Dünya Tarihi 101 [7 ed.]
 9786050206609

Citation preview

HER K ES

İÇİN

TARİH

ANTiK MEZOPOTAMYA VE ViKiNG FETiHLERiNDEN NATO VE WIKILEAKS E DÜNYA TARiHi HAKKINDA BiLMENiZ GEREKEN HER �EY ' ,

ANTiK MlSlRllLAR ÖLÜLERiNi MUHAFAZA ETMEK VE MUMYALAMA DENiLEN ÖLÜLERiN CANLI GiBi GÖRÜNHELERiNi SAGLAYAN BiR ÇE\iT YÖNTEMi UYGULAMAK iÇiN GENELLiKLE BÜYÜK MEZARLAR iN\A EDERLERDi.

••

DUNYA� •



TARIHI 101 SAVA\ ARABALARININ KÖKENi, MÖ 3000'LERiN MEZOPOTAMYA'SINA DAYANlR. BUNLAR ÖNCELERi CENAZE ALAYLARI, SAVA\LAR VE AVCILIKTA KULLANillRKEN, DAHA SONRALARI OLiMPiYAT OYUNLARI GiBi SPORTiF FAALiYETLERDE KULLANILMI\TIR.

BiR ÇlRPI DA

UYGARLIKLAR .

.

TARIHI

DR.TOM HEAD Çeviren Ilgın Yıldız

Dr. Tom Head, d i n, eti k ve d ü ş ü nce tarihi alan ı n da uzman laşmış bir

tarihçi d i r. Doktorasını din ve top l um a lanı nda Edith Cowan Ün iversi­ tesi'nde tamam lamıştır ve a ra la r ı n da Civil Liberties: A Beginner's Guide, Conversations with Cari Sagan ve The Absolute Beginner's Guide to the Bible'ın da b u l u nd u ğ u pek çok kita b ı n eşyazarl ı ğ ı n ı yapmıştı r. Dokuz

yıl boyu n ca About.com ' u n sivil özg ürlükler dan ı şman ı o l m uşt u r ve şimd i lerde popüler bir Y o uTube kana l ı olan W i secrack, LLC için felse­ fe ve popü ler kültür meti n leri yazmaktad ı r. Ilgın Yı ldız 1 980 yı l ı n da A n ka ra'da doğdu. Lisa n s eğitim i n i Ha lkla

i l işkiler, l i sansüstü eğitim i n i i n g i l iz Edebiyatı, a rd ı n dan da Yaza rlık ve Edebiyat bö lümlerinde tamam lad ı. Öykü, çeviri, röportaj ve makale­ leri

2003'te n itiba ren çeşit l i dergi ve gazetelerde yer buldu. 2014't

beri kitap çevirmenl i ğ i ya pıyor. M e l bou rne, Avustralya'da yaşıyor.

n

Dr. Tom Head

DÜNYA TARiHi 101 ANTiK MEZOPOTAMYA VE ViKiNG FETiHlERiNDEN NAT O VE WIKilEAKS'E, DÜNYA TARiHi HAKKINDA BiLMENiZ GEREKEN HER �EY

i n g i l izceden çevi ren:

Ilgın Yıldız

SayYayınları Herkes Için Tarih Dünya Tarihi

101: Antik Mezopotamya ve Viking Fetihlerinden Nato ve

Wikileaks'e, Dünya Tarihi Hakkında Bilmeniz Gereken Her Şey 1 Dr. Tom Head

Özgün adı: World History 701: From Ancient Mesopotamia and The Viking Conquests to NATO and Wikileaks, An Essential Primer On World History

© 2017 Simon & Schuster, Ine. Her hakkı saklıdır. Bu kitap Adams Media'nın izniyle yayımlanmıştır. Adams Media bir F+W Media Ine. kuruluşudur ve S7 Littlefield Street, Avon, MA 02322, USA adresinde bulunmaktadır. Türkçe yayın hakları Kesim Ajans aracılığıyla© Say Yayınları Bu eserin tüm hakları saklıdır. Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılan kısa alıntılar hariç yayınevinden yazılı izin alınmaksızın alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kop­ yala namaz, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz. ISBN 978-605-02-0660-9 Sertifika no: 10962 ingilizceden çeviren: Ilgın Yıldız Yayın koordinatörü: Levent Çeviker Yayıma hazırlayan: Eda Okuyucu Kapak uygulama ve sayfa düzeni: Artemis iren Baskı: Lord Matbaacılık ve Kağıtçılık Topkapı-istanbul Tel.: (0212) 674 93 S4 Sertifika no: 4S501

1. baskı: Say Yayınları, 2018 7. baskı: Say Yayınları, 2020 SayYayınları

Ankara Cad. 22/12 • TR-34110 Sirked-istanbul Tel.: (0212) S12 21 S8 ·Faks: (0212) 512 SO 80 www.sayyayindlik.com ·e-posta: [email protected] www.facebook.com/sayyayinlari



www.twitter.com/sayyayinlari

www.instagram.com/sayyayincilik Genel dağıtım: Say Dağıtım Ltd. Şti . Ankara Cad. 22/4 • TR-3411O Sirked-istanbul Tel.: (0212) S28 17 S4 ·Faks: (0212) S12 SO 80 internet satış: www.saykitap.com ·e-posta: [email protected]

ith af Büyükan nem Maybelle Bozeman Carwi l e ( 1 9 1 7-20 1 1 ) ve bü­ yükbabam Robert Serrell Ca rwile ( 1 907- 1 998) ile ta rihimizi o l uş­ t u ran, kimisi hafıza m ızda, kimisi ise hafıza m ız ı n erişemeyeceğ i kadar uzaklardaki m i lyarlarca ata m ız ı n a n ısına ...

iÇiNDEKiLER G i ri ş

...................................................................................................................

11

Ta ri hten Önce i nsa n l ı k ............................................................................... 1 3 S ü m erler ve Akad larda i nsan Uygarl ı ğ ı

..

............................ . ................

17

M ı s ı r'ı n H i kayes i n i n i l k Ya rısı .................................................................... 2 1 Antik i ndus Vad isi'n i n Megaşe h i rleri . .

... ...............................................

25

Hititler ve Arka l a rı n da B ı ra ktıkları

........... ............. .................................

28

M ı s ı r Yeni Kıra l l ı ğ ı'n ı n Firav u n l a rı

...........................................................

Mezopota mya'n ı n Balçık i m pa ratorl ukları O l m e kierin Anti k Dü nyası

.

30

...... ..................................

34

........................................................................

38

Büyü k Ki ros ve Ahamen iş Rüyası ........................................................... 41 Kush'un Sı rları

...............................................................................................

Yu n a n Şehir Devletleri Nasıl Bi rleşti? Büyü k iskender'in i m pa ratorl uğ u Qi n'i n i l k impa ratoru

..................................................................................

59

................................................................

Roma Cu m h u riyeti 'n i n Yü ksel işi

................... .......... ..............................

65 69

................................................ ..................

74

......................................... ..........................

78

.................................................................................

80

Çi n'i n Altı Ha ndean Dönem i .

.

G u pta ların idaresindeki H i n d ista n

.

..................................... ...................

85

...................................................................................

87

islam ve Yeni Ortadoğu

.

...................... ......................................................

.

................................. ..........................................................

Japonya'n ı n Birliği

62

.................. . . . ........................... ................

isa Mesih ve Yaşad ı ğ ı Dönem

Sasa n i lerin Şan ı

.

49 53

Roma Bir impa ratorl u k Ol uyor

Mayaların Altı n Çağı

.

.......................................... ...............

i m pa rator Asoka'n ı n Sa lta natı

Pax Romana ve Ötesi

.

........................ ..................... ....

45

.......................................................................................

89 92 94

Avru pa'n ı n Vi kinglerce Fet h i .................................................................... 96 Kutsa l Roma i m paratoru ........................................................................... 98 1 054' ü n Büyük H izipleşmesi ................................................................. 1 0 1 Haçlı Seferleri ve i spa nyol E n g izisyonu ............................................. 1 04 Kordoba Hal ifeliği ...................................................................................... 1 08

Büyü k Z i m babve'ni n G izem i ................................................................. 1 1 O Cengiz H a n ve Moğolların Zaferi ......................................................... 1 1 2 Kara Ö l ü m'ün Dehşet Verici H a satı ..................................................... 1 1 4 Biza n s'ı n Kutsa l Uyku s u ........................................................................... 1 1 8 Aztekleri n Altı n Çağ ı ................................................................................ 1 20 Avru pa ve Kolonya l Proje ....................................................................... 1 22 Protesta n Avru pa'nı n Yüksel i ş i .............................................................. 1 28 Sa m u rayın Çağı

..........................................................................................

1 35

Fransız Devrim i ve Son rası ..................................................................... 1 37 Açı k Kader ve Ameri ka ............................................................................ 1 41 Napolyon Çağ ı 'nda Avru pa .................................................................... 1 47 Bismarck'ta n Weimer C u m h u riyeti'ne ............................................... 1 50 Osman l ı i m pa ratorl u ğ u 'n u n H i kayesi ................................................ 1 52 Batı'n ı n Sa nayi leşmesi ............................................................................. 1 54 Fem i n i zm i n i l k Da lgası ............................................................................ 1 5 7 Em perya l izm ve Modern D ü nya .......................................................... 1 6 1 Si perleri n Ard ı nda ..................................................................................... 1 63 Bolşevi klerin Zaferi ................................................................................... 1 66 Modern Ç i n'i n Üç Çağı ............................................................................. 1 69 Sta l i nc i l i ğ i n Dehşet Verici G ü c ü ........................................................... 1 72 i kinci D ü nya Savaşı ve i lerleme n i n Sonu .......................................... 1 74 Siyon izm ve isra i l Bağ ı m sızl ı ğ ı .............................................................. 1 78 NATO ve Va rşova Pa ktı ............................................................................. 1 8 1 Birleşmiş M i l letler ve i ns a n Hakları ..................................................... 1 84 Pasif D i reniş ve Aktivist Gelenek .......................................................... 1 90 i m pa rator l u kların Alacakara n l ığ ı ......................................................... 1 93 Kitlesel Medya Çağ ı n d a Kad ı n Özg ürlük Hareketi ........................ 1 97

Kore, Vietnam ve Afganista n Neoli bera l Düzen

.................................................................

200

............................................................................. ..........

203

i ra n Demokrasis i n i n Paradoksu

......................................... ..................

Sovyetler Birliği'n i n Zayıflaması ve Düşüşü G ü n ey Afrika ve Apartheid M i rası

.....................................

.......................................................

Soğ u k Savaş Sonrası Dü nyada Mezhep Çatışması Batı Ü stü n l ü ğ ü n ü n Alacaka ra n l ı ğ ı

21 O

214 21 8

......................................................

222

.........................................................................................

227

...............................................................................................................

235

Ta ri h i n Geleceğ i Dizin

........................

207

Gi R i Ş

"Eğer ta rih h i kayeler şeklinde öğreti lseyd i, asla unutul mazdı :' -Rudyard Kipiing ( 1 865-1 936)

Ta rih ya l n ızca i nceled i ğ i m iz bir alan değ i l d i r; o i n s a n ların hem sözcü kleri hem de eylemleriyle kolektif o l a ra k ken d ileri hak­ kında anlattı kları h i kayed i r. Doğ u m u n uz, ö l ü m ü n üz ve arada m eydana gelen her şey ta ri h i n birer parça s ı d ı r. Pek çok ta­ rihçinin siyasi veya askeri ta rihe odakl a n d ı ğ ı doğ rudur; fa kat b u n u n nedeni siyasi veya askeri ta ri h i n d iğer d a l l a rdan daha önemli olması değil, genel l i kle arka la r ın da pek çok kamt bı­ ra kmasıd ı r. Büyük Alman oyu n yaza rı Bertolt Brecht'i n ( 1 8981 956) söyled iği g i bi, öpücü kler olmasa da ya ra l a r iz bırakır. Ta r i h i n büyü k kısmı ya ra izleriyle i l g i l i d i r. Bu kitap, en başı ndan g ü n ü müze de k i n sa n l ı ğ ı n h i kayes i n i a n latıyor. 64 böl ü m ü n her bi ri, çok önem l i bazı o l a y ve ka ra k­ terleri ön plana çıka ra ra k ta ri hte bir za m a n ve mekana i l işkin bir h i kaye anlatıyor. Pek çok şeyi ka psa m dışı b ı ra ktım; dü nya ta r i h i alanı çok gen iştir ve daima söylenecek daha fazla söz va rd ı r fakat bu kita bı biti rd i ğ i n izde, ki m o l d u ğ u m uz ve bura­ ya nasıl geld i ği mizin h i kayesinin bir versiyo n u n u oku m u ş olacaksın ız. Ne kadar da u z u n ve sa l l a ntı l ı b i r yol c u l u ktur bu ...

ll

TAR i HTEN ÖNCE i N SANLIK Kemiklerin Anlattığı

"Yüce Tanrım, senden beni ça murdan yaratmanı istedim mi? Beni ka ranl ıktan ku rtarıp bu güzel ba hçeye geti r dedim mi?"* -John Milton ( 1 608- 1 674), Kay1p Cennet, Kitap X

Bir za manlar dünya üzerinde birçok insan türü yaşıyord u . Neander­ ta l, Denisova ve Rodezya i nsanları bunlard a n birkaçıdır. Son elli b i n yıl içinde açl ık, hastal ık ve şiddet nedeniyle tek bir i n s a n türü dışın­ da hepsi yok oldu. G ü n ü m üz insanları, yok o l m a kta n kıl payı ku r­ t u l a n bu küçük i nsan grubu n u n soyu ndan gel mektedi r. Bizim asıl ata l a rı m ız olan bu grup, yok olan bu türleri ta n ı m ış, onlarla çiftleş­ m i ş ve kaynaklar için yarışmış "anatomik olara k modern insan"d ı r.

Yaratdış Hikayeleri Dünyadaki hemen her dini ve kültürel gelenek, insanlığın nasıl doğduğuna dair eski, kutsal bir hikayeye sahiptir. Bilimsel doğru­ lukları bir yana, bu hikayelerin kendi başlarına derin bir tarihsel önemleri vardır.

A n atom ik olarak modern insanlar ta rı m ı n g ü c ü n ü ku llanmayı öğ re n d i kçe şeh i rlerde, şeh i r devletleri nde ve nihai olarak u l u s­ lar h a l i nde yerleşik d üzen e geçti. Bu sosya l kuru m l a rda kaynak belgeleri oluştura n ka lıcı yazı l ı kayıtlar tutmaya başladı. B u n l a r, i n sa n ı n daha ka psa m l ı h i kayesini, ya n i ta ri h dediğ i m iz şeyi o l u ş­ tu raca ktı. *

Çev. Enver Günsel, Pegasus Yayınları. (çev.)

13

Dünya Tarihi 1 0 1

K E M i K A N lTLA R i nsa n l a r b ir şeyler yazmaya başla madan önce, ta ri hten önce neler olduğ u n u ortaya çıkarmak güç bir işti r. Bili mciler a rasında en çok paylaşılan görüş, a nato m i k o l a ra k modern insanların 200.000 yı l önce Etiyopya'da ortaya çıkmaya başlad ığı ve çok daha sonra ora­ dan d ü nyaya yayı l d ı ğ ı yön ü n ded i r. Geneti k, bize tüm i nsa nların orta k b i r atası ve orta k gen leri olduğunu söyler. i kl i m e bağ l ı ola­ ra k biraz bölgesel m uta syon m eydana gelmekle birlikte, insa n la­ rın geneti k olarak net biçimde fa rklı ırkiara böl ü nmesi, türümüzün gerçe k h i kayesi n i ya nsıtmaz. i nsan ta ri h i n i n büyük kısmı boyu nca ata l a rı m ız ayn ı bölgede yaşad ı ve çağdaş sta ndartiara göre, aynı ırkın üyeleri olarak s ı n ıfla n d ı r ı l a b i l i rdi. 1 95.000 yaşındaki Oma fos i l ieri ile 1 60.000 yaşındaki Herto fosil leri, şimdiye dek b u l u n a n en yaşlı anato m i k olara k modern insan ka l ı ntılarıdır ve b u n l a r, ata l a rı m ızın yuva s ı n ı n Etiyopya oldu­ ğ u teorisini desteklemekted i r. Peki, ataları m ız

o

uzun a ntik çağ­

larda ne yap1yordu? N eye i n a n ıyor, nasıl yaşıyor, nasıl hatı rianmak istiyorlard ı ? Oma ve Herto ka l ı ntı ları, bu a ntik insanlar birbi ri n i n çağdaşıymış gibi sıkl ı kla b i r a rada e l e a l ı nsa d a , bu iki fosil grubu arasındaki 35 .000 yı l l ı k boşl u ğ u n -insanın h i kayes i n i n bu kısm ına da i r büyük bilgi eksiğ i m izi ya nsıtacak boş l u ğ u n - yazı l ı tari h i n başı i l e g ü n ü müz a rası n d a ki boşl uğun sekiz katı o l d u ğ u n u göz önünde b u l u nd u rm a m ız gere ki r. Söz kon u s u dönem içi nde, bin­ lerce nesil boyunca i nsan top l u l u kları oluştu, sona erd i ve onlar bizi m h a kkı m ızda ne kadar b i l g iye sa hi pse, biz de onlar hakkı nda o kad a r bilgiye sa h i biz. i l k ces u r ataları m ızda n ışık sızd ı rmaz bir za man perdesiyle kes i n olarak ayrı lmış d u ru m dayız. Yen i ataları­ mız ha kkı nda, ta rih b ize o perdeyi arala m a n ı n yol ları n ı sağ ladığı için, d ah a fazla şey b i l iyoruz.

14

Ta rihten Önce i n sa n l ı k

D i O D O R U S S i C U L U S H A K L l YOI O m o fosil ieri 1 967'de keşfed i ldi ve o za m a n a dek, bildiğimiz ka­ da rıyla insa n l ı ğ ı n köke n i n i n Etiyopya'ya daya n d ı ğ ı n a işaret eden fizi ksel ka nıt b u l u n m uyord u . Dolayısıyla, iki bin ytft aşkm süre önce Yu n a n yazar Diodorus Sicu l u s'un (MÖ y. 90-30) Bibliotheca Histari­ ca'sı nda Etiyopya hakkında ş un ları yazması b i raz tuhaftı r: "Etiyopya l ı lar, tarihçi leri n açıklad ığı üzere, tüm i n sa n l ı ğ ı n baş­ lan g ı c ı d ı r ve yine ta rihçilere göre, b u n u n kan ıtları o rtadadır. Ç ü n kü onlar toprakları na d ı şarıdan göçmen olarak gelmemiş­ l e rd i r; ora n ı n yerl i l erid i r ve dolayısıyla da autochthones (yer­ yüzü n ü n insa n ları) ism i n i, tarihçilere g ö re haklarıyla taşı rlar; dahası, öğlen g ü neşi n i n altında yaşaya n la r ı n büyük i htimalle d ü nya n ı n doğ u rd u ğ u i l k i n sa n lar old u ğ u herkesçe n ettir; çün­ kü evrenin ortaya çıkışı nda g ü neşin sıca k l ı ğ ı halen ı s lak olan d ü nyayı kurutm u ş ve ona yaşamı n toh um la rı n ı attığı içindir ki, g ü neşe en yakı n bölge n i n can l ı lar ortaya ç ı ka ra n i l k bölge ol­ ması maku l d ü r:'

D i odorus m u h akka k hiç Etiyopya'ya g itmem işti ve ka rbon ta rihierne yöntemi ise daha bin yı l boyu n ca o rtada o l mayacaktı. Fa kat izlediği mantık kes i n l i kle akla yatmasa da -Etiyopya'n ı n G ü n eş'e d ü nya n ı n herha n g i başka b i r bölgesi kadar ya kın olma­ d ı ğ ı n ı a rtık bil iyoruz- m u htemelen za ma n ı n ı n geleneksel bilgis i n i ya nsıtan çıkarımı doğ ruyd u . B u n u n nede n i kon u s u nda e n ufa k b i r fi kri m iz yok. Rasgele b i r ta h m i n, şaşı laca k den l i iyi koru n m u ş bir sözlü gelenek veya a n t i k za manlarda va r o l a n fa kat çokta n kaybol u p gitmiş eski yerleş i m ierin ka l ı ntıları üzerinden bu bilg iye erişm i ş olabilir. B i l m iyoruz. Mu htemelen de asla bilemeyeceğ iz. Ta ri h böyle pek çok ufa k tefek g izem le dol u d u r.

ıs

Dünya Tarihi 1 0 1

i LK ŞEH iRLER Kuşlar yuva ya par, kunduzlar ba raj kazar, i n sa n l a r ise ka mp kura r. Keşfed i l miş en eski i n sa n yerleşi m lerinin yaşı "ya l n ızca" on binlerle ifade ed i l i rken, kend i m iz hakkı ndaki bilgileri m ize dayanarak muh­ temelen i l k insanl ar ı n bile hoşlandığı orta m l a r b uld u kları n ı ve onu i htiyaçl ar ı nı karşı layaca k şeki l d e d üzenled i ğ i ç ı karımına va rabi l i riz. Bir politik ya pıya sa h i p o l m a k için bir şehre i htiyacınız ol masa da (çoğ u g öçebe toplu l u k işleyen bir ya pı yaratm ayı başarır), ta rihsel bir kayıt oluştu rmaya yetecek malzemeyi b ı ra ka n ka l ıcı bir politik ya pı için bir şehi r orta m ı na i htiyacı n ız va rd ı r. B u n u nl a birl i kte, ta rihçilerin bir şehrin ne olduğu konusunda bile h emfikir olmadıkları n ı ö ğ renmek sizi şaşırta b i l i r. Örneğ i n isra i l'de bulunan 2 1 .000 yaş ı n d a ki O h a l o l l yerleşimi, şeh irlerle bağdaşt ı rd ı ğ ı m ız pek çok kriteri ka rşı lar: insanlar orada uzu n bir dönem boyunca yaşa m ı ştır, ka l ıcı bara ka yap m ıştı r ve ta rımla uğraşt ı klarına işa ret eden b i rta kı m ka nıtlar b u l u n ma ktadır (a lan­ da yüzü aşkın toh u m çeş i d i n e rastla n m ıştır) . Ancak binalar pek daya n ı kl ı değildi ve Ohalo l l 'deki insan n üfus u büyü k ihtimalle pek az olduğundan, genel l i kl e b u yerleşim şeh i rden çok kasaba olara k a n ı l ı r. Anti k bir yerleş i m i bir şeh i r olara k a n d ı ğ ı m ızda, orada insa n l a r ı n yaşam ı ş o l d uğ u n u söylemekle ka l maz, ayn ı zamanda söz kon u s u yerin ken d i özg ü n kültürünü geliştirecek kadar uzu n süre ve yeterince istikra rla varl ı ğ ı n ı sürd ü rd ü ğ ü n ü ima ederiz. Ta rihçiler bu ve diğer ta n ı m l a rı ku llanara k, bildiğimiz anlamda şeh irlerin ya l n ızca ya kla ş ı k 1 5.000 yı ldır va r o lduğu na inan maya eğ i l i m l i d i r. insa n l ı ğ ı n şeh i r kurma ta ri h i n i n büyü k böl ümü nde, tüm d ü nya n ı n m ü reffeh şeh i rleri tek bir yerde b u l u na bil irdi: Afri­ ka, Asya ve Avru pa'yı bi rleşti ren Ortadoğ u olara k adland ı rdığımız bereket l i hilal.

16

S Ü M ERLER VE AKADLARDA i N SAN UYGARLIG I Tari hin Beşiği

"Sana gece ya rısı an lattı ğ ı m ı, Şa rkıcı öğlen söylesin!" -Enheduanna (MÖ y. 2285-2250), U r'un Yüksek Ra hibesi, çeviri W.W. Hal l o ve J.J.A. va n Dijk

i nsa n ta rihi u l uslarla deği l, şehirlerle başla m ı ştır. i nsanların de­ va m l ı göç etmek yerine belirli bir bölgeye yerleşmesine yol ve­ ren ta r ı m za naatıd ı r ve insa n ların h i kayeleri n i ya l n ızca sözel ta rih üzeri nden akta rmak yerine fiziksel olara k koru nabilecek şeki lde yazıya dökmeleri ne neden olan da yerleş i k d üzene geçmeleri d i r. 5000 yıl önce dü nya üzeri nde i n sanların ta r ı m ya pmasına belki en elverişli bölge, ta rihçi leri n Bereketli Hilal o l a ra k a n d ı kiarı bölged i r. Ayn ı zamanda Mezopota mya (Yuna nca "iki nehrin ortası") olara k b i l i n e n bu alan, şimdi I ra k v e Tü rkiye olara k b i l d i ğ i m iz ü l kelerdeki Dicle ve Fı rat nehi rleri n i n a rası nda bu l u n ma ktad ı r. Orada kendi­ lerine saga-giga ("kara baş l ı h a lk") diyen i n sa n l a r bi rbirine bağ l ı d üzinelerce şehi r kurd u ve idare etti, bol b o l edebiyat, sanat, mi­ m a ri ve m üzik ü retti ve geriye d ü nya n ı n b i l i nen en eski uyga rlığ ı n ı b ı ra ktı. Yaş açısından o n u n l a bir tek M ı s ı r reka bet edeb i l i r. Mezopota mya ta ri h i n i n kısa özeti i ki döneme ayrı labilir: Sümer i si m l i esnek bir şeh i r devlet ittifakı n ı n tek b i r d i l kon uştuğ u ve doğal, ekonom i k ve askeri tehditlerle bera berce savaştığı MÖ 2300 i l e bir dizi u l u s ta rafından yönet i l d i ğ i MÖ 2 300 son rası dönem. Söz konusu u l usların i l ki, en ö ne m l i şeh riyle aynı ismi taşıya n Akad'dı. 17

Dünya Tarihi 707

S Ü M ER ' i N ZAMAN I Eğer i l k g ü n lerinde S ü m e r şeh ri nde yaşasayd ı n ız, hayatınız m u h­ temelen ta rım ve hava etrafı n d a dön üyor o l u rd u . Besin kayna kla­ rı n ı n istikrarlı ve az çok görün m ez olduğu modern şeh ri n aksi ne, Dicle ve Fı rat'ı n taşkın ova l a r ı n a yayı lmış d üzinelerce Sü mer şehri g ü n ü m üzün taşra topl u l u kları g i bi işl iyord u. Vata ndaşlar besin le­ rinin nereden geldiğ i n i bil iyord u ve kıtl ığa yen i k düşmeleri için yal n ızca tek bir kötü hasat yeterl iydi. Bu d u ru m , uzun dönem bo­ yunca h ayatta ka labil mek a d ı na, Sümer şehi rleri a rası ndaki an laş­ maları elzem kıl ıyord u . Ayn ı za manda b u i l k neh i r kıyısı topl u l u klarında ç o k zorlayıcı bir soru n olan sel lerle başa ç ı kmak için de a n laşma lara ihtiyaç vard ı. Şu ruppak isi m l i kü ltürel merkez MÖ 3 1 00 civa rında su altında ka ldığında, hayatta kal a n la r ile kom ş u şehi rlerin sakin leri b u n u n hakkında kon u ştu ve b u h i kaye bin yı l ı aşkın süre boyu nca tekra r tekrar an latı l d ı . Hatta t ü m dünya n ı n sel a ltında ka lmasın­ dan sağ çıkan efsanevi N u h fig ü rü Utna pişti m'in o sıralar Şurup­ pa k va l i s i olarak hizmet verd i ğ i bile söylen m i ştir. Gelgelel i m, Sü merleri n ka rşı ka rşıya ka l d ı ğ ı tek te hdit kıtl ı k ve d o ğ a l fel a ketler d eğ i l d i . ittifa klar ayn ı za m a n d a sava şı engel­ lemek için de gerekl iyd i . A rkeo l og l a r, bir za m a n l a r bir şeh i r old u ğ u bel l i o l a n , U r u k ya kı n l a rı nda H a m o u ka r a d ı n ı verd i kleri esra re n g iz harabeler g ü n yüzüne çıka r m ışt ı r. MÖ 3500 civarın­ da, H a m ou ka r o s ı ra l a r m evcut en a ğ ı r s i l a h larla kuşat ı l m ı ştı. Ki l m a n c ı n ı k topla rı, şehrin d uva rlarında ve içya p ı l a rda del i kler o l u şt u r m uştu ve ka rş ı i a n n a ç ı ka n insan hedefl eri için de ölüm­ c ü l o l m uş olmal ı d ı r. H a m o u ka r'ı ki m i n neden işgal ettiğini hala bi l m iyoruz ve geriye ka l a n S ü mer yazı n ı da bu olayı n net bir kayd ı n ı içermez a n c a k savaşa hazırlan maya n şehi rleri bekleyen teh l i kelerden ba h seder.

18

S ümerler ve Akad larda i nsan Uyga rlığı

Lagaşlı Gudea Eğer daha önce bir Sümerlinin heykelini gördüyseniz, muhteme­ len MÖ 2144 civarından itibaren Lagaş'ı idare eden vali ve sosyal reformcu Gudea'ya aittir. Gudea, kadınların mülk miras almasına izin vermek de dahil olmak üzere, memleketi şehir devletinde bir dizi sosyal reforma ve inşaat projesine imza atmıştır.

H E P S i N i N i Ç i N D E N B i R TA N E S ü mer'in bir d izi lugal'ı ("kra l ı ") olmasına ka rşı n, b u n l a r genel l i kl e bölgesel diplomatik g üçler veri len k i m i şeh i r d evletlerinin va l i le­ riyd i . H içbir şeh i r devleti b u otoriteyi ta m a m e n teke l i a ltına a l ma­ m ı ştı -önce bir, sonra bir başka şeh i rden l ug a l a sa h i p olmak ender bir d u ru m değil di- ve g üce uzanan yol gene l l i kle a l ı ş ı l m ışın dışın­ dayd ı . Sümer Kralları Listesi'nde ba hsi geçen tek kad ı n lugal olan Kish' l i Kuba ba'n ı n Sümer'deki en ka l itel i bi rayı sata ra k liderliğe yü kse l d i ğ i söylen i r; özel sektör başa rısı n ı k u l l a n a ra k g üce erişen siyasi fig ü rün ilk örnekleri ndendir. Şeh i r devletleri a rasındaki bu görü n ü rde dosta ne ve prat i k uzlaşı, görü nüşe bakı l ı rsa ç o k za man boy u n ca s ü rm üştür; MÖ ya klaş ı k 5400'de Erid u ' n u n kuru l masıyla başlad ı ğ ı n ı va rsaya r­ sak, sonraki tüm i m parato rl u kl a rdan çok d a h a uzun, yaklaşık üç b i n y ı l sürmüş olabi l i r. Dolayısıyla kesi n kes başarısız olmam ıştır. Gelgelel i m, ken d i n i idame ettiren bir şeh i r d evleti topl u l u ğ u n u n büyü k bir ordu toplaması i ç i n p e k bir sebep yoktu v e 1. Sargon'u n

MÖ 2334 civa rı nda bu zayıf noktadan fayd a l a n a ra k Sümer'i ken d i şeh i r d evleti Akad'ın bayrağ ıyla işgal ettiğ i n e i n a n ı l ı r. Akad l ı l a r Mezopotamya'da saltanat s ü ren tek i m pa ratorl u k değ i l d i r fa kat i l kl e rd i r ve yü kselişleri, b i l d i ğ i m iz S ü mer'in so n u n u simgeler. Sargon'dan son ra, Mezopota mya'nın yönetici leri n i n halklarına verebildiği tek barış tü rü, g ü ç üzeri nden barış o l m u şt u r. 19

Dünya Tarihi 101

Gılgamış Destanı Sümerlerin ulusal kahramanı, ölümsüzlük arayışıyla dünyanın gü­ nümüze ulaşan en eski epik şiirine konusunu veren efsanevi Uruk kralı Gılgamış'tır. Ne var ki, Gılgamış hakkında sadece tek bir hika­ ye yoktur; Kral Arthur veya Robin Hood gibi, Gılgamış da sevgilisi ve kader arkadaşı, vahşi kahraman Enkidu'yla maceralarını anlatan bir dizi hikaye aniatıcısı tarafından tekrar tekrar dile dökülmüştür.

20

M I S I R'IN Hi KAYESi N i N iLK YARISI Osiris'in Çocukları

"Sen, ey Horus, 'ismi d ünya n ı n uğruna sal la n d ı ğ ı ' olarak doğ­

d u n ... Ona ait hiçbir tanrı tohumu harap olmayacakt ı r; Yan i , ona ait olan sen de harap olmayacaksı n :'

-Piramit Metin/eri, H i ta be 215

M ı s ı r, d ü nyanı n hala va rl ı ğ ı n ı s ü rd ü ren en eski uyga rlığıdır. Mısır'ı n i l k b i rkaç bin yı l ı b i l hassa p i ra m itleriyle b i l i n i r; ç ü n kü bu a n ıtların ölçütü ve daya n ı k l ı l ı ğ ı hayra n l ı k uya nd ırıcı d ı r a nca k Antik M ı sı r'ı n g ü n ü m üzde ayn ı ismi taşıya n u l u sta n pek d e fa rkl ı o l madığı, h i ka­ yel e r ve entri ka l a r, ekonom i ve savaş, g üzel l i k ve dehşetle dolu pa r la k, g ü rü ltü l ü ve rengarenk, capca n l ı b i r toplu m olduğu b i r dönem de olmuştur. Uygarl ı klar h içbir zam a n uygarl ı klar olarak başlamaz. Sü merler g i bi, Mısır da bir grup nehir yerleşiminden t ü re miştir. Sümer'in F ı rat ve Dicle'si va rsa, M ı s ı r' ın da N i l'i vard ı .

Ş A H i N i L E A KSA B A S ü m e r gi bi Mısır da şehi rlerle başladı. Za m a n la bu şehi rler iki kra l­ l ı k h a l i nde bi rleşti: u l usal simgesi şa h i n le tem s i l ed ilen Ho rus isim­ l i ta n r ı olan Aşağı Mıs ır ile s i mgesi akbaba başl ı ta n rıça Nekh bet o l a n Yu karı Mısır. MÖ 3000 civa rında Menes o l d u ğ u söylenen bir kra l ı n iki kra l l ı ğ ı ka l ıcı olarak birleşti rerek t ü m M ıs ı r'ı yöneten ilk fi ravu n olduğu söylenmekted i r. F i ravun, modern oku r u n a n lamakta zorla n d ı ğ ı b i r kavramd ı r. F i ravu nların içinde göm ü l d ü kleri gösteri ş l i m eza rlara bakı l d ı ğ ı n21

Dünya Tarihi 701

da ve b u d u rum ları etrafiarı n ı sarma layan nispeten basit ya pılar ve sınırlı kaynaklarla ka rş ı laştı rı l d ı ğ ı nda, fi ravun ları dekadansı n simgeleri olarak görme eğ i l i m i n de olabi l i riz. Gelgelelim, h ü küm­ dar hanedanları nda doğan fi ravu n l a rın i l kel koz m ik güçleri tem sil eden ta nr ı l ar ile kend i etrafiarı n d a ki insanlar a rası nda aracı olduk­ larına gerçekten de i n a n d ı kl a r ı n ı hatırla mak önemlidir. Mısır'ın ta nileri n i hem insa n i h e m de ilahi güçlerden korumakla görev­ lend i ri l m iş firavun, bu rol ü n gerekti rdikleri n i ta nrı ları g ücend ir­ meden kolayca geri çevi remezd i; aynı şeki lde, ö l ü mden sonraki büyük sayg ı n l ı ğ ı da.

Ma 'at Antik Mısır dinincieki en önemli ahlaki değer, ma 'a t ("mayat" olarak telaffuz edilir) veya düzendi. Ma'at kavramının temelinde, dürüst ve açıksözlü olup gerçekle ve birbirimizle uyum içinde yaşarsak, bu yaşamda dünyayı ve gelecek dünyadaki şansımızı iyileştirebileceği­ miz düşüncesi yatar.

G ü n ü m üz oku rları için M ı s ı r i konografi s i n i n en ça rpıcı unsur­ larından bi ri, ta nrıları insan beden leri ve hayva n kafala rıyla port­ releme eğ i l i m i olabi l i r. Anca k Antik Mısırl ı l a r için ta nrılar ile doğal güçler a rası nda bir fa rk o lm a d ı ğ ı n ı hatırla mak önemlidir. Örneğ in aslan kafa l ı ta n rıça Tefn ut yağ m u r ta nrıçasıyd ı fa kat ayn ı za manda yağ m u r u n simgesiyd i. Tü m yağ m u rlar Tefn ut'la i l işkilendiri l i rdi. Dolayısıyla onu i nsa n olara k portrelemektense, ya ba ni bir şey gibi portreiemek öneml iyd i. Ta n r ı l a r ile insanlar a rası ndaki bağ la ntı, fa nilerin d ü nyası ile ta n r ı l a r ı n d ü nyası arası n d a ki a racı fi ravu ndu.

Ö LÜ M S Ü Z L E R i N MEZARLARI Antik M ıs ı r, cesetleri b i l i n ç l i o l a ra k mumya laya n i l k uygarlıklardan bi riyd i ancak bu başlangıçta sadece fi ravu n l a ra ayrı l mı ş bir onur 22

Mısır'ın Hi kayesinin i l k Ya rısı

değ i l d i . M ıs ır halkı ölü leri s ı radan meza rl a ra gömd ü kten son ra, kuru çölde göm ü len beden lerin, yaş zem i n e g ö mül e n bedenler­ den daha iyi m u hafaza ed ildiğini fa rk etm i şti. Kuru l u k ile korun­ ma a rası nda bir bağlantı olduğunu isa betli biçimde tespit eden M ı s ı r' ı n pa paz s ı n ıfı, çok geçmeden cesetleri kuru tutma ve çü rü­ meden koruma sanatı n ı m ü kemmel leşti rerek, h ü kü mdarları n ı n bed e n leri n i ru hsa l masum iyetleri n i n b i r s i m gesi olara k mu hafaza etm eye başladı. ilk fi ravu nlar benzeri sebeplerle b u d ü nyada ku rba n ed i l e n v e b i r sonraki yaşamlarında onlara h izmet edecek ca n l ı hizmet­ ka rlarla beraber göm ü l d ü ler. Anlaşılan bu uyg u l a m a n ı n insa n l ı k d ı ş ı olduğu d ü ş ü n ü l d ü v e sonraki fi rav u n l a r gelecek dü nyada hizmetkarları n ı temsil edecek küçü k uşabti h eykelleriyle bera ber göm ü l meye başlandı. G ü n ü m üzde fi ravu nların m u mya l a n m a s ı sayesi nde modern b i l i m ciler röntgenler, geneti k testler ve başka deneylerle Anti k M ı s ı r halkı n ı n kim olduğ u n u ve yaşa m l a rı n ı n neye benzed i ğ i n i d a h a iyi an layabi l mekted i r. Bir za ma n l a r i n sa n ların fi ravu n l a ra sevg isinin simgesi olan mezarlar, a rt ı k Antik M ı s ı r sa natı, tekno­ lojisi ve kü ltü rü n ü an la m a kta ku lland ı ğ ı m ız en ka psa m l ı a rtifa kt hazi n esid i r. Bu açıdan, Antik M ı s ı r'ın fi ravu n ları kel imen i n ta m a n l a m ıyla halkları n ı n gözü ndeki kon u ma erişm iş, ya n i kendi d ü n ­ ya ları ile b i r sonraki arasındaki ölü msüz a ra c ı l a ra dön üşm üştü r.

Büyük Piramit Hiçbir anıt, firavunun ebedi rolünü Mısır topraklarına dağılmış 138 taş piramitten daha açık ve sağlam temsil edemez. Bunların en büyüğü, hala ayakta duran ve insan eliyle kasten yıkılınadığı sürece, muhtemelen daha binlerce yıl dimdik duracak olan firavun Khufu'nun (MÖ y. 2600-2528) mezarı, 4600 yaşındaki Büyük Giza Piramidi'dir. Boyu 146 metre olan ve her kenan 230 metre uzunlu­ ğundaki Büyük Giza Piramidi, antik dünyanın günümüze ulaşan en 23

Dünya Tarihi 1 0 1

büyük anıtıdır ve modern standartlarda bile çarpıcılığını korumak­ tadır: Eğer aşağı yukarı nereye bakınanız gerektiğini biliyorsanız, onu Uluslararası Uzay İstasyonu'ndan bile rahatça görebilirsiniz. Bugün onun tam boyutlu bir replikasını inşa etmek son derece güç olurdu; onu antik dünyanın aletleriyle inşa etmekte kullanı­ lan işgücü ve maharete ise halen akıl sır ermez. Bu, yalnızca deha işi değil, aynı zamanda bir sanat eseri, ölülere bağlılık ve sevginin bir eseridir ve tam da böyle uzun ömürlü oluşu, bizzat ölüme karşı ebedi bir başkaldırıdır.

