İslam Kaynakları Işığında Aristoteles ve Felsefesi

Citation preview

İthaf: Düşünce ve kültür hayatınıza önemli katkılarda bulunan merhum Babanzade Ahmet Naim Bey'in (öl. 1934) aziz ruhunu rahmetle amyorum.

Dr. MAHMUT KAYA

İslam Kaynaklan Işığında

ARİSTOTELES VE FELSEFESİ

EKİN YAYINLARI P.K. 1250

Sirkeci/İstanbul

EKİN

YAYINLARI

FELSEFE

DİZİSİ

:

1

Mahmut Kaya

lslam Kaynakları l şıOında ARİSTOTELES VE FELSEFESİ Dizgi - Baskı - Cilt Fa:tih Yayınevi Matbaası Kapak Baskısı : Yön

Ajans

İstanbul/ l 9-83ı

EKİN

YAYINLARI

Divanyolu Hacı Tahsin Bey Sk. S/16 Cağalollu - İstanbul

KISALTMALAR A g.e .

.

Ayr. Bkz. c. civ.

Adı geçen eser : Ayrıca : Bakınız : Cilt

krş. Ktp. Macid. M.Ö. M.S. no: nşr. öl.

: civarı Kitab karşılaştırınız Kütüphane (si) madde (si) Milattan Önce Milattan Sonra numara (sı) neşri, neşreden ölümü, ölüm tarihi

p.

: page

R.

: Risale : sayfa

K.

s. str. trc. vd. v.s.

: satır

: tercüme, tercüme eden : ve devamı : vesaire

vr.

: varak

y. y.y .

: y azma : yüzyıl

ÖN SÖZ Oryantalistler tarafından ortaya atılan ve yü zelli yıla yakın bir zamandanberi ısrarla savunulan iddia­ ya göre «İslam felsefesi, antikçağ Yunan felsefesinin; özellikle Aristoteles felsefesinin bir devamı ve tek­ rarından ibarettir; dolayısıyla herhangi bir orijinalite. si yoktur. Ayrıca, müslümanlar Aristoteles'i ilk önce orjinal eserleriyle değil apocryphe eserleriyle tanı­ mışlardır."

Acaba böyle bir iddiada gerçeklik payı nedir? İs­ lam dünyasında Vlll. yüzyıldan XIll. yüzyıla kad ar de­ vam eden felsefe hareketlerinde orijinal sayılacak bir düşüncenin ortaya konulmamış olması mantık ba­ kımından mümkün müdür? Özellikle islam felsefesin­ de Meşşfü (Peripatosçu) ekole bağlı olan filozoflar sadece Aristoteles'in bir taklitçisi olarak mı kalmış­ lar, yoksa ele aldıkları

problemlerde aynı metodu

kullanmakla beraber farklı ve orijinal sayılacak bir görüş ortaya koyabilmişler midir? Acaba müslüman­ lar Aristoteles'i gerçekten apocryphe eserleriy le mi

tanımışlardır? işte lslam Kaynakları lşığında Aristo­ teles ve Felsefesi isimli bu çalışma yukardaki soru­ lara cevap aramaktadır. Bugüne kadar gerek Doğu, gerekse Batı dünya­ sında birçok ilim adamı, bu alanda araştırma Yaptığı lçin konunun bakir olduğu söylenemez. Ancak, he· men şunu ifade edelim ki, Aristoteles'i biyografisiy­ le, eserleri ve felsefesiyle bir bütün halinde ele alıp onun, İslam kaynakları ve filozoflarıyla mu �ayesesini

7

yapan doyurucu bir araştırmaya henüz rastlayamadık. Şimdiye kadar yapılanların, problemi kenarından-kö­ şesinden didiklemekten ve bir takım filolojik çalış­ malardan ileriye

gidemediğini söylemek

bir yerde

gerçeğin ifadesi sayılmalıdır. Söz gelimi August Mül­ ler'in 1873 yılında yayınladığı Die griechischen Phi· losophen in der arabischen UeberLieferung isimli ese­

rıyle, Moritz Steinschnider'in 1897'lerde Die arabis­ chen Uebersetzungen aus dem Griechischen adıyla

yayınladığı

araştırması

genellikle İbn el-Nedim'in

el-Fihrist'inden itibaren Katip Çelebi'nin Keşf el-Zu­ n ü n ' u na kadar bazı klasik kaynaklardaki bilgilere ve

kütüphane kataloglarına dayanmaktadır.

Uzun yıllar­

danberi bu alandaki çalışmalarıyla ün yapan A. Be­ devi'nin Aristo lnde'l-Arab isimli eseri de, Aristoteles'e ve onun şarihlerine ait bazı metinlerin filolojik neş­ rinden ibarettir. Yine Bedevi'nin 1968 yılında yayın­ ladığı La Transm!ssion de la philosophie Grecque au Monde Arabe adlı eserinde, konuyla ilgili olarak ver­

diği bilgiler filolojik anlamda kitap tanıtmaktan öteye geçememiştir. F.E. Peters'in aynı yıl neşrettiği Aris­ totle and Arabs isimli kitabı ise İslam felsefesi ve

kaynaklarına -Kelam ve Tasawuf dahil-

bir kuş­

bakışı sayılabilir. Bize gelince, çalışmamızı iki bölüm halinde ele aldık. Birinci bölümde IX. yüzyıldan XVlll. yüzyıla ka­ dar İslam dünyasında felsefe ve kültür tarihi niteli­ ğindeki belli başlı kaynakları tarayarak Aristoteles'in biyografisini çizmeye ve kültür çevresini tanıtmaya ç.alıştık. Ayrıca antikçağdan günümüze kadar gelebi­ len ve bu konuda en eski iki güvenilir kaynak olan Batlamyus el-Garib ve Diogenes Laertius'un eserle­ ri ile İslam kaynaklarının mukayesesini yaparak ara-

8

daki farkları gösterdik. Bunu yaparken, okuyucunun kontrolünü kolaylaştırmak için sayfa ve varak numa­ rasının yanısıra satır sayısını vermeyi de uygun bul­ duk. Önemli gördüğümüz veya enteresan bulduğumuz bazı kısımların tercümesini - metne sadık kalarak­ sunmanın da yararlı olacağını düşündük. Gerek nicelik, gerek nitelik bakımından çalışma­ mızın ağırlık merkezini ikinci bölüm teşkil etmekte­ dir. Bu bölümde

Aristoteles'in bugün için bilinen

bütün eserlerini birer birer ele alarak inceledik. Bu­ nu yaparken şöyle bir metod uyguladık:

Önce bir

eserin İslam literatürüne hangi isimle geçtiğini ve bu konuda kaynaklararası farkların nereden geldiğini ve nelerden ibaret olduğunu tespit ettik. Sonra her ese­ fin mahiyeti üzerinde durarak

Aristoteles'in ortaya

koyduğu felsefi veya ilmi görüşlerin nelerden ibaret olduğunun analiz ve sentezini yaptık. Bu arada fizik, metafizik, psikoloji, ahlak ve siyaset alanındaki eser­ lerine daha çok ağırlık verdik. Sonra da bu düşünce­ lerin İslam felsefesine ne ölçüde yansıdığını belirt­ tik ve yerine göre Aristoteles ile Meşşfü filozofları­ nın mukayesesini yaparak İslam filoZ'oflarının oriji­ nalitesini göstermek istedik. Bütün bunlardan sonra her eserin tercümeler döneminde kimler tarafından tercüme, şerh veya özet haline getirildiğini, şayet gü­ nümüze kadar ulaşabilmişse

hangi kütüphanelerde

bulunduğunu, yayınlanmışsa üzerinde kimlerin çalış­ tığını imkanlar elverdiği ölçüde tespit ettik. Bu bö­ lüm içinde Aristoteles'e mal edilen ve İslam. kültür dünyasını etkilemiş olan yedi uydurma (menhul) ese­ ri muhtevalarıyla birlikte tanıttık. Araştırmamızın so­ nunda antikçağdan günümüze kadar gelen ve Aristo­ teles'in eserlerinin listesini ihtiva eden

9

Batlamyus

el-Garib ve Diogenes Laertius'un

kataloglarına

da

yer verdik. Ayrı ayrı araştırmalara konu olabilecek böylesi­ ne geniş bir çalışmada elbette ki eksikliklerimiz ol­ muştur ve vardır. Fakat biz, probleme imkanların el­ verdiği ölçüde bir açıklık kazandırmaya ve İslam kay­ nakları ışığında bütün yönleriyle bir Aristoteles ver­ meye çalıştık. Böyle bir çalışmanın meydana gelmesinde muh­ terem hocam Prof. Dr. Nihat Keklik Bey'in geniş tec­ rübe ve vukufunun, maddi ve ma.nevi yardımlarının büyük payı vardır.

Kendilerine

minnet ve şükran

borçluyum. Eserin basımı sırasında büyük emeği geçen ve olağanüstü titizlik gösteren Ekin Yayınları yöneticisi Yüksel Kanar'a da ayrıca teşekkür ederim.

Mahmut Kaya 1 Nisan 1983

10

Birinci Bölüm İSLAM KAYNAKLARI IŞIÖINDA ARİSTOTELES'İN BİYOGRAFİSİ VE KÜLTÜR ÇEVRESİ

Miladi IX. yüzyıldan başlayarak İstam dünyasında birçok prototype felsefe tarihleri yazılmıştır. Aristoteles'­ in biyografisi, felsefi-ilini şahsiyeti ve eserleri konusun­ da bilgi veren bu kaynakların yanısıra bir de kültür ta­ rihi niteliğinde eserler vardır ki, onların da bu hususta verdiği malumat -dağınık olmakla beraber- son derece dikkat çekicidir. Böyle olunca, Aristoteles'ten bahseden ilk kaynak olarak Dine.veri (öl. 895) nin el-Ahbar el-Tı­ val adlı eserinden başlayarak XVIII. yüzyıl Osmanlı bil­ ginlerinden .olan ve Aristoteles üzerinde çalışan Es'ad Yanyavi (öl. 1 736) ye kadar geçen 900 yıllık felsefe ve kültür tarihini taramak gerekiyordu. Biz de öyle yaptık. Bu konuda yararlandığımız kaynakları kronolojik. olarak saymak gerekirse başlıcaları şunlardır: el-Ya'kubi (öl. 897?) nin Tarih el-Ya'kubi isimli eseri; İshak İbn Hu­ neyn (öl. 9 1 2) in Tarih el-Etıbba ve'l-Hukema'sı; el­ Makdisi (öl. 966) nin el-Bed' ve'l-Tarth'i; Mes'udi (öl. 956) nin el-Tenbth ve'l-İşraf adlı kitabı; Ebu'l-Hasan el-Amiri (öl. 992) nin Kitab el-Emed ald'l-Ebed'i; İbn Culcul (öl. 994) ün Tabakat el-Etıbba ve'l-Hukema'sı; İbn el-Nedim (öl. 995) in el-Fihrist adlı ünlü eseri, el-Harizmi . (öl. X. yüzyılın son çeyreği) nin Mefatih el-Ulum'u; Sicistani (öl. 999) nin Sıvan el-Hıkme isimli eserinin Ömer İbn Seh­ lan el-Savl tarafından Muntahab Sıvan el-Hıkme adıyla yenibaştan tanzim edilen eseri; Kadı Said el-Kurtubi' (öl. 1 070) nin Tabakat el- Umem'i , Mübeşşir İbn Patik (öl. 1 106 civ.) in Muhtar el-Hikem ve Mahasin el-Kelim

11

isimli antikçağ felsefesi tarihi, Şehristani (öl. 1 1 53) nin el-Milel ve'l-Niharı; Beyhaki (öl. 1 1 70) nin Tarih e/-Hu­ kema sı; Şehrezılri (öl. XIII. yüzyıl) nin Nüzhet el-Ervah'ı; İbn el-Kıfti (öl. 1 248) nin İhbar el-Ulema bi Ahbdr el.,. Hukema'sı; İbn Ebi Usaybia (öl. 1 270) nın Uyun el-Enba' fi Tabakat el-Etıbba'sı; Taşköprülü-Zade (öl. 1 5 61) nin Miftah el Saade si; Katip Çelebi (öl. 1 657) nin Keşf el­ Zunun adlı eseri ve isimlerini saymadığımız daha birçok kaynak eser bu konuda bize ışık tutmaktadır. Ayrıca, antikçağdan günümüze kadar ulaşabilen, Aristoteles'in hayatı ve eserleri hakkında en detaylı ve güvenilir bil­ gileri veren Batlamyus el-Garib (M.S. 1. yüzyıl) ile Dio­ genes Laertius (öl. M.S. 320?) un eserleri (bkz. II-G), bu araştırmamızda başvurulan en önemli iki kaynaktır. Şu hususu da belirtmek gerekir ki, çalışmamız esna­ sında tespit edebildiğimiz kadarıyla İslam müelliflerinin yararlandığı kaynaklar genellikle Batlamyus el-Garib (Ptolomaios Channos) in Fihristu Kutubi Aristutalis ve S'iretuh isimli katalogu başta gelmek iizere, Plutarkhos (öl. M.S. 1 20 civ.) un el-Ara' el-Tabiiye'si; Porphyrius (öl. M.S. 301) un Ahbar el-Felasife'si ile ünlü süryani mü­ tercim Huneyn İbn İshak (öl. 873) ın Nevadir el-Fetasife ve'l-Hukema adlı eseridir. İmdi, klasik kaynaklarda sistemsiz bir şekilde bulu­ nan bu dağınık bilgileri, biyografi esasları planında de­ ğerlendirerek İslam ve Batı dünyasında Aristoteles'in na­ sıl anlaşıldığını görelim. '

-

'

12

l-A1 ARİSTOTELES'İN İSLAM DÜNYASINDA İSMİ KONUSUNDAKİ ÇEŞİTLİ İMLALAR VE BU İSME VERİLEN MANALAR

Aristoteles'ten bahseden klasik kaynaklarda, onun isminin değişik biçimlerde yazılıp okunduğunu görmek­ teyiz. Ama bu değişiklikler, sadece kaynaklar arası bir mesele olmakla kalmıyor, aynı zamanda tek bir kaynakta dahi birbirinden farklı imlalar göze çarpıyor. Esas olarak, yani orijinal şekliyle A r i s t o t e 1 e s biçiminde ya­ zılan bu isim, İsiam kaynaklarında ve filozoflarımızın eserlerinde çoğunlukla: A r i s t ı1 t a 1 i s1, ayrıca A r i s t a t a l i s2 ve bazen de kısaltılmış olarak A r i s t o şeklinde yazılıp okunmaktadır. Diğer imla tarzlarını da kısaca zikredecek olursak: A r i s t ı1 t e l i s", A r i s­ t ı1 t i l i s4, A r i s t a l i s5 ve A r i s.t a t a I1 s6; XVIII. yüzyıl Osmanlı bilginlerinden olan Es'ad Yanya­ vi ise -grekçe ve latince bildiği için - bu kelimeyi doğru olarak A r i s t o t e l e s şeklinde yazmaktadır.7 Ayrıca, 1.

2. 3. 4. S. 6.

7.

İbn Patik, Muhtô.r el-Hikem ve Mahô.sin el-Kelim, vr. 121• ( 15 ) ; Şehristani, el-Milel ve'l-Nihô.l, 11/ 1 19 ( 5 ) : İht1 el­ Kıfti, ihbô.r el-Ulemô. bi Ahbô.r el-Hukemô., s. 2 1 (22) ; İbn Ebi Usaybia, Uyu11 el-Enbii fi Tabakô.t el-Etıbbô., 1154 ( 4 ) . Mes'fıdi, el-Tenbth ve'l-İşraf, s. 7 ( 1 1 ) ; İbn Culcul, Taba­ kôt el-Etıbbô., s. 23 ( 1 8 ) ; Şehrezfıri, Nuzhet el-Ervô.h, vr. 87a ( 2 ) . İbn Patik, Mulıtô.r., n. 12oa ( 5 ) . Bkz. Muntahab Sıvan el-Hıkme, vr. 46a ( 1 2 ) . İbn el-Nedim, el-Fihrist, s. 246 ( 25 ) . A. Emin, Duha'l-İslôm, III/ 1 2 1 ( 5 ) . Es'ad Yanyavi, el-Ta'lim el-Sô.lis, vr. lb (9), Ragıppaşa Ktp. No : 824. 13

harf devrimine kadar Türk-Osmanlı dönemini de dikka­

te alacak olursak, bu değişik imlfiların onbir sayısını geçtiğini görürüz. Pek tabii olarak bir yabancı teknik terimi veya özel ismi, başka bir dilin alfabesiyle yazıp okurken (fonetik kuralları gereğince) bu nevi şekil değişmelerinin ortaya çıkmasını olağan karşılamak gerekecektir. Nitekim İlkçağ felsefesinden İ slam dünyasına (terimler ve öz isimler ba­ kımından) yapılan aktarmalarda dikkate çarpan bu fark­ lılaşmalar, aynı şekilde İslam felsefesinden !atin dünyası­ na (miHidi XII. asırda) yapılmış olan tercümelerde de müşahede edilmektedir. Mesela, el-Kindi (öl. 873?)'nin ismi Alkendus şeklinde; Farabi (öl. 950) ninki Alfarabius olarak; el-Biruni (öl. 1 05 1) nin adı Alibron veya Alberuni biçiminde; İbn Sina (öl. 1 037) nın ismi Avicenna şeklin­ de ve İ bn Rüşd (öl. 1 1 96) ün adıysa Averroes olarak ya­ zılıp okunmaktaydı. Kısaca denilebilir ki, İslam kaynak­ larında Aristoteles'in isminin de bu değişik şekil ve im­ lfilara bürünmesi, bir taraftan İ slam dünyasında Aristo­ teles'in ismi konusunda dahi bazı teredçlütlerin bulundu­ ğunu, diğer yandan ise, biraz önce temas edilen fonetik zaruretlerin dikkate alınması gerektiğini göstermektedir. Aristoteles ismine verilen çeşitli manalar : Aristoteles kelimesine kaynaklarımız tarafından çe­ şitli manalar verildiğini de görmekteyiz, Onlar bu gibi manaları, belki de mütercim Süryanilerden şifahi yoldan edinmişlerdi: Söz gelimi tanınmış kültür ve fikir tarihçisi el-Mes'udi (öl. 956), el-Tenblh ve'l-İşraf adlı eserinde, Aristoteles isminin t a m g ı d a veya f a z i 1 e t i b ü t ü n manasına geldiğini ileri sürmektedir.8 Aynı 8.

Mes'udi, el-Tenbih., s. 100 (22); el-Kıfti, İhbar., s. 2 1 (23 ) . 14

aynı ifade

için bkz. İbn

müellif, bu ismin etimolojisini de açıklamaktan geri kal­ mıyor ve diyor ki :

. . . A risto, f a z i l e t manasınadır, Taüs ise t a m demektir . . . 9 İbn el-Nedim'e gelince, o da bu ismin, h i k m e t i s e v e n; f a z i 1 e t 1 i - o 1 g u n ve b üt ü n f a z i­ l et 1 i olmak üzere üç manaya geldiğini söylemektedir.10

XIII. asırda yaşayan ve eserini daha çok başka kay­ naklardan (isim zikretmeksizin) aktarmalarla doldurdu­ ğu bilinen Şehreziiri ise çok garip bir etimolojik açıklama· vermektedir. Ona göre Aristatilis ismi, üç ayn kelime­ den meydana gelmiştir: A r i s t 8. sözü, g ü z e 1 de­ mektir; T a hecesi, o k i manasına gelir ve son keli­ meyi teşkil eden 1 i s ise, s ö y 1 e r s i n anlamını ta­ şımaktadır. Yine bu fikir tarihçisine göre, Arista-ta-lis ismi, s ö y 1 e d i ğ i n g ü z e 1 d i r manasını taşımak­ tadır. Ona göre, rumca (Bizans lehçesi) olan bu isim, aslında Arisdadaıis'ten ibarettir ve arap dilinin fonetiğine göre Aristatalis şeklini almıştır.11 Görülüyor ki ,Şehreziiri gerçekle hiç bağdaşmayan bir açıklama yapmaktadır. Şu halde kaynaklarımı.ıı:, Aristoteles'in isminin imla ve telaf­ fuzu ile, bu isme verilecek mana konusunda birtakım indi ve tahmini mütalaalar ileri sürmektedir. Öyle görü­ nüyor ki İslam kaynaklarının yazarları, f a z i 1 e t ma­ nasına gelen A r i s t o n kelimesi ile12, Aristoteles is­ minin arasında bir ilişki kurmak istemişler ve üstelik Mes'udi, a.g.e., gösterilen yer. İbn el-Nedim, el-Fihrist, s. 246 (25); ayr. bkz. İbn Patik, Muhtar, vr. 1 20a (5-6 ); Mııntehiib., vr. 46a ( 1 2 ) : Bunlara göre Aristatalls ismi, olgunluk ve 1fazil...tli manalarına gel­ mektedir. 1 1 . Şehrezuri, Nuzlıe., vr. 117" (3-5) . 1 2. Sıfat olarak Ariston, en iyi, en faziletli, en cesur ve en yiğit anlamlarına gelmektedir. Bkz. Greec - Lexıcon, p. 1 1 7 (Lid­ dcl and Scott's, London, 193 8 ) . 9. 10.

