Dinler Tarihi 101 [5 ed.]

Citation preview

HERKES İÇİN DİNLER TARİHİ

BUDiSTLER NiRVANAYA ÖLÜM ARACILIGIYLA DEGiL, AYDINLANMAYLA ULAjACAKLARINA iNANlRLAR; BU, YÜCE SEKiZ KATLI YOL iLE BAGLANTI DEMEKTiR. BUNA AHLAK, MEDiTASYON VE BiLGELiKLE iÇGÖRÜ DE DAHiLDiR.







DINLER TARIHI AllAH'TAN ZEN-BUDiZM'E, DÜNYA DiNLERiNi �EKiLLENDiREN ÖNEMli Ki�ilER, RiTÜEllER VE iNANÇlAR HAKKINDA BiLMENiZ GEREKEN HER �EY

1

o1 ALLAH, iNSAN ALGlSlNlN ÖTESiNDEKi, KADlN YA DA ERKEK, ÇiFT YA DA ÇOGUL OLMAYAN ''TANRI" KELiMESiNiN ARAPÇASIDIR. TANRI BASiTÇE TEKTiR.

BIR ÇlRPI DA .

INANÇ DÜNYASI

iBRANi ALFABESi, BEji SÖZCÜKLERiN SONUNDA DEGijiK BiÇiMLER ALAN YiRMi iKi SESSiZ HARFTEN OLUjUR. iBRANiCE GENELLiKLE SESLi HARFLER OLMADAN YAZILIR VE SAGDAN SOLA DOGRU OKUNUR.

PETERARCHER Çeviren: Simge Kaytan

Peter Areher B i r yü ksek l i s a n s ı n ı ta ri h üzerine Toledo Ü n iversitesi'n­ de, bir diğeri n i i se ortaçağ tar i h i ü zer i ne St. Andrews Ü niversitesi'nde ta m a m l a m ı şt ı r. Ş u a nda Eastern New Mexico Ün ivers itesi'nde tarih, uygar l ı k tari h i ve fel sefe üzerine ders ler vermekte o l a n Archer, The Qu­ otable Inte/leetual ve SOO Foreign Words & Phrases YouShould Know to SoundSmart kita plarının yaza rıdır.

Simge Kaytan 20 Nisan 1 9 7 9 t a ri h i nde izm i r'de doğdu. i l koku l u Ku­ şadası'nda, o rtaoku l u ve l i seyi Söke H i l m i Fı rat A n ado l u Lisesi'nde bit i rdikten s o n ra 2000 yılında H acettepe Ün iversites i i n g i l iz D i li ve Edebiyatı böl ü m ü nden mez u n oldu. 2000 yıl ı nd a n beri yem i n l i tercü­ m a n lı k ve çev i rmen l i k yapıyor ve ingi lizce öğret me n i o l a ra k çalışıyor. Evl i ve 2 çoc u k a n nesi.

Peter Areher

DiNLER TARiHi 101 .

AllAH'TAN ZEN-BUDIZM'E, DÜNYA DiNlERiNi �EKillENDiREN ÖNEMLi Ki�iLER, RiTÜELLER VE iNANÇlAR HAKKINDA BilMENiZ GEREKEN HER �EY

ingilizceden çeviren:

S i m g e Kayta n

Say Yayınları Herkes Için Dinler Tarihi Dinler Tarihi 101: Allah'tan Zen-Budizm'e, Dünya Dinlerini Şekillendiren Önemli Kişiler, Ritüeller ve Inançlar Hakkında Bilmeniz Gereken Her Şey 1 Peter Areher

Özgün adı: Religion 7 O 7: From A/lah To Zen Buddhism, An Exploration Of The Key People, Practices, and Beliefs That Have Shapped The Religions Of The World

© 2014 Simon & Schuster, Ine. Tüm hakları saklıdır. Bu kitabın tamamı ya da bir kısmı hiçbir koşulda çoğaltılamaz.lleti­ şim adresi: Adams Media Subsidiary Rights Department, 1230 Avenue of the Americas, New York, NY 10020. Adams Media, bir Simon and Schuster markasıdır. Türkçe yayın hakları Kesim Ajans aracılığıyla ©Say Yayınları Bu eserin tüm hakları saklıdır. Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılan kısa alıntılar hariç yayınevinden yazılı izin alınmaksızın alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kop­ yalanamaz, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz.

ISBN 978-60S-02-0679-1 Sertifıka no: 10962 ingilizceden çeviren: Simge Kaytan Yayın koordinatörü: Levent Çeviker Yayıma hazırlayan: Eda Okuyucu Kapak uygulama ve sayfa düzeni: Artemis Iren Baskı ve cilt: Yıldız Mücellit Matbaacılık ve Yayıncılık San. ve Tic. Maltepe Mah., Gümüşsuyu Cad., Dalgıç Çarşısı,

A.Ş.

No: 3/4

Zeytinburnu/istanbul Sertifika

No: 4602S

1. baskı: Say Yayınları, 2018

S. baskı: Say Yayınları, 2020 Say Yayınları

Ankara Cad. 22112 • TR-3411O Sirked-istanbul Tel.: (0212) S12 21 S8 ·Faks: (0212) S12 SO 80 www.sayyayindlik.com ·e-posta: [email protected] www.facebook.com/sayyayinlari • www.twitter.com/sayyayinlari www.instagram.com/sayyayincilik Genel dağıtım: Say Dağıtım Ltd. Şti. Ankara Cad. 22/4 • TR-34110 Sirked-Istanbul Tel.: (0212) S28 17 S4 ·Faks: (0212) S12 SO 80

internet satış: www.saykitap.com • e-posta: [email protected]

iÇi N DEKi LER

G i ri ş

......................................................................................................................

9

1 . BÖLÜM: ILK DINLER ············································································ ll D i onysos'un Ayi n leri

...................................................................................

14

....................... ....................................................................

18

...................................................................................................

22

Elefsis Gizemleri isi s ve Osiris

M ı s ı r Ölüler Mezhebi Roma Ta nrıları

............................................. .....................................

25

...............................................................................................

29

M it h ra s Mezhebi Büyük iskender

..........................................................................................

33

.............................................................................................

35

2. BÖLÜM: YAH U DiLiK

Ka bala

.................................... ........................................

38

..............................................................................................................

41

Ya h u d i l iğ i n Da l l a rı i bra n ice ve Yi d i ş

.......................................................................................

46

...........................................................................................

51

Tevrat, Ta l mu d ve M i d raş

..........................................................................

56

.................................................................................

62

..............................................................................................

69

...........................................................................................................

74

Ya h u d i Kutsa l G ü n leri Ya h u d i Kü ltürü A b u l afia

3. BÖLÜM: TAOiZM VE KONFÜÇYÜSÇÜLÜ K Tao i st Yazı lar

..................................................................................................

Tao i st Ritüel ler ve Bayra m l a r Konfüçyüs'ün Oğretileri

78 80

...................................................................

82

.......... ..................................................................

86

Konfüçyüsçü Edebiyat ve Tören ler Lao-Tzu

.................................

........................................................

89

............................................................................................................

92

4. BÖLÜM: HlRiSTiYAN Ll K Nasıra l ı i sa

........ .................. .............. .. . .... .. .

95 99

Ra h i p l e r ve Manastı r l a r

.

. ........

............................................. ..... .........................

.

.

.

.

... ........... .............................. .... ..... .................... . .... .. . ................. .....

M i syonerler

.................... .................... . .. .......... ..... ........................................

Skolastisizm

.

........... .................... ...................... ....... ....................................

Ta rs u s l u Pavlus

....... ......... .. .. ............................. ........ .............. ................ ....

5. BÖLÜM: iSLAM

i m a n ı n Şartları

.

........................... ............. ............... .. ................... .......

.

.... ........................................................... .... ..... ....... ............

islam'ı n Şartları

............. .................. ....................... .. .............. .. ........... ........

Cihat: Kutsal M ücadele

1 04 1 08 1 12 1 16 1 19 1 22 1 24 1 29 1 34

....... . ........ . ............ ..... ........... . ....................... .......

isla m'ı n Ente l l ektüe l Gelenekleri. Ku ra n

.

94

... ...........................................................................................

............. . ...........................

i l k H ı ristiya n l a r Reform

............... ......................................................

............. ........ . ........... . ....... . .... ...........

1 39

..............................................................................................................

1 44

i s l a m i Ka n u n ve Gelenekler

.

M u h a m m ed

.

.

Ya şa m ı n Dört Amacı .

.

.. ............. . ............ . .. .........................

................... . . .................................... .......................... ........ .....

6. BÖLÜM: H i N DUiZM Ved a l a r

. 1 49

................. ...... ........ . ................................ .

Mü sl ü m a n l ı k içinde Böl ü n me l e r

.

. 1 63

.... ... ....................................... . ..................................

.

.

.

..... ..... ....................... .. ..... .. . ................. ....... .................... ...............

.

.

............................... ....... .............................. .. ......... .................

.

....................................... . ........................... ...

Ka rma ve Samsara Moha n d a s Gandi

Dört Yüce Gerçek

.

. ....................

......... ............. .. . ......................................................... ...

.

............... .......... ............. ......... ..................... ..................

7. BÖLÜM : BUDiZM

.......... ............... ......... .......... ...... ........ ..... .................

.

................ .... ........ .................

.

. ................. ........... ...........

Sekiz Katl ı Yol .

.

. ..... ....................... ....................... . .................. . .......... ..........

Üç M ü cehvher

.....................

.

.

.... .............................. ........................... . .......

Theravada, Ma hayana ve Vaj raya n a Budizm i .. Zen-Bud izm Sidd h a rtha

..........

..

1 58

........................................... . . .... ....................... .

U pa n i şa d l a r

Bhagavat G ita

1 54

. ... .......... ... ...

.

.... .. ..........................

...... ... ......... ..................... . .... ... ......... ... .....

.........................................................

.

.......

.

...... . ...

.

.. . ................ ...

1 65 1 69 1 73 1 77 181 1 85 1 90 1 92 1 98 205 21 1 21 7 22 1

8. BÖLÜM: DiGER i NANÇLAR

Morman ll u k

.............................................................

229

.................................................................................................

230

Penti kosta l izm Vika

............................................................................................

233

.................................................................................................................

239

Rastafa rya n izm

..... ............................... .......................................................

246

..................................................................................................

250

.....................................................................................................................

255

Scientology Ek

Dizi n

................................................................................................... ............

259

GiRiŞ Din, 5000 yı l d a n beri insanların yaşa m şartl a rı n ı n önem l i b i r pa rçası olmuşt ur. Tü m r u h a n i i n a n ç l a r i nsan ru h u n u şeki l len­ d i rmeyi ve i n sa n l a rda ka lıcı bir iz b ı ra k mayı amaçlam ıştır. Bu kita b ı n sayfaları a rası nda, Yu n a n la r ı n ve Roma l ı la r ı n tapınaklarında gezi necek, ortaçağ H ı ri stiya n katedralleri n i n yü ksek çan ku lelerine h ayra n ka laca k, eski i sta n b u l 'daki Sul ­ tanah met Ca m ii 'n i n za rif m i na releri karşıs ı n d a ağzı nız a ç ı k ka lacak v e Endonezya'daki Borebu d u r B u d ist Tap ı nağı'na hay­ retle ba kaca ksı n ız. Azizleri ve g ü n a h ka r l a rı, ka h ra manları ve kafi rleri, ru hsal ma nza ra m ızı şeki l l e n d i re n büyü k düşünü rleri, ka h i n ieri ve m i sti kleri okuyaca ksı n ız. Din, kısmen d i n i i n a n c ı n çok fazla şekli o l ması ndan ve kıs­ men de d i n i n ne olduğ u n u n tam o l a ra k ta n ı m l a namamasın­ dan dolayı ka rmaşık b i r kon u du r.

The Concise Oxford Dictionary (Kısa Oxford Sözl üğü) d i n i, "insan üstü b i r kontrol g ü c ü n e, öze l l i k l e d e itaat ve i badet is­ teyen kişisel b i r Ta n rı'ya ya da ta n n l a ra i n a nç" o l a ra k ta n ı m la­ m a ktad ı r. Bu tan ı m old u kça üstü n körüd ü r ve b i rçok kon uyu ka psamaktad ı r. Gü n ü müzde beş büyük d i n i gelenek va rd ı r: Ya h u d i l i k, H ı­ ristiya n l ı k, islam, Bud izm ve H i n d u izm. Ayrıca bazı ları bu beş g e leneğ i n alt böl ü mleri olan ve bazı l arı d a b u n l a rl a ta mamen i l g i siz olan sayısız küçü k grup da b u l u n m a ktad ı r. Her ne ka­ d a r tama m ı nd a n bahsetmem iz m ü m k ü n deği lse de, bu kita p d ü nya d i n leri n i n ana öğeleri kon u s u n d a h ızl a n d ı r ı l m ı ş b i r ku rs vazifesi görecektir. Ortaçağdaki Haçlı Seferleri'nden ll Eyl ü l 2001 ta rih i ndeki terör sa ldırılarına kadar, din ayn ı za m a n d a büyü k b i r çatışma kaynağı o l m u ştur. Diğerleri n i n inanç s i ste m l erin i kavrayı p on-

la ra sayg ı d uya ra k b u t i p fa natik tav ı rl ard a n kaçma b i l i r ve baş­ ka l a rı n ı n yatk ı n l ı ğ ı n ı d a fa rk edebi l i riz. D i n , ka rmaşı k fel sefe l e r, e n g i n ve etkil eyici bir edebiyat, hayra n l ı k uya n d ı ra n ve göz ka maştı rıcı sa nat eserleri ortaya çıkarmıştır. B u n l a r ı n ta m a m ı , kend ileri n i ortaya çıkara n d i n i i n a n ç l a r ı n a ktif o l a ra k ta k i p ed i l meleri s o n a e r m i ş de ol sa va r ol maya deva m ederl er. Hayret verici bir kültürel m i rası saye­ s i n d e, d i n i n ve d ü nyaya ya ptı ğ ı katk ı l a r ı n değeri n i b i l meyi s ü rd ü rebi l i riz. O za ma n ru h a n i ayd ı n la n ma yol u n d a uzun ve büyüleyici bir yolcu l uğa hazı r o l u n .

BÖLÜM 1

i LK Di N L E R

i l k d i n i törenler i n sa n top l u l u kları n ı n g e l i şm e s i i l e eşzama n l ı o l a ­ ra k o rtaya çıkmış g i b i görü n mekted i r. Örneğ i n Fra n sa'n ı n Lasca ux bölg e sin d e yer a l a n v e avcı toplayıcı g r u pl ar ı n e s e r i olan mağara res i m leri n i n d i n i b i r öneme sa h i p o l m a l a r ı m ü m kü n d ü r. Antrapo­ log l a r, resimlerin genel l i kle mağara l a r ı n en u za k yerlerinde, ya n i e n g izem l i böl ü m lerinde b u l u n d u k l a rı n ı bel i rtmekted i rler. B i r hayva n ı n (özel l i kle de avl a n maya ça l ı ş ı l a n b i r hayva n ı n ) res m i n i çizmek, avcıya yemek arayışı nda iyi şa n s g eti rmesi i ç i n i l a h i g ü ce ya p ı l a n b i r çağrı olabi l i r. Dicle ve Fı rat n e h i rleri a rasında yerleş i k top l u m la r ı n ortaya ç ı k­ m a s ıyla, ta n n l a ra si stemat i k b i r şeki l d e ta p ı l m a s ı n ı ve bu ta n n l a ra atfed i l en bel i r l i g üçleri görmeye başla rız. M ezopota mya d i n i ge­ n el l i kl e ka ra n l ı k ve kasvetl iyd i . Ayn ı is m e sa h i p o l a n destansı ş i i r i n ka h ra m a n ı G ı l g a m ı ş, kutsa n m ı ş b i r ö l ü m son ra s ı yaşa m beklemek yeri n e ö l ü m son rası yaşa m ı n acı ve kede r ile d o l u o lacağ ı n a i na­ n ı rd ı . Bu d u r u m Mezopota mya topl u m u n u n zayıf ya p ı s ı n ı old u kça iyi ya n s ıtmaktad ı r. Antik Yu nan uygarlığ ı n ı n o rtaya ç ı kt ı ğ ı dönemde d i n i töre n l e r v e i n a nçlar sağ l a m laştı r ı l m ı ş v e özel b i r ra h i pl e r g r u b u n o r m a l i n ­ sa n l a r il e ta n r ı l a r arasında a racı olarak g ö rev ya p m a l a rı i ç i n bel i r­ l e n m i şti. Yu nan Ta n rı ları n e özel l i kle iyi l i ksever ne d e kötü olara k g ö rü l ü rlerd i . O n l a r sadece oradaydtlar. G e n el l i kle doğal olayla rı som utlaşt ı rırlard ı : 11

Dinler Tarihi 1 0 1

TANRI

ALANI

Zeus

Şimşek

Apollo

Güneş

Artemis

Ay

Poseidon

Okyanuslar ve Denizler

Diğerleri ise insanların sorunlarını ve ürünlerini yansıtırdı: Afrodit

Aşk

Ares

Savaş

Demeter

Mahsul

Athen a

Bilgelik

Hestia

AileOcağı

Dionysos

Şarap ve Sarhoşluk

Da h a sonraki d i n leri n ( H ı ri stiya n l ı k, Ya h u d i l i k, i s l a m iyet) a ksi ne, tan r ı l a r a h l a ki kon u l a rl a i l g i l e n m iyorlard ı . O l sa olsa g u ru ru ceza­ l a n d ı ra b i l i rlerdi, özel l i kl e d e ken d i l erine ka rşı sayg ı sızca bir şekle bürü n ü rse. Ama g ü d ü leri i n s a n l a r ta rafı n d a n genel l i kl e b i l i n m i­ yord u. Yas tutmak manasız: insan dayanmak için doğar. Böyledir maalesef! Tanrılar şiddetle verir hükmü: Onlar, sadece onlar kutsanmış ve sadece onlar özgür.

-Homeros, //yada i nsa n l a r tan n l a ra i l a h i yön l e n d i rm e için d eğ i l , ya ta nrıların ken­ d i leri n e bir iyi l i k yap m a l a rı ya da, daha sıkl ı kla, tanrıların on ları ra­ hat b ı ra kmaları için i badet ederlerd i . Anti k topl u m la r ı n n e redeyse tam a m ı çokta n r ı l ıyd ı . Tek bir Tan­ rı'ya, ya n i Yehova'ya ta pan Yah u d i l e r bile başlang ıçta d iğer tanrı12

lik Dinler

ları n va rl ı ğ ı n ı reddetmed i ler. Onlar sadece i l a h o l a ra k teki n i ka b u l ediyorlard ı . Yu n a n l a r, Rom a l ı l a r ve M ı s ı rl ı l a r g i bi diğer topl u m l a r g e n i ş bir tanrılar grubuna tapıyorlard ı v e g e n e l l i kl e de birbirleri­ nin ta n rı la rı n ı öd ü n ç alır görün üyorla rd ı . A kd e n iz'de ve Doğ u top­ l u m la rı nda serbestçe dolaşan mitler ve h i kayeler d i n i inançla rı n Avrupa'ya ve Asya'ya yayı l masına neden o l d u l a r.

13

DiONYSOS'UN AYiNLERi Düzensizlik Tanrısı

Eski Yu n a n l a r çokta n rı l ıyd ı (ya n i çok sayıda ta n rıya i na n ıyorlard ı ) . B u ta n r ı l a r ı n a rasında, t ü m ta n r ı l a rı n ta nrısı ve g ö k g ü rü ltüsü ya­ ratıcısı Zeus; Zeu s'u n ka rısı ve evl i l i k tan rıçası H e ra; aşk ve güzel l i k ta n rıçası Afrodit; Afrodit'i n erkek ka rdeşi, savaş ta nrısı Ares ve şa­ rap ve eğ l ence ta n rı s ı D i onysos va rd ı . D ionysos' u n ayi n l eri, d i ğ e r O l i m pas ta n r ı l a r ı o n uruna ya p ı l a n ayi n lerden fa rklıyd ı . G e l e n e ksel ayi n l er, ta n r ı l a rı v e ta nrıçaları, sa­ dece b u a maç için ya p ı l m ı ş o l a n tapı naklarda o n u rl a n d ı rırd ı . Di­ onysos ise i n sa n l a r ı n a ra s ı n d a g ezi n i rd i ve i n a n a n ları ona orma­ nın i ç i n d e ta pa rd ı . D i o nysos festiva l leri nde, i n a n a n ları ta nrı ile b i r o l u rl a rd ı . B u ta n rı i n sa n l a rı seviyordu, dansı v e şara b ı da seviyor­ d u . Festiva l leri ayn ı b ü y ü k parti l e r g i biyd i . Dionysos'a genel l i kl e yolc u l u kları nda, i s i m leri ''çı lgın kad ı n lar" a n l a m ı n a gelen garip ta k i pç i l e ri Maena d l a r eşl i k ederd i . Maenad­ l a r, D ionysos'un sem bo l u olan asa thyrsus'u ta ş ı r l a r ve i nsa n l a rı Di­ onysos' u n mezhebine katı l maya ve ayi n lerinde yer a l maya teşvik ed erlerd i . Her ne kad a r h erkes d avetl iyd iyse d e, Dionysos festiva l ­ leri n i n e n hevesl i katı l ı mc ı l a r ı kad ı n la rd ı .

Thyrsus Neydi? Thyrsus, asma dalları ya da sarmaşıkla kaplı, üzüm ya da diğer or­

man meyveleriyle süslenmiş ve üzerinde çam kozalağı olan uzun bir çubuk ya da asaydı. Bir doğurganlık sembolü ve Dionysos ayin­ lerinde kutsal bir objeydi.

Dionysos şarap ta n rısıyd ı ve o n u n adına ya pıla n ayi n ler de bu içeceğ i kutsa rd ı . Şa ra b ı n i n s a n l a ra ta n r ı l a r ı n büyü k l ü ğ ü n ü ve gü14

Dionysos'u n Ayi n leri

c ü n ü hissetme yetisi verd iğ i n e i n an ı l ı rd ı . Ş a ra p yol uyla, inana n l a rı D i onysos i l e bütü n l eşrnek i ç i n i htiyaç d uyd u kları coşkuya u l a şı­ yor l a rd ı . Dionysos' u n i s i m lerinden b i ri "ra h atlama ta nrısı" a n l a m ı ­ n a g e l e n Lysios i d i . Ancak kutl ama l a rı n ı n a ş ı rı l ı kları genel l i kl e taş­ k ı n l ığa ve çılgı n l ığa sebep ol uyord u . Dionysos ayi n leri genel l i kl e geceleri ya p ı l ı rd ı . G eyi k deri s i g iy­ m i ş kad ı n la r şara p içer ve sarmaşık taç l a r ta ka ra k Dionysos'u n (ta n rı n ı n ken d i s i o l d u ğ u n a i na n ı la n ) resm i çevresinde ç ı l gı nca dans ederlerd i . Kad ı n l a r kimi za man kurt ya da geyik gibi yavru hayva nları emzi ri rler ve k i m i za man da b i r hayva n aviayı p pa rça­ laya ra k çiğ et yerlerd i . Ç ı l g ı na dön m ü ş kad ı n la r ayi n ler esnası n d a n a d i ren d e o l s a b i r erkeğ i y a da çoc u ğ u pa rça l a rl a rd ı .

Eski Yunan 'da Şarap Yunanlar, neolitik dönemden bu yana şarap yapımı için üzüm ye­ tiştiriyorlardı. Yunan toplumu genişledikçe, üzüm ve şarap ticareti de genişledi. Klasik Yunan uygarlığı MÖ 4. yüzyılda zirveye ulaştı­ ğında, Yunanlar İspanya ve Portekiz kadar uzak yerlere bile şarap ithalatı ve ihracatı yapıyorlardı.

Ş a ra p ve d üzen i olmayan danslar, i na n a n la rı ta n rı ların g ü c ü n ü h issetmelerine sebep o l an b i r coşku h a l i n e u l a ştı rıyordu. D i n i coş­ ku g e n e l l i kle c i n sel coşkuyla a rtıyord u . Geceler va h şiyd i, i n a na n l a r ç ı l g ı n a dönerd i v e h e r şey m ü m kü n d ü .

Dionysos Evien iyor G i rit kra l ı M i nos' u n kızı Ariadne, büyü k ka h ra m a n Theseus'a a ş ı ktı. Theseus, M i notor'u ( korkunç b i r canavar) ö l d ü rmek i ç i n Gi rit'e gel ­ d i ğ i nde Ariad n e ona i l k bakışta aşık o l m u ştu. M aalesef duyg u la rı ka rş ı l ı k l ı değ i l d i . Ariadne Theseus'a görevi n i ta ma m l a m a s ı i ç i n ya rd ı m etm i ş ve böylece de ba basıyla a ras ı açı l m ıştı. Ati na'ya u l a şt ı k l a r ı nda ken d i15

Dinler Tarihi 7 0 7

siyle evl e n mek i ç i n söz veren Theseus i l e kaçtı. Yolcu l u kları sıra­ sında N axos adası n d a d urd u lar. Ariadne sa h i l d e uyu rken Theseu s yel ke n açara k onu terk etti. Ari a d n e uya n d ı ğ ı n d a gari p bir adada ya paya l n ızd ı, sevg i l i s i o n u t e r k etm işti. Ama Dionysos, Ariadne'yi g ö rd ü v e güzel liğine ça rp ı l d ı . Ariad ne'ye a ş ı k olup o n u n l a evlendi. Bazı mitler çiftin L i m n i adasında yaşa d ı ğ ı n ı, bazı l a rı da Dionysos' u n ka rısı n ı O l i m­ pos Dağı'na götü rd ü ğ ü n ü söylemekted ir.

Tanrının Çocuğu Ariadne ve Dionysos'un aşağıdakileri de içeren çok sayıda çocuğu oldu: • • • •

Oenopion Phanus S taphylus Thoas

Oenopion, Sakız Adası'nın kralı oldu. Phanus ve Staphylus, Altın Post arayışmda diğer bir Yunan kahraman İason'a eşlik ettiler. Tho­ as ise Limni kralı oldu.

Zincirlerinden Kurtulan Delilik Her ne kadar Dionysos ayin l eri popülerse de herkes ta rafından ka b u l e d i l med i . Bazı kişiler Di onysos'un gerçekten bir ta nrı ol­ mad ı ğ ı n ı iddia ederek onu öfke l e n d i rd i . Ayn ı H era'n ı n Dionysos'u del i l i kle ceza l a n d ı rm a s ı g i bi, Di onysos da ken d i s i n i g ücend i renleri ayn ı şeki l d e ceza land ırır, d a h a sonra da acı çeken ö l ü m l ü n ü n ken­ dini yok etmes i n i izi erd i . Dionysos ne kada r zevk d ü ş kü n ü ol ursa o l s u n, çok ça b uk öfke­ len i rd i ve yaratıcı bir h aya l g ü c ü n e sa h i pti. Verd i ği ceza l a r acımasız ve vah şiyd i, hem de sadece ceza l a ndırılan kişi için değ i l . Kimi za­ man m a s u m eşl i kçiler de zarar g örürdü. 16

Dionysos'u n Ayinleri

Kral Likurgus'un Oeliliği Tra kya kra l ı Likurg u s, ken d i kra l l ığ ı nda Di onysos' u n mezheb i n i ya­ sa k l a d ı . Dionysos ve Maenad l arı n ı n Tra kya'ya g e l d i kleri n i öğrend i­ ği nde Dionysos'u ha psettirmeye ça l ı ştı am a ta nrı den ize kaçtı ve o ra d a su perisi Thetis tarafın dan koru n d u . Kra l ı n g üçleri ise Diony­ sos'u n taki pçi lerinden bazı l a r ı n ı ya ka l ayı p h a pse atmayı başa rd ı . B u na ka rş ı l ı k Dionysos, Li kurg u s'u d e l i rtti . Kra l ı n yönetme ka­ b i l iyeti ol mayı nca mahkum ed i len ta kipçiler b ı ra k ı l d ı . Ama h i kaye b u n u n la bitmed i . Ç ı l g ı n Liku rg u s, ken d i oğ l u n u Dionysos için kutsa l bir bitki o l a n sarmaşık dal ıyla ka rıştırd ı . Kra l öfkeyl e ken d i oğ l u n u keserek ö l ­ d ü rd ü . Da ha da kötüsü, Dionysos Tra kya'ya k u ra k l ı k v e kıtl ı k sa l d ı . B i r kehanet, kura k l ı ğ ı n Likurg u s öldürü l e n e kadar devam edece­ ğ i n i ortaya çıkard ı . Açl ı kta n öl mek üzere o l a n Tra kya l ı l a r kra l l a r ı n ı ya ka ladılar v e Pa ngaeus Dağ ı'na götü rerek ya ba n i atların a ra s ı n a attı l a r. Ya ba n i atl a r kra l ı parça lara ayı rara k ö l d ü rd ü . Dionysos k u ­ ra k l ı ğ ı ka l d ı rd ı v e kıtl ı k s o n a erdi .

Hapsedilen Bir Tanrı Thebes'te genç kra l Pentheus, Dionysos ayi n leri n i yasaklad ı . Di­ o nysos, kra l ı n ka rarına rağmen şeh ri n kad ı n la rı n ı (Pentheus' u n a n nesi ve teyzeleri de d a h i l ) aya rta ra k Kithaeron Dağı'na götü rd ü ve kad ı n l a r orada ç ı l g ı n b i r ayine katı l d ı . Pentheus, Dionysos' u n ta n rı l ı ğ ı n ı tan ı madı v e o n u bir zinda n a attı. Ama zindan Diony­ sos'u tutamadı; zincirleri çözü ldü ve ka p ı l a r Dionysos'u serbest b ı ra kma k için a rd ı n a kadar açı l d ı . Dionysos haha son ra, g öz a l ıcı manza ra l a r v e c i n sel faa l iyetle­ re ta n ı k olma sözü vererek kra l ı Cithaero n Dağı'nda ya pılan ayi n­ leri g özetlernesi için i kna etti. Pentheus, Dionysos' u n ded i ğ i g i b i b i r a ğaca gizlendi. Ayi n lere katılan kad ı n l a r Pentheus'u ağaçta görd ü ler ve kra l ı bir dağ a s i a n ı za n nett i ler. Va h şi b i r ç ı lg ı n l ı kl a ve Pentheus'u n ken d i a n nesi n i n yönlendirmesiyle o n u aşağıya çek i p pa ra m parça ettiler. 17

ELEFSiS GiZEM LERi Yunan Dininin Gizeml i Kalbi

Demeter ve kızı Persefo n i 'n i n h i kayesi en akılda ka l ıcı Yu nan m it­ lerinden b i ri d i r. Yera ltı (öl ü ler d iya rı) ta n rı s ı Hades, Sicilya'daki b i r d üzl ü kte çiçek toplaya n Persefo n i 'yi fa rk etti. On u n g üzel l i ğ i nden hemen etkil e n d i ve ku r ya p m ayı u m u rsamadan onu taciz ederek kendi yera ltı d ü nyasına götü rd ü . Kızı n ı n kaçırı l d ığ ı n ı n fa rkı n a varan Demeter'i yatıştırmak m ü m­ kün d eğ i ldi; öfke, acı ve kede r l e kend i s i n d e n geç m i şti. O l i m pos Dağ ı 'n ı ve ta nrıça l ı k g ö revl e r i n i terk etti. Demeter'in i l gisi nden yoks u n ka lan d ü nya k u ra k l ı k ve kıtl ı k ile d o l d u .

Demeter'i n Seyahatleri Demeter keder içinde k ı r l a rda g ezi ndi. Ki m i za m a n m isafi rperver­ ce ka rşı l a nd ı ama d iğ e r za m a n l a rda alay kon u s u ol d u. Örneğ i n, M i s m e a d ı ndaki b i r kad ı n D e meter'i evi ne a l d ı ve m i safi rperverl i k g e l e n e ğ i gereğ i nce o n a içecek i kra m etti. S u sa m ı ş ol a n Demeter içeceği h ızla içti ve M i sm e'n i n oğ l u, bardakta n değ i l fıçıdan içme­ si gere kti ğ i n i söyleyerek o n u n la dalga geçti. Oğ l a n ı n ka ba l ı ğ ı n a s i n i rl e n e n Demeter, içecekten ka l a n l a rı oğ la n ı n üzerine fı rlata ra k o n u b i r kerten keleye d ö n ü şt ü rd ü .

Soru Demeter'in Roma mitolojisindeki ismi Ceres idi. Demeter tahıl tan­ rıçası olduğuna göre, sizce hangi İngilizce kelime "Ceres"ten türe­ miştir? Cereal (tahıl gevreği)

18

Elefsis Gizemleri

Demeter, Elefsis'te kend i n i yaşl ı bir kad ı na d ö n ü ştürd ü ve d i n ­ l e n mek i ç i n b i r kuyu n u n ya n ı nda d u rd u . Kra l Cel e u s'un kızl a r ı n ­ d a n b i ri, Demeter'i babası n ı n evi nde b i r şeyler içmeye davet etti. Kızı n kibarl ı ğ ı n d a n mem n u n ka lan Demeter daveti ka bu l etti ve b i rl i kte eve g itti ler. Kra l ı n evi nde kra l ı n kızı ve kra l i çe, D e meter'e karşı son d e re­ ce m i safi rperver davra nd ı . Her ne kad a r D e m eter sessizce otu r u p uzu n b i r s üre boyu nca yem eğ i n i n ya da i çeceğ i n i n tad ı na ba kma­ d ıysa da, b i r h izmetçi olan i a m be en son u nda şakala rıyla Deme­ ter'i g ü ld ü rmeyi başa rd ı . Demeter, i a m be i l e b i r l i kte Celeus' u n evi nd e h i zmetçi o l d u . Kra l i çe, Demeter'e g ü ven iyord u v e o n d a n yen i doğa n oğ l u Demo­ fon'u beslemes i n i i sted i . Demeter bu bebekle i lg i l e n i rken, sadece b i r be beğ i n sağlaya b i leceğ i h uzura kavu şt u ve çocuğa ö l ü m s üz­ l ü k hed iye etmeye ka ra r verd i . B u n u ya p m a k i ç i n Demeter bebeğe g ü n boyu nca a m brosia (ta n rı l a r ı n kutsa l yiyeceğ i ) yed i rd i ve ge­ celeri de öl ü m l ü l ü ğ ü n ü ya kı p yok etme k i ç i n bebeğ i ateşi n üze­ r i n e koyd u. Ama kra l içe bebeğ i ateşi n ü ze r i n d e görü nce korku ve pa n i kle ç ı ğ l ı k attı. Rahatsız ed i l d i ğ i için s i n i rl e n e n Demeter bebeğ i a levlerin a ras ı n d a n ç ı ka rd ı ve yere fı rlatt ı . Demeter gerçek h a l i n e döndü ve çoc u ğ u ö l ü msüz ya pmaya ça l ı şt ı ğ ı n ı ama ş i m d i diğer i nsa n l a r g i b i ö l ü m e m a h ku m olacağ ı n ı a ç ı k l a d ı . Daha son ra sa raya kend isi ad ı n a b i r ta p ı n a k ya pma ları n ı e m retti ve o n l a ra kend i s i a d ı na yapaca kl ar ı uyg u n d i n i ayi n leri öğ­ retti . Bu ayi n lere ise Elefsi s Ayi n leri adı ver i l d i. Hala G izemini Koruyan Elefsis Ayinleri

Elefsi s Gizemleri, eski Yu n a n d a ki en kutsal d i n i töre n i erd i . Elefs i s l i ­ ler Demeter'i n o n u run a b i r ta p ı n a k i nşa etti v e b u ta p ı n a kta Elefsi s Ayi n leri gerçekleştiri l d i . B u mezhep g izl iyd i, b u nedenle de g ize m l i b i r d i n olara k d e ­ ğ e r l e n d i r i l d i . Sadece yen i üyeler ayi n l e re katı l a b i l iyor v e ayi n l e r 19

Dinler Tarihi 1 0 1

sıra s ı n d a ne olduğ u n a d a i r g izl i l i k yem i n i ediyorlard ı . Elefsi s'te k i m i n töreniere katı l a b i l eceğ i kon usunda şartlar va rd ı . Örneğin, herh a n g i b i r şeki lde ka n dökmüş olan hiç k i m se mezhebe ka b ul ed i l m ezd i . Ancak diğer m ezheplerin dışa rıda b ı ra ktığı kad ınların ve kölelerin katı l ı m ı n a izi n veri l iyordu .

Diğer Gizemli Dinler Efefsis Gizemlerinin yanı sıra, gizemli antik dinlerin arasında Di­ onysos Tarikatı, Orphic Tarikatı ve Roma Mithrak Tarikatı vardı. Bu tarikatlar popülerdi ve hükümet desteği alıyordu. Ancak MS 4. yüzyıldan itibaren Hıristiyanlığın yayılışı gizemli antik diniere olan ilgiyi azalttı.

Elefsi s'in yen i üyeleri g i zl i l i k yem i n leri n i çok cidd iye a l d ı l a r ve bu yem i n i tutmaya çok d i kkat etti ler. Asl ın da b u konuda öylesine iyi bir iş ç ı ka rd ı l a r ki, çok sayıd a teori olmasına rağ men, g ü n ü m üz­ deki a ra ştı rmacı lar b i l e E l efsi s ayi n l erinde neler o l d u ğ u n u b i l m i­ yorlar. i ki d izi ayi n va rd ı : Küçü k G izem ler (hasat i l e ayn ı za mana denk g e l i rlerdi) ve Büyü k Gize m ler (eki m za m a n ı ile ayn ı dönem­ deyd i l e r ve tama m l a n m a l a rı o n gün sü rerd i). Küçük Gizemler m u hte m elen yılda bir kere ya p ı l ı rd ı . Anca k B üyü k Gizemler her beş yılda b i r gerçekleşti re b i l i rd i .

Persefoni' nin Dönüşü Uzun bir süre dolaştıktan s onra Demeter, kızını geri almanın en iyi yolunu öğrenmek için Zeus'a gitti. Demeter'in kederinden dolayı ortaya çıkan büyük kıtlık nedeniyle tannların başı ona ve dünya­ daki insanlara acıyıp Hades'i kaçırdığı kızı geri vermeye zorladı. Ancak Kader Tannçalan, herhangi bir kişinin Yeraltı'nda yemek yemesi durumunda lanetlenerek orada sonsuza kadar kalmak zo­ runda olduğuna karar vermişlerdi. Persefoni altı (bazıları dört ol­ duğunu söyler) nar tanesi yemişti ve bu nedenle her yıl bu sayıda 20

Elefsis Gizemleri

ay boyunca Hades'le kalmak zorundaydı. Persefoni yokken annesi onun için yas tuttu; dünya soğuk ve çorak kaldı. Persefoni yüzeye geri döndüğünde ise Demeter kutlamalar yaptı; dünya sıcak, ve­ rimli, bereketli hale geldi.

21

iSiS VE OSiRiS Aşkta ve Ölümde Birleştirilen Tanrı ve Tan rıça

Antik d ü nyan ı n en ö n e m l i ve g üç l ü uyga rl ı kl a r ı ndan b i ri kuzey Af­ ri ka'daki N i l Nehri'n i n kıyı s ı n d a gelişmişti. M ı s ı rl ı la r 3000 yıl boyun­ ca deva m eden b i r uyg a r l ı k ya ratmışlard ı ve b u uygarl ı ğ ı n gü neş­ ten sa ra r m ı ş ka l ı nt ı l a r ı b ug ü n b i l e pira m itlere, Sfen ks'e ve büyü k fi ravu n l a r ı n meza r i a r ı n a g i d e n ziya retçiler ta rafı n d a n görülebi l i r. M ı s ı rl ı l a r çok sayıda ta n rıya i n a n ıyorlard ı . B u ta n r ı l a rdan bazı­ l a r ı n ı , tica ret ya da feti h yol uyla etki leşi me g i rd i kleri diğer uyga r­ l ı klard a n a l m ı şlard ı . M ı s ı r d i n i n i n ana öze l l i klerinden bi ri, yönetici­ nin, ya n i fi rav u n u n i l a h i l iğ i n e o l a n i nançtı . Söylenene göre, firavu n i l a h i b i r soydan gel iyord u ve yö netmek iç i n g ö kyüzü nden i n m i şti. M ı s ı rl ı l a r ayrıca öl ü mden s o n ra yaşa m ı n önemine de i n a n ıyorlard ı v e b u neden le, b i r fi rav u n öld ü ğ ü nde, o n u n a d ı n a ya p ı l a n cenaze töre n l eri en az hayatta o l d u ğ u dönemde ya p ı l a n törenler kadar önem l iyd i . M ı s ı r l ı l a r g ü n eşe ta pıyo r l a rd ı ki bu deva m l ı l ığ ı, iyi ü rü n yetiş­ mesi ve o n l a rı beslernesi için büyük ölçüde hava d u r u m u na bağ l ı o l a n b i r top l u m i ç i n h i ç de şaş ı rtıcı değ i l d i . B i rçok eski i n sa n g i b i M ısı rl ı l a r da doğal g üçleri bel i r l i ta n r ı l ar i l e özdeşleşti rmişlerd i. Bu ta n r ı l a r ı n a rasında e n ö n e m l i l e ri nden b i ri Osiris'ti .

Tanrıların Oğ l u Osiri s'i n Ta nrı G e b i l e Ta n rı ça N ut'un oğ l u o l d u ğ u söyle n i rd i. Geb yeryüzü tanrısıyken N u t g ö kyüzü n ü yönetird i . B u nedenle Osiris insan l a r ı n va rl ı ğ ı n ı m ü m kü n k ı l a n b i rleşti rici öğeyd i . Osiris'i n, M ı s ı r uyga rl ı ğ ı n ı ca n l ı tuta n d o ğ a o l ayı o l a n N i l N e h r i taşkı n l a r ı n ı kont­ rol ett i ğ i n e i n a n ı l ıyord u . N il N e h r i h e r y ı l , kıyı l a r ı n d a zen g i n b i r a l üvyon tabakası b ı ra ka­ ca k şeki ld e taşard ı ve M ı s ı r l ı l a r da b u rada ta r ı m yapa rlard ı . M ı s ı rl ı22

isi s ve Osiris

l a r ı n güçlü ve istikra r l ı bir u yga r l ı k ku rma s ı n ı m ü m kü n kılan şey de b u taşkın ı n d üzen l i l iğ i idi.

Mezopotamya 'da Felaket Doğuda, Dicle ve Fırat nehirlerinin arasındaki bölgede ise başka bir uygarlık ortaya çıktı: Mezopotamya. Ancak Dicle ve Fırat nehirleri de taşmalarına rağmen, bu taşkınlar düzensiz ve öngörülemezdi ve bu da çiftçiliği Mısır'dakinden çok daha şansa dayalı bir iş haline getiriyordu. Bu nedenle, dünyanın bu kısmında yaşayan insanların istikrarlı olmayan yaşamını yansıtan şekilde, Mezopotamya tanrı­ ları Mısır tanrılarına göre çok daha tehlikeli ve korkutucuydu.

Yu nan yaza r Pl uta rkhos, Osi ris'i n m itol oj i s i n i n b i r tü revi n i a n­ latm ı ştır. Buna göre, Osi ris'i kıskanan erkek ka rdeşi Set, o n u ya­ ka l ayarak bir kutuya kapattı, kutuyu k u rş u n l a m ü h ü rledi ve N i l N e h r i 'ne attı. Kutuyu Osi ri s'i n ka rısı i s i s b u l d u, açtı ve koca s ı n ı hayata geri dönd ü rd ü . O s i r i s v e isis'i n H o r u s a d ı n d a b i r çoc u k l a rı o l d u a ma Osiris daha son ra tekra r öldü, i s i s d e beden i n i çö lde sak­ l a d ı . Set, b u rada Osi ris'i n bede n i n i b u l d u , o n dört pa rçaya ayı r ı p M ı s ı r'ı n her yeri n e dağ ıtt ı . i s i s pa rça ları b u l a ra k top rağa gömd ü . i s is'i n bu bağ l ı l ı ğ ı na hayra n ka lan diğer ta n rı l a r Osiris'i tekra r haya­ ta d ö n d ü rd ül e r ve onu yera ltı ta nrısı ya pt ı l a r.

Yeraltı Tanrısı B i r ö l ü mden son raki yaşa m ta nrısı o l a ra k O s i r i s, hayatla r ı n ı d ü z­ g ü n ve M ı s ı r denge ve d üzen kavra m ı o l a n Ma'at prens i pleri ne uy­ g u n şekilde ya şayan r u h l a r ı n kra l l ığ ı n a h ü km ed iyord u . Ölümden son ra tüm r u h l a r ya rg ı l a n ı r (daha son ra H ı ri stiya n l ı k ta rafı ndan d a ben i m senen b i r a n layış) veya Osi ris'i n kra l l ığ ı n a g eti r i l iderd i ya d a g ü n a hla rı için ceza l a nd ı r ı l ı r l ard ı . i s i s v e Osiris'i n mezhe b i şaşı rtıcı derecede uzu n bir süre, hat­ ta M ı s ı r'ın ve Ya kındoğ u'n u n bazı kısı m l a r ı n d a en az M S 6. yüzyı l a 23

Dinler Tarihi 707

kada r ayakta kaldı. En n i h ayet i nde, Roma i m pa ratoru J u stinianus (482-565) ta pı nakla rı n ı n yıkı l m a s ı n ı ve heykelleri n i n serg i lenrnek için Roma'ya götü r ü l mesi n i e m rettiğinde bu ta n n la ra olan inanış sona e rd i .

Soru Birçok antropolog, Osiris'in ölümünün ve tekrar hayata dönüşü­ nün Mısır'da gerçekleşen yıllık bir olay ile açık şekilde ilgili olduğu­ nu düşün ür. Sizce bu olay nedir? Mısır topraklarının her yıl ölmesi ve Nil Nehri'nin taşkın sularıyla yeniden doğması. Tanrı'nın ölümü ve yeniden doğuşu her yıl Mısırlı rahipler tarafından tanrıları mem­ nun etmenin ve iyi bir hasadı garanti etmenin bir yolu olarak yeniden canlandırılır.

24

MISIR ÖLÜLER MEZH EBi Ölen Kişilerin Mezarın Ötesine Yolculuğu

M ısırl ı l a r ölümden sonra yaşa m kavram ı n a i n a n ırlard ı ve ru h u n (ka) ö l ü mden son ra hayatta kal masına v e g e l işmesine yardımcı o l­ m a k için ç ok sayıda tören ve uygulama g e l i şt irmişlerd i . Bu büyü­ l eri n büyük bir kısmı, MÖ 1700 yı l ı civar ı n d a o l u şturu l a n ve d aha sonraki 2000 yıl boyunca en az dört büyü k uyarl a m a i l e geliştirilen

Ölüler Kitabi'n ı n çeşitli versiyonları na d a h i l ed i l m i şti. Ölüler Kitabi'na göre, i n san ların, ölümden sonra hayatta ka l a n ­ lar d a d a h i l çok sayıda fark l ı parçası vard ı . •

Ö l ü m i l e birl i kte çürü m eye başlayan kha t ya da fizi ksel beden.



Yaşayanların d u a l a rı yol uyla khat'ı n d ö n ü ştüğü sahu ya da ru­ h a n i beden.



Genellikle "ru h" olara k tercüme ed i l e n ka. Ka, bedenden ba­ ğ ı m sız bir varlığa sah i pti ve serbest bir şekilde bir yerden bir yere hareket edebil irdi . Yemek yiye b i l ird i ve mezar odasında onun için yiyecek ve içecek bu l u n d u ru l m a s ı gere k l iydi . Yaşa­ yan kişileri n d u aları, aynı zamanda m ezar odası n ı n duvarların a resmedilen yiyecekleri ka ta rafından tüketilebi lecek besin i ere dön üştüreb i l ird i .



i n s a n ların sonsuz bir varl ı ğ ı n sefası n ı sürebilecek o l a n parçala­ rına ba adı veri l irdi . Ba, ka'n ı n içinde yer a l ırd ı ve ka tarafından desteklenirdi. Ba'yı, ka'nı n ru h an i kal bi o larak da d ü şü nebiJi riz.



Khaibit ya da gölge. Ayn ı ka g i bi, bu d a ken d i n i bedenden ayı­ ra b i l irdi ama genel l i kle ka'n ı n çevresi n deydi .



Khu ya da bed e n i n kabuğu. M ı s ı r cenaze sanatında, khu genel­ likle bir mumya olarak gösterilir.



Ren ya da kişin i n Osiris'i n d iyarında var olan adı .

25

Dinler Tarihi 10 1

Mumyalama Eski Mısır'da mumyalama yapılmasının önemli bir sebebi, fiziksel bedeni (khat) ruhani bedene (sahu) dönüşebileceği kadar uzun bir süre korumaktır. Ancak mumyalama işlemi uzun ve pahalı olduğu için Mısır'daki çoğu kişi ölümden sonra bu işlemden geçmemiştir.

M ı s ı r l ı l a r ö l ü leri n i m u mya l a m aya en az MÖ 3400 kada r eski b i r ta ri hte başlad ı l a r. Yüzyı l l a r içeri s i n de gel işen i ş l e m şu şekildeyd i : 1 . Beyin b i r kanca ya rd ı m ıyla b u r u n ka na l ı n d a n d ı şa rıya çıkarıl­

d ı kta n son ra kafata sı n ı n içi y ı ka n ı rdı .

2. i ç o rg a n l a r çıka rı l ı r ve bed e n koru nması i ç i n ba h a ratlarla dol­ d u ru l u rd u .

3. Beden, nemi uza kl a ştı rması i ç i n t u z ku l l a n ı l a ra k yetmiş g ü n bo­ yu nca kurumaya b ı ra kı l ı rd ı .

4 . Kırı l m a la r ı n ı önlemek i ç i n e l v e ayak parmakianna koruyucu k ı l ıfl a r ta kı l ı rdı; daha s o n ra beden önce keten şeritlerle daha son ra da yel ken bezi i l e s a rı l ı rd ı . 5. M u mya ta hta b i r ta b u t u n i ç i n e yerleşti r i l i r v e b u ta but daha

son ra taş bir sa n d u kaya koy u l u rdu.

Piramitler Pira m itler, Eski Mısır ile i l i ş ki l e n d i ri len en s i m g esel ya p ı l a rd ı r. Mı­ s ı r l ı l a r ı n ö l ü lere sayg ı s ı i l e ya kı n d a n i l işki l i d i r ve ayn ı za manda eski fi ravu n la r ı n m u hteşe m g ü cü n ü n bir gösterg es i d i r. E n eski pira m it MÖ 2630 ve 26 1 1 yı l l a rı a ra s ı n d a i n şa ed i l m işti r ve en ü n l ü leri de Ka h i re'n i n d ışı ndaki Gi ze'd e yer a l a n l a rı d ı r. Pop ü l e r izien i m i n a ks i ne, t ü m fi ravu n l a r p i ra m itlere g ö m ü l me­ miştir. Örneğin, (bize g ö re) e n iyi b i l i nen fi rav u n l a rdan Tuta n ka­ mun, Kra l l a r Vad i s i 'n d e yer alan bir yeraltı m eza rına göm ü l m ü ştü. Anca k G i ze'deki p i ra m itlerin b ü yü k ölçekleri, o n l a rı, kend ileri n i i nşa ede n fi ravunlar i ç i n etk i l eyici övg ü l e r h a l i n e geti rmekted i r. 26

M ı s ı r Ö l ü ler Mezhebi

Bu p i ra m itlerin en büyüğü olan Büyü k G ize P i ra m idi, m u hte­ m e l e n dörd ü ncü h a n eda n ı n yöneticileri n d e n biri ol a n Firav u n Kh ufu (yak. M Ö 2580) için b i r meza r o l a r a k ya p ı l m ıştı . .

Etkileyici İstatistikler Büyük Gize Piramidi, 3800 yıldan daha uzun bir süre boyun­ ca dünyadaki en uzun insan yapımı binaydı. Piramit 2,3 milyon kireçtaşı bloktan oluşmaktadır. Blokların arasındaki ek yerlerinin ortalama açıklığı 0,5 mi­ limetredir. Büyük Piramit'i inşa etmek için 5,5 milyon ton kireçtaşı, 8000 ton granit ve 500.000 ton harç kullanılmıştır.

Tutan kamun'un Mezarı En ü n l ü M ı s ı r meza rl a r ı n d a n b i r i fi rav u n Tuta n ka m u n' u n meza­ r ı d ı r (MÖ 1 3 3 2- 1 3 3 3 yı l l a rı a ra s ı n d a M ı s ı r'ı yö n et m i şt i r) . Meza r, 4 Ka s ı m 1 922'de a rkeolog H owa rd Carter ta rafı n d a n b u l u n m u ştu r. H e r n e kada r b u d u r u m b i rkaç y ı l so n ra s ı n a ka d a r b i l i n m e m i ş o l sa d a , keşfed i l d i ğ i a kşam (a rter, patro n u Lo rd Ca rna rvo n ve Ca r n a rvon'u n kızı Evelyn m ezara g i rerek i n celed i l e r ve daha son­ ra kapıyı d i kkatl e tekra r m ü h ü rleyere k ç ı kt ı l a r. M eza ra çok d a h a eski b i r ta ri hte h ı rsızlar g i r m i şti a m a bel l i k i h ı rs ı z l a r ya ka la n m ı ş v e m eza r tekra r m ü h ü rl e n m işti. Meza r fevka l a d e b i r şeki l d e kor u n m uş d u ru m d ayd ı . Ca rter, d u rg u n h a v a d a koru n m u ş o l a n cen aze çiçekleri b u l d u ( a m a doku n u nca d a ğ ı l d ı la r) v e yerdeki toz u n ü zerinde meza rı tekra r m ü h ü rleye n i ş ç i l e r i n i n çıplak aya k izleri n i g ö rd ü . Arkeolog lar, meza r ı n içi ndeki lere ba ka ra k M ı s ı r cenaze g e ­ lenekleri hakkında çok şey öğrendiler. Tuta n ka m u n' u n bedeni, b i r b i ri n i n içine yerleşti ri l m i ş b i r d izi ta b utu n i ç i n e kon m uştu; ta­ butl a rd a n bir ta nesi saf a ltı n d ı . M u mya n ı n yüzü, fi rav u n l a i l işkilen27

DinlerTarihi 101

d i ri len en ü n l ü res i m lerden bi ri haline gelmiş o l a n a ltın b ir mas­ keyle örtül m ü ştü. M ezarda n çıka r ı l a n ka l ı nt ı l a r çeşitli etki n l i klerle tüm d ü nyada­ ki m üzeleri gezdi ve m i lyon l a rca i n sa n ı n bu etki leyici koleksiyonu birinci elden görmesi sağ l a n d ı .

28

ROMA TANRlLARI Özgü n Bir Tanrılar Grubu için Yunanlardan Alıntı Yapmak

R o m a ta ri h i n i n i l k dönem leri nde, Romal ı la r ı n ta m a men ken d i leri­ n e ait bir d i n leri va rd ı . Ama zaman geçti kçe b u dinde geniş ça p l ı d e ğ i ş i k l i kler meydana g e l d i . Komşu bölgeleri feth ettikçe Rom a l ı­ l a r yerel d i n lerin bazı yön leri n i kendi l e r i n e katt ı l a r ve Yu nan ede­ biyatı Roma'da ta n ı nd ı kça, Roma d i n i n i d e etki ledi. Roma m itolo­ j i s i n d eki boşlu kları doldurmak amacıyla Yu n a n m i tolojisi Roma m itolojisine uyd u ru l d u ve en son u nda Roma l ı la r Yu nan m itleri n i g e n i ş ölçüde ben i m seyi p uya riadı Iar. H e r ne kadar Roma l ı la r Yu n a n m itol oj i s i n d e n yoğ u n bir şeki l d e a l ı ntı ya pmışlarsa da, tan r ı l a r v e ta nrıça l a r i ç i n ken d i lerine ait i s i m ­ leri korudu lar. R o m a m itolojisi h a k k ı n d a son derece temel bir b i l g i e l d e etmek i ç i n , sadece aşağ ıdaki ta b l od a k i Roma v e Yu nan em ­ sa l leri i nceleyi n . R oma m itleri Yu nan m itlerine so n derece benzer o l d u ğ u için, Yu n a n i s i m l e r i n i n Roma ka rş ı l ı k l a r ı n ı b i l mek, Roma m itolojisini a n l a m a n ızda etk i l i olacakt ı r.

YUNANADI

ROMAADI

YUNANADI

ROMAADI

Afrodit

Venüs

Hephaestus

V u kan

Apollo

Sol

Hera

Juno

Ares

Mars

Herakles

Herkül

Artemis

Diana

Hermes

Merkür

Athena

Minerva

Hestia

Vesta

Kronus

Satürn

Muses (Musae)

Camenae

Demeter

Ceres

Dionysos

Bacchus

Pan

Fau n us

Eos

Aurora

Persefoni

Proserpine

Odisey

Ulysses

29

Dinler Tarihi 7 O 7

Eri s

Oiscord ia

Poseidon

N eptün

Eros

Cup id

R hea

Ops

Fates (Mcrae)

Parcae

Zeus

Jü piter

Had es

Pl uto

Yu n a n l a r ı n a ksine, Roma d i n i o l d u kça politi kti ki bu da d ü n ­ ya n ı n i l k büyük pol it i k ku ru m u o l a n Roma i m pa ratorluğu i ç i n hiç de şaş ı rt ıcı değ i l d i . Ra h i pl e r top l u m u n geri ka l a n ı ndan ayrı tutu l­ m uyord u ve Roma ra h i p l i ğ i içeri s i ndeki kon u m l a r genel l i kle daha önce büyük askerler ya da hati pl e r olan vata n daş l a r ta rafı ndan dol d u r u l uyord u.

Pontifice'ler ve Augur'lar i ki tip Roma ra h i b i va rd ı . Pontifice'ler ( i n g i l izce pon tiff [başra h i p] kel i mesi b u radan g e l m e kted i r), Roma d i n i d üzen lem eleri n i n lider­ leriyd i . G örevleri, Roma ta kvi m i n i n ve çeşitl i ta n n la ra i badet edi­ len töre n i e r i n d üzen l e n m es i n i içeriyordu. Genel l i kle on beş tane

pontifice va rd ı ve l iderleri Pontifex Maxi mus ise Roma d i n d üzen i ­ n i n başıyd ı . Diğer ta rafta n augur 1 a r i s e ta n rı l a r ı n emirleri n i, genel l i kle (a ma her za m a n değil) hayva n l a rı n katied i l mesi n i içeren d etayl ı ayi nler ile yeri n e g etirmekte uzma n l a ş m ı şl a rd ı . Üzerine şara p ve kutsal bir kek serpi şt i r i l m i ş olan ku r b an ö l d ü rü l d ü kten s o n ra karaciğeri ve iç orga n l a rı i ncele n i rd i . A u g u r'l a r b u n a baka ra k gelecek hakkı nda kehanette b u l u n u r ve b u şeki l de ta nrıların g özü n e g i rmeyi ü m it ederlerd i . Bu amaçla, ayi n d e h e r h a n g i bir ya n l ı ş ya p ı l ı rsa, ra h i p tekra r başlamak zoru ndayd ı . i l k i m pa rator Aug u stus'u n ( M Ö 63-MS 1 4) za m a n ı nda b i r im­ pa rator m ezhebi doğ m u ştu. A u g u stu s'ta n sonra t ü m i m paratorlar ayinsel bir şeki lde i l a h l a ştı r ı l d ı , o n l a ra i badet e d i l d i ve augustales adı veri l e n ra h i p heyetleri b u i ba d eti denetled i. 30

Roma Ta n r ı l a rı

Dinin Birleştiriciliği Romalılar, eski Devlet ile büyümeye başlayan ve imparatorlar ile doruğa ulaşan büyük ve kapsamlı bir imparatorluğu yönettiler. Çeşitli gelenekiere sahip olan böylesine farklı halkları yönetirken Romalılar yerel gelenekiere büyük tolerans gösterdiler ama impa­ ratorluğun vatandaşlarının imparatorun ilahiliğini tanımasında ıs­ rar ettiler. Bu şekilde, imparator mezhebi birleştirici bir araç olarak kullanıldı ve imparatorluğun, uzun bir tanrı kral geleneğine sahip olan doğu bölgelerinde özellikle işe yaradı.

