Troilos ile Kressida [1 ed.]
 9786054465873

Citation preview

SHAKESPEARE

/TROİLOS ile KRESSİDA

Bu kitaptaki oyunun Fikir ve Sanat

Eserleri Yasasından

ve yasalardan kaynaklanan tüm hakları çevirmenine dittir.

Yayınlanan oyunların sahnelenmesi, oynanması, herhangi bir amaçla eserlerden yararlanılması ancak

eser sahibinin iznine bağlı olduğundan, bu eserden yararlanacak kişi veya kurumlarla, kuruluşların Çevirmenin temsilcisi olan

Yayınevimize başvurmaları zorunludur.

Çevirinin Türkiye Yayın Hakları: Copyright © TEM Yapım Yayıncılık Ltd., 2012 Mitos-Boyut Tiyatro Yayınları Oyun Dizisi 462 William Shakespeare| Troilos ile Kressida 1. Basım: 2012

Baskı: Yeni Güven Matb.-Topkapı-İstanbul; Tel 212. 567 69 20 Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Çarşısı, C Blok No. 210

Mitos-Boyut Yayınları TEM Yapım Yayıncılık Ltd. Şti.

Osmanlı Sokak 18/12. Osmanlı İş Merkezi-Taksim-Beyoğlu, 34437 İST. Tel: 212. 249 87 37-38; Fax: 212. 249 02 18 E.posta: mitosboyut©gmail.com web:

www.mitosboyut.net

Mitos-Boyut

Yayınları # OYUN DİZİSİ 462

WILLIAM

SHAKESPEARE

TROİLOS

ile KRESSİDA

| TROILUS and CRESSIDA|

5 Perde

Türkçesi

Can

Doğan

mM

İÇİNDEKİLER Önsöz / CanDoğan,...5 Troilos ile Kressida,...8

Sorunlu Oyun:

Sorun Oyunda mı İnsanda mı? Can Doğan Shakespeare'in tiyatro oyunlarını Türkçeye tercüme etme sevdasına düşmüş bir tiyatro oyuncusu ve yönetmen olarak yedinci kez huzurlarınızdayım. Daha önce, çok sevdiğim altı oyunu çevirmiştim. Bu yedinci ile ilgili kendi içinde çelişkili duygularım var. Açıkça-

sı bu oyunun yazarı Shakespeare olmasa 400 küsur yılı aşıp günümüze kadar gelebilir miydi bilemiyorum. Ama açıkçası “Gelmeliydi,” diyorum. Troilos ile Kressida oyunuyla ilk kez 80'li yılların ortalarında (hafızam beni yanıltmıyorsa) Mehmet Açar'ın mizanseni ile Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin okul oyununda tanışmıştım. Ardından 2001 yılında Mustafa Avkıran'ın mi-

zanseni ile İ. B. Şehir Tiyatroları'nın yapımını seyrettim. Ve nihayet bu tercümeye başlamadan önce de BBC'nin yaptığı,

1981 tarihli Jonathan Miller imzalı video uygulamasını...

Doğrusu ya tarih kitaplarında okuduklarımızla pek de örtüşmeyen bir olay örgüsü görmek bana çok ilginç geldi. Ne Akhilleus bizim bildiğimiz Akhilleus'du, ne de Hektor bizim bildiğimiz Hektor. Hani uzaktan baktığınızda genel hatlarıyla gördüğümüz bir şeye yaklaştıkça şekli de özü de değişmeye başlar ya, onun gibi bir şey Shakespeare'in bu oyunu. Tarihte olup bit-

tiği nakledilen hadiseler ana hatlarıyla aynı tutulurken ay-

rıntılara girdikçe sanki Ortaçağ yaşayışına daha çok benze-

yen bir yapı kurulmuş. Tıpkı Antonius ve Kleopatra'da olduğu gibi gönül ilişkileriyle siyasi durum kıyısından köşesinden ilişkilendirilse de sanki iki ayrı oyun dönüşümlü olarak oynanıyormuşcasına kendi kulvarlarında ilerlemeye devam ediyor. Oyunda iki “soytarı” olduğunu düşünmeme sebep olan

6

Pandaros ile Thersites'in ustaca bağladığı sahnelerle ”romantik komedi” tadında başlayan oyun, zamanla yer yer çok uzun konuşmalarla “ağır bir dram”a, finale doğru da sadece insanlarla sınırlı kalmayan, atların bile öldürüldüğü kanlı bir “tragedya”ya dönüşüyor. On yılı aşkın süren ve Ege'nin karşılıklı iki kıyısının insanlarının günümüzde bile süren karşılıklı husumetinin bilebildiğimiz ilk çatışmasının içinde filizlenmeye çalışan aşkların pek şansı olmayacağı çok açık, ama “ihanet” adı veri-

len olgunun aşkta, siyasette ve insan ilişkilerinin her türünde bir şekilde ortaya çıkıp hayatı nasıl kötü yöne sevk edebildiğinin ilginç bir bileşimi Troilos ile Kressida... Binlerce yıl önce yapılan ve çok uzun süren bir savaşın bana günümüzdeki Şampiyonlar Ligi organizasyonlarını andırdığını söylesem çok mu ileri gitmiş olurum? Sahada

kıran kırana mücadele eden futbolcular nasıl maç bitince

birbirlerine sarılıp soyunma odasına birlikte gidiyorlarsa, o devrin savaşçıları da savaş alanında birbirlerinin canını almak

için büyük

mücadele

verseler de, savaşmadıkları za-

manlarda birbirlerinin çadırlarını ziyaret edip aynı sofralarda yemek yiyorlar. Günümüzde kıtalar arası füzelerle yapılan ve bilgisayar ekranının karşısında oturanların birkaç düğmeye basıp koca bir coğrafyayı birkaç saat içinde yok edebildiği savaşların yanında ne kadar centilmence... Ama insan her yerde aynı kumaş... Tarihi gerçeklerle ne kadar örtüşüyordur bilinmez, ama bu oyunda Kressida'nın Troilos'a, Akhilleus'un da Hektor'a yaptığı, kıtalararası füzeleri uçuran düğmelere basmaktan hiç de farklı değil. Troilos ile Kressida tarihi bir oyunmuş gibi okunduğunda da seyredildiğinde de bir ölçüde yorucu, hatta sıkıcı olabilir, ama biraz derinlemesine incelendiğinde içinde insan davranışlarına dair çok ilginç saptamalar olan bir eser.

17. yüzyılın ilk yıllarında yazılan ve çok uzun yıllar Shakespeare'in “sorunlu oyunları”ndan biri kabul edilen Troilos ile Kressida çok uzun yıllar pek rağbet görmemiş, ama özel-

7

likle 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra tiyatroların repertuvarında kendine daha sık yer bulmayı başarmış. Umarım ve temenni ederim ki bu tercüme de tiyatroların ilgisini çeker ve seyirciyle buluşma şansı elde eder... *

2012 tarihli bu tercüme, http: / /shakespeare.mit.edu/TROILUS

CRESSIDA/ full.htmi

adresindeki İngilizce orijinal metin esas alınarak yapılmıştır... Olumlu

Olumsuz

bütün

değerlendirmeleriniz

için lütfen

tercümana yazın.

candoganbey©gmail.com

2001 yılında, İstanbul Şehir Tiyatroları yapımı Troilos ile Kressida'da rol alan iki abimizi ölümsüzlüğe uğurladık geçtiğimiz yıllarda... Vesileyle Süleyman Balçın ile Kahraman Acehan'ı sevgiyle, özlemle anıyor ve bu tercümedeki emeğimi çok sevdiğim iki oyuncu abimizin anısına ihaf ediyorum...

8

KİŞİLER: (Grek adları Türkçe okunuşuna göre yazılmıştır)

PRİAMOS (PRIAMUS), Truva Kralı AGAMEMNON,

Yunanlıların başkomutanı

PRLAMOS'un Oğulları HEKTOR (HECTOR) TROİLOS (TROILUS) PARİS DEİFOBOS (DEIPFOBUS) HELEN

MARGARELON, Priamos'un gayrimeşru oğlu Truvalı Komutanlar AENEAS ANTENOR Yunanlı Komutanlar AKHILLEUS ATLAS (AJAX) ODÜSSEUS (ULYSSES) NESTOR DİOMEDES PATROKLOS (PATROCLUS) MENELACOS (MENELAUS), Agamemnon'un kardeşi

KALKHAS, Yunanlıların tarafına geçen Truvalı bir rahip PANDAROS

(PANDARUS), Cressida'nın dayısı

THERSİTES, Sakat ve küfürbaz bir Yunanlı ALEKSANDER (ALEXANDER), Cressida'nın hizmetkârı TROİLOS'UN HİZMETKÂRI

PARİS'İN HİZMETKÂRI

DİOMEDES'İN HİZMETKÂRI HELEN,

Menelaus'un karısı

ANDROMAKHE,

Hektot'un karısı

KASSANDRA (CASSANDRA), Priamus'un Kızı KRESSİDA (CRESSIDA), KALKHAS'ın Kızı Truvalı ve Yunan Askerleri ve Hizmetkârlar

Truva surlarının içi ve surların önündeki Yunan Ordugâhı.

PERDE 1

ÖNDEYİŞ Sahnemiz Truva. Kanları öfkeyle tutuşmuş gururlu prensler, zalim bir savaş için donattıkları gemilerini Atina limanına göndermişler. Truva'da taş üstünde taş

bırakmamaya yemin etmiş tam altmış dokuz kral, Atina Körfezi'nden Frigya'ya doğru yola çıkıyor. Truva'nın yıkılmaz surları içinde Menelaus'un karısı Helen kendini kaçırıp tecavüz eden ahlaksız Paris'in koynunda uyuyor. Kızılca kıyametin sebebi de bu zaten. Tenedos sahiline varan Yunan gemileri içindeki savaşçıları indiriyor. Yunanlıların henüz buruşmamış süslü çadırları çoktan kaplamıştır Dardanel düzlüklerini.

Priamus'un altı kapılı şehrinde Dardanel, Tymbria, Helias, Chetas, Truva

ve Antenorides

kapıları kalın des-

teklerle, sıkı sıkı bağlı tellerle kapanmış Truva halkına siper olmuştur. Her iki taraf ürkek bir ürpermeyle olup bitecekleri beklerken, ben de zırhımı kuşandım ve “ön-

söz” olarak huzurlarınıza çıktım. Böyle giyinmemin sebebi ne yazarın kalemine güvendiğimdendir, ne de oyuncuların sesine. Hadiseye uygun olsun diye böyle giyindim. Maksat ortam bozulmasın. Muhterem seyirciler, şu kadarını söyleyeyim ki oyunumuz olup bitenlerin ilk günlerini atlayıp hadiseye ortasından girecek ve derli toplu bir biçimde önünüze sereceğiz. Beğenirsiniz,

beğenmezsiniz

orası

bizi

ırgalamaz.

Zevkler ve renkler tartışılmaz. Neticede iyi kötü bu da bir savaş.

10

SAHNEL.

Truva. Priamos'un sarayının önü. Troilos ve Pandaros silahlı bir şekilde girer. TROİLOS (o Uşağımı çağırın. Zırhımı falan çıkaracağım. İçimde korkunç bir savaş sürerken ne diye surların dışına çıkıp dövüşecekmişim ki. Yüreği olan Truvalılar

gidip savaşsın istediği gibi. Ben Troilos, yüreğimi kaptırdım. PANDAROS Bu tavrın asla bitmeyecek, değil mi? TROİLOS

Yunanlılar, çok akıllı, çok güçlü ve insanı dehşe-

te düşürecek kadar becerikli insanlar. Ama ben gözyaşı kadar zayıf, uyku kadar hafif, bir cahil gibi aptal, geceden korkan bir bakire kadar ürkek ve bir çocuk kadar

beceriksizim. PANDAROS Ben söyleyeceğimi söyledim. Bundan sonrasına karışmam. Çörek yemek isteyen buğday değirmende öğütülene kadar sabretmeye mecburdur.

TROİLOS

Sabretmedim mi?

PANDAROS

Öğütülürken

sabrettin, ama

unun elenmesi

için de sabredeceksin.

TROİLOS

Onun için de sabretmedim mi?

PANDAROS

Sabrettin ama ondan sonra da kabarması için

sabredeceksin.

TROİLOS

Sabrediyorum ya.

PANDAROS

Evet

ama

yetmez!

Yetmez

demek,

hamur

yoğrulacak demek, şekil verilecek demek, pişmesi demek. Pişmesi de yetmez çünkü soğuyana kadar sabretmezsen ağzın yanar. TROİLOS

Sabrın kendi, hatta feriştahı gelse benim kadar

katlanamaz olup bitene. Priamus'un bereketli sofrasına oturmuş

adamım ben, ama aklıma Kressida gelince,

aklıma gelince de ne demek be hain, aklımdan çıktığı mı var!

11

PANDAROS Ne yalan söyleyeyim, dün gece her zamankinden daha güzeldi. Tanıdığım bütün kadınlardan da-

ha güzel.

TROİLOS Diyorum ki, tam ahlar vahlar içinde yüreğim ikiye bölünecekken Hektor veya babam durumu çakmasın diye ahları vahları fırtına eserken güneşin doğması gibi gülümsemeyle karışık yok ettim. Ama böylesi sahte gülümsemeyle maskelenen kederler talihin kararıp sevinci acıya çevirmesine benzer.

PANDAROS

Saçları Helen'inkinden biraz daha koyu ol-

masa ondan daha güzel olurdu, ama kadınları muka-

yese etmek doğru değil, üstelik akrabamı övmek de bana yakışmaz. Yine de dün akşam benim yerimde başka biri olsa da onu dinleyebilseydi keşke. Gerçi senin kızkardeşin Kassandra'nın zekâsı da yabana atılmaz ama yine de...

TROİLOS

Öf be Pandaros! Boşuna konuşuyorum galiba.

TROİLOS

Çok fazla konuşuyorsun ama.

Bütün ümitlerim denizde batıp boğuldu diyorum, sen kaç ne kadar derinde diye soruyorsun. Kressida'nın aşkından divaneye döndüm diyorum, sen tutmuş çok zeki bir kız diyorsun. Benim bağrım deşilmiş, yüreğim yanıyor, sen hâlâ yok gözleriydi, yok saçlarıydı, yok yanaklarıydı, yok yürümesiydi, yok sesiydi diye yangına körükle gidiyorsun. Yanında bütün beyaz ellerin mürekkep kadar kara göründüğü ellerinden dem vuruyorsun. Ah onun o yumuşacık elleri. O ellerin yanında kuğu yavrularının tüyleri bile bir çiftçinin nasırlı ellerinden daha sert kalır... Ben aşkından yanıp tutuşuyorum diyorum, sen beni teselli edeceğine üstüme üstüme geliyorsun. Yarama merhem süreceğine yarayı açan bıçağı daha derine batırıyorsun. PANDAROS Gerçek neyse onu söylüyorum o kadar. PANDAROS İnsaf yani! Bundan sonrasına karışmam. Nasılsa nasıl, güzelse bu iyi bir şey, değilse de bu onun so-

12

runu. TROİLOS Canım Pandaros, yapma yahu. Pandaros! PANDAROS Haybeye uğraşıyorum burada. Ne ona yaranabildim ne sana. Bir ona gidiyorum bir saha, bir ona bir sana. Kadrimi bilip teşekkür eden var mı? Yok! TROİLOS Ne kızıyorsun ki Pandaros? Niye celallendin şimdi?

PANDAROS Bir kere o benim akrabam, bu yüzden de Helen kadar güzel olması mümkün değil. Akrabam olmasaydı cuma günleri Helen'in pazar günü olduğu kadar güzel olabilirdi. Neyse ne, isterse at suratlı olsun, bana ne!

TROİLOS

Ben güzel değil mi dedim?

TROİLOS

Pandaros...

TROİLOS

Canım Pandaros...

TROİLOS

Kesilsin artık şu sevimsiz sesler! İğrenç sesler!

PANDAROS Ne dedinse dedin! Babasının peşine takılması tamamen aptallık. Bırak Yunanlılara gitsin. Bir daha gördüğümde ona da söyleyeceğim bunu. Bana gelince, ben yokum artık bu işlerde. PANDAROS

Yokum dedim.

PANDAROS Yalvarırım uzatma. Ben bulduğum gibi bırakıp gidiyorum. Bu iş buraya kadar. (Pandaros çıkar. Boru sesleri.) İki taraf da sersem. Helen tabii ki güzel olacak, her gün kanlarımızla boyayıp kızartıyoruz yanaklarını. Böyle bir sebep uğruna savaşamam ben! Kılıcımın hakkını veremem bu uğurda. Bir tek Pandaros... Ey Tanrılar ne türlü bir vebaya köle ettiniz beni! Ben Kressida'nın yanına gidemem, ama Pandaros gidebilir... İyi de nasıl ki gidip ulaşılmaz Kressida'ya kur yapmaya kalkmak imkânsızsa, o huysuz Pandaros'a laf anlatıp gönlünü çelmek de o kadar imkânsız... Tanrılar söyleyin bana, Kressida kim, Pandaros kim, ben kimim?

Kressida taa

Hint okyanusundaki bir istiridyenin incisi. İyi de oray-

13

la buranın arasında azgın dalgalı nice deniz var. Ben bir tür tüccarım, Pandaros da yelken açmış umutlarımın rüzgârı. (Boru sesleri, Aeneas girer.)

AENEAS Ne oldu Prens, neden savaş meydanında değilsiniz? TROİLOS Değilim de ondan. Kadınsı bir cevap oldu ama cuk oturdu. Çünkü orada olmamak için kadın olmak lazım. E, söyle bakalım Aeneas, savaş meydanından ne

olup bitiyor? AENEAS Paris yaralanıp evine döndü.

TROİLOS

Kim yaraladı onu?

AENEAS Menelaos. TROİLOS Menelaos boynuzuyla açmıştır o yarayı. Bırakalım kanasın, o yaradan bir şey olmaz. (Boru sesleri) AENEAS Duyuyor musunuz, surların dışında büyük eğlence var. TROİLOS İstediklerimi yapabilsem şu anda burada da büyük eğlence olurdu, ama eğlenceye değil savaşmaya gitmem gerekiyor. Sen de gidecek misin? AENEAS Hem de hemen. TROİLOS Hadi o zaman, beraber gidelim. (Çıkarlar.) SAHNELİ. Truva'da bir sokak.

Kressida ile Aleksander girer.

KRESSİDA

Şu geçenler kim?

KRESSİDA

Nereye gidiyorlar?

ALEKSANDER

Kraliçe Hekhabe ile Helen.

ALEKSANDER Doğu kulesine. Orası bütün vadiye hâkimdir, belli ki savaşı seyretmek istiyorlar. Sabır taşı Hektor'un bile sabrı taşmış, Andromakhe'yi bayağı sert azarlamış,

silahtarını da yumruklamış.

Sanki acelesi

varmış gibi daha güneş doğmadan zırhını kuşanıp savaş

14

alanında almış soluğu. Yolunun üstündeki bütün çiçekler bile onun gazabından ürküp gözyaşı dökmüşler.

KRESSİDA

Neye öfkelenmiş ki bu kadar?

ALEKSANDER

Duyduğum kadarıyla Yunanlıların arasın-

da Truvalı kanı taşıyan, Hektor'un bir akrabası varmış, adı da Aias'mış.

KRESSİDA

İyi de ne özelliği varmış bu adamın?

ALEKSANDER

Yaman herifmiş diyorlar, tek başına dim-

dik ayakta durabiliyormuş. KRESSİDA

Canım, ayağı olan, hasta olmayan, kafayı bul-

mamış herkes tek başına ayakta durabilir. ALEKSANDER Bu adam bir sürü hayvanın üstün özelliklerini kendinde toplamış. Fil gibi ağır ve sakin, ayı gibi vahşi, arslan kadar cesurmuş. Doğası icabı çılgınca yigitmiş ama çılgınlığında ölçülüymüş. İnsanların taşıdığı bütün erdemler de kusurlar da bu adamda parça parça var diyorlar. Hiçbir sebep yokken dertlenip melankoliye dalarmış,

sonra durup

dururken birden se-

vinçle havalara zıplarmış. Yüz eli olan bir dev gibiymiş ama hiçbir şeyi tutmazmış, yüz tane gözü olan bir ca-

navar gibiymiş ama gözü hiçbir şey görmezmiş. KRESSİDA Böyle biri beni olsa olsa güldürür, Hektor'u niye kızdırmış ki? ALEKSANDER

Dün savaşta Hektor'un karşısına çıkmış

ve yenmiş onu. Hektor da bu yenilginin utancından karalar bağlamış, yemeden içmeden kesilmiş ve gözüne uyku girmemiş.

KRESSİDA

Şu gelen kim?

KRESSİDA

Hektor yiğit adamdır.

ALEKSANDER Dayınız Pandaros efendim. (Pandaros girer.) ALEKSANDER PANDAROS

KRESSİDA

PANDAROS

Dünyanın en cesur adamıdır.

Ne,ne,ne, ne?

Günaydın Pandaros Dayı.

Günaydın Kressida. Ne konuşuyordunuz öy-

15

le? Günaydın Aleksander, Nasılsın yeğenim? Ilium'a uğradın mı?

KRESSİDA

Sabah uğradım.

KRESSİDA

Hektor gitmiş, Helen de uyanmamıştı.

PANDAROS Ben geldiğimde ne konuşuyordunuz bakayım? Sen İlium'a gittiğinde Hektor orada mıydı? Helen daha uyanmamıştı, değil mi? PANDAROS

KRESSİDA

Evet, Hektor bu sabah erken uyandı.

Biz de Hektor'un öfkesini konuşuyorduk.

PANDAROS Öfkeli miymiş? KRESSİDA Aleksander öyle diyor.

PANDAROS Doğru, ben de öyle duydum. Niye öfkeli oldugunu da biliyorum. Şu kadarını söyleyeyim bugün tozu dumana katacak. Troilos da öyle. Benden söylemesi.

KRESSİDA

PANDAROS

Troilos da mı çok öfkeli?

Troilos mu? Tabii, üstelik o Hektor'dan daha

üstündür. KRESSİDA Tanrılar adına söyle, ikisi mukayese edilebilir mi? PANDAROS Troilos'la Hektor'u mu mukayese ediyorsun?

İnsan sarrafısın yani.

KRESSİDA

PANDAROS KRESSİDA

Ne sandın, ben adamı gözünden tanırım. Şu kadarını söyleyeyim, Troilos, Troilos'dur. Bende

öyle dedim, Troilos'un Hektor olmadı-

ğı kesin. PANDAROS Tabii öyle de, Hektor da bir Troilos değil hani.

KRESSİDA

PANDAROS

İkisi de kendi oldukları kadar kendileridir. Kendi

mi

dedin!

Ah

zavallı Troilos, keşke

kendinde olabilse.

KRESSİDA

PANDAROS

Kendinde değil mi yani?

Kendinde olsa ben Hindistan'a kadar yalına-

yak yürümeye razıyım.

KRESSİDA - Hektor olmadığına göre kendindedir. PANDAROS

Kendinde mi? Kendinde değil, keşke kendin-

de olsa. Tanrılar işini bilir, zamanın kime dostça kime

16

düşmanca davranacağını iyi ayarlarlar. Ah be Troilos, keşke benim kalbim bu kızın göğsünde çarpsaydı. Hayır efendim, Hektor Troilos'dan daha üstün bir insan değil.

KRESSİDA

Kusura bakmayın.

PANDAROS Bir kere daha yaşlı. KRESSİDA Kusura bakmayın dedim ya, kusura bakmayın. PANDAROS Daha Hektor'un yaşına gelmedi. Hele bir gelsin, o zaman başka türlü düşüneceksin. Nerede Hek-

tor'da Troilos'un aklı. KRESSİDA

Hektor'un aklı kendine yeter, Troilos'un aklını

ne yapsın. PANDAROS Nerede Troilos”un erdemleri.

KRESSİDA

Öyle diyorsan öyle olsun.

PANDAROS Troilos kadar yakışıklı da değil. KRESSİDA Bir kere Hektor Troilos'dan daha yakışıklı. PANDAROS

Hiç kafan çalışmıyor ha. Gerçi kumral mum-

ral ama, Helen bile geçen gün söyledi... Aslında kumral da sayılmaz ya neyse...

KRESSİDA

Bal gibi de kumsal işte.

KRESSİDA

Öyleyse Troilos'un rengi abartılı demektir. Pa-

PANDAROS Bana sorarsan kumral sayılmaz. KRESSİDA Kumral olmak ya da kumral olmamak. PANDAROS Helen onun tenini Paris'den daha çok beğendiğini söyledi. KRESSİDA Hiç de değil, Paris çok renkli bir delikanlı. PANDAROS Orası öyle.

ris'in rengi ruhsarı tam kıvamında, Troilos'un Paris'ten

daha renkli olduğunu söylediyse demek ki Helen'in

ateşi başına vurmuş. O altından diliyle Troilos”un bakır

burnuna methiyeler düzerse şaşmam. PANDAROS Helen Troilos'u Paris'ten daha çok sevmiyorsa ben de kör olayım. KRESSİDA O fettan Yunanlı'dan da bu beklenirdi zaten. PANDAROS Sen ne dersen de Troilos'a bayılıyor. Geçen

17

gün karşılaştılar, bilirsin, Troilos'un sakal namına üç beş kılı vardır suratında. KRESSİDA Bilmem mi, onun sakalını kundaktaki bebek bi-

le sayabilir. PANDAROS Ne bekliyordun ki, daha yaşı başı ne. Ama bu yaşında bile abisi Hektor'dan daha çok yük taşıyabili-

yor. KRESSİDA

Bu yaşında bu kadar güçlü yani.

PANDAROS

Helen onu çok beğeniyor. Karşılaştıklarında

PANDAROS

Hadi oradan, bilmezden gelme, çenesindeki

yanına geldi ve Troilos'un çenesindeki yarığı okşadı. KRESSİDA Ne diyorsun sen, Troilos'un çenesi mi yarılmış?

gamzeyi kastediyorum. Bütün Frigya'yı dolaşsan onun kadar güzel gülen birini bulamazsın. KRESSİDA Doğru, gülmek ona çok yakışıyor. PANDAROS Ha şunu bileydin. KRESSİDA Hazan mevsimindeki bulutlar gibi. PANDAROS Sen ne dersen de Helen ona bayılıyor. KRESSİDA Bayılırsa bayılsın, önemli olan ayılmak. PANDAROS Ve şu kadarını söyleyeyim, Troilos"un gözünde Helen çürük bir yumurtadan başka bir şey değil. KRESSİDA Çürük yumurtayı sevenler civcivi kabuğunu kırmadan yer. PANDAROS Helen'in o bembeyaz, o emsalsiz elleriyle Troilos'un çenesindeki gamzeyi okşaması aklıma geldikçe gülümsemek geliyor içimden. İtiraf etmeliyim ki... KRESSİDA Ethadi,et... PANDAROS İtiraf etmeliyim ki Helen Troilos'un çenesinde beyaz bir kıl görünce...

KRESSİDA

Ne yazık o zavallı siğilli çeneye...

KRESSİDA

Taşlar da gelmiştir.

PANDAROS Katıla katıla gülmeye başladılar. Hele Kraliçe Hekuba, inan ki gülmekten kadının gözünden yaşlar geldi. PANDAROS

Kassandra da çok güldü.

18

KRESSİDA

Ama onun gözünün altındaki torbalar kolay

kolay dolmaz, doldu da taştı mı bari?

PANDAROS

KRESSİDA

Hektor da çok güldü.

İyi de bu kadar gülünecek ne var bunda?

PANDAROS Ne mi var? Beyaz kıl var ya, hani Troilos'un çenesindeki beyaz kıl, ona güldüler. KRESSİDA Hani yeşil bir kıl bulsalar anlarım, öyle olsa ben de gülerdim. PANDAROS Aslında kıldan çok Troilos'un bir lafına güldüler. KRESSİDA Ne dedi ki? PANDAROS

Helen “suratında elli iki kıl var ve içlerinden

sadece biri beyaz” dedi.

KRESSİDA

E ne olmuş?

PANDAROS Ne olmuşu var mı? Bunun üstüne Troilos elli ikinin içindeki beyaz kıl babam, ötekiler de onun

oğulları.” dedi, Helen de “Tanrılar adına söyle, hangi kıl benim kocam Paris?” dedi. Troilos yapıştırdı cevabı: Boynuzlu olan, kopar da kocana götür!” Helen buz kesti, Paris de çok sinirlendi. Ama ötekiler gülmekten

bir haller oldular. KRESSİDA Tamam, uzatma! Yeterince dinledim zaten. PANDAROS Tamam kızma. İyisi mi sen dün söylediğim şeyi düşün.

KRESSİDA

Düşünüyorum, düşünüyorum.

PANDAROS İnan ki doğru söylüyorum, senin için dökeceği gözyaşı nisan yağmurundan daha çok olacak. KRESSİDA Ben de o gözyaşı yağmuruyla sulanan ısırgan otu olarak Mayıs'ta toprağı yarar boy gösteririm. (Geri çekilme boruları)

PANDAROS Duyuyor musun? Savaş alanından geri dönüyorlar. Şuraya geçelim de İlium'a gidişlerini seyredelim.