15

Aristoteles isminin Ariston kelimesinden türetildiğini san­ mışlardır. Böylece, daha araştırmamızın başlangıcında bile fark edilen bir nokta vardır: Demek ki, İslam fikir tarihçile­ rinin İlkçağ felsefesi ve filozofları konusunda, hiç olmaz­ sa lisan bilgisi yönünden güçlük içinde bulundukları an­ laşılmaktadır. Nitekim ileriki bahislerde de buna benzer zuhCıllere, daha birçok vesilelerle rastlayacağız. Ama bun­ lara karşılık İslam dünyası, özellikle fikir muhtevası ko­ nusunda nisbeten güvenilir malumat elde etmek fırsatını bulmuştu (Bkz. II-A).

16

I-A2 ARİSTOTELES'İN DOGUM YERİ VE DOGUM TARİHİ

Aristoteles, Milattan önce 384 yılında Makedonya şehirlerinden biri olan, Seianik yakınlarındaki S t a g e i r a (bugünkü Stavros kasabası) da doğmuştur. Kaynakları­ mız genellikle bu konuda kesin bir tarih belirtmezler. Ancak Şehristani, A risıoıeles, Ardeşir İbn Darii'nın tahta geçişinin ilk yılında doğmuştur1 şeklinde bir ifade kulla­ nıyorsa da, bu yanlıştır. Zira, Dara (M.Ö. 424-404) nın oğlu il. Ardeşir, M.Ö. 404 tarihinde tahta geçmiş ve kırkiki yıl saltanat sürdükten sonra, M.Ö. 358 yılında onun yerine III. Ardeşir geçmiştir.2 XVIII. yüzyılda Aristoteles üzerinde çalışan ve Os­ manlı bilginlerinden olan Es'ad Yanyavi'ye göre ise, Aristoteles'in doğum tarihi M.Ö. 370'dir.3 Bu konuda en doğru bilgiyi Apollodoros (M.Ö. 140 civ.) un Kronoloji adlı eserine atfen Diogenes Laertius vermektedir. Onun bildirdiğine göre Aristoteles, 99. Olimpiyad'ın ilk yarı­ sında (M.Ö. 383-384) doğmuştur.4 Aristoteles'in doğduğu şehir ve şehrin bulunduğu bölge hakkında kaynakların verdiği bilgiler oldukça fark­ lıdır. Nitekim Mes'fıdi, onun Atinalı olduğunu ve kendi zamanına kadar Aristoteles'in doğduğu evin hala mevcut

ı. 2. 3. 4.

Şehristani, el-Mile/., il/ 119 ( 1 2). Bkz. M. Şemseddin Günaltay, İran Tarilıi, 11230, TIK Ya yınları, Ankara, 1 948. Bkz. Es'ad Yanyavi, el-Talim el-Sôlis, vr. 6a 05-16). Diogenes Laerıius, Uves, l/v, 9: p. 452.

­

17

olup, muazzam bir yapı olduğunu şöyle ifade etmekte­ dir:

Kostanıtniyye'nin batısında Harktztye (Khalki­ dikya)5, Mesuntye (Makedonya)6, Kranto ve Astnes (Atina)7 şehirleri vardır. Bu (Atina) Ni­ komakhos'un oğlu Aristotelts'in ve Theofras­ tos'un şehridir. Aristoteles'in evi bu zamana kadar (M.S. X.y.y.) belli, meşhur ve muazzam bir yapıdır.8 Makedonya'yı bir

şehir ismi

sanan

İbn

Culcul,

Aristoteles, Meczuniye (Makedonya) şehrindendir9 diyor.

Aristoteles'in doğduğu şehir ve bu şehrin bulunduğu böl­ ge hakkında en doğru bilgi veren felsefe tarihçimiz Mü­ beşşir İbn Fatik'tir. Şöyle diyor:

Bu Aristoteles, Trakis (Trakya) bölgesinde Hal­ kidakt (Khalkidikya) beldelerinden biri olan Astagtra (Stageira)10 şehrinde doğmuştur.11 5.

Khalkidikya'nın farklı yazılışları şöyledir: Halkldeki Mu h­ tar., vr. 120a ( 9 ) ; Halkidiki, Uyfın., 1/54 ( 1 1); Halkid, Nuzlıe., vr. 87b ( 1 2).

6.

Bu

kelimenin kayna'klardaki farlı:lı şekilleri şöyledir: Mas .

emretti. Çünkü, dedi, biz Dara ile savaşacağız; şayet o bizi yenerse, bu parayı almaya en layık olan Aristoteles'tir. Zira o bizim hocamızdır, katımızda değeri büyük ve üzerimizde tesiri çoktur. Yok eğer, Dara'yı biz yenersek, onun hazineleri bizim ihtiyacımıza yeter de artar. . . 11 Taşköprülü-Zade'ye göre, mantık ilmini tedvin etmesine karşılık zamanın hükümda.rı Aristoteles'e beşyüz bin dinar (para) vermiştir. Ayrıca her yıl da yüzyirmi bin dinar ödemeye devam etmiştir.ı2 Rivayetler farklı olmakla birlikte, gerçek olan şu ki, antikçağda ilmi araş­ tırmalar için ilk ve en büyük yatırım yapan, Kral İsken­ der'dir. Yine kaynakların belirttiğine göre Aristoteles, İskender'den, Filip tarafından tahrip edilmiş olan kendi doğduğu Stageira şehrinin yeni baştan restoresini istemiş ve isteğini elde etmiştir.13 Aristoteles ile İskender arasındaki karşılıklı mek­ tuplaşmalar konusuna gelince, bunlar helenisti.k çağın ürünü olup, İskenderiye okulu aracılığıyla şark dünyası­ na yayılmış uydurma şeylerdir. Kaynaklarımızın hemen hepsinde yer alan bu mektuplar, vasiyetler ve öğütler, genel olarak tam bir dini hüviyet taşırlar. Şöyle ki: Al­ lah'a hamd-ü sena ile başlayan mektup ve öğütlerde, onun tek yaratıcı ve hükmü her şeye geçen bir varlık oldu­ ğundan sözedilir. Ona dayanıp güvenmenin gerekli ol­ duğu hatırlatılır ki, bunlar tamamen dini motifler olup antikçağ yunan insanına yabancı hususlardır. Bu konu­ da daha geniş bilgi için 11-F'ye bakınız.

1 l. 1 2.

13.

Bkz. Muntahab., vr. 20b 0-8). Taköprülü-Zade, Miftôh., I/236 ( 1 1-1 3 ) . Bkz. D. Laertius, Live.s., l/v, 4 : p . 442.

42

l-A7 ARİSTOTELES'İN ÖMÜR SÜRESİ VE ÖLÜM SEBEBİ

Aristoteles'in ölümü ile ilgili olarak İslam kaynak­ larında dört ayrı tarih gösterilmektedir. Fakat bunların hepsi de yanlıştır. Nitekim İbn el-Nedim'e göre : A ristoteles, İskender'in hükümdarlığının son yıllarında 66 yaşında, bir başka rivayette de Batlamyus Lagos'un hükümdarlığının ilk yılında ölmüştür.1 Aynı müellif, İshak İbn Huneyn'i kaynak göstere­ rek, Aristoteles'in 67 yıl ömür sürdüğünü söylüyor.2 İbn Fa tik ise onun 68 yaşında öldüğünü iddia etmektedir. 3 Bir başka kültür tarihçisi olan İbn Ebi Usaybia da, EM Süleyman el-Sicistani'den naklettiği bir rivayetle Aristo­ teles'in 6 1 yıl yaşadığım bildirmektedir.4 Aristoteles'in biyografisi hakkında İslam müellifleri için başlıca kaynak­ lardan birini teşkil eden Batlamyus el-Garib de, bu ko­ nuda 66 rakamını benimsemektedir.6 Bu konuda günümüze kadar ulaşan iki süryanca kay­ naktan birinde Aristoteles'in ömür süresi 67 yıl, ötekin­ de ise 6 8 yıl olarak geçmektedir.6 Bu durum bize, İslam 1 . İbn el-Nedim, el-Fihrist, s . 247 0 7-1 8 ) . 2 . A .g.e., s . 248 03-1 4 ) . 3. Bkz. İbn Fatik, Muhttır., vr. 1 22a ( 1 2). 4. Bkz. İbn Ebi Usaybia, Uyfln., 1151 0 8-19). 5. Bkz. Batlamyus el-Garib, Fihristu Kutub., vr . 12a ( 7 ) . 6 . Bkz. İngemar Düring, A ri�totle in The Anc. Biog. Trad., p. 1 86, 1 88.

43

müellifleri ile Süryani müelliflerinin aynı kaynaklardan yararlandıklarını gösteriyor. Bu hususta en sıhhatli bilgi veren kaynak yine Diogenes Laertius'tur. O şöyle diyor:

Aristoteles, 114. Olympiad'ın üçüncü yılında (M. Ö . 322-321) Khalsis'e çekildi. Takriben 63 yaşında iken, Philokles'in arhontluğu zamanın­ da tabil bir ölümle öldü. Aynı yıl Demosthenes Kalauria'da ölmüştü.' Araştırmacılar, Laertius'un verdiği bu bilgileri ge­ nellikle güvenilir bulmaktadırlar. Daha önce belirttiğimiz gibi (bkz. I-A5), M.Ö. 323 yılında İskender ölmüş ve Atina'da Makedonya taraftar­ larına karşı şiddetli bir tepki başlamıştı. Bu arada Aris­ toteles de bir yandan Makedonya fırkasına bağlı olmak­ la suçlanıyor, öte yandan daha önce dostu Hermias'ın öl­ dürülmesi üzerine yazdığı u Fazilet Neşidesi» ve yine onun anıtı için yazdığı « Kitabe » bahane edilerek Orime­ don adındaki bir rahip tarafından dinsizlikle itham edi­ liyordu. Bu ortamda hayatının tehlikede olduğunu sezen Aristoteles, Khalsis'e çekilmek üzere Atina'yı terketmiş ve bir yıl sonra da orada ölmüştü. Bu olay, hem Batlamyus el-Garib - dolayısıyla İs­ lam kaynaklan tarafından- hem de Diogenes Laertius tarafından anlatılmaktadır. Laertius onun, H ermias'ın Delfi mabedindeki heykeli için yazdığı u Kitabe» yi şöyle zikretmektedir:

Bu adam, ölümsüzlerin mukaddes kanunları­ nın ihlal edilmesi(lde,· bu adam, ok yayı taşı­ yan İranlıların kralı tarafından haksız olarak öldürülmüştür. Onlar onu, öldürücü bir savaş­ ta, açıkça mızrakla değil, fakat kendisinin gü7.

D. Laertius, Lives., I/v, 10: p . 453.

44

vendiği birinin yardımıyla dir.1

alçakça yenmişler­

Onun dinsizlikle suçlanmasının bir diğer sebebi ola­ olarak gösterilen « Fazilet Neşidesiıı şudur : Ey fazilet!

Faniler

nesli için elde edilmesi zorsun, Sen.elde edilebilecek en güzel avsın Sen, ey güzel genç kız, güzelsin! .. Senin için He/las'ta ölmek muzaffer bir wnuç Senin için en büyük felô.ketlere katlanmak da öyledir . . . Senin ruha ektiğin b u ebedi esaret (tohumu) altından daha değerlidir Akrabadan da, tatlı uykudan da . . . Zeus'un o.flu Herkül ve Leda'nın oğulları Seni elde etmek için nice tehlikelere katlandılar. . . Aşil, Ajax ve Hades evine girmeye hasret çektiler Senin güzelliğine olan aşklan yüzünden bir A tarne'li güneş ışığından mahrum kaldı (öldü) Bu sebeple (seni sevenlerin) ün yaptıkları te­ rennüm edilecek Memori'nin kızları olan Musa (müz) /ar (melek­ ler) onu ölümsüz kılacaklar Devamlı dostluğun ve gariplerin gözeticisi Ze­ us'un şanını yükselterek . . .

Laertius devamla: a Benim de Aristoteles hakkında söyleyecek şu şiirim varıı diyor : Deo'nun sırlarının sahibi Orimedon, Aristoteles'i dinsizlikle suçladı. O da bir yudumcuk zehirle ölümden kurtuldu. 8.

Bkz.. a.g.e., l/v, 6 :

p.

449.

45

İşte bu adaletsiz iftiraları boşa çıkarmanın en güzel yoludur.9 Laertius burada Aristoteles'in intihar ettiğini söylü­ yorsa da, daha önce belirttiğimiz gibi, eserinin bir baş­ ka yerinde, onun normal ölümle öldüğünü ifade ediyor­ du. Aynı zamanda kendisi, Eumelus'a atfen Aristote­ les'in • Kurtboğan Otu» içerek, 70 yaşında intihar etti­ ğine dair bir başka rivayet daha naklederek, bunun yan­ lış olduğunu savunuyordu.10 Kaynaklarımızdan İbn Culcul'e göre, Aristoteles'in ölümü konusunda ihtilaf vardır: Kimine göre normal ölümle ölmüştür, kimi de onun öldükten sonra nurdan bir sütunla göğe kaldırıldığını ileri sürmüştür.11 Batlamyus el-Garib'ten . öğrendiğimize göre Stagei­ ralılar, Khalsis'te ölen Aristoteles'in kemiklerini kendi şehirlerine naklederek gömmüşler ve orasını bir anıt ha­ line getirmişler. Kaynaklarımızın çoğunda yer alan bu olayı biz İbn Fatik'ten naklediyoruz :

. . . Stageiralılar onun çürüyen kemiklerini top­ layarak bir bakır kaba koydular ve 'Aristoteles'e ait' denen yere gömdüler. Burası Stageiralıların önemli işlerinde ve sıkıntılı zamanlarında bir araya geldikleri bir toplantı yeri idi. İlim ve fel­ sefeye dair zor bir mesele ortaya çıkınca, ora­ ya gidip otururlar ve tartışmaya başlarlardı. O problem halloluncaya kadar ve bu �artışma so­ nunda gerçeği buluncaya kadar konuşurlardı. Aristoteles'in kemiklerinin bulunduğu yerde top­ lanmanın kendi akıllarını artıracağına ve dü­ şüncelerini düzelteceğine inanırlardı. Ölümün­ den sonra ona saygı göstermek, onun ayrılığıyla 9. 10. 1 1.

Bkz. a.g.e., l/v, 6-8 : p. 45 1. A .g.e., l/v, 4-6 : p. 449. Bkz. İbn Culcul, Tabakat., s. 27 0-2 ) .

46

duyulan acıyı (yeniden yaşamak) ve hikmetin kaynağım yitirmenin verdiği üzüntüyü bu şekil­ de dile getirmek isterlerdi."

Batlamyus el-Garib, Atina halkının da Aristoteles için bir anıt dikerek, ona olan minnet ve şükran duygu­ larını belirttiklerini söylemektedir. Bu konudaki rivayet şöyledir : . . . A tinalılar, Aristoteles'ten gördükleri sayısız iyilikten dolayı toplamı taştan bir sütuna kitabe yazmaya karar verdiler. Bu sütunu 'Şehrin Zir­ vesi' denen kaleye diktiler ve Şu sözleri yazdı­ lar: Stageira halkından olan Nikomakhos oğlu A ristoteles'in yaptığı iyilik ve yardımlardan do­ layı A tinalı/ar onu minnetle anarlar. Kral Fi­ lip'in yanında bulunurken, A tinalıların durumu­ nu düzelttiği için onlara iyilik etmiştir. Yaptığı bu güzel işler için A tinalılar onun fazilet ve üstünlüğünü kabul ederler. Ondan istedikleri her ihtiyacı elde ettikleri için, onlar da Aristote­ les'in geriye bıraktığı her şeyi korumaya söz verdiler. A tinalılardan Aymaraves (Himeraeos) adında bir adam bu anıtın dikilmesine karşı çıktı ve dikilen anıta hücum ederek onu yerinden sö­ küp attı. Ama A ntipatros da ona yapacağını yaptı ve onu öldürdü. Sonra A tina halkından Astafaus (Stephanos) adındaki biri kalabalık bir toplulukla beraber, önceki anıta benzeyen ve Aristoteles'e övgü ifade eden bir başka anıt da­ ha dikti. Ayrıca Himeraeos'un yaptığı hareketi 1 2.

İbn Fatik, Mulıtar., vr. 122a ( 2-12) ; ayrıca bk.z. ŞehrezGd, Nuılıe., vr. 89a ( 1 1- 1 5 ) , 89b 0 - 1 5 ) , 90a 0-4).

47

ve ona Lanet etmenin anıta yazdılar.ıı

gerekli olduğunu da o

Yine Aristoteles'in mezarıyla ilgili olarak ilk defa İbn Culcul'un Tabakat el-A tıbba ve'l-Hukema adlı eserin­ de yer alan bir rivayete göre, Aristoteles ölürken, def­ nedildikten sonra kabrinin üzerine sekizgen bir anıt ya­ pılmasını ve her köşesine aşağıdaki sekiz cümlenin ya­ zılmasını vasiyet etmiş : « Alem bir bostandır, onun koruyucusu devlettir.• 11.Devlet bir otoritedir, onun bekçisi karutndur. • a Kanun bir idaredir, onu uygulayan hükümettir.-. uHükümet bir çobandır, onun yardımcısı askerdir. • «Asker bir yardımcıdır, onun güvencesi maldır. • «Mal bir rızıktır, onu kazanan vatandaştır. • « Vatandaş- itaatkardır, onu itaat altında tutan adalet/edir. • «Adalet sevimlidir, alemin mutluluğu da ada/etledir. • İbn Culcul devamla diyor ki: Bunlar felsefi ve si­ yasi sözler olup, kendisinden önceki her kelimeyi bir sonra gelen açıklamaktadır. Aynı ş-ekilde bir önceki cüm­ lenin son kelimesi, ikinci cümlenin başında yer almak­ tadır.14 Yani İbn Culcul burada, Divan edebiyatında « iade sanatı» dediğimiz edebi sanatın kullanıldığını söy­ lemek istiyor. İbn Culcul başta olmak üzere, bazı İslam müellif­ lerinin anlattıkları bu rivayet haddizatında, İbn el-Bıt­ rik'ın kaleminden çıktığı anlaşılan ve Aristoteles'e mal edilen Sırr el-Esrar, öteki adıyla Kitab el-Siyase fi Tedbir 13. 14.

Batlamyus el-Garib, Fihristu Kutub., vr. 1 2a 0-1 5 ) , l l a ( 1 ) ; ayrıca bkz. İbn Ebi Usaybia, Uyun., 1/55 00-25 ) . Bkz. İbn Culcul, Tabaktıt., s. 26 ( 1 1-22) ; ayrıca bkz. İbn Ebi Usaybia, Uyun., 1/67 deki sekizgen şekil ve çevresindeki yazı; Şehrezuri, Nuzhe., vr. 92b ( 10-1 5 ) .

48

el-Riya.re isimli uydurma eserin üçüncü bölümünde bu­ lunmaktadır. Bu olay orada şu şekilde geçmektedir : Güya Aristoteles yaşlanıp güç ve kuvvetten düşünce artık İskender:'le birlikte savaşlara katılamaz olmuş. Fakat, her yerde İskender'e rehber olması için adı geçen kitabı yaz­ mış. Bütün cihan siyasetini yukarda gördüğümüz sekiz cümle içinde özetleyerek İskender'e sunmuş ve u işte bu kitabın özü bu cümlelerden ibarettir. Siyaset konusunda başka bir şey yazmayıp da, sadeceı bu sekiz cümleyi yazıp .gönderseydim yine sana yeterdi» demiş.

