928-29'da tama m l a n d ı . 8 a d e t T 1 s ı n ıfı, 1 939'da tama m l a n d ı .

59 DENIZALTi (50) 6 adet llA {U. 1 -6) s ı n ı f ı , 1 935'de ta mamland ı . 1 8 adet l l B { U . 7-24) s ı n ı f ı . 1 935-36'da tama m l a n d ı . 2 a d e t I A { U . 25-26) s ı n ı f ı , 1 936'da ta m a m l a n d ı . 1 0 a d e t V l l A { U . 27-36) s ı n ı f ı , 1 936-37'de tama m l a n d ı . 7 a d e t IXA { U . 37-43) s ı n ı f ı . 1 938-39'da tama m l a n d ı .

re hazırlan mıştı ama A l m a n l a r, m üttefiklerle daha e t k i n

1 1 a d e t V l l B { U . 45-49, U . 5 1 -53) s ı n ı f ı , 1 939'da tamamlandı.

bir b i ç i m d e savaşa b i l mek ıçin yoğ u n ç a l ı ş m a l a r yaptılar.

5 adet llC { U . 58-62) s ı n ı f ı , 1 938-39'da t a m a m l a n d ı .

1 00

Savasın üniformaları

4. plak acıldaması 4 A

Bölüm

Plak devrin sevilen bir kabare şarkısıyla bcışlıyor. Ardından çağın

bütün ün!ü!erinin

katıldığı Ber!in'deki baıosıında

spiker,

basın

salonda

bulunanları tanıtıyor. Bundan sonra Sosyal Demokrat Parti Adolf

Bcışkanı

Otto

Hitler'in

kürsüsünden

Wels'e

parlamento

verdiği

cevap

sunuluyor. Hit!er, teori.

·Bu Bu

tarihine

söylenenler

hep

teO'rileri dünya

açıklamakta

biraz geç

kalınmış bulunuluyor. A !manya'yı

seviyorsak

eleştirelim?

Almanya.'yı

niçin

gerçekten sevenler bizi eleştirmez•

diyor.

Plağın birinci yüzü nasyonal sosyalistlerce yazılan yeni sözleriyle sosyalistlerin eski i§çi marşı ile .tona eriyor. Bölüm 4 B Dr. Göbbels yepyeni bir dünya görü.§ünün artik Almanya'ya hakim olduğunu söylüyor ve şöyle diyor: •Bu görüş insanlara yeni bir güç verdi. Bu dönemde maddi mutluluğa ulaşılmadığı halde, tıeni düşünceleriıı getirdiği mutluluk bundan iki, üç kat daha fazla oldu. A lman halkını pençesinde tutan açlık, sadece onların midelerini etki!emiyor, bu aynı

Avustralya Deniz Ü stçavuşu

İngiliz Deniz Gedikli Başçavuşu, 1 940

B u üçüncü s ı n ı f deniz

Bu deniz g ed i k l i

topçu üstçavuşu

başçavuşu rütbe

Britonyo Deniz

işaretini kasketinde

Kuvvetlerinin standart er üniformasını giymiş. Pantolon rulo

h a l i nde denizci

torbasında m u h a faza

edi lmekte. zorun l u

o l m a d ı ğ ı i ç i n sadece orosıro

ütülenmekte.

İngiliz Amirali Sir Dud iey Pound, Ağustos 1941

Birinci Bahriye Lordu

ve Deniz Kuvvetleri

taşımakta. Sol kolundaki üç k ırmızı şerit ise on üc ve daha tozla h izmet y ı l ı n ı gösteriyor.

zamanda ruhun da a lığıdır.• ı Nazi ideolojisine uymadığı gerekçesiyle eserleri yakılan ve halkı zehirledikleri ileri sürülen sanatçılar A !manya'yı terkediyorlardı. Bunlar arasında bulunan

ünlü

tenor

Richard

Tauber'in söylediği · Tebessümler Diyarı • operetinden bir parça i!e plak sona eriyor. ÖNEMLİ NOT

Kurmay Başk a n ı olan

Plaklarda önce spiker olayları

Pound'un üzerinde

anlatmakta.,

sonra

da

k ı sa ceketli normal

konuşmacıların söylevleri

subay üniforması

Türkçe olarak okunmakta.dır.

b u l u n uyor.

Hemen ardından da okunan söylevin

aslı

gelmektedir.

Savasın uçakları

1)

BRISTOL BULLDOG

ve 1 936 yılları orasında görev yopon tüfekli !ngiliz ucağı. 1 929

2

iKi SAVAŞ ARASINDAKİ U ÇAKLAR ,

makineli

BOEING P-26A "PEASHOOTER"

2)

1 933

yıl ında yapılan ilk Amerikan madeni ucağı.

r--

;

K �

7985 ii

3)

GLOSTER GLADIATOR

lngil izlerin iki kanatlı ucaklorının sonuncusu .

/

4)

BRISTOL M. 1C Birinci Dünya Savaşındaki kardeşinin geliştirilmiş örneği.

30 mayıs J924'te faşistlerin şiddet hareketlerini ve seçim hilelerini açığa vuran sosyalist Matteotti

10 haziran 1924'te yaptığı açıklamalar sonucu sosyalist Matteotti faşist militanlar tarafından öldürüldükten sonra tabutu taşınıyor.

sırasında mecliste Mussolini faşizmin «cumhuriyetçi» yanını işaret etti. Bu arada popolari, bolşevist olmayan sosyalistler ve faşistler arasında bir uzlaşma yapılmasını önerdi. Fakat bu öneri aşırı sağdan gelen baskılar sonucunda geri alındı. Öte yandan faşist birlikler Po Ovasındaki saldırılarını sürdürüyorlardı. Zengin toprak sahipleri­ nin desteğini de kazanmışlardı artık. Sal­ dırıları için kamyonlarına gerekli ola n ben­ zini onlardan alıyorlardı. Ayrıca para yar­ dımı da görüyorlardı. 1 9 1 7 yılının aralık ayında ise Mussolini'ye « Duçe» «lider» ün­ vanı verildi. O tarihlerde Mussolini ilk kez şu ünlü sorusunu sordu: uitalya'yı yönetme hakkı kimdedir? Bizde! . . . »

Artık saldırgan grupların sayısı g iderek artmaktaydı. D'Annunzio'nun paralı asker­ leri örneği bu gruplar Emilia eyaletinin top­ rak işçileri gibi kara gömlekler giyiyor, si­ lôh olarak yanlarında bir hançer ya da sa-

dece bir sopa taşıyorlardı. Ellerini kaldıra­ rak «Roma selômı» ile birbirlerini selômlı­ yor, çapraz olarak üstüste konmuş iki is­ kelet kemiğini askeri simgeleri olarak ka­ bul ediyorlardı. Tabii böyle üniformalar içinde harekete geçmeyi de istemekteydi­ ler. Bu gruplar Mussolini'nin onayı ile kent­ lerdeki sosyalist parti lokallerine saldırılar düzenlediler. Gazete idarehanelerini, sen­ dika bürolarını tahrip ettiler ve binaları ateşe verdiler. Hükümet saldırıları susarak geçiştirir, sosyalistlere karşı bir denge un­ suru olarak görürken, Mussolini 1921 yılı mayısında 79 yaşındaki Başbakan Giolitti' ııin teklifini kabul ederek 35 faşistle birlik­ te parlamentonun «milliyetçi grubuna» ka­ tıldı. Bu olayı bir geçiş dönemi olarak gör­ düğünü Mussolini'nin Milano'da yaptığı şu konuşma çok iyi ortaya koymaktadır: «Faşistlerin saldırılarından söz edili­ yor. Doğru, biz bunun tersini söyle-

mek istemiyoruz. Ancak bize karşı sürdürülen yalan kampanyası sona erince, sadece ve sadece o zaman silCihlarımızı bırakacağız. Ama gerekli olduğu sürece karşıtlarımızın kafa­ larını hafif ya da kuvvetli okşamaya devam edeceğiz. Yani, ta ki gerçek­ ler onların beyinlerine girinceye dek! Faşizmin dış politika programı tek bir sözle dile getirilebilir: Genişleme po­ litikasıhı

Bu konuşma sırasında Mussalini vücu­ dunu öne eğmiş, çenesini dışarı çıkarmış, ellerini beline dayamış haykırıyordu: «Şim­ di size soruyorum Milanolular. Büyük kur­ banlar vererek Güney Tirol'u, hakkımız olan Brenner'i elde etmedik mi? Burada da kalacağız. Çünkü biz şöyle düşünüyo­ ruz: Akdeniz Akdeniz holklarınındır. Coğ­ rafi durumumuz ve halkımızın denizcilik ge­ lenekleri nedeniyle bizim bu yörede önce­ lik hakkımız var. Bu nedenle burada ka­ lacağız!»

1 03

Almanyol

ı

10000�

104

l'ersaille antlaşmasılfil göre A lman si.lalıtan arıntlırılm!ısı , A unıpa ve diinyada silnfılanma yarışına son ı·ermenin ili? adımı olacaktı . IVeimar Cımı/11ıriyeti 'nin demokratları bile , Almanya 'mn çe1:resinde çok iyi· silahlanmı ş koşııllarınm blılımmasım . A lnıanya 'mn ise silah ve asileri malzemeye sahip olmasını bir /'/llk.szzM ve illke için biiyilk bir tehlike sayıyorlardı . Jlaritada Versailles antlaşmasuulan sonra A ırııpa 'da askeri kııvııetlerin dıırıınm göriililyor.·

İ111/>ll ra/orlufI11 'mm

1 05

Balbo

ve

Grandi

sokaklarında.

başkanlığındaki

faşist

ertesi yılm aralık ayında

250 bine yükselmişti.

Artık allkışlar bir kasırga haline gelmiş­ ti. Mussolini sözlerini sona erdirmekte güç­ lük çekiyordu: «Biz, Milano halkı! B i z ulusun öncü­ leriyiz! Biz Rus efsanesinin dillerden düşmediği, uçurumun eşiğindeki İtal­ ya'da bu görevimizi sürdüreceğiz!»

Mussolini sözlerini bitirir bitirmez eski latin yunan savaş haykırışı ueya, eya, alala» binlerce ağızdan tekrarlanıyor, ha­ vai fişekler birbiri ardından ateşleniyordu. Yine hep bir ağızdan savaş marşı « Giovi­ nezza» sÇıyleniyordu. Gerçekten de Mussolini 'nin 9 kasım 1 92 1 'de ııPartio Nazion!lle Fascista» par­ tisini kurmasıyla «yasal» bir bicim alon fa­ şist hareket, aslında savaşın barış dönemi içindeki uzantısından başka bir şey değildi. Gittikçe varlığı tehlikeye giren devlet ise olayları memnunlukla karşılar bir tutum al­ mıştı. Yöneticilerin bir çoğu hölô faşistleri

106

militanlar

1 929 yılı mart a yında Roma'da.ki

Rave1ma

1920 yılı başında 20 bin olan militanların sayısı,

Braschi Sarayının duvarlarına yapıştırılan

gerçek bir tehlike olarak görmüyorlardı. Onların gözünde sosyalistler daha büyük bir tehlikeydi. 1 922 yılında sempatizanların sayısı art­ mağa başladı. Cezalandırma hareketleri de bir askeri düzenin içine girmişti artık. Belirli bölgelere ayrılan topraklarda askeri birlikler d üzenindeki kara gömlekliler deh­ şet sacmağa başladılar. Sosyalist yöneti­ ciler istifaya zorlandı. Birçok bölgeler fa­ şistlerin eline geçti. Faşizmi yeren Popo­ lar; gazeteleri ise yakıldı. Bologna, bi_rkac günlüğüne savcının istifa etmesi için fa­ şistler .tarafından işgal edildi. Bu grupla­ rın yoğunluğunu sosyalist derneklerin yı­ kılmasından sonra işsiz kalcin toprak işçi­ leri oluşturuyordu. Faşistlerin bu ilerlemesi karşısında sol gruplar 1 922 yılında «Alleanza del lavaro» ıCalışanların Birliği) adı altında birleştiler. işçilerin bu uyanışı ve güçlü bir bicimde faşistlere karşı çıkmak istemesi. endüstri çevrelerinde ve toprak sahipleri arasında kuşku uyandırdı. Bu arada liberaller ara­ sında faşistlere karşı solcu milletvekille-