24

ANTi K i N DUS VAD iSi'N i N M EGAŞEHi RLERi Taşa Oyulmuş Antik Tarih

"Yaratı lan her şeyi n köke n i n i n nereden g e l d i ğ i n i, b u n u tasarlaya n o olsa da o lmasa da,

en yüksek göklerden takip eden, i şte, o bil iyor veya belki d e o b il e bilmiyor:' -"Yarat ı l ı ş i lahisi" (Rig-Veda 10:129), çeviri A. L. Basharn

S ü m e r şeh i r devletleri n i n o l u şturduğu kom pleks ağ Mezopota m­ ya'da bölgesel hakimiyet kurmaya başla rken, H i nt a lt kıtasını n ya klaşı k 3200 kilometre doğusu nda yaşaya n esra rengiz top l u l u k­ l a r, a rta n nüfusları n ı ba rı n d ı rabil mek için d evasa taş şehi rler i n şa etmeye koyul m u ştu. En son u nda terk edi l e n b u şehirler, arkeolog­ lar ile ta rihçilere d ü nya nı n e n güçlü ve çokkü ltürlü uygarlıkların­ d a n b i r i n i n i l k yüzyıl larına d a i r i puçları s u n m u ştu r. H i n d u geleneği, Hindistan'ın kökenierine d a i r kendine has h i kayelere, arkasında kud retli bir uyga rl ı k b ı ra kmış olan i m pa­ rator Bharata'ya dair masa l l a ra sa h i ptir. Peki, a ntik Mehrgarh ve Mohenco-da ro şehi rleri, söz konusu ta ri h i h i kayelerin gerçeğe daya ndığ ı nı öne s ü rer m i ?

E P i K L E R VE G i Z E M L E R Pek çok antik uyga rlı k g i bi, i nd us Vadisi Uyg a r l ı ğ ı h a l kı da bir ne­ h i rle özdeşleştiri l m işti r. G ü n ü m üzde bu ü l keye verdiğimiz isim bile ("Hind ista n'; "indus"ta n türemişti r), Sanskritçede kabaca bü­ yük s u kütleleri ni, öze l l i kle de devasa G a nj Ne h ri'n i ifade eden Sindhu sözcüğünden gelmekted i r. Hindu sözcü ğ ü de aynı kök söz­ c ükten gelir. Adı na Hindista n dediğimiz ü l ke -tı p kı Amerika Birle25

Dünya Tarihi 101

şik Devletleri'ni n Mississippi ve M i ssouri eya letleri g i bi- a d ı n ı özel bir neh i rden a l ı r. H i n d i sta n'ı n çoğ u saki n i için ü l ke fa rkl ı b i r isme sa hiptir: Bha rat. B u sözcüğ ü n ka ba a n l a m ı bir ateşi ca n l ı tutmakt ı r ve bu açıdan, B h a rat korunan ateştir ve halkı ile h ü kü mdarları tarafı n­ dan ca n l ı tutu lmakta d ı r. Tıpkı Amerika'n ı n i s m i n i kaşif ve ha ritacı Amerigo Vespucci'den a l ması g i bi, Bharat' ı n da i smin i, bi rleşmiş bir H i n d i sta n'ı m i ra s a l a ra k ateşi ca n l ı tutmayı başaran efsanevi im parator Bharata'd a n a l d ı ğ ı söylenir. Yaşa m ı n ı n bir özeti, Hindis­ ta n'ı n gö rkem l i antik epik ş i i ri Mahabharata'da a n latı l ı r.

Post-Nükleer Bir Çöl Değil History Channel'ın Ancient Aliens isimli programında, alanda bulu­ nan çömleklerin yüksek ısıya bağlı olarak sırlanmış olmasına daya­ narak, Mohenco-daro şehrinin bir nükleer patlamayla yok olduğu argümanı öne sürülmüş tür. Ancak sırlanma, kil ateşleme sürecinin normal bir parçasıdır ve bozulmamış çamur yapılar ve duvarlara sahip bölgenin nispeten iyi korunmuş olması, herhangi bir yıkıcı patlama ihtimalini ortadan kaldırmaktadır.

Bha rata'n ı n hikayesi n e i l h a m vermiş ta rihsel bir fig ü rden bah­ sed ilecekse, bu kişi m u h a kka k a ntik indus Vadisi Uyga rlığı'nda b u l u nacaktır. MÖ ya kla ş ı k 6000 ile 1 500 a rasında yaşaya n bu uyga rl ı k, d ü nya n ı n en eski, aynı za manda en gelişmiş uyga rlık­ larından da biridir; a l a b i l d i ğ i n e gi rift tasa r l a n m ış, kapa l ı meka n tesisat v e halk havuzları g i bi etki leyici i m ka n l a r içeren şehi rleri, g ü n ü m üzde bile şeh i r p l a n c ı l a rı ta rafından i ncelenmekted ir. Gel­ gelel i m , görünüşe bakı l ı rsa o n u inceleyenleri büyü leyen şey, bu a ntik uyg a rl ı k ha kkı nda b i l m e d i klerimizd iL

Dünya n ı n En iyi Dedektifleri Ta ri hçiler, tuta rsız görünen yazı l ı delil leri bir a raya koymada çok başa rı l ı d ı r. Ne va r ki, e l i n izde g üven i l i r yazı l ı d e l i l olmadığı nda, ayrı 26

Antik i nd us Vad isi'n i n Megaşehi rleri

pa rça l a rd a n bir ta r i h cetvel i o rtaya ç ı ka rm a k ta m a m e n a rkeolog l a ­ r a , ya n i ta rihsel a raştı rma n ı n d e d e ktifleri n e ka l ı r. F iz i ks e l ka n ıtları n yeri n i sa ptaya ra k, o n l a rı top l aya ra k ve m u hafaza ede re k, a ks i ta k­ d i rd e zamanda kaybol u p g i d ecek h i kaye l e ri yen i d e n k u ra b i l i rl e r. i n d us Vad is i Uyg a rl ı ğ ı örneği b i l h assa zord u r çü n kü d i l le ri h enüz deşifre ed i l me m iştir. B u antik şeh i rl e rd e a rkeo l o g l a r ı n b u l ­ d u ğ u i n d us Vad is i yaz ı l a rı, b ö l g e n i n d i ğ e r yaz ı l a rıyla benze r l i k l e r taş ı m a kla berabe r, kısa ibarelerin a n l a m l a rı n ı n o rtaya ç ı ka r ı l m a ­ s ı n a ya rayacak yeter l i l i kte d e ğ i l d i r. Ki m i u z m a n la r, i n d us Vad is i d i l i n i n as l ı nda g e rçek b i r d i l b i l e olmayab i l ec eğ i n i, b u n u n yeri n e b i r i mza veya ma rka logos u g ib i iş lev g österen b i r d iz i kiş is e l l eş­ t i ri l m iş mü hür o l ab i l eceğ i n i öne sü rmüştü r. H enüz kimse b u n u kes i n o l a ra k b i l m e m e kted i r. Dolayısıyla, m i krofon u ş e h i rl e r i n ken d is i n e uzatmak d u ru ­ m u ndayız v e o n l a r ı n b ize söyled i ğ i, b i n l e rc e y ı l ö nc e H i n d ista n ve Pa kista n'da b i r uyg a rl ı ğ ı n serpi l d iğ i d i r. B u u yg a r l ı k büyü klü k o l a ra k Sü mer'e raki pti ve uza k bat ı d a ki d a h a iyi b i l i n e n ra ki p l e riyle tica ret ya p ıyord u . Böylesi b i r baş l a n g ı çt a n , za m a n içinde g el m iş g eç m iş e n güçlü ve etki l i u yg a rl ı kl a rd a n b i r i o l a n klas i k H i n d ista n o rtaya ç ı km ışt ı r.

Naziler Her Şeyi Berbat Ediyor Üçüncü Reich, Antik Hindistan'dan çeşitli masum semboller almış ve bunların anlamlarını ilelebet değiştirmiştir. Örneğin gamalı haç, esasen iyi şans, kutsama veya mabet anlamına gelen yaygın bir Hindu sembolüdür. Naziler aynı zamanda "eşsiz" veya "önem­ li" anlamları taşıyan Sanskritçe sözcük arya'yı da almış ve "Aryan" sözcüğüyle beraber onu açıkça ırksal bir göndermeye çevirmiştir.

27

HiTiTLER VE ARKALA RlNDA BlRAKTlKLARI Önce Imparatorluk Saldırıyar

"Şimdiye dek ailemin hiçbir mensubu isteklerime uymad ı :' -Hitit Kra l ı

1.

Hattuşili'nin vasiyetnamesi (MÖ y. 1 586-1 556)

i n sa n l ı k ta ri h i n i n gene l i nd e n i speten küçü k gruplar ha l inde, ka­ vimler, yerleşkeler ve da h a son ra şeh i rlerde yaşa d ı k. Ancak son yüzyı l l a rd a bu daha küçük g r u p l a r, daha büyü k u l uslar veya im­ pa ratorlu klarda kümelen m i ş veya yoğ u n laşm ıştı r. MÖ 1 300'e gel i n d i ğ i nde, d ü nya n ı n en eski uyga rlıkia n n a ev sa hipliği ya pan bölged e, ya ni Ortadoğu'd a b u şablon çokta n yerleşmişti. Kuzeyde H ititler, g ü neyde Yen i Kra l l ı k'ı n M ı sırlı ları, g ü n eydoğ uda ise Asur­ l u l a r yer a lıyord u (son ikisine d a ha sonra değ i neceğ iz). Bir s ü re H ititler ü ç i m pa ratorl uğun en g ü ç l ülerindendi ve Mısırl l l a ra h ü kmediyor, Babil'i doğ rudan yağ m a l ıyordu. Onların zırh l ı savaş a rabaları, antik d ü n ya n ı n ta nkla rıyd ı; çarpışma sırasın­ da baskı n, akı nl ar ve keşifler yapmak için yeteri nce h ızl l l a rdı ve fethed i len şehi rlerde ka n u n ve d üzen in güçlü bir simgesiydi. Ne va r ki, ta rih kitapları n ı n o n l a rd a n çok bahsetmemesi n i n bir sebebi vard ı r. O nl ar sadece bi rkaç yüzyı l boyu nca hafife a l ı n mayacak bir güç o l m uştu r. MÖ 1 200'e g e l i n d i ğ i nde, H itit ta rım sistemi çöktü ve ta h ı l sevkiyatı için M ı s ı r'a bağ ı m l ı ol maya başlad ı l a r; bi rkaç onyı l son ra başkentleri Hattuşaş Asurl u ların e l i n e geçecekti. Yine de bir s ü re, hem de hatırı sayı l ı r derecede uzun bir sü re, sa hip old u kları güç emsa lsizd i.

28

H ititle r ve Arkalarında Bıra ktı kları

Ortadoğu'nun Üç İ mparatorluğu, MÖ y. 1300 3300 yıl önce, Ortadoğu'ya üç süper güç hakimdi: kuzeyde Hititler, güneyde Mısırlılar ve güneydoğuda Asurlular.

F i R AV U N U N D U L U H ititlerin zi rve dönemi ndeki gücünü özetl eyen b i r h i kaye, M ı sı r'ı n fi ravu n u olman ı n ucundan dönen bir H itit prensi hakkı ndad ı r. Her şey, Tuta nkaman'un ö lü müyle başlar. Ta rihçiler epey bir zamandır Tuta n ka man'un öldürüldüğ ü n ü ö n e s ü rmekted i r. Bu gerçek olsun veya olmasın, za ma n ı nda Tuta n­ ka rnon'un öl ü mü nü n üstünde bir sis perdesi olduğu bir gerçektir. Öyle ki, Hitit kayıtları, fi ravu n u n dulunun, büyü k i htimalle Tut'u n d u l u olan Ankhesena mun'un M Ö ı 325'te s ı ra dış ı bir istekle H itit Kra l ı Şuppiluliuma'yı ziya retinin hikayesini a n latır: "Kocam öldü ve bir oğlum yok... Bana oğ u l la rı n ızdan biri n i verin ki, koca m olsun. Korkarım ki ... tebaa mdan birini kend ime eş almak istem iyoru m." Ş u ppi l ul i uma, An khesenamun'u oğ l u Za n n a nza'yla bera ber m e m leketine yol ladı. Son radan, Ankhese n a m u n'un şü pheleri n i n sağ l a m b i r temel i olduğu ortaya çıktı; H itit kayıtlarına göre, Za n­ na nza, Mısırlı yetki l i lerce ö l d ü rüldü ve b u n u n sonucu nda iki u l u s a rası ndaki i lişki ler kötü leşti. Bir Mısır-H itit kra l iyet evl i l iğ i, Firavu n l l . Ra mses'i n H itit Prensesi Maathorneferu re'yle evlenmesiyle a nca k bir yüzyı l sonra gerçekleşti .

Dünyanın En Eski Müziği Hurrilerin Nikkal'a adadıkları "Hurri 8. ilahisi" günümüze ulaşan en eski yazılı müzik eseri, dolayısıyla da dünyanın en eski melo­ disidir (ancak müzikologlar doğru yorumladıklarından hala tam anlamıyla emin değildir).

29

M I S I R YEN i KI RALLIGI'N I N Fi RAVU N LARI Eserierim e Bakın, Ey Kud retliler ve Ümidinizi Yitirin

"Harabeleri yeniden d i kti m. Bitmemişi ayağa ka l d ı rd ı m :' -M ısır Fi ravu n u Hatşepsut (MÖ y. 1 507- 1 458)

Ta rih uyg a rl ı kla rı geride b ı ra ktıkla rıyla ya rg ı l a m aya meyi l l i d i r. Bu açıdan, a ntik olsun modern o l s u n pek az uygarl ı k, bize Büyük Pira­ m itleri (pi ra m itler 4500 yı l ı aşkı n za mandır aya ktad ı r ve m u ha kka k hepim izden uzu n yaşayaca ktı r), o n l a rdan daha küçü k ol makla be­ ra ber ayn ı şeki lde çarpıcı heyke l leri, özel ta p ı n a kları ve kendi lerine has h iyerog l if d i l i nde yazı l m ı ş m u azza m sayıda d i n i ve bilgelik ya­ zın ı veren Anti k M ı s ı r kada r ça rpıcı bir mirasa sa h i ptir. Tü m b u n l a r, M ı s ı r' ı n fi rav u n l a r ı n ı n kuzeydeki ra kipleri H ititler ile doğu daki ra ki pleri Asu rl u larla yan ya na sa lta nat sürdüğü MÖ 1 300'e kadar zaten va rd ı . O zamana dek M ı s ı r çokta n ta ri h ler, gize m l i gelenekler ve a s ı l a maçları çokta n u n ut u l m u ş olan kent simgeleriyle dolu, akıl ermez d erecede kad i m bir u l ustu. Anca k MÖ 1 549'dan 1 077'ye dek h ü kü m süren 1 8., 1 9. ve 20. ha ne­ dan l a r, görünüşe bakı l ı rsa isa betli biçimde, henüz genç olan ve önünde sonsuz bir gelecek yata n bir Mısır görüyord u . Ta rihçiler bu dönemi "Yeni Kra l l ı k" olarak isim lendi rmiştir ve onu Mısır'ın uzu n ve etki leyici ta ri h i ndeki bi rkaç a ltın çağdan biri olarak gör­ mekted i rler.

30

Mısır Yen i Kıra l l ığı ' n ı n Firavu nları

ATO N ' U N U F K U Anti k M ıs ı r d i n i ta ri hsel o l a ra k dengel i b i r çokta n rıcı l ı ktı; ra h i pler ve h a l k, her biri kendi kaderi, yerel ta ri h i ve n üfuz a l a n ı na sa h i p m u hte l if ta nrıların pa nteo n u na ta pa rd ı . M Ö ya klaşık 1 353 i l e 1 336'ya d e k h ü k ü m s ü ren fi ravun Akhenaton, kozmosta temel b i r g ü c ü temsil ettiğ i ne i n a n dığ ı gü neş ta n rı Atan kon u s u nda çok tutku l uyd u. Ta rihçiler Akhenaton'u s ı k l ı kla tekta n n cı o l a rak betim­ lese d e, bu tam a n l a m ıyla doğru değ i l d i r; o başka ta n rı ların va rlığı­ na da inan ıyord u. Sadece hiçbiri Atan'la kıyaslana mazd ı . Atan çok özel, bizzat gerçekliğin doğası için çok tem e l d i . Tek ta n r ı n ı n diğer ta n r ı l a rdan yüceliğine inan ış, genel l i kle henoteizm o l a ra k isimlen­ d i r i l i r. Akhenaton'u n Atan' u diğer tüm ta n r ı l a rda n öncel ikl i görme ısrarı en nihayetinde Musevi l i k, Hıristiya n l ı k ve M ü s l ü ma n l ı ğ ı n da içinde olduğu diğer tüm d i n leri etki lemiş o l a b i l i r.

Hatşepsut

Yirmi yıl (MÖ 1478 ila 1458) boyunca hüküm süren Hatşepsut, ilk kadın firavunlardan biriydi. Tarih sahnesinde öne çıkan pek çok ka­ dın gibi ölümünden sonra başarılan silinmek, erkek varisine mal edilmek istenmiştir. Bunda başarılı olunamamıştır.

Zamanın standartlarına göre bu inanç ayn ı za ma nda alabil­ d i ğ i n e tartışmal ıyd ı da. Bu ta rtışma l ı d u ru m, Akhenaton Mısır i m pa ratorl uğu'n u n başkenti n i a ntik Thebes'ten, Aton'a hü rmet göstermek adına 4 1 8 ki lometre kuzeyde i n şa etti rd i ğ i yen i kent A m a r na'ya taşıd ı ğ ı nda d a h a da şiddet l e n d i . On yıl boyu nca Amarna kenti şeh i r planla ma, sanat ve m i m a ride yen i buluşların yuvası oldu. Ancak şeh i r varl ı ğ ı n ı sürd ü remedi. Akhenaton'un ö l ü m ü nden son ra Thebes yen iden başke nt o l d u . Amarna daha sonra terk ed i l d i ğ i için a rkeolog l a ra yaklaş ı k 3000 y ı l sonra ortaya ç ı ka racakları adeta hiç bozu l mamış bir a nti k şeh i r a rmağan etti. 31

Dünya Tarihi 101

Ramses'ten Kalanlar 1 8 1 8'de i ng i l iz şa irler Percy Byss he Shelley i l e Horace Smith, Yu­ nanları n MÖ ya klaşık 1 2 79'd a n 1 2 1 3'e dek h ü kü m süren Firavun l l . Ramses'e verdiği isimle Ozymandias'ı n on u ru n a d i kilen ve gün yüzü ne yeni çıkarılan antik a n ıtlar hakkında bi rbirine ra kip şii rler yazmaya ka ra r verd i ler. B u iki ş i i rden en ü n l üs ü olan Shel ley'n i n şiiri n i n b i r kısmı şöyledi r: "iki büyük ve gövdesiz taş aya k Durur çölde ... Onların ya n ında, ku mda Yarısı gömülü, çatlamış bir çehre yatar, çatı k kaşları, Kırışık duda kları, buz g i bi buyruğuyla alaycı, Heykeltıraşına o tutku ları isabetli anlatır Ki o tutkular halen sürer, bu cansız nesnelere damga lanmış, Onlarla alay eden el ile onları besleyen yürek: Ve kaidede şu sözler görü l ü r: 'Ben im adım Ozymand ias, kra l ların kralı: Eserierime bakın, ey kudretliler ve ümidinizi yiti rin!' Geride başka hiçbi r şey ka lmamıştı r." işte, modern oku ru n l l . Ram ses'in mi rasından a l maya meyi l l i olduğu mesaj bud u r: Kud ret, ki birli v e fa n i d i r. Gelgelelim, Antik Mısır edebiyatı üstü n körü biçi mde gözden geçi rildiği nde, 3000 yıl önces i n i n Mısırlıları n ı n i nsan başarısı n ın asılsız doğası n ı n fazlasıy­ la fa rkı nda olduğu görü l ü r. B u heykeller, meza rlar, m u myalar, i l l e de zam a n ı n geçişi nden kaç m a k a n la mın ı değ i l, gelecek nesil lere beni mseyebilecekleri, gölgesi tepelerinde d u racak ve onlara kıla­ vuzlu k edecek bir geç m i ş vermek amacı n ı taş ı r. Arkeologlar bin­ lerce yı l sonra Anti k M ı s ı r'ı incelemeye deva m ederken, fi ravu nlar da gelecek nesillere kı lavuzl u k etmeyi ve insanlığa kendileri n i n bile p l a n lamadığı den l i çarpıcı v e geniş ka psa m l ı yol l a rla ta ri h i n ka lıcı si mgeleri n i s u n m aya devam etmekted i r.

32

Mısır Yeni Kırallığı'nın Firavu nları

Nefertiti'nin Mezan Arkeologlar, firavun Akhenaton'un karısı kraliçe Nefertiti'nin uzun zamandır kayıp mezarını, oğlu Tutankaman'un mezarına bağlı giz­ li bir yeraltı odasında başarıyla tespit etmiş olabileceklerini düşün­ mektedir. Onu bir kazıyla ortaya çıkarmayı başarana dek bundan kesin olarak emin alamayacaklar.

33

MEZOPOTAMYA' N I N BALÇlK i M PA RATORLU KLARI Babil Suları Kıyısında

"Ben Sennacherib, Asur Kra l ı, ön ü n üzde eğilen prens. Benim yazılı adımı s i l e n veya b u n u, Yazg ı l a r m ü h rü n üzü değişti re n i n Ad ı n ı v e toh um u n u b u topra klardan si l i n:'

-Sennacherib'i n M ü h rü'nden (MÖ y. 740-68 1 ) , çev. D. J. Wiseman

MÖ 1 300'de, H ititler a rtı k Tü rkiye olarak b i l d i ğ i m iz bölgeye ha­ kimken ve Yen i Kra l l ı k da M ıs ı r'ı yöneti rken, Asu r lul ar Kuzey Me­ zopota mya'yı yönetiyord u. H a l a Akad dili kon uş mal arına ve Kuzey Sümer şehi rlerinden gelmelerine ka rşı n, Asu r l u l a r kendilerinden önceki Mezopota mya uyg a r l ı klarından alabildiğine fa rklı, daha tek tip, etkili ve za l i m d i . G ü ney Mezopota mya'da Babil'de b u l u n a n ra kip bir impa ra­ torl u k, M Ö ya klaşı k 1 830 ile 539 a rasında sa h i p olduğu güçte bazı gelgitler yaşadı. Ki m i za m a n l a r Asu r'a h ükmetti, ki m i za manlar ise Asu r' u n h ü kmüne g i rd i; fa kat Mezopota mya'yı ne ta m anlamıyla kaza n d ı ne de -sona gelinene dek- onun uğruna veri len savaşı hepten kaybetti.

ASUR ÇELiŞKiSi Bazı a ç ı l a rd a n h i çb i r a nt i k uyg a r l ı k Asu rl u l a r kad a r modern b i r süper g ü ç olmamışt ı r. Asurl u l a r kukla kra l l ıkları şiddet ve şiddet 34

Mezopotamya' n ı n Balçık i m pa ratorl u kları

teh d i d iyle zalimce yöneti rken, bir yandan d a uyga rlı kları u l uslara­ ras ı bir ilim ve kültür merkezi kon u m u ndayd ı . Kuzey Mezopota m­ ya'd a k i antik şeh i r devleti Asu r'dan çıkan Asu r l u l a r, bölgeyi MÖ ya klaşı k 2000 ile N i neveh i s i m l i metropol i s i n MÖ 6 1 2'deki düşüşü­ ne d e k a ra l ı kl ı olara k yönetti. Asu rl u l ar dehşet vericiyd i. H içbir antik uyg a rl ı k Asurl u l a rd a n d a h a za l i m değ i l d i . Aşurnasi rpal, MÖ 678'de S u ru şeh rini fet­ hetti kten son ra, "Bana isya n eden soyl u la rı n her birinin derisi n i yüzd ü m," diye yazm ıştı . "Bazı ları n ı kazı ğ a otu rtt u m ... Bazısı n ı n deri s i n i burada, kendi topra kları mda yüzd ü m v e derilerini d uva r­ lara astım." Soyl u l a r bu ceza ların gelmekte o l d u ğ u n u bil iyord u; Asu r kra l ları n ı n üye şeh i rlerden imza l a m a s ı n ı ta lep ettiği vasa l a n laşmala rı nda isya n eden herkese, benzeri tüyleri ü rpertici yaz­ g ı l a r vaat ed il iyord u .

Çiviyazısı Sümerler, Akadlar, Asurlular ve Babiliilerdeki okuryazar katipler, başta bir çiviyazısı alfabesi (Latincede "kama biçimli" demektir) kullanarak kil tabietiere yazmıştır. Bu katipler esasen zamanının avukatlarıydı ve okuryazarlıklarını kullanarak kamuoyu kayıtla­ rı tutar, kontratların orijinalliğini onaylardı. Fakat aynı zamanda mektuplar, kanunlar, ilahiler, bilgelik edebiyatı,* hatta kurgu me­ tinler dahi yazarlardı.

B u n a ka rşın, Asurlular N i neveh'te d ü nya n ı n en büyük kütüp­ hanesine ev sa h i pl i ği yapıyordu, antik d ü nyadaki en gelişmiş tesisat sistemlerine sa h i pierdi ve h ızlı i l eti ş i m için bir yol istasyon ağı g e l i ştiren i l k büyü k uygari ı ktı. Sanata eşsiz b i r destek sun uyor­ lard ı, gelişmiş bir devlet d i n i ne sa h i plerd i ve a rka l a r ı n ı binlerce yı l l ı k kültür ve geleneğe yas l ıyorlardı.

*

i ç i n d e atasözleri ve veeizeler b u l u nan, Antik Ya k ı n d oğ u'ya has eserler. (çev.)

35

Dünya Tarihi 7 0 7

Başka bir ifadeyle, Asurl u l a r h e m alabi l d i ğ i n e barbar hem d e alabildiğine uygardı . Dü nya ta ri h i nde bir u l u s u n bu i ki özelliği serg i lernesi nad i r rastla n a n b i r şey ol masa da, h içbiri bu çel işkiyi Asur kad a r bariz ve a rs ızca taş ı m a m ıştır.

Kudretli Babil Eldeki tüm göstergelere ba kı l ı rsa, New York, Las Vegas ve New Orlea n s Kuzey Ameri ka için n eyse, Ba bil de Antik Ortadoğu için ayn ısıyd ı . Ba bil, New York g i b i a kl a hayale sığmayacak kada r geniş ve etkileyici bir ekonom i k güç merkezi, Las Vegas gibi görsel ola­ ra k ça rpıcı bir tu rizm ve g ü n a h merkezi ve New Orleans gibi eşsiz bir kü ltüre ve an latacak m i l yo n l a rca gizl i h i kayeye sa h i p, kad im bir şeh i rd i . Antik Mezopota mya'yla özdeşleşti rdiğimiz pek ço k şey başka uygarlı klardan değ i l, a nt i k Ba b i l i mpa ratorl u ğ u'ndan gel mekte­ d i r. Bize "göze göz" d iyen o bed nam a ntik yasayı veren, i l k Ba bil i m pa rato r l u ğ u 'n u n a l t ı n c ı h ü kü mdan Ha m m u rabi'yd i (MÖ y. 1 8 1 0- 1 750). Bize rüya ları Danyal'ın Kitabi'nda merkezi rol oyna­ ya n çılg ı n kra l ll. Neb u ka d n eza r'ı (MÖ y. 634-562) veren de Ba bil imparatorl u ğu 'ydu . Ba b i l ' i n b ize Antik Dünya n ı n Yed i Harikası'n­ dan b i ri n i, Asma Bahçeleri d e verd i ğ i söyl e n i r ve Ba bil Musevi l i k ile H ı ristiya n l ı kta d ü nyevi g ü c ü n tesirli b i r s i mgesid i r. Babi l'in Tiamat ve Mard u k'ta teme l l e n e n d i n i, çağdaş meti nlerin Anti k Mezopota mya d i n i nden b a hsederken en s ı k atıfta b u l u nd u ğ u d i n d i r. Tü m b u nl ara ka rş ı n, Ba b i l i m pa ratorl uğ u' n u gözden kaçırmak kolayd ı r. Babil ne S ü mer g i bi a ntik ne de Asu r gibi za l im veya m i mari açıdan etkileyiciyd i . N e M ı s ı r kada r iyi koru n mu ş ne de H itit i m pa ratorl uğu kad a r esrarengiz ve ya n l ı ş a n l a şıl m ıştı. Fakat kısa dönemli çöküşlerle kes i ntiye uğ raya n b i n yılı aşkın süre boyu nca, Babil ta m da uyga rl ı ğ ı n beşiği olan o antik Güney Mezo­ pota mya şehi rleri n i n m i ras ı n ı temsil etm işti r. 36

Mezopotamya'nın Balçık i mparatorl ukları

Musa'nın Beş Kitabı Babil İmparatorluğu, MÖ 587'de İsrail'i ele geçirip rahiplerini sür­ düğünden, Yahudi katipierin Yahudi İncil'ini (Eski Ahit olarak da bilinir) yazma kararından dolaylı olarak sorumlu olabilir.

37

OLM EKLERiN ANTi K DÜNYASI Kauçuğu n Yolla Buluştuğu Yer

"Sosyal yapı ları ta m olara k neyd i ? Tanrıları kirndi ve ellerinde nasıl güçler vardı ? Bu soru lar ve daha pek çoğu hala cevapsız­ d ı r. Ol mek arkeolojisi hala genç bir bilimdir ve Olmek toprak­ ları onu daha da açığa çı ka racak sessiz tan ı k l ıklarla cömertçe donanmış olsa da, o nu n yüzyı l ı m ızda diğer ala ka l ı dallar kadar hızlı gelişmesi bir d izi koşulla engellenmiştir:' -Beatriz de la Fuente ( 1 929-2005), Mezoamerika l ı sanat tari hçisi.

Kud retli i m pa ratorl u klar Ortadoğu'nun kontro lü için mücadele ederken, MÖ 1 500 civarında M ezoa merika'n ı n ormanla rında yen i bir kültü r biçim lenmeye başlad ı v e yo k olup da yeri n i ya klaşık 1 000 yıl sonraki i m pa ratorl u klara b ı ra k ı ncaya dek bölgeye h ükmetti. H i ç b i r Ol mek m et n i terc ü m e ed i l med iğinden, onlar h a kkında pek az b i l g iye sa h ibiz. Öncel i kle, m u htemelen kend ileri n i Olmek­ ler olarak a n m ıyorla rd ı; bu i s i m Aztekleri n o n l a r için ku llandığı isi m d i r ve ka baca " ka u ç u k ü l kesinin insa n l a rı" olara k tercüme edilebi l i r. Ayn ı za m a nda, çok geniş bir dönem söz konusu oldu­ ğ u ndan, 1 000 yıl s ü ren tek b i r uygarl ı k o l m a l a rı da epey güç bir i hti m a l d i r. Fakat h er ki m lerse ve ne ya p m ı ş l a rsa, a rkal arı nda devasa şehirler, etki leyici h ey keller ve i natçı biçi mde çözülemez bir g izem bıraktıkları kes i n d i r.

KAU Ç U K Ü L K E S i N i N i N SA N LA R I Olmekierin 3000 yı l ı aş k ın za m a n önce daha son radan Maya l ı l a r v e Aıtekierin de oynad ı ğ ı kutsa l Mezoa merikan top oyu n u ula38

O lmekierin Antik Dünyası

ma'n ı n bir türü n ü oyna m ı ş olduğuna işa ret eden g ü ç l ü arkeolaj i k ka n ıtlar bulunmaktad ı r. Ulama hassas b ü nye i i iere uyg u n değil di; Batı sporlarında ku l l a n ı l a n ş i ş me ka uçuk topların a ksi ne, Ol me k ka u ç u k topları sertti ve dört b uç uk kiloyu b u l a b i l iyord u. Topların m u htemel h ızı göz önünde b u l u n d u ru l u rsa, b u d u ru m spord a n kayna k l ı sakatlık riski n i fazlasıyla artı rıyor o l m a l ı d ı r.

DEVLER YÜRÜDÜGÜ N DE O l m e k Uyga rlığı g ü n ü m üzde en çok a r ka s ı n d a b ı ra ktı ğ ı baza lt taş­ I a ra oyu lmuş devasa, to n la rca ağırl ı ktaki ı 7 başla ta n ı n ı r. Bu başlar, bel i r l i i nsa n ları temsil etmeleri için yap ı l d ı k la rı a n laşı lacak şekilde detay l ı d ı r; fa kat ta m olara k kimi portreled ikleri kon usu, za ma n ı n toz l u sayfalarına göm ü l ü bir g izemdi r. B i n l erce yıl sonra Aztek meti n lerinde Q u i n a m etzi n isimli nes l i t ü ke n m i ş bir dev ı rkın bölgenin en etkileyici şeh i rleri n i ve mimari m u c izeleri n i ya rattığı yazı l mıştır. Bu h i kaye bizzat Ol meklerden mi, a rkaları nda b ı raktı kları devasa heyke l l e rden m i esinlenm işti r, yoksa on larla bağ l a ntısı ol maya n Aztek efsa nelerinden mi? O l m ekierin ne d ü ş ü n d ü ğ ü n ü b u l m a n ı n b i r yol u olabi l i r. ı 999'da Veracruz, Meksika ya kı n larındaki b i r köyde eski molozu

kaza n inşaat işçileri, üzeri nde yabancı simgeler b u l u n a n ı 4 inçl i k b i r taş ta blet keşfettiler. Cascajal ismi veri le n ta blet, a ntik Olmek d ü nyas ı n ı n g ü n ü m üze u laşan bir a rtifa ktı o la b i li rdi; söz konusu köy, h a l i hazı rda yaklaşık MÖ 900'e ta ri h le n di rilen Ol mek kal ı ntı­ ları ü stünde otu rmaktadır ve ta bieti n üstü ndeki si mgeler bilinen Mezoamerikan d i l lerine denk düşmemekted i r. D i l b i l i mciler onu deşifre etmek için sıkı bir ça l ışma yürütmekted i r. Ancak Cascajal taş ı n ı n Ol meklerden daha genç olduğu o rtaya çıksa bile, onun keşfı bölgenin ne kada rın ı n henüz keşfed i l memiş olduğ una işaret etmekted ir. Olmekierin h i kayesi, za ma n ı n ya bancı kı ldığı bir dün­ yan ı n o sessiz kayd ı, hala el değmemiş topra klarda gömülü olabi l i r. 39

Dünya Tarihi 1 0 1

Antik Devierin Efsaneleri Antik mitlerin ortak bir özelliği olarak, Quinametzin hakkında­ ki Aztek hikayeleri dünyanın diğer bölgelerinde anlatılan benzeri hikayeleri andırır. Yaratılış 6:4'te eski İsrail yazarları bize Büyük Tufan'dan önce dünyayı adımladığı söylenen bir dev ırkından, Ne­ filim'den bahseder. Antik Yunan şairleri, pek çok tanrıdan bile eski oldukları söylenen antik devler olan Titanlar hakkında yazmıştır.

40

BÜYÜ K Ki ROS VE AHAMEN i Ş RÜYASI Pers Mesihi

"Rab mesh ettiği kişiye, Sağ eli nden tuttuğu Koreş'e sesleniyor. U l uslara onun önünde baş eğdirecek, Kra l ları silahsızla n d ı racak,

Bir daha kapanmayaca k ka pılar açacak . : .

-Yeşaya

'

4 5 : 1 {Kra l James i n cili)

Babil'd e zal i m Asurluların boyu nduruğ u altında esir hayatı ya­ şaya n a ntik israil'i n d i n ada m l a rı, MÖ 587'd e zor bir kararla karşı karşıya kaldı: Ya d i n lerine a it öğretilerin kal ı c ı bir kayd ı n ı yazaca k ya d a o öğ reti lerin kendi leriyle beraber ölmesini izleyeceklerdi. i l k seçeneği seçtikleri n i bil iyoruz çünkü bug ü n e l i m izde Yahudi i ne i l i veya daha iyi bili nen ad ıyla H ı ristiya n Eski A hit'i va r. B u metin, 1 37. Mez m ur'da ki gi bi, adaletsiz l i k acısıyla dolu du r: "Ba b i l ı rmakları kı­ yısında otu rup Siyon'u a nd ı kça ağladık:' Gelgelel i m, Ya h u d i i n e i l i ayn ı zamanda M u sevi h a l kı ku rta rma­ ya gelecek kud retli bir kra l ı n m üjdesini d e verir. Bu kra l, MÖ ya k­ la ş ık 5 90 ile yaklaşık 530'a dek yaşadı ğ ı söylenen Pers Kra l ı Büyük Kiros't u r. Ki ros Ya h u d i o l masa da, antik Pers d i n i Zerdüştlü ğ ü ben i m sediğinden, i bra n icede a ç ı k v e net o l a ra k b i r mesih, bizzat Tan rı'nı n kurtarıcı a racı olara k tanım la n ı r. Ki ros MÖ 539'da Ba bil'i feth ettiğ i nde, tamamen onların beklentilerine uyg u n davra n m ı ş­ t ır. D i n adamları, yuva l a rı is ra i l 'e din lerine d a h a da bağlı, Kutsa l Met i n 'le donanmı ş olarak dönmüştür.

41

Dünya Tarihi 707

B ÖY L E B U Y U R D U Z E R D Ü Ş T Kiros' u n isra i l 'e neden b u kad a r iyi geld i ğ i n i a n lamak için kendi d i n i i n a n c ı n ı n ona söyled i ğ i şeyi hatı rlama k ö n e m l idir: Dü nya iyi i la h, cömert ya ratıcı A h u ra Mazda ile o n u n kötü oğ l u, ya lanların ba bası A h riman a ra s ı n d a e bed i b i r mücadelen i n sa hnesidir. Zer­ düştl üğe göre, kişisel o l a ra k h a n g i d i n i n mensubu olduğ u n uz o kada r m ü h i m değ i l d i r; ö n e m l i olan, söz kon u s u m ücadelen i n doğru ta rafı nda b u l u n m a n ızd ı r. Dolayısıyla Zerd ü ştl ü k d i n de­ ğiştire n leri sıcak ka rşı la rken, d i n değ işti rmeyi talep etmiyordu ve fethettikleri uygarl ı k l a r ı n ken d i inançları n ı s ü rd ü rmelerine izi n veriyord u .

Zerdüşt Zerdüştlüğün kurucusunun, aynı zamanda Zoroaster ve Zarathust­ ra olarak da bilinen ve en ölümcül -ve Ahriman'a kudretini veren­ kozmik gücün druj (bir yalan) olduğunu vaaz etmiş bir peygamber olduğu söylenir. Zerdüşt'e göre, gerektiği zaman doğruyu söylemek dünyayı kurtarabilir.

MÖ 6. yüzyı l ı n sta n d a rtla r ın a göre, bu i n a n ı l maz rad i kal bir fi ki rd i . Ta ri hsel olara k d i n, b i r uyga rlığı birleşti rmek ve tebaası­ na bir sivil iman dayatma kta ku l la n ı l ıyord u . F i ravu n u n i l a h l ı ğ ı n ı i n ka r etmek, Mısır devleti n i n meşru l uğ u n u i n ka r etmekti; Antik Sü mer'i n ra h i belerin i i n ka r etm e k, her şehrin h ü kü mdarı n ı n ilahi otoritesi n i i n kar etmekti. Persler d i n ve devleti birleştirme fırsatın­ dan fed a ka r l ı k ederek, daha son ra buna ça l ışaca k Batı demokra­ silerinden bin yıl erken davra n d ı ve bu sü reçte fi kir fa rkl ı l ı kları n ı n kısmen s ı radan ve h o ş ka rşı l a n d ı ğ ı çokkü ltü rlü v e istikrarlı b i r i m pa ratorl u k yarattı. G ü n ü m üzde i ran o l a ra k b i l i nen memleketleri Pers i m para­ torl uğu'ndan yayılan Persler, i m pa ratorların tebaa larını yönet42

Büyü k Kiros ve Ahameniş Rüyası

m e biçim lerini değiştirdi. Bir imparatorl u ğ u n kontro l ündeki her uyg a r l ı ğ ı n daima i m pa ratorl u k kültürü ve d i n i ne uyu m sağ laması gerekl i l iğ i ne duyu l an kesi n i n anç, norm o l a ra k ka l m a kla bera ber o rta d a n kayboldu. Pers i m pa ratorl uğu, pek az Batı veya Ortado­ ğu uygarlığı onu taki p etmek için ciddi b i r g i rişimde b u l u nsa da, daha iyi bir örnek olara k va rl ı ğ ı n ı sürd ü rd ü .

Antik Pers Imparatorluğu Birleşik Devletleri Anti k Pers i m pa ratorluğu, en iyi biçimde bir m utlak ilahi ha k mona rşisi olarak a n laşılabilse de, pek ç o k açıdan m odern l i bera l demokrasi lerle özdeşleştird i ğ i m iz değerlere ra kipleri nden daha iyi uyum sağlar. Pers i m pa ratorl uğu köl e l i ğ i yasa kladı, kadı n la­ rın m ü l k edinmesine izi n verd i, fethed ilen devletlere hatırı sayı l ı r yerel otonemi bağışladı, eğitim ve tica rete ö n ce l i k verd i, d i n i öz­ g ü r l ü ğ e eşi benzeri görü l memiş seviyede o l a n a k ta n ı d ı . Temel i n ­ san h a kları açısından, modern devletler i ç i n , A n t i k Yu nan'dan çok d a h a isabetl i bir öncüdü r. Fa kat bu iki uyga rlık çok nad i ren bu şeki lde s u n u l u r; bu biraz da Haçl ı ların m i rasıd ı r. Bin yıl boyunca Amerika l ı l a r ve diğer Batı l ı l a r, bazı Batı l ı medya ta rafından d ü nyayı H ı ristiyan Batı i l e isla m i Ortadoğu a rasındaki ideoloj i k mücadelen i n sa h nesi olara k görmeye teşvik ed i l m i ştir. Antik Yuna n l a r H ı ristiya n değ i l pagan, Persler de Müslüman değ i l Zerdüşt o l m a s ı na ka rşı n, tari hçiler Pers-Yunan mücadelesine i n ceden ineeye b u Haçl ı l a r fi kri ni işle­ m i şt i r. B u n u n bil hassa hata l ı b i r ö rneği, 1 998 ta ri h l i ve ayn ı isim l i çizg i

rom a ndan uyarlanan 2006 ta ri h l i 300 fi l m i nde görü l e b i l i r. Bu çizg i

rom a nda Persler eli ka n l ı, zorba canavarlar; Y u n a n d ü şmanları ise ces u r ve onurlu mazl u m l a r olarak portre l e n m i ştir. Gerçekte, i ki uyg a r l ı k da m i ras aldığ ı m ız d ü nyaya önem l i ve eşsiz katkı larda b u l u n m uştu r.