Görülüyor ki, İbn el-Bıtrik'ın uydurduğu bu olay zamanla çeşitli şekillere bürünerek tam bir menkabe hali­ ne gelmiştir, Bu sahte eser hakkında daha geniş bilgi için il-E5 e bakınız. Mes'Cdi'nin günümüze kadar gelmeyen el-Mesalik ve'l-Memalik isimli eserinden yaptığı bir nakilde İbn Ehi Usaybia, Aristoteles'in kabrinin Sicilya'da bulunduğunu şu şekilde anlatmaktadır : Mes'ud'i, el-Mesalik ve'l-Memalik adlı kitabın­ da der ki : Sicilya adasında Belrum (Palermo)

denilen biiyük şehirde, büyük bir cami ve rum­ lara ait büyük bir tapınak vardır. Bazı mantık­ çrlardan dinledim, diyorlardı ki, sonradan müs­ lümanlarm mescit yaptığı bu tapınakta yunan filozofu Aristoteles'in kemikleri ağaçtan bir san­ duka içinde tavana asılıdır. Yunanlıların ona saygı gösterdiklerini görünce, hıristiyanlar da değer vererek, ondan şifa bekler oldular. San­ dukr:ının yerle gök arasında asılmasının sebebi: İnsanlar, hastalıklarına şifa, yağmur duasında ve Allah'tan yardım isteme gibi mühim işlerde, tehlike ve sıkıntı anlarında veya ülkeleri istild­ ya uğrayınca ona sığınırlardı. Mes'udi diyor ki, Jıen orada tahta sandukayı bizzat gördüm ve 49

kabir orada olabilir . . . "

Bu konuda Mes'Odi'nin anlattıkları, tarihi gerçeklere aykırı olduğu için ciddiye alınamaz. Zira Aristoteles'in seyahatlarını incelerk-en de gördüğümüz gibi (Bkz. l-A6) o, hiçbir zaman Sicilya'ya gitmemiştir. Ayrıca, Aristoteles'in kabrinin bulunduğu yer olarak tahmin edilen Eretria'da 1 890 yılında bir kazı yapıldı­ ğını da bilmekteyiz.'16

15. 16.

İbn Ebi Usaybia, Uyun., I/56 (29-3 3 ) , 57 ( 1-4 ) . Bkz. D.R. Dudley, D.M. Lang, Tlıe Penguin Companion to Literature, -4- p. 34, London, 1969.

50

I-A8 ARİSTOTELES'İN FİZYONOMİSİ VE KARAKTERİ HAKKINDA İLERİ SÜRÜLEN GÖRÜŞLER

Aristoteles'in fizyonomisiyle ilgili olarak İslam kay­ naklarında yer alan bilgilerle, Halife Me'mun (öl. 833) un rüyasına giren Aristoteles tasviri arasında büyük bir benzerliğin bulunuşu dikkat çekicidir. Bu durumun daha iyi anlaşılması için, önce Me'mun'un rüyasından söz et­ mek yerinde olacaktır. İslam ülkelerinde felsefi eserlerin ve diğer ilimlerin yayılma sebeplerinden biri olarak İbn el-Nedim, Me'mun'un aşağıdaki rüyasını göstermektedir. O şöyle diyor :

Me'mun rüyasında beyaz tenli, fakat kırmızıya çalan, geniş alınlı, çatık kaşlı, saçları hafif dö­ külmüş, şehld gözlü, görünüşü güzel ve tahtına oturmuş bir adam gördü. Me'mun: - Onun bu heybeti karşısında adeta ürperdim, sonra ona: - Sen kimsin? diye sordum. O da: - Ben A ristoteles'im, deyince sevindim ve: - Ey hakim (filozof), sana soru sormak istiyorum, dedim. Aristoteles de: - Sor bakalım, dedi. Ben: - Güzel nedir? df!dim. O: - Akla göre güzel olandır, diye cevap verdi. Ben: - Sonra hangisi? dedim. O: - Kanuna göre güzel olandır, dedi. Bım yine: - Sonra hangisi? dedim. O da: - Hafka göre güzel olandır, diye cıwap ver51

dl. Tekrar ben: - Sonra hangisi? deyince, O: - Sonra, daha sonrası yok, dedi. Bir başka rivayete göre Me'mun: - Biraz daha konuş, demiş, o da: - A ltın konusunda sana öğüt verenin öğüdü altın değerinde olmalı ve sana 'tevhid gerekir' demiş.

İbn el-Nedim devamla diyor ki: İşte, (antikçağa ait) kitapların (tercüme edi�e­ rek) ortaya çıkarılması konusunda en kuvvetli sebep bu rüyadır.1

Şüphesiz Halife Me'mun'un bu olayla ilgisi yoktur. Bu gibi rivayetlere, İslam dünyasında felsefeyi sevdirmek için başvurulan taktikler olarak bakmak gerekir. Öteki kaynaklarda Aristoteles'in fizyonomisi hak­ kında verilen bilgilere gelince, şöyledir: Aristoteles beyaz tenli, saçları hafif dökülmüş, güzel endamlı, iri kemikli, küçük gözlü, sık sa­ kallı, şehra gözlü, kemer burunlu, küçük ağızlı ve geniş omuzluydu.'

Görüldüğü gibi bu fizyonomi tasviri, Me'mu_n tara­ rafından görüldüğü rivayet edilen rüyaya dayanılarak ya­ pılmış birtakım yakıştırmalardan ibarettir. Bu konuda Diogenes Laertius, Atiruılı Timotheus'un Hayatlar Hakkmda isimli kitabına atfen şu bilgiyi ver­ mektedir : 1. 2.

Bkz. İbn el-Nedim, el-Fihrist, s. 243. Bkz. İbn Fatik, Muhtar., vr. 1 23b 06- 1 7 ) , 1 24a 0-2 ) ; İbn el-Kıfti, ihbar., s . 2 6 ( 21-23 ) , 2 7 ( 1-4 ) ; Şehrezılri, Nuzhe., vr. 9 l b 02-14).

52

. . . Aristoteles bir pelteklikle konuşurdu. (Denil­ diğine göre) baldırları ince, gözleri küçüktü. Giyinişi, yüzükleri ve saçını kestirmesiyle dik­ kat çekerdi.'

Aristoteles'in fizyonomisine dair ileri sürülen görüş­ leri böylece belirttikten sonra şimdi de onun karakteri hakkındaki düşünceleri görelim. Bu konuda kaynakları­ mızın verdiği bilgilere bakılacak olursa, ortaya çıkacak şahsiyet, Aristoteles'ten ziyade İslam dininde güzel ah­ lakla ilgili bütün meziyetleri kendinde toplayan bir ta­ savvuf büyüğüdür. Nitekim İbn Fatik şöyle diyor : . . . Sonra Aristoteles, insanların yararına olan iş­ lere, düşkünlere yardıma, köleleri evlendirmeğe, yetimleri korumağa, kim ve ne cinsten olursa olsun, ilim ve edep öğrenmek isteyenlere yar­ dıma kendini adadı. Fakirlere yardım etti. Şe­ hirlerde sosyal işlerin düzenli yurumesı ıçın çalıştı. Stageira şehrini4 yeniden kurdu ve Sta­ geiralılara kanun yaptı.•

Adı geç�n müellif, Aristoteles'in karakterini anlatmağa şu satırlarla devam etmektedir : . . . yalnızken kızlı, dostlarıyla yürürken yavaş yürürdü. Kitaplardan gözünü ayırmaz ve her kelime üzerinde dururdu. Bir soru sorulduğun­ da başını eğer ve uzun uzun düşündükten sonra kısa cevaplar verirdi. Gündüzleri kırlarda ve ır­ mak kıyılarında dolaşır; musiki dinlemeyi, sporD. Laertius, Lives., Ilv, 1 : p . 445. İbn el-Kıfti'ye göre : Samitya şehrini yeniden kurdu ve çeş­ meler akıttı. Bkz. i/ıbar., s. 25 ( 8-9 ) . 5. İbn Fatik, Mulıtô.r., vr. 1 22a ( 14- 1 7 ) , 1 23b 0-5 ) ; b u ma­ lumatın Batlamyus el-Garib'ten aktarma oldu�u anlaşıl­ maktadır. Bkz. Filıristu Kutub., vr. 1 3a ( 5-9 ) .

3. 4.

53

cularla bir arada bulunmayı ve tartışmalara ka­ tılmay.ı severdi. Kendisine hasım olanlara karşı insaflı davranır, hatalı ve doğru olanı olduğu gi­ bi kabul ederdi. Giyinişi, yiyip içişi, evliliği ve davranışları normaldi. Devamlı olarak elinde ra­ sat ve saat aletleri6 bulunurdu.7

Aristoteles'in karakteri hakkındaki bu yargılar, ge­ nellikle her düşünür ve ilim adamında bulunması iste­ nen niteliklerdir. Dolayısıyla bu gibi ayrıntılı bilgilere ih­ tiyatla bakmak gerekir.

6. 7.

Elinde sınaat (Kimya) aletleri bulunurdu. Bkz. Şehrezfıri, Nuzlıe., vr. 9 1 a ( 5 ) , İbn Fatik, a.g.e., vr. 1 24a (2-10) ; ayrıca bkz. İbn Ebi Usay­ bia, Uyfin., I/55 ( 28-32 ) ; Şehrezuri, a.g.e., vr. 9 l b 02-15 ) , 92a 0-5 ) .

54

l - B1 ARİSTOTELES'İN KÜLTÜR

ÇEVRESİ

VE ETKİLENDİÖİ FİLOZOFLAR

Aristoteles, ilk felsefe tarihçisi olarak kabul edilmek­ tedir. Metafizika adlı eserinin 1. kitabında, Thales'ten iti­ baren, hocası Platon'a gelinceye kadar, yaklaşık olarak felsefenin üçyüz yıllık geçmişi hakkında bize en güveni­ lir bilgi veren ve çeşitli felsefi akımların geniş bir kritiği­ ni yapan odur. Yirmi yıla yakın bir süre Platon'un Aka­ demya'sında kalan Aristoteles, başta « idealar» teorisi olmak üzere, hocasının bazı düşüncelerine karşı çıkmış olsa da, birçok konuda onun etkisinde kalmış olması pek tabiidir. Çünkü tam anlamıyla felsefeyi kuran ve onun çeşitli problemlerini ortaya koyup tartışan Platon'dur. Her ne kadar o, zaman zaman hocasını eleştiriyorsa da, kendisini.len zengin bir felsefe mirası devraldığı tartışma götürmez. Ayrıca içinde yaşadığı toplumun özellikleri ; din, ahlftk v e siyaset alanındaki değer yargıları gibi fak­ törlerin de, Aristoteles'in düşüncesini etkilediği bir ger­ çektir. Bu konuda İslam kaynaklarının verdiği bilgiler çok sınırlıdır. Nitekim Şehrezuri diyor ki :

. . . Aristoteles, DemokritoS'un fikirlerini hocası Efliitun'unkilere tercih ederdi. Fakat o, bu ko­ nuda dürüst davranmamıştır . 1 . .

Aynı müellif eserinin bir başka yerinde şu iddiada bulunmaktadır : 1.

Şehrezılri, Nuzhe., vr. 97b 0 -2 ) .

55

Aristoteles kitaplarına A naxagoras'ın sözleri­ ni, görüşlerini ve felsefi düşüncelerini doldur­ muş; kendi görüşlerine uymayanları da reddet­ miştir.1 Dikkatsiz bir felsefe tarihçisi olarak bilinen Şehre­

zur:i, M.S. 485 yılında öldüğü bilinen Yeni-Platoncu fi­ lozof Proklus ile Aristoteles'in aynı çağda yaşadıklarını iddia ederek diyor ki :

Proklus ki, alemin kadim olduğuna dair bir ki­ tap yavnış ve bu konuda deliller getirerek ön­ cekilere muhalefet etmiştir. Aristoteles de aynı görü.ye katıldı. Bu iki filozoftan sonra gelenlerin hepsi onların ardından gitmişlerdir . 3 . .

Aristoteles'in etkilendiği kültür çevresiyle ilgili ola­ rak Abdulkahir el-Bağdadi şöyle bir görüş ileri sürmek­ tedir :

Aristoteles, hayvanların tabiatına dair bir kitap yazdı. Felsefeci/erin bu neviden yazdıkları şey­ ler, arap hukemasından çalınmıştır ki, bunlar, felsefecilerin zamanından önce yaşamış olan Kalıtan'lı, Cerhem'li, Tasmiye'li ve öteki Him­ yer araplarındandır. Araplar şiir ve emsalde hayvan tabiatlarının hepsini anlatmışlardır ( . . . ) Aristote/es, doğuran hayvanla yumurtlayan hayvan arasındaki farkı, arapların şu emsalin­ den almıştır: Her uzun kulaklı doğurur, her küçük kulaklı yumurtlar.4 İlk kavimlerden itibaren her milletin gerek ehll ge­ rekse vahşi hayvanların yaşayışları ve hayati faaliyetleri

2. 3. 4.

A.g.e., vr. 96a 0 2-1 3 ) . A.g.e., vr. 99a ( 2-4 ). Abdülkahir el-Bağdadi, el-Fark.,

56

s.

186 0 -6 ) .

hakkında - ilmi olmasa da - genel bir malumata sahip oldukları bilinmektedir. Fakat bu alanda (deney değil) gözleme dayanan ve oldukça sistematik mahiyette ilk eser veren Aristoteles'tir. Bununla beraber Abdülkahir el-Bağdadi'nin yukarıdaki iddiasını destekleyecek birçok delil mevcuttur (bkZ. II-B5). Bu hususta bir yanlış değerlendirmeyi de Taşköp­ rülü-Zade'de görmekteyiz. O, şöyle diyor :

Aristoteles, bu mantık ilmini tanzim ve tertip etmek düşüncesini .hendeseye ait 'Kitô.b · Oklides'­ ten almıştır.s Oysa Oklides, Aristoteles'in ölümünden onaltı yıl sonra (M. Ö . 306) doğmuştur.

5.

Taşköprülü-Zade, Miftah., 11236 < 1 3 - 1 4 ) .

57

l-B2 ARİSTOTELES'İN ÖÔRETİM METODU

İskender Asya Seferi'ne çıkmadan önce Aristote­ les, yeğeninin oğlu Kallistenes'i Makedonya'da bırakarak Atina'ya dönmüştü (M.Ö. 335 /4). Diogenes Laertius, Hermippus'un Hayatlar adlı kitabına atfen der ki: Aris­ toteles Makedonya'da iken, Ksenokrates Akademya'ya başkan olmuştu. O, Atina'ya dönüp okulun yeni bir baş­ kan idaresinde olduğunu görünce Likeion'da yürüyerek ders vermeye başladı.1 Onun kurduğu bu okulun Likeion (Lise) ismini alması, Apollon Likeios adlı bir m abuda vakfedilmiş olan gimnazyondan ileri geliyordu. Onun bah­ çesindeki ağaçlar arasında gezinerek talebelerine ders verdiği için Aristoteles'in açtığı felsefi akımı benimseyen­ lere u yürüyenlcr» anlamına gelen « Peripatetiklerıı adı verilmiştir. D. Laertius'un anlattığı bir başka rivayete göre, İskender bir hastalıktan kurtulduktan sonra, Aristo­ tclcs'le birlikte günlük yürüyüşe çıkarlar ve bu esnada bazı meseleler üzerinde tartışırlarmış. İşte bu yüzden on­ lara « Peripatetiklen ismi verilmiş.2 Yine adı geçen mü­ elliften öğreniyoruz ki Aristoteles, Ksenokrates'i örnek alarak her on günde bir okulunun başkanını değiştirmek­ teymiş.3 Batlamyus el-Garib'e göre, Platon Sicilya'dan dönün_ ce Aristoteles Akademya'dan ayrılarak Likeion'da kendi 1 . D . Laertius, Lives., I/ v, 2 : p. 445. 2. A.g.e., l/v, 2 : p. 446. 3. A.g.e., I/v, p : p. 449.

58

okulunu kurmuştu.4 Yanlış olan bu görüşe, bazı İslam kaynaklarında da rastlamaktayız. 5 Aynı cümleden olmak üzere, çoğu İslam kaynakla­ n Peripatos ifadesini hem Platoncular, hem de Aristo­ telesciler için kullanmaktadırlar. Huneyn İbn İshak ve Farabi'den gelen bir telakkiye göre, Antikçağ felsefesin­ de yedi ekol bulunmakta ve bu ekollerden her biri adını bir başka şeyden almaktaydı . Bu arada Platon ve Aris­ toteles, ruhla beraber bedenin de eğitilmesi için öğrenci­ lerine yürüyerek ders verirlermiş. İşte bu yüzden onların kurduğu felsefe ekolüne bağlı olanlara y ü r ü y e n 1 e r anlamına gelen e 1 M e ş ş a i (Peripatos) adı veril­ miş.6 Bu durum daha sonraki kaynaklarda çeşitli yorum­ lara tabi tutularak iyiden iyiye karmaşık bir hal almış­ tır. Nitekim fikir tarihçilerimizden biri olan ' Şehristani, yürüyerek ders verme geleneğini ilk defa Platon'un baş­ lattığını ve Aristoteles'in de bu metodu devam ettirdiğini belirtiyor ve diyor ki : -

. . . İ$te bunlara Akademya meşşalleri denir. Mut­ lak anlamdaki Meşşfiilere gelince, onlar Like­ ion'lulardır. Zira Efltitun felsefeye saygı göster­ diği için onu yiirüyerek okuturdu. Aristoteles de aynı metodu takip etti. Bu yüzden kendi ta­ raftarlarına «el-Meşşaun • adı verilmiştir.1

Karmaşık bir durum arzeden bu konuyu açıklığa kavuşturmak için Muntahab Sıvan el-Hikme'de enteresan bir· uzlaşma yolu bulunduğunu görüyoruz. İddia edildiği­ ne göre : Aristoteles ile Ksenokrates'in ikisi de, sağa sola 4 Bkz. Batlamyus el-Garib, Fihristu Kutub., vr. l lb ( 8-9 ) . 5. Bkz. İbn Fatik, Muhtar., vr. 1 2 1 b ( 1 -2 ) . 6. Bkz. Farabi, Flma Yenbeğ1., s. 49-50. 7. Şehristani, el-Milel., Il/102 ( 6-8 ) .

59

yürüyerek talebelere felsefe okuturlardı. Bunun için kendilerine 'Akademya Meşşaileri' denmiş­ tir. A radan bir zaman geçtikten sonra, Aristo­ teles'in Akademyadaki talebelerinden 'yürüyen' ismi kaldırılarak, onlara 'Akademyalı' adı ve­ rilmi.yti. Ksenokrates de, Aristoteles'in öğrenci­ lerinden 'Akademyalı' sıfatını kaldırarak, ken­ dilerine 'yürüyenler' ismini vermişti.8

Bu konunun İslam müellifleri tarafından ne derece yanlış anlaşılmış olduğunu görmek için, XIII. yüzyıl fel­ . sefe tarihçilerinden İbn el-Kıfti'nin verdiği bilgilere bir gözatmak yerinde olacaktır. Kendisi diyor ki : Ef!atun talebelerine felsefeyi yürüyerek okutur­ du. Bu yüzden onun fırka (ekol) sına el-Meş­ şaun (Yürüyenler) adı verilmiştir.'

Adı geçen müellif birkaç sayfa sonra tekrar aynı konuya dönerek şöyle diyor : Talebeleri Eflatun'dan ders almak için gelince, Eflcltun ayağa kalkar ve Ziyun (Dion) un ona vak/ettiği bahçelerin çevresinde yürüyerek ders verirdi. Talebeler de yürüyerek dinlerlerdi. İş­ te bundan dolayı onlara 'el-Meşşaun' denmiş­ tir.10

İbn el-Kıfti yukarıdaki ifadeleriyle çelişkiye düşe­ rek bir sahife sonra işin içine Aristoteles'i de karıştır­ makta ve konunun başlangıcında gördüğümüz Farabi'­ den gelen rivayeti tekrarlamaktadır.11 Hatta İbn Haldun dahi bu konuda Peripatoscularla Stoacıları birbirine ka­ rıştırmışa benziyor. Nitekim diyor ki : 8. Muntaluib., v r . 47a (7-1 7 ) . 9. İbn el-Kıfti, İhbar., s . 14 (5-6 ) . 10. :A.g.e., s . 1 9 ( 9-1 1 ) . 1 1 . A.g.e., s. 20 ( 1 5-1 7 ) .