Musııolini'ye · Evet. diyen

cıfi§ler.

riyle iş yapma düşüncesi yayıldı. Kurula­ cak antifaşist bir cephenin iktidara gelme­ siyle aşırı sağc.ıların bu yayılmalarının dur­ durulabileceği kanısı birden ortalığa hôkim oldu. Ancak eğilim önce Vatikan'ın, ardın­ dan do Giolitti'nin tepkisiyle karşılaştı. Gi­ olitti 'nin bu fikre karşı çıkmasında en bü­ yük etkenlerden biri. Mussolini'nin konuş­ malarında öne sürdüğü yumuşak düşünce­ lerdi. Giolitti bu sözlere inanıyordu. Bu ara­ da orta tabakanın bir bölümü Mussolini'­ nin liberallerle birlikte iktidara gelmesin­ den yanaydı. Bu anda iki olay tarihin akışını değiştir­ di. Birincisi ilk Facta hükümetinin iktidar­ dan çekilmesi. öteki de Balbo'nun Raven­ ne bölgesinde giriştiği ikinci hareketti. Po­ p Ôl ari ve sosyalistler intifaşist bir cephe kurmağa çalışırken faşist birliklerin gene lideri devlete kafa tuttu. Bir gece içinde birkaç bin adamıyla sosyalist kooperatifi taş taş üstüne taş bırakmayacak şekilde yaktı. Hem de güvenlik kuvvetlerinden en küçük bir tepki bile görmeden. Bunun üze­ rine «Allenza del slavoro» genel grev uy-

Mussolini başkanlığında ilk kabine toplantısı. Yıl 1 922

gulamasına başvurdu. İçişleri Bakanlığı ise faşistlerin de yardımıyla bu grevi kırdı. O tarihten sonra ltalya'nın bir çok böl­ gesinde iki ayrı güç göründü. Biri sözde geçerli olan devlet gücü, diğeri ise birçok bölgeyi egemenliği altına almış bulunan faşist güçtü. Birçok yerde sosyalist yöneti­ ciler canlarını kurtarmak için kaçacak de­ lik aramağa başladılar. Mussolini bu sıra­ larda Giolitti ile pazarlıklarını sürdürüyor­ du. Onun yanı sıra Balba ve Bianchi, Ro­ ma üzerine yapılacak olan bir yürüyüşün planlarını hazırlıyorlardı. Vatikan. askerler. iş çevreleri ve dört yıldır süregelen başı­ bozukluktan bıkan halk .. Mussolini'nin şu söz lerini duyunca rahat bir nefes alacak­ larına inandılar: «Programımız çok basit. İtalya'yı yö­ netmek istiyoruz.»

Giderek genişleyen işgal ve «yıldırım hareketleri» Bolonya, Ravenna ve Ferrara­ da yavaş yavaş askeri bir karakter alıyor­ du. Mussolini'nin iktidarı. tüm iktidarı · is­ tediği artık en küçük köylerde bile bilinen bir gerçekti.

«Roma'ya yürüyüşıı - «A Roma!ıı , cevre eyaletlerden yükselen seslerde giderek da­ ha belirgin bir biçim al•yor, iktidar özlemi­ ni yansıtıyordu. Artık geri dönülmesi ola­ naksızdı. 24 ekim günü Napoli'de bütün l\alya'daki savaş birliklerinin genel hare­ kôt planı yapıldı. Mussolini o gün iki kez konuştu. San Carla tiyatrosunda büyük arazi sahipleri ve soylu cevreler önünde, «bu güneyin. Akdeniz kentinin saygıdeğer geleneğinden» . söz ediyor. Piazza del Ple­ biscito'da 40 bin karo gömlekli ve 20 bin işcinin önünde. cceski politik sınıfın gırtla­ ğının sıkılacağını», söylüyordu. Ertesi gece Vesuvio otelinde «Ölümsüzlük Yürüyüşü» planlarını hazırladı. 27 ekimde Facta kabinesi, Roma'daki sa­ vaş sonrası son liberal kabine istifa etti. Görevinden ayrılmış İçişleri Bakanının ma­ sasına eyaletlerden mesajlar yağıyordu. Bu mesajlarda faşistlerin büyük copta bir harekete hazırlandıkları. silôh fabrikalarını ele geçirdikleri, trenlere el koydukları be · l i rtiliyordu. Her tarafta savaş birlikleri top­ lanmaktaydı.

H ükumet partilerinin son anda Giovanni Giolitti'ye, altıncı kez başbakanlık yapması için döktükleri diller fayda vermedi. O gün 80. doğum gününü kutlayan yaşlı politikacı bu krizin çözülebileceğine inanmıyordu. Faşistlerin akşamleyin Perugia'dan Roma­ ya yolladıkları ultimatom, onun bu görü­ şünü doğrulamaktaydı: Ya kayıtsız şartsız iktidar olunacaktı. ya da gece yarısı hare­ ket başlatılacaktı. Şaşkınlık içinde bulunan. istifa ettiği hal­ de görevini sürdüren hükümeti büsbütün şaşırtmak istercesine kısa süre sonra. bu kez Milano'dan ikinci bir haber geldi: Mus­ solini az önce karısı ve kızı Edda ile Teatro Manzoni'ye, bir opera temsili seyretmek üzere gelmişti. Acaba bütün bu haberler önemsiz miy­ di? Gerçek bir tehlike yok muydu? Luigi Facta ve Kral Victor Emanuel «denize dü­ şen yılana sarılır» misali bu inanca bağ­ llanma ihtiyacını hissetmekteydiler. Mus­ solini'r.in tiyatrodaki locasında sürekli ye­ ni haberleri aldığını ve ikinci perdenin orta­ larında Rachel�'ye, ccTamam. vakit geldi!»

1 07

diye fısıldadığını bilmiyorlardı. Bunun üze­ rine Mussolini ailesi sessizce tiyatrodan ayrılmıştı. O gece Mussolini'lerin evinde kimse gö­ zünü bile kırpmadı. Ama aynı saatlerde gö­ revi yenisine devredemeyen kabine üyeleri oe hiç dinlenememişlerdi. Üllkenin bütün bölgelerindeki kara gömlekliler için de durum aynıydı. Perugia'dan dört bir yana telefonla harekôta yeşil ışık yakıldı: «Makina dönüyor, kimse o n u durduramaz!»

Rama'ya yürüyüş başlamıştı. Roma'da ise eski kabine sabahın saat beşinden beri toplantı halindeydi. Facta birdenbire güçlenmiş gibiydi. Emirleri Ro­ ma'daki alay komutanlığına eyaletlerdeki valilere, bölgelerdeki askeri komutanlıkla­ ra gidiyordu: « Faşistleri tutuklayın!» deni­ yordu bu emirde. "Yöneticileri tutuklayın, demokrasiyi kurtarın!» Bir yandan da Fac­ ta Kralın olağanüstü durum ilôn etmesini sağlamıştı. Olağanüstü durum öğlen saat i 2'den itibaren yürürlüğe girecekti. Artık kan dökülmesi olanaksız gibi görünüyor­ du. Bu saatlerde cephenin çok gerisinde bi­ ri sanki olaylarla hiç ilgili değilmiş gibi son derece sakindi. Mussolini gününü evinde ve «Popolo d'İtaliaıı gazetesinin idarehane­ sinde geçiriyordu. Öğlen saatlerinde yazı işlerinden biri önüne kralın olağanüstü du­ ıum ilônını geri aldığını açıklayan haberi koyduğunda Duçe'nin yüz hatları yumuşa­ dı, dudakları hafif bir gülümsemeyle gerildi. A.rtık kazandığını biliyordu. Şimdi Kralın son isteklerine de boyun eğmesini ve ka­ bineyi kurmakla kendisini görevlendirme­ sini beklemekten başka yapılacak bir iş yoktu. Bu da ertesi gün, pazar günü gerçekleş­ ti. Akşam eve geldiğinde elinde bir telgraf vardı. Karısı Rachele'ye: «Bavulumu hazır­ la. Biraz çamaşır ve bir pijama koy. Roma­ ya gitmem gerekiyor.»

Mussolini 30 ekim günü Roma'ya geldi­ ğinde kendisini kalabalık bir grup faşist is­ tasyonda karşıladı. Doğru saraya gitti, ora­ _da Kral Emanuel tarafından kabul edildi. Mussolini'nin kıyafeti hic de kralın başba­ kanına yakışır biçimde değildi. Üzerinde haki rengi bir pantolon, yüksek konçlu çizmeler ve kara gömlek vardı. Kral yeni Başbakanla konuşurken baş­ kent bir ordugôh ve bir panayır alanı gö­ rünümündeydi. Tüm ülkeden gelen halk renkli bir görünüşe bürünmüştü. Ço­ ğunun üzerinde yoksul giysiler vardı ve son günlerin yorucu yürüyüşü ve yağ­ mur nedeniyle bu giysileri de perişan bir hale gelmişti. Ama hepsi bu anda yorgun­ luklarını unutmuşlardı. Akşam saat yedide yeni Başbakan ikinci kez saraya geldi. Bu kez bakanların listesini de birlikte getir­ mişti. Şimdi üzerinde kiralanmış bir frak varç:lı. Kabine listesi, Mussolini'nin dış gö­ rünüşündeki yumuşamayı yansıtıyordu. 1 4 baka ndan sadece dördü faşistti. Bunlardan biri ise içişleri ve dışişleri bakanlıklarını da üzerine alan Mussolini'ydi

Mussolini ltalya'ya kendi çıkarlarını dü­ şünmediklerini kanıtlamak için faşist bir hükümet kurmaktan vazgeçtiğini, bütün is­ teğinin ltalya'nın iyiliği olduğunu söyledi. Ancak bu yarı yarıya doğruydu. Çünkü parlamentoda bulunan temsilcilerinin sayı­ sı yüzde yüz faşist bir hükümet kurmasına yeterli değildi. Ertesi gün. 31 ekimde yeni Başbakan iki müsteşarıyla birlikte Palazzo Viminale'ye geldi. Bu kez üzerinde caketatay, başında ise silindir şapka bulunuyordu. Buz gibi bir atmosferde ve birkaç dakika içinde görev

teslim işlemi tamamlandı ve gerekli bel­ geler imzalandı. Sonra Mussolini Facta'­ nın çalışma odasına yerleşti. ilk emri ken­ di adamlarına verdi. Roma «kahramanları» gece yarısına kadar evlıırine dönmek üzere yola çıkacaklardı. Artık başkent vakit ge­ çirmeden düzen ve sükuna kavuşmalıydı. Mussolini 'nin artık iktidarı bırakmaya ni­ yeti yoktu. 28 nisan 1 945'de öldurüldüğü­ ne değin bu düşüncesinden ayrılmadı.

Göğsünde kurukafa işareti olan bir İtiılyan çocuğu. Faşist gibi giydirilmiş ve faşist selamı veriyor.

Mussolini'nin tüfekli kızları atış taliminde

109

Öndesağdan ikinci Mussolini ve geri plandaki görüntüde Bitler. 1934 yılında Venedik ziyaretinde Hitler'e yüz vermeyen nDuçe» daha sonra Almanya'nın uydusu oluyordu.

GABRİELE E>'ANNUNZİO İtalyan yazarı D'Annunzio 1863 yılında Pescara'da doğdu. Genç yaştan başlayarak bir çok eser. verdi. His hayatı olay­ lı geçtL Birinci T'Jünya Savaşın­ da cesaretli hareketleri yüzün­ den ulusal kahraman mertebe­ sine yükseldi. 191.5 'uılı mayı­ sında Jtalya'yı siiJaşii sokmayı başq;rdı. Hava Ktlvvetlerinde çeşitli başarılı uçuşlar yaptı. 1919 yılında Fiume kentini iş­ gal ederek İtalya'nın dış politi­ kasınçta büyük bir olay 'yarattı. aur.ayı ancak 1 920 aralığında ter-k etti. Ölümüne değin Gar­ da gö/jj,"yctkınla'T'?�dalci evinde yaşadı. �Burada · J>irçok ese.rler yazğ,ı. 1f138 yıÜnda Gardone Ri­ viera'da öli:lü.