KRESSİDA Memnuniyetle. PANDAROS Şuraya geçelim, hah, tam burası. En iyi bura-

19

dan görünüyor. Geçerlerken tek tek isimlerini söylerim ama bence sen en iyisi Troilos'a bak.

KRESSİDA Bağırmadan konuş. (Aenens geçer.) PANDAROS

İşte Aeneas. Yiğit çocuk, değil mi? Truva'nın

nadide çiçeklerinden biri. Ama sen Troilos'a bak, biraz-

dan geçer.

(Antenor geçer.)

KRESSİDA Bu kim? PANDAROS O mu? O Antenor. Tam bir zekâ küpü. Şu kadarını söyleyeyim ki aklı başında ve çok iyi biri. Üstelik de çok yakışıklı. İyi de nerede kaldı bu Troilos? Birazdan geçer, onu sana göstereceğim. Beni fark ederse başını sallayacağını söyledi.

KRESSİDA

Sahiden sallayacak mı?

PANDAROS Sallayacak tabii ki... KRESSİDA Bunu yapacak kadar salak biri yani.

(Hektor geçer.)

PANDAROS Ve Hektor, iyi bak, iyi bak. İşte adam gibi adam. İyi ki varsın Hektor! Yiğit delikanlı! Cesur adam! Görüyor musun? Ne sağlam delikanlı! Ne kadar yiğit değil mi? KRESSİDA Hem de çok! PANDAROS Güven veriyor. Miğferindeki ezikleri görüyor musun? Bak, iyi bak. Şaka maka amma vurmuşlar ha!

KRESSİDA

PANDAROS

Kılıçizi mi o?

Kılıçlar! Hem ne fark eder, şeytan bile ona vız

gelir. Tanrılar onu övmüş de yaratmış. Bak, gördün mü, Paris geliyor. (Paris geçer.) Şuna bak, şuna. Amma yakışıklı ha! Üstelik çok da cesur. Kim uydurdu yaralanıp evine kaçtı diye. Yaralı maralı değil işte. Helen görsün de adam gibi adam nasıl olurmuş anlasın. Troilos da nerede kaldı. Birazdan onu da göreceğiz.

(Helen geçer.)

KRESSİDA

Bu kim?

20

PANDAROS Helenus. İyi de Troilos neden geçmedi hâlâ? Yoksa bugün çıkmadı mı? KRESSİDA Helenus dövüşmeyi becerebiliyor mu dayıcıŞgım? PANDAROS Helenus mu? Hayır. Aslında şöyle böyle dövüşür elbet. İyi de Troilos nerede? Duyuyor musun insanlar Troilos, Troilos diye bağırıyor. Bu Helenus rahip biliyor musun?

KRESSİDA

PANDAROS

Şu sinsi sinsi yürüyen herif kim?

Hangisi? Şu mu? O Deifobos. (Troilos geçer.)

Hah, işte Troilos! İşte yeğen, işte yiğitler yiğidi Troilos! Çok yaşa Troilos!

KRESSİDA Ne bağırıyorsun, ayıptır yahu! PANDAROS İyi bak, aklında tut. Yiğit Troilos! Gördün mü? Gördün mü Kılıcı nasıl da kana bulanmış! Miğferindeki ezikler de Hektor'unkinden çok. Şu yakışıklılığa, şu

yürüyüşün asaletine bak! Gençliğin yüz akı. Yirmi üç yaşında ama göstermiyor. Helal olsun sana! Ah, ah! Güzel bir kızım ya da kız kardeşim olsa gözümü kırpmadan ona verirdim. Çok takdir ediyorum onu. Paris onun tırnağının kiri olamaz! Helen'in elinde olsa Paris'i sepetleyip Troilos'un kollarına atılacağına eminim. KRESSİDA Bak, başkaları da var.

(Askerler geçer.)

PANDAROS

Eşekler, aptallar, geri zekâlılar! Çalı çırpı bun-

lar, çalı çırpı! Etin yanındaki püre! Troilos'un bir bakışına kurban olurum ben! Bırak bakma, ne bakıyorsun!

Kartallar gitti, şimdi sıra kargalarda. Karga bunlar! Kuzgun! Kuzgun! Agamemnon da dahil bütün Yunanistan bir yana, Troilos bir yana! KRESSİDA Yunanlıların içinde Akhilleus da var ama bes-

belli Troilos”'dan daha iyi biri.

PANDAROS

Akhilleus mu? Arabacının teki, hamalın, ökü-

zün önde geleni.

KRESSİDA

Tamam, tamam.

21

PANDAROS “Tamam, tamam”mış. Kafayı mı yedin, kör müsün? Erkekten de anlamıyorsun ha! Soy sop, güzellik, hal tavır, laf söz, mertlik, bilgelik, zarafet, erdem, gençlik, cömertlik, özgürlük ve daha neler neler. Erkek

dediğinin baharatı bunlar değil mi? KRESSİDA

Desene bu adam değil kıyma, baharatla, sar

sarmala sonra doğru fırına.

PANDAROS

Nasıl bir kadınsın sen yahu! Hiçbir açık ver-

miyorsun yani. KRESSİDA

Karnımı korumak için sırtımı, hilelere karşı ze-

kâmı, namusumu korumak için sükünetimi, güzelliğimi korumak için de maskemi kullanırım. Bunların hepsini birden savunmak için de dayanağım sensin. Sen arkamda oldukça bin tane muhafızım var demektir.

PANDAROS KRESSİDA

Birini söyle bari.

Olmaz. Gözüm sende, benin de en önemli mu-

hafızım sensin. Korumam gereken bir şey var da koruyamıyorsam gözlerimi sana çeviririm. Korumam gereken şey için gücüm yetmiyorsa da iş işten geçmiş de-

mektir. PANDAROS Seni gidi seni. (Troilos'un hizmetkârı olan çocuk girer.) ÇOCUK

Efendim sizinle görüşmek istiyor.

PANDAROS ÇOCUK

Nerede?

Sizin evinizde. Şu anda zırhını çıkarıyor.

PANDAROS Tamam evlat, git söyle birazdan geliyorum. (Çocuk çıkar) Yaralandı galiba. Görüşürüz sevgili yeğenim.

KRESSİDA

Güle güle dayıcığım.

PANDAROS Birazdan dönerim. KRESSİDA Bana ne getireceksin peki? PANDAROS Troilos'dan bir hediye. KRESSİDA O hediye de senin pezevenkliğinin ispatı olur. (Pandaros çıkar.) Sözler, yeminler, hediyeler, gözyaşları ve aşkın bütün ıstırapları. Bunlar Pandaros'un başkası-

22

nın adına bana verdiği şeyler. Benim gözümdeki Troilos, Pandaros'un süsleyip püsleyip anlattığı Troilos”dan bin kat daha güzel. Ama yine de geri durmalıyım. Kur yapılan kadın melek gibi görünür erkeklere. Ama bir tavlanmaya görsün, değeri bir anda sıfıra düşer. Bir işe heveslenmek o işi yapmaktan daha keyiflidir. Bir kadın hiçbir şey bilmese de bunu bilmek zorundadır. Peşinde koşulan şey erkeğin gözüne oldu-

ğundan daha güzel görünür. Aşkın en tatlı zamanı arzu etme dönemidir. Aşk bana şunu öğretti: Kur yapılırken

efendisin,

tavlandın

mı köle. Kalbim

kıpır kıpır

olup kaynasa da gözüm bunu açığa vermemeli. (Çıkar) SAHNE LI. Yunan karargâhı. Agamemnon'un çadırının önü. Boru sesleri. Agamemnon,

Nestor, Odüsseus, Menelaos

girer. AGAMEMNON Prensler, hangi keder betinizi benzinizi soldurdu böyle? Bu dünyada hangi işe girişirseniz girişin umudunuzun vaat ettiği şeylerin çoğu felakete uğ-

rar ve yolundan sapar. Aynen sapasağlam bir çam ağacının dümdüz yukarı doğru büyürken damarlarında oluşan budaklar yüzünden yolundan sapıp eğrile büğrüle yükselmesi gibi... İşler umduğumuz gibi gitmedi ve yedi yıldır kuşatma altında tuttuğumuz Truva'nın

surları hâlâ dimdik ayakta. Ama girişilen her işte yol kazaları olur, hayal ettiklerimizin hepsinin gerçekleşmesi de imkânsızdır. E madem öyle sevgili Prenslerim, yaptıklarımız ve yapamadıklarımız için niçin kendinizi ayıplıyorsunuz ki? Tanrılar dayanma gücümüzü s1nıyor... Bu güç talihin yüzümüze güldüğü zaman ortalarda görünmez. Çünkü öyle zamanlarda bilgeyle aptal, cahille âlim, yumuşakla

sert birbirinin akrabası gi-

bi görünür. Ama ne zaman ki feleğin çarkı kaşlarını ça-

23

tıp ortalığı tozu dumana katar, işte ozaman bu güç göz kamaştıran aydınlığıyla belirir ve tozu dumanı dağıtıp bütün erdemleriyle yolumuzu açar. NESTOR Mukaddes bir mevkide olan büyük Agamemnon, Nestor bu sözlerinizden bir sonuca varmak istiyor... Deniz durgunken içi dışı çürümüş nice ufacık

tekne görkemli gemilerin yanında yüzmekten korkmaz. Ama kuzey rüzgârı sert mi sert esmeye başladı mı sağlam ve soylu gemiler dağ gibi kabarmış dalgaları yarıp geçerken çürümüş ufaklıklar ortalıkta görünmez. Ya çoktan kaçıp limana sığınmışlar ya da Deniz Tanrıları'na yem olmuşlardır. Bir şeyin gerçek değeri feleğin sillesini yediği zaman belli olur. İşler yolundayken, sürüyü kaplan değil at sineği rahatsız eder. Ne zaman ki rüzgâr koca meşe ağacını sarsıp da sinekler kaçacak delik aramaya başlar yiğit olan işte o zaman ayaklanır ve meydan okur kaderine... ODÜSSEUS

Agamemnon, yüce kumandan, Yunanistan'ın

bütün eti, kemiği ve siniri, hepimizin düşüncesini ken-

di benliğinde toplamış yüce varlık. Rica ederim Odüsseus'un sözlerine kulak ver. Öncelikle ikinizin sözlerini de yürekten alkışladığımı bilmenizi isterim. (Aga memnon'a) Sen sarsılmaz bir kudrete sahipsin. (Nes tor'a) Ve sen saygıdeğer Nestor senin sözlerin de benim için çok önemli. Bütün bu sözleri pirinç levhalara yazdırıp Yunanlıların okumasını sağlasan ve saygın Nestor, sen de ak düşmüş başınla Yunanlıların karşısına çı-

kıp olup bitenleri anlatsan kaderin seyri değişebilir. İki yüce büyüğümden dileğim Odüsseus'u dinlemenizdir. AGAMEMNON

Konuş İthaka Prensi. Münasebetsiz Ther-

sites ağzını açınca nasıl ki güzel sözler, tatlı bir melodi duymayacağımıza eminsek sen konuşunca da gerekli ve önemli şeyler söyleyeceğine o kadar eminiz. ODÜSSEUS Şu söyleyeceklerim bir yapılabilseydi Truva'nın surları temellerinin altında kalmış, yüce Hek-

24

tor'un kılıcı da sahipsiz kalmıştı. Savaşın kendine özgü kuralları hep ihmal edildi. Şu Yunan çadırlarına bakın,

tıpkı birlikleri gibi tamamen başıboş durumda. Ordugâh bir kovan gibi olmazsa, bozulanlar onarılmazsa bu kovan bal üretebilir mi? Bir yerin başı belli değilse en önemsizler bile önemli sıfatıyla çıkarlar ortalığa. Yerler, gökler ve yıldızlar sarsılmaz bir düzenle, âdâba, erkâ-

na, mevsimlere, şekle şemale saygıyla döner dururlar. Hepsinin de merkezinde güneş vardır. Onun gözünde-

ki aşı, sistemi her türlü musibetten korur, bir kral buy-

ruğu gibi yolundan sapmadan iyiye de varır kötüye de. Ama ne zaman ki yıldızlar yollarından sapıp bir kargaşanın içine düşer, işte o zaman veba sarar dört bir yanı,

kıyamet alameti isyanlar başlar. Denizler kudurur, fırtınalarla sarsılır yeryüzü ve depremler de yerle bir eder arda kalanı. Kavgalar alır yürür, yoldan çıkanlar kana bular ortalığı. Dirlik, düzen, huzur diye bir şey kalmaz. İnsanları zirveye götüren merdiven yerinden oynamaya görsün, kargaşanın girdabına düşüverir herkes. Ast üstünü, üst astını bilmezse okullarda, şehirlerde, çarşıda pazarda her şey birbirine girer. Evlatların miras haklarına,

tacın,

tahtın,

liyakatin haklarına

kimse

saygı

göstermez olur. Ölçüsüzlüğün hüküm sürdüğü bir yerde saygın esamesi bile okunmaz. O zaman doğa da sapar yolundan. Uysal sular taşkınlara dönüşür bir anda, bir anda toprak bataklığa dönüşür, haklılar değil güçlüler kazanır bütün davaları. Zalim evlat kıyar babasının canına, hakkın hukukun yerine zorbalık adalet da-

ğıtmaya başlayınca da haklıyla haksızı ayırt etmenin imkânı kalmaz. Adaletin de adı kalır, kendi yok olur gider. Güç, iradenin emrinden çıkıp ihtirasın emrine gi-

rer ve iştahlı bir kurt gibi önüne ne çıkarsa saldırıp kemire kemire yok eder. En sonunda da kendi başını yer... Yüce Agamemnon, işte düzen yok olunca olacak budur. Tek kelimeyle kargaşa ve yok oluş. Tırmanıyo-

25

rum diye atılan her adımda geri gider düzen, en baştakini bir altındaki adam yerine koymaz, onun altındaki onu, onun da altındaki onu... Atılan her adımda herkes üstünü küçümser ve bu küçümseme zamanla çıl-

gınca bir kıskançla beslenip solgun, kansız ve cansız bir illet halini alır. İşte biz bu illete kapıldığımız için Truva bize karşı hâlâ dimdik ayakta durabiliyor. Kendi gücü buna yetmezdi oysa. Sözün özü Truva'yı ayakta tutan kendi gücü değil, bizim güçsüzlüğümüzdür. NESTOR Odüsseus ordumuzun kapıldığı ateşli illeti gayet güzel ortaya koydu. AGAMEMNON Odüsseus, derdin ne olduğunu gayet güzel anlattın da, dermanı söylemedin. ODÜSSEUS Ordunun lideri ve en önemli askeri olarak andığımız Büyük Akhilleus, pohpohlanmaktan içice şımarmış, aklı havalarda çadırında yan gelip yatıyor ve ona götürdüğümüz bütün önerilerle dalga geçiyor. Onu geçtim, Patroklos da bütün gün tembel tembel yatağında yatıp gerip garip ve bayat espriler yapmaktan başka bir şey bilmiyor. İftiralarla dolu saçma sapan oyunlar oynayıp aklı sıra sahnede bizim taklidimizi yapıyor. Yetmiyor kimi zaman da sizi, Yüce Agamemnon'u getiriyor sahneye. Sizin mukaddes vazifenizle dalga geçiyor. Kırıta kırıta yürümelerini, sahnede yaptığı gürültüyü marifet sayan kötü oyuncular gibi tuhaf tuhaf haller takınıp sözüm ona sizin taklidinizi yapıyor. Ağzını açıp laf etmeye kalktı mı da ayarı bozuk çanlar gibi sesler çıkarıyor. Yüz kafalı alev kusan yüz ağızlı bir canavar gibi ağzından çıkan her bir hece pisliğin daniskası gibi yankılanıyor sahnede. Bu münasebetsizliklere bir tek Akhilleus gülüyor, o kallavi bedenini yatağın içinde bir oraya bir buraya devirip kahkahalarla gülüyor “Muhteşem!” diye bağırıp “Tıpkı Agamemnon! Hadi şimdi de Nestor ol bakalım Patroklos,

nutuk çekmeye başlamadan önce yaptığı gibi sakalını

26

sıvazlamayı da unutma sakın!”... Öteki de başlıyor sözde oynamaya. Güzellik Tanrıçası, çirkin kocasına ne kadar benzerse, paralel iki çizgi ne kadar buluşursa Patroklos da o kadar benziyor Nestor'a... Kendini Tan-

rılarla bir tutan Akhilleus yine “Muhteşem!” diye bağı-

rıyor. “Tıpkı Nestor! Şimdi de gece alarm verildiğinde yaptıklarını oyna bize!”... Patroklos hemen başlıyor yaşlılığın getirdiği küçük kusurları alaya almaya. Öksürüp tıksırmalar, zırhını giyerken titremeler falan... Üstün insan, gülmekten ölüyor. “Yeter Patroklos, ya kes ya da bana çelikten kaburgalar yaptır, yoksa gülmekten bütün kaburgalarım çatlayacak, dalağım yarılacak!” Hal böyle olunca da bütün gücümüz, erdemlerimiz, yaradılışımız, şeklimiz, başarılarımız, fetihlerimiz, buyruklarımız,

tedbirlerimiz, savaşlarımız, barış

için gösterdiğimiz çaba, kazandıklarımız, kaybettiklerimiz, neyimiz var neyimiz yoksa bu ikisinin elinde kendi içinde çelişkili bir kepazeliğe dönüyor. NESTOR Toz kondurmadığımız bu iki soytarıya özenen nicesi de yoldan çıkıyor, büyüklük illetine tutuluyor. Aias kendini çok önemli bir adam zannetmeye başladı, afrasından yanına yanaşılmıyor. O da Akhilleus gibi çadırından çıkmıyor, adamlarını toplayıp şenlikler cümbüşler yapıyor ve bir kâhin edasıyla gelecekten haberler verip verdiğimiz savaşla dalga geçiyor... Sahte sikke basan darphaneler gibi iftiralar üreten köleyi, yani Thersites'i kışkırtıp bizi yerin dibine sokuyor. Bunca büyük tehlikeyle uğraşırken o aklınca bizim gücümüzü zayıflatıp, bütün çabamızı boşa çıkarmaya yelteniyor. ODÜSSEUS Bizim yöntemlerimizi korkakça görüp bir de kızıyorlar. Savaşı kazanmak için bilgiye, birikime ihtiyaç yokmuş, ileri görüşlülük, akıl falan da gerekli değilmiş. Bileğin kuvvetli olsun yeter diyorlar. Kuvvetli bir bileğin aklın kontrolünde nereye ne zaman vuracağını hesaplamanın, düşmanın gücünü öğrenip ona gö-

27

re davranmanın zerrece önemi yok onların gözünde. Onlara sorarsanız bu hesapları yapmak yatağından kalkmadan savaş kazanmak isteyenlerin işiymiş. Onlara sorsan kapıları, surları yıkan bir koçbaşı, o koçbaşını

yapan ustanın maharetinden yahut o koçbaşını doğru zamanda doğru yere sevk eden akıldan daha değerli. NESTOR Madem öyle Akhilleus'un değeri de onu taşıyan

atından daha az.

(Boru sesi)

AGAMEMNON

Nedir bu boru sesi, gidip bir bak Mene-

AGAMEMNON

Çadırımızın önünde ne işiniz var?

laos. MENELAUS Truva'dan geliyor. (Aeneas girer.) AENEAS

Lütfen söyler misiniz, Büyük Agamemnon'un

çadırı burası mı?

AGAMEMNON Doğru bildin. AENEAS Kudretli Agamemnon bir prensin getirdiği haberi dinlemek lütfunda bulunur mu acaba? AGAMEMNON

Bütün Yunanlıların “Liderimiz, komuta-

nımız, hükümdarımız” dediği Agamemnon'un huzurunda, Akhilleus'un kolları kadar güçlü bir güvenlik

içinde konuşabilirsiniz. AENEAS İzin için de güvenlik için de teşekkür ederim.

Ancak Yüce Agamemnon'u daha önce görmemiş bir yabancı onu öteki ölümlülerden nasıl ayırabilir ki? AGAMEMNON Nasıl mı? AENEAS Evet, nasıl? Onu layığınca selamlayabilmek, selamlayınca da yanaklarım kızarmaya hazır olsun diye soruyorum. Güneş Tanrısı'na sakin gözlerle bakan, seher vakti gibi insanların yolunu aydınlatan o güç, yüce Tanrısal varlık hanginiz? AGAMEMNON Ya bu Truvalı bizimle dalga geçiyor, ya da Truvalı elçiler laf parlatma işini abartmışlar.

AENEAS Silahsızken kırılgan melekler kadar nazik güler yüzlü olurlar. Barış zamanı da öyledirler. Ama savaş

28

başlayıp da asker olmaya görsünler. Gem vurulmaz hırsları, güçlü kolları, kusursuz eklemleri, muhteşem

kılıçlarıyla ortaya çıkarlar. Hele ki Tanrıların desteğini de almışlarsa yüreklerinde korkudan eser kalmaz... Ama sus Aeneas, kapa çeneni Truvalı. Parmağını ağzının üstüne koy ve sus... Kendi kendini öven, aslında

kendi hakkında kötü konuşuyor demektir.

Seni can

düşmanın övmeli ki övgü yerini bulsun ve şanın şere-

fin göklere yükselsin. AGAMEMNON AENEAS

Truvalı, senin adın Aeneas mı?

Evet Yunanlı, benim adım Aeneas.

AGAMEMNON Rica ediyorum ne istediğinizi söyleyin bana. AENEAS Bağışlayın ama söyleyeceklerimi yalnız Agamemnon kulakları duysun isterim. AGAMEMNON Agamemnon Truva'dan gelen biriyle özel bir görüşme yapamaz. AENEAS Ben de Truva'dan onun kulağına fısıldamak için gelmedim zaten. Uyansın da sözlerimi can kulağıyla dinlesin diye borular çaldırdım gelirken. AGAMEMNON Rüzgâr nasıl bildiği gibi esiyorsa siz de öyle konuşun. Agamemnon'un uyku saatinde değiliz, uyanık olduğuna emin olabilirsin Truvalı, bunu bizzat kendi söylüyor. AENEAS Borular ötsün sesi çıktığınca, bronzun sesi çınlasın bütün tembel çadırlarda. Bütün hırslı Yunanlılar

bilsin ki Truva sesi yettiğince söyleyecektir ne söyleyecekse.

(Boru sesleri) Yüce

Agamemnon,

Burada,

Tru-

va'da bir prens vardır, Priamus'un oğlu Hektor. Bitmek

bilmeyen savaşın ateşkesi içinde kelimenin tam anla-

mıyla paslandı. Git boru sesleri eşliğinde söyle Yunanlılara: Aralarında Kral, prens ya da soylu olsun, rahatından çok şerefini düşünen, korku nedir bilmeyen, yalandan aşk sözleri söylemeden sevdi mi tam seven, sa-

dece koynundayken değil her yerde kadınının güzelli-

29

ğini öven ve onunla gurur duyan, delikanlı biri varsa, o delikanlıya açıkça meydan okuyorum. Hektor Bütün Truvalıların ve Yunanlıların önünde şunu kanıtlamak, daha doğrusu kanıtlamak için elinden geleni yapmaya kararlıdır. Hiçbir Yunanlı onun sarılıp uyuduğu kadın kadar zeki, güzel ve vefalı bir kadına sarılıp uyumamıştır... Hektor yarın surlarla çadırlarınız arasındaki bölgeye gelip boru çalarak sevdiğini gerçekten seven Yunanlı bir âşığa çağrı yapacak. Hektor'un karşısına çıkan biri olursa ne âlâ, ama kimse çıkmazsa Hektor Tru-

va'ya dönecek ve “Yunanlı kadınların yüzleri güneşten kararmıştır, onlar için değil mızrak, kıymık kırmaya bile değmez!” diye bağıracak. AGAMEMNON Bunu bütün âşıklarımıza ileteceğiz. Aeneas, aralarında böyle biri çıkmazsa

âşık olan herkesi

yurdumuzda bıraktığımıza hükmederiz. Ama biz askeriz. Âşık olmamış, olamamış askere de olsa olsa ödlek denir. Aramızda âşık biri varsa Hektor'un karşısına çıkar. Kimse çıkmazsa da ben çıkarım.

NESTOR

Nestor'u da unutmayın. Hektor'un dedesi meme

emerken Hektor'un şimdiki yaşında olan kocamış Nes-

tor! Yunan ordusunda aşkın ateşiyle yanıp tutuşan bir yiğit çıkmazsa, şunu Hektor'a cevap diye götür benden. Aksakalımı miğferimin siperliğiyk, buruşmuş kollarımı zırhımla gizleyip karşısına çıkacağım ve “Benim sevdiğim senin anneannenden ve dünyadaki bütün kadınlardan daha güzel ve iffetlidir.” diyeceğim. Onun genç damarlarındaki kanın karşısına kurumuş

damarlarımdaki üç damla kanla çıkıp ispat edeceğim sözümün doğruluğunu. AENEAS Tanrılar bizi gençlik kıtlığından korusun.

ODÜSSEUS

Amin.

AGAMEMNON Sevgili Aeneas, tut elimden de seni çadırıma götüreyim. Akhilleus bu durumdan haberdar edilsin. Çadırdan çadıra bütün Yunanlılara da bildiril-

30

sin. Siz de geri dönmeden soframıza buyurup soylu düşmanınızın sizi ağırlamasına izin verin. (Odüsseus ve Nestor dışındakiler çıkar.)

ODÜSSEUS NESTOR

Nestor!

Ne oldu Odüsseus?

ODÜSSEUS

Kafamın içinde beliren taze bir fikir var, senin

biraz zaman harcayarak onu geliştirebileceğini düşünüyorum.

NESTOR Neymiş o? ODÜSSEUS Dinle beni. Sert ağacı kesmek için keskin balta gerekir. Akhilleus'un ruhunu esir alan ve gittikçe büyüyen kibrine bir dur demenin zamanıdır. Aksi takdirde hepimizin sonunu getirecek kötülüklerin tohumları ortalığa saçılacak. NESTOR Peki önerin ne? ODÜSSEUS Gerçi Hektor hepimize meydan okudu ama belli ki karşısına Akhilleus'un çıkacağını umuyor. NESTOR

Hektor'un muradı belli, tıpkı koca bir serveti kü-

çük sayılarla ifade etmek gibi. Haberi alınca Afrika'nın çöllerinden daha kurak da olsa Akhilleus'un beyni bile biraz zorlamayla Hektor'un doğrudan kendini kastettiğini anlayacaktır. ODÜSSEUS Peki bu çağrıya karşılık verir mi sence? NESTOR

Vermeli. Onun dışında Hektor'un karşısına onur-

luca çıkabilecek başka kim var ki? Bu oyun olsun diye kapışacak olsalar da iki tarafın onuru karşı karşıya gelecek. En değerli Yunanlıya karşı en değerli Truvalı. Ve sözüme itimat et ki Odüsseus, bu vahşi kapışmada bizim tarafımız ağır basmıyor. Gerçi başarı da başarısız-

lık da kişisel olacak ama doğaldır ki iki orduyu da kökünden etkileyecek. Tıpkı kısacık bir özetin koca bir kitabı anlattığı gibi, koca bir devin bir bebek boyutundaki oyuncağı gibi, bu kapışmanın sonucu gelecekte olup biteceklerin habercisi olarak algılanacak. Hektor'un karşısına çıkacak adam hepimizin sahip olduğu bütün

31

erdem ve değerlerin ruhunu temsil edecek. Ve bu adam kapışmada yenik düşerse karşı tarafın nasıl moral bulacağını, özgüvenini nasıl arttıracağını düşün. Bu güven duygusuyla güçlenen kollar, ucunda tuttuğu kılıca ve oklara da güç verir.

ODÜSSEUS

İzninle benim de söylemek istediğim bir şey

var. Anlattıklarına hak veriyorum ve bu sebeple de Hektor'un karşısına Akhilleus'un çıkmasını doğru bul-

muyorum. Tüccarların yaptığını yapıp kötü malımızı öne koyalım,

satılırsa ne âlâ, satılmazsa

da ortaya çı-

karmadığımız malımızı parlatmış oluruz. Hektor'un karşısına Akhilleus”un çıkmasına razı olmayın. Bu işin sonunda payımıza utanç da düşse onur da, çok garip iki sonucu olacak. NESTOR Ben bu yaşlı gözlerimle göremiyorum, neymiş o iki sonuç? ODÜSSEUS Akhilleus gururundan şımarmasaydı Hektor'u yenmesinin onurunu bizimle paylaşacaktı. Ama iyiden iyiye küstahlaştı. Buna bir de Hektor'u dize getirmenin zaferini eklerse, yüzünü Afrika güneşinde yanmışçasına kızartacak nice şeyler yapıp aşağılamaya başlayacak hepimizi. Yenilirse de en içimizdeki en de-

ğerli adamın şanı lekelenecek ve böylece kendi onurumuzu kendi ellerimizle paçavraya çevirmiş olacağız. En iyisi hileli bir kura çekip Aias'ın kazanmasını sağlayalım. Hektor'un karşısına o çıksın. Kendi aramızda da

en değerli adamımız olarak Aias'ı övüp duralım. Böylelikle şöhretinin kölesi olan Akhilleus biraz hizaya girer... O beyinsiz Aias'ın kazanacağı tutarsa onu alkışlarız, kazanamazsa da bizde daha iyi niceleri var diye yine caka satarız. Bu işte yapmamız gereken tek şey Akhilleus'un tüylerini yolmak. NESTOR Odüsseus, bu yaptığın plan keyfimi yerine getirdi. Hemen gidip Agamemnon'a da anlatalım. Ortaya bir kemik atıp iti ite kırdıralım. (Çıkarlar.)

