Osmanlı Şiiri Antolojisi [1 ed.]
 9750801636

Citation preview

OSMANLI ŞlIRI ANTOLOJISl Ahmet Atilla Şentürk

1958 yılında İstanbul'da doğdu. Yeşilköy Lisesi'nden sonra İstanbul

Üniversitesi Edebiyat Fakültesi' ne girdi. 1980'de T ahirii'l-Afevlevl Hayatı ve Eserleri adlı

mezuniyet teziyle Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Ardından mezun olduğu bülüme asistan girerek 1987'de Eski Türk edebiyatı sahasında hazırladığı Başlangıçtan XVI. Asra Kadar Anadolu Sahası ı\fesnevllerinde Edebi Tasvirler adlı çalışmasıyla doktor unvanını

aldı.

1991-93

ders yıllarında A.B.D. Ohio State Üniversitesinde "Daily Life İn the Ottoman

Empire İn Light of Literary Texts" konulu disertasyonla visiting scholar olarak bulundu. Nisan l 993'te edebiyat doçenti oldu. Sahasında kitap ve makaleler yayımladı. Halen aynı üniversitede eski Türk edebiyatı tarihi, metinler şerhi, metin tamiri konularında dersler vermekte ve Osmanlt Araştırmaları dergisinin editörlüğünü yürütmektedir.

Eserlerinden bazıları: Ahmed

Paşa'nın Güneş Kasidesi Üzerine Diişiinceler (İstanbul

1 99 4 )

,

Rakfb'e Dair (İstanbul 1995), Necati Beğ'in Sultan Beyazıd Medhiye.fi ve Birkaç Gazeli Hakkmda

Notlar (İstanbul 1995), Sufi yahut Zıihid Hakkmda (İstanbul 1996) Yahyd Beğ'in Şehzade Afustafa Mersiyesi yahut Kanuni Hicviyô·i (İstanbul 1998).

J\IIMET J\TILLJ\ �ENTUQK .

/'\.

..

Ü8MANLI İİQİ ANTOLOJİ8İ

omo

İSİANBUL

' •

_f

·,

------ -

--

Yapı Kre. nşr. H üseyin Ayan, Erzurum 1979; Şeyhoğlu, Kenzü'/-küberô ve Mehekkü'l-ulemô (İnceleme-Merin-indeks), nşr. Kemal Yavuz Ankara 1991.

ŞEYHOGLU •

5

Anadolu Beylikleri cle\Tesinde ilim adamlarını ve şairim himaye edip ödüllendiren saray çe\Telerinin bu gelenegi büyük devlet olma hedefinde ilerleyen Osmanlı sarayı tarafından önemli ölçüde benimsendi. Dagılan beyliklere hizmet veren şairler birer birer Osmanlı hükümdarlarının himayesine giriyor ve belki en parlak devresini Fatih'in saltanat yıllarında yaşayacak bir ilim

ve

edebiyat çevresinin temelleri bu dönemde atılmaya başlanıyordu . Şeyhoglu

da Germiyanoglu Süleyman Şah'ın 1388'de ölümü üzerıne onun için ya::dığı Hiırşfd-ndmc'yi Kütahya sancakbeyi Yıldırı m Bayezid'e sunarak Osmanl ı sarayına baglanmışt ı . Kim için ya::ıldıgı açıkça bilinmeyen aşagıdaki ese r. şairin hükümdarına olan derin sevgi ve baglılıgını ve bir gün huzura kabul edıl mesi ümidini işlemektedir.

GAZEL m efa ' f l ü n m efa ' f l ü n m efa ' f l ü n m efa ' f l ü n Egerçi yirüm uçmakdur bezenmiş kasr-i nuranf Çü drzarufıı görmezven tamudur n'eylerem anı Eger şehr ola ger gülşen cemalünsüz safa virmez Niçeme hab ise ziştdür beden kim olmaya canı

ı

2

ister şehir isterse gül bahçesi olsun, yüzün yoksa [ orası bana] mutluluk verme z . Beden ne kadar güzel olursa olsun canı olmayınca çirkindir.

3

Mutluluk güneşi sensin; ışığın bahtiyarlığın ta kendisidir. Kime nurun değerse ona ilahi aydınlık erişir.

Tapunla ögrenen kimse tahammül kılsa hioiifıden Degüldür ademf v 'A llah ko gitsün degme hayvanı

4

Yanında bulunmaya alışan kimse ayrılığına dayanabiliyorsa vallahi adam değildir; hayvanı koy gitsin , elleme .

llahf şahumufi. 'ömri hemfşe müstedam olsun Ola bir gün ki ben kula kıla vaslından erzanf

5

Allah'ım p ad işahımın ömrü hep sürekli olsun. Belki bir gün ben kuluna vuslatını uygun görür.

Senünle bu fena dünyf bugün Firdevs-i a'lfdür Veger sensüz ola yann gerekmez har u Rızvanı

6

Bugün bu fani dünya seninle yüce Firdevs cenne­ ti gibidir; eğer yarın sensiz olacaksa huri ve Rıd­ vanı gerekmez.

Visal isterse Şeyhoglı firaka sabr idegörsün Karanulıkda bulmışdur bilün Hızr ab-i hayvanı

7

Şeyhoğlu vuslat istiyorsa ayrılığa sabretmeye de­ vam etsin . Hızır hayat suyunu karanlıkta bulmuş­

Se'adet güneşi sensin ki şu 'len külli devletdür Kime kim i rişe nurun i rişür ferr-i Sübhanf

3

4

s

6

7

6

!sterse yerim ışıldayan köşklerle bezenmiş cennet olsu n , eğer senin yüzünü görmüyorsam [ bana] cehennemdir; onu ne yapayım!



OSMANLI Şt!Rl ANTOLOJiSi

tur.

Şairler tara fından yaşanacak en mükemmel me kan sembolü olarak işlenen cennetin, sevgilinin bulunmaması halinde bir cehenneme dönüşeceği mübal ağası, dinf akideler açısından tehlikeli bir söz ol masına karşı lık çok eskiden beri işlenip tekrarlanmış bir ifadedi r . Tabii burada $ey­ hoğlu "egerçi yirüm uç makclur" [ = yerim cennet dahi olsa] i fadesiyle aslında 'dünyada yaşa­ dığım yer cennet gibi güzel olsa dahi' anlamını ela ifade ettiği nden söz bu şekilde yorumlana­ rak şair, ''n'eyle rem anı" [ = onu ne yapayım! ] gibi bir ifade ile cenneti hafife alma şeklinde dinen kü fre girmeye sebep olabilecek ciddf bir suçtan kurtulacaktır. "Dfdar" yüz yahut yüz güze lliği ; "tamu" ise cehennem elemekti r . Böyle b i r i fadenin amacı söz v e mana inceliklerini anlamayan kaba sofu ki mse lerin öfkelerini kabartmak olduğu gibi, o devir için son derece tehlikeli olan bu gibi sözlerin sınırlarına teğet geçme şeklindeki bir hüner gösterisidir. Aynı zamanda şair aşk de­ recesinde bir sevgi ile bağlandığı hükümdarına karşı duyd uğu hisle ri dile getirmiş olmaktadır. Tabi i bu derece hayatı tehlike arz eden bir söz için yukarıdaki yorum yeterli bir tevil olarak gö­ rül meyebilir. Bu bakımdan şairin bu sözü söylerken güvendiği diğer bir dayanak, cennete gire­ cek Müslümanların Allah'ı görüp göremeyece kleri yolunda asırlar boyu süren tartışmadır. Şair sarf e ttiği sözden dolayı küfü rle itham edildiğinde "Ben yarın cennette Al lah'ın cemalini göre me­ yecekse m , köşklerle bezenip süslenmiş cenneti ne yapayım demek istedim . " şekl inde bir cevap­ la kendini kurtarabilecek bir te\'ili çoktan hazırlamıştır. Cennet köşkleri için "kasr-i nürani" [ = ışıltılı kasırlar] terkibinin kullanılması, bu köşkle rin içindekini gösterecek derecede şeffaf ve de­ ğerli mücevhe rler yahut bil lürdan inşa edilmiş olacağı şeklindeki inanç ve rivayetlerden kaynak­ lanmaktadır. 2