43

Dünya Tarihi 7 0 7

Ahameniş Bu bölümde çetrefilli Alıarneniş sözcüğünü kullanmaktan kaçın­ dık; fakat Yunanlar (ve onları takip eden pek çok Batılı tarihçi) Pers İmparatorluğu'nu bu isimle anıyordu. Alıarneniş ismi, Pers haneda­ nının soyunun dayandığı söylenen Alıarneniş isimli antik bir mitsel kahramandan gelir.

44

KUSH'UN SI RLARI Antik Etiyopya ve Sudan'ın Zaferi

"Zeus Okeanos'un kıyıları na gitti dün, Kusursuz Yüzüyanıkların yanına, şölene, O n u nla birlikteydi tanrılar te km il:' -Thetis, i/yada, 1. Kita p, 423-424. dizeler*

"Tari hten Önce i n sa n l ı k" isi m l i bölümde ba h settiğimiz g i bi, insan­ l ı ğ ı n h ikayesi yaklaşı k 200.000 yıl önce Etiyopya'da başladı. Bu göz ö n ü n d e bulund u ru l u rsa, söz konusu ü l ke n i n antik tari h i hakkı n­ da ş i m d i kinden çok daha fazla bilgiye sa h i p o l m a m ız gerektiğ i n i d ü ş ünebi l i rsiniz. Anti k Etiyopya edebiyatı okuyu p a n t i k Etiyopya d i n leri n i i ncelememiz gerektiğini de. B u n l a r ı ya p m a m ıza iki faktör engel o l u r: Antik Etiyopya'da n g ü n ü m üze pek fazla belge u laşma­ dı ve e ldekilerin pek çoğ u n u da okuyam ıyoruz. Kush dönem inde Etiyopya l ı l a r, ad ı n ı Meroe şeh ri nden alan, Meroitik dediğimiz bir yazı ku l la n ıyord u . Bir yüzyı l ı aşkı n ça l ışma­ ya ka rşı n hala bu yazıyı okuyamıyoruz. iyi h a be r şu ki, bir başka d i l d e n yapı lan (veya ta m tersi) bir Meroitik çeviri metin bulma­ m ızia ya da bu uzu n za ma n d ı r g izem l i d i l i n ya pboz u n u tamam­ lamaya çal ı şan pek çok d i l b i l i mciden biri n i n g izem i kendi başına çözmesiyle beraber, bir g ü n Meroitik d i l i n i oku mayı öğrenmemiz büyü k bir olas ı l ı ktı r. Fakat ş i m d i l i k, Kush'u n büyü k g izemleri bize kend i lerini göstermemekted i r.

*

Homeros, i/yada, Sander Kita bevi, çev. Azra Erhat. A. Kad i r, istanbul 1 965. (çev.)

45

Dünya Tarihi 7 0 7

G Ü N EY F i RAVU N LA R I Ku sh çok hareketli b i r yerd i . M ıs ı r'ı n hemen g ü n eyinde yer alan ve Sudan i l e Etiyopya'yı (bu iki ü l ke klasik ta ri hçiler ta rafı ndan Etiyop­ ya olara k a n ı l ı r) kapsayan Kush, bölgesel siyaset ve tica ret merke­ ziyd i ve Akden iz'in kuzey d ü nyası ile Sa h ra a ltı u l usları n ı n güney d ü nyası n ı b i rleşti riyo rd u . Kus h ha kkında pek az bilgimiz olmakla beraber, onun etki leşirnde b u l u nduğu g ü ney u l usları n ı n çoğ u ha kkı nda daha da az b i l g i m iz va rd ı r. MÖ 4. yüzyı ldan başlaya ra k, Meroiti k d i l i nde köklü değ i ş i m leri tetikleyen ve geleneksel Mı sı r etki l i Ku sh pa nteo n u n a dah i l o l mayan yen i b i r ta n r ı l a r panteonu ta n ıta n birileriyle baş dönd ü rü c ü mikta rda kültürlerarası temasta bul u n u l d uğuna i l işkin ka n ıtlar va rd ı r. Bu değ i ş i m ierin henüz hak­ kında b i r şey bilmed i ğ i m iz a ntik bir Sa h ra altı u l usla temasa da­ ya ndığ ı n ı va rsaymamız ma ku l d ü r. Bir gün Meroitik d i l i n i oku mayı başa r ı rsak, bu di lde g ü n ü m ü ze ulaşa n dokü m a n ların çözeceği pek çok g izemden biri b u o la b i l i r. Ha kkı nda epey b i l g i m iz o l a n bir kon u, antik Etiyopya u l usları ile kayıtları çok daha iyi koru n m uş olan M ıs ır a rasındaki temastır. Fa rkl ı za manlarda antik Kush Kra l l ı ğ ı hem M ı s ı r' ı fethetm iş hem de onun ta rafından fethed i l m iştir; a ncak etki leşi m leri büyü k oranda bundan daha barışç ı l ve ka rş ı l ı kl ı olarak kaza n ç l ı d ı r. Ayn ı za manda el i m izde Y u n a n edebiyatında Kush Kra l l ı ğ ı'ndan d ü nya üstünde bir cen net o l a ra k bahseden Etiyopya toplumuna dair dağ ı n ı k referanslar da va rd ı r. Bu açıdan en önemli ta rihçi, i l k böl ümde bahsettiğ i m iz Diodorus Siculus'tu ( M Ö y . 90-30). Diodo­ rus, i n sa n l ı ğ ı n Etiyopya'da n ç ı ktı ğ ı n ı öne süren b i l i nen i l k yaza rd ı r (en eski i nsan ka l ı ntı l a rı n ı n radyokarbon tari h l ernesi sonucunda, hakl ı o l d u ğ u ortaya çıkmıştır). Pek çok teorisi i htimal dışı görünse de (Ku s h 'l u ların mitsel Herkü l'le dövüşüp onu yen i l giye uğrattığı veya M ı s ı r ta nrısı Osi ris'i n a s l ı n d a b i r yerleşirnci olara k Mısır Kra l l ı­ ğı'nı kura n bir Etiyopya l ı o l d u ğ u iddiala rı g i bi), b un l a r ın Kush Kral46

Kush'un Sırları

l ığı'nda tü reyen sözlü gelenekleri m i yansıttığ ı, yoksa Diodorus'u n ken d i haya l gücü n ü n ka pas itesi n i mi serg i lediği net değil dir.

i N C i l' D E K U S H Ya h u d i i neil i'nde Kush'ta n bahsed i l i r; b u n u n da h a genel bir coğ­ rafi referans olma i htima l i olsa da, öyle veya böyle Kus h Kra l l ı ğ ı 'na b i r atıf olduğu neredeyse kesi ndir. Kush'a dair öne ç ı ka n refera n s­ l a r şöyled i r: •

U l uslar Ta blosu'nda (Ya rat ı l ı ş ı 0:6), Ku s h N u h 'un oğ l u Ham'ın soyu ndan gelen a legorik u l uslardan biri olara k ta n ı m l a n ı r. B i rleşik Devletler ve Güney Afrika'da ki seg rega syo ncu dönem­ lerde, pek çok beyaz din adamı Kush'u n la netlenmiş oğ u l H a m ' ı n çocuğ u olması n ı siyah ı rkı n d ü ş ü kl ü ğ ü n ü savu n m a k i ç i n mazeret olara k ku l l a n m ıştır.



"Rabb'in önünde yiğit bir avcı" olara k geçen eski b i r Mezopo­ ta mya l ı kurucu olan Kush'un Nem rut'u n d a n kısaca bahsed i l i r (Ya ratı l ı ş ı 0:8- 1 0) . Coğ rafi olarak b u , M ezopota mya'da n Ara p Yarı madası'n ı n ka rşı ta rafı nda olan Kush bölgesine b i r atıf g i b i g ö r ü n mez fa kat öyle ola b i l i r.



1 2'de Musa'n ı n (Zippora h ismi nde) Kus h ' l u b i r kad ı n la evlen­ d i ğ i nden ve Ta n rı'n ı n M u sa'n ı n erkek ve kız ka rdeşi n i evl i l iğe itiraz ettikleri için ceza l a n d ı rdığ ından bahsed i l i r.



Yeremya 1 3:23'te şöyle der: "KCı ş l u derisi n i n reng i n i, Pa rs benekleri ni değ iştirebi l i r m i ?"* Bu pasaj, i n c i l'de a n ı l a n Kush'lu­ ların veya en azı ndan b u d izede ba h sed i le n Kush'lu ların ten reng i n i n isra i l l il erden epey fa rkl ı olduğ u n u öne sü rer; ten leri fa rk ed i l i r derecede daha koyu olacağ ı n d a n , b u da Kush'l uların S u d a n ve Etiyopyal ı olmalarını a kla yatkı n kı l a r.

*

https://i ncil.i nfo/kitap/jer/1 3 (çev.)

47

Dünya Tarihi 7 0 7

Çoğ u i n d i al im i, Kus h ' u n bazen Kush bölgesine ya pılan b i r atıf olduğu ndan, bazen d e Kızıl d e n iz boyu nca yerleşen uygari l kiara ithafen daha genel b i r atıf o l d u ğ u ndan şüphelenmekted i r.

Candace Meroitik dili bizim için büyük oranda bir gizemden ibaret olsa da, bir sözcük -Yunanca üzerinden- İngilizceye ulaşmıştır. Bu sözcük, Kush'luların kraliçeleri için kullandığı sözcükten (kandake) gelen Candace ismidir.

48

YU NAN ŞEH i R DEVLETLERi NAS I L BiRLEŞTi? Hellas Engel Tanımıyor

"ilan ed iyorum; i leride, Bizimkine benzemeyen bir çağda, Birileri kim olduğumuzu h a tırl a yaca k:

'

-Lesbos l u Sappho (MÖ 6 1 0-570), şair.

Anti k Yunan'ın d ü nya ta ri h i ve bil hassa Batı ta ri h i için önemi ne ka­ dar v u rg u lansa azd ı r ama kim i leri elbet b u n u yapmaya çal ışmıştı r. 1 8. ve 1 9. yüzyıl l a rdan bazı d ü ş ü n ü rlere göre, Yun a n h a l kı 2000 yıl önce h e r şeyi çözmüştü. Aslında d u ru m u n bununla uzaktan ya­ k ın d a n i lgisi yoktur a ncak Antik Yu nan'ı n b i l i m , m i m a ri, edebiyat, sanat ve felsefe a l a n ı ndaki başa rıları, neden böylesine çok insa n ı n böyle b i r izieni me kapı l d ı ğ ı n ı açıklamak i ç i n yeter de a rta r bile. Antik Yunan'ı (veya ken d i lerine verd i kleri i s i m l e Hellas'ı) a n l a­ m a k i ç i n önceki böl ümde S ümerlerle i l g i l i b i l g iyi, ya n i Sümerlerin prat i k b i r şeh i r devleti birl i ğ i olması açı s ı n d a n b i rleşik bir i m pa­ ratorl u k olduğ u n u d ü ş ü n ü n . Ayn ı şeki lde, Antik Yu na n da altın çağ ı nd a imparatorluktan çok, her biri ü st ü n kon u m l a ra u laşan gevşek b i r şeh i r devleti kümesiyd i .

AT I N A D Ö N E M I Antik Yunan'ı haya l i n izde canlandırdığın ızda düşündüğünüz yer m uh temelen Ati na'd ı r. Parthenon, Sokrates, Platon ve iyi bilinen pek çok Yunan şiiri ve oyunu, Atina şehi r devletin i n m i rasıdır. Dü49

Dünya Tarihi 1 0 1

zensiz a ra l ı klarla neredeyse 5 000 y ı l boyu nca işgal edi len Atina kend i n e has bir d ünyayd ı . Fa kat eğitimli Avru pa l ı lar 1 8. yüzyı lda Yu nan siyasi felsefesi n i yeniden keşfettiğinde (i leride deği neceğ i­ miz g i bi) klasik Ati na'yı barışç ı l bir ütopya olara k görmeye başladı­ lar. Ne va r ki, gerçekte Ati n a n e barışçıl ne de ütopikti. Y u n a n ista n'ı Pers i m pa ratorl uğu'nun bir pa rçası olmaktan ku rta rmakta bel i rleyici rol oynaya n, Ati na'n ı n askeri başa rısıyd ı . Spa rta da hiç şü phesiz b u s ü reçte öneml iyd i fa kat Pers i m para­ torl u ğ u ' n u i l k olara k MÖ 490'da Ma raton M u ha rebesi'nde yen il­ g iye u ğ rata n Ati na'yd ı ve Ati na, Greko-Pers Savaşları'n ı n (MÖ 499-449) geri ka l a n ı nda da ki l it bir askeri rol oyna mayı s ü rd ü rdü. K la s i k Atina Sparta kad a r m i l ita rist ol masa da, esasen m i l iter bir kü ltürdü. Atina son bi rka ç yüzyılda kök sa l a n yen i yönetim biçim leri ortaya ç ı ka rd ı fa kat temelde bir ütopya değ i ldi. Evet, Ati n a l ı l a r tekn i k o l a ra k d ü nya n ı n i l k demokrasisiydi (neredeyse 200 yıl boyunca) fa kat ya l n ızca 1 8 yaş ı n ı a ş m ı ş zeng i n erkek yu rtta ş l a r (nüfusun ya klaş ı k yüzde 1 5'i) oy verme hakkı na sa h i p­ ti. Ü ste l i k pek çok Y u n a n şeh i r d evletinde o l d u ğ u g i bi, orada da geniş ça pta kölelik uyg u la m a s ı va rd ı; bu özel l i kleri, o n l a rı köleliği ka l d ı r m a k için resmi a d ı m l a r atmış olan Pers işgalci lerinden ayı r­ makta d ı r. B u n u n la birlikte, Ati n a geleneklerini yeniden keşfeden 1 8. yüzyı l siyaset felsefecileri n i n o n u gerçekte olduğu ndan daha ayd ı n la n m ış bir top l u m o l a ra k d ü ş ü n meleri genel a n lamda çok iyi bir şeyd i r. Bu siyaset fel sefeci l e ri yen i bir değer sistemi ya ratmak­ ta nsa eski bir sistemi yen i d e n kurdukları n ı d ü ş ü n d ü klerinden, kend ilerine demokrasi ve i n s a n h a kları n ı n m ü mkün o l u p olmadı­ ğını sormalarına gerek yoktu. Ati na'da görd ü kleri o pa rlak örnek, her ne kadar onunla i l g i l i değerlendirmeleri hata l ı olsa da, onlara arad ıkları cevapları verm işti.

so

Yunan Şehir Devletleri Nasıl Bi rleşti?

Praxis Aristoteles, insan davranışının üç kategoriden birine girdiğini dü­ şünüyordu: theoria (düşünme), poiesis (yaratma) ve praxis (yapma). Praxis sözcüğü, günümüz İngilizcesinde yalnızca yapmaya niyetli olduğumuz şey ile bilinçaltı alışkanlıklarımızdan ayırt edilebilen, kasıtlı bir eylem biçimi anlamına gelir. Bu sözcük, pratik ve prakti­ kal sözcüklerinin de köküdür.

S PA R TA P E L O P O N E Z ' i B i R L E Ş T i R i YO R Lisede d ü nya ta r i h i oku m u ş olan herkes, m u htemelen Peloponez Savaşı (MÖ 43 1 -404) hakkında bir şeyler öğre n d i ğ i n i hatırlayaca k­ tır; a ncak Sparta'nı n l iderl i ğ i n i yaptığ ı g a l i p koa l i syon Peloponez Birliği hakkında gene l l i kle yeteri nce d i kkat görmeyen bazı de­ taylar va rd ı r. Öncel ikli olara k, insanların b u Pelo ponez meseles i n i n e d e n böylesi ne a ba rttığı n ı merak ediyor o l a bi l i rsin iz. Neden ona "Anti k Yu nan içsavaşı" veya "Spa rta Savaşı" gibi a k ı lda ka l ıcı bir i s i m veri l mem iştir? Peloponez, G ü n eybatı Yu n a n i stan'da b i r yarımada­ d a n i barettir ve pek ta bii ki Spa rta'ya ev sa h i pl i ğ i ya pmı ş, çatı şma­ nın m erkezi olmuş, yarı mada n ı n şeh i r devletleri n i birleştirdiğ i i ç i n de "Peloponez B i r l i ğ i " ism i n i a l m ıştır. Fa kat Sparta l l la rı n insa n l a ra sava ş ı n Peloponez ka ra kterini hatıriatma kta ısra r etmesinin b i r başka sebebi va rd ır: gelenek. Antik Yu nan'ın kültürü n ü n MÖ 5. yüzyı lda ne noktada olduğu­ n u d üşünün. Ati na bölgenin ta rtışmasız metropol isi ve entelektüel başke ntiydi, tica ret zenginiyd i ve en büyü k siyasi yen il iğin alanıydı . Sparta, bunun ta m aksi, birincil özelliği zoru n l u askeri h izmet olan epey s ı radan bir monarşiydi . Spa rta'yı yönetiyorsanız ve birl i kleri Ati na'ya karşı toplamaya ça lışıyorsa nız, h ü ma n iter bir argüma na, fi nansal bir arg ü mana veya hatta zafer g a ra ntisine bile güvene­ mezd i niz. Bundan çok daha fazla çaba sarf etmeniz gereki rdi. 51

Dünya Tarihi 7 0 1

Olimpiyatlar Sparta'nın Peloponez'i Yunan kimliğinin merkezi yapma arayışın­ da bir başka müttefiki daha vardı: Olimpiyatlar. MÖ en az 8. yüz­ yıldan beri, Olimpiyatlar esasen her dört yılda bir Peloponez'de, Elis'in dışındaki Olimpiya Vadisi'nde, Zeus ile torunu Pelops'un onuruna gerçekleştirilen uluslararası bir etkinlikti. Bu oyunlar yal­ nızca büyük kalabalıklar çekmiyordu, aynı zamanda Yunan şehir devletlerini birleştirmekte ve onlan dost tutmakta elzem rol oy­ nuyordu.

Sparta siyasi ve askeri g ü c ü n ü yerel h ü kü metleri devirmekte, m üttefiklerini ortak d üşma n l a rda n korum a kta ve elbette ya rı­ madaya h ükmetmekte ku l l a n d ı . Ancak Sparta ' n ı n en büyük gizli silahları a rasında ta ri h yer a l ıyordu. Peloponez, ismini Zeus'un tarun u efsanevi fig ü r Pelops'ta n a l mıştı ve Peloponez'i n saki n leri, memleketlerin i n ayn ı za m a n d a Yunanista n ' ı n en eski uygarl ığı olan M i ken'e ev sa h i p l i ğ i yaptı ğ ı n ı biliyordu . M i ken harabeleri tekni k o l arak Atina'ya Spa rta'd a n daha ya kın olsa da, Peloponez ya rımadası ndayd ı . Spa rta l ı l a r b u n u n Peloponez ve ada şehir dev­ letleri a rasında bir savaş o ld u ğ u n u vurgu laya ra k, ata l a rdan ka lan topra kları işgalci lerden koru d u kl a rı aniatıs ı n ı ku l l a nmayı başa rdı.

52

BÜYÜK iSKE NDER'i N iMPARATORLUGU Dünya Kafi Deği l

Sufficit huic tumulus, cu i non suffecerit orbis.

("Bir za manlar dünyanın yetemediği ne, şimdi bir mezar yete­ cekti r:') -Günümüzde kayıp olan Büyük iskender'i n (MÖ 356-323) mezarında bu lunduğu söylenen yazıt.

Anti k Yunan uzun za man boyu nca Sümer g i b i b i r şehi r devletle­ ri topl u l uğu olarak yönetii d i fa kat Makedonya Kra l ı ll. Filip (MÖ 382-336) bölgeyi sadece i m paratorl u k kontro l ü altına sokmakla ka l mad ı , ayn ı za m a nda gevşek şeh i r devleti konfederasyonları n ı n bölgede tekrar g üvenle işieyebil mesin i i m ka n s ızlaştı rd ı . Bu tek b i r nesil i ç i n yeterli b i r m i ras g i b i görünüyor; a n c a k i m pa ratorl uğu üç kıtaya yayılan oğ l u B ü y ü k iskender'le karş ı l a ştırıldığı nda, Fi l i p pek de başa r ı l ı sayı l maz. i lerleyen sayfa l a rda kü reselleşmeden, yan i ü l kelerin tama m e n yerel veya bölgesel meselelere odakla n m a k yeri ne u l uslararası bağ l a ntı lara daya n a ra k ka ra r a l ma eğ i l i m i nde n sık sık bahsedece­ ğ iz. i s kender adeta kü resel leşmeyi icat etm i ştir ve b u n u hüküm kurara k, öldürerek, kendisinden önce h i ç b i r i n sa noğ l u n u n ya p­ m a d ı ğ ı kadar fazla fetih yapara k başa rm ı şt ı r. istila ettiği ü l keler a rasında dolayl ı olarak oluşt u rd u ğ u bağ l a r, çok fa rkl ı biçimlerde olsa da gü nü müzde hala bizi m ledir.

53

Dünya Tarihi 101

S PA R TA , T H E B E S V E M A K E D O N YA Peloponez Savaşı, MÖ 404' ü n sonu nda Spa rta'yı hakim Yu nan şe­ h i r devleti k ı l m ıştı; fa kat gevşek şeh i r devleti konfederasyonları n ı n özelliği, t e k bir g ü c ü n uzu n s ü re kontrolde ka l m a s ı n ı n zor oluşu­ d u r. Spa rta'n ı n ! iderleri, çok geçmeden Ati n a l ı l iderlerin keşfetmiş olduğu şeyi öğrendi: Gücü elinde tutmak, onu elde etmekten çok daha zord u. MÖ 395'te, on y ı l d a n az süre h ü kü m s ürd ü kten sonra Spa rta Thebes, Ati na, Korint ve Argos şeh irlerinden yükselen Pers destekli b i r isyanla karşı karşıya ka ldı. Ta rihçiler ta rafından Kori nt Savaşı o l arak anı l an bu çatış m a onyı llarca s ü recekti. En son u nda, MÖ 3 7 1 'deki Leuctra M u h a rebesi'nde Thebes l i ler Spa rta ordusu­ n u ezd i ve böylelikle Spa rta'n ı n askeri üstü n l ü ğ ü ne olan inancı toprağa gömdü. Sonra ki yüzyı l l a rda özerkl i ğ i n i korusa da, Sparta bir daha bölgede h ü k ü m s ü re meyecekti. Thebes bir süre daha idare etti fa kat çok değ il; işte Makedon­ ya l ı lar sa h neye bu noktada ç ı ktı. MÖ 330'1arın sonunda Make­ donya l ı l l . F i l i p ciddi sayıda Yu n a n şeh i r devlet i n i çokta n kontrolü a ltına a l m ı ştı. Makedon l a r Thebes ordusunu MÖ 338'deki Chaero­ nea M u h a rebesi'nde yen i l g iye u ğ rattı ve a rtık Yunan ista n Filip'in fetihleri neden iyle M a kedonya 'n ı n kontrol ü a ltı ndayd ı . Esasen hala bir şeh i r devletleri konfederasyonu olsa da, Yu nanista n'ın büyü k kıs m ı F i li p'in askeri h iyera rşisi nedeniyle tek bir impa ra­ torl u k o l arak işlev görüyord u . O, i m paratorl u ğ u n ta m gücünü Yuna n i stan'ı n ta rihi d ü ş m a n l a rı ol a n ve ken d i l eri de iki yüzyı ldan az süre önce Yuna n i sta n'ı feth etmeye ka lkışmış olan Perslilere yöneitmeyi seçti. Gelgel e l i m, MÖ 3 36'da F i l i p Pers i m pa ratorluğ u'na karşı bir akını desteklemek için halkın d uya rl ı l ığını, pa ra kaynağı ve araç­ ları topa rla rken, beklen m ed i k b i r şey meydana geldi: Kendi özel muhafızı o nu öldürd ü . H ü kü m d a rl ığı, kendisine bir i m paratorlu­ ğu, b i l hassa da Pers i m pa ratorl u ğ u'nu yön etmek için d ü nyaya 54

Büyü k iske n d e r i n i m paratorl uğu '

g e ld i ği öğ reti i m i ş genç bir adam olan yirmi yaşındaki oğ l u l l l . iskender'e geçti.

Helenleştirme İskender'in amacı, yalnızca yaşadığı müddetçe devasa bir impara­ torluğa hükmetmek değil, Yunan dili, dini ve kültürel değerlerini yayarak dünyayı daimi olarak Yunanlaştırmaktı. Yunan halkı ülke­ lerine Hellas dediği için, tarihçiler bu sürece Helenleştirme ismini vermiştir.

KA D E R VE F E T i H Fi l i p'i n rüyası, oğ l u iskender'de yaşa m ı n ı s ü rd ü rd ü ; bu sadece hoş b i r haya l olabi l i rd i a ncak son radan çok daha büyük bedelleri olan ve fazlasıyla ka n l ı bir gerçeğe dön üştü. Yu n a n fi lozof Aristoteles (MÖ 3 84-322) ta rafından eğitilen iskender, kaderin yaşa m ı için önce l i k l i olduğ u n u, Aristoteles'i n ta bi riyle, "meydana gelen her şe­ yi n gerekl i l i kten meydana geldiğini" öğre n mişti. iskender için b u kad e r d ü ş ü ncesi, "Göğ ü n E m ri" ve "Açı k Kader"e (bu iki kavra ma d a ha sonra değ ineceğ iz) benzer şu olası l ı ğ ı o rtaya ç ı karmış olsa gere kti r: Dü nyaya hükmedebiliyorsantz, sebebi m u htemelen b u n u yapmamz gerektiği içi ndir. Devasa b i r ord u, popüler bir yetki, etki­ leyici b i r rol model, geniş kapsa m l ı bir sivil ve askeri eğ itim, makul b i r doğal askeri beceri ve Pers i m pa rato r luğ u'n u işgal etmeye dair ta m a m lanmamış bir planla, iskender ya p ı l ması gereken ler listes i n i çokta n bel irlemiş olara k koltuğuna otu rd u. Wile E. Coyote rol ü ndeki iskender'in ka rş ı s ı n da, kadere ola n i n a n c ı o s ı ralar a rtık sars ı l m ış olması g e reken Road R u n n e r rol ü n deki Pers Kra l ı l l l . Da rius (MÖ y . 380-330) vard ı. l l l . Dari u s i m pa ratorl u ğ u n u kı rkla rı n ı n başında d evra l m ı ştı v e iskender' i n babası F i l i p'ten sadece bi rkaç yaş küç ü ktü; öte ya ndan iskender 55

Dünya Tarihi 7 O 7

i m pa ratorlu ğu nu yirm i l i yaşları n ı n başında a l m ıştı. Daha kötüsü, iskender sevg i l i babas ı n ı ve Makedonya'yı g ü n geçtikçe daha da g ü ç l e n i rken izleyerek büyüm ü ş, Da rius ise onyı l la r süren ka rmakarışık ve yı p ratıcı saray entrikalarına katlanmak zorunda ka l m ı ş ve iskender'i n isti l a s ı n d a n bile önce çökmeye başlamış gibi görü nen zayıf bir Ahameniş i mpa ratorluğu m i ras a l m ıştı. Büyük Ki ros ile i l k Darius'un m i rası a rt ı k uza k bir a n ı d a n i baretti ve Pers i m pa ratorluğu'nun vi layetleri n i n m utsuz yön eticileri, bu an ıya biraz ş ü pheyle yaklaş maya başl a m ı ş olsa gerektir. l l l. Da rius da iş g üvenl i ğ i kon usunda endişeli o l sa gerekti r; selefi IV. Artaxerxes kes i n l i kle zeh i rlenm i şti ve o n u n selefi l l l. A rtaxerxes'in de zeh i r­ len m i ş o l d u ğ u na dair ta rih i kaynaklar bul u n m a ktad ı r. Da ri us iyi m­ ser değ i l d i ve kolay korkmazdı; başta iskender'in ortaya koyduğu tehdit o n u endişelend irmedi. Ayrıca iskender'in ilk başta ken d i evi nde işi başı ndan aşkı n mı ş gibi görü n üyord u. F i l i p' i n öl ü m ü nden son ra Ma kedonya'dan önce hakim Yunan şeh i r devleti olan Thebes, diğer şehi r devlet­ leriyle birleşerek ayaklandı. i s kender Thebes'i yen i l giye uğrata ra k ve yok ederek ceva p verd i ve b u n da n son ra h i ç kimse onun oto­ ritesine m eydan oku m a d ı . Pek çok h ü kümdar Yunanista n'ı tek bir şeh i r devleti ni n l iderl i ğ i altında s ı kı sı kıya birleşti rmekle tatmi n olurd u . B u , h ızla Pers topra klarına ilerleyen v e fethine başlayan iskender için geçerli değ i l d i . Zaferleri ni bil hassa erişi l i r kı lan bir fa ktör de, bu noktaya dek Pers i m pa ratorl u ğ u 'n u n vilayetlerin in p e k çoğ u n u n iflas etmesi ve yen i bir yönetime ha z ı r ol masıydı. Örneğ i n i s kender Mısır'a u laştığ ı nda, yerel h ü kü m et ona d i renme­ di bile; iskender gel i r gel m ez tes l i m oldular ve yen i fi ravu nları n ı Osiris'in vücut b u l m u ş h a l i olarak ka rşı lad ı l a r. MÖ 3 3 1 'in son una gelindiğinde, Ahameniş i m pa ratorl uğu'ndan g�riye pek az şey ka ldı fa kat iskender'i n işi h e n ü z bitmemişti. MÖ 330'daki Pers Ka pısı Savaşı'ndan son ra, Da rius'un ordusunu kesi n olara k yen il­ giye uğ rattı, Persepolis'e i lerled i ve Ahamen iş i m pa ratorl uğu'nu 56

Büyü k lskender'in I mparatorlu ğ u

i lele bet yok etti. Yal n ı zca altı yıl içinde F i l i p' i n gayesin e u laşmayı başa r m ıştı. Bu, pek ta bii ki iskender' i n Pers lilerden n efret ettiği anlamına g e l m ez; sadece onları a rada bir ölümcül b i r biçimde seviyord u, o kad a r. Örneğ i n üç eşi de Persti ve iske n der'i n Dari us'a tavrı da görünürde bir ka h ra m a n sevg isine yakı n d ı r. Dari u s sonradan ken d i kuzeni tarafı ndan s u i kasta kurba n g ittiğinde, iskender'i n o rd u s u katil i yakaladı ve işke nceyle öldürdü. Ta rihçiler, Darius' u n a n nesi ile onun a ş ı ğ ı v e h izmetka rı n ı n Pers kra l ı n ı n ö l ü m ü nden sonra iskender'in ortağı olduğunu g üven i l i r kaynaklarca onay­ l a m ı şt ı r; bunun nedeni i ki h ü kümdar a rası n d a dosta ne reka bete saygı d uymalarına veya Stockholm send ro m u na bağ l ı ola b i l i r. ikisinden birini seçin . H e r h al ü karda, iskender Ahameniş i m pa ratorlu ğ u düştü kten son ra ayn ı kişi değ i l d i . Yed i y ı l ı n ı Makedo nya s ı n ı rl a rı n ı Pers s ı n ı r­ ları ötesine geni şletmekle geçirdi; fa kat H i nd i stan'da ki feti h leri g itgide zorlaşı rken ada m l a rı n ı n mora l i d e a n laşı l ı r şekilde aza l­ maya başladı . iskender'in yorg u n ordusu G a nj'a u laştığ ı nda, karşı ta rafta onları katietmek için bekleyen iyi d o na n ı m l ı ve devasa b i r o rd u vardı v e iskender'in adam ları memle ketlerine dönmelerine izin vermesi için ona ya lva rd ı . iskender buna razı oldu ve son ra g özyaş ı döktü. H a l k arasında i skender' i n fethedecek topra k ka l madığı için a ğ l a d ı ğ ı na inan ı l ı r. Fakat Moğolların son ra d a n ayn ı kıta l a rda onun dört katı fazla yer feth etmesiyle b u n u n pek doğru olmad ı ğ ı kan ıtl a n m ı ştır. i skender'in ağla masın ı n ned e n i bel ki de kendisinin fethedeceği daha fazla toprak ka l m a m ı ş o l masıyd ı . Eğer isken­ der' i n ordusu yorg u n l u k ve yıpranmaya a l d ı rmadan ilerleseyd i, doğ rudan katled i l meseler bile eninde son u nda yen i l g iye uğra r­ l a rd ı ; böylece tari h i n bu dönemi de Büyü k i s kender h a kkında b i r efsa n e o l m a k yerine, "lanetli" iskender hakkında bir i b ret öyküsü o l u rd u . iskender için son uç her h a l ü ka rda aynı o l u rd u . Yen i askeri a kı n l a rı düşlerken Babil'de esrarengiz bir biçimde ö l d ü . 57

Dünya Tarihi 101

Baktriyalı Roxana İskender'in üç eşi de -Roxana, Stateira ve Parysatis- Pers İmpara­ torluğu'nda doğmuştu. Bu üçü arasında en ünlüsü Roxana'dır ve yalnızca bir varis doğurmuştur. Tarihçilerin aktardığı Roxana'nın hikayesi, tam da Yunan trajedilerine malzeme olacak cinstendir. Onun İskender'in ölümünden sonra, kendi oğlunun tahta geçmesi­ ni sağlamak için hem Stateira hem de Parysatis'e suikast düzenledi­ ği söylenir; fakat kendisi de oğlu IV. İskender on dört yaşında tahta oturmadan hemen önce onunla beraber suikasta kurban gitmiştir.

58

Q i N ' i N i LK iMPARATORU Birleşmiş Çin'in Gücü

"Düzleştirme tahtası eğri ahşap için, çekül ise düz ol mayan şeyler için ya pılmıştır. Ku ra l lar konulm uş, ritüel ler ve doğruluk pa riarnıştır çünkü insan doğası kötüdür:' -Çin l i fi lozof Xu nzi (MÖ y. 300-230)

G ü n ü m üzde Çin d ü nyadaki en ka laba l ı k, sa h i p o l d u ğ u ka ra kütlesi açıs ı n d a n ise dörd ü ncü en büyük ü l ked i r. 297 adet yaşayan dil ve b i l i n e n el l i altı etn i k grupla birlikte, Çin'i n i n a n ı l maz büyükl üğü, çokkü ltü rlülüğü ve etki n l i ğ i kimi zaman b i r ü l keden çok bir kıtaya benzemesi ne neden o l u r. G ü n ü m üzde old u ğ u kadar a ntik zaman­ l a r i ç i n de geçerl i olan bu d u rum, zor b i r soru sorm a m ıza neden o l u r: Çin nas ı l oldu da tek bir ü l ke olabi l d i ?

Çin Seddi Ay 'dan Görülebiliyor mu? Çin Seddi'nin Ay'dan çıplak gözle görülebilen tek insan yapımı ci­ sim olduğu sıklıkla söylenir. Gerçekte, hiçbir insan elinden çıkmış yapı bu kategoriye girmez. Çin Seddi'nin kimi kısımları Uluslarara­ sı Uzay İstasyonu'ndan görülebilir ancak sadece çok şanslıysanız ve tam olarak nereye bakınanız gerektiğini biliyorsanız.

5 000 yı l l ı k ta ri h i n i n i l k ya rısında Çin, O rtadoğu g i bi, bir ü l ke­ den çok bir bölgeyd i. Antik ü l keler, d ü nya ha ritası n ı n ortasında b u l u n d uğ u na i n a n d ı kları için ona "Orta Kra l l ı k" adını vermişti. Fakat Qin Devleti, "Savaşan Devletler Dön e m i " n i n (MÖ 475-22 1 ) son u nda tüm Çin'i fethedene, kısa sürel i ğ i n e o n u merkezi yöne-

59

Dünya Tarihi 7 0 7

t i m altında bi rleştirene ve son ra ki pan-Çin u l u sların ta kip edeceğ i bir örnek olana dek, Ç i n tek b i r kra l l ı k değ i l d i .

KO N F Ü Ç Y Ü S ' Ü N B i LG E L i G i Antik Ç i n felsefesi, Yu n a n l a rı n ki kadar zengin ve detaylı olmasına ka rşın, Batı'da ayn ı derecede ilgi çekmem iştir. Batı l ı a l i m ierin bir pa rça ciddiyetle inceledi ğ i bir fi lozof, dünyaya h izmet etmenin en iyi yol u n u n d ü ş ü nü p taş ı n m a k ve belirli evrensel davra n ı ş ku ra l la­ rına g ö re yaşamaya ça l ış m a k değil, vicda n ı m ızı a rıtma k ve erdem­ ler gelişti rmek olduğ u n u d ü ş ü n e n Konfüçyüs'tü (MÖ 5 5 1 -479). Konfüçyüs'ü n fel sefesinde m erkezi fi ki r, hepi m izin doğ uşta n az çok eşit olduğu a n c a k bel i r l i a l ışka n l ı klar kaza nara k yaşa mla­ rımız s ü resi nce iyi veya kötü öze l l i kler gel işti rebil diğimizdir. Bu a rtık kan ı ksadı ğ ı m ız b i r görüştü r; ancak Batı'da i nsan ta ri h i n i n büyük kıs m ı nda bu e pey rad i ka l bir fı ki rdi. Ken d i leri v e a i leleri n i n doğ u şta n h ü kmetmeye yazg ı l ı olduğuna inanan i m pa ratorla r, b u nu b i l hassa problematik b u l uyord u. Savaşan Devletler Dönem i ' n i n sonunda, kurucu Qin i m para­ toru Qin Shi Huang (MÖ y. 259-2 1 O) Konfüçyüsçü l ü ğ ü yasakladı, metin l eri n i yaktırd ı ve destekçilerini katietti a ncak inancı bas­ tı rmaya yönelik bu g i rişim, en n i hayeti nde başa rısız oldu. Han Haneda n ı MÖ 202'de kontro l ü ele geçirdiğinde, dine ka rşı daha hoşgörü l ü bir tavı r ben i m sed i. 3 . yüzyı lda "Üç Kra l l ı k Dönemi"ne gel i n di ğinde, Konfüçyüsçü l ü k Ç i n 'deki en etki l i felsefi sistem hali­ ne gel m i şti.

Savaş Sanatı Efsanevi General Sun Tzu'nun geleneksel olarak Çin tarihinde daha da eskiden yaşamış olduğu söylense de, günümüzde pek çok önemli tarihçi, onun Savaşan Devletler Dönemi'nde yaşadığını söylemek­ tedir. Sun Tzu'nun binlerce yıldır hem savaş meydanında hem de 60

Qin'in i l k Impa ratoru

gündelik hayatta bir strateji kılavuzu olarak kullanılan Savaş Sana­ tı eseri, halen eşsiz bir dürüstlüğe ve pragmatizme sahiptir. Sun Tzu'nun tavsiyeleri arasında şunlar yer alır:*









*

" Tüm savaşlar aldatmaca ve şaşırtmaya dayanır. Savaş için en güçlü olduğunuzcia kendinizi güçsüz göstermeli, kuvvetleri­ nizi harekete geçirirken hareketsizmiş gibi durmalı, düşmana yaklaştığınızda uzakta olduğunuz izlenimi vermeli, uzakta ol­ duğunuzda ise burnunun dibinde olduğunuza düşmanı inan­ dırmalısınız. Düşmanı yanıltacak yemler kullanın. Düzeninizi, kontrolünüzü yitirmiş gibi yapıp düşmanı kandırın, vurun." "Uzatmalı savaştan kazançla çıkmış bir ülke görülmemiştir." "Üstün başarı, düşmanın direncini savaşmadan kırmaktır." "Düşman ordusunu kuşattığında bir açık nokta bırak. Bunalmış düşmanı çok zorlama." "Bir komutanın yapacağı beş hata felaket getirebilir: (a) Dik­ katsiz cesaret, yok olmaya götürür. (b) Korkaklık, düşmana esir düşmeye götürür. (c) Acelecilik, hakaretlerle kışkırtılabilir. (d) Ş eref düşkünlüğü, utanmaya götürür. (e) Adamlarına aşırı düş­ künlük, endişe ve tereddüde götürür."

Sun Tzu, Savaş Sanatı, çev. Sinan Köseoğlu, Say Yayınları, Istanbul, 201 8. (çev.)