32

PERDE SAHNEL.

Yunan ordugâhında bir yer.

AİAS

Aias ile Thersites girer.

Thersites!

THERSITES

AİAS

Agamemnon çıban çıkardıysa, her tarafını çı-

ban sardıysa ne olacak?

Thersites!

THERSITES Ya bu çıbanların patlayacağı tutarsa? Çıbanlar patlarsa komutan da patlamış demektir. O zaman da ordunun hali haraptır.

AİAS

İt!

THERSITES

AİAS

Belki de şimdi zerresini bile göremediğimiz

akıl fışkırır.

İtoğluit, laf söylüyorum burada, duymuyor musun?

(Vurur.) Kulağın duymuyor madem sırtınla dinle bari. THERSITES Mankafalı Yunanlı, vebalara gelesin e mi? AİAS Konuş ozaman lor peyniri suratlı gerzek, itiraf et ki yakışıklılıkta senden ileriyim. THERSITES Kafana vura vura seni doğru yola getireceğim ama sen bir tek duayı öğrenene kadar, atın bütün kitabı ezber eder. Vur bakalım vur şu garibana, cüzamlara

tutulası.. AİAS Mantar suratlı, bana sonucu öğren hemen. THERSITES Benim de canımın acıyacağını bilmiyor musun, öyleyse niye vuruyorsun? AİAS Sonuçneilan edildi? THERSITES Senin salağın biri olduğunu ilan etmişlerdir. AİAS

Maymun suratlı, bak elim kaşınmaya başladı ama.

THERSITES Tepeden tırnağa kaşınsan da ben de bir güzel kaşısam seni. Her tarafını yara bere edip bütün Yunanistan'ın en iğrenç uyuzuna çevirsem. Savaşta düşma-

33

AİAS

na da böyle vursan ya, ama nerede, karşıda düşman görünce yüreğin yufkalaşıyor, değil mi?

Yahu ne ilan ettiklerini söylesene!

THERSITES

AİAS

İşin gücün Akhilleus'u çekiştirmek, onun yü-

celiğini kıskanıyorsun değil mi? Tıpkı ölüler diyarının bekçi köpeğinin oranın kraliçesini kıskandığı gibi kıskanıyorsun. İkide birde havlaman da ondan.

Ah canım ayol. Al sana!

THERSITES gibi.

Sıkıysa Akhilleus'a vursana bana vurduğun

AİAS

Kofti major!

AİAS

Seni gidi kahbenin evladı seni! (Döver.)

THERSITES Kodum mu oturturdu seni, tıpkı saman dolu bir çuval gibi. THERSITES

Vur, durma vur bakalım.

THERSITES

Vur, vur bakalım beyni sulanmış herif. Benim

AİAS

Cadalozun evladı!

dirseklerimde bile senden daha çok beyin vardır. Eşek sıpaları bile sana ders verecek kadar

akıllıdır, kahra-

man bozuntusu! İşin gücün Truvalıları pataklamak. Biraz aklı olan herkes senin gibileri köle pazarında alır satar. Döv

AİAS

sen, döv beni, ben de topuklarından başla-

yıp santim santim yukarı çıkar yüreksiz öküzün biri olduğunu söylerim sana.

Sen köpeksin. Köpek!

THERSITES

Hıyarağası!

THERSITES (Akhilleus AKHILLEUS oluyor? THERSITES

Manyak herif! Düztaban! Edepsiz deve! ile Patroklos girer.) Ne oluyor Aias! N'apıyorsun? Thersites! Ne

AİAS

Geri zekâlı!

AKHILLEUS

Şunu görüyor musun şunu? Evet, ne var?

THERSITES Hayır, hayır, iyi bakın! AKHILLEUS Bakıyorum da hiçbir şey anlamıyorum.

34

THERSITES Yok, yok, yok, iyice bakın. AKHILLEUS İyice bakmak da ne demek, bakıyorum ya işte! THERSITES Bakıyorsun ama çok iyi görmüyorsun. Çünkü gördüğün şeyi insan sanıyorsun ama değil. Aias o! AKHILLEUS Bilmez miyim geri zekâlı. THERSITES Ama bu geri zekâlı kendini bilmiyor! AİAS İşte onun için sopa yiyorsun ya! THERSITES Vay vay vay vay, akıl dediğin böyle olur işte! Bunun aklının upuzun kulakları var. O benim kemiklerimi kırabilir, ben onun beynini dağıtırım. Bir kuruşa dokuz kanarya alırsın ama bil ki onun beyni bir kanaryanın beyninin dokuzda biri kadar bile etmez. Bu midesiyle düşünür, midesi de kafatasının içindedir. Bu

nedir biliyor musun Akhilleus? AKHILLEUS Nedir? THERSITES Bu Ajas var ya bu Ajas... (Alas vurmaya yeltenir.) AKHILLEUS Yapma sevgili Aias. THERSITES Bu sersem... AKHILLEUS

Yok, seni bırakmam Alias!

THERSITES Bu hesapta Helen için dövüşecek ya, bunda Helen'in iğnesinin deliğine yetecek kadar bile akıl yoktur. AKHILLEUS Kes sesini budala! THERSITES Ben de sesimi kesip kafamı dinlemek istiyorum ama bu ahmak istemiyor. Şuna bak şuna.

AİAS Gebertirim seni ha! Şimdi seni... AKHILLEUS Bu sersemle akıl yarıştıracak halin yok herhalde. THERSITES

Sizi temin ederim ki yarıştıramaz. Çünkü bir

budala kadar bile aklı yoktur onun. PATROKLOS Sıkı laf! AKHILLEUS Niye dalaştınız? AİAS Bu aşağılık baykuşa ilan edilen şeyin ne olduğunu

35

öğrenmesini söyledim, ama o benimle dalga geçiyor. THERSITES Babanın uşağı vardı sanki! AİAS Hadi, hadi. THERSITES Ben gönüllü olarak hizmet ediyorum. AKHILLEUS Son görevinde gönüllü değildin besbelli. Kimse dayak yemeye gönüllü olmaz. Aias'ın gönlünden seni dövmek kopmuş, ondan sonra da almış ayağının altına. THERSITES Yok ya... Belli ki kas yapayım derken sende de, beynin de yalan olmuş. Bu Hektor denen herif iki-

nizin de kafasını kırsa boşuna. Sizin kafalarınızın yerine içi boş ceviz kabuğu kırsa daha iyi. AKHILLEUS Bana da dalaşıyorsun yani. THERSITES Odüsseus'la daha büyük büyük dedelerinizin ayak tırnakları çıkmadan beyni küflenen Nestor, ikinizi de birer öküz gibi arabaya koşmuşlar savaşın bütün

yükünü size taşıtıyorlar. AKHILLEUS

THERSITES

AİAS

deh Aias!

Ne dedin, ne dedin?

Yalan mı? Hadi deh Akhilleus, Yürü bakalım

Senin dilini koparırım ben!

THERSITES Koparırsan kopar. Dilim olmasa da senin kadar laf edebilirim zaten. PATROKLOS

Bir kelime daha söyleme, sus artık Thersites!

THERSITES bende?

Akhilleus emretti diye susacak göz var mı

AKHILLEUS

Şimdi de sana sarmaya başladı.

THERSITES Birer kütük gibi ipin ucunda sallandığınızı görmeden çadırlarınıza gelmem bir daha. Ben zeki insanlarla arkadaşlık ederim, sizin gibi gerzeklerle işim olmaz. (Çıkar.) PATROKLOS

Şükürler olsun, gitti de kurtulduk.

AKHILLEUS Aynen... Dinle Ajas, bütün orduya bir duyuru yapıldı. Hektor güneş doğduktan beş saat sonra bizim çadırlarla surların tam ortasına gelip boru çalarak

36

bizim aramızdan çıkacak bir yiğide meydan okuyacakmış. Ortaya çıkacak yiğitle de bir şeyi ispat etmek için kapışacakmış. İspat edilecek şeyin ne olduğunu bilmiyorum ama zırvalık olduğuna eminim. Hadi, görüşürÜz. AİAS Güle güle. Karşısına kim çıkacakmış? AKHILLEUS Hiç bilmiyorum. Kura çekilecekmiş. Kura çe-

kilmeseydi kimin çıkacağı kimin çıkacağı belliydi za-

AİAS

ten.

Yani sen çıkacaktın, öyle mi... İyisi mi gidip şu işin aslını astarını bir iyice öğreneyim. (Çıkarlar.)

SAHNELİ. Truva. Priamos'un sarayında bir oda. Priamos, Hektor, Troilos, Paris ve Helenus girer.

PRIAMUS

Bunca zaman harcanıp onca cana kıyıldıktan ve

bu kadar görüşmeden sonra Nestor çıkmış bütün Yu-

nanlıları temsilen “Helen'i verin bu işi kapatalım,” diyor. Onurlarımız, yitirilen zamanlar, onca çaba, feda ettiklerimiz, yaralanıp sakat kalanlar, hatta hayatını kaybedenler, savaşın ateşinin kasıp kavurduğu onca değerli şey unutulsun istiyor... Hektor, sen ne diyorsun buna? HEKTOR Yunanlılardan zerrece korkum olmadığını bilmenizi isterim. Ama

yine de Yüce Priamus, bu işin ne-

reye varacağı konusunda yufka yürekli bir kadın bile benim kadar korkamaz... Güven duygusu barışı kemirir. İnsanın kendine güvenmesi iyi de, bu güven duygusunu abartırsa yolunu aydınlatan ışığın fitili yaranın dibine kadar gider ve yarayı dağlar... Bırakın Helen gitsin. Bu hadise yüzünden kılıçlarımızı çektiğimiz ilk günden beri Helen'den çok daha değerli nice canımızı kaybettik. Canımızdan nice can koptu yani. Bizden ol-

37

mayan, bizden olsa sıradan biri olarak yaşayıp gidecek birini korumak için binlerce insanımız canından oldu.

Üstelik Helen'i burada tutmak için geçerli bir sebebi-

miz de yok bence. TROİLOS Utan kardeşim, çok ayıp. Yüceler yücesi bir kralın onurunu kıytırık bir terazinin kefesine koyup dirhemle mi tartacağız yani? Onun sonsuz sınırsız yüceliğini metelik hesabıyla mı belirleyeceğiz? Kulaçlarla ölçülemeyen bu koca yapının boyunu sırf korkudan karışla, parmak hesabıyla mı hesaplayacağız! Yuh olsun, ayıptır. HELENUS

Hesaba kitaba karşı çıkmana hiç şaşmadım,

çünkü sen hesap kitap nedir bilmezsin. Sen bunları bilmiyorsun diye babamız devletin işlerini yaparken aklını kullanıp hesap yapmayacak mı yani? TROİLOS Sen hayal dünyasında yaşıyorsun Rahip kardeşim. Senin aklın yün bir eldivenin içinde. Düşmanın sa-

na zarar vereceğini sezdiğinde aklın seni tehlikeden koruyacağını düşünüyorsun. Öyleyse Helenis'in elinde kılıçla kendine yaklaşan Yunanlıyı görünce aklın kanatlarıyla havalanıp kaçmasına şaşmamalı. Tanrıların öfkesinden korkup civanın aktığı gibi ortalıktan yok olanları da normal

karşılamalı. Olmaz!

Bu işler sırf

akılla olur deniyorsa kapılarımızı sıkı sıkı kilitleyelim ve sıcak yataklarımızda uykuya dalalım. Yiğitlik ve onur da yağ bağlamış göbeklerimizin aklına uyup ürkek tavşanlara dönüşsün. Akıl ve ince hesaplar insanın

ciğerini çürütür ve elden ayaktan keser. HEKTOR Kardeşim, Helen uğruna harcadığımız onca şeye değmez. TROİLOS Değer dediğimiz şeyin ölçüsünü biz belirlemiyor muyuz zaten? HEKTOR Değeri biz biçsek de bunu keyfimize göre yapamayız. Değer biçilen şeyin de kendini değerli kılacak özellikleri olmalı. İbadeti abartmak putlara körü körü-

38

ne tapmaktır. Sevdiği şeyin gerçek değerini bilmeyen insan yolundan sapmış meczuptan başka bir şey değildir.

TROİLOS

Günün birinde kendi seçtiğim bir kadınla evle-

niyorum diyelim. Bunu yaparken elbette ki tehlikeli kıyılarda nice tehlikeyi atlatmamı sağlayan aklımın ve irademin kontrolündeki gözlerimi ve kulaklarımı kullanıyorum. Sonra zamanla beklentim değişince kadını kapının önüne koyabilir miyim? Koyamam, çünkü o zaman sözümden

dönmüş,

onurumu

kaybetmiş olu-

rum. Alıp kullandığımız bir ipek kumaşı satıcısına geri veremeyiz. Karnımız doyunca artan yemekleri çöpe atamayız. Paris'in Yunanlılardan intikam almasına destek verdiniz. Sizin desteğinizin soluğuyla dolan yelkenleri iki kadim düşman olan deniz ve rüzgârı uzlaştırıp onun emrine verdi. Ulaşması gereken limana ulaştı ve Yunanlıların esir tuttuğu yaşlı halamızın karşılı-

ğında bir Yunan Kraliçesi getirdi bize. Genç, taze ve pırlanta gibi bir Kraliçe. Onu neden bırakmıyoruz, biliyor musun? Yunanlılar halamızı bırakmadığı için! Onu tutmaya değmez ha! Değer elbet. O, binlerce geminin peşine düştüğü, koca koca kralları tüccara döndüren nadide bir inci! Peşinden hep bir ağızdan “Git! Git!” diye bağırdığınıza göre Paris'in yaptığını doğru bulmuyorsunuz demektir. Kraliçe'yi getirdiğinde “Paha biçilmez!” diye bağırışıp alkışladığınıza göre de ganimeti begendiniz demektir. Şimdi ne oldu da o zaman söylediklerinizi inkâr ediyorsunuz! Ne oldu da yere göğe koyamadığınız bir hazine böyle düştü gözünüzden! Hırsızlığın bile hakkını veremiyoruz! Çaldık çalmasına ama çaldığımızı saklamaktan ödümüz kopuyor! Çaldığımız şey kadar bile değerimiz yok anlaşılan. Yunanlılara kendi topraklarında yapmadığımızı bırakmadık, ama kendi topraklarımızda, haklılığımızı dahi savunamaz haldeyiz!

39

KASSANDRA (Sahne dışından) Ağlayın Truvalılar, ağlayın! PRIAMUS Bu sesde ne? Biri bağırıyor. TROİLOS

Bizim deli kız kardeşimiz. Sesinden tanıdım.

KASSANDRA Ağlayın Truvalılar! HEKTOR Kassandra'nın sesi bu. KASSANDRA (Kendini kaybetmiş bir halde girer.) Ağlayın Truvalılar, ağlayın! Bin göz verin bana da olup bitene gözyaşı dökeyim. HEKTOR Kardeşim, lütfen... Sakin ol. KASSANDRA Bakireler, delikanlılar, orta yaşlılar ve koca-

mışlar, işi gücü ağlamak olan bebecikler siz de katılın bana ve ağlayın. Yakında dökeceğimiz gözyaşının birazı şimdi süzülsün gözlerimizden. Ağlayın Truvalılar, ağlayın! Gözleriniz yaş dökme talimi yapsın! Yakında ne Truva kacak ne de cennet İllium. Taş üstünde taş kalmayacak. Paris bir çıra olmuş hepimizi tutuşturu-

yor. Ağlayın Truvalılar, ağlayın! Helen keder demektir. Ağlayın Truvalılar, ağlayın! Helen burada kalırsa yanıp yıkılacak Truva. (Çıkar.)

HEKTOR

Gördün mü delikanlı, gördün mü Troilos, karde-

şimizin önsezisi biraz olsun içini cız ettirmedi mi? Yoksa damarlarında akan deli kan bu kötü gidişin sonuçla-

rını umursamana engel mi oluyor? TROİLOS Ne demek! Yaptığımız her işi sonuçlarını hesaplayarak mı yapacağız yani! Kassandra delirdi diye cesaretimize gem vuracak halimiz yok. Hasta bir zihnin karabasânlarına bakıp onurla mücadele ettiğimiz, kazanmaya and içtiğimiz savaştan vazgeçecek değiliz. Kendi adıma şu kadarını söyleyeyim ki, bu işe Priamus'un öteki oğullarından daha fazla vakit ayıracak değilim. Tanrılar en zayıfımızı bile bu işten vazgeçmekten korusun. PARİS Vazgeçersek herkes benim yaptıklarımı da sizin kararlarınızı da alaya alacak. Ama Tanrılar şahidimdir ki bu işin yapılmasına oybirliği ile karar vermeseydiniz

40 böylesi belalı bir işe korkusuzca soyunmazdım. Benim cılız kollarım tek başına ne ifade eder ki? Bunca düş-

manın öfke ve kinle üzerimize yürüdüğü bu savaşta bir kişi, tek başına ne yapabilir ki? Ama şunu da bilmenizi isterim, Paris bileği ancak yüreği kadar güçlü de olsa, zorluklara tek başına göğüs germeye mecbur da kalsa, sözünden dönmez ve heyecanını soldurup geri adım atmazdı. PRIAMUS Ganimetten payına düşeni savunuyorsun sen. Senin payına bal düşmüş, ötekilerin zehir. Bu durumda

yiğitliğine övgü bekleme. PARİS Efendim, ben yalnızca bu kadar güzel bir kadının bana yaşattığı mutluluğun peşinde değilim. Benim bütün amacım,

onun namusunu

onurumla

koruyup

ka-

çırmakla işlediğim suçu bağışlatmak... Boyun eğip de aldığımızı geri verirsek, kaçırdığımız kraliçeye ihanet etmiş oluruz. Sizin şanınız lekelenir, benim de utancımdan insan içine çıkacak halim kalmaz. Kendimizi bu kadar küçük düşürecek bir şeyi düşünecek kadar yozlaş-

tık mı? Soysuz bir Truvalı'nın bile Helen'i korumak için gereceği bir göğsü, çekeceği bir kılıcı olduğuna eminim. Asil bir Truvalı içinse Helen'in uğrunda can vermek olsa olsa onurdur. Bu yüzden de paha biçilmez Helen için dövüşmemiz gerektiğini söylüyorum.

HEKTOR

Paris ve Troilos, ikiniz de çok güzel konuştunuz.

Ama itiraf etmeliyim ki konuyu ortaya koyarken çok yüzeysel baktığınız ortada. Aristoteles'in, ahlak felsefesini anlamaz dediği yeni yetmeler gibisiniz. Ortaya sürdüğünüz fikirler akla karayı birbirinden ayırmaktan ziyade kanımızı kaynatarak bizi hırslandırıp öfkelendirmekten başka bir işe yaramaz. Hırslarımızın ve

arzularımızın gözü kördür, gerçekleri göremeyecek kadar sağduyudan uzaktır... Tabiat her şeyin olması gerektiği olmasını ister. Her hakkı sahibine teslim eder. İnsanlar arasındaki en önemli hak da kocanın karısı

41

üzerindeki haktır. Doğru dürüst idare edilen bütün ülkelerde soylu insanların bile hırsa kapılıp tabiatin bu kurallarına karşı gelmesini önlemek için yasalar konmuştur... Helen, Sparta Kralı'nın karısıdır, bu durum-

da tabiatin ve devletin yasaları onun kocasına geri verilmesini emreder. Yanlışta ısrarcı olmak yanlışı ortadan kaldırmadığı gibi iyice içinden çıkılmaz hale getirir. İşte bu yüzden benim fikrim bu yöndedir. Lâkin yine de siz kardeşlerimin Helen'i geri vermemek noktasında direnmesine saygı duyuyor ve destekliyorum. Şöyle ya da böyle, bu hepimiz için bir onur meselesidir.

TROİLOS kam

İşin can alıcı noktası da bu. Bizim derdimiz inti-

almak

değil, onurumuzu

korumak.

Helen'i

eli-

mizde tutacağız diye bir damla Truvalı kanı aksın istemem. Ama

değerli Hektor, artık bu durum

artık bizim

için şan şeref meselesi halini aldı. Cesur olmak ve büyük işler görebilmek için bizi mahmuzladı. Bu cesare-

tin ateşiyle öylesine yüreklendik ki, düşmanlarımızı yenip gelecek nesillerin kahramanı olabiliriz. Hektor, sanırım sen de dünyanın bütün servetleri pahasına bu zaferin ganimetinden pay almak istersin. HEKTOR Büyük Priamus'un cesur evladı, seninle birlikteyim. Birbirinin boğazını sıkmaya hazır fesat Yunan Prensleri'ne öylesine üst perdeden meydan okudum ki, hepsi şaşkına döndü. Duyduğum kadarıyla Yunan ordusunun içinde de büyük bir başıboşluk varmış. Bizim bu kararımız karşısında gaflet içindeki Baş Komu-

tanları da uyanır artık. (Çıkarlar.) SAHNELLI. Yunan ordugühı. Akhilleus'un çadırı. Thersites girer. THERSITES Ne olacak böyle Thersites! Öfkenin girdabında yolunu kaybettin, Aias devesinden dayak yedin iş-

42

te. O beni pataklıyor, ben onunla kafa buluyorum. Keşke ben onu pataklasam da o benimle kafa bulsa. İcabında şeytanı da yardıma çağırmanın sırrını çözüp bu al-

çağa karşı beslediğim kinin karşılığını almalıyım. Bir de Akhilleus var, dövüş olayının kompetanı... Bu ikisi-

ne kaldıysa Truva surları kendiliğinden yıkılana kadar dimdik ayakta kalacak demektir... Ey Tanrılar, bu ikisinin kafasında kalan akıl kırıntılarını da almazsanız vazgeçin Tanrı olmaktan. Bu aklı kıtlar bir sineği örümcek ağından kurtarmaya kalksalar akıllarına bir tek koca koca kılıçlarını çekip ağı parçalamak gelir. Alayına lanet olsun! Bir karının peşine takılıp ülkeyi savaşa sürükleyenler de belalarını zevk aldıkları yerlerinden bulsunlar. Şeytanlar beddualarımı kabul etsin! Amin! O da kim? Sevgili efendim Akhilleus?

(Patroklos girer.)

PATROKLOS

Kim var orada? Thersites! Sevgili Thersites,

gel içeri de biraz küfür duysun kulaklarımız. THERSITES Yaldızlı ama sahte bir para hayal etmeye kalksam seni ömrüm olduğunca unutmazdım. Ama boşver, Tanrılar sana ceza olarak seni versinler e mi! Bütün insanlara az biraz verilen cahillik lanetinden bol bol versinler sana! Yoluna hiçbir bilge çıkmasın, hiçbir halt öğrenme. Geberene kadar kanın hep beynine üşüşsün. Geberip gidince de yıkayan herif cesedini yakışıklı bulursa hayatı boyunca hep dilencileri yıkamış demektir. Akhilleus nerede? PATROKLOS Ne o, dine imana geldin de dua mı ediyorsun? THERSITES

Tanrılar dualarımı kabul etsin!

(Akhilleus girer.) AKHILLEUS PATROKLOS

Kim var orada? Thersites, efendim.

AKHILLEUS

Nerede, nerede? Geldin ha? Gel benim güzel

peynirim, gel benim sindirimi kolay çeşnim. Kaç gün-

43 dür niye soframızı şereflendirmiyorsun? Söyle bakalım, Agamemnon

THERSITES

nedir?

Senin komutanın Akhilleus. Şimdi de sen söy-

le Patroklos, Akhilleus nedir? PATROKLOS

Senin efendin Thersites. Şimdi de sen söyle,

sen nesin? THERSITES Senin ciğerini bilen biri. Şimdi de sen söyle Patroklos, sen nesin?

PATROKLOS ver. AKHILLEUS THERSITES

Ciğerimi bildiğine göre bu soruya sen cevap Hadi, söyle, söyle. Bütün sorulara cevap veriyorum. Agamem-

non Akhilleus'un kumandanı; Akhilleus benim efendim; ben Patroklos'un ciğerini bilen kişi ve Patroklos

da sersemin biri. PATROKLOS Seni namussuz seni! THERSITES

AKHILLEUS

Sersem, kes sesini, daha bitmedi.

Onun ayrıcalığı var, canı ne isterse söyleye-

bilir, devam et Thersites. THERSITES Agamemnon da sersem; Akhilleus da sersem; Thersites de sersem ve daha önce de arz ettiğim üzre

Patroklos da sersemdir. AKHILLEUS Bu sonuca nasıl vardın? THERSITES Agamemnon Akhilleus'un kumandanı oldu© ğu için sersemdir; Akhilleus Agamemnon'un kumandasında olduğu için sersemdir; Thersites de bu sersem-

lere hizmet ettiği için sersemdir. Patroklos da zaten sersem olduğu için sersemdir. PATROKLOS Niye sersemmişim ki? THERSITES Ben sadece sersem olduğunu tespit ettim o kadar, sebebini bilmem. Bakın birileri geliyor. AKHILLEUS Patroklos, kimseyle konuşmak istemiyorum. Thersites, sen benimle içeri gel.

(Çıkar.) THERSITES

Bu nasıl bir üçkâğıttır, nasıl bir hokkabazlıktır

44

anlayamadım. Bir kahbe, bir de boynuzlu. Bütün şamata bu ikisi yüzünden çıkıyor. İnsanların kanı bu yüzden akıyor, oh ne âlâ memleket. Savaş mı yapıyoruz zamparalık mı belli değil! (Çıkar.

Agamemnon,

Aias girer.) AGAMEMNON PATROKLOS

Odüsseus,

Nestor,

Diomedes

ve

Akhilleus nerede? Çadırında, ama hiç tadı yok efendim.

AGAMEMNON Burada olduğumuzu söylesinler. Habercime kötü davranmış, onun bize gelmesi gerekirken biz onun ayağına geldik. Söyleyin, bulunduğumuz mevkinin saygınlığının farkında olmadığımızı sanmasın. PATROKLOS Hemen gidip söyleyeceğim efendim. (Çıkar.) ODÜSSEUS

Onu çadırının önünde gördük, hasta falan de-

ğil yani. AİAS Hasta ama onun hastalığı, arslan olma illeti. Kibir illeti. Biraz daha yumuşatırsak melankoliye düşmüş diyebiliriz. Nedeni belli değil ama burnu bir karış havalarda. Size bir şey söyleyebilir miyim efendim? (Agamemnon'u bir kenara çeker.) NESTOR Aias niye bu kadar öfkeli ki? ODÜSSEUS Akhilleus onun soytarısını almış da ondan. NESTOR - Kimi, Thersites'i mi?

ODÜSSEUS

Evet.

NESTOR Aijas öfkesini kustuğu şamar oğlanını kaybetti desene. ODÜSSEUS Yok, kaybetmedi, Thersites'in yerini Akhilleus aldı. NESTOR Birlikte hareket etmektense çatışmaları daha hayırlı... Aptaların darmadağın ettiği birlikten bir şey çıkmaz zaten.

ODÜSSEUS

Akılla bağlanmayan dostluklar aptallığa ye-

nik düşer hep. İşte Patroklos geliyor. (Patroklos girer.)

NESTOR - Akhilleus yanında değil ama.

45

ODÜSSEUS

Filin dizleri vardır ama onları nezaketle eğilip

bükülmek için değil, sadece yürümek için kullanır.

