Karl Marks, Kapital: Özet ve Kılavuz Yurt Yayınları [1 ed.]

459 88

Turkish Pages [335] Year 1992

Report DMCA / Copyright

DOWNLOAD FILE

Polecaj historie

Karl Marks, Kapital: Özet ve Kılavuz Yurt Yayınları [1 ed.]

Citation preview

KARL MARX •

ÖZET l

2' lll

ı

.

ve

KILAVUZ

ALAAlTiN BiLGi

...

::;

KiTAP-YAYlN

Bu kitabı, Kapital'li yılları birlikte geçirdiğimiz ilhan Erdost'un anısına adıyorum ...

YURT KİTAP-YAYIN: Birinci Baskı: Mayıs

66

1992

Dizgi : Yurt Kitap-Yayın Baskı : Aydınlar Matbaacılık

YURT KİTAP-YAYIN

GMK Bulvan Onur İşhanı Kat: Tel,

Fax: 4 17 35 49

ANKARA

7

No:

176

KARL MARX •

ÖZET

ve KILAVUZ

ALAAniN BiLGi

KITAP-YAYlN

IÇINDEKILER

. . . . ........... .. .... ......... . .... . .......... ................ ....... ....... . . . . ..........

12

..............................................................................................

18

ÖNSÖZ GIRIŞ

.

K APITAL'IN DoGUŞU ... . . ..

. ........ .. .............. . ...... ........ .. .... . .. . .. 37

. ........... .

K APITAL'IN YÖNTEMI VE BILIM KARŞISINDAKI GENEL ÖNEMl ................................................................................. 55

ll K APITAL . .. ... .

. . ...

73

. ...... ...... . . .......... .. ... ........ ... ..... . . .. .

74

K APITALIST ÜRETIMIN ELEŞTIREL BIR TAHLILI.... .. .

... .... .

BIRINCI KlSlM META VE PARA BIRINCI BÖLÜM- META

.

..

. ..

..... .. .

.

.

. . ... . ....

.

. . .. . . .. . .

. .. .. . . . ... .. 74

. ..... .

.

.

.

..

Birinci Ke sim - Meta'ın Iki ÖQe si: K ullanım -De !)eri ve De !)er .................................... . . ...... ..... 74 ·

Ikinci Ke sim - Matada Som utlaşan Eme!)in

Iki Yö n l ü Nitel i!)i ........................... ................................. ... ... 78

Üçüncü Kesim - De!)e rin Biçi m i ya da De!)i şim - De!)$ ri ..... .............. .................................... 82 A.

De!)erin Bas it ya da Ra slansal Biçimi..

B.

Toplam ya da Genişler.ı iş De!)er-Biçimi .. . . ...... . 86

.... .

C. De!) erin Ge nel Biçimi . . . . . . . . ..

.. . . . .. ... .

.... . . . .. 84 . . . .

.

.

.

.. ... ... ... ......... .. . 86

D. Pa ra B i ç im i . . .. . . .......... . . . . . ..... . ... . .. . . . . . . ... . . .. . . . . . .... .... 88

Dördüncü Ke sim - Me taların Fe tişizm i ve .Bunun S ı rrı .......................................................................... 89 IK INCI BÖLÜM - DE�I ŞI M......................................................... 93

ÜÇ Ü N CÜ BÖLÜM- PARA YA DA META DOLAŞIMI . . . . .. . . ... . . . . . 95

Birinci Ke sim - De Qerin öl çüsü

.....

.. . . . . . ..

. . .. . .

..... . .

.

.... . ...... .

. 95 ..

Ikinci Ke sim - Dolaşım Aracı ..... ....... . . . . . .... . . . .. . . . . ..... . ... . ..... . . 97 Üçüncü Ke sim- Para

. . .

...... . ... . .. ......

. . . : .. ... . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . 99 .. .

IKIN CI KlSlM PARANIN SERMAYEYE DÖNÜŞÜMÜ . . . . Ü Ü Ö D RD NC B ÖLÜ M- SERMAYE N IN GENEL FORM Ü LÜ

... . . ..

1 02

............................................................... . . . . ..........

1 02

... ..

BEŞ I NCI B ÖLÜ M- S E RMAY E NI N GE N E L FORMÜ LÜ N DEKI Ç E LIŞKILER .. . . .. AL Tl NCI B ÖLÜ M- E M E K-GÜ C ÜNÜ N .. . .

ALIM VE SATIMI

..

.

. . ....

.

.

... .......

..

.. .

.....

. ..

....... .... . . .



.

. ..

.

.

..

.

.

. . . ........ ....... .. . ..

.....

.

..

....

..

. ......

.

. . ..

1 05 1 07

ÜÇÜNCÜ KlSlM MUTLAK ARTI - DEGER ÜRETIMI ..... ... ....... . . . .... 1 1 2 i I Ö YED NC B L ÜM - E MEK - S ÜREC I VE ARTl-DE G E R ÜRETI M S Ü RECI . . . . . . . . . . . . . . . . . 112 .

. .

.

.

.. . .

.

.

..

. ...... .

.

. . . ... .

Birinci K es im - Emek-Süreci ya da Kullanı m-DeQerlerinin Üret i m i . . . . .. . . . . . ... .. . . . . . . . . 112 ikinoi Kesim- Artı-Değer Üretimi . .. . . . . . . . .. . . 1 1 5 I i G i Ü I Ö S E K Z NC B L M - DE ŞMEYEN SERMAYE VE . .

.

.

. . .

.

.

. .

....

.

. .

..

. ..

.

..

.

.

. .

. ..

. .

. ..

....

.

DE GIŞEN SERMAYE . . . . . .. . ... . . . .. . . .. . . . . . . .. . . 118 G E R ORANI.. . . DOKUZUNCU BÖLÜ M- ART-DE l . .. . . . . . 1 2 1 ..

. .

.

.

.

.

.

. .

.

.

...

.

.

.

. .

.

.

.

.

..

. ....

.

.

.... ..

..

.

.

B ir i nci Kesim- E mek-Gücünün Sömürülme Oranı ... . . . . .... .. .. . . . .. . . .. .. .. . . ikinci Kesim- Değ eri O l uşturan Öğe lerin Tem s ili . . . . .. .. . . . . . . . . ..... . . . . . . . . .. . . . . . Üçüncü Kes im- Seı ni or un 'Son Saati' .. . .. . .. Ü Dördüncü Kes i m- A rt ı - rün ... . ..... . . ....... ... . . . . . . . . . . . . .. . . . . . ... . . .

.

.. . . ...

.. ..

'

.

.

.

.

.

..

.

.. . .

. .

.

.

. . . .

.... .

..

.. .

.

.

.

. .

.

.

.

.

... ...

.

. ..

.. .

.

..

121

..

.

..

1 23

. .

. ..

. .

1 24

1 24 ONUNCU BÖLÜ M -IŞG Ü N Ü ... . .... ... .. . . . . . . . . . . . . . .... ...... . . ........ ..... 1 26

Birinci Kesim -lşg ününün S ı n ı rları. .. .

iki nci Kesim - Art ı-Emek Hırsı

...

.

..

. .

. ..

...... . .

..

.. . 1 26

. .... .... . . . . . . ..

.. .. .. ...

....

...

. ...

..

. . 1 29

... . . . . . ..

Üçüncü Kesim -Sömürüye Yasal S ınırlar Konulmayan Ingiliz Sanayi Kolları

. . ..

....... .. ..

.. .

. ......... . .

..

. .. .

1 32

Dördüncü Kesim - Gündüz ve Gece işi Vardiya Sistemi . ........... . . ... .... .. . . ... ... ......... . . ..... ................. 1 37 Beşinci Kesi m - Normal Bir Işg ü n ü Için Savaşı m , işgününün Uzatı lmas ı lçi n Ç ı kartı lan Zoru n l u Yasalar

. .

. . . . ..... . ...... .. . . . .

1 41

Altıncı Kesim - Normal işgü n ü Içi n Savaşım, lşgün ünün S ı n ı riand ı nimas ı içi n Çıkartı lan Zoru n lu Yasalar

. . . .

1 44

. . . .... .

1 52

...... . . .. . . . ................................ . .... ..... . . .. . . . ....... . . .. . . . .

1 53

....... .

.

.

. . . . .... . . ....... . . . . . . . . . . . .. . . .

.

Yedinci Kesim- Normal işgünü Için Savaşım, Ingiliz Fabrika Yas aları n ı n Başka Ülkelerdeki Tepki leri . .. .

.. . .

.

....... .

.

.......... ..... . . . .

. ... .

. . . .. .

.

ONBIRiNCI BÖLÜM - ARTl-DEGERIN ORANI VE KITLESI

DÖRDÜNCÜ KlSlM NISPI ARTl-DEGER ÜRETIMI

. . . . . . .. . . . . . . .

.

ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM - ELBIRLIGI .

. ..

..... . . . . . .. . ...... .

. .

. . . .

ONIKINCI BÖLÜM- NISPI ARTl -DEGER KAVRAMI...

. .

. . .. . .

.

.. . . ... . . . .

....

. . . . . . ... . .

...

1 56 1 56 1 60

ONOÖRDÜNCÜ BÖLÜM - iŞBÖLÜMÜ VE MANÜFAKTÜR .

..

. 1 66 i Bi rinci Kesi m - Manüfaktürün k i Yanlı Kökeni.. . . 166 I kinci Kesi m - Parça Işçi ve Onun Alet le r i ........................ 167 ......

.

. . . .. .. . .

.. .

. . . . .. . .... ... . . . . . .. . . .

. . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .

.. .

... . . . . .

.

Üçüncü Kesim- Man ülaktürün ik i Te mel Biçi m i: Heterojen ve Sert Manilakt ü r

.

...

.... . .

.. . . ...

.

.

. . . . . . . . ..... . . ....

. . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .

168

Dördüncü Kesi m Man üfaktürd e Işbölümü ve -

Toplumda lşbölümü

......

. .. .

.

. .. .. . . ............ . . .... . . . . . .

.

. . . . . . . . . . . ... .

1 71

Beşinci Kesi m - Manüfaktürün Kapitalist N iteli� i .. . . 1 73 . ONBEŞINCI BÖLÜM - MAKINE VE MODERN SANAYI.......... 1 77 ..

... . .. . .

Birinci Kesin - Maki nenin Gelişmesi ................................. 177 Ikinci Kesim - Makineyle Ü rüne Aktarılan De(ler .............. 180 Üçüncü Kesim - Makinenin Işçi Ü zerindeki Dolaysız Etkileri a.

..

. .

. ... .. .. . . . . . . ..

... ..... .

.

..

. . .. ... .

.. . . . . ..

.....

..

......

. 182 ..

Sermayenin Ek Em ek-Gücüne Elkoym as ı . ...... 182

..

.. .. . .. . . 184 . . ...... . . .. 186 - Fabrika ................................................ 189

b.

işgününün Uzatılmas ı

c.

Eme(lin YoQu nlaştı rılması

Dörd üncü Kesim

... . ....... .

.....

....

. . ... .

.

.

..

. ...

.... .... . .

..

Beşinci Kesim - işçi lle M akine Aras ı ndaki Çekiş me

. .

... ..

.

.

. ..

. . . . . . . . . . . . . ... .

........

. . .. . .... . ..

. 193

. ...... .

Altıncı Kesim- Makinenin Işsiz B ı rakt ı (l ı işçilerle I l g i l i Telafi Teorisi

................................................ 197

Yedinci Kesim- Işçilerin Fabrika Sistemi Tarafı ndan hilmeleri ve Çekilmeleri .................................. 200 Sekizinci Kesim - Modern Sanayiin Manüfaktürde, Elzanaatlarında ve Ev Sanayiinde Yolaçtı(! ı Devrim ......... 204

.. ..

a.

Modern Manüfaktür

.....

b.

Modern Ev Sanayii

.

c.

Modern Manüfaktürden ve Ev

.

. .

......

.

.

..... . . . .. . . . .

. . ... . .. . . .. . . .

. .. . . .

.

.. . .

. 205 .. 20�

....... ..

. . ........

Sanayi inden , Büyük Modern Makine Sanayiine Geçiş .

...

..

.

. . . . . . . . . .... .

.. . . .. .

. . . 211

. . .... . . . . . . .. .

Dokuzu ncu Kesi m - Fabrika Yasaları n ı n SaQiı k ve E(! iti m ile Ilgili M addeleri

. ...

..

.......

.

..

. . . .. . 215 .. .. .. 220

....... . ....... . . . ...

Onuncu Kesim - Büyük Sanayi ve Tarım

......... . .

. . .

... .

..

...

.....

BEŞINCI KlSlM MUTLAK VE NISPI ARTI DEGER ÜRETIMI

.... . .

223

. .. . . . .............. . . . .............. ....... .. . ..................

223



ONAL TINCI BÖLÜM - MUTLAK VE NiSPi ARTl-DEGER

ONYEDINCI BÖLÜ M - EMEK-GÜCÜ FiYATlNDA VE ARTI-DEGERDE BÜYÜKLÜK DEGIŞMELERI.

.

. .

. ...... . .

. . . ...

226

ONSEKIZINCI BÖLÜ M - ARTl-DEGER ORANI IÇIN ÇEŞITLi FORMÜLLER.

............... ....... ... . . . .................... . . . . ........

229

ALTINCI KlSlM ÜCRETLER

.

.............. ....... ............................... . . . . . .

230

ONOOKUlUNCU BÖLÜM - EMEK-GÜCÜ DEGERININ YA DA FIYATININ ÜCRETE DÖNÜŞMESI . 230 .....

...... .............................

YIRMINCI BÖLÜM- ZAMANA GÖRE ÜCRET

........................

YIRMIBiRINCI BÖLÜ M - PARÇA-BAŞI ÜCRET

235

.

237

......... . . ... . .. . ...

YIRMIIKINCI BÖLÜM - ÜCRETLERDEKI ULUSAL FARKLILIKLAR

240

.................................. ... . .. . . . .............................

YEDINCI KlSlM SERMAYE BIRIKIMI GIRIŞ

.

.................. ............... ...........

242 242

................................ .................. ..................................

YIRMIÜÇÜNCÜ BÖLÜM

-

BASIT YENIDEN-ÜRETIM

.. . ...... .. .

242

................ . . .... . . . ............. . ............

247

YIRMIDÖRDÜNCÜ BÖLÜ M - ARTl-DEGERIN SERMAYEYE DÖNÜŞMESI

.

Sirinci Kesim - Boyutları Gittikçe Büyüyen Kapitalist Ü retim

...... ....................... . . . ...............................

247

Ikinci Kesim - Gittikçe Artan Ölçüde Yen iden-Ü retimin Ekonomi Pol itik Tarafı ndan Yan l ı ş Anlaşı lması

............... .............. . . ... .................... . . . .. .

252

Üçüncü Kesim - Artı-DeQerin Sermaye ve Gelire Ayr ılmas ı . Perhiz Teorisi

..... . . . . . . .. .. . . ........... . . ..........

254

Dördüncü Kesim - B i rikimin Miktarı n ı Belirleyen Koşu llar

.

............... .... . . ..... .............. .... .........

Beşinci Kesim - Sözde Emek-Fonu

: .. ... 256

........ . . . . .......... . . . . . .......

259

YIRMIBEŞINCI BÖLÜM - KAPITALiST BIRIKIMIN GENEL YASASI

........................................ .. ..... . .. . . . ............ . .....

Birinci Kesim - Sermayenin Bileşimi Aynı Kal ırken ,

261

Birikimle Birlikte Emek-Güc ü n e D uyulan Talebin Artmas ı

oooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooo o o ooooooooooooo o o o

ikinci Kesim

-

261

Biriki m ilerlerken DeQişen

Sermayede Azalma

o 00000 0 0 00000 00000 o o 00000 00 00000 o o oooooooooo 0 0 00 000 00 0 0000

265

Üçü ncü Kesim - Gittikçe Artan Ölçüde Nispi Artı-Nüfus Üretimi Yedek Sanayi Ordusu

ooooooooooooooooooooooooo

269

Dörd ü ncü Kesim - Nispi Artı-Nüfusun Farklı Biçimleri

ooooooooooooo o o o oooooooooooooooooooooooooooooooooooo o o o o o o o oo oo o o o

272

Beşinci Kesim - Kapitalist Bi rikim i n Genel Yasas ı nın Örn ekl e nd i rilmesi

SEKIZINCI KlSlM SÖZDE ILKEL BiR IKIM

oooooooo o o ooooooo ooo o o oooooooooooo

ooooooooo ooooooooooooooooooooo

YIRMIALTl NCI BÖLÜM - iLKEL BiRIKIMiN S lRRI

000 0 0 0 0 0 0 0

O O O O O O O O O O O ooo o o o O

276

295 295

YIRMiYEDINCI BÖLÜM- TARIMSAL NÜFUSUN TOPRAKSIZLAŞ TI RILMASI

. . . o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o oo o o o o o oooo o oo

298

YiRMISEKIZINCi BÖLÜM - MÜLKSÜZLEŞTIRiLENLERE KARŞI KANLI YASALAR

. o o o o o o o o o o o o o o o oooooooooooooooooooooooooo o o o o o o o o o o o o o o o o

YIRMIDOKUZUNCU BÖLÜM - KAPiTALIST ÇiFTÇiNiN . DoGUŞU

o o o o oooooooooooooooooooooo o oo o ooooo o ooooo o • o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o ooooooo o o o o ooo

30 4 307

OTUZUNCU BÖLÜM - TARIMSAL DEVRIMiN SANAYi ÜZERiNDEKi TEPKiSi-SANAYI SERMAYESi IÇiN IÇ PAZARlN YARATILMASi

oooooooooooooooooooooooooooooooooo o o o o o o o o oo o o o o o o o o

309

OTUZBiRiNCi BÖLÜM- SANAYICI KAPiTALiSTiN DOGUŞU

o o o o ooooooooo > ooo o o o o o

,

o o o o o o o o ooo o o o o o o o o o o o o oo o o o o o o o ooo o o o o o o o o o o o o o o o ooo o o o

312

OTUZiKINCi BÖLÜM - KAPiTALiST BiRiKiMiN TARiHSEL EGILiMioo

1

. .. o o ooo o o o o o o oooo . . . . . . o o o o ooooo . . o . . . . . . o . . . . . . ooo . . . . . . . . . . . o

OTUZÜÇÜNCÜ BJ)LÜM - MODERN SÖMÜRGECiLiK TEORISi

00 00000 00 000 0000 .

