Divan Edebiyatında Edebi Muhitler
 9751109884

Citation preview

A raştırm a - İncelem e D izisi

DİVAN EDEBİYATINDA EDEBÎ MUHİTLER Dr. Halûk İpekten

İstanbul, 1996

MİLLÎ EĞÎTÎM BAKANLIĞI Y A Y IN LA RI: 2893 BİLİM ve KÜLTÜR ESERLERİ D İZ İS İ: 839

Kitabııı adı

DİVAN EDEBİYATINDA EDEBÎ MUHİTLER Yayın kodu % .'4.Y .0002.1354 ISBN ^75.11.0988.4 Baskı yılı 19%

Baskı adedi

5.000 D izgi, baskı, cilt

MİLLÎ EĞİTİM BASIMEVİ

Yayımlar Dairesi Başkanlığı’nın 7.7.1993 tarih ve 6276 sayılı yazıları ile birinci defa 5.000 adet basılmıştır.

5

XV. - XVI. YÜZYILLARDA EDEBÎ MUHİTLER

7 İÇ İN D E K İL E R Ö n s ö z ...........................................................................................................................................

11

XV. - XVI. y üzyıllard a edebî m u h i tl e r ..............................................................................

5

I. Bölüm : ....................................................................................................................................

9

A. Devlet m erkezinde (E d irn e-İstan b u l) ........................................................

13

1. Padişah Sarayları ...........................................................................................

15

2. Devlet Büyüklerinin K onaklan .................................................................. 135 B. V ilayetlerde ...................................................................................................... 162 1. Şehzade Sarayları ............................. .......................................................... 162 Edirne ............................................................................................................. 162 Konya ............................................................................................................. 166 A m a sy a ........................................................................................................... 171 Manisa ............................................................................................................ 181 T ra b z o n ......................................................................................................

206

Kütahya ......................................................................................................... 209 2. Paşa ve Beylerin Konakları ........................................................................ 218 II. B ö lü m :................................................................................................................................... 225 Ş airlerin T op lan tı Y e r le r i................................................................................. 227 1. Şu’ara Meclisleri ..................................................................................... 229 2. D ü k k â n la r................................................................................................. 238 3. M ey h an eler............................................................................................... 243 S o n s ö z .......................................................................................................................................... 253 B ibliyografya ............................................................................................................................ 255