PATROKLOS Akhilleus üzüldüğünü söylememi istedi. Umarım Yüce Kral ve yanındaki soylu kişiler sırf akıllarına estiği için uğramışlardır. Bu, yemekten sonra hazmı kolaylaştırmak için yapılmış bir yürüyüştür.” dedi. AGAMEMNON Dinle Patroklos: Bizim bunun gibi cevaplara karnımız tok. Bizimle alay eder gibi, geçiştirmek için söylenmiş sözler olduğunun da farkındayız. Akhilleus meziyetleri olan biridir. Biz de ona kendimizce sebeplerden dolayı değer veririz. Ama ona verdiğimiz değeri layığınca taşımadığını gördüğümüz için de gözümüzdeki ışıltısı git gide soluklaşıyor. Tıpkı iğrenç bir tabakta takdim edilen ve tadına bakılmadan çürümeye mahküm, şahane bir yemek gibi. Git onunla konuşmak için buraya geldiğimizi söyle. Ayrıca gururunu cömertçe önümüze koyarken nezaket konusunda bu kadar cimri olmasından da hoşlanmadığımızı belirt. Birazcık aklı olan hiç kimse kendine bu kadar âşık olmaz. On-

dan çok daha değerli bir sürü insan onun yabaniliğini sineye çekip ayağına kadar gelmiş, o hâlâ havalarda. Koca koca insanlar sanki savaşın komutası ondaymış

gibi onun saçma sapan münasebetsizliklerini seyrediyor. Git söyle bütün bunları ona. Kendini bu kadar pahalıya satıyorsa, onu almaktan vazgeçeriz. Taşıyamadığımız bir savaş makinesi kaç para eder ki! Düşmana gi-

dip “Bizim savaş makinemiz buraya gelemiyor, rica etsek siz makinenin olduğu yere gelir misiniz?” diyecek halimiz yok. Yüreği bizim için heyecanla çarpan bir cüce, uyuklayan bir devden daha güçlüdür. Git şimdi bu söylediklerim bir bir ilet ona. PATROKLOS

Hemen

rim. (Çıkar.) AGAMEMNON

iletiyorum, cevabını da size bildiri-

Aracıya ihtiyacımız yok aslında, biz

46

AİAS

onunla konuşmaya geldik Odüsseus, sen de git. (Odüsseus çıkar.)

Bu adamın diğerlerinden üstünlüğü nedir?

AGAMEMNON şey değil. AİAS

Kendi yarattığı bir efsaneden başka bir

Demek öyle... Tanrılar biler, kendini benden bile üs-

tün sanıyordur. AGAMEMNON Hiç şüphen olmasın.

AİAS

Siz de onunla aynı fikirde misiniz?

AGAMEMNON

Hayır soylu Aias, sen de onun kadar güç-

lü, onun kadar yürekli, onun kadar akıllısın. Soyluluk-

ta da ondan aşağı kalmazsın. Üstelik uysalsın, seninle

AİAS

birlikte iş yapmak daha kolay.

Bir insan niye kendini bu kadar kibre kaptırır ki? Ben kibir nedir bilmem. AGAMEMNON Onun için zihnin daha açık Aias, değeri de daha fazla. Kibir bir dalkavuk, bir borazandır ve iki-

yüzlüdür, insanın içini kemirir ve yok eder. Bir şeyin yıkılıp yok olmasını istiyorsan yapman gereken tek şey vardır,

onu övmek...

AİAS

Kibirli insanlardan tıpkı zehirli bir yılan gibi nefret ederim. NESTOR (Kendi kendine) Kibirli insanlardan nefret eder ama kibrinden de yanına varılmaz, ne tuhaf. (Odüsseus girer.) ODÜSSEUS Akhilleus yarın savaş alanına gitmeyecekmiş. AGAMEMNON Mazereti neymiş? ODÜSSEUS Herhangi bir mazereti yok, kafasına estiği gibi davranıyor. Yüzsüzlüğü ele almış, ne yaparsa doğru olduğunu söylüyor. AGAMEMNON

Biz onu nezaketen dışarı çağırıyoruz, ama

o bizimle aynı havayı solumak bile istemediği için çadırından çıkma zahmetinde bulunmuyor öyle mi? ODÜSSEUS Biz istedik diye pireyi deve yapıyor. Burnu öylesine Kaf Dağı'nda ki kendi kendine konuşurken bi-

47 le kibrinden kendi soluğuyla bile dalaşmaktan çekin-

miyor. Kendini o kadar önemsiyor ki zıvanadan çıktığında kan beynine üşüşüyor ve iç savaş yapan bir ülkede yaşanan büyük bir kargaşanın içine düşmüş gibi kendi kendini yiyip bitiriyor. Nasıl anlatmalı bilemiyorum, kibir bir duygu olmayı aşmış bir illet halini almış. Akhilleus

dermansız

bir derde tutulmuş

gibi koşar

adım ölüme doğru ilerliyor ve kendine uzanan yardım ellerini de elinin tersiyle itiyor. AGAMEMNON

Hadi Aijas, git çadırına ve konuş onunla.

Seni sayar, belki onu kendine gelmesi konusunda ikna edebilirsin. ODÜSSEUS Hayır Agamemnon, olur mu öyle şey! Aias'ın adımları Akhilleus'un yanına giderken değil, onun yanından uzaklaşırken değer kazanır. Kendine kurduğu evrende bütün gezegenlerin kendi etrafında döndüğünü sanan kibrin efendisinin ayağına ondan daha değerli olduğunu bildiğimiz birini göndereceğiz de ne olacak? Önünde diz mi çökecek? Olmaz! Liyakâtini üç kez ispatlamış bu yiğitler yiğidi kahramanın mertçe edindiği onurunu kepaze etmeye hakkımız yok. Böylesi bir yiğidi onun ayağına göndermek onun gem vurulmaz kibrini besleyip semirtmekten başka bir işe yaramaz. Aias'ı oraya gönderirsek Tanrılar ayaklanıp “Akhilleus Aijas'ın ayağına gelsin” diye gürler. NESTOR

(Diomedes'e) Çok güzel, tam nabza göre şerbet.

DİOMEDES (Nestor'a) Alkışlayanları sessizce selamlıyor tabii. AİAS Onun yanına bir tek ağzını burnunu dağıtmak için giderim. AGAMEMNON Hayır, hayır, gitmeyeceksin. AİAS Bırakın da gidip kibir neymiş göstereyim ona. ODÜSSEUS Uğruna savaştığımız her şey adına buna izi AİAS

veremeyiz.

Ciğeri beş para etmez küstah herif!

48

NESTOR

AİAS

Kendini anlatıyor belli ki!

İşini yapsın yeter!

ODÜSSEUS

AİAS

Tencere dibin kara, benimki senden kara.

Kanını dökersem akıllanır.

AGAMEMNON

(Kendi kendine) Hasta hekim oldu, iyi mi?

AİAS Sözümü kimse dinlemedi ki... ODÜSSEUS (Kendi kendine) O sözün modası geçti. AİAS

Kılıcımın gücünü bilse bu kadar zıvanadan çıkmazdı. Kendini her şeyin sahibi zannediyor... NESTOR (Kendi kendine) Elinde olsa sen de kendini en azından her şeyin yarısının sahibi ilan ederdin. ODÜSSEUS (Kendi kendine) Sen de yüzde onu benim derdin. AİAS Mayalayıp şişirmeyelim, biraz yumuşasın. NESTOR İyice mayalanıp kabarmadı, biraz daha şakşaklansın da hırsının kölesi olsun. ODÜSSEUS (Agamemnon'a) Efendim, bu sevimsizi çok önemsiyorsunuz. NESTOR

Soylu efendim, çıkarın onu aklınızdan.

DİOMEDES Savaş planınızı Akhilleus yokmuş gibi kursanız iyi olur. ODÜSSEUS

Hangi taşı kaldırsak altından Akhilleus çıkı-

yor. Hâlbuki burada öylesine üstün bir insan var ama yanına konuşmam doğru olmaz. NESTOR Niyeymiş, Akhilleus gibi şımarmaz ki o. ODÜSSEUS Bütün dünya onun Akhilleus kadar cesur olduğunu bilir. AİAS Kahbenin dölü pis köpek. Keşke Truvalı olsaydı da onu gebertseydim!

NESTOR İnsanın bir kusuru olmaz mı? ODÜSSEUS Birazcık olsun kibirlenmez mi? DİOMEDES Yalakalığı sevmez mi? ODÜSSEUS DİOMEDES ODÜSSEUS

Bir an olsun yüzünü asmaz mı? Biraz olsun kendini beğenmişlik yapmaz mı? Şükürler olsun ki sen soğukkanlı ve alçak gö-

49

nüllüsün. Babana ve seni emziren annene ne mutlu. Helal olsun seni yetiştiren hocaya. Tabiat sana bahşettiği erdemlerle ne kadar öğünse azdır. Savaş Tanrısı ölümsüzlüğünün yarısını sana kılıç kullanmayı öğretene versin, ömründen ömür katsın. Senin gücün yanında sırtında koca bir boğayı taşıyan Atlet Milo bile cılız kalır. Bilgeliğine gelince, övgüsüne söz değmez. Bir sınır, bir sur, bir sahil gibi sarıp sarmalar senin erdemle-

AİAS

rini... İşte Nestor; antika sayılacak kadar yaşlı, bunca yıl öğrendikleriyle bilge olmuş tabii ki, affedersin Nestor Baba, Aias kadar genç olsaydın ve onun beyni sende olsaydı da onun düzeyini aşamaz, olsa olsa bir Aias olabilirdin.

Sana baba diyebilir miyim?

NESTOR

DİOMEDES

De tabii ki güzel oğlum.

Onun kurallarını ciddiye al Aias.

ODÜSSEUS Burada durmanın anlamı yok. Akhilleus dükkânı çoktan kapattı. Başkomutan kurmay heyetini toplasın. Truva'ya yeni krallar geldi. Yarın bütün gücümüzle dimdik ayakta kalmalıyız. Ve burada öyle biri var ki doğudan batıya ne kadar silahşor varsa çıksın karşısına, Aias onun boyunun ölçüsünü alır. AGAMEMNON Hadi gidip toplantımızı yapalım. Bırakalum Akhilleus uyusun. Kadırgalar denizde daha çok yer kaplar ama küçük teknelerin manevra kabiliyeti daha iyidir. (Çıkarlar.)

50

PERDE III SAHNEL.

Truva. Priamos'un sarayı. Pandaros ile bir Hizmetkâr girer. PANDAROS

Arkadaşım,

sen, söyle bana

sen de Paris'in

peşinden gidenlerden misin? HİZMETKÂR Evet efendim, önümde yürüdüğü zamanlar öyleyim. PANDAROS Yani ona bağlı mısın demek istedim.

HİZMETKÂR

Ben efendime bağlıyım.

PANDAROS

Soylu bir efendin varmış. Övgüye değer biri.

PANDAROS

Beni tanıyorsun değil mi?

PANDAROS

Dostum, beni daha iyi tanı. Benim adım Pan-

HİZMETKÂR HİZMETKÂR

Şükürler olsun ki öyle. Eh işte, şöyle böyle.

daros. HİZMETKÂR Umarım sizi daha iyi tanımaya fırsatım olur. PANDAROS Buna sevinirim.

HİZMETKÂR PANDAROS

Çok lütufkârsınız. Lütuf mu? Onur ve efendilik desen daha

doğru. (Bir müzik duyulur.) Bu müzik de neyin nesi? HİZMETKÂR Kısmen biliyorum efendim. Bu da kısım kısım bir müzik zaten. PANDAROS Çalanları tanıyor musun?

HİZMETKÂR PANDAROS

HİZMETKÂR

Hem de hepsini.

Kimin için çalıyorlar?

Dinleyenler için tabii.

PANDAROS Dinlemeyi isteyenler kim peki? HİZMETKÂR Ben ve onların müziğinden hoşlananlar. PANDAROS Kimin emriyle diyorum yahu.

HİZMETKÂR

Kime ne emredeyim efendim?

PANDAROS Arkadaşım, anlaşamıyoruz galiba. Ben saray ağzıyla konuşuyorum, sen de kurnazlık ediyorsun. Ki-

5I

min talimatıyla çalıyorlar, onu söyle. HİZMETKÂR Öyle söylesene, Efendim Paris istedi çalmalarını. Kendi de burada, yanında da âşıkların kanını kaynatan, Güzellik Tanrıçası Venüs'ün ölümlü hali var.

PANDAROS

Yeğenim Kassandra ile beraber yani.

HİZMETKÂR

Ne alakası var, Helen'le beraber, tasvirim-

den anlamadınız mı? PANDAROS Belli ki Kassandra'yı görmemişsin sen... Neyse, buraya Prens Troilos'un adına Paris'le görüşmeye geldim. Demlenecek bir işim var. HİZMETKÂR Sulu bir iş yani, kaynat bakalım kaynatabildiğin kadar. (Paris ile Helen girer.)

PANDAROS

Güzel günler dilerim efendim. İkinize de gü-

zel günler dilerim. En güzel ölçülerle en güzel arzularla, güzel güzel yaşayın. Bilhassa da siz güzel Kraliçe, güzel düşüncelerle güzel güzel koyun başınızı güzel yastığınıza.

HELEN Ne güzel konuştunuz öyle. PANDAROS Ne kadar güzel gönüllüsünüz güzel Kraliçem. Güzel Prensim. Ve ne güzel kesilen müzik. PARİS Onu sen kestin ama sevgili yeğenim. Hayatımla temin ederim ki onu yeniden birleştirmek senin boynunun borcu. Parçaların arasına kendinden parçalar ekleyeceksin. Heleniçam, bunda öyle uyumlu, öyle güzel sesler vardır ki bilemezsin. PANDAROS Mübalağa ediyor hanımefendi. HELEN Aman efendim... PANDAROS Karga gibidir benim sesim, tam karga gibi... PARİS Çok güzel söyler, çok güzel. Adeta şakır. PANDAROS

İzniniz olursa Paris'le bir şey konuşabilir mi-

yim sevgili kraliçem.

HELEN

Olmaz, bizi atlatmanıza izin veremem. Kesinlikle

bize şarkı söylemenizi istiyorum. PANDAROS

Şey, sevgili Kraliçem, iltifatınız için çok teşek-

kür ederim. Ama benim söylemem gereken şeyler var.

52

Sevgili efendim... HELEN Lütfen ama sevgili Pandaros, tatlı Pandaros... PANDAROS Olmaz sevgili Kraliçem, olmaz! Benim değerli efendim sizi sevgi ve saygıyla selamlıyor ve... HELEN Bizi sizin melodilerinizden mahrum bırakmaya hiç hakkınız yok. Çarpılırsınız haberiniz olsun. PANDAROS

Kraliçe!

HELEN

ama.

Tatlı Kraliçe! Tatlı kraliçe! Güzelliği emsalsiz

Şarkı söylemezseniz tatlı Kraliçenin tadı kaçacak

PANDAROS Beni böyle kandıramazsınız, böyle kandıramazsınız. Olmaz. Sözleriniz beni etkilemez. Ve şu ka-

darını söyleyeyim, akşam yemeğinde Kral, Troilos'u ararsa kendi adına ondan özür dilemenizi rica ediyor. HELEN Sevgili Pandaros... PANDAROS Tatlı Kraliçem ne buyuruyorlar, ne buyuruyor bu naçiz kulundan? PARİS

Yine ne işler çeviriyor bu? Akşam yemeğini kimin-

PARİS

Öyleyse özür dilerim.

le yiyecekmiş ki? HELEN Ama sevgili Pandaros... PANDAROS Emrinizdeyim sevgili tatlı kraliçem. Eğer bu akşam kiminle yiyeceğini öğrenirseniz yeğenim size küser. PARİS Bahse girerim benim şirin Kressida'mla birlikte yiyecek. PANDAROS Hayır, hayır hiç öyle bir şey yok. Hem, sizin şirin Kressida'nız hasta zaten. PANDAROS

Evet sevgili efendim. Kressida da nereden

çıktı ki. I-ıh, bir kere o şirin yatak döşek hasta.

PARİS

Anlaşıldı.

PANDAROS

Anlaşıldı mı? Ne anlaşıldı? Hadi bir çalgı ver.

Emrinizdeyim tatlı kraliçem... HELEN Nezaket dediğin böyle olur. PANDAROS Yeğenim sizin bir şeyinizi fena halde seviyor

53

tatlı Kraliçem. HELEN

Neyim varsa onundur, bir tek Paris dışında.

PANDAROS Paris mi? Ne yapsın Paris'i. Hem ikisi dargın. HELEN Dargınken bir araya gelirlerse ikiyken üç olmaları işten bile değil. PANDAROS

Hadi, hadi, bırakalım artık bunları. Size şim-

di yeni bir şarkı söyleyeceğim. HELEN

Tabii, tabii. Hemen söyle. Muhteşem şarkıcı oldu-

ğun alnının yapısından belli zaten. PANDAROS Peki, öyle olsun, öyle olsun. HELEN

Bize bir aşk şarkısı söyle... Bu aşk beni iflah etmez

öldürür... PANDAROS Aşk! Tabii ki aşk şarkısı söyleyeceğim. PARİS

Hah, çok iyi, aşk, aşk olmadan olmaz...

PANDAROS

Aynen öyle, benim şarkım da öyle başlıyor.

(Şarkı söyler.) Aşk, aşk, aşk olmadan olmaz / Aşk olma-

dan gönüller dolmaz / aşk yarası onulmaz / aşkın yerine başka şey konulmaz

/ mutlu aşk insanı güldürür

/ ama bu aşk beni iflah etmez öldürür / ahlar vahlar içinde / solar hayat aşkın aşkın yarası durmadan kanar / âşıkın dan yanar /âşık acısını ahlarla oflarla aşk beni iflah etmez öldürür.

HELEN

/ / ölür âşıklar ateşi sönünce / yüreği durmasöndürür / bu

Adam âşık, sırılsıklam âşık.

PARİS O sadece insanın kanını kaynatan güvercinle beslenir, sıcaklığın adı da aşktır. PANDAROS Aşk böyle bir şey mi yani? Kaynayan kan, sıcak düşünceler ve sıcak işler. Engerek yılanı gibi bir şey bu aşk dediğin... Sevgili efendim, bugün savaş alanında kimler olacak? PARİS

Hektor, Deifobos, Helenus, Antenor

ve Truva'nın

bütün yiğitleri. Ben de gitmek istiyordum ama Heleniçam gitme dedi. Troilos neden gitmedi? HELEN Alınganlık etmiştir. Neye alınganlık ettiğini de sen bilirsin Pandaros.

54 PANDAROS İnanın bilmiyorum baldan tatlı kraliçem. Bugün olup biteni öğrenmek için ben de can atıyorum... Kardeşinizin özrünü iletmeyi unutmazsınız, değil mi?

PARİS

Hep aklımda olacak.

PANDAROS

HELEN

Görüşmek üzere, sevgili kraliçem.

Yeğeninize selamlarımı iletin.

PANDAROS Başüstüne sevgili kraliçem. (Çıkar. Geri çekilme boruları duyulur.)

PARİS Savaş alanından dönüyorlar. Priamus'un yerine gidelim de yiğitleri selamlayalım. Rica ederim sevgili Helen Hektor'un zırhını çıkartmasına yardımcı ol. Yunanlıların bütün gücüyle açamadığı inançtı kancalar senin büyüleyici dokunuşunla çözülüverir. Bütün Yunan Krallarının yapamadığını sen yapmış olursun. HELEN

Onun

hizmetini görmek beni onurlandırır Paris,

bizi güzelleştirir, parlatır. PARİS Bebeğim, seni ne çok sevdiğimi bir bilsen. (Çıkarlar) SAHNELİ. Aynı yer. Pandaros'un bahçesi. Pandaros ile Troilos'un Hizmetkârı farklı taraflardan girer. PANDAROS Ee, söyle bakalım, efendin nerede? Yeğenim Kressida'nın yanında mı? HİZMETKÂR Hayır efendim, onun yanına gitmek için sizi bekliyor. PANDAROS Hah, işte geliyor. TROİLOS (Girer) Hadi, sen git. (Hizmetkâr çıkar.) PANDAROS Yeğenimi gördün mü? TROİLOS

Hayır Pandaros,

ölüler diyarındaki bir nehrin

kenarında karşıya geçmek için sırasını bekleyen ruhlar

gibi kapısını aşındırıyorum. Hadi, sandalcı ol da geçir

beni karşıya. Geçir ki cennetin zambak döşeklerinde

keyif çatayım. Hadi canım Pandaros, aşkın rengâhenk kanatlarını kuşan da uçur beni Kressida'ma.

55 PANDAROS

Sen bahçede biraz turala, birazdan onu sana

getiririm. (Çıkar.)

TROİLOS Sersem gibiyim, beklemek fırtınasının girdabında boğuluyorum. Hayallerimdeki keyif öyle yüce ki beni adeta büyülüyor. Hayallerim gerçekleşir de bu meyvenin tadını sulu suluyken tadarsam neler olacak kim bilir. Önce baygınlık geçirir sonra da nalları dikerim herhalde. Ya da kim bilir belki de böylesi bir keyif benim kaba yaradılışımı yumuşatabilir. Sevincimden ne yapacağımı bilemez oradan oraya koşuşturabilirim. Tıpkı savaş alanında düşmanlarla karşılaşınca hangisine saldıracağını bilmediğin gibi. PANDAROS

(Girer) Hazırlanıyor, birazdan burada olur. Bi-

raz akıllı ol sen de... Biliyor musun, senin yanına geleceği için yanakları kızardı, soluğu kesildi. Ama nasıl güzel, nasıl güzel anlatamam... Heyecandan da zangır

zangır titriyor. (Çıkar.)

TROİLOS Ben de o kadar heyecanlı değil miyim sanıyorsun? Kalbim yerinden çıkacakmış gibi hızlı çarpıyor. Dizlerim tıpkı birden bire efendisine yakalanmış hizmetkâr gibi titriyor. (Pandaros ile Kressida girer.) PANDAROS Gel hadi, gel. Böyle kızarıp bozarmaya gerek yok. Utan, utan ne o öyle bebekler gibi. Hadi, benim yanımdayken ettiğin yeminleri Kressida'nın yanında da et şimdi. Ne oldu? Yine mi tüydün? Seni iyice ehlileştirene kadar gözüm üzerinde olacak. Artık yola gel, yoksa seni arabaya koşarım. Niye konuşmuyorsun kızla? Kaldır yüzündeki şu perdeyi de mahcemâlin görünsün. Ah güneş, ah! Aydınlıktan ürktünüz değil mi, karanlık olsa nasıl da sokulurdunuz birbirinize. Hadi hadi, utanma da bir öpücük kondur manitaya. Ha şöyle. Yuh, öpüşme değil de sahipsiz arsa işgali sanki. Havadar yerde arsa buldunuz,

dikin bakalım binaları...

Merak etmeyin, sizi ayırmaya hiç niyetim yok, canınız

56

ne isterse yapın. Böyle iki avcı şahin var ya, korksun nehirde yüzen bütün kazlar... Durmayın, devam edin.

TROİLOS

Ne söylesem bilemiyorum hanımefendi.

PANDAROS Zaten lafla peynir gemisi yürümez. Kız senden konuşmanı mı istiyor! Senin işe yaramayacağından şüphelenirse sırf dilin değil elin de tutulur haberin olsun... Hah, yakınlaştılar yine... Madem öyle, şahitler önünde ikinizin birleştiğini ilan ediyorum. Hadi, içeri gelin. Sizin için şömineyi yakacağım. (Çıkar.)

KRESSİDA

İçeri girecek misiniz efendim?

KRESSİDA

Dua mı Prensim? Peki, Tanrılar bu duayı kabul

TROİLOS Ah Kressida, bu anın gelmesi için ne kadar dua ettiğimi bilemezsin. edecek mi? TROİLOS Tanrılar dualarımı niye kabul etmesin ki? Neden

böyle söyledin, yoksa aşk çeşmemizin suyunda çamur

mu gördün? KRESSİDA Korkularımın gözü kör değil. Bu çeşmeden sudan çok çamur akıyor. TROİLOS Korkuların gözü kördür, melekleri şeytana çevirir. 'KRESSİDA Kör korku aklın dediğine kulak verirse, korku-

suz kör akıldan daha kestirme yollar bulabilir. Beladan kurtulmak için önce ondan korkmayı öğrenmek gerekir. TROİLOS Benim güzel hanımefendimin korkacak bir şeyi yok ki. Aşk, korku denen canavarı yerden yere vurur. KRESSİDA Ama bu canavarın olmadığı anlamına gelmez. TROİLOS

Korkunç olan tek şey bizim tutkularımızdır. De-

nizler kadar gözyaşı dökeceğiz, dağları deleceğiz, ateşlerde yanacağız, kaplanları dize getireceğiz diye esip gürler, yeminler ederiz. Sevgilimizin istemeyi aklına bile getirmediği nice şeyi yapabileceğimizi düşünürüz. Aşkın canavarca yüzü de budur işte. İnsanın ihtiyaçları sonsuz, imkânları sınırlıdır, yapabildikleri de yapmak istediklerinin kölesidir.

57

KRESSİDA Âşıklar yapabileceklerinden çok daha fazlası için yemin ederler ama yapmazlar derler. On kişilik iş için söz verirler ama bir kişilik işin onda biri kadarını

bile yapmazlar. Arslan gibi kükreyip tavşan gibi kaç-

maktan daha âlâ canavarlık mı olur?

TROİLOS Öyleleri vardır elbet, ama biz onlardan değiliz. Yaptığımız kadarını övsünler, ne kadar ediyorsak o kadar değer biçsinler. Tacı hak etmediysek kafamız açıkta kalsın, yarın yapacağımız iş için bugünden takdir edilmeyelim. Değerimizin adını daha doğmadan koyacak değiliz. Doğunca da alçakgönüllü bir birkaç anılması yeter bize. Troilos'un Kressida'ya davranışı karşı-

sında kötü niyetliler olsa olsa benim davranışımla alay edebilir, iyiler de Troilos kadar gerçeği söyleyemez.

KRESSİDA

PANDAROS

İçeri girecek misiniz Prensim?

(Girer) e o öyle, hâlâ yanaklarınız al al. Bitme-

di mi konuşmanız? KRESSİDA Dayı, bak, başıma taş düşse senden bileceğim ona göre.

PANDAROS

Sağ ol. Eğer efendimizden bir oğlun olursa

onu bana verirsin... Ona sadık kalırsan ve çocukta bir

arıza olursa gelir bana çemkirirsin. TROİLOS Artık sırtını neye dayayacağını biliyorsun. Dayının sözlerine ve benim uçsuz bucaksız sevgime. PANDAROS Bakın efendim, benim soyumun insanlarının gönlünü fethetmek zordur ama bir kez fethettiniz mi dizinizin dibinden ayrılmazlar. Tıpkı kediler gibi. Bir yere kapılandılar mı kovsan gitmezler. KRESSİDA Yüreğim cesurca çarpabilir artık. Prens Troilos, bilesiniz ki aylardır sizin sevginizden gözüme uyku girmiyor.

TROİLOS Peki neden güzel Kressida'yı elde etmek bu kadar zor oldu? KRESSİDA Zor değildi, zor gibi göründü. Ama sevgili Prensim, ilk karşılaştığımızda... Bağışlayın... Sussam

58

daha iyi olur. Çünkü içimden geçenleri söylersem bana zulmetmeye kalkışabilirsiniz. Şimdi sizi seviyorum, ama şu ana kadar sevgime gem vurmayı becerebilmiştim. Hayır, bu da yalan... Düşüncelerim annelerinin sözünü dinlemeyen yaramaz çocuklar gibiydi. Ne kadar aptal olduğumuzu görüyor musunuz? Çenem düştü iş-

te. Sırlarımızı ortaya serersek insanlar bize nasıl güvensin ki? Sizi çok sevdim ama sevmiyormuş gibi yaptım.

Ama inanın bana erkek olmadığım, karşımdakine açıl-

ma hakkına sahip olmadığım için çok hayıflandım... Tatlım, söyletme beni. Coşup sonradan pişman olacağım laflar ettirme bana. Hem bak, gördün mü sen susuyorsun. Kurnazca benim gizli düşüncelerimi itiraf ettiriyorsun. Sustur beni...

TROİLOS

Madem ki istiyorsun...

PANDAROS Müthiş. KRESSİDA © Yalvarırım bağışlayın beni. Derdim sizden öpücük

dilenmek

değildi, Çok utandım.

Ah

Tanrılar!

Ne yaptım ben? Bu seferlik bırakın gideyim Prensim. TROİLOS Gideyim mi dedin canım Kressida? PANDAROS Gitmek mi? Ama eğer burada sabahlamazsan. KRESSİDA Yalvarırım bu kadarıyla yetinin.

TROİLOS Kızdınız mı yoksa? KRESSİDA Ben kendime kızdım.

TROİLOS

Kendinden kaçamazsın ki...

KRESSİDA Hiç değilse denememe izin verin. Ne kadar gitsem de kalıyorum sizinle. Bu yüzden de kendime hainlik ediyorum ve sizin gözünüzde aptal durumuna düşüyorum. Rica ederim beni tutmayın da gideyim. Ağzımdan çıkanı kulağım duymuyor artık. TROİLOS Ağzından çıkanı kulağı duymayan, bu kadar aklı başında laflar edebilir mi? KRESSİDA

Belki de, Prensim, bu kadar ileri gitmem sizin

aklınızı çelmek içindi, olamaz mı? Ama siz ya çok akıl-

lısınız ya da beni hiç sevmiyorsunuz. Çünkü hem akıl-

59

lı hem de âşık olmak insan gücünün sınırlarını aşar. Bu

olsa olsa Tanrısal bir güçtür.