Şehirler tarih boyunca iyi ve güzel yaşamak için şehir dışında yaşayan insanların ilgisini çekmiş ve onlar için birer hedef teşkil etmişlerdir. Şairin burada "gülşen" [ = gül bahçesi] i le "şehr"i [ = şehir] safa veren birer mekan olarak ifade etmesi onun bu kanaatini açıkça yansıtmaktadır. Eğer sevgili­ nin "cemali" [ = yüz güzelliği ] yoksa , o şehir yahut gül bahçesinin hiçbir "safa"sı [ = neşe , zevk] kal­ mayacaktır. lkinci mısrada niçin böyle düşünüldüğünün cevabı verilmiştir: Nasıl bir beden ne ka­ dar güzel olursa olsun eğer "can"ı [ = can, ruh] yoksa o artık bir cesettir ve hiçbir çekiciliği kalma­ mıştır; sen de şehrin ve gül bahçesinin ruhu gibisin , sen olmazsan buralar kuru bir ceset gibi ka­ lır. "Gülşen" ve "şehr" kelimeleriyle "cemal" arasındaki ilişki ; yüzün gül gibi yanaklar sebebiyle gül bahçesine benzetilmesi ve "şehr" kelimesinin çok uzak anlamının ay demek oluşu bakımından ay ve p arlak yüz i lişkisine imada bulunma düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Aslında "şehr" gökteki ay değil takvim ayı olan ortalama otuz günlük bir zaman dilimi olmakla birlikte , Türk şa­ irlerinin yüz ile bu kelime arasında sürekli ilişki kurmaları çok sık rastlanan söz ve hayal oyunla­ rındandır.

3

"Devlet" kelimesinin günümüzde yaygın olarak kullanılan anlamından başka bir de 'bahtiyarlık' ve 'saadet' anlamı vardır. Şair methettiği hükümdarı mutluluk güneşine benzeterek onun "şu'le"sinin [ = ışık] ulaştığı yerleri "devlet" olarak tarif ediyor. Dolayısıyla bu ifadeye göre sevgiliye yahut hü­ kümdara yakın bulunmak, saadet ve bahtiyarlığın ta kendisi olacaktır. Aynı şekilde o devirde çok yaygın ve yerleşik bir kanaati simgeleyen "es-Sultan zıllullahi fi'l-arz" [= Padişah Allah'ın yeryüzün­ deki gölgesidir] sözüne bir ima olmak üzere onun güneşinin ışığının değeceği yere , dolaylı olarak "Sübhani" [= Allah'a mahsus] nurun da ulaşmış olacağı iddia edilmektedir.

-t

"Türkçedeki kök anlamı itibarıyla "öğrenmek" fiili, 'alışmak' anlamına gelir. "Tapu" büyük bir kim­ senin katı ve huzuru veya yüce şahsiyeti yahut hizmeti demektir. Bu bakımdan beyitteki "tapu" ile "öğrenmek" ifadesi, bir kimsenin huzurunda veya hizmetinde bulunmaya alışmak yahut yüce şahsi­ yetinin yakınında bulunmayı alışkanlık haline get i r m ek anlamına gelir. Şaire göre bu duruma alışan bir kimse eğer sevgilinin "hicr" yahut "hecr"ine [ = ayrılık] dayanabiliyorsa "ademi" [= insan] ola­ maz, ancak hayvan olabilir. Buradaki "değme" kelimesi bir yere doğru giden hayvana engel olma anlamındaki "değmek" [ = dokunmak, sataşmak] fiilinin olumsuz hali olduğu gibi , aynı zamanda bir sıfat olarak "seçkin" anlamına da geleceğinden, ibarede hicvedilen kişiye aynı zamanda "seçmece

ŞEYHOGU! •

1

hayvan" denilmek suretiyle hakaretin dozu yükseltilmiş olmaktadır. Fakat ifade öylesine esnek kul ­ lanılmıştır k i "hayvan" kelimesi , bir diğer anlamı olan 'canlı' karşılığında değerlendirildiğinde b u hakaret ifadesi b i r anda kayboluve rmektedir. Bu beyitteki "şah" [= padişah] kelimesi Germiyanoğlu Süleyman Şah'ın lakabınm "Şah Çelebi" ol­

s

ması sebebiyle bu gazelin onun için yazılmış olabileceğini akla getirmekle birlikte kelime esas itiba­ rıyla 'hükümdar' demek olduğundan , mutlak bir hüküm vermeye yeterli delil oluşturamaz . Aynı şe­ kilde eserin Yıldırım Bayezid'e yahut şairin himayesini gördüğü başka bir devletliye sunulmuş ol­ ması da ihtimal dahilindedir. Daha çok bol ve 'ücretsiz' anlamına gelen "erzanf" kelimesi ile oluştu­ rulan "erzanf kıl-" fiili burada 'uygun gör-' anlamında kullanılmıştır. Şair bir gün padişahın kendisi­ nin "vasl" yani kavuşmasını uygun göreceği ümidindedir ve bu yüzden padişaha uzun ömürler dile­ mektedir. Bu ifadenin diğer bir anlamı , ne kadar uzun olursa olsun padişahının ayrılığına sabrede­ ceğini ve aşkında sebat edeceğini ima etmektir. Eskiler o devrin şehircilik anlayışı çerçevesinde cenneti, kale gibi iç içe su rlarla çevrili ve ortaya

6

doğru gittikçe yükselen ve güzellikleri artan sekiz surlu çok büyük bir şehir gibi düşünüyorlardı . Eski metinlerde "cennet-i a'la" [ = en yüksek cennet] veya burada olduğu gibi "Firdevs-i a'la" [= Fir­ devs'in en yücesi] gibi tanımların sebebi biraz da buradan kaynaklanıyor olsa gerektir. "Firdevs" mutlak anlamda 'cennet' demek olmakla bir­ likte , cennetin yukarıda tarif edildiği şekliyle düşünülen altıncı bahçesinin de ismidir. lşte şair bu " fena" [= 1 . kötü , 2 . fani ] dünyanın (tevriye) , sevgilinin içinde bulunması sebe­

.2/f

biyle cennet gibi olduğunu iddia etmekte ; ar­ dından da aynı mantıktan hareketle eğer sev­ gili yarın, yani bundan sonra bu dünyada -ya­ hut öbür dünyada- bulunmasa "hür" [ = huri] ve " Rıdvan"ın [= cennet bekçisi olan melek] gereksiz olacağını öne sürmektedir. Gazelin matla beytinde olduğu gibi , iman ve akait açı­ sından son derece tehlikeli ve o günün geçerli hukukuna göre suç teşkil eden bu söz de tevil ve yorumlara a ç ı k b i r yapı arz etmektedir.

c\?'ı' \iı;i��� .; .,,, .,, , ......

:fı \ 'Y1 �\� �� 6.=;:.f�J •N

Çünkü sözü edilen huri ve Rıdvan'ın bu dün­ ya cennetinin mensupları yani dünyadaki gü­

.;;, � �l������

mı oldukları tam olarak açıklık ifade etmeye­

,.





�\Y1�\i (;).\iJ.� , ... ı . ı

zeller mi, yoksa gerçek cennetin mensupları

.

•"

...

.::r,

.üı\"ı('\ �\���,,,, �� .... '!,.,. -

.,,,



�'i!��:t?afjı

�\'i')....'4ı\- � .... � �.:,);.Q;:.""

-

......

cek şekilde kullanılmıştır. 7

Beşinci beyitteki ayrılığa sabretme ifadesi bu beyitte de bir başka şekilde tekrarlanmakta ; eğer "visal" [ = vusla t , kavuşma ] isteniyo rsa "sabr" [ = sabır, sebat , tahammül] etmeye de­ vam gerektiği belirtilmektedir. l kinci mısrada bu durum bir örnekle tarif edilmekte: Hızır'ın "ab-i hayvan"ı [ = hayat suyu ] karanlıkta bul­ ması gibi . . . Dikkat edilecek olursa bu ifade ile dolaylı olarak gazelin sunulduğu şahıs hayat suyuna benzetilip övülmekte , aynı zamanda bu şahsın ayrılığının da karanlığın ta kendisi olduğu bir kere daha ifade edilmiş olmaktadır.

8 • OSMANLI ŞtlRI ANTOLOJiSi

AHM E D İ [ Am � �y�?} 33 _4 ? - �!!1-�sy� 1_412-3 ] _ _ _ _

Asıl adı İbrahim, laka bı Taceddin; ba basın ı n adı H ızır'dır. Kaynaklar onun Germiyanlı veya Sivaslı ol­ d uğu yolunda i ki ayrı bilgi aktarırlar. Ancaıs. son yıllarda onun Amasyalı olabileceğine dair ciddi i puçları tespit edilmiştir. Bir ara medrese eğitim i için Mısır'a giderek Şeyh Ekmeleddin'in öğrencisi olduğu, dö­ n üşünde Ayd ınoğlu İsa Bey·e bağlanarak oğlu için ders kita bı olmak üzere Mfzônü'/-edeb ve Mi'yôrü'l­ edeb adında Arap sarf ve na hvine dair Farsça i ki kaside hazırladığı bilinmektedir. Onun Osmanlı sarayı­ na ne zaman bağlandığı tespit edilememekle birlikte, Emir Süleyman·a i ntisabının Ayd ın ilinin bu şeh­ zadeye verilmesiyle başladığı ve onun şiirler sunduğu şahsın daha önce sanıldığı gi bi Germiyanoğlu Sü­ leyman değil babası tarafı ndan Aydın'a gönderilen Emir Süleyman olduğu, son yıllarda i leri sürülen ve üzerinde ça lışılması gereken bir görüştür. önce Edi rne'deki sefahat dolu yılla rı nda ve daha sonra da B u rsa'da, E m i r Süleyman ' ı n ö l ü m ü ne kadar ( 1 4 1 0) onun ya n ında ka ldı ve iskendernôme'nin "Mevlid" kısmını h. 81 o ı m. 1 407'de onun h imayesinde Bursa'da yazdı. Daha sonra ı. Mehmed'e intisa p eden ve şehzade ı ı . M u rad'ın hocalığı n ı yapan Ah medf Amasya'da divan katipliği görevi sırasında vefat etti. Tü rk d i l i n i n Eski Anadolu Tü rkçesi devrin i n usta kalemlerinden olan Ahmedf, çeşitli konu l ardan meydana getirdiği eserleriyle Anadolu sahası Türkçesin i n gelişmesine ve klasik Türk edebiyatın ı n ku­ rulmasında büyük katkılarda bulundu. Onun iskender-nôme adlı mesnevisi esas itibarıyla Büyük isken­ der' i n hayatı, seferleri ve aşkların ı anlatı r. İ ran edebiyatında önce Firdevs! ve daha son ra da Nizamf-i Gencevf tarafından işlenen bu konuyu büyük bir mesnevi halinde ele alan şai r, eseri n i 8754 beyitli k bir hacme u laştıra ra k yer yer eklediği bilgilerle a nsiklopedi k bir mahiyete bürü n d ü rm üştür. Y u rt içi ve yurt d ışındaki kütüphanelerde 40'1 aşkın nüshasının günümüze ulaşması, bu mesnevinin ne kadar çok rağbet görüp okunduğunu gösterir. Eserden Ahmedrnin tıp, matematik, astronomi gi bi ta bii bilimler konusunda da çok geniş b i lgi sahibi olduğu anlaşılmaktadır. Aslı nda h. 792 ı m. 1 390 yılında bitirilmesi­

ne rağmen şairin ölüm yılına kadar eserine sürekli bir takım ilaveler yaptığı anlaşılmaktadır.

Dfvôn-i Ahmedf şai ri n kaside ve gazeller çoğun l ukta olmak üzere 848 şiirini bir araya getirdiği yak­ laşık 9000 beyitli k hacmiyle eski edebiyatım ızın en büyük d ivanlarından biridir. Klasik edebiyatın Ana­ dolu sahasındaki bel i rgin temel taşlarından olan bu eserin en önemli yönü, yaklaşık bir asır boyunca şairlerin büy ü k bir kısmı n ı n bu eserde yer alan şiirlere nazireler yazarak yetişmiş olmalarıdır. Emir Sü­ leyman'ın "Türkçe" manzum bir "Cemşid ve H u rşid" h i kayesi yazması emri üzerine kaleme alara k h. 806 ı m. 1 403 y ı l ı nda tamamladığı Cemşfd ü H urşid adlı aşk mes nevisi, kısmen Sel man-i Savecrn i n (ölm. 1 3 76) ayn ı isimdeki mesnevisinden tercü medi r. Sel man'ın 2 700 beyitl i k eseri ne karşılık Ahme­ drnin mesnevisin i n 5000 beyte yaklaşması, şairin kendine ait eklemelerin oranını göstermesi bakımın­ dan bir ölçü sayılabilir. Tervfhü'/-ervôh adlı tıp kon usunda 1 40 7- 1 4 1 0 yı llarında nazmettiği mesnevisin i de bu h ü kümdar adına hazırlam ış ve Bursa'da biti rm işse de daha sonra Çelebi Mehmed'e sunmuştur. Ahmedrnin Bedô­ yi'ü's-sihr ff sanôyi'i'ş-şi'r adıyla örnekleriyle edebi sanatları tan ıtmak üzere kaleme aldığı Farsça risale­ si, Reşfd üddin Vatvat'ı n Hadôyıku's-sihr adlı eserin i n bir özetinden i barettir. Mirkôtü'/-edeb adlı eseri de Aydı noğlu lsa Bey'in yukarıda adı geçen oğlu Hamza Bey için yazılmış bir Arapça-Farsça manzum lügat­ tır. Ona a it olduğu bilinen Kasfde-i Sarsdrf Şerhi ve Hayrerü'/-uka/d adlı eserler henüz ele geçmemiştir. Kaynaklar: Ahmed!, Cemşid ü Hurşid, nşr. Mehmed Akalın, Ankara 1975; Ahmed!, iskender-nôme, nşr. lsmail Ünver, Ankara 1983; M . Fuad Köprülü, "Ahmedf', İA, c.1, s. 216-221; G ünay Kut, "Ahmedf', TDVİA, c. 11, s. 165-167; Yaşar Akdo­ ğan, Ahmed/ Divanından Seçmeler, Ankara 1988; Mustafa özkan, Türk Dilinin Gelişme Alanları ve Eski Anadolu Türkçe­ si, lstanbul 1995, s. 183-198.

AHMED! • 9

Eskiler Allah 'a ulaşmak için biri "akıl" digeri "aşk" olmak üzere iki ayn yolu tutma konusunda asırlar boyu sürege­ len bir fikir ayrılığı içerisindeydiler. Daha çok "ulema" denen ve hadis, tefsir, fıkıh vb. zahir ilimlerı ile uğraşarak kendilerine bir yol seçen medreselilerin aklı tercih etmelerine karşılık; tasavvuf ve tarikat ehli kimseler bu yolun insanı Allah'a götüremeyeceğini, aklın bu sarp yolda topal bir binek hayvanı kadar aciz kalacagını iddia ederek asıl tutulması gereken yolun aşk oldugunu öne sürüyorlardı. Klasik şiirin sürekli üzerinde durduğu önemli noktalar­ dan birisi , insanı bu esas hedefe ulaştıracak aşkı terennüm etmekti. Yerleşik kanaate göre ilahi aşkın ilk basamagı -Fuzülf'nin Leyla ve MccnCın'unda oldugu gibi- bir insanı sevmek olduguna göre , hedefin ilk merhalesi, insanı ve onun güzelligini övüp yücelten eserler ortaya koymaktı. Bu insan tipinin seçimı yapılırken hemen dai ma, aşagıda­ ki eserin son beytinde olduğu gibi aşığa dünyada wya ahirette mutluluk ve saadet verecek hir sultan yahut bir pey­ gamber imajının özellikle tercih edile.l igi , bütün güzellik unsurları ile övülüp yüceltilen insanın sonunda dönüp dolaşıp böyle bir şahsiyete odaklandığı tespit edilmektedir:

1

GAZEL m efa ' r l ü n m efa ' r l ü n m efa ' f l ü n m efa ' fl ü n Ne gamzen ohı kim atsan nişana irer ey meh-ra Yavuz göz görmesün sini eya Türk-i keman-ebru.

Ey ay yüzlü ! Hangi gamze okunu nişana atsan hede­ fini bulur. Ey keman kaşlı Türk [ güzeli ] , kötü göz seni görmesin .

Gönül zülfün 'ukabınufı 'ikabı çengine düşmiş Nite kim avda şahfnün düşer minkarına trha

2

Nasıl çil kuşu avda şahinin gagasına düşerse , gönül [de] saçının kartalının azap pençesine [öylece ] düş­ müş.

I nice şfr-i merdi kim gözün al ıla sayd itdi Cihanda görmedi kimse bu resme şfr-gfr aha

3

Senin gözün hile ile nice erkek arslan avladı . Kimse dünyada böylesi arslan tutan bir ceylan görmedi.

Yüzün renginden itmişdür şakayık yanagın gül-gan Saçun müşkinden olmışdur benefşe 'anberfn gfsa

4

Gelinc i k , yanağını senin yüzünün renginden gü l rengi etmiştir. Menekşe saçının miskinden [ dolayı] amber saçlı olmuştur.

s

Niçe 'azb olmasun bana şeha 'ışkun 'azabı kim Cihanda yoh sinün bigi büt-i hôş-saret ü hôş-ha

s

Ey padişah ! Aşkının azabı bana nasıl tatlı gelmesin ki! Dünyada senin gibi güzel yüzlü ve iyi huylu hey­ kel [gibi bir güzel] yok.

6

Yüzünde halüiıi gördi 'acablayup gönül eydür Ki ya Rab bu gülistana nireden girdi ol Hindu

6

Gönül yüzünde benini görünce şaşakaldı ve dedi ki: "Ya Rab , bu gül bahçesine o Hintli nereden girdi?"

Kadün 'ar'ar saçufı 'anber tenüfı nesrin befıün müşkfn Gözün nerges sözün şekker yüzün lala dişün lü'lü'

7

Boyun ardıç , saçın amber, tenin yaban gülü , benin miskli ; gözün nergis, sözün şeker, yüzün lale , dişin inci .

Eger büthaneye sinüfı cemalün ayeti irse Deye bütler te'ala'llah ü la hallaka illa ha

s

Eğer puthaneye senin yüzünün ayeti girse , heykeller "Sübhanallah , ondan başka yaratıcı yoktur" derler.

Bugün çün Ahmedf sinüfı hevafıa aşina oldı Cihan düşmen olunsa ana iy dôst ne kaygu

9

Ahmedi bugün senin aşkınla tanıştı ya; bütün dünya ona düşman olsa dert değil.

2

3

4

7

s

9

--- ----- -� - - - - - --

10



OSMANLI ŞIIRI ANTOLOJiSi

-- ------ - - - - - --- ----

"Meh-rü" ay yüzlü demektir. Ay nasıl güneşin ışığını yansıtıyorsa, Allah'ın yarattığı en şerefli canlı olan insanın yüzü de ilahı nurlan aksettirme özelliğine sahiptir. insanın iç güzelliğinin yüzüne vura­ cağı şeklinde günümüzde de devam eden bir kanaatin de etkisiyle , güzel insanların nurlu yüzleri böylesine yansıtma özelliğine sahip olan ve nur saçan gökteki aya benzetilmiştir. Bu beyitte de yüzü nurlu sevgiliye hitap eden şair, onun "gamze"sini [= göz ucu ile bakış, göz işareti] atılan bir ok gibi düşünmektedir. Sevgilinin bakışının aşığın gönlünde oluşturduğu heyecanlar, yüzdeki kaşların bir yaya benzetilmesi motifinin de etkisiyle aşığın gönlune atılan oklar gibi düşünülür. Ancak aşık bu oklardan ve okların gönü.lde açtığı derin yaralardan asla şikayetçi olmaz, bunların daha da çoğalma­ sını ister. lşte böyle bir anlayışın ifadesi olmak üzere; gerek beyaz tenli ve çekik gözlü Türk güzelleri­ nin I ran edebiyatında ideal güzel olarak telakki edilmelerinden kaynaklanan bir klişe benzetmeye uyularak, gerekse Türklerin ok atmadaki olağanüstü hünerlerine bir ima olmak üzere bu beyitte söz konusu edilen "keman-ebru" [ = keman kaşlı] güzel bir Türk'e benzetilmiştir. Fakat dikkat edilecek olursa şair bu söz konusu "gamze" oklarının gönlü yaralamasından değil , "yavuz" yani kötü bir gö ­ zün bu usta nişancıya nazar değdirerek bu bakışların eskisi gibi isabet etmemesinden korkmaktadır. Çünkü sevgilinin göz ucuyla müstağni bir bakışı dahi, onun bakıp iltifat etmemesinden daha iyidir. Aşık gönlünü parçalayan bu bakış oklarının hiç kesilmeden sürekli gelmesini ister. Buna göre dikkat edilecek olursa bu beyitte günümüzde de devam eden nazar değmesi inancına bir işaret vardır. Iran edebiyatında "Türk" ırkı hakkında en çok işlenen ve klişe haline gelerek bizde de benimsenen özel­ liklerden birisi de kan dökücülüktür. Sevgilinin bakışları nihayet aşığı iyice yemeden içmeden keser ve sonunda ince hastalığa yani vereme yakalanarak ölmesine sebep olur. Gerçek aşıklar her zaman böyle bir ölüm ümit ettiklerinden şair, söz konusu okların sürekli yerini bulmasını istemektedir. Doğu şiirinde Türkler usta silah kullanıcılık ve savaşçılık sembolü olduklarından, beyitte geçen ok, yay, Türk, kan gibi kavram ve imaj lar, özellikle birlikte kullanılmışlardır (tenasüp). 2

Arapçada "ukab" kartal demektir. Sevgilinin aşığın gönlünü kapıp elinden alan siyah saçları, edebi­ yatta zaman zaman avını yerden kapıp götüren bir kartala benzetilir. Arap harfleriyle yazılışları aynı fakat okunuşları ve anlamlan farklı olan '"ukab" ve "'ikab" [ = azap, eziyet] kelimeleri burada özellik­ le seçilerek kullanılmışlardır (cinasıhattf) . Doğan, şahin ve kartal gibi yırtıcı kuşların pençelerine "çeng" denir. Şair sevgilinin saçının kendi gönlünde oluşturduğu tahribat ve eziyeti böyle bir pençe­ ye benzeterek; kartal vb . bir alıcı kuşun kaptığı bir avın acziyeti ile , elden giden kendi gönlü arasın­ da bir benzerlik oluşturmaktadır. Tasviri daha da canlı hale getirmek için de ikinci mısrada bu du­

rumu av sırasında şahinin "minkar"ına [ = gaga] düşen bir çil �uşuna benzetmektedir. Burada da ilk

beyitte olduğu gibi kartal ve şahin her ikisi de yırtıcı birer kuş olmaları; "minkar" ve "çeng" ise bu kuşlar ile ilgili organlar olmaları bakımından birlikte kullanılmışlardır (tenasüp) . Aynca şahin, av ve "tfhü" kelimeleri av ile ilgili unsurlar olmaları bakımından yine aralarında uyumlu kavramlar ko­ numundadırlar (tenasüp) . 3

�� �'-v1 �l� ..

Bilindiği üzere arslan ve ceylan dünyanın her yerinde değişmez bir kaide olarak biri avcı diğeri ise av konumunda iki canlıdır­ lar. Şair burada sevgil inin gözünü bir av­ cıya, ona tutulan yiğitleri ise b irer "şfr-i merd"e [ = erkek arslan, korkusuz arslan]

'!·��"!t'\

-.b. (:J

lamaktadır. Bu beyit eski edebiyatımızda

..

. \ ......



. ...

.

�_tf§



,, ,

- �� o. �� _,� .,, ���/:� ,;..t';• � - r s u re k l ı o larc1k bır t a kı m te:a t l ı tas · ı r \C ı fcıde k r k u l l an rn,1 ha n ço · l oşLın ıLır lJ,15

S

,, , - cucl u n b ı re r o rg apt ı ldebiyatın bir takım kl i -e sembollerini müstehcene yaklaşacak derecede özelli kle kullanarak burada oldugu gibi şiirleriyle ilgi çekmenin yollarını arıyorlardı . 6

Eski şi irin bize tuhaf gelen fakat devri açısından son de rece tabii karşı lanan özel liklerinden bi risi de nesnel e re bakış ve değe rlendirişidir. Günümüzde yılan insana ü rperti veren soguk bir canlıdır yahut sinek pis olarak nitelendi ri len iğrenilen bir yarau ktı r. Fakat o günün insanları yılanı son derece tabii olarak kıvrı m kıvrım saç örgüleri için; sineği de yanak üzerinde yahut dudak kenarın­ daki ben için benzetme unsuru olarak kullanabilmektedir. Bunda Anadolu'daki ha rabele rde bol ôr­ n klerini gö rdükleri Meduza heykel lerinin etkisi olması da düşünülebilir. lşte burada ·'sehf- kad" [ = u z u n boylu ] sevgi li çekici ve mütenasip boyu sebebiyle b i r se rviye , i k i yan ından aşağıya doğru uzanan "ham-i gfsü]a·r"ı [ = kıvrım kıvrım saçlar] ise birer "ejder' e [ = yı lan ] benzeti l mektedi rler.

7

Her fırsatta so fu tipine takılma geleneğine uyarak bu beyitte şair bir bahane ile onunla alay etmek­ tedir. Güze llere bakıp m�yletmese , zevksizlik ile itham edilen sofunun burada ' leb-i canana" [ = sev­ gilinin dudağına] meyleder olarak tari f edilmesi, dışarıdan ilgisiz görünmekle beraber için için ona ilgi duyması sebebiyledir. Fakat inadından bunu kabul etmez ve ayak d i retir. Tab i i burada aynı zamanda tasavvuf yolunun i lahi zevklerini yaşamayı seçen 'ari f ile Al lah'a ulaşmada bu yolu inkar eden ve zahiri ibadetlerle yoluna devam eden 'sofu' tipinin yürüdükleri farklı yollar sembolize edil­ mektedir. Çünkü eski edebiyatın tasavvufi sembolleri itibarıyla dudak ilahı zevk ve neşeleri temsil eder. Şair sofunun bu için için s vgilinin dudağına meyledişini küçümsemek için onun bu haline, "bengf"nin [ = esrarkeş] sürekli tatlıya meyledişini sebep göstermekted ir. Bu ifade esrarkeşlerin tatlı yemeye son derece düşkün oluşundan kaynaklanmaktadır.

99b

U S ÜLi [ Vardar Yenicesi ? - ? 1 5 38 ]

Ailesi hakkı nda bilgi bulu nmamaktad ı r. Yetiştiği yer olan Yenice, bugün Yunanistan sınırlarında bu­ lunan ve eski Türk edebiyatı na önemli sayıda şa ir veren Giannitsa şehridir. Aşık Çelebi'ye göre medre­ se eğitimi sırasında, Gelibolulu AIPye göre ise eğitimini tamamladıktan sonra kendisine bir hal gelerek cü bbe ve desta n bırakmış ve güçlü bir ihti malle Melametoer gibi giyi nerek o yıllarda Mısır'da şöhret

bulan Şeyh İbrah i m GülşenPn in yan ı na gid ip tarikat sülukunu ta mamlamıştır. İbra him Gülşenf güçlü bir

i kna ka biliyeti bulunan, çevresi n i çabucak tesir altına alan bir şahsiyet olduğundan, UsülPde derin izler bıra ktı. Bir ara huruç etmesinden çekinilerek istanbul'a çağırılan ve İbrahim Paşa·nın cezalandırma tale­ bine rağmen Ka n u nP n i n engellemesi üzeri ne serbest bırakılan İbra h i m Gü lşenf, Osma nlı şa irlerinden Ari f, Arifi, Bülendl, G ü lşenf Hamdi, ilahi. Rindi, semaı, Şifa!, zafff ve zarf gi bi şairleri önemli ölçüde etkile­ miş bir mutasavvıftır. Bu şeyhin ölümü üzeri ne ( 1 5 3 3) onun için çok hazin bir mersiye yazarak tekra r mem leketi ne döndü, kısmen i nziva ile geçen bir hayat sürdü ve ömrü n ü n sonlarına kadar ta rikatın ı yaymaya ça lıştı. ömrü n ü n bundan son ra ki devresi Yenice'de ve bazen de Evranos Beyzade Abdi Bey yanı nda san ­ caklarda geçti. Dfvôn'ında y e r a l a n "Bahariye" kasidesi bu akıncı beyine sunulmak üzere nazmedil miş­ ti r. Yine Evranosoğullarından İsa Bey için bir "Güneş" kasidesi yazmıştır. Defterdar iskender Çelebi için nazmettiği "rüzgar" red i fl i kasideden bir aralık da bu devlet adamına yaklaşma temayülü gösterdiği anlaşılmaktadır. ölümünden kısa bir süre sonra kaleme alınmalarına rağmen şua ra tezkireleri nde onun ölüm yeri ve tari hi hakkı nda bir kayda rastlan maz. ölüm tarihi Kafzade FaizPnin Zübdetü'l-eş'ôr'ında ge­ çen şu mısradan tespit edilebilmektedir: "Vôh kim gitdi UsıJ/f derd-mend" (94 5/ 1 5 38)

1 00

Aşık Çelebi onun Rumeli'de "ilhad" toh umları nı eken ilk şahıs olduğu­ n u iddia eder ve Nesfmf tarzı ndaki şiirleriyle çevresi nde pek çok kimseyi topladığını lanet okuyarak bildirir. Latfff ise onu ikinci bir Fazlullah-i Hurufi olarak görür. Dfvôn'ında bulunan Nesfm f n i n gazellerine yazılmış tah m is, tesd is ve nazireler onun gerçekten de Rumeli'de Nesfmf yolunun sam imi bir ta kipçisi olduğunu gösteren bir yapı arz eder. öze l l i kle mesnevi for­ m u n da nazmettiği şiirleri, sa h i bi b u l u n d uğu tasavvufi' a kideleri d i d a ktik m a h iyette özetlemiş o l ma ları bakı mından di kkat çekicid i r. Hayalf Bey'in bazı şiirlerinde üzeri çok örtülü olarak geçen bu üslup, Hayreti ve Usülfde bütün açıklığıyla ortaya çıkar. Şairin doğu p yetiştiği çevrenin etkisinden de kaynaklanan Hayalf, Hayreti, Aşkf, Yüsuf-i sfneçak, Rafi'f, Selman ve Gü na­ h f gibi bu yöreden yetişen şairlerde görü len Hz. Ali ve Al-i Aba sevgisi, On i ki imam ve Horasan erenlerine bağlılık usulf de ön plana çıkar. Sam fmf bir vahdetivücutçud u r. Şiirleri nde ka pa lı üslupla padişaha ve devlete karşı bir istiğna tavrı sezilir. Bugün elimizde bulunan tek eseri Dfvôn'ı olup bu eser, 1ci11ctı:: ver alan hadis tercümeleri, mersiye şeklinde nazmedilmiş bir "mira­ riy e " ve bir "varsağı" ile klasik diva n terti b i n i n d ışında kalan bir yapı a rz

eder. Kendisinden sonra gazellerine yazılan nazirelerin çokl uğu ndan onun şiirleri n i n uzun za man okunduğu anlaşı lmaktadır. Kayn aklar: Aşık Çelebi, Meşô'irü'ş-şu'arô, nşr. Meredith owens, London 1 9 7 1 , vr. 44b45a; Kınalı-zade Hasan Çelebi, Tezkirerü'ş-şu'arô, nşr. İbrahim Kutluk, Ankara 1 9 78, s. 1 6 5 - 1 66; Mustafa isen, Künhü'J-ahbôr'ın Tezkire Kıs m ı , Ankara 1 994, s. 1 93; Latfff, Tez­ kirerü'ş-şu'arô, nşr. Ahmed Cevdet, . Dersaadet 1 3 1 4, s. 9 1 -93; Usu/f Divanı, nşr. Musta­ fa isen, Ankara 1 990.

u

- u . 223

Nesimi tarzı şiirin ve klasik Türk şiirini derinden etkileyen \'ahJctivücut akidesinin Rumeli topraklarındaki samı­ mı temsilcilerinden Usüli, Dfvdn'ının başına aldıgı mesne\·i formunda nazmedilmış iki eserınde eski şiiri mizde te­ rennüm edilen aşkın mahıycti hakkında birtakım i puçları \'erir. Ona göre bu aşk "mecazi" yani insanın insana duy­ duğu cinsten bır aşk değil "hakiki"di r. Aksi takdırde böyle bir aşk "lehv ü bazi" yani boş işler ve oyundan ibaret ka­ lır. Gerçek aşık şehvete düşkün ki mselerle asla yakınlaşm.c Aşıklık erlik işid ir \T erenler kadı nlar ile yoldaş ola­ mazlar. lnsan güzelliği beden , ona duyulan aşk ise can gıbidir. Bu güzelliğe duyulan aşktan amaç sadece bir ruha­

ni lezzettir. Aşığın hedefi olmek olmadıkça asla amacına eremez. Bi r çocuk nasıl sürekli şeker ıstrrse , aşık da sü ­ reklı gam ve keder istemelidir. Aşıgın en yakın sevgilisı \'e sohbet arkadaşı dert , azığı ise gam yemektir. Bu dünya fanidir. Gönülde akislerin belirmesi için onun bir ayna gibi paslarını gidermek gerekir. Gonül evi temız tutulduğu takd i rde sevgi l i n ı n haya l i o raya m ısafi r olarak gel i r . Hak her yerde gö rü n ü r , yeter ki insan "süret"i bı rakı p "ma·na"ya bakabilsin . . . Dolayısıyla hemen tamamı aynı şeyleri tekrar eden ve aynı görüşü paylaşan but ün eski şaır­ lerin eserlerıni tamamen bu kal ıplar içerisinde değerlendirmek gerekmektedır. Aşagıdaki eser Fuzüli'nin meşhur "Men i cdndan usandı rdı ccjlidan yar usanma;:: m ı / Fclchler yandı cilı ıınıdan m ü rddu nı şcnı'i yanma;:: m ı " matla'lı meşhur gazeliyle yakın benzerlikler taşıması bakımından ayrıca dikkat çekicidir. Hemen bütün gazellerde oldugu gibı bu­ rada da ifade edilen "dilber"in cefası, uğrunda katlanılan gam ve kederler. çekilen ah ve feryatlar, uykusuz geceler, bu yolda ölme arzusu tamamıyla Allah·ın bir tezahürü olarak kabul edilen ve açıkça söylenememekle birlikte vah­ detivücut inancına göre Allah'ın ta kendisi gibi kabul edilen "insan" ve dolayısıyla "Allah" içindir . . .

1

GAZEL m eJô. 'fl ü n m efô. 'f l ü n m efô. ' f l ü n m efd ' f l ü 11 Dutuşdı çarh fô.nusı şerô.r-i nô.r-i ô.humdan Mürô.dum şem'i uyanmaz meded baht-i siyahumdan 2

3

4

5

224

Kara bahtum uyanmadı dirfga hô.bdan bir dem Uyımaz gerçi him himse giceler ah u vahumdan Mugaylô.n-i gam-i dilber safa.dur Merve hahkıyçün Başum gitse yüzüm döndürmezem ben kıble-gahumdan Esfrümdür ben anı öldürem bugün yann dirmiş Yiter ölince bu dirlik efendüm padişô.humdan Tulu' itmez sitaremde Usalr hevkeb-i tali' Yiridür odlara yansa felekler dad-i ô.humdan

• OSMANLI ŞllRI ANTOLOJiSi

Ahımın ateşinin kıvılcımından felek fanusu tutuş­ tugu halde muradımın mumu yanmıyor. . . S iyah bahtımdan illallah! 2

Yazıklar olsun ! Geceleri kimseler benim ah u fer­ yadımdan uyuyamadıgı halde, kara talihim uyku­ dan bir kere olsun uyanmadı.

3

Merve'ye yemin olsun ki sevgilinin gamının dike­ ni [ benim için ] safadır. Başım da gitse yüzümü kıblemden çevirmem .

4

"O benim esirimdir, onu bugün yarın öldürece­ gim" dermiş. Bu , efendim padişahımdan bana ih­ san olarak ölünceye kadar yeter.

5

U s ü l f , t a l i h y ı l d ız ı b a h t ı m d a [ b i r t ü r l ü ] d og­ muyo r . F e l e k l e r ahımın dumanında n a t e ş l e re yansa yeridir.

Aşıklar içlerindeki aşk hararetinin ş i d d e t i n i ç o ğu z a m a n b i r a t e şe be nze t i rle r . Ş a i r uçsuz bucaksız feleği bütün büyükl üğüne rağmen küçümseyere k b i r kan dil fanusu (bk . res . 1 O 1 ) gibi düşünmekte \T onun, aşkının ateşinin kıvılcımın­ dan tutuştuğunu iddia etmektedir. Bu beyitte feleğin şeffaflığı ile kan­ dil camı aras ında bir il işki kuran şair, güneşi de bu kand ilin yana-

\1

� ;; .

.,.

''-l :. J,.. .

i- -> -� ,.

J:



f>5= s.>.._ı ,ı

- .s� ı.S

>'

.ı_, Jı_, ;.Ü .).:...r.-

�\

o

)

> >Y.J

. .)

(

�.-

:., J..V>J1

.:>..-·

�.

.iJ.J jJJ;,

;.l...i -

.. >J'. t'J.ı.'. ..:..;. E .ı.!.1 . ..ı..::_,I r.-J'_..S��'((

�::1'_ .{'

.>--:�: J·�

{1

-�-

!.

�!.. ,.�S>..

..:.-O �j

·� )Jr--- � �; y ...�' � :,� .j.ıf:

- �·.:

..





o.l. _,_;..

J ...r; :,� -�· �) ; -' j � '\� J ---::· ..: -". � ;� -� o;� �=-=�J> -..; r 0� ....,,( .- ••� �"-;; ..., J" �� >

J)_,,;J-:,ı,._\



,_t. .....

ıt:::::

-

- =

ı:::



.� ) :,. :ıy .;: hS. .:. �



:ıJJ-, ')_.,.("

4W�-nn::=:-��--=-?3 ·� ·ı -

.......

�> -� �..>'. ı.S-.> :(

... .(.,... •.u;:-'J $"�J�l �l _;f \)J � .�..I� ....!.. � .., ) :ı �I� .,_ı;; ) ..\.� � ·� � LL>I .�� -� ...ı., ��.;..ı.. .J-'.:L .:. .:r-JJl� _;....... � .;

:-'_,_,:..ı;_,,.?j� ;..ı;�,� �0.ı1)1 �-���..\.'(' rp •'.: ;C'�J._.J..}�J'_;> .).:...-�ı. 0ı ( ) ,, ��;

·'

.;

.ef . J' ..

IJ

·

;� ·,....

J:?'



S:,.rl ..:,..,�\ � ./. �..:.. f.,t: )&_ ;�.:.· ı!.G..i; �J

� .

.,!ı \ cl, · o.>�f u--�IJl)ı.>\, ı?-J;.>�J . ..ı.-_ı.._,Jl ./.r ı u-�I ft;::: J) .

J>.J'._�.ıı) ıi.. j.r�� ...ı:.... JJ'_ �

.l,o.

.) . IS- t.5;_,...;.t)' ı.f;'J c.s'..;l .;_,\

·t_,:ı:..ı; �._))\(�_,ı .:,_,.J_,\ v>j � · ::Si r. .!.)";� f;. o� f .6_ş:; fç. ��si.!< ),_;..· 0 ....� .:,J.b:. ;.): f':' �-' .:,_;_, ..ı;jj );.;.f.,.._;.\� cl.;�I .,_) . ·

ıc ,.,.

- .ıS ;.. �

Jt.......c . . ı ;..ı;

!h,- !l..ı;:,_ı ;.. .j.l.-o.U

..:� .._;.� � :>_,:!.i-cS>..., �

4tt .!.l\.._,;

"'



/



-.: ..

·:··-'

.;

ci-}

;j>

.., 4fi=t:.. ı? .:, - �ı_,,_ f-5:. ,_j.> � )J\ ı· .1> :.h1 > 1 ·,J; ı.S>;I_, ..:_ · _ ,1:.1:.;1 .__.. { : \j.J) .t �I �.) .:.."!'J' :. ·' ,:;_ '":"'� � · \J_., �_,, �fa: fi-\ •:>�4' lı > J; • >..o: c[f � � :;,,...}. ..; \. �;; .,�ı;;. -': &rv> ı --:--:> � ,,,b:':. 1 •!r" . J1 (S"'•.ı.:.. /.':\ ·� .. . >;·ı . >� .. - r'.!ı .r,;, _, .J_> .:.,� \ ; ) �� '/.1. \� ) oF== '";"')[,j_./ .:ıy- '":"'V

il

·,

•)

1 �'



--:> .:J:1J1 .) ..:.... � - . 1

.J..'

�bl



-1:_1





>)'



...:.





1

• ..., _,

;,

1

•.) .

c.Sf.ı ,J.j..ı....o ;\� ;Jjj- cl.:..�.; :> dl •.ı;.; -

h..�

:_. •

-

"( J>�A-: �F== ....;..ı....o f

\.:J'

.i.

c.S>J;J'_ cS>ç .

� )/ ('ı-ç;_ v>)J,ı

!�j ı!

1

> � � .,��-· � .s.ı\Jı f ..;...1' (.s�:ı ;;.� �,;.. ..:,,\) J..ıl ;

'S . ı

:_.ı-1..o

b �

·

\:!.

t

• ;>

....;

;

-f

;!.ulj ._JI

� .J»>)� u>t< �6; . ı.>J._> i.Sr .m �.:. ' � (-' � � . -�J. ;...; '":-'J.'..P .S�>� 4.;;J..ıl . �_ı ..;..ı::... .,

ı.S• v.

$\

.J_J : cl\...

)�>_,..,;.,. :>� •.b._

v""\ı;J

..i> . � ·ı .))4hl;.. �

.r'-' J,;ı ı/" \�\ oı.b;,"-.ı: '-;')JI .;_._JJYJ\ :>.J) .�· •.ısr ·�ı.,:...: '-" :::::,,&\

�j.r�

-çi> 'IJ

:..=..ı;c - -- -..

J

4.. : 1 9 2

RÜHİ



48 1

Hep maglatadur lahlahadur batın u zahir Bir nokta imiş asl-i suhen evvel ü ahi r·

s

8

VI



Vardum seher[ ta'at içün mescide nagah Gördüm oturur halka olup bir nice gümrah Girmiş kimisi vahdete almış ele tesbfh · Her bi risinüfı vi rd-i zebanı çil ü pençah

2

3

-t

Kimisi eline tespih alıp birliktelige girmiş, her bi­ rinin dilinden düşmeyen kırk-elli [ para ] .

Didüm ne sayarsız ne alursız ne satarsız Ki_asla dilünüzde ne nebf var ne had Allah

3

On lara "Dilinizde ne Allah ne peygamber var. . . Ne sayıyorsunuz? N e alıp satıyorsunu:: .' " dedim .

Didi birisi şehrümüzün hahim-i vakti Hayr itmek içün halka gelür mescide her gah

4

lçlerinden birisi [ şöyle ] dedi : "Şehrimizin günü­ müzdeki hakimi halka hayır için her vakit mesci­ de gelir;

5

" Fakirlere ihsanı ya kırk ya ellidir. Sabret, şimdi o felek mertebeli emirin gelme zamanıdır."

6

Mescide niye geldiklerini öğrenince o nlara yüz çevirip [şöyle] dedim: "Ey topluluk, bilin ki,

7

"sizden uzak olan Allah'a yakındır. Çünkü gittiği­ niz yol dalalet yoludur.

8

"Doğrusu hep işiniz riya ve gösteriştir. Taklittesi­ niz, bütün ibadetiniz boşunadır. "

Geldühlerini mescide bildüm ne içündür Yüz döndürüp andan didüm ey havm olun agah

o

Kim sizden ırag aldı ise Hahha yahındur Zfra hi dalalet yolıdur gitdügünüz rah

7

Tahhfh bu kim hep işünüz zerk u riyadur Tahliddesiz ta'atünüz cümle hebddur

s

Bir sehe r vakti ibadet için zamansızca mescide vardığımda [ o ra d a ] bir takım yolsuzların halka halinde oturmakta olduklarını gördüm. ı

ihsanı ya pençah u ya çildür fukaraya Sabr eyle hi demdür gele ol mfr-i feleh-cah

s

Vll

3

-t

s

6

482

Vll Dünyada meramını alçaklardan talep edersin. Ey ham tamahlı bu olmayacak isteklerin ne zamana kadar sürecek?

Dünyada denflerden idersin taleb-i ham Ey ham-tama' niceye deh bu tama'-i ham

ı

Bir na-halefi cübbe vü destdr ile görsen Eylersün anun cübbe vü destanna ihram

2

Soyuna çekmemişin birini cübbe ve destarla gördü­ ğünde onun cübbe ve destanna saygı gösterirsin.

3

Hilesini sezip durumunu anlamadan ona muhtaç­ lığını bildirmeye başlarsın.

Cerrar diyü virmez olur ol Tann selamın Şerminden iderse sana bir hfJ.bbe ger in'am

4

U t ancından sana azacık iyilikte b u l u n u rsa d a , cercisin diye b i r daha Tanrı selamını vermez.

Vay er olasın hırkada namun ola derviş Mülhid diyü yandurmaga eyler seni ikdam

5

H ı rkalı er o l u p namın d a 'de rviş' o l u rsa , "Vay mülhit ! . . " diye seni mahvetmeye girişir.

6

Sana yazıklar olsun ki azacık bir şeye olan hırs ve tamahından , adını kötüye çıkarırsın.

ı

2

Görünen ve görünmeyen [her şey] yanıltmaca ve boş söz lerden ibarettir. Başından sonuna kadar bütün sözlerin aslı bir nokta imiş.

Nakşın çıharup eylemedin halini ma'lam Başlarsın ana eylemege fahrufıı i 'lam

Yazuh sana him eyleyesin hırs u tama'dan Bir habbe içün kendüfıi 'alemlere bed-nam •

OSMANLI Ş l l � I ANTOLOJ iSi

ı!· �r l f

S'·=-



---=3.i..: � [' l:

A

.. }

c;

·1-

J

..

� .,..G.�J t.;.�J\ j_,..ç.s_'. ..;.� ....,� ..:,_,...;.:.,,s.-'. -:ı.:. '� j}_;.: .:. �: ;,! 'JJ'{':...b... ,;_-l .\._'J '-;-'

ıJf�I

·



o.l..f::::=ı1 ..t) j-".t5.J'. .:_ı •/':"' )

;.

0





·

·

..\;._s...L.a> � ";'j •

o.;...

'l.ı'._;\--'. ·� '-:-'.; ..

�-".

j_J•_jY_

�J ...) J> .J..,� ·-J' ;y .) .. ::.ı_r.o '-..._\.: •)oJ:.J,(;JS:. J� ·,� J _l :..:._)�:;; -' :;»_ .0.,. . : · � ; �b} o� . . .ı.C)J.- J- .__;.,u ı:-� ;;_; �.:,...-':" "' ..::.,� -:: 13). o l '5� �.)) ,ı �:>n j:.J_)ıç_ :7 ,(!.. , » l ...:..:! '.:,,� /.;;5d:I t�.>) �L->J:'. ..s):.:...J'. j..;.. �;- -·�: -.}_,ı .'.Jf

._:;.;;.

�-· ":-·5'

-

•.

--·� ...

._l�

ö..ı.f"'-:=:>J... � ,).:ı..,-�

; ,.... ·ıı·

J ,_,_. ) ..i· ) >:>\.:ı) •.: � · - ";� ::: ..:; � �\ ...:} ._{>:; .; \))

; '.: _,....::. .:_

...

.

v>

;

..,tt

:1

_;;

.. ,

....>- ..

"': y ..S

....

-�\ jJ,.;:- ,')�\ t_) J) .:.:....: ['),:

� �)f�=--::� J(ı;::: .:�.[' � ..:...>.., ...:: .>.__,... -;-�..,: [!; lı . :;.:.J �:ı � .... r !r t> J jy '.ı

Jj)\ �-';_)u��;-". . -!..:..'�

�· '-:-'.}):>

�:.;..!,

-�

':"'j); .

�0..; ,..,:.;.� � ...\....

�.J.:,_ ..

n -:-e .:..,