Küreselleşme Sürecinde Türkiye Ekonomisi: Bölüşüm, Birikim ve Büyüme [3 ed.]
 9754708746

Citation preview

Erinç Yeldan

Küreselleşme Sürecinde Türkiye Ekonomisi B ö lü şü m , Birikim ve B ü yü m e

ERİNÇ YELDAN Küreselleşme Sürecinde Türkiye Ekonomisi

E R İN Ç Y E L D A N 1960 yılında İzm it’te doğdu. B oğaziçi Ü niversitesi İktisat Bölümü’nden mezun oldu. İktisat doktorası derecesini 1988 yılında Minnesota Üniversi­ tesin de tamamladıktan sonra Bilkent Ü niversitesin e katıldı. A yn ı üniversitede 1990'da doçent; 1998'de profesör unvanını aldı. Halen Bilkent Üniversitesi İktisat Bölüm Başkanı olarak görev yapmakta olan Prof. Yeldan, uluslararası ekonomi, uy­ gulamalı genel denge ve m akroekonomik m odeller üzerinde çalışmaktadır. Türkiye ve uluslararası iktisat yazınında çok sayıda bilimsel araştırma ve makalesi bulunan Erinç Yeldan, 1998 yılında Türkiye Bilimler Akademisi (T Ü B A ) bilim teşvik ödülü sahibidir.

İletişim Yayınlan 710 • Araştırma-lnceleme Dizisi 109 ISBN 975-470-874-6 © 2001 İletişim Yayıncılık A. Ş. 1. BASKI 2001, İstanbul (1000 adet) 2. BASKI 2001, İstanbul (1000 adet) 3. BASKI 2001, İstanbul (500 adet) DİZ/ K APAK KAPAK

TASARIM I

Ümit Kıvanç

Utku Lomlu

KAPAK F O T O Ğ R A F I KAPAK F İL M İ UYGULAM A M ON TAJ

Yıldız Çelik

Diacan Grafik

Hüsnü Abbas

Şahin Eyilmez

BASK/ ve C İL T

Sena Ofset

İletişim Yayınlan Kloılfarcr Cad. İletişim Han No. 7 Cağaloğlu 34400 İstanbul lel: 212.516 22 60-61-62 • Fax: 212.516 12 58 r mail: [email protected] • web: www.iletisim.com.tr

e r in ç yeld a n

Küreselleşme Sürecinde Türkiye Ekonomisi Bölüşüm, Birikim ve Büyüme

İÇ İN D E K İL E R

Ö N S Ö Z ................................................................................-9 BÖLÜM I

K Ü R E SE LL E ŞM E O LG U SU V E T Ü R K İY E E K O N O M İ S İN D E 1 9 8 0 - D Ö N Ü Ş Ü M Ü ..................... 13 D ü n y a Kapitalizm inin İki Küreselleşm e Evresi: 1870-1914 ve 1 970-Son rası................................................... 15 İkinci Küreselleşm e D algası A ltında U luslararası Serm aye H areketleri.......................................... 19 Küreselleşm e Sürecinde T ürkiye ........................................... 25 B Ö L Ü M II

1 9 7 0 - S O N R A S I T Ü R K İY E E K O N O M İ S İN D E K Ü R E S E L L E Ş M E E V R E L E R İ................................................ 31 T ürkiye E kon om isin d e B ü yü m e Dinam ikleri Ü zerine G ö zle m le r............................................................. 31 1970-Sonrası Türkiye E k o n o m isi'n d e M a k ro e k o n o m ik U yum Sürecinin D ö n ü m

N o k ta la rı............. 38

1980-Sonrasında İktisadi Politika D önüşüm leri: Genel D eğ e rle n d irm e .......................................................... 54 B Ö L Ü M III

S E R M A Y E V E ÜCRETLİ E M E Ğ İN K O N U M U : T Ü R K İ M A L A T S A N A Y İ İN İ N G E L İŞ M E D İ N A M İ K L E R İ .......... 65 İm alat Sana yi İşgücü Piyasalarındaki Gelişm eler ve B ölüşüm G ö ste rgele ri..................................................... 6 7

İm alat Sanayi Alt-Sektörlerinde 1980-Sonrasındaki G elişm ele r.............................................. 79 Ekonom etrik A n a liz ............................................................ .88 İşgücü Piyasalarının Yapısı ve M arjina lleşm e .......................... 94 S o n u ç ve Genel D e ğ e rle n d irm e .......................................... 101 BÖ L Ü M IV

İK T İS A D İ A R T IĞ IN Y A R A T IL M A S I V E T R A N S F E R İ S Ü R E C İN D E D E V L E T İN K O N U M U .................... 105 M a k ro e k o n o m ik Genel D e n ge ve Kam u Açıklarının Fin a n sm a n ı............................................. 107 Kam u Sektörü Genel D e n g e le ri.......................................... 114 Toplum sal İktisadi A rtığın Transferi Sürecinde Devlet Bütçesinin R o lü ....................................................... 121 BÖLÜM V

F İ N A N S A L S E R B E S T L E Ş T İR M E S Ü R E C İ V E R A N T E K O N O M İ S İN İ N Y Ü K S E L İŞ İ................................127 Türkiye E kon om isin d e Finansal Reform ve M a li Derinleşm e ....129 U luslararası Serm ayenin K o n u m u ve Sıcak Para Girişlerine Dayalı B ü y ü m e ...................................135 Finansal Serbestleştirm e A ltında Türk Bankacılık Sistem i.......144 Reel Sektörde Rantiyer Tipi B irikim ........................................755 B Ö L Ü M VI

( S T İK R A R A R A Y IŞ L A R I V E 2 O O O -E N F L A S Y O N U D Ü Ş Ü R M E P R O G R A M I ....................... 159 2000-En flasyon u D ü şü rm e Program ının A n a H edefleri.......... 161 İstikrar Program ı A ltında T ürkiye E k o n o m isi'n d e 2000 Yılındaki G elişm eler................

171

2000-lstikrar Program ının Genel D eğerlendirilm esi............... 182 K a y n a kça ......................................................................... 7 9 5

Tablo DIz In I I-1.

Gelişmekte Olan Ülkeler ve 16 Yeni Gelişen Piyasa Ekonomisinde Net Sermaye Akımları ve Cari İşlemler D engesi.....................................................21

II-1. II-2. II-3.

Türkiye Ekonom isi'nde M akroekonom ik Uyum Süreçleri.... 41 Sabit Yatırımların Dağılımı, 1972-1999............................. 46 1994-Krizi Sonrasında Özel İmalat Sanayiinde Üretim, İstihdam ve Reel Ücretler.....................................52

III-1. Türk İmalat Sanayiine İlişkin Temel Göstergeler, 1980-1997 80 III-2. Türk İmalat Sanayiinin 1980-Sonrası Gelişme Evreleri..........85 III-3. İmalat Sanayi İstihdam ve Reel Ücret Gelişm eleri............... 97 III-4. Türk İmalat Sanayiinin Yapısı, 1980 Fiyatlarıyla M ilyon TL.... 98 IV-1. Ekonominin Genel Dengesi ve Kamu Açıklarının Finansmanı .................................109 IV-2. Kamu Kesimi Genel Dengeleri (Reel 1987 Fiyatlarıyla, M ilyar TL)................................... 115 IV-3. Konsolide Bütçe'ye İlişkin Çeşitli Göstergeler................... 120 V-1. V-2. V-3. V-4. V-5. V-6. V-7. VI-1. VI-2. VI-3. VI-4.

Finansal Serbestleştirme Sürecinin Unsurları (G SM H 'nin % s i Olarak).................................................131 Parasal Büyüklükler ve Para Çarpanları........................... 134 Spekülatif Kısa Vadeli Sermaye (Sıcak Para) Hareketleri ve Seçilmiş Finansal Göstergeler.....................137 M evduat Bankaları Çeşitli Göstergeler........................... 148 İç Borçlanmanın Alıcılara Göre D ağılım ı.......................... 151 Bankacılık Sistemi Açık Pozisyonu..................................153 Özel Büyük Sanayi Kuruluşlarında Faaliyet Dışı Gelirler ve Bilanço Kârları (Reel 1987 Fiyatlarıyla, M ilyar TL).......... 156

2000-lstikrar Programı Altında Döviz Sepeti Hedefleri........166 2000-lstikrar Programı Performans Kriterleri ve Hedefler....169 2000-lstikrar Programı Altında Ulusal Gelir ve Bileşenleri....172 2000-lstikrar Programı Altında Ödemeler Dengesi Gerçekleşmeleri...........................................................176 VI-5. 2000-lstikrar Programı Altında Net Uluslararası Rezervlerde Gelişmeler (M ilyon U S S )........178 VI-6. 2000-lstikrar Programı Altında Konsolide Bütçe Gerçekleşmeleri................................................ 181

ŞEKİLLER D İZ İN İ 11-1 II-2. II-3. II-4.

1970-Sonrası Türkiye Ekonomisinde ...... 33 Devresel Dalgalanmalar Türkiye Ekonomisinde Büyüme ve Reel Devalüasyon, 1969-1999.......................................................... 35 Türk Ekonomisinin İhracata Yönelim ve Ticaret Serbestisi Altında M akroekonom ik Dinamikleri (1980-1988).............. 56 Türk Ekonomisinin Finansal Serbestleştirme Altında M akroekonom ik Dinamikleri (1989-)............................... 57

III-la. Özel imalat Sanayi Reel işçi Ücretleri............................... 69 lll-1b. Özel İmalat Sanayi Reel Ortalama işçi Üretkenliği.............70 lll-2a. Özel İmalat Sanayi Reel İşçi Ücretleri: HP Filtresi Trend Değerleri............................................. 73 lll-2b. Özel İmalat Sanayi Reel Ortalama İşçi Üretkenliği: HP Filtresi Trend Değerleri............................................ .74 111-3. Özel İmalat Sanayiinde Reel Ücret Maliyetleri ve Kâr Marjları (Mark-up O ranı)......................................... .77 111-4. İmalat Sanayiinde Reel Ücretler ve Emek Üretkenliği.........78 III-5. İmalat Sanayi Ücret Gelişmeleri (1980 Fiyatlarıyla, Bin TL) ...100 IV-1. IV-2. V-1. V-2. V-3. V-4. V-5. VI-1. VI-2. VI-3. VI-4. VI-5.

VI-6.

G SM H ve M akro Büyüklüklerin Ayrıştırılması (Reel 1980 Fiyatlarıyla)................................................ 113 İç Borç Faiz Ödemeleri ve Kurum lar Vergisi Gelirleri (G SM H 'ye Oran O larak)...............................................123 M2Y/Merkez Bankası Rezervleri...................................143 M evduat Bankaları Kredilerinin G S M H 'y e Oranı ( % ) ........ 145 Bankacılık Sistemi Dış Kredileri Yıllık Hacmi (M ilyon US$)....147 M evduat Bankalarının Merkezi Yönetim den Alacakları (Bono ve Tahviller)..................................................... 150 Bankacılık Sektörü'nde Aktifler, Yüküm lülükler ve Açık Pozisyon.................................................... 154 istikrar Programı Altında Temmuz 2001-Aralık 2002 Arasında Uygulanacak Olan Kur B andı........................... 167 2000-lstikrar Programı Altında Fiyat Enflasyonu (1994 Fiyatlarıyla 12 Aylık % Değişm e)........................... 174 2000-lstikrar Programı Altında Fiyatlar ve Döviz Kuru Sepeti (Aylık % Değişim )............................................. 175 2000-lstikrar Programı Altında Faizlerin Gelişim i............. 179 Para Tabanı, Net İç Varlıklar, Net Dış Varlıklar ve Net Açık Piyasa İşlemleri (Haftalık Gözlemler, 7 Ocak - 8 Aralık 2000).................. 184 Türk Ekonomisinde Fiyat Enflasyonu ve Döviz Kurunun Gelişimi (1988.1 - 1999.IV)........................189

Ö NSÖZ

Türkiye, siyasi yaşamının hassas dengeleri, doğu ve batı kül­ türleri arasında sıkışmış olan sosyal-kültürel değerleri ve ulusal ekonomisinin inişli çıkışlı evreleri ile çok ilginç bir ülke. Gerçekten de, Türkiye ekonomisi son otuz yıl boyun­ ca sürekli bir kriz süreci içinde yaşamakta ve 1990’lardan itibaren “istikrarsızlık-kriz-büyüme-istikrarsızlık” sarmalın­ da bir kısır döngü içine itilmiş görülmektedir. Söz konusu kriz sürecinin oluşum ve gelişim boyutları üzerine Türk ik­ tisat yazınında yapılan tartışmalar krizin ana nedenini sade­ ce bir “ kamu m âliyesi” sorunu olarak görm ekte; v e krizi doğrudan doğruya kamu ekonom isinin “büyüklüğüne” ve “beceriksizliğine” bağlamaktadır. Bu oluşumun ardında da K İT açıklan ve kamu personel ödenek ve kaynaklarını israf eden, piyasa denetiminden yoksun her türlü kamu harcama­ sı örnek gösterilmektedir. Ancak bu tür açıklamalar, kamu finansmanındaki bu gelişmeleri Türk sosyo-ekonom ik yaşa­ mından tamamen soyutlayarak, sanki tek başına, kendiliğin­ den bir süreç sonucunda oluştuğunu varsaymakta; krizin ar­ dında yatan toplumsal bölüşüm ilişkilerini, bu ilişkilerin ya9

rattığı sermaye birikim i ve sınıfsal çatışmaları göz ardı et­ mektedir. Dolayısıyla bu yöntem, krizi tarihsel gerçekliğin­ den tamamen soyutlamakta ve nihai göstergelerin düz yazı ile anlatımından öteye gidememektedir. Elinizdeki bu çalışma, Türkiye ekonom isinde, özellik le kamu sektöründe, gözlenen istikrarsızlık ve kriz olgusunu veri olarak almak yerine, “ niçin” ve “ kim için ” sorularını sormayı amaçlıyor. Bu çalışma boyunca uygulanacak yön ­ tem, sadece ham istatistiki verilerin işlenip okuyucuya akta­ rılmasından ibaret olmayacak, söz konusu verilerin toplum­ sal, iktisadi ve sosyal yaşam içindeki işlevlerinin çözüm len­ mesine yönelik analizler yapmayı da amaçlayacaktır. Ç ok kısa olarak özetlem ek gerekirse, bu çalışma bir ön hipotez olarak Türkiye ekonom isindeki kriz sürecini, top­ lumsal sınıfların çıkar çatışm alarını gözeten bir bölüşüm perspektifine dayandırmaktadır. Bu perspektif altında gerek kamu kesiminin finansman krizi, gerekse dışa açılım süre­ cindeki dengesizlikler, aslında ulusal ekon om id e iktisadi artığın yaratılması ve yeniden dağıtılmasına yönelik dolaylı ya da doğrudan mekanizmaların doğal iktisadi sonucu ola­ rak algılanm aktadır. E lim izd ek i ve rilerin karşılaştırm alı analizi, gerçekten de ulusal ekonom ide iktisadi artığın ser­ maye kesiminde birikim ini sürdürebilmesi için özel serma­ ye g elirlerin i besleyen bir d izi rant aktarım ı ve kaynak transferi sürecinin, 1990’lar boyunca kamu kesimi açıkları­ nın ardındaki en önem li unsurları oluşturduğunu; ve kamu kesimi borçlanma gereğini besleyen tem el m ekanizm aları ortaya çıkardığını belgelemektedir. Bu süreçte giderek derinleşen kamu açıklarının finans­ man biçimleri ise 1980-sonrası yıllarda giderek farklılaşmış ve kısa dönemci, spekülatif, rantiyer tipi bir bölüşüm m o ­ delini ön plana çıkarmıştır. M edyatik bir ifadeyle, “ finansal spi'hrsllr>ıirıııc vc küreselleşen dünyaya ayak uydurm a” 1»

sloganıyla kamuoyuna duyurulan bu süreç, aslııula özü iti­ bariyle spekülatif niteliklere dayanan ve reel yatırım davra­ nışlarından ziyade, rantiyer tipi girişimleri besleyen vc ulu­ sal ekonom iyi bir “ kumarhane kapitalizm ine” ( casino capitalism) dönüştüren bir ideolojinin egem enliğine yol açmış­ tır. “ Ekonom ide Durum” sorunsalından giderek sadece İs­ tanbul Borsası’nın yapay iniş ve çıkışlarını anlayan ve ulu­ sal ekonom inin işsizlik, yatırımlar, büyüme ve ihracat gibi reel sorunları yerine sadece Borsa’m n sabun köpüğü tipi parlamalarının incelenmesiyle sınırlı olan bu anlayışa daya­ lı “ teknik analizler” de, kanımca, Türk ekonom isinin ger­ çek sorunlarını tespit edebilme ve çözüm üretm e yetene­ ğinden yoksun kalmaktadır. Elinizdeki bu çalışma da işte bu yaklaşıma karşı duran ve Türkiye’nin sorunlarına reel ekonomi ve bölüşüm yönünden bakmayı gelenek haline getirmiş bir grup sosyal bilim cinin ortak değerlerinin bir ürünü olarak görülmelidir. Gerçekten de bu anlamda, çalışmanın kurgulanmasında son on yıldır bana yardım ve önerilerinden dolayı çok sayıda değerli bi­ lim insanına teşekkür borçluyum. Bunlar arasında öncelikle bu kitabın taslak m etinlerini büyük bir titizlikle okuyup, önerilerini ve eleştirilerini esirgemeyen Korkut Boratav, Fat­ ma ve Suut Doğruel, Üm it Cizre-Sakallıoğlu, A li Bilge ve de­ ğerli asistanım Ebru Voyvoda’ya teşekkür ediyorum. Ayrıca, tarihsel gelişimi içerisinde bu kitaba katkı oluştu­ ran birçok konunun tartışılması sürecinde çok değerli öneri ve eleştirilerinden dolayı Oktar Türel, Bilsay Kuruç, M erih Celasun, Yakup Kepenek, Oğuz Oyan, K ıvılcım M etin-Ö zcan, Erol Balkan, A ziz Konukman, Nurhan Yentürk, İzzet­ tin Önder, A hm et Köse, Erol Taymaz, A lper Güzel, Erdal Ö zm en, C em Somel, Fikret Şenses, Fikret Görün, Gülay Günlük-Şenesen, Ü m it Şenesen, Okan Aktan, Şiir Yılm az, Refet G ürkaynak, Ö zlem Onaran’a; Ekonom i P olitik a la rı 11

Çalışma Grubu ve İktisat Platform u toplantılarının değerli katılımcılarına; ve mensubu olduğum Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümündeki çok değerli çalışma arkadaşlarıma ayrı ayrı teşekkür ederim. Bu kitabın yazılması süresince beni sürekli olarak “ denet­ leyen” ve cesaretlendiren sevgili A li Bilge’ye; basım işlem le­ rini titizlikle yürüten Tanıl Bora’ya; ve çalışmada geçen tab­ lo ve şekillerin derlenm esinde değeri ölçülem eyecek yar­ dımlarından dolayı bölüm sekreterimiz Ayhan Ö ztekkök’e teşekkür borçluyum. Son olarak, bu çalışmanın sıkıntılarını benim le paylaşan ve her zaman yardımcı olan eşim Lale ve kızım Çağıl Yeldan’a teşekkürler ediyorum. Onların anlayışı ve hoşgörüsü olmasaydı bu kitap bu süre içinde tamamlanamazdı. Bu önsözü bağlarken, bu çalışmanın açılış sayfalarını o çok bilinen dizeyle sürdürelim: “Bilimin kapısında, aynı cehennemin girişinde olduğu gi­ bi, taleplerimiz şunlar olmalıdır: Qui si convierı lasciane ogni sospetto Ogrıi vilta convierı che qui sia morta” *

( * ) Burada bütün gü vensizlik ler geride bırakılm alı / Burada bütün korkaklıklar ölm elid ir". Dante, İlahi Komedya'dan alıntı K. M arx, Ekonomi Politiğin Eleştiri­ sine B ir Katkı, 1859 Londra Baskısı için Önsöz. (N e w York: N e w W o rld Publishers).

BÖLÜM I

KÜRESELLEŞME OLGUSU VE TÜRKİYE EKONOMİSİNDE 1980-DÖNÜŞÜMÜ

Dünya kapitalizminin doğuşundan beri gerçekte bir dünyasistemi olduğunu ve sermayenin birikim sürecinin aslında ulusal devletlerin sınırlarından bağımsız bir oluşum göster­ diğini biliyoruz. N itekim , Kari M arx KapitaVm daha açılış cümlesinde “ ...kapitalist üretim tarzının belirleyici olduğu toplumlarda zenginliğin biçim inin ‘malların olağanüstü b i­ rikim i’ ” şeklinde geliştiğini söylerken, sermayedarın kâr güdüsünün sınır tanım adığını da açıkça dile getiriyordu. Burada kısaca tanımlamak gerekirse, “ küreselleşme” olgu­ sunu, ulusal ekonom ilerin dünya piyasalarıyla eklem len­ mesi ve bütün iktisadi karar süreçlerinin giderek dünya ka­ pitalizm inin sermaye birikim ine yönelik dinam ikleriyle be­ lirlenmesi olarak yorumlamaktayız. D olayısıyla, kapitalizm in gelişm e dinam iklerine koşut olarak dünya ekonom isinin ayrılmaz bir bütün olarak algı­ lamamız gereğine karşın, söz konusu uluslararası birikim sürecinin özellikle 1970’li yıllardan itibaren hız kazandığını ve elektronik ve bilgi-işlem teknolojilerindeki gelişm eleri de arkasına alarak tüm dünyayı tek bir pazara dönüştür13

inekle olduğunu görmekteyiz. Bu sürece Türkiye ekonom i­ si 1980’den başlayarak gerçekleştirdiği bir d izi dönüşüm aracılığıyla katılmıştır. Kitabım ızın bu ilk bölümünde, söz konusu küreselleşme olgusunu kapitalizmin son iki yü zyıl­ daki birikim ve bölüşüm dinamikleri açısından ele almanın yararlı olacağı düşüncesindeyim. Bu kapsamda, ileriki say­ falarda bu sürecin kalkınmakta olan ülkeler genelinde ve özellikle de Türkiye ekonom isinde var olan bölüşüm-yönlü yansımalannı tartışacağım. Dünya kapitalizm inin son iki y ü z y ıllık tarihi, iki ayrı uzun salınım altında, iki adet küreselleşme evresinin ger­ çekleşmiş olduğunu göstermektedir. Bu evrelerden birinci­ sinin 18. yüzyıl sanayi devrim inin teknolojik gelişmelerini takiben, kabaca 1870-1914 arasında dünya mal ve finans piyasalarında hükmünü sürdürdüğünü görm ekteyiz. Söz konusu yıllara damgasını vuran bu ilk küreselleşme dalga­ sının temel özelliği, para piyasalarında ve ticaret ilişkilerin­ de altın standardının norm kabul edilm iş olmasıdır. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları ve ulusal devletlerin görece ba­ ğımsız kalkınma ve ticaret politikaları ile şekillenen 19141960 ara dönem inden sonra dünya ölçeğinde yeni bir küre­ selleşme dönem ine girildiği görülmektedir. Kabaca 1970’li yıllardan günümüze değin uzatacağımız bu ikin ci dalgayı bu bölümde yakından ele alacağım. Bu bölüm, üç ana baş­ lık altında tasarlanmıştır. Bunlardan birincisi, her iki küre­ selleşme dalgasını büyüme, ticaret ilişkileri, yatırım süreç­ leri, sermayenin konumu ve ulusal/uluslararası gelirin dağı­ lım ı açısından karşılaştırmayı amaçlamaktadır. Söz konusu küreselleşme süreçlerinin benzerlikleri ve farklılıkları bu ayırımda ele alınarak, dünya kapitalizminin son iki yü zyıl­ daki gelişme dinamiklerine ilişkin çıkarsamalarda bulunul­ maktadır. İkinci başlık altında küreselleşme evrelerinin sanayileşme/sanayisizleştirme ile sermaye hareketleri ve geli­ 14

rin dağılım ı süreçlerine ilişkin dinamikleri irdelenmekledir. Uluslararası kısa vadeli sermaye hareketlerinin giderek ar­ tan akışkanlığı ve spekülatif özellikler taşıyan niteliklerinin kalkınmacı devletin bağımsız stratejiler yaratma özgürlüğü­ nü kısıtlaması olgusu bu bölüm ün ana temasını oluştura­ caktır. Bölümün son kısmında Tü rk ekonom isinin 1980dönüşümü altında dünya pazarlarıyla eklem lenmesine yol açan gelişm eler ve bunların toplum sal bölüşüm ilişkileri açısından taşıdığı dinamikler ele alınmaktadır.

Dünya Kapitalizminin iki Küreselleşme Evresi: 1870-1914 ve 1970-Sonrası A rdı ardına iki küreselleşme sürecinin yaşandığı son 250 yıllık iktisat tarihinin en belirgin ortak özelliği iktisadi bü­ yüme oranlarındaki sıçramalarda görülm ektedir. Dokuma tezgahlarındaki baş döndürücü teknolojik gelişm eler 1730’lardan başlamış; bunları dem iryolları (1820’ler) ve buhar gücüne dayalı okyanus ötesi gem i taşımacılığı (1840’lar) iz ­ lemiştir. Söz konusu yıllarda işgücünün kom posizyonu sü­ ratle nitelik değiştirmiş ve örneğin Ingiltere’de sanayi sek­ tö rlerin d e çalışan işgü cü nü n ora n ı 1800’le rin başında %30’a; 1840’ta %47’e; 1870’de de %49’a ulaşmıştır. (Baldw in ve Martin, 1999). Bu gelişimin iktisadi büyüme üzerine olan etkilerinin ise birbirinden peşpeşe kopuşlar sergileyen sıçramalar şeklinde olduğu görülm ektedir. Ö rneğin, 1800’lerin başına kadar neredeyse sabit olan ve ancak geçim lik (subsistence) dü­ zeyde bir gelir sağlayan büyüme oranları, 19. yü zyıl boyun­ ca ivm eler gösterm iş ve %2’lik hadlerinden, 20. yüzyılın ikinci yarısında %3’ün üzerine taşmıştır. Bu süreçte dünya kapitalizminin lideri konumundaki ülkenin elde ettiği bü­ yüme oranının her defasında bir öncekinden daha yüksek 15

old u ğu gö rü lm e k ted ir. Ö rn e ğ in dü nya k a p ita lizm in in 1580-1820 arasında önderi konumunda olan Hollanda’nın büyüme hızı %0.2 iken, 1820-1890 arasındaki önder İn g il­ tere’nin yaşadığı büyüme hızı %1.2’dir. 1890’dan başlayarak dünya kapitalizm in in h egem on ik gücü haline dönüşen ABD 1890-1990 arasında yıllık ortalama %2.2 oranında bü­ yüme göstermiştir. (Parente ve Prescott, 1993). H ızlı bir şekilde yaşanan bu sanayileşme evresinin bir di­ ğer boyutunun ise bugün “Üçüncü Dünya” diye adlandırdı­ ğım ız ülkeler açısından bir “sanayisizleştirme” ve “ geri bı­ raktırma” olgusu ile paralellik gösterdiğidir. Ö rneğin, bu sürece koşut olarak 18. yüzyıla değin dünya tekstil imala­ tında lider konumunda olan Hindistan, 19. yüzyıl başların­ da tekstil ihtiyacının %70’ini ithal eden ve karşılığında ham pamuk ihracatı yapan bir çevre (peripheral) ekonom isine dönüşmüştür. Dolayısıyla 19. yüzyılın birinci küreselleşme dalgası, uluslararasmda görece olarak eşit dağıtılm ış olan bir dünya ekonomisinden hareket etmiş ve ortalama olarak geçim lik düzeyde sürdürülen iktisadi faaliyetleri hızla geliş­ tirerek 20. yüzyıla gelir eşitsizliklerinin artmış olduğu bir dünyayı miras bırakmıştır, ikinci küreselleşme dalgası ise bir anlamda, bu eşitsizlik üzerine inşa edilmiş, ve kalkınma ve azgelişmişlik ideolojisinin bir uzantısını oluşturmuştur.1 Bu anlamda mal ticaretinin uluslararası piyasalarda evri­ minin birinci ve ikinci küreselleşme evrelerinde farklı yapı­ lara dayandığı açıkça gözlenmektedir. Bir genellem e yapa­ cak olursak, 19. yü zyıl mal ticaretinin günüm üze oranla çok daha belirgin ve düzenli kalıplar içinde gerçekleştiğini g ö rm ek tey iz. Bu d ön em boyu nca, artan “ sa n a yileşm e” oranları ileri sanayi ülkelerini tem el olarak im al edilm iş mallar üreten, bunun karşılığında da bugünkü anlamıyla 1 Bu konuda daha geniş bir tarihsel değerlendirm e için, bkz. C ollin s ve W illia m son (1 9 9 9 ), Caporoso (1 9 8 1 ), ve Landes (19 69 ).

16

azgelişmiş, çevre ülkelerinden daha çok temel besin ürün­ leri ve tropik ham maddeler ithal eden bir ticaret sistemini oluşturmuştu. Ancak bir karşılaştırma yapılacak olursa, 20. yüzyılın ti­ caret sisteminin bu kalıbın çok dışına çıkarak, basit bir ku­ ramsal m odel ile kurgulanamayacak düzeyde karmaşık bir yapıya büründüğü görülecektir. İlginçtir ki günümüzde de yaklaşık 15 trilyon US Dolara ulaşan ticaret hacminin yak­ laşık 2/3’ü benzer faktör donanımlarına sahip gelişmiş ül­ keler arasında yapılmaktadır. N itekim mal bazında incelen­ diğinde, dünya mal ticaretinin yaklaşık 3/4’ünün imalat sa­ nayi bazında karşılıklı ticaretten oluştuğu görülm ektedir (Ruggie, 1982; K olko, 1988). Dolayısıyla dünya ticaretinin günümüzdeki biçim i, az gelişmiş ülkelerin görece daha az söz sahip olduğu ve gelişm iş ü lkelerin de görece benzer malların karşılıklı ticaretini sürdürdüğü bir görünüm sun­ maktadır. 20. yüzyılın ikinci küreselleşme dalgası üzerine olan bu gözlem , gerek sermayenin birikim i, gerekse gelir dağılım ı­ nın uluslararası deseni acısından önem li süreçler ile ilintili­ dir. Ö rn eğ in U N C T A D 1998 Ticaret ve K a lkınm a Raporu’ndan elde ettiğim iz veriler, dünya ölçeğinde gelir eşitsiz­ liğini gösteren Gini katsayısının 1965’te 0.66; 1980’de 0.68; 1990’da da 0.74’e yükseldiğini, dolayısıyla küreselleşme sü­ recinin derinleşmesi ile uluslararası gelirin dağılım ındaki eşitsizliğin derinleşmesi arasında yakın bir ilişkinin varlığı­ nı belgelemektedir.2 N itekim , söz konusu dönem de fert ba­ şına ulusal gelir farklılıklarına bakıldığında zengin ve y o k ­ sul arasındaki kutuplaşmanın giderek arttığı görülm ekte­

2

G ini katsayısı 0-1 arasında birim siz bir rakam olup, bir ek on om in in ideal gelir dağılım ından olan sapmasını sayısal olarak ifade etmektedir. Toplum da her bir bireyin eşit olarak pay aldığı “ 0.0” ifadesinden hareketle, eşitsizlik arttıkça Gini katsayısı da yükselmektedir.

17

dir: 1965 yılında en fakir %20’lik nüfusun fert başına yıllık ortalama geliri 74$; en zengin %20’nin ise 2,281$ olarak hesaplanmakta, bu da 1:3 l ’lik bir oran vermektedir. 1990’a gelindiğinde aynı rakamlar %20’lik en fakir grup için 283$, en zengin %20 için ise ortalama 17,056$ vermektedir. D o­ layısıyla 1990’da en fakir ve en zengin %20’lik gelir grubu­ nun ortalama gelir farkı l:6 0 ’a çıkmış durumdadır. Gelirin dağılım ındaki eşitsizlik sürecinin, işgücü piyasa­ larında istihdam biçim lerinin m arjinalleşm eye itilm esiyle de yakından ilin tili olduğu gözlenebilm ektedir. Ö rneğin, dünya kapitalizm inin günüm üzdeki itici gücü olan ABD ekonom isinde reel ücretlerin giderek farklılaşmasına daya­ lı bir m arjinalleşm e sürecinin yaşandığı görü lm ektedir. Cline (1997), 1973 ile 1993 yılları arasında orta öğretim derecesine sahip olm ayan iş gücünün ortalama reel ücret­ lerinin %25 oranında gerilediğini hesaplamaktadır. Avrupa iş gücü piyasalarında ise gelir eşitsizliğinin, ücret farklılık­ ları olarak değil de, iş bulma ve istihdamın korunması k o­ nularındaki fırsat eşitsizliklerinde yattığı öne sürülm ekte­ dir.3 Dolayısıyla eşitsiz bir gelir dağılım ı desenini 19. yü z­ yıldan veri alan 20. yüzyılın ikin ci küreselleşme dalgası­ nın, iç dinam iklerini bu eşitsizliğin ve m arjinalleşm enin üzerine inşa ederek, söz konusu süreci daha da derinleştir­ diği gözlenm ektedir. Bu olgunun id e o lo jik yansıması ise “ iş gücünün esnekleştirilm esi” kavramı ile geçiştirilm ekte ve küreselleşme evresinin teknolojik talepleri ve uluslara­ rası sermaye hareketlerinin biçim lerinden soyutlanarak ele alınmaktadır.

3 Am erikan iş gücü piyasasında 2. Dünya Savaşı sonrasındaki evrim in geniş bir analizi için bkz. R o d rik (1 9 9 8 ), G ordon , Edwards ve R eich (1 9 8 1 ) ve W o lff (19 87 ).

18

İkinci Küreselleşme Dalgası Altında Uluslararası Sermaye Hareketleri Uluslararası sermaye hareketlerinin artan akışkanlığı her iki küreselleşme evresinin de belirleyici özelliği olarak karşı­ mızda durmaktadır. İktisat yazınında, 20. yüzyılın ikinci kü­ reselleşme dalgasının henüz 1914 düzeyine ulaşmadığı ko­ nusunda tartışmalar sürmekle birlikte (örneğin bkz. Baldwin ve Martin, 1999), günümüzde uluslararası finansal ser­ mayenin akışkanlığını düzenleyen finansal araçların çeşitli­ liği iki küreselleşme evresinin niteliksel farklılıklarını da öne çıkarmaktadır. (Örneğin bkz. Sachs ve Warner, 1995). 19. ve 20. yüzyıl küreselleşme evrelerinin sermaye hare­ ketleri açısından en önem li farkı, birincisinin reel bir mal ile -altın standardında- düzenlenirken, günüm üzdeki ikinci evrenin fiat kâğıt paraların nominal değişim hareketlerine dayalı olduğudur. Bu anlamda 20. yüzyılın insanlık tarihin­ deki belki de en ayırdedici özelliği, ulusal paraların değişim değerlerinin altın veya benzeri reel hiçbir mal tarafından desteklenmediği, nominal birer büyüklükten ibaret olduğu bir dönem i sergilemesidir. Ulusal paraların değişim hadlerindeki bu belirsizlik, finansal sistemin işleyişi açısından bir yandan büyük riskler taşırken, bir yandan da spekülatif n itelik li kazançları özendirm ekte ve finansal serm ayenin akışkanlığını -reel üretim dünyasından kopartarak- uyar­ maktadır. Bir örnek verm ek gerekirse, 1980’lerin sonunda günde yaklaşık sadece 190 m ilyar US$ hacmi olan dünya d ö viz piyasası işlem leri, günüm üzde günlük 1.7 trilyon US$’a ulaşmış durumdadır.4 Söz konusu finansal hareketli­ liğin, “dünya reel mal ticaretini finanse etm ek” gibi bir sü­ reç ile hiç ilgisi olm adığı ve reel üretim ve fiziksel sermaye­

4

Bu konuda bkz. Tobin, 2000; A delm an ve Yeldan, 2000a; Blecker, 1998.

19

nin yatırım gereklerinden tam amıyla kopu k b ir gelişm e gösterdiği açıktır.5 Buna karşıt olarak, II. Dünya Savaşı’nm ardında oluşturulan Bretton-Woods sistemi, sabit kurlar ve spekülatif sermaye hareketlerine karşı ulusal kontrol ola­ naklarını kullanarak bu tür spekülatif birikim süreçlerine karşı 30 yıl boyunca bir savunma mekanizması sağlamıştı. iki küreselleşme evresi arasında gözlediğim iz bu nitelik­ sel farklılık, çok genel ifadeyle, ulusal paraların değişim hadlerindeki belirsizlik ve bunun yarattığı spekülatif ola­ naklarda yatmaktadır. Bu belirsizliğin ulusal d öviz piyasala­ rına yansımasının bir diğer biçim i de ülkelerin döviz rezerv hareketliliğinin giriş ve çıkış evrelerindeki “ kısa-vadecilik” ve ulusal finans piyasalarının giderek daha çok spekülatif saldırılara açık hale gelmesi sonucu ortaya çıkan belirsizlik ve risk ortamıdır. Böylece, ulusal M erkez Bankaları giderek daha yüksek miktarlarda rezerv tutmaya zorlanmakta, bu da reel fiziksel yatırımlara ayrılabilecek kaynakların giderek daraltılması anlamına gelmektedir. Nitekim , IM F ve U N C ­ TAD kaynaklı verilere göre, günümüzde az gelişmiş ülkeler yüksek reel faizler pahasına sağladıkları sermaye girişleri­ nin yaklaşık üçte b irin i rezerv b irik im in e ayırm aktadır. (Bkz. U N C TA D , 1998; 1999). 1980-sonrasında kalkınmakta olan ülkelere yönelen net sermaye hareketlerinin boyutları dönemsel olarak 1-1 N o ’lu Tablo’da sergilenmektedir. Tablo, kalkınmakta olan ülkeler ve 16 yeni-gelişen piyasa ekonom isinin ödem eler dengesin­ den seçilmiş kalem leri özetlemektedir. Tablo’daki verilere göre 1990-98 arasında tüm kalkınmakta olan ülkelere top­ lam 1890.6 milyar US$’lık bir sermaye girişi yaşanmış; bu5

20. yüzyılın finansal sermaye hareketliliğine ilişkin bu gözlem in doğal bir sonu­ cu olarak günüm üzde uluslararası sermaye hareketlerinin ana karakteri giderek daha kısa bir dönem e sıkışmasıdır. Örneğin, yukarıda değindiğim iz 1.7 trilyon U S Î’lık d ö viz işlemi hacm inin %80’i 1hafta için de geld iği ulusal piyasayı terketmekte ve ulusal finans piyasalarını spekülatif bir kıskaç altında tutmaktadır.