Roma'nın ilahi Kökenieri Roma l ı l a r, i m pa ratorl u kl arı n ı n sadece şa n s eseri o l d u ğ u kavra m ı ­ na i n a na mazl a rd ı . Kesi n o l a ra k, ta n r ı l ar o n l a rı n A kdeniz d ü nyası n ı yön eten büyü k b i r g ü ç o l a ra k o rtaya ç ı k m a l a rı n ı amaçlamışlard ı . R o m a hakkı nda çeşitli doğ u ş h i kayeleri, efs an e l erd e n ve m itler­ de n o rtaya çıkm ıştı ve MÖ 1 . yüzyı lda, t ü m R o m a şa i rl e ri n i n en b ü ­ y ü ğ ü o l a n Vi rg i l b u h i kaye l e re a rtisti k b i r b ü tü n l ü k kaza nd ı rmıştı . Vi rg i l hem Roma l ı la r ı n başl a n g ı c ı n ı en b ü y ü k a n t i k efsa ne, ya n i Tru va'n ı n düşüşü i l e i l işkilen d i rmek hem d e Roma'n ı n d ü nya n ı n e n m u hteşem şehri o l a ra k ortaya çı kmas ı n ı n ta n rı l a r ı n ken d i ka rarları old u ğ u n u göstermek için Aeneis desta n ı n ı ka l e m e a l m ı ştır. Ama sonra ilahi şeklin gençfiğini seyreder, Sezar'ın kendisi kendi ailesi ile yücelmiş; Augustus, Sikiikla söz verilmiş ve çok önceden haberdar, Satürn'ün ezelden beri yönettiği diyara gönderilmiş; Daha iyi bir altın çağ1 yaşatmak için doğmuş.

-Vi rgi l, Aeneis Vi rg i l 'e göre, Truva l ı Pre n s Aeneas şeh r i n Yu n a n la r ı n elinde yı­ kı l ma s ı ndan kaçmıştı. Aeneas yaş l ı babası n ı o m uzla rında taşıya ra k ve küç ü k oğ l u n u n e l i nden tutarak ya n a n kaleden uza klaşmış ve 31

DinlerTarihi 101

ta kipçi le ri i l e birl i kte orta d a n kaybol m uştu. Uzu n yı l la r boyunca dolaşt ı l a r ama en son u n d a Ti ber Nehri'n i n ağzına geldiler ve bu­ rada Al ba Longa adında bir şeh i r kurdu l ar. Aeneas, yerli Kra l Lati­ n u s'un (Latin kel imesi b u ra d a n g e l mekted i r) kızı Lavi nia i l e evlen­ di. Bu ikisi n i n soyu n d a n g e l e n kişiler i se Roma'n ı n kurucula rıyd ı l a r.

Yeraltına Ziyaret Gezintileri sırasında, tanrılar Aeneas'a Yeraltı'nı ziyaret etmesi için izin verdiler. Aeneas burada sadece ölülerin ruhlarıyla karşılaşmak­ la kalmadı, ayriı zamanda doğmayı bekleyen ruhları da inceledi. Bu ruhlara Roma şehrinin kurucusu Romulus, şehri zafere ulaştıracak olan büyük generaller ve krallar ve Augustus'un kendisi de dahildL En sonuncusu Virgil'in yaptığı pek de incelikli olmayan bir yağcilık­ tı çünkü şiir Augustus'un himayesinde yazılmıştı.

32

M iTHRAS MEZH EBi Cen net Boğasına Ibadet

Roma i m pa ratorluğ u'n u n çok uzaklara kad a r yayı l ma s ı n ı n son u ç­ l a r ı n d a n bir ta nesi, aske rl e ri n i n Avrupa ve Asya'n ı n s ı n ı rl a rı nd a n çok fazla d i n i ge l e n e k öğre n m eleri ve b u n l a rı i m pa ratorl u k içinde yay m ı ş olmala rıyd ı . Bu tip dini göçü n ö n e ç ı ka n örneklerinden bir ta nesi, MS 4. yüzyı lda zi rveye u laşmış o l a n M it h ra s mezhebi idi. H e r ne kadar M itra ("pa rlak ola n") a d ı a lt ı n d a H i nd i stan'da d a i n a n ı l m ış o l m a o l a s ı l ı ğ ı va rsa d a , M ithras m u hte m e l en b i r Pers d i n i fig ü rü olara k ortaya çı km ı ştı. Ayn ı Zeu s v e J ü piter g i b i b i r gökyüzü ta n rı s ıyd ı ve ondan a ntik m eti n l erde "cen net ı ş ı ğ ı n ı n d a h isi" o l a ra k ba h s ed i l i rd i . Yüce ta nrı A h u ra Mazda i l e s o n b u l a n Pers ta n rı l a r ı g r u b u i l e özdeşleşt i ri l i rd i .

Mithras Boğası Roma sanatında M ithra s'ı n çok sayıda tasv i ri ya p ı l m ı ştı r ama bas­ kın o l a n motif onu bir boğayı kurban ederken resmeder. Bu h i ka ­ yeye g öre kurba n g ü neş ta nrısı S o l içi n d i r. B o ğ a ya n a n b i r a h ı rd a n kaçm ı ştır v e huzu r i ç i n d e otla rken M it h ra s o n a sa l d ı r ı r v e boynuz­ l a r ı n d a n ya ka laya ra k boğa n ı n üzerine ç ı k a r, b i n e r ve en son u n d a da o m z u n a a l ı r. B u kurba n tasvi rleri n i n b i rçoğ u nda M ithras'ı n b a ­ ş ı n d a b i r Frig şapkası (ya n i o rta Tü rkiye'de ya şaya n i n sa n l a r tara­ fı n d a n ta kılan bir şapka türü) va rd ı r. M it h ras'a genel l i kle bu ku r­ b a n eyl e m i nde Ca utes a d ı n d a b i r genç eşl i k eder. B u h i kaye n i n kökenleri, A h u ra Mazda'n ı n h e r şeyden önce boğayı ya rattığı Pers m itleri n e daya n ıyord u . Boğa kötü l ü k ta n rı s ı E h r i m e n ta rafı n d a n katied i l d i v e boğa n ı n ya n ta rafı n d a n i l k i nsan Gayo m a rt ( Keyumers) doğa rken, kuyru ğ u n d a n toh u m la r ve bitki­ l e r, ka n ı ndan şara p ve sperm lerinden de tüm d iğer ya ratı klar mey­ d a n a ge l d i . 33

Dinler Tarihi 7 0 1

B u kurban eylem i n i n tasvirlerinden bazı l a r ı n da, bağayı öldür­ d ü kten s o n ra M ithras i l e g ü neş ta n rısı bir ziyafet sofrasına otu ru r­ l a r. Son u nda da Mithra s g ü neş ta n rısı il e b i rl i kte b i r at a ra basına binerek göğe yükse l i r. Bazı a l i m l e r b u h i kaye ile i sa'n ı n göğe yük­ sel mesi a rası nda benze r l i kler o l d u ğ u n u d ü ş ü n mekted irler.

Mezhebi n Yayılışı Tı pkı Elefs i s Gizem leri g i b i M it h rasçı l ı k da g izem l i bir d i ndi; bu ne­ denle de ayi n leri ya da u yg u l a m a l a rı il e i l g i l i fazla bir şey söylemek m ü m k ü n d eğ i l d i r.

Soru Bazı alimler, hangi Hıristiyan bayramının aslında Mithras'ın doğu­ mu ile ilişkilendirilen tarihe mal edildiğini savunurlar? Cevap: 25 Aralık, Noel günü

Kesi n o l a ra k b i ld i ğ i m iz şey, M it h ras'ı n m ezh e b i n i n büyük bir h ızla yayı l d ı ğ ı ve öze l l i kl e Roma l ı as kerler a rası nda popü ler oldu­ ğ u d u r. Çok sayıda Roma a s keri ka m p a l a n ı nda, M it h ras ta pınakla­ rı n ı n ka l ı nt ı l a rı bu l u n m u şt u r.

34

BÜYÜK iSKEN DER Helenistik Kültürün Yaratıcısı

Din h a kkındaki bir kita pta, bir böl ü m ü n M a kedonya l ı i s kender g i b i pol i t i k v e askeri b i r fig ü re ayrı l m ı ş olması g a r i p görü n üyor olabi l i r. Anca k iskender'i n feti h leri, t ü m Yu nan ve Doğ u kültüründe d i n d e d a h i l ç o k derin sonuçlara yol açmıştır. i s kender (MÖ 356-323) o za mana kad a r Yu na n ya rımadasındaki küçü k b i r ü l ke n i n kra l ı olan Ma kedonya l ı P h i l l i p'i n oğl uydu. Genç i s kender, Yu nan fi lozof Aristoteles'ten eğ iti m a l m ı ştı (as l ı nda bu eğiti m i n onun üzerinde ne kada r etkisi o l d u ğ u n et d eğ i l d i r) ve 336 y ı l ı n d a babası öldürüldüğünde tahta çıktı. S o n raki on üç yılda d ü n­ ya n ı n o za mana kadar b i l d i ğ i en büyük i m pa ratorl u ğ u ku raca ktı. i s kender i l k o l a ra k Yu n a n l a r ı n eski d ü ş m a n ı Pers l e re sa l d ı rd ı . 3 3 3 yı l ı nda ya p ı l a n i ssos Savaşı'nda Pers kra l ı l l l . Da r i u s'un gücü­ n ü kesi n olarak y ok etti ve Pers i m pa rato r l u ğ u 'n u n ka l ı ntı ları n ı orta d a n ka l d ı rd ı . Anti k d ü nya n ı n harika l a r ı n d a n b i r i olan büyü k kütü p h a nesi de d a h i l i s kenderiye şehri n i ku rd u ğ u M ı s ı r'a i lerled i .

İskender 'den Sonra İskenderiye İskenderiye Kütüphanesi, antik dünyanın en önemli öğrenme mer­ kezlerinden biri haline geldi. Şehrin limanına giren gemilerin içleri kitap bulmak için aranıyordu; bulunan kitaplar el konularak şehir kütüphanesine ekleniyordu (ancak kitapların kopyalan sahiplerine iade ediliyordu) . Kütüphanede aynı zamanda bir hayvanat bahçesi ve gözlem evi de vardı. Kütüphanenin varlıkları arasında dünyanın güneşin etrafında döndüğünü ilk ileri süren Sisamlı Aristarkus'un (MÖ 3 10-230) ve dünyanın çevresini doğru bir şekilde hesaplayan Kireneli Eratosthenes'in (MÖ 276-195) de birer kitabı bulunuyor­ du.

35

Dinler Tarihi 1 O 1

326 yı l ı nda iskender H i n d i sta n'ı işgal etti ve ada m l a rı n ı i nd us Nehri'ne k a d a r i lerletti . Asl ı nd a d a h a i leri gidebi l i rd i a ncak adam­ l a rı i sya n etmek üzereyd i ve b u nedenle geri dönmek zoru nda ka l d ı . 323 yı l ı nda Ba b i l ş e h r i n d e yü ksek ateşten dolayı hayat ı n ı kaybetti; otuz üç yaşı ndayd ı .

Helenizm i s kender'i n fetih leri sadece a s keri deği l, ayn ı za manda kültüreldL Yu n a n kültürü tüm Akd e n iz 'e ve Akdeniz'i n ötesi n e kada r yayı l d ı . B u yayı l m a s ı ra s ı nda yerel kü l t ü r l e r l e bi rleşerek ta rihçi leri n Hele­ n izm d ed i ğ i kültürü yarattı. Yu n a n ta n rıları na yen i ta n r ı l a r eklendi (ve Yu n a n ta nrıları M ı s ı r, Pers ve d iğer yerlerdeki d i n i ritüe l lere de g i rdi). Tü m b u n la r ı n itici g ü c ü ise yabancı gelenekler kon u s u nda son derece tolera n s i ı ve i l g i l i o l a n i s kender'in ken d isiyd i . Yu nanlar, ye­ rel ta n rı l a rı Yu nan eşdeğerleri i l e b i r tuttu lar:

YUNAN

MISI R

Dionysos

Os iris

Demeter

isis

Apollo

Horus

Zeus

Ammon

M ı s ı rl ı la r i skender'i i l a h l aşt ı rd ı la r ve ona ta p mayı g ü n l ü k ayi n­ leri n i n bir parçası h a l i n e g eti rd i le r. (iskender'e el bette ki Mısı r'ı n yön eticisi olara k sayg ı d u y u l uyord u .) Çağdaş h i kayeler, isken­ der'i n M ı s ı r ta n r ı i a n n a ku rba n verd i ğ i n i ve yen i ta pınakların i n şa ed i l m es i n i destekled i ğ i n i a n latmaktad ı r. i s kender, i ra n'ı fethederken d e bulduğu d i n i i n a nçlara tolera ns gösterme v e bu i n a n ç l a rı Yu n a n din sistemine entegre etme konu­ sunda benzer b i r yol izled i . H i n d i sta n'da ise, h e r ne kada r ondan 36

Büyü k iskender

200 yıl kadar eski o l a n Buda'n ı n taki pçi leri i l e herha n g i bir etki le­ şime g eçmemiş g i bi görü nse d e Hindu B ra h m i n l e r ile g i rdiği i l eti­ şime hayra n ka l d ı . G e n el a n lamda i s kender, d ü nya ta ri h i ndeki e n büyü k d i n i i n a n ç yayı l ı m larından birinden v e ka rmaş ı k d i n i geleneklerin son­ ra ki SOO yıl boyunca birbi rleri n i etki lerneye d eva m edecek şeki l d e b i r l e ş m esi nden soru m l uyd u .

�7

BÖLÜM 2

YA H U D i L i K

Ya h u d i l i k sadece b i r d i n değ i l d i r. Ya h u d i l er, b i r " h a l k'; b i r "m i l let" (her ne kad a r tüm va ro l u ş l a r ı b oy u nca bir memleketleri ol mad ıysa da), b i r "ırk" ve b i r "kü ltür" o l a ra k d eğerlend i r i l i r. Sonuçta b i r Ya hu ­ di'nin k i m o l d uğ u y a da "Ya h u d i l iğ i " ta m o l ar ak n eyi n ta n ı m ladığı hiçbir za m a n net o l m a m ıştı r. Her şeyden önce, Ya h u d i l i ğ i n Ya h ud i leri n d i n i o l d uğ u n u n ha­ tırla n m a s ı gerekir. Her n e kad a r Ya h ud i ler yüzyı l l a r boyu nca başka m i l l etiere d a ğ ı l d ı la rsa da g ü ç l ü b i r a kra ba l ı k d u yg u s u hayatta ka l­ d ı . Bazı Ya h ud i ler ken d i leri n i " kavi m" olarak d ü ş ü n m eyi severler; örneğ i n eski i b ra n icedeki tandsman (hemşeri) kel i mesi, memnu­ n iyetle başka b i r Ya h u d i 'de n b a hsetmek için ku l l a n ı l ı r. Bu d u ru m bazı Ya h u d i l e r i n , Ya h u d i olan başka b i r kişiyle ta n ış­ tırı l d ı kl a r ı n d a neden b i r bağ h issettikleri ni, b i r Ya h u d i 'n i n büyü k b i r başa rı elde ettiğ i içi n o n u rl a n d ı rı l ması d u ru m u nda neden gu ­ rurla n d ı k l a r ı n ı y a da yoldaş b i r Ya h u d i 'n i n baş ı n a kötü b i r şey gel­ diğinde neden aşı rı bir kayı p d uyg u s u na ka pı l d ı kları n ı açıklar. Yahudi olmak, her nerede olursa olsun, bir Yahudi'ye Yahudi ol­ duğu için zulmedildiğinde, sanki zulüm kendine yapıfm1ş gibi hissetmektir.

-Amos Oz, isra i l l i yaza r

38

Ya hudi l i k

"Seçilmiş" Halk Ya h u d i l i k, Ta n rı 'n ı n i bra h i m, ishak ya da Ya k u p' u n ( i s ra i l ) soyu nd a n g e l e n lerle sonsuz b i r anlaşma yaptı ğ ı n ı ve b u a n laşmada yer a l a n tü m Ya h u d i lerin "Seçi l m i ş H a l k"ı n b ir pa rças ı o l d u kları n ı öğretir. Ancak Ta nrı ta rafı n d a n "seç i l m iş" o l m a k, h e r h a n g i b i r üstü n l ü k kavra m ı n ı ifade etmez. Asl ı n d a b i r haham yoru m u n a göre, M use­ vi le r Ta n rı ile anlaşma ve Tev rat'ı alma hakkı veri l e n ilk halk değ i l d i­ l er; b u ha kka diğer m i l letler b u n u redded i n ce kavu ştu l a r! Ya h u d i l i k, çok sayıda i l işki i l e işlev g österen ca n l ı b i r d i n d i r: Ta n rı i l e Ya h u d i l e r a rası nda ki, Ta n rı i l e h e r b i r b i rey a ra s ı ndaki ve t ü m i n sa n l a r a ra s ı n d a k i i l i ş k i l er. Ya h u d i l i k ka pa l ı b i r o rtamda uy­ g u la n m az, b i r top l u l u k d i n i d i r. D u al ar ı n o n ya da d a h a fazla kişi­ d e n o l u şa n g ru p l a rda (minyan) ed i l mesi n i n ve bayra m la rı n evde, a i le l e r i n ve a rkad a ş l a r ı n top l a n masıyla kutla n m a sı n ı n da sebeb i b ud u r.

Yahudiliğin Kanunları Ya h u d i l i ğ i n kesi n ka ide o l a ra k ka b u l ed i l e n tek bir ta n ı m ı yoktu r. Ancak Ya h u d i l i k, t ü m d i nd a r Ya hud ilerin s ı k ı s ı kıya bağ l ı ka l d ı kla­ rı bel i r l i öğ retiler içerir. Etki l i b i r 1 2. yüzy ı l Ya h u d i d ü ş ü n ü rü olan

Musa ibn Meymun, i na n c ı n On Üç Pre n s i b i o l a ra k ş u öğ reti leri l i stel e m iştir: 1.

Ta n rı vard ı r.

2.

Ta n rı tek ve benzersizd i r.

3.

Ta n rı cisimsizd i r.

4.

Ta n rı sonsuzd u r.

S.

Dualar sadece Ta nrı'ya gönderi l i r, başka h i ç k i mseye gönde­ r i l m ez.

6.

Peyga mberlerin sözl eri doğru d u r.

7.

M u sa'n ı n keh a netleri g e rçektir ve e n büyü k peyg a m ber Mu­ sa'd ı r. 39

Dinler Tarihi 7 0 7

8.

Yazı l ı Tevrat ( i ncil'in i l k beş kita bı) ve söz l ü Tevrat (Ta l mud ve d iğer meti n lerdeki ö ğ reti l e r) M usa'ya i n d i r i l m i şt i r.

9.

Başka b i r Tevrat o l mayacakt ı r.

1 0. Ta n r ı i n sanların d ü ş ü nceleri n i ve davra n ı ş l a r ı n ı b i l i r. 1 1 . Ta n rı iyi l i ğ i öd ü l l e n d i recek ve kötü l ü ğ ü ceza l a n d ı racaktır. 1 2. M e s i h gelecekti r. 1 3. Ö l ü l e r yen iden ca n l a naca kt ı r. Bir Yaşam Biçimi Ya h u d i l i ğ i n sadece "d ü nya h a k k ı nda bir fi kirler dizisi" olmadığ ı n ı hatı r la m a k çok önem l i d i r. B e l k i d e d a h a da ö n e m l i s i Ya h u d i l i k b i r yaşa m b i ç i m i şablon u d u r. Ya h u d i o l m a n ı n a n l a m ı d u a etmekten ya da d ü ş ü n mekten, i n a n ç sa h i b i o l m akta n ya da yüce bir va rlığa veya ö l ü m sonrası yaşa m a i n a n m a kta n çok d a h a fazlasıd ı r. Yahu­ d i l i ğ i n p re n s i plerine u y m a k h a rekete geçmek demekt i r. Ya h u d i ler, tek b i r i nsa n ı n dü nya da b i r fa rk ya rata mayacağ ı n ı iddia ederek kend i l e ri n i b u gerekl i l i kten m u a f tutamazl a r. Bu tip bir tavır, bire­ yin öne m i n i v u rg u laya n Ya h u d i l i k için nefret uya n d ı rı c ı d ı r. Ta l m u d 'da Ya h u d i l e re h e r b i r i n sa n ı n dengeli b i r terazi g i b i ol­ duğu öğret i l i r; kişi n i n davra n ı şl a r ı teraziyi ya iyi l iğ e ya da kötülüğe doğ ru yön l e n d i recekt i r. Bir Yahudi amaçlarmdan çok hareketleri ile tamm/antr. Onu ken­ di topluluğuna ve kendi topluluğu araoltğtyla daha geniş insan topluluğuna bağlayan şey hareket/eridir.

-Eiie Wiesel, yaza r ve insan hakları savu nucusu Ta n rı i n sa n la rı ken d i h a re ketleri nden soru m l u tuta r ve bizlere kend i s i n i n yüksek eti k davra n ı ş sta ndartla rına uymam ızı öğreti r. Ta nrı'n ı n beklentileri t ü m i n sa n l a r i ç i n geçerl i d i r, hatta Ta n rı i l e i le­ tişi m i n i kaybetm i ş ola n l a r i ç i n b i le. M i ka 6:8'd e Ta n rı 'n ı n bizden, "ad i l o l m a m ızı ... iyi l i ğ i sevrn e m izi ve ... Ta nrı ... ile b i r l i kte a lça kgö­ n ü l l ü l ü kl e yürümemizi" i sted i ğ i yazı l ı d ı r. 40

KABALA Yah u d i Mistisizminin Kaynağı

Kabala, Ya h u d i l i k içindeki m isti k b ir gelenekt i r. M i stisizm, Ta nrı i l e kişisel i l etişi m i n y a da Ta n rı 'n ı n veya i l a h i g ü c ü n tecrübe ed i l mesi­ n i n, rasyonel düşü nce yeri n e sezg i ya d a a n i içsezi yol uyla m ü m­ kü n o l d u ğ u i n a n c ı n ı ifade eder. Kabala'n ı n ta r i h i kökenieri n i kes in o l a rak b i l m e k m ü m k ü n değ i l se de, keşfed ilen met i n ler l l OO'Iü y ı l l a r ı n son u nda, Güney Fra n sa'n ı n Provence bölgesi n d e ortaya ç ı ktı ğ ı n ı ve kısa s üre içinde Kuzey ispanya'ya yayı ldığ ı n ı göstermekted i r. Ta rtışmasız Ka ba l i s­ ti k o l a n i l k metin, Sefer HaBahir, her ne kad a r b u tip teri mler daha önce h i ç yazı l ı olara k ortaya çıkmamışsa da, sanki Ka balisti k ter­ m i n o l ojiye aşina olan bir okuyucu kitlesi va r m ı ş g i bi yazı l m ı ştır. i l k Ka ba l i stler gizl i b i l g i lerin u stadan öğrenciye n es i l l er boyu nca sözlü olara k a kta rı lmasından ba h sederler, bu n e de n l e Sefer HaBahir ya­ z ı l d ı ğ ı nda ha l i hazı rda bir Kaba l i stik topl u m u n va r o l d u ğ u bel l i d i r.

Anlamı Nedir? Kabala kelimesi İbranice kelime kökü olan ve "almak" anlamındaki l'kHabil'den gelmektedir. Yani Kabala'nın anlamı "alınan öğretiler"­ dir. Kabala aynı zamanda "gelenek" anlamına da gelmektedir, yani bir nesilden diğerine aktarılan bir bilgi ve gelenek topluluğunu ifa­ de etmektedir. Kabala ayrıca Tevrat'ın ruhsal ve mistik öğretilerini içeren gelenek ve bilgilerin sözel aktanmını da çağrıştırır.

H e r ne kadar i bra n ice, MS 70 yı l ı nda Kudüs'teki i ki nci Ta pına­ ğın Romalılar ta rafı ndan yok ed i l mes i n i n ö n ces i nde Ya hudiler ta­ rafı n d a n kon uşulan d i l o l m a kta n çıktıysa da, Ka bal istik meti nlerin büyü k çoğ u n l u ğ u i bran ice yazı l m ı ştır. Ya h u d i m i stisizm i tari h i için öze l l i kl e ça rpıcı b i r istisna, Ka balistik meti n le r in e n etk i l isi olan Zo41

Dinler Tarihi 7 0 7

ha r'ı n çoğ u n l u kla Ara rn ice yazı l m ış o l masıd ı r. Daha son ra ki kay­ naklarda Zoha r'dan old u kça fazla a l ı ntı yapı l m ı ş o l u n masından do­ layı, 1 200' 1 ü yı l ların son u n d a n ka l a n Ya hudi Ka bal i stik meti n lerine Ara m ice ifadeler serpiştiri l m i şt ir. Yüzyı llar içerisinde bazı Ka bal istik meti n l e r fa rklı d i l lere çevri l m işti r, örneğ in Lat i nceye tercüme 1 5. yüzyı l ı n başında baş l a m ı ştır. G ü n ü m üzde bazı Ka ba l i stik meti nler değişen kal itelerdeki i n g i l izce terc ü melerde de yer b u l m a ktad ı r. 1 3. yüzyılda ispa nyol Ka ba l i stler, Tevrat'ı n d ört fa rklı seviyede va r o l d u ğ u ndan bahset m i ş l e rd i . Moshe de Leon, bu dört seviyeyi ifade etme k için Pardes kel i mesi n i ya rattı. Ta m a n la m ı "meyve ba hçes i " o l a n ancak cen n et ( i ng. paradi se) kel i mesi n i de çağ rıştıra n Pardes, m isti k bilgiyi işa ret etmekted i r. Moshe de Leon, bu teri m i Tevrat'ı oku m a n ı n dört seviyesi n i n kısa ltması o l a ra k değerl e n d i rd i . Pardes kel i mesi ndeki ü nsüz ha rf­ lerin her b i r i Tevrat'ı n h e r b i r a n l a m seviyesi n i tem s i l ediyord u. P ha rfi pshat ya da kel i m e l e r i n basit ve gerçek a n l a m la r ı n ı ifade ed i­ yord u . R h a rfi "ipucu" a n l a m ı n a g e l e n ancak o rtaçağ i b ra n icesinde Ya h u d i fel sefesi n i n daya n a k n o kta s ı olan meti n le r i n mecazi anla­ m ıyla o ku n ması n ı tem s i l eden remez kel i mesi n i n kısa ltmasıyd ı . D ha rfi, a s l ı nda "i ncelemek, a ra ştı r m a k, açı k l a m a k" a n la m ı na gelen ve b u rada Aggad i k ve Ta l m u d i k yoru mları ifade eden d'rash ke­ l i mesi n i tem s i l ediyord u . 5 h a rfi i se sod, ya n i metn i n g izli a n la m ı­ n ı simgel iyord u . Kabala'n ı n ken d i s i n i n Tevrat'ı n bu gizli a n l a m ı n ı o l u ştu rd u ğ u a n la ş ı l ıyord u . Tevrat'ı n t üm seviyeleri b i rbi ri n i ta m a m l a r. Ka bal istler genel l i k­ le bu seviye l e r a rası ndaki i l i ş kiyi g ö rsel olara k a n latmak için b i r fı n­ dık benzetmes i n i ku l l a n ı rl a r. Dış ka b u k, fı nd ı ğ ı n e n besl eyici kısmı olan yu m u şa k, deri n çek i rdeği sa k l a m a ktad ı r.

Çözülmemiş Bir Gizem Sefer RaBahir hakkındaki temel s orulardan bazıları hala cevaplan­ mamıştır. Bahir, tüm modern bilginler tarafından Kabala'nın ilk 42

Kaba l a

gerçek eseri olarak kabul edilmiştir çünkü Kabala'yı diğer daha eski Yahudi mistisizmi şekillerinden ayıran ana öğeleri içermektedir. Her ne kadar Bahir'de eski mistik geleneklerin izleri belirginse de, kesin olarak yeni bir bilgi kaynağı ortaya çıkmıştı. Kitabın ilk ola­ rak nerede ortaya çıktığı kesin olmamalda birlikte bu yerin Alman­ ya'da çok önemli bir diğer mistik ekolün filizlendiği bölge olması mümkündür. Bu diğer ekolün adı Alman Sofuları (yani çok dindar kişiler) anlamına gelen "Hasidei Ashkenaz" idi ve aynı zamanda ortaçağ Almanya'sının Hasidim'i olarak da biliniyordu. Bahir'in kökeninin diğer olası yeri Güney Fransa'daki Provence'dir. En son araştırmalar, Almanya'da doğduğunu ve daha sonra Fransa'da ge­ liştiğini işaret etmektedir.

Ta n rı i l e Tevrat'ı n bir o l d u ğ u fi kri, Ka ba l i stler a ras ı nda yayg ı n b i r i d d i ad ı r. Diğer b i r deyiş l e, Tevrat e n d e r i n seviyesi nde i l a h i l i ğ i n özü n ü içermekted i r. Peki, b u n u n a n l a m ı ta m o l a ra k nedir? Ka ba l i stler, Tevrat'ı Ta n rı 'n ı n özü i l e eşit saya ra k Ya h ud i l i kte d i l i n ü stü n l ü ğ ü n ü ve g ü cü n ü vu rg u l a r l a r. D i l i n g ücü, Genesis ki­ ta b ı n d a ki Ya rad ı l ı ş h i kayes in de "Ol s u n ... ve oldu" denen kısı md a a ş i ka rd ı r. Ta n rı i le Tevrat'ı n b i r o l d u ğ u a l g ısı, Tevrat'ı n i n celenmes i n e ta m a men yen i b i r a n l a m katmaktad ı r. Tevrat'ta ki h a rflerin ruha­ n i g ü c ü n ü n ka b u l ed i l mesi, Tevrat'ta ki b i r m eti n üzerinde medi­ tasyon yapmayı son derece etki l i hale geti r m e kted i r. Kaba l i stlere g ö re m eti n l er önem l i d i r ve üzerlerinde m e d itasyon ya pı l m a l ı d ı r. R u ha n i b i r metn i i ncelemek b i r rom an ya da ta r i h kita bı oku m a k g i b i d e ğ i l d i r. Kel i melerin, a y n ı metin üze r i n d e d a h a fazla ça l ı şt ı k­ ça d a h a a n la şı l ı r h a l e gelen ta ba kaları va rd ı r ve b u da Kaba l isti k kayna kl a r ı n b i r öze l l i ğ i d i r. B e l i r l i bir m et n i yen ide n i n celemek ve b i r m ed itasyon odak noktas ı o l ara k ku l l a n m a k, a n iden bu metn i n a n l a m la r ı n ı açabi l i r. B u n l a r ı n ta m a m ı b i l i n c i n izi d eğ i şti rmen i n b i r pa rçası ve ru h a n i med itasyo n u n b i r son u c u d u r.

43

Dinler Tarihi 7 0 1

Semavi Haberciler: Maggidim Tevrat'ın sırlarını elde etmenin bir diğer yolu maggidim olgusudur.

Maggid teriminin çok sayıda anlamı vardır ve bunların en yaygın olanı "gezgin vaiz"dir. Ancak bu durumda bir maggid, insanı Tev­ rat'ın sırlarını açığa çıkarmak için ziyaret eden ve genellikle maggid tarafından ziyaret edilen kişiden çıkan bir ses olarak ortaya çıkan bedensiz, semavi bir habercidir. Muhtemelen en ünlü maggid, Rab­ bi Yosef Karo'ya düzenli olarak görünen maggid'dir. Tarihsel ola­ rak bu olaydan 16. yüzyılda bahsedilmeye başlanmıştır. Çok sayıda tanınmış Kabalist, maggidim tarafından ziyaret edilmiştir. Yosef Karo'nun yanı sıra Rabbi Moshe Chaim Luzzatto ve Vilna Gaon'un da maggidim tarafından ziyaret edildiği iddia edilir.

Kalbinizle Anlamak Tevrat'ı n Ta n r ı 'n ı n tüm i s i m l eri o l d u ğ u ya da d iğer çarpıcı şeyler hakkında kon u ş u rken a n l a m a n ız gereken önem l i bir konu, bun­ ların zi h i n se l kavra m l a r o l m a s ı n ı n planla n m a m ı ş olmasıdır. Bu, Kabala'n ı n Batı ni öze l l i ğ i d i r. B u ifadeler "fiki rler" ya da "kavra m l a r" ol ara k ka l d ı kları nda ta m a m e n g iz l i d i rler. Anca k kişi bu kel i meler ile neyi n ima ed i l d iğ i n i tecrübe etmeye başlad ı ğ ı nda Kabala beyi n ile i l g i l i b i r faa l iyet o l m a kta n ç ı k ı p çok daha ru h a n i b ir hale dö­ n ü ş ü r. Bu s ü reç, nadire n d e o l sa derin düşü nee l i i nceleme, med i­ ta syon, kava la (farkı nda l ı k) ve benzeri bir yaşam biçi m i n e g i rerek elde ed i l i r. Pirkei Avot' u n (Mişna'n ı n risa leleri n de n bir ta nesi) ded i­ ği g i b i : "As ı l önem l i olan çal ış m a k değil uyg u l a m a ktır" (1 : 1 7).

E in Sof ve Sefirot Kabala i l a h i gücün iki büyü k tecrü bes i n i içerir. B u n l a rdan bir ta­ nesi Ta n r ı 'n ı n yüce, son s u z ve d e ğ i şm ez olduğ u d u r. Diğeri ise Ta n­ rı'n ı n ayn ı za manda son derece k i ş i sel, d iğer bir deyiş l e, ayn ı yüce va rl ı kı n yarad ı l ı ş boyu n ca d i n a m i k ve her yerde m evcut olduğu­ d u r. Kabala b u iki ba k ı ş açısı n ı Ein Sofve Sefirot teri m l eri i l e açıklar. 44

Kabala

Rabbi Meir ibn Gabbai, E i n Sof (ilk olarak Kör isaac ta rafı n d a n ku l l a n ı la n v e a s l ı nda "so n u ol maya n" a n l a m ı na g e l e n bir teri m ) te­ ri m i n i n a n l a m ı n ı tefekkü r ya da mantı k i l e kavraya mayaca ğ ı m ızı söyler. Ta n rı'n ı n yüce doğası bizim kavray ı ş ı m ızı n ötesinded i r a m a b u g e rçekl iği b i r a n l ığ ı n a da olsa tecrübe edebi l i riz v e kavrayışı­ mızın son derece ötesi n d e olan o şey i n va rl ı ğ ı n ı fa rk edebi l i riz. Ei n Sof'un kendisi negatif bir form ü l d ü r, ya n i bir s o nu yoktu r. Bu, M usa i b n Meym u n'un sadece Ta n rı'n ı n n e o l m a d ığ ı n ı söyleye b i l e ­ ceğ i m iz çünkü Ta nrı'n ı n b i z i m i nsan o l a ra k ta n ı m l a ma yeteneği­ m iz i aştığı açıkla masıyla da benzerd i r. Ta n ı m la m a k sınır koymak­ t ı r a m a Ta nrı s ı n ı rsızd ı r. Ka ba l i stler, E i n Sof' u n d i l ve düşünce n i n öte sind e olduğ u n u v e bu nedenle bu kon uda a s l ı n d a hiçbir şey söylenemeyeceğ i n i a n l a m ı şl ard ı r.

Davranışlarımızın Kozmi k Etkisi Kabala'n ı n Ya h u d i l i k üzeri ndeki etki s i n i n ve uzu n yüzyı l l a r bo­ y u n ca deva m eden bel i rg i n kon u m u n u n açıklaması n ı n bir k ı s­ m ı , i n sa n l a ra koz m i k etki atfederek o n l a r ı n g ü n l ü k d avra n ı ş l a rı n ı g ü çl e n d i rmesi olabi l i r. Ka ba l i stler kavana'la rı n ı n, ya n i b i r kişi n i n odak noktası n ı n v e fa rkı n da l ı ğ ı n ı n, h e m e n bel i rg i n olan etkisi n i n ötesi nde b i r etkiye sa h i p o l d u ğ u n u kavra m ış l a rd ı r. H e r n e kada r i n s a n l a r her za m a n kişi n i n a h laki öze l l i kleri v e bu d ü nyadaki ka­ derleri ve şa nları a rasındaki i l işki n i n e ks i k l i ğ i ile m ü cadele etme k zorunda ka l d ı l a rsa da Ka bala, aşika r o l masa da davra n ı şl a rı m ız ı n b i r etkisi olduğ u n u öğretmektedir.

Soru Kabala'ya bağlı olan bazı ünlü Amerikalılar kimlerdir? Madonna, Demi Moore ve Aslıton Kutcher Kabala'dan ilham aldıklarını söyleyen ünlüler arasındadır.

45

YAH U DiLiGiN DALLARI Ortodoks, Reform, Tutucu

Ta rih boyu nca Ya h u d i l i k i ç i n d e k i çeşitl i ha reketler za ma n za man ayrı l d ı , aynı ağacın gövd e s i n d e n fa r kl ı dallar büyü d ü . Bel i rg i n bir fi k i r fa rkl ı l ı ğ ı konu s u n d a sa h i p o l d u ğ u m uz en eski kayıt MÖ 2. yüzyı la d aya n ıyo r. O d ö n e m d e Ya h u d iler Yu n a n işgal i a ltında ya­ şıyorlard ı . Yu n a n l a r ayd ı n i n sa n i a rd ı ve vatandaşlarına karşı tole­ ra n s l ıyd ı l a r. Sonuç o la ra k, H e l e n izm olarak b i l i n e n Yu nan kültürü bi rçok Ya h u d i 'n i n i l g i s i n i çekti. Ken d i lerine Helen izm'i n etkisi altın­ da ka l m a k için m ü saade eden b u Ya h u d i lere "Helen i sti k Ya h u d i l er" den i l iyord u; Hasidea n l a r (H as id 'l e r i l e ka rıştı rı l m a m a l ı d ı r) ise ken­ d i tutucu m u h a l if grupla r ı n ı o l u şt u rd u lar.

Esseniler, Sadukiler ve Farisiler Ta r i h i n daha i leri b i r d ö n e m i n d e, Roma eski i s ra i l'in topraklarını fethed i nce Ya h u d i l i k üç mezhebe ayrı l d ı : •

Esse n i l e r, çoğ u n l u kl a beka r l ı k yem i n i etm i ş yetiş k i n erkekler­ den o l u ş a n m ü nzevi ve m isti k b i r d üzen o l u şturd u .



Sad u ki l e r Ya h u d i l i ğ i n H e l e n i sti k öğelerinden b i r k ı s m ı n ı sa h i p­ lendi.



Ya h u d i l e r a rasındaki en kuvvet l i g r u p olan Fa risiler i se hem ya­ zı l ı h e m de sözlü revrat'ı n doğrudan doğ ruya Ta n r ı 'da n geldi­ ğ i n e ve b u nedenle g eçerl i ve bağ layıcı o ld u ğ u na i n a n ıyordu. Tevrat'a göre, Fa ri s i l e r kesi n o l a ra k uyu l ma s ı n d a ı s ra r ederek Hala kha h'ı (Ka n u n ) d ü ze n l e m eye başladı.

46

Yahudiliğin Da l l a rı

Sinagogun Başlangıcı Farisiler, tapınağın kontrolünü ellerinde bulunduran Sadukiler ile olan anlaşmazlıklardan dolayı, alternatif bir çalışma ve ibadet yeri olarak sinagogu geliştirdi. Ayinler, kutsal kitap ve peygamber ile ilgili okumaları ve Shema'nın (Yahudiliğin merkez duası) tekrarla­ rını içeriyordu.

Ortodokslar E n n i hayetinde Ya h u d i l i k içerisinde ayrı l ma l a ra sebep olan asıl şey ayn ı eski a n laşmazl ı k, ya n i Halakhah ve Tevrat ile i l g i l i a l g ı l a rd a ki fa r kl ı l ı ktı. Ortodoksl u k son b i n yı l boyunca ve 1 9. yüzyıla kad a r Ya­ h u d i l iğ i n en geçerl i d al ıyd ı . O rtodoks Ya h u d i l i ğ i n i yöneten an a p re n s i p Torah min Hasha­

mayim'd i r. B u n u n a n l a m ı , hem yazı l ı kan u n u ( Kutsa l Kita p) hem de sözl ü ka n u n u (haham yoru m l a rı ve açı k l a m a l a rı ) içeren Tevrat'ı n doğ rudan doğ ruya Ta n rı 'd a n g e l m i ş o l m a s ı ve b u nedenle ona ita­ at ed i l mesi gerekti ğ i d i r. S i nagogda ki töre nl e r i b ra n ice ya p ı l ı r ve erkekler il e kad ı n l a r ayrı ayrı otu ru rlar. Kad ı n l a r haham unva n ı a l mazl a r y a d a b i r min­ yan' ı n (toplu dua için gerekli olan on k i ş i l i k g r u p) sayısına d a h i l ed i l mezler. H e r ne kadar s i nagog erke k l e r i n h a k i m iyetindeyse d e, kad ı n l a r ev üzerinde kesi n hakim iyete sa h i ptirler. Ya h u d i ler, azı n l ı k m a h a l lelerine ya da "ke n a r m a h a l lelere" ( R u s­ ya'da Ya hudi leri n yaşa m a l a rı için oluştu r u l a n a l a n l a r) gönderi t erek ayrı l d ı kları nda, "d ış d ü nyan ı n" d ü nyevi topl u m u n a h erha ngi bir şe­ k i l d e erişemiyorlard ı . Bu nedenle yaşa m l a r ı n ı ken d i l eri nden önceki n es i l ler ta rafı n d a n uyg u l a n a n gelenekie re g ö re deva m ettird i l e r. 1 7. ve 1 8. yüzyı l l a rd a Avru pa'da Ayd ı n l a n ma çağı yayı l ı rken, b i rçok topl u m en azı ndan ka pıl arı n ı n bazı l a r ı n ı Ya h u d i lere açmaya baş l a d ı . Böylece Ya h u d i l e r yen i fi kirlere ve mesleklere erişebil iyor­ l a rd ı; kend i ka pa l ı topl u m l a r ı n ı içine a l a n bariyerler yı kı l m ı ştı. 47

Dinler Tarihi 1 0 1

H a l a k h a h'a katı b i r şeki l d e bağ l ı olmak, l a i k top l u ma entegre ol mayı i m ka nsız değ i lse de zor h a l e g etird i . Da hası, b i rçok Ya h udi, Ayd ı n l a n m a çağ ı n ı n fi kirleri n i ken d i d ü şü nce şek i l lerine da h i l etti. Reform Ya h u d i l iğ i n i ortaya çı kara n koşu l l a r b u n l a rd ı .

Reform Yah udiliği 1 9. yüzyı l ı n başları nda, A l m a nya'd a k i çeşitli si n ag og topl u l u kları servisleri n d e kad ı n ve erkekleri n b i r l i kte otu rması, daha kısa tö­ ren, ayi n d e a na d i l i n ku l l a n ı l ması, bayra m l a rı n tek g ü nde kutlan­ ması ve m üz i k a l etleri n i n ve bir koro n u n d a h i l ed i l mesi gibi deği­ şikli kler ya p ı l d ı . Ameri ka n Reform Ya h u d i l iğ i , b u reformcu l a r ı n bazı l a rı n ı n 1 9. yüzyı l ı n orta s ı nda Alma nya'd a n A m e r i ka Birleş i k Devletleri'ne göç etmesiyle o rtaya çı ktı. H a h a m lsaac Mayer Wise'ı n l iderliği nde, Re­ form Ya h u d i l iğ i Ameri ka l ı Ya h u d i l e r ta rafından ka b u l ed i le n bas­ k ı n i n a n ç ha l i ne geldi.

Amerika 'da Reform Yahudiliği Amerika'daki ilk Reform topluluklarından bazıları: •









Güney Carolina, Charleston'daki Beth Elohim (1825) Maryland, Bal timere'daki Har Sinai (1842) Ohio, Cincinnati'deki Bene Yeshurun (I. M. Wise) (1854) Kentucky, Louisville'deki Atath Israel (Tapınak) (1842-1843) Pennsylvania, Philadelphia'daki Keneseth Israel (1856)

Reform Yah udiliğinin i l keleri Bi reyse l l i ğ e büyü k yer vermes i n i n ya n ı sıra, Reform Ya h u d i l i ğ i aşa­ ğ ıdaki i n a n ç l a rı içerir: 1 . Tevrat i l a h i g ü çten esi n l e n m iş a ncak i n san l a r ta rafı ndan yazıl­

m ı ştı r. 48

Yahudiliğin Dalları

2. Sadece tek bi r Ta n rı va rd ı r.

3. Tevrat sürekl i olara k yen i d e n yoru m l a n m a l ı d ı r ve yen i d u ru m ­ l a ra ve zorl u kl a ra uyg u n h a l e geti ri l m e l i d i r. 4. Tevrat'ı n a h l a k i ve eti k öğeleri önem l i d i r. 5. C i n s iyetler eşit m ua me l e görmel i d i r.

Tutucu Yahudilik Çok sayıdaki destekçisine rağ men, bazı Ya h u d i le r Reform Ya h u d i ­ l i ğ i n i n hayra n l ı k verici a maçları olduğ u n u a m a ç o k i l eri gittiğ i n i d ü ş ü n d ü ler. Bu o rta seviye h a reketten d e Tutucu Ya h u d i l i k ortaya ç ı k m ı ştır. Reform Yah u d i leri g i b i tutucu lar da yazı l ı ve söz l ü Tevrat'ı n i l a h i g ü çten i l ham a l d ı ğ ı na a nca k insanlar ta rafı n d a n yazı l d ı ğı na, ya n i bize doğrudan Ta n rı'dan gel m ediğine i n a n ıyorlard ı . Tutucu Ya h u ­ d i l i k, genel olara k Halakhah'ı n bağlayıcı öze l l i ğ i n i ka b u l etmesi yö­ n ü y l e Reform'dan ayrı l m a ktad ı r. Ancak tutuc u l a r H a l a khah'ı n de­ ğ i ş m eye meyi l l i o l d u ğ u n u ve Ya h u d i l i ğ i n değerlerine sad ı k ka l ma s ı şartıyla çağdaş kültüre adapte ed ilebileceğ i n i ka b u l ed iyorlard ı . Tutucu Ya h u d i l i k, si nagog törenlerinde O rtodoks y a da Reform ya k l a ş ı m ı ndan tatm i n ol maya n Ya h u d i l e r için bel i rg i n b i r orta yol s u n uyord u . Ayi nleri n bas k ı n d i l i i bra niceyd i a m a ayi n e katı l a n l a r ı n a n a d i l leri de ku l l a n ı l ıyord u . Tutucu topl a ntı l a rı n da, kad ı n lar v e er­ kek l e r b i r li kte otu ra b i l i rlerd i ve birçok tutucu topl u l u ğ u n korosu ve hatta org ları b i l e va rd ı .

Yeniden Yapılanmacılık Yen i d e n Ya pılanmac ı l ı k, Yah ud i l iğ i n en g e n ç h a reketid i r. 1 920 yı­ l ı nda Mordecai Kaplan (1 881 -1 983) ta rafı n d a n yazı l a n etki l i ve ö n e m l i b i r maka leden fi l izl e n m i ştir. Ka p l a n , b u m ak a l ede Ya h u d i ­ l i ğ i n m odern d ü ş ü neeye uyg u n olara k yen i d e n yoru m l anması ve F i l i sti n'deki Ya h u d i topl u l u kl a rıyla bağ l a r ı n g üç l e n d i r i l mesi çağrısı ya p m ı ştı. i ki yı l son ra Ka plan, Manhatta n'd a k i tutucu b ir topl u l u49

Dinler Tarihi 1 0 1

ğ u n kürsüsü nden istifa etti v e Ya h u d i l i ğ i n i le rlemesi Top l u l u ğ u (SAJ ) o l a ra k b i l i nen, ken d i Ya h u d i l i k felsefesi n e daya l ı b i r d i nsel örg üt ku rd u . Ka p l a n yen i bir Ya h u d i l i k d a l ı ya ratmayı a maçlam ıyord u ama özg ü n fel sefesi d ü şü n ü l ü rse b u d u ru m kaçı n ı l mazd ı . 1 970' 1 i yı l l a r iti ba rıyla, Yen iden Ya p ı l a n macı l ı k Ya h u d i ağac ı n ı n dörd ü ncü d a l ı olara k ka b u l ed i l d i . B u dal, t ü m d ü nyada 1 00 ö rg ü t i l e en küçük ha reket o l m aya deva m etm e kted i r a ncak Ka p l a n'ı n m i rası ve ta­ ki pçi leri ta rafı ndan g e l i şti r i l e n fel sefe düşü n ü l ü rse, bu h a reketin etkisi sayı s ı n ı ya l a n l a m a ktad ı r. Yen i d e n Ya p ı la n macı l a r Ya h u d i lerin Ta n r ı 'n ı n seçi l m i ş i n sa n l a rı o l d u ğ u kavra m ı n ı reddetmekted i rl e r. Ka pla n'ı n va rsayı m ı na göre, her b i r k ü l t ü r ve uyga r l ı ğ ı n, d a h a büyük i n sa n topl u m u n u ya rat­ mak iç in kend i ne özg ü kat k ı l a r ı va rd ı r. Ya h u d i l i k bu kü ltü rlerden sadece b i ri d i r. B urada özel ya da i l a h i olan h i ç b i r şey yoktu r. B u n u n ötesinde, H a l a k h a h a ncak kişi b u n u ya pmayı seçerse uyg u l a n m a l ıd ı r; eğer b i r kişi H a l a khah'ı n b i r yön ü n e uya rsa, bu­ nun sebebi Hala kha h'ı n Ta n r ı 'd a n gelen bağ l ayıcı ka n u n ol ması değ i l, değ e r l i bir kü lt ü re l pa rça o l masıd ı r. Asl ı nda ta ri hte rol oy­ naya n doğaüstü bi r Ta n rı kavra m ı ta mamen terk ed i l m i ştir. B u n u n yerine Ta n rı bir s ü reç y a da g ü ç, b i r uygarl ı ğ ı n e n y ü c e değerleri n i n v e fi kirleri n i n b i r ifadesi o l a ra k değerlend i r i l m e kted i r. Ka p l a n , Ya h u d i l i ğ i n sadece b i r d i n o l m akta n öte o l d u ğ u n u d ü ş ü n üyord u. Ya h u d i l i k, g e l e n e kleri, kan u n ları, a l ı ş ka n l ı kla rı, d i l i, edebiyatı, m üziği ve sa n atı i ç i n d e barı ndıra n ve g e l i şmekte olan dini b i r u yg a rl ı ktı. Tü m Ya h u d i to p l u l ukların d i a s po rada zengin­ leşmesi g e rekl i l iğ i n e i n a n ıyord uysa da Ka plan, b i r Ya h u d i ü l kesi­ n i Ya h u d i tekerindeki bir m erkez n o ktası o l ara k öngörüyord u. Bu neden le S iyon izm ve i s ra i l 'i n ku r u l u ş u Yeniden Ya p ı l a n macı l ı k için temel i l keyd i .

so

i B RAN iCE VE Yi DiŞ Seçilmiş insanların Dilleri

i b ra n ice d ü nya n ı n en eski d i l l erinden b i ri d i r ve ta r i h i m u hteme­ l e n M Ö 4000 yı l ı n a kad a r daya n ı r. ilk Ya h u d i l e r, A ra pçayı da içeren Ken a n l ı grubu n u n Sa m i bir şivesi olan i bra n ice d i l i n i konuşuyo r­ l a r d ı . Kabile reisieri vaat ed i l m i ş topra kla ra g i re rken i bra n ice ko­ n u ş u yorlardı ve b u d i l kutsa l kita p dön e m i boyunca Ya h u d i l e r i n d i l i o l a rak ka l d ı . A n c a k M Ö 5 . yüzyı lda, Ya h u d i l er birçoğ u n u n MÖ 5 8 6 yı l ı nda i l k Ta p ı n a k'ı n yıkı l masından sonra yaşa m ı ş o l d u kl a r ı Ba b i l 'den i s ra i l 'e dön m eye başlad ı kları nda, F i l i sti n'de yaşaya n i n sa n la rı n çoğ u n l u­ ğ u A ra rn ice kon u şuyorlardı ve bu d i l kad e m e l i o l a ra k Ya h u d i l e r i n d i l i ne de sızd ı . B i rkaç yüzyı l sonra i bra n ice kon u ş u l a n b ir d i l o l ­ m a kta n çıktı. i ki b i n y ı l boyu nca da kon u ş u l a n b i r d i l ha l ine gel ­ meyecekti.

İbranice Öğrenin Eğer İbranice öğrenmek istiyorsanız, ulaşabileceğiniz kitaplar, web siteleri ve katılabileceğiniz kurslar var. Aslında İsrail'i ziyaret et­ mek ya da orada yaşamak ve anadilini akıcı şekilde konuşmak isti­ yorsanız, faydalanacağınız İbranice konuşma kursları da var.

i bran ice Yazmak i bra n ice, i n g i l izce n i n ta m ters i n e sağ d an sola doğ ru oku n u r. Kel i­ m e n i n en son un d a b u l u n d u kla rında fa r k l ı b i r şekle b ü rünen y i r­ m i i ki sessiz ha rfi olan yen i b i r a lfa be öğ re n m e n iz g e rekir. Ve eğe r bu yeteri nce büyü k b i r zo rl u k değ i l se d e, i bra n ice g e n el l i kle ses l i ha rfle r ku l l a n ı l madan yazı l ı r. sı

Dinler Tarihi 1 0 1

ı, n n � p � � V � �





ı ., ·rı; o � rtı � � o ı � n i bra n ice kitaplarda a l ı ş ı l m ı ş o l a ra k görü l e n ka l ı pla bas ı ma ka r­ şın, kutsa l belgeler h a rfl e r i n bi rçoğ u n u n üzeri n d e "ba ş l ı kl a r" ku l l a­ n ı l a n b i r stilde yazı l ı rl a r. B u baş l ı kl a r üst nokta l a rd a n ç ı ka n karga ayakları n a benzer. B u yazı m ş e k l i "STA'M" (Sifrei Torah, Tefillin ve Mezuzot'u n kısaltması) o l a ra k b i l i n i r. El yazısı için genel l i kl e d a h a m odern bir biti ş i k yazı şekli kul la­ n ı l ı r. Anca k bir d iğer sti l o l a n Raşi yazısı, met n i n kend i s i n i yorum­ l a rdan ayı rmak amacıyla bel i r l i m eti nlerde görülebi l i r. Büyük bir Tevrat ve Ta l m u d yoru m c u s u o l a n Raşi'n i n on u ru na i s i m l endirilen bu met i n tipi a n latı m i ç i n ku l l a n ı l ı r.

Neden Birden Fazla Yazım Şekli Var? İbranice kelimeler Latin alfabesi ile yazılan dillere transliterasyon sistemi ile çevrilirler ve bunun birden çok yolu vardır. Örneğin, kendine özgü gırtlaktan gelen İbranice h sesi kimi zaman ch olarak yazılır. B öylece Hanuka kelimesinin İngilizceye olan transliterasyo­ nu Chanukah olarak yazılabilir.

52

l branice ve Yi d i ş

i bran ice Harflerin Sayısal Değerleri Vardı r i bra n i sayı siste m i ha rfleri ra kam olara k ku l l a n ı r. Alfa benin her b i r h a rfi n in, kend i n e karşı l ı k g e l e n bir sayı d eğeri va rd ı r. i l k on h a rfi n b i rd e n ona kada r değeri va rd ı r; daha s o n ra k i d o kuz harf yirmiden 1 OO'e kadar on lu değerlere sa h i ptir ve geri ka l a n sayı l a r da s ı rasıyla 200, 300 ve 400 sayı larına eşdeğerd i r. H e r bir i bra n ice kel i m e b i r sayıyı tem s i l edecek şekilde hesa p l a ­ n a b i l eceği nden, Yah u d i m i stisizm i kel i m el e r i n sayı sal değerlerin­ de ki g izli a n l a m la rı anlama kon usuyla titiz b i r şeki l d e i l g i l e n me k­ ted i r. Örneğ i n i bra n ice chai (hayat) kel i me si n i n sayı d eğeri 1 8'd i r. B u n edenle, 1 8'i n katları nda öze l l i kl e d ü ğ ü n le r ve yaş kutl a m a la­ r ı n d a ya rd ı m sever bağ ı ş l a rda b u l u n m a k ve hed iyeler vermek yay­ g ı n b i r uyg u la m a d ı r.

Modern ibranice 1 9. yüzyı lda i bra n ice bir Rönesa ns geçird i . Büyü k ölçüde kend i n i i b­ ra n icen i n yeniden hayata döndürü l mesine adayan ve a ntik bir d i l e b i n l e rce modern teri m ekleyen Eliezer be n Yeh u d a h ( 1 858- 1 922) sayesinde i bra n ice bir anad i l olma statüs ü n ü yen i de n kazandı.

Yidiş'in Kökenieri Yid i ş d i l i n i n kökenieri ikinci bi nyılda, Kuzey Fra n sa'd a n gelen Ya­ h u d i göçmen l eri n Ren N e h ri'n i n kıyı l a r ı n a yerleşmeye başlaması­ n a kadar ta kip ed i lebi l i r. i b ra n ice ile eski Fra n sızca n ı n bir birleşi­ m i n i konuşan b u göçmen ler, ayn ı za m a n d a A l m a n lehçeleri ne de a si m i l e olmaya başlad ı l a r. Yazı l ı d i l ta m a m e n i bra n ice karakterler­ d e n o l uşuyord u . O n ikinci yüzyı l ı n başı nda, i l k Haç l ı Seteri'n i n korku nç katli­ a m l a rı ndan son ra, Ya h u d i l e r yen i d i l leri Yid i ş'i de a l a ra k Avustur­ ya, Bohemya ve Kuzey i ta l ya'ya göç etti l e r. Ya h ud i l e r tacir olara k Pol a n ya'ya g i rm eye davet ed i l d i kleri n de, Yid i ş Lehçe, Çekçe ve R usça n ı n öze l l i kleri ile birleşti. N i hai bir son u ç o l a ra k, Yidiş büyü k 53

Dinler Tarihi 1 0 1

çoğ u n l u kla orta/yü ksek A l m a n ca , b i r m i kta r i bra n ice ve Slav d i l leri i l e Loez (eski Fransızca ile eski i ta lyanca birieş i m il dokunuşundan o l u ş uyord u .

Yidiş ve Yahudice Yahudiler "Yahudice" konuşmazlar. Her ne kadar Yidiş kelimesi Yidiş dilinde "Yahudice" anlamına gelse de bu kelimeler eşanlamlı değildir. Yahudice bir önad iken, Yidiş belirli bir Yahudi dilini tanım­ layan bir isimdir.

Yid i ş ada pte ve a s i m i l e o l a b i l e n bir d i l o l d u ğ u için Ya h u d i l e­ rin çok i ş i n e ya rad ı . En n i hayeti n d e, 1 9. yüzyı l ı n son l a rı nda ve 20. yüzyı l ı n başlarında Avr u pa Ya h u d i le r i n i n Ameri ka Bi rleş i k Devlet­ leri'ne ya ptı kları göç d a l g a l a r ı n d a n sonra i n g i l izce kel i me ve ifade­ ler Yi diş d i l i n e d a h i l o l d u .

Kimler Yidiş Konuşuyordu ? Yid i ş d i l i, Aşkenaz Ya h u d i l e ri n i n (ya n i Orta v e Doğ u Avrupa Ya­ h u d i l e ri n i n ) ana d i l iyd i a m a tü m Aşkenaz Ya h u d i leri Yid i ş kon uş­ m uyord u . Dua ve eğ iti m d i l i i bra n ice olara k ka l m ı ştı a ncak yeshi­ va1arda (d i n oku l ları) meti n l e r ü zeri nde tartı ş m a k için genel l i kle Yidiş ku l l a n ı l ıyo rd u . Yid iş'i n g ü n l ü k ya şam görevlerine dahil olmak zoru nda olduğu gerçeğ i d i l i n ken d isine ya nsı m ı ştı ve Yid iş'i böyle­ sine özg ü n ve çekici bir d i l h a l i n e g et iren de buyd u .

Anadil Yahudi kadınlar, kendilerine İbranice öğretilmediği için çocuklarıy­ la Yidiş konuşuyorlardı, çocukları da daha sonra kendi çocuklarıyla Yidiş konuşuyorlardı. B öylece İbranice loshen ha-kodesh, yani "kut­ sal dil" iken, Yidiş mame loshen, "annenin dili" olarak biliniyordu.

54

i b ran ice ve Yidiş

Yidiş, ta kma adla rla, sevg i sözleriyle ve o l d u kça çok heyeca n ifa d e eden sözcükle dolu, son derece sosya l b i r d i ld i r. Neredey­ se h e r d u ru m l a i l g i l i atasözleri, atasözü g i bi ifadeler, küfü rl e r ve o za m a n ı n korku l a r ı n ı ve batıl inançları n ı ya nsıta n deyi m ler bu­ l a b i l i rs i n iz. Yid iş'i öğ ren m e k ve a n l a m a k, yüzlerce y ı l önce b u d i l i ya rata n ve kon u şa n Ya h u d i leri a n l a m a kt ı r. 20. yüzyı lda Yid iş'i n h ızla zayıflaması n d a k i en ö n e m l i fa ktör, Yi­ d i ş konuşan Ya h u d ilerin tüm topl u l u kl a rı n ı yok eden Shoah (Nazi Soyk ı rı m ı ) idi. i s ra i l 'de Yid i ş uşakl ı k zi h n iyeti ni tem s i l eden "ke n a r m a h a l le" d i l i o l d u ğ u i çin o nayl a n m ıyord u . A n c a k s o n yı l la rda Yid i ş, tıpkı Ya h u d i l e r i n kend i l e ri gibi i n atçı ve d aya n ı k l ı b i r d i l olduğ u n u ispatlad ı . A m e r i ka B i rleşik Devletle­ ri'nde kolejler ve ü n iversiteler Yid iş dersleri ve riyor ve özel kuru­ l u ş l a r ve gruplar hem Bi rleşik Devletler'd e h e m de i s ra i l 'de Yid i ş'i ta n ıtıyor.

ss

TEVRAT, TALMU D VE M i DRAŞ Yahudiliğin Metinleri

Ya h u d i g e leneğinde d i n ça l ış m a l a n na her za m a n büyük sayg ı du­ yu l m u şt u r ve a slı nda Tevrat, Ta l m ud, Midraş ve d iğer metin ler g i b i i nceleyecek ç o k şey va rd ı r.

