Bilişsel-Davranışçı Terapi Felsefesi: Rasyonel ve Bilişsel Psikoterapi Olarak Stoa Felsefesi [1 ed.]
 9786257312349

Citation preview

DONALD ROBERTSON •



BI LI ŞSEL-DAVRAN iŞÇi TERAPi FELSEFESi •

.

RASYONEL VE BİLİŞSEL PSİKOTERAPİ OLARAK STOA FELSEFESİ Çeviri: Feyza Elif Önder



DONALD ROBERTSON Bilişsel-davranışçı psikoterapist ve eğitmendir. Aynı zamanda Kraliyet Halk Sağlığı Derneği'nin (RSPH) bir üyesidir. Robertson, kanıta dayalı psikolojik becerilerin öğretiminde ve modern psikoterapi (BDT ) ile klasik Yunan ve Roma felsefesi arasındaki ilişki konusunda uzmanlaşmış­ tır. İskoçya'nın lrvine kentinde doğmuş ve Ayr'da büyümüştür. 2013'te yazmaya ve yeni çevrllv.içi eğitim kursları geliştirmeye odaklanmak amacıyla Kanada'ya göç etmeden önce, terapistler için bir eğitim okulu işlettiği İngiltere'nin Londra şehrinde yaklaşık yirmi yıl psikoterapist olarak çalış­ mıştır. Robertson uzun yıllar boyunca terapi uygulamaları, sosyal kaygı ve özgüven sorunları olan danışanlara yardım etme üzerine yoğunlaşmıştır. Hem kendisinin hem de meslektaşlarının çalışmaları Forbes, The U/all Street dergisi ve BBC de dahil olmak üzere farklı ülkelerin medyasında sıklıkla yer almıştır. Robertson aynı zamanda deneyimli bir eğitimcidir ve eğitim danışmanıdır. İngiltere Sağlık Bakanlığı (Defra) adına, stres yöne­ timinde çevrimiçi BDT eğitimini değerlendiren bir araştırma ekibine katıldığı 2006 yılından bu yana çevrimiçi eğitim kursları geliştirmektedir. Psikolojik beceriler ve kişisel gelişim için çevrimiçi eğitimlerin tasarımı ve sunumu konusunda uzmanlaşmıştır. FEYZA ELİF ÖNDER

1996 yılında Ankara'da doğdu. Orta öğrenimini Ankara Türk Telekom Sosyal Bilimler Lisesi'nde birincilikle tamamladıktan sonra 2015 yılında Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji bölümüne başladı. 2020 yılında lisans eğitimini tamamlayan Önder, ileri seviyede İngilizce ve Arapça ile başlan­ gıç düzeyinde Almanca bilmektedir.

ALBARAKA YAYINLARI 85 PSİKOLOJİ DİZİSİ 3 -

-

Bilişsel-Davranışçı Terapi (BDT) Felsefesi Rasyonel ve Bilişsel Psikoterapi Olarak Stoa Felsefesi ORİJİNAL ADI

The Philosophy ofCognitive-Behavioural Therapy (CBT) Stoic Philosophy as Rational and Cognitive Psychotherapy

Ali Rights Reserved Auehorised translation from ehe English language edition published by Routledge, a member of ehe Taylor & Francis Group. YAZAR GENEL YAYIN YÖNETMENİ ÇEVİRİ ÇEVİRİ EDİTÖRÜ SON OKUMA MİZANPAJ KAPAK TASARIMI

Donald Robertson Ahmet Faruk Çağlar Feyza Elif Önder Ahmet Faruk Çağlar Sinan Oruç DBY Ajans Burak Tığlı

© 2021 Albaraka Kültür Sanat ve Yayıncılık A.Ş. Sertifika No:

ALBARAKA YAYINLARI ISBN BASKI VE CİLT

41640

1. Baskı, Haziran 2021 978-625-7312-34-9 BPC Matbaacılık Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi Sertifika No: 48745 Osmangazi mah. Mehmet Deniz Kopuz cad. No: 17/1 Esenyurt/İstanbul

Albaraka Yayınlan, neşrini gerçekleştirdiği metinleri aslına sadık kalarak çevirir. Açıklamalı görüşlerini gerek gördüğünde önsöz ve dipnot aracılığıyla aktarır. Bu ve benzeri vasıtalarla görüş belirtilmeyen hususlara Albaraka Yayınlan'nın katıldığı varsayılamaz.

ALBARAKA KÜLTÜR SANAT VE YAYINCILIK A.Ş. Kuloğlu Mahallesi, Turnacı Başı Caddesi, No: 2/lA/l, 34433, Beyoğlu / İ STANBUL

www.albarakakultur.com Bu kitabın tüm yayın haklan saklıdır. Tanıtım amacıyla, kaynak gösterilerek yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.

Bi1işse1-Davran ışçı Terapi (BDT) Felsefesi Rasyonel ve Bilişsel Psikoterapi Olarak Stoa Felsefesi Donald Robertson Çeviri: Feyza Elif Önder

alBaraka9Ô

Yayınları

İÇİNDEKİLER

BİLİŞSEL-DAVRANIŞÇI TERAPİ (BDT) FELSEFESİ... İLK BASKIYA ÖNSÖZ

...........

..............................................................................

9

11

Giriş Felsefe ve Psikoterapi..

.......................................................................................

15

KISIMI FELSEFE VE BİLİŞSEL-DAVRANIŞÇI T ERAPİ 1.

Bölüm

BDT'nin "Felsefi Kökenleri"

..........................................................................

33

2. Bölüm Modern Bilişsel Terapinin Başlangıcı

..........................................................

53

3. Bölüm Felsefi Terapinin Kısa Tarihi

..................... ......................................................

75

61

BILIŞSEL-DAVRANIŞÇI TERAPi (BDT) FELSEFESi

4.Bölüm Stoacı Felsefe ve Psikoloji..

...............................................................................

89

5.Bölüm Stoacılık ve BDT 'de Duygu

.......... ................................................................

115

6.Bölüm Stoacılık ve Ellis'in Rasyonel Terapisi (RDDT)

157

....................................

KISIM2 STOACI ARMAMENTARİYUM

7.Bölüm İdeal Bilgenin Tefekkürü

187

...............................................................................

8.Bölüm Stoacılıkta Bilinçli Farkındalık Olarak "Şimdi ve Burada"

.................

205

9.Bölüm 225

Öz-Analiz ve Görüşme

...................................................................................

10.Bölüm Oto-Telkin, Geleceği Düşünme ve Geçmişi Anırnsana

.......................

253

11.Bölüm Praemeditatio Malorurn ve Zihinsel Prova

269

..............................................

12.Bölüm Stoacı Kadercilik, Determinizm ve Kabul

13.Bölüm Yukarıdan Bakış ve Stoacı Metaflzik

...............................................

..........................................................

289

313

iÇiNDEKiLER

17

14.Bölüm Stoacılık ve Üçüncü Dalga BDT

................................................................

325

Sonuç Kader İstekli Olana Rehberlik Eder

...........................................................

KAYNAKÇA

...................................................................................................

Ek 1: Stoacı Tedavi Rutinine Bir Ömek. Ek il:

"Yukarıdan Bakış" Metni

DİZİN

..................................................

.................................................................

................................................................................................................

349 355 363 367 373

BİLİŞSEL-DAVRANIŞÇI TERAPİ (BDT) FELSEFESİ

Bilişsel-Davranışçı Terapi (BDT) Felsefesinin bu heyecan verici yeni baskısı, Sokratik felsefeye, özellikle de Stoacılığa ait teknik ve kav­ ramların, BDT ve diğer psikoterapi biçimlerine nasıl entegre edile­ bileceğini gözler önüne sermektedir. Antik filozoflardan psikolojik terapiye dair neler öğrenebiliriz? Psikoterapi ve felsefe her zaman ayrı disiplinler değildi. Bu kitapta Donald Robertson, antik Yunan felsefesi ile modern bilişsel-davranışçı psikoterapi arasındaki ilişkiyi irdelemektedir. BDT'nin kurucuları Stoacılığın, kendi yaklaşımlarının "felsefi kökenlerini" oluşturduğunu söylemişlerdir. Hem teori hem de pratik açıdan Stoacılık ile BDT arasında pek çok paralellik bulmak mümkündür. Hipnotizma ve erken yirminci yüzyıl rasyonel psiko­ terapisi ile başlayarak ve ilk dönem davranış terapisi, duygucu davranış terapisi (RDDT) ve bilişsel-davranışçı terapi (BDT) ile devam ederek Stoacı felsefe ve modern psikoterapi arasındaki bağ­ lar tanımlanmakta ve açıklanmaktadır. Bu kitap, Stoacı felsefenin modern psikoterapi üzerindeki etkisinin ilk ayrıntılı açıklamasını sunmaktadır. Antik Batı felsefesinin bir modern hayat rehberi ola­ rak görülerek nasıl yeniden ilgi topladığına ışık tutmaktadır. Kitap,

10

1

BILIŞSEL-DAVRANIŞÇI TERAPi (BDT) FELSEFESi

modern psikoterapide veya öz-yardımda (se/fhelp) kolaylıkla uygu­ lanabilecek pek çok kavram ve tekniği de içermektedir. Farkındalık ve kabule dayalı terapiler de dahil olmak üzere, üçüncü dalga BDT'deki gelişmeleri de kapsayan bu yeni baskı, bu alanda çalışan ruh sağl ığı pratisyenlerinin yanı sıra ilgili öğrenci ve akademisyenlere de hitap etmektedir. Donald Robertson bilişsel-davranışçı bir psikoterapist, yazar ve eğitmendir. Anksiyete tedavisinde ve antik felsefe ile modern

psikoterapi arasındaki ilişkide uzmanlaşmıştır. Felsefe ve psikoterapi üzerine, The Practice of Cognitive-Behavioral Hypnotherapy: A Manualfar Evidence-Based Clinical Hypnosis (2013) isimli kitabı da dahil olmak üzere, altı kitap kaleme almıştır.

