Sizi İnşa Edebiliriz [1 ed.]
 9786051713908

Citation preview

3065

1 ALFA 1 EDEBİYAT 1 232

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ PHILIP K. DICK 1928 yılında Chicago 'da doğan Philip K. Dick hayatının ço­ ğunu California'da geçirdi. 36 romanı ve ölümünden sonra beş cilt halinde derlenen 100 civarında kısa hikayesi olan Dick, 1982'de California'da öldü. Bilinıkurgu dünyasında adını 1950'lerde duyurmaya başlayan Philip K. Dick, döneminin bilim.kurgu yazarlarından farklı olarak kendi özgün yazın tarzını geliştirdi. İlk romanı

Solar

Lottery 1954'te yayımlandı. Zamanın siyasi iklimi ve Dick'in kendi edebiyatında sözünü ettiği otoriteye dair paranoyası, hikayelerinin çıkış noktasını oluşturan atmosferi oluşturdu. 1963 yılında

Yüksek Şatodaki Adam'Ia bilimkurgu dünyasının

en büyük ödülü kabul edilen Hugo Ödülünün sahibi oldu. 21. yüzyılla birlikte Philip K. Dick edebiyatına ilgi artarken, hikayeleri, her kuşaktan okura, sanatçıya ve sinemasevere esin kaynağı oldu. Onlarca dile çevrilen Philip K. Dick kitapları, üniversite öğretiminde de yerini aldı. Dick'in ardında bırak­ tığı nıiras, bugün hiç olmadığı kadar güçlü; gelecekle ilgili imkansız gibi görünen fikirleri de artık hayal edebileceğin­ den çok daha gerçek! Birçok öyküsü ve kısa romanı sinemaya uyarlandı." do Androids Dream of Electric"· Sheep?"ten

(1968)

uyarlanan

Blade Runner

(Bıçak Sırtı) ve "We Can Remember it for You Wholesale" den uyarlanan

Total Recall (Gerçeğe Çağn) bilim.kurgu sinemasının

en önemli filmleri arasındadır. Diğer önemli romanları arasın­

(1964, Mars'ta Zaman Kayması), Vulcan's Hammer (1960, Vulcan'ın Çekicı), T1ıe Penultimate Tmtlı (1964, Sondan Bir Önceki Hakikat), 17ıe Three Stigmata of Palmer Eldritclı (1965, Palmer Eldritch 'in Üç Bilmecesı) ve Ubik (1969) sayılabilir. da Martian Time-Slip

GONCA GULBEY Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesinden mezundur. Otuza yakın kitabın çevirmenliğini yapmıştır.

Sizi

İnşa Edebiliriz

© 2014, ALFA Basım Yayım Dağıtım San. ve Tic. Ltd. Şti. I*

Can Build You

© 1972, Philip K. Dick

Kitabın Türkçe yayın hakları Wylie Agency (UK) aracılığıyla Alfa Basım Yayım Dağıtım Ltd. Şti.'ne aittir. Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılacak kısa alıntılar dışında, yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir elektronik veya mekanik araçla çoğaltılamaz. Eser sahiplerinin manevi ve mali hakları saklıdır.

Yayıncı ve Genel Yayın Yönetmeni M. Faruk Bayrak Genel Müdür Vedat Bayrak Yayın Yönetmeni Mustafa Küpüşoğlu K apak Tasarımı Adnan Elmasoğlu Kitap Editörü Berna Kılınçer Sayfa Tasarımı Müge Günbaş

ISBN 978-605-171-390-8

1. Basım:Araık 2016

Baskı ve Cilt Melisa Matbaacılık

Çiftehavuzlar Yolu Acar Sanayi Sitesi No: 8 BaY-rampaşa-İstanbul Tel: 0(212) 674 97 23 Faks: 0(212) 674 97 29

Sertifika

no: 12088

Alfa Basım Yayım Dağıtım San. ve Tit. Ltd. Şti.

Alemdar Mahallesi Ticarethane Sokak No: 15 3411 O

Tel: 0(2 t 2) 511 53 03 (pbx) Faks: 0(212) 519 33 00 www.alfakitap.çom Sertifika no: 10905

- [email protected]

.

Cağaloğlu-Istanbul

DICK

PHILIP K. •





SIZI

INŞA







EDEBILIRIZ Çeviren: Gonca Gülbey

ALF�

1970'lerin başında satış· tekniğiınizi ınükeınınel hale getirmiştik. Önce yerel gazetelerden birinin reklam kısınına ilan veriyorduk. Klavsen ue elektronik org, borcu ödenemediği için alı­ cıdan geri alınmıştır, mükemmel durumda, KELEPİR. Piyanoyu Oregon'a geri taşımaktansa bu bölgede ya­ şayan nakit ödeme yapabilecek ya da taksitleri üstle­ nebilecek kredi sicili temiz alıcılar arıyoruz. Bilgi için Ontario, Ore, Frauenzimmer Piyano Şirketinden Kredi Müdürü Bay Rock'la iletişime geçiniz.

Yıllar boyu şehir şehir dolaşarak bu ilanı ver­ dik; batı eyaletlerinin yukan ve aşağı kısıınlan­ nı dolandık; hatta sahilden içeriye doğru epeyce ilerleyip Colorado'ya kadar uzandık. Bilimsel ve sistematik temele dayanan bir yaklaşım geliştir­ miştik; harita kullanıyor, gözden kaçan bir yer olmasın diye rotalan sıkı sıkıya takip ediyorduk. Elimizde türbinle çalışan, sürekli yolda olan dört kamyon vardı, kamyon başına da bir adaın. 5

PHILIP K. DICK

İlanı verdikten sonra, diyelim ki San Rafael Independent gazetesinde çıkmış olsun, Oregon, Ontario'daki ofisimize rnektuplar gelmeye başlı­ yordu. Mektuplarla ortağım Maury Rock ilgileni­ yordu. Onlan ayıklayıp, listeler çıkarıyor, ardın­ dan belli bir bölgede, diyelim ki San Rafael'de, yeteri rniktarda kişi sayısına ulaşınca, telgrafları çekrneye başlıyordu. Mesela çalışanlarımızdan Fred o sırada Man County'de olsun. Fred telgrafı alınca haritasına bakıyor ve aramalan sırayla lis­ teliyordu. Ardından da bir ankesörlü telefon bu­ lup muhtemel ilk alıcıyı anyordu. Bu esnada Maury ilana yanıt veren herkese uçakla bir mektup göndermiş oluyordu. Yanıt şöyleydi: Sayın Bay Filanca, San Rafael Independent-]oumal'da çıkan ilanımıza uerdiğiniz yanıttan ötürü müteŞekkiriz. Bu konuyla il­ gilenen arkadaşımız birkaç gün ofiste olmayacak. Dola­ yısıyla adınızı ue adresinizi kendisine iletip sizinle ileti­ şime geçmesini ue tüm detaylan aktarmasını rica ettik.

Mektup aynı dille , tekdüze bir şekilde devam ediyordu aına birkaç yıldır şirkete epeyce faydası dokunmuştu. Ancak son zaınanlarda elektronik orgların satışı düşüyordu. Mesela Vallejo bölge­ sinde daha yakın zamanda kırk tane klavsen sat­ mıştık ama tek bir org satamamıştık. Klavsenin org karşısındaki bu ciddi yükselişi yüzünden ortağırn Maury Rock'la çekişmeye baş­ lamıştık; tartışmalarımızın epeyce hararetli geç­ tiğini de söylemeın lazırrı. 6

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

Ontario, Oregon'a geç saatte döndüm. Tüm gün güneyde, Santa Monica civannda bazı iyi ni­ yetli ancak başansız sosyal reformcularla belirli konulan görüşmüştüm. Adanılar bizim firmayı ve çalışma yönteminıizi incelenıeleri için emni­ yet görevlilerini çağırmışlardı. .. Gereksiz bir dav­ ranış, anıa tabii ki hiçbir şey çıkmadı çünkü ta­ mamen yasal çalışıyoruz. Ben Ontariolu değilinı, hiçbirinliz Ontariolu değiliz. Ben Kansas, Wichita Falls 'da doğdum, lise çağındayken Denver' a oradan da Boise, Idaho'ya taşındını. Ontario için bazı açılardan Boise'nin banliyösü diyebiliriz; Idaho sınınna epeyce yakın­ dır -uzun Ill e tal bir köprüden yürüyerek Idaho'ya geçebilirsiniz- aynca düzlük bir yerdir, buralar­ da çiftçilik yapılır. Bu iç kısımda Oregon'un doğu tarafındaki arın anları göremezsiniz. Şehrin en büyük endüstrisi Ore-Ida patates köftesi fabri­ kasıdır. Bu fabrikanın özellikle elektronik kısmı epeyce büyüktür. Bir de İ kinci Dünya S avaşı yıl­ larında gelip soğan ya da benzeri şeyler yetiştiren Japon çiftçiler var. Buralarda ·hava kuru, emlak fiyatları düşüktür, insanlar alışveriş için Boise 'ye gider; Boise denen yerden pek hoşlanmam çünkü doğru düzgün Çin yemeği yiyebilecek bir yer bile bulmazsınız. Eski Oregon denıiryoluna yakındır, derniryolu Cheyenne'e kadar devam eder. Bizim ofis, Ontario'nun merkezinde, tuğla bir binada. Karşımızda bir hırdavatçı var. Binanın çevresinde süsen çiçekleri yetişiyor. Kaliforniya ve Nevada' dan gelirken geçtiğiniz çölden sonra sarmaşığın renkleri ins ana iyi geliyor. 7

PHILIP K. DICK

Her neyse üstü açık, toz içindeki Chevrolet Magic Fire'ırnı park ettim ve sokağın karşısına, bizim binaya doğru yürüdüm. Tabelarnızda şöyle yazıyordu: İŞ ORTAKLIGI MASA, AMERİKA ÇOKLU AKUSTİK SİSTEMİ'nin kısaltrnasıydı. Bu ismi elektronik org fabrikamız­ dan yola çıkarak uydurmuştuk. Aile bağlarımdan ötürü fabrikayla yakından ilgileniyoruın. Frauen­ zirnrner Piyano Şirketi fikri Maury'ye aitti; bu isiın kaınyon taşırnacılığıyla yaptığıınız iş için daha uygun görünmüştü. Frauenzinuner, Maury'nin rrıerrıleketindeki gerçek soyadı, Rock ismi de uy­ durma. Ben gerçek adıını kullanıyorum: Louis Rosen. Rosen Alınancada güller anlamına geli­ yor. Bir keresinde Maury'ye Frauenziınrner'in ne anlama geldiğini sordum, "ka�ın soyu" anlaınına geliyorınuş. Sonra da "Rock" ismini nerden bul­ duğunu sordum. "Gözlerirni kapadıın ve rastgele bir ansiklopedi cildine dokunduın. Üzerinde "ROCK-SUBUD" ya­ zıyordu," dedi. "Yanlış yapınışsın," dedirn. "Maury Subud adı­ nı alınalıydın." Binanuzın alt kat kapısı 1965'ten kalına, de­ ğiştirilmesi gerek, aına bunun için bütçeıniz yok. Kapıyı iterek açtırrı aslında oldukça büyük ve ağır bir kapı, arrıa kolayca hareket ediyor. Asansöre doğru yürüdünı; asansör şu eski otomatik olan­ lardandı. Bir dakika sonra yukanda, ofisteydim. Bizimkiler yüksek sesle konuşup içiyorlardı. MASA

8

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

Maury doğrudan bana dönüp "Biziın devrimiz kapandı," dedi. "Elektronik org ıniadını doldur­ du." "Yanılıyorsun," dedinı. "Aslına bakarsan elekt­ ronik org yükselişe geçecek, çünkü Amerika uzay keşfine bu şekilde yaklaşıyor: elektronik olarak. On yıl içinde tek klavsen bile satınayacağız; klav­ sen tarihe karışacak." Maury "Louis," dedi. "Lütfen rakiplerimizin yaptığı işlere bir bak. Elektronik sektörünün iler­ lediği doğru, ama biz olmadan ilerliyor. Haın­ ıners Duygudurum Orguna baksana. Waldteufel Euphoria'ya bak ve insanlar ne diye sırf güm güın rrıüzik çalıyorlar diye senin kadar tatmin olsunlar söyle." Maury uzun boylu bir adamdır. Hipertiroid­ li duygusal heyecanına sahiptir. Elleri titrer ve yediklerini çok hızlı sindirir; ona hap veriyorlar, eğer haplar işe yaramazsa bir gün radyoaktif iyot ahnak zorunda kalacak. Dimdik durduğunda boyu bir seksen civarında. Siyah olduğu anlaşılan saçlan upuzun ama seyrektir.· İri gözleri vardır. Bu gözlerde sanki her şey daiına ters gidiyormuş gibi telaşlı bir bakış görürsünüz. "İyi bir müzik enstrümanının miadı dolmaz," dedim, aına Maury haklıydı. Bizi bitiren şey 1960'larda ortaya çıkan kapsamlı beyin haritaları ve Penfıeld, Jacabson ve Olds'un elektrot teknik­ leriydi. Duygular beynin hipotalarnus bölgesinde­ dir ve biz elektronik orguınuzu geliştirip pazar­ larken hipotalaınusu hesaba katnıaınıştık. Rosen fabrikası selektif frekansta kısa eriınli şok nakli işine hiç giremedi; bu nakille orta beyindeki ol9

PHILIP K. DICK

dukça spesifik hücreler harekete geçiriliyor, oysa biz devre bağlantılannı seksen sekiz siyah ve be­ yaz tuşlu orga dönüştürmenin ne kadar kolay ve önemli olduğunu düşünememiştik. Çoğu insan gibi ben de Haınmerstein Duygu­ d urum Orgunun tuşlarını denedim ve hoşuma da gitti, ama bu orgun yaratıcı bir tarafı yok. Ta­ mam, beyin simülasyonunun daha önce denen­ meıniş yeni düzenlemelerini kullanıp kafanızda tamamen yepyeni duygular uyandırabilirsiniz ve bu duyguların başka türlü ortaya çıkamayacağı da bir gerçek. Teorik olarak sizi nirvanaya çıka­ racak kombinasyonlar bile yapmanız müill kün. Hammerstein ve Waldteufel şirketleri bu buluş­ ları için büyük ödül aldılar. Ama bu aletin yaptığı şey müzik değil. Bu bir kaçış. Kim böyle bir şey ister ki? 1978 Aralığında bunu Maury'ye söylediğimde "Ben isterim," dedi ve gidip Federal Uzay Büro­ sundan ihraç edilmiş bir elektronik mühendisini işe aldı. Adamın bize hipotalamus simülasyon or­ gunun yeni bir versiyonunu yapabileceğini umu­ yordu. Ne yazık ki işe aldığı adam, yani Bob Bundy, elektronik konusunda bir deha olsa da org konu­ sunda hiç deneyimi yoktu. Daha önce hükümet için sirnulakrum devreleri tasarlamıştı. Sirnulak­ rurn bir tür sentetik insan dernek. Ben onları hep robot gibi düşünrnüşürndür; sirnulakra Ay keş­ finde kullanılıyor. Onlan zanıan zaman Cape'ten Ay' a gönderdikleri oluyor. Bundy'nin Cape 'ten ihraç edilme sebebi belli değil. İ çtiği doğru, anıa alkol onun becerilerini kö10

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

reltmiyor. Zamparalık yapıyor, iyi de yapmayan mı var? Muhterrıelen güvenlik açısından risk ta­ şıdığını düşündükleri için ihraç ettiler; Komünist olduğundan filan değil -Bundy politik fikir diye bir şeyin varlığından bile haberdar değildir- ha­ fiften hebefreni belirtileri gösterdiği için risk ya­ rattığını düşünmüş olillalılar. Bir başka deyişle adam kimseye haber vermeden ortadan kaybola­ biliyor. Üstü başı kir içinde, saçlannı taramıyor, tıraş olnıuyor ve konuşurken asla karşısındakiyle göz teması kurmuyor. Anlanısız anlaillsız sınt­ ınak gibi bir huyu da var. Federal Büro Akıl Sağlı­ ğı psikiyatrlannın hasarlı dediği türden biri. Birisi soru sorduğunda nasıl ya.nıt vereceğini bilemiyor; konuşına bozukluğu var. Aına elle yapılan işlerde inanılmaz becerikli. İşini yapıyor, hem de çok iyi yapıyor. Yani McHeston Yasası onun durumu için geçerli değil. Ancak Bundy'nin biziın için çalıştığı onca ay boyunca herhangi bir şeyin icat edildiğini görme­ diın. Ben sürekli yolda olduğuın için onunla Ma­ ury ilgileniyordu. Maury "Sırf babanla erkek kardeşin üretiyor diye o elektronik org Hawaii gitarına yapıştın kal­ dın," dedi. "Bu yüzden gerçeklerle yüzleşerniyor­ sun." Ben de "Fikrimi değil beni tartışnla konusu ya­ pıyorsun," dedim. Maury ters ters "Talrnud bilgeliği," dedi. Kafayı iyice çektiği belliydi, sadece o değil, hepsi sarhoştu. Ben yollarda nakliye kaınyonuyla dolanırken onlar Ancient Age burbon götürüyorlardı. 11

PHILIP K. DICK

"Ortaklığı bozmak mı istiyorsun?" diye sor­ durn. Maury sarhoş kafayla babarna, erkek karde­ şirne ve on yedi çalışanıyla bütün Rosen Elektro­ nik Org Fabrikasına laf ettiği için o anda ortaklığı bozmaya hazırdım. "Sana Vallej o ve civarından gelen haberlerin bizim ürünün ölüm ferrnanını imzaladığını söy­ lüyorum," dedi Maury. "İnsan kulağının daha önce hiç duyınadığı altı yüz bin olası ses kombi­ nasyonuna rağmen ölürnü yakın. Sen de ailenin geri kalanı gibi o elektronik gübre yığınınızın çı­ kardığı uzaydan gelen voodoo gürültüsüne tut­ kunsun. Ü stelik o zımbırtıya müzikal enstrürnan demeye cüret edebiliyorsunuz. Siz Rosenlann bi­ rinizin bile müzik kulağı yok. Bana sırf maliyetine bile verseniz o bin altı yüz dolarlık Rosen elektro­ nik orgu evime sokmazdım; onun yerine vibrafon alırdım daha iyi." "Tamam, " diye bağırdıil1. "Sadelik yanlısısın. tekisin. Aynca org bin altı yüz değil bin yedi yüz dolar. " "O gelişil1iŞ dediğin devreler gürültü çıkarmak­ tan başka işe yararnıyor," dedi Maury. "Ne kadar modifıye edilirse edilsinler ıslıktan öteye gidemi­ yor." " O orgla beste yapılabiliyor," dedim. "Beste mi? O şeyi çalnıak var olınayan hasta­ lıklara çare üretmek gibi bir şey. Ben diyorum ki ya sizin fabrikanın o lanet şeyi üreten kısrrıını ya­ kıp kül et ya da artık biraz değiş. Yeni bir şeye ge­ çelim . İnsanoğluna şu sancılı tınnanışında fayda­ sı dokunacak bir şeyler yapalırn. Duyuyor musun beni ? " İ leri geri sallanıyor, işaret parınağını bana 12

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

doğru sallıyordu. "Artık gökyüzündeyiz. Yıldızla­ ra ulaştık. İ nsanoğlu artık tutucu değil. Duyuyor musun ?" "Duyuyorum," dedinl. "Anla hatırladığını ka­ darıyla sorunlann1ıza yeni ve faydalı çözünller getirecek olan Bob Bundy ve sendin. Aylardır bek­ liyoruz, anıa ortada hiçbir şey yok." "Bir şey var, " dedi Maury. "Ve sen o şeyi gör­ düğünde kesinlikle geleceğe yönelik bir yatırını olduğunu kabul edeceksin. " "Göster, " dedinı. "Tamam, fabrikaya gidelinı. B abanla kardeşin Chester'ın da görmesi lazını. Neticede üretinıi onlar yapacak." Elinde içkisiyle ayakta dikilen Bundy o sinsi, alaycı gülüşüyle bana bakıp sıntıyordu. Maury ile araınızdaki bu kişisel konuşma onu muhtemelen germişti. " İ çimden bir ses başımıza bir felaket getirece­ ğinizi söylüyor, " dedim. "Zaten felaketin eşiğindeyiz, " dedi Maury. " Si­ zin, Rosen WOLFGANG MONTEVERDI ya da artık kardeşin bu ay üzerine her ne halt yazmışsa, or­ gunuza yapışıp kalırsak felaket kaçınılmaz . " Verecek yanıtım yoktu. İ çimde bir sıkıntıyla kendime içki koydum.

13

Mark VII Saloon model Jaguar eski dönemlerden kalnıa , büyük beyaz bir araba. Koleksiyoncu ara­ bası, sis larnbalan ve Rolls gibi ızgarası var. Kol­ tuklar elde işlenmiş, ceviz kabuğu renginde deri­ den, aynca kabininde bir dizi ışık var. Maury bu paha biçilmez 1954 model Mark VII arabasına çok iyi bakıyordu, ama Ontario'yu_ Boise'ye bağlayan ana yolda saatte doksan milin üzerine çıkamıyor­ duk. Bu ağır aksak tempo sinirlerimi bozuyordu. "Maury, dinle, " dedim. "Anlatmaya başlasan di­ yorurn. Geleceği hernen buraya getirsen . " Direksiyonun başındaki Maury bir taraftan da Corina Sport purosunu tüttürüyordu. Arkasına yaslanıp "Bu aralar tüın Aınerika'nın aklında ne var dersin? " "Seks , " dedirn . "Hayır. " " Ruslardan önce güneş sisteminin iç gezegen­ lerini ele geçirınek ıni ? " "Hayır. " 14

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

"Peki, neyrniş söyle." "1861 İç Savaşı." "Tann aşkına!" dedim. "Dostum, doğruyu söylüyorum. Bu millet Eya­ letler arasında çıkan savaşı saplantı haline ge­ tirmiş. Nedeni ne biliyor rnusun? Arnerikalılann katıldığı ilk ve tek ulusal destan." Corina Sport purosunun durnanını yüzüme doğru üfledi. "O savaş biz Arnerikalılan olgunlaştırdı." "Benim aklımda böyle bir şey yok," dedim. "Birleşik Devletlerin herhangi bir büyük şeh­ rine gidip, kalabalık yerlerden birinde dursam ve oradan gelip geçenlere akıllarında ne olduğunu sorsam on tanesinin altıSı 1861 İç Savaşı yanıtını verir. Yaklaşık altı ay önce bunu fark ettiğirrıden bu yana bize nasıl bir faydası olabilir diye düşün­ meye başladım. Bu durum MASA İŞ ORTAKLIGI için çok büyük anlam taşıyor, tabii eğer biz ister­ sek, yani uyanık davranırsak. On yıl önce filan İç Savaşın yüzüncü yıldönürnünü kutladılar, hatır­ lıyor rnusun?" "Evet," dediın. "196'deydi." "Evet ve tam bir fiyaskoydu. Sadece üç beş kişi kalkıp savaş canlandırması yaptı. Arka koltuğa baksana." Arabanın ışıklarını yakıp arka tarafa baktığırrı­ da üzeri gazete kağıtlarıyla kaplanmış bir karton gördüm. Mağaza vitrinlerine koyulan manken­ lere benziyordu. Göğüs kısmı dürndüz olduğuna göre kadın değildi. "Eee?" dedim. "İşte üzerinde çalıştığım şey bu." 15

PHILIP K. DICK

"Ben kamyonla oradan oraya dolaşırken sen bunun üstünde mi çalıştın ! " "Aynen öyle," dedi Maury. "Ve bu gördüğün şey öyle bir satacak ki başın dönecek, ne klavsen­ leri ne de elektronik orglan hatırlayan kalacak." Kendinden emin bir ifadeyle başını sallayarak, " Şimdi beni dinle ," dedi. "Boise'ye gittiğimizde babanın ve Chester'ın bize sorun çıkarmasını is ­ temiyorum. O yüzden sana şimdi neler olduğunu anlatmam lazım. Bu işte bizi ya da artık kim bu­ lursa onu bekleyen milyar dolarlar var. Arabayı bir yerlere çekip sana ne olduğunu göstereceğim, bir lokantaya ya da benzin istasyonuna denk gel­ diğirnizde dururuz. Aydınlık bir yer olsun yeter." M aury çok gergin görünüyordu. Elleri her zaman­ kinden daha çok titriyordu. "Bu arkadakinin Louis Rosen mankeni olma­ dığına emin misin ? Belki de beni bayıltıp yerime onu geçireceksin ? " Maury tuhaf tuhaf yüzüme baktı. "Ne diye böyle konuşuyorsun ki? Hayır, öyle bir niyetim yok, ama işe bak ki yaklaştın. Dernek ki kafalan­ rnız h "üla uyuşuyor, aynen eski günlerde olduğu gibi, yetmişlerin başında genç ve zinde olduğu ­ rnuz zamanlardaki gibi, belki baban ve hepimiz için bir uyan olan erkek kardeşin olmadan . . . bak aklıına takıldı şinıdi, kardeşin Chester büyükbaş hayvan veterineri olacaktı, ne diye olill a dı ki ? Ö ylesi hepimiz için çok daha iyi olurdu; canırrıız kurtulurdu. Onun yerine kalktı Idaho, Boise'de klavsen fabrikasında çalışrnaya başladı, tam bir delilik! " Başını sağa sola sallıyordu. 16

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

"Senin ailen onu bile yapınadı," dedirrı. "Ne bir şey inşa ettiler ne de bir şey ürettiler. Konfeksiyon işinde ucuz nurrıaralar çeviren sirrısarlar Derrıek istediğim kendi işimizi kurrrıamız için ne yaptı­ lar? Babaınla Chester gibi davranmadılar. O arka koltuktaki manken neyin nesi ? Bilmek istiyorum. Aynca ne benzinci de ne de lokantada durmuyo­ ruın; sezgilerim kesinlikle başırrıa bir iş getirece­ ğini söylüyor. O yüzden yola devam edelim . " "Konuşarak tarif edernenı . " "Elbette edersin. Laf ebeliğinde üstüne yoktur senin. " "Peki. Sana İ ç S avaşın yüzüncü yıldönümü kutlamalarının neden başarısız olduğunu söyle­ yeyirrı. Çünkü Birlik ya da Konfederasyon için sa­ vaşınak isteyen, hayatını ortaya koyan o adaınla­ nn hepsi öldü. Kiınse yüz yaşına kadar yaşamıyor aynca yaşasa da ne işe yarayacak? Savaşamaz­ lar ki, tüfeği bile doğru düzgün tutamazlar. Değil mi?" "Yani arkada bir mumya var diyorsun ya da korku filnılerinde ' zombi' dedikleri şu şeylerden ? " "Arkada taın olarak n e olduğunu sana söyle­ yeyim. Arka koltukta gazete kağıtlarına s anlınış o şey Sayın Edwin M. Stanton. " ''O kim ? " "Lincoln'ün Savaş B akanı." "Vay!" "Ciddiyim, gerçekten o . " "Ne zaman ölrrıüştü o ? " "Uzun zarrıan önce. " "Ben d e öyle düşünrrıüştürrı. " 17

PHILIP K. DICK

"Dinle," dedi Maury. "Arka koltukta elektronik bir simulakrurn var. Onu ben yaptım, daha doğ­ rusu Bundy'e yaptırdık. Altı bin dolara mal oldu ama buna değdi. Şu yol kenarındaki kafede du­ ralırn da nasıl bir şey olduğunu sana göstereyirn; tek yolu bu." Tüylerinı diken diken olmuştu. "Göstersen iyi edersin," dedinı. "Sen bunu bir tür oyun mu sanıyorsun dostum?" "Hayır kesinlikle ciddi olduğunu düşünüyo­ rum." "Öyleyim," dedi Maury. Arabayı yavaşlatıp, sinyal verdi. "Şu Tommy'nin İtalyan Lokantası­ Lucky Lager Bira yazan yerde duruyorum," dedi. "Sonra ne yapacaksın? Sunum mu?" "Gazeteleri çıkaracağız ve simulakrurn bizimle birlikte içeri girip, kendine tavuklu jambonlu piz­ za söyleyecek; gösteriyle kastım bu.,, Maury, Jaguar'ı park etti ve arka koltuğa geç­ ti. İnsana benzeyen kütlenin üzerindeki kağıtları çıkardı ve gözleri kapalı, ak sakallı, üzerinde eski zamanlardan kalma kıyafetler olan yaşlıca bir bey ortaya çıktı. Ellerini göğsünün üzerinde ka­ vuşturmuştu. "Pizzasını söylediğinde bu sirnulakrumun ne kadar inandırıcı olduğunu göreceksin," dedi Ma­ ury. Simulakrurnun arkasındaki düğıneleri kur­ calamaya başladı. O şeyin yüzünde hemen ters, somurtkan bir ifade belirdi. Ardından da hırıltıyla, "Dostuın, ellerini üzerirnden çeksen diyorum," dedi ve Maury'nin ellerini geriye doğru itti. Maury bana bakarak sırıttı. 18

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

"Gördün mü?" dedi Maury. Sirnulakrum yavaş­ ça yerinden doğruldu. Düzenli bir biçimde üzeri­ ni silkeliyordu; yüzünde haşin ve inatçı bir ifade vardı, ona bir zarar verdiğimize inanıyorrrıuş gibi. Belki de onu bayıltıp arabaya attığımızı, yeni yeni kendine geldiğini sanıyordu. Tamam, lokantada­ ki adamın bu nuınarayı yutacağını görebiliyor­ dum; Maury bu noktayı vurgulamıştı zaten. Eğer her şey gözümün önünde yaşanmamış olsaydı ben de karşımda duranın eski moda kıyafetlerini sinirli sinirli silkeleyen yaşlıca, huysuz bir beye­ fendi olduğunu sanabilirdim. "Anlıyorum," dediın. Maury, Jaguar'ın arka kapısını açık bıraktı ve Edwin M. Stanton'ın elektronik sirrıulakrurnu arabadan çıkıp asil bir duruşla ayakta dikilmeye başladı. "Parası var mı?" diye sordurrı. "Elbette," dedi Maury. "Saçma sapan şey­ ler sorma, şu ana kadar karşı karşıya kaldığın en ciddi konu bu." Restorana giden çakıl yoldan yürürken Maury konuşmaya devam etti, "Bütün ekonoınik geleceğimiz ve Arnerika'nın bütün ekonomik geleceği bu işe bağlı. İşte bu şey saye­ sinde önürnüzdeki on sene içerisinde sen ve ben zengin olabiliriz." Restorana girip üç pizza söyledik; gelen pizza­ nın kenarları yanrnıştı. Bunun üzerine Edwin M. Stanton epeyce gürültü çıkardı, restoran sahibine yumruğunu salladı ve nihayet hesabı ödedikten sonra restorandan çıktık. Daha şimdiden bir saat gecikrniştik ve ar­ tık fabrikaya ulaşıp ulaşarnayacağırnızdan bile 19

PHILIP K. DICK

emin değildim. Bu yüzden Jaguar' a bindiğimizde Maury'ye gaza basınasını söylediın. "Şu yeni çıkardıkları roket benziniyle bu araba saatte iki yüzü geçer," dedi Maury. Araba kükreyerek yola çıktığında Edwin M. Stanton ters bir sesle "Olası kazançlar kayıplar­ dan çok daha fazla olmadığı sürece gereksiz risk alınayın, " dedi. Maury " Siz de" dedi. Idaho, Boise' deki Rosen Klavsen&Elektronik Org Fabrikası fazla dikkat çeken bir yer değildir. Fabrika dediğimiz bina tek katlıdır. Dışandan tek katlı bir p astaya benzer ve arkada bir park yeri vardır. Ofisin kapısında arkalannda kırmızı göm­ me ışık bulunan , oldukça modern görünümlü plastik harflerle şirketin adı yazar. Sadece ofis odası pencerelidir. Saat geç olduğu için fabrika kapanmıştı. Etraf­ ta karanlıktı ve ortalıkta kimseler yoktu. Biz de konutlann olduğu kısma doğru devam ettik. Maury, Edwin M. Stanton'a "Bu seınti nasıl buldun ? " diye sordu. Jaguar'ın arka koltuğunda oturan yaratık ye­ rinden doğrularak "Oldukça nahoş ve yakışıksız, " diye yanıt verdi. " Dinle , " dedirn, "Ailem fabrikaya yürümeye rrıesafesinde olduğu için Boise'nin bu endüst­ riyel kısnıında yaşıyor. " Samimi, dürüst insan ­ ların bu şekilde eleştirilınesi sinirlerinıe doku­ nuyordu. Ö zellikle de b abaın gibi iyi insanların. Erkek kardeşime gelince , Chester Rosen dışında klavsen ve elektronik org sektöründe bu kadar 20

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

ilerleyebilmiş radyasyona maruz kalmış ınu­ tant sayısı çok azdır. Onlara özel tür diyorlar ve çoğu sektörde erkek kardeşimin dururrıunda olanlara karşı çok fazla ayrımcılık ve önyargı var. Sosyal statüsü yüksek olan işlerin çoğu on­ lara kapalı. Chester'ın gözlerinin burnunun altında ve ağ­ zının da gözlerinin yerinde olrrıası Rosen ailesi için hep sıkıntılı bir dururrı oldu. Arrıa Chester ve onun durumundakiler için suçlanması gereken şey ellilerde ve altnuşlarda yapılan H -bornbası testleri. Çocukken doğuştan gelen ö zürler ko­ nusunda epeyce tıp kitabı okuduğumu anımsı­ yorurrı - doğal olarak bu konu yirmi otuz sene boyunca insanların ilgisini çekti ve bazı vakalar var ki Chester onların yanında çok önemsiz s ayı­ lır. Mesela her aklırrıa geldiğinde beni depresyo ­ na sokan bir vaka vardı. Errıbriyo rahinıdeyken parçalara aynlrrıış , bir çene , bir kol, bir avuç diş , kopmuş parrrıaklar. Erkek çocukların birleştirip uçak yaptığı plastik oyuncak parçaları gibi. Tek fark bu enlbriyoyu birleştirmenin bir yolu yok; bu dünyada onu birleştirebilecek bir yapıştırıcı yok. Aynca her tarafında kıl çıkan ernbriyolar var, yünden yapılmış terlikler gibiler. Aklıma gelen bir başkasının derisi o kadar kurumuş ki her yeri çat­ laklar içinde; güneşte kavrulrnuş gibi. O yüzden Chester'a laf edilmemeli. Jaguar bizimkilerin evinin önünde durdu. İ şte gelmiştik. İ çeride ışık yanıyordu, bizimkileri gö­ rebiliyordum, annem, babam ve erkek kardeşiın oturma odasında televizyon izliyorlardı. 21

PHILIP K. DICK

Maury, "Hadi Edwin M. Stanton'ı içeri tek başı­ na gönderelim," dedi. "Gidip kapıyı çalsın, biz de arabada oturup izleriz ." "Babam bu şeyin gerçek olmadığını anlar," de­ dim, "Daha bir mil öteden anlar. Muhtemelen bu şeye tekmeyi basıp merdivenlerden aşağı yuvar­ layacak, sen de yatırdığın altı yüz dolara yan. " Ya da Maury artık bu işe kaç para yatırnuşsa . . . Tabii masrafları MASA'ya kestiğinden emindim. "Ben yine de şansımı deneyeceğim," dedi Ma­ ury. Zamazingo çıkabilsin diye arabanın kapısını açık tutuyordu. "Yukarıya 1429 numaraya çık ve zili çal. Adam kapıyı açmaya geldiğinde "O artık tarihe rnaloldu" dersin, sonra da öylece dur." "O ne dernek öyle ? " dedim. "Ne biçim bir giriş cümlesi bu ? " "Stanton'ın adını tarihe geçiren cümle bu, Lin­ coln öldüğünde söylerniş. " Stanton merdivenlerden yukan çıkarken ken­ di kendine cürnleyi tekrar ediyordu. "Vakti geldiğinde Edwin M. Stanton 'ın na­ sıl yapıldığını sana anlatacağım," dedi Maury. " Stanton ile ilgili türn bilgiyi nasıl topladığımızı ve onun sisteill i ne nasıl aktardığıill ı zı anlatının." Tiksintiyle, " Sen ne yapıyorsun biliyor mu­ sun ? " dedirn. "MASA'yı mahvediyorsun, bu kuş beyinli şeyle uğraşıp dalga geçiyorsun, en başın­ dan sana bulaşmarnalıydnn. " Stanton zili çalarken Maury " Sessiz ol, " dedi. Ö n kapı açıldı. Babam üzerinde pantolonu, ter­ likleri ve ona Noel hediyesi olarak aldığım ropdö­ şambrla kapıda dikiliyordu. Epeyce etkileyici bir 22

