100 soruda İslâm tarihi

Citation preview

100 SORUDA ÎSLÂM TARİHİ Prof. Dr. N eşet Çağatay

Birinci Baskı: Aralık 1972

Kapak : Said Maden

Dizgi: Asya Matbaası

Baskı ve C ilt: Fono Tesisleri

PROF. DR. NEŞET ÇAĞATAY

100 SORUDA İSLÂM TARİHİ

GBÇEKİSİYAYINtVI Cağaloğlu Yokuşu, Saadet tş Hanı, Kat 4 İSTANBUL

İslâm Tarihi, İslâm Dini Tarihi’nin ayrılmaz bir par­ çasıdır; çünkü İslâm Tarihi iyi bilinmeden İslâm dininin ruhu ve amacı iyi anlaşılamaz. Ayrıca İslâm Tarihi, dinin kurucusu Hz. Peygamber'in ve onun yakın arkadaşlarim n yaşantılarının ve davranışlarının, birbirleri ile ilişkilerinin bilinmesi, örnek ya da ibret alınması bakımlarından çok gereklidir. Bugüne dek bu tarihin olaylarını ve bu olayları geliş­ tiren yani bu tarihi yapan kişilerin gerçek kişiliklerini hu­ rafelerden, efsanelerden ya da abartm alardan annık, ob­ jektif olarak ele almış bir eser hemen hemen yok gibidir. Hele halkın anlayacağı dilde ve sadelikte hiç yoktur diye­ biliriz. Halk, tslâm Tarihine ve dinine ait bilgileri «Uğru Abbas», «Kesik Baş», «Deve», «Geyik», öykülerinden ve «Şeyh Ahmed'in Vasiyetnamesi»nden ibaret sanır ve bun­ lardan öğrenmeğe çalışır. İşte biz, bu boşluğu doldurmak için, ana kaynaklara baş vurarak bu kitabı kaleme aldık; dilini de bugünkü ve gelecekteki kuşakların anlayabilecekleri biçimde ifadeye ça­ lıştık; çünkü istesek de, istemesek de Türk dili bir gelişim içindedir ve bu akım yürümektedir. Belki bunda bazı ki­ şilerin gereksiz bir Arapça - Farsça kelimeler kullanma tut­ kusu, ya da yeni dil akımına ayak uydurmak için kendini yormama davranışının da etkisi vardır. Örneğin Allah yerine Tanrı kelimesi kullanıldığında ba­ zıları bunu yadırgar; am a Farsça Huda, Yezdan kelimele­ ri kullanılırsa olağan görürler. Oysa Huda (Kendi gelen), Yezdan, Zerdüşt dinindeki iyilit Tanrısının adı anlammadır; sonra, peygamber, abdest, namaz ve oruç kelimeleri Arapça değil Farsçadır.

Ben, tslâm Tarihi ve dini ile ilgili eserlerin öz türkçe yazılmasından yanayım; çünkü bu alanda yüzlerce yıl ön­ ce yazılmış «Ahmediye», «Muhammediye» adlı kitaplarda Allah yerine hep «Tanrı», cennet yerine «uçmak», cehen­ nem yerine «tamu», mağfiret yerine «yarlığamak» vb. ge­ çer ve eğer Sünniliği savunan Yazıcıoğlu 15. yüzyılda ese­ rini bu sade dille yazmasaydı halk arasında öz türkçe ile şii propagandası yapan Iranlı Alevi dervişler bütün Ana­ dolu halkını şiiliğe sokabilirlerdi. Hem neden bir ulusun kendi dilinde o kavramı anlatabilecek kelimeler varken onu kullanmasın da yabancı dillerin kelimelerini kullansın? Bu, millî benliğin de b ir gereğidir. Sözlerimi bitirirken şunu eklemek istiyorum: îslâm Ta­ rihine ait eser azlığı boşluğunun doldurulması hususunda­ ki çabalarımızı sürdürüyor, bir de «tslâm Uygarlığı ve Ku­ rum lan Tarihi»ni hazırlamağa çalışıyoruz. Yakın b ir gele­ cekte inşallah onu da okurlanm ıza sunarız. İstanbul, 30 Kasım 1972

Neşet Çağatay

GİRÎŞ

Soru 1

İslâm Tarihi hangi konulan kapsar? Arap tarihçiliği ne zaman başlam ıştır?

A — İslâm Tarihi genel tarihin b ir koludur. İslâm dininin nasıl doğup geliştiğini ve yayıldığını yani İslâm dininin tarihini ve bu dine girm iş ulusların tarihlerini in­ celer. İslâm dininin kurallarım yani Tanrının buyruk ve yasakların] içine alan kutsal k itab a K u r’an, bu dine ina­ nan kişiye de M üslüm an denir. H alkının çoğu Müslümanlardan oluşm uş devletlere de M üslüm an devletler denir. İslâm dininin kurucusu Hz. M uham m ed’den önce ge­ len İbrahim , İsm ail, îshak, Yakub, Yusuf, Musa, Davud ve İsa peygam berler, İbranca veya süryanca konuştuk­ larından ve bu dillerle konuşan uluslar arasından çıktık­ larından Tanrının onlara vahy ettiği buyruk ve yasaklar bu dillerde ifade edilmiş, Tevrat, Zebur ve İncil adların­ daki kutsal kitaplarda toplanm ıştır. Hz. M uhamm ed de Arap olduğu, A raplar arasından çıktığı ve ana dili Arapça olduğu için K ur'an Arapça vahy edilm iştir. B — Arap Tarihçiliği: B aşka eski çağ ulusları ile kı­ yaslanırsa tarih ve tarihçilik A raplarda çok geç başlam ış­ tır. Yazınm ancak m ilâdî yedinci yüzyıl başlarında yayıl­ maya başladığı b ir çevrede yaşam ış bulunan b ir toplum ­ da o devirlere ait tarihî eserler yazılmış olabileceğini dü­

şünm ek beyhudedir. Yazının yaygın olmayışı dolayısı ile yazılmamış olan tarihî eserlerin yerini, ezbere dayanan bazı bilim ler alm ıştı, örn eğ in Hicaz bölgesinde babadan oğula sözlü olarak ak tarıla gelen geniş b ir şiir, soybilgisi ve kişilerin yaşantısm ı yansıtan soy dizini (ilm-i ensab) ve biyografi (tercüm e-i hal) ü rünleri gelişmiş bulu­ nuyordu. Bunlar, önceleri sadece b ir panayır ve alışveriş yeri olan Ukkaz vadisinde M. 540 yılından itibaren şiir, hita­ bet ve benzeri gibi fik ir ürü n leri yarışm aları halinde or­ taya konm aya ve değerlendirilm eye başlanm ıştır. Nahle ve Taif arasında hurm alık b ir vadide bulunan ve «elîbtida» adı altında kurulan bu Ukkaz panayırındaki ya­ rışm alar da sonraları yazılı eserlerde yer alm ıştır. Yılın belli günlerinde (Zilkade ayının 1 -2 0 günleri arasında) b urada yapılan toplantı geleneği M. 747 yılm a k ad ar sür­ m üştür. B uradaki ebedî ü rü n ler yarışm alarından bize, ün­ lü Arap şairlerinin «yedi askı» adı ile anılan ve içlerinde o çağ A raplannın sosyal, politik ve ekonom ik yaşantıla­ rına ait değerli bilgiler bulunan şü rleri kalm ıştır. İşte îslâm öncesi A raplannın tarihle ilgileri, Cahiliye Çağı şairlerinin şiirleri açıklanırken onlarda geçen ba­ zı tarihî olaylan ve bu olaylann günlerini öğrenm e tu t­ kusu ile başlam ıştır. «Eyyam ü l-A rap » denen bu önemli günler, kabilelerin b irb irleri ile y ap tık lan ve kom şularla olan savaşlannı içine alıyordu. İslâm öncesi Hicaz A raplannın dünya tarihi hakkındaki bilgileri, ticaret için gidip geldikleri İran, Bi­ zans (Suriye, Filistin ve M ısır bölgeleri), H abeşistan ve Y em ene ait yalın gözlemlerden ib aretti ve kendi çağdaş­ ları olan uluslarınkinden çok geri idi. Islâm iyetin ortaya çıkışı ile, b u dinin yayıcısı ve açık­ layıcısı olan Peygam ber Hz. M uham m ed'in hayatı, sözleri ve davranışlan, özellikle kendisinin ölüm ünden sonra, ye­

ni karşılaşılan olaylar için örnek arandığında büyük b ir önem kazanm ıştır. Hele ilk sıralarda tslâm Arap halkı­ nın sosyal, politik ve ekonom ik yaşantılarını düzenliyen kuralların, doğrudan doğruya K ur'an ve Peygamberin sözlerine yani hadislere dayanarak ortaya konm uş olma­ sı, K u r’an'in tefsirini ve hadislerin doğru olup olm adık­ larının araştırılm asını gerektirm iştir. B ir hadisin hangi olay üzerine, nerede ve kim lerin yanında söylendiğinin, onu ilk duyanlardan kim lerin aktardığının açık, seçik ve doğru olarak tesbit edilebilmesi, hadis aktarıcılarının ah­ lâkî ve sosyal durum larının incelenmesini gerektirm iştir. Bu nedenle tefsir ve hadis üzerindeki bu çalışm alar, ta­ rih bilim inin de gelişmesini ve genişlemesini, tslâm dan önceki ulusların hiç birinin erişem ediği b ir kerteye ulaş­ tırm ıştır. Tarih aynı zam anda hüküm darların yaşantılarını ve yaptıkları işleri de kapsadığından, halifeler de bu bilim koluna ilgi duym uşlardır; am a bu, yukarıda da dediği­ miz gibi, önceleri daha çok sözlü anılar halinde sürm üş, yazılı tarihçilik, daha çok abbasîler çağında gelişm iştir. Büyük Türk bilgini K âtip Çelebi'nin, «Keşf üz-Z ıüıun» adlı çok değerli bibliyografya eserinde kayd edilen 1300’den fazla ta rih kitabı, M üslüm anların bu bilim i ne k ad ar ileri götürdüklerini gösterir. Peygamberin yaşantısı ve savaşları üzerine yani «mağazî» ve «Sîre»ye dair ilk eserlerin Eban b.Osman b.Affan ve M uhammed b.Müslim ez - Zührî tarafından yazıl­ dığı söylenir. Eban, ilk d ö rt halifenin üçüncüsü olan Osman b.Affan ’ın oğlu olup M. 641 yılı dolaylarında M edine'de doğ­ du. Peygam berin karısı Ayşe binti Ebi Bekr, Talha b.Ubeydullah ve Zübeyr b.el - Avvam'ın 656’da halife Osm anın öcünü alm ak üzere açtıkları Sıffin savaşına katıl­ dı; sonra uzun b ir süre politikaya k anşm ıyarak 694 yı-

Iııula I j i k v î halifesi Abdülmelik b.Mervan tarafından Me­ dine valiliğine alandı. Kendisi, Medine fukahası (hukuk­ ludan) arasında sayılır. E b an ’ın hadisçi olarak da iyi lıiı üııii vardır, im am Zührî, kendisinden hadis okuyan­ lar arasındadır. Eban 718 yılına doğru öldü. E ban'ın eser­ leri belki de bir kitap halinde değil, dağınık parçalar h a­ linde idi.

Soru 2

İlk Arap tarihçileri hakkında kısa bilgi ve­ rir m isiniz?

A raplarda ilk tarih yazıcılığının, yedinci yüzyılın son­ larına doğru Mağazi ve Sîre denen ve Peygam berin savaş­ larını ve yaşantısını konu alan b ir türle başladığım ve ilk mağazî ve sire yazarının, ilk dö rt halifeden üçüncüsü olan O sm an’ın oğlu Eban. olduğunu söylemiştik. E ban’dan sonra gelen diğer b ir ünlü mağazî yaza­ rı da, büyük b ir ihtim al ile güney A rabistan’dan gelme azadlı b ir köle olan Ş urahbil b.Sa’d'dır. Bunun yazdığı mağazî kitabından, ünlü tarihçi İbn-i îshak hiç faydalanm am ıştır. Diğer yazarlar da onu güvenilir kişi saym adık­ larından az zikr ederler. Şurahbil çok uzun yaşadı. 741 yılında yüz yaşlarında öldü. Gene tâbiinden başka b ir yazar da Yemende yerleş­ miş İranlılara mensup Vehb b.Münye (hayatı: 654-7 2 8 )’ dir. Babası m uhtem elen b ir Yahudi idi. O, H ıristiyan ve Yahudi kutsal kitaplarına ve hadislerine karşı ilgisi ve bu hususlardaki bilgisi ile tanınm ıştı. Bu nedenle daha sonra bu konularda uydurulan şeyler ona mal edilir. Onun «Kitab el-M übteda» adlı kitabında peygamberle­ rin yaşantıları ve Incil hikâyeleri, Islâm rivayetlerinden öncelere aittir. Onun, Yemen’in efsanelere dayanan ta­ rihi hakkındaki kitabı ile. Vecizeler, Iradei Cüz'iyye ve

diğer hususlara ait bilgiler, ı-i H işam ’ın «Ki t ab ü tTican» adlı eserinde kısmen çalm ıştır. Urve b.Zübeyr de bu alaı b ir otorite idi. İbn-i İshak ve diğer yazarlar onun, im tarihçiliğinin kurucu­ su olduğunu söylerler. Onun derinden ve yazılarından b ir çoğu bize k ad ar gelmiştir.-ve (hayatı: 644 - 713)'nin anası Esma, ilk dört halifenibirincisi Ebu Bekirin kı­ zıdır; nenesi Safiyye de Peygıberin halasıdır. Onun ba­ bası Zübeyr ise Peygamberin karısı H atice’nin karde­ şi olan Avvam'ın oğludur. U, 678-684 yılları arasın­ da M ısır’da bulunduktan soı M edine’ye döndü. Ken­ disi Emevî halifesi Ömer b .iülaziz’in toplattığı ünlü Medine hukukçularından biri; o, sık sık, teyzesi olan, Hz. M uhammedin karısı Ayşe uğrar, ondan hadis so­ rardı. Urve’nin başlıca öğreniri arasında, oğlu Hişam ile imam Zührî bulunuyordu bunlar, hocalannın top­ ladığı hadisleri nakl etm işler. B unlara, hadis ve si­ yer kitaplarında sık sık raslr. İm am Zührî, meğazîye dair ayrı b ir eser yazdı. İbn-i H işam ’ın açıklam alir metnini hazırlıyan En­ dülüslü Ebülkasım Abdurraıan b.Abdullah Süheylî (1114-1185), «Ravd ü l-U n u a d lı kitabında dediği gi­ bi, bu konuda yazılan ilk es bu idi ve Zührî, çağının en büyük bilginlerinden biri i Fıkıh ve hadiste de eşsiz­ di. İmam B uharî’nin hocasınhocası olan Zührî 742 yı­ lında öldü; eseri, halkın meğye ilgi gösterm esini sağ­ ladı ve bu alanda birçok kişiin yetişmesini tem in etti. İm am Z ühri’nin öğrencinden Yakub b.İbrahim Zührî (ölüm ü: 823), M uham d b.Salih Tem m ar (ölü­ mü: 78 4 -5 ), A bdurrahm an bdülaziz el - Evsî (ölüm ü: 779) meğazî sahipleri olarakıılırlar. Gene imam Züh­ ri’nin öğrencilerinden Musa İkbe b.Ebi Ayyaş el - Esedî (hayatı: 675 -758) ve E buıdullah M uhammed b. İs-

hak I). Ycsar cl - M uttalibî (ünlü Ibn-i İsh âk ) meğazî da­ lında büyük bir üne sahip o ldular (1). Ilım lardan sonraki ün lü biyografi ve tarih yazarla­ rı, Vakıdî, bunun kâtibi İbn-i Sa'd, Taberi, İb n iil - Esir, Bclazurî, Süyûtî, Mes’udî, Zehebî, îbn-i Vazıh, Ezrakî, Hemdanî, İbn-i Abdilber, îbn-i H acer el-A skalanî, îbn-i Kelbî, Ibn-i Kuteybe, îbn-i H allekân gibi kişilerdir.

Soru 3

Arapların m enşeini ve anayurtlarım anlatır m ısınız?

K ökünü T evrat'tan alan ve oradan îslâm iyete de ge­ çen b ir söylentiye göre insanlar, N uh tufanından sonra Nuh peygam berin bu tufandan ku rtu lan oğulları: Ham, Sam, Yafes soyundan türem işlerd ir (2). Daha ziyade o zam anlarda konuşulan diller esasına dayanan, gerçekte insan topluluklarının incelenm esini kolaylaştırdığı için benim senen bu söylentiye göre eski kuzey Afrika ulusla­ rına «Hami kavimler»; o rta Asyalı ve oradan yayılan ve Turanîler denen halka «Yafes oğullan»; arapça, İbranca (bugünkü İsrail devletinin resm î d ili), süryanca, habeşçe ve fenike dilleri ile konuşan topluluklara «Samî ka­ vimler» denir. însan topluluklarının incelenm esinde ko­ laylık sağlam ak üzere k afataslan m n biçim lerine göre (brakisefal, mezosefal, dolikosefal), renklere göre (beyaz ırk, s a n ırk, siyah ırk ve kızılderililer), kan g ru p lan n a (1) Arap tarihçiliği ve tarihçileri hakkında daha geniş bilgi almak için bakınız. İbn-i Hişam; Hz. Muhammedin Hayatı, Çevi­ ren: Neşet Çağatay. Ankara, 1971, cilt 1, sayfa IX vd. Ankara Üniversitesi llâhiyat Fakültesi yayım No. 96. (2) Nuh peygamberin