İLK BASKIYA ÖNSÖZ

Bilişsel-davranışçı terapiler, modern psikolojik terapötik müdahale­ lerin en yenisidir. Kanıta dayalıdırlar ve dolayısıyla pek çok araşnrmayla desteklenmişlerdir. Birleşik Krallık'ta, Sağlık ve Klinik Mükemmel­ lik Ulusal Enstitüsü (NICE, the National Institutefar Health and

Clinical Excellence), panik atak, obsesif-kompulsif davranış, beden dismorfik bozukluğu ve travma sonrası stres bozukluğu gibi depres­ yon ve anksiyete ile ilgili bozukluklar için bilişsel-davranışçı terapiyi önermiştir (örn . , NICE, 2004, 2005, 2006, 2009) . Bunun, müşte­ rilerine, yani halka, iyi oluşu (well-being) artırmak ve finansal har­ camaları azaltmak için uygun maliyetli psikolojik terapiler sunmak isteyen paydaşların ilgisini çekmektedir. Birleşik Krallık'ta hükümet mantıklı bir adım atmış ve Psikolojik Terapilere Erişimi İyileştirme (IAPT, Improving Access to Psychological Therapies) programının bir parçası olarak bilişsel-davranışçı terapi eğitimini finanse etmiştir. Araştırma verilerine göre stresli, depresif ve endişeli vatandaşlar ül­ kelere milyarlarca sterline mal olmaktadır. Bu nedenle, psikolojik rahatsızlıklar nedeniyle yapılan iş devamsızlıklarını azaltmak, odak­ lanılması gereken cazip bir hedeftir. Etkili bir IAPT programı hem ülkeye hem de bireye fayda sağlayabilir. Bilişsel-davranışçı terapi, çok çeşitli psikolojik bozukluklarla etkili bir şekilde başa çıkmak için kullanılan ana yaklaşımlardan biri

1 2 1 B İ L İ Ş S EL-DAVRA N I Ş Ç I TERAPİ ( B DT) FELSEFESİ haline gelmiştir ve bu özellikle Birleşik Krallık'ta sağlık profesyo­ nellerinin bu yaklaşım üzerine eğitim alması noktasında büyük bir artışa yol açmıştır. Dr. Aaron Temkin Beck'in bilişsel terapisine (Beck, 1976) veya Dr. Albert Ellis' in rasyonel duygucu davranış terapisine (RDDT) (Ellis, 1958) dayanan, kursiyerler için mevcut olan temel el kitapları, bu terapilerin tarihsel köklerinden -şayet değiniyorlarsa- sadece kısaca bahsederler. Bilişsel ve bilişsel-davranışçı terapi üzerine yazılmış kitaplara kıyasla, Ellis yayınlarında RD DT'nin kökenleri genellikle daha açıktır. Yine de çoğumuz için literatürün büyük bölümünde bir şeyler eksiktir. İhtiyaç duyulan şey, bilişsel-davranışçı terapilerin altında yatan felsefeyi daha derinlemesine ele alan bir kitaptır. Donald Robertson tarafından yazılan Bilişsel-Davranışçı Terapi Felsefesi (BDT) isimli bu kitap, bize teori ve felsefe arasındaki kayıp halkayı sunmaktadır. Bu kitap bizi çok eski dönemlere doğru tarihi bir yolculuğa çıkarmakta ve modern bilişsel-davranışçı terapilerin faydalanabileceği ilgili felsefelere ve bireysel 6lozofların fıkirlerine ışık tutmaktadır. Bu kitap aynı zamanda modern gibi görünen, ancak yıllar önce geliştirilmiş ve yazılmış bazı terapötik teknikler de içermektedir. Bu büyüleyici bir okumadır. Bilişsel-Davranışçı Terapi Felsefesi (BDT), bu terapi yaklaşımlarını tarihsel bir çerçevede anlamak isteyen bir öğrenci, deneyimli bir bilişsel-davranışçı veya rasyonel duygucu pratisyen tarafından okunabilecek, standart bir ders kitabının başlangıcı veya devamı olarak düşünülebilir. Profesör Doktor Stephen Palmer Stres Yönetimi Merkezi Direktörü Londra, Birleşik Krallık Temmuz 201O

İLK BASKIYA ÖN S Ö Z

1 13

Kaynakça Beck, A. T. ( 1976 ) . Cognitive Therapy and The Emotional Disorders. New York: International Universities Press. Ellis, A. ( 1958) . Rational psychotherapy. The]ournal of GeneralPsychology, 59: 35-49. NICE (2004 ) . Anxiety: Management ofAnxiety (Panic

Disorder, with or without Agoraphobia, and Generalised Anxiety Disorder) in Ai:lults in Primary, Secondary and Com-munity Care. http://guidance.nice.org.uk/CG22/guidance/pdf/English. NICE (2005 ) . Post-Traumatic Stress Disorder: The Management ofPTSD in Adults and Children in Primary and Secondary Care. http://gu­ idance.nice.org.uk/CG26/guidance/ pdf/English. NICE ( 2006 ) . Obsessive - Compulsive Disorder: Core lnterventions in the

Treatment of Obsessive - Compulsive Disorder and Body Dysmorphic Disorder. http://guidance.nice. org.uk/CG31/guidance/pdf/English. NiCE ( 2009 ) . Depression in Adults (update): Depression: The Treatment and Management ofDepression in Adults National Clinical Practice Guideline 90. www.nice.org.uk/ nicemedia/live/12329/45896/45896. pdf.

GİRİŞ FELSEFE VE PSİKOTERAPİ

Felsefe, insana harici olan hiçbir şeyi güvence alana alma sözü vermez... Yaşam sanatının konusu, her bireyin kendi hayatıdır. (Epiktetos, Söylevler, 1 . 15.2, italik bana ait)

Modern psikoterapistler neden felsefeyle, özellikle de antik felsefeyle ilgilenmelidir? Felsefeciler neden psikoterapiye ilgi duymalıdır? Günümüzde birbirinden tamamen farklı olan bu iki disiplin arasında bir tür karşılıklı çekim vardır. Esasen [bu iki disiplin] eskiden bir­ birinden farklı değillerdi. Antik felsefe, Fransız fılozof Michel Foucault'nun techne tou biou veya "yaşam sanatı" (Foucault, 1986) olarak adlandırdığı şeyle yakından ilgilenmişti. Stoacı filozofSeneca şunları yazar: Felsefe bize konuşmayı değil, davranmayı öğretir; her insanın kendi standartlarına göre yaşaması gerektiğini, hayatının sözleriyle uyum­ suzluk içinde olmaması gerektiğini ve ayrıca iç dünyasının aynı tonda, eylemlerinin bir ahenk içinde olması gerektiğini söyler. Bu, bilgeliğin en önemli vazifesi ve en büyük kanıtıdır: Eylem ile söz uyumlu olmalıdır, bir insan her koşulda kendisine denk ve daima aynı olmalıdır. (Seneca, Ahlak Mektuplan, 20.2)

1

16 B I L I Ş S EL-DAVRAN I Ş Ç I TERAPi ( B DT ) FELSEFESi

Felsefe, genel olarak modern psikoterapi veya öz-yardıma (self­ help) benzer bir şekilde, her zaman büyük oranda filozofun yaşamını dönüştürmekle ilgili olmuştur. Platon'un Gorgias'ındaki Sokrates'e kadar geri giden bir anlayışa göre felsefe, psyche -zihin ya da ruh­ konusunda tıp sanatına benzetilmiştir. Başka bir deyişle, bugün "psikoterapi" dediğimiz şey, Antik Yunan ve Roma'da felsefenin bir unsuru olarak kabul edilmişti. Kimileri modern psikolojiyi eleştirmek adına bu konuya işaret eder. Davranışçı [psikolog] B. Skinner bir defasında şundan yakın­ mıştır: Yunan fiziği ve biyolojisi şu anda yalnızca tarihsel açıdan ilgi görüyor­ ken (nitekim hiçbir modem fizikçi Aristoteles'in yardımına başvurma­ yacaktır) Platon'un diyalogları ha.la öğrencilere okutulmakta ve sanki insan davranışına ışık tutuyormuşçasına alınnlanmaktadır. Bugün Aris­ toteles, modern fizik veya biyolojinin bir sayfasını okusa dahi anlaya­ mayacakken; Sokrates ve arkadaşları bugün yaşasaydı, insan ilişkileri hakkındaki güncel tartışmaların çoğunu kolaylıkla takip edebilirlerdi. (Skinner, 197 1 , s. 5-6)

Bununla birlikte, muhtemelen, eskiSokratik felsefenin modern psikoterapi ile ilişkisi, basitçe bilimsel psikoloji alanındaki yavaş ilerlemenin utanç verici bir göstergesi değil; daha ziyade insanların duygularını yönetmelerine yardımcı olmada etkili olan birçok kav­ ram ve stratejinin oldukça basit ve süreğen olduğunun bir kanıtıdır. (Bu arada, zaman yolculuğu yapan bir Aristoteles ya da Sokrates'in, Skinner'ın kitaplarının çoğunu kolaylıkla anlayabileceklerine ve kendisiyle bir tartışmaya girseler Skinner'dan daha fazla söyleyecek sözleri olacağına bahse girerim.) Davranışçı terapinin kurucuların­ dan Joseph Wolpe ve Amold Lazarus şunları yazar: Modem davranışçı terapist, öğrenme ilkelerini bilinçli bir şekilde kendi terapötik faaliyetlerine uygular. Ampirik davranışçı terapi ise -eğer uy­ garlığın, insanın diğer insanların iyi-oluşlarına destek olmak için bir şeyler yaptığı ilk anda başladığını düşünürsek- muhtemelen uygarlık kadar eskidir. Bu durum insan yaşamının bir özelliği haline geldiği

G İ R İ Ş : FELSEFE VE P S İ KOTERAPİ

1 17

andan itibaren, rahatsızlıklarından şikayet eden bir insana belirli bir davranış biçimi tavsiye edilmeye başlanmıştır. Geniş anlamda, her ne zaman davranışın kendisi, terapötik bir araç olarak düşünülürse buna davranışçı terapi denilebilir. Antik metinler, davranışçı terapiye dair sahip olduğumuz bu kapsayıcı anlayışa uygun olarak sayısız davranış­ sa! reçete içerir. (Wolpe & Lazarus, 1966. s. 1-2)

Aslında antik literatürün, modern bilişsel davranışçı terapide (BDT ) bulunan metotlardan bazılarıyla çarpıcı bir benzerlik gös­ teren hem davranışsa! hem de bilişsel tedaviler önerdiği görülebilir. Bu birbirleriyle yakından ilişkili konuların tarihi hakkındaki kabul görmüş bilgeliği yeniden gözden geçirerek, benim aynca "öz-yardım" ve "kişisel gelişim" gibi bireysel arayışları da potansiyel olarak dahil ettiğim geniş bir başlık altında hem felsefe hem de psikoterapi hakkında çok şey öğrenebiliriz.

- Felsefeciler, kanıta dayalı modern psikoterapinin, aşina oldu­ ğumuz felsefi bilgeliğin pratik uygulaması hakkında sunabi­ lecekleri ile ilgili fıkir sahibi olabilirler. - Psikoterapistler, genellikle modern terapi modelleriyle çoğu kez tutarlı olmalarına rağmen ilginç bir şekilde bu modeller tarafından nispeten yok sayılırken, yeni pratik teknikler, stratejiler ve kavramlar keşfedebilirler. - Dahası hem terapistler hem de felsefeciler, uğraşılarının mev­ cut teori ve uygulamalarını, evrenin daha geniş bir felsefi ta­ savvuruna ve insanın bu tasavvur içerisindeki konumuna sığdırma olanağını keşfedebilir ve hatta profesyonel faaliyet­ leri tutarlı olan, bütünlüklü biryaşam biçimi bulabilirler. Antik felsefi terapi tekniklerinin, rastgele kontrollü denemelere (RKD) dayanmayıp bu türden, doğrudan bir ampirik dayanaktan yoksun olduğu bilinmektedir. Psikoterapideki kanıta dayalı uygu­ lamanın modern savunucuları, bunu rahatsız edici bulabilirler. Ampirik olarak desteklenmiş tedavilerin veya ilkelerin, kutsal ki-

18 1 B I L I Ş S EL- DAVRAN I Ş Ç I TERA P İ ( B DT) FELSEFESİ taplardan dahi önce mevcut olan bir terapi uğruna terk edilmesi gerektiğini önermeyeceğimin altını çizmeliyim. Bununla birlikte, ileride göreceğimiz gibi, modern psikoterapi klasik felsefenin belirli unsurlarına halihazırda zaten çok şey borçludur. Bu ortak payda, antik literatürden, kendileri de zamanı geldiğinde deneye tabi tu­ tulabilecek olan başka kavram ve teknikler türetmek için ilham kaynağı olabilir.