GELECEGIN

. o

0 0 0 . 000 0 0 00 0 00 00 00 0000 0 0 0

TOPLUMU

o

00 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 00 . o 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0

oo . . o o o o oooooo o oooo o ooooooooo o o oo oo o oo o o oooooooooo

320 324

328

ÖNSÖZ GİRİŞ KAPiTAL'İN DOÖUŞU KAPiTAL'İN YÖNTEMİ

ÖNSÖZ Yüz yirmi beş yıl önce, 1867 Eylül'ünde birinci cildi yayınla­

Kapital yalnız ekonomi politiğin tarihinde değil, bütün dün­

nan

yada, bilimsel ve entelektüel hayatın gelişmesinde bir dönüm noktası olmuştur. Diyalektik Materyalizmin ete kemiğe bürünmüş şekli olan

Kapital, bir yandan ekonomi politikte o gün ulaşılan noktayı kı­ yasıya eleştirirken, öte yandan da geleceğin ipuçlarını eşi görül­ memiş geniş bir kavrayışla sergiler. öznel açıdan, Marx'ın, özel yaşamı bakımından görüldüğünde ise

Kapital, Marx'ın, " ... sağlı­

ğını, mutluluğunu ve ailesini feda ettiği":başyapıtıdır. .

.

.

Kapital'in altbaşlığı, Kapitalist üretimin Eleştirel Bir Tah· l l l l'dir. Gerçekten de Kapital'de Marx, bu üretim biçiminin eleşti­

rel bir çözümlemesini, araştırmalarını olgulara ve belgelere da­ yandıran bir bilim adamının objektifliği içerisinde yapmıştır . Aslında, Kapital'de kullandığı tarihsel ve diyalektik yöntem (bu

yönt emin ayrıntılarını ilerdeki sayfalarda okuyacaksınız) başka türlüsüne de elvermezdi. *

12

Marx, Engels, Selected Correspondence, Moscow, 1 965, p. 1 85. Marx'ın S. Meyer'e yazdığı 30 N isan 1 867 tari h l i mektuptan. Bu c ü m len i n tamamı şöyle: " . . . mez arımın kena rınd a dolanıp d u­ ruyorum . işte bun u n için, sağlı!;jım ı, mutluluğu m u , ailemi feda et­ tiğim kitabı m ı tam am lamak için çal ışabileceğim her anı ona ver­ mek zorundayı m ."

Okuyucu

Kapltal'i okurken, kapitalizmin, kendi döneminde,

yerini aldığı feodalizmin üretime koyduğu sınırları ve köstekleyici etkileri kırdığını ve böylece ekonomik ve toplumsal gelişmeyi kamçıladığını görecektir. Yine kapitalizm, dev boyutlara ulaşan üretken güçleri harekete geçirmiş, bilim, teknik ve mühendisliğin her türünü geliştirmiş, emeğin bilime dayalı bir örgütlenmesini sağlamış, üretim yöntemlerini rasyonelleştirmiştir. Modern fabri­ ka sisteminde işin niteliği, işçilerin disiplinli ve uyumlu bir biçim­ de çalışmasını ve örgütlenmesini gerektirir. Bu da onlara, f_abri­ ka dışında da, kendi çıkartarı doğrultusunda örgütlenmeyi ve disiplin içinde hep birlikte hareket etmeyi öğretir. Bu üretim biçi­ mi, değişik nitelikte yüzlerce ve binlerce işçiyi modern işyerlerin­ de ve fabrikalarda bir araya getirmiş, işbölümü ve uzmaniaşma­ yı gerektiren birbirinden çok farklı üretim kolları arasında güçlü bağların kurulmasına yolaçmıştır. Ve sonuçta üretim, gerçek an­ lamıyla toplumsal bir nitelik kazanmıştır. Bütün bu ve benzeri olguları Marx, bir yandan o güne değin hiçbir burjuva iktisatçının yapamadığı biçimde ayrıntılarıyla sap­ tamış ve gözler önüne sermiş, ö te yandan da, üretimin gitgide artan ölçüde kazandığı toplumsal niteliğe karşın, üretimin nihai sonucu olan ürünün, özel mülkiyetin konusu olmasıyla ortaya çı­ kan ve gittikçe derinleşen uzlaşmaz çelişkiyi saptamış, emek ve artı-değer sömürüsünü ayrıntılarıyla ele almıştır. Dikkat edilirse, Marx'ın, hedefinin, bir üretim biçimi olarak kapitalizm değil, bu üretim biçiminin sonuçları ve bu sonuçları mazur göstermek isteyen vülger iktisatçılar olduğu görülür. Ko­ nuları yüzeysel ve kaba bir yaklaşımla ele alan bu tür iktisatçıları o, en ince alay ve yergiden başlayıp neredeyse küfre varan söz­ lerle yerden yere vurur. Zaten Marx, bu üretim biçiminin, daha ö ncekiler gibi geçici olduğu ve zamanı gelince yerini daha üst düzeyde bir başka üretim biçimine bırakacağı savındadır. Kapi­ talizmin belkemiği olan büyük sanayiin, daha önceki üretim tarz-

13

larının özünde tutucu olmalarına karşın, "mevcut üretim sürecini hiç bir zaman son ve değişmez bir biçim olarak görmediğini ve ele almadığını, bunun için de bu sanayiin teknik temelinin dev­ rimci" oldl!ğunu (Birinci Cilt, s.

479)

vurgular. işte kapitalizmin

teknik temelindeki bu devrimci nitelik, bu üretim biçiminin uzlaş­ maz çelişkilerini ve karşıtlarını olgunlaştıracak ve zamanı gelin­ ce yerini alacak ekonomik ve toplumsal düzenin yolunu açmış olacaktır. Bu kısa açıklamadan da anlaşılacağı gibi Marx, kapitalist üretim biçimini, uyguladığı yöntemin gereklerine uygun olarak objektif bir biçimde inceler, irdeler ve bunlardan sonuçlar çıkarır. *

*

*

Kitabımızın birinci bölümünde, Marx'ın, düşünce çizgisinde­ ki gelişmeyle marksizmin kaynaklarını, Kapital'in doğuşunu ve Kapital'de uygulanan diyalektik yöntemi inceleyen yazılar var. Bu yazıların, ana metni daha iyi anlamada okura yardımcı ola­ cağı kanısındayım. Bu incelemeleri ve özellikle Kapital'de uygu­ lanan diyalektik yöntemi özellikle genç okurların dikkatle oku­ malarını salık veririm. Şimdi, böyle bir elkitabı hazırlamaya niçin gerek duyduğu­ mu anlatmak istiyorum. Kapital'in Birinci Cildinin Türkçe çevirisi tek cilt halinde ilk

1975

kez

Temmuz'unda yayımlandı.* Demek ki, ilk Almanca

baskısından yüzsekiz yıl sonra dilimizde bütünüyle yayımlana­

1976 1978 Ağustosunda yayımlandı.

bilmiş bu temel yapıt. ikinci Cilt, Cilt ise

Ağustos'unda, Üçüncü

Böylece üç cilt üç yılda tamamlanmış oldu ki, yapıtın oylu•

14

Kapital'in daha önce yapılmış Türkçe çevirileri için Sosyalizm An­ siklopedisi'nin 23 Ocak 1 98 9 tarihli 8 . say ı s ı n da ayrınt ılı bilgi ve­ rilmiştir.

mu ve içeriği düşünülürse, bunun ne demek olduğunu okurlar elbette çok iyi takdir ederler. Birinci Cilt

1975

yılından sonra üç

kez daha basıldı, ikinci ve Üçüncü Ciltlerin ikinci baskıları yapıl­ dı: Şu sıralar, çoktan tükenen ikinci Cildin yeni baskısı hazırlanı­ yor. Geride bıraktığımız yılların hertürlü olumsuz koşullarına kar­ şın Kapital en çok aranan, ilgi gören kitaplar arasında. Okurun gösterdiği bu ilginin yanısıra, bilim ve öğretim kurumlarının kitap­ lıklarında da çoktan yerini almış durumda. Marx'ın, bütün kitap­ ları gibi Kapital de geçmişte hep okundu ve çok tartışıldı, gele­ cekte

de

okunacak

ve

tartışılacak.

Düşün dünyası,

bilim

dünyası, Marx'sız da olmaz, ona karşı çıkanlar olmadan da. Ilgi­ lenenler bilirler, yalnız Kapital için ve onun üzerine yazılanlar bir kitaplığı doldurur da taşırır: Marx, son yüzyılın en çok okunan ve tartışılan düşün adamıdır dersek abartmış olmayız . •





Kapital okuru için geçerliliğini daimq koruyan bir sorun ol­ duğu da hep bilinir: Yapıtın oylumu ile kimi teorik yerlerinin zor anlaşılması. Özellikle genç okurlar -zaten okurun yaşiısı olmuyor galiba- kendi deyimleriyle, . "Kapltal'in, her biri, briket kalıbı gibi üç cildinin" gözlerini yıldırdığından yakınırlar. Bir özet ya da kıla­ vuz kitap yapılamaz mı diyenler de olur. Bu sorun beni de hep düşündürdü, tedirgin etti. Kapital elden geldiğince yaygın okun. malı ve tartışılmalıydı. Satın alınıp rafa kaldırılan kitap, kitap bile sayılmazdı. Çevirmeni olarak bu konuda bir şeyler yapmam ge­ rektiğine inanıyordum. Bu düşünceyle, özet için kılavuz için çeşitli taslaklar hazırla­ dım, üzerlerinde çalıştım. •

1980

yılı ortalarında, Sovyetler Birliği,

B u kitaptaki bütün gönderm eler So l Yayınları'nca gerçekleşt i r i­ len bu baskı lardan yapıl mış ve bütün alınt ı lar bu baskı lardan alın­ m ı ştır.

15

Bilimler Akademisi'nin çağrılısı olarak Moskova'da bulunduğum sırada, Akademide ve Marx'ın, bütün eserlerinin korunması ve yayımından sorumlu Marksizm- Leninizm Enstitüsünde bu ko­ nunun uzmanlarıyla, hazırladığım taslaklar üzerinde görüş alış verişinde bulundum. Ayrıntıların mayalanması epeyce sürdü ve sonunda, amacı Kapital'in daha rahat okunmasını sağlamak olan bu kılavuz ve özet ortaya çıktı. 'Rahat okunması' derken, Marx'ın, şu sözlerini anımsatmak isterim: "Bilime giden düz ve kestirme yol yoktur ve ancak onun dik patikalarında yorucu tır­ manmaları göze alanlar pırıltılı doruklarına ulaşabilirler:·· .

.

.

Kitabı hazırlarken, temel kavramları, tanımları kategorileri, özgün metindeki kısım, bölüm ve k.esimleri izleyerek elden gel­ diğince ayrıntılı vermeye çalıştım. Özel yorum ve eleştirilerden kaçındım. Amacım okuru Kapital ile başbaşa bırakmak, ona yalnız gerekli ipuçlarını vermekti. Okur bu özet ve kılavuzu okur­ ken, Kapital'in Birinci Cildini de yanında bulundurur ve bu cil­ de·· yapılan göndermelerden yararlanarak konuyu aslında da iz­ lerse, özellikle teorik irdelemeleri çok daha kolay kavradığını fark edecektir. Ayrıca Kapital'de geçen hemen bütün ekonomi politik terimleri ve kavramları kapsayan ve yine benim hazırladı­ ğım Marx-Engeis, Ekonomi Politik Sözlüğü'nün de her an baş­ vurmak üzere el altında bulundurulmasını;� metnin daha kolay ve rahat anlaşılmasında okura yardımcı olacağı kanısındayım. Özet ve kılavuzu yalnız Birinci Cilt için hazırladım. Böyle yapma-



Karl Marx, Kapital, Bi rinc i Cilt , Sol Yayınlar ı , Ankara, Mart 1 978, Mayıs 1 986, s. 3 1 . Bu c i ltt e n yapı lan a l ı ntı ların sonuna sayfa n u m araları kon ulm uş­ tur. Alınt ı l arda kimi yerlerde ufak tefek d eğişikli kler yapıl m ışt ı r.

16

mın nedeni, bu cilt bir kez kavrandıktan sonra öteki iki cildin da­ ha rahat anlaşılabileceği düşüncesidir... Okur, dik yamaçlara tırmanmak için katlandığı zahmetin ödülünü, aydınlık ufukları seyrederek almış olacaktır.

Alaattin Bilgi Umurbey Köyü, Eylül 1991

17

GİRİŞ ı.

Marksizmin Bilimsel Temelleri

Marx gibi çok yönlü bir insanın, bir giriş yazısının sı­ nırları içinde , ana çizgileriyle de olsa , kurmuş olduğu fel­ sefi ve ekonomik sistemi özetlemek güç bir iş. Zira o , bir bilim adamı. yorulmak bilmeyen bir araştırmacı olduğu kadar, aktif bir politikacı. ateşli bir devrimci, usta bir stratej ist ve taktikçi, proletarya ile ezilen kitlelerin özgür­ lük savaşımında bir önderdL Bütün bu nitelernelerin yüklü olduğu güçlükleri bilerek biz sadece . Marksizmin bilimsel temelleri ile. M arx'ın , Kap i t a l e ulaşıncaya kadar geçirdiği düşünsel evrimi, kitabımızın anlaşılınasına kat­ kısı olur diye kısaca amınsatmak istiyoruz. '

Klasik Alman Felsefesi

Kant, F�chte ve Schelling ile başlayan ve Hegel ile Fe­ u erbach 'la sona eren klasik Alman felsefesi, 18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın b aşında felsefenin ulaştığı doruk noktasıydı. Hegel felsefesi, bu yüzyıllarda Avrupa'da gö­ rülen büyük tarihi değişikliklerin ve özellikle 1789 Fran­ sız Devriminin etkisi altında dağılmaya başlayan feodal toplumsal ilişkilerin bir yansıması gibiydL Bu toplumsal gelişmeler ve başta doğa bilimleri olmak üzere , bütün bi­ limlerdeki hızlı ilerlemeler eski metafizik düşünce biçimi­ ne ağır bir darbe indirmiş oldu . Hegel'e göre içinde yaşa­ nılan alem, en alt düzeyden en üst düzeye doğru tırmanan ve sürekli gelişme süreci içerisinde olan bir bü18

tün olarak· ancak kavranabilir. H er gelişme aşamasını zıt kuvvetler arasındaki "çelişkiler" belirler ve bu çelişkiler bir sonraki aşamada, daha sonralcı.n yeni çelişkiler üret­ rnek üzere dah a yüksek bir sentezde uzlaşır. Tarih, gelişi güzel olaylar zinciri değil, bir bütün olarak görmekle kav­ ranabilecek obj ektif yasalann yönettığı anlamlı bir süreç­ tir. Ü stelik, tek bir yönde ve tek düze bir biçimde gelişen olaylar zinciri değil, "diyalektik" bir süreçtir . Ne var ki Hegel'in dtyalektığt tdealist bir temele daya­ nıyordu. Çünkü o, her şeyin özü , "Mutlak Fikir"dir diyor ve diyalektik hareketin bütününü onun gelişmesine bağ­ lıyordu. Mutlak Fikrin gelişmesi, H egel felsefesine göre "mutlak gerçek" biçiminde son buluyordu . Böylece kendi felsefi sistemini, insan düşüncesinin ve genellikle her tür gelişmenın en son hedefi olarak görmesi, her şeyi sürekli bir hareket ve sonu gelmez bir değişme içinde kabul eden kendi diyalektik yöntemi ile tam bir zıtlık teşkil ediyordu . Hegel felsefesinin bu noktada ç ıkıliaza girmesi onun poli­ tik görüşleriyle tam bir uyuşma gösterir. Çünkü o, toplu­ mun gelişrnesinde tepe noktası olarak sınırlı monarşiyi görüyor ve yapılacak tek şey, Prusya devlet sisteminde, burj uvazinin gereksinmelerint karşılayacak bazı "iyileştir­ meler" yapmaktır diyordu . Hegel'in diyalektik yöntemi ile kendi felsefi sistemindeki bu metafizik sapma, o sıralar Alman burj uvazisinin içerisinde bulunduğu tutarsızlığı yansıtır. O burjuvazi ki bir yandan feodalizmin koyduğu bağlan kırmak istemekte ama bunu devrimci yollardan yapmaya yanaşmayarak, gerici güçlerle uzlaşmayi tercih etmektedir. Hegel'in ölümü ( 1 83 1 ) üzerine , felsefesine bağlı olan­ lar arasında bir bölünme oldu . Sol Kanat Hegelciler (He­ inrichs, Gabler, Görschel) ona dayanarak Ortodoks Hıris­ tiyanlığı ve mevcut politik düzeni savunma çabasına düştüler. Genç Hegelciler diye tanınan Sol Kanat (David Strauss, Bauer kardeşler, Arnold Ruge ve Lu dwig Feuer·