20

Tablo 1-1.

Gelişmekte Olan Ülkeler ve 16 Yeni Gelişen Piyasa Ekonom isinde Net Sermaye Akım ları ve Cari İşlemler Dengesi Tüm Gelişmekte Olan Ülkeler 19901994

Yeni Gelişen Piyasalar3 19901998

19951998

19801989

19901997

Milyar Dolar ve % Net sermaye girişi Net sermaye çıkışı Net sermaye hareketleri Net hata noksan Rezerv Hareketleri*5 Cari İşlemler Dengesic

825.8 -142 683.8 -49.9 -221.2 -412.7

1 064.9 -435.3 629.6 -106.3 -216.5 -306.8

1 890.6 -577.2 1 313.4 -156.2 -437.7 -719.5

355.3 1 083.8 -256.2 -49.6 305.7. 827.6 -53.2 -39.5 -231.6 -10.6 -542.7 -255.6

Net Girişlerin % 'si Olarak Net sermaye çıkışı Net hata noksan Rezerv Hareketleri*5 Cari İşlemler Dengesic

17.2 6 26.8 50

40.9 10 20.3 28.8

30.5 8.3 23.2 38

14 11.1 3 71.9

23.6 4.9 21.4 50.1

11.9 33.3 54.8

12.9 3.5 83.6

6.4 28 65.6

Net Akımların % 'si Olarak Net hata noksan Rezerv Hareketleri*5 Cari İşlemler Dengesic

7.3 32.3 60.4

16.9 34.4 48.7

Not: a. Arjantin, Brezilya, Kolombiya, Mısır, Hindistan, Endonezya, Malezya, Meksika, Pakis­ tan, Peru, Filipinler, Kore Cumhuriyeti, Güney Afrika, Türkiye. b. Negatif yönlü değerler rezerv artışlarını gösterir. c. Net sermaye hareketleri, net hata ve noksan ve rezerv hareketleri kalemlerinin toplamı. Kaynak: UNCTAD World Trade and Development Report. 1998. Tablo 5.2

nun 1083.6 milyar US$’ı 16 yeni-gelişen piyasa ekonom isi­ ne yönelmiştir.6 Aynı dönem de kalkınmakta olan ülkeler­ den 577.2 m ilyar US$’lık bir sermaye çıkışı yaşandığı; dola­ yısıyla , 1990-98 arasında top la m net serm aye g irişin in 1313.4 m ilyar US$ olduğu görülmektedir.

6 Söz konusu ülkeler için bkz. Tablo 1-1, dip not a.

21

N et sermaye girişlerine görece uluslararası d öviz rezervi birikim inin de %33.3’e ulaştığı görülm ektedir. Aynı oran, yen i-gelişen piyasa ek on om ileri açısından % 28’dir. Yani uluslararası sermaye net girişlerinin yaklaşık üçte biri doğ­ rudan doğruya rezerv birikim i olarak tutulmakta, yatırım finansmanı olarak reel sermaye birikim in e katkı yapm a­ maktadır. Bu olguya koşut olarak, net sermaye girişlerinin, kalkınmakta olan ülkeler genelinde %30.5’inin net hata ve noksan kalem in d en olu ştuğu ayrıca hesaplanm aktadır. Uluslararası sermaye hareketlerinde form el kayıt-dışm da kalan bu tür akımlar, bize kayıt-dışı mal ticareti ve kaynağı b elli olm ayan spekülatif n itelik li kazançların büyüklüğü konularında da ipuçları vermektedir. Burada ilginç olan husus, sermaye akım larının sadece “ doğru” makro iktisadi politikaları uygulayan birkaç “g ö z­ de” ülkeye değil, yapıları ve iktisadi politikalarında son de­ rece farklılık gösteren birçok ekonom iye aynı kararlılık ve hızda ilgi göstermesidir. Bu yönüyle, 1990’ların uluslararası sermaye hareketlerinin bir iki coğrafi bölgeyle sınırlı kal­ m adığını; bunun aksine, dünya kapitalizm inin küresel ö l­ çekte yeni bir aşamasını oluşturduğunu görm ekteyiz. Bir yandan uluslararası finans kapitalin yatırım kararlarında sergilediği küreselleşmenin boyutlarını, bir yandan da dün­ ya finans piyasalarının eklemlenmesini içeren bu süreç, ile­ tişim teknolojisindeki baş döndürücü gelişm eleri de arkası­ na alarak, ulusal piyasaları birer birer spekülatif çıkar alanı­ na çekmektedir. Bu sürecin ana unsurunu, ulusal piyasalarda faiz ve döviz kuru arasındaki den gesizlik lerd en kaynaklanan arbitraj öğesine dayanan kısa vadeli sermaye -sıcak para- akımları oluşturmaktadır. “ Sıcak paranın” iktisat yazınında genel ka­ bul gören kesin bir tanımı olmamasına karşın, “spekülatif’ , “kısa dönem ci” ve “aşırı dalgalanma ve akışkanlık” gibi un­ 22

surlar içerdiği; ve y o l açtığı iktisadi istikrarsızlıkların da özü itibariyle bu öğelerden kaynaklandığı bilinm ektedir. Söz konusu istikrarsızlıkların odak noktası, kısa dönem li yabancı sermaye bolluğunun neden olduğu d öviz kurunda ulusal paranın aşırı değerlenm esi olgusudur. Sıcak para akımları, ulusal piyasalardaki görece yüksek reel faize y ö ­ nelirken, kısa dönem li d ö viz b irik im i sağlamakta, bu da ulusal paranın yabancı paralar karşısında aşırı değer kazan­ masına yol açmaktadır. Böylece ithalat malları ucuzlarken, ihracatçı sektörler gerilemekte, cari işlemler açığı da büyü­ mektedir. Bu koşullarda sağlanan iktisadi büyüme ise dışa bağımlı ve yapay bir nitelik göstermekte ve reel faiz ile dö­ viz kuru arasındaki hassas dengelerin bozulmasıyla ani bir çöküntüye uğrayabilmektedir.7 Uluslararası finansal sermayenin kısa vadeci akışkanlığı­ nın bir diğer sonucu da M erkez Bankaları açısından bağım ­ sız bir para, faiz ve döviz kuru politikası izlem e olanağı bı­ rakmamasıdır. Uluslararası sermaye hareketlerine denetim ­ siz olarak tamamıyla açık olan bir ekonom ide artık faiz ve döviz kuru birleşerek tek bir finansal unsura dönüşmekte ve stratejik yatırım ve ticaret hedeflerini içeren bağımsız bir kalkınma stratejisi izlem e olanağı kalmamaktadır. N itekim , Adelm an ve Yeldan (2000b) bu olguyu “ kalkınmacı devle­ tin ideolojik sonu” olarak değerlendirmektedir.8 Dolayısıyla, bir yandan ticarete açık üretken sektörlerin gerilemesine, bir yandan da aşırı rezerv birikim ine ve ulusal tasarruf hacminin daraltılmasına yol açan bu süreç, ulusal 7 Sıcak para akım larının kalkınmakta olan ülkelerde yarattığı istikrarsızlık un­ surları üzerine daha geniş b ir değerlendirm e için bkz. C alvo vc Vegh (19 99 ); A m a d e o (1 9 9 6 ); C a lv o , L e id e rm a n v e R ein h a rt (1 9 9 6 ); U N C T A D (1 9 9 8 , 1999); Taylor (1 9 9 8 ); Velasco (1 9 8 7 ); ve D iaz-A lejandro (1 9 8 5 ). 8

Küreselleşm e dalgasının ulusal devlet ve finansal krizler bağlam ında T ü rk iye’yi de içeren karşılaştırmalı b ir analizi için , bkz. Ö niş ve Aysan (2 0 0 0 ); R odrik (1 9 9 7 ); ve Yentürk (1999).

23

kaynakların verim li dağıtılmasını bozarak, çarpık ve istik­ rarsız bir büyüme trendi yaratmaktadır. Reel üretim sektör­ lerinde yaratılan bu çarpıklaşmaya ek olarak, merkez ban­ kalarının para otoritesi işlevi giderek kısıtlanmakta, ulusal ekonom inin para piyasaları da dışsal öğelerin spekülatif dalgalanmaları altında kontrolden çıkmaktadır. Bu süreç al­ tında ulusal m ali piyasalar gid erek kısa va d eli serm aye akımlarının denetimi altına girmekte ve bu akımların yönü­ ne bağlı olarak yapay bir şişme ve daralma salımmı göster­ mektedir. Böylece ulusal ekonom inin reel üretim sektörleri ve finans kesimi birbirinden giderek uzaklaşmakta ve aynı zamanda da rantiyer/spekülatif kazançları besleyerek gelir­ lerin dağılımında bozulmaya yol açmaktadır. Ö zetlem ek gerekirse, 1970-sonrasında yaşanan küresel­ leşmenin ekonom ik boyutu, sermayenin kârlılığını tek ba­ şarı göstergesi olarak görm ekte ve ekonom ik kârın realizasyonu önündeki her türlü toplumsal, idari ya da kültürel kı­ sıtlamayı “akıl dışı” , ya da “ çağdışı” olarak nitelendirm ek­ tedir (Bourdieu, 1998). Küreselleşme ideolojisinin ardında yatan mantık kurgusu bakımından, sermayenin kârlılığı et­ kin (ve rim li) kaynak dağılım ının sağlanmasının dolasıyla ekonom ik refahın arttırılmasının, biricik koşuludur. Bu ko­ şulun sağlanması ise ancak ve ancak tümüyle kuralsızlaştı­ rman, “serbest” pazar ekonom isinden geçmektedir. Bu kurgu altında eğitim , sağlık ve sosyal alt-yapıya ait her türlü yatırım da tüm diğer yatırım harcamaları gibi, pa­ zar ekonom isinin arz ve talep sinyallerine ve finansal m ali­ yet zarar hesapları açısından değerlendirilmektedir. Böylece ulusal devletin bu alanlarda doğrudan kâr amacı gütmeyen tüm girişimleri “ verim siz” olarak nitelendirilm ekte ve sos­ yal altyapı giderek piyasa fiyatlarında m aliyetlendirilm ek suretiyle özelleştirilmektedir. Dolayısıyla, dünya ekonom ilerini tek bir pazara dönüştü­ 24

rerek, kârlılığım yükseltmeyi arzulayan sermaye için arlık iki stratejik hedef söz konusudur: ulusal devletin denetim gücünün sınırlandırılması ve emek örgütlerinin kazanımlannın kaldırılması. “Küreselleşme” , “em ek piyasalannın es­ nekleştirilmesi” , “ finansal serbestleştirme” gibi -içeriği pek de belli olmayan- kavramlar da gerçekte bu sürecin ideolo­ jik unsurlarını oluşturmaktadır.

Küreselleşme Sürecinde Türkiye Bilindiği gibi, Türkiye ekonomisinin dünya pazarlarına açıl­ ması 1980-83 dönüşümü ile başlamış, 1989-90’da da ta­ mamlanmıştır. Bu süreçte, öncelikle mal piyasaları dış pa­ zarlara açılmış ve ticaret kotalarının koruması altındaki itha­ lat rejimi serbestleştirilmiştir. D öviz kuru yüksek bir devalü­ asyonu takiben esnekleştirilmiş ve dolaylı teşviklerle birleş­ tirilerek sanayiinin ihracata yönlendirilm esinde tem el bir araç görevi görmüştür. Ulusal mali piyasaların serbestleştirilmesi ve dış finans m erkezleriyle eklemlenme süreci bu ge­ lişmeleri yakından izlemiş ve T ürkiye ekonom isi 1990’lı yıl­ lara tamamıyla dışa açık bir ekonom i konumunda girmiştir. Bütün bu gelişmeler altında, ulusal ekonom inin birikim ve bölüşüm ilişkileri de derinden etkilenmiş ve iktisadi artığın yaratılması ve yeniden dağıtılması sürecine ilişkin dinam ik­ ler yeniden yapılanmıştır. Gerçekten de 1980-dönüşümü, yurt-içi talebe dönük ve dış ticarette koruma rantları ile bes­ lenen ulusal sanayiinin öngördüğü iktisadi artık biçim leri­ nin nitelik değiştirmesine yol açmış; ve giderek, devletin dü­ zenleyici olarak rol aldığı, daha dolaylı bir transfer ve kay­ nak aktanmı mekanizmasının devreye sokulduğu yeni bir büyüme ve birikim m odelini geliştirmiştir. Bu arada devlet aygıtı da gerek iktisadi işlevleri, gerekse idari etkinliği ve yü­ kümlülükleri açısından yeniden düzenlenmiştir. 25

1980-sonrası d ö n em in iktisadi a rtığın yaratılm ası ve transferine ilişkin özgün m ekanizmalar Yeldan (1994c ve 1995) çalışmalarında İncelenmektedir. Bu perspektif altın­ da bakıldığında, 1980’li yılların yurtiçi alım gücünün kısıla­ rak, yoğun bir teşvik politikası altında yurtdışı pazarlara ih­ raç edilmesine dayalı bir “ klasik” birikim şeması verdiği gö­ rülmektedir. 1980’lerin ilk yarısında özel sermaye, ihracat teşvikleri ve düşük ücret m aliyetlerinin getirdiği avantajları kısa dönem kârlar içinde değerlendirirken, sektörün markup oranları (kar marjları) yükselmiş ve ücretli em eğin sek­ törel katma değer için dek i payı düşmüştür. D olayısıyla, 1980 sonrası dönem boyunca, dış ticarete açık olan sektör­ lerin piyasa yapılarında bir değişiklik ortaya çıkmamış ve imalat sanayiinin oligopol/tekelci niteliği korunurken ulu­ sal ekonom i - bütün resmi söylem in ve beklentilerin aksine - ihracata yönelik olarak “sanayileşememiştir” (Bkz. aşağıda Bölüm III). 1990’lar, finansal serbestleştirmenin tamamlandığı döne­ mi göstermektedir. Bu dönem de ücretli em ek gelirlerinin daraltılmasına dayalı “ klasik” birikim sürecinin gerek ikti­ sadi, gerekse politik olarak sınırlarına gelinmiş, bunun y e ­ rine yeni tür kaynak aktarımı ve rant transferi mekanizma­ ları devreye sokulmuştur. Finansal serbestleştirmenin getir­ diği yeni tür mali araçlar bu mekanizmaların yürütülmesin­ de en önem li unsurları oluşturmuş, devlet bir yanda top­ lumsal gelir dağılım ının düzenlenmesi işlevini yerine geti­ rirken, bir yandan da kamu sektörü mali dengeleri bu süre­ cin tüm maliyetini üstlenmiştir. Söz konusu maliyetin nicel bir analizi Yeldan (1994c ve 1998) çalışmalarında yürütülmektedir. Burada Türkiye eko­ nomisinin 1994 krizine giden süreçte m akroekonom ik dina­ m iklerini ele alan bir Hesaplanabilir Genel Denge (H G D ) modeli kurulmuş ve tarihsel-karşıt (counter-factual) senar­ 26

yo simulasyonları yöntem iyle kriz sürecinde rol oynayan faktörler nicel olarak ayrıştırılmıştır. Söz konusu model ça­ lışmasının somut sonuçlanna göre, reel ücretlerin hızla art­ tığı, reel üretim ve ihracatta dalgalanmaların kaydedildiği 1990-sonrası dönemde, kamu sektöründe dengelerin hızla aşınarak büyük çaplı açıklara dönüşmesi, kentli kapitalist ve kırsal kesim gelirlerini reel anlamda koruma işlevi görmüş­ tür. Yeldan (1994c) içinde H G D m odeli yardımıyla yapılan hesaplamalar, sözü edilen korumanın kapitalist hânehalkı gelirlerinde %5.9’a, kırsal gelirlerde de %3.1’ değin yükseldi­ ğini göstermektedir. Bunun ulusal ekonom iye maliyeti ise, enflasyon oranının olası %35 düzeyinden, %60’lara sıçrama­ sı ve gayrı safi m illi hasılada %3.1, ihracat gelirlerinde de %3.8 oranında bir kaybın yaşanması şeklinde gelişmiştir. Dolayısıyla Yeldan (1994c ve daha sonra geliştirilen 1998) genel denge m odelinin sonuçlanna dayanarak şu önermeyi yapabiliriz: 1980’lerin sonunda oluşmaya başlayan kamu fi­ nansman krizi, ulusal ekonom ide gelirlerin yeniden dağıtıl­ masına yönelik tarihsel bir işlev görmüştür. Yüksek oranlı teşvikler, sermaye vergilerinin tahakkuk bazında düşürül­ mesi, K İT ürünleri fiyatlannm baskı altında tutularak özel sermayeye ucuz girdi sağlanması gibi unsurlardan oluşan bu işlev, söz konusu dönem de emek lehine yönelen bölüşüm süreçlerini sermaye kesimi açısından hazm edilebilir kılan bir mekanizma yaratmıştır. Yeldan (1994a) ve (19 94 b)’de de ayrıntılı olarak tartışıldığı üzere, kamuda finansman krizi soyut anlamda bir “idari beceriksizlik” sorununu değil; ta­ rihsel anlamda, iktisadi artığın yaratılması ve özel sermaye kesiminde sermaye birikiminin sürdürülebilmesi için gerek­ li idari ve sosyo-ekonomik politikaları yansıtmaktadır. D ev­ let, vergi sistemi ve K İT açıklarım bu dönüşümün araçlan olarak kullanmış ve büyüyen kamu açığı ancak yüksek enf­ lasyon ve yurt dışından gelen serm aye girişlerin e dayalı 27

borçlanma sayesinde finanse edilebilmiştir. Bu bulgular ışığında, Türk ekonomisinde küreselleşme de­ neyiminin birbirine bağlı şu üç olguyu yansıttığı görülebilir: (i)

İktisadi artığın yaratılması ve ulusal gelirin bölüşümüne ilişkin süreçler;

(ii) Söz konusu bölüşüm dinam iklerinin “ düzenlenm e­ sinde” devletin değişen rolü ve bunun yol açtığı ka­ mu kesimi finansman açıkları; (iii) Finansal serbestleştirmenin olası kıldığı dış kaynaklı kısa vadeli sermaye girişlerine dayalı, spekülatif fi­ nansman ve büyüme. Sonuç olarak: (ii) ve (iii) no’lu olguların y o l açtığı makro ekonom ik istikrarsızlık ve kriz süreci... Burada ayrıştırdığımız birbirine bağlı bu üç olguyu aşağı­ daki çizim aracılığı ile gösterebiliriz:

28

Çizim de dörtgenler içinde birbirine bağlı bir konumda d e alman söz konusu üç olguyu, Türkiye ekonom isinin ya­ kın tarihine damgasını vuran bir fasit üçgen olarak nitele­ yebiliriz. Ö zet olarak, “bölüşüm sorunu-kamu kesimi açıklart-dış sermaye girişlerine dayalı finansman” olarak vurgu­ lanabilecek olan bu üçgen, bir anlamda, bu kitabın genel kurgusunu da yansıtmaktadır. Kitabın geri kalan bölüm lerinde bu olgular teker teker ele alınacak ve ulusal ekonom ide serm aye-ücretli emekdevlet ve dış dünya arasındaki karmaşık ilişkiler çözüm len­ meye çalışılacaktır. Ancak bu çözüm lem ede belirleyici olan yaklaşım, söz konusu dönüşümlerde iktisadi artığın yaratıl­ ması ve aktarımı süreçlerine damgasını vuran bölüşüm iliş­ k ilerin in b e lirle y ic i unsur olarak algılanm ası gereğidir. Türk ekonom isinin 1980-sonrasında geçirdiği m akroekonom ik evrelerin ancak toplumsal bölüşüm dinam iklerinin doğrudan tahliline olanak sağlayan bir yaklaşım ile yorum ­ lanabileceği düşüncesindeyim. Aksi halde bu çalışma sade­ ce iktisadi olayların aktarıldığı bir tarihçe olarak kalırdı.

29

BÖ LÜ M II

1970-SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNDE KÜRESELLEŞME EVRELERİ

Bu bölümde, 1970’li yıllardan başlayarak dışa açılma ve fi­ nansal serbestleştirme uygulamaları altında Türkiye ekono­ misinin geçirdiği evreleri küreselleşen makro-iktisadi ilişki­ ler bağlamında ele alacağız. Bölüm üç ana başlık altında ta­ sarlanmıştır. Bundan sonraki ilk ayırımda Türkiye ekonom i­ sinin 1970-sonrasmdaki büyüme dinam ikleri üzerine göz­ lemler sunulmakta ve ekonom inin 1970-2000 arasında ge­ çirdiği büyüme-kriz-istikrar salmımları evreler halinde ayrıştırılmaktadır. Söz konusu salınımlarm üretim, bölüşüm, birikim, ve uluslararasılaşma süreçleri ikinci ayırım altında daha yakından İncelenmektedir. Türkiye ekonom isinin bir anlamda yakın tarihinin analiz edildiği bu bölüm, politik ik­ tisat yaklaşımıyla üçüncü ayırım altında özetlenmektedir.

Türkiye Ekonomisinin Büyüme Dinamikleri Üzerine Gözlemler Türkiye ekonom isinin yakın tarihi, büyüme-kriz sarmalın­ da sıkışıp kalmış bir görünüm sergilemektedir. Söz konusu

büyüme-istikrar-kriz salınım larım tarihsel olarak saptaya­ bilm ek için ilk olarak geleneksel iş-çevrim leri (business cycles) yazınının bu konuda geliştirdikleri istatistiksel tek­ niklerden yararlanacağız. Burada uygulayacağım ız istatis­ tik sel y ö n te m a ra c ılığ ıy la , ilk ön c e reel u lu sal g e lir in (G S M H ) 1970-sonrası trend g elişim in i iktisat yazınında Hodrick-Prescott filtresi diye bilinen yöntem ile ayrıştıraca­ ğız. İkinci aşamada, tarihsel olarak gözlediğim iz değerler­ den trend büyüklüğünü çıkartmak suretiyle, devresel dalga­ lanmaları elde edeceğiz. B öylece ulusal ek on om in in reel büyümesi, “ trend” ve trend etrafında salınım gösteren “ dev­ resel dalgalanmalara” ayrıştırılmış (filtre edilm iş) olacaktır. Bu aşamada elde edilen devresel ulusal gelir ifadesinin g ö ­ rece büyüklüğü ve aralığı (frekansı) bize ulusal ekonom ide­ ki dalgalanmaların şiddeti hakkında ipuçları verecektir.1 Hodrick-Prescott yöntem iyle elde edilen veriler II- 1 N o ’lu Şekil’de sergilenmektedir. Şekil’de betimlenen süreç, 19691999 arasında ulusal gelirin trend büyüme patikasından sa­ parak içine düştüğü devresel dalgalanmaları vermektedir. Şekil I I - l ’de sergilenen analize göre, Türkiye’de 1972’den başlayarak 1976’da tepe noktasına ulaşan ilk büyüme salım m ını 1978-80 krizi izlem iş; ikinci salınım ise 1983’den başlayarak, 1986’da tepe noktasına ulaşmıştır. 1988 dur­ gunluğunu takip eden üç salınımın da ortak özelliği görece daha kısa aralıklarla gerçekleşmeleri ve ekonom inin büyü­ me hızındaki istikrarsızlığın nicel olarak şiddetlenmesidir. Bunlardan ilki, 1989-1991; İkincisi 1992-1994; ve üçüncü­ sü 1996-1998 evreleridir. 1999’daki tarihsel çöküntü ise çarpıcı boyutlardadır. 2000 yılı istikrar programı ile birlikte ekonom inin de yeni bir kriz-sonrası canlılık dönem i içinde olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla ekonom inin içinde bulun1 H odrick-Prescott filtrelem e yön tem i bölüm ü n sonunda E K olarak sunulm ak­ tadır.

32

e a ıd e s p s s j A s a HIAISD

33

-

0.10

Şekil 11-1. 1970-Sonrası Türkiye Ekonomisinde Devresel Dalgalanm alar

dıığu büyüme-kriz sarmalı, 1990-sotıraşında daha da şid­ detlenmiş ve söz konusu üç adet m ini “ çevrim ” yaratmış görünmektedir. Şekil I I - l ’de betimlenen büyüme sürecinin genelde ortak özelliği nedir? Burada, ekonom inin canlılık ve daralma d ö­ nemlerinin ardında yatan ana etkenleri sıralamaya çalışır­ sak en önem li açıklayıcı değişkenler arasında dış tasarruf (ticaret açıkları) ve ithalat hacminin finansman olanaklarını görmekteyiz. İthalat talebinin finansmanında da en önem li makro değişken olarak d öviz kuru öne çıkmaktadır. G er­ çekten de, Türkiye ekonom isinin yakın tarihine baktığım ız zaman döviz kurundaki reel değişimlerin, ulusal gelirin bü­ yümesi üzerine ilginç bir senkronizasyon yarattığını izle­ mek olasıdır. Bu yakm ilişkiyi 11-2 N o ’lu Şekil’de irdelem ek­ teyiz. Şekil 11-2’de genel olarak ulusal gelirin (G ayrı Safi Yurt İçi Hasıla) reel büyüme hızları ile Tü rk Lirasının yabancı dövizler karşısındaki yıllık reel değişim i sergilenmektedir. G SYİH reel büyüm e hızları dik ey eksende gösterilm iştir. TLnin reel olarak değer kaybettiği (devalüasyona uğradığı) değerler yatay eksende p o zitif yönde-; reel olarak aşırı değer kazandığı (appreciation) değerler ise yatay eksende cebirsel olarak negatif yönünde gösterilmiştir. Şekil’de her bir nok­ ta, bir yıl içindeki reel büyüme hızı ve reel döviz kuru yıllık değişimi arasındaki ilişkiyi belirtmektedir.2 Şekil II-2’de sunulan değerlerin yakından incelenmesin­ den edinilecek ilk gözlem , sol üst panelde yıllar itibariyle görülen yoğunlaşmadır. Söz konusu panel, ulusal gelirin re­ el büyüme içinde olduğu yıllarda, TUnin yabancı dövizler karşısındaki konumunun da reel olarak değerlendiği yılları vermektedir. Dolayısıyla, ulusal ekonom ide reel büyüme2

N om inal d ö viz kurunun (T L / U S Î) rccle indirgenm esinde gayrı safi m illi hasıla zım n i fiyat deflatörü kullanılmıştır.

34

( % ) 'Z ‘H auJnAng |aaa H|ASD

35

TL Yıllık Reel Aşınma (% )

Şekil 11-2. Türkiye Ekonomisinde Büyüme ve Reel Devalüasyon: 1969-1999

nin yaşandığı yılların aynı zamanda T L n in de reel olarak değerlendiği yıllar olduğu görülmektedir. Bu anlamda, ne zaman ki TLnin döviz kuru karşısındaki değişim i “ değerli” tutulabilmiş ise, reel ulusal gelir de artış içinde olagelmiştir. Örneğin, yukarıda 1-1 N o ’lu Şekil’de gördüğüm üz büyüme evrelerinden ilk i olan 1973-1977 arasında T L n in de reel olarak %10 (1977) ile %25 (1974) aralığında “ değerli” k o ­ numda olduğu görülmektedir. Ancak, söz konusu büyüme performansı uzun erimli olamamış ve ulusal gelir 1980’de %2.8 daralmıştır. 1980’in getirdiği yüksek oranlı devalüas­ yon (% 8 düzeyinde) sonrasında ekonom inin artı büyüme hızlarına döndüğü ve d ö viz kurunun reel olarak devalüe edildiği kısa süreli bir istikrar dönem i gözlenm ektedir. Şe­ kil 11-2’nin sağ üst panelinde oluşan bu “p o zitif büyüme & reel devalüasyon” ilişkisi sadece dört sene sürmüş ve eko­ nom i tekrardan sol üst panele, yani “p o zitif büyüme & reel olarak değerli kur” yolağına geri dönmüştür. Ulusal ekonom inin 1983-1987 aralığındaki bu ikinci dev­ resel büyüme salımmında büyüme oranları pozitif, T L ise reel olarak %5 ile %10 arasında değerli konumdadır. 1988’in kısa duraklamasından sonra, ulusal ekonom i 1990’lı yılların ilk yarısında sürekli olarak “ değerli” TL/döviz kuru altında çalışmıştır. 1994 finansal krizi ile çöküntüye uğrayan bu bü­ yüme evresi de, TLnin %30 oranında reel olarak değer yitir­ diği bir dönem ile son bulmuştur. 1995-sonrası büyüme ev­ resi de yine sol üst panelden 1998 krizine ulaşan yeni bir çevrimi vermektedir. Dolayısıyla, Şekil 11-2’de sergilenen dinamikleri genel ola­ rak ö zetley ec ek olursak, ulusal ek o n o m id e bü yü m e ve TLnin değerlenmesi arasındaki çevrim in yıllar itibariyle sa­ at yönünün tersi bir ilişki içinde olduğunu görm ekteyiz. Şeklin üzerine yansıtılan kaim ok bu çevrimsel ilişkiyi be­ timlemektedir. Sağ üst panelde ( “p o zitif reel büyüme & re36

el devalüasyon” ) yer alan yıllarda genelde ekonom i istikrar arayışları içinde görülm ekte; büyüm enin ivm elendiği d ö ­ nemler ise Şeklin sol üst paneline, yani TLn in aşırı değerli tutulduğu bir konuma geçmektedir. U zun erim li olamay;tn bu tür büyüme salmımları ise her defasında derinleşen H r iktisadi kriz (1980, 1994 ve 1999 gibi) ve yüksek oranlı de valüasyon ile tekrardan “ hizaya getirilen” döviz kuru ile ke­ sintiye uğramaktadır. İktisadi krizi izleyen görece istikrar arayışları ise ekonom inin dinam iklerinin tekrardan Şeklin sol üst panelinde yer alması sonucunu doğurmaktadır. Ancak, burada büyüme sürecinin 1970’ler ile 1989-sonrasındaki farklılıklarına dikkat çekm em iz gerekm ektedir. 1970-74 arasında TKnin değerli konuma geçmesindeki ne­ densellik bağlantısı -nihai tahlilde- genişleyici para, faiz ve döviz politikaları ==> büyüme ve cari açık => cari açığı des­ tekleyecek sermaye girişleri ve dış borçlanma şeklinde sür­ dürülmekte; dolayısıyla, makro iktisadi politikalar temelde ulusal düzlem de belirlenm ekteydi. Oysa 1989-sonrasında ulusal makro politikalar ve büyüme süreci doğrudan doğ­ ruya sermaye girişleri => büyüme => cari açık ilişkisine ba­ ğım lı kılınmış; ve dolayısıyla, ulusal ekonom ide büyüme ve b irik im süreçleri tamamen dış serm aye hareketlerine ve dünya finans piyasalarına terkedilmiş durumdadır. Boratav (2001); Boratav, Türel ve Yeldan (19 96 ); Yentürk (19 99 ); Ö niş ve Baysan (2 0 0 0 ); ve C izre-S ak allıoğlu ve Yeldan (2000)’de betimlenen bu olgu, aşağıda V Bölüm’de daha ay­ rıntılı olarak incelenecektir. Burada son olarak Şekil II-2’nin sağ üst panelinde geçen söz konusu “ istikrar” yıllarını sıralarsak son derece ilginç b ir başka tespit ile karşı karşıya k a ld ığ ım ızı b elirtelim : 1970, 1971; 1981, 1982, 1983, 1984; 1992 ve 1997. 1992 hariç tutulursa bütün bu yıllar sivil dem okratik yaşamın doğrudan ya da dolaylı olarak kesintiye uğradığı ve askeri 37

rejimin siyasi yaşamda belirleyici konuma geldiği “ ara” d ö­ nemlere aittir.3 Ulusal gelirin büyüme yolağından her uzak­ laşma dönem inde, reel devalüasyon ile sürdürülen (nere­ deyse) bütün istikrar arayışlarının askeri rejim ler altında gerçekleşmiş olması Türk siyasi-iktisadi tarihinin ilginç bir geleneği olarak karşımızda durmaktadır.

1970-Sonrası Türkiye Ekonomisi'nde M akroekonom ik Uyum Sürecinin Dönüm Noktaları Buraya kadar Şekil I I- 1 ve II-2 aracılığıyla betim lenen dev­ resel dalgalanmaların ardında yatan stratejik politika tercih­ lerine baktığımızda birbirinden farklı üç yapının varlığını tespit etmekteyiz. Bunlardan birincisi ithal ikameci sanayi­ leşme stratejisinin en yoğun olarak yaşandığı 1970-1976 dönemidir, ithal ikameci sanayileşmenin ikinci evresi diye anılan bu dönem de Türk ekonom isi yoğun bir biçim de üre­ tim malları üreten ara malı ve temel tüketim sanayi sektör­ lerinin yurt-içinde ikam esine yönelm iş ve kamu sektörü öncülüğünde hızlı bir yatırım programını devreye sokmuş­ tur. Bu dönem in bir diğer özelliği, ithal m alları ile rakip ulusal sanayi sektörlerinin kota ve yüksek tarife oranları ile korunarak, ulusal sanayi burjuvazisine koruma rantlarının aktarılmasıdır. Devletin, ulusal ekonom ide mal ve işgücü piyasalarına kamu işletm eleri ve yatırım tercihleri aracılı­ ğıyla yoğun bir müdahale içinde bulunduğu bu b irik im m odeli 1977’den başlayarak bir döviz finansman krizine sü­ rüklenmiş ve 1980 yılında gerçekleştirilen dışa açılma ile sona erdirilmiştir. 1977-80 krizi beraberinde demokrasinin de tıkanması sonucunu doğurmuş ve gerek Anayasa’da, ge­ 3 liurada, belki biraz da spekülatif bir argüman öne sürerek, 1997’nin M G K sü­ recini de, sivil yaşam ın kesintiye u ğradığı bir ara dö n em olarak n itele n d ir­ m ekteyiz.

38

rekse iş ve örgütlenme yasalarında getirilen kısıtlamalar ile birlikte emeğin kazanımları hızla geriletilmiştir.4 Bu dönüşümü takip eden 1981-87 arası dönem , Türk ekonomisinde ithalat korumalarının kaldırılarak dışa açıl­ ma ve dünya ekonom ileriyle mal ve finans piyasalarında eklemlenmeye girildiği yıllardır. 24 Ocak kararlan .diye de anılan bu dönüşümün temel amacı, bir yandan ulusal eko­ nominin birikim ve kaynakların dağılım ı m ekanizmaların­ da pazar fiyatlarının b elirleyici unsur oluşturm ası, diğer yandan da mal ve hizmet ihracatını arttımıaya yönelik y o ­ ğun bir devlet desteği ile sürdürülen dışa açılma stratejisi­ dir. Bu genel strateji altında imalat sanayiinin ihracat pazar­ larına yöneltilm esi öncelik kazanmış ve bu amaca uygun olarak, bir yandan yoğun bir teşvik sistemi uygulamaya k o­ nulurken, bir yandan da döviz kuru aşınmaya bırakılmıştır. Bunlara ek olarak, 1981’den başlayarak faiz ve kredi tahsisi üzerindeki kontroller kaldırılarak ulusal m ali piyasaların “ derinlik” kazanması hedeflenmiştir. Ancak 1980-sonrası reform sürecinin 1988’e gelindiğinde ivmesini kaybettiğini ve ekonom inin de bir tıkanma içine girdiğini görmekteyiz. 1988’in tüm makro ekonom ik verileri “ ihracata yönelik büyüme” politikalarının iktisadi ve sosyal sınırlarına ulaşıldığını göstennektedir. Bunu izleyen yıllarda artık Türkiye Ekonomisi’nde dışa açılım öncelikleri reel üre­ tim sektörlerinde değil, finans ve kambiyo hizmetlerini de kapsayacak politika değişiklikleriyle biçimlenmiştir. Söz ko­ nusu politika değişikliklerinin en önemlisi 1989’da ödeme­ ler dengesi sermaye hareketleri üzerindeki tüm kısıtlamala­ rın kaldırılarak, kambiyo rejiminin tamamıyla serbestleşti-

4

Tü rkiye ek onom isinin ithalata yö n e lik sanayileşm e stratejisi ve 1970-sonrası gelişim i konusunda daha ayrıntılı bilgi için bkz. Boratav (1 9 8 3 ); Boratav, Keyder ve Pamuk (1 9 8 4 ); Çeçen, D oğrucl ve D oğrucl (1 9 9 0 ); K epen ek ve Yentûrk (19 99 ) ve Cclasun ve R odrik (19 89 ).

39

rilmesidir. Böylece Türkiye ekonom isi dünya pazarlarıyla eklem lenme ve küreselleşme sürecinde yeni bir dönemeci gerçekleştirerek, 1990’lı yıllara doğrudan doğruya “dışa açık bir makroekonomi” görünümünde girmiştir. Bu yapı altında ulusal piyasalarda döviz kuru aşınması ve faiz oranlan birbirine bağlanarak M erkez Bankası’nın kontro­ lünden çıkmış ve ulusal finans piyasaları uluslararası kısa va­ deli sıcak paranın spekülasyonuna açılmıştır. Böylece uyarı­ lan kısa vadeli, spekülatif yabancı sermaye akımları, bir yan­ dan ekonominin dış açıklarını finanse ederken, diğer yandan da ulusal tasarruf eğilimini düşürerek tüketim ve ithalat hac­ mini genişletmektedir. Bu süreç, aynı zamanda ekonominin yukarıda bahsettiğimiz üçüncü büyüme salımmmm da ivm e­ sini oluşturmuştur. Ancak, döviz kuru ve faiz oranları arasın­ da son derece hassas dengelere dayanan bu yapay büyüme süreci, bir yandan ulusal ekonomideki yatırım ve birikim ön­ celiklerinin üretim dışı (spekülatif) rantiyer-tipi sermaye bi­ rikimine yönlenmesi, diğer yandan da gelir dağılımının gide­ rek bozulması ve mali piyasalarda bir kredibilite bunalımıyla birlikte yeni bir kriz ortamının doğmasına yol açmıştır. 1994 finansal krizi böylesi bir sürecin ürünüdür.5 Yukarıda kısaca özetlem eye çalıştığım ız bu üç devresel dalgalanmanın m akroekonom ik yansım alarını I I - 1 N o ’lu Tablo’da sergilemekteyiz. Tablo, ulusal ekonom inin 1970sonrasmda geçird iği dalgalanm aları üretim , bölüşüm ve uluslararasılaşma göstergeleri bakımından özetlemektedir. Tablo I I - l ’de 1972-76 dönem i ithal ikameci sanayileşme evresi olarak betim lenm ektedir. Bu süreci ayrıntılı olarak inceleyen çalışmalar, aslında 1950’lerden bu yana gelen bu

5

Bu sürecin tem el nitelikleri konusunda ayrıntılı bir çözü m lem e için bkz. Boratav, Tü rel ve Yeldan (1 9 9 6 ); Ekinci (1 9 9 8 ); Balkan ve Yeldan (1 9 9 8 ); Ö zatay (1999, 2000); Celasun, D en izcier ve H e (1 9 9 9 ); lnsel ve Sungur (2 0 0 1 ); Gazioğlu (2 0 0 0 ), Ulaşan (20 00 ) ve Yentürk (1999).