Tevrat Tevrat kel i mesi k i m i za m a n " Ka n u n" olara k da terc ü m e ed i l i r. Ayn ı za manda "öğ reti" a n l a m ı n a da g e l i r çü n kü Ya h u d i lerin nasıl yaşa­ malan ve n eye i n a n m a l a n gere ktiğ i hakkında Ta n rı 'n ı n e m i rleri n i tems i l eder. En s ı n ı rl ı a n l a m ıyla Tevrat, M u sa'n ı n Pentateuk ad ıyla da bili­ nen beş kitabından o l u ş u r. An c ak e n geniş a n l a m ıyla Tevrat, Pen­ tateuk'u ta k i p eden h e r şeyi, ya n i Ya hudi ka n u n ve öğ retileri n i n ta ma m ı n ı içinde ba rı n d ı rı r. En g e n e l a n l a m ıyla Tevrat i ki böl ü mden o l u ş m a ktad ı r. i l k ola­ rak, ü ç böl ü mden o l u ş a n yaz ı l ı Tev rat (Torah Shebichtav) va rd ı r. Bu böl ü m le rd e n i l ki M usa'n ı n Beş Kita b ı ya da Chumash olara k da bi­ l i nen Pentateu k'd u r. Pentate u k aşağıdaki beş kita b ı içerir {her b i r kita pta k i i l k ifadeye göre a d l a nd ı n l m ıştı r):

1 . B'reishit {Ya rad ı l ış) 2. Shemot {Mısı r'dan Ç ı kış) 3. Vayikra { Lev i l i ler) 4. Bamidbar {Çölde Sayı m ) S. Devarim {Yasa'n ı n Tekra n )

Yazı l ı Tevrat'ı n i ki n c i k ı s m ı , aşağıdaki sekiz kita bı içeren Ne­ vi'im'd i r { Peyga m berler):

56

Tevrat, Talmud ve Midraş

1 . Yehoshua (Yeşu) 2. Shoftim ( H a k i m l er)

3. Shmue/ ( 1 . ve l l . Sa m ue l ) 4. Melachim ( 1 . v e l l . Kra l l a r) S. Yirmiyahu ( Ye remya) 6. Yechezke/ ( H ezekiel)

7 . Yeshayahu ( Yeşaya) 8. Trey Asar (On i ki)

Son olara k, Tev rat'ı n üçüncü kısmı on b i r kita pta n oluşa n Ketu­

vim 'd i r (Metinler): 1.

Tehilim (Mezm u rl a r - Zeb u r)

2.

Mish/ei (Sü l eyma n'ı n Özdeyişleri)

3.

lyov (iş)

4.

Shir Ha-Sh irim (Ezg i le r Ezg i si)

s.

Ruth ( Rut)

6.

Eichah (Ağ ıtlar)

7.

Kohe/et (Va iz)

8.

Esther (Ester)

9.

Danie/ (Dan i el)

1 0. Ezra ve Nechemiah (Ezra ve Nehemya) 1 1 . Divre-i Ha-Yamim (1. ve l l . Ta rihler) Söz l ü Tevrat Ta n rı, M u sa'ya yazı l ı Tevrat'ı verme n i n ya n ı n d a b i r de Torah Sheb'a/

Peh ya da sözlü Tevrat olara k adland ı r ı l a n a ç ı k l a m a l a r s unm uştu. Yazı l ı ol maya n b u tefs i rlerin öğ retmenden öğrenciye a ktarı l m a s ı gere kiyord u.

57

Dinler Tarihi 1 O 1

Tanrı 'dan Tevrat'a Tanrı Tevrat'ı kendi seçilmiş insaniarına Musa aracılığıyla gönder­ mişti. Yaklaşık MS 200 yılından başlayarak sözlü Tevrat, Mişna adı verilen bir dizi kitap olarak yazılmıştı.

Ya h u d i l i kte Tevrat'ı n sonsuz ve değişmez o l d u ğ u kes i n d i r. Tev­ rat Ta n rı 'd a n geldiği ve Ta n rı d a sonsuz o l d u ğ u için, Tevrat'ı n da ayn ı öze l l i ğ i paylaştığ ı n a i n a n ı l ı r. Ya h u d i l iğ i n Tevrat'a sad ı k ka l m ayı ve onu Ya h u d i lerin va rlığı n ı n b i r pa rça sı o l a ra k koru mayı g ö rev ed i n mesi n i n sebeplerinden b i ri b u d u r. Ya h u d i l iğe göre, Ta n r ı Ya h u d i leri Tevrat'ı a l m a k ve koru mak için seçm i şt i r ve bu görev i pta l e d i l e m ez.

Talmud i kinci Ta p ı n a k'ı n yok ed i l m e s i n d e n (MS 70) son ra k i yı l la rda, öğ ret­ menden öğrenciye a kta r ı l a n söz l ü ka n u n u n u n u t u l ması teh l i kesi va rd ı . B u n u engellemek a macıyla, H a ham Yeh uda Ha-Nasi (ö. 2 1 7) ta rafı n d a n yönetilen b i r g r u p b i l g i n ve h u ku kçu, ya klaşık 200 yıl la­ rında söz l ü ka n u n u n tem e l bir taslağ ı n ı Mişna'da birleşti rd i .

Aziz Gibi Bir Haham Halıarn Yehuda Ha-Nasi'ye ayrıca Haham, Prens Halıarn Yehuda ve Aziz Ustamız olarak hitap ediliyordu. Kendisinden "Haham" olarak bahsediliyordu çünkü Tevrat'ı öğretmişti; "Prens" olarak atanınıştı çünkü yükseltilmişti, prens ve İsrail'in en onurlu kişisi yapılmıştı; "Aziz Ustamız" olarak adlandırılmıştı çünkü bedeninin de ruhu ka­ dar saf olduğu söyleniyordu.

Ama Tevrat'ı n öğrenc i l e ri ve a l i m leri ça l ı ş m a l a r ı n ı ta m a m l a ma­ m ı şl a rd ı . S o n raki bi rkaç yüzyı l d a metin ve metn i n ka n u n ları hak58

Tevrat, Ta l m ud ve M i d ra ş

kında açıklamaları ara maya deva m ettiler. B i r kere daha çaba l a rı­ nın sonuçları n ı n kaybo l m a s ı n ı engel l e m e k için Rav Ashi (352-427) ve Ravina (ö. 42 1 ) materya l ierin Gema ra'd a top l a n m a s ı n ı yönetti­ l e r. M işna ve Gemara b i rl i kte bizi m Ta l m ud o l a ra k b i l d i ğ i m iz kita b ı o l u şt u rd u l a r. Ta l m u d h a h a m ların, a l i m ierin ve h u k u kç u l a r ı n kutsa l kita b ı n ka n u n la r ı n ı ka rşı laştı kları hayatta n a s ı l u yg u l a d ı k l a r ı n ı n b ir kay­ d ı d ı r. Sonuç olara k "hayat ı n ta ma m ı n ı " içeri r ç ü n kü bu insa n l a r ı n g ü n l ü k va ro l u ş l a rı ndaki h e r şeyi ka psa r. Te m a l a rı sosyal v e özel, kentsel ve köysel, sivil ve h u ku ki, ka m u sa l ve evsel, g ü n l ü k ve ritü­ el kon u la rı içeri r. Neredeyse hiçbir şey atl a n m a m ı şt ı r.

İki Talmud Aslında Kudüs Talmud'u ve Babil Talmud'u olmak üzere iki tane Talmud vardır. Genel olarak, insanlar Talmud'dan bahsederken bu ikisinin daha kapsamlı olanını, yani Babil Talmud'unu ifade eder­ ler.

Tal mud'un Düzen i Ta l m ud, sedarim (em i rler) a d ı veri len a ltı bö l ü m d e n o l u ş u r. Her b i r

seder, masekhtot (risaleler) a d ı veri len b i r ka ç kita p içe r i r, toplamda atm ı ş ü ç masekhtot va rd ı r. Her ne kadar h e r b i r sedarim o l d u kça bel i rg i n ve dar kon u l a ra hita p ediyorm u ş g i b i görünse de, a s l ı nd a her seder çeşitli v e fa rklı kon u la r içeri r. Altı sedarim ş u n l a rd ı r: 1 . Zera'in (to h u m l a r) : Bu seder öze l l i kle ta rı m ka n u n l a rıyla ve ayn ı

za m a nda dua ve kutsa m a l a r i l e i l g i l i ka n u n la rla i l g i l id ir; on b i r

masektot'ta n o l u ş u r. 2. Moed (mevsim): Bu seder Şabat ve bayra m i a ra d eğ i n i r, on i k i masekhtot içerir. 59

Dinler Tarihi 7 0 7

3 . Naşim (kad ı n la r) : B u seder evl i l i k ve boşa n m a ka n u n ları i l e ilgi­ l i d i r; yed i masekhtot içerir. 4. Nezikin (za ra rlar) : B u seder m e d e n i ka n u n ve a h l a k i l e i l g i l id i r;

on masekhtot içerir. S. Kodaşim (kutsa l l a r) : O n b i r m a sekhtot içeren bu seder'de ku r­

ba n l a r ve Ta p ı na k e l e a l ı n ı r. 6. Toharot (safl ı kl a r) : B u seder, tören safl ı ğ ı ve k i rl i l i ğ i ka n u n ları i l e

i l g i l i d i r v e on iki masekhtot içeri r.

Çok Sayıda Tarza Sah i p Bir Çal ışma Ta l m u d ka n u n la ra uyma ve son d e rece bel i rg i n kon u larla i l g i l i ol­ masına rağ men, ka n u n la rı özet h a l i nde katego r i k şekilde ortaya koya n b i r yasa ya da eğitim kita b ı değ i l d i r. Asl ı nda Ta l m u d efsa­ neler, fol kl o r, kısa h i kaye l e r, a n ı l a r, d u a l a r, teol oj i ve teosofi i l e do­ l u d u r. Ta l m ud, ka n u n la r ı n açı k h a l e g etirilmesi n e ya raya n b ir s ü reci n s o n ü rü n ü d ü r. Dolayısıyla Ta l m u d 'a katkı sağ laya n kişilerin gergin­ l i kleri, çatı şma l a rı v e tartı ş m a l a rı okurun gözü n d e ca n l a n ı r.

Midraş 3. yüzyı l ile 1 2. yüzyı l a ra s ı nda, h a h a m lar ve din b i lg eleri fi ki rleri n i v e idd i a l a r ı n ı , kutsa l m et n i n a l t ı n d a yata n gerçekleri v e a n l a m ları açı klamaya ve daha da derinden i n celemeye ça l ı ş a n h i kayeler şek­ l i nde b i r a raya geti rd i l e r. N i hayeti nde bu h i kayeler Mid raş olara k b i l i n m eye başlad ı . M i d raş'ta her bir açı klayıcı h i kaye, kutsa l kita pta ki olayla rın de­ r i n i n e i n i l m esi, i l ke ve ka n u n la r ı n elde ed i l mesi ya da a h laki dersler veri lmesi a macıyla tasa r la n m ı şt ı r. B u n u n ötesin d e, öze l l i kleri dola­ yısıyla Midraşim haha m la r ı n kutsa l meti nleri o ku m a şeki llerine ve dü şü nce s ü reçlerine kısa bir şeki l d e bakmak için k u l l a n ı l a bi l i r.

60

Tevrat, Ta l m u d ve M i d ra ş

Anlamı Nedir? İbranice midraş kelimesi "yorumlama" ya da "açıklama" olarak ter­ cüme edilebilir. Bu kelime İbranice "araştırmak" ya da "incelemek" anlamına gelen bir köke dayanmaktadır. Midraş, kutsal kitaptaki bir metnin ne anlama geliyor olabileceğini incelemek için kullanı­ lan bir yöntemdir.

Bi rkaç Midraşim B i rçok M id raşim, Ya rad ı l ı ş h i kayesi ile i l g i l i d i r. Örneğ i n, Ta nrı i n sa­ nı ya ratmaya hazı r o l d u ğ u nda, "Hadi i n sa n l a rı yapa l ı m" demiştir. A m a "ya pa l ı m" şekl i nd e h ita p ettiği "biz" k i m d i ? Ta n rı ya l n ız değ i l m iyd i ? Midraş b u kon uyu, a s l ı nda Ta n rı 'n ı n ya l n ız o l madığı ve ko­ ruyuc u melekleri n e dan ı ştığ ı son ucuna u la ş a ra k a ç ı k l a m ı ştır. G ü n ü m üzde idam cezas ı kon u s u nda çok fazla a n l aşmazl ı k va r­ d ı r. A m a bu kon u çok daha öncelerden, kutsa l kita pta yer a l a n Ka­ b i l 'i n e rkek ka rdeşi H a b i l 'i ö l d ü rmesi h i kaye s i n d e ortaya çıkm ıştı r. Her n e kadar kutsa l kita p idam cezasına izi n veriyorsa da, Ta nrı b u cezayı Ka b i l i ç i n uyg u la m a m a ktad ı r. Peki, a m a nede n ? B u soruya değ i nen midraş, h içbir za m a n ö l ü m e ta n ı kl ı k etme­ miş o l masından dolayı, Ka b i l 'i n Habi l 'e yaptığ ı fizi ksel sald ı rı n ı n n a s ı l sonuçla nacağ ı n ı b i l mesi n i n m ü m k ü n o l m ayaca ğ ı n ı ifade et­ m e kted i r. Bu ned e n l e, bu n u n sonucu sadece Ka b i l 'i n ca n ı n ı a l m a k o l a m az, b u n u n yeri ne Ka b i l s ü rekli bir s ü rg ü n i l e ceza la n d ı rı l m ış­ t ı r. M odern yasa l d i lde bu uyg u la ma, diğer c i nayet seviyeleri a ra­ sında da olduğu g i bi ka sıtsız adam ö l d ü r m e i l e kas ı t lı adam öld ü r­ me a ra s ı nda bir ayrı m ya p ı l a n Amerika n ve i ng i l iz h u k u k siste m i n e eşdeğerd i r.

61

YAH U Di KUTSAL G ÜNLERi Zafer ve Trajedi Kutlamaları

Ya h u d i Kutsal G ü n l eri, eyl ü l ya da ekim ayı na d e n k gelen on g ü n ­ l ü k b i r s ü reç olan "Pişm a n l ı k G ü n leri" ile baş l a r. B u g ü n lere Roş Aşa na ve Yom Kippu r da d a h i l d i r. Diğer öne m l i kutsal g ü n ler Ha­ n u ka, P u r i m ve Pesa h'ı içe r i r.

Roş Aşana "Roş Aşa na" teri mi, Ta l m ud dö n e m i içerisinde (MS i l k b eş yüzyıl) ortaya ç ı k m ı şt ı r. Anca k kutsa l g ü n o l a ra k MÖ

4.

yüzyı lda, bazı Ya­

h u d i l e r i ki nci Ta pına k'ı i n şa etm e k için s ü rg ü nden Kudü s'e dön­ d ü klerinde ortaya ç ı k m ı şt ı r. Bu d ö n e m i n önemi d ü ş ü n ü l d ü ğ ü nde, Pişma n l ı k G ü n leri n i n hazı r l ı k l a rı, si nagog l a rd a k i hafta l ı k ayi nlerde şofar ça l ı n ması gele­ neksel h a l e gel m i ş olan bir önceki E/u/ ayı nda ba ş l a r.

Şofar Nedir? Şofar, koç boynuzundan yapılmış bir borudur. Kutsal kitapta bah­ sedilen dönemlerde şofar çalınması, kutsal günler, yeni ay gibi önemli olayları ya da savaş hazırlığını ilan ediyordu. Şofar aynı za­ manda İbrahim'in İsmail'i kurban etmesinin engellenerek İsmail'in yerine bir koçun sunulmasında da sembolik bir yere sahiptir.

Elul ayı sona doğru ya kl a ştı kça, Roş Aşa na'd a n önceki c u m a rte­ si geces i n d e ya p ı l a n özel b i r Seliçot (bağ ışlan m a ) töreni va rd ı r. Bu törende cemaat b i r d izi ö n e m l i du a eder. Gece ya rısına doğ ru, ce­ maat Ta n rı 'n ı n on üç n itel i ğ i n i g özden geçi rerek h erkesi ya klaşan kutsa l g ü n l e re hazı r l a m aya ya rd ı m c ı olan bir sere m o n i gerçekleş­ tirir. 62

Ya h u d i Kutsal Günleri

Yom Kippur Pişma n l ı k G ü n l e ri n i n en sonu ncusu olan Yom K i p p u r, T1şri'n i n o n u n c u g ü n ü d ü r. E n kutsa l g ü n Şabat o l m a s ı n a rağ men, haftada b i r yer i n e yılda b i r kere olan Yom Kippu r ' u n çok özel ve a l ı ş ı l m ı ş ı n d ı ş ı n d a b i r şey o l a ra k değerlend i ri l mesi i n s a n doğası gereğ i d i r. Yom Kippur "telafi g ü n ü"d ü r. B ir önceki senen i n g ü na h l a rı n ı n telafi e d i l eceği g ü n d ü r. Yom Kippu r k i m i za m a n "Şa batların Şabatı" o l a ra k ifade ed i l i r ve b i n l e rce yı l d ı r Ya h u d i l i ğ i n bir pa rçası o l m uş­ tu r. O r u ç tutma k Yom Ki ppur'un önem l i b i r parçasıd ı r. Yiyecek ve içecekle rden uza k d u rm a k b u g ü n ü n ö n e m i n i n kes i n b ir göster­ gesi d i r. Oruç, her b i reyi n ru h a n i ta rafi ara oda kla n ma s ı için gere k l i o l a n zi h i nsel d u r u m a u laşmasına ya rd ı mcı o l u r. B u n u n ötesinde oruç, bedeni i htiyaçlar üzerinde bir çeşit öz h a k i m iyet ortaya ko­ ya r. Top l u msal ola ra k daha b i l i nç l i bir gere kçe d e, i n sa n ların oruç yol uyla fa kir ve aç i n sa n l a r ile kend il e ri n i daha kolay b i r şeki lde özdeşl eşti rebi lecekleri n i bel i rt i r.

Küçük Çocuklar Hariç Lütfen Yahudilerin, fiziksel bir tehdit ortaya koymadığı sürece oruç tut­ mak için bu sünneti yerine getirmeleri gerekmektedir. Dokuz ya­ şından küçük çocukların ve doğum sürecindeki kadınların (yani doğumun başladığı andan doğumu takip eden üç gün sonrasında kadar) oruç tutmasına kesinlikle izin verilmez. Henüz bar ya da bat mitzvah (yaş kutlaması - yetişkinliğe kabul töreni) geçirmemiş daha büyük yaşta çocukların ve doğumunun üzerinden üç ila yedi gün geçmiş kadınların oruç tutmalanna izin verilir ama bu kişiler gereklilik hissetmeleri durumunda yemeye ya da içmeye başlaya­ bilirler.

63

Dinler Tarihi 7 0 7

Han u ka MÖ 1 67 yı l ı nda, Yu n a n kra l ı IV. Antiochus Yah u d i leri resm i olara k Yu n a n d i n i uyg u l a m a l a rı n ı ka b u l etmeleri i ç i n zorlamayı dened i . E m i rle ri, Ya h u d i l i ğ i n t ü m uyg u lamaları n ı n yasa kl a n masını, Ta pı­ na k'ı n kontro l ü n e bir H e l e n i st'i n (bir Saddusi'n i n ) geçiril mesi ni, m i h ra pta domuz kurban ed i l m e s i n i söyleyere k Ta p ı n a k'a sayg ı sız­ l ı k ed i l mes i n i ve bu e m i rlere uymayı reddeden kişilerin öldürül­ mesi n i içeriyord u . i sya n za m a n ı g e l m i şti.

Makkabi isyanı Mattitya h u (Mattathias), M od i i n'de yaşaya n seçkin Hasmanean a i lesi n i n yaş l ı ve d i n d a r bir l id e riyd i. Yu nan o rd u s u n u n bir pagan sunağı o l u ştu rma ça ba l a r ı n a d i renerek o n l a ra karşı bir ayaklan­ ma başlattı . Mattitya h u ve beş oğ l u, i bran icede "çekiç kadar güçl ü ada m lar" a n la mı na gelen M a k ka b i ler olara k b i l i n meye başlandı. G ü ç l ü Yu nan ord u l a r ı n d a n çok daha küç ü k o l m alarına rağ men, Yug a h Ma kka bi yön eti m i ndeki Ya h u d i güçleri son u nda g a l i p geldi. Kislev ayı n ı n yirmi beş i n c i g ü n ü nde (Ha n u ka'n ı n ilk günü) Ma kka­ bilerTa p ı n a k'ı geri a l d ı . Bu, ezi l e n lerin ezenler ka rşısındaki zaferiyd i . Ya h u d i güçleri, Ta p ı n a k Dağı'nı tekrar ele geçird i kleri nde, Ta pı­ na k'ı yen iden ada m a k i sted i l e r. (Asl ı nda Hanuka i bra n ice "ada ma" a n l a m ı n d a d ı r) . Yen i d e n a d a m a tören i n i n bir k ı s m ı, Tap ı n a k Meno­ ra's ı n ı n ya k ı l ma s ı n ı gere kti riyord u ama Ya h u d i l e r tek bir g ü n yete­ cek kad a r az b i r yağ d a n ötesi n i b u l a m a m ı ş l a rd ı . Ta p ı n a k Dağ ı i ç i n ya p ı l a n savaşta n sonra k i g ü n , Menora için yağ sağ l aya n zeytin ağaçları n ı n yetiştiği Efra i m Dağı 'na bir atl ı gönderi l d i . Oraya va rması ü ç, d ö n mesi üç g ü n s ü recekti ve yağ ı sıkmak i ç i n de b i r g ü n e d a h a i htiyacı va rd ı . B u a rada da Ta pına k'ta b u l u n a n yağ ı n o kad a r uzu n s ü re ya nması m ü m kü n değ i l d i; a m a ya n d ı . Çok a z m i ktard a k i yağ, M e nora için uyg u n yen i y a ğ il e geri dönene kadar sekiz g ü n boy u n ca ya ndı. Ha n u ka yağ ı n m ucizes i n i kutl a m a ktad ı r. 64

Ya h u d i Kutsa l G ü n leri

Purim P u ri m bayra m ı m ut lu b i r olayd ı r. Sa ray entri kala rı, ka rışık pla n l a r, şen l i k ve sa rhoşl u k, i h a n etten kıskan ç l ı ğ a ve cesa rete kada r t ü m i n s a n i öze l l i klerle d o l u ka ra kterler, Ya h u d i topl u m u n u n neredeyse yok e d i l mesi ve n i hayetinde g üzel bir g e n ç kızı n e l lerinde ku rtu l u ­ ş u i l e dolduru l m u ş ta ri h i b i r olayı a n m a ktad ı r. P u r i m sı rasında b i rçok kişi kostü rn l ü b i r şekilde s i n agoga g e l i r y a d a si nagogda ya p ı l a n P u ri m yü rüyü ş ü n e veya ka rnava l ı na katı­ l ı r. G e n e l l i kle kişiler Purim h i kayesinde yer alan ka ra kterlerden bi­ ri n i tem s i l eden kostü m l e r g iyerler ama g ü ncel pol iti k ya da tari h i ka ra kterler d e görülebi l i r.

H i kaye i l k ta p ı n a ğ ı n yok ed i l m esinden ya klaşı k 2500 y ı l sonra, Pers kra l ı A h a s uerus ( 1 . Serhas) genç ve g üzel b i r kad ı n o l a n Ester i l e evlen­ d i . A m cası ve vasisi Mordeca i'n i n tavsiyesi i l e Ester kra l d a n Ya h u d i o l d u ğ u gerçeğ i n i g izled i . M o ndeca i, kra l a s u i kast d üzen lemek için ya p ı l a n bir p l a na engel o l d u ama karşı l ı ğ ı n d a b i r öd ü l a l a ma d ı . B u a rada, kra l ı n kötü b i r d a n ı ş m a n ı o l a n H a m a n , Ya h udi leri yok etmeye ka rar verd i . Ku ra çeki lerek bel irlenecek o l a n b i r g ü nde (Pu­ rim) o n l a rı katietmek için kra l i l e d üzen lemeler ya ptı . Mordeca i b u p l a n ı öğrendi v e Ester'den kra l i l e kon u şa ra k m üd a h a l e etmes i n i i sted i . Ester müdahale ed i n ce Ahasuerus merha m et etti. Ya h u d i l e ­ ri ö l d ü rmek yeri n e, d a n ı ş m a n ı n Mordeca i 'yi a s m a k i ç i n hazırlatt ı ğ ı d a rağacı nda Hama n'ı astı rd ı . P u ri m'den önceki g ü n, Adar ayı n ı n on ü ç ü n c ü g ü n ü (hi kayeye göre Ya h u d i soykı rı m ı n ı n p l a n l a n d ı ğ ı g ü n ) Ya h u d i ler Esther'i n Kra l Ahasueru s'la yüzleşrnek i ç i n h aber vermeden odası n a g i rişinden önce tuttuğu üç g ü n l ü k orucu a n m a k i ç i n Ester orucu n u tuta r l a r. Yom Kippur ve Tişa B'av d ı ş ı ndaki tüm oruç g ü n lerinde o l d u ğ u g i bi o ru ç, g ü n doğ u m u nd a n g ü n batı m ı n a kadar s ü rer.

65

Dinler Tarihi 7 0 7

Haman'ın Şapkası Purim'de yenilen geleneksel yiyeceklerden bir tanesi, kralın kötü danışmanını anmak üzere hamantashen ya da Harnan'ın Şapkası adı verilen küçük, üç taraflı bir pastadır.

Pe sa h Pesa h, m u htemelen Ya h u d i ta r i h i ndeki en önde gelen olay olan Ya h u d i lerin M ı s ı r'd a n göçleri n i kutla maktad ı r. Pesa h, g ü n ü m üzde en yayg ı n olara k kutla n a n Ya h u d i bayra m ı d ı r. M ı sı r'da b u l u n d u k l a rı s ü re içerisinde i s ra i loğ u l ları fi ravu n u n gözü nd e n d ü ştü l er. A rta n sayı l a rı fi ravu n u n g ü ç ya p ı s ı n ı tehdit ed iyord u . M ı s ı r l ı la r, isra i loğ l u n üfus u n u kontrol etm e çabasıyla M u sevile­ ri köle ya ptı l a r ve o n l a ra za l i mce işler verd i le r. Astrolog l a r ı n fi ravu­ na, o dönemde doğ a n bir erkek i s ra i l oğ l u n u n büyüyü nce onu ta h­ tından edeceğ i n i söyl emel eri ü zerine işler daha da teh l i keli hale g e l d i . Sonuç olara k fi ravu n , her yen i doğan erkek i s ra i l oğ l u n u n N i l Neh ri'nde boğ u l ma sı e m r i n i verd i. B u kararı ka b ul etm e k i ste m eyen Ahra m ve Yochebed, m i n i k oğ u l l a rı n ı b i r sepete koyd u l a r v e N i l Neh ri'ne b ı ra ktı l a r. Çocuğ u n kız ka rdeşi M i riam g üven l i b i r mesafeden izlerken, fi rav u n u n kızı Bith ia h'ı n sepeti n e h i rd e n a l d ı ğ ı n ı görd ü . Bith i a h bebeğe Musa ad ı n ı verd i .

Musa v e Göç M u sa, fi rav u n u n sarayı n d a p re n s o l arak büyü d ü . B i r g ü n Mı s ı rl ı b i r çav u ş u n M u sevi b i r köl eye v u rd uğ u n u görd ü . Çavuş köl eyi döv­ meyi s o n l a n d ı rmayınca M u s a çavuşu öld ü rd ü . Ken d i hayatından endişe eden Musa M id i a n'a kaçtı ve orada çoba n l ı k ya pmaya baş­ ladı. Hayatı ndan da m e m n u n d u, ta ki bir g ü n s ü r ü s ü n ü atiatı rken 66

Ya h u d i Kutsa l G ü n l eri

a l evle r in za ra r veremediği ya nan bir ça l ıya d e n k g el ene kada r. Ta m o s ı rada Ta n rı M u sa i l e kon u şa rak, teredd ü t l ü tem s i lcisine M ı­ s ı r'a g iderek fi rav un a i s ra i l oğ u l ları'n ı n ayrı l ma s ı n a izi n vermesi n i söyle m esi emri n i verd i . M u sa, erkek kardeşi Haru n'la b i r l i kte Ta n rı 'n ı n ta l e b i n i fi ravu n a i l etti a ma fi ravu n s i n i ri e n di v e işleri M u sevi l e r iç in d a ha da kötü b i r h a l e getird i . Ta n rı 'n ı n g ü c ü n ü göstermek i ç i n M ı s ı r l ı la rı n başı­ na o n bela geldi. M ıs ı r l ı l a rı i l k doğa n erkek çoc u k l a r ı n ö l d ürül mesi bela s ı n a ma ruz b ı rakmadan önce, Ta n r ı M u sa'ya h e r b i r isra i l oğ l u a i lesi n i g ü neş batmadan önce b i r saf kuzuyu ku rban etm eleri n i söyle m esi buyru ğ u n u verd i . Kuzu'n u n ka n ı n ı ka p ı l a r ı n a ve eşikle­ r i n e s ü recek ve son ra da kuzuyu a kşam yem e ğ i i ç i n p i ş i receklerd i . B u yemek sı rası nd a i s ra i l oğ u l ları kıza r m ı ş kuzu, mayasız ekmek (çü n kü hamurun maya l a n m as ı i ç i n gerekl i za m a n yoktu) ve maror (acı otl a r) yed i l e r. Ta n r ı 'n ı n o n l a ra gösterd i ğ i çok sayıd a k i mucizeyi saya rken, Ta nrı da M ı s ı r'da gezerek tü m i l k d o ğ a n erkek çocu kları öld ü rd ü . Kurban ed i l en kuzu l a r ı n ka n l a rı n ı n s ü r ü l m ü ş olduğu ev­ le r i s ra i loğ u l ları'n ı n evleri n i işaret ettiğ i n d e n , bu evler atla n m ıştı. B u nedenle Ya h u d i lerin en son u nda M ı s ı r'd a n ku rtu l ma ları n ı sim­ ge leyen bayra m Pesa h (atlama) olara k b i l i n m e kted i r.

Anlamı Nedir? İngilizce "pass over" kelimesinin İbranice karşılığı Pesah'tır; atla­ mak, geçmek ya da ayırmak anlamına gelen İbranice peh -samech -c­ het kökünden gelmektedir.

B i r sonraki g ü n fi ravu n i s ra i loğ u l ları'na M ı s ı r'ı hemen terk et­ meleri e m r i n i verd i . M u sa'n ı n l iderl iğinde 2 i l a 3 m i lyon civarında i s ra i loğ l u Mısı r'dan ayrı l d ı . F i rav un kısa b i r s ü re i ç i n d e bu ka ra r ı n d a n p i ş m a n o l d u . is ra i ­ l oğ u l l a r ı n ı ta kip etmeleri i ç i n b i r ordu gönderd i v e b u ord u Kızı l 67

Dinler Tarihi 7 0 1

den iz'd e o n l a ra yetişti. Ö n leri n d e den iz, a rka l a r ı n da fi ravu n u n or­ d u s u o l a n isra i l oğ u l la rı ka pa n a kısı l m ı ş l ard ı a m a Ta nrı den izi i kiye ayı rd ı ve isra i loğ u l l a rı 'n ı n geçmesi n i sağ l adı . M ı s ı r ord u s u a rka la­ rı n d a n g i d i nce deniz tekra r b i rleşti ve ord u n u n ta m a m ı boğuldu.

Sazlık Denizi (Reed Sea) mi Kızıldeniz (Red Sea) mi? Tarihçiler genellikle geçişin sazlıklarla dolu sığ bir tuzlu su gölü olan Timsah Gölü'nde (Sazlık Denizi; "Sea of Reeds" adı buradan gelmektedir) gerçekleştirdiği konusunda anlaşmışlardır. Daha son­ ra hikayeyi anlatanlar geçiş yerini çok daha derin olan Kızıldeniz (Red Sea) yaparak hikayeyi Tanrı'nın gücünün çok daha etkileyici bir göstergesi haline getirmişlerdir.

68

YAH U Di KÜ LTÜRÜ Tüm Yahudileri Bağlayan Bağlar

Ya h u d i ler, sadece d i n leri o l a n Ya h u d i l i kten çok daha fazlası n ı pay­ laşma ktad ı rlar. Ayn ı za manda o rta k bir kü l t ü rleri va rd ı r. N eredeyse 4000 yı l l ı k ta rih leri ve Ya h u d i leri diğer d ü nya k ü l ­ t ü r l e r i i l e zıtlaşmaya v e za m a n za m an da o n la rı a s i m i le etmeye zorlata n coğ rafi d a ğ ı l ış d ü ş ü n ü l ü rse, Ya h u d i kültürü her za m a n h eterojen olm uşt ur. Buna rağ men bütü n fa rkl ı gelenekler v e uy­ g u la m a lar, d i kkat çekici b i r sentez içeri s i n d e b i r a raya gelmeyi b i r şeki l d e başa rmıştır.

Yah u d i Edebiyatı Ya h u d i lerin yoğ u n olara k yaşa d ı kları yerlerd e, i n s a n l a r aras ı nd a k i tek l i k duyg u s u n u a rtıra n b i r Ya h u d i edebiyatı da va rd ı r. Son e l l i y ı l d a Amerikan Ya h u d i edebiyatı gelişmişt i r.

Yahudi Amerikan Yazarlar Saul Bellow, Henry Roth, Bemard Malamud, Philip Roth, Joseph Heller, Elie Wiesel, Chaim Potok, Cynthia Ozick ve Leon Uris de dahil birçok sağlam Yahudi Amerikan yazar, eleştirmenlerden övgü almıştır. Michael Chabon, Myla Goldberg, Thane Rosenbaum ve Allegra Goodman gibi genç kurgu yazadarıyla da Yahudi edebiyatı­ nın 2 1 . yüzyıl Amerika'sındaki geleceği garanti altındadır.

i s ra i l l i roma n c ı la r sadece isra i l l i ler üzeri n d e b ü y ü k etki ya rat­ m a k l a ka lmamışt ı r, ayn ı za manda ça l ı ş m a l a rı n ı n büyü k bir k ı s m ı da i bra n iceden terc ü m e e d i l e rek bu ça l ı ş m a l a ra tü m d ü nyada k i Ya h u d i topl u m ları ta rafı n d a n da erişi lebi l m es i sağ l a n m ı ştır. Aha­ ron A p pelfeld, S. V. Ag non, A. B. Yehos h u a ve Amos Oz ve b u n l a rı n 69

Dinler Tarihi 7 0 7

benzerlerine ve ayn ı za m a n d a da David G ross m a n n ve Etga r Keret g i b i yen i nesil yete n e k l i Ya h u d i yazarları n o rtaya çıkışına ta n ı k l ı k etti ğ i m iz i ç i n şansl ıyız.

Yahudi M üziği "Ha-Tikvah"ı n (isra i l M i l l i M a rş ı ) t ı n ı l a n ku l ağ ı n ıza geldiği nde isra­ i l 'de ya şaya n Ya h u d i lerle o l a n bağı nasıl h i ssetmezsi n iz? Ayrıca "Al­ tın Kud ü s" şarkı s ı n ı d u yd u ğ u n uzda ken d i n izi gözleri n izi kapatıp ö n ü n üzde Kud üs dağ l a r ı n ı g ö r ü r halde b u l maz m ı s ı n ız? Şimd iye kad a r "Yi d i ş An nem" şarkı s ı n ı s öylemiş olan tü m oğ u l l a r ve kızla r ile b i r ya kı n l ı k h issetmek i ç i n b i r kel i me b i l e Yid i ş b i l m e n ize gerek yoktu r. G ü n ü m üzde Ya h u d i m üziğ i Klezmer müziği adı a ltı nda, seyya h m üzisyen g ru pları n ı n Doğ u Avru pa'da köyde n köye gezerek yerel Ya h u d i n üfus u n h a l k şa r kı l a rı, h al k m üziği ve geleneksel m üzik i l e eğ lend i rd i ğ i za m a n l a rı a n ı m sata n bir şeki lde ca n l a n m a ktad ı r. Ya­ h u d i m üziğ i n i n b i r d iğ e r d a l ı is e i s ra i l 'den gelen ve i b ra n ice gele­ neksel ve g ü ncel şarkı l a rd a n o l u şm a ktad ı r.

Yahudi Yemekleri Yemek b i rçok kü ltü rd e ö n e m l i b i r yer tutar ve Ya h u d i ler de bu ko­ nuda istisna değ i l d i rl e r. Hatta b e l k i de yemek, Ya h u d i leri bir top­ lum o l a ra k bir a rada tutma kon u s u nda b i rçok diğer g r u ba göre daha büyü k b i r yere sa h i pt i r; ç ü n kü yemek genel l i kle hem etn i k h e m de d i n i fon ksiye n l a ra h iz m et etmekted i r. Ya h u d i yemekleri kavra m o l a ra k aslı nda b i rçok kültürün ka rı­ ş ı m ı d ı r. Yüzyı l l a r içinde Ya h u d i le r i n yaşa m ı ş o l d u ğ u çok sayıdaki yeri ya n s ı t ı r. Bu ned e n l e Ya h u d i m u tfağ ı nda O rtadoğu, ispanyol, Alman, Akdeniz ve Doğ u Avru pa yemek pişirme şeki l leri n i bu la­ b i l i rs i n iz.

70

Ya hudi Kü ltürü

Yahudi Yemeği ... ya da Değil mi? "Yahudi" olarak değerlendiriyor olabileceğiniz birçok yemek Ya­ hudi kültürüne özgü değildir. Örneğin humus ve felafel Ortado­ ğu'nun büyük bir kısmında yaygındır, doldurulmuş lahana sadece bir Yahudi yemeği değil, Doğu Avrupa'da yaygın olan bir yemektir ve kişler de Yahudiler kadar Almanlar tarafından da bilinir. Bunun­ la birlikte, kısmen hazırlama ve pişirme stilinin kaşrut (beslenme kuralları) ile uyumlu olması zorunluluğundan ve kısmen de oıij i­ nal olma arzusundan dolayı, Yahudilerin yaşadığı yerlerden alınan yemekiere ve pişirme tekniklerine bir Yahudi becerisi ve özgün bir dokunuş da genellikle eklenmiştir.

Genel l i kle bu özel g ü n l e rde s u n u l d u k l a rı için, bel i r l i Ya h u d i yem e kleri bel i r l i bayra m l a r i l e i l işkilend i ri l me kted i r. E l bette ki b u yem e kleri, birçok i n sa n ı n yaptığ ı g i b i tü m yı l boyu nca s u n m a kta soru n yoktu r. Örneğ i n Ya h ud i l e r Şabat a kş a m yemeğ i n i n ve ayn ı za m a nda diğer b i rçok kutlama yemeğ i n i n b i r pa rça s ı olara k hal­

lah, ya n i yu muşak, tatlı b i r y u m u rta l ı ekm e k s u n a r l a r.

Anlamı Nedir? HalZat kelimesi, "rahibin [kohein 'in] payı" (sayılar 1 5 : 2 0 ve Ezekiel 44:30) olarak kenara ayrılan hamur porsiyonunu ifade etmektedir. Hallah pişirildiğinde küçük bir parçası, geleneksel olarak bu uygula­ manın işareti ve anılması olarak fırına ya da ateşe atılır.

Matsa basit b i r h a m u r ve su ka rışı m ı n d a n (yu m u rta ku l la n ı l­ m a d a n ) ya p ı la n yassı b i r ekmektir. Matsa i l e ya p ı l a n çok fazla ye­ m e k vard ı r. Bu n u n g üzel b i r örneği, tav u k suyu ve kereviz, havuç gibi sebzeler ve içinde yüzen matsa top l a rı ile ya p ı l a n matsa to p u çorbas ı d ı r. Bu matsa top l a rı na knaydele ("h a m u r köftesi n i n" Yid i ş d i l i ndeki ka rş ı l ı ğ ı ) den i r. 71

Dinler Tarihi 1 0 1

Baz ı l a rı matsa e k m eğ i n i s u v e yu m u rtaya batı rı l ı p kızartı l m ı ş şeki l d e yemeyi severler. Hatta m atsa ile ya p ı l a n patates mücver­ leri n i n Pesa h türleri b i l e va rd ı r (ki b u n l a r da H a n u ka'da s u n u l u r). Bagel (Yahudi simidi), tamamen tek başma yemeniz için çok yal­ nız bir ekmektir çünkü gerçek tezzetine varabitmek için ailenize ihtiyacmız vardır.

-Gertrude Berg, Aktris M u htemelen özü n d e e n Ya h u d i olan yiyecek, haşlanan ve son­ ra fı r ı n d a pişirilen h a l ka şekl i n d e bir ekmek türü olan bagel'd i r. Bagel ieri n üzerine ge n e l l i kl e s u s a m ya da haşhaş toh u m u kon u r ya da d iğer malzemelerle b i raz tatla n d ı rı l ı r. Krem peyn i r ve fü me ba l ı k eklen mesi Ameri ka'da o rtaya ç ı kan bir gelenektir.

Bebekler İçin Bageller Bagellere yazılı olarak yapılan ilk atıf 1610'da Polanya'da Krakow Toplum Kurallan'nda yer almaktadır. O zamanlarda, doğumdan kısa bir süre önce hamile kadınlara hediye olarak bagel verilmesi geleneği hakimdi.

B i r d i ğ e r popü ler yiyecek ise b i r çeşit puf böreğ i d i r. B i raz pa­ ça nga böreği n e benzeyen puf böreği, tatla n d ı rı l m ış keçi peyn i ri, patates ezmesi, reçel ya da taze peyn irin üzerine sa rılan d üz b ir kreptir. Puf börekleri n i n ya n ı nd a genel l i kl e e kş i kr e m a ya da el ma sosu s u n u l u r. Diğer yayg ı n Ya h u d i yiyecekleri ş u n lard ı r: •

Borş: Soğ u k ya da sıcak o l a ra k s u n u l a n b i r panca r çorbasıdır.



Kiş: Normalde patates ezme s i ve soğa n, doğra n m ı ş ci ğer ya da peyn i rl e dolduru l a n bir patates ve u n köftesid i r.

72

Yahudi Kü ltürü



Kaşa: Ya da koşa varnişke, bir ka ra b u ğ d ay ve fiyon k makarna karı ş ı m ı d ı r.



Kugel: Patates, yu m u rta ve soğ an dan o l u ş a n b i r g ü veç ya d a yu m u rta baz l ı bir pud i n g i n i ç i n de şerit m a ka rna, m eyve ve fı n­ d ı kta n oluşan b i r tat l ı o l a ra k s u n u l u r.



Kişka: Et ya da kereviz ve havuç, soğ a n , u n ve baharatlar i l e d o l d u r u l m u ş yağ l ı kağ ıt y a da plastik.



Balıkl ı börek: Orij i n a l ba l ı k t ı börek d o l d u ru l m u ş ba l ı kla ya p ı ­ l ı rd ı ama g ü n ü m üzde d a h a ço k ba l ı k köftesi n e ya da ba l ı k ru­ l o s u na benzemekted i r. Her ne kada r g e n e l l ikle saza n ba l ı ğ ı ile ya p ı l sa da ba l ı kt ı börek çeşitli ba l ı klarla ya p ı l a b i l i r. Ba l ı k doğra ­ n ı r y a da kıyma ya p ı l ı r ve d a h a son ra yu m u rta, soğa n v e biber ya da bir sebze ka rı şı m ı i l e ka rıştı rı l ı r.



Doldurulmuş lahana: Dold u ru l m u ş l a h a nayı çeşit l i şeki l l erde hazı rlaya b i l i rs i n iz. Bu şeki l l e rden biri l a h a nayı d a n a eti il e dol­ d u ru p tat l ı ekşi bir sos u n içinde su n m a kt ı r.

73

ABU LAFiA Mistik Geleneğin Babası

Abra h a m Abulafia ( 1 240- 1 29 1 ) Sermest (ya da Ka h i nce) Ka ba la ekol ü n ü n açık a ra e n etk i l i Ka ba l i stid i r. Hatta aslında bu Kaba l i st yön ü ken d i s i kurmuştu r. Kiş i l i ğ i g ü ç l ü, fi ki rleri rad i ka l, ta rtışma l ı ve etkisi de uzun s ürel iyd i . Abu lafia, Zaragoza, i s pa nya'd a doğdu. Gene l l i kl e gezg i n l i kle n i ­ telen d i r i l e n bir yaşa ma başla m a d a n önce, hayatı n ı n i l k y i r m i yı l ı n ı i spa nya'da geçi rdi. H a ha m l ı k eğiti m i iyiyd i a m a m ü kemmel olmak­ ta n çok uza ktı. Diğer ta rafta n fel s efe bilgisi ise o l d u kça genişti. Abu lafia'n ı n babası, A b ra h a m sadece on sekiz yaş ı ndayken ha­ yatı n ı kaybetti ve iki yı l sonra A b ra ham, efsaneye g ö re ötesinde isra i l 'i n O n Kayı p Ka b i l es i'n i n yaşa d ı ğ ı m itol oj i k S a m batyon Neh­ ri'n i a ra m a k için isra i l ü l kesi n e doğru yola çı ktı. i s ra i l, A kka'dan Yu­ nanistan'a g iden b i r g e m iye b i n d i ve son raki on yı l ı Yu n a n i sta n ve italya'd a g eç i rd i . Araştırmacı l a r, sofi l e r (Müsl ü m a n m i stikler) i le b ir araya ge li p gelmed i ğ i kon u s u n d a yorum ya p m a kta d ı rl a r ç ü n kü Abulafia'n ı n med itasyon yönte m leri Sofi leri n ki l e rl e benzer görü­ n üyord u . Abulafia ayn ı za m a n d a med itasyon esnasındaki nefes a l ma yöntemlerine oda k la n m ıştı ve a raştı rmacı l a r da Sofi l i k yol uy­ la dolaylı o l a rak yoga d an etki l e n i p etki lenmed i ğ i n i m e ra k etmek­ ted irler. 1 27 1 yı l ı nda otuz b i r yaş ı n dayken, Abu lafia i l k d ö n ü ştü rücü tecrübes i n i yaşadı. Bu tecrü beyi peygam bere özg ü bir etki elde etme o l a ra k a l g ı ladı ve yönte m l e r i n i ve sezg ileri n i az sayıda seçil­ m i ş öğrenciye a kta rmaya başlad ı .

Üretken Yazar Abulafia ya klaşı k e l l i eser ka l e m e a l d ı . B u n l a r ı n ya rıdan bi raz faz­ lası çeşit l i şeki l l erdeki Ka balacı m eti n l erd i. Sefer Yezirah ( Yarad!IIŞ 74

Abulafia

Kitabı) ve Ya h u d i fi l ozof M u sa i bn Meym u n' u n More Nevuhim (Ka­ fası Karışmışlar için Rehber) eserleri üzeri n e ya ptı ğ ı yoru m l a ra e k o l a ra k, kendi med itasyon yöntem leri n i a ç ı k l a d ı ğ ı , Ta n rı 'n ı n çeşitl i i s i m l e r i n i n sırları n ı a n lattığı ve Tevrat ve mitsva (em i rler) i l e i l g i l i içg ö r ü l e r i n i ka leme a l d ı ğ ı ç o k sayıda kita p yazd ı . A b u l afia ayn ı za manda kehanet kita p l a rı o l a ra k adland ı rd ı ğ ı d i ğ e r b i r tür eser de yazd ı . Yazd ığı y i r m i d e n fazla b u tü rde eser a ra s ı nda sadece b i r ta nesi g ü n ü m üze u l a ştı; Sefer ha-Ot {işaretin

Kitabı ancak Ot ke l i mesi ayn ı za manda " h a rf" a n la m ı na da gel i r) . B u kita plar d a h a ç o k ken d i s i n i n a n l ı k tecrü belerinden ortaya ç ı k­ m ıştı r.

Papayı Ziyarete Gitmek 1 280 yı l ı n ı n yaz aylarında Abu lafia, Pa pa l l l . N icholas'ı ziya ret et­ m e k ve Ya hud i le r a d ı na kon u şa rak papayı yaşad ı kl a rı zor koşu l l a rı iyi leşti rmeye ikna etmek i ç i n Roma'ya g itti . Anca k N icholas ondan ş ü p h e lendi ve tutu kla n m a s ı n ı ve ya k ı l a ra k ö l d ü r ü l mesini em retti. Ancak Abu lafia'n ı n tutu k l a n d ı ğ ı gece Pa pa a n iden ö l d ü . Abulafia b i r ay boyu nca Fra n s isken o ku l u nda tutu l d u kta n son ra serbest bı­ ra k ı l d ı . A b u lafia serbest b ı ra k ı l d ı kta n sonra S i c i l ya'ya gitti v e hayat ı n ı n g e r i ka l a n ı n ı orada geçird i . Kitapları n ı n b ü y ü k b i r çoğ u n l u ğ u n u b u s ü rede ka leme a l d ı . A b u l afia, i bra n i d i l i n i n kend i s i ta rafı n d a n ku l l a n ı la n med itasyona özg ü h a l i n i n i n sa n la ra fel sefeden d a h a d e r i n b i r a n layış kaza n d ı racağ ı n a i n a n ıyord u . H a rfl e r üzeri nde d ü ­ ş ü n m e k ve onlarla med itasyon ya pma k d i ğ e r şeki l l e rd e erişi l ebi l i r o l m aya n sı rları açığa ç ı ka ra b i l i rd i . Abu lafia'ya g ö re i b ra ni d i l i n i n ya p ı s ı , doğa l evre n i n sırları n ı barı n dı rıyo rd u .

i bra n i Dilinin işlevleri Abu lafia için d i l i n i ki ana i ş l evi va rdı . Geleneksel o l a n iş l evi d ü ş ü n ­ celeri m izin i leti l mesiyd i . i ki nci i şlev ise keh a n et elde etmek i ç i n d i . 75

Dinler Tarihi 7 0 7

i b ra n icen i n orij i n a l d i l, Adem'i n t ü m hayva n l a rı a d l a n d ı rdığı d i l, Ya ratı l ı ş'ı n ortaya ç ı k m a s ı n ı sağlayan d i l o l d u ğ u na i n a n ı l ıyord u . Tü m diğ e r d i l lerin b i r ş e k i l d e i bra n iceden g e l d i ğ i d ü ş ü n ü l üyord u . B i r d i ğ e r i n a n ç i s e yet m i ş d i l o l d u ğ uyd u . E s k i za m a n l a rda bazı in­ sa n l a r bunu kel i m e a n l a m ıyla değerlend i rd i l e r a m a ortaçağda bu i n a n ı ş, i nsa n l a r ı n top l u o l a ra k sa h i p oldukları t ü m diğer d i l lere ve tüm b i l g iye ya p ı la n b i r refe ra n s o l arak görü l d ü . A b u lafia g i b i g e n e l o l a ra k i nsan d i l i üzeri n e fel sefe ya pa n l a r, d i l i n i n sa n ların b i r a raya g e l m esiyle ortaya ç ı ktığ ı n ı ama i l a h i i l­ ham d i l i o l a n i bra n icen i n gerçe k l i ğ i fa rklı b i r seviyede ya nsıttı ğ ı n ı d ü ş ü n m eye meyi l l iyd i l e r. B a z ı k i ş i l er i bra n iceyi i l ha m a l ı n m ı ş b i r d i l ol ara k görü rken d iğerleri d e öze l l i kleri o n u i l ha m ı n i l etil mesi için ideal bir a raç hale g et i re n bir d i l olara k görd ü l e r.

Harflerin Kabalist Anlamı Abu lafia, i bra n i alfa besi n i n fa r k l ı özel l i kleri n i n m isti k a n l a m l a rla dol u o l d u ğ u n u yazmıştır. H a rfle r i n şeki l leri i n s a n ların uyg u lama­ sıyla o rtaya çıkma m ı ştı; b u n u n yerine Ta n rı 'n ı n va h iyleri n i il eten kişiler ta rafı ndan peyg a m berle re özg ü bir içsezi ile s u n u l muştu. Harfleri n i s i m leri de o l d u kça ö n e m l iyd i. Mesela i bra n i alfa bes i n i n i l k ha rfi o l a n a lef, a/ef, /amed, pe o l a ra k yazı l ıyord u . B u nedenle a lef harfi n i n a d ı n ı n 1 1 1 'e d e n k g e l e n b i r sayı yoru m u (her b ir i bra n i harfi n i n b i r sayı değeri n e sa h i p o l d u ğ u bir kutsa l kita p yoru m u) va rd ı ve b u da bu h a rfi n " b i r l i k " ifade ettiğ i n i v u rg u l a m a ktayd ı (a lef h a rfi n i n sayı yoru m u 1 'd i r) . H a rfleri n şeki l l eri n i n ve isimleri­ n i n a n l a m l ı o l masına ek o l a ra k sayısal ka rş ı l ı k l a rı da son derece önem l iyd i . Abu l afia, harflerin b i r l eşti ri l mesi n i b i r şeyin i n şa ed i l mesi ola­ rak görm ü ştü, tıpkı fa rklı vücut pa rça ları ile herha n g i b ir can l ı n ı n olu ştu r u l ması g i b i . Sefer HaBahir ses l i harflerin kel i melerin ru h l a rı olduğ u n u söylemişti ve A b u lafia da bu ba kı ş açısına katı lı yord u . B u i s i m l e b i r med itasyon yöntem i olarak ku l l a n ı l d ı klarında sesli 76

Abu lafta

h a rfler YHVH'n i n çeşitl i söyleyiş şeki l l eri n i o rtaya ç ı karıyorl a rd ı . Ayn ı za manda ses l i ha rfle r Abulafia'n ı n i l a h i h a rfle r in söyl e n i ş l e ­ ri n e ve bunlar üzeri nde ya p ı l a n med itasyo n a eşl i k etmesi için u y­ g u l a d ı ğ ı baş ha reketl eri n i ve nefes ça l ı ş m a l a r ı n ı da bel i rtiyord u .

Ilahi lsimlerin Dizilişleri A b u lafla'n ı n harf kom bi n a syon u yönte m l e r i n i n birçok öğesi va r­ d ı r. Aslen YHVH ve Ta nrı'n ı n yetmiş iki h a rfl i i s m i i l e ça l ı ş m ı ştır. YH­ VH'yi ku l l a n ı rken her bir h a rfi tek tek a l ef h a rfi ile birleşti rmiş ve (Sefa rad i bra n ice d i l b i l g i s i n e göre) kom bi n a syo n l a rı değişti ri rken beş fa rklı i bra n ice sesl i h a rf ku l l a n m ı şt ı r. Bu şekilde a l ef ve yud i l e başlaya ra k onları ayn ı ses l i ha rfle ses l e n d i r i p d a h a sonra da b u ­ rada n fa rkl ı kom binasyo n l a ra u l a şa b i l i rd i . Ku l l a n d ı ğ ı ses l i harfler

kho/am (oh ola ra k söylen i r), kamatz (ah o l a ra k söyle n i r), khirik (ee o l a ra k söyle n i r), tzereh (eh o l ara k söyle n i r) ve kubutz (oo o l a ra k söyle n i r) idi. A b u l afia büyük b i r d i kkatl e v e oda k l a n a ra k her b i r h a rf d izisi n i m ü m kü n o l a n t ü m ses l i h a rf kom b i n a syonları i l e b i r a raya geti rmişti r. Abufa l ia, i l a h i i s m i n g e rçekl iği ya nsıttığ ı n ı ve ayn ı za manda ki­ ş i n i n ruhuna göm ü l ü o l d u ğ u n u d ü ş ü n üyord u . i s m i n h a rfleri n i n ve ses l i ha rflerin k u l l a n ı l ması en n i hayetinde k i şi n i n ru h u n u ve b i l i n ­ c i n i değişti rird i . B u nede n l e bir kişi n i n , ken d i s i n e za ra r gel m es i n i ö n l e me k amacıyla bu i ş l e m leri büyü k b i r fa rkı nda l ı k içinde g e r­ çekleştirmesi son derece ö n e m l iydi .

77

BÖL0M 3

TA O i Z M V E K O N F Ü Ç Y Ü S Ç Ü L Ü K

Konfüçyüsçü l ü k a s l ı n d a b i r d ü nya d i n i o l ara k değerlendirilme­ mekted i r ç ü n kü bu şekilde o rg a n ize o l m a m ı şt ı r. Genel l i kl e d i n lerle grupla n d ı r ı l ı r, a nca k bel k i d e b u n u n sebebi daha r u h a n i bir felsefe, sosya l b i r a h l a k, pol iti k b i r ideoloj i ve i l m i b i r gelenek olmasıd ı r. i na n ç sistem i, MÖ

6.

i l e 5 . yüzyı l lar a rasında Çi n'de Konfüçyüs

tarafı n d a n başlatı l m ı şt ı r. i ki b i n yıl boyu nca Ç i n l i ler bu sisteme i n a n m ı ş l a rd ı r. i na n c ı n büyü k b i r kısmı öğ re n m e üzeri ne ya p ı l a n vurg u d u r; Konfüçyü sçü l ü k ayn ı za manda b i r de ğ e r l er kaynağ ı d ı r. Etkisi Kore, Japonya ve Vietna m d a h i l birçok ü l keye yayı l m ı ştı r. Konfü çyü sçü l ü k Ç i n edebiyatı n a , eğiti m i n e, kü ltürüne ve hem ru­ ha n i hem de politik yaşa m ı na yoğ u n bir şek i l d e damgas ı n ı vur­ m u şt u r. Taoizm MS 1 . yüzy ı l d a o rtaya ç ı k m ı ştır. B u i s i m , "pati ka" ya da "yo l " a n l a m ı na gelen Ç i n ce kara kterden gelmekted ir : Ta o. Ta o, ev­ ren i o l d u ğ u şekilde ya pa n doğ a l b i r güçtü r. Taoizm, uyumsuzl u k ya da zıtl ı kların uyu m u fel sefesi n i savu­ n u r; ya n i n efret olmadan sevg i, kara n l ı k olmadan ayd ı n l ı k, kad ı n olmadan erkek ol maz; d iğ e r b i r deyişle y i n v e ya ng. Tao Te Ching adı ver i l e n yazı l a r topl u o l a ra k Tao n u n ayi nsel med itasyonla rıyla i l g i l i d i r. Taoist d ü ş ü nce, Ç i n kültü r ü n e Konfüçyüsçü l ü ğ ü n g i rd iği şe­ kilde g i r m i şt i r ve ikisi g e n e l l i k l e b i rbi rleriyle bağ l a ntı l ı d ı r. Her ne 78

Taoizm ve Konfüçyüsçü l ü k

kad a r Konfüçyü sçü l ü k devlet h i mayesi n e s a h i pse d e, Taoizm Kon­ füçy ü sçü l ü kten daha pop ü l e r o l m u ştu. Taoizm bi reye daya n ıyor­ du ve Konfüçyüsçü l ü ğ ü n d üze n l i topl u m u n u reddetmeye meyi l ­ liyd i . Gelenekler Ç i n kü l t ü r ü iç in d e öylesi n e kem i kleşm işti k i, b u kavra m ları hayatlarında fa rkl ı şeki l l erde u yg u la m a l a rı na rağ m e n b i rçok k i ş i ikisi n i d e ka b u l etm i şti. Taoizm i l k o l a ra k b ir fel sefe olara k d oğ m u ş ve çok sayıda ta n­ rıya sa h i p b i r d i n e d ö n ü ş m ü şt ü r. Birçok kişi n i n Taoizm i n kurucusu o l d u ğ u na inandığı Lao-Tzu o kada r çok sayg ı g ö rüyo rd u ki b ir ta n­ rı oldu ğ u düşü n ü l üyord u . D iğ e r ta rafta n, o n u n m i st ik bir ka ra kter o l d u ğ u n u d üşüne n l e r de va rd ı . Ö n e m l i bir Taoist kavra m pasifl i k y a d a o l ayla r ı n doğa l a k ı ş ı ­ d ı r. B u yin v e ya ng i l e d o ğ r u d an bağ lantı l ı d ı r. Yin (ka ra n l ı k/d i şi) soğ u ğ u, d i ş i l iği, köt ü l ü ğ ü ve negatif pre n s i pleri tem s i l eder. Ya n g (ayd ı n l ı k/erkek) iyi l iği, e ri l l iği, sıcaklığı v e pozitif pre n s i pleri tem s i l eder. Yin (ka ra n l ı k taraf) d ü nyayı oluşt u ra n n efesti r. Ya ng (ayd ı n l ı k ta raf) i s e cen neti o l u şt u ra n nefesti r. Y i n v e ya n g zıt kutu plar değ i l ­ d i r; i n sa n ların kişisel d u r u m l a rda daya n d ı k l a rı değerlerd i r. Y i n ve ya n g 'i n ayn ı gerçe k l i ğ i n özdeş özel l i kl e ri o l d u k l a rı söyle n i r. Yi n ve ya ng'i n i ncel e mesi, uyg u laması ve o k u m a l a r ı kendi için­ de bir fel sefe h a l i ne gel m i şt ir. Ası l fi k i r, öğ re n c i n i n yi n'in pasifl iği, d i n l e n meyi ve ya n s ıtmayı ve ya ng'i n d e h a reket ve yaratıc ı l ı ğ ı tem s i l ettiğ i hayatta dengeyi b u l masıd ı r. Aşı rı u ç l a r z ı t ta rafa doğ­ ru bir geri sa l ı n ı m ol uştu ru r. B u nedenle h a reketten pasifl iğe ve yine h a rekete doğru s ü re k l i b i r ha reketl i l i k va rd ı r.