19

bach) ise onun diyalektik yöntemini Hıristiyanlığın ve ge­ p.ellikle. dinin dağınalarmı eleştirrnek için kullanıyorlar ve Hegel felsefesinden radikal sonuçlar çıkannaya çalışıyor­ lardı. Marx. Genç Hegelciler ile ilk kez Berlin Üniversite­ sinde öğrenciyken temasa geldi. Onların din ve felsefedeki dogrnalara karşı çıkrnalan . politik düşüncelerindeki kök­ tencilik, vicdan ve basın özgürlüğü konusundaki tutum­ lan. Marx için büyük çekicilik taşıyordu . Kısa sürede Berlin'de "Doktor Klüb" diye bilinen G enç Hegelciler çev­ resiyle kaynaştı ve bu klübün entellektüel liderlerinden birisi oldu . Ne var ki G enç Hegelcilerde de "idealist" sap­ Iantılar olduğu gibi, tarihe sübjektif bir yaklaşımla He ­ gel'in de gerisine 'düşüyorlar. insanın pratik politik faali­ yetini küçürnsedikleri gibi kurtuluşu teorik eleştiriden ve olağanüstü kimselerin yine teorik düşüncelerinden bekli­ yorlardı. Marx. daha o yıllarda bu tür görüşlerinden dola­ yı Genç Hegelcileri eleştiriyordu . Hegel'in felsefesindeki idealizrne ve mistik öze olan itirazlarına daha sonra de­ ğinmek üzere şimdi, klasik Alrn.an felsefesinin son temsil­ cisi Ludwig Feuerbach'ın ana tezlerini kısaca görrnek ge­ rekiyor. Öğrencilik yıllarında bir süre idealist ve Hegelci kalan M arx'ın, ateist görüşleri ve felsefenin gerçek karşısında kesin bir tavır alması gerektiği konusunda u laştığı sonuç­ lar nedeniyle Hegelciliği sürdürmesi olanaksızdı. Hegel onun için büyük bir filozoftu ama O, özellikle felsefe ile gerçek arasındaki bağıntıyı çözrnek istiyord u . Marx'ın, üniversiteyi bitirdiği yıl Feuerbach'ın Hıristi­ yanlığın Özü başlıklı çok önemli bir kitabı yayırnlandı. Bu kitapta Feuerbach dinin materyalist açıdan bir eleşti­ risini yapıyor ve doğanın, insan zihninden bağımsız ola­ rak varolduğunu ve insanın doğanın ayrılmaz bir parçası ve üstün bir eseri olduğunu söylüyordu . Doğa ile insan dışında bir şey olmadığı gibi, insan rnuhayyilesinin yarat­ tığı üstün varlıklar. insanın kendi özünün fantastik yan20

sımalanndan başka b ir şey değildi. İnsanın tannya atfet­ tiği bütün nitelikler, tek tek hepsinin özellikleri olmasa bile . bütünüyle insanoğlunun , insanlığın, -Feuerbach'ın deyimiye- türsel varlık olarak insanın özellikleriydi. Dü­ şünceyi maddi dünyanın varoluş nedeni yapan Hegel'in idealist görüşünü eleştiren Feuerbach, Hegel'in felsefesi, gerçeği, somut varlığı, yani insanı açıklamak yerine , mut­ lak varlık -Tann- üzerine kurulmu ş yeni bir teolojidir di­ yordu. Oysa . insanı yaratan tann değil, tanrıyı yaratan insandı. Tann ve din, insanın kendine yabancılaşmasm­ dan başka bir şey değildi. Ne var ki Feuerbach, dinin top­ lumsal ve tarih içerisinde değişiklikler gösteren niteliğini fark etmiyor. ateist gibi göründüğü hal.Q_e , yeni bir dinin, tannnın bulunmadığı bir dinin arayışı içinde olduğu izle­ nimini veriyordu . Bu ve benzeri çelişkiler o sırada bile genç Marx'ın gözünden kaçmıyor ve Feuerbach'ın ateiz­ mini kabul etmekle beraber, felsefesindeki sırf düşüneeye dayalı "aktif olmayan" tutumuyla, diyalektiği önemsem�mesi Marx'da tereddütlere yol açıyordu . Ama bütünüyle alındığında Feu erbach , Almanya'da Marksizm öncesi ma­ teryalizmin önde gelen bir temsilcisi oluyor ve özellikle Hegel idealizmine yönelttiği etraflı eleştiri ile felsefi siste­ mi bir tutarlılık kazanıyordu . Ancak, Hegel diyalektiğini materyalist bir biçimde özümseyememesi Feuerbach fel­ sefesinin başlıca kusurunu oluşturuyordu . İşte burada bilim ve felsefe alanındaki zincirleme gelişmeyi çok açık bir biçimde görmek olanağı vardır. Şöyle ki, klasik Alman felsefesinin son parlak temsilcisi Feuerbach'ın bu noksa­ nını fark eden Marx, zamanına göre büyük bir ileri hamle olan Hegel diyalektiğini bütün araştırmalannda bir yön­ tem olarak yaratıcı bit biçimde kullanmıştır. Marx, bu konuda şöyle diyor: "Hegel'in elinde diyalektiğin bürün­ düğü mistisizm, diyalektiğin genel tşleyiş biçimini , aynn­ tılı ve bilinçli bir şekilde , ilk önce onun ortaya koymuş ol­ duğu gerçeğini gölgeleyemez. Hegel'de diyalektik başaşağı 21

·

durur. Mistik kabuk içerisindeki akla uygun -rasyonel­ özü bulmak istiyorsanız. onun yeniden ayaklan ·üzerine oturtulması gerekir. " . Hegel, gelişmenin yalnız düşüncede olduğunu kabul ediyor. maddedeki, doğadaki gelişmeyi görmezlikten geliyordu . Hegel'in zıddına Marx (ve Engels) . diyalektiği, evrensel gelişmenin temeli ve doğa, toplum ve insan düşüncesini yöneten en genel yasa olarak ele alıyor ve bilimsel bir yöntem olarak işliyorlardı. İşte buna , diya­ lektiği ayaklan üzerine oturtmak diyorlar ve onu , doğa bi­ limleri ile ekonomi politik ve tarihten aldıklan gerçek bir özle dolduruyorlardı. ·

Klasik İngiliz Ekonomi Politiği

Klasik ingiliz Ekonomi Politiği, 1 8 . yüzyılın sonu ile ·Onu izleyen yüzyılın başında, ekonomik düşünce alemin­ . de çok önemli bir gelişmeydi ve Marksizmin ikinci teorik kaynağını oluşturuyordu . Bu okulun başlıca temsilcileri Adam Smith ( 1 723- 1 780) ile David Ricardo ( 1 772- 1 823) idi. Bu iki iktisatçının ekonomik teorilerinin özgünlüğü , daha önceki iktisatçıların - daha doğrusu okullann- zıddı­ na, buıjuva toplumunun gerçek servetinin metalardan. yani emek içeren nesnelerden oluştuğu fikriydi. Merkantilistlere göre, malın satışı önemliydi ve kar, alış fiyatı ile satış fiyatı arasındaki farktan doğuyordu . D ış ticareti ana konu edinen bu iktisatçılara göre servetin ana kaynağı da buydu . Fizyokratlar ise ticaret yerine üre­ tim üzerinde duruyorlar ve yalnız tanını üretken olarak kabul ediyorlardı. Onlara göre hayvancılık da dahil tanm ü rünlerindeki artış, servetin başlıca kaynağıydı. Bu iki okula karşı, klasik ingiliz ekonomi politiği, ne ticaretin, ne de doğanın, servetin kaynağını oluşturamayacağını öue sürüyor ve servetin, yalnız tarımsal emek değil , ge•

22

' da zamandan tasarruf etmeyi zo­ runlu hale getırtnce, çıkan zehirli buhann işçilerle temas etmesını engelleyen bir batırma makinesının bulunması kaçınılmaz oldu. Fabrika Yasası, bir sanayi koluna uygula nmadan ön­ ce , altı ay ile onsekiz ay arasında değişen bir süre tanını­ yar ve fabrikatörlerin, yasanın uygulanmasını engelleyen

2 14

bütün güçlükleri ortadan kaldırması gerekiyordu . Böyle­ ce her türlü telmik ve teknolojik gelişme ister istemez teş­ vik edilmiş oluyordu . "Ama Fabrika Yasaları, bir yandan, manüfaktür sisteminin fabrika sistemine dönüşümü için gerekli maddi öğeleri yapay olarak olgunlaştırırken, aynı zamanda da d�ha büyük sermaye yatırımım zorunlu hale getirmekle, öte yandan da küçük patronların gerilemesini ve sermayenin yoğunlaşmasım hızlandınyordu . " (s. 488) DOKUZUNCU KESİM - FABRİKA YASALARI'NIN SAGUK VE EGİ1İM İLE İLGİLİ MADDELERİ

Daha önce -özellikle üçüncü kısımda- Fabrika Yasa­ lan'mn çalışma saatlerini düzenleyen hükümleri ve bu hükümlerin uygulanması ile ilgili konular ele alınmıştı. Bu kesimde ise bu yasaların sağlık ve eğitim ile ilgili hü­ kümleri kısaca gözden geçirilecektir. 1 864 tarihli Fabrika Yasası'nın sağlıkla ilgili hüküm­ leri, işyerinin temizliği, havalandırma ve tehlikeli madde­ lere karşı korunma önlemleri gibi aslında işçi sağlığı açı­ sından çok önemli konulara değinmekle birlikte , uygula­ mada çoğu kez yetersiz kaldığı görülmektedir. Yine de ör­ neğin "hava1andırma" konusunda bu yasamn büyük öl­ çüde iyileştirmeler getirdiği, denetmen raporlannda vur­ gulamr. Ancak burada çok dikkat çekici bir durum ortaya çıkar. Yasanın bu bölümü , Marx'ın, deyimiyle , "ka­ pitalist üretim tarzımn, niteliği gereği, belli bir noktadan sonra, akla uygun her türlü düzeltmeye ve iyileştirmeye elverişli olmadığım. çarpıcı bir biçimde gösterir. " (s. 492) Şöyle ki: Sürekli olarak çalışılan yerlerde kişi başına en az 500 foot küp yer olması gerektiği konusunda ingiliz tıp adamlan fikir birliği içertsindedir. Yukanda da gördüğü­ müz gibi fabrika yasaları, getirdiği hükümlerle, dolaylı olarak, zaten küçük işyerlerinin fabrikalara dönüşümünü

215

hıı;landınnış ve böylece , yine dolaylı yoldan, daha küçük kapitalistlerin mülkiyet hakkına müdahale ederek, ister istemez, büyükterin tekel kurmasını sağlamıştı. Eğer bir de şimdi, her işyerinde, işçi başına belirli bir yer sağlan­ masını zorunlu kılsaydı, binlerce küçük kapitalisti, doğ­ rudan doğruya malından mülkünden etmiş olmaz mıydı? Böyle yapmakla, kapitalist üretim tarzının temelini, yani büyüklü küçüklü her türlü sermayenin, emek-gücünü serbestçe satın alması ve tüketmesi yoluyla kendisini ge­ nişletmesi ilkesini Mihlal" etmiş olmaz mıydı? Yukandaki her iki soruya da, MElbette olurdu! " yanı­ tını vermek kapitalizmin temel yasalanna uygun düşece­ ğine göre, işçilere 500 foot küplük hava sağlanmasını ku­ rala bağlayacak olan madde Mhavada" kalıyor ve kapita­ list üretim tarzı yine son sözü söylemiş oluyordu . Yasanın öğrenimle ilgili hükümlerinin bazıları pek de tutarlı olmamakla beraber, ilk öğrenimin, çocukların. ça­ lıştırılması için zorunlu koşul haline getirilmesi olumlu bir adımdı. Bu hükümler gereği, öğrenim ile j imnastik, el işiyle birleştiriltyor ve bunlann bir arada yürütülebileceği ilk kez tanıtlanmış oluyordu . Fabrika denetmenlerinin, yasa hükümlerinin uygulanması ile ilgili olarak yaptıklan incelemeleri, fabrikadaki çocukların, düzenli gündüz okullannda okuyan çocuklardan, çoğu kez daha fazla şey öğrendiklerini ortaya koymuştur. Bu incelemelere göre, yarım gün el ile çalışan, yarım gün öğrenim gören işçi ço­ cuklar, bütün bir gün okulda bulunan çocuklara göre, derslere daha aktif ve canlı biçimde katılıyorlardı. Marx, bu uygulamalardan, gelecekteki eğitimin tohu­ munun, fabrika sistemi içinde atıldığı ve filizlendiği sonu­ cunu çıkartmaktadır. Ona göre, geleceğin toplumunda, Mbu tür bir eğitimle, belli bir yaşın üzerindeki her çocuk, üretici işi, öğrenim ve j imnastik ile bir arada yürütecek ve bu .yalnızca üretimdeki etkinliğin artınlıİıasında bir

216

yöntem olarak değil. tam anlamıyla gelişmiş bir insan ye­ tiştirilmesinde tek yöntem olarak uygulanacaktır." (s.

494) Marx, daha sonra. daha önceki üretim tarzlannın özünde tutucu olmasına karşın. büyük sanayiin devrimci bir teknik temele dayandığını vurgulamaktadır. Örneğin, elzanaatlan ile manüfaktürde her üretim kolu . ampirik olarak kendisine en uygun teknik biçimi buluyor, bunu yavaş yavaş yetkinleştirerek. istenilen düzeye ulaşınca bu biçimi hızla billurlaştınyordu . Kullanılan emek araçlan, deneyimle belirli bir biçime kavuşunca kuşaktan kuşağa aktanlan bir nesne gibi katılaşıyordu . Daha 1 8 . yüzyıla gelinceye kadar . . bazı zanaatlar "sır" (mysteres) sayılıyor. bu sırlan ancak belli bir mertebeye erişmiş olanlar bilebi­ liyorlardı. Kalfalar. ustalığa geçme töreninde ettikleri ye­ minde . diğer şeyler yanında. "mesleğin sırlannı bilerek açıklamayacağına da" and içiyorlardı. Büyük sanayi bu sır perdesini yırtmış, insan unsuru ­ nu bir başka plana iterek, üretim sürecini kendisini oluş­ turan parçalara bölerek, modem teknoloji bilimini doğur­ muştur. Daha önceki üretim biçimleri, emek sürecini aynen koruduklan ve dolayısıyla tutucu olduklan halde büyük sanayi mevcut üretim sürecini, hiçbir zaman, son ve değişmez bir biçim olarak görmez. dolayısıyla da tek­ nik temeli devrimcidir. Kullandığı makineler, kimyasal süreçler ve uyguladığı yöntemler ile üretimin teknik te­ melinde sürekli değişmeler yaptığı gibi, işçilerin yaptıklan işleri, emek-sürecinin toplumsal bileşimini de durmadan değiştirir. Manüfaktür tipi işyerinde işbölümü neyse. ma­ nüfaktürün egemen olduğu dönemde. toplum içindeki iş­ bölümü de aynı idi. Şimdi ise büyük sanayi, emek­ sürecinde yarattığı değişikliklere paralel olarak. toplum­ daki işbölümünde de köklü değişiklikler yapmakta. ser­ maye ile işçi kitlelerini durup dinlenmeden. bir üretim sürecinden diğerine atmaktadır. Büyük sanayi. kullandı217

ğı çeşitli teknikler gereği, bir yandan, ernekte değişkenli­ ği, yapılan işte akıcılığı. işçide genel bir hareketliliği zo­ runlu kılarken, öte yandan da, eski işbölümünü o katı­ laşmış özellik ve aynntılanyla yeniden canlandırmıştır. Teknik zorunluluğun bu değişkenliği ve hareketliliğine karşın. kapitalist üretim biçiminin yarattığı bu toplumsal katılaşma, burada mutlak bir çelişkinin varlığını gösteri­ yordu. Biz bu çelişkinin, işçinin çalışma hayatındaki ka­ rarlılık ve güvenceyi nasıl yok ettiğini, emek araçlanru elinden alarak. var olması için gerekli geçtın araçlanndan nasıl yoksun bıraktığını, parça işlere bile el atıp onu na­ sıl gereksiz duruma getirdiğini kısaca görmüştük. "Bu uzlaşmaz karşıtlığı, sermayenin emrinde olması için sefa­ let içinde yaşayan yedek sanayi ordusu gibi bir canavarın yaratılmasında; işçi sınıfı içinde durup dinlenmeden veri­ len kurbanlarda; emek-gücünü harvurup harman savur­ masında ve her ekonomik gelişmeyi toplumsal bir reka­ bet haline dönüştüren toplumsal anarşinin yol açtığı yıkımlarda olanca çılgınlığı ile görmüş bulunuyoruz. " (s. 498) Ne var ki, bütün bu olumsuz yanlarına karşın büyük sanayi, üretimin temel yasası olarak, işin çeşitliliğini tek­ nik bir zorunluluk olarak ortaya koymuş. işçileri bu çe­ şitliliğe uymaya ve yeteneklerini bu geniş alan içerisinde geliştirmeye de zorlamıştır. Toplumu, bütün yaşamı bo­ yunca. bir ve aynı işi yineteyerek kısırlaştıran ve bireyi parça-işçi halinde kalıplaştıran üretim biçimlerinin yerini şimdi, işçiyi, çeşitli işlere yatkın, üretim sürecindeki her değışıneyi karşılamaya hazır, yeteneklerini farklı alanlar­ da geliştirebilen bir üretim biçimi alacaktır. Öngörülen üretim biçimi, bireyin serbest gelişmesini engelleyen sı­ nırlan kaldıran. bunun yerine , insanın doğal ve sonra­ dan kazanılmış yeteneklerine özgürce uygulama alanı sağlayan bir üretim biçimidir. Modern sanayi, yukanda sözü edilen uzlaşmaz çelişkiyi çözmek zorundadır ve bu onun için bir ölüm-kalım sorunudur. 218

Marx, bu konuda olumlu adımların atıldığı düşünce­ sindedir. Teknik ve tarun okullan ile işçi çocuklarına, az da olsa teknoloj i bilgisi ile emek araçlannın kullanılması­ nın öğretildiği meslek okullannın kurulması, yetersizdir ama olumlu adimlardır. Hem teorik ve hem de pratik tek­ nik öğretim, geleceğin işçi sınıfı okullannda layık olduğu yeri zaten alacaktır. Devrimci bir oluşum, eski tip işbölü ­ münü ortadan kaldırdığı gibi işçinin kapitalist üretim bi­ çimi içerisinde aldığı ekonomik ve toplumsal statü de kö­ künden değişecektir. . . . belli bir üretim biçiminin içinde yatan uzlaşmaz çelişkilerin tarihsel gelişinii, bu üretim biçim1nin çözülüp dağılarak yerine bir yenisinin kurul­ masını sağlayan tek yoldur. " (s. 499) w