40

uîW *0

a*5İ

m oo « -

^ ^ ;«n

l/t kO

con m

O IO N

iCQ l !5’* is Ϋ 4C. 5Q

cn rn ^ «- in *-

rs ıo v «f l

*•' rnr«j ö od 2 N

*- O (O

s a» TJ C *Ût E o c o LU

a> >> 2w

:3

1 I

—*£ 112 ■sis

M (0 Ot

^'ÖK

s* c £} -z 0 O N

O 00 f*4

T-

5 ^-O

.n

%s ^

Şû 5

** o

IS

ınınrN

o d o•

I*

m r-;

1— 4> re•£ ^

m m aj

K r>i ıd • • r-.’ ^ fM

S g s

I s s: vo c C

.£ ^ n 2 Ec

Xre rre^^

. » » r-.

^ i'S 22•ü

S £ o >

0 o

g ıo w*



r- i-

t: tf re « o re V OD C

r-t İN

m._ C

>a91 Û

v ti E „ 9 ui E Ş

~

O ~> O « .L ^0*3 EÂ ™ c^.l ■215

a.

a*H S^l. -* e •*- j» ?U 2^ fc : - •= * 3-a « A c -c-ir 2o

CT

İ ş .ş C 41 P S § û J .9 o! f> — ,s w • o> o to ?S - ;r = İS-EssŞ o “ l * 5 O * _ O nb c(Q Sıv m C o ^ JE ^W 1:10 re f'» .— v r e J=Şw «j jö-'o Jiinf* '■3* E 3 -5 E = 3 ü E 5 S ? ra r-*. ■* I «j re” “ c o re n u , « P î 5 flî ' s * 1* îT ı2 « — «» "J D c î I" ° u H j O v £ h >- * » e » -=»oc g gsc .-5*^ £ Ö 5 >.»— r; «ı3 O = £ qq i o : u Ö 2 .° S '^ ,_ o .”>

«fc-2

IS:

13 ,c •- c

s «s

41

dönemin büyüme ve bölüşüm ilişkilerini Kemalist bürokra­ tik kadrolar, sanayi burjuvazisi, sanayi işçileri ve köylülük arasında oluşturulmuş hassas dengelere dayalı, geniş taban­ lı ve popülist nitelikleri ağır basan bir koalisyon olarak ta­ nım lam aktadır (Boratav, 1983; Boratav, K eyder, Pam uk, 1984). Buna göre korunmaya alınmış geniş bir yurt-içi pa­ zar ve ucuz hammadde üreten kamu sektörü sayesinde özel sanayi kesimine yüksek kâr ve rant sağlanıyor; buna karşı­ lık da özel sermaye, ücretlerin ve tarım kesim ine destek sağlayan iç ticaret hadlerinin yükselmesine göz yum uyor­ du. Ücretlerin ve iç ticaret hadlerinin artmasını sanayi bur­ juvazisi açısından kabul edilebilir kılan mekanizma, ithala­ ta ve stratejik girdilere devlet yoluyla getirilen denetim so­ nucu yaratılan rantlardı. Devlet söz konusu dönemde hem yatırımcı, hem de üreti­ ci bir aktör olarak iktisadi faaliyetlerde önem li bir rol oyna­ maktaydı. Nitekim , ithal ikameci dönem in en temel unsur­ larından biri sabit sermaye yatırımlarının yüksek temposu­ dur. Kamu sektörü öncülüğünde, “Beş Yıllık Kalkınma Plan­ ları” aracılığıyla yürütülen sermaye birikimi, imalat sanayi­ inde 1972-76 arasında yıllık ortalama %12’lik bir reel yatı­ rım artışını olası kılmıştır. (Bkz. aşağıda Tablo 11-2). Böylece sabit sermaye yatırımlarının gayrı safi m illi hasıla içindeki payı, 1963-73 ortalaması olan %17.5’den, %22.7’ye yüksel­ miş; sanayi sektörü büyüme hızı reel olarak %10’a yaklaşır­ ken, fert başına milli gelir artış hızı da %6.8’e ulaşmıştır. Bu sayılarda ifade bulan ve ekonom inin tümünü kapsa­ yan bu hızlı büyüme sayesinde yaratılabilen geniş ve etkin yurt içi pazar, koruma altındaki özel sanayi kesimine yük­ sek kârlılık ve rant gelirleri sağlamaktaydı. Bu birikim ve büyüme modelinde, gerek toplam iç talebin “gevşek” istih­ dam ve ücretleme politikaları, gerekse reel olarak giderek artan ücretler, sermaye tarafından “ kabul edilebilir” bir o l­ 42

gu olarak değerlendirilmekteydi. Kamunun Beş Yıllık Plan ve uygulamaları altındaki bu popülist politikalar sonucun­ da oluşan reel ücretlerdeki artış, ücret/kar ilişkisinin işçi sı­ nıfı lehine dönmesi için yeterli olmamış; bununla birlikte işçi kesimi arasında sürekli reel gelir artışından kaynakla­ nan bir “ sisteme uyum” ideolojisinin ve “ egemen sınıfla çı­ kar işbirliği” yanılgısının yerleşmesini kolaylaştırmıştı. (B o­ ratav, 1983; Boratav, Keyder ve Pamuk, 1984; Kepenek ve Yentürk, 1996). Bu sonucun ortaya çıkmasında özellik le kamu kesiminde izlenen “ gevşek” bir yatırım ve istihdam politikasının da önem li olduğu söylenmelidir. Ancak, hassas dengeler altında tüm sosyal sınıfları hoş­ nut tutabilen bu büyüme m odeli 1977’den başlayarak ithal ikameci m odelin sınırlarına ulaşılması nedeniyle sürdürüle­ m ez hale gelmiştir. Ö zellikle, aşırı değerli d öviz kurunun ihracatçı sektörler açısından yarattığı dengesizlikler, sanayi­ nin kullandığı dövizi kendi iç dinam iği ile kazanamaması sonucunu doğurmuş; ve ulusal ekonom i yüksek enflasyon, yüksek kamu finansman ve cari işlem açıklan ve. negatif büyüme hızlarına sürüklenmiştir. Dış borç olanaklarının tümüyle tüketilmesi nedeniyle ithalatın finansmanı olanak­ sız hale gelmiş, bu da ithal girdilerine bağım lı sanayi sek­ törlerinin daralmasına ve büyüme hızının 1979’da %0.4’e, 1980’de de %-2.8’e düşmesine yol açmıştır. Kriz dönem ininin toplumsal bölüşüm ilişkileri açısından en belirgin özelliği ücretli emeğin, sanayi katma değeri için­ deki payının hızla artması olgusudur. Sanayi sektöründe yaşanan daralma sonucunda, sektörel katma değerden üc­ retlilerin aldıkları pay 1975’de %28 iken, 1979’da %37’ye değin yükselmiş, sermayenin kâr marjları da gerilemiştir. Bu sonuç ise, ithal ikameci sanayileşme stratejisinin dayan­ dığı hassas mekanizmalardan en önemlisinin -artan ücretle­ rin ve popülist birikim m odelinin yüksek korunma rantları 43

sayesine hazm edilebilir kılınması- bozulması anlamına geli­ yordu. Bu süreç 1980’e değin iktisadi ve siyasi k rizlerin peşpeşe birbirlerini beslem esiyle gelişti ve 1980 “yapısal uyum ” programının bir askeri müdahale aracılığıyla yürür­ lüğe konulmasına kadar sürdü. Bilindiği gibi, Ocak 1980 reform paketi sadece kısa-dönem li istikrarın sağlanmasıyla sınırlı kalm am ış, aynı za­ manda ulusal ekonom inin yapısını özel sektörün öncülü­ ğünde sürdürülecek olan pazar ekonom isinin güçlerine bı­ rakmayı hedeflemiştir. Aynca, sektörel önceliklerde de bir değişme gözlenmiş, ihracata-yönelik imalat sanayi ve ticari hizmetler göreceli olarak önem kazanmıştır. 1981-82 ve bunu izleyen 1983-87 arası dönem in toplum ­ sal bölüşüm ilişkileri açısından tem el özelliği, ücretlerin düşürülmesi yoluyla yurtiçi talebin daraltılarak, yurtdışı pazarlara ihraç edilecek bir artığın yaratılmasıdır. Reel üc­ retler, bir yandan sendikal hareketin yasal olanaklarının g i­ derek daraltılması, bir yandan da em eğin politik örgütlen­ mesi üzerine getirilen yasakların arttırılması yoluyla hızla geriletilm iş ve ücretli em eğin imalat sanayi katma değeri içindeki payı, özel sektörde %27.5’ten, 1987’de %17’ye; ka­ mu sektöründe de %25.0’ten %13.0’e düşürülmüştür.6 Bu sürece koşut olarak özel imalat sanayiinin kâr oranlarını tem sil eden kâr m arjları (m ark-up oranı ) ise % 31’den, %38’e çıkmıştır. Söz konusu dönem in birikim ve bölüşüm ilişkileri açısın­ dan bir diğer özelliği, sanayi sektöründe ücret m aliyetleri­ nin bastırılmasına dayalı bu “ klasik” birikim m odelinin, ih­ racatçı sektörlere yönelik olarak sürdürülen vergi iadesi, it­ hal girdilerinde vergiden muafiyet ve teşviklendirilm iş kre­ di kullanımı gibi mekanizmalarla dolaysız olarak desteklen­ 6

D eğerler 10 ve daha fazla kişi çalıştıran imalat sanayi istatistiklerine bağlı kalına­ rak hesaplanmıştır. Yazıdaki ücret değerleri işgücü gelirlerini tem sil etmektedir.

44

mesi sürecidir. Devletin yoğun denetim ve desteği alımda sürdürülen bu tür dışa açılma ve ihracata yönelm e stratejisi kısa zamanda m eyvelerini vermiş ve imalat sanayi reel ihra­ catı 1988 sonuna değin yılda ortalama %15 artmıştır. Buna koşut olarak ihracatın GSM H içindeki payı 1980’de %5.1 iken, 1988’de %12.8’e ulaşmıştır. Bütün bu olumlu gelişmelere karşın, 1980-sonrası Türk ihracata yönelik sanayileşme m odelinin en çarpıcı eksikliği­ nin sürdürülebilir bir sabit sermaye birikim i yaratamamış olm asından kaynaklandığı görülm ektedir. N ite k im , I I - 1 N o ’lu Tablo’dan da izlenebileceği üzere, özel sektörce ger­ çekleştirilen yatırımlar, “serbest pazar ekonom isi koşulla­ rında özel girişim ciliğe dayalı kalkınma” stratejisinin bek­ lentilerini yerine getirememiş ve yıllık ortalama artış hızı, kriz-öncesi dönem deki reel artışların ancak yarısında sey­ retmiştir. Aynı dönemde, bir ideolojik yaklaşım olarak dev­ letin ulusal ekonom i ve toplam yatırımlar içindeki payının düşürülmesi hedeflendiğinden, kamu yatırım larının artış hızı da 1980-88 arasında reel olarak %1.8’i aşamamıştır. So­ nuç olarak, özellikle imalat sanayiinde sabit sermaye yatı­ rımları tamamiyle durgunluğa itilm iş ve 1989’a değin 1980 öncesi reel düzeyine ulaşamamıştır (Yeldan 1995; Voyvoda ve Yeldan, 1999; Rittenberg, 1991). Tü rkiye ekonom isinde sabit yatırım ların gelişim i daha ayrıntılı olarak Tablo 11-2’de sergilenmektedir. Burada, ulu­ sal ekonom inin yukarıda ayrıştırdığım ız m akroekonom ik dönemleştirmesini koruyarak, sabit sermaye yatırımlarının sektörel dağılım ını ve dönem -içi artış hızlarım sunmakta­ yız. Tablo II-2’nin en ilginç verileri imalat sanayi sabit ser­ maye yatırımlarının görece yavaş seyrine karşın, özel konut yartırımlarında ve kamunun enerji ve ulaşım sektörlerinde­ ki sıçramalardır, imalat sanayiinde özel sektör yatırımları 1977-80 kriz dönem inde y ıllık ortalama %13.6 geriledikten 45

oo \o fN m

o eo n v

İH ® .! 5 s ~

n

i.

f

rs ^

m^ 00 « N 00

rg m m ı©

i

^ Ö »

ui fN N N (N İNIfi Pf|

*7

?nj in

fN

i I ın m »— in

i 03 c ıA - s ^ s a

s g

~

3 üoo »- oo eo

1 -3 I : s £ s t

|

SS■

1 1 :l

»-; o *r m ıo Ö t-’ ro

-4e 2* •ş Üst

vo •- rsı u%



2 »s* — «o '■g 6 o o 5 “ 11:1 .fi e

5 u 3 U 3 u > u 3 i D r - . r ' - r " » r - r - . o o o o o o o o c o c n c n < r » C T >

Özet olarak, bu egzersiz bize dışa açılım sonrasında Türk işgücü piyasalarında yaşanan kırılm ayı yalın olarak göster­ mektedir. 1980-sonrası Türkiye ekonom isinde reel ücretle­ rin durgunluğa itilmesinin sadece bir iki yıllık bir dönemsel dalgalanmadan ibaret olm adığı; bunun ötesinde, 30 y ıllık ücret kazammlarmın genel trendinin kırılarak, yepyeni bir düzlem e oturtulmuş olduğu açıkça g ö rü lm ektedir. Daha açık bir ifadeyle, küreselleşen T ü rk işgücü piyasalarında ücretlerin üretkenlik kazanımlarıyla o lan -kabaca da olsabirlikteliği 1980 dönüşümü ile kopartılmış ve 1950’den bu yana geleîTartış trendi terkedümiştir. JBu anlamda Türkiye örneği, küreselleşme ideolojisinin em eğin kazam m larınm geriletilmedi üzerine belki j e en net stratejik sonucunu ser­ gilem ektedir^ Bu stratejik olgunun tarihsel dönüşümleri ve özgün mekanizmaları bu bölüm ün ileriki sayfalarında ay­ rıntılı olarak işlenecektir. 1980-sonrası Türkiye’sindeki m akroekonom ik dalgalan­ maların 1988’de bir dönüm noktası yaşadığını ve bu yıldan sonra ekonom inin dışa açılmasının tamamlandığı II. Bölü­ mün satırlarında vurgulanmıştı. 1980’ler boyunca sürdürü­ len ihracata yönelik büyüme ^stratejisi, gerekli sanayi yatı­ rımlarını ve istihdam ile ücret geliri artışlarım gerçekleştirememiş ve 1988’de sürdürülemez^bir noktaya ulaşmıştı. 1989-1991 yılları arasında gözlenen “ yeni popü lizm ” dal­ gası, sanayi sektörlerinde h ızlı bir ücret m aliyeti artışını beraberinde getirmişti. Devlet İstatistik Enstitüsü kaynak­ larına dayanarak yaptığım ız hesaplamalar, özel imalat sa­ nayi ücret m aliyetlerindeki reel artışların 1989-1993 döne­ m inde yıllık ortalama % 1 0 .2’lik bir sıçramanın yaşandığını belirtmektedir. (Bkz. yukarıda Tablo I I - l) . Bu tür bir geliş­ me ise ücret daraltılmasına dayalı ihracata-yönelik “ b iri­ 3

Söz konusu gelişm enin uluslararası dü zeyde bir değerlend irilm esi için, bkz., Pieper (1999).

75

kim ” sürecinin sonuna gelindiğini işaret etmekteydi. Bu süreçte, ulusal ekonom ideki özel sermaye birikim inin gerekleri açısından söz konusu ücret artışlarını “ kabul edi­ leb ilir” kılan m ekanizm aları irdelerken, kamu fiyatlam a stratejisinin rolünü yukarıda II. Bölümde belirtmiştik. Bu­ rada, söz konusu mekanizmalar arasında bir diğerinin de sanayiinin eksik rekabetçi yapısında ve mark-up tipi fiyatla­ ma biçim inde yattığı vurgulanacaktır. Ö zel imalat sanayi toplamında reel ücret m aliyetleri karşısında sektörün brüt kâr marjlarının (mark-up oranı) 4 evrim i Şekil III-3 ’de be­ timlenmektedir. III-3 N o ’lu Şekil, imalat sanayi genelinde reel ücretlerin 1980 sonrası d ö n em d ek i g e liş im in i ve kâr m arjla rın ın (mark-up oranlarının) seyrini ortaya koymaktadır. Şekil’de imalat sanayiinde reel ücretler ve kâr marjları arasındaki ilişkiye yönelik olarak üç ayrı dönem i ayrıştırmak olası g ö­ zükmektedir: 1980-1984 arasım veren birinci ali dönemde ekonom i deflasyonist bir trend içinde gözükm ektedir. Bu trend altında gerek reel ücretler, gerekse kârlılık oranları durgunluk içindedir. İkinci alt dönem i veren 1984-1988 arasında ise reel ücretler genel olarak gerilem e içinde gözü ­ kürken, kârlılık oranlarında yeni bir sıçrama söz konusu­ dur. “ Klasik” birikim süreci olarak nitelendirdiğim iz bu dö­ nem 1989’da reel ücretlerin artışa geçmesiyle son bulmak­ tadır. Ancak, 1989 sonrasında ücretler reel olarak neredey­ se iki misli artarken, özel sermaye gelirlerinde bir gerilem e­ nin söz konusu olm adığı, tersine m ark-up güvencesiyle özel imalat sanayiinde kârlılığın korunduğu görülmektedir. N ite k im , ortalam a kâr m arjları 1989-1993’te % 39.6’ya, 1994 krizi koşullarında ise %47’ye fırlamıştır. 4

Mark-up oıanı, toplam üretim değeri (X ) eksi aramalı (1) ve ücret ( W ) m aliyet­ lerinin toplam aramalı v e ücret m aliyetlerine (I + W ) oranı olarak hesaplanmak­ tadır: (X -1 -W )/ (I+ W ).

76

Şekil 111-3. Ö zel İm alat Sanayiinde Reel Ücret M aliyetleri ve K âr M arjları (M a rk -U p O ranı)

Şekil 111-4. im alat Sanayiinde Reel Ü cretler ve Em ek Ü retkenliği

350.0

300.0

250.0

200.0

150.0

-

100.0

-

50.0

-

0.0

I

1980

I

1981

I

1982

I

1983

I

1984

l

1985

I

1986

l

1987

I

1988

I

1989

I

1990

|

1991

1992

1993

|

|

1994

Not: "Reel Ücret Gelirleri" Tüketici Fiyat Endeksi ile; "Reel Ücret M aliyetle ri' ise Toptan Eşya Fiyat Endeksi kullanılarak indirgenmiştir.

1995

1996

III-4 N o ’lu Şekil, söz konusu gelişm eleri sergilemektedir. Devlet istatistik Enstitüsü’nden derlediğim iz veriler, imalat sanayi reel emek üretkenliğinin, gerek ücret gelirlerini, ge­ rekse de ücret maliyetlerim büyük ölçüde aştığını vurgula­ maktadır. Em eğin üretkenliğindeki artışın, reel ücret m ali­ yetleri üzerinde seyretmesi ise, yukarıda III-3 N o ’lu Şekil’de sergilendiği üzere, kâr marjlarında dönem boyunca yaşanan yükselm eleri verm ektedir. İm alat sanayiinde yaşanan bu gelişmelerin ardında yatan üretim ve pazar yapısı nelerdir? Bu yapıyı daha yakından inceleyebilm ek için sektörün altbranşlarına inm em iz yararlı olacaktır.

İmalat Sanayi Alt-Sektörlerinde 1980-Sonrasındaki Gelişmeler Tü rk imalat sanayinin 1980-sonrasındaki rekabet yapısını ve gelişme dinam iklerini daha yakından izleyebilm ek için III- 1 N o ’lu Tablo’dan yararlanacağız. Burada ilk önce bir ta­ nımsal hipotez geliştirerek, imalat sanayiinin 3-lü ISIC dü­ zeyinde ele aldığım ız 29 alt sektörünü pazar payları açısın­ dan değerlendirerek rekabet özelliklerine göre ayrıştırmak­ tayız. H er bir alt-sektördeki en büyük dört işletmenin satış hasılası için deki payının görece büyüklüğünü sektördeki “yoğunlaşma” düzeyinin bir kıstası olarak kabul etm ekte­ yiz. Buna göre her bir sektörde en büyük dört işletmenin yoğunlaşma oranları (C R 4 ) %30’un altında olan sektörleri rekabetçi, CR4 oranlan %30’un üstünde olan sektörleri ise eksik rekabetçi olarak nitelendirm ekteyiz.5 Bu amaçla kul­ landığım ız veriler, Devlet İstatistik Enstitüsü Sanayi istatis­ tikleri Şubesinin veri tabanından derlenmiştir. 5 Benzer b ir ayırım için bkz. Boratav, Yeldan ve Köse (2 0 0 0 ) ve Yeldan ve Köse (1 9 9 9 ). Bu çalışmalarda C R4 oranlan % 50’n in üstünde olan sektörler ayrıca “ olig op olcü ” olarak nitelendirilm ektedir.

79

Tablo 111-1. Türk İm alat Sanayiine İlişkin Temel Göstergeler, 1980-1997 1997

198 0

S e k tö rle r

Y o ğ u n la ş m a O ra n ı (C R 4 )

T ic a re t H a c m in in K a tm a

Kam u S e k tö rü n ü n

Ü c re t M a liy e tle rin in K a tm a D e ğ e r

D e ğ e re O ra n ı (M + E )/ Y

K a tm a D e ğ e r İç in d e k i P a yı

0.3 3 0 .5 0 0 .1 4 0.0 2 0 .0 0 0.3 7

0 .3 3 0 .4 3 0 .3 4

0.05 0.01

0 .28 0 .2 7

0 .2 0 0.0 7 0 .2 9

0 .2 8 0 .3 0 0 .3 2

0.6 5

0 .1 8

0.9 2 0.5 3 0 .0 0 0.4 7

0 .5 0 0 .47

İç in d e k i P ayı

Ticare t H a c m in in

Kam u S e k tö rü n ü n

K a tm a D e ğ e re (M + E )/ Y

K a tm a D e ğ e r İç in d e k i P a yı

B rü t K â r M a rjla rı (M a r k -U p O ra n ı

Y o ğ u n la ş m a O ra n ı ( C M ) 3

0 21 0 .1 7

14.1 1 7.4

0.31 0.21 0 .1 4

7.5 6.5 2 0 .8 3 2.3 18.3 19.0 18.6 1 6.4

2.51 0 .89 1.11 1.27 0 .37 1.24

25.1 37.2

Ü cre t M a liy e tie rin in K a tm a D e ğ e r İç in d e k i Payı

B rü t K i r M a rjla rı (M a r k -U p ) O ra n ı

R e k a b e t ç i S e k t ö r l e r (1 9 8 0 i t i b a r i y l e : C R 4 < 0 .3 0 ) 311. 312 . 321 . 322. 323. 331 . 3S2.

G ıd a S a n a y i D iğ e r G ıd a S a n a y i T e k s til G iy im S a n a y i D e r i G iy im O r m a n Ü r. ( M o b i l y a H a r iç ) D iğ e r K im y a

10.2 22.1 12.7 2 1.3 2 1 .6 19.9 2 1.2

0 .3 8 0.5 7 0.2 9 2 .1 8 0.0 3 0.0 8 0.2 9

3 56. 369. 381. 3 83.

D iğ e r P la s tik Ü r ü n le r i M e t a l-D ış ı M in e r a lle r İş le n m iş M e t a l Ü r ü n le r i E le k trik li M a k in e San.

2 5 .4 17.0 16.3 15.0

0.0 2 0.1 9 0.7 2 0 .6 0

E k s ik R e k a b e t ç i S e k t ö r l e r ( 1 9 8 0 i t i b a r i y l e : C R 4 > 0 3 0 ) 3 13. İçki v e A lk o ls ü z İç e c e k le r 5 5 .8 0 .0 2 3 14. T ü tü n S a n a y i 3 24. 3 32. 3 41. 3 42.

A y a k k a b ı San. M o b ily a S an . K â ğ ıt S a n a y i B a sım , Y a y ın c ılık

3 51. T e m e l K im y a 3 53. P e t r o l R a fin e r ile r i 354. D i ğ e r P e t r o l Ü r ü n le r i 355. L a s tik Ü r ü n le r i 361. T o p r a k Ü r ü n le r i 3 62. C a m S a n a y i 371. D e m ir Ç e lik 3 72. D e m ir-d ış ı M e t a l l e r 3 82. M a k in a S an ay i 384. T a ş ıt A r a ç la r ı San. 385. M e s le k A le t le r i 390. D iğ e r İm a la t

4 6 .4

0 .0 0 0.01

63.1 3 7 .5 4 7 .4

0 .1 3 0 .3 4

3 6 .5 4 9 .2

0 .0 5 1.78 0.71

100 .0 5 4.7 7 1.5 7 9 .6

0 .0 3 0 .1 4

0.1 9 0.5 4 1.00 0 .0 8 0 .0 0 0.17

72.1 54.8

0.0 3 0 .2 6 0.4 7

4 7 .2 3 3 .4

0 .3 5 1.37

0.51 022

0 .7 0 11.05 0 .5 4

0.32 0 .0 0 0 .0 0

3 5 .8 3 2 .2 4 2 .3



0.0 0 0.67

0 .3 6 0 .46 0 .37

0 .29 0 .27 0 .2 8 0 .4 4 0 .4 0 0 .3 6 1.17 0 .2 8 0 .1 9 031

0.31 0.52 0.52 0.21

0 .19 0 .1 9 0 .4 7 0.3 7

0 .0 4 0.11

0.5 3 0 .4 0

0 .2 6 0 .3 6 0.31 0 .46 0.37 0 .42 0.51 0 .2 8 0.31

. *

6 0 .9 34.7 39.7 21.6 57.4 52.5 9 8 .0 6 3.4

1.44

0 .0 6 0 .1 6

0.2 5 0 .2 7

0 .0 3 0.01 0 .0 9 0 .0 7 0 .0 2 0 .0 7 0.0 2 0 .0 4

0 .2 8 0 .2 6 0.2 2 0 .2 S 0 .1 7 0.2 2 0 .1 8 0 .2 4

2 .37

0 .0 2

0 .2 5

0 .12 1.95

0 .2 5 0 .4 7 0 .1 4

0 .1 4

1 .40 1.94 1.87

2 .2 0 0 .83 2 .1 6 0 .1 6 3 .6 4 0 .2 4 0.21

0 .0 0 0.11 0 .0 8 0 .4 4 1 .00 0.0 3 0 .0 2 0 .0 4

0.7 2 0 .6 8 0.2 2

75.5 59.5 56.2

0 .9 0 0 .5 0 0 .8 6

34.4

0 .3 0 0 .2 5

4 5 .9 39.9

1.43 3.22 4 .9 4

0 .3 9 0 .3 7 0 .0 6

0.21

35.9 57.5 26.6

232

0 .0 5

5 .5 0 3.82

0.0 3 0 .0 5

0.4 2 0 .45

K a y n a k : DİE İm a la t S a n a y i Y ılb k A n k e t l e r i ; İm a la t S a n a y i Y o ğ u n la ş m a G ö s t e r g e l e r i ; v e DİE İm a la t S an . Ş b. v e r i ta b a n ı, a. 1 99 6 y ılı v e r ile r i

0 .0 0

0 .3 5 0.3 3 0 .2 0 0 .3 4 0 .1 6 0 .1 9 0.0 2 0 .1 6 0 .2 2 0 .2 3 0 .3 2

0 .2 4 0 .2 0 0 .3 3 0 .3 2 0 .2 8 0 .3 2 0 .6 5 0 .3 6 0 .7 4 0 .4 8 0 .4 6 0 .5 5 0 .2 5 0 .3 5 0 .5 8 0.31 0.41 0 .5 3 1.24 0 .3 4 0 .6 7 0 .9 7 0 .5 4

0 .1 8

0 .4 4

0.31 0.2 3 • 0.21 0 .1 8 0.2 2

0 .2 2 0 .4 5 0 .4 2 0.71 0.5 5

I II- l N o ’lu Tablo imalat sanayiinin 29 alt-sektörünü 1980 itibariyle “ rekabetçi” ve “ eksik rekabetçi” olarak sınıflandır­ makta ve çeşitli sektörel özelliklerini 1997 yılı ile karşılaş­ tırmalı olarak vermektedir. Tablo’da “ ticaret hacmi” göster­ gesi olarak sektörel ithalat artı ihracatın, katma değere ora­ nı kullanılmıştır. “Ücret m aliyetleri” , DİE İmalat Sanayi Y ıl­ lık A n ketleri’nde geçen “İşgücü M a liyetleri” kalem inden alınmıştır. I II- l N o ’lu Tablo’ya ilişkin ilk gözlem im iz 1980 itibariyle “eksik rekabetçi” konumda olan sektörlerin 1996 verileri6 ile karşılaştırıldığında söz konusu niteliklerini sürdürmekte olduklarıdır. CR4 oranları açısından bakıldığında, 1980’de 29 alt-sektörden 18’inin “eksik rekabetç.

olarak sınırlandı­

r ıld ığ ı; sek iz a lt-sek törü n ise y oğu n laşm a o ra n la rın ın %50’nin üstünde (oligop olcü ) olduğu görülmektedir. 1996 yılı itibariyle söz konusu grupların ayrışımında hemen he­ men hiçbir farklılık olm adığı anlaşılmaktadır. 1980’e görece sadece 341 (K âğıt ve Kâğıt Ü rünleri) ve 390 (D iğer İmalat) sanayilerinde eksik rekabetçi konumdan, rekabetçi konuma geçiş yaşandığı gözükmektedir. Buna karşılık 1980-sonrası dönem boyunca yoğunlaşma oranlarında artış sergileyen alt-sektörler -314 (Tü tün), 342 (Basım Yayıncılık), 354 (D i­ ğer Petrol ve Köm ür Ü rünleri), 385.(M esleki A letler)- oldu­ ğu gibi, “ rekabetçi” konum dan “ eksik rekabetçi” niteliğe bürünen (334 Ayakkabı San. g ib i) sektörler de mevcuttur. Bu ayırım altında 1996 itibariyle eksik rekabetçi sektörle­ rin imalat sanayi toplam katma değerinin %51’ini, istihda­ mın ise %31’ini karşıladığını görm ekteyiz (bkz. aşağıda Tab­ lo 1II-2). 1980 ile karşılaştırılacak olursa, söz konusu oran­ ların 1980’de, sırasıyla, %55 ve %45 olduğu görülecektir. 6

D İE ’ nin yoğunlaşm a üzerine olan ve rileri 3-lü 1S1C d ü zeyin de 1997’de yeni klasifıkasyona geçtiğinden, karşılaştırılabilir en son veri y ılım ız 1996'da sona ermektedir.

81

Dolayısıyla elim izdeki veriler, 16 yıllık dışa açılım ve ithalat disiplini sürecinin -CR4 anlamında- sektörün yoğunlaşma düzeyini etkilemekten uzak kaldığını vurgulamaktadır. Tabloya alt-sektörler açısından daha yakından bakarsak, 1996’da yoğunlaşma oranlan en yüksek beş sektör şunlardır: Petrol Rafinerileri (35 3)

98.0%

Lastik ve Plastik (35 5)

75.5%

Diğer Petrol Ürünleri (354) 63.4% Tütün Sanayi (31 4)

60.9%

Baskı ve Yayıncılık (34 2)

57.5%

Bunlar arasında bir kamu işletm eciliği tekeli olan Petrol Rafinerileri’ni (353) ayırırsak, sektörel katma değer üretimi içerisinde kamu payının büyüklüğünün yoğunlaşma açısın­ dan belirleyici bir unsur oluşturmadığını görm ekteyiz. Ka­ mu işletmelerinin yukarıdaki sektörler içindeki üretim pa­ yı, 355 için %2; 354 için %3; 314 için %47; 342 için ise %8’dir. Dolayısıyla, kamu tekellerinin imalat sanayiinde y o ­ ğunlaşma göstergeleri açısından açıklayıcı önem li bir gös­ terge oluşturmadığını görm ek olasıdır. Bir genellem e yapmak gerekirse, Tablo I l l - l ’deki veriler sektörel brüt kâr marjlarının (m ark-up oranı) “ eksik reka­ betçi” sektörlerde daha yüksek seyrettiğini göstermektedir. Petrol Rafinerileri’ni (353) gene analiz dışında bırakırsak, 1996 için en yüksek mark-up oranı veren sektörlerin Top­ rak Ürünleri (361: 0.97), Metal-Dışı M ineraller (369: 0.74), M esleki Aletler (385: 0.71), Lastik ve Plastik (355: 0.67), ve Diğer Kimya Sanayi (352: 0.65) olduğunu görm ekteyiz. Öte yandan Ayakkabı Sanayi (312: 0.20), D em ir-dışı m etaller (372: 0.22), ve Gıda Sanayi (311: 0.24) ile en düşük kâr marjı sergileyen sektörler olmaktadır. Burada ilginç olan husus, imalat sanayiinin 1980-sonrasında dışa açılması ile birlikte yoğunlaşan ithalat disiplini­ 82

nin kâr marjlarında beklenen sıkışm ayı sağlayamamış o l­ masıdır. Tablo’dan da açıkça görülebileceği üzere, dış tica­ ret hacminin -ithalat (M ) artı ihracat (E )- hemen tüm sek­ törlerde artış göstermesine karşın, kâr marjlarını eritm edi­ ği, tersine mark-uplarm korunarak sermayedarın brüt kâr­ lılığını sürdürebildiği anlaşılmaktadır. Bir başka deyişle ifa­ de edersek, imalat sanayi sermayesi 1980-sonrası ticarette dışa açılma sürecine kârlılığın ı yükselterek (m ark-upları arttırma becerisi sergileyerek) uyum gösterebilmiştir. Bu da imalat sanayi sermayesinin gerek ticaret şoklarına, gerekse ücret m aliyetlerindeki dalgalanmalara karşı geliştirdiği bir savunma mekanizması olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu dönem boyunca kâr marjlarındaki artışın ücretli-em ek açısından izdüşümü, ücretlerin sektörel katma değerden aldığı payın giderek gerilemesi anlamına gelm ek­ tedir. Gerçekten de 1980 ve 1997 yılı verilerini doğrudan karşılaştırma yoluna gidersek, ücret m aliyetlerinin katma değer içindeki payının imalat sanayiinin 28 alt-sektöıünden, 26’sında gerilem iş olduğunu görm ekteyiz. 1980’e görece 1997 için ücret paylarında artış gösteren sadece iki alt-sektör bulunmaktadır: Diğer Petrol ve Köm ür Ürünleri (354: %11’den %16’ya) ve Cam Sanayi (362: %26’dan %32’ye). Söz konusu yıllar arasında ücret paylarında en yoğun daral­ ma yaşayan sektörler ise Basım, Yayım cılık (342: %52’den %16’ya), Taşıt Araçları (384: %51’den %21’e) ve Dem ir Çe­ lik Sanayi (371: %46’dan %18’e) olduğu görülmektedir. Bu sektörlerin ortak özelliği her üçünün de “ eksik rekabetçi” konumda olmalarıdır. Basım, Yayım cılık sektöründe yoğun­ laşma oranı 1980’de %36.5’den, 1996’da %57.4’e yükselmiş; dolayısıyla sektör, oligopolcü niteliğe bürünmüş görünüm ­ dedir. Gene, söz konusu üç sektörde de kâr marjlarının hız­ la arttığı ve 1997’de mark-up oranlarının 1980 düzeylerinin yaklaşık iki misline çıktığı hesaplanmaktadır. 83

Buraya kadar sektörel detay bazında sürdürdüğüm üz analizleri özetlem ek için Türkiye ekonom isinin 1980-sonrasmda geçirdiği m akroekonom ik evrelerin daha yakından irdelenmesi gerekmektedir. Yukanda II. Bölümde tartıştığı­ m ız üzere, ulusal ekonom inin 1980-sonrasmdaki gelişme yolağı kabaca üç salınım sergilemektedir. Bunlardan birin­ cisi, 1981-87 arasında dış ticaret rejim inin serbestleştirildiği ve imalat sanayiinin ihracata yöneldiği “ dışa açılım ” döne­ midir. 1988’de iktisadi durgunluk ve “reform yorgunluğu” ile kesilen bu ilk salımmı, 1989-93’ün “ finansal serbestleştirae” dönem i izlemiştir. Kam biyo kontrollerinin kaldırılarak sermaye hareketlerinin bütünüyle denetim dışı bırakıldığı bu dönem, 1994’ün finansal (d ö v iz ) krizi ile sonuçlanmış­ tır. Üçüncü salınım ise Türk ekonom isinin tekrardan kısa vadeli sermaye kaynaklı büyüm eye döndüğü 1995-1997 arasında yaşanmış, ancak bu salınım da Doğu Asya ve Rus­ ya krizlerinin etkilerinin Türk ekonom isine yansımalarıyla derinleşen 1998-99 iktisadi kriziyle son bulmuştur. Ulusal ekonom inin yakın tarihine ilişkin olarak ayırd et­ tiğim iz bu evrelerin imalat sanayi üzerine olan yansımaları­ nı tartışmak için III-2 N o ’lu Tablo’dan yararlanacağız. Söz konusu Tablo, Türk imalat sanayiinin 1980’den 1997’ye de­ ğin g eçird iğ i yapı d e ğ işik lik lerin i büyüm e, bölü şü m ve uluslararasılaşma bağlamında sunmaktadır. Tablo, imalat sanayi alt-sektörlerinin yoğunlaşma yapılarım veri alarak, yukarıda yaptığım ız “ rekabetçi” -“ eksik rekabetçi” tasnifini burada da sürdürmekte ve çeşitli ekonom ik göstergeleri y ıl­ lık ortalamalar olarak özetlemektedir. III-2 N o ’lu Tablo’dan elde ettiğim iz ilk çarpıcı gözlem , “ eksik rekabetçi” konumda olan sektörlerin, imalat sanayi toplamı içindeki görece yüksek sayılabilecek ağırlığıdır. Eli­ m izdeki verilere göre, “ eksik rekabetçi sektörler” 1997’de toplam imalat sanayi katma değer üretiminin %52’sini, top84

Tablo 111-2. Türk İm alat Sanayiinin 1980-Sonrası Gelişme Evreleri Finansal Kriz ve Kısa Vadeli Sermaye Kaynaklı Büyümeye Dönüş 1994-97

Yapısal Uyum Reform Programı 1980-81

ihracata Yönelim ve Dışa Açılım 1981-88

Denetimsiz Finansal Serbestleştirme 1989-93

Rekabetçi Sektörler Katma Değer/Toplam İstihdam /Toplam Ticaret Hacminin Katma Değere Oranı Kamu İşletmelerinin Katma Değer İçindeki Payı Ücret Maliyetlerinin Katma Değer İçindeki Payı Reel Ücret Yıllık Ortalama Artış Hızı (% ) İşgücü Üretkenliği Yıllık Ortalama Artış Hızı (%) Brüt Kar Marjları (Mark-up)

0.45 0.58 0.39 0.15 0.33 2.77 26.54 0.28

0.42 0.59 1.04 0.13 0.22 -1.88 8.83 0.33

0.51 0.62 0.91 0.11 0.23 11.62 11.69 0.39

0.48 0.65 1.46 0.04 0.19 -7.92 -2.01 0.38

Eksik Rekabetçi Sektörler Katma Değer/Toplam İstihdam/Toplam Ticaret Hacminin Katma Değere Oranı Kamu İşletmelerinin Katma Değer İçindeki Payı Ücret Maliyetlerinin Katma Değer İçindeki Payı Reel Ücret Yıllık Ortalama Artış Hızı (%) İşgücü Üretkenliği Yıllık Ortalama Artış Hızı (% ) Brüt Kar Marjları (Mark-up)

0.55 0.42 0.67 0.62 0.28 3.39 83.25 0.34

0.58 0.41 1.04 0.53 0.14 -3.15 12.71 0.46

0.49 0.38 0.89 0.43 0.21 15.41 8.53 0.49

0.52 0.35 1.59 0.42 0.14 -8.28 3.24 0.53

Kaynak: DİE İmalat Sanayi Yıllık Anketleri; İmalat Sanayi Yoğunlaşma Göstergeleri; ve DİE İmalat San. Şb. veri tabanı.

lam imalat sanayi istihdamının da %35’ini karşılamaktadır. Aynı oranların 1980’de, sırasıyla %55 ve %42 olduğunu he­ saplamaktayız. Kamu işletm eciliğinin payı da 1980-1997 arasında, rekabetçi sektörlerde %15’den %4’e, eksik reka­ betçi sektörlerde de %62’den %42’ye gerilemiştir. Tablo 2’de ayrıştırdığım ız ilk salınım 1980-81 “Yapısal U yum P rogram ı” ve 1981-88 “ İhracata Y ö n e lim ve Dışa A çılım ” dönemleridir. Söz konusu dönem ler boyunca ima­ lat sanayi hızla dış ticarete açılmıştır. N itekim , ticaret hac­ m inin, katma değere oranını bu oluşum un b ir göstergesi olarak kullanırsak, bu oranın 1980-88 arasında rekabetçi sektörlerde %39’dan %104’e, eksik rekabetçi sektörlerde de %67’den %104’e çıkmış olduğunu görm ekteyiz. Reel işgücü üretkenliği7 dışa açılım (1981-88) altında “ rekabetçi” sek­ törlerde yıllık ortalama % 8 .8 , “ eksik rekabetçi” sektörlerde de %12.7 hızında artış göstermiştir. Ancak reel ücretler aynı dönem de üretkenlik artışlarının oldukça gerisinde kalmış ve rekabetçi sektörlerde yıllık ortalama %1.9, eksik rekabet­ çi sektörlerde de %3.2 gerilemiştir. Bu sürece koşut olarak brüt kâr marjları, 1981-88 dönem i ortalaması olarak hesap­ landığında rekabetçi sektörlerde %28’den %33’e, eksik re­ kabetçi sektörlerde de %34’den %46’ya yükselmiştir. Yukarıda II. Bölümde tartışıldığı üzere, sanayi sektöründe ücret m aliyetlerinin bastırılmasına dayalı bu “ klasik” biri­ kim m odelinin en çarpıcı eksikliğinin sürdürülebilir bir sa­ bit sermaye birikim i yaratamamış olmasından kaynaklandı­ ğını biliyoruz. N itekim , özel sektörce gerçekleştirilen yatı­ rım ların y ıllık ortalama artış hızı, kriz-öncesi dönem deki reel artışların ancak yarısında seyretmiş ve aynı dönemde, kamu yatırımlarının artış hızı da 1980-88 arasında reel ola­ 7 Reel işgücü üretkenliği, ücretle çalışan başına düşen reel katma değer üretim ini temsil etmektedir. N om in a l değerlerin reel baza çevrilm esinde sektörel üretici fiyatları endeksi kullanılmıştır.