Felsefı Terapinin Kökenleri Pek çok modern psikoterapist, psikanalizin kurucusu Sigmund Freud'un ilk psikoterapist olduğunu düşünür. Konunun tarihine biraz daha yakından bakanlar, Freud'un yalnızca PierreJanet ve Paul Dubois gibi çağdaş rakipleri olmadığını, aynı zamanda kısa bir süre için bile olsa, kendini hipnotik psikoterapi konusunda da eğittiğini anlayacaklardır. Freud, Jean-Martin Charcot'nun Salpetriere ders­ lerine ve Hippolyte Bernheim'ın "Nancy Okulu" na katılarak zama­ nının önde gelen bu iki merkezini ziyaret etmiştir. Modern psikoterapi ilk olarak 19. yüzyılın sonlarına doğru, o dönem etkili olan hipnoterapi okulları çevresinde şekillenmeye başladı. Hipnotik psikoterapinin kendisi ise psikanalizden yarım asır önceye, 184l'e; İskoç cerrahJames Braid'in, doğaüstü "canlısal manyetizma'' teorisi yerine çağrışım, alışkanlık, sempati ve telkin gibi psikoloji yasalarını koyarak, Mesmerizmin terapötik uygula­ malarını alıp bunları "sağduyu (common sense) "ya dayanan İskoç gerçekçi zihin felsefesi ışığında yeniden yorumlamaya çalıştığı zamana dayanır. Ben -genel itibariyle- modern psikoterapinin kökenini, bu şekilde, bilimsel tıbbın bir dalı olarak görüyorum (Robenson, 2009) . Elbette ki psikoterapötik uygulamaların bir açıdan (dini danışma ve günah çıkarma gibi) çok daha eski teolojik pratiklere benzediği de kabul edilebilir. Bununla birlikte, Hristiyan olmayanların çoğu Hristiyan yaklaşımını, modern psikoterapi ile kurulan herhangi bir benzerliğin değerini azaltan, doktrinci bir yaklaşım olarak nitelen-

G İ R İ Ş : FELSEFE VE P S İ KOTERAPİ

1 19

dirir. Bazı terapistler, ilahi okuma veya meditasyon gibi eski Doğu uygulamalarının bir tür psikoterapötik amaca hizmet edebileceğinin farkındadır, ancak bunlar genellikle egzotik sembolizmin ve dini fikirlerin ardına gizlenmiş, çoğu zaman bizim kültürümüz için es­ rarengiz ve anlaşılmaz kalmışlardır. Hatta Avrupa tarihi boyunca çeşitli yazarlar, kendi sıkıntılı zihinlerine merhom ararken tesadüfen buldukları bazı bilinmeyen öz-yardım tekniklerine ya da parçalı ve kısa süreli düşünce egzersiz­ lerine değinmişlerdir. Teoloji literatürü içerisinde seküler öz-yardım, felsefe, biyografi, kurgu ve şiir, bir dizi terapötik tavsiye, kavram ve hatta psikolojik egzersizler bulunabilir. Ovid'in Aşkın Çareleri, Loyolalı Aziz lgnatius'un Ruhsal Egzersizleri , Boethius'un Tesellileri , Montaigne ve Bacon' ın Denemeleri, Spinoza'nın Etikası, Bertrand Russell'ın Mutluluğun Fethi ve Tom Wolfe'un romanı Dolu Adam, bunlara en uygun örneklerden sadece birkaçıdır. Bununla birlikte psikoterapinin, bugün bildiğimiz haliyle bile, köklerinin çok daha geriye, belki de bu tür fikirlerin henüz yazıya geçirilmediği tarih öncesi döneme kadar uzanabileceğine dair önemli bir görüş mevcuttur. Modern psikoterapi, özellikle de çağdaş ekol­ lerimizin en "moderni" olan BDT, Sokrates'i de içine alan gayriresmi bir felsefi çevreden zuhur etmiş, antik bir terapötik geleneğin parçası olarak da görülebilir. Bu nedenle kökeni, MÖ 5. yüzyıl Atina'sına kadar uzanır. Sokratik felsefenin çeşitli okulları arasında en güçlü terapötik yönelime sahip olanı hiç şüphesiz Stoacılıktır, özellikle de geç dönem Roma okullarındaki Stoacılık. Stoacı İmparator Marcus Aurelius'un doktoru Galenos'a göre Stoacılığın kurucularından biri olan Khrysippus, fılozofun görevinin, bizim bugün psikoterapistlik olarak adlandıracağımız "ruh doktorluğu" olduğunu söyler (bkz. Sellars, 2003, s. 68). Çeşitli çağdaş psikoterapi ekolleri arasında, genel olarak Sok­ ratik felsefenin, özelde ise Stoacı okulun en çok benzerlik gösterdiği ekol BDT'dir. BDT'nin çoğu biçimi, Aaron Beck'in yöntem olarak kabaca Sokratik sorgulamaya dayanan "bilişsel terapi" yaklaşımına

1

20 BILIŞS EL-DAVRA N I Ş Ç I TE RAPi ( B DT) FELSEFESi

dayanır. "Bilişsel terapi öncelikli olarak Sokratik metodu kullanır" (Beck, Emery, & Greenberg, 2005, s. 167) . Odak noktamızı biraz daha daraltacak olursak, Epiktetos'un Stoacılığı ve BDT 'nin önemli bir öncüsü olan Albert Ellis'in rasyonel duygucu davranış terapisi (rati onal emoti ve behavior therapy) (RDDT), belki de antik ve modern psikoterapi geleneklerinin en çok yakınlaştığı iki düşünce ekolüdür ve bu ikisi arasında inşa edilecek bir köprü, antik ve modern gelenekler arasında flkir alışverişine imkan sağlayabilir. Başladığımız sorulara geri dönecek olursak: Öyleyse neden fılozoflar ve psikoterapisder birbirleriyle ilgilenmelidir? Her şey­ den önce, kadim insanların yaptıklarıyla modern terapinin yapıyor oldukları arasındaki fark, tamamen olmasa da büyük ölçüde kapsamlarında yatmaktadır. Felsefe, daha coşkun bir şeye duyulan açlığa yanıt verir; özleri aracılığıyla şeylerin bütününü kucaklar. Felsefe, modern psikoterapiyi ilerletme ve -Sokrates'in ve Stoacı­ ların da tavsiye ettiği gibi- bakışlarını bizi çevreleyen sonsuzluğa, hatta belki de zaman ve mekanın tümüne çevirme kapasitesine sahiptir. Sanıyorum bir psikoterapistin psikoterapist olarak kariyerinin bir noktasında yüzleşmesi gereken tam da bu "büyük" felsefi re­ simdir. Terapist, danışanlarım terapi odasında bırakıp işten eve dönüp geceleri yatağına yattığında, bazı meseleler üzerine düşü­ nüyor olmalıdır. Kendine terapinin ne anlama geldiğini ve hayatta hangi rolü üstlendiğini sormalıdır. Işıklar kapatılıp kapılar kilit­ lendiğinde terapinin gerçekleri terapi odasında kilidi mi kalmalı, yoksa bir bütün halinde hayatın diğer alanlarına dokunarak ve bir şeylere ışık tutarak yayılmalı mıdır? Bir terapistin Tanrı ile nasıl bir ilgisi vardır? Peki Tanrı'nın yokluğuyla nasıl bir ilgisi vardır? Terapist, hayatın kendisine nasıl bir anlam y ükler? Sessiz ve derin bir düşünceye dalarak kendini danışan koltuğuna oturttuğunda ya da mesleğinde kullandığı entelektüel araçları kullanarak evrenle ilişkisini bütünüyle düşünmeye çalıştığında ne olur? Psikoterapi yapmadaki amaç nedir? Bunlar, pek çok profesyonel psikotera-

1

G İ Rİ Ş : FELSEFE VE P S İ KOTERAPİ 21

pistin zihnini mutlaka kurcalaması gereken ve felsefenin en azın­ dan yanıtlamaya çalışabileceği felsefi sorulardır. Son yıllarda, "felsefi uygulama'' (Marinoff, 2002) adı verilen harekete ve "sıradan insanların" kafelerde yaptıkları veya yarı-tera­ pötik tarzda bireysel danışmanlık veya grup seansları şeklinde ha­ yatlarındaki sorunlara uyguladıkları bir şey olarak felsefeyi akademik kurumların dışına çıkarmak için diğer girişimlere yönelik artan ilgiye tanık olunmuştur. Hatta pek çok akademik filozof -anlaşılır bir şekilde- felsefi söylemin herhangi bir pratik uygulamadan soyutlan­ mış salt "akademik" bir arayış olmadığı, kendisine karşılık gelen bir davranışsa! ve duygusal dönüşümden kaynaklandığı günlere geri dönmeyi arzuluyor gibi görünmektedir. Eski uygarlıklar ideal filo­ zofu, hakiki bir zihin savaşçısı, Herkül'e benzeyen tanrısal bir kah­ raman olarak tasavvur ederken, Helenistik okulların yok olmasından bu yana fılozof artık bir savaşçı olmaktan çıkıp daha çok bir kitap kurdu, bir zihin kütüphanecisi haline gelmiştir.

Jaınes Bond Stockdale James (veya 'Jim") Stockdale, İngiliz filozof Alfred North Whitehead'in bir keresinde Platon'un bugün dirilse isteyeceği ilk şeyin bir akade­ misyenle değil, bir boks şampiyonuyla tanıştırılmak olacağını söy­ lediğinden bahseder (Stockdale, 1995, s. 17) . Stoacı filozof Epikte­ tos modern zamanlarda yaşamış olsaydı, tanıştırılmak isteyeceği kişi muhtemelen Stockdale'in kendisi olurdu. Stockdale'in öyküsü, modern zorluklar karşısında antik Stoacılığın uygulanmasına ilişkin çarpıcı bir örnek olarak burada anılmayı hak eder. 9 Eylül 196S'te, -kokpit duvarları arasındaki mesafe üç fit bile olmayan­ küçük bir A-4 tipi uçak ile yerin bir ağaç boyu üstünden, bir uçaksa­ var topuna doğru saatte 500 knotluk bir hızla uçarken, çıkan yangın nedeniyle kontrolü kaybettim ve kumanda sistemi patladı. Fırlatıldık­ tan sonra, hemen oradaki [Kuzey Vietnam] küçük bir köyün ana cad­ desine iniş yapmadan önce, özgür bir adam olarak sarf edebileceğim son sözleri söylemek için yaklaşık otuz saniyem vardı. Sonra bana yar-

1

22 B I L I Ş S EL-DAVRA N I Ş Ç I TERAPi ( B D T ) FELSEFESi dım e t diye fısıldadım kendi kendime: "Aşağıda en iyi ihtimalle beş yıl [esaret altında] kalınm. Teknoloji çağını terk edip Epiktetos'un dün­

yasına giriyorum." (Stockdale, 1 995, s. 1 89)

ABD, Vietnam Savaşı'na girdiğinde Stockdale (1923-2005), kendisini öldüresiye döven, bacağını kırıp sakat bırakan 1S köylüden oluşan bir çete tarafından esir alındı. Stockdale'in de gayet farkında olduğu ironi, Stanford Üniversitesi'nde felsefe yüksek lisansı yap­ tıktan sonra bir çırpıda okumuş olduğu Stoacı felsefenin antik El Kitabı (Enkheiridion}'nın yazarı ve kötürüm bir köle olan Epiktetos gibi kalakalmış olmasıydı. Stockdale, Kuzey Vietnamlılar tarafından esir alındı. Zaman zaman sayıları 400'e kadar çıkan esir askerden oluşan bir topluluğun sorumluluğunu üstlendiği Hanoi'de en yüksek rütbeli ABD deniz subayı ve düşman topraklarındaki bir fırlatılmadan sağ kıırtulan tek uçuş komutanı olarak hapiste tutuldu. Stockdale, fılmlerde göste­ rildiği gibi bir Vietnam esir kampını hiç görmediğini söyler. Hao Lo veya "Hanoi Hilton" isimli büyük bir komünist hapishanenin bir bölümü olan eski Fransız sömürgesine ait bir "zindana" hapsedildi. Burayı psikiyatri kliniği ile reform okulu karışımı bir yer olarak tanımlar. Vietnamlı suçlularla bir arada tutulan Amerikalılar, pro­ fesyonel işkenceciler ve hapishane memurları tarafından sürekli olarak psikolojik şiddete maruz bırakıldı. Savaş esiri olarak tutulduğu yedi buçukyıl boyunca Stockdale, dört yılını tecritte, iki yılını pran­ gada geçirdi ve 1S kez "Filistin askısı" 1 olarak bilinen bir işkence şekline maruz bırakıldı. Ve bana "Stoacı bir hayat tarzının faydalan nelerdir?" diye sorulsa, muhtemelen, "Bu, sana kanca takmaya, sende bir mecburiyet duy­ gusu yaratmaya ve sana manevi baskı yapmaya çalışanların pençele­ rinden nasıl uzak duracağına dair tavsiyeler içeren, kadim ve onurlu Kurbanın kollarının arkadan bağlanarak tavana asıldığı bir işkence yön­ tem i. (E.N.)

