İnönü Ansiklopedisi / Türk Ansiklopedisi (cilt 21)

Citation preview

••

TURK

ANSİKLOPE-DİSİ CiLD

XXI

MlLLl EGITIM BASIYIEV1

A r KARA 197-1 ..

TÜRK ANSİKLOPEDİSİ KURULU Dr. Fethi TEVETO GLU ( "' ) .

Başkan

Prof. Dr. Hasan EREN, Başredaktör; A. Nihad AKAY.

Redaktörler Idare Işle r i

Harita- Klişe

:

Perihan

: Milli

ÇEL EBİ, Şu•be

Eğitim

Müdürü; Mustafa ONARLIOGLU, Uzman .

Basımevi Müdürlüğü (İ STANBUL ) .

YlRMl BIRINCI CILDIN YAZILARINI HAZlRLAYANLAR Te'lif :

Prof. Dr. Cemal Arif ALAGOZ, Dr. Abidin ARA, Kemal ARIC AN, Nihai ATSIZ, Prof. Dr. Ahmet C AFEROGLU, Al i ÇANKAYA, Perihan ÇELEBİ, Ecz. U ğ u r DERMAN, Doç. Dr. Mu am mer DİZER, Emekli Ami ral V. Ziya DÜMER, Yük. Müh. Enver EDlGER, Refi:k EPİKMAN, Prof. Dr. Necati ERANIL, Prof. Dr. Enis ERDIK, Prof. Dr. Hasan EREN, Prof. Dr. Osman ERSOY, Dr. Emel ESİN Seyfullah ESI N, Prof. Dr. Semavi EYlCE, Prof. Dr. Z. Fahri FINDIKOGLU, E mekli Gnrl. B u rh an GöKSEL, Ahdülbflıki GOLPINAR LI Abdül­ -kadir İNAN, Ziya lSHAN, Prof. Dr. Reşat IZBIRAK, Atıf KAH RAMAN, Sevinç KAROL, Prof. Dr. Fürfızan KINAL, Dr. Fa:hreddin KIR Z IOGLU, Prof. Dr. Hami KOÇAŞ, Ergin KO­ RUR, H. Zübeyir KOŞAY, Dr. Orhan KÖPRÜLÜ, Prof. Dr. Ercümend KURAN, Prof. Dr. Abdülkadir NOYAN, Kenan OKAN, Mustafa ONARLIOGLU, Baki ÖGÜN, Mehmet ÖN­ DER , Dr. Vedad ÖRS, Artila ÖZGÜÇ, Prof. Dr. Tahsin ÖZ G Ü Ç, Cahit ÖZTELLl, Yı lma z ÖZTUNA, Prof. Dr. Ercümend PA LABIYIKO GLU, Isınet PARMAKSIZOGLU, Nejdet SAN­ ÇAR, Nureddin SEVIN, M. Zeki SOFUOGLU, Engin SOZEN, Prof. Dr. Faruk SÜMER, Fevziye Abdullah TANSEL, Hüseyin TAŞTA N, Dr. Fethi TE VE TO GLU , Prof. Dr. !smail TUNALI, Prof. Dr. F. Nafi z UZLUK, M. Şakir ÜLK ÜTA ŞIR , Tahsin Ü NAL, Prof. Dr. Turgut V ARDAR, Prof. Dr. Talip YÜCEL. ,

,

Tercüme: Yağmu r ATSIZ, Prof. Dr. Hasan EREN, Ziya lSHAN, Afi f OBAY, Dr. Fe thi TEVETOGLU.

( *) Cildin ilk 5 fasikülü yayınlandık tan sonra aynlmıştır.

Vedad ORS, Dr.

J JAPON DİLİ VE EDEBIYATI : bk. JAPONYA.

JAPONYA ( resmi adı : Nippon), Uzak Doğu' da, dünyanın büyük devlet lerinden biri . Yüzölçümü 3 69 662 km' ( meskun olmayan adalar dahi l ) , nüfusu 1 04 650 000 ( 1 970 ) d i r. Başşehri Tökrö (nüfusu B 893 000 ) , önemli şeh i rleri Osaka, Yokohama, Nago}·a, Kröıo, ı ----- ı Köbe, Kiıakyuşu 'dur. Japon adalarr, Asya'nın doğu kıyısı açıklarında kuzey. doğudan gü· ney batıya doğru uzanır. Ülken i n baş lıca dört adası oian Hokkaido, Honşü, Ş i koku ve Kyüşü, }.'nın yüz­ ölçümünün % 97'sini meydana geti­ ' ri r. Bunlardan başka, 3 300 k adar ' adacık ve kayalık vard ı r ki, çoğu n e JAPONYA : Arma tarıma ne de h ayvancılığa elveriş lidir ; toprakl arının yaln ı z yirmide biri meskundur. Coğra fya : Japon adalarının esas yapı sın ı , Bariskan orojen i k hareketinin karş ı l ığı olan ve Hokkaido' nun ba tısı ile Honşü'nun büyük bir kısmını etki leyen Honşü oroienik hareketi meydana getirmiştir. Honşü orojenik hareketi , güneybatıda daha şiddetli, kuzeybatı da ise n i speten hafi f olmuştur. Bunun sonucu olarak, Kuzey Honşü'da batı böl­ geler yeşi l şisı lerden meydana gPlme ba�kalaşmış kayalada ayırt edilirken, doğu bölgelerin özelliği başkalaşma mos kay a ların meydana geti rdığİ paleo1oık ıabaka larrlı r. Güneyd e i se, Honşü·n un belkemiği olan plawnitleıden teşekkül eımiş bir bölge bulunur. ·

-----

Dağlar: ].'nın toplam yüzölçümünün % 6 7 si da,i!l ı k bölgelerden meydlna gelmiştir. Bu dağ l ı k bölgeler kuzeyd en güneye doğru şöyle sıralan ı r : Ası l Hukkaido daıllı k bölgesi ( en önemlisi Hidalra dağ zincıri ) ; güney- batı Hok kaido dağlık bölgesi ; kuzey - doğu Honşü' nun doğusundaki dağlık kısım ( Kitakami ve Abulcuma dağlık alan ları ) ; kuzey - doğu Honşü daki Oü sıradağlar ı ; kuzey - doğu Honşü nun batısın­ daki dağlık bölge ; Kanıo yakınındaki dağlık bölge, « Fossa Magna» y öresi ; Hi d a ve Kiso sıradağlarını i ç ine alan mer­ kezi y üksek yay lal�r ; İç Bölge dağl ık yöresi ( en önemlisi Çugok u d"ğlık yöresi ) ve D ı ş bölge dağl ı k yöresi {Kii, Kyu�ü dağ l ı k bölgeleri ) d i r. Yanardağ/ar: Japon ada ları, Pasifik çevresi volkan bö lgesi nin içinde kalır. Ülkerle bulunan 1 98 volkandan 40'tan fazlası, tarihi çağlar sırasında faaliyet gösrermıştir. Bu, dünyadaki faal volkan sayısının % 1 0 kadarıdır. Mey­ dana geldik leri volkanik kayalara . göre, başlıca iki bölgede toplanmış lardır : Çişima, kuzey - doğu Hon�ü. İzu Şıçiıo' {7 ada) ve Marianas kavsinı takip eden kuzey - doğu ]. volka­ nik yöresi ile Ryukyu kavsini takip eden güney - batı }. volkanik yöresi. }.'da, geniş ölçüde lav p latosu ve volkan tipi hariç, her çeşit volkan vardır. En çok görülen tip, konik şekillı strato - volkanlar dır (Fuıi dağı g i bi ) İkinci sı ra y ı lav kub-

beleri alır. Yine bili nen bir başka tip de geni� kalderalar­ d ı r. Aso kalderası bu sınıfa güzel b i r örnek teşkil eder. BunLırın etrafında süngertaşı ve volkan ik kül lerin bi rikme­ siyle tepeler ve platolar meydana gelmiştir. Volkanik ara­ zide, çok miktarda sıcak p ı n arlar ve derin volkan gölleri bulunur. Ova/ar: }'dı ovalar geniş yer tutmaz ; toplam y üz­ ölçümün ancak % 1 3 kadarın• kaplar. Bu ovalar, adeta da�ların devamı gibid i r. Nittk i m dağların kuzevden güneye doğru bir sıra merd•na getirdi�i kuzey - dujiu }. 'da. ova ve havza l a r da aynı yönde yer alır. Fsasen bütün ovalar, da,ıi:lardm inen kum ve toprakların birik mesi y l e meyd ana gelmiştir Sadtce İşikari, N i i gaıa, Kanro, Nubi ve T�ukuşi gi bi ni speten büyük ovalar ı ımak o'"sı brakreri �ösreri r. Bun l a r, daji ereklerin de, errJf l a rında tabii se:ler b·ıl unan birikinti kon i l�:: r i , ı rm ·k ları n aş�ğı kt:si m lerinde ise dtclra oval arı biçi m:n dedir. hmJk veya kıyı lara yakın yeı lerde seki çok görulür. Irmaklar: lrmak lar. sa• p dağlardan doğd uji:u ve denize u laşmak için ön 'er. nde uzun m� safe bulunmadığı için, ge­ nellikle kısa ve hızlı a k ı ş l ı d ı r. Ülkenin en uzun ırmağı olan Şirano, 369 km ri a ncak bul ur. Yaz başlarındaki yağmur mevsi minde veya tayfun lar sı ra ınd� bu ı r maklar hızla hba­ ı ı r ve yukarı kesimlerinde rop ı�k kaymasına. orıa ve aşajir ke­ sim lerinde i>e seliere seb�p olurlar. Böyle zaman lar dJ. büyük ırmaktır, normal zaman d a akııtıklaun ın 900 karı su akııı rlar.

'

.

JAPONYA: İmparaıor ve ailesi Imparatorluk Sa rayında

JAPONYA Selierin tekrarı, ı rmakların a�•ğı kesimlerinde birikimi ova­ ları m eydan a getiri r .

Kıyılar: To p l � m uzun luğu 26 000 k m yi bula n Japon kıyı laH son derece girintili ç ıkı ntılıdır. D1premler : ]. , en s ık deprem felaketine uArayan ülkelerden biri olarak tanını r. Yeryüzündeki dep r t m ener­ j i sini n yakl a ş ı k olarak % O kadar ı ( 2 X 1 001 erg ) J. çev­ resinde toplanmı�tır. B üyük de p re m le r g e n ellikle Sanriku, Tokrido ve Nankaido çevresinde , o rı a d e recel i dep re mler ise Japon Denizi kıyı larında gö rülür. H .. kkaido ve Honşü adalarında büyük dep re m o lm az. Yeraltı servetleri : ]. , maden ierinin çeşitli liği yönün· den zengin olmakla beraber, birkaç maden sayı l mazsa, bun­ ların mıktarı bakımından fakirdir. Mi ktar yönünden bi r değer i fade edenler. p i rit, siyah kurşun, k i reçtaşı ve k ükü rt­ ten ibarettir. Kömür, ba kır, çink o ve manganez rezervleri de o ldukça fazladır. Diğer madeniere nispetle bol olan t a�kömürü , ekseriya ince ve kırık damarlar halinde görül­ düğünden, kok yapma hassası ve ı sı d eğeri d ü�üktür. Bu kömürler lll. j eo l o ı i k devre ai d olup ziftlidir. Bu yüzden ağır sanayiin ih tiyacı olan kok kömürü yurt dışı ndan geti· rilir. B aşl ı c a kömür madenieri n i n Hokkaido ve KyÜiÜ gibi sanay i bölgelerinden uzak yerlerde bulunmaları da, bu kö m ürlerde n fayda lanılmasını güç leşti rir. Diger bir enerj i k ayn ağ ı olan petrol, Akita'da önemsız miktarda elde edi lir. Maden cevherleri arasında, Akira, İware ve E hime'den çıkar­ tı lan bakı r başta gelir. Gıfu ile HokkaiJo'da çinko ve kur­ şun ; O kayama, Akita v e İwate' de ise sülfürik asit yapımın­ da kulı a nıla n demir sülfit bulunur. Ü lkenin her tarafından çıkartı lan ki reçtaşı. çimento endüstrisinde �en i ş çapta kul­ la n ı l ır ve çok ucuzdur. Kükürt ise Gunma, İwate, Oit a v e Hokkaido gi bi v o l kan i k bö l g e lerde istih s a l edilir. Iklim: }.' n ı n iklimi kış aylarında büyü k ölçüde mu son rüzgarlarının etkisi alıında kalır. Sibirya'da meydana gelen yüksek basınç merkezinden, Kuzey Pasifıle'teki Aleut Ada· larınd�ki alçak basınç merk e zi n e doğru esen bu rüzgar­ la r , Japon Denizi'nden taşıdıkları nemle }.'nın bu denize bakan k ı y ıl arınd a şiddetli kar yağı � ların a sebep olur. Buna karşılık, ü lkenin P.ı.sifik'e bakan k ı y ı larınd a kışlar çok ıl ı ml ı gl'çer. İlkbaharda Yangtse ı r m ağı nın aşağı kesimlerinde ve Mançurya'da teşekkül ederek Pasifik Okyanusu ve Japon De n izi dola y i a rı n a yayıl an al { a k b as ıncı n etki s i )• le }.'da ılımlı b ir iklim görü lür. Bu mevsimde, güneyden çok kuv-

]1\t'ONYA : Prens ve Pr e nses Mikasa, Ankara Palas'ta şereflerine v eril en kabul resminde

JAPONYA : Prens ve Prenses Mikasa, Bursa ' d a Türk folklor ekibiy le beraber

vetli rüzgarlar, bazen fır t ı n a halinde e � e r . Alçak basınç m erkezi Japon Den izi ü zerinde meyd ana geld iği zaman, dağ lardan esen k uru rüzgarlara fön adı veri l i r . Fön rüzgar­ ları, dağla rdaki karların b;rdenb ire erimesi sonucunda sel­ Iere ve yangın tehlikesinin artmasına sebep olur. Japon ikliminin en önem l i özel l iklerinden biri , yaz baş larınd a k i bai u den i len yağı şlı mevsimdir. Bu mevsim­ de, ü lkenin güney bölgeler i kuzeye oranla ç o k daha fazla yağı� alır. Mesela Kyuşu'da y ı llık yağış mikt a rını n % 30 40 kadar ı bai - u sırasında düştüğü halde , Hokuriku ve Tohoku bölgeleriyle Hokkaido'da bu nis p et % 1 5 'in altın­ dad ı r. ]. , yağmur mevsim inde, gün e yde . Kuzey Pasifik yüksek basınç alanının batı kısmı olan Ogasawara bölge s i yüks�k basınç merkeziyle kuzeyde, O l ptsk Denizi çevre­ sinde toplanan başka bir yüksek basınç alanının etkisi al­ tında kalı r ; bu iki hava kütlesi arasında, bütünüyle Kuzey yarımküre özel likleri gösteren ve ku t u p cephesinin bir par­ çası olan bai - u cephesi teşekkü l eder. Bu durum, Haziran başlarında n Temmuz ortasına kadar devam eder. Hava, bai - u alanının 300 km ye kadar kuzeyinde kalan bölgelerinde yağ ı şlı, 700 km ye kadar kuzeyinde kalan bölgelerinde bu­ lutlu, güneyinde kalan bölgelerde ise açıktır. ·

Temmuz ortalarından itibaren yağışlı havalar ger1de k al ı r ve }. 'da gerçek yaz başlar. Ogasawara yüksek basınç alanının etkisi altında kalan Batı }.'da çok sıcak günler görülür. Arada sı rad a , öğleden so nral a rı gök gürültülü sa­ ğanak yağışlar olur. Bu devreyi taki p eden günlerde tay­ funa rastlanabi l i r. Pasifik Okyanusu'nda, 5" K- 25° K en­ lemleri arasında kalan bölgede m eydana gelen alçak basınç alanının meydana getirdiği bu tayfun lar, başlangıçta b a t ı yönüne doğrulur, Formeza körfezi doğusunda yön değişti­ rerek doğuya döner ve }.'yı etkisi altına al ı r. Şiddetli bir tayfun 1 00, hauii 200 km çapındaki bi r bölgeyi e t kileye bi ­ l i r . T ayfu n m erkezinde ba sı nç , 920 - 98 0 m b kadard ı r . }.'da yılın en güzel mevsimi, Ekim ortalarında başla­ yan Akibare ( sonbaharın güzel havası ) dir. Bu s ı r alard a ülke, bir yüksek basınç a l a n ı n ı n etkisi altına girer ve gü­ zel, güneşli günler görülür .

Yağrı/ar: ].'da yıllık yağış m i k t ar ı , ortalama 1 000 3 000 mm ara s ı n dadır ; ancak. Odaigahara dağı ile Ki i böl­ g e si gibi birkaç yerde, 5 000 m m ye çok y a kla�ır . Kışın Ja p on D enizi ' ne b a ka n bölgelerde , Pasifik Okyanusu k ı yı l a­ r ı n ı n t am tersin e , şiddetli ka r yağ ı şları görülür. Haziran ve Temmuz ay l a rı nd ak i bai - u sı rası n d a ve sonbahardaki

JAPONYA

3

Fa11na: ].'da memeli hayvan çok bulunur. 520 çeşit kuş bı linmekted i r. Böcek türleri de sayı lamayaca k kadar çoktur. Hokkaido ve H onş ü arasında, memeli hayvan, kuş ve böcek türleri bak•mından biriz farklar görülür, B lack stone ( siyah taş ) çizgi i, iki ada arasında bu yönden sınır teşki l eder. Honşü, Şikoku ve Kyüşü adalarında, beyaz yakalı ayı (Tsuki - no - waguma ) , yaban domuzu, geyik, Japon ma,·munu, tilki ve raccoon köpeği çok bulunur. Nüfus: ]. , ıoo mi lyonu aşkın nüfüsuyla dünyanın 7. ülkesi d i r. ı 968 sayımına göre ıo ı 4 1 0 000 ( 1 8 7 2 'de 34 800 000 ) olan nüfus, her yıl ona lama ı mılyon anmak­ tad ı r. Nüfus yoğunluğu, km' ye 274 k i şidir.

Nüfüsun hemen heme' % 80 kad•r• Hon•ü' da vaş�r. Toplam yüzölçü TIÜ o·am o/c 3 , 6 olan Tökı ö ve çe v resi n de, Japon nüfüsunun o/c 22 ', i yerlet risi içönde en önem l i yeri çeşitli deniz ürünleri alır. J 'nı n bu �ün büyük bir balıkçılık fi losu ve kıyılarda bir�ok «deniz çifılikleri» vardı r. Bu çiftlik lerde, inci de dahi l olmak üzere, her çeş i t deniz ürünü i şlenerek yurt ici tüketimine ve ih racata hazır duruma getirilir. Ba· lıkçı lıkıa P• ru' dan sonra dünyada ikinci gelmektedir. Elektrik enerj isi isti h�ali de son yıllarda çok gelişmiş ve 1962'den beri hidro - elektrik santral larının yerini ıerrno ­ elektrik santralları almaya baş lamıştır. 1 967 yılında üreti­ rnin o/o 70 kadarı bu tip santrallar vamasıyle sağlanmıştır. Tarım: }. "da tarımın ekonomi i çindeki önemi çok küçüktür. ı 968 yılında yapılan istaıi stikler, çalısan nüfusun yalnız % ı 8 , 7 sinin tarırnla uğraşıığını , gayri safi milli hasılanın ise ancak o/o 8 kadarının ıarırnla sağlandığını gös­ termektedir. ll. Dünya Harbi'nden önceki yı llarda Japon tarımının en büyük özelliklerinden biri, ekili toprakların hemen he­ men yarısının kiracı çifıçiler tarafından i şlenmesiydi . Harb­ den sonra yapılan toprak reformlarıyle bu toprakların önemli bir kısmı sahiplerinin elinden alınarak tarırnla fii­ len uğraşan herkesin toprak sahibi olması sağlandı. 1 94 ı yılında ekili arazinin o/o 46,7"si kiracı çiftçiler tarafından işlenirken, ı Q 65 ıe bu oran % 5 e düşmüştür. Ülke yüzölçümünün o/o ı 6 kadarını ekili topraklar kaplar (5 897 000 ha) . ı 967 yı lında bu topraklarda üre­ tilen ürün ler, rnikıarlarr ve toplam üretime olan oranlarıyle birlikte şöy le gösterilebilir :

3,0

ıoo,o

Hokkaido"nun bazı böl ümleri sayılmazsa, pi rinç ekimi yapılan ana bölge Kuzey Honşu"dur. İki değişik çeş it picinç ise ülkenin sadece güneyinde yerişir. Meyveler arasında portakal ve mandalina güney · batıda, elma ise kuzey- doğuda yetişir. Büyük şehirleri çevreleyen topraklarda da sebzecilik yapı lmaktad ır. Japon tarımı eskiden ıamamiyle el emegıne dayan­ makraydı. Ancak, 1 950" lerin ikinci yarısından sonra çok hızlı bir rnakineleşme baş ladı. Bugün her 1 , 8 çiftliğe ı makine düşmekted i r. Batı ü lkeleriyle karşılaştı rıldığı zaman, }."da hayvan­ cılığın geri kalmış olduğu görülür. Bununla beraber, do­ muz yetişti ri lmesi ve kümes hayvancı lığı bir hayli gelişmiş­ tir. Harb öncesi devi rlerdeki i pekböcekçi l iği, suni ipeğin rekabeti yüzünden önemini kaybetmiştir. D utluklar bugün Orta Honşu"da toplanmış olup ekili arazinin sadece % 2,3' ünü kaplar. Dı ı liraret: ]. genellikle, dış ülkelerden yakıt ve ham madde satın alan , karşılığında işlenmiş madde ihraç eden bir ülked i r. II. Dünya Ha rbi 'nden önceki yıllarda daha çok Asya ülkeleriyle ticaret yapan ve başlıca ihraç ,

"

'

'

JAPONYA : Diyet binası ( solda geride) ve Dışişleri Bakanlığı (önde) ile resmi dairelerio bulunduğu semıin bir kısmı

JAPONYA

7

büyük bir gelişme içindedir. Bunun bir sonucu olarak, 1 966 yılında karayoluyla yapı lan mal nakliyarı demi ryoluyla yapı landan daha fazla olmuştur. Bu gelişmeye pıralel ola­ rak }.'da özel otomobi l sayısı d a son yı llarda büyük bir artış kaydetmiş olup bugün her 10 kişiye 1 otomobi l düş­ mektedi r. Bu alanda yapılan bir başka i statistik de 1967 yılındaki yolcu nakliyatının % 1 6,8'inde özel otomobil leri n kullanıldığını ortaya koymuştur. 1 967 yı lında yapılan ölcümlere göre, }.'daki karayol­ larının toplam uzunluğu 997 000 km dir. Bu arada 1 960 yı lından beri ekspres yol yapımına da başlanmış olup bun­ ların bi r kısmı halc:n tamamlanmamış bulunmaktadı r.

IL Dünya Harbi 'nden önce dünyada üçüncü gelen Japon ticaret filosu harb sı rasında ıamamiyle mahvolmuş, fakat sonradan yapılan çalışmalarla 1 958'de harbden önceki duru· muna ulaşmıştır. Halen J. 19 587 000 ton luk ticaret filo­ suyla dünya beşincisidir. }. , 100 tondan büyük çelik kar­ kaslı gemilerin sayı sı bakımından 6 877 gemi ile dünya bi rincisidir. Bugün ].'da ticari eşya nakl;yatınrn % 42,2'si deniz yoluyla yapılmaktadır. İh rac:tnn % 37 'sinde, iıhalaıın i se % 47' sinde }apon gemi leri kullanılmaktadı r ( 1 967 y ı lı istatistiklerine göre ) .

1 9 B yılında kurulan Japon Hava Yolları (}AL ) , }.'nın tek milletlerarası hava yoludur. Bundan başka iki hava yolu işletmesi , içteki büyük şehi r ler arasında sFfer yapmaktadır. En önemli iki hava alanı. Tö kyö ve Osaka mi l letlerarası hava alanlarıdır. JAPONYA:

Eğitim : a. Tnlugawa devri önceıi: }.'da sistemli eğitimin kaynağı, VIII. yüzyıl başlarında resmi memurları n

İmparator Diyet'in bir oturumunu açarken

maddesi pamuk ipliği olan }. , harbden son ra ağır sanayii· nin gel işmesi üzerine, dış ticaret politi kasını tamamiylc: de­ ğiştirmiştir. Bu değişik lik Japon dış ticaretinin gelişmesine büyük çapta yardım etmiş ve 1 968 yı lında ]. , 1 29 720 mi lyon dolarlık ih racat, 1 29 872 milyon dolarlı k ithalaıla, Amerika Birleşik Devletleri 'nden, Batı A lmanya ve İngi ltere'­ den sonra dış ticaretre d ünyanın dördüncü en faal ülkesi hali· n e gelmiştir. }.'nın en fazla ticaret yaptığı ü lkelerin başında Amerika Birleş i k Devletleri gelir. Halen toplam ih raca tın % 3 1 , 5 ' i ve toplam ithalat ı n % 27,2 'si bu ülkeı-le yapı!· maktadır. Amerika Bir leşik Devletleri 'nden sonra en önemli ihraç pazarları Kore ile d iğer Asya ülkeleri olup bu ü lke­ lere özellikle makine satılır. YiPe Ameri ka Birleşik Dev­ letleri 'nden sonra en çok ithalat ya pılan ülkeler, .Avustral­ ya, Kanada, İ ran ve Suudi .Arabistan 'dır. Avustralya'dan yün, Kanada'dan buğday, kereste ve bakır fi lizi , İ ran i l e Suud i Arabistan· d a n i s e petrol ihti yacı ka rşılanır. Başlıca ihraç mallarını çeşitli makineler, demir ve çelik, madeni eşya, gemi, otomobil, hassas ci hazlar ve elektrikli aletler teşkil eder. İthal edi len maddeler arasında ise, petrol, ke­ reste, demir fi lizi ve ham pamuk önemli yer tutar.

Ulaıtırma : Ulaşım yol l arı a rasında en gelişmiş olanı demiryollarıdır. 1 967 yı lında yapılan İstatistikler, mal nak­ liyatının % 24,4'ünün, yolcu nakl iyatının ise % 6 1 , 2 'sinin trenle yapıldığını gösterm işti r. Ülkenin her köşesini birbi­ rine bağ layan 2 7 587 km lik demiryolu şebekesinin % 7 5 , 2 ' si dev leıe, % 24,8'i ise Ö>el teşebbüse aiddir. Şebekenin % 38,4 'ü elek t rikli tren lerle ulaşıma elverişlidir. Demir­ yolu ulaşımdaki sürat dünya rekoru ni t eliğindedir. Demiryollarının tersine, karayolu ulaşımı son yıllarda



JAPONYA : Kö,e, O saka, Kyöto ve Naaoya'yı birbirine bağlayan ekspres yol

8

JAPONYA

]APONYA : Nakanoşima veya O;aka 'nın i� bölgesi ve ekspres yolları şebekesi yetiştirilmesi amanyla ü l kenin çeşötli bölgelerinde kurulmuş olan ve başlıca özelliklerinden biri, Çin 'deki eğitim si ste­ mini örnek tutan okullardır, Orta Çağ'dan son·aki ].'da en önemli eği tim kuruluşu olan Aşi kaga okulunda, i lahi­ yar, askerlik, tıp ve yabancı edebiyatlada birlikte çok çe­ şitli konular öğretiliyordu. Böylece, bu okul bir çeşit Genel Bi limler Fakültesi niteliğin deydi. XV. yüzyıldan sonra, Buddhist rahipler man:ısıırlard a çocuklara okuma ve yazmıı öğretmeye başladılar. Böylece, din adamlarının eğitim hi zmeti yük lenmesi, ].'da eğitimin gelişmesini büyük ölçü­ de etkilemiştir. b. Tokugawa devri : 260 yıl sü ren Edo ( Tökı·ö'nun eski adı ) döneminde, idareci sınıfların hi zmetindeki Samu­ rai denilen görevli lerde askerlik bi lgisinden çok id•reci lik kabi liyeri aranıyordu. Durum bövle olunca, bu türlü kim· seleri yerişti recek okul ların açılması büyük önem kazanmış ve dönemin ilk yarısında açılan okull arın sayısı 280'i bu l­ muştur. Bu okul larda, Çi n li lpri n Konfuçyüs klasik leri yanı­ sıra, k la•i k Japon edebiyat ı ve batı d ünyasından alınmış bilgiler de öğretiliyordu. Bütün bunlardan başka, Edo dev­ rinin ortalarından itibaren ıerakoya adı veri len birtakım halk oku lları d a açılmıştır. Bu okullar, bird enbire zengin­ leşerek çocuk larına güveni lir bi r gelecek hazı rlamak i steyen tüccar sınıfın desteğiy le çabucak gelişmi ş ve dönem sonun­ da 200 OOO'i aşan bir sayıya ulaşmışıır. Terakoya'larda, kana ve kanji yazıları , hesap cetveli kullanma usulü, mek­ tup ve tarih yazma sanatı öğreti liyordu. c . Meiji devri: 1872 yılından itibaren girişi len eğitim kampanyası sırasında artık Çin yerine Avrupa'daki sistem örnek alınıyordu. Bundan sonra, okula devam edenlerin oranı

hızla yükselerek 1 890 sonlarında o/o 80'in üzerine çıkmıştır. 1°00 yı lında 4 y ı l l ı k bir ilk öğrenim herkese mecburi kı lınmıştır. 1 908 ca ı i hinde mecburi öğrenim süresi 6 yıla ç•karı lmıştı r. Bu sıra larda okul çağındaki nüfusun o/o 98 ' i i l k öğrc:n i m i n i yapıyordu. Modern eğiti m sisteminin kuru­ lu$un dan 3•1 yıl kadar son ra ise hemen bütün eğitim süre­ sinin mecburi turulması ka rarlaştırılmıştır. 1 866 tarihinde öğren im h ayatı, i l k öğretim, orta öğ­ retim, öğreımen o�ulları ve impara ıorluk üniversitesi olmak üzere dört bölüme a yrılmışrı r. Bundan son ra çeşitli yen i l i k­ lter birbi rini ta kip erm iş, k ı zların da öğrenim gö rmesi fikri kabul edilmiş, ortaokullar akademik ve mesleki olmak üzere ikiye ayrı lmıştır. Me> : Fransızca olarak yayım­ lanmış Jöntürk gazeteleridi c. 86. «Meşrutiyet» : ı 9 1 0'da Şerif Paşa tarafından yayımlanmıştır. 87. «Meşveret» : ı 8 9 5 'te Os­ manlı ittihad ve Terakki Cemiyeri tarafından Ahmed Rıza Bey idaresinde Fransızca ve Türkçe olarak Fransa, İ sviçre, Belçika'da yayımlanmıştır. İlk l l sayısı taşbasması, 1 2 . sayı­ dan sonrası matbaa baskısıdır. 24. sayıdan itibaren tekrar taşbasması ve elyazması suretiyle çıkmıştır. Türkçesi Ab-

58

JÖNTO RKLER - J UAN

dülhamid'in i steği üzerine kapatılmış, Fransızcası Pari s'te çıkmaya devam etmiştir. Türkçe «Meşveret» ise bir süre İs­ viçre ve Belçika'da yayımlanmıştır. Bruxelles'de elyazması o larak çıkan 24 - 30. sayı ların sonuncusu 6 Mayıs 1 898 tarihi­ ni taşımaktadır. 88. «Metanet • : 1 898 Kasımında Kandiye'de Kudsizade Nuri Bey tarafından çıkarı lmıştır. 89. «Mir'at - ı Zaman» : 1 90 1 'de Lefkoşe'de Ahmed Tevfik Bey tarafından çıkarılmış haftalık bir gazeted ir. 90. «Mizan» : Daha önce İstanbul ' da da çıkarılmış bulunan bu gazeteyi Meh­ med Murad Bey 1 897'de Mısır'da ve Cenevre 'de yayımla­ mıştır. 1 7 Temmuz 1 908 - l l Nisan 1 909 tarihleri arasında İ stanbul'da 1 3 5 sayı daha yayımlanmıştır. 9 1 . «Mizan - ı Adalet» : 1897' de Kah i re' de Leon Fehmi tarafından yayım­ lanmıştır. 92. «Moniteur Ottoman» : 1 90 1 ' de Fransızca ola­ rak Paris'te Doktor Lıitfi tarafından çıkarılan gazetenin Türkçe i!avesidir. 93. « Muhbir» ( Le Mukhbir ) : İstan­ bul'da Filip Efendi tarafından hafta lık olarak 1 8 66'da çıka­ rılmaya başlanmış gazeted e yazılar yazmış bulunan Ali Suavi, Mustafa Fazı! Paşa'nın daveti üzerine Paris'e kaçın­ ca, «Mul:.bi r» gazetesini Namık Kemal ve Ziya Paşa ile bir­ likte Londra'da çıkarmıştır. 1 867 - 1 8 68 yıllarında 42 sayı çıkan bu gazetede Ali Suavi Jöntürklerin kararlaşurdıkları amaçlar dışında yayın yaptığı için arkadaşları tarafından terk edilmiş, Ali Suavi de gazeteyi kapayarak Paris'te «Ulıim» gazetesini çıkarmaya başlamıştır. Ayrıca bk. ALİ SUAV1. 94. «Muvakkaten Ulıim Müşterilerine» : Ali Suavi'­ nin 1 8 70'te Paris'in Almanlar tarafından kuşatılması üzerine Lyon 'da taşbasması teksi r suretiyle «Ulıim» yerine çıkardığı gazetedir. 9 5 . «Muvazene» : 20 Ağustos 1 897'de Fi libe'de, Mülkiyeli Ali Fehmi Bey tarafı ndan çıkarı lmaya başlanmış ve yayınına Filibe, Cenevre ve İstanbul' da 1 9 1 1 yılına ka­ dar devam etmiş bir siyasi gazetedir. 96. «Nasihat» : 1 898' de İ skenderiye' de Hayreddin Kaptan tarafından yayımlanmıştır. 97. «Neyyir - i Hakikat» : Mahmud Soydan Bey'in Manas­ tır'da yayımladığı bir gazetedir. 98. «Osmanlı» : 1 Aralık 1 897'den itibaren İsviçre, Mısır ve İngi ltere'de Dr. İshak Sükiıti (b. bk. ) , Ahmed Nuri, Edhem Ruhi ve Dr. Abdul lah Cevdet tarafından çıkarılan bir gazetedir. 99. «Osmanlı» : Atina'da Vatan Kütüphanesi yayını olarak çıkan bir gaze­ tedir. 1 00. «Otoman Monitör» : Aynı addaki Fransızca ga­ zetenin Türkçe baskısıdır. 1 0 1 . «Pimi» : 1 898'de Kahice'de yayımlanan siyasi mizalı gazetesidir. İçindeki yazı larda İbiş Ağa ve Abdülhamid takma adları kullanı ldığı görül­ mektedir. 1 0 2 . «Saadet» : 1 886'da Ahmed Fethi Bey tarafın­ dan çıkarılmıştır. 1 0 3 . «Sada» : Übeydullah Efendi'nin çıkar­ dığı bir gazetedir. 1 04. «Sadakat» : 20 Mayıs 1 897 - 1 5 Eyliıl 1897 tarihleri arasında Romanya'da yayımlanan Türkçe ga­ zetedir. 1 0 5 . «Sadikat» : 1 902'de Manchester'da İbrahim Hakkı Bey tarafından yayımlanan Türkçe gazetedir. 1 06. «Saday - i Millet» : 1 5 Aralık 1 898'de Köstence'de kısmen Türkçe kısmen Ulahça olarak Dr. İbrahim Temo, Şefik, Kadri ve İbn - i Mukbil Kemal bey ler tarafından çıkarılan bu gazete birkaç ay devam edebi lmiştir. 107. «Saday - i Millet, Journal» : 1 898 Martında Bükreş'te Hürriyetperve­ rin Fırkası Cemiyet - i Merkeziyesi tarafından haftalık, dört sahifelik, yarısı Türkçe yarısı Ulahça yayımianmış bir gazetedir. 108. «Sanack» : 1 900 yılında Kahire' de

Ahmed Saib Bey tarafından çıkarılan bu gazete Meşriıti­ yete kadar devaml ı yayın yapmıştır. 1 09. «Sanska Boşna» : 1 897 başlangıcında Bosna'da çıkan bu gazete «Genç Türk­ ler» başlıklı iki uzun makale yayımiarnıştır ( «Mizan», 1 8 Ocak 1 897 ti rihli 5 . numarası ) . 1 1 0. «Se!amet» : 1 90 l 'de Bruxelles'de eski Avlonya mebusu İsmai l Kemal Bey tarafından çıkarılmıştır. ll ı. «Seyf - i Hakikat» : Pire 'de İhsan Adli ve Nüzhet beyler tarafından çıkarılmıştır. 1 1 2 . «Şafak» : Kahice'de Şafak Cemiyeri tarafından yayımlanmıştır. 1 1 3 . «Şark» 1 898'de İbn - i Mukbi l Kemal Bey tarafından B ükreş ' te 19 sayı çıkmış bir gazetedir. 1 1 4. «Şark» : 1 90 5 'te Sofya'da Yörükoğlu İsmai l Bey tara­ fından kısmen Fransızca kısmen Türkçe olarak çıkarılan bir gazetedir. 1 1 5 . «Şark ve Garb» : 1 896'da Paris'te İbrahim Ed hem Bey tarafından yayımlanmıştır. 1 1 6. «Şıiray - i Os­ man i» : ı Şubat 1 907' de Kah i re' de Şiıray - i Osman i Cemi­ yeri adına Mustafa Nuri, Refi k - u! - azm tarafından k ısmen Arapça ve Fransızca olarak yayımlanan Türk gazetesidir. 1 1 7. «Şıiray - i Ümmet» : 1 904'te Kahice'de ve Paris'te ayda iki defa olarak yayımlanan bu gazeteyi Ahmed Rıza, Sami Paşazade Sezii ve Ahmed Saib beyler çıkarmışlardır. 1 1 8� «Tabi» : Bruxelles' de yayımianmış Türkçe gazetedir. 1 1 9. «Takib - i İstikbal» : 1 899'da Kahice'de Abdülkecim Hadi tarafından çıkarı lmıştır. ı 20. «Teessüf» : 1 900'de Paris'te Hakkı Bey tarafından çıkarı lmıştır. 1 2 1 . «Temaşay - i Esrar» : İslimiye'de Süleyman Fehmi Bey tarafından çıkarılmıştır. 1 2 2 . «Tercüman» : 1 907'de Bahçe - Saray'da Gaspıralı İsmail Bey (b. bk. ) tarafından haftada bir olarak çıkarılan gazete­ dir. 1 2 3. «Terakki» : 1 906'da Paris'te Teşebbüs - i Şahsi ve Adem - i Merkeziyet Cemiyeri adına Prens Sahahaddin ve Ahmed Fazlı beyler tarafından yayımlanan gazetedir. 1 2 4. «Tokmak» : 1 90 l 'de Cenevre'de bazı Jöntürkler tarafından çıkarılmıştır. 1 2 5 . «Tuna» : 14 Mart 1865'te Rusçuk'ta Türk­ çe ve Bulgarca olarak kunduracı u stası Mehmed Teftiş Efendi tarafından çıkarı lmıştır. 1 26. «Türk» : 5 Kasım 1 903'te Ka­ hire'de Fevzi ve Celal beyler tarafından çıkarılmıştır. 1 27. «Uh uvvet» : 1 904'te Rusçuk ve Filibe'de Mehmed Teftiş Efendi'nin çıkardığı bir gazetedir. 1 28. «Ulıim» : 1 8 69'da Pa­ ris'te Ali Suavi tarafından elyazması ve taşbasması teksir suretiyle çıkarı lmıştır. 1 29. «Ümit» : 1 900'de Kahice'de Bedir­ hanpaşazade Mehmed Silih tarafından kısmen Arapça ola­ rak çıkarılan Kürtçü gazetedir. 1 30. «Vatan& : 1 8 9 5 ' te Ati­ na'da R. Murad tarafından çıkarılmıştır. Taş basması nüs­ haları da vardır. 1 3 1 . «Vatan Hadimi» : 1 906'da Karasu (Kırım) da Ahmed Agayef, A. Reşad Mehdiyef ve A. Emir Hüseynof tarafından yayımlanmıştır. 1 3 2 . «Yeni Fikir» : 1 90 5 'de İskenderiye'de yayıml .. nmıştır. 1 3 3 . «Yıldırım» : Aralık 1 9 0 l 'de Pire'de Re'fet Bey tarafından 1 5 günde bir çıkarılan gazetedir. 1 34. «Yıldız» : 1 892'de taşbasması olarak Atina'da çıkarılan bu gazetedeki yazılar kısmen Fransızca­ dır. 1 3 5 . «Zaman» : Kıbrıs'ta Derviş Paşa tarafından yayım­ lanmıştır. 1 36. «Zuhuri» : Kahice'de Kemal Sadeddin Bey tarafından yayımlanmıştır. - Fethi Tevetoğlu

JUAN [�uqn], Arag6n ve Navarra kralları. I. Juan ( Perpignan 1 3 5 0 - 1 3 95 ) , Arag6n kralı ( 1 387 - 1 395 ) . Kral IV. Pedro el Ceremonioso'in oğludur.

JUAN - JUDO I l . ]uan ( 1 397 - Bareelona 1 479) , Navarra ( 1 4 2 5 1479) ve Aragün kralı ( 1 4 5 8 - 1 4 79 ) . I. Fernando'nun oğ­ lu, I I I . Carlos'un kızı Navarra ' l ı Blanca'nın eşidir_ Eşi ölünce ( 1 44 1 ) oğlu Carlos'a karşı iktidarı elinde tutmuş­ tur_ Kardeşi Alfonso el Magnan imo'nun ölümünden sonra

( 1 4 5 8 ) Arag6n

kralı

o lmuştur.

Karaion lar

ayaklanınca,

onlara C a rlos ' u genel naip olarak vermek zorunda kalmış­ tır ( ı 461 ) . Fransa kralı Xl. L ouis'nin yardımını sağlamak için ona Cerdagne ve Roussi l lon eyaletlerini terk etmiş, ( 1 4 62 ) , 1472'de Katalanya'yı Anjou dukasından geri alma­ ya muvaffak olmuştur.

JUAN [&uqn] , Cas ı i l l a kralı ( 1 3 58 - 1 3 9 0 ) , II. Enri­ que'n i n oğlu. 1 3 79'da babasının yerine geçmiş Portekiz kralı I . Fernando'nun kızı Beatriz ile evlenmiştiL Fernan­ do öl ünce, ]. Porteki z kralı olmak i stemiş, fakat Alj ubar­ rota' da mağlup olmuştur ( ı 38 5 ) . Barış Bayona ( ı 388) da imzalanı rken Castilla veliahdına i l k defa olarak Asturias prensi unvanı veri lmiştir_ Il. ]. , Castilla kralı ( 1 406 - 1 4 5 4 ) . Babası I I I. Enri­ que' nin iki yaşında iken halefi olmuştur. Zayıf bir karak­ tere sahip olan ]. , büyük lerio oyuncağı olmuş ve yönetimi Alvaro de Duna'ya bırakmıştır.

JUAN [ğuqn ] , A�·usturyah ( Don ) : bk. JOHANN, Avusturyalı (Johann von Österreich) veya DON ]UAN DE AUSTRIA. JUAN J UAN'LAR, Çin kaynaklarında Avar'lara ve­ •

ri len ad. B k. AV AR'LAR.

JUAREZ GARC İ A [h11qm garsfa] , Beni to (San Pablo Guelatao, Oaxaca 1 806 · Meksiko 1 8 7 2 ) , Meksikalı siyaset adamı ve cumhurbaşkanı. 1 8 6 1 'de Meksika cumhur­ başkanı olmuş , Avusturya i mparatoru Maximi lian'a ve onu destekleyen Fransız k uvvetlerine karşı savaşmış ve on­ ları yenmiştir. Liberal karakterde bir siyaset takip etmiştir. PUR.

JUBBULPORE veya JABALPUR : bk. CABAL·

JUDO (Japonca : ju = çeviklik, ki bar lık, şiddet gös­ termernek ve do = metod, yol, disiplin ) , Japonlar tarafından j i u - j itsu ( b. bk. ) denilen eski savaş metod ları ve kavga sporu örnek tutularak yapılmış si Uhsız'_bir saldırı ve savunma siste­ mi ; çevikliğe daya:-----: nan bir güreş çeşidi. B ugün Türkmenler arasında hala devam eden aba güreşi ile büyük bir benzerlik gösteren ve yeni bir spor dalı olarak ka­ bul edi len ]., 1 964' te olimpiyad oyun­ ları i ç i n e alın­ mı�tır. ]. , birçok ülkelerin silahlı kuv­ v et l e r i n de bir eği­ tim kolu olarak da öğretilmek tedir. ] . .:.....--- ' ]UDO : T. C. ]. Federasyonu amblemi ilk önce, bir askeri idarecinin oğlu olarak Jigoro Kana ( 1 860 - 1 938) tarafından

59

bugünkü modern spor haline getiri l miştir. Vücut yapısı zayıf olan Kana, bu fizik e ksikliğini hem bedeni, hem de kafayı kul lanarak gidermenin yollarını aramıştı. Tökyö Üniversitesi öğrencisi i ken j i u - j itsu'ya merak sardırarak, bu sporu üç ayrı öğ r etmenden öğrenen Kano, üç ayrı kaynaktaki metod ayrılıklarını fark etmiş ve bütün saidırma ve savunma yol­ larını incelemiştiL Bunlardan bazılarını alıp bir kısmını terk ederek yaptığı eleme sonucu ]. adını verdiği sporu meydana ge­ tirmiştir. Vücut kadar kafayı da çalıştı rınayı gerektiren ]. sayesinde güçlü bir rakibin elinden çeviklikle kurtulmak ve onu yere vurmak kolaylığı elde edildiği gibi, çelimsiz bir kızın dev cüsseli bir erkeği yere sermesi de sağlanmakta­ dır. Kano, mistik bir yanı, garip ahlak kuralları da bulu­ nan ]. 'yu 1882 yılında Kodokan ]. okulunu kurarak öğret­ meye başlamıştır_ ]. , kısa sürede Japonya'ya ve daha sonra bütün d ünyaya yayılmı ştır. 1 9 5 5 yılında d ünyadaki ].'cu ( j udoka ) ların sayısı dört mi lyona ulaşmıştır. Türkiye'de ]. çalışmaları ancak 1 963 yılında, Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü teşkilatı dışında İstanbul, Ankara , Samsun, İzmir, Adana'da ve as­ keri okullarda baş lamıştır. Sayısı çok az olan meraklıların yanlış metodlarla çalışmaları, Beden Terbiyesi Genel Müdür­ lüğü teşki latının eğ itime m i lletlerarası Kadokan tekniği i le bir düzen ve birlik kazandırması ve 1 963 yılında Güreş Federasyonu Başkanlığı bünyesinde ]. Kolu olarak başlayan teşki latianma ile normal yola girmiş ve h ızla gelişmiştir. 16 Nisan 1 966'da Türk ]. Federasyonu kurulmuştur. Kon­ trollu çalışmalarla İstanbu l'da açılan kurslar sonucu ]. , 1 964 - 1 968 arası dört yılda 1 8 i limizde teşkiUtlı çalışma­ larını artırarak }.'cu sayısı 90'dan 2 1 68 ' e yükselmi�tir. Genç Türk kızları, kuvvetten çok çeviklik ve kafa isteyen bu spora büyük bir i lgi göstermektedirler. J.'culuğa gi ren her sporcu, önce onun gelenek ve tö­ relerine uymak, ruhuna saygılı olmak zorundadır. ]. , Buddha felsefesi prensiplerine uygun olarak işle­ yen bir y ücelme yoludur. Ruh temizliği ile ve bir çeviklik içinde, insana kendi kusurlarını görme ve düzeleme imkanını kazandıran bir yoldur. ].'cu ( j udoka) nun, başlıca giyimi j udogi adı verilen bir çeşit kimonodur. Sağlam beyaz bez­ den yapılmış bir ceket ve pantolonda n ibarettir ; beline, ] . ' cunun ustalık derecesini gösteren renkte bir kuşak bağ­ lanır. Acemiler için beyaz, sonra y ükseldikçe sarı, turuncu, yeşil, mavi, kahverengi ve siyah kuşak kullanılır. J. , kalın bir k eç e veya ha sır üzerine iyice gerilen ve tatami denilen bir branda bezi üzerinde yapılır. Müsabaka­ lar 3 - 2 0 dakika sürelidir. Genellikle bir sayı ( ippon ) kazan­ dıran başarı lı hareketi ilk yapan ]. ' cu m üsabakayı ka zanır. Galip geti ren sayı, rakibi sırt üstü yere vurarak, otuz saniye yerde tutmak, kol bacak bükmek veya boyaunu sıkarak mü­ sabakayı bırakmasını sağlamakla kazandır. Yumruklaşma gibi zorbalık hareketleri yasaktır. Geçerli oyunlar, fırlatma, hareketsiz bırakma, burgu, kle takma, sıkma veya boğma· dır. İki taraf da sayı kazanınazsa hakem, J.'cuların çeviklik ve canlılığına, bi lgi ve tecrübesine bakarak birini galip sayar. 1930'dan bu yana spor olarak çok gelişen ]. i çin bir­ çok ülkelerde şampiyonluklar düzenlenmiş ve bugün bu yarışmalar _ mi lletlerarası bir değer kazanmıştır.

60

JUDO

ı

2

3

Arka'

4

6

[

-

l J

-

8

JUDO :

9

ı . Selamiaşma

( ayakta ) ,

( Shizentai ) , 4. Duruş (Jigo - Hontai ) , 6. Geriye düşme,

10

katlama usulü,

\

7 . Yana

2. Selimiaşma ( yerde ) ,

düşme, 8 . Yuvadanarak

10. Kuşak bağlama

3. Duruş

5. Yönde denge bozma ( Kuzushi ) ,

düşme,

9 . Gömlek

J UGLAR,

Clement

-

JUGL.,. R, Clemenl ( Pari s, 1 8 1 9 - Paris 1 905 ) , Fransız hekim ve iktisatçısı. Ekonomide faa liyet ve durak­ lama ların münavebesi kavramını ilk olarak J. kul lan­ mıştır. Başlıca eseri, Les uiJes commerciales et leur retour

periodique en France, en Angleterre et aux Etats - Unis (Ticari buhranlar ve bunların Fransa, İngiltere ve Bi rleşik Devletler'de düzenli olarak tekerr ürü ) [ 1 862] adlı eserdir. JUHASZ [ ; tt has] , Gyula ( Szeged 1 88 3 - Szeged 1 9 3 7 ) , Macar şairi. «Nyugat» dergisi çevresi nde toplanmış olan yazar ve şai rler arasında önemli bir yer tutmuştur. Şair olarak Mihaly Babits (b. bk. ) e yakındı r. lirik şii rle­ rinde yurdunun güzellikleri yanında Anna adındaki sevgi­ lisine karşı duyduğu sevgi ve bağlılığı d i le getirmiştir.

J l) KOV. Georgiy Konsıanıinoviç ( doğ. Strel­ kovka 1 8 96 ) , Sovyet mareşali. 1 9 1 7"de Rus ordusunda teğmen iken ihtilale katılmış ve Denikin ve Vrangel"e karşı savaşmıştır. 1 93 9 ' d a Mançurya'da Japonlara karşı çarpışmış­ ıır. 1 940' ta Kızıl Ordu genel kurmay başkanı olmuş , 1 94 1 '­ de Moskova önünde cereyan eden savaşta Almanları baş­ kentten 200 km geri lernek zorunda bırakmıştır. 1 942 - 1 94 3 yıllarında Stalingrad"ın savunmasını idare etmiştir. 1 944 1 94 5 "te J. Uk rayna, sonra da Beyaz Rusya cephesinin kuman­ danlığını yapmış, Varşova"yı zapt ederek, Almanya'ya ve Berlin 'e girmiştir. 8 Mayı s 1 94 5 'te Sovyetler Birliği adına Alman ordularının tesl im olma vesikasını imzalamışıır. Bir zaman Almanya'da Sovyet işgal kuvvetleri kumandanı iken 1 946'da Sovyet ler Birliği'ne geri çağrılmış ve halkça çok sevi lmesinden korkan Stalin tarafından Odessa askeri böl­ gesi kumandan lığına tayin edi lmiştir ( 1 947 ) . Stalin öldük­ ten sonra ]. Milli Savunma Bakanı yardımcısı ( 1 95 3 ) , sonra d a Milli Savunma Bakanı olmuştur ( 1 95 5 ) . 1 9 5 7 "de Komünist Partisi Merkez Komitesi Prezidyumu üyeliğine getiri lmiştir. Birkaç ay sonra ljruşçev tarafından emekliye sevk edi lmiştir.

JUK9VSKİY, Vasiliy Andreev i ç (Mişenkoe, Tula guberniyası 1 7 8 3 - Baden - Baden 1 8 5 2 ) , Rus şairi. Son­ radan Il. Aleksandr adıyla imparator olacak olan Ça­ reviç Aleksandr"ın yetiştirilmesine memur edilmiştir. ll. A leksandr, ].'nin tavsiyesi üzerine köle köylüleri serbest bırakmıştır. Yaptığı tercümelerle zamanının Rus yazarları üzerinde derin tesiri olmuştur. JULEP, saydam, arematize ( rayihalı) ve şekerli sıvı i laçlara eskiden verilen ad. Bugün i laçlara tat vermek i çin kullanılan şeker ve ağaç çileğinden yapılmış karı­ şımlara bu ad verilir. Bir süspansiyonu yeknesaklaştırmak ( homoj enleştirmek ) için ].'e zamk katı lırsa, buna j ulep gommeux ( Fr. ) adı veri lir. JULIANA [yuliyqna] , Louise Emma Maria Wilhel­ mina

( doğ. la Haye 1 909 ) , Hollanda krali çesi . 1 948'de kraliçe olmuştur. Kraliçe Wil­ helmina ile Heinrich 1 . von Mecklenburg - Schwerin'in kı­ zıdır. ll. D iınya Harbi "nde ailesiyle birlikte Kanada'ya sığmınıştır. 1 4 Ekim 1 947 - 1 Aralık 1 947 ve 12 Mayıs 1 948 - 30 Ağustos 1 948 tarihleri arasın­ da annesi naiplik etmiştir. 6 Eylul 1 948'de tahta çıkmıştır.

61

JUNGMAN N, Josef

JULIANUS APOSTATA [yuliqnus apostata] (asıl adı : Flavi u s Ciandi us Julianus ; h tanbul 3 3 1 - Me­ sopotamya 36 3 ) , Roma imparatoru ( 36 1 3 63 ) . Julius Constanıius'un oğlu ve I . Constan ıinus ( Konstanıinos ) un yeğenidir. -

J UMNA veya DJEMMA ( Coğ. ) :

bk. CUMNA.

JUNAGADH veya J UNAGARH, Hindistan"da, Gu­ ceraı"ta bir şehir ve devlet . Nüfusu Ticaret merkezi olarak tanınmıştır.

74 300 ( 1 966) dür.

JUNG [ J u u ] , Cari Gustav (Kesswyl, İsviçre 1 8 7 5 Küssnacht 1 96 1 ) , Alman asıllı İsvi çreli psikolog ve psiki­ yatrist. Önce Zürich" ıeki bir hastahanenin başhekimi i ken daha sonra Zürich Üniversitesi 'ne profesör olmuştur. 1 944 yılından itibaren i se Basel Üniversi tesi 'ne geçm iştir. Freud 'un psiko - analitik metod undan hareket eden ]. , çok geçmeden onun libido kavramını genel bir psişik enerj i şeklinde değiştirmiş, daha doğrusu genişletmişıir. Kendisi aynı zamanda «içe dönük» bir psikoloj ik tipler doktirin inin de yaratıcı sıdır. Meslek hayatının daha oldu kça başlarındayken bile rüya yorumları konusunda mi toloj i ve kültür tarihi alanlarından malzeme kul lanmak yoluna git­ miştir. ]. , kişinin ferdi ve kollektif bilinçdışı arasında bir ayırım yapar ki kanaatince bunlardan birincisi binakım itmeler sonucu teşekkül etmiş ve buna karşılık öteki, yani kollektif olanı ise beynin yapısıyla ilgili olarak irsi bir şekilde meydana gelmiştir. Kollektif bilinçdışı çok eski­ lerden kalma binakım imaj lar (archetypus"lar) la doludur. Mesela kadının bilinçdışındaki erkek imaj ı ( animus) veya erkeğin bilinçdışındaki kadın imaj ı ( anima) gibi. Şuura gelince, o bilinçdışına karşı direnmekte ve ondan ayrıl­ maktadır. Fakat bilinç medeni insanda bilinçdışından zaten öylesine uzaklaşmış bulunmaktadı r ki, onun yaşantıları ( E r­ lebnis) şahısları tecrit eder. Tanrı fikri de tıpkı diğer dini semboller gibi arcetypus'larla bir münasebet halindedir.

En önemli eserleri şunlardır : !Vandlungen und Sym­ bole der Libido ( libidonun değişim ve sembolleri ) [ 1 9 1 2 ] ; Psychologische Typen ( Psikoloj i k tipler) [ 1 920] ; Die Bezie­ hungen zwischen dem Ich und dem Unbewussten ( Ben ile bi linçdışı arasındaki münaseb eıler) [ 1 928] ; Psychologie und Religion ( Psikoloj i ve din) [ 1 939] ; Psychologie und Alchemie ( Psikoloj i ve simya) [ 1 944] ; Die Psychologie der Übertragung ( Naki l psi koloj isi ) [ 1 946] ; Über ps)'chi­ sche Energetik und das W esen der Traume ( Psişik enerj eıik ve rüyaların tabiatı üzerine) [ 1 948] ; Die Symbolik des Geistes (Zihnin sembol leri ) [ 1 948] ; Aion, Untersuchungen zur Symbolgeschichte ( Aion, sembol ler tarihi üzerine ince­ lemeler) [ 1 9 5 1 ] ; Antu·ort au/ Hiob ( Hazret - i Eyüb'e cevap) [ 1 9 5 2 ] ; Wurzeln des Bewusstseins (Bi lincin kök­ leri ) [ 1 9 B ] .

JUNGFRAU (ytfzıgfrqy ] , İ sviçre'de b i r dağ. Bern Dağları ( Berner Oberland ) nın en yüksek tepesidir (4 1 66 m ) . Jungfrauj och yaylasında ( 3 4 5 7 m ) bir kış sporları istasyonu ve ilmi araştırmalara mahsus bir laboratuvar vardır. JUNGLE ( Coğ. ) : bk. CENGEL. L.

E. JUUANA

[Yifıtman ] , J osef (Hudlitz ı 773 Çek yazarı ve dil�bilgini. .Alman dü�ünürü

JUNGMANN Praha 1874 ) ,

62

JUNGMANN, Joset - JURA

Herder (b. bk. ) ın etkisi altında kalmış, Çekierin milli ve kültürel uyanışında önemli bir rol oynamıştır. ). Çek edebi dilinin yaratıcısı olarak ün yapmıştır. 5 ciltlik Çekçe - Al manca sözlüğü ( 1 8 34 - 1 8 39) , Çek kelime hazinesini içine alan zengin bir kaynaktır. Çek edebiyatı tarihi üzerine yazmış olduğu büyük eser de bu alanda yeni bir çığır aç­ mıştır ( 1 8 2 5 - 1 849 ) . Bunlardan başka, Chateaubriand, Mil­ ton, Geothe, Schiller, Vo ltaire gibi şair ve yazarların eser­ lerini de Çekçeye çevi rmiştir. Zapisky ( Hatıralar) [ 1 8 7 1 J adlı bir eseri de vardır.

JUNKERS [y1fnkörs ] , Hugo ( Rheydt 1 8 5 9 - Gauting, München 1 93 5 ) , Alman sana­ yicisi. Çift piston lu motorun mucididir. 1 897'de Aachen Teknik Üniversite'sine profe­ sör olmuş ve gazların sıkıştı­ rılma kabi liyeri ve ağır yağlı mocorlara dair araştırmalarına devam etmi ştir. 1 9 1 2 'de, Fran­ kenbug'da bir aerodinamik tü­ nel inşa ettikten sonra, araş­ tırmalarını uçak yapımında toplamıştır. 1 9 1 5 ' te ilk olarak metalden yapılmış bir uçak vücuda getirmiştir. O zamana kadar kullanılmış olan çelik, H. JUNKERS tahta ve kanaviçe yerine bu uçakta duralümin kullanılmıştır. ).'ın Dessau'daki fabrika­ ları birçok askeri uçaklar imal etmiştir. JUNO ( IUNO) [ y1f tı o ] (Mit. ) , Roma tanrıçası, Sa­ turnus ile Rhea'nın kızı, Jupiter (b. bk. ) i n karısı. İtal­ ya'da gökyüzü ışığını temsil ediyordu. Roma'nın koruyucu tanrıçası olarak ün almıştır. JUNO [ y1f n o ] , 1 80 3 ' te Harding tarafından keşfedilen

3 numaralı küçük gezegen. Çapı tahminen 326 km dir.

JUNOT (jün?l . Jean Andoche, Abrantes dukası, ( Bussy - le - grand, Bourgogne 1 7 7 1 - Monıbard 1 8 1 3 ) , Fran­ sız generali Toulon muhasarasında Bonaparte'ın d ikkatini çekmiş, onun İtalya ve Mı sır seferlerine katı lmış ve 1 806'da Parma ve Piacenza genel valisi olmuştur. Portekiz'deki Fransız ordusunun başında iken Abcames'te başarı kazanmış ve Lisbon'a girmiştir ( 1 807 ) . Fakat Wellesley'e mağlüp olarak Sintea' da teslim olmuştur ( 1 808 ) . Eşi Laure Permon Abrantes dukası ( Montpellier 1 784 - Paris 1 8 3 8 ) çok değerli Memoires ( Hatıralar) [ 1 8 cilt, 1 8 3 1 - 1 8 3 5 } yayımlamıştır. JUNTA [g!fnta] ( İ sp. = toplantı, meclis) : Orta Çağ İ spanya'sında, bu adı taşıyan ilk toplantılar, kontların baş­ kanlığı altında toplanan adli meclisler olmuştur. XVI. y üz­ yı lda İspanya'da ticaret, posta v. b. ).'ları çalışmış ve 1685 'te Enkizisyon Konseyine ). suprema ( = en yüksek ]. ) adı verilmiştir. İlk ihtilalci ). 1 5 20'de Avila'da )uan de Padilla tarafından belediyeler ( comunidades) i ihtilale hazırlamak maksadıyle kurulmuştur. Napoleon' a karşı ayak­ lanan İspanya, «ayaklanma ].' ları» kurmuş ve bunların ara­ sında Sevilla J. ' sı 1808 'de g ö k ) kökünden gelen güvercin kelimesi Kıpçakçacia iigercin biçi minde tesbit edilmiştir. Türkçe gök kelimesin­ den gelen üı·eyik kel imesinde de k- (> g-) d üşmüştür. An­ cak, Anadolu 'da ve Kıbrıs'ta güveyik biçimi de yaygındır. Türkçe karpuz kelimesinin Rusça karşılığı arbuz'dur. Rus­ çadaki biçimin Kıpçak lehçelerinden geçtiği açıktır. Türkçe ko/an kelimesi de bazı lehçelerde olar; biçimindedir :

İmli : B i r aralık Türkçede kelime son larında ötürolü sesleri n kullanı lmadı&ı d üşüncesiyle yabancı d i llerden alın­ mış olan ve -g ile sona eren kelimeler k ile yazılmıştır. T ürkolok, patolok, fizyol ok gibi. Ancak, son yı llarda bu kelimeler asıllarına uygun olarak Türleoloı, patoloı, /izyo­ loı biçiminde yazı lmaya başlanmıştır.

K, sayı

harfi

olarak

1 50'yi,

bazı larına

gÖre de

2 5 0 'yi temsil eder. Üzerine bi r çizgi ( k ) konursa, 1 5 0 binin karşılığı olur. Mutlak ı s ı derecelerinde • K, kelvin derecesinin sembolüdür. Küçük k, kilo ( gram ) kelimesini temsil eder.

K ( Ark. ) : Bu harf esasen Yunanca olup Latincede ancak bazı dini kelimelerde ve birkaç adda kullanı lmıştır. Kaeso (erkek adı ) , Kalendae ( Rom:ı takviminin belirli bir günü ) , Karthago ( Kartaca ) gibi. Eski yazıtlarda K. , sonrad a n Caeso yazılmış o lan adı temsil eder. Orta Çağ Avrupa' sında ise K harfi Karolus ( Carolus ) adını temsil eder. K ( Kim. ) , potasyum (b. bk. ) un sembolü. KAABİL, A.dem'in iki oğlundan birinin adı. Öteki Haabi l'dir. Bu iki kardeşin bilinen hikayeleri şöyledi r : Haabi l i le K., Tan rı'ya birer kurban adarlar. K.'in kurbanı kabul edi lmez. Kardeşinin kurbanı n ı n kabul edi lmesin i kı skanan K., b u kıskançlıkla o n u öld ürür. Tanrı tarafın­ dan gönderilen bir karga, Haabi l'in cesedinin ortadan kal­ dırılması için kendisine toprağı ka zmasını öğreti r. Haabil böylece gömülür. Olayın bu hi kaye şekli, sonradan tefsirlerde öldür­ menin ruhi sebebini bulma yoluna gidilmesine yol açmıştır. Öldürme sebebinin yumuşatı lmaya çalışıldığı K. - Haabil olayının bu gerekçe li hikayesi şöyledir : A.dem'in oğulları, birer kız kardeş ile bi rlikte ikiz olarak dünyaya gelmişlerdir. K., Haabi l ' den iki yaş büyük­ tür. K.'in kız k:ıtdeşinin adı Aklima, Haabi l ' i nkinin ise Labuda'dır. K . ile kız kardeşi , A.dem henüz Cennet' te iken, Haabi l ile kız kardeşi ise Cennet'ten çıktıktan sonra doğ­ muşlardır. Adem, K. i l e Haabi l'e, birbirlerinin ikizleri i le evlenmelerini emretmiştir. Ancak Haabil, daha güzel oldu­ ğu için, kendi ikizi ile evlenmek istiyordu. Bu güzel kıza sahip olmanın , kurban adamak s u retiyle tayin edilmesini kararlaştırdılar. K ardeşle evlen meyi ahlaki bulmayan bir başka rivayete göre de, Haabi l'in bir Cennet kızı, K.'in ise bir cin kad ını ile evlenmeleri gerekecekti. K. bunu da kabul etmedi . Öldürme olayı bu suretle vuku buldu. Haabi l, öldürüldüğü sırada 20 yaşında idi. Haabil, ilk öldürülen i n san o lduğu için K. kardeşinin ölüsün ü ne yapacağını bi lemedi . Cesedi yırtıcı kuşların ve diğer hayvanların saldırı sından korumak için bir torbaya koydu ve o tor bayı bi r y ı l sırtında taşıdı. Kavga eden iki kar­ gadan birinin ötekini öldürünce toprağa gömdüğünü gör­ mesi üzerine, o da kardeşinin cesedini toprağa verdi.

KAADİR BİLLAH, Abbasi halifesi. Doğum yılı belli deği ldir. Halifelik makamına çıkışı 991 yılındadır. Uzun zaman bu makamı korumuştur. Ancak, bu uzun halifelik, Bağdad 'a hakim olan emirlerin n üfuzu altında devam et­ mıştır. K. B. , bu uzun devrede sadece bir defa, Sünni başkadı yerine Şii başkad ı tayin edilmek isteğine karşı çık­ mıştır. 80 yaşlarında ölmüştür ( Kasım/Aralık 1 03 1 ) . Birkaç kelim eserinin sahibi olarak da anılır. KAAİM BİEMRİLLAH, Abbasi hal ifesi. 1 0 0 1 ' d e doğduğu rivayet edi lir. Annesi bir Ermeni veya Rum cari­ yed ir. Babasının ölümü üzerine 29 Kasım 1037'de halife olmuştur . .Abbasi halifeiiiinin siyasi nüfuzunu daha önce

KAAİM Bi:EMRİLLAıt çok sarsmış oİan Büveyhi hakimiyeti , onun zamanında Sel­ çukluların işe el koymaları ile sona er m i ş ıi r. Selçuklu müdahalesinden önce Şii - Şünni mücadelesi, başkentte dahi gün lük hadiseler arasına gi rmişti. İ syanlar, yağmalar, karı ­ şıklıklar devam edip d u ruyordu. Selçuklu Tuğrul Bey, güç­ . l ü bir ordu ile I ra k' a gelip Blğdad ' a g irme k i steğinde bulununca, önce huıbede adı okunmuştur. Sonra şeklen ha­ li fe ye tabi, fakat gerçekte onun h ak im i olarak şehre girmiş­ tir. İşte bu hare ke t l ed i r ki Bağdad'da Büveylıi hakimiyeti sona ermiş ve K . ' in durumu ku vv e tl e n miş ti r. K. , Humileri halifel iği için büyük tehlike bildiği için Sultan Tuğ rul Bey ile iyi geçİnıneye çalışmıştır. Fakat bir süre sonra kardeşinin ayaklanması üzerine Tuj,\rul B e y ' i n harekete geçmesini fırsat bilen K. a leylıta rları, Fa­ tımi bayrağı altında B ağd ad ' a girmişler ( 1 0 5 8 ) , F at ım İ ha­ lifesi adına huıbe o k u ı m uşla rd ı r . K. , karşı koymak imka­ n ı n ı bulamayınca, emir i n himayesine gi rmeye mecbur k almı ş t ı r . 2 Nisan 1 0 7 5 ' te ölen K. , Arap t ar i h ç i l e r i ni n kayıt!arına göre, edebiyara m e r a k lı ve inşada mahoıreı sa h i b i bir hal ife idi. Ö l ümü üzerine yerine oğlu geçm işti r.

KAANI ( 1 807 - 1 8 54 ) , İ ran'da yetişen bir şair. A s ı l adı Habibullah o l u p , babası Mi rza Muhammed Ali Gülşen ' ­ dir. Babası tarafından yetiştiri len K., ç o k küçük yaşlardan itibaren yazdığı ş i i rlerle kendisini ıan ı ı m ıştı r. l l y aş ı nd a iken babasını kaybetmiş ve o ku ma k üzere Ş i raz'dan Horasan ' a gitmişti r. Meşhed 'de d e rs l e ri n e devam ederken Horasan va­ lisi Şüca essalıana Hasan Ali Mirza' nın takdir ve hi mayesine mazhar olmuş ve daha son ra Tahran 'a giderek saraya takdim edilmiş, Muhammed Şah ' a i n ı i s ap etmiştir. Muhammed Şah ile halefi Nası rüdd i n Şah' ı n sarayında yaşamış, İslam d ü ny a s ı n ı n üç büyük d i l i (Türkçe, Farsça ve Arapça ) ' nden başka Fransı zcayı da öğrenerek batı edebiy atınJan Farsçaya ilk akıarmaları yapmıştır. Sadi t arz ı nda Giilistan ' a n a z i r e olarak meydana getirdiği Kitab - i periıan a d l ı eseri nden başka, Divan'ı ve bi rtakım manzum ve mensur fıkra � e hikayeleri vardır. Afyona m ü pt e la olan K. , Tah ran 'da ö lmüştür. Eserlerini toplayan Külliyat ' ı 1 27 7 ' d e Bombay 'da ve Şemsi 1 3 2 8 ' d e Şi raz' da yay ı n lanmıştır. Ayrcca Kihib - i peri[an'ı 1 30 2 ' d e Ta h ran 'd a, Divan ' ı ise 1 2 77, 1 2 98 ve 1 306 yı llarında Bombay 'da, 1 277 'de taşbasması o l a ra k Ta h ­ r a n ' d a y a yı nl a n mış t ı r.

KA' B BİN ZUHAYR, Arap şairi. Doğum tarihi belli değ i l d ir. Tayy, Kureyş ve Hazrac kabi lelerine karşı yapılan savaşlara katı lmıştır. Peygamber a leyhine yazı lmış hicivleri v ard ı r . B u h icivle r dolayısıyle Hazret - i Mu h am ­ med, kanının Müslümanlar i ç i n he!al olduğunu i lin edince, K. z o r d u ruma d üşmüştür. Bu durumdan kurtulmak içi n Peygamber h akkında bi r kaside yazmış v e s o nra da n meşhur olan bu kasideyi Hazret - i Muhammed ' i n bulunduğu bi r camiye giderek kendisine okumuştur. Hazret - i Muham­ med, hem kendisini, hem de Kureyş'i öven bu kasideyi dinleyince çok duygulanmış ve bürde adı veri len çizgili Yemen cübbesini K.'ın omuzlarına atmıştır. K.'ın bu kasidesinin bazı yerlerde Bürde diye anılmasının sebebi budur. KABA : 1 . Türk musikisinde pe st ve bir sekizli aşa­ jısı için kullanı lan bir tibir.

-

KABA KABA

67

2 . Orta sekizlinin bazı seslerini pest sekizlinin aynı seslerinden ayı r ma k için Türk musiki sinde perdenin başı­ na geti rilen tabir. Mesela ona seki zlinin yegah perdesinin

pes t sek i ı lideki karşı lığı K. yegah 'tır. Orta sekizlinin ilk perdelerinin ba ş ı n a da tiz sekizlideki lerden ayı rmak için kaba geti r i l ir. K. çirı;:ah v e K. hisir' d a olduju &ibi ki, tiz sekiılideki karşılıkları çargah ve hisar'dır. Eski kitap­ larda «kaba» yerine daha ç o k «pe st» , bazan «karlr» geçer : Pest hisar, karar - ı hisar . . . ı;: i bi . Bk . KA B A KA BA .

KABA ÇARGAH, Türk musikisinde o rta sekizlinin ilk perdesinin ad ı. Porten in a lı ı nda birinci ek çiz&inin üzerine y azı l a n do 'dur. Si ( bba biıselik) perdesine bakıyye d i yezi ve re ( yegah ) perdesine çi f te bemol konarak da yazılabilir. Pesı seki ıli deki karşılığı kaba kaba çirgah, tiz sekiılideki karşılığı i se çargih 'ıır. Klasik Türk musikisinde na d ir olarak görülen bir perdedir. Klasik musikimizde an­ c ak yarım ses ıi z do d i y e ze · pek de fazla o lm ama k ş ar t ı yle rast lanır. •

KABA DİK HICAZ, Türk musikisinde ona sekizlinin 4. perdesi. Porten i n a l t ınd a k i birinci ek çi zgiye yaz ı ­ lan do 'ya bir büyük mücennep d i y ezi veya re'ye bir koma bemolü kanarak gösteri lir. Pest seki ılideki karş ı lı ğı kaba kaba dik hicaz ve tiz sekiılideki karş ı lığı dik hiciz' dı r. KABA D I K H İSAR, Türk musi k i sinde ona sekiz­ linin 8 . perdesi . Porten in altına yazılan rı'ye ( yegah ) bir b ü yü k mücennep diyezi veya mi'ye ( aş i r an ) bir koma bemo lü kan ar ak gösterilir. Fa 'ya ( acem aşiran ) bir küçük mücennep bemolü konarak da a y n ı perde elde edilir. Pest sekiılideki karşı lığı kaba kaba dik h i sir ve tiz sekiılideki karşılığı dik hisar'd ı r. KABA DÜDÜK, X V I I . yüzy ı l Türk musiki sinde kullanılan nefesli bir ç a lg ı . XVII. yüzyı lın orta l a r ı nda İstanbul' da bu sazı çalan 80 profesyonel çalgıcı vardı. Şim­ şir ağacından yapılırdı. KABA HICAZ, Türk mus i kis i nde orta sekizlinin 3 . pe rdes i . Portenin alttan bi rinci ek çizgisi üzerine y a z ı lan do 'ya ( kaba çargah ) küçük mücennep diyezi veya müıeakıp re'ye ( yegah ) bakıyye bemolü konarak yazılır. Pest sekiz­ Iicle kaba kaba hiciz, tiz sekizlide hiciz adını a l ı r. KABA HlSAR, Türk musikisinde orta sekizlinin 7 . perdesi. Portenin alı çizgisi altına yazı lan re'ye ( yegah ) küçük mücennep diyezi veya müıeakıp mi'ye ( aşirin ) bakıyye bemolü yahut /a ' y a ( a ce m aş i ran ) büyük mücen­ nep bemolü kanarak yazılı r. Pest sekizlide kaba kaba hi sar, tiz seki zlide hisir a d ları n ı alır. Kanıemir' i n ebced notasında sekizlik es'e benzeyen bir i�aretle gösteri lmiştir.

KABA KAB A, Türk musikisinde pest sekizlinin tio ve , diyeılerinin be.şına getirilen tabir ki bu perdeleri orta sekiılideki yalnız kaba denen muk a b i l lerinden ayı­ rı r. Mesela pest sekizlinin kaba kaba his!r'ının orta sekiılideki karşılıjı kaba hisar'dır. Bk. PERDELER. Um um iyede kaba tabiri bi r sekizli pest sesi işaret eder. Pest sekizlinin do ' su olan kaba kaba çargih ın bir seki ıli daha pesti kaba kaba kaba çargih, onun bir sekiıli pesti kaba kaba kaba kaba çirgah 'tır. Bu sesler, çok sesli Türk musikisine mah s ust ur ve ieleneksel musikide kullanılma­ mı�tır. Bk. TİZ.

KABA KEMENÇ'E - KABAKGitLER

68

KABA KEMENÇE : bk. KEMENÇE. KABA NIM HICAZ, Türk musi kisinde orta sekiz­ linin 2 . perdesi . Portenin a lıınd� birinci ek çizgi üzeri ne

yazı lan do ' p ( k aba ç a rgah )

b a k ı n - e d i y e z i vcr:i m ü ı a � k ı p

rt'ye (yegih ) küçük mücennep bemol ü konarak gösteri li r . Pesı seki zlide kaba kaba nim hica.z, riz sekizlide n i m hicaz adlarını alır. Klasik Türk musikisinin kullandığı e n pesı perdedir.

KABA NIM HİSAR, Türk mus:kisinde orı:ı sekiz­ linin 6. perdesi . Portenin a h çizgisi alıma razı lan re'ye ( y egih ) bakın-e diyezi veya mütaakıp mi'ye ( aşi ran ) kü­ çük mücennep bemo lü yahut sonraki /a'ya ( acem aşi ran ) çifte bemol konarak gösteri lir. Pest sekizlide kaba kaba nim hisar, tiz seki zlide ise nim hisar adlarını alır. Kan­ ıemi r'de kaba şuri diye geçmekte ve onun notasında nok­ tasız be (bi) h arfi ile gösteri lmektedir. KABA RAST, Türk musi l:isinde rast ( b. bk. ) per­ desinin bir sel:i zli pesti . KABA SEGAII, Türk musikisinde perdesinin bir sekiıli pesıi.

segah ( b . bk. )

KABA Z U RNA, zurna ( b. bk. ) nın pesı seslisi. Bugün de Anadolu'da ve diğer Türk ülkelerinde kulla­ n ı lmaktadır. XVII. yüzy ı l ortalarında İstanbu l'da bu sazı kul lanan 100 p rofesyonel ç:ılgıcı vardı. Özellikle bir mehter sazı olarak ıanınmışıı r. KABAACAÇLI, Ccvad Şakir ( B i yog. ) : bk. HA­

LİKARNAS BALIKÇISI.

KABAHAT ( H c�k. ) : bk. SUÇ. KABAI( ( Cucurbi ıa ) , anayurdu Amerika olan otsu, sürüngen gövdeli, yıllık bir sebze ve süs bitkisi. Kökü dallı, gövdesi sürüngen, kö�eli, ince ve çok uzundur. Üze­ rinde sen ve kısa tüyler, tutunmasına yarayan sülüklcr bu­ lunur. Yaprakluı büyük, kaba ve ıüylüdür. Sarı çiçeklerin­ de çanak ve taç yaprak larının dibi bitişik olur. E rkek çi­ çeklerde, dördü i k i � t r, b:ri tek duran beş erkek organ bu­ lunur. Dişi çiçeklerin tacı ve çanağı erkek çiçeklerinki gibidir. Di­ şi organ tek yumuna­ lıklı ve üç tepeciklidir. Me)·vesi etli ve sulu­ dur. İçinde K. çeki r­ deği denen pek çok tohumu vardır. K. kolay yetişen bir bitkidir. İlkbahar­ da don tehlikesi kal­ mayınca ekilir. K.'ın bini aşkın çeşidi var­ KABAK : Bal kabağı dır. Helvacı k a b a ğ ı ( kestane k abağ ı ) iri, basık yuvarlak biçimli­ dir. Kabuğu kurşuni beyaz, eti sarı renkte­ dir. Deve kabağı, Çer­ kez kabağı ve kara ka­ bak daha çok hayvan­ Iara yedi rilir. Sakız KABAK : Sakız kabaiı kabaiı ile ı - 1,5 m

uzayan asma kabağı ve Gi rit kabağının yemeği yap ı l ı r. Sarı renkli bal kabağ ından i se tatlı ya­ pılı r. S u kabağı 4 0 50 cr:ı boyunda, 1 5 - 2 0 c m kalın l . k : 1 dı r. Ka­ buğu beyaz ve kalın­ cad ı r. Türlü boy, renk, KABAK : Su kabağı biçim ve güze llik te o l:ı n süs K. ' larının ekonomik bir değeri yoktur.

KABAKÇI l\IUSTAFA, Sultan I I I . Selim'i Osmlnlı tahtından indi ren ayakl.ınmanın elebaş ısı. Aslen Kasramo­ nulu olan K. M.'nın ayaklanmadan önceki hayatı hakkında bilgi yoktur. Rumeli Kavağı muhafızı Yeniçeri yamakları­ nın Sadaret Kaymakamı Köse Musa Paşa ile Şe}·hüli slam Ataullah Efendi'nin tahrikiyle 25 Mayıs 1 807 günü Ni­ zam - ı Cedid (b. bk. ) ıslaharına karşı i spnı üzerine Büyük­ dere çayırında yapılan toplantıda reis seçilmiştir. 2 7 Mayısta 600 kadar yamağın başındı Boğaziçi kıyısını takiben İstan­ bul'a doğru i lerleyen K. M. , O rtaköy'e vardığında deniz yolu ile gelen 300 yam:ı.k la birleşmiştir. Tophane'de Topçu ocağı neferlerinin asi l ere katılmasını sağladıktan sonra, K. M. ertesi günü Haliç'i geçerek Unkapanı 'nda karaya çıkmış ve Eı Meydanı'nda Yeniçeri i leri gelenleriyle buluşmuştur. Yeniçeri ocağının da isyana katı lması üzerine durumu kuvvet­ lenen K. M. , Kaymakam ve Şeyhülislam'dan aldığı talimata uyarak Niza rn - ı Cedid tarafıarı 1 1 kişinin asilere teslimini padişahıan i stemiştir. B u isteği kabul edilince büsbütün cü­ retlencn K. M. , Şeyhülislam'ın verdiği fetva gert!ğince I II. Selim' i n tahttan in m e sini sağlayıp onun yeri ne IV. Musta­ fa'yı tahta geçi rmiştir ( 29 Mayıs 1 8 07 ) . Ayaklanmanın başlangıcından beri Levend çiftliğindeki kış la larda Saraydan emi r bekleyen Nizarn - ı Cedid askeri, olaylara seyirci kalmıştır. 3 Haziranda Nizarn - ı Cedid da­ ğıtılmıştır . İsyan ı n başarıyla sonuçlanmasından sonra K. M. turnacıbaşılık payesiyle BoğlZ nazı rlığına tayin olunmuştur. IV. Mustafa'nın saltanatı devamınca bu görevde kal:ın K. M., hükumet iş lerinde nüfuzunu hi ssettirmiştir. Bunun için önce Şeyhülislam Ataullah Efendi i le, daha sonra da Musa Pa­ şa'nın yerine Ekimde Sadaret kaymıkamlığına getiri len Tanar Mahmud Paşa ile iş birliği yapmı ştır. Onun 1 808 Martında kaymakamlıktan uzakbşıırı lm:ısı üzerine de yine Ataullah Efendi'yi desteklemiştir. A lemdar Mustafa Paşa ( b. bk. ) nın I I I . Selim'i tekrar tahta oturtmak maksadıyla Sad­ razam ve orduyla birlikte Edi rne'den İstanbul'a yürüyüşü es­ nasında, Pınarhisar ayanı Ali Ağa kumandasında gönderilen bir müfreze tarafından Rumeli Feneri'ndeki evinde 13 Tem­ muz gecesi ani bir baskınla öldürülmüştür. K. M. cahi l olmakla beraber ayaklanmayı yönetişinde kayda değer bir id:ırecilik kabi liyeti göstermiştir. Buna rağ­ men , I I I . Selim'in başlaııığı ıslahatı sona erdirmiş o lmakla Türk yenilcşme hareketine zararı dokunmuştur. - Ercümend Kura n

KABAKGİLLER ( Cocurbitaceae) , İkiçeneklilerden, kabak, karpuz, hıyar, kavun gibi cinsleri olan geniş yap­ raklı, sürüngen veya sarı lgan bir bitki familyası. Tatlı ve edi olan meyveleri genel likle yenir.

KABAKLI, Ahmed - KABALAK KABAKLI, Ah­ med

( doğ. Harput 1 9 24 ) , Türk edebiyat­ çı sı ve yazarı. Babası Harputlu Kabak l ı oğul­ larından Ömer Efendi , annesi Pertek' l i Bölük­ başılar ai lesinden Mü­ n i re Hanım'dır. İstan ­ bul'a gelen K. , yüksek öğrenimini E d e b i y a t Fakülıesi 'nde yapmıştı r ( 1 948 ) . Diyarbakı r L i ­ sesi ' nde ( 1 948 - 1 9 5 0 ) edebiyat okutarak öğ­ A. KABAKLI retmen lik h a y a t ı n a başlayan K. , daha sonra Ardın Lisesi'nde ( 1 95 1 - 1 9 5 6 ) öğretme n lik yapmış, bir yıl ( 1 95 6 . 1 9 5 7 ) Paris'te eğitim staj ı görd ükten sonra Çapa Eğit i m Enstitüsü ( 1 9 5 7 - 1 969) ve İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu'nda ( ! 969 . 1972 ) öğretmenlik görevini 5 Ü rdürmüştür. K. 1 9 5 9 ' d a Ankara Hukuk Fakü l ıesi ' ne yazı l a rak bu fakülıeyi de biıirmişıir.

1 948'de «Son Saat» gazetesi nde çıkan «Yunus Emre» yazısı ve daha sonra «Hareket», > korveri süvarisi, bahri­ ye binbaşısı. 31 Man Vak'ası ( b. bk. ) nı n üçüncü ( 1 5 Nisan 1 909 Perşembe) gününde ta­ burundaki erierin asi­ lerle iş birliğini önle­ KAB U Ll : A. Kabuli Bey 'i kurtarmak için yara lanan mek için yaptığı uyarıcı il.:i sadık denizci : Niyazioğ lu Mehmed ve Mustafao&lu konuşma, K."nin «Yıl­ Cemal Çavuşlar dız Sarayı'nı topa tut­ mak i stediği » şeklinde etmıştır. K. faciasının sorumlularından bazıları D ivin ı yanlış aksetti r i l m iştir. Harb kararı ile Rumeli 'ye, Fizan 'a sürülmüşler ; suçlulardan kış kı rtı lan Dışandan deniz eri olan yedisi Kasımpaşa'da asılmışlardı r. bir kısım deniz erieri KABURGA : ı . Göğüs kafesini teşkil eden yassı ve tarafından 14 N i s a n uzun kemiklerin her birine verilen ad. Sayıları her iki yan­ Çarşamba günü tutuk­ da 12 ( 24 ) d i r ve yukarıdan aşağıya doğru sayı lır. K.' lar lanan ve ertesi gün ka­ üçe ayrı l ı r : Birleşik K. ' lar ( 1 . 7 ) , doğrudan doğruya gö­ raya çıkarılarak Bahriye A. KAI:lULİ ğüs kemiğine bağlanmıştı r ; birleşmez K." lar ( 8 , 9 ve 1 0 ) Dairesi 'ne götürülen K., Bahriye Şiirası'nca serbest bı rakılınasına karar veri l:nce, göğüs kemiği ne 7. K . kıkı rdağı yolu i l e bağlanmıştı r ; l l isyancı deniz erieri tarafından kafesli bir erz:ık arabasına ve 1 2 . K.'lar göğüs kemiğine bağlı deği ldir. Arkadan bütün konularak, başlarında tabur imaını Murad Efendi de bulunan K.'lar bel kemiği ne bağlıdır. 2. Geminin iskeletini meydana getiren e,iri ağaçlar. asker - sivil bir kalabalık tarafından, Yıldız Sarayı'n a getiril­ mistir. Kasrın önünde bairısan ve çoiu deniz eri olan ka- Bunlara iskarmoz ve poı;ta adı da verilir. Eşk.i sava� aemi-

KABURGA - KAÇAKÇlLlK lerinde iskarmozlar sekiz parça o lup, omuegadan itibar en yukarı doğru ş u adları alırdı : Döşek, yarım döşek. döşek başı, döşek kapağı, eğe göve, iskarmoz, bir voltalı, iki voltalı. 3 . Gotik m imarisinde bir tezyi nat tarzı. Birbirini doğru açı şeklinde kesen yarı s i lindir veya oj iv şeki l l i i k i kemerin birbirine temas edip dayandığı eğri olukları sağlamlaştı rmak maksadıyle, bunlar boyunca yapı lan bir kabartma takviye yay ı . Bu usul Romalı larca tatbik olunmuş­ tur. Romalı lar geniş şerit şek linde K. ' lar kullanmış lardı. XII. yüzyılın başlarında K. ' lar, incelmiş bir şeki lde gotik mimarisinin esas karakteristiği haline gelmişti r,

KABUS BİN VAŞMGİR, Ziyari ler sülalesinin dör­ d üncü hükümdarı. Cürcan ile Taberisean prensliğini, askeri bir ayaklanma sonunda elde ederek kardeşi Zahireddin Bahi stun ' un yerine geçmiştir. Bir ara saltanatın ı kaybetmiş, fakat uzun süren bir aradan sonra hükümdarlığı veraset yolu ile ele geçirmeye muvaffak olmuştur ( 998 ) . Bu sefer­ ki hükümdarlığı 1 0 1 2 yılına kadar sürmüştür. Bu tarihte ordular ayaklanmıştır. Bu ayaklanmaların sebebi K.'un şiddet ve zulüm yoluna sapması ve birçok kişi leri idam ettirmesidir. Neticede K. tahttan indirilmiş, yerine oğlu Minuçihr geçi rilmiştir. Cürcan i le Esrcrabad arasınd aki Cenaşk kalesine götürülen K. , bir süre sonra öldürülmüştür. K. , çeşitli bilim d allarında ve özell ikle i l m - i n ü­ cum' da bilgi sahibi idi. .Arapça ve Farsça şiirleri vard ır. Küçük birtakım risaleler de kaleme almıştır. Ayrıca hat­ tatlıkta da adını d uyurmasını bilmiştir. KABZ : «sıkışmak, sıkı lmak» anlamına .Arapça bir söz­ dür ve Bast (b. bk. ) sözünün zıddıdır. Kur'an - ı Kerim'in XX. süresinin ( Taha ) 96. ayetinde geçtiği gibi «bir şeyi avucuna almak, avucunu sıkmak» anlamına gelir. XXV. sürenin ( Furkan ) 46. , XXXIX. siırenin (Zümer) 67. ayetinde bildirild iği tarzda mecazi an lamda Allah'ın her şeyi bilgisi ve kudretiyle ihata ve tasarrufuna d a denir. II. siırenin ( Bakara) 2 4 5 . ayetinde ise Allah'ın rızkı daraltacağı ve geniş leteceği, «yakbidu» ve «yebsutu» fiilieriyle bildiril­ mektedir ki buna göre Kaabıd ve Basıt, Esmi - i Husna' dan, yani Allah'ın sıfatlarını, efaline göre bildiren adla­ rındandır. Nitekim iki hadiste her iki ad, Esmi - i Husna' dan o larak zikredi lmektedir ( Suyüti : Ca m i uı Sagryr /i A. h adiı ' i/ - Ba[iri'n - Nazir. Kahire 1 3 2 1 . I , 79) . Allah'ın ölüm meleği vasırasıyle ruhları almasına da K. denir ( aynı c. ve aynı s. , 5 . hadi s ) . Bu sozun ayrıca «almak, dürmek, sevk etmek, bir şeye sahip ve mutasarrıf olmak» anlamları da vardır. Fıkıhta, miras yoluyla yahut b i r akidle bir mala sahip olmaya K. denir ( Mecelle ) . Şiddetli can sıkıntı­ sına, gönül darlığına, maddi bir sebeple uğ ranılan sıkın­ tıya da denir ki «şiddetlen, açılırsın» mealindeki hadiste ( C emi ; I, s. 3 5 ) , «Kulluğun en üstünü sıkıntının açılma­ sını beklemektir» mealindeki hadiste bu K. haleti kaste­ dilmektedir ( aynı eser, s. 4 2 ) . Süfi lere göre, korku v e ümitten geçmiş olan arifler için K. , korkuya Bast ümide muadi ldir ; ancak korku ve ümit, gelecek zama n a iiddir. K. ve Bast ise, salikin, içinde bulund uğu ruhi halettir ve K. , Bast'ın müj decisi sayı l ı r (Riıalatal - Ku[ayriyya ; Mısır, 1 2 84, s. 42 - 4 3 Ta'rifat, İstanbul, 1 300, 1 1 4 ) . K . , aru:z terimi olarak «faülün» v e «mefai lün» cüz'ü­ lerinin beşinci sesini veren hecenin ha:zfedilerek «faül ve

85

mefai lün» halinde edasıdır ki Tavil, Hezec, Muzari, Mü­ takarib vezinlerinde olur. Bu takd i rde vezne .Ma kbuz adı da eklen i r. Bahr - i Tavilde bunu zarü ri, öbürlerinde i htiyari kabul etm işlerdir. K.'ın tasavvufi i zahı i ç i n bk. Bast.

KAÇ LEHÇESİ ; Kaç' lar Abakan Türk leri arasında önemli bir yer tutarlar. Bk. ABAKAN. Wi lhelm R:ıd loff ( 1868 ) tan beri Abakan Türklerinin beş lehçe meyd:ı[la geti rdikleri kabul edi l i r ( Sag> ne riayetlerini sağlamakla da görevlendirmiştir. alınmış ise, bu böliişme ortakların muameleleri oranında yapı lır» k i buna risturn deni lir. }, «Habe r», «Tasvir», «Şaka», «Ter­ cüman» ııibi p:azete ve dergi lerde çalışmısur. Cumhuriyet döneminde Osman lı düzen inin gülünç yanları Salih ( E rimez, doğ. İ stanbul 1 90 1 ) in «Tarihten çi7giler» inde d i le getiri lmiştir. Onun eserlerine K. yerine daha çok resim de deni lebilir. Salih'in eserleri «Cumhuri­ yet», «Papağan», «Akbaba », «Son Saat», «İkdam», «Yedi Gün», «Ka rikatür», «Şaka», «.A kşam», «Dünya», «Tercü­ man» gibi gazete ve dergilerde çıkmıştır. Bu arada K.'cü olarak güçlü bir tekn iğe sahip olan Sedat Nuri İ leri ( Sakız 1888 . Royat 1 94 1 ) d e anılabi lir. 1 942 - 1943 y ı l lar ında mizalı dergi lerimizde yeni bir­ takım K.'cüler gö7e çarpa r. Selma Emi roğlu (doğ. İ •tanbul 192R ) , Mim ( Mu�tafa) Uykusuz ( d oğ. Akhisar, Manisa 1 922 ) , Semih Balcıoğlu (doğ. İstanbul 1928 ) , Turhan Selçuk ( doğ. Milas 1922 ) , Nehar Tüblek (doğ . Manastır [ Bitol i } , Yugoslavya 1 9 2 t ) gibi. Bütün b u sanatç ıları rı i l k yı l larında Ct mal Nadi r'in etkisinde kald ıkları göze çarpar. Ancak, Türk K.'cülüğünün «orta kuşağ ı » nı meydana getiren bu sanatçT!ar, sonradan kişi sel bir üsliıp ve değer k ı zanmıslar­ dır. Daha sonra Eflatun Nuri ( E rkoç, doğ. İstanbul 1927 ) , Ali Ulvi ( F. rsoy, doğ. İ stanbul 1926 ) , Ferruh Doğan ( Ak­ d i lek, İ stanbul 1923 ) , Altan Erbulak ( d oğ. Erzurum 1929) , Bedri Koraman (doğ. Bafra 1 928 ) da orta kuşağa katıl­ mışlardır. Yalçın Çetin ( doğ. İstanbul 1 9 34 ) , Tonguç Yaşar ( d oğ. İ stanbul 1 92 3 ) , Oğuz Aral (doğ. Silivri 1 936) , Mıstık (Mustafa E remekıar, doğ. İstanbul 1930 ) , Suat Yalaz ( doğ. Çi çekdağ 1932 ) , Sinan Bıçakçıoğlu ( doğ. İstanbul 1 93 1 ) , Hüseyin Mumcu (doğ. Yenişehir, Bursa 1 924 ) da bu kuşağa bağlıdır. Bu kuşağa bağlı sanatçı lar, Türk K.'cülüğüne büyük bir yenilik getirmiş lerdir. Bu san atçıların yetişmesindeki en önemli sosyal faktör, demokrasi dönemine geç işti r. Türk K.'ü demokratik hayatta büyük bir güç kazanmış, yeni sanat olanaklarına kavuşmuştur. B u lcuşağın sanat­ çılarından Sururi ( Gümen, doğ. B ur sa 1920), «Hürri­ yet» te, Semih Balcıoğlu •.Akşam» da, .Ali Ulvi «Cum­ huriyet» te, .Altan Erbulak «Yeni Sabah» ta, Ferruh Do­ ğan «Vatan» da, Mıstık «Akşamı> da, Turhan Selçuk «Yeni İ stanbul» da, Mim ( Mustafa) Uykusuz «Dünya• da

KARİKATOR - KARIYE CAMtt çalışmış l a rdır. Yalçın Çetin, Nehar Tüblek, Tonguç Yaşar, Suat Yalaz, Sinan, Ef larun Nuri, Bed ri Koraman, Oğuz Aral ise dergilerde görev almış lardır. Şadi Dinççay (doğ. Bafra 1 9 1 9 ) da dergi lerde K. yayım l amışur. Orta kuşağa gelinceye kadar Türk K.' leri daha çok güld ürmeyi göz önünde tutuyorlardı. B u K ' lerde g en el olarak iki kişi yer alır ve güldürü, günlük olay ve gelişmelerle ilgili olarak yapı lan bir konuşma ile sağlanırdı. Ona kuşak döneminde bu K.' ler yanında «ya­ zısız» K.' ler de büyük bir yer tutmuştur. Daha önce Cemal Nadir de • yazısı z ·• K.'ü denemişti . Ancak «yazısız K. , daha sonraki dönemde gerçek bir gelişme sağlamıştı r. Bu K. ' ler Türk K.' üne düşünmeyi ve düşünd ürmeyi getirmiştir. Demokrasi döneminde yetişen sanatçılar, toplumun p rob­ lemlerine tercüman olmaya ça lışmışlard ı r. Bu suretle Türk K.'ü Avrupa düzeyine yükselmiştir. Bu dönemde Mumcu köy konularını da K.' ümüze geti rmiştır. Demokra�i dö­ neminde K. sanatçı ları politik gelişmeler yanında aktüel sos· ya! p roblem'er üzerinde de durmuşlardır. ·•

Cem1l Nad ir Türk K . 'cülüğünde Amcabey, Dalkavuk. Yeni Zengin gibi birtakım tipler yaratmıştır. Ramiz d e Tombu l Teyze tipiy le ü n kazanmıştır. Orta kuşağa bağlı K.'cüler de gazete ve dergi lerde birçok tipler yaratmışlardır. Cumhuriyet döneminde K.'cü lerimiz K. albümleri d e çıkarmışlard ır. Cemal Nadir v e Ramiz b u yolda da öncü­ lük etmişlerdir. Daha sonra Togo ( Kozma Togo, İstanbul 1895 · İ stanbul 1 964 ) , Necmi Rıza, Orhan Ural, Salih, Mim Uykusuz, Semih Balcıoğlu, Sururi , Ratip Tahi r ( Bu­ rak, doğ. İstanbul 1 904 ) , Turhan Selçuk, Nehar Tüblek, Ferruh Doğan, Tonguç Yaşar, Güngör Kabakçıoğlu l doğ. Serik, Antalya 1 9 3 3 ) da birçok K. albümleri yayımla­ mışlardır. 1 940'tan sonra K. 'cüleri miz Ankara ve İstanbul'da toplu sergiler açmışlardı r. Daha sonra kişisel sergiler de düzenlenmiştir. • • .

Türk K.'cüleri yurt içinde düzenlenen yarışmalara kan ldı kları gibi, uluslararası yarışmalara da g i rmiş lerdir. 1 9 5 7 'den bu yana yurt dışı yarışmalara kanlan Türk K.'cü­ leri birçok ödüller kazanmışlardır.

KARİKİYA : bK . KARKİYAhER. KARİ MOEN ADALARI, İndonezya'da, Sumatra ada­ sının doğu kıyısı açıklarında, Malakka boğazının güney ucunda ve Rıouw takımadalarının batısında yer alan ada­ lara verilen ad. KARİMOENDJOWO ADALARI, İndonezya'da, Cava denizinde, Capara ( Cava ) nın 70 km kadar kuzeyinde, 27 adadan meydana gelen takımadalar. Yüz ö lçümleri aş. yu. 25 km 2 olup, nüfusları ı 2 3 1 ( 1964) dir. Bu adaların ancak bi ri ( Büyük Karimoen ) büyüktür. KARİNA, gemi teknesinin su içinde kalan kısmı. Denizci likıe kullanı lan bir terimdir. Gemi kaburgasının temeli sayı lan omueganın altına bağlı, geçici bir omurgadı r. Su içinde kaldığından dışarıdan kolaylıkla görmt:k müm­ kün değildir. KARINE ( Mus.) : bk. KAYNE. KARINE E�RİSİ : Bir sıvıya daldırılan bir cisim, iki karşıt kuvvetin baskısı alunda kalır. Bun lardan biri de cismin yerini kapladığı sıvının ağırlığıdır. Cismin denae

335

durumunda bulunması için bu iki kuvvetin birbirine denk ve doğrudan doğruya karşıt o lması ve cismin ağırlık mer­ kezi ile yeri kap lanan sıvının ağırlık merkezi ( itme me rkezi gemi lerde kari n a merkezi ) nin bi r çek ü l üzerinde bulun­ ma ları gereki r. Eğer cisim, yeri kaplanan sıvının itme mer­ kezi olan nokta, şeklin düzlemi içinde kalacak şeki lde oynatı lacak

o l u rsa, bu nokta bir eğri çizer.

Gemilerde bu

eğriye K. E. adı verilir. Bk. D ENGE.

KARlNTHY [k.;ırinti} , Frigyes ( Budapeşte 1 888Si6 fok 1938 ) , Macar yazarı. Yazar o larak iinünü lgy lrtok li ( S i z böy le yazıyorsunuz) [ 1 9 1 L ] adlı mizahi eseriyle kazanmı ştır. Bu eserind e K., tanınmış Macar yazarlarıyle yabancı edipterin yazılarını ustalıkla tak lit etmiştir. Bundan başka, K. mizah yazıları, küçük hikayeler, roman lar ve piyesle r de kaleme almıştır. Utaza · a kopon; am köriii ( Ka­ fatasım etrafında bir gezi ) [ 193 7} adlı eseri de anı labilir. KARtTA'LAR ( Yun. Khari tes ; Lat. Graıiae ; Fr. !es trois G races ) , Yunan m i ıoloj isinde üç lütuf tanrıçasına topluca veri len ad. Zeus'un kızları olan ve Euphrosyne ( neşe) , Aglae ( parlaklık) ve Thalia ( talih ) adlarını alan bu tanrıçalar her yıl bitkiler alemi nin yeni lenmesini sağla­ dıkları i ç i n dünya nimetlerin i temsi l ederlerdi. Bunlar g rup halinde çıplak ve birbirinin boynuna sarılmış o larak gös­ teril i r. İ konografya : Eski Çağdan bize üç genç K.'yı çıplak olarak tasvi r eden meşhur bir heykel grupu kalmıştır ( Siena Güzel Sanatlar Akademisi ) . Birkaç kopyası bi l inen ( Louvre ) bu heykel grupunun Kyrene ( Libya ) li Hellenistik bir heykdtıraşın eseri olduğu sanı lır. Resim sanatında bu g rup, Boııicel li'nin « İ l k bahar» ( Fioransa ) ını, Raffaello' nun «Küçük tablo» ( Cha nıilly) sunu, Co rreggio'nun «Freskler» ( Pa ma) ini ilham etmiştir. Yine bundan i lham alan res­ samlar a rasında Tinıoreıto (Venedik'te : Doge' ler sarayı ) , Zuccari ( Caprarola ) , Rubens ( F loransa, Stockholm, Viyana, Madri d ) , Natoire ( Louvre) , G B. Regnault ( Louvre ) ; heykelcilikte ise Germain Pi lon l l . Henri'nin yüreği anıtı ­ Louvre ) , Leonhard Kern ( Budapeşte ) , Falconet, Canova ( Leningrad ) , Thorvaldsen (Mi lano ) , Pradier ( Versail les) sayılabilir.

KARİTE ( Fr. Karite veya arbre a heurre ; İng. Shea­ tree ) , Sapotaceae familyasına bağlı bir ağaç. Ban Afrika'da yetişir. Ağacın meyvesi t •tlıdır ve i çinde yağ lı bir badem vardır. Bir ağacın bademlerinden normal olarak 3 , � kg yağ­ lı madde alını r. Ağacın kerestesi ev ve mobilya yapımında kullanılır.

KARIYE CAMU, İstanbul 'da Bizans devrinden kal. ma ve içindeki duvar resimleri bakımından ünlü eski bir kilise. K. C. , şehrin kuzey - batı köşesinde, surların i ç ta­ rafında, E-di rne Kapısı ( eski adı : Kharisios kapısı ) ile Tekfur Sarayı arasındaki a landa, bir yamaçta bulunmakta­ dır. 2 5 yıldır camilikten çıkarı lmış olan bu eski eser, bugün Ayasofya Müzesi Müdürlüğüne bağlı bir müze - anıt olarak ziyarete açık bulunmaktad ı r. K. C. , esasında İsa ve Meryem adiarına kurulmuş bir manastırıo kilisesidir. Her ikisinin de bir sıfatı olarak eklenen khora adı, manastırın da adı olmuş, burası Monl fes K horas o larak tanınmıştır. Bazı eski Bizans yazarları khora adının bu manasura Konstantin surlarının d ışında olmasından dolayı verilmi� oldu&unu yazarlar. Fakat 4 U 'te

KAR1YE CA MU

33 6

Bizans dini tesisi gibi kuruluşu hakkında b i rbirini tutmaz kaynlar ve rivayetler olan bir yapıdı r. Bunların içindeki gerçek payı nı ayırt etmek oldukça zordur. Bu bölge henüz şeh i r surla rı dışında olduğu sı rada I I I. yüzyılda burada Kharisios'un arazisi içinde Başmel ek Mikhael adınd a küçük bir ibadethane ( şapel ) vardı. IX. yüzyı lı n bi r yazarına göre, İmparator İustinianos'un karısı Theodora'nın Sasani· !ere karşı savaşlara katı lmış bir kumandan olan amcası Theodoros, d ünyevi hayattan c;ekildiğinde, 536 5 5 7 yıl ları arasında artık surlar içinde olan Kharisios'un arazisinde bir manasu r )·aptı rtmağa girişmiştir. Fakat 5 5 7 yılı depre­ minde büyük zarar gören bu yapıları, İustinianos ile Theo­ dora eskisinden daha güzel ve süslü olarak yaptı rtmışlar­ dır. B u tesiste dört ayrı kilise vardı ve bunlardan Meryem adına olanı basi lika biçiminde idi. Ancak bu rivayetin doğ­ ruluğu çok şüphelidir. Çünkü İ ustinianos'un eserleri hak­ kında Prokopios'un düzenled iği kitapta bu kili selerden bahsedilmediği gibi, Sasani savaşlarında Theodoros adında bi r k umandan d a tanınmamaktadır. Zaten çok aşağı taba­ kadan gelen Theodora'nın bu :ıd ve mevkie sahip bir am­ cası oldusu da bilinmemektedi r. Bu d uruma göre, K hora manastırının esasının VI. yüzyılda kurulduğu yolunda bazı

®

·

C"----'

� �

Sutstruc:tı.re

...,....,...,. .. Seeıle

1

o





>?ı'® '



k." ··,:.�





j.: ·., � � 10







'" meves





KARiYE CAMii'nin çeşitli yapı devi rlerini gösteren p lanı şimdi görülen kara tarafı surları yapı lınca manastır da şehrin içinde kalmıştır. Bizı lan ise bu kelimenin tamamiyle mistik bir an lamı olduğunu ve İsa'nın sıfatı olarak «insa­ nın tasavvur edebi leceği hayatının en d ı ş sınırı» anlamına geldiğini iddia ederler. Her halde khora adı gee; Bizans devrinde bu ilcinci anlamda alınmış ve K. C.'nin i ç i ndeki İsa ve Meryem tasvi rlerinde, bunların yanlarına mistik an­ lamda olarak bu kelime konulmuştur. Türk devrinde bu­ raya verilen ad ise, maddi an lamdaki khora kelimesinin Türkçeleşmiş şekli o larak kabul edi lmektedir. K. C.'nin esası olan Khora manastırı da, pek çok

KAR İYE CAMii : Batıdan görünüşü yayın larda tekrarlanan bi lgi sağlam bir dayanağa sahip sayı lamaz. Her halde Theodoros, Phokas ( 602 6 1 0 ) ın damadı eparkhos ( vali ) Krispos ile karıştıtılmış olmalıdır. Heraklios ( 6 1 0 . 64 1 ) tarafından Kharisios'un arazisindeki Khora manastırına enterne edilen Krispos'un bu dini tesisi bir ara genişlettiğini kaynaklar bildirmektedir. Artık VII. yüzyı lda bu bölgede Khora adında ufak bir dini müessese bulunuyordu. V I I I ve IX. yüzyı l larda bazı ki mselerin bu manasma gömüldükleri bilini r. Patri k Germanos 740'ta buraya gömülmüş, V. Konstantin'e karşı bir ayaklanma ya­ pan Artavastes, Khora manastırına kapatı lmış ( 742 ) , V. Leon ( 8 1 3 8 2 0 ) i le İ konoklasma hakkında görüşmeye ge­ len Mikhael Synkellos, aynı manastırda misafir ed i lmiş ( 8 1 3 ) ve aynı Mikhael, İkonokl:ısma devri kapanınca ( 842 ) Khora manasn rına başrahip tayin edilmiş, ö lümünde de bu­ raya gömü lmüştür (846) . Fakat bundan sonra Bizans tari­ hinde iki yüzyıldan fazla Khora manastırının adı geçmed iğine göre. bu süre i çinde bu tesisin harap olarak yıkıldığına ihtimal verilir. ·

·

KARİYE CAMİİ : Do&ıı d an &örünüşü

Khora manastırının yeniden kuruluşu ve kilisesinin de tekrar inşası, Xl. yüzyılın sonunda, I. Aleksios Komne­ nos ( 1 08 1 • 1 1 1 8 ) un kayınva lidesi Mııria Dukaina tarafın-

KARİYE CAMlt

KARİYE CAMİ İ : Esas mekanı

dan o lmuştur. l 948'den sonra yapı lan a rkeolaj ik araştı rma ­ la r , gerç e kren 1077 . 1 0 8 1 yıl ları arasında inşa edi len ki l i ­ seni n bazı kalıntılarını or ı aya koymuştur. Bunun dört sü­ ıun lu Y unan haçı biç i minde bir yapı olduğu anlaşılmakta­ d ı r. Fakat pek az son ra 1 . Aleksios ' un küçük oğlu sebas­ tokraıor i saakios Komnenos, büyük annesinin ki l i ses i n i yeniden inşa etti rmiş ve n a r ı e k s kısmında kend i si için de bir mezar yapıırımışrır. ı ı 2 0 yı lı na doğru yapıld ığı tahmin o l unan bu k i li s e . bugünkü K. C.'nin üze ri büyük kubbe ile ö r t ü l ü esas mekanı i le batı tarafına bitişik olan narıek­ sid ir. fakat l saakios, son raları Trakya 'da ferecik'te Kos­ mos o ıei ra manast ı rını yaptı nmış ve orada gömül m ü ş ıür . J.. hora manasım ile k i l i sesi n i n X I I ' . y üzy ı lda Latin işga l i sı r a s ında ne old uğu hakkında b i r bi lgi yoktur. Son B ı zans devri nde , XIV. yüzyıl b a şlarında ö n t mli b i r po lit i k mevkii o lan, aynı zamanda gen i ş kültü r lü bir humanisı olarak da tanınan büyük logoıhetes Theodoros Mctoki ıes, özel sara­ yına komşu olan Khora ma nasıı r ı ve kilisesi ile ilg, Ienerck b u n ları y e n i d e n yapn r ı rcasına tami r ettirm : ştir. ı 3 ı 5 1 3 2 ı yılları a r a s ınd a yapı lan bu çalış m a l a r neticesi nde k i l i se bi rçok ekler le geniş ieri lerek ş ı mdıki gö rünü�ünü a l d ı ktan başka, içi onı m uhteşem bir manzara veren mozaı k ve frı:sko resımieric süslen miştir. Mctokiıes' i n b : r odası o l­ d uğu ve burad a kaldığında dosr l a r ı i le edtbiyaı, ft l sde, teol oj i görüşmeleri y apnğı bi lınir. Meıokites sonraları sür­ güne gönderi lmiş, d ö nüşünde sarayını yakı lmış bulmu� ve keşiş o la rak Khora m a nastı ı m a çeki lerek , 1 3 Mar t ı 3 3 1 'de ölümünde de kili seye gömülmüştür. Esas kilisen i n içinde güney taraftakı pencere leri ayıran kuçük sütunların başlık­ larında, boya ve yaldızlı harfler ile yazı lmış olarak « K uru­ ru Theodoroı Metokitt:ı logotheteı» kelimeleri bugün hala okunabi lmekıedir. X I V . yüzyılda K. C. olan kiliseye bazı tan ı nmış kimseler gömülmüştür. Bunların mezarlarının yer­ leri lahiderinin arkasındaki duvara işlenmiş portreleri ile adları tesbit olunabılmiştir. Meıokites'in yakın dostu, Mi­ khacl Tornikcs d e gözde n d üşünce Makarios adıyle keşiş olmuş ve Evgenia adını alarak rahibe olan karısı ile bir­ l iktc K. C. olan kiliseye gömülmüşıür. Yandaki ek şapelde çok süslü bir keme r taşında Torni kes'in mezar kitabesi ve a ltındaki hücrenin i çinde kendisi ile k a n s ın ı n portrel e ri görül eb i lir. K. C . ' n in içinde dış narteksin, güney köşesin­ deki bir h üc r e nin de Eirene Raouleina Palaiologina (ölm. 1 3 2 l 'den sonra) nın mezarının yeri olduğu, buradaki resim­ den ve yazılardan anlaşılmaktadır. İ çeride daha pek çok mezar yeri varsa. da, bunlann sahipleri anla�lamamıt, sade·

337

ce i çlerinden Demetrios adında bir ranesi tesbit olunmuştur. Son Bizans dev r i taıihinin önemli kaynak larından bir tarih y azan ve çok gen ı ş b i lgi ! • bir fiki r adamı olan Nike­ ph o r o s Gr eg or as da ı 3 5 4 e k ad a r Khora mana s ı m nda yaşa. mıştır. B i zan s hal k ın c a ş ehrin koru y u c u tıl s ımı o l a rak kabul ed i len Hodeg e t ria Meryem i k o n ası, ı4 5 3'te s u r la ra y . kın olması için bu k i l i s e y e geti r i lmiştir. Fetihten sonra, Khora manasıırı ve k i l i sesi bir sü re olduğu g i b i kalmıştır. Ancak XVI. yüzyıl baş larında Sad­ r a zam Atik Al i Paşa kiliseyi C ' mi hal i ne g eti rerek vakf etmiştir. Türk devri i çle ri nd e m a n a s r ı r yapıl a rı o rtad a n kalk m ı ş , fakat K. C. yaşam a ğa devam etmiştir. 1 766 y ılı n ­ daki büyük depremde çok zarar gören . kubbesi ç ö ken K C. mimar i sınai l H•life ta rafı nd�n tamir ed i l miştir. İ stanb u l 'da pek çok hayı r eserleri yaptı ran . zengin b ' r kütüphane vakf eden , ayrıca vi layet yanında güzel bir manzumesi, Ev üp'te ba ş ka hayı r eserleri olan Kızlatdğası H.ıcı Beş i r Ağa (ölm. ı 746) K. C.' ne ek olara k bir mekıep i l e b'r ima ret kur­ durmuştur. Yakın tarih lere kadar bi r tekke o l a rak kul lanı­ lan bu imaretin avlusunda, sahabı-den old u,ıZu kabul edi len Ebu S aid el . Hud ri 'nin t ü rbes i vard ı r. Bugün bu t ü r be K. C.'n · n so l tara f ın rl a gö r ü leb i l i r . Bu tü rbe , H. 1 1 77 ( = 1 763 ı 764 ) ·de bir Hasek i Sultan r a ra f ı n rl an o narıl m ıştı r . K C.'­ nin kapısı karşısında da H. 1 079 ( 1 668 - ı 66 ) ta r i hli b i r çeş m e yapıı rı lmışıır. K. C 'nin duva rların ı tonoz ve kub be lerin i süsleyen rt: si m ler i n i n b i r kıs m ın ı n ü s r le r i ni n örıül m ediği an l a şı l m a ktad ı r. X V I I . yü zy ı l d a E v liya Çe leb i b u ra d a n « . . . kar . ı kadi m bi r deyr - i m u sa o n a . . . » olarak bahseder. Lechevalier, ı 785 - 1 7R6 yıllarında burada gördü­ ğü bir muzayiği anlatı r. ). Da l laway, burada «İsa'ya yaptı rt ­ tı ğ ı k i li s en i n mo d e lin i sun a n i mp a raıor ( ! ) un ıa w i ri oldu­ ğun u , ayrıca havatilerin r e s i m l e r i n i n de gör ü l d üğ:inü , , », X I X . y ü zy ı lda Patrik Kon sıan t i nos. J von H • m m e r ( 1 8 22 ) , Clı. Ne w t o n ( 1 8 � 2 ) , A . von Wa rsberıo: ( 1 864 ) , K C ' n de d uv ar res i mleri n i gördük lerini bildirmişlerd i r. Bu kısa n ot -

KARiYE CAMİİ olan kiliseyi yenıden yapııran haakios Komoenos'un mozaik portresi

.3.38

KARİYE CAM1t

lar, K. C.'nin içinde n amaz kılınan bir ibadet yeri olma ­ sına rağmen, res'm lerin k ısmen de olsa açık o l d uklarını ve ziyaretçiler tarafı ndan gö t ü l ebild klerinin açık delil lerid i r. ıan·e doğru Kuppas adında bir Rum mimar, K. C.'ni o n armış , resi m l erin bazı l a rı n ı d a h a tcmi z l emiş, b a z ı ça t l a k ları yam.ımıştır. Pulgher, 1 878 'Je bası lan kitabı nda, buradan birçok mozayiğin resi mlerini tan ı tmış ve ıssı' ( Mağlup ed i l meye nler ) ad l ı filmlerinde de rol alan K.' un başlıca f i l m leıi şunlard ı r : C. Brabin'in yönettiği «Ma sk of Fu - Manchu» ( Fu - Mançu'nun Maskesi ) [ 1 932] ; ]. Whale'­ in yönettiği «The Bride of Frankenstein» ( Frankenşrayn'ın nişanlısı ) [ 1 9 3 5 ] ; M. Curtiz'in yönettiği «The W alking Dead » (Yürüyen Cest t ) [ 1 936] ; F. Capra'nın yönettiği «Arsenic and Old Lace» ( Arseni k Kurbanları ) [ 1 944 ] .

KARLOVAC [kqr/o va!! ] (Almanca adı : Karlstadt) , Yugoslavya'nın Hı rvat i stan bölümünde, Korana ı rmağının Kupa'ya karıştığı yerde bir şehir. Nüfusu 4 7 532 ( 1 97 1 ) dür. Dokuma fabrikal a rı vard ı r. K.'ın yukarı kısmında Du­ bovac kalesi yer alır, K., XVI. y ü z p lda ı rmağın sağ yakasın­ da Türk akınlarından korunmak üzere bir kale olarak kurul­ muştur. Hırvatistan sınırı nın merkezi olarak önemli bir ye rd i r.

K� RLOVO ( 1 9 5 3 - 1 962 yılları arasında Levskigrad adıy l e anılmıştır) , güney Bulgaristan'da, Filibe ( B ulg. Plov­ div) i l ( okr ig ) inde, Balkan dağlarının Kalofer bölümünde bir kasaba. Nüfusu 16 957 ( 1 962 ) dir. Sofya - Burgas demir­ yolu üzerinde büyük bir d uraktır.

KARLO VO

}48

K. , Tllrlı: bAkimiyetinin ilk yıllarından itibaren ( 1 399) kfiçük bir yerle�me alanı olarak anılır. Kasahada küçük el sanatları gelişmiştir. K. kasabası yanında Suçurum ( Türkçe Suuçurum) adlı bir çağlayan vardır.

KARLOVY V ARY (kqrlovi r·qri} ( Almanca adı : Carlııbad veya Karlııbad ) , Çekoslovakya ( Bohemya ) 'da bir şehir. Nüfusu 4 5 000 ( ı 970) d i r. Kap lıcaları, ki myevi madde. porselen ve inşaat malzemeleri fabrikaları vardır. KARLSBAD : bk. KARLOVY VARY. KARLSBAD KARARLARI, 1 8 1 9'da Karlsb:ıd 'da toplanan konferanslarda demogoj ık karışıklıklara karşı alınan tedbirler. 1 8 1 9'da, Alman üniversite öğrencisi ve yurtsever öğrenciler birliğine bağlı S:ınd'ın Rus ca susu olarak bilinen Alman yazarı Kotzebue'ya karşı yaptığı suikast bu karışık­ lıkların çıkmasına sebep olmuştur. Bu olaylar üzerine Bundestag ( Alman devletleri parlamentosu ) a sunulmak üzere birtakım kararlar alınmıştır. Bu kararla ra göre üni versiteler çok sıkı bir kont rola tabi tutulacak, kitaplar ve dergi ler daha sıkı olarak san sür edi lecek , bir merkezi araş­ tı rma komisyonu kuru lacak. Bund ( A lman devlet: eri bi rliği ) anaya sasının 1 3. maddesi daha kısıntı lı bir şekilde tadil edi lecekti. Bundesrag, K. K.'nı Avusturya ve Prusya'nın baskısı alunda kabul etmiştir ( 1 8 1 9 ) . Bu kararlar 1848 ihti lalinde kaldırılmıştır. KARLSHAMN, İsveç' te, Balıık Denizi kıyısında bir �ehir. Nüfusu 3ı 6 1 0 ( 1 969) dur. Bir li man şehri olan K. , can lı bir ticaret ve gemici lik merkezidir. Şeker ve bitki yağı fabrika ları ve başka endüstri kuruluşları vardır. KARLSKRONA [karhkr�nal , İsveç'te, Baltık Denizi kıyısında bir şehir. Nüfusu 36 570 ( 1 97 ı ) dır. Blekinge vi­ layetinin merkezidir. Askeri bir l i man ve endüstri merkezi olan K.'da tersaneler, inşaat malzemesi ve porselen fabri­ kaları vardır. K� RLSRUHE, Batı Almanya'da, Baden - Württem­ berg eyaletinde bir şehir. Nüfusu 2 5 9 09ı ( 1 970) dir. Rhein üzerinde bir nchir limanı o lan K.'de petrol tas­ fiyehanesi , besin maddeleri fabrikaları , basım evleri vardır. Çevresinde madenci lik gelişmiştir. K. , nükleer araştırma merkezidir. K.'de bulunan Barok üslubundaki şato, Karl ­ Pricdrich ( 1 7 5 1 - ı 776) tarafından yaptırı lmıştır.

KARLU K'LAR tein ı aş. yu. 1ım Hanları ( 1 44 5 - 1 68 ı ) hanedan : K a7an harı ları ( 2 han : 1445 - ı486) : ı . Kasım Han ( 445 - 1 468 ) 2 . Danyal Han ( 1468 - J 48fı) II. haneılan : Kırı m hunlıırı (3 han : ı486 - 1 5 1 2 ) : 3. Nur Dev let Han ( 1 486 - ı 49 1 ) 4. Sau lgan Han ( 1 49 1 - 1 506) � - Canay Han ( 1 506 - 1 5 1 2 ) lll. hanedan : Sarıı y hanları ( 5 han : 1 5 1 2 - 1 600 ) : 6. Seyyid Evliyar Han ( 1 5 1 2 - 1 � 1 6 ) 7. Şah Ali Han ( 1 5 ! 6 - ı 5 ' 9 + 1 5 3 2 - 1 5 67 ) 8. Can Ali Han ( 1 5 1 9 - 1 5 3 2 ) 9. Sayın Bulat H a n ( 1 5 67 - 1 5 7 3 ) 1 0. Mustafa Ali Han ( 1 5 7 3 - ı 6o o ) I V . hanedan : Kazak hanları (ı han : 1 600 - 1 6 1 0 ) 1 ı . Uraz Muhammed H a n ( ı 600 - 1 6 i O ) V . hanedan : Sibirya h a n ları ( 3 h�n : 1 6 1 0 - 1 68 1 ) 1 2 . Alp Arslan H an ( 1 6 1 0 - 1 62 7 ) 1 3 Seyyid Burhan Han ( 1 62 7 - 1 679) 1 4. Fatıma Sultan Bike ( 1 679 - 1 68 1 ) I.

KASIM PAŞA, GÜZELCE ( ölm. 1 54 3 ) , Anabolu fıi ıihi. Aslen devşirme olup, Saray - i hümayun'da hacernde teıbiye ed ı ldikten sonra Yavuz Sultan Selim'in cül üsu esna­ sında rikap ağalığı ile ı aş ra hi7metlerine geçmiştir. Kanuni ile Belgrad seferin e katılarak kend isini tannmış ve sefer dö­ nüşü Haltb sancak beyliğine tayin edi lmiştir. Kısa bir süre sonra d a Karaman beyleı beyi Şadi Paşa hakkında yapılan şikayetler üzerine Karaman beylerbeyi olmuştur. Husrev Paşa'nın Diyarbak ır beylerbeyliAine tayin edi lmesi son unda, Anadolu'daki valilerin yer de,Riştirmeleri sırasında Anadolu beylerbey liğine nakledi lmiştir. Kanuni'nin Rodos seferi münasebeıiyle yola çıkarak Kütahya'ya gelmesi üzerine vaki davete icabetle Sultanönü ( Eskişehir) nden buraya gelmiş ve padi şahı Anadolu eyaleti askeriyle büyük merasimle kar1 ılamıştır. Rodos seferine Dörd üncü Vezir Ahmed Pa­ şa'nın maiyetinde katı lmış, kaknin fetbini müıeakıp yıkı­ lan yerlerin onarı lm. 'te Atatürk, şapka inkı l abını duy u ran konuşmalarından birini bu bina ön ünde yapmıştır. K. halk kütüphanesi d e zengin bir kültür kuru luşudur. Buraya eski med rese, dergah ve dern ek lerin kiupları devredi lmiştir. Burada yazma eser­ ler ( 3 697 t a ne) , eski yazı basma eserler ( 5 000 ) , Türkçe basma e serle r ( 1 8 000' den çok) , yabancı eserler ( 1 400) vardır.

K.'nun :zengi n bir fo lkloru, gelenek ve görenekieri vardı r. Sepetçioğ l u oyunu, çardak oyun u ve ıürküsü, ıopal koşma, davut zurna önemlid ir. Bunlardan Sepetçioğlu, figür­ leri ve dönüşleriy le, yürüı üş ve d i z vuruş larıyle ve bütün hareketleriyle Tü rk yiğiıliğini beli nen yaygın bir zeybek oyunudur. K. folklorunda davul zurna önemli yer tutar, türlü yerlerden farklı olarak, yalnız davul i le birçok gösteriler yapılır. Böyle gösterilerin parlak örneklerini vermiş bulu­ nan K.'nun Yuva köyünden Karayı lan adıyle tanınmı� Mahir Dağlı ( 1906 - ı964 ) , memlek e t içinde o lduğu kadar m e m l e k e t d ı ş ı n d a ki fes rivailere d e çağrı lmış, Türk halk oyunlarını ıanıtmıştır. K.'nun türküleri çok yerde bilinir. Halk ozanlarından ise Yorgansız Hakkı ( ı898 - ı 964) ve.· İhsan Ozanoğlu tanınmı�tır.

382

KASTAMONU

K.'da günlük v e tek yapraklı 3 gazete çıkmakta, 3 basımevi bulunmaktadır. 1950'de tamamlanmı� olan .Atatürk stadı vardır. K. , tarihi eserlerin (büyük, mağaralar, kale, han, hamam, çe�me, köprü, cami , medrese, müzedeki eser­ ler) çok olduğu ve çeşitli tabii güze lliklerle dinlenme yer­ lerinin ( orman bölgelerindeki yerler, avcılık, kayakçılık, koylar ve kumsallar . . . ) çok sayıda bulunduğu bir ilimizdir. Kaılamonu ili: İlin yüzölçümü 13 1 08 km 2 , nüfusu 446 864 ( ı 97 0 ) , ilçe sayısı ı 3 'tür. Merkez ilçesinden başka .Abana, .Araç, .Azdavay, Bozkurt, Cide, Çatalzeytin, Daday, Devrekani , İnebolu, Küre, Taşköprü, Tosya ilçeleri vardır. Her i lçenin merkez bucağından ba�ka, ilde 1 1 bucak ( .Ak­ kaya, Boyalı, İğdir, İhsangazi, Pınarbaşı, Şenpazar, Seyd i ler, Doğanyun, .Ağlı, Gökçeağaç) bulunmaktadır. K. iline bağlı ı 095 köy ve 3 366 mahalle vardır. Büyük illerimizden biri olan bu il, türlü yollarla ( karayolu, denizyo lu) memleketi­ mizin başka bölgelerine bağlı olduğu gibi, il merkezinden i lçelere uzanan yollar da vardır. İl merkezini Karadeniz kıyı boyuna bağlayan K. - inebolu yolu ile Çankırı üzerin· den Ankara'ya bağlayan karayolu ve Sinop . K Bolu yol­ ları baş lıcalarıdır. Devlet yollarının il içindeki uzunluğu 500 km ye yaklaşır. İ l merkezinden ilçelere de karayolları uzanır. İlin Karadeniz boyunda uzunca kıyıları bulunduğun­ dan, burada İnebolu, Cide, .A bana, Çatalzeytin, İ lişi iskele­ lerine vapurlar uğrar. Kış aylarında İ stanbul . Hopa sürat postası her ı5 günde bir inebolu'ya uğrar. Bunların tonaj tutarı 20 OOO'dir. Küre bakırlı pirit madenleri, 2ı km uzun­ luğundaki havai hat ile inebolu limanı ndaki siloya ta�ınır. . •

Cumhuriyetten önceki idari bölünüşte K. , Kuzey Ana­ dolu'nun büyük bir kısmını içine almakta idi. Doğudan, o zamanki Trabzon ve Sivas, güneyden .Ankara vilayetleri. batıdan İzmit sancağı i le çevrili idi. ı869'da bu büyük vi layet, K. , Sinop, Bolu, Kengırı ( Çankı rı ) sancaklarını içine alıyordu. Bütün ilin 4 sancağı, 2ı kazası ( i lçesi ) , merkez nahiyeleri dışında 3 0 nahi yesi ( bucağı ) bulunuyor­ du. Vi layet merkezi olan K. 'nun 9 kazası ( Taşköp rü, Da­ day, Cide, Araç, İnebolu, Tosya, İski lip, Safranbolu) vard ı . Yi liyere bağlı öteki sancak ların d a kazaları vardı. Bundan sonraki yıl larda ( ı89ı, ı907, ı 9 ı 8 ) türlü idari değişiklikler yapı larak eski geniş vilayet sınırlarında farklı d urumlar meydana gelmiştir.

Tarih : K. adı, Bizanslıların kullandıkları Kastamon' dan gelmektedir. Araplar Kastamfıniyye, Kastamfıni demiş­ ler, Türkler Kastamoni yapmışlardır. Son zamanlarda ise K. şekli kabul edilmiştir. •

Bugün K. i linin üzerinde bulunduğu topraklar, Ana­ dolu'da i lk siyasi birliği kuran Hitit imparatorluğunun sınırları içinde kalmaktadır. Hiti.Ierden sonra Phrygia ve Lidya krallıkları bu topraklara da hakim olmuşlardır. M. Ö. VI. yüzyılda İranlı lar ( Persler ) , bucasını da İran impara torluğuna katmışlardır. M. Ö. IV. yüzyılda Büyük İs­ kender, İran imparatorluğu ve .Anadolu ile beraber bu ülkeyi de a lmıştır. Bu sıralarda kıyıda bazı İon siteleri de vardı. İskender'den sonra Pontos krallığı buraya hi­ kim olmuştur. Uzun uğraşmalardan sonra Roma, M. Ö. I. yüzyılda Yunanlılaşmış İ ranlı Pontos devletini ortadan kaldırmış ve ülkeyi elde etmiştir. M. S. 395 'te Roma ikiye ayrılınca, bu topraklar da Bizans ( Doğu) imparatorluğunun payına düşmüştür. K. ve çevresinin bulunduğu ülkeye Paph­ lagonia d enmiştir. Komnenos hanedanı, Paphlagonia'lıdır. K. �ehrinin de Komnenoslar t a rafın d an kurulduğu rivayet edi lmektedir.

Paphlagonia, yüzyıllarca Bizans idaresinde yaşamıştır. Sultan .A lp Arslan'ın 1 07 1 Malazgirt zaferinden hemen sonra, Anadolu fatibi Kuralmışoğlu I. Süleyman Şah'ın başkumandan lığındaki Selçuklu Oğuz Türkleri, bucasını da fethetmişlerdir. Sivas'taki Danişmendoğullarının nüfuzu, bir ara bu bölgeye kadar uzamıştır. I. Haçlı Seferi 'nin Türkiye üzerindeki korkunç sarsıntı larından yararlanan Komnenoslar, bütün kıyı Anadolusu gibi burasını da Selçuklu Türklerin­ den almışlardır. Büyük Türk kumandanlarından Büsarned­ din Çoban Bey, ı 2 04'e d oğru burasını Bizans'tan geri al­ mıştır. Çobanoğulları, Selçuk luların genel valisi ve büyük uc beyi olarak 1 320'ye kadar bölgeyi ellerinde turmuşlardır. Çobanoğullarının yerini Candaroğulları almıştır. 1 3 3 5 ' e kadar İlhanlıları, yani Türkleşmiş İran Moğollarını metbu tanıyan Candaroğulları, ı46 ı ' e kadar süren bir beylik kur­ muşlardır. Merkezleri ekseriya K. , bazan Efiani ve Sinop olmuştur. K. , Zonguldak, Çankırı, Sinop, Samsun, Bolu çevrelerini ellerinde tuttukları büyüklük devirleri pek az sürmüş, XIV . yüzyılın sonunda Osmanlılara tabi olmu�­ lardır. Osmanoğulları, sonradan İsfendiyaroğulları denen bu hanedan ile son derece sıkı akrabalık bağları kurmuşlardır. Candaroğulları, birçok Osman lı prensesi, Osmanoğul ları da birçok Candarlı prensesi ile evlenmiş lerdir. Candarlı hü­ kümdarlarından bi rkaçının annesi Osmanlı prensesi dir. Fa­ tih Sultan Mehmed'in annesinin de bir Candarlı prensesi olduğu sanı lmakıadır. Beylik son zamanlarda iyice Osmanlı nüfuzuna düşmüştür. Büyük bir bi lgin yazar olan Candar­ oğlu İsmai l Bey ( ı 443 - ı 4 5 9 ) , kardeş çoc-uğu ve metbuu olan Fatih' le çok iyi geçinmiş, ülkesini savaşsız ona bırak­ mış ve Filibe sancak beyliğini (valiliğini ) kabul etmiştir. İsfendiyaroğullarından Osmanlı hi zmetine gi ren birçok devlet adamı yetişmiş ve hanedan, zamanırnıza kadar gel­ miştir. Üsküdar'da camii olan Vezi r Şemsi Ahmed Paşa ile Ma lta seferini ( 1 565 ) idare eden Vezir Mustafa Paşa, bu hanedandandır. Canda roğu lları. on bir hükümdardır. 1 29 1 '· den 1 4 6 1 'e kadar ı 7 0 yıl devarn etmişler, K. çevresini yüzlerce bayındırlık eseriyle süslemişlerdir. ı468 'de Fati h'in küçük oğ lu Şehzade Cem, K. sancak beyi olmuş ve 6 yıl bu şehi rde kalmıştır. Osmanlı idare­ sinde K. , merkezi Kütahya olan pek geniş Anadolu beyler­ beyliği ( eyalet) nin 14 sancağı ( i l i ) ndan birini teşki l etmiş­ tir. Tanzimat'tan sonra vi layet ( eyalet) merkezi olmuştur. ı 9 ı O'da bu viiiyetİn 50 700 km 2 toprağı ve ı 2 2 ı 000 nü­ fusu vardı. Sancak (il) ları 8 kazalı K. merkez, 9 kazalı Bolu, 3 kazalı Sinop ve 2 kazalı Kengı rı ( Çankırı ) idi ; toplam 4 sancak ve 22 kazası vardı . Cu mhuriyet çağınd a bu eyaletin merkez sancağına K. Yiliyeri denmi�tir Osmanlı çağında K. önemli bir şehirdi. Tanınmış tezkire yazarı Latifi, onunla ça ğdaş olan Şaban Veli, XVI. yüzyılın 2. yarısında K.'dan yetişmişlerdir. XIX. yüzyılda burada valilik yapan Abdülhalim Galip Paşa, K. ağzı ile bası lmış bir Divan bile yazmıştır. XIX. yüzyılda eyalet merkezi olan bu şehir mamurdu. Dokumacılık, derici lik, bakırcılık, boyacı lık sanayileri i leri idi. Halkın ezici çoğun­ luğu Türk olup azınlıklar önemsiz sayıda idi. .Ancak, yolların bozukluğu, çevrenin ticaret yollarından u zaklığı, toprağın kısırlığ ı, bu marnuriuğu gittikçe ihlal etmiştir. Cumhuriyet devrinde K. , büyük şehirlere ve özellikle İstanbul'a iç göçmen yollayan viiiyederin başında gelmiştir. Düşman istilisı görmeyen K. , Milli Mücadele'nin heye­ canlı bazı safhalarına sahne olmuşrur. Cumhuriyet devrinde K. , Atatürk'ün şapka inkılabını ilin ett iği ı 925 gezisi ile meşhurdur.

KASTAMONU - KAŞ K. şehrinde ve civar kasabalannda, hatta köylerde, Candaroğu llarından kalma yüzlerce eser vardır. K. Kalesi, Komnenos hanedam tarafından yaptırılmış bir Bizans ka­ lesidir. Selçuklular, Candaroğulları, Osmanlılar tarafından onarılmışur. 1 94 3 depremi bu kaleyi yıkmıştır. Surlar ise çoktan ortadan kalkmıştır. Kalede büyük sarnıçlar, tüneller, kaya mezarları ve türbeler bulunmaktadı r. XIX. yüzyıl sonlarında yalnız K. şehrinde 63 cami, 16 medrese ( dini ortaokul veya lise ) , 1 ) hamam, 2 imaret, ı tekke, 30 türbe. ı 12 çeşme bulunuyordu. Bunların çoğu şimdi harap olmuş veya ortadan kalkmıştır. K. ve çevresi n­ deki Türk eserlerinin en önemlileri şunlardır : Yılan lı Darüşşifası, 1 27 2'de Çobanoğulları tarafından yapıırı lmışıır. Son zamanlarda Kadi ri tekkesine çevrilmiştir. Şimdi harabe halinde olan bina, aslında bir tıp medresesi ve hastahane idi. Taştan oyulmuş cümle kapısı, nefis bir sanat eseridir, Atabey Camii 1273'te gene Çobanoğulları tarafından yapu­ rı lmıştır. Halkın Eligüzel Camii dediği İbnü Neccar Camii, 1 3 5 3'te Hacı Nusret tarafından yaptırılmış bir Cand arb eseridir. Ağaç oymalı kapısı, K. Müzesi'ne kal­ dırı lmıştır. Candaroğlu İsmai l Bey Camii, 1 4 5 1 tarihlidir. Yanında medrese ve imareti vardır. Gene İsmail Bey'in yaptırdığı Kurşunlu Han, Türk sivi l mimarisinin güzel örneklerinden biridir. İsmail Bey'in K.'da daha bir hamamı, kasabalarda da birçok eseri vardır. Osmanlı çağı Türk eserlerinin baş lıcaları şunlardır : 1 5 1 6 tarihli Nasrullah Camii ( Yavuz devri ) , ı 547 tarihli Yakub Ağa Cami, İma ret ve Medresesi ( Kanuni devri ) , gene Kadı Nasrullah Efendi'nin yaptırdığı hamam, 1 560 tarihli Ferhad Paşa Camii, 1 57 2 tarihli Sinan Paşa Camii, Deve Hanı, XVI II. yüzyıldan kalma Urgan Hanı, Sultan Cem'in vali liğinde yaptı rdığı ve 1954 yılında onarılıp bugün sebze ve meyve hali olarak kullanılan Bedesten, XVI. yüzyıldan kalma Çifte Hamam, Ferhad Paşa Hamamı, X V I I . yüzyılda Kara Mustafa Paşa'nın· yaptı rdığı Yeni Hamam, Nasrullah Cami i önündeki derenin üzerinde Nas­ rullah Köp rüsü, 1 5 6R tarihli Şaban Veli Cami ve Türbesi. K. Müzesi, Atatürk'ün şapka inkı labını i lan ettiği binada kurulmuştur. KASTANYET ( İ sp . castanetas, castanuelas ; castaneta, castanuela yalnız K.'ın bir teki için kullanı lır ) , İspanyol musiki ve raksını karakterize eden usul vurma aleti, Par­ ınaklara takılan ve avuç içine alınan, her biri bir çift çok sert tahtadan yapılan, vurulunca tannan bir ses veren K.'i çalmak başlı başına bir sanattır. Özel metodlarla K. vur­ mak öğretilir. Bir İspanyol dansözünün mutlaka K. vurmayı bilmesi lizımdır. Zira İ spanyol koregrafisinde K. 'in girme­ diği dans çok azdır. K. , Arap hakimiyeti devrinde ( 7 1 1 . 1 49 2 ) Araplar'dan İspanyollar tarafından iktihas edilmiştir. KASTEL

(Provensça :

IM m ) , konak, şatoya benzer

Castel = �ato

ev.

KASTILYA ( Coğ.) : bk . CASTILLA.

< Lat .

3 83

olarak en parlak yı ldız ı 13 İkizler, yani Polluks olarak gös­ terilmiştir. K. bir çift yıldızdır, bu si •temin iki yıldızı arasındaki açısal uzaklık 4 ' ile 2 ' arasında değişir. Tam bir dolanımı takriben 400 yılda tamamlanır. 1 970 yılında iki yıldız birbirine çok yaklaşmıştı. Bundan başka, sistemin her yıldızı da bir spektroskopik çift yıldızdır, peryoeları çok küçük o lup 9. 2 2 ve 2.93 gündür. Değişen bir yıldız olan üçüncü c yıldızı « YY Gem ) , yani ' O ışık yılı uzakta bulunur. YY Gem yıldızının sistemin en büyük yıldızından açısal uzaklığı 7 ı ' dir.

KASTOK VE POLYDEUKES, Yunan mitoloj i sinde Lakonia'lı iki kardeş. Efsanede babaları Tyndareos arka planda kalmış, K. ve P. Zeus'un çocukları olarak canınmış­ lardır. Dioskuros'lar ( Zeus'un çocukları ) adıyle anılmış lar­ dır. Efsaneye göre, Zeus, anaları Leda'yı baştan çıkarmak için kuğu biçimine girmiştir. Efsane, K.'un Tyndareos'tan, P.'in Zeus'tan olduğunu i leri sürer. Dioskuros'lar genç yaşta Argonauc'lar seferine katılmışlar, Ka lkh is'te şehirler kurmuş lar, ko rsanlarla savaşmış lar, sürek aviarına katılmış­ lardır. Leukippos'un kızlarıyle nişanlı olan akrabalarına karşı besledikleri aşk rekabeti onların ö l ümüne yol açmıştır. K. öldürülmüştür. Ancak, efsane onu, Zeus'un verdiği ö l üm­ süzlüğe sahip kardeşi nden ayı rmak istemiştir. Gökyüzüne çıkarılan K. ve P. , İ kizler burcunu meydana getirmişlerdir. KASTORİA, kuzey Yunanistan'da bir şehir. Den i z seviyesinden 690 m yükseklikte o l up, K . gölünün kenarın­ dadır. Nüfusu 1 5 407 ( 1 97 1 ) olan şehirde çoğunlukla kürk ticareti yapılır. KASTRAT ( İ ca. castrato ; Lat. �astratus = iğdiş edil­ miş,) iğdiş etme ( b. bk. ) işlemi yapılan insan ( daha çok erkek ) , sesinin ince ka lmasını sağ lamak maksadıyle çocuk­ luğunda erkeklik bt:zleri alınmış şarkıcı. K geçmişte ha­ remler için harem ağaları ve Roma'daki Cepella Si stina için şark ıcılar sağlamak am acıyle yapılmımr. İğd iş etmenin meydana getird iği samacik ve psi ş i k ( ruhi ) değişmeler, i ş lem ergi nlikten önce yap ı lmış ise, çok önemli ve derin· dir ; olgun insan üzerin deki eıki si i se fi zyoloj ık d enge daha önce kurulmuş bulund uğundan, hafif kalır. İğd iş ed i lmiş erkek çocuk, kadını and ı ran bir görünüşted ;r. Kadında yumurtalığın cam olarak çıkarı lması, menopoz ( adet kesil­ mesi ) gibi bir erkekleşme etkisi yapar. KASUR, Pakistan'da Lahor eyaletinde bir şehir. Nüfusu 63 100 ( 1 966) dür. Dokuma ve besin maddeleri fabrikaları vardır. KAŞ ( eski adı : Andifli), Antalya i line bağlı bir ilçe . Yüzölçümü 2 2 3 ı km2, nüfusu 44 308 ( 1 970) dir. Bu

nüfusun 42 OOO'i bucak ve köylerde oturur. K. , eski i lçe-

rastel­

KASTLER, Geors Friedrich Euııen ( 1 852 ı882 ) , •

Alman fizikçisi. Pirofon'u icad etmıştır. Titreşim ve Oscillation ve pirofon teorisi alanında araştırmaları vardı r. KASTOK ( Castor) : İkizler takımyıldızının en par­ lak yıldızlarından biri. D İkizler (D Geminia e ) diye de adlandırılır. Genellikle takımyıldızlarının en parlak yıldızı (D) i le gösterilmekte ise de. İkizler tak:ımy ıld ız ı n d a isti snai

K A

� : Genel

görünü'

3 84

lma devrinde inşa edi l mişti r. Tiyatron un bir k ı smı Y unan ti­ yatroları n d a olduğu gibi Akropulis'in yamauna yasl.mmış, fakat d ğer k ı s ı m ları iki beşi k tonoz üzerine oturrulmuştur. Bir diazoma ile ayr ı lml j 3 3 oıurma sırası vard ı r. Cr, Abbas Hilmi Paşa yerine k ardeşi Hüseyin Kami l Paşa'yı sultan sanıyle Mısır hükümd a n i lan etti­ ler. İngili zler bu unvanı vere rek Osmanlı padişahını küçük düşürmek istiyorlardı. Sultan lık paşanın 9 Ekim 1 9 1 7'de ölümüne kadar deva m etmiştir. Öl ümünde yerine küçük kardeşi Ahmed Fuad Paşa geçmiştir. Ağabeyleri Hasan ve Hilmi paşalar, İstanbul'da Türk ordusunun müşiri ve Harndi Paşa da ferik sıfatıyl e yaşadıkları için, haklarından mahrum lcalmışlardır. Fuad Paşa, 1 5 Mart 1 92 2 'de melik ( kral ) sanını almış ve ilk Mısır kralı olmuştur. Saltanatı 28 Nisan 1 936'da ö lümüne kadar sürmüştür. II. Abdülha­ mid devrinde binbaşı rütbesiyle Türkiye'nin Viyana büyük­ elçiliğinde askeri ataşe idi. 1 3 Aralık 1 9 1 2'de de Türkiye himayesinde Arnavutluk p rensliğine talip olmuştur. Önce Prenses Şivekar, sonra Kraliçe Nazlı i le evlenmişıir. Ço­ cukları : Fevkıye Hanım ( 1 897 ) , Kral Faruk ( 1 920 - 1 965 ) , Fevziye ( 1 92 1 ) , Faize ( 1923 ) , Faika ( 1 926) v e Feıhiye ( 1 930) 'dir. Prens Mehmed Faruk, I. Faruk sanıyle babasının ye­ rine geçmiştir. İhıi lal sonunda tahtından indicilmiş ve Mı­ sır'dan çıkarılmıştır. Yerine ikinci eşi Kraliçe Neriman'dan doğma bebek oğlu Asyiit prensi Ahmed Puad, I I. Fuad sanıyle kral ve Prens Darnacl Abdülmün'im Beyefendi, kral nlibi o lmuştur. II. Fuad, 1952 doğumludur. Hanedanın başka bir dalı, Mehmed Ali Paşa'nın oğullarından Mehmed Abdülhalim Paşa'nın çocuklarından inmiş tir. Bu prens ve prensesler şunlardır : Fa ıma Hanım ( 1857 - 1860 ) , Tevfika Hanım ( 1858 -. 186 1 ) , Zehrl Hanım

KAVALALILAR - KAVUN

412

( 1 863 - 1922), Sadrbam ( 1 9 1 3 - 1 9 1 7 ) Mehmed Said Halim Paşa ( 1 864 - 1 92 1 ) , Mehmed Abbas Halim Paşa ( 1 866 1 93 5 ) , Emine Hanım ( 1 868 - 1 926 ) , Hadice Rukıyye Ha­ nım ( 1 868 - 1 952 ) , Mehmed Ali Halim Paşa ( 1 869 - 1 944 ) , Mehmed i h rahim Halim Paşa ( 1 8 7 0 . 1 96� ) . Kerime Ha. nım ( 1 8 7 1 1897 ) ve Nazlı Hanım ( 1 874 - 1 9 3 8 ) dır. •

KAVAR V ABALARI, Afrika'da, Büyük Salıranı n güney bölümünde, Niger ı rmağı kavsine yakın bir bölge. Bilma (b. bk.) vahasında tuz elde edilir. KAVERI (Cavery veya Cauvery biçiminde de yazı­ lır) : Hindistan'da bir ı rmak. Uzunluğu 760 km dir. Batı Ghaıes dağlarından çıkan K. , Mysore plaıosundan geçer ve Doğu Ghaıes dağlarını çağlayanlarla aşukıan sonra Bengal Körfezi'ne dökülür. Meydana getiı diği delıa kıyıdan 145 km den ize girer. Geçtiği başlıca şehirler Tiruchchidp­ palli ve Negapaııinam'dı r. KAVHAN, eski Bulgar' larda yüksek b i r mülki ve as­ keri unvan. Eski Bulgar yazıılannda tesbit edilmiş olan b" unvan, eski Türkçe kapka n (Jıapagan ) ve Avarca rapra­ ntH'un karş ı lığıdır. KAVRAM ( lar. Conseptus) , kelime ile ifada edi len bir düşünce muhıevasıd ı r. Fakar kavram ile keFme aynı şey olmad ığı gibi, bunlar bi ı bi rleri ile de karıştırı lma ma· !ıdır. Kd ıme, f;ziksel bir varlığa, ses var lığına dayandığı halde, K. bir dü şünce varlığına dayanır ve bir anlamı gös­ terir. K . " ları, ifade ettikleri obj e'ler yön ünden. ontoloi ik bakımdan şöyle ayırmak mümkün dür : 1. Tekil bir obj eyi bild i ren K . ' h r, yani ind ividütl K.'lar ( bu masa, şu adam gibi ) . 2. Tekil obj e'lerin ortak özell i k lerini bi r kelime al tında birleşti rmeden do.Çan K. ' lar : Tür K.' ları : insan, ağaç gibi. 3 . Tür K.'larının ortak özel likleri nden elde edi­ len K.'la r : Cins K."ı. Bu yoldan en genel K.' lara varılır ve bir K. pirarnidi meyd �na �etirilebi lir. Mantık yönünden yapıl• cak bir K ayırmas•, K 'ın içlem ve kapiarnı yönünden yapı l ı r : Geiıel K 'lar ve tekil K.'lar olmak ü zere. K.'ın içlemi, içine aldığı öze l li klerin tümü ile K.'ın kap lamı , yani içine aldı,ii ı alt K.'ların veya obj e"lerin tümü arasında ters oranıı vardır. KAVRAMCILIK ( Fr. Con sepru 1 li sme) , iskohstik"re tümeller ( universalia) çaıışmasında u daştırıcı bir rol oynar. Realiım tümel ierin tek tek var olan'lardan, nesn elerden önce var olduk larını söyler ( univers.ılia ante rem ) . Buna karş.lık nominalizme göre tümeller tek tek nesnelerden sonra gel irler ( universalia post rem) . K. ise tümel ierin tek tek nesnelerde var olduklarını öne sürer ( universalia i n rebu,) . Kavrarncı l ığın tem a parça 9 nüshası bulunup en i yi si Süleymaniye Kütüphanesi'ndeki 1 5 3 numaralı yazma­ dır. 3. Keuiif haıiyesine haıiye : 5 38'de ( = ı 6 Temmuz 1 143 3 Temmuz 1 1 44 ) ölen bilgin Z em ahş er i 'nin el - Keua/ 'an l;la�ayi�i'l · Tenzil adlı ıefsi rine Seyyid Şerif tarafından yapılan başiyenin haşiyesi dir. İ stanbul kütüph anele ri nd e ıo n üshas ı vardır. 4. El Mühimmat : Fıkıh, yani İslam hukukuna ait büyük bir eser .! i r. İ stanbul küt üph aneleri nd e 9 tanesi tam, 2'si eksik olmak üzere ll nüshası vardır. En e sk i s i ı023 i stinsahlı olan Reisülküttap Kütüphanesi'ndeki 4 3 7 numa­ ralı n üshadır. 5. H idiiye haşiyesi : 5 93 ' te ( = 24 Kası m 1 1 96 - 1 2 Kasım 1 1 97 ) ölen Burhanüddin 'Aıiyü' l - Merglnin!'nin bir­ çok bilginler tarafından şe rh ve başiyeleri yapılan Hidiiye adlı tanınmış fıkıh eserinin taharet, zekat, oruç, hac, nikih ve büyü bölümlerinin haşiyesidir. İ stanbul kütüphanelerinde tamam ve eksik 32 nüshası vardır. Esad Efendi Kütüpha­ nesi'ndeki 656 numasalr oüsba müellif yuısıdı r. ·

·

·

..

KEMALPAŞAOGLU, Şemseddin 6. 1!/ahü'l - Vi�aye : 747'de ( = 24 Nisan 1 346 - 1 2 Nisan 1 347) ölen Ş adrü'ş Şerl'a 'Abdu llahi ' l - Mal}bübl'nin Vi�ayetü'r - Ri vaye j1 M e J a •iti ' / - Hidaye adlı fıkıh eserinin yanlışlarını düzeltmfk için yazmışıır. İstanbul kütüphanele­ rinde birçok nüshası va ı dır. 7. İi:ahü'/ - I!Iah : Yukarıdaki eser'ni şerhetmek için telif etmiştir. Edirne'de 928 Şevvalinin son u n c u pazar günü (= 21 Eylül 1 5 2 2 ) bitirmiştir. İstanbul kütüphanelerinde bir hayli nüshası vard ı r. 8. Telv]� ha,iyesi : Şadrü'ş - Şeri'a 'Ab3ullahi ' l - Mal} · bübi'nin Ten�lhü'l - U!ü l adlı fıkıh usulü eserine 792 'de ( = 2 0 Aralık 1 3 89 - 8 Aralık 1 390) ölen Tefıiizanl tarafın­ dan yapı lan Te/vi� ad l ı şerbin haşiyesidir. Tamam '\ e eksik 16 nüshası vardır. Ha1et Efendi Kütüphanesi 'ndeki 163 nu­ maralı nüsha müel lif yazısıdır. 9. Tagytrü't - Ten��� : Şadrü'ş - Şeri'a'nın fıkı h üzerin­ deki Ten�fhü'l - U!ül adlı Arapça eserinin yan lışlarını d ü­ zelterek meydana getirdiği eserd ir. 1 Ramazan 9 3 1 ( = 2 2 Haziran 1 5 2 5 ) de tamamlanmıştır. Atıf Efendi K ütüphane­ si'n deki 659 nurnaralı nüsha rnüellif nü,hasından kopya oUuğu gıbi, Süleyman iye Kütüphanesi'ndeki 3 5 1 n urnaralı nüshanın d a müel lif yazısı olması muhtemel dir. İstanbul kütüphanelerin de 18 nüshası vardır. 10. Tagy frü ' t - Ten��� ı erhi : Kendisin in Tagyfrü ' t ­ T ,n p � adlı eserine yaptığı şerh. İstanbul kütüphanelerin­ deki 10 nüshadan en eskisi Ragıb Paşa Kütüphanesi'ndeki 3 68 numaralı nüsha olup 943 istinsahlıdır. l l . Fera'izü' s - Siraçiyye fet hi : Siracüddin Muqamrne­ d i ' s - Sicavendl'nin feraizine şerhtir. Peraiz fıkıhıa miras taksimi bilgisidir. K. bu eserinin tdif tarihini muamma olarak yazmış ve türlü kimseler bunu 908, 926, 934 olarak çözrnüşlerdir. Üniversite Kütüphanesi'ndeki Arapça Yazma­ lar Bölümünün 2442 n umaralı n üsha sının ve Kasidecizade Kütüphanesi'ndeki 260 Mükerrer sayılı nüshanın sonundaki kayda göre ise telifine Edirne'de ı Zilkade 928 ( = 22 Ey­ lül 1 5 2 2 ) de başlanıp 1 Zilhicce 928 (= 22 Ekim 1 5 2 2 ) de bitirilmiştir. İstanbul kütüphaneleri nde 3 5 nüshası vardı r. İ stinsah bakırnından en eski nüsha Beyazıt Kütüphanesi'n­ deki 261 3 nurnaralı ve 949 istinsahlı yazrnadır. 1 2 . Zihni varlık hak kmda : Kelarna ait bir kitaptır. İstanbul kütüphanelerinde 13 yazması vardır. Veliyeddin Efendi Kütüphanesi yazması ( Nu. 3 27 1 , 3 6b - 89b ) en eskisi olup 943 isıinsahlıdır. 13. Mtva�ı/ ha,iyesi : 7 5 6'da ( = 1 6 Ocak 1 3 5 5 - 4 Ocak 1 3 5 6 ) ölen 'Azudüddln 'AbJ urral}miin b. Aqmed i ' l ­ Ici 'nin keiarna ait Meva�ıf adlı eserine Seyyid Şerif - i Cüc­ eani tarafından yapılan şerbin haşiyesidir. Eser «rnev�ıf» denilen bölümlere ayrılmıştır. İstanbul kütüphanelerindeki 25 yazmanın hepsi ayrı ayrı mevkıflere ait başiyeler o l up tam yazması bulunamamıştır.

14. T eha/ üt ferhi : 893'te ( = 1 7 Aralık 1487 - 4 Ara­ lık 1488) ö len bilgin Bursalı Hocaoğlu Muslihiddin Mus­ tafa'nın keiama ait Tehlı/ütü'/ - Felı!isi/e' sinin şerhidir. İsıan­ bul kütüpha nelerinde 9 yazması vard ır. En eskisi Aşir Efendi Kütüphanesi'ndeki 182 numaralı ( 208b - 277a ) yazma olup 964 i stinsahlıdır. ı s . Kaza ve Kader risalesi : Keiama ait olup «Ce br risalesi» diye tanın mıştır. İstanbul k ütüphanelerinde 65 yaz­ m ası vaıdır. İkdam Neşeiyatı arasında 1 3 1 6' da, yine İstan­ bul'da 1 3 1 2 'de olmak üzere iki defa basılmışıır. 1 6. Tagyfrü'/ - Mi/ta� : 626'da (= 30 Kasım 1 2 2 8 19 Kasım 1 2 29) ölen Siricüdd!n Eb i Ya'�üb Yüsufi's -

Ahmed - KEMAN

48 1

Sekk aki'nin debirattan bahseden Mi/t a �ü ' / - 'U/üm adlı eserinin ten kid ve tashihidir. İki kısırndan ibarettir. İlk kısmı yazdık tan sonra bir başiye eklemişti r. İstanbul kütüphane­ ler. nde 37 yazması vardır. Süleymaniye Kütüphanesi içinde bulunan Yozgat Kütüphanesi'ndeki 845 numara lı yazma 948 istinsah lıdır. 1 7 . El - İ[iirat ve't - Tenbihat haıi>·esi : İ bnü Sini'nı n mantık ve hikmete ait eserinin h ışiyesidi r. Fatih Kütüpha­ nesi 'nde ( 3027,72b - 1 14b ) bir yazması vardır. 18 . Münire : Mev'ize ve ıasavvufa ait eserdir. 1 296'da i ki defa, 1 289 ve 1 3 08'de olmak üzere 4 defa basılmıştır. İstanbul KütüphanelerinJe 20 yazması vardı r. 19. Et - Ta'ri/at : Türlü konulardan bahseden ansiklo­ pedik bir eserdir. İstanblll kütüph anelerinde Hasan Hüsnü Paşa 1 1 67 nurnarad a ve :::. ü leyrnaniye'de 1 0 3 3 ( 247b - 360a ) nurnarada olmak üzere iki nüshası vardır. 20. Fera'id risalesi : Türlü konulardan bahseder. Ya­ zar bu eserine ad koymamışsa da, ayrı konuları «ferlde» di)· e birbirinden ayırdığı için Feraid risalesi diye tanınmış­ tır. 1 3 1 6'da İ kdam Maıbaası neşeiyatından olarak basılmıştır. İstanbul kütüphanelerinde 4 5 ya zması vardır. 2 1 . El - İ�tiva 'ara Be)'ani J;.ava'idi'/ - Fürs : Farsça­ nın kuralları hakkındadır. İ stanbu l kütüphanelerinde 8 yazması vardır. KE MAN ( Far. keman = y ay ) , yaylı sazların en önem­ lisi . Eskiden beri Türk musikisinde sinekernam (b. bk. ) şeklinde mevcuttur. Batı K.'ının musikimize girmesi, 1826'­ dan sonradır. K. esas bakımdan Arapların rebah'ından alı­ narak yüzyı llar boyunca geliştirilmiş bir alettir. Lavignac, K. 'ın Türklerin kemençe - i guz'undan ( Oğuz Kemençesi ) alındığını yazar (s. 1 5 6 ) . Bugünkü K. X V I. yüzyı lın ilk yıl­ larında şekillenmekle beraber, bu yüzyılda ve XVII. yüzyıl­ d a gelişmesine devam etmiş, nihayet mükemmel şeklini almıştır. Yay da doğu musikisinden alınmıştır. Hiçbir orkes­ tra çalgı sı, ses alanı, virtüozluk kabiliyeti, insan sesi dışın­ da bütün duyguları en iyi ve en nüaslı şeki lde ifade ede­ bi l mek imkanı, ses parlaklığı bakımından, K.'la m ukayese edi lemez. K.'ın i lkel şeklinde önce diz üzerinde, sonra göğüste, nihayet boyunda çalındığı muhakkakur. Sinekerninımız, göğse dayayarak çalınırdı. Mağrib Arapları, hala bugünkü mükemmel Batı K.'ını dize dayayarak çalmaktadırlar. Or­ kestradaki hayati rolü için bk. ORKESTRA. Ünlü K. me­ tod ları : Bai llot, Alard, Beriot, Danbe, Jean Comte, Mazas, Rode ve Kreurzer. En çok virtüoz yetiştirmiş saz, K.'dır. Piano ve orgdan sonra da batı musiki sinde en çok K. ede­ biyatı gelişmiş, K. için sayısız oda ve orlcestra musikisi eserleri yazılmıştır. K. için notalar, sol anahtarı ile yazı lır. B u anahta­ ra K. anahtarı ( clef de violon) da denir. K . ' ın ses sahası 4,5 sekiılidir : kaba rast' tan ( sol) riz tiz çargah' a (do) ka­ dar. Fakat tiz tiz muhayyer' den ( la ) itibaren son üçlüyü çıkarmak çok zordur. Hatta tiz tiz muhayyer' den önceki birkaç notayı temiz basmak da büyük maharet işidir. Fakat 4 sekizli, rahatlıkla çıkar. Dört tclli olan K.'ın telleri, beşli aralığı ile kaba rast ( sol2 teli ) , yegah ( re3 teli) , dügah ( Ia3 tel i ) v e hüseyni ( mi4 tel i ) şeklinde d üzenlenir. Türk musikisinde son telin neva ( re ) o larak d üzenlenme­ sinin, aksi iddialara rağmen, hiçbir faydası yok, pek çok mahzuru vardır. K.'da son yüzyıl içinde musikimizde virtü­ oz denebilecek bir çalgıcı yetişmemiştir. Müzikalite bakı­ mından Sadi Işılay tercih edilmektedir. Nubar Tekyay'ın da =

482

KEMAN

-

KEMENY, Zsigmond

tekniği iyiydi. Hakkı Derman gibi beğeniten kemani ler de yetişmiştir. Çok zor bir çalgı olan K. , no•mal olarak 9 yı llık bir eğitimle öğren ilir. Virıüozluk çalışmaları bunun dışında­ dır ve günde biikaç saat düzenl i çalışma ister. Surdin ( b. bk: ) ile çalınabi lir. Yayı �ekerkeo ve iterken elde edi· !en sesıe ıembr farkı vardır. Onun i ç i n arkesırada bir arada bağ işareti ile çalınır ki henüz bizim icracı larımı z tarafın­ dan kullanılamamaktadır. Bizde yan yana oturan iki kemani· den biri yayını i terken, aynı anda diğeri çekmektedir. Av· nca, bir kemani kırık yay la çalarken . yanındaki, bütün yayını kullanabilmekıedir. K:ın başlıca kısımları şunlard ı r : gövde ( cai sse de r� son ance ) , üst kısım ( rable) ait kısım ( fond ) , siyah tahta ( manch e recouı be ) , telleri ıuıan köprünün arkasındaki siyah abanoz kısım ( touche) , eşik ( chevalet ) , salyangaz ( queue) , anahtarlar ( chevilles ) . K. , ut u çeneye dayanmak, sapı sol elle tutulmak ve parmaklar teliere basmak, sağ elin tuttuğu reçinelee miş at kı lından yayı teliere sürıerek çalınır. İnce uzun şekillidir. Kırmızımsı sarı, vişc eçürüğü, bazan koyu sarı, tuıuncu, kahverengi, kırmızı, siyah cila vurulur. K. yapımı, büyük maharet isteyen bi r sanattır. XVI I I . yüzyıl İtalyan K.' ları ( özellikle Sıradivarius'lar l gibi olan­ lar, bugün hatta takl i t edilememektedir. Bu K.' lar, birkaç mil\"On liraya alınıp satı lmaktadır. İyi bir K. d a birkaç bin liradan aşağı deği ldir. Kemanın boyu 60 - 62 san ıimdir. Bu uzunl uğun 38 santim kadarını gövde, 25 san tim kadarını da sap teşki l eder. Keman yayı 75 sanıimdir. Bk. YAY. 1 4 - 1 5 sanrimi doğrudan doğruya gövd e ü zerine tesadüf ermek üzere göv­ denin yarısına yakın bir yere kada r gelen sar, siyah aba­ nozdan v eva boyalı tahrad an yapı lır. Gövdenin içi ramamen boştur ve ince tahtadan yapılmıştır. Köprünün iki yanına 7 santi m boyunda uzunlamasına delikler açılması, titreşimin mükemmelliğini sajilar. Gövdenin yan tarafta eni 3, 7 santimd ı r ve ortaya doğru gittikçe genişler. Sap kısmının son 1 4 sanı imi, 4 an ıhıarın karşı karşıya ve ıkişer ikişer geçiri 'diği kı sımdadır, 6,5 sanıim olan anahıadar, ekseriya koyu siyah ren k cilalanı r. Eo uç kısım, «salyangoz» denen helezoni kıvrıntı ile birer. Anahıaı lara, saptan baş 'ayarak, sırayla en kalın, kalın, i nce ve f n ince teller ( sol, re, la, mi telleri ) bağlanır. KEMAN ÇE : bk. KEMENÇE . KEMANKEŞ ALİ PAŞA : bk. A L İ PAŞA (keman­

keş ) . KEME�ÇE ( Far. ke m a n · çe = küçük keman ( yay) Türk Musiki si'nde bir yaylı saz. Rebah'ın gelişmiş şekli olduğu muhakkakıır. Bir Türk sazıdır. Eski yüzyı llarda bu saza verilen Kemançe - i Guz (= Oğuz kemençesi ) ve Kemançe - i Ru mi (= Anadolu kemençesi) gibi adlar bu­ nu gösterir. XVII. yüzyı l ortalarında İ stanbul'da K. çalan 80 p rofesyonel sizende vardı ve K.'cilere «kemani» den· diği, Evliya Çelebi 'nin, devrinin üsıat K.'cilerinden söz eden şu sarıı lanndan anlaşı lmaktadır : «i leri gelenleri Ke. mini Mustafa, Kemani .kşur Ağa, Mahmud Çelebi, Kur­ şuncuzade, Masarif Ali'si, Kem:ini Ahmed Çelebi, Kem:ini Hüseyn Çelebi, Ahmed Çelebi 'dirler». Ahmed Çelebi hakkında ayrıca şöyle d iyor : «Kemani Mustafa Ağa'nın şakirdidir. Mısra : Kaabil - i tahsil olan, üsıad olur üstad­ dan mazmununca bu Ahmed Çelebi öyle bi r kemanidir. Taksimini isıima eden adc m hayran kalır.»

XIX. yüzyılın sonlarında K.'ye rağbet birden arımıştır. Çün­ kü en büyü k K. virıü­ ozu Tanbii ri C e m i 1 Bey bu yıllarda yetiş­ miştir. Cemi l"den önce K. daha çok köçekçe takımları iceasında !av­ ta i le beraber kullanı­ lan bir :iletti. İ ncesaz"a pek karı lmazdı. Bugünkü K., sa­ zın geli şmiş bidmidir. Yüzyıllar boyunca pek çok dej!işıkliğe uğra­ mıştı r Mesela keman­ çe - i rumi "de 4 veya K E M E N Ç E 6 çift tel vard ı . Cemi! de Hüseyni Taksim"ınd� 4 ıelli ve Sunak ve Zavil Taksim­ ler'inde «kaba K.» kul l anmıştır. Araplar «kamanca» derler ve «b mancat» bi çiminde çoğulunu yaparlar. İran ve Tür­ kistan · d .,. d • kul lanı lır. İ lkel şekli, Duğu Karadeniz'in ınıili sazıdır. Karadeniz halk K . ' si 3 veya 4 tel lidır. K dize dayayarak ve yay'la çalınır. Keman yayıyla da çalınır. F�kaı asıl K. yayı, keman yayı nın yarısı kadar­ dır. Bunuula beraber ıyi K. çalanlar, kırık yay kullanma­ mak için. keman yayına y akın uzunl ukta yayları tercıh etmek tedirler. Çalar ken, kemJnda olduğu gibi sol el per­ deler üzerindedir ve sait el, yay çeker. K. ' nin bir özelliği daha vard ı r : tellerine parmakla ba>ı lmaz ; kıvrı lan parmak­ ların y.dnız tı rnakları perde yerlerinde tellere d okunur. Bu bakımdan na1ik bir sazd ı r. İmkan iarı kemanınkind.,n azdır. Muha , yer ( l a ) perdesi nden sonra bir milimetre, bir bakıy­ yt:{4 kom�) fark eım�kredir. Onun için bu perd eden daha tiz perdeleri sıhhaıle basmak. çok büyük bir hüner i ster. Keman ınkinden ayrı, in sanı heyecan landırabilecek, fevkaLide parlak, u nkli, lirik ve kendisine has bir sesi vardır. Tanbur ki , fevkalade güzel ve lirik bir sazd ı r. Ce­ mil Bey, son yıllarında bu aleti bırakıp tamamiyle K.'ye düşmüştür. Klasik musikimizde kullanılan K. üç tellidir. Teller sırasıyle yegah ( re ) , rast ( sol) ve neva ( re ) şeklinde dü­ zenlidir. Önce bir dörtlü, sonra b i r beşli halinde düzen len­ mesi ve dört teli olmaması, kemana nisbetle teknik ve virıüozluk imkan larını daralttığı ölçüde zorlaşıırmakıadır. Nitekim K. , musikimizin en güç sazıdır.

KEMENY [ k � m e!l ] , Zsigmond (Alvinc, Transil­ vaoya 1 8 1 4 - Puszıakamara s 1 87 :> ) , Macar yazarı ve roman­ cısı. Hukuk öğrenimi gören K. , 1846 yılında Pe�te'ye gitmiş, muhtelif gazerelerde çalı�mıştır. Roman yazarı ola­ rak ün kazanan K. 'in roman tekniğinde Walter Scott'un tesiri göze çarpar. Konularını XVI ve XVII. yüzyıl Erde! (Transilvanya, Mac. Erde Iy) tarihinden almıştır. Yalnız 'b/et h Jbrand ( Hav4t ve hayal) adlı romanının konusu için yabancı tarihe baş vurmuştur. Porıekizli şair Camöes'in hayat ını anlatan bu roman , yazarı n ölümünden sonra çık­ mıştı r. K.'in ilk romanı Gyulai Pa l (ad) 1 847'de çıkmıştır. B u romanın başkahranıanı, Eıdel p rensi Zsigmond Batho­ ri'nin danışmanı Pal Gyulai 'dir. 6zvegy es leanya ( Du l anne v e kızı ) ( 1 8 5 5 ) a d l ı romanında Erde! prensi I .

KEMENY, lsigmond

-

KEMERLİ - HAYVANGİLLER

György Rak 6czi devri ( 1 630 1 64 8 ) ni tasvir etmiştir. A rerjong6k [ 1 8 58 - 1 8 59] a J iı romanının konusu da p rens I . György R ak6czi d evrinden a;ınmışıır. Zord idök ( Çetin zaman lar) [ 1 8 5 8] romanının olayı Budin ( Mac. Buda) i n Türkler tarafından fethi sı ralarında geçer. İhtiyar Deak kardeş ler E rdel"de k onaklarında yaşa­ m ak t a d ı rl a r . Birisinin güzel k ı zı Dora, genç bir çalgıcı olan Eleme r'den müzik dersi alır. Gençler birbirlerini se­ verler. Deak' ların konağında Doıka adında bir kahya kadın vardır. Onun oğlu Barnabas da Dora'ya gönül vermiştir. Türklerin Budin ' e yaklaştıklarını haber alınca Elerner ve Barnabas sava şa gitrnek üzere yola çıkarlar. Budin'de iki genç Türklere tutsak düşerler. Deak' ların akrabası olan Werboczy, E lerner'i kurtarır. Barnabas, Deak' ların ihanetine uğradığı düşün cesiyle, Elemer'den öç almak üzere Türklere i ttihak eder, Müslüman olur ve E lerner'i idam ettirir. Wer­ boczy zehi rlenir. Daha sonra Barnabas, Doıka ve Deak kardeşler de ölürler. Dora da aşkında n sararıp sol a r ve sonunda ölür,

483

·

K. birkaç sosyal roman da yazmı ştır. Feri es nö ( Ko­ ca ile karı sı ) [ 1 8 5 2 ] ; Ködkepek a kede/y larhataran ( Ru­ hun ufuklarında hayaller) [ 1 8 5 3 ] ; Szere/em es hitlsag ( Aşk ve havai lik) [ 1 8 5 4 ] gibi.

KEMER, giyilen esvabı belden sıkıp tutmak için veya yalnız süs olarak kullanı lan ve hele yalnız bir defa dolanarak önden toka ile tutturulan bel bağı. Eski Türklerin hayatında erkc:k ve kadın giyiminde önemli bir yer tutan K.'e daha çok bel bağı adı verilirdi. Ağır kumaşlardan yapılmış ve altın sırma ile işlenmiş K . ' ler yanında alıın ve gümüş tellerle örülrnüş K.' ler de vardı. Bu K.' lerin tokaları d a değeı li taşlarla süslenirdi. Ancak, normal olarak K.'ler kayıştan yapılır. Askerlerin kayıştan yapılan K.' lerine palaska adı verilir. Erkek ve daha çok kadın giyiminde K. bugün de yaygın olarak kul­ lanılmaktad ı r. Esvapların kumaştan veya ince derilerden yapılmış ve türlü tokalarta tutturulan K.'ler kadınların giyiminde büyük bir yer tutar. Erkeklerin giyimine gelince : K. daha çok panıalon bağı olarak kullanılır. Kad ın ve erkek pardösülerinde, palto ve manrolarda da kendi kumaş­ larından yapılmış K.' ler yer alır. Eskiden yolculukta kulla­ nılan ve altın para koymak için özel gözleri bulunan altın K.' leri de vardı. Bu K.'ler sağlam bir bezden veya yumu­ şak sahtiyandan 4 5 paımak enlilikte iki katlı olarak diki­ lirdi. Bu K.'lerin katları arasında alıın paralar yerleştirilip teker teker dikilirdi. Bu K.' lerde ıoka kullanılmazdı. K.' le­ rin iki ucuna birer uçkur dikilir ve K. , hele yerleştiril­ dikten sonra bu uçkurlarla üzerinden sımsıkı sarılarak bağlanırdı. ·

Tarikatlarda d a K.'in özel bir yeri ve önemi vardı. Dervişler yün veya pamuktan dokunmuş veya çuhadan yapı lmış K.'ler kullanır!ardı.

KEMER BARAJI VE HİDROELEKTRIK SAN­ TRALI, .Aydın ilinin Bozdoğan i lçesi sınırları içerisinde, Nazı lli i lçesinin 46 km güneyinde, Büyük Menderes ı rma­ ğının Akçay kolu üzerinde yapılmış bir baraj . Sulama, taş­ kından koruma gayesi i le kurulan K. B. 'nda bir hidroelek­ trik santralı da yapılmıştır. Bağımsız İşletme müdürlüğü halinde çalışan K. B. , 1958 yılında işletmeye açı !mıştır. Beton dolgu tipinde olan baraj ın temelden yüksekliği 1 1 5 , 5 0 m, talvegden yüksekliği 108,50 m dir. Kret uzun­ luju 3 1 0 m, dolgu hacmi 740 000 000 m 3 , ölü hacmi

KEMER BARAJI : Göl sahası 1 50 000 000 m3, faydalanı lacak hacmi 406 000 000 m3 tür. Buradan yararlanarak sulanacak olan 38 000 ha, taşkından korunacak alan 3 000 ha dır. Sanıralde her biri 25 000 bey­ gir gücünde 3 türbin ve her biri 2 3 000 kwA gücü nde üç j enaratör vardır. Santral 1 4 5 , 5 milyon kw/saat enerj i elde edilmek üzere hazırlanmı ştı r. K. B. , 324 207 000 li raya mal olmuştur. K. B. , Akçay taşkın laıının Büyük Menderes ır­ mağına geçmesini önlemiş bulunmaktadır. Santral İzmir, Manisa ve Aydın'ı i çine alln güney ­ batı enerj i şebekesine bağlanmıştı r.

KEMER

BARAJI : Hidroelektirk Santralı ve Bent gövdesi

KEMERE, üzerine güvene döşemelerinin döşendiği enine potreller. Bunların uçları i skarmozlara d ayanır ve praçollarla alabandalara bağlanır. K. başlarının altlarına gelen ikinci sıra, alabanda astarıdır. Kemere çeliği : Ambar kapaklarının otunulması için ambar ağızlarına omurgaya paralel olarak konan mezar­ na ( yüksekce çerçeve) ların otunuldukları K.' ler üzerindeki yuvalardır. Kemere praçolu : K.' leri ala handalara bağlayan köşe­ bendlerdir. KEMERLI - HAYVANCILLER (Tatugiller) (Dasy­ podidae ) , Omurgalı h ayvanlardan memeliler sınıfının diş­ sizler takımına giren bir familyası. Vücutl arı ve başları, küçük kemik yapraklardan yapılmış bir zırh içindedir. Bu zırh, sırtıa ince, oynak kemerler meydana getirir. K. H. , hücuma uğradıkları zaman, ıesbih böceği gibi yuvarlaklaşır­ lar. Alıı kemerli tatu, dokuz kemerli taıu ve üç kemer!i taıu, tanınan türleridir. -

K EMER OVA

KEMİRGENGAGALlLAR

KEMEROVA ( Coğ. ) , Sovyet ler Birliğinde, Batı Si­ birya'da Kuzbass bölgesinde bir endüs,ri şehri. Nüfusu 404 000 ( 1 97 2 ) dir. Çt lik, kok ve kimya maddeleri fabri­ kaları vardır. KEM HA, altın ve gümüş ıellerle işlenmiş ipekli kumaş. Her renk i pekren dokunan K. , daha çok kaftanlık kumaş olarak kullanı lırdı. Bundan ba� ka, saray ve konak­ larda ağı r döşemelik kumaş olarak da kullanılırdı. En ağır ve değerli eski Türk K.' ları Bursa ve İstanbul'da dokun­ muşıur. Daha sonra Avrupa'danda K. iıhal edilmiştir ( Frengi K. ) . Bugün piyasadan çeki lmiş olmakla bir!.kıe K . 'nın büyük bir tarihi değeri vardır. XIV. yüzyıl kumaş ları ara­ sında önemli bir yer tu tmuş ve özellikle X VI. yüzyılda büyük bir gelişmeye erişmiştir. KEMI ( Coğ. ) , Finlandiya'da, Laponya eyaletinde bir

· liman. N üfusu 2 7 600 ( 1 966) dür. Kerestecilik, kimya maddeleri fabrikaları vardır.

KEMİK, iı: sanlarda ve omurgal ı hayvanların çoğunda organizmanıq yumuşak k ısımlarına destek ödevin i gören beyazımsı ve katı cisimler. Bunlar hep birlikte K. sistemini, yani i skeleti meydana getirirler. K.' ler üç kısma ayrılı r : ı. Uzun ( kol ve bacak K.'lerinin çoğu) ; 2. yassı ( kafa • tası K. ve !eğen K. 'leri, göğüs K.'i, kürek K.' i ) ; 3. Kısa ( omur'lar, el ve ayak K.'leri ) . Uzun K.'ler'in uçlarına epifiz ( Fr. epiphyse ) , orta kısmına da diyafiz ( Fr. diaphyse) denir. Diyafizler fildişinde olduğu gibi yoğun bir yapı gösterirler. Epifizler ve kısa K.'lerin içi de süngerimsi, aralıklı olup, bu aralıklar i se, bir kan yapan kırmızı i lik'le doludur. Diyafizlerin içi boru şeklinde olup, yetişkin lerde yağ ( sarı ilik) ile doludur. Yassı K.' ler, iki yoğun K. tabakası i le, bun ların arasında bulunan bir süngerimsi K. dokusundan meydana gelmişlerdir. K. ' lerin üstü hemen bütünü ile, periyost denilen zarla kaplıdır. K.' ler birbirle­ rine oynaklaı la bağlıdır. K.'i teşki l eden madde osein ( Fr. osseine) adını taşır. Osein, frotidik bir matris ( Fr. maırice proıidique) 'ıen ibaret olup, bunun üzerine kanı n getirdiği kalker tuzlar bazı enzim ( Fr. enzyme) 'lerin etkisiyle çökel­ tilir. Fosfor, kükürt ve arnine asitler ( Fr. acides amines) osein'in teşkiline kanlırlar. Kemik haatalıklan : B unlar tromatik ( Fr. trauma­ tique, yaralama etkisi ) veya gayri ıromatik olabili rler İ lk .

kategoriye ait en önemli hastalıklar K. kırılmalarıdır. Gayrıtromatik hastalıklar, iltihaplar ( Fr. inflammatoire) veya beslenmede bir bozukluktan doğabilirler. İltihaplı hastalıklar, mikcopların etki sinden meydana gelirler ( oste­ it' ler, osteomiyelit'ler, abse' ler, nekrozlar, tüberküloz ve frengiden doğan tezyon lar ve oste operiyostit) . Beslenme bozukluğundan çıkan hastalıkların en önemli leri raşiıizm (K. yumuşaması Fr. osıeomalacie) ve K. atrofi si, yani yok olması ( Fr. atrophie des os) dır. K.'ler aynı zamanda doğuştan birçok şeki l bozuklukları gösterebilirler ( akondr­ oplazi, gargoilizm v. b. ) . KEMİKLİ BALIKLAR (Teleostei ) Omurgalı hay­ vanlardan Balıklar ( Pisces ) sınıfının Tüke! ağızlılar (Teleostomi ) alt sımfına giren bir takım. Iskeletleri kıkır­ dak halinde olmayıp tamamiyle kemikleşmişıir. Üzerieri sikloid veya ktenoid pullada kaplıdır. Bazı cinslerin üzer­ leri, kemikli plakalarla örtülüdür. Kuyruk yüzgeçleri homo­ serkıir. Biçim ve renklerindeki zariflik, cinse göre değişir, ,

Başın her iki yanında dörder solungaç bulun ur. Bazı ları göç eder, sürüler yaparlar, bazıları yırtıcıdır. Di ken sizler ( Anacanıhini ) , Dikenli yüzgeçtiler ( Acanıhopterygii ) , Kemik destekli keseliler ( Osıariophysi ) , Geri kemikli omurgalı lar ( Catosıeomi ) , Benzemez omuz­ lular ( Heıeromi ) , Yumuşak yüzgeç tiler ( Malacopterygii ) , Karınları yüzgeçsizler ( Apodes ) , Ayakıçlılar ( Pediculati ) ve Çengel çeneliler ( Plecıognaıhi ) alt takımları bu takımın içine girer. KEMI KİCİLER (Rodenti a ) : Omurgalı hayvan lardan Me meliler ( Mammalia) sınıfının Etenliler ( Palecentalia) alı sınıfına giren, 3 5 fami lyası ve iki alt takımı bulunan geniş bir takım. Tür çokluğu bakımından memeli hay van­ ların en zenginidir. 2 000 kadar türe sa hiptir.

Kemi rici hayvanların üst çenelerinde kemirmeye yara. yan bir çift kesici diş vard ır. Diş leri öze l bir yapıya sahir­ tir. Üsı çen e kemiğinin ön kısmında yer alan bu diş ler, uzun ve geriye doğru hafi f kıvrıktır. Kemirici hayvan ların dişleı inin yalnı z dış kısmı mineli o lduğundan dişler, içte kalan tarafıan kolaylıkla aşınır ve keskinleşir. Bu şekilde en sert maddeleri bile kemirebi lirler. A.şınan dişler altran yeniden büyür. Köpek dişleri yok tur. Genel olarak iki ke­ sici dişe sahipi rler. Tavşandaki gibi dört tane kesici di�li olanları da vardır. Boyları küçük olmakla beraber farklılıklar arz eder. En küçükleri fare, en büy ükle r i Güney Amerika'da yaşayan ve Hint domuzuna benzeyen 1 , 30 cm uzunluğunda kapibara ( Capybara ) dır. Bu hayvanlar rabanlarıyle yürürler. Tırnak­ ları kancalıdır. Bazılarının yanakları k e selidir. Soğ uk aylar­ da kış uykusun a yatanlar olduğu gibi, sürüler halinde göç­ edenleri de vardır.

Yaşayış şeki l leri de özellik arz eder. Bazıları ( Ku­ zey Amerika'da gofer adlı sincap ile .Alp dağlarında ) aşa­ yan marmot adlı hayvan ) toprak oyuklarında, tarla fareleri kırlarda, sincap ağaç kovuklarında yuva yapar ve kunduz ise suda yaşayan kemiricilerdendir. Kemirici hayvanların ortak özellikleri d e vücutlarının ( yalnız kirpi hari ç ) kürkle kap lı olması ve alt çenelerinin arkadan öne doğru hareket etme­ sidir. Bitki kökü, meyve, tahıl ve böceklerle beslenirler. Bitkileri kemirdiklerinden tarım için zararlıdırlar, Yalnız tavşanların et, deri ve tüyleri faydalıdır. Sincap ve kunduz­ lar kürkçülükte kullanı lır. Çift d işliler ( Duplici dentata) ve Yalın dişli ler ( Simplicidentata ) diye iki alt takımı var­ dır. KEMİRGENGAGALl LAR (Trogones ) , Omurgalı hayvanlardan Kuşlar ( .Aves) sınıfının Gök kuzgunumsular ( Coraciiformes) takımına giren bir alttakım. Gövdeleri topluca, bıcakları kısa, gagaları kuvvetli ve kenarları dişli olup derin yarık halindedir. Kanatları kısa, kuyrukları uzun ve geniştir. Başparmağı geriye dönebilmektedir k i bu, onun önemli bir özelliğidir. Bunlar az hareketli kuşlardı r.

Tüyleri yeşil, mavi, kahverengi, bazan madenl bir parlaklık görünümündedir. Göğüs kısmında parlak kırmızı, bazan sarı benekler bulunur. Dişilerinin rengi daha donuktur. K. , .Afrika, İ ndonezya ve özellikle Orta Amerika'nın tropikal ormanlarında yaşarlar. Böcek ve meyvelerle besle­ nirler. Yuvalarını ağaçların için deki oyuklara yaparlar. Bunların Kemirgengagalıgiller ( Trogonidae) adlı bir tek familyaları vardı r.

KEMOTAKSİ - KENE KEMOTAKSI (Yun . khemeia = kim y a , taksis = dü­ zen ; Alm. Ch e motaxis ; Fr. Chimi otackisme ) , suyun içinde yüzen canlı hücreler üzerine, o suda eritilm'ş bir kimyevi madde tara fından yapı lan çekici veya uzaklaştırıcı etki. Döl lenmeye götüren geli şmeler arasında, ovosit"in sperma­ tozoid ' ler üzerine yaptığı çekici etki, oksıj enin bazı proto· zoer ve bakteriler üzerine yaptığı ç e kici etki K." dir. Karada yaşayan bir hayvanın üzerine bir kokunun yaptığı etkiye de K. adı veri lir. KEMOZİS ( Fr. Chemosi s ; Yun. kheme = delik ) , göz hastalığı. Katı lgan zar ( conj onctive) ın içine vuku bulan ödemli bir sızıntı. Neticede saydam tabaka (cornee) nın etrafı nda yuvarlak sirnit biçiminde bir şişkinlik hasıl olur. Sızıntı hemen daima bir yangı ( i ltihap ) dan i leri gelir. K EMPEN, Bir kısmı Belçika'nın kuzeyi nde bir kısmı da Hollanda'nın güneyir.de olan bir bölge. Bu bölgede yetiştirilen bir tavuk ı rkı adını bölge adından almıştır. KEMPENER veya KEMPENEER, Peter de ( İsp. Pedro de Campaiia ; 1 5 0 3 - 1 580) , Bruxelles'de dini konular işleyen Felemenkli ressam ve halı desinatörü. Ömrünün en çoğunu Sevilla'da geçirmiştir ( 1 5 3 7 - 1 5 62 ) . 1 5 62'de tekrar Bruxelles'e gelmiştir. Alba d ukasının baş­ mühendisi ve halı atelyt lerinin direktörü olarak çalışmıştır. KEMPF, Paul ( Berlin 1 8 5 6 - Potsdam 1920 ) , Alman astronomu. Potsdam rasathanesi müdürü olmuş, Jüpiter'in kitlesini hesaplamış, güneşin ekseni etrafında dönme zama­ nını öl çmüş, güneş tayinindeki 300'den fazla çizginin da lga uzun luğunu hesaplamıştır. KEN' AN, Batı Asya'nın Filistin' i ve Fenike'yi i çine alan bölgesi. Kitab - ı Muk11ddeı'e göre, Allah bu bölgeyi Musevilere vad etmişti. Bundan dolayı bu bölgeye Arz - ı mev'ud ( «vadedilmiş topraklar» ) v eya Arz - ı - Mukaddes ( = kutsal toprak lar) adı da verilmiştir. Museviler, Yoşua' nın emirleri altında, Mısır'dan çıktıklarında aş. yu. M. Ö. 1 200'de K."ı fethetmi ş lerdir. KENAN AKYÜZ ( doğ. Yanya 1 9 1 1 ) , Türk edebiyatı tarihçisi. İ lköğrenimini İstanbul'da yaptı. İ stanbul Kabataş Erkek lisesini, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Di li ve Edeb:yatı bölümünü bitirdi ( 1 934 ) , aynı yıl Yük­ sek Öğretmen okulundan da mezun oldu. Kars, Sıvas ve Y.:ızgat lise lerinde on yıl edebiyat öğretmenliği yaptı ( 1 934 1 944 ) . 1 944 'te, Ankara Üniversi tesi Dil ve Ta­ rih - Coğrafya Fakülte­ sinde Türk edebiyatı doçenti, 19�4'te de ay­ nı fakülı ede Yeni Türk edebiyatı profesöı ü ol­ du. Hisar ve Türk Dili dergilerinde birçok in · eelerne yazıları çıktı. K. A. , 1 967'de, Dil ve T a r i h - Coğrafya Fakültesindeki görevi­ nin yaııısıra, Ankara Üni versitesi Eğitim Fa­ kültesinde de dersler verrneğe başladı, 1 970 KENAN AKYÜZ 1 97 3 , yılları arasında

485

Eğitim Fakültesi dekanlığı yaptı. Halen, Ankara Üniversite­ sine bağlı bu iki fakültede öğretim üyeliği ya;: makta ve Yeni Türk edebiyatı derslerin i okutmaktadır. K. A., birçok yurt içi ve uluslarara sı kongrelere de katı lmış, bu kongreler­ de i lmi tebliğler sunmuştur. Baş lıca eserleri : Tevfik Pikret ( 1 947 ) ( monografi ) , Batı Tesirinde Türk Şiiri Anto/ojisi ( 1 9 5 3 , 1 958, 1970) ( i nceleme - antoloj i ) , Ziya Pa1a' nrn Amasya M11tasarrı/lığı Sırasındaki Olaylar ( 1964 ) ( araştır­ ma) , Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri ( 1 965, 1 969) ( araştırma) , Fundamenta'nın La Litterature Moderne de Turquie ( 1 964) maddesi. Yayına hazırladığı eser ler : Namık Kemal'in Vatan Yahut Silistre 'si ( 1 960, 1 969 ), aynı yazarın Gülniha/' i ( 1 960, 1 969 ) , Zavallı Ço rd 'u ( 1 960 ) ; Abdülhak Hamid'in Finten'i ( 1 964 ) , Ahmed Haıim Şiirler ( 1 97 3 ) , Ahmed Midhat'ın Hasan Mellih ' ı Denizri Hasan adıyle ( 1974 ) .

KENDAL ( Coğ. ) , İngiltere'de bi r şehir, Westmo­ relandshire kon tl uğunun merkezi. Nüfusu 18 600 ( 1 966) dür. Ayakkabı fabrikaları vardı r. Göller bölgesi ( Lake District) nin gezi merkezi olarak tanınmıştır. KENDALL, Edward Calvin Connecticut 1886) , Amerikalı kimyacı. Korıikosürrenal hor­ monların keşfine ve sentezine doğru ilk adımları atmıştır. Özel olarak dezoksikortikoste­ ren'un 1 937'de, kortizon ve h ipofizer kortikotrofinin 1 949' da keşif ve sentezinde büyük rolü vard ır. 1 9 5 0 fizyoloj i ve hekimlik Nobel armağanını kazan mıştır. KENDIR, Kendirgil­ ler'den bir bi tki. K. "e daha çok kenevir denir. Bk. KE­ NEVİR.

E . KENDALL

KENDİRGİLLER, İki­ çenekliler'den, kenevir, şer­ betçiotu, Hint keneviri gibi bitkileri içine alan bir familya. KENDREW [kendriyü) , John Cowdery (doğ. Oxford 1 9 1 7 ) , İ ngiliz biyokimya uz­ manı . 1 946'da Cavendish la­ boratuarına girmiş ve sonra Cambridge'deki Medical Re­ search Counci 1 Laboratory of Mol ecular Biology'de strük­ tü r (bünye) kimyası kısmının ]. KENDREW müdürü olmuştur. Burada, protein lerin strüktürünü röntgen spektroskopi yolu ile ar:ıştırmıştı r. Bu başarısı üzerine Nobel kimya armağanını M. F. Perutz ile paylaşmıştır ( 1 962 ) . KENE ( Ixodes ricinus) : Eklembacaklı hayvanlardan, Örümceğimsi ler ( Arachnoidea) sınıfının Keneler ( Acarina) takımından bir tür. Köpek, koyun, at gibi hayvanların de­ rilerine takılıp kanlarını emen, asalak bir hayvandı r. K.' le­ rin gözleri yoktur. Vücutları torba biçimindedir. Ön tara­ fmda hareket edebi len ve baş görevini gören bir kısım

486

KENE - KENNEDY, Joh n Fizgerald

vardır. Bu ba� kıs mın­ da etrafı içeri doğru kıvrık di�lerle kaplı bir kesi k bulunur. Ergin K." lerde vücud un her iki J anından dışa doğru uzamı� sekiz tan e ayak vardır. Asalak ya�adığı hayvanı n derisine kuvvetli d i � lerini geçirir ve K E N E ayakları ile tutunur. Kesi k kısımian kanı i çeri alır. Taşıdıkları mikropları, mu· sallat oldukları hayvana da aktardıklarınd ın zararlıdır. Kan emmeden önce 3 . 4 mm lik bir K. , kan emdikten sonra 1 0 . 1 2 m m yi bulur. K."yi saplandığı yerd!n ayırmak çok zordur. Tutup çekince derin i n altına geçirdiği di�Ier, burada takılı kalır ve çok sancı verici ya ulara yol açar. K.'den kurtulmanın en iyi yolu üzerine b�nı in veya alkol dökmek �uretiyle diş lerini ve ayaklarını gev�etmesini sağlamaktır. Koyun, deve ve köpek K.'si gibi çe�itleri vardır. Di�i K. yumurta larını kuru yaprakların, çöplerin ve gübrelerin bulunduğu yerlere bırakır. Bazı ları da hayvan la rın kılları arasına bırakır. Zehirli cin sleri de vardır.

KENETRON ( Fr. Kenotron ; İng. Kenotron) , i çinde yüksek bo�luk yapılmış bir diyor tüpü doğru ltınacı ( bk. DOGRULTMAÇ, DİYOT) . K."un bir sıcak katodu ve bir anodu vardır ; bir volt gibi çalı�ır. Katot, filemenli veya endirekt ı sırmalı olabi lir. Bu tüpler, çok zaman, yüksek voltaj lı alternatif akımları yüksek voltaj lı doğru akımlara çevirmektc kullanı lır. Radyo alıcılarında doğrultmaç olarak da kullanılırlar. KENEVİR (Cannabis sativa ) , Kendirgiller'den iki evcikli yıllık bir bitki. Kendir de denir. Boyu 1 ,5 • 4 m arasında deği�ir. Erkek ve dişi çiçekleri ayrı bitkilerde bulunur. Erkek çiçekler bitkinin ucunda salkım biçiminde durur. Di�i çiçekler ye�il bir kılıf içinde ve tek bir organ­ dan ibarettir. Yaprak koltuklarında bulunur. Yaprakları el ayası biçimin de ince uzun, 4 . l l par­ çalıdır. Tohumları dan i ri liğindedi r. Nemli ve ılık iklim­ Ierde daha iyi yeti�ir. Sulak toprağı sever. Büyüme süresi 1 30 . 140 gündür. Soğuklara old ukça dayanıklıdır. K. , tohum ve lif K.'i olarak ikiye ayrılır. Lif K.'i, tohum K.' inden daha ince ve dalsız olur. Litlerinden faydalanı lacak K." ler doğrudan doğruya tohumu toprağa serp mek suretiyle eki lir. Lif için hasat vakti yaprakların hafif sararınası ile, tohum için i se tohumların esmerleşmes i ve kabuklarının sertle�mesi ile belli olur. Tohum di�i K. 'lerden alınır. Hasat, kökleıne veya çayır makinaları ile yapılır. Biçilen saplar 3 . 5 gün olduğu gibi tarlada bırakılır, sonra yaprak ve kü�ük dallarından temiztenerek demet haline konulur. Tohum sopalarla dövülmek veya harın ın m,kinasından geçiri l ınek suretiyle elde edilir. K. tohumundan elde edilen yağ, yumu�ak sabun yapıınında ve boyacılıkta kullanılı r. Tohum ayrı c a kuşlara da yedirilir. Lif K. 'inin lifleri iki usulle ayr ılır. Hava ile ayırınada K.'ler bir yere yayılır, lifler havanın ve nemin etkisiyle ayrılır. Su ile ayırma i se suya hatırı lmak suretiyle olur, Çıkan lifler burularak derr.et haline getirilir. K. , çok sağ­ lam ve dayanıklı olduğu için halat yapımında, ayrıca halı ipi, yelken bezi yapımında da kullanılır:

Hindistan'da yeti�tirilen bir nevi K.'e Hint K.'i veya ı ut denir. Hint K.'inin tohumların :lan yağ, yapraklarından esrar (b. bk. ) çıkarılır. Güney Amerika'da kullanılan marihuana denilen uyu�turucu madde de bir çeş i t K." in çiçek ve yapraklarından elde edilir. Esrar, bitkinin gövde ve yaprakları üzerindeki ince kılların içinde bulunan kokulu ve yağlı bir maddedir. Anayurdu Orta Asya olan K. , bugün Avrupa ve Kuzey Amerika'da yeti�tiri lir. K.'i M. Ö. 3 000 yıllarında Çinliler kumaş yapı mında kullanmı� Iardır. Avrupalılar K.'i M. Ö. 270'de tanımı�lardır. En çok K. yeti�tiren ülkeler İtalya, Rusya, Fransa, Meksika ve Hindistan' dır. Yurd umuzda Bursa, İzmir ve Orhangazi K.' leri esrar için elverişlidir. Ancak çok zehirli olan bu madde i laçlara katılır. Ser'::ıe st satı�ı } asaktır .

KENNEBEC, Kuzey Amerika'da, Amerika Birle�ik Devletleri 'nin kuzey - doğusunda, Atlantik'e karışan bir ı rmak. Uzunluğu 260 km dir. Büyük gemi ler Bath �ehrine kadar gelebilirler. KENNEDY, John Fizgerald ( Brookline, Boston, Massachusetts 1 9 1 7 - Dallas, Texas 1 963 ) . Amerika Birle­ �ik Devletlerinin 35. Cum­ hurbaşkanı ( 1 960 - 1963 ) Londra'da büyük elçilik yap­ mı� olan ( 1 937 - 1 940) Joseph Patrick K. ( 1888 - 1 969) nin oğlu ve Amerikalı politikacı Edward Mooıe K. (doğ. 1 9 3 2 ) ve Robert Francis K . ( 1925 1 968 ) nin karde�i ; Temsi lciler Meclisi'nde Demokrat Parti'li millet vekili ( 1 947 - 1 95 3 ) , ]. KENNEDY Massachusetts senatörü ( 1 9 5 3 1 961 ) iken, 1 960 Kasımında, çok zayıf bir çoğunlukla, Ric­ hard Nixon'a kar�ı Cumhurbaşkanı s eçilmiştir. «Yeni sınır», «milleti fedakarlığa çağrı» ve «yeni politik �uur» gibi slo . ganlara v e brain trust ( beyinler birliği) a d ı verilen, birçok bilimsel mü�avirlerin i�birliğine davanan yeni bir yöneti m şekli kurmaya, bu yönetime, genç nesillere dayalı bir karak­ ter verrneğe çalı�mı�tır. E�i Jacqueline ( doğ. 1 929) de, bu husu5ta kendisi ile i� birliği yaparak, Beyaz Saray'ın sosyal hayatına önem verd i. K. , sosyal güven i�lerini yeniden düzenlemek, genel sağlık ve ub':>i bıkım servislerini ( me . dicare) iyilejtirmek, eğitim seviyesini yükseltmek , yurıdaşlık hakları ( ı rkçılıkla savaş) n ı sağlam bir temel üzerinde kur­ mak, vergileri azaltmak ve şehirlerin ula�ım i� Ierini yeniden düzenlemek için çok geni� bir p rogram uygulamağa çalı�­ mıştır. Ama muhafazakar kuvvetlerle dolu olan Kongre, buna kısmen engel olmu�tur. K.' nin halefi L. B. J ohnson, K.'oin programındaki bazı reformları uygulamayı başarabil­ miştir. K. , �u alanlarda başarı göstermiştir : Enflasyon dur­ mu�. ekonomik hayat hızlanmış, i�sizlik azalmıştır. Yurtda�­ lık hakları konusunda ise K. , kendisini pek büyük güç­ lükler kar�ısında bulmuştur : Yurtdaşlık hakları hareketi (Ağustos 1 963'te) Washington üzerine yaptığı 200 000 ki�ilik bir protesto yürüyüşü i le, artmakta olan isteklerini bildirmi ş ; zenciler arasında huzursuzluk ve boyratlı k anmı� ; öbür taraftan da, beyazlaun, zencilerin eşitlik iddiaları kar­ şısında gösterdikleri direnme şiddetlenmiştir. •

KENNEDY, John Fizgerald - KENTER. Müşflk Dış politika alanında K . , geleneksel sav u nma gücünü arttırmaya çalışmış ; ama, ayni zamanda, milletlerarası kıv­ rak bir konuşma ve danışma si stemi i le, Sovyetler Birliği ve Birleşik De . Jetler arasındaki soğuk harbi yok etmek için de gayret sarf �ımiştir. N. S. Khruşçof ile yaptığı Viyana görüşmesi (Haziran 1 96 1 ) nde kazandığı tecrübele­ rin ve Berlin buna lımı ( Ağustos 196 1 ) nın pek cesaret ve­ rici olmamalarına rağmen , K. , Bir leşmiş Mil letler'i , barışı sağlayıcı bi r varlık olarak güçlendi rmekte başarılı olmuştur. 1 963'te, n ükleer si lah tecrübelerinin durdurulmasına dair bir antlaşmanın imzalanması sağl anmıştır. K. , az ,�:elişmiş «Üçüncü Dünya» ya yapı lan geli ştirme yardımını, yeni bir ortaklık temeli üz• ri ne oturtmaya da çalıştı ( P�ace Corps Barış top luluğu : İlerleme için antlaşma ) . Kuzey Atiantik Paktı'na dahil ülkelerin daha yakın bi r ortaklık kurma)a. rın ı sağlamak için yaptığı çalışma larda K. , bi lhas�a Fran­ sa'nın d i renmesi yüzünden, başarı �ız kalmıştır. Kübı i l e ilgili bunalım, K. 'nin karşı laştığı problemierin en korkuncu olmuştur : Küba'dak i cl evrimden ka1 mış olan Kübalıların (Nisan 1 96 1 ) bir a skeri güç halinde ülkeleri n e dön mek için yaptıkları teşebbüs başarısızlığa uğrayınca, 1 962 sonba­ harında, Birleşik Devletler ile Sovyet Rusya arasında bu yüzden çok tehlikeli bi r diplomat ik çatı�ma kopmuşıur. Buna «Küba bunalımı» adı veri lir. K. ve Khruşçof, bu problemi çözmüşlerdir. Güney - doğu Asya� da K. , Laos'un barışa kavuşması için başa rı lı bir diplomatik müdaha lede bulunmuşur. 1 96 1 '­ den itibaren, güney Vi etnam'a özel askeri birlik ler gönder­ mekle, bu ü lkeye V i et Kong' lara karşı olan savaşında yar­ dımcı -olmu )tur. Bu davranış, K.'nin halefi Johnson'ın idaresinde, Birleşik Devletler'i, Vietnam harbine gittikçe daha derin bir şekilde karışmaya götürmü,ıür. K. , Komü­ nist Çin ile an laşmaya çalı�mış, lakin hiçbi r sonuç elde edememiştir. K. , ü lkesinin dünya politikasına birçok bakım­ dan yeni bir üslup verdiği için, dış ülkelerde ve bi lhassa gençler arasında büyük hayranlık kazanmıştır. Eserleri : W hy England s lept ( İngi ltere niçin uykuda idi ) [ 1 940] ; Profileı in courage ( Cesaret alanında bazı profiller) [ 1 9 5 5 ] ; The strategy of Peare ( Barış stratej isi ) [ 1 960] ; T o turn the tide ( Gelgit akışına yön değiştirtmek için ) [ 1 962 ] . -=­

KENNEDY, Margaret ( doğ. Londra 1896) , İngiliz kadın romancı. Orta sınıf üyelerinin ve sanatkarların hayat telakki leri arasındaki çelişkiden doğan bunalımları iş leyen bi rçok romanlar yazmıştır. Bunların en çok sevi leni, The Constant Nymph ( Vefakar peri kızı ) [ 1 924] adlı roma­ m. sahne için de i ş lenmiş ( 1 926 ) ve F ı a n s ı z şaiti Giraudouıc (b. bk. ) tarafı ndan 1933 'te Fransız sahnesi i ç i n hazı rlanmıştır. KEN NETB, kı smen ta­ rihi, kısmen efsanevi eski İs­ koçya kralları. I. Kenneth ( ö lm . For­ teviot M. S. aş . yu. 8 5 8 ) : Mac - Alpine veya mac Alpin ( yani Alpine oğ lu) adını da taşır. İskoçya krallığının gele­ neksel kurucusu olarak tanın-

M.

KENNEDY

4 87

mıştır. Önce Dalriada İ skoçyalı ların kralı ( 8 3 2 - 8 3 3 ) olan K. , Pikt' leri teslime zorlamış ( 8 4 1 - 8 4 6 ) , bunları Gaelic, yani İrlanda'dan İsk oçya'yı istila etmiş olan İ skoçyalı larla bir leşti rmiş ve bu krallığa ilk olarak İskoçya adını vermiştir. Merkezi n i Scone'de kurmuştur.

II. Kenneth ( ö lm. Fettercairn [şimdiki adı : Kincar­ d ineshire] M. S. 995 ) : I. Mako lm'un oğlu. Alba k ralı ola­ rak ü lkeyi idare etmiş ( 97 1 - 995 ) ve İngilizlerle hemen daimi savaş halinde bulunarak ülkesini takviye etmiştir. III. Kenneth : Alba kralı ( 997 - 1 0 0 5 ) . IİI. K.'i İskoçya kralı saymayan tarihçiler vardır. KENOSHA ( Coğ. ) , Ameri ka Birleşik Devletleri ' nde, Wisconsin Dev lerı nin ,�:üney - do.i(u köş osinde bir endüstri şehri . M chi ,o.:an gölü üzeri ndi, şekil ba kı­ mından Dede Korkut hiki}·elerinde görülen «nazı m - nesir» geleneğine bağlıdır. Hikayede olaylar nesi rle, duygula r na­ zımla anlatı lmaktadır, Nazım, esas itiba ri yle saza bağlıdır. Hikayenin dili, } aşayan halk Tüıkçesidir. İçinde geçen ş i i r­ lerin büyük çoğunlvğu ı ı ve az bir kısmı 8 hece ile sry­ lenmiştir. Aynı şaire bağlarna mak la beraber Aşık Kerem, Kerem Dede, Sefil Kerem, Keı emşa h, Aşık ve Gülşen adları i le cönklerde, mecmualarda, yazma ve basma Kerem kitapla­ rında görülen şiirlerin çoğu muh i t ve zaman farkları sebe­ biyle değişmiş aynı eserler ; bir kı s mı ise birbirine irca edilemeyen müstakil şiirler ve nazirelerden�ibarettir.

K. ile Aslı hikayesi, K.'in doğumundan ölümüne ka­ darki macerasını bir «bütün» halinde anlatan romandı r. Eski ri vayetleri daha gen iş ve zengin olan bu romanın kahramanı K. , bir saz şairi tipidir. Saz şai rliğinin iki önemli esa�ı olan seyahat ve herhangi bi r münasebetle şiir söy lemek onun biricik işid ir. Müslümanlık telakkilerine bağlı , kadere inanmış bir Hak aşıkı olan K. , Aslı ve sıla metankolisi içinde, elinJe sazı, yanında arkadaşı Sofu ile Aslı'yı bu lmak için köy köy, şehir şehir Andolu'yu dolaşır. Eserin belli başlı motifleri şunlardır : Çocuğu ol ma­ yan padişah ; veludiyet unsuru elma ; aşk dolusu ve rüyası ; derviş ; hızır ; acuze ; diş çektierne ; kuru kafa ; yanma. K. h ikayesinin en tipik motifi «yanma» d ı r. Eski bir masal veya hikayeden gelen bu motifı, XVI. yüzyılda yaşa­ dığını kabul etciğimiz saz şai ri K. , an ' anesini bildiği tek­ nikle ve kendi şiirleri ile süsleyerek meşhur eseri tasnif ( telif) etmiştir. Sonraki tasnifterin ve hikiyeye girmiş şiirlerin sahip­ lerini ta rin etmek oldukça zor bir iştir. Tanzimat devrinden sonra İstanbul nüshası adını verdiğimiz K. hikayesini, Sa­ Jahi ve Ahmed Rasim beyterin yeniden onardıktacını bili­ yoruz. Şevket Rado, hikiyeyi ve şii rleri, orij inal üstübunu muhafaza ederek san 'atkarane bir ş ekilde sadeleştiemiş ve eski taşbasmaları nı örnek alarak çok güzel baskıyle bas tırmıştır. Aşık K. ile onun hikayesinin tesiri geniş ve sürekli olmuştur. Köroğlu, Karacaoğlan , Pir S ultan Abdal, Kul Himmet, Gevheri, Katibi, Aşık, Silleli Süruri, Aşık Tahir, Tokatlı Nuri, Beşiktaşlı Gedai, Deliktaşlı Ruhsari ve Ta­ Iibi gibi şa irlerle Mahficuz Sultan ile Raznihan hikayesinde ve Ali Han ağıtında onun izlerini görüyoruz. Ayrıca, ken­ disinden itibart a «kesik Kerem» ve «yanık Kerem» gibi iki türkü havası teşekkül etmiş, hikayesi, tiyatro, opera ve sinemaya konu olmuş ; halk resimlerine, insan ve yer adia­ rına damgasını vurmuş ; Tanzimat devrinden bugüne kadar­ ki şair ve yazariara «sevgi, saygı, mizah, hiciv, edebiyat karşı laşmmaları» yönlerinden seımaye olmuştur.

KEREMPE , i nebolu - Cide arasında, bi r burun. II. Zaman sonu - I I I . Zaman başına ait gri renkli kalkerlerden reşekkül etmiş olan K. burnunun yükseltisi 50 m ye varmaz. Sarp kıy ılı, doğu . batı yönünde seyreden kıyı çizgisin;n kuzeydoğu - güneybatı yönüne döndüğü burunda bir deniz feneri bulunur. Anadolu yarımadası, 650 km ye varan azami genişliğine, Anamur - K. a rasında ulaşır. KERENSKİY , Aleksandr Feodoroviç ( ıs8 ı Sim­ bi rsk [ U i yanovsk] - ı 970 ) , Rus ihtilalcisi ve devlet adamı. İn'•ı l apçı S .)syalist Pa rtisi'ne mensup olan K. , siyasi dan­ larda a vukatlık yaparak ün almış, IV. Devlet Duma' sında m ebu ; olar ık çalışmıştır. Güç­ lü bi r hatip olduğu için Lenin onu çok teh likeli bi r rakip saymış, «parlak cümlelerle bu rj u va sınıfının çıkarlarını koruyan avukat» olarak yer­ miştir. 27 Şubat ( ı 2 Man ) ı 9 1 7 ihr: J.ilinden sonra kuru­ lan ilk geçi :i hükümette ad ­ liye bakanı olmu ı, aynı zaman- . da ihtilali korumak için kurul­ muş olan İşçi ve Askerler Şiı rası 'nın ikinci başkanlığına seçi lmiştir. Daha sonra kuruA. F. KER ENSKiY

KERENSKİY, Aleksandr Feodoroviç lan hükümette çoğunluğu meşrutiyeıçi demokratlar teşki l ediyordu. Fakat bu hükümet soldan gelen ba skı ka rşısında çeki lmek zorunda kalmıştır. 1 9 1 7 yılının Mayıs ayında ku­ rulan yeni h ükü neıte kara ve deniz kuvvetleri bakanlığına getirilmiştir. Bozguncu propagandanın a reması ve gerilla taktik lerinin durumu güçleştirmesi üzerine K. , Ağustos ayın­ da başbakanlığa tayin edilmiştir. Başbakan olarak kısa süre içinde ikti sadi güçlükleri azalımayı başarmış, duruma ha­ kim olmuştur. Ümidini kaybetmiş olan V. İ . Lenin, Finlan­ diya'ya kaçmıştır. Çarlık taraftarı General Kornilov'un iktidarı ele geçir­ mek üzere ayaklanma hareketine giriş ınesi ve Trotsk iy'in Pe crograd ( Leningrad ) a gelmesi , durumu değiştirmiştir. K. , orduya karşı gelebilmek ümidiyle işçi leri silahlandırmış ve General Kornilov tehlikesini hertaraf etmiştir. K. , baş­ komutan lığa getirildikten son ra A lmanlarla savaşın «zafere kadar» sürdürülmesin i istiyordu. Bu konuda «meşrutiyetçi» demokratlada aynı fikirdeydi. Bolşevikler ise «Barış isteriz» parolasını savunuyorlardı. Savaşcan bıkmış olan halk, onla­ rın bu parolaianna kapılarak K. hükümetine karşı cephe almakta gecikmemiştir. Len in, durumu öğrenince Finlandi­ ya'dan dönmüş ve Bolşevikleri ayaklandırmıştır. Lenin ile K. taraftarları arasında savaş baılayacağı sırada demiryol­ cular da Lenin'i desteklemek üzere araya girmişlerdir. K. , Bolşeviklerin i leri gelenlerini tutuklamak i stemişse de, ka­ bine arkadaşları, mahkeme kararı olmadan yapılacak tutuk­ lamaların demokrasiyi zedeleyeceğin i savunmuş lardır. Bu sırada Lenin devlet dairelerini basarak idareyi ele geçirmiş­ tir. Bu d u rum karşısında K. kaçmış, bu süre Petrograd dı­ şında savaşmıştır . Daha sonı a Amerika'ya gitmiştir. 1 940'ta Amerika Birleşik Devletleri'nde yerleşen K. , Komünizme karşı mücadelesin i sürdürmüş, demokrasiye inanan millee­ lerin devlet adamlarını uyarmaya çalışmıştır. K. , The cataslrophe ( Felaket) [ 1 927] , The crucifirtion of /iberty ( Hürriyetin çarmıha gerilmesi ) [ 1934] ve The Ruiiian provisional go vernmenl. Documenls ( Geçici Rus hükümeti. Belgeler) [3 cilt, 1 9 6 1 ] adlı e serleri yazmıştır. Son olarak hatıralarını da yayımiarnıştır ( The Kerenski me­ moirs. 1 965 ) . KERENYI [k�relli] , Karoly ( Temesvar 1897 ) , Tan ınmış Macar klasik filoloj i v e din tarihi bilgini. 1936 yılında Pecs Üniversitesinde profesörlüğe tayin edilmiş, 1 94 l 'de Szeged Üniversitesi'nde görev almıştır. 1 943 yılında İsviçre'de yerleş miştir. Belli başlı eserleri şunlardır : Apolion (ad) [ 1 937] ; Pythagoros und Orpheus ( Pythogoras ve Orpheus) [ 1 938] ; Die antike Religion ( Antik din) [ 1940, yeni ha s.] ; Die Re/igion der Griechen und Römer (Yunan­ lıların ve Romalıların dinleri ) [ 1 963] ; Romandichtung und Mytho/ogie ( Romancı lık ve mitoloj i ) [ 1 94 5 , 2. has. 1956, Thomas Man i le birlikte] ; Gesprach in B rie/en (Mektupla konuşmalar) [ 1 960, Thomas Man ile] ; Prometheus ( ad ) [ 1 946] ; Die Mythologie der Griechen (Yunanlıların mi to­ loj isi) Einfiihrung in das W eren der Mytologie ( Mitoloj i çalışmalarına giriş) [ ı 94 1 , 4. has. 1 95 ı , C. G. Jung ile birlikte] ; Die Herkun/1 der Dionysosreligion ( Diony sos dininin kökeni) [ ı95 5 ] , Die Mysterien von Eleusis ( Eieusis misterleri ) [ 1 962 ] .

KERES (en eski Yun. mit. ) , ölüm, i htiyarlık ve felaket tanrı çalan. Hesiodos' un T heo gonia 'sınd a ölüm tan­ rıçası olarak geçer. Homeros destanlarında da sık sık anılır. Homeros ve Hesiodas'ıan sonra k lasik çağ ia K.'ler Moira

-

KERGUELEN ADALARI

493

(b. bk. ) larla karışmıştır. Traj edi ş airleri bunları tanrıların ve insanların hakimleri haline geti rmiş lerdir.

KEREVİT : bk. İSTAKOZ. KE R E VİZ ( Apium graveolens) , İkiçenekli bitkiler sınıfının, ayrı çanak yapraklılar takımının Maydanozgiller familyasından bir bitki. Kökü, sapı ve yaprakları sebze olarak yeni len iki yıl lık kokulu bir bitkidir. Uzunluğu 20 · 5 0 cm arasındadır. Tohumla üretili r ; ıl ık iklimleıde, nemli ve verimli topraklarda yetişir. Tohumlar, önce tava­ lara ekilir, fide haline gelince çıkarılıp asıl yetişticileceği yerlere dikilir. Çiçekleri çok küçük ve sarı renkte olup, bir şemsiye görünümündedir. Az nem, bol güneş ışığı, gündüzleri o ldukça sıcak lık ve serin geceler K. için en elverişlidir. Soğuğa oldukça dayanmakla birlikte şiddetli donlardan zarar görür. Su tutan ve kolayca işlenebilen, en az 40 - 50 cm derinliği olan ağırca toprakları sever. Bir dönümden 2 - 3 ton kök K. alınır. Olgun K. ' in onda do­ kuzu sudur. Henüz yeşilken acı bir tadı vardır. Olgunla­ şınca çiğ yenecek kadar Jeziz bir tat verir. K. serin ve oldukça nemli yerlerde saklanmalıdır. Kök ve yaprak diye iki türü vardır. K., Amerika'da yaprak K.'i olarak yetiştiri­ lir. Bu K.'in 1 5 - 30 cm arasında değişen yaprak ve çiçek sapla rı çoktur. B u saplar beyazlanınca çiğ veya pişmiş olarak yenir ve yemeklerde garnitür olarak kullanılır. Yur­ dumuzda harcıalem olan K. , kök K. 'dir. Avrupa'da d a kök K . yeıiştirilir. Kök K. i le körpe yaprakları çiğ veya buharda p i ş i r il i p ezilmişi salata ola­ r ak yenir. Çorbası, sağ yağlısı, seyrek olarak da z e y t i n yağiısı yapılır. Et yemek lerine garn i ­ t ü r olarak girer. E t ve b a l ı k haş lamala­ rına havuç, mayda­ noz gibi sebzelerle birlikte çeşni verir. Yap rak K. sirkeli turşularda da kullaKEREVİZ nılır. Yumruları protein, özellikle B vitamini, demir ve kireç bakımından zengindir. K.' de, özellikle tohumunda apiol vard ı r. Apiol, sıtmaya karşı ilaç olarak kullanılır. Kan dolaşımını da kolaylaştırır. Bundan başka, ay başı görmekte güçlük ve düzensizlik çeken kadınların adetleri­ nın düzenlenmesine de yardım eder. _____

KERGUELEN ADALARI ( eski adı : İl ea de la Desola tion ) , Hind Okyanusu'nun güneyinde Fransa'ya bağlı takımadalar. Yüzölçümü aş. yu. 7 000 km' dir. ı 7 7 2 'de Yves de Kerguelen Tremarec tarafından bulunmuş ve ı 776'da Cook (b. bk. ) tarafından incelenmiştir. O za­ mandan beri birçok bilimsel geziler buraya yönelmişttr. 300 küçük ada ve ı büyük adadan meydan a gelen K. A. , dağlıktı r ; en yüksek doruğu Ro ss dağı, volkanik olup yüksekliği ı 960 m dir. ı n ı 'de keşfedilen bu adalar Fransa ta rafından çok geç tarihte, ancak 1 949'da i�gal edilmiştir.

494

KERGUELEN ADALARI - KERİMÜDDİN KARAMAN BEY

Kıyıları çok girintili çıkıntı lı, iklimi de serin ve nemlidir. Adaları karakterize eden şiddetli rüzgarlar, bitki ( ot ve lıkenler) ler, kurak bölge bitkilerini andı ran bir görünüş verirler. Bu ada larda foklar, deniz kuşları ve özel olarak ba­ lıkçı! kuşları ( Fr. manchot, İng. penguin ) çok sayıda yaşar. Bu takım adalarının merkezi olan ve başlıca adada bulunan Port - auıı: - Français şehrinde bilimsel araştı rma merkezleri ( ( 90 üye) kuıulmu�tur.

KERGUELEN DE TREMAREC (Yves Joseph de) ( Quimper 1 7 34 . Paris 1 797 ) , Fransız denizcisi. Güney Kuıbu'nda ' e Hi nd Okyanusu'nun güneyinde yaptığı bir gezi sırasında ( ı 7 7 1 - ı 7 7 2 ) Fonun e adasıyle Kerguelen takım­ adalarını keşfetmiştir. KERİME NADIR ( soyadı Azrak ; doğ. İ stanbul 1 9 1 7 ) , Türk roman ya­ zarı. Bebek Saint Jo­ seph Fransız Kız Lise­ si 'nde okumuş, daha sonra ö z e 1 öğrenim görmüştür. 1937 yı lın­ d a «Uyanış - Servetifü­ n un» dergisinde şiir ve hikayeler yayınlamıştır. Bundan başka, 1 9 5 2 1 9 5 3 yılları arasında «Aydabir» dergisinde de hikayeleri çıkmıştır. K. N. daha çok roman yazarı olarak ün kazanRomanlarının mıştır. KERİME NADİR bir kısmı gazete ve dergilerde tefrika edildikten sonra yayınlanmıştır. Halk ara­ sında büyük i lgi gören romanlarının tekrar tekrar yeni bas­ kıları yapılmıştır. Eserlerinin bir kısmı filme de alınmıştır. Başlıca romanları şunlardı r : Yeı il !ırk/ar [ 5 . has. ı 969] ; Ka/b Yarasr [6. bas. 1972 ] ; Sonbahar [5. has. 1958 ] ; Gönül Hmrzr [6. bas. 1 972] ; Hrçk rrrk [ ı 936] ; Seven Ne Yapmaz [8. has. 1 97 2 ] ; Funda [ ı o. has. 1 97 1 ] ; Saman Yolu [ 1 1 . bas. ı972] ; Günah Bende mi [ S. bas. 1 965 ] ; Gelinlik Krz [ 5 . ba s. ı 970] ; S olan Ümit [ 2. has. 1 957] ; Aıka Tövbe [6. has. ı97 1 ) ; Uykuıuz Gue/er [ 3 . has. 1 958] ; Balayı [ 3 . has. ı 969] ; O Gün Geluek mi [ı. has. 1 966] ; Ormandan Yapraklar [4. bas. 1 969] ; Aık Rüyasr [4. bas. 1 972] ; Poıta Güverrini [ ı 950] ; Ruh Gurbetinde [ ı 953 ] ; Pervane [3 . has. 1 97 ı ] ; Son Hı,kmk ( 1 956] ; Eıir Kuı [ ı 957] ; Kı rık Hayal [ ı 957] ; Dehıet Gueıi [ 3 . bas. 1 97 ı ] ; Aık Belıliyor [ ı 957] ; Gümüı SeiPi ( ı 96o] ; Bot Yuva [ ı 962] ; Bir Aıkrn Romant [ 1 962 ] ; Saadet Tan [ ı 963] ; Suy a Düıen Hayal [ ı 964] ; Aşk Haıreli [ 2 . has. 1 967] ; Güller ve Dikenler [2. has. 1972 ) ; Suçlu [hikaye­ ler, ı 966] ; Kahliaha [ 5 . has. ı 972 ] .

KERİMÜDDİN KARAMAN BEY, Anadolu'da bir devlet kuran Karamanlıların lideri Nure Sufi (ölm. ı 2 5 7/ 1 2 5 8 ) nin oğlu. Babasının ölümünden sonra K. K. B. , ka­ bilenin dini başkan lığına, Babai tarikatının şeyhiiiine ve Karamanlıların siyasi liderliğine getirilmiştir. Kuvvetli, ce­ sur ve mahir bir silahşör olan K. K. B. , Orta Anadolu Suriye ticaret yolunun düğüm noktası olan Külele Bağazı 'nı

ve buranın önemli iki karakolu gibi olan Si lifke ve Konya Ereğiisi 'ni ele geçirm�k için akınlar yapıyordu. Külek Bo­ ğazı 'nı zaptederek Orta Anadolu - Suriye ticaretine ve bura­ d an alınan gümrük gelirleröne, Si lifke'yi ele geçirerek deniz ticaretine, Ereğli'yi ele geçirerek Orta Anadolu ticaretine el atmak, hem de Külek Boğazı'nı güven altında bulun­ durmak i stiyordu. Fakat bu sırada Selçuklular'da, 1 2 57'de üç kardeş saltanarı bitmiş, iki kardeş saltanatı başlamıştı. Konya'da oturan I l. İzzeddin Keykavus, K. K. B.'in yardımıyle, Sivas'­ ta oturan I V. R. Kılıçaslan' ı mağlup ve Burdur kalesine hapseımişti. Bu hizmetlerine karşılık I I. İzzeddin Keykavus, K. K. B.'e hem kız kardeşini vermi ş. hem de onun resmen Karamanlılar' ın li .ierliğini ve Ermeni uç beyliğini kabul etmi ştir. Larende, Ermenek ve Si lifke idaresini de ona vermiştir. K. K. B.'in kardeşi Bunsuz'u da kendisine emiıa­ hur ve kabi le reisierinden teşekkül eden «Divan - ı kebir» üyesi yaparak Konya'ya getirdi. Yine 1 2 57'de Kıbrts, Gör­ kes, Payas ve İskenderun Ermenileri, Kilikya Ermeni kralı Heytum kumandasında birleşerek, Silifke, Mut ve Ermenek üzerine saldı rdılar. K. K. B. düşmanlarını Görkes civarında mağlup etti. Karş ı hücuma geçen K. K. B. , Gülnar' ı , Manavgat'ı v e k ı s a b i r zaman içinde de Antalya'yı, zaptetti. Ermeniler K. K. B . ' e bir defada 1 0 000 filori, 1 000 parça naclide kumaş ve her yıl da 40 000 filori vergi vermeyi kabul ederek barış yaptılar. 1 2 59'da siyasi olayların rengi birdenbire değişti . Bur­ dur kalesinde h:ıpis yatan IV. R. Kılıçarslan ve taraftarları gizlice Moğollarla haberleşip onları Anadolu'ya davet ettiler. Moğol kumandanı Baycu Noyan kalabalık bir ordu ile Konya üzerine yürüdü. II. İzzeddin Keykavus ile K. K. B.'i, Alaaddin Kervansaray ı Ovasında mağlup etti. İzzeddin Aıı­ ıalya üzerinden kaçıp İznik'e sığındı. K. K. B. de kardeşi Bunsuz'la beraber Ermenek' e çeki ldi. Moğollar IV. R. Kılıç­ aslan ' ı Burdur'dan getirip Selçuklu tahuna çıkardı lar. İ zzt d­ din tarafını tutan beyler gelip tabiyetlerini arz ederlerse affedilecekleri ve yerlerinde kalacakları i ian edildi. Bir­ çok Türkmen beyleriy le beraber K. K. B. de gelip tabive­ tını arz etti ve Darende kalesi hariç sair yerlerin idaresine memur edildi. Fakat biraz sonra IV. Kılıçaslan, İzzeddin tarafını tutan beyleri birer birer öldürmeye başladı, sıra K. K. B.'e geliyordu. O da bunu bildiği için bir baskına hazırd ı . Darende'nin K. K. B . 'e değil, rakibi Hacıbeylere ve­ rilmiş olmısı sultan ile aralarının d aha çok açılmasına sebep oldu. Süleyman Paşa'nın «Hasut sözüne uydunuz, K. K. B.'in �ana ihaneti yoktu. Eğer olsaydı, mülkünü üç günde elinden alırdı, onun hasını Hacıbeylerin sözü ile hareket ettikçe ziyan edersin», demesi hem K. K. B.'in kuvvetinin derecesini, hem de Darende'nin kendisine veril­ memesini hazınedemediğini gösterir. Nitekim ani bir bas­ kıola Darende'ye yürüdü. Hacıbeyleri kaıletti. Hile ile Darende kalesini de 1 260 'da ele geçirdi ve Darende'yi merkez edindi, öiünceye kadar burada kaldı. Darende adını değiştirdi. Şehrin adı Karaman oldu. Sultan IV. R. Kılıç­ aslan bu olupbiniyi kabul etti. ı 2 6 ı yılını Kilikya Ermeni­ leri ile savaşmakla geçiren K. K. B. , Moğol taraftarı lV. R. Kılıçaslan'ı h a l veya katletmek, onun yerine İznik'teki II. İzzeddin Ktykavus'u tekrar tahta çıkarararak, Moğollara Anadolu'dan el çektirrnek için gizlice kurulmuş olan milli cepheye dahil oldu. K. K. B. ve kardeşleri Bunsuz ve Zey­ nülhac hem taraftarlarını artırmak, hem de hareketlerine

KERİMÜDDİN KARAMAN BEY - KERKÜK

495

me�ruiyet vermek için İzzeddin'i tahta çıkaracaklarını, yeni sultan la bir olup Moğol lara karşı bir mi l ii mücadeleye gireceklerini etrafa yayd ı lar, bir kısım uç beyleri ve İ zzed­ din taraftar larıyle ber aber l 2 62 'de 20 000 zırhlı süvari i le Konya üzerine yürüdü ler. Fakat Muiniddin Pervane'ye Ga­ vale kalesi ( Takkeli Dağ) civarında mağ l up oldular. Bun­ suz, Zeynülhac ve İneddin'in vezirlerinden Gevherıaş esir oldular. Konya'ya geti rilip hakaretler edildi. İç kalenin kapısına asılıp idam edildi ler. Okçular, ö lmü� vücutlara nişan alıp ok attılar. Ok talimi yaptı lar. K. K. B. Ermeneğe çekildi, fakat IV. R. Kılıçaslan peşini bırakmadı. Bir r i va­ yere göre sığındığı o ı manla birlikte yakılacak, bir rivayere göre de zthirlenerek şehit edildi ( ı 2 63 ). Zehirlendiğini anlayan K. K. B. «Ey Beylerim, oğ lumu düşman ellerine vermeyesi z. Ey oğlum sen de ceht idüb kanımı Sultanın yanına komayasın» dedi ve ruhunu teslim etti.

KERKENEZ ( Falco tinnunculus) , Kaı tallar ( Falco­ niformes ) takımının Kanalgiller ( Falcon idae) familyasın­ dan bir kuş türü. Dı� görünüş bakımından adi kumrudan biraz daha büyüktür. Uzunluğu 3 3 - 35 cm, ağırlık ları ise 200 - 230 gr civarındadı r. Tüyleri kızıl kahve, kara ve karışık renklidir. Dişi ve erkek K 'in sırtında koyu benekler vardır. Dişi lerdeki ko­ yu lekeler, erkeklerden daha çoktur. Ergin er­ keklerin baş ve kuyruk tüyleri ku rşunidir. Ay­ rıca kuyru k üzerinde siyah bir yol vardır. Dişilerde ise bu renk­ ler kahverengidir. K. yırtıcı bir kuş olup, on ırkı vardır. Göç ücü, yerli ve gezici türleri bulunur. Tarla fareleri, kertenkeleler, kurbağalar ve küçük kuşlar önemli besinle­ ı ini teşkil eder. Genel­ likle Avrupa, Asya ve Afrika'nın ova ve yük­ K ERKENEZ sek dağlarında yaşar­ lar. Şehir lere indiklerinde yüksek kulelecin üzeıinde görülürler.

r----

1

KERKÜK, Irak'ta bir şehir. I rak Cumhuriyeti 'ni teşkil eden 14 il ( liva) den biri ve K. livasının merkezidir. K. şehri Vadi Edhem üzerinde kurulmuş, Orta Çağ' ların metin kalelerinden biri olarak bilindiği gibi , Musul - Bağdat ve Bağdat - Tebriz ticaret yolları üzerindeki emniyetli bir konak olarak da tanınmıştır. Son yı llarda yapılan kazılarda bol sayıda elde edilen belgelerle, bölgenin M. Ö. 3 00 0 yıllarına kadar uzanan tarihi olduğu tesbit edi lmiştir. Nuzi'de ele geçen Akadça yazılı belgeler, bölgenin çok eski yıllardan beri i skin edild iğini ortaya koymaktadır. M. Ö. 3 000 - 2000 yılları arasında bu çevrede yaşayan insan­ ların ; S ümer d il leri ile hemen aynı yapıda, yani kompleksi{ olan ve Erbil'e kadar yayıldığı gibi, doğu Anadolu'da d a konuşulan, Subar, Urartu veya Mi tınni ad ları veri len dillerle alı;rabalığı buluc.an Hurri dilini konuşan kimseler oldukları

KERKÜK : Hükümet konağı anlaşı lmıştır. Asur hükümdan Sarddna tarafından Med saldırılarına karşı burada bir kale inşa edildiği, bu kalenin Sarhuy veya Sarbug ad ını taşıd ığı, İ skender'in halefierinden Selevkos'un bu kale çevresinde bir şehir bina ettiği ve buna mahalli di lle Karlıade Beyth Selokh denildiği, gerek Sarbug kalesinin, gerek Selokh Karha'sının bugünkü K.'ün yerinde olduğu artık aydınlanmış bulunmaktadır. Sisaniler devrinde K. , Nasıur i leı i n önemli merkezlerinden biri idi ve şehir bir meıropoliılik olarak teşkilatlandırı lıinştı . Nite­ kim, I . Yezdicert zamanında 4 2 l 'de İran Hıri stiyanlanna karşı girişilen zulüm hareketinde K. , olayların merkezi halin e gelmişti. Müslüman Arap i stilasr vuku bulduğu zaman, buraya gelen yeni fatihler, iki ayrı şehiri veya i skan yeri gördüklerinden, Karhan, Karhayn ve Karbine adını kullanmıjlardır. K. adına, açık olarak, ilk defa Şerefeddia - i Yezdi'de ra•ılanmaktadır. Eme vi ler v e Abbasi ler devrinde K. , küçük bir yerleşme yeri olup, henüz önem kazanmamış durumda idi . K.'ün Tür k ve İslam tarihine girişi, Samerra şehrinin kuruluşu ve şehirin çevresine Türk i l lerinden geti rilen Tür k askerle ,inin yerleştirilmeleri i le başlar. Ha­ life el - Mu'tasım' tarafından çeşitli Türk i llerinden bu bölgeye getiri len Türklerden 1 60 000 kadar Hottelan atlı­ sının Karbina çevresine yerleştirilmiş olduğu, araştırmalar sonunda anlaşılmış bulunmaktadır. Şu halde K.'te Türk tarihinin baş langıcını Halife el - Mu'tasım d evrine, hicri I I I . yüzyılın baş larına kadar götür mek mümkün olmaktadı r. K. çevresine Türklerin yerleşmeleri Buveyhoğulları dev­ rinde de devam etmiştir. B uveyhlerden Muizüddevle'nin, Kuzey I rak'ta Musul, Erbil, K. , Tikrit ve Samerra gibi önemli stratej ik mevki lere kendisine bağlı Türk kölelerden garnizonlar yerleştiği bilinmektedir. Böylece, ikiyüz yıl boyunca gerek Abbasi ler, gerek Buveyhiler tarafından Kuzey Irak'a yerleştirilen Türklerin gittikçe kavmi bir unsur haline geldikleri, kaynıklarda bu Türklere verilen el - Cuz ­ el Irakiye ( Irak Oğuzları ) adından anlaşı lmaktadı r ve çevresinde Türklerin çoğun l uğu teşkil edecek hale ıelme­ leri, şüphesiz ki, l 0 5 5'te Tuğ rul Bey'i n Bağdat'a gelişinden sonradır. I rak, Selçuklu imparatorluğunun parçalarından biri haline geFnce, K. ve ona bığlı bölgelerde Oğuz bey­ likleri kurulmuştur. Selçuklu devrinde ise K.'ün, hilafet topraklarından veya Selçuklu ikti' larından biri olup olma­ masının Abbasi hi lifeti i l e Selçuklu beyleri a rasında ihıi!if konusu olduğu, bu çevreye yerleştirilen Yıva boyu beyle­ rinin daha çok Abbasi h i 13.fetine dayanarak Musul atabey­ leri ve onların yerine geçen Beıtigin ve Eyyubi emirleri

496

KERKÜK

oldu. Öteden beri I rak Türklerinin yerleşme alanı olan ve Bağdad 'taki Türk hakimiyetlerinin dayanağı bulunan K. ile çevresi, Timur'un Ahmed Cel.iyiri'ye o l an kızgrnlığınrn kurbanı oldu ve köy köy tahrib edildi. Timur, bu tarihler­ de bölgenin merhzi olan Tauk'u, bir daha belini doğrul­ tamayacak şek i lde mahve:ti. Bunun neticesinde Karhani ve artık bugünkü adı ile K. , bölgenin m�rkezi olma fırsatını kazandı. Öte yandan çevredeki Türk köy ve aşiretlerinin dağılması, dağlık bölgeden inen Kürtlerin Türklerle karı­ şacak mahalli beylikler kurmalarına da i mkan sağlad ı. Eıdelan beyliği, bu siyasi krizôn sonunda doğdu ; fakat, hiçbir zaman, büyük bir siyasi güç ol amadı. Doğu Ana­ dolu, Azerbaycan ve her iki I rak 'ta ( Arap ve Acem I rak'­ ları ) üstün otoriteyi tem sil eden Türk devletlerine bağlı KERKÜK : Yeni cami kaldı. Timur'un ölümünden sonra K. , Miran Şah'ın oğlu Ebu Bekir Mi rza'ya bırakılan şehi rlerden biri oldu. Ancak, ile mücadele ettikleri, bu arada, K . ' ün de zaman zaman el Ebu Bekir Mirza'nın Doğu Anadolu'da Timur'a karşı mü­ değiştirdiği sonucuna varılmaktadı r. Ancak, bu d evirde K. cadeleye devam eden Türkmenleri yeniden organize eden ve dolayiarının Türk boyları t a · afından gen iş ölçüde iskan Karakoyuolu beyi Kara Yusuf Bey'in karşısında Şenb - i edi lmiş olduğu ve Abbasi hi lafetinin son günlerinde bu Gazan yakınındaki Serdriıd 'ta yenilgiye uğraması üzerine, hihi.fetin askeri gücünü bunların temsil ettikleri, gerçekte 1 408'de Ahmed Celayırlı K. üzerindeki hakimiyetini tekrar de Bağdat üierine yüı üyen Harezmşah veya Moğol kuvvet­ tesis etti. Fakat Celayı rlıların bu yen i hakimiyetleride ancak lerine karşı Irak'ı savundukları anlaşılmaktadır. Nitekim, iki yıl sürdü ve 1 4 1 0'da, Ahmed Celayır, K.'ü ve çevresin­ Celaleddin Harezmşah kuvvetltıini I rak'tan çıkarran Emir deki hukukunu Kara Yusuf Bey'in baskısı alıında onun Sahabeddin Süleyman da, Yrva boyunun beyidir. Hulagü oğl u Şah Mehemmed 'e terk etmek zorunda ka'dı. Daha kuvvetlerine karşı Bağdat'ı savunmak üzere tedbi r alan sonra, Şah Mehemmed'in emirlerini dinlemediğini gören kimse de, yine Yıva beylerinden, Kara Sungur el - Kıbcaki Kara Yusuf, oğlunun nüfuzunu kırmak üzere, K.'e diğer el - Ti.i rkl idi. Moğol hakimiyeti K.' e yeni bir Türk toplu­ oğlu İ skender Mirza'yı tayi 'l eni. Kara Yusuf'un 1420'de luğu dah a getirdi . Bunlar Ketboğa'n ın kornurası altında ölümünden sonra İ skender Mirza, Karakoyuolu tahtı üze­ olan Nayman kabi leleri idi, ki daha önceki Hıristiyanlığı rindeki mücadeleye ve ai lesini.n inatçı hasını Akkoyunlu kabul etmiş bulunuyorhırdı. Hıri stiyan Naymanlar çevredeki Kara Yülük Osman Bey'le savaşa K. , Erbil ve çevresindeki Müslüman unsurlara karşı, K. kalesini savunmak amacı ile Türkmenlere dayanarak başladı . Yerli Türkmen beylerinden buraya yerleştirilmişlerdi. Yerli Hıristiyanlarla bağlantı Ceneklü Hasan Bey'in desteğin i !ağlayan İ skender Mirza, kuran bu Hıristiyan Türk topluluğu, günümüze kadar Musul'a saldırmış ve Nusaybin önünde Kara Yülük Osman mevcudiyetini muhafaza etmişlerdir. Ancak, Irak kral lığı devrinde yavaş yavaş kaley i teı k ederek şehire inmişler, Bey'i yenilgiye uğratmış ; ancak, E leşki rd civarındaki Yalı­ bilhassa Şatırlı mahallesi civarına yerleşmişler ve son şi'de Timurlu Şahruh'un kuvvetlerine mukavemet edemedi ­ zamanlarda da Irak' ı n muhtelif şehirlerine dağılmaya baş­ ğinden, K.'e çekilmek zorunda kalmıştır. K . Türkmenlerin­ Iamrşlardrr. İ lhanlı hükümdan Ebu S aid'in ölümünden den beklediği yardımı sağladıktan sonra İ skender Mirza, sonra Bağdat' a hakim olan Celayrrlılar devrinde K ve Kara Yülük Osman Bey'in K. ile Tauk arasındaki saldı­ çevresinde mahalli yeni bir beyliğin teşekkül etiiğine şahit rısını da kırmış ve b u başarısı i le, Azerbaycan'a geçerek olmaktayız. Kürtler hakkında bi lgi veren kaynak larda, bu Tebriz tahtına oturmuştur. Fakat, İskender'in böylece Irak'­ beyliğin Goran Kürt aşiretinden Mamoli oymağına dayan­ tan ayrılması üzerine, bu bölgede öteki kardeşleri İspend dığı ve Baba Erdelan tarafından H. � 6 i tarihinde kurul­ Mirza ile Cihanşah faaliyete geçtiler. 1448'de Cihanşah, duğu i leri sürülmektedi r. Ancak, bu beyliğin son beylerin­ Musul'da valilik etmekte olan yeğeni ve İ skender'in oğlu den Me'miın Bey'i n hatıralarında, beyliği kuran ai lenin Kubad'ın üze rine saldırdı. Amcasından çekinen Kubad, Erdelan aşireti ile bir münasf beri olmadığı da ifade edil­ Musul'dan ayrıldı ve Erbil üzerinden K.'e gelerek, bura�ını mektedir. K. bölgesini de içine alan ve merkezi Zalem Pir Kulu beyden aldı. Cihanşah, bu hareketi kendisine Kal'a olan bu Tü rk - Kürt karışığı mahalli beyliğin doğuşu, karşı bir i syan saydığından, onun üzerine yürüdü. Kubad bir bakıma, kuzey - doğuda Zagros dağlarında yaşayan dağ­ i se, K.'ü terk ederek, civardaki Ali ilahi inancındaki toplu­ lıların Babil ve Asur devi rlerinde olduğu gibi, ovalara luklara kaçtı. 1465 ' te B ağdad hakimi Pir Budak Bey'in inişlerinin yeni bir tezahürü olarak değerlendiri lmektedir. babasına karşı başkaidırması üzerine, Akkoyunlu Beyi Uzun Gerçekte, böyle bir geli şmeye, ırak'ta bu urihlerde devam Hasan Bey'i n tarafsızlığını sağlamak amacıyle K. , Erbil i l e edegelen siyasi bulıran fırsat vermiş bulunmaktadır. Ancak, birlikte, Ci hanşah tarafından, 1466'da Uzun Hasan Bey'e bu beyliğin tamamen aşiret ölçüsünde kaldığı ve Bağdat bırakı ldı. Bu suretle Akkoyunlu Türkmenlerinin idaresine veya Erbi l - Musul çevresine hakim olan siy asi güçlere bağlı geçen K. , bir süre Elvend Bey'in idaresinde kaldı. Onun bir tutum içinde bulunduğu, yine Me'miın Bey'in ifadeleri 1470'de ölümü üzerine, Akkoyunlu şehzadelerinden Yusuf ile sabittir. K. , bu devrede, Celayırlı ve onu takib eden Bey'in ve daha sonra da öteki Elvend Bey ' i n hükmüne tabi Kara ve Akkoyunlu d evletlerine tabi olmuştur. B u arada K., oldu. Şah İ smail'in, l � O l 'de, dedesi Uzun Hasan Bey'i n biri tabii, diğeri de siyasi olmak üzere iki büyük sarsıntı tahtına, b i r hükümdar olarak o: urması, K. ve çevresindeki geçirmiştir. H. 632 ( M. 1 2 3 4 ) yılındaki deprem, büyük ka­ Ali i l ahi ve Alevi Türkmenlerin Tebriz'deki yeni hakimi­ yıplara sebep oldu. İ kinci sarsıntı i se, H. 803 ( M. 1403 ) te yeti süratle tanımalarına yol açtı. K. ve çevresinde Timur Timur'un Çelayırlı devletine karşı giriştiii saldırı sırasında i stilisından beri yerle,emeyen huzur ve istikrl.r, Eıdelinl

KERKüK beyliğinin güçlenmesine ve Sine'den Taksu, Şemi ran, Ha­ ver ve K.'e kadar olan yöreye hakim olmasına sebep olmuştu. Me'mu:ı ve Bige Beyler'in beyliklerinde, duruma göre, Kara veya Akkoyunlu prenslerine tabi olan bu beylik, 1 5 1 0'da, Şah İsmai l'in hak i m iyetini kabul etmişti. 1 5 14 'deki Çaldı ran savaşı ile bölge, yeni bi r hakimiyetin etkisi altın­ d a kaldı. Şehir ve kasabaları idare eden mahalli beyler arasında ihti laller görüldü. İran'ı temsil eden memurlar kovularak, Yavuz S ultan Selim'in adı hutbelerde okunmaya başladı . Osman lt hakimiyetini kendiliğinden kabul eden şehirlerden biri de K. idi. B u tarihlerde K. ve çevresin e hakim bulunan Bige Bey, Tahmasb'ın Bağdat Valisi Zülfi­ kar Han'a karşı giriştiği harekat sonunda, İran hakimiyetini tekrar kabu l etmek zorunda kalmıştı. Tahma ıb, Zülfikar Han'ın ölümünden sonra bölgeye yeniden düzen verirken, Irak'ı Hilla, Mendeli, Cezayi r, Rumalıiye ve K. olmak üzere beş idaıi bölgeye ayırmış ve, Safevi İran garnizon la­ rını yerleştirerek, Kazvin'e dönmüştü. X V I . yüzyılın başın­ da K.' e uğrayan seyyahlar, burasını büyük bir hayranlıkla anmaktadır!ar. Telafer'den, Musul'da Deli Abbas'a ve Mu­ sul K. - Bağdat yolu boy u nca Büyük Zab vadisin e kadar olan alanda Türkmenlerin yaşadıkları n ı ; Kürtlerin, Türk­ menlerin doğusunda yerleştiklerini ; buraya ne zaman geldik­ lerinin bilinmediğini, dağınık boylar halinde bulunduklarını , Şehrizoriye lehçesi i l e konuştuklarını ; Kürt bilgin lerinden Irak eski Maarif Nazırı T. Vehbi ise, K. Kürt lerinin Kurınanç lehçesini kulland ıklarını ; ha lbuki, Türkmenlerin oldukça düzgün bir Türkçe kullandıklarını ve bu dilin yani Türk­ mencenin yaygın olduğunu anlatır lar. K. şehrinin i