61

i M PARATOR ASOKA'N I N SALTANATI Pişman Kral'ın Sütunları

"Ta n rıların sevg i l isi, Kra l (Asoka), Ka l i nga'yı taş g iydi kten sekiz yıl sonra fethetti. 1 50.000 kişi s ü rü ldü, 1 00.000 kişi öldürüldü ve daha pek çoğ u başka sebeplerle öldü. Kal i nga fethed i l d i k­ ten sonra, Ta nrıların Sevg i l isi, Buda'n ı n öğ retilerine ka rşı ciddi bir eğ i l i m, bir sevgi ve ilim h issetmeye başladı. Şimdi Ta nrıların Sevg i l isi, Ka l inga'yı fethettiğ i için derin bir pişma n l ı k h issed i­ yor:'

- i m pa rator Asoka'n ı n ferman l a rından b i ri (MÖ y. 304-232)

Asoka ta ri hte evrensel o l a ra k d ü nyan ın en za l i m ve etki l i fatih le­ rinden ve aym zamanda barışç ı l bir Budist aziz olara k sayg ı gören tek fig ü rd ü r. Ancak ta h m i n etm i ş olabileceğ i n iz g i bi, Asoka bu i ki öze l l i ğ i aynı anda taş ı m aya ça l ışmamıştır. Asoka, Mau rya i m para­ torl uğ u'n u n üçüncü i m pa ratoruyd u . MÖ 268'de tahta otu rduğun­ da, M a u rya l ı lar h al i hazı rda H i nd istan'ın büyü k b i r kısm ına ek ola­ ra k g ü n ü m üzde Afg a n i sta n dediğimiz bölgeyi kontrol ediyordu. Fa kat Asoka, H i nd ista n ya rımadası n ı n doğ u kıyısındaki büyük, çok güçlü ve inatçı bir u l u s o la n Ka l i nga'yı gözü n e kestirmişti ve bu bölgeyi fethetmeyi ö n ce l i k l i k ı l d ı . Büyük kayı p l a r s o n ra s ı n d a b u n­ da başa r ı l ı oldu fa kat sonra b u kon uda çok kötü h issetti. Ta rihte

kimi kon u l a rda çok kötü h i sseden pek çok başka i nsan g i bi, Asoka dindar oldu. B u örnekte söz kon u s u din Budizmd i -barışçıl, vejeta ryen, antimaterya list Budizm- ve Asoka, daha önce hiç ki msenin ceva p vermes i n i n gerekmed i ğ i çok zor soru lar sormaya başlad ı : Bud ist bir i m pa rator n a s ı l y ö n et m e l i d i r ? Nere d eys e 5 m i lyon 1 80 b i n 62

i m pa rator Asoka'nın Sa ltanatı

ki lo m etre karelik bir i m paratorluğa h ü kmederken, maddi zengin­ l i kten nasıl feragat edebi l i r? Gel miş geç m i ş e n büyük ordularda n b i ri n i n başı ndayken şiddetten n a s ıl feragat edebi l i r? Asoka b u soru l a ra, dü nyayı sonsuza d e k değişti recek b i r biçimde ceva p verm i ştir.

SAM i M i ÖZÜ R L E R B udizmi n bel l i baş l ı Asya güçleri n i n büyü k çoğ u n l u ğ u n u yeniden biçi m lendirmede ciddi bir rol ü olmuştu r a ncak bizzat Buda'n ı n m e m l e keti olan H i ndista n b u n l a rı n i l ki di r. Asoka tahta geçtiğinde B u d iz m nispeten genç bir dindi ve Zen ve Ti bet Budizmi gelenek­ leri n i n ortaya çıktı ğ ı Çi n'e henüz yayı l m a m ı ştı; ayn ı şekilde, son­ rad a n H i ndista n'da en popü ler konuma eri şecek Mahaya na veya Theravada Budizmi de henüz ortaya çıkma m ı ştı. Ta ri h i n bu noktasında, Bu d izm hala n i speten küçü k bir akı m d ı v e etki n olarak mezhepsel değ i ldi. Bizzat Buda'n ı n Asoka'da n ya l n ızca i ki veya üç yüzyıl önce yaşa m ı ş o l d u ğ u söylen i r. Dola­ yısıyla Asoka'n ı n Bud izm i beni mseme kararı, F i ravu n Akhena­ ton' u n Anti k Mısır'da çokta n n c ılığ ın önem i n i aza ltma veya Roma i m pa ratoru Konsta ntin'in sonradan H ı ristiya n l ığa geçme ka ra rıyla ka rş ı laştı rılabi lecek şekilde, eksa ntri k olara k görü l m ü ş olma l ı d ı r. Fakat bölgedeki hakim i m pa ratorl u ğ u n i d a resi n i m i ras a l m ı ş, o n u n son ciddi m u hal ifine ka rşı başarı l ı b i r a k ı n d üzen lem işsen iz, d i n i yen i l i kler ya pmak g i b i eşsiz bir pozisyo n d a s ı n ızd ı r. Asoka da bunu ya pmıştı r ve Bud izm o n u n hükümdarlığ ı n ı n gidişatma n e kad a r katkı yaptıysa, o da Budizm i n yayı l m a s ı n a o kad a r çok katkı ya p m ı ştır. B u çok önem l i d i r çü n kü Budizm i n Asoka ' n ı n g i d işatı n ı ger­ çekten nasıl değ iştird i ğ i n i n a ltı ne kadar çizi l se azd ı r. Önce l i kle, Asoka yal n ızca kendi adına pişman değ i l d i, ayn ı za ma nda Maur­ ya i mpa ratorl uğu'nu ciddi biçimde genişleten fa kat Kal i nga'yı 63

Dünya Tarihi 7 0 7

fethetmekte başa rısız o l a n merhum babası i m pa rator Bindusa ra (MÖ y. 320-273) a d ı n a d a a ç ıkça pişma n l ı k d uyuyord u. Asoka için babası n ı n pla n l a r ı n ı g erçekleştirmek ve babasıyla beraber ya ptıkların ı n kötü l ü k o l d u ğ u fi kri ne daya n a ra k yönetmek, i m pa­ rato rl u klar ta rihinde hiç gerçekleşmeyen bir şeydi r ve asla da gerçekleşmeyecekt i r.

Dört Yüce Gerçek Budizmin en temel öğretisi, hayatın acı çekmek olduğudur. Bu, acının kaynağının arzu olduğunu, arzudan vazgeçmeyi öğrenme­ nin mümkün olduğunu, eğer devamlı olarak takip edilirse eninde sonunda bunu yapmayı size öğretecek olan bir davranış sistemi Sekiz Aşamalı Yol- olduğunu söyleyen Dört Yüce Gerçek'in birin­ cisidir.

ÖZ Ü R L E R YETMEYI N C E Pek çok i mparator ken di leri n i g erçekte olduğ u nd a n daha iyi gös­ terecek a n ıtlar yaptırı rken, Asoka d ilediği özü rleri ya klaşık on beş metre l i k, düzinelerce kumtaşı sütuna yazdı rd ı ve bunları impa­ ratorl u ğ u na dağıtt ı rd ı (on dokuzu g ü n ü m üze ulaşmıştır). Ancak Asoka ya l nızca af d i lemeye ça l ış mıyord u; sütun l a rda aynı zaman­ da Asoka'nı n bölgesel yön eticileri adına temel insan haklarına say­ gı göstereceğine d air verd i ğ i sözler de vard ı ve bu, Asoka sütun­ ları n ı d ü nyan ı n en eski bağlayıcı i nsan hakları belgeleri nden biri kılar. Dah a son ra katipler b u sütun lara gelecek olayların kayıtlarını yaza rak zamanları n ı n kal ıc ı b i r tari h çesin i o rtaya çıkaracaktı.

64

ROMA CUM H URiYETi'Ni N YÜ KSELIŞi Tepelerdeki Kent

"Silahlar sivil kıyafete, şiddet ise kanuna teslim olsun:' -Ci ce ro (MÖ 1 06-43)

Aşağ ı y u karı 2000 yıl önce, efsaneye göre i l k Roma Kra l ı Romu ­ l u s M Ö 2 1 N isan 753'te şehri kurdu. i l k zam a n la r ı n ı n büyük böl ü­ m ü nd e Roma kendisini çevreleyen Akdeniz şeh i r devletlerinden çok d a fa rkl ı görü nmez. O zamanlar MÖ 509'd a veya o ta rihe dek, Roma halkı eşsiz bir şey yaptı: Kra l ı ta htta n i n d i rd i ve Roma Cum­ h u riyeti'n i ku rdu. Yen i c u m h u riyet, baş l a n g ıçta bölgedeki a n t i k uygarl ı kl a rı teker teker yen ilg iye uğ rata ra k genişled i . B u uygarlıklar bu yen il ­ g i l e r sonrası nda bir sır perdes i n i n ardında kayboldu; öyle ki, çoğ u­ m u z o n l a rı hiç d uyma m ı şızdı r: MÖ 496'da Lat i n Birliği, MÖ 338'de Volsci, MÖ 306'da Hernici vs. MÖ 200'de Roma bölgedeki haki m g üçtü. MÖ 1 OO'de Avru pa'n ı n g ü ney kıyı s ı n a ve Afrika'nın kuzey kıyı s ı n a uzanan toprakla rıyla Roma Cu m h u riyeti d ü nyada haki m g ü ç o l mu ştu.

B AT I N A S I L K A Z A N l L D I ? Batı'n ı n tarihçileri için Roma C u m h u riyeti, kendisi nden önce gelen kısmen esrarengiz a ntik uygarlıklar ile ken d i sinden sonraki daha ta n ı d ı k politik sistemler a rası ndaki köprü d ü r. Diğer antik uyga rl ı k­ l a r g i b i Roma uygarlığı da yazıl ı tari hten önce va r olan fig ü rleri yü­ celten çoktanrılı bir d ine sa h i pti, bağ ımsız şeh i r devletleri n i n gev­ şek b i r konfederasyon u olara k ortaya çıkmıştı ve fazlasıyla yaşlıyd ı . 65

Dünya Tarihi 7 0 1

Anca k d a h a çağdaş b i r uyg a rl ı k g i b i b i r c u m h u riyetti; ya n i kısmen modern, temsili, b ü rokrati k bir devlet türüne sa h i pti. Ayrıca Roma Cu m h u riyeti, Batı'ya hala ku l l a n ma kta olduğu politik kel ime hazi­ nesin i n büyük çoğ u n l u ğ u nu vermiştir.

Aeneis Romalı hikaye anlatıcıları Yunan kültüründen fazlasıyla etkilen­ mişti ve cumhuriyederinin öyküsünü antik Yunan folkloruna te­ mellendirmenin yollarını aramışlardı. Homeros'un İlyada'sında betimlenen ve Romalıların Romulus'un atalarından biri olduğu­ na inandıkları mitsel bir Truva Savaşı kahramanı olan Aeneis'te bir bağlantı noktası buldular. Şair Vergilius (MÖ 70-19) Aeneis'i kendi epik şiiri Aeneid'in kahramanı yapmıştır ve Aeneis, hızla va­ tanperverlik ve geleneksel Roma değerlerinin ulusal simgesi haline gelmiştir.

CA R THA G O D E L ENDA ES T

( K A R TA C A YO K E D i L M E L i ) Roma, sonsuz şeh i r, Batı'n ı n başkenti, Roma i mpa ratorluğu'n u n eski merkeziyd i. Anca k az ka l s ı n b u n ların h içbiri olmayaca ktı; mo­ dern okurun Afri ka'n ı n kuzey kıyısı nda terk ed i l m iş bir şeh rin Batı d ü nyası n ı n başkenti o l m as ı n ı n h a kkı n ı vermesi zor ola bilir. Artık Tun u s d ed i ği miz yerde yaşaya n Kartaca l ı l a r, dört yüzyıl boyu nca hem Yu n a n la rla hem de Roma l ı larla kafa tokuştu ra n ve ikisine de d i kkate değer m u h a l ifler old u ğ u n u ka nıtlaya n baskın bir askeri ve ticari g üçtü. Ka rtaca ve Roma a ras ı n d a ki çekişmen i n büyük kıs mı toprakla, bil hassa Sici lya adasıyla i l g i l iyd i. Ka rtaca'n ı n Sici lya ile ita lya ya rı­ madası a rasındaki üç buçu k ki lometrelik deniz koridoru Messina Bağazı üzerinde kontrol ku rmas ı n ı sağlaya n Sicilya l ı pa ra l ı asker66

Roma C u m h u riyeti'nin Yükselişi

leri ku l landığı bir d izi ça rpışmadan sonra, Roma kendisini temel b i r a s keri güç ta rafı ndan pota nsiyel olarak a b l u kaya a l ınmış halde buldu. Romalılar önce davranarak sal d ı rd ı ve bunun son ucunda birbiri a rd ına, ta rihçilerin Pön Savaşları a d ı n ı verdi ğ i üç savaş ya p ı l d ı .

Pön (Punik) Ne Demek? Kartaca'nın kurucuları, Doğu Akdeniz kıyısı boyunca uzanan böl­ gede yaşayan Fenikelilerdi. Punik sözcüğü, Fenike sözcüğünden ge­ lir; dolayısıyla, Roma ile Kartaca arasındaki savaşlar Pön Savaşları olarak anılmaktadır.

B u savaşların en ü n l ü s ü ve Roma içi n e n ö l ü m c ü l olanı, ita l­ ya'n ı n büyük kısm ı n ı n Ka rtaea l ı Genera l H a n n i ba l Ba rca'n ı n (MÖ y. 247-ı 83) kontrol ü ne g i rmesine neden o l a n ll. Pön Savaşı'ydı. MÖ 2 ı 8'de, Roma l ı l ar babası Hami lcar'ı öld ü rd ü kten on yıl, erkek ka r­

deşi Hasdru bal'ı öl dü rd ü kten üç yıl sonra, H a n n i ba l Roma l ı ların beklemediği ve hazırla n m a m ı ş olabileceği b i r stratej i ben imsed i.

Bu, kuzeyden bir topra k i h la l iyd i. ı 580 ki l ometre l ik yolcu l u ğ u

"zorl u " olarak betimlemek b i l e yetmez; b u yolcu l u k, yabancı d üş­ m a n topraklarında yüzlerce ki lometre yürümeyi ve Al pler üzeri n­ den ita lya'ya devasa bir ord u u laştırmayı içeriyord u . Aklı başında pek çok kişi nin fiziksel olara k i m kansız o l a ra k g ö receğ i bir şeyd i bu. Ancak Roma'yı kesi n olarak yen ilg iye u ğ ratmak ve ailes i n i n öcü n ü a l mak güçlü bir motivasyon kayna ğ ı o l m u ş olsa gerektir. italya n ya rımadası boyu nca dörtnala i lerleyerek, şehirler fethed i p destekçi toplayarak v e ord u s u M Ö 203'te Kartaca'yı terk etmeden on beş yıl önce Roma C u m h u riyeti'n in tica ri h ayat ı n ı a ksatara k bu i kisi n i az kalsın başa rm ıştı r da. E n nihayetinde Roma l ı l a r Ka rtaca'yı yen i l g iye u ğ ratm ış ve fethet m i ştir; ancak ilginç olan Ka rtaca'n ı n zafe re bu kadar yak­ laşmış o l masıdır. Roma l ı l a r genel olarak Ka rtaca'dan, b i l hassa da 67

Dünya Tarihi 1 0 1

Ha n n i ba l 'dan korkmayı h i ç b ı ra kmamıştır. Onyı l la r sonra ölüm döşeği n de Hannibal'ın bir m e ktu pta şöyle yazdığı söylen i r: "O halde Roma l ı ları ne zam a n d ı r yaşadıkları endişeden kurta ra l ı m; görü nen o ki, i htiya r b i r ada m ı n ö l ü m ü n ü beklemek bile sa bırları­ n ı m üth i ş zorl uyor."

İhtiyar Cato (MÖ 234-149) Marcus Porcius Cato, aslında Roma Cumhuriyeti'nin John McCa­ in'iydi: Bir savaş kahramanı, ataların geleneğinin savunucusu, o sırada yönetici her kimse onun başının belası ve sempatik bir huy­ suzdu. Torununun oğlu Genç Cato (MÖ 95-46) tarihçiler arasında Jül Sezar'a isyanıyla sonradan neredeyse İhtiyar Cato kadar iyi ta­ nınmıştır ancak tarihçiler, Genç Cato doğmadan yarım yüzyıl önce İhtiyar Cato'ya "Cato Priscus"; "Kadim Cato" ismini takınıştı bile.

68

ROMA BiR i M PARATORLU K O LUYOR Mermer ve Kan

"Roma'yı tuğladan bir şehi r olarak buldum, mermerden bir şe­ h i r olarak bırakıyoru m:' -Sueton ius'u n aktardığı bir Augustus (MÖ 63-MS 1 4) sözü

Kem i kleşmiş bir b ü rokrasiden ku rtu l u p h e r şeyi iş bitirici olduğu­ n u ka n ıtla mış bir l iderin kontrolüne bıra k m a k i ster m iyd iniz? MÖ ı . yüzyı lda Roma l ı la r işte bunu ya ptı ve 460 yaş ı ndaki c u m h u riyet­ leri n i yıktı. Onun yerine, kısa s ü reliğine b i r d i ktatörle flörtleşti kten son ra, bir i mparator getird i l e r. Dört yıl boyunca, bir önceki diktatör ü n büyü k erkek yeğeni o la n i m parator Augustus'u n m u kted i r d i ktatö rl ü ğ ü a ltı nda Roma i m p a ratorl uğu'nda işler h ızla iyiye gitmeye başladı. Ancak d ü rüst o l u rsa k, bu o s ı ral ar kimsen i n ta h m i n ederneyeceği bir sonuçtu. Rom a i mparatorl uğu'nun şansı yaver gitti, öyle ki, 2000 yıl sonra Batı d ünyası siyasi önce l i kleri açısından hô/a büyük ölçüde Roma­ l ı d ı r.

G E N E R A L D E N D i K TAT Ö R E N e Roma Cumhu riyeti ne de Roma i mparato r l u ğ u ta r i h inde, i l ki n i öld ü re n ve ikincisi n i doğ u ra n Gaius J ü l Seza r ( M Ö 1 00-44) kada r önem l i b i r başka fıg ü r yoktu r. Roma ord u su n u, a rtık Fra n sa olara k b i l d i ğ i m iz b i r kabile koa l i syon u olan Galya l ı la r ka rşısında b i r d izi zafere g ötü ren skandal bir va l i ve askeri ka h ra m a n olan Seza r, MÖ 49'da memlekete yürüdü, Roma kan u n u n u çiğnedi ve diktatör olara k devleti n yöneti m i n i ele geçi rdi. Ta bii ken d i n e has sebepleri 69

Dünya Tarihi 1 0 1

vard ı v e bunların en büyü ğ ü d e onyı l l a ra yayı lan askeri fetih lerde i mzas ı b u l u nan ve (Seza r'ı n a ksi ne) Roma Senatosu'nda popüler olan Büyük Pom pey'l e yaşad ı ğ ı rekabetti.

Rubicon'u Ge çmek Jül Sezar, askeri otoritesini siviilere devretıneden ordusuyla be­ raber Rubicon Nehri üzerinden Roma topraklarına döndüğünde, Roma Cumhuriyeti'nin kutsal geleneklerini ihlal etti ve yasalar önünde kendisini bir hain olarak damgalamış oldu. Günümüzde bile hala birinin "Rubicon'u geçtiğini" söylediğimizde, riskli ancak geri dönüşü olmayan bir karar verdiğini belirtmek isteriz.

MÖ ı . yüzyı lda Roma C u m h u riyeti üç büyü k kumandana odakl a n m ıştı: Seza r, Pom pey ve Marcus L i n i u s Crassus (MÖ ı ı s-53). Bu üç isim, kısmen zayıf ve yozlaşmış Roma C u mhu ri­ yeti'nde ta rihçilerin son radan B i ri nci Tri u mvirl i k (Triu mvirate, "üç ada m ı n "* anlamına g e l i r ve Lati nce trium virorum'dan türem işti r) olarak n iteleyeceği b i r a n laşma ka psamı nda g ücü ve gani metieri paylaşm ıştır. Anca k Crassus, (g ü n ü m üzde Su riye olara k bildiğ i m iz bölgede) Parth ialıların e li n de öbür dünyayı boylayınca, Pom pey Seza r'ı n bariz siyasi naifl i ğ i n de n ve Roma'dan uzakta oluşundan faydalanarak bütü n g ü c ü ken d i nde toplamaya ka l kıştı. Pom pey'in aleyh i n e olacak şeki lde, Seza r hem daha popüler hem de Porn­ pey' i n haya l ettiğinden çok d a h a gözü pekti. MÖ 44 başlarında, Roma C u m h u riyeti Seza r'ı n yön eti m i altında bir d i ktatörl ü k haline geldi a ncak Seza r i m pa ratorl u k titri ni almadı. i nsa n ların ona impa­ rator ad ı n ı ta kması, ö l ü m ü nde n sonra oldu. Hem de öyle b ir ö l d ü ki. M Ö ı s Mart 44'te a ralarında genç senatörler Marcus J u n i u s Brutus (MÖ 85-42) ve Ga iu s Cassius Long i n us'un (MÖ 85-42) da b u l u nduğu bir g r u p suikastçı ta ra*

70

"Üçler erki'; "üç kişilik yönetim': (çev.)

Roma Bir I m pa ratorlu k Ol uyor

fı n d a n yirmi üç kez bıçaklandı. Bu s u i kastç ı l a r, Seza r'ı öldürerek Rom a C u m h u riyeti'ni yen iden d irilttikleri n i d ü ş ü n üyordu. Anca k son radan a n laşı l d ı ki, aslında onu la netl e m işlerd i .

K L E O PAT R A , i K i N C i T R i U M V i R L I K VE i Ki N Ci S EZAR H e m Pom pey hem de genç Roma l ı senatö rler, Seza r'ı n popü l e r­ l i ğ i n i azımsam ı ştı fa kat ö l ü b i r d i ktatör, n e kada r popüler o l u rsa o ls u n pek diktatör sayı l maz. Roma h a l kı n ı n ka ra r verdiğ i şey, bu cu m h u riyet meselesi n i n sona ermesi gere ktiğ iyd i. Roma Senato­ s u u z u n za mand ı r atı l zen g i n lerin oyu nca ğ ı o l m a k l a eleştiril iyo r­ d u ve l eh indeki tek şey, insan l a rı bıça kla m a n ı n geçerli bir siyasi stratej i ol mad ığı b i r devlet olma masıyd ı . Şaş ı rtıcı şekilde sevi len d i ktatör Seza r'ı n ö l ü m ü, Senato'n u n ö l ü m ü ve Seza r'ın üç m ütte­ fi kinden oluşan daha res m i b i r i kinci Tri u mvirl i k'i n yükselişi a n ­ la m ın a gel iyord u . Bu m üttefi kler, ka rizmatik popü l i st Ma rk Ant­ hony (MÖ 83-30), yüksek pa paz Marcus Aem i l i u s Lepidus (MÖ 89- 1 3) ve Sezar'ı n yirmi ya şı ndaki yeğen i, ayn ı za manda Octavi­ a n u s o l arak bil i nen Gaius Octavius'tu (MÖ 63-MS 1 9) . Birinci Tri­ u m v i r l i k'ten fa rkl ı olara k, b u üç adama ya l n ızca ü l keyi yönetiyor­ m u ş g i b i davra n ı l madı; ü l keyi yönetmeleri i ç i n o n l a ra ciddi cid d i a c i l g üçler veri l di . Sezar v e Pompey g i bi, o n la r da askeri ku m a n d a n l a rd ı v e Brutus ile Lon g i nus'un Roma'yı yen iden fethederek c u m h u riyeti d i ri itme u m u d uyla topladı ğı ord u l a rı bastı rma kla görevlend i ri l m işlerd i . i ki n c i Tri u mvirl i k, b u n u MÖ Ekim 42'de, B rutus v e Long in us'u n tes l i m olma şartları n ı görüşmektense inti h a r etmeyi tercih etme­ sine yol açacak kadar net bir zafer kaza nd ı kl a r ı P h i l i ppi Savaşı'nda kesi n olarak başa rd ı l a r. Birinci Tri umvir li k' i n kaderinde teki nsiz bir ters i n e dönüşle, M a rk Antony Ga lya doğ u vilayetlerin kontrol ü n ü e l e geçird i ve Crassus'un kati l i ölümcül P a rth i a l ı larla popüler b i r 71

Dünya Tarihi 7 0 7

savaşa tutuştu. Bu s ı rada Octavia n us, Roma'daki otoritesi n i pekiş­ tirmeye başladı . Kuzey Afrika'n ı n bağ land ı ğ ı Lepidus, bu noktada h i kayeden büyü k ora n d a kaybol u r. Pom pey g i bi, Octavi a n u s da besbe l l i Roma'yı tek başı n a yönetmesi gerektiğ ine i n a n ıyord u . Pom pey'in a ksine, e l i n i çok zorlamadı. Sezar g i b i Antony de yurtdışında gücünü sağ lama a lmaya odaklandı. Seza r'ı n a ksine elinde isya n ç ı ka rtılaca k, kötüye giden b i r Roma Cu m h u riyeti yoktu. Ancak Antony, Octavian us'un sa h i p olmadığı bir şeye sa h i pti: Siyasi kurnazl ı k açısından Octavi­ anus'un ta m ı ta m ı n a dengi o l a n Mısırlı h ü kü m d a r VI I . Kleopatra (MÖ 69-30). VII . Kleopatra ayn ı zamanda Seza r'ı n hayatta kalan tek biyoloj i k oğ l u o l a n ve Rom a devletince h a l i hazırda bu şekilde ta n ı n a n Ptolemy Seza r'ı n (MÖ 47-30), ya n i Küç ü k Sezar'ı n (mal u m pizza zinciri n i n i s m i b u ra d a n g e l i r) annesiyd i. Tek başına bu bile, meşru l u ğ u kısmen Seza r'ı n yeğeni ve evlatl ı k oğ l u statüsüne daya n m ı ş olan Octavia n u s için p ratik bir zorlu k o l u ştu ruyordu. Bu yetmezmiş g i bi, Roma ' n ı n bekası Mısır ta h ı l ı n a bağ l ıyd ı . Antony ile Kleopatra o rta k, sevg i l i v e ortaya çıkmakta olan Roma i m pa ratorl uğu'n u n - m u htemelen- m ü stakbel h ü kümdar­ larıyd ı . işler dokuz yıl boyu nca böyle ka ldı ve bir dokuz yıl daha böyle ka lsaydı Batı d ü nyası çok fa rklı şeki llenebi l i rdi. Ptolema­ ios hanedanı ndan ve J ü l Seza r'ı n soyu ndan gelen Küçük Seza r reşit o l u nca, ideal o l a ra k babası n ı n mirasında h a k iddia edecek konu mdayd ı . Zaman Octavi a nus'un ta rafında değ il di.

Senato Roma Senatosu yalnızca bir yasama meclisi değildi, aynı zamanda antik toplumların bilgeliklerine hürmet adına yaşlılarına verdiği ayrıcalıklı statüyü yansıtıyordu. Senato sözcüğünün geldiği Latince sözcük senex, yaşlı insan anlamına gelir. Senior* sözcüğü de aynı

*

72

Ing. yaşl ı. (çev.)

Roma Bir I m paratorl u k Oluyor

sözcükten türemiştir. Sözcüğün asıl anlamı açısından, senato yaş­ lılar divanı demektir.

Octavianus' u n şansı na, M a rk Antony ö l ü m c ü l b i r fa lsoda b u l u n d u : MÖ 32'de Kleopatra'yla evlenerek i ki eşl i oldu (çü n kü M Ö 40'ta Octavia n us'u n kız ka rdeşiyle evle n m i şti). Bu Octavia­ n u s'a, Antony'nin vasiyeti n i ele geçi rmek için ba hane sunmuş oldu; vasiyette görd ü ğ ü şey ise ikinci Tri u mvi rl i k'i lanetledi. Bu, ö l ü m ü nden sonra Roma' n ı n doğu vi layetleri n i Kleopatra ve Seza­ ria n ' u n (Küçük Seza r'ın) ellerine bırakma sözü ve Roma'dan ziyade i s kenderiye'de gömülme isteğ iydi. Roma Senatosu, Kleopatra'ya ka rşı savaş i l a n ı n ı onaylad ı . Antony, Kleopatra ' n ı n ya n ı nda yer a l d ı ve Roma C u m h u riyeti' n i n son savaşı böylece başlamış oldu. i ki yı l ı aşkın süre sonra savaş sona erd i ve Antony i l e Kleopatra kuşatı l m ış olan iskenderiye'de i ntihar etti, Sezarion ise Octavian'ın birl i klerince i nfaz ed ildi. MÖ 27'de Octavian, Seza r Augustus ismi­ n i a l a ra k Roma'nın birinci i m pa ratoru oldu; gerçi kendisini ikinci i m pa rator olarak görüyord u . Bi rinci i m pa rator, titri değ il de gücü e l i n d e tutan J ü l Seza r'd ı .

73

iSA M ESiH VE YAŞADIGI DÖN EM Çarmıhta Bir Isyankar

"(Roma yangınından kendisinin sorumlu olduğuna dair) ra­ pordan kurtu lmak için, Nero suçluluk duyg usunu bastırdı ve menturlukları neden iyle nefret ed i len ve halkın H ı ristiyanlar dediği sın ıfa en şiddetli işkenceleri uyguladı. H ı ristiyan adının dayandığı Christus, Tiberius'un saltanatı sırası nda, mal iye me­ m urlarım ızdan Pontius Pilatus'un elinde en ağır cezaya ça rp­ tırı l d ı .. : '

-Romal ı ta rihçi Tacitus (56- 1 20)

Anti k ta ri h i n büyü k böl ü m ü n d e, bir hükümdar ayn ı zamanda bir ta nrı o l a rak görü l m ü şt ü r. Bu, fi ravu nun ta n r ı l a r i le i nsa n l a r arasın­ da a racı görevi görmes i n i n beklendiği Antik M ı s ı r örneğ i nde faz­ lasıyla aşikard ı r ancak pek çok başka u l u sta, bu d u r u m u n az çok üstü ka pa l ı d ı r. Bu ya l nızca i l kel bir i nanç değ i l d i r; eğer dünyevi güç yu karıda birileri n i n sizden hoşland ığı nı ka nıtlam ıyorsa, bu n u ne ka n ıtlar? Gerçekten de, Ta n rı 'n ı n en sevg i l i kullarını mal m ü l k­ le öd ü l lendirdiği fi kri n e g özü ka pa l ı inanan çağdaş d i ndarlar, onu g ü n ü m üzde de koruma kta d ı r. B u fel sefeye ka rşı ç ı ka n m u ha l ifler de va rd ı el bet. Bunlardan biri n i n uysal, mütevazı o l ma n ı n, doğ ru l u k için aç ve susuz ka l ma­ nın d ah a iyi olduğ u n u {Matta 5 :3), zengi n bir adamın Ta nrı'n ı n l ütfu n u kaza n mas ı n ı n s o n derece zor olduğ u n u {Matta 1 9:24) ve şiddeti benimseyen h erkesi n e n i nde sonu n d a şiddetle öleceğ i n i söyled i ğ i akta rı l m ıştır. B u sözleri n atfed i l d i ğ i isa, en n i h ayeti nde d ü nya n ı n en güçlü a d a m ı h a l i n e gelecekti a nca k önce ölmesi gerekiyord u . O, mes i h u n va n ı verilen pek çok i n sandan bi riyd i a nca k sonu, bir Roma çarm ı h ı na gerilerek i nfaz ed i l mek oldu. 74

isa Mesih ve Yaşadığı Dönem

MESiH'iN YÜKÜ B ize u laşan haliyle i sa'n ı n h i kayesi, aslında M u sevil i k d i n i n i n şevkl i b i r mensubuyken H ı ristiya n l ığa geçen ve ken d i s i n i ta mamen bu yen i dini Roma i m pa ratorl u ğ u boyunca yaymaya adaya n Tarsus l u Aziz Pavl us'u n (5-67) mektuplarıyla başlar. M üjdeler d ı ş ı nda Yen i Ah it'i n öneml i b i r çoğ u n l u ğ u n u ol uştu ra n Pavl us'un Mektu pla rı, b i l h a ssa da Roma, Kori nt, Galatya, Efes, F i l i pi, Kolose l i ve Sela­ n ik'teki gitgide büyüyen H ı ristiyan top l u l u klarına mektu pları d ı r. Bu m ektupların ta rihse l l i kleri sorg u sual g ötü rmezd i r; onlar hem en eski hem de en açık H ı ristiyan dokü m a n larıd ı r. Bize genel an­ la m d a a ntik dü nya ve b i l hassa Roma i m pa ratorluğu'n u n baskıcı g ücü h a kkında söyled i kleri çok çarpıcı d ı r. Daha eski bir bölümden hatı rlayacağ ı n ız g i bi, çok büyük i hti­ m a l l e Ya hudi ineili'nin va rl ı ğ ı n ı, eski Ya h u d i topl u l u klarını sözl ü ta ri h lerini kaybol madan önce yazmaya iten Ba b i l i i ierin baskısına borç l uyuz. Bu top l u l u klar büyük bir sa b ı rsızlı kla, Pers i m paratoru Büyük Kiros'la (MÖ 600-530) özdeşleşti rd i kleri bir mesi h veya ku r­ ta rıcı bekl iyord u . Bu ta rihsel spekü lasyon d eğ i l d i r; Yeşaya 45'te Ki ros mesih olarak a n ı l ı r ve Yahudi h a l kı n ı n kutsa l yağla mesh ed i l m iş kurta rıcısı olara k ta n ı m la n ı r. Ki ros'a d uyd u kları g üven sağ­ lam temellidir. Politik sistem leri n i u l usal d i n lerine dayandıra n ve diğer d i n leri u l usal g üven l iğe ka rşı bir teh d it olarak gören Babi l i i­ Ierin a ksine, Pers l i h ü kümdarlar Zerdüşttü ve M u sevil i k gibi azı n l ı k d i n leri n i n mensu pianna sayg ıyla ya klaşıyord u; ya n i d iğer din iere siyasi tehdit olara k ba kmaya n bir d i n i n me n s u p la rıyd ı .

Bir Görgü Tanığının Aklardıkları Yeni Ahit'in dışında, Hıristiyan hareketinin en eski kayıtları, en geç 94'te yazılmış olan ve İsa'ya, onun erkek kardeşi Yakup'a ve Vaftizci John'a atıflar içeren The Antiquities of the Jews eserinin yazarı Ya­ hudi tarihçi Flavius Josephus'a (37-100) aittir. Onun İsa hakkında

75

Dünya Tarihi 1 0 1

ilk olarak n e söylediğini bilmek imkansız olsa d a -çünkü eldeki el­ yazmaları Testimonium Flavium ismi verilen ve İsa'ya atıfta bulu­ nan paragrafın değiştiritmiş olduğunu gösterir- daha sonra metin­ de atıfta bulunduğu İsa'dan bahsettiği üzerinde fikir birliği vardır. Aynı şekilde, ciddi bir tarihsel öneme sahip büyük bir olay olarak gördüğü Vaftizci John'un ölümünden bahsettiği de tartışmasızdır.

ROMA VE BAB i L Birinci yüzyılda, g ü n ü m üzde i s ra i l ve Filistin dediği m iz bölgeye Ya­ hud iye deniyordu. B u rası Roma i mparatorl uğ u'n u n vilayetiydi ve sa kin leri, b u rası ile Babil i m pa ratorluğu arası nda önem l i paralel l i k­ ler görüyord u . 1 . Petrus 5 : 1 3'te olduğu g i bi, Roma sı k sık Babil ola­ ra k a n ı l ıyordu. Romal ı l a r Bab i l l i ler kadar tuta r l ı biçimde baskıcı de­ ğ i ld i fa kat onlarla orta k bazı baskıcı ya nları va rd ı . Örneğ i n, Roma sivi l d i n i, Ba bil d i n i g i bi, M usevi l i k (ve daha sonra H ı ristiya n l ı k) gibi ya bancı d i niere ş ü pheyle yaklaşıyord u . Ayn ı za manda Roma im p a ratorl uğu Yah u d iye n üfu s u n u n di n i hassasiyetini bilerek ren­ cide etmek, son rasında da b u n d a n kaynaklanan protestoları şid­ detle bastı rmak gibi ta l i hsiz b i r a l ışka n lığa sa h i pti. Bu Yah udi lerin yen i bir mesih, çağ ları için bir Büyük Kiros a rayış ı n ı teh l i keli bir iş haline g eti rdi. Bilhassa zal i m bir infaz yöntemi olan ça rmıha ger­ me, kişiyi soya rak ta hta b i r haça çivileyip veya bağlayıp onu ıstı ra p içinde ö l ü rken kendi h a l k ı n ı n ö n ü nde serg i lemek v e sonrasında (sı klı kla) h a l kı n gözü ö n ü nde ç ü rü mesi için beden i n i öylece orta­ da b ı ra kmayı içeriyord u . Rom a l ı l a r bunun mesih adaylarına karşı etki l i bir cayd ı rıcı yöntem, b i ri n i n Tanrı ta rafı n d a n kurtarıcı olması için mesh ed i l mi ş old u ğ u fi kri n e karşı son bir engel olduğunu dü­ şünüyord u . Dolayısıyla isa çarm ı h a g e ri l d i ğ i nde v e takipçileri onun ü ç g ü n son ra d i rildiği i n a n cı n ı yayd ı ğ ı nda, bu ça r m ıha geril mesin i n etkisini y o k etti. Eski H ı ristiya n ki l i sesi nin kayıtları, i l k H ı ristiyanla76

isa Mesih ve Yaşadığı Dönem

rı n isa'yla bir araya gelmen i n bir yol u o l a ra k çarm ı h a geril meye ça l ı ştı ğ ı ndan bile ba h seder. Roma imparatorlu ğ u ' n u n devri mci b i r fig ü rü infaz etmesi n i n a rd ı ndan kuru l a n bir din olan H ı ristiyan­ l ı ğ ı n sadece birkaç yüzyıl içinde Roma i m pa ratorl uğu'nun resm i d i n i h a l i ne gelmesi alabildiğine önem l i d i r.

Kutsal Kase Bir Avrupa Hıristiyanlık geleneğine göre, İsa'nın Son Akşam Yeme­ ği'nde kullandığı ve aynı zamanda çarmıha gerilme sırasında birkaç damla kanını tutmak için kullanıldığı varsayılan kupa günümüzde varlığını sürdürmektedir ve onu kullanan kişiye büyülü güçler vere­ cektir. Bu bir tarihçinin bakış açısına göre pek muhtemel olmasa da -12. yüzyıldan önce Hıristiyan bir Kutsal Kase'nin bahsi geçmez­ kase efsanesi, ortaçağ Avrupa'sında popülerdi ve Indiana Jones ve Son Haçlı Seferi (1989) ve Da Vinci Şifresi (2006) gibi filmiere konu olarak, çağımızda da kamuoyunun hayal gücünde yer etmeye de­ vam etmektedir.

77

ÇiN'i N ALTI HAN E DAN DÖNEMi Parçalanmış Bir I mparatorluk

"Doğuda gürültü çıkar, sonra batıdan vur:' -Tan Daoji'nin (436) otuz altı askeri stratejisi nden biri.

Batı l ı la r ı n Çin, H i n d i stan ve Japonya'dan ol uşan büyü k Asya lı g üç­ lere d a i r u n uttuğ u şeylerden bi ri, son derece çokkü ltü rlü ve b i r­ leşt i rmesi güç oldu klarıd ı r. B u b i l hassa, H i n dista n ve Japonya'n ı n toplam ı n ı n iki katı kad a r büyü k o l a n Çin için geçerl i d i r. B u n a bir de ü l kelerin genel o l a ra k böl ü n meye ve za m a n za man içsavaşlar yaşamaya eğ i l i m l i olması n ı ekled iğinizde, Çi n'i n Qin ve Han hane­ da n l a rı a ltında eriştiğ i b i r l i ğ i n ka l ıcı olmaması şaşı rtıcı gelmeye­ cektir. H a n Ha neda n ı dört yüzyıla yayı lan nispeten barışç ı l saltanatın­ dan son ra 220'de çöktüğ ü n d e, yerine "Üç Kra l l ı k Çağ ı" geldi; bu üç kra l l ı k yeri n i daha son ra o n a ltı, i ki ve b i r kra l l ığa bıra ktı. Ç i n l i ta ri hçiler, bu dönemi "Altı H a nedan Dönemi" olara k anar çünkü bu dönemde Çin devleti, h e r h a nedan orta lama 6 1 ,5 yıl boyunca sürecek şekilde, yal n ızca 369 y ıl içi nde altı fa rkl ı hanedanla yolu­ na deva m etmiştir. Bu, uzu n b i r ömür yaşa d ı ğ ı m üddetçe hayatı boyu nca i ki büyü k g ü ç değ i ş i m i gördüğü, deva m l ı değişim ve istikra rsızl ı k dönem iyd i .

Üç Krallık (220-280) Çi n'i n i l k üç kra l l ığ ı ş u n l a rd ı : •

S h u Kra l l ı ğ ı : 263'te J i n H a n eda n ı'na yeri n i b ı ra kacak üç kra l l ı­ ğ ı n i l ki.

78

Ç i n ' i n Altı Hanedan Dönemi



Wei Kra l l ığ ı : 265'te yıkıla n J i n Haneda n ı ' n ı d oğ u ra n kra l l ı k.