79

TAOi ST YAZl LAR Olanı Kabul Et

Taoizm i n a n a edebi eseri Lao-Tzu'n u n Tao Te Ching a d l ı eserid i r. Lao-Tzu'n u n bu eseri n tek yaza rı olduğu h i ç b i r za m a n kesinleş­ tiri l e m e m i ştir. Eserde m etn i o l u şturu rken ya da tari h lendiri rken ya rd ı m a l ı nd ı ğ ı na d a i r ka n ı t o l a b i l ecek herh a n g i b i r diğer kişiye, olaya, yere ve hatta yazıya b i l e ya p ı l a n bir refe ra n s yoktu r. Eserin yaza rına ya da yeri ne g ö re doğ r u l a n a m ıyor o l ması da yine bir şe­ kilde Taoizm felsefesi n e uyg u n d u r; eser va rd ı r ve önem l i olan da b u d u r. Kita b ı n özü saf b i r basitl i kt i r: O l a n şeyleri, o n l a rı değ i ştirmek istemeden ka b u l et. Doğ a l d üzen i i neele ve o n u n a ksine gitmek yeri ne ona uy. Bir şeyi d e ğ i şti r m e çabası d i renç ya ratı r. Doğa n ı n s u n d u ğ u h e r şey bedava d ı r; i nsa n d oğaya öze n m e l i v e herkesi eşit olara k değerlend i rmel i d i r. Sahip olduğunuzia yetinin; her şeyin olduğu gibi sevin. Hiçbir şeyin eksik olmadtğmt fark ettiğinizde tüm dünya size aittir.

-Lao-Tzu

i nsa n l a r d u ru p gözle m l e rlerse işlerin kend i l e ri e n iyi u ğ raşma­ yı b ı ra ktı klarında i lerled i ğ i n i g ö receklerd i r. Ne kadar çok çaba sarf ed i p sonuçları görmeye u ğ ra ş ı rsa n ız daha az i ş ya p ı l ı r. Taoizm i n fel sefesi sadece o l m a kt ı r. Tao Te Ch ing yayg ı n d üzen s izl i k, ma ntı ksız k i b i r l i yönetici ler ve

önlen m es i g ü ç a h lakd ı ş ı davra n ı ş l a r i l e eziyet çekilen b ir orta mda derlend i . Eseri n popülerl i ğ i yayg ı n d ı, hala da öyle. i n a n ı l maz sayı­ da, hatta i nc i l hariç tüm d i ğ e r edebi eserlerden d a h a fazla tercü­ mesi ya p ı l d ı . Sadece i n g i l izce terc ü meleri n i n sayısı seksend i r.

80

Taoist Yazılar

Feng Shui Uyum ve meditasyon kullanımının bir örneği Feng Shui uygulama­ sıdır. Feng Shui'nin sözlük anlamı, çevremizi yaratan doğal öğeler olan "rüzgar ve su"dur. Bir Feng Shui uzmanı, chi'nin (enerji) en olumlu ve uyumlu akışını sağlamak için en avantajlı yerde mobilya düzenini oluşturarak, bir evde ya da işyerinde en iyi sonuçları nasıl alabileceğiniz konusunda tavsiyeler verebilir.

Z h u a ngzi (MÖ 4. yüzyı l ) büyük bi r Taoist b i lg eyd i . En çok ken d i ad ı n ı taşıya n v e ayn ı za m a n d a Nanhua Zhenjing (Nan-hua'nm Saf

K/asiği) olara k da b i l i nen Zhuangzi ile ta n ı n ı r. Kita b ı n orijinal olara k otuz i k i böl ü mden ol u ştu ğ u d ü ş ü n ü l mekted i r a nca k daha fazla d a ola b i l i r. Ayn ı şekilde, yazı l ı d i n i öğe ba rı n d ı ra n çoğ u eserde o l d u ­ ğ u g i bi, yaza rın n e kada r ı n ı yazd ı ğ ı na v e başka l a rı n ı n katkısı n ı n n e o l d u ğ u na d a i r a n laşmazl ı k va rd ı r. Anca k a ra ştı rmacı l a r, Zhuang­

zi'n i n i l k yed i böl ü m ü n ü n sadece yaza r ı n ken d i s i ta rafı ndan yazı l­ dığı h u susunda a n la şm ı ş l ard ı r. Z h u angzi, Konfüçyüsçü l ü ğ ü old u kça fazla eleşt i ren diğer ki­ ta p l a r d a yazd ı . Diğer b i r ta rafta n, Ç i n B u d izm i n i n g e l işmes i n d e büyü k b i r i l ham kaynağı o l a ra k da görü l üyord u . Bud ist a raştırma­ cılar Z h u a ngzi'yi Taoist d ü ş ü nce n i n an a kay n a ğ ı o l a ra k değerlen­ d i rd i le r ve o n u n öğretilerinden çok fayd a l a n d ı l a r. Genel olara k Tao i st yazarların e n önem l i s i v e kapsa m i ı s ı o l a ra k görül mekted i r. M Ö 3 20'1 i yı l a rda yaşıyor ol ması o n u Kofüçyüsçü bilge Mensi­ yüs ile çağdaş ya ptı . Tü m b u n la r, Taoizm, B u d izm ve Konfüçyüsçü­ l ü ğ ü n n e kadar iç içe geç m i ş o l d u ğ u n u n ka n ıt ı d ı r.

81

TAOi ST RiTÜ ELLER VE BAYRAM LAR Ejderhalar, Hayaletler ve Ay

Taoizm i n d i n i yönü, ti p i k i ba d et t i plerinden çok Ş a m a n izm il e i l iş­ ki l i d i r. Taoist ra h i pler g e n e l l i kl e kentsel bölg e l e rdeki ta p ı n a klar il e i l g i l e n i rler. Keşişler v e ra h i be l e r kutsa l dağ l a rd a y e r a l a n ta pınak­ l a rda yaşa rlar. Çi n'de çok sayıda kutsa l dağ va rd ı r ve hatta ta p ı na k­ ların bazı l a rı bu dağ l a r ı n ken a r l a rı nda ça rpıcı şeki l de a s ı l ı halde­ d i r. Genel ola rak keş i ş l e r i n ve ra h i plerin evlen melerine izin veri l i r. işl eri, ya k la şık 1 440 kita pta n o l u şa n kutsa l m eti n l e re ta p ı l ma sı nı sağ l a m a ktır. Taoizmde ölü msüzl ü k e l d e etm e n i n yol l a rı ve a raçları il e i l g i l i g ü ç l ü b i r ö ğ e b u l u n m a ktad ı r. Yaş a m boyu nca i na n a n l a r chi enerji­ s i n i n a k ı ş ı n ı a rtırmak için tasa r l a n a n egzersizleri ça l ı ş ı p uyg u larlar ve bazı l a r ı Tao i le b i r hale g e l ecek derecede med ita syon uzma n ı o l u rl a r. Zhuangzi'den ya p ı l a n b i r a l ı ntı Taoistl erin yaşam ve ölüme karşı tavrı i l e i l g i l i g üzel b i r ipucu verebi l i r: Doğ u m bir başlangıç d eğ i l d i r, ölüm ise bir son değ i l d i r. S ı n ı r­ lama olmaksızın va r olmak va rd ı r; başlangıç noktası olmadan deva m l ı l ı k va rd ı r. S ı n ı rsız va r olma uzayd ı r. Ba ş l a n g ı ç noktası olmaya n deva m l ı­ l ı k za mandır. Doğ u m va rd ı r, ö l ü m va rd ı r, çıkmak va rd ı r, g i rmek va rd ı r. i nsa n ı n şekl i n i görmeden g i rip çıktığı yer, i şte o Ta n­ rı'n ı n ka pısı d ı r.

Doğum ve Ölüm Doğ u m , yı l d ız ha ritası ç ı ka rtma za m a n ı d ı r. Doğ u m d a n bir ay sonra isim ver me töre n i ya p ı l ı r. Ö l ü m ise ö l ü mden son ra ki yaşam i l e i l g i l i olara k Tao izm, Bud izm v e Konfüçyüsçü l ü ğ ü n öğeleri n i b i rleşti rir. Cenaze töre n leri, öl ü n ü n ata l a rı i l e b u l uşması a m acıyla doğru şe82

Taoist Ritüel l e r ve Bayram l a r

kil d e gerçekleşti ri l m e l i d i r. R u h u n "Cehen n e m Kra l ı " ta rafından ya r­ g ı l a nacağı kon us u nda b i r i n a n ç va rd ı r. Vüc u t g ö m ü l d ü kten son ra, ru h a ö l ü mden son raki ya şa mda ya rd ı mcı o l m a s ı ve m u htemelen Cehen nem Kra l ı 'na serbest b ı ra kması i ç i n ödeme ya pmak a macıy­ la kağ ıtta n para, ev ve a ra ba l a r ya kı l ı r. Ya k l a ş ı k on y ı l sonra vücut kazı l a ra k çı kartı l ı r. Kem ikler tem izlen i r ve daha sonra genel l i kle bir Fen g S h u i uzma n ı ta rafı n dan seçilen bir yere tekra r g ö m ü l ü r.

Soru Bir Taoist cenaze alayı mezarlık yolunda sokaktan geçerken, ölen kişinin ailesi ve arkadaşlan ne renk giyer? Çin'in geleneksel yas rengi olan beyaz.

Taoist Bayramlar Taoistler ve Budistler dört büyük Çin bayra m ı n ı payl a ş ı rlar. Buna e k o l a ra k Taoistler yıl içinde Taoist vejeta ryen ve oruç g ü n leri d e d a h i l çok sayıda başka bayra m da kutla rla r.

Çin Yen i Yı lı Ç i n yen i yı lı, "Ba h a r Bayra m ı " olarak da b i l i n e n büyü k b i r bayra m ­ d ı r. B ü y ü k bir heyeca n v e eğlence döne m i d i r. Ayn ı za manda h a ­ rika yemekler, hed iyeler v e sokaklarda geçit töre n i ya pa n gezg i n m üz isyen topl u l u kl a rı n ı n za m a n ı d ı r. A il e l e r b i r a raya gel i r ve ço­ c u k l a ra hediyeler veri l i r. Geleneksel olara k m utfa k ta n rı s ı n ı n yen i kağıt heykelleri n i n evlere yerleşti rildiği d ö n e m d i r. Evi kötü ru h l a ra karşı koruyan ka pı ta n r ı l a rı da yen i leriyle d eğ i şti ri l i r ve kapı g i rişle­ ri n i n ü st ta rafı na şa n s geti rd i ğ i ne i na n ı l a n sözler ası l ı r. Tat i l dönem i n i n zi rvesi, her a i l e n i n t ü m üyeleri n i n evleri n e dönd ü ğ ü yen i yı l a rifesi d i r. Gösteriş l i b i r a kş a m yemeğ i yen i r ve çoc u k l a ra, içinde şa n s l ı pa ra l a r b u l u n a n k ı r m ızı za rflarla hediyeler veri l i r. Her yerde hava i fişekler va rmış gibi g ö rü n ü r. 83

Dinler Tarihi 1 0 1

Kutla rn a l a ra hazı rl a n m a k i ç i n h e r bir e v ta mamen tem izlen i r k i yen i y ı l taze v e tem i z b i r şeki l d e başlaya b i l s i n . Tatilden önce saç­ ların tem izl e n i p top l a n m a s ı g e rekir, aksi ta kd i rde maddi bir ge­ rileme d avet ed i l m i ş o l u r. Ayrıca borçları n da ödenmesi gereki r, böylece b i r sonraki y ı l tem i z b i r sayfa il e başlaya b i l i r. Çeşitl i d i n i töre n leri takiben, on birinci g ü n eşierin a i leleri n i yemeğe davet etme g ü n ü d ü r. Yen i yıldan son raki on beşinci g ü n kutl a n a n fener bayra m ı, yen i y ı l sezo n u n u n son u n u işaret eder.

Ejderha Teknesi Bayra m ı Ejderha Teknesi Bayra m ı, ejd e r h a şeklinde tekneleri i l e kutl a n ı r. Rakip ta k ı m l a r, ya rışı kaza n m a çabası içinde, davu l sesi eşliği nde teknele ri n i n kürekle r i n e ası l ı r l a r. Hazi randa kutl a n a n bayra m ı n ta­ rihiyle i l g i l i iki fa rkl ı h i kayesi va rd ı r. Bu h i kayelerin i l ki i m pa ratoru fa kiriere karşı daha n azi k o l m a kon u sunda şaşı rtmaya ça l ı şan dü­ rü st bir genç s u bayı n üzücü i nt ih arı ile i l g i l i d i r. Ya rış su bayı o n u yemek i ç i n s u d a n başla rı n ı ç ı ka ra n ejderhalardan ku rta rmak i ç i n i n sa n l a r ı n gösterdiği ça ba n ı n a n ı s ı nadır. Dürüst h ü kü metin ve fi­ zi ksel g ü c ü n kutla ması o l a ra k değerlend i ri l i r. Diğer h i kayeyse tekneleri n M Ö 277 yı l ı n ı n beşinci ka rneri ayı­ n ı n beşi nci g ü n ü nd e bir ş a i r i n boğ u l ması n ı n a n ı s ı n a ol d uğ u n u söyler. B a l ı kların ka h ra m a n şa i r yerine yemeleri içi n vatandaşlar suya içlerinde pişmiş pirinç b u l u n a n ba m bu ya prakları ata rlar.

Aç Hayaletler Bayram ı Üçüncü büyük bayra m A ç Haya l etler Bayra m ı 'd ı r. Taoistler ve Bu­ d i stler öl e n lerin ceh e n n e m d e t utsa k olan ru h l a rı n ı n, cehen nem in kap ı l a rı n ı n açı l d ı ğ ı yed i n c i ayda serbest b ı ra k ı l d ı klarına i n a n ı rl a r. Serbest b ı ra k ı l a n r u h l a r ı n , ken d i l eri için hazı r l a n a n ziyafet yemek­ leri n i n zevki n i çıka rm a s ı n a izin veri l i r, böylece sakin leşirler ve za­ ra r vermezler. Bu haya letleri m e m n u n etmek i ç i n bağı ş l a r ya p ı l ı r v e hatta eğ lendirmek i ç i n m üz i k etki n l i kleri b i l e serg i l e n i r. 84

Taoist Ritüeller ve Bayramlar

Sonbahar Ortası Bayram ı Son bahar Ortası Bayra m ı 'n a ayn ı za manda, sekizi nci ka rneri ayı n o n beşinci g ü n ü görünen pa rlak hasat ayı n d a n dolayı Ay Bayra m ı da d e n i r. Ayı n yuvarlak şek l i a i l e bi rleşi m i n i ifa d e eder, b u neden l e doğal olara k bayra m b i r a i l e n i n üyeleri içi n o ld u kça önem l i d i r. B i r m it, ayı n üzerinde C h an g E a d l ı b i r peri, Wu Gang a d l ı b i r od u ncu ve Chang E'n i n evc i l hayva n ı o l a n açı k yeşi l bir tavşan o l ­ d u ğ u n u a n latı r. Eski g ü n l erde insanlar p e r i C h a n g E v e o n u n evc i l hayva n ı na sayg ı la r ı n ı su na rla rd ı . Bu g e l e n e k s o n a erd i a m a Ay Fes­ tiva l i 'n i n başla n g ı c ı ndan ö n ceki ay boy u n ca ay kekleri satı l m a k­ tad ı r. B i r d iğer h i kaye, kocas ı ö l ü msüzl ü k h a p ı n ı keşfeden ve n ere­ d eyse onu yiyi p sonsuza kad a r za l i m bir yön etici olacak olan ta n ­ rıça S h eng O i l e i l g i l i d i r. H a p ı kocas ı yer i n e S h e n g O içmişti r a m a ta n rı l a r onu ku rta r ı p aya yol l a m ışlard ı r. B u g ü n e kad a r hala orada yaşa m a ktad ı r.

85

KONFÜÇYÜS'ÜN ÖGRETi LERi Düzen Arayışı

Konfüçyüs bir pol iti k şiddet döneminde yaşad ı ; böyl ece sosya l ve eti k saki n l i k kon u s u n d a d ü zeltici düşü nceler ü retebilecek bir felsefeyi savu nan ve t ü m i n sa n la rda m ü kem m e l l i k o l d u ğ u n u sa­ vu n a n b i r öğretmen i ç i n zem i n hazırd ı . Başl a n g ı çta, bazı ları ya k ı n m ü ritler h a l i n e gelen 3 000'd e n fazla öğrenciyi cezbettiği söylen­ mekted i r. Konfüçyüs MÖ 5 5 2 yı l ı nda, yerinde ş u a n d a Shantung şehri yer a l a n küçü k Lu eyaleti n d e doğ d u . Konfüçyüs kel i mesi, Kong Fuzi'n i n (Usta Kon g ) Lati nce versiyo n u d u r. Çok d a h a i y i za m a n l a r görm üş ola n aristokrat bir a i lede d ü nyaya geldi. Sadece üç yaş ı ndayken baba s ı n ı kaybetti. Annesi o n u n eğiti m i n i evde s ü rd ü rd ü . Erge n l i k yaşına u l a ştığı nda h e r şeyi sorg u l uyord u; öğre n m eye gönül ver­ m işti . Dü kka n ve hesa p soru m l u s u olara k ça l ı ş m aya başladı, daha son ra devlet yönet i m i n d e küçük görevler ü st l e n di. Ancak azi m l i v e h e m e n hemen h e r şeyi ya p m aya istekli o l masına rağmen iyi bir iş b u l m a kta zorl a n d ı . B u n a rağ men ilk aşkından; öğrenme is­ teğ i nd e n asla vazgeçm ed i . Ken d i n i müzik, o kçu l u k, ka l i g rafi ve a ritmetik kon u larında eğ itecek öğ retmenler b u l d u . Ai lesinden ş i i r, edebiyat ve ta rih klasi kleri n i zaten öğren m i şti. On d o kuz yaşı ndayken ken d i n i n ki ne benze r geçmişe sa h i p bir kad ı n l a evlendi. Ka rısı hakkında b i l i nen başka pek b i r şey yoktur. Görü n ü şe göre bir kızla r ı ve b i r oğ u l ları oldu.

Öğretmen Konfüçyüs Konfüçyüs'ün ed i n d i ğ i tüm ö ğ re n i m ler, ona otuzl u yaşları nda ya pmaya ba şlad ığı öğ retm e n l i ğ i n n itel i kleri n i kaza n d ı rd ı . Sade­ ce akra n ı ola n çok sayıda i n sa n ı geliştirmeye ça l ı şma çabasıyla 86

Konfüçyüs'ün Öğ reti leri

tüm ya şa m ı n ı öğ re nm eye ve öğ retmeye adaya n i l k kişiyd i . Ayn ı za m a n da, Çi n'de hedefi h erkese eğiti m ver m e k o l a n i l k öğretmen o l a ra k ta n ı nd ı . Yaşa m ı boyu n ca eğiti m i n ka p ı l a r ı n ı h erkese açma k içi n ça l ı ştı ve öğ renmeyi sadece bilgi n i n ed i n i m i d eğ i l, ayn ı za­ m a n d a ka ra kterin de o l u şt u ru l ması olara k ta n ı m la d ı . Öğ retme n l i ğ i ndeki büyük baskı l ard a n b i r ta nesi ataya sayg ı, ya n i k i ş i n i n ebeveynlerine bağ l ı l ığ ı erdem i idi. B u kon uyu, değerin te m e l i ve i nsa n ka ra kteri n i n kökeni olara k d eğerl e n d i rd i . i l g i nç bir şeki lde, erkeklerin cinse l l iğe k a r ş ı tavrı katıyd ı . Cinsel­ liğin a macı çocu k, özel l i kl e erkek çoc u k sa h i b i a l m a ktı . Doğ u fel ­ sefesi kon usunda b i r otorite olan Dr. Mel Thom pson'a göre, erkek enerj i s i n i n cinse l b i rleşme yol uyla yok o l d u ğ u ve erkekleri n çok fazla c i nsel i l işki sebebiyle fizi ksel ve ru hsal o l a ra k bitkin düşeceğ i kon u s u nda bir a l g ı va rd ı . B i r yönetic i n i n a ş ı r ı cinsel l i k yaşaması, o n u n yönetme hakkı n ı n e l i nden a l ı nması için geçerli b i r sebepti . U yg u n sosya l davra n ı ş ve görg ü ku ra l l a rı, doğ ru yaşa mak içi n esas o l a rak değerlendiril iyord u . i nsan davra n ı ş l a rı kon usunda b i r yasaya eşdeğer o l a n a h laki v e top l u msal öğ reti l e r derl ernesi Ana­ lektierde bir d izi a h l a k ku ra l ı yer a l maktad ı r. Söyle m l e rden birçoğ u sözl ü şekilde akta r ı l m ı ştır. Aşağıda bazı örnekleri yer a l maktad ı r: AktiII sözler ve mantikii bir görünüş nadiren i nsanot hale gelmiş­ tir. Genç adamlar evlerindeyken eviada yakiŞif şekilde ve evden uzaktayken de yaşlllara saygt/1 olmalld�rlar. Ağ1rbaşll ve güvenilir olmalan gerekir. Her ne kadar dünyanm dört bir yamndaki kitle­ leri sevme/eri gerekse de, sadece insanlarla yakmlik kurmafld�rlar. Bunu yaptiktan sonra enerjileri kalirsa, bu enerjiyi kültürü öğren­ mek için harcamalld�rlar. Centi/men sakin ve huzur/udur, küçük adamlar her zaman duy­ gusaldlf. Centi/men asildir ama kibirli değildir. Küçük adamlar kibirlidir ama asil değildir. 87

Dinler Tarihi 1 0 1

Centi/men dünyaya karşı olan tavrında herhangi bir düşmanlık ya da ittimas hissetmez. Ne doğruysa onun tarafmda olur. Eğer kişi çıkar elde etme amacıyla hareket ederse, çok küskünlük olur. Cennetin altındaki her yere beş şeyin uygulamasını getirebilen kişi insanlığı başarmıştır: nezaket, tolerans, iyi niyet, çalışkanlık ve kibarlık.

Jen Konfüçyüs öğretilerini kendi vizyonu olan Jen üzerine odaklamış­ tır. Bu kelime şu şekilde tercüme edilebilir: sevgi, iyilik ve insani yüreklilik; ahlaki başarı ve karakter mükemmeliyeti; kişinin gerçek doğasına sadık olması ve dürüstlük ve son olarak ataya saygı. Bun­ ların tamamı kişinin içindeki erdem prensibi anlamına gelmektedir.

Şöhretinin Artması Ya klaşı k e l l i yaşlarındayken, Kon füçyüs'ü n h ayatı nda bir dönüm noktası oldu. Kend i s i n e ö n e m l i b i r i ş veri l m i şti ve i n sa n l a r ı n sad ı k o l maya n a s ı l i kna ed i l eceğ i kon u s u nda tavsiyesi soru l m u ştu. Şu şeki lde ceva p verd i : "On l a ra a s i l b i r şekilde ya k l a ş ı rsanız size sayg ı d uyaca k l a rd ı r. Ailen ize bağ l ı l ı k ve çocu kları n ıza n eza ket gösterir­ seniz s ize sad ı k olaca k l a rd ı r. Değ e rl i olanları destekleyin, yetersiz o l a n l a rı eğitin; cesa ret i n en iyi şekli budur:' Konfüçyüs'ün şöhreti d e, m ü ritlerinin sayısı da a rttı. El bette ki öğretilerin e ve artan etkisine karşı çıka n ların n efreti nedeniyle so­ runlar baş gösterdi. Pol itik kariyeri kısa ömürlü o l d u ve elli a ltı yaşın­ da, etkisi n i n azaldığını fark etti ğ i n de yol u na devam etti ve öğretip h izmet verebileceği feodal b i r devlet bul maya çal ı ştı. Neredeyse sürg ü n d u ru m undaydı a m a erd e m l i bir i nsan olara k şöhreti yayıldı. Atm ı ş yedi yaşı ndayken öğretm e k, yazmak ve d üzenleme ya p­ mak için ü l kesine döndü. MÖ 479 yı l ı nda, yet m i ş üç yaşında öldü. 88

KONFÜÇYÜ SÇÜ EDEBiYAT VE TÖRENLER Doğu m, Evlilik, Ö l ü m ve Ötesi

En ö n e m l i Konfüçyüsçü edebi eserler i ki kita p seti n d e n oluşmak­ tad ı r. B u n lardan en önem l i s i Beş Klasi k eserid i r. B u kitapları Kon­ füçyüs'ün kend i s i n i n yazma m ı ş olması ih t i m al i n e rağ men kesi n ­ l i k l e b i r bağ ları va rd ı . Beş K l a s i k beş vizyo n u içeri r:

1.

1 Ching

(Değişim/erin Klasiği)

2. Sh u Ch ing (Tarihin Klasiği)

3. Sh is Ch ing (Şiirin Klasiği) 4. UChi (Tören/erin Derlemesi) S. Ch'un-Ch'iu (ilkbahar ve Yaz Kayttian)

2000 yıl boyu nca Çi n'de bu kitapları etkis i n e den k herhangi b i r kita p o l m a m ı ştır. 1 3 1 3 i l e 1 905 y ı l ları a ra s ı nda, memu riyet s ı navları için hazı rla­ n ı rken Çinli öğre n c i l erden Beş Klasiği ça l ı ş m a la r ı isten iyord u . An­ c ak o seviyeye u laşmadan ö nce, Beş Kla s i k için b i r g i r i ş görevi gö­ ren D ö rt Kita p i l e başa çıkmaları gerekl iyd i . Dört Kita p ş u n l a rd ı r: 6. Büyük Öğrenme 7. Anlam m Doktrini 8. Seçmeler

9. Mensiyüs B u m eti nler a rası nda sadece Seçmeler Kon füçyüs' ü n kendisi ta­ rafı n d a n yazı l d ı ğ ı söylenen k ı s ı m l a r içeri r. D ö rt Kita p'ı n içerisinde Konfüçyüsçülüğün Çin'de ca n l a n d ı rı l ma s ı n a ya rd ı mc ı ol a n büyü k Yen i Konfüsyüsçü fi lozof Z h u X i ( 1 1 30- 1 200) ta rafı n d a n yazı l a n yo­ ru m l a r va rd ı r. Konfüçyüsçü Klasi kleri a d ı ver i l e n eserle r, tü m eği­ t i m seviyelerinde a n a müfredat h a l i n e gel m i şt i r. 89

Dinler Tarihi 1 0 1

Yi Ching

Konfüsyüsçülüğün Beş Klasik'inden birisi olan Yi Ching kehanet sa­ natını sayısal teknikler ve ahlaki sezgiler ile birleştirir. Dolayısıyla bunların birbirini tamamlayan ve çelişen iki hayati enerji; yin ve yang oldukları söylenir. Meraklıları, bu kitabın gelecekteki olayları anlamak ve hatta kontrol etmek için bir araç olduğunu iddia eder­ ler.

Törenler ve Gelenekler

Könfüçyü sçü l ü k, b i r d i n i n tü m öğelerine sa h i p o l m a d ı ğ ı ve aslen bir a h l a k i ha reket o l m a d ı ğ ı için d i nsel töre n l e rden ve ayi n lerin­ den yoks u n d u r. Anca k b i r kişi n i n yaşa m ı ndaki önem l i za ma n l a rda ya p ı l a n törenler, b u h a reketi n bir pa rçası h a l i ne g e l m i ştir. Kon­ füçyü sçü l ü k yaşa m ı n dört aşa m as ı n ı (doğ u m, o lg u n l uğa erişme, evl i l i k ve ö l ü m ) ta n ı r ve yön eti r. Kökeninde sayg ı töre n i yer a l m a k­ tad ı r: Kişi sayg ı görmek için sayg ı göstermek zoru ndad ı r.

Doğum: Ta i-shen (fetü s ü n ru h u ) hamile kad ı n ı koru r ve a nne ol ac ak kişiyi ra hatsız eden h er kesle sert bir ş e kil de başa çı ka r. Do­ ğum sonrasında a n n eye özel b i r beslenme prog ra m ı uyg u la n ı r ve bir ay d i n len mesine izin veri l i r. Annenin a i lesi doğ u m u n birinci, dörd ü nc ü ve on ikinci ay dön ü m lerinde bebeğ i n i htiyacı olan her şeyi n üstesi nden gelmekle soru m l u d u r. Evlili k: Bir çift, evl i l i k s ü rec i n d e a ltı aşamadan g eçer:

1 . Teklif: Çift, doğ u m y ı l l a r ı n ı, aylarını, g ü n l eri n i ve saatlerini bir­ b i r i n e söyler. Ta k i p eden üç g ü n içinde gel i n adayı n ı n a i lesin­ de u yg u n ol maya n b i r olay o l u rsa kad ı n ı n tekl ifi reddettiğine i na n ı l ı r.

2. Nişan: Düğün g ü n ü n e ka ra r veri l d i kten sonra, g e l i n düğünü davetiyeler ve ay şekl i n d e ya p ı l m ı ş hed iye k u ra biyeler il e du­ y u r u r. 90

Konfüçyüsçü Edebiyat ve Törenler

3. Çeyiz: Resmi bir a l ay ile d a m a d ı n evi ne taşı n ı r. Çeyiz i l e ayn ı de­ ğ e re sa h i p o l a n hediyeler damat ta rafı n d a n g e l i n e gönderi l i r.

4. Gelin alay1: Damat gel i n i n evi n i ziya ret eder ve g e l i n i tanta n a l ı b i r şeki lde ken d i evi ne g eti rir. S. Düğün ve Kutlama: Çift, o n ları bir ö m ü r b i rbi rleri n e bağlayaca k

ye m i n l eri n i eder, şara p i l e b u n u şerefl e n d i ri r ve sonra ziyafet sofra s ı n ı n merkezine otu rur. 6. Ertesi Sabah: G e l i n da m ad ı n a i lesine ka hva ltı hazı rl a r, onlar d a

d a h a son ra b u n u n ka rş ı l ı ğ ı n ı veri rler.

Ölüm: Ölüm d u ru m u nda, akrabalar kom ş u l a rı h a berdar etmek içi n ses l i şekilde a ğ l a rl a r. A i l e yas tutmaya b a ş l a r ve kaba ma lze­ meden ya p ı l m ı ş kıyafetler giyer. Ölen kişi y ı ka n ı r ve bir ta buta yer­ leştiri l i r. Yas tuta n la r, tütsü ve cenaze m a s ra fl a rı n ı ka rş ı lamak içi n pa ra g etiri rler. Ta butu n içi n e yiyecek ve ö l e n ki ş i n i n ö n e m l i eşya­ ları koyu l u r. Bir Budist ya da Taoist ra h i p ya da h atta b i r H ı ristiya n pa paz cenaze töre n i n i gerçekleştiri r. Arka d a ş l a r ve a i l e, ta butu meza rlığ a kadar takip eder ve her biri ölen kişi n i n ru h u n u tem s i l e d e n b i r söğ üt d a l ı ta ş ı r. D a l daha sonra a i l e s u n ağ ı n a taş ı na ra k ö l e n kişi n i n ru h u n u "yerleşti rmek" için ku l l a n ı l ı r. Cenazeden sonra­ ki yed i nci, dokuzu ncu ve kırk dokuzu ncu g ü n d e ve ö l ü m ü n birinci ve üçüncü yı l dön ü m ünde ayi n l e r ya pı l ı r.

Konfüçyüsçülüğün Yayılması Konfüçyüs'ün ölümü üzerine, öğrencileri onun düşüncelerini İlk­ ve Sonbahar Kron o loj ile ri'nde topladılar. Mensiyüs, bilinen dünyanın tamamında Konfüçyüsçülüğün değerlerini yaydı. Kon­ füçyüs'ün popülerliğinin artmasıyla müritleri ve inananları ona adanan tapınaklara adaklar bıraktı.

bahar

91

LAO-TZU Taoizmi n Kurucusu

Felsefesi Taoizm i n yarattığı büyü k etki düşü n ü ld ü ğ ü nde son dere­ ce şaşırtıcı olan bir şeki l d e, Lao Tzu hakkında n i s peten az g üveni l i r b i l g i va rd ı r. H e r ne kada r b i r a s ı r civarı d a h a önce yaşa m ı ş ol ması olası l ı ğ ı varsa da, m u htem el en MÖ 6. yüzyı lda yaşa m ıştı r. Konfüç­ yüs'ü n çağdaşı olabi l i r (olmaya b i l i r de). idd iaya göre Chu Jen kö­ yünde doğmuştur. Yüzyı l l a r içinde Lao-Tzu h akkında mitler ve efsaneler ortaya ç ı ktı. B u n la rdan bir ta nesine g ö re, a n nesi ona kaya n b ir yıldızı iz­ lerke n h a m i l e ka l m ı ş ve atm ı ş i ki yıl boyu nca ka rnında taşıdıkta n son ra d oğ u m ya p mı ştı. Uzu n, yoğ u n beyaz b i r saka! i l e doğ m u ştu (o s ü re d ü ş ü n ü ld ü ğ ü n d e hiç d e şaşırtıcı değ i l ) . Bir diğer inanışa göre ise 999 yıl yaşam ı ştı. H ikayeler, Lao-Tzu'n u n Zhou ha nedan l ı ğ ı n ı n kral iyet b ürokra­ sisinde a rşiv soru m l u s u ve b i r a kademisyen old u ğ u n u a n l atır. An­ tik Yu n a n fi lozofların b i rçoğ u g i b i Lao-Tzu da h içbir za man resm i b i r okul kurmamış, on u n yer i n e çevresine hem kon u şa ra k h em de örnek o l a ra k öğ rettiği bir g ru p öğrenci topla m ı ştı. Konfüçyüs ile b u l u ştu ğ u na ve i kisi a ra s ı n d a k i görüşmelere a it kayıtlar va rsa da, bi rçok uzman bu kayıtl a r ı n m u htemelen yan l ı ş o l d u ğ u ve sadece Taoistle r ta rafından ya p ı l a n Kon fü çyüs ka rşıtı propaganda olduğu kon u s u n d a fi kir birl i ğ i n e va r m ı ş l a rd ı r. Mü rideri n i n a ra sında, ken d i s i n e Lao-Tzu ta rafı ndan Tao Te Ching'i n d i kte ed ildiği Yinxi va rd ı . i nsanları n yaziaşmasından ve materya l istliğinden yoru l a n Lao-Tzu, keşiş o l ara k yaşa m a k n iye­ tiyle batıya yürüd ü ğ ü n d e, Yinxi bi l g e n i n ta kipçisi o l m u ştu. Yinxi, kra l l ı ğ ı n batı ka pısında m u h afızd ı ve Lao-Tzu'yu ta n ı d ı . Usta ta ra­ fı ndan eğitil mek isted i ğ i n i bel i rterek astroloj i kon u s u nda detaylı 92

Lao-Tzu

b i r ça l ı şma ya ptığ ı n ı ve bu n u n da usta n ı n yaklaşı m ı n ı n kehanetle­ ri n i fa rk etmes i n i sağlad ı ğ ı n ı açıkladı. Yinxi, Lao-Tzu ta rafı n d a n zor l u bir teste tabi tutu l d u ve uzu n yı l l a r s ü ren bir ça l ışmada n sonra Lao-Tzu o n u yü kseltti ve tü m evrende bir gezintiye ç ı ka rd ı . i k i ada m ı n a ra s ı ndaki i l i şki, usta i l e öğ ren c i a rası ndaki ideal i l i ş k i n i n bir örneği o l a ra k değerlend i ri l i r.

Lao-Tzu'nun Felsefesi Taoist felsefe belki de Zhuang Zhou'dan (Zhuangzi) bir alıntı ile an­ latılabilir: "Temeli ruh olarak değerlendirmek, nesneleri bayağı olarak

değerlendirmek, birikimi eksiklik olarak değerlendirmek ve sessizce ve tek başına ruhani ve akıllı ile yaşamak; eskilerin Taosunun teknikleri burada yatar."

93

BÖLÜM 4

H l R i S T i YA N L l K

H ı ristiya n l ı k, tek bir kayna ktan o rtaya çıka n çok sayıda d i n i gele­ neğ i ifade etmekted i r. B u n l a ra Kato l i k l i k, (kend i içinde de birçok böl ü m ü ola n ) Protesta n l ı k, Kı pti l i k, Doğ u Ortodoks H ı ristiya n l ı ğ ı ve sayı sız k ü ç ü k mezhep da h i l d i r. Hepsi n i n o rta k öze l l iği, s o n 2000 yılda yava ş yava ş g e l i şen i sa Mesih'i n öğ reti lerid i r. H ı ristiya n l ı k, hem kültür ve d i l hem de pol iti k ve topl umsal g e l i ş i m olara k dün­ yayı h esa pla namaz derecede büyük bir şeki l d e etkilemiştir. Her şeh i r ve kasabada (hemen hemen her köşede) k i l i seler ve kated­ ra l ler va rd ı r. Batı l ı devletler u l u s a l tati l leri n i H ı ristiyan bayra m l a rı­ na göre d üzen lemişlerd i r ve za m a n ı " i sa'dan Ö nce" ve "Anno Do­ m i n i " ( Lort'u m uzun yı l ı nda) o l a ra k ölçen bir ta kv i m e göre yaşarız. H ı ri stiya n l ı k ayn ı za m a n d a "semavi d i n" o l a ra k adlandırılan üç d i n d e n biridir (d iğerleri Ya h u d i l i k ve i sla m'd ı r) . Ya n i bu d i n ler inanç l arı n ı n öğeleri n i i s h a k'ı n babası ve Ta n rı ta rafı ndan tüm u l u s­ ların ba bası olara k seç i l e n i bra h i m'e daya n d ı r ı r l a r. i bra h i m'i n h i ka­ yesi, Eski Ah it'i n en d uyg u s a l böl ü m lerinden b i rid i r ve yüzyı l l a r içerisi n d e sayısız a raşt ı r maoya v e yorumcuya m a lzeme sağ lamış­ tır. Ama asıl H ı ristiya n d i n i , N a s ı ra l ı l sa'n ı n gelişi ile başlar.

94

NAS I RALI i SA insan ve Mesih

i sa h a kkında b i l d i klerim iz, Matta, Ma rkos, Luka ve Yu hanna ta ra­ fı n d a n yazı la n dört i n c i l 'de n gelmekted i r. i n c i l yaza r l a r ı n ı n h i ç b i ri i sa i l e ayn ı dönemde yaşa m a m ı ştır, bu n ed e n l e o n u n l a i l g i l i birçok d etay beli rsizd i r. Asl ı nda m u htemelen, i sa h a k k ı nda en az şey b i l i­ n e n d ü nya n ı n en büyük ta ri h i fig ü rüd ü r. H a d i s i ere göre, mütevazı koşu l l a rda d oğ m u ştur: B i r mara n g o­ z u n oğ l u d u r ve a n ne ba bası Yu suf ve M e rye m, Roma nüfu s sayı­ m ı n a katı lmak için Beytü l l a h i m'e yol c u l u k ederlerken bir a h ı rd a doğ m u ştur.

Aralık mı Haziranı mı? Her ne kadar Hıristiyanlar İsa'nın doğumunu 25 Aralıkta kutluyar­ Iarsa da, İ ncil'de yer alan hiçbir kısım bu tarihin onun doğum günü olduğunu desteklememektedir. Nüfus sayımı tarihi civarında doğ­ duğu için hazirana yakın bir tarihte doğmuş olması muhtemeldir çünkü bu ay nüfus sayımı için gelenekselleşmiş bir aydı. Bazı araş­ tırmacılar İsa'nın doğum gününün eylül ya da mart ayında oldu­ ğunu söyler. Araştırmacılar, işleri daha da karıştırmak için, günü­ müzde yaygın olarak kullanılan takvimin başlangıcından yaklaşık 5 yıl kadar önce ya da yaklaşık MÖ 5 yılında doğduğu sonucuna varmışlardır.

i sa Ya h u d iyd i; Ya h u d i ka n u n ları h ü k m ü n d e Yah u d i d i n i n e uy­ g u n o l a rak yetişti ri l m i şti. Yetişki n l iğe eriştiği n d e, bi r g r u p havarisi (öğ rencisi) i l e birl i kte Ta nrı'n ı n sözleri n i yay m a k i ç i n Fi l i sti n'i dolaş­ tı. i sa'n ı n mesajı Ya h u d i köke n ierden gel iyord u a ma ayn ı za manda da yen iyd i. Ta nrı'n ı n i n sa n l a r ı n iyi l i k, sevg i ve basitl i k içinde ya­ şa m la r ı n ı geçirmeleri n i i sted i ğ i n i öğretiyord u . 95

Dinler Tarihi 1 0 1

12

HAVARİ

S i m u n ya da Petrus

isa, ona "kaya" a n l a m ı n a gelen Petra (Yun a nca) ya da Kefas (Ara m ice) ismini verdi. Gene l l i kl e on iki hava r i n i n l ideri sayı l ı r.

Andreas

Petrus'un erkek kardeşi; o ve Yu han na, isa'n ı n

Büyü k Ya ku p

Yu h a n n a'n ı n erkek kardeşi; 1. Herod Agrippa

(Zebed i'n i n oğlu)

ta rafı n d a n MS 44 yı l ı n d a ö l d ü rü l d ü.

Yu h a n n a (Zebed i'nin o ğ l u )

Ya k u p' u n erkek kardeşi.

seslendiği i l k havarilerd i r.

Fi l i p u s

Petrus v e Andreas gibi o da Bethsaida'dan geliyord u .

Tomas

Da h a sonraları "Şüpheci Tomas" olara k a d l a n d ı r ı l d ı çünkü i s a d i ri l d i kten sonra Hava ri l e ri n e göründ ü ğ ü nd e, Tomas en başta o old u ğ u na inanmayı reddetmiştir.

Ba rta l m ay

i sa'n ı n d irilişinden son ra Ta beriye Gölü'nde görü n d üğ ü havarilerden biri.

Yaku p (Aiphaeus'un oğlu)

Ayn ı zamanda Küç ü k Ya kup olarak da bilinir.

Taday

Ayn ı za m a nda "Yakup' u n kardeşi Yehuda"

Yu rtsever S i m u n

Ayn ı za manda "Bağnaz" o l a r a k da b i l i n ir;

olarak da b i l i n i r. d a h a sonra Etiyopya i l e l ra n'ı H ı ristiya n l ığa d ö n d ü r m ü ştür. Yehuda

isa'ya i h anet eden kişi; isa ö l ü m cezasına ça rptı r ı l d ı ğ ı nda inti har etti.

Matta

i sa'n ı n i l k ta ki pçi lerinden bi ri; bir vergi toplayıcısı.

M ucizeler ve Kıssalar isa, Galile Den izi (Ta beriye Gölü) boyu nca suyu n üzeri nde yürü­ mek, Ca na'daki bir evl i l i k töre n i n d e suyu şara ba çevirmek, Laza96

Nasıra l ı isa

rus'u ö l ü mden ge ri dönd ü rmek ve beş sorn u n ekmek ve i ki ba l ı k i l e 5 000 a ç insa n ı doyu rma k g i bi çok sayıd a m u c ize gerçekleşt i r­ m i şt i r. Bu m ucizelerin amacı, m ü ritleri ndeki i n a ncı a rtırmak, on­ l a ra sadece Ta nrı'd a n gelebilecek olan b i r g üce sa h i p olduğ u n u g östermektir. H ı ristiya n l a r bu mucizeleri ayrıca m ecazi olara k d a yoru m lamaktad ı rl a r. Örneği n , yiyecek a s l ı n da ru h a n i zen g i n l eş­ m en i n bir sem bo l ü d ü r. i sa'n ı n ruhani mesaj ı n ı a l m a k ve ondan g e l e n b i l g iyi ka b u l etmek ru h u doyu ru r. i sa öğ reti leri n i ayn ı za m a nda kıssa l a r ya da h i kayeler yol uyla da yay m ı ştır. Bunlar k i m i za m a n gerçek h i kayeler ki m i za man d a m etaforlard ı r. Örneğ i n Matta 1 3:3 1 -32'd e ş u a n latı l ı r: "isa o n l a ra b i r benzetme da ha a n l attı : 'Gö k le r i n Egemen l iği, bir a da m ı n ta rlasına ektiği h a rdal ta nes i ne benzer; dedi. 'Har­ dal toh u m l a r ı n en küçüğü olduğu halde, gelişi n ce bahçe bitki­ leri n i n boyu n u aşar, ağaç o l u r. Böylece k u ş l a r gel i p da l l a rı nda b a r ı n ı r:"

isa'n ı n mesajı üzerine d ü şünen birçok i l a h iyatçıya göre, inanç i n sa n l a rı n ka l binde küçücü k bi r toh u m o l a ra k baş l a r. Toh u m eki l i p bes l e n d iğinde d a h a büyü k, g üç l ü ve d a h a g üzel b i r şeye dön ü ş ü r. Toh u m u ekmek Ta n rı 'n ı n sözleri n i ka b u l etm e kt i r; b u da ka rşı l ı ğ ı n ­ da i nsanı, aynı toh u m u n b i r bitkiye y a d a ağaca d ö n ü şmesi g i b i içten d eğişti recektir.

Farisilerden ve Sadu kilerden Önce i sa'n ı n mesaj ı son derece g ü ç l üyd ü ve Ya h u d i topl u m u n u n içinde­ ki tutucu g ru pları ra hatsız etti. Bu g üçler, ya n i Fa risiler ve Sad u k i ler, isa a l eyhine birlik o l u şt u rd u l a r ve o n u n tutu k la n ma s ı n ı isted i ler. Ken d i havarisi Yehuda ta rafı ndan i h a n ete u ğ raya n isa, Roma val i s i Pontius Pilatus'u n ka rşısına çıkarı l d ı , ya rg ı la n d ı ve ça rm ıha geri l erek ölüme m a h ku m ed i l d i . isa'n ı n başı n ı n ü zeri n e Roma l ı l a r I N RI (lesus Nazarenus Rex ludaeorum; Nasıra l ı i s a Ya h u d i leri n Kra l ı) 97

Dinler Tarihi 7 0 7

h a rfl e r i n i yerleşti rd i l e r. B u n u n a macı, Ya h u d i lere Roma yöneti mi­ ne karşı gel memele ri iç i n ya p ı l a n bir uya rıyd ı .

Yahudi Hiyerarşisindeki Gruplar Farisiler: Bir grup sadık şekilde kısıtlayıcı Yahudi lider Sadukiler: Yahudi toplumunun aristokrasisini temsil eden tutucu bir politik grup Zealotlar: Romalılara karşı silahlı bir ayaklanma yapılması gerektiğine inanan bir grup Esseniler: Ne politik olarak aktif ne de zalim olan bir grup, dini yazıları incelemek için ormana gitmişlerdir.

Diriliş isa'n ı n ö l ü m ü nden son ra taki pçileri u m utsuzluğa d üş m ü ştü. Bir­ birlerine i sa'n ı n nasıl Mesih, Ya h u d i topl u m u n u tutsa kl ı kta n ku rta­ raca k seçi l m iş l ider o l a b i l eceğ i n i soruyorlard ı . isa g itm işti ve insan­ lar h a l a Roma i m pa ratorl u ğ u yöneti minde yaşıyorlard ı . i sa'n ı n hayata dönd ü ğ ü kon u s u nda d ed i kod u la r yayı lmaya başlayınca u m ut tekra r yeşerd i . Meza rı boştu ve bi rkaç kişi onu görd ü ğ ü n ü iddia etm işti. Hava riler, Ya h u d i Şavuot Festiva l i'n i (Yu n a nca Pentikost) kut­ la rken Kutsal R uh a ra l a r ı n a g i rd i ve havari Petru s, Eski Ahit'te ön­ görü l d ü ğ ü n ü iddia edere k b ü y ü k bir ka labalığa d i rilişi d uyurdu. Orada toplanan insa n l a ra i l erlemelerini ve Kutsal R u h adına vaftiz o l m a l a rı n ı söyled i . Böylece ya k l a ş ı k MS 33 yı l ı nda, 3000'den fazla insan vaftiz ed ildi. B u olay bazı H ı ristiya n l a r ta rafı ndan Penti kost (Ha m s i n Yortusu) s ı ra s ı n d a kutl a n ma ktad ı r.

98

i LK H l RiSTiYA N LAR iyi H aberlerin Yayılması

i sa'n ı n çarm ı ha geril mesi nden sonra, on iki h ava ri şa ş k ı n ve kork­ m u şt u . i sa'n ın, ge l i şi peyg a m berler ta rafı n d a n öngörü l m ü ş o l a n v e ken d i leri n i R o m a yönet i m i nden ku rta raca k Mesih olduğ u n a i n a n ıyorlard ı . A m a a rtık ö l m ü ştü ve o n l a r d a özg ü r d e ğ i l lerd i. Ancak i sa'n ı n d i ri l d iğ i n i fa rk ed i nce rad i ka l b i r değ i ş i mden geç­ tiler. Artık isa sadece Ya h u d i Mesih değ i l, t ü m i n sa n l ı k için bir k u r­ ta rıcıyd ı . Bu nedenle ö l ü m ü, i n sa n l a rı i l k G ü na h'ta n a r ı n d ı rmasına ya raya n bir a raçtı ve parlak yen i bir yaşa m vaat ed iyord u . Hava ril er vaaz vermeye ve b u i y i haberi yaymaya başla d ı l a r.

inciller isa M e s i h'i n hayatı ve öğ reti leri hakkında ha berler veren dört i nci!; M a r kos, Matta, Luka ve Yu h a n n a i nc il lerid i r. Dört i nc i ! ayn ı h i ka­ yeyi a n latır ama her b i r yazar fa rklı yön l e re oda k l a n a ra k fa rklı bir mesaj verir: •

M a r kos i ne i l i (MS 65-70) i sa'n ın, z u l m e u ğ raya n H ı ristiya n l a r ı n



Matta i ne i l i (MS 80- 1 00) i sa'n ı n Mes i h o l a ra k Ya h u d i kehanetle­

ken d i leri n i özdeşleşti re bi l eceğ i çiles i n e odakla n ı r. ri n i nasıl yerine g etirdiği n i a n l atır. •

Lu ka i neili (MS 85) i sa'n ı n ku rta rıcı olara k ı rk ya da s ı n ıf bazı nda nasıl ayrımcı l ı k yapmad ı ğ ı n ı beli rti r.



Yu h a n n a i ne i l i (yak. MS 90) i sa'n ı n i l a h i b i r va rl ı k ol ması kon u ­ s u ndaki zorlu kavra m ı açı k v e kesi n o l ara k a n l at ı r.

Anlamı Nedir? Caspel (İncil; müjde) kelimesi iyi haber anlamına gelir. Yeni Ahit'e dahil olan Dört İncil'le birlikte, her ne kadar temel olarak kabul 99

Dinler Tarihi 7 0 7

edilmemişlerse de çok sayıda başka İncil d e vardır. Bunlara aşağı­ dakiler de dahildir: •

Tomas i ne i l i M a rcion i n e i l i Meryem i n e i l i Yeh ud a i ne i l i Dört Semavi Al e m i n e i l i

i nanç Sınavları: Şehitler Roma i m pa ratorları ken d i l e ri n i n neredeyse-i l a h i kon u m u nu, tüm diğer Roma tan r ı l a rı n ı ve o n l a r ı n dini tati l leri n i reddeden yen i d i n i beğen med i ler. (Bu tati l leri kutl a m a n ı n ta n r ı l a r ı n l ütfu n u Roma'ya getird i ğ i n e i na n ı l ıyord u ve bu b i r vata n i görevd i; bu nedenle tan­ rıların redded i l mesi vata n h a i n l i ğ i olara k değerlendiril iyord u .) Yi ne de H ı ristiya n l a r, korku n ç b i r ya ng ı n ı n şehrin sıkışık soka k­ l a r ı n ı h a ra beye dön ü ştü rd ü ğ ü M S 64 yı l ı n a kad a r nispeten ba rış içinde yaşad ı l a r. Ya n g ı n ı n sebebi b i l i n mese d e i m pa rator Neron H ı ristiya n ları soru m l u tutt u ve m i s i l ierne başlad ı . Ya klaş ı k 1 00 yı­ l ı nda H ı ristiya n l ı k Rom a karşıtı ve ka n u n d ı ş ı i l a n ed i l d i . H ı ristiya n l ığa i n a n m a k y a d a bu konuda vaaz vermek ö l ü m­ le ceza l a n d ı rı laca k b i r s u çtu a m a buna rağ m e n i l k H ı ristiya n l a r ı n çoğ u i n a nçları n ı n a rkas ı n d a d u rmayı seçti. i nançlarından vaz­ geçmek yerine şehit o l a ra k ö l m eyi tercih etti l e r. H e r şeye rağmen i n a n ç l a r ı n a tutu nma cesa retleri ve istekl i l i kleri Roma h a l k ı n ı hay­ ra n b ı ra kt ı . H ı ristiya n l ı k d i n değ i şt i ren kişileri çekmeye ve yayı l ma­ ya deva m etti.

ilk Şehit Hadisler, ilk H ı ristiya n şehit o l a ra k i stefanos'u gösterir. i sa'n ı n ça r­ m ı ha g e r i l mesinden b i r yı l son ra, i stefa nos Kudüs'te h a l ka vaaz veriyord u . Konuşması o kad a r k ı ş k ı rtıcıyd ı ki (ayrıca d i n l eyen leri n i 1 00

i l k H ıristiya n l a r

ken d i lerine melekler ta rafı ndan s u n u l a n ka n u na u yma m a k l a s uç­ ladı) Kudüs'ün d ı ş ı n a s ü r ü klendi v e taş l a n a ra k ö l d ü rüldü. i stefa­ nos daha son ra k i l ise ta rafı n d a n kutsa n d ı ve aziz ilan ed ildi. H ava rilerden Petrus ve Pavlus, Roma l ı la r ı n elinde ö l ü m l e b u­ l u ştu l a r. Roma'da b i r H ı ristiya n topl u l u ğ u ku ra n Petrus, orada tu­ t u k l a n d ı ve ça rm ıha gerilerek ö l ü m e m a h k u m edildi. B i r hi kayeye göre, Petrus ters b i r şeki lde çarmıha geri l m eyi iste m i şti ki böylece ken d i ö l ü m ü efe n d i s i n i n öl ü m ü n ü ya nsıtmayacaktı.

Neden Çarmıha Germe? Roma çarmıha germeyi bir ceza şekli olarak Perslerden aldı ve boyunduruğu altına aldığı halkların baskı altında tutulması için kullandı. Romalı yazar Cicero (MÖ 106-43) sayesinde, çarmıha germenin köleler ve Romalı olmayan vatandaşlar için, özellikle de isyana teşvik edenler ya da diğer vatan hainliği suçlarını işleyenler için kullanıldığını biliyoruz.

Roma Hıristiyanlığı Kucakl ıyor i l k 300 y ı l ı boyu nca H ı ristiya n l ığa büyü k b i r ş ü p h eyle bakıl ıyord u . H ı ristiyan topl u l u kları büyü d ü a m a i n sa n l a r b u topl u l u klara büyü k b i r kişisel risk i l e katı l ıyord u . i nananlar gizli b i r şeki l d e i badet edi­ yord u . H ı ristiya n l a r tüm Roma i m paratorl u ğ u'nda taciz ed i l iyor ve i ş ke n ce çekiyord u; hiçbir politik g üçleri yokt u . im pa ratorun kend i­ si d e d ı şta n v e içten baskı a ltı ndayd ı . Roma bölgeleri ba rba rla rın sa l d ı rı s ı altı ndayd ı; ü l kede Ro m a aristokra s i s i zayıfl ıyo r ve yozla­ şıyo rd u . Kuşatma a ltında olan ve büyü k l i deriere sa h i p ol maya n Roma pa rça lan ıyord u. 3 1 2 y ı l ı nda, Britanya'da ye r a l a n Ro m a o rd u su, b i r sonraki Roma i m pa ratoru olara k Konsta nti n'i (yak. 272-3 3 7) seçti. Konsta nti n oraya g ittiği nde kon u m u için savaşmak zoru n da olacağ ı n ı bilere k Roma'ya döndü. Konsta ntin, Roma ya kı n l a r ı n d a ki Ti ber Nehri'nde 1 Ol

Dinler Tarihi 1 0 1

yer a l a n M i lvian köprüsü üze r i n de savaş i ç i n hazı rla n ı rken b i r haç haya l i g ö rd ü . Bunu bir işa ret o l a ra k ka b u l etti ve askerlerine kal­ ka n l a r ı n ı n üzerine Yu n a n ha rfl eri i l e "Mes ih" kel i mesi n i yazma l a rı n ı em retti. Kon stantin ra k i b i n i yen d i ve yen i i m pa rator olara k m u ­ zaffer şekilde Roma'ya g i rd i . Uzu n y ı l l a r son ra ki ö l ü m ü n ü n hemen önces i n e kadar H ı ristiya n l ığ a g eçmemişse d e, hem Konstanti n hem d e Roma H ı ristiya n l ı ğ ı d estekledi . Kon stanti n, H ı ristiya n l a ra i badet etme özg ü rl ü ğ ü n ü veren Mi­ lan Fer m a n ı 'n ı n yazarıyd ı . B i r d iğer Roma i m pa rator u v e hem Doğ u h e m de Batı Roma i m pa ratorl u kla r ın ı yöneten son imparator Büyük Theodosi u s (346-395) h ü kümdarl ı ğ ı n ı n i l k dönemlerinde p a g a n uyg u lamaları hoş görd ü . H ayatı n ı n son u n a doğru daha katı b i r hal a l a ra k, ya­ vaş yavaş paga nların i badet g ü çlerini ve h a k l a r ı n ı yıprattı ve en son u n d a paga n uyg u la ma l a rı tamamen ka n u n d ı ş ı b ıra ka n bir fer­ man yayı nlad ı . Theodos i u s aynı za m a nda, Konstantinopol i s'te ( i sta n b u l ) b i r­ kaç önem l i katirliği (Arya nizm ve Man işeizm) bastıra ra k k il iseyi d üzen e soktu.

Sapkınlık Nedir? Sapkınlık, kabul edilen inanca bir meydan okumadır. 4. yüzyılda ortaya çıkan iki kafir düşünce, Aryanizm ve Manişeizm'di. Arius adındaki İskenderiyeli bir papaz tarafından öğretilen Aryanizm, İsa'nın ilahiliğini reddeder. Arius'a göre İsa Tanrı tarafından yara­ tılmıştı ve bu nedenle Tanrı'ya tabi idi. Farklı dini sistemlerin bir sentezi olan Manişeizm ise bir tanrının iyiliği, diğerinin ise kötülü­ ğü yarattığını ve ölümlülerin kendi günahlarından sorumlu olma­ dıklarını öğretiyordu. Her ne kadar Aryanizm sapkınlık olarak ilan edilip zamanla yok olmuşsa da, bir süre Hıristiyanların çoğunluğu muhtemelen Aryan idi.