Bu kesimde aynca, yeni üretim biçiminin oluşturaca­ ğı yeni aile tipi üzerinde de durulmaktadır. Kadın ve ço­ cuk emeğinin insafsızca sömürülmesi ve eski aile bağlan­ nın kapitalist sermayenin egemenliği altında uğradığı çözülmeye karşın, burada da diyalektiğin yasalan içten içe işiernekte ve wbüyük sanayi, üretim sürecinde, kadın­ lara, gençlere ve her iki cinsiyetten çocuklara , ev alanının dışında önemli bir rol vermekle , daha üst düzeyde bir aile şekli ve cinsiyetler arası ilişki konusunda yeni bir ekono ­ mik temel yaratır. " (s. 500) Cermen-Hırtstiyan aile şeklini mutlak ve değişmez saymak düpedüz saçma bir sav olur. Nasıl ki, eski Roma, Yunan ya da Doğu aile şekli değiş­ mişse o da değişecektir. Aslında bu aile biçimleri, bir dizi tarihsel gelişmenin halkalandır. wHer iki cinsten ve her yaştan bireylerden oluşan kolektif çalışma grubunun, uy­ gun koşullar altında, zorunlu olarak, insanı geliştiren bir kaynak halini alacağı açık bir gerçektir. " (s. 500) Oysa, üretim sürecinin işçi için değil , işçinin üretim süreci için olduğu sömürüye dayalı sistem bir yozlaştırma ve köle­ leştirme kaynağı olur. ·

Marx, bu kesimde bir de 1 867 tarihinde çıkartılan, büyük ve küçük pek çok sanayi kolunu kapsamına alan,

219

·

fabrika yasalarını genişleten yasaya değinerek, 1 860 ta­ rihli Madenierin Denetlenmesi Yasası nın uygulanması ile ilgili örnekler vermektedir. Marx'ın, sınıflandıraTak verdi­ ği bu çok ilginç örnekleri kitabın aslından izleyen okur, onun büyük araştıncı dehasıyla bir kez daha yüzyüze gelmiş olur. ÖZetle: İ şçi sınıfının hem kafasını ve hem de bedentnt korumak amacıyla Fabrika Yasaları, bir yandan, bütün işkollannı kapsamına at acak biçimde yaygınlaştınlırken, öte yandan da, bu gelişme , küçük sanayilerin, birleştiril­ miş sanayle dönüşmesini hızlandınnış, sermayenin yo­ ğunlaşmasını ve fabrika sisteminin tam egemenliğini ça­ buklaştınnışt ır. Hem eski ve hem de geçiş üretim biçimlerini ortadan kaldırmış ve bunların yerine, senna­ yenin doğrudan ve açık egemenliğini koymuştur ama böylece de, bu egemenliğe karşı direnmeyi de genelleşUr­ miştir. i şyerinde, birliği (tekdüzeliği) . düzenliliği, tasarru­ fu zoru nlu hal e getirirken, öte yandan da, işgününün, sı­ nırlandınlması ve düzenlenmesinin sonucu olarak, tek­ nik gelişmelerin kazandığı büyük hız, kapitalist üretimin yol açtığı anarşi ve yıkımlan artırmış, emeğin yoğunluğu­ nu yükseltmiş, makinenin işçiyle olan rekabetini şiddet­ lendirmiştir. Küçük işletmeler ile ev sanayiini de ortadan kaldırarak, "fazla nüfusun" son sığınağını da yılanış, top­ lumsal mekanizmanın elde kalan bu tek emniyet subabı­ nı da yok etmiştir. Maddi koşullan olgunlaştırarak ve üretim sürecini toplumsal bir ölçüde birleştirerek, kapi­ talist üretim biçiminin çelişkilerini ve uzlaşmaz zıtlıkları­ nı da olgunlaştırmış ve böylece; yeni bir toplumun oluş­ ması için gerekli öğelerin yanısıra , eski toplumu değişti­ recek kuvvetleri de sağlamıştır. '

ONUNCU KESiM - BÜYÜK SANAYİ VE TARIM

Makinenin tanmda kullanılmaya başlanması, yani

220

t arımın makineleşmesi, kapalı bir mekan olan fabrikada çalışan işçilerin üzertıide makinenin yarattığı zararlı fiziki etkileri göstermemekle beraber, burada da tarım işçilerini bollaştınr. Ancak bu alanda tarım işç1s1n1n, fabrikada gördüğümüz gibi makineye karşı bir direnci gözlemnez. Buna karşın, büyük sanayi, tanm alanında, diğer alan­ lardan daha fazla devrimci bir etki yapar: Eski toplumun kalesi olan köylüyü yok ederek, yerine ücretli işçiyi ko­ yar. Böylece. toplumsal d eğ işme isteği ve sınıf karşıtlığı, kırsal bölgelerde de kentlerdeki düzeye yü ks elmiş olur. Fabrika sısteminde olduğu gibi, modem tanmda da, makineleşmeyle birlikte emeğin üretkenliğindeki artış, bizzat emek-gücünün ısrafını ve kemirip tüketilmesini de beraberinde getirir. "Üstelik, kapitalist t anında her geliş­ me, yalnız emekçiyi soyma sanatında değil , toprağı soy­ ma sanatında da bir Uerlemedtr: belli bir zaman için top­ rağın verimliliğinin artmasındaki her ilerleme , aynı zamanda, bu sonsuz ve rim lil ik kaynağının mahvedllmesi­ ne doğru bir Uerlemedir. " (s. 5 1 7) Bütün toplumsal gelişmelerde gördüğümüz diyalektik süreç burada da yaşanır . Kapitalist üretim, nüfusu , bü­ yük merkezlerde toplayarak, kent nüfusuna ağırlık ka­ zandırır ve toplumun tarihsel devindirtel güc ü nü yoğun­ laştımuş olur. Bu gelişme lle birlikte , insanla toprak arasındaki madde dolaşımını bozar, insanın yiyecek ve gi­ yecek olarak tükettiği öğelerin toprağa tekrar dönüşünü engelleyerek toprağın verimliliğinin sürekli olması için ge­ rekli olan koşullan bozmuş olur. Bu doğal koşulların bo­ zulması, toplumsal üretiınin, insan soyunun tam geliş­ mesine uygun bir biçim altında yeniden kurulmasını da zorunlu kılacaktır.

Kır emekçllertn1n geniş bölgeler üzerinde dağıtılmış olmalan ve aralannda bir iletişim bulunmaması bunların bir direnç kaynağı oluşturmasını engeller ama -llerde de

22 1

görüleceği gibi- fazlalık haline gelen tanmsal nüfusun kentlerde yoğunlaşması, kapitalist üretim açısından bü­ yük sorunlar doğmasına neden olacaktır.

BEŞİNCi KlSlM MUTLAK VE NİSPİ ARTI-DEGER ÜRETİMİ Buraya kadar incelediğimiz ilk dört kısım Marx'ın, ge­ liştimıekte olduğu teoride ileriye doğru atılmış önemli adımlan kapsar. Oysa bu beşinci kısım duraklama gibi­ dir. Marx, burada ipuçlarını bir araya getimıekte ve daha önceki aşamalarda gerektiği biçimde ele alınması olanak­ sız bazı fikirlerini tamamlamaktadır. ONALTINCI B ÖLÜ M MurLAK VE N İ SPİ ARTI-DEG ER Daha önce , YedinCi Bölüm'de biz, üretken emeği, sa­ dece kull anım-değerleri ü reten emek olarak düşünmüş­ tük. Başlangıçta tek bir insan, kendi beyninin denetimi altında, yine kendi kaslannı kullanarak işine yarayan bir nesne üretebilirdi. Burada el emeği ile kafa emeği doğal b ir birlik içertsindedir. Sonrai an bu iki emek birbirinden aynlır ve Marx' ın, deyimi ile adeta "can düşmanı olurlar. " Ü rün, bireyin doğrudan ürünü olmaktan çıkar ve kolektif emekçinin, her biri ürünün ayn bir parçasını yapan emekçi topluluğunun ortak ürünü halim alır. Emek süre­ cinin bu ortaklaşa n1telfği gttgtde daha belirgin hale gelin­ ce , bizdeki üretken emek ve bunu sağlayan üretken emekçi kavramı da genişlik kazanmış olur. " Ü retken bi­ çimde çalışmak için, artık bizzat el ile çalışınanız da ge ­ rekmez, kolektif emekçinin bir parçası olmanız, onun alt işlevlerinden birtn1 yerine getirmeniz yeterlidir. " (s. 520) Buna karşılık. kapitalist üretim açısından bakıldığın­ da, bizim üretken emek kavramında bir daralma olduğu görülür. Çünkü kapitalist üretim, yalnızca meta üretimi değil, temelinde bir artı-değer üretimidir. "Emekçi, kendi-

223

si için değil. sermaye için üretir, Bu nedenle, artık yalnız­ ca üretmesi yetmez. Artı-değer üretmek zorundadır." (s. 520) Ancak kapitalist için artı-değer üreten ve böylece, sermayenin kendisini genişletlllesi için çalışan emekçi, üretken emekçidir. Şu halde, üretken emekçi kavramı sa­ dece, iş lle y�rarlı sonuç arasındaki, emekçi lle emek ürünü arasındaki bir bağıntıyı aniatmakla kalmıyor, aynı zamanda, tarihsel gelişmeden doğan ve işçiye, doğrudan doğruya artı-değer yaratma aracı damgası vuran , öz­ gül bir toplumsal üretim m,klsini de anlatıyor. Dördüncü Kısım. Onikinci Bölüm'de, Mutlak Artı­ Değer ve Nispi Artı-Değer kavramlan üzerinde durolmuş ve üretimin kapitalistleşmesi ile birlikte , nispi artı-değer üretme yöntemlerinin, aynı zamanda mutlak artı-değer üretme yöntemleri olduğu görülmüştü , Bu bakımdan, Uk bakışta sanki, mutlak ve nispi artı-değer arasında bir fark yokmuş gibi gelebilir. Maix, burada. bu iki artı­ değer arasındaki ayrımın ancak, artı-değer oranındaki değişiklikler dikkate alındığında açıkça görülebilir hale geldiğine işaret etmektedir. Emeğin üretkenliği ve nonnal yoğunluğu belirli ise artı-değer oranı ancak işgününün fiilen uzatılmasıyla yükseltilebilir ve burada söz konusu olan mutlak artı-değerdir; .buna karşılık, tşgününün uzunluğu belli ise bu ytikseliş ancak. tşgününü oluştu­ ran kısımlann. yani gerekli-emek ile artı-emeğin nispi büyüklüklerinde bir değişiklik yapmakla sağlanabilir ve burada söz konusu olan da nispi artı-de ğerdir Bu bölümde ele alınan bir başka konu da, artı­ değerin doğal koşullar ile olan ilişkisidir. Toprağın verini­ liliği ne kadar yüksek. iklim ne kadar elverişli ise ve bire­ yin zorunlu doğal gereksinmeleri ne kadar azsa, bu bire­ yin (üreticinin) yaşaması ve devamı için gerekli-emek zamanı o kadar kısa olur; dolayısıyla, emeğinin başkalan için harcayabileceği kısmı, kendisi için harcadığı kısım­ dan o kadar büyük olabilir. "Tıpkı tek başına bir emekçi.

224

nin , gerekli-emek zamarn ne kadar kısa olursa, o derece fazla artı-emek sağlayabilmesi gibi, çalışan nüfus için. d� aynı şey söylenebilir. Bu nüfusun, gerekli geçim araçlan­ nın üretilmesi için gerekli olan kısmı ne kadar az olursa, başka işlere aynlab1lecek kısmı da o kadar fazla olur. " (s. 524) Nitekim, eski Mısır'daki dev yapılar, bu ülke nüfusu­ nun çokluğundan ziyade, bu nüfusun serbestçe kullaru­ lab1lecek kısmının büyüklüğü sayesinde gerçekleştiril­ miştir. Kapitalist üretimde, işgünü uzunluğu belirli ise artı­ emek miktan, emeğin fiziksel koşullarına, özellikle de toprağın veriml111ğine bağlı olarak değişir. Ama bu, hiçbir zaınan, verimli bir toprağın ya da uygun bir iklimin, kapi­ talist üretimin Cmkoşulu olduğu anlamına gelmez. Zira, bu üretim biçimi, insanın doğa üzerindeki egemenliğine dayarur. "Uygun doğal koşullar, bize yalnızca bir olanak sağlar: yoksa ne artı-emeği, ne de dolayısıyla artı-değert ve artı-ürünü hazır durumda bize vermez. " (s. 526) Bü­ tün bunlar, emekçinin, az ya da çok, alın terinin ürünle­ ridir. Bu bölüm, Ricardo 1le John Stuart Mill , kullarum­ değeri üretimi 1le artı-değer üretimin1 birbirine kanştır­ dıklan için eleştirtlerek sona erer. Aslında Ricardo, artı­ değerin kaynağı 1le hiçbir zaman 1lg1lenmem1ştir; Ricar­ do'yu izleyeniere gelince "bu buıjuva iktisatçılan, artı­ değerin kaynağı gibi yakıcı bir sorunu çok fazla kurcala­ manın pek tehlikeli olduğunu içgüdülertyle pek haklı ola­ rak fark etmişlerdir. " (s. 527)

225

ONYEDİNCİ BÖLÜM

EMEK-GÜCÜ FiYATlNDA VE ARTI-DEGERDE BÜYÜKLÜK DEGİŞMELERİ

Emek-gücü fiyatı ile artı-değerin nispi büyüklükleri­ nin üç etmen tarafından belirlendiğini biliyoruz: 1 . İ şg ü n ü uzunluğuna ya da emeğin büyüklüğünün genişliğine ; 2 . Emeğin normal -yoğunluğuna , yoğunluk yönünden büyüklüğüne, belli bir sürede belli bir miktarda emek harcanmasına;

3 . Emeğin üretkenliğine, üretim koşullanndaki geliş­ me derecesine bağlı olarak, aynı miktarda emeğin belli sürede, daha çok ya da daha az ürün sağlamasına bağlı olarak değişiyordu. Emeğin üretkenliğindeki bir artış, emek-gücünün de ­ ğerini düşürüyor ama artı-değer oranını yükseltiyordu (nispi artı-değe,r) . Emeğin yoğunluğundaki bir artış ya da işgünündeki bir uzama da yine artı-değer oranını yüksel­ Uyordu (mutlak artı-değer) . Marx, burada , emek-gücü fiyatı ile artı-değerin bü226

yüklüğünü belirleyen üç etmenden ikisinin sabit kalıp üçüncüsünün değiştiğini ve bir de her üçünün de aynı anda değiştiğini varsayarak ortaya çıkacak şıklan irdele­ mektedir. Kapitalist üretim biçiminin bell1 dönemlerinden örnekleri de içeren bu analizler kuşkusuz tarihi bir önem taşır. Ancak, bu bölümün sonundaki, emeğin yoğunlu­ ğunda ve üretkenliğinde artmayla birlikte işgününün kı­ salması varsayımı aynca dikkati çekicidir. Emeğin üretkenliğinde yükselme ya da yoğunluğun­ da artış, benzer etkiler yapar. Her ikisi de belli bir sürede üretilen mal kitlesini artınr. Bu nedenle her ikisi de, emekçinin kendisi için gerekli geçim araçlannı ya da bunlan eşdeğerini üretmesi için harcamak zorunda oldu­ ğu işgünü bölümünü, gerekli-emek zamanını kısaltır. İş­ gününün asgari uzunluğu, bu zorunlu ama kısaltılmış bölümüyle saptanm alıdır. Eğer işgününün tamamı, bu bölümün uzunluğu kadar daralmış olsa. artı-emek süresi ortadan kalkardı; böyle bir sonuç, sürekli genişlemeye ve rekabete dayalı sermaye düzeninde elbette olanaksızdır. Ancak, kapitalist üretim biçiminin değişmesiyle, işgünü­ nün uzunluğu , gerekİi-emek zamanına indirgenebilir. "Ama bu durumda bile, bu süre, sınırlarını genişletecek­ tir. Bunun nedeni, bir yandan, 'gerekli geçim araçlan' kavramının büyük ölçüde genişlemesi, emekçinin tama­ men farklı bir yaşam düzeyine ulaşma çabasıdır. öte yandan, bunun nedeni, şimdi artı-emek sayılanın, o za­ man gerekli-emek sayılmasıdır: bununla, yedek ve biri­ kim için bir fonu oluşturan emeği kastediyorum. " (s. 54 1) Demek ki burada, gerekli-emeğin sınırlarının genişle­ mesinin nedeni, toplumu oluşturan bireylerin yaşam ko­ şullannın zenginleşmesi ve duyduklan gereksinimierin büyük ölçüde artması, sınırlı bir azınlığın yararlandığı olanaklardan, bütün çalışan kimselerin yararlanması oluyor. 227

Etne� yoğunluğu ve üretkenliği belli bir dOzeye ulaştığında, toplumun maddi üretım için ayıracağı za­ man gitgide kısalacak ve toplumun bütün sağlıklı üyele­ rinin , üretJm sürecine katıhnalanyla, yapılacak iş yaygm­ laştınlmış olacak ve bOylece eldeki zaman , bireyin zihinsel ve toplumsal yeteneklerln1 serbestçe geliştinnesi­ ne aynlabilecektir.