Doğ u Wu Kra l l ı ğ ı : Çin'in kıyı s ı n ı ve iç top ra kla r ın büyük çoğ u n ­ luğu n u kontrol eden devasa kra l l ı k. 280'de J i n'e ka rşı yıkı l ışı, Ü ç Kra l l ı k döne m i n i n son u n u getirm i şti r. J i n Ha nedanı Çin'i tek i m pa rator altında b i rleştirdi, bu da Çin'in

n is peten istikra r l ı dönem i n i n başlangıcı gibi görü n mekted i r. Anca k u n utmayın, bu Altı H a nedan dönemiyd i ve J i n de sadece ikinci h anedand ı . işler ka rışmak üzereyd i .

On Altı Krallık (304-420) 304'te, çeyrek yüzyı ldan az bir za man s ü re n J i n saltanatı ndan son­ ra, yozlaşma ve veraset krizi neden iyle Kuzey Ç i n'de otonomi iste­ yen etn i k koa lisyonlar için b i r fı rsat ortaya ç ı ktı. B u n u n yol verd iği "On Altı Kra l l ı k" olara k a n ı l a n dönemde J i n H a nedan ı doğu kıyısına çeki l i rken küçük ra ki p kra l l ı kl a r h ızla yükse l d i ve çöktü.

Cao Cao {155-220) Pek çok imparator hayatının bir döneminde imparatorluk tahtına oturur ancak Kuzey Çinli General Cao Cao'nun, imparator bile ol­ madan eski imparator olmak gibi bir özelliği vardır. Oğlu Cao Pi, babasının ölümünden yedi ay sonra Cao Wei eyaletini kurmuştur ve tıpkı Augustus'un Roma'da yapmış olduğu gibi kendisini değil, babasını kurucu imparator ilan etmiştir.

Kuzey ve Güney Hanedanları (420-589) 420'ye gelindiğinde Wei Hanedanı kuzeyin, Li u Song Ha neda n ı ise g ü ney i n kontro l ü n ü ele geçirm işti. Sui Ha neda n ı 589'da ü l kenin kontro l ü n ü ele geçi rip Altı Ha nedan dönem i n i bitirene ve yüzyı l­ l a r s ürecek bir birl i k dönem i n i başlata na dek, Ç i n bölü n müş halde ka l d ı .

79

PAX ROMANA VE ÖTESI Imparatorlar Çağ ı

" D ü nya n ı n yağmacıları, geride bir şey ka lmaya na d e k toprak­ ları hara p etti ve ş i m d i d e n izi aşındı rıyorlar. Eğer bir halk zen­ g inse soyulması m u ba ht ı r, fa ki rse köle edi l mesi; ne Doğu ne de Batı açgözlü g ı rtlakla r ı n ı doyu rmayı başarır. Onlar d ü nyada fetih h ı rsı yüzü nden hem zen g i n l i kte hem de yoks u l l u kta eşit derecede cazip yeml er göre n tek insanlard ı r. Soygun, cinayet ve gaddarlığa yal a n d a n devlet ismini ver i r, çöle çevi rdikleri yere de ba rış getird i kleri n i söylerler:' -Roma l ı l a rdan bahseden yerli iskoç isyancı Galgacus, Roma l ı tarihçi Tacitus (56- 1 20) ta rafından a l ı ntılandığı haliyle.

Büyük b i r imparatorl u ğ u n çökmesi kaçı n ı l maz bir şey değ i l de anormal bir olaym ı ş g i b i, Roma'n ı n çökü ş ü n ü n nedeni hakkında pek çok teori va rd ı r ve sadece b u bile Roma i m pa ratorluğu'n u n d ü nya tari h i algımızdaki eşsiz yerinin ispatıd ı r. O n u n neden daha erken çökmediğini sormak d a aynı şeki lde ma ku l d ü r. Bu nca deği­ şimden, büyüme ve küçül meden, eski Roma pa nteon u ndan H ı­ ristiya n l ığa geçişten, i steksiz topl u l u kları etki leme ancak onlardan etkitenmeme beklentisiyle o n l a rı şiddetle yutmakta n nasıl sağ çıktı? Tekni k olarak Roma i ki kez çöktü: Eski Batı Roma i m parator­ luğu, Odoacer'in (433-493) ita lya'n ı n birinci kra l ı olmasıyla, son­ rad a n B izans i mpa ratorl u ğ u olarak and ı ğ ı m ız Doğ u Roma i m pa­ ratorl u ğ u da 1 453'te, Konsta nti nopolis'in Osma n l ılar ta rafı ndan fethed i lmesiyle çökm üştü.

80

Pax Romana ve Ötesi

R O M A B A R I Ş I V E R O M A S AVA Ş I MÖ 27'de Sezar Aug ustus ta rafından ku ru l a n Roma i m pa ratorlu­

ğ u, n eredeyse SOO yıl boyunca hayatta ka lacaktı. ilk 206 yıla Pax Rom a n a ("Roma ba rışı") adı veril m işti ve o döneme kısmen barış ve refa h dönemi olara k bak ı l d ı ancak söz kon u s u barış, en dar a n l a mıyla barıştı. Ara l ı ksız genişlemesi, m u h a l iflerin topluca kat­ led i l mesi, gücün a kta r ım ı neden iyle çıkan ta rtış ma l a r, i m parator­ la r ın çoklu suikastiara uğra ması ve yayg ı n yozlaşma, tı pkı diğer dönemlere olduğu gibi Roma ta ri h i n i n b u dönemine de damga­ sını v u rd u . Hatta Pax Rom a na'ya Roma ta ri h i n i n en kötü şöh retl i i m pa ratorları Cal i g u la ( 1 2-4 1 ) ve Nero'nu n (37-68) h ü kü mdarlığı dahildi. Fark, bu faktörlerin hiçbiri n i n esasen devletin istikrarıyla veya çeki rdek bölgeler üzeri ndeki gücüyle ça kışmamasıyd ı. B u gerçek göz önü nde b u l u ndurulduğu nda, 1 80'de meydana g e l m i ş bir olayı n korkun ç ve a poka l i pti k, Roma i m paratorlu­ ğ u 'n u n geleceğ i n i i lelebet lekeleyen b i r şey olaca ğ ı n ı düşü ne­ b i l i rs i n iz; fakat bu çok daha sessiz sakin bir g e l işme, sı radan b i r tahta geçme olayıydı. Sevi len i m pa rator v e Stoik fi l ozof Marcus A u re li u s ( 1 2 1 - 1 80) 58 g i b i genç ancak çok da şaşı rtmaya n b i r yaşta çiçek hasta l ı ğ ı ndan ö l d ü v e göreve o n u n yeri n e, i y i hazırlan­ mış a n cak dengesiz oğ l u Lucius Aurelius C ommod u s ( 1 6 1 -1 92) geçti. Çağdaşları Com mod u s'ta n nefret ediyord u ve bu nefret yüzyı l l a r boyunca öyle g ü ç l ü ka ldı ki, i m parator Commod us, Russe l l Crowe'u n başro l ü n ü oynadığı 2000 ta ri h l i G/adyatör'deki kötü kara kterdi a ncak elbette onun selefieri melek, halefieri de ca navar değ i ldi. 1 92'de Com modus s u i ka sta u ğ radı; ta ri h i n bize söyleyebildiği kadarıyla neredeyse bir yüzy ıl içinde bu kadere ku r­ ba n g iden i l k i m pa ratord u ve Septi mius Severus ( 1 45-2 1 1 ) başa gelene dek, beş olası i m pa rator adayı ta ht savaşı verd i. Septi m i u s Severus v e onun soyu ndan gelenler, Roma i m pa ratorl uğu'nun bi r s ü re l i ğ i ne üç savaşan eya lete ayrıldığı 235-284 ta ri h l i i m parator81

Dünya Tarihi 7 0 7

l u k Krizi'ne d e k salta nat s ü rd ü . i m parator Diokletian'ın {244-3 1 2) reform l a rı i m paratorl u ğ u i sti kra ra kavuştu rd u ve birleşti rdi. Diok­ leti a n 305'te sağ l ı k n ed e n leriyle tahtta n çeki ldi ği nde, yen iden savaşan fra ksiyonlara ayrı l d ı a ncak 324'te Büyük Konstantin'in {272-337) a ltında yen ide n b i rleşti. Ölü m ü n ü n a rd ı ndan, oğ u l ları kontro l ü ele geçirmeye u ğ ra ş ı rken, Roma i m paratorl u ğ u bir içsa­ vaş d a h a geçirdi. {Konsta nt i n ' i n Konsta ntinopol is'i Doğ u Roma i m pa ratorl uğu'n u n i ki nci başkenti yapma ka ra r ı n ı n, tı pkı H ı risti­ ya n l ığa geçişi gibi tari hte d a h a ka l ıcı bir etkisi old u.)

Nero Roma Yanarken Keman Çalmıyordu Geleneksel bilgimiz, 64 tarihli feci Roma yangını sırasında, sonra­ dan suçu Hıristiyanlara atan İmparator Nero'nun keman çaldığını söyler. O zamandan kalma hiçbir kayıtta onun böyle bir şey yaptı­ ğına dair bilgi yoktur ancak tarihçiler Suetonius ile Tacitus, onun yangını izlerken Truva'nın düşüşüyle ilgili hüzünlü bir şarkı söyle­ diğini aktarır. (Suetonis hikayeye inanırken, Tacitus daha şüpheci­ dir.) Yüzyıllar sonra tarihçiler bu hikayeyi genişletti ve onun şarkı söylerken bir müzik enstrümanı çaldığını iddia etti ancak bu doğru olsaydı bile (ki olduğunu düşünmek için elimizde hiçbir sebep yok­ tur), keman Nero'nun yaşadığı dönemde henüz icat edilmediğin­ den, başka bir enstrüman çalmış olsa gerektir.

Başka bir ifadeyle, i n sa n l a r Pax Romana'dan ba hsettiği nde, Roma i m paratorl u ğ u ' n u n ta ri h i nde gerçek içsavaşın beklenme­ diği b ir dönemden bahsederler. Bu teri m i n ifade ettiği şey ya l­ n ızca b u d u r. Pax Roma n a yı l l a rı, tutarlı olarak harikayd ı ve ondan sonraki yı l l ar da tuta rlı o l a ra k korku nçtu ancak 206 yı l l ı k Roma i m pa ratorluğu esasen ken d i s iyle savaş h a l i ndeydi . Za manın sta n­ dartlarına göre bu barıştı.

82

Pax Romana ve Ötesi

PEKi ROMA N E D E N D Ü ŞT Ü ? Roma imparatorluğunun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi ( 1 788) isi m l i a ltı ciltli k başyapıtında i n g i l iz ta rihçi Edwa rd G i bbon ( 1 737- 1 794), Roma i m paratorl u ğ u'n u n d üşüşünü "barbar l ı k ve d i n i n zaferi"ne bağ l a m ıştı. Gi bbon'ın ya n ı l d ı ğ ı n ı söylemeyeceğim; ç ü n kü kendi­ s i Roma i m paratorluğu'n u n çöküşüne katkıda b u l u n a n binlerce küçü k olayı belgelemiştir. Buna ka rşın, söz kon us u soruya taze b i r b a k ı ş l a yaklaşabili riz. Roma'nın Düşmesinin 0/ast Beş Nedeni 1 . Çok büyüktü. Aristoteles, Politika a d l ı eseri nde şehrin dev­

let i n boyutu n u ya nsıttı ğ ı n ı yazm ıştı r ve isti kra r açısı ndan bu doğru görü n ü r. Pe k ç ok ölçüye göre d ü nya üzerindeki en eski ü l ke, 301 'de ku ru la n, G ü ney Avru pa l ı küçük (n üfusu 33.000) Sa n Marino u l usuyd u . B u rada temeli n e i n e m eyeceğ i m iz kad a r ka rışık pek çok nedenden ötürü, bazı ta rihçiler en eski u l u s sıfatı n ı S a n Mari ne'dan a l a ra k izianda'ya ( n üfus u 332.000) veya M a n Adası'na (nüfusu 84.000) verir. Bu a rada g e l m i ş geçmiş e n büyük ü l ke, Sovyet Sosya li st C u m h u riyetler Birliği (SSCB) yal­ n ızca 69 yıl aya kta ka la bi l mişti r ve gel m i ş geçmiş en ka laba l ı k ü l ke Ç i n ise 20. yüzyı lda ( 1 9 1 2 ve 1 949 ta r i h leri nde) i ki devrime sa h ne olm uştur. Avru pa Birliği destekçileri n i n de keşfetm i ş o l d u ğ u gibi, Avru pa'yı t e k bir şemsiye a ltında tutmak, g ü n ü­ m üzde en iyi koş u l l a rda dahi zord u r. Tü m bu ö rnekler göz ö n ü nde b u l u n d u r u l d u ğ u nda, Batı Avrupa i m pa ratorl uğu'n u n o kadar uzun s ü re aya kta ka l m ı ş olması b i le i n a n ı l mazdı r.

2. Çok etkisizdi. Antik fi lozof Konfüçyüs'ü n b ü rokratla ra hayran­

lık d uymas ı nı n bir nedeni vard ı: Her büyü k merkezi devlette iyi b ürokratlar olması bir zoru n l u l u ktu r. iyi bürokratlar ifades i n i n b i r oksimoron gibi görü n mesi, ş i m d i b i l e, sen kron ize elektro­ n i k verita banları m ız ve a n ı nda araştı rı l a b i l i r idare kı lavuzla rıyla 83

Dünya Tarihi 7 0 7

i y i yönetilen b i r bü rokrasiyle yaşa ma n ı n ne kadar ender bir şey olduğunu g özler önüne seriyor. B u seviyede teknoloj i n i n erişil i r olmadığı b i r ç a ğ d a etki l i b i r bürokrat olmak için, büyük b i r i nsa n g rubu n u n adeta s üper-insana has b i r yeteneğe sa h i p o l ması gereki rd i v e böylesi b i r yetenekleri e lbette yoktu.

3. Çok yoksuldu. Roma i m pa ratorl uğu'nu idare etmeye dahil

o l a n deva m l ı askeri çatışma, altyapı ta m i ratı ve besin dağ ıtı m ı soru n l a rı maddi kaynakla r ı n ı tüketti. A k ı n yapacak d a h a fazla ya bancı yer ka l ma dığ ı nda, i mpa ratorlu k kend i n i idare edeme­ meye başladı.

4. Çok zalimdi. Son b i rkaç yüzyı l ı nda Batı Roma i m pa ratorl uğu,

etn i k azı n l ı k olan "ba rbarları" (en inde sonunda çoğ u n l u ğ u ol u şt u rd u kları) lejyonerler ola rak h izmet vermeleri i ç i n kirala­ mak ve eğitmek g i b i ta l i h siz bir alışka n l ığ a sa h i pti. Bu birlikler isya n ları bastı rmak için soydaşlarını acı masızca ezdi ve onlar a n l a şı l ı r şeki lde ka rşı g e l i nce onlarla dövüştü. B u davra n ı ş ka l ı bı, öyle budalaca ve ken d i kendine za ra r veren tü rdeydi ki, tek başına bile Roma'yı kolayl ı kla yok ede b i l i rd i .

5. Insanlar basitçe ondan bıkmıştı. S i z önceki soru n l a rla ka r­

şılaşmışken ve h a l kı n ız nesi l ler boyunca yavaş yavaş ölmekte olan bir i m paratorl u ğ u n v i layetleri dışında b i r yerde yaşama­ n ı n nasıl bir şey o l d uğ u n u b i l mezken, yen i bir şey denemen i n cazi besi baskın gel m i ş o l m a l ı d ı r.

Patriciler, Plebyenler, Proletarya ve Köleler Batı toplumları hala zenginler, orta sınıf ve işçi sınıfı arasındaki sı­ nıf ayrımlarını takip eder ancak Antik Roma toplumunda bu ayrım tanınmış ve resmileştirilmiştir. Patriciler ve Roma vatandaşları ilk Romalılarken, plebyenler ("plebler") sonradan ortaya çıkan ancak yavaş yavaş eşit statüye ulaşan Roma vatandaşlarıydı. Proletarya, oy veremeyecek kadar yoksul olan Plebyenlerden oluşuyordu ve kö­ leler de vatandaş sayılmıyordu.

84

GU PTALARI N i DARESiN DEKi H i N Di STAN Büyük Satranç Ustaları

"Samudragupta va rdı; keyfi ve öfkesiyle, d ü nyadaki tüm kral kavimlerin elinden zenginlik ve egemenl i ğ i alan tan rılar Dha­ nada ve Antaka'ya eşitti:' -Kuzey Hindistan'daki terk ed ilmiş Eran şehrinde bulunan yazıtlardan.

Antik H i ndista n'ın za man çizelgesi çağdaş d ü nya için bir g izem­ den i ba rettir; çok az değil, tam a ksine çok fazla i nsa n yazı l ı kayıt tuttuğ u ndan. Antik H i nd ista n, za manında d ü nyadaki en oku rya­ za r top l u mlardan bi riyd i ve eşi benzeri o l m aya n b i r kapsam ve g i rift l i ğ e sah i p eserler ortaya çıka rm ıştı. H i n d i sta n'ı n u l usal ta ri h i desta n ı Mahabharata 1 .8 m i lyon sözc ü kten o l u ş u r; on u n la kar­ ş ı laştı r ı l d ığında hem Ya h u d i i ne i l i hem d e Yen i Ah it'i içeren Pro­ testa n i ncil i, ya klaşık 775 .000 sözcü kten o l u ş u r. Tü m detayı ve g i riftl i ğ i ne rağmen, Mahabharata ayn ı h i kaye n i n ya l n ı zca bir ver­ siyo n u d u r ve böl geni n yazıl ı ta ri h i n i n ya l n ızca küçük b i r pa rçası n ı kapsar. Antik Hindista n'ın h i kayesi n i anlatman ı n basit bir yol u ol ma­ d ı ğ ı n d a n, bu 5000 yaşındaki uygarlığa d a i r popüler kavrayı şım ız, ta ri h i n i n büyük kıs m ı boyu nca nispeten ka l ıc ı o l a ra k G u pta Döne­ m i ' n i n u l usu olduğu fi kri ne daya n ı r. H i n d i sta n bir d izi kökl ü d i n i geleneğe sa h i p, derinden d i ndar ve oku ryazar bir top l u mdu. G u p­ ta'n ı n H i nd istan'!, o za mana kada rki Anti k H i n d ista n değil, haya l etmeye meyi l l i old u ğ u m uz Antik Hindista n ' d ı .

85

Dünya Tarihi 7 0 7

Gupta Dönemi'nin Büyük Figürleri •

Aryabhata (y. 476-550), trigonometri n i n gelişimi için elzem olan pek çok ki lit u n s u ru keşfeden astronom ve matemati kçi.

Kalidasa (y. 375-425), Abhijfıanasakuntalam adlı eseri, Sa ns­ krit edebiyatı n ı n en çok terc ü me edi l m i ş eserleri nden olan şa i r

v e oyu n yaza rı. •

Vasubandhu (y. 3 1 6-396), H i ndista n'da yayg ı n gelenek hali­ ne gelecek ve sonra d a n Ti bet ve Zen B u d izmini etkileyen Ma hayana oku l u n u n kurucularından Budist fi lozof.

Chaturanga Gupta Dönemi'nin Hintlileri, günümüzde satranç olarak tanıdığı­ mız masa oyununu icat etmişti ancak Guptaların chaturanga ismini verdiği ve Sanskritçede "dört kol" anlamına gelen bu oyunun kural­ ları, zaman içinde ciddi bir değişimden geçti. Dört kol terimi, her biri bir satranç taşına denk gelen Hint ordusunun dört bölüğünü simgeler. Bunlar piyadeler (piyonlar), atlı süvariler (atlar), filli sü­ variler (filler) ve savaş arabalarıdır (kaleler) .

86

MAYALARl N ALTIN ÇAGI Uzun Sayım

"Senin yolunu görmeyenler va r:' -Maya atasözü

Anti k Mezoa merika i m paratorl uklarından bahsetti ğ i m izde, ge­ nel l i kle geleneksel a n lamda i m pa ratorl u kl a rd a n değ i l, şehi r dev­ letleri ya rata n ve birbirine bağ laya n topl u l u klard a n bahsederiz. Önceki böl ü mlerden birinde, Antik Olmeklerden ba hsettik ancak yerleşi m i n ka n ıtları ışığı nda, Maya Uyga r l ı ğ ı tekni k olara k Olmek Uyg a r l ı ğ ı 'ndan ya klaşı k 1 SOO yıl önce gel i r ve yaşı açısından Sümer

ve M ı s ı r'a ra kipti r. Azteklerin söm ü rgeci isti lacı l a rla etki leşim i nden bahsederiz anca k Maya l ı la r da o s ıralar bir uyg a rl ı k olara k hala va r­ l ı ğ ı n ı s ü rdü rüyord u. E l bette burada Maya uygarl ı ğ ı n ı n bölgeye hakim olduğu ve a rkası nda g ü n ü m üze kadar u laşan Chichen ltza g i b i devasa taş kentler bıraktığı 250-900 ta ri h leri a ras ı n d a ki Maya altın çağ ı n ı a n m azsa k gaflete d üşeriz.

O B S i D i Y E N AY N A Maya l a r ı n nasıl güç kaza n d ı ğ ı ve neden kentleri n i terk etmeye başlad ı kları hakkında pek fazla şey b i l m iyoruz. Neredeyse altı bu­ çuk yüzyı l boyu nca Mayaların Amerika'daki e n büyü k, en güçlü ve etrafl ıca gel işmiş uygarl ı k o l d u ğ u n u bil iyoruz. Sanatları ve m i ma­ rileri Avrupal ı, Asyal ı ve Afrika l ı çağdaşları n ı n ki ne ra ki pti, askeri ve eko n o m i k güçleri de kayda değerdi.

87

Dünya Tarihi 1 0 1

ispanyol lar 6 . yüzyı l ı n başında Ameri ka'yı isti la ettiği nde hala birkaç Maya yerleş i m i vardı ve g ü n ü m üzde bile h alen Maya etn i k köke ni nden gelen i n sa n l a r b u l u nmaktad ı r. A n c a k esas itibarıyla, eski M aya topl u l u kları n ı n g ü n de li k yaşam ı bizim için esrarengizli­ ğini koru maktad ı r.

2012 Kehaneti 21 Aralık 2012 tarihinde gece yarısına yaklaşırken, pek çok insa­ nın aklı Antik Mayalardaydı. Yeniçağ bilirkişileriyle desteklenen konvansiyonel bilgi, Mayaların bu tarihte dünyanın sona ermesini beklediği görüşündeydi (2012 kıyamet günü ihtimali hakkında ne­ redeyse 200 kitap yazılmıştı) . İşin aslı, Maya takviminin pek çok versiyonu 21 Aralık 2012'de bile bitmiyordu ve bitenler de takvi­ min sonu ile dünyanın sonu arasında açık bir bağ kurmuyordu.

Meks i ka'n ı n Yucata n ya rımadası n ı n g ü r orm a n l a rında bulunan Chichen ltza'n ı n iyi koru n m u ş h a rabeleri, b i n yıl önce bir Maya topl u m u nda yaşa m a n ı n n a s ı l b i r şey olabi leceğ ine dair ender bir bakış s u n uyord u. "Ch ichen ltza ", ka baca "kutsal suların ağzında" şekl i n d e tercüme ed i le bi l i r. Söz konusu s u l a r, şehrin ya kı n ı nda yer a l a n i ki devasa obruk veya yera ltı suyuyla dolu ponorla rdı . C h i c hen ltza'daki en b i l d i k b i na, tepedeki ka re biçiminde şapele uza na n gri taş merd iven leriyle, yaklaşık otuz m etre uzu n l u ktaki Kuku l ka n Piramidi'd i r. Chichen ltza, aynı za manda düşük tek­ noloj i l i b i r gözlemevi, (her b i ri fa rklı bir a maca sa h i p) pek çok fa rkl ı ta pınak ve Mezoa meri ka n d ü nyası n ı n g ü n ü m üze u laşan en büyü k top sahası n ı d a içerir. Diğer Maya şehi rleri incelenmemiş, hatta keşfed i l memiş h a lded i r a ncak tek başına C hichen ltza bile bize Antik Mayaların d ünyası ve ya rattıkları zen g i n merasim kül­ türü h a kkında çok şey a n latm ı şt ı r.

88

ISLAM VE YEN i ORTADOGU Kutsal Peygamber'in Buyruğu

"Beni dinleyen herkes sözlerimi diğerlerine aktarsın, onlar da başkalarına ve en sonuncular sözlerimi beni i l k elden dinle­ yen lerden daha iyi anlasın:' -Muhammed'in son h utbesi nden (570-632)

Yed inci yüzyı lda d ü nyadaki insanların çoğ u n u n d i n i kiml ikleri n i i ncelemek m ü m kü n olsayd ı, yerel Pagan v e fol k d i n leri açık ara i l k s ı rada yer a l ı rdı. Son raki 1 4 yüzyı l boyunca H ı ristiya n l ı k ve islam öyle çok yayı l dı ki, g ü n ü m üzde d ünya n ü fu s u n u n ya rısı ndan ço­ ğ u n u bu iki inancın mensu pları oluşturu r. ideolojide bu değişim tesad üfi değ i ldi . Batı Avrupa'da H ı risti­ yan l ı ğ ı beni mseyen i m pa ratorl u klar ile O rta d oğ u 'da Müslüman­ I I ğ ı beni mseyen i m paratorl u kların d ünyayı nasıl taksim ettiğ i ve kolonileşti rd i ğ i n i ya nsıtıyord u . Da ha sonra ki yüzyı l larda bu i m pa ratorl uklar -ve dalayl ı olara k i nançları- can d üşmanı haline gelecekti; bu yaşa m larını baskı lar ve şiddet içeren riya karlıklar ka r­ şısında peygamberce şa h itl i kler vermeye a d a m ı ş i ki fig ü rün, isa i l e M u h a m med'in kurduğu i ki d i n i ç i n i ro n i k b i r kaderd i r.

M E K K E S AVA Ş L A R I Batı'n ı n üç büyü k tekta n r ı l ı inancının h i kayelerine g ö m ü l ü eğitici bir tem a vard ı r: Ezd iğ i n iz kişilere di kkat ed i n . Ba b i l l i ler Yahudi hal­ k ı n ı ezd i, son ra Persler ka rşısında çöktü. isa'yı çarm ı h a geren Roma I m pa ratorluğu, en nihayeti nde resm i olara k H ı ristiya n i nancını be­ n i m sedi. Mekke'deki Ku reyş kabi lesi ve m ü ttefikleri, gereksiz yere 89

Dünya Tarihi 101

küçük, zararsız bir d i n i h a reketi ezd i ve son ra da o hareketin bir ord u o l u şturup bütün Ara p Ya rı madası'n ı fethetmesine şahit oldu. M u h a m med Peyg a m ber' i n (y. 570-632) fet i h leri, meşru müda­ taaya daya l ı bir ha reketi n n a s ıl bir imparatorluğa dönüşebi idiğ i n i gözler ö n ü n e serer. M u ha m med'in askeri a rzu ları olduğuna dair bir işa ret yoktur; o ya l n ızca kendisi ve ta kipçi leri n i n putperest­ l i k olara k n itelediği M ekke d i n i n i ta kip etmek istememiştir. 40 yaşındayken M u h am med Ta n r ı' n ın elçisi melek Cebra i l'in sesini duymaya başlad ı ğ ı n ı b i l d i rm i ştir ve kendisine söylenenleri, Ya hu­ di peyg a m berleri n i n geleneğ i nde, artık Kuran ("oku nan") olarak bildiğ i m iz bir d izi metin h a l i n d e kati olara k yazm ı ştır. B u mesaj ı n merkezinde Ta n rı'n ı n b i r l i ğ i va rd ı r; S ü n n i M ü s l ü ma n l a r, daha son ra onu şehadet getiri rken (inancı ilan ederken) ifade edecek­ ti r: La i l a h e i l l a i l a h ("AI Ia h 'ta n başka Ta nrı yoktu r"). Kendisinden önceki Ya h u d i peyg a m berler g i b i Muham med de yen i bir yolda yürü mek ve etrafı ndaki d i n i top l u l u kların gelenekleriyle uzlaştı rı­ lamayacak yeni, rad i ka l a n l a m d a tekta nncı bir d i n i öğ retmek için bu mesaj ı ben imsem i şti r. Mekke'den şiddetle s ü r ü le n i l k Müsl ü m a n l a r b i r ba rış antiaş­ ması ya ptı; ancak i ki yıl son ra Ku reyşli ler M ü s l ü m a n ha reketi n i n öldüğ ü n ü varsayd ı kta n son ra b u a n laşma boz u l d u . i l k Müsl üman­ lar çok geçmeden, diğer küç ü k m i l itan hareketlerin öğrendiği şeyi keşfetti: B i r kere meşru m ü dafaa için büyü k bir ord u kurduğu­ nuıda o n u koru mak zoru nda o l u rsunuz (çü n kü diğer dini güçler onun boyutu n u teh d it olara k görecektir). 632'deki vefatından son ra M u hammed a rkasında 750 yı l ı na gel i n d i ğ i nde doğ uda Afgan ista n'dan, batıda is pa nya ve Fas'a va rıncaya dek bütü n Ortadoğ u 'ya hakim olacak i m pa ratorl ukları, Raşidin ve Emevi hal ifel i kleri n i yönetecek deneyi m l i askerlerden ol uşan bir nesil bıra ktı. O za mandan itibaren 14 yüzyıl boyu nca, islam bölgede haki m d i n olarak ka l m ı ştır.

90

islam ve Yeni Ortadoğu

Tevhid ve Şirk Kuran'daki rolleri nedeniyle İslam felsefesinin ilk zamanlarında bile önemli olan iki temel değer, tevhid (birlik) ve şirktir (eş koş­ ma) . İkisi de bir insanın Allah veya Tanrı'ya tavrıyla ilgilidir. Tevhid Allah'ın tekliğini tanırken, şirk Allah'ın işbirlikçileri, hatta büyük­ leri olduğunu önererek onun gücünü azaltmaktır. Putperestlik ve çoktanncılık bariz birer şirk türüdür; fakat cehalet, bilhassa kendi dindarlığımızı kendimizin reklamını yaparmış gibi sergileme eğili­ mimiz de şirk kapsamına girebilir.

91

SASANILERiN ŞAN I Kralların Kralı

"isfahan dünyanın yarısıd ır:' -Sasa ni atasözü

Roma tari h i n i bi raz b i l iyorsa n ız, MÖ yakla ş ı k 247'den MS yaklaşık 224'e dek şimdi i ra n, I ra k, S uriye olarak bildi ğ i m iz bölgede ve etra­ fı ndaki bölgede dört yüzyı l d a n b i raz daha fazla b i r süre boyu nca sa ltanat süren Partiya n i m pa ratorluğu'n u n Genera l Crassus'u öl­ d ü rerek dalaylı olara k Roma i m pa ratorluğ u'na yol verd i ğ i n i de bi­ l iyors u n uzd u r. B i l miyor olabileceği n iz şey, Roma'n ı n onun ölümü­ n ü n i nt ika m ı n ı almamış o l m a s ı d ı r ve bunun nedeni de Roma'n ı n b u n u yapamamtş olmasıd ı r; Partiya n ların iyi eğiti m l i erkek ve ka­ d ı n atlı o kçuları, g üven l i b i r m esafeden lejyonerleri katletm iş, ge­ ride ka l a n ların ömü rleri n i n ka b u slarla geçmesine neden olm uş­ tur. Pa rtiya n i m pa ratorl u ğ u d a ğ ı ldığında ve Sasa n i ler 224'te başa geçtiğinde, Pa rtiya n la r ı n hayra n l ı k uya n d ı rıcı askeri gelenekleri n i m i ras a l d ı l a r ve bir dört y ü z y ıl da h a bu d u ru m u n u koru du lar. Ayn ı za manda Roma l ı ları Partiya n l a r ı n b i l e a s l a başaramadığı şeki lde bir a şa ğ ı l amaya maruz b ı ra ktı: Ta htta ki b i r Roma i m pa ratoru n u doğru d a n esir a l dı v e h a psetti. Sasa n i i m pa ratorl u ğ u e n son u nda 65 1 'de d ü ştüğünde, Müslü­ man l ı ğ ı n yerine geçtiği Zerd ü ştl ü ğ ü n öne m l i b i r dini güç olarak son u gelmiş oldu. Ancak sekiz yüzyı l boyunca (Partiya n l a r a ltında dört, Sasa n i ler a ltında dö rt olmak üzere), Zerd ü ştl ü k bir impara­ torl u k ideolojisi olarak H ı ristiya n l ı k ve Roma paga n l ı ğ ı na rakip oldu ve Sasa n i leri n geride b ı ra ktığı miras, ken d i çağı m ızda hala i ncede n ya n kı bu l u r. 92

Sasanlilerin Şan ı

AHAMEN i Ş ŞAN I N I YEN i D E N KU RMAK Sasa n i ler, küçük Pers devletlerin i n yapmaya eği l i m l i olduğu şekilde içeriden güce kavuştu. Partiyan h ü kümdarlar a rası ndaki uzun süren bir i htilaf sırası nda, lakabıyla m üsemma Birleşti rici Ardaşir ( 1 80-242) g üney vilayetleri nde güç toplamaya başlayarak en son unda mev­ cut g ü ç yapısını çökertti. Ancak Roma i mparatorluğu'na 260 tari h l i Edessa Savaşı'nda d i z çökerten oğ l u Büyük Şap u r'd u r (2 1 5-272). Da h a önceki bir böl ü mden hatı rlayacağ ı n ız g i bi, Roma i m pa­ ratorl u ğ u 3. yüzy ı l ı n ortasında isti krarsız bir pozisyondaydı. i m pa­ rator Valerian ( 1 93-260) m u ha l ifleri başa rıyla püskürtmüş ve sayg ı n l ığ ı n ı korum uştu; ancak Sezar'ı n gölgesinde yaşayan yaş l ı bir a dam olarak kend isini b i r general olara k savaş meydan ı nda ka n ıtla ması gerekiyord u. Ne yazı k ki, Sasa n i lerin de onun kadar ka n ıtla ması gereken şey vardı . Sasa n i ler savaşı kolayca kazana­ ra k i m pa ratoru, heyetini ve on binlerce askeri tutsa k etti. Roma i m paratorluğu i m paratorun u yen i l mez Pers i m paratorluğu'n u n ka rşısında kaybetm işti ve ku rta rma u m u d u d a yoktu.

Arda Viraf Muhtemelen Sasani döneminde yazılan Arda Viraf ("Adil Viraf"), cennet ve cehenneme yolculuk eden ve ne bulduğunu anlatmak için dünyaya dönen dindar bir Zerdüştün hikayesini anlatır. Yüzyıl­ lar sonra Dante Alighieri (1265-1341) ona benzer fakat çok daha uzun eseri İlahi Komedya'yı Hıristiyan bakış açısından yazacaktı.

Ya lerian ile ada mlarına son ra ne old u ğ u pek net ol masa da, kaynakların büyük çoğ u n l u ğ u onun s ü rg ü n d e ka l a n y ı l larını n is­ peten rahat bir şekilde geçirmesine izin veri l d i ğ i n i i leri s ü rer. Onu tutsa k eden i m paratorl u k, Roma i m paratorl u ğ u'ndan 200 yıl daha fazla aya kta ka lacaktı. Sasaniler, kend ilerinden önceki Partiyanlar g i bi, Roma'yla olan uzu n çatışmaları nda son g ü len ta raf olaca ktı. 93

JAPONYA'N I N Bi RLiGi Doğan Güneşin Yükselişi

"Bu gece engin gökyüzüne ba kıyorum da, Bu yı l larca önce Kasuga Ta pınağı'nda Mikasa Dağ ı'n ı n ard ı nda yükseldiğini gördüğüm o ay mı?" -Al i m ve şa i r Abe no Nakamaro (698-770)

Onu b i r ü l ke veya hatta b i r kıta olarak dü şü n ü rsek, Antik Japon­ ya'n ı n ta ri h i n i ciddi şeki l de ya n l ı ş a n larız. Onu bir g ezegen olarak d ü ş ü n mek çok daha isa betl i o l u r. En n i hayet i nde, a nti k Şi nto kut­ sal met n i -Kojiki- Ja pon m evc u d iyetini o l u şt u ra n sekiz bölge n in doğ a ü stü kökeninden bah seder. Antikite n i n Japonları, d iğerleri gibi sadece bir ka b il e değ i l d i . O n l a r kendi d ü nya l a rı n ı n u l uslarıy­ dı. J a ponya halkı d i plomasi ve tica ret için batıya doğ ru Asya kıtasına hareket ettiği nde, memleketleri n i n g ü neşin Pasifik'in üstü nde doğduğu ta rafta b u l u n d u ğ u na atıfta b u l u na rak, N i hon kel i m e a n la m ıyla "g ü neş doğ u m " - olarak a n ıyord u . Japon kırmızı d a i re li bayrağı ve popüler "Doğ a n Gü neş'i n Vu rd u " ifadesi, N ihon ism i n i n alternatifleri d i r.

T E K B A Ş I N A J A P O N YA V E M i L L E T L E R i N A R A S I N D A J A P O N YA Kojiki yaratı l ı ş an latı sı n ı n d ü nyası, en geleneksel Ja pon d i n i ve ül­ keye özg ü olup da a n a d ü nya d i n lerinden biri olan Şi nto d ü nyası­ d ı r. Ancak 6. yüzyıla g e l i n d i ğ i n de, Çin kü ltürü ve onunla bera ber Konfüçyüsçü l ü k, Taoizm ve B u d izm Asya'n ı n uza kdoğ u adalarına 94

Japonya'nın Birliği

göç etmeye başladı ve Japon top l u m u ve devleti üzerinde ciddi bir etkide bulundu. B u n a karşı n, Şinto'n u n h i kayesini ve Antik J a pon ki mliğini reddetmenin aksine, dönem i n kültürü b u gelenekleri nispeten pek az çatışmayla harma n l a m ı ş g i bi görü n ü r. Bü rokrasiye ka rşı Konfü çyüsçü bir ya klaşıma doğru ağır a ğ ı r bir geçiş olsa da ve h ü kü mdarlar Budist felsefeye g itg ide d a h a fazla yönelse de, Şi nto pek çok açıdan Japonya'nın seremonisel sivil d i n i olara k ka l d ı v e pek çok açıdan hala da öyle old u ğ u söylenebi l i r. Tı pkı 1 400 yıl önce o l du ğu g i bi, g ü n ü m üzde Japo nya'daki bir Budistin Şi nto ayi nlerine kat ı l ması sıra dışı bir şey değ i l d i r. D i n i ve sekü ler yaşa m d a Japonya'nın i ki l i b i r kimliği va rd ı r: O ken d i evreni ve aynı za manda diğer m i l letler arasında bir m i l letti r. Bu i ki kavra m geri l i m içinde değ i l d i r; daha ziyade, bir a ra da J a pon ki ml iğinde yaşa m ı n ı sürdü rü r.

Kojiki ve Nihon Shoki Şinto'nun iki temel tarihi metni, Kojiki ve Nihon Shoki, 8. yüzyılın başında yazılmıştır. Japonya'nın sekiz adasının ilkel yaratılışının ve ülkenin en temel geleneklerini kuran ilk hükümdarların hikaye­ sini anlatırlar.

B u bil hassa hem Ja pon h ü kümdarları n ı n J a pon adaları n ı n ata l a rd a n ka lma gelenekleri n i h e m de ü l ke n i n Ç i n l i tica ret orta k­ ları n ı n kültürel ve teknoloj i k etki lerini ya n s ıta n N a ra ve Kyoto g i b i yen i başkentler i nşa etti kleri Nara ve H e i a n ("ba rış") dönem­ leri (7 1 0-794 ve 794- 1 1 85) s ı rası nda bel i rg i n d i r. B u dönemlerde kra l l a r ı n veraset ya rışı, ta rihsel standartiara g ö re çok kı ran kı rana değ i ldi ; ancak aristokrasi i l e askeri sın ıfla r ı n g itg ide a rtan gücü gelecekteki güç m ücadeleleri n i n ala metiyd i .

95

AVRU PA'NIN Vi KiNGLERCE FETHi Norslar Harekete Geçiyor

"Erkek kardeşler bi rbi riyle savaşıp birbirini öldürecek, Ve kız kardeşlerin oğu l larını lekeleyecek akra balık; Dünyada zordur, kud retlidir kepazeliği; Ba lta vakti, kılıç va kti, zırhlar parçalanır, Rüzgar va kti, ku rt va kti, böyle düşer dü nya; i nsa noğ l u birbirine acımayacak ebediyen:' - Voluspo (Bilge Kad ının Keha neti)

Ortaçağda Brita nya'ya bi rkaç yüzyı l boyu nca a k ı n eden Vi kingler h ızl ı, dehşet verici, ge li ş mi ş teknoloj iye sa h i p gemici lerdi ve sa­ vaşta son derece diş l i ra kiplerd i . Brita nya'ya a k ı n etme za h metine neden g i riştikleri sorus u g e n e ll ikle kötü ceva plar verd i ğ i m iz bir soru d u r. Dünyadaki herha n g i b i r topl u l u k şiddet içeren bir şey yaptığı nda, altı nda genel l i kle çok prati k ve pek de sayg ı n olmayan bir neden yatıyord u r. Belki çaresiz, kızg ın, öfke i i ierd i veya zoru n l u­ l u k d u yg u s uyla motive o luyorlard ı . Ancak iş Vi kinglere geldiğinde, eski Eddas'a, Norse m itoloj i si n i n sagalarına döneriz ve Vi kinglerin savaşmayı çok seven, o n u r u n a d üşkün b i r asker kültürü olduğu­ n u ifade ederiz. Bu açıdan Uzay Yolu'ndaki Klingonlara benzerler. Aralarından en korku l a n l a rı, yed i kleri, derisi n i yüzd ü kleri ve kutsa l sayd ı kl a rı ayı ların şiddet l i i l ke l enerjisini özüm sed i kleri söylenen vahşi savaşçllard ı (eski Nors d i l i nde "ayı derisi g iyen ler").