GİOVANNİ GlOL/TTİ Ürılü ttaıyan devlet ·adamı GiolitJi 1842 yılında MondOvi' de doğdu. Orta hlılli bir ailenin · oğluydu. Maliye dalında yjik­ sek rütbelere erişti. 1&82 yılın: da ise Sosyalist Partiden m�­ letvekili oldu. 1889 yuıtıda Grispi hükümetinde Maliye Bakanlığı yaptı. 1892'de . Baş­ '12akan oldu. Büyük bir pmiti­ kacı olan Giolitti hem saiJ, hem de sol görüşün de'Stejfini kazan­ masını bilmiştir. Zanardelli ka­ binesinde içişleri Bakarılığım yüklendi . ( 1901). Bu dönemde çeşitli reform hareketlerini başlattı. 1903 yılından 191'1 yı- . lına değin geçen süre iÇfnde birçok olumlu işler yaptı. By. devreye «Giolitti' diktatörlüğü».

adı verilir. 1911 yılında Türki­ ye'ye karşı savaş açtı. Libya savaşını başlattı. 1915 yılında italya'nın savaşa ginnesini is­ temeyenlerin sert hücumlarına hedef oldu. Savaş sonrasında yeniden politika sahrıesine çık­ tı. Ama 1921 yılında seçimler­ den sonra da yeniden politi­ ka sahnesine çıktı. Ama 1921 yılındaki seçimlerden sonra is­ tifa · etmek ..zorunda kaldı. ön ­ ce Mussolini'nin gelişine taraf­ tar gibi göründü, ama 1924 yı­ lında Matteoti'ntn pldürillme­ mesi üzerine bu desteğinden vazgeçti. 16 MarJ 1928'de de­ mokratik düzenin kaldırılması aleyhinde giriştiği hareket mecliste yalnızca 14 oy alldı. " BU: süre sonra da Cavour'da ' Ôldü.

DEVRiM •

KORKUSU

halk

Başlangu;ta derdinden

geçim

politikayla

ilgilenecek

durumda de .ii ildi. Yaşam kavgası

onların

tüm

enerjilerini tüketiyordu .

B

irinci

Dünya

Savaşından

sonra

de­

mokrasi görüşü. s ı n ı rla rı_ h ızla aşa n . sürekli

halk

Avrupa'da

kaynaşma ları

cağın

birleştirici

i ç i ndeki

prensibi

sayılmaktaydı. Hemen hemen tüm Orta ve

Doğu Avrupa ü l keleri bir çöküş hali ndey­

di. Bu kargaşa ve i h t i l ô l lerden sayısız ye­

ni devlet kuruluşları ortaya ç ı kma ktayd ılar. B u n l a r do yönetim biçimi olarak demok­

rasiyi tercih ediyorlardı. 1914 y ı l ında Av­ rupo'da sadece ü ç c u m h u riyet yanında on

yedi

monarşi

görülmekteyken.

bundan

b i l i n c i n e karşı» b i r görüş olarak kabul edil­

mekteydi.

Genellikle tüm Avrupa'do demokrasi n i n

yerleşmeye başladığı görünümü aldatıcıy­

dı. Tarihsel olarak demokrasi n i n gerçek­

leştiği sanı lırken aslında yeni bir b u n a l ı m

başlamaktaydı. Birkaç yıl geçmeden pren­

sip olarak demokratik görüş e n ağır eleş­

tirilere uğrayacak, kısa süre önce zafere

ulaştığ ı n a i n a n ı l a n bu a k ı m ı n yerine yep­

yeni akı m la r getirilmeye çalışılacaktı. Bu yeni rejim a n layışı demokrasiyi aya k l a r a l ­

dört yıl sonra c u m h u riyet rejimi ile yöne­ tilen ülkelerin sayısı mona rşi ile idare edi­

t ı n a a l mayı başaracaktı Avrupa ' n ı n büyük

Yönetim biçiminde çeşitli h a l k iktidarı an­

yük bir hoşnutsuzluk dalgası yarattığı ve

lenlerle aynı olmuştu. Çağ ı n getirdiği bu

layışları hôkimdi . . .

Sadece Almanya, b i r süre b u a k ı ma uy­ duğu halde bu söylenenlerin dışındq kal­ m ı ştı. Adeta sayılamayacak )\adar çok yön l ü parti ler ve siyasa l karakterdeki k l üpler.

m i l itan

k u ru l uşlar ve Freikorplar bünye­

sinde savaşla birli kte gelen gerçekler geri

iti lmeye çalışılıyordu. Bu gruplar i ç i n dev­

rim b i r i hanet, parlamenter demokrasi ya­

bancı ve zorlama bir sistem. «Alman devlet

bir bölümünde.

bazıları do köylüleri ve işçilerin b i r bölü­

münü soflarına çekmeyi başarıyorlardı. İş­

te

«Nasyonal Sosyalizm» Avrup a ' n ı n bu

bölgelerinde görülen protesto ve d i renme hareketleri n i n bir türüydü ve dünya n ı n için

de bulunduğu durumu değiştirmeyi amaç gütmekteyd i .

Nasyonal sosyalizm ö n c e kücük çapta

toplantılarda. cans ı k ı c ı derneklerde, Mü­

nih'in birahanelerinde, ul usal ve a i l evi so­ r u nların görüşülüp tartışıldığı orkados çev­ relerinde başladı. O gün lerde kimse böy­

le gel işmeye başloyon bir a k ı m ı n mark­ sistlerin son derece iyi organize edi l m iş

Böyle hareketler daha çok savaşın bü­

partileri ve topl u l u k l a rı n a başarıyla mey­

b u n u n ardından do sol akımların büyük

giye uğratabileceğine i na namazd ı . A n c a k

b i r h ı zla

yayılmaya

başladığı

ülkelerde

önemli etkiler doğurmaktaydı. Böyle hare­ ketlerden

bazıları

tutucuydu ve i nsanla­

rın daha d ü rüst, para n ı n daha değerli ol­ duğu g ü n l e rin geri geleceğ i n i voodediyor­ lardı. Bazıları ise devrimci karakterdeydi.

Bunlar da o günlerde varolan ortamı top­

tan reddetmekteydiler. Bir t a k ı m l a rı b ü n ­

yelerine k ü ç ü k burjuva s ı n ı f ı n ı topl uyor,

dan okuyabileceğine. hatta bunları y e n i l ­

daha sonraki birkaç y ı l , aralarına giderek hayal kırıklığı içi nde savaştan dönerı as­

kerlerin ve proleter bir biçim almış bur­

juvaların do bulunduğu böyle küçük der­ neklerin i ç yapısında uyandırılmayı, yöne­

t i l meyi ve yön verilmeyi bekleyen• büyük

b i r dinamizmin yatt ı ğ ı n ı gösterecekti. Bu politik kuruluşların amaçları do baş­ lang ıçta bunları k u ra n la r ın dünya görüş-

111

ğun değ11, ait o l u n a n sosyal şınıfın ceza

ve yoked i l mek konusunda geçerli kıstas olduğunu söylüyordu. «Biz burjuva sınıfını yoketmek üzereyiz», diyordu Latsis. «Şu ya da bu kişinin Sovyet görüşlerine karşı bir dcıvranışta bulunduğunu kanıtlamanız gerekmez. Tutuklanmış bir kişiye soraca­ ğınız ilk soru, hangi sınıftan olduğu, ne­ reli olduğu, eğitiminin ve mesleğinin ne olduğu. Bu sorular sanığın kaderini belir­ leyecektir.» Bunlar Alman Nasyonal Sosyal i st Par­

tisinin i l k bildiri l erinden birinde söylenen

şu sözlere sanki bir cevap niteliğindeydi:

«Bütün kentlerde binlerce kişinin sokak fenerlerinde sallandırıldığını görmek isti­ yor musunuz? Rusya'daki gibi bolşeııist cinayet çetelerinin her kentte faaliyete geçmelerine bekleyecek misiniz? Karıla­ rınızın ve çocuklarınızın cesetlerini gör­ meyi mi bekliyorsunuz?» ra

Rusya'daki devrim, Almanya'nın Bavye­ eyaletindeki

sovyet ayaklanma,

1 920

yılında Ruhr havzasındaki ayaklanma, er­

tesi

yıl

Orta

Hamburg'da.

Hitler Alman

İşçi Partisini beğenmiyordu Ama bu partiye üye olur olmaz kısa süre için de halkın ö_n iine çıkmaya başladı. Resimde Nasyonal Sosyalist Partinin öncüsü olan Alman İşçi Partisinin bir toplantısı görulüyor.

leri kadar farklıydı birbirlerinden . 1 9 1 9 yı­ l ında sadece M i:i n i h 'de elli kadar pol i t i k

kuruluş bulunma ktayd ı . B u n l a ra katılanlar daha çok savaş ve devrim s ı rasında yoz­ laşmış ve dağılmış savaş öncesi partile­

rinin şaşkın kalıntılarıydı gene l l i kle. Kendi­

lerine «Yeni Vatanı>, « Düşünsel Çalışma

Birliği», «Siegfried Halkasrn, «Sosyal Ka­ dınlar Birliğin, «Sosyal Öğrenciler Derne­ ğiıı, gibi adlar veriyorl ardı. Alman İşçi Par­ tisi de bunlar arasındaydı. Bunların hep­

sini gerçekte biraraya getiren büyük kor­

ku duygusundan başka b i r şey değildi.

Başlang ıçta bu Fransız İhtildlinden son­ ra, tüm 19. yüzyıl boyunca Avrupa burju­

va s ı n ı f ı n ı ağına alan devrim korkusuydu.

{)evrimlerin de doğal afetler g i bi olduğu,

onları yönetenlerin k i ş i l iklerinin hiçbi r öne­ mi olmadığı, kendilerine özgü b i r iç yapı­ larının bulunduğu görüşü yayg ındı. Bun­

lara göre devrimler zorunlu olarak dehşet rej i mlerine. yıkıntılara, cinayetlere ve son­

suz kargaşalara götürmekteydi

ülkeleri. ..

Bu eski korku Almanya'da devrim ben­

zeri spartakist hareketle yeniden güncel biçime-. gelmiş, özel l i k l e Sovyet Devrimi ve burada dünyayı etkilemekte olan hareket

halk arasında kuşku ve endişe uyandırma­ ya başlamıştı. Kızıl terör korkusu g iderek efsaneleşen örneklerin ağızdan a ğ ıza ya­

yılmasıyla artıyor, öze l l i kle M ü n i h 'e akın

a k ı n gelen mültecilerin a n l attıkları «kana susamış barba rla rın korkunç eylemlerinin»

1 12

öyküleriyle besleniyordu. Münih gazetele­ rinden biri 1 9 1 9 yılı nda çağın bu pa nik ha­ line gelmiş korkusunu şu yazıda gayet iyi

göstermektedir:

Doğudan gelen bu dehşet verici haber­

ler asılsız değildi. inanılır ta nıklar da ben­ aktarmaktaydılar.

sonra

hareketler.