TROİLOS

Keşke aşkın ateşini her daim alevli tutabilen bir

kadın olsa ve o kadın da sen olsan. Aşk yemini, kanın

yenilendiğinden daha hızlı yenilenen ruhuyla dış gü-

zelliğin önüne geçsin. Keşke dürüst ve vefalı aşkıma aynı temizlik ve saflıkta bir sevgiyle karşılık bulabileceğime inansam. İşte o aşk ayaklarımı yerden keserdi. Ama ne mümkün! Ben olabildiğince doğru olsam da, doğruluğun bebekliği kadar saf bir insanım. KRESSİDA Doğruluk konusunda savaşacağız anlaşılan.

TROİLOS

Ne soylu bir yarış olur bu. Hangisi daha doğru

diye doğru doğruyla savaşacak. İstikbalin gerçek âşıkları sevgilerini Troilos'un sevgisiyle mukayese edecek. Yeminler,

mecazlar,

metaforlar,

parlak

laflar bitip de

yenilerini uyduramadıklarında beni anacaklar. Sevgilerinin demir gibi sağlam olduğu, sevgililerine ayın dünyaya, günün güneşe, kaplumbağanın eşine, yakın olduklarını anlatacak yeni bir laf bulamadıkları zaman doğruluğu gerçek özünü kavrayıp “Troilos kadar doğru” deyip şiirlerini bunu söyleyerek yüceltecekler. KRESSİDA Mukaddes bir söz sayacağım bunu. Ben de eğer sözümden zerre kadar saparsam, zaman kendinden geçip aklını da yitirse, Truva'nın surlarını seller de alsa, kentler yok olup devletler bir tek iz bırakmadan tarihten silinse de sevgilisine verdiği sözden cayan bütün kızlar ayıplasınlar benim dönekliğimi... “Hava gibi, su gibi, rüzgâr gibi, kum gibi, kuzuya pusu kuran tilki gibi, buzağıyı boğazlayan kurt gibi, kocasının oğlunu döven üvey anne gibi hain!” desinler ve hainliğin yüreğini dağlamak için haykırsınlar: “Kressida gibi hain!” PANDAROS Bu kadar pazarlık yeter, artık mührü vurun yahu. Şahidiniz de benim. İşte senin elin ve işte bu da yeğenimin eli. Birbirinizi aldatmaya kalkarsanız da aranızı bulan zavallı bendenizin adı da çöpçatanların

60

hepsine verilsin ve hepsi Pandaros adıyla anılsın. Aldatan tüm erkeklere Troilos, kocasını boynuzlayan kadınlara

Kressida,

pezevenklere

de

Pandaros

desinler.

Amin deyin.

TROİLOS Amin. KRESSİDA - Amin.

PANDAROS Amin. Şimdi sizin için ayarladığım odaya gidin. Odadaki yatağın canını çıkarın ki yarın bir gün üstünde yaptıklarınızı ona buna anlatamasın. Hadi gidin. Aşk Tanrısı işini bilmeyen bütün bakirelere bir oda, bir

yatak ve bir de ona bunları temin edecek bir Pandaros nasip eylesin. (Çıkarlar.) SAHNELLL Yunan Karargâhı. Akhilleus'un çadırının önü. Agamemnon,

Odüsseus, Diomedes, Nestor, Aias, Menelaos

ve Kalkhas girer. KALKHAS Prenslerim, size yaptığım hizmetlerin karşılığını isteme vaktinin geldiğine inanıyorum. Bildiğiniz gibi öngörülerime uyup neyim var neyim yoksa hepsini geride bırakıp Truva'dan ayrıldım. Rahatımı bozup tehlikeli bir maceraya atılmaktan çekinmedim ve adım da haine çıktı. Tecrübem, tanıdıklarım ve konumumun

getirdiği bütün alışkanlıklarımdan ayrılıp buraya geldim ve sizin hizmetinize girdim. Yani dünyaya yeni gelmiş, kimseyi tanımayan bir garibana dönüştüm. Bana pek çok vaatte bulunmuş, istediğim her şeyi yapacağınızı söylemiştiniz, işte şimdi buna binaen sizden bir ricam olacak. AGAMEMNON

Söyle, bizden talebin ne Truvalı?

KALKHAS Antenor adında bir Truvalı tutsak var elinizde. Dün ele geçirildi. Truva'da ona çok değer verirler. Pek çok değerli tutsakla benim Kressida'mı takas etmeyi teklif ettiniz, bunun için size müteşekkirim. Ama yazık

6l

ki Truva bu istekleri kabul etmedi. Ama bu Antenor onlar için gerçekten çok değerlidir, o olmadan pek çok iş

sekteye uğrar. Onun hizmetinden mahrum kalmamak için Priamus'un oğullarından birini bile bize verirlerse şaşmam... Yani kızıma karşılık onu teklif edersek bunu

kabul edeceklerine eminim. Bana bu iyiliği yapar da kızıma kavuşmamı sağlarsanız sizin için yaptığım bütün hizmetlerin, sizin için çektiğim zahmetin karşılığını almış olurum.

AGAMEMNON Diomedes, Antenor'u götür, Kressida'yı bize getir. Kalkhas'ın dileği yerine getirilsin. Sevgili Diomedes, bu takas için ne gerekiyorsa hemen yap... Ayrıca bize Hektor'dan da haber getir, öğren bakalım, yarın meydanda olacak mıymış? Aias hazır durumda. DİOMEDES Emredersiniz. Bu benim için onurlu bir görev olacak. (Diomedes'le Kalkhas çıkar... Akhilleus ile Patroklos gi rip kendi çadırlarının önünde dururlar.) ODÜSSEUS Akhilleus çadırının önünde duruyor. Komutanlarımız yanından onu tanımıyormuş, unutmuş gibi

geçsin. Prensler de umursamaz, önemsemezmiş gibi baksın yüzüne. Son olarak da ben geleceğim. Tutup bana “Ne oluyor, nedir bu soğukluk?” diye soracak olursa da ilaç gibi bir cevap vereceğim ona. Akhilleus'un içmeye can atacağı, belki de derdine derman olacak bir ilaç. Onun derdi kibri ve bunun dermanı da ancak kib-

rin aynasına bakmakla bulabilir. Önünde diz çöken insanları görmek onu iyiden iyiye şımarttı. Buna artık bir son vermek gerek. AGAMEMNON Dediklerini harfiyen yerine getireceğiz. Ona ya selam vermeyin ya da kölenizmiş gibi selamlayın. Bu onu tamamen çileden çıkarır... İlk ben gidiyorum. AKHILLEUS Komutan benimle konuşmaya geliyor. Biliyorsunuz, Truvalılara karşı savaşmamaya karar verdim.

62

AGAMEMNON Akhilleus bir şey mi dedi? Bizden bir dileği mi varmış? i NESTOR Komutandan bir dileğiniz mi var? AKHILLEUS Hayır. NESTOR

Yokmuş efendim.

AGAMEMNON

AKHILLEUS

MENELAUS AKHILLEUS

AİAS

İyi öyleyse. (Agamemnon ile Nestor çıkar.)

İyi günler, iyi günler.

Nasılsınız? İyi misiniz? (Çıkar.) Bu boynuzlunun benimle ne derdi var?

Merhaba Patroklos!

AKHILLEUS Günaydın Alias. AİAS Ha? AKHILLEUS Günaydın dedim. AİAS Öyle mi? Yarınki gün de aydın olsun o zaman. (Çıkar)

AKHILLEUS

Ne yapıyor bu herifler yahu! Benim kim ol-

duğumu bilmiyorlar mı? PATROKLOS Neredeyse tanımazdan geldiler diyeceğim. Ne oldu bunlara, bir zamanlar bir mabede girer gibi, iki büklüm eğilip gülümseyerek gelirlerdi senin yanına. AKHILLEUS Ne oldu da zavallı muamelesi yapıyorlar bana? Büyüklerin felekle arası bozuldu mu insanlarla da arası bozulur. Düşmenin acısını düşenin gözünde gördüğümüz gibi onu seyredenlerin gözlerinde de görürüz. İnsanlar kelebeklere benzer, rengâhenk kanatları ancak yaz mevsiminde görülür, çünkü insana sırf insan diye saygı duyulmaz. Bir şekilde edindikleri makamlarına, mevkilerine, servetlerine, üstüne başına bakılarak

saygı duyulur. Öyle olunca da bunlardan birini yitirdiklerinde üstüne bastıkları zemin birden kayganlaşıverir. Bu kaygan zeminde yanında duranların da ayakları kayıp birlikte düşerler yere ve geberip giderler. Ama ben bu durumda değilim. Felekle aram iyi. Sahip olduğum her şey benim hâlâ. Varsın bu herifler de bana böyle davransın, büyük bir kayıp sayılmaz. Belli ki bende eski saygılarını göstermekten vazgeçecekleri bir şeyler se-

63

zinlediler. İşte, Odüsseus kitap okuyarak buraya geliyor, önüne çıkıp konuşmalı onunla... Ne haber Odüsseus?

ODÜSSEUS

İyidir Thetis'in oğlu.

ODÜSSEUS

Garip bir kitap... Bak ne diyor: “Bir insan ne

AKHILLEUS

Ne okuyorsun?

kadar değerli olursa olsun, kendini başkasının gözünden görmedikçe öğünebileceği bir şey yoktur. İnsanın

değerini başkaları takdir etmedikçe o değerler sahibini

yüceltmez.” AKHILLEUS Bunun neresi garip Odüsseus? Güzel olan kendi güzelliğini kendi gözüyle göremez zaten. Güzel olanın güzelliğini başkalarının gözleri görür ancak. Duyuların en hassası olmasına rağmen görmek için gözden uzakta durmak gerekir. Göz bir tek kendini göremez çünkü. Gözün karşısına bir göz çıktı mı kendi üslupla-

rınca selamlarlar birbirlerini. Yani göz karşısındakini görür ama kendini göremez. Bunda garip bir şey yok. ODÜSSEUS

Yazılanlar sıradan, hep söylenen sözler, ama

yazarın vardığı sonuç çok sıra dışı. Adam yazdıklarıyla, değerler ne kadar sahici, ne kadar önemli olursa ol-

sun başkalarıyla paylaşılmadığı sürece sahibine de ait olamayacağını ispat etmiş. Öyle ya insan ürettiği değeri kendine saklayıp dünyadaki bütün insanlarla paylaşıp onların takdirini kazanmazsa değer yaratmanın ne anlamı olabilir ki... İnsanların övgüsü pırıl pırıl çelik bir kapı gibi ışığı yansıtır ve ışığı üreteni de aydınlatır. Yani üretilen değer başka bir zeminde parlamadıkça gerçek değeri ortaya çıkmaz. Bunca derin düşünceler içinde ne alakaysa Aias geldi aklıma... Ne idüğü belirsiz Aias. Hödüğün biri. Taşıdığı yükün değerinden habersiz bir eşek. Tabiat bize ne oyunlar oynuyor değil mi? Öyle şeyler yaratıyor ki hepimiz şaşıyoruz. İşe yarar nicelerini hiç umursamayız, gözbebeği muamelesi yaptığımız bir sürüsü de hiçbir işe yaramaz. Bir bakmışız ki yarın feleğin bir oyunuyla şana şerefe boğul-

64

muş... Yüce Tanrılar! Bazıları küçücük gücüyle ne işler yapar, bazıları da kolayca yapacağı şeyi yapmaya üşenir. Kimi yırtınır feleğin gözüne girmek için, kimi de maskaralık yapıp beyinsizlerin gözdesi olur... Biri gururuyla aç kalırken öteki onursuzca tıkınır durur. O Yunanlı Prensleri görmen gerek... Daha hiçbir şey yapmadan Aias'a alkış tutup sırtını sıvazlıyorlar. Sanırsın ki bir vuruşta Hektor'u yere sermiş, göğsüne ayağını basmış da Büyük Truva çığlık çığlığa ağlıyor. AKHILLEUS İnanırım... Yanımdan dilencileri aşağılayan cimrilerin kibriyle geçtiler. Yüzüme bakıp bir kelime söylemeye bile tenezzül etmediler. Yaptıklarımı unutacak kadar nankörlermiş.

ODÜSSEUS Asıl dilenci zamandır. İnsanların önüne mendili açar ve dilenir. Topladığını da nankörlük denen o azgın canavarın keyfi için harcar. Sadaka diye mendile atılanlar da geçmişte yapılan büyük işlerdir. Yapılmalarıyla yutulmaları bir olur, yutulmakla da kalmaz anında unutuluverirler. Onun için de durmadan bir şeyler

yapacaksın ki yıldızın hep parlak kalsın. Yapılmış yapılmıştır ve modası hızla geçip duvara asılıp unutulan, herkesin dalga geçtiği paslı zırhlara döner. Yolundan şaşma ve yürü, şanın şöhretin yolu ancak bir kişinin

yürümesine izin verecek kadar dardır. Sen yürümezsen sana haset eden nicesi dünden razıdır yola çıkmaya. Seni geçmelerine ya da yolunda yürümelerine izin verirsen kudurmuş dalgalar gibi üstüne saldırır seni kaldırıma itiverirler. Yollarının üzerine çıkarsan da ayağı sürçmüş safkan bir at da olsan sütçü beygirlerinin nallarının altında kalıp ezilirsin. Hafıza öyle bir şeydir ki senin dün yaptığının ışığı senin yaptığının yarısını ya-

panın yanında soluk kalır. Zaman moda düşkünüdür, gidene yalapşap güle güle der, geleni omzunun üstün-

de taşır. Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir... Eskiden şu-

nu yapmıştım, bunu yapmıştım diye övgü beklemek

65

enayilik olur. Güzellik, zekâ, erdem,

soyluluk, bilek

gücü, hizmet, sadakat, dostluk, iyilik, yüce gönül falan

kıskanç ve kendini beğenmiş zamanın maskarasıdır.

Zaman her şeyi aşındırır, yani herkes üzerine altın yaldız sürülmüş bir hurdaya hayran olur da üzeri tozlanmış altına yan gözle bile bakmaz. Bugün bakan göz bugün olandan başkasını görmez. Yani bugüne bakan gözlerin yıldızı parlayan Aias'a tapmalarına şaşma. Göz hareket halinde olana bakar, durana değil. Bakan gözler seni görüyordu ve eğer kendini çadırına gömmekten vazgeçer de ortalığa çıkıp bir şeyler yaparsan yine seni görür. Öyle ya nice şanlı zafer kazanan, Savaş Tanrısı Mars'ı imrendirecek savaşlar kazanan bir kah-

ramanı kimse göz ardı edemez. AKHILLEUS Çadırıma kapanmamın güçlü sebepleri var ama. ODÜSSEUS

Çadırından çıkman için daha güçlü sebepler

olduğu da ortada. Priamus'un kızlarından birine âşık olduğunu bilmeyen yok.

AKHILLEUS

Ne? Öyle mi gerçekten?

ODÜSSEUS Niye şaştın ki? Dikkatli bir devlet ihtiyatlıdır. Servet Tanrısı'nın kasasındaki her meteliğin hesabı devletten sorulur. Devlet dipsiz denizlerin dibinde ne oldugunu bilir. İnsanların henüz akıllarına gelmemiş düşüncelerini bile bilir devlet. Devletin öyle gizemli bir gücü vardır ki akıl sır ermez. Onu ifade edecek kelime, yaza-

cak kalem bulunamaz... Truva ile senin arandaki alış-

verişi senin kadar biz de biliyoruz. Marifet sevgilin Polyxena'yı değil, abisi Hektor'u sırtüstü yere sermektir. Hem

düşünsene, oğlun Pirrhus senin bu durumuna

ne kadar çok üzülecek. Olup bitenler, adalarımızda bo-

ru sesleri eşliğinde ilan edildiğinde bütün Yunan kızları güle oynaya şarkılar söyleyip seninle alay edecekler. “Akhilleus fethetti gönlünü Hektor'un kız kardeşinin / Yiğit Aias'ımız gezerken üstünde Hektor'un leşinin.”

66 Akhilleus, seni çok severim, sonra demedi deme. Senin

kırman gereken buzun üzerinde sersemin biri kayıyor. (Çıkar.)

PATROKLOS

Akhilleus, ben de aynı fikirdeyim. Erkekler

gibi hareket edip küstahlaşan bir kadınla, iş başa düş-

tüğünde kızlar gibi kırıtan adam aynı şeydir. Kabahatli benmişim. Sözde savaşacak kadar yürekli değilmişim. Sen de beni çok sevdiğin için savaşa yanaşmıyor-

muşsun... Uyan artık, Aşk Tanrısı'nın boğazına sarılıp seni esir ettiği yeter. Islak bir arslan gibi silkin de üstüne musallat olan aşk bir çiğ damlası gibi uçup gitsin havaya. AKHILLEUS

Aias Hektor'la kapışacakmış ha?

PATROKLOS Evet, böylece de tepeden tırnağa onurla kaplanacak. AKHILLEUS İtibarımı iki paralık etmeye çabalıyorlar. Şanım şerefim büyük yara aldı.

PATROKLOS

Öyle mi? Sen de akıllı ol o zaman. İnsanın

kendinde açtığı yara kolay kolay kapanmaz. Yapman gerekeni yapmazsan büyük bir tehlikenin içinde bulursun kendini. Ve tehlike sıtma gibi içimize işleyip güneşin altında karartır benliğimizi. AKHILLEUS Git bana Thersites'i çağır. Geri zekâlıyı Aias'a gönderiyim de çatışmadan sonra Truva Prensleri'ni buraya davet etsin. Hepsi silahlarını bırakıp buraya gelsinler. Biliyor musun,

içimde kadınların aş ermesine

benzer bir istek var. Şu büyük Hektor'la gündelik hayatın içinde, silahsız olarak buluşmak, onunla yüz yüze sohbet etmek istiyorum... (Thersites girer.) Thersites'i çağırmana gerek kalmadı. THERSITES Olağan üstü. AKHILLEUS

Neymiş o?

THERSITES Aias meydanda bir aşağı bir yukarı dolanıp kendini arıyor. AKHILLEUS Nasıl yani?

67

THERSITES Yarın Hektor'la kapışacak ya, yiyeceği dayağın sonsuz sınırsız gururuna kapılmış kendi kendine konuşuyor, ama ağzından çıkanı kendi kulağı duymuyor. Çünkü konuşuyor ama bir şey söylemiyor. AKHILLEUS Neler zırvalıyor bakalım? THERSITES Tavus kuşu gibi kabara kabara bir aşağı bir yukarı yürüyor, sonra duruyor. Hesaplarını karıştırmış

ne yapacağını bilmez bir hancı gibi bir şeyler geveliyor... Sonra dudağını ısırıp hinoğlu hin bir politikacı

edasıyla sanki “Ne akıllar var bu kafanın içinde, bir dı-

şarı çıksa görürsünüz.” diyecekmiş gibi kasılıyor. Gerçi aklı var olmasına da, onun aklı buzun altındaki çak-

mak taşı gibi. Şöyle bir sertçe vurmadan kıvılcım çıkaramıyor... Esasen bence meseleyi çözmüş. Dalaşmada

Hektor onu tepelemezse o kendini tepeleyecek besbelli. Beni bile tanımadı biliyor musunuz? “Günaydın” dedim, “Teşekkür ederim Agamemnon.” diye cevap verdi. Beni başkomutan sandı, iyi mi? Karaya vurmuş balık misali, ağzı var dili yok bir canavar. Kendini beğenmişlik deri yelek gibidir, iki yüzünü de giyebilirsin. AKHILLEUS Benim elçim olarak ona gitmeni istiyorum Thersites. THERSITES Elçi mi? Ben mi? Kimseyle konuşmuyor ki? Hiçbir soruya cevap vermiyor. Dilini söküp koluna takmış adeta. Size taklidini yapayım mı? İster misiniz? Hadi Petroklos, bana bir şeyler sor ben de Aias gibi cevap vereyim. AKHILLEUS

Hadi

Patroklos, ona de ki: “Akhilleus Yiğit

Aias'ın önünde saygıyla eğilerek rica ediyor: lütfen yüce kahraman Hektor'u silahsız olarak benim çadırıma davet etmek lutfunu benden esirgemesin. Yücelerden de yüce, altı, yedi kat onurlarla mücehhez, dularının başkomutanı,

vesaire

Yunan

Agamemnon'dan

nun için gerekli izinleri alınsın.” Hadi bakalım.

PATROKLOS

Tanrılar Aias'ı korusun.

orbu-

68

THERSITES Hım! PATROKLOS Burada değerli Akhilleus'un elçisi olarak bulunuyorum! THERSITES Ha! PATROKLOS

Hektor'un silahsız olarak kendi çadırına da-

vet etmek lutfunu ondan esirgememesini rica ediyor. THERSITES Hım! PATROKLOS Ve bunun için gerekli izni Agamemnon'dan almanızı. THERSITES Agamemnon! PATROKLOS Evet. THERSITES Ha! PATROKLOS E, ne diyorsunuz? THERSITES Bütün kalbimle Tanrılara emanet olmanızı temenni ederim. PATROKLOS Cevabınız nedir efendim? THERSITES Yarın hava iyi olursa saat onbirde şu tarafta ya da öteki tarafta mutlaka kafayı yiyeceğim. PATROKLOS Cevabınız nedir efendim? THERSITES Uğurlar olsun. AKHILLEUS Gerçekten böyle konuşmuyor, değil mi? THERSITES Fazlası var eksiği yok. Hektor beynini dağıttıktan sonra nasıl konuşur bilinmez tabii. Belki de ta-

mamen dilini yutar ve susar. Apollon da pazularını tel diye kemanına takar. AKHILLEUS Galiba ona bir mektup götürsen daha iyi. THERSITES Mektubu atına teslim ederim, çünkü atının kafasından onunkinden daha çok akıl vardır. AKHILLEUS Kafam karıştı. Çamurlu bir su birikintisi gi-

bi, dibini göremiyorum.

(Akhilleus ile Patroklos çıkar.)

THERSITES Aklının su birikintisi durulsa da eşeğim suyunu içse. Bu kadar cahil bir yiğit olacağıma bir koyunun postunda kene olmayı tercih ederim. (Çıkar.)

69

PERDE IV SAHNEL. Truva. Bir sokak. Bir taraftan Aeneas ve elinde meşale olan bir Hizmetkâr, öteki taraftan da Paris, Deifobos, Antenor,

Diomedes

ve

elinde meşale olan diğerleri girer. PARİS Hey, kim var orada?

DEİFOBOS

Prens Aeneas.

AENEAS Prens, siz misiniz? Ne yalan söyleyeyim yatakta kalmak için sizinki kadar güzel bir gerekçem olsaydı, Tanrıların emri olmadan asla o yataktan kalkmazdım.

DİOMEDES

Al benden de o kadar. Günaydın Prens Aene-

as... PARİS Yiğit Yunanlı Aeneas, uzat elini. Bütün hafta boyunca hergün nasıl Diomedes'e musallat olduğunu anlatmıştın bize.

AENEAS Yiğit Efendim, karşılıklı savaşmadığımız sürece sağlığınıza duacıyım. Ama savaş alanında karşılaşırsak gözümü budaktan sakınmadan karşınıza dikilirim. DİOMEDES Her iki durumu da saygıyla karşılıyorum. Şu anda kanımız savaş ateşiyle kaynamadığına göre ben de sizin sağlığınıza duacıyım. Ama bilesiniz ki karşılıklı savaşma imkânı bulursak bütün gücümle, bütün zekâmla ve bütün kurnazlığımla sizi tuzağa düşürmekten başka bir şey düşünmeyeceğim.

AENEAS Avlamaya niyetlendiğiniz arslanın sırtını değil, hep yüzünü göreceksiniz. İnsanca bir nezaketle selamlıyorum sizi. Truva'ya hoş geldiniz. Tanrılar şahidim olsun ki hiç kimse canını almak istediği bir insanı benim sizi sevdiğim kadar sevemez.

DİOMEDES

Aynı fikirdeyiz yani... Ölümü benim kılıcım-

dan tatmayacaksanız bin yıl yaşamanızı temenni ede-

70

rim. Ama eğer sizin canınızı alma onuru benim kılıcımın olacaksa yarından tezi yok paramparça olmanızı dilerim. AENEAS Birbirimize çok iyi tanıyoruz. DİOMEDES Birbirimizin kötülüğünü istediğimizi bilecek kadar. PARİS Hem tatlı hem ekşi bir selamlaşma oldu bu... Düş-

manlar arasındaki sevginin bu kadar soyluca ifade edilmesi pek hoş. Ee, söyleyin bakalım prens sabahın köründe burada ne işiniz var?

AENEAS

Kralın çağırdığını söylediler, ama nedenini bil-

miyorum.

PARİS Sebebini size ben söyleyeceğim. Bu Yunanlıyı Kalkhas'ın evine götüreceksiniz. Serbest bırakılan Antenor'un yerine güzel Kressida'yı ona teslim edeceksiniz. İsterseniz beraber gidelim, isterseniz siz önden gidin. Sanıyorum, daha doğrusu biliyorum ki kardeşim Troilos dün geceyi orada geçirdi. Onu uyandırıp bizim geleceğimizi ve gelme sebebimizi söyleyin. Korkarım bizi çok iyi karşılamayacak. AENEAS Hiç şüphem yok. Troilos bütün Truva'yı Yunanistan'a gönderir ama Kressida'nın Truva'dan gitmesi-

ne rıza göstermez. PARİS Yapılabilecek bir şey yok. Yaşadıklarımız bizi bunu yapmaya mecbur ediyor. Buyrun Prens'im, biz de peşinizden geleceğiz. AENEAS Hepinize iyi günler... (Hizmetkârıyla birlikte çıkar.) PARİS Eee, söyle bakalım soylu Diomedes, dostluğumuzun hatırına doğru söyle ama... Sence güzel Helen'i ben mi hak ediyorum yoksa Menelaos mu? DİOMEDES İkiniz de... Menelaos hak ediyor, çünkü onca olup bitene, şerefinin kepaze edilmesine, bunca

acıya

tahammül edip hâlâ onu istiyor. Sen de hak ediyorsun, çünkü ne kadar onursuzca davranırsa davransın dost-

TI

larını, servetini hiçe sayıp onun koynunda uyuyorsun... O boynuzlu zibidi havası kaçıp ekşimiş şaraptan bir yudum daha içmek için ağlayıp sızlanırken sen de çocuklarının bir kahbenin rahminde büyümesine ses çıkarmıyorsun. İkinizde bir kahbenin eteğinde sallanan, aynı haltın soyusunuz yani... PARİS Hemşehrin olan kadını yerin dibine soktun ama. DİOMEDES Canı cehenneme öyle hemşehrinin. Aç kulağını da iyi dinle beni... O şırfıntının damarlarında dolaşan her bir damla pis kan uğruna bir Yunanlı canından oldu. Lanet olası leş vücudundaki her bir dirhem et için

Truvalı bir çocuk yetim kaldı... Konuşmayı becerebildiği günden beri söylediği doğru sözleri alt alta yazsan onun uğruna ölen Truvalıların ve Yunanlıların listesinin birkaç satırı bile etmez.

PARİS Sevgili Diomedes, üçkâğıtçı tüccarlar gibi bana tezgâh kuruyorsun. Almak istediğin malı kötüleyip fiyatını düşürmeye çalışıyorsun. Ama pek söylemesek de elimizdeki malın değerini iyi bildiğimizden şüphen olmasın. Bizde âdet böyledir, sadece satmak istediğimiz malı överiz... (Çıkarlar.) SAHNELI. Pandaros'un evinin avlusu.

Troilos ile Kressida girer.

TROİLOS Bebeğim kendini yorma, sabah ayazı var. KRESSİDA Öyleyse sevgili efendim dayımı çağırayım da

kapıları açsın. TROİLOS Rahat bırak adamı. Hadi hemen yatağa... Uyku, güzel gözlerini yumdursun sana, kollarına alsın ve bebekler gibi huzur içinde uyu.

KRESSİDA O zaman iyi günler sana... TROİLOS Yalvarırım yat. KRESSİDA

Benden bıktın, değil mi?

72

TROİLOS Ah Kressida! Tarla kuşu ötüp de gürültü etmeseydi keşke. Gün doğmasaydı... Mutluluğumuzu gizleyen gece hiç bitmeseydi... Öyle olsa senden hiç ayrılmazdım... KRESSİDA Göz açıp kapayıncaya kadar bitti gecemiz. TROİLOS Lanet olası gece! Kötülerle birlikteyken vicdan azabı gibi çöker üzerimize ve bitmek bilmez. Ama aş-

kın yorganıyken kanatlanıp uçuverir birden. Bak, üşüteceksin ve sonra da bana laf edeceksin.

KRESSİDA

Yalvarırım gitme, kal. Ama erkek dediğin kuş

misali, uçar gider. Ah sersem Kressida ah! Keşke sana

teslim olacağıma kaçsaymışım senden. Öyle olsa gitmeye kalkışmazdın! Duydun mu? Biri geliyor. PANDAROS (Dışarıdan) Ne oluyor? Neden bütün kapılar açık böyle?

TROİLOS

KRESSİDA

Dayınmış.

Vebaya tutulduk desene... Şimdi gelip bizimle

kafa bulacak, ne yapalım, başa gelen çekilir.

(Pandaros girer.)