1 02

i l k H ı ristiya n l a r

Roma'da Papalığın Ortaya Çıkması 4. yüzyılda, Roma'da papa l a r ı n gücü a rtmaya d eva m etti. Pa pa Da­ m a s u s (366-383) ve ta ki pçi l e ri kiliseyi dah a g üç l ü h al e geti rd i ler ve pa p a l ığa ait bir söz söyled i kleri za man Petru s'u n ağzı ndan kon uş­ tu kla rı inancını yerleştird i l e r. Roma, 4 1 O yı l ı nda 1 . i n n ocenti us'u n (ö. 4 1 7) papa l ığ ı nda çöktüğü nde, pa pa l ı k d a i resi l i d e r l i k boş l u ğ u ­ n u d o l d u rmak için ha rekete g eçti . B u papaların ta m a m ı Roma'daki k i l i se n i n i htişa m ı hakkında yazd ı l a r; resm i Kutsal Roma Kato l i k Kil isesi u nva n ı da b u radan gel­ m e kted i r. Tüm dünyaya yaytlmtş olan Kato/ik Kilisesi'nin tamamt, Mesih'in tek gelin odastdtr. Roma Kilisesi, bir konsey karartndan do/ayt de­ ğil, Lort'un "Sen Petrus'sun" sözlerinden do/ayt tüm diğer kilise/e­ rin üzerindedir. -Da masus, 4. yüzytl papast

1 03

RAH i PLER VE MANASTIRLAR Öğrenme Aşkı ve Tanrı Tutkusu

H ı ristiya n l ı ğ ı n ilk y ı l l a r ı n d a n iti ba ren i sa'n ı n i sted iğine inandı kları şeki lde; ya n i mütefekkir, içsel o l a ra k ve bede n ve zi h i n safl ı ğ ıyla i badet etmek isteyen çok sayıda H ı ristiya n va rd ı ve ta m da öyl e ya ptı l a r. Birçok d u ru m d a b u n u n a n lamı, ken d i le ri n i ruhsal olara k Ta nrı'ya v e isa'n ı n gerçek mesaj ı n a ya klaştı racağ ı n a inandı kları b i r yerde m ü nzevi bir yaş a m s ü r m e k i ç i n ma l l a r ı n ı b ı ra kmaları, a i lele­ rinden ve geçm iş yaşantı l a r ı n d a n vazgeçmeleriyd i . Genel l i kle bir ra h i p ş u kon u l a rda yem i n ederd i :

1 . Fa k i rl i k içinde yaşa m a k 2 . Seka ret 3. M a na stı r d üzen i n i n ve Ta n rı 'n ı n otoritesi n e itaat etmek Keşişler Bazı ra h i pler topl u m d a n uza k yaşaya ra k çöl m ağ ara ları nda ya da diğer izole yerlerde ka l m ayı terc i h ederlerd i . B u kişiler genel l i k l e i y i eğiti m l iyd i v e soy l u a i lelerd e n gel iyorlardı, b u nedenle fedaka r­ l ı k l a rı o l d u kça büyü ktü.

Rabibeler Aslında ilk keşişler, Latincede nonnus olarak bilinen kadınlardı. Daha sonra bu kadınların toplulukları manastır rahibeleri olarak tanınmaya başladı. Kadınlar genellikle dini olmayan sebeplerle; mesela istenmeyen evliliklerden kaçmak ya da babalarını pahalı çe­ yiz masraflarından kurtarmak manastır rahibelerine katılıyorlardı.

1 04

Rahipler ve Manastıdar

Manastırda Hayat Batı Avru pa'daki keşişler za manla m ü nzevi b i r yaşa m sürmen i n Ta n rı 'n ı n onlar i ç i n p l a n l a d ı ğ ı şey olmaya bi l eceğ i n i fa rk ettiler. Top l u l u klar ya da manastı rlar o l u şturmak i ç i n b i r a raya geld i l e r. Keş i ş l e r ya da m ü nzevi ler, bu uyg u l a ma Batı'da sona erd i kten uzu n bir süre son rasına kad a r kültürel bir öğe o l a ra k kal d ı l a r. Ra h i pler, basit b i r yaşa m sü rerek Ad e m ve H avva'n ı n gözd e n d ü ş m esinden önce i n sa n l a r ı n içinde yaşa d ı ğ ı i l k " ke n d i n i Ta n rı'ya ema n et etme" h a l i ne geri döndüklerine i n a n ıyorl a rd ı . Müşterek bir top l u l u kta bi rbirlerine ya rd ı m ederek ü rü n yetişti rd i ler, ken d i hayva n i a rı na ba ktı la r, i l a ç ya pmak i ç i n ken d i bitki l e ri n i yetişti rd i­ ler ve hatta n i hayetinde yaşa m şeki l leri n i desteklemek amacıyla şarap ve peyn i r bile ü retmeyi başa rd ı l a r.

Benedikt'in Kura lları Za m a n l a ma nastı rlar, manastır içindeki ya ş a m ile i l g i l i çeşitl i "ku­ ra l la r " ya da bir d izi emir o l u şturd u l ar. B u n l a r a ras ınd a en eski ve en etki l i lerden bi ri, bir ita lya n ra h i p o l a n Aziz Bened i kt (480-550) ta rafı ndan düzen le n m i ş o l a n larıd ı r. Bened i kt'i n ku ra l l a rı, diğer ca n l ı m a nastır yazı ları i l e aynı şeki lde bi r a ş ı rı l ı kl a r kita b ı olara k de­ ğerlendiril mek yeri ne, isa'ya ta m bir ada n m ı ş l ı kl a yaşa m a n ı n yu­ muşak bir yol u n u öğ retti. Ku ra l la r, el emeğ i n i öğre n m e ve törensel dua ile dengelerneyi amaçl ıyor ve ayn ı za m a n d a fa kirl i k, beka ret ve itaati zoru n l u k ı l ıyord u . B u n l a rı n ta ma m ı n ı tek b i r elyazması n a koya ra k Bened i kt, manastır yaşa m ı n ı n idea l ş e k l i o l a ra k görd ü ğ ü ş e k l i özetlemişti. Bened i kt'i n kura l larına g ö re yaşaya n ra h i pl e r g ü n ü m üze kadar va r l ı k l a rı n ı s ü rd ü rm ü ş l e rd i r v e h a l a b u ku ra l l a ra göre yaşamakta d ı rla r.

1 05

Dinler Tarihi 7 0 1

Diğer Tarikatlar Ortaçağ boyunca, bazı inananlar Benedikt tarikatının yozlaştığına inanmaya başladılar ve kendi düzenlerini kurdular. Bunların en önde gelenleri şunlardır:

S i stersiyen Şa rtrö Dem i n i ka n Fra n siskan Bu tarikatlar genellikle cüppelerinin ya da giysilerinin renkleri ile farklılık gösterirlerdi. Örneğin Daminikanlar siyah giysiler giyer­ ken Fransiskanlar kahverengi giyerlerdi.

Manastırda Gündeli k Yaşam Bir ra h i b i n g ü n ü , d i n i töre n l e r ya da k i l ise saatlerine göre dü­ zen l e n i rd i . B u n l a r ş u şeki l ded i r: •

Matins (saba h ibadeti, 02.00)



Laudes (05.00)



Prime (başlangıç, 07.00)



Terce (09.00)



Sexte (öğ len)



Nones ( 1 4.00)



Verpers (a kşa m d u a sı, 1 6.00)



Compline (son dua, 1 8.00) B u d i n i töre n ieri n a ra s ı n d a ra h i pler bahçede ça l ış m a l a rı, ma­

nast ı r b i n a l a r ı n ı tem izlemeleri ya da ta m i r etmeleri, m i safirleri a ğ ı rl a m a l a rı (manastı r l a r genel l i kl e gezg i n l e r ta rafı n d an konakla­ ma yeri o l a ra k ku l la n ı l ı rd ı ) ya d a m a nastı r ı n yazı ha nesinde elyaz­ m a l a rı n ı kopya etmeleri iç i n g ö revlendirilebi l i rl e rd i . 1 06

Rahipler ve Manastı rlar

Ortafağ Kopyalayıcıları Ortaçağda yaşayan rahipler elyazmaları kopyalayarak uzun zaman geçirirlerdi. Baskı makinesinin icadından önce metinleri koruma­ nın tek yolu buydu ve rahipler, İncilleri ve diğer dini yazıları kopya etmeyi kutsal bir görev olarak görüyorlardı. Ayrıca Roma ve Yuna­ nistan'daki antik yazarların eserlerini içeren çok sayıda elyazmasını da kopyaladılar (ama birçoğu da kayboldu) . Rahipler bu çalışmaları sadece kopyalamakla kalmadılar, aynı zamanda resimlendirdiler ya da tezhip ettiler. Tezhiplerin çoğu detay ve beceri konusunda son derece zengindi ve ortaçağdaki ana sanat şekillerinden birini tem­ sil ediyorlardı. Manastır tezhibinin en iyi örneklerinden biri İrlan­ da'nın Kells Kitabı'dır. Bu kitabın örneklerini www.digitalcollections. tcd. ie/home/index.php ?DRIS_ID=MSSB_ 003 adresinde bulabilirsi­ niz.

Çok sayıda ma nastı r 9. yüzyılda başlayan Kuzey l i akınları n ı n hedefi olmuşsa d a , ku r u m hayatta ka l d ı , ca n i a n d ı v e ortaça ğ ı n son l a rı nda, 1 O i la 1 4. yüzyı l l a r a rası nda d a h a da gel işti. Manastı rl a r sayesinde, Batı Avrupa H ı ristiya n l ığ ı n i l k d ö n e m l e ri n i n zengin d i n i g e l eneklerine ve ayrıca antik Roma ve Yu n a n i sta n'ı n edebiyatı, fel­ sefe s i ve d iğer öğ reti lerine sa h i p o l du .

1 07

REFORM Hıristiyan Aleminin Dönü ş ü m ü

Reform, Kate l i k Ki l i sesi i ç i n d e 1 500- 1 625 yı l l a rı a rası nda ortaya çı­ ka n çarpıcı değişikliğe veri l e n i s i m d i r. 1 500 yı l ı ndan önce de çe­ şitli ki l i se reformcu l a rı n ı n o l m a s ı ndan ve reform ve ka rmaş ı k l ı ğ ı n 1 625 yı l ı ndan son ra da d eva m etmesinden dolayı b u n l a r sadece ya kla ş ı k ta rihlerd i r. Daha 1 4. yüzyı lda John Wyclif ( 1 330- 1 384) g i b i reformcu lar Roma'd a ki k i l ise l iderl i ğ i n i n yaziaşması ndan ya­ kın ıyo r l a rd ı . Wycl if'i n ö l ü m ü nd e n sonra, Lollardlar olara k b il i nen ta kipçi l e ri nden bazı l a rı m esaj ı n ı yaymaya deva m ettiler. En etki l i reformcu, Refo r m ' u n en fazla i l işkilendirildiği Mar­

tin Luther 'd i r ( 1 483- 1 546). Luther, avu kat o l m a h evesiyle Erfu rt Ü n iversitesi'ne gitti . Anca k 1 505 yı l ı nda korkutucu bir deneyim yaşa d ı . M a n sfield'den Erfu rt'a g i derken Luther'e yıldırım ça rptı. Yolda yata rken Azize A n n a'ya dua ederek eğer hayatta ka lmasına ya rd ı m ederse ra h i p olaca ğ ı n a söz verd i . H ayatta ka l d ı ve sözü nü tuta ra k E rfu rt'ta ki Aug u sti n u s m a nastı rına g i rd i .

Mücadele ve Haya l Kırıklığı Luther'i n manastırd a m utsuz bir yaşa mı va rd ı . Met in leri n Ta n rı 'sı nı ve ayn ı za manda ken d i s i n i n Ta n r ı ile i l işkis i n i sorg u la maya başlad ı . Oru ç, tefekkür v e kend i n i kırbaçlama yol uyla g ü n a h larından arın­ maya ça l ı ştı. 1 507'de ra hip o l a ra k görevl en d i r i l d i ğ i nde, gerçekten böyle b i r göreve layı k o l u p o l m a d ı ğ ı ndan ş ü p h e etti. 1 5 1 O yı l ı n­ da Roma'ya g itti. Oraya va rd ı ğ ı n d a m utl uyd u a m a mutl u l uğ u kısa sürd ü . Roma, d i n i o l a ra k u m u rsamaz bir h a l ka s a h i p bir yozlaşma ve materya lizm şehriyd i . Luthe r son derece hayal kırıklığına uğra­ mış o l a ra k Roma'dan ayrı l d ı ve i l a h iyat doktora s ı n ı ya ptığı Witten­ berg şehrinde ça l ı ş m a l a r ı n a ve ö ğ reti lerine deva m etti.

1 08

Reform

Olmak ya da Olmamak Luther'in papalığa başkaldırmasından onlarca yıl sonra, Witten­ berg hala değişiklik ve karışıklığın büyük bir sembolüydü. Shakes­ peare Hamlet'te, kararsızlık ve garip düşüncelerle eziyet çeken Da­ nimarka prensini eski bir Wittenberg öğrencisi yapmıştı.

Luther, ceva b ı n ı n anahta r ı n ı Aziz Pavl us'un Roma l l la ra yazd ı ğ ı m e ktu pta b u l d u . Felsefesi n i n temel öğesi n i b u m e ktupta n a l d ı : i n sa n la r sadece i n a n ç i l e ku rtu l u şa u l a ş ı r l a r. i sa'n ı n haç üzerindeki fed a ka r l ı ğ ı yol uyla Ta n rı 'ya i n a n ı rla rsa g ü n a h la r ı n d a n ku rtu l u rl a r v e Ta n rı'nın l ütfu n u kaza n ı rl a r. B u n u n iyi l i k ya pmakla, örneğ i n Ro­ ma'd a k i Aziz Petrus Kated ra l i'n i n yen i de n i n şas ı için para bağ ışla­ m a k l a hiç ilgisi yoktur. Luther b u n u n l a kil isen i n yayg ı n uyg u la mas ı na, ya n i g ü n a h l a r ı n k i l i se ta rafı ndan bağ ışl an ması o l g u s u n a sa l d ı rd ı : K i l i se, g e n i ş ça p l ı p rojeleri için H ı ristiya n l a rd a n bağış isteyerek pa ra topl uyord u . B u bağ ışlar ın karşı l ı ğ ı nda kil ise g ü na h l a r ı n affed i l mesi n i sun uyord u . Luther bu fi kirden ra hatsız ol uyord u, öze l l i kle d e Johann Tetzel ( 1 465- 1 5 1 9) ta rafı ndan uyg u lanan şekl i n d e n . Tetzel 1 5 1 7 yı l ı nda Roma ta rafı ndan Aziz Petrus Kil isesi'n i n yen ide n i n şa edil mesi i ç i n p a ra toplamakla görevl e n d i r i l m i şti. Tetzel, verd iği vaazda bu g i ri­ şim için pa rası n ı bağ ışlaya n H ı ristiya n l a r ı n g ü na h la r ı n d a n arı naca­ ğ ı sözü n ü verd i . B u g ü n a htan a r ı n ma, kefa ret o l m a ksızın geç m i ş g ü n a h lardan a r ı n mayı, sevi len kişilerin a rafta n ku rtu lması n ı ve h e n ü z işlen meyen g ü na h l a rı n affed i l mesi n i içeriyord u . Luther üç noktadan bu fi kre sa l d ı rd ı :

1 . Ki l ise değil, sadece Ta n rı a f sunabi l i r. 2. Ki l i se, kendi maddi ç ı karı için H ı ristiya n l a rd a n (öze l l i kle fa kir o l a n larından) fayd a l a n ıyord u .

3. B i r H ı ristiya n'a i y i i ş l e r ya ptığı i ç i n otomatik o l a ra k a f su n u l maz­ dı a ncak iyi bir H ı ri stiya n otomatik o l a ra k iyi işler yapar. 1 09

Dinler Tarihi 1 0 1

Luther, Tetzel'in öğretileri n i doksan beş öneri ya d a "tez" şekl in­ de ya l a n la d ı . Efsa neye g ö re (ki m u htemelen doğru değ i l d i r) bu tez­ leri Witten berg'deki ki l i se n i n ka pısına astı. Her ha l ü ka rda bu tezleri yayı n l a d ı ve tezler g e n i ş bir kitle ta rafı ndan b i l i n i r hale geld i .

Protestanlık ve Baskı Birçok tarihçi, Luther'in kilise liderliğine yaptığı saldırının böy­ lesine güçlü olmasırun sebeplerinden birinin o zamanlar Batı Avrupa'da erişilebilir olan yeni bir iletişim teknolojisi, yani baskı makinesi olduğunu belirtir. Johannes Gutenberg (1395-1468) taşınabilir baskı makinesini ilk olarak 1439 yılında kullandı. 1450 itibarıyla bir matbaa açmıştı. Basımını yaptığı ilk kitabın, 1455 yılında yaklaşık 180 kopyalık bir yayın olarak basılan İncil olma­ sı dikkate değerdir. B öylece Luther gibi Protestanların eserleri çok miktarda üretilip tüm Avrupa'ya dağıtıldı.

Luther'i n fi kirleri s o n raki y i r m i, otuz yı l da gelişmeye deva m etti. 1 520 yı l ı itibarıyla Luther k i l ise aleyh i n e ta m kapsa m l ı bi r sal­ d ı rı başlatm ıştı. Ş u n l a rı savu n uyord u :

1 . E ğ e r i sa kilisenin l ideriyse, H ı ristiya n l a r ı n pa paya ne i htiyaçları va r?

2. D i n i törenler H ı ristiya n la r ı Roma'n ı n esiri o l a ra k tutuyor. 3. Geçerl i olan d i n i töre n l e r k i l i s e ta rafı nd i m icat ed il enl er değ i l, sadece isa ta rafı n d a n tayin e d i l e n lerd i r. Luthe r pa payı Decca l i l a n etti; pa pa da b u n u n ka rş ı l ı ğ ı nda Lut­ her'i yazı l a rı yakı l ması g e re ke n b i r kafi r i l an etti.

Diğer Reformcular Bu za m a n a kadar i hti l af, hem top l u msal hem d e teoloj i k etkiler ya rattığı Avru pa'n ı n ta m a m ı n a yayı l m ı ştı. A l m a nya'da köyl üler l lo

Reform

yen i keşfed ilen d i n i özg ü r l ü ğ e katı l m a k i sted i l e r ve aynı za m a n d a top l u msal, politik v e ekon o m i k reform d a ta l e p etti l e r. On iki ta l eb i kesi n ve açı k o l a ra k bel i rtti l e r: 1.

Her cemaat kendi papazı n ı seçmel i d i r.

2.

Bazı aşar, ya n i kil ise verg i leri ka l d ı rı l ma l ı d ı r.

3.

Köle l i k, ya n i köyl ü l erin a raziye bağ l a n m a s ı s o n a e rd i ri l m e l i d i r.

4.

Köyl ü lerin özg ü rce avia n m a ve ba l ı k tutma özg ü rl ü ğ ü o l m a ­ l ı d ı r.

S.

Köylü ler orma n l a rd a n serbestçe i n şa a t m a lzemesi ve od u n toplaya b i l m e l i d i rl e r.

6.

7.

Efendiler a ğ ı r iş yükü vermeyi bı ra k m a l ı d ı r l a r. Köyl üler efe n d i i l e köy l ü a ra s ı nda ya p ı l aca k a n l a ş m aya uyg u n o l a ra k sadece "ad i l ve m a ku l " şeki l d e ça l ı ş m a l ı d ı rlar.

8.

Kira l a r ödenebi l i r o l m a l ı d ı r.

9.

Efendi ve köyl ü için eşit adalet o l ma l ı d ı r.

1 0. Arazi n i n a d i l ol maya n şeki lde payl a ş ı m ı sona e rd i rilmel i d i r. 1 1 . Ö l ü m verg isi sona erd i ri l me l i di r. 1 2. B u ta leplerden herha n g i biri Ta n r ı 'n ı n söz ü n e uymazsa ka l d ı­ r ı l m a l ı d ı r. A l m a n prensler ve yön eticiler böylesi n e rad i ka l ta leplerin uyg u­ l a n m a s ı n a izin verecek değ i l l erd i. Bunun son u c u nd a ı OO.OOO'den faz la köyl ü n ü n ö l ü m ü n e sebep olan bi r içsavaş o l d u . Luther savaş s ı ra s ı nda a razi sa h i ple ri n i n ta rafı nda geçti ve sonuç o l arak köy l ü ­ l e r (öze l l ikle A l m a nya'n ı n g ü n eyi nde) Luther'e s ı rtl a r ı n ı dönerek d a h a rad i ka l d i n i h a reketlerin ta rafı na geçtil er. D i n i reform, U l rich Zwingli ( 1 484- 1 5 3 1 ) ve John Calvin ( 1 5091 564) g i bi d ü ş ü n ü rlerin ya rd ı m ıyla tüm Batı Avru pa'ya yayı l d ı . B u k i ş i l e r, d iğerleri g i b i Luther i l e ayn ı fi kird e d eğ i l le rse de tek b ir ko­ n u d a a n laşıyorlard ı : Papayı kil isen i n l ideri o l a ra k ka b u l etm iyorl a r­ d ı . B u kon u Protesta n l a r i l e Kate l i kler a ra s ı n d a ki en temel ayrı l m a noktası h a l i ne geldi. 111

MiSYONERLER Tüm D ünyaya Tanrı'n ı n Yüceliğini Sunmak

Reform'a karşı veri len tepki n i n bir pa rçası o l a ra k Katelik Kil isesi yen i bir ta ri katın, ya n i i sa Top l u l u ğ u'n u n ya da daha yayg ı n olara k b i l i ne n ad ıyla Cizvitlerin o l u şt u r u l ması n ı destekled i . Bir i spanyol asker o l a n Loyolalı lgnatius ( 1 49 1 - 1 556) tarafı n d a n kurulan Ciz­ vitler, örgüt olara k son derece d i s i p l i n l i ve as keriyd i . Bu d u ru m on­ ları k i l isen i n öğ reti leri n i tüm d ü nyaya yayma k için m ü kemmel bir a racı h a l i n e getirdi.

Tanrı ' nın Şerefine 17. yüzyılın başlarında, tüm Dünya'da 13.000'den fazla Cizvit var­ dı. Topluluğun sloganı Ad maiorem Dei gloriam yani, "Tanrı'nın yüce şerefine ! " idi. Bu slogan, temsil ettikleri yüksek standartları yansı­ tıyordu.

Loyola, top l u l uğa g i rm e k içi n katı standartl a r g e l i ştirdi, b u n l a r­ dan en önemlisi de eğiti m d i . Cizvitler eğ iti m yol uyla sadece Ka­ tol i k doktri n i n i öğret i m ya ptı kları yerlere aşıladı klarına in a n ma kla ka l m ıyor, ayn ı za manda ken d i l e ri n i bu doktri n i d ü nya n ı n geri ka­ l a n ı n a d a yaymaya hazı r l a n ıyor o l a ra k görüyorlard ı . 1 5 . yüzyı l ı n son l a rı v e 1 6. yüzyı l " keşif çağ ı " o l a ra k adlandırıldı. Cizvitler, tü m d ü nyadaki "d i n sizlerin" H ı ristiya n l ığa geçiri l m esi için kaşiflere ya rd ı m etme kon u s u n d a etki l iydi l e r. B u dönemde nere­ deyse tüm deniz a raçları nda bir Cizvit, bir Dom i n i ka n , b ir Fra nsis­ ka n ya da b i r Augusti n u s ra h i b i va rd ı . Görevleri ise yen i keşfed ilen yerlerin yerl ileri n i H ı ristiya n ya p m a ktı.

1 12

Misyonerler

Aziz Franciscus Xaverius Fra nciscus Xaverius ( 1 506- 1 552), Cizvitlerin yed i orij in a l üyesin­ den b i ri ve şimd iye kadarki en ken d i n i a d a m ı ş m i syonerlerden bi riyd i . Xaverius'un görevi Uza kdoğ u h a l k ı n ı H ı ristiya n ya p m a k­ tı. Pa pa elçisi (ya da ha berci) olarak görevi n e, Portekiz'den a l d ı ğ ı yetk i i l e H i ndista n'ı n Portekiz'e a it olan Goa l i m a n ı ndan baş l a d ı . Goa'd a ki işi azd ı v e l i mandan ah laki bir refa h d uyg u suyla ayrı l d ı ğ ı h issiyle gözü n ü G ü ney H i nd i stan'ı n uza k bölgelerine d i kti. O rada bu l u n d u ğ u s ü re içi nde, yerli ba l ı kç ı l a r (Paravarlar), ya­ şa m la r ı n ı i m kansız hale getiren isti lacı h ı rsızlard a n kaçmak i ç i n Portekiıl i kaşiflerden ya rd ı m istiyorlard ı . Portekizi i l er, vaftiz olma­ yı ka b u l edip H ı ristiya n l ığa geçmeleri d u ru m u nda ya rd ı m etmeyi ka b u l etti ler. Yer l i h a l k ı n H ı ristiya n l ı ğ ı n n e o l d u ğ u h a kkı nda h iç b i r fi kri yoktu v e Xaverius g e l e n e kadar da h i ç k i m se o n l a ra öğretmeyi u m u rsamad ı. Xaveri us o n l a ra kutsa l meti n leri oku d u ve On Em ri, Hava ri Mezhebi'ni, Ta n rı 'n ı n du as ı n ı ve d i ğ e r d ua l a rı ezberleme­ leri n e ya rd ı m etti. Sözleri ve sözleri n a rd ı n d a k i i n a ncı yeterince içse l leştird i kleri nde yüzlerce yeriiyi vaftiz etti. Anc a k H ı ri stiya n a l em i n i n hedefi n d e H i n d u l a r ve M ü s l ü m a n ­ l a r va rd ı . Xaverius etkisi v e azmi nedeniyle övü l ü rken, Müsl ü m a n­ l a r ı H ı ristiya n ya p m a k iç in b i r eng izisyon çağrısı ya pması nede­ n iyle d e eleşti ril iyord u . Portekiz kra l ı b u n u ka b u l etti ve böylece " E n g izisyon" Goa'da 1 9. yüzyı l ı n baş ı n a kad a r d eva m etti. Putpe­ rest l i ğ i n tüm izleri n i yok etme çabasıyla H i nd i sta n'ı n bazı kı sı m ­ l a rı y ı k ı l d ı .

Japonya Tecrübesi 1 5 3 8 y ı l ı nda Xaveri u s, Cizvitlerin ka l ıc ı b i r i nt i ba b ı ra ktığı Ja po­ ya'ya geldi. Feoda l sistem leri n i zeng i n l i k ve tica ret d o l u bir d ü n ­ yayl a değişti rmeye istekli o l a n Japo n l ar ya ba n c ı ları h o ş ka rşı lad ı . Xave ri u s Japonya'ya g e l diğ i nde, Bud izm'i n i n s a n l a r ı n zi h n i nd e n si l i n m eye başla m ı ş olmasına mem n u n o l d u . 113

Dinler Tarihi 1 0 1

Japonya, Xaveri us'un yıkıcı e m perya l izm h a kkındaki düşü nce­ s i n i değ i ştird i . Xavier Japon kültü rüne hayra n ka l d ı ve kutsa l me­ ti n l e ri ka b u l etmeleri ve H ı ristiya n inancına geçmeleri gerektiğ i n i b i l mesine rağmen, b u n l a r ı n i nsa nların mevcut yaşa m şeki l lerine enteg re ed i l ebi leceğ i n e i na n d ı . Cizvitler, 1 6. yüzyı l a kad a r J a ponya'da ka l d ı l a r v e arkalarında 300.000 H ı ristiya n l ı ğ a geçm i ş kişi ve Cizvitler ta rafından kuru l a n Nagaza ki şehrinde i ki adet oku l b ı raktı lar. Ancak bu ça balar, 1 7. yüzyı lda ya bancı ü l kelerin yen i yöneticileri m i syonerleri ya ba ncı isti lacı l a r ilan ed i p H ı ri stiya n l a ra zu l metme pol iti kası başlattıkla­ rında sona erd i . Nagazaki d ağ ı l d ı ve H ı ristiya n l ı k Ja ponya'da çö­ z ü l m eye başlad ı .

Ç i n Mücadelesi Xaveri u s Çi n'e u laşa m a d a n h ayatı n ı kaybetti ve bir diğer Cizvit olan Matteo Ricci, Xavier'i n bu ü l kedeki görev i n i ü stlendi. Konfüçyüsçü l ü kü n Çin kültürüne yerleştiğ i n i ve H ı ristiya n doktri n i n e karşı c i d d i b i r meyd a n okuma s u n d u ğ u n u fa rk eden Ricci, H ı ristiya n l ı ğ ı n Ç i n'd e yen i o l madığı öğ reti s i n i yayd ı . B u n u n yerine, H ı ri stiya n l ı k m evcu t d i n i i n a nçların yen i b i r şeki lde d i l e geti ri l m esiyd i . Ricci, yol u n u zorla v e öfke i l e açmak yeri ne, bölge­ n i n kültü r ü n ü ve d i l i n i öğre n d i , Ç i n i i l iderler ile kon uşma ve onları hediyeler ve dostl u k ile ö d ü l l e n d i rme çaba s ı n a g i rd i . Ricci 1 6 1 O yı l ı nda ö l d ü ğ ü nde Ç i n'd e 2000 H ı ristiyan va rd ı .

Saatler Ricci'nin Pekin'de kaldığı sürede imparatora verdiği hediyelerin arasında iki de saat vardı. İmparator bunlara bayıldı ama bir nokta­ da saatler durdu. Çinli uzmanlar saatleri nasıl tekrar çalıştıracakla­ nnı bulamadılar, bu nedenle imparator Ricci'ye kalmasını emretti; çünkü saatierin nasıl çalıştırılacağını ve çalışır halde tutulacaklan­ nı bilen tek kişi oydu.

1 14

Misyonerler

R i cci'n i n ö l ü m ü nden sonra Çi n'deki m i syonerl i k görevi n i Jo­

h a n n Adam Schal l von Beli devra l d ı . Bel i 1 666 yı l ı nda öldüğ ü n­ d e, kra l l ı kta 300.000'den fazla kişi H ı ristiya n l ı ğ a geçm işti. 1 692 yı l ı n da, Cizvit'lerin yı l l a rd ı r s ü ren çaba l a rı n ı öd ü l l e n d i rmek i ç i n Ç i n b i r hoşgörü ferma n ı ç ı ka rd ı . H e r ne kad a r i ş l e r t ü m h a l k ı n H ı­ ristiya n l ığa geçmesi için o l g u n laşmış g i b i g ö r ü n ü yord uysa da C iz­ vitle r, Dam i n i ka n l a r ve Fra n s i ska n l ar H ı ristiya n l ığ ı n Ç i n'de doğru uyg u l a n ması konusunda a n laşmazl ığa d ü şt ü l e r ve böylece her şe y suya d ü ştü.

llS

SKOLASTiSiZM Aristoteles ile Hıristiya n l ı ğ ı n Evliliği

1 2 . yüzyılda H ı ristiya n k i l i sesi içerisinde öğre n m e g ü d üsü tekra r ca n l a n d ı . Tü m Avru pa'da ü n ive rsiteler açı l ıyord u ve insanlar öğ­ ren meye, d ü ş ü n meye ve sorg u l a maya baş l a m ı şl a rd ı . Eğitimde sa­ nat, edebiyat, m üzi k ve b i l i m h ızla ön plana ç ı ktı. H ı ristiya n l ı ğ ı n a n ia ş ı l m as ı n ı a rtırmak i ç i n kated ra l oku l ları ku­ r u l d u . B u oku l l a r herkese açı ktı ve amaçları i nancı kil i se ka n u n u ­ n u n sa bit s ı n ı rl a rı içe r i s i n d e öğ retmekti. B i r katedra l oku l u n u n eğiti m i yed i temel b i l i m i i çeriyord u :

1 . Dilbilgisi 2 . H ita bet 3. Mantık 4. Aritmeti k s. Geom etri

6. Astronomi 7. M üz i k Eğiti m i n büyü mesi, h evesl i öğ retmen l e rden, genel l i kl e de ken­ di b i l g i zen g i n l ikleri n i yaymaya i stekl i olan m a nast ı r a l i m lerinden kayn a k l a n ıyord u . B u h eves b i rço k eğitimeiyi o rtaçağ d üş ü ncesi­ nin kısıtlayıcı bağ l a r ı n d a n kopa r ı p soru l m a k i ç i n ü m itle bekleyen gize m l i b i r soru l a r d ü nyas ı n a itecekti.

Aurillac ' lı Gerbert Aurillac'lı Gerbert (daha sonra Papa II. Sylvester) isimli bir adam hem Hıristiyan rahiplerinden hem de İslam kültüründen ilham alan harika bir manastır alimiydi. Gerbert, Müslümanlık öğrenme 1 16

Skolastisizm

tarzının sorgulayıcı düşünce şeklini keşfetti ve bunu kendi öğretim yöntemlerine dahil etmeye karar verdi.

Sorunun Değeri Ortaça ğ ı n son larında en g öze ça rpa n ente l e kt ü e l l erden biri Pier­

re Abelard idi. Abelard m i ra s ı n ı erkek ka rde ş leri n e bı ra ktı ve b ü ­ yü k d ü ş ü n ü rlerden b i r şeyler öğrenmek i ç i n tü m Fra n sa'yı dolaştı. Pa ris Ü n iversitesi'nde profesör oldu ve Sic et Non ( Latince "Evet ve Hayı r") eseri n i yazd ı . B u eserde, 1 58 soru ve b u soru ların H ı ri sti­ ya n l ı k kutsa l meti n lerinden, pagan yazı l a r ı n d a n ve kil ise l iderle­ rinden a l ı nma ceva pları va rd ı . Abelard, anti k Yu n a n l a r ı n s ü rekli sorg u la m a yönte m i n i a l d ı ve b u n u ortaçağ eğiti m i n e uyg u ladı ( b i rçok k i l i se l ideri b u n u hoş ka rş ı l a madı). 1 1 2 1 yı l ı ndaki Soissons Konseyi'nde, Abelard tes l i s i n doğası üzerine yazd ığı meti n ler dolayısıyla m a h ku m ed i l d i v e b i r m a n a stırda tecrit ha l i nde yaşamaya başl a d ı . Öğ re n c i l eri onu b u l­ d u ve öğ retmenliğe deva m etmesi için ya l va rd ı a m a k i l isedeki e n g ü ç l ü kişi lerden b i ri olan C l a i rvaux'l u Bern a rd b u n a e n g e l oldu ve Abelard'ı 1 1 42 yı l ı nda hayatı n ı kaybettiği Kl u n i M a n a stırı'na taş ı n­ maya zorladı.

Abelard ve Heloise Abelard, ortaçağdaki b üyük seks skandallarından birinin tam or­ tasındaydı. Paris'te öğretmenlik yaparken bir Notre Dame rahibi.­ nin yeğeni Heleise'ye gönlünü kaptırdı. Abelard, Heleise'yi baştan çıkardı, onunla gizli bir evlilik yaptı. Ama Heloise evli olduklarını açıkça reddetti, amcası Abelard'ın karşısına çıktı ve onu hadım et­ tirdi. Heloise hayatının geri kalanını bir rabibe manastırında geçir­ di. İki aşık günümüzde Paris'in Pere Lachaise mezarlığında birlikte gömülmüş durumdadırlar.

117

Dinler Tarihi 10 1

Yen i B i r Çağ Sorg u la m a kon u s u n d a k i i l g i b i r kere uya n d ı ğ ı nda onu d u rd u r­ man ı n h içbir yol u yoktu. Avru pa'n ı n her yeri n de oku l l a r açı l d ı . Bu oku l l a r, Abelard'ı n o rtaya att ı ğ ı s o r u ve ceva p format ı n ı içeren b i r öğ ret i m yönte mi g e l i ştirdi l e r. B u yöntem "skolastisizm" olara k ad­ land ı r ı l d ı ve za ma n l a soru l a r ve ta rtışma yol uyla zor l u sonuçlara u laşmak için b i r a raç h a l i n e g e l d i . B il g il eri düze n l eyerek ve detay­ ları sorg u laya ra k öğ re n c i l e r m a nt ı ksa l son u ç l ara u laşıyorlard ı .

Anlamı Nedir? Abelard'ın ölümünün üzerinden 100 yıl geçmeden, Paris, Oxford, Cambridge ve Bologna'da (ve çok sayıda diğer şehirde) okullar açıl­ dı. Avrupalılar bu okullara, ortaçağda herhangi bir kurumsal grubu ifade eden Latince bir kelime olan universitas adını verdiler.

1 3 . yüzyı l ı n son u itibarıyla, antik Yu n a n l a r ı n ve i m pa ratorl u k d ı ş ı n d a k i diğer u l u s l a r ı n fel sefi yazı ları Avrupa s ı n ı rl arı nd a n içeriye yağıyo rd u . i slam a l i m leri a nti k Yu na n düşü n ü rlere sayg ı gösterd i k­ leri ve o n l a r ı n eserle ri n i n b i rçoğ u n u koru d u k l a rı için, bu meti nte­ rin çoğ u Arapçadan terc ü m e edildi. Ya h u d i fi lozof M u sa i bn Mey­ m u n ve M üs l ü m a n d ü ş ü n ü r l b n Rüşd'ü n yazı l a r ı yayg ı n şeki lde dağıtı l d ı . Dam i n i ka n b i r r a h i p v e a l i m o l a n Aziz Thomas Aqu inas, Musa i bn Meym u n ve i bn R ü şd ' ü n m eti n leri n i i ncel emesi için çağrı l d ı . O n l a rı n önerilerinden bazı l a rı n ı reddettiyse de d iğerleri n i , Summa

Theologica a d ı ndaki b ü y ü k b i r ça l ı şmada, H ı ristiya n d ü ş ü nce şekl i ile bi rleşti rd i . Bu kita p h i ç b i r za m a n biti r i l e m e m i ş o l m a s ı na rağ­ men, çok sayıda a l i m ta rafı n d a n skolastik ha reket i n entelektüel zi rvesi o l a ra k değerl e n d i ri l me kte d i r.

1 18

TARSUSLU PAVLUS H ıristiyanlığı Getiren Adam

Orij i n a l havarilerden birisi ol maya n Hava ri Pavl u s'ta n ba hsetme­ d e n H ı ristiya n l ı ğ ı n gelişi m i nden bahset m e k i m ka nsızd ı r. Asl ı nda e n başta, hem i sa'nı n hayatı boyunca h e m d e ö l ü m ü nden sonra Pav l u s, i sa'n ı n öğ reti lerine açık sözl ü b i r şeki l d e m u h a l ifti. Bu ne­ d e n l e, Şam yol u nd a garip şeki lde kör o l m a s ı n d a n sonra Pavlus'u n uya n ı k bir misyoner olması da şaş ı rtıcı d ı r. i n c i l 'e göre Kutsa l R u h , Pavl u s'u ziyaret etm i ş v e g ö r m e yetis i n i geri vermişti. Bu da daha son ra Pavl u s'u, i sa'n ı n mesaj ı n ı yayacak ve H ı ristiya n l ı ğ ı tüm d ü n­ yad a ya da en azı ndan ken d i yaşa m ı boy u nca erişebileceği her yerde ka b u l ettirecek yen i b i r H ı ri stiya n o l m aya itti. Pav l u s H ı ristiya n l ı k için m ü kemmel bir e l ç i h a l i n e geldi ve Ya­ h u d i le r, Roma l ı l a r ve Yu n a n l a r a rası nda köprü ku rd u . Katı bir Ya h u ­ d i o l a ra k yetiştiri l m işti; akıcı şeki lde Yu na n ca kon u ş a b i l iyord u ve b i r Roma vatandaşıyd ı . Ayn ı za manda Yu n a n edebiyatı ve d ü ş ü n ­ ce şekli üzeri ne eğ itim a l m ı ştı v e bu ned e n l e Ya h ud i o l mayan kişi­ le re i sa'n ı n doktri n l erini ve öğretileri n i açıklaya b i l iyord u. B i r Roma vata ndaşı olara k, seya hat etm esine ve i sa'n ı n başlad ı ğ ı işe deva m etmesine izin veren bel i r l i özg ü rl ü klere sa h i pti. Pav l u s, Tü rkiye ve Yu n a n i sta n gibi, i sa'n ı n asla u laşamad ı ğ ı yerlere o n u n mesaj ı n ı u l a ştırmayı başa rd ı .

Pavlus'un Yolcu l u kları Kutsa l meti n lere göre, Pav l u s ömrü boyu n ca ü ç büyü k yolc u l u k ya p m ı ştır:

1 . F i l i stin ve Anta kya (eski S u riye, şimd i ki Tü rkiye) 2. S e l a n i k (eski Ma kedonya'da bir şeh i r) 1 19

Dinler Tarihi 1 0 1

3. Fi l i ppi (eski Makedonya'd a b i r şeh i r) ve d a h a sonra Korint ve Tü rkiye Ancak yetki l i lerin Pavl us'u ve o n u n s ü regelen H ı ristiya n l ı k öğ­ retis i n i ya kalamaları uzu n s ü rmedi. Efes'te bir k i l ise ku rd u kta n son ra Kud üs'e d ön ü n ce, i sa'n ı n ta kipçi leri n i n ayaklanmasından ve Ya h u d i l iğ i n balta l a n m a s ı o l a s ı l ı ğ ı korkusuyla, Ya h u d i yetki l i ler Pavl u s'u tutu kladı. Pavl u s dava s ı için Roma'd a n ya rd ı m i sted i ve hayatı n ı n geri ka la n ı n ı orada, d u ruşması n ı bekleyerek geçird i . MS 64 yı l ı nd a i mparator N e ron, H ı ristiyanları Roma'dan tem izlerneye ka ra r verd i ve Pavl u s b i r d a h a h i ç görü l m e d i ya da kendisinden haber a l ı n madı.

Yen i H ıristiyan Toprakları Kud ü s' ü n ya klaşık 70 yı l la r ı n d a Roma l ı la r ı n e l i n e geçmesinden sonra, H ı ristiya n i n a n cı n ı n m erkezi kendine yeni b i r yer b u l m a k zoru ndayd ı . O za ma n l a rd a H ı ristiya n l ı k b i n lerce ta ki pçi toplamıştı ve yen i b i r yuva b u l m a s ı n ı n çok zor ol mayacağ ı kadar güçl üyd ü. i nanc ın yen i yuvası, Pavl u s'u n vaaz vererek uzu n b i r za man geçi r­ d i ğ i Anta kya i d i .

Selaniklilere Mektup Seyahatleri sırasında Pavlus , çok sayıda özgür Roma vatandaşını İsa Mesih'in öğretilerine bağlamayı başarmıştı. Üçüncü seyahatin­ de, daha sonra Yeni Ahit'in içinde bir kitap haline gelen ünlü "Sela­ niklilere Mektup"unu yazdı.

Pavl u s i talya ve i s pa nya'n ı n yol u n u tuttuğ u n da, H ı ristiya n l ı k da H i n d i sta n ve Kuzey Afri ka'n ı n yol u n u tuttu. 4. yüzyı l ı n sonu nda, i sa'n ı n ö l ü m ü nden 400 yıl s o n ra Anta kya'da ya klaşık 500.000 kişi yaşıyord u ve nüfu s u n ya rısı H ı r istiya n d ı . 3. yüzyı l ı n son u nda Ro­ ma'da 3 0.000 H ı ristiya n yaşıyo rd u . 1 20

Ta rsuslu Pavl u s

Yen i Ahit Pavl u s, m u htelif H ı ristiya n l ı k kon u l a rıyla m ü cadele eden yen i kuru l a n ki l i selerden ha berdar olduğunda, isa Mesi h'i n çeşitli öğ­ reti l e r i n i açı kla m a k amacıyla çok sayıda m e kt u p yazd ı . H ı ristiya n l iderler Ta n rı'n ı n sözleri n i yayma ça basıyla, g e n e l l i kl e fi ki rleri her­ kes ta rafı ndan a n l a şı l a bi l ecek bir şeki l de y ü r ü r l ü ğ e koymakta s ı k s ı k zorlan ıyorlard ı . Pavl u s'u n mektu p l a rı, hava ri l er Petrus, Ya ku p ve Yu h a n na'n ı n yazı l a rıyla ve ayn ı za m a n d a M a rkos, Matta, Lu ka ve Yu hanna ta rafı ndan yaz ı l a n kitaplarla ( Dört i ncil} b i rleşti rilere k yen i H ı ristiya n i nc i l 'i n i n tem e l l e ri n i oluşturd u .

1 ") 1

BÖLÜM S

i S LAM

M ü s l ü m a n alemi d ü nya n ı n e n çeşitl i top l u l u klarından bi rid i r ve Ç i n i i pir i nç ü reticilerinden Bosna l ı çel i k işçi leri ne; Endonezya l ı ba­ l ı kç ı l a rd a n Tua reg göçebeleri n e kadar uza n ı r. i s l a m neredeyse her kıtaya yayı l m ı şt ı r ve modern politik d ü nyada ö n e m l i bir rol oynar. Dü nya n üfusu n u n yüzd e yi rm i s i kend i n i M ü sl ü ma n ka b u l eder. D i l ve kültür fa rkl ı l ı kl a r ı n a rağmen M ü s l ü ma n l a r kend i lerine bi reysel ve topl u m yaşa m ı n d a bir barış ve tuta rl ı l ı k d uyg u su veren orta k b i r i nancı payl a ş ı r l a r. i s l a m , iş seçi m lerinden boş za man faa­ l iyetleri n e, yed i kleri yem e kl e rd e n diğer i n sa n l a rla etki leşim kurma şeki l lerine kadar g ü n d e l i k yaşa m la r ı n ı n her yön ü n ü yönetir. i sla m'ı n diğer d i n i i na nç l arl a b i rçok i n sa n ı n fa rkında olduğun­ dan çok daha fazla orta k n o ktas ı va rd ı r. M ü s l ü ma n l a r tek bir yüce Ta nrı'ya ve Ta nrı'n ı n peyg a m berlere gönderd i ğ i reh berliğe i n a n ı r­ lar. Kutsa l kita pları o l a n K u ra n , N u h, Musa, i bra h i m ve i sa gibi bi­ l i n d i k fig ü rlerden h i kaye l e r içerir. Eşitl i k, d ü rü stl ü k, merha met ve alça kg ö n ü l l ü l ü k g i b i evre n se l d eğerlere sayg ı g österi rler. Anca k g ü n ü m üz d ü nyas ı n d a Müsl ü m a n l a r genel l i kl e aşırı l ı k v e ta h a m m ü lsüzl ü k i l e i l i ş ki l e n d i ri l i rler; i nançları ya n l ı ş a n laşı l m ı ş v e hatta aşağ ı la n m ı şt ı r. Klişeler v e ya n l ı ş b i l g i l e r ca h i l l i kten kay•

nakla n m a kta ya da politik veya topl umsal sebeplerle özel l ikle desteklenmekted i r. Çoğ u n l u k l a herhangi b i r dini yönl end irmesi ol maya n i stisnai şiddet olayları, g ü n ü m üzde "norma l " M ü s l ü ma n davra n ı ş ı olara k görü l e n şeyin örnekleri olara k gösteri l mekted ir. 1 22

islam

H erha ngi b i r i nancı a ra ştırı rken temel kel i m e l eri, kutsa l metin­ leri, peygamberleri, i l k i n a n ç topl u m u n u n ta ri h i v e modern a l i m ­ le ri n i n yoru m l a m a ları g i bi öğ reti leri n i n bütü n ü ne bakmak önem­ l i d i r.

Anlamı Nedir? İslam kelimesi, "barışçıl ibadet ve tek yüce Tanrı'ya kendini adama" anlamına gelir. İslam dinine inanan ve bu dini uygulayan kişilere Müslümanlar ya da "sadece Tanrı'ya kendini adama ve ibadet etme yoluyla huzura ulaşanlar" denir.

i s l a m a le mi, 1 400 yıl önceki küçü k ve m ü tevazı başla ngıçta n, ü ç kıtayı ka playaca k ve antik d ü nya n ı n e n büyü k i m pa ratorlukla­ rı n d a n bazı ları n ı yönetecek kadar gen i ş l e m i şt ir. Tü m za m a n l a rı n e n g e l işmiş entelektüel v e kültürel orta m l a r ı n d a n b i r i n i n teme l i o l a ra k i slam, hoşgörü n ü n, b i l g e l i ğ i n v e a d a l et i n s i mgesidir. Asl ı n ­ da Avru pa'ya ka ra n l ı k çağ d a n i l eriye, modern d ö n e m e geçmes i n e ya rd ı mcı o l a n da M ü s l ü m a n l iderl iğid i r. G ü n ü m üzde i slam, m i l­ yon l a rca insanı d ü rüst l ü k, yen i l i k ve neza ket d o l u b i r hayat s ü r­ m e k i ç i n etkilerneye deva m etmekted i r.

1 23

i MAN I N ŞARTLARI islam'an Temel ilkeleri

Tü m M ü s l ü ma n lar, g e n e l l i kl e " i m a n ı n şartl a r ı " olara k ta n ı mlanan o rta k bir temel inançla r d izisi n i paylaşırlar. B u i m a n şartları, i slam d i n i n i n teme l i n i o l u şt u r u r.

Tek Bir Tann'ya inanmak M ü s l ü m a n l a r evrendeki h e r şeyi ya rata n ve kontrol eden tek b ir Yüce Ta n rı olduğuna i n a n ı rl a r. M ü s l ü ma n l ı kta Ta nrı'n ı n ya ratıcı, s ü rd ü rücü, yönetici ve h a k i m o l d u ğ una i na n ı l ı r. B u n u n ötesi nde M ü sl ü ma n l a r, ya ratıcıya i n a n a n bir kişi n i n O'n u seveceğ ine, O'na inanacağı na, O'ndan medet u m acağ ına ve O 'n u haya l kırıkl ı ğ ı na u ğ ratma ma k gerektiğ i n e de i n a n ı rl a r.

Tanrı' nın Adı Allah kelimesi, "Tanrı" anlamına gelen Arapça bir kelimeden tü­ remiştir. Arapça konuşan Hıristiyanlar ve Yahudiler de Tanrı'dan bahsetmek için aynı kelimeyi kullanırlar. Müslümanlar bu ismi tek Tanrı'ya uygun olan isim olarak görürler çünkü Kuran'da kullanılan isim budur.

M ü s l ü ma n l a r a rası nda, Allah, bu tek yüce Ta n rı için ku l l a n ı l a n kişisel a d d ı r v e çoğ u l u ("ta n r ı l a r") y a d a cinsiyeti ("ta n rıça") olma­ yan bir kel i med i r. Ki m i za m a n A l l a h'ta n "O" d iye bahsed i l i r ya da asil şek i l d e "biz" olara k da bahsed i lebi l i r. Anca k i sla m'da Allah tüm insan a l g ı s ı n ı n ötes i n d ed i r ve erkek, kad ın, çift ya d a çoğ u l değ i l­ d i r. Al l a h sadece Bir'd i r.

1 24

i ma n ı n Şa rtla rı

Allah'ın Sıfatları Ta n rı, görülemeyen ve bizi m s ı n ı r l ı i n s a n a l g ı m ız ı n ötesinde b i r va rl ı k o l d u ğ u i ç i n , b i z i m için kimi za m a n o n u n öze l l i klerini haya l etm e k zord u r. Ku ran, çok sayıda fa rkl ı öze l l i k ya da "isim" ku l l a na­ ra k Ta n rı 'n ı n i nsa n l a ra o n u n doğas ı n ı a n l a m a la r ı için ya rd ı mcı o l a n b i r ta n ı m laması n ı ya par. Örneğ i n Ku ra n o n u n e n merha metli, e n r a h i m , l ütufka r, her şeyi b i l e n, seven, h i k m et l i o l d uğ u n u söyler.

Kaç Tane Özellik ya da İsim Var? Geleneksel olarak, Kuran ve sünnette Tanrı'yı tanımlamak için kullanılan doksan dokuz farklı isim vardır. Müslümanlar genellik­ le isimleri saymaya, üzerlerinde kafa yormaya ve onlar aracılığıyla Tanrı'yı daha iyi anlamaya çalışırlar.

Allah'ı n insanlarla i lişkisi Her ne kadar Allah i n sa n l a r ı n tüm a n l a m a ça ba l a r ı n ı n ötesinde ka­ l ıyorsa da, i slam ayn ı za manda Allah'ı n d ü nya d a ki her şeye ve h e r ya ratığa ta m olara k g ü ç verd i ğ i n i v e bize m e r h a m et v e sevece n l i k i l e u za n d ı ğ ı n ı öğ retir. A l l a h her bir ku m ta nesi nden, ya pra kta n ve h e r i n s a n ı n ka l b i ndekinden ha berdard ı r. Kiş i n i n A l l a h'a doğrudan u la ş m a k için herhangi b i r a racıya ya da a raca i htiyacı yoktu r. M ü s l ü ma n l a r, A l l a h'ı n melekler ve c i n l e r d e d a h i l görülemeyen va rl ı k l a r ya rattığ ı n a i n a n ı r l a r. Melekler ı ş ı kta n ya ratı l m ı ştır ve yo­ ru l m a ksızın Allah'ı n kra l l ı ğ ı n ı yönetmek i ç i n ça l ı şı r l a r. Kend ilerine ait özg ü r b i r i radeye sa h i p o l mayan bu ru h a n i va r l ı k l a r, ta m bir ita­ at içinde Allah'ı n e m i rleri n i taşı rlar.

Anlamı Nedir? Melek kelimesinin Arapçası mela 'ike'dir ve "yardım etme ve des­ tekleme" ya da "toplanma, topluluk" anlamındaki Arapça kökten 1 25

Dinler Tarihi 1 0 1

gelmektedir. İslam'ın öğretilerine göre, melekler hiçbir itaatsizlik olmaksızın Allah'a tam olarak hizmet ve itaat ederler.

Melekler her za m a n çevrem izded i r ve ço k çeşitl i görevleri ve işleri va rd ı r. Sözleri m izi ve ya ptı klarım ızı kaydeden melekler de va rd ı r, cennet ile cehen n e m i n kapı larında bekçi l i k edenler de.

Cinler Meleklerin aksine c i n l e r ateşten ya ratı l m ı ş, görü n m eyen va rl ı klar­ d ı r. A l l a h'a itaat ya da itaats iz l i k etmeyi seçeb i l ecekleri özg ü r b ir i radeleri va rd ı r ve ayn ı i n sa n l a r g i b i kıyamet g ü n ü nde öd ü l l endi­ ri lecek ya da ceza l a n d ı rı la ca k l a rd ı r. Müsl ü m a n l a r c i n lerin d ü nyada serbestçe dolaştı klarına ve iyi l i k ya da kötü l ü k ya pa b il eceklerine i n a n ı rl a r.

Soru Müslümanlar şeytana inanır mı? Meleklerin bir özgür iradesi olmadığı için, İslam'da "sürgün edilmiş melek" kavramı yoktur. Müslümanlar, (Kuran'da şeytan ya da iblis olarak belirtilen) şeytanın insanları baştan çıkartmaya çalışan bir cin olduğuna inanırlar.

Tan rı'n ı n Peygamberlerin e i n a n ma M ü s l ü ma n l a r, Allah'ı n l ü tfu ve cömertl iği sayesinde i nsa n l a rı doğ­ ru yola sokmak için her u l u sa peyg a m berler ya da elçiler gönder­ d i ğ i n e i n a n ı rl a r. Her b i r peyg a m berin fa rkl ı g üçleri va rd ı r ve fa rklı bir za m a nda, yerde ve kültü rd e doğmuştu r. Ancak peygam ber­ lerin m esajı her za m a n aynı ka l m ı ştır: in sa n l a rı tek yüce Ta nrı'ya i n a n maya ve onun e m i rl e r i n e uymaya çağ ı rmak. Kura n , Adem, N u h, i b ra h i m, Lut, Yu n u s, M u sa, Harun, Davut, Sü l eyma n ve i sa da d a h i l ya k l a ş ı k otuz fa rklı önem l i peygamber1 26

i ma n ı n Şartları

d e n bahseder. M ü s l ü m a n l a r, kendi za m a n l a rı nda ve yerleri n d e Ta n rı 'n ı n örnek a l ı naca k h izmetkarları o l d u kl a r ı a n l ayışıyla, t ü m peyg a m berlere sayg ı d uya r v e i badet eder.

M u hammed, Son Peygamber Ta n r ı i nsa nları n ı yön lendi rmek için peyg a m berler göndermeye d eva m etti kçe, bu peyg a m berler ken d i i n s a n l a rı ta rafı ndan red­ ded i l d i l e r ve mesaj l a rı da ya sa ptı n l d ı ya d a kaybo l d u . Daha son ra Ta n rı, reh berl i k mesaj ı n ı yen i lernek ve tekra r l a m a k için b ir pey­ g a m ber daha gönderd i . M ü s l ü ma n l a r, A l l a h'ı n M u ha m med'd e n son ra başka b i r peyg a m be r göndermes i n e g e re k ka lmad ı ğ ı n a çü n kü Muham med'in a rkasında, i n sa n l ı k i ç i n b i r reh ber ol a ra k ka l ma s ı amacıyla Ku ra n'ı n koru n m u ş kutsa l m etn i n i bıra ktığ ı n a i n a n ı r l a r. M ü sl ü ma n l a r, beş kutsal kita b ı n gönderi l d i ğ i n e i n a n maktad ı rlar: •







i b ra h i m'e gönderilen Suhuf (sayfa l a r) Davut'a gönderi len Zebur M u sa'ya gönderi len Tevrat i sa'ya gönderilen inci/ M u ha m med 'e gönderi l e n Kuran M ü s l ü ma n l a r, her ne kadar kitapları a l a n topl u rn l a ra ya p ı l a n

bel i r l i yönlendirmeleri içeriyoria rsa d a , b u o rij i n a l mesajların, gön­ d e ri l d i kleri dönemde i slam i l e o rta k çok sayıda öğ retiye sa h i p ol­ d u kl a r ı n a i n a n ı r l a r. Anca k za m an içeri s i n d e b u kita pl a r ı n orij i n a l öğ reti leri sa ptı n l d ı y a da kayboldu v e Ta n rı 'n ı n ya n l ı ş a n iaşı l m a l a rı orta d a n ka l d ı rma k ve öğ retileri n i onayl a m a k i ç i n d i ğer bir mesaj g ö n d e rmesi gerekt i . M ü s l ü m a n l ar, Ku ra n'ı n Ta n r ı ta rafı ndan insan­ l a ra g ö nderi len son va h iy olduğuna i n a n m a ktad ı rl a r.

1 27

Dinler Tarihi 1 0 1

Kıyamet Günü M ü s l ü m a n la r, bu d ü nyadaki yaşa m ı n ve d ü nya n ı n içi ndeki her şe­ yin, Yevmü'l K1yamet ya da Kıya m et G ü n ü a d ı veri l e n bel ir l i bir gün­ de sona ereceğ i n e i n a n ı rl a r. B u g ü nde A l l a h, her b i r insanı inancı­ na ve iyi ve kötü davra n ı ş l a rı n ı n dengesine g ö re ya rg ı layacaktır.

Kadere ve Kutsal i radeye i n anmak i nancı n son maddesi kader, kutsal irade, takdiri ilahi, yazg1 gibi bir­ çok i s i m l e b i l i n i r. Kader, Ta n r ı 'n ı n tüm ya ratı l a n la rı n kaderi n i b i l m e g ü c ü n e v e yeteneğ i n e sa h i p o l d u ğ u n u i m a e d e n "g üç" v e "yete­ nek" a n la m ı ndaki Ara pça " k-d-r" kökü nden g e l mekted ir. M ü s l ü­ m a n l a r, Allah tü m yaşa m ı n s ü rd ü rücüsü old u ğ u için, o n u n iradesi ve o n u n kesi n bilgisi d ı ş ı nda h iç b i r şey o l m a d ı ğ ı n a i n a n ı rlar. Dün­ yadaki her şeyin kes i n v e ö n c e de n bel irlen m i ş b i r yol u va rd ı r. B u i n a nç, insa n l a r ı n yol h a ritası seçmek için b i r özg ü r i radeye sa h i p o l d u kları fi kri i l e çel i ş m ez. Allah bizi herhangi bir şey yap­ maya zorlam az; ona itaat ya da itaatsizl i k etmeyi seçebi l i riz. Anca k biz d a h a ka rar vermeden Ta n r ı vereceği m iz ka ra rı b i l i r ç ü n kü on u n bilgisi sonsuz ve ta m d ı r.

1 28

Mısır Papirüsü: Bu papirüs, isis ve Osiris'in şahin başlı oğlu Horus'u bir cenaze tö­ reni ni yönetirken tasvir etmektedir. Terazinin yanında çömelen ise, ölünün "ölüler d iyarı"na girmeye değer olup olmadığını anlamak için kalbini ta rtan ça kal başlı tan rı Anubis'ti r.

Yehuda'nm Öpücüğü: isa'n ı n

havarilerinden biri o l a n Yehuda, isa'ya ihanet etti. Efsaneye göre, isa'n ı n kimliğini onu öperek askerlere belli etti. Bu sahne, 1 4. yüzyıl ressamı Giotto tarafından resmedilmiştir.

Ağ1t: Yine Giotto tarafından yapılan Ağtt'ta, ailesi ve havarileri çarmıhtan i ndirilen isa'nın bedenini a l ıyor.

Tevrat: Musa'nın beş kitabından ol uşan Tevrat, daha geniş bir bakış açısından tüm Yahudi d üşünce ve öğretisini kapsamaktadır.

Vişnu'n u n vücut bulmuş hal lerinden biri olan Hindu tan rısı K riş na 'n ın bir görüntüsü. Krişna epik şiir Mahabharata'da görü l ü r.

Mahabharatctnın kahramanları, Kamboçya'daki Angkor Wat Tapınağı'nda bulunan oymada (aşağıda) tasvir edilmektedir.

Sultanahmet Camii, istanbul: Oldukça fa rklıdır çünkü (dört yerine) altı minaresiy­ le islami sanat ve mimarinin önde gelen bir örneğidir.

Konfüçyüs: Kimse Konfüçyüs'ün gerçekte nasıl göründüğünü bil mediği için, bu Pe­ kin heykeli de bilgenin ideal ize edilmiş bir temsilidir.