Saksonya

ve

Thüringen'deki aya klanmalar devrim kor­ kusunu büsbütün körükl üyor, karşı hare­

ketlerin oluşmasına yol açıyordu. Bu dev­ rim tehdidi Hitler'in özellikle ilk konuşma­

l a rında yer al ıyordu. Hitler «kızıl kasaplar»,

« cinayet komünleri», «bolşevizmin kan bataklığı» •. diye tanımlamaktaydı sol dev­ rim hareketleri n i . . . Bir keresinde Rusya·­

da otuz milyon insanın « a ğır, ağır işken­

celer içinde öldürüldüğünü» söylemiş, şöy­

« Hıristiyan düşmanı, sünnetli Asyalıların kanlı ellerini kaldırarak bizi boğmaya ça­ lıştıkları çağımız, gerçekten çok acı bir dönem! lssaschar Zedıırblum, ya da öteki adiyle Lenin diye anılan Vahudinin H ıris­ tiyan katliamı Cengiz Han'ı bile gölgede bırakacak nitelikte. Macaristan'da onun çömezi Cohn, ya da öteki adiyle Bela Kuhn soygun ve cinayet için özel yetiştirilmiş bir Yahudi terör sürüsüyle talihsiz ülkeyi kasıp kavurmakta, seyyar bir darağacın­ da halkı ve köylüleri sallandırmaktadır Son derece iyi döşenmiş hareminde, yap­ tığı saldırılar sırasında sayısız kez kirletil­ miş namuslu Hıristiyan bakireleri zorla tu­ tulmaktadır. Onun teğmeni Samue-ly bile tek başına bir yeraltı zindanında altmış ra­ hibi boğazlatmıştır. Rahiplerin karınları de­ şilmiş, cesetleri parçalanmış, kanlı vücut­ ları · üzerinde ne var ne yoksa yağma edil­ miştir. Sekiz din adamının daha önce ken­ di kiliselerinin kapısında çarmıha gerildik­ leri saptanmıştır!. Şimdi de Münih'den böy le olayların haberleri gelmektedir.»

zeri olayları

Almanya'daki

daha

Çek a ' l a rın

yöneticilerinden Letonyalı M. Latsis 1 8 1 8

y ı l ı sonlarında artık suçlu y o da sucsuz l u -

le devam etmişti: «Bunların bir kısmı giyo­ tinde, bir kısmı makinalı tüfek ateşi altın­ da, bir kısmı gerçek mezbahalarda, mil­ yonlarcası da aç bırakılarak öldürülmüş­ tür. Hepimiz bu açlık dalgasının ilerlediği­ ni biliyor, bunun Almanya'ya da yaklaştığı­ nı görüyoruz.» Hitler'e göre Sovyetler Bir­ liğinin tüm aydınları yok ed il miş, ekono­

misi temelden yıkılm ış, binlerce Alman sa­ vaş esiri Nova ı rmağında boğulmuş ya da köle olarak satılmıştı. Bu a rada, «bir kös­ tebek gibi Almaıiya'da da devrim yıkıntısı

için yer a l t ı nda uygun ortam»

hazırlan­

maktaydı. « Biz de Rusya gibi olaca!}iz»,

sözleriyle

halk

korkutulmaktaydı.

sonra; iktidarı çoktan

eline

alan

Yıllar

Hitler

şöyle diyecekti: «Bolşevist ihtilôlin karga­

şası eski ve kalabalık kıtamızı saracak di­ ye korkudan titriyorum.» H i tler her fırsatta

Nosyona! Sosya l ist Partinin hedefinin, « k ı ­

saca : marksist dünya görüşünü yoketmek

ve

kökünü

kurutm a k » .

olduğunu

söyle­

mekteyd i . Bunun içirı de «dahice düzen­ lenmiş bir propaganda ve eğitim düzen i » ,

gerekliydi. « M a rksizmin gösterdiği şidde­

tin on kat daha fazlası uygulanacaktı.» Ay­

n ı görüş Fasci di Combattimento'nun « Fa­

şizmin•

kuruluşu

de izlenmektedir . . .

s ı rasında

Mussolini'de

BİRAHANEDEN PARLAMENTOYA

Nasyonal Sosyalist Partinin ilk merkezi Sterneckerbraeu birahanesinin bodrumunda

1919 yılında kurulmu*tu.

Hitler'in 1 9 1 9 i l kbaharında karşı karşıya

önünde

dikkati çekecek kadar iri mavi gözlü Hit­

rındaki bazı konferanslara dinleyici olarak

tan sonra von Müller, Hitler ile konuşmak

ler M ünih'de

seçkin

dinleyici ler

olduğu ortam, öze l l i k l e Bavyera eyaletinde

verilen tarih, ekonomi ve politika konula­

la sivrilip kaybolan kişilerin arasında Hit­

katılmaktaydı. Aslında Hitler bu konferans

daha da değişikti. Politika sahnesinde hız­ ler'in solgun yüzü g iderek tanın maya baş­

lamıştı. Aslında bütün bu pol itikacılar için­ de sivri lme şansı en az alon Hitler'di. O bü­

tün politikacıların hepsinden daha yoksul, hepsinden daha az tanınm ış,

hepsinden

daha kararsızdı. Ancak aradan üç yıl geç­ meden. 1 9 1 9 yılınırı ikinci yarısında adeta isteksizce atıldığı politika hayatında en tan ı n m ış kişi olmayı başara b i l mişti.

Spartaküs ayaklanması bastırıl ırken Hit-

ler adlı bir kişiydi.» Bir sonraki konferans­

istemiş, ancak bu konuşma h i ç de umduğu

lora bilgisini artırmaktan çok, bu toplan­ tılarda yalnızl ı ğ ı n ı gidermek, bir takım ·ki­

gibi olumlu geçmemişti.

Konferansçılardan tarihçi Kari Alexander

ancak iki kişi arasındaki görüşmelerde çe­

şalmakta olan salonun bir köşesinde b i r grupun toplandığını ve «boğuk s e s l e ko­

yen bir karaktere sahip

şilerle dostluk kurmak

için

gitmekteydi.

von Müller, bir konuşmasının sonunda bo­

nuşan bir adamı can kulağıyla d i n led ikle­

rini», gördüğünü söylemekteydi. «Bu adam sol uk yüzlü, kısa kesilmiş bıyıkları olan.

Bu da Hitler'in

kalabalığa yaptığı konuşmalarda kendine

güvenen çok iyi bir konuşmacı olduğunu, kingen ve görüşlerini açıkça dile getireme­ oluşunu

ortaya

koymaktadır. Hitler bu konferanslar sıra­

sında iyi bir konuşmacı olarak dikkati çek­ mişti. İlk kez Hitler'e bu özel li ğ i n i k u llan­ ma fırsatı verildi.

Savaştan

sonra

esir

1 13

Büyük ekonomik bunalım sırasında umutlar aşırı uçlarda toplanmıştı. Resimde Berlin'in yoksul mahallelerinden birinde dalgalanan nasyonal sosyalist ve komünist bayrakları.

Hitler

1919 yılı sonlarında Alman İşçi Partisine kaydını .yaptırdı. Resimde Hitler'in üye kartı görülüyor.

kamplarında bulunan ve şimdi serbest bı­

s ı k ıcı>> bulmuştu bu konuşmaları. Ancak

dönemde Hitler. Ancak kendine örnek ola­

larla milliyetçi, marksizm aleyhtarı görüş­

bir biçimde Thule Derneğine üye kabul

çok daha fazlasını karşıtlarından öğren­

Lechfeld kampındaki barakalarda Hitler

ilk konuşmacılık tecrübelerini edindi. O ko­

ralı üye . kimliğini aldı. Oysa bu derneğe üye olmak için başvurmamıştı bile.

nanlardan biri daha sonra, «Hitler'in ko­

!er. Bu dernek onu tatmin etmiyordu. So­

rakılan esir askerlere, yapacağı konuşma­ leri açıklayacaktı.

nuşmalar s ı rasında d i n leyici olarak b u l u­

nuşmaları onu dinleyenleri çok ilgilendir­ mekteydi. Bu onların yüzünden okunabili­ yordu», diyecekti.

birkaç gün sonra Hitler hiç beklemediği

edildiğine i l işkin bir mektupla 555 numa­

İki gün politik geleceğini düşündü Hit­

n u nda Alman işçi Partisine (DAP) propa­ ganda

işlerinden

sorumlu

kişi

olarak

7

oluşan, üyeye sahip ı başka çare yoktur." Dr. Schacht «basımevi» kelimesiyle dev

ıet düşmanlarından ele gecirilen paralarla ıçoğu Yahudilerden) yabancı bloke hesap­

lardan al ınan paraları kastetmişti. Bu pa­ raların Hi tler'in silôhlanrnasına yardım et­

tiği için çok sevinçliydi. Şöyle diyordu ra­ porunda:

«Böylelikle silahlanmamız için gereken para kısmen siyasi düşmanlarımızın açtığı

INGILTERE E S K I LAT ISARETLERI Piyade Tugayları

il il

İ ng i l iz 1., 24. ve 32 . Kraliyet Bağımsız Tugaylarının ve 83. Kraliyet Tugayının işa­

l

f

l {

etleri muhafız kuvvetlerinin renkleri olan mcıvi ve kırmızıydı. Topçu birliklerinden oluşan 301 . ve 304. Tugayların işaretleri!'1de de bu renkler görülmekteydi. Bu piyade tugaylarında hald topçu simgeleri olan ça praz top namluları ve ışıldak hüzmelerl gö­ rülmekteydi. Tugay işaret ve renkleri, bu tugaylara bağlı taburların geleneksel işaret ve renk­ lerlnden seçilmişti. Örneğin 38. Piyade Tu­ gayının işareti üç yapraklı İrlanda yoncası, 56. Piyade Tugayı n ın sfenks işareti, 70., 71., 204. ve bundan sonraki bağımsız piyade tugaylarının işaretinde kullanılan ren k ler bu tipte ndi r. Bölgelerin simgeleri de işaretlerde yan· sımaktadır. 73. Bağımsız Piyade Tümenini n işareti Cornwall eyaletlnin armasını taşımaktadır. Darsetshire Alayına bağlı 1. Tabur, Hompshire Alayına bağlı 1. Tabur ve Devonshire Alayına bağlı 2. Tabur Malta savunması sırasında 231 . Tugay içinde top­ - ıanmıştı ve işaret olomk Malta Haçı seçll­ mlştl. 29. ve 30. Tugaylar, ba(iımsız Tugay­ lardı.

Tugay

24. Tugay

36. Tugay

37. Tugay

• 7 1 . Tugay

Tugav

38. Tugay

lardan biriydi. Para üzerinde görülmemiş

56. Tugay

L'J 73. Tugay

206. Tugay

227

Tugay

2 1 2 . Tugay

214. Tugay

0

2 3 1 . Tugay

3 1

il 133

lefeti ezme yoluna g i tmekteydi. Parlômentonun feshedi l mesinden sonra Almanya'nın Nazileştirilmesi yolunda alı­ nan tedbirlerin başında kültürün nazileşti­ rilmesi g e l i r. Tam b i r diktatörlük havası altında Alman halkının kültürü elinden

c. lınmış ve yerine Nazi Kültürü g etirilmi şti r . Ancak Alman halkı kişi özgürlüklerinin

dümenler çevi r iyordu. Bir ara yabancı ser­ maye çevreleri markın ayrı ayrı 237 değe­ ri old uğ u n u sap ta mış la rd ı ! Hitler bir yandan ekonomisini düzenli­ Yo r. öte yandan yerini daha sağlamlaştır­ mak i çi n gerekli önlemleri alıyordu. Nazi politikasının esası. devlet otoritesinin üs­ tünlüğünü sağlamak olduğu için, bunu ger­

yordu. Bu · görünüşün altında. gidişatı be­ ğenmiyenler de vardı. Fakat Gestapo ya­ ni gizli polis terörü ve toplama kampları korkusu nedeniyle pek seslerini çıkorma­

Daha önce de söz ettiğimiz gibi vurucu timler kurarak otoriteyi sağlama ve muha-

le bağl a n m ış olması boşuna değildir. Zira

cekıeştirmek için elinden geleni yapıyordu.

1 1 5. Tugay

f. •

4 . Kesif Tugay·

lıredllerden ödenmiş olmaktadır.• Dr. Schacht'ın maliye alanındaki büyük baııarısı Nazi Almanyasının savaş hazırlığı için gerek l i olan parayı bulabilmesidir. Banknot basımı, bu iş için kullandığı yol­

31. Tugay

!-!