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

hali vardı ve konuşmasını yapmaya hazırlanan Edwin M. Stanton onun karşısında öylece duru­ yordu. Nihayet, "Beyefendi," dedi. "Oğlunuz Louis'le tanışma şerefine nail olduın. " "Ah, evet, " dedi babam . "Kendisi şiındi S anta Monica'da." Edwin M. Stanton'ın S anta Monica'nın ne ol­ duğunu biliyormuş gibi bir hali yoktu, ne yapaca­ ğını bilernez bir halde öylece dikiliyordu. Yanıın­ da oturan Maury kızgınlıkla küfrediyordu, aına bence komik bir sahneydi. Simulakruın işe yeni başlamış, işe yararnaz bir satıcı gibi orada öylece duruyor, aklına söyleyecek bir şey gelmediği için sessizce bekliyordu. Yine de etkileyici bir sahneydi; iki beyefendi karşı karşıya durmuş birbirlerine bakıyorlardı, Sakalı ortadan ikiye ayrılmış, eski moda kıyafet­ leriyle Stanton ve ondan pek de modern görün­ meyen babaın. Yaşlılar buluşması diye düşün­ düm. Sinagogda olduğu gibi. . Nihayet babam o şeye " İ çeri girmez miydiniz ? " diye sordu. Kapıyı araladı ve yaratık içeri girip, gözden kayboldu; kapı kapandı, veranda şimdi aydınlık ve boştu. "Buna ne diyeceksin," dedim Maury'ye . Yukan çıktık. Kapı kilitli değildi, içeri girdik. Stanton oturma odasındaydı. Kanapenin ortasına oturmuştu, ellerini diz kapaklarına koyınuş, babamla ciddi bir konuşmaya dalnııştı. Annemle Chester ise televizyon izlenıeye devanı ediyorlar­ dı. 23

PHILIP K. DICK

"Baba," dedim. "O şeyle konuşarak vaktini boşa harcıyorsun. Bu şeyin ne olduğunu biliyor musun ? Maury'nin bodrumda altı yüz dolara ınal ettiği bir makine." Babam ve Edwin M. Stanton aynı anda durup bana baktılar. Babam "Bu nazik beyefendi mi ? " dedi ve yü­ zünde öfkeli, haklılığını vurgulayan bir ifade oluştu; kaşları çatılmıştı, nerdeyse bağırarak, " Şunu unutma Louis," dedi, "Bu adam sazlıktaki kırılgan bir kamış dalı, doğadaki en güçsüz şey ama lanet olsun, düşünen bir kamış dalı. Tüm evrenin ona karşı silahlanrnasına gerek yok; bir su darnlacığı onu öldürmeye yeter. " Parınağını heyecanla bana doğru sallayan babam, gürleme ­ ye devam etti, "Ama bütün evren onu ezmeye kalkışsaydı, ne derdim biliyor rnusun? Bu adan1 asaletinden bir şey kaybetrnez derdim! " Bir ta­ raftan da söylediklerini vurgulamak için koltu­ ğunun koluna vuruyordu. "Neden biliyor musun oğluın ? Çünkü öleceğini biliyor ve sana bir şey daha söyleyeyim, lanet olası evrene karşı üstün­ lüğü var çünkü evrenin neler olup bittiğine dair hiçbir fikri yok." Babam bir parça sakinleşerek konuşmaya devam etti, " Bizim onurumuz buna bağlı. Dernek istediğim insan küçük bir varlık, zamanı ve uzayı dolduramaz, aına elbette ki Tanrının ona verdiği beyni kullanabilir. Senin ' şey' dediğin bu varlık gibi. O bir şey değil. Bu ein Mensch, bir insan. Bak size bir fıkra anlatayım. " Ardından yarı İ branice yarı İ ngilizce bir fıkra an­ lattı. 24

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

Fıkra bittiğinde hepimiz gülümsedik, ama Ed­ win M. Stanton'ın bir tür resrniyetle , hatta nere­ deyse zoraki gülürnsüyornıuş gibi bir hali vardı. Stanton hakkında okuduklarım geldi aklıma. Anımsadığım kadarıyla hem İ ç S avaş hem de sa­ vaş sonrası Restorasyon döneminde sert tavrıy­ la tanınıyordu. Ö zellikle de Andrew Johnson'la çatışıp suçlanmasını sağlamaya çalıştığı zarnan oldukça katıyrrıış. Muhtemelen babamın anlat­ tığı hürnanist fıkradan da pek hoşlanmanuştı çünkü çalıştığı zarnanlar bütün gün Lincoln'ün bu tip esprilerine rrıaruz kalıyordu. Arna babamı durdurmak mümkün değildi; kendi babası ünlü bir Spinoza uzmanıydı ve babam her ne kadar sa­ dece yedinci sınıfa kadar okumuş olsa da her tür kitabı ve makaleyi okur, dünyanın dört bir yanın ­ dan edebiyatçılarla yazışırdı. Kısa bir sessizlik olunca Maury babama " Ü z gü­ nüm Jeronıe ama sana gerçeği söylüyorum, " dedi. Ardından Edwin M. Stanton'a doğru eğilip kulağı­ nın arkasındaki düğıneyi çevirdi. Stanton'dan "Glup" diye bir ses geldi, ardın­ dan da kaskatı kesildi, vitrinde duran bir nıanken kadar cansızdı artık; gözlerindeki ışık yok olmuş, kollan hareketsizleşmişti. Gerçekten ç arpıcı bir sahneydi. Dururnu nasıl karşılayacağını anlamak için babarna bakıyordum. Chester ve annenı bile televizyonu bırakıp bize bakmaya başlamışlardı. O gece zaten felsefi bir ortam olmasa, o anda fel­ sefe yaprrıaya başlayabilirdik; hepimiz ciddileş­ miştik. Babam o şeyi incelemek için ayağa kalktı. "Oy gewalt," diyerek başını sallıyordu . 25

PHILIP K. DICK

"Nein, das geht mir nicht." Babam koltuğuna dönüp rahatça yerleşti, ardından da dunırna boyun eğmiş, ağırbaşlı bir tavırla "Pekala, Vallejo'da satışlar nasıl gitti çocuklar?" diye sordu. Biz yanıt vermeye hazır­ lanırken Anthony&Cleopatra marka purosunu çı­ karıp ambalajını açtı ve yaktı. Anthony&Cleopatra iyi kalite Havana purosudur, yeşil bir ambalajı var­ dır. Puronun kokusu heınen içeriyi doldurdu. "Her­ halde bir sürü orgla AMAD EUS GLUCK klavsen sat­ mışsınızdır?" diyerek kıkırdadı. "Jeronıe , " dedi Maury, "Klavsenler peynir ek­ mek gibi satıyor, ama tek bir org bile satılnııyor. B abamın suratı asıldı. "Bu konu üzerine epeyce konuştuk," dedi Ma­ ury. "Ortaya çıkan belli gerçekler var. Resen elekt. ,, ronık org . . . "Bekle," dedi babarrı. "O kadar hızlı gitme Ma­ urice . Demir Perdenin bu tarafında Resen orgun bir eşi daha yoktur. " Sehpadan nıasonit bir lev­ ha çıkardı; levhanın üzerinde rezistanslar, güneş bataryaları, transistorlar, kablolar ve buna benzer başka şeyler vardı. "Burada Resen orgun nasıl ça­ lıştığını görebilirsin, " diye başladı. " İ şte bu hızlı geciktirici devre ve . . . " "Jerome, orgun nasıl çalıştığını biliyorurn. Bı­ rak da sözünıü bitireyinı. " " İyi, devam et. " Babam levhayı bir kenara kal­ dırdı, aına Maury daha lafa başlayarrıadan konuş­ maya devam etti, "Ama sırf satışlardan dolayı asıl geçim kaynağımızı bırakmamızı bekliyorsan . . . Bak bir şey biliyoruın ki konuşuyorum, doğrudan kendi tecrübemden değil ama . . . Satış işi bozuldu, kiınsede bir şey satına isteği yok artık . . . 26

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

Mauıy araya girerek, "Jeroıne, dinle , " dedi. "Ben büyüınekten bahsediyoruın. " Babaın kaşını çattı. "Siz Rosenlar istediğiniz elektronik orgu yap­ maya devam edebilirsiniz, ama ne kadar eşsiz ve harika olursa olsun o orglann satış hacminin küçülıneye devam edeceğini biliyoruın. Biziın gerçekten yeni bir şeye ihtiyacımız var; neticede Haınınerstein duygudururn orglannı üretti ve çok iyi iş yapıyor, piyasayı avuçlarının içine aldılar. Yani aynı işi yapınaya kalkışmanın bir anlamı yok. Beniın fikrirne gelince, işte burada." Babaın işitıne cihazını açtı. "Teşekkür ederim Jerorne," dedi Mauıy. "Be­ nim fıkriın işte bu; elektronik siınulakrurn Edwin M. Stanton. Stanton hayatta olup bu gece burada bizle konuşsaydı ancak bu kadar olurdu. Sirnu­ lakrurn okullarda eğitiın amaçlı kullanılabilir, bu da bir satış fikri, ilk düşündüğüın şey buydu, ama asıl iş şu. Şiındi fikriıni dinle: B aşkan Mendoza 'ya savaşı durdurmayı ve yerine on yıllık aralıklarla İ ç Savaşın yüzüncü yıldönürriünü anmayı teklif edeceğiz. Savaşa katılacak olanları Rosen Fabri­ kası üretecek, yani bütün siınulakra -bu sirnulak­ ruınun çoğulu, Latinceden gelen bir sözcük- Lin­ coln, Stanton, Jeff D avis, Robert E. Lee, Longstreet, hepsi orada olacak. Aynca üç milyon askeri de sü­ rekli yedekte bulunduracağız. Savaşa katılanlar gerçekten ölecek, bir grup kolejli çocuğun Sha­ kespeare sahneleınesi gibi düşük bütçeli filın ye­ rine parçalarına ayrılan siınulakra izleyeceğiz. Ne dediğimi anlıyor musun ? Bu işin ne k�dar geniş kapsamlı olduğunu görebiliyor nıusun? " 27

PHILIP K. DICK

Hepimiz susmuştuk. Gerçekten de geniş kap­ samlı diye düşünüyordum. "Beş yıl içinde General Dynarnics kadar büyü­ yebiliriz," dedi Maury. Babam A&C purosunu tüttürmeye devam ede­ rek Maury'yi süzdü. "Bilemiyorunı Maurice, bile­ miyorurrı, " diyerek başını salladı. "Neden Jerorrıe ? Anlattıklarımda yanlış olan ne var?" Babaın sesinde hafif bir bıkkınlıkla, "Belki de zarrıanın akışına kapıldın" dedi. Ardından da iç geçirerek, "Ya da ben yaşlanıyor muyunı?" Maury'nin yüzü kızarnıış, keyfi kaçmıştı. "Evet," dedi. "Yaşlanıyorsun ! " " Belki de öyledir Maurice. " Babanı bir süre sessiz kaldı ardından ayağa kalkıp, "Hayır," dedi. "Fikrin aşın . . . hırslı, Maurice. Biz o kadar büyük değiliz. azla yükseği hedeflerrıemeliyiz, yoksa devriliriz, nicht war?" "Ban a Almanca bir şeyler söyleme" diye ho­ rrıurdandı Maury. "Eğer buna onay vermiyorsan . . . bu işte geri dönemeyecek kadar ilerledim, kusura bakma arrıa devam edeceğim. Geçrnişte bir sürü iyi fikrinı oldu, onlan kullandık ve bu şimdiye ka­ dar bulduğum. en iyi fikir. Devir değişti, Jerome. Deuam etmek zorundayız . " Babam hüzünlü bir ifadeyle sanki odada tek başınayrnış gibi purosunu içmeye devam etti.

28

Yine de babamın desteğini alabileceğinden umu­ du kesnıeyen Maury, Stanton'ı babama ernanet bıraktı ve Ontario'ya geri döndük. Gece yansı olınuştu ve babamın bezginliği , Stanton fikrinin onu hiç heyecanlandınnayışı ikimizin de mo­ ralini bozduğundan Maury gidip onda kalmamı önerdi. Seve seve kabul ettim, arkadaşlık edecek birine ihtiyacıın vardı. Eve gittiğimizde Maury'nin kızı Pris oraday­ dı. Ben kızın hala Federal Akıl Sağlığı Bürosunun Kansas City' deki Kasanin Kliniğinde olduğunu sanıyordum. Maury'nin anlattıklarından bildiğim kadarıyla kız lise üçten itibaren Federal Hükü­ ınetin gözetiıni altındaydı; okullarda rutin ola­ rak uygulanan testler kızda " güçlük dinarnizıni," olduğunu göstermişti. Psikiyatrların bugünlerde "güçlük dinaınizrni" dediği bu şey kızda bildiği­ miz anlanuyla şizofreni olduğunu gösteriyordu. İ çeri girmekte tereddüt edince Maury, " Seni neşelendirir," dedi. " İkimizin de buna ihtiyacı var. Son gördüğünden bu yana çok büyüdü; çocuk de­ ğil artık. Hadi gel." Kolumdan tutup içeri çekti. 29

PHILIP K. DICK

Pris yere oturmuştu, üzerinde pembe renk kapri pantolon vardı. Saçlan kısa kesilmişti ve son gördüğürnden bu yana epeyce kilo vennişti. Etrafında bir yığın renkli duvar fayansı duruyor­ du. Elinde epeyce büyük, uzun saplı bir kerpeten­ le fayanslan irili ufaklı parçalara ayınyordu. "Gel banyoya bak," dedi yerinden fırlayarak. Tenıkini elden bıraknıadan arkasından gittim. Banyo duvarlarına türlü türlü deniz canavan­ nın ve balığın resmi yapılmıştı, hatta bir denizkızı bile vardı; akla gelebilecek her renk fayansla re­ simlerin içini kısmen doldurmuştu. Denizkızının göğüs uçlarının yerinde kırmızı fayans parçalan vardı, her bir göğsün tam ortasında parlak kırmızı birer fayans. Bu manzara içimde hem uzaklaşma isteği do­ ğurmuş henı de ilginıi çeknıişti. "Neden göğüs uçlannın yerine küçük ışıklı anıpuller koynıuyorsun ? " diye sordum. "Böylece içeri biri girip ışığı açtığında ampuller yanar ve gelene yol gösterir. " Bu karo orjisine Kansas'ta aldığı rehabilitas­ yon terapisinde girdiği kesindi; akıl hastalan ya­ ratıcılık gerektiren her konuda istekli oluyorlardı. Hüküınetin ülkedeki birkaç klinikte yatan binler­ ce hastası vardı ve bu insanlar örgü örüyor, resiın yapıyor, dans ediyor, mücevher yapıyor, kitap ciltliyor ya da tiyatro oyunlanna kostüm hazır­ lıyorlardı. Ve bu hastalann hepsi kendi istekleri dışında, kanun zoruyla hastanede tutuluyorlardı. Çoğu, Pris gibi, henüz ergenlik döneınindeyken, yani psikozun ilk ortaya çıkına eğilimi gösterdiği dönemde hastaneye yatınlnuştı. 30

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

Pris eskisine göre çok daha iyi olmalıydı yok­ sa onu asla hastaneden çıkarnıazlardı. Ama bana yine de doğal ya da nornıal görünmüyordu. Bir­ likte oturma odasına dönerken ona yakından baktım; kalp şeklinde, sert bir yüzü vardı, siyah saçlan küt kesilmişti ve yüzünde tuhaf bir mak­ yaj vardı; gözlerinin etrafını siyah kalemle çizip soytan havası yaratmıştı; dudağındaki rujun rengi de mora çalıyordu. Bütün bu renkler onu gerçek dışı bir hale sokınuştu, oyuncak bebek gibiydi, yüzünde yarattığı maskenin ardınd a bir yerlerde kaybolmuş gibi. Sıskalığı da bu etkiyi iyi­ ce artırıyordu; bana tuhaf bir biçimde canlanmış bir ölüm dansını anımsatıyordu. Pris ınuhterne­ len bizim yaptığımız gibi katı ve sıvı gıdalarla bes­ lenıniyordu . . . belki de sadece ceviz kabuğu çiğni­ yordur. Her neyse yine de bir taraftan güzel ya da en azından sıra dışı bir hali vardı. Ama bence Stanton bile ondan daha normal görünüyordu. Maury ona dönüp, "Tatlnn, " dedi. "Edwin M. Stanton'ı Louis'in babasının evinde bıraktık. " Pris başını kaldırıp ona baktı ve "Peki kapalı mı?" diye sordu. Gözlerinde beni hem tedirgin eden hem de epeyce etkileyen yoğun, vahşi bir pırıltı vardı. "Pris," dedinl. "Bu akıl sağlıkçıları seni yaratır­ ken ezberi bozınuşlar, büyüyüp oradan çıkınca epeyce ürkütücü ama bir o kadar da güzel bir ha­ tun olmuşsun." "Teşekkürler," dedi. Sesinde en ufak bir duy­ gu belirtisi yoktu; eskiden de böyleydi, durunl ne olursa olsun, isterse büyük bir kriz yaşansın, ses tonu dümdüz çıkardı ve bu hiç değişmenıişti. 31

PHILIP K. DICK

Maury'ye "yatağı hazırla da uzanayım," de­ diın. Birlikte boş odadaki misafir yatağını açtık; çarşaflan, battaniyeleri ve yastığı çıkardık. Pris'in yardım etmeye niyeti yoktu; oturma odasında ka­ lıp fayans kırmaya devam etti. "Ne kadar zamandır banyodaki duvar resmiyle uğraşıyor?" diye sordum. "Klinikten döndüğünden bu yana. Yani epeyce oldu. İ lk birkaç hafta bu bölgedeki akıl sağlıkçı­ larına rapor vernıesi gerekiyordu. Aslında hasta­ neden tanı olarak çıknıış sayılnıaz; şartlı tahliye edildi. Terapiyi hastane dışından alıyor. Dış dün­ yadan kredi çekti de diyebiliriz. "Durumu daha nıı iyi daha nıı kötü?" "Çok daha iyi. Lisedeyken, onu alnıalarından önce durunıun ne kadar kötü olduğunu sana anlatnıadını. Sorunun ne olduğunu anlayamı­ yorduk. Dürüst konuşmak gerekirse McHeston Yasası için Tanrıya şükrediyorum; eğer o yasa ol­ masaydı ve Pris daha da kötüye gitseydi şimdiye kadar ya taınarnen paranoid şizofren ya da ileri derecede hebefreni olacaktı. Hastaneden hiç çı­ kamayacaktı . " "Çok tuhaf görünüyor," dedim. "Fayans işine ne diyorsun ? " "Evin değerini artırmaz . " Maury sinirlendi. "Tabii ki artıracak. " Pris kapıya gelıniş dikiliyordu. "Kapalı mı diye sordum, " dedi. Ondan bahsettiğirnizi anlamış gibi ters ters bize bakıyordu. "Evet, " dedi Maury. "Tabii eğer Jerome Spinoza'dan bahsetrrıek için onu yeniden açına­ dıysa." 32

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

"Neler biliyor? " diye sordum. " İ çinde bol mik­ tarda işe yaramaz bilgi var rnı ? Eğer yoksa baba­ mın ilgisi uzun sürmez . " "Gerçek Edwin M. Stanton n e biliyorsa bizinıki de onu biliyor. Adamın hayatını didik didik araş­ tırdık. " İ kisini gönderdikten sonra üzerimdekileri çı­ karıp yatağa girdim. Maury'nin kızına iyi geceler dileyip odasına geçtiğini duyabiliyordum. Sonra sesler kesildi, tek bir ses dışında - tahnıin ettiğim gibi kesilen fayansların çatırtıları devam ediyor­ du. Bir saat boyunca yatakta uzanıp uyumaya ça­ lıştım. Tam uykuya dalıyorduill ki gürültüyle ye­ niden uyanıyorduill . En sonunda yataktan çıktım, ışığı açtım, giyindinı, saçlannıı düzeltip gözlerimi ovuşturdunl ve odadan çıktım. Pris, eve ilk girdi­ ğinıiz zanıanki yogi pozisyonunda oturuyordu, önünde dev bir fayans yığını biriknıişti. "Bu seste uyumam mümkün değil," dedim. "Çok kötü," dedi. B aşını kaldırıp baknıamıştı bile. "Ben misafirim." "Başka bir yere git. " "O pensenin neyi seınbolize ettiğini biliyo­ rurn," dedim. "Birbiri ardına binlerce erkeği ha­ dırn ediyorsun. Bu yüzden mi Kasanin Klini­ ğinden aynldın? Tüm gece burada oturup bunu yapnıak için mi? " "Hayır, işe gireceğim. " "Ne yapacaksın? Piyasa ağzına kadar adam dolu zaten." ·

33

PHILIP K. DICK

"Korknıuyorurrı. Dünyada beniın gibi hiç kiın­ se yok. Yeryüzünden göç etrrıe işlemlerine bakan bir şirketten teklif aldım bile. Epeyce istatistik iş içeriyor. " "Yani Dünyadan kimlerin ayrılabileceğine se­ nin gibi biri karar veriyor." " İ şi kabul etınediın. Sıradan bir bürokrat olma­ ya niyetiın yok. Sanı K.Barrows diye birini duy­ dun rrıu ? " "Hayır," dediın. Anıa isiın tanıdık geliyordu. "Look dergisinde onunla ilgili bir yazı vardı. Yirıni yaşındayken sabah beşte uyanıyormuş, bir kase erik koınpostosu yiyip, Seattle sokaklannda iki ınil koşuyormuş, sonra da odasına dönüp tıraş oluyor, soğuk duş alıyormuş. Ardından da hukuk bölürnündeki derslerine çalışıyorınuş." "Avukat yani? " "Artık avukatlık yapınıyor. Şu kitaplığa baksa­ na. Look dergisi orada. " "B ana ne ki? " dedirn ama yine de kitaplığa gi­ dip dergiyi aldıın. Derginin kapağında adamın renkli bir fo­ toğrafı vardı. Altında da " SAM K. BARROWS AMERİ KA'NIN B İ R NUMARALI MULT İ M İ LYONER GENÇ G İ Rİ Ş İ MC İ S İ " yazıyordu. Dergi 18 Haziran 1981 tarihliydi, yani kısa za­ ınan öncesine aitti. Sarrı, görünüşe göre şafak vakti, üzerinde haki şortu ve gri renk eşofman üstüyle Seattle 'ın nhtırn kenarındaki sokaklann­ dan birinde koşuyordu. Mutlulukla soluyor; düz­ gün tıraşından ötürü kafası parıldıyor, gözleri bir kardan adaının yüzünde sıkışıp kalmış noktalan 34

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

andırıyordu; ufacık ve ifadesiz. Yüzünde tek bir duygu ifadesi yoktu; sadece yüzünün alt tarafı sı­ rıtıyor gibiydi. "Eğer onu televizyonda görürsen . . . " dedi Pris. "Evet, " dediın, "Televizyonda görınüştüın. Adamı hatırlıyordum, çünkü bende rahatsız edici bir izlenim bırakrnıştı, bir yıl önceydi. Konuşrna­ sındaki o monoton ton . . . rnuhabire doğru eğilnıiş , hızlı hızlı bir şeyler rnınldanıyordu. "Neden onun için çalışmak istiyorsun ? " diye sorduın. "Sam Barrows şu anda yaşayan en büyük arazi spekülatörü. Bir düşünsene . " "Muhtemelen eliınizde arazi kalrnadığı için­ dir, " dediın. "Bütün eın .l akçılar batıyor, çünkü satacak bir şey kalrrıadı. Sadece insan var ve in­ sanları yerleştirecek yer yok." Sonra aklıma bir şey geldi. Barrows emlak spekülasyon sorununu çözınüştü. Birkaç hukuki harnleyle Birleşik Dev­ letler Hükürnetinin diğer gezegenlerdeki araziler için özel yatınrrıa izin vennesini sağlamıştı. S aın Barrows tek başına Ay, Mars ve Venüs'ü parselle­ ınenin yolunu açmıştı. Adı tarihe geçmişti. "Demek bu adanı için çalişrrıak istiyorsun , " dedim. "Henüz dokunulrrıarrıış diğer dünyaları kirleten adam için . " Barrows'un Birleşik Devlet­ lerin dört bir yanındaki bürolarda çalışan satış elernanlan, parlak sıfatlarla tarif edilıniş Ay ara­ zilerini parsel parsel satıyorlardı. Pris taklidirni yaparak '"Dokunulrnanuş dün­ yaları kirleten adam,"' dedi. "Muhafazakarlann sloganı işte." "Ama doğru," dedim. "Araziyi satın aldıktan sonra ne yapacaksın ? Orada nasıl yaşayacaksın ? Su yok, hava yok, ısıtma yok . . . " 35

PHILIP K. DICK

"Onları halledecekler." "Nasıl?" "Barrows'un büyük adaın olınasının nedeni bu işte," dedi Pris. "Adaın vizyon sahibi. Barrows Gi­ rişiın Şirketi gece gündüz çalışıyor-" "Dolandırıcılık yani" diyerek sözünü kestim. Bir sessizlik oldu. Gergin bir sessizlik. " Sen hiç Barrows'la konuştun ınu ?" diye sor­ durn. "Bir kahraınanın olınasını anlıyorum, ne­ ticede genç bir kızsın ve dergi kapaklarında boy gösteren, televizyona çıkan bir adama tapınan çok doğal; üstelik adam zengin ve bir başına Ay'ı kredi veren tefecilerin ve arsa spekülatörlerinin hizınetine sunuyor. Arna sen kendine bir iş bul­ rnaktan bahsediyordun. " " İ ş için onun şirketlerinden birine başvurdum ve onlara Barrows'la yüz yüze görüşınek istediği­ ıni söylediın . " "Onlar da güldüler. " "Hayır, beni ofisine gönderdiler. Bir dakika bo­ yunca beni dinledi. Ama tabii ilgilenmesi gereken başka işler vardı, o yüzden beni personel ınüdü­ rüne yönlendirdiler. " "Peki o bir dakika içinde ona ne anlattın ? " "Ben ona baktınl. O bana baktı. Sen onu gerçek hayatta hiç görınedin. Öyle yakışıklı ki. " "Televizyonda kertenkeleye benziyordu," de­ dim. "Ona buraya boş işler için gelenleri anında tespit edebileceğimi söyledim. Eğer onun sekre­ teri olursaın ona vakit kaybettirecek tek kişinin bile içeri giremeyeceğini anlattım. İ nsanlara sert 36

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

davranmayı iyi bilirim, aynca işe yarayacak tek bir kişiyi bile geri çevirmem. Yani hem dost hern düşman olnlayı bilirirn. Anlıyor rnusun ? " "Anlıyoruın d a nıektup açınayı becerebiliyor musun? " " O işi yapan makineleri var. " "Baban da o işi yapıyor. Maury'nin bizdeki işi ,, o. " İ şte o yüzden sizle asla çalışrnaın.Acınacak kadar küçük bir şirketsiniz. Nerdeyse yoksunuz. Hayır, ben mektup filan açamam. Rutin hiçbir iş yapanıaın. Sana neler yapabileceğiıni söyleye­ yiın. Siınulakruın Edwin M. Stanton benim fik­ rimdi." Derin bir huzursuzluk hissettim. "Maury öyle bir şey düşüneınezdi , " dedi Pris. "Bundy bir dahi. Adam ilham dolu, aına kafası budalaca fikirlerle dolu; beyninin geriye kalanı da hebefreni yüzünden mahvolmuş. Stanton'ı ben tasarladıın, o da yaptı ve gayet başarılı olduk, sen de gördün. Kimseden takdir gönnek isterni­ yoruın, buna ihtiyacım da yok. ·Gayet eğlenceli bir işti. Aynen bunun gibi. " Ö nündeki fayansları gös­ terınişti. "Neticede yaratıcı bir iş ." "Maury ne yaptı peki? Edwin'in ayakkabılarını ını bağladı? " "Maury işi organize etti. Türn rnalzerneleri sağladı." İ çimden korkunç bir his kızın sakin sakin an­ lattığı tünl bu hikayenin gerçeğin ta kendisi oldu­ ğunu söylüyordu. Aynca bu kızın yalan söylemeyi bildiğini bile sanmıyordum ; nerdeyse babasının 37

PHILIP K. DICK

taın tersi bir tipti. Belki de annesine çekmişti. An­ nesiyle hiç tanışmamıştım. Maury ve ben tanışıp, ortaklık kurınadan çok önce boşannuşlardı; onla­ nnki parçalanınış bir aileydi. "Psikanaliz seanslan nasıl gidiyor?" diye sorduın. " İ yi, " dedi. "Seninki nasıl gidiyor?" "Beniın psikanalize ihtiyacını yok," dedim. " İ şte o konuda yanılıyorsun. Sen de aynen beniın gibi çok hastasın. " Yüzüme bakıp gülümsedi. "Gerçeklerle yüzleş." " Şu takırtıyı kesecek misin ? Gidip uyumak is­ tiyoruın. " "Hayır, " dedi. "Bu gece ahtapotu bitirınek istiyoruın. " "Eğer uyumazsam ruhumu tesliın edeceğiın." "Ee ne olnıuş yani? " "Lütfen," dediın. " İ ki saat daha," dedi. "Hepsi senin gibi mi ? " diye sorduın. "Federal kliniklerden çıkanlann yani. Hayata geri dönen şu gençler? Org· satamamamıza şaşınnaınalı." "Ne organı ? " dedi Pris. "Şahsen bende istediğiın tüm organlar var. " "Bizimkiler elektronik. " "Benimkiler elektronik değil. Etten kemikten. " "Ee ne olınuş yani?" dediın. "Keşke elektronik olsalardı da gidip yatsaydın ve misafirinin uyu­ masına müsaade etseydin. " " Sen benim misafiriın değilsin. Babamın misa­ firisin. Ve bana yatınaktan bahsetme , yoksa ha•

İngilizcesi organ . 38

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

yatını mahvederim. Gidip babaına bana asıldığını söylerim ve bu MASA İ Ş ORTAKLI G ININ da senin kariyerinin de sonu olur öyle ki hayatın boyunca ne elektronik ne de başka bir türden herhangi bir organ görmemiş olmayı dilersin. O yüzden ahbap ikile ve uyuyamamaktan daha beter sorunların olmadığı için şükret," dedi ve fayansları kırrrıaya devam etti. Orda öylece durup ne yapsam diye düşündüm. Sonunda verecek bir yanıt bulamayıp odama döndüm. Tanrım, diye düşündünı. Bu kızın yanında ma­ kine Stanton gayet dost canlısı ve sıcak kalıyor. Yine de bana karşı bir düşmanlık gütmediğini biliyordum. Gaddarca ya da kötü bir şey söyledi­ ğinin farkında bile değildi - işini yapmaya devam etnıişti. Ona göre ortada bir şey yoktu. Onun için bir şey ifade etnıiyordunı. Benden gerçekten hoşlanmadıysa - iyi de bunu yapabilir nıiydi? Hoşlanmamak kelimesi onun gibi biri için bir şey ifade eder miydi? Belki öyle olsa daha iyi olurdu diye düşündüm odanın kapısını kilitlerken. Benden hoşlanmamış olsaydı bu daha insancıl, daha anlaşılabilir bir şey olur­ du. Ama sırf araya girmeyeyim de işine devam edebilsin diye beni başından atmıştı, sanki işini engelleyen, ona müdahale eden bir şeyden daha fazlası değilmişim gibi davranmıştı. İ nsanların sadece yetersiz kısımlarını görüyor alınalı diye düşündüm. Kendisi üzerinde caydırı­ cı bir etkileri olduğu sürece onlann farkına varı­ yor. Kafamda bu düşüncelerle bir kulağımı yastı39

PHILIP K. DICK

ğa bastırdım, diğer kulağımı da kolumla kapattım ve çat çat sesini, sonsuza kadar tek tek kınlan taşların çıkardığı bitmek bilill e z gürültüyü sus­ turill a ya çalıştım. Sanı K. Barrows' a neden tutulduğunu anlaya­ biliyorduill . Tencere yuvarlanmış kapağını bul­ rnuştu. Barrows'un TV prograill ı ndaki halini ve dergideki fotoğrafını düşünüyorduın da sanki adaill ı n beyni, kafatasının tıraşlı kubbesi çıkanl­ mış ve yerine Ill e kanik bir tertibat ya da uzaktan kurnanda edilen sarrnal bobinlerden ve röleler­ den yapılrnış bir geri beslerne devresi yerleştiril­ nıişti. Ya da yukarıda, kontrol kabininde oturan biri ufak, alengirli hareketlerle düğmeleri çevire­ rek nıekaniznıayı çalıştırıyordu. Ve bu kızın s anki bilinçaltında bir yerlerde kendisindeki ağır eksikliği, boş ölü rnerkezi bi­ liyorrnuş da onu telafi etrnek için neredeyse se­ virnli diyebileceğirn elektronik sirnulakruınu ya­ ratınaya yardım etmiş olması ne kadar tuhaftı. . . Ertesi sabah Maury ile birlikte MASA binasının bulunduğu sokağın aşağısında, ufak bir kafede kahvaltı ettik. Masada karşılıklı otururken ona şöyle dedirn: " Senin kızın hastalık durumu ne ? Eğer hala akıl sağlıkçılarının gözetimindeyse dernek ki . . . " Maury portakal suyundan bir yudum alıp "Onun hastalığını tedavi etnıenin yolu yok," dedi. "Hayat boyu devam eden bir rahatsızlık bu; ya daha iyiye ya da daha kötüye doğru ilerleyecek. " "Ona şu anda Benj arnin Atasözü Testini uygu­ lasalar McHeston Yasası kapsamında yine hebef­ renik olarak mı sınıflandırılır?" 40

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

" Şu aşaınada Benj arrıin Atasözü Testini yap­ mazlar; Sovyet testini kullanırlar, şu Vigotsky-Lu­ ria renkli bloklar testini uygularlar. Onun nornl­ dan ne kadar erken koptuğunu anlanlıyorsun, tabii senin 'norma' ait olduğunu varsayarsak. " "Okuldayken Benj anıin Proverb Testini geç ­ tim, " dediın. 1975 'ten b u yana nonnun olınazsa olmaz koşulu bu testi geçrrıekti; hatta bazı eya­ letlerde daha erken tarihlerde uygulanmaya baş­ lanmıştı. "Kasanin'e onu alnıaya gittiğimde artık şi­ zofren olarak sınıflandınlrnayacağını söylediler. Aşağı yukan üç yıl boyunca şizofrendi. Hasta ­ lığın ilerlemesini engell�diler, o n iki yaşındaki entegrasyon seviyesine çektiler, o da psikotik bir duruın değil dolayısıyla McHeston Yasası kapsa­ mına girrrıiyor. Dolayısıyla ortalıkta serbestçe ge­ zinebilir. " " O halde nevrotik. " "Hayır, atipik gelişim ya da sınır düzeyde veya potansiyel psikoz diyorlar. Nevrozun saplantısal tipine dönüşebilir ya da Pris'in )ise üçüncü sınıf­ tayken başına geldiği gibi tamamen şizofreniye dönüşebilir. " Maury kahvaltısını yaparken bana Pris'in ge­ lişimini anlattı. B aşta çekingen bir çocukrrıuş, içine kapanık ya da içe dönük dedikleri tipten. Kendi başına takılıyorınuş , gizli saklı şeyler yapı­ yormuş, günlük tutınak ya da bahçede kendine özel yerler bulnıak gibi. Sonra dokuz yaşına gel­ diğinde geceleri korkmaya başlamış, bu korkular o denli şiddetlenmiş ki on yaşına geldiğinde ge­ celeri evin içinde çığlıklar atarak koşuyorınuş. On 41

PHILIP K. DICK

bir yaşında fenle ilgilenmeye başlamış; bir kimya seti varmış ve okuldan sonra onla uğraşmaktan başka bir şey yapmıyonnuş. Nerdeyse hiç arka­ daşı yokmuş ve arkadaş istiyor gibi de görünmü­ yormuş. Esas sorun liseye geçtiğinde başlamış. Okul gibi büyük kamu binalarına ginneye korkuyor­ muş , hatta otobüse bile binemiyormuş. Otobüsün kapılan kapandığında boğulacak gibi oluyormuş. Aynca insanların ortasında yemek yiyemiyor­ muş. Tek kişi bile baksa vahşi bir hayvan gibi ye­ meğini alıp başka bir köşeye kaçıyormuş. Aynca saplantılı ölçüde düzenliymiş. Her şeyin yerli ye­ rinde olması gerekiyorrrıuş . Türn gün huzursuzca evde dolanıp her şey temiz mi diye kontrol edi­ yormuş, ellerini art arda on-on beş kez yıkadığı oluyormuş. "Hatırlıyor nıusun ?" dedi Maury. "Aşın kilo alı­ yordu. Sen tanıştığında epey şişrnandı. Sonra di­ yet yaprrıaya başladı. Kilo vereceğim diye kendini aç bırakıyordu. Hala da kilo veriyor. Durmadan bir şeyleri yerrıeyi bırakıyor. " "Ve sen kız Atasözü Testine girene kadar onun hasta olduğunu anlamadın öyle rrıi? " dedim. "Böy­ le bir geçmişi olmasına rağmen fark etmedin." Maury ornuzlannı silkti. "Kendirnizi kandırdık. S adece nevrotik deyip geçtik. Fobiler, ritüeller . . . " Maury'nin canını en çok sıkan, kızının mizah duygusunu kaybetrniş olmasıydı. Bir zamanlar kıkırdayıp duran, şapşal bir kızken şimdi bir he­ sap makinesi kadar düzdü. Sadece bu da değil. Eskiden hayvanları sevdiği halde Kansas City'de kalırken birdenbire kedi köpek görmeye bile ta42

sizi İNŞA EDEBİLİRİZ

haınmül edemez olnıuştu. Gerçi kiill y aya duydu­ ğu ilgi devanı etmişti ve Maury bu uğraşın onun için iyi olduğunu düşünüyordu. "Hastane dışında aldığı terapinin yardımı olu­ yor mu ?" "Hastalığın sabit düzeyde kalmasını sağlıyor; kötüye gitmiyor. Hala güçlü bir hipokondriya eği­ liıni var ve ellerini çok fazla yıkıyor. Bundan asla vazgeçrneyecek. Aynca gereğinden fazla net ve içine kapalı; buna şizoid kişilik diyorlar. Doktor Horstowski'nin yaptığı rnürekkep lekeleri tes­ tinin sonucunu gördünı . " Bir süre konuşmadı. "Horstowski onun terapisti, akıl sağlığı bürosu­ na göre buranın yani Beşinci Bölgenin doktoru o. Horstowski iyi anıa özel ınuayenehanesi var, o yüzden dünyanın parasını veriyoru z . " "O parayı veren epeyce insan var," dediın. "TV reklaınlanna bakacak olursan bu konuda yalnız sayılmazsın. Ne diyorlardı, her dört kişiden biri Federal Akıl Sağlığı Kliniklerinde yatınış nu ne ? " "Klinik kısnıı mühim değil, zaten bedava; be­ nim karşı çıktığını şey hastaneden çıktıktan son­ raki sağlık takibinin pahalı olması. Kasanin Klini­ ğinden eve dönnıek Pris'in fikriydi, beniın değil. Ben oraya geri döner diye düşünüyordum hep, ama kendini sinıulakrurnu tasarlarrıa işine kap­ tırdı; sirnulakruınla uğraşnıadığı zamanlardaysa gidip banyo duvarlannı mozaikle kaplıyordu. Sü­ rekli bir şeylerle nıeşgul. Bu kadar enerj iyi nerden buluyor anlarnıyorurn. "Akıl hastası olan tanıdıklanını düşünüyorum da," dedim. " Sayılan o kadar fazla ki inanılmaz. Halam Gretchen, San Diego'da Harry Stack Sul43

PHILIP K. DICK

livan Kliniğinde. Kuzenim Leo Roggis. Lisedeki İngilizce öğretmenim Bay Haskins. Sokağın alt tarafındaki emekli İtalyan George Oliveri. Ordu­ dan bir arkadaşım Art Boles; onda şizofreni vardı ve New York, Rochester' deki Froınm-Reichmann Kliniğine gitti. Kolej den tanıdığım bir kız var­ dı, Alys Johnson, o da Bölge Ü çteki Samuel An­ derson Kliniğinde. Sonra yanında çalıştığım bir adam vardı, Ed Yeats; o da şizofreniydi, sonra­ dan paranoyak oldu. Bir başka arkadaşım Waldo Dangerfield öyle . Gerçekte iri göğüsleri olan bir kız vardı, Gloria Milstein; tanrı bilir şimdi ner­ de. Bu kız sekreterlik işine başvurmuştu, şirketin yaptığı kişisel psikolojik testten sonra Federaller gelip onu almışlar. Sevimli bir kızdı. John Frank­ lin Mann diye biri vardı. İkinci el araba satıyordu; o da hebefrenik çıkmış, alıp götürdüler, muhte­ melen Kasanin'e götürdüler, çünkü Missouri'de akrabaları vardı. Tanıdığım başka bir kız Marge Morrison, onda da hebefreni vardı, bu hebefreni beni hep tedirgin etmiştir. Gerçi Marge klinikten çıkmış , bana kart attı. Sonra bir zamanlar oda ar­ kadaşım olan Bob Ackers . Ve Eddy Weiss . . . " Maury ayağa kalkmıştı. "Gitsek iyi olacak," dedi. Birlikte çıktık. " Sen Sam Barrows'u tanıyor nıusun ? " diye sordum. "Tabii ki. Yani ş ahsen tanımıyorum da adını biliyorum. Çok tuhaf bir herif. Her şeyin üstüne bahse girebiliyor. Metreslerinden biri kendini ote­ lin cam.ından atacak olsa kafa üstü ınü kıç üstü m.ü düşecek diye bahse girer deniyor. Şu eski vur-

44

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

guncular tipler gibi, sanki onlardan biri yeniden dünyaya gelıniş, para ondan soruluyor. Onun gibi bir adaın için hayat kunlardır. Herife hayranım. " "Pris de öyle. " "Ne hayranı ? Pris adaına tapıyor. Tanışmışlar. Birbirlerine bakıp durmuşlar, bir çekim olmuş. Pris'in dediğine göre adaınla tanışınca galvanize mi olmuş ınanyetize mi olmuş , öyle bir şey işte. Onunla görüştükten sonra haftalarca konuşmak­ ta güçlük çekti." " İ ş aradığı zaman rru oldu bu ? " Maury evet anlamında başını s alladı. " İ şi ala­ ınadı, ama en kutsal yere girmeyi başardı. Lou­ is, o herif evrenin dört bir tarafındaki olanakla­ rın kokusunu alıyor, milletin bir ınilyon yıl geçse göremeyeceği fırsatları görebiliyor. Bir ara Fortu­ ne dergisine bak; on ay kadar önce onunla ilgili uzunca bir yazı yayınladılar. " "Anladığım kadarıyla Pris o gün adamın aklını çelmek için epeyce uğraşmış . " "Adama kinısenin farkında olmadığı inanıl­ maz bir değere sahip olduğunu söyleill i ş . Adamın bunu heınen_ anlanlası gerekirillİ Ş. Neyse, şirkete girip onun için çalışırsa en yüksek ınevkiye ula­ şacağını ve tüın evrenin onu tanıyacağını söyle­ ıniş, ama işe girenıezse olduğu yerde saynıaya devam edecekmiş. Kendisinin de bir kuınarbaz olduğunu, onun için çalışrnak uğruna hayatında­ ki her şeyi riske atınaya hazır olduğunu söyleıniş. İ nanabiliyor musun ?" "Hayır," dedim. Bana bu kısmı anlatınaınıştı. Maury bir süre sessiz kaldıktan sonra "Edwin M. Stanton onun fikriydi," dedi. 45

PHILIP K . DICK

Dernek ki doğruydu. Bunu duyduğum için ken­ dimi gerçekten kötü hissediyorduın. " Stanton'ı seçmek de onun fikri miydi?" "Hayır, benim fikrimdi. Pris siınulakrumun Sam Barrows' a benzemesini istiyordu. Ama eli­ mizde yönetici monad güdüm sistemine yükleye­ cek kadar veri yoktu. O yüzden tarihe malolrnuş kişileri anlatan kaynak kitaplar aldık. İç Savaş hep ilgimi çekmiştir; yıllar önce hobimdi diyebili­ rim. Böylece işi halletrniş olduk." "Anlıyorunı, " dedim. "Pris'in aklında hala B arrows var. Terapisti buna saplantılı fikir diyor." MASA İŞ ORTAKLI G I binasına doğru yürüdük.

46

Ofise girdiğiınizde Boise'den kardeşim Chester aradı ve Edwin M. Stanton'ı oturma odasında bı­ raktığıınızı söyledi ve lütfen gelip alın dedi. "Bugün bir ara uğrarız ," dedirn. "Bıraktığınız yerde oturuyor," dedi Chester. "Babaın sabah düğmesini açıp haberleri verecek nıi diye baktı." "Ne haberi ? " "Sabah haberleri. Ö zet haberler, David Brink­ ley gibi. " Deınek ki ailem haklı olduğuma inan­ mış, orda oturan nesnenin insan değil, m akine olduğunu anlaınıştı. "Haberleri verdi ıni bari ? " "Hayır," dedi Chester. "Savaş meydanındaki kuınandanlann küstahlığından bahsetti . " Telefonu kapattığımda Maury, "Belki Pris gidip alır," dedi. "Arabası var mı? " diye sordum. "Jaguar'ı alabilir. Sen de onla gitsen iyi olur, belki babanın fikri değişmiştir, bakarsın işle ilgi­ lenir. " 47

PHILIP K. DICK

İlerleyen saatlerde Pris ofise geldi ve Boise'ye doğru yola çıktık. Yolculuğun ilk kısnıında sessizdik, direksiyon­ da Pris vardı. Birdenbire, "Edwin M. Stanton ile il­ gilenebilecek tanıdıkların var nıı?" diye sordu. "Hayır, ne tuhaf bir soru," dedinı. "Benimle gelmenin asıl amacı ne? Sakladığın bir amacın var. Vücudunun her gözeneğinden ya­ yılıyor. B ana kalsa seni Stanton'ın yüz metre ya­ kınına yaklaştınnazdırn." Beni süzrneye devanı etti, beni deney faresi gibi parçalanrna ayırıp incelerneyi bıraknıayaca­ ğını biliyordurn. "Neden evli değilsin? " diye sordu. "Bilrniyorurn. " "Eşcinsel rnisin ? " "Hayır! " "Aşık olduğun birileri senin çok çirkin olduğunu rnu düşündü ? " Ofladırn. "Kaç yaşındasın ? " B u makul bir soruydu arna kızın genel tav­ rı karşısında bu sorya bile teınkinli yaklaştım. "Hırnrn, " diye rnınldandını. "Kırk ? " "Hayır, otuz üç. " "Ama şakaklarında beyazlar var, dişlerin de kı­ rık, tuhaf görünüyorlar. " Keşke ölseydiın. " Stanton'ı ilk gördüğünde tepkin ne oldu ? " diye sordu. "'Ne kadar da kibar görünüşlü bir bey' diye dü­ şündüm." 48

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

"Yalan söylüyorsun, değil mi? " "Evet! " "Gerçekten ne düşündün ? " '"Ne kadar d a kibar görünüşlü bir bey' diye dü­ şündüın, 'gazetelere de sarınmış. "' Pris düşünceli bir tavırla, "Yaşlı bir adam için fazla kaçıksın. O yüzden de ne düşündüğünün hiç bir önerni yok, " dedi. "Dinle Pris," dedirn, "Böyle devam edersen bir gün birisi levyeyle kafanı dağıtır, anlıyor musun ? " "Düşmanlık duygunla başa çıkamıyorsun değil ıni? Kendini bir başarısızlık abidesi olarak gördü­ ğün için olabilir mi bu ? Belki de kendine fazla sert davranıyorsun. Bana çocukluk hayallerini ve he­ deflerini anlat, ben de sana . . . " "Milyon dolar versen gene yapmam. " "Utanılacak şeyler ıni yoksa ? " Dikkatle beni incelemeye devam ediyordu. " Kendi kendinle utanılacak cinsel şeyler ıni yapıyordun, hani şu psikoloji kitaplarında yazan şeyler gibi? " Bayılacak gibi hissediyordunı. "Banıteline bastığıın belli," dedi Pris. "Anıa utanına. Nasılsa artık yapınıyorsun, öyle değil ıni? Yapıyor da olabilirsin ... hala evli değilsin, bu du­ ruında cinsel ihtiyaçlannı normal yollardan karşı­ layarnıyorsundur." Biraz bunun üzerine düşündü. "Acaba Sam seks konusunu nasıl hallediyor?" "Sanı Vogel ını? Biziın şoför? Şiındi Nevada, Reno'da olan? " "Hayır. Saın K. Barrows." '' Sen saplantılısın," dediın. "Düşüncelerin, ko­ nuşrnan, banyodaki ınozaiğin - Stanton' a duydu­ ğun ilgi." 49

PHILIP K. DICK

" Sirnulakrurn kesinlikle orijinal bir fikir," dedi. "Psikanalistin ne derdi acaba?" "Milt Horstowski mi? Ona anlattını. Fikrini söyledi zaten. " "Anlatsana, ne dedi? Bunun bir tür dengesiz ınanik güdü olduğunu söyledi, değil mi?" "Hayır, yaratıcı bir şeyler yaprnaın gerektiği konusunda hemfikiriz. Stanton'dan bahsedince beni tebrik etti ve 'umanın başarılı olur,' dedi. "Muhtemelen ona her şeyi kendi tarafından anla tmışsındır. " "Hayır, ona gerçeği anlattıın." "İç Sauaşı robotlarla yeniden canlandıracağını mı söyledin? " "Evet. O d a bunun çok özel bir fikir olduğunu söyledi. " "Tann aşkına ! Hepsi delirıniş." Pris uzanıp saçlannıı okşayarak "Herkes delir­ miş öyle mi oğlum ? Bir sen hariç ha?" dedi. Hiçbir şey diyemedinı. "Hayatı fazla ciddiye alıyorsun, " dedi Pris. "Ra­ hatla ve hayatın tadını çıkar. Sen anal tipsin. Gö­ rev adamı. Bırak da yaşlı büzgen kasların bir gev­ şesin ... B ak nasıl hissedeceksin. Sen aslında kötü çocuk olnıak istiyorsun; anal tipin gizli arzusu budur. Arzulan budur, ama görevlerini yapmak zorunda hissederler, bu nedenle de kılı kırk yanp sürekli şüphe ederler. Aynen senin bu konuyla il­ gili şüphelerinin alınası gibi. " " Şüphem yok. Sadece derin bir dehşete kapı­ lıyorum." Pris saçlarımı karıştırarak güldü. "Komik," dedim. "Bu aşın korkum yani." 50

sizi İNŞA EDEBİLİRİZ

Pris bir gerçeğe işaret ediyorınuşçasına "His­ settiğin şey aşın korku değil," dedi. "Dünyevi şeh­ vetin ufak bir parçası ki bu da gayet doğal aslın­ da. Bu şehvetin bir kısmını bana duyuyorsun, bir kısmını paraya, bir kısmını güce, bir kısnunı da üne. " İ şaret pannağıyla baş parmağını birbirine yaklaştırıp küçük bir miktar olduğunu gösterdi. "Hepsi bu kadarcık. Senin aşın dediğin o duygu­ ların toplamı bu işte . " Halinden memnun, tembel tembel bana bakıyordu. Yola devam ettik. Boise'ye ailemin evine vardığınuzda siınulak­ rumu aldık, yeniden gazeteye s ardık ve arabaya yerleştirdik. Ontario'ya geri döndük ve Pris beni ofise bıraktı. Dönüş yolunda çok az konuştuk; Pris içine kapannııştı. Benim de içim içiıni yiyordu; ona gücenmiştim ve çok endişeliydinı. Tavrıın onu eğlendirnıiş gibiydi. Yine de çenenıi kapaya­ cak kadar kafanl çalışıyordu. Ofise döndüğümde kısa boylu, koyu renk saçlı, tombul bir kadın beni bekliyordu. Ü zerinde kalın bir ceket, elinde de evrak çantası vardı. " B ay Ro­ sen ? " "Evet," dedim. Kadının mübaşir olabileceğini düşünüyordum. "Ben Bay Barrows'un ofisinden Colleen Nild. Bay Barrows buraya uğrayıp sizinle görüşrnerni istedi. Eğer vaktiniz varsa." Sesi kısık ve tereddüt­ lüydü ve birilerinin kuzeniymiş gibi görünüyordu. Kadına sandalyeyi gösterip karşısına oturdum ve tedbiri elden bırakmadan, "Bay B arrows ne is­ tiyor? " diye sordunı. 51

PHILIP K. DICK

"Bay Barrows, Bayan Pris Frauenzimrner için hazırladığı mektubun bir kopyasını da sizin için çıkarmamı istedi." Soğan zan kadar ince üç yap­ rak kağıt çıkardı; bulanık, soluk anıa doğru şekil­ de daktilo edildiği belli olan bir iş yazışması gö­ rüyordum. " Siz Boise'deki Rosen ailesisiniz değil mi? Siınulakrum üretmeyi teklif edenler? " Mektuba şöyle bir baktığımda defalarca Stan­ ton kelimesinin geçtiğini gördüm ; Barrows , Pris'in sirnulakrumla ilgili bir mektubuna yanıt yazınış­ tı. Arna Barrows'un tarn olarak ne düşündüğünü anlayarnıyordurn; konuyu çok dağıtmıştı. Derken mevzuyu anlayıverdinl. Barrows , Pris'i yanlış anlanlıştı besbelli. Bo­ ise'deki fabrikamızda imal edilecek elektronik sirnulakrunllarla İ ç Savaşı yeniden canlandırma fikrinin okulları geliştirip çölleri tanına açmak gibi yurtsever bir çaba, bir sivil teşebbüs olduğu­ nu sanrnıştı. Bunun bir iş teklifi olduğunu anla­ mamıştı. Evet, aynen öyleydi; Barrows Pris 'e bu fikri için, bu fikri kendisine anlattığı için teşekkür ediyordu . . . ancak insanların her gün bu tür fikir­ lerle geldiğini ve halihazırda zaten-bir dizi değerli projeye katkıda bulunduğunü söylüyordu. Mesela bugünlerde vaktinin çoğu kısmını Oregon'da bir yerdeki savaş dönemi yapılan toplu konut proje­ sinin itibarını zedelemeye çalışan kişilerle nıüca­ dele ederek geçiriyorrnuş. Yazdıkları bu noktada o kadar belirsizleşiyordu ki ipin ucunu tamamen kaçırdım. "Bu bende kalabilir nıi ? " diye sordum Bayan Nild'e. 52

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

"Elbette. Bir de herhangi bir yorunıunuz varsa , emin olun Bay Barrows söyleyeceğiniz her şeyle ilgilenecektir." "Ne kadar zaınandır Bay Barrows için çalışı­ yorsunuz ? " diye sorduill . "Sekiz senedir, B ay Rosen." Sesinden mutlu ol­ duğu anlaşılıyordu. , "Gazetelerin dediği gibi milyarder mi? , " Sanınnl Bay Rosen. " Gözlük camlarının irileştirdiği kahverengi gözleri parladı. "Çalışanlarına iyi davranıyor nıu ? " Yanıt vermeden gülümsedi. "B arrows'un mektupta bahsettiği şu Yeşil Şef­ tali Tepesi konut projesi nedir?" diye sordum. "Pacific Northwest'in en büyük toplu konut projesi Büyük Beklentiler Konut Proj esi için kul­ landığımız bir ifade. Bay Barrows hep bu ifadeyi kullanır, gerçi önceden alay etmek için böyle der­ lerdi. Evlerin yıkılill a sını isteyenler dalga geçmek için oraya Yeşil Şeftali Tepesi diyorlar. B ay B ar­ rows da orada yaşayan insanlar kendilerini aşağı­ lanmış hissetmesinler diye, onları korumak adı­ na bu ifadeyi kendisi kullanmaya b aşladı. Orada yaşayanlar da bu tavnnı takdir ediyorlar. İ stimlak uygulamalannı engellediği için Bay B arrows ' a te­ şekkür inızası toplaınışlar, nerdeyse iki bin imz a . " "Yani orada yaşayanlar evlerin yıkılmasını is­ temiyor, öyle Ill i ?" "Hayır. Kesinlikle yaşadıkları yere çok bağlılar. Birkaç iyi niyetli reformcu kalkıp ortalığı karış­ tırmış işte, aralannda ev hanımları, bir de kendi 53

PHILIP K. DICK

mülklerinin değerini artırmaya çalışan sosyetik simalar üyeleri var. O bölgenin bir tür golf kulü­ bü ya da onun gibi bir şeye çevrilmesini istiyorlar. Kendilerine Daha İyi Konutlar İsteyen Northwest­ li Yurttaşlar Komitesi adını vermişler. Başlannda B ayan Devorac diye biri var." Oregon gazetelerinde kadınla ilgili haberler okuduğuınu hatırlıyorduın; sosyetik çevrelerde gözde bir tipti, sürekli sosyal sorumluluk proje­ lerine katılıyordu. Fotoğrafı gazete eklerinin baş sayfasından hiç eksik olınuyordu. "Bay Barrows neden bu konut bölgesini kurtar­ ınak istiyor?" diye sorduın. "Aınerikan va tandaşlannın haklarından mah­ rurn kalnıalarına çok öfkeleniyor. Orada yaşayan­ ların çoğu fakir insanlar. Gidecek bir yerleri yok. B ay B arrows onların ne hissettiklerini anlayabili­ yor çünkü kendisi de yıllarca pansiyonlarda yaşa­ ınış . . . Ailesinin dururnunun iyi olmadığını, para­ sını kendi başına çalışıp çabalayarak kazandığını biliyor ınuydunuz?" "Evet," dedinı. Konuşınaya devam etıneıni bekliyor gibiydi, bu nedenle "Artık milyarder ol­ masına rağınen kendini hala işçi sınıfıyla özdeş­ leştirmesi çok hoş , " dedinı. " B ay Barrows parasının çoğunu gayrinıenkul­ den kazandığı için insanlann yaşayacak doğru düzgün bir ev bulmak için verdikleri mücadelede karşılaştıkları sorunlanda biliyor. Silvia Devorac gibi sosyetik hanımlar için Yeşil Şeftali Tepesi sa­ dece göz zevkini bozan bir dizi eski binadan iba­ ret; aralarından biri bile içeri girip bakmamıştır, böyle bir şey yapmak akıllarına gelrnez." 54

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

"Biliyor musunuz ? " dedim. "Bay B arrows hak­ kında bunları duyunca rnedeniyetirnizin hala çökmediğini düşünüyoruın. " İ çten bir şekilde gülümsedi. " Stanton sirnulakrurnu hakkında ne biliyorsu­ nuz ? " diye sorduın. "Fabrikanızda üretildiğini biliyorurrı. B ayan Frauenzimıner herrı rrıektubunda heın de tele ­ fonda bundan bahsetınişti. Aynca B ay B arrows bana Bayan Frauenzirnıner'in Stanton sirnulak­ rurnunu Greyhound otobüsüne bindirip tek başı­ na Seattle'da dolaştırmayı düşündüğünü söyledi. Bay Barrows şu anda Seattle 'da. Böylece sirnulak­ rurnun dikkat çekrrıeden insanlann arasına karı­ şabildiğini gösterecekmiş ." "O aynk sakalına ve üzerindeki kıyafetlere rağrrıen mi? " "Onları bilıniyordurn . " " Sirnulakrum muhtemelen otobüs garından Bay Barrows 'un ofisine giden en kısa yol konu­ sunda taksi şoförüyle tartışrnaya girecektir. Bu da insana ne çok benzediğini gösteren bir başka kanıt olur. " Colleen Nild "Bundan B ay B arrows 'a bahsede­ rim," dedi. "Rosen elektronik orgunu ya da klavsenleri bi­ liyor musunuz ?" "Emin değilinı. " "Boise' deki Rosen fabrikası piyasadaki e n iyi elektronik orgu üretiyor. Bizinı orgunıuz Hanı­ rnerstein Duygudurum Orgundan çok daha iyi, o org rnodifiye flüt sesine benzeyen bir tür gürültü çıkarmaktan başka bir işe yaranuyor. 55

PHILIP K . DICK

"Bunu da bilıniyordum," dedi Evli ya da bekar olabilecek Bayan Nild. "Bay Barrows' a bundan da bahsedeyim. Müziği hep çok sevnıiştir. " Ortağım kahve molasından döndüğünde ben hala Barrows'dan gelen mektubu okuyordunı. Mektubu ona gösterdim. " Barrows , Pris'e ınektup mu yazmış , belki de işi aldık Louis. Olabilir mi? Dernek ki sadece Pris 'in hayal ürünü değilmiş. Tannın, adamı an­ lamak gerçekten zor; ne diyor peki? Stanton ile ilgileniyor mu ilgilenmiyor ınu? " "Barrows bu aralar taınarnen kendi projesiyle meşgul olduğunu söylüyor, şu Yeşil Şeftali Tepesi denilen konut projesi." "Ben de kalınıştırn orada," dedi Maury. "Ellile­ rin sonunda." "Nasıl bir yer peki ? " "Tam bir cehennem, Louis. O çöplüğü yakıp yok etmeliler; kibriti çakacaksın, başka kurtuluşu yok." " Senle aynı fikirde olan bazı gönüllü hayırse­ verler varınış . " Maury kısık, gergin bir sesle , "Eğer orayı yaka­ cak birini arıyorlarsa, ben onlara yardımcı olabili­ riın. Adımı yazdır. Oranın sahibi de Sam Barrows" dedi. "Haa," dedim. "O evlerin kiralanndan servet kazanıyor. Ge­ cekondu kiralaill a k dünyanın en çok para getiren işlerinden biri; yaptığın yatınından yüzde beş yüz altı yüz civarında kar alıyorsun. Neyse, sanının kişisel fikirleriill i zi işe kanştırmamalıyız. Bar56

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

rows dolandırıcının teki olsa da yine de zeki bir iş adamı ve sirnulakrurnu paslayacak en doğru kişi. Ama sen mektupta teklifimizi geri çevirdiği­ ni söylüyorsun, öyle nıi ? " " İ stersen kendin arayıp öğren. Anlaşılan Pris onu aramış. " Maury ahizeyi kaldırıp numarayı çevirdi. "Bekle, " dediın. Bana ters ters baktı. " İ çimde bir his var. Bu işin sonu kötü olacak. " Maury ahizeye doğru "Bay B arrows," dedi. Telefonu elinden kapıp kapattım. Maury öfkeyle bağırdı. " Sen ne ödlek bir adam­ sın ! " Ahizeyi kaldırıp numarayı tekrar çevirdi. " Santral, deınin hat kesildi, " dedi. Etrafa bakınıp mektubu arıyordu; Barrows'un numarası mek­ tubun üzerinde yazıyordu. Mektubu buruşturup, top yaptım ve odanın diğer tarafına doğru attım. Maury bana küfredip ahizeyi sertçe kapattı. İ kimiz de nefes nefese kalmış, birbirimize ba­ kıyorduk. "Senin derdin ne ? " dedi Maury. "Bu türden bir adarna bulaşınamız gerektiğini düşünüyorurn," dediill . "Ne , ne türden bir adammış ? " "Tannlann yok etill e k istediklerinde önce de­ lirttiği türde bir adaill ! Bu söylediğim Maury'yi sarsill ı ş görünüyordu. "Ne demeye çalışıyorsun ? " diye geveledi. "Benİill kaçığın teki olduğuill u düşünüyorsun, değil mi? O acayip kliniklerden birinde olrnaill gerektiğini düşünüyorsun. Belki de öyledir. Ama ne olur57

PHILIP K. DICK

sa olsun bu işi yapmaya kararlıyım." Yanımdan geçip fırlattığım kağıdı aldı, düzeltti ve üzerinde yazan nurnarayı ezberleyip telefona döndü yine. "Bu bizim sonumuz olacak," dedim. Biraz bekledik, ardından Maury "Merhaba,'' dedi. "Bay Barrows ile görüşrnek istiyordum. Ben Ontario, Oregon'dan Maury Rock." Biraz daha bekledik. "Bay Barrows ! Ben Maury Rock." Pis pis sıntı­ yordu; öne doğru eğilip, dirseğini bacağına yasla­ dı. "Kızırrı, Pris Frauenzirnrner' a yazdığınız mek­ tup bende efendinı . . . Mektup, dünyayı yerinden oynatacak icadınıızla, Lincoln'ün Savaş Bakanı Edwin McMasters Stanton'ın kopyası olan elekt­ ronik sinıulakrunıla ilgili. " Bir sessizlik oldu, Ma­ ury boş boş bana bakıyordu. "Efendirrı, projeyle ilgileniyor musunuz ? " Bir sessizlik daha, bu kez denlinkinden daha uzundu. Kendi kendime , bu satışı yapamayacaksın, Maury diyordunı. "Bay Barrows," dedi Maury. "Evet, kastettiğiniz şeyi anlıyorunı, anıa belki gözden kaçırmış olabi­ lirsiniz diye bir de ben izah edeyim." Konuşma bana hiç bitnıeyecekrniş gibi gelen bir süre boyunca devaın etti. Nihayet Maury ada­ rna teşekkür etti, iyi günler diledi ve telefonu ka­ padı. "Reddedildin, " dedirn. Bitkin bitkin bana baktı. "Vay canına," dedi. "Ne diyor? " "Mektupta ne diyorsa onu diyor. Bunu ticari bir iş olarak görmüyor. Biziın yurtsever bir orga58

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

nizasyon olduğumuzu sanıyor. " Neler olduğunu anlaınıyorrnuş gibi başını salladı, "Dediğin gibi, " dedi. "Reddedildim. " "Çok kötü oldu," dedim. "Belki de böylesi daha iyidir," dedi. Ama bunu tamamen teslirn olrnuş bir ses tonuyla söylemiş­ ti; söylediğine inanıyormuş gibi bir hali yoktu. Bir gün yeniden deneyecekti. Hala urrıudu vardı. Birbirimizden ilk günkü kadar uzaktık.

59

!t< ı

t.·,�; . . ,..ft

�;:

Sonraki iki hafta boyunca Maury Rock'ın Rosen elektronik orgun çöküşüyle ilgili öngörüleri ger­ çekleşmeye başladı. S atışa çıkan bütün kamyon­ lar aynı haberi veriyordu, ancak birkaç tane org satılıyordu . Aynca Haınmerstein şirketi duygu­ durunı orglarından birini bin dolardan düşük fi­ yata satmaya başlamıştı. Elbette bu fiyata nakli­ ye ya da montaj dahil değildi, ama yine de bizim için kötü haberdi. Bu sırada Stanton arada sırada ofise geliyor­ du. Maury kaldırımdan gelip geçenler için teşhir s alonu yaptırıp Stanton' a klavsenleri göstertme­ yi düşünüyordu. Binanın girjş katında değişiklik yapılması için bir müteahhit çağırması gerekti, gelip benden de izin istedi. Çalışma başladı. Stan­ ton yukarıda ufak tefek işler yapıyor, Maury'ye yazışmalarda yardım ediyor, teşhir salonu ta­ mamlandığında kendisinin ne iş yapacağını an­ lamaya çalışıyordu. Maury, Stanton'ın sakalının kesihnesini önerdi, arna aralarındaki tartışmanın ardından Maury bu fikrinden vazgeçti ve Stanton uzun beyaz favorileriyle takılmaya devarrı etti. 60

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

Stanton'ın etrafta olınadığı bir gün Maury bana şöyle dedi, "Kendi kendini sergileteceğirn ona. Bu minvalde bir satış konuşnıası hazırlıyorurn, bit­ mek üzere . " Satış konuşrnasını Stanton'un yö­ netici rrıonad beynine delikli talirnat şeridi biçi­ minde yüklemek niyetindeydi. B öylece favoriler konusunda yaşanan türden bir tartışnıa yaşan­ mayacaktı. Maury aynca ikinci bir simulakrunı hazırlığıy­ la meşguldü. İ kinci simulakrum MASA'nın kam­ yon tamir atölyesinde, çalışnıa tezgahlarının bi­ rinin üzerinde ınonte ediliyordu. Perşembe günü hayatınuzın yeni gidişatı � ı belirleyen güçler onu görmeme izin verdiler. Karşırnda duran şeyi içimde bir sıkıntıyla in­ celerken "Bu kim olacak peki ? " diye sordunı. Gördüğünı şey sarmal bobinlerden, kablolardan, birtakım şalterlerden ve buna benzer şeylerden oluşmuş büyük bir mekanizmadan ibaretti. Bü­ tün mekanizma alürrıinyum bir panele rnonte edilmişti. Bundy rrıerkezi rrıonad birimini test ediyordu; elindeki voltınetreyi kabloların ıçıne sokmuş üzerinde göstergeye bakıyordu. Maury, "Bu Abraharn Lincoln," dedi. " Sen kafayı yemişsin . " "Hiç d e değil. Gelecek ay Barrows 'u ziyarete gittiğimde yanınıda büyük bir iş olsun istiyorum. " "Anladım, " dedim. "Bana bundan bahsetme­ miştin." "Vazgeçeceğimi ıni sandın ?" "Hayır," dedirn. "Vazgeçmeyeceğini biliyor­ dum; seni tanıyorum." " İ çimden bir ses bu iş iyi gidecek diyor." 61

PHILIP K. DICK

Ertesi gün öğleden sonra bir süre sıkıntıyla kafa patlattıktan sonra telefon rehberinden Dok­ tor Horstowski'nin nunlarasını buldum. Pris'in psikiyatrının ofisi Boise'nin daha iyi bir semtin­ deydi. Adamı arayıp en kısa sürede randevu al­ mak istediğiıni söyledinl. Hemşire " Sizi kimin tavsiye ettiğini sorabilir miyim?" diye sordu. Tiksintiyle "Bayan Priscilla Frauenzimmer," dedim. "Tanıam, Bay Rosen; Doktor Horstowski sizi yarın saat bir buçukta bekliyor. " Teknik olarak yeniden yola çıkmam, kamyon­ lanınızı karşılayacak adam ayarlamanı gereki­ yordu. Aynca güzergah belirleyip, gazetelere ilan vermem lazıındı. Ama Maury, Sam Barrows 'u aradığından bu yana bana bir şeyler olmuştu. Belki de babamın durunıundan ötürü böy­ le hissediyordum. Stanton'ı görüp, onun insana benzeyen bir makine olduğunu anladığından bu yana giderek güçten düşınüştü. Her sabah yaptığı gibi fabrikaya gitrrıek yerine genellikle evde ka­ lıyor, televizyonun karşısındaki koltukta iki bük­ lüm oturuyordu. Yüzünde sıkıntılı bir ifade vardı ve kafası bulanık gibiydi. Maury'ye bundan bahsettim. "Zavallı ihtiyar," dedi Maury. "Louis, sana bunu söylemekten nefret ediyorum, anla Jerorne güçten düşüyor. " " Farkındayım. " "Daha fazla mücadele edebileceğini sanmıyo­ rurrı . " "Ne yaprrıamı önerirsin ?" 62

sizi İNŞA EDEBİLİRİZ

"Onu piyasadaki arbededen, rekabetten uzak tut. Annene, kardeşine sonıp Jerome'un bugüne kadar yapınak istediği bir hobisi var nuyrnış öğ­ ren. Belki Fokker Triplane ya da Spad gibi Birinci Dünya Savaşında kullanılan uçakların modellerini yapmak ister. Bu konuyla ilgilenmen lazım Louis, yaşlı adanun hatın için. Haklı mıyun, dostunı ?" Başınu evet anlamında salladım. Maury "Bu biraz da senin hatan, " dedi. "Onun­ la doğru düzgün ilgilenmedin. İ nsan yaşlanınca desteğe ihtiyacı olur. Maddi destekten bahsetnıi­ yonırrı; kastettiğim -hay lanet olsun- kastettiğim ınanevi destek." Ertesi gün Boise'ye gittinı ve saat bir yirmide arabaını ıniınar tasarımı, modern ofis binasının önüne park ettiın. Doktor Horstowski beni ofisine götürmek için koridora çıktığında, karşımda yumurtadan yapıl­ rrıış bir adaın olduğu hissine kapıldını. Adamın gövdesi yuvarlaktı; kafası yuvarlaktı; ince çerçe­ veli yuvarla � gözlükler takmıştı ve sanki yuvar­ lanıyorınuşçasına yuınuşak bir akış içinde yürü ­ yordu. Sesi d e yuınuşak, pürüzsüzdü. Arna ofise girip sandalyeye oturduğumda onu daha yakın­ dan görme şansıın oldu ve o zaman o ana kadar fark etınediğiın bir şey gördüm; bir papağan ga­ gası kadar düz ve sivri bir burnu vardı. Sadece bu da değildi, sesinde bastınlnuş bir sertliğin yırtıcı­ lığını duyabiliyorduın. Elinde çizgili bir bloknot ve kalemle karşıma oturdu. Bacak bacak üstüne attı ve rutin, sıkıcı sanılar sormaya başladı. 63

PHILIP K. DICK

Nihayet zar zor duyulan ama net bir sesle "Beni neden görmek istemiştiniz ?" diye sordu. "Eee, şöyle bir sorunum var. MASA İ Ş ORTAK­ LI G I adlı bir şirketin ortağıyım. Ve ortağımla onun kızının bana karşı olduklarını ve arkamdan bir iş çevirdiklerini hissediyorum. Ailemin itibarını ze­ deleyip onları yok edeceklerini düşünüyorum. Ö zellikle de babam Jerorne'u, kendisi artık çok yaşlı, böyle bir şeyle başa çıkacak kadar güçlü ya da sağlıklı değil. " "Nasıl bir şeyle ? " " Rosen klavsen ve elektronik org fabrikasını ve bütün perakende sistemimizi kasten ve acı­ ınasızca yok edecekler. Ü stelik bunu insanlığı kurtarmak ya da Rusları yenmek gibi delice, gös­ terişli bir amaç uğruna yapıyorlar; dürüst olmak gerekirse amacı ben de taın anlayarnıyorum. " "Neden anlayaınıyorsun ? " dedi. Kalemiyle bir şeyler karalıyordu. " Çünkü günbe gün değişiyor, " dedim ve durduın . Kalenı de durdu. "Beni çare­ siz bırakmak için tasarlanmış gibi. Sonuçta işin başına Maury geçecek ve hatta belki fabrikanın da başına o geçecek. Ayrıca Seattle'dan Sam K. B arrows adlı son derece ze�gin, güçlü ve şeytani bir adam da bu işin içinde. Muhterrıelen adamın fotoğrafını Look dergisinin kapağında görnıüş ­ sündür. " Bunları söyledikten sonra sustunı. "Devam et, " dedi. Kelimeleri sanki konuşmayı öğretiyormuş gibi tek tek telaffuz ediyordu. "Aynca bu iş ortağımın kızının başının altın­ dan çıktı ve kız hakkında söyleyebileceğim tek şey demir gibi sert, vicdan yoksunu, tehlikeli bir eski psikopat olduğu. " Beklentiyle doktora bakı64