PANDAROS

Ne oldu? Ne oldu? Bekâret mekaret işlerin-

den ne haber? Yeğenim Kressida nerede? KRESSİDA Cehenneme kadar yolun var dayı! Ne dalga geçiyorsun... Utanmaza bak, beni bu işi yapayım diye buraya getiriyorsun ondan sonra da dalga geçiyorsun... PANDAROS Hangi işten söz ediyorsun sen! Söyle bakalım neymiş o iş. Seni buraya ne yapayım diye getirmişim, söyle.

KRESSİDA Gelsene, gelsene buraya pis herif! Sen adam olmayacaksın. Kimsenin iyi olması da umurunda değil... PANDAROS Ha! Ha! Zavallı seni... Aptal şey. Belli ki bütün gece uyumamışsın. Uyutmadı mı bu zibidi seni...

Öcüler yesin onu...

KRESSİDA Demedim miydi? Beynin patlasın e mi? (Kapı vurulur.) O da kim? Canım dayıcığım gidip bir bakar

73

mısın? Prensim, siz de yine benim odama gelin. Ne öyle hınzır hınzır gülümsüyorsunuz? Sanki başka bir amacım varmış gibi... TROİLOS Ha, ha! KRESSİDA Hadi oradan, sizin aklınıza gelen benim aklımın ucundan bile geçmedi... (Kapı vurulur.) Gelenler ısrarcı belli ki... Yalvarırım içeri gelin, Truva'nın yarısını verseler de sizi burada görmelerini istemem. (Troilos ile Kressida çıkar.)

PANDAROS Kim o! Derdin ne! Kıracak mısın kapıyı? Ne oluyor yahu?

(Aeneas girer.)

AENEAS Günaydın efendim, günaydın. PANDAROS Sen de kimsin? Ah Prens Aeneas! Sizi tanıyamadım, iyi mi? Sabah sabah, hayırdır?

AENEAS

Prens Troilos burada değil mi?

PANDAROS

Burada mı? Ne işi var ki burada?

AENEAS Hadi, bırak yalan söylemeyi, burada olduğunu biliyorum ve onunla görüşmem gerek. PANDAROS Burada diyorsunuz yani... Benim haberim yok. Ben çok geç geldim de ondan. Hem burada ne arıyormuş ki? AENEAS

Ne

mi arıyormuş?

Hadi,

hadi, salağa yatayım

derken ona kötülük edeceksin ha. Tamam,

sen burada

olduğunu bilme ama hemen gidip çağır buraya gelsin. (Troilos girer.)

TROİLOS

Ne oluyor? Nedir mesele?

AENEAS

Prensim, korkarım

selamlaşmaya bile vaktimiz

yok. İşim çok acele. Kardeşiniz Paris, Deifobos ve Di-

omedes biraz ileride bizi bekliyor. Antenor'umuz da yanlarında. Onu bize geri verecekler. Ona karşılık Kressida'yı derhal Diomedes'e teslim etmemiz gerekiyor.

TROİLOS AENEAS

Karar böyle demek...

Priamus'la Truva devlet'inin kararı bu. Uygulan-

74

ması için de birazdan burada olacaklar.

TROİLOS

Başarılarım benimle alay ediyor. Gidip onlarla

görüşeyim o zaman. Prens Aeneas, bu görüşmemizi de

yok sayalım, en iyisi siz beni bulamamış olun. AENEAS Anlaştık. Anlaştık efendim. Merak etmeyin, sır tutmakta üstüme yoktur. (Troilos ile Aenens çıkar.) PANDAROS

Bu nasıl iş yahu? Tam kızı ele geçirmişken

kaybediyor. Şeytan çarpsın şu Antenor'u! Genç Prens çıldıracak şimdi. Lanet olsun Antenor'a! Keşke kırsa-

lardı boynunu. (Kressida girer.) KRESSİDA Ne oluyor? Mesele nedir? Kimmiş gelen? PANDAROS Ah, ah! KRESSİDA Ne diye ahlayıp vahlanıyorsun? Prens nerede? Gitmiş! Yalvarırım dayıcığım, ne olduğunu söyle bana. PANDAROS Ah, keşke yer yarılsa da içine girsem! KRESSİDA Tanrılar aşkına neler olduğunu söyler misiniz bana? PANDAROS

Yalvarırım içeri gir. Keşke hiç doğmasay-

dın... Onun ölümüne sebep olacağını tahmin etmeliydim... Zavallı çocuk... Antenor,

Tanrılar seni nasıl bi-

lirse öyle yapsın! KRESSİDA Dayıcığım, yalvarıyorum, bak diz çöküp yalvarıyorum, n'olur söyle bana olup biteni... PANDAROS

Gideceksin kızım buradan, gitmeye mecbur-

sun... Seninle Antenor'u takas edecekler. Babanın yanına gidip Troilos'u unutacaksın. Troilos öldü, Troilos bitti... Buna dayanamayacağına eminim. KRESSİDA Ey yüce Tanrılar! Gitmeyeceğim. PANDAROS Mecbursun. KRESSİDA Değilim dayıcığım, değilim... Babamı sildim ben. Annem

babam, bütün akrabalarımı sildim. Hiçbir

akraba, hiçbir kan bağı, hiçbir sevgi, hiçbir ruh bana canımın cananı Trolios'dan daha yakın değil artık. Siz yü-

75

ce Tanrılar, eğer Troilos'dan ayrılmayı kabul edersem bundan sonra hainlerin hepsi Kressida adıyla anılsın... Zaman, güç ve ölüm ellerinden geleni ardlarına koymasınlar. Ne olursa olsun aşkımın sarsılmaz temeli, dün-

yanın bütün yükünü taşıyan bir direk gibi dimdik ayakta olacak. İçeri gideyim de orayı ıslatsın gözyaşlarım.. PANDAROS Git kızım, git. KRESSİDA Sırma saçlarımı yolup, yanaklarımı tırmalayayım. Hıçkıra hıçkıra kartlaşsın bülbül gibi sesim ve parçalansın Troilos diye haykıran yüreğim! Truva'dayım ve Truva'da kalacağım! (Çıkarlar.) SAHNELLI. Pandaros'un evinin önü. Paris, Troilos, Aeneas,

Deifobos, Antenor ve Diomedes

girer. PARİS Harika bir sabah. Kressida'nın bu değerli Yunanlıya teslim edilmesinin vakti de geldi. Sevgili kardeşim Troilos sen de ona ne yapması gerektiğini söyle de vakit kaybetmeyelim. TROİLOS Siz içeri girin. Ben de gidip Kressida'yı getireyim. Onu teslim edeceğim elin bir sunak olduğunu düşünebilirsin. Ben de bu sunakta yüreğini kurban edecek bir rahibim. (Çıkar.) PARİS

Aşkın ne olduğunu ben de çok iyi bilirim. Keşke sa-

na acıdığım kadar yardımcı da olabilsem. Neyse, hadi, gelin içeri girelim. (Çıkarlar.) SAHNE

IV.

Pandaros'un evi.

Pandaros ile Kressida girer. PANDAROS

KRESSİDA

Sakin ol, sakin ol.

Ne diye sakin olacakmışım ki! İçim yanıyor.

76

İçimdeki acı aşkım kadar coşkunken nasıl olur da sakin

olabilirim. Aşkımın ateşini biraz soğutabilmeyi becersem belki acımı de soğutabilirdim. Aşkımın alevini soğutamadığıma göre yaşadığım acıyı da dindiremiyorum. PANDAROS

İşte, işte, işte geliyor. (Troilos girer.) Ak, çifte

kumrular! KRESSİDA

Ah, Troilos! Troilos! (Troilos'a sarılır.)

PANDAROS Buna yürek dayanmaz! İzin verin, ben de kucaklayayım sizi. Nasıl demişler, “Ah gönül!”... “Ah gönül, acılar içindeki gönül / söylenip durma / kılır, ol paramparça.” Karşısındaki cevap vermiş: “Tarifsiz acılar içindeyim / aşk bitti, söz bitti, daha ne diyeyim.” Doğru söze ne denir... Hiçbir şeyi fırlatıp atmayalım, günü gelir lazım olur. Bugün de lazım oldu işte. Ah benim canım kuzularım... TROİLOS

Kressida, seni tertemiz bir aşkla sevmeme öfke-

lendi Tanrılar. Sana olan sevgim, onlara tapanların ibadetinden daha coşkulu olduğu için kızdılar bana ve al-

dılar seni benim elimden. KRESSİDA PANDAROS

Tanrılar da kıskançlık eder mi? Evet, evet, evet. Görüyoruz işte!

KRESSİDA Yani gerçekten Truva'dan ayrılmam gerekiyor, öyle mi?

TROİLOS

KRESSİDA

Maalesef öyle.

Troilos'dan da ayrılıyorum o zaman!

TROİLOS Hem Truva'dan hem de Troilos”dan. KRESSİDA Olacak şey değil bu! TROİLOS

Olacak, hem de hemen. Kader doğru dürüst ve-

dalaşmamıza bile izin vermiyor, kabaca, çekiştire çekiş-

tire ayırıyor bizi. Soluğumuzu kesiyor, son bir öpüşmeye bile fırsat vermiyor. Sevgimizi anlatacağımız sözler boğazımızda düğümleniyor... Kavuşana kadar nice ah çektikten sonra ayrılırken zavallı, kısacak bir ah'ı bile çok görüyor bize kader. Acımasız zaman da aceleci bir

77

hırsız gibi çaldığı serveti ceplerine tıkıştırıyor. Gökteki yıldızlar kadar çok ayrılma şekli vardır her birinde başka başka sözler söylenir, her birinin kendine özgü

öpüşmesi vardır. Ama biz ayrılırken zaman bütün bunları zavallı bir dakikaya sığdırmaya mahküm ediyor bizi. Gözyaşının tuzuyla tadı kaçan bir tek öpücüğe bile yetip yetmeyeceği zavallı bir dakika. AENEAS

(Dışarıdan) Prens, Hanımefendi hazır mı?

TROİLOS

Dinle beni bebeğim, senin yüreğindeki sevda sı-

TROİLOS Duydun mu, seni çağırıyorlar. Tıpkı meleklerin ölecekleri çağırdıkları gibi... Biraz sabredin, geliyor! PANDAROS Gözyaşlarım kurudu belli ki. Yağmur gibi aksın da içimde kopan fırtınayı durdursa. Yoksa kalbim yerinden fırlayacak. (Çıkar.) KRESSİDA Yunanlılara gitmeye mecburum yani. TROİLOS Çaresiz. KRESSİDA Zavallı Kressida! Mutlu Yunanlıların arasında mutsuz bir kadın. Bir daha ne zaman görüşeceğiz? cak olduğu sürece... KRESSİDA Gerçek mi? Nasıl bir laf bu? Bu nasıl kötü bir düşünce?

TROİLOS Yapma, kırıcı olma. Ayrılmak üzereyken birbirimizi kırmayalım. “yüreğindeki savda” derken bunu senin sevgine inanmadığım için söylemedim. Ölürüm de senin yüreğindeki sevdadan şüphe duymam. Benim derdim kendi yeminimi anlatmaktı. Yani senin yüreğindeki sevda sıcak oldukça ben de seni bulurum.

KRESSİDA

Kim bilir ne büyük belalarla uğraşman gereke-

cek. Ama bil ki ne olursa olsun her zaman yüreğimdeki sevda sıcak kalacak.

TROİLOS Tehlike artık benim yoldaşım olacak... Sen şimdi al şu kolluğu.

KRESSİDA Sen de bu eldiveni. Ne zaman görüşeceğiz? TROİLOS Yunan nöbetçileri kafaya alır her gece gelirim sana. Sen yeter ki yüreğindeki sevdayı sıcak tut.

78

KRESSİDA Tanrılar! Yine mi aynı laf! TROİLOS Bak sana bir şey söyleyeceğim sevgilim. Yunanlı gençler nice değerlerle donatılmıştır. Sevgiyi iyi bilirler, tabiat onları övmüş de yaratmıştır. Pek çok sanatta ustadırlar ve bilgileri derindir. Karşımıza çıkacak in-

sanlar sahip oldukları değerleriyle aklımızı çelebilir. Bu yüzden de kıskançlık etmemi hoş gör. Kıskançlık kötü

bir şey biliyorum ama kıskanmadan da edemiyorum. KRESSİDA Tanrılar! Sen beni sevmiyorsun!

TROİLOS

Öldür beni ama bunu söyleme... Benim endi-

şem senin yüreğindeki sevdanın sıcaklığı değil, kendi eksiklerim. Ne şarkı söyleyebilirim, ne dans edebilirim ne de doğru dürüst iki lafı bir araya getirebilirim. Hâlbuki Yunanlılar bu meziyetleri çok kısa bir sürede edinebilen insanlar. Bu meziyetlerin içinde hiç konuşma-

dan çok şey söyleyebilen sinsi bir şeytan gizlidir ve insanı baş döndürücü bir hızla baştan çıkarabilir. Senin baştan çıkmanı istemiyorum, o kadar. KRESSİDA Sence ben baştan çıkar mıyım?

TROİLOS Asla! Ama yine de ihtiyatlı olmalı, çünkü kimi zaman istemediğimiz şeylerin girdabına düşüveririz. Zaaflarımızın kölesi olur irademizi kaybedip kendi kendimizin şeytanı olabiliriz. AENEAS

(Dışarıdan) Hadi ama artık Prens'im.

TROİLOS

PARİS

Hadi, gel öp beni de ayrılalım.

(Dışarıdan) Troilos! Kardeşim!

TROİLOS Sevgili kardeşim, sen buraya gel. Şu Yunanlıyla Aeneas'ı da yanına al. KRESSİDA Prensim, beni aldatmayacaksınız, değil mi? TROİLOS Kim ben mi? Benim hayatım boyunca işlediğim en büyük günah doğru olmaktır. Bir sürüsü küçücük özelliklerini abartıp basamakları ikişer üçer atlarken,

ben adımlarım ne kadar uzun ve hızlı da olsa zirveye tırmanmaktansa bir köşede durmayı tercih ederim. Pek çoğu bakır tacını yaldızla boyayıp altın diye yutturur

79

ama ben “Bakırsa bakır.” der hiç umursamam. Üzerime

giyeceğim şey doğruluk değilse çıplak kalırım daha iyi. Doğruluğumdan dürüstlüğümden şüphe duyma, doğru bildiğim yoldan zerrece şaşmam. tenor, Deiphobos

(Aeneas, Paris, An -

ve Diomedes girer.) Hoş

geldiniz Prens

Diomedes. İşte Antenor'la takas edilecek hanımefendi

burada. Size onu limana varınca teslim edeceğim. O zamana kadar da onun kim olduğunu anlatırım. Yalvarırım ona çok iyi davran ve unutma, eğer günün birinde senin kaderinle benim kılıcım bir araya gelirse Kressida'nın adını söyleyip insaf dilen. Priamus İlion'da ne kadar güvendeyse sen de o kadar güvende olacaksın. DİOMEDES Güzeller güzeli Hanımefendi, söyleyin Prens'e söylediği sözlere hiç ihtiyacınız yok. Gözünüzdeki ışıltı, güller açan yüzünüzün güzelliği sizi korumaya yeter. Bundan böyle Diomedes'in gözdesisiniz, Diomedes de sizin Hizmetkârınız. Yapmak için yap demenizi bekliyor olacağım. TROİLOS

Yunanlı! Bu tavrın hiç de mertçe değil. Onunla

ilgili söylediğin sözlerle beni hiçe sayıyorsun. Şunu aklından çıkarma Yunan Prensi, sen onun yüceliğini anlatacak kelimeler bulacak düzeyde değilsin. Onun hizmetkârı olacak kadar değerli de değilsin. Ona iyi davranacaksın ve bunu sırf ben öyle istiyorum diye yapacaksın. Eğer aklından bundan daha ötesi geçerse, Tanrılar şahidimdir muhafızın o hımbıl Akhilleus da olsa kafanı gövdenden ayırırım. DİOMEDES Hiddetlenmeyin Prens! Bırakın da mevkiim ve temsil eteğim insanlar adına keyfim nasıl istiyorsa öyle konuşayım. Sizden emir alacak değilim. Kressida'ya gerçekten değerli olduğu için değer veriyorum, siz buyurdunuz diye değil. Ruhum ve onurum adına sözlerinizi reddediyorum. TROİLOS Hadi, buyurun gidelim. Bak Diomedes, söyle-

80

medi deme, bu üst perdeden söylediğin sözler ve davranışların yüzünden başına gelmedik şey kalmayacak. Hanımefendi, uzatın elinizi bana, birlikte yürüyelim. Özel olarak konuşmamız gereken şeyler var. (Troilos, Kressida ve Diomedes çıkar. Boru sesleri duyulur.) PARİS Duyuyor musunuz, Hektor'un boruları. AENEAS Bütün sabahı boşuna geçirdik. Prens işimi ihmal ettiğimi düşünürse şaşmam,

çünkü meydana

ondan

önce geleceğimi söylemiştim. PARİS Troilos'un yüzünden. Hadi, hadi meydana gidip Hektor'la buluşalım.

DEİFOBOS

Elimizi çabuk tutsak iyi olur.

AENEAS Evet. Gerdeğe girecek bir damat gibi heyecanla Hektor'un ardına düşelim. Yalan dolan yok, Truva'nın şanı şerefi bugün onun tek başına göstereceği başarıya bağlı. (Çıkarlar.) SAHNE V. Yunan Karargâhı. Hazırlıklar tamamlanmış. Aias,

Agamemnon,

Akhilleus,

Patroklos,

Menelaos,

Odüsseus, Nestor ve diğerleri girer. AGAMEMNON Tam vaktinde ve geldin. Yenilenmiş bir cesaretle buradasın işte. Yüreklere korku salan yiğit Aias, hadi, üfle borunu, üfle ki düşmanların kulaklarında korku yaratsın, hava bile ürksün onun sesinden ve sü-

rükleyip getirsin karşı tarafın en yiğidini karşına. AİAS

Haydi, al şu bir kese bahşişi de üfür üfürebildiğin

kadar. Ciğerlerin de borunun bronzu da çatlasın gürültüden. Öyle üfle ki kuzey rüzgârı yanında meltem esintisi gibi kalsın. Gözlerin kan çanağına dönene kadar üfür, üfür ki çıksın karşıma Hektor! (Boru sesi.)

ODÜSSEUS

AKHILLEUS

Karşı tarafı boruları suskun.

Daha çok erken de ondan.

81

AGAMEMNON Şu gelenler Kalkhas'ın kızı Kressida'yla Diomedes değil mi? ODÜSSEUS Evet, Diomedes'i yürüyüşünden tanıdım. Parmaklarının ucunda seke seke yürür, sanki içindeki yiğit ruh onu kanatlandırıp uçuruyormuş gibi. (Diomedes'le Kressida girer.) AGAMEMNON Kressida bu mu?

DİOMEDES

Kesinlikle.

AGAMEMNON Bütün Yunanlılar adına size hoş geldiniz diyorum güzel hanımefendi. NESTOR Yunanlıların başkomutanı sizi öperek selamlasın. ODÜSSEUS Bu kadarı yetmez ama. Hanımefendiyi bütün Yunanlılar öperek selamlamalı. NESTOR

Hem de kesinlikle. Ben başlıyorum. Nestor için

bu kadarı yeterli. AKHILLEUS Dudaklarınıza musallat olan kışı yaza çevireyim güzel hanımefendi. Akhilleus hoş geldiniz diyor size.

MENELAUS Bir zamanlar ben de bir yanağa öpücükler kondururdum. PATROKLOS Artık yanak manak kalmadı ama. Paris geldi ve öpe öpe dudağından aldı o yanağı.

ODÜSSEUS

Öldüren öpücük! Öyle ya canımızı ortaya ko-

yup, kanımızla cilalayıp bunun boynuzlarını parlatıp duruyoruz. PATROKLOS Demin Menelaos'a vekâlet ederek öpmüştüm, şimdi bizzat kendi adıma, Patroklos adına öpece-

ğim sizi.

MENELAUS Doğru söze ne denir? PATROKLOS Onun yerine ya Paris öper ya da ben. MENELAUS Öpme hakkımı kendin kullanacağım... İzninizle Hanımefendi.

KRESSİDA

Öpmüş mü olacaksın, öpülmüş mü onu söyle.

PATROKLOS Hem öpeceğim, hem de öpüleceğim. KRESSİDA Ne yalan söyleyeyim senin öpmeni öpülmene

82

tercih ederim. Sıfıra sıfır elde var sıfır. MENELAUS Fazlası var eksiği yok. Siz bana bir verin ben size üç. KRESSİDA

Siz tek kişisiniz. Ya çift verin ya da hiçbir şey

vermeyin. MENELAUS Tek kişiyim demek. E, iyi de herkes tek değil mi zaten? KRESSİDA T-Ih, Paris tek değil. Siz teksiniz ama o sayenizde çift.

MENELAUS Kafamı bozuyorsun ama. KRESSİDA Yemin ederim ki öyle bir niyetim yok. ODÜSSEUS Onun kafasını bozamazsın zaten, boynuzları eline batar... Güzel hanımefendi ben de sizden bir öpücük dilenebilir miyim?

KRESSİDA Dilenebilirsin tabii ki. ODÜSSEUS Tek arzum bu. KRESSİDA Dilenin o zaman.

ODÜSSEUS Tanrıların aşkına Helen yine bakire olup Menelaos'un koynuna dönünce bir öpücük ver bana. KRESSİDA

Borcum borç. Şartlar olgunlaşınca alacağınızı

alırsınız. ODÜSSEUS Sözünü ettiğiniz şartların olgunlaşmasını beklersek ben anca havamı alırım.

DİOMEDES

Hanımefendi, lütfen benimle gelin. Sizi baba-

nıza götüreceğim. (Kressida ile Diomedes çıkar.)

NESTOR

ODÜSSEUS

Ne kadar hazır cevap bir kadın değil mi?

Yuh olsun! Gözü, dudağı, yanağı hatta ayak-

ları bile konuşuyor bu kadının. Her tarafından cilve fış-

kırıyor. Bunun gibiler durmadan konuşur, sen hiçbir şey yapmasan da sana yılışırlar. Zamparalar gözünden tanır bunun gibileri ve şıpın işi düşürürler kucaklarına. Kucaktan kucağa koşup şehvet oyununda hep başrol oynarlar. (Dışarıdan boru sesleri.) HERKES Truvalıların boruları.

83

AGAMEMNON

Geliyorlar işte.

(Zırhını kuşanmış Hektor ile Aeneas, Troilos ve diğer

Truvalılar maiyetiyle girer.) , AENEAS Bütün Yunanlı devlet adamlarını saygıyla selamlıyorum! Zafer kazanan ilan edilecek mi? Kahramanlarımız ölümüne mi dövüşecek yoksa bir ses ya da emirle birbirinden ayrılacak mı? Hektor bu soruya cevap vermenizi istiyor.

AGAMEMNON Hektor'un tercihi nedir? AENEAS Onun için fark etmiyor, arzu edilen neyse ona göre davranacak.

AKHILLEUS Hektor'a yakışan da budur. Ama kendine fazlaca güveniyor. Karşısına çıkacak yiğidi küçümseyip kibirleniyor. AENEAS Akhilleus değilseniz kim olduğunuzu söyler misiniz? Adınız ne? AKHILLEUS Akhilleus değilsem hiçbir şey değilim demektir. AENEAS Akhilleus'sun öyleyse. Değilsen de şu kadarını yaz aklına, Hektor güçlüdür güçlü olmasına ama alçak

natlanıp uçsa da kibri yerlerde sürünür. Onu tanısanız kibir sandığınız şeyin aslında nezaket olduğunu anlarsınız... Aijas yarı yarıya Hektor'un kanını taşıyor. Hektor onu seviyor ve bu sebeple de buraya gelirken gücünün yarısını evinde bıraktı. Yarısı Truvalı yarısı Yunan bu melez yiğidin karşısına, yarım yürek ve yarım bilekle Hektor'un yarısı çıkacak. AKHILLEUS Yani ölümüne bir savaş olmayacak bu, doğru mu anlamışım?

(Diomedes girer.) AGAMEMNON

Prens Diomedes,

git ve Aias'ın yanında

dur. Aeneas'la sen nasıl karar verirseniz kapışma da o şekilde yapılsın. Ölümüne ya da ara vererek. Yiğitler akraba olduğu için kapışmadan önce birbirlerine neza-

84 ket gösteriyorlar. (Aias ile Hektor kapışacakları yerde karşı karşıya gelirler.)

ODÜSSEUS

İşte karşı karşıya geldiler bile.

AGAMEMNON

Şu dertlenen Truvalı kim?

ODÜSSEUS Priamus'un en küçük oğlu. Gerçek bir yiğit. Henüz olgunlaşmadı ama yine de eşsiz benzersiz bir delikanlı. Sözünden döndüğü görülmemiştir. Az konuşur çok iş yapar. Kolay kolay celallenmez ama damarı-

na basıldı mı da onu tutmak mümkün değildir. Eli de yüreği de açıktır. Cömerttir, sözünü de sakınmaz. Ama bir işe ikna olmadıysa ne elini yorar ne de inanmadığı bir düşünceyi yüceltmek için çenesini. Hektor kadar belalıdır ve erkeklikte hiç de onun altında kalmaz.

Çünkü Hektor ne kadar öfkelenirse öfkelensin sevdiği şeylere hoşgörülü bakabilir, hâlbuki Troilos en kıskanç âşıktan daha kindardır savaşırken. Truva'nın Hek-

tor'dan sonraki en büyük umududur... Bunları bana Troilos'u çok yakından tanıyan Aeneas Büyük llion'dayken anlatmıştı. (Boru sesleri duyulur ve Hektor ile Aias kapışır.)

AGAMEMNON NESTOR

TROİLOS

İşte başladılar.

Hadi Aias, parçala onu!

Hektor uyuma! Uyan artık!

AGAMEMNON

Çok güzel savurdu, hadi Ajas!

DİOMEDES Bu kadarı yeter! (Borular susar.)

AENEAS Prensler bu kadar yeter. AİAS Isınamadım bile, bırakın devam edelim. DİOMEDES Hektor da devam etmek istiyorsa olur. HEKTOR Ben devam etmek istemiyorum. Soylu Prens, siz hem halamın oğlusunuz, hem de Priamus'un kanından

geliyorsunuz. Damarlarımızdaki kan, birbirimizin kanını dökmeyi men ediyor bize. Ama eğer Truvalı ve Yunanlı taraflarını ayırt edebilseydim, yani şu bacak Truvalı, bu bacak Yunanlı, ya da bu kol Yunanlı, öteki Tru-

85

valı diyebilseydim, sağ tarafından babanın, Sol tarafından annenim, yani benim halamın kanının aktığını tespit edebilseydim Yunanlı tarafını darmadağın ederdim. İmzamı da kılıcımın ucuyla atardım ama annenden, yani benim muhterem halamdan gelen kanının bir damlasını dökmek bile benim kılıcıma yakışmaz, Tanrılar da bunu hoşgörmez. Onun için gel kucaklaşalım. Soylu AİAS

kuzenim, beni kucaklarsan çok memnun olurum. Ben de öyle Hektor. Sen çok nazik ve çok düşünceli

bir insansın. Oysa ben sevgili kuzenim, ben buraya seni öldürüp ölümünle de onur kazanmak için gelmiştim. HEKTOR Miğferinin tepesinde “işte yiğit dediğin böyle olur” diye parlayan bir ışık da taşısa hiçbir savaşçı Hektor'un sırtını yere getirme onurunu yaşayamaz.

AENEAS HEKTOR

AİAS

Kararınızı bekliyoruz, neye karar verdiniz? Kararımız belli değil mi? Kucaklaştık ya işte. Ai-

as, yolun açık olsun.