111 il 223 Tugay

29. Tugay

72. Tugay

� � zo4



önemli bir bölü m ünün ellerinden alınmış olmasına rağmen bu duruma itiraz etmi­

ğa cesaret edemiyorlard ı . Ülkenin, liderine karşı bu denli içtenlik­

Tugay

32. Tugay

61. Tugay

il 33 . Tugay

il 70. Tugay

'

1 1 6. Tugay

• 218. Tugay

219. Tugay

n • 303. Tugay

304. Tugay

Karargah Nakliyat Grubu

halkın önemli bir bölümü bu rejimin ne

�adar zalim olursa olsun ülkelerinin gele · ceği aç ı s ı nd an onlara 'yeni bir umut ve gü­

ven ve rd i ğ in i sanıyordu. Bu umut ve gü­ veni sağlayabilmek için Hitler dış politika­ ya büyük önem vermiş ve ezilmiş olan hal­ kın umutlarını yeniden canlandırmasını bil­ mişti. 1933 ilkbaharında Almanya 'nın dünyada­ ki durumu oldukça kötüydü. Üçüncü Alman imparatorluğu diplomasi bakımından tec­ rit edilmiş ve askeri alanda gücünü yitir­ mişti. Bütün dünya Nazilerin aşırı hare­ ketlerine. özellikle Yahudilere işkence edil­ mesine karşı çıkıyorlardı. Almanya'nın komşularından Fransa ve Polonya ona hiç dost bir bicimde bakmıyorlardı. Daha 1933

1 45

Savasın. uçakları

YILDIRIM HAREKATINDA ALMAN UCAKLARI

Messerschmit Bf 1 09-E-3 1940 mayıs ve haziran oylarında ağd ı ra n 2. Richthofen Avcı Filosu, 3, Grup

DORNİER DO 2. Bombard ı m a n Alayı. 3. Ucak Bölüğü nden. Fra n s a , İ n g i ltere,

Yunan istan ve B o l k.Q_n ü lkelerine karşı k ul l a n ıldı.

HENSCHEL HS 123-A 1 940 mayı�ında Belciko'yo saldıran 5. Ucak Bölüğünden L2 gru bu uçaklardan biri.

MESSERSCHİMITT BF 110 C-4 / B 55. Bombard ı ma n Alayına ait bu ucak Fransa savaş ı n ı bitirdik ten sonra İ n g i ltere'n i n üzerine yoğu n a k ı n l a r yapmıştır.

1

� � -J,ıtı s ü rd ü ·

t ı l a n i k i yabancı 8 K a s ı m a k şa m ı H itler'in

işaretlen m i ş t i . Ancak Elser tam s ı n ı r ı ge­

için toplama ka

r i l d i . Kartpostalda bombanın konduğu yer

K a s ı m g ü n ü yay ınladığı

r ü l ınesini v e «elverişli hava şartlarında ha­ z ı r i ı k l ı b u l u n ması n ı » b i l d i rd i .

konuşmadan

çerken Gestapo tarafından ya k a l :ı n d r . Üze­

Artık sav:ışa karar vermişti. Bu kara·

s o n ra bir bomba pat l a t ı l a ca ğ ı n ı söylerler

, , ,, j e k ı paralara ve kartpostala el kondu.

rırıdan dönmeğe de niyeti yoktu. Belki bu kara r ı n ı birkaç kez erteleyecekti ama. b u n ­

Buergerbrau'da

yapacağı

8öylece F ü h rer'in ada mları arasında b u l u ­

Mah kemeye ç ı k madan önce ise Gestapo

n a n bir t a k ı m « ha i nler» ortadan kaldırıla­

l N

· : i

Savasın uçakları

FAİ R EY SVIİORDFİSH Tipi: iki ya da üç kişilik torpido ve keşif uçağı ( Deniz savaşlarında kullanıldı).

Motoru: 9 silindirl i , hava soğutmalı. 690 beygir gücünde bir adet Brıstoı Pegasus l l l M 3·.

Silôh: Savunmada bir adet 7,7 mm'lik Brawning ve bir adet de 7,7 mm'lik Vickers ya da Levis tipi makinelitüfek. Saldırıda 1 adet 45 cm 'lik 730 kg'lık torpil ya da bir

adet 680 kg'lık mayın ya da 700 kg'nin üstünde bomba.

En yüksek hız: Bin 524 metrede saatte 222 kilometre.

Tırmanma hızı: Bin 525 metreye saattP. 1 66 kilometre.

Tırıııa nma: 3 bin 48 metreye 1 5 dakika 2 saniyede.

Etki alanı: 879 kilometre. Ağırlık: Boş 2 bin 1 32 kg, dolu 3 bin 407 kg. Kanat açıklığı: 1 3,87 metre. Uzunluk: 1 0,87 metre. Yükseklik 3,76 metre. Kanat alanı: 56,39 metrekare.

Savasın silahları (Tanklar)

İTALYAN Mll /39 TANKI

Ağırlık: 1 0,8 ton. E k i p : 3 kişi. Silah: 37 mm'Jik bir top ve Breda M 3 8 tipi iki adet makineli tüfek. Zırh: Ön taraf ve turel 30 mm. yan taraflar ve turelin a rkası 1 4 mm. motorun üstü 6 mm. Motor: 1 05 beygirlik bir adet Fiat SPA 8T Hız: Saatte 32 kilometre. Aldığı yol: En fazl::ı 200 kilometre. Uzunluk: 4.73 metre. Genişlik: 2 . 1 7 metre. Yükseklik: 2.24 metre.

İNGİLİZ AGIR K RUVAZÖRÜ EXETER Ağırlık: 8 bin 390 ton. Silah: 203 mm'lik 6 top, 1 00 mm'lik 4 ucaksavor. 533 mm'lik 6 torp ı l tübü. 2 ucak. Zırh: Gövde 50 - 75 mm. turel 38 - 50 mm. güverte 50 mm. k o muta merkezi 75 mm. Hız: En yüksek hız saatte 60 kilometre. Aldığı yol: 1 6 bin k i l ometreyi saatte 27 k i l ometreyle. M ürettebat: 630 k i ş i . Uzunluk: 1 75 metre. Genişlik: 18 metre. Su yüzeyinden yüksekliği 6,2 metre.

ALMAN CEP KR UVAZÖRÜ GRAF VON

SPEE

Ağırlık: 1 2 b i n 1 00 t o n . Silah: 280 mm'lik 6 top. 1 50 m m ' l i k 8 top, 1 0 4 mm'lik ucaksavar, 37 m m 'l i k 8 ucaksavar. 2 0 m m ' l i k 1 0 uça ksavar. 530 m m ' l i k 8 torp i l tübü. 2 uca k . Zır h : Gövde 100 mm, güverte 3 8 - 7 6 mm. komuta

6

11\!GİLİZ HAFİF KRUVAZÖRÜ AJAX Ağırlık: 6 bin 985 ton. Silôh: 1 52 m m ' l i k 8 top, 1 00 1 30 mm'lik 12 top. 533 mm' l i k 8 torpil tübü. 1 uçak. mm. turel 25 mm. güverte 50 mm. komuta merkezi en fazla 60 k i lometre. M ürettebat: 550 kişi. Uzunluk: 17 metre. Su yüzeyinden yüksekliği: 4,72 metre.

m m ' l i k 8 uçaksavar. Zırh: Gövde 50 - 1 00 25 mm. Hız: Saatte 1 70 metre. Genişlik:

merkezi 50 - 1 22 mm. turel 50 - 1 34 mm. H ız: Saatte 50 k i l ometre. Aldığı yol : bin 570 kilometreyi saatte 38 ki lometreyle. M ürettebat: Bin 1 50 kişi. Uzunluk: 1 85 metre. Genişlik: 2 1 metre. Su yüzeyinden yüksekliği: 6.55 metre. 30

� ım ım.ı: m� ı w ı ıın: ı ™ "" ;ıı� i!l'f ı' i'i n i� ııı , !F ll '*1 . [ \ll \'i,�c ilf o < :r � ı; tıı:?. J � e -/ c'. fıi1K·I f!ff.i'A. $E "/ '1 ' )@ ; g ı;; ; ı � � � � m n ı w .ı;� �� � � � �� �� v

..l�.

Asker teç hizatları İngiltere

Almanya



Savasın üniformaları

onloşılaçoktı. Manyetik mayının esrarının çözülme­ ı;lnden sonra gemilerin yolculukları cok .diıha rahat gecmeğe boşladı. l' Alman Deniz Kuvvetleriyle müttefik BATI CEPHES İ 1939 - 40 dono_nmosı orasında oldukça büyük fark­ lar olduğu için Almanlar 1916 yılında Jut­ l ond'do yaptıkları gibi bir büyük deniz so­ voşıno giremiyorlardı. Bütün iş gerilla ha­ � reketlerine kalıyordu. Vur - koç taktiğini ılyguloyon Alman denizaltıları ve mayınlar. ı üttefik donanmasında önemli gedikleri gçıçmayı başarmıştı. Almanlar'a ilk büyük deniz zaferini 17 Eylül'de U 29 denizaltısı getirdi. Bir deniz­ pltı harekôtından dönen İngilizler'in ucok gemisi Courageous'u yakalayan U 29, 22 bin 500 tonluk koca gemiyi 500 kişilik mü­ rettebotıylo birlikte sulara gömdü. 13 Ekim'i 14'e bağlayan gecenin sa­ bahında ise U 47 denizaltısı güç bir işi b:ı­ şordı. Teğmen Gunter Prien komutasındo-· ki denizaltı akıntılara göğüs gererek lngi­ lizler'in deniz üssü Sccpa Flow'o girmeyi boşardı. Sabah saat l 'e doğru 29 bin 500 Jonlu k Royal Oak kruv:ızörüne 3 odel tor­ pil yolladı. İki dakika içinde batan gemi 832 kişilik mürettebatın mezarı oldu. Bu geminin kaybı müttefik dononmosı­ 'nın gücünden bir şey eksiltmiyordu oma. 'donanmanın morali birden sıfıra inivermiş­ .ti Almanyo'do ise Führer. Priim ve mü­ [etteb:ıtıno görkemli bir karşılama töreni d ' üzenledi. Baskının yankıları devam eder­ 'i< en Londra'do türlü söylentil�r doloşıyor­ 'd u. Bunlardan birine göre denizaltının gö­ revini başarmasına bir ısviçreli saatçinin :c asusluğunun yol açtığı idiydi. Ancak so­ ' voşt:ın sonra bulunan Nazi belgelerinden bunun bir dedikodudan ibaret olduğu anla­ şılmıştır. Royal Ock'ın botırılmasındoki en büyük etken Alman Hava Kuvvetleri toro­ 'f ındon yapılan keşif uçuşlarının büyük bir 'd ikkatle değerlendirilmesi olmuştur Kasımın ort:ılorıno doğru İngiliz ve İ ngiliz General Lord Goı ,, Fransız donanmalarının Atlontikte sık sık 1940 Fransa Fransız askeri, 1 939 - 40 :g örülmeğe başlamaları üzerine Amiral Rae­ Fransa'da bulunan İngiliz Batı Cephesinde savaş der Kuzey Atlontikte yeni bir horeköto gi­ general Gort haki renkli olmadığı için her iki tarafın üniformasının üstüne bir ,rişmeğe karar verdi. askerleri de ısınmak için kar İngiliz donanmasının dikkati İskoçy:ı yağmurluk g i ymiş. temizlerlerdi. Kal ın bir palto, ve İzlondo sahillerine çekilebilirse diğer Kırmızı şeritli şapkası, gemilerin görevlerini yapma olasılığı ar­ çorap ve çamurdan sakınmak boynunda pipo ve tütün tacaktı. Bunun üzerine Scharnhorst ve için tahta ayakkabılar asacağı. elinde not defteri Gneisenau kruvazörleri, Feore'nin botısın­ \ da yalnız başına seyreden Ravalpindi zırh­ giyerlerdi. ile bastonu var. Soğuktan vt. camurdan korunmak için :1 1ısını yakaladılar ve ezdiler. Sir Charles kalın çoraplar giymiş. cForbes komutasındaki «Home Fleet» do­ "fnanması Alman kruvazörlerini yakalayo­ Fransız Generali, 1 939 - 40 (madı. Firth af Forth ve İskoçya'nın batı kı­ Bu tipik g iysi sert geçen . yılorında bulunan Loch Ewe 'deki gemiler · 1 939 - 40 kışına mahsustur. ise bu denli kuzey enlemlerde yapılan ha­ Birliklerin başında olan ya do . rekôtlar için oldukça aşağılarda k:ılıyor­ göreve çıkan tüm generaller ' lordı. Bundan yararlanan Alman donankoyun postundan kalın bir ması Loch Ewe önlerine manyetik moyın­ kürk. atkı ve çizme giyerlerdi. •lor döşedi. 4 Aralık günü mayınlardan biri Nels�n kruvazörüne rastladı ve ağır hof,:,soro ugrottı. a. -------------------------------�--�----1

ı

221

30 11 t139'da sm ı r 13 3 1940'da sınır Mannerheim hatt.1,

••• -

Sovveı cephesi 1 2 1940'do 13 3 1 1940'do Ordu grupları sınırı

\�

,......, _.