Gutenberg incil1: 1 455'te basılmış Gutenberg indi'inden bir sayfa. Matbaa, Protes­ tan Reformunun Avrupa'ya yayı l masına yardım etm iştir.

Mormon Tapınağı, Salt Lake City, Utah: Tapınağın en yüksek kulesinin tepesinde melek Moroni'nin altından bir h eykeli b u l unmaktadır.

i S LAM'I N ŞARTLARI Müslü man Dünyasının Kalbi

M ü sl ü ma n la r, i sla m'ı n beş şartı olarak n itel e n d i rd i kleri beş resm i şek i l d e i badet ederler. i n a n c ı n temel leri n e daya n a n i s l a m'ı n şa rt­ l a rı, b i r M ü s l ü ma n ı n g ü n l ü k yaşa m ı n ı i n şa etmesine ve yap ı l a n d ı r­ m a s ı n a ya rd ı m eder. islam'ı n beş şartı, kel i m ey i şahadet getirmek, n a maz k ı l m a k, oruç tutm a k, zekat verme k ve hacca g itmektir.

Kel ime-i Şehadet Getirmek i sl a m'ı n g ü ç l ü bir tek tan r ı l ı temele daya n d ı ğ ı n ı v u rg u lamak ama­ cıyla, i sla m'ı n ilk şa rtı kişi n i n Ta n rı 'ya olan i n a n c ı n ı beya n etmesid i r. B i r M ü s l ü man, i n a n c ı n ı "Eşhedü en la ilahe illailah ve eşhedü enne

Muhammeden abdühü ve resuluhu" (Şa h it l i k ederi m ki Allah'ta n başka i l a h yoktur ve şah itl i k ederi m ki M u h a m m ed A l l a h'ı n ku l u ve e l ç i s i d i r) d iyerek beya n eder. B i r kişi n i n i s l a m i na n c ı n a geçmesi için g erek li olan tek şey bu beya na i n a n m a k ve onu söylemektir.

inancı Eylemlerle Birleştirmek Kelime-i şehadet sadece bir cümle olmaktan ötedir; kişinin eylem­ leriyle de gösterilmelidir.

Namaz Kılmak i slam'ı n i kinci şartı na maz k ı l m a ktır. M ü s l ü m a n l a r g ü nd e beş defa n amaz k ı l a rlar; i n a nçları n ı tekrarlamak ve tazelemek i ç i n bu na­ mazl a ra g üven i rler. G ü n l ü k n a m azların d üzen i , M ü s l ü manların A l l a h'ı hatı rlamala rı ve o n u n reh berl iğ i n i izleme ça ba s ı n ı yeni l e ­ m e l e r i i ç i n yoğun g ü nlerinden zaman ayı raca k l a rı şek i l d e d üzen­ l e n m i şt i r. 1 29

Dinler Tarihi 1 O 1

Bil ki Allah'tan başka hiçbir ilôh yoktur. Hem kendinin, hem de inanmiŞ erkek ve kadmlarm günahlanmn bağ1şfanmas1m dile! Allah gezip dolaşt1ğm1z yeri de, içinde kalacağm1z yeri de bilir. -Muhammed, 1 9

Zekat Vermek i sla m'd a fa kir ve m u htaç o l a n kişilere ya rd ı m etmek zen g i n l erin görevid i r. H e r ne kadar i slam'da ya rd ı mseverl i k her za m an teşvi k ed i l i­ yorsa da, öze l l ikle top l u m u n zen g i n üyeleri n i n sadaka vermeleri gerekmekted i r. Bu uyg u la maya "a rındı rmak" ve "büyütmek" anla­ m ı n d a k i Ara pça b i r kel i m e d e n gelen zekôt a d ı evri l i r. Ç ü n kü diğer­ leri i l e payiaşa ra k ve o n l a r ı n zen g i n l i ğ i n i n büyü mesi ne ya rd ı mcı o l a ra k ken d i zeng i n l i ğ i n izi a r ı n d ı r ı rs ı n ız. Zekata ek olara k, sad a ka a d ı verilen isteğe bağ l ı yard ı m l a r da herh a n g i b i r za ma n d a, h e r h a n g i bir m i kta rda ve herhangi bir ki­ şiye veri lebi l i r. Ku ra n s ü rekl i o l a ra k Müsl ü ma n l ar ı i htiyacı olan l a ra ya rd ı m etmeye ve öksüzlere bakmaya teşvik eder.

Ramazan Orucu Yı lda b i r kere Müsl ü m a n l a r "ra m aza n orucu" a d ı verilen yoğ u n b ir ru h a n i adama dönem i n e katı l ı rl a r. Müsl ü m a n l a ra ta m b ir ay, gün ı ş ı ğ ı sü resi boyunca oruç tutma l a rı emred i l m işti r.

Yalancılar Dikkat! Muhammed bir keresinde, "Eğer kişi sözlerinde ve davranışlarında yalandan vazgeçemiyorsa, Allah'ın o kişinin yemekten ve içmekten vazgeçmesine ihtiyacı yoktur" demiştir. Bu nedenle, oruç tutan kişinin sadece yemekten ve içmekten değil, aynı zamanda küfür­ lü konuşmaktan, yalan söylemekten, kavga etmekten ve bunların benzerlerinden de uzak durması gerekir.

1 30

i s l a m'ın Şa rtları

R a m azan, o ayı n gün ı ş ı ğ ı saatlerinde h i ç b i r yiyeceğe, içeceğe, sigara içi l mesi ne ya da c i n sel i l işkiye izi n ver m ez. Şafa kta n g ü n ba ­ t ımına kada r M üslüman l ar kend i lerini kontrol etme l i ve duaya ve ken d i n i adamaya odakla n m a l ı d ı rlar. Oruç s ü resi nce M üs l ü m a n l a r açl ı ğ ı v e susuzl u ğ u tecrü be ederler v e d ü nyad a yemek bula maya n i n sa n la rı n h a l i n i a n la mayı öğre n i rler. A l l a h'ı n ken d i lerine verd i ğ i l ütufl a ra şükrederler. O r u ç tutu lan b i r g ü n boyunca Müsl ü m a n l a r sahur a dı veri len erken b i r öğ ü n için g ü neş doğmadan önce u ya n ı rl a r. B u hafif ye­ meği n g ü n boyu s ü recek o l an zorlu oruç boy u n ca vücu d u destek­ lemesi bekle n i r. Oruç sabah eza n ıyla baş l a r. M üs l ü ma n l a r, oru c u n s ı n ı rl a m a la rı n ı n fa rkında o l ara k v e en i y i şeki l d e davra n maya ça l ı ­ şa ra k i ş, o k u l ve d iğer soru m l u l uklarını içere n g ü n l ü k ya şamiarına d eva m ederler. M ü s l ü m a n l a r g ü n l ü k namazl a r ı n ı normal şeki lde kı l m aya deva m ederler ve genel l i kle g ü n ü n b i r kısm ı n ı Ku ran'ı n böl ü m l e r i n i okuya ra k geçirirler. G ü neşin batışı ya klaştıkça oruçları n ı a ç m a k ve g ü n son u nda b i rl i kte yenen bir yemeği n keyfi n i çıkarmak i ç i n aile ya da topl u l u k o l a ra k b i r a raya gel i rler. Akşa m eza n ı d uyu l u r d u y u l maz oruçl a rı n ı aça r l a r.

Hac: Mekke'ye Yolculuk Tü m M ü sl ü m a n l a r, g ü n ü m üzde S u u d i Ara b i sta n'd a yer a l a n Mek­ ke'n i n kutsal topraklarına h ayatlarından b i r kere yolcu l u k etmeyi haya l eder. islam'ı n bu son şa rtı, fizi ksel ve m a d d i o l a ra k m ü m kü n ­ se, kad ı n y a da erkek tüm yetişkin M ü s l ü ma n l a r i ç i n fa rzd ı r. Birçok M ü s l ü m a n tüm hayat ı n ı bu yol c u l u k için pa ra b i r i kt i rerek ve yolcu­ luğu p l a n i aya ra k geçirir. Hacca giderken M ü s l ü m a n l a r i l k olarak ihram a d ı veri len ve safl ı ğ ı n ve eşitl iğin sembo l ü o l a n basit, beyaz b i r g iysi giyerek zen­ g i n l ikleri n i n ve stat üleri n i n tüm işaretleri n d e n ku rtu l u rl a r. Hacı l a r i h ra m ı g iyd i klerinde b i r ada n m ı ş l ı k v e safl ı k h a l i n e g eçerler. 1 31

Dinler Tarihi 1 0 7

1 . Haccın i l k g ü n ü nde, h ac ı l a r Mekke'den şeh r i n doğ u s u ndaki kü­ çü k b i r köy ol a n M i na'ya g iderler. Orada t ü m günü dua ederek ve Kuran okuya ra k geçirirler.

2. Haccın i kinci g ü n ü n d e, h a c ı l a r g ü ne ş in doğ u ş u ndan hemen son ra M i na'd a n haccın zi rve tecrübesi i ç i n Arafat ovasına doğ­ ru yola ç ı karlar. "Arafat G ü n ü" olarak b i l i n e n g ü nde hacı l a r tüm g ü n ü Arafat Dağ ı 'n ı n ya k ı n ı nda durup A l l a h'tan bağı ş l a n m a d i l eyerek v e A l l a h'a ya l va ra ra k geçirirler. G ü neşin batı ş ı n d a n son ra oradan ayrı l ı rl a r ve M üzdel ife a d ı veri l e n açı k b i r d üzl üğe g i d erler. Orada g eceyi d u a ederek geçi rirler v e b i r sonraki g ü n k u l la n m a k için küçü k ça k ı l taşları toplarlar.

3. Ü ç ü ncü g ü n d e h a c ı l a r g ü n doğmadan yol a ç ı karlar ve M ina'ya g e ri giderler. B u rada, şeytan ı n başta n ç ı ka rm a l a r ı n ı tems i l eden s ü t u n lara çak ı l taş l a r ı n ı ata r l a r. Taşları attı kta n son ra çoğ u hacı bir hayva n keser (gen e l l i kl e koyun ya da keçi) ve eti n i fakirle­ re verir. Bu, ayn ı i b ra h i m Peyga m ber'i n Ta nrı'n ı n em riyle ken d i oğ l u n u ku rba n etmeye hazı r o l ması g i bi, ken d i l eri için kıymetl i o l a n b i r şeyden ayrı l m a kon usundaki i stekl i l i kleri n i gösteren sem bol i k bir ha reketti r. 4. H a c ı l a r daha son ra i b ra h i m ve oğl u i sma i l ta rafından i nşa ed i­

l e n i badet yeri Kôbe'n i n etrafı nda yed i d efa dönmek için Mek­ ke'ye geri dönerler. Diğer töre n lerde h a c ı l a r, i b ra h i m'i n Ka be'yi i nşa ederken d u rd u ğ u yer o l d u ğ u söylenen " i bra h i m'i n maka­ m ı " adı verilen bir yeri n ya k ı n ı nda dua ederler. Hacı lar ayrıca Ka be ya k ı n la rı nda ki, Safa ve Merve adı veri len iki küçük tepe­ n i n a rası nda da yed i kere y ü rü rler. B u n u n a macı, ö n ü nde çöl d e b i r kaynak ortaya ç ı k m a d a n önce u m utsuzca kendisi ve oğ l u i ç i n s u a rayan i b ra h i m'i n ka rısı Hacer'i n h a l i n i hatı rlamaktır. Ha­ c ı l a r ayn ı za ma nda, g ü n ü m üzde de akm aya deva m eden bu kaynaktan su içerler.

1 32

islam'ın Şartları

Mekke ve Medine 'ye Neden Sadece Müslümanlar Girebilir? Bunlar İslam inancında çok büyük öneme s ahip şehirlerdir, hac ve dua merkezleri ve Müslümanların günlük yaşamın oyalamaların­ dan uzak kaldıkları kutsal yerlerdir. Kuran'da açıklandığı gibi, yasa­ ğın amacı inananlara bir huzur ve kaçış yeri sunmaktır.

"Küçük Hac" ya da Um re Hac, bu yolcu luğu ya pması fizi ksel ve m a d d i o l a ra k m ü m kün o l a n tü m M üs l ü m a n l a r için b i r şa rttır v e i sla m i ta kvi m d e b e l i r l i bir d ö ­ n e m d e gerçekleştirilmek zoru ndadı r. Ancak Mekke'ye, Umre (Kü­ çük Hac) olara k b i l i ne n ve y ı l içerisinde herhangi b i r za manda ya­ p ı l a b i l e n diğer b i r hac tipi de vard ı r.

1 33

CiHAT: KUTSAL M Ü CADELE Yan l ı ş Anlaşılan Bir Keli m e n i n Gerçek A n l am ı

i slam'ı n bel ki de e n tartı ş m a l ı v e ya n l ı ş a n la ş ı l a n yön lerinden b i r ta nesi cihat kavra m ı d ı r. Bazı M ü s l ü man g r u pları ci hat fi kri n i ya n­ l ı ş yo ru m l aya ra k o n u ya ba n c ı l a ra karşı s i la h l ı b i r m ücadele i l e sı­ n ı rl a r l a r. Ancak bu teri m i n orij i n a l islami a n l a m ı, inancı bask ı n ı n orta s ı n d a uyg u la m a k i ç i n ka r m a ş ı k b i r iç v e d ı ş m ücadeleyi ifade etmekted i r.

Anlamı Nedir? Cihat kelimesi "mücadele" ya da "gayret" anlamına gelen Arapça

j-h-d kökünden gelmektedir. Bu kökten türetilen diğer kelimeler "çaba", "yorgunluk" ve "iş"tir. Asıl anlamı şudur: Cihat kişinin ken­ di inancını engellere karşı uygulaması mücadelesidir. Cihat keli­ mesinin "kutsal savaş" olarak tercüme edilmesi yanlıştır. Arapçada "kutsal savaş" kelimesi harbü'l m ukaddes olarak söylenir ve bu terim Kuran'da ya da İslam edebiyatının herhangi bir diğer metninde yer almaz .

Ci hat kel i mesi, Ku ra n'd a b i rkaç kere geçer ve d iğer kişiler ta­ rafı n d a n i n a n a n la r ı n i n a nç l a r ı n ı b ı rakma ları i ç i n ya pılan baskı l a ra d i re n m e ve kend i l e ri n i baskıc ı l a ra ka rşı savu n m a m ücadeleleri n i an latm a k i ç i n ku l la n ı l m ı ştı r.

Cihad ı n Uygulanması M u h a m med Peyg a m ber'i n yaşa m ı boyu nca, M üs l ü ma n topl u m u hayatta ka l ma m ücadelesi verd i . Mekke'de yaşaya n insanların zu l ü m leri i l e karşı ka rşıya ka l a n M ü s l ü ma n l a r al te rnatif savu nma a raçları a rad ı l a r. Önce H a beşista n'a son ra da M e d i n e'ye göç ettiler, 1 34

Cihat: Kutsal Mücadele

eko n o m i k a b l u ka l a ra ma ruz ka l d ı l a r ve barış a n la ş m a l a rı ve ittifa k­ l a r ya ptı l a r. M ü s l ü m a n l a r ı n savaşa d a h i l olduğu za m a n l a r da oldu. Bu d u ­ r u m l a rda Ku ran'ı n o n l a ra g ü ç l ü v e sert b i r ş e k i l d e savaşma ları n ı tavsiye eden met i n leri ortaya ç ı karı l d ı . i l k M ü s l ü m a n l a r istisnasız o l a ra k, sadece ta h r i k son u c u ol maya n sa l d ı r ı l a ra ya da ya n l ı ş m üt­ tefi kl e r i n iha netlerine karşı kend i leri n i savu n m a k iç in savaştılar. Ku ra n s ürekli ol a ra k d ü ş m a n i a ra ka rşı b i l e bağ ı şlayı c ı l ı ğ ı vu rg u ­ l a m a ktad ı r. H e r n e kadar i s l a m genel a n l a mda eski "kı sasa kısas" öğ retisine inan ıyorsa da, bağ ı şlayıcı l ı ğ ı n n i metleri üzerine vurg u ya p ı l m a ktad ı r.

Zorlamayla Din Değiştirme Yok H e r n e kada r i sla m'da cihat terimi, b i r sava ş ı n fizi ksel ve şiddet d o l u m ü cadeleleri yeri ne b i r i na n a n ı n r u h s a l m ü cadelesi n i ifade ed iyorsa da, ci hat g ü n ü m üzde genel l i kl e i l k ta n ı m la b i l i n mekted i r. Anca k i slami doktri n e göre, i nanç eğer d e r i n kişisel ka nıdan orta­ ya ç ı k mazsa ne doğrud u r n e de Ta nrı ta rafı n d a n ka b u l edilebi l i rd i r. i nanç ka l p işid i r ve kişi i l e Ta n rı a rasındad ı r. Kuran genel l i kl e savu n maya daya l ı c ih ad ı b i r denge ve denet­ l e m e s i stem i, ya n i A ll ah'ın " B i r grup i n sa n ı d iğerleri a racı l ığ ıyla dengeleme" amacıyla kurd u ğ u b i r yol o l a ra k açıklar (Ba kara, 25 1 ve d i ğ e r meti n ler). M ü s l ü m a n l a rdan sa l d ı rı ve z u l m e ka rş ı l ı k ver­ meleri ve adaleti çiğneyen h erkesi d u rd u rm ayı g ö rev saym a l a rı iste n m e kted i r. M ü sl ü ma n lar, askeri öze l l i k l i savaşlara d a h i l o l d u kları za man­ l a rda b i l e Ku ra n'd a bel i rtilen ve Muham med Peyg a m ber'i n yaşa­ m ı n d a d a örnekl e n d i r i l en bel i r l i savaş a h l a kı na ve ku ra l larına uy­ mak zorundad ı r l a r. Biri ya n l ı ş ya ptığında s i n i rl e n m e k ve i ntikam iste rn e k i n sa n ı n doğası nda n d ı r ama i slam, M ü s l ü m a n askerleri n ka n u n i ve uyg u n davra n ı ş l a r ı n ı garantiye a l ma k i ç i n çok katı ku­ ra l l a r bel i rlem işti r. 1 35

Dinler Tarihi 1 0 1

B u kura l l a rdan bazı ları aşağıdakileri içermektedi r: Savaş başlamad a n önce d i p lomasiye şa n s verin ve tüm a n l aş­



m a l a ra sayg ı d uyu n . •

Savaşta fiziksel o l a ra k yer a l m aya n kiş i lere za ra r vermeyin .



M ü l k, a ltya pı, ağaçla r, çiftl i k ler, hayva n l a r ve m eyve bahçeleri d e d a h i l olmak üzere m a l l a ra za rar vermeyi n .



Tü m i badet yerleri n i koru y u n .



Tü m savaş esirleri n e iyi davra n ı n .



D ü ş m a n d üşma n l ı k ya p m ayı b ı raktığ ı n d a savaş ı kesi n ve ba rış görüşmeleri ya p ı n . Kişi n i n b i lerek ken d i n i ö l d ü rmesi öze l l i kl e b ü y ü k b ir g ü na htı r.

i nti h a r genel l i kle ken d i yaşa m ı n ı n değer i n i a n l a maya n b ir kişi ta­ rafı n d a n ü m itsizl i k l e ya p ı l a n b i r harekettir. A l l a h M ü s l ü m a n l a ra sa bır lı, u m utlu o l m a l a r ı n ı , A l l a h'ı n merham eti n e g üven me leri n i ve kedere d ü ş ü p u m ut l a rı n ı yiti rmemeleri n i tavsiye eder.

İntiharın Sonuçlan İslami geleneğe göre intihar eden kişiler, zamanlarını intihar eder­ ken seçtikleri yöntem ya da silahla terbiye e dilerek cehennemde geçireceklerdir. Ö rneğin bir tepeden adayan bir kişi sonsuza dek tepeden aşağıya adayacak ve ölümün acısını tekrar tekrar hissede­ cektir.

i s l a m feda karlı ğ ı n , cesa ret i n ve içten ça ba n ı n a h i rette ödü l len­ d i r i l eceğ i n i öğretir. Şehit kel i mesin i n Arapçası olan şahid, "tan ı k" a n l a m ı n a g e l i r. Gerçek b i r şehit gerçeğe tan ı k l ı k eder ve cesur ya da ka h ra m a n ca koşu l l a rda ö l e re k gerçek i ç i n can ı n ı verir. M u h a m med b i r kere s in d e, i s l a m adına c i n ayet i ş l eyen ama yine d e cehennem ateşinde yan a n i nsan l a r o l d u ğ u n u söylemiştir. 1 36

Ci hat: Kutsal Mücadele

N e d e n i soru l d u ğ u nda ise şu ceva bı verm i ştir: "Ç ü n k ü onlar a s l ı n d a Ta n rı i çi n savaşm ıyorla rd ı :' B i r ş e h i t olara k n itelend i ri l mek i ç i n , k i ­ ş i n i n i slam kan u n u n u n s ı n ı rları i ç i n d e h a re ket ed iyor o l ması v e saf a ma ç l a ra sah i p o lması şartt ı r.

Orta Yol Köktendinci ve aşmlıkÇI kel i meleri g ü n ü m üzde bi rbi rlerine a lter­ natif olara k ku l l a n ı l makta d ı rl ar. M ü sl ü m a n la r, i n a n ç l a r ı n ı n tem e l pre n s i plerini (köklerin i ) ta k i p edenlerle, a ş ı rı v e fa natik o l a n l a r a ra s ı nda bir ayr ı m ya pmayı terc i h ederle r. Ku ran'da M ü s l ü m a n la ra yaşa mdaki t ü m i l işki lerd e, öze l l i kl e d i n i l e i l g i l i kon u l a rd a ı l ı m l ı o l m a l a rı emred i l i r. M u ham med, ta kipç i leri n e nazik ol m a l a rı n ı ve i nsan ları bir a ra­ ya g etirmeleri n i tavsiye etmiştir. Had i s lerden birinde i n sa n l a ra şöyle demiştir: " i şleri kolay ve ra hat hale g etirin; zorlaştı rmayın ve yok u şa koşmayın. Neşe ve m ut l u ha berle r veri n ve geri l i m ya d a n efret ya ratmayı n y a da d i ğ e rlerini redd et m eyin:'

Köklere Dönmek i slam'da köktendinci olmak kişin i n aşırı l ı kç ı o l d u ğ u a n lamına gel­ m ez. Müslümanlar için kökten dinci l i k, kişi n i n dini m eti n lere katı bir şeki l d e uyması demektir. B u bağlamda tüm M ü s l ü m a n lar doğaları gereği köktendincidir ç ü n kü Ku ran'da açı k l a n d ı ğ ı şekilde, ina nçla­ rı n ı n temel prensiplerine uyg u n davra n m aya ça l ı ş ı rl a r. G ü n ü m üz­ d e, i s l a m'ı n kökündeki öğretileri takip eden a m a adaletsiz şekil d e rad i k al aşırı l ı kçı olara k eti ketlenen çok sayıda M ü s l ü m a n va rd ı r.

Terörizme Yer Yok Ku ra n , kan u n i ve a d i l o l a ra k değerl e n d i r i l e n şeyleri i h l a l eden eyl e m leri lanetler. Masu m sivi l lerin öld ü r ü l mesi de dahil terörist eyle m ler kesin olara k, adalet s ı n ı rl arı n ı n ötesi ndeki i h la l ler o l a ra k değerlendirilir. 1 37

Dinler Tarihi 7 0 1

i s l a m ta r i h i boy u n ca, yasa l a rı i h l a l eden eylem ler, d iğer kişile­ rin b u tip eylemlerin m a rifet o l d uğuna ya d a b i r işi i leriye götür­ men i n işe ya ra r yol l a rı o l d u ğ u n a i n a n m a kta n a l ı koyma k a macıyla sert bir şeki lde ceza l a n d ı rı l m ı ş l a rd ı r. i slam m a h kemeleri korsa n l ı k, uça k kaçı rma, insan kaçırma ve soykı rım g i bi suçlard a n hük üm giye n i e re idam cezas ı ver m e kted i r. Tü m d ü nyadaki Müsl üm a n l iderler v e kişiler, teröristler M ü s l ü man o l arak a d l a nd ı rı l s ı n ya da ad l a n d ı r ı l masın, masu m k i ş i l e r üzeri nde işlenen terörist eylemleri lanetle m işler ve öfkeleri n i bel i rtmişlerd i r.

1 38

i S LAM'I N E NTELEKTÜEL GELEN EKLERi Bilgelik Evi

i s l a m i m paratorl u ğ u n u n zi rvesinde, M ü s l ü ma n d ü nya sı öğ re n m e merkeziyd i. Dü nya ça pında ç o k sayıda fa rkl ı i n a nçta n a l i m, büyü k M ü sl ü ma n şeh i rlerindeki a raştı rmalara ve a kadem i k ta rtışma l a ra katı l m a k a macıyla gel i rd i . Gerçekten de çeş i t l i öğre n m e merkezle­ ri, bir a rada yaşa maları ve ça l ışmala rı i ç i n öğ re n c i l eri, öğretmen leri ve a ra ştı rmacı ları top l a m ı ştı. B u merkezler M ü s l ü m a n d ü nyası n ı n i l k d ü ze n l i oku l l a rıyd ı . i s l a m'ı n i l k y ı l l a rı nda, d i n i bilg iye sa h i p o l a n kişiler bir g r u p öğre n c iye gayr i resmi olara k eğitim veriyo r l a rd ı . Za m a n içerisi n ­ de d a h a resmi eğ itim ku r u m l a rı ku ru l d u . Medreseler y a da d i n i ve top l u msal l iderleri n eğiti m i için ku rulan o ku l l a r g ü n ü m üzde h a l a va r l ı k ları nı sürd ü rmekted i r.

Okuryazarlığın Önemi İslam, okuryazarlığa çok önem vermektedir. İlk yıllarında, Müslü­ manlar savunma savaşları yaparlarken bile, düşman mahkumlar on genç Müslümana okuma yazma öğretmeleri durumunda özgür­ lüklerini kazanabiliyorlardı. Hem kızların hem de erkeklerin okula gitmesi teşvik ediliyordu ve birçok Müslüman ülkede üniversite programlarındaki kadınların sayısı erkeklerden fazlaydı.

Med reseleri n b i rkaç a n a prensibi va rd ı . B u n la r ı n i l ki, tüm b i l ­ g i n i n güç l ü bir r u h a n i tem e l e daya n d ı n l m a s ı n ı n zoru n l u old u ğ u fi kriyd i. i kincisi, eğiti m i n hem kızları hem erkekleri içerecek şekil­ d e eşit koşu l larla h erkese aç ı k ol masıyd ı . S o n o l a ra k d i n i ça l ı ş m a l a r tem e l teşkil etse d e, müfredata ayrıca edebiyat v e ş i i r, matemat i k v e a stronomi v e ki mya ve doğal b i l i m l e ri d e içeren çok sayıda fa rk­ lı d i s i p l i n de d a hi I d i . 1 39

Dinler Tarihi 1 0 1

Yetişkin eğiti m i kon u s u n d a , e n göze ça rpa n a l i m ler topl u l u ­ ğ u Bağdat'ta Beytü'/ Hikmet'te (Bilgeler Evi) g e rçekleşti r i l m i ştir. H a r u n Reşid'i n oğ l u H a l ife M e m Cı n tarafı n d a n d üzen l e n m i ştir. 8. yüzy ı l d a MemCın, Biza n s i m pa ratoru n d a n i sta n b u l ve diğer şeh i r l e rdeki kütü p h a n e lere erişim izni a l m ı şt ı r. A l i m l e r antik Yu­ n a n l a r ı n b i l i msel ve fel s efi e l yazmaları n ı top l a m a k için görevlen­ d i r i l m i ş l e r ve bu elyazma l a rı tercüme ed i l i p i neelen meleri iç in Bağdat'a g eti ri l m i şti r.

Soru Dünyanın en eski üniversitesi hangisidir? Fas'ta yer alan Karaviyyin Üniversitesi, dünyadaki kesintisiz eğitim veren en eski üniversite olmasıyla öne çıkmaktadır. Bu öğrenim merkezi 859 yılında Fatma el­ Fihri adındaki Müslüman bir kadın tarafından kurulmuştur. Dünyanın ikinci en eski üniversitesi el-Ezhar ise 10. yüzyılda Mısır'da kurulmuştur.

Beytü'l H i kmet'te t ü m d ü nya d a n gelen a l i m ler Yunanca elyaz­ m a l a rı n ı tercüme etme k ve özg ü r bir akad em i k o rtamda kend i bağ ı msız a raştı rma l a rı n ı yürütmek amacıyla topl a n m ı şl a rd ı r. Bu a l i m le r m atematik, geometri, a stronomi v e tıp a l a n ı nda i n a n ı l maz başa r ı l a r elde etm işlerd i r.

Ünlü M ü sl üman Bilim I nsanları M ü sl ü m a n d ü nyası sadece a n t i k eserleri terc ü m e edip Ka ra n l ı k Çağ'ı n s on u nda b u n l a rı Avru pa'ya göndermekten fazlas ı n ı başar­ m ı şt ı r. Yüzy ı l l a r içeri s i nde b u eserler i ncelen m i ş, m evcut b il gi çer­ çevesi n e d a h i l ed i l m i ş ve d a h a sonra yoru m l a n m ı şt ı r. Arap a l i m ­ l e r i n e n d i kkate değer başarı l a rı n ı n a rasında Ara p sayıl a r ı n ortaya ç ı karı l ması, cebir çal ı ş m a l a rı , tı b b i a nato m i k çizi m le r, optik konu­ sundaki i l erlemeler, coğrafi h a ri ta l a r ve (eski zam a n l a rda g ü neşin ve yı l d ızl a r ı n yeri n i bel i r l e m e k i ç i n k u l l a n ı l a n ) usturlap g i b i çeşitl i b i l i m se l a l etler yer a l m a ktad ı r. 1 40

isla m'ı n Entelektüel Gelenekleri

i s l a m a l i m leri Yu nan tıbbı üzerinde ça l ı şm aya çok erken za­ m a n l a rda başlad ı l a r. Beytü'l H i kmet'teki terc ü m a n l a r H i pokrat, Di­ oskorides, Galen ve diğer yaza rların eserle r i n i A ra pçaya terc ü m e etm e k için özenle ça l ı ştı l a r. Harun Reşit, 805 y ı l ı n d a Bağdat'ta i l k modern hasta n eyi açtı. E b u bekir er-Razi, tıbbi b ilg iye katkı ya pan e n b i l i n d i k kişiler­ d e n d i r. B i r Pers (g ü n ü m üz i ra n'ı, Ta h ra n ya kı n l a rı) vatandaşı o l a n er-Razi tıp eğiti m i için Bağdat'a g itti v e d a h a son ra oradaki büyü k b i r h a stanenin yöneticisi o l d u . 200'den fazla kita p yazd ı; bir g öz­ l e m ve deneysel t ı p ustasıyd ı . B i r d iğer büyük M ü s l ü m a n tıp a l i m i, Batı'd a Avicenna olara k b i l i ne n i b n S i n a'd ı r. i b n Sina, 1 O. yüzyı l d a B u h a ra Pers i m pa ratorl u ğ u'nda (gü n ü m üzde Özbekista n) doğ d u . i b n S i n a tıp, felsefe v e ş i i r a l a n ı nda araşt ı r m a l a r ya pan genç b i r d a ­ h iyd i .

Astronomi i s l a m topl u m u nd a astro n o m i çalışmaları d i n i bir i htiyaç dolayı­ sıyla gelişti. Al i m ierin ay ta kvi m i n i n ayl a rı n ı bel i rl e me k, namaz ve oruç za m a n l a rı n ı ortaya ç ı ka rmak ve k ı b l e n i n yer i n i bel irlemek i ç i n g ü neşi ve ayı incelemeleri gerekliyd i . islam a l i m leri gökyüzü­ n ü n h a ritasını ç ı ka rd ı la r, gökteki uyd u l a rı bel i rled i l er ve Batlam­ y u s ' u n teori leri n i n doğru l u ğ u n u sorg u la d ı l a r.

Gökyüzü Ne Kadar Yüksek? Müslüman fizikçi İbn Heysem (965-1040) dünyanın atmosferini, yaklaşık otuz iki mile eşdeğer olan 52.000 adım olarak hesapladı. Hesaplamaları o zamana göre son derece doğruydu; modern aka­ demisyenler de atmosferin dünyadan otuz bir mil yükseğe çıktığı sonucuna vardı.

M üslüman b i l i m i n sa n l a rı islam d ü nyası n ı n her köşesi ne g öz­ l e m evleri i nşa ettiler ve Batlamyus' u n yıldızlar i ç i n hazı rlad ı ğ ı 1 41

Dinler Tarihi 7 0 1

kata log ve koord i natları i nceleyi p düzeltti l e r. Ayn ı za manda ast­ ron o m i k aletler ya p m a kon u s u nda da uzma n laştı l ar. 1 1 . yüzyılda Bağdatlı Nasırüddin Tusi ( 1 20 1 - 1 274) yı l d ı zl ar ı n kon u m la r ı n ı he­ sa playı p ölçmek için ku l l a n ı l a n i l k aletler olan azi m ut kadra n ı n ı ve torq u etu m'u icat ett i . Ş i m d iye kadar yaşa m ı ş o l a n en büyü k matematikçi lerden biri

Harezmi (780-850) i d i . G ü n ü m üz Özbekista n'ı nda doğ m u ş olan Ha rezm!, Bağdat ya kı n l a rı n d a yetişti rildi ve o radaki büyü k eğ iti m kuru m l a rı ile i l işkilen d i r i l d i . H a rezm! cebirin kurucusu olarak b i l i n i r ve ayrıca algoritma konsepti n i de ortaya atm ı ştı r. Ayn ı za manda doğrusal ve i ki nci d e rece d e n k l e m ler ve detayl ı trigonometri çizel­ geleri ile geometrik ve a ritmet i k kavramlar için de çözü mler sundu. B i r d iğer ünlü mate m ati kçi olan Biru n i (973- 1 048) d ü nya n ı n dön ü ş ü hakkında yazı l a r yazd ı, e n lem v e boylam hesa plamaları ya ptı ve m evs i m leri bel i rl e m e k i ç i n matemati ksel yöntemler kul­ landı. B u n ların ya n ı s ı ra ışık h ız ı n a karşı ses h ızı kon u su nda ça l ı ş­ m a l a r ya ptı ve bir d üz i n ed e n fazla element ve b i l eşen i n a ğ ı r l ı kları­ n ı doğru o l a ra k hesa p l a d ı .

Coğrafya Coğ rafi b i l g i n i n gelişi m i n e d a h i l o l an çok sayıd a M ü s l ü m a n b i l i m i n sa n ı va rd ı . M üsl ü m a n l a r, d ü nya n ı n ça p ı n ı hesa playan, detayl ı d ü nya ha ritaları yayı n iaya n ve e l e mentler i l e m i nera l ler üzeri nde ça l ı ş m a l a r ya pa n ilk k i ş il e rd e nd i . M üs l ü m a n coğ rafyacı l a r veri top­ l a m a k i ç i n t ü m d ü nyayı dolaşt ı . Mate m atikçi Ha rezml'n i n l i d e r l i ğ i nde, 830 yı l ı nda yetmiş coğ­ rafyacı i l k d ü nya haritası n ı o rtaya çıkarmak i ç i n b i r l i kte ça l ı ştı. Daha iyi ta n ı na n coğ rafyacı l a rd a n b i ri, Norm a n d iya l ı Sici lya Kra l ı l l . Roge r i ç i n b i r d ü nya ha ritası çizmesi i ç i n g ö revle n d i ril en el-id­

risi i d i . el- i d risi'n i n kita p l a r ı n d a n b i rkaç ta nesi Lati n ceye tercüme ed i l d i ve ça l ışmaları h ızla Avr u pa'ya yayı l d ı . Kristof Kolomb, Ye­ n i d ü nya keşiflerinde el- i d risi'n i n ça l ı ş mas ı n d a n t ü ret i l m i ş olan b i r ha rita ku l l a n d ı . 1 42

isla m'ı n Entele ktüel Gelenekleri

Arap Kökenli ingilizce Kel i meler M ü s l ü man d ü nyası, modern b i l i msel fi k i r l e r i n keşfi nde ve gelişi­ m i nd e i n a n ı l maz bir etki sağ l a d ı . Bu etki, Arapça d a n alınmış olan çok sayıda i n g i l izce kel i mede de ya nsıtı l m a ktad ı r. . .

ARAPÇA. f5:ÖKENLİ KELiMELER ..

.

.

.

.

.

ı.

'

•, . .

�. .

ingilizce

Arapça

Türkçe

a d m i ral

Amir

A m i ral

a l chemy

el-ki m iya

S i mya

a l e oh ol

el-ko h l

a l kol

a lcove

el-kubbe

oyu k

a l gebra

el-cebr

ce bir

a l m a nac

el-manaah

yıllık

atlas

atlas

atlas

cam phor

katu r

katu r

cipher/zero

sıfr

sıfı r

cornea

el-ka miya

Kornea

cotton

el-kutn

pa m u k

elixir

el-eksir

i ksir

g a uze

el-gazz

gazl ı bez

monsoon

mevsim

M u son

safa ri

safara

safa ri

so fa

suffa

koltu k

ta le

ta l k

ta l k

typhoon

tufa n

Tayfu n

vizier

vezlr

vezir

zen ith

Sernit

zi rve

1 43

KU RAN Muhammed1n Kutsal Öğretileri

M i lyon l a rca i nsan Ku ra n'ı yaşa m l a r ı n ı n reh be r kita bı olara k ka b u l eder. B u a ntik metin, b i l i m, a h l a k, adalet, ta rih, top l u msal d üzen, i nanç ve ö l ü m son rası yaşa m da d a h i l yaşa m ı n tüm u nsu rları hak­ kında yüzlerce kon uyu işler. M u ha m met Peyg a m ber'i n öğ reti leri­ nin ya n ı s ı ra, Ku ran, bir M ü sl ü m a n ı n islam i n a ncı ile i l g i l i bil meye i htiyacı o l a n her şeyi s u n a r.

Kuran Hakkındaki Bilgiler o

Metin ya klaşık 1 400 y ı l önce M u h a m med Peygamber'e gönderildi.

o

K u ra n'ın orij i n a l d i l i A ra pça d ı r. Ku ra n, kutsal kita p l a r ı n s o n u ncusud u r.

o

K ura n'ı n i n mesi tek seferde değil, ya klaşı k yi r m i üç yıl içinde ta m a m l a n d ı .

Ku ra n , çeşitli uzu n l u k l a rd a k i 1 1 4 sureden oluşmaktad ı r. B i r su re, n u m a ra la n d ı rı l m ı ş ayetlerden oluşur v e e n uzun s u rede 286 ayet va rd ı r. S u reler çeşit l i olayl a r üzerine pa rça l a r h a l i nde pey­ gam bere i n d i r i l m işti r ve i n d i r i l m e s ı raları Ku ra n'daki s ı ra ları i l e ayn ı d eğ i l d i r. Ku ran ayetleri, s u re v e ayet o lara k n u mara l a n d ı rıl­ m ı ştır, örneğ i n 33:36'n ı n a n l a m ı s u re 33 ayet 36'd ı r.

Bir Yaşam Şekli islam, Ku ra n'dan ortaya ç ı k m ıştı r; ya n i Ku ra n olmasayd ı islam da ol­ mazd ı . Kuran, Müsl ü m a n l a ra d i n l eriyle i l g i l i b i l meleri gereken her şeyi s u n a r. Her ne kad a r Ku ra n a n la ş ı l ı r ve m a ntıkl ıysa da, kapsam­ l ı l ı ğ ı n d a n dolayı onu iyi a n l am ayan kişi lere eri ş i l m ez görünebil i r. 1 44

Kuran

Kura n çok sayıda kon u dan ba hsed e r. G üzel nesriyle i n sa n l a rı hayran bırakmasına ek o l ara k, m i kro b iyol oji, fizyol oji, astro n o m i ve bi rçok d i ğ e r a l a nd aki şaşırtıcı derecede doğru bilgilerle b i l i m i nsanlarını da hayra n b ı ra k ı r. B u n u n ya n ı s ı ra Ku ra n ta ri h i a n ı larla dolu bir kita ptı r; S ü l eyman, i bra h i m ve M u sa gibi M u ha m med'd e n ö n ce gelen peyg a m berler hakkında h i kaye l e r a n latı r. Ku ra n'ı n b i r diğer önem l i ya nı, m et n i n i n büyü k bir kıs m ı n ı n yü ksek a hlaki standartları öğütlernesi v e i nsa n l a r ı katı a h l a k ku ra l ­ l a r ı n a uymaya teşv i k etmesi d i r. Örneğ i n Ku ra n i kiyüzl ü l ü k, d o l a n ­ d ı rı c ı l ı k v e ded i koduyu kes i n bir şeki l d e l a n etlerke n a lçakgön ü l l ü­ l ü k, doğru l u k ve neza ket g i b i iyi öze l l i kleri teşvi k eder. Ancak her şeyi n ötesinde, Ku ra n'ı n e n ö n e m l i a macı insanla­ r ı n ya ratıcı hakkında b i l g i ed i n mesi n i sağ l a m a kt ı r. A l l a h i n sa n l a rla Ku ra n a rac ı l ı ğ ıyla kon u ş u rken, onlara ken d i s i n i n tek yüce va rl ı k ve tek ya ratıcı o l d u ğ u n u söyler. On u n b i r e ş i ya da a i lesi yoktu r. O, evre n i n ve ya rattığı her şeyin ta m kontro l ü n e sa h i ptir ve sadece ona i badet ed i l e b i l i r.

Orijinal Dilinde Kuran' ı dünyanın her yerinde, dünya dillerinin birçağuna tercüme edilmiş şekilde bulabilirsiniz. Ancak Müslümanlar Kuran'ın oriji­ nal dili olan Arapça olarak okunmasının önemini vurgulamakta ve tercümelerin mesajı hafiflettiğine ve doğal güzelliğini aldığına inanmaktadırlar.

Kura n ile Sünnet Arasındaki ilişki i s l a m'ı n Ku ran'd a n türemesi g i bi, daha küç ü k d etay l ar da peyg a m ­ beri n öğ retilerinden türe m işti r. Bu öğ ret i l e re sünnet a d ı veri l i r. Bazı sün netler peyg a m berin g ü n l ü k yaşa m ı n ı s ü rd ü rme şekl iy­ le i l g i l id i r. Diğerleri peyga m berin Kuran m etin leri hakkındaki a ç ı k­ l a m a l a rı n ı içeri r. B u açı klamalar had islerd e, ya n i M u ha m med'd e n 1 45

Dinler Tarihi 1 0 1

ya p ı l a n a l ı ntı ve h i kaye lerde b u l u n a b i l i r. M ü s l ü m a n l a r ı n Ku ra n'ı ve Allah'ı n e m i rleri n i ta m o l a ra k a n la m a k için ku l l a n d ı kları b i n lerce hadis va rd ı r. Bu hadislerin basit b i r ö rneği şu şeki l d ed i r: Ku ran, ap­ tes ya da na maz tem izl iği için kişi n i n kol ları n ı d i rsekiere kadar ve yüzü n ü , başı n ı ve aya k l a rı n ı yıkaması gerektiğ i n i söyler. M u ham­ med Peyg a m ber, ta ki pçi l e r i n e ta m olarak nasıl yı ka n ma l a rı gerek­ tiğ i n i, d i ğ e r vücut kısı m l a r ı n d a n h a ngileri n i d a h i l edecekleri n i ve kaç defa tekrar edecekleri n i öğ reterek Ku ra n'ı ta m a m l a r. Genel b i r ba kış açısıyla, Ku ra n ve sün net i s l a m'ı n iki kaynağı­ d ı r. Önce K ura n gel i r ve s ü n n et d e daha son ra i n s a n l a r ı n a n laması zor ol an k ı s ı m la rı a n l atı p açı klaya ra k onu ta m a m l a r. M u h a m med hadisleri a racı l ı ğ ıyla reh berl i k etm i ş ve insa n l a ra ta k i p edecekleri bir örnek s u n m u ştur. M ü s l ü m a n l a r o n u islam'ı n rol modeli olara k görü rler v e o n u n öğ reti leri Ku ra n'ı n öğ reti lerinden ayrı lamaz.

Aptes İslami öğretilere göre, aptes birçok ibadet türünden önce standart gerekliliktir. Kuran ve sünnet, uygun şekilde aptes alınması için ellerin, ağzın, burnun, kolların, yüzün, başın, kulakların ve ayak­ ların aynı sırayla yıkanması ya da temiz suyla silinmesi gerektiğini söyler.

Al i m le r, bel i r l i b i r i s l a m i kon uda tartı şı rla rken a rg ü ma n la r ı n ı destekle m e k için Ku ra n'd a n y a d a s ü n netten a l ı nt ı l a r ku l l a n ı rlar. isted ikleri b i r destekleyici beya n Ku ra n'da yoksa b i r hadisten a l ı ntı ya pa rlar. Hadisler i s l a m'ı n va rl ı ğ ı n ı bütün ler. Yayg ı n soru ları ceva p­ l a m a k ve Ku ran'daki b i rçok ayeti yoru m l a m a k i ç in ku l l a n ı la n bir­ kaç b i n h a d i s va rd ı r. Bel i r l i i s la m i d u ru m l a ra ya da soru n l a ra hita p ederler ve çözü m yol l a rı s u n a r l a r. B i r h a d i s neredeyse h e r za m a n M u h a m m ed 'd e n ya p ı l a n bir a l ı ntıd ı r ve o hadisi söyle d i ğ i za m a n peyg a m berin ya n ı nda olan 1 46

Kuran

biri ta rafından kayded i l m i ştir. Genel l i kl e bir h a d i sten önce bu b i l ­ g iyi a kta ra n kiş i n i n a d ı bel i rti l i r, örneğ i n "Ayşe'ye göre M u ha m m ed ş u n ları söyl ed i " g i bi . H a d i s, Allah'ın değ i l M u ha m med 'i n sözlerid i r. H a disl er Ku ra n kad a r iyi şeki lde koru n m a m ı ştır ve a l i m l e r, bi rkaç hadisin fa rklı kaynaklardan a kta r ı l ı rken b i r m i kta r bozu l m aya m a ruz ka l d ı ğ ı n ı söylerler. Bu neden le hadisler üç şeki l d e s ı n ı fl a n d ı rı l ı r: doğru l a n ­ m ı ş had is, geçerli hadis v e zayıf hadis. Doğ r u l a n m ı ş b i r H a d i s M u ­ h a m med'den ya p ı l a n gerçek v e doğru b i r a l ı ntıd ı r. B i r geçerli h a ­ d i s d a h a a z kes i n d i r v e içeriği ufa k da o l s a ş ü p h e ya ratı r. Zayıf b i r h a d i s ta m olara k i s m i nden a n laşılan şeyd i r; ya n i peyg a m ber b u n u söyle m i ş olabi l i r de ol maya b i l i r de.

Kutsi Hadis Kutsi hadis, Allah'ın Muhammed aracılığıyla s öylenen sözleridir. Ö rneğin, Muhammed şöyle demiştir: "Kıyamet gününde Allah cennetteki insanlarla konuşacak ve onlara şunları söyleyecektir. . ." Bir Kutsi hadis, Allah'tan yapılan bir alıntıdır ama şekli ve stili Ku­ ran'dan farklıdır.

Ku ra n ve s ü n net, M ü s l ü m a n l arın Ku ra n'ı oku rken uymak zo­ ru n d a o l d u kları kura l ları o rtaya koyar. Kutsa l kitaba doku n m a d a n önce vücut a ptes yol uyla tem izlenmel i d i r. A l l a h b u n u Ku ra n'd a bel i rt i r: "0, el bette değer l i b i r Ku ran'd ı r. Koru n m u ş b i r kita pta d ı r. Ona, a ncak tertemiz o l a n l a r dokuna b i l i r. Al e m i e r i n Ra bb'inden i n ­ d i r i l m e d i r:' (Va kıa, 77-80)

Kuran'ı Okumak Kuran okurken makul bir şekilde saygılı bir duruşta olmak önem­ lidir. İslam'a göre masanızda, bir koltukta ya da ayaklarınız çapraz şekilde yerde oturmak saygılı duruşlardır ama oturduğunuz yerde 1 47

Dinler Tarihi 1 0 1

geriye doğru uzanmak v e bacaklarınızı masanın üstüne koymak saygılı değildir!

Daha önce defa l a rca o ku m uş olsa l a r da M ü s l ü m a n l a r düze n l i olara k Ku ra n oku r l a r. Da h a ö n ce kaç kere o ku n m u ş o l u rsa olsun, her za man yen i b i r keşif ya d a ayd ı n l a n m a ya d a öğre n i len bir ders va rd ı r. M ü s l ü m a n l a r K u ra n'ı, kişi n i n nereye ait olduğu ya da neden va r o l d u ğ u ka ra r ı n ı ver m e çabasını o rta d a n ka l d ı ra n bir yaşa m reh beri olara k görürler. izlenecek bir yol çizd i ğ i n e i n a n ı rlar.

1 48

i S LAMi KAN U N VE GELENEKLER Inanç ve Hayırseverli k

i s l a m i şeriat, isla m'da uyg u l a n a n bütü nsel b i r h u ku k sistemi d i r. Ke­ l i m e n i n kend isi b i l e i n sa n l a r ı n susuzl u kl a r ı n ı giderdikleri son suz b i r s u kaynağı n ı i m a eder. i s l a m i ceza kan u n u katı cezal a r s u n a r (örneğ i n h ı rsızl ı ğ ı n ceza­ sı b i r e l i n kesil mesid i r) . B u t i p cezal a r sadece topl u ma karşı i h l a l o l a r a k değerl e n d i ri l e n suçlar i ç i n veril i r ç ü n kü t ü m top l u m u riske ata r l a r. Sadece bir i s l a m i h u ku k m ah kemesi bu tip cezaları verebi­ lir ve a s l ı nda n a d i ren uyg u l a n ı rlar.

Büyük ve Küçük Günahlar i s l a m , günahları kişiler ve top l u m üzeri n d e ya rattı kları sonuçla rın c i d d iyetine göre s ı n ıfl an d ı m ve en ağ ır u ya r ı l a r top l u ma bütünsel o l a ra k za ra r verme pota n s iyel i n e sah i p ola n l a r i ç i n ayrı l ı r. i s l am'daki büyü k b i r g ü na h, yapı l m a m a s ı kon u s u n d a Kuran'd a doğrudan uyarı veri len b i r g ü n ahtı r. B ü y ü k g ü n a h l a r a rasında ci­ n ayet, h ı rsızl ı k, ya lancı şahitl i k, rüşvet, ifti ra, zina, a l ko l içmek ve i n ­ sa n l a r a rasında adaletsiz şekild e sava ş m a k yer a l ı r. Ayn ı zamanda, çokta n n c ı l ı k ya d a d i n i görevlerin i h m a l ed i l m es i g i b i Ta nrı'ya karşı ya p ı l a n i h l a l ler d e b u n l a ra d a h i l d i r. Ki şi aynı za manda küç ü k g ü na h l a r d a i ş i eyeb i l i r, Ku ran'da b u n ­ l a r i ç i n bel irli b i r ceza bel i rti l memiştir. i s l am 'daki küç ü k g ü n a h l a ra örnek olara k övü n me k, flö rt etmek, yal a n söylemek ve küfretmek veri l e b i l i r.

Tövbe i s l am'da, kişinin g e rçek a n la md a tövbe etmesi ve ayn ı hatayı tek­ ra rl a m amaya yem i n etmesi h a l inde neredeyse tüm g ü na h l a r Ta n rı tarafı nd a n affed i l e b i l i r. Tövbe kelimesi n i n A ra pçası "geri dönmek" 1 49

Dinler Tarihi 1 0 1

a n l a m ı n a g e l i r. Tövbe etm e k için, kişi n i n g ü n a h ı n ı ka b u l etmesi ve b ı ra kması gerekir, ayrıca k i ş i n i n hareketi nden pişman ol ması d a şa rttı r. D a h a sonra k i ş i aynı h atayı bir d a h a asla ya pma maya ka­ ra r veri r. G ü n a h ı başka bir i nsa n ı n za ra r görmesi ne sebep old uysa, eğer m ü m kü nse kişi o n l a rı tazm i n ederek ya da o n l a rdan af d i le ­ yerek d u ru m u d üzeltmeye ça l ı ş m a l ı d ı r.

Soru Müslümanların günahlarını birine itiraf etmeleri gerekli midir? Hayır, İslam'da tövbe arada herhangi bir aracı olmaksızın, doğrudan birey ile Tanrı arasındadır.

Beslenme Kuralları Ku ra n, M ü s l ü m a n l a r ı n yem e l eri n i n ya sa k o l d u ğ u bazı yiyecekleri bel i rti r, bu yiyecekler aşağ ı d a k i l erd ir: •

Domuz eti ve d omu z eti içere n tüm ya n ü r ü n l e r



Ya n l ı ş ta n rı la ra a d a n a ra k kes i l m iş hayva n l a r Ka n y a da ceset Boğ u lan, dövü l e rek ö l d ü rü len, boyn uzl a n a n , va hşi hayva n l a r tarafından yen e n y a da d ü ş m e son ucu ölen h ayva n l a r Yırtıcı hayva n l a r ( a s l a n , kö pek, ka rta !, baykuş v e d iğerleri g i b i etoburlar)

Kitaba Uygun Yiyecek İnanç konusundaki benzerlikleri bakımından, Kuran, diğer İslami beslenme kurallarına uyulduğu sürece Müslümanların "ehli kitap insanlar" (Yahudiler, Hıristiyanlar ve diğer tektanrılı diniere mah­ sup kişiler) tarafından sunulan yiyecekleri yemelerine izin verir.

1 50

i s l a m i Ka n u n ve Gelenekler

M ü s l ü ma nl a r, yemek a macıyla hayva n keserken Ta nrı'n ı n kut­ sa l o l a rak ya rattığı b i r ca n ı a l d ı kları n ı ka b u l etmek zoru ndad ı rla r. B u nedenle, o n u n izniyle sadece bes i n i htiya c ı n ı ka rşılamak i ç i n ö l d ü rd ü kleri n i hatı rla m a k iç in kesi m s ı ra s ı n d a Ta n r ı 'n ı n ad ı n ı a n ­ m a l a rı gerekl i d i r. i s l a m'da a l kol ve uyuştu rucu kon u s u n d a h iç tolerans yoktu r. G ü n ü m üzde doktorlar, ş ara p ve esra r g i b i bazı maddelerin az m i kta rda ku l l a n ı l ması n ı n fayd a l ı olduğ u n u il e r i s ü rerler. Ancak is­ la m'd a güçlü bir yasa klayıc ı d u ruş va rd ı r. B i rçok M ü s l ü m a n , tütü n ve n i koti n i n vücut iç in zeh i r l i o l d u ­ ğ u na v e bu nedenle b u n l a rdan kaçı n ı l ma s ı g e rektiğine i n a n ı rlar. Ka nser ve ka l p hasta l ı kları g i b i sağ l ı k soru n l a rı i l e s ig ara içmek a ra­ s ı n d a k i güçlü bağ l a ntı bu ya sa k için bel i rt i l e n a na sebeptir.

Mali Yasaklar isla m'da insanlar para kaza n m a l a rı ve a i le l e ri n i d esteklemeleri i ç i n teşv i k ed i l i rler. i stismar v e yozlaşma kişi l e re v e top l u ma zara r verir ve d ü rüstlüğe ve ça l ı ş ka n l ığa dayanan b i r e ko n o m iyi zayıflatı r. Ku ra n'da, ku ma r oyn a m a k i l e a l kol ayn ı ayetlerd e ta rtı ş ı l ı r. i kisi d e "i nsanlar için bazı yön l e rden fayd a l ı " a m a "g ü n a h ı faydası n d a n d a h a büyü k" olara k ta n ı m l a n ı r (Bakara, 2 1 9). Ku ra n kumara "şa n s oyu n u" olara k d eğ i n i r; a l i m ler b u n u piya n g oları, ku m a r oynamayı ve hatta ya rışların ya da spor m üsa ba ka l a rı n ı n son u ç l a rı için iddia­ ya g i rmeyi de içerecek şeki lde yoru m l a m ı ş l a rd ı r. i s l a m, üzeri ne pa ra koya ra k ya da sa bit b i r fa iz tutarıyla borç veri l mesi n i kes i n olara k yasa klar. Fa ize daya l ı borç vermek, zen­ g i n le r i n fa ki rleri s u i isti mal ettiği bir atmosfer ya rata ra k insa n l a r ı n ka l plerinde açgözl ü l ü k v e nefret doğ u r u r. i s l a m'd a ki tü m d i ğ e r yö­ nergeler g i bi, bu yönerge de insanların b i rbirleriyle a d i l ve g üven d o l u i l işkiler kurmalarına ya rd ı m etmek ve olası b i r s u i isti mal ve i sti s m a rdan kaçı n ma l a r ı n ı sağ lamak için veri l m i ştir.

151

Dinler Tarihi 7 0 1

Erkekler v e Kadınlar islam erkeklere ve kad ı n l a ra, ken d ileri için i s l a m'da tan ı m la n a n s ı ­ n ı rları a ş m a d a n i ş b i r l i ğ i i ç i n d e birlikte yaşam alar ı gerektiğ i n i öğ­ ret i r. M ü s l ü m a n erkeklerle kadı n l a r bir a radayken, ken d i lerine b i r saygı , kibarl ı k v e o n u r o rta m ı n ı koru malarına ya rd ı mcı olmak içi n veri l e n yön ergelere u ym a k zorundadırlar. i s l a m uyg u nsuz, ka n u n ­ d ı ş ı ya d a ş ü p h e l i d u r u m la ra sebep olabilecek herhangi bir d u ru ­ m u yasaklar. K u ra n'da hem erkeklere h e m de kadı n l a ra m ü tevazı olmaları ve " ba k ı ş l a r ı n ı aşağı eğmeleri" e m redi l i r. B u n u n a n la m ı, alçakgönü l l ü o l m a l a r ı ve birbirlerin e edepsiz şekilde ba k m a m a ları gerektiğ i d i r. i s l a m her tü r l ü u m u m i ç ı plaklığı ve kad ı n beden i n i n istismar edi l m e s i n i yasaklar. K u ra n'd a Müslüman kad ı n la ra güzell ikleri n i h a l ka a ç ı k şekilde g öste r m e meleri tavsiye edi l i r. Eski za manlarda, kad ı n l a r geleneksel o l a ra k başla r ı n ı türban ya da başörtüsü adı veri l e n b i r ö rtüyle örteri erd i . Kad ı n l a ra evden ay­ r ı l ı rken ev kıyafetleri n i n üzerin e bir elbise g iymeleri tavsiye ed i l i r. B u d ı ş g iysiye gen e l l i kl e çarşaf, tesettür ya d a ka ra ça rşaf a dı veri l i r. Ku ran, ren k ya d a tarz kon u su nda herh a n g i b i r bilgi vermez, b u neden l e kişiler bu tem e l sta n d a rtları karş ı l a m a k için çok sayıda ye­ rel çeşit bulabi l i r. A ra p Ya rımadası'nda, kad ı n la r ı n siya h g iymeleri geleneği va rd ı r. Batı Afri ka'd a kad ı n lar ren k l i e l biseler ve türha n l a r g iyerler. G ü n eydoğu Asya'd a kad ı n lar genel l i kle şalvar karniz a d ı veri l e n parlak ren k l i ve tasa r ı m l ı tunikler v e pantolon l a r giyerler. M i n i m u m standarti a ra uyu l d u ğ u sürece i s l a m, M ü s l ü m a n alemi­ n i n çeşitl i l iğ i n i n b i r gösterg e s i o l a rak yerel farkl ı l ı klara izin verir. M ü s l ü m a n kadı n l a r evleri n i n mahre miyeti n d e ya da sadece a i l e üyeleri veya ya k ı n kadı n a rkadaşlarla b i r l i kteyken başörtüle­ rini ve dış giysileri n i ç ı k a rı p ken d i leri n i ma kyaj ve m ücevherlerle süslemekte özg ü rd ü rl e r. M ü s lü ma n toplu m la r ı n çoğu n l u ğ u n d a kad ı n la r kendi giyim tarzla r ı n ı seçmekte ve kapa n ı p kapa nm ayacaklarına karar ver1 52

islami Kan u n ve Gelenekler

m e kte serbestti rler. Bu, d i ndarlığa ve a l ç a kg ö n ü l l ü l üğe daya l ı ki­ şisel bir seçi m d i r ve kapan maya kara r vere n ler tarafı ndan bir kadı ­ n ı n bayağ ı l ı ğ ı n ı n i şareti o l a ra k değerlen d i r i l m ez. i s l a m ayrıca erkek bed e n i n i n de her t ü r l ü ç ı p l a k l ı ğ ı n ı ve i stis­ m a rı n ı yasaklar. Erkeklere bedenlerini, öze l l i kl e göbek del i ğ i n d e n d ize kada r olmak üzere u yg u n şekilde ö rtmeleri tavsiye ed i l i r. As­ l ı n d a birçok M ü s l ü m a n ü l ke n i n geleneksel kıyafetlerinde erkekler uzu n ve bol kaftan l a r g iyerler ve bazen takke taka r l a r.