86

rak %1.8’i aşamamıştır. Sonuç olarak, özellikle imalat sana­ yiinde sabit sermaye yatırımları tamamiyle durgunluğa itil­ miş ve 1989’a değin 1980 öncesi reel düzeyine ulaşamamış­ tır. (Bkz. yukarıda Tablo 11-2). Kendi içinde gerekli yatırımlarını sağlayamayan ve emek gelirlerinin daraltılmasına dayalı, “yapay” nitelikli bu yapı 1988’den başlayarak “siyasi-toplumsal” gerçeklerle çatışma­ ya başlamıştır. Bilindiği gibi 1988, Türkiye’de sendikal ha­ reketin yükseldiği ve örgütlü işçi kazanım lannm arttığı bir dönemin başlangıcıdır. 1993 yılına değin süren bu dönem aynı zamanda dış sermaye akımları ile beslenen ikinci bü­ yüm e salınım ının da ipuçlarını verm ektedir. 1988-1993 arasında imalat sanayiinde reel işgücü m aliyetleri toplam olarak % 162.3 artış sergilemektedir. Buna koşut olarak, üc­ retli em eğin imalat sanayi katma değeri içindeki payı reka­ betçi sektörlerde % 23’e, ek sik rekabetçi sek törlerd e de %21’e yükselmiştir. Burada ilginç olan husus, söz konusu ücret artışlarının emek üretkenliğindeki uzun dönem li ar­ tışlar ile gerçekte uyumlu bir gelişm e gösterdiğidir. Emek ü retk en liğin d ek i (işç i başına reel katma d e ğ e r) artışları özellikle 1984’den başlayarak ivm elenm iş, ancak bunun iş­ çi ücretlerine yansıması 1989’a değin söz konusu olmamış­ tır. Oysa, 1984’den başlayarak 1993’e değin, em ek üretken­ liğindeki toplam reel artışın %183.6’ya ulaştığı hesaplan­ maktadır (Voyvoda ve Yeldan, 1999). Dolayısıyla, artan iş­ gücü m aliyetlerinin em ek üretkenliğindeki kazanımlar ile birlikte düşünüldüğünde, sermayenin söz konusu dönem boyunca göreceli konumunu koruyabildiğini izlem ekteyiz. Nitekim , temel bir bölüşüm göstergesi olarak kâr marjlan (m ark-up oranları) 1989-sonrasmda hızlı bir artış eğilim i içine girm iş ve dönem ortalam ası, rekabetçi sektörlerde %39’a, eksik rekabetçi sektörlerde de %49’a ulaşmıştır. 1994 finansal krizini izleyen kısa vadeli sermaye girişleri­ 87

ne dayalı büyüme sürecinde de sermayedar gelirlerinin gi­ derek arttırılabildiği bir ortam sergilenmektedir. N itekim , kâr marjlarının 1994-97 arasında rekabetçi sektörlerde ko­ runabilirken, eksik rekabetçi sektörlerde yükselme eğilim i­ ni sürdürebildiği ve dönem ortalamasının %53’e değin yük­ seldiği hesaplanmaktadır. Bu sürede işgücü üretkenliğinin yavaşlama eğilim ine girmiş olduğu dikkat çekicidir. İşgücü reel üretkenliği, rekabetçi sektörlerde yılda ortalama % 2.0 gerilerken, rekabetçi sektörlerdeki artış h ızı sadece %3.2 düzeyinde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla, elim izdeki veriler, bir genel kural olarak, dışa açılmanın Türk imalat sanayiinde sektörel tekelleşme olgu­ sunu kıramadığı, bilakis birçok sektörde yoğunlaşma oran­ larının arttığını belirtmektedir. Tekelci yapıların sermayeda­ ra sağladığı olanak ise, mark-up tipi fiyatlama yoluyla m ali­ yet artışlarının nihai tüketiciye yansıtılmasıdır. Bu anlamda 1990’lar Türkiye’si, kâr marjlarının aşağıya doğru katı, yu­ karıya doğru ise esnek davrandığı bir fiyatlama yapısı sergi­ lemektedir. Bu bölümün bundan sonraki ayırımında bu hi­ potezleri ekonom etrik birer m odel içinde ele alan bir başka çalışmamızın sonuçlarını buraya aktarmak suretiyle işleye­ ceğiz.

Ekonometrik Analiz8 Bu bölümde Türk İmalat sanayiinin 29-alt sektörü üzerine 1980-1996 arasında bölüşüm ve fiyatlama dinam iklerini in­ celem ek için kurulan iki ekonom etrik m odelin sonuçlarını 8

Bu bölüm IV O D T Ü E konom i Kongresi'nde (14-17 Eylül, 2000, A n kara) sunu­ lan K. i tetin-Ûzcan, E. Voyvoda ve E. Yeldan (2 0 0 0 ) “ O n ıh e Patterns o f Trade Libcralizatioıı, O ligop o lislic C onccntration and Profîtability: Rcflections from Post-1980 Turkish M anufacturing” başlıklı tebliğin bulgularına dayanmaktadır. Çalışmanın teknik yönlerin i daha geniş açıklayan İn gilizce m etni http://www. biIkeiU.cdu.tr/~yeldanc/abslracts.litml adresinden elde edilebilir.

88

tanışacağız. Bu kapsamda iki konuyu ele almaktayız: birinci olarak, kâr marjlarının dışa açılım, yoğunlaşma ve reel üc­ ret hareketleriyle olan (bölüşüm ) ilişkisi; ikinci olarak da alt-sektörler itibariyle üretici fiyatlarındaki enflasyonun kâr marjları, dışa açılım ve reel işgücü m aliyetleri ile olan (fiyatlama) ilişkisi. Burada bir genelleme yapacak olursak, söz konusu “bölü­ şüm” ve “ fiyatlama” ilişkilerinin kurgulanmasında gerek neoklasik, gerekse yapısalcı ve Kalecki geleneklerinin izlerini görmek olasıdır. Neoklasik okul, yurt içi faktör fiyatları (üc­ ret ve kâr) sisteminin dışa açık bir ekonom ide nihai olarak dış dünya fiyatlarınca belirleneceğini kurgulamaktadır. Samuelson-Stolper yasasında somut ifadesini bulan bu önerme­ ye göre, burada ticaret hacmi olarak değerlendirdiğim iz “ dı­ şa açılım” göstergesi kâr marjlarındaki değişimi açıklamakta en önem li değişken olarak ele alınmalıdır.9 Kâr marjlarının, yoğunlaşma ile olan ilişkisi ise Kalecki okulunun altını çiz­ diği bir uyum mekanizmasını vurgulamaktadır. Kâr marjlan ile ücret maliyetleri arasındaki ampirik ilişkiler ise çoğun­ lukla yapısalcı (Taylor, 1983) okulunun geliştirdiği önerm e­ lerde işlenmektedir. Dolayısıyla, burada kurguladığımız bö­ lüşüm ve fiyatlama denklem leri bu üç iktisadi yaklaşımın pragmatik bir bileşkesi olarak düşünülebilir. Temel ekonom etrik denklem lerim izi doğrusal bir ilişki içinde ele almaktayız: 9

Buradaki ek onom etrik çalışmada kâr m arjları (m ark-up’la r) ile dış ticaret gös­ tergesi arasındaki ilişki sadece ticaret hacm inin getireceği uluslararası rekabet baskısı yönünden İncelenm ektedir. M ark-up’larm aynı zamanda birer m aliyet öğesi olarak değerlendirildiğinde, ücret-dışı m aliyet unsurlarından da etkilen­ m esi kaçınılm azdır. Dışa açık bir sektör olarak im alat sanayiinde en ön em li m aliyet unsurlarından birisi d ö viz kurudur. Buradaki ek on om etrik ilişk iy i sa­ dece ücret m aliyetleri açısından değerlendirm em izin nedeni, söz konusu ilişki­ yi daha ço k bölüşüm -yönlü göstergeler açısından ele almayı tercih etm em izden kaynaklanmaktadır. Kâr m arjlan ile d ö v iz kuru arasındaki ilişkinin değerlendi­ rildiği bir ek onom etrik çalışma G ünçavdı v e O rbay (2 0 0 0 )’de yürütülm ektedir.

89

Bölüşüm ilişkileri: M Rk = a , + p ! O it + p 2 CR4it + p 3 R W it Fiyat ilişkileri: IN F it = 3i + P j M R it + p 2 O it + p 3 R W it D en klem lerd e M R it sektörel m ark-up ora n ların ı (k a r m arjları); Oit dışa açılım göstergesini (ithalat artı ihracatın katma değere oranı); CR4it yoğunlaşma oranlarını; R W it re­ el ücret maliyetlerini; IN F it ise sektörel üretici fiyat enflas­ yonunu (P it-Plt. ı ) göstermektedir, i = {1,2,...,29} sektörel birim leri, t = {1980,1981,...,1996} zaman değişkenine ait endekslem eyi vermektedir. H er iki denklem de sabit etki modelleme (fixed effects) yöntem iyle panel data teknikleri kullanılarak test edilmiştir. Bölüşüm üzerine kurguladığımız birinci denklemin ekono­ metrik çözümlemesi bize aşağıdaki denklemi vermektedir: M Ru=aj - 0.004 O it + 0.181 CR4it + 0.111 R W it (-5.107)

(6.361)

(13.108)

Burada parantez içindeki sayılar t-istatistiklerini verm ek­ tedir. Her üç açıklayıcı değişkenin de istatistiksel olarak an­ lamlı olduğu görülmektedir. Dolayısıyla imalat sanayiinde sektörel kâr m arjlannın y o ­ ğunlaşma ile olan ilişkisi 0.181, reel ücretler ile olan ilişkisi ise +0.111 düzeyindedir. Kâr marjları ile yoğunlaşma ara­ sındaki bağlantının p o zitif yönlü olması kuramsal olarak da beklenen bir sonuçtur. Buradaki ifadeyle, yoğunlaşma oran­ larındaki 1 birim lik artış, sektörel kâr marjı (m ark-up) ora­ nında 0.18 birim lik bir artış ile ilişkilendirilm ektedir. Ücretli-emek ve sermaye gelirleri açısından kanımca daha il­ ginç olan bulgu ise, kâr marjları ile reel ücret m aliyetleri arasındaki p o zitif ilişkidir. Ö zet olarak, 1980-1996 arasında Türk imalat sanayiinde reel ücretlerdeki 1 birim lik artış, 90

kâr marjlarında 0.11 birim lik bir artış ile ilişkilendirilebilınektedir. Bu bulgu, Türk imalat sanayiinde mark-upların, reel ücret hareketleri karşısında p o zitif yönlü bir ilişkinin varlığına dayalı Srajjagıl karakterde bir bölüşüm dinam iği­ ne işaret etmektedir. Boratav, Yeldan ve Köse (2000), Ona­ ran (1999) ve Yentürk ve Onaran (1 9 9 9 )’da da vurgulanan bu özellik, kanımca, sanayi sektörlerinde ücret şoklarının sermaye kesimi açısından “hazm edilebilir” kılınması açısın­ dan önem li bir işlev görm ektedir. Ü cret m aliyetlerindeki dönemsel hareketlerin sermayedarın kâr m arjlannı sıkıştır­ ması bir yana, daha da yükselterek atlatıldığı bu süreç ise fi­ yat enflasyonu olarak nihai tüketiciye yansımakta ve “ çe­ kirdek enflasyon” olarak tanımlanan özel imalat sanayi üre­ tici fiyat hareketlerinin arkasında yatan bölüşüm dinam ik­ lerinin nicel bir ifadesini sergilemektedir. Ancak kanımca buradaki en ilginç bulgulardan birisi kâr marjları ile dışa açılım arasındaki ilişkinin görece zayıflığı­ dır. Elim izdeki m akroekonom ik bulgular, kâr m arjlan ile d ışa a ç ılım a ra s ın d a k i (n e o k la s ik ) i l i ş k i y i s a d e c e -0.004 düzeyinde gösterm ektedir. D olayısıyla, ithalat di­ siplini 16 yıllık dışa açılım deneyim i altında kâr marjların­ da neredeyse sıfıra yakın bir etki yapmış gözükmektedir. Burada çalışmayı bir adım daha götüreceğiz ve söz konu­ su ilişkiyi imalat sanayiinin tüm alt-sektörleri yerine, 1980sonrasında dışa açılmayı gerçekten yaşamış olan alt-kümeye odaklıyacağız. Bu amaçla, ilk olarak imalat sanayiinin 29 alt-sektörü içinden ticaret hacimleri 1980’de %50’nin altın­ da olan “ iç talebe dönük-dışa kapalı” sektörleri tespit ede­ ceğiz. Daha sonra bu kümeden hareketle, 1996’ya gelindi­ ğinde ticaret hacminin katma değere oranı %50’nin üzerine çıkan, yani dönem sonunda “ dışa açılmış” bulunan sektör­ leri seçeceğiz. Bu işlem sonucunda 1980’de “ dışa kapalı” , fakat 1996’da artık “ dışa açılmış” olan sektörleri elde etmiş 91

olmaktayız. Dışa açılım sürecini doğrudan yaşamış olan bu alt-küme, kanımca dış ticaret disiplininin kâr marjları üze­ rindeki en dolaysız etkileşimini sergiliyor olacaktır. Bu işlem sonucunda yu k arıd ak i bölüşüm d en k le m in i 1980-1996 için şu alt-sektörler üzerine yeniden test etm ek­ teyiz: |311, 314, 321, 323, 324, 331, 332, 341, 352, 355, 356, 362, 371, 372). Elde edilen sonuçlar çarpıcıdır: M R it=ai + 0.026 O it + 0.091 CR4it + 0.076 R W it Dışa açılım süreci, söz konusu sektörlerin m aliyetleri üzerine eklenen mark-uplarda (kar marjlarında) beklendiği üzere bir daralma getirmemiş; tam tersine kâr marjları ile dışa açılım p o zitif (+0.026) bir ilişki sergilemiştir. D olayı­ sıyla 1980-sonrasmda iç talebe dönük ve dışa kapalı bir ya­ pıdan gelerek dışa açılmış olan söz konusu 14 sanayi sektö­ ründe maliyetlere eklenen kâr marjları -ortodoks beklenti­ lerin tersine- daha da yükselme eğilim ine girmiştir. İthalat­ tan kaynaklanan rekabet disiplininin güçlenmesine karşın, sermaye gelirlerinin bu şekilde korunabilmesi, hatta görece yükseltilebilmiş olması, sanayi sermayesinin ticaret politi­ kasının gereklerine kârlılığını yükselterek uyum gösterebil­ miş olduğunu belgelemektedir.

Fiyatlama ilişkileri Bu yapının sektörel fiyat hareketleri üzerine olan etkileri­ ni ayrıştırmak için imalat sanayi sektörel toptan eşya fiyat endekslerindeki birinci sıra değişim lerin (y ıllık enflasyo­ nun), kâr marjları, dışa açılım, ve reel ücret maliyetleri ile olan ilişkilerini inceleyeceğiz. Bilindiği gibi, iktisat kuramı rekabetçi piyasalarda oluşan birim fiyatların, söz konusu malın son biriminin üretilmesinde harcanan (m arjinal) ma­ liyete eşit olacağını öngörmektedir. Dolayısıyla, rekabetçi pi92

yasalar malların satış fiyatlan ile marjinal maliyetlerini birbi­ rine eşitleyecek rekabet unsurlarını işleterek aşırı kâr marj­ larını eritmekte, aynı zamanda da tüketici refahı açısından maksimum etkinliği sağlamaktadır. Oysa eksik rekabetçi/oligopolcü pazarlarda işletmeler, ürettikleri malların satış fiyat­ larını belirlerken marjinal maliyetleri üzerine bir “ ek” geti­ rerek kârlılıklarını koruyabilm ektedir. A ncak, m aliyetler üzerine eklenen bu tür oligopolcü mark-up’ların Türk ima­ lat sanayi genelinde gözlemiş olduğumuz aşağı doğru katılı­ ğı ve yükselme eğilim ine dayanan yapısı, nihai fiyatların es­ nekliğini sınırlamakta ve fiyat enflasyonunun direncini pe­ kiştirmektedir. (Bu konuda ayrıca bkz. Onaran ve Yentürk). Türk imalat sanayiinin 29-alt sektöründeki yıllık enflas­ yonu ayrıştırmaya yön elik ekonom etrik d en klem im iz şu sonucu vermektedir: lN F it = a; + 0.393 M R it +0.007 O it + 0.531 R W it (4.757)

(1.092)

(9.229)

Tamamen am pirik düzeyde tartışacağımız bu bulgulara göre, imalat sanayi maliyetlerine eklenen mark-up oranları­ nın yıllık sektörel enflasyonla ilişkisi +0.393 düzeyindedir. Yani sektörel kâr marjlarındaki %1 birlik artış, sektörel fiyat enflasyonunda ki %0.393 artış ile ilişkili gözükm ektedir.10 N icel katsayıların büyüklüğü açısından değerlendirirsek, kâr marjlarından kaynaklanan enflasyonun, reel ücret m ali­ yetlerinin enflasyona olan katkısına (+0.531) çok yakın o l­ duğunu görm ekteyiz. Dolayısıyla imalat sanayiinin 19811997 arasındaki y ıllık fiyat enflasyonunun ardında yatan dinamiklerde kâr marjları ve reel ücret maliyetleri birbirine yakın bir ağırlık taşır görünümdedir. 10 Enflasyon üzerine kurulan ek on om etrik d en klem de d eğişk en ler loga ritm ik olarak ele alınmaktadır. Dolayısıyla, tahm in ed ilen katsayılar, enflasyon ile söz konusu değişken arasındaki “ esneklikleri” vermektedir.

93

Burada elde ettiğim iz diğer bir önem li sonuç fiyat enflas­ yonunun açıklanmasında dışa açılım ın (ithalat artı ihracat hacmi) payının çok düşük (+0.007) olmasıdır. İstatistiksel olarak da anlamlı bulunmayan bu katsayının göreceli ola­ rak düşük değeri, “ çekirdek enflasyon” için veri alınması gereken değişkenlerin de iç talep unsurlannda ve toplumsal bölüşüm ilişkilerinde yattığını vurgulamaktadır.

işgücü Piyasalarının Yapısı ve Marjinalleşme11 Bu bölüm de 1980’li yıllar boyunca Türkiye işgücü piyasala­ rının yapısında ortaya çıkan değişmeler, “ form el/kayıtlı” , “ marjinal/kayıtsız” işgücü ayrım ıyla ele alınmaya çalışıl­ maktadır. Marjinal kesimde çalışanlara ilişkin Türkiye ista­ tistik veri setinde hem en hiç bilgin in olm ayışı ve tanım farklılıkları, bu alana ilişkin tespitlerin büyük ölçüde varsa­ yımsal kalmasına neden olmaktadır. Bunun ötesinde, Tü r­ kiye işgücü piyasalarına ilişkin sektörel işgücü kullanımı ve ücret yapısı konusundaki veriler önem li eksiklikler içer­ mektedir.12 Nitekim , DİE’ce yayınlanan sürekliliği ve sektö­ rel ayrımı en geniş veri tabanı durumundaki imalat sanayi istatistikleri dikkate alındığında, bu kaynaktaki işgücü kul­ lanımına ilişkin verilerin 10 ve üstü kişi çalıştıran işyerleri­ ne ait olduğu ve yanlızca “ formel/kayıtlı” em ek kategorisini içerdiği görülm ektedir.13 Oysa, bu alana ilişkin çalışmalar 11 Bu bölüm Köse ve Yeldan (1 9 9 8 a)’ya.dayanmaktadır. 12 T ü rk em ek piyasalarına ilişkin daha geniş değerlendirm e için bkz., Köse ve Ö ncü (2 0 0 0 ), Yavan (1 9 9 8 ), Şenses (1 9 8 9 ), Bulutay (1 9 9 5 ), K epen ek (1 9 9 6 ) ve Yentürk (1 9 9 7 ). Ö z el imalat sanayi ücretlendirm e süreçlerinin ekonom et­ rik bir analizi için bkz., (Onaran, 1998). 13 DtE’nin tmalat Sanayi İstatistikleri, işverene doldurtulan anketler sonucunda oluşmaktadır. Sonuç olarak, söz konusu veriler işverenin SSK ve/veya Em ekli Sandığı g ib i b e lirli b ir sosyal g ü v en lik sistem inde ka yıtlı tuttuğu işgücünü içerm ekte olup, herhangi b ir sosyal gü ven lik sistem ine kayıtlı olm ayan işgü­ cünü (marjinal/kayıtsız) içerm em ektedir.

94

(Yentürk 1997, Köse ve Yeldan 1996, Bulutay 1994, Şcnses 1996), Türkiye işgücü piyasalarında kayıt dışı/marjinal iş­ gücü kullanımının önem li ölçüde yaygın olduğunu ve bu eğilim in giderek yaygınlaştığını ortaya koymaktadır. Burada m arjinal emek kategorisini Hane H alkları İşgücü Anketleri’nde (H H İA ) yayınlanan “ işveren ve kendi hesabına çalışanlar” dışında kalan ve her hangi bir sosyal güvenlik sistemine kayıtlı olmayan işgücü istihdamı olarak tanımla­ maktayız. Bu amaçla, Hane Halkı İşgücü Anketleri (H H İA ) incelendiğinde, toplam emek istihdamının %58’inin değişik biçimlerdeki ücretlendirme ilişkileriyle (ücretli/maaşlı, yev­ miyeli/geçici) istihdam edildiği ve bu yığının büyük ölçüde tarım dışı faaliyet alanlarında yer aldığı görülmektedir. Ekonomideki toplam emek istihdamı her hangi bir “sosyal güvenlik sistemine” kayıtlılık durumları dikkate alınarak de­ ğerlendirildiğinde ise daha çarpıcı bir sonuç ortaya çıkmak­ tadır. Elimizdeki 1996 yılı değerlerine göre, toplam emeğin yanlızca %43’ü “ formel/kayıtlı” olarak çalışmakta (6,553,000 k iş i), % 57’si ise harhangi b ir sosyal g ü v en lik sistem ine (SSK+Emekli Sandığı) bağlı olm aksızın “ marjinal/kayıtsız” olarak istihdam (8,676,000 kişi) edilmektedir. Bu oranlar 1997 verilerine bağlı kalınarak yapılan hesaplamalarda ise, sırasıyla %48 ve %52 düzeylerindedir.15 Diğer taraftan, eko­ nomideki toplam emek istihdamının yarısını aşan bu kitle­ nin nitelik, cinsiyet ve yaş bileşimleri kesin olarak bilinme­ mekle birlikte, bu toplamın büyük ölçüde niteliksiz işgücün­ den oluştuğuna ve büyük miktarlara varan kadın ve çocuk emeği içerdiğine ilişkin güçlü öngörüler mevcuttur. Bu olgu imalat sanayi düzeyinde incelendiğinde ise işgücü

14 Söz konusu değerlendirm e H H İA verilerin e bağlı olarak yapılm ıştır. Hesapla­ mada Bağkur’a kayıtlılığın ço k büyük ölçüde "işveren ve kendi hesabına çalı­ şanları” kapsadığı, potansiyel ücretli em eğin bu türden bir sosyal gü ven lik sis­ tem ine katılım ının ço k düşük düzeylerde olacağı varsayım ı yapılmıştır.

95

piyasasındaki marjinalleşme eğilim inin giderek arttığı ve ya­ pısal bir kalıcılığa dönüştüğü izlenmektedir. Nitekim , 1980 yılında imalat sanayi toplam em ek istihdam ının yaklaşık %41’ni oluşturan marjinal işgücü kullanımı (700,000 kişi) 1994 yılında %49 (1,170,000 k işi), 1995 yılında ise %44 (1,035,000 kişi) düzeyinde gerçekleşmiştir (Bkz. Tablo III3). Ö zel imalat sanayi düzeyinde değerlendirildiğinde ise marjinal işgücü kullanımının 1994 form el em ek kulanımmı aştığı, 1995 yılında ise formel emeğin %90’ları düzeyinde o l­ duğu ortaya çıkmaktadır. Bu kitlenin imalat sanayi sektörel dağılımına bakıldığında ise küçük işletm ecilin ağırlıklı bir öneme sahip olduğu gıda (311-2), dokuma (3 2 1 ), orman ürünleri (331, 332), metal (381) ve makina (38 2) sanayile­ rinin öne çıktığı görülmektedir (bkz. Tablo III-4). İşgücü piyasalarındaki m arjinalleşm eyi tem sil eden bu türden bir gelişmenin ardında çok sayıda ekonom ik ve top­ lumsal faktörün (nüfus artışı, genç nüfus, nitelikli işgücü azlığı, hızlı kentleşme, işletme ölçeğindeki küçülme vb.,) bulunmasına karşın, belirleyici faktörün ücret tasarrufu o l­ duğu anlaşılmaktadır. Söz konusu kitlenin ücretlerine iliş­ kin kesin bilgiler olmamasına karşın, bu alana ilişkin yapı­ lan çalışmalar genellikle asgari ücretin altında olan, “ piyasa ücreti” olarak adlandırılan bir ücretlendirme biçim inin yay­ gın olduğunu ortaya koym aktadır (K ö se ve Öncü, 1998; 2000; Köse ve Yeldan, 1998a; 1998b). Bu gözlem i güçlendi­ ren bir olgu ise, Tablo III-3’den de izlenebileceği gibi, kü­ çük işletmelerdeki ortalama reel işgücü m aliyetinin kapsa­ ma alınan tüm yıllarda yasal asgari ücretin altında oluşu­ dur. Bu olgudan hareketle imalat sanayiinde marjinal ola­ rak çalışanların ortalama ücretlerinin “ küçük” işletmelerde geçerli olan ortalama “ çıplak ücretlere” yakın olacağı varsa­ yılmış ve marjinal emek ücretlerini temsilen kullanılmıştır. İmalat sanayiinde ücretli em eğin kazanımları arasındaki 96

'

Tablo 111-3. İm alat Sanayi İstihdam ve Reel Ücret Gelişmeleri

İm alat Sanayi Toplam İstihdamı (Bin Kişi)a 1. İşverenler, ken di he sabın a çalışanlar^ 2. Toplam İşgücü Formel/kayıtlı işgü cü c (10+ kişi çalıştıran işyerleri) K am u Ö zel (1-9 kisi çalıştıran işyerleri)^ M arjinal/kayıtsız Işgücüe

1980

1985

1990

1992

1993

1994

1995

215 0 445 1705 1005 787 287 500 21 8 700

2440 505 1935 1186 928 276 652 258 749

2741 556 2185 1284 1024 250 774 260 901

3085 6 86 2 39 9 1254 980 22 8 752 2 74 1145

2766 547 2 21 9 1258 975 21 4 761 283 961

3034 652 2382 1212 933 197 73 6 27 9 1170

2942 584 2358 1274 972 170 802 302 1084

Ortalama Aylık Reel Ücret Maliyetleri,1980 Fiyatlarıyla (Bin TL)* K am u Ö ze l (10+ kişi çalıştıran işyerleri) Ö ze l (1-9 kişi çalıştıran işyerleri) Form el kesim, ağırlıklı o rtalam ası (W A V G )

39.000 25.480 6.743 32.278

26.727 22.696 9.324 26.487

45.328 32.542 9.367 38.042

79.738 40.103 10.100 52.148

72.501 43.287 9.004 52.313

57.150 33.300 6.491 40.277

55.349 28.311 6.654 35.107

0.209 0.171

0.352 0.287

0.246 0.201

0.194 0.191

0.172 0.170

0.161 0.159

0.190 0.187

Memo: K ü çü k Ö zel İşi. ("1 -9 işçi") Ücret/W AVG M a rjin al İşgücü Ücret/W AVG

a. DİE, H H İA Sonuçları. b. DİE. H HİA Sonuçlan.1980 ve 1985 yıllarına ait değerler, 1992-95 arasında bu kesimin toplam çalışanlar içindeki payı kullanılarak hesaplanmıştır. c. DİE, İmalat Sanayi İstatistikleri, Ücretle Çalışanlar Ortalaması. d. 1990 yılı için tahmini değer alınmıştır. e. Toplam işgücü tutarından, formel işgücünün düşülmesiyle bulunmuştur. f. Nom inal ücret değerleri TÜFE ile indirgenmiştir. Kaynaklar: DİE İmalat Sanayi Yıllık Anketleri; DİE HHİA; Boratav, Yeldan ve Köse (2000).

10 00 Tablo 111-4. Türkiye İm alat Sanayiinin Yapısı, 1980 Fiyatlarıyla M ilyon TL.

m formeU b/eri Kiyrth Emek 185866 1004629 ToplamİmalatSanayi «Küt (14) %95 «22 Diğer(10*) «S «20 Gıda,l78 0.405 0377 0.069 0.436 0253 0.064 028 0.469 0.07 0.477 0259 0.063 03S4 0.161 0.083 021

0J23 0.492 1.042 0.794 0.672 0J23 0.636 0.472 0.677 0.506 0.452 0.609 0.748 0.613 0.786 2.635 0.488 3.053 0.172 028 0.956 1.087 0.477 1.098 0.748 0.448 OJtt 0.882 1.191 0.686

formell Işftri Kiyıtk Emek

m

totma Değer

Oaet

193753 1115669 1296261 «95 «32 «9 «5 «78 «91 21969 229066 257772 «90 «17 «8 «10 «81 «92 302664 61155 203295 «96 «23 «12 «4 «77 «88 37426 66723 42591 «99 «68 «53 «47 «1 «32 4921 44989 45836 «91 «20 «8 «92 «9 «20 8541 103785 313552 «88 «6 «15 «12 «94 «88 5891 81139 78982 «88 «18 «5 «12 «81 «95 2885 • 86075 102915 «83 2 «6 «17 «94 «98 4589S 260129 241205 «94 «29 «8 «6 «77 «92 5070 11099 •10113 «98 «50 «35 «2 «50 «6S

0222 0.093 02S8 0202 0.096 0224 0.175 0.094 0.199 0.109 0.084 0.162 025 0.098 0287 0298 0.112 033 0265 0.098 029 0323 0.118 0337 0247 0.089 0293 0.134 0.094 0.174

Ifgûcû Verimliliği 1093 0İ51 1216 1.125 0.573 1237 0.672 0İ38 0.711 0.638 0İ21 0.677 1.019 0.524 1.14 3Ü21 1.458 3296 0573 0.48 1046 1.196 1.169 1.197 0.927 0.629 1.014 0.911 0J4 0.981

FormeU /{yen' toyıtk Emek

m FormeU

iÇatma Değer

Ücret

198098 1253453 2174906 «94 «22 «7 «6 «78 «93 23353 229284 380456 «91 «20 «7 «9 «80 «93 56278 349483 353676 «94 «18 «9 «6 «82 «91 47707 54350 81276 «99 «73 «49 «1 «27 «51 6286 45S14 66214 «94 «7 «23 «6 «77 «93 4498 104533 568454 «79 «10 «2 «21 «90 «98 6866 81203 150506 «87 «14 «4 «13 «86 «96 75142 128454 1865 «77 «6 «1 «94 «23 «99 4(290 278296 465201 «95 «24 «7 «5 «76 «93 2955 8722 7596 «96 «41 «24 «4 «59 «76

0388 0.121 0.463 0392 0.137 0.456 0246 0.12 0273 0.165 0.111 031 0.421 0.13 0.51 0İ51 0.135 0.706 0.443 0.122 0.495 0.759 0.126 0.797 0.413 0.117 0.508 0208 0.12 0269

Ifgûcü Verimliliği 1.735 0.584 2.058 1.659 0.619 1.922 1.012 0.647 1.091 0.669 0.519 1.067 1.455 0.587 1.719 5.438 0.635 5.947 1.8S3 03 2.072 1.709 0.547 1.78 1.672 0.566 2.024 0.871 0.615 1.049

İffeti

Kayıt*

Katma

Emek

Değer

199687 1273221 2077981 «24 «95 «7 «5 «76 «93 24933 223820 328541 «93 «25 «8 «7 «75 «92 51175 377616 364282 «94 «16 «8 «6 «84 «92 30600 48526 47060 «99 «76 «56 «1 «24 «44 47544 6860 70532 «95 «26 «8 «5 «74 «92 4759 104505 5(4295 «81 «12 «2 «19 «88 «98 7068 80632 139410 «88 «18 «5 «12 «82 «95 2154 69642 134095 «81 «8 2 «19 «92 «98 51763 278903 422951 «96 «28 «8 «4 «72 «92 2449 9759 6816 «41 «96 «26 «4 «74 «59

(Kret

işgücü Verimüiğj

025S 0.08 031 0246 0.08 0302 0.173 0.083 0.189 0.105 0.077 0.189 027 0079 0338 0.478 0.083 0.529 0289 0.073 0338 0.412 0.093 0.439 0287 0.079 0367 0.128 0.08 0.161

1.632 0.49 1587 1.468 0.428 1J14 0565 0J16 1.029 0582 0.4J7 1.093 1.483 0.499 1.835 5.4 0J19 6X25 1.729 0.499 2.003 1525 0J12 2j029 1516 0.459 1523 0.698 0.475 0.854

farklılığı yansıtan bir diğer gözlem , kamu/özel sektör ve de­ ğişik işletme ölçeklerindeki form el em eğin ortalama işgücü maliyetleriyle karşılaştırıldığında yapılabilir. Şekil Ill-5 ’deri de izlenebileceği gibi, reel ücretlerdeki dönemsel dalgalan­ ma, asıl olarak kurumsallaşma ve em ek örgütlenmelerinin en yüksek olduğu kamu imalat sanayi ve büyük ölçekli özel imalat sanayinde gerçekleşmekte, göreli olarak daha küçük olan özel işletme ölçeklerinde ise bu eğilim daha az hisse­ dilmektedir. N itekim , (10-49) kişiyi çalıştıran özel imalat sanayi form el işgücü m aliyetlerindeki reel gelişme incelen­ diğinde, bu kesimin dönemsel olarak kazanım ve/veya ka­ yıplarının sınırlı olduğu gözlenm ektedir. D eğişik işletm e ölçeğinde çalışan form el em ek ücretlerindeki farklılaşma, kamu ve büyük ölçekli özel imalat sanayiinde 1988 yılını izleyen hızlı ücret artışlarıyla büyük ölçüde açılmış; ve ka­ mu imalat sanayiinde 1992, özel imalat sanayiinde ise 1993 sonrası ortaya çıkan büyük çaplı düşüşler sonucunda söz konusu fark göreli olarak kapanmıştır. Farklı kategorilerdeki ücretli emeğin işverene olan ortala­ ma maliyetlerinin giderek açılmasına yol açan bu tür bir ge­ lişme, bir taraftan ekonom ideki marjinalleşme eğilim inin ar­ tışına katkı sağlarken, diğer taraftan da marjinal işgücü kul­ lanımının yaygınlaşmasına yol açarak işgücü piyasalarındaki ikili (form el-m arjinal) yapının da giderek güçlenmesine ola­ nak sağlamaktadır. Ücretli çalışanlar arasında ortaya çıkan bu farklılaşma, özel imalat sanayiinde ücretli emek ve ser­ maye arasındaki temel bölüşüm ilişkileri açısından incelen­ diğinde, işgücü maliyetlerinin katma değer içindeki payının, 1980’lerdeki %28’lik düzeyinden, 1995’de %18’e gerilediği gözlenmektedir.15 Özel imalat sanayiinde sınıflar arası bölü­ şüm ilişkilerinde emek gelirleri aleyhine bir dönüşümü ser15 Hesaplamalar (1 -9 ) kişi çalıştıran küçük im alat sanayini de içerm ekte olup, tüm imalat sanayini temsil etmektedir.

99

Şekil 111-5. İm alat Sanayi Ücret Gelişmeleri, 1980 Fiyatlarıyla Bin TL 90

80

70

60

50

40

30

20 10

0 1981

1982

1983

1984

1985

1986

1987

1988

1989

1990

1991

1992

1993

1994

gileyen bu gelişme, 1994 yılında yeniden uygulamaya konu­ lan klasik birikim rejiminin bölüşüm sonuçlarının çok sert olduğunu ortaya koymaktadır. Sonuç olarak, işgücü piyasa­ larında marjinallleşmenin arttığı ve çalışanların reel kayıpla­ rının derinleştiği 1994 yılı, özellikle mali kesimlerce gelişti­ rilen kaynak aktarımı mekanizmaları ile sermaye gelirleri­ nin yükseltildiği bir dönüşüm yılı olmuştur.

Sonuç ve Genel Değerlendirme Buraya kadarki bulgularım ızı özetleyecek olursak, elim iz­ deki veriler 1980-1997 itibariyle dışa açılım ın yaratması beklenen rekabet baskısının tersine, T ü rk im alat sanayi sektörlerinde kâr marjlarının bir yükselme içinde olduğunu göstermektedir. Sanayi kâr marjlarında yaşanan bu katılığın yapısal nedenleri, kanımca sadece iktisadi mekanizmalarda değil, aynı zamanda sanayi sermayesinin ticaret politikaları­ na (küreselleşme sürecinin gereklerine) karşılık olarak ge­ liştirdiği siyasal, kurumsal ve ideolojik uyum m ekanizm ala­ rında da aranmalıdır. Buradaki uyum mekanizmalarının kurumsal ve teknolo­ jik detaylarını bu çalışma çerçevesinde somut olarak tasnif etm em ize olanak yoktur. Ancak, Türk sanayi sermayesinin 1980 dışa açılım dönemecinden sonra devlet eliyle geliştiri­ len bir dizi kurumsal, siyasi ve iktisadi teşvik sistemiyle y o ­ ğun bir “ korum a” altına alındığını birçok siyasi-ekonom i araştırmasında belgelenm iş olduğunu biliyoruz. Ö rneğin, 1994 krizi öncesi devlet-serm aye-ücretli em ek ilişkilerini bir m akroekonom ik genel denge m odeli yardımıyla irdele­ yen Yeldan (1994c ve 1998), kamu sektörünün fiyatlama ve teşvik sisteminin yol açtığı kamu sistemi açıklarının serma­ ye gelirlerinin korunmasına yönelik bir transfer m ekaniz­ ması olarak çalıştığını vurgulamaktadır. Ü cretli em eğin sen­ 101

dikal ve politik hareketinin sınırlandırılması; ihracat gelir­ lerine yön elik yoğun bir vergi iadesi ve teşviklendirilm iş kredi kullanımı sisteminin uygulamaya konulması; işgücü piyasalarının giderek marjinalleştirilmesi; ve bir rant trans­ feri olarak işleyen özelleştirm e uygulamaları gibi unsurlar içeren bu transfer mekanizmaları Boratav (1991), Boratav ve Türel (1993), Boratav, Tü rel ve Yeldan (1 9 9 6 ), Ekinci (1998), Kepenek ve Yentürk (1999), Cizre-Sakallıoğlu ve Yeldan (2000), ve Yeldan (2000a ve 2000b) içinde daha ay­ rıntılı olarak irdelenmektedir. Sanayi sermayesinin dışa açılma (küreselleşm e) altında istihdam, teknoloji adaptasyonu, dış pazarlarla eklem lenme biçim i, ve fiyatlama davranışları üzerine daha teknik dü­ zeyde bulgular sunan Pamukçu ve de Boer (1999), Onaran (1999), Voyvoda ve Yeldan (1999) ve Ö zler (2000) de, söz konusu dönüşümlerin imalat sanayimin gerek tekn olojik alt yapı ve girdi çıktı bağlantıları, gerekse üretkenlik düze­ yindeki yansımalarının sınırlı olduğunu öne sürmektedir. Panel-data ekonom etrisi ile yukarıda kurulan ekonom etrik m odele çok yakın bir çalışma sunan Yalçın (2000) de ima­ lat sanayiinde kamu ve özel sektör ayırımında işletmelerin 1983-1994 arasında kâr marjlarındaki gelişm eleri araştır­ mıştır. Yalçm ’ın (20 00 ) bulgularına göre de, yoğunlaşm a düzeyi yüksek olan özel imalat sanayi alt-sektörlerinde kâr marjlarının ithalata açılım ile yükselme içinde olduğu g ö ­ rülmektedir. Dolayısıyla, burada sunduğumuz iktisadi veriler ve eko­ nom etrik bulgular, bir anlamda yukarıda değindiğim iz lite­ ratürün sonuçlarını bir araya getirm ekte ve özetle Tü rk imalat sanayiinin 1980-sonrası dışa açılım sürecinde gerek ticaret politikalarındaki stratejik dönüşümlere, gerekse üc­ ret maliyetleri, dış ticaret hadleri ve finansal sistemden kay­ naklanan dışsal şoklara kâr marjlarını arttırmak suretiyle 102

geliştirdiği bir “ ön savunma” aracılığıyla uyum sağladığını göstermektedir. İmalat sanayi fiyatlarını, genel olarak, de­ ğişken maliyetler artı kâr marjı yoluyla belirlenm esini ola­ naklı kılan bu “ ön savunma” mekanizması da bir yandan sermayenin kârlılığını aşağı doğru katı bir fiyatlama strate­ jisi ile korurken, bir yandan da ulusal mal ve finans piyasa­ larında enflasyonist dinam iklerin sürdürülmesine y o l aç­ maktadır. Bu koşullarda ücretlerden veya dışsal şoklardan kaynaklanan maliyet artışları nihai fiyatlara doğrudan yan­ sımakta; böylece ücretli emek ilk aşamadaki kazanımlarım reel olarak yitirirken, göreli fiyat yapısı da -tarım ve küçük sanayi gibi- rekabetçi fiyatlama kurallarına göre çalışan sek­ törler aleyhine dönmektedir. Sonuç olarak, Türk imalat sanayiinin 1980-sonrası dışa açılım deneyimi, sektörde rant arayışlarının değişik biçim ­ lerde süregeldiğini; ve ulusal ekonom inin birikim süreçleri­ nin ardında yatan dinamiklerin sürdürülmesinde pazar fiyatı haricindeki öğelerce de beslenen rant mekanizmalarının be­ lirleyici olduğunu göstermektedir. Söz konusu dönem de, 1970’li yılların dışa kapalı ticaret rejiminin yarattığı “ koru­ macı” rant birikiminin nitelik değiştirerek, başka süreçlerde varlığını sürdürmesi ve ulusal işgücü ve mal pazarlarında yepyeni mekanizmalar ile iktisadi artığın yaratılmasına aracı olması, ortodoks -neo-liberal- bütün beklentileri tersine çe­ viren bir gelişme olarak değerlendirilmelidir. Uluslararası iş­ bölümüne Türkiye benzeri çevre ekonom isi (peripheral econom y) konumunda katılan az-gelişmiş ülkelerde ulusal ser­ maye birikim inin ana öğesinin klasik ücret-kar ayırım ının ötesinde rant öğelerince beslenmesi olgusu, sermaye biriki­ mi sürecini sadece bir “ dünya fiyatları sistemine uygunluk” sorunu olarak gören ortodoks neo-liberal (neoklasik) öğreti­ nin, dünya gerçeklerinden ne kadar uzak ve soyut bir kur­ gulama içinde bulunduğunu da belgelemektedir. 103

Burada sözünü ettiğim iz ön savunma ve rant aktarım ı mekanizmalarında devletin stratejik konumunun, biçimsel olarak nitelik değiştirmesine karşın, sürekli ve aktif olarak hüküm sürdüğü vurgulanmalıdır. Bu anlamda, çevre ülke­ lerindeki özel sermaye birikim i biçim lerine tipik bir örnek oluşturan Türkiye deneyimi, bizlere “ özel girişim ciliğe” da­ yalı kapitalizmin devlet bürokrasisine rağmen değil, onun sayesinde serpilip gelişebilen bir olgu olduğunu b elg ele­ mektedir.16 Devletin, 1980-sonrası Türkiye’sinde iktisadi ar­ tığın yaratılması ve transferi süreçlerindeki “yeni-düzenleyicilik” işlevi ise dördüncü bölümün konusu olacaktır.

16 G eç kapitalizm aşamasında sermaye birik im sürecinde d evletin sınıflar karşı­ sındaki konum una ilişkin özgün çalışmaların geniş bir değerlendirilm esi için, bkz. W righ t (1 9 7 8 ), Duvall ve Freem an (1 9 8 1 ) ve Poulantzas (19 75 ).

BÖ LÜM IV

İKTİSADİ ARTIĞIN YARATILMASI VE TRANSFERİ SÜRECİNDE DEVLETİN KONUMU

Türkiye ekonomisi üzerine yapılan birçok “ medyatik” değer­ lendirmede 1990’lı yıllardan itibaren derinleşen kriz ortamı­ nın başlıca sorumluluğu doğrudan doğruya kamu kesiminin açıklarına bağlanmaktadır. Bu yaklaşıma göre, kriz sürecinin ana ekseni temelde bir kamu mâliyesi sorunudur ve devletin iktisadi yaşama “ aşırı” müdahalesinin ve siyasi yönetim in ki­ şisel çıkar hesaplarına dayalı dar görüşlü zihniyetinin ve ida­ ri beceriksizliklerinin bir ürünüdür. Dolayısıyla, söz konusu yaklaşımlarda kriz süreci, toplumun “ rasyonel” (ve verim li) iktisadi davranış içinde bulunan sivil kesimi ile, irrasyonel ve verimsiz devlet arasındaki gerginliğin sonucu olarak görül­ mekte; bu oluşumun ardında da K İT açıklan ve kamu öde­ nek kaynaklarını israf eden, piyasa denetiminden yoksun her türlü kamu harcaması örnek olarak gösterilmektedir. Varolan iktisadi göstergeler, gerçekten de bu önerm eleri destek ler görü n ü m d edir. Ö rn eğ in K I T ’lerin finansm an açıkları, kamu borçlanma gereği ve kamu tasarruf-yatırım açığı gibi temel göstergeler, kamu sektöründe son 5-6 yılda­ ki gelişm elerin sürdürülem ez olduğunu sergilem ektedir. 105

Ancak, bu tür açıklamalar kamu finansmanındaki bu geliş­ meleri Türk sosyo-ekonom ik yaşamından tamamen soyut­ layarak, sanki tek başına, kendiliğinden bir süreç sonucun­ da oluştuğunu varsaymakta; krizin ardında yatan toplumsal bölüşüm ilişkilerini ve bu ilişkilerin yarattığı sermaye biri­ kimi ve sınıfsal çatışmaları gözardı etmektedir. K riz süreci­ ne konu olan aktörleri, tarihsel içeriklerini tamamen boşal­ tarak, somut tanımı bir türlü yapılamayan rasyonel bireyler (piyasa aktörleri) ve kamu bürokrasisinden ibaret gören bu yaklaşımlarda sosyo-ekonom ik olgular tarihsel gerçeklikle­ rinden tamamen soyutlanmakta ve çeşitli ekonom ik göster­ gelerin düz yazı ile anlatımından öteye gidememektedir. Oysa, elim izdeki verilerin toplumsal sınıfların çıkar çatış­ m alarını gözeten bölüşüm perspektifine dayalı yakından analizi, kamu kesimindeki finansman krizinin aslında ulu­ sal ekonom ide gelirlerin yeniden yaratılmasına yönelik bir işlevi olduğunu; ve izlen en kamu m âliyesi stratejisinin, 1980’lerin sonunda tıkanan ve em ek lehine dönüşmeye y ö ­ nelen bölüşüm ilişkilerini sermaye kesim i açısından hazm edilebilir kılmaya yönelik bir unsur olarak değerlendiril­ mesi gerektiğini göstermektedir. Gerçekten de, ulusal eko­ nom ide iktisadi artığın sermaye kesiminde birikim ini sür­ dürebilm esi için ö zel serm aye g elirlerin in beslenm esine olanak sağlayan bir dizi rant aktarımı ve kaynak transferi süreci, 1990’lar boyunca kamu kesimi açıklarının ardındaki en önem li unsurları oluşturmuş ve kamu kesimi borçlanma gereğini besleyen temel mekanizmaları ortaya çıkarmıştır. Bu süreçte giderek derinleşen kamu açıklarının finansman biçim leri ise dönem içinde farklılaşarak ulusal gelirin bölüşümünde belirleyici bir rol oynamıştır. Bu bölümde, iktisadi artığın yaratılması ve transferi süre­ cinde devletin konumunu daha ayrıntılı olarak ele alacağım ve toplumsal gelir bölüşümünü yeniden düzenlenmesi işle­ 106

vinde para ve maliye politikalarım yakından inceleyeceğim. Bölüm üç ana başlık altında aktarılmaktadır: Birinci ayırım ­ da ulusal ekonom inin genel dengesi ve kamu açıklarının fi­ nansmanı İncelenm ekte; ikinci ayırım da da kamu kesim i dengelerine ilişkin göstergeler ele alınmaktadır. Ö zel ser­ mayeye yönelik kaynak aktarım biçim lerinin 1990’lar b o ­ yunca değişen yapısı ise üçüncü ayınmda sergilenmektedir.

M akroekonom ik Genel Denge ve Kamu Açıklarının Finansmanı Bu bölüm de öncelikle ulusal ekonom inin makro düzlem de genel dengesini ayrıştırmaya yöneleceğim ve kamu kesimi açıklarının kapatılması için gerekli m akroekonom ik dönü­ şümleri inceleyeceğim . Bu egzersizde öncelikle m illi gelir muhasebesi üzerine kısa bir açıklamanın uygun olacağı dü­ şüncesindeyim. Bilindiği gibi bir ekonom ide yaratılan m illi gelir, Y, en ge­ niş anlamıyla kamu harcanabilir gelirinden, Y G; ve özel sek­ tör harcanabilir gelirinden, Y p, oluşmaktadır. Dolayısıyla, (1 )

Y = Yg + Yp

ifadesi geçerlidir. H er iki kesim de harcanabilir gelirini tü­ ketim, C, ya da tasarruf, S, biçim inde kullandığına göre, (2 )

Y = (C G + SG) + (C p + Sp)

özdeşliğini elde etmek mümkündür. Öte yandan, m illi geliri, üzerine yapılan toplam harcama­ lar açısından değerlendirirsek, (3 )

Y = (C G + C p) + (1G + I p) + (X - M )

eşitliğini yazabiliriz. Yani m illi gelir harcamalan kamunun tüketim (C G) ve yatırımı ( I G) ; artı özel sektörün tüketim 107

(C p) ve yatırımı (I p), artı dış denge (ihracat eksi ithalat, XM ) kalem lerinden oluşmaktadır. Birer özdeşlik biçim inde kullanacağımız (2 ) ve (3 ) no’lu ifadeler değişik bakış açıla­ rından m illi gelir toplamını vermektedir. H er iki ifadeyi de birbirine eşitlersek, (C G + SG) + (C p + Sp) = (C G + C p) + (1G + I p) + (X - M ) Tüketim (C G ve C p) değerlerini iki taraftan da düşüp, kalanları yeniden sıralarsak şu ifadeyi elde ederiz: (4 )

( I G - SG) = (Sp - I p) + (M - X )

Yani kamu kesimi yatırım tasarruf açığı ( I G - SG), özel sektör tasarrruf-yatırım fazlası (Sp - I p) ve dış açık (M -X ) tarafından finanse edilecektir. Dışa açık bir ekonom inin ge­ nel dengesi yukarıda oluşturduğumuz (4 ) N o ’lu ifadenin gerçekleşmesi altında sağlanabilecektir. Bu yaklaşımdan hareketle, Türkiye ekonom isi’nin ele al­ dığım ız dönem lerdeki genel denge yapısının bileşenlerini IV -1 N o ’lu Tabloda sergilemekteyiz. Tablo, gayri safi m illi hasılanın (G S M H ) harcama ve gelirlerin kullanımı yönün­ den yukarıda açıkladığım ız kalemlerini reel 1987 fiyatlarıy­ la ve GSMH’ye oranlar olarak vermektedir. Tablo’dan elde ettiğim iz ilk gözlem , 1989 - 1994 arasında kamu harcanabilir gelirindeki hızlı aşınma üzerinedir. Söz konusu dönemde, kamu harcanabilir geliri gerek reel fiyat­ larla düzey olarak, gerekse GSM H’ye oran olarak değer y i­ tirmiştir. 1988’de ulusal gelirin %18.3’ünü veren kamu ke­ simi harcanabilir geliri, 1990 yılında %13 düzeyine indik­ ten sonra, 1993’te %9.6’ya; 1999’da da tarihsel olarak en düşük düzeyi olan %7’ye gerilemiştir. Bu sürece koşut ola­ rak 1980’lerin sonunda ulusal gelirin %1.6’sma düşürülmüş olan kamu tasarruf-yatırım açığı hızla büyümüş; 1993’te ulusal gelirin %10’una ulaşmıştır. 1999 itibariyle kamu ta108

Tablo IV-1. Ekonom inin Genel Dengesi ve Kam u Açıklarının Finansm anı Kamu Tasarru Yatırım Açığı (SG-IG) a-b 1980 1985 1988 1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 c

-3671 -7.2 -1024 -1.6 -1233 -1.6 -2048 -2.6 -4377 -5.2 -5876 -6.9 -6864 -7.6 -9739 -10.0 -4342 -4.7 -3858 -3.9 -7637 -7.2 -6459 -5.5 -10060 -8.4 -14629 -13.4

Özel Sektör Tasarruf Fazlası (SP-IP) a-fa -204 -192 2042 1970 1727 4098 5078 4999 5694 659 2874 2014 9158 11323

Dış Kaynak (M-X) a-b

-0.4 -0.3 2.7 2.5 2.0 4.8 5.6 5.1 6.2 0.7 2.7 1.7 7.7 10.4

a. Reel 1987 fiyatlarıyla. GSMH zımni fiyat deflatörü ile indirgenmiştir. b. İkinci sütundaki sayılar GSMH'ye % oranları vermektedir. c. Gerçekleşme Tahmini. Kaynak: Devlet Planlama Teşkilatı.

3875 7.6 1216 1.9 -810 -1.1 79 0.1 2650 3.1 1778 2.1 1785 2.0 4739 4.9 -1352 -1.5 3199 3.2 4763 4.5 4444 3.8 902 0.8 3307 3.0

GSMH a-b 50990 63993 76120 77357 84596 84891 90326 97678 91733 99029 106080 116945 119610 109291

Kamu Harcanabilir Geliri a-b 8923 11711 10337 10163 11354 10001 10255 9357 8781 9351 8409 13460 10817 7670

17.5 18.3 13.6 13.1 13.4 11.8 11.4 9.6 9.6 9.4 7.9 11.5 9.0 7.0

Özel Harcanabilir Gelir a-b 42067 52283 65783 67208 73242 74896 80091 88321 82952 89678 97671 103485 107663 101621

82.5 81.7 86.4 86.9 86.6 88.2 88.7 90.4 90.4 90.6 92.1 88.5 90.0 93.0

sarruf-yatırım açığının, 1987 fiyatlarıyla hesaplanan reel dü­ zeyi, 1988 yılındaki değerinin 10 mislinden fazladır. Bu ra­ kam 1994 krizi öncesinde görülen açığa çok yakın durmak­ tadır (9.7 milyar T L ). N itekim , 1989’u izleyen 10 yıllık fi­ nansal serbestleştirme deneyim i altında kamu tasarruf-yatırım açığının reel olarak 10 m islinden fazla büyüm esi söz konusu dengesizliğin kendiliğinden oluşan, rassal bir süreç olamayacağını da vurgulamaktadır. 1988 yılından itibaren hızlı bir ivm elenm eyle yaşanan bu açığın ulusal ekonom ide yeni uyum mekanizmalarım devreye sokacağı ve bu meka­ nizm aların ekonom inin bölüşüm dinam iklerini derinden etkileyeceği açıktır. Tablo’daki veriler, 1980’lerin ilk yarısında özel sektörün de, kamu kesimi yanında “ açık” veren bir konumda oldu­ ğunu, ancak bu dönem de (b ir kriz yılı olan 1980’i bir yana bırakırsak) her iki kesim in de açık m iktarlarının makul düzeylerde (idare edilebilir) olduğunu göstermektedir. Ka­ mu açıklarının finansmanında, 1994’e değin özel sektör tasarruf-yatırım fazlasının belirleyici olduğunu tespit etm ek­ teyiz. Dış kaynaklı finansman ise, 1988’deki eksi değerin­ den sonra giderek önem li bir unsur haline dönüşmüş ve kamu açığın ın kapatılm asında ö n e m li bir n icel boyuta ulaşmıştır. Bir m ini-kriz yılı olan 1988’de hem kamu sektörü, hem de dış ek on om i den geleri eksi yönlüdür. U lu sal g elirin %2.7’sini bulan toplam açık özel tasarruf fazlası ile kapatıl­ m ıştır. 1989’dan başlayarak kamu a çığ ı h ızla artm ış ve 1993’e gelindiğinde ulusal gelirin %10’una ulaşmıştır. Söz konusu açığın kapatılması ancak özel sektör tasarruflarının, özel yatırımların üzerinde, ulusal gelire oran olarak %5.1’e ulaşan bir fazla vermesiyle ve dış tasarrufların (ithalat-ihracat) %4.9’luk katkısıyla mümkün olmuştur. Ö zel sektörün tasarruf fazlası özellik le 1994 k rizin in aşılmasında nicel 110

olarak çok önem li bir rol oynamıştır. Süper faizli hazine bo­ nolarının devreye sokulduğu 1994 yılında özel sektör tasarruf-yatınm fazlası, ulusal gelirin %6.2’sine ulaşarak tarihsel bir rekor kırmıştır. Dış kaynağa dayalı finansmanda en ön em li gelişm enin kısa vadeli spekülatif sermaye akımlarının serbestliğine da­ yalı sıcak para girişlerinden kaynaklandığı yukarıdaki b ö ­ lü m lerde vu rgulanm ıştı. Bu anlam da, 1989-sonrasında kambiyo rejim inin kuralsızlaştınlması, ulusal mali piyasala­ rın dünya finans m erkezleriyle eklemlenmesi sonucunu d o­ ğurmuş ve ekonom inin kısa vadeli likidite gereksinim leri­ nin karşılanmasını olası kılmıştır. Burada ulusal gelir üzerine olan makro ekonom ik talep unsurlarının ayrıştınlmasına ilişkin bir ek saptama yapmak mümkündür. Yukarıda (3 ) no’lu ifade ile verilen ulusal ge­ lir özdeşliğini yeniden kullanırsak: (3 )

Y = (C G + C p) + ( I G + l p) + (X - M )

Ulusal gelirin kamu ve özel sektörler harcanabilir gelirin­ den ibaret olduğunu veren (1 ) n o’lu denklem ile birlikte gözetildiğinde, Y G + Y p = (C G + C p) + (1G + Ip) + ( X - M ) Buradan da Ip + IG + X = (Y p - C p) + (Y G - C G) + M elde ederiz. Buna göre, ekonom ide özel yatırımlar, kamu ya­ tırımları ve ihracat gelirlerinin toplamı, özel tasarruflar (eşit­ liğin sağındaki ilk parantez), kamu tasarrufları (eşitliğin sa­ ğındaki ikinci parantez) ve ithalat harcamalarına eşit olmalı­ dır. Eşitliğin sol tarafındaki makro büyüklükler, ekonom iye olan toplam talep unsurlarını, sağ tarafmdakiler ise toplam tasarruf unsurlarını vermektedir. Özel tasarruf GSM H oranı­ 111

nı sP, kamunun tasarruf-GSMH oranını sG, ithalat-GSMH oranını da m ile gösterirsek: YP - C p sp = ---------Y YG _ CG SG“

y

m = M. y tanımlarına ulaşırız. Bu tanımları kullanarak ulusal gelir özdeşliğini şu şekilde yazmak mümkündür: Y = -------- 1 ( f + f i + X) (sp + sc + m ) veya

Y

-sr

sp + sc + m

+ (£ ] + \spl

5G

sp + sc + m

+ (£ ) + \s g I

m

sp + sc + m

+ (x) mİ

sonucuna ulaşırız. Dolayısıyla ulusal gelire olan talep un­ surlarının yarattığı çarpan etkileri, sırasıyla, özel yatırımlar ( I p/sP), kamu yatırımları ( I G/sG) ve ihracat (X/m) taleple­ rinden kaynaklanmaktadır. H er üç çarpan etkisi de talep “ sızıntıları” (leakages) olan tasarruf hadleri ve ithalat oranı ile ağırlıklandırılmıştır. Yukarıda IV -1 no’lu tabloya konu olan talep unsurlarını ve çarpan oranlarını beraber gözetirsek, Tü rkiye ekonom i­ sinde ulusal gelire olan toplam m ak roek on om ik talebin kaynaklarını ayrıştırm am ız m üm kün olabilir. Bu amaçla, ulusal gelir ve söz konusu üç talep unsurunu reel fiyatlarla sunduğumuz bir şekil aracılığıyla göstereceğiz. Aşağıda IV1 n o’lu Şekil’de G SM H ve m akro talep bü yü k lü klerin in ağırlıklandırılmış kaynakları çizilmiştir. Dolayısıyla söz ko­ nusu Şekil, ulusal gelire olan makro ekonom ik taleplerin kaynaklarının 1980 sonrasındaki evrim in i reel fiyatlarla sergilemektedir. 112

Şekil IV-1. G SM H ve M akro Büyüklüklerin A yrıştırılm ası (Reel 1980 Fiyatlarıyla) 100000.0

50000.0 1i

_

*

m \ t< 1 1 1 1

P ,1 « 1 t / 1 1 \ * 1 t M

. " - ,

0.0

' 1

-

1980

1982

1984

1986

1988

1990

1992

1994

: ■

-50000.0

-

100000.0

1 1

Reel Ip/sp Reel Ig/sg Reel E/m

1

■m

113

200000.0



— •—

— *—

Reel G S M H

w 1996

• •

-

-150000.0

-

* /

1 1 1 1 1

-

t

\ \

1 l 1 1

1 1 1 1 1 1 1 1 1

f 1 1

- 1-!----------İp98 20 00 M m

Şekil I V - l’den ulusal gelire olan talep şoklarının büyük ölçüde kamu kesiminden kaynaklandığı açık bir şekilde iz­ lenebilmektedir. 1980’ler boyunca kamu yatırım talebi, ulu­ sal gelirin ve diğer talep unsurlarının reel. olarak üzerinde seyretmiştir. Dolayısıyla, 1980’lerde ulusal gelire olan talep etkisi, tüm özel sektör yanlı teşviklendirmelere karşın, ka­ mu sektöründe görece olarak daha kuvvetli olmuştur. Buna karşın 1991’den başlayarak kamu sektörünün talep öncüllüğü büyük bir çöküntüye uğramış ve 1994 kriziyle (reel 1980 fiyatlarıyla) -46 trilyonluk bir talep şoku yaratmıştır. 1997’inin kısa erim li kazancından sonra, kamu yatırım ları­ nın ulusal gelire olan talep etkisi tekrardan eksiye dönüş­ müştür. Bu gözlem ler ışığında, şimdi kamu kesiminin söz konusu açıklarım ve talep daralmasını oluşturan alt kalem lerini da­ ha yakından incelemeye başlayabiliriz.

Kamu Sektörü Genel Dengeleri Yukarıda nicel ifadelerini sergilediğim iz kamu kesim i fi­ nansman açıklarının ardında yatan mekanizmalar ve siyasiekonom ik unsurlar nelerdi? Bu soruya yanıt alabilmek için öncelikle kamu sektörüne ait çeşitli büyüklükleri irdelem e­ m iz gerekmektedir. 1V-2 N o ’lu Tablo bu amaçla hazırlanmış olup, kamu sektörü genel dengesinin 1988 sonrası gelişim i­ ni özetlemektedir. Tablo’daki veriler, üretici fiyatları endek­ si aracılığıyla indirgenmiş olup, reel 1987 fiyatlarıyla sergi­ lenmektedir. Tablo lV-2’de sunduğumuz veriler, kamu kesimi dengele­ rinde yaşanan ilk çöküntünün 1988-91 arasında K IT siste­ m inin yarattığı fa k tör gelirleri hesaplarında gerçekleştiğini belgelemektedir. Gayrı safi m illi hasılanın 1988’de %5’i ci­ varında seyreden faktör gelirleri, 1990’da reel olarak yarı 114

Tablo IV-2. Kam u Kesim i Genel Dengeleri (Reel 1987 Fiyatlarıyla, M ilyar TL)'

Vergi Gelirleri Dolaysız Dolaylı Faktör Gelirleri Cari Transferler Kamu Harcanabilir Geliri Kamu Tasarrufları Kamu Yatırımı Kamu Tasarruf-Yatırım Den.

1988

1989

1990

1991

1992

1993

1994

1995

1996

1997

1998

19992

10313.8 3983.1 6330.7 4612.5 -6077.6 9866.1 4970.8 -6147.9 -1177.2

11818.9 5120.1 6698.8 3987.4 -6230.8 10587.0 3801.4 -5938.0 -2136.6

13855.2 5879.7 7975.5 2805.2 -5892.8 12095:6 3084.7 -7762.3 -4677.6

13965.6 6013.8 7951.8 531.3 -5272.4 10196.4 613.1 -6516.7 -5903.6

15145.1 6359.6 8785.5 -70.4 -5947.8 9966.8 -718.0 -5926.4 -6644.4

17452.2 7115.8 10336.4 729.2 -9201.7 9498.1 -2660.6 -7224.9 -9885.5

4.8 -3.1 0.8 2.1 5.7 3.8 2.4 1.4

5.3 -3.3 0.3 0.8 6.3 3.6 2.2 1.4

7.4 -3.1 0.5 0.9 6.1 3.5 2.4 1.1

10.2 -5.3 -1.5 0.4 6.8 3.8 2.7 1.1

10.6 -4.3 -0.6 1.6 11.7 3.7 2.8 0.9

12.1 -6.7 -0.9 1.4 12.8 5.8 4.6 1.2

7.9 -3.9 3.8 -1.7 14.0 7.7 6.0 1.7

5.2 -4.0 3.4 -1.1 14.6 7.5 6.2 1.3

8.8 -8.3 1.7 -0.9 18.5 10.2 9.0 1.2

7.6 -7.6 0.1 -1.5 20.2 7.7 6.7 1.0

9.2 -7.0 4.7 -2.0 21.9 11.7 10.6 1.0

15.1 -11.6 2.1 0.6 29.3 13.7 12.6 1.1

41.7

48.5

40.7

41.7

58.6

48.9

53.1

52.4

57.8

52.4

49.5

49.3

15597.0 15830.0 17065.0 20099.2 22235.4 22458.0 6820.7 6061.9 6195.1 7380.5 9346.9 9668.1 8776.4 9768.1 10869.9 12718.7 12567.3 13111.1 3122.4 4493.9 4662.1 5172.9 5698.9 1732.1 -9504.5 -10167.4 -13897.9 •12894.7 -16163.6 -18953.6 7755.4 11912.6 7351.5 8083.3 8779.7 9919.9 854.4 -2110.2 -7132.0 -69.0 -1634.7 -925.0 -3071.7 -3553.3 -5101.9 -6570.7 -7115.6 -6889.0 -3996.7 -3622.3 -6736.6 -5716.3 -9225.8 -14020.9

GSMH'ye Oran Olarak (%) Kamu Sek. Borçlanma Gereği Bütçe Dengesi Faiz Dışı Birincil Bütçe Kamu Net Dı; Borçlanması DİBS Stoku3 Faiz Ödemeleri: İç Borç Dış Borç Net Yeni İç Borçlanma / İç Borç Stoku (%)

115

Kaynaklar: DPTTemel Ekonomik Göstergeler, Hazine.ve Dış Ticaret Müsteşarlığı, Hazine İstatistikleri, 1980-1999. (1) Toptan Eşya Fiyatlarıyla indirgenmiştir. (2) Geçici. (3) Devlet iç Borçlanma Senetleri. (Bonolar + Hazine Tahvilleri). Merkez Bankası avanslan ve Konsolide Borçlar hariç

yanya azalmış; 1991 sonunda ise pratik olarak sıfırlanmış­ tır. Dolayısıyla, kamu sektörü 1988 yılını izleyen sadece üç sene gibi kısa bir süre içerisinde toplam gayn safi m illi ha­ sılanın %5’ine ulaşan bir gelir kaynağını yitirmiştir. Bu tespitten hareketle, kanımca kamu sektörü dengeleri­ nin 1980’ler sonundaki çöküntüsü, soyut anlamda bir idari ya da teknik beceriksizlik ile açıklanabilir düzeyin üzerin­ dedir. Kamu kesim inde sadece üç senelik bir zaman d ili­ minde yaşanan ve 1987’nin fiyatlarıyla reel olarak 4 trilyon T L y i aşan bu gelir kaybının, ekonom inin birikim ve bölü­ şüm dinamiklerinden soyut olarak açıklanabilmesi olanaklı değildir. Nitekim , aynı hesap kaleminin 1993’ten sonra artı­ ya dönüşerek, h ızlı b ir yükselm e eğilim in e gird iğin i; ve 1997’de de 1988’in düzeyini reel olarak yakaladığını gör­ mek mümkündür (bkz Tablo 1V-2). Dolayısıyla, K İT siste­ m inin yarattığı faktör gelirlerindeki “ çöküntü” 1990’ların ilk yarısıyla sınırlı kalmış gözükmektedir. Ancak, toplam kamu hesapları açısından bakıldığında, 1993 sonrasında da bu sefer cari transfer giderlerinin ani bir artışla öne çıktığı­ nı görmekteyiz. Cari transferler 1992’den 1993’e reel olarak yaklaşık iki misli büyümüş ve günümüze değin artışım sür­ dürmüştür. Cari transfer harcamaları 1999’da kamu yatırım harcamalarının 3-m isline, dolaylı vergi gelirlerin in de 2misline ulaşmıştır. Bu kalemin içindeki en önem li gider un­ suru ise faiz ödemeleri, ikinci olarak da sosyal güvenlik ku­ ruluşlarına yapılan transfer harcamalarıdır. Söz konusu dönemde yaşanan bir başka çarpıcı gelişme ise kamu tasarruf perform ansının -gene çok kısa bir süre içinde- tamamen çöküntüye uğramasıdır. Gene 1980’ler so­ nunda ulusal gelirin yaklaşık %5’i oranında bir tasarruf ya­ ratan kamu sektörü bu özelliğini hızla yitirmiş ve 1992’den itibaren eksi tasarruf üretir konuma itilmiştir. Böylece, söz konusu dönem boyunca, ideolojik olarak kamu yatırım har116

i imlalarındaki kısıtlamalara karşın, tasarruf miktarının geri­ lemesi n ed en iyle, kam u sektörü tasarru f-yatırım açığı 1988’den 1993’e 8.3 misli büyümüştür. Kamu sektörü tasar­ rufları 1993-sonrasmda sadece 1997 yılında artıya geçmiş, ancak 1999’da tamamen çöküntüye uğramıştır. 1999 yılının geçici rakamları, kamunun eksi tasarruflarının (yani kamu­ nun toplam gelirini de aşan tüketim harcamaları fazlasının) toplam kamu yatırımlarının da üstüne çıktığını göstermek­ ledir. Dolayısıyla, 2000’li yılların başında kamu sektörünün artık üretemeyen ve toplam geliri, transfer harcamalarını da­ hi karşılayamayan bir çöküntü içinde olduğu görülmektedir. Kamunun gelir ve gider kalemlerinde çok kısa süre içeri­ sinde yaşanan bu olumsuz gelişmeler, bütçe açıklarını ve kamunun finansman ihtiyacını hızla yükseltmiştir. G SM H ’ye oran olarak, kamu sektörü borçlanm a gereği (K S B G ), 1988’deki %4.8’den, 1991’de %10.2’ye; 1993te de %12.1’e çıkmıştır. 1999 itibariyle bu oran %15.1 ile tarihsel olarak en yüksek değerine ulaşmıştır. Genel bir yaklaşım ile, kamu sektörünün artan açıkları tem eld e üç kaynaktan k a rşılan abilirdi: M e rk e z Bankası’ndan kısa vadeli avans ku llanım ı (m o n e tiza s y o n ), dış borçlanma ve iç borçlanma. Bu olanaklardan ilki, enflasyonist baskıları şiddetlendireceği endişesinden hareketle Ha­ zine ve M erkez Bankası arasındaki para programı protokol­ leriyle sınırlanmış; dış borçlanma ise dünya finans m erkez­ lerinin konjonktürel kısıtları ve ulusal mali piyasaların ge­ nelde istikrarsız ve kırılgan görünümü nedenleriyle anlamlı bir kaynak oluşturamamıştır. Nitekim , 1988’den sonra ka­ munun net anlamda dış borçlanması çok düşük düzeylerde gerçekleşmiş, hatta 1994-sonrasmda da eksiye dönüşmüş­ tür. (Bkz. Tablo 1V-2). Bu kısıtlam alar altında kamu iç borçları hızla m enkul kıym etlendirilm eye başlanmış; ve hazine bonosu ve tahvil 117

ihraçlarıyla pazarlanmıştır. M en ku l-k ıym etlen d irilm iş iç borçlanma (tahvil ve bono ihraçlarıyla finanse edilen kamu açıklan) 1990’da ulusal gelirin %7’si iken, bu rakam 1999 sonunda %29.3’e ulaşmış durumdadır. İç borç stokunun bu denli hızla büyümesinin ardındaki en önem li etken, özel­ likle 1991’den itibaren iç borç senetlerinin kısa vadeye sı­ kışmasıdır. N itekim Tablo IV-2’inin son satınndaki hesapla­ malar, bir sene içerisinde kamunun net yeni borçlanması­ nın, toplam iç borç stokuna oranının 1992 yılından itibaren %50’yi aştığını göstermektedir. Kısa vadede döndürülmesi gereği yüzünden iç borç yükü dönem boyunca hızlı bir de­ vinim göstermiş ve 1993’ten sonra yıl boyunca yapılan brüt yeni iç borçlanma, varolan toplam iç borç stokunu aşar ha­ le gelmiştir. 1996 yılının brüt iç borçlanması, toplam sto­ kun 1.63 mislidir. Borçlanma temposunun 1997’de görece yavaşlamış görünmesine karşın, 1998’in rakamları, söz k o­ nusu oranın tekrardan %100’ün üzerine çıktığı yönünde­ dir.1 Bu haliyle kamu sektörü, iç borcunu ancak yen i iç borçlanma ile karşılayabilmekte ve iç borç stoku -iktisat ya­ zınında Ponzi-tipi finansman diye adlandırılan- bir kısır döngü içine itilmiş gözükmektedir. Kamu kesimi borçlanma gereğinin ulusal ekonom iye ge­ tirdiği iç borç yükü, faiz ödem elerinin hızlı artışı ile kendi­ ni 1993 yılından itibaren hissettirmeye başlamıştır. İç borç faiz ödemelerinin, gayrı safi m illi hasılaya oranı, 1990’lann başında sadece %2 civarında iken, artan iç borçlanma tem ­ posuna koşut olarak 1993’te %4.6’ya; 1996’da da %9.0’a de­ ğin yükselmiştir. 1998-sonrasmda yen id en ivm elen en iç borç faiz yükü, ulusal gelirin %12’sini aşmış ve 2000 y ılı is­ tikrar programı altında da artış eğilim ini sürdürmüştür. Söz konusu yükün, ekonom inin birikim ve bölüşüm süreçleri 1 Bu konudaki veriler H azine ve Dış Ticaret M üsteşarlığı w eb sayfası: http://www. treasuiy.gov.tr adresinden elde edilebilir.

118

üzerine olan etkilerini daha yakından irdeleyebilm ek için 1V-3 N o ’lu Tablo’dan yararlanacağız. Tablo IV-3’de konsoli­ de bütçeye ilişkin çeşitli göstergeler sunulmakta ve iç borç faiz harcamaları ile orantılandırılmaktadır. Elim izdeki veriler, konsolide bütçe toplam harcamaları­ nın dağılım ında 1988’den, 1999’a değin geçen sürede en önemli artışın iç borç faiz ödem eleri kaleminde olduğunu (toplam harcamalarının %15’inden, %35.1’in e ); bunu da sosyal güvenlik kuruluşlarına yapılan transfer harcamaları­ nın (1999”da %8.7) izlediğini göstermektedir. Tablo IV-3’de sergilediğim iz veriler, K İT sistemine konso­ lide bütçeden yapılan transferlerin 1991’de toplam harca­ maların %9.4’ünü oluşturduğunu; ancak bu yıldan sonra önemini giderek yitirdiğini belgelemektedir. 1995’den son­ ra K IT ’lere yapılan transfer harcamaları, toplam bütçe har­ camaları içinde sadece %1.5 civarında bir yük taşımaktadır. Bütçe verilerine göre, cari personel harcamaları da 1990’lann ikinci yarısından itibaren göreceli olarak önem yitiren b ir başka kalem dir. Toplam harcam alar için d e 1991 ve 1992’de %40’lar kadar pay sahibi olan cari personel harca­ maları, göreceli payını giderek yitirm iş ve 1996’dan sonra bütçenin sadece dörtte biri kadar bir pay alır olagelmiştir. Diğer yandan, birincil (faiz-dışı bütçe) dengesinde her ne pahasına olursa olsun fazla yaratma kaygısı, doğrudan doğ­ ruya diğer harcama kalemlerine yansıtılmış, bu yaklaşımdan en büyük payı da yatırım harcamaları almıştır. İşçilik mali­ yetleri hariç tutulursa, konsolide bütçe toplam yatırım har­ camalarının, 1995’ten bu yana, toplam harcamaların %6’s mı aşmadığı görülmektedir. 1985’de bütçe harcamaları içinde %20.7’ye ulaşan bir paya sahip olan yatınm harcamalarının 1990’larda hızla geriletilmiş olması ve 2000’li yıllara girer­ ken Cumhuriyet tarihinin en düşük değerlerine sahip olma­ sı çok düşündürücü bir gelişmedir. İç borç faiz ödemeleri119

Tablo IV-3. K onsolide Bütçe'ye İlişkin Çeşitli G östergeler

Toplam Harcam alar içindeki Pay (% ) Cari Harcamalar Personel Diğer Cari Yatırım Harcamaları Toplam Faiz Ödemeleri İç Borç Faiz Ödemeleri Dış Borç Faiz Ödemeleri KIT’lere Transferler Sosyal Güvenlik Kur. Transferler M em o: İç Borç Faiz Ödemeleri / Toplam Vergi Gelirleri (% ) İç Borç Faiz Ödemeleri/ Yatırım Har. (% ) İç Borç Faiz Ödemeleri / Sosyal Güvenlik Kuruluşlarına Transferler (% ) İç Borç Faiz Ödemeleri / Net Yeni İç Borçlanma (% )

1980

1985

1988

1989

1990

1991

1992

1993

1994

1995

1996

1997

1998

1999

45.9 31.7 14.2 17.2 2.9 2.0 0.8 16.4 3.7

38.8 23.6 15.2 20.7 12.5 4.6 7.9 3.4 4.2

34.8 23.6 11.2 16.6 23.2 14.7 8.5 4.8 3.6

42.9 32.3 10.6 15.0 21.2 13.2 8.1 3.1 3.7

48.8 38.6 10.2 14.7 20.4 14.0 6.4 1.8 1.8

46.4 37.8 8.5 13.2 18.5 13.0 5.5 9.4 1.2

51.5 42.4 9.1 13.2 51.5 13.8 4.4 3.7 1.8

42.2 34.9 7.3 11.0 24.0 19.1 4.9 5.3 2.8

38.6 30.4 8.2 8.1 33.2 26.0 7.3 2.3 4.4

37.7 29.4 8.3 5.4 33.7 27.8 5.9 2.7 6.3

32.6 24.7 7.8 6.0 38.0 33.7 4.3 1.3 8.5

34.8 25.9 8.8 7.4 28.5 24.8 3.8 1.5 9.7

33.2 24.8 8.4 6.4 39.6 36.1 3.5 1.0 9.6

32.7 24.7 8.0 5.5 38.3 35.1 3.2 1.5 8.7

2.9

6.4

22.2

20.0

21.2

21.5

21.6

35.0

39.7

43.9

59.2

41.7

61.0

66.4

11.8

22.1

88.6

87.9

95.6

98.8

104.5

174.0 320.3

518.1

55.1 81.5

108.9 409.1 33.8

111.9

558.2 335.0

563.9 637.9

355.6 779.3 1083.8 765.6 680.9 590.6 441.2 396.8 255.2

378.2 405.1

73.3

97.4 112.4

77.6

176.6

134.1

Kaynak: Hazine Müsteşarlığı, Hazine İstatistikleri, 1980-1999; DPT. Ekonomik ve Sosyal Göstergeler, 1950-1999.

168.1

124.7

78.9

122.6

100.9

ııin öneminin giderek artması Tablo’dan açıkça gözlenebil­ mektedir. İç borç faiz ödemeleri, vergi gelirlerinin 1999 yılı itibariyle %66’smı götürmektedir. Hem en burada belirtelim ki Tablo IV-3’de söz konusu olan toplam vergi hesabı dolaylı vergiler artı dolaysız (gelir) vergilerinden oluşmaktadır. D o­ laylı vergilerin aslında ulusal ekonom inin makro harcama kalemlerine sabite olarak alındığı düşünülürse, konsolide bütçenin idaresi açısından dolaysız gelir vergilerinin daha önemli bir unsur sayılması gerektiği düşünülebilir. İç borç faiz ödemelerinin doğrudan gelir vergisinden elde edilen ha­ sılatı ile karşılaştırıldığında söz konusu kalem in 1995’den bu yana iç borç faiz yükünü karşılayamadığı görülecektir.

Toplumsal iktisadi Artığın Transferi Sürecinde Devlet Bütçesinin Rolü İç borç faiz ödemelerinin, kamu yatırım harcamalarıyla kar­ şılaştırılması son derece çarpıcı gelişmeleri sergilemektedir. İç b o rç h a rca m a la rın ın , y a tır ım h a rca m a la rın a o ra n ı 1992’ den itib a ren % 100’ün ü zerin e çık m ış v e 1999’da %638’e yükselmiştir. Dolayısıyla kamu, bütçe harcamalannı düzenlerken iç borç faiz ödemesi için yatırımlarına harcadı­ ğı giderin tam 6.4-misli bir pay ayırmaktadır. Kamu yatı­ rımlarının iç borç servis yükü karşısında bu şekilde gerile­ mesi 1990’h yılların en vahim sonucudur. Oysa, söz konu­ su yıllarda finansal serbestleştirme süreci altında Türk eko­ nomisinin yatırım hacminin genişlemesi ve ulusal tasarruf havuzunun doğrudan yatırım lara dönüştürülebilm esinin daha hızlı ve etkin bir biçim de gerçekleşmesi bekleniyordu. Burada bu beklentilerin gerçekleşmesi bir yana, iç borç tu­ zağına sıkışan kamu sektörünün her sene net yeni iç borç­ lanmasının üstünde bir iç borç faiz harcama yükü ile karşı karşıya kaldığı görülmektedir. 121

Bu saptamalarımızı bir başka açıdan vurgulamak amacıyla, iç borç faiz ödemesi harcamalannı, tahakkuk bazında ger­ çekleşen kurumlar vergi yükü ile karşılaştırabiliriz. Şekil IV2’de böylesi bir karşılaştırmanın sonuçlan sergilenmektedir. Kurumlar vergisi, bir anlamda kurumsal (fo rm el) serma­ ye kesiminin ulusal vergi havuzuna katkısı olarak değerlen­ dirilirse, bu katkının 1990’lar boyunca inanılmaz derecede düşük gerçekleştiğini; ve iç borç faiz ödem eleri yoluyla da kaynağına dolaylı olarak iade edilmiş olduğunu söyleyebili­ riz (Yeldan 1999a, 1999b; C izre-S ak allıoğlu ve Yeldan, 2000). 1988 yılında iç borç faiz ödem elerinin ulusal gelire oranı %2.4 iken, kurumlar vergisi yükü %1.8 civarındadır. Bu haliyle iki unsur arasında başbaşa sayılabilecek bir denge mevcuttur. 1990’lar boyunca iç borç faiz ödem eleri ulusal gelirin %10’una değin hızla yükselirken, sermaye kesiminin kurumlar vergisi yoluyla vergi yükü %2 sınırını aşamamış­ tır. Böylece devlet, sermaye üzerinden aldığı %2 civarındaki vergi yükünü ikincil bölüşüm ilişkilerinin çözümlenmesi sü­ recinde kaynağına fazlasıyla geri iade etmiş gözükmektedir. Daha ilginci, bu eğilim in özellik le sendikal m ücadelenin yükseldiği ve ücret artışlarının hızlandığı 1989’dan itibaren önem kazanmış olmasıdır. Ö nceden de belirttiğim iz gibi 1989, ücretlerin bastırılmasına dayalı “ klasik” birikim ve ar­ tık yaratımı süreçlerinin çözüldüğü yıldır. Tablo IV-3’ün son satırında iç borç faiz ödem elerin in, konsolide bütçenin net yeni iç borçlanması ile karşılaştırıl­ ması verilmektedir. Kamu, 1990’lar boyunca -1992 ve 1997 iki istisna oluşturmak üzere- her sene yeni net iç borçlan­ masının üstünde iç borç faiz transferi gerçekleştirmiştir. Bu arada son bir gözlem olarak, faiz ödem elerinin birer “ kara delik” olduğu savlanan sosyal güvenlik sisteminin açıkla­ rıyla karşılaştırılmasının ne kadar ilginç sonuçlar verdiğini b elgeleyelim . H azine M ü steşarlığın d an k on solid e bütçe 122

Şekil IV-2. İç Borç Faiz Ödem eleri ve Kurum lar V ergisi Gelirleri (G SM H 'yeO ran Olarak)

123

1988

1989

1990

1991

1992

1993

1994

1995

1996

1997

1998

1999

harcamalarına ilişkin derlediğim iz veriler, iç borç faiz har­ camalarının sosyal güvenlik kuruluşlarına yapılan transfer­ lerin 1998’den bu yana en az 4-misli yer tuttuğunu göster­ mektedir. Sosyal güvenlik kuruluşlarına yapılan transferlerin yükü, toplam bütçe harcamalarının hiçbir dönem de %9’unu aş­ mamasına ve iç borç faiz giderlerine görece sadece dörtte birini oluşturmasına karşın, bütçenin “ kara delik” oluştu­ ran bir yapısal yükü olarak öne çıkartılması, olsa olsa ide­ o lo jik bir hesabın ürünü olarak değerlendirilm elidir. Ka­ muoyunun gözünden bütçe vergi gelirlerinin neredeyse tü­ münü yutan faiz ödem elerinin yükü saklanırken, tartışma­ ların bütçe harcamaları içinde (1999 yılı itibariyle) sadece %10’u civarında pay tutan K IT sistemi ve sosyal güvenlik sistemine yapılan transferler üzerine yoğunlaştırılması, son derece maksatlı, ya da en azından bilgisizce bir yaklaşım o l­ maktadır. Kısacası devlet, bu haliyle bütçesini yatırım veya büyüme için değil, bir gelir transferi aracı olarak kullan­ maktadır. Başka bir ifadeyle, devlet bütçesi artık sosyal alt­ yapı ve ekonom ik büyümeyi değil, finans piyasalarında ge­ lir dağılım ını yeniden düzenlemenin bir aracı haline dönüş­ müş durumda gözükmektedir. 1990’lar Türkiye’sinde dev­ let bütçeisi, gerek üretici, gerekse yatırım cı n iteliğin i tü­ müyle terketmiş, bunun yerine toplumsal gelir dağılım ını düzenleyen bir araç konumuna dönüşmüştür. Bütün bu gözlem lerden hareketle ulaşabileceğimiz sonuç kamunun iç borç idaresinin rantiyer kesime yönelik bir ge­ lir transfer mekanizması olarak işlemekte olduğudur. Başka b ir ifadeyle elim izd ek i veriler “ finansal serbestleştirm e” söylem inin aslında kamu kesim i m aliye politikasının bir uzantısı olarak işlediğini ve devletin yatırım cı ve büyümeyönlü konumunu bir tarafa iterek, özel sermaye lehine ger­ çekleştirdiği bir rant transferinin temel ideolojik aracı oldu­ 124

ğunu belgelemektedir. Kamu finansman gereğinin karşılan­ masında, devlet, vergi gelirlerini kökten bir reformla yay­ gınlaştırıp, özel sermayenin sivil vergi ve tasarruf havuzuna olan katkısını arttırmak yerine, -kamu kesimi dengelerinin bozulması pahasına- mali piyasalara doğrudan müdahaleyle karşılama yoluna gitmektedir. Bu tercihin Türkiye günde­ mindeki güncel söylem i ise “ finansal serbestleştirme” , “ dışa-açık piyasa ekonom isi” ve “ küreselleşm e” gibi, içeriği pek de belli olmayan, sloganlarda ifadesini bulmaktadır. Çalışmamızın bundan sonraki bölüm ünde “ finansal serbestleştirme” ye yönelik adımların makro ekonom ik denge­ ler üzerindeki etkilerini yakından ele almaktayız.

125

BÖ LÜM V

FİNANSAL SERBESTLEŞTİRME SÜRECİ VE RANT EKONOMİSİNİN YÜKSELİŞİ

Bir önceki bölüm de ele aldığım ız üzere, Tü rk ekonom isi­ nin 1990’lardaki kriz sürecinin ulusal ekonom ideki doğru­ dan yansım aları kam unun borçlan m a g ereğ in d ek i h ız lı yükseliş ve iç borç faiz yükündeki artışlarda ifadesini bul­ maktadır. Kamu açıklarının finansmanı için gerekli kayna­ ğın sadece ulusal tasarruf fazlası ile yaratılamayacağı orta­ dadır. Nitekim , 1989 yılında başlatılan uluslararası sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesine yön elik düzenlem eler tam bu dönem e rastgelmiş; ve yarı bilin çli bir refleks ile, kamu kesimi borçlanma gereğinin uluslararası kısa vadeli sermaye (sıcak para) girişleri ile karşılanmasını olası k ıl­ mıştır. Söz konusu düzenlemeler arasında en önem li olarak 1989 yılında yürürlüğe giren 32 sayılı “ konvertibiliteye ge­ çiş” kararı gösterilebilir. Bu kararla, sermaye hareketlerinin dış liberalizasyonu sağlanıyor; ve uluslararası finansal ser­ mayenin Türkiye’ye giriş ve çıkışına konan her türlü kısıt­ lama kaldırılıyordu. Ancak, daha ürün piyasalarında yeterli rekabetçi ortam sağlanmadan ve dış ticaret kalem lerinde olumlu sonuçlar alınmadan atılan bu adım ın karar alıcıla­ 127

rın elinden kısa dönem aletleri (d ö v iz kuru, faiz haddi g i­ b i) alarak manevra yeteneklerini sınırladığı; ve Tü rkiye’nin yapısal n itelik li sorunlarını daha da keskinleştirdiği çok geçmeden görülecektir. Bu bölüm de ana hipotez olarak bu yaklaşımı sürdürerek, kriz sürecinde ulusal ekonom inin dış finans piyasalarıyla olan ilişkilerini irdelemektedir. Buna göre, 1980’lerin ikinci yarısında hızlanan ve 1989’da tam konvertibilite kararına ulaşan finansal serbestleştirm e süreci, ulusal ek on om iyi doğrudan doğruya uluslararası spekülatif finans-kapitalin çıkar alanına itmiş ve sıcak para akımlarına bağım lı bir yapı doğurmuştur. Bu süreç içerisinde denetimsiz kalan ulusla­ rarası sermaye hareketleri gerek reel, gerekse finansal eko­ nom i açısından birer istikrarsızlık unsuru yaratarak ulusal ekonom inin dengeli büyümesinin önündeki en önem li en­ gel haline dönüşmüştür. Dolayısıyla bu bölüm ün ana ekse­ nini, sözü edilen finansal reform, uluslararası sermaye hare­ ketleri (sıcak para) ve reel ekonomi/kamu kesimi dengeleri arasındaki bağlantılar oluşturmaktadır. Bölüm dört ana başlık altında sunulmaktadır. Birinci k ı­ sımda Tü rkiye’de finansal reform süreci ele alınmakta ve mali derinleşme göstergeleri İncelenmektedir. Kamu mâli­ yesinin değişen finansman biçim leri ve yeni finansal araçlar burada sergilenmektedir. Uluslararası kısa vadeli sermaye hareketleri ve ulusal ekonom iye olan etkileri ikinci kısımda tartışılmakta; bu süreç altında Tü rk bankacılık kesim inin yaşadığı makro uyum da üçüncü kısımda ele alınmaktadır. Bölümün son ayırım ında finansal derinleşm e altında reel sektörlerin nasıl rantiyer davranış içine itildiği imalat sana­ yim den örnekler verilerek tartışılacaktır.

128

Türkiye Ekonomisinde Finansal Reform ve Mali Derinleşme Türkiye’de finansal reform süreci, 1980-sonrası “yapısaluyum ve dışa açık, piyasa ekonom isi güdümünde liberalizasyon” programının bir uzantısı olarak gelişim göstermiş­ tir. Bu süreç boyunca 1981’de faiz hadlerindeki sınırlamalar kaldırılm ış; 1984’te d ö viz alım satım ı serbestleştirilm iş; 1989’da da kambiyo kontrolleri tamamıyla kaldırılarak yurt içi-dışı sermaye hareketleri serbest bırakılmıştır. Ulusal finans piyasalarına yönelik olarak 1986 yılında Sermaye P i­ yasası Kurulu oluşturulmuş ve İstanbul M enkul Kıym etler Borsası (yeniden) kurulmuştur. Öte yandan, M erkez Ban­ kası 1987’de açık piyasa işlemlerini başlatmıştır. Finans piyasalarında uygulanan bu reform la r sonucu Türk mali piyasaları 1990’larda “ derinlik” sürecinde görece ilerleme kaydetmiş gözükmektedir. Ancak bu süreç, iktisat kuramının öngördüğü tasarruf-yatınm etkinliğinin artması­ nı ve sabit yatırımlara yönelik kredi havuzunun genişlem e­ sini sağlayamamıştır. İktisat literatüründe M cKinnon-Shaw tezi diye bilinen bu ortodoks yaklaşıma göre, finansal ser­ bestlik tasarruf ve yatırım davranışlarını uyaracak, dolayı­ sıyla kalkınma temposunu hızlandıracaktı. Ancak, m ali ser­ bestlik deneyim inin Türkiye sonuçları bu beklentiyi ger­ çekleştirmemiş; tersine, bu süreç sonunda ulusal ekonom i­ nin dışa bağım lılığı artmış, reel üretim yapısı dalgalanmaya itilmiş ve rantiyer tipi davranışlar beslenerek gelir dağılım ı­ nın bozulması sonucunu doğurmuştur. Bu dönemde Türk finansal sisteminin gelişim ini belirle­ yen üç ana süreç vardır: Bunlardan birincisi finansal ser­ bestleşme çerçevesinde geliştirilen araçların çoğunluğunu kamu kesimi açığının finanse edilmesi için yaratılan m en­ kul değerlerin oluşturması; İkincisi T linin yabancı para bi­ 129

rim leri ile ikam esinin doğurduğu tehdit (d o la riza s yo n ); üçüncüsü de spekülatif kısa vadeli sermaye hareketlerinin ulusal finans piyasalarında ve giderek reel ekonom ide ne­ den olduğu istikrarsızlıktır. Ulusal ekonom inin 1988-sonrası dönem deki gelişiminde sözü edilen bu üç olgunun belirleyiciliği açıkça görülm ek­ tedir. Türk finansal serbestleştirme dönem inin temel gös­ tergelerini V-1 N o ’lu Tablo’da özetlem ekteyiz. E lim izdeki veriler, 1980-sonrasında Tü rk m ali piyasalarında finansal araçların gerçekten de çeşitlendiğini ve ulusal gelire görece hacim değerlerinin arttığını (sistemin derinleştiğini) göster­ mektedir. Örneğin, 1980’de ulusal gelire oran olarak sadece % 2.1’ini bulan m enkul k ıym et ihraçları stoku, 1990’da %6.5’e, 1999’da ise %39.8’e ulaşmıştır. Toplam mevduat da 1980’deki %10’luk orandan, 1999’a gelindiğinde ulusal ge­ lirin %39.5’ini bulmuştur. Daha önemlisi, toplam mevduat için de vadeli m evduatın görece payı hızla yükselm iş ve 1999’da toplam vadeli T L mevduatının ulusal gelire oranı %2.2’den, %16.3’e çıkmıştır. Aynı şekilde gerek hisse senedi piyasasında, gerekse repo-ters repo piyasalarında işlem hac­ m inin hızla artmış olduğu Tablo’nun son üç satırında veri­ len reel hacim değerlerinden izlenebilmektedir. Ancak bütün bu olum lu gelişm elerin ardına bakarsak, Türk finansal serbestleştirme sürecine yön veren etkenlerin aslında hiç de arzulanan şekilde oluşm adığı görülecektir. Örneğin ihraç edilen menkul kıym et kom pozisyonuna ba­ kıldığında, söz konusu toplamın hemen tamamının kamu kesimine ait olduğu anlaşılmaktadır. 1999 itibariyle, ulusal gelire oran olarak, ihraç ed ilen m enkul k ıym et toplam ı %39.8 olmasına karşın, bunun içerisinde kamu kesiminin borçlanma senetlerinin payının %38.7’ye ulaştığı görü le­ cektir. 1990’lar boyunca kamu kesimi finansal araçları, top­ lam menkul kıym et ihracının %95-97’sini oluşturmuştur. 130

ı

Tablo V-1. Finansal Serbestleştirm e Sürecinin Unsurları (G SM H 'n in % 's i Olarak)

I. ihraç Edilen Menkul Kıymetler Kamu Kesimi Devlet Tahvili Hazine Bonosu özel Kesim Hisse Senedi Genel Toplam II. Parasal Göstergeler Dolaşımdaki Para M1 M2 M2Y Toplam Mevduat Vadesiz Mevduat Vadeli Mevduat Ddviz Tevdiat Hesapları Bankacılık Kesimi Kredileri

1980

1985

1988

1989

1990

1991

1992

1993

1994

1995

1996

1997

1998

1999

1.4 1.2 0.2 0.7 0.4 2.1

5.1 1.8 3.3 0.4 03 5.5

6.9 3.0 4.0 0.9 0.3 7.8

7.7 3.9 3,3 1.0 0.4 8.7

5.5 3.2 2.1 1.0 0.5 6.5

7.4 1.8 5.4 1.0 0.7 8.5

15.9 6.8 8.7 1.7 0.5 17.6

16.8 7.5 9.0 3.8 0.5 20.6

22.7 4.8 16.7 2.1 1.0 24.8

19.8 4.4 15.4 2.1 0.5 21.9

35.3 8.3 24.8 1.0 0.6 36.3

22.9 8.0 14.9 1.0 0.7 23.9

29.4 2.5 26.9 1.0 0.8 30.4

38.7 27.3 11.3 1.1 0.9 39.8

4.1 13.9 17.4

2.9 9.7 24.2 26.3 19.9 4.8 11.8 2.1 10.9

2.7 8.8 21.1 28.4 15.7 3.4 7.2 4.2 17.6

3.0 85 20.5 26.6 16.6 3.4 8.8 3.8 16.1

2.9 7.9 18.0 23.5 15.7 3.3 8.3 3.6 16.5

2.7 7.4 18.5 26.5 15.9 2.8 8.1 4.7 12.4

2.7 7.1 173 26.6 18.3 2.5 8.1 7.3 12.7

2.6 6.5 14.1 23.7 19.0 1.0 5.3 12.7 14.0

2.6 5.9 162 30.7 24.6 0.9 7.6 162 133

2.4 5.0 16.0 30.7 26.0 0.7 8.1 17.3 16.5

2.1 5.6 18.7 36.8 29.3 0.7 10.5 18.0 18.5

2.2 4.7 17.9 34.5 27.0 0.7 9.8 16.5 21.7

2.1 4.3 20.3 36.3 27.7 0.5 11.2 16.0 19.4

2.6 6.3 28.9 51.3 39.5 0.8 16.3 22.4 20.1

115

773

5,854

8.502 312

_

10.0 7.6 2.2 -

10.7

III. Menkul Kıymetler Borsalan Hisse Senedi Piyasası Islem Hacmi3 Kamu Men. Kry. Kesin Alım-Satım İşlem Hacmi3 Repo-Ters Repo İşlem Hacmi3

Kaynaklar TC Merkez Bankası, Üç Aylık Bülten; DPT, Temel Ekonomik Göstergeler, a. Milyon US$.

8,567 21,771 23,202 52,311 36,696 57,178 69,696 82,931 2,403 10,717 8,828 16,509 32,736 35,472 68,398 83,842 4,794 23,704 123,254 221,405 374,384 372,202 ‘589,267

İlginçtir ki, özel kesimin hisse senedi ihraçları ulusal gelire oranla %1’i dahi bulmamış ve zaman içinde herhangi bir ar­ tış eğilim ine girmesi de söz konusu olmamıştır. Oysa, her gün medyadan hisse senedi piyasalarının o günkü gelişimi, “ ekonom ide durum”un en kesin belirleyicisi olarak kamu­ oyuna sunulmaktadır. Bu haliyle ulusal gelirin %1’ine dahi ulaşmayan menkul kıym et ihraçları ile hisse senedi piyasa­ larının reel ekonom inin gelişim ini ne denli yansıtabildiği tartışmaya gerek olmayacak kadar açıktır. D evlet iç borçlanma senetlerine (D İB S) dayalı finansal serbestleştirmenin mali piyasalarda üç temel etkisinden söz etmek olasıdır: birincisi, kamunun maliye politikası, mer­ kez bankasının parasal politikalarını ikame ederek, kamuya sınırsız bir kredi hacmi sunmuş durumdadır; İkincisi, bu süreç Hazine’ye finansal piyasalarda bir tekel konumu yara­ tarak kredi havuzunun dağıtımında etkinlik ölçütlerini ve verim lilik beklentilerini geçersiz kılmıştır; üçüncüsü, kamu DİBS’lerinin düzensiz aralıklarla ve büyük boyutlarda piya­ saya giriyor olması sonucu, para çarpanı dalgalanmaya ve belirsizliğe itilmiştir. Finansal derinleşm e olgusuna bankacılık m evduatının kompozisyonu açısından bakıldığında da benzer bir yapısal bozukluk göze çarpmaktadır. Toplam mevduattaki hızlı ar­ tışın ardındaki etkenlere baktığım ızda burada en. önem li unsurun döviz tevdiat (F X ) hesaplarında yattığı görülm ek­ tedir. FX mevduatları 1992’den başlayarak önem ini arttır­ mış ve toplam mevduatın yaklaşık yarısını oluşturur hale gelmiştir. Bu gözlem lerim ize ek olarak V-1 N o ’lu Tablo’daki veriler, M İ ve M2 cinsinden para arzının düşüş içinde olduğunu, buna karşılık M 2Y’nin oranının arttığım göstermektedir. Bi­ lindiği gibi M İ ve M2 emsinden para stoku sadece ulusal pa­ ra (T L ) bazındaki parasal büyüklükleri ifade ederken; M2Y, 132

bu rakama d öviz tevdiat hesaplarının da ilave edilm esiyle bulunmaktadır. Elimizdeki veriler, Türk Lirası cinsinden ta­ nımlanmış para arzının (M 2 ) 1985’de GSMH’nm %24.1’ini oluştururken bu rakamın 1990’larm ilk yarısında %16’ya ge­ rilediğini; buna karşın yabancı para cinsinden ifade edilen M2Y’nin aynı dönemde %26.3’den, %36.8’e değin çıktığını göstermektedir. Dolayısıyla ulusal ekonom ide ulusal para bi­ riminin kullanımı giderek gerilerken, gittikçe artan bir para ikamesi (dolarizasyon) tehlikesi öne çıkmaktadır. Benzer şe­ kilde para çarpanları karşılaştırıldığında M 2Y’nin gerek re­ zerv para, gerekse Merkez Bankası parasına görece çok daha h ızlı bir devin im içinde olduğu hesaplanmaktadır. (Bkz. Tablo V-2). Bu gözlem lerin ışığında, ulusal mali piyasaların gerek likit para arzı, gerekse tasarruf biçim leriyle giderek ulusal para biriminden uzaklaştığı görülmektedir. Ancak, finansal serbestleştirme-finansal derinleşme süre­ ci üzerine gözlenen en aykırı gelişmenin, bankacılık kesi­ minin kredi hacmine ilişkin olduğu söylenebilir. Söz konu­ su finansal derinleşme sürecinden beklenen, ulusal tasarruf ve yatırım davranışlarının uyarılması ve ulusal yatırımlara aktarılacak fonların arttırılabilmesiydi. Bankacılık kesimi, tasarruf sahipleri ve yatırımcıları giderek çeşitlenen ve de­ rinlik kazanan finansal araçlar aracılığıyla yakınlaştırarak, yatırım talebinin genişlemesine olanak sağlayacaktı. Oysa V-1 N o ’lu Tablo’da sunduğumuz veriler bu beklentinin ger­ çekleşmekten uzak kaldığına işaret etmektedir. Bankacılık kesimi kredilerinin ulusal gelire oranı 1988’de %17.6 iken, 1990’da % 16.5’e, 1992’de de % 12.7’ye d eğin gerilem iş; 1997’deki % 21.7’lik sıçramadan sonra, 1998 ve 1999’da tekrar %19’lar civarında kalmıştır. Burada ilginç olan g ö z­ lem, finansal serbestlik sürecinin en yoğun yaşandığı yıllar olan 1990’ların ilk yarısında, kredi hacminin görece gerile­ miş olmasıdır. 133

Tablo V-2. Parasal Büyüklükler ve Para Çarpanları Yıllık Reel % Artış3 MI 1988 1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999

-26.3 5.4 5.4 -4.0 3.3 4.0 -19.0 -9.0 19.3 -8.7 -3.6 41.0

M2 -13.3 5.7 -0.3 5.4 0.5 -6.5 1.1 5.8 26.7 3.4 20.0 35.9

M 2Y -10.3 1.8 0.0 15.9 7.9 1.6 14.5 7.2 29.6 1.3 11.6 34.9

Dolaşım Hızları m 11.419 11.779 12.650 13.557 14.087 15.473 16.842 19.833 18.016 21.321 23.209 15.867

a. Nominal büyüklükler üretici fiyatları endeksi ile indirgenmiştir. (*) RP: Reserv Para, (**) MBP: Merkez Bankası Parası. Kaynak: TC Merkez Bankası; DPT Temel Ekonomik Göstergeler.

M2

M 2Y

4.750 4.887 5.549 5.417 5.786 7.072 6.168 6.251 5.346 5.583 4.883 3.463

3.519 3.760 4.254 3.775 3.754 4.222 3.253 3.253 2.721 2.902 2.729 1.950

Para Çarpanları M1/RP* M 1 IM B P** 1.115 1.148 1.315 1.256 1.280 1.269 1.243 1.153 1.345 1.207 1.119 1.254

0.954 1.056 1.317 1.064 0.892 1.008 1.195 1.062 1.295 1.991 4.333 3.102

M2Y/RP* M 2Y/M BP** 3.619 3.597 3.911 4.512 4.804 4.651 6.436 7.030 8.902 8.868 9.518 10.203

3.097 3.307 3.917 3.820 3.347 3.693 6.189 6.477 8.575 14.625 36.847 25.233

Dolayısıyla, 1990’larm finansal derin lik olgusunun as­ lında sadece kamu kesim i borçlanma senetlerinin ve ulu­ sal paradan kaçışın dolaylı b ir göstergesi olan F X m evdu­ atındaki artışlardan ibaret olduğu; söz konusu sürecin ise ulusal yatırım havuzuna reel bir katkı yapm ak yerine, spe­ külatif nitelikli birikim leri finanse ettiği açıkça görülm ek­ tedir.