G i Ri Ş: FELSEFE VE P S i KOTE RAPİ

1 23

bir öğüt paketidir" derim. Bunun yararlarını ilk kez zorba bir işkence hapishanesinde gördüğüm için şunları da eklerim: "Bu, kendi sonları için cesaretinizi kırmak isteyenlere meydan okuyarak öz-saygınızı ve itibarınızı korumanın bir formülüdür." (Stockdale, 1995, s. 177)

Stockdale'in yaşadıkları, İkinci Dünya Savaşı sırasında Auschwitz toplama kampında esir olarak tutulan ve salıverilmesinin ardından öz-yardım üzerine kaleme aldığı İnsanın Anlam Arayışı (Frank!, 1959) isimli kitabını yayınlayan Yahudi psikiyatrist Victor Frankl'ın meşhur hikayesiyle karşılaştırmaya değerdir. Bununla birlikte, ta­ lihsizlikleri konusunda iki adam da benzer sonlara ulaşmış olsalar da farklılaştıkları nokta, Stockdale'in esir alınmadan evvel Stoacı felsefeden zaten haberdar olması ve bu sayede bu olağanüstü koşul­ larla başa çıkmada bundan faydalanmasıdır. Gerçekten de Stockdale, esaret altında kaldığı süre boyunca, daha önce okuduğu ve birdenbire ona hayal edebileceği her şeyden çok daha değerli görünen Stoacı felsefeden yararlanmıştır. Epiktetos'un El Kitabı 'ndan ezberlediği pek çok bölümü, esareti boyunca ken­ disine bir "teselli" gibi görmüş ve "gizli silahı" olarak adlandırmıştır. "Bir şeylerin nasıl yapılacağına" dair alıştırma yapmış olduğumuz akademideki pratiklerin bu çıkmazda işe yaramaz olduğunu fark eden tek mahkUm ben değildim. Klasikler size, uzun süren sıkıntılı deneyimlerden kurtulmanın yolunu sunar. Dışarı çıkıp öz-yardıma dair popüler psikoloji kitaplarını satın almanıza gerek yoktur. İn­ sanlık üzerine yazılmış klasikleri okuduğunuzda, önemli fikirlerin -günümüzde, orijinal ve "bilimsel" oldukları iddiasıyla modern psi­ kolojide insan davranışına ilişkin yapılan "açıklamalarda" yeni bul­ gularmışçasına sunulmalarına rağmen- aslında uzun zamandır var olduklarının farkına varırsınız. (Stockdale, 1995, s. 24)

Stockdale, serbest bırakılmasının ardından askeri bir kahraman olarak görülmüştür. Bağımsız aday Ross Perot'u destekleyerek, ABD

24 1 B I L I Ş S EL-DAVRA N I Ş Ç I TE RAPi ( B DT) FELSEFESi başkan yardımcısı adayı olarak seçim kampanyasına katılan Stockdale, ABD denizcilik tarihindeki en çok nişan sahibi subaylardan biri olmuş ve sonraki yıllarını Stoacı felsefenin modern askeri hayatla ilişkisi üzerine dersler vererek geçirmiştir. Yaptığı konuşma ve yazdığı denemelerini topladığı Felsefi Bir Savaş Pilotunun Düşünceleri 2 ( 1 995) adlı kitabını yayınlamıştır. İlginçtir ki, bilişsel davranışçı terapistler çoğunlukla Stockdale'in öyküsüne değil, ilham aldıklarını iddia ettikleri aynı felsefi kaynağa, eski Stoacılığa atıfta bulunur. Umarım bu kısa arasöz, Frankl'ın varoluşsal psikoterapisi gibi, Stoacı felsefenin modern dünyada akla gelebilecek en olağanüstü psikolo­ jik zorluklara dahi nasıl uygulandığını göstermeye yardımcı olur. Özet

Eleştirmenler, BDT 'nin tarihine ve felsefi kökenlerine gösterilen ilginin azlığının aslında sağlıklı bir işaret olduğunu söyleyebilirler. Çünkü BDT, doğası gereği ileriye dönük, bilimsel bir psikoterapi yaklaşımıdır. Eski fıkirlerin, yalnızca çok eskiler diye, bugün de aynen geçerli veya yararlı olduklarını söyleyemeyiz. Bununla birlikte, bu konunun ayrıntılarıyla araştırılması için bazı meşru gerekçeler mevcuttur. Stockdale'in yazdığı gibi: Epiktetos'un bana söylediği şeylerin çoğu, modem zamanlar için "ke­ sinlikle doğrudur''. [Amerikalı bir filozof olan] Will Durant insan doğasının -hiç değilse- "jeolojik serbestliğe" göre değiştiğini söyler. Bana sorarsanız Homeros'tan bu yana değişen pek bir şey olmamış­ tır. Epiktetos'un zor bir hayatı olmuş: bir köle olarak dünyaya gelmiş, zalim efendisi tarafından sakat bırakılmış, gençliği hoşgörülü bir İm­ parator olan Nero'nun hane halkının kanlı şiddetine maruz kalarak geçmiştir. Ve böylesi bir hayat yelpazesi içinde, insan doğası üzerine okumalar yapmıştır. Bu, benim yelpazemin standartları dahilinde, sa­ hicilik çınlıyor.

(a.g.e., s. 180) 2

Thoughts ofa Philosophical Fighter Pilot ( 1 995)

G İ R İ Ş : FELSEFE VE PSİKOTERAPİ

1 25

Yalnızca bir avuç bilişsel davranışçı terapist, Helenistik felsefe ile RDDT veya BDT arasındaki ilişkiyi irdeleyen tartışmaları can­ landırmaya çalışmıştır (Brookshire, 2007; Herbert, 2004; McGlinc­ hey, 2004; Montgomery, 1993; Reiss, 2003; Robertson, 2005; Stili & Dryden, 1999) . Ayrıca klasik literatürde, "geçerliliği" yüksek, BDT ile tutarlı görünen ve başlı başına deneysel araştırmayı hak edebilecek terapötik kavram ve teknikler vardır. Bununla birlikte, yakın zamanda yayınla­ dığı makalesinde Herbert, bir yandan antik felsefe ile modern psiko­ terapi karşılaştırmasının başlı başına ilginç ve değerli olduğunu savu­ nurken, diğer yandan bu ikisinin birbiriyle ilişkili fikirleri arasındaki korelasyonun, bir nedensellik -yani tarihsel etki- kanıtı sayılıp sayıla­ mayacağını da sorgulamıştır (Herbert, 2004). Bu etki meselesinin karmaşık ve belki de daha büyük sorunlar dururken bir oyalanma olduğu konusunda hemfikir olsam da ilerleyen bölümlerde hem RDDT'nin hem de bilişsel terapinin kurucularına ait bazı temel metinlerde, Stoacılığın ve diğer antik felsefi geleneklerin, kendi yak­ laşımlarına "felsefi bir köken" sağladıklarına açıkça değinilmesini ele alacağım. Örneğin "Bilişsel terapinin felsefi kökenleriStoacı 6.lozoflara dayandırılabilir" ifadesi gibi (Bock, Rush, Shaw & Emery, 1979. s. 8). Konuyu karmaşık ve disiplinler arası bir mevzu olarak gören ve genel bir taslağa ihtiyaç duyan okuyucuları gözeterek, okuyacak olduğunuz metnin bazı temel noktalarını aşağıdaki gibi özetleye­ biliriz: • Modern BDT'nin kökenleri, 20. yüzyılın başlarındaki rasyo­ nel psikoterapistler üzerinden, Sokratik felsefenin -özellikle de Yunan ve Roma Stoacılığının- antik terapötik uygulama­ larına kadar götürülebilir. •Stoacılık kavramını duyguya karşı olan bir tür "entelektüalizm" olarak görmek yaygın amayanlış bir kanıdır. Stoacılık duyguyu -özellikle de bütünüyle varlığa duyulan rasyonel sevgi olarak adlandırılan birincil felsefi duyguyu- başlangıcından beri içinde barındırmaya çalışmıştır.

26 1 B I L I Ş S EL-DAVRAN I Ş Ç I TERAPi ( B DT ) FELSEFESi •Antik felsefe, modern BDT ile bariz bir benzerlik gösterir; öz-yardım ve psikoterapideki pratik değere dair birçok kavram, strateji ve teknik sunar. • Tı.imel determinizm üzerine; kendi ölümlülüğümüz de dahil, şeylerin geçiciliği veya süreksizliği üzerine; dünyanın kuşba­ kışı bakılarak edinilen görüntüsü üzerine; ya da bir bütün olarak kozmos üzerine düşünme, antik Helenistik psikoterapi içerisindeki spesifik düşünsel pratikleri teşkil eder. • Hayranlık duyduğumuz kişilerde ve ideal bir felsefi aydınlanma ile ahlaki güç ("bilge") anlayışımızda bulunan iyi nitelikler ("erdemler") üzerine düşünme, mükemmelliği modelleyerek, kurallar veya ilkeler türetmemize ve kendi eylemlerimize önderlik etmemize yardımcı olur. • Kısa sözel formüllerin, ilkelerin, dogmaların, deyişlerin veya kuralların tekrarlanması, ezberlenmesi ve hatırlanması; modern bir uygulama olarak hipnoterapideki oto-telkinle (autosug­ gestion ), öz-yardım literatüründeki olumlamalarla (affirmation) veya BDT'deki sözel baş etme ifadelerinin kullanımıyla benzerlik gösterir. • Duygusal yargıları ve retoriği bir kenara bırakarak yaptığımız, deneyimimizdeki değerden bağımsız bileşenlerin nesnel analizi, yanlış düşünmeye veya bilişsel çarpıtmaya karşı bir bilişsel yeniden yapılandırmaya imkan tanır. Bu şekilde ol­ gulara sadık kalarak, kendi iç retoriğimizin sebep olduğu duygusal rahatsızlığa karşı koyarız. • İlgi alanımıza giren klasiklerin çoğunun sahip olduğu muaz­ zam edebi değer -saf güzellik- tıpkı aradan geçen yüzyıllar boyunca geçmişteki binlerce okuyucunun dikkatini çektiği gibi, birçok terapist ve danışanın da ilgisini çekmiş ve bu eserleri diğerlerinden ayrıştırmıştır. •

Sokratik felsefenin kapsamı, modern psikoterapiden daha geniştir: Sokratik felsefe büyük resme bakar ve bize böyle bir terapiyi baştanbaşa bir "yaşam sanatı" veya yaşam felsefesi olarak ele alma imkanı tanır.