I. BOLUM

11 Ö N SÖ Z Türk Edebiyatının başlangıçtan itibaren gelişmesini takip ederken Osmanlı İm ­ paratorluğu’nun gelişmesiyle paralel bir seyir takip ettiğini görüyoruz. İmparatorluk, ku­ ruluş hazırlıkları içinde olduğu ilk asırlardan sonra yavaş yavaş yeni topraklar kazanarak kuvvetlendiği gibi Edebiyat da siyasi ve sosyal hadiselere bağlı olarak, başlaııgıçda bir emekleme devresi geçirmiş, sonra gittikçe gelişerek. Kanuni S. Süleyman devrinde en yük­ sek derecesini bulmuştur. Bu büyük padişahtan sonra, Devletin, müesseseleriııde başlayan çözülmenin tesiriyle, önceleri pek hissedilmeyen, fa ka t gittikçe hızlanarak devam eden ge­ rilemesine mukabil, Edebiyat-hayata kapalı olmasının da tesiriyle - bir m üddet daha ev­ velki yüksek durumunu muhafaza edebilmiştir. Türk Edebiyatının hangi şartlar altında gelişme imkanı bulduğunu araştırırken, san’atkarların bazı devirlerde ve bazı merkezlerde toplandıklarını görüyoruz. Bu top­ luluklar daima edebiyata ehemmiyet veren, cömertlikleri ile san’atkarlan koruyan, kıy­ metli eserleri mükâfatlandıran şahsiyetlerin tesiriyle olmuştur. Böylece, bu kü­ melenmelerden m uhtelif devirlerde ve belirli şahsiyetlerin etrafında birer edebî muhit meydana gelmiştir. Bu muhitlerin teşekkül ettikleri yerler, Devlet merkezinde Padişah’m sarayı, devlet büyüklerinin konakları, İstanbul dışında Sancak merkezlerinde şehzade sarayları veya p a ­ şaların, beylerin konaklarıdır. Şairlerin çoğu, ya bir resmi vazife ile, veya geçimlerini bu­ ralara bağlayarak bu saraylara, konaklara girmişler, buralarda himaye edilmişler, buna karşılık eserler yazıp, hamilerine sunmuşlardır. Bu edebi muhitlerin en genişi, şüphesiz padişahın etrafında, yani Saray çevresinde teşekkül etmiş olanıdır. Padişah sarayının'yanında devletin yüksek şahsiyetlerinin sa­ rayları ve konakları da şairlerin iııtisah ettikleri, istifade enikleri, etrafında toplandıkları yerler olmuştur. Bıı bakımdan Padişahın re sadâzamdan başlayarak, şeyhülislâm, ka­ zasker, nişancı, defterdar gibi, bütün yüksek şahsiyetlerin oturdukları Edirne, devlet m er­ kezi olduktan sonra İstanbul, Edebiyatın başlıca gelişme m erkezleri olmuşlardır. Pa­ dişahlar ı r onlara bağlı olarak diğer şahsiyetler, Edebiyatla meşgul oldukları ve şairleri korudukları ııisbette etrafındaki edebi nııılıit genişlemiş veya daralmıştır. Bu suretle ede­ biyatın gelişmesi, şiirin revaç bulmasına bağlı olmuş, buna tesir eden âmillerin başında da daima padişahın şahsiyeti görülmüştür. İstanbul dışında muhitlerin teşekkülü de şehzade sarayları etrafında olmuştur. E k­ seriya. edebiyat yanında musiki ile de meşgul olan, veya hiç olmazsa musikiden anlayan şehzadeler, etraflarına saıı’atkarlan toplayarak, bir taraftan zevk ve safa içinde geçen meclisler düzenlemişler, diğer taraftan da, bu san'atkarlan koruyarak edebiyatın g e ­ lişmesini sağlamışlardır. Böylece devir devir, Anadolu’da başta Manisa ve Kütahya olmak üzere, Konya. Amasya, Trabzon gibi şehirler şairlerin akın etlikleri, izzet ve ikram gördükleri birer kültür merkezi haline gelmişlerdir. Edebi Muhillerin teşekkülünde, etraflarında toplanılan şahısların şiir ve edebiyatla ilgileri yanında, nüfuzları, zenginlikleri ve şairlerin daima çektikleri geçim derdi de rol oynamıştır. Şairler, hürmet edildikleri re barınabildikleri yerlerde toplanmışlardır. Yoksa, hu muhitlerin, A vrupa’da m uhtelif devirlerde meydana gelmiş edebî mekteplere benzer bir tarafı olmamıştır.

12 Bu çalışmada Türk Edebiyatında XV. ı>e XVI. asırlarda edebî m uhitlerin nerelerde ve hangi şahıslar etrafında teşekkül ettiği araştırılmıştır. XIV. asır, lıenih edebiyatın ku­ ruluş devridir. Şairler daha ziyade Beyliklerin merkezlerinde kümelenmişlerdir. Esasen O smanh padişahlarının hu asırda edebiyatla ilgilenmeğe vakitleri de olmamıştır. B u ba­ kımdan, S. Yıldırım Bayezid devrine kısaca göz gezdirdikten sonra, XV. asrın başında Çe­ lebi S. M ehnıed'den itibaren teşekkül etmeğe başlayan edebi muhitler çalışm a konusu ya ­ pılmıştır. XVII. asırda ise, şehzadelerin sancağa çıkma usulü kaldırıldığından, edebiyatın ge­ lişmesinin sadece İstanbul’a inhisar ettiğini ve hemeıı biitiin şairlerin Padişah sarayı et­ rafında toplanmağa gayret ettiklerini görüyoruz. Bu sebeble çalışma XVII. asra kadar uzatılmamış, yalnız XV. ve XVI. asırlar içinde kalınmıştır. Muhitlerin teşekkülü incelenirken, önce şehirler esas tutulmuş, sonra buralarda et­ raflarında bir şair topluluğu meydancı getiren şahıslar ele alınmıştır. Sonra bu şahıslara iııtisab eden şairler teker teker incelenmiştir. Bu bakımdan bilhassa çok sancak değiştiren şehzadelerden birkaç vilayette ayrı ayrı bahsetmek lihumıı hasıl olmuştur. Bazı şairler de, m uhit değiştirdikçe o muhit içinde tekrar ele alınmıştır. Şairlerin, böylece çeşitli muhitler içindeki durumlarının daha kolay takip edilebilmesi için eserin sonuna bir şalus isimleri indeksi ilâve edilmiştir.