\, l\)_"

o

iLK BOZGUNLARDAN SONRA ... Hitler'in

Sovyetlere

saldırmasından

sonra Stc l i ngrcd'da kaza n ılan Rus başa­ rısı bi rçok Avrupa l ı ve Amerikalı tarihçiyi Finlcndiycı başarısızl ı k l a r ı n ı bir oyun olc­

rck nitelendirmeğe götürmüştür. Bu tarih­ çilere göre Stclin Finlc ndiya'dc bilerek ba­ şarısızlıklara koşarak. Hitler'den ordusunun

gücünü scklcmck istemiştir. Bu tezirı ne

kader doğru olduğunu tartışm:ık yersizdir. Botı'do kazanılan başarıdan sonra Hitler, gözünü Rusya'y;ı çevirmiş ve generallerinE: bir yıldırım savaşıylcı Rusya'yı fethedecek­ lerini söylemiştir Fakat H i tler'in Sovye tlere scldırmcs ı n ı . Finlandiya önünde diz çöken Kızıl Orduya bağ lamamak gerek i r Sovyet orduları n ı n savaşın bcşlcrında

222

neden zor d u ruma düştükleri n i F i n l i gene­

ral Mannerheim an ılarında şöyle anla tıyor:

«Aralık ayında Sovyet askerlerinin sal­ dırısı, her aleti ayrı bir parça çalan kötü idare edilmiş bir orkestraya benziyordu. Sa­ vunma hatlarımızın üstüne tümen üzerine tümen gönderiliyor, c.ncak aralarında ge­ rekli bağlantı bir türlü sağlanamıyordu. Topçular boşu boşuna cephanelerini har­ cıyorlardı. Tanklar ve piyadeler:e bir türlü gerekli koordinasyonu gösteremiyorlardı. Bozan çok basit hatalar yopıyorlard:. Bir­ den ileri hatlara doğru atılıyorlar ve yoğun bir bombardımana geçiyorlardı. Ama daha piyadelerin saldırısını beklemeden geri çe­ kiliyorlar ve onlr.rı yalnız bırakıyorlardı» .

Mannerheim Sovyet askerl erinin nasıl

savaştıklarını anlatırken de şöyle diyor:

«Sovyet askeri cesur, sağlam, azla ye­ tinen bir askerdi. Ama girişken değildi. Ken · di başına karar alr.bilme sorumluluğunu bir türlü yüklenemiyordu. Bazen mayın tarla­ larının ortasından elele şarkı söyleyerek ge­ çiyor ve mayınların patlamalarıyla, topçu­ muz isabetli atışlarına aldırış bile etmiyor­ lardı. Emir oradan geçmelerini söylüyordu. Çoğunluğu köylü ve ormanda yaşayan insanlar olmalarına rağmen bir türlü karla kaplı ormanların arr.sından geçemiyorlar, buralarda rahat savaşamıyorlardı. Pusula­ ları da olmadığı için, ormanın içine girdik­ lerinde dehşete düşüyorlardı. «Beyaz ö-

En üst resimde Alman Hava Kuvvetleri tarafından 23 Kasımda

Taymis nehrine bırakılan Alman manyetik mayını görülüyor. Yan

taraftaki resimde ise mayının arka kısmı görülmekte. Arkada bulunan bir yay mayının uçaktan atılmasından sonra bir paraşütü açmaktadır. Üstte görülen uçakta ise özel bir araç bulunmakta ve mayınlar bu aygıt ile pat/atılmaktadır.

lümıı, yani Finli pcırtizanlar ormanın içinde kol geziyorlardı. Ancak Sovyet askerleri­ nin en büyük eksikliği kayak yapmasını bilmemeleriydi. Bu eksikliği savaşın başın­ da gidermeğe çalıştılar, ama kayak kay­ masını savcışın içinde üstelik bir iki hafta içinde öğrenmeğe olanak yoktu». Savaşın Ruslar aleyhine gelişmesinin

bir diğer nedeni de Sovyet genelkurmayın­

daki yüksek rütbeli subay düzensizliğidir. Sta l i n 'e karşı g i rişildiği öne sürülen darbe sonucunda yüksek rütbeli subayların bir

çoğu öldürülmüştü. 1937 Mayısında sağ o­

lan 5 mareşalden üçü -Toukhatchevsky, Egorov ve Blücher- 1938 Kasımındaki kat­

l iomdon sağ çıkmam ışlardır. Bu arada 1 937 Mayısında 706 olan general sayısı 1938 Kasımında 303'e düşmüştür.

General sayısındaki bu düşüş, 1 939 yılında yapılan savaşta Rus ordusundaki

komuta düzensizliğini daha iyi açıklar sa­ n ırız. üste l i k Sta l i n ' i n kıyımından sonra boşluğu doldurmak için yapılan tayinlerde. askeri b i l g iden çok politik görüşlere yer

verilmiştir.

Bu ilk bozgundan sonro Sovyetler du­ rumu kurtarmanın gerektiğini anladılar. Üs­ telik 12 Ara l ı k 1939'da M illetler Cemiyetin­ ce alınan Rusya'yı kınama kararından son­

ra. birçok ülkenin Finlandiya yanında sa­ vaşa tutuşması olas ılığı da artmıştı. Fin­ landiya'nın kuvvetlenmesiyle de Sovyetle­ r in yenilg isi doha da aşikôr olacaktı. Bu nedenle Kremlin, çok daha başka alaylar için sakladığı kuvvetleri de sefer­ ber etme ihtiyacını hissetti. Ural Dağları-

223

Esir alınan

Sovyer

askerlerinin

azııgı, ounların ne

kadar cesur olduğunu kanıtlıyordu. Teslim olmaktansa ölmeyi tercih ediyorlardı.

nın ballsında kalan kuvvetlerin

Valga,

tümünü,

Kiev ve Kafk:ısya dışındakileri n i ,

y e n i b i r saldırı için topladı. Mannerheim'e göre bu yeni saldırıya katılan Sovyet tü­

menlerinin sayısı 45 değil, Avrupa kıta­

sında bulunan Sovyet askerleri n i n yüzde

40'ıydı.

Finlandiya kuvveti. erinin savunmasını zcrlaştıran iki unsur vardı. Fin kuvvetleri

Finlandiyalıları arkadan çevirme olasılığı

man tanklar ve piyade birlikleri arasındaki bağıntıyı ve görevleri bir türlü uygulayama­ dığı iı;:in insan ve arac kaybı büyül< oluyor­ du. Bazen bir sürü arac ve insan bir top­ rak parçasının iı;:ine sıkışıp kalıyordu. Tabii topı;:umuzun yoğun atışı sonucunda düş­ manın kayıpları büyük oluyordu. Kayıpların çokluğunu şöyle kanıtlayabilirim: Bir gün iı;:inde yakaladığımız esirler, savaşa yeni sürülmüş yirmi ayrı tümenin askerleriydiıı.

i k i nci saldırı 1 Şubat 1940 tarihinde

şa li Timosenko tanklar ve piyadelerin ara­

geri çekilmek zorunda kal ırlarsa, yarımada

genişlemeğe başladığı için. çok daha uzun bir savunma hattını müdafaa etmek zo­

runluluğu doğacaktı. iki nci unsur ise Fin­

landiyalıları daha fazla düşündürüyordu.

Carelie kıstağında General Oester­ mann ' ın savunması önünde boyun eğen 7

Zira şiddetli soğuğun etkisiyle denizler ve göller buz tuttuğu için, Rus kuvvetlerinin

ne yakın olan topraklara s ı k ıştırılmış ve

ortaya çıkıyordu.

Ordu adı altında yeni kuvvetler sokulmuş­ tu. Mareşal S. K. Timoş en ko ' n u n emri al­ tına sckulan i.ümenlerin sayısı 24 idi. Bu

sıfırın altında 30 derecelik bir ısıda başla­ dı. Bu kez Sovyetler çak daha metadlu bir saldırıya girişmişlerdi. Mannerheim ikinci

Ordu, yeni saldırı için Finlandiya körfezi­ Ladoga gölünün kıyısına bakan tarafa 1 3.

arada özel görev için yedekte saklanan 3 tümen daha vardı. 30 Kasımdaki saldırıya oranla 1 1 tümen fazlal ı k vardı. Bu arada 720 adet yeni top ve 455 adet yeni tank cepheye sevked i l d i . Yeni gelen uçakların sonucunda Finland i ya Hava Kuvvetleri bi­ re karşı üç uçakla savaşmak zorunda ka l ­ dı.

saldırıdan a n ılarında şöyle söz ediyor: Ruslar bu kez çeşitli silôhlar :ırasın­

da bağıntı i olarak

nitelendi riyor. Brauchitsch. Halder. Gene­ ral Thomas ve General Stülpnagel elde­ ki

ham

madde

stokunun

azııgınaa.

hane stok larını yetersizliğine.

cep­

b i r kış sa-

Alman ordusu Polonya savaşıyla ne d�nli giiçtu olduğunu göstermişti. Alman askerleri ellerindeki modern sildhları en iyi biçimde kullandıklarını da kanıtlamışlardı:

vaşının tehlikesine ve düşmanın üstün gü­ cüne dikkatleri çekiyorlardı. Hitler subay­ larının kendisine kayıtsız şartsız boyun eğmeyişlerine kızmaktoydı. Generaller ne kadar diretirlerse, Hit­ ler Batı cephesinde bir savaşı başlatma­ yı öyle ısrarla savunmaktaydı. Aslında saldırıyı 15 ile 20 kasım tarihleri orasın­ da başlatmayı düşünmekteydi. Sonra bu­ nu 12 kasım olarak değiştirdi. Bununla subaylarını bir on önce karar vermeye zorlamak istiyordu. Yüksek rütbeli subay­ lar 1939 eylülünde olduğu gibi ya tehlike­ li buldukları bir savaşa hazırlanmak yada

Hitler'in devirmek zorundaydılar. General Beck, omirolConoris, Cari Goedeler gibi kişiler ko.sım ayı başlarında Hitler'i de­ virmeye karar verdiler. Eğer Hitler saldı­ rı planlarında ısrar ederse, onu devirme­ leri gerekecekti. Brouch.ltsch. 5 kasımda düzenlenen bir toplontıdıJ Hitler'i caydır­ mak için son kez bir görüşme yapmayı voodetti. Bu gün Hollonıdo, Belçika ve Luksemburg'a · yapılacak saldırı için Al­ man birliklerinin son mevzilerini olacak­ ları tarihti. Berlin'de yapılan ko nuşma dramatik bir çatışmayla sonuçlondıı. Hitler görünüş-

te sakin biçimde Karo Kuvvetleri Komu­ tanının görüşlerini dinlemeye boşladı. Kö­ tü hava koşullarını. düşman için de aynı durumun söz konusu olduğu gerekçesiy­ le kesinlikle reddetti. Ordunun yeteri gi­ bi eğitim görmediği görüşünü ise bir oy sonra bile bu durumun değiştirilemeyece­ ğini söyleyerek kabul etmedi. Sonunda Brouchltsch ordunun Polonya seferindeki tutumunu ve dlsiplinsiliğini eleştirmeye boşlayınca Hitler patladı. Daha sonra Hof­ der'in: notlarından onloşıldığino göre bu disiplinsizliğin hangi birliklerde saptandı­ ğını, buna karşı ne gibi tedbirler alındığı·

1940 kı§ında Alman Hava Kuvvetlerlnirı düşmanlar üzerinde etk1lt olabilmesi için hava koşullannın elveri§U olması gerekiyordu. Httler uçaklar olmadan bir saltlınya kalkışamayacağını biliyordu. Bu nedenle hava koşullannı öne sürerek saldınyı erteliyordu.

nı ve idam kararları verilip verilmedlillni sordu. Bundan sonra bütün bu bahana­ lerle ordu yönetlcllerlnln "savaştan kaçma­ yı istedlklerlnl, silahlanma temposunu bi­ linçli

biçimde

yavaşlattıklarını,

bu uyu­

şukluilu gidermeye kararlı olduilunu söy­ ledi.