Adil i ş Uygulamaları i s l a m'da, tüm kaza nçları n d üzg ü n ve d ü r ü st i ş lerd e n kaza n ı l ma­ sı beklenir. i ş hayatındaki uyg u lamalar, sa m i rn iyet ve d ü rü stlü k l e g e rçekleşti ri l m e l i d i r. i s l a m , sözleşmeleri n ve a nlaşmaların yazı l ı ol­ m a sı n ı ve g üven i l i r i k i kişi n i n d e şa h it o l m a s ı n ı teşv i k eder, b u şe­ k i l d e tarafl a rdan h içbiri d iğerinden fayd a l a n m aya ya d a gelecekte ya n l ı ş iddialarda b u l u n m aya çal ı şa maz.

Hızlı Ödeme Müslümanlar, aldıkları hizmetler için hemen ödeme yapmaya ve ö demeleri durdurmamaya ya da geciktirmemeye teşvik edilirler. Muhammed, Müslümanların çeşitli işler için işçi çalıştırdıkları za­ manlarda "terleri kurumadan onlara ö deme yapmalarını" emret­ miştir.

1 53

MÜS LÜMAN L I K iÇi N DE BÖLÜ NMELER Sünni ve Ş i i

isla m'd a S ü n n i ler i l e Ş i i l e r a ra s ı ndaki i l k böl ü n m e fa rkl ı inançlar­ d a n değil, pol iti kad a n ve top l u mdaki l id e rl i k rol ü soru n u nd a n kayn a k l a n d ı . Soru n u n m erkezi nde, M u h a m med'in ö l üm ü nden sonra Müslüman topl u m u n u ki m i n yöneteceğ i sorusu va rd ı . M u ham med, ö l ü m ü n e s e b e p o l a n hasta l ı k i l e boğ uşu rken, namaz esnasında topl u m u yön etmesi için e n ya k ı n a rkadaşı Ebu­

bekir'i (5 73-634) g ö revle n d i rm i şti. M u h a m med'in ölümünden son ra yoldaşları n ı n b i rçoğ u , top l u m l iderl i ğ i görevi n i n, bu göreve en uyg u n olan kişiye veri l m es i gerektiğ i n i d ü ş ü n d ü ler. Aralarında görüşmeler ya ptı l a r ve yaş l ı l a r a rası ndaki görüşmeler ve a n laşma­ lar kon u su ndaki isla m i öğ ret i l e re uyg u n o l a ra k Ebubeki r'i seçtiler. Ebubeki r'i n görevl e n d i r i l m e s i n i ka bul eden kişilere S ü n n i (Mu­ ham med'in geleneğ i n i ta k i p ede n ler) d e n m eye başla n d ı . Top l u m u n d iğer üyeleri, M ü sl ü man devlet i n i n l iderl iğinin Mu­ ham med'in soyu nda, onun a i l esinde ka l ması gere kti ğ i n i d üşündü­ ler. Öze l l i kle de M u h a m med'i n d a madı Ali'n i n top l u m u n yeni l ideri olara k görevlend i ri l m i ş ol ması gerektiğ i n i d ü ş ü n üyorlard ı . Bu grup, Şiatü l A l i (Ai i'n i n destekç il eri) o l a ra k adlandırı l d ı . Pol itik bağ l ı l ı kları ve g itti kçe derin leşen karş ı l ı kl ı g üvensizl i k sebebiyle Şii M üslüman­ lar, isla m'ı n bazı uyg u l a m a ları n ı reddettiler ya da değişti rdiler. S ü n n i Müslüma n l a r, sad ece bağlayıcı o l m aya n fi kirler sunan h u k u kç u ları ya da a l i m leri ta n ıya ra k resm i din ada m l ı ğ ı rütbesin­ den uza k d u rd u l a r. B u n u n a ks i n e Şii Müsl ü m a n l iderleri n i n papa benzeri bir otoriteleri va rd ı . Ş i i M ü s l ü ma n l a r, şeh itl i ğ i n e rdemlerine d a h a fazla oda klanma eğ i l i m i nd ed i rler. G ü n ü m üzde, Ş i i M ü s l ü m a n l a r d ü nyadaki M ü s l ü m a n ların ya k­ laşık yüzd e onuna d e n k g e l m e kted irler. En fazla i ra n'da b u l u n u rl a r 1 54

M ü s l ü m a n l ı k içind e Böl ü n meler

ve ayrıca Kuveyt, Lü bnan, I ra k ve Bah reyn'd e d e büyü k gruplar var­ d ı r. I ra k Savaşı g i bi olaylarda o n l ardan kayna kl a n a n geri l i m öne m l i b i r fa ktör o l m u şt ur.

M i stik Bir inanç: Tasavvuf M u h a m med'in ö l ü m ü nden sonraki i l k yüzyı l l a rda, bazı M ü s l ü ­ m a n la r islam top l u m u n u n d ü nya i ş l e r i n e o l a n i l g i s i n i n artmas ı n ­ d a n v e i n a n ç içi ndeki k u ra l la r ı n katı şeki l d e uyg u l a n ması ndan ra­ hatsız olmaya başlad ı l a r. Kend i leri n i "pü r i st (özleştirmeci)" o l a ra k ta n ı m laya n b u kişiler ken d i leri n i sade yaşa m i a ra ve i nancı n içine g i r m eye adad ı l a r. R u h l a rı n ı a r ı n d ı rı p A l l ah i l e i l işki ku rmaya çaba­ l a d ı l a r. Sufilerin yol u genel l i kl e islam içe r i s i ndeki m istik ya da ru­ hani a k ı m olara k adland ı rı l ı r.

Anlamı Nedir? Sufi kelimesi, yün kelimesinin Arapçasından (suf) gelmektedir. Bu akımın takipçileri, basitliğinden ve ucuzluğundan dolayı geleneksel olarak yün giyerlerdi. Sufiler ruhlarını temizlemekle ilgilendikleri için, sufi kelimesi aynı zamanda "temizlemek" (saf'a) kelimesiyle de ilgili olabilir.

S ufi ler za man içerisinde, her biri b i r tarikat (yol ) olarak a d l a n ­ d ı rı l a n çeşitl i d üzen le r k u rd u l a r. Şeyh o l a ra k a d l a n d ı rı l a n b i r S ufi efe n d i l ider olarak h izmet eder ve ta kipç i l e r i n e reh berl i k ya pa r. Su­ fi l e r, idaresi a lt ı n d a k i k iş il e re ruhani reh b e r l i k v e iyileşti rme suna­ bildiğine inand ı k l a rı için şeyh lerine g ü ç l ü b i r bağ l ı l ı k içinded i rl er.

Kadıyani Hareketi Kad ı ya n i ya da Ahmedi h a reketi, 1 9. yüzyı l ı n son l a rı nda H i nd i s­ ta n'ı n, Mirza Gulam Ahmed i s m i ndeki M ü s l ü ma n b i r reformcu kend i s i n i n önce vaat ed i l m i ş mesih o ld u ğ u n u ve d a ha sonra d a 1 55

Dinler Tarihi 101

A l l ah'ı n i l a h i va hiy gönderd i ğ i b i r peyg am ber oldu ğ u n u iddia etti­ ğ i Pencap bölges i n d e baş l a d ı . Ah med'in takipçileri, öğ retileri n i yayma k v e d iğerlerin i onları n yol u n u iziemelerin için davet etmek amacıyla Ah mediye Görevi ola­ rak b i l i nen hareketi başlatt ılar. B u kişiler, Kura n'ın, metinlerde kend i islam i öğreti ve tarih yorum la r ı n ı destekleyen d eğişiklikler içere n çok d i l l i tercümelerin i hazırlam aları ve dağıtmaları ile bilinirler. M ü s l ü ma n l a r G u l a m A h m ed 'i ya lancı b i r peyg a m ber olara k de­ ğerlen d i rirler ve t ü m M ü s l ü ma n a l i m ler Kad ıya n i leri islam inancı­ n ı n d ı ş ı nda görü rler.

Mezhep İçinde Mezhep Alımediler aynı zamanda Kadıyani olarak da bilinir çünkü kurucu­ ları Hindistan'ın Pencap bölgesindeki Kadıyan şehrinden gelmiştir. Bu grubun içerisinde, Ahmed'in bir peygamber olduğu inancında ısrar edenlerle ona ruhani bir lider olarak saygı gösteren ama pey­ gamber olarak adlandırmayanlar arasında da bir bölünme ortaya çıkmıştır.

Halifeci ler (Halife Reşat'a i nananlar; 1 9'cular) N ispeten yen i olan b u g r u p, Ku ran'ın isla m'daki tek reh ber kaynak oldu ğ u n a ve M u h a m m ed'i n ve d iğer peyg a m berlerin sünnetle­ rin i n uyg u n suz oldu ğ u na i n a n ı rlar. Tüm s ü n n eti (Muhammed'i n sözleri ve davranışları ) reddederler ve sadece Ku ran'ı kab u l ederler. H a l ifeciler, Kuran'da, o n u n g e rçekten Ta n rı 'n ı n sözleri olduğu­ n u ve herhangi bir insan ta rafı nd a n yazıl m ı ş o l amayacağı n ı kan ıt­ laya n karmaşık b i r m atemati ksel form ü l o ld u ğ u n u iddia ederler. B u m atematiksel "mucize" o n dokuz sayısına d aya n ma ktad ı r. Ha rf­ ler ve ayetler sayı l m ı ş, sayısa l değer veril m i ş, topla n m ı ş ve çarpıl­ m ı ştır ve i stati stiksel o l a ra k o n dokuz sayıs ı n a ya da o n dokuzu n bir kat ı n a eşit oldukları beli r l e n m iştir. 1 56

M ü s l ü m a n l ı k içinde Bölünmeler

A l i m ler bir s ü re bu iddia i l e ilgilen m i ş ve b u n u a raştı rmışlard ı r. Anca k za man içerisinde H a l ifeciler ta rafı nd a n ku l l a n ı lan yöntem sorg u lan maya başla n m ı şt ı r. Ku ra n'ı, kel i m e l e r i n ve ayetlerin ken d i for m ü l lerine uyacağı şeki lde değişti rd i k l e ri keşfed i l m işti r. istatis­ t i k i e r i n ya n l ı ş o l d u ğ u bel i rl e n m işti r ve en başta kuşku l u olan teori d a h a sonra düzmece i l a n ed i l m i ştir.

Sahailik Sa h a i l i k islam'd a n ortaya çıkmış ve g ü n ü m üzde d ü nya çağ ı n da bir din o l acak şeki l d e g e l i ş m i ştir. Baha iler, Ta n rı 'n ı n birliğine ve za m a n i çerisi nde peyg a m berler ta rafından ifşa e d i l e n a n a mesaja i n a n ı r­ l a r. M u ha m med'i b i r peyg a m ber olarak ka b u l ederler a m a aynı za m a nda Krişna, Buda ve d iğerleri n i n d e "Ta n rı 'n ı n büyü k göster­ geleri" olduğuna ve hepsi n i n , inançları n ı n kurucusu Baha u l l a h'ı n öğ retilerinde doruğa ç ı ktı ğ ı n a da i n a n ı r l a r. 1 9. yüzyı l ı n M ü s l ü m a n i ra n'ında, Bab (kapı) a d ı verilen genç b i r a d a m Ta nrı'n ı n b i r h a be rcisi n i n gelmesi n i n ya klaştı ğ ı n ı duyu rd u . H e r n e kadar B a b 1 850 yı l ı nda kafi r olarak i d a m ed i i d iyse de, o n ü ç y ı l sonra, 1 863'te Baha u l l a h (Arapça "Ta n rı 'n ı n görke m i ") a dı nda­ ki b i r adam, kend isi n i n Ba b'ı n vaad i n i n yer i n e geti r i l işi olduğ u n u d uy u rd u . Baha u l la h önce ha pse atı ldı, son ra s ü rg ü n e gönderi l d i . S ü rg ü ndeyken evrensel b a r ı ş v e birleş m i ş b i r d ü nya uyga rlığı h a k­ k ı n d a ki görüşleri n i açı klayan b ir d izi m e kt u p ve m et in yazd ı . 1 892 yı l ı nd a öldü a m a e n başta g izl i olan yazı l a rı ve öğret i l eri, tüm d ü n­ yada k i m i lyon l a rca Baha iyi içeren b ir i n a n c ı n kayn ağı haline g e l d i .

Dünya Banşı B ahailer, dünyadaki tüm büyük dinlerin birliğine ve hepsinin aynı ruhani kaynaktan geldiğine inanırlar. İnançlarının merkez teması, insanların tek bir ırk oluşturduğu ve kaderlerinin tek bir dünya top­ lumunda birleşrnek olduğudur. Bu inancın takipçileri, dünya barışı, dünya hükümeti, özgürlük ve eşitlik konularıyla oldukça ilgilidirler.

1 57

M U HAMMED Son Peygamber

M u h a m med, i sla m i n a n c ı n d a merkezi bir fig ü rd ü r. Öksüz olara k büyüyen M u h a m med, büyü d ü ğ ü nde sayg ı d uy u l an b ir tücca r o l ­ m u ştu r. Tü m d ü nyayı etki l eyen bir i n a n ç topl u m u n u idare eden ru h a n i ve mütefe k k i r bir a d a m d ı . Müsl ü m a n l a r M u h a m med'i yü­ celti r ve ona sayg ı d uya r l a r, i l h a m ve reh berl i k için onun yaşa m ı n a ba ka r l a r.

Peygamberlerin Yolu Müslümanlık geleneği, tarih boyunca insanlığa gönderilen 124.000 peygamber olduğuna ve bunların Adem ile başlayıp Muhammed ile son bulduğuna inanır. Kuran'da bu peygamberlerin sadece 25 tane­ sinin adı geçer ve Müslümanlar da diğerlerinin kim olduğu konu­ sunda yorumda bulunmazlar.

Mekke'deki Yaşam M u h a m med ya klaş ı k 569-5 70 yı l l a rı nda, g ü n ü m üzde S u u d i Ara­ bista n'd a b u l u na n M ekke şehrinde, Ku reyş adı verilen sayg ı n b ir ka bilede d ü nyaya g e l d i . A l t ı yaş ı ndayken ö ks ü z ka l ı nca, geniş a i le­ s i n i n d iğ e r üyeleri ta rafı n d a n yetişti rildi. M u h a m med büyü d ü kçe top l u mda namuslu ve d ü rüst bir kişi olara k ta n ı n maya başlad ı . M e kke'de, ken d is i nden on beş ya ş bü­ yü k o l a n Hatice a d ı ndaki zeng i n b i r tücca r kad ı n i l e evlendi. Çift, Hatice'n i n yirmi beş y ı l sonraki ö l ü müne kad a r m u t l u yaşad ı . Mu­ ham med v e Hatice'n i n i ki s i d e bebekl i kte ölen iki oğ u l l a rı ve dört kızları o l d u : Zeyneb, R u kiyye, Ü m m ü G ü l s ü m ve Fatıma. Ra m aza n ayı nda M u h a m m ed s ı k sık, sakin b i r ya l n ızl ı k ve dua i l e va kit geçi rmek i ç i n ya k ı n d a k i dağlara g i d iyord u . i badet ve te1 58

Muhammed

fek k ü r için Mekke ya k ı n l a rı ndaki tepe l e rd e yer a l a n H i ra mağa­ ras ı n a giderd i . 6 1 O yı l ı nda, 40 yaşı ndayke n , bu i nziva l a rından bir ta ne si nde M u h a m med olağa n ü stü b i r tecrübe yaşa d ı . R a m aza n ayı n ı n son l a r ı n a doğru b i r g ece, m e l ek Cebra i l M u ­ h a m med'e görü n d ü v e "Oku!" emrini verd i . M u ha m m ed'in, oku r­ yaza r olmadığı i çi n "Okuya m a m" d iye ceva p ve rd i ğ i söylenir. Me­ l e k b u emri birkaç kere tekra rladı ve d a h a s o n ra Ta n r ı tarafı n d a n g ö n derilen bir va hyi n baş l a n g ı c ı n ı il etti . B u i n a n ı l maz tecrü beyi ta ki ben M u h a m m e d h ızla evi ne g itti ve Hatice'ye o l a n l a r ı a n lattı. Hatice o n u batta n iyelerle örttü, ra­ hatlattı ve ona her za m a n ya rd ı msever ve d ü rüst bir adam o l d u ­ ğ u n u v e Ta nrı'n ı n o n u yol d a n ç ı k m ı ş b i r ş e k i l d e b ı ra kmayaca ğ ı n ı hatı rl attı .

Tanrı'nın Mesajını Vaaz Etmek Muhammed görevi hakkında vaaz vermeye başladığında, öncelikle kendi ailesinin üyeleriyle gizlilik içinde konuştu. Daha sonra mesa­ jını en yakın arkadaşları ve kabilesinin üyeleri ile paylaştı. İlk vahiy geldikten birkaç yıl sonra, en sonunda Tanrı'nın mesajını şehirde halka açık bir şekilde duyuracak noktaya ulaştı.

Bu i l k karşı laşmadan son ra M u h a m m e d va h iylerd e kısa bir d u ­ ra kla ma yaşadı. Bu bekleme dönemi içeri s i n d e ken d i s i n i d u aya ve ru h a n i adamaya daha fazla verd i . Daha s o n ra va h iyler, "Ka l k ve uya r" {Müddess i r, 2), "Ra bb'i n i n n i meti n e g e l i n ce; işte onu a n lat" {Du ha, l l ) ve "En ya k ı n akra ba l a r ı n ı uya r" { Ş u a ra, 2 1 4) emi rleriyle deva m etti.

Vaaz ve Zulüm Me kke l i ! iderler, M u h a m med'in mesaj ı n d a n m e m n u n değ i l l e rd i . M u h a m med i n s a n l a rı, şeh r i n geçim kayna ğ ı o l a n ka b il e putl a rı n ı 1 59

Dinler Tarihi 1 0 1

reddetmeye yön l e n d i riyo rd u . i nsa n ları ya rd ı msever ol maya v e kö­ leleri n i özg ü r b ı ra k m aya teşvi k ediyord u . Ş e h i rdeki en güçlü ka b i­ leleri n geleneksel o l a ra k sa h i p oldukları i n a nçları v e uyg u lamaları k ı n ıyo rd u . Putperest l i ğ i n a n a merkezi o l an Mekke'de Tanrı'n ı n b i r­ l i ğ i n i a n l atıyord u . M u ha l ifleri n i n e l i n d e ayla rca süren v e g i tti kçe kötü leşen eziyet ve c i nayetlerden sonra M ü s l ü ma n l a r Mekke'n i n d ı ş ı n a kaçman ı n yol l a r ı n ı a ramaya başlad ı l a r. Görevi n i n beş i nc i yı l ı nda, Muham­ med küçü k bir g r u p ta kipçisi n i Ha beşista n'ı n güven l i toprakları n a gönderd i . G ö ç etmeyen M ü s l ü m a n l a r, Mekke l i m u ha l iflerin a rta n öfkesi i l e karşı ka rşıya ka l d ı l a r. Ayn ı za manlarda M u h a m med iki büyü k kişisel kayıp yaşa d ı . H e m koruyucu amcası Ebu Ta l i p hem de sad ı k eşi Hatice, "keder y ı l ı " o l a ra k b i l i nen yılda h ayatla r ı n ı kaybettiler. Ancak ta m da görevi n i n e n zayıf noktasınd aym ı ş g i b i göründüğü bu d ö n emde, M u h a m med Ta n rı 'dan g üzel b i r işaret aldı. M ü s l ü man i n a n c ı n a g ö re, b i r gece M u h a m m ed uza kta ki kutsa l Kud ü s şehrine g itti ve o rada göğe yü kse l d i . Bu s ı rada kend inden önceki peyg a m berler ta rafı n d a n ka rş ı l a n d ı ve Ta nrı ona günde beş vakit namaz kı l ı n ma s ı e m ri n i verd i.

Hi c ret Bu a rada pagan Mekkel i l e r i n d üşmanlığı da a rttı . M u ham med en son u n d a Mekke'n i n ya kla ş ı k 450 km kuzeyindeki Med i ne şehrin­ de bir g ru p cana ya k ı n kişi b u l d u . Bu kişiler M u ha m med'i ve ta­ ki pçi l e r i n i, Müsl ü m a n la r ı n barınabileceğ i, koru nacağ ı ve a i l eden b i risi m u a melesi göreceğ i ş e h i rlerine göç etmeye davet etti. E n n i hayeti nde 622 y ı l ı n d a, Müslüman top l u m u n u n ta m a m ı g üven i ç i n d e Med i n e'ye u l a şmayı başa rd ı . B u göçe hicret adı veri­ l i r. B u noktadan itibare n M ed i n e şehri, Med i n etü'n Nebi ( peygam­ berin şehri) ya da M ed i n etü'l M ü n evvere (ayd ı n l ı k şehi r) olara k b i l i n m eye başla n d ı . 1 60

Muha mmed

Yen i topl u l u k M ed i n e'de yaşama, çiftçi l i k ve i na nçlarını özg ü r­ ce uyg u lama işine başla d ı . M ü s l ü m a n l a r i l k d efa top l u m u o l m a s ı g e re ktiğ ine i n a n d ı kları şekilde, M u ha m m ed ' in Ta n rı 'dan a l m aya d eva m ettiği reh berliğe uyg u n olara k d üzen i eye b i l d i ler. Topl u l u k n a m az kılmak için b i r ca m i i nşa etti, topl u m sa l k u ra l l a r bel i rledi ve eski ka bile mücadeleleri n i ve ka n dava l a rı n ı geri plana attı. Medine'ye geld i kten kısa b i r s ü re son ra M u h a m med, Medi­ ne'de b i r şeh i r devleti kurma fi kri n i görü ş m e k iç in komşu ka b i l e ­ le rin ( Yahud iler, H ı ristiya n l a r v e diğerleri) tem s i l cileri n i davet etti. O n l a r ı n da onayıyla M u h a m med, topl u m u n l ideri o l a ra k görevi n i v e tü m vatandaşların h a k v e soru m l u l u kl a r ı n ı ta n ı m laya n i l k yaz ı l ı a naya sayı ol uştu rd u. M u ham med, ittifa k a n laşmaları ya p m a k a macıyla d iğer şeh i r­ l e re ve ka bilelere g itti . Ayn ı dönemde M e k ke l i ler d e onları teh d it ve taciz etmeye d eva m ediyorlard ı , bu n ed e n l e M ü sl ü ma n l a r olası b i r sa l d ı rı için ken d i leri n i g üçlend i rd i l e r. Bed i r ve U h u d Savaşla r ı n ı ta ki ben, Muham med çeşitl i ka bilelerle ku rd u ğ u ittifa kl a rı güçlen­ d i rd i .

Mekke'nin Fethi Za m a n içerisinde M u h a m med, on yı l l ı k bir ateşkesin koşu l l a rı n ı içerecek şeki lde Mekke'ye dönmek için görüşmeler ya ptı ve üçün­ cü k işi lerle yaşa n a n çatış m a l a rda ta rafsız ka l m ayı ka b u l etti. Ateş­ kes, iki ta rafı n da m utlu b i r şekilde yaşa m a s ı n ı ve işlerini özg ü rce görmeleri n i sağ layaca ktı . A n laşma n ı n i mza l a n masından kısa b i r s ü re son ra, Mekkel i l e r i l e ittifa k kuran b i r ka b i l e M ü s l ü m a n l a rl a ittifa k k u ra n b i r ka b il eye sal d ı rd ı . Muham med, 1 0.000 kişi l i k b i r orduyu Mekke'ye s ü rerek b u n a ka rş ı l ı k verd i . Mekkel i l e r M u h a m med'in o rd u s u n u n büyü k­ l ü ğ ü n e o kadar şaş ı r m ı ş l a rd ı ki, tek bi r kişiye b i l e za ra r gelmeden tes l i m oldular.

1 61

Dinler Tarihi 1 0 1

Peygamberin Ö l ü m ü M u ha m med, top l u m u h e m maddi h e m d e ma n evi olarak yönetti­ ği Medi ne'ye d ö n d ü . H ic retten on yıl son ra, Mekke'ye ya ptığı son hac sefe ri n i ta kiben h a sta l a n d ı . i ki hafta l ı k b i r hasta l ı kta n son ra, atm ı ş üç yaşında h ayatı n ı kaybetti. O dönemde, Arabistan'ı n ta­ m a m ı islam çatısı altında b i rleşm işti ve i n a n ç diğer bölgelerde d e yer ed i n iyordu .

1 62

BÖLÜM 6

H i N DU i Z M

H i n d u izm çok yön l ü b i r i n a n çtır. Metafiziğ i n i nce zevkleri nden hoş l a n a n la r için mon izm ( b i rc i l i k), ya n i h e r şey i n n e kadar fa rkl ı o l sa l a r da Bra h m a n o l d u ğ u felsefesi va rd ı r ( B ra h ma n , daha ileri­ de d etaylı olara k açıklayacağ ı m ız ka rmaş ı k b i r kavra m d ı r; şimd i l i k o n u "tek l i k " olara k d üş ü n eb i l i rs i n iz). Ka l ı c ı a h l a k i v e politik fi kirlere i l g i d uya n l a r, ca n l ı olan h i ç b i r şeye za ra r ver i l memesi gerektiğ i n e i n a n a n MÖ 5 . yüzyıl J a i n izm i n a nan l arı n d a n g e l e n şiddetsizi i kten, J a i n izm'den i l h a m alan ve bir ahirnsa ya d a ş i d d etsizl i k felsefesi n i ben i m semiş olan Mohandas K. Ga n d i 'ye kadar g id en kesintisiz b i r yol u ta kip edebi l i rler. 2000 yıldan daha uzun s ü red i r yoga, Ta n rı 'yı ta n ı m a n ı n bir yo l u o l a ra k konsa ntrasyon ve meditasyon tek n i kleri n i öğ retmekted i r. H i n d u izm, d üzg ü n b i r yaşam sü rmek iç in ken d i dharma'ları n ı ya da a h l a k kura l la r ı n ı beli rleyen J a i n izm ya da B u d izm g i b i ya n ürün­ l e r ya ratm ıştır. H i nd u düşü nce sistem i n i n tüm dön e m l e r i n d e içgörü esasları va rd ı r. Mesela şunu düşünün: Yüce kra l Yud h i sth i ra b i r keresi n d e, hayattaki en harika ve gerçekten şa ş ı rtıcı o l a n şeyin her sa n iye çevrem izde ölen i ns a n l ar görmemiz ve b u n a rağ men asla öl meye­ ceğ i m izi d ü ş ü n m e m iz o l d u ğ u n u söylemiştir. Doğ u ve Batı d üşü nce sistemleri a ra s ı n d a o rta k b i r temel arı­ yors a n ız, sadece bizi m a l g ı l a d ı ğ ı m ız d ü nya n ı n ötesindeki ger1 63

Dinler Tarihi 1 0 1

çek l i kler kon u s u n d a H i n d u iz m i n ya ptığı v u rg uya d i kkat etme n i z gerekir. Aşağıdaki m eti n, a nt i k Katha U p a n i şad'd an (3.3-7, 1 0- 1 4) a l ı n m ı ştır. B uradaki at a ra ba s ı benzetmesi, öz kontrol erde m i n d e n bahseden Platon'd a da g ö rü l ü r. Ruhu bir at arabastntn efendisi olarak düşünün. Beden arabanm kendisidir, akıl sürücüsüdür ve zihin de dizginleridir. Duyular at­ /ardır ve tutkular da üzerinde yolculuk ettikleri yol/ardır. At arabastntn efendisi, arabanın, sürücünün, dizginlerin ve at­ larm kontrolüne tam olarak sahip olduğunda, araba hızlı ve düzgün şekilde yol alır. Aynı şekilde ruh bedeni, zihni ve duyuları kontrol ettiğinde de hayat neşeli ve mutlu olur. Ancak efendi tam kontrole sahip değilse at/ar çılgınca gider. Tıpkı bedenin, zihnin ve duyuların ruh tarafmdan kontrol edilemediği durumlarda üzüntü ve acı olması gibi. Tutku duyulan şeyler duyuları yönlendirir. Duyular zihne bilgi sunar ve bu şekilde zihnin düşüncelerini etkiler. Zihnin düşün­ celerine akıl yeteneği karar verir. Ve akıl ancak ruh tarafından yön/endirildiğinde başarılı şekilde çaftşır. Akıl ve zihin, ruhun yön­ lendirmesini duyacak ve buna uyacak şekilde eğitilebilir. Eğitim, akim ve zihnin daha yüksek bir bilinç seviyesine yükseldiği medi­ tasyon şeklinde yapılır. Bu yüzden uyan m, ayağa ka/km ve sizi eğitebilecek bir öğretmen arayın.

P laton ve U pa n işad l a r i k i fa rkl ı coğ rafyada başla m ı ş ama ayn ı doğ ruya u l a ş m ı ş l a rd ı r: G e rçek mutl u l u k a nca k akı l tutku ları yö­ nettiğ i nde elde ed i l e bi l i r, a ks i d u ru mda d eğ i l . Bu fi kir 2500 yıldan daha eskid i r.

1 64

YAŞAMI N DÖRT AMACI Artha, Mokşa, Kama ve Dharma

H i n d u izm, yaşa m amaçları ile dolu olan son derece p ratik bir d i n­ d i r. B u amaçlar nelerd i r? B u amaçlar, "Ya şa m ı n Dört Amacı" a d ı veri l e n bir doktrinde su n u l m u şl a rd ı r. B u n l a r ı n her b i ri, d a h a bü­ yü k b i r a h laki bakış açısı n ı n b i r pa rça sı o l a n b i r değeri ya da a h l a k k u ra l ı n ı açıklar. B u ned e n l e, her b iri uyg u n H i n d u yetişti rme ta rzı i ç i n g e rekl idir. Her ne kad a r bu dörtl ü yaşa m ı n fa rklı aşamaları n d a v u rg u la nsa d a , b i r tanesi d iğer heps i n i n üze r i n d ed i r: dharma.

Ömür Boyu Hindu Son kanıtlar, Hinduizm'e inananların kendi dinlerinde kalma ola­ sılıklarının, diğer büyük dinlerin inananiarına göre daha yüksek olduğunu göstermiştir. Bir ankete göre, H indu olarak yetiştirilen kişilerin %90'ı Hindu kalmaktadır. Bu oran, diğer büyük dinler ara­ sında birinci sıradadır ve Katolikler (yüzde 89) ile Yahudiler (yüzde 85) ise ikinci ve üçüncüdür.

Za man za man H i nd u meti nler tutku l a r ı m ızı üçe i n d i rger: dhar­

ma {erdem), maddi kaza nç ve aşk ya da zevk. B i r davra n ı ş, d i n ve a h l a k idea l i ifade ettiği için, d h a rma kavra m ı d iğerleri n i n temel i n i o l u şturur. Yaşa m ı n çeşitl i aşamalarında u yg u n şeki l d e yaşıyo rsak, her za man dha rma'm ızı yerine geti riyoruz d e m e kt ir.

Nihai Amaç Hinduizm, yaşamın nihai amacının yeniden doğuştan korunmak olduğunu öğretir. Kişinin o kaderi elde etmesi ancak bencilliğin ötesine geçmesi ile mümkün olur. Klasik Bhagavad Gita metnine göre, yeniden doğuş döngüsünün sona ermesinin yolu, tüm ey1 65

Dinler Tarihi 10 1

lemlerimizi sadece onlar bizim dharma'mız olduğu için sonuçla­ nna dair herhangi bir egoist düşüneeye s ahip olmadan gerçekleş­ tirmektir.

O ra ntısız zevklerle d o l u büyük hayatl a r yaşaya n kişiler b i l e d h a rma'n ı n görevleri n i yerine getirmeye çağ r ı l ı r. Kra l l a r d h a r­ ma'ya uymaya ve b u n u h a l kı için zoru n l u tutmaya mecbu rd u r. Dha rma'n ı n e m i rl e ri n e uya n b i r krala "as i l b i l g e" d en i r ç ü n kü ida re­ si a h l a ki prens i p i e re d aya n ı r. Yajnavalkya'nm Kanun Kitabı, d ü rüst­ l ü k ve maddi kaza n ç, ya n i d h a rma ve artha a rasında bir çatışma o l d u ğ u nda dharma'n ı n önce geleceğ i n i bel i rti r.

Mokşa, H i nd u değerler şeması nda en sonda g e l i r, b u n u n sebe­ bi i n s a n ı n n i ha i ve e n yüce a rzusu olması g e rekl i l iğ i ndend i r. iyi ya­ şa n m ı ş bir hayatta, genç kızl a r ve erkekler öğrenme gibi başarı l a r e lde ederler; gençl i kte a n a a maç zevk o l ma l ı d ı r, yaşa m ı n d a h a i leri aşa m a l a rı nda kişi e rd e m ve ru h sal kurtu l u ş idea l leri n i a ra m a l ı d ı r. Mokşa, ru h u ka pana kıstı ra n sonsuz göç döng ü s ü nden ku rtu l m a a rzu s u d u r.

Art ha Artha, maddi zen g i n l i ğ i ve d ü nyada refa h elde etmeyi bel i rti r. Bu kel i m e, sa h i p o l u n a b i l ecek, keyfi çıkarı l a b i l ecek ve kaybed ilebile­ cek o l a n ya şa m l a rı m ızda evi m izi geçind irmek, a i l em izi yetişti rmek ve d i n i görevleri m izi yer in e getirmek için i htiyaç d uyd uğ u m uz tü m som ut nesneleri ifad e eder. Zeng i n l i k ve maddi refa h yaşa m ı n a m a c ı değil, zen g i n l eşti ri l m iş b i r yaşam i ç i n b i re r a raçtı r. Artha kademes i ndeki başa r ı l a r bize evi m izi geçi ndi rmemiz ve medeni görevleri m izi yer i n e g etirmem izde ya rd ı m eder. Ancak bazı s ı n ı rlamalar va rd ı r: B u ra d a k i başarı öze l d i r, orta k değ i l d i r. Baş­ ka bir sorun daha va rd ı r: Zen g i n l i k, şöh ret ve güç ö l ü mden son ra deva m etmez, bu nedenle b u n l a r geçicid i r.

1 66

Yaşamın Dört Amacı

Ka ma Yaşa m ı n i ki nci a macı olan Kama, eğ lence a ma daha genel a n la ­ m ıyla zevk i l e i l g i l i d i r. H i nt m itolojisinde Ka ma, Cu pido'n u n ka r­ ş ı l ı ğ ı, ya n i H i n d u aşk ta n r ı s ı d ı r. Ka ma, kiş i n i n d uyg usal va rl ı ğ ı n ı, d u yg u larını ve tutku l a r ı n ı ifade eder. H i nt felsefesi n e göre, d uyg usal yaşa m l a rı n d a n ve zevk verici tutku l a r ı n ı n yerine geti r i l m es i nden yoks u n b ı ra k ı l a n i nsa nlar bas­ tırı l m ışlard ı r ve s ü rekli bir gerg i n l i k içinde yaşa rlar. Tü m b u n l a r ki­ ş i n i n akıl sağ l ığ ı ve refa h ı için yıkıcıd ı r.

Zevk Peşinde Koş, Acıdan Kaçın Hinduizm, zevk peşinde koşmanın ve acıdan uzak durmanın insan psikolojisi için çok önemli olduğunu kabul eder; bu nedenle zevk, var olmanın amaçlarından ya da hedeflerinden biridir. Ancak in­ sanlar hayattaki tek şeyin zevk olmadığının farkına varırlar. As­ lında sürekli olarak zevk peşinde koşmak oldukça saçmadır ve en nihayetinde sıkıcıdır; insanlar daha kalıcı bir şey arzularlar.

H i nd i stan'ı n Kama öğ reti s i n i n g ü n ü m üze u laşan en önem l i kla­ siği Vatsayana'n ı n ü n l ü Kama Sutra eseri d i r. B u eser neredeyse sev­ g i i i i e r i n ya da cariyelerin e l kita b ı d ı r. An l a ş m a l ı evl i l i klerle dol u b i r orta mda, Kama Sutra'n ı n i ncel enmes i n i n iş e ya ra d ı ğ ı çok sayıd a s ı k ı c ı v e a c ı dol u e v va rd ı .

Dharma Dört a maçta n üçüncüsü olan d harma, özü n d e d ü rüstlüğümüzü o l u şt u ra n d i n i ve a h l a k i g ö revlerin top l a m ı ve a s l ı d ı r. H i ndista n edebiyatı, ya ratıcı n ı n ken d is i ta rafı ndan ( Ve d al arda) özenle o l u ş­ t u ru l a n üç üst kastın; ya n i Bra h ma n l a r ı n ( ra h i p) , Krişnaların (as i l ­ le r) ve Vayansa l a r ı n (tücca rlar v e çiftçiler) tören leri n i v e çok sayı­ d a k i sosya l düze n l emeleri içeri r. 1 67

Dinler Tarihi 1 0 1

D h a rma, ideal top l u m d a ki h e r b i r g r u b u n v e in s anı n görevleri­ nin ve hakları n ı n öğ retisid i r; bu şeki lde t ü m a h laki eylemlerin ka­ n u n u ya da ayna sı g ö revi görmekted i r. Eti k yaşam, ruhani özg ü r l ü ­ ğ ü n bir a racı v e a y n ı za m a n d a da dü nya üzerindeki göstergesid i r. Bu aşamada kişi enerj i s i n i d iğer kişilere ya rd ı m etmeye yönlend i ri r a m a bu h izmet d e geçic i d i r v e b u ned e n l e sona erecektir.

Mokşa i nsa n la r ı n gerçekten i sted i ğ i şey, ru hsal özg ü r l ü k olan dörd ü n ­ cü a maçta bu l u n u r. i nsa n l ı ğ ı n a n a hedefi b i reyi n ta m gelişi m i d i r. U p a n işad bize i n s a n l a rd a n d a h a yüce h i ç b i r şey olmadığı n ı a m a i n s a n lar ı n da sadece fiziksel b i r şekilde d o ğ m u ş o l a n beden, ya­ şam ve zi h i n birleşi m leri o l d u ğ u n u söyler. Doğal, ya rı hayva n va r l ı k b i r kişi n i n ta m ya da gerçek va rl ı ğ ı değ i l d i r; b u n u n yeri n e va r l ı k l a rı n ı n a s l ı o l a n ru h u n kul lanması içi n b i r a raçtı r. Mokşa n i ha i hedef, n i hai iyi l i kti r ve bu nedenle diğer üçünden üstü n d ü r. Artha, ka ma ve dharma d ü nyada ya pılan a ra­ yı ş l a rd ı r; her biri kend i n e a it b ir yöne l i m i ya da yaşam felsefesi n i ifade eder ve h e r b i r i n e a da n m ı ş özel meti n l e r va rd ı r.

1 68

VEDALAR H i n d u Metinlerindeki Bilgelik

Veda, "bilgel i k" ya da "bilgi" a n l a m ı na gelen S a n skritçe bir kel i m e ­ d i r. B u meti nler H i n d u izm'i n en eski yazı l a rı v e kutsa l H i n d u m e ­ ti n l e r i n i n en sayg ı d uyu l a n l a rıd ı r. Asl ı n d a d a h a son ra gelen tüm meti n ler, Vedalar üzerine ya p ı l a n yoru m l a r o l a ra k değerlend i ri l i r. H i n d u la r için bu meti nler evre n i n anlaşı l m a s ı n ı n tem e l kaynakla­ rıd ı r. Vedalar, insan va rl ı ğ ı n ı n a rkasında yata n d oğ r u l a rı ve gerçek­ l i kleri keşfeden ve iyi yaşa m a k için bir d izi k u ra l o l u şt u ra n bir g ru p b i l g e ve rişi ( H i ntl i lere göre b i r fa lcı ya d a va h i y a l m ı ş şair) ta rafı n­ d a n g e l iştiri l m i şti. Dharma ve a nti-d harma (adharma) olara k bili­ nen b u kura l l a r H i n d u izm'i n bileşenleri d i r. B u n l a r ebedi doğru l a r­ d ı r ve tüm za manlar için geçerl i d i rler. Ved a l a r son derece gel i ş m i ş b i r m itoloji d i r. B u kutsa l meti nler şruti ( i ş i t i l e n ) v e smriti (hatı rla­ nan) o l a rak iki g ru ba ayrı l ı r ve sözl ü gelenek yol uyla b i r nesilden d iğerine a ktarılara k insanlar ta rafından koru n u r.

Vedaların Yaşı Vedaların yazıldığı zamanla ilgili tahminler oldukça değişiklik gös­ terir; bazı uzmanlar Vedaların MÖ 2000 yılı öncesinde, Aryanların gelmesinden önce kayıt altına alındıklarını ve MÖ altıncı yüzyıla kadar halen geliştirilmekte olduğunu söylerler. Diğer tahminler ise Vedaların MÖ 1500 ile 400 yılları arasında bir yerlerde yazıldığını ileri sürer.

Ved aların dört temel d e rl emesi; Rigveda, Yaj u rveda, Sa maveda ve Artha rayaveda'd ı r.

1 69

Dinler Tarihi 7 0 7

Dört Veda En eski yazı l ı belge, çeşitl i ta n n la ra atıfta b u l u na n 1 0 1 7 Sanskritçe ş i i rd e n o l u şa n R igveda ve ayrıca ta m a m ı a ntik ş i i rsel yazıyla yaz ı l ­ m ı ş v e tören lerde ku l l a n ı l a n i l a h i leri n b i r derlernesi olan üç d i ğ e r kita p (samhita) ya n i Sa ma, Yaj u r v e Artha rva Veda larıd ı r. M ı sra ların Vedası o l a ra k da b i l i nen R igveda, Vedaların i l k kısmı­ dır ve doğa ta n r ı l a rı na, öze l l i kl e ateş ta n rı s ı Ag n i 'ye ve savaş ta n rı ­ sı i n d ra'ya övgü lerle d o l u 1 0.600 dörtl ü kten o l u şa n 1 028 i la h i d e n o l u ş u r. Vedaların amacı i n sa n l a ra kendi dharma l a rı n ı, ya n i mevcut ya­ şa m l a rı ndaki işleri n i ve g ö revleri n i öğ retmekt i r. Vedalar ayrıca ku r­ ba n l a r için de ku l l a n ı l ı r. B u i l a h i lerin özel melod i lerle söylenmesi ve kel i melerin telaffuzu n u n doğru olması gerekir ç ü n kü i l a h i l e r özel ta n n lara atıfta b u l u narak onlara teşekkür e d e r v e m a d d i iyi l i k isterler.

Tanrılar ve Doğa Hint kozmolojisinde evren, dünya, atmosfer ve cennet olarak üç bölüme ayrılmıştır ve tanrılar da bu bölümlerde görevlidir. Rig­ veda'da bahsedilen tanrılar doğanın güçleri ile ilişkilidir: Varunda gökyüzü ile ilgilenir, Usha şafak tanrıçasıdır ve Surya da güneş ile ilgilidir. Atmosfer tanrılarının en önemlisi ise İndra'dır.

Daha son raki yı l l a rda, b u i l a h i ler il e i l g i l i B ra h mana a dı veri len yoru m l a r yazı l m ı şt ı r. Daha d a sonra, MÖ 6. yüzyı lda, daha önceki Bra h m a n a l a rdan ve Sa m h ita l a rd a n farkl ı m isti k fel sefe eserleri or­ taya ç ı k m ı ştır. Bu eserie re Veda nta Upanişad l ar ı a d ı veril i r. Bhaga­ vad Gita ( U pa n işad l a r ı n d a h a son ra yazı l m ı ş bir versiyonu) ve U pa­ n işad l a r, H i n d u iz m i n kutsa l yazı l a r ı n ı n temel i n i o l u şturur. Vedalar ve U p a n işad l a r, hem yetki h e m d e önem o l a ra k en önem l i antik yazı l a rd ı r. Diğer önem l i m eti n l e r, Ta ntra la rı, mezhep Aga maları n ı , 1 70

Ved a l a r

P u ra na l a rı (efsaneler) ve Mahabharata ve Romanaya desta n l a rı n ı içeri r.

Yaj u rveda, Samaveda ve Artharvaveda Rigveda en öne m l isi olmasına rağmen d i ğ e r üç Ved a da önem­ l i d i r. Veda kita p l a rı n ı n her biri dört böl ü m e ayrı l m ı ştı r. Her bi ri, ta n r ı l a r için yazı l m ı ş ve o n l a r hakkındaki c ü m lelerin ezberlendiği, söyle n d i ğ i ve b i r nesilden d iğerine geçi r i l d i ğ i d ö n e m i hatı rlata n i l a h i l e rden oluşan b i r böl ü m; i n a n a n l a ra k u r ba n l a r ı n ı nasıl ger­ çekleşti recekleri kon us u n d a yönergeler veri l e n töre n sel kura l l a r ( B ra h manalar); "Orman Metin l e r i " olara k a d l a n d ı rı l a n v e keşiş l ere d i n i a rayışları için reh berl i k eden meti n l e r (Ara nya ka l a r) ve fel sefi maddelerden o l u şa n Upan işadları içerir. Ayn ı şeki lde, Vedaların b i lgelere ta n r ı ta rafı n d a n va h iy olarak gönderildiğine i n a n ı l ı r. Diğer b ir olası l ı k i s e Ved a l a r ı n kend ileri n i ka h i n iere ya da i l a h i lerin man tradrasta'larına göndermiş olma la­ rıd ı r. Veda lar, ya k la şı k MÖ 1 500 yı l ı nda Lort Krişna döneminde ve Vyasa Krişna Dva i paya na ta rafından derlen m i ştir. Tı pkı i nc i l i n dört yaza rı ol ması g i bi, dört a n a ka h i n va rd ı r: Atri, Kanva, Vaşistha ve Vişva m itra.

Yaju rveda "Kurban meti nleri n i n Veda's ı " olara k b i l i n e n Yaj u rveda, kurba n tö­ ren l e r i n i n bir derlemes id i r. B u kitap, en basit a n latı m ıyla ta n n l a ra veri l e n kurba n l a r s ı rasında söylenecek o l a n sözleri içeren ayi nsel b i r d e rlemed i r. Yaj u rveda, ku rban faa l iyetleri n i gerçekl eştiren ve bu d u a l a r i l e k u r b a n deyi mleri n i (yaj u l a r) ayn ı a n d a söyleyen ra h i pl er i ç i n prat i k b i r reh berd i r. E s k i M ı s ı r'ın Ölüler Kitabt 'na benze r. Yaj u rveda i nsa n l a ra ka rma (eyle m ler) yol u nd a yü rü meleri i ç i n i l h a m verir, bu n e d e n l e ayn ı za manda " Ka r m aveda" o la ra k da ad­ l a n d ı r ı l ı r. Rigveda'd a n a l ı na n i l a h i leri içeri r; d ü zyazı şekl i nde a çı k1 71

Dinler Tarihi 1 0 1

layıc ı notla r va rd ı r. 1 975 m a ntra içeren ka n d i ka l a rdan y a da pa ra g­ rafia ra böl ü n m ü ş e l l i böl ü md e n oluşur.

Samaveda Ü ç üncü kita p ol a n Samaveda, "ilahiler Veda'sı" ya da "şa rkı lar kita­ bı" o l a ra k da bil i n i r. Özel kurba n l a r için ra h i pler ta rafı ndan söyle­ ne n g e rekli melod i l eri ve şarkıları içerir. N e redeyse ta mamen Ri­ gveda'dan a l ı n a n ve ken d i l e r i n e özel bir d e rsleri ol maya n, müzik notası olara k ku l l a n ı l a n ru h a n i i l a h i leri içeri r. Samaveda'n ı n ma ntra l a rı n ı n çoğ u Rigveda'd a n a l ı n m ı ştır a m a şa rkı l a r ı n söyle n m esi i ç i n s ı ra la r ı değişti ril m iştir. "An kalar" adı ve­ rilen i ki kita ba ayrı l m ışt ı r. Yi r m i bir böl ü m ü vard ı r ve 1 875 ma nt­ rad a n o l u ş u r. Bu m a ntra l a r Agni, i n d ra ve S a ma'ya ithaf ed i l m işti r.

Artharvaveda Artha rvaveda, s i h i r l i form ü l le r ve büyü l e r içerir ve ateş ra h i b i n i n Veda's ı d ı r. Veda l a r'ı n son u n c u s u o l a n S i h i rl e r Kita bı diğer üç Ve­ da'd a n ta mamen fa rkl ı d ı r ve ta rih ve sosyol oj i bakı m ı ndan Rigve­ da'd a n son ra ikinci yere sa h i pti r. B u Veda'n ı n i l a h i l e ri, R i g veda'dakilerde n d a h a çeşitli özel l i klere sa h i pt i r ve d i l ba kı m ı nd a n d a h a basittir. Asl ı nda b i rçok a raştırma­ cı, b u kita bı Ved a l a rı n bir p a rçası olara k b i l e değerlendi rmez. Bu Veda, yazı ldığı dönemde m evcut olan büyüleri ve s i h i rleri içeri r; H i nt topl u m u n u n d a h a n et b i r res m i n i çizer.

1 72

U PA N i ŞADLAR Tan rı Tektir A ma Çok Şekillidir

U pa n i şadlar, her bir Ved a'n ı n dörd ü nc ü böl ü m ü d ü r. Upanişad kel i mesi n i n a n l a m ı "ya n ı na otu rma k'; ya n i b i l g eyi ya da efend iyi d i n i eyebilecek kad a r ya kı n o l m a ktır. U p a n i ş a d l a rdaki kon uşma l a r, g u ru l a r ( H i nt bilgeleri) i l e öğ renci leri a ra s ı n da, otu ru p Vedalarda ki fel s efi ç ı karı m l a r üzerine d ü ş ü n d ü kleri za m a n l a rda g e rçekleşti ril­ m işti r.

Soru Kaç tane Upanişad vardır? Şu anda, sayfa sayıları bir ile elli arasında değişen yaklaşık 200 Upanişad vardır. Bunların on dördü ya da yüzde onundan azı ana Upanişadlar olarak bilinir. Bunlardan ilki muhtemelen MÖ 9. yüzyılda ortaya çıkmıştır.

U pa n i şadlard a açı k l an an ana fi kirler ş u n l a rd ı r: •

Ta n rı tektir, b i r iki ncisi yoktur, mutlakt ı r ve böl ü n emez. Ta n rı, ken d i n i bize g östermek için çeşitl i kişisel şek i l i e re g i rer.



Vücut b u l m a l a r ı n (Ta n rı 'n ı n d ü nyad a k i teza h ü rl e r i n i n) ta m a m ı ,



Kozm i k evrende kaza yoktur; i n sa n ı n kaderi sebep sonuç ka n u ­

i l a h ı n gerçek c i si m leşmelerid i r. n u ta rafından yön eti l i r. •

Ta m a m l a n m a m ı ş olan i l a h i l i ğ i m izi g erçekleşti rme iş ini yeri n e g etirmek için d ü nyada s ü rekli olara k yen i d e n doğa rız.



B u i nsan doğ u ş u nda başarılabilecek d a h a y ü ksek b i r b i l i n ç d ü ­ zeyi va rd ı r.



Ta n r ı i l e birleşmeyi başarman ı n çok sayıda yol u va rd ı r: zeka, d uyg u l a r, eylemler ve i rade. 1 73

Dinler Tarihi 1 0 1

U pa n işadlard a k i bas k ı n tema, Bra h m a n'ı n (bütü n l ü k, birl ik) ve atman'ı n (kişi) kesi n k i m l i ğ i g i b i görü n m e kted i r. Anca k i ki i l ke a ra­ sındaki i l işkiyi yoru m l a m a n ı n fa rklı yönleri d e va rd ı r. U pa rişa d l a r­ d a n biri olan Svetasvata ra, B ra h m a n'dan Ta n rı o l ara k bahseder ve b u n u n l a d ı ş d ü nya a ra s ı n d a b i r ayrım ya pa r. Bu ta nncı ayrı ma e k olara k panteizme doğru b i r eğ i l i m, doğ al evre n i ve kişi n i n ru h u n u Ta n r ı olara k düşü n m e eğ i l i m i d e va rd ı r.

Upanişadların Özellikleri Upan işadlar ka ra kter olara k Vedalardan daha felsefi ve mistikti r. Araştı rmacı lar, U pa n işad l a rd a kişi nin kendisi (atman) ta rafından ta­ n ı nabi l ecek tek bir yüce Ta n rı (B ra h man) kavra m ı n ı i l k defa görürler. B i r d iğer düşü nce e ko l ü buna karşı ç ı ka ra k daha önceki H i nt metin lerinde çokta n n c ı l ı ğ ı n a ğ ı r bastığ ı n ı ve çok sayıda ta n rıya uy­ g u n şekilde nasıl i badet ed i l eceğ i n i n vu rg u la n d ı ğ ı n ı söyler. Ka rşı­ laştı rma ya pmak g e reki rse, U p a n işad lar tekçid i r, ya n i tüm gerçekl i k b i rde n fazla değ i l tektir. B u g e rçekl i k, Bra h m a n ad ıyla b i l i nen kişile­ rüstü b i r va r l ı ktır. Doğada ve hatta doğa n ı n ötesin d e va r olan tü m diğer va rlıklar bu her yerde va r olan Bra h m a n'ı n d ı şavu rumlarıd ı r. Ağaçlar, gökyüzü, topra k, su, ruhani va rlıklar, som ut ve soyut olan her şey çeşitli değ i l d i r ve tek bir gerçekliği; B ra h ma n'ı ya nsıtı rla r.

Sudaki Tuz Upanişadlardaki bir dörtlük, evrenin tekliğini resmeder: "Suya bir parça tuz atıldığında, tuz o suyun içinde çözünür ve herhangi bir şekilde geri alınamaz . Ancak herhangi biri suyun herhangi bir ye­ rinden bir yudum içtiğinde tuz da oradadır! Aynı şekilde bu yüce varlık da sınır ya da limit bilmez ve tek bir algı yığınıdır."

B ra h ma n'a özg ü o l a n şeyleri öğ renme yol u nda, en yü ksek bilgi şek l i sadece Bra h m a n'ı n g e rçek o l d u ğ u n u ka b u l etmektir. Ma ntı klı 1 74

Upanişad l a r

b i r ç ı ka r ı m la, B ra h m a n ol mayan h içbir ş e y g erçe k d eğ i l d i r. Ace m i ­ le r, B ra h man'ı n v e gerçekl i ğ i n g e r i ka la n ı n ı n ayrı o l d u ğ u ya n ı l sa­ masına ya n l ı ş yere inanabi l i rler. Ama asl ı n d a h i ç b i r şey, hatta biz­ ler b i l e B ra h man'dan ayrı değ i l izd i r. Felsefeye ve bu bağ lamda tekliğe (evre n i n tekl i ğ i i nancı) ya pı­ l a n v u rg u U pa n i şa d l a rı Veda l a rdan ayı rı r. Ved a l a rdaki vurgu, k u r­ ban yol uyla çeşitli H int ta n rı i a n na nasıl i b adet ed i l eceğid i r a m a U p a n i şadlar gerçe k li ğ in en ü s t d üzey doğ a s ı n a d a i r ta rafsız med i­ tasyon üzerinde d u rur l ar.

Gerçek Bilgi Upanişadlara göre insanların hastalığının gerçek teşhisi, gerçekli­ ğin asıl niteliğinden habersiz (avidya) yaşıyor olmalarıdır. Bu felsefi hastalığın tedavisi gerçek bilgiye ulaşmaktır. Hinduizm'de kurtuluş ancak doğru düşünme yoluyla elde edilir.

Bu felsefe n i n büyük b i r kısmı, tüm va rl ı kl a r ı n kes i n temel i o l a n B ra h m a n'ın metafizi k şeki lde a ranmas ıd ı r. U pa n i şa d l a ra göre, t ü m evren i n a rd ı nda tek b i r birleşti rici i l ke yata r. Brahman, "son ­ suz, ö l ü msüz, mutlak" a n l a m ı na gelen S a n s k ritçe b i r kel i med ir. B u va rl ı k ayn ı za manda b i l i n mezd i r ve herha n g i b i r geç m işi, bug ü n ü y a d a geleceği yoktu r. Bra h m a n ayn ı za m a n d a , Avru pa'n ı n Ayd ı n ­ l a n m a çağ ı ndaki deistlerin Ta n r ı 'sından ta m a m e n fa rk l ı ol maya n şeki l d e gayrişah s i d i r. Brahman ayn ı za m a n d a "sü re k l i büyüyen" a n la m ı na da gel i r. Evrenden tüm maddeleri ve ca n l ı va r l ı k l a rı ç ı k a r ı rsa k, bütün eş­ ya l a rd a n a r ı n d ı rı rsa k ve evre n i n içindeki t ü m va r l ı k l a rı boşa ltı rsa k geriye h a la bir dol u l u k ka lacakt ı r. B u n u n sebebi, somut va rl ı k l a r ol masa bile Bra h ma n'ı n her za m an va r olaca k o l m a s ı d ı r. Svetasvata ra U pa n i şad'ı, ayrı olma d u r u m u n u n b i r ya n ı lsama old u ğ u fi kri n i vurg u lamaktad ı r. Şu şekilde d eva m eder: 1 75

Dinler Tarihi 7 0 7

1 . Evrenin sebebi nedir? Brahman mtdtr?

Nereden geliriz? Hangi hayattan? En nihayetinde nerede huzur bulacağtz? Bizi yöneten zevk ve act ikilisini Hangi güç yönetiyor? 2. Zaman, doğa, gerekli/ik, kaza

Elementler, enerji, zekô Bunlann hiçbiri ilk Sebep olamaz Bunlar, tek amaçlan benliğin zevk ve acmm üstüne çtkmasma Yardtmo olacak sonuçlardtr. 3. Meditasyonun derinliklerinde, bilgeler

Kendi içlerinde, her varltğm kalbinde yaşayan Aşk Tannst'nt gördüler içinde yaşadtğt herkesin kalbinin derinlerinde, Kanun, enerji ve dinginlik erdemlerinin ardmda Sakit. O tektir. Zamam, mekônt ve nedenselliği yöneten işte odur.

Her Şey Brahman'd ı r Upan işadların altı n d a yata n tekç i l i k, d ü nyad a va r olan tüm ca n l ı va r l ı k l a r ı n Bra h m a n'ı n c is i m le ş m i ş h a l i o l d u ğ u n u söyler. Bu ca n l ı va rl ı k l a r, b i r a raya g eti r i l d i ğ i n d e Brahma n'ı o l u şt u ra n ruhlara {at­ man) sa h i ptirler. Duyu l a r d ü nyası {onuncu d ö rtl ü k) bize d ü nya n ı n ayrı o l m a özel l i ğ i n i a n latır. A n c a k olağa n ü stü d ü nyayı ayrı olara k görmek, d ü nyayı ya n ı ltıcı b i r şekilde görmekt i r. B ra h m a n'ı görmek çok d eğ i l tek b i r şeyi görmekt i r; yüzeysel fa rkl ı l ı kl a rı değ i l değ i ş­ meyen va rlığı görmektir; ayrı l ı k d eğ i l birl i k görmektir. B ra h man, düşü nce ya d a sözlerle kavra n a m ayaca k olan bir saf aşkı n l ı k h a l i d i r. i nsa n oğ l u n u n en büyük ru h s al hasta l ığı, g e rçekliği gerçekten oldu ğ u şekilde fa rk edem iyor o l m a l a rı d ı r. U pa n i şa d l a r, "Bilgisizl iğe tapan l a r kör edici b i r ka ra n l ığ a g i rer" der. 1 76

BHAGAVAT G iTA Yüce Efendinin Şarkıları

Bhagavat Gita'n ı n a n l a m ı "yüce efend i n i n şarkı larıd ı r" ve kimi za­ man "tapılası ola n ı n şarkısı" olarak da terc ü m e ed i l i r. 2. ve 3. yüz­ y ı l l a r a rası nda yazı l d ı ğ ı n a i n a n ı lan Gita, H i nt kültürüne ve d i n i n e a i t d estansı b i r ş i i rd i r. Homeres'un ş i i rleri Yu n a n l a r v e Helenisti k kültür için neyse, G ita da H i n d u izm i ç i n o d u r. Ayn ı Homeres' u n ş i i rl e r i g i bi, Gita da büyü k b i r savaş i l e i l g i l i d i r. Sayg ı n ka h ra m a n­ l a r ı n ve ta n r ı l a r ı n m ücad elelerini an lata n h i kayeler a racı l ı ğ ıyla, ya­ şa m ı n temel fel sefelerinden b i rçoğ u n u a kta r ı r ve yog a n ı n reh ber n itel i ğ indeki i l keleri n i bel i rti r. A n a tem a s ı yoga, ya n i i l a h i g ü ç il e b i r l eşmenin sağ lanması d ı r. Krişna, yog a n ı n ü ç t i p i n i ; bilgi, eyle m v e a d a n m ı ş l ı ğ ı birbirinden ayı r ı r. B h agavat G ita, Mahabharata adı veri l e n ve H i nt ta ri h i n i n e n b a ş l a rı nda, ö n d e g e l e n i ki a i l e a rasındaki m ücadelelerin h i kayesi olan daha uzu n b i r ş i i r i n pa rçasıdır. B u i k i a i l e, ta rihçilerin MÖ 850 ila 650 yı l l a rı a rasında o l d u ğ u n u düşü n d ü kleri Ku ru kşetra Sava­ şı'nda ka rşı ka rşıya g e l i rler. G ita, Arj u n a a d ı ndaki savaşçı ka h ra m a n ı n, ken d i a i l e üye l e ­ r i n e k a r ş ı savaşa g i rmekte tereddüt etm es iyle baş l a r. Arj u na'n ı n b i l i nci, savaş d ü ş ü ncesi n e ve savaş ı n a rkad a ş l a r ı n ı v e a kra ba l a r ı n ı ö l d ü rmeyi içermesi fi kri n e i sya n ede r. A ra ba c ı s ı Krişna'dan, a ra ba­ yı savaşa n iki o rd u n u n a ra s ı nda d u rd u rm a s ı n ı i ster. Arabacı Kriş­ n a'n ı n Ta nrı'n ı n ken d i s i o l d u ğ u netle ş ir. Kon u ş m a, bir a rkadaştan a rkadaşa, genç bir Ta n rı 'd a n , eşl i kçisi prens A nj u na'ya veri len b i r b i l g i d i r.