Prof. Dr. H a lû k İpekten

13

A. DEVLET MERKEZİNDE (Edirne ve İstanbul) 1. Padişah' Sarayları 2. Devlet Büyüklerinin Konakları

15

A. DEVLET MERKEZİNDE (Edirne ve İstanbul) 1. Padişah Sarayları Osmanlı İmparatorluğu’nda Padişah Sarayları, daima, hükümdarların şahsiyetleri ile değişen derecelerde, şiir ve edebiyatın koruyucusu ve teş­ vikçisi olmuştur. Bütün marifet sahipleri, âlimler, şâ’irler, san’atkarlar, devletin mutlak hakimi olan Padişah’m sarayı etrafında kü­ melenmişlerdir. Padişahların şiir ve edebiyata olan merakları ölçüsünde bu topluluklar artmış veya eksilmiştir. Padişah Sarayı, dışarıda yetişen şâ’irleri koruduğu gibi, bazan kendi içinden de şâ’irler yetiştirmiştir. Sa­ raya alınarak terbiye edilen çocuklardan şiire kabiliyetli olanlar, Saray’da hizmet ettikleri müddetçe, edebiyatın Saray içinde de devamını sağ­ lamışlardır. Henüz pek küçük çapta olmak üzere, Saray etrafındaki şâ’irler top­ luluğu ilk defa Çelebi Sultan M ehmed ve Sultan M urad II. devirlerinde Edime Sarayı etrafında meydana gelmiştir. Fatih Sultan Mehmed ta­ rafından Devlet’in merkezi İstanbul’a nakledilince bu topluluk İstanbul Sarayı etrafında kümelenmeğe başlamış ve XV. asır ortalarından sonra Türk Edebiyatı ’mn merkezi İstanbul olmuştur. İmparatorluğun kuruluş yıllarında padişahlar daha ziyade savaşlarda veya savaş hazırlıklarında idiler. Yeni bir devlet kurmak için uğ­ raşıyorlardı. Bu bakımdan şehirlerde ve saraylarında oturmağa vakitleri olmuyordu. Şiirle ve edebiyatla uğraşmak, san’atkârlarla ilgilenmek fır­ satım bulamıyorlardı. Bu sebepten Türk Edebiyatı, İmparatorluğun pek karışık geçen ilk asrında emekleme devresi içinde bulunmuştur. Bu de­ virde Anadolu’nun bazı şehirlerinde, Beyliklerin merkezlerinde bir kaç şâ’ir yetişmişse de, ancak fetret devri son bulduktan ve imparatorluk kuv­ vetli bir hükümdarın etrafında toparlanmağa başladıktan sonra şiir ve ede­ biyatla ilgilenilmeğe başlanmıştır. Bu hareket de en iyi şeklini ancak S. M urad II. zamanında bulabilmiştir. Bu devre kadar, S. Yıldırım Bayezid, Emir Süleyman Ç. ve Çelebi M ehmed’in bazı şâirlerle münâsebetleri olmuş, fakat bu, kuvvetli bir edebî cereyanın başlaması için yeterli ola­ mamıştır. S. Yıldırım Bayezid devrinde başlayan ilk temas, Şeylıoğlu Mustafa, Ahmedî ve Bursalı Niyazi ile olmuştur. Bu şâirler Pâdişah’a eserlerini sunmuş, tartir ve iltifatını görmüşlerdir.