G i R i Ş : FELSEFE VE P S i KOTERAPi

1 27

Modern psikoterapinin endüstriyelleşmesi, ya da terapistler arası iş bölümü, psikoterapiyi öyle bölümlere ayırmıştır ki birtakım çeliş­ kilere düşülmesi kaçınılmaz olmuştur. Bir zamanlar bir yaşam tarzı, bir tutku, kelimenin tam anlamıyla bir uğraşı olan psikoterapi, gü­ nümüzde büyük ölçüde salt "mesleğe" indirgenmiştir. Bununla birlikte, doğamız gereği, insanın çektiği acının tedavisi üzerine, yalnızca onu hafülennek için değil, aynı zamanda kendimizi ve hayatla olan ilişkimizi anlamak ve dönüştürmek için çalışırız. Belki de eski­ lerin inandığı gibi filozof-terapist, başkalarına yardım edebilmek için öncelikle kendi hayatını düşüncelerinin canlı bir örneği haline ge­ tirmeli ve başta kendi hayat tarzını dönüştürmelidir. Buna karşılık, eğer "rasyonel" veya "felsefi" terapistin amacı, sadece işini yaparak hafta sonu geldiğinde her şeyi geride bırakmak ve "psikoterapi" dediğimiz şeyi herhangi bir meslek olarak ele almaksa, o zaman belki de bu, pek de "rasyonel" veya "felsefi" bir hedef değildir. Filozoflar ve psikoterapistlerin konuşacak çok şeyi vardır ve bu iki geleneğin buluşup fıkir alışverişinde bulunabileceği ortak bir payda gerekmektedir. Modern BDT'nin felsefi öncülerine ilişkin olarak ortaya konan bu çalışmanın filozoflar ve terapistler arasındaki diyaloğun netleşmesi ve pekişmesine olanak sağlayacağını umuyorum.

Revize Edilmiş İkinci Baskı 201 O'da bu kitabın ilk baskısının yayınlandığı tarihten bu yana, Stoacılık popülerleşmeye devam etti. Exeter Üniversitesi'nde Antik Düşünce bölümünde fahri profesör olan Christopher Gill tarafın­ dan kar amacı gütmeyen bir kuruluş olan Modern Stoicism Ltd. organizasyonu kuruldu. Organizasyonun amacı, Stoacılığın modern hayata uygulanması üzerine araştırmalar yürütmek ve faydaları hakkındaki bilgileri yaymaktır. Bu kitabın yazarı, Profesör Gill önderliğindeki psikologlar, filozoflar, klasik edebiyatçılar ve tera­ pistlerden oluşan küçük, multidisipliner bir grupla birlikte Modern Stoicism'in kurucu üyelerindendir.

28 1 BİLİŞSEL-DAVRANIŞÇI TE RAPİ ( B DT) FELSEFESi Modern Stoicism, her kesimden insanın Stoacılığın pratikteki uygulamalarına ilişkin yazdığı SOO'den fazla makaleyi içeren Stoicism Today isimli bir web sitesi ve blog açtı. Organizasyon ayrıca her yıl düzenlenen Stoic Week isimli çevrimiçi bir kurs geliştirdi. 2018'de dünyanın dört bir yanından 8.000'den fazla katılımcıya ev sahipliği yaptı. Katılımcılara her gün Stoacılık ile ilgili farklı kavram ve tek­ nikleri hayatlarına nasıl uygulayacakları öğretildi. Organizasyon ekibi ayrıca, katılımcılardan veri toplamak amacıyla Stoacı Tutum­ lar ve Davranışlar Ölçeğini 3 geliştirdi. Daha sonra, Stoacı psikoloji eğitiminin etkileri üzerine daha özenli, kontrollü çalışmalar yürüt­ mek amacıyla temel psikolojik becerilere odaklanmak üzere tasar­ lanmış Stoacı Bilinçli Farkında/ık ve Dayanıklılık Eğitimi (SBFDE)4 adında dört haftalık, daha uzun bir beceri eğitimi kursu geliştirdik. Organizasyon aynı zamanda, Stoacılığın günlük hayatta uygulanması üzerine her yıl uluslararası bir konferans düzenlemektedir.

Stoic Week ve SBFDE'nin yürüttüğü araştırmalar -binlerce kişinin katılım göstermesine rağmen- hala başlangıç aşamasındadır ve pilot çalışmalar yürütülmektedir. Bununla birlikte, üç aylık düzenli bir eğitim de dahil olmak üzere, verdiğimiz Stoacılık eğitiminin, pozitif ve negatif ruh hali ile yaşamdan tatmin ölçekleri üzerinde şimdiye dek tutarlı gelişmeler kat ettiği görülmüştür. Ekip, ilk bul­ gularının daha titiz bir deneysel dizayn kullanarak doğrulanıp doğrulanmayacağını öğrenmek için gelecekte daha fazla çalışma yapmayı planlamaktadır. Kanaatimizce, bu hipotezi test etmek için başka araştırmalara ihtiyaç duyulsa da Stoacılık, duygusal dayanık­ lılık oluşturmak ve gelecekte ruh sağlığına ilişkin yaşanabilecek sorunları önlemek adına kullanılabilecek bir yöntem olarak umut vadetmektedir. Bu gelişmelere ek olarak, Stoacılıktan esinlenen öz-yardım kitaplarının sayısında büyük bir artış vardır. Bu kitabın ilk baskısı­ nın kaleme alındığı sıralarda William lrvine, popüler öz-yardım 3 4

Stoic Attirudes and Behavior Scale (SABS) Stoic Mindfulness and Resilience Training (SMRT)

G İ Rİ Ş : FELSEFE VE P S İ KOTERAPİ

1 29

kitabı olan A Guide to the Good Life: The Ancient Art ofStoic ]oy (2009)'u yayınlamıştı. Peşi sıra Oliver Burkeman (2013), Nassim Taleb (2012) ve Derren Brown (2016) daha birçok insanı bir yaşam felsefesi olarak Stoacılık ile tanıştıran popüler kitaplar yayınladılar. Buna ek olarak Ryan Holiday'in The Obstacle is the l#ıy (2014) ve Stephen Hanselman'la birlikte yazdığı The Daily Stoic ( 2016), ayrıca Seneca'nın mektuplarının 2017 yılında yeni bir edisyonunu yayın­ layan Tim Ferriss çok daha geniş bir kitleye Stoacılığı tanıttı. Son zamanlarda, Massimo Pigliucci (2018), Brad Inwood (2018), Ward Farnsworth (2018), Chuck Chakrapani (2016) ve başka isimler tarafından Stoacılığa giriş ile ilgili oldukça kaliteli kitaplar da yayın­ landı. Bu kitabın ilk baskısı, Albert Ellis'in rasyonel duygucu davranış terapisine ve Aaron T. Beck'in bilişsel terapisine odaklanmıştı. Bununla birlikte, yayınlanmasından bu yana, "Bilinçli Farkındalık ve Kabul Temelli BDT" 5 olarak da bilinen üçüncü dalga BDT, daha etkili bir hale geldi. Bu nedenle, revize edilmiş mevcut baskı, üçüncü dalga BDT ile Stoacı felsefe arasındaki ilişkiye dair daha fazla tar­ tışmayı içermektedir. İleride göreceğimiz üzere, üçüncü dalga BDT uygulayıcıları Stoacılıktan ziyade Budizmden yararlanma eğiliminde olsalar da yaklaşımları genellikle Ellis, Beck ve BDT'nin diğer öncüleri tara­ fından pek değinilmeyen antik Stoacılığın temel yönleriyle dikkate değer bir benzerlik taşır. Özellikle, düşüncelerimizin farkında olmaya, nahoş duyguları kabul etmeye ve değerlere uygun yaşamaya yapılan vurgu tamamıyla hem bilinçli farkındalık ve kabul temelli BDT'de hem de antik Stoacı felsefede merkezi bir rol oynayan temalardır. Dolayısıyla bu kitabın mevcut baskısı, üçüncü dalga BDT'ye daha fazla atıfta bulunarak ve bu yaklaşımların Stoacılık ile karşılaştırıldığı yepyeni bir bölümle güncellenmiştir.

5

Mindfulness and Acceptance-based CBT

KISIM 1 FELSEFE VE BİLİŞSEL-DAVRANIŞÇI TERAPİ

1.BÖLÜM BDT'NİN "FELSEFİ KÖKENLERİ"

Bilişsel-davranışçı terapi (BDT), kanıta dayalı modern psikolojik terapideki baskın ekoldür. Adından da anlaşılacağı üzere hem biliş­ sel hem de davranışsa! müdahalelerde bulunur. Ne yazık ki bu isim, BDT'nin danışanlara irrasyonel veya rahatsız edici duygularla başa çıkmaları ve bunların yerine rasyonel, sağlıklı ve orantılı duygular koymaları konusunda yardımcı olduğu gerçeğiyle çelişmektedir. "Bilişsel" ve "rasyonel" terimleri bazı insanlarda, BDT'nin bir tür rasyonelleştirme olduğu veya duyguyu, sezgiyi ya da pratik deneyimi ihmal ettiği izlenimini oluşturmaktadır. Halbuki BDT, davranışsa! deneylerin ve ampirik gözlemlerin değerine ağırlık vererek bu bağ­ lamda aslında anti-rasyonalisttir. Başka bir deyişle BDT, öyle yapmak makul olduğu sürece, inançların pratikte -kişisel deneyimlerimizin laboratuvarında- test edilmesi gerektiğinin altını çizer. BDT'nin önde gelen uzmanlarından biri olan Profesör Keith Dobson, bilişsel davranışçı terapinin varyasyonlarının ortak varsa­ yımları olarak kabul edilen "felsefi temelleri" şu şekilde sıralar: 1. Bilişsel aktivite davranışı etkiler. 2. Bilişsel aktivite gözlemlenebilir ve değiştirilebilirdir. 3. Arzu edilen davranış değişimi, bilişsel değişimden etkilenebilir. (Dobson & Dozois, 2001, s. 4)

34 1 B I L I Ş S EL-DAVRAN I Ş Ç I TERAPi (BDT) FELSEFESi Dahası: Terapiye yönelik bir dizi güncel yaklaşım, yukarıda tanımlandığı gibi b�l davranışçı terapi kapsamına girmektedir. Bu yaklaşımların tümü, "düşünme" veya "biliş" olarak adlandırılan içsel örtük süreçlerin mey­ dana geldiğini ve bilişsel olayların davranış değişikliğine yol açabilece­ ğini varsayan bir teorik perspektifi paylaşır.

(a.g.e., s. 6)

Bu tanımı kabul edersek, potansiyel olarak büyük BDT "mez­ hebi" kapsamına girecek birkaç farklı terapi şekli vardır. Bunlar arasında en etkili ve en çok atıfta bulunulan iki tanesi Albert Ellis'in rasyonel duygucu davranış terapisi (RDDT) ve Aaron Beck'in biliş­ sel terapisidir (BT ). Dobson, daha önceki davranış terapisinin ele­ mentleri ile danışanın düşüncesini ya da iç diyaloğunu değiştiren bilişsel müdahaleleri bir araya getiren bir dizi başka yaklaşımı da dahil eder. Bununla birlikte, BDT'nin Dobson tarafından ortaya atılan felsefi temelleri, aslında antik Yunan felsefesindeki birkaç okul ile ortaktır. Özellikle Stoacılık, daha önce yukarıda atıfta bulunulan BDT grubu sınıflandırmasındaki kriterleri kesinlikle karşılamaktadır. Ayrıca Beck'in yaklaşımı, mevcut BDT'ler arasında muhteme­ len en etkilisi olduğundan, Beck'in depresyona yönelik özgün bi­ lişsel terapisini oluşturan bileşenleri sıralamak faydalı olabilir (Beck, Rush, Shaw ve Emery, 1 979, s. 4). Bilişsel terapist, danışana aşağı­ dakileri yapması konusunda yardım eder: 1 . Negatif otomatik düşünce veya bilişlerini gözlemlemek. 2. Düşünceleri, duyguları ve eylemleri arasındaki ilişkiyi değer­ lendirmek . 3. Çarpık veya uyumsuz bilişlerinin lehine ve aleyhine olan kanıtları dikkatlice değerlendirmek. 4. Alternatif bilişler oluşturup bunları olumsuz olanların yerine koymak.

5. Kişiyi olumsuz otomatik düşüncelere iten, temeldeki işlevsiz varsayım ve inançları saptayıp değiştirmek .

B DT' N İ N "FELSEFİ KÔ KENLERl"

1 35

Son olarak, bilişsel terapide kullanılan bu ve diğer stratejiler, ileride göreceğimiz üzere, özellikle Stoacılıkta olmak üzere, klasik felsefedeki çeşitli okulların uygulamalarında rahatlıkla görülebilir.

RDDT ve BDT'nin Felsefesi Olarak Stoacılık BDT'nin öncülerinden Albert Ellis ve Aaron T. Beck, yaklaşımla­ rının felsefi haberci�i olarak Stoacılığın rolünü vurgulamışlardır. Ancak günümüzde çoğu terapist bu gerçeği yalnızca üstü kapalı bir şekilde dile getirir. Bu nedenle Ellis ve Beck'in yazılarındaki önemli pasajlar dikkate değerdir. Ellis, "RDDT teorisinin büyük bölümünün psikolojiden ziyade felsefeden neşet ettiğini" açıkça itiraf etmiştir (Ellis ve MacLaren, 2005, s. 16). Rasyonel terapi üzerine yaptığı ilk büyük yayını olan Psikoterapide Akıl & Duygu ( 1 962) 1 adlı çalışması, yaklaşımın felsefi temelini, kişinin harid şeylerden ziyade "algıları, tutumları veya harid şeyler ve olaylar hakkındaki içselleşmiş dü­ şüncelerinden" duygusal olarak etkilenmesi ilkesine dayandırır (Ellis, 1962, s. 54). Son birkaç yıldır çok sayıda hasta ile gerçekleştirdiğim psikoterapi se­ ansları sonucunda ulaştığım bu ilke, ilk olarak eski Stoacı filozoflar, özellikle de (okulun kurucusu) .Kitionlu Zenon, (Zenon'un en etkili öğrencisi) Khrysippus, (Roma'ya Stoacılığı tanıtan) Rodoslu Panae­ tius, Cicero, Seneca, Epiktetos ve Marcus Aurelius tarafından keşfedil­ miş ve ortaya konmuştur. Stoacılığın gerçekleri, belki de en iyi şekilde, MS 1. yüzyılda Enkheiridion'da şu satırları yazan Epiktetos tarafından açıklanmıştır: "İnsanları rahatsız eden şeylerin kendileri değildir, o şey­ lere dair bakış açılarıdır�

(a.g.e.)

Ellis, Shakespeare'in aynı fikri yüzyıllar sonra Hamlet'e, "İyi ya da kötü diye bir şey yoktur; düşünmek, bir şeyi iyi ya da kötü yapar" dedirterek "yeniden ifade ettiğini" ekler. (Bu meşhur alıntı, Reason

& Emotion

in Psychotherapy ( 1 962)

1

3 6 B I L I Ş S EL-DAVRA N I Ş Ç I TERA P i ( B DT) FELSEFESi

Shakespeare'in Stoacılığa, özellikle de Seneca'ya dair yaptığı oku­ malardan kaynaklanmış olabilir.) Üstelik aynı kitabın başlarında Ellis şöyle söyler: Rasyonel-duygucu psikoterapi teorisine dahil edilen ilkelerin çoğu yeni değildir; bazıları, özellikle Yunan ve Romalı Stoacı filozoflar (Epikte­ tos ve Marcus Aurelius gibi) ve bazı antik Taoist ve Budist düşünür­ ler tarafından birkaç bin yıl önce ortaya konmuştur. Muhtemelen yeni olan şey, başta tamamıyla farklı bağlamlarda ortaya atılmış (bu gibi) bakış açılarının psikoterapiye uygulanmasıdır.

(a.g.e. , s. 3 5)

Bununla birlikte, ileride göreceğimiz üzere Ellis bu son cüm­ lesiyle ilgili yanılıyordu. Çünkü Antik Yunan ve Roma filozofları, bu ilkeler aracılığıyla kesinlikle bir tür psikolojik terapi uyguladıkları kanaatindelerdi. Sokrates'ten itibaren filozoflar, felsefeyi konuşan bir kür -ruh için bir ilaç- olarak gören "tıbbi bir model" kullandılar. " Terapi" [therapeia] terimi Yunan fılozofları tarafından, felsefi doktrinlerin ve pratiklerin psikolojik ızdırabı dindirmek üzere kullanımı olarak tanımlandı. Örneğin, Stoacı ekolün üçüncü önderi olan Khrysippus, patolojik arzular ve duygular hakkında kaleme aldığı dört ciltlik Tutkular Üzerine 2 isimli eserini, psyche nin Stoacı terapisini anlattığı Terapiler başlıklı bir cilt ile sonlandırmıştır. Başka bir deyişle, psikoterapi modern bir kavram değildir. Eski Yunanlar, psikoterapi adına felsefi yaklaşımlar geliştirmiş ve hatta yaklaşımla­ rını tanımlamak için benzer bir terminoloji kullanmışlardır. '

RDDT ve Stoacılık arasındaki ilişkiyi özel olarak inceleyen daha sonraki bir makalede, Still ve Dryden, Epiktetos'un daha önce alıntılanan sözlerinin RDDT'nin "ayırıcı özelliği" haline geldiğini ve hatta "meselenin özünü kavramaları için danışanlara ilk seanslarda söylendiğini" not ederler ( Still & Dryden, 1999, s. 146). RDDT ve Stoacılıkta bulunan bazı terapötik tedaviler belli açılardan farklılık gösterseler de, her ikisinin de irrasyonel duyguları değiştirip psiko2

On Passions

B D T ' N I N "FELSEFi KÖ KENLERi"

1 37

lojik olarak iyi-oluşa ulaşmak için bir araç olarak sorumluluğun, rasyonelliğin ve zihni öz-disiplinli bir şekilde gözlemlemenin öne­ minden bahsettiklerini eklerler (a.g. e., s. 149). Benzer şekilde, Robert A. Harper'la birlikte yazdığı Rasyonel Yaşamaya Dair Bir Rehber3 isimli popüler öz-yardım kitabında Ellis, Stoacı filozofların RDDT ile ilişkisine dair okuyucularına şunları aktarır: Tarih bize hem kendilerini değiştiren hem de inatçı fikirlerle başka­ larının kendilerini değiştirmesine yardımcı olan birkaç seçkin insanı örnek gösterir: MÖ 3. yüzyılda yıldızı parlayan ve Yunan Stoacı fel­ sefe okulunu kuran Kitionlu Zen on; Yunan filozof Epiküros; Frigyalı Epiktetos; Roma imparatoru Marcus Aurelius; ve Hollandalı Yahudi Baruch Spinoza. Bu ve diğer önemli rasyonel düşünürler, kendileri için de erken dönem sayılabilecek daha da önceki düşünürlerin (özellikle Herakleitos ve Demokritos'un) öğretilerini okuduktan ve kendi ken­ dilerine derin düşüncelere daldıktan sonra, asıl inançlarından tama­ mıyla farklı olan felsefelerini coşkuyla benimsemişlerdir. Mevcut tar­ tışmamızın bir diğer nedeni de onların bu felsefeleri bilfiil yaşamaya ve bunlara uygun davranmaya başlamalarıdır. (Ellis & Harper, 1997, s. 5)

İleride göreceğimiz üzere, Hollandalı filozof Spinoza, bizzat Stoacı olmasa da Helenistik felsefede, özellikle de Stoacılıkta bulu­ nan terapötik kavramlardan büyük ölçüde etkilenmiştir. Dahası, Depresyonun Bilişsel Terapisi (1979) 4 isimli çalışmala­ rının başlangıcında, fikirlerini Ellis'ten alan Beck ve meslektaşları açıkça, yaklaşımlarının "felsefi kökenlerinin" antik Stoacı geleneğe dayandığını öne sürmüşlerdir. Bilişsel terapinin felsefi kökenleri Stoacı filozoflara, özellikle de Kitionlu Zenon'a (MÖ 4. yüzyıl), Khrysippus'a, Cicero'ya, Seneca'ya, Epiktetos'a ve Marcus Aurelius'a kadar uzanabilir. Epiktetos, Enkheiridion'da şun­ ları yazmıştır: "İnsanları rahatsız eden şeylerin kendileri değildir, o şey3 4

A Guide to Rational Living Cognitive Therapy ofDepression ( 1 979)

1

38 B I L I Ş S EL·DAVRA N I Ş Ç I TERAPİ ( B D T ) FELSEFESİ

lere dair bakış açılarıdrr� Stoacılık gibi, Taoizm ve Budizm gibi Doğu felsefeleri de insan duygularının fikirlere dayandığını vurgulamışlar­ dır. En yoğun duyguların kontrolü, kişinin fikirlerini değiştirmesiyle mümkün olabilir. (Beck, Rush, Shaw, & Emery, 1 979, s. 8 )

Beck ve Ellis'ten alıntılanan bu iki pasaj arasında bariz benzer­ likler vardır. Her ikisi de Epiktetos'tan aynı alıntıyı yapmışlardır. Epiktetos ya da aynı temel fikri paylaşan diğer Stoacı yazarlar tara­ fından yazılmış bir dizi benzer pasaj arasından herhangi başka bir cümleyi de seçebilirlerdi. Ellis de, Beck de tesadüfen, Cicero'yu Stoacılar arasında zikretmekle küçük bir hata yaparlar. Cicero, Platon tarafından kurulmuş olan Akademik felsefe okulunun bir takipçisiydi. Bununla birlikte, Yunan felsefesi konusunda oldukça iyi bir eğitim almıştır ve günümüze ulaşan çalışmaları, Stoacı öğre­ tilerin önemli kaynakları arasındadır. Ellis ve Beck'ten yapılan bu alıntılar, BDT savunucularının Stoacılığı, yaklaşımlarının temel felsefi öncüsü olarak üstünkörü biçimde kabul etmelerinin tipik örnekleridir. Bununla birlikte, açıkça görünen şey, Ellis'in ve ardından Beck'in, RDDT ve BDT'nin felsefi temellerini öncelikli olarak antik Stoacılara ve kısmen de Doğu edebiyatındaki benzer temalara dayandırdığıdır. Stoacılığın BDT ile yakın ilişkisi ve ikisinin de bilişi, (fikirleri, yargıları, görüşleri vb.) duygusal rahatsızlığın hem nedeni hem de tedavisi olarak görmeleri dışında bu kısa ve öz açıklamalardan pek de bir yere varılamaz. Bununla birlikte, antik felsefelere ilişkin olarak, BDT'deki önemli şahsiyetler tarafından bu iki gelenek arasındaki tarihsel ilişkinin doğasını açıklamaya yardımcı olacak başka göndermeler de yapıl­ mıştır.

Beck'in Bilişsel Terapisinde Stoacı Felsefe Beck ve arkadaşlarının da kabul ettikleri gibi Ellis'in RDDT'si, bilişsel davranışçı terapilerin genelinin tarihsel gelişimine "büyük

1

B D T ' N I N " F E L S E F i KÖ KENLERi" 3 9

bir ivme kazandırmıştır" (Beck, Rush, Shaw ve Emery, 1979, s. 10). Dahası, gördüğümüz üzere, bilişsel terapinin RDDT ile tamamıyla aynı felsefi kökenleri paylaştığını da açıkça ifade etmişlerdir. Aynca Beck, Bilişsel Terapi ve Duygu Bozuklukları ( 1976) 5 isimli daha önceki kitabına şu sözlerle başlamıştır: Bu varsayımlar, duygu bozukluklarına nispeten yeni bir yaklaşım sergi­ leme konusunda birleşmektedir. Bununla birlikte, felsefi temeller bin­ lerce yıl öncesine, duygusal bozuklukların temelinde olaylardan ziyade insanın olaylara ilişkin kanı (veya yanlış kanı)'larının yattığını düşü­ nen Stoacılara kadar uzanır. (Beck, 1976, s. 3)

Beck her ne kadar Stoacıların felsefi görüşleriyle daha fazla ilgilenmemiş gibi görünse de bilişsel terapi üzerine yazdığı bu ilk kitabı boyunca yer yer Stoacılardan ve Stoacılıktan etkilenmiş ya­ zarlardan başka alıntılar da yapmıştır. Beck, Epiktetos'tan yaptığı yukarıda geçen ünlü alıntıyı, Anlam ve Duygular üzerine yazdığı bölümün epigrafi olarak kullanmıştır. Benzer şekilde Marcus Aurelius'un aynı minvaldeki şu sözlerini de alıntılamıştır: "Şayet herhangi harici bir şeyden ötürü acı çekiyorsanız, sizi rahatsız eden, o şeyin kendisi değil, sizin o şey hakkındaki düşüncenizdir. Ve bu düşünceyi şu an için silmek sizin elinizdedir" (Marcus Aurelius, (aktaran Beck), 1976, s. 263). Beck, bu kitaptaki fobilerle ilgili bölüme, Spinoza'nın Stoacı etkiler içeren aşağıdaki ifadesiyle başlamıştır: "Korktuğum ve beni korkutan hiçbir şeyin aslında iyi ya da kötü bir şey ihtiva etmediğini gördüm, zihin onlardan etkilenmediği sürece" (Spinoza, aktaran Beck, 1 976, s. 1 56). Bununla birlikte Beck'e göre, yaptığı bu birkaç referansın dışında bilişsel terapinin "felsefi kökenleri" hakkında söyleyecek başka bir şeyi yoktur. Bu, ilk bakışta göründüğünden daha şaşırtıcıdır. Stoacılar, bi­ lişsel terapinin klinik uygulamalarıyla kabaca ilişkili olan soyut Cognitive Therapy and Emotional Disorders ( 1 97 6)

1

40 BILIŞSEL-DAVRAN I Ş Ç I TERAPi ( B D T ) FELSEFESi

felsefi teoriler sunmazlar. Tıiın antik felsefe okulları arasından en pratik ve terapötik olanı Stoacıların öğretileriydi. Stoacı metinlerin çoğu, modem BDT ile tutarlıdır ve bazıları -bugün hala güncelliğini korumakla birlikte- modern psikoterapistler tarafından unutulmuş veya göz ardı edilmiş birçok spesifik psikoloji tekniği veya egzersizi içerir. Nitekim, önde gelen Stoa felsefesi uzmanlarından A. A. Long şöyle yazar: Epiktetos'un, ruhun (psyche) güçlü ve zayıf yönlerini inceleyen bir araştırmacı ve insan onurunun, otonomisinin ve dürüstlüğünün bir sözcüsü olarak güncellenmeye neredeyse hiç ihtiyacı yoktur. Baş­ lıca projesi, dinleyicilerini, düşünceleri, arzuları ve hedefleri dışında hiçbir şeyin tamamen kendi iradelerinde olmadığına inandırmaktır. Hatta uzuvlarımız ve onların hareketleri bile tamamen bizim ya da bize bağlı değildir. Sonuç olarak, zihin veya istem (volition) dışında hiçbir şey, kendi başına, biz izin vermediğimiz sürece bizi o şeyi yap­ maya mecbur edemez veya onu yapmaktan alıkoyamaz. Mutluluk ve takdire şayan bir ömür, uyanık olduğumuz her anda, zihinsel benlik­ lerimizi, deneyimlediğimiz iyilik veya kötülüklerden sorumlu tutarak denetlememizi gerektirir, çünkü harici ya da maddi hiçbir şey bunlar­ dan sorumlu değildir. Son tahlilde, bizi iyi ya da kötü yönden etkile­ yen her şey, kendi düşüncelerimize ve başımıza gelenlere nasıl tepki verdiğimize bağlıdır. (Long, 2002, s. 1)

Long kuşkusuz haklıdır. Onun ve diğer klasik akademisyenle­ rin Epiktetos'ta bulduğu şey, apaçık bir şekilde, varsayımlarında modern BDT'ye çok benzeyen ve bu bölümün başında alıntılanan kriterleri sağlayan bir terapötik sistemdir. Stoacılık da BDT de, önceki alıntıların da açıkça gösterdiği üzere, duygusal rahatsızlığın nedenini ve tedavisini belirleme noktasında bilişin üstlendiği role merkezi bir önem atfeder. Ama her ne kadar bu, Stoacılığın en temel ilkelerinden biri olsa da mantıksal olarak bunun önüne geçen başka prensipler de vardır. Dahası, Stoacılığın felsefi özü, şimdi göreceği­ miz üzere, BDT'nin teorisi ve uygulamasıyla da tutarlıdır.

BDT' N I N " F E L S E F İ KÖ KENLERi"

1 41

Dinginlik Duası ve Stoacılık Stoacı psikoterapinin en temel ilkesi, Epiktetos'un Enkheiridion isimli meşhur Stoacı "el .kitabının" ilk cümlesinde bulunabilir: "Bazı şeyler bize bağlıdır, bazı şeyler ise bize bağlı değildir" (El Kitabı, 1 ). Bu ilkenin anlam ve önemini özümsemenin sağlayacağı daha geniş çıkarımlar, antik Stoacı literatürde ayrıntılı olarak incelenmiştir. Stoacı bir öğretmen ile bir grup öğrenci arasında geçen konuş­ maların bir kaydı olduğunu iddia eden Enkheiridion, daha uzun bir kitap olan Epiktetos'un Söylevler'ini takip ederek Stoacı yaşama yönelik kısaltılmış bir rehber sunar. Bununla birlikte, tıpkı Enkhe­ iridion gibi, Söylevler de "irademize bağlı olan ve olmayan" şeylerin işlendiği bir bölümle başlar. Epiktetos, yargılarımızın ve görüşleri­ mizin her şeyden önce bizim kontrolümüz altında olduğunu, oysa harici olayların, özellikle de zenginlik ve üne ulaşmanın, nihayetinde Kadere bağlı olduğunu savunan Stoacı görüşü açıklayarak başlar. Bu nedenle Stoacı, kendisine "neyin benim olup neyin olmadığını; neyin benim kontrolümde olup neyin olmadığını" hatırlatan "el altındaki" ilkeleri hazır bulundurarak her zaman zorluklarla başa çıkmaya çalışmalıdır (Söylevler, 1 . 1 .2 1 ). Gerçekten de Epiktetos, Stoacılığın kendisini, bu ayrımı inceleyen bir disiplin olarak tanım­ layacak kadar ileri gider. "Ve [Stoacı felsefede] eğitim almış olmak tam da bu anlama, neyin bize ait olup neyin olmadığını öğrenmek anlamına gelir" (Söylevler, 4.5.7). Bu ayrım, birbiriyle yakından ilişkili iki ilkenin öncülünü oluşturur. Birincisi, Stoacı, düşünce ve düşünceleri kendi irade alanının merkezinde yer aldığı için bunları göz önünde bulundu­ rarak sürekli bir öz-farkındalık geliştirmelidir. İkincisi, şimdi söyle­ diğimiz gibi, Stoacının "hayata karşı felsefi. bir tavır" benimsemesi gerektiğidir. Yani kişi, bizi ilgilendirmeyen veya bizim irademizin dışında gelişen şeyleri Stoacı bir tavırla kabul etmelidir. Epiktetos bu kavramları, Stoacıların kolaylıkla ezberleyebilecekleri ve ellerinin altında sürekli olarak hazır bulundurabilecekleri türden veciz bir ilke olarak özetler: "Öyleyse yapılması gereken nedir ? İrademiz

42 1 B I L I Ş S EL-DAVRAN I Ş Ç I TERAPi ( B DT) FELSEFESİ altındakiler için gerekeni yapmak ve gerisini, doğası gereği olduğu gibi kabul etmek" (Söylevler, 1 . 1 . 17). Modern terapistler bunu muhtemelen Alcoholics Anonymous [Adsız Alkolikler] üyeleri ve diğer terapötik yaklaşımlar ile öz-yardım yöntemleri tarafından kullanılan "Dinginlik Duası"nın temeli olarak kabul edeceklerdir. Bu dua genellikle şu şekilde kalıplaşmış­ tır: Tanrım, değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmem için bana dinginlik, Yapabileceğim şeyleri değiştirmem için cesaret, Ve bunların farkını kavramam için bana bilgelik bahşet. İddiaya göre bu, Reinhold Niebuhr tarafından 1 940'larda yazılmış benzer bir duadan türetilmiştir (Pietsch, 1990, s. 9). Bununla birlikte hem Stoacı doktrinle hem de terminolojiyle taşıdığı bu benzerlik, konunun literatürüne aşina olan herkes için anlaşılırdır. Bilindiği üzere, cesaret ve bilgelik, ölçülülük ve adaletle birlikte klasik Yunan felsefesinin dört temel erdeminden ikisidir.

Temel Stoacı İlkeler Benzer şekilde, Stoacı felsefenin incelikli çıkarunlan üzerine çalışmak bir ömür almış olsa da Stoacılığın temel ilkeleri, Epiktetos'un söy­ lediği gibi (Söylevler, 1 .20. 1 3- 1 4), birkaç kelimeyle özetlenebilir: doğayı takip etmek ve izlenimlerimizi akıllıca kullanmak, Stoacılı­ ğın kurucusu Zenon'un doktriniydi (Söylevler, 1 .20. 14- 1 5). Stoacı anlamda "doğayı takip etmek': "tanrıları takip etmek" ile aynı anlama gelir ve ilk olarak, irademiz altında olmayan şeyleri uysallıkla kabul etmeyi gerektirir. İzlenimlerin doğru kullanımı, ahlaki bilgeliği kullanmak anlamına gelir. Bu da öncelikle, izlenimlerimizin değer yargıları gibi gerçekten bizim irademiz altındaki şeyleri mi yoksa maddi zenginlik ve ün gibi irademiz dışında gelişen, "kaderin" ya da "içinde bulunduğumuz olgusal durumun" ürünü olan harici şeyleri mi temsil ettiğini sorgulamayı gerektirir.

BDT' N I N " F E L S E F İ KÖ KENLERi"

1 43

Bazı insanlar için, Dinginlik Duası ve bu Stoacı ilkeler ilk bakışta genel kabullere tersmiş gibi görünebilir, ancak filozofların niyeti asla böyle bir şey değildir. Beck, bilişsel terapinin öncelikli olarak sağduyuya dayanarak yaptığımız varsayımların bir uzantısı olarak görülebileceğini vurgulamıştır (Beck, 1 976, s. 6-23). Aynı şekilde Stoacılar da öğretilerinin "doğal varsayımlara'' dayandığını düşündüler. Bu görüşe göre, hepimiz bazı köklü, sezgisel, doğal ve sağduyuya dayanan v'arsayımlara sahibiz, ancak bunları tutarlı bir şekilde kullanmakta veya bunlardan yapılacak mantıksal çıkarımlar üzerine düşünmekte başarılı değiliz. Öyleyse, [bir filozof olarak] doğru bir şekilde eğitilmek ne anlama gelir ? Doğal peşin hükümlerin [yani sağduyunun] , belirli durumlara, doğaya uygun bir biçimde, nasıl uygulanacağını öğrenmek ve gerçek­ leşecek bazı şeylerin bizim irademiz altında, bazılarınınsa irademiz dışında olduğunun farkına varmaktır. Seçim, bizim iktidarımız altın­ dadır ve tüm eylemler de seçime bağlıdır; çocuklarımız, ülkemiz, kısa­ cası kendimizi [eylemleriyle] bağdaştırdığımız hiç kimse bizim irade­ miz altında değildir. Öyleyse iyiyi nerede konumlandırmalıyız ? Onu ne tür şeyler için kullanmalıyız ? İktidarımız altında olan şeyler için.

(Söylevler, 1 .22.9- 1 1 )

Aydınlanmış Stoacı bilgenin bilgeliği, öncelikli olarak onun sarsılmaz bilinçli farkındalığının ve iradesi sonucu yaptığı eylemlere ve muhakeme yetisine anbean gösterdiği dikkatin altında yatar. Duygusal rahatsızlık, harici olaylara bilinçsizce kendini kaptırmanın; duyusal hazza, zenginliğe ve başkalarından alacağı övgüye aşırı derecede bağlanmanın; ve acı, yoksulluk ve eleştiri konusunda aşırı derecede kaygı duymanın bir sonucudur. Böyle davranmış olsaydık ve sabahtan akşama kadar kendimizi bu şe­ kilde eğitseydik, o vakit tanrıların da yardımıyla bir şeyleri başarabi­ lirdik. Şimdiyse, her bir izlenim tarafından gafil avlanıyor ve yalnızca amfide biraz olsun ayık kalabiliyoruz. Sonrasında dışarı çıkıp şayet gör­ düğümüz adam sıkıntılar içindeyse, "Hapı yutmuş"; bir konsolos ise, "Mutlu adam !"; bir sürgün ise, "Ne sefalet !"; fakir bir adamsa, "Ne ka­ dar acınası bir hilde, bir lokma yiyecek alacak hiçbir şeyi yok!" diyoruz.

44 1 B I L I Ş S E L-DAVRA N I Ş Ç I TERAPi ( B DT ) FELSEFESi Bu zararlı fikirlere bir son verilmeli ve bizler, bunun için tüın gücü­ müzle çabalamalıyız. Ne diye ağlayıp sızlanıyoruz? Bir düşünce için. Talihsizlik nedir? Bir düşüncedir. Fitne, nifak, iftira, itham, küfür, ah­ maklık nedir? Bunların her biri, birer düşünceden öte şeyler değildir; seçimlerimizin etki alanı dışında kalan şeylere ilişkin düşüncelerdir, bunları iyi ya da kötü olarak kabul eden düşünceler. Herhangi biri­ nin bu düşünceleri, seçimlerinin etki alanı içindeki şeylere uyarlama­ sına izin versek, şeylerin keyfiyeti onun için ne olursa olsun, onun is­ tikrarlı olmaya devam edeceğine eminim.

(Söylevler, 3.3. 16- 1 9, düzenlenmiş)

Elbette ki modern bir bilişsel terapist bunlara "biliş" veya ir­ rasyonel düşünce ve inanışlar adını verirdi. Bu doğrultuda Beck de içsel düşünceler ile bu düşüncelerin temsil ettiği dış gerçeklerin bir­ birinden ayırt edilme sürecine bilişsel "mesafe alma" adını verir (Beck, 1 976, s. 242 -243). "Ne kadar acınası bir halde !" gibi spon­ tan düşüncelerimizi ve otomatik düşüncelerimizi (bilişlerimizi) denetlemeyi öğrendiğimiz bu süreç ve bunların nesnel gerçeklerden ziyade öznel tutumları temsil ettiğini kendimize hatırlatmak hem Stoacılık hem de BDT için gereklidir. Dahası, Epiktetos'un örnekleri temelde dış dünyanın nesnel özelliklerinden ziyade kendi tutumumuzu ifade eden değer yargı­ larıdır. Bunlar, arzu, kaygı, acıma gibi duygular uyandırdıkları ölçüde, kişinin kendi kendine neden olduğu rahatsızlıklardır; harici olay­ ların bir sonucu değillerdir. Harici olaylar, bu duyguların oluşmasına birer vesile veya aracıdırlar. Epiktetos, zihni, harici olayları algıla­ yışımızı temsil eden ve içinden parlayan bir ışık demeti geçen bir su şişesiyle karşılaştırır. Su çalkalanırsa ışık kırılır ve bozulur. Aynı şekilde zihnimiz, düşüncelerimiz ve algılarımız da içten içe rahatsız edildiğinde, harici olaylar bizi rahatsız ediyor gibi görünür. Duy­ gularımızı harici olaylara yansıtırız. Bilge kişi her şeyi aynı ışık altında görür, çünkü zihni durağandır ve kontrolü dışındaki herhangi bir şeye lüzumsuz önem vermekten kaçınır. Daha önce Epiktetos'tan alıntılandığı gibi, harici olaylara atfedilen değerler, onların bu şekilde

B D T ' N I N " F E L S E F i KÖ KENLERi"

1 45

görünmesini sağlayan düşüncelere aktarılmalıdır. Örneğin, depre­ sif bir hasta, hislerinin sorumlusu olarak dünyayı suçlayarak "ha­ yatın berbat ve iç karartıcı" olduğunu düşünebilir. Ancak depresif ruh hillerinin sorumlusu olarak dünyayı algılama biçimlerini, kendi düşünceleri ve otomatik düşüncelerini "suçlamaları" daha iyi ve doğru olabilir. Dünyanın görünüşünü değiştirmek için yapabile­ ceğimiz çok az şey olsa da kendi düşüncelerimiz ve tutumlarımız için sorumluluk alabilir ve biraz çabayla onları değiştirmeyi öğre­ nebiliriz. Bu nedenle Stoacılar için, etiğin temel kuralının basitçe kişisel sahicilik veya dürüstlük gerekliliği olduğu söylenebilir. Epiktetos, yaşamlarında uymak üzere terapötik "kurallar" ın neler olduğunu soran Stoacı öğrencilere şu cevabı verdi: Size ne tavsiye edeceğim? Zeus [yani doğa] bunu zaten yapmadı mı? Engel ve maniden beri olup size ait olan şeyleri ve engel ve maniye tabi olup size ait olmayan şeyleri size vermedi mi? Sizler doğduğunuzda size ne tür bir rehberlik yaptı, nasıl bir kuraldan bahsetti? "Size ait olanı bağrınıza basın, size ait olmayan şeylerin ise peşinden gitmeyin." Dürüstlüğünüz size aittir; onu sizden kim alabilir? Kendinizden başka kim onu kullanmanıza engel olabilir? Peki siz bunu nasıl engelliyor­ sunuz? Kendinize ait olmayan şeye heves ettiğinizde, onu tümüyle kaybedersiniz.

(Söylevler, 1.25.3-5, Long, 2002 içinde, s. 187)

Epiktetos başka bir yerde de şöyle söyler: "Bu tanrısal kuralı kim söylemişse ne güzel söylemiş: 'İyi bir şey istiyorsan, onu ken­ dinden edin'" (Söylevler, 1 .29.4). Bu söze göre, kişinin bir şeye at­ fedeceği en büyük değer, zenginlik veya üne değil, "bilgeliğin" temel erdemine, yani öz-farkındalık ve öz-denetim sağlayabilmeye olma­ lıdır. Düşüncelerimize bakarak, hayata bakış açımızı değiştirebilir, şeylere verdiğimiz değeri gözden geçirebilir ve duygularımız üzerinde kontrol sahibi olabiliriz. Epiktetos'un da belirttiği gibi, harici şeylere

46 1 BILİŞSEL-DAVRAN I Ş Ç I TERA P i ( B DT) FELSEFESi sanki içsel bir değerleri varmış gibi davranıp değer atfedersek, seçme özgürlüğümüz hususunda ihmalkar olma tehlikesini göze almış ve kendimizi harici olayların kölesi haline getirmiş oluruz (Söylevler, 4.4.23). Hayat, bizim ona yüklediğimiz anlamdır: "Eylemlerin maddesi önemsizdir; önemli olan, onları ne için kullandığımızdır" (Söylev­ ler, 2.5. 1 ). "Aynı şekilde hayat da önemsizdir; önemli olan, onu ne için kullandığımızdır" (Söylevler, 2.6. 1 ). Epiktetos'un şeylerin kendisinin değil, bizim onlar hakkındaki yargılarımızın bizi mut­ suz ettiğini söylerken çok iyi bir şekilde ifade ettiği ve BDT uygu­ layıcılarının bazen " bilişsel aracılık" ilkesi veya "bilişsel duygu teorisi" olarak adlandırdığı bu temaya daha sonra geri döneceğiz. Görmüş olduğumuz üzere bu tema, hem Helenistik felsefe ve te­ rapötiğin, hem Dinginlik Duası'nın hem de modern C BT'nin merkezindedir.

Hans Eysenck ve Davranışçı Terapi Helenistik felsefenin RDDT ve BDT üzerindeki etkisini gördük ve "davranışçı terapinin" kurucularının antik literatürü yaklaşım­ larının habercisi olarak kabul ettiklerinden bahsettik (Wolpe & Lazarus, 1 966, s. 1 -2). 1 960'larda Wolpe ve Lazarus ile birlikte Hans Eysenck de davranışçı terapinin öncülerinden biriydi. Ey­ senck davranışçı terapinin bazı temel ilkelerinin "sağduyu"ya dayalı gözlemlere benzediğine ve bu nedenle önceki yüzyıllarda bundan bahsedildiğine (örneğin Alman yazar Goethe'nin yazı­ larında olduğu gibi) defalarca kez dikkat çekmiştir (Eysenck, 1 990, s. 1 37). Eysenck ayrıca şunu da açıkça ifade etmiştir: Freud -genellikle hatalı bir şekilde psikoterapinin başlangıcı olarak kabul edilen- psi­ kanalizi kurmadan çok önce, "daha sonraları nevrotik korku ve endişeleri çok daha ekonomik ve bilimsel bir tarzda açıklayacak olan teoriye dair temel bilgi zaten mevcuttu" (Eysenck, 1 977, sayfa 42).

1

B D T ' N I N " F E L S E F İ KÔKENLERl " 47 Bu antik teorilerin kökeni Yunanlara dayanırdı, ancak en inandırıcı şekliyle, Marcus Tullius Cicero tarafından Tuscularum Disputationum isimli eserinde dile getirilmiştir. İlk olarak, /J.b earum rerum est absen­ tium metus, quarum est aegretudo" olgusuna dikkat