. . . Yunanlılardan revaklarda yaşayan, ilim ve fel­ sefe alanında çalışan el-Meşşaun, bu ilimlerde yüksek ve ayrı bir mevki işgal ederler. Bunlar çok güzel öğretim metodu uygulayarak bu ilim­ leri öğretirlerdi. Kendilerini güneşin sıcağından ve soğuktan koruyacak revaklarda öğretim ya­ parlardı.n Her ne kadar revaklarda eğitim yapan Stoacıların da, ders yaparken gezindikleri düşünülse de, 'Meşşai' denin­ ce ilk hatıra gelen Likeion'da Aristoteles'in derslerine de­ vam edenler ve onun ölümünden sonra bu ekole bağlı kalanlardır. Aristoteles'in Likeion'da uyguladığı ders programı hakkında kesin bir bilgimiz yoktur. Sadece, Diogenes Laertius'un da belirttiği gibi o, felsefe ve hitabete dair çeşitli dersler veriyordu. Derslerini dialog şeklinde değil, muntazam olarak takrir etmekteydi.13 Eserleri de, Pla­ ton'unki gibi dialog olmayıp, ilmi didaktik eserlerdir. 12 yıl süreyle Likeion'da ders veren Aristoteles, bugün için elimizde bulunan en önemli eserlerini yine bu dönemde yazmıştır. Aristoteles'in Likeion'daki talebelerine dair kaynak­ ların verdiği bilgiler pek doyurucu değildir. Bu hususta İbn Fatik şu malumatı veriyor :

. . . Hükümdarlardan, hükümdar çocuklarından ve daha başkalarından birçok talebesi vardı. Sauf­ rastus (Theofrastos), Uzlmus (Eudemos), hü­ kümdar Aleksandros, Arminus (Hermippus), Ashulus (Andronikos olmalı) ve soylarının şe­ refli oluşlarıyla ün salan, ilim ve hikmette seç­ kin daha birçok faziletli talebeleri vardı. Yazdı­ ğı eserlerdeki felsefi görüşlerini öğretmek üzere 1 2. 13.

İbn Haldun, Kitiib el-İber., 11400 ( 22-25 ) . Bkz. D. Laertius, Lives., I/v, 3 : p . 447. 61

Aristoteles'ten sonra okulun başına, onun hala­ sının oğlu14 Theofrastos geçmiştir. Bu konuda ona yardımcı olan iki kişi daha vardır ki, bun­ lardan birine Arminus, ötekine Ashulus denir. Bunlar da mantık ve felsefe alanında birçok ki­ tap yazmışlardır."

Görüldüğü gibi İbn Fatik, Aristoteles'ten çok sonra yaşamış olan Arminus (Hennippus) ve Ashulus (Andro­ nikos) u, Theofrastos'un Likeion'daki yardımcıları ola­ rak göstermektedir ki, tabiatıyla bu yanlıştır.

14.

ıs.

İslam kaynaklarının tamamına yakını Theofrastos'u Aristo­ teles'in akrabası olarak ( yeğeni, dayısının oğlu, halasının oğlu) göstermektedirler. Oysa Midillili olan Theofrastos'un Aristoteles'le kan bakımından bir yakınlığı mevcut değil­ dir. İbn Fatik, MuhtBr., vr� 123a ( 2-1 O. 62

I - B8 ARİSTOTELES'İN FELSEFİ-İLMİ ŞAHSİYETİ HAKKINDA İLERİ SÜRÜLEN BAZI GÖRÜŞLER

Yaşadığı çağın felsefi ve ilmi bütün bilgilerini ku­ şatan, onları geliştirip sistemleştiren, başta mantık olmak üzere, daha birçok ilmin kurucusu olan Aristoteles'i, 2000 yıl süreyle kurulduğu tahtından kimse indirememiş­ tir. Keskin zekası, geniş bilgisi, gözlemci ve eleştirici ka­ rekteriyle o, elbette ki Platon'dan ilerdedir. Ortaya koy­ duğu eserler Doğuda olsun, Batıda olsun, yüzyıllar bo­ yunca hem kayna'.k kitap olarak kullanılmış, hem de okul­ larda okutulmuştur. Onun bu haklı şöhreti etrafında ni­ ce menkabeler vücuda getirilmiştir. Meseıa Es'ad Yanya­ vi'nin bildirdiğine bakılacak olursa, Fizika adlı eserini yazdıktan sonra Aristoteles büyük bir üne kavuşmuş; birçok ülkenin devlet başkanları, bastırdıkları paraların bir yüzüne Aristoteles'in portresini, öteki yüzüne de • Tabiat Mucizesi » ibaresini yazdırmışlar ve onun doğum gününü milli bayram olarak kutlarnışlardır.1 İşin menkabe yönünü bir tarafa bırakacak olursak, gerçek şu ki Aristoteles, kendi adının yanısıra İslam kay­ naklan tarafından « el-Muallim el-Evvel » dik Hoca), cSahib el-Mantık:. (Mantık'ın Sahibi) ünvanlarıyla da anılmaktadır. Aynca u el-Feylesuf» ve • el-Hakim » keli­ meleri mutlak olarak zikredilirse, kasdedilen Aristoteles'­ tir. Hatta bazı kaynaklar onun peygamber olduğunu söy­ lerken, bazıları daha da ileri giderek onun aslının cismani değil, ruhani olduğunu iddia etmişlerdir. Nitekim Şeh1.

Bkz. Es'ad Yanyavi, el-Tanm el-Salis, vr. 7a (26-28). 63

rezı'.'ıri bu konuda şöyle bir u uydurma hadis » rivayet edi­ yor :

A mr İbn el-As İskenderiye'den Hz. Pe:1ganı­ ber'in yanına dönünce, Hz. Peygamber ona, İs­ kenderiye'de neler gördüğünü sordu. O da : Ey A llah'ın Resulü, dedi, bir kısım insanlar gördüm ki, taylasan giyinip, dô.ire 1çekli11de top­ lanıyor ve -A llah ona lô.net etsin - Aristote­ les isimli bir adamı zikrediyorlardı. Bu söz üze­ rine Hz. Peygamber: Sus yô. A mr! . . A ristoteles nebi idi, fakat kavmi onun kadrini bilmedi, buyurdular. . . . Biz böyle duyduk, doğrusunu A llah daha iyi bilir.• Muntahab Sıvan el-Hıkme adlı kaynakta ise, Aris­ toteles'iı;ı. aslının r u h a n i olduğu ileri sürülmekte­ dir.3 İbn Culcul'e göre Aristoteles, önceleri tıb ilminde otorite bir şahsiyetti. Fakat sonradan felsefi yönü daha ağır basmıştır.4 Adı geçen müellif yunan tarihçilerine at·fen verdiği bilgide, iddiaya göre, Allah'ın Aristoteles'e : u Saı;ıa insan demekten çok, melek demeyi tercih ederim» dediğjni söylüyor.5 Ne var ki İbn Culcul, eserinin bir başka yerinde, Asklepyos hakkında da aynı ifadeyi kul­ lanmaktadır. 0 Şüphesiz bu gibi rivayetlere, Aristoteles'i kutsallaş­ tırmaktan ziyade, onun üstün zekasına karşı duyulan hay­ ranlığın bir ifadesi olarak bakmak gerekir. 2. 3. 4. 5. 6.

Şehrezuri, Nuzlıe., vr. 4a 00-1 5 ) . Bkz. Muntahab., vr. 4a ( 2-3 ) ; aynı ifade için bkz. Nuı.he., vr. ıoa ( 15 ) . Bkz. İbn Culcul, Tabakô.t, s. 25 ( 6-7 ) . A.g.e., s . 2 7 ( 2-4 ). A.g.e., s. 1 1 ( 2-3 ) .

Müslüman müellifler Aristoteles'in ilmi şahsiyeti hakkında kah lehte, kah aleyhte bazı eleştirilerde bulun­ muşlardır. Bu araştırmamızda onlardan sözetmenin ye­ rinde olacağını düşündük. Mesela, ciddi bir fikir tarihçisi olarak bilinen Şehristani'nin kanaatına göre, Aristoteles, yunan filozoflarının en ünlüsüdür. İlk muallim ve mutlak anlamda filozof odur. Mantık'ın ilk prensiplerini koydu­ ğu için ona « ilk muallim » (ilk hoca) ünvanı verilmiştir. Şu da var ki, « Aristoteles mantığın kurucusudurıı derken, bu söz, u ondan önce, ifadeler mantık dokusundan yok­ sundu» anlamına gelmez. Zira mantık kurallarına dayan­ mayan hiçbir felsefe olamaz. Aristoteles, kendinden ön­ ceki filozoflardan da yararlanarak mantığın kurallarını tedvin etmiştir. Bu bakımdan öncelik şerefi ona aittir. r Şehabeddin Sühreverdi el-Maktıil'ün talebesi olan Şehre­ zlıri bu hususta şöyle bir görüş ileri sürmektedir :

. . . Aristoteles'in ortaya koyduğu mantık ve fel­ sefenin aslı, İskender'in Dfira'yı yenip, ülkesini ele geçirdiği zaman İran hazinelerinden alınmış­ tı. A ristoteles, onların kitaplarının yardımıyla bu işi başarabilmiştir. Önemli işlere aklı eren ve doğru düşünmekten nasibi olan herkes için İran felsefesi ve onun taşıdığı değer hakkında şüphe ve gizlilik yoktur.' Şehrezlıri'nin bu görüşüne katılmak imkansızdır. Zi­ ra mantık, onun ilk ve en büyük ba�arısıdır. Bu hususta kendinden öncekilerden birşey devralmadığını söyleyen Aristoteles, zaten bizden önce yalnız dialektik ve retorik alanında bazı çalışmalardan başka bir şey yoktu, diyor. Uzun ve zahmetli çalışmalardan sonra, k ı y a s sana­ tmı ortaya koyanın kendisi olduğunu öğünerek anlatı­ yor.0 7. 8. -9.

Bkz. Şehristani, el-Milel., II/59, 1 1 9-120. Şehrezuri, Nuz.he., vr. 1 6b 0 1 - 1 5 ) . Bkz. Aristoteles, Kitfibu Sııfistikô., 1 84b (2-5 ) .

65

İbn el-Kıfti'nin kanaatına göre, İslam ülkelerinde felsefe ve öteki ilimler, Aristoteles sayesinde yaygınlaŞ­ mıştır. Aynı zamanda o, kendinden önceki materyalist ve fizikçi filozoflara reddiyeler yazmış ve hocası Platon' la Sokrates'in karmaşık düşüncelerini açıklığa kavuştur­ muştur. Onları bir düzene koyarak, tutarsız fikirlerini at­ mış, bunu yaparken de mücahede ve takva yolundan hiç ayrılmamış. Bu yüzden onun fikirleri açık-seçik ve çok sağlam imiş. Bu sözleriyle Aristoteles'i savunan müellif, sonra ona şu eleştiriyi yöneltmektedir :

Aristote/es hiçbir semavi kitaba ve peygamber sözüne dayanmadan, kendi aklıyla bu denizde dolaşmaya başlayınca yolunu sapıttı. A raştırma­ larında aklının ermediğini elde edemedi. İşte bu fikirler, öncekilerin inkarlarından geriye kalan rezalet/erdir ki, A ristoteles onların yüzünden küfre düşmüş ve onların düşüncelerini incele­ dikçe de şüphesi artmıştır. Tarafsız bir kimse, Aristoteles'in nakledilen bu düşüncelerine bakarsa benim anlattıklarımın doğru olduğu ortaya çıkar.10 Tabiat filozofu Zekeriya el-Razi'nin Aristoteles'i, hocası Platon'un felsefesinden ayrıldığı için, « Felsefeyi berbat etmiştir» şeklindeki eleştirisine karşı, Kadı Said el-Kurtlıbi, Aristoteles'i savunmaktadır. Kadı Said'e gö­ re Aristoteles'in fikirleri, Seneviye (düalizm) yi savunan ei-Razi'nin fikirlerine ters düştüğü için, onun bu eleşti­ risi haksız ve yersizdir. Zira Aristoteles, kendinden ön­ ceki filozofların esaslı bir kritiğini yapmış, aklı selimin gereğini ortaya koymuştur. Bu yüzden o, filozofların ima... mı (önderi) dır.11 10. ı ı.

İbn el-Kıfti, İlıbar., s. 22, 39. Bkz. Kadı Said, Tabakat el-Unıem, s . 36. 66

1-B•

ARİSTOTELES'İN VASİYETİ

Aristoteles'in vasiyetiyle ilgili olarak D. Laertius ve Batlamyus el-Garib kanalıyla gelen iki rivayet mevcut­ kolaylaştırmak tur. Bu iki rivayet arasında mukayeseyi için vasiyet metnini paragraflara ayırarak karşılıklı sütun halinde vermeyi uygun bulduk. Batlamyus el-Garib'e göre'

Diogenes Laertius'a göre• I Her şey yolunda gidecek.. Yi­ ne de beklenmedik bir hal be­ lirecek olursa, Aristoıeles şu tedbirlere başvurulmasını uygun görmüştür. II

Antipater, vasiyeti başlan aşağıya infaz eden kişi olacak.

Geriye bıraktığım her şey hu­ susunda Antipatros'u mutlak vasiy tayin ettim.

III Fakat Nikanor varıncaya kadar hem Herpüllidos ile ço­ cukların, hem de mal mülkün ı;orum1uluğunu Aristomenos, Ti­ markhos, Hipperkhos, Dioteles ile -şartlar kendisine izin ve-

Nikanor gelince (dönünce ) ­ y e kadar, Aristomenes, Ti­ markhos, Hipperkhos ve Dioteles ev halkının işlerin­ de, hizmetçim Herpüllidos­ un, öteki yakınlarımın, köle-

1. 2.

Bkz. Diogenes Laertius, Lives, I/vr. 1 1-12, 1 3-14, 1 5-16 : p. 455-459. Bkz. Batlamyus el-Garib, Filıristu Kutub., vr. 13a-14b; İbn el-Nedim, el-Filırist, s. 247-248; İbn el-Kıfti, ihbar., s. 25-26; İbn Ebi Usaybia, Uyun., 1/60-61.

67

rirse - Theofrastos yüklenecek­ ler.

!erimin ve geriye bıraktığım her şeyin gözetilmesinde ge­ rekli olan her hususun ya­ pılması için yardımcı olsun­ Yapabilirlerse Theof· lar. rastos da onlarla birlikte ol­ sun.

IV

Kız ( Pythias) da vakti ge­ lince Nikanor'la evlendirilsin.

Kızını. ( erginlik çağına) eri­ şince, onun işlerini Nikanor üzerine alsın.

V Ancak, - aman olmasın­ evlenmeden, yahut evlenip de çocukları olmadan önce başına bir iş gelirse, Nikanor, çocukla ilgili olarak da, öteki bütün ko­ nular bakımından da doğabile­ cek meseleleri, hem kendi al· nını, hem de bizimkini ak çı­ karacak şekilde çözmekte tam yetkili sayılacak.

Kızım önce evlenmeden ölüm olayı olursa, veya ev· !enir de çocuğu olmadan ölürse, ( bu konuda) ve oğ­ lum Nikomakhos'un durumu da Nikanor'a havale edile­ cektir.

VI Nikanor kızı ( Pythias) da, Nikomakhos'u da uhdesine alıp, hem baba hem de ağabeymişçe­ sine onların yararına olacağına inandığı her şeyi yapsın.

Bu konuda benim ona tav­ siyem : Yaptığı işlerdeki (al­ dığı) tedbirleri arzu edildiği ve layık olduğu gibi yürüt· mesidir.

VII Allah saklasın, Nikanor'un başına kızla ( Pythias) evlenme­ den, yahut evlenip de çocuk ol­ madan önce bir iş gelirse, gerek­ li gördüğü bütün tedbirlere baş­ vursun.

Kızım evlenmeden veya ev­ lenip de çocuğu olmadan ön­ ce Nikanor'a ölüm hadi�e< gelirse, Nikanor, benim bı­ raktığım vasiyete uygun va­ siyet ederse o da geçerlidir.

VIII Theofrastos, kızla yaşa­ mak istiyorsa, o da, Nikanor'un sahip olduğu hakların hepsine malik olacak.

Nikanor vasiyet etmeden ölürse, Theofrastos isterse çocuğum ve öteki geriye bı­ raktığım şeylerde Nikanor'un yerine geçer.

68

IX

Bunun tenıi bir durum olursa, vasiyetin infazcıları, An­ tipater'e danışarak çocukların esenliği neyi gerektiriyorsa, onu yapsınlar.

Şayet istemezse, isimleri ge­ çen vasiler Antipatros'a baş vursunlar, terekem hususun­ da onunla istişare etsinler ve anlaştıkları şekilde işi yü­ rütsünler.

:X

İnfazcılarla Nikanor, hatır­ ladığım kadar bana hep sevgi beslemiş olan Herpüllidos'u her bakımdan gözetsinler.

Vasiler ve Nikanor, benim (hatırım) için Herpüllidos'u korusunlar. O, benim namı­ ma buna Jayıktır. Çünkü hizmetime yeldiğini ve beni memnun etmek için samimi çabasını gördüm. İhtiyacı olan her konuda ona yardım­ cı olsunlar.

XI Ayrıca, kız evlenmcje ni­ yetlenirse, şerefimizle bağdaşa­ cak bir eş bulsunlar.

Eğer o evlenmek isterse, yal­ nız faziletli bir adamla cv­ lendirilsin.

XII Şimdiye kadar almış ol­ duklarının yanısıra, kendisine servetten bir gümüş talanton, şu anda yanında bulunan kadın hizmetçi ile Pürreon ad lı erkek hizmetçiden başka, dilediği üç cariye daha seçip alabilir.

Sahip olduğundan başka ken­ disine bir talanton -ki o yüzyirmibeş drahomadır- gü­ müş verilsin. Kendi cariyesi ve kölesiyle birlikte seçip beğeneceği üç köle daha ve­ rilsin.

Xlll Bu arada Khalkis'te kal­ mağa karar verirse, bahçenin yanındaki barınakta, yok Sta­ geira'ya yerleşmeyi tasarlıyorsa, babamın evinde oturabilir.

Şayet Khalkis'te oturmak is­ tenıe evimin bahçe tarafın­ dal:i ziyafet evi onun kona· ğıdır. Yok, Stageira şehrin­ de o turmayı tercih ederse, babalarımın evlerinden is te d iğ ini seçsi n ­

.

XIV

Bu iki tercih ederse, Herpüllidos'un tarzda güzelce ler.

evden hangisini onu infazcılar da onaylayacağı dayayıp döşesin­

69

: '. :ı ngi evi beğenirse, vasilc:r onun istediğini ve kendile­ rinin uygun bulduğu gerekli şeyleri alsınlar.

xv

Ailem ve çocuğum ( Nikomakhos) a ge lince onların korunmasını ve işlerine yar­ dım edilmesini vasilere .söy­ lemeğe gerek yok. ,

XVI Nikanor, Mürmekos adlı çocuğu uhde�ine alıp - nasıl ol­ sa görmüş olduğu terbiye saye­ sinde- alnımı · arkadaşları ara­ sında bulunurken de ak çıkar­ masını kolaylaştırsın.

Markos adlı gencin şu anda istediği her şeyi ile memle­ ketine dönmesi için Nikanor yardım etsin.

XVII Cariye Amarkis azad edilsin. Kızım evlenince de Amar­ kis'e beşyüz drahma armağan edilip, şu anda kızımın yanında bulunan cariye de ona bırakıl­ sın.

Cariyem Amarkis azad edil­ sin. Azad edildikten sonra, kızım evleninceye kadar hiz­ mete devam edecek olursa, kendisine beşyüz drahoma verilsin ve cariyesi de ona bırakılsın.

XVIII Thale'ye gelince, satın alıp kendisine teslim edilmiş olan cariyeden başka bin drah­ ma ile bir cariye verilsin.

Yakında sahip olduğumuz kız çocuğu Thalas'e, kölele­ rimizden bir köle ve bin drahma verilsin.

XIX'

Simon'a da başka bir ca­ riye satınalınsın diye kendisine peşin verilmiş olan paranın ya­ nısıra, ya bir cariye satınalın­ sın, ya da bir miktar daha para ödensin.

Simos'a verilen köleden baş­ ka, bir köle alabilecek para veri·l sin. Ayrıca vasilerin uy­ gun göreceği bağış yapılsın.

XX Tukon, Filon ve Olüm­ evlendiğinde pion ise, kızım aza.d edilsinler.

Kızım ( Pythias) evlendiği zaman, kölelerim Thakhon, Filon ve Olümpion azad edilsinler.

XXI Bana bakmış olan hiz­ metçilerin hiçbİri satılmasın, çalışmağa devam etsinler. Vakti gelince, şayet hak ederlerse, ser-

Olümpion'un oğlu satılamaz. Bana hizmet etmiş kölele­ rimden de hiç biri satıla­ erginlik çağına maz. Ancak

70

best bırakılsınlar.

kadar hizmette bırakılsınlar ve layık oldukları şek.ilde kendilerine bağış ta bulunul­ sun.

XXII Vasiyetimin. infazcıl arı Grüllion'un yapacağı Nikanor'a, Praksenon ve Ni.kanor'un anne­ sine ait resimlerin uygun tarzda yerleştirlımclcrini sağlasınlar. ,

XXIII Ayrıca, Arimneston'un yontmuş bulunduğu heykeli, ço­ cuksuz ölmüş bulunduğunu da gözönüne alarak, onun anısına diktiıı.inler. XXIV Son olarak da annemin heykelini Demetre'de, Nemea'da yahut diledikleri başka bir yer­ de diktirsinler. XXV Ben nerede toprağa ve­ rilirsem, Pytias'ın kemikleri de, kendi rızasıyla oraya gömülsün. XXVI Söz vermiş olduğum üzere, Nikanor'un sağ salim dönüşünün anısına Stageira'da, bir adam boyunda Zeus ile kur­ tarıcı Athena'nın heykelleri di­ kilsin.