16 Yıldırım Bayezid, Şeyhoğlu’na ilk şehzâdeliği sırasında, Germiyan valisi olduğu sıralarda tanımıştır. Şeyhoğlu (ö. 816/1413), Germiyan Beyi Süleyman Şah’ın nedimi idi('). Defterdarlığı ve nişancılığına kadar yük­ selmişti. Onun nâmına yazmağa başladığı Hürşid ve Ferahşah adlı eserini bu Bey’in ölümünden sonra tamamlamış (789/1387), S. Yıldırım Ba­ yezid'e sunarak ihsanını almıştır(2). Ahm edî (ö. 815/1412) ile Yıldırım Bayezid’m tanışması da, yine Şeh­ zadenin Germiyan valiliği sırasında olmuştur. Ahmedî, bu sıralarda Iskender-nâme’sini yazmaktaydı. Şehzâdenin gösterdiği teşvik ve iltifattan cesaret alarak, eserini Süleyman Şah’a sunmaktan vaz geçmiş ve S. Ba­ yezid’e takdim etmek maksadıyla, eserin sonuna Osmanlı tarihine âit Tevarih-i Miilûk-ı Al-i Osman kısmını ilâve etmiştir. Fakat Yıldırım Ba­ yezid’m Timur'u mağlub olup ölmesi üzerine, eserini ancak oğlu Emir Süleyman Çelebi’ye sunabilmiştir.(J) S - Yıldırım Bayezid’in himâyesini kazanmış ve sunduğu kasidelerle bu şükran borcunu ödemiş olan Bursalı Niyâzi İlyas ise, Osmanlı şiirinin kurucularından sayılabilecek kıymette bir şâirdir. Fakat Osmanlı İm­ paratorluğunun karışık bîr devresinde geldiği ve Divan'vam. nâdir olması sebebiyle gereği kadar tanımamıştır. Türk Edebiyatı’nda meşhur olan ve pek çok nazire yazılan La’l, Güneş, Ab, Kasr, Şikâr redifli kasidelerin asıl sahibi NiyâzVâir. Ahmed Paşa'nm kasideleri ona naziredir. Ahmed Paşa, bilhassa Kasr kasidesini beyt beyt tanzir etmiştir(4). Yılduım Bayezid, bu şâirler yanında şeyhler ve âlimlerle de il­ gilenmiştir. Tezkire yazarı Aşık Çelebi’nisa büyük dedesi Seyyid Natta’, Bağdad’a gelen Emir Buharî ile tanışmış ve onu evinde misafir etmişti. Sonra onunla beraber Anadolu’ya gelip Bursa’da yerleşmiştir. Halk üze­ rinde büyük tesirleri bulunan bu şahısları Yıldırım Bayezid himayesine almış, hatta Emîr Buhariye kızını ve Seyyid Natta’ya da İshak Paşa’mn

(1) Bursalı Tahir, Osmanlı Müellifleri, c. 11. İst. 1933. s. 121; Sehi Bey, H eşl Bihişt. Sül. Ktb. Hamidiye 1503. 49 b; Bursalı Tahir ve Sehi Bey, Germiyan hükümdarı Süleyman Şâh veya Şalı Ç. diye anılan şahısla, Sultan Yıldırım Bayezid’in oğlu Emir Süleyman Çelebi’yi biribirine karıştırmışlardır. (2) /. H. UzuHçarşılı, Osmanh Tarihi, c. I. s. 61, 526. Ank. 1961; Vasfı M. Kocatürk, Büyük Türk Edebiyatı Tarihi. Ank. s. 122. (3) N. S. Banal li, Dâsıtan-ı Tevârih-i Miilûk-ı Â l-i Osman ve Çemşid ve H urşid Hikâyesi. İst. 1939. s. 10-11. (A) Latifi, Tezkire-i Şu ara. SUİ. Ktb. Lala İsm a’il 313. 116 b.