1 77

Dinler Tarihi 1 0 1

Soru Bhagavat Gita'da karma felse fesi var mı? Her ne kadar karma eylemlerinin anlamı daha eski metinlerden farklıysa da evet. Krişna, Arjuna'ya görev ya da dharma düşüncesiyle, herhangi bir bencil kazanç düşüncesi olmadan yapılan eylemlerin bir ruhsal doyuma sebep olduğunu söyler.

Kon u şma içinde, Krişna g e rçekl iğin n itel i ğ i i l e i l g i l i bir öğüt vermeye başlar. Arj u na'ya sava şa g i rmesi için ya rd ı mcı olacak çe­ şitl i yogaları özetlemeye koyu l u r. Krişna, a rkadaşı için sadece b i r ruhsal d a n ışman rol ü oyna m a kl a kal maz, aynı za manda bu a nı tüm i n s a n l ığa d ü nya n ı n ku rtu l u ş u i l kesi n i aç ıklam ak için ku l l a n ı r. Krişna'n ı n "benci l l i kten uza k eyle m yogası" (karma yoga) olara k bi­ l i nen i l kesi, her şeyi n içinde öz ile eşdeğer olan efend iye kend i n i bıra km ayı ve adamayı (bhakti) gerekti ri r. Krişna, Arjuna'ya g e rçe k l i ğ i n n itel iği hakkında b i l g i veri r. Bu d ü nyad a k i nesneler ka l ıcı d eğ i l d i r, gerçek d ı ş ı d ı r ve i n sa n l a r d uyu­ ların nesnelerine aşırı d e recede bağ l ı d ı r. B u bağ l ı l ı klar bed e n l e ri n i n geçici zevkleri n i ve acıları n ı da içer­ mekted i r. Herhangi bir kişi öldürdüğünü ve bir diğeri de öldürüldüğünü dü­ şünüyorsa, ikisi de doğrunun yollan m bilmiyor demektir. insania­ nn içindeki sonsuz öldüremez; insanlarm içindeki sonsuz ölemez.

O hiç doğmam1şt1r ve asla ölmez. O sonsuzluktad1r; o ebedidir. Asla doğmam1şt1r ve sonsuzdur, zamanlarm ötesinde gider ya da gelir, beden öldüğünde o ölmez.

Arj u n a daha son ra b i l g el i ğ i n n itel iğ i n i n ne o l d u ğ u n u sora r. Krişna şöyle ceva p veri r: O Arjuna, kişi zihninin tüm arzulanm bir kenara b1rakt1ğmda ve ruhu kendi içinde tatmin olduğunda, ancak o zaman o kişi bilgi­ de istikrarli olarak adlandmlabilir. 1 78

Bhagavat G ita

Üzüntü/erin ortasmda sakin kalabilen ve zevk/erin ortasmda sa­ btrstz tutkulardan uzak olan kişi, üzerinden tutku, korku ve öfkeyi atmtş olan kişi, işte o kişi yerleşmiş bilgeliğin piri olarak adlandt­ rtltr. Herhangi bir tarafa eğilim göstermeyen ya da iyiyi ve kötüyü gör­ düğünde sevinmeyen ya da nefret etmeyen kişi, işte o kişinin bil­ gisi kesin olarak bilgeliğe dönüşmüştür.

Krişna bu sefer Arj u n a'ya benci l l i kten uza k eyle m yol u n u öğ­ reti r. Bencil ol maya n kişi bir eylemi, sonuçları ya d a ona kaza n d ı ­ racakları i ç i n değil, ada n m ış l ı kta n v e eyl e m i n kend i sinden dola­ yı g e rçekleşti rir. Asl ı nda Bhagavat G ita, a n l a msız yen iden doğ u ş d ö n g ü lerinden kaçı n m a n ı n yol u n u n , kişi n i n t ü m eylemleri n i so­ n u çl a rı hakkı nda egoist beklenti ler i ç i n e g i rmeden gerçekleşt i r­ mesi o l d u ğ u n u söylemekted i r.

Her Şeyde Ölçülülük B h a g avat Gita, s ı radan i n sana bir yaşa m biçi m i e m reder v e " b u ­ yurucu ah lak" ol a ra k a d l a n d ı rı l a bilecek b i r şeyi tem s i l eder. Asl ı n­ da k işi n i n fizi ksel ya da zi h i nsel d isipl i n kon u s u nda ya l ı n olması n ı i stem ez; böylesine a ş ı rı b i r davra n ı ş g e re ktire n b i r yoga, s ı ra d a n i n sa n ı n u laşa b i l eceğ i n i n ötesinded i r. Anca k G ita'n ı n ö z disipl i n ko­ n u s u nda tek bir ta l i matı va rd ı r: ölçü l ü davra n ı ş. Krişna, gere k l i olan tek şeyin kişi n i n ken d i n i kontrol etmesi ol­ d u ğ u n u söyler.

Bhagavat Gita'nın Ruhani Bakışı B h a g avat Gita, d iğerleri n e ka rşı olan görevleri n ve kişisel yükü m ­ l ü l ü klerin n ite l i ğ i kon u s u n d a uzun bir kon u ş m a d ı r v e ayn ı za m a n ­ d a m etafizik d ü ş ü nce ba k ı m ı ndan da zeng i n d i r. Ş i i r, bizim b i l m e, ha reket etme ve i na nç d uyma arzu m uzu b i r leştirmeyi başa rır. R u h a n i l iğ i n sonsuz o l a n şeylerle i l g i l i o l m a s ı n d a n dolayı, ide­ a l leri m iz de çağ ı n e n üst d üzey ideal leriyle uyu m l u o l m a l ıd ı r; a n 1 79

Dinler Tarihi 1 0 1

ca k b u idea l ler çağ d a n çağa d e ğ işken l i k gösterebi l i r. Bu nedenle

yugadharma, ya n i i ç i n d e b u l u n u lan çağ ı n ideal leri göz önünde tutu l ma l ı d ı r.

Hindu Zamanı Hindu kozmolojisinde bir Yuga ya da çağ, kozmolojik zamanın en küçük birimidir. Dört Yuga bir M ahayuga ya da Büyük Çağ meyda­ na getirir: Altın Çağ (Krita) , Gümüş Çağ (Treta Yuga) , Bronz Çağ (Dvapara Yuga) ve Demir Çağ (Kali Yuga) . Şu anda, tüm çağların en yozlaşmışı olan Kali Yuga'dayız .

G ita'n ı n m esajı, mezhepçi y a d a herha n g i b i r düşü nce eko­ l ü n e ithaf ed i l m i ş d eğ i l d i r. Asl ı nda kapsa m o l a ra k evrenseld i r ve Bra h m i n le r ( B ra h m a ra h i pleri) ya da pa rya l a r i ç i n eşit olara k ta­ sarla n m ı şt ı r. G ita, "Tü m yol l a r bana çıka r" d e r. Ç ü n kü öylesine bir evre nse l l iğe sa h i pt i r ki t ü m s ı n ıfl a r ve eko l l e r ta rafı nda n övg ü a l ı r. Gita'n ı n yazı l ması n ı n a rd ı n d a n g eçen kabaca 2200 yılda, H i n d is­ ta n ve d ü nya çeşitl i d e ğ i ş i m ve d u rağa n l ı k, refa h ve dağ ı l ma sü­ reçleri n d e n geçm işti r. Her şeye rağ men, her bir çağ Gita'da kendi za ma n ı n a uyg u n b i r ş e y b u l m u ştur. Gita, h e r çağ ı n başına dert olan a h l a ki, top l u ms a l ve ru h a n i soru n l ara değ i n i r.

1 80

KARMA VE SAMSARA Eylem ve Yeniden Doğuş

U pa n i şad ların ta m a m l a n masından son ra, H i n d u d ü ş ü nce ta rzı n­ d a b i rb i riyle iç içe geçm i ş ka rma ve sa m s a ra d o ktr i n leri ön p l a n a ç ı k m ı ştır v e g ü n ü m üzde b i l e va rlı kları n ı s ü rd ü rm e kted i rler. i ki s i d e eyle mi n fel sefesi v e o eylemin son u ç l a r ı i l e i l g i l i d i r. A h l a k i b i r kavra m o l a n ka rmaya göre {genel l i kle kharma o l a ra k yazı l ı r) b i rey­ l e r i n , mevcut yaşa m larındaki eylemleri ya da ka rmaları daha son­ ra k i yaşamlarında s ü recekleri hayatı şeki l le n d i r i r. Özg ü r ka l ı p d a h a yü ksek bir gerçe kl i kle bi rleşene kad ar, ru h l a rı n i nsan v e hayva n yaş a m l a rı a rası nda döngü içerisinde o l d u k l a r ı n a i n a n ı l ı r.

Karma Karma, Sanskritçe "ya p m a k ya da ha reket etme k" a n l a m ı ndaki b i r kökten gel i r. Ka rma yasası insanların n e ekerl e rse o n u biçecekle­ ri n i söyler. Ka rma özü nde iyi ya da kötü h e r bir d ü ş ü ncen in ya da h a re keti n, insa n ı n bir sonraki yaşa m ı n d a nası l doğacağı n ı n bel i r­ l e n m esinde rol oynayaca ğ ı n ı ifade eden b i r a d a l et yasasıd ı r.

Eylemlerin Sonuçları Vardır Karma, her bir düşüncenin, kelimenin ya da hareketin, kişinin öz­ gürlüğe mi kavuşacağını yoksa doğum ve ölüm döngüsünü yeniden mi yaşayacağını etkilediği fikridir. Karma, her bir hareketin nıha­ ni ya da ahlaki kalıntısı olarak anlaşılabilir; yani her bir eylemin, harici ve görülebilir etkilerinin ötesinde ruhani ilişkimiz üzerinde önemli bir etkisi vardır.

H i nt fel sefesi n i n başl a n g ıcı nda, H i nt l i l e r h e r b i r eylem i n ve her b i r d üş ü nceni n , mevcut hayatta ya da daha son ra k i hayatl a rd a n 1 81

Dinler Tarihi 1 0 1

biri n d e ortaya ç ı kaca k b i r sonucu olduğ u na i n a n maya başlad ı l a r. B i rçok H i nt mezhebi, karma n ı n otomatik b i r a h laki ya ptırım olara k ça l ı ştı ğ ı na v e kötü l ü k ya pa n ı n acı çekmes i n i v e iyi l i k ya pa n ı n refah içinde yaşamasını sağ l a d ı ğ ı n a i n a n ıyord u . Kötü ka rması ol a n bi ri, d a h a düşük i n sa n s ı n ıflarında ve hatta daha d ü ş ü k hayva n o l a ra k d efa l a rca yeniden doğ u ş u n acısı nı çe­ kebi l i r ve Bra h m i n ya d a papaz s ı n ıfı nda yen iden doğana kadar özg ü r b ı ra k ı l maya b i l i rd i .

Karma v e iyi Nitelikler G ü n ü m üzde b i r insan yete n e k l i , nazik ya da zeki olara k ta n ı m lan­ d ı ğ ı nda, bunun genetiğ i n e ya d a çevresinden kaynaklandığına i na n ı l ı r. Ama eski d ü ş ü n ü rler, b i r kişinin eski yaşa m la rı nda ya ptı ğ ı seç i m le re bağ l ı olara k bel i r l i n itel i klere sa h i p o l d u ğ u n u ya da o l ­ mad ı ğ ı n ı düşün meyi terc i h ed iyorlard ı . B i r k i ş i n i n iyi n itel i kleri, d a h a önceki bi r ya şa m ı nda ya ptığ ı iyi hare ketlere bağla n ı rd ı . Diğer ta raftan, kötü n itel i k lere sa h i p olan bir kişi d e eski seçi m l e ri n i n bir ü rü n üyd ü. H e r b i r d üşü ncenin, ke­ l i m e n i n ya da eyl e m i n ve hatta eylemsizl i ğ i n b i l e kişi n i n ru ha ni i l işkilerinde d e r i n etk i l e re sa h i p o l d u ğ u na i n a n ı l ıyord u . Ka rma b i r ta rafta n tekra rı, ya n i sürekli yen i l e n m eyi v e yen iden doğ u şu v u rg u l a r. Diğer ta rafta n ise atman ve B ra h m a n'ın k im l i kle­ ri i l kesi ka l ıc ı l ı ğ ı ve d eğ i ş m ezl i ğ i v u rg u l a r. i k i kavra m a rası ndaki bu görü n ü r çel işki, yen id e n d oğ u ş döngüsü n ü n özü n gerçek doğası­ nın b i l i n memesi ve asla d eğ iş m e d i ğ i n i n fa r k e d i l memesi anlayışı ile çözü m le n mi ştir. B u nedenle özg ü r l ü k, s ü reç ötesindeki o va rl ı k d u ru m u n u n, atma n ve Bra h man'ı n ki m l i ğ i n i n fa rkına va rma s ü reci h a l i n e gel i r. Bu sezg i se l bilgiye sa h i p o l m a k ö l ü msüz o l m a k demektir çünkü "bütü n ü b i len, bütü n o l u r".

1 82

Karma ve Samsara

Samsara Samsara, H i n d u d ü nya görüşüne göre tü m H i n d u la r ı n ta bi o l d u ­ ğ u doğuş v e yeniden doğ u ş çemberi y a d a d ö n g ü s ü d ü r. Ö l ü m za­ m a n ı nda her insan ka r m i k bir hesaba sa h i pti r; eyl e m leri n i n iyi m i kötü m ü olduğu o kiş i n i n g e lecekteki kad e ri n i bel i rl e r. Samsara kel i mesin i n sözl ü k anlamı "çap razlama dolaşmak"tı r. H i nt d üşüncesinde, bir kişi n i n yaşa m gücün ü n bedenin ölümüyle yitip g itmediği, b u n u n yeri ne çaprazlama o l a ra k dolaştığı vurg u la­ n ı r. Ya n i yaşam g ücü, yaşa m aya deva m ettiği başka bir zamana ve bedene göç eder.

Krişna 'ya Güven Karma ve samsaranın karşılıklı ilişkilerinin açıklaması Bhagavat Gi­ ta'da ortaya çıkar (bölüm IX, dörtlük 30-3 1 ) . Krişna şöyle der: "En kötü karmaya sahip olup sürekli olarak benim için meditasyon yapan kişi bile geçmişteki eylemlerinin etkisinden hızla kurtulur. Yüksek ruhlu bir varlık haline gelerek kısa sürede sürekli huzura erişir. Şunu kesin olarak bil: Güvenini bana sunan inanan asla yok olmaz."

S a m sa ra, ayn ı za manda J a i n izm ve B u d izm'd e de yer ed i n m i ş­ tir. Batı l ı düşü nce şekl i nd e bu reenkarnasyon o l a ra k b i l i n i r. Reen­ ka rnasyon ya n ı nda ağ ı r bir yük geti rir; kişi, nesi l l e r boyu nca tekra r tek ra r yaşa mak zorunda ka laca ktı r. B u , b i reyl e r i n yaşa m ı n yü kü n­ d e n ku rtu l m a k için ka rma ve samsara d ö n g ü s ü n ü kı rmak zoru nda o l d u klarını vu rg u l aya n H i nt d i nlerinin a ma ç l a r ı n a terst i r. Bu ku rtu­ l u ş yaşa m ı n amacıd ı r ve moksha olara k a d l a n d ı r ı l ı r. Böylesine bir ru h a n i ku rtu l u ş ancak kişi n i n yaşam a ldatmacası hakkı nda doğru b i l g iye sa h i p olması ve atm a n i l e B ra h ma n'ı n b i r­ l i ğ i n i fa rk etmesi d u ru m u nda m ü m kü n d ü r. M i lyonlarca Batı l ıyı meditasyon i l e ta n ı şt ı ra n b i r yogi olan Pa­

ram ahanda Yogananda ( 1 893- 1 952) ka r m a i l e sa m sa ra a rası nda­ ki i l i ş k i konusunda fi kirlerle d o l u d u r: 1 83

Dinler Tarihi 1 0 1

Hindistan'm büyük Jain eğiticilerine tirthaka ras, yani ''geçit ya­ ptofar" denmiştir çünkü bu kişiler, şaşkm insanftğm samsaranm (karm ik döngü, yaşam ve ölümün sürekli yeniden ortaya çtkmast) ftrtmaft denizlerinin üzerine ve ötesine geçebilecek/eri geçidi gös­ terirler. Samsara (kelime anlamtyla olağanüstü akmtt "ile birlikte akmak") insanm en az direniş yolunu seçmesine neden olur. Tanrt 'nm dostu olmak için, insan kendi karmasmm ya da eylem­ lerinin, kendini sürekli dünyanm büyülü kandtrmacalarma çeken şeytanlanndan ya da kötülüklerden kurtulmaftdtr. Karmanm demir kanunu hakkmda bilgi sahibi olmak, istekli arayant zincir­ lerinden nihai olarak kurtulmak için bir yol bulmaya sevk eder. insaniann karmik köleliği sihirle kararttfmtş zihinlerin tutkulann­ da kök safdtğt için, yoginin kendisi için yapacağt şey zihin kont­ rolüdür.

1 84

MOHANDAS GAN Di Huzurlu Değişimin Lideri

Mo ha ndas K. G a n d i ( 1 869- 1 948) daha çok "büyü k ru h" a n l a m ı n ­ d a k i b i r u nva n olan Mahatma olara k bi l i n i rd i . Uzu n ve başa r ı l ı yaşa m ı nda, G a n d i H i n d i sta n'ı n gayri resm i l ideri h a l i ne geldi. Sa­ h i p l e n d i ğ i ve H i n d i sta n'daki i ng i l iz yöneti m i n i p rotesto etmek i ç i n ku l l a nd ı ğ ı şiddetsizl i k felsefesi m i rası h a l i n e g e l ecekti.

Gandi 'den King 'e Papaz Dr. Martin Luther King Jr. , Gandi'nin şiddetsizlik yorumu­ nu kucakladı; bu Birleşik Devletler'de toplumsal değişikliği ortaya çıkarma mücadelesine ilham verdi. King, 1 948 yılında teoloji kole­ jinde öğrenciyken, bunun ezilen insanların özgürlük savaşlarında sahip oldukları en güçlü silahlardan biri olduğuna inanmıştı.

G a n d i'n i n şiddetsizl iğe bakış açısı, H i n d u d i n i i l e i l g i l i bir d ü ­ ş ü n ce değil, pol itik b i r fi ki rd i . S o n derece g ü ç l ü b i r kavra m dı ve G a n d i 'n i n etki s i n i ka n ıtlamasından bu ya na, a n l aş mazlıkları çö­ zü m l emek için başa r ı l ı bir tek n i k olarak s ı k l ı kla ku l l a n ı ld ı .

Şiddetsizlik Yönteminin Doğuşu Ş i d d etsizl i ğ i n G a n d i 'n i n a k l ı na ilk düşüşü bel i r l i bir olayı n son u ­ cuyd u . Moha ndas Gandi, yi r mi dört yaşı n d ayken avu kat olara k ça l ı ­ şıyord u . Lond ra'da ü n iversite ka bul s ı n avı n ı g eçti v e üç yı l son ra H i n d i stan'a geri döndü. 1 893 yı l ı nda b i r G ü ney Afr i ka ş i rketine b i r davada ya rd ı mcı ol mayı ka b u l etti. Ken d i s i i ç i n b i r i n c i s ı n ıf kon a k­ l a m a ayariandı ve b i r g ece s ü recek yolcu l u k i ç i n D u rba n'dan trene bindi. Ama ta m a m ı Avrupa ası l l ı olan d i ğ e r yol c u l a r ı n tepki leri n i hesaba katma mı ştı. 1 85

Dinler Tarihi 1 0 1

G a n d i 'n i n treni, Nata l'ı n yönetim merkezi olan Ma ritzbu rg'da d u rd u . Gandi b u rada, beyaz bir ada m ı n kom pa rtma n ı na g i rdiği­ n i ve "on u başta n aşağı süzd ü ğ ü nü" ve "siya h i b i r adam olduğu­ n u görd ü ğ ü n ü" a n l atırd ı . B u d u ru m ada m ı rahatsız etti ve adam hızla kam partm a n d a n ayrı lacak i ki yetki l i i l e geri geldi. Gandi'ye üçüncü s ı n ıf vagona g itmesi e m red ildi. Gandi, birinci s ı n ıf bi leti ol­ d u ğ u n u söyleyerek vag o n d a n ayrı l mayı redd etti . Yetki l i ısrar etti, Gandi i nat etti ve e n son u nd a Gandi'yi ve va lizi n i zorla trenden atm a k için pol is çağ r ı l d ı . Saba h o l u nca, işvere n i G a n d i 'yi tekra r b i r b i rinci s ı n ı f yolcu d u ­ ru m u nd a geti rmek i ç i n kend i n üfuzunu k u l l a n d ı . G a n d i , Pretoria yol u n d a daha fazla tacize m a ruz ka ldı. Yolcu l u ğ u n bir kısm ı nda bir posta a ra bası i l e seya hat etmesi gerekiyord u a m a diğer yolcularla birlikte içeriye otu rmasına izi n veril med i. B u zor l u sı nav Gand i 'ye G ü n ey Afrika'daki H i nt i i i e r i n d u ru m u n hakkında b i r fi kir verd i ve bu kon uda bir şeyler ya pm a ka ra r ı n ı güçlen d i rd i .

B i r Vatandaşlık Hakları Lideri Pretoria'ya geldikten sonraki hafta içinde G a n d i şeh i rdeki tüm H i n ­ d ista n l l la rı topla ntıya çağ ı rd ı . Ayn ı dönemde m e c l i s H i nd ista n l ı la­ rı n oy vermes i n i engellemek i ç i n bir yasa geçi rmeye ça lışıyord u. G andi yasa n ı n geç m es i n i e n g e l l eyemedi a m a G ü n ey Afri ka'daki H i nt i i i e r i n yaşadığı soru n l a ra d i kkati çekmeyi başard ı . 1 894'te H i nt i i i e r i n hakları i çi n mücadele vermek a m acıyla, Gü ney Afri ka siyasi hayatından büyü k b i r g ü ç h a l i n e gelen Natal H i nt Kongre­ si'ni k u rd u . 1 897 y ı l ı n d a beyaz b i r çete ta rafı n d a n sa l d ı rıya uğradı, neredeyse l i n ç ed i l iyord u . B u o laya verd i ğ i tepki ka n u n i olmakta n çok a h l a kiyd i ve G a n d i 'n i n b i r değişiklik yaşa d ı ğ ı n ı gösterd i; ken­ disine sa l d ı rı l a n i a ra dava açmayı reddetti. 1 906 yı l ı nda, Tra n svaa l h ü kü m eti, kolo n i n i n H i nt l i n üfusu n u n kayd a l m a s ı n ı zoru n l u tuta n b i r ka n u n ç ı ka rd ı . B u ka n u n herhan­ g i bir d oğ u m lekes i n i b e l i r l e m e k için kad ı n l a r ı n üzerieri n i n çıplak 1 86

Mohandas Gandi

olarak a ra n m a s ı n ı içeriyord u . Ayn ı yıl, J o h a n nesbu rg'da Gandi bü­ y ü k b i r protesto d üzen led i . Ya ndaş H i nti i i e re şiddetsiz yönte m l e r k u l l a n a ra k yen i ka n u na k a r ş ı çıkmaları n ı söyleyerek satyagraha ya da "doğ ru l u k gücü" felsefesi n i i l k olara k ifa d e etti. G ü ney Afri ka'da geçird iğ i yı l lar G a n d i 'n i n pol iti k ve ru hani ge­ l i ş i m i açısından ç ok önem l iyd i . 1 893'ten 1 9 1 4'e kad a r orada ka l d ı , G ü n ey Afri ka'ya geldiğinde yirmi dört yaş ı nd ayd ı, ayrı ldı ğı nda ise kırk beş. Bhagavad G ita üzerinde ça l ıştı ve ken d i s i d e H i nt fel sefe­ si kon u s u nda i l g i l i olan Rus romancı Lev Tolstoy ( 1 828- 1 9 1 O) i l e m e kt u plaştı, o n d a n i l h a m a l d ı . Ayrıca ken d i nd e n önce gelen b i r fi lozof v e kafa d e n g i o l a n David Thoreau'n u n ( 1 8 1 7- 1 862) yazı­ l a rı n ı i nceled i.

H i ntliler ingiliz işgalci lere Karşı 1 9 1 4'te Birinci D ü nya Sava ş ı 'n ı n pat l ak ver m esiyle, G a n d i H i n d is­ tan'ı n özg ü r l ü k m ücadelesinde kendi fel sefi fi ki rleri n i uyg u latm a k i ç i n H i n d i sta n'a döndü. i n g i l izler 1 9 1 9 yı l ı nda, h ü kü meti n m a h ke­ m e o l madan H i n d i sta n l l la rı tutu klamasına izin veren bir yasa o l a n Rowlett Ka n u n u'n u ka b u l ed ince, G an d i H i nt topra kl a rındaki i l k

satyaghara ya da pasif d i re n i ş çağ rısı n ı ya ptı. 1 3 N isan 1 9 1 9'da i n g i l izler pasif d i re n i ş g österisine ş iddetle ka r­ ş ı l ı k verd i ler. Bu olay "Am rista r Katl iam ı" o l a r a k b i l i n m eye başl a n d ı . i ng i l i z ordusundan Genera l Reg i n a l d Dyer, b i r kon u ş m a d i n l eyen ka l a ba l ı k bir g ru ba ateş açı l ması em ri n i verd i. i n g i l iz tüfekleri 279 H i ntl iyi ö l d ü rd ü ve 1 1 3 7 tanesi n i de ya ra l a d ı . Ateş d eva m ederd i a m a i n g i l izierin cephanesi bitm i şti. 1 920'de Gandi, H i n d ista n Özg ü rl ü k L i g i 'n i n başka n ı seçi l d i ; 1 92 1 'de H i nd i sta n U l usal Kon g resi'nde y ü r ü t m e yetkisine sa h i p o l d u . Gandi, başta i n g i l iz m a l l a rı o l m a k üzere ya bancı menşe l i t ü m m a l l a rı boykot etme pol it i kası uyg u l uyord u .

1 87

Dinler Tarihi 1 0 1

Gandi v e İplikçilik Kendi davranışlarının yoldaş Hintliler üzerindeki etkisinin farkın­ da olan Gandi sıklıkla, giysilerinde kullanılan kumaşların iplikleri­ ni eğirmek için kullandığı çıkrığının arkasında bulunabilirdi. Tüm Hintiiierin yabancı kökenli kumaşlar yerine ipliği evde eğriimiş ku­ maşlar kullanmalarını istiyordu. Gandi, Hindistan özgürlük hare­ ketinin sembolü haline geldi.

Tü m ya ba ncı m a l l a r ı n boykot ed i l mesi, i n g i l iz eğ itim ku rumla­ rına ve h atta verg i ödemeleri n i n redded i l mesine kada r genişledi. i n g i l izler gerg i n l iğ i bast ı rd ı ve G a n d i 'yi isya na teşvi kten a ltı yıl ha­ pis ceza s ı na çarptı rd ı . G a n d i sadece üç yıl hapis yatt ı kta n son ra 1 924 y ı l ı nda sağ l ı k soru n l a r ı n e d e n iyle serbest b ı ra kı l d ı . 1 928 yı l ı itibarıyla i ng i l izler, i ç i n d e h i ç b i r H i nt l i n i n o l m a d ı ğ ı b i r anayasa re­ formu kom i syon u o l u şt u r m u şt u . Gandi, yen i b i r pasif d i ren iş ka m­ panyası başlata ra k b u n a ka rş ı l ı k verd i; bu seferki ka m panya tuz verg i s i n e ka rşıyd ı . G a n d i 'n i n 1 929'd a k i ü n l ü "Tuz Yü rüyüşü" i n g i l izler ta rafı ndan kon u l a n tuz verg i s i n e ka rşı ya p ı l a n bir protestoyd u . Bu ka m panya, en öne m l i kısmı Ah med aba d 'd a n deniz ken a r ı n d a k i Da n d h i köyü­ ne g i d e n 400 km' l i k Da n d h i Yü rüyüşü olan pol iti k gösteri n i n bir pa rçasıyd ı . Gandi, Da n d h i 'd e g üç l ü bir sembo l i k görü ntü vererek ken d i tuzu n u ya ptı . G a n d i, 1 934'te H i nd i sta n U l u s a l Kong resi'ndeki pa rti l iderl iği görevinden ayrı l d ı ç ü n kü Kon g re üyeleri a ra s ı nda yen i H in d i s­ tan'ı n yaşam biç i m i o l a ra k ken d i şiddetsiz l i k yasa s ı na olan bağ l ı ­ l ı ğ ı n e ks i k old u ğ u n u g ö rd ü . Ceva h i rlal N e h r u yen i lider o l d u ; bu a rada G a n d i de ken d i n i kı rsa l H i nd i sta n'ı n eğitil mesi hedefi ne adad ı . Doku n u l mazl a r topl u l u ğ u na karşı savaştı ve evde dokun­ muş kumaş ve d iğer köy seviyesindeki sanayi lerin ü rünlerinin ta­ nıtı l ması için ça l ı ştı. 1 88

Mohandas Gandi

H i n d i stan'ı Terk Et Hareketi ve Ingiltere'den Bağımsızlık 1 942'de Gandi son derece açık "ya p ya d a öl" çağrı s ı n ı ya ptı; ya n i ya H i nd i stan'ı i ng i l iz yön et i m i nden ku rta raca klard ı ya d a dene­ yerek öleceklerd i . Yi ne d e yöntem leri ş i d d et değil, pasif d i renişti. H i n d ista n'ı terk etme ka rarı Bi rleş i k H i n d i sta n Kon g re Kom itesi'n i n Bom bay otu ru m u nda geçti. B u n a ka rşı l ı k o l a ra k i n g i l izler H i nt l i leri g öza ltına aldılar ve 1 O.OOO'den fazla kişiyi tutuklad ı l a r. Gandi, tu­ t u k l u l a r ı n serbest b ı ra k ı l ması ü m i d iyle oruç tuttu. 1 946 yılı nda tutu k l u l a r serbest b ı ra k ı l d ı ve i n g i l izler H i nd is­ ta n'ı n bağı msızl ı ğ ı kon u s u n d a düzen lemeler ya p m a k için H i nd i s­ ta n U l usal Kon g resi i l e görüşme ya pt ı l a r. G a n d i , H i nd ista n'd a k i H i n d u v e M ü s l ü m a n topl u l u kların işbirl i ğ i n e i n a n ıyord u ve h a n g i d i n e m e n s u p old u klarına bakmadan i l i ş k i l e r ku rd u ; i k i i nancı n ay­ rı l ma s ı gerektiğ i n e i n a n m ıyord u . Buna rağ me n H i n d i sta n U l u s a l Kon g resi, iki eya leti i n g i l iz H i nd istan'ı n d a n ayı ra n b i r böl ü n m e a n laşma s ı n ı ka b u l ettiler: H i n d ista n v e Pa k i sta n . 1 947'deki böl ü n ­ me s ü reci s o n derece şiddet dol uyd u : M i lyo n l a rca kişi evleri n i terk etmeye zorlandı ve en az bir m i lyon kişi h a l k aya k l a n malarında katie d i l d L G a n d i iki d i n i g r u p v e yen i i ki ü l ke a ras ı n d a b a r ı ş ya pmaya u ğ ­ raştı a m a 30 Oca k 1 948'de i k i topl u l u ğ u yat ı ştırma çabasıyla Yen i Del h i 'yi ziya ret ettiğ inde b i r s ilah sesi d uyu l d u v e şiddetsizl iğin sa­ vu n ucusu hayatı n ı kaybetti. Tetiği çeken, G a n d i 'n i n M üs l ü m a n l a rı ka b u l etmesine karşı ç ı ka n b i r H i nd u rad i k a l i o l a n Nath u ram God­ se i d i . D ü nya n ı n en büyü k şiddetsizl i k savu n uc u su n u n silahla vu­ ru l a ra k ö l d ü rü l mesi d e olabi l ecek en büyü k i ro n iyd i . Gandi ö l ü r­ ken H i ntçede Ta nrı a n l a m ı na gelen "Rama" kel i m es i n i m ı rıldand ı .

1 89

BÖLÜM 7

BU DiZM

Bud izm'i n kökenleri,

2 5 00

y ı l d a n daha eski b i r za m an önce Kuzey

H i nd i stan'da yaşa m ı ş b i r yog i o l a n Buda'ya daya n ı r. Buda, önce kend i s i n i n kiyle ba ş l a m a k üzere i n sanların hayat l a rı n ı kökten de­ ğ i ştiren bir yaşam şekli keşfetti . B uda'n ı n devr i m n itel iği ndeki gö­ rüşleri za m a n ı n sı navı n a daya n d ı ve yönte m leri d e aynı eski H i n­ d i sta n'd a olduğu g i b i h a l a h ayatları değişti rmeye deva m ed iyor. Buda fa rkı ndalığı, kibarl ı ğ ı ve şefkati öğ retti. B u d a'n ı n öğ reti lerin­ den ortaya çı kan b i r d i n le r a i lesi olan Budizm, i n sa n l ı ğ ı n ya rarına olan m u hteşem a h l a ki s i ste m l e rd e n bi rid i r. B u d izm, her ne kad a r ta n rı s ız b i r d i n o l a ra k değerlendirilebi­ l i rse de, d i n i i nancı aşara k u yg u la m a l ı tecrü beye dönüştürür. Bu­ d izme i n a n mazsı n ız, B u d izm'i u yg u l ars ı n ız. Asl ı nda "Bud izm'i" uy­ g u l a m a k için "Budist" o l m a n ıza b i l e gerek yokt u r. Sadece otu ru p m editasyon ya pma n ız g e re k i r. Yog a n ı n popü lerl i ğ i n i n yayg ı n olduğu b i r dönemde, Buda çok büyü k bir yogiyd i . Ken d i za m a n ı n ı n yog al arı kon u s u nda uzman­ laştı ve daha sonra t ü m g ü ç l ü k l e r i n ötesi n e geçebilecek bir yön­ tem o l u şt u rd u . Bu yöntem ayn ı za manda kel i melerin de ötesine geçiyord u ve kişi n i n ken d i s i için uyg u la n ma s ı g e rekiyord u. iyi ha­ ber ise, b u yönte m i n ta m b u ra d a ve ta m da ş u anda u laşılabi l i r olduğ u d u r. 1 90

Budizm

Buda belgese l i nd e Jane H i rshfield, B u d a'n ı n öğ reti lerine sekiz kel i m e l i k bir açıklama s u n a r: "Her şey d e ğ i ş i r, her şey bağ lantı­ l ı d ı r, d i kkatinizi verin:' Bu, Pa l i Derlernesi'nde ( B u d i st meti n l e r i n b i r d e r lemesil B u da'ya atfed i l e n m i lyo n l a rca kel i m e n i n güzel b i r özet i d i r.

1 91

DÖRT YÜCE G ERÇEK Dünya Acı Çekmekte

Dört Yüce Gerçek, t ı b b i b i r m etafor olara k d üş ü n ü lebi l i r. Buda ken d i n i genel l i kle d i n ku r u c u s u n d a n çok b i r d o ktor olara k değer­ lend i r m i ş ve b i r doktor o l a ra k i n sa n l ı k ha l i hasta l ı ğ ı n ı iyileştirmek için ilaç vermiştir. Doktor olara k, i n sa n l ı k h a l i i ç i n bir teş h i s ( B i rinci Yüce Gerçek), b i r sebep ( i kinci Yüce G e rçek), b i r son u ç ta h m i n i (Üçüncü Yüce Gerçek) ve tedavisi i ç i n b i r reçete (Dörd ü ncü Yüce Gerçek) sun­ m u şt u r. Dharma, ya n i b u ö ğ retilerin ya nsıtt ı ğ ı gerçek i l açtı r. Dört Yüce Gerçek sizi ayd ı n l a n m aya kadar götüre b i l i r. Öğ reti leri radi­ ka l d i r. Buda, i n sa n l a r ı n mesaj ı n a aç ı k olmaya b i l eceklerinden ya da bu mesaj ı anlaya maya b i lecekleri nden endişe etm işti r. Buda'n ı n öğ retileri, d e rtlerden ku rtu l m a k ve kişi n i n ken d i n i acıdan ku rta rması i ç i n b i r yol d u . Buda, tek yol u n "Orta Yol " o l ­ d uğ u n u b i l iyord u. A ş ı r ı zev k i n ( bedensel zevk üzerine kuru l u b ir yaşa m ) y a da aşırı üzüntü n ü n ( b i r safu n u n yaş am ı g i bi) ku rtu l u ş u ol maya n s ü rekli b i r acıya y o l açtı ğ ı n ı bil iyord u .

Birinci Yüce Gerçek: Acı Çekme Gerçeğ i Buda'n ı n ya şadığı d ü nya, sava ş l a rı, büyü k fa k i rl i kleri v e hasta l ı ğ ı i y i b i l e n b i r d ü nyayd ı . O rta l a m a yaşa m s ü resi kısayd ı v e bebek ve çoc u k ö l ü m ora n ı çok yü kse kt i . Ama dukkha, yaş l a n ma, hasta l ı k ve ö l ü m g i b i görünen acı çekme şekillerinin ötesi nd ed i r. Ayn ı za man­ da yaşa m ı n her a n ı n d a h ü kü m s ü ren yayg ı n bir m e m n u n iyetsizl iği ifade eder. Dukkha kel i mesi n d e ki du "kötü" ve ka d a "teker" anla­ m ı n a g e l i r. Buda, dukkha'n ı n özü n ü ya ka l a m a k i ç i n "kötü tekerlek" metafo r u n a başvu r m u şt u r. Bu, acı çekmekten fazlasıd ı r. Tekerleğ i a ksı n d a n ç ı ka rak a ra ba n ı n h e r h a reketini etki l eyen b i r kağ n ı a ra1 92

Dört Yüce Gerçek

bas ı n ı ta n ı m l a r. Mem n u niyetsizl i k ya da i ş l e r i n doğru g itmed i ğ i h issi, dukkha'n ı n d a h a öne m l i o l a n yön ü n ü ya nsıtır. Eğer dukkha kişi n i n ken d i kendine ya ptığ ı b i r şeyse bu ı stırap­ ta n ku rtu l ma n ı n b i r yol u va rd ı r ve Dört Yüce G e rçek'i n geriye ka­ l a n l a rı n ı n işa ret ettiği şey d e bu olası l ı kt ı r. Ah keşişler, Ao Çekme Yüce Gerçeği nedir? Doğum acı çekmektir, hastalik acı çekmektir, yaşliiik ao çekmektir, ölüm ao çekmektir. Acı, üzüntü, yas, keder ve umutsuzluk ao çekmektir. Hoş olmayan şeyle ilişki/endirrnek acı çekmektir, hoş olan şeyle ilişki/endirme­ rnek acı çekmektir. insanın istediği şeye sahip olmaması acı çek­ m ektir.

-Buda

Var Olmanın Üç işareti Dukkha va r olma n ı n üç işareti nden birid i r. Dukkha ta n ı m layıcıd ı r; teşh i st i r. i kinci iki işa ret teş h i s i n b ir pa rça s ı d ı r. Aniecdn ı n en iyi ter­ c ü m es i "geçici l i k"tir. Her şey s ü rekli değ i ş i r.

Soru Aydınlanmaya ulaşmak için kendimi izole etmem mi gerekir? Buda, yöntemin herkes için olduğuna ve kim olursanız olun nirvanaya ulaşabile­ ceğinize inanırdı. Kimi zaman en zorlayıcı uygulama dış dünyada, günlük yaşamın çok sayıdaki oyalayıcısı tarafından dikkatinizin dağıtılınasına rağmen daha fazla çalışmaya zorlandığınızcia gerçekleşir. Aydınlanma bir manastırda daha kolay olabilir ama her yerde ona ulaşılabilir.

Anatta bir son ra k i işarett i r ve "ayrı b i r ben l i ğ i n yok l u ğ u" ya d a "ben l i ksizl i k" a n la m ı na g el i r. Anatta "ben" olarak görünen şeyi n kesi n , daya n ı k l ı ya da sabit b i r şey o l m a d ı ğ ı n ı ifade eder. "Ben" olan n e varsa, o ayn ı za man da anicca'ya ta b i d i r. Bir a nd a n d iğeri­ ne s ü re k l i olara k değişir ve sadece kesi n m i ş g ö rü ntüs ü veri r. Buda 1 93

Dinler Tarihi 7 0 1

sonsuz ruh fi kri n i reddeder. B u ben l i k n e g i bi görü n ü rse görünsün kesi n d eğ i l d i r ve sürekli d eğ i ş i r.

Üç Zeh i r Uya n ma m ı ş z i hi n, ü ç zeh i r i l e ayrı l maz b i r şeki lde iç i ç e geçm iştir.

1 . H ı rs (tutku, a rzu, i stek) 2. N efret (ti ksin me, sa l d ı rg a n l ı k) 3. Ya n ı l g ı (cehalet) B u n l a r dukkha, anicca ve anatta ad l ı üç i ş areti n ya n l ı ş anl a ş ı l ­ ması n d a n kaynakla n ı r v e b u nedenle h ı rs, n efret v e ya n ı l g ı duk­ kha'n ı n a n a sebep lerid i r. Uya n ı ş s ı rasında bu zeh i rlerle i l g i n izi büyü k ölçüde aza ltı rsı n ız ve a ncak bu zeh i rleri aza lta ra k uya n m ı ş zi h n e d o ğ r u i lerieye bi l i rs i n iz.

Beş Bütünlük Ben l i ğ i n doğası n ı a n l a m a k a macıyla B u d a kişiyi b e ş bütü nsel par­ ça g r u b u na ayı rmışt ı r. Bel i rtti ğ i beş bütü n l ü k ş u n l a rd ı r:

1 . Madde bütü n l ü ğ ü (göz, ku l a k, burun, boğaz, el vs.) 2. Duyg u la r ve hi s le r bütü n l üğ ü (görme, ses, koku, tat, düşünce, şeki l )

3. A l g ı l a m a bütü n l ü ğ ü 4 . i ra d e y a da zi h i nsel o l u ş u m bütü n l ü ğ ü 5 . B i l i nç l i l i k bütü n l ü ğ ü (tepki)

Her b i r bütü n l ü k d eğ i ş i m e ta b i d i r. Vücud u n uz s ü rek l i olara k değ i ş i r. Asl ı nda vücud u n uzda ki h ücreleri n çoğ u yed i yılda b i r de­ ğ i ş i r ve hatta aslında vücud u n u zdaki her atom ya kl aş ı k yılda bir kere ta mamen değ i ş i r. Duyg u l a r ve h isler de s ü re kl i olara k değişir. Fikirleri n iz değ i ş i r. N iyet l e ri n iz değişir ve b u n l a r h a reketlerinizin temel lerid i r. 1 94

Dört Yü ce G e rçek

Tecrübe etmed iğ i n iz bir şeyden etki l e n m eyeceğ i niz için (duy­ m a d ı ğ ı n ız bir sesten etki l e n m ezsin iz) beş i n c i bütü n l ü k olan b i l i n ç va rl ı ğ ı n ı sürd ü rmesi i çin tü m d iğer bütü n l ü k l e re bağ l ı d ı r. Vüc u d u ­ n uzda n ed indiğ i n iz d uy u l a rı n ızı a l g ı l a m a n ıza bağ l ı o l a rak sa h i p o l d u ğ u nuz n iyete bağ l ı o l a n eylem i n iz y a da tepki n iz sadece on­ d a n önceki olayların her bir i n e bağ l ı d ı r. Bu, B uda'n ı n bağlt meyda­ na gelme adı veri len öğ retis i d i r.

B u beş bütü n l ü k top l u o l a ra k dukkha ya da acı çekmeyi ol uştu­ r u r. Bir nehri d ü ş ü n d ü ğ ü n üzde, o nehri n s ü re k l i o l ara k değişti ğ i n i fa rk edersin iz. N e h r i n b i r kısm ı n ı görü p son ra bakmayı bıra k ınca tekra r baktığ ı n ızda o n u sabitl e n m i ş h a l d e g ö rmezs i n iz. Ayn ı n e h i r g i b i siz d e sürekl i değ i ş i rs i n iz.

i kinci Yüce Gerçek: Acı nın Sebebi Tutkud u r i ki n c i Asil Gerçek te k b i r kel i me i l e özet l e n eb i l i r: tutku. Ortaya ç ı k m a (ya da acı çekme) g e rçeğ i olara k b i l i n i r. Tutku sizi uza klara, samsara'ya doğru taşıya n taş k ı n bir n e h i r g i bi d i r. Buda'nm öğretisi Tek bir yağmur türü ile Tüm insan çiçekleri sulayan Ve hepsinin meyvesini vermesini sağlayan Büyük bir bulut gibidir.

-Lotus Sutra

S

Acı çekersi n iz ç ü n kü bel i r l i şeylere doğru u za n ı rs ı n ız, diğer şey­ l e ri b i r kenara itersi n iz ve genel l i kle her şeyi n s ü re kl i o l a rak değ i ş­ tiğ i n i (anicca) ta kd i r etmeyi i h mal eders i n iz. Buda, d uyuları n ızla o l a n i l i ş ki n izi incelemen izi hatı rlatı r. Duyu l a r ı n ız sizi itip kakıyor mu, sizi belaya mı sürüklüyorlar, aşırı bir m e şg a l e h a l i ne mi gel i­ yor l a r? Orta yol u b u l u n, ne d uyusal tecrü belere boy u n eğin ne d e o n l a rı engel leyin.

1 95

Dinler Tarihi 1 0 1

Üçüncü Yüce Gerçek: Acı Sona Ere bilir! Nirvana'n ı n sözl ü k a n l a m ı "üfl eyerek soğ utmak" ya da "üfleyerek sön d ü rmek"ti r. Sönen n ed i r? Ü ç zeh re (klesha) o l an bağ l ı l ı k: h ı rs, nefret, ya n ı l g ı . Hayata tutku yerine bilge l i k (prajna) i l e ya klaşıla­ b i l i rse acı sona ereb i l i r. Med itasyon yol uyla va ro l u ş u n üç işareti n i kavraya b i l i rsiniz v e a rt ı k o n l a r ta rafı ndan a ldatıl mazsın ız: dukkha (acı çekme; yayg ı n m e m n u n iyetsizl i k), anicca (geçici l i k) ve anatta (ayrı b i r ben l i ğ i n o l m a ması). i leri meditasyon geçm iş ka rman ızı ya da yaşa d ı ğ ı n ız koş u l l a n m a l a rı yok etme fı rsatı sağ lar. Yaşadığ ı n ız tecrü beler neden iyle zi h n i n izde biriken d ü ğ ü m leri çözmek g i bi­ d i r. Çözü len her b i r d ü ğ ü m , ku rtu lduğ u n uz h e r b i r koş u l la n ma, yok e d i l e n her bir ka r m a pa rçası sizi uya n ı şa ya klaştı rır.

Dörd üncü Yüce Gerçek: Yöntem N i rva naya ulaşmak i ç i n Yüce Sekiz Katlı Yol u ( b i r sonraki bölümde bununla ilgili daha fazla bilgi vereceğ iz) geçmeniz gerekir. Bu yol üç kısma bölünebi l i r: a h l a k (sila; doğru kon u şma, doğru hareket, doğru kazanç), med itasyon (samadhi; doğru çaba, doğru fa rkın­ da l ı k, doğru yoğ u n la şm a) ve b i l g e l i k ve içgörü (Prajna; doğru ba­ kış, doğru düşü nce). Bu, ken d i kendine ta m am e n yeten b i r yol d u r. Bu ku rtu l u şa u la şma k i ç i n d ı şa rıdan herha n g i b i r a racıya gerek yoktu r.

Ah keşişler, bu, acı çekmenin son bulmasma götüren Yolun Ger­ çekliği'dir. işte bu, şunlardan oluşan YüceSekiz Katli Yol'dur:

1 . Doğ ru bakış 2. Doğru kavrama 3. Doğ ru kon uşma 4. Doğ ru davra n ı ş s. D o ğ r u kaza nç

6. Doğru çaba 1 96

Dört Yüce Gerçek

7. Doğru fa rkı n da l ı k 8 . Doğru med itasyon

-Yo l u n Gerçekliği (Magga) Dört Yüce Gerçek, Buda'n ı n temel öğ ret i l e r i d i r. Eylemi şeki l len­ d i ri rler ve rad i ka l bir dönüşüme doğru reh be rl i k etme pota n siye­ l i n e sah i ptirler. B u öğretiler eski H i nd i sta n'ı n ru h a n i ve daha son ra politik orta m ı n ı kökten değişti rmişlerd i r. B u basit g erçekler soyut d eğ i l d i r. Her biri ken d i tecrü beleri n iz yol uyla test edilebi l i r. Dört Yüce Gerçeği d etayl ı i ncelemek için fa r k eders i n iz, tecrübe kaza­ n ı rs ı n ız ve uyg u la rs ı n ız. B u n l a r ayd ı n la n m ı ş bir yaş a m için eylem ­ l e rd i r. Dört Yüce Gerçek, yaşa m ı n ızın ken d i ken d i nize ya rattığ ı n ız a c ı i l e nası l engel lendiği kon usu nda b i r u ya n ı ş çağ rısıd ı r ve bu acı­ dan ku rtu l m a k için b i r yol s u n a r.

1 97

SEKiZ KATLI YOL Orta Yol

Orta Yol ya da Yüce Sekiz Kat l ı Yol, Budist yaşa m ta rzı n ı n yol ha rita­ sıd ı r. Yol u n, sekiz "doğ ru" ya d a " b i lge" olma şekl i n i içeren üç kısmı va rd ı r ve her bir kısım d eva m l ı b i r s ü reç içinde, bir sonraki için bir basa m a kt ı r.

Yol 1 . Doğ ru davra n ı ş

2. Doğ ru kon u şma 3. Doğru kaza nç 4. Doğ ru çaba Doğru yoğ u n laşma

s.

6. Doğ ru fa rkı nda l ı k 7 . Doğ ru görüş 8. Doğ ru kavra ma

Buda doğru kel i mesi n i, bir şeyin uyg u n old u ğ u n u söyled iğimiz a n lamda kullanmaktad ı r. Buda be l ir l i eylemleri e m retmez ya da ya­ saklamaz ç ü n kü uyg u n davra n ı ş d u ruma bağ l ı d ı r. Bu doğru ya kla­ ş ı m l a r h a n g i davranışların m utl u l uğa ve hangi davra n ışların üzü n­ tüye sebep olduğunu doğrudan tecrü be etmekten kaynakla n ı r. Sekiz Katlı Yol üç katego riye ayrı l ı r. Bu kategoriler ş u n l a rd ı r: 1 . A h l a k (Si/o)

2. Med itasyon (Samadhi) 3. Bilgel i k (Prajna) A h l a k b i ri nci, ikinci ve ü ç ü ncüyü içerir: doğru kon u ş ma, doğ­ ru davra n ı ş ve doğru kaza nç. Med itasyon ortadaki üç aşamadan 1 98

Sekiz Kat l ı

Yol

o l u ş u r (dört, beş ve a ltı): doğru çaba, doğru yoğ u n laşma ve doğ ru fa rkı n d a l ı k. Son ol a ra k B i l g e l i k ise yed i ve sekizinciyi içerir: doğru görüş ve doğru kavrama.

Uygulama, Uygulama Sekiz basamak sırayla değil, sürekli olarak ve her biri eşzamanlı şe­ kilde uygulanmalıdır. Orta Yol bir eylem programıdır.

Doğru Konuşma Kon u şma kuvvetl i b i r g ü çt ü r ve iyi l i k için ya d a za ra r vermek iç in ku l l a n ı la b i l i r. Doğ ru kon u şmayı gerçekleştirmek i ç i n gerçekleri söylemeniz ve ded i kodu g i bi gereksiz etki leşi m lerd e n kaçı n m a n ı z gerekir. Her za m a n söylenecek doğru şey i n n e o l d u ğ u ndan e m i n o l m a sanız d a , m u htemelen söylenmesi yan!Jş o l a n şeylerin neler o l d u ğ u n u b i l iyors u n uzd u r: •

Ya lan ift i ra



Küfü r ya da tacizci bir d i l



G e reksiz yere ses yükseltmek



Sert sözler



Çok kon uşmak (durmadan kon uşmak)



D ed i kodu D ü ş ma n l ı k yaratmak

Doğ ru Davranış Doğ ru davranış, "za ra r verme" en azı ndan bil e re k d eğ i l emri yol uy­ la kavranabi l i r. Doğ ru davra n ı ş doğru kon u şmaya benzerd i r. Dav­ ra n ı ş l a rı n ız kötü niyet yerine ba rış sağ layaca k şekilde, orta m ı n ız i l e uyu m l u olma l ı d ı r. Diğerlerine za ra r gelmesine sebep olacak hiçbir şey ya pmayı n. Gayet açık olarak za ra r verici davra n ı ş l a r şunları içeri r: 1 99

Dinler Tarihi 1 0 1



Ça l m a k



i nsa n ı n ya da d i ğ e r ca n l ı la r ı n ca n ı n ı a l m a k



Kişi n i n, ma l ı n ya da barış h a l i n i n yok ed i l mesi



Aşırı d ü ş kü n l ü k Doğ ru davra n ı ş d i nsel soru m l u l u ğ u da içe r ir; z i n a y a da fu h u ş

yasakt ı r. Ayn ı za manda a l ko l d e n y a da eğ l ence a m a ç l ı a l ı nan mad­ delerden uza k d u rmayı d a kapsar.

Doğru Kazanç Doğru kaza nç, d ü nyad a k i i ş i n iz yol uyla za ra r vermekten kaçınma­ yı ifade eder. Tı pkı vücu d u n d uyusal a l g ı l a m a l a rı g i bi, a maç vaz­ geçmek d eğ i l bağ l a n m a kta n kaç ı n maktır. Servet toplan ması ya da l ü ks va rlıklara sa h i p o l u n m a s ı konusunda herhangi bir yasa k yoktu r. H e r şey bu nesnelerle o l a n i l işkinize bağ l ı d ı r. B i r B u d i st'i n kaç ı n mayı isteye b il eceğ i meslekler ş u n l a rı içerir ama b u n l a rl a s ı n ı rl ı d eğ i l d i r: S i l a h satıcısı Uyuşturucu satıcısı Sarhoş edici maddelerle ya d a zeh i rlerle ça l ı ş m a k •

Kasa p



Cel lat

Soru Lotus 1-2-3 bilgisayar programının adı nereden gelir? Bilgisayar programcısı ve programın geliştirkisi Mitch Kapor faal bir Budisttir. Budizm'de lotus çiçeği zihnin, vücudun ve ruhun saflığını ve bağlılığın çamurlu sularında yüzmeyi simgeler.

200

Sekiz Katlı Yol

Doğru Çaba S o n raki üç disipl i n i n hepsi zihinsel d i s i p l i n l e rd i r ve doğrudan me­ d itasyon uyg u l a maları i l e i l g i l i d i rler. Tü m bu uyg u lamalar o l d u kça çaba g e re kti rir, b u neden l e bu­ rad a aşırı tem bel l i k i l e ölçüyü aş m a a ra s ı n d a b i r yerlerdeki uyg u n ça ba m i ktarını gösterd i ğ i n izden e m i n o l m a n ız g erekmekted i r. Doğru ça ba ayn ı za manda uyg u n ol maya n davra n ı ş la rdan ve d ü ­ ş ü n celerden d e ku rtu l m a k a n l a m ı n a g e l i r. Ver i msiz y a da kötü d ü ­ ş ü nceler ortaya ç ı ktığı nda, i l g i n izi mevcut za m a n d a olanlara geri d ö n d ü rmek için gerekli ça bayı gösterm e n iz g e rekir.

Doğru Yoğunlaşma Da h a önce bahsed i l d i ğ i g i bi, yol üzeri ndeki ilerleme medita syon g e re ktirir. Zi h n i n iz düşma n ı n ız değ i l dost u n uz o l m a l ı d ı r. Meditas­ yon u Buda keşfetmedi; b u tip yönte m le r o n u n döneminde ve o n ­ d a n önce de b i n lerce yıl boyunca ku l l a n ı l ıyord u . Buda çocu kken bir m ed itasyon m ucizesiyd i, sekiz yaş ı n d ayken g ü l el ması ağacı­ nın a ltında ken d i l iğ i nden med itasyona d a l a b i l iyord u . Fa rkındal ı k, nesneleri n geçici l i ğ i n e e n d o ğ r u d an seslenen yön­ tern d i ve Buda'n ı n kend i uya n ı ş ı n ı g e rçekleştirmesine ya rd ı mc ı oldu . Doğru yoğ u n laşma d o ğ r u farkında l ı k i ç i n ö ne m l i bir temeld i r. Yoğ u n laşma n ı n uyg u n şeki l lerini uyg u l aya ra k fa rkı ndaliğı d a h a u l a ş ı l a b i l i r h a l e geti re b i l i rs i n iz.

Doğru Farkındalık Doğ ru fa rkınd a l ı k b i r d o ğ r u yoğ u n laşma tem e l i g e re ktirir. Fa rkın­ d a l ı k med itasyo n u n u ya d a vipassana'yı uyg u la rken va r o l ma n ı n üç işaretin i doğ rudan tecrübe edersin iz. Ö rn eğ i n n efes a l ı ş verişi­ n ize ya da vüc u d u n uzdaki h islerin ortaya ç ı k ı ş ı n a ve kaybo l u ş u n a d i kkat ederek, doğrudan g eçici fiği (anicca) tecrü be edersin iz. Z i h ­ n i n iz i n a c ı dol u h i kayelerle nasıl meşg u l o l d u ğ u n u y a da kaybetm e 201

Dinler Tarihi 1 O 1

ya da m a h ru m iyet tem a l a rı i l e n a s ı l özdeşleştiğ i n i görd ü ğ ü n üzde doğ r u d a n acı çekmeyi (dukkha) tecrübe ede rs i n iz. Prat i k yaptığı­ n ızda ve z i h n i n iz yoğ u n l a ş ı p ca n l ı olman ı n a n l ı k olgusal enerj i leri ile ka l d ı ğ ı nda ise doğ rud a n bensizl iği (anatta) tecrübe edersiniz. Doğ ru fa rkı nda l ı k s izde n d i k katin izi gelecekten uza klaştırma­ n ızı ister; öze l l i k l e d e o g e l eceğe oda k l ı i l g i endişe h a l i n i a l ıyorsa. Doğ ru fa rkında l ı k sizden d i kkat i n izi geçm i şten uzaklaştırman ızı ister; öze l l i kle de o g e l ecek o d a k l ı ilgi pişma n l ı k h a l i n i a l ıyorsa . Geç m i şten ve gelecekten u za klaştırd ı ğ ı n ızda d i kkati n izi şu ana odaklayı n ve olanları i l g iyle fa rk ed i n .

Doğru Görüş Doğru Görüş, Dört Yüce Gerçek'i n ta m olara k kavra n ması anlamı­ na g e l i r. Doğ ru düşü nce n efrette n (ve za l i m l i kten) uza klaşmak de­ mektir. B u fa ktörler Buda'n ı n ö ğ retilerine özg ü d ü r. Bu görüşlerin sonucu, a h la kl ı l ı k ve med itasyon a bağ l ı olara k Praj na'ya (her şeyin n i h a i g e rçekliği kon u s u n d a b i l g el i k ya da iç görü) u l a ş m a ktı r. Ne düşünürsek oyuz. Bizi düşüncelerimiz şekillendirir. Düşüncele­ rimiz/e kendi dünyamlZI yaratmz.

-Buda

Buda, doğru görüş i l e ne a n latmaya ça l ışıyo rd u ? Doğru görüş, olayları koş u l l a n m ı ş tecrü ben i n ötesinde tecrübe etme yeteneği­ d i r. Geç m i ş tecrü beleri n önya rg ı l ı fi ltreleri n i ka l d ı rı r ve gerçekliği aslında o l d u ğ u ