Bilim (Evrensel Kültür dergisinin eki), Sayı 1, Kış 2002

Citation preview

CİNDEKİLER

JOHN DESMOND BERNAL

BiLİMİN TOPLU MSAL İSLEVİ 4 PAUL LANGEVIN BİLİM VE EYLEM

13 WALTER HOLLITSCHER

FELSEFE VE BİLİM 26 ARiF NACAROGLU

UYGARLIK, BiLiM VE BİLİM İNSANI 41 CEM SOMEL

İKTiSAT BİLENİN SOR U M LU LUGU 47 AYDIN CUBUKCU

YABANCILASMA VE BİLİMCİ SORUMLU LUGU 53 ANDRE BONNARD

AYDINLAR VE EKİM DEVRİMİ 63

ili)

Üç ayda bir çıkar. Evrensel Kültür Dergisi Ocak 2002 sayı 121 'in ekidir. Kültür-San. A.S. Adına Sahibi ve Yazıişlerı Müdürü: Nuray Sancar Grafik Tasarım: Savaş Çekiç•Yönetim Yeri: Tarlabaşı Bulvarı Kamer Hatun Mah. Alhatun Sk. No: 27/4 Beyoğlu/ İstanbul•Tel: 0212 361 0907 (pbx) Faks: 0212 3610904 www.evrenselbasim.com•evrenselbilimlilevrenselbasim.com Baskı: San Ofset

n 2

ÇIKARKEN Cok eski, ama hiç bir zaman gündemden kalkmayan bir tartış­ manın konusudur, dünyanın bilinip bilinemeyeceği sorunu. Bilinebilir bir dünyada yaşadığımızı söylemek, aynı zamanda değiştirilebilir bir dünyada yaşadığımızı söylemektir. Bu yüzden, bilim üzerine konuşurken, kaçınılmaz olarak top­ lumsal ilişkilerden söz etmek gerekecektir. Bilimin oluşması için gerekli koşulların tümü, bilimin toplumsal yarar için işlevli kılınabilmesının olanakları ve sınırları, toplumsal hayat içınde bulunuyor. Bilim yalnızc-rı varlığı açıklanabilir kılmakla yetinmi­ yor, aynı zamanda yeniden varedilmesi ya da değiştirilmesi ıçin yollar da açıyor. Bu yüzden bilim, bır paradoks gibi görünse de, kendi yaratılış koşullarıyla çelişiyor, bu koşulların değiştirilme zorunluluğuna katkıda bulunuyor. Kuşkusuz, "hangi bilim", "nasıl bilim" sorularıyla birlikte gi­ den, yalnız toplumsal ilişkiler içinde bilimin yerini değil, bizzat bi­ limin içinde toplumsal ilişkilerin ve çelişkilerin yerini de tartış­ mayı gerektiren bir etkidir bu. "Bilim". ilk sayısında bu tartışmanın içinde kendi konumunu anlatmayı amaçlayan bir içerikle çıkıyor. "Bilim'', onuncu yayın yılını tamamlayan dergimiz Evrensel Kültür'ün eki olarak yayın hayatına başlıyor. Üç aylık periyodla elinize ulaşacak. Bilim, bir "popüler bilim dergisi" olarak tasarlanmadı, öyle ol­ mayacak. "Popülerleştirme'', bilimle teknoloji arsındaki ayrımın teknolo­ ji lehine silindiği, giderek bilimin teknolojiye indirgendiği bir ya­ yın anlayışını yansıtıyor. Bu, aynı zamanda bilimin metalaşması sürecine de denk dü­ şüyor. Bilimsel buluşların, tezlerin ya da projelerin, "piyasa de­ ğeri" üzerinden tartışılması, üniversitelerin de, belli başlı tekel­ lerin "araştırma, geliştirme" laboratuarları haline dönüşmesine paralel ilerliyor. "Küreselleşmenin doğal sonucu" olarak gösterilen bu eğilim, kuşkusuz, yalnızca bilim alanında kalınarak altedilemez. Böyle bir hedef, toplumsal yaşamın bütün alanlarını, kültürün bütün boyutlarını ve özellikle de politık yaşamı kapsayan genel bir mü-

cadelenin içinde değerlendirilmelidir. "Uygarlık"a ayak uydurmak ya da ··çağa uyum" sağlamak adına ulus­ lararası sermayenin hizmetine koşulmuş ve kuşkusuz bilimi bilim ya­ pan baslıca dürtü ve argümanlarına yabancılaşmada ciddi mesafeler almış "bilimsellik"le, bilimi bayağılaştıran tutum ve yaklaşımlarla he­ saplaşmak, "Bilim"in üsleneceği işlevin temel bir yönünü oluşturacak. Bilimin popülerleştirilmesi olarak da sunulan ama onu karakter bozuş­ masına uğratan bilimdışılık ve karşıtlığını, doğal ki birleşikliği ve geçiş­ lerini de dikkate alarak, bilimsel disiplinlerin somut alanlarında sergi­ lemek, "Bilim"in amaçlarından olacak. "Bilim"in amacı, olumsuzlukları sergilemekle sınırlı değil. tarihinden

Bilimin

gelen büyük hazine, günümüzde gerçekleştirilen bilimsel

çalışmalar, araştırma ve incelemeler, olanakları dahilinde Bilim'in say­ falarından aktarılacak. "Bilim", bilimsel düşünce ve bilgi birikiminin gelişimini tarihsel süre­ ci içinde ele'alıp izlemeye özel bir önem verecek; bugünkü ilerlemenin, ulaşılan düzey ve sahip olunan ölçütlerin, ilk ortaya çıkışları sırasında yapılan tartışmaları, oluşma süreçlerini ve şekillenişlerini de kapsayan incelemelere, tartışmalara yer verecek. Bu yönüyle ""Bilim"; geçmişten geleceğe kurulacak bir "köprü" niteliği taşımaya aday olmaktadır. Birikiminin kuşaktan kuşağa aktarılması, bilimin gelişmesinin başlı­ ca yollarından biri. "Bilim'', uzun yıllar öncesinde, bilim ve felsefe so­ runları üzerine yapılmış araştırmalara, tartışmalara, geliştirilen tezle­ re hak ettiği değeri vererek, sahip olduğumuz birikimi ülkemizin bilim dünyasına yeniden kazandırmayı görev edinecektir. Özellikle sosyalist toplumun inşası sürecinde ve faşizme karşı mücadelenin bilim alanın­ da da sürdürüldüğü yıllarda yazılan makalelerin, bu bakımdan günü­ müzdeki tartışmalara da ilginç bir boyut katacağını umuyoruz. Bilim de içinde olmak üzere her alanda, emeğin dünyası ile serma­ yenin dünyasının iki karşıt sistem olarak karşı karşıya olduğu, özellikle geçtiğimiz yüzyılın ikinci çeyreğinde bilimsel alanda yaşanan gelişme­ ler, yeni buluşlar, teori ve tezler ve bunlar üzerinden süren tartışmalar; inanıyoruz ki, günümüz açısından da son derece değerlidir. Bunların bir kısmı, bilimdeki ilerlemeler karşısında çeşitli yönleriyle eksikli ha­ le gelmiş ve hatta bazı açılardan asılmış olsalar bile, -hele verilerinin bugünle karşılaştırıldığında oldukça sınırlı olduğu geliştirildikleri ko­ şullar göz önüne alındığında-, bilimin tarihsel gelişmesinin dönüm noktaları olarak, bilimin yeniden "bilimselleşmesi"ne katkıda buluna­ cakları kuskusuzdur. Dünyada ve ülkemizde yaşanan güncel bilimsel gelişmeleri, tartış­ ma, araştırma ve tezleri de yayınlamak kı.skusuz ki "Bilim"" in amaçla­ rındandır. "Bilim", yalnızca bilimcileri değil, bilim üzerine düşünen, araştıran, tartışan herkesi, yazarı olmaya çağırıyor. Önümüzdeki zorlu yolda, ancak katkılarınızla ilerleyebiliriz.

3

JIL 4

JOH N DES M O N D BER N AL

BİLİMİN TOPLUMSAL İŞLEVİ" 1901'de lrlanda'da doğdu. Cambridge'de fizik okudu. ilk resmi araştırmasını Bragg'ın gözetiminde Davy-Faraday Laboratu­ arı' nda tamamladı. 1937'de Londra Üniversi­ tesi'nin Birkbeck Kole­ ji'nde Fizik Kürsüsü'ne atandı. 1963'te Kristalog­ rafi Kürsüsü'ne geçti. Mo­ leküler biyolojinin temelle­ rinin ortaya konmasına yardım eden X ışını krista­ lografisi üzerine çalıştı. Son dönemlerinde, yaşa­ mın kökeni ve güneş siste­ mi üzerine incelemelerde bulundu. SSCB, Macaris­ tan, Polonya, Romanya, Bulgaristan, Çekoslovakya, Almanya ve Norveç bilim akademilerinin onur üyesi oldu. Bilim adamları ara­ sında Marksist düşüncele­ rin yayılmasında etkili ol­ muştur. Bemal, bilimin ekonomik gelişimi sıkıca yansıtlığı,toplumsal politi­ kanın yol göstericisi olma­ sı gerektiği görüşünün temsilcisidir. En önemli iki yapıtı "Bilimin Toplumsal işlevi" ve "Bilimler Tari­ hi"dir. 1971'de öldü.



"The Modern

Quarlerly", Vol. 1,

Na. 1 , 1938. Çeviren: Sevda Ceıinkaya

Bilim; birleşik, düzenli ve hepsinden öte bilinçli bir şekilde kontrol edilen tüm bir toplumsal yaşamı ifade eder; insanın maddi dünyaya bağımlılığını ortadan kaldırır ya da kaldırma imkanlarını ortaya koyar. Böylece toplum yalnızca kendisinin koyduğu kısıtlamalara tabi olacaktır. Bunun mümkün olduğu­ nun bir gün anlaşılacağından şüphe etmek için hiçbir neden yok. Bu olasılığın var olduğunu bilmek bile, onu elde etmek uğ­ runa mücadeleye kalkışmak için yeterli. Toplumsallaşmış ve bütünleşmiş bilimsel bir dünya örgütlenmesi yaklaşıyor. An­ cak bunun çok yakında ya da çok sert mücadeleler ve karışık­ lıklar olmadan geleceğine inanmak akılsızlık olacaktır.

Bilimin bug ünkü toplums a [ işlevi nedir v e gelecekte nasıl bir işlev üstlenecektir? B ilime da i r bazı noktalar uzun süredi r genel b i r kabul görüyor . B i lim, maddi ve ekonomik hayatı mızın, ona yön v e ilham veren düşünceleri mi;,in ayrılmaz bir pa rçasıdı r. B i lim bize, maddi ihtiyaçlarımızı karşılama a raç ları s u ndugu g i b i , toplum sal anlamda bu i htiyaçları anlama, düzenleme ve g i dermeyi olanaklı kılan düşünceleri de sunar. Bu nların yanı sıra bilim, bir o kadar önemli ama o ölçüde kesin olmayan bir sey daha sunar b izlere: G elec egin keşfedilmem i ş olanaklarına da i r

u m ut, yavaş ama emin adı m larla modern düşünce ve eyleme egemen hale gelen i lham gücü. Bilimin işlevini bir bütün ola rak görebilmek için, tarihsel arka p lana olabildig ince geniş bir p erspekti fle bakmak gerek. Çok ya kın zamana kadar, ilgimizin g ü ncel ta ri h sel olaylarda yog unlaşması, tarih i n büyük dönüşümlerini a nlamam ıza e ngel olmuştu. İ nsanoglu organik evrim i n, yerk ü reni n kendisi de kozm i k güçlerin, görece en son ürünüdür . B ug ü ne kadar, insan yaşamı üç büyük deg isiklik geçirdi : Yazılı tari h i n şafag ı sökmeden önce ortaya ç ı k a n

toplumun ve uygarlığı n kuru­ luşu ile halen devam eden ve henüz bir isim veremediğimiz toplumun bili msel dönüşümü. B i rinci devri m , toplu mun ortaya çıkışıdır ki bu, rastla ntı­ sal evri mci gelişmeden daha kesin ve daha hızlı bir i lerleme a n l a m ı n a g elen tecrübenin kuşaktan kuşağa aktarılması gibi yen i bir a lışkanlık sayesin-' de, insanı hayvandan farklı kıl­ m ıştır. İ kinci devrı m ise, tarı ­ ma dayalı ve pek çok özel tek­ niğin g elişmesini de birli kte get i ren, ama hepsinden öte, kentin ve ticaretin toplumsal biçi mlerini ortaya çıka ran uy­ garlığın doğusudur. Böylece i nsanoğlunun doğaya bir para­ zit gibi olan bağımlılığı ortadan kalkarken, yine i nsanoğlunun belirli bir kesimi de besin üretiminden tamamen kurtuldu . Uygarlı ğ ı n doğusu yerel bir olayd ı. Tüm önemli özellikleri­ ni yaklaşık olarak M .Ö altıncı binyıl ortala rında, M ezopo­ tamya ile H indistan a rasında b i r ye rlerde kaza n d ı . Röne­ sans·a ve bizim zamanım ızın başları na kadar devam eden binlerce yıl boyunca uygarlığın niteliğinde herhangi ciddi bir değişi m i n izini s ü re m iyoruz. Yazılı tari h i n bu döneminin ta­ mamı, büyük çoğunluğu ben­ zer bir kara kter gösteren gö­ rece küçük ve teknik d esiklik­ lere işaret ediyor. Ard arda yü kselen ve çöken uygarlıkla­ rın her biri , farklı da olsalar,

·

temelde bir öncekinden daha ileride değildi. Gerçek ve tek fark edilebilir ilerleme yalnız­ ca topraklar üzerinde olmuş­ tur. Her bir uygarlığın içten ya da barba r işga lleri sonucu yı­ kılması, kısa bir karışıklık dö­ neminin ardından, uzun vade­ de bu uygarlığın barba rlara da yayılması anlamına gelmişt i r. Bu d ö n e m i n sonunda eski dünyan ı n kolaylıkla ekilebilir topraklarının tamamı medeni­ lestirilmistir. Bugiin, öncekinden farklı olarak, 1 5. yüzyıl orta larının yen i bir şeylerin başlangıcı ol­ duğunu açıkça görebi liyoruz. Aslında kapitalizmin yükselişi­ ni haber veren Rönesans·a baktığ ı m ızda, 18. yüzyıla kadar herhangi önemli bir d eğ işiklik göremeyiz. Bundan sonra, bili­ min ve b u luşların uygulanması sayesinde, insanoğlu için gele­ ceği üzerinde ilk uyga rl ı ğ ı n tekniklerinden ve de tarımdan daha g üçlü etkiye sahip yeni olanaklar ortaya çıktı. Kapita­ list işletmelerin g elişimini, bi­ limden ve insan d üşü ncesinin özgürleşmesinden ayıra b i l i r h a l e gelmemiz i s e ya kın bir ta­ rih e rastlar. Her ikisi de için­ den çıkılmaz biçimde gelişme­ nin ayrılmaz parçaları gibi gö­ rünmekle birlikte, aynı zaman­ da bir paradoks oluşturur. On­ la rı n ortaya çıkısı feodal otori ­ te ve dinin keyfi kısıtla maların­ dan kurtulan insanın doğal du­ rumuna geri dönüşünün kanıtı

5

6

ola rak karş ı landı. Kapita liz­ min. bilimin g elişimi için baş­ lan gıçta gerekli olduğunu sim­ di anlıyoruz ki, bunun pratik bir karşılığı da vardı. Ancak gerçekte, bilimin insa n:;; verdi­ ğ i önem k a pita lizm i n Ki n de n ç o k i lerdedir v e b i limin insan­ lık hizmeti ndeki tam gelişimi, kapitalizmin devamı i le kesin bir karşıtlık halindedir. Bilim: birlesik. düzenli ve hepsinden öte bi linçli bir şekil­ de kontrol edilen tüm bir top­ lumsal yasamı ifade eder; in­ sanın maddi dünyaya bağımlı­ lığını ortadan kaldırır ya da ka ldırma i m k a n larını ortaya koyar. Böylece toplum ya lnız­ ca kendisinin koyduğ u kısıtla­ ma lara tabi olacaktır. Bunun mümkün olduğunun bir gün anlasılacağında n süphe etmek için hiçbir neden yok. Bu olası­ lığın var olduğ u n u bilmPk bile, onu elde etmek uğrun� m üca­ deleye kalkışmak için yeterli. Toplumsallasmıs ve bütünles­ mis bili msel bir dünya örgüt­ lenmesi yaklaşıyor. Ancak bu­ nun çok yakında ya da çok sert m ücadeleler ve karışıklı klar olmadan geleceğine inanmak akılsızlık olacaktır. İnsanlık ta­ rihinin en büyük geçiş dönem­ lerinden birinin tam ortasında bulunduğu muzu an lama lıyız. B ugün en yakıcı sorunumuz, bu geçişi en az maddi, insani ve kült ürel yıkımla ve mümkün olduğ unca çabu k gerçekleştir­ meyi garanti altına a lmaktır. Her ne kadar bilim. insan-

lığın üçüncü aşamasının temel karakteristiği olaca ksa da , bu aşama kesin olarak tamamla­ nıncaya kadar bunun önemi anlaşıla mayacakt ı r. B u g eçiş dönemine ait ola n bizler, ön­ celikle b u dönemin görevleriy­ le ilgilenmeliyiz ve burada bi­ lim, ekonom i k ve politik güçle­ rin bütünü içinde yalnızca bir faktördür. Bizim işimiz, bilimin şimdi ne oldu ğ u ve ne olması gerektiğini ortaya çı karmaktır. Bilimin m ücadeledeki önemi, daha çok, b u önemin bilincin­ de olmaya dayan ıyor. Amacı­ nın bilincinde olan bilim, uzun vadede toplu msal değ i s i m i n temel gücü olacaktır. Potansi­ yel olarak barındırdığ ı güçler nedeniyle, diğer g üçler üzeri n­ de hakimiyet kurabi lir. Ancak toplumsal öneminin farkında olmayan bili m , onu toplum sal i lerleme yolundan saptıracak g ü çlerin e l i nde yararsız b i r araç haline gelir v e b u süreçte, onun en önemli ya n ı , özgür araştırma ruhu zara r görür. Bilimi kendisinin ve g üçlerinin bilincine vardırmak, b u g ü n ün ve geleceğin sorunları ısığ ı nda mümkündü r. Bu nun için bili­ min günüm üzdeki işlevini net olarak tan ı m lamamız gereki­ yor. Bugün, geçmişte doğa nın ya da sert ve kötü yürekli tan­ rıların gazabı olarak kabul edi­ len pek çok kötülükle - kıtlık, hastalık, kölelik ve savaş- kar­ şı karşıyayız ve b u kötülükler çağdısı bir ekonomik ve po litik

sisteme olan bağ ı m lı l ı ğ ı m ı z nedeniyle devam ediyor. Her­ kesin yeteri kadar yiyeceğe sa­ hip olamamasının hiçbir tek­ nik nedeni yok. İnsanların hoş­ larına gitmeyen ve monoton b i r iste günde 3-4 saatten da­ ha fazla çalışmak zorunda ol­ malarının da bir nedeni yok ya da neden ekonomik baskılar neden iyle bunu yap mak zo­ runda kalsınlar ki? Gerçekte, herkese yetecek kadar bolluk ve huzurun hakim olabileceği bir d ü nyada yasıyoruz ve bu dönemde savas tam anlamıyla ahmaklık ve gaddarlıktır. Bu­ gün d ü nya daki hasta l ı k ları n b üyük bir bölüm ü , doğrudan ya da dolaylı olarak gıdasızlık­ tan ve kötü yasam koşulların­ dan kaynaklanıyor. Tüm bun­ lar aslında çaresi bulunabilir kötülü kler ve hiç k i msenin, b unların tamamı yeryüzünden silini nceye kadar bilimin tam olarak i nsanlık yararına hiz­ m et s u n d u ğ u n u d üşünme hakkı yoktur. Ancak bu yalnızca bir baş­ langıç. Hala hastalık ya da ho­ şa gitmeyen islere duyulan ih­ tiyaç g i b i çaresi bulunamamış pek çok sorun mevcut ve eğer b i limsel çalışmalar ciddi ve g üçlü bir ekonomik desteğe kavuşursa bunların nedenleri ­ n i n b u lunacağına ve ortadan k a l d ı rı la b i lece ğ i n e inanmak için çok g eçerli sebeplerimiz var. İ nsana değer veren araş­ tırmalara duyulan açlık g ideri-

lemezse, insanın açlığı da or­ tadan kaldırılamaz. Tüm bunlar, aslında, bili­ min olumsuz durumla ra i lişkin ya pabilecekleri n i n ö rnekleri. Açı k ki varolan kötülükleri or­ tadan kJldırmak yeterli değ il. Bireysel ve toplumsal olarak yeni şeyleri n, daha iyi, daha aktif ve uyumlu bir yasa m ı n yolları n ı bulmanın pesinde ol­ malıyız. Bilim tüm bu alanlarla çok yakından ilgile n m iştir. İn­ sanlar, bilim öncesi çağın ka­ ba istekleri n i , yeterince i nce­ leyip ayıklamadan kabul et­ mişti. Toplumsal hareketleri n ve ihtiyaçların yönelimini ve önemini ortaya ç ı karmak için doğayı olduğu kadar insanı da a raştırmak, bilimin görevidir. İnsanoğlunun trajedisi ne ya ­ zık ki, hedefi olduğunu sandığı şeyleri fazlasıyla başarmasın­ da yatmaktadır. ileriye bakma ve bir soru­ nun pek çok yönünü içerme kapasitesi ile bilim, kişisel ve toplumsal özlemlerin hangisi­ nin gerçekçi hangisinin gerçek dışı olduğunu ayırt edebilir. Bi­ lim , bazı insani a maçların yan­ lış ve imkansız olduğ unu gös­ tererek ve bazılarını da ger­ çekleştirerek, güç ve özgü rlük sağla r. Bu bağlamda uygarlı­ ğın bilinçli bir yol göstericisi haline gelen bili m, tüm diğer kültürel a la nları da giderek daha fazla kapsamak zorun­ dadır. Bugün son derece geliş·

111 7

_jl_ 8

mis olan bilimin, geleneksel edebi kültürden neredeyse ta­ mamen tecrit edilmiş olmas ı , anormal bir d u r u m d u r v e bu böyle süremez. Hiçbir kültür, zamanın egemen ola n pra ti k düşünceleri nden, ukala ve ya­ rarsız bir pozisyona düşmeksi­ zin, uza k kalamaz. Ancak bilim ve kültürün bütünlesmesinin, bizzat bilimin kendi yapısında çok ciddi değişiklikler olma­ dan gerçekleşeceğini sanmak hayaldir. G ü n ü m üz biliminin köken ve karakteri ni, daha çok maddi yapıla nmanın kesin ih­ tiyaçları belirler. Onun eleşti­ rel yön te m i . ki bunun en önemli kriteri deneyselli ktir, pratik b i r doğrulamadır. Ancak bilimin gerçekten en olu m lu parçası olan buluşlar, haliha­ zırdaki bilimsel yöntemin dı­ sında gerçekle s i r. B u lu s la r genellikle insan d ehasının d ü ­ şünmeden ortaya koyduğu iş­ ler olarak addedilir ki, a ksi takdirde b u n u açı klamak için tanrıya karsı gelmek gereke­ cektir. Bilimin bilimi yok eli­ mizde. Günümüz biliminin bu kusurunun baska bir yönü de alısılmısın dısında durumların ortaya çıktığı ve herhangi bir matematiksel ta nıma indirge­ nemeyen olaylarla basa çık­ madaki yeteneksizliğidir. Bili­ min b u kusurunu gidermesi için, toplumsal sorunlara doğ­ ru genislemesi ve genel k ü ltür i le daha fazla bütünlesmesi gerekir. Bilim, yasa mın ve dü­ şüncenin ortak çatısı olarak

gerçek rolü n ü oynayabilmek için, edebi k ü ltür çevreleri ve bizzat bilim a da m ları tarafın­ dan yaygın biçimde reddedilen ve çok çeşitli i rrasyo nel ve mi stik etki lenmeye yol açan kuru luğunda n ve sertliğinden kurtulmak zorundadır. Belli bir dereceye kadar b u dönüşüm, bilimin içinde ve d ı ­ şında varolan eğilimlerin b i r­ lesimini temsil ed ecektir. Be­ lirli bilimse l disipli nler, bulgu­ ların nesnel bir şekilde b i r araya getiri lmesi, ç o k yönlü neden -sonuç iliskisinin ka b u ­ lü, n i h a i sonuçta nicel b i r rol oynayan her faktör ile raslantı ve istatistiki olasılığın u nsurla­ rına iliskin genel anlayı s: h e r tür insan eyleminin arka planı haline gelmeye eğilim göste­ recektir. Aynı zamanda, ta rih, gelenek, edebi biçim ve görsel sunum giderek daha çok b i li ­ me a i t hale gelecektir. Sürekli deği sen ve her değ işimle da ha kesin ve tam hale gelen bili­ min sunduğu evren tasarımı, yeni çağda kültürün her biçi­ minin de temeli olacaktır . An­ cak b u değisim kendi basına yeterli değildir, bilimin yüz yü­ ze gelmesi gereken yeni gö­ revleri için dönüsmesi ve diğer disiplinlerle bütü nlesmesi ge­ rekmektedir. B ili msel i lerlemenin evre­ leri, büyük ve basitten küçük ve karmasığa doğru bir geli ­ şim gösterir. Bilimin i lk evresi, mevcut evrenin düzenini ta­ n ımlama, neredeyse b üyük öl-

ç ü d e tama m landı. İ kinci evre, evrenin mekaniginin anlaşıl­ m ası, tamamlanmak üzere ve biz bu açıklamanın genel bir planını i lkeler d üzleminde gö­ rebi liriz. Geriye bilinmeyenler, aslında ister istemez kısmen b i li nemez olanlar ve bunun d ı ­ şındaki olasılıklar kalıyor ki biz g e lecekteki bu gelişimin ucu­ nu da şimd iden görd ü k. Su açık ki, eger insanlık ya kın b i r gelecekte, uygarlıgı insanın önceki saf biyolojik ha­ linden ayıran bu özveri dolu o rtak çabayı yok etmezse, g i ­ d erek d a h a ç o k insan ü rünü haline gelen bir evrenle ugraş­ mak zorunda kalaca k . B i limin teori ve p ra t ig indeki temel so­ runlar, insan toplumunun eko­ nomi, sosyoloji ve psikolojide bizzat kendisi tara fından yara­ tılan sorunlarda yatmaktadır. Gelecekte i nsan, kendi dışın­ daki g ü ç leri tamamen zapt et­ meyi başard ıgında, bu sorun­ la rın önemi de a rtacaktır. B u süreç ortaya yeni du­ rumla r çı karacak: Düşünce, bir yandan bilinçli bir motivas­ yonla bir yandan da içindeki degişik güçlerin fark edilemez , etkisiyle hareket ederek, hızla g elişen toplumun sorunla rıyla ne kadar i lgili hale gelirse, ye­ ni ve beklen meyenle baş ede­ bilmek için sorunları çözme yö ntemleri de bir o kadar de­ gişmek zorunda kalacak. Ras­ yonaliteden dogan ilk bilimler, b unun basit uygulam a la rı olan

m e ka n i k , f i z i k ve k i myayd ı . Rasyonalitenin i l k ö rnekleri, her şeyin birbirine benzer ol­ dugu ve yen i hiçbir şeyin olma­ dıgı bir sistem üzerinde çalışa­ rak ortaya çıktı. B iyolojide bu d üşünce şekli bir süre önce kı­ rılmaya başladı. Evrim teorisi, dogayı kavrayışımızda. bir iler­ leme o ldugu kadar, d üşünce yö ntemi mizdeki kritik bir a d ı m d ı r d a ; çünkü onunla bir­ likte b i limdeki tarih ve yenilik fa rk edi lmiştir. İnsanın binler­ ce yı llık ta rihi inceledigi dog­ rudur a ncak, bu bili m i n yakla­ şımından çok farklı. bir tarzda o lmuştur. Asl ı n d a , tarihin, içerdigi alışılmışın d ışındalık i h t i ma li ned eniyle t:iir b i l i m olamayacagı n ı söyleyecek ka­ dar ileri gitm işlerdi r, Ancak bi­ li min, evrende tekrar eden ve d üzenli şeyler kadar, onun te­ mel özelli klerinden· olan a lışıl­ mışın dışında şeylerle ilgilen­ memesi için hiçbir gerçekçi neden yok. Bilim bug üne ka­ dar böyle yaptı, çünkü öyle yapması gerekiyordu.;$imdi ilk d e fa sorun geregi gibi o rtaya konuyor. Eger biz d ü nya mızın hakimi olacak ve onu yönete­ ceksek, evrenin yalnızca dü­ zenli durumlarıyla degil a lışıl­ m ı ş ı n d ışındaki durumla rıyla da nasıl başa çıkacagımızı ög­ renmek zorundayız; bu a lışıl­ mışın d ışındalık bizim eseri­ miz olsa bile. Bu sorunu ilk o la rak fark eden ve nasıl çözülebilecegini

9

111 10

ortaya koyan kisi Karl Marx'tı. M a rx, e konomi üzeri ne yaptıgı çalışmala rdan yola çıka ra k , ortod o ks okulunun yüzeysel d üzeni yeri ne. yeni biçimlerin, m ücadelelerin ve dengelerin gelişiminin çok derin bir kav­ rayışını ortaya koydu. Burada, gözlemci i le gözlemleneni bir­ birinden ayı rmanın a rtık mümkün olmadıgı ve ögrenciyi de üze rinde çalıstıg ı güçlerle bi rlikte t a n ı mlayan rasyonel b i r gelişim anlayışından söz ed iyoruz. Bu b i r başla n g ı ç . Toplumsal v e politik d ünyanın içinden geçtigi b u karışıklık ve m ücadele döneminde söz ko­ nusu düşünceler, en sert d üş­ manları n ı n kampında bile hız­ la yayılıyor. Bunun nedeni yal­ nızca öngörüleri degil: düzenli ve degismez bir d ü nya kon­ septi üzerine kurulu bir bilimin sınırlarıyla i nsanlıgın gelişimi­ nin i m kansız oldugu görüsü­ nün haklılık kazanmasıdır. Bilim bugüne kadar nere­ deyse tamamen izolasyon yön­ temiyle yol aldıgı için, Marksist düşünce yöntemi bilim adam­ larına çogunlukla şüpheli ve bilime aykırı görünm üştü r ya da onlar tarafından metafizik bulunmuştur. B i limde izolas­ yon, ancak deneyin ya da uygu­ lamanın koşullarının sıkı bir kontrolü ile mümkündür. Bu­ na göre, yalnızca bütün faktör­ ler bilinebi liyorsa bilimsel bir öngörü yapılabilir. Anca k sim­ di şu çok açık ki, eger evre nde alışılmışın dışında şeyler de

oluyorsa, tüm faktörler biline­ m ez ve böylece bilimsel izo­ lasyon yöntemi a lışılmışın dı­ şı ndaki şeyleri anlamakta ba­ şarılı olamaz. Fakat insanlık açısı ndan, d o g a n ı n a lışılmış d üzeni kadar alışılmışın dışın­ daki şeylerle d e ilgilenmek ge­ rekiyor. Bilim, sonradan g ele­ ne karsı kendini s ınırlamakta tamamen haklı olabilir. Ancak bu, alışılmış d üzenin dışında insan aklı yararsızdır ve 'bilim­ sel' olarak i lg i le n ile meyenle ussal olarak da i lgilenilemez anlamına geliyorsa, yanlıştır. Marksizmi n büyük katkısı, i n sanlıgın soru nla rıyla ilgili akılcılıgın i m ka n larını, rad ikal biçimde yeni şeyleri de içere­ cek şekilde gen işletmesi ol­ muştur. Ancak bunu, bazı zo­ runlu sınırlamala ra tabi olarak başara bi lir. İlk olara k , a lışıl­ m ışın d ışında şeyler söz konu­ su oldugunda önermenin d e­ recesi bili m i n d üzenli ve izole işlemleriyle asla aynı kusur­ suzlukta olamaz. Lakin, ideal olarak kabul edilen kusursuz bilgi, bilg isizligin tek alternati­ fi degildir. B i zza t bilimin ken­ disinde kusursuz b i l g i n i n m ü m k ü n olmad ı g ı pek çok alan mevcuttur. Örnegin mo­ dern fizigin g enel e g i l i m i , atomla ilgili duru mlarda bunu beklemenin u mutsuz oldugu­ nu göstermiştir. Ancak çok sa­ yıda olayın tam bir istatistiki bilgisine dayanılarak, bu zor­ lug un üstesinden gelinebilir. Benzer bir şekilde, insan top-

lum unu etkileyen savaş ve devrimler gibi kritik değişiklik­ lerin kesin yerleri ve tarihleri de önced e n kestirilemez ve burada, sadece bir tek i nsan toplur:nu olması nedeniyle is­ tatistiki yöntemler de tam ola­ rak uygulanamaz. B u n unla beraber, belirli ekonomik ve teknik sistemlerin, geniş bir zaman aralığı içinde, kurulma­ sı ve çöküşleri kaçın ı lmazd ır. M a rksist öngörü yöntem­ lerinden bihaber olanların bi­ le, M arksistlerin olayların geli­ şimini analiz etme yönteminin, toplumsal ve ekonomik g eliş­ m elerin ne doğrultuda o laca­ ğına ilişkin tahminlerinde bi­ limsel düşünürlerden çok ile­ ride olmalarını sağ ladığından şüpheleri yoktur. Ancak bunun o l d u ğ u gibi kabul e d ilmesi, pek çoklarının M a rksizmin, M a rx·ın ekonomik ve toplum­ sal g elişmede i nsanların ne o lursa olsun izlemeleri gere­ ken hattı kesin çizgilerle orta­ ya koyduğu- bir başka ilahi d ü ­ zen olduğuna inanmasına yol a çar. Bu, tam bir yanılgıd ı r. M a rksist öngörüler, böylesi bir g elişim projesi ortaya koymaz­ l a r. Aksi n e b u n u yapma n ı n o lanaksız olduğunu vurgular­ lar. H erhangi verili bir za man­ d a g örülebilenler, ekonomik ve politik güçlerin bileşim i , on­ ların zorunlu m ücadelesi ve de bunun sonucu olan yeni koşul­ lardır. Ancak b u n u n dışında, henüz bitmemiş, yeni ve kesin-

tikle önceden tahmin edi le mez biçimler alacak bir süreci yal­ nızca ö ngörebiliriz. M arksizm, bir amentü ve kozmogoni ola­ rak değil, bir yöntem ve eylem kı lavuzu olarak değ erlidir. M a rksizm, bili m i , t a m a m e n tarafsız olduğu düşünülen po­ zisyonundan kurtararak, onu ekonomik ve toplumsal gelişi­ min bir pa rçası, a ma çok önemli bir parçası olarak ele a lır. Böyle yaparak, bütün tari­ hi boyunca varolan ve bili msel d üşünceye nüfuz eden metafi­ zik unsurları ayıklar. B iz, bili­ min bugüne kadar a na li z edil­ m emiş ıtici gücünün bilincini M a rksizme bo rçluyuz ve M a rksizmin pratik başarıları sayesinde bu bilinç, i nsanlığın çı karı için örgütlenen bilimde somutlaşacaktır. Bilim, temel toplumsal de­ ğ iş i m i n esas unsuru olarak kabul edilecektir. Ekonomik ve endüstriyel sistem, uygarlığın i lerlemesi ni devam ettirecek­ tir, ettirmek zorundadır. Tek­ n i ğ i n kesintisiz gelişimi, ya­ şam süresini ve kalitesini d ü ­ zenli olarak artıracaktır. B ilim, bizzat tekniğin kendisinde ön­ görülemez rad ikal değişi klik­ lerin deva mlılı ğ ı n ı sağlama lı­ d ı r. B ilimin toplumsal işlevini ne kadar yerine getirdiği, bu değişi kliklerin insan ve toplu­ mun i htiyaçlarına uyup uyma­ d ı ğ ı na bakılarak ölçü lecektir. Yeni ufukla r açan bu düş üncelerin değeri n i tam ola·

11

JIL 12

rak anlamak i çin, her ne kadar bize sona ermeyecek gibi gö­ rünse ve çok önemli ve büyük de olsa tari h e yalnızca bir dö­ nem olara k g eçecek mücade­ lenin sona ermesini bekleme­ ıı:ıiz gerekiyor. Sonra insanoğ­ lu bir m i rasa konacak ve yüz yüze kalacağı daha büyük in­ sani ve toplumsal sorunları çözmek için, bilime daha az i h ­ tiyaç duymak b i r yana, bilim­ den çok daha fazla istekte bu­ lunacaktır. B u görevi yerine getirmek için bilimin '