Görüleceği gibi el-Garib kanalıyla gelen vasiyet ek­ sik ve bazı hususlarda hatalıdır. Belki de bu hata, onu arapçaya çeviren mütercime aittir. Mesela bunun en açık örneği iV. paragrafta görülmektedir. Laertius'un rivaye­ tinde Aristoteles, kızı Pythias'ın, yeğeni Nikanor'la evlen­ mesini vasiyet etmişken, el-Garib'inkinde: cı Kızımın işle­ rini Nikanor üzerine alsın . n şeklinde kapalı bir ifade yer almaktadır. Bu hata VII. paragrafta da tekrarlanmak­ tadır. . .

71

Öte yandan, XI. paragrafta el-Garib'in verdiği bilgi Laertius'unkinden daha sıhhatlidir. Şöyle ki: Aristoteles, kendisi öldükten sonra cariyesi ve ikinci karısı olan Her­ püllidos'un, şayet evlenmek isterse, faziletli biriyle evlendi­ rilmesini vasiyet etmektedir. Bu husus Laertius'da: u Kız (?) evlenmeğe niyetlenirse şerefimizle bağdaşacak bir eş bulunsun . » şeklinde kapalı geçmektedir. Ayrıca, VIII. paragrafta el-Garib'in verdiği malumat Laertius'unkinden daha isabetlidir. . .

72

İkinci

Bölüm

ARİSTOTELES'İN ESERLERİ

a) Aristotelcs'in eserlerinin serüveni : M.Ö. 3 22 yılında Aristoteles ölünce, onun talebe­ si olan Theofrastos, Likeion'un başkanlığına getirilmiş ve hocasının kütüphanesine de varis olmuştu. Onun ölümün­ den sonra (M.Ö. 287) kütüphane, Aristoteles ve Theof­ rastos'un talebesi olan Nelee'ye intikal etmiş, o da bun­ ları Troade'deki Skepsis'e taşıtmıştı. Nelee'nin cahil olan mirasçıları, Attales'lerin gasbetmesinden korktukları için Aristoteles'in kütüphanesini rutubetli bir mahzende saklamışlar. Daha sonra gelen mirasçılar, birçok bölüm­ leri rutubetin etkisiyle harap olaıi. bu eserleri Teos'lu Apellikon isimli bir adama yüksek bir fiatla satmışlar, Apellikon da bunları istinsah ederek neşretmişti. Fakat, kendisi bir filozof değil, kitap meraklısı olduğundan, kurt yeniklerini ve rutubetin etkisiyle bozulan kısımlarını yan­ lış olarak doldurmuştu. Kütüphane bundan sonra Roma'lı general ve siyaset adamı Sulla tarafından M.Ö. 86 ta­ rihlerinde Roma'ya taşıtılmış ve burada Tyrannion adlı, Aristoteles'i çok seven gramerci birinin eline geçmişti. Aristoteles'in eserlerine dair verdiği bu bilgileri Plu­ tarkhos, bu konuda en eski kaynak olan Strabon'dan nakletmektedir.1 Ne var ki bu rivayet, Aristoteles'in bazı 1.

Bkz. P. Moraux, Les Listes Anciennes des Ouvrages D'Aris­ 1,2; Ayrıca bkz. K. Vorlander, Felsefe Tarihi, trc., M. İzzet, s. 146.

tot, p.

73

yazılarına ait olmalı. Zira onun eserleri daha M.Ö. IH ve II. yüzyıllarda biliniyordu ve Mısır hükümdarı olan Ptolomaios Philadelphos (M.Ö. 285-246) bunların birer nüshasını İskenderiye Kütüphanesinde bulundurmaktay­ dı. Roma'da Aristoteles'in eserlerini istinsah ederek, on­ ları yeni bir tertip ve düzene koyan Rodoslu Andronikos (M.Ö. 70-50 civ.) olmuştur. Bugün için elimizde bulu­ nan metinlerin esasını bu nüshaların teşkil ettiği genel­ likle kabul edilmektedir. Bu konuda müslüman m üellifler için başlıca kaynaklarından birini teşkil eden Batlamyus el-Garib'in katalogu da Andronikos'un kitabından mül­ hemdir. b) Aristotelcs'in eserlerinin sayısı : Kaynaklar, Aristoteles'in yazdığı eserlerin sayısı hak­ kında 1 000-747 ve 400 gibi hayli abartılmış rakamlar zikrederlerse de bunlar eser sayısını değil, bütün eser­ lerin içinde bulunan bölüm (makale, fasıl, bab) lerin top­ lamını göstermektedir. Batlamyus el-Garib (Ptolomaios Channos), Gallus isimli birinin isteği üzerine Aristote1es'in hayatı, vasiyeti ve eserlerine dair yazdığı kitabında 97 eserin isminden söz etmektedir (bkz. II-G1). O, And­ ronikos ve kendi eseri hakkında Gallus'a hitaben şu bil­ giyi vermektedir :

. . . Sen de bilirsin ki bu kitap sadece benim gayretimle bitmiştir ve (kendi konusunda) tek kitaptır. Ben bu eserin tertibini yaparken hiç kimseden yararlanmadım. Çünkü A ndronikos'­ un bu konuda yazdığı kitap yanımda yoktu. Fakat benim bu kitabımı edinmen, onun­ (Andronikos) kini edinmene engel olmasın. Ay­ nı zamanda A ndronikos'un kendi kitabında 1 000 kadar bölüm (eser?) saymasına karşı bi74

zim zikrettiğimizin daha az olması seni aldat­ masın. Zira biz, Aristoteles'e 'ait bütün bölüm (eser?) leri anlatmayı tercih ettik. Theofrastos'a ait olanların sayısı da bundan az değildir.' İmdi, el-Garib'in yukardaki izahından anlaşılan şu­ dur: O, daha önce Rodoslu Andronikos'un yazmış olduğu kitabın tertip ve muhtevasını iyi biliyordu. Fakat Gallus­ un ricası üzerine kendi eserini kaleme alırken bu kitap yanında yoktu. Sonra el-Garib, eserini yeni bir metodla yazmaya karar verdi. Bu yüzden o: u . . . Ben bu eserin tertibini yaparken hiç kimseden yararlanmadım » diye öğünmektedir. İkinci husus : Her ne kadar Andronikos'un kitabın­ da yer alan eser sayısı 1 000 civarındaysa da, bunların hepsi Aristoteles'in olmayıp, bir kısmının da Theofras­ tos'a ait olduğu anlaşılıyor. Nitekim el-Garib, Gallus'un dikkatini bu konuya çekmekte ve: a Andronikos'un, kendi kitabında 1000 kadar bölüm (eser) saymasına karşı, bi­ zim zikrettiğimizin daha az olması seni aldatmasın. Zira biz Aristoteles'e ait bütün eserleri anlatmayı tercih et­ tik . . . » demektedir. M.Ö. II. yüzyılda yaşamış olan İskenderiye'li Her­ mippus, Aristoteles'in toplam eserlerini 400 olarak tah­ min etmektedir.3 Aristoteles'in eserlerine dair Diogenes Laertius'un verdiği listede 143 eser ismi yer almaktadır (bkz.II-G2). XVIII. yüzyıl Osmanlı bilginlerinden olan ve Aristote­ les'in bazı eserlerini grekçeden arapçaya çeviren Es'ad Yanyavi'ye göre, Aristoteles'in yazdığı eser sayısı 747 dir.4 İbn Fatik'in bu konuda verdiği bilgi gerçeğe daha yakındır. O şöyle diyor : 2. 3.

Batlamyus el-Garib, Filıristu Kutub., vr. 1 1 (2-8) Bkz. Zeller, Outlines of ılıe History of Greek Philosophy, p.

4.

158.

Bk.z. Es'ad Yanyavi, el-Ta'Jim el-Sôlis, vr. 6a

75

Aristoteles, yüze yakın kitap yazmıştır. A nlatıl­ dığına göre onun bu yüz eserden başka kitap­ ları da vardır. Fakat bugün için insanların elin­ de bulunan yirmi kitaptır.6 Gerçekten de bugün Aristoteles'e ait othantik eser­ lerin sayısı yirmi civarındadır. Fakat bazı müellifler bir kitap içindeki bölümleri ayn birer eser şeklinde telakki ettikleri için bu sayı artmaktadır. Nitekim Farabi, Fel­

sefetu A risıutalls

adlı eserinde

yirmi

kitabın isimlerini

bizzat anarak, onüçüne de işaret etmek suretiyle bunla­ rın geniş bir kritiğini yapmaktadır. Yeri geldikçe, bu ko­ nuda geniş bilgi verilecektir.

c) Aristoteles'in eserlerinin kronolojisi : Aristoteles'in felsefi sistemini daha iyi anlamak için, eserlerinin kronolojisini tespit etmek, kadar önemli sayılmaz.

Platon'da olduğu

Zira onun düşünce hayatında

belli bir değişme (evolution) söz konusu değildir. Adeta bu, önceden iyiden iyiye düşünülmüş ve sonradan birbiri ardınca yazılmış bir sistem hissini vermektedir. Bununla beraber Aristoteles

felsefesinin izahı için,

muhtelif eserlerin birbiriyle olan ilişkisi, üslfıp ve muh­ teva özellikleri gibi hususlar dikkate alınarak, bu konuda bazı

sınıflamalar

yapılmıştır. Nitekim Zeller, Aristote­

les'in akademik hayatını başlıca

üç döneme ayırmakta­

dır :

1)

Akademya'da Bulunduğu Dönem

(M.Ö. 3 67-347) : Bu dönemde o, tamamen Platon'un etkisi altındadır ve yazdığı eserler genellikle dialog şeklindedir. Üslubunun Platon'unkine denk bir mükemmellikte olduğu söylenir.

S. İbn Fatik, Muhtar.,

vr.

1 23a ( 16- 1 7 ) , 1 24b 0-2 > . 76

M.Ö. 354 yılında ölen Kıbrıslı Eudemos için yazmış ol­ duğu Eudomes isimli dialogda hocasının etkisi açıkça gö­ rülür. Yine bu dönemde Kıbrıslı Prens Themison'a hi­ taben yazdığı Propreptikus isimli eseri artık dialog olma­ yıp, onun üzerinde nüfuz temin etmek için normal üs­ lı'.lpla yazılmıştır.

2)

Geçiş Dönemi (M.Ö. 347-335) :

Bu dönemde Aristoteles, Assos, Lesbos ve Makedon­ ya'da öğretmendir Buradaki çalışmalarında o, daha çok Akademya'daki Platonik öğretileri eleştirmek ister. Meta­ fizika'nın birinci kitabı, Platon'un ölümünden hemen son­ ra burada yazı l mıştır. Eudemos Ahlakı, ahlak a dair diğer eserleri ve Politika nın il, III, VII ve VIII. kitaplarının yazılışı yine bu döneme rastlamaktadır. Fizik ve Kozmo­ loji hakkındaki teorileri de bu dönemin mahsulüdür. .

'

3) Likeion'un Başkanı Olarak Bulunduğu Dönem (M.Ö. 3 35-323) : Oniki yıl süren bu dönem, onun hayatının en ve­ rimli dönemidir. Bir taraftan Likeion'da ders vermekte, öbür taraftan da mantık, metafizik ve tabiat ilimlerine dair eserlerini kaleme almaktadır.6 Bu kategoriye giren eserler i lmi ve didaktik nitelikte olduğu içi n ifadede ka­ rarsızlık vardır. Bazen bıktırıcı tekrarlar, hazan da fazla kısaltmalar görülür. Bunlar, ya Aristoteles'in kendi ders­ lerinde metin olarak kullanılan, fakat Üzerlerinde son düzeltmeler yapılmayan yazılardır; ya da öğrencilerin tuttuğu gayr-ı muntazam ders notlarıdır. 7 Onun bu çetrefil üslfıbunu yorumlamak için bazı ya­ kıştırmaların yapıldığını görmekteyiz. Mesela, Farabi'nin anlattığına göre, felsefeyi yazarak yaydığı için, Platon 6. 7.

Bkz. Zeller, Out/ines of the History of Greek Plıilosoplıy; p.

158-162.

Bkz. K. Vorlander, Felsefe Tarihi,

77

s.

144-145.

Aristoteles'i azarlamış. Buna karşı o, her ne kadar bu ilim ve felsefeyi yazıyorsam da, onları öyle bir tertibe koy­ dum ki, ancak ehil olanlar anlayabilir; öyle bir ifade kullandım ki, ancak erbabı olanlar anlayabilir diyerek kendini savunmuş.8 Halbuki ifadedeki kapalılığın ve üs­ lfıptaki bozukluğun sebebi, bu yazıların henüz neşre ha­ zırlanmamış olması ve sonraki yüzyıllarda istinsah edi­ lirken yabancı kalemlerin müdahalesinden ileri gelmekte­ dir. Farabi'ye göre Aristoteles eserlerinde üç üslı1p çe­ şidi kullanmıştır: a) Özel konulara ait kitaplarında çok kı­ sa, b) bunların tefsir ve izahlarında çok muğlak, c) ri­ salelerinde ise açık-seçik bir üslı1p mevcuttur. Yine Fara­ bi, onun çetrefil üslı1bunu şu üç sebebe bağlamaktadır: a) Öğrencinin felsefe yeteneğini ölçmek, b) Felsefeyi her­ kese değil, ehil olanlara sunmak, c) Zor üslfip sayesin­ de düşünceyi geliştirmek. 0

d) İslam kaynaklarına göre Aristoteles'in eserlerinin tasnifi : İslam müellifleri genel olarak Aristoteles'in eserlerini dört bölüme. ayırmaktadırlar :

1) 2) 3) 4)

Mantık'a dair olanlar (el-Mantıkiyat) Tabiat ilimleri alanına girenler (el-Tabiiyat) Metafizik konusundakiler (el-İlahiyat) Ahlaka dair olanlar (el-Hulkiyat) 10

Ancak, Farabi'nin daha detaylı bir tasnifi mevcut­ tur.il Biz onu şema halinde gösteriyoruz :

8. 9.

10. 1 ı.

Bkz. Farabi, el-Cem'., s. ?Bkz. Farabi, Fima Yenbeği., s. 53-54. Bkz. İbn el-Nedim, el-Filırist, s. 248; İbn el-Kıfti, ihbar s. 6; el-Kindi, Kemmiyetu Kutub., s. 364-365. Bkz. Farabi, a.g.e., ıı . 50-52.

.•

78

FARABİ'YE Orta.

GÖRE ARİSTOTELES'İN ESERLERİ

ı Küçük Eserler 15-16) 34. A.g.e., s. 1 42 (Gen. A n., 776b 1 7-30) 35. A.g.e., s. 142 ( Geıı. An., 766b 34-36 )

171

birçok noktalarda eleştirir. Ne var ki, canlılar filemi

hak­

kında çok geniş gözlemlerde bulunduğu h alde kendisi de

mitolojinin etkisinde kalarak, yer yer gülünç denebilecek fi.kirler ileri sürmüştür. Biz bu konuda bir fikir vermek

için onun bazı tutarsız ve efsaneye dayanan görüşlerine

işaret edeceğiz. Aristoteles diyor ki :

İnsanlarda, koyun, keçi ve eşeklerde erkeklerin diş sayısı dişilerinkinden daha çoktur.36 İnsanın erkeklik organı kıkırdak ve etten, de­ ve ve atınki sinirden, tilki ve kurdunki kemik­ tendir. 81 Her kan taşıyan hayvanın ciğeri vardır. Bu tür hayvanların çoğunda dalak da var:dır. Ancak çaylak, baykuş, güvercin ve kerkenezde bir kaç dalak bulunur. Ne var ki, çok küçük olduğun­ dan fark edilmez.3' Hayvanlar arasında kemiği en kuvvetli olan aslandır. Aslan dişlerini birbirine sürtünce kı­ vılcımlar çıkar. . . 39• Beyaz kuşlar müstesna, diğer bütün kuşlar tüy­ lerinin rengini değiştirir . . . 40. Bazı erkeklerde · az da olsa süt bulunur. Sağın­ ca bu süt çoğalır. Bazı tür hayvanların erkeğin­ de bu hal vardır. Hatta bir tekeden sağılan süt­ ten bir kalıp peynir yapılmıştır.4U Bophoros denen bölgede, Hypanis adıyla bili­ nen bir nehir vardır. Kış mevsimi gelince o ne36. 37. 38. 39. 40. 41.

Musa İbn Ubeyd, Mak8le Teştemil., s. 1 3 (Hist. An., 502a 3 1 -34) A.g.e., s. 9 (Hist. An., 500b 20-24) A.g.e., s. 17 (Hist. An., 506a 12-17 ) A.g.e., s. 19 (Hist. An., 5 1 6b 9-1 1 ) A.g.e., s. 21 (Hist. An., 5 1 8b 3 5 ) A.g.e., s . 2 3 (Hist. An., 522a 1 1 -15, 1 9-2 1 )

1 72

s.

hirden torbaya benzer bir şey çıkar. O yarıl­ dığında içim.len dört kanatlı bir hayvan çıkar; Bu hayvanuı yaşama ve uçma süresi bir ı:ün­ dür. Güneşin ısısının etkisiyle ölür.41 Tavuğun kuluçka müddeti onsekiz gündür.43 Gebe olan kadın, bu süre zarfında yine gebe kalabilir. Kocasından gebe kalan bir kadın son­ ra zina yapmış ve dünyaya iki çocuk getirmiş­ tir. Bunlardan biri kocasına, diğeri zina yap­ tığı adama benzemiştir . . . 44. Çocuğun dişlerinin bitmesine sebep emdiği süt değil, o sütün sıcaklığıdır. Çünkü sıcak süt emen çocukların dişleri diğerlerinkinden daha çabuk çıkar. Zira sıcaklık, geliştirici bir etken­ dir.u Aristoteles'in zooloj i konusundaki görüşlerinin İslam dünyasına yansıması :

İslam dünyasında zooloji alanında ilk ciddi eser, Ca­ hiz ( öl. 869 ) in ünlü Kitab el-Hayvan'ıdır . Çok yönlü bir düşünür ve edip olan Cahiz'in yine bu konuda Kitab el-Esed ve'l-Zi'b ve Kitab el-Bağl adlı iki eser daha yaz­ dığı bilinmektedir. Aristoteles'e de birçok atıflarda bulu­ nan Cahiz, onu hazan kendi adıyla, fakat daha çok m a n t ı k s a h i b i ünvanıyla anmaktadır. Cahiz'i bu alanda araştırma yapmağa sevkeden, Aristoteles'ten ziyade -kendisinin de birçok defa tekrarladığı gibi- Kur'an ayetleri olmuştur. Kur'an-ı Kerim'de bazı surelere sığır, arı, karınca, örümcek ve fil gibi hayvan adlarının verilmiş olması, ayrıca hayvanlar üzerinde düşünmeyi teşvik eden 42. 43. 44. 45.

A.g.e., s. 33 ( Hist. An., SS2b 1 7-2 3 ) A.g.e., s. 3 3 ( Hist. An., SS9b 30) A.g.e., s. 57 (Hist. An., S 85a 17-17 ). Aristoteleıs, Kevn el-Hayvan, s. 96 ( Gen. An., 799a. 5-7)

1 73

birçok ayetlerin bulunması, mesela « Onlar devenin nasıl yaratılmış olduğuna b akmazlar mı?n46 mealindeki ayet ve diğerleri, Cahiz için ilham kaynağı olmuştur. Zaten yaptığımız araştırmada, Aristoteles'in

Hayvanların Tarihi

Cahiz'in daha çok

adlı eserine atıflar yap­

tığını tesbit etmiş bulunuyoruz. Ayrıca

Cahiz

birçok nok­

tada Aristoteles'i tenkit etmektedir. Hatta zaman zaman onun tutarsız görüşleriyle alay ederek, hayvanlar hakkın­ daki gözlemlerinin eksik ve

yetersiz olduğunu iddia edi­

yor. Biz, Cahiz'in bu tenkitlerine birkaç örnek vererek onun çalışmalarının orijinalitesini göstermek istiyoruz :

. . . Mantık sahibinin düşüncesine göre, Seluk denen memleketteki köpekler yaşlandıkça seks güçleri artar. Cahiz diyor ki: uBu çok garip bir düşüncedir. Biz kesin olarak biliyoruz ki, genç olan, gençlik döneminde daha atılgandır, daha iyi koşar ve seks gücü daha yüksek olur.47 . . . Mantık sahibi diyor ki: Tabkon denen şehir­ de küçük bir yılan vardır ve çok zehirlidir. Onun soktuğu kimsenin tedavisi, eski kralların me­ zaılarından çıkartılan bir taşla olur. Buna kar­ şı Cahiz, anlayamadım, niçin böyle olsun di­ yor.�8 . . . Mantık sahibine göre eski zamanlarda bir boğa iğdiş edildikten hemen sonra ineğe çekil­ miş ve onu gebe bırakmıştır. Bu konuda Ca­ hiz'in görüşü şudur: Bu gib i ölçüsüz söz söyle­ yenler sözlerini açıktan ispat etmelidirler. A ksi halde sözleri yalan olarak kalacaktır.49 AristoBkz. Kur'an-ı Kerim, LXXXVIII / l7. III/533. 48. A.g.e., iV /227. 49. A.g.e., V1220.