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

yordum ama hiçbir şey demediği gibi görünür bir tepki de vermedi. "Pris Frauenzimmer," dediın. Adam başını salladı. " Sizin fikriniz nedir?" diye sordum. Dilini dışarı çıkarıp, aşağı uzatan Doktor notla­ nna baktı, "Pris dinamik bir kişiliktir, " dedi. Ben beklemeye devanı ediyordurrı, ama anla­ şılan söyleyeceği bundan ibaretti. "Sizce bunlar benim kafamda mı ? " diye sor­ dum. "Sizce tüm bunları yapmaktaki amaçlan ne ? " dedi. Bu soru karşısında � falladım. "Bilmiyorum," dedim. "Bunu bulmak benim işim mi? Aynca ne olacak, simulakrurnu Barrows'a satıp, servet yap­ mak istiyorlar. Sanırım bir de prestij ve güç kazan­ mak derdindeler. Manyakça hayalleri var işte. " "Ve siz d e onlara karşı çıkıyorsunuz. " "Doğru," dedirn. " Sizin böyle hayalleriniz yok." "Ben gerçekçi biriyim. En azından öyle olmayı deniyorum. Bence Stanton denilen o varlık - bu arada onu gördünüz mü ?" "Pris bir defa yanında getirmişti. Biz seanstayken o da bekleme odasında oturdu. " "Ne yaptı peki?" "Life dergisini okudu." ''Tüyleriniz diken diken olmadı rrıı? " "Sanmıyorum." "O ikisinin, yani Maury ve Pris'in bu denli ya­ pay ve tehlikeli bir şey hayal etmiş olrnalan sizi korkutmadı nu?" Doktor Horstowski omuz silkti. 65

PHILIP K . DICK

,, "Tannm, dedim acı acı, "İzole edilmişsin ta­ bii, burada ofisinde güvendesin. Dünyada neler olup bittiği urnurunda mı sanki?" Doktor Horstowski bana bakıp kaçamak ama kendinden rnernnun bir halde gülümsedi. Bu da beni fena halde kızdırdı. "Doktor," dedim. " Sana olup biteni anlatayım. Pris sana korkunç bir oyun oynuyor. Beni bura­ ya o gönderdi. Ben de Stanton gibi bir simulak­ rurnurn. Bunu söylemernern gerekirdi ama daha fazla devanı ederneyeceğirn. Ben elektrik devrele­ rinden ve röle anahtarlarından meydana gelmiş bir rnakineyiın. Tüın bunlann ne denli korkunç olduğunu anlıyor ınusunuz ? Bunu size bile yapa­ biliyor. Şirndi ne diyeceksiniz bakalırn ?" Doktor Horstowski yazınaya ara verip "Evli ol­ duğunuzu söyleıniştiniz , değil mi? " dedi. "Evliy­ seniz eşinizin adı, yaşı, bir de ınesleği ve de doğ­ duğu yer. " " Evli değilim. Bir kız arkadaşınl vardı. Gece ku­ lübünde şarkı söyleyen İ talyan bir kız. Uzun boy­ luydu. Siyah saçlan vardı. Adı Lucrezia'ydı ama ona Miıni dememizi isterdi. Sonra tüberkülozdan öldü. Biz aynldıktan sonra oldu bu. Çok kavga ederdik. " Doktor söylediklerimi dikkatle yazıyordu. " Soruınu yanıtlaınayacak mısın? " dediın. Durum uınutsuzdu. Doktor, ofisinde oturup Life dergisini okuyan simulakruına karşı bir tepki verınişse bile bunu bana söylemeyeceği ortaday­ dı. Belki de hiç tepki verrrıeınişti; belki de karşı­ sında oturanın ya da bekleme odasında oturup dergilerini okuyanların kinı olduğuyla ilgilenmi66

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

yordu. Belki de çok uzun zaman önce ofisinde gördüğü herhangi birini ya da bir şeyi öylece ka­ bul etlll eyi kendine öğretmişti. Ama en azından ondan Pris'le ilgili bir şeyler öğrenmeyi ulll m uştum ki bence Pris siınulak­ rumdan daha beter bir şeytandı. "45 'lik bir tabancanı ve ınerıninı var," dedinl. " İ htiyacım olan tek şey bu; nasılsa fırsat çıkar. Bu kızın bana yaptığı kötülüğün aynısını bir başkası­ na yapması an lll e selesi. Tann şahidinldir, o kızı ortadan kaldırmayı kutsal görevim sayıyorunl . " Beni dikkatle inceleyen Horstowski, " Sizin d e dediğiniz gibi esas sorununuz ki bunu d o ğru ifade ettiğinizi düşünüyorum, .hissettiğiniz düşmanlık; son derece sessiz, ne yapacağını bilemeyen bir düşmanlık bir çıkış yolu anyor ve bu düşmanlığı ortağınıza ve onun on sekiz yaşında kendi sıkıntı­ larına çözünı bulnıak için elinden geleni yapına­ ya çalışan kızına karşı hissediyorsunuz. " Bu şekilde söylenince kulağa pek de hoş gelıni­ yordu. Dediğine göre beni rahatsız eden karşıın­ daki düşman değil, kendi duygulanındı. Aslında düşman yoktu. Sadece benim duygusal yaşantım vardı ve bu duygusal yaşantı bastınlınış ve yad­ sınmıştı. "Peki beninı için ne yapabilirsiniz ? " diye sor­ dum. "Gerçekliğinizi hoşunuza gidecek şekilde de­ ğiştireıneın, arna onu anlaınanıza yardılll c ı ola­ bilirim. " Masasının çekınecelerinden birini açtı; öbek öbek yığılrnış kutuların, şişelerin, kağıt zarf­ ların içine doldurulnıuş haplar dört bir tarafa da­ ğılmıştı. İ laç numunelerinin biriktirildiği bir faı:e 67

PHILIP K . DICK

deliği gibiydi. Horstowski çekıneceyi biraz karış­ tırdıktan sonra ufak bir şişe çıkarıp kapağını açtı. "Size bunları verebilirim. Günde iki tane alın. Bir tane sabah uyandığınızda, bir tane de uyumadan önce . Hubrizine . " Şişeyi bana verdi. Şişeyi cebime attıın ve "Bu ne işe yarayacak?" diye sordum. "Mesleğiniz gereği Duygudurum Orgunun ça­ lışına prensibini bildiğinize göre size ilacın etkisi­ ni izah edebiliri � diye düşünüyoruın. Hubrizine beyindeki septal bölgenin ön kısmını uyanr. Bu bölgenin uyanlınası çok daha hareketli, neşeli olacağınız anlarrıına gelir; aynca işleri oluruna bırakırsanız her şeyin yoluna gireceğine inanma­ ya başlarsınız. Düzenlemesi Haınmerstein Duy­ gudururn Orgu gibidir." Bana katlanmış, ufak bir kağıt parçası uzattı; üzerinde Hanunerstein or­ gun ayarları gösteriliyordu. "Ama ilacın etkisi çok daha yoğundur; bildi­ ğiniz gibi, Duyguduruın Orgunun yarattığı duy­ gulanım şokunun kapsamı yasayla ciddi ölçüde sınırlanmıştır." Düzenleıneyi ciddiyetle okudum. Tannın ! No­ taya çevrildiklerinde Beethoven'ın 16. kuarteti­ nin açılış kısmına çok benziyordu. Beethoven'ın Ü çüncü Dönemine düşkün alanlan nasıl da hak­ lı çıkarıyordu . Rakamlara bakmak bile kendimi daha iyi hissetrneıni sağlarnıştı. "Bu ilaçla müzik bile yapabilirim , '' dedim. "De­ nememi ister misin ? " "Hayır, teşekkürler. İ laç terapisi işe yaramaz­ sa teınporal loblarda kesme işleınine gidebili­ riz - elbette bu operasyonu kapsaınlı bir beyin 68

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

haritasına dayanarak yapacağız, operasyon San Francisco U. C. Hastanesinde ya d Mount Zion 'da yapılabilir; bizim burada tesisimiz yok. Kendi adı­ ma bu tip operasyonlardan uzak dunnayı tercih ederim, zira operasyon sırasında genellikle tern­ poral loblann bulunduğu kısının kurtanlarnadığı ortaya çıkıyor. Biliyorsunuz Hüküınet kliniklerin­ de bu operasyon artık uygulamıyor .. "Beyniınin parçalanrrıamasını tercih ederim, " dedirn. "Operasyonu yaptıran arkadaşlarım var .. . ama şahsen benim tüylerimi diken diken ediyor. Bir şey soracağım. Duygudururn Orgundaki dü­ zenlemesi Beethoven'ın Dokuzuncu Senfonisinin koro bölümüne denk gele � bir ilacınız var rrıı ? Horstowski "Hiç bakrnadırrı," dedi. "Duygudurunı Orgu çalarken en çok koronun 'Mus' ein Lieber Vater wohnen' kısnunı söylediği yeri seviyorunı. Kenıanlar ve koronun soprano kısmı çok yüksek perdeden, nıeleklerinkine ben­ zeyen sesleriyle 'Uberm Sternenzelt' diye karşılık veriyorlar. " "Parçayı o kadar iyi bilmiyorum," dedi Hors­ towski. "Göklerde bir Tann olup olınadığını soruyor­ lar ve koro çok yüksekten 'evet' diye yanıtlıyor, 'yıldızlar krallığının ötesinde . ' İ şte tanı bu kısmın farmakolojik karşılığını bulabilirseniz bana çok faydası olur diye düşünüyoruın. " Doktor Horstowski eline büyük, klasörlü bir defter alıp sayfalannı kanştırmaya başladı. " Kor­ kanrrı öyle bir hap bulamıyorum, ama bir de Hamnıerstein'da çalışan ınühendislere sorabilir­ siniz." 69

PHILIP K. DICK

"İyi fikir," dedim. " Şimdi Pris'le olan durumunuza gelince. Ben­ ce onu tehdit olarak görerek durunıu biraz abar­ tıyorsunuz. Aynca onunla ilişki kurmak zorunda değilsiniz, öyle değil mi? " Kurnaz kurnaz bana bakıyordu. " Sanının" dedim. "Pris size rrıeydan okumuş . O kışkırtıcı bir ki­ şiliktir. . . Muhterrıelen onunla tanışan kişilerin çoğu sizinle aynı hisse kapılacaktır. Pris'in insan­ ları kışkırtrrıa, tepki vermelerini sağlama yöntemi bu. Muhtemelen bilime duyduğu ilgi gibi . . . bir tür merak; insanları neyin harekete geçirdiğini gör­ rrıek istiyor. " Gülürrısüyordu. "Bu durumda," dedirn, " Ü zerinde çalıştığı de­ neği neredeyse öldürüyordu. " "Pardon ? " dedi, avcunu kulağına götürerek. " Evet, bir denek. B azen insanları böyle görür. Aına ben olsaın üstürne alınınazdıın. Olaylara tarafsız bakınanın neredeyse şart olduğu bir top­ lumda yaşıyoruz." Doktor Horstowski bunları söylerken bir taraf­ tan da randevu defterine not alıyordu. "Pris aklına geldiğinde ne düşünüyorsun?" diye sordu. " Süt," dedim. 11Süt mü ? " Gözlerini fal taşı gibi açılmıştı. 11 İ l­ ginç. Süt ... " "Buraya geri gelıneyeceğirn, " dedirn. " Bana kart vermenin bir anlaını yok. " Yine de randevu kartını aldını. "Vaktiıniz doldu, değil rn.i ?" "Maalesef, öyle" dedi Doktor. 70

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

"Pris 'in siınulakrumundan biri olduğumu söy­ lerken şaka yapmıyordum. Eskiden Louis Rosen diye bir vardı, artık yok. Sadece ben vanrn. Ve eğer bana bir şey olursa Pris ve Maury de benden bir tane daha yaratınak için gerekli taliınatlann olduğu bantlar var. Pris gövdeyi banyo fayansın­ dan yapıyor. Bayağı da iyi iş çıkarınış , değil rni? Sizi de kardeşim Chester'ı da kafıdırdı; hatta ner­ deyse babam bile inanacaktı. Babanun bu kadar mutsuz olınasının asıl nedeni bu; gerçeği tahmin etmiş alınası. " Bunlan söyledikten sonra başı­ ını hoşça kal anlamında s allayıp odadan çıktım, uzun koridoru, beklerne odasını geçerek dışarı adım attını. Ama sen Doktor Horstowski, sen asla tahmin edemeyeceksin, milyon yıl geçse bile, dediill ken­ di kendinıe. Seni ve senin gibileri kandırmakta üstüme yoktur. Chevrolet MagicFir� 'ırna atlayıp, ağır ağır ofise sürdüın.

71

Doktor Horstowski'ye bir simulakrum olduğumu söyledikten sonra bu fikri kafanıdan atamamış ­ tını . Bir zamanlar gerçek bir Louis Rosen vardı, ama artık yoktu ve onun yerini ben almıştım. Kendim de dahil olnıak üzere nerdeyse herkesi kandınyordunı. Bir sonraki haftada aynı şeyi düşünüyordum gerçi her geçen gün fikir biraz daha belirsizleşi­ yordu anıa tanıamen aklımdan çıkmış da değildi. Ö te yandan bunun gayet abes bir fikir olduğu­ nu, Doktor Horstowski'ye kızdığıın için böyle saç­ ma s apan konuştuğumu biliyordum. Bu fikrin üzerimdeki ilk etkisi gidip Edwin M. Stanton'a baknıa ihtiyacı duymak oldu; doktorun yanından ayrılıp ofise döndüğümde Maury'ye onu nerede bulabileceğimi sordum. "Bundy ona yeni bir bant besliyor" dedi Maury. "Pris, Stanton' a dair yeni bilgilerin bulunduğu bir biyografi bulmuş, onu yerleştiriyoruz. " Bunlan söyleyip elindeki rnektubu okumaya devam etti. Bundy'i atölyede Stanton'ın yanında buldum; 72

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

işini bitirmiş, Stanton'ı yeniden ınonte ediyordu. Montaj işi de bitince ona sorulara sorill a ya baş­ ladı. "Andrew Johnson Birliğe ihanet etmiştir çün­ kü isyancı eyaletleri . . . " Bundy beni görünce dur­ du. "Selam Rosen. " "Şu şeyle konuşınak istiyoruın. Tamam mı? " Bundy atölyeden çıkıp beni Stanton'la baş başa bıraktı. Stanton kahverengi kumaş örtüyle kaplanınış bir koltukta oturuyordu, kucağında açık bir kitap vardı ve bana dik dik bakıyordu. "Beyefendi," dediın. "Beni hatırlıyor musu­ nuz ? " "Evet efendiın. Hatırlıyoruın. Idaho, B oise' den Sayın Louis Rosen. Babanızın evinde çok güzel bir gece geçirdiğimi anımsıyoruın. Kendisi iyi mi? " "Olmasını istediğinı kadar iyi değil. " "Ne yazık. " " Size bir sorunı olacaktı. 1800'lerde doğmuş olrnanıza rağmen 1982 yılında hala hayatta al­ ınanız size biraz tuhaf gelrrıiyor rrıu? Ve arada bir düğrrıenize basılması ve bu şekilde açılıp kapatıl­ manız biraz acayip değil mi? Peki ya transistör ve rölelerden meydana gelmiş olınanıza ne demeli? Eskiden böyle değildiniz , çünkü 1800'lerde tran­ sistor ya da röle diye bir şey yoktu. " Durup vere­ ceği tepkiyi bekledim. "Evet," dedi Stanton, "bunlar acayip şeyler. Burada bir kitabım var." Elindeki kitabı gösterdi. " Sibernetik bilimi üzerine ve bilimin bu dalı kafa kanşıklığıma ışık oldu." Duyduklarım beni heyecanlandırmıştı. "Kafa kanşıklığınıza mı! " 73

PHILIP K. DICK

" Evet efendim. Babanızlayken benim için şa­ şırtıcı olan bu konular üzerine konuştuk. Kısacık ömrümü düşünüyorum da, önünde ve arkasında uzanan sonsuzluk tarafında yutulmuş, doldurdu­ ğum ya da gördüğüm o ufacık alan bilmediğim evrenlerin sonsuz sınırlılığıyla kuşatılmış. Kor­ karım o evrenleri bilıneyen sadece ben değilim, onlar da beni tanımıyorlar. " " Sanının öyle," dedim. "Korkuyoruın beyefendi ve orada değil de bu­ rada olduğumu görünce hayret ediyorum. Zira orada değil de burada, sonrada değil de şiındide olmak için bir sebep göreıniyorum." "Bir sonuca varabildiniz mi? " Stanton gırtlağını temizledi, ardından d a ce­ binden düzgünce katlanınış keten bir ınendil çı­ kanp dikkatle burnunu sildi. "Bana öyle geliyor ki zaman tuhaf sıçrayışlarla ilerliyor; aradaki çağ­ lan atladığı oluyor. Ama bunu neden ya da nasıl yapıyor, işte bunu bilmiyorum. Belirli bir noktada zihin daha fazlasını idrak edemiyor. " "Beninı teorimi duyrnak ister nıisiniz ?" "Evet efendiın." "Bence artık Edwin M. Stanton ya da Louis Ro­ sen diye birileri yok. Bir zamanlar vardılar, ama öldüler. Biz s adece ınakineyiz. " Stanton bana dikkatle baktı; yuvarlak, kınş kı­ rış yüzü çarpılmış gibiydi. "Bu söylediklerinizde doğruluk payı olabilir, " dedi. "Ve , " dediın, "Bizi Maury Rock ve Pris Frauen­ zirnıner tasarladı. Bob Bundy de üretti. Şimdi de Abe Lincoln simulakruınunun üzerinde çalışıyor­ lar. " 74

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

Yuvarlak, kınş kınş surat asıldı. " S ayın Lincoln öldü." "Biliyorum. " "Onu geri mi getireceklerini söylüyorsunuz ? " "Evet," dedim. "Neden ?" "Barrows 'u etkilernek için. " "Barrows da kim? " Yaşlı adamın sesinde öfke vardı. "Washington, Seattle'da yaşayan bir multi ­ rnilyoner. Ernlak sirnsarlan b u adamın etkisiyle Ay'ı parsellerneye başladılar. " "Arteınus Ward'u duyrnuş nıuydunuz ? " "Hayır," dedinı. "Eğer Bay Lincoln diriltilirse B ay Ward'ın ya­ zılarından bitip tükennıek bilnıeyen nıizahi seç­ kilere maruz kalacaksınız," dedi. Stanton sonıur­ tarak kitabını aldı ve okumaya devaın etti. Yüzü kıpkınnızıydı ve elleri titriyordu. Yanlış bir şey söylediğiın ortadaydı. Gerçekte Edwin M. Stanton hakkında fazla bil­ gim yoktu. Bugünlerde herkes Abrahanı Lincoln'e hayranlık duyduğu için Stanton'ın Lincoln ile il­ gili duygula_n nın farklı olabileceği aklınıa gelnıe­ mişti. İ şte bazı şeyleri yaşayarak öğreniyorsunuz. Neticede siınulakrurnun tutumu bir asırdan uzun zarrıan önce şekillenmişti ve bu kadar eskiye da­ yanan bir tavn değiştirmek için yapabileceğiniz fazla bir şey yoktur. İ zin istedim -Stanton yüzüme şöyle bir bakıp, başını sallarrıakla yetindi- ve sokağın sonun­ daki kütüphaneye gittim. On beş dakika sonra Britannica'yı alıp ınasaya koydurrı, Lincoln, Stan­ ton ve İ ç Savaşı incelemeye koyuldum. 75

PHILIP K. DICK

Stanton üzerine yazılmış olan makale kısa aına ilginçti. Stanton bir süre sonra Lincoln'den nefret etmeye başlamıştı; yaşlı adam bir De­ mokrattı, yeni kurulan Cuınhuriyetçi partiye gü ­ venmiyor, onlardan nefret ediyordu. Makalede Stanton sert mizaçlı biri olarak tasvir edilmişti ki bunu ben de fark etmiştim ve Stanton'ın ge­ nerallerle , özellikle de Sherman ile sık sık ağız dalaşına girdiği anlatılıyordu. Ama Stanton'ın işinde son derece iyi olduğu ; hileli işlerin hak­ kından geldiği ve birliklerin iyi bir donanıma s ahip olmasını sağladığı da yazıyordu. Savaşın sonunda 800.000 askeri terhis etmişti ki son de­ rece çetin geçen, kanlı bir İ ç Savaştan sonra bu taill bir başarıydı. Lincoln ölene kadar sorun çıkmamıştı. Stanton ve Başkan Johnson arasında bir süredir devam eden bir çekişme vardı; işin aslı Kongre yöneti­ mi ele geçirecek ve tek yönetici olacak gibi görü­ nüyordu. Makaleyi okudukça yaşlı adamın nasıl biri olduğu da kafanlda iyice oturuyordu. Adam gerçek bir kaplandı. Sinirli bir tabiatı, sivri bir dili vardı. Johnson'ı s af dışı bırakıp askeri bir diktatör olarak yerini alill a sına ramak kalınıştı. Ama Britannica, Stanton'ın tepeden tırnağa dürüst bir insan ve gerçek bir yurtsever olduğunu eklemeyi de ihill a l etill e ınişti. Johnson üzerine yazılan nıakaledeyse açık açık Stanton'ın başkanına ihanet edip düşınanlarla aynı safta yer aldığı yazıyordu. Stanton için çe­ kilınez bir adaın ifadesi kullanılmıştı. Johnson'ın bu yaşlı adaını saf dışı bırakabilınesinin mucize olduğu söyleniyordu. 76

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

Britannica ciltlerini yerlerine koyduğumda ra­ hat bir nefes aldım. Bu küçük Ill a kalelerde bile o döneme hükmeden saf zehrin kokusunu ala­ biliyordunuz; ortaçağ Rusya'sından fırlaill ı ş gibi görünen entrikalar, kinler. Stalin'in hayatının so­ nuna planlanan tÜill o komplolar - aşağı yukan böyleydi. Ağır ağır ofise yürürken nazik yaşlı beymiş kü­ lahıma anlat sen onu diye düşünüyordum . Rock­ Frauenziınrner ikilisinin açgözlülükleriyle hayata döndürdükleri şey bir insandan fazlasıydı; bu ül­ kenin tarihindeki dehşet verici, korkunç bir gücü yeniden canlandırmışlardı. Z achary Taylar simu­ lakrurrıu yapsalar daha iyiydi. Binlerce, hatta mil­ yonlarca seçenek arasından iskambil destesin­ deki j okeri çekenin Pris ve onun s apkın, nihilist zihni olduğu rnuhakkaktı. Neden Sokrates ya da Gandi simulakrası değil de Stanton? Şinıdi de sakin s akin oturmuş , neşeyle ikinci bir siınulakruma hayat vermeyi planlıyorlardı: Hem de Edwin M. Stanton'ın ciddi düşmanlık beslediği birini. Geri zekalılar! Ofise yeniden girdiğimde Stanton okuma­ ya devam ediyordu. Sibernetik kitabını bitirmek üzereydi. İ leride sadece birkaç yüz metre ötede MASA'nın en büyük çalışına tezgahlanndan birinin üzerin­ de, günün birinde Abraham Lincoln olacak yan yanya tamamlannuş elektronik devreler yığını vardı. Stanton bunun ne olduğunu anlanuş mıydı acaba? Benirn anlattıklarımla bu elektronik kar­ maşa arasında bir bağ kurabilrniş miydi? Yeni sinıulakrunıa kaçamak bir bakış attım. Herhangi 77

PHILIP K. DICK

biri -ya da bir şey- tarafından kurcalanmış gibi görünınüyordu. Bundy'nin titiz çalışmasından başka görünen bir şey yoktu. Yokluğumda Stan­ ton onun yanına yaklaşmış olsa şüphesiz birkaç kırılmış ya da kısa devre yapmış parça olurdu . . . Görünürde öyle bir şey yoktu. Pris bugünlerde muhtemelen evdeydi ve tünı bu parçalara ev sahipliği yapacak Abe Lincoln is­ keletinin solgun yanaklarına hayat veren son rö­ tuşları yapıyordu. Bu bile başlı başına bütün za­ ınanını alacak bir işti. Sakal, kocarnan eller, sıska bacaklar, hüzünlü gözler. Pris'in yaratıcılığının, sanatçı ruhunun ş aha kalkıp uluyabileceği bir alan. Birinci sınıf bir iş yapmadan evden çıkmaz­ dı artık. Tekrar yukarı çıktığımda Maury'nin karşısına dikildiın. "Dostum, dinle," dedinı. "Şu Stanton buraya gelip bizim Dürüst Abe'in kafasını pat­ latacak. Yoksa zahmet edip de tarih kitaplarına bakmadın ını? " O anda durumu kavradım. "Tali­ mat bantlarını hazırlayabilmen için tarih kitapla­ rını okuman gerekiyordu. Yani aslında Stanton'ın Lincoln'e karşı neler hissettiğini benden çok daha iyi biliyorsun. Lincoln'ü -bir kaşık suda boğmaya hazır olduğunu biliyorsun ! '' " Senin kafa geçen yılın siyasi gündernine gidi­ yor." Maury elindeki mektuplan bırakıp iç geçirdi. "Geçen gün kafayı kızıma taktın , şimdi de derdin Stanton. İ lla pusuda bekleyen bir karanlık güç var. Kafan evde kalmış yaşlı kızlannki gibi çalışı­ yor, farkında mısın ? Hadi uza da işiıni yapayım." Tekrar aşağı indim. Stanton hala oradaydı ama kitabını bitirıniş , derin düşüncelere dalnııştı. 78

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

Bana bakıp "Genç adam," dedi. " Bana şu B ar­ rows hakkında biraz daha bilgi versene. Başkent­ te ıni yaşıyor demiştin r' "Hayır efendim. Washington eyaletinde yaşı­ yor. " Nerede olduğunu izah ettim. "Peki, Bay Rock'ın bana dediği gibi bu Barrows 'un devreye girip Dünya Fuarını o şehirde düzenlettirdiği doğru mu ? " "Böyle bir şey duymuştum ama insan o kadar zengin ve tuhaf olursa hakkında bir süre efsane çıkar tabii." "Bu fuar hala devam ediyor ınu? " "Hayır, yıllar önceydi. "Yazık oldu, " diye mırıldandı Stanton. "Gitınek istiyorduın." Bu söylediği bana çok dokunınuştu. Onu ilk gördüğüm anda hissettiğim şeyleri bir daha his­ settirn; pek çok açıdan bizden, Pris, Maury, ve ben­ den daha insancıldı - tann yardımcımız olsun ! Bir tek babam ondan daha haysiyetliydi. Sadece kısmen insan olan bir diğer varlık Doktor Hors ­ towski bu elektronik sirnulakrurnun gölgesinde kalırdı. Peki ya Barrows ? Yan yana geldiklerinde, Stanton ile kıyaslandığında o neye benzeyecekti ? Peki ya Lincoln diye düşündürrı ? Ya o bizi nasıl hissettirecekti ? Onun yanında nasıl görünecek­ tik? Simulakrurrıa "Bayan Frauenzimrner ile ilgili fikrinizi almak istiyorum," dedinı. "Vaktiniz var­ sa." "Vaktim var, Bay Rosen ." Stanton'ın karşısında duran kamyon lastiğinin üzerine oturdum. 79

PHILIP K. DICK

"Bayan Frauenzimmer'i bir süredir tanıyorum. Ne kadar zamandır tanıştığunızdan emin deği­ lim, ama bunun bir önemi yok; neticede birbiri­ mize epeyce aşinayız. Kansas'taki Kasanin Tıp Kliniğinden yeni çıkmış ve buraya, ailesinin ya­ nına dönmüş. Aslında ben de Frauenzimmerlann evinde yaşıyorum. Bahsettiğirniz bayanın gözleri açık gri, bir altmış beş boylarında ve elli kilo ci­ varında. Dediklerine göre bir süredir kilo veriyor­ muş. Onun için kullanabileceğim tek kelime gü­ zel. Şirndi daha derin konulara gireyim; üstün bir soydan geliyor, çünkü göçrnen de olsa Amerikan rüyasını tanı olarak özürnserniş bir nesil, yani in­ sanın tek sınırının kendi yetenekleri olduğuna ve hayatta bu yetenekler için en uygun rnevki ney­ se oraya yükselebileceklerine inanıyorlar. Ancak bundan herkesin eşit ölçüde yükselebileceği so­ nucu çıkmaz. Arrıa Bayan Frauenzirnrner yete­ neklerini ortaya çıkarrrıasına müsaade etmeyen işleri kabul etmemek konusunda çok haklı; üs­ telik bu prensibini ihlal edecek herhangi bir şeyi gözlerinde alev gibi bir parıltıyla dakikasında his­ sediyor. " "Bu konu üzerine epeyce kafa yonnuşsunuz gibi görünüyor," dediın. " Ü zerine kafa yormayı hak eden bir konu; siz de bu konuyu ortak bir değerlendirme yapalım diye açtınız, öyle değil rrıi?" Sert arna bilge gözleri bir an parıldadı. "Bayan Frauenzirnrner ternelde iyi biri, yüreği iyi. Ü stesinden gelecektir. Sadece biraz sabırsız ve çabuk öfkeleniyor. Arna efendim öfke de adaletin örsüdür, hayatın inkar edileınez gerçekleri o örsle dövülür. Ö fkesi olmayan insan 80

sizi İNŞA EDEBİLİRİZ

cansız hayvan gibidir; öfke, kürkten, etten, ke­ mikten ve yağ yığınından oluşrrıuş bir yığını Ya­ ratıcının nefes alıp veren bir ifadesine dönüştü. . ,, rur. Stanton'ın tiradından etkilendiğimi itiraf et­ meliydinı. "Priscilla ile ilgili kafama takılan şey, " diye de­ vam etti Stanton, "öfkesi ya da şevki değil. Yü­ reğine güvendiğinde doğru olanı zaten yapıyor. Ama Priscilla her zaman yüreğinden gelen sesle­ re kulak verıniyor. Ü zgünüm, aına genelde aklı­ nın söylediklerine kulak veriyor. İ şte sıkıntı da bu noktada başlıyor. "Ah," dediın. "Zira bir kadının mantığı bir filozofun ınantığı­ na benzeınez. İ şin aslı kadının ınantığı kalbinde­ ki bilginin bozulmuş ve solgun bir gölgesidir; bir varlıktan ziyade bir gölgedir, dola)rısıyla da doğ­ ru bir rehber değildir. Kadınlar yüreklerini değil, akıllarını dinledikleri zaman kolayca hata yapar­ lar ve bu dediğim şey Priscilla Frauenzirnnıer'in durumunda kolayca görülebilir. Zira ne z aınan aklını dinlese üzerine bir soğukluk çöküyor. " Heyecanla "Ah," diyerek araya girdiın. "Aynen böyle ." Stanton parınağını bana doğru salladı. "Bay Rosen, siz de Bayan Frauenziınıner'dan yükselen o kayıtsızlığı, o göl­ geyi fark ettiniz. Ve gördüğüm kadarıyla bu be­ nirn kadar sizin de canınızı sıkmış . Bununla nasıl başa çıkacak bilmiyorum, anıa başa çıknıak zo­ runda. Çünkü Yaratıcısı onun kendisiyle barış ­ masını istiyor ve kendisi şu anda karakterinin so­ ğuk, sabırsız, haddinden fazla akılcı ve ne yazık 81

PHILIP K. DICK

ki hesapçı yanını hoşgörüyle değerlendirebilecek durumda değil. Zira o da çoğumuz gibi arkadaş­ larınuzla , komşularımızla olan günlük ilişkileri­ mize bayağı ve anlayışsız bir felsefenin sinsice girrnesine izin verme eğilimi taşıyor ve hiçbir şey insanların nerdeyse taptığı bu eski, içi boş görüş, inanç, önyargı harmanından daha tehlikeli değil­ dir; geçrnişin döküntü rasyonelliği Pris'in davra­ nışları için verimsiz, budannıış bir kaynak oluş­ turuyor; oysa sadece bir an durup dinlese kendi kalbinin ferdi ve faziletli ifadesini, kendi varlığını duyacak. " Stanton sustu. Pris'i konu alan ufak konuşma­ sını bitirrnişti. Nerden almıştı bu konuşma metni­ ni? Uydurrnuş muydu ? Yoksa böyle bir durumda kullanılrnası için konuşmayı talimat bandı olarak yerleştiren Maury miydi? Ama bunun Maury'nin yapacağı türden bir konuşma olmadığı açıktı. Yoksa işin sorumlusu Pris miydi ? O keskin, tuhaf ironik tuturnuyla kendisiyle ilgili bu zekice anali­ zi bu rnekanik aletin ağzına yerleştirmiş olabilir miydi? Ben öyle olduğunu hissediyordum. İçinde hala faal olan o şizofrenik sürecin, o tuhaf bölünmenin göstergesiydi bu. Stanton'ın bu konuşmasını Doktor Horstowski'nin sinsi, kolaycı yanıtlarıyla kıyasla­ rnadan edemiyordurn. Ona dönüp "Teşekkürler," dedirn. "Böyle kafa­ dan yaptığınız yorurnlannızdan epeyce etkilendi­ ğimi kabul etıneliyirn. " "Kafadan ? " "Yani hazırlıksız anlanıında.'' 82

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

" İ yi de o yorumlar epeyce hazırlığın sonunda ortaya çıktı. Zira Bayan Frauenzimrner için ciddi ölçüde endişeleniyorum. " "Ben de, " dedim. "Şimdi eğer bana Bay Barrows hakkında bir şeyler anlatırsanız minnettar olurum. Anladığım kadarıyla kendisi benimle ilgileniyormuş. " "Belki size Look' daki makaleyi bulabilirim. As­ lında ben onunla hiç tanışmadım; geçenlerde sekreteriyle görüştüm ve bir de yazdığı mektup ,, var . . . "Mektubu görebilir miyim ? " "Yarın getiririm. " "Siz benle ilgilendiği gibi bir izlenime kapıldınız mı? " Stanton dikkatle bana bakıyordu. "Sanırım," dedinı. "Tereddüdünüz var gibi." "Onunla kendiniz konuşsanız daha iyi." "Belki de konuşuruın. " Stanton parmağıyla burnunun kenarını kaşıyarak düşüncelere daldı. "Bay Rock'tan ya da Bayan Frauenzirnmer'dan beni oraya götürüp Bay Barrows ile yüz yüze ta­ nışmama yardııncı olmalannı rica edeceğirn. " Kendi kendine başını salladı. Kararını verdiği bel­ liydi.