228

ONSEKizİNCi BÖLÜM ARI1-DEGER ORANI İÇİN ÇEŞİ1Lİ FORMÜLLER

Dokuzuncu Bölüm'de, sermayenin emek-gücünü sö­ mürme derecesinin nicel Ifadesi olan artı-değer oranı üze­ rinde durulmuştu . Bu oranın saptanması için, artı-değer Ue yatınlan sermayenin tamamı arasında değil, yalnızca . değişen kısmı arasında bir orantı kurulması gerekiyordu . Bu bölümde, artı-değer oranının aşağıdaki formüller ile temsil edildiği ytnelentyor: artı-değer a değişen ser. d

·

artı değer = emek-gücü deg.

artı-emek gerekli-emek

ve bu formüller dışında, klasik ekonomi politik tarafından türetilen: artı-emek işgünü

=

artı-ürün artı-değer _ ürün değeri- toplam ürün

gibi formüllerin, emeğin gerçek sömürülme derecesini ya da artı-değer oranını doğru olarak ifade edemeyeceğini belirtiyor. Ona göre bu formüller, ancak, işgünü ya da üretilen değerin sermaye lle işçi arasında hangi oranlarda bölüşüldüğünü Ifade ederler ki. bu , kapitalist üretimin özüne de , amacına da aykırı düşen bir Ifade olur. 229

ALTINCI KlSlM ÜCRETLER ONDOKUZUNCU BÖLÜM EMEK-GÜCÜ DEGERiNİN YA DA FİYATININ ÜCRETE DÖNÜŞMESi

Buıjuva toplumunda, günlük hayatta, işçinin ücreti, emeğinin fiyatıdır ve bu fiyat. belll bir miktarda emek için ödenen belll bir miktar paradır. Demek ki, belll bir mik­ tarda meta için (e\Jlek) belll bir miktar para ödenmiş olu­ yor. Peki, bir meta\n değeri neydi? Üretimi için harca­ nan toplumsal emeğin nesnel tekliydi. Biz bu değerin miktarını nasıl ölçüyorduk? İ çerd.iği emeğin niceliği ile öl­ çüyorduk. Emeği bir meta olarak kabul edersek, bunun pazarda saUlabilmesi için, daha önceden var olması. bir varlığa sahip olması gerekirdi. Emekçi eğer. emeğine. bağımsız nesnel bir varlık verebilseydi, pazarda emek değil , bir me­ ta satmış olurdu. Oysa. pazarda, kapitalist ile doğıudan doğruya yüzyüze gelen emek degil, emekçidir. Ve onun,

kapitaliste sattığı tey emek değil, emek-gücüdür. "Onun emeği, fiilen (işe) başlar başlamaz, artık ona aıt ol­ maktan çıkmıştır ve bunun için de bu emeğin şimdi onun tarafından satılma.Jı söz konusu olamaz. Emek, de-

230

ğerin özü ve değerin içkin ölçüsüdür, ama kendlslnln de­ jerl yoktur." (s. 549) , Olaya işçi açısından bakıldığında: İşçi, ücretini, çalış­ tıktan sonra aldığı için ve bunun karşılığı olarak kapıta­ liste verdiği şeyin kendi emeği olduğu kanısını taşıdığı için, emek-gücünün dejerl ya da fiyatı ona, zorunlu olarak, bizzat emejlnln fiyatı ya da dejerl glbl görü­ nür. Emek-gücünün fiyatı, 6 saatin karşılığı olarak, 3 şi­ lin ise ve o 1 2 saat çalışıyorsa, her ne kadar bu 1 2 saatlik emek, 6 şiiinlik değert temsil ederse de, işçi, bu 3 şiiini 1 2 sa...tlik emeğin değeri ya da fiyatı olarak kabul eder. Buradan şu sonuçlar çıkar: Önce, her ne kadar, emeğin değert ya da fiyatı sözleri bir anlam taşımasa da, emek­ gücünün değert ya da fiyatı, sanki, emeğin kendi fiyatı ya da değert im1ş gibi görünür. Sonra, her ne kadar, işçinin gündelik emeğinin bir bölümü ôdenmeytp, yalnız bir bö­ lümünün karşılığı ödeniyorsa da ve her ne kadar, artı­ değerin ya da karın kaynağını oluşturan şey, keslnlUde bu ödenmeml.f bölüm ya da artı-emek olsa da, emeğin tamamı, ödenmiş emek gibi görünür. Demek ki, işgününün yalnız bir bölümü -yani 6 saat­ lik emek- için ödenen 3 şilinlik değer, karşılığı ödemne­ miş 6 saati de kapsayan 1 2 saatlik toplam işgününün de­ ğerı ya da fiyatı olarak görünmektedir. Öyleyse bu ücret­ blçlml, işgününün, gerekli-emek ve artı-emek, karşılığı ödenmiş emek ve ödenmemiş emek diye bölünmesiyle il­ gili bütün izleri silip yok ediyor. Bütün emek, karşılığı ödenmit emek olarak görünüyor. İtte bu yanlıt görü­ nüm, ücretli emejl, emejln öteki tarihsel blçlmlerln­ den ayırt eder. ücretli ernekte, ödenmemiş emek bile, ödenmiş emek gibi gôrüpdüğü halde, köle emeğinde du­ rum tam tersidir; Emeğin öderimiş bölümü bile ödenme­ miş ernek gibi görünür. İşgününün, kölenin kendi yaşa­ rnası için gerekli tüketim maddelerini yerine koyduğu kısmı, yani aslında yalnız kendisi için çalıştığı kısmı bile, 23 1

efendisi için harcadığı emek olarak görünür. Köle Ue efendisi arasında, ücret konusunda bir p azarlık söz ko­ nusu olmadığı için, köle kendi emeğinin tümünü , hiçbir karşılık almadan veriyormuş gibi bir izlentm doğması do­ ğaldır. Buna karşılık, Doğu Avrupa'da yaygın olarak gö­ rülen, serflik düzeni altındaki angarya hizmete bakacak olursak bir başka durum ortaya çıkar. Angaıyada köylü, diyelım üç gün kendi tarlasında ya da kendisine verilen tarlada, kendi hesabına çalışır, öteki üç gün ise bağlı ol­ duğu senyörün malikanesinde zorunlu ve bedava çalışır­ dı. Dolayısıyla, burada, ödemniş emek ile ödenmemiş emek, zaman bakımından da, yer bakımından da, gözle görünür biç1mde birbirinden ayrılmıştır. Burada durum apaçık; köle emeğinde ise kölenin kendisi için harcadığı emeği, mülkiyet llltldsl gözlerden gizliyordu, ücretli ernekte ise, işçinin karşılığı ödenmeyen emeğini, para llltkisi gözlerden gtzlemektedir. Bütün bunlar bize , emek-gücünün değeri ile fiyatının ücretler biçimine. ya da emeğin kendisinin değeri ya da fiyatı biçimine dönüşmesinin belirleyici önemini gösterir.

Bu &örilnüm biçimi, fiilen varolan IUtldyl gözlerden saldamanın da ötesinde, bu Wtldyl tepetaklakta &öa­ terlr: böylece, emekçi lle kapitallatin yasal durumlan­ nın, kapitalist üretim biçiminin bir sır haline getlrll­ mealnln, özgürlük adına &lrlfllen bütün gözboyama­ ların, vülger Iktisatçıların çetitil mazur gösterme &e­ vezellklerlnln temelini olutturur.

Marx, kapitalist ekonomide ücretler konusundaki be­ lirsizliği, işçinin emek piyasasında bir meta olarak kapi­ taliste sattığı, emek-Iticünün dejerl ile bu emejln ya­ rattıjı dejer arasında kesin bir ayrım yapmakla gidermiş ve böylece artı-değerin kaynağı konusunu ay­ dınlığa kavuşturmuştur. Kimi klasik iktisatçılar, bu ayrı­ mı yapmad311 da doğru sonuçlara ulaşmışlardır ama on­ lar bunu, emek-gücünün değerini inceledikleri halde

farkında olmadan buna ·emeğin değeri" diyerek yapmış­ lardır. •iktlsatçılann , emeğin değeı1 diye adlandırdıklan şey, gerçekte emekçinin kişiliğinde varolan ernekten, bir makinenin, yaptığı işten farklı olması gtbi, işlevtyle farklı olan emek-gücünün değertydi. . . . Klasik ekonomi, kendi tahlilleı1ntn verdiği sonuçlann bilincine asla varamamış­ tır; •emeğin değeı1" ve ·emeğin doğal fiyatı" gtbi kategoı1leı1, incelemekte olduğu değer ilişkileı1 için son ve yeterlt ifadeler olarak hiç eleştinneden kabul etmiş ve böylece, daha sonra göreceğtıniz gibi, içinden çıkılmaz kanşıklık­ lara ve çelişkilere düşmüştür." (s. 5 5 1 ) Marx'a göre, an ve talep ile ücretler açıklanamaz : çünkü bunlar ancak, gerekli ya da doğal fiyattan sapma­ lan açıklayabilirler. Ona göre ücret, emek-gücü için yapı­ lan ödemenin biçiminden başka bir şey değildir. Saatlik ü�ret, bir günlük emek-gücünün, normal çalışma saatle­ ı1ne bölünmesiyle elde edtlen değer, ya da daha kesin bir ifadeyle fiyatıdır. Emek-gücünün fiyatı, genellikle, saatte şu kadar para diye ifade edilir. Meta üreten bir toplumda , bütün metalar gibi emek-gücünün d e değertni-fiyatını­ hesaplamaya kalkışmak gerekstzdir. Satıcı, o günkü piya­ sa koşullarına göre ulaşabileceği en yüksek fiyatı almak ister, alıcı da bunun tam tersi için çaba harcar. "Kapita­ list, elden geldiğince az parayla, elden geldiğince çok emek elde etmek isteyecektir. Bu yüzden, uygulamada onu ilgilendiren tek şey, emek-gücü fiyatıyla, bunun ya­ rattığı değer arasındaki farktır. " (s. 554) Aslında, emeğin değeı1 diye bir şey gerçekten var olsa ve kapitalıst bu de­ ğerin karşılığını gerçekten ödese. ortada sermaye diye bir şeyin var olamayacağı apaçıktır. Oysa kapitalist üretimin varlık nedeni artı-değer üretmek değil miydi? Bu bölümün sonunda bir kez daha, kapitalıst üre ­ timde, emek-gücünün değeı1nin değil, emeğin kendisinin değeı1nin ödendiği şeklinde bir görüntünün doğduğuna işaret edllmekte ve bu yanılgıyı . doğuran nedenlerin, 233

emek-gücünün değer ve fiyatına karşıt olarak, emeğin değerı ve fiyatı. ya da ücret gibi görünüm şek1llerin1 de doğurarak, asıl temel ilişkiyi gözlerden sakladığı vurgula­ nır. "Klasik ekenomi politik, şeyler arasındaki gerçek iliş­ kiye neredeyse değinir gibidir, ama bunu bilinçli olarak formülleşttrmez. Sırtındaki buıjuva postuna sarıldıkça da bu işi zaten beceremez. " (s. 555)

4

YİRMİNCİ BÖLÜM

ZAMANA GÖRE ÜCRET

Ücretin kendisi de çeşıtlı btç1mler alır. Burada , 1k1 te­ mel biçimden. zamana göre ücret üzerinde kısaca durula­ caktır. Emek-gücünün satışı belirli bir zaman dönemt için -günlük, haftalık. vb. - olabilir. Emekçinin , günlük ya da haftalık çalışması karşılığında aldığı para miktan, onun nomtnal ya da değere göre hesaplanan ücret tutan­ nı oluşturur. Emeğin ortalama fiyatı, emek-gücünün or­ talama değeri, işgünündeki ortalama saat sayısına bölü­ nerek bulunur. Örneğin, emek-gücünün günlük değeri, 6 iş saatinin ürün değeri olan 3 şllin ve eğer işgünü de 1 2 saat ise, ı iş saatinin fiyatı, 3/ 1 2 şilin 3 peni olur. Böyle­ ce biz, zamana göre ücretın ölçü birimi olan iş saati fiya­ tını bulmuş oluruz. Buradan, emeğin fiyatı, sürekli düştüğü halde, gün­ lük, haftalık ücretierin aynı kalabileceği sonucu çıkar. Örneğin, işgünü 10 saat, emek-gücünün günlük değeri 3 şllin olsa, iş saatinin değeri 3 3/5 peru olur. İşgünü 1 2 saate çıksa bu değer 3 pen1ye . 1 5 saate çıksa 2 2 / 5 peru­ ye düşer. Bütün bu değişikliklere karşın, günlük ya da haftalık ücret aynı kalır. 235

öte yandan, günlük ya da haftalık ücret artarken, emeğin fiyatı nomtnal olarak aynı kalabilir ve hatta nor­ mal düzeyinin altına düşebilir. Emeğin, iş saati başına hesaplanan fiyatı aynı kalırken, tşgününün normal süre­ sinin ötesinde uzatılınası halinde daima bu durum ortaya çıkar. Eğer emek-gücünün günlük değert

lflünü kesrinde , payda büyürse, pay daha da hızla büyür. Za­ mana göre ücretin genel kural olduğu , ama işgününün, yasalarla sınırlandınlmadığı işkollarında kapitalıst bu durumdan yararlanır ve bir ..fazla mesai" karşılığı ödeye­ rek, işgününü fiili olarak dilediği gibi uzatır. Bu fazla me­ sai için, saat başına ödenen ücret çoğu kez gülünç dere­ cede düşük olmakla beraber, işçiyi gene de fazla mesai yapmaya zorlayan bir etmen olur. Ayrıca. bir sanayi kolunda, işgünü ne kadar uzunsa, ücretierin o kadar düşük olduğu bilinen bir gerçektir, Bir fabrika denetmeninin, 1 839 ile 1 859 yıll an arasındaki 20 yıllık bir dönemi kapsayan karşılaştırmalı incelemesi bu­ nu açıkça gösterir. Bu incelemeye göre ücretler, 10 Saat­ lik Yasanın kapsamına giren fabrikalarda yükseldiği hal­ de, işin günde 1 4- 1 5 saat sürdüğü fabrikalarda düşmek­ tedir.

236

YiRMiBİRİNCİ BÖLÜM PARÇA-BAŞ! ÜCRET

Zamana göre ücrette emek. doğrudan doğruya devam ettiği süreyle ölçülüyordu , parça-başı ücrette ise emek, belli bir zaman süresi içerisinde somutlaştığı ürün mikta­ rıyla ölçülür. Bu , ilk bakışta, sanki işçi ürettiği ürünü sa­ tıyor da karşılığında ürünün değerini alıyormuş gibi bir izienim verebilir. Oysa, aslında işçinin aldığı, ürünün de­ ğeri değil, harcadığı emek-gücünün değeridir. Normal parça-başı ücret. emek-gücünün günlük değerinin, nor­ mal uzunlukta bir tşgününde, ortalama koşullar altında üretilen parça sayısına bölünmesiyle saptanır. Buradan, parça-başı ücretin zamana göre ücret biçiminin sadece değişmiş bir şekli olduğu sonucu kendiliğinden çıkar. Parça-başı fiyatın tam olarak ödenebilmesi için, harcanan emeğin niteliğinin ortalama bir yetkinllkt e olması gerekir. Daha önce belirlenen ve deneyimlerle saptanan belli bir miktardaki metada somutlaşan emek-zamanı. toplumsal gerekli-emek zamanı kabul edilir ve ödemeler buna göre yapılır. Bir saatlik ortalama ürünün ne kadar olduğu de­ neyimle bilinir. Londra'nın büyük terzilerinde bell1 bir 237

parça iş, örneğin bir yelek, bir saat ya da yanm saat sayı­ lır ve saati altı penidir. Eğer işçi, ortalama bir verim gü­ cüne sahip değilse ve her gün belli asgari bir miktar iş çı­ kartamaz ise kendisine yol verilir. Diyelim, iplik eğiricisi­ ne. şu kadar ağırlıkta pamuk verilir. O bunu. belli bir sü­ rede ve belli bir incelikte. belli ağırlıkta , tire ya da iplik olarak teslim etmek wrundadır. Bunun için kendisine libre başına şu kadar para ödenecektir. Yaptığı iş kusur­ lu olursa bunun cezasını çeker. yok eğer belli sürede saptanan miktardan az iplik yapmıŞsa işten çıkartılır ve yerine daha hünerli bir işçi alınır. Parça işte , emeğin niteliği ile yoğunluğuna göre ücre­ tin ödenmesi ya da emekçinin iş bulabilmesi, bu işin ay­ nca gözetlenme ve denetlenmesini neredeyse gereksiz kı­ lar. Bu nedenle. yukanda anlatılan modern ev sanayiinin temelini attığı gibi, "kademeli olarak örgütlenen sömürü ve ezme siteminin de temelini atar. Bu sömürü düzeninin iki temel biçimi vardır. Bir yandan parça-başı ücret. ka­ pitalist ile ücretli-emekçi arasına asalaklann girmesini, 'emeğin aracıyla kiralamnasını' kolaylaştırır. Bu aracıla­ no kazancı, tümüyle, kapitalistin ödediği emek fiyatı ile bunlann. bu fiyatın emekçiye ulaşmasına fiilen izin ver­ dikleri kısmı arasındaki farktan ileri gelir. Bu sisteme İn­ giltere'de ilginç bir ad verilmiştir: Sweatıng system (terlet­ me sistemi) . Öte yandan, parça-başı ücret, kapitaliste, bir işçibaşıyla sözleşme yapma olanağını sağlar. Karar­ laştırılan fiyat üzerinden, işçibaşı. yardımcı emekçileri bulmayı ve ücretlerini ödemeyi üzerine alır. Emekçinin sermaye tarafından sömürülmesi, burada, emekçinin emekçi tarafından sömürülmesiyle uygulanır. " (s. 567) Bu ücret biçiminde, işçinin, emek-gücünü , elinden geldiğince yoğun biçimde harekete geçirmesi doğal olarak çıkannadır. Böylece kapitalist, emeğin normal yoğunluk derecesini daha kolaylıkla artırma olanağını elde etmiş olur. işgününün uzatılınası şimdi artık emekçinin de ki238

şisel çıkarınadır. Böylece onun da günluk ya da haftalık kazancı yükselecektlr. Ancak b u , giderek, zamana göre ücret

konusunda ,açıklanan

sonucu

verir.