46.

47.

Cahiz, Kiıab el-Hayvan,

174

teles'in bu görüşünü Cfilıiz, eserinin bir başka yerinde şu sözleriyle eleştirmektedir: Arisıoıe­ les bu olayı görerek anlatmamıştır. Düşünür­ lerin görüşlerini reddetmeyi gönül istemiyor, ama bu şekildeki yanlış görüşleri tasdike de hiç yanaşmıyor.şo Cfilıiz, adı geçen eserinde ayet ve hadislerden baş­ ka, İslam öncesi ve İslam dönemi arap şiirinden ve be­ devilerin hayvanlar hakkındaki görüşlerinden şahitler ge­ tirmekte ve kendi gözlem ve deneylerine de geniş yer vermektedir. Nitekim Cfilıiz bu hususu açıkça belirt­ mekte : Hayvanlarla ilgili olarak filozoflardan duydu­ ğumuz, tabip ve keltimcıların eserlerifzden oku­ duğumuz bilgilerin tamamı veya tamamına ya­ kınını eski arap şiirinde ve bedevi/erde bul­ maktayız.�u Hat(a bu eserde rüşeym halinde olmak üzere tekamül, in­ tibak ve hayvan psikolojisi gibi nazariyelere tesadüf edil­ mektedir ki, bu nazariyelerin nihai inkişafları ancak XIX asırda mümkün olabilmiştir.5-.ı Bütün bu hususlar dikkate alınacak olursa, Cahiz'in üzerinde Yunan kültürü etkisinin çok az olduğu söyle­ nebilir. İslam filozoflarından biri olan Abdülkahir cl­ Bağdadi de bu görüşü te'yit eder mahiyette şunları söy­ lüyor : Aristoteles, Hayvanların Tabiatları hakkında bir eser yazdı. Filozofların bu neviden yazdıkları şeyler, arap hukemasından çalınmıştır ki bun50. 51.

52.

A.g.e., V/502. Bkz. a.g.e., J ı I/268.

isi. A ns., III/ 14.

1 75

lar, felsefecilerin zamanından önce yaşamış olan Kahtanlı, Cerhemli, Tasmiyeli ve diğer Himyer araplarındandır. A raplar şiir ve emsal (atasözü) de hayvan tabiatlarının hepsini an­ lattılar. . . A ristoteles, doğuran hayvanla yu­ murtlayan hayvan arasındaki farkı, arapların şu emsalinden almıştır: Her uzun kulaklı doğurur; her küçük kulaklı yumurtlar.u Abdul.kahir el-Bağdadi'nin bu iddiası mübalağalı olabilir ama, kanaatımızca yine de bir gerçek payı var­ dır. Çünkü Aristoteles'e gelinceye kadar hiçbir filozof, antikçağın bütün ilimlerini kuşatıcı mahiyette eserler yaz­ mış değildi. Zaten her ilim dalında bu kadar malzeme toplayıp senteze varmak, bir insan ömrüne sığmayacak kadar geniş araştırmayı gerektiren bir husustur. Binaen­ aleyh Aristoteles, özellikle tabiat ilimleri alanındaki ba­ şarısını Büyük İskender'le beraber Asya Seferi'ne çıkan ilim heyetinin gönderdiği malzemeye borçludur, denebilir. Aksi takdirde Aristoteles, Suriye bölgesindeki koyunların kuyruklarının çok büyük, keçilerin kulaklarının uzun ol­ duğunuM ve Mısır'lı kadınların genellikle ikiz doğurduk­ larını�� nereden bilebilirdi? İslam dünyasında, bu alandaki eserleriyle meşhur olan iki müellif daha vardır ki, bunlardan biri Kazvini ( öl. 1 283 ) olup eserinin adı A caib el-Mahlukat ve Garaib el-Mevcudat'tır. Diğeri ise Demiridir (öl. 1405 ) ki, eseri Hayat el-Hayvan adını taşımaktadır. Her iki mü­ ellif de zoolojiye katkıda bulunacak yeni bir görüş ortaya koymuş değillerdir. Eserleri bir zooloji lügatı mahiyetin­ dedir. Bu yüzden onların üzerinde durmadık. Yalnız şu­ rasını ifade edelim ki, bu iki müellif de Cahiz gibi, daha 53. Abdulkahir el-Ba�dadi, el-Fark beyne'l-Fırak, 54. Aristoteles, Hist. An., 606a 1 3-21. 55. A.g.e., 584b 27-36.

1 76

s.

1 86.

-çok Aristoteles'in

Hayvanların Tarihi

adlı eserinden na­

killer yapmışlardır.

Kitab el-Hayvan'ın ter.cüme, tefsir ve özetleri : Yukarda da işaret ettiğimiz gibi

İslam müellifleri

Aristoteles'in

Historia A nimalium, De Partibus Animali­ um ve De Generatione A nimalium adlı üç eserini, tek ki­ tap halinde ele almışlar ve ona Kitab el-Hayvan ismini

vermişlerdir. Bu eseri

ondokuz makale ( bölüm ) olarak arapçaya ilk tercüme eden İbn el-Bıtrik olmuştur. Son­ radan Ebu Ali İbn Zur'a daha ciddi bir tercüme vücuda getirmiştir.56 Ebu'l-Ferec İbn Tayyib'in bu kitabı tefsir

ettiği bilinmektedir. 57

Daha önce süryaniler Aristote­

les'in zooloji alanındaki eserlerini özet ( ihtisar ) haline ge­ tirmişlerdir. Tercüme hareketleri bittikten sonra adı ge­ çen eserlerden seçmeler ve özetler yapılmaya devam olun­ Mesela, Abdüllatif el-Bağdadi ( öl. 1 23 1 ) ve meşhur Yahudi filozof Musa İbn Ubeyd el-İsraili ( İbn İ bn Meymun ) , Kitab el-Hayvan'ı ihtisar etmişlerdir.58 muştur.

Meymun ( öl. 1 204 ) un Makale Teştemil ata Fusul min Kitab el-Hayvan adıyla yaptığı özet günümüze kadar gel­ miş ve J. N. Mattock tarafından, arapça metnin İngiliz­ ce

neşriyle karşılaştırılarak

Centre,

1 96 6 )

( Cambridge Middle East yayınlanmıştır. İbn el-Bıtrik'ın yaptığı ter­

cümenin,

sadece Hayvanların Oluşumu (Kevn el-Hay­ van: De Generatione A nimalium) na ait olan kısmı ( Bö­ .lüm: 1 5-1 9 ), J. Brugrnan ve H.J. Drossaart Lulofs tara­ fından edisyon kritiği yapılarak ve modern neşirlerle kar­ şılaştırılarak

56. 57.

.58.

( Leiden,

E.J.

Brill,

Bkz. İbn el-Nedim, el-Fihri.rt,

s.

1 97 1 )

25 1 ; İbn ol-Kıftt, ihbar.,

.. 3 1 .

Bkz. İ bn Ebi Usaybia, UyDn., 11240 A.g.e., 11/21 1.

1 77

yayınlanmıştır.

.

Biz bu araştırmamızda, adı geçen eserin bu neşirlerin­ den yararlandık. A. Bedevi, Brit. Mus. or. no: 437'de bulunan Kitab el-Hayvan'a ait bir yazmanın çok bozuk ve eksik oldu­ ğunu söylüyor. Ayrıca, bunu neşredebilmek için başka bir nüshanın bulunması gerekir, diyor. �11

59.

Bkz. A. Bedevi, Mahtfltllt Aristo., Mecellet Ma'hed el-Mah.,. 11/50-52.

178

11-BG

KİTAB el-NEFS

(D e

A n i m a)

Aristoteles'in tabiat ilimleri alanına giren eserleri­ nin altıncısı « Ruha Dair» anlamına gelen Kitab el-Nefs (De A nima) dir. Bu eserin tabiat ilimleri arasında mu­ talaa edilmesi gerektiğini Aristoteles'in şu ifadelerinden anlamak mümkündür : Ruh'i bütün fonksiyon/ar cisimle beraber bu­ lunurlar. Mesela öfke, arzu, şefkat, irade; aynı şekilde sevinç ve sevgi gibi haller meydana ge­ lince cisimde bir değişme olur1• Öyleyse . . . Ruhl haller hayvanların maddi tabiatından ayrıla­ mazlar•. Yani, mahiyeti itibariyle canlı tabiatı araştırdığın­ dan ve beden olmaksızın psişik hiçbir olay meydana gel­ meyeceğinden bu eser tabiat ilimlerinden sayılmıştır. İslam filozofları ve kaynaklarının da bu anlayışa bağ­ lı kaldıklarını görmekteyiz. Ancak, el-Kindi ve ondan et­ kilendiği anlaşılan el-Ya'kı1bi bu kitabı tabiat ilimlerin­ den saymayarak ?na fizik ile metafizik arasında ayrı bir yer vermişlerdir�. Ondokuzuncu yüzyılda modern psikolojinin te'sisine kadar çağlar boyu Batı ve Doğu dünyasını etkilemiş olan 1 . Aristoteles, Kitab el-Nefs, s. 6-7 (De Anima, 403a 16-1 8 ) A.g.e., s. 8 ( D e Anima, 403b 18-19) 3. Bkz. el-Kindi, Kemmiyetu Kutub., s. 368; el-Ya'kftbf, Td­ rih., I, s. 106

2.

179

Aristoteles'in bu eseri, bugün dahi klasik psikolojinin güvenilir en eski kaynağı durumundadır. Ayrıca antik çağ psikoloji tarihine ışık tutması ve Aristoteles1in bilgi teo­ risini ihtiva etmesi bakımından da büyük bir önem ta­ şımaktadır.

De Anima'nın mahiyeti : Üç bölümden oluşan bu eserin birinci bölümünde Aristoteles, orfik şiirlerdeki ruh telakkilerinden hocası Platon'un ruh anlayışına kadar antik çağ filozoflarının bu konudaki görüşlerinin bir kritiğini yapmakta; ikinci bölümde ruhun tariflerini, mertebelerini, duyu organları­ nın fonksiyonlarını ve bunların bilgi problemindeki önem derecelerini anlatmakta; üçüncü bölümde ise ortak du­ yum ( hiss-i müşterek ) , aklın çeşitleri ve fonksiyonlarını izah etmektedir. Hemen şunu ifade edelim ki, Aristoteles'teki ruh kavramı bugün bizim anladığımızdan büsbütün başka olup, Ruha Dair isimli eseri de psikolojiden çok fizyo­ loji alanına giren konuları kapsamaktadır. Zira Aristote­ les, tabiata dair eserlerinde, önce unsurlardan oluşan inorganik tabiatı, sonra organik filemi etüd etmiştir. Can­ lı varlıkları unsurlardan ayıran en belirgin özellik ruh olduğu için O, ruhun araştırılmasına ayn bir önem ver­ miştir. Ona göre :

. . . Ruhu anlamak tam haktkatı anlamaya; özel­ likle tabiat ilmini anlamaya yardım edecektir. Çünkü ruh canlı varlıkların ilkesidir4. Canlı varlıklarda ruh formu, beden ise maddeyi teş­ kil eder. Daha önce gördüğümüz gibi ( bkz. 11-B� ) , em­ briyonun oluşumunda formu teşkil eden ruh babadan,

4. Aristoteles, Kitıib el-Nefs,

ı.

3

1 80

( De A.nima.

402a S-6)

madde ( beden) ise anneden meydana gelir. Aristoteles'in anlayışına göre :

. . . Ruh meninin içindeki tohum (sperma) da gizli olmakla beraber o, cisim değil, akıl gibi ildhi bir şeydir.' Bedene şekil veren ruh olduğuna göre :

Ruh, bedenin hem formel sebebi, hem de can­ lı cisimlerin cevheridir6. Aristoteles kendine özgü madde ve suret teorısıne; dolayısıyla kuvve ve fiil ayrımına dayanarak ruhun tarifini şöyle yapmaktadır : ·

Ruh, kuvve halinde canlılığa sahip olan tab'il bir cismin ilk yetkinliği (ilk kemal = ente­ lechie) dir. Yani ruh, yaşama kabiliyetindeki bir cismin fiil ha­ line geçmesidir. Mesela beden kuvve ise ruh onun fiili ve fonksiyonudur. Başka bir deyişle; hissetmek, görmek, istemek onun kuvveleri ise duyum, idrak ve irade de bu kuvvelerin fiilleridir. Form manasına gelmek üzere ruh, aynı zamanda bir cevherdir; yani belli bir niteliğe sahip olan cismin mahiyetidir. Şu var ki ruh, cismin herhangi bir formu veya mahiyeti gibi telakki edilemez. Aristotelcs bu du­ rumu şöyle açıklıyor :

. . . Bir baltayı tabii bir cisim kabul edelim: Bal­ tanın mdhiyeti onun cevheri ve ruhudur. Çünkü cevher baltadan ayrılacak olursa orada artık 5. 6. 7.

s. 64 ( Gen. An., 737a 9-10) 54 ( De Anima, 4 1 Sb 8-1 1 ) 42 (De A nima, 412a 26-27 )

Aristoteles, Kevn el·Hayv/in,

Kitab el-Nefs, A.g.e.,

s.

s.

181

balta yoktur. Şu halde ruh, bu türden bir ma­ hiyet veya form olmayıp kendinde hareket ve sükunun ilkesi bulunan ve belli bir niteliğe sa­ hip olan cismin mahiyeti veya formudur'. Bu mukayeseyi canlı bir organ olan göze tatbik eden Aristoteles şu sonuca varıyor :

. . . göze nazaran görme; baltaya göre kesme ne ise bedene göre ruh odur9• Böylece O, ruh-beden münasebetinde ruhun aktit bir rol oynadığını ortaya koymuş oluyor. O'nun anlayışına göre ruh cisim değildir ama, ci­ simsiz de bulunamaz ; o, bedenle ilgili bir şeydir. Biz onunla yaşarız, onunla hissederiz ve onunla düşünürüz. Bu bakımdan o, madde değil bir çeşit formdur10• Aristo­ telcs, ruh göçü ( tenasuh ) ne inanan Pythagorasçılar'ın ; dolayısıyla hocası Platon'un görüşlerini efsane olarak ni­ teliyor ve :

Her bedenin bir formu, kendine özgü bir· gö­ rünÜ$Ü olduğu gibi bir de ruhu vardırrı diyor. �u halde ruh, bedenden bedene dolaşan bir seyyah olamaz. Aristoteles ruhu, nebati, hayvani ve insani olmak üzere üç kademeye ayırmaktadır12• a) N e b a t i r ı1 h : Bu, insandan başka bitki ve hayvanlarda müştereken bulunan ruhtur. Besleyicilik vas­ fını taşıyan bu ruh, ruhun ilk ve en umumi gücüdür. Bu yüzden onsuz kainatta hayat olamaz. Nebati ruhun üret8 . A.g.e., s . 4 3 9. A.g.e., s . 4 4 10. A.g.e., s. 48 1 1 . A.g.e., s. 24 12. A.g.e., s. 5 1

( De Anima, 4 12b 1 0- 1 6 ) (De A n ima, 412b 27 ) (De Anima, 4 1 4a 12 vd. ) ( De Anima, 407b 22-24) (De Anima, 4 1 4b 32-3'3 )

1 82

ıne ve besleme gibi iki görevi vardır. İslam filozoflarına göre ise nebati ruh üretici; besleyici ve büyüme olmak üzere üç güce sahiptir13• Bu kademedeki ruh henüz hayat merkezine sahip olmadığı için en aşağı mertebede bulu­ nur; fakat onsuz da canlı hiçbir şeyi hissedemez14• b ) H a y v a n i r u h : Bütün hayvan ve insanların sahip olduğu ruhtur. Bu ruh, neıbati ruhtan daha yetkin ( ekmel) dir. Çünkü hayvani ruh, nebati ruhun sahip ol­ duğu niteliklere sahip olmakla beraber hassasiyet ( du­ yarlılık ) ve hareket etme gücüne sahiptir. Aristoteles'in düşüncesine göre duyarlılığın bulunduğu yerde zevk ve elem vardır; bunların bulunduğıı yerde ise arzu ve istek bulunacaktır. Yani arzusunu gerçekleştirmek için hayvan hareket edecektir1�. c ) i n s a n i r u h : Dörtgenin üçgeni kapsaması gibi en yüksek mertebede bulunan insani ruh, aşağı merte­ bedeki bütün ruhi fonksiyonları kapsar. Aynı zamanda bu ruh akla sahiptir. Akla sahip olduğu için de bilen ve düşünen bir ruhtur. Aristoteles diyor ki :

Biz duyularımızı kaybettiğimiz zaman hiç bir şeyi bilemeyiz ve anlayamayıı!'6• Şu halde duyu organlarının bize sağladığı malzeme­ yi bir düzene koyup değerlendiren ve ondan bir takım sonuçlar çıkaran bu insani ruhtur. Beş duyu ve duyu organlarının fonksiyonlarını geniş bir şekilde inceleyen Aristoteles, bunlardan « dokunma duyusu »nun en umumi ve hayatın korunması için en lüzumlu olduğu kanaatındadır11• Beş duyunun dışında al­ tıncı bir duyunun mevcut olmadığını savunan Aristote13. 14. 1 5.

1 6. 17.

Bkz. Farabi, Uyun s . 6 3 . Aristotcles, a . g.e. s . 53 (De Anima, 415a 24 vd.) A.g.e., s. 46-47 ( De Anima, 4 1 3b 1 -22) A.g.e., s. 1 20 (De Anima, 432a fr7 ) A.g.e., s. 129 ( De A11ima, 434b 8 vd. ) .•

,

1 83

les, beş duyuya bağlı olarak çeşitli objeleri bir arada al­ gılayan bir « ortak duyum »un varlığını kabul eder. Ona

göre, ortak duyum için ayn bir organın bulunması müm­ kün değildir; biz bu ortak duyumu, diğer bütün duyu organlarının aracılığı ile idrak edebiliriz18•

Gazzfili ise

ortak duyumu şöyle açıklamaktadır :

Şayet beş tJ,uyu idrak ettiği formları ortak du­ yum denen başka bir güce iletmemiş olsaydı, sarı balı gördüğümüz zaman onu tadmadıkça tatlı olduğunu anlayamazdık. Çünkü göz tadı,· tad alma duyusu da sarıyı anlayamaz. Şu halde bu ikisini birleştirecek ve «sarı bal tatlıdır» hükmünü verecek bir hakim gerekmektedir. Bu hükmü tad alma, görme ve diğer duyular ve­ remez. Görünmeyen (batını) bir güç verir ki, o da ortak duyumdur. İşte o hükmü ancak bu verecektir19• Yalnız. şu var ki, beş duyunun algıladığı izlenimle­ rin sentezini yaptığı için bu ortak duyum sentez esna­ sında hata yapabilir20. Aristoteles'e göre ruhta, ortak duyumdan başka du­ yum, düşünme ve hareket gibi

bazı güc ( meleke ) ler

bulunur. Ne var ki onun psikolojisinde bu ter�lerin net ve kesin tariflerini bulmak oldukça güçtür. İslam filozof­ larına gelince onlar bu terimlerin « beş iç duyu» adıyla bir sistem içerisinde tariflerini, fonksiyonlarını ve beyindeki merkezlerinin hangi noktalar olduğunu araştırmışlardır ki, Aristoteles'in psikolojisinde bu sistem mevcut değildir21• 1 8. 19.

A.g.e., s. 94 ( De A nima, 425a 1 3 vd. ) Gazzali, Makasıd,

21.

s.

277.

95 We Anima, 425b 1 - 3 ) Bilgilerimizin nasıl meydana geld iğ in i izah etmek için İs­ lam · filozofları beş duyu organının yanısıra beş tane de ciç d uyu • nun varlığını kabul etmişlerdir. Kelamcılar ise,

20. Ari-stoteles, a.g.e.,

s.

1 84

Aristoteles'in psikolojisinde akıl, aşağı ( bitki) dan yukarıya doğru yükselen bütün ruhi fonksiyonların en üst mertebesini teşkil etmektedir. Ruhun düşünme ve akıl şeklinde tezahür eden melekesi sadece insana mah­ sustur2'2. O'nun anlayışına göre akıl, duyu gücü gibi her­ hangi bir organa bağlı değildir. Bu yüzden duyu organ­ larının etkilenmesiyle aklın etkilenmesi birbirine benzebunlann varlığının kesin deHllerJ e ispat edi.Jemeyec�i ge­ reıkçesiyle kabul etmemektıedirler ('bkz. Taftazani, Şerh el­ Akaid, s. 20.2 1 , İst. 1 304). Şimdi bu beş duyunun neler­ den ibaret olduğunu görelim : 1 Ortak duyum ( el-Hıss el-Müşterek) : Beynin ön boşluğunun ilk bölümünde bulunan bu güc, beş duyunun algıladığı bütün izlenimleri toplar ve beyne gönderir. 2 Tasarlama gücü ( el-Kuvvet el-Musavvir-e) : Buna hafıza gücü de diyebiliriz. Beynin. ön boşluğunun son bö­ lümünde bulunan bu güw;, ortak duyumdan gelen izlenim­ leri alır ve bu şeyier silindikten sonra onların izlerini sak­ lar. Bu merkez bozulunca unutkanlık meydana gelir. 3 Sezgi gücü (el-Kuvvet el-Vehmiye) : Buna içgüdü de diıyebiliriz. Beynin ortasının son boşluğunda bulunan bu güc, duyu organlarıyla algılanmayan şeyleri idrak eder; ku­ -

-

-

zunun kurttan korkması gibi. 4 Hatırlama gücü ( el-Kuvvet el-Zakira) : Beynin arka boşluğunda bulunan bir gücdür. Bir bakıma bu güç kavramları saklayan bir hazine gi·bidir. Tıpkı •Tasarlama gücü •niln ortak duyumdan gelen izlenimlerin şekillerini sak­ ladığı giıbi hatırlama gücü de içgüdünün kazandırdığı kav­ ramları sa:klar. -

5 Hayal gücii ( el-Kuvvet el-Muhayyile) : Beynin or­ tasında bulunan bu gücün görevi, idrak olmayıp hafızada bulunan �kil ve kavramları kontrol eıtmeık ve harekete geçirmektir. Hayal gücü insan ve hayvanın iştiraık ettiğ i bir güçtür. Bunun sadece insana mahsus olanına düşünme (el­ Kuvvet el-Müfekkire ) denir. C Bkz. İbn Sina, el-Necô.t, s. 264-266; Gazzii.li, Maklisıd, s. 284-286 ) . -

22.

Aristoteles, Kitlib el-Nefs, s . 5 1 ( De Anima, 414b 1 8 ) .

1 85

mez. Mesela, şiddetli bir etki alan duyu organı, bu etki kalktıktan hemen sonra aynı cinsten daha zayıf bir et­ kiyi algılayamaz. Akıl ise bunun tersinedir; daha girift kavramları anlayan akıl, basit kavramları haydi haydi an­ lar. Aristoteles buradan şu sonuca varıyor : Duyu gücü bedenden bağımsız olarak buluna­ maz, ama akıl bedenden ayrı olarak buluna­ bilir ve o gayri maddt bir varlığa sôhiptir'9• Ona göre akıl, ruhun kendisiyle düşündüğü ve kav­ radığı bir meleke olup düşünmeden önce bil-fiil yoktur. Burada da Aristoteles kuvve ve fiil ayrımına dayanarak aklı pasif ( munfail ) ve aktif ( faal ) olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Şimdi onun bu konudaki düşüncelerini gö­ relim : a ) P a s i f a k ı 1 ( el-Akl el-Munfail ) : Pasif akıl he­ nüz üzerine hiçbir şey yazılmamış tahta gibidir24• Fara­ bi'nin dediği gibi ; bu akıl bir güc, bir· istidattır. Varlığın bütün mahiyet ve suretlerini maddeden ayırma gücüne sahiptir. Fakat orada şekiller henüz maddeden ayrılmış değildir. Tıpkı üzerine hiçbir şey yazılmamış mum gibidir. Varlık şekillerinden herhangi bir şey oraya yazılmadıkça o, kuvve (güc ) halinde bir akıldır. Yazıldığı anda şe­ killer maddeden ayrılır ve ona cı fii] h alindeki akıh adı verilir25• Demek oluyor ki, pasif akıl şekil alır; bedene bağlı ve fanidir. Aktif akıl olmaksızın pasif akıl hiçbir şeyi idrak edemez . b ) A k t i f a k ı 1 ( el-Akl el-Faal ) : Aktif akıl, kav­ rana bilirler ( ma'kulat) in fiil halinde kendinde bulundu­ ğu akıldır. Bütün kavranabilirleri meydana getirdiği için o, fail ( etken ) sebebe benzer. Başka bir betz�tmeyle, ışı23. 24. 25.

A.g.e., s. 1 09 (De Aninıa, 492a 25-3 l, 429b 1-10) A.g.e., s. 1 1 1 (De Aninıa, 430a 1-2) Farabi, Fi Ma/ini'l-A kl, s. 42-43

1 86

ğın kuvve halindeki renkleri fiil

haline çıkarması gibi­

dir26. Aristoteles'e göre faal akıl bedenden önce vardır ve bedenden sonra da var olacaktır. Ezeli ve ebedi ol­ duğu için o, bedenden ayndır ve oluşma ve bozulmaya tabi değildir. Biz onsuz hiçbir şey bilemeyiz27• Aristoteles'in felsefesinde bu fa'fil aklın ne olduğunu tam manasıyla anlamak zordur. Zaten onun bu teorisi, tefsircilerinden günümüze gelinceyedek pek çok düşünü­ rü meşgul etmiş, bu konu üzerindeki

tartışmalar çağlar

boyu süregelmiştir. Weber'e göre :

Sistemin mantığı bunun bizz.at Tanrı olmasını icabettiriyor. Çünkü Tanrının tarifi her nok­ tada mutlak nous'un tarifine uyuyor28• Hilmi Ziya da « Aristo'ya göre fa'fil akıl Allahtın diyor29• Daha birçok düşünür

bu görüşe katılmaktadır.

Onun eserlerinde böyle düşünenleri haklı çıkaracak bazı ifadeler yok değildir. Meselft, eserinde, « akıl

Hayvanların Oluşumu

adlı

cenine dışarıdan gelen ilahi bir şeydin

d iyor30• Diğe.r taraftan Aristoteles fa' al aklı ezeli ve ebe­ di olarak niteliyor ve onu maddeden ayrı, bağımsız bir cevher olarak kabul ediyor.

Ama unutmayalım ki o,

burada insan aklını ve onun fonksiyonlarını araştırmak­ tadır. Bu yüzden, Tanrının sahip

olduğu niteliklerden

bazılarını kendinde bµlunduran bir cevherin Tanrı olması hiçbir zaman düşünülemez. Şayet Aristoteles « akıl ilahi bir şeydio derken bir benzetme yapıyorsa, -ki bize göre öyledir- o zaman benzeyenle kendisine benzetilenin aynı şey olması ve birbiriyle özdeşleşmesi gerekir ki, bu hiç­ bir zaman iddia edilemez. Nitekim Farabi fa'al aklın ilk

26. Aristoteleo;, a.g.e., s. 1 1 2 (De A nima, 430a 1 5-17) 27. A.g.e., s. 1 1 2 (De Anima, 430a 17 vd. ) 28. Weber, Felsefe Tarihi, s. 84. 29. Hilmi Zrya, İslıim Felsefesi, s. 61. 30. Aristoteles, Kevn el-Hayvan, s. 64 ( Gen. A n., 736b 27-28)

1 87

prensip olamayacağını, zira ilk prensibin kusursuz ve sı­ nırsız olması gerektiğini söyler. Ona göre tek olan bu cevher, Allah ile insan arasında bir mutavassıttır. Bu­ na, c Emin Ruh» ( el-Ruh'ul-Emin ) ve « Mukaddes Ruh » ( el-Rfıh'ul-Kuds ) gibi isimler verilir. Mertebe bakımın­ dan bu 11 Fa'fil Akıl » melekler mertebesinde bulunmak­ tadır31.

De Anima'nın İslam felsefesine etkisi: Aristoteles'in incelemekte olduğumuz ve • Ruha Da­

ir» anlamına gelen D e A n i m a adlı eseri, . İslam filo­

zoflarının en çok üzerinde durdukları bir eserdir. Nite­ kim İbn Hallikan bu konuda şu bilgiyi vermektedir :

Fdrdb'i'nin kullandığı ııKitdb el-Nefs» nüshası bulunduğu zaman, kitap üzerinde onun el yazı­ sıyla • . ben bu kitabı ikiyüz defa okudum » ibaresinin yazılı olduğu görülmüştür''. . .

Bu eserin başlıca konularından olan 11 ruh» ve • ak ıl ı> üzerine birçok meşşfıi filozofu müstakil eser vücuda ge­ tirmişlerdir. Hemen şu hususu ifade edelim ki, İslam fi­ lozoflarının her iki konudaki görüşlerinin Aristoteles'in­ kine tamamen uyduğu söylenemez. Ne var ki bu konu bizim bu çalışmamızın planını aşan ve ayrı bir araştır­ mayı gerektirecek kadar geniş olan bir konudur. · Biz bu­ rada İslam filozoflarının bu alandaki eserlerini anarak konuya duyulan ilgiyi belirtmekle yetineceğiz. Ayrıca, bazı İslam filozoflarının ve klasik kaynakların, Aristote­ les'in düşüncesiyle öteki filozoflarmkini nasıl birbirine 31.

32.

Farabi, fi'l-Akl, s. 46 vd; Uyun, s. 63; el-Siyaset el-Mede­ niye, s. 3. Bkz. Vefayôt el-A'yôn, V / 1 54; a}'.nı ifade için blkz. Taşköp­ rülü-zade, Miftah., I/3 16.

1 88

karıştırdıklarına da işaret edeceğiz. Mesela, ilk meşşai filozofu olan el-Kindi, yazmış olduğu el-Kavl fi'l-Nefs adlı eserinde Platon, Aristoteles, Epicuros vb. filozofla­ rın ruh hakkındaki görüşlerinin bir özetini yapmaktadır. Fakat adı geçen eserde onun, yer yer aşırı yanılgılara düştüğüne şahit oluyoruz. Nitekim ruh bedenden ayrılın­ ca g a y b ve m e 1 e k ı1 t filemi ile ilişki kuracağına dair el-Kindi'nin Aristoteles'e izafeten verdiği bilgiler, gerçekte ona değil Platon'a aittir. Bu konuda bir fikir vermek için sözü el-Kindi'ye bırakıyoruz :

. . . Aristoteles, günlerce hayatla ölüm arasında (komada) kalan yunan kralının durumunu an­ latmıştır. Bu adam uyanıp kendine gelince in­ sanlara çeşitli gayb ilimlerinden haber vermiş,· orada gördüğü ruhları, suretleri ve melekleri an­ latmış; bu konuda deliller de getirmiştir. Ken­ di ev halkından her birinin ömür sürelerinin ne kadar olacağını haber vermiş ve söyledikleri­ nin hepsi de çıkmıştır. Bir yıl sonra Evs ülke­ sinde bir bölgenin yere batacağını ve iki yıl sonra başka bir yeri sel basacağını söylemiş, her dediği çıkmıştır38• Gerçekte el-Kindi'nin anlattığı bu olay,

Platon'un

Devlet dialogunun onuncu kitabında geçen Arıneios oğ­ lu Er'in hikayesidir'. Görüldüğü gibi olayın kahramanı yiğit Er, yunan kralı olarak gösterilmiştir. Aynca olayın ana motifleri olduğundan başka bir biçimde tasvir edil­ miştir. Yukarıda çevirisini sunduğumuz kısmın deva­ mında yine el-Kindi, Plotinus'un E n n e a d e s adlı eserindeki görüşlerini, Aristoteles'in ruh hakkındaki dü­ şünceleri olarak zikretmektedir35• 33.

34. 35.

el-Kindi, Resdil, s. 279 Bkz. Devlet, s. 301 el-Kindi, a.g.e., s. 279-280

1 89

Aynı filozof, er Akıl Hakkında » anlamına gelen fi'l­ A kl adlı risalesinde36, aklın dört mertebe olduğunu söylü­ yor ki, bu görüş tamamen Aristoteles'e aittir. Farabi de « Aklın Manfiları » anlamına gelen tı Mafıni'l-Akl adlı ri­ salesinde37, Aristoteles'in çeşitli eserlerindeki ruh anlayış­ larını incelemiş; ayrıca kelamcıların ve halkın « akıh ke­ limesinden ne anladıklarını izah ederek aklın altı çeşit tarifini yapmıştır. İ bn Sina ise « Tariflere Dair» anlamına gelen fi'l-Hudud adlı risfilesinde38, aklın sekiz çeşit tarifi­ n i yapmaktadır. Ayrıca İ bn Sina, psikoloji alanında birçok eser vü­ cuda getirmiştir. Mesela, el-Şifa adlı ünlü ansiklopedik eserinde, tabiat ilimlerinin altıncı bölümünü Kitab el­ Nefs adıyla psikolojiye ayırmıştır30• Onun, Ahval el-Nefs adıyla bu konuda bir başka eseri daha vardır1°. İ bn Sina bu eserinde Aristotelesci ruh anlayışına bağlı görünüyor­ sa da, kendisine özgü orijinal fikirler her yönüyle belli olmaktadır. Aynı cümleden olmak üzere İbn Sina, akıl ve nefs ( ruh ) arasındaki münasebeti •İran edebiyatındaki bir geleneğe uyarak- Hayy İbn Yakzan adlı eserinde sem­ bollerle ifade etmiştir. Burada insan aklına etki eden fe­ leklerin akıllarının sonuncusu fa'al aklın insani nefisle­ re nasıl yol gösterdiği anlatılmaktadır. Yine psikoloji alanında yazmış olduğu el-Mebde' ve'l-Maad adlı eseriy36. 37.

38. 39.

40.

Bu risale EbCi Ride tarafından Resô.il el-Kindi içinde (s. 353-359) neşredHmiştir. Bu risaleyi DietericL el-Semeret el-Marzlye içi.nde (s. 39-49) neşretmiştir. Bu risale İbn Sina'nın dokuz risa!esini ihtiva eden «Tis'u Resai! • içind e ( s. 72-1 02 ) neşredilmiştir. Mısır, 1908. F. Rahman bu bölümü Şifa'dan ayrı olaraık, metin tenkidi He birlikte ncşretmiştiT. London, Oxford University Press, Newyork, 1959.

F. el-Ehvani bu eserin tenkitli bir neşrini yapmıştır. Kahire� 1 952.

190

le, manzum bir risale olan ünlü el-Kasidet el-Ayniye sinde -ki buna el-Kasidet el-Ruhiye de denir- Platon ve Yeni­ Platoncu ruh telakkisi açıkça görülmektedir. Burada in­ san ruhu, yüce alemden uçup gelen ve istemeyerek ten kafesine giren, oraya alıştıktan sonra ayrılmak istemeyen bir güvercine benzetilmiştir. Ayrıca onun, fi'l-Nefs ve Bektıihti ve Maôdihd adlı eseri ile İbn Miskeveyh ve Ebu Ubeyd cl-Cuzcani'nin ruh hakkındaki sorularına verdiği cevaplar da bilinmektedir'1• İbn Sina'mn De A ninıa'daki bazı problemleri çözmek için yazdığı ve « Kenar notlan anlamına gelen Ta'likdt adlı eserinde4'2 kendine özgü ori­ jinal psikolojik görüşleri bulmak mümkündür. İbn Rüşd'e gelince, Aristoteles'in öteki eserlerine yaptığı gibi, De A nima yı önce şerh etmiş, sonra da özet ( telhis ) haline getirmiştir. Şu var ki, İbn Rüşd'ün bu eseri özet olmaktan da öte, kendisinin bu konudaki gö­ rüşlerini ihtiva etmektedir43• Felsefe tarihi niteliğindeki klasik kaynaklara bakı­ lacak olursa, onların da, Aristoteles'in ruh hakkındaki düşüncesini Yeni-Platonculukla karıştırdıkları görülür. Bir örnek vermek gerekirse, Şehristani bu konuda şun­ ları söylüyor : '

'

. . . İnsôni nefsler (ruhlar) ilim ve amel gü­ cüyle yetkinliğe erişince A llah'a benzerler. Bu benzeyiş ya yetenekle ya da çalışıp gayret sar­ /etmekle olur. Ruh bedenden ayrılınca ruhani varlıklara kavuşur ve A llah'a ayakın olan me­ lekler» arasında yerini alır. Böylece o kimsenin duyduğu zevk ve sevinç doruk noktasına ulaşH. Ziya Ülken, Resai! lbn Stna, ( 11/68-73, 109-15 9 ) bunu Aristo lnde'l-Arab adlı eserinde (s. 75-

41. 42.

A.

43.

1 1 6 ) n�retrniştir. Kahire, 1948. F. el-Ehvani, Tellıts Kittib el-Nefs adıyla bu eseri neşretmiş­

Bkz.

Bedevi

tir. Kahire, 1950.

191

mış olur. Her zevk cismant değildir,· o ıevk ruhi ve akü bir zevktir. Bu cismani zevk bir yerde sona erer ve onu tadan ölçüyü kaçırırsa bıkkınlık, yorgunluk ve zaaf meydana gelir. Aktı lezzetler ise bunun tersinedir; zevk art­ tıkça o zevke karşı istek ve aşk da artar. Ruhi acılardaki durum da böyledir. A ncak onlar bu anlattıklarımızın zıddı olarak ortaya çıkar­ /ar4.

Şchristani bu bilgileri Themistius ve İbn Sina'dan aldığını, çünkü onların adım adım Aristoteles'i takip ettiklerini ilave ediyor.

De Anima'nın Arapçaya tercümeleri : Huneyn İbn İshak'ın süryancaya çevirdiği bu ese­ ri oğlu İshak -çok az bir kısmı hariç- arapçaya naklet­ miştir. Ancak, tercümede bozuk bir nüshayı esas aldığı için, otuz sene sonra sıhhatli bir metin bularak bu eseri yeniden arapçaya çevirmiş ve Themistius'un süryanca şerhindeki metinle de karşılaştırmıştıru. Ayasofya ktp. no: 4833 te bulunan bu tercümeyi A. Bedevi 1954 yı­ lında neşretmiştir. Aynca el-Ehvani de İshak İbn Hu­ neyn'e ait olduğunu söylediği bir tercümeyi neşretmiştir. Fakat bu eser tercümeden çok bir özet niteliğini taşı­ maktadır4-6.

44.

45. 46.

Şehristani, el-Milıl ve'l-Nihal, II/ 1 34 İbn el-Nedim, el-Fihrist, &. 25 1 ; İbn el-Kıfti, ihbar., s. 30-3 1 . Bkz. Telhis Kit4b el-Nefs (s. 128-175 ) arasında neşredil­ miştir.

Bkz.

1 92

II-B1 el-HISS ve'l-MAHS'ÜS ( D ·e S e n s u e t S e n s a t o )

Aristoteles'in psikoloji alanındaki De A nima adlı eserinden ba.5ka, yine bu konuda bazı risaleler yazdığı bilinmektedir. Sayıları dokuzu bulan bu risalelere, son­ radan bir araya toplanarak Küçük Tabiat veya Tabiata Dair Kısa Yazılar anlamına geJıen Parva Naturalia adı ve­ rılmiştir. İslam kaynaklarında ise bu risalelere, duyu ve duyum olaylarını inceleyen birinci risalenin adı verilmiş ve genellikle el-Hıss ve'l-Mahsus ismiyle anılagelmiştir1• İbn el-Nedim'e göre iki makaleden oluşan bu eseri kimin tercüme ettiği kesin olarak bilinmemektedir. Bu konuda bilineli bir şey varsa o da, el-Taberi'nin, Ebı'.i Bişr Metta İbn Yunus'un yaptığı tercümenin sadece kısa bir bölümünü istinsah ettiğidir2• Bize göre İbn el-Ne­ dim'in yukardaki ifadesinden anlaşılan şudur: Ebı'.i Bişr, adı geçen eserin birkaç bölümünü arapçaya çevirmişti. Fakat İbn el-Nedim'in yaşadığı dönemde bu tercüme or­ tada yoktu. O gün için bilinen tek tercüme Ebı'.i Bişr'in çevirisinden el-Taberi'nin yapmış olduğu kısa birkaç bö­ lümün istinsahından ibaretti. Dolayısıyla İbn el-Nedim'in bu eseri iki makale olarak göstermesine bakarak el-Tabe­ rl'nin yaptığı istinsahın sadece iki böli.imü ihtiva ettiği söylenebilir. İslam dünyasında ilk meşşai filozofu sayılan ve 1.

2.

İbn Ruşd bu eserıin adını el-Hliss ve'l-Mahslis olarak retmektedir. Bkz. İbn el-Nedim, el-Fihrist, s. 25 1 .

1 93

zik­

Aristoteles'in eserlerini tanıtmak için bir kitap yazan el­ Kindi, bu risalelerden

Duyu ve Duyulan Nesneler; Uyku ve Uyanıklık; Uzun ve Kısa Ömür adıyla sadece ü ç ta­ nesini anmaktadır3•

Batlamyus

el-Garib

( Ptolomaios

Channos ) in katalogunda bu doku� risaleden yalnız

Duyu Duyulan Nesneler; Hatırlama ve Uyku1, Uzun ve Kısa Ömürlü Hayvanlar, Hayat ve Ölüm olmak üzere -hepsi

ve

de birer makaleden oluşan- dört risalenin adı yer alrnış­ tır5. Aristoteles'e ait

1 43

kitap adını ihtiva eden Dioge­

nes Laertius'un katalogunda ise bunlardan hiçbirinin adı mevcut değildir. Adı geçen risalelerin

isimlerine tam

olarak, Farabi'nin

adlı kitabı ile,

Fe/sefetu AristCıtalls

İbn Rüşd'ün bu risalelerden yaptığı

el-Hass vel-MahsCıs

altısının özetini

( telhis )

adlı eserinde rastlamaktayız.

Farabi adı geçen eserinde bu risalelerin mahiyet ve muh­ tevalarını anlatırken bunlardan

Duyu ve Duyulan Nes­ neler, Sağlık ve Hastalık, Gençlik ve Yaşlılık isimli ü ç ri­

s alenin bizzat adını anmakta0, diğer altı tanesine de do­ laylı olarak işaret etmektedir7• 12 hükmüne varıyor. Adı geçen eserin birçok yerinde buna benıer çelişkilere rastlamak mümkündür. Aristoteles, hatırlama ( el-zikr) ve düşünme ( elfikr ) güçlerinin fonksiyonlarını ve bu konuda insanla h ayvan arasındaki farkın nelerden ibaret olduğunu araş­ tırıyor. Ona göre hatırlama; herhangi bir şey hakkında önceden edinilip de unutulan bilginin, ıc irademiz dışın­ da» şimdiki zamanda hatıra gelmesidir. Düşünme ise, irade gücümüzü kullanarak o şeyi hatırlamaktır. Arist0teles bu tariften şu sonuca varıyor: Hatırlama bütün hay­ vanlarda bulunduğu halde, düşünme sadece insana özgü bir güçtür'13• insandan başka maziyi hatırlayan hiçbir hayvan bu­ lunmadığına göre, Aristoteles bu « hatırlama» gücüyle, hayvanlardaki ıı iç-güdü o dediğimiz gücü kasdetmiş ol­ malı. Nitekim . -aşağıda göreceğiz- hafıza gücü ile hatır. .

1 0. 11.

İbn Ruşd, Te/lıls �1-Huss., vr. 54a ( 10-1 8 ) , 54b 0-5) Aristoteles, De Anima, 422a ( 9 )

12.

A.g.e., 423b ( 25 ) İb n Ruşd, a.g.e., vr. 67a 0 -5 ) .

13.

197

lama gücü arasında yaptığı ayrımdan da bu anlaşılmak­ tadır. O, bu konuda dört mertebe kabul ediyor: a) b) c) d)

Hayal, O hayalin anlamı, O anlamı hatıra getirmek, Bunun daha önce algıladığı nesnenin hayali ol­ duğuna hükmetmek.

c ) Safhası iki şekilde tezahür eder. Şayet o şeyi ha­ tırlamak kesintisiz ( muttasıl ) olursa buna « hafıza gü­ cü », kesintili ( munfasıl ) olursa « hatırlama ( zakire ) gü­ cü n denir. d ) Safhası insana göre akıl, hayvana göre hatırla­ ma ( zakii:e) adını alır14• Aristoteles bu düşüncesini « ha­ reket teorisi» ile de doğrulayarak şu yargıya varıyor : . . . Bitişik hareket, kesintili hareketten daha üs­ tün olduğuna göre hafıza gücü zôkire gücün­ den daha üstündüıu s . Hafıza gücüyle hatırlama gücünü bu şekilde açıkla­ dıktan sonra o, hatırlama anında fiilen bir olay meyda­ na gelmediğine göre acaba insan niçin sevinir veya üzü­ lür? diye soruyor. Sonra da bu soruya şu cevabı veri­ yor: İnsan daha önce acı duyduğu veya zevk aldığı bir olayın benzerini gördi.iğü zaman, kendi yaşadığı olayı hatırlar ve « onun benzeri fiilen meydana geldiğine göre, o olay da meydana gelebilir» diye düşünür. Böylece olayın cinsine göre ruhta ya sevinç, ya da üzüntü meydana ge­ liru. Görüldüğü gibi o, bu psikolojik olayı ç a ğ r ı ş ı m'la açıklamaktadır. Oysa insan fiilen herhangi bir olaya şa14. 1 5. 16.

A.g.e., vr. 67b ( 1 3-17 ) , vr. 68a ( 1-3) A.g.e., vr . 71a ( 1 3-1 5 ) A.g.e., vr. 71b ( 1 7 ) , vr. 72a 0-14)1

19R

hit olmadan da düşünmek suretiyle üzülür veya sevıne­ bilir. Aristoteles, öğrenme ve algılama gibi zihni faaliyet­ krin hafızada yer etmesini, kendisine özgü olan dört unsura bağlı dört nitelik ( keyfiyet) le açıklamağa çalı­ şır. Ona göre, kuru bir karektere sahip olan beyin mer­ kezi, nesnelerin suretini zor kabul eder. Fakat kabul et­ tikten sonra da uzun zaman onu korur. Bu gibi kimseler öğrendiklerini uzun zaman unutmazlar. Yaş karekterli dimağ ise, çabuk öğrenir ve algılar, fakat çabuk unutur. Çünkü nesnelerin sureti ( imaj ), yaş olan yerden çabuk silinir. Bu yüzden çocuklar ve ihtiyarlar çok unutkan olurlar. Normal karekterli dimağ i se gençlerin dimağıdır1 7• Bilindiği gibi, inorganik ,tabiattaki birçok olayı dört unsur ve onlara bağlı olarak dört nitelikle açıklayan Aristoteles, organik varlıklardaki psişik olayları da aynı mantıkla izaha çalışmaktadır. Dolayısıyla onun tabiat felsefesindeki bu nevi fahiş yanılgıları, dört unsuru .ı değişmez ilkeu kabul etmesinden ileri gelmiş olmalı­ dır. Aristoteles, uyku ve uyanıklık halinin, psişik veya fizyolojik bir olay mı, yoksa her ikisinin etkisiyle meyda­ na gelen bir hadise mi olduğunu araştırmaktadır. Uyuyan kimsenin rüyasında kendisini yer, içer ve hareket eder hissetmesine bakarak, o, bu konuda diyor ki : Uyku kuvve halinde bir şey olmayıp, bir his­ tir. Uyanıklık ise, fiil halinde olmayan bir his­ tir. Dolayısıyla uyku, uyanıklığın bulunmayı­ şıdır1 8. Onun anlayışına göre, her iki olayda da ruh ve be­ ·denin iştiraki ( etkisi ) vardır. Şu halde uyku ve uyanık17. 1 8.

A.g.e., vr. 72a ( 14-1 7 ) , vr . 72b 0-14) A.g.e., vr. 73a 05- 1 7 ) , vr. 73b 0-3 )

1 99

lık u ortak duyum » a bağlı olarak meydana gelirler19• Uy­ kunun « besleyici gü�» e Aristoteles, � uykunun

bağlı

olamayacağını

savunan

gerçek sebebi, organlardaki du­

yum gücünün bedenin içine itilmesidir 1120 diyor. beş duyunun algıladığı izlenimler, dan değerlendirildiğine göre ve

Yani,

ortak duyum tarafın­ uyuyan kimsenin duyu

organlarının, etki karşısında herhangi bir tepki gösterme­ diğine göre uykunun mahiyeti, ortak

duyum dediğimiz

gücün, bedenin içine itilmesidir. Uyanıklık ise, bu gücün harekete geçmesidir.

Diğer bir tarifle « uyku, hareketin

sükun bulması; uyanıklık da, hareketin sürekliliğidir»21• Uyku ve uyanıklığın mahiyetini araştırdıktan sonra, uykuya bağlı olarak rüyanın nasıl meydana geldiğini şöy­ le açıklıyor: Uykudayken düşünme ve hatırlama gücü pa­ sif, hayal gücü

ise aktif durumdadır. Binaen-aleyh her

çeşit rüya hayal gücüne bağlı olarak meydana gelir'22• İyi ama, uyuyan kimse nasıl oluyor da, dışardan bir etki al­ madığı halde beş duyusunun hareket ettiğini hissediyor, yani düş görüyor? Aristoteles bu soruya, günümüzde mo­ dern psikolojinin rüya olayını izah tarzına çok yakın olan şu cevabı veriyor :

Rüya, uyanıkken duyu organlarını ve ortak du­ yumu harekete geçiren diş etkenlerin, duyu or­ ganlarında kalan izlerinin uykuda tekrar hare­ kete geçmesidit·u. Uyku ve rüya gibi olaylar üzerine İslam filozofları da birçok eser vücuda getirmişlerdir. Mesela, el-Kindi'nin

Mahiyet el-Nevm ve'l-Ruya yeti ) adlı

( Uyku ve Rüyanın Mahi­

eserinde Aristoteles 'in görüşlerinden oldukça

19. A.g.e., vr. 74a ( 1-4 ) 20. A.g.e., vr. 74a ( 8-1 1 ) 2 1 . A.g.e., vr. 74a ( 17 ) , vr. 7 4b ( 1 ) 22. A.g.e., vr. 80a 04- 1 6 ) 23'. A.g.e., vr . 80b 0-7 )

200

farklı ve orijinal denebilecek düşünceler bulmak müm­ kündür".!-•. Büyük Türk filozofu Farabi'nin de, fi'l-Ruya adını taşıyan bir eser yazdığını biliyoruz25• İbn Sina ise, Kiıab el-Nefs'in dördüncü makalesinin ikinci faslında uy­ ku ve rüya olaylarını incelemiştir.

Aristoteles, ömrün uzun veya kısa oluşunu, yine dört unsurda bulunan dört nitelik ( keyfiyet) le izah edi­ yor. Daha önce görmüştük ki ( bkz. II-B1 ), bu dört ni­ telikten sıcaklık ve soğukluk a k t i f; kuruluk ve ıslak­ lık p a s i f güçlerdir. Aristotelcs'e göre varlıktaki bü­ tün oluşma ve bozulmalar hep bu aktif ve pasif güçlerin birbirini etkilemeleri sonucu meydana geliyordu. İşte o, bu teoriden hareket ederek diyor ki: Hayvanlarda ve bit­ kilerde sıcaklık soğukluktan, ıslaklık kuruluktan daha üs­ tündür. Sıcaklık ve ıslaklığın üstün olduğu her canlıda, aktif güç pasif güçe üstün geleceği için bu durum ömrün uzun olmasına sebep olacaktır. Fesad ( ölüm ) ise, bu iki güç arasındaki nisbetin bozulup birinin veya ikisinin or­ tadan kalkmasıyla meydana gelir. Mesela hayvan ve bit­ kide pasif güç olan ıslaklık, yeteri kadar bulunmayacak olursa, aktif olan sıcaklığın etkisiyle çabucak kurur. Çün­ kü ıslaklığı kurutup kendi cevherine çevirmek, sıcaklığın başta gelen karekteridir. Şimdi bu olayda kuruluk bulu­ nunca onun gereği olan soğukluk aktif güç olarak ortaya çıkacaktır. Çeşitli canlıların birbirinden uzun ve kısa ömürlü olmaları işte bundandır26• Yani, bünyelerinde sı­ caklık ve ıslaklık bulunan canlılar uzun ömürlü, soğuk­ luk ve kuruluk bulunan hayvanlar kısa ömürlü olurlar. 24.

25. 26.

Gerard Crcmona tarafından 1 167-1 1 87 yıllan arasında la­ t in ceye çevrilmiş olan bu risaleyi, Ebu Rıöe Resail el-Kind1 ( Kahire, 1 950) içi nd e neşretmiştiT. B.kz. İbn el-Kıfti, İlıbcir., s. 1 84. İ bn Ruşd, Tellıis el-Hass., vr. 91b 0-1 7 )

201

Aristoteles bu teorisine dayanarak, şu tutarsız yar­ gılara varmaktadır : - Gençlerin mizacı sıcak ve ıslak; yaşlılarınki so­ ğuk ve kurudur. - Cinsi ilişkiye düşkün olanların ömrü, düşkün ol­ mayanlardan daha kısadır. - Şişman ihtiyarlar, zayıflardan daha çok yaşarlar. - İğdiş edilenler edilmeyenlerden uzun ömürlüdür. - Katır, at ve eşekten daha çok yaşar. ..,--- Her tür canlıda, dişilerin ömrü erkeklerden uzundur. - Sıcak ve rutubetli iklimde yaşayanların ömrü, soğuk ve kurak bölgelerde yaşayanlarınkinden daha uzun olur. - Denizde yaşayan hayvanların ömrü, karadakiler­ den uzundur. Çünkü deniz sıcak ve ıslaktır21• İncelediğimiz bu risalenin -İbn Rüşd'ün özetinden başka- günümüze ulaşan herhangi bir tercümesi mevcut değildir. A. Bedevi bunları fi'l-Nefs ile bir arada ( Kahi­ re, 1 954 ) yayınlamıştır.

27.

A.g.e., vr. 92b, 93a.

202

11 - 01

MABA'D el-TABIA (M e t a p h y s ı c a)

Aristoteles'in Metafizika adlı eserine b u isim bir tesadüf sonucu verilmiştir. Gerçekte bu eser İlk Felsefe ( Prote Philosophia ) adını taşıyordu. Aristoteles'in eser­ lerini sonradan tertip eden birinin1, İlk Felsefe'ye dair bulduğu yazıları Fizika'dan sonraya koyması, bu yazıla­ rın Metafizika ( fizikten sonra) adını ·almasına sebep ol­ muştur. Bir tesadüf sonucu ortaya çıkan bu kelime daha sonraları, ere Metafizika adının verilişini şöyle yorumlamaktadır­ lar. Mesela: Farabi diyor ki : Varlığın ilkelerini veren ilim Teoloji (el-İlm el-İluhi) olmalıdır. Çünkü bu kavramlar fizi­ ğe özgü değil, tersine fiziğin bütününden da­ ha üstün (soyut) kavramlardır. İşte bu ilim, fizik ilminden daha üstün ve ondan sonra ge­ lir. Bu yüzden ona Maba'd el-Tabla (fizikten sonra) demek gereki�. Bu konuda İbn Rüşd;ün görüşü daha isabetlidir : 1.

Bu 'kişi, Aristoteles'in Lyceum'da verdiği ders notlarını sonradan düzenleyip neş.reden Rodos'lu Andronikos ( M.Ö. 70-50) olmalı. Bkz. Zeller, Outlines of Tlıe Hist. of Greek Phıl.,

2.

s.

1 57.

Farabi, fi Ağraz el-Hakim,

s.

35.

203

Öğretimde önce Fizik, sonra da Metafizik oku­ tulması gerektiği için bu ilme Metafizik adı ve­ rilmiştir diyor. Taşköprülü-Zade de İbn Rüşd'ün fikrine iştirak et­ mektedir. Grekçesinin tam karşılığı olmak üzere Metafizika ke­ limesi arapçaya Maba'd el-Tabla şeklinde tercüme edilmiş ve genel olarak bu adla anılagelmiştir. Bunun yanısıra, eserin bölümlerini birbirinden ayırmak için her bölümün başına grek alfabesindeki harflerden bir harf yazılmış­ tır. Bu yüzden bazı kaynaklarımız bu eseri . « Harfler Ki­ tabı » anlamına gelen Kitab el-Huruf şeklinde de zikre­ derler�. Konusu gereği bu eser teolojiyi de kapsadığı için bazı kaynaklarımızın onu Kitab el-İlahiyat ismiyle de an­ dıkları görülür6. Bu konuda İslam kaynaklarının düşmüş olduğu bir hataya işaret etmek gerekiyor. Şöyle ki: Plotinus'un Enneades isimli eserinin dördüncü, beşinci ve altıncı bö1ürnler,inden yapılmış olan seçmelerin İslam dünyasında EsUlucya (Theologia) ve Kitab el-RubUbtye adlarıyla arapçaya tercüme edildiği bilinmektedir. Ne var ki, bu eser Aristoteles'e mal edilmiş ve onun metafiziğe dair eserlerinden sayılmıştır. Nitekim kaynaklarımızdan biri olan İbn Culcul, « . . . O'nun tevhid konusunda bir kitabı vardır ki, kendisi ona el-RubUbtye adını vermiştirıı 7 di­ yor. Aristoteles'in eserleri arasında, el-Ya'kı1bi'nin Kitab el-Tevhid olarak zikrettiği de EsU/ucya'dan başkası ola­ maz8. Dikkatli bir kültür tarihçisi olarak bilinen İbn el3. İbn Rü.şd, Tefs. Mô.ba'd., s. 714, EXP. 3 { 1 2- 1 3 ) , 4 . Bkz. Miftah, 1/3 1 2 5 . İbn el-Nedim, el-Fihrist, s . 25 1 6. A.g.e., s . 251; İbn el-Kıfti, İhbar, s. 3 1 7. İbn Culcul, Tabakat., s. 25 8. Bkz. Tarih el-Ya'kabt, 1/ 1 07

204

Nedim dahi EsCtlucya adıyla zikrettiği bu sahte ( apocry­ phe ) eseri Aristoteles'e isnad ediyor ve el-Kindi'nin bu­ nu tefsir ettiğini de ilave ediyor9• Oysa, Aristoteles'in eserlerinin tertibi konusunda yazdığı risalede el-Kindi, bu menhul ( apocryphe ) eserden hiç söz etmediği gibi, bu konuda şu açık ve kesin ifadeyi kullanıyor :

. . . Cisimlere muhtaç olmayan ve cisimlerle hiç­ bir ilgisi bulunmayan problemler hakkında onun (Aristoteles'in) bir tek eseri vardır; o da Mii­ ba'd el-Tabiat adını taşımaktadır10• Bu durum karşısında akla gelen şudur: el-Kindi, ya EsUlucya'yı görmemişti veya gördüğü halde Aristoteles'e ait olmadığını bildiği için ondan hiç söz etmemiş ve ka­ taloguna da almamıştı. Aksi halde kendisinin tefsir ettiği rivayet edilen bir eseri, sırf Aristoteles'in kitapları için hazırladığı kataloga almaması başka türlü izah edilemez. Bu durum karşısında İbn el-Nedim'in verdiği bilginin yanlış olduğu ortaya çıkmaktadır. Farabi'ye gelince o, Aristoteles'e ait eserlerin adla­ rını, bölümlerini, mahiyet ve muhtevalarını izah için Felsefetu Aristatalis, lhsa el- Ulum ve Flmıi Yenbeğl is­ mini taşıyan üç ayrı kitap yazmış ve adı geçen kitaplar­ da bu EsulUcya'dan hiçbir şekilde söz etmemiştir. Ne var ki, Platon'la Aristoteles'in görüşlerini uzlaştırmak düşün­ cesiyle yazdığı el-Cem' beyne Re'yey el-Hakimeyn adlı eserinde, Aristoteles'i savunurken hep bu sahte esere da­ yanmıştır. Daha sonra bu konuyu detaylarıyla görece­ ğiz. ( Bkz. IIJ-E3 ) Yine bu cümleden olmak üzere, bir başka kaynağı­ mız olan İbn Fatik, Metafizika'yı şöyle tanıtmaktadır :

Onun Savluğya 9. 10.

(Theologia)

İbn el-Nedim, el-Fihrist,

s. 252 el-Kindi, Kemmiyetu Kutub, s. 368

205

adıyla bilinen

Maba'd el-Tabla'ya dair büyük bir kitabı var­ dır. Onun manası, iliih1 söz (el-kavi el-ilah'i)­ dü1'11 . Ancak, sonradan İslam dünyasında, Metafiziğin ya­ nısıra Kelam ve Fıkıh gibi dini ilimler de