Fakat ta rih, Vi king fet i hleri için daha aya kları yere basan açı kla m a l a r ortaya atar. Kıta Avrupa'sından isti lacılar, i ska ndinav ekonomisi ve politik ya pısı n ı i sti krarsızlaştırm ı ştı. Da nimarka'daki politik ve ekonomik d eğ i ş i m l e r b i n lerce askeri yerinden etti, aç 96

Avrupa'nın Vikinglerce Fethi

bı ra ktı ve Avrupa'n ı n yumuşak, besili kıyı l a rı onların beslenme a l a n ı n a döndü.

K A S A P L A R VE K R A L L A R Vi king belası n ı n i l k işareti, küçü k bir Vi king g r u b u n u n ya l nızca b i r manast ı ra e v sah ip l i ğ i ya pan Kuzey ingi ltere'deki m i n i k Lindisfar­ ne adasına ayak bastığı Hazi ra n 793'te o l m u şt u r. Birkaç keşiş öl­ d ü rd ü le r, bi rkaçın ı reh i n a l d ı l a r ve taşıya b i l d i kleri kad a r mal yağ­ maladı l a r. Çağdaşlardan biri, "Kafi rler adak ta ş ı n ı n ö n ünde azizie­ rin ka n ı n ı döktü;' d iye yazmı ştı, "ve Tanrı'n ı n ta p ı n a ğ ı nda, azizierin bed e n lerine tıpkı soka kta d ı ş k ı n ı n üstüne basıyorm u ş g i bi bas ı p geçtiler:' B u olay Batı Avru pa'ya uyarı n iteli ğ i n d eydi v e üç yüzyı l s ü recek V i king feti h leri n i başlattı.

Saga Kompleks bir epikten bahsedilirken kullanılan saga sözcüğü, Eski İngilizcede "söylemek" anlamına gelen sagu sözcüğünden gelir. Do­ layısıyla, biz Nors sagalannı epikler olarak düşünürken, Norslar bu sözcüğü epik veya başka bir türde, sözcüklerden oluşan herhangi bir hikayeden bahsetmek için kullanır.

B ritanya'nın Viking lerce fet h i n i n h i kayesi, Viking Kra l ı Harald H a rd rada ( 1 0 1 5-1 066) Eyl ü l 1 066'da Stam fo rd Bridge Savaşı'n­ da baş ı ndan akla vuru l unca kesi n olarak sona e rd i . i ro n i k ancak sava ş ı n galibi Harold Godwinson ( 1 022-1 066) çok geçmeden bizzat Viking lerin soyundan gelen Norma n l a r tarafı n d a n Hastings Savaşı'nda öldü. Viking yayı lmasının izleri, Viki nglerin Kolomb kıtayı "keşfetmeden" önce b i r kolani kurd u kları Kuzey Amerika kad a r batıya ve Kon stantinopolis kadar doğ uya uza n ı r. Vikingler kan l ı fetih lerinden bin yıl kadar uzak ka l m ı ş o l a bi l i r; a ncak asla u n ut u l m ayaca klar. 97

KUTSAL ROMA I M PARATORU Şarlman ve Yeni Avrupa Monarşisi

"Siz soyl ular, siz öncü ada mlarımın oğul la rı, yumuşak ve çıtkı­ rı ldım, doğumunuza ve zeng i n l iğinize güvenen, benim buyru­ ğu ma ve gel işim i n ize d i kkat etmeden öğrenim uğraşını ih mal ettiniz ve kend inizi haz, tembel lik ve buda laca eğlencelere ka ptırdınız. Cen netin Kra l ı adına, sizin soyl u l uğunuz ve gü­ zel liğinizin gözümde hiç değeri yok. Diğerleri size hayranlık duyabilir. Şunu kesi n olarak bilin: Bir an evvel tembel liğinizin bedelini şevkli çabayla ödemezsen iz, Şarlma n'dan hiçbir imti­ yaz ala mayacaksın ız:• -Şarlman (y. 747-8 1 4), Kekeme Notker'in güven i l mez ancak son derece eğ lenceli biyog rafisinde (mu htemelen yanlış biçimde) a l ı ntıianmış olarak. De Caro/o Magno (y. 883)

Ah, şöva lyelik! Eğer ortaçağ fa ntezi roma n l a rı okuya ra k, Dungeons

& Dragons oynaya ra k veya 1 970'1erden ka l m a ba n al prog resif rock

balad ları di nl eyerek büyüd üyseniz, m uhtemelen hala bin yıl önce­ s i n i n Avru pa's ı n ı haya l eden b i r yan ı n ız va rd ı r. At s ı rtında m ızrakla­ rı ve zırhlarıyla şöva lyeler, sivri başlı şapkala rıyla g üzel genç kızlar ve el bette ejderhaları O rtaçağda pek fazla i n sa n ı n şöva lyece davra n m a l ü ksü yoktu, en azı ndan bizim haya l ettiğ i m iz gibi görke m l i biçi mde değil . Ancak tari hte artık şöva lye l i k olarak düşünd ü ğ ü m üz şeyin bir temel i vard ı r. Onun m erkezi n d e, ta rih i n d a i m a Şarlman olara k bildiği b i r adam bu l u n u r.

98

Kutsal Roma imparatoru

PA PA L I K Ü L K E L E R I i stersen iz ona Şarl (686-74 1 ) d iyebil i rsiniz ç ü n kü Şa rlman "Büyük Şarl" a nl a m ı na gel i r. Frenk Kra l l ığ ı'n ı baba s ı n d a n, o n u n kadar et­ kileyici bir unvana sah i p olm aya n Kısa Pep in'de n ( 7 1 4-768) m i ras a l d ı kta n sonra, Şarl hem H ı ristiya n Orta Avrupa hem de Müslüman is pa nya'da on yı l l a rca s ü ren b i r savaşa g i rdi . SOO'd e askeri ve poli­ ti k iti barı n ı tam a n l a m ıyla ku rduğu ndan, Pa pa l l l . Leo Roma'daki St. Peter Bazil i kası'ndaki serernon ide Şarl'ı yen i Seza r Augustus ve Batı'd a ki Kutsal Roma i m pa ratorluğu'n u n i m pa ratoru i l a n etti. Bu Şarlman'ın m i rası n ı sağ lamlaştırdı a ncak papa l ı k üzeri nde daha d a büyük b ir etki yarattı. El bette Şa r lm a n ve va risieri n i n yönetebileceğ i gerçek bir Roma i m paratorl u ğ u yoktu a ncak H ı ris­ tiya n Kil isesi'n in bizzat Roma'nı n meşru va risi oldu ğ u n u duyu ra n Papa l l l . Leo H ı ristiya n l ı ğ ı ça rmıha gerilenlerin i n a ncından, çarm ı­ ha germe g ücü olan bir ina nca dönüştürd ü . Aynı zamanda, kendi kon u m u n u da çarpıcı şeki lde güçlendi rd i . B i r sonra ki bi nyı lda pa pa l ı k Avrupa politikasında ciddi bir siyasal a ğ ı rlığa sa hip ola­ caktı ve Papa'nı n kendisi de isted iği zam a n h ü kü mdarları meşru kı l a b i l ecek veya yıkabi lecek biri haline gelecekti. M ü s l ümanlara, paga n la ra ve kati riere ka rşı za l i m ya klaşı m ı na ka rş ın, Şarl man itibarı olan çoğ u diğer H ı ristiyana, hatta ki m i kayna kl a ra göre Ya hudilere ka rşı centi l mendi. O n u n cesa ret ve cömertl iğinin h i kayeleri, ortaçağ H ıristiya n l iderl i ğ i n i n bir mode­ li, hatta pek çok açıdan tek modeli olara k s u n u l d u ğ u ortaçağ yazı n ı nda yaşa m ı n ı s ü rd ü rmekted ir. Bi rkaç yüzyıl sonra, onun serg i lediği örnek, Haçlı Seferleri'ni gere kçelendirmek için bile ku l l a n ı l acaktı. Ancak onun sayg ı n l ığ ı bi raz yan ı ltıcı d ı r. Şarl m a n, Kutsa l Roma i m pa ratoru olara k ya l n ızca 1 3 yıl boyunca sa ltanat s ü rmüştür; bir idareciden ziyade bir fatih olara k çok daha etki n o l d u ğ u ka n ıtlan­ m ı şt ı r ve 8 1 4'te vefat ettiğ inde a rd ı nda b ı ra kt ı ğ ı kişi l i k kü ltü, oğ l u 99

Dünya Tarihi 1 0 1

Dindar Louis'i (778-840) idare ed i lemez b i r kon u mda bırakmıştır. Pek çok isyan ı ve üç ta m teşekkü l l ü içsavaşı savuşturd u kta n sonra, Lou i s tekn ik olarak i m pa ratorl u ğ u yekpa reyken ö l m üştür; impa ra­ torl u k beş yıldan az bir s ü re son ra oğ u l ları, yan i Şarl man'ın torun­ ları taht kavgası ya pa rke n dağ ı l m ıştır. Papa l l l . Leo'nun Batı'yı birleşti recek bir Hı ristiya n A u g u stus ve yen iden yapılandırılmış bir Kutsa l Roma i m pa ratorl u ğ u sözü, ka rdeş kavgası n ı n i m paratorl u k dağıtıcı g ü c ü n ü hesaba katma m ı ştı r.

Dokuz Muhteremler Şarlman'ın sahanatından yüzyıllar sonra ozanlar, genellikle "Do­ kuz Muhteremler" olarak tanımlanan dokuz cesur adamın temsil ettiği iyi örnekleri takip etmeye odaklanan bir şövalyelik kodu ortaya koydu: Üç Pagan (İlyada'daki Hector, Jül Sezar ve Büyük İskender), üç Yahudi (Yeşu, David ve 3. yüzyıl Yahudi devrimeisi Judas Maccabeus) ve üç Hıristiyan (Şarlman, muhtemelen kurgu bir karakter olan Kral Arthur ve Fransız haçlı Bouillon'lu Godfrey) . Muhteremler arasında bilinen tek Hıristiyan hükümdar olan Şarl­ man, sonraki yüzyıllar boyunca Hıristiyan Avrupa'nın simgesi ola­ rak kaldı.

1 00

1 054'ÜN

BÜYÜ K H iZi PLEŞMESi

Doğu Doğudur, Batı d a Batı

"Varsınlar Simonyaklar, Va lesyanlar, Arya n l a r, Donatistler, Ni­ kolaitistler, Severyanlar, Kutsa l Ruh'la Savaşanlar,* Manişeist­ ler, Nasraniler ve tüm diğer kafirlerle bera ber -hatta şeytanın ta kend isi ve onun melekleriyle beraber- aforoz ed ilsin ler; töv­ be etmed i kleri sü rece. AMEN, AMEN, AM EN:' -Si lva Candida'nın Başkeşişi H u m bert (ö. 1 06 1 }, Pa pa I X . Leo'n un elçisi, Konstantinopolis Patriği ve cemaatini aforoz ettiği 1 054 tari h l i mektupta n.

1 054 ta ri h l i Doğ u-Batı H izi pleşmesi (Batı Roma Kata l i k ve Doğ u Ortodoks Ki l iseleri a rasındaki birliğin pa rça l a n ması) meydana gel d i ğ i sırada, çok büyük b i r olaym ış gibi görü l m e m i şti. Bir kere Roma ve Konsta nti nopolis a rasında 1 367 kilometre mesafe va rd ı, dolayısıyla tek başına coğ rafya kiliseyi bir açıdan çokta n böl m üştü ve h izipleşmen in sonradan o rtaya çıktığ ı kad a r evrensel veya ka­ l ıcı olacağına inanmak için b i r sebep yoktu. Ancak savaşlar veya d oğ a l felaketlerle değ i l, bir d izi mektup ve teol oj i k a n laşmazl ıkla öne ç ı kan bu olay, en son u nda Roma i m pa ratorluğ u'n u n (daha doğ r u s u Doğu Roma i m pa ratorl uğu'n un ) Batı Avru pa üzeri ndeki etki s i n i sona erd i rd i . Doğ u ile Batı a rasındaki u ç u r u m öyle büyüktü k i , h izipleşme meydana geld iği s ı rada kı smen önemsiz bir olayd ı . Ancak son­ raki yüzyı llarda Haçl ı l a r ile H ı ristiyan ve isla m i Avrupa a rasındaki çatı şma Doğ u'yu bir dizi h uzu rsuzl uk verici d i plomatik ve askeri kon u ma soku p üçe böl dü ğ ü nde, h izipleş m e n i n tam ağırlığı his*

Pneu matomachoi. (çev.)

1 Ol

Dünya Tarihi 1 0 1

sed i I d i . Şi mdi, neredeyse b i n y ı l sonra, Batı R o m a Katol ik v e Doğu Ortodo ks Kil iseleri a ra s ı ndaki ayrı m kalıcı görü nmekted i r. Liturj i v e teol oj ide gelenekler b irbi rinden öyle farkl ı h a l e gelm iştir ki, ikisi de herhangi bir eşit l i kçi b irleşmeyle ta mamen değ işirdi.

Doğu-Batı Hizipleşmesinin Teolojik Olmayan Beş Nedeni 1 . Itaat. Önceki bölü md e ba hsettiğimiz g i bi, Papa l ı k ortaçağda

Batı Avrupa'da çok b üyü k bir politik güç kaza nmaktayd ı; ancak 1 054'e gel indiğinde Konsta ntinopolis'in kendine ait bir politik güç yapısı vardı ve b u da ona Batı Kili sesi'n i n ra hatsız olacağı kadar bağ ı msızlı k vermişti.

2. Politika. 1 50 yıl son ra Konsta ntinopolis'in d ı ş l a nmasıyla görü­

lebileceğ i g i bi, Batı Avru pa' n ı n politik çıkarları ile Doğ u Avru­ pa'n ı n politik çıkarları zaten b i rbiriyle uyu m l u değildi. Bir dizi papa, Doğ u Roma i m pa ratorluğu'nun meşru l u ğ u n u şeref­ lendirrnek yerine Şarlman'a i m parator d iyerek ve d i plomatik protokole ka rşı gelerek H ı ristiya n Batı'yı ki l i seyi Kutsa l Roma i m p a ratorl uğu'yla birleştirmeyi misyon u h a l i n e geti rd i.

3. Kon u m, konum, konum. Daha önce bel i rti ldiği g i bi, Roma

ve Konstanti nopo l is'in a rası nda 1 367 kilometre l ik bir mesa­ fe va rd ı . Bu iki yer a rası nda mesaj iletmek çok fazla zaman a l ıyord u; bu da itaat n o ktası nda ve pol itik ka rışıkl ı klarda rol oyn uyordu. Doğ u Ki l i sesi, g ü ç ta htından bu kadar uza ktayken ne ya pacağ ı n ı veya ki m i destekleyeceğ i n i nereden bilebil i rd i ?

4 . Batı Roma etkisi. Doğ u Ki l i sesi ka ra kter o l a ra k esasen Yunan­

ken, Batı Ki l isesi son derece b i l i nç li bir şekilde eski Roma i m pa­ ratorl uğu'nun ikonografisi ve ta ri h j n i ben i ms iyord u.

S. Konstantin'in ta kendisi. Da ha önceki böl ü mde bahsed i ldiği

g i bi, i m parator Büyük Kon sta ntin (272-337) Konsta nti nopo­ lis'i, Roma i m pa ratorl u ğ u'n u n i ki nci sekü ler ve d i n i başkenti olara k kurmuştu. Roma'da H ı ristiyan gücü n ü n ta htı n ı koruya1 02

1 054'ün Büyük H izipleşmesi

ra k, Batı Kil isesi birinci H ı ristiya n imparator u n d ileklerine karşı koyuyormuş gi b i görü n üyord u .

Heretiklik ve Moroz "Heretik" sözcüğü genelde iktidardaki teolojik otoriteyle olan her­ hangi bir fikir anlaşmazlığını tanımlamak için kullanılsa da, terim genellikle kiliseyle anlaşmazlıkları, ayinlerde yer almalarını engel­ leyecek kadar ciddi olanlar için kullanılır. Eski Hıristiyan tarihinde sapkın olarak nitelenenler, tövbe edene dek aforoz ediliyordu (yani komünyon almaktan veya kiliseye üyelik iddia etmekten men edili­ yordu) . Aforoz edilenler anathema ("kurban edilmiş") ilan ediliyor­ du ve kilisenin aracılığı olmadan, Tanrı'nın iradesine bırakılıyordu.

1 03

HAÇLI SEFERLERi VE iSPANYOL ENGiZiSYON U Ortaçağ Hıristiyanlığının Şiddetli Radikalizmi

"Hepsini öldürün, lakin Tanrı masumları ayı rt edecekti r:' -Kanıtlara göre Papa l l l . I nnocent'in elçisi Arnaud Amalric'e (ö. 1 225) atfedi len söz. Askerler hem Ortodoks hem de heretik Hıristiyanların b u l u nduğu dini açıdan çokkültürlü bir kent olan Beziers'teki sivi ilere nasıl davranmaları gerektiğini sorunca bu cevabı a lmıştır. Sonraki bir mektubunda Amal ric 20.000 erkek, kadı n ve çocuğ un ("mevki, cinsiyet ve yaş fark etmeksizin") kendi emriyle katledi lmesiyle ve şehrin yakılarak yerle bir edi lmesiyle böbürlenir.

G ü n ü müzde, yandaşları çağ da ş d ü nyayla geçinerneyen ve ona şiddetli biçiml erde tepki vermeye iti len din olan "problem d i n" kavra m ı na a l ı ştık. Bel l i başlı h e r d i n bir yerde, b i r zaman d i l i m i n­ de bu rol ü doldu r m u şt u r a n ca k zeng i n l i k biriktirmeye ve şiddetin her türüne karşı olan isa Mesi h'i n adına ku ru l m u ş b i r d i n i temsil eden ku r u m ların grotes k biçimde yüzyıllar boyunca h ı rsiarı büyük ölçekli şiddet etrafı nda dönen zengin güç s i m sa rları tarafından idare edi l mesinde b i l hassa i ro n i k b i r yan va rd ı r.

KANI N HAÇllLARI Batı tar i h i nde H ıristiya n l ı ğ ı iyi, i s l a m ı ise kötü olara k portreleme eğ i l i m i vard ı r ve her ta rihçi b u eğ i l i m i m uh a kka k tespit etmiştir. i ki d i n i n d e kendine özg ü ş i ddetli fa nati kleri olduğ un a şüphe yoktur. Ortaçağda H ıristiya n l ı ğ ı n ikisi a ra s ı ndaki en şiddetli ve en az hoş­ görü l ü d i n olduğuna da ş ü p h e yoktur. 1 04

Haçlı Seferleri ve ispanyol Engizisyonu

Fa kat i ki dinin de öncesine dayanan ta r i h se l bir şablon için H ı ristiya n l ığ ı suçlamak veya islamı övme k gerçekten adil m i d i r? E n n i h ayetinde Roma l ı l a r, i m pa ratorl u ğ u n sivil d i n i n i n üstün l ü­ ğ ü n e m eydan okuya n yerel ina nçlara d ü ş m anca davra n ıyord u ve H ı ristiya n i m pa ratorlu kları da alabildiğine b i l i n ç l i şeki lde ve açık­ ça Roma geleneğ i n i n m i rasçı l a rıyd ı . Ortaçağ ı n i s l a m i u l usları ise pek çoğu dini hoşgörü leri, köleliğe ka rşı g e l m e leri, c i n siyete d a i r n i speten i lerici görüşleriyle ta nınan Pers i m paratorl u kları n ı n kül­ t ü rü n ü m i ras a l m ıştı. Bu ta ri h ler göz önünde b u l u n d u ru l d u ğ u nda, Haçlı Seferleri neredeyse engellenemez görü n ü r.

Haçlı Seferi ve Cihat Küresel politikada eşanlamlıymış gibi yaklaşılan ve kesinlikle öyle olmayan iki sözcük, haçlı seferi ve cihattır. Haçlı seferi terimi, orta­ çağın sonunda halk arasında haçlıların giydiği -ideolojilerine değil, giyim kuşarniarına bir referans- haç (Fransızca croisee) için kulla­ nılıyordu. Arapçada kabaca "mücadele" anlamına gelen cihat ise sıklıkla savaştan (hatta seküler nedenlerle yapılan savunma amaç­ lı savaştan) bahsetmek için kullanılır; ancak aynı zamanda içinde çaba bulunan hemen her şeyden bahsetmek için genel anlamda da kullanılabilir.

Pa pa l l . U rban ( 1 042-1 099), B i ri nci Haçlı Seferi çağ rısını 1 095'te yaparak Batı l ı H ı ristiya n larda n Doğ u l u ka rdeşleriyle yen iden birle­ şerek Türk Müslüman isti lacı ları püskü rtmeleri n i istemiştir. Bu gerçekten olsayd ı, bölge çok fa rklı olurd u a ncak H ı ristiya n ordu su b i r a raya geldikten son ra, ç ok geçmeden d i kkati n i Kudüs'ü fet­ hetmek gibi daha ilginç bir i htimale çevi rd i . 1 202'de Dörd ü ncü H a ç lı Seferi sürerken, bizzat Batı l ı H ı ristiya n l a r para için Konstan­ tinopolis'i istila etti; fethederek yağ maladı ve genel olarak ona M ü s l ü man istilacı ların ya paca ğ ı ndan çok da h a kötü davrandı. Biza n s'tan geri ka lan 1 453'te Osma n l ı i m pa ratorl u ğ u karşısında 1 05

Dünya Tarihi 1 0 1

düşünce, Batı l ı ku rumsal H ı ristiya n l ı k müdahale etmeye tenezzül etmedi; sonuçta kendisi d e ispanyol eng izisyon uyla meşguldü.

B i R D E H Ş E T E N G i Z i S YO N U Monty Python isi m l i komedi ekibi kusu ra ba kma sı n fa kat birçok i nsan ispa nyol engizisyo n u n u bekl iyord u. Kra l içe isabella ile Kra l l l . Ferd i n a nd 1 492'de E l h a m ra Ka ra rnamesi'yle bera ber dünyada d i n i açıdan en çokkü ltü r lü ü l ke lerden biri n i n Ya h u d i ve Müslüman saki n leri n i n buradan g itmeleri n i talep ettiğinde, d i n değ iştiren ie­ rin sa m i m i bir din değ iştirme deneyimi yaşa m a m ı ş olması asl ı nda gayet m a ntıkl ıyd ı . B i l h a ssa M a rrano denilen H ı ristiya n l ığa geçen M ü s l ü m a n ve Ya hudiler ciddi i n celemelere m a ruz ka l ıyord u. Tomas de Torquemada ( 1 420- 1 498), 1 483 y ı l ı nda Roma Kato­ l i k Ki l i sesi'n i n büyü k eng izisyoncusu olarak ata n d ı ve onları ince­ lemekten ötü rü gayet m utluyd u . Sonraki bi rkaç yüzyıl boyu nca eng izisyon, liderleri n i n H ı ristiya n inancı n ı uyg u lamad ı ğ ı na veya doğru uyg u lamad ı ğ ı n a i n a n d ı ğ ı i nsa nları taciz edecek, denetle­ yecek, ka muoyu önünde aşa ğ ı layacak ve bazen i nfaz edecekti. Ağ u stos 1 635'ten ka l m a ti p i k bir ta rihsel kayıt, Ki l ise'n in oruç tutu l ma s ı n ı em rettiğ i St. Ba rtholomew ziyafetinden önceki gün bir ada m ı n domuz pastırması ve soğa n yed iğine şa h it olduğ u n u iti raf edene d e k sorg u la n a n 5 5 yaşı ndaki Joa n Com pte i s i m l i b i r ada m ı n tutukl u l u ğ u n d a n ba h seder. Joan Com pte itiraf ed ince serbest b ı rakı l m ıştı r. Eng izisyo n u n ya klaşı m ı en başı ndan itibaren böyleyd i: Rasgele insa n ları g öza ltına al ıyor, hayatla rının teh l i kede olduğuna i kna ed iyor, sonra da a ncak kom ş u l a rın a iha net eder­ lerse o n l a rı serbest b ı ra kıyord u . B u hem d i n i hem de sekü ler bir amaca h i zmet ediyord u : ispanya 'yı dini azı n l ı klar için d üşma nca bir yer kı l ıyord u ki bu da Roma Katalik Kil isesi'ni mem n u n ed iyor, ispa nyol vatandaşları deva m l ı izleniyorm uş, h i ç kimseye güvene­ mezmiş g i bi h issetti riyord u; b u da monarşiyi m e m n u n ed iyordu. 1 06

Haçlı Seferl er i ve ispa nyol Engizisyonu

Eng izisyon u n davra n ı şı n ı n birincil hedefl e ri öncelikle Yahudiler ve M ü s l ü manlard ı . Daha son ra ise eng izisyon dönemi nde pol iti k veya d i n i otoriteyi eleştiren herkesin hayatı n ı riske att ı ğ ı hızla net bir hale geldi.

Granada Antiaşması 1491 Kasımı sonunda İspanyol hükümeti, bağımsız İslam devleti Granada'yı Katolik hükümdarlara İspanya üzerinde kontrol veren bir barış antiaşması imzalamaya ikna etti. Bunun karşılığında İs­ panya bölgedeki Müslümanların dinlerini özgürce yaşamasına izin verdi. Ancak antlaşmayı sadece dört ay sonra ihlal ederek Yahudiler ve Müslümanların İspanya'da kalmasını Elhamra Kararnamesi'yle yasakladı.

1 07

KORDOBA HALi FELiGi Endülüs Batı Uygarlığını Nasıl Kurtardı

"El l i yıl ı aşkı ndır zafer ve barışta saltanat sürdü m; tebaam beni el üstünde tuttu, düşmaniarım benden korktu, müttefı kle­ rim beni sayd ı. Mal mülk ve şeref, kudret ve keyif bir emrime bakardı, dünyevi her l ütuf ise benim saadetim için vard ı; hal böyleyken sebat ed ip payıma düşen saf ve gerçek mutlulukla geçen günleri sayd ım; hepi topu on dörttür. Ah, insanoğlu! Şu fani dü nyaya güvenme sa kın:' -Kordoba Em iri ve Halifes i

lll.

Abd urra hman (89 1 -961 )

Yun a nista n klasik d ü nya i ç i n n eyse, End ü l ü s de ortaçağ için oyd u. Ya klaşı k 720'den 1 5. yüzyı l ı n sonuna dek (ki b u ciddi bir süredi r), ispa nyol ya rımadası n ı n ü çte i kisi islami teokra s i n i n nispeten hoş­ görü l ü i l m i geleneğ i n i n a ltı n da yönetildL E n d ü l ü s halkı bugün bildiği m iz biçimiyle astro n o m i ve matematiği icat etti ve ticaretin yan ı s ı ra Ya h u di ve i s l a m i teol oj i b u bölgede serpi l d i .

E M EVi H A L i F E L i G i' N D E N F i T N EYE M u h a m med'in ö l ü m ü nden s o n ra ortaya ç ı ka n iki i m pa ratorl u kta n biri o la n Emevi Halife l i ğ i 7 1 1 'de is pa nya'yı fethettiği nde, M u ham­ med'i n ö l ü m ü n ü n üzeri nden bir yüzyı ldan az s ü re geçtiğ i n i un ut­ mak kolayd ı r. Emevi H a l ifel i ğ i oku ryazarlığa sayg ıyı, d i n i zu lme maruz ka ldığı bir ta ri h i ve bazen Pers veya Ka rtaea l ı olmuş ancak hiçbir za man Orta Avru pa'n ı n u l usları gibi ta ma men Roma l ı ol ma­ mış bir bölgenin kü ltürel etki s i n i beraberinde geti rd i . End ü l ü s en son u nda, 1 03 1 ' d e halifeliğin çökmesiyle beraber "Fitne" (Arapça "ka rgaşa" a n l a m ı na gelir) dönemi nde 33 fa rkl ı 1 08

Kordoba Hal ifeliği

kra l l ığ a ayrı lacaktı. Ancak b u kra l l ı klar şaş ı rtıcı şeki lde uzun ömür­ l ü o l d u kları n ı ka n ıtlayacaktı. Endülüs, 1 5. yüzyı l ı n sonuna dek tekra r H ı ristiyan kontrolüne g i rmed i ve o n o ktada adanmış islam d ü ş m a n ları Kral içe isabella i l e Kra l ll. Ferd i na n d yed i yüzyı l l ı k ta ri h i i ber Ya rımadası'ndan tem izleme görevi n i ü stlendi. Kulland ı kları şaş ı rtıcı derecede şiddetl i ta kti klere ka rş ı n, b u nda asla ta m olarak başa r ı l ı olamad ı l a r. M ü s l ü m a n ispanya'n ı n m i rası, yarımada n ı n ta ri h i n i n bozula maz b i r parçası olarak ka l m ı ştır.

1 09

BÜYÜ K ZiMBABVE' N i N GIZEM i Altın ve Taş Kenti

"insanlara daima, bir ü l kenin ta rihini bilmek istiyorlarsa ta rih kitaplarına başvu rmamalarını söylerim. Bunun yerine kurgu kitaplara başvursu nlar:' -Şai r Chenjerai Hove (1 956-20 1 5)

Afri ka'nı n g ü neyinde b u l u n a n ve o za ma n l a r Rodezya olarak bi­ l i nen i n g i l iz kontro l ü ndeki u l u s 1 980'de bağ ı m s ızl ı ğ ı n ı kazandı­ ğ ı nda, l id erler yen i isi m a rayış ı nda kentin en ü n l ü eseri ne başvu r­ d u : Z i m ba bve. Büyü k Z i m ba bve (Şona d i l i nde "taş evler''), bölge u l u s l a rı n ı n çok iyi b i l d i ğ i a nca k Avrupa'ya esra rengiz gelen bir d izi devasa h a rabeyd i . 1 87 1 'de bölgeyi ilk kez ziya ret eden Batı l ı a r­ keolog l a r, başta o n u n yaba n c ı l a r tarafından i n şa ed ildiğine inan­ d ı -mutlaka böyle olsa gere kti- a ncak eninde son unda, 1 929'da geniş ça p l ı a raştırma ve d üzinelerce başa rısız h i potezden son ra, onun yerel top l u l u kl a r ın ü rü n ü olduğunu kab u l lendiler. Bu m i rası geri a l m a k ve onu i m pa rato rl u k Avru pa's ı n ı n ya n ı l g ılarından ku r­ ta rma k, genç ü l kenin l iderleri için önem l i b i r s i mgesel adımdı. En parlak dönem i n de; ya kla ş ı k 1 1 OO'den 1 450'ye dek, Büyük Zimbabve 1 8.000 sa ki n i o l a n büyük bir şeh i rd i . En büyü k iki endüstrisi altın ve altın ticaretiyd i ve 4000'i aşkın altın madeni, ta h m i nen 545.000 kg altın ü retiyord u; bu bi rkaç yüzyı l boyunca d ü nya n ı n çıkarılmış top l a m a l t ı n stoku n u n ya klaş ı k yüzde 40'ına den kt i r. Harabeleri, terk ed i l m i ş her şeh rin ki kad a r etki leyicidi r. B u n u n d ı ş ı nda, onun h a kkı nda şok edici derecede az şey bil iyoruz. S ırf ü rettiği a ltın m i kta rı ve bu a l tı n ı n küresel piyasada ü reteceğ i ta lep g öz önü nde b u l u n d u r u l d u ğ u nda bu sessizl i k tu haf gel i r. l lo

Büyük Zimbabve'nin Gizem i

Z A M A N I N S i LG i S i B u kita bı okumayı sürd ü rü rken, bir şeh r i n kon u m u n u n büyü k o ra n d a onun hakkındaki bilgimizin m i kta r ı n ı belirled i ğ i n i çoktan fa rk etmiş olabi l i rsiniz. Örneğ i n Ol mek kenti g i bi bağımsızca ve küresel kolonya l g üçlerden en az mikta rda m ü d a h a leyle işlediy­ se, bölgenin yazı l ı ta ri h i n i kaydetmeye pek az i htiyaç duyu l u rd u ç ü n kü sözlü tari hçiler h a l i h azı rda oradayd ı . Babil tutsa klığı döne­ m i n d e isra i l l i lerin yaptığı g i bi, yüzyı l l a r boyu nca söz l ü gelenekle yaşa m ı n ı sürdürmüş bir uygarlık a lelacele g e lenekleri n i yazmaya başlad ıysa, bu genel l ikle kayg ı verici bir i ş a rett i r ve top l u m u n kül­ t ürel soykırımdan korktuğ u n u ve h i kayeleri n i n b i r daha an iatı l m a fı rsatı bu lacağından emin o l madığını gösterir. Yazı, bu hikayeler için bir za man ka ps ü l ü görevi görür. Ancak kolonya l im paratorl u klar Afrika topra kları içi n yarışmaya başlamadan çok önce terk edilmiş olan Büyü k Zimbabve, böylesi bir zaman ka ps ü l ü ne ihtiyaç d uym uyordu; h i kayeleri, on ları koru­ ya bilecek başka pek çok yerel aday olmasına ka rşı n Şona halkı ara­ sında büyük ihti malle yaşa m ı n ı sürdürecekti. Problem işte ta m da bu noktada ka rşım ıza çıka r: Zi m babve öyl e çokkültürlüdür ki, ki m i Büyü k Zimbabve'nin m i rasçısı olarak ta n ı m l ayaca ğ ı m ızı tam an la­ m ıyla bilemeyiz. Bu m i rasçılar m uhtemelen Şona'd ı r a ncak bun­ dan emin ola mayız. Bunun b i r nedeni, Zi m b a bve'nin 1 6 resm i d i l i olmasıdır. Büyük Zimba bve'nin gerçek m i rasçı l a rı n ı n, a rtık Güney Afrika ve Zambiya olara k isimlendirebileceğ i m iz kom ş u bir bölge­ ye göç etmiş olması m ü m kü n d ü r. 1 5. yüzyı l ı n top l u l u klarının 2 1 . yüzyı l ı n politik s ı n ı rlarına saygı göstermek g i bi b i r d ü rtüsü yoktu r. Büyük Zimba bve'nin i l k sakinlerinin ki m olduğ u n u ve nasıl yaşa d ı klarını bel irlemek için daha fazla adım ata b il i riz; DNA testi yapı lacak kal ıntı l ar, komşu ü l kelere ait henüz keşfed i l memiş veya çevri l memiş meti nler, henüz kayded i l memiş sözlü gelenekler va r­ d ı r a ncak bu uyga rl ığın a rd ında bıraktığı t ü m ka n ıtları i ncelediği­ m izde bile, bir zamanlar güçlü olan bir şeh ri n a n latı lma mı ş hikaye­ leri n i öğrenmeye şimd ikinden daha fazla ya klaşmış olmayacağ ız. lll

CENGiZ HAN VE MOGOLLARIN ZAFERi Dünyanın En Büyük Fati h i

"Höyük yapılmamış olsayd ı, sa ksağa n ona tüneyemezd i:' -Moğol atasözü

20. yüzyıla dek ta ri hçiler i n sa noğ l u n u n za l i m l i kleri n i Cengiz Han'ı n ( 1 1 62- 1 227) ka n l ı ta r i h iyle kıya s l ıyord u. Kim i n değerlend i rmesini okud u ğ u n uza bağ l ı o l a ra k, Cen g iz Han'ın insan ta ri h i ndeki en bü­ yük, ispanyol, Roma, N a polyon ve Büyük i skender'i n ki leri gölgede bırakan i m pa ratorl u ğ a götüren fetihleri, on ila kırk m i lyon insa n ı n ca n ı n ı a l m ıştı r. Arka plan bu şeki ldeyke n Cengiz Han'ın başa rıl a rı hakkı nda kon u ş m a k tuhaf görü n ü r. Ancak ne zaman Amerika'ya yerleşerek hazı r baş l amışken yer l i top l u l u kları hepten yok eden Avrupa l ı la r­ dan bah sederken hep b u n u yapa rız. Tarih büyük oranda tuhaf olayla rı n ça lışmasıd ı r. Cengiz Han'ın geride b ı ra ktığı i m parator­ l u kta n daha tuhaf b i r şey d e yoktu r. Batıda Hazar Den izi'nden doğ u da Pasifi k Okya n usu'na uza nan kesi ntisiz bir i m pa ratorlu ktu bu. Cengiz Han'dan sonra bu ölçekte bir feti h i m kansızd ı . On u n i n sa n l ı k ta ri h i n i n geri ka l a n ı n d a te k başına böylesine başa rıl ı bir fatih ol mayı tatm ış tek kişi o l a ra k ka lması büyü k bir i hti maldir. Ciddi oranda top ra k feth etmek başka, o n u sonsuza dek elinde tutm a k başka şeyd i r. 1 4. yüzyı l ı n sonuna doğru Moğol i m pa ra­ torlu ğ u bir d izi daha küç ü k i m pa ratorluk kü m esi şekl inde dağ ı l d ı, son ra d a ta mamen yok oldu . Ancak Moğol feti h leri n i n etkileri hiç de kısa ömürlü o l m a m ı şt ı r; Cengiz Han'ın o rd u ları Orta Asya boyu n ca i lerlerken, b i r biçimde g ü n ü m üze dek u laşan tica ret yol ları o l u şturmuşt u r. Art ı k Moğol ista n olara k bildiğimiz yerde 112

Cengiz Han ve Moğolların Zaferi

b u l u n a n Kuzey Yuan Hanedanı, 1 635'e de k önem l i bir bölgesel güç o l a rak ka l m ı ştı r.

Büyük Han'ın Kızlan Cengiz Han'ın ordusunda zamanın standartlarına uygun biçimde hem kadınlar hem de erkekler vardı ve kızlarını askeri liderlik için eğitmeye özel bir ilgi göstermişti. En büyük kızlarından Alakhai Bekhi, Cengiz Han başka yerleri fetbederken onun Çin topraklarını yönetir, bir diğer kızı Alaltun Bekhi ise Cengiz'in fethettiği ve gü­ nümüz Türkiye'sindeki Uygur topraklarını idare ederdi.

1 13

KARA ÖLÜM'Ü N D E HŞET VERiCi HASATI Avrupa'nın Kıyamet Günü

" H a n g i yı l l ı klarda evlerin boşa ltıldığı, şeh i rlerin terk edi ldiği, ü l ke n i n i h ma l ed i l d i ğ i , tarl a l a r ı n ölü lere az geldiği ve tüm dün­ yaya dehşet verici ve evrensel bir ya l n ızl ı ğ ı n çöktüğ ü yaza r? Ah, bu setaletten h a bersiz, geleceğ in m utlu i n sa n la rı .. :

'

-Şa i r Fra n cesco "Petra rch" Petra rca ( 1 304- 1 3 74)

1 347 i l a 1 3 5 3'te a rtı k Yersinia pestis (Y.pestis) olara k ta n ı m lanan bir bakteri n i n yol açtı ğ ı n ı b i l d i ğ i m iz bir veba salg ı n ı ndan ötürü 1 00 m i lyona yakın insan öldü. Kurbanlar h u m ma, ciddi biçimde

şişen lenf bezeleri, kas ı l ma l a r yaşıyor ve ya l n ızca g ü n ler içinde öl üyord u . Hasta l ığa ya ka l a n a n herkes ö l m üyo rd u ama çoğ u n l u k öl üyord u ve bu bil hassa acı verici ve on ursuz bir ö l ü m biçimiydi. Sa l g ı n ı n en ciddi olduğu dönemde yaza n F l a m a n b i l i mci Simon de Covin u s, bize a rtı k a kl ı m ıza kazı nan o i s m i vermiştir: mars atra, "Ka ra Ö l ü m'� Topl am n üfusun üçte b i ri i l a ya rısının ya klaşık beş yı l içinde öldüğü Avrupa'da Ka ra Ö l ü m ' ü n etkisi bil hassa ciddiyd i . Bununla birl i kte, sa l gı n üç kıta boy u n ca şehi rleri bölerek bizi g ü n ü m üzde hala etki leyen veba n ı n derin kökl ü kü ltü re l korku s u n u bıraktı.

i L K E L K AT i l Veba i n s a n l ı ğ ı n kend i s i kad a r yaş l ı olabi l i r. Ata l a r ı m ız okuyu p yaz­ madan önce, i l k i m pa ratorl u kl a r yayı lmadan önce gölgesi hala te­ pemizdeyd i . Ekim 2 0 1 5'te biyo l o g l a r 5 0 0 0 y a ş ı n d a ki b i r R u s i n s a n d i ş i n d e ki

ham D NA'yı sekansladı ve n eredeyse kes i n olara k taşıyıcısının 1 14

Ka ra Ö l ü m ' ü n Dehşet Verici Hasatı

öl ü m ü ne yol açan bir enfeksiyon olan Y.pestis bakterisinin izin e rastla d ı . B i l i mciler uzu n za ma n d ı r veba n ı n ta r i h öncesi i n s a n göçü ve antik ta ri hte bir rol oynamış olabileceğ i n i i l e ri s ü r m ü ştür. Ya h u d i , , i n e i l i 1 . Sa muel 5:6 da (Ya h u d i incili n i n a ntik Yunan çevi risi o l a n , Septuagi nfte) 11Urla( çıka rta n v e genel l i kl e bitleri n yayd ığı bir hasta l ı ğ ı n habercisi olan fa re n üfusu n u n a rtışıyla gelen ölümcül b i r vebadan bahsed i l i r. Th u kyd ides,in ken d i s i n i alt etmed i ğ i n i söyledi ğ i M Ö 5. yüzyı ldaki Atina vebas ı n ı n ta rifi, tifo h u mması ve veba s ı n ı n sem ptomla rıyla uyu m l u d u r ve defa l a rca kez ikisine d e bağ l a n m ıştır. Ancak emin olabileceğ i m iz i l k büyü k ölçekli veba sa l g ı n ı, , , 541 d e Konstanti nopolis i ve Akdeniz boy un ca şeh i rleri etki lemiş­ tir. Da h a son ra IIJ üsti nyen vebas( olara k b i l i n m eye başlayan has­ ta l ı k, yal n ızca bi rkaç yıl içinde on m i lyo n l a rca insanı ö l d ü rmüştü r. Da h a öncesinde kayded i l m i ş, onunla kıya s l a n a bi l ecek bir sa l g ı n o l m a m ı ştı r ve onu yaşaya n la r i ç i n sa lg ı n ı n boyutu, a poka l i ptik b i r keh anetin getirisi olara k görünmüş o l sa gerektir. Ne yazık ki d ü nya n ı n sonu tekra r gelecekti.