İşgününün

uzatılnıasıyla, p arçil-başı ücret aynı kalsa bile , emeğin fi­ yatında bır düşmeyt zorunlu olarak birlikte gettrır. Zamana göre ücrette , bazı istisnalar dışında , aynı tür iş için aynı ücret ödendlgi halde, parça-başı ücrette , gün­ lük ya da haftalık ücret , işçinin gösterdlgi bireysel farklı­ lıklara göre değişir. Burada fiilen ele geçen ücret. emekçi­ nin gösterdlgi beceriye, kuwete, güce. yeteneğe bağlı olarak büyük değişmeler gösterebilir. Ne var ki bt. du ­ rum, sermaye lle ücretli-emek arasındaki genel ilişkileri değiştirmez. Bireysel farklılıklar, işyerinde bır bütün ola­ rak btrbtrtni dengeler ve belli bir sürede ortalama miktar­ da ürün sağlanır ve ödenen toplam ücret. bu sanayi ko­ lundaki ortalama ücrettir. Ücret lle artı'-değer arasındaki orantı da değişmez, çünkü her işçinin sağladığı artı-değer kitlesi, aldığı ücretle orantılıdır.

nı,

Bu ücret biç1minin işçiye sağladığı geniş hareket ala­ ·bır yandan onun kişiligini gelişti:rdlgi gibi, ondaki öz­

gürlük, bağunsızlık ve kendi kendini denetleme duygusu ­ nu

da geliştirir;

öte yandan

tse

aralanndaki rekabet

duygusunu kamçılar. Bu yüzden , parça-başı iş , bireysel ücreti ortalamanın üzerine çıkarmalda birlikte, bu ortala­ manın kendistni düşürme eğilimini taşır. " (s.

569)

Marx, bütün bu anlatılanlardan, parça-başı ücretin, kapitalist üretim tarzı ile en uyumlu ücret şekli olduğu sonucunu çıkartır.

239

Yi RM iiKİNCİ BÖLÜM ÜCREILERDEKİ ULUSAL FARKLILIKLAR

Emek-gücünün değer büyüklüğünde değişikliğe ne­ den olabilecek etmenler Onyedinci Bölümde incelenmiştl. Ülkeler arası ücret farklılıklan ince le nirken de bu e tmen ­ ler yine dikkate alınmalıdır. Hatırlanacağı gibi, bir ülke­ de, bir ürünün değeri, onu üretmek için, ortalama yo­ ğunluk ve üretkenlik düzeyindeki gerekli-ernekle belirle­ niyordu. Daha yoğun ya da daha üretken emek daha faz­ la ürün üretiyordu . Bunun gibi, dünya boyutlarında alır­ sak, emeğin Mnormal" yoğunluk ya da üretkenliğinin nis­ beten daha yüksek olduğu bir ülkede, bir saatlik Mnormal" emek, öteki ülkelerdeki bir saatlik Mnormal" emekten daha fazla değer üretir. Emeğin ortalama yoğun­ luğu, ülkeden ülkeye değiştiğine göre, Mdaha yoğun bir ulusal emek, daha az yoğun olana göre, aynı sürede, da­ ha çok para lle ifade edilen daha fazla değer üretir." (s.

5 74) Bir ülkede , kapitalist üretimin gelişmesiyle orantılı olarak, emeğin ulusal yoğunluğu ve üretkenliği de ulus­ lararası düzeyin üzerine çıkar. Bunun sonucu, çeşitli ül240

kelerde aynı emek-zamanında üretilen aynı türden meta­

lann farklı miktarlan. farklı fiyatlara, yani eşit olmayan

uluslararası değerlere sahip olurlar. "Bu nedenle de, pa­ rarun nispi değeri, kapitalist üretim tarzının daha fazla gelişmiş olduğu bir ülkede, bu üretim tarzının daha az gelişmiş olduğu ülkeye göre, daha düşük olur. Buradan, nominal ücretlertn, emek-gücünün para ile ifade edilen eşdeğerlerinin de , birinci ulusta, ikincisine göre daha yüksek olacağı sonucu çıkar. " (s. 575) Ancak, bu nominal ücret yüksekliği hiçbir zaman, bu ülkede, reel ücret yük­ selmesini, yani emekçinin tüket1mine giren geçim araçla­ rında bir artışı ifade etmediğini de kaydetmek gerek. Nitekim Marx, kapitalist üretim tarzının daha fazla geliştiği ülkelerde, ücretierin diğer ülkelere göre daha yüksek olduğu sık sık görüldüğü halde, emeğin nispi fi­ yatının, yani emeğin hem üretilen artı-değere ve hem de ürünün değerine göre fiyatının hiç de yüksek olmadığını belirtir ve buna örnekler verir.

24 1

YEDİNCİ KISIM SERMAYE BİRİKİMİ GiRiş Değer ile artı-değer buraya kadar. parayla başlayıp parayla sona eren (P - M - P') tek bir üretim çizgisi olarak incelendi. Nispi artı-değer üretimi irdelenirken, emeğin üretkenliğindeki değişmeler açısından olaya yaklaşılmış ve kapitalist ekonominin çeşitli gelişme aşamalanndan elbirliği, manüfaktür ve modem endüstri- kısa görüntü ­ ler sergilenmişti. Şimdi sıra, sermayenin birikim süreci­ ne, üretimin bir dönemden, bir sonraki döneme gösterdi­ ği fiili büyümenin incelenmesine gelmişti. Birikimin ilk koşulu , kapitalistin elinde bulunan metalan satabilmesi ve aldığı paranın büyük bir kısmını sermayeye dönüştü ­ rebilmesidir. Marx, önce bir dizi varsayımlar sıralıyor: Kapitalistin ürettiği m�talan değert üzerinden sattığı varsayılıyor. Sermayenin normal şekilde dolaştığı varsayılacak, bu sü­ recin aynntıl i tahlili İkinci Ciltte yapılacaktır. Kapitalist. üretilen bütün artı-değere tek başına sahip oluyormuş gi­ bi düşünülecek, artı-değeri, kar, rant, faiz, tüccar kan vb. adlan altında " orta kı an" ile nasıl bölüştüğü Ü çüncü Ciltte ele alınıp incelenecektir. YiRMiÜÇÜNCÜ B ÖLÜM BASİT YENİDEN -ÜRETİM Basit yeniden üret1min incelendiği bu bölüm, Kapi­ tal'in en önemli bölümlerinden birisi olarak kabul edilir. Marx, daha önce, paranın sermayeye dönüşümünü arıla­ trrken (İkinci Kısun, Dördüncü Bölüm) sermayenin, "do242

laşım sürecinde değer, dolaşım sürecinde para" olarak doğup geliştiği görüşünü öne sünnüştü . Bu sav şimdi d a­ ha bir açıklık kazanıyor. Üretim -biçimi ne olursa olsun- devamlı olması gere ­ ken bir süreçtir. Bir toplum, tüketmekten nasıl vazgeçe­ mezse , üretmekten de öyle vazgeçemez. Bunun için de , ü retırnın bütün öğelertntn, yani maddi ve toplumsal öğe ­ lerinin, sürekli yenilenmesi ya da yeniden üretilmesi zo­ runludur. Ü retim araçlan ile emek-gücü nasıl ki, sürekli olarak üretken biçimde tüketiliyorsa , sürecin kesintiye uğrarnaması için bunlann aynı şekilde yerine konulması gerekir. Kullanılan bütün üretim araçlan yerine konuta­ eağına göre , üretimin bu iş için uygun olan bir kısmı bu amaçla elde tutulmalıdır. "Daha b aşlangıçta üretici tüke ­ tim için aynlan bu kısım, çoğu zaman, bireysel tüketime uygun düşmeyen mallar biçimindedir. " (s.

582)

Üretim biçimi kapitalist olunca, yeniden üretim ' biçi­ mi de buna uygun olacaktır. Kapitalist üretim biçiminde , nasıl ki emek-süreci, sermayenin kendisini genişletmesi için bir araçtan başka bir şey değilse, yeniden-üretim sü­ recinde de amaç , yatınlmış değeri sermaye olarak, yani kendi kendini genişleten değer olarak yeniden üretmek ve bu büyümüş şekliyle yenid�n üretim sürecine sürmektir. Eğer kapitalist, elde ettiği artı-değerin tamamını tü ­ ketir ve her üretim dönemtnde aynı büyüklükte sermaye kullanırsa, üretim aynı düzeyde devam eder.

basit yenlden-üretim

Marx,

buna

diyor. Bu sadece, gitgide boyutlan

büyüyen yeniden üretimin incelenmesine geçmeden önce , basit yeniden üretimin gösterdiği özellikleri belirgin hale getirmek için başvurulmuş analitik bir yoldur. Yani, basit yeniden üretim, b ir h azırlık aşaması olarak inceleniyor. Emek-gücünün

belli bir

süre için satın alınması, üre­

tim sürecinin ilk adımıdır. Ne gücünün karşılığı,

ancak

bu

var

ki, emekçiye emek­

gücü harcadıktan sonra ,

243

metalarda yalnız kendi değerini değil, artı-değeri de ger­ çekleştirdikten sonra ödenir. Yani emekçi� bizim şimdilik kapitalistin özel tüketim fonu saydığımız artı-değeri üret­ mekle kalmaz. sonradan kendisine ücret şeklinde dönen şey, emekçinin sürekli olarak yeniden ürettiği ürünün bir kısmıdır. Gerçi kapitalist, emekçiye ücretını para olarak öder ama bu para, onun emeğinin ürününün kılık değiş­ tirmiş şeklinden başka bir şey değildıı;. Emekçi, üretim araçlanndan bir kısmını ürüne dönüştürürken, daha ön­ ceki ürünün bir kısmını da paraya çevirmiştir. Daha ön­ ceki emeğinin ürünü, daha sonraki emek-gücünün karşı­ lığını ödeyen şeydir. !ek bir kapitalist ile tek bir emekçi yerine, kapitalist sınıf ile emekçi sınıfı bir bütün olarak ele alırsak, paranın işe kanşmasıyla ortaya çıkan hayal derhal yok olur. Kapitalist sınıf, emekçi sınıfa, sürekli olarak, emekçi sınıf tarafından üretilen ve kapitalist sınıf tarafından el konulan metaların bir kısmı (artı-ürün) için, para biçiminde ödeme makbuzlan verir. Emekçiler ise gene aynı süreklilik içerisinde, bu ödeme makbuzlan­ nı kapitalist sınıfa geri verirler ve böylece kendi elleriyle ürettikleri üründen -kendisiyle ailesinin varlığını sürdür­ mesi için gerekli seçim araçlannı kapsayan- paylannı alırlar. Ürünün, meta şeklini ve metaın para şeklini alışı, bu alışverişi bir örtü ile gizler." (s. 583 , Not: tire işareti arasındaki sözcükleri ben ekledim. A.B.) Bir kimsenin kapitalist olabilmesi için her şeyden ön­ ce elinde, daha önceki bir kaynaktan elde edilmiş bir miktar paranın bulunması gerekir. (Marx, kapitalizm ile kapitalist sınıfın kökenini, bundan sonraki kısımda, Se­ kizinci Kısım'da ele alıp inceleyecektir. ) Kapitalist de ni­ hayet bir insandır ve aile sahibidir ve onun da bir UikeU­ mi vardır. Elinde belli bir miktar değişmeyen sermaye ile işe başlamış olsa bile, eğer ortada artı-değer üretimi diye bir şey olmasa, bir süre sonra elindeki bütün sermayeyi tüketmiş olur. Öyleyse, kapitalist üretimin sürekliliği an244

cak artı-değer üretımi lle mümkündür. " . . . salt üretim sü­ recinin sürekliliği, bir b aşka deyişle , basıt yeniden üre­ tım, eninde sonunda ve zorunlu olarak, her sermayeyi, b1r1km1ş sermayeye ya da sermayeleşt1rtlmtş artı-değere çev1r1r. Bu sermaye,. başlangıçta, onu kullanan kimsenin kişisel emeği lle elde ed1lmiş bile olsa. ergeç , eşdeğeri ve­ rilmeksizin elde edUmiş bir değer, başkalannın, parada ya da başka bir metada maddeleşen karşılığı ödenmemiş emeği halint alır." (s. 586) Başlangıçtaki bölümlerde, paranın sermayeye dönü­ şeb1lmes1 Için, bir yanda paraya ya da değere sahip kim­ senin, öte yanda değer yaratıcı öze sahip kimsenin, bir yanda üretim ve geçim araçlanna sahip kimsenin, öte ' yanda emek-gücünden başka bir şeyt olmayan kimsenin, kısacası kapital sahibi lle Işçinin, alıcı ve satıcı olarak karşı karşıya gelmeleri gerektiğini gördük. Böylece, eme­ ğin kendi ürettiği üründen, öznel emek gücünün, nesnel emek koşullanndan ayrılması, daha önceki üretim biçim­ Iertnden çok farklı olarak, kapitalist üretim biçiminin ger­ çek temeli ve çıkış noktası oluyordu . Ne var ki, başlangıçta yalnızca hareket noktası olan bu özellik, sürecin sürekliliği ve basıt yeniden üretim ile, kapitalist üretlmln durmadan ytnelenen kendine öZgü bir sonucu haline geliyor. Üretım süreci bir yandan maddi serveti sermayeye, kapitalist için daha fazla servet ve zevk yaratma aracına çevirtyor, buna karşılık işçi, üretım sürecine bir servet yaratma kaynağı olarak girdiği halde, süreci, oraya girdiği haliyle terk ediyor. "Sürece girmeden önce kendi emeği, emek-gücünün satışı ile kendisinden ayrıldığı, ona yabancılaştığı ve kapitalist tarafından el ko­ nularak sermaye ile birleşt1rtldiği için, süreç sırasında da bu emek kendisine ait olmayan bir üründe gerçekleşmek zorundadır. Üretim süreci, aynı zamanda, kapitalistin, emek-gücünü tükettiği bir süreç olduğu Için, emekç1n1n ürünü sürekli olarak yalnız metalara değil, sermayeye,

245

·

değer yaratıcı gücü emen değere, emekçiyt satın alan . emek araçlarına, üretıcilere komuta eden üretım araçlan­ na da dönüşür. (s. 586) Öyle anlaşılıyor ki, üretim süre­ cinin iki temel direğinden birisi, işçi, hiç -durnıadan, ken­ disine egemen olan ve onu sömüren yabancı bir güç biçiminde sermayeyi üretiyor ve maddi nesnel zeng1nlik yaratıyor; diğeri, kapitalıst ise öznel bir zenginl1k kaynağı " biçiminde emek-gücü , emekçi ama ücretli emekçi üreti­ yor. Bu kesintisiz yeniden üretim, emekçinin böylece "

ebedUettlrUmesi, kapitaUst üretimin vazgeçilmez ko­ tulu oluyor.

"Demek oluyor ki. kapitalist üretım. birbirlerine bağlı sürekli bir süreç, yani bir yeniden-üretim süreci olması nedeniyle , yalnızca meta ve artı-değer üretmekle kalmı­ yor, aynı zamanda. bir yanda kapitalist, öte yanda ücretli emekçi olmak üzere, kapitalist Uişldyt de üretiyor ve. yeni­ den üretiyor." (s. 594)

246

YiRMiDÖRDÜNCÜ BÖ LÜM

ARfi-DEG ERİ N SERMAYEYE D Ö N Ü ŞMES i

BİRİNCİ KESİM - BOYUILARI GİITİKÇE BÜYÜYEN KAPITAliST ÜRETİM

İşçiler, üretım süreci boyunca. emek-güçlerini, üre­ tim araçlan lle birleştirerek artı-değer üretırler ve üretılen bu artı-değer, sürecin yenilenmesiyle. emek-gücünü satın alan kapıtalisUn tüm kişisel tüketimi için gerekli olan miktarın çok daha üzerinde artı-değer yaratır. Yaratılan bu artı-değerin bir kısmını kapitalist sermayeye çevire­ rek, üretlm1n boyutlarını büyütmekte kullanır. Demek ki işçiler yalnız. kapitalistlerin kişisel tüketım alanına giren gereksinmelerini karşılamakla kalmazlar. üretimde bulu ­ nurken aynı zamanda, bu üretim ve kapitalist sömürü alanıru genişletmeye yarayacak · o olanaklan da sağlamış olurl�r. İşte Marx, "artı-değerin sermaye olarak kullanıl­ masına, tekrar sermayeye dönüştürülmesine , sermaye bi­ r1kim1" diyor. (s. 595) Yıllık ürünün, üretlmln devam edebilmesi için, ser­ mayenın yıl boyunca tüketilen maddi öğelerini yenlleye­ cek bütün nesneleri -kullanun -değerlerini- sağlaması ge­ rekir. Bu kısım çıktıktan sonra geriye. içinde artı-değeri

247

taşıyan artı-ürün kalır. Birikim için, artı-ürünün bir kıs­ sermayeye dönüştürülmesi zorunludur. Basit yeni­ den üretim için, sermayenin değişmeyen kısmına (s) te­ kabül eden artı-ürünün, kapitalistin tüketeceği tüketim mallannı içermesi yeterlidir. Biıik1rnin olabilmesi için ise artı-ürünün, uygun oranlarda ek üretim araçları ile ge­ ·çim araçlarını içermesi gerekir. Öyleyse, "yatınlan serma­ yenin yerine konulabilmesi için, gerekli olan şeyler mik­ tannın üzerinde ve ötesinde kalan bir lc.smın. ek üretım ve geçim araçlannın üretimi için yıllık artı-emekten ayn­ lıp kullanılması zorunludur." (s. 597) Yani, artı-ürünün değerini temsil eden artı-değer, yeni sermayenin maddi öğelerini zaten içerdiği içindir ki, sermayeye dönüştürüle­ bilir. Bir birikim oluşmuştur ama bunun fiilen sermaye olarak iş görebilmesi için kapitalistlerin şimdi ek emek­ gücüne ihtiyaçlan vardır. Eğer, halen çalışmakta olan iş­ çilerin sömürülmesi -daha önce gördüğümüz gibi- yoğun­ luk ya da süre olarak artıolamıyorsa bu ek emek­ gücünün bulunması zorunludur. Demek ki, bütünüyle işçi sınıfı açısından, bir yıllık emeğin ürünleri, karşılan­ na, bir sonraki yılın ek sermayesi ve ek emek talebi ola­ rak çıkmaktadır. Kapitalist üretim mekanizması bu ek emek için daha önceden tedbirini almış, "işçi sınıfını üc­ rete bağlı bir sınıf haline getirmiş ve eline geçecek ücretin yalnız kendi yaşamını sürdürmesine değil , çoğalmasına da yetecek kadar olmasını sağlamıştır. Sermaye için şim­ di yapılacak tek şey. her yıl işçi sınıfının her yaştan emekçi olarak sağladığı bu ek emek-gücünü , yıllık ürü­ nün kapsadığı fazla üretim araçlan ile birleştirmektir; böylece artı-değerin sermayeye dönüştürülmesi tamam­ lanmış olur. Somut bir açıdan bakıldığında . birikim , ken­ dini, sermayenin giderek artan bir ölçüde yeniden üreti­ mi içerisinde oluşturur." (s. 597) Basit yeniden-üretim bir çember çiziyordu , oysa şimdi bu şekil sarmal bir biçi­ me dönüşmüştür. mının