Brauchltsch'ln konuşmasını sürdür­

mesini engelledi. Brauchltsch Hltler'ln ya­ nından ayrılırken yüzü bembeyazdı ve onu görenlerden biri, bitkin durumda olduOu­ nu söylüyordu. Aynı akşam Hitler 12 ka­ sım için verdlill saldırı emrini yineledi. Aslında lanması

böylece

darbe planının

gerekmekteydi.

Ancak

uy­

darbeci

komutanlar harekete geçmediler. Hltler'ln suçlamaları ve bu durumu ortadan kal­ dıracağını söylemesi komutanların zayıf­ lıilını

ve

kararsızlıklarını

açıkça

ortaya

koymaktaydı. Halder alelacele ilerde de-. lil oluşturabilecek

bütün

malzemeyi or­

tadan kaldırdı ve darbe hazırlıklarını dur­ durdu. Hltler üç gün sonra tek başına ha­ reket eden bir suikastçının öldürme te­ şebbüsünden

kurtulunca,

Gestapo'nun

araştırmalarından korktukları için komu­ tanlar son darbe düşüncelerini de kafa­ larından slllp attılar. Ayrıca darbecilerin şansı yaver git­

mişti. 7 kasımda saldırı tarihi kötü hava

koşullan nedeniyle ertelendi. Ama Hltler bu ertelemeyi birkaç gün için yaptıOını söylemekteydi.

262

Bu

ertelemeler 1939 yılı

Alman generallerinden bazıları Hitler'in ve genç .subayların modern savaş yöntemlerini onaylamıyorlardı. Bunlardan biri olan Ludwig Beck, Guderian'ın yeni tank savaşı yöntemlerine şiddetle karşı çıkıyordu.



BAT I CEPHESiNDE DURUM ..,,

. Yedekler 42 Tüme'�

l

B

�v



Grup� Ord�İ�rı, Bock)

·3:o ",

f

"

zırhlı 2� l(jm



:



263

Ordu Günü olarak ilan edilen 17 Mart 1940'ta tüm Almanya'da sildhlı kuvvetleri güçlendirmek için geniş bir yardım kampanyası ilan edilmişti. Halkı para ve kışlık giyim eşyası yardımına çağıran bir Alman afişi görülüyor.

kasım ayı başlarından 1 940 yılı mayıs ba­ şına kadar tam 29 kez tekrarlanacaktı. Bu durumu daha önce anlatmıştık. Ancak Batı Cephesiı:ıde olanların daha iyi anlaşılabilmesi için yin�lemekte yarar gördük. Kasım ayının ikinci yarısında kuvvet komutanları ideolojik destek amacıyla Berlin'e çağrıldılar. Göring ve Goebbels onlara ateşli konuşmalar yaptılar. 23 ka264

sımda Hitler de toplantıya katıldı ve yedi saat içinde yaptığı üç konuşmasıyla ko­ mutanları ikna etmeye ve onların gözü­ nü yıldırmaya çalıştı. Geçmiş yılları or­ taya koyarak komutanları inançsızlıkla suçladı ve bu durumdan «Çok üzüntülü» olduğunu, «ordunun iyi durumda olma­ dığının

söylenmesinden hoşlanmadığını» açıkladı. «Ordu olmadan içte yada dışta bir devrim olamazı>, dedi. Batıya saldırı-

nın kaçınılmaz olduğunu, komutanların ileri sürdükleri Hollanda ve Belçika'nın tarafsızlığının ortadan kalkacağı gerekçe­ sinin önemli olmadığını belirtti. «Biz gallp

gelirsek kimse bizden bunun hesabını so­ ramazıı, dedi. Konuşması şöyle bitiyordu

Hitler'in:

«Ben öleceğim zaman buna alnım a­ çık boyun eğeblleceğim biçimde yaşama­ ya kararlıyım. Düşmanı yoketmek lstlyo-

.,

KIZIL ORDU R ÜTBE İŞAREl'LEHİ ( 1 935 1 940)

:'.�

S İ POLETLER

,.

M e ra

ceketi

�aput '

* * H ER İ K İ KOL DA

S İ PO LETLER Kaput M e ra s i m ceketi

· ·� � ·-\

_,,.

Sovyet Mareşa l i

Ordu Komuta n ı (2. Sın ıf)

Tümen Komuta n ı

O rdu Komuta n ı ( 1 . S ı n ı f )

Kol ordu Komuta n ı

Tugay Komuta n ı

Albay

Bi n baş ı

Yüzba ş ı

Üsteğmen

--+� v t-265

/

/

Savasın uçakları

GLOSTER GLAD İ ATOR 1 Bu uçak lsveç Hava Kuvvetleri ıçın yapılmıştır. Gerçek'l:e bir İ ngiliz firmasınıı yapımı olan bu uçağa karda kayabilmes için kızaklar konmuştur. Resimde görüler uçak 19. Filoya aitti ve bu filci Rus - Finlandiya savaşı s ı rasında İsveçli gönüllüler tarafından Ruslara karşı kullanıldığı için Finlandiya'n ı n tanıtma işaretlerini ve süslemelerin i taşımaktadır. Tipi : Tek kişilik avcı ucağı. Motoru : Bir adet 830 beygir gücünde, 9 silindirli Bristol Mercury 1 S motoru. Silôhı : Gövdede ve kanatlarda i kişer adet 7,7 mm'lik Browning tipi makineli tüfek.

266

Hızı : 4 bin 420 metrede saatte 407 kilometre, deniz seviyesinde saatte 338 k i lometre. Tırmanma hızı : 4 bir:L S.Z2 metreye saatte 314 k i lometrı,: Tırmanma süresi_: ti•.-�96 metreye 9 dakika 3 sani'(eqe� Etki alanı : 889(hl!0metre Ağırlık: Boş 1 459 k ilo. dolu 2083 kilo. Kanat açıklığı : 9,83 metre. Uzunluk: 8,36 metre. ' ükseklik: 3, 15 metre. anat alanı 30 metrekare.

� ·

�:...-----====---.;---.;-.--==;;;;;=;;;=;...;;-;;;.;;;.--;;;-;;;�

Savasın silahları MAKİNELİ TÜFEKLER.

BREDA '37 Bu makineli tüfek İtalyan

"''

ı Fiat f i rması taraf ı n d a n 1 937 y ı l ı nda ya p ı l m ı ştı r. İtalyan ordusunun ba şlıca s i l ô h ı d ı r. Makineli tüfeğe bağlanan i k i n c i bir aygıt boşalan kova nların yerine yen i l eri n i

s ü rmekteyd i . A ğ ı rl ı ğ ı 1 9

ki loyd u . Dak ikada 500 mermi

ata b i l i yord u .

DEGATYAREV DShK

Sovyetlerin 1 2, 7 m i l i metre l i k

bu m a k i n e l i tüfeği 1 938 y ı l ı n d a ortaya çıktı. Tüm İ k i n ci Dü nya Savaşı boyunca , Sovyet o rd u la rında kulla n ı l d ı . Gerektiğ i nd e uça k l a ra karşı - k u l l a n ılabi liyord u . Bu m a k i n e l i tüfeğ i n gelişt i ri l m i ş modeli Kore savaşında d a k u l l a n_ıldı.

Ağırlığı 34 kiloydu. Da k i kada

550 - 600 mermi atabilmekteyd i .

267

İ TALYAN SAVAŞ GEM İ S İ CONTE D İ CAVOUR Ağırl ığı: 29 bin 1 00 ton. Silôhı: 320 m i l i metre l i k 1 0 top. 1 0Q m i l i metre l i k 12, 3 7 m i l imetre l i k 8 ve 20 m i l imetre l i k 1 2 adet uçaksavar topu. Zırh: Yan l a rda 250 m i l i metre. güverte 1 35 m i l i­ metre. taretler 280 - 290 m i l imetre. blokhaus 260 m i l i metre. Hızı� Saatte 63.2 kilometre. Uzunluk: 1 86.40 metre.

Genişlik: 28 metre. Su kesiminden yüksekliği 1 0.40 metre (dolu ) . Mürettebat: 36'sı subay ol­ mak üzere 1 236 kişi. Conte di Cavour gemisi 1 0 ağustos 1 91 1 tari­ h inde denize i n d i r i l m iştir. Bu gemi 1 933 ve 1 937 y ı l larında tezhôhlara a l ınarak elden geçirilmiş ve modernleştirilmişti r. İki adet yeni motor ve 8 adet kazan eklenmiştir. Silôhları. ise yeni baştan düzen lenmiştir.

11

.

268

i TALYAN H A F İ F KRUVAZ Ö R Ü G İ OVANN İ DALLE BAN D E NERE Ağırlığı: 6 bin 954 ton. Silôhı: 152 mili metre l i k 8 adet top. 1 00 m i limetre l i k 6 adet top, 37 m i l i met­ rel i k 8 ·a det top, 1 3,2 m i l i metre l i k 8 adet makineli tüfek, 53 santim l i k 4 adet torp i l kova n ı . 2 keşif uçağı. Zırh: Yanlarda 24 m i l i metre, güver­ te 20 m i l i metre, taretler 23 m i l i metre. b l ok haus 40 m i l imetre. H ızı: Saatte 66,5 k ilometre. Uzun­ luk: 1 69,30 metre. Genişlik: 15,5 metre. Su kesi­ minden yüksekliği: 5.20 metre. Mürettebat: 1 9'u subay olmak üzere 507 kişi.



t

t

�. }_

'

İngiltere Fransa Almanya

2. DUNYA SAVAŞI BAŞLANGICINDA İNGILIZ, FRANSIZ VE ALMAN SAVAŞ FlLOLARININ DURUMU Sayılara planlanmış ve yapım halinde bulunan gemilerle, bu arada hiçbir ııaman tamamlanmamış olan Alman «Graf Zeppelin" uçak gemisi de dahildir. Fransa'nın deniııaltı sayısındaki üstünlüğü dikkati çekmekte.