17 kızını vermek suretiyle onlarla akrabalık tesis etmiştir('). Muharebeye gi­ derken Emir Buhari’ye. kılıç kuşandınrdı. Asrın büyük mu­ tasavvıflarından Seyyid Alî Hemedanî’ye Bursa’da E m îr B u h a rî’yi zi­ yaretinde yaptırdığı Ak Çağlayan camiinde harcadığı paranın üç mislini hediye etmişti. (2) Bu devirde Şeyhoğlu gibi Germiyan-oğulları sarayında yetişen Ahmed-i D â’i, Ahmedî, ve kardeşi Hamzavî gibi şairler, Yıldırım Bayezid'in oğlu Emir Süleyman Ç., bir ara Edirne’de padişahlığnı ilan edip hüküm sürmeğe başlayınca Osmanlı sarayına intisab etmiş ve gördükleri hüsn-i kabul sayesinde eserler vermişler, Türk Edebiyatının gelişmesinde ıol oynamışlardırC1). XV. yy. m başında Çelebi S. Mehmed, kısa süren padişahlığı sı­ rasında Osmanlı Edebiyatının kuruluş halinde bulunduğu görülür. Fetret devrin de kardeşler arasındaki mücadeleler sona erip, Çelebi M ehmed hü­ kümdar olunca etrafında bazı şâirler de toplanmağa başlamıştır. Böylece asrın başında Osmanlı Edebiyatı ilk şâirlerini veriyordu.

(1) Âşık Ç., M cşa'irıt' ş-şu ara. Üni. Ktb. TY 2406. 288 b. (2) F. Köprülü, S. Süleyman, Yeni Osmanlı Edebiyatı I. İst. 1332. s. 182. (3) bk. B. Vilâyetlerde, Şehzade Sarayları. Emir Süleyman Ç.

18

A. Edirne’de Çelebi S. Mehmed Sarayı (816-824/1413-1421): Çelebi S. Mehmed, Ankara muharebesinden sonra Timur’a, tabi ola­ rak hükümdar olduysa da resmî Osmanlı padişahlığı, İsa, Emir Süleyman ve Musa Ç. Ieri mağlub ettikten sonra 816/1413 yılında Edirne’de kendini bütün devletin hükümdarı ilan etmesiyle başlamıştır. Sekiz yıl kadar süren hükümdarlığı sırasında Devlet kuvvetlenmiş, bazı isyanlar bas­ tırılmış ve İmparatorluk yeni topraklar da kazanarak genişlemiştir. Sultan Ç. Mehmed, kısa padişahlığı sırasında Germiyan sarayından Osmanlı sarayına intisab eden Ahmedî, Ahmed-i Dâ-i, ve Şeyhi gibi şa­ irleri himaye ettiği gibi, devrinde ilim ve fikir hareketlerine de ehemmiyet vermiş, bu arada telif ve tercüme bazı eserlerin yazılmasına sebep ol­ muştur. Padişahın himayesini kazanan şairlerin başmda Ahm edî'yi gö­ rüyoruz. Germiyan sarayında Süleyman Şah’ın nedimi iken Timur’un Anadolu fethi sırasında Amasya’ya geldiğinde ona bir kaside sunan Ahm edî (ö. 815/1412), hükümdarın iltifatını kazanıp, meclislerine dahil olmuştu('). Tim ur’un Anadolu’dan çekilmesinden sonra, Yıldırım Bayezid’m oğlu Emir Süleyman Ç /nin hükümdarlığında ona intisab ederek, etrafında top­ ladığı şâirlerle birlikte sarayında yaşamağa başlamış ve İskender-nâme’si ile, 806/1403’de tamamladığı Çemşid ii Hür§id mesnevisini ona sun­ muştur^). Ahmedî, Emir Süleyman m 813/1410’da kardeşi Musa Ç .’ye yenilip öldürülmesi üzerine tekrar sahipsiz kalmış ve yeni bir koruyucu arayarak 816/1413’de Osmanlı tahtına oturan S. Çelebi M ehm ed’t sı­ ğınmıştır.

(1) Ahedî, ihtimal bu kasidesinden ziyade, ilim ve irfanı, zarafeti ve lâtifeleri ile Tim ur’un hoşuna gitmiş olacaktır. Çünkü Timur'un şiirlerden ziyade âlimlere ve irfat sahiplerine değer verdiği malumdur. A h m e d î. şöhretli bir göz hekim i olduğu gibi, tasavvufa ve ta­ rihe, hendese, hey’el ve hikmete de aşina idi (F. Köprülii-S. Süleyman, Yeni Osmanlı Tarih-i Edebiyatı /. s. 161). Tim ur'la, sonradan yanlış olarak Nasreddin H oca'ya maledilen bazı lâtifeleri olmuştur. Bir gün hamamda güzellere baha biçerken Timur, “bana ne baha biçersin” dedikte Ahmedî, “seksen akçe” demiş. Timur, “be-hey in­ safsız, seksen akçe yalnız belimdeki futadır” deyince, A hm edî “ ben zaten ona baha biçtim, yoksa sen bir akçe etmezsin” cevabını vermiş. Bu lâtifeden pek hoşlanan hü­ kümdar iltifat edip, ihsanlarda bulunmuştur (Âşık Ç„ 47 b; Haşan Ç., 39 a). (2) N. S. Banarh, Dasıtan-ı Tevarih-i Müluk-ı Â l-i Osman. İst. 1939. s. 10.

19 Bütün ömründe rahat bir hayata kavuşabilmek için pek çok kaside yazan Ahm edî ('), Çelebi S. Mehmed'e. de bir kaside sunmuş, bu vesile ile Padişah’a yaklaşarak meclislerine girerek iltifatını kazanmıştır. Ahmedî, daha önce tamamladığı ve Em ir Süleyman ÇVye sunduğu Cemşid ü H uışid mesnevisini, sonradan bazı küçük ilâveler yaparak Çe­ lebi Mehmed’e de sunmuştur. Ebyat-ı mesnevi kısmında ismini zik­ rederek Padişah’ı methetmiş, bir yerde Emir Süleyman Ç .'nm ölümünden duyduğu üzüntüyü belirtmiştir. Eser 806/1413’de tamamlandığına göre bu parçaların sonradan ilâve edildiği açıktır. Ahmedî, her halde, artık yaş­ landığı ve yeni padişah için bir başka eser yazamayacağını bildiği için bu yola başvurmuş olacaktır(5). Ahmedî gibi, evvelce Germiyan sarayında iken Osmanlılara intisab eden Ahmed-i Dâ’î (ö. takriben 820/1417) de önce Emir Süleyman Ç. ya­ nında bulunarak Divan’m ı ve Çeng-nâme, Ferah-name adlı mesnevilerini sunmuştu. Onun ölümünden sonra da Çelebi S. M ehmed’e intisab ederek izzet ve ikram görmüşütr(3). Bu suretle Padişah’ın etrafında yaşayan şa­ irler araşma giren Ahmed-i D â’î, Şehzâde M urad(II)’& hoca tayin edil­ miştir. Dâ’î, şehzâde hocalığı sırasında S. M ur a d '&farsçayı ve türkçede kul­ lanılan aruz bahirlerini öğretmek .maksadıyla Ukud-ı Cevâhir adıyla arapça-farsça bir manzum lügat kitabı da yazıp, Şehzade’ye ithaf etmiştir. Eser, 650 beyt ve 51 kıt’adan ibarettir(4). Çelebi S. M ehm ed’in him aye ettiği şairler arasında Şeyhî’yi de gö­ rüyoruz. Yusuf Sinaııeddin Şeyhî (ö. 834/1431), İran’da tıp tahsil edip