Uluslararası Sermayenin Konum u ve Sıcak Fara Girişlerine Dayalı Büyüme Türkiye ödem eler dengesinde sermaye hareketlerini 1989 yılında bütünüyle serbestleştirmiş durumdadır. Bu adım ile dış sermaye hareketleri üzerindeki bütün kontroller ve de­ netim kaldırılmış ve Türk finans piyasalan kısa vadeli sıcak paranın spekülasyonuna açılmıştır. Böylece ulusal piyasa­ larda döviz ve faiz kuru birbirine bağlı hale gelm iş ve M er­ kez Bankası’nca birbirinden bağımsız biçim de birer politika aracı olarak kullanılabilme olanağı yitirilmiştir. A rtık bu ya­ pı altında makro-finansal dengelerin sağlanmasının gerekli koşulu, yurt-içi faiz getirisinin, dövize bağlı spekülatif geti­ riden yüksek olması; yani reel faiz haddinin aşırı yüksek tutulmasıdır. Böylece uyanlan kısa vadeli (spekülatif) ya­ bancı sermaye, bir yandan kamu açıklarını “dış tasarruflar” biçim iyle finanse ederken, bir yandan da ulusal ekonom i­ nin ithalat ve tüketim hacmini genişletmektedir. Konuyu kuramsal olarak ele alırsak, uluslararası finans öğretisi, sermaye hareketlerine kapalı bir ekonom ide şu üç değişkenden ikisinin dışsal olduğunu önermektedir: ( i ) ba­ ğımsız para politikası; (ii) yurt-içi faiz haddi; ve (iii) döviz kuru. Böylece, uluslararası sermaye hareketlerine kapalı bir ekonom ide ulusal para otoritesi yukarıdaki üç değişkenden ikisini bağımsız olarak seçme serbestisine sahiptir. 135

Dolayısıyla, spekülatif kısa vadeli sermaye hareketlerine açılan bir ekonom inin temel ikilem i, bir yandan makro-finansal dengenin sağlanması için reel faiz haddini, T L n in yabancı dövizler karşısındaki aşınma haddinin üstünde tut­ ma gerekliliği, diğer yandan da dövizde ulusal paranın aşın değerlenmesi sonucu dış ticarete açık üretici sektörlerin ge­ rilemesi olgusudur. Yüksek reel faiz-aşırı değerli ulusal para politikasına sıkışan ulusal ekonom ide kullanılabilir fonlar sabit yatırımlara yönelm ek yerine, tüketim ve ithalat patla­ masına dönüşmekte ve cari işlemler açığını tehlikeli biçim ­ de yükseltmektedir. Bu sürecin Türkiye ekonom isi üzerindeki ana unsurları V-3 N o ’lu Tablo’da sergilenmektedir. Sıcak paranın ulusal piyasalardaki net getirisi ilk sütunda verilmektedir. Bu geti­ ri, ulusal mali piyasalarda en yüksek getiriyi veren finansal yatırım aracı ile Türk Lirasındaki aşınmanın (depreciation) oranı arasındaki fark olarak hesaplanmaktadır. Bu oran, dö­ nem başında T Esma dönüştürülen yabancı finansal sermaye yatırımının, T L bazında faiz geliri elde ettikten sonra, tek­ rardan yabancı dövize dönerek yurt-dışına çıkartılması so­ nucu elde ettiği kazancı form üle etmektedir. Bu işlem b o­ yunca T L bazında reel faiz getirisi, yabancı para-TL alım sa­ tımını veren döviz kurundaki aşınmayı karşılıyorsa, net bir spekülatif kazanç söz konusudur. Tablo’da ikinci ve üçüncü sütunlar, sırasıyla, Türk banka­ cılık sisteminin uluslararası piyasalardan sağladığı dış kredi giriş ve çıkış hacimlerini vermektedir. Sıcak para akım ları­ nın en önem li göstergelerinden birisi olarak değerlendirebi­ leceğim iz bu işlemlerin genelde sıcak paranın yurt içi geti­ risine bağlı olarak hareket ettiğini görm ek olasıdır. Tablo’nun dördüncü sütunu ise bu rakama -kayıt dışı ekono­ m inin uluslararası işlem hacm inin bir göstergesi olaraködem eler dengesi net hata ve noksan miktarlarını ilave et136

Tablo V-3.

Spekülatif Kısa Vadeli Yabancı Serm aye (Sıcak Para) Hareketleri ve Seçilm iş Finansal G östergeler (M ilyo n US$)

Sıcak Para Yurt-içi Getirisi3 1988 1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999

-0.073 0.236 0.293 -0.038 0.154 0.045 -0.315 0.197 0.329 0.278 0.254 0.298

Bankacılık Kesimi Dış Kredileri (1) Giriş

43186 64767 122053 75439 76427 8824 19110 19288 122673

(2) Çıkış

42523 62363 118271 82040 75626 8055 18386 19225 120603

(3) Ödemeler Dengesi Net Hata & Noksanb

Net Kısa Vadeli Sermaye Hareketleri13

Cari İşlemler Dengesfi

Para lkamesic

515 971 -468 948 -1190 -2222 1769 2354 -1781 -2755 -1985 1899

-2281 -584 3000 -3020 1396 3054 -5127 3713 5945 1761 2601 759

1596 961 -2625 250 -974 -6433 2631 -2339 -2437 -2638 1984 -1364

27.0 23.0 22.5 29.5 39.9 50.2 53.0 54.8 50.9 48.6 45.1 45.2

Kaynaklar: TCMB Ödemeler Dengesi Bilançosu İstatistikleri; DPT Temel Ekonomik Göstergeler. a. [(1+R)/(1+E)-1); R: Yurt-içi mali piyasalardaki en yüksek faiz oranı; E: TL Aşınma Oranı. b. 1996 yılından itibaren bavul ticareti dahil. c. Döviz Mevduatı /Yerleşikler Toplam Mevduatı.

inektedir. Beşinci sütunda ise ödem eler dengesinde yer alan net kısa vadeli sermaye girişlerini sergilemekteyiz. Sıcak paranın özü itibariyle son derece akışkan ve kısa dönem li spekülatif arbitraja dayalı bir finansal işlem oldu­ ğundan, nesnel olarak gerçel bir tanımının yapılamayacağı ortadadır. Dolayısıyla, iktisat yazınında sıcak para olgusu henüz tam aydınlatılmış değildir. Konuya öncülük eden ça­ lışm alardan, örn eğin V. C orb o ve L. H ern an d ez (1 9 9 6 ) Dünya Bankası yayın organlarından Research Observer’de yayımlanan bir makalelerinde azgelişmiş ülkelere olan top­ lam sermaye akışını incelem e yoluna gitm ekte ve sermaye akımlarını bir bütün olarak ele alıp, cari işlem ler dengesi artı rezerv değişmeleri kalemi olarak değerlendirmektedir. Ö te yandan, U N C T A D 1999 Ticaret ve K a lkın m a Raporu’nun V Bölümü’nde sermaye hareketleri gerek vadeleri, gerekse sektörel nitelikleri açısından ayrıntılı olarak tasnif edilmekte; ve “ ödem eler dengesi net hata ve noksan” kale­ m i kayıt dışı sıcak paranın bir göstergesi olarak algılanmak­ tadır. Bu çalışmada kullanılacak olan kavram öncelikle ban­ kacılık kesimince sürdürülen kredi işlem hacmine dayandı­ rılmakla birlikte, kayıt dışı sıcak paranın bir göstergesi ola­ rak net hata ve noksan hareketlerini de analize dahil et­ mekte ve kanımca, Türkiye ekonom isi açısından en geçerli formülasyonu vermektedir. Tablo’daki veriler, kısa vadeli net sermaye giriş-çıkışlarımn -1991 yılı tek istisna olarak- genelde yurt-içi getirinin görece büyüklüğüne bağlı hareket ettiğini göstermektedir. Toplam net hareket miktarı özellikle 1993 sonrasında bü­ yük dalgalanmalar gösterm ektedir. 1994 k riziy le birlikte yurt-dışma çıkan kısa vadeli sermaye 5 m ilyar doları aş­ maktadır. 1995’te ise net giriş 3.7 m ilyar dolara ulaşarak, kriz sonrasında gerek ithalat hacminin, gerekse kamu tasarruf-yatınm açığının finansmanım olası kılmıştır. Bu konuda 138

bkz. Balkan ve Yeldan (1 9 9 8 ); Celasun, D en izcier ve He (1999); ve Yentürk (19 98 ).1 Ancak, kanımca uluslararası kısa vadeli sermaye hareket­ lerinin ulusal ekonom iye olan etkileri söz konusu net m ik­ tarlarda değil, döngüsel olarak brüt giriş ve çıkış işlem ha­ cimlerinde yatmaktadır. M erkez Bankası kaynaklarından el­ de ettiğim iz verilere göre, yukarıda ele alın dığı biçim de bankacılık kesimi dış kredi brüt giriş hacmi ayda ortalama 10 m ilyar dolar civarında seyretmektedir. Spekülatif olarak sürekli devinim içinde seyreden bu tür işlemlerin yıllık baz­ da hacminin 1993 ve 1999’da 120 m ilyar doları aştığı g ö ­ rülmektedir. Diğer bir ifadeyle, ulusal piyasalarda reel faizkur aşınması arbitrajına dayanarak “ döndürülen” sıcak pa­ ra işlem hacmi, tanm ve sanayi sektörlerince sağlanan yıllık reel (hizm etler-dışı) mal üretim inin toplamına ulaşmakta­ dır. Böylesi bir işlem hacmini niteleyebileceğim iz tek söz­ cük, ulusal ekonom inin spekülatif bir saldırı altında kaldı­ ğı; ve reel üretim ve yatırım kararlarında son derece büyük bir belirsizlik ve istikrarsızlık tehdidi oluşturduğudur. Bu haliyle kısa vadeli sermaye giriş ve çıkış işlem hacminin büyüklüğü karşısında ulusal mali piyasaların göstergeleri ba­ ğım sızlığını yitirmekte ve özgün gelişim olanakları ortadan kalkmaktadır. Türkiye’de de örneğin İM KB endeksinin gelişi­ mi incelenirse, İstanbul Borsası’ndaki dalgalanmalar ile spe­ külatif kısa vadeli sermaye giriş işlem hacmi arasındaki ba­ ğım lılık kolayca görülecektir. İM KB’de gözlenen artışların as­ lında reel üretim kaynaklı bir performans yerine, doğrudan doğruya dış kaynaklı spekülatif hareketlere bağlı yapay şiş­ melerden ibaret olduğunu yakın tarihimiz belgelemektedir. Tablo’nun son sütununda ise yabancı para birim lerine yönelişin -para ikamesinin- bir göstergesi olarak tasarruf 1 Kassimatis ve Soydan (2 0 0 0 ) ek olarak, finansal serbestleştirme süreci altında enflasyonist para politikalarının birer “ g izil vergiye” dönüşeceğini işlemektedir.

139

mevduatlarının bileşim i kullanılmaktadır. Ulusal paradan kaçışın ve döviz ikamesinin bir boyutu olarak döviz m ev­ duatı toplamının, toplam mevduat içindeki payı söz konu­ su dönem boyunca hızla yükselmiş ve 1993 itibariyle %50 sınırını aşmıştır. Dolayısıyla ekonom ide ulusal para birim i­ nin belirleyiciliği giderek gerilerken, gittikçe artan bir para ikamesi tehlikesinin öne çıktığı görülmektedir. Bu anlamda, Türkiye’nin 1989-sonrası deneyim i, mali p i­ yasaların henüz çok genç ve sığ olduğu kalkınmakta olan bir ülkede, uluslararası para piyasalarının spekülasyonuna erken ve denetimsiz bir biçimde eklem lenmenin acı m aliye­ tini sergilemektedir. Sermaye kaçışı ve ulusal paranın ika­ mesi (dolarizasyon) tehditleri doğrudan reel faizlerin yük­ selmesine yol açmakta; bir yandan da dövizin ucuz tutul­ masını gerekli kılmaktadır. Bu süreçte artık yüksek reel fa­ iz, düşük kur sarmalı uluslararası piyasalarca dışsal (egzoje n ) olarak yönlendirilen bir mali araç haline dönüşmüştür. Bu olgu karşısında, ulusal M erkez Bankası para politikasını sürdürebileceği mali araçlar üzerindeki denetim ini kaybe­ derek, döviz rezervlerini idare eden bir “ döviz idaresi kuru­ luşu” konumuna indirgenmiş haldedir. Ulusal mali piyasa­ lara aktif olarak müdahale etme olanağını kaybeden M er­ kez Bankası’nm gerçekçi bir reel kur ve ulusal kaynaklan yatırım ve büyüme önceliklerine göre yönlendirebileceği bağımsız bir faiz politikası izlem e olanağı artık kalmamıştır. V-3 N o ’lu Tablo’dan da görülebileceği üzere, sermaye ha­ rek etlerin in yara ttığ ı baskı sonucunda d ö v iz kurunun (TL/$) aşınma oranı, yurt içi fiyat enflasyonunun gerisinde kalarak satın alma paritesine göre reel olarak aşırı değerlen­ mekte; sonuç olarak da ödem eler dengesi cari işlemler açığı büyümektedir. N itekim 1993’te söz konusu açık $6.4 m il­ yara ulaşmıştır. Bu gelişimin uluslararası piyasalarda yarat­ tığı güvensizlik ile birlikte sıcak paranın getirisinin sürdü140

rülememesinden kaynaklanan 1994 krizi, bir anda ithalat hacmini düşürmüş ve cari işlemler dengesini fazlaya ($2.6 m ilyar) dönüştürmüştür. Benzer olarak 1997’de yeniden derinleşen cari işlem ler dengesi açığı, ulusal ekonom inin dış güvenirliliğini tehdit etmeye devam etmiştir. Nitekim , 1995-sonrasmda ekonom inin reel üretim büyü­ mesinin ardında da gene kısa vadeli sermaye girişlerinin sağladığı ithalat genişlemesi vardır. Ancak bu mekanizma artık sıcak para hareketlerinin çok daha yüksek getiri elde etmesiyle (Tablo V-3’teki hesaplamalarımıza göre %25’ler) işlemektedir. Ulusal ekonom inin uluslararası finans piyasa­ larına eklemlenmesiyle birlikte artık reel üretim faaliyetleri, mali piyasalardaki son derece kırılgan ve düzensiz hareket­ lerin denetimine girmiş durumdadır. Böylece reel ekonom i­ nin dalgalanmaları daha sık ve daha derin olarak yaşan­ maktadır. Bu gelişimlere ek olarak, kısa vadeli sermaye ha­ reketleri ulusal mali sistemin kırılganlığını arttırmakta; cari işlemler dengesinde dalgalanmalar yaratmakta; ve spekülatif/rantiyer faaliyetleri besleyerek, giderek gelir bölüşümünü bozucu bir etki yaratmaktadır. Uluslararası serm aye hareketlerine den etim siz olarak açılmış olan bir ekonom inin b ir diğer olum suz edinim i, ulusal M erkez Bankası’nm edilgen bir konuma sürüklene­ rek bağımsız para politikası izlem e olanağını yitirmesidir. Bu konum altında, M erkez Bankası bir yandan sermaye gi­ rişlerinin ulusal para piyasalarında yarattığı baskıları hafif­ letmek için sterilizasyona giderken, diğer yandan da spekü­ la tif serm ayenin çıkış teh d itlerin i göğü slem ek am acıyla uluslararası döviz rezervlerini yüksek tutmaya zorunlu kı­ lınmaktadır. Böylece, M erkez Bankası’nm d öviz rezerv po­ zisyonu giderek mali sistemin kırılganlığının ve güvenirlili­ ğinin birer göstergesi olarak değerlendirilmektedir. Bu gös­ tergenin bir yansıması olarak para piyasalarındaki M 2Y 141

(dolaşımdaki para + vadesiz mevduat + vadeli mevduat + döviz mevduatı) stokunun, M erkez Bankası d öviz rezervle­ rine oranını kullanm ayı uygun görm ekteyiz. Söz konusu oranın Tü rkiye ekonom isinde 1990-sonrası gelişim i V - l N o ’lu şekilde çizilmiştir. M 2Y/Rezervler oranı, 1991’in son çeyreğindeki m aksi­ mum düzeyinden (6 .8 ), 1998.1’e değin düşüş göstermekte; ancak bu tarihten sonra dalgalanarak bir yükselme eğilim i içinde gözükmektedir. 2000 yılının ilk yansında söz konu­ su oran 3’ün üstündedir. Bir uluslararası karşılaştırma yap­ mak gerekirse, aynı oranın 1995 krizin den ön ce M eksi­ ka’da 6.5; G. Kore’de ise 3-3.5 civarında olduğu hesaplan­ maktadır. D olayısıyla Tü rk m ali piyasalarında sergilenen M2Y/Rezervler oranı, kriz sürecinde olan ülke deneyim leri­ ne görece henüz sağlıklı bir konumda gözükm em ektedir. Böylece, ekonom inin para ve mali piyasalannda süregelen kırılganlığın bir ifadesi olarak sergilediğim iz bu oran, Tü r­ kiye ekonom isinin 2000’li yıllara girerken içinde bulundu­ ğu belirsizlik ve güvensizlik ortamının da bir yansıması o l­ maktadır. Sonuç olarak, uluslararası sermaye hareketlerine 1989 yı­ lından bu yana sağlanan denetimsiz serbestleştirme deneyi­ m inin Türkiye ekonom isinde yaşanan istikrarsızlık süreci­ nin ana eksenini oluşturduğu görülm ektedir. B öylesi bir konumda finansal kesimin spekülatif dalgalanmaları, gide­ rek reel üretici sektörlerde belirsizliğe, uzun erim li kararlann yapılamamasına ve iktisadi istikrarsızlığa y o l açmakta­ dır. Bu süreçte reel ekonom ik faaliyetlerdeki dalgalanmala­ rın aralıkları giderek sıklaşmakta ve boyutları daha da bü­ yümektedir. Daha somut bir ifadeyle vurgulayacak olursak, Türkiye gibi ulusal mali piyasalarında yeterince derinleşm e ve o l­ gunluk sağlamadan uluslararası spekülatif sermayenin çı142

m 8 o

§ o

g o

8

o

'-J

00

8

8

89 IV 90 IV 91 IV 92 IV 93 IV 94 IV 95 IV 961

96 III 96 IV 971 97 11 97 III 97 IV 981 9811 98 III 98 IV 99 I 9911 99 III 99 IV

001 0011

Şekil V-1. M2Y/Merkez Bankası Rezervleri

9611

kar alanına çekilmiş bütün azgelişmiş ülkelerde, bu tür finansal krizlerin yapısal koşulları bu süreç altına girild iği andan itibaren hazırlanm ış durumdadır. K riz olgusunun somut olarak ne zaman ve hangi boyutlarda gerçekleşeceği artık sadece mali piyasalardaki rastlantısal olaylara ve pa­ nik ve güvensizlik ortam ının yaygınlığına bağlı hale gel­ mektedir. Bu bölüm ün kalan sayfalarında Tü rk iye ekonom isinde söz konusu dönem deki finansal serbestleştirme sürecinde önemli aktörlerinden birisinin -bankacılık kesiminin- geli­ şim yapısını ve reel sektörler ile olan etkileşim ini tartışma­ ya açacağız.

Finansal Serbestleştirme Altında Türk Bankacılık Sistemi Türk bankacılık sisteminin 1989-sonrasmda finansal ser­ bestleştirme altındaki genel işlevinin, doğrudan dışarıdan borçlanma yetisini kaybetmiş bulunan kamu kesimine ara­ cılık yaparak, kamu sektörü borçlanma gereğini finanse et­ m ek olduğu şeklinde özetlenebilir. Yukarıda IV. Bölümde sergilediğim iz üzere, kamu kesimi net dış borçlanma olana­ ğını 1993 sonrasında yitirm iş ve giderek artan ölçüde iç borçlanm a senetlerinin yarattığı finansm an olanaklarına yönelmiştir. (Bkz. yukarıda Tablo IV-2). Burada bankacılık sisteminin özgün işlevi, uluslararası arbitraja dayalı kısa va­ deli dış finansmanı, yurt-içinde kamu iç borçlanma senetle­ rinde değerlendirerek reel kazanç elde etm eye yöneltm esi haline dönüşmüştür. Dolayısıyla bankacılık sistemi doğru­ dan doğruya rantiyer tipi spekülatif finansman biçim lerine yönelirken, reel sektöre kaynak sağlama işlevini de ikinci plana itiyordu. Bu olguyu en yalm biçim de V-2 N o ’lu Şekil özetlemektedir. 144

Şekil V-2. M evduat Bankaları Kredilerinin G SM H 'ye Oranı (% )

25-

20Pl ■*< !K

1 5 --



î

*

t

? »

r

y

i

"i

10-

* -

«i î*

-

*

V

1 |



?

s —



*



-

.4 * t

-

İ V

-

!•

t i

X,

fi £ r

5 -i >

î*5

■?

145

o r-> ot

r-s O*

rsi r>. ot

m r 00 Ot

r00 ot *“ •

00 00 Ot

o, 00 o» *“

o ot Ot *■“

Ot o

r\ı Ot Ol

m ot O»

* ot en *“

m Ot ot *“

u> Ot ot *”

rot ot

00 ot Ot

Ot Ot ot

Şekil V-2, ulusal gelire (G S M H ) oran olarak m evduat bankalarının açmış olduğu kredi toplamının (T L artı döviz cinsinden toplam ı) 1970-sonrası gelişim ini sergilemektedir. Görüleceği üzere bankacılık sisteminin kredi hacminde söz konusu dönemde beklenildiği gibi yukarıya doğru reel hiç­ bir sıçrama yaşanmamıştır. Bilakis, gene beklentilerin tersi­ ne bir gelişme olarak, finansal derinleşmenin yoğun olarak sürdüğü 1989-1995 arasında bankacılık kesim inin kredi hacmi, ulusal gelire görece gerilemiştir. Dolayısıyla, Türk fi­ nansal derinleşme sürecinde bankacılık sistemi, asli işlevle­ rinden olan reel sektöre yatırım finansmanı sağlama görevi­ ni terkederek, faiz-döviz kuru arbitrajına dayalı, rantiyer ti­ pi spekületif kazançları öne çıkartan bir finansal birikim m odeline sürüklenmiş gözükmektedir. Bu gelişim doğrultusunda bankacılık sistemi için gerekli kaynak, ulusal faiz ile Türk Lira’s ımn yabancı dövizler kar­ şısındaki aşınması (devalüasyon) arasındaki spekülatif ar­ bitraja dayalı uluslararası sermaye girişlerinden (sıcak para) sağlanıyordu. Yukarıda V-3 N o ’lu Tablo’da sergilendiği üze­ re, bankacılık sisteminin yurt-dışından sağladığı kredilerin giriş ve çıkışlarının yıllık toplam hacmi 1990’ların ilk yarı­ sında 40 ile 120 m ilyar dolar arasında seyretmiştir. 1995 Temmuz’unda bankaların yurt-dışmdan getirdikleri krediler üzerine konulan kaynak destekleme fonu, söz konusu iş­ lem hacminin 20 milyar doların altına kadar düşmesine yol açmıştır. Ancak, söz konusu fonun 1998 yılı sonunda efek­ tif olarak düşürülmesi, bankalara yurt-dışından sağladıkları sıcak para hacminin tekrardan dış kredi biçim ine dönm esi­ ne olanak sağlamıştır. Bankacılık kesiminin dış kredi hacminde gözlenen bu ge­ lişm eler Şekil V-3’te ayrıca sergilenm ektedir. G örü leceği üzere 1999 yılının toplam dış kredi hacmi, bir kriz-öncesi yıl olan 1993’ün davranışlarını andırmaktadır. Bankaların 146

Şekil V-3. Bankacılık Sistem i D ış Kredileri Y ıllık Hacm i (M ilyo n US$) 140000 t-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

mevduat ve kredilerine ilişkin davranışlarım daha yakından inceleyebilm ek için Tablo V-4’den yararlanacağız. Burada mevduat bankalarının toplam (vadesiz + vadeli + F X ) m ev­ duatı ve açılan krediler reel 1990 fiyatlarıyla verilmektedir. Nom inal büyüklüklerin reele indirgenmesinde üretici fiyat­ ları endeksi (TEFE, 1990=100) kullanılmıştır.

Tablo V-4. Bankacılık Kesim ine İlişkin Çeşitli G östergeler (M ilyar TL, Reel 1990 Fiyatlarıyla)

Yıllar 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999

Toplam Mevduata-b 81127.000 99947.241 106526.826 112191.141 128584.592 141589.651 177480.454 192920.047 214937.321 281460.529

Toplam Krediler3 65648.000 51562.519 55068.574 70755.449 59455.549 79896.986 97162.285 122940.511 116429.592 114889.427

Merkezi Yönetimden Alacaklara-c

Toplam Varlıklara

15911.000 17090.494 14851.887 19437.791 16755.115 15574.135 30619.967 35483.465 41937.372 76810.956

156204.000 174981.414 197037.020 243079.122 204945.353 227694.373 285098.797 338058.727 379864.683 484505.026

a. Nominal büyüklükler üretici fiyatları endeksi (1990=1.0) ile indirgenmiştir. b. Toplam vadesiz ve vadeli mevduat yerleşikler döviz tevdiat hesapları dahil. Merkezi yönetimler, resmi hesaplarını kapsamaz. c. Merkezi yönetimlerce çıkartılan bono ve tahviller.

Kaynak: TC Merkez Bankası, Üç Aylık Bültenler.

Tablo’da reel mevduat ve kredi miktarları ayrıca bankala­ rın m erkezi yönetim lerden alacakları ile karşılaştırılmakta­ dır. Karşılaştırmadan da görüleceği üzere, 1990’da reel fi­ yatlarla 65.6 trilyon T L olan krediler, 1991 ve 1992’de bu değere görece %21.5 ve %15.8 gerilemesine karşın, 1993’ten başlayarak artış eğilim i içine girmiştir. 1998 ve 1999 iti­ bariyle bankalar toplam kredileri (reel 1990 fiyatlarıyla) 114.9 trilyon T L civarında bir değer sergilemektedir. 1990’dan 1999’a toplam kredilerdeki reel artışın küm ülatif olarak 148

%75.5 olduğunu, bunun ise yılda ortalama %6.4’lük bir ar­ tış hızı verdiğini hesaplayabiliriz. Aynı değerleri, bankaların m erkezi yönetim lerin bono ve tahvil ihraçları üzerine olan alacakları ile karşılaştırırsak, kredi hacm indeki bu genişlem enin aslında ne kadar cılız kaldığı görülecektir. Bankaların m erkezi yönetim den ala­ cakları 1993’te ilk reel sıçramasını göstermiş, fakat özellikle 1995 sonrasında çok hızlı bir artış içine girmiştir. Görsel olarak Şekil V-4’te de sergilenen bu eğilim günümüze değin güçlenerek süregelmektedir. Tablo V-4 ve Şekil V-4’te sergilenen verilere göre bankacı­ lık kesimi, m erkezi yönetim ce çıkartılan bono ve tahvil ala­ cakları 1990’dan bu yana reel olarak 4.8 misli artmıştır. Söz konusu artış hızı, yıllık ortalama %19.1’lik bir orana işaret etmektedir. Tablo V-4’te son olarak mevduat bankalarının toplam var­ lıkları reel fiyatlarla sergilenmektedir. Toplam varlıkların reel olarak 1990’da 156.2 trilyon TUden, 1999’da 484.5 trilyon Tüye ulaştığı ve yılda ortalama %13.4 artış gösterdiği hesap­ lanmaktadır. Ulusal gelirin söz konusu 1990-1999 dönem in­ de yıllık ortalama artış hızının sadece %3.1 düzeyinde ger­ çekleştiği hatırlanırsa, Türk mevduat bankalarının toplam varlıklarındaki %13.4’lük reel artışın ne kadar çarpıcı olduğu görülecektir. Khakimzhanov ve Yeldan (2000) bu olguyu ku­ ramsal bir büyüme m odeli çerçevesinde inceleyerek, ulusal piyasalarda reel faiz oranlarının yüksekliğini bankacılık kesi­ mindeki bu aşırı büyüme temposuna bağlamaktadır. Burada, söz konusu genişlemenin büyük ölçüde devlet iç borçlanma senetlerine yönelik alımlardan beslenmiş olduğu­ nu daha önce belirtmiştik. Bankacılık kesimi devlet iç borç­ lanma senetlerinin neredeyse monopsonist bir tarzda biricik alıcısı haline gelmiş ve toplam DİBS ihraçları içindeki payı 1993 ve 1994 yılları haricinde %85’in altına düşmemiştir. 149

150

Şekil V-4.

M evduat Bankalarının Merkezi Yönetim den Alacakları (Bono ve Tahviller, Reel 1990 Fiyatlarıyla, M ilya r TL) 80000.0 70000.0 60000.0

50000.0

40000.0 30000.0

20000.0

10000.0

0.0

Tablo V-5. İç Borçlanm anın A lıcılara Göre D ağılım ı (M ilya r TL)

Bankalar Miktar

%

Resmi Kurumlar Miktar

%

Özel Sektör

Tasarruf Sahipleri

Miktar

%

Miktar

%

TOPLAM

_

1987 BONO TAHVİL

4660.9 3015.7 1645.2

77.7 76.3 80.4

1087.5 761.6 325.9

18.1 19.3 15.9

241.6 172.7 68.9

4.0 4.4 3.4

9.9 4.5 5.4

0.1 0.3

5999.9 3954.5 2045.4

1983 BONO TAHVİL

8083.7 4686.1 3397.6

90.5 91.6 89.0

594.3 286.9 307.4

6.7 5.6 8.1

248.9 138.7 110.2

2.8 2.7 2.9

4.2 3.2 1.0

0.0 0.1 0.0

8931.1 5114.9 3816.2

1989 BONO TAHVİL

14990.2 6779.3 8210.9

90.2 88.8 91.4

1065.8 538.6 527.2

6.4 7.1 5.9

561.7 316.4

3.4 4.1

245.3

2.7

0.0 0.0 0.0

0.0 0.0 0.0

16617.7 7634.3 8983.4

1990 BONO TAHVİL

17963.1 7877.3 10085.8

85.9 93.3 81.0

2699.6 435.2 2264.4

12.9 5.2 18.2

238.4 130.2 108.2

1.1 1.5 0.9

0.0 0.0 0.0

0.0 0.0 0.0

20901.1 8442.7 12458.4

1991 BONO TAHVİL

42469.9 31400.1 11069.8

92.8 91.6 96.2

1450.7 1207.6 243.1

3.2 3.5 2.1

1866.6 1669.5 197.1

4.1 4.9 1.7

0.0 0.0 0.0

0.0 0.0 0.0

45787.2 34277.2 11510.0

1992 BONO TAHVİL

118340.8 65487.5 52853.3

79.1 86.3 71.7

20928.7 1041.6 19887.1

14.0 1.4 27.0

5942.5 5006.7 935.8

4.0 6.6 1.3

4476.8 4390.1 86.7

3.0 5.8 0.1

149688.8 75925.9 73762.9

1993 BONO TAHVİL

256917.7 129266.4 127651.3

77.8 72.2 84.6

20021.1 1500.8 18520.3

6.1 0.8 12.3

8884.6 5438.7

2.7 3.0

44209.9 42944.8

3445.9

2.3

1265.1

13.4 24.0 0.8

330033.2 179150.8 150882.5

1994 BONO TAHVİL

601452.7 437583.4 163869.3

71.5 68.5 80.8

82544.2 44535.0 38009.2

9.8 7.0 18.7

22446.2 21949.5 496.7

2.7 3.4 0.2

134956.9 134610.4 346.5

16.0 21.1 0.2

841400.0 638678.3 202721.7

1995 BONO TAHVİL

1359560.1 1066381.2 293178.9

81.6 82.1 79.5

147386.9 83330.4 64056.5

8.8 6.4 17.5

59168.0 49530.0 9638.0

3.6 3.8 2.6

99388.5 99388.5 0.0

6.0 7.7 0.0

1665503.4

1996 BONO TAHVİL

3902227.2 2871851.9 1030375.3

84.4 82.9 88.8

458464.2 330983.2 127481.0

9.9 9.6

1997 BONO TAHVİL

5599994.0 2668158.0 2931836.0

89.5 86.3 92.0

450095.0 266240.0 183855.0

1998 BONO TAHVİL

12377480.0 8311407.0 4066073.0

86.8 87.1 86.4

1999 BONO TAHVİL

22945201.0 6219141.0 16726060.0

85.3 90.7 83.5

1298630.0 366873.4

132032.4

2.9

ııTo

128949.5 3082.9

3.7 0.3

132696.7 132667.5 29.3

2.9 3.8 0.0

4625420.5 3464452.0 1160968.5

7.2 8.7 5.8

205819.0 136135.0 69683.0

3.3 4.4 2.2

4054.0 3867.0 187.0

0.1 0.1 0.0

6259961.0 3074400.0 3185561.0

1142759.0 781438.0 361321.0

8.0 8.2 7.7

554368.0 451605.0 102762.0

3.9 4.7 2.2

179717.0 1810.0 177907.0

1.3 0.0 3.8

14254323.0 9546260.0 4708063.0

3013707.0 364971.0 2648736.0

11.2 5.3 13.2

566201.0 214569.0 351632.0

2.1 3.1 1.8

361297.0 59955.0 301342.0

1.3 0.9 1.5

26886405.0 6858636.0 20027769.0

(*): Geçici N o t : Kendi içinde roli-over edilen borçlanmalar dahil değildir. K aynak: Hazine Müsteşarlığı

151

Bu konudaki verileri Tablo V-5’te sunmaktayız. Tablo’da iç borçlanmanın alacaklılara göre dağılım ı verilm ektedir. G örüleceği üzere, bankalar iç borçlanm a senetlerinin en büyük alıcısı olarak bu konum lannı 1990’lar boyunca k o­ ruyabilmişlerdir. Tasarruf sahipleri, sadece 1993 ve 1994 yıllarında iç borç senetlerininin “ anlam lı” büyüklükte bir alıcısı olabilmişler (sırasıyla %13.4 ve % 16); ancak, bu k o ­ numlarını sonraki senelerde hızla yitirimişlerdir. 1999 iti­ bariyle iç borçlanma içinde bankalar kesim inin payı %85.3, tasarruf sahiplerinin %1.3, diğer özel sektör kuruluşlarının payı ise % 2.rdir. Bankaların bu dönem de içine girdikleri spekülatif rantiye davranışının, temel olarak yurt dışından getirilen kısa vade­ li yabancı sermayenin yurt-içinde T L olarak (çoğunlukla iç borçlanma senetleri olm ak üzere) değerlendirilm esine da­ yandığı yukarıdaki satırlarda belirtilmişti. Söz konusu işle­ min, bankalar açısından yabancı para cinsinden yüküm lü­ lükleri (sıcak para girişleri) ile T L cinsinden varlıkları (iç borçlanma senetleri alacakları) arasında b ir uyum suzluk yaratması kaçınılmaz olacaktır. Teknik ifadeyle “ açık pozis­ yon ” şeklinde tanımlanan bu uyumsuzluk, bankacılık siste­ m inin kırılganlığının ve yukarıda sergilediğim iz büyüm e­ nin ardındaki koşulların ne kadar yapay olduğunun da bir göstergesi olmaktadır. Bankaların söz konusu pozisyon açıklarının teknik ola­ rak kolay ölçülebilir bir kalem olmasına karşın, sistemdeki verilerin güvenilirliği bu rakamın gerçek değerinin hesap­ lanmasını güçleştirmektedir. Resmi rakamlar bankacılık ke­ siminin yabancı para yüküm lülüklerini tam olarak yansıt­ madığından açık pozisyon hesabını gerçekçi olarak elde et­ m em iz m üm kün olmamaktadır. Ancak, elim izd ek i resmi rakamları bir alt sınır olarak kabul edersek, açık pozisyon­ ların 1999 itibariyle 4.6 milyar dolar olduğunu görm ekte­ 152

yiz. (Bkz. Tablo V-6). Tablo V-6’dan izlenebileceği üzere, 1999’un “ resmi” açık pozisyon değerleri, 1993’ün krize gi­ den süreçteki miktarlara (4.9 m ilyar US$) yakın durmakta­ dır. A ç ık p o zis yo n tutarının 1999 itib a riy le 4.7 m ilyar US$’lık tutarı mevduat bankalarınca tutulmaktadır. Banka­ cılık kesimi ödenmiş sermayesine oran olarak ise açık po­ zisyonların 1998’de %90, 1999’da da %78.7 dolayında o l­ duğu hesaplanmaktadır. Tablo V-6. Bankacılık Sistemi Açık Pozisyonu (M ilyon US$)

Mevduat Bankaları Kamu Bankaları özel Bankalar Yabancı Bankalar Kalkınma ve Yatırım Bankaları Toplam ödenmiş Sermayeye Oranı (% )

1993

1994

1995

1996

1997

1998

1999

-4574 -673 -3577 -324

-823 59 -720 -162

-347 -213 -206 73

-1216 136 -1324 -29

1918 287 -2069 -135

-4821 -171 -4511 -139

-4754 -78 -4408 -267

-404 -4978

-195 -1018

-80 -427

-13 -1229

35 -1883

88 -4733

111 -4642

178.4

54.7

68.2

75.5

61.7

90.7

78.7

Açık pozisyon: (yabancı para cinsinden toplam varlıklar + bilanço-dışı forvvard alışlar) eksi (yabancı para cinsinden toplam yükümlülükler + bilanço-dışı forvvard satışlar). Dönem sonu MB-alış döviz kuru kullanılmıştır. Kaynak: OECD; Hazine Müsteşarlığı.