H O P E i ' D E N K O N S TA N T i N O P O L i S ' E Artı k Ka ra Ölüm olara k bildiğ i m iz salg ı n ı n e n eski kayd ı, esrarengiz , bir h a sta l ı ğ ı n 1 33 1 de nüfu s u n büyü k kısm ı n ı ö l d ü rd ü ğ ü Kuzeyba­ , , , tı Ç i n i n Hopei vilayetine a itti r. 1 330 1ar ve 1 340 1ar boyu nca Ç i n, H i n d i stan ve Moğol ordus u ndan benzeri kayıtl a r beli rm işti r a nca k Moğol g üçleri n i n şimdi U krayna kenti Feodosya olara k bildiğimiz Kefe l i m a n kentini koruya n italyan ord usuyla ka rşılaşmasıyla, ka­ l a ba l ı k Avru pa deniz tica reti rota ları Avru pa kıtası n a vebayı taşı­ m ıştı r.

115

Dünya Tarihi 1 0 1

Mikropsuz Bir Dünyada Hastalık Ortaçağda Romalı hekim Bergamalı Galen'i örnek alan pek çok Av­ rupalı, hastalıkların kokuyla yayıldığına ve çiçekler veya çürüyen meyve gibi diğer güçlü kokuların hastalık kokusunu engelleyebile­ ceğine ve hastalığın bulaşmasını önleyebileceğine inanıyordu. Mik­ roplar 19. yüzyıla dek tespit edilmemişti.

Ta rihçiler Moğo l ord u su n u n vebayı bi lerek yayı p yaymad ı ğ ı konu s unda görüş ayrı l ı ğ ı yaşar. italyan avu kat Gabriele de Mussis {y. 1 280-1 356), Moğol ku mandan Janibeg Han'ın adamları n ı n hasta l ığa yen i k d ü şt ü ğ ü n ü fark ederek cesetleri "daya n ı l maz koku n u n içeride herkesi ö l dü rmesini u m a ra k" mancın ı kla şehre att ı rd ı ğ ı n ı i leri s ü r m ü şt ü r; işgalci bir kum a nda n ı n u m utları n ı düşman bir siville payiaşması m uhtemel olmadı ğ ı ndan, b u e n iyi i hti m a l l e spekülatifti r. Her h a l ü ka rda, veban ı n yayılması kaza ra da olsa, kasıtlı bir biyoloj i k savaş eylemi de olsa, olan olm uştu. Cenevizli tücca rlar çok geçmeden Konsta ntinopol is'e yel ke n açm ış, Avrupa'daki v e birkaçı Avru pa dışındaki t ü m öneml i liman kentlerine uğrayarak i nsa n la r ı ta r i h i n en ö l ü m c ü l hasta l ı klarından birine ma ruz bırakm ı şt ı r.

AV R U PA ' N I N V E B A K U Y U L A R I Pek çok nedenden ötü rü 1 347 yı l ı nda Avr u pa veba karşısında bil hassa güçsüzdü. G i rift tica ret ağı, bir liman kentine u laşan her­ hangi b i r bu laşıcı hasta l ı ğ ı n yayılmasını g a ra ntiliyord u. Bun un son ucunda pis, aş ı r ı ka l a ba l ı k ve sıçanların ci rit attığı bu şeh i rler m i kroplar için ideal b i r ku l uçka maki nesi ve yakınlardaki kırsal topl u l u kların da hasta l ığa m aruz ka lmas ı n ı sağ l ayan bir merkez üs görevi g örüyordu. Üste l i k Avru pa yed i yı l l ı k bir dönemde nüfusun ya kla ş ı k yüzde 1 5'i n i öld ü re n ve geride ka lanların a n l aş ı l ı r biçimde hasta l ı k riski karşısında bile ken d i ekonomik ve ta rımsal va rl ı kla rı1 16

Kara Ölüm'ün Dehşet Verici Hasatı

nı kor umaya uğraşmasına neden olan 1 3 1 5 ta ri h l i Büyük Kıtl ı k'ta n yal nızca tek bir nesil l e kurtu l m u ştu. 1 348 ve 1 349 s ı rasında, Batı Avrupa'd a ki her ö n e m l i şeh i r, b i r veba kentine dönüşmüştür. Ölülerin bede n leri g ö m ü lemeyecek kad a r çok olduğu ndan, s ı kl ı kla veba kuyu l a rı ola ra k b i l i nen topl u m eza rlar kazılması gerekm iştir. Polanya, Belçika v e Holla nda, m u htemelen bölgesel ticaret yol larında fazla a ktif ol madıkların­ d a n başta vebadan etki len memiştir ancak 1 629 ta ri h l i ita lya n Vebası, 1 665 ta rih l i Londra Büyük Vebası örneklerinde olduğu g i bi, sonraki birkaç yüzyılda yaşanan m i n i sa l g ı n l a r, Avrupa kıtası­ nın ta m a m ı n ı kademe kademe hastalığa m a ruz b ı ra km ıştır.

ÖLÜ L E R i Ç i N DUALAR Avru pa'nı n dışında Ka ra Ö l ü m'ün boyut u n u değerlendirmek zor­ d u r a nca k onun 1 4. yüzyıl o rtasında Asya ve Ortadoğ u boyunca o n m i l yonlarca i nsa n öldürd ü ğ ünden e m i n iz. Ç i n ve H indista n, hasta l ı k Avru pa'nı n kıyı şeh i rlerine u laşmada n önce bile ona ma­ ruz kal m ıştı ve Konsta ntinopol is'teki va r l ı ğ ı da hasta l ı ğ ı tica retin b i r sonucu haline geti rmişti. Ka ra Ö l ü m 1 347'n i n son u na doğru M ıs ı r'a, 1 348'de Kudüs'e ve 1 349'da Mekke'ye u laşm ıştı. Ondan h içbi r bölge veya demografik ku rtu lama d ı . Veba a s l a ortadan kaybol ma dı; h e r yı l D ü nya Sağ l ı k Örgütü'ne ra por edilen bi rkaç yüz vakayla g ü n ü m üzde bile bizi etki lerneyi s ü rd ü rüyor. Hasta l ı ğ ı n tedavisi anti biyot i klerle m ü m kün ancak g e l i ş mekte olan d ü nyan ı n kı rsa l bölgeleri n de, ya n i tı bbi tekno­ l oj i ve sanitasyon altyapısın ı n onu uza kta tutmak için her za ma n yeterli olmad ı ğı yerlerde, hala yü ksek ö l ü m o ra n larına yol açmak­ tad ı r. U l uslararası kar a macı g ütmeyen ö rg ütler, geçtiği miz yı l la r­ da h a sta l ığı n yayı l masını halen esra rengiz ve dehşet verici bir kati l o l m ayı sürdü rd ü ğ ü Madagaska r taşrasında kontrol a ltına a l m a k için a g resif önlemler a l m ı ştı r. 117

BiZANS'IN KUTSAL UYKUSU Roma Imparatorlarının Sonuncusu

"Şimdi söyleyeceğ im şeyin gelecek nesil ler için ne mu htemel ne de akla yatkı n görüneceğini sanıyorum, özellikle de za man akıp gitti kçe ve ben im h i kayem antik tarihe gömülünce. Kor­ ka rım ki, ben im bir ku rg u yazarı olduğumu sanacaklar ve hatta beni şairlerin arasına koyaca klar:' -Kayserya l ı Prokopius (y. 500-554). Gizli Tarih eseri nden.

Roma i ki kez öldü: Batıda paga n izm H ı ristiya n l ığa yol verd i ve mer­ kezi leşmiş Roma i m paratorl u ğ u daha küç ü k bölgesel eya letlere ayrı l d ı . Doğ uda H ı ri stiya n l ı k isla m'a yol verdi ve hakim kültürel et­ kiler, o rada Batı l ı Avru pa'nı n ki lerden Ortadoğu'n u n kilere dön üştü. 1 453'te Konstanti nopol i s Osm a n l ı i m paratorluğ u'na geçtiğ inde, Roma i m pa ratorl u ğ u'n u n son u gelmiş oldu. Gelecekteki pek çok ulus kendi leri n i Roma l ı ların va risi olara k ta n ı m iasa da, bu iddia her da i m y a uğursuz y a da acınası görün­ m üştür. Batıda Roma haki m iyeti, tari hteki pek çok şey gibi eşsiz­ d i r; za m a n ı gelip geçti kten sonra yen iden elde edilemez. Anca k orada b u n u deneyi m l e m i ş o larak yaşaya b i l i rd i n iz. 1 453'ten son ra da b u n u hiç ki mse yaşaya m a m ı ştır.

K O N S TA N T i N O P O L i S ' i K i M PATA K L A D I ? Ta rtışma l ı olarak, Kon sta nti nopolis'i n kü resel güç kon u m u n u son l a n d ı ran olayın, 1 204 ta ri h l i Dördüncü Haçlı Seteri'nde Batı l ı H ı ristiya n ların ka rşısında yen i l g iye uğraması olduğu söylense de, şeh rin çöküşüne pek çok fa ktör katkıda b u l u n m u ştur. 1 054 ta ri h l i 1 18

Bizans'ın Kutsal Uykusu

Büyü k H izipleşme, onu H ı ristiya n Batı Avru pa'n ı n diğer u l usların­ d a n (ve devasa ord u larından) etki n şeki lde ya l ıtm ış, böylece onu Ortadoğ u'da ortaya çıkan islam u l u slarıyla savaşlarda az çok ko­ run masız bırakmıştır. Daha önce değindiğ i m, Batı Roma'n ı n çökü­ ş ü n e katkıda b u l u n a n faktörlerin pek çoğ u, aynı şeki lde doğ u l u emsa l i ne d e uya r. Sonuç itibarıyla, Biza n s i m pa ratorl u ğ u koruna­ m ayaca k kadar büyük, sürd ü rü lemeyecek kad a r h ı rsl ıyd ı .

İ mparatoriçe Theodora İmparator I. Jüstinyen'in karısı ve taht naibi olan İmparatoriçe Theodora, kendi başına güçlü ve etkin bir liderdi. Etkisini, 532'de Nika ayaklanması sırasında sergiledi; Jüstinyen ile danışmanları halkın isyanı karşısında saraydan kaçınayı düşünürken, Theodora kişisel güvenlik riskine karşın sarayda kalmalarını talep etti. Diğer­ leri buna uydu. Jüstinyen'in ordusu ayaklanmayı başarıyla hastır­ dıktan sonra, Theodora'nın kararının doğruluğu kanıtlanmış oldu. Kalabalık çoktan Jüstinyen'in yerine geçecek yeni bir imparator seçmişti ve Jüstinyen kaçsaydı, muhtemelen ona taç giydirecekti.

1 19

AZTEKLERIN ALTIN ÇAGI Jaguarm Kalbi

"Tüm dü nya bir mezard ı r ve h içbir şey ondan kurtu lamaz; H içbir şey düşüp yok olmayacak kadar mükemmel olamaz:' -Texcoco Kra l ı Nezahualcoyotl ( 1 402-1 472)

ispanyol kaşifler Ameri ka'yı i l k kez keşfettiği nde, Aztek i m para­ torlu ğ u bir yüzyı ldan b i raz az s ü redi r ta rih sa h n esindeyd i ve bu açıda n çok genç b i r i m pa rato rl u ktu. Anca k O l mekler ve Mayal ar örneğ i nde gördüğ ü m üz g i bi, Aztek i m pa ratorl u ğ u çok eski bir ta­ rihe sah i p çok genç b i r i m p a ratorl u ktu. Yen i Dünya'ya u laşan kon­ kistadorlar, misyonerler ve fı n a n sörler ya l n ızca Aıtekieri değ il, o ta rihi d e hedef a l ıyord u . Fa kat bir süre boyu nca Aztek imparatorluğu, h e r sta ndarda göre kayda değer olan bölgesel bir kontrol seviyesi elde etmişti. Şeh i r devletleri nden oluşan g evşek bir koa l i syon tutmak için kul­ land ı kl a rı siyasi entri ka l a r çok zekiceyd i ve kurnaz l ı kta ne kadar yen i l i kçilerse, şok ed ici gaddar l ı kları da bir o kada r yen i l i kçiydi.

J AG U A R I N KA L B i Aıtekler hakkında d u yd u ğ u n uzu hatırlad ı ğ ı n ız i l k şeylerden biri, m u htemelen insan ku rban etme ritüelleri o l d u ğ u d u r. Bu bir im­ pa ratorl u ğ u n şiddetle fethedeceği, köleleştireceğ i ve kökünü ka­ zıyacağ ı masum bi r top l u l u k h a kkındaki ispa nyol misyoner pro­ pagandalarını hatı rlatı r; ancak Aıtekler örneğ inde bu doğruym uş gibi görü n ü r. Onlar ge rçekten de başkent Ten ochtitlan'da insan ku rba n etm i ştir. Bu ritüel, uzu n vadede aslında hayat ku rta ra n 1 20

Artekierin Altı n Çağı

p rati k bir amaca h izmet ediyord u. (Tabii bu i n s a n kurba n etmen i n iyi b i r şey olduğu a n lamına gelmez ve b u n u size hatı riatmarn ge­ rekiyorsa mu htemelen e l i nizdeki kita bı oku mayı b ı rakmalı ve o n u sizd e n daha net fı kirl i b i r i n e vermelisiniz.) Aztekler, tıpkı kendilerinden önce gelen S ü merler ve eski Yu n a n l a r gi bi, hegemonyayla yönetiliyord u : Tek bir şeh i r devleti eşitler a rasında b i ri nci olarak, her biri ken d i bağ ı msız d evletleri n e sa h i p o l sa da diğer şeh i r devletleri n i yönetiyord u . Bazı tari hçilere göre, Azteklerin insan kurban etme pratiğ i, Açlık Oyunları kitapları ve fi l m ierindeki gibi işlev görüyord u. Her şeh i r devleti, yönetici şeh i r d evleti Tenochtitla n'a kurban edi l ecek b i ri n i getirmekle yükü m l üyd ü ve şeh i r devletleri sıklıkla ya ayrıca l ı ğ a sa h i p olmak için (ve böylece b i r baş belasından ku rtu l m a k ve h ü kümdarlar i l e ta n r ı ların gözü nde puan kaza nmak için) veya ayrıcal ığa sa h i p o l m a m a k için (çü n kü ken d i insanlarını ö ld ü rmek istem iyorlard ı) ya rışırd ı . Her hal ü karda, şeh i r devletleri n e a rada s ı rada hegemon­ yayı yeniden biçi m lend i rmek için kan l ı içsava ş la r o lmadan kend i a ra l a r ı nda kavga edecek b i r şey veriyord u; tıpkı d a h a önce bah­ settiğ i m iz Sümerler ve Yun a n l a r örneğinde o l d u ğ u gi bi.

Göbek Bağı Ritüeli Bazı metinlere göre, Aztekler bir bebeğin tonalli (kabaca "kozmik enerji") zengini göbek bağının onun cinsiyet rolünü pekiştirmede elzem rol oynadığına inanıyordu. Bir kızın göbek bağı evin altına gömülür, ona ev hanımının maharetini verirdi; bir oğlanın göbek bağı ise savaş meydanına gömülür, böylece ona kendini savunma gücü verirdi.

1 21

AVR U PA VE KOLONYAL PROJ E Dünyanın Jilet Kadar Keskin Ucu

"Şi m d iye dek iki veya ü ç köy keşfettik ve tüm i nsa n la r kıyıya i n d i, bize seslendi ve Ta n r ı 'ya ş ü kretti. Baz ı l a rı bize su, bazı ları erza k geti rdi. Bazıları ise ka raya çıkmaya h evesl i ol mad ı ğ ı m ı görü nce den ize d a l d ı v e b ize doğru yüzd ü v e o n l a r ı n cennet­ ten gelip gelmed i ğ i m izi sord u ğ u n u gözle m l ed i k. i htiyar bir adam tekneme ç ı ktı, d i ğ e rl eri, erkek ve kad ı n l a r yüksek sesle bağ ı rd ı : 'Gelin de cennetten gelen ada m ları görü n. Onlara er­ za k ve içecek geti ri n .' S onra her cinsiyetten i nsa n el lerinde bir şeylerle geldi, secde ederek ve el leri n i göğe ka l d ı rarak Ta nrı'ya ş ü kretti. .. Top u n u e l l i ada m l a fethedebi l i r, o n l a rı di lediği mce yönete b i l i rd i m.'' -Kristof Kol o m b, 1 4 Ekim 1 492 tari h l i g ü n l ü k pasaj ı ndan.

1 5. yüzyı l son u n u n Batı Avru pası, korku sarhoşuyd u . Bübon ik veba n ı n el inde az ka l s ı n top l uca yok o l m a kta n ku rtu l a l ı 1 00 yı l o l m u ştu ve H ı ristiya n l ığ ı k ı l ı ç zoruyla d ü nya n ı n geri ka l a n ı n a ge­ tirmek için sağ ka l a n her sosya l h iyera rşiyle motive olarak, girift tica ret ağlarını yen i paza r l a r ve daha büyü k ka rlara çevirm işti. Son­ ra ki b i rkaç yüzyı l boyu nca d ü nya n ı n geri ka l a n ı n ı köleleşti recek, öldürecek, sürecek veya yönetecekti. 1 900'e gel i n d iğ i nde Avru pa Ameri ka'n ı n büyü k kısmı, Afri ka'n ı n yüzde 90'ı, Asya'n ı n ya rısından çoğ u ve Avustra lya ile Pol i nezya'n ı n neredeyse ta ma mı üzerinde kontro l ü n ü sağ l a m ı ştı. Bu, yüzlerce yer l i u l u s u n -ve oralarda yaşaya n on mi lyon­ l a rca i n sa n ı n çoğ u n u n- Avru pa l ı söm ü rgeci lerce yok ed i l d i ğ i Amerika'da old u ğ u n d a n d a h a net görü l m ez. Bu "yen i dünya" n ın ta rı msal v e madensel pota nsiye l i n i ta m a n l a m ıyla söm ü rmek için, 1 22

Avrupa ve Kolonya l Proje

Avru palılar 1 2 m i lyondan fazla Afrika l ıyı zorla Atiantik Okya n u s u üzeri nden taşıya ra k, yen i b i r ki m li k vererek köle i l a n etm iştir. M i lyon l a rcası yolc u l u k s ırasında ölm üştü r. Yolc u l u kta n sağ çıkan­ l a r a ncak ömürleri n i kölel i ğ i n zincirleri n de ça l ı şa ra k geçirmek iste m eyenler, evlerinden ve a i lelerinden bir o kya n u s ötede i nfaz ed i l m iştir.

K A Ş i F L E R V E K O N K i S TA D O R L A R 1 492'd e ispa nya maddi başarı, d i n i coşku n l u k ve ya bancılara ka rşı derin bir şü phen i n h ü küm s ü rdüğü bir ü l keyd i. Kastilya l ı Kral içe isa b e lla ( 1 45 1 - 1 504) ile Aragon l u Kral l l . Ferd i na n d ( 1 452- 1 5 1 6) ya k ı n l a rda End ü l üs'ün, M ü s l ü ma n ispanya'n ı n H ı ristiya n yen iden fet h i n i yönetmişti ve onlara i be r Yarımadası ü stünde kontrol veren barış a ntlaşmas ı n ı doğrudan i h l a l ederek, n i s peten hoşgörü l ü ve çokkültürlü devletin i n yerine kes i n l i kle çok da h a az hoşgörü l ü ve çokkü ltürlü ol maya n bir devlet getirmişlerd i . Dolayısıyla Asya'ya b i r a rka kapı bulma amacıyla batıya yel ke n açma fi kri, ispa nyol m o n a rşisinin teolojisini yen i kurbaniara zorla yaymasına ve sü­ reçte ticaret yol u engel leri n i ortadan ka l d ı rmasına ya rad ığından cazi p g örünmüştü. i şte burada sa h neye ita lyan kaşif Kristof Kolomb ( 1 45 1 - 1 506) ç ı ka r. Duymuş olabileceklerinizin aksi ne, Kristof Kolo m b dünya n ı n yuva r l a k olduğ u na inanan ( b u i nanç en azı n d a n Antik Yu nan'dan beri n i s peten yayg ı ndı) ve batıda Asya'ya doğru i lerlemek için D ü nya 'nı n yuvarlakl ığ ın da n faydalan mayı öneren ilk i nsan değ i l ­ d i . B u n u n yerine, ö n e çıkması n ı sağ laya n şey yan/1ş bir ina nç­ tır: Kolomb, d ü nya n ı n gerçekten çok d a h a küçük olduğuna ve Asya'ya bir arka ka pı oluşt urma n ın çağda ş la rı n ı n ta h m i n ettiğin­ den çok daha kolay olacağ ın a inanıyord u . isabella i l e Ferdinand, ona hem finansman desteğ i hem de kra l iyet i mtiyazna mesi verd i ve Kolomb, 1 492'de de g ü n ü m üzdeki kad a r del i l i k sayı labi lecek 1 23

Dünya Tarihi 1 0 1

b i r i ş e gi rişerek J a ponya'ya u laşmak üzere batıya doğ ru yel ke n açtı. Doğ ru oku d u nuz, ispanya'dan. Kol o mb'un Amerika açıklarında Hispanyola Adası'nı keşfetme­ si, her şeyi değişti rd i . O n u n için değiştirdi ğ i bir şey yoktu -o hala Doğ u H i nt Adal arı'n ı keşfettiğ i n i düşünere k öldü; bu da Disney şarkısında olduğu g i bi, d ü nya n ı n asl ı nda gerçekten de küçü k old u ğ u n u n kanıtıd ı r- ancak diğer kaşifler çok geçmeden başka bir kıta n ı n karşılarında old u ğ u n u fark ettiler. B u a rgümanı kesi n olarak il eri süren italya n h a ritacı, ayn ı za manda b u yeni kıtaya ism i n i verdi: Amerigo Vesp u cci ( 1 454- 1 5 1 2) ayn ı zamanda adın ı verd i ğ i o kıta n ı n b i l i n e n e n eski ha ritalarını çizdi. Son raki bi rkaç yüzyıl boyu nca ispanyol, F ransız ve i n gi l iz kaşif­ ler Amerika'da tezga h ku raca ktı. Askeri açıdan en agresif olanı, şaşı rtıcı olmayaca k şeki lde i s pa nyollardı. ispanya'n ı n h ü kümdarla­ rı, Yen i d ü nya'yı kutsa l sayd ıkları H ı ristiya n yeniden fetihlerin i hiç ki mse n i n haya l bile ederneyeceğ i kadar batıya genişletme fı rsatı olarak görd üler. Madenler i l e ta rım pla ntasyanlarında çalışmak için gönderilen yerlilerl e dolu esir ça lışma ka m pl arı olan feoda l encomiendas'ında ("emanet etmek") h a k iddia etmek için kon kis­

tadorla r gönderdil er. Maya l a r ve Aztekler g i b i va rl ı ğ ı n ı sürd ü ren en büyü k söm ü rge öncesi Latin Ameri ka u yga rl ı kları işte böyle yok o l m aya itildi. Sava ş la r ve Avru pa l ı hasta l ı kların yayı l ması, kıtlı k ve sürg ü n ler bir a raya geldi ve Avrupal ı söm ü rgeci impara­ torl uklar ile onlard a n ç ı ka n bağı msız devletler insan ta rihi ndeki en başa r ı l ı büyü k ölçekli soykı rım prog ra m ı n ı ta mamlamış oldu. Söm ü rge sonucu Amerika'da ta m olarak kaç yerli n i n öldüğü nden emin olamayız ve m u htemelen asla da bilemeyeceğ iz fakat en güve n i l i r ta h m i n ler, o n m i lyo n t a rla ifade ed i l i r.

Gerçek Pocahontas Kimdi? Gerçekten de Pocahontas (1596-161 7) diye biri yaşadıysa da, yaşa­ mıyla Disney versiyonu arasında büyük fark vardır.

1 24

Avrupa ve Ko l onyal Proj e

Pocahontas, Virginia'daki Tsenacommacah Kabile Konfederas­ yonu'nun Prenses Matoaka'sı olarak dünyaya gelmiş ve iki kez ev­ lenmiştir; bu evliliklerin birincisini genç kızken (İngiliz ordusunun elinde ölen) Kocoum isimli bir kabile savaşçısıyla, diğerini ise tütün tüccarı John Rolfe'la (1585-1622) yapmıştır. Matoaka, Rolfe'la evlendikten sonra İngiltere'de şöhret oldu ve Rebecca ismini aldı. Virginia'da özlediği ailesini ziyaret etmek için Atlantik'e açılmakta ısrar ettikten sonra esrarengiz şekilde yolda öldü. Amiral John Smith'le (1580-1631) hiç evlenınedi ve muhtemelen onunla arkadaş bile olmadı. Buna karşın Smith 1624 tarihli anı kitabında birbirlerini çok iyi tanıdıklarını ve Pocahon­ tas'ın defalarca kez kendisinin hayatını kurtardığını iddia ederek, folk efsanesi Pocahontas'ın doğmasına yol açtı. Görünüşe bakılırsa Amiral Smith'in hikayesi tamamen hayal ürünüdür. Kendisi Tsena­ commacah'ı ziyaret ettiğinde, Pocahontas yalnızca on yaşındaydı ve Amiral Smith'in anlattığı dramatik olaylar, döneme ilişkin diğer kayıtlarla çelişmektedir.

A M E R i K A' D A K I Al L A N T i K A Ş I R I KÖ L E T i C A R E T I Amerika'daki topra k m i kta rı Avrupa sta n d a rtlarına göre öyle ge­ n işti ve nispeten öyle el değmemişti ki, Avru pa l ı la r onu paraya çevi rmenin ne kadar işgücü gerektireceği kon u s u n d a h içbir ipu­ cuna sa h i p değildi. Avru pa'n ı n ta mamı ya l n ızca yaklaşık 1 O milyon

kilometre ka redi r ve bu i m p a ratorl u klar, o n u n küçü k pa rça ları için b i n l e rce yı ldır savaşıyord u. Kuzey ve G ü ney Amerika toplam 42 m i lyon kilometre ka red i r -ya n i adaları saymasanız bil e onun dört katı büyüktür- ve Avrupa l ı l a r ka n ı n ı emmeye h e n üz başlama m ı ş­ l a rd ı bi le. Avr u pa l ı söm ü rgeci otoriteler, yerli sa kin leri tutsa k edip zorla ça l ı şt ı rmaya ve Avru pa'dan işçi geti rmeye ça l ıştı ancak bu açgöz­ l ü l ü klerini tatmin edecek kaynakların ta m a m ı n a sa h i p ol maya 1 25

Dünya Tarihi 101

yetmed i . Böylece Batı Afrika'ya dönerek, Amerika'da köle emeğ i olara k ça l ışması için b i r başka kıtadan m i lyon l a rca yerli geti rttiler. 1 502

Bir g ü m üşçü ve Ko l o m b' u n a rkadaşı Juan d e C6rdoba, Afrika l ı kö­ lelerinden pek çoğ u n u işçi l i k yapmaları için Amerika'ya gönderd i . 1517

Ta h m i n i olarak ı 5.000 Batı Afrika lı, i spa nyol söm ü rgesi Ameri­ ka'n ı n madenieri ve pla ntasyan larında ça l ışmak üzere Portekiı l i köle taci rleri ta rafı n d a n gem iyle yai iandı. 1 61 9

i l k yirmi Afrika l ı köl e n i n J a mestown, Virg i n ia'daki i n g i l iz kolonisi n e ulaşmasıyla sonrada A m e r i k a n köle tica retine dönüşecek i n gil iz söm ü rgeci Kuzey Amerika köle ticareti başladı. 1 787

Bağ ı msızl ığına yen i kavuş m u ş Bi rleşik Devletler'i n anayasası köle­ liği yasa klam ıyord u a ncak h ü kü met, ı 808'de köle ithalatına son

veri l mesi çağrısında b u l u n d u . 1 808

Bu noktada a rtık Afr ika l ı Amerika l ıların zorla köle olara k yetiştiril­ mesi n e geçiş ya pan Bi rleşik Devletler, daha sonraki köle ithalatla­ rı n ı yasa klad ı. 1 81 1

Küba d ı ş ı nda Ameri ka'daki t ü m ispanyol koloni ler, köleliği yasa k­ lad ı. 1 865

Amerikan iç savaşı'n ı n son u nda köleliği resmen yasaklaya n Bi rle­ şik Devletler anayasası n ı n on üçü ncü yasa değişikliği ka bul edi l d i . 1 26

Avrupa ve Kolonyal Proje

Irkın icadı Ten rengi tenin kendisi kadar, milli köken de milletierin kendisi kadar eski olsa da, bildiğimiz anlamda ırk çok yeni bir kavramdır ve bilimsel bir başarı olarak değil, halihazırda yapım aşamasında­ ki adaletsiz pratikleri gerekçelendirmek için icat edilmiştir. Şimdi sahip olduğumuz ırksal kategorileri çağrıştıran bir şeyi ana hatla­ rıyla belirleyen ilk kişi, A New Division of the Earth (1 684) kitabında insanlığı "dört veya beş ırka" ayıran Fransız doktor François Ber­ nier'dir (1620-1688) . S onraki yüzyıl boyunca bu kavram diğer Avrupalı düşünürlerce, içinde beyazlar veya Kafkasların genellikle insanlığın en gelişkin alttürü olarak ön plana çıkarıldığı ve dolayısıyla diğerlerini sömür­ mesinin gerekçelendirildiği "bilimsel" bir ırk teorisine dönüştürül­ müştür. 19. yüzyılın proto-Nazi düşünürleri, sonradan bu düşün­ ceyi tamamına erdirerek beyazların dünyayı fethedip ona boyun eğdirmeye yazgılı bir "üstün ırk" olduğunu ileri sürecekti. 20. yüzyılda ortak bir ataya işaret eden insan DNA'sının keşfe­ dilmesine ek olarak Bernier ile halefierinin tanımladığı kazınetik ırk farklılıklarının keşfinin düzgün bir şekilde ırksal kategorilere denk düşmediğinin ve büyük resme bakıldığında aldatıcı şeyler ol­ duğunun keşfedilmesi, "ırk bilimi" fikrini büyük oranda yok etmiş­ tir. Bugün, ırk genellikle biyologların değil, sosyal bilimcilerin alanı olarak düşünülür.

127

PROTESTAN AVR U PA'NIN YÜKSELiŞi Tudorlardan Otuz Yıl Savaşları'na

"Gü nler ne kadar uzu nsa, gü neş de o kadar uzak fakat daha h iddetli. Aşkı m ız da tıpkı böyle, lakin yoklukla ayrı kaldık; fakat yine de aşkımız en azı ndan ben im tarafımda ateşini koruyor, umarım senin tarafında da öyledir.. : '

-VII I . Henry'ni n, yı llar sonra boynun un vuru lmasını emre­

deceği gözdesi ve müsta kbel ka rısı Anne Boleyn'e yazdığı tarihsiz bir mektuptan.

Dah a önce bahsett iğ i m iz g i bi, ortaçağ papa l ı ğ ı, bir pa pa n ı n do­ laylı otoritesi a ltında işieyecek ve Avru pa'n ı n bel i r l i bölgeleri n i ida­ re eden a ncak daha y ü ksek bir g üce (veya belki idea l olara k Şar­ lm a n örneğ i nde o l d u ğ u g ibi, küresel otorite iddiasındaki yen i b i r Kutsa l Roma i m pa ratorlu ğ u'na) tabi H ı ristiyan i m pa ratorları olan bir kutsal Batı -bi r t ü r H ıristiya n halife li k- ya ratmaya alabildiğine sars ı l maz biçimde ada n m ı ştı. Bunu d ü nyayı ele geçi rmeyi içeren basma ka l ı p, şeyta n i b i r p l a n g i b i algı layı p cidd iye a l mamak mese­ leyi fazlasıyla basitleştirmek o l u r. işin gerçeğ i çok daha karmaş ı k­ t ı r. Ortaçağ dönemi pa pa l a r ı n ı n endişelenecek çok fazla şeyi vard ı : isla m ı n yayılması, h a l a yaşa m ı n ı sürd ü ren pagan adetleri, sa pkın­ l ı kl a r, Katalik devletler a ra s ı n d a savaşlar ve papa adına korku nç şeyler yapan ru hban s ı n ıfı ve keşişler. Üste l i k buna bizzat papa n ı n yozlaşmış olabi leceğ i n i eklemiyoruz, ki o rtaçağda pek çok papa böyleydi . Bu zor bir i şti. Gelgelelim, bizzat H ı ristiya n l ığ ın kendi içinde meydana gel­ mekte olan reform l a r neden iyle, her şey daha da zorlaşmak üze­ reydi . 1 28

Protestan Avru pa'nın Yükselişi

ÖNCE TU DORLAR G ELDi Wi l l i a m Shakespea re'i n lll. Richard { 1 592) oyu n u n u n ard ı ndaki h ikayeyi bil iyorsa n ız, Tudorların i n g i l iz m o n a rşisi n i n kontro l ü n ü nasıl ele geçirdiğine dair epey bilginiz va r demektir. Bosworth Field Savaşı'nda görmemiş Henry Tudor'la (VI I . H e n ry 1 457-1 509) savaşan zal i m ve sevi lmeyen Kra l

lll.

Richa rd 'ı n ( 1 452-1 485) isya n­

cı g üçler karşısında yen i l giye uğ rad ığ ın ı hatı rlayı n . Richard'ın uzu n za m a n d ı r kayıp ka l ı nt ı l a rı 2 01 2'de kazılara k ç ı ka rı l d ı ğ ı nda ve DNA a dli t ı p testiyle başa rıyla tespit ed ildiğinde, dokuz baş da rbesi sonucu öldüğü ve öld ü rü c ü da rbeyi mu hteme­ len d iz çökmüş haldeyken a l d ı ğ ı belirlendi; bu da S ha kespea re'i n ona atfettiğ i son sözlerin ("B i r at, b i r at, b i r ata kra l l ı ğ ı m !") gerçek­ ten d e onun son sözleri olmasını gayet m ü m kü n ha l e getirir.

H E N R Y i L E PA P A H e n ry Tudor'u n oğ l u VII I . H e n ry ( 1 49 1 - 1 547), 38 y ı l boyu nca sal­ ta nat s ü rdü. Za m a n ı nda pek çok kayda değer şey yapsa da, pek çok i nsan onu öncel ikli olara k tek bir şey için hatırlar: Altı kadı n l a evle n mesi ve onların çoğ u na çok a ma ç o k berbat davranması. 1 . Eş: Aragonlu Catherine ( 1 485-1 536)

Hen ry'n in ilk ve en uzun {ta m 24 yı l !) evli l i ğ i, ta h m i nen duygusal sebeplerle öldü rmediği bir kad ı n layd ı . Hen ry, çok da ha genç olan ikinci ka rısıyla ta n ıştı kta n sonra, Catherine'le o l a n evl i l iğ i n i papa­ n ı n i steğ ine ka rşı çıka ra k feshetti rd i. Bu, i n g i ltere'n i n Roma Katol i k Ki l i sesi'yle bağlarını kopard ı (gerçi Henry b u n u ya pa rken tekn i k o la ra k i ngi ltere Kil i sesi'n i o l u şturmadı; bu onyı l l a r sonra, Kra l içe E l iza beth yönetimi a ltında oldu). Henry ile Catherine'i n tek çocu­ ğ u h ayatta ka labi l d L Bu, daha son ra "Ka n l ı M a ry" olara k bili necek

o l a n Kra l içe 1. Ma ry'yd i ( 1 5 1 6- 1 558).

1 29

Dünya Tarihi 1 0 1

2. Eş: Anne Boleyn ( 1 50 1 - 1 536)

Hen ry'n i n Boleyn'le o l a n evl i l i ğ i üç yıldan az s ü rd ü . Anne ona b i r çoc u k verd i -geleceğ i n Kra l içe El izabeth'i- a ncak Henry bir erkek varis i stiyord u. Üç n u m a ra l ı ka rısını gözü ne kestirdiğinde, vata n h a i n l i ğ i gerekçesiyle Anne'i n baş ı n ı vurd u rd u . 3. Eş: Jane Seymour ( 1 508-1 537)

Hen ry, Seymour'la Boleyn'i n boynu n u vurd u rd u kta n ya l n ızca on bir gün son ra evlendi. Seymour zamansızca ö lmeseyd i, onunla olan evl i l iği ne kad a r s ü rerd i asla emin olamayız; müstakbel kra l VI. Edwa rd 'ı ( 1 5 3 7- 1 5 5 3 ) d ü nya geti rirken yaşanan terslikler ne­ den iyle Seymour kra l ı n ka rısı kra l içe old u kta n ya l n ızca 1 7 ay son ra hayata veda etti. 4. Eş: Clevesli Anne ( 1 5 1 5 - 1 557)

Anne'i n şansı yaver g itti : O ve Hen ry, 1 540'ta a ltı ayda n az süre evl i ka ld ı ve Anne ondan son ra y ı l l a r boyu nca hayatın ı sürd ü rdü. Hen­ ry evl i l i ğ i feshettird i ç ü n kü h i ç seks yapm ıyorlard ı ve Anne öm­ rü n ü n geri ka la n ı n ı "Kra l'ı n Sevg i l i Kız Ka rdeşi" o n u rsal u nva n ıyla geçird i . S. Eş: Catherine Howard ( 1 523-1 542)

Orta yaş l ı Hen ry, genç kızl ı k çağ ı ndaki Catheri ne'le yal nızca bir bu­ çuk yı l d ı r evl iydi ki, onun ve aşığı olduğu iddia ed ilen iki kişi n i n zina gerekçesiyle boyn u n u v u rd u rdu. 6. Eş: Catherine Parr ( 1 5 1 2- 1 548)

Bu Catheri ne, üçüncü eşi o l a n Hen ry'den uzu n yaşadı, hem de dörd ü ncü eşiyle evlenecek kadar. Hen ry'n i n en son u nda Cathe­ rine Pa rr'da deng i n i b u ld u ğ u n u söylemek yerinde görü n ü r; Hen­ ry'n i n çağdaşları ndan Lortlar Ka rnarası Başka n ı Thomas Wriot­ hesley, Catherine'i n H e n ry'n i n ka l bine diğer beş eşten "çok daha 1 30

Protestan Avru pa'nın Yü kselişi

fazla h ita p ettiğ i n i " bel i rtmişti r. Ancak Hen ry'n i n a ksine, Catheri n e koca l a rı ndan hiçbiri n i n boyn u n u vurd u r m a m ı ştır; gerçi koca l a rı­ nın hepsi doğal sebeplerle öldüğü nden, Catherine dört kez d u l ka l m ı ştır.

Ü çlü Bağ VIII. Henry'nin Roma Katolik Kilisesi'nden kopuşu sıklıkla Pro­ testan Reformu'yla bağdaştırılsa da, Anglikan teologlar geleneği Roma Katolikliği ile Protestanlık arasında ve kesinlikle ikisinin de parçası olmayan bir şey olarak görmeye eğilimlidir. Katelikliğin ge­ leneğe odaklanmasının ve Reform'un sola Scriptura ("Sadece kut­ sal metin") eğiliminin aksine, Elizabeth dönemi teoloğu Richard Hooker (1554-1600), Anglikan geleneğinin altında yatan "hemen kopmayan üçlü bağ"dan bahsetmiştir. Bu üçlü, kutsal metin, gele­ nek ve mantıktır. Anglikan ve Episkopal konfirmasyon derslerinde, bundan genellikle Booker'ın "üç hacaklı taburesi" (Hooker'ın ken­ disine ait olmayan bir ifade) olarak bahsedilir.