Ünlü akrabamı çadırımızda ağırlamak isterim, uma-

rım ziyaretimize gelip bizi mutlu edersiniz. DİOMEDES Agamemnon da bunu istiyor. Hele Akhilleus Hektor'la silahsız bir ortamda buluşmaya can atıyor. HEKTOR Aeneas kardeşim Troilos”u buraya çağır. Bu mutlu buluşmayı Truvalılara anlatsın. Evlerine dönebilir-

ler. Uzat elini sevgili Kuzenim, gidip birlikte yemek yiyelim ve yiğitlerinizle buluşalım. AİAS Yüce Agamemnon bizimle buluşmak için buraya geliyor. HEKTOR En değerli olanları isim isim söyle bana. Ama sıra Akhilleus'a gelince bir şey deme, çünkü onu kudre-

tinden ve iri cüssesinden tanırım nasılsa. AGAMEMNON

dar hoş yim gün

Askerlerin en güçlüsü! Bir düşman ne ka-

hoş gelebilirse o kadar hoş geldin. Ama böyle de geldin denmez. Bu yüzden de şu kadarını söyleyeki geçmişte ve gelecekte varolan her şey elbet bir yok olup gider. Bense şu anda bütün önyargılar-

86

dan ve kötü düşüncelerden uzak, bütün içtenliğimle

seni selamlıyorum. “Hoş geldin Büyük Hektor.” HEKTOR Hoş bulduk yüce hükümdar Agamemnon, teşekkür ederim. AGAMEMNON

(Troilos'a) Truva'nın ünlü prensi Troilos,

siz de hoş geldiniz. MENELAUS Kral kardeşimin dileklerine aynen katılıyorum. İkiniz de hoş geldiriz yiğit kardeşler. HEKTOR Kiminle müşerref oluyoruz acaba? AENEAS Soylu Menelaos. HEKTOR

Ah, demek soylu Menelaos sizsiniz. Mars'ın de-

mir eldiveni adına selamlıyorum sizi. Sözüm sizi yadırgatmasın, çünkü eski karınız hâlâ Mars'ın demir eldivenleri adına yemin etmeye devam ediyor. Keyfi yerinde ama size selam söylemedi. MENELAUS Ondan bahsetmeyin, bu nazik bir konu. HEKTOR Kusura bakmayın, ileri gittim. NESTOR Sık sık karşıma çıktın yiğit Truvalı. Sık sık karşıma çıktın yiğit Truvalı. Yunanlı gençleri zalimce kılıçtan geçirip kendi yolunu açıyordun hep. Yiğitlikleriyle bilinen Tanrılar gibi atını kamçılasan da yere düşmüş düşmanına ilişmiyor, kılıcının ucunu onlara göstermi-

yordun. Seni gördükçe yanımdakilere “Bakın, Tanrılar gibi can bağışlıyor,” derdim... Seni tıpkı olimpiyatlarda güreşen Yunan güreşçileri gibi arada bir durup soluklandığına da tanık oldum. Bütün bunları gördüm ama her seferinde çelik miğferinle kapalı suratını bugüne kadar hiç görmedim. Senin dedeni de tanırdım, hatta bir keresinde savaş meydanında savaştım onun-

la. Olağanüstü yetenekli bir adamdı ama senin meziyetlerinin yanında hiç kalırdı. İzin ver bu ihtiyar kucaklasın seni, muhteşem savaşçı, çadırıma hoş geldin. AENEAS

Bu, Koca Nestor...

HEKTOR Gel kucaklaşalım eski toprak. Zamanla el ele bunca yılı eskitmen bile sana saygı duymama yeter. Se-

87

ninle kucaklaşmak bana gurur verir Koca Nestor. NESTOR Keşke kollarımda güç olsaydı da sarıldığım kadarıyla sana saldırabilseydim. HEKTOR Keşke dediğin gibi olsaydı. NESTOR Yarından tezi yok karşına dikilirdim haberin olsun. Neyse hoş geldin, hoş geldin... ODÜSSEUS Temel direği burada dururken bu şehir nasıl oluyor da ayakta duruyor şaşılacak şey.

HEKTOR Sizinle ilgili çok güzel şeyler duydum soylu Odüsseus. Sizi İllion'da soylu Diomedes'le birlikte elçi olarak gördüğüm günden bu yana ne çok Truvalı ile ne çok Yunanlı kanı aktı.

ODÜSSEUS Efendim, olup biteceklerle ilgili tahminimi söylemiştim size. Yazık ki söylediklerimin büyük bir kısmı da gerçekleşti. Kentinizi kuşatan duvarlar ve ku-

leler zaman içinde yerle bir olacak ve kendi ayaklarının dibinde diz çökecek.

HEKTOR Söylediklerinize inanıp onaylamak benim üzerime vazife değil. Surlarımız şu anda dimdik ayakta ve sizin önünüzde duruyor. O surlardan düşecek her taşın bir miktar Yunan kanına malolacağından da şüpheniz olmasın. Günü gelir her iş olacağına varır ve zaman dediğimiz yanılmaz yargıç hepimiz hakkında layık olduğumuz hükmü verir.

ODÜSSEUS

Madem öyle uzatmayalım. Yiğitlerin en yiği-

di Soylu Hektor hoş geldin. Umarım ve temenni ede-

rim ki komutanlardan sonra beni de şereflendirip çadı-

rıma gelir soframa ortak olursunuz. AKHILLEUS Senden daha hızlı davranacağım soylu Odüsseus! Gözümü hiç senden ayırmadım Hektor. Enine boyuna inceledim seni. Her bir şeyini santim santim ezberledim. HEKTOR Sen Akhilleus musun? AKHILLEUS

HEKTOR

Evet, ben Akhilleus'um.

Şöyle bir dur öyleyse, ben de sana bir bakayım.

88

AKHILLEUS

İstediğin kadar bakabilirsin.

HEKTOR Bakmam gerektiği kadar baktım zaten. AKHILLEUS Şöyle bir göz gezdirdin o kadar. Bense sana alıcı gözüyle bakacağım. Didik didik inceleyeceğim. HEKTOR Çözümsüz bir esrarı anlatan kitap gibi bir daha bir daha okuyorsun beni. Anlamaya da bir türlü yanaşmıyorsun. Üstelik gözünü üstüme dikip aklınca beni ezmeye çalışıyorsun. AKHILLEUS Gökler söyleyin bana, bu karşımdaki Truvalı bedeni neresinden yıkayım? Şurasından mı, burasından mı yoksa orasından mı? Neresinden yaralanıp geberip gitmesini istediğinizi tam olarak söyleyin de şaşmasin. Tanrılar, cevap verin bu soruma...

HEKTOR Tanrılar ve gökler bu kadar aptalca bir soruya cevap verecek kadar ayağa düştüler mi sanıyorsun? Amma da kendini beğenmişsin ha! Bak bakalım neremden vuracakmışsın karar ver. Karar ver ve oradan vurup

işini bitir... Beni öldürmeyi oyun mu sandın sen? AKHILLEUS Aynen öyle. HEKTOR Kâhin olup gelecekten haber verdiğini söylesen inanmam sana. Kolla artık kendini, çünkü ben seni ne oradan, ne şuradan ne de buradan vuracağım. Savaş

Tanrısının miğferini döven çekiç adına yemin ederim ki seni her tarafından vurup delik deşik edip kevgire çevireceğim. Bu kadar iddialı konuştuğum için bütün bilge Yunanlıların affına sığınıyorum, bu herif o kadar küstah ki onun sözlerine karşılık daha usturuplu bir lisan kullanamadım. Ama şu kadarını söyleyeyim, söylediğim her sözün arkasındayım ve eğer bu herifi... AİAS Canını sıkmaya değmez sevgili kuzenim... Akhilleus, sen de esip gürlemekten vazgeç. Sırası gelirse yapacağını yaparsın. Yüreğin bileğin yetiyorsa çıkarsın Hektor'un karşısına... Ama korkarım Yunan meclisinin kararına rağmen onun karşısına çıkmaktan çekindin.

HEKTOR

Yalvarırım söyleyecek sözün varsa savaş meyda-

89

nında söyle Akhilleus... Epeydir ortalıkta görünmüyorsun, sen olmayınca da savaşın tadı tuzu olmuyor. AKHILLEUS İlle de karşına çıkmam için neredeyse yalvardın... Meraklanma, yarın karşına çıkarım senin. Ölü-

mün elimden olacak bunu bil, ama bu gece kavga dövüş yok, arkadaşız.

HEKTOR Aynen öyle... Yarının işini bugün konuşmayalım. AGAMEMNON Öyleyse hadi Yunan Prensleri, buyurun çadırıma da yiyip içelim gönlümüzce. Sonra Hektor'u kim konuk etmek istiyorsa o konuk etsin. Tabii Hektor da konuk olmak istiyorsa. Vurun davullara, üfleyin borulara! Bu büyük askeri layığınca ağırlayalım çadırlarımızda ve içtenlikle hoş geldin diyelim ona! (Iroilos ile Odüsseus dışındakiler çıkar.) TROİLOS

Sevgili Odüsseus, lütfen söyle bana, Kalkhas şu

anda nerede? ODÜSSEUS

Menelaos'un çadırında... Gözü Kressida'dan

başka bir şey görmeyen büyülenmiş Diomedes de orada. TROİLOS

Rica etsem Agamemnon'un çadırındaki işimiz

bittikten sonra beni oraya götürür müsünüz?

ODÜSSEUS

Emriniz başım üstüne... Yalnız ben de bir şey

öğrenmek istiyorum, şu Kressida Truvalılar için ne ifade ediyordu? Ardında onun için ağlayan bir sevgilisi falan var mı acaba? TROİLOS Ah efendim, yapmayın! İnsanları yaralarıyla övünmek zorunda bırakmayın. Hadi gidelim. Kressida çok seviyor ve seviliyordu. Hâlâ da seviyor ve seviliyor. Ama aşk dediğin kaderin elinde bir oyuncak olmaktan kurtulamıyor ki... (Çıkarlar.)

90

PERDE V SAHNEL. Yunan cephesi, Akhilleus'un çadırının önü.

Akhilleus ile Patroklos girer. AKHILLEUS Bu gece Yunan şarabıyla kanını kaynatalım, nasılsa yarın ben kılıcımla soğuturum onu. Patroklos, ona muhteşem bir ziyafet çekelim. PATROKLOS Thersites geliyor. (Thersites girer.) AKHILLEUS Söyle bakalım tabiatın kıskançlıkla yoğurduğu gevrek simit, ne haberler getirdin? THERSITES Kendi kendini put yapıp bir de o puta tapan beyinsiz herif, sana bir mektup gelmiş. AKHILLEUS Mektup nereden gelmiş ilkellik abidesi? THERSITES Nereden olacak beyinsiz salata, Truva'dan tabii...

PATROKLOS Çadırlara göz kulak olan var mı? THERSITES Saldım çayıra Tanrılar kayıra... PATROKLOS Aman ne laf! Bırak bu ağızları. THERSITES Asıl sen bırak bu ağızları. Seninle konuşanda kabahat... Herkes senin Akhilleus'un çevirtik uşağı olduğunu söylüyor. PATROKLOS

Çevirtik uşak mı? O dane demek?

THERSITES Ne demek olacak erkek orospu demek... Güneyden gelen ne kadar illet varsa, mide ağrıları, kas acıları, böbrek taşları, felçler, sümüklü nezleler, göz ça-

pakları, karaciğer çürükleri, akciğer sıkıntıları, cerahat dolu diş çürükleri, en öldürücü cüzamlar ve vebaya tutulsun bunları başımıza getirenleri... PATROKLOS Ne diye bu kadar lanet okuyorsun çürük yumurta suratlı. THERSITES

Ne diye üstüne alınıyorsun, sana ne!

91

PATROKLOS

Kim üstüne alınıyor kıçıkırık herif! Hem se-

nin lanetinden ne olacak fahişenin dölü.

THERSITES Üstüne alınmıyorsun madem ne konuşuyorsun öyleyse ipek artığı pislik! Seni gidi boş gezenin boş kalfası, kör gözün ışığı, yanmayan mangalın kömürü! Ah tabiat, ne diye yarattın bu münasebetsiz işe yaramaz sivrisinekleri! PATROKLOS

THERSITES

AKHILLEUS

Kes sesini, safra kesesi!

İspinoz yumurtası!

- Canım Patroklos, yarınki savaşa katılmamı

engelleyecek çok önemli bir sebep çıktı. Kraliçe Heka-

be'den bir mektup aldım. Ve canımın cananı kızı da bir mendil göndermiş. Onlara verdiğim sözü tutmamı istiyorlar. Ben de sözümü tutacağım. Yunanlılar yenilse de, bütün şanım şerefim yerin dibine batsa da verdiğim

sözden dönmeyeceğim. Hadi gel, gel Thersites gidip şu çadırımı derleyip toplayalım. Gece de güzel bir ziyafet çekip neşemizi bulalım. (Akhilleus ile Patroklos çıkar.)

THERSITES

Bunlarda kan çok ama beyin yok. Bu da beni

deli ediyor.

Yani beyinleri çok, kanları az olsa tedavi

edilmeleri mümkün

olurdu ama

şu anda çaresiz du-

rumdalar. Mesela şu Agamemnon. Fena adam değil aslında, fıstıklara da aşırı düşkün ama ne yazık ki kafatasında beyinden çok kulak kiri var. Ya kardeşine ne buyrulur... Öküzün öküzü, boynuzluların ayaklı anıtı. Zincirle bağlanmış gibi kardeşinin kıçının dibinden ayrılmıyor. Akıla kötülük doldursan yahut kötülüğe akıl katsan elde edeceğin şey o herif olur. Onu eşek yapmak

da mümkün değil, çünkü hâlihazırda öküz. Öküz ola-

mayacak kadar eşek olması da cabası. Ne olursam olayım, köpek, katır, kedi, kokarca, kurbağa, kertenkele,

baykuş, karga ya da yumurtasız ringa balığı, ne olursam olayım Menelaos olmayayım yeter. Menelaos olsam Tanrılara baş kaldırır isyan ederdim. Thersites ol-

92

masan ne olmak isterdin diye sormayın bana. Beş parasız, uyuz bir dilencinin biti olmaya bile razıyım, yeter ki Menelaos olmayayım. Ah, işe bakın ruhları alevli yiğitler geliyor. (Hektor, Troilos, Aias, Agamemnon,

Odüsseus, Nestor,

Menelaos ve Diomedes ellerinde ateşlerle girerler.) AGAMEMNON Yanlış yoldayız, yanlış! AİAS Hayır hayır, işte burası. Işıkların olduğu yer. HEKTOR Size zahmet verdim.

AİAS

Ne zahmeti canım.

ODÜSSEUS İşte, geliyor, size o yol gösterecek. (Akhilleus girer.) AKHILLEUS Hoş geldin yiğit Hektor, siz de hoş geldiniz sevgili Prensler. AGAMEMNON . İyi geceler sevgili Truva Prensi. Aias koruyucularını emrine bırakıyor. HEKTOR Teşekkür ederim. İyi geceler Yunan komutanı. MENELAUS Size de iyi geceler

HEKTOR

İyi geceler sevgili Menelaos.

THERSITES

Sevgili kenef, sevgili kubur, sevgili lağım, sev-

gili tükürük hokkası. AKHILLEUS Gelenlere hoş geldin, gidenlere güle güle.

AGAMEMNOCON

İyi geceler.

(Agamemnon ile Menelaos çıkar.) AKHILLEUS Koca Nestor kalıyor, sen de kal Diomedes bir iki saat Hektor'la sohbet edersiniz. DİOMEDES

Kalamam, çok önemli bir işim var. Hemen git-

mem gerek. İyi geceler Büyük Hektor.

HEKTOR

Uzatelini o zaman.

ODÜSSEUS

(Troilos'a) Onun peşini bırakma. Kalkhas'ın ça-

dırına gidiyor... Ben de sizinle geliyorum. TROİLOS Beni onurlandırıyorsunuz efendim.

HEKTOR

İyi geceler öyleyse.

(Diomedes, Odüsseus ve Troilos çıkar.) AKHILLEUS

Hadi, gelin, çadırıma buyrun.

e)

(Akhilleus, Hektor, Aias ve Nestor çıkar.) THERSITES Şu Diomedes var ya şu Diomedes... Sahtekâr

haydutun biridir. Her türlü düzenbazlığı ustalıkla yapar. Sırıtmaya kalktı mı yılan tıslıyormuş gibi ürkerim... Durmadan konuşur, bol bol söz verir ama iş sö-

zünü tutmaya gelince hemen araziye uyar. Öyle ki onun bir sözünü tuttuğunu görürseniz bilin ki bu kıyamet alametidir. Ne zamanki güneş aydan değil ay güneşten ışık alır işte o zaman Diomedes'in sözünü tut-

ması ihtimal dahiline girer. Hektor'la sohbetten vazgeçerim de o Diomedes'i takip etmekten vazgeçmem. Truvalı bir hatun bulmuş, Kalkhas'ın çadırında al takke ver külah yapıyormuş. Hepsinin işi gücü zamparalık. Bunların kalbi apış aralarında atıyor...

(Çıkar.)

SAHNELİ. Kalkhas'ın çadırının önü.

Diomedes girer.

DİOMEDES KALKHAS

DİOMEDES

Hey, kimse yok mu? Ses verin!

(İçeriden) Sen de kimsin?

Kalkhas, sen misin? Kızın nerede?

KALKHAS (İçeriden) Şimdi geliyor. (Troilos ile Odüsseus girer. Arkalarından da Thersites) ODÜSSEUS Yerimizi iyi ayarlayalım da meşalenin ışığı bizi aydınlatmasın. (Kressida girer.) TROİLOS Kressida onun yanına gidiyor. DİOMEDES

KRESSİDA

Nasılsın bakalım, emanetlerin en tatlısı?

Sen nasılsın yakışıklı bekçi... Bak sana ne diye-

ceğim... (Kulağına fısıldar.)

TROİLOS

ODÜSSEUS

Ne kadar da samimiler.

Hangi adamın arabasına binse onun türküsü-

nü tutturur.

THERSITES

Onun arabasına binen bütün erkekler de onun

94

türküsünü tutturur.

DİOMEDES Hatırlıyorsun değil mi? KRESSİDA Hatırlamaz mıyım? DİOMEDES

TROİLOS

ODÜSSEUS KRESSİDA

Öyleyse sözünü tut ve yap yapman gerekeni.

Neymiş o hatırladığı söz? Dinle...

Güzeller güzeli Yunanlı, yine aklımı başımdan

alıyorsun ama. THERSITES Pis zampara.

DİOMEDES

Madem öyle...

KRESSİDA Bak, diyorum ki... DİOMEDES Bırak, bırak, sözünden caymak için uğraşıp durma.

KRESSİDA

THERSITES

İnan ki benden istediğini yapamam.

Elini çabuk tut yeter. Kimseye çaktırmadan aç

kapıyı olsun bitsin. DİOMEDES Yemin ettiğini de mi unuttun yoksa? KRESSİDA Yalvarırım beni yeminimi tutmaya zorlama beni güzel Yunanlı. Ne istersen yaparım ama bunu yapamam.

DİOMEDES TROİLOS

İyi geceler öyleyse.

Sakin ol, sabret...

ODÜSSEUS Ne oluyor Truvalı? KRESSİDA Diomedes... DİOMEDES Yok, yok bu kadarı yeter! Beni aptal yerine koymandan bıktım artık!

TROİLOS

KRESSİDA

TROİLOS

ODÜSSEUS

Merak etme, senden daha aptal biri var...

Dinle, kulağına bir şey söyleyeceğim.

Çıldıracağım!

Prens, hadi gidelim buradan. Yalvarırım he-

men gidelim. Öfkenize yenilmek üzeresiniz. Yanlış bir şey yapmanızdan korkuyorum. Öfkelenmenin ne zamanı ne de yeri, rica ederim gidelim buradan.

TROİLOS Şuraya bak, yalvarırım bak! ODÜSSEUS Hayır sevgili Prens, olmaz. Zıvanadan çıkmak

95

üzeresiniz. Yalvarırım gidelim. TROİLOS Yalvarırım gitme, gitmeyelim. ODÜSSEUS Korkarım sabredemeyeceksiniz, onun için gidelim. TROİLOS Yalvarırım gitme! Cehennemde yanayım ki bir tek söz daha etmeyeceğim. DİOMEDES Hadi o zaman, iyi geceler... KRESSİDA Olmaz ama, dargın ayrılmayalım. TROİLOS Dargın ayrılıyorlar diye üzülüyor hasbam!

ODÜSSEUS

Sakın! Sakın Prensim!

TROİLOS Tanrılar şahidim olsun ki sonuna kadar sabredeceğim.

KRESSİDA

Bekçim, Yunanlım...

DİOMEDES Yok yok, ben gidiyorum, beni oyalıyorsun. KRESSİDA Yemin ederim ki böyle bir niyetim yok, hele bir yaklaşın bana...

ODÜSSEUS Titremeye başladınız, dayanılır gibi değil gerçekten, gidelim buradan. TROİLOS Herifin yanaklarını okşuyor!

ODÜSSEUS

Hadi, gidelim buradan.

TROİLOS Hayır, burada kalacağız. Tek söz bile etmeyeceim. İrademle bu kepazeliğin arasında sabrım bir kale gibi sağlam duruyor, merak etme... THERSITES İşe bakın, şeytan koca poposu ve patates parmaklarıyla gıdıklayıp şehvete getiriyor ikisini... Yürü be zamparalık, kim tutar seni. DİOMEDES Sözünü tutacaksın yani... KRESSİDA Tutacağım elbet, tutmazsam da yalancı de bana... DİOMEDES Değerli bir kaparo ver de inanayım sana. KRESSİDA Gidip getireyim öyleyse... (Çıkar.) ODÜSSEUS Sabırlı olacağına yemin ettin. TROİLOS Endişelenme... Ben artık ben olmayacağım. Bildiğim gördüğüm her şeyi sileceğim aklımdan. Artık sabretmeme gerek kalmayacak, çünkü sabrın ta kendi-

96

si olacağım. (Kressida girer.) THERSITES İşte geliyor emanet... Aha, aha, aha! KRESSİDA Al Diomedes, bu kolluk sende dursun.

TROİLOS Güzellik bütün inancını yitirdi mi? ODÜSSEUS Sevgili Prens... TROİLOS

Sabredeceğim, en azından sabrediyormuş gibi

yapacağım.

KRESSİDA Bu kolluğa iyi bak. Onu veren bana öşıktı. Bu benim yaptığım kahbelik... Geri ver onu bana.

DİOMEDES

Kimden adın bunu?

DİOMEDES

Onu alacağım.

KRESSİDA Sana ne! Onu sana veremem. Yarın gece de seninle buluşmayacağım. Yalvarırım artık gelme buraya. THERSITES Herifi iyice azdıyor, biley taşı mübarek... KRESSİDA

Bunu mu?

DİOMEDES Evet, onu. KRESSİDA Yüce Tanrılar! Ah, güzeller güzeli emanet! Bir zamanlar seni taşıyan şu anda yatağında yatmış seni ve beni düşünüyor. Ahlar vahlar içinde beni öptüğünü düşünüp eldivenime değdiriyordur dudaklarını. Onu veremem sana, onu alırsan kalbimi de sökersin yerinden.

DİOMEDES Kalbin zaten bende değil mi? Bunun da bende olmasında bir sakınca yok o zaman.

TROİLOS

Yemin ettim sabredeceğim.

KRESSİDA Alamazsın onu Diomedes, sana başka bir şey vereyim... DİOMEDES

Ben bunu

istiyorum

ama...

Söyle bakalım,

kimden aldın bunu?

KRESSİDA

DİOMEDES

Sana ne canım! Hadi, söyle bakalım kimden aldın bunu?

KRESSİDA Kim olduğunu söylemem ama beni senden daha çok seven biri olduğunu bilmeni isterim... Hem madem o kadar çok istiyorsun, sende kalsın.

DİOMEDES

Sana bunu kimden aldın dedim...

97 KRESSİDA

Bütün

Tanrılar, bütün yıldızlara andolsun

ki

kimden aldığımı sana söylemeyeceğim.

DİOMEDES Madem öyle ben de yarın bunu miğferime takar sahibine meydan okurum, yiğit biriyse ortaya çıkıp geri ister.

TROİLOS Değil miğferine, şeytan olup boynuzuna taksan da meydan okuyup alırım onu elinden. KRESSİDA Olan oldu artık... Yoo, aslında bir şey olmadı... Sözümü tutmayacağım.

DİOMEDES

Öyleyse bana eyvallah, benimle alay etmene

KRESSİDA

Gitme canım... Sana da laf söylenmiyor ha, he-

izin verecek değilim.

men celalleniyorsun. DİOMEDES Bu tarz şakalardan hiç hoşlanmam. THERSITES Ben de hoşlanmam. Ama şu anda bu hoşlanmadığım şeyin hastasıyım.

DİOMEDES KRESSİDA

Yarın yine geleyim mi? Saat kaçta?

Geleceksen gel canım, benim rahatsız olmamı

da umursama.

DİOMEDES KRESSİDA

Öyleyse şimdi gidiyorum...

İyi geceler... Yalvarırım yarın gel. (Diomedes çı -

kar.) Elveda Troilos! Bir gözüm sende hâlâ, ama kalbim

öteki gözümle bakıyor hayata. Kadınların zayıflığı da bu işte zaten. Gözümüze hoş görünen aklımızı da çeli-

yor kolayca. Aklımız çelinince de yoldan çıkıp olmadık işlere girebiliyoruz... (Çıkar.) THERSITES Durum ancak bu kadar güzel ifade edilebilirdi... “Aklım orospulukta” diyecek hali yoktu ya.

ODÜSSEUS

Nihayet bitti efendim...

TROİLOS Nihayet. ODÜSSEUS Neden hâlâ buradayız o zaman? TROİLOS Burada söylenen her bir harfi ruhumun akıl defterine yazmak istiyorum... Bu ikisinin yaptıklarını anlatmaya kalksam yalan söyleyeyim derken doğruyu söylemiş olmaz mıyım? İçimde öyle bir inanç var ki,

98

gözümle gördüğüm, kulağımla duyduğum şeyleri bile görmezden, işitmezden gelip sanki onlara iftira ediyormuşum gibime geliyor. Sanki onlar beni aldatmadı da bütün bunları ben uyduruyormuşum gibi... Yahu, gerçekten Kressida mıydı az evvel gördüğüm? ODÜSSEUS Sihirbaz olmadığıma göre oydu... TROİLOS Bense o olmadığına kalıbımı basarım.

ODÜSSEUS

O olduğuna şüphe yok.

TROİLOS Kafayı sıyırmadığıma göre Kressida olması imkânsız. ODÜSSEUS Ben de kafayı sıyırmadım... Kressida'ydı.

TROİLOS

Kadınlara saygı adına buna inanmayalım. Unut-

ma ki annelerimiz de kadındı. Haksız yere kadınların arkasından atıp tutarak bütün kadınları Kressida gibi göstermek isteyenlere fırsat vermeyelim.

ODÜSSEUS

Annelerimizin şanına leke sürecek kadar ne

yaptı ki bu kadın? TROİLOS Gördüğümüz o değilse bir şey yapmış da sayılmaz. THERSITES Gözüyle gördüğünü görmezden geliyor, iyi mi? TROİLOS O Kressida mıydı? Hayır! O olsa olsa Diomedes'in Kressida'sıdı. Eğer güzelliğin bir ruhu varsa, o Kressida değildi. Eğer söz veren ruhsa ve verilen söz mukaddesse, eğer Tanrılar mukaddes şeylerin koruyucuysa, eğer birliğin bir kuralı varsa Kressida değildi o... Çılgınlık ne tuhaf, kimi zaman bizden yana oluyor, kimi zaman da karşımıza dikiliyor. Bu ne ikiyüzlü bir durum, hiçbir ıstırap yaşamadığımız halde isyan edebiliyoruz da cehennem azabı çekerken sesimiz soluğumuz çıkmıyor. O gördüğüm kız hem Kressida'ydı hem de Kressida değildi. Öylesine içim içimi yiyor ki, neyim varsa ortadan ikiye bölünmüş ve yerle gök kadar uzak düşmüş birbirine. Bunca ayrı düşmüş iki parça bir o kadar da iç içe ki arasından su bile sızmaz. Ne acı! Ne

99

acı! Acı olduğu kadar da gerçek! Kressida cennetin bağıyla bağlıydı bana, ama o bağ çözüldü, eriyip yok oldu gitti. Tek ayağının üzerinde yalan yeminlerle aldattı beni. Ve şimdi de kullanılıp hurdaya çıkmış yeminleriyle Diomedes denen o alçağa açıyor koynunu. ODÜSSEUS Sevgili Troilos, anlattıklarının yarısı bile yetmez mi bu tutkuyu yenmeye? TROİLOS

Bak Yunanlı, dinle beni, olup biteni herkesin öğ-

renmesi gerekecek ve tarih bunu en kanlı harflerle yazacak. Bak Yunanlı benim Kressida'yı sevdiğim kadar kimse kimseyi sevmemiştir bugüne kadar. Ve Kresida'yı ne kadar sevdiysem Diomedes'den de o kadar nefret ediyorum... O kolluk benimdi ve o herif de onu yarın miğferine bağlayacak. Ve miğfer ne kadar sağlam olursa olsun kurtulamayacak kılıcımın hışmından! Denizcilerin hortum dediği o büyük felaket nasıl sağır ederse kulakları Diomedes'in kafasına inecek kılıcım da o kadar gürültü koparacak. THERSITES Kılıcınla kafasını yaracaksın yani!

TROİLOS Ah Kressida! Yalancı Kressida! Hain Kressida!

Hain! Hain! Hiç kimse adına bu kadar büyük bir leke sürmemiştir bugüne kadar! ODÜSSEUS Biraz yavaş olun, birileri bizi duyabilir. (Aeneas girer.) AENEAS Bir saattir sizi arıyorum efendim. Hektor şu anda zırhını kuşanıyor, muhafızınız Aias da sizi evinize

götürmek için bekliyor. TROİLOS Seninle geliyorum Prens. Sen de hoşça kal sevgili dostum, nezaketin için sana çok teşekkür ederim.

Elveda kahbelik abidesi! Ve ey Diomedes, sen! Sen de kelleni korumak istiyorsan miğferinin yerine bir kale yaptır tepene!