83

Stanton, Sam K. Barrows'u ziyaret etrrıeye karar verdiğine göre geriye sadece zamanı belirlerrıek kalıyordu. Bu tanışmanın kaçınılmaz olduğunu ben bile görebiliyordun1. Bu sırada Abrahaın Lincoln siınulakrurnu ta­ mamlanmak üzereydi. Maury parçaların bütün­ lüğünün ölçüleceği ilk testi hafta sonu yapacaktı. Bu arada bütün teçhizat monte edilnıiş ve çalış­ maya hazır durumda olacaktı. Pris ve Maury, Lincoln'ü ofise getirdiklerinde neredeyse küçük dilimi yutuyordunı. Bu hareket­ siz haliyle bile her an ayağa kalkıp günlük işleri­ ni yapabilirıniş gibi görünüyordu. Pris ve Maury, B ob Bundy'nin yardımıyla uzun boylu şeyi aşağı­ ya, atölyeye taşıdılar; ben de peşlerine takıldım ve Lincoln'ü tezgaha yatırınalannı izlediın. Pris'e dönüp, " Hakkını vermem lazım," dedim. Pris elleri cebinde ağırbaşlı bir havayla eserini inceliyordu. Gözlerinde karanlık, derin bir ifade vardı; rengi iyiden iyiye solmuştu, makyaj yapına­ rnıştı ve rnuhteınelen işini bitirmek için her gece uyumadan çalışınıştı. Aynca kilo vermiş gibiydi; 84

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

basbayağı cılız görünüyordu. Ü zerinde ceket ve çizgili bir tişört, altında da kot pantolon vardı ve gördüğüm kadanyla sutyen takma ihtiyacı duyrrı a ­ rnıştı. Ayağına alçak topuklu ayakkabılar giyrrıiş, saçlannı arkadan toplayıp, kurdeleyle bağlamıştı. Bundy ve Maury'nin Lincoln'ü tezgaha indir­ melerini izlerken ileri geri sallanıyor, dudaklarını ısırıyordu. Beni görünce " Selam," diye nunldandı. "Harika bir iş çıkarnuşsın," dedim. Pris, "Louis, " dedi. "Beni buradan götür, bir yerlerde bir fincan kahve ısmarla ya da s adece yürüsek de olur. " Kapıya doğru gitti. Ben de kıs a bir duraksamanın ardından peşine takıldım. Beraber kaldınrnda yµrüyorduk. Pris gözleri yerde bir çakıl taşını tekrrıeleyip duruyordu. "Bununla kıyaslandığında," dedi, "ilki hiç bir şey değildi. Stanton sadece başka bir insan ve öyle olrnasına rağmen bizinı için fazlydı. Evde Lincoln'a ait türn fotoğraflann olduğu bir kitabını var. O fotoğraflan o kadar çok inceledinı ki, onun yüzünü kendi yüzümden daha iyi tanıyorum ar­ tık." Çakıl taşını tekmeleyerek mazgala fırlattı. "O eski fotoğrafların bu kadar iyi olması çok ş aşırtıcı. Canı tabakalar kullanıyorlarnuş ve fotoğrafı çeki­ len kişinin kıpırdamadan durınası gerekiyorınuş. Başlan titremesin diye özel bir sandalye bile yap­ tırıyorlarmış. Louis , sence gerçekten hayata dö­ nebilir mi? " "Bilrniyorum, Pris. " "Bu kendini kandınnaktan başka bir şey değil. Ö lınüş bir şeye hayat vereıneyiz. " "Yaptığın şey bu mu? Böyle mi düşünüyorsun? Böyle ifade ediyorsan seninle hemfikirim. Duygu85

PHILIP K . DICK

sal açıdan kendini çok kaptırnuşsın. Biraz uzakla­ şıp araya belli bir Ill e safe koysan daha iyi olur." "Yani sadece gerçeği gibi konuşan ve yürüyen bir taklit yaptığınlızı söylüyorsun. onda bir ruh yok, sadece görüntüden ibaret." "Evet," dedinl. "Hiç Katolik ayinine katıldın mı Louis ?" "Yok. " "Ekmek ve şarabın. beden ve kan olduğuna inanırlar. Bu bir mucize. Belki bantlan kusursuz­ laştırır, sesi ve fiziksel görünüşünü . . . " "Pris ," dedim, "Kırk yıl düşünsenı seni kork­ muş göreceğinı aklınıa gelmezdi." "Korknıuyorum anıa bana fazla geliyor. Okul­ dayken Lincoln beninı kahranıanımdı; sekizinci sınıftayken onunla ilgili bir rapor yaznııştım. Bi­ lirsin çocukken kitaplarda okuduğun her şeyin gerçek olduğunu sanırsın. Beniın için Lincoln gerçekti. Ama elbette onu kafanıda eğip büküp, kendinı yaratıyordunı. Denıek istediğim kendi fantezilerirrı beninı için gerçekti. Onlardan kur­ tulabil n: ern yıllar aldı. Süvari birlikleri, nıeydan savaşları ve Ulysses S. Grant . . . bilirsin işte . " " Sence bir gün birileri d e senin ve benim simu­ lakranıızı yapar nıı? Ve bu yüzden hayata dön­ nıek zorunda kalır mıyız ? " "Ne kadar korkunç bir düşünce ," dedim . "Orada öyle her şeyden bihaber yatarken . . . bir­ den bir kıpırtı hissedeceğiz. Belki bir ışık huzme­ si. Ve derken her şey yeniden üzerimize akacak, bir kez daha gerçeklikle karşı karşıya kalacağız. Olup biteni durdurnlak nıürnkün olmayacak, geri dönmek zorunda kalacağız. Dirilıniş olarak! " Pris ürperınişti. 86

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

" Senin yaptığın şey bu değil, at şu fikri aklın­ dan. Gerçek Lincoln ile bunu birbirinden ayn dü­ şünmek zorundasın . . . " "Gerçek Lincoln zihnimde , " dedi Pris. Şaşırnuştım. "Bu söylediğine inanmıyorsun değil rni? Zihnimde derken ne dernek istiyorsun ? " Başını bir yana eğip bana baktı. " Hayır, Louis . Gerçekten de Lincoln zihnimde. Ve onu zihnim­ den çıkarmak, dünyaya geri yollaınak için gece­ lerdir çalışıyorum. " Güldüm. " Ü stelik burası dehşet verici bir dünya, " dedi Pris. "Dinle Louis. Sana bir şey söyleyeyim. Her­ kesi sokan o berbat yaba � anlarından kurtulnıa­ nın yolunu biliyorum. Tehlikesi yok ... üstelik bir Ill aliyeti de yok; gereken tek şey bir kova kum. " "Tamam." "Gece yaban anlan yuvalarında uyuyana ka­ dar bekliyorsun. Sonra yuvaya gidip kumu boca ediyorsun, böylece yuvanın üstünde bir tümsek oluşuyor. Şimdi dinle. Kumların anlan havasız bırakıp boğacağını düşünebilirsin, ama tam ola­ rak öyle değil. Aslında şöyle oluyor: s abah yaban anları uyanıyor ve çıkışın kumla kapandığını görüyorlar. Bunun üzerine kumdan kurtulmak için bir tünel açmaya başlıyorlar. Ama taşıdıkla­ rı kumu koyabilecekleri bir yer yok, yine yuvaya koymak zorundalar. Bir tünel kazma ekibi kurup, kumları tane tane yuvanın başka yerlerine taşı­ yorlar, aına onlar kumlan taşıdıkça yerine daha fazlası geliyor. " "Anlıyorum. " "Korkunç değil mi? " "Evet," dediın. 87

PHILIP K. DICK

"Sonuçta kendi yuvalarını kumla doldurmuş oluyorlar. Bunu kendileri yapıyor. Çıkışı açmak için uğraştıkça işi hızlandırmış oluyorlar ve boğu­ luyorlar. Çin işkencesi gibi, değil mi? Louis , bunu duyduğum zaman kendi kendime keşke ölsem dedim. Böyle şeylerin olabildiği bir dünyada ya­ şamak istemiyorum." "Bu kum tekniğini ne zaman öğrendin?" "Yıllar önce, yedi yaşındayken o yuvanın için­ de olmanın nasıl bir şey olacağını hayal ederek uykuya dalardım. " Birdenbire kolurna girdi ve gözlerini kapadı. "Zifiri karanlık. Etrafımda benim gibi başkaları var. Sonra yukarıdan bir gürültü ge­ liyor. Birisi üzeriınize kum döküyor. Anıa umur­ samıyoruz . . . uyuınaya devanı ediyoruz ." Koluma sırnsıkı yapışınıştı, gözleri hala kapalı olduğu için benirn yardırnımla yürüyordu. "Sonra uykuya da­ lıyoruz, gece boyunca hiç kalkmıyoruz çünkü so­ ğuk. Derken güneş doğuyor ve yer ısınıyor. Ama içerisi hala karanlık. Uyanıyoruz. Neden ışık yok? Çıkışa yöneliyoruz. Bütün o kum tanecikleri çıkışı kapatınış . Korkuyoruz. Neler oluyor? Panikleme­ meye çalışıyoruz. İ çerideki bütün oksijeni tüket­ ınek isteıniyoruz; ekiplere ayrılıyoruz. Sessiz ve verimli bir şekilde çalışıyoruz . " Karşıdan karşıya geçmesine yardırrıcı oldum; gözleri hala kapalıydı. "Gün ışığını asla göreıniyoruz Louis. Ne kadar kurn tanesi ternizlediğirnizin hiçbir önerni yok. Ç alışıyoruz, bekliyoruz ama ışık yok. Bir daha gel­ ıniyor. Hiç gelmiyor. '' Umutsuz , boğuk bir sesle " Ö lüyoruz, Louis , orada aşağıda ölüyoruz, " dedi. RR

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

Elini tuttuın. "Şimdi bir fincan kahveye ne der­ sin ?" "Hayır/' dedi. "Sadece yürürnek istiyorum. " Bir süre daha yürüdük. "Louis, " dedi Pris. "Yaban anlan, karıncalar gibi böcekler . .. yuvalarında o kadar çok şey yapı­ yorlar ki, çok karınaşık. " "Evet. Ö rüıncekler de öyle. " " Ö zellikle de örümcekler. Acaba biri gelip ör­ düğü ağı darınadağın ettiğinde kendini nasıl his­ sediyordur?" "Muhteınelen 'lanet olsun' diyordur," dedim. Pris ağırbaşlı bir tavırla, "Hayır," dedi. " Ö nce öfkeleniyordur, ardından · da umudunu yitiriyor­ dur. Öyle öfkelidir ki bunu yapanı eline geçirse sokup öldürür. Derken yavaş yavaş korkunç, kör bir çaresizlik alır öfkenin yerini. ·o ağı yeniden yapsa bile aynı şeyin bir daha olacağını anlar." "Aına örüıncekler heınen harekete geçip , yeni bir ağ yaparlar. " "Yapınak zorundalar. Bu kalıtsal bir durum. Bu yüzden hayatları biziınkinden .daha kötü; vazge­ çip, öleınezler - devarn etınek zorundalar. "Arada bir iyi tarafından bakman lazım. Çok güzel yaratıcı işler yapıyorsun, şu karolar gibi, si­ rrıulakrurn için yaptığın iş gibi; bunlan düşünme­ yi dene. Seni neşelendirrniyor ınu ? Kendi yaratı­ cılığını gönnekten ilham almıyor musun ? " "Hayır çünkü yaptığım işin bir önemi yok. Ye­ terli değil." "Ne yapsan yeterli olurdu ?" Pris biraz düşündü Artık gözlerini açmıştı ve gözlerini açar açınaz parmaklannı geri çekınişti. 89

PHILIP K. DICK

Otoınatik bir hareket gibi yapmıştı bunu; yaptığı şeyin farkında olduğuna dair hiç bir işaret yoktu. Refleks, diye düşündüm. Ö rümceklerinki gibi bir refleks . "Bilmiyorum," dedi. "Tek bildiğim ne kadar çok çalışırsam çalışayım, ne yaparsanı yapayım yeterli olmayacak." "Buna kim karar veriyor? " "Ben. " "Lincoln'ü canlanırken gördüğünde kendinle gurur duymayacağını mı düşünüyorsun ?" "Ne hissedeceğiıni biliyorum. Her zaınankin­ den daha büyük bir çaresizlik." Ona şöyle bir baktım. Neden böyle hissede­ cekti ki? Başarısı karşısında çaresizlik hissetmesi anlamsızdı. Peki başarısız olsa ne hissedecekti? Kıvanç mı duyacaktı ? "Sana doğadan bir hikaye anlatayım, bakalım ne sonuca varacaksın ? " dedinı. "Tanıam, " dedi. Dikkatle beni dinliyordu. "Bir gün Kaliforniya'nın bir kasabasında pos­ taneye doğru yürüyordum. Binaların tepelerinde kuş yuvalan vardı. Bir yavru kuş yuvadan uçmuş ya da düşnıüştü, kaldırımın üzerinde duruyordu. Anne babası da etrafında endişeyle uçuyorlardı. Yanına gittiın, kaldırıp yetişebilirsem yuvasına geri koyanrrı diye düşünüyorduın. Ben yanına yaklaşınca ne yaptı biliyor musun? " "Ne ?" "Ağzını açtı," dedim. "Onu besleyeceğiıni sandı." Pris kaşlarını çatmış düşünüyordu. "Yani, " dedirn, " s adece onu besleyip, büyüten canlıları biliyordu ve o güne kadar tanıdığı her90

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

hangi bir canlıya benzemesem de benim de onu ,, doyurmaya geldiğiill i sandı. "Bu senin için ne anlarna geliyor? " "Doğada korkunç şeyler olduğu gibi iyilik, şef­ kat, karşılıklı sevgi ve kendini düşünrneden yar­ dını etıne gibi şeylerin de olduğunu gösteriyor. " "Hayır Louis; kuş sadece bilgisizdi. Onu besle­ ıneyecektin. " "Aına ona yardıın edecektirn. B ana güvenmek­ te haklıydı. " "Keşke ben de senin gibi hayatın o tarafını gö­ rebilseın Louis. Ama benim için, anlattığın bu şey ,, kuşun bilgisizliğinden başka bir şey değil. "Bilgisizlik değil rnasuriıiyet," diye düzelttinı. "Aynı şey; gerçeği bilrnerne. O rnasunıiyeti ko­ ruyabilrnek harika olurdu, keşke koruyabilseydirn. Anıa insan yaşadıkça rnasurrıiyetini kaybe­ diyor, çünkü yaşarnak tecrübe edinrnek dernek ve ,, o d a. . . "Siniksin," dedim. "Hayır, Louis, sadece gerçekçiyim. " "Boş yere uğraştığırrıı görebiliyorurn," dediın. "Kirnse bu duvan yıkıp sana ulaşarrıaz. Nedeni ne biliyor rrıusun? Çünkü sen olduğun gibi kalnıak istiyorsun; bunu tercih ediyorsun. Bunu yaprrıak daha kolay; hatta en kolayı. Feci halde terrıbelsin ve başka türlü davranrrıak zorunda bırakılıncaya kadar bu haline tutunacaksın. Kendi kendine de­ ğişınen rnünıkün değil. Aslına bakarsan daha da kötüye gideceksin. " Pris soğuk, keskin bir kahkaha attı. Başka bir şey konuşnıadan geri döndük. 91

PHILIP K. DICK

Atölyeye döndüğümüzde Bob Bundy, Lincoln üzerinde çalışıyor, Stanton da onu izliyordu. Pris, Stanton'a bakıp " İ şte bu sana askerle­ ri rnazur görmen için yığınlarca ınektup yazan ,, adam olacak, dedi. Stanton ağzını açmadı, yüzükoyun yatan ada­ ma dik dik bakıyordu; yüzü bir tür mağrur kibir­ le sertleşmiş , gerilmişti. Nihayet, "Anlıyorum," dedi. Gürültüyle boğazını temizledi, öksürdü, ellerini arkasında birleştirdi, yüzünde hala aynı ifadeyle ileri geri sallanmaya başladı. Bu benim işiın, der gibi bir hali vardı. Halkı ilgilendiren her şey benim işimdir. Muhtemelen gerçek hayatında aynı şekil­ de duruyordu diye düşündüm. Alıştığı poza geri dönınüştü. Bu iyi miydi kötü müydü bilmiyorum. Lincoln'ü izlerken elbette Stanton'ın arkanuzda durduğunun farkındaydık; onu yok sayamazdık ya da unutarnazdık. Belki de Stanton hayatı bo­ yunca böyleydi, hep oradaydı - kimse onu yok sayaınaz ya da unutamazdı, ona dair ne hisse­ derlerse hissetsinler, ister nefret etsin , ister koru­ sun isterse ona taprnış olsunlar, bunun bir önemi yoktu, o oradaydı. Pris, "Mauıy," dedi. "Galiba bu Stanton'dan daha iyi çalışıyor, baksana daha şimdiden kıpırdıyor." Gerçekten de Lincoln simulakrumu kıpırdıyor­ du. Pris heyecanla, " Şimdi Sam Barrows burada ol­ malıydı, " dedi. Ellerini birbirine kenetlemişti. "Bi­ ziın derdiıniz ne böyle ? Eğer bunu görseydi şaşkı­ na dönerdi - aynen öyle olurdu biliyorum. Sam K. Barrows bile, evet o bile afallayıp kalırdı ! " 92

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

Etkileyici olduğuna şüphe yoktu. Maury bana dönüp "Fabrikanın ilk elektronik orgu çıkardığı günü hatırlıyorurn, " dedi. "Hepirrıiz başına geçip çalrnıştık, bütün gün, sabahın birine kadar, hatırladın nu ? " ,, "Evet. "Sen, ben, Jerorne, yüzü baş aşağı duran o kar­ deşin, klavsen sesi, Hawai gitarı sesi çıkarmıştık. Bach, Gershwin, aklırrııza ne gelirse çalmıştık, sonra blenderla buzlu rom yaprrııştık, ya sonra, sonra ne yapnııştık? Kendi bestelerimizi yapmış­ tık ve bütün ton ayarlarını tek tek denemiştik, binlerce. Olmayan müzik aletleri icat etmiştik. Besteleri yaparken de kaydetmiştik. Vay canına, ne gündü anıa ! " "Hem de nasıl ! " "Sonra yere uzanıp alçak notaları veren o ayak pedallarıyla uğraşrnıştını - hatırladığıın kadarıyla sol minörün üzerinde uyuyakalnıışım. Tüm gece çalmaya devam etrrıiş, sabah uyandığımda lanet şey cankurtaran düdüğü gibi ötüyordu. Vay canı­ na. Louis , o org nerededir sence ? _ "Birilerinin oturma odasındadır. Isınmadıklan için eskinıiyorlar. Akort yapill a ya da gerek yok. Birileri şu anda çalıyordur. " "Haklı olduğuna bahse girerirn. " Pris, "Oturrrıasına yardırrı edin," dedi. Lincoln simulakrurnu koca ellerini sağa sola sallayarak çırpınıyor, oturrnaya çabalıyordu. Göz­ lerini kırpıştınyor, suratını buruşturuyor, güçlü hatları yavaş yavaş kıpırdıyordu. Maury ile birlik­ te yerimizden fırlayıp dik durması için destek ol93

PHILIP K. DICK

duk. Tannm, adam amma da ağırdı, kurşun gibi. Neyse ki yerinden doğrultup, oturmasını sağla­ dık; düşmesin diye sırtını duvara dayadık. Hafifçe inledi. Bu ses tüylerirni ürpertrnişti. Bob Bundy'e dö­ nüp, "Ne oluyor sence ? İ yi mi? Acı çekmiyor değil mi ?" diye sordum. ,, "Bilmiyorum. Gergin gergin saçlannda gez­ dirdiği elleri titriyordu. "Bir daha kontrol edeyim. ,, Acı devreleri sanırım. "Acı devresi rni! " "Evet, acı devresi olrnası gerek, yoksa gidip bir duvara ya da başka bir lanet şeye çarpıp kendini parçalar. " B aşpannağıyla, alanlan sessizce izle­ yen Stanton'ı işaret etti. "Onda da var," dedi. Başka ne vardı Tann aşkına? Yaşayan bir canlının doğurnunu izlediğimize şüphe yoktu. Bizi fark etrneye başlamıştı; sirnsi­ yah gözleri yukarı aşağı, sağdan sola hareket edi­ yor, hepimizin görüntüsünü alıyordu. Gözlerinde herhangi bir duygu ifadesi yoktu, sadece bizi al­ gılıyordu. İ nsanın hayal kurabilme kapasitesinin ötesinde bir diriliş anı. evrenirnizin sınırının öte­ sinden, bambaşka bir diyardan gelen bir canlının kurnazlığı. Bizim zarnanımıza ve bizim uzamı­ rnıza düşüveren bir yaratık, bizlerin ve kendisi­ nin bilincinde, kendi varlığının farkında, burada, siyah, donuk gözleri dönüyor, odaklanrnaya ça­ lışıyor ama henüz odaklanamıyor, her şeyi gö­ rüyor ve aslında tek bir şeyi seçmiyor. Boşlukta asılı gibi, yine de öyle muazzam bir çekingenlikle bekliyor ki hissettiği dehşetengiz korkuyu göre­ biliyorum, öylesine devasa bir korku ki bu, duy94

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

diye adlandırılamaz . Mutlak varlık halinde bir korku; hayatının temeli bu. En azından şirrı­ di tecrübe edernediğirniz bir kaynaşımın içinden sıyrılıp çıkrnış , ayn bir varlık halini almıştı. Belki bir zaınanlar hepimiz o kaynaşırnın içinde sessiz­ ce uzanıyorduk. Bizirrı için kopma anı çok geride kalmıştı; Lincoln içinse daha yeni gerçekleşiyor, şu anda oluyordu. Kıpırdayan gözleri hala herhangi bir yere ya da bir şeye odaklanrnıyordu; ayrık, tekil bir şeyi algı­ lamayı reddediyordu "Tannın, " diye mırıldandı Maury. "Bize bir ga­ rip bakıyor bu. " B u şeyin için karmaşık bir beceri yerleştiril­ mişti. Bu beceriyi ona aktaran Pris miydi? Bundan şüpheliydim. O zaman Maury miydi ? Söz konu­ su bile olamazdı. İyi vakit geçirmekten anladığı arabayı deli gibi Reno'ya sürüp kurnar oynarrıak ve kadın peşinde koşrrıak olan Bob Bundy'den de böyle bir fikir çıkmazdı. Bu şeye can vennişlerdi ama bu sadece bir nakilden ibaretti, bir icat de­ ğildi; onu hayata getirmişlerdi ama aralarından herhangi birinden ya da hepsinden meydana gel­ miş değildi. Bir tür bulaşıcı hastalıktı bu; onlar hastalığa yakalanmış sonra da tüm malzernelere hastalığı bulaştırmışlardı. Ve bu nasıl bir dönü­ şüındü böyle ! Yaşarn rnaddenin büründüğü bir biçiındir . . . Bu cürnleyi, Lincoln'ün, bizi ve kendini algılamasını seyrederken uydurdum. Hayat mad­ denin yapıp ettiği bir şeydi. Evrendeki en şaşıla­ cak -gerçekten hayret verici olan-biçinıdi; öyle ki eğer var olınasaydı asla öngörülemez ya da hayal edilemezdi. gu

95

PHILIP K. DICK

Lincoln'ün karşısında gördüğü şeyle yavaş yavaş ilişki kurmasını izlerken, bir şeyin farkına vardıın; hayatın teıneli var olınak için duyulan bir açgözlülük, herhangi türden bir arzu değildi. Temeldeki şey korku, orada gördüğüm korkuy­ du. Hatta korku bile değil; daha da kötüsü. Mut­ lak dehşet. Felç eden türden. Öylesine büyük bir korkuydu ki bir süre sonra hissizlik yaratıyordu. Yine de Lincoln tüm bunlann içinden çıkıyor, ha­ rekete geçiyordu. Neden ? Çünkü bunu yapmak zorundaydı. Dehşetin büyüklüğü hareketi, eyle­ ıni gerektiriyordu. Ö yle bir duruma doğası gereği tahammül edileınezdi. Bütün yaşam etkinliği bu durumdan kurtulnıa çabasıydı. Gözümüzün önündeki bu durumu ha­ fıfletıne girişiınleriydi. Doğumun hoş bir şey olmadığına karar ver­ dinı. Ölümden de beterdi; ölüm konusunda fel­ sefe yapabilirsiniz - ınuhteınelen de yapacaksı­ nız , neticede herkes yapar. Aına doğum! Ü zerine felsefe yapılabilecek, duruınu hafifletebilecek hiç bir şey yok. Ü stelik sonuç korkunç olacak; tüm eylemlerin, yapıp etti�lerin ve düşüncelerin seni yaşanıa daha da derinden bulaştıracak. Lincoln bir daha inledi. Ardından boğuk bir hı­ rıltıyla bir şeyler geveledi. Maury "Ne ? " dedi, "Ne söyledi ? " Bundy kıkırdadı. " Ses kaydı başladı arna geriye doğru sarıyor. " Lincoln 'ün ağzından çıkan ilk kelimeler bağ­ lantı kablolarındaki sorundan ötürü tersten söy­ lenrrıişti. 96

}�;··��- ·�; -�t

��:

)

).�ayın B arrows. Bunu bir konuşrnamda kullanabilir nıi­ yiın ? " Barrows başını evet anlamında salladı. "Teşekkür ederim,'' dedi sirnulakrurn. " İ nsanı cep nıendili taşıyan bir hayvan olarak tanıınladı­ ğınıza göre , hayvan nedir?" "Mesela siz hayvan değilsiniz, '' dedi Barrows, elleri cebindeydi; kendine güveni tam görünüyor­ du. "Bir hayvanın sizin s ahip olrnadığınız biyo­ lojik rrıirası ve yapısı vardır. Sizde kablolar, düğ­ meler var. Siz bir rnakinesiniz. Şey gibi. . . " Biraz düşündü. "Buhar m akinesi gibi. " Blunk'a bakıp göz kırptı. "Bir buhar ınakinesi alıntı yaptığınız Anayasa maddesi kapsaınında korunına hakkı­ na sahip olduğunu iddia edebilir mi? Beyaz adam gibi kendi yaptığı ekıneği yenıeye hakkı var mı ? " "Bir ınakine konuşabilir rrıi ? " diye sordu sirnu­ lakrum. 1 40

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

"Elbette. Radyolar, fonograflar, kayıt cihazları, telefonlar, hepsi deli gibi çene çalıyor. " Simulakrum durup düşündü. Sayılan cihazla­ rın ne olduğunu bilıniyordu, aına iyi bir tahmin yürütebilirdi; kendi kendine oturup düşünecek epey vakti olmuştu. Hepiıniz bunun farkındaydık. "Peki o zaman makine nedir?" diye sordu si­ mulakrum. "Siz bir rrıakinesiniz. Sizi bu adamlar üretti. Onlara aitsiniz. " Simulakruınun uzun, kırışık, siyah s akallı yü­ zünde bezgin ama söylenenleri gülünç bulmuş gibi bir ifade vardı. "O zaman beyefendi," dedi. " Siz de bir makinesiniz. Çünkü sizin de bir yaratıcınız var ve 'bu adamlar' gibi, sizi de kendi suretinden yarattı. Büyük Yahudi düşünür Spinoza'nın hay­ vanların zeki birer rrıakine olduğu konusundaki fikrine katılıyorum. Bence eleştirel düşünce ruh­ tur. Bir makine bir insanın yapabildiği her şeyi yapabilir, buna siz de katılırsınız. Ama bir maki­ nenin ruhu olnıaz. "Ruh diye bir şey yoktur, " dedi Barrows. "Saç­ malık." "O zanıan," dedi sinıulakrum, "bir makineyle bir hayvan aynı şeydir. " Kuru, sabırlı sesiyle ya­ vaş yavaş konuşmaya devam etti. "Ve bir hayvan da bir insanla aynı şeydir. Doğru değil ıni? " "Hayvan dediğimiz şey etten kerniktendir. Makine ise senin gibi kablolardan, düğmelerden meydana gelir. Tüm bunların anlanu ne ? Bir ına­ kine olduğunu gayet iyi biliyorsun; buraya geldi­ ğimizde karanlıkta oturınuş bu konuyu düşünü­ yordun. Senin bir nıakine olduğunu biliyorurrı ve 141

PHILIP K. DICK

bu uınurunıda değil. Tek derdim çalışıp çalışına­ dığın. İ şin aslı ilgiıni çekecek kadar iyi çalıştığını söyleyenıeın. Belki ileride pürüzlerin iyice gideril­ diğinde işe yararsın. Yaptığın tek şey Yargıç Do­ uglas ve kinısenin umurunda olmayan bir sürü politik ve sosyal zırvalık anlatıp durmak." Avukatı Dave Blunk dalgın dalgın ona bakıyor, çenesini kaşunaya devam ediyordu. B arrows ona " Sanırım Seattle'a dönsek iyi ola­ cak," dedi. Ardından da bana ve Maury'ye bakıp, "Karanın şöyle, " dedi. "Bu işe gireriz aına ne ya­ pacağınuzı belirleınek için işe yarar bir plan ol­ ması gerek. Mesela şu İ ç Savaş mevzusu, bu ha­ liyle, tanı bir saçınalık. Ö yle şaşırınıştıın ki kekeleyerek "Ne, ne? " di­ yebildiın. " İ ç Savaş projesinin makul bir getiri sağlama­ sının tek bir yolu var. Siz ınilyon sene düşünseniz akıl edemezdiniz. İ ç Savaş robotlarla yeniden ya­ pılsın, taınarn, aına ancak sonucun ne olacağına dair bahis tutulurs a para getirir. " "Ne sonucu ? " dediın. "Hangi tarafın kazanacağı," dedi Barrows. "Maviler nlİ yeşiller ıni ? " Düşünceli bir tavırla kaşlannı çatan Dave Blunk "dünya kupası gibi, " dedi. "Aynen öyle, " diye başını salladı Barrows. "Güney kazanarnaz ki" dedi Maury. "Sanayisi yoktu. " " O zaman durumlarını eşitleyecek bir sistem oluştur, " dedi Barrows. Maury de ben de söyleyecek bir şey bulamıyor­ duk. 1 42

sizi İNŞA EDEBİLİRİZ

Nihayet "Ciddi olaınazsın," diyebildinı. "Ciddiyim. " "Ulusal bir destanı at yarışına, köpek yarışına, piyangoya mı çevireceksin ? " Barrows oınuz silkti. " Size m.ilyon dolarlık bir fikir verdiill . İ sterseniz çöpe atarsınız ; size kal­ mış. Sizin bebekleri kullanarak yapılacak bir İ ç Savaşın başka türlü para getirmeyeceğini rahat­ lıkla söyleyebiliriın. Bana kalsa onlan tam.aınen farklı bir şekilde kullanırdıın. Sizin ınühendis Robert Bundy'nin nereden geldiğini biliyorum; eskiden Federal Uzay Aj ansında çalıştığını, sinlu­ lakrum. devre tasanınlannı yaptığını biliyorum. Uzay keşiflerinde kullanıl a n her türlü donanın11 bilmek benim için çok önenıli ne de olsa. Sizin Stanton ve Lincoln'ün Hüküill e tin yaptıklarının bir parça nıodifiye edilnıiş versiyonları olduğunu biliyorum. Maury sert bir sesle, "Bir parça değil, önenıli ölçüde" dedi. "Hükümetin ürettiği sinıulakra in­ sanların yaşayamayacağı havasız yüzeylerde ha­ reket edebilen mobil m.akineler sadece . " "Bakın, si z e ne düşündüğümü söyleyeyim," dedi Barrows . "Dost canlısı sinıulakra üretebilir misiniz ?" Maury ile aynı anda "Ne ? " dedik. "Tanı olarak kapı komşunuzu andıracak tip­ te bir dizi sinıulakrunl işinle yarar. Dost canlısı, yardımsever, iyi bir koınşu ailem.er. Yakınlarına taşınmak isteyeceğiniz türden, Om.aha, Nebras­ ka' daki çocukluğunuzdan hatırladığınız türde in­ sanlar." 143

PHILIP K. DICK

Bir sessizliğin ardından Maury "Yani çok sayıda satacağıın deınek istiyor, üretip satacaklar," dedi. "Satınayacağını," dedi Barrows. "Vereceğim. Kolonizasyonun başlaınası gerek; çok uzun za­ nıandır erteleniyor. Ay bomboş, çorak. İ nsanlar orada yalnız olacak. Kinıse oraya giden ilk kişi ol­ mak istemiyor. Toprak alıyorlar aına gidip yerleş­ miyorlar. Artık şehirler kurulsun istiyoruz bunun için de poınpaya su akıtınaınız lazıın." "Oraya yerleşen insanlar koınşulannın birer si­ mulakruın olduğunu bilecekler ıni? " diye sorduın. "Elbette, " dedi Barrows. "Onları kandırınaya çalışınayacaksın, değil mi? " "Tabii ki hayır," dedi Dave Blunk. "Bu dolandı­ rıcılık olur. " Maury ile birbiriınize bakıyorduk. " Onlara isim vereceksin," dedim Barrows'a. "Bildiğimiz, eski isimler. Edwards ailesi; Bill ve Mary Edwards ve onlann yedi yaşındaki oğullan Tim. Bu aile aya gidiyor; soğuktan, havasızlıktan, boş, çorak topraktan korkınuyorlar. " B arrows dikkatle bana bakıyordu. "Oltaya gelen insan sayısı arttıkça," dedim, " Sirnulakrayı sessiz sedasız geri çekeceksin. Ed­ wards ailesi, Jones ailesi ve de diğerleri evlerini satıp gidecekler. Ta ki senin parseller, banliyöler gerçek insanlarla dolana kadar. Olan bitenden kimsenin haberi olmayacak." " İ şe yarayacağından çok emin değilim," dedi Maury. " İ nsanlardan biri kalkıp Bayan Edwards ile yatmak isteyebilir, o zaman da durumu anla­ şılır. Banliyölerde hayat nasıldır bilirsin." 1 44

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

Dave Blunk bir kahkaha patlattı. "Çok güzel ! " Barrows yuınuşak bir sesle "Bence işe yarar, " dedi. " İ şe yaraınası gerek, " dedi Maury. " Gökyüzün­ de dönümlerce arazin var ve insanlar oraya göç etnıe fikrinden nefret ediyor . . . Tüm o yaygara ne­ yin nesiydi o zaınan, ben insanları engelleyen tek şeyin yasalar olduğunu sanıyordum. " "Yasaların bu konuda katı olduğu doğru , " dedi Barrows. "Ama gerçekçi olalım. Yukarıyı bir kez görnıen yeter . . . Yani şöyle diyeyim, bir on dakika kalsan anlarsın. Ben bir kez gittinı. Bir daha da gitmem." "Biziınle bu kadar açık konuştuğun için teşek­ kür ederiz, Barrows , " dedim. "Hükünıetin ürettiği sinıulakranın Ay yüzeyin­ de çok etkili çalıştığını biliyorum," dedi B arrows. Sizin elinizde ne olduğunu da biliyorum; hükü­ rnetin ürettiği siınulakranın iyi bir ınodifıkasyo­ nu. Modifikasyonu nasıl elde ettiğinizi biliyorum. Ben de bir modifikasyon istiyorum, bu kez benim fıkirlerinl doğrultusunda olacak. B aşka türlü bir düzenleme söz konusu bile olaınaz. Gezegen ke­ şifleri hariç sizin sinıulakrunıun gerçek bir piyasa değeri yok. Şu İ ç Savaş hikayesi budalaca bir ha­ yal. Sizinle bu söylediklerim dışında iş yapmam. Bunu da yazılı olarak istiyorum". Dönüp Blunk'a baktı, Blunk ciddiyetle başını salladı. Hayretle Barrows' a bakıyordum. Ona inanıp inannıarnarn gerektiğini bilmiyordum; bu konu­ da ciddi ıniydi? Mutluluk yanılsaması yaratmak için Ay'da koloni kuran insan rolü yapan simu­ lakra? Küçük oturına odalarında oturan, sahte 1 45

PHILIP K. DICK

yemekler yiyen, sahte banyolara giren erkek, ka­ dın ve çocuk simulakra . . . Bu korkunç bir şeydi. Bu, B arrows'u karşılaştığı sorunlardan kurtarma­ nın bir yoluydu; kaderirrıizi ve hayatınuzı buna bağlamak istiyor muyduk? Maury oturınuş sefil bir halde purosunu tüttü­ rüyordu; onun da benimle aynı şeyleri düşündü­ ğüne şüphe yoktu. B arrows'un nasıl bir durumda olduğunu an­ layabiliyordum. İ nsanları Ay' a taşınmanın arzu edilir bir şey olduğuna ikna etmesi gerekiyordu; yaptığı yatırımların geleceği buna bağlıydı. Ve belki de hedefe giden her yol mubahtı. İ nsanoğ­ lunun korkularını, hassasiyetini alt edip tarihi boyunca ilk kez yabancı bir çevreye girmesi ge­ rekiyordu. Bu proje insanları ikna edebilirdi; bir­ lik ve beraberlik insanları rahatlatırdı. Konutları koruyan ısı ve hava kubbeleri inşa edilecekti. .. yaş amak fiziksel anlaında kötü olmayacaktı, kor­ kunç olan psikolojik gerçeklikti; Ay'ın atmosferi, yaşayan hiçbir şey yok, yetişen hiç bir şey yok . . . değişen hiç bir şey yok, sonsuza kadar. Yan taraf­ ta ışıl ışıl bir ev, aile kahvaltı masasına oturmuş, sohbet ediyor, eğleniyor: Barrows aynen havayı, ısıyı, evleri ve suyu temin ettiği gibi bunu da te­ min edebilirdi. Adamın hakkını vermem gerekti. Tek bir so­ run dışında her şey iyi hoştu. Elbette ki sırrı sak­ lanıak için her türlü çaba sarf edilecekti. Ama bu çabalar işe yaramazsa, haber duyulursa, B arrows muhtemelen finansal olarak mahvolacaktı, hatta rnuhteınelen yargılanıp, hapse gönderilecekti. Ve biz de onla beraber gidecektik. 1 46

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

Acaba Barrows 'un imparatorluğunda daha kaç şey bu şekilde kurulmuştu ? Sahtekarlığın üzerine inşa edilıniş bir görüntü . . . Konuyu Seattle'a o gece dönınenin yaratacağı sıkıntıya getirmeyi başararak Barrows 'u yakında­ ki otellerden birini aramaya ikna ettim. O ve ya­ nındakiler o gece kalıp ertesi s abah döneceklerdi. O arada ben de bir telefon açma fırsatı buldum. Kiınsenin duyaınayacağı bir yere gidip Boise 'deki babamı aradım. "Bizi boyurnuzu aşan bir işe sürüklüyor," de­ dim babama. "Hiçbirimiz ne yapacağıınızı bilıni­ yoruz. Bu adamla başa çıkaınıyoruz." Babam doğal olarak uyuyordu. Duydukları karşısında kafası kanşınış gibiydi. "Bu Barrows hala burada mı ? " "Evet. Adarnın kafası zehir gibi çalışıyor. Lincoln'le bile tartıştı ve onu alt ettiğini düşü­ nüyor. Belki de öyledir: Spinoza'dan alıntı yaptı, hayvanların canlı değil, zeki birer ınakine olduğu­ nu söyledi; Barrows değil Lincoln söyledi bunları. Spinoza gerç e kten böyle bir şey söyleıniş rni ? " " Ü zülerek söylüyorum ki söylemiş . " " Sen ne zaman buraya gelebilirsin? " "Bu gece olmaz," dedi babam. "O zaınan yarın gel. Bu gece burada kalacaklar. Bu gece uyur, yann devaın ederiz. Senin hürrıa­ nist yaklaşımına ihtiyacınuz var, bu yüzden ne yapıp edip gelnıelisin. " Telefonu kapayıp yanlarına döndünı. Beşi, si­ mulakrumu da sayarsak altısı birden ofiste otur­ muş laflıyorlardı. 1 47

PHILIP K. DICK

B arrows bana bakıp "Uyumadan önce bir şey­ ler içmeye gideceğiz," dedi. Ardından başıyla si­ mulakruına işaret etti. " Sen de geleceksin herhal­ de. " " Gelmek isterim. " Kendi kendiıne söylendinı ama yüksek sesle tamam dedim. Bir bara oturduk; barmen içkilerimizi hazırlı­ yordu. İ çki siparişi verilirken Lincoln bir şey istemedi, ama B arrows ona bir Tom Collins söyledi ve bar­ dağı ona uzattı. Dave Blunk elindeki viski bardağını kaldınp Lincoln'e bakarak " Şerefe , " dedi. Sirnulakrum o tuhaf, tiz sesiyle " Ö lçülü bir adam değilimdir ama nadiren içerim," dedi. Ö nündeki içkiye şüpheyle baktı, ardından bir yu­ duın aldı. " "Eğer durumunuz üzerine biraz daha kafa yor­ saydınız, daha sağlam bir zemine basabilirdiniz," dedi Barrows. "Arna artık bunu başarmak için geç. Sizin bu insan ölçülerindeki bebeğiniz satılabilecek bir fikir olarak ne kadar değerliyse, onu uzay keşif­ lerinde kullanma fikrinin de bir o kadar değerli ol­ duğunu düşünüyorurn, hatta belki daha da değerli diyebilirim. Yani durumlarımız eşit. Sizce de öyle değil nıi?" Sorgulayan gözlerle bize baktı. "Uzay keşfi fikri," dedim, "Federal Hükümete aitti." "O zaman o fikirde yaptığıın değişiklik diye­ lirrı" dedi Barrows , "dernek istediğiın bunun adil bir ticaret olduğu . " 1 48

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

"Ne dernek istediğinizi anlamadım B ay B ar­ rows" dedi Pris. "Nasıl ? " "Sizin fikriniz insana çok benzeyen bir sirrıu­ lakrum yaratmaktı, öyle ki onu gerçeğinden ayırt etmesi bile mümkün olmayacaktı. . . Ve bizim fık­ rinliz de onları Ay' da Kaliforniya çiftlik tarzı iki odalı modern bir eve yerleştirip adlarını da Ed­ wards ailesi koyrnak. " Maury umutsuzca bağırdı. "O Louis'in fikriydi! Edwards ailesi onun fikriydi! " Yüzünde çılgınca bir ifadeyle bana döndü. " Ö yle değil mi Louis ? " "Evet," dedirn. En azından ben öyle olduğunu sanıyordunı. Kendi kendime buradan çıknıamız gerek dediın. Giderek köşeye sıkışıyorduk. Lincoln sessizce önündeki Tam Collins'i içme­ ye devam ediyordu. " İ çkiyi beğendiniz mi? " diye sordu B arrows . Lincoln "Lezzetli anıa insanın algısını bulandı­ rıyor," dedi. Tam da ihtiyacınıız olan şey dedim kendi ken­ dime. Bulanık algılar!