248

Ek emek-gücü ile birleştirilen üretim araçlan ve emekçilerin yaşaması için gerekli tüketim maddeleri, emekçinin ürettiği artı-ürünün parçalanndan başka bir şey değildir, "yani kapitalist sınıfın. işçi sınıfından her yıl karşılığıru ödemeden kopanp aldığı haraçtan başka bir şey değildir. " (s. 598) Ek sermaye . kendisini üreten işçile ­ ri çalıştırmaya devam ediyorsa , bu "üreticilerin, ilk serma­ yenin değerini çoğaltınaya devam etmeleri yeterli değildir; bunlar aynı zamanda. daha önceki emeklerinin ürünleri­ ni, malolduklan emekten daha fazlasıyla satın almak w­ rundadırlar. "Kapitalist sınıf ile işçi sınıfı arasında bir alışveriş olarak görüldüğünde , ek emekçilerin, daha önce çalıştınlan emekçilerin karşılıklan ödenmemiş emekleri ile çalıştınlmaları hiçbir şeyi değişttrmez. Kapitalist bu ek sermayeyi. onu üretenleri işlerinden atarak, yerlerine bir­ kaç çocuğun kullanacağı bir makineye de çevirebilir. Bü­ tün bu durumlarda , işçi sınıfı. bir yılın artı-emeği ile erte ­ si yıl ek emek kullanacak sermayeyi yaratmaktadır. İşte . sermayeden sermaye yaratmak diye buna denir. " (s. 599) Başlangıçta biz, kapitalist üretimin temelinde, serma­ ye sahibi kapitalist ile, emek-gücü sahibi işçinin emek pazarmda serbest meta sahipleri olarak yüzyüze gelmele­ ri ve taraflann rızasına dayanan bir değişirnde bulunma­ lan olgusunun yattığını söylemiştik. Oysa şimdi, "Eşde­ ğerlerin değişimi. yani bizim yola çıktığunız ilk işlem. öylesine tersine dönmüştür ki, ortada yalnızca görüntüde bir değişim söz konusudur. Bunun ilk nedeni, emek­ gücü ile değişilen sermayenin kendisinin, bir başkasının eşdeğeri verilmeksizin elkonan emeğinin ürününün bir kısmından başka bir şey olmamasıdır: Sonra bu sermaye , onu üreten tarafından yalnız yenilenmekle kalmaz, ayru zamanda, onunla birlikte ek bir fazlarun katılması da w ­ runludur. Kapitalist ile emekçi arasındaki değişim ilişki­ si, dolaşım sürecine , alışverişin gerçek niteliğine yabancı ve yalnızca onu gizemli hale getiren bir biçim, bir görüntü

249

verir. Emek-gücünün durmadan ytnelenen alımı ve satı­ mı, şimdi yalnız bir biçimden ibarettir: aslında olan şu ­ dur: kapitalist , tekrar tekrar, hiçbir eşdeğer vermeksizin, bir başkasının daha önce maddeleşmiş emeğinin bir kıs­ mına elkoymakta ve bunu daha büyük bir miktarda canlı ernekle değişmektedir. Başlangıçta mülkiyet hakkı bize, insanın kendi emeğine dayanıyormuş gibi gözülanüştü . En azından, ancak eşit haklara sahip meta sahipleri kar­ şı karşıya geldikleri için ve bir kimsenin , başkalarının metaına sahip olabilmesinin tek yolunun kendi metaını elden çıkarınakla mümkün olabileceği ve bunların· da an­ cak ernekle yerine konu labileceği için böyle bir varsayuna ihtiyaç vardı. Ne var ki şimdi mülkiyet. kapitalist için, başkalarına ait karşılığı ödenmemiş emeğe ya da emek ürününe elkoyma hakkı, emekçi için ise, kendi ürününe sahip çıkma olanaksızlığı olarak ortaya çıkıyor. Mülkiye ­ tın emekten kopup aynlması , sanki bunların özdeşiiğın­ den doğan bir yasanın -zoru nlu sonucu halini alıyor. " (s. 600) Marx, burada "diyalektik bir tersine dönüşüm" oldu ­ ğunu kaydeder v e b i r yerde d e "sermayenin asıl niteliği­ nin ancak ikinci devrinin sonunda ortaya çıktığını" söy­ ler. Marx, sözün burasında, kapitalist biçimde bu elkoy­ olgusunun, meta üretim yasalarına aykırı gibi görün­ se de , aslında bu yasalann çiğnenmesinden değil tam tersine uygulanmasından ileri geldiğini vu rgular. Şöyle ki: İlkönce bir n;ıiktar para sermayeye çevrilir. Taraflar­ dan birisi emek-gücünü satar, diğeri satın alır. İşçi meta­ ının değerini alır ve bunun kullanım- değeri alıcıya geçer. Kapitalist , mülkiyeti zaten kendisine ait bulunan üretim araçl arını , şimdi kendisin� ait olan emeğin yardımı ile ürüne dön üştürür. Yeni ürünün değeri, aynca, emek­ gücünün değerinin eşdeğeri ile birlikte bir artı-değeri de içerir. Emek-gücünün, değer yaratmak gibi özel bir kul­ Iannn - değerine sahip bulunması gerçeği, genel meta üre-

ma

250

timi yasasını etkilemez. M. . . ücret olarak yatırılmış bul u ­ nan değerin büyüklüğü eğer üründe aynen ortaya çıkına­ yıp, bir artı-değerle çoğalmış olarak görülüyorsa, bunun nedeni, satıcının aldatılmış olması değildir, çünkü o, sa­ hibi bulunduğu metaın değerini gerçekten almıştır; bu ­ nun biricik nedeni, bu metaın satın alan tarafından kul­ lanılıp tüketilmesidir. " (s. 60 ı ) Demek ki, paranın sermayeye başlangıçtaki dönüşü ­ mü , meta üretimi ile ilgili ekonomik yasalar ve bunlardan çıkan mülkiyet hakkı ile tam bir uygunluk içinde gerçek­ leşiyor, ama getirdiği sonuçlar şunlar oluyor: 1 . Ürün iş­ çiye . değil kapitaliste ait oluyor; 2 . Ürünün değeri, yatın­ lan sermayeden başka , işçiye bir emeğe malolan, ama kapitaliste hiçbir harcamaya ınalolmayan bir artı-değeri içeıiyor ve bu da yine kapitalistin yasal malı oluyor; 3. İş­ çi, emek-gücünü yine elinde bulunduruyor ve eğer yeni bir alıcı bulursa, bunu yine satabiltyor. Basit yeniden üretimde olduğu gibi, birikim ile boyut­ lan büyümüş yeniden üretimde de meta üretim yasalan­ nın geçerli olduğunu kaydeden Marx, ancak, MKapitalist üretimi, sürekli yenilenmesi ve kesintisiz akımı içinde ele alır, tek kapitalist ve tek işçi yerine bunların bütünlüğü içerisinde, kapitalist sınıf ile işçi sınıfının karşı karşıya bulunması şeklinde düşünürsek durum kuşkusuz tama­ men farklı görünecektir" der. (s. 603) Meta üretiminin ge­ nelleşmesi ve üretimin tipik durumu haline gelmesiyle , her ürün daha baştan, satılmak için üretilir ve üretilen bütün servet dolaşım alanından geçer. Mücretli-emek an­ cak meta üretiminin temeli haline geldiği anda ve yerde, bu üretim kendisirıi bütünüyle topluma kabul ettirir; ve yine i�te ancak o zaman ve o yerde bütün gizli kaynakla­ nru açığa çıkanr. Ücretlt-emeğin araya girme siyl e meta üretiminin bozulduğunu söylemek, bozulmaması için me­ ta üretiminin geltşmemesi gerektiğini söylemek gibidir. Meta üretimi, kendisine özgü yasalanyla uygunluk içeri2) 1

sinde , kapitalist üretım haline geldiği ölçüde , meta üretı­ mı ile ilglli mülkiyet yasalan da, kapitalist elkoyma yasa­ lanna dönüşür. " (s. 604) H iç kuşkusuz burada da yine, ' diyalektik bir tersıiıe dönüşüm söz konusudur. Basıt yeniden-üretırnde bile sermaye, üretimin yine­ lemnesi ile , birikmiş sermayeye , sermayeleşmiş artı­ değere dönüşüyordu . Zaten, başlangıçta yatınlan serma­ yenin tamamı, üretimin kesintisiz akımı içerisinde , ser­ mayeleşen artı-değer ya da artı-ürün ile karşılaştırılırsa, gittikçe yok olan -büyüklüğünü yitiren- bir miktar haline gelir.

İKiNCİ KESİM - Gİ1TİKÇE AKTAN ÖLÇÜDE YENİDEN ÜRETİMİN EKONOMİ POLİTİK TARAFINDAN YANUŞ ANLAŞILMASI Sermaye birikiminin, ya da artı-değerin sermayeye dönüşümünün incelenmesine biraz ara verilerek bu ke­ simde Marx, klasik iktisatçılar ile kendi teorisi arasındaki ayrılıklan belirtmek istemektedir.

Smith ile Ricardo, artı-değerin , ek üretken işçilerin istihdamı için harcanan kısmının birikim olarak kabul edilmesi, buna karşılık -hizmetkarlar, uşaklar gibi- üret­ ken olmayan kimselere harcanan kısmının tüketim sayıl­ nrasını, para ve mal yığınanın (iddihar) ise bu- iki katego­ riye de girmediğini öne sürmekle haklıydılar. Para yığıcı­ lığı, paranın dolaşımdan çekilmesi, s�rmaye olarak ken­ disini çoğaltınaktan alıkonulması demekti, isteyerek ya­ pılan meta biçimindeki yığıcılık ise, ya önyargılardan kaynaklanıyordu ya da mal hırsından.

Klasik iktisatçılar, artı-ürünün, üretken olmayan emekçiler tarafından değil de, üretken emekçiler tarafın­ dan tüketilmesinin, birikim sürecinin karakteristik bir özelliği olduğunu öne sürmekle haklıydılar. Ama Adam 252

Smith , b1rtkimiıı, artı-ürünlerin üretken emekçiler tara­ fından tükettlmesinden başka bir şeyi temsil etmediğini söylediği zaman yanılıyordu . Adam Smith'den başlayarak klasik buı:juva iktisatçılan, sermayeye çevrilen · artı­ değerin tamamının , işçi ücretlerini oluşturan değişen ser­ mayeye katıldığnı varsayıyorlardı. Oysa gerçekte bu biri­ kim , üretim araçlannın değerini oluşturan değişmeyen sermaye ile, ücretleri oluşturan değişen sermaye arasın­ da bölüşülür. Üstelik, sanayiin gelişmesiyle birlikte, ma­ kineler üzerinde yapılan iyileştirmeler ve üretim tekniğin­ deki gelişmeler nedeniyle, değişmeyen sermayenin, top­ lam sermaye içindeki oranı, değişen sermayeye göre daha büyük bir hızla büyür. Yani, sermayenin değişmeyen kıs­ mı ile değişen kısmı arasındaki oranda (ilerde göreceğimiz gibi Marx, buna. sermayenin organik bileşimi diyor) bir büyüme görülür ve bu büyüme de, emek-gücüne karşı olan talepte nispi bir azalmaya yol açar. Çünkü , bu talebi belirleyen etmen. toplam sermaye miktan değil, bunun yalnızca -şimdi nispi bir azalma gösteren- değişen kısmı­ dır. "Emek-gücü , değişen sermayenin üretim süreci sıra­ sında varoluş biçimidir. Bu süreçte emek-gücünün ken­ disi kapitalist tarafından tüketildiği halde, üretim araçla­ n, işlevi sırasında emek-gücü tarafından tükçtilir. Aynı zamanda, emek-gücünün satın alınması için ödenen para 'üretken emeğin' değil de , 'üretken emekçinin' tükettiği gerekli tüketim maddelerine çevrilir. " (s. 607) Adam Smith, tek tek her sermaye, değişmeyen ve de­ ğişen kısırnlara aynidığı halde, toplumun sermayesinin yalnızca değişen sermaye haline geldigini, yani, salt üc­ retlerin ödenmesi için harcandığını öne sürmekle büyük bir yanılgıya düşmüştür. Kapitalıst sınıfın çıkanna hizmet eden ekonomi polı­ tık, Adam Smith'in artı-ürünün sermayeye çevrtlen kıs253

ınının tamamının işçi sınıfı tarafından tüketildiği şeklin­ deki bu tezine sıkı sıkıya sanlmış ve her fırsatta bunu sö­ mürmekten geri kalmamıştır.

ÜÇÜNCÜ KESİM - ARTI-DEGERİN SERMAYE VE GELiRE A YRILMASI. PERHİZ TEORİSİ

Bu kesimin başında Marx, artı-değerin bir kısmının, kapitalist tarafından gelir olarak tüketildiğini, diğer kıs­ mının ise , sermaye olarak biriktirildiğini kaydeder. Ona göre kapitalistin, kişileşmiş sermaye olma dışında tarih ­ sel bir değeri yoktur. Kapitalist üretim biçimi var olduğu için o da vardır. Bu Üretim biçiminin sona ermesiyle artık onun varlığına da gereksinme kalmayacaktır. Onu hare­ kete getiren tek şey. kullanım-de ğerleri üretmek ve

bunlardan yararlanmak değil, değişim-değeri üretmek ve bunun üretimini artırmaktır. Böylece o, toplumda­ ki üretken güçlerin gelişmesini zorlar ve daha yüksek bir toplum biçiminin temellerini atabilecek maddi ko­ şullan yara:tır. Kapitalist üretimin gelişmesi, belli bir sanayi koluna yatınlan sermayenin sürekli olarak artmasını zorunlu kıldığı gibi, rekabette. onu üretimi artırmaya , yeni tek­ nikler içirr yatınm yapmaya zorlar. Sermayesini koruya­ bilmek için, sermayesini durmadan genişletmek mecburi­ yetini duyar. Ne var ki, kapitalist üretim geliştikçe, birikim ve servet arttıkça kapitalistin içinde bazı duygu­ lar depreşmeye başlar. Kişileşmiş sermaye de olsa niha­ yet o da bir insandır. Üstelik, şimdi artık ne de olsa in�el­ miş zevkleriyle , eski moda bir cimri gibi davranmanın hiç de uygarca bir tutum olmadığını fark edecek düzeye ulaş­ mıştır. Modernleşmiş kapitalist, dünya nimetlerinden tat­ mak istemektedir. Ne var ki , kapitalist üretimin ilerleme­ si, yalnız zevk ve keyif aleminin kapılarını servet sahibi kapitalistlere açınakla kalmaz, bu sistemin ayrılmaz par-

254

çası olan spekülasyon, kredi sistemi ve benzeri yollardan tez elden zengin olma kaynaklannı da birlikte getirir. Bel­ li bir gelişme aşamasından 'sonra , servet gösterisi, lüks ve israf, kapitalist için kaçınılmaz hale gelir ve bütün bunlar başansının birer göstergesi olur. "Kapitalist, cimri gibi, kendi emeği ve sınırlı tüketimi ölçüsünde zenginleşmez, başkalannın emek-gücünü baskı altına alarak emdiği ve emekçileri, yaşamın zevklerinden yoksun bırakmaya zor­ ladığı ölçüde de zenginleşir. Bunun için, kapitalistin isra­ fı, hiçbir zaman eliaçık feo d al beyin israfındaki iyi niyetli özelliği taşımadığı, tersine , bunun ardında en pis cinsten tamahkarlık ve en açgözlü hesap kitap yatmakla birlikte, biri diğerini engellemeksizin, harcamalan da birikimiyle birlikte büyür. " (s. 6 1 1 ) Kapitalizmin başlangıç aşamasındaki biriktirme dür­ tüsünün gücünü Marx, şu ünlü cümleyle ifade eder: "Bl­

rlktlrln ! Blrlktlrlnl Musa da böyle der, peygamberler de l" Ona göre, klasik iktisatçılar, buıj uvazinin tarihsel görevini; "Birikim için birikim , üretım için üretim" formü­ lü ile ifade etmişlerdir. "Klasik iktisat için, nasıl ki, proletarya bir artı-değer üretme makinesinden başka bir şey değilse, kapitalist de onun gözünde, bu artı-değeri ek ser­ mayeye çeviren bir makineden başka bir şey değldir . " (s.