Uçak gemileri

rum. Arkamda Alman halkı var. Eğer bu savaştan başarıyle çıkarsak, ki çıkacağız, bu günler Alman tarihine geçecektir. Ben halkımızın yenilgisini görmeyeceğim.•

Refakat gemileri �

� Toplam







n

78

57

��--� 51

...�.(;""" ---

1939 sonbaharındaki subaylar arasın­ daki bunalımın geniş sonuçları oldu. Hit­ ler bundan böyle sadece generallerinin sadakatinden şüphe etmekle kalmadı. ay­ nı zamanda onların tavsiyelerine de gü­ venmemeye başladı ve ilerde davranışla­ rında belirgin bir özellik olan tek başına önemli savaş kararlarını vermesine de ne­ den oldu. Danimarka ve Norveç saldırı­ sında da karo kuvvetleri komutanlığının görüşünü almadan isveç'teki demir cev­ herini garantiye alma ve İngiltere'ye kar­ şı yapılacak bir savaşta gerekli üslere sa­ hip olma düşüncesiyle girişilen harekatın planlarını hazırlama görevini genelkur­ maydaki özel bir ekibe verdi. Böylece as­ keri hiyerarşi içinde birbirine rakip mer­ ciler oluşturdu. Bu rekabet havası Hltler'ln yönetim anlayışının bir parçasıydı. Gö­ rüşlerinoe yanılmacııgın� 1 940 nisanınaa başlayan. geleneksel deniz savaş yöne­ tim biçimine ters düşen ve müttefikler ta­ rafından olanaksız diye nitelendirilen ha­ rekat başarıyla sonuçlanınca kanıtlamış oldu. Bundan böyle generallerden açıkça bir direnme görmeyecekti. 10 mayıs 1 940 tarihindeki Batı cep­ hesi saldırısından önceki son erteleme. beş ay içindeki 29 ertelemenin en uzun olanıydı. Yeni harekat planları hazırlamak gerekiyordu. Çünkü kuriye subayı Helmut Reinberger'in Belçika'ya zorunlu iniş ya­ pıp planları müttefiklere kaptırması yeni planların hazırlanmasını zorunlu kılıyordu. Ayrıca Norveç ve İsveç'e İngiliz, Fransız saldırı hazırlıkiarı da Batı cephesi hare­ katını geciktirmişti. Bu orada Mussolini bir barış tavsiye­ sinde bulundu. Bu do Hitler'i Batıyı saldırmaktan yeniden alıkoydu. Fransa Mus­ solini'nin barış teklifini kesinlikle reddet­ mekten çekiniyordu. Ancak İngiltere'de bu teklif hemen reddedildi. Mussollni H it269



ler'e Batılı devletlerle havayı yumuşatıp Sovyetler Birliğine saldırmayı teklif etti. Hitler Mussolini'nin bu teklifine cevap vermek için iki ay düşündü. Kolay kolay karar veremedi Hitler. Acaba gerçekten Mussolini'nin söylediği gibi Sovyetler Birliği güvenilmez bir müt­ tefik miydi? Yoksa Alman orduları Batı cephesinde çarpışırken arkadan saldırır mıydı? Doğrusu Sovyetler ile yapılar. dostluk anlaşması cok yeniydi. Altı ay ka dar olmuştu. Ama Sovyetıer Almanlarırı endişelerini gidermek için ellerinden ge­ leni yapmaktaydılar. Zamanında gıda maddeleri gönderiyorlar. özellikle Alman­ ya:nın silahlanması icin gerekli ham mad· deleri yolluyorlardı. Bunlar olmasa İngil­ tere'nin aelukası altındaki Almanya'nın dünya pazarlarından ihtiyaçlarını saöla· ması oıanaksızaı. Politik acıdan da Sovyet hükümeti Almonya'nın yanındaycfı. Polonya seferin­ den sonra Molotow Ribbentrop'un doğum günü münasebetiyle gönderdiği kutlama yazısında, bundan böyle ukanla mühürle­ nen Alman-Sovyet dostluğundan» söz ediyordu. Faşizm aleyhtarı filmler ve pi­ yesler Rusya'da yasaklanmıştı. Sovyetler tarafından Polonya saldırı­ sından sonra savunulan «acil barış kam­ panyasrn bir yandan H itler'i bir yandan da Batılı ülkeleri bir barış anlaşmasına var­ maya çağırıyordu. Alman ve Sovyet hü­ kümetleri yayınladıkları bildiride, bu cağ­ rıya İngiltere ve Fransa uymadıkları tak­ dirde, savaşın uzaması sorumluluğunu bu iki ülkenin taşıyacaklarını söylüyorlardı. Moskova'da yayınlanan c Pravdau gaze­ tesinde «acil barış -kampanyası» hakkın­ da şöyle yazılıyordu:

»Bir yanda İngiltere ve Fransa, öte yanda ise Almanya'nın girişecekleri an­ lamsız savaşı haklı gösterecek hiçbir şey yok. Halklarının istekleri dışında girişiler bu savaşa bir son vermek sadece Fran­ sa ile İngiltere'ye ait bir iştir.» Eğer Al­

manya ve Sovyetler Birliğinin barış giri­ şimleri başarısız kalacak olursa, «Fran­

sa ve İngiltere, bu ülkelerin hükümetleri ve hakim sınıfları» bu durumdan sorum­

lu tutulacaktı. Eski Fransız başbakanı Sosyolist Partisi yöneticisi Leon Blum, Sovyet ba­ sını ve bütün dünyadaki komünist eğilim· li gazetelerce «Savaş kışkırtıcısı» olarak nitelendiriliyordu. Stalin 30 kasım 1 939 günü Pravda gazetesine şu demeci ver­ di:

«İngiltere ve Fransa Almanya'ya saı .. dırmışlardır. Ayrıca askeri harekatın baş­ lamasından sonra Almanya Fransız ve İnglliz hükümetlerine başvurarak barı�

isteğinde :bulunmuştur. Sovyetler Birliğ, bu barış girişimlerini desteklemiştir. An­ cak Fransız ve İngiliz hükümetleri Alman­ ya'nın tekliflerini ve Sovyetler Birliğinin· çabalarını katı bir tutumla reddetmişler· dir. İşte gerçek budur!»

270

Savasın üniformaları NORVEÇ VE DANİMARKA SAVAŞI 1 940

Danimarka Piyade Askeri, Kopenhag, 1940

Norveç Generali üniformasiyle Kral Vll. Haakon

Subay ve assubaylor kendi olonakloriyle sağladıkları

Kra l . aşağı yukarı bütün

holde henüz askere M, 1 93

subaylarda aynı olan bir Norveç general üniforması

haki üniforma ra r

giymiş. Kaputta rütbe

dağıtılmamış. Pantolonun

işaretleri apoletlerde bul unmaktaydı.

paçaları ilgine bicimde

Norveç Piyade Başçavuşu, 1940 Kış

ayları

süresince b u

üniforma koyu lacivert

kıvrılmış olarak giyiliyor. Teçhizat aslında haki üniforma için kahverengi malzemeden yapılmış. Ancak

kruvaze kaputun altına siyah renkte teçhizat elde giyilmekteydi . Miğfer çok az ka ldığı icin önce b u askere k u l lanılmaktaydı. Teçhizat dağıtılmış. Silôh, M . 1 89 - 1 0

yelken bezinden yeşil sırt çantası. aynı malzemeden

kahverengi bir çanta içinde taşınan ve sol tarafta kemere to k ı fön (resimde yok) gaz maskesinden o

l uş uy ord u .

Danimarka Krag Jorgensen 8 mil imetrelik karabina tüfeği.

Belçika tarafsızlığına güvenerek Almanların kendisine saldırmayacağını düşünüyordu. Ama Führer, Belçika'nın tarafsız kalmasını istemiyordu. Bu durumu bilmeyen Belçikalılar Almanların saldırı niyetlerini önemsemiyorlardı. Resimde 8 Nisan 1940'da başkentteki Krallık Sarayının önünden geçen Belçika askerleri görülüyor.

Moskova radyosu ise Stalin'in deme­ ci hakkında şu haberi yayınlamıştı: •Bir

savaş sorumluluğu bütünüyle İngiltere ve Fran sa'ya aittir.» Yine Pravda gazetesi

ocakta Almanya'nın batı cephesindeki «komik savaşı• hakkında şöyle yazıyordu:

26

«İngiltere ve Fransa savaş ilan et­ mişlerdir. Almanya değil, ;:ransa ve ln­ glltere barış tekliflerini geri çevlrmişleı, savaşı sadece sürdürmekte değil, daha yaygın hale getirmekte direnmişlerdir. ln­ giliz ve Fransız emperyalistleri bu sava­ şı bir dünya savaşı haline getipneyl lste­ mekt.edirler. Bunlar tüm insanlığı bir üzüntüler ve yoksulluklar denizinde boğ­ maya çabalamaktadırlar.»

İki ay sonra Molotow Yüksek Sov­ yet Şurasında şöyle "konuştu:

«Bilindiği gibi Almanya tarafından di­ le getirilen banş isteği İngiliz ve Fransız hükümetlerince -olumlu karşılanmamıştır. Görüldüğü gibi Almanya Avrupanın teh­ likeli emperyalist güçleri olan İ ngiltere ve

Fransa için tehlikell bir rakip haline gel­ miştir. Bu nedenle iki ülke Almanya'ya savaş ilan ettiler!»

Merkezi Londra'da bulunan Cekosla­ vak sürgün hükümetinin Moskova'daki temsilcisi yurt dışına çıkarıldı. Bunun ye­ rine yeni Slovak hükümetinin elçisi kabul edildi. Norveç'deki Alman harekatı Sov­ yet hükümetince olumlu karşılandı. Mo­ lotow Alman elçisine «Alman ordulan için tam bir başarı» diledi. Hükümet yayın or­ ganı izvestiya şöyle yazıyordu: «Danimar­ ka ve Norveç'deki Alman harekatının da­ ha önceki lnglllz ve Fransız kararlan ne­ deniyle zorunlu olarak ortaya çıktığı kuş­ kusuzdur. Alman harekatının meşruluğu konusunda gürültü koparmak gülünç bir davranıştır. Çün kü zaten İ ngiltere ve Fransa İskandinav iJlkelerinin egemenll­ ğine karşı saldınya geçmlşlerdlr. Bunlar İskandinav ülkelerini de savaşa karıştır­ mak istemekte, Almanya'ya karşı yeni bir cephe oluşturmayı planlamaktadırlar.ıı

Sadece propaganda açısından değil, savaş için son derece önemli hammadde yardımları hatta askeri yardımlarla da Sovyetler Birliği bugüne dek Almanya'yı desteklemişti. Mihver müttefik italya'nın tersine. Sovyetler Birliği savaş başlar başlamaz Alman yardımcı kruvazörlerlni kendi tersanelerinde donatmayı teklif et­ ti. Ayrıca Kuzey Buz Denizi limanı Mur­ mansk'da Alman donanması için bir üs kurulmasına izin verdi. En büyük Alman yolcu gemisi Bremen, İngiltere'nin Atlan­ tik'de ablukayı başlatmasından hemen sonra Murmansk limanından ayrılması üzerine Sovyetler Birliği bu limanda bu­ lunan bütün yabancı gemilerin üç gün sü­ reyle ayrılmalarını yasaklamış, böylece Bremen'in yola çıkışını İngilizler tarafın· dan öğrenilmesini engellemişti. Bu şekil­ de Bremen güvence içinde Almanya'ya ulaşmıştı. Yine Sovyetler Alman yardım­ cı kruvazörü «Schiff 45ııe, aslında bütün yabancı gemiler için yasak bölge olan 271

Fransızlar tarafından düşürülen

Messerschmitt ME 109 uçağı Paris'in ünlü caddesi Champs-Elysees'de halka gösteriliyor.

1 0 Ocak 1940 sabahı saat 1 1 . 30'da Belçika'ya inen Alman ' uçağında bulunan Reinberger'in üzetinde Almanların Belçika'ya yapacakları saldırının planları vardı. Reinberger bunları yakmak istediyse de başaramadı.

272

İngiltere ve Fransa hükümetleri Almanya'nın Polonya'ya saldırması üzerine birlikte hareket etmişlerdi. 5 Şubat 1940'da Paris'te toplanan liderler nasıl hareket edeceklerini tartıştılar. Resimde soldan sağa doğru Campinchi, Halifax, Daladier, Chamberlaın ve Churchill görülüyor.

Uzak Doğuya acılan Sibirya Boğazından geçiş hakkı vermişler. üstelik geminin ko­ lay geçebilmesi için yanına kılavuz kat­ mışlardı. Ancak bu Sovyet yardımı saye­ sinde Alman yardımcı kruvazörü Pasifik' de lngiltere'ye karşı bir korsan savaşına girişebilmişti. Bununla birlikte Almanya için politik destek daha da önemlisiydi. Moskova ko­ münist enternasyonal Komintern'in mer­ l