(1) D îvan’m m Murat Molla Ktb. ndeki nüshasında 63 kaside vardır (Düğümlü Baba 401). (2) N. S. Banarlı, Dâsıtan-ı Tevarih-i Miiluk-ı Âl-i Osman, s. 92-93; Ahmedî’nin artık yaş­ landığına ve şiir yazma kudretini kaybettiğine bir başka delil de şudur: Ahdü'l-vâsi’nin Halil-nâme mukaddimesinde anlattığına göre, S. Mehnted bir gün Veyse vii Râmin hi­ kayesi için “ne olurdu bu kitap türkçe olaydı da okuyanlar anlayaydı” demiş ve ter­ cümesini A h m ed î'yt emrederek her beytine bir akçe vadetmiş. Ahmedî, işe başlamış, ancak beş-on beyt yazabilmiş ve tamamlayamadan bırakmıştır. Bu hadise üzerine Ahdii’l-vâsi, “sözü iyş ü fısk u mekr ü tezvir” olan bu eski hikâyeyi bir yana bırakıp, her halde bu kadar cömert bir padişahın ihsanına nail olabilmek maksadıyla gerçek bir hikâye yazmayı düşünerek 817/14I4’de H alil-nâm e’yi nazmetmiştir (V. M. Kocatürk, Büyük Türk Edebiyatı Tarihi. Ank. s. 201). (3) /. H. Ertaylan tarafından yayınlanan Ahmed-i D â 'i D ivanı’nda S. Çelehi M eh m ed 't ait iki kaside vardır (Ahmed-i D â'i. İst. 1952. Türkçe divan, s. 13 vd.). (4) /. H. Ertaylan, Ahmed-i D â’î, s. 108; Kâtip Ç., K e şf el-Zünun. II. s. 1156.

20 hekim olmuştu(‘). Şeyhoğlu, Ahmedî, Ahmed-i D âî gibi Gemıiyan sa­ rayına mensup şairirlerdendir. Süleyman Şah’m musahibi idi(2). Onun ölümünden sonra oğlu Yakup Bey zamanında da sarayda bulunan Şeyhi, Bey’in nedimi ve hususi doktoru olmuştu(3). Çelebi S. M ehmed 818/1415’de Ankara’da hastalanınca, hâzik bir doktor olarak çağırılan Şeyhî, hükümdarın hastalığının üzüntü ve sı­ kıntıdan olduğu ve ferah bir haberle geçeceğini söylemişti. Hakikaten o sırada gelen bir haberci, uzun zaman fethedilemeyen bir kalenin alındığı haberini getirince Padişah iyileşmiştir. Şeyhî, Padişah’ın diğer hediyeleri ile timarına giderken, yolda oranın eski sahipleri tarafından soyulur, ca­ nını zor kurtarıp kaçar. Bu hadise üzerine Harname mesnevisini yazarak hükümdara sunar(4). Çelebi S. M ehmed’den sonra Türk edebiyatının ve kültür hayatının hızlı bir gelişme devresine girmesi 5. Murad II. zamanında olmuştur. Devlet kuvvetlendikçe kültür ve edebiyat da buna uygun olarak ge­ lişmiştir.

S. Murad II. Sarayı (824-855/1421-1451): Çelebi S. M ehm ed'm oğlu S. Murad II., babasının ölümünde durumu yine oldukça karışık buldu. Anadolu’daki Beylikler onu padişah ta­ nımadılar ve ayaklandılar. Memleket, hemen hemen, Timur istilâsından somaki şeklini aldı. 5. Murad, iki yıl uğraşarak, kardeşi Küçük Mustafa

(1) Şeyhî, bilhassa göz hekimliğinde mahirdi. Fakat kendi gözleri hastaydı. Rivayete göre, zarifin biri dükkanına gelip bir akçelik sürme almış ve bir akçelik daha istemiştir. Onu da Şeyhî’ye verip “bunu da kendi gözüne sür” der (Taşknprii-zâde, Şakayık. Mecdi tere. İst. 1269. s. 128. (2) Sehi Bey, Heşi Bihişt. 47 a; Şeyhî, Germiyanda Ahmedî ile aynı evde otururdu. Şiir ka­ idelerini on