6 1 2) Daha sonralan ise vülger iktisatçılar, birikimin, kapi­ talistin harcamalanndan ve lüksünden yaptığı fedakarlık sonucu oluştuğunu öne sürmüşlerdir. Yani kapitalistin "perhlzl-abstlnence" onun sermayesini oluşturuyotdu. Daha önce de adını andığımız Nassau W. Senior, "Ben, sermaye sözü yerine , buna bir üretim aracı gözüyle baktı­ ğım için, perbiz ( abstinence) sözünü koyuyorum" diyebili­ yordu . (s. 6 1 3) Bu görüşe göre kapitalist , birikim için, ek sermaye için nefsine düpedüz eziyet etmekte, büyük acılara kat­ lanmaktadır. öyleyse , "Georgia'lı köle sahibinin, zencile255

·

rin sırtından kamçıyla sağladığı artı-ürünün hepsini, şampanya ile h arvu rup hannan savursam mı, yoksa bir kısmını, daha fazla zenci ve toprağa mı dönüştürsem diye düştüğü üzüntülü çıkmazdan. yakın zamanda, köleliğin kaldırılması ile kurtanlması gibi, kapitalistin de bu ezi­ yetten ve şeytanın kışkırtmasından kurtanlması düpedüz bir insanlık borcu dur! " (s. 6 ı 4) DÖRDÜNCÜ KESİM - BİRİKİMiN MİKTARINI BELiRLEYEN KOŞUUAR

Artı-değerin, bir1kim ile tüketim arasındaki bölüşü­ mü veri ise birikimin kitlesi hiç kuşkusuz artı-değer mik­ tanna bağlıdır. Bu artı-değer miktannın ise hangi etmen­ ler altında artırılabileceğim daha önce görmüş bulunu­ yoruz. Ücretler düşük tutulabilirse, ya da emeğin yoğun­ luğu ya da üretkenliği artırılırsa, b1rtkimin artması da do­ ğaldır. Artı-değer oranının. her şeyden önce, emek-gücü­ nün sömürülmesi derecesine bağlı olduğunu biliyoruz. Klasik ekonomi politik bu konuda berrak bir sonuca ula­ şamamış ve emeğin üretkenliğindeki artış nedeniyle biri­ kimdeki hızl anmayı. emeğin sömürülmesindeki artış so­ nucu meydana gelen hızlanma ile bir tutmuştur. Ücretierin düşük tutulması konusuna gelince, John Stuart Mill , ücretierin hiçbir üretken gücü bulunmadığı­ nı, bunların sadece bir üretken gücün fiyatlan olduğunu öne sürmüştür. Ona göre, "Ücretler. emek ile birlikte me­ ta üretimine, ancak, aletlerin fiyatlannın bu aletlerin kendisiyle birlikte, bu üretime katkıda bulunmalan ölçü­ sünde katkıda bulunurlar. Eğer emeğe satın alınmaksı­ zın sahip olunabilseydi, ücretten pekala vazgeçilebilirdi. " (s. 6 1 6) Yani eğer işçiler, havayla yaşayabilselerdi, bunla­ nn herhangi bir fiyatla satın alınmalanna da gerek kal­ mazdı! Bu anlayış içerisinde, emeğin maliyetini, sıfır nok­ tasına doğru durmadan zorlamak, sermayenin değişme­ yen eğilimi olmuştur. 256

ı 770 yılında Londra'da basılan Essay on Trade and Commerce (Ticaret ve Alış-veriş Üzerine Deneme) başlıklı

kitabın adı bilinmeyen yazan, ingiltere'nin tarihsel görevi­ nin, ülkedeki ücretleri, Fransa ve Hollanda düzeyine zor­ la indirmek olduğunu söylüyor ve şunlan yazıyor: "Eğer bizim yoksullarımız (emekçiler için kullandığı teknik te­ rim) lüks içerisinde yaşayacak olurlarsa . . . emek kuşku ­ suz pahalı olacaktır. . . . Bizim manüfaktür işçilerimizin tükettiği, konyak. cin , çay. şeker. yabancı meyveler. bira . basma. enfiye , tütün, vb . ne lüks eşyalar olduğunu bir kez düşününüz . . . . Fransa'da emek, İngiltere'ye göre üçte bir ucuz: Çünkü oruann yoksullan çok çalışıyor .ve yiye­ cekleri ile giyecekleri daha ehvendir. Yedikleri başlıca şey­ ler: ekmek, meyve, otlar, kökler ve kurutulmuş balıktır; eti nadiren yerler . . . . Bunlara bir de. yalnızca su ya da hafif likörler içtikleri eklenmelidir. Böylece pek az para harcamış oluyorlar. . . . Bu durumu sağlamak biraz zor­ dur. ama olanaksız değildir. Çünkü hem Fransa'da ve hem de Hollanda'da pekala uygulanmıştır. " (s. 6 1 7) Üzüm üzüme baka baka kararır ve de akıl akıldan üstündür derler; Londra'da basılan bu Deneme'den tam yirmi yıl sonra yine aynı kentte . bir başka keskin zekalı Deneme yazan türedi. Benj amin Thomsön adındaki bu denemecillin kitabı, işçilerin pahalı sayılabilecek yiyecek-· ler yerine geçebilecek, türlü çeşitli yemek tariflertyle dolu ­ dur. Bir örnek: " 5 libre yulaf unu , 7 . 5 peni; 5 libre mısır, 6 ı /4 peni; 3 penilik kırmızı ringa , ı penilik tuz, ı penilik sirke, ı penilik biber ve tatlı otlar; hepsi 20 3 1 4 peni eder. İşte bu malzeme ile tam 64 kişiyi doyurabilecek çor­ ba yapılabilir. " (s. 6 ı 8) ingiliz emekçilerinin ücretlerini düşürebilmek ve do­ layısıyla artı-değer ile birikimi yükseltebUrnek için öne sürülen bu dahiyane ve "midesel" reçeteleri burada kesip yine üretim süreci ile ilgili -birikimi artıncı- bir başka teknik konuya geçiyoruz.

257

Bir sanayi kolunda , emek araçlanm kapsayan değiş­ meyen sermayenin , belli miktarda işçiyi çalıştıracak mik­ tarda olması gerekmekle beraber, bunun, çalıştınlan işçi sayısıyla orantılı olarak artması zorunlu luğu da yoktur. Diyelim, ı 00 işçinin günde 8 saat çalıştığı bir fabrikada 800 iş saati çalışılmış olur. Eğer kapitalist bu miktan ya­ n yanya çağaltmak isterse , 50 işçi daha çalıştırabilir. Ama bu du rumda, yalnız ücretler için değil, emek araçla­ n için de daha fazla sermaye yatırması gerekir. Ama , bu 1 00 emekçiyi 8 saat yerine 1 2 saat çalıştırırsa , elde bulu­ nan emek araçlan yetecektir. Emek-gücünün daha fazla yoğu nlaştırılması ile elde edilen bu ek emek, artı-ürün ve artı-değeri , yani birikimin konusunu , sermayenin değiş- . meyen kısmında buna tekabül eden herhangi bir yüksel­ me olmadığı halde artıracaktır. ·

Emeğin üretkenliği yükseldikçe metalann değeri dü­ şer · ve böylece aym miktardaki artı- değer kapitaliste üretim ve tüketim için- daha fazla meta satın alma olana­ ğım verir. Üretim sürecine katılan işçi sayısı arttıkç a , ay­ m artı-değer oranı, daha büyük bir artı-değer kitlesine te­ kab ül eder. Böylece, satın alma gücü artan kapitalistin, lüks tüketim için ayıracağı miktar artacağı gibi birikimi de yükselmiş olur. Marx'ın, kendi ifadesiyle, "Emeğin üretkenliği ile birlikte, belli bir değerin ve dolayısıyla belli büyüklükte bir artı-değerin somutlaştığı ürün kitlesi de büyür . . . metaların daha ucuza elde edilmesi sonucu , ka­ pitalistin emrine eskisi kadar ve hatta daha fazla zevk aracı verilmiş olur. Ama, daha önce de gördü.ğümüz gibi, emeğin ü retkerıliğindeki artış, emekçinin ucuzlaması ile elele gittiği için, gerçek ücretler yükselse bile artı- değer oram büyü r. Gerçek ücretler hiçbir zaman, emeğin üret­ kenliği ile aynı oranda yükselmez. Bunu n için de , aym değerde değişen sermaye , daha fazla emek-gücü , dolayı­ sıyla daha fazla emeği harekete getirir. " (s. 620, 62 1 ) De­ ğişmeyen sermaye şeklindeki aym miktarda değer, daha

258

f::ızla ürettm aracında somutlaşır. Hem kullanun-değeri ve hem de değer üretimi için daha çok öğe sağlar ve bunlar ile daha fazla emeği emecek h ale gelir. Bu yüzden. ek ser­ maye aynı kalsa . hatta azalsa hile, gene de birikim hız­ lanmış olur.

BEŞİNCİ KESİM - SÖZDE EMEK-FONU Sermayenin sabit bir büyüklük olmayıp . toplumsal zenginliğin, üretilen artı-değerin, değişen oranlarda , kapi­ talistin gelirine ve . e}.t sermayeye bölünmesiyle devamlı dalgalanan bir parçası olduğu buraya kadar yapılan açık­ lamalarda gösterilmişti. Oysa Marx'a göre klasik iktisat , toplumsal sermayeyi , sabit bir etkinlik derecesine sahip . sabit bir büyüklük olarak kabu l eder. �Bu önyargı ilk kez, 1 9 . yüzyılın sıradan �uıj uva zek;1sının , yavan, ukala ve boşboğaz kahini, darkafalılar şahı Jeremy Bentham ( 1 7 48- ı 832) tarafından bir dogma olarak yerleştirilmiştir. " (s. 626) ·

Bu dogma , Bentham tarafından olduğu kadar. öteki vülger iktisatçılar tarafından da birtakım mazur gösterme çabalan için kullanılmıştır. Bunlara göre , değişen serma­ ye . yani, sermayenin emek-gücüne çevrilebilen kısmı sa­ bit bir büyüklüktür. Emekçiler için geçtm araçlan kitlesi­ ni temsil eden değişen sermaye , ya da emek-fonu denilen şey, toplumsal servetin doğa yasalan tarafından belirlen­ miş, değiştirilmesi mümkün olmayan sabit bir parçasıdır. Oysa biz, belli büyüklükte değişmeyen sermayeye -üretim aracı kitlesini- h arekete geçirmek için belli miktarda deği­ şen sermayeye - emek-gücüne- gereksinme olduğunu bili­ yoruz ama kullamlacak bu emek-gücü miktannın. emek­ gücünü sömürme derecesine bağlı olarak değiştiğini de

biliyoruz. Aslında, uydurulan bu d ogm arun ardında yatan ger­ çek, emekçinin, t o plumsal servetın, kapitalistler için tü-

ketim ve zevk aracı ve bir de , üretim aracı diye ikiye bö­ lümnesi konusunda söz hakkı olmadığı iddiasıdır. Ayrıca, emekçi. bu sözde emek-fonunu , a ncak uygun ve istisnai durumlarda kapitalistlerin gelirleri aleyhinde değiştirebi­ lir. Emek-fonunun kapitalistler yaranna sırurlandınlma­ sının. onun doğal ve toplumsal sınırlanymış gibi gösteril­ mesinin bir örneği, Prof. Fawcett'in 1 865'de Londra'da yayımlanan bir kitabında görülebilir: "Bir ülkenin döner sermayesi, • o ülkenin ücret fonudur. Yani eğer biz, her emekçinin aldığı ortalama ücreti para olarak hesaplamak ıstersek, bu sermaye topl amınİ işçi nüfusu sayısına böl­ memiz yeter " (s. 628) Marx'a göre bu, şu anlama geliyor: Önce biz , fiilen ödenen bireysel ücretleri bir araya getirip toplayacağız ve sonra bunun Tanrı ve doğa tarafından belirlenip bize ih­ san edilen Emek-fonunun toplam değert olduğunu tarut­ layacağız. En sonunda da, bu elde ettiğimiz toplamı, emekçi sayısına bölerek, adam başına düşen ortalama ücreti bulacağız. Marx, buna, "Eşi az görülen bir hilekar­ lık ömeğidlr" diyor. (s. 628)

• P rof . Fawcett'in döner serm aye dedi{l i şey , de{lişmeyen serma­ yedi r. Bilindi{li gibi 'de{lişen ve de{lişmeyen sermaye' kategorile­ ri n i ilk kez Marx kullan m ıştı r. Adam Smith'den beri klasik ekono­ mi politi{lin kulland ı{l ı , sabit ve döner serm aye kavram ları ile Marx' ı n ekono m i politi{le getirdi{l i bu yeni kategori ler aras ı ndaki ayrım üzerinde Kapital'in Ikinci Cildi'nin Iki nci Kıs m ı 'nda ayrınt ı l ı olarak d u ru lur. A.B.

260

YiRMiBEŞİNCi BÖLÜM KAPiTALİST BİRİKİMiN GENEL YASASI

Birikimin tek başına ele alınıp incelenmesinden son­ ra bu bölümde Marx, sermayedeki bu büyümenin, işçi sı­ nıfının yazgısı üzerindeki etkisini ele almaktadır.

BİRİNCİ KESİM - SERMAYENİN BİLEŞİMİ AYNI

KALIRKEN, BİRİKİMLE BiRLiKTE EMEK-GÜCÜNE DUYULAN TALEBİN ARTMASI

Burada önce, sermayenin bileşimi ile ilgili bir dizi ta­ nunlar yapılmaktadır. Sermayenin değer yönünden bile­ şimi, değişmeyen sermayenin, yani üretim araçlannın değerinin, değişen sermayeye, yani emek-gücünün değe­ rine oranı ile belirlenir. Marx, buna, sermayenin değer bileşimi diyor. Buna karşılık, sermayenin, kullanım­ değeri yönünden bileşimi ise süreçte kullanılan üretim araçlan kitlesinin, canlı emek kitlesine olan oranı ile be­ lirlenir. Marx, bu ikincisine, sermayenin telm.l.k bileşimi diyor. Üretim araçlan ile canlı emek nitelik bakunından farklı şeyler olduğu için, sermayenin teknik bileşimi mik­ tar olarak ölçülemez. Oysa, sermayenin, değer bileşimi ile teknik bileşimi arasında sıkı bir bağıntı vardır. "Bunu an-

26 1

latmak için sermayenin değer bileşimine , bunun, senna­ yenin teknik bileşimi tarafından belirlenmesi ve bu bile­ şimdeki değişmeleri yansıtması açısından, sermayenin organik blleşimi diyorum" (s. 630) Sermayenin organik bileşimindeki değişmeler, üretim aracı olarak kullanılan metalann değerleri ile emek­ gücünün değeri sabit kaldığı hald e , bu sermayenin değer bileşiminin nasıl değişebileceğini gösterir. Örneğin. belli bir sermaye , 1 00 değer birim değişmeyen sermaye ile, 50 değer birim değişen sermayeden oluşsa. Bu sermayenin değer bileşimi 1 00 / 50 = 2 'dir. Eğer biz bunu çıkış nokta­ sı olarak alırsak (henüz teknik bileştınde bir değişme ol­ madığına göre) organik bileşimi de 2 olarak alabiliriz. Şimdi diyelim , teknik bir değişme , ku llarııl an üretim araçlannda % 25 b ir artışa yol açmış ve kullanılan emek­ gücünü yanya indirmiş olsa . Üretim araçlan ile emek­ gücünün birim değerleri aynı kalmış olsa , değişmeyen sermaye 1 2 5 . değişen s e rm aye 25 olur ve organik bileşim 1 25 / 2 5 = 5'e yükselirdi ve sermayenin teknik bileşimin­ deki "değtşmeyi yansıtmış" olurdu. Ne var ki , aynı za­ manda , üretim araçlan da ucuzlayabilir, değişmeyen ser­ maye azalabilir, diyelim 75 olur, böylece değer bileşimi ancak 75/25 = 3'e yükselebilirdi. Demek ki, s ermayen in organik bileşimi . o nu n teknik b ileşimindek.i değişmelerin bir ölçüsüdür ve bell i b i r ç ıkış noktasından ölçülmesi ge ­

rekir. Farklı bil e ş imi e re sahip b ireyse l s e rm ayele r in bile­ şim le ri nin ortalaması o ü ret im ko lu n d a ki toplam serma­ yenin bileşimini ve ri r Bü t ü n üretim kollanndaki bu or­ talamaların ortalama sı ise o ülke n in toplam toplumsal sermayesinin bileşimini verir. .

Eğ er birikim, teknik bir d eğiş iklik olmaksızın gerçek­ leşiyo rsa ve dolayısıyla , sermayenin bileşiminin sözü edi­ len üç ölçüsü sab it kal ıyors a . d eğ işe n ve de ğişmeyen ser262

mayede eşit orantıda bir artış olacak ve bu nedenle emek-gücü talebinde bir yükselme görü lecektir. Bu du ­ rum eninde sonunda, emekçi sınıfın nüfus artışını aşa­ cak, emeğe olı�m talep emek arzını geride bırakacak ve üc­ retler yükselecektir. Ne var ki, "Ücretli işçi sınıfının, şu ya da bu derecede uygun koşullar altında yaşamını sürdür­ mesi ve çoğalmaya devam etmesi, kapitalist ü retimin, sermaye ilişkisinin kendisini, yani bir yandan kapitalist­ lerin, öte yandan ücretli işçilerin ilişkilerini sürekli c larak yeniden üretmesi gibi, gittikçe büyüyen bir ölçekte yeni­ den üretim , yani birikim de, büyüyen bir ölçekte sermaye ilişkisini, bir ku tupta daha çok kapitalistleri ya da daha büyük kapitalistleri , öteki kutupta da daha ·çok ücretli iş­ çileri yeniden ü retir. Sermayenin kendisini genişletmesi için sermaye ile durmadan kaynaşmak zorunda kalan ve sermayeden kopup ayrılması olanaksız bulu nan sermaye köleliği, yalnızca, kendisini sattığı bireysel kapitalistlerin başka başka olmalanyla gözlerden saklanan bu emek­ gücü kitlesinin yeniden üretimi, aslında sermayenin ken­ disinin yeniden üretiminin kökü ve esasıdır. Bu yüzden sermaye birikimi, proletaryanın çoğalması demektir. " (s.

63 1 )

Klasik iktisatçılar -Adam Smith , Ricardo, vb . - b u ger­ çeği çok iyi bildikleri halde, birikimi, daha önce de belir­ tildiği gibi, artı-ürünün sermayeye çevrilen kısmının ta­ mamının üretken işçiler tarafından tüketilmesi ya da ücretli emekçilere dönüştürülmesi biçiminde yorumla­ mış-lardır. Oysa birikim süreci . sermaye ile birlikte, bir yand