1 49

Neyse ki geceyi orada bitirmeyi başardık. Elinıi uzatıp " Sizinle tanıştığıma memnun odunı, B ay Barrows," dedim. "Aynen," dedi. Benimle el sıkıştıktan sonra Maury ve Pris'le de el sıkıştı. Lincoln biraz ötede durmuş, o hüzünlü ifadesiyle bizi izliyordu. Bar­ rows ona elini uzatmadığı gibi vedalaşmadı da. Dördümüz çıkıp karanlık yoldan MASA İ Ş ORTAKLI G I'na doğru yürüdük, soğuk temiz hava­ yı içimize çekiyorduk. Hava güzel kokuyordu ve zihinlerimizi temizlemişti. Ofise döndüğümüzde B arrows ve tayfasının ortalıkta olnıayışını fırsat bilip Old Crow'u çıkar­ dık ve Dixie bardaklara burbonla su doldurduk. "Başımız belada," dedi Maury. Biz de onu onaylayarak başımızı salladık. Maury simulakrunıa döndü, "Sen ne diyorsun ? " dedi. "Onunla ilgili fikrin nedir?" "Yengeç gibi, " dedi Lincoln. "Yan yan yürüye­ rek ilerliyor. " "Bu ne anlama geliyor?" dedi Pris. 1 50

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

"Ben ne dediğini anladım, " dedi Maury. "Adam bizi öyle bir noktaya sürükledi ki artık ne yaptı­ ğımızı bilmiyoruz. Çocuk gibiyiz. Çocuk! Sen ve ben . . . " Eliyle beni gösterdi. "Bir de kendiınize s atı­ cı diyoruz. O bardan kalkrnayı da becererneseydik ,, elimizi kolumuzu kaptırnuştık. "Babam, " diye söze girdirn. "Baban bizden de budala ! " dedi acı acı. "Keş­ ke bu Barrows denen adama hiç bulaşrnasaydık. Artık istediğini alana kadar ondan kurtulma şan­ sımız yok. " "Onunla iş yapmak zorunda değiliz, " dedi Pris. "Ona Seattle'a dönınesini söyleyebiliriz , " de­ dim. "Dalga mı geçiyorsunuz! Ona hiçbir şey söyle­ yemeyiz. Dediği gibi sab ah erkenden ışıl ışıl bir suratla kapıyı çalacak. Yüzüınüze sıntacak, peşi­ mizi bırakmayacak . . . " Durup bana baktı. "Canını sıkmasına izin verme, " dedi Pris. "Bence Barrows çaresiz kalnıış , " dedim. "Şu Ay'da koloni kurma fikri, buna yaptığı dev yatı­ rım çökmek üzere; siz de hissetmediniz rrıi ? Kar­ şımızdaki güçlü, başarılı bir adanı değil. Bu adaın her şeyini Ay'da emlak yatınnıına verıniş ; oraya ısı ve hava sağlayacak kubbeler kurınuş; buzu suya dönüştüren sistemler götürrrıüş ama insan­ ları oraya gitmeye ikna edemiyor." Hepsi dikkatle bana bakıyorlardı. "Bu onun elindeki son numara," dedim. "Ora­ ya insan rolü yapan simulakra yerleştirme planını tarnamen çaresizlikten devreye sokuyor. İlk anlat­ tığında bunun Barrows gibi adaınlann aklına ge­ len cüretkar vizyonlardan biri olduğunu sandıın; 151

PHILIP K. DICK

bilirsiniz böyle fikirler bizim aklımıza gelrrıez çün­ kü biz sıradan ölürnlüleriz. Ama artık işin gerçek yüzünün bu olduğunu sanmıyorum. Bana kalırsa korkuyor. Öyle korkuyor ki aklını yitirmiş. Söyledi­ ği şeyler akıl alır değil, kirnseyi kandıramaz. Fede­ ral Hükümet durumu hernen anlar." "Nasıl?" dedi Maury. "Sağlık Bakanlığı Ay'a göçmek isteyen herke­ si sağlık kontrolünden geçiriyor. Barrows anlan dünyadan çıkaramaz bile." "Dinle, " dedi Maury. "Adamın planının sağlam olup olmaması bizi ilgilendirmez. Onu yargılaya­ cak durumda değiliz. Bunu ancak zaman gösterir ve eğer biz bu adamla iş yapmazsak zaman bile bize bir şey gösteremez." "Katılıyorum," dedi .t'ris . "Bu plandan bizim çı­ karımız ne olacak ona bakmalıyız. " "Eğer adam yakalanıp hapse girerse b u plan­ dan bize hiç bir şey çıkmaz ," dedim. "Ki öyle ola­ cak, öyle olmasını hak ediyor. Ben derinı ki bu adarnla ilişkiyi keselinı, bu adamla en ufak bir iş yaprnayalım. Sağlanı değil, dürüst değil, riskli ve tamamen aptalca. Kendi fikirlerinıiz yeterince çılgınca zaten. " "Bay Stanton'ın buraya gelmesi mümkün mü ? " diye sordu Lincoln. "Ne ? " dedi Maury. "Bence Bay Stanton Seattle 'da değil de burada olsaydı bu bizim lehimize olurdu. " Birbiriınize baktık. "Doğru söylüyor, " dedi Pris. "Edwin M. Stanton'ı geri getirmeliyiz. İşimize yarayacaktır; kesinlikle esnek biri değil. " 1 52

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

"Bizim bir bel kemiğine ihtiyacımız var, " diye­ rek ona katıldım. "Biz fazla esnekleşiyoruz . " "Geri getirebiliriz, " dedi Maury. " Hatta bu gece bile getirebiliriz. Ö zel bir uçak kiralarız, Seatt­ le dışındaki Sea-Tac Havalimanına uçar, oradan araba kiralarız ve onu bulana kadar arayıp buraya getiririz. Yarın sabah Barrows 'la yüz yüze geldiği­ mizde yanırnızda olur. " İ yi de en iyi ihtimalle, " dedim, "yorgunluktan bitap düşeriz. Aynca onu bulrnanuz günler sü­ rebilir. Şu anda Seattle'da bile olmayabilir; belki Alaska'ya hatta belki Japonya'ya gitıniştir. Belki de Barrows 'un Ay'daki arazilerinden birindedir. " Bir kanş suratla burb o'nlan içmeye devarn et­ tik; Lincoln bardağını kenara bırakmıştı, içmiyor­ du. "Hiç kanguru kuyruğu çorbası içtiniz nıi? " diye sordu Maury. Sirnulakrurn dahil hepimiz ona baktık. "Buralarda bir yerde bir kutu olacaktı," dedi Maury. "Isıtıcıya koyabiliriz; harika bir şeydir. Kalkıp yapacağım. " "Beni sayma,'' dedim. "Teşekkürler kalsın ," dedi Pris. Simulakruınun yüzünde o nazik, yorgun gü­ lürnserne vardı. "Size çorbayı nasıl aldığıını anlatayım, " dedi Maury. "Boise'de süperill a rketteydim, sırada bek­ liyordum. Kasiyer adamın birine , ' artık kanguru kuyruğu çorbası getirıneyeceğiz , ' dedi. Derken dükkanın diğer ucundan, galiba nıısır gevrekleri­ nin durduğu yerden bir ses geldi: 'Kanguru kuy­ ruğu çorbası almayacak nıısınız? Hiç mi? ' dedi ve 1 53

PHILIP K. DICK

aceleye gelip, son kutulan sepetine attı. Ben de iki tane aldım. Bir deneyin, kendinizi çok daha iyi hissedeceksiniz." "Barrows 'un bizi rnanipüle ettiğini fark ettiniz mi? Sirnulakrurna önce otomat dedi, sonra alet, en sonunda da oyuncak bebek dedi," dediın. "Bu bir teknik," dedi Pris . "Bir satış tekniği. Da­ yanak noktaınızı çürütrneye çalışıyor." "Kelimeler," dedi sirnulakrurn "birer silahtır." "Ona bir şey söyleyemiyor musun?" dedim si­ rnulakruına. "Tek yaptığın onla tartışmaktı." Simulakrurn başını hayır anlamında salladı. "Tabii ki bir şey yapamaz," dedi Pris. "Lincoln adil bir şekilde tartışıyor, aynen okulda yaptığı­ rnız gibi. Geçen yüzyılın ortasında insanlar bir konuyu bu şekilde tartışırlardı. Barrows adil dav­ ranmıyor ve onun bu davranışını yakalayacak bir izleyici de yok. Ö yle değil mi Bay Lincoln ? " Sirnulakrurn yanıt vermedi aına bana sanki biraz daha hüzünlü gülürnsüyormuş gibi geldi; yüzü s arktı, çizgileri duyduğu endişeyle biraz daha belirginleşti. " İ şler eskiden olduğundan daha kötü," dedi Maury. Arna ben hala bir şeyler yapmamız gerektiği­ ni düşünüyordum. " Stanton'ı kilit altında tutuyor olabilir. Belki de bir yerlerde dernonte ettirdi ve adamın mühendisleri bizim patenti ihlal etnle­ den, küçük değişiklikler yaparak kendi simulak­ rum tasarlıyorlardır." Maury'ye döndüm. "Bizim gerçekten patentirniz var nu ? " diye sordum. "Beklemede," dedi Maury. "O işlerin nasıl yü­ rüdüğünü biliyorsun." Sesi pek de umut vaat 1 54

sizi İNŞA EDEBİLİRİZ

etıniyordu. "Nasıl olsa fikriınizi biliyor artık, bir yolunu bulup çalabilir. Bir şeyin yapılabildiğini görmüşsen ve yeterince zaınanın varsa kendin de yapabileceğini bilirsin. " ''Peki," dedinı. "Denıek ki durunı içten yanınalı motor gibi. Ama avantaj bizde; bir an önce Rosen fabrikasında üretinıe başlayalıın. B arrows 'dan önce bizimkileri piyasaya çıkaralım. " Şaşkın şaşkın bana bakıyorlardı. "Bence doğru bir şey diyorsun , " dedi Maury, bir taraftan da baş pannağını ısırıyordu. "Zaten başka ne yapabiliriz ki ? Sence b aban ınontaj hat­ tını heınen halledebilir nıi ? Bu kadar hızlı çöze­ bilir nıi?" "Yılan kadar hızlıdır o," dedinı. Pris alaycı bir sesle, "Kafa bulnıa," dedi. "Yaşlı Jerome ınu ? Kalıplan yapınası bir yılı bulur, bir de kabloların takılması gerek! Bunun için Japonya'ya gitnıesi gerekecek ve daha önce yaptığı gibi ge­ miyle gitnıek isteyecek. " "Gördüğüm kadarıyla sen zaten her şeyi dü­ şünmüşsün ! " dedim. Pris küçü-m seyici bir tonla, "Elbette , " dedi. "As ­ lına bakarsan gayet ciddi bir şekilde düşündüm. " "Her duruında, " dediın. "Tek umuduınuz bu; o lanet şeyleri piyasaya sürmeliyiz, yeterince vakit kaybettik zaten." "Kabul edilıniştir, " dedi Maury. "Yann Boise 'ye gidip yaşlı Jeroıne'a ve o tuhaf kardeşin Chester' a işe koyulınalannı söyleyeceğiz . Kalıp çıkartınaya başlasınlar, sonrada Japonya'ya, iyi de Barrows' a ne diyeceğiz? " Yine afallanuştık. Hepimiz sessizdik. 155

PHILIP K. DICK

"Ona Lincoln'ün bozulduğunu, piyasadan çek­ nıek zorunda olduğunıuzu söyleriz. Böylece onun peşini bırakır ve Seattle'a döner." Maury yanınıa gelip alçak sesle "Yani düğme­ ye basmaktan, onu kapatmaktan mı bahsediyor­ sun ? " Başımı salladım. "Bunu yapmaktan nefret ediyorum," dedi Ma­ ury. İ kimiz de Lincoln'e baktık. Melankolik göz­ lerle bize bakıyordu. "Kendi gözleriyle gönnek isteyecektir," dedi Pris . "Eğer sağa sola çevirmek, sallamak isterse izin verin yapsın. Nasılsa kapalı olacağı için bir şey olmaz . " "Tamam," dedi Maury. İ yi dedim. "O zaman karar verdik. " "

,"

Lincoln'ü orada kapattık. İ ş biter bitmez Maury eve gidip uyuyacağını söyledi ve arabasına gitti. Pris de beni Chevy ile rrıotelinıe bıraknıayı teklif etti; araba bende kalsın, sabah gelip seni alınnı dedi. O kadar yorgundum ki tarnanı dedim. Ontario 'ya doğru giderken, "Tüm zengin, güç­ lü adamlar böyle ıni acaba ? " diye sordu. "Elbette . Servetini kendi kazananlar böyle; mi­ ,, ras sahibi olanlar belki farklıdır. "Korkunçtu," dedi Pris. "Lincoln'ü kapatmak, onu sanki bir daha öldünnüşüz gibi hayatının durduğunu gönnek. Sence de öyle değil ıni ? " "Evet, '' dedim. Motelin önüne geldiğimizde "Sence çok para kazanmanın tek yolu bu ınu ?" diye sordu. "Onun 1 56

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

gibi mi olmak gerekiyor? " Sam K. Barrows 'un onu değiştirdiğine şüphe yoktu. Aklı başında genç bir kadın olmuştu. "Bana sorına," dedirn. "Ayda en iyi ihtirnalle yetilli Ş beş kağıt kazanan adarnıın ben . " "Ama insan ona hayranlık duyrnalı. " "Eninde sonunda böyle diyeceğini biliyordum. Ama der denlez arkasından bunun geleceğini bi­ liyordunl." Pris iç geçirdi. "Dernek senin için açık kitap gi­ ,, biyinl. "Hayır bugüne kadar karşıma çıkan en büyük gizemsin. Sadece bu durumda, ' Pris şimdi aına insanın ona hayranlık duynlası gerekir diyecek, ' diye düşündüm ve sen de öyle dedin . " "Emininı bir süre sonra ' arna'yı kaldırıp eski duygulanrna döneceğinıe, insan ona hayranlık duynıalı nokta, diyeceğime de inanıyorsun. " Bir şey denıedinı. Ama dediği doğruydu. "Lincoln'ün kapatılnıasına taharnmül edebil­ diğimi fark ettin rni? Eğer buna dayanabiliyorsaın her şeye dayanabilirim. Hatta hoşuına bile gitti, tabii size hissettirmedim." "Bu cehenneınle başa çıkmak için yalan söy­ lüyorsun." "Güçten, mutlak güçten haz alıyorurn. Ona biz hayat verdik, ardından şak diye o hayatı geri al­ dık! O kadar kolay işte. Aına işin ahlaki soruın­ luluğu bir şekilde üzerimizde değil; o yük Sam Barrows 'un oınuzlannda ve o da aynı işi gözünü kırpmadan yapardı, çok da keyif alırdı. Buradaki güce bak Louis. Keşke biz de onun gibi olsaydık 1 57

PHILIP K . DICK

diyoruz. Onu kapadığımız için üzülmüyorum. Duygusal açıdan altüst olduğum için üzülüyo­ rum. Bu halinı nıidemi bulandırıyor. Barrows en tepedeyken , burada, yerin dibinde sizlerle birlik­ te olnıanıa şaşırnıanıak lazım. Onunla bizim ara­ nıızdaki farkı görüyorsundur; o kadar açık ki." Bir süre konuşnıadı, bir sigara yaktı. "Ya seks ?" dedi sonra. " Seks o nazik siınulak­ rumun fişini çekmekten bile daha kötü. Dernek istediğiill seks insanı değiştirir. Cinsel ilişki de­ neyinıi yani. " Onu böyle konuşurken duymak kanımı donduruyordu. "Sorun ne ? " dedi. "Beni korkutuyorsun . " "Neden? " " Sanki şeymiş gibi konuşuyorsun . . . Pris cümleyi beniill yerime tamamladı, "Yuka­ rıdan bakıp, kendi vücudumu bile küçürnsüyor­ rnuşurn gibi konuşuyorum. Ö yle zaten. Bu ben değilim. Ben bir ruhuın. " "Blunk'ın d a dediği gibi " o zaman göster bana." "Gösterernem Louis , arna gerçek yine de bu, zarnanda ve uzamda yer alan fiziksel bir cisim değilirn. Platon haklıydı. " "Ya geriye kalanlarırnız ? " "Orası sizin sorununuz . Ben sizi cisim olarak algılıyorum, dolayısıyla belki de öylesinizdir; bel­ ki sadece bundan ibaretsinizdir. Yanıtı bilmiyor musun? Bilmiyorsa , sana söyleyernenı." Sigarası­ nı söndürdü. "Louis, eve gitsem iyi olacak. " "Tamam, " deyip arabanın kapısını açtım. Mo­ telin bütün odaları karanlıktı; büyük neon tabela "

1 58

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

bile kapatılnuştı. Moteli işleten orta yaşlı çiftin güven içinde yataklannda kıvnlınış oldukların­ dan ernindiın. "Louis, çantamda bir diyafram var. " İ çine yerleştirdiğin türden mi yoksa gogse koyulanlardan mı, hani nefes alıp vermeni sağla­ yanlar var ya ? " "Dalga geçme. B u benim için çok önemli Louis. Seks yani." "O zaınan oynaşalım. " " O ne dernek?" "Hiçbir şey. Hiçbir anlamı yok. " Kapıyı kapa­ dım. Pris arabanın camını indirerek " Şimdi basnla­ kalıp bir şey söyleyeceğim, " dedi. "Hayır söylemeyeceksin çünkü dinlerneyece­ ğim. Çok ciddi insanların basmakalıp şeyler söy­ lernesinden hiç hoşlanrnarn. Bence sen acı çeken hayvanlara uzaktan küçüınseyerek gülen bir ruh olarak kalınaya devaın et; en azından . . . " Bir an te­ reddüt ettiın ama canı cehenneill e . "En azından böylece senden aklım başıill d a olarak nefret edip, korkabilirim. " "Basınakalıp sözüınü duyduktan sonra nasıl hissedeceksin acaba ? " "Yarın hastaneden bir randevu alının ve gidip kendimi hadıın ettiririm ya da her ne diyorlarsa . " "Yani diyorsun ki acımasız ve şizoid olduğum­ da cinsel olarak arzu edilebilir oluyorum ama A GLAK olduğumda, cinsel istek bile uyandırmı­ yorum." "Bile deme, cinsel istek dediğin az buz şey de­ ğildir. " 1 59

PHILIP K. DICK

"Beni odana götür ve becer," dedi Pris. " Seçtiin sözcüklerde, tanı olarak ne bilnıiyorurn, ama insanın hevesini kıran bir şey var." " Ö dleğin tekisin. " "Hayır ödlek değilim," dedim. "Evet öylesin." "Hayır ve söylediğini yaparak aksini ispat et­ ıneye kalkışınayacağını. Ben gerçekten de kor­ kak değilinı; zanıanında bir sürü kadınla yattım. Dürüstçe söylüyorurrı. Seks ile ilgili beni korku­ tan tek bir şey yok; seksten korknıayacak kadar yaşlıyım. Sen kolejli oğlanlardan bahsediyorsun, hayatında ilk kez prezervatif kutusunu açan oğ­ lanlardan." "Ama yine de beni becermeyeceksin." "Hayır, " dedim. " r;ünkü mesafeli birisin, aynı zamanda z alimsin. Sadece bana karşı da değil, kendine karşı da zaliınsin. Sahip olduğun beden­ den tiksiniyor, onun sen olmadığını söylüyorsun. Lincoln, Lincoln siınulakrurrıunu kastediyoruın, Barrows ve Blun� arasında geçen konuşınayı ha­ tırlaınıyor ınusun? Hayvan insan olrrıaya yakın bir canlıdır ve her ikisi de etten keıniktendir. Sen­ se etten kemikten olmamaya çabalıyorsun." "Çabalamıyorum, zaten öyle değilim. " "Peki b u durumda nesin ? Bir makine mi? " "Makinenin kablolan olur, benim kablorn yok . ,, k1 . "Ne o zaınan ? " dediın. "Ne olduğunu düşünü­ yorsun ? " "Ben n e olduğumu biliyoruın. B u yüzyılda şi­ zoid kişilik çok yaygın, aynen on dokuzuncu yüz­ yılda isterinin yaygın olması gibi. Derin, her yere 1 60

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

nüfuz eden, anlaşılması güç ruhsal bir yabancı­ laşma. Keşke böyle olmasaydım aına böyleyim . . . Sen şanslısın Louis Rosen; eski kafalı bir adam­ sın. Senin yerinde olmak isterdinı. Sanırını seks konusunda kullandığım dil çok kabaydı, seni kor­ kuttum. Çok üzgünüm. " "Kaba değildi, daha d a kötüydü çünkü insancıl değildi. Eğer biriyle cinsel ilişki yaşasaydın nasıl davranırdın biliyorum" Zihnim kanşnııştı, kendi­ mi yorgun hissediyordum. "Tüm o zamanı olup biteni gözlemleyerek geçirirdin; zihinsel olarak, ruhsal olarak, her açıdan. Sürekli farkında olur­ dun." "Bu yanlış bir şey mi ? H erkes öyle yapıyor sanıyordum. " " İyi geceler, " dedim ve arabadan uzaklaştım. " İyi geceler ödlek. " "Defol git! " dedim. Kederli bir sesle "Of Louis ," dedi. "Bağışla beni," dedim. Burnunu çekerek, "Çok kötü konuştun, " dedi. "Tanrı aşkına bağışla beni ! " dedinı. "Beni bağışla, hasta olan benim, böyle bir şey söylediğim için; sanki biri dilimi ele geçirıniş gibi." Hala burnunu çekiyordu, sessizce başını s alla­ dı. Ardından arabayı çalıştırıp farları yaktı. "Gitme ," dedinı. "Bak dinle , tüm bu davranış­ lannıı sana ulaşrnak için sarf edilen akıldışı bir çabaya bağlayabilirsin, bunu görmüyor musun ? Söylediklerin, kendini Sarn Barrows 'a hayranlık duymaya zorlaman, bunun için her zamankin­ den daha fazla uğraşrrıan, tüm bunlar beni deli 161

PHILIP K. DICK

ediyor. Senden gerçekten çok hoşlanıyorum, ger­ çekten. Bir an şefkatli, insancıl olduğunu görüyo­ ruın, sonra birden tekrar . . . " Neredeyse fısıltıyla 11 İ yi hissedeyim diye uğ­ raştığın için teşekkürler, " dedi. Belli belirsiz gü­ lüınsedi. Çekip gitınesinden korktuğum için arabanın kapısını tutuyorduın. "Bunun kendini daha kötü hissetınene sebep olınasına izin verme." "Verıneın. Aslına bakarsan bir şey hissetnıe­ diın bile . " " İ çeri gel , biraz oturursun, olur mu ?" "Hayır. Endişelenme, hepirrıiz bu aralar bas­ kı altındayız, o yüzden oldu. Konuşnıamın seni üzdüğünü biliyorum. Böyle kaba kelimeler kul­ lanrrıarnın tek s�bebi daha iyisinin ne olduğunu bilrnerrıerrı, kirrıse bana konuşulmayan şeyler hakkında nasıl konuşulrrıası gerektiğini öğretrrıe., d1 . " Sadece deneyiınsizsin. ama beni dinle Pris, bana söz vermeni istiyorum. Seni incittiğim ger­ çeğini inkar etmeyeceksin, bana söz ver. Şu anda hissettiğini hissedebilnıen iyi bir şey, incinmen . . . " 11 İ ncinmem iyi bir şey. " "Hayır, onu derrıek isteıniyorum; demek iste­ diğim bir şeyler hissetmen cesaret verici. Benim derdim sadece yaptığım şey için kendi affettire­ bilmek değil. Çok acı çektin çünkü . . . " "Acı çektin diyorsun yani ! " "Evet, acı çektin, " dedirrı. "Yalan söyleme." "Tamam, Louis . Acı çektim, yalan söylemeyeceğim. " Boynunu büktü. ,

1 62

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

Arabanın kapısını açıp "Gel beniınle Pris, " de­ dim. Arabadan indi, koluna girdiın . "Bu yakınlaşınaınızın ilk adıını ını? " diye sor­ du. "Seni konuşulaınayan şeylerle tanıştınyo­ rum, " dediın. "Sadece bu konuda konuşabilmek istiyoruın, bunu yapmak zorunda kalmak istemiyorum. Ta­ bii ki şaka yapıyorsun, yan yana oturacağız, sonra da ben eve gideceğim. Bizim için en iyisi bu, aslı­ na bakarsan mümkün olan tek yol . " Ufak, karanlık motel odasına girdik. Ö nce ışığı, ardından da ısıtıcıyı ve televizyonu açtıın. "Nefes alışverişleriınizi duymasınlar diye ıni açtın bunu ? " deyip televizyonu kapadı. "Ben çok sessiz nefes alının, buna gerek yok." Ceketini çı­ kardı ve ben elinden alıp askıya asana kadar ora­ da öylece dikildi. "Şimdi bana nereye oturacağımı söyle," dedi. " Şu sandalyeye mi ? " Gidip sandalye ­ de dimdik oturdu, ellerini kucağında kavuşturdu ve yüzünde ciddi bir ifadeyle bana baknıaya baş­ ladı. "Bu nasıl? Başka çıkarm am gereken bir şey var mı ? Ayakkabıları da çıkarsanı ını ? Bütün kıya­ fetleri nlİ çıkarayım nıı? Yoksa sen nlİ çıkarmak istersin? Eğer öyle yapacaksan eteğim fennuarlı değil haberin olsun, düğmeli. Düğmeleri açarken de dikkat et çünkü kopabilirler, yeniden dikmek zorunda kalının." Düğmeleri göstermek için yan döndü. "Bak düğmeler burada, yan tarafta . " "Bütün bunlar çok eğitici oldu anıa aydınlatıcı değil," dedinı. 1 63

PHILIP K. DICK

"Ne isterdim biliyor musun?" Yüzü aydınlan­ mıştı. "Gidip bir yerlerden koşer konserve sığır eti, Yahudi ekmeği, İ ngiliz birası ve tatlı olarak da bi­ raz helva almanı isterdim. O ınuhteşem, ince di­ liınlenmiş sığır eti, yanrn kilosu iki buçuk dolar." "Almak isterdiın aına yüzlerce mil de gitsem bu saatte açık hiçbir yer bularnarn." "Boise'de yok mudur?" "Hayır," dedim. Gidip kendi paltomu astım. "Zaten artık koşer sığır eti için çok geç. Saat geç olduğu için demiyorum. Dernek istediğirn hayat­ larımızda bunun için geç." Karşısına oturup san­ dalyeyi ona doğru yaklaştırdım ve ellerini tuttum. Elleri ufak, kuru ve sertti. Tüm o fayans kesme işinden dolayı kollan kaslanmış, parınaklan güç­ lenmişti. "Hadi kaçalım buradan," dediın. "Araba­ ya atlayıp, güneye doğru gidelirrı ve bir daha geri dönmeyeliın. Sirnulakruınu da Saın Barrows'u da Oregon'u da bir daha görmeyiz ." Pris, "Hayır," dedi. "Saın'le ilişki kurmaya mec­ buruz; bu zorunluluğun etrafıınızı sardığını his­ sedeıniyor musun ? Sana şaşırıyorum, öylece ara­ baya atlayıp basıp gitmeyi hayal ediyorsun. Bu işten öylece kaçarrıazsın." "Affet beni," dedim. " Seni affediyorum ama anlayamıyorum; ba­ zen gerçek hayata hiç maruz kalmaınış bir bebek gibi davranıyorsun . " "Ne yapıyorum biliyor ınusun ? " dediın, "Ger­ çekliği şuradan buradan ufak parçalar halinde kesiyorum ve kendiıni onlara alıştırıyorum, bir otlakta belli bir yol ezberleyen ve o yoldan asla sapmayan bir koyun gibi. " 164

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

"Bu şekilde davranarak kendini güvende mi hissediyorsun ? " "Kendiill i çoğu zaman güvende hissediyorunı ama senin yanındayken asla. " Anladığını belli edercesine başını salladı. "Ben senin için otlağın ta kendisiyinı. " "Bu durumu izah ediyor, " dedim. Aniden gülerek " Shakespeare dizeleriyle seviş­ mek gibi, " dedi. "Senin o güzeliın tepeciklerinde ve vadilerinde gezineceğiın, yapraklardan yiyip otlanacağım diyebilirsin; özellikle de hoş kokulu, vahşi aşk merdivenlerinin, otlarının dalgalandığı o kutsal çayırlıkta dolaşacağıın. O kutsal çayırın adını söylememe gerek yok herhalde , değil mi? " Gözleri parıldıyordu. " Şimdi, tann aşkına, üze­ rimdekileri çıkar ya da çıkarmaya teşebbüs et. " Ayakkabılarını çıkarıyordu. "Hayır," dediill . "Şiir safhasını geride bırakmadık mı ? O kısıın­ da daha fazla oyalanmasak da asıl konuya geç ­ sek?" Eteğinin düğmelerini açmaya başlamıştı ki ellerini tutup onu durdurdum. "Devam edemeyecek kadar cahilim, " dedim. "O şey bende yok işte , Pris. Çok cahiliın, çok be­ ceriksizim ve çok korkağım. İ şler zaten beninı sınırlı kavrayışırnın ötesine çoktan geçti. Anla­ madığım bir dünyada kaybolduın . " Ellerini sıkıca tuttum. "Aklıma gelen en iyi şey, şu anda en iyi becerebileceğim tek şey seni öpmek olur. Belki yanağından öpmek, eğer senin içinde uyguns a . " "Sen yaşlısın," dedi Pris. " Sorun bu. Geçıni­ şin, ölen dünyasının bir parçasısın. " Bana doğru uzandı. "Sırf sana iyilik olsun diye beni öprnene izin vereceğim." 1 65

PHILIP K. DICK

Yanağından öptüın. "Aslına bakarsan," dedi Pris, "orada öyle hoş kokulu aşk merdivenlerinin ve bereketli otlann dalgalandığı yok; toplasan iki aşk ınerdiveni, dört kök de ot var, o kadar. Ben daha tam büyümedim, Louis. Daha bir sene önce sutyen takmaya başla­ dnn ve hala takınayı unuttuğuın oluyor; çok da ihtiyacını olduğu söyleneınez. " " Seni dudaklanndan öpemez miyim? " "Hayır, b u fazla sanürni olur." "Gözlerini kapayabilirsin." "Onun yerine ışıklan kapasan," dedi ve ellerini ellerirnden çekip duvardaki ışığa doğru yöneldi. ,, "Ben hallederim. " Dur," dedim. " İ çimde kötü bir şeyler olacağı­ na dair güçlü bir his var." Işığın önünde ne yapacağını bilmez halde du­ ruyordu. " Kararsız kaldığım pek görühnerniştir. Sen beninı kuyunıu kazıyorsun, Louis. Devanı etmem lazırn . " Işığı kapadı, oda karanlığın içinde kayboldu. Hiçbir şey göreıniyordurn. " Pris , " dediın. "Portland'a gideceğiın ve o koşer sığır etini alacağını. " Karanlığın içinde Pris'in sesi duyuldu. "Eteği­ rni nereye koyayırrı? Kınşrnasın. " " B u olanlar delice bir rüya," dedinı. "Hayır, " dedi Pris. "Bu rnutluluk. Mutluluk kar­ şına çıkıp, suratına çarptığında bunu bilirsin de ­ ğil mi ? Kıyafetlerirrıi asnıaına yardırn et. On beş dakika içinde gitmem lazırn. Aynı anda hem ko­ nuşup hern sevişebiliyor musun yoksa hayvanlar gibi homurdannlayı nu tercih edersin ? " 1 66

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

Karanlıkta dolaştığını, kıyafetlerini çıkardığı­ nı, yatağın yerini bulmaya çalıştığını duyabiliyor­ dum. "Yatak yok," dedinı. "O zaman yerde yatanz . " "Diz kapakların çizilir. " "Benimkiler değil seninkiler çizilir. " "Benim fobim var, " dedirn. "Işıkların açık ol­ ması lazırn yoksa tellerden, piyano kablolanndan ve büyükannemin eski kavuniçi yorganından ya­ pılnuş bir şeyle seviştiğinıi sanıyorunı. " Pris güldü. Yanıma yaklaşarak, " O dediğin be­ nirn," dedi. "Tanı olarak beni anlattın. Az kaldı, yakalayacağını seni." Bir şeylere çarptı. "Kaçaına­ yacaksın. " "Dur artık, " dedim. "Işığı açacağım. " Düğıneyi buhnayı başardıın ve oda yeniden var oldu, ışık fena halde gözüınü alıyordu; karşınıdaki kız da taınaınen giyinikti. Kıy afetlerini çıkarmamıştı. O sessizce ifademe gülerken, şaşkınlıkla ona bakı­ yordum. "Yanılsama işte," dedi. " Seni son anda alt ede­ cektim. Cinsel arzularını uyandırıp son dakikada iyi geceleeeeer, diyecektim" deyip parnıağını şık­ lattı. Gülümsemeye çalıştırıl. "Beni ciddiye alma," dedi Pris. "Beniınle duy­ gusal ilişki kurma. Kalbini kırannl. " "Duygusal ilişki kuran kim ? " Bunu söylerken boğulur gibi oldum. " İ nsanların karanlıkta oy­ nadığı bir oyun işte. Ne dersin bilirler, ben de bir parça alayım." 1 67

PHILIP K. DICK

"Bilrniyordurn," dedi. Artık gülmüyordu; gözle­ ri de panldarnıyordu. Soğuk soğuk bana bakıyor­ du. "Arna ne demek istediğini anladım." " Sana başka bir şey söyleyeyim. Hazırlan. Boise'de koşer sığır eti satıyorlar. İ stediğim saatte hiç sıkıntı çekmeden bulabilirim. " "Seni piç," dedi. Sandalyeye oturup ayakkabı­ larını giydi. "Kapıdan kum geliyor," dediın. "Ne ? " deyip kapıya baktı. "Neden bahsediyor­ sun ? " "Buraya sıkışıp kaldık. Birisi üzerimize toprak yığıyor. Asla dışarı çıkamayacağız. " Sertçe "Kes şunu," dedi. "Bana güvenrrıerrıeliydin. " "Evet sana anlattıklannu bana işkence etmek için kullanacaksın. " Ceketini almak için gardıro­ ba gitti. Arkasından gidip " Sence ben acı çekınedim nıi? " dedim. " Şimdi mi demek istiyorsulı ? Ah, gitmeyebilr­ dirn, kalabilirdim aslında. " "Doğru şeyi yapabilseydim. " "Karanını verrnerrıiş olsaydım. Sana bağlıydı, becerine. Ben çok şey bekliyorum. Çok idealis­ tiın. " Ceketini buldu, refleks olarak giyinmesine yarduncı oldunı. "Giysilerirrıizi giyiyoruz," dediın. " Ü stelik daha çıkarmadan . " " Şirndi d e pişman oldun, " dedi Pris. "Pişman olmak, işte tek yapabildiğin bu. " Ö yle nefret dolu bir bakış attı ki geri çekildim. 1 68

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

"Ben de senin hakkında pek de hoşuna gitme­ yecek birkaç şey söyleyebilirirn. " "Ama söylemeyeceksin, çünkü söylersen sana gayet sert bir yanıt vereceğirn öyle ki burada yığı­ lıp kalacağını biliyorsun. " Konuşamadığım için omuz silkmekle yetin­ dim. "Yaşadığın şey korkuydu," dedi Pris. Arabasına doğru ağır ağır yürüdü. "Korku, tabii, " dediın yanında yürürken. "O tip bir ilişkinin iki insanın birbirini karşılıklı anlama­ sı ve anlaşmasından doğması gerektiği bilgisine dayalı bir korku. Birisi diğerini böyle bir şeye zor­ layarnaz. " "Hapishane korkusu dernek istiyorsun herhal­ de ." Arabanın kapısını açıp, içeri girdi, direksiyo­ na geçti. "Yaprrıan gereken şey, gerçek bir erkeğin yapacağı şey, beni bileğimden kavrayıp ne söyle­ diğirne aldınnadan yatağa götürmek olmalıydı. " "Eğer böyle bir şey yapsaydıın, sürekli şikayet ederdin. Ö nce bana, sonra Maury'ye , sonra avu­ kata, sonra polise, sonra da mahkemede dünya­ nın geriye kalanına." Bu söylediklerirnin ardından ikimiz de sustuk. "Neyse," dedinı. "Seni öpıneliyiın. " "Sadece yanağımdan . " "Dudağından," dedim. "Bu bir yalan ." "Ben dudaktan diye hatırlıyorurrı," dedirn ve arabanın kapısını kapattım. Arabanın carrıını açıp "Dernek hikayen bu ola­ cak, bana karşı cüret gösterebilrnek." 1 69

PHILIP K. DICK

"Bunu unutrrıayacağırrı ve kalbimde her za­ ,, ınan değer vereceğirrı, dedim, elimi göğsüme ko­ yarak. Pris rrıotoru çalıştırdı, farlan yakıp uzaklaştı. Bir süre orada durdum, ardından aynı yoldan motele döndüm. Dağılıyoruz, dedirn kendi kendi­ me. Ö yle yorgunuz, öyle çökkünüz ki yolun onu­ na geldik. Yann Barrows'dan kurtulmamız gerek. Durumdan en kötü etkilenen de Pris, zavallı Pris. Lincoln'ü kapatmak onu bu hale getirdi. Filrrı ora­ da koptu. Elllerim ceplerinıde sendeleyerek odama gir­ dinı. Bir sonraki sabah yeterince güneş ışığı vardı ve daha yataktayken bile kendimi iyi hissediyor­ dum. Kalkıp tıraş oldum, motelin kafeteryasında krep, doınuz pastırınası, kahve ve portakal su­ yuyla kahvaltı edip gazeteyi de okuduktan sonra kendiıni yenilenıniş hissediyordunı. Gerçekten de kendinıe gelrniştiın. Kendi kendime kahvaltı nelere kadir diyordum. Belki de iyileşmiştiın ? Yeniden bir bütün, yeniden bir erkek mi olmuştum? Hayır. Kendimizi daha iyi hissedebiliriz ama iyileşıneyiz. Çünkü daha işin başında iyi filan değilizdir; aynca ortada zaten sağlık diye bir şey yoksa , onu düzeltnıeniz mümkün değildir. Bu hastalık neydi peki? Pris'de neredeyse ölümcül derecedeydi. Has­ talık bana da temas etmiş, içime girmiş ve oraya yerleşmişti. Maury ve Barrows da hastaydı, işin aslı geriye kalanlarımız da hastaydı. En az etkile­ nen babaındı. 1 70

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

Babam! Onun geleceğini unutmuştum! Dışan fırlayıp bir taksi çevirdim. MASA İ Ş ORTAKLI G I ofisine ilk giden bendim. Bir dakika sonra ofisin camından bakarken Chev­ rolet Magic Fire arabaını gördüın. Pris arabayı park edip indi. Ü zerinde mavi pamuklu bir etek ve uzun kollu bir bluz vardı; saçlarını toplamıştı, yüzü temiz, ışıl ışıldı. Ofise girerken bana bakıp gülümsedi. "Kusu­ ra bakma dün gece yanlış kelimeler kullandım, " dedi. "Belki gelecek sefere. Ziyanı yok," dedi. "Ziyanı yok," dedim. "Bunda ciddi misin Louis ? " "Hayır, " deyip gülümsedim. O sırada kapı açıldı ve Maury içeri girdi. "Dün gece iyi dinlendim. Ahbap, bu Barrows denen beş para etmez herifin cebindeki her kuruşu alrnalı­ yız." Onun arkasından babam geldi, üzerinde çiz­ gili, tren kondüktörlerininkini andıran bir ceket vardı. Ağırbaşlı bir tavırla Pris'i selaill l adı, ardın­ dan bana ve Maury'ye döndü. "Geldi rni? " "Hayır baba," dedirn. "Eli kulağında." Pris, "Bence Lincoln'ü açalırn," dedi. "Barrows' dan korkill a rnalıyız. " "Katılıyorum," dediın. "Hayır," dedi Maury. "Nedenini de söyleyeyirn. Bu Barrows 'un iştahını kabartır. Öyle değil mi ? Bir düşünün. " Bir süre sonra "Maury haklı," dediill . "Kapalı kalsın. Barrows istediği kadar tekrnelesin, salla­ sın ama açrnayalıın. Adaını güdüleyen açgözlü171

PHILIP K. DICK

lük." Ve bizi güdüleyen şeyin de korku olduğunu düşündüm; son zamanlarda yaptığımız çoğu şey sağduyudan değil, korkudan kaynaklanıyordu. Kapı çalıyordu. " İ şte geldi," dedi Maury ve bana ürkek bir bakış fırlattı. Kapı açıldı. Sam K. B arrows, David Blunk, Ba­ yan Nild kapıdaydılar ve yanlarında olanca ciddi­ yetiyle dikilen kasvetli tip de Edwin M. Stanton'dı. David Blunk neşeyle "Onunla yolda karşılaş­ tık," dedi. "Buraya geliyonnuş, biz de arabaya al­ ,, dık. Stanton simulakrumu somurtarak bize baktı. Kendi kendime "Tanrım," dedim. Bunu bekle­ miyorduk - değişen bir şey olacak mıydı? Zarar görınüş müydük, gördüysek hasar ne kadar bü­ yüktü? Bilnıiyordunı. Anıa ne olursa olsun devaın et­ ınek zorundaydık, üstelik bu kez oyunun galibi belli olacaktı. Ö yle ya da böyle.

1 72

"Biraz uzağa park ettik ve gelirken de Stanton'la biraz konuşrna şansırnız oldu. Bir tür anlaşmaya vardığımızı düşünüyoruz," dedi B arrows. " Ö yle mi? " dedim. Maury yanımda duruyordu. Yüzüne sert bir ifade takınrnıştı. Pris gözle görü­ nür derecede ürpermişti. Babanı elini uzatıp "Ben Jerorne Rosen," dedi. "Rosen klavsen ve elektronik org fabrikasının sahibiyim. Yerimiz Boise, Idaho 'da. B ay Samuel Barrows ile tanışma onuruna rnı nail oluyorum ? " İ ki taraf da birbirine sürpriz yaprnıştı. Onlar Stanton'ı getirrnişlerdi biz de -her ne kadar dengi olmasa da- babamı getirrniştik. Şu Stanton ! Britannica'nın da dediği gibi kendi kişisel çıkarları için düşrnanla işbirliği yapmıştı. Aşağılık herif! O sırada onun bütün bu zaman bo­ yunca Seattle' de Barrows'un yanında olabileceği geldi aklıma; oraya hukuk bürosu açmaya ya da etrafı gez­ meye değildi. Belli ki en başından beri yapacakları anlaşmanın koşullarını konuşuyorlardı. 1 73

PHILIP K. DICK

İ lk sirnulakrurnurnuz bizi satnııştı. Ne korkunç bir işaretti bu ! Lincoln, ne olursa olsun, böyle bir şey yapmaz­ dı. Bunu bilrrıek kendirni daha iyi hissetıneıni sağladı. Kendi kendime Lincoln'ü açsak iyi olacak diye düşündünı. Maury'ye "Gidip Lincoln'e buraya gelmesini söyler nıisin ? " dedinı. Maury kaşlarını kaldırdı. "Ona ihtiyacınuz var, " dedinı. Pris de beni onaylayarak "Doğru," dedi. Maury "Tanıarn," deyip gitti. İ şte başlamıştık. İ yi de neye ? "Stanton ile ilk karşılaştığımızda ona mekanik bir alet gibi �.avrannııştık, " dedi B arrows. "Ama sonra Bay Blunk bana sizin onun bir canlı olduğu­ nu iddia ettiğinizi hatırlattı. Acaba Bay Stanton'a ne kadar ödeme yapıyorsunuz ? " Ö derne ıni, diye düşündünı deli gibi. "Kölelikle ilgili yas alar var," dedi Blunk. Şaşkınlıkla ona bakıyordurn. "Bay Stanton'la sözleşnıe yaptınız mı ? '' diye sordu Blunk. "Eğer yaptıysanız umarım asgari ücret kanununa uygundur. Aslında bu konuyu Stanton'la görüştük, kendisi herhangi bir sözleş­ nıeye inıza attığını hatırlamıyor. Dolayısıyla Bay Barrows'un, nıesela saati altı dolara kendisini işe alrnasında bir engel gönnüyoruın. Takdir edersi­ niz ki bu iyi bir ücret. Bay Stanton da teklifi sıcak karşıladı ve bizimle Seattle 'a dönıneyi kabul etti." Tek kelime etmedik. 1 74

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

Kapı açıldı ve Maury içeri girdi. Uzun boylu, kambur, kara sakallı Lincoln de yanındaydı. "Sanının teklifini kabul etsek iyi olacak," dedi Pris. "Ne teklifi? " dedi Maury. "Ben teklif filan duy­ madım." Ardından da bana dönüp " Sen duydun mu ? " diye sordu. B aşımı salladını. "Pris, sen Barrows 'la mı görüşüyordun ? " diye sordu Maury. Barrows, " İ şte size teklifim, " dedi. "MASA'ya yetnıiş beş bin dolar değer biçilrnesini sağlayaca,, gız. B en . . . Maury araya girip "Siz ikiniz görüşüyor rnuy­ dunuz ?" diye sordu. Pris de Barrows da soruyu yanıtlarnadı; yanıtın ne olduğunu hepimiz açıkça görebiliyorduk. "Ben yüz elli bin koyacağım ve dolayısıyla ço­ ğunluk hissesi bende olacak." Maury başını hayır anlarnında salladı. Pris, Barrows' a dönüp, "Bunu kendi aramızda görüşebilir miyiz ? " diye sordu. "Elbette," dedi Barrows. Karşı taraftaki yedek m alzeme odasına girdik. "Mahvolduk," dedi Maury, yüzü bernbeyazdı. Pris bir şey denıedi, aına yüzü gergindi. Uzun bir sessizliğin ardından babam, "Bu Barrows'dan kurtulun, " dedi. "Bildiğim bir şey varsa, bu adamın kontrol ettiği bir şirketin ortağı olmamanız gerektiği." Ben orda durmuş sessizce bizi dinleyen Lincoln'e döndünı " Sen avukatsın - tann aşkına yardını et bize." v

1 75

PHILIP K. DICK

"Louis, Barrows ve yanındakilerin eli güçlü. Söylediklerinde hileli bir şey yok . . . güçlü olan taraf o," dedi. Siınulakruın biraz düşündü, sonra arka­ sını dönüp pencereye doğru gitti ve caddeyi izle­ meye koyuldu. Sonra aniden arkasını döndü; kalın dudaklannı kıpırdattı. Yüzünde acı dolu bir ifade, aına gözlerinde bir parıltıyla devam etti: "Sam Barrows bir işadaını aına siz de öylesiniz. Sizin şu küçük firmayı, MASA İ Ş ORTAKLI ÔI şirketini, bir dolara Bay Jeroıne Rosen'a satın. Böylece şirket Rosen klavsen ve org fabrikasının mülkü olur; o fabrikanın ınal varlığı oldukça büyük. Böylece Sam Barrows'un MASA İ Ş ORTAKLI GI şirketini satın alabilınesi için fabrika da dahil bütün tesisi alnıa­ sı gerekir, buna da hazır değil. Stanton konusuna gelince, size şu kadarını söyleyeyiın; Stanton'ın onlarla iş birliği fazla sürmez. Ben onla konuşup, geri dönıneye ikna ederim. Stanton'ın sağı solu belli olınaz ama iyi adamdır. Onu yıllardır tanının; Buchanan yönetinünde görev yaptı ve çoğu kişinin karşı gelınesine rağınen Başkanlık döneınimde ben oyuınu kalmasından yana kullandım, üstelik çevirdiği entrikalara rağınen. Huysuzdur ve ken­ di konuınunu fazlasıyla düşünür aına yine de dü­ rüst adamdır. Neticede çakallarla düşüp kalkmaz. Onun derdi hukuk bürosu açıp avukatlık yapnıak değil, kamuda güçlü bir konumda olmak istiyor, sorumluluk sahibidir, iyi bir devlet memurudur. Ona sizin kendisini Yönetim Kurulu Başkanı yap­ rnak istediğinizi söylerirn, görün bakın kararını de­ ğiştirip burada kalacaktır. " Maury alçak sesle "Böyle bir şey asla aklıma ge lrnezdi," dedi. 1 76

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

"Ben buna katılmıyorurn," dedi Pris. "MASA'yı Rosen ailesine devredemeyiz; söz konusu bile olamaz. Aynca Stanton teklifi kabul etrneyecek. " "Evet edecek," dedi Maury. B abam da ben de ona katıldığınuzı belli ederek başırnızı s alladık. "Onu organizasyonumuzda önerrıli bir konurna getireceğiz - neden olmasın ki ? Adam da yetenek var. Tanrım, ınuhternelen bizi bir sene içinde mil­ yon dolarlık bir şirket haline getirir. " Lincoln yurnuşak bir sesle , "Ona güvenip işi­ nizi teslirn ettiğiniz için pişınan olınayacaksınız, " dedi. Tekrar odaya döndük. Barrows ve adanılan sa­ bırsızlıkla bizi bekliyorlardı. Maury boğazını teınizledi, ardından başıyla babamı işaret etti ve "Biz MASA'yı Jerorne Rosen'a sattık," dedi. "Bir dolar karşılığında." Barrows gözlerini kırpıştırarak " Ö yle rni ? İ l­ ginç ? " dedi ve Blunk' a baktı. Blunk üzgün, acı bir teslimiyetle ellerini kaldırdı. Lincoln, Stanton'a döndü. "Edwin, Bay Rock ve Bay Rose iı yeni kurulan şirketlerine Yönetiın Kurulu Başkanı olarak katılmanı arzu ediyorlar, " dedi. Stanton sirnulakrunıunun yüzündeki sert, hır­ çın ifade bocaladı; duygular belirip kayboldu. Bize bakıp "Bu doğru mu? " diye sordu. Maury, "Evet efendinı, " dedi. "Bu bir ortaklık teklifi. Sizin becerilerinize sahip bir insan çok işi­ mize yarayabilir; biz geri adım atıp size yer açrrıa­ ya hazırız." "Doğru," dediın. 1 77

PHILIP K. DICK

"Bu konuda onlarla hemfikirim, Bay Stanton ," dedi babaın. "Diğer oğlum Chester adına da aynı şeyi söyleyebilirim. Teklifimizde samimiyiz." Maury MASA'nın eski Underwood elektronik daktilolanndan birinin başına geçti ve daktiloya bir kağıt koyup yazmaya başladı. "Her şeyi kağıda döküp hemen imzalanz ve işe koyuluruz. " Pris kısık sesle soğuk bir tonda "Bu yaptığınız sadece Bay Barrows 'a değil, bugüne kadar uğruna çaba sarf ettiğimiz her şeye ihanet etmek," dedi. Maury ona dik dik bakıp şaşkınlığını gizleye­ mediği bir sesle " Kes sesini," dedi. "Ben bu işte yokum çünkü yanlış ," dedi Pris. Sesi tamamen kontrol altındaydı; Macy's mağa­ zasını aramış da telefonda kıyafet siparişi verir gibiydi. "Bay B a rrows, Bay Blunk eğer sizinle gel­ memi isterseniz gelirim, " dedi. B arrows ve Blunk da dahil hiçbirimiz duyduk­ larımıza inanamıyorduk. Ne var ki Barrows hemen toparlanmayı ba­ şarmıştı. "Sen bu iki sirnulakrumun üretilmesi­ ne yardım etmiştin, değil mi ? Dernek ki bir tane daha yapabilirsin ? " "Hayır yapamaz, " dedi Maury. " Sadece surat­ larını çizdi. Elektronikten ne anlar? Hiçbir şey bil­ ınez ! " Kızına ters ters bakıyordu . Pris, "Bob Bundy beniınle gelir," dedi. "Neden ?" dedim. Sesim titriyordu. "O da mı? Sen ve Bundy . . . " Cümlemi bitiremedim. Pris rnesafeli bir tonla "Bob benden hoşlanı­ yor," dedi. Barrows elini cebine atıp çek defterini çıkardı. "Sana uçak parasını vereyirrı, " dedi Pris 'e. "Arka1 78

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

mızdan gelebilirsin. Herhangi bir yasal sorun ol­ mayacak herhalde. " "Tamam, " dedi Pris. "Bir iki gün içinde Seattle'da olurum. Ama para sizde kalsın; beninı var zaten. " "Pekala," dedi B arrows. "Burada işiıniz bit­ ti, artık yola çıksak iyi olur, " dedi ve ardından Stanton 'a dönüp "Stanton seni burada bırakaca­ ğız, kararın bu mu ? " diye sordu. Stanton kendinden enıin bir sesle " Ö yle efen­ dim," dedi. Barrows bize bakıp " İ yi günler," dedi. Blunk da candan bir tavırla el s alladı. Bayan Nild, Barrows 'un peşine takıldı ve gittiler. "Pris," dedim. " Sen deli s in. " Pris dalgın bir sesle " B u bir değer yargısı," dedi. Maury'nin yüzü kül gibiydi. " Sen Barrows ' a gitme konusunda ciddi misin ? " diye sordu. "Onu­ unla çalışınak için Seattle' a mı gideceksin ? " "Evet." "Polis çağıracağını ve sana kısıtlama getirte ­ ceğim ," dedi Maury. "Sen daha çocuksun. Akıl sağlığı çalışanlarına bu işle ilgilenrnelerini söyle­ yeceğim; seni Kasanin'e geri götünnelerini sağla­ yacağım." "Hayır," dedi Pris . "Böyle bir şey yapmayacak­ sın. "Bu işi yapabilirim ve Barrows 'un organizas­ yonu da bana yardım edecek. Akıl sağlığındakiler gönüllü olarak dönmediğim sürece bana dokuna­ mazlar. Ben de psikoza girmediğim sürece oraya dönmeyi düşünmüyoruın ve ps.ikoza da girmeye­ ceğim. İ şlerimi gayet iyi hallediyorum. O yüzden sakın o duygusal krizlerinden birine girme; bu­ nun kimseye bir faydası olmaz. 1 79

PHILIP K. DICK

Maury dudaklannı yaladı, kekeledi ve ardın­ dan sağır dilsiz biriymiş gibi sustu. Pris'in haklı olduğu rnuhakkaktı; her şeyi halledebilirlerdi. Barrows'un adanılan yasal boşluk ohnadığından enlin olurlardı. Bu işin nasıl yapılacağını biliyor­ lardı ve büyük bir kazanç söz konusuydu. "Bob Bundy'nin senin peşine takılıp bizi bıra­ kacağına inanrnıyorurn," dedim. Ama Pris'in yü­ zündeki ifadeden Bob'un onunla gideceği belliydi. biliyordu. O işlerden biriydi bu da. Ne zaman­ dan beri devam ediyordu acaba? Cevabı bulmak mümkün değildi. Pris'in sırrıydı bu; inanmak zo­ rundaydık. Lincoln'e dönüp "Böyle bir şey bekle ­ miyordun, değil mi? " dedinı. Lincoln başını hayır anlarnında salladı. Maury incinmiş bir ses tonuyla, "Her neyse ," dedi. "Neticede onlardan kurtulduk. MASA İ Ş ORTAKLI G I bizde. Stanton bizde. Geri dönmeye­ cekler. Pris ve Bob Bundy urnurumda değil; eğer onlara katılmak istiyorlarsa, bol şans dilernekten başka yapacak bir şey yok." Ü zgün gözlerle Pris'e bakıyordu . Pris aynı soğuk tavırla bakışlarını başka tarafa çevirdi. Hiçbir şeyin onu kararında döndürrneyeceği açıktı. Kriz durumunda her za­ mankinden daha soğukkanlı, daha etkili, daha kontrollü oluyordu. Kendi kendirne belki de gittiği için şanslıyız dedim. Onunla başa çıkamazdık, en azından ben başa çıkarnazdım. Peki ya Barrows ? Belki o Pris'i kendi çıkarı için kullanmayı becerir . . . ya da Pris ona zarar verir, hatta belki onu yok eder. Ya da her iki ihtimal de gerçekleşebilir. Ama yanlarında 1 80

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

Bundy de var. Pris ve Bundy hiç sıkıntı çekıneden simulakrum inşa edebilirler. Maury'ye ihtiyaçları yok ve tabii ki bana da. Lincoln yanıma gelip sempatik bir ses tonuyla "Stanton'ın istikrarlı kararlar alnıa becerisi işini­ ze yarayacak, " dedi. "Kendisi nıuazzarn enerjisiy­ le şirketinize büyük destek olacaktır. " Stanton honıurdanarak "Sağlığım yeterince iyi değil, " dedi. Yine de kendinden enıin ve menınun görünüyordu. "Elimden geleni yapacağım, " dedi. Ortağıma dönüp " Kızın için üzgünüm" dedinı. "Tannın, " diye mırıldandı. "Böyle bir şeyi nasıl yapar?" . Babam Maury'nin koluna hafifçe dokunarak "Geri dönecektir, " dedi. "Dönerler; çocuklar her zarnan geri döner. " Maury "Onu geri isterniyorurn, " dedi ama el­ bette ki geri istiyordu. "Hadi aşağı inip yolun karşısında bir kahve içelirn," dedirn. Orada kahvaltı da veren güzel bir kafeterya vardı. "Siz gidin," dedi Pris . "Ben eve gitseill iyi ola­ cak; yapacak çok işim var. Jaguar'ı alabilir nıi­ yim? " "Hayır," dedi Maury. Pris ornzunu silkti, çantasını aldı ve çıktı. Kapı arkasından kapandı. Çekip gitmişti işte. Kahvelerimizi içerken kendi kendirrıe Lincoln'ün bize Barrows konusunda ne kadar yardımcı olduğunu düşünüyorduill . Bizi oltadan kurtarmanın yolunu bulınuştu. Ayrıca işlerin bu hale gelınesi onun hatası değildi. .. Pris'in böyle bir 181

PHILIP K. DICK

şey yapacağını tahmin etmek mümkün değildi. Pris 'in mühendisimizi de avucuna aldığını bilnıe ihtimali yoktu. Böyle bir şeyi ben ve Maury de dü­ şünemezdik. Garson kadın bir süredir bize bakıyordu. En so­ nunda yanımıza geldi. " Şu yanınızdaki Abraham Lincoln'ün vitrin rnankeni değil mi ?" diye sordu. "Hayır, aslında o W. C Fields , ama Lincoln kos­ türnü giydirdik, " dedinı. "Erkek arkadaşınıla ben onu geçen gün şov ya­ parken gördük. Kesinlikle gerçek görünüyor. Do­ kunabilir nıiyirn? " "Elbette," dedinı. Temkinlice uzandı ve Lincoln'ün eline dokun­ du. "Aaa! Eli sıcak ! " diye bağırdı. "Tannın, bir de kahve içiyor! " Onu başımızdan savdık ve melankolik konuş­ ınaınıza kaldığırnız yerden devam ettik. "Bu top­ luına bazılanrnızdan çok daha iyi uyum sağladı­ ğınızı söyleyebilirirn, " dedirn siınulakruma. Stanton sert bir sesle "Sayın Lincoln her za­ man ve her konuda insanlarla uzlaşmasını bilir," dedi. "Bunu da tek bir bayat yöntemle yapar; fıkra anla tarak." Lincoln kahvesini yuduınlarken gülümsedi. "Acaba Pris ne yapıyor" dedi Maury. "Belki de toplanıyordur. Burada yanıınızda olrrıaınası kor­ kunç geliyor. Ekibin bir parçası olmaması. " O sırada fark ettiın, az önce ofisteyken epey­ ce insan kaybetrniştik. Barrows, Dave Blunk ve Nild'den kurtuhnuştuk, ama Pris Frauenzimıner ile tek rrıühendisirniz Bob Bundy de gitnıişti. Barrows 'u bir daha görüp görnıeyeceğimizi me1 82

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

rak ediyordum. Acaba Bob Bundy'i bir daha göre­ bilecek miydik? Ya da Pris'i ve eğer bir gün görür­ sek değişmiş olacak mıydı? Maury "Nasıl olur da bizi böyle satar?" dedi. "Onlann tarafına geçti. O klinik ve Doktor Hors ­ towski denilen adaın deill e k ki hiçbir iş yapına­ mışlar, onca para ve zaınan karşılığında bir hiç. sadakat mi gösterdi? ödedeiğinı bütün o parala­ n geri istiyorum. Onu bir daha görüp gönneill e k umuruında değil. Onunla işirrı bitti. Ciddiyim . " Konuyu değiştirınek için Lincoln'e dönüp "Bi­ zim için başka tavsiyeniz var mı ? " diye sordum. "Ne yapmaınız gerektiği kopusunda ? " "Korkarım size istediğinı kadar yardını ede­ medim, " dedi Lincoln. " Söz konusu bir kadınsa insan bir tahminde bulunaınıyor; kader dönek­ liğini gösteriyor . . . yine de beni yasal danışmanı­ nız olarak tutmanızı öneririm. Onların yanındaki Blunk gibi." "Harika bir fikir," dedim ve çek defterimi getir­ dim. "Avukatlık ücretiniz ne olacak ? " "On dolar yeterli," dedi Lincoln. Ben d e o n do­ larlık bir çek yazdım; Lincoln çeki alıp teşekkür etti. Derin düşüncelere dalmış olan Maury başını kaldırıp "Bugünlerde avukatlık ücreti en az iki yüz dolar; dolann değeri eskisi gibi değil," dedi. "On dolar yeter," dedi Lincoln. "MASA İ Ş ORTAKLI G I'nın Boise'deki piyano fabrikasına sa­ tışı için belgeleri hazırlayacağım. Mülkiyet hakkı­ na gelince, Barrows'un önerdiğine benzer şekilde bir lirnited şirket kurulsun deriın. Hisselerin nasıl 1 83

PHILIP K. DICK

dağıtılacağına bakmak için yasaları incelemem gerekiyor. Korkarım bu araştırmayı yapmam bi­ raz vakit alacak, o yüzden sabırlı olnıalısınız. "Sorun değil," dedinı. Pris'i kaybetmek hepi­ mizi derinden etkilemişti. Ö zellikle de Maury'yi. Kazanç yerine kayıp; Barrows'dan kurtulınanıızın bedeli bu olmuştu . İ yi de tüm bu olanların önüne geçebilir nıiydik ki ? Lincoln haklıydı. Ö nceden bilinmesi rnünıkün olmayan o şey iş başındaydı. Barrows da en az bizim kadar şaşırmıştı. Maury'ye "Pris olrrıadan simulakrum üretebilir nıiyiz ? " diye sordunı. "Evet ama Bob Bundy olmadan yaparnayız. " "Onun yerine birini bulabilirsin." Arna Maury'nin Bundy'i umursadığı yoktu; o hala kızını düşünüyordu. " Onu ne rnahvetti biliyor ınusun ? " dedi. " Şu lanet olası kitap. Marjorie Momingstar. " "Neden ? " dedirn. Maury'yi böyle gelişigüzel, anlamsız tespitler yaparken görmek berbattı. Bu­ naınış gibi davranıyordu. Yaşadığı şok o kadar büyüktü. "O kitap, " dedi Maury. "Pris'e zengin, ünlü ve yakışıklı birisiyle tanışabileceği fikrini verdi. Sam K. Barrows gibi birinden bahsediyorum. Bi­ liyorsun uz işte evlilik hakkında eski taşra kafası. Mantıklı bir evlilik yaparsın, çünkü bu senin iyili­ ğinedir. Bu ülkede çocuklar aşk için evleniyor, ve belki bu budalaca bir şey ama en azından hesapçı bir tavır değil. O kitabı okuyunca aşk konusunda hesap kitap yapmaya başladı. Pris ancak bir deli­ kanlıya sırılsıklam aşık olsaydı kurtulabilirdi. Ve işte gitti. " Sesi çatladı. "Bence gerçekle yüzleşe1 84

sizi İNŞA EDEBİLİRİZ

lim; bu sadece işle ilgili değil. Yani iş ama simu­ lakrum işi değil. Kendini o adama s atmak ve kar­ şılığında bir şeyler almak istiyor; ne kastettiğimi biliyorsun Louis. " Umutsuzca bana bakıp başını salladı. "Ve o adarrı ona istediği o şeyi verebilir ve Pris bunu biliyor. " "Evet," dediın. "O adamın Pris'in yanına yaklaşmasına ızın vermemeliydim. Ama adamı suçlamıyorum; ne­ ticede Pris 'in hatası. Bundan sonra başına gelecek her şey kendi hatası. O adamın yanında yapacağı her şey ve dönüşeceği şey de kendi hatası. Lou­ is , bence gazeteleri takip ets.ek iyi olur. Biliyorsun sürekli Barrows'un yapıp ettiklerini yazıyorlar. Pris'e ne olduğunu lanet gazetelerden öğrenebili­ riz ." Başını yan tarafa çevirip kahvesini hüpürde­ terek içti. Yüzünü görmeyelim diye uğraşıyordu. Hepimiz utanmıştık. B aşlarımızı sağa sola çe­ virdik. Bir süre sonra Stanton simulakruınu "Yönetim Kurulu başkanı olarak görevinı ne zanıan başlıyor?" diye sordu. " İ stediğin zaman," dedi Maury. "Bu sizin için de uygun mu beyler? " diye bize sordu Stanton. Babam ve ben başınıızı olumlu anlaında salladık; Lincoln de aynını yaptı. "Bu durumda kendimi artık işe başlamış s ayıyoruın. " Boğazını temizledi, burnunu sildi, bir süre favo­ rileriyle uğraştı. " Ö nüınüzde bekleyen işlere baş­ lamamız lazım. İ ki şirketin birleşmesi yeni bir faaliyet dönemine gireceğimiz anlaınına geliyor. İ mal edeceğimiz ürün üzerine biraz kafa yordum. Daha fazla Lincoln sirnulakrumu üretmenin akıl·

1 85

PHILIP K. DICK

lıca olacağını düşünnıüyorum, daha fazla . . . " dur­ du düşündü, yüzünde küçünıseyici, alaycı bir ifade belirip kayboldu. "Aynı şekilde daha fazla Stanton üretmenin de akıllıca olduğunu düşün­ müyorum. Birer tane yeter. Gelecek için daha basit bir şey düşünelim. Böylece mekanik problemleri de azaltmış oluruz, öyle değil mi? İ şçi sayısını ve ekipnıanı kontrol edip, her şey olması gerektiği gibi mi diye bakmalıyım. Yine de şirketirrıizin herke­ sin isteyeceği türden basit, ama değerli sirnulakra üretebileceği konusunda güvenirrı tanı; eşsiz ya da karmaşık olmayacaklar; ihtiyaç duyulabilecek tür­ den sinıulakra. Belki kendileri de siınulakrurrı üre­ tebilecek işçiler." İ yi bir fikir ama ürkütücü diye düşündüm. " Bence, " dedi Stanton, " Bir an önce stan­ dart, tek tip bir ürün tasarlayıp imalata başla­ malıyız. Şirketimiz tarafından üretilen ilk res­ rrıi simulakrunı olacak ve Bay Barrows Bayan Frauenzinımer'in bilgisinden ve yeteneklerinden faydalanmadan önce ürünürnüzü piyasaya sun­ muş ve reklamını yapmış olacağız." Hepirniz ona katıldığıınızı belli ederek başınu­ zı s alladık. " Benim özel olarak şöyle bir önerim var, " dedi Stanton, "evde basit bir işi halledecek bir sirrıu­ lakrurn yapalım ve satalını: bir bebek bakıcısı. Çok karınaşık bir şey olmayacak, dolayısıyla mümkün olabilecek en düşük rakarrıa satabileceğiz. Mesela kırk dolara . " Birbirirnize baktık. Hiç fena fikir değildi. "Böyle bir ihtiyaç olduğunu görme fırsatım oldu, " diye devaın etti Stanton. "Ve eğer simulak1 86

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

rum aileler her ihtiyaç duyduğunda çocuklara ba­ kabilirse, sürekli satabileceğinıiz bir ürün haline gelebilir ve böylece gelecekte finansal sorunlar yaşamayız . Bu teklifi oylanıaya sunuyoruın. Ka­ bul edenler 'Evet, ' desin . " "Evet," dedirn. Maury de "Evet," dedi. Babam biraz düşündükten sonra "Ben de ka­ bul ediyorunı," dedi. " Öyleyse kabul edilnıiştir," dedi Stanton. Kah­ vesinden bir yudunı aldı ve ardından fincanı masaya bırakıp kendinden enıin, sert bir sesle " Şirketin yeni bir isnıe ihtiyacı var," dedi. " Bence şirkete R&R İ Ş ORTAKLI G I B Ô ISE, IDAHO diyelim ? " Bize bakıyordu. Başınıızı evet anlamında s alla ­ dık. " İ yi. " Ağzını kağıt peçeteyle sildi. "O zaman henıen işe koyulalım. Bay Lincoln, avukatımız olarak yasal belgelerimizin tam olup olmadığını kontrol edebilir nıisiniz ? Eğer gerekirse, bugü­ nün yasaları konusunda tecrübeli daha genç bir avukat bulabilirsiniz; size bu konuda yetki veri­ yorunı. Bir an önce işe koyulmalıyız; geleceğiıniz tamamen dürüst bir çalışınaya, faal bir çalışmaya dayalı olacak; artık geçınişin ve yakın zamanda yaşanan bizi çalışmaktan alıkoyacak nahoş olay­ ların üzerinde dunnayalıın. Geçmişe değil, gele ­ ceğe bakill a ınız gerekiyor, bunu yapabilir ıniyiz, Bay Rock? Tüm bu engellere rağınen?" "Evet," dedi Maury. "Haklısın, Stanton." Cebin­ den bir kutu kibrit çıkardı; yerinden kalkıp ka­ fenin kasasına gitti ve puro kutularını karıştırdı Elinde yaldızlı kağıda sanlı iki puroyla geldi ve bi187

PHILIP K. DICK

rini babama uzattı. "Elconde de Guell," dedi. "Fili­ pinlerden." Puroyu açıp yaktı. Babaın da aynısını yaptı. Babam duınanını üfleyerek "Bu işin üstesin­ den geleceğiz," dedi. Maury de dumanını savurarak "Aynen," dedi. Bizler kahvernizi bitirdik.

1 88

Pris 'in gidişi Maury'yi o kadar yıkacak ki artık bir ortak olarak pek bir işe yaramayacak diye düşünüyordum. Ama yanılmışım. İ şin aslı çaba­ sını iki katına çıkarmıştı; orglar ve klavsenler­ le ilgili rnektupları yanıtlıyor, fabrikadan Pacifıc Northwest, Kaliforniya, Nevada, New Mexico ve Arizona'nın her yerine gönderilecek kargo işlerini hallediyor ve buna ek olarak sirnulakrurn bebek bakıcılarının tasarlanınası ve imalata geçilnıesi işiyle uğraşıyordu. Bob Bundy_ olınadan yeni devreler geliştirerni­ yorduk; Maury eskilerini rnodifıye ediyordu. Be­ bek bakıcılanınız evrim geçirnıiş olacaklardı, ta­ biri caizse Lincoln'ün yavrulan olacaklardı. Maury yıllar önce otobüste birinin bıraktığı Thrilling Wonder Stories adlı bir bilirnkurgu dergisi­ ni alnııştı. Dergide çocukları büyük ınekanik kö­ pekler gibi koruyan robotlarla ilgili bir öykü vardı; robotlara "Dadı" deniyordu, 'adını Peter Pan daki köpekten aldığı belliydi: Maury bu isıni sevıniş'



Peter Pan'daki dadı köpeğin adı Nana'ydı. 1 89

PHILIP K. DICK

ti ve Yönetim kurulurnuz Stanton başkanlığında Maury, Jeronıe, Chester, avukatımız Abraham Lincoln ve benim katılırnnnla başladığında Dadı ismini kullanma fikrini ortaya attı. "Ya dergi veya yazar bize dava açarsa," dedim. " Ü zerinden çok zaman geçti," dedi Maury. "Dergi artık yayınlannııyor, nıuhtemelen yazar da ölnıüştür. " "Avukatınııza sor," dedim. Lincoln konuyu enine boyuna düşündükten sonra çocuklara bakan mekanik robotun adının artık kamu nı alı olduğuna kanaat getirdi. "Ne de olsa," dedi, "siz bu öyküyü okurnadığınız halde isnıin buradan geldiğini biliyormuşsunuz, " dedi. Böylece bebek bakıcısı sinıulakramurnuza Jadı demeye karar verdik. Anıa bu karara var­ nı ak birkaç haftanıızı aldı, çünkü Lincoln'ün Peter Pan'i okuması gerekti. Kitap o kadar hoşuna gitti ki beraberinde yönetim kurulu toplantılanna ge­ tirip en sevdiği bölümleri yüksek sesle okumaya başladı, okurken epeyce gülüyordu. Bu okumala­ ra katlanmaktan başka seçeneğiıniz yoktu. Yine böyle uzun bir okuınanın ardından la­ vaboya sigara içmeye çıktığıınızda Stanton " Sizi uyarmıştım, " dedi. "Sinirimi bozan şey, " dedi Maury, "okuduğu şey lanet olası bir çocuk kitabı; illa sesli bir şeyler okumak istiyorsa bari New York Times gibi faydalı bir şeyler okusun. " B u arada Maury Seattle'da çıkan tüın gazetele­ re abone olınuş, Pris ile ilgili bir şeyler öğrenmeyi umuyordu. Yakında onunla ilgili bir haber çıkaca­ ğına emindi. Pris 'in B arrows 'un yanında oldu ğu 1 90

sizi İNŞA EDEBİLİRİZ

nu biliyorduk, çünkü o gittikten sonra bir kaınyon gelip tüm eşyalarını almış ve şoför Maury'ye eş­ yaları Seattle'a götüreceğini söyleınişti. Faturayı Sam K. Barrows 'un ödeyeceği açıktı ; Pris 'in böyle bir parası yoktu. "Hala polislere haber verme şansın var, " de­ dim Maury'ye. Karamsar bir tavırla, "Pris 'e inanıyorum," dedi. "Kendi kendine doğru yolu bulacağına ve anne­ sine ve bana döneceğine errıinirrı. Aynca gerçek­ lerle yüzleşmem lazırrı; o hükümetin korurrıası altında, yasal olarak vasisi ben değiliın artık. " Kendi adıma hala dönill e rnesini umut ediyor­ ' dum; yokluğunda kendiill i çok daha rahat hisse­ diyordum ve dünyayla ilgili bir sıkıntım yoktu. Aynca bana öyle geliyordu ki her ne kadar ka­ ramsar görünse de Maury de artık işiyle daha ilgi ­ liydi. Artık evde onu endişelendiren bir şey yoktu. Ayrıca Doktor Horstowski'nin her ay sırtına han­ çer gibi saplanan faturalarından da kurtulnıuştu. Bir akşarrı Maury bana " Sence Sarrı Barrows ona daha iyi bir terapist bulınuş nıudur? " diye sordu. "Acaba ona kaça patlıyor? Haftada kırk do­ lardan üç seansı yüz yirrni dolar yapıyordu; ayda nerdeyse beş yüz dolar. Sırf içine edilmiş ruhunu tedavi etınek için ! " Başını s alladı. Aklıma yetkililerin bir yıl kadar önce Aill e ri­ ka' daki her postaneye astıklan slogan geldi.

AKIL SAGLIGINA GİDEN YOLDA ÖNCÜLÜK EDİN. AİLENİZDEN AKIL SAGLIGI KLİNiGiNE İLK YA­ TAN SİZ OLUN!

191

PHILIP K . DICK

Parlak rozetler takmış çocuklar akşaınlan ka­ pılan çalmış ve akıl sağlığı araştırmalan için para toplamışlardı; insanlar duygusal olarak onlara hayır diyememişti, milletten bir servet toplamış­ lardı, hepsi yaşadığımız çağın iyiliği içindi. "Barrows için üzülüyorum," dedi Maury. "Umanm Pris işe koyulmuştur da ona bir sirnu­ lakrurn tasarlıyordur ama bundan şüphem var. Ben olmadan bir işi bitirebildiği görülmemiştir. Şu banyoya yaptığı duvar resmi bitirebildiği bir­ kaç işten biri. Birkaç yüz dolarlık malzemeyi de öylece bırakıp gitti. " "Vay canına," dedirn. Pris'in yanımızda olma­ masının ne büyük bir şans olduğunu düşünüp bir kez daha kendimi ve diğerlerini tebrik ettim. "Onun şu yaratıcı projeleri," dedi Maury. "Ken­ dini gerçekten de o işlere kaptırır, en azından baş­ langıçta öyledir," dedi. Ardından da azarlarcasına, "Onu küçümseme dostum. Stanton ve Lincoln'ün bedenlerini ne kadar iyi tasarladığına baksana. Bu işte iyi olduğunu kabul etrnelisin," dedi. " İ şinde iyi," dedirn. "Peki Pris gittiğine göre Dadıları kim tasarla­ yacak? Senin yapamayacağın ortada; zerre kadar s anatsal becerin yok. Ben de yapamam. Kardeşim dediğin yerde sürünen o şey de beceremez . " Benim kafam başka bir şeyle rneşguldü. "Din­ le, Maury," dedim. "İç Savaş döneminden mekanik bebek bakıcıları yapsak nasıl olur? " Yüzüme tereddütle baktı. "Tasanın zaten elimizde," diye devam ettim. "İki model yaparız; biri Yankee mavisi, diğeri Güneyli grisi. Görev ba şındaki nöbetçiler. Ne diyorsun ?" 1 92

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

Uzun bir aradan sonra Maury "Evet, asker gö­ reve bağlılığı akla getiriyor, " dedi. "Hern çocuklara da hitap eder. Robot tipi tasanrndan uzaklaşill ı ş olur; yapacağınuz ürün soğuk ve kişiliksiz olmaz . Evet, iyi fikir, Louis. Yönetiill Kurulunu toplaya ­ lım da fikrirnizi sunalım. Daha doğrusu senin fikrini sunalım da bir an önce işe başlayalım. Tamam mı ? " Hevesle kapıya koşturdu. "Jerome ve Chester'ı çağırayıın, sonra da aşağı iner Lin­ coln ve Stanton'a haber veririill . " İ ki sirnulakruill Maury'nin evinin en alt katında ayn odalarda ka­ lıyorlardı; aslında Maury bu odaları kiralıyordu ama artık sirrıulakra için tutuyordu. "Bu fikre iti­ raz etmezler değil mi? " ded i. " Ö zellikle de Stan­ ton. Herif çok inatçı. Ya bu fikrin . . . kutsal şeylere hakaret olduğunu filan düşünürse ? Neyse, fikri ortaya atıp işe yaramasını umacağız. " "Eğer itiraz ederlerse," dediın, "üzerlerine gi­ deriz. Sonuçta kabul ettiririz. Zira nasıl bir itiraz olabilir ki? Stanton'ın tuhaf püriten düşünceleri dışında." Her ne kadar benirrı fikrim olsa da bu durum­ la ilgili tuhaf bir bezginlik hissediyordum , sanki o yaratıcı anımda, son ilharrı patlaill a rnda de­ nediğimiz her şeyi ve hepimizi bozguna uğrat­ mıştım. Neden böyle hissediyordum ? Fazla Ill ı kolaya kaçnuştnn? Neticede yaptığım şey, başta yaptığımız -daha doğrusu Maury ve kızının başta yaptığı şeyi- duruma uyarlamaktı. Bu işe başlar­ ken İ ç Savaşı milyonlarca katılımcısıyla yeniden canlandırınayı hayal etmişlerdi. Şimdiyse ev ha­ nımlarını ölümcül günlük işlerinden kurtaracak İ ç Savaş döneminden kalına mekanik bir hizill e t1 93

PHILIP K. DICK

çi fikri bizi heyecanlandırabiliyordu. Bir yerlerde fikrimizin en değerli noktasını kaybetmiştik. Yine para kazanmaya çalışan küçük bir şirket olnıuştuk işte; öyle büyük vizyonlarımız yoktu, sadece zengin olnıak için bir planımız vardı. Biz de bir başka B arrows'duk anıa cılız ve sefil bir ölçekte ; onun açgözlülüğü bizde de vardı, ama onunkinin boyutlarında değildi . Yakında muh­ temelen beş para etmez bir Dadı operasyonuna başlar, bazı düzmece satış teknikleriyle ürünü­ müzü pazarlardık, şu "yeniden sahiplendirme" numarasına benzer bir şeyler bulurduk işte. "Hayır," dedim Maury'ye. "Berbat bir fikir bu. Unut gitsin. " Kapıda durup "NEDEN ? " diye bağırdı. "Harika bir fikir. " "Çünkü," dedim, "Çünkü bu . . . " İ zah edemiyor_­ duın. Bitkin ve umutsuz hissediyordunı, daha da kötüsü, yalnız hissediyordum . . . Ne için kim için? Pris Frauenzimmer için mi ? B arrows için mi? Bü­ tün çete Barrows, Blunk, Colleen Nild, Bob Bundy ve Pris; şu anda ne yapıyorlardı acaba? Kim bilir ne akıl dışı, yapılması ınünıkün olınayan bir plan peşindeydiler? Bilmeyi ne çok isterdim. Bizleri Maury'yi, kardeşim Chester'ı, beni, hepiınizi ar­ kalarında bırakmışlardı. " Maury çileden çıkmak üzereydi. "Söyle, " dedi. "Neden ? " " B asınakalıp bir fikir," dediin. "Basmakalıp mı! " Gözleri alev alev, şaşkınlıkla bana bakıyordu. "Unut o fikri. Sence Barrows tam şu anda ne­ yin peşindedir? Sence Edwards ailesini mi yapı1 94

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

yarlar? Yoksa bizim yüzüncü yıl fikrimizi mi ç alı­ yorlar? Yoksa yepyeni bir şey mi yumurtluyorlar? Maury, bizler vizyon sahibi insanlar değiliz. Yan­ lış olan bu işte. Vizyonumuz yok." "Elbette var. " "Hayır, yok," dediın. "Çünkü biz deli değiliz. Aklı başında, rnakul insanlarız. Senin kızın gibi, Barrows gibi değiliz . Bu bir gerçek değil rni? Bu evde o rnanyaklığın eksikliğini hissetrnediğini mi söylüyorsun ? Delinin teki çılgın, kaçık bir pro­ j e üzerine saatlerce çalışıyor, belki işin yansına geldiğinde öylece bırakıp başka bir şey yapmaya başlıyor, en az öbürü kad � r delice bir başka iş ? " "Belki öyledir," dedi Maury. "Aına Tanrı aşkı­ na Louis , sırf Pris diğer tarafa geçti diye burad a öylece yatıp ölümü bekleyerneyiz. Sence b e n d e böyle düşüncelere kapılmıyor muyum ? Kızımı senden daha çok daha iyi tanıyorum dostuın, çok çok daha iyi. Onları bir arada düşünerek ken­ diıne her gece işkence ediyoruın, ama devam et­ mek ve elimizden gelenin en iyisini yaprrıak zo­ rundayız. Senin şu fikrin, taınarn elektriği ya da kibriti bulmuş değilsin, arna yine de iyi bir fikir. Küçük ve satabilir. İ şe yarayacaktır. Ayrıca eli­ mizde bundan daha iyi ne var? En azından bize biraz para kazandınr, böylece dışandan bir tasa­ rımcı bulup onu buraya getirtiriz ve Dadının be­ denini tasarlatınz. Bundy'nin yerine geçecek bir mühendis buluruz, bulabilirsek tabii. Ö yle değil mi dostum? Biraz para kazandınrınış diye geçirdinı aklırn­ dan. Pris ve Barrows bunun için endişelenınezler1 95

PHILIP K. DICK

di bile ; sırf Boise'den Seattle' a eşyalarını taşısın diye gönderdikleri şu kanı yona baksana. Biz ufak işlerin adanuyız. Pris olnıadan biz birer böceğiz . Ne yaptın sen diye sordunı kendime. Ona aşık nıı oldun ? Gözleri buz gibi bakan, hesapçı, hırs­ lı bir şizofrene, hayatının geriye kalanı boyunca psikoterapi görecek Federal Hükümet Akıl Sağlı­ ğı Bürosunun gözetinıinde yaşayan ve budalaca projelerden katatonik bir heyecan duyan bir ka­ dın a ? İ stediği an istediği şeyi vermeyen herke­ si küçük düşürüp saldıran bir kadına? Ne kadın ama! Tam da aşık olunacak bir şey ! Beni ne tür bir korkunç kader bekliyor böyle ? Benim için Pris hayatın ta kendisi ve hayatın ta1�1 zıttı gibiydi - ölürn, vahşet, kesip parçala­ ma ama bir taraftan da varoluşun ruhu. Hareket: Pris hareketin ta kendisiydi. Gelişen, planlayan, hesaplayan, sert, düşüncesiz gerçekliğiyle ha­ yat. Pris 'in etrafırnda olmasına dayanamıyor­ dum; onsuz olmaya da dayanaınıyordurn. Pris olmadan giderek küçülecek ve sonunda bir hiçe dönüşecektim, arka bahçede kimsenin fark et­ mediği önemsiz bir böcek gibi ölecektinı. O et­ raftayken içimde yaralar açılıyordu, parçalara bölünüyordurn , üzerirne basıp geçiyordu ama yine de bir şekilde yaş adığıını hissediyorduın; o yüzden de gerçektirn. Acı çeknıek hoşuına mı gidiyordu ? H ayır. Acı çeknıek hayatın bir par­ çası, Pris ile birlikte olmanın bir parçası gibi geliyordu. Pris olınayınc a acı da çeknıiyordum; dengesiz, adaletsiz, kontrolsüz hiçbir şey yoktu. 1 96

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

Ama yaş ayan bir şey de yoktu . Sadece ufak tefek planlar, kurrıda debelenip duran iki, üç adamdan ibaret bir ofis vardı. Tann biliyor ya ne Pris 'in ne başkasının elinde acı çekmek istiyorduın. Aına acı çekmek gerçek­ liğin yakında bir yerde olduğunun göstergesiy­ di. Rüyada da dehşeti hissedersiniz, anıa gerçek anlarrıda değil; Pris 'in sırf varlığıyla bizi her gün tahanımül etnıek zorunda bıraktığı fiziksel acı, günlük işkence gibi değil. Pris bunu bize kasten yapmıyordu, bu varlığının doğal bir sonucuydu. Bu duruınu atlatrrıak için yapabileceğimiz tek şey Pris'ten kurtulmaktı ve yaptığınıız şey de tam olarak buydu: onu kaybetnıiştik. Ve onunla birlik­ te bütün çelişkileri ve tuhaflıklanyla gerçeklik de gitmişti; hayat artık tahrrıin edilebilir bir şeydi: İ ç Savaş Dönerrıi Asker Dadılar üretecektik; elimize belli bir rrıiktar para geçecekti vesaire vesaire . İ yi de bunun ne anlanu vardı ? Ne öneıni vardıı ki? Maury " dinle, " diyordu. "Devam etınek zorun­ dayız." Başımı salladım. Maury kulağıına eğildi ve sesini yükselterek "Ben ciddiyiın," dedi. "Vazgeçeıneyiz. Gidip yö­ netim kurulunu toplayacağız, sen onlara fikrini anlatacaksın ve bu fikre gerçekten inanıyormuş gibi mücadele edeceksin. Taınaın mı ? Söz ınü ? " Sırtırrıa vurdu. "Hadi lanet herif, ya dedikleriıni yaparsın ya da gözüne öyle bir patlatının ki has­ tanelik olursun. Hadi, dostum ! " "Tamam, " dedinı. "Anıa bana diğer tarafa göç­ müş biriyle konuşuyornıuşsun gibi geliyor." 1 97

PHILIP K. DICK

"Evet, zaten diğer tarafa göçmüş gibi goru­ nüyorsun. Hadi ama işe koyulalım; sen aşağı in, konuyu Stanton' a anlat; Lincoln bize sıkıntı çı­ karmaz- odasında oturup Winnie the Pooh'ya gül­ mekten başka yaptığı iş yok" "O da ne ? Yine mi çocuk kitabı?" "Aynen öyle, dostum," dedi Maury. "Hadi aşa,, gı . Söylediğini yaptım. Biraz daha neşelenmiş­ tim ama gerçekte hiçbir şey beni hayata döndü­ remezdi; Pris hariç. Bu gerçekle başa çıkınam ve günün her anında daha güçlü bir şekilde yüzleş ­ mem gerekiyordu. "'

Seattle'da çıkan gazetelerde Pris ile ilgili bul­ duğumuz ilk haberi neredeyse gözden kaçırıyor­ duk, çünkü haberin Pris ile ilgisi yokmuş gibiydi. Ancak tekrar tekrar okuduktan sonra eınin ola­ bildik. Haberin konusu Sam K. Barrows 'du. zaten gö­ zümüze çarpan da onun adı olmuştu. Barrows'un gece kulüplerinde genç, büyüleyici güzellikte bir sanatçıyla görüldüğü yazıyordu. Habere göre kı­ zın adı Pristine Wornankind'dı. Maury "Tannın ! " diye bağırdı, yüzü mosmordu. "Bu onun adı; Frauenzimmer soyadım İ ngilizceye çevirmiş. Arna aslı bu değil. Dostum, bu konuda herkese yalan söylüyorurn, sana da Pris'e de, eski karıma da yalan söyledim. Frauenzimmer kadın soyu dernek değil, zevk veren kadın demek. Fa­ hişe işte . " Haberi bir daha dikkatle okudu. "Adını değiştinniş ama gerçeği bilmiyor; o isınin Pristine Streetwalker alınası gerekiyor. Ne komedi ama! 1 98

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

Tam delilik! Şimdi anladım. O Marjorie Morning­ star; oradaki kadının adı Morgenstern, yani sabah yıldızı; Priscilla adını da bu yüzden Pristine adına ,, çevirmiş. Kafayı yiyeceğim. Ofisin içinde bir aşağı bir yukan delirıniş gibi dolanıyor, haberi tekrar tekrar okuyordu. "Pris olduğunu biliyorum. Bak kızın tarifini dinle . Pris değilse sen söyle. Swami'nin Yerinde karşınuza çıkan koca oğ­ lan Sam B arrows'un ta kendisi! Gece geç sa­ atlere kadar uyumayan ufaklıkları düşünerek, "yeni çırağı" diyeceğirn_i z genç kadına eşlik ediyordu. Bu çıtınn adı, eğer yerseniz, Pristine Wornankind'rnış. Yüzünde biz sıradan ölüın­ lülerden hoşlanrnadığını belli eden bir ifade, gözünde sizinkinden daha iyi bir dünyadan geldim bakışları ve eski gemi başlarını (han­ gilerini kastettiğirnizi anlarsınız) kıskandıra­ cak bir vücut. Yanlarındaki avukat Dave Blunk bize Pris 'in bir sanatçı olduğunu söyledi, ayn­ ca bizirn görernediğirniz başka yetenekleri de varmış ! Dave sırıtıp onu yakında televizyon ­ d a görebileceğimizi söyledi . . . üstelik bir aktris olarak! . . Maury gazeteyi fırlatıp "Tanrım n e saçrnalık! " dedi. "Bu dedikodu yazarları neler s açmalayabili­ yorlar böyle? Hepsi delirrniş. Ama bahsettiği kişi­ nin Pris olduğu belli. Televizyon oyuncusu olacak ne demek acaba?" "Herhalde Barrows'un televizyon kanalı filan var ya da bir kanala ortak," dedinı. 1 99

PHILIP K. DICK

"Balina yağı kutulayan bir köpek ınaınası şir­ keti," var dedi Maury. "O şirket bir TV programı­ na haftada bir kez sponsor oluyor, sirkle varyete karışırnı bir program. Muhtemelen Pris'e birkaç dakika versinler diye baskı yapıyor. İ yi de Pris ne yapacak orada? O rol yapamaz ki ! Yeteneği yok! Polisi arayacağıın. Lincoln'ü buraya çağır. Bir avukat tavsiyesine ihtiyacım var. " Onu s akinleştirmeye çalıştım; aklı başında de­ ğilnıiş gibi davranıyordu. "Onunla yatıyor! O canavar kızını Pris'le yatı­ yor! Adaın yozlaşınanın ta kendisi! " Maury, Boise havalirnanını aradı. Bir an önce Seattle 'a gitmek istiyordu. "Oraya gidip onu tutuklatacağını," dedi. "Yanıma silah da alacağını, polisin canı cehenne­ Ill e Kız daha on sekiz yaşında. Bu bir suç. Mah­ kerne bizi haklı bulacaktır. Onun hayatını rnah­ vedeceğirn. Yirrni beş yıl kodesten çıkanıayacak." "Dinle , " dedirn. "Barrows rnutlaka bunu dü­ şünmüştür, yanında avukatı Blunk var. O işi dü­ şünnlüşlerdir, nasıl bilnıeın aına her şeyi düşün­ düklerine eıniniın. Sırf bir dedikodu yazan kızın hakkında . . . " "O zaınan Pris'i öldürürüın," dedi Maury. "Bekle . Tanrı aşkına sus da dinle . Adamla ya­ tıp yatınadığını bilnliyoruın. Muhtemelen onun ınetresi olmuştur. Bence haklısın. Ama bunu is­ patlamak apayrı bir konu. Pris'i buraya gelmeye zorlayabilirsin ama B arrows buna da bir çözüm bulacaktır. "Kansas City'de kalsaydı; keşke klinikten hiç ayrıhnasaydı. O eski bir psikozlu, zavallı bir ço­ cuk ! " Biraz da olsa s akinleşınişti. "Onu nasıl geri alabilir ki? " 200

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

"Barrows kendi çalışanlarından birini ayar­ layıp Pris'le evlendirebilir. Ve eğer böyle bir şey olursa kimsenin Pris üzerinde söz hakkı kalmaz. Bunu mu istiyorsun yani ? " Lincoln ile konuş­ muştum ve Barrows gibi yasaları çok iyi bilen bir adamı bir şey yapmaya zorlamanın ne kadar güç olduğunu bana göstermişti. Barrows yasaları is­ tediği gibi eğip bükebiliyordu. Yasalar onun için bir kural ya da önündeki bir engel değildi; bilakis işlerini kolaylaştıran bir araçtı. "Bu korkunç olur," dedi Maury. "Ne dediğini anladım. Adamın Pris'i Seattle 'da tutmak için ya­ sal bir zemini olur. " Yüzü b � nıbeyazdı. "O zaman da Pris'i asla geri alamazsın . " "Ayrıca hem B arrows 'un fabrikalarının birinde ayakçılık yapan serseri kocasıyla hem de B arrows ile yatar. " Çıldırnıış gibi bakıyordu. "Maury," dedim, "Gerçeklerle yüzleşınenliz ge­ rek. Pris okulda şimdiye kadar birileriyle yatınış ­ tır zaten. " Yüzündeki ifade iyice çarpıldı. "Sana bunu söylenıek hiç hoşuına gitıniyor ama benimle bir gece böyle bir konuştu ki . . . " "Tamam," dedi Maury. "Peşini bırakacağız . " "Barrows ile yatmak onu öldüril1ez, seni d e öl­ dünnez . En azından haınile kalmayacağını biliyoruz. Barrows böyle bir şeyin olmasına izin verıne­ yecek kadar zeki." Maury başını salladı. "Keşke ölseydim, " dedi. "Ben de aynını hissediyoruın. Ama bana daha iki gün önce söylediklerini hatırlasana. Kendimi­ zi ne kadar kötü hissedersek edelinl devarrı etme­ miz gerektiğini söyleıniştin. Şiındi aynısını ben 20 1

PHILIP K . DICK

s ana söylüyorum. Pris bizim için ne kadar önemli olursa olsun devanı etmek zorundayız, öyle değil mi?" Nihayet "Tamanı," dedi. Böylece konuyu kapatıp kaldığımız yerden de­ vam ettik. Yönetim Kurulu toplantısında Stanton Dadıların Güneyli grisi giymesine karşı çıktı. İ ç Sa­ vaş temasına itirazı yoktu ama askerlerin Birlik'ten olmasını istiyordu. Kim çocuğunu bir Güneyliye teslim etmek isterdi ki? Sonunda pes ettik. Jerorne fabrikayı hazır hale getirirken, biz de Ontario'da R&R İ Ş ORTAKLI GI ofisimizde, yan zamanlı çalış­ ması için çağırdığımız bir Japon elektronik mü­ hendisine danışarak tasarım işine koyulduk. Birkaç gün sonra gazetelerin birinde bir haber daha çıktı. Bu haberi Maury' den önce gördüm. B arrows organizasyonun keşfettiği ·yeni yıl­ dız adayı, kuzgun saçlı, göz kamaştırıcı gü­ zellikteki Bayan Pristine Womankind, Küçük­ ler Beyzbol Ligi şampiyonlarına altın beyzbol topu hediye etmek üzere kollan sıvadı. Ha­ ber B ay Barrows'un basın sözcüsü olan Irving Kahn'dan geldi. Küçükler Liginde final maçları henüz oynanmadığı için, şampiyonun. n Denıek ki Sam K. Barrows, Dave Blunk ve di­ ğerlerinin yanı sıra bir de basın sözcüsü çalıştı­ rıyordu. Barrows, Pris 'e uzun zamandır istediği şeyi veriyordu; yaptıkları pazarlık artık her ney­ diyse Barrows 'un kendi payına düşeni yerine ge­ tirdiğine şüphe yoktu. Pris 'in de üzerine düşeni yaptığından emindim. 202

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

Pris emin ellerde, dedinı kendi kendiıne. Muh­ temelen tüm Kuzey Aınerika'da Pris 'e hayattan istediklerini verebilecek nitelikteki tek kişiydi. Gazetedeki yazıya B ÜY Ü KLER L İ G İ K Ü Ç Ü KLER L İ Gİ N İ ALTIN BEYZBOL TOPUYLA Ö D Ü LLEND İ R İ ­ YOR diye başlık atınışlardı. Deınek ki Pris artık "büyükler ligindeydi. " Aynca şanıpiyon alınası beklenen kulübün ünifornıalannı da B ay Sarrı K. Barrows almıştı; altın beyszbol topunu satın ala ­ nın Barrows olduğunu söyleıneye bile gerek yok­ tu herhalde. Ü niforınalann arkasında şöyle yazı­ yordu:

BARROWS O RGANİZASYO N Ü niformanın ön tarafında takımlarının adı, çocukların geldiği bölge ve okulun adı yazıyordu. Pris'in mutlu olduğuna dair şüphem yoktu. Ne de olsa Jayne Mansfıeld de ellili yıllarda işe B ayan Düz Ornurga olarak başlarnış , kiropraktorlar onu seçmiş ve ilk ününü böyle kazanrnıştı. Mansfıeld o günlerde sağlıklı yiyecek bağırnlılarındandı. Kendi kendirne kim bilir Pris'i neler bekliyor dedim . Çocuk takırrılanndan birine altın top he­ diye edecek ve oradan hızla zirveye tırmanacak. Belki Barrows Life dergisinde birkaç çıplak pozu­ nun çıkmasını da sağlar; zor bir şey değil ki, na­ sılsa dergide her hafta çıplak pozlara yer veriyor­ lar. Böylece daha da ün kazanacak. Tek yapması gereken sadece Sam K. Barrows'un önünde değil, bütün halkın önünde , uzman bir fotoğrafçının karşısında soyunmak. 203

PHILIP K. DICK

Böylece Başka Mendoza ile kısa bir süre için evlenebilir. Mendoza sanının şimdiye kadar kırk bir kez evlendi; bazı evlilikleri bir haftadan uzun sürmedi. Ya da en azından Beyaz Saray'da er­ keklere özel düzenlenen partilerden birine ya da Başkanın yatına, ohnadı Başkanın uydudaki lüks tatil konutuna davet alabilirdi. Ö zellikle de erkek­ ler için düzenlenen şu partiler, oraya davet edi­ len kızların hayatı asla eskisi gibi olmaz - ünlü olurlar ve önlerinde her türlü kariyer fırsatı açılır, özellikle de eğlence sektöründe. Çünkü eğer Baş­ kan Mendoza onları isteınişse, Birleşik Devletler­ deki her erkek de anlan isteyecek dernektir. Ne de olsa herkes Başkan Mendoza'nın bu konuda ne denli zevk sahibi bir adaın olduğunu bilir; ay­ nca öncelik ona . . . Tüın bu düşüncelerle kendi kendimi çıldırtı­ yordurn. Ne kadar zaman alırdı acaba? Haftalar? Ay­ lar? Barrows tüm bunları heınen yapabilir ıniydi? Yoksa çok zanıan alır mıydı? Bir hafta sonra TV rehberine bakarken Pris'in B arrows 'un köpek manıası satan şirketinin spon­ sor olduğu programında yer alacağını gördünı. İlanda yazana göre Pris bir bıçak fırlatma gösteri­ sinde yer alacaktı; o üzerinde transparan bir ma­ yoyla dans ederken üzerine bıçak fırlatacaklardı. Bu sahne İ sveç'te çekilmişti, çünkü bu tip mayo­ lar Birleşik Devletler plajlarında hala yasaktı. Rehberi Maury'ye gösterınediın, ama netice­ de kendisi denk geldi. Programdan bir gün önce beni çağırıp dergiyi gösterdi. Dergide Pris 'in ufak bir fotoğrafı da vardı. Sadece başı ve omuzlan gö204

SİZİ İNŞA EDEBİLİRİZ

rünüyordu. Anla fotoğraf insanda çıplak olduğu izlenimini uyandıracak şekilde çekilmişti. Fotoğ­ rafa öfke ve çaresizlikle bakıyorduk. Yine de Pris mutlu görünüyordu. Muhtemelen de öyleydi. Arkasında yeşil tepeler ve deniz görünüyor­ du. Yeryüzünün doğal, sağlıklı mucizeleri. Ve bu ınucizelerin önünde siyah saçlı, zayıf, heyecan ve hayat dolu gülen bir kız . Gelecek buydu. Fotoğrafa bakarken geleceğin ona ait olduğu ­ nu görebiliyordum. İ ster koyun postunun üze­ rinde ister bitkisel boyayla boyanmış bir kilimin üzerinde çıplak poz versin isterse bir hafta sonu için Başkan'ın metresi olsun ya da bir çocuk ka­ nalında belden yukarısı çıplak üzerine alevli bı­ çaklar atılırken deli gibi dans etsin - o hala ger­ çekti, hala güzel ve muhteşemdi, aynen dağlar ve okyanus gibi ve hiç kimse, ne kadar ö fkeli ve kötü hissediyor olursa olsun, bu güzelliği bozamazdı. Peki ya Maury ve beniın neyiıniz vardı ki? Ona ne verebilirdik ki ? Sadece küflü bir şeyler, çürüyen bir şeyler - yarına değil, düne, geçmişe ait bir şey­ ler. Yaşlılığa, kedere , ölüme ait bir şeyler. "Dostum," dedim Maury'ye , "Galiba Seattle' a gideceğim." Hiçbir şey demedi; TV rehberini oku­ maya devam etti. "Simulakrum artık umurumda değil," dediın. "Bunu söylediğim için üzgünüm, ama gerçek bu; sadece Seattle' a gidip, onun nasıl olduğunu gör­ mek istiyorum. Belki sonra . . . "Geri gelmeyeceksiniz, ikiniz de . " "Belki de geliriz." "Bahse var mısın ?" "

205

PHILIP K. DICK

On dolarına bahse girdik. Yapabileceğiın başka bir şey yoktu; ona, rnuhteınelen tutaınayacağım ve tutınayacağıın bir söz vermenin anlamı yoktu. "Bu yaptığın şey R&R İŞ ORTAKLI G I'nı mahve­ decek," dedi Maury. "Dediğin doğru olabilir ama yine de gitınem gerekiyor. " O gece eşyalanını topladıın. Seattle' a giden bir TWA Boeing 900 rokette yer ayırttım; ertesi sabah on kırkta hareket ediyordu. Artık beni hiç bir şey durdurarnazdı; Maury'yi arayıp, aynntılan ver­ ıneyi bile gereksiz buldunı. Ne diye vakit harca­ yacaktıın ki? Maury hiç bir şey yapamazdı. Ben yapabilir rniydirn ? Bunu görecektik. 45 'lik çok büyüktü o yüzden daha ufak bir si­ lah olan .38'liğiıni aldım. Bir kutu rrıerıniyle bir­ likte havluya s ardun. Silahı çok iyi kullandığım söylenemez, ama ortalama büyüklükteki bir oda­ da ya da gece kulübü veya tiyatro büyüklüğünde bir yerde nişan alıyorsam birini vurabilirim. Ve eğer en kötü senaryo yaşanırsa , kendinıi de vura­ bilirim; kafamı ıskalarnayacağırrıa eminim. Ertesi s abaha kadar yapacağını bir iş kalınadığı için oturup Maury'nin bana ödünç verdiği Marjori Morningstar'ın bir kopyasını okumaya başladıın. Bu kopya Maury'ye aitti ve rrıuhteınelen Pris'in yıllar önce aldığı kopyanın birebir aynısıydı. Bunu okurnakla Pris 'in iç dünyasını biraz daha anlama­ yı umuyordum; yani zevk olsun diye okumuyor­ durn. Ertesi sabah erkenden uyandım, duş alıp tıraş oldum, hafif bir kahvaltı ettim ve Boise havaala­ nına doğru yola koyuldum. 206

Eğer deprerrı ve yangın olmasaydı San Francisco neye benzerdi diye rrıerak ediyorsanız, Seattle' a gidip sorunun yanıtını öğrenebilirsiniz. Seattle, tepeler üzerine kurulnıuş eski bir linıan kentidir, rüzgarlı, kanyonu andıran caddeleri vardır; halk kütüphanesi dışında tek bir ınodern bina yok­ tur. B anliyö kısnıında Pocatello, Idaho 'nun bazı bölgelerinde olduğu gibi parke taşlan, kırmızı tuğlaları görürsünüz. Kenar nıahalleler nıillerce yol boyunca uzanır ve her yer fare kaynar. Şehir merkezindeyse Olyrrıpus gibi birkaç büyük otelin yanına kurulnıuş alışveriş alanı vardır. Uçak Sea­ Tac Havalirnanına doğru ilerledikçe dağlan göre­ bilirsiniz. Ü rkütücülerdir. Sadece beş dolar tuttuğu için havaalanından Seattle merkezine limuzinle gittiın. Kadın sürücü Olyrrıpus Otele gidene kadar yoğun trafikte mi­ lim milim ilerledi. Olyrnpus büyük şehirlerdeki büyük oteller kadar güzeldir. En alt katında ma­ ğazalar vardır ve bir otelde olması gereken tüm hizmetleri sunar ve servis harikadır. Birkaç tane 207

PHILIP K. DICK

yemek salonu bulabilirsiniz ; işin aslı büyük bir şehrin otelindeyken loş, san şıkla aydınlatılınış kendi dünyanınız içindesinizdir; halılardan, eski vernikli ahşaptan, sürekli konuşan iyi giyimli in­ sanlardan, koridorlardan, asansörlerden ve sü­ rekli etrafı temizleyen hizrrıetçilerden oluşmuş bir dünya. Odaya girdiğiınde televizyon yerine kablolu yayın bir ınüzik kanalı açtıın. Pencereye gidip aşağıdan geçen insanlara şöyle bir baktını, hava­ landınnayı ve ısıtıcıyı ayarladını, ayakkabılanını çıkardıın, ardından valizinıi açtım ve eşyalarımı boşaltınaya koyuldum. Sadece bir saat önce Bo­ ise' deydim; şimdiyse, Batı Yakasında