E L iZ A BETH DÖ N E M i i n g i ltere Ki l isesi'ni ortaya ç ı ka ra n şey, pop ü ler görüşün aksine VI I I . Hen ry'n i n kaynaya n l i bidosu ve/veya b i r e rkek va ris a rzusu değ i l ­ d i r. VI I I . Henry kend isini öldüğü g ü ne dek b i r Roma l ı Katalik olara k görd ü v e em rettiği infazların sayısı dü şü n ü ld ü ğ ü nde, fazla iti raz­ la karşılaşmış olması m u htemel değ i l d i r. i ng i ltere Kil isesi, aslında H e n ry'n i n Anne Boleyn'le yaptığı i kinci evl i l iğ i n i n ürünü olan kızı E l iza beth ta rafı ndan ortaya çıkarı lmıştır. G ö receğ i m iz gibi, El iza­ beth'i n taht yolcu l u ğ u d ü m düz bir hatta i l e rlemem iştir. H e nry 1 536'da Boleyn'in boyn u n u v u rd u rd u kta n son ra, El iza­ beth'i gayri meşru ilan ettirmiştir. Bu ka ra r E l iza beth'in hayatı n ı ku rta rmış olabi l i r. El iza beth, Henry o n u ü ç ü n c ü sı raya koyd u ğ u n

-

1 31

Dünya Tarihi 7 0 7

d a n , a ncak Henry' n i n 1 547'deki ölümü nden sonra ta htın pota nsi­ yel va risi olm uştu r. Birinci s ı rada dokuz yaşındaki VI. Edwa rd, daha doğ rusu o reşit olana dek o n u n sa ltanat veki l i olarak h izmet veren bir d ü k konseyi va rd ı . Ancak VI. Edwa rd, hiçbir za man ta hta geçe­ medi ç ü n kü ı s yaş ı n da a n i d e n öldü. i kinci s ı rada Hen ry'nin i l k eşi

Catheri ne'in fazlasıyla Kato l i k kızı 1. Mary va rd ı. Ta kma adı Ka n l ı

Ma ry'yd i . El bette böyle b i r takma ismi olan birinden bekleyebile­

ceğ i n iz üzere, 1. M a ry' n i n sa lta natı pek de sevg iyle yad edi l med i.

Mary sıklıkla v e gayrii htiya ri b i ç i mde Protesta nların infazını em re­ derek i ngi ltere'yi zorla Katol i kliğe dönd ü rmeye ça l ı ştı. Ben i m ata la rı mdan Canterb u ry li v a iz Rowland Taylor ( 1 5 1 0- 1 555) bu insa n l a r arası nda yer a l ıyord u ve ölüm biçim i ç ok tipikti: Yeterince Kato l i k olmamakla suçla nd ı, ba lta l ı ka rg ıyla başı vu ru l d u, son ra da kazığa bağlanara k ya kı l d ı . Ka n l ı Mary de çok yaşa madı ve doğal neden lerle 1 558'de ö ldü ; ölüm nedeni m u htemelen yum u rta l ı k ka nseri d i r a nca k b u n d a n b ü y ü k i htima lle a s l a e mi n olamayacağ ız.

Shakespeare'in Dili En meşhur Elizabeth dönemi siması, sıklıkla İngiliz dilinin en bü­ yük yazarı olarak tanımlanan şair ve oyun yazarı William Shakes­ peare'dir (1564-1616) . "En büyük" ifadesi bir zevk meselesi olsa da, Shakespeare'in binlerce sözcük icat ettiği veya popülerleştirdiği ve bizzat dili ebediyen değiştirmiş olduğu su götürmez bir gerçek­ tir.

Bu, 44 yıl boyunca, ya n i yüzyı l lard ı r hiçbir h ü kümdarın ya p­ madı ğ ı kadar uzu n s ü re salta nat süren Kral i çe E liza beth'in ( 1 5331 603) yol u n u açm ı ş o l d u . Ya ptığı ilk şeylerden biri, ingi ltere Ki l isesi'ni oluşturma ktı. Bu değ işimin cidd iyeti n i n a ltı ne kadar çizilse azd ı r. 1 557'de Ang l i ka n izmi savu n m a k kazı kta ya kı l ma n ıza neden o l u rdu; 1 559'da ise y ü ksek rütbeli papazl ı ğ ı n iş ta n ı m ı nda yer a l ıyord u . Bu pek iyi a l g ı l a n madı ve El iza beth görev süresinin 1 32

Protesta n Avru pa'n ı n Yü kselişi

ilk bi rkaç yı l ı n ı şiddetl i aya kla n m a ları bastı rma kla geçirmek d u ru ­ m u nd a ka ldı. Anca k en son u nda d i led i ğ i n e u l a ştı. Son uç, Birleşik Devletler'de Episkopal Ki l ise ta rafından tem s i l ed i len Ang l i ka­ n izm d i . 1 603'te öldüğünde, h i ç evlenmeyen Eliza beth kız kardeşi Ka n l ı Mary'n in ya n ı na göm ü l d ü; bu Kata l i k ve Ang l i ka n ingi ltere a rasındaki uzlaş ı n ı n doku n a kl ı bir ifadesi olsa da, M a ry m u hteme­ len b u ndan çok mem n u n ka l mazd ı.

A L M A N P R OT E S TA N L A R A l m a n keşiş Ma rtin Luther'i n ( 1 483- 1 5 46) teolojisi en son unda çok önemli açıl a rdan Roma Katolikliğinden ayrılacak olsa da, o n u ö m rü n ü adadığı gelenekten ayrı l maya iten şey, A l m a n devletlerin­ deki k i l iseni n yaziaşması oldu. Martin Luth e r, b i l hassa end ü ljans satışı denen bir uyg u lamadan ra hatsızd ı; b u n a göre, za man ı n pa­ paz ve keşişleri, insanların kendi leri veya d a h a sık olduğu şekliyle ölen a rkadaş ve a krabaları için cen neti n b i letin i sat ı n a l masına izi n veriyord u. Luther'i n Doksan Beş Tez'i n i n ( 1 5 1 7) yayı m l a n ması ve i nc i l 'i s ı radan Almancaya tercüme etmesi, t ü m Avrupa kültürü nde b i r patlama etkisi yarattı. Luthereil i k geleneğ i n i n g ü n ü m üzde 80 m i lyon ta kipçisi b u lu n m a ktad ı r. Gelgelelim, Avrupa'ya en fazla değ i şi m i getiren, Luther' i n Rom a Katalik Ki l isesi'ne başarıyla karşı koyması oldu. En nihaye­ tinde, Çek tealog Jan H u s ( 1 369- 1 4 1 5) b i r yüzy ıl önce benzeri b i r şey yap maya ça l ı ştığı nda, yerel Katalik yetki l i ler o n u infaz etm i şti (gerçi Jan Hus'un kurd u ğ u ve H u sitizm o l a ra k b i l i nen küçü k h a re ket, tüm Orta Avru pa'ya yayıl mıştı ve h a l a da bi rkaç mezhep ta rafı ndan tems i l ed i l mekted i r). Luther' i n i syan ı öyle u l uorta, öyle cesu rcaydı ki, fi kirleri n i yaymak için zam a n ı n ı n yen i kitlesel medyası nda n, matbaadan bile fayda l a n m ı ştı. Pa pa a rt ı k Batı H ı ris­ tiya n f ı ğ ı n ı n tek temsilcisi o lmayı bıra ktı ğ ı nda, bir u l us u n dini ki m­ liği daha ziyade b i r paza rl ı k çipi ne dönüştü ve b u da Roma Kata l i k 1 33

Dünya Tarihi 7 0 7

Kil i sesi'n i n kuru msa l g ü cü n ü n kaybolmasına neden o l d u . Protes­ tan Reformu'na ceva ben, s on ra ki birkaç yüzyıl boyu nca Kata l i k Ki l i sesi de Luther'in ha reket i n i tetikleyen yozlaşmış uyg u lama ları, şiddetli baskıcı ta kti kleri ve g iz li teoloj i k rasyonel leri ortadan ka l­ d ırmaya yönelik a g resif b i r Karşı Reform'd a n geçecekti. P rotesta n Reformu, s ı kl ı kla Otuz Yıl Savaşları'nın ( 1 6 1 8- 1 648), d üzinelerce küçük u l u s u içeren ve sekiz m i lyondan fazla ca n alan ka n l ı ve ka rmaşık Avru pa savaşının nedeni olara k görü l ü r ve bu s u ç la m a aslında b i r a ç ıda n yerindedir. Savaşı m utlaka Katalikler ile Protestanlar a rasındaki dini çatışmalar başlatm ıştır a ncak h ı rs l ı politikacılar ve yayı l macı u l uslar bu duyg u ları ç o k seküler neden­ lerle sömürmüştür. Da ha i l g i n ç olan soru, pa pa l ı ğ ı n savaşı birleş i k bir Katalik Avru pa'da önlerneyi başarıp başa ramayacağıdır. Tü m hata larma rağmen, pa pa l ı k ta rihsel olara k Katali k u l uslar arasındaki bazı çatışmaları engeliernekte etki li olmuştu. Buna i laveten, ciddi güç kaybına ka rşın pa pa l ı k g ü n ümüzde bile hala genel anlamda barışın savu nucusu bir güç olara k varlı ğ ı n ı s ü rd ürmekted ir.

Sadece İ man ve Sadece Kutsal Kitap Luther için özel önem taşıyan iki fikir şunlardır: o

o

Sola fide (Latince "Sadece İman"), kurtuluşa eylemlerden ziya­ de yalnızca ve yalnızca imanla erişilebileceği düşüncesi. Roma Katolikliği, tarihsel olarak iyi işlerin imanın temel bir ürünü, kişinin kurtarıldığını göstermeye yeterli olduğunu öğretmiş­ tir. Luthercilik, iyi işlerin imanlı insanların yaşamlarında var olmakla beraber, kurtuluşla hiçbir ilgisinin olmadığını öğretir. Sola Scriptura (Latince "Sadece Kutsal Kitap"), İncil'in ilahi vah­ yin tek kaynağı olduğuna ilişkin düşüncedir. Roma Katolikliği, tarihsel olarak ilahi vahyin bizzat Hıristiyan cemaatinin gele­ nekleriyle sınırlı olmamakla beraber onu kapsayan pek çok farklı biçimde ortaya çıktığını öğretmiştir.

1 34

SAM U RAYl N ÇAGI Savaş Beyleri ile Uşakları

"i nsanın tüm işleri, kan lıdır:' -Samuray ve yaza r Yamamoto Tsu netomo ( 1 659-1 7 1 9)

Ash i kaga Yos h i m i'n i n ( 1 43 9- 1 49 1 ) ağa beyi, başta pl a n la dığ ı g i b i o n u Budist bir keşiş olara k yaşaması için ken d i h a l i n e bıra ksayd ı, Japonya'n ı n ta ri h i çok farkl ı olabilirdi. Ne yaz ı k ki Yosh i m i'n in kar­ deşi Ashikaga Yoshi masa ( 1 436- 1 490) b i r J a po n şog u n u, ya n i en yü ksek rütbeli genera l d i, çocukları yoktu ve kra l l ı k u ğ runa ata n­ mış b i r va rise i htiyaç d uyuyordu. Yos h i m i, b u n u 'g ö n ü l süzce ka b u l etti. Son ra Yosh i masa a kla gelmeyecek b i r şey ya ptı : Bir oğ u l sa h i b i o l d u . Böylece, oğ l u n u n i m paratorl u ğ u m i ras a l a b i l m esi i ç i n ken d i ka rdeşine karşı savaşmaya başladı. Oğ l u va kti nden evvel ö lün ce, yeğe n i n i varisi i l an etti ve bu böyle deva m etti. E n son unda, hiç kimse Yash i masa'n ı n va risi olamadı. 1 490'da ö l d ü ğ ü nde, tüm itibarı n ı tüketmişti ve e n sad ı k destekçileri d ı ş ı n­ da a ncak çok az insan o n u n halefi n i n kim o l ması gerektiğini u m u r­ suyo rd u. Bir yüzyı l ı aşkı n s ü re boyu nca, yerel savaş beyleri net b i r g a l i p ortaya çıkana d e k bölgesel v e u l u s a l kontro l i ç i n savaştı. J a po nya'da Sengoku jidai ("savaşan vilayetler dönem i") olara k b i l i nen b u dönem, yen i bi r tür savaşçıya odakla n a n bir m itoloj iyi doğ u rdu: savaş beyi n i n soylu şöva lye h iz m etka rı sa m u ray.

S AVA Ş Ç I L A R YÖ N E T i R K E N Ortaçağ Japonya'sı, d ü nya tari hinde askeri kumanda n ların bir de­ receye kadar sarayı n ma n i pü lasyo n u n d a n ve ta rihi monarşik vera1 35

Dünya Tarihi 1 0 1

set s ı rası ndan ya l ıtı l m ı ş o l a r a k ü l keyi yönettiği n a d i r za manlar ve yerlerdendir. Kim i n i m pa rator o lacağ ına dair pek az çatışma va rd ı anca k çatışma n ı n birincil kon usu im parato rl u ğ u n gücü değildi. Ü l ke n i n gidişatı nı gerçekten belirleyen şey, şog u n u n gücüydü ve şog u n u n kimliği de savaş ve h i l eyle bel i rlen iyord u. Bu pek de "bü­ yü k dövüş" sayı l mazd ı a ncak bir büyük dövüş olmaya güç ya pıları­ nın genelde olduğ u nd a n çok daha yakı ndı.

Buşido Tıpkı şövalyelerin şövalye standartlarına göre yaşaması gibi, sa­ muraylar da bushi no michi ("savaşçının yolu") veya daha sonra 20. yüzyılda anılacağı şekilde bushido ("savaşçının patikası") gereğin­ ce yaşardı. Bushi no michi geleneğinin en temel metinleri arasında, sonradan samuray olan keşiş Yamamoto Tsunetomo'nun (16591 719) bir araya getirdiği aforizma derlernesi Hagakure ("gizli yap­ raklar") bulunmaktadır.

Sengoku . jidai'n i n b i r g a l i b i olduğu söylenebi l i rse, bu kişi 1 603'te Ja ponya'yı a i lesi n i n ve sadı k bölgesel savaş beyleri n i n l iderl i ğ i a ltında birleşti re n Tokugawa leyasu'yd u ( 1 543- 1 6 1 6). Ja ponya, i m parator Büyük Meiji'nin ( 1 852- 1 9 1 2) i m pa ratorl u k g ücü n ü aldığı v e Ja ponya'yı b i r kere daha b i rleşik bir sivil dev­ letin gücü altına getiren 1 868 ta rihli Meij i Restorasyon u'na dek, Tokugawa ve halefieri nce yön eti lecekti. Ja ponya Birinci Dünya Savaşı'na giden yı l l a rda b i r kez daha genera l lerin, i kinci Dü nya Savaşı s ı rası nda da i m pa ratorl u k faşizmi n i n kontrolüne g i recek olsa da, Meiji'nin görev s ü resi, J a pon siyasi g ü c ü n ü n koltuğu ola­ ra k şog u n l uğ u n son u n u geti rd i.

1 36

F RANSIZ DEVRiMi VE SON RASI Bir Korku Krallığı

"Yu rttaşlar, devrimsiz bir devri m mi isterdin iz?" -Maximillien Robespierre ( 1 758-1 794)

Fra n s ı z Devri mi, iki temel siyasi i l ke ortaya koyar. B i ri ncisi, az sa­ yıda i n sana çok ama çok iyi davranabi l mek için i n sa n l a rın büyü k kıs m ı na kötü davra n ı rken ya kalanırsan ız, b u n u n son uçları ka n l ı o l a b i l i r. i ki ncisi, adaletsiz b i r sistem i yerine n e koyacağ ı n ız ko­ n u s u nda net bir fi kri niz yokken devi rirsen iz, işler önceden u m ut ettiğ i n izden çok daha az değişime uğraya b i l i r veya hepten fa rklı biçimde değişebi l i r. Genelde Fra nsız Devri m i'nin başlangıcı olara k görülen olay, 1 4 Tem m uz 1 789'da ki Basti l l e Baskı n ı'd ı r. S ı radan ha l k ile ü st s ı n ı fl a r (soyl ular ve ruhban sın ıfı) a rasında yükselen geri l i m i ta ki­ ben bir ka laba l ı k, bir hapishane ve ka le o la n kötü şöhretl i Basti l l e Sai nt-Antoine'ın ö n ü nde toplandı. Basti l l e m ü d ü rü ateşkes çağ rısı . ya ptı a ncak bazı protestocu l a r içeri gi rmeye ça l ı ş ırken piyadelerce v uru l u nca, bu ateşkesin i h la l i olarak yoru m l a n d ı . P rotestocu l a r, ta m yüz ta nesi ka lenin sa l d ı rı l a rı ka rşısında vurulara k ölmesine ka rş ın , içeri gi rmeyi başa rd ı . M ü dü rü ya ka l a d ı l a r, kel lesi n i vu rd u ­ l a r v e başını bir kazığa geçi rerek etrafta yü rüdüler. B u olaydan i ki yüzy ı l ı aşkı n zaman sonra, 1 4 Temmuz F ra n sa'da m i l l i bayra m d ı r v e d ü nyadaki tüm zorba l a ra bir uya rı n iteli ğ i taş ı r. B u ndan altı hafta sonra 26 Ağustos 1 789'da F ra n sa'nın yen i o luşturulan M i l l i Kurucu Meclisi'nin Dec/aration des droits de /'hom­ me et du citoyen'i ("i nsan ve Yurttaş Hakları Bi l dirgesi") ka b u l

etmesi, e n azından Batı'nın geniş ta rihi için bir o kadar öneml i1 37

Dünya Tarihi 1 0 7

d i r. En n ihayetinde, Ameri ka n v e Fransız devrim leri ka baca ayn ı za manda meydana gel medi, b i rbirini besled i . Amerika'n ı n ingil­ tere'den Bağ ımsızl ı k Savaşı'nı kazanan ta rafı için savaşmakla ü n l ü o l a n M a rquis d e Lafayette { 1 757- 1 834), ken d i ü l kesi n i n yaklaşan devrim inde eşit şeki lde önem l i rol oynadı. En büyü k başarıları ara­ sında, bu doküma n ı n birincil yazarlığı yer a l ıyordu; tıpkı Amerika n Kurucu Babası James Madison'ın en üstü n başarı s ı n ı n i nsan Hakları Beya n n a mesi olması gi b i . Hem Lafayette hem de Madison'ın perde arkasında bir ilham ı vard ı . Bu kişi kendisi de b i r köle sa h i bi ol ması­ na ka rşın, evrensel insan hakları n ı daha önce benzeri görü lmemiş etki n l i kle savu nan Virg i n ia l ı p l a ntasyon sa h i b i Thomas Jefferson'd ı { 1 743 - 1 826). Onun sözleri yaşa m ı n ı sürd ü r ü r; bug ü n Evrensel insan H akları Beyanna mesi'ne varana dek g üvend iğimiz her insan hakları belgesi, Jefferson'ı n ka l ıcı etkisi n i n ka n ıtları n ı taşır. i n s a n ve Yurttaş H a kları B i l d i r i s i ( 1 789)

lMadde ;'��·Etkisi� ::,.,.:J;;:J!fli'!i� ·lfi�"'"·����� �fr��"!�,'lll: ",�B ll��S?���"':",�"� ,���r;ıı,..al� �"' "'� .\F&�'!l!''h� ' �dlil ı

I nsa nlar eşit doğa r.

ll

Devletler i n s a n hakları n ı koru mak i ç i n va rd ı r.

lll IV V VI VII

Egemen liğin temeli, esas olarak u l ustad ı r, kil ise veya monarşide değil. Özgürlük başkalarına zarar vermeden istediğini ya pabilmektir. Yasa sadece topl u m a zarar verebi lecek eylemleri yasa klar. Bütün yu rttaşlar demokratik sürece katılma hakkına sa hiptir. Yasa ları çiğnemedi kleri sü rece hiç kimse ya kalana maz ve tutu klana maz.

VI I I

Keyfi ve l üzumsuz cezalandırmalar yasaktır.

IX

Her insan suçlu olduğuna ka rar veri lineeye kadar masumdur.

X

Hiç kimse ina nçları nedeniyle soru m l u tutu la maz.

Xl

Herkesin özg ür ifade ve özg ür basına erişim hakkı vard ı r.

XII

Ordu sadece idareci lere değil, t ü m vatandaşiara hizmet verir.

1 38

Fra n sız Devri m i ve Sonrası

XIII XIV xv

XVI XVI I

Gelir vergisi zoru n l u kılınmıştır. Bütün yurttaşlar verg ilerin değerlen d i ri l mesi ve ku llanım ında söz hakkına sa hiptir. Tü m ka mu görevlileri doğru ve ka m u oyuna açık kayıtlar tutma l ıdır. Anayasa hukukun egemenliği ve kuvvetler ayrı m ı na daya n ı r. Bireysel mül kiyet hakkı n ı ta n ı m l a r.

Gelgelel i m, Fransız Devri mi'nin l iderleri ken di i l kelerine göre yaşa madı ve Kra l XVI. Lou i s'yi ( 1 754- 1 793) vata n h a i n l iğ i gerek­ çesiyle i nfaz etti. i l k oy, önceleri ö l ü m cezası n ı n lafı n ı esi rge­ m eyen bir aleyhta rı olan devrimci Maxi m i Hen Robespierre'de n ( 1 758- 1 794) gel d i . Robespierre o ü n l ü sözleri n i d i l e getirdi: "Beni ö l ü m cezası nı n ka ldırılması çağrısı ya p maya iten d uygu, bug ü n ben i bu ceza n ı n ü l ke m i n tira n ı na uyg u l a n ma s ı n ı ta lep etmeye iten d uyg udur." Robespierre son radan vata n h a i n l i ğ iyle suçla­ n a n l a r için ka n u n i sü reci fes hederek, ileride korku kra l l ığ ı olara k hatıria nacak dönem içerisinde pek çoğ u ya rg ı l a n madan SO.OOO'i n üstü nde i nsa nı i nfaz edecekti. Tem m uz 1 794'te kendisi d e ya rg ısız infaz ed ildi. XVI. Louis Fransa'n ı n son h ü kümdan d eğ i l d i ve Robespierre de o n u n son riya kar reformcusu olmad ı. Anca k Fra n sa Batı Avru­ pa' n ı n siyasi yaşa m ı nda öyle merkeziydi ki, F ra n s ız Devri mi her ne kad a r fevri ve istikra rsız olsa da, dü nyayı değ işt i rd i . O, yeterli sivi l h uzu rsuzl u kla ka rşı laştığı nda, dünya n ı n en eski ve güçlü impara­ torl u klarının bile güçten d üşebi leceğ i n i n hatı rlatıcı s ı d ı r.

Giyotin Geçmişe döndüğümüzde giyotine barbarca bir infaz yöntemi ola­ rak baksak bile, bir makine tarafından tek hamlede kellenizin uçu1 39

Dünya Tarihi 7 0 7

rulması kazıkta yakılmaktan, atlar tarafından sürüklenip parçalan­ maktan veya işkence tekerleğinde ağır ağır ölümüne dövülmekten çok daha az korkunç olsa gerektir. Bu verim, tasarımla ilgiliydi. İti­ barlı hekim Joseph-Ignace Guillotin (1 738-1814), Fransız manar­ şisinin ölüme mahkum edilen suçlulara uyguladığı işkenceden son derece rahatsızdı ve ölüm cezasının kaldırılmasını veya en azından daha az acı verici veya etkili bir yöntemle yapılmasını talep etti. Bunun karşılığında başkaları, ölüme mahkum edilenlerin etkin bi­ çimde boynunu vuran bir makine icat edip muhtemelen Guillotin'i dehşete düşürecek şekilde alete onun ismini verdi.

1 40

AÇI K KADER VE AMERiKA Demokratik Umutlar, Sömürücü Hırs

"Savaşlar ve ö l ü mler sona erdiği nde, yal n ızca oğlan lar, kadın­ lar ve çocuklar sağ ka ldığı nda, bu sağ ka lanlar köleler olarak H ı ristiyan lar arasında böl ü ştürüld ü:' -Bartolome de las Casas ( 1 484-1 566)

i n g i l iz Amerikan söm ü rgeci ler 1 776'da ken d i bağ ı msız Amerika Birleşik Devletleri'n i yaratmak üzere aya k l a n d ı ğ ı nda, Avrupa l ı l a r neredeyse üç yüzyı l d ı r Amerika'dayd ı. Söm ü rgeleştirme çaba ları­ nın yıkıcı olduğ u n u söylemek bile az kaça r; yer li Amerikan hal kla­ rın işlevsel olara k kökü n ü kazı m ı ş, dalayl ı ve dolaysız yoldan m i l ­ yon l a rca insan öl d ü rmüşlerd i ve zorla ça l ı ştırmak için Afri ka'd a n on m ilyonu aşkı n köle geti rme s ü recindelerd i . Şiddet çokta n bi r yaşa m b i ç i m i olara k bel irlenm işti; Avru pa l ı söm ü rgecilerin en so­ n u nd a bi rbiriyle savaşaca k noktaya gelmesi, geçmişe bakı ldığın­ da şaş ı rtıcı görü n m ez. Ayn ı şekilde, bu ka n l ı meseleni n va risierin i n en son u nda bir tür l i be ra l temsi l i demokrasi ku rması, bir içsavaş son rası nda köleliği ka l d ı rması ve g ü n ü m üzde daya n dığ ım ız u lu s l a ra rası i n san hakla rı a raç l a r ı n ı kurmada merkezi rol aynaması d a şaşırtıcı görü n me­ m e li di r. Mutlaka bu kitapta şimdiye dek g özlemled i ğ i n iz üzere, i n sa n l ı ğ ı n en büyü k başa rıları ve en büyü k gaddarl ı kları, genel l i k­ le ayn ı yerlerde ayn ı kü ltürel değerlerle yaşaya n i nsa n l a rdan gel i r. B u çel i ş kiyi Amerika n başka n l ı ğ ı ndan daha iyi serg i l eyen başka bir siyasi ku ru m yoktu r.

141

Dünya Tarihi 7 0 7

Amerika Neden Bağımsızlığını İlan Etti? Thomas Jefferson (1 743-1826) genellikle Amerikan Devrimi'ni, bireysel haklar ile monarşi arasındaki çatışma olarak çerçeveye oturtmuştur. Hikayenin bir kısmı buydu ancak tamamı değil. Ame­ rikan Devrimi'nin beş temel nedeni, çağdaş Amerikan siyasetini takip edenlerin hemen tanıyacağı meselelerdir: Yüksek vergiler. Britanya, diğer Avrupalı güçlerden Kuzey Amerikan sömürgeci çıkarlarını korumak için daha önce planla­ dığından çok daha fazla para harcadı ve aradaki farkı kolonilere ithal mallar üzerine ağır vergiler koyarak kapamaya çalıştı. Serbest ticaret. Kuzey Amerikan koloniciler, bunun yerine di­ ğer Avrupalı güçlerden mal ithal ederek tasarruf etmeye çalıştı ancak Britanya buna izin vermedi. Sivil özgürlükler. Eritanyalı sömürgeci yetkililer, yasadışı ka­ çak malları bulmak için kullandıkları adeta sınırsız arama ve el koyma hakkına sahipti. Yozlaşma. Bu sömürgeci yetkililer, sıklıkla bahsi geçen kaçak malları kendilerine ayırıyordu; bu günümüzde müsadere dedi­ ğimiz bir süreçtir. Bazen yasadışı kaçak olmayan malları da tu­ tuyorlardı. Bazen rüşvet alıyorlardı. Bu karman çorman ve iyi denetlenmeyen bir sistemdi. Oy verenleri haklanndan mahrum etme. Britanya hükü­ meti, Amerikan kolonicileri parlamentodaki yerlerinden mah­ rum bırakmak için eften püften, ikna edici olmayan mazeretler kullanıyor, böylece onların vergi politikası, serbest ticaret ve yozlaşma gibi konularda oy kullanmasını engellemiş oluyordu.

A N D R EW i S M i N D E i Ki A DA M Amerika'n ı n söm ü rgeci l i k son rası ta ri h i n e, sa n ki Avru pa l ı söm ü r­ geciler yerleşi l m e m i ş kıta l a ra u laşıp topra k l a rda kendi leri ça l ış­ m ı ş l a r g i b i bakmaya eğ i l i m l iyizd i r. Anca k b u doğ ru değ i l d i r: On­ lar yerleş i i m i ş kıta ları feth etti, sonra da bir ekonomi in şa etmek 1 42

Açı k Kader ve Ameri ka

için o raya köleler geti rd i . Amerika'n ı n söm ü rgeleşti r i l mesi, on u n yer l i h a l k ı n ı n fethed i l mesi olmaksızı n m ü m kü n o l m azd ı. Bu sü­ reçten tü reyen ve verg i le n di rmesi en so n u nda Amerikan Devri­ m i 'n i tetikleyen Kuzey Amerikan ekono m i si, doğrudan kölel i kl e d esteklen iyord u. Amerikan yerl i leri ile Afr i ka l ı Amerika l ı köleleri n Avru pa l ı söm ü rgeciler i le o n l a r ı n soyla rı ta rafı n d a n n a s ı l muame­ le g ö rd üğ ü ne d a i r gene l l i kle göz a rd ı ed i l e n "s iya seten doğru" soru l a r, aslı nda Amerikan ta r i h i ndeki en m e rkezi soru l a rd ı r ve ta­ rihçi ler onları gitg ide bu şeki lde a l g ı l a m a kta d ı r. B i l h a ssa And rew isi m l i i ki başkan, o l u m l u a n lamda olmasa da bu a l a n l a rda etki n o l m u şt u r.

Andrew Jackson { 1 767- 1 845) Jackson 1 829'da yed inci Amerikan başka n ı ola ra k görevi ne başla­ d ı . O b i r savaş ka h raman ıyd ı; eğer bir savaş ka h ra m a n ıysan ız, ya p­ tığ ı n ız pek çok şey ya n ı n ıza kar ka l ı r. And rew, sayıca ciddi şekilde az o l a n Amerikan askerleri n i 1 8 1 2 Savaşı'n ı n son m u h a rebesi olan N ew Orleans M u h a rebesi'nde zafere taşıya n tü mgeneraldi. (iki ta­ rafı n bilgisi dahil inde ol masa da, New Orleans M u h a rebesi'nden önce teknik olara k bir ba rış a ntiaşması i m za l a n m ı ştı.) Ancak Jackson'ın askeri deneyi m i n i n büyük kıs m ı Ameri ka n yer l i l e ri nden, b i l hassa Creek ve Sem i nole'd a n top rak a l mayı içeriyord u ve bu a l ışka n i i ğ ı başkanlığı s ı ra s ı n d a daha i leri boyut­ l a ra taşıd ı. 1 830'da Kızı lderi l i Tehcir Yasası'nı i mza lad ı ktan son ra, Amerikan yerl ileri n i zorla Amerika'n ı n g ü n eydoğ u s u ndan batı bölgelerine sürd ü ve C hoctaw kurba n ları n d a n biri n i n "bir gözyaşı v e ö lüm yolu" olarak tarif ettiği bir d izi zoraki yü rüyüş sırasında b i n le rce insa n ı n ö l ü m ü ne yol açtı. Jackson'ın kölelik sici l i de bir o kada r kötüyd ü. Göreve baş­ lad ı ğ ı nda, Tennessee'de en çok köleye sa h i p kişiyd i ve iki görev döneminde de köleliği savu ndu. 1 835'te köl e l i k ka rşıtı meti n l eri n g ü n eyde postayla dağıtı m ı n ı yasaklayacak ve bölgedeki posta n e 1 43

Dünya Tarihi 7 0 7

m ü d ü rlerinde köl e l i k kuru m u n u ta m a n l a m ıyla desteklemeyen içeri ğ i sansürleme yetkisi verecek noktaya bile geldi. Kısmen Jackson'ın etkisi n i n sonucu o l a ra k, Demokratik Parti Ameri ka n içsavaşı'nın sonrasına dek köl e l i k ya nlısı olara k ka ldı.

Andrew Johnson ( 1 808- 1 875) Abra h a m Lincoln'ı n ( 1 809- 1 865) a ltında h izmet veren başka n ve­ kili n i n, Afrika l ı Amerika l ı la r ı n sivil haklar ı n ı öyle veya böyle des­ tekleyeceğ i n i düşün üyor o l a b i l i rsiniz ancak yan ı l ıyorsunuz. Sabit bir g ü neyl i demokrat olan J o h n son, köleliği destekleyen ancak Konfederasyon'a ka rşı çıkan g ü neyi iierin desteğ i n i koruma ama­ cındaki bir Linco l n "b i rl i k b i l eti"n i n kölelik ya n l ısı ta rafı n ı temsil ediyo rd u. Lincoln s u ikasta ku rba n g itti kten son ra, Johnson eski kölelerin ta m a n l a m ıyla vata ndaşlar o l a ra k toplu m a katı l masını engelle­ mek için eli nden geleni ya ptı; (eski kölelere vatandaşlık veren) On Dörd ü ncü Değ işiklik'in geçmesin i ve onayianmasını başa rı­ sızca engellemeye çaba l a d ı, Afrika l ı Ameri ka l ı ları sivil haklardan yoks u n bıra kmayı a maçlaya n eski Jim Crow yasa ları n ı destekled i ve Amerikan içsavaşı'n ı n e rtesi nde ortaya ç ı ka n şiddetli beyaz üstü ncü ler için kor u ma sağ l a d ı . Amerika n yerl i lerine karşı da pek nazi k d eğ i l d i; Birleşik Devletler o rdusunu, Pasifi k demiryoluna yer açma k için yerinden ed i l m eye itiraz eden Ameri ka n yerli ka bilele­ ri n i n peşine sa ldı. J o hnson'ın değerleri, pek çok eski Amerika n l i deri gibi a lenen ve pişm a n l ı k duym a ksızı n önya rg ı l ıydı. Johnson M issouri Va l isi'ne yazd ı ğ ı bir mektu pta, "Bu beyaz adam ı n ü l kesi d i r," diye yazıyor­ du, "ve Ta nrı şa h i d i m o l s u n ki, ben başka n o l d u ğ u m sü rece, ayn ı za manda beyaz ada m ı n devleti o lacak." Joh nson sevi l m iyordu ve en n i h ayetinde ya rg ı la n d ı (ancak aklandı) ve son rası nda başkan­ l ığa dön meye ça l ı ş m a dı. Ancak onun ve ondan önceki Jackson'ı n etkisi, gelecek bir yüzy ıl boy u n ca Demokrati k Parti'de h issedi l me1 44

Açık Kader ve Amerika

ye devam edecekti. Johnson'ın halefi Horatio Seymou r 1 868'de başka n l ığa aday olduğunda tüyler ü rpertici b i r sloga nla ortaya çıktı: "Bu beyaz adam ı n ü l kesi di r. Bırakın beyaz adam yönetsin." Ve B i rleşik Devletler ile ondan önceki söm ü rg eci Amerika'nı n ta ri­ h i n i n büyük kısm ı nda, gaddarca aynen b u n u ya ptı l a r.

KiLiT M ET i N : H A KLAR B i LD i RG E S i ( S O N 1 7 9 1 V E R S i YO N U ) Birleş i k Devletler anayasası 1 787'de ka b u l ed i l d i a nca k bazı m u ha­ l ifler epey makul bir soru sord u : Anayasada neden haklar bildirge­ si yer a l m ıyordu? Kurucu Babala r'ı n isyan ettiği söm ü rgeci i n g i l iz devleti bile, 1 689'da bir haklar bildirgesi kab u l etm i şti. B u soru n u n ceva b ı 8 Hazi ran 1 789'da, Fra nsa'da Bağ ı msızl ı k B i l d i rgesi yaza rı Thomas Jefferson'dan gelen mektu plarla h eyeca n l a na n James Madiso n'ı n ( 1 75 1 - 1 836) a rt ı k Haklar B i l d i rgesi olara k bildiği m iz b i r d izi sivi l özg ü r l ü k koru ması n ı n i l k m ü sveddesi n i su n masıyla geldi. i şlevi Amerikan yü ksek mahkemes i n i n Gitlow New York'a karş1 davası nda Haklar B i l d i rgesi'n i n hem federa l hem de eya let

ka n u n ia rına uyg u l a n masına h ü kmettiği 1 925'e dek büyük oranda si mgeseldi. Amerika n H a k l a r B i l d i rgesi (Onayla n m ı ş 1 79 1 Vers iyo n u )

·�� �Ö'·'���'�f' :·. �ikıffi"Wıl� )ı.··='A���H.iki�"'����·ii�\�"!:�·,..,�,.ı,ı,;nı,�·lı'�·�l":ıgıı�� ,t: ,�����L� ı�;,1:�,:�sr. :.'��ft�� ıJ!�:�"' ,' : ·��,j\ıŞ�,�;���,y� �\

.



Din, ifade, toplanma ve gazetec i l i k özg ü rlüğü. ll lll IV V

"iyi d üzen lenmiş bir milisin" parças ı olara k silah bu l u n durma hakkı. izin olmaksızı n evi n izde kalmak i steyen askerleri geri çevirme hakkı. Istisnalar olmak üzere, özel hayat ı n gizliliği ha kkı. Bağ layıcı jürili yarg ı lama hakkı, özel m ü l kiyet hakkı, konuşmama hakkı.

1 45

Dünya Tarihi 1 0 1

VI VII

Ad il ya rg ı l a n m a hakkı. Çoğ u sivil va kada jürili ya rgılanma hakkı ve bi d ayet mahkemeleri n i n yetkisi hakkı.

VI I I

Za lim, s ı ra dışı ve aşırı cezaland ı rmadan m uafiyet hakkı.

IX

Belirti l m eyen tüm haklar halka aitti r.

X

1 46

Federal devlet, özel olarak öne sürmediği hiçbir güce sa h i p değ i l d i r.

NAPOLYON ÇAGI'N DA AVRU PA Şeytanın Gözdesi

"Ben tüm h esa p la r ı ya ptı m ; geri si kadere ka l m ı ş:

'

-Na polyon Sona part ( 1 769- 1 82 1 )

Hepi m iz büyükl ü ğ ü fa rkl ı biçi m lerde ta n ı m l a rız. Da h a eski nesil le­ rin ta rihçi leri, askeri büyü k l ü ğ ü ya ptıkları feti h lerle ön plana çıka n a d a m l a rla (sadece adam lar) ta n ı m lardı. B u büyü k l ü k h i kayesi, e n n i hayetinde ü ç ada m ı n h i kayesidir: Büyü k i s kender, J ü l Seza r ve dehşete d üşen i n g i l iz ord u s u ta rafından "Şeytan ı n gözdesi" olara k a n ı l a n Napolyon. Tarihsel d ü ş ünce evrim geçi rd i v e a rtık (Yı/d1z Sa­ vaşlan'ndan Yoda'n ı n söylediği g i bi), "sava ş l a r ı n i n sa n ı büyü k ya p­ mad ı ğ ı na" inan maya başlad ı k. Sonuç olara k, daha zor bir soruyla baş başa ka ldık: Fetih leri çıkardığ ın ızda, b u a da m lard a n geriye bi­ z i m kayda değer olara k göreceğ i m iz bir şey ka l ı r m ı ? N a polyon örneğ i nde, geriye ba şka şeyler ka l ıyor olab i l i r. N a polyon, dünyayı bir kere ele geçirdiğinde o n u n la ta m olara k n e ya paca ğ ı na dair tutarlı bir d üşüneeye sa h i p m i ş g i b i göründüğün­ den, d ü nya fati h leri n i n pek çoğ undan ayrı l ı r. Eğer endüstri leşmiş Batı'da yaşıyorsa n ız, g ü ndel i k yaşa m ı n ızda Na polyon'un m i rası­ nın pa rça larıyla ka rşı laşıyor o l ma n ız m ü m k ü n d ü r.

F R A N S A' N I N S E Z A R ' I Na polyon impa ratorluk kud retine tıpkı J ü l Sezar gibi kavuştu : B i r askeri l ider olarak baş döndü rücü b i r başa n ya erişti, sonra da ka­ vuşt u ğ u popülerl iği yorg u n ve sevi lmeyen bir sivil siyasi düze n i dağıtmakta ku l l andı . 1 804'e gelindiğinde, Genera l Na polyon i m 1 47

Dünya Tarihi 1 0 1

paratar Na polyon'a dö nü ş m ü ştü; gerçi b i r askeri l i d e r olara k en başa r ı l ı g ü n leri ön ünde uzan ıyordu. Sonraki sekiz yıl içinde, Batı Avru pa'nı n neredeyse t am a m ı n ı Fransa a d ı n a fethederek tari hte­ ki en büyükler aras ı n da o l masa da, dü nyan ı n tica ret ve ekonom i k kayna k la r ı n ı n aşırı b üyük b i r k ı s m ı n ı kontrol eden bir i m paratorluk kurd u . N apolyon'un m i rası n ı n kal ıcı u nsurları ndan biri, kendi ad ı n ı taşıya n ka n u n lard ı.*' Anti k Roma'dan beri evrensel Batı l ı ka n u n l a r oluşt u rmaya d a i r b u sist e m atik çaba, Ortadoğ u'dan Polanya'ya ve Louisiana eya leti n e d e k d ü nya çapında sayısız ka n u n üzerinde deri n b i r ya pısal et ki bıra kmıştır. Kişiler, m ü l k, m ü l k edi n i m i ve sivi l p rosed ü r şekl i tı de d ö rt kategori içeren Na polyon i k ka n u n böl ü m ü, pek çok i l g isiz yasal kod larda b i l e g ü n ü m üzde d e hala yaşa m ı n ı sürd ürm e kted ir. Gel i n görün ki, Ru sya 'yı işga l ettiğ i 1 8 1 2'den son ra Napolyon içi n işler yokuş aşa ğ ı g it m eye başladı . Birlikleri Moskova 'ya doğ ru i lerlerken, Ruslar arı ları n ö n ü ne düştü ve eki n l eri ya ka ra k evleri yerle bir etti. i m p a r