ODÜSSEUS Surlara kadar size eşlik edeyim. TROİLOS Çok iyi olur, teşekkür ederim. (Troilos, Aeneas ve Odüsseus çıkar.)

100

THERSITES Şu sahtekâr Diomedes'le görüşebilsem keşke. Karga gibi tepesine tüner bir bir anlatırdım başına gelecekleri... Patroklos da neler vermezdi şu orospuyla arasını yapsam. Kedi için ciğer neyse basit orospular da onun için o... Zamparalık ve savaş revaçta bu ara-

lar. Her zaman olduğu gibi. Zamparalığın ve savaş'ın modası hiç geçmez! Hepsini şeytan çarpsın! (Çıkar.)

SAHNELLI. Truva. Priamos'un sarayının önü. Hektor ile Andromakhe girer. ANDROMAKHE Seni hiç bu kadar huysuz görmemiştim. Laf söz de dinlemiyorsun, çıkar şu zırhı, çıkar üstün-

den ve bugün savaşa gitme. HEKTOR : Azar istiyorsun yine. Gir içeri ve işime karışma. Tanrılar da biliyor ya bugün savaşa gideceğim. ANDROMAKHE Bak, benim rüyalarım hep çıkar. Bugün olacakları biliyorum yani. HEKTOR Kes sesini artık!

(Kassandra girer.)

KASSANDRA Kardeşim Hektor nerede? ANDROMAKHE Burada. Zırhını kuşanmış ve kan dökme-

ye hazır. Yalvarırım bana yardımcı ol, birlikte diz çöküp yalvaralım bugün savaşa gitmemesi için. Bütün gece rüyalarımda kan akıp durdu, herkes birbirini öldürüp duruyordu. KASSANDRA Bunlar doğru. HEKTOR Hey, söyleyin borucuma çalsın borusunu. KASSANDRA

Çıkış borusu çalmasın, yalvarırım kardeşim.

HEKTOR Gideceğim demedim mi ben! Tanrılar duymuştur yeminlerimi. KASSANDRA Tanrıların kulakları delice edilen yeminlere tıkalıdır. Öfkeyle edilen yeminler ciğeri bozuk kurbanlardan daha çok kızdırır Tanrıları.

101

ANDROMAKHE Lütfen bizi dinle. Yemin ettin diye kötülük yapmak Tanrıların gözünde makbul değildir. Eğer öyle olsa hayır işlerinde kullanacağız diye hırsızlık yapmak da makbul olurdu. KASSANDRA Yeminin gücü haklılığından gelir. Haklı olmayan sebeplerle edilmiş yeminin bir anlamı yoktur. Rica ederim zırhını çıkar ve evde kal.

HEKTOR Hâlâ konuşuyorsunuz yahu. Onurlu olmak benim alın yazımdır. Yaşamak her insan için önemlidir, ama cesur bir adam için onur yaşamaktan da önde gelir. (Troilos girer) N'aber delikanlı? Bugün savaşacak mısın? ANDROMAKHE

Kassandra, git babamı çağır, belki o ikna

edebilir. (Kassandra çıkar.)

HEKTOR Yok sevgili genç Troilos çıkar zırhını, bugün benim şövalyelik günüm. Bırak kasların iyice gelişsin, bu genç yaşında savaş törpülemesin seni. Git çıkar zırhını ve inan bana yiğit çocuk bugün hem senin için hem kendim için hem de Truva için savaşacağım. TROİLOS Sen merhamet illetine tutulmuşsun kardeşim.

Bu illet de inanlardan ziyade arslanlara yakışır. HEKTOR Neymiş ki bu illet? İyi bir şey değilse beni azarlarsın. TROİLOS Kaç kere yere serdiğin Yunanlıları ayağa kaldırıp hayatlarını bağışladığını gördüm. HEKTOR Racon böyledir. TROİLOS Salakların raconu, öyle değil mi Hektor? HEKTOR Ne diyorsun sen? TROİLOS

Tanrılar aşkına, merhameti annelerimize, biz kı-

lıcımızı zırhımızı kuşandık mı, nefret dolu öfkemizle saldıralım düşmanlarımıza ve merhamet nedir bilme-

den gönderelim hepsinin canlarını cehenneme...

HEKTOR TROİLOS

Ne kadar vahşisin öyle. Hektor, savaş dediğin böyle bir şeydir işte.

102

HEKTOR Troilos, bugün savaşmayacaksın. TROİLOS Kim engel olacak? Kaderime bile itaat etmem ben! Savaş Tanrısı ateşli gürzüyle yoluma çıkıp dur dese de durmam. Kralla Kraliçe yaşlı gözlerle önüme diz çöküp yalvarsalar da umursamam. Hatta sen bile kardeşim, ölüm saçan kılıcınla önüme sen bile çıksan savaşmaktan vazgeçmem.

(Kassandra ile Priamos girer.) KASSANDRA

Tut onu Priamus, çok sıkı tut. O, senin ha-

yattaki en önemli dayanağın, sen de Truva'nın en önemli dayanağı olduğuna göre onu kaybetmek demek her şeyi kaybetmek demektir. PRIAMUS Hadi Hektor, iyisi mi sen bugün evinde kal. Karın korkunç kâbuslar görmüş, annen de hayaletler gördüm dedi. Kassandra'nın sezgileri de güçlüdür. Hatta benim bile içime doğdu, bugün büyük bir felaket olacak, onun için evinde otur. HEKTOR Aeneas şu anda savaş meydanında ve ben de bir sürü Yunanlı'nın önünde bu sabah karşılarına çıkacağı-

ma dair yemin ettim. PRIAMUS Olabilir, ama gitmeyeceksin. HEKTOR Yemin ettim, dönemem. Size derin bir saygı duyduğumu bilirsiniz, onun için yalvarırım size saygısızlık etmeme sebep olmayın. Gitmeye mecbur olduğum yere sizin izniniz ve rızanızla gitmeme engel olmayın. KASSANDRA Priamus, dinlemeyin onu. ANDROMAKHE Lütfen baba! HEKTOR

- Andromakhe,

beni rencide ediyorsun!

Beni bi-

razcık seviyorsan derhal içeri gir! (Andromakhe çıkar.) TROİLOS Bütün bu kehanetler aptalca batıl inançları olan bu deli kızın kafasından çıkıyor. KASSANDRA Öyleyse elveda Hektor! Bak, nasıl ölünürmüş bugün göreceksin. Bak, gözünün feri nasıl sönüyor. Bak, yaralarından nasıl akıyor kanın. Duyuyor musun Truvalıların çığlıklarını! Kraliçe nasıl da hıçkırı-

103

yor değil mi? Zavallı Andromakhe çığlıkları geliyor mu kulağına? İnsanlar şaşkın ve perişan bir halde ağıtlar yakıyor. Herkes çaresizlik içinde birbirine karşı hay-

kırıyor Hektor! Hektor öldü! Hektor öldü!

TROİLOS

Hadi git yoluna!

KASSANDRA

Elveda, ama dur, bir sözüm daha var sana.

Sen yalnızca kendini değil Truva'yı da aldatıyorsun. (Çıkar)

HEKTOR Bağırıp çağırıp sizi de tedirgin etti efendim. Siz şehre gidin de insanların neşesi yerine gelsin. Biz de savaş alanına gidip düşmanla kapışalım, akşam döndügümüzde de ne kadar yiğitçe savaştığımı size anlatırız. PRLAMUS Uğurlar olsun, Tanrılar yardımcınız olsun. (Priamos ve Hektor ayrı ayrı yerlerden çıkarlar. Boru sesleri) TROİLOS Duyuyor musunuz, başladılar. Kibirli Diomedes, sen de hazır ol, ya o kolluğu senden alacağım, ya da kolumu savaş meydanında bırakacağım.

(Pandaros girer.)

PANDAROS

Duydunuz mu efendim, duydunuz mu?

PANDAROS

Şu öksürük yok mu şu öksürük, çok canımı

TROİLOS Ne oluyor yine? PANDAROS İşte zavallı kızın mektubu. TROİLOS Ver de okuyayım.

sıkıyor bu öksürük. Ha bir de bu zavallı kızın kör talihi beni kahrediyor. Şuydu buydu derken çok yakında eşekler cennetini boylayacağım. Durmadan gözlerim yaşarıyor ve bütün kemiklerim tek tek sızlıyor. Birinin âhını mı aldım nedir... Ne yazıyor mektupta?

TROİLOS

Laf, laf, laf. Sadece laf, hiç duygu yok. Üstelik

hepsi de yalan dolan. (Mektubu yırtar.) Git, git rüzgâra karış ve bir hortuma tutulup yok ol. Beni laflarla yalanlarla avutup koynunu başka bir herife açıyor. (Başka başka yerlerden çıkarlar.)

104

SAHNE IV. Truva ve Yunan kuvvetlerinin ortasındaki alan.

Hücum boruları, savaşçılar. Thersites girer.

THERSITES Göğüs göğse kapıştılar işte. Gidip bir bakayım. Diomedes denen zibidi geri zekâlı âşık delikanlının kolluğunu miğferine takmış. Karşı karşıya gelseler de seyretsem. Dilerim, o fahişenin aşkıyla yanıp tutuşan şu Truvalı eşek sıpası, miğferine kolluğu takmış

serserinin kafasını gözünü yarıp kolunu bacağını koparıp göndersin kahbenin koynuna... Ayrıca bakıyorum da kurnaz politikacıların yaptıkları, yani kart farenin kemirdiği lor peyniri suratlı Nestor'un da Odüssus"un ayak oyunları hiçbir halta yaramıyor. Siyasi oyun diye becerebildikleri tek şey Aias itiyle Akhilleus itini kapıştırmak. Üstelik Aias denen salak Akhilleus'dan daha şımarık çıktı, savaşmayacakmış bugün. Siyaseti beceremediler işi barbarlığa vurdular...

Aa, işte kollukluyla

öteki karşı karşıya!

(Diomedes ve arkasından Troilos girer.) TROİLOS Kaçma! Cehennemin dibine de gitsen peşindeyim.

DİOMEDES Kaçtığımı nereden çıkardın, Kalabalıkta kaynamamak için daha doğru dürüst bir yere geldim o kadar. Al sana! THERSITES Fahişene sahip çık Yunanlı! Sen de kahbenin aşkına vur Truvalı! Hadi, al şu kolluğu, al şu kolluğu artık!

(Troilos ile Diomedes vuruşarak çıkarlar. Hektor girer.)

HEKTOR Sen nesin Yunanlı! Hektor'un karşısına çıkacak adam mısın? Soylu ve onurlu musun? THERSITES Hayır, hayır, ben hıyarın biriyim o kadar. Aşağılık, ciğeri beş para etmezin biri! HEKTOR

(Çıkar.)

İnandım inandım, canını bağışlıyorum senin!

105

THERSITES Aman ne iyi ettin de inandın! Ödüm koptu yahu! Bir ara kafamı koparacak sandım... Bu arada fahişenin zamparalarını kaçırdık, iyi mi? Birbirlerini yutmuş olmasınlar sakın! Keşke öyle bir mucize olsa, am-

ma gülerdim ha! Gidip onları bulayım. (Çıkar.) SAHNE V. Vadide başka bir yer.

Diomedes bir hizmetkârla girer. DİOMEDES Hadi, hemen Troilos'un atını Kressida'ya götür. Onun aşkı uğruna yaptıklarımı da bir bir anlat. Âşık Truvalıya haddini bildirdiğimi söyle. Onun tek silahşoru olduğumu kanıtladım işte!

HİZMETKÂR

Hemen gidiyorum efendim.

(Çıkar. Agamemnon girer.) AGAMEMNON Saldırın! Yine saldırın! Kudretli Polydamas Menon'u hakladı! Priamus'un piç oğlu Margarelon Doreus'u esir düşürdü. Bir dev gibi Kral Epistrophus ile Cedius'un leşlerinin üstünde mızrağını sallıyor! Poliksenes katledildi! Amphimakhus ile Thoas ölümcül yaralar aldılar. Patroklos ya öldü ya da esir alındı. Palamedes'in yaralanmadık yeri kalmadı! Sagittary oklarıyla askerlerimizi öldürüp duruyor... Diomedes, hadi takviye kuvvet olarak bizimkilere yardıma gidelim, yoksa her şey çok kötü olacak! (Nestor girer.) NESTOR Gidin ve Patroklos'un bedenini Akhilleus'a teslim edin. Aias'a denen sümüklü böceğe de söyleyin, utansın da kılıcını kapıp savaşmaya gelsin. Sanki bin tane Hektor birden savaşıyor. Bir atının üzerinde savaşırken görünüyor, bir yaya olarak askerlerin arasına dalıyor ve bir anda önünde ayakta duran kimse kalmıyor. Nasıl ki balina su fışkırttığında ortalıkta küçük balık kalmaz, işte Hektor haykırınca da asker kalmıyor.

106

Derken başka bir yerde beliriyor Hektor! Orakla biçilmiş buğday tarlası gibi yok oluyor karşısına çıkan kalabalık. Her an her yerde beliriveriyor ve aldığı kadar canı da bağışlıyor. Öylesine çevik ve öylesine iştahla savaşıyor ki önünde durmak mümkün değil, yaptıklarına inanmak da öyle. (Odüsseus girer.) ODÜSSEUS Direnin Prensler! Cesaretinizi kaybetmeyin! Akhilleus silahını kuşanıyor! Ağlayarak, küfrederek yemin ediyor intikam almaya... Patraklos'un yaraları orası burası kopmuş

yara bere içinde karşısına çıkıp

“Hektor! Hektor!” diye bağıran Mürmidon'lar onun buz gibi olmuş kanını kaynattı. Bir arkadaşının ölüm haberini alan Aias da kudurmuş köpekler gibi ağzın-

dan köpükler saçarak silahlarını kuşandı ortalık yerde

bağıra çağıra Troilos'u arıyor! Troilos da bugün çok büyük işler başardı. Öylesine güçlü, öylesine yiğitçe saldırıyor ki düşmana akıl alır gibi değil. Talih de ondan AİAS

yana, önüne çıkanı seriyor yere...

(Girer) Troilos! Neredesin korkak Troilos! (Çıkar.)

DİOMEDES NESTOR

İşte, işte orada!

Hadi, hadi, hep birlikte!

(Akhilleus girer.)

AKHILLEUS

Hektor nerede? Nerdesin çocuk katili! Çık

ortaya göster yüzünü! Göster de gör bakalım nasıl oluyormuş Akhilleus'un öfkesiyle karşılaşmak! Çık ortaya

Hektor! Erkek gibi çık karşıma! SAHNE

(Çıkarlar.)

VI.

Ovada başka bir yer. Atas girer.

AİAS Troilos Korkak herif çık ortaya! DİOMEDES (Girer) Troilos! Neredesin Troilos? AİAS

Troilos'la ne işin var senin?

107

DİOMEDES AİAS

Ona haddini bildirmek istiyorum.

Benden ne istersen iste veririm, canımı iste canımı

vereyim ama bunu isteme. Bu işi sana bırakamam. Troilos! Hey Troilos, çık ortaya. (Troilos girer.)

TROİLOS

Hain Diomedes! Göster sahtekâr suratını! Öl-

dürdüğün atımın karşılığını hayatınla ödeyeceksin!

DİOMEDES AİAS

Geldin demek?

Onunla tek başıma ben savaşacağım, sen çekil Di-

omedes. DİOMEDES O benim armağanım, kimseye bırakmam. TROİLOS Beraber gelin alçak Yunanlılar, ikinize de yeterim ben! (Dövüşerek çıkarlar. Hektor girer.) HEKTOR

Troilos, sıkı savaşçı çıktın sen, arslan kardeşim. .

(Akhilleus girer.) AKHILLEUS

HEKTOR

Nihayet karşımdasın, Al bakalım Hektor!

Önce bir soluk al istersen.

AKHILLEUS

Aman ne kadar kibarsın, kibirli Truvalı! Dua

et ki silah kullanacak durumda değilim. Savaşmaya çok ara vermem senin ekmeğine yağ sürdü, değil mi? Hadi git kendi belanı kendin bul! (Çıkar.) HEKTOR

Uğurlar olsun o zaman sana. Seninle karşılaşa-

cağımı bilsem kendimi bu kadar yormazdım... (Troilos girer.) Nasılsın kardeşim? TROİLOS

Aias Aeneas'ı esir almış, olacak şey mi? Göklere

and olsun ki olmaz böyle bir şey. Ya kendim de esir düşerim, ya da kurtarırım Aeneas'ı... Kader duy sesimi, bugün ölmek umurumda değil. (Çıkar. Görkemli zırhıyla biri girer.) HEKTOR Dur bakalım, dur Yunanlı. Tam dişime göresin! Durmuyor musun? Zırhın da pek güzelmiş. Dur diyorum sana, dur pis ayı, biraz hırpalanacak, perçinleri sökülecek ama seni avlayıp postunu sıyıracağım üzerinden.

(Çıkarlar.)

108

SAHNE VII. Ovada başka bir yer. Akhilleus ile Mürmidon'lar girer. AKHILLEUS Gelin, yaklaşın Mürmidon'larım; söyleyeceklerimi iyi dinleyin. Nereye gidersem gideyim arkamda olmanızı istiyorum sizden. Kimseyle dalaşmayın ve kendinizi yormayın. Ben kana susamış Hektor'u bulunca silahlarınızı ona çevirip hiç zaman kaybetmeden bitirin işini. Hadi, peşimden gelin ve gözünüzü benden ayırmayın, çaresi yok Büyük Hektor bugün ölmeli. (Çıkarlar. Menelaos

ile Paris dövüşerek girerler, ardın

-

dan da Thersites gelir.) THERSITES Boynuzluyla boynuzcu kapıştılar işte. Hadi bakalım öküz! Hadi çakıl! Tut Paris tut! Dikkat et, öküz

boynuz farkıyla önde gidiyor. Boynuzlardan sıkın kendini! (Paris ile Menelaos çıkar. Margarelon girer.) MARGARELON

Pis köle, karşıma çık da dövüş benimle!

THERSITES Sen de kimsin? MARGARELON Priamus'un piç oğlu! THERSITES Ben de piçim ve piçlerin hastasıyım! Doğuştan piçim ben, aklım da piç fikrim de piç, piç oğlu piçim ben! Gayrimeşruyum! Nasıl ki it iti ısırmazsa piç de piçi ısırmaz. Kendini kolla, bir kahbenin oğlu bir kahbe için savaşmaya kalkarsa bedelini de öder, hadi yürü bakalım taş arabası. (Çıkar.)

MARGARELON

Şeytan alsın canını, pis korkak! (Çıkar.) SAHNE VII.

Vadide başka bir yer. Hektor girer. HEKTOR Ne kadar şatafatlı görünsen de için kofmuş senin. O parlak zırh yüzünden kaybettin canını. Bugün

109

yeterince çalıştım, artık paydos edip dinleneyim. Nice hayatı bitiren kılıcım da hak etti dinlenmeyi. (Miğferini çıkarır, kılıcını ve kalkanını bir tarafa koyar, derken Akhilleus ile Mürmidon'lar girer.) AKHILLEUS

Bak Hektor, güneş nasıl da batıyor, gecenin

çirkin ve soğuk soluğu iyiden iyiye hissettirmeye başladı kendini. Güneş saygıyla eğilip gündüz geceye dönüştüğünde senin hayat yolun da ölümle tanışacak. HEKTOR Silahsızım Yunanlı, bundan faydalanacak değil-

sin herhalde.

AKHILLEUS

Saldırın dostlarım, işte aradığımız adam bu.

(Hektor düşer.) Hektor, düştü, sıra Ilion'da, sonra da Bü-

tün Truva yerle bir olacak! Truva, işte yüreğin, bileğin, omurgan serildi yere... Mürmidon'lar, ciyak ciyak bağırarak duyurun olup biteni. Avazınız çıktığı kadar bağırın: “Akhilleus Hektor'u öldürdü!” diye. (Geri çekilme boruları.) Duyuyor musunuz, Yunanlılar geri çekiliyor!

BİR MÜRMİDON

Truvalılar da çekilme borularını çalıyor-

lar efendim. AKHILLEUS Gecenin karanlık kanatları dünyayı kaplıyor ve ayırıyor orduları. Ey kılıcım, o kadar iştahlı olmana rağmen yarı aç kalktın sofradan, ama bu emsalsiz parça nefsini körletsin de rahat rahat uyu. (Kılıcını kınına koyar.) Hadi, bağlayın şunun leşini atımın kuyruğuna da sürükleye sürükleye götürelim savaş meydanına! (Çıkarlar.) SAHNE

IX.

Ovada başka bir yer. Agamemnon, Aias, Menelaos, Nestor, Diomedes ve diğerleri

girer. AGAMEMNON NESTOR

Nedir bu bağırmalar?

Davullar durun!

DIŞARIDAN SESLER

Akhilleus! Akhilleus! Hektor öldü!

110

DİOMEDES AİAS

Akhilleus Hektor'u öldürmüş.

Bu haber doğruysa saygıyla analım onu. Hektor en az Akhilleus kadar önemli biriydi.

AGAMEMNON

Sabırlı olalım. Biri gidip Akhilleus'u benim

çadırıma çağırsın. Eğer gerçekten Tanrılar bu ölümde bizim yardımcımız oldularsa Büyük Truva artık bizimdir, bu korkunç savaş da sona ermiş demektir. (Çıkarlar)

SAHNE X. Ovada başka bir yer. Aeneas ile Truvalılar girer. AENEAS Durun! Meydanın hâkimi hâlâ biziz. Geri dönmüyoruz, geceyi burada geçirelim.

TROİLOS (Girer) Hektor öldürüldü. HEPSİ Hektor öldürüldü mü? Yüce Tanrılar! TROİLOS

Hektor öldü ve onu avlanmış bir canavar gibi ka-

tilinin atının kuyruğuna bağlayıp savaş alanında gezdi-

rip kepaze ediyorlar. Kararsın gökyüzü ve bütün öfkesini kussun üzerimize. Tanrılar, siz de oturun tahtınıza

ve bir buyruğunuzla yerle bir edin Truva'yı. Alın bütün Truvalıların canını da daha fazla ıstırap çekmeyelim. AENEAS Askerlerin moralini bozuyorsunuz Prensim. TROİLOS Ne dediğimi anlamıyor musun? Burada savaştan, korkudan veya ölümden söz etmiyorum ben. Tanrıların ve insanların başımıza açacağı bütün belalara

meydan okuyorum... Hektor öldü, bunu kim söyleyecek Priamus'la Hekuba'ya? Aranızdan biri ölene kadar “uğursuz baykuş” diye anılmak istiyorsa gitsin Truva'ya söylesin Hektor'un öldüğünü... Priamus taş kesilir anında. Kadınlar bütün çocukları öldürülmüş an-

neler gibi çeşmeye dönmüş gözleriyle ağlarlar da sel basar bütün şehri. Bu söz bütün delikanlıların kanını

dondurur, hepsi heykele dönüşüp oldukları yerde kala

kalırlar. Hadi, yürüyün gidelim, Hektor öldü, daha öte-

111

si var mı? Ama bir durup şu tiksindiren çadırlara bakın, görüyor musunuz nasıl da dikbaşlı çöreklenmişler ülkemizin bağrına... Gün ne kadar erken doğarsa doğsun bütün bu çadırları yerle bir edeceğim. Ve sen, iri yarı hayvan, nereye gidersen git öfkemden kurtulamayacaksın. Vicdan azabı gibi ruhuna musallat olup rahat bırakmayacağım seni. Hadi çalın boruları da geri dönelim. İntikam alma umudumuzun gücü de merhem olsun içimizdeki acıya... (Aeneas ile Truvalılar çıkar. Troilos çıkamadan öteki ta -

raftan Pandaros girer.) PANDAROS Hey dur bir dakika, sana söyleyeceklerim var. TROİLOS Defol git başımdan pis pezevenk! Herkes adını bu sıfatınla ansın ve rezilliğin utancıyla yaşa. (Çıkar.) PANDAROS Hah, işte bu sızlayan kemiklerime çok iyi geldi. Ah dünya! Dünya! Dünya! Benim gibilerden neden nefret ederler ki! Canımızı dişimize katar çalışır uğraşı-

rız, iş olup bitene kadar bizden iyisi yoktur, olup bittikten sonra küfrün bini bir para. Bu durumu bir şiirle mi açıklamalı acaba? Dur bir düşünelim... Arı neşeyle vız vız eder kovanda/ sağlamsa peteği, sağlıklıysa iğnesi/ bir kaptırmayagörsün iğneyle peteği / bal mal kalmaz geride, kalan yalan dolan... Beyaz et pazarlayanlar iyisi mi şu dediklerimi kalın kalın yazıp duvarlarına assınlar... Pandaros'un tanıyan her kim varsa / durmasın çıksın ortaya/ Görsün başıma gelenleri/ vursun beni sevenleri / Ağlamasanız

da halime

/

acıyın istikbalime /zamparalarla kahbeler şehvetle inler /Zavallı Pandaros'u kim dinler / Bıktım yaşamaktan artık/ Mirasımla dolu bu sandık/ dışı hoş içi boş / Kerhanenin kızları saldırır üstüme / hepsi de düşkündür süsüne püsüne / hekim hekim gezdim aradım şifa/ ben geberdikten sonra hastalıklarıma gösterin vefa. (Çıkar.) SON 21 Kasım 2012, Agua 2 / Ümraniye

112

Mitos-Boyut

418. Duşan KOVAÇEVİC

Oyun Dizisi

/ Dar Ayakkabıy la Yaşamak

419. Zeynep KAÇAR / Toplu Oyunları 3 Bu Anlamlı Günde / Köprüden Önce Son Çıkış / Medine 420. Henrik IBSEN / Toplu Oyunları 2 Nora, Bir Bebek Evi / Hedda Gabler 421. ARİSTOFANES / Eski Yunan Komedyaları 4 Kurbağalar

422. Zeynep ÜNAL / Radyo Oyunları (6 Oyun)

423.MOLİERE

/ Don Juan

424. William SHAKESPEARE / Othello 425. Arnold WESKER / Toplu Oyunları.2

427. SOFOKLES / Antigone 428. Yıldırım KESKİN/ Toplu O.1

Kökler / Mutfak / Annie Wobbler

Uzaktakiler / İnsansızlar / Soruşturma / Tut ki Öleceksin | Çiçek Sepetli Kız 429. HIRVAT OYUNLARI / O Bedensiz Kadın/ Uykudan Önce 430. AHMET

VEFİ KPAŞA/ Eski Türk Oy.8

431. Yıldırım KESKİN / Toplu Oyunları. 2

Zor Nikâhı/

Tabibi Aşk

Aklı Başında Bir Adam / Son Çıkan Işığı Söndürsün | İçlerinden Hangisi

432. Güngör DİLMEN / Canlı Maymun Lokantası 433. David GREJIG / Sarı Ay

434. Ayşe BAYRAMOĞLU / Beyaz Yalanlar 435. 436. 437. 438. 439.

440. 441. 442. 443.

Deyan DUKOVSKİ / Boş Şehir Asmin N. SİNGEZ / Dağ Gülü Beybin -Beybin, The Wild Rose Alfred de MUSSET / Lorenzaccio Mat&i VISNIEC / Pandaların Hikâyesi Celal PERK / Toplu Oyunları.1 Sürgün Misafirler / Londra'ya Kiraz Geldi / Dayak Delisi Alberto MORIVIA / Aylaklar Benise CHALEM / Yarın Ola Hayrola Muhammed YAKUBİ / Toplu Oyunları 1 Kuraklık ve Yalan / Ay Suda August STRINDBERG / Baba

444. William SHAKESPEARE / Hamlet 445. Güngör DİLMEN / Sokrates “Bulutlar”da 446. Ariel DORFMAN / Araf

447. Yeton NEZİRAY / Şehir Büyüyor

448. William SHAKESPEARE / Kral Lear

449. Ariel DORFMAN / Ölüm ve Kız 450. William SHAKESPEARE

/ Antonius ve Kleopatra

451. AİSKHÜLOS / Eski Yunan Tragedyaları 1. / Tebai'ye Karşı Yediler 452. Şaban OL / Serçe 453. Gülsün Siren KINAL /Toplu Oyunları. 1

454. Ülkü AYVAZ / Radyo Oyunları

7 Oyun

Tolstoy ile Anna / Üç Yılbaşı

455. Lady GREGORY / Kısa Oyunları 7 oyun. 456. Yeton NEZİRAY / Aşk Zamanı Savaş

457. Gülsüm SİREN KINAY / Toplu Oyunları.2 .

Gönlümreki Osman Hamdi Bey / Pembe Konağın Gelinleri

458. William SHAKESPEARE

/ Julius Caesar

459. A. Cüneyd KILCIOĞLU / Toplu Oyunları . 1

Pirananın Kırık Dişleri / Dilek Ağacı / Mumyalar

460. Ayşe BAYRAMOĞLU / Toplu Oy. 1 (Türkçe-İng.) Pencere / Transit Geçiş