A çık pozisyon miktarını toplam aktiflere oranlarsak, söz konusu değerin 1990’lar boyunca düzenli bir artış içinde olduğu görülecektir. V-5 N o ’lu Şekilde de sergilendiği üzere bankacılık sisteminin yabancı para/TL ile ölçülen açık po­ zisyonlarının aktiflerine oranı 1995’ten sonra sürekli bir ar­ tış göstermektedir. Bankalar açık pozisyonunun toplam aktiflere oranı 1993 başında (resm i rakamlara göre) %6.7 düzeyindedir. 1994 krizi altında %1.6’ya gerileyen açık pozisyon oranları, kri­ zin atlatılmasından sonra %4.5’e; 1999’da da %9 düzeyine değin yükselmiştir. 153

Şekil V-5. Bankacılık Sektöründe Aktifler, Yüküm lülükler ve Açık Pozisyon (% ) YP Aktifler/TL Aktifler (sol eksen)

120 t

YP Yükümlülükler/TL Yükümlülükler (sol eksen)

10

Açık Pozisyon (% ) (sağ eksen) 9

(YP Yükümlülükler-YP Aktifler)/Toplam Aktifler (Açık Pozisyon)

100-

8 7

6 5 4 3

2 20-

1

0 m

o

m

m

en o

Reel Sektör'de Rantiyer Tipi Birikim Bu bölümde son olarak finansal derinleşme sürecinde, ban­ kacılık sistemi gibi, reel üretici sektörlerin de nasıl spekülatif/rantiyer tipi birikimlere yönelm iş olduğunu tartışacağız. Türkiye ekonom isinin reel sektörlerinde üretim maliyet­ lerinin kompozisyonu ve birikim öncelikleri üzerine verile­ rim iz ancak bağım sız çalışm alar ile sın ırlı durum dadır, (bk z., örneğin, Pekkaya ve K esici, 1999; Yentürk, 2001; Ulaşan, 2000). G üvenilir resmi veri kaynaklarının yetersiz­ liği, bizleri ancak belli sektörlerde bağımsız araştırma kuru­ luşlarının bulgularıyla sınırlandırmaktadır. Konuyla ilg ili olarak en uygun veri seti, kamuoyunda 500 Büyük Sanayi Firması Anketleri diye bilinen ve İstanbul Sanayi Odası’nca hazırlanan veri setidir. İmalat sanayi içinde kamu ve özel sektör ayırımında sürdürülen bu çalışmada sektördeki en büyük 500 işletmenin üretim, istihdam, giderler ve kârlar üzerine kapsamlı bilgi sunulmaktadır. Devlet İstatistik Ens­ titüsü İmalat Sanayi İstatistikleri daha detaylı olarak işlen­ mesine rağmen, katma değerin ücret-dışı gelirlerinin faiz, kira, rant gibi ikincil bölüşüm öğelerine ayrılmamış olması, işletmelerin gerçek kârlılık düzeyleri hakkında bilgi alma­ mıza olanak sağlamamaktadır. Biz de burada İstanbul Sanayi Odası’nın anket verilerin­ den hareketle, öncelikle özel sektör kuruluşlarının kârlılık konumlarını inceleyeceğiz. ISO’dan özel sektör işletm eleri için derlediğim iz verileri V-7 N o ’lu Tablo’da sergilem ekte­ yiz. Burada 1985-sonrasında yıllar itibariyle 500 büyük fir­ ma içinde geçen 468 özel sektör işletmesinin vergi öncesi net bilanço kârları reel 1987 fiyatlarıyla verilmektedir. Tab­ lo’da ayrıca özel sanayi işletmelerinin faaliyet dışı gelirleri gene reel fiyatlarla hesaplanmakta ve net bilanço kârlarıyla karşılaştırılmaktadır. 155

Tablo V-7. Özel Büyük Sanayi Kuruluşlarında Faaliyet Dışı Gelirler ve Bilanço Karları (Reel 1987 Fiyatlarıyla, M ilyar TL)

1985 1986 1987 1988 1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999

Net Bilanço Karları (1)

Faaliyet Dışı Gelirler (2)

726.429 848.016 1593.763 1402.468 1467.425 1513.170 983.39$ 1592.112 2139.316 2293.358 2482.298 2610.120 3007.820 1872.140 1076.619

175.131 261.295 285.321 355.526 455.083 503.980 502.550 618.853 871.181 1253.130 1154.305 1380.729 1586.430 1642.466 2357.257

(2)1(1) % 24.1 30.8 17.9 25.3 31.0 33.3 51.1 38.9 40.7 54.6 46.5 52.9 52.7 87.7 219.0

Kaynak: İstanbul Sanayi Odası Not: Nominal büyüklükler, imalat sanayi üretici fiyat endeksi (1987=100) ile indirgenmiştir.

Tablo’daki veriler 1990 sonrasında sanayi işletmelerinde faaliyet dışı gelirlerin artan önem im açıkça ortaya koym ak­ tadır. Sanayi işletmelerinin, ana faaliyetleri dışında elde et­ tikleri gelirler 1990’dan başlayarak üretim gelirlerini besle­ yen ek bir kaynak olmaktan çıkmış, kârlarının neredeyse olm azsa olm az koşu llarından b iri haline dönüşm üştür. 1990’a görece hesapladığımızda, en büyük 468 özel sanayi işletmesinde faaliyet dışı gelirlerin 1999’a değin yılda orta­ lama %18.7 reel artış gösterdiğini görm ekteyiz. Faaliyet dışı gelirlerin özellikle 1994 kriz idaresi altında büyük bir sıçra­ ma gösterdiğini (reel olarak %43.9) ve bu anlamda, şirket­ lerin reel üretim dışı finansman olanaklarına giderek uyar­ landıkları görülmektedir. Faaliyet dışı gelirlerin vergi öncesi bilanço kârlanna ora156

nı 1998’de %87.7, 1999’da ise %219’a ulaşmıştır. Dolayısıy­ la 1998’den 1999’a geçilirken söz konusu özel sanayi işlet­ melerinde bilanço kârlarının sabit fiyatlarla aslında %42.5 daraldığını; ancak, faaliyet dışı gelirlerdeki %43.5’lik artış sayesinde sanayi sektörünün kârlılığım sürdürebildiğini he­ saplamaktayız. Ancak burada artık sürdürülen “ faaliyetin” ne kadar reel sanayi üretimi olduğu artık tartışmalı bir du­ rumdur! Ö zet olarak, finansal derinleşm e süreci Tü rk ek on om i­ sinde hem bankacılık, hem de reel üretim kesim lerinde rantiyer tipi, spekülatif birikim anlayışının yükselm esine yol açmış ve kısa dönem li finansal yatırım hesaplarının, uzun dönem li reel sabit sermaye yatırımlarına görece önem kazanm ası sonucunu doğurm uştur. T ü rk iy e ek on om isi böylece 2000’li yıllara istikrarsızlığa sürüklenm iş makro dengeleri; bozulan gelir dağılımı; ve moral değerlerini yitir­ miş bir kamu bürokrasisinin yılgın koşulları altında hazır­ lanan yeni bir istikrar programının arayışları içinde girm ek zorunda kalmıştır. 2000 yılından itibaren uygulanmaya başlanan “ enflasyon­ la mücadele ve istikrar” programının kuramsal düzeyde de­ ğerlendirilmesi ve ilk sonuçları kitabın son bölüm ünde ele alınacaktır.

157

B Ö LÜM VI

İSTİKRAR ARAYIŞLARI VE

2OOO-ENFLASYONU DÜŞÜRME PROGRAMI

Yukarıdaki bölümlerde tartıştığımız üzere, Türkiye ekono­ misi 1990’lı yılları giderek sıklaşan aralıklarda yaşadığı bir kriz süreci içinde geçirmiştir. Bu on yıl boyunca -1994 5 Nisan’ı, 1998 IMF-yakından izlem e programı gibi- kısmi is­ tikrar programları uygulamaya konmuş olsa da, bunların kalıcı bir başarısı olamamış ve ulusal ekonom i, 1998 Asya ve Rusya krizlerinden de olumsuz yönde etkilenerek, ağır bir daralma içine itilmiştir. 1998’in ikinci yarısından itiba­ ren derinleşen ekonom ik kriz, bir yandan söz konusu dışsal şokların, bir yandan da 1990’lar boyunca sürdürülen dışa bağım lı, yapay büyüm e stratejisinin ve çarpık toplum sal bölüşüm ve birikim mekanizmalarının artık tıkanmış olm a­ sının bir sonucuydu. Yukarıdaki bölüm lerde ayrıntılı olarak tartışmaya çalıştığımız üzere, devlet özellikle 1990-sonrası yıllarda ulusal ekonom inin yönlendirilm esi işlevini tama­ men yitirmiş ve bir topyekün reform statejisi ile makroekonom ik istikrarı yeniden oluşturabilmek yerine, ekonom inin birikim önceliklerini doğrudan doğruya kısa vadeli dış ser­ maye girişlerinin özendirilmesine dayandırarak, kısa süreli 159

ve yapay büyüme kazam m ları üzerine kurm ayı tercih et­ miştir. Bu tercih, ulusal ekonom iyi tamamen konjonktürel ve dışsal olgulara bağım lı hale getirmiş ve ekonom inin kısa çevrimli, mini büyüme-kriz-istikrar sarmallarına sokulma­ sına neden olmuştur. Bu süreçte kamu kesimi borç servisi yükü sürdürülemez boyutlara ulaşmış; kamu kesimi tasar­ ruf ve yatırım yapamaz hale gelmiş; özel sektör birikim ter­ cihleri giderek reel üretici sektörlerden uzaklaşarak, spekü­ latif rantiyer-tipi birikim alanlarına yönelmiş; ve işgücü p i­ yasalarında marjinalleşme ve kuralsızlaştırma artarken, top­ lumsal gelir dağılım ı da ciddi biçim de bozulmaya itilmiştir. Dolayısıyla, 1999 sonuna gelindiğinde, Tü rkiye ekono­ misinde bir “ topyekün reform ” statejisi kaçınılmaz bir ge­ reklilik olarak karşımızda durmaktaydı. Başbakanlık H azi­ ne Müşteşarlığı ve T C M erkez Bankası tarafından ortaklaşa IM F ’ye sunulan 9 Aralık 1999 tarihli Niyet Mektubu böyle bir stratejinin ilk adımları olarak değerlendirilebilir. Enflas­ yonu düşürme -dez-enflasyon- hedefini ön plana çıkartan ve bu hedef etrafında bir dizi yapısal dönüşümü detaylı bir şekilde planlayan N iy et Mektubu, Tü rkiye ekonom isinin 2000’li yılların başındaki birikim ve büyüme (v e bölüşüm ) stratejisini de ortaya koyuyordu. Bu bölüm de Aralık N iyet Mektubu çerçevesinde geliştiri­ len istikrar programını ve bu programın uygulama hedefle­ ri altında Türkiye ekonom isinin 2000 yılındaki perform an­ sını değerlendireceğim . Program ın kuramsal tem elleri ve benzer istikrar tedbirlerinin uygulandığı ülke deneyim leri­ nin ışığında, T ü rk iy e ek on om isi açısından söz konusu programın başarı şansı; ulusal ekonom inin yakın dönem de geçirmesi beklenen dönüşümler; ve programın taşıdığı teh­ likeli kırılma noktaları bu çalışmanın kalan sayfalarındaki konular olacaktır. Bölüm üç genel başlık altında sunulmaktadır; Birinci ayı­ 160

rımda 2000-istikrar programının tem el hedefleri ve varsa­ yımları tanıtılmaktadır. Bu hedefler altında Türkiye ekono­ misinin 2000 yılındaki performansı ikinci ayırımda değer­ lendirilecektir. Üçüncü ayırım ise programın uygulama de­ neyimleri ışığında genel kavramsal değerlendirm esini sür­ dürmekte ve ileriye dönük iktisadi politika alternatiflerini tartışmaya açmaktadır.

2000-Enflasyonu Düşürme Programının Ana Hedefleri Aralık 1999 N iyet Mektubu ile somutlanan 2000-Enflasyo­ nu Düşürme Programı 2002 yılı sonuna kadarki 3 yıllık bir evreyi kapsamaktadır. Bu dönem boyunca somut olarak pa­ ra programı, d öviz kuru, ve kamu mâliyesi politikaları, per­ formans kriterleri ve stratejik hedefler olarak belli bir takvi­ me bağlanmış, ayrıca da planlanan yapısal reformlar ile des­ teklenmiştir. Programın genelde üç ana başlık üzerine inşa edildiği gö­ rülmektedir: ( i ) kamu kesimi (m aliye) reformu; (ii) döviz kuru nominal çıpasma dayalı para programı ve (iii) sosyal güvenlik, özelleştirme ve tarım kesimine yönelik yapısal ni­ telikli dönüşümler. Dolayısıyla, programın ana felsefesi açı­ sından ilk g ö zlem im iz, planlanan uygulam aların sadece “ enflasyonu düşürme” hedefi ile sınırlı teknik bir belge ol­ madığını, bunun çok daha ötesinde, bir yeniden yapılanma içine girerek, ulusal ekonom ide kalıcı dönüşümleri amaçla­ dığını ve bir anlamda devletin toplumsal sınıflar ile olan ta­ rihsel taahhütlerini yeniden gözden geçirmeyi de hedefledi­ ğidir. Burada sözkonusu olan birçok iktisadi-sosyal tedbir doğrudan ya da dolaylı olarak enflasyonu düşürmeye h iz­ met etmekteyse de, kapsam açısından enflasyonun çok daha ötesinde m akro iktisadi ve sosyal alanların etkilen m esi 161

amaçlanmaktadır. Özetleyecek olursak, bu program çerçeve­ sinde devlet bir yanda tarım ve em ek kesimi ile olan teşvik, destekleme ve em eklilik fonu gibi sosyal-siyasi geleneklerini yeni bir yapıya kavuşturmayı amaçlarken, bir yandan da ka­ mu mâliyesi ve para otoritelerinin teknik işlevlerini ve so­ rumluluklarını sınırlayarak, ulusal mali ve fınans piyasaları­ nı tamamen dış sermayenin denetimine açmış gözükm ekte­ dir. Böylesi kapsamlı bir “ istikrar” programı önerisinin salt enflasyonla mücadele sonuçlan ile sınırlı kalmayacağı, bir yandan da ekonom ide yeni bir birikim m odeli ve bu modele koşut yeni bir toplumsal bölüşüm deseni yaratacağı açıktır. D o la y ıs ıy la , bu b ö lü m d e 2 0 0 0 -istik ra r p ro g ra m ın ın amaçları, 2000-yılı uygulaması ve ileriye dönük olası so­ nuçları salt teknik bir enflasyon muhasebesi açısından de­ ğil, daha geniş bir perspektif içinde, program ın ulusal eko­ nom ide etkilem esi beklenen büyüm e ve birikim süreçleri açısından da incelenecektir.

Programın Enflasyon Hedefleri Altında Kamu Kesimi Dengesi Program, 2000 yılından başlayarak 2002 sonuna kadar olan bir dönemde fiyat enflasyonunu kadem eli olarak azalt­ mayı planlamaktadır. Buna göre, son on yılda ortalama %80 civarında artış sergileyen Toptan Eşya F iyatları Endeksi (T E F E ) 2000 y ılı sonu n da % 2 0 ’y e (T ü k e tic i F iy a tla rı %25’e) düşürülecektir. TEFE ve TÜ FE artış hızları 2001 so­ nunda %10-12’ye, 2002 sonunda da %5.7’ye çekilecektir. Program uygulayıcıları Türkiye’deki enflasyon sürecinin gerçekte bir “ güven” eksikliğine ve beklentilerine endeksli, yapışkan (inertial) türden bir enflasyon olduğundan hare­ ketle, programı kamu mâliyesi, para ve d öviz kuruna ilişkin yapısal tedbirler ile desteklemeyi yeğlemektedir. 162

Buradan hareketle program, kamu kesimi performansını ölçm ek amacıyla konsolide “bütçe” dengesi ile yetinm eye­ rek, kamunun diğer harcama ve gelir kalem lerini de dene­ tim altına almayı düşünmüştür. Bu amaçla kamu sektörü te­ mel dengesi kavram ını geliştirm iştir. Kam u kesim i tem el dengesi, m erkezi bütçe, bütçe dışı fonlar, yerel yönetimler, finans sektörü dışında faaliyet gösteren kamu teşebbüsleri­ ni, M erkez Bankası’nı ve kamu bankalarının görev zararla­ rını kapsamaktadır. Söz konusu harcama kalem leri içinde “ faiz ödem eleri” yer almamaktadır. Bu tanıma göre, program 1999 yılı itibariyle ulusal gelire oranla %2.8 açık veren kamu kesimi temel dengesini, 2000 yılı için GSMH’nin yaklaşık %1.5’i olarak tahmin edilen dep­ rem harcamaları hariç tutulursa, GSMH’nin %3.7 seviyesinde bir fazlaya yükseltmeyi hedeflemektedir. Böylece, programda kamu kesim i tem el dengesi büyüklüğü 1999’dan 2000’e GSMH’ye oran olarak toplam %6.5’e varan bir yeniden yapı­ lanma hedeflenmiştir. Bu amaçla program boyunca sadece “bütçe hedefleri” konulmamış, daha geniş anlamıyla ele alı­ nan “kamu sektörü dengesi” hedeflenmiştir. Bu hedefe ulaş­ mak için de gelir vergisindeki düzenlemelerden %0.3; dolaylı vergi oranlarındaki artışlardan %0.5; K D V içinde tütün, alkol vb. dolaylı vergilerden de %0.4 ek gelir beklenmiştir. 2000 yı­ lı boyunca personel giderlerinde yapılacak azaltma ve diğer cari harcam alardan yap ılacak k e s in tile rd e n G S M H ’ nin %0.3’ü; sosyal güvenlik kuruluşlarına yapılacak transferlerin kısılmasından da %0.5 harcama tasarrufu planlanmıştır. A n ­ cak, 2000 yılında maliye politikalarına ilişkin olarak ana gelir kaynağı, GSMH’nin en az %3.5’ine (yaklaşık 7.5 milyar US$) ulaşması beklenen özelleştirm e gelirlerine dayanmaktaydı. Telekom ünikasyon ve enerji sektörlerinden elde edilecek özelleştirme gelirlerinin de (4.5-5.5 milyar US$) doğrudan doğruya Hazine’ye aktarılması planlanmaktaydı. 163

Son on yılın değerlerine baktığımızda, özelleştirme konu­ sunda sicili pek parlak olmayan Türkiye’nin birden bire ulu­ sal gelirin %3.5’ini tutan bir satış geliri beklentisi elbette ki bu program ın kamu sektörü dengelerine ilişkin hedefleri açısından bazı kuşkular uyandırıyordu. Ancak, burada göz­ den (kanımca açıkça ideolojik bir ısrar ile) kaçırılan ana hu­ sus, “ özelleştirm e’” ye yönelik uygulamaların son on-onbeş yıl içindeki dayanak noktasının nasıl şekil değiştirdiğiydi. 1980-dönüşümüyle birlikte kamuoyunun gündemine konu­ lan özelleştirm e, öncelikle bir “üretkenlik ve kaynakların daha verim li kullanılmasını sağlamak” ilkesi üzerine otur­ tulmuştu. Ancak, daha sonraları gerek Türk iktisat yazının­ da, gerekse dünya yazınında öm eklendirildiği üzere, serma­ yenin mülkiyet biçiminin verim li (etkin) üretme ve kaynak­ ların daha akılcı kullanılması anlamına gelm ediği görülm eye başlanacaktı. Örneğin, Türk imalat sanayiinde veya özelleş­ tirilmiş bulunan çimento işletmelerinin -özelleştirilm e önce­ si ve sonrası- kamu ve özel sektör ayırımındaki etkinlik kar­ şılaştırmaları, özel sermaye lehine hiçbir anlamlı bulgu su­ namamaktaydı. Nitekim , zaman içinde Türk iktisat yazının­ da giderek önemini kaybeden bu sav, sessiz sedasız bir bi­ çimde yerini “kamu kesimi açıklarını kapatmak için özelleş­ tirme” savma bıraktı. Artık 2000 istikrar programı çerçeve­ sinde özelleştirme olgusu bir üretkenlik ve etkin kaynak da­ ğılım ı meselesi değil, doğrudan doğruya devlet bütçesine ge­ lir yaratmak amacına dönüşmüş durumdadır. Bu anlamda devlet, normal vergi gelirleri veya harcama sistemi üzerine yapacağı reel bir reform ile makro dengesini sağlamak yeri­ ne, doğrudan doğruya kamu mallarının özelleştirilmesi (sa­ tışı) yoluyla gelir yaratmayı amaçlamaktadır. Bu tercih, son on senedir kalıcı bir vergi reformu yapa­ rak, vergi havuzunun özel sermaye gelirleri üzerine yaygın­ laştırılması teşebbüslerini hep boşa çıkartan vergi reformla­ 164

rından tamamıyle vazgeçildiğinin doğrudan bir ifadesidir. Reel bir vergi geliri reformu gereğini, özelleştirm e gelirleri ile ikame etm eyi yeğleyen bu stratejik tercih sonucunda Türkiye bütçesi, artık sosyal devlet ilkelerinden tamamıyla uzaklaşmış ve kendi işlevini tamamıyla iç borç faiz idaresiy­ le sınırlı tutarak, iç borç faiz yüküne zaman yetiştirebilmeye yönelm iş bir “ muhasebe kuruluşuna” indirgenm iş du­ rumdadır. D olayısıyla, istikrar program ı açısından kamu bütçesi, önce kamu hizm etlerinin, sonra da bunların fi­ nansmanını planlayan geleneksel yaklaşımını tamamen terkederek, sadece belli bir süre içerisinde yeterli gelir topla­ nıp toplanamayacağı aritmetik hesabına dayanan ve bu he­ sabın ulusal m akroekonom ik kalkınma ve toplumsal gelir dağılım ı açısından sonuçlarının neler olacağının artık düşü­ nülm ediği bir belgeye dönüştürülmüştür.

Para ve Döviz Politikaları 2000 istikrar programı para ve d öviz politikaları açısın­ dan daha somut politika dönüşümleri içermekteydi. Burada ana hedef, para ve döviz kuru gelişmelerinin önceden tah­ min edilebilir kılınmasıyla yerli ve yabancılar için finansal yatırımların getirisi üzerindeki belirsizliğin azaltılmasıydı. Böylece, N iyet Mektubu’nun kendi ifadesiyle, “ döviz kuru politikasında daha fazla ileriye dönük taahhütlere doğru bir değişikliği” gerçekleştirmekteydi. D ö v iz kurundaki değişim leri önceden ilan edilm iş bir takvime bağlayarak ulusal mal ve finans piyasalarında belir­ sizliğin azaltılması düşüncesi Latin Am erika ve İsrail gibi birçok istikrar programının da önem li bir eksenini oluştur­ muştur. Örneğin, Şili 1980’lerin hemen başında uyguladığı istikrar programında, döviz kurunun küçük-tablo (tablita) adını verdiği bir takvim e bağlamıştır. Arjantin 1990 para 165

kurulu program ı, A rjan tin peso’sunun bire-bir oranında Am erikan Dolarına sabitlenmesi ile işletilm ektedir. İsrail 1985 program ı da, İsrail Sheikel’ini %20’lik bir başlangıç devalüasyonundan sonra sabitlemiştir. Ancak Türkiye’deki 2000 istikrar programı, d öviz kuru­ nu nominal bir çıpa olarak uzun süreli kullanmanın ticaret dengesi üzerindeki olası olum suzluklarını göz önüne ala­ rak, bir çıkış takvimi de önermiştir. Bu takvime göre, önce­ likle 1US$ artı 0.77 Euro’dan oluşan bir sepet yaratılmış ve bu sepetin günlük aşınması 2000 yılı sonuna dek M erkez Bankası’nca b e lirlen e re k %20 oranında d e ğ er y itirm es i planlanmıştır. Günlük döviz kuru sepeti ayarlamalarının da her ay içerisinde sabit kalması öngörülmüştür. 2000 yılı için istikrar programının koyduğu döviz kuru sepeti hedefleri Tablo V I-l’de özetlenmiştir. Kur sepeti Tem­ m uz 2001’fe kadar sabit ölçü d e değer y itird ik te n sonra, Tablo VI-1. 2000-İstikrar Programı Altında Döviz Kuru Sepeti Hedefleri

A y Sonu Sepet Değeri (1 US$ + 0.77 EUR) 1999 Aralık 20000cak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık 2001 Ocak Şubat Mart

959,020 979,160 999,722 1,020,716 1,038,069 1,055,716 1,073,663 1,087,621 1,101,760 1,116,083 1,127,243 1,138,516 1,149,901 1,160,250 1,170,692 1,181,228

Kaynak: TCMB, 9.12.,1999 Tarihli Niyet Mektubu 166

Değişim Oranları ----------------------------------Aylık (% ) Kümülatif (% )

2.1 2.1 2.1 1.7 1.7 1.7 1.3 1.3 1.3 1.0 1.0 1.0 0.9 0.9 0.9

2.1 4.2 6.4 .8.2 10.1 12.0 13.4 14.9 16.4 17.5 18.7 19.9 0.9 1.8 2.7

merkez parite etrafında simetrik olarak genişleyen bir band uygulamasına geçilecektir. Bu band her y ıl bir ucundan d i­ ğer ucuna %15’puanlık bir oranda genişleyecek ve bandın toplam g en iş liğ i A ra lık 2001 sonunda % 7.5’ e, H aziran 2002’de %15’e, A ralık 2002’de de %22.5’e çıkartılacaktır. Daha sonra d ö viz kurunun yeniden piyasaya güçlerince serbestçe belirlenm esi ilkesine dönülücektir. D ö v iz kuru sepetinin uygulanacağı kur bandı Şekil V I-l’de çizilmiştir. Şekil VI-1. İstikrar Program ı Altında Temmuz 2001-Aralık 2002 Arasında Uygulanacak Olan Kur Bandı Döviz kuru

Açıklanan kur politikasını desteklem ek amacıyla, M er­ kez Bankası bilançosunda para tabanının değişim i sadece net dış varlıklar (N D V ) kalem indeki değişim ile sınırlandı­ rılmıştır. Bu nedenle, net iç varlıklar (N İV ) kalem ine üst li­ mit hedefleri konulmuş; ayrıca bankacılık sisteminin lik i­ d ite ta lep lerin in karşılanabilm esi için zoru n lu karşılık oranları azaltılmıştır. Buna göre net iç varlıklar stoğunun Aralık 1999 seviyesinde sabit tutulması hedeflenm iş ve bir üç aylık dönem sonunda toplam para tabanının +/- %5’ine eşdeğer bir band içinde seyretmesine izin verileceği açık­ lanmıştır. 167

Bu hedefi biraz açarsak, b ilin d iği gibi M erk ez Bankası analitik bilançosu, Para Tabanı = N et Dış Varlıklar + N e t İç Varlıklar eşitliğine dayanmaktadır. D olayısıyla, d en klem in ortaya koyduğu biçim iyle, M erkez Bankası’m n iç varlıkları sınır­ lanmış olduğundan, para tabanının genişlemesi ancak net dış v a r lık la r ın artm asıyla m ü m k ü n o la ca k tır. A n ca k , MB’nin analitik bilançosu açısından, para tabanının genişle­ mesi sadece M erkez Bankası’na dış yüküm lülük doğurma­ yacak şekilde gelen döviz girişlerine bağlıdır. Yani, MB, ör­ neğin bankacılık sistem ine d ö v iz borçlanarak veya IM F kredisi kullanarak para tabanını genişletem eyecektir. MB ancak kendisine dış yüküm lülük doğurmayacak biçim de, örneğin bankalardan d öviz satın alarak em isyon hacmini genişletebilecek ve dolaşıma T L banknot çıkarabilecektir. Bu şekliyle istikrar programı altında M erkez Bankası bir “para kurulu” (currency board) olarak işlev görm eye başla­ mış durumdadır. Para otoritesinin, para idaresini doğrudan doğruya döviz giriş-çıkışlarma bağım lı kılan bu m ekaniz­ mada en önem li unsur, dış piyasalardan sermaye girişleri­ nin sürdürülebilmesi olacaktır. D öviz girişlerinin program çerçevesinde doğrudan parasal gen işlem eye y o l açması, MB’nin sterilizasyon yapm ayacağı anlamına gelm ektedir. Böylece parasal genişlemenin faiz hadleri üzerine de olum ­ lu etkisi olacağı beklenmektedir. Bu anlamda MB’nin ulus­ lararası rezerv konumu önem li bir gösterge oluşturmakta­ dır. Bu amaçla, program d a M B ’nin net uluslararası re­ zervlerin e taban sınır değerleri getirilm iş, dış borçlanma­ nın vade riskini asgaride tutmak amacıyla da kısa vadeli borç stoğuna tavan konulmuştur. Programın 2000 yılı için öngördüğü teknik performans kriterleri Tablo V I-2’de özet­ lenmektedir. 168

Tablo VI-2. 2000 İstikrar Programı Performans Kriterleri ve Hedefler 31/12/1999

31/3/2000

30/6/2000

-1,200

-1,200

-1,200

-1,200

-1,200

12,000

12,000

12,750

12,750

13,500

2,150

3,850

5,900

9,100

12,200

16,000

20,000

23,000

Net İç Varlıklar (Trilyon TL) Net Uluslararası Rezervler (Milyon US$) Kamu Kesimi Birincil Denge3 (Trilyon TL) Toplam Dı; Borçlanma (Milyon USÎ)

8,500

30/9/2000 31/12/2000

a. Özelleştirme gelirleri dahil.

Yapısal Düzenlemeler 2000-istikrar programının “ yapısal” nitelikli düzenlemele­ ri, maliye politikasının hedeflerini desteklemek için özelleş­ tirme uygulamalanna ek olarak tarımsal destekleme, sosyal güvenlik, kamu mâliyesi ve bankacılık sisteminde denetim ve gözetim konularını içeren bir dizi yapılanmayı içermektedir. Programda sosyal güvenlik sistemine ilişkin olarak, 1999 EylüPünde onaylanmış olan ve em eklilik yaşını kadın için 58, erkekler için 60’a çıkarılan yasaya ek olarak, prime esas olan ücret tavanının 1 Nisan 2001’de asgari seviyenin 4 ka­ tı, Nisan 2002’de de asgari seviyenin 5 katına çıkartılması planlanmaktadır. Bütçe denetimine ilişkin olarak, bütçe dışı fonların kapa­ tılması düşünülmüş ve 2000 yılı Şubat ayma kadar toplam 64 fondan 20’sinin tasfiye edilm esi planlanm ıştır. Kalan fonların ise 2001 Haziran ayma kadar kapatılması planlan­ mışken, Aralık 2000 itibariyle bu konuda henüz somut bir ilerleme kaydedilm ediği görülmektedir. Ancak programın kanımca en az tartışılmış ve en büyük 169

belirsizlikler içeren önerileri tarım kesimine ilişkin tedbir­ leridir. Programda, tarım sektörüne ilişkin fiyat teşvik siste­ minden, iki yıllık bir süre içerisinde, doğrudan gelir deste­ ğine geçileceği önerilm ekte ve 2000 y ılı içinde de 5 pilot bölgede deneneceği planlanmaktadır. N iyet Mektubu, ayrı­ ca 2000 yılı teşvik sistemine detaylı hedefler getirmekte; ör­ neğin hububat desteklem e fiyatlarının Şikago Borsa’sında oluşacak “ dünya fiyatlarının” c.i.f. değerinden %35 fazla olamayacağı; şeker pancarı destekleme fiyatlarının da enf­ lasyon oranına göre arttırılacağı; ve Ziraat Bankası ve Halk Bankası tarafından verilen kredi sübvansiyonlarının toplam maliyetinin 2000’de GSMH’nin %0.6’sma düşürüleceği gibi hükümler içermektedir. IM F y e Hazine Müşteşarlığı ve M erkez Bankası Başkanlığı tarafından verilen ve enflasyonu düşürmeyi hedefleyen bir niyet mektubunda, parlamento’yu ve dem okratik tüm tar­ tışma zem inlerini es geçerek, bu kadar detaylı hükümlere yer verilmesi, istikrar programının gerçekte ne kadar geniş bir yelpazeye oturtulduğunun bir belgesidir. Bu anlamda, bu bölümün başında belirtiğim iz üzere, gerçekten de salt teknik bir fiyat enflasyonu program ı ile yetin ilm eyen ve ulusal ekonom ide devletin tüm sosyal sınıflar karşısındaki taahhütlerinin yenilendiği -ancak söz konusu tedbirlerin demokratik platformlarda hiç tartışılmamış olduğu- bir bel­ ge ile karşı karşıyayız. 2000 yılı, söz konusu belgenin ilk uygulama dönem i ola­ rak geleceğe ilişkin çok önem li dersler içermiştir. Y ıl so­ nunda yaşanan ve ulusal iktisat yazınına “ kara çarşamba” diye geçen 22 Kasım sonrası patlak veren “ m ini” krizde so­ mut ifadesini bulan bu derslerin programın kriterleri altın­ da değerlendirilm esi gerçekten büyük önem taşımaktadır. Bölümün ikinci ve üçüncü aynmları bu tartışmaları sürdür­ mek amacıyla hazırlanmıştır. 170

İstikrar Programı Altında Türkiye Ekonom isi'nde 2000 Yılındaki Gelişmeler Türkiye ekonomisi 2000 içinde, 1998 yılının ikinci yarısın­ dan itibaren içine sürüklendiği daralma eğilim inden çıka­ rak, tekrardan istikrar ve genişleme yolağına girm iş gözük­ mektedir. Gayri safi yurt içi hasıla 2000 yılının ilk çeyreğin­ de reel fiyatlarda %5.6, ikinci çeyrekte %5.8, üçüncü çey­ rekte de %7.4 büyüme kaydetmiştir. GSYİH’nm bileşenleri içinde en hızlı gelişme ticaret (%10.1, %10.6 ve %12.2) ve sanayi sektörlerinde (%2.8, %4.0 ve % 9.8) görülmüş, inşaat sektörlerindeki daralma yılın ilk çeyreğinde de sürmüştür. (Bkz.Tablo V l-3 ). Y ılın ilk yansında özel imalat sanayiinin %9.8’lik bir bü­ yüme hızı gerçekleştirmiş olmasına karşın, kamu imalat sa­ nayi sektöründeki daralma devam etmiş (-% 1 8 ) ve imalat sanayi toplam üretim artışının görece daha yavaş olmasına neden olm u ştur.(% 3.9). Y ılın üçüncü çeyreğinde sanayi sektörü toplam üretim artışı %7.9’a ulaşmış gözükmektedir. 2000 y ılın ın ik in ci çeyreğinde sabit serm aye yatırım ları %19.8 oranında artış göstermiştir. Bu gelişimde yıl boyunca yüksek seyreden özel yatırımlar baş rol oynamış; yılın ikin­ ci çeyreğinden itibaren kamu yatırımlarında gözlenen sıçra­ mayla da kuvvetlenmiştir. Ayrıca, GSYİH’nin harcama bile­ şenlerinde yaklaşık yüzde 75 paya sahip olan özel tüketim harcamaları da %4.6 ve %7.0’lik iki sıçrama ile GSYİH bü­ yümesine önem li bir katkı içermiştir. Y ılın ilk çeyreğinde mal ve hizm et ithalatı %25 ile büyük bir artış gerçekleştirmiş ve özel tüketim ve yatırım taleple­ rindeki artışları karşılamıştır. İhracat artışları ancak yılın ikinci çeyreğinde uyarılabilm iş, dolayısıyla 2000 y ılı b o ­ yunca gerek dış ticaret, gerekse cari işlemler dengesi büyük oranlı açıklar sergilemiştir. (Bkz.Aşağıda Tablo V l-4 ). 171

Tablo VI-3. 2000 istikrar Programı Altında Ulusal Gelir ve Bileşenleri 1998

1999

1999.1

1999.11

1999.111

1999.IV

2000.1

2000.11

2000.111

8.4 2.0 -0.3 1.2 6.9 3.1 3.9

-4.6 -5.0 -12.7 -6.8 5.3 -5.4 -6.4

-5.0 -9.8 -10.5 -13.2 7.8 -9.1 -8.7

-4.7 0.8 -11.5 -4.1 7.5 -1.7 -3.2

-3.2 -8.3 -12.9 -9.3 2.5 -6.0 -7.4

-8.3 -2.6 -15.2 -0.7 3.8 -3.4 -6.1

0.4 2.8 -2.5 10.1 0.8 5.6 4.2

2.3 4.0 1.3 10.6 3.1 5.8 4.4

1.9 9.8 7.9 12.2 1.9 7.4 6.9

-6.8 10.4 -22.4 -1.5 -8.1 -16.6 -9.0

-0.9 2.1 -24.1 21.0 -10.2 -0.9 -2.0

-2.9 9.1 -16.2 -7.8 -10.6 -2.1 5.1

-1.9 5.7 -15.3 -13.7 1.2 5.2 5.8

4.6 0.3 11.9 3.0 7.4 25.0

7.0 12.3 18.3 24.4 16.1 14.5

Büyüme Hızları Tarım Sanayi İnşaat Ticaret Mali Kuruluşlar GSYİH (Üretim) GSMH

Harcamalar Yönüyle GSYİH Büyüme Hızlan Özel Tüketim Kamu Tüketimi Özel Yatırımlar Kamu Yatırımları İhracat İthalat GSYİH (Harcama)

0.6 7.8 -8.3 13.9 12.0 2.3 3.2

Kaynak: Devlet İstatistik Enstitüsü.

-3.1 6.5 19.6 -4.1 -7.0 -3.7 -5.1

İstikrar program ının enflasyon karnesi hedefleri açısın­ dan umulduğu boyutta olmamasına karşın, fiyat hareketle­ rinde özellikle 2000 yılının ikinci çeyreğinden sonra bir ya­ vaşlama olduğunu göstermektedir. Fiyat endeksleri 12 aylık değişimleri Kasım ayı itibariyle %40’m altına inmiş ve son onbeş yılın en düşük düzeyinde seyretmiştir. Ü retici fiyatla­ rı içinde imalat sanayi fiyatları programa “ gecikm eli” olarak uyum göstermesine karşın, özellikle Ağustos ayından sonra iniş trendini kuvvetlendirmiştir. Tarım sektörü fiyatları ise 1999’daki genel trendinin üstüne çıkmasına karşın genel olarak TEFE’nin aşağıya çekilm esinde öncü bir rol oyna­ mıştır. (Bkz.Şekil V l-2 ). Program ın 2000 yılındaki ilk uygulamasında enflasyon kazanım larınm hedeflerin ardında kalm asının çeşitli ne­ denleri olmasına karşın, temel olarak iç talep baskısının fi­ yat hareketlerinin ivm elenm esinde önem li bir etken oluş­ turmuş olduğu söylenebilir. Faiz oranlarının yılın özellikle ilk çeyreğinde beklenenden h ızlı düşüş gösterm esi sonu­ cunda (bkz. aşağıda Şekil V I-4 ) ertelenen tüketim ve yatı­ rım taleplerinin öne alındığı gözlenm ekte, bu da döviz çıpası altında aşırı değerlenen kurun yarattığı ithalat ile sür­ dürülmüş olduğunu göstermektedir. D öviz kuru sepeti gerçekten de 1999 Aralık ayından he­ men sonra T L karşısında hızla değer yitirm eye başlamış ve Kasım 2000 itibariyle TLnin, kur sepeti karşısındaki reel değerlenmesi tüketici fiyatlanna görece %11.4’e, özel imalat sanayi fiyatlarına (çekirdek en flasyon ) görece de % 8.5’e ulaşmıştır. Y ıl boyunca Am erikan dolarının, Euro karşısın­ da değer kazanması neticesinde TL/US$ kuru değer kaybı hızlanmış, ancak sepetin (1 US$ + 0.77 Euro) denklemine dayanan formülasyonu neticesinde sepet kuru program he­ defi altında seyretmiştir. (Bkz. Şekil VI-3). D öviz kuru sepeti 2000 Mayıs ayma kadar fiyat endeksle173

“Jise» 0002 “M’ia 0002 IO1A3 000? sojsngv 000 2 1 znıuıuaı 0 0 0 2 1 uejjzeH 0002 siAbi/m 0 0 0 2

1

ues!N 0 0 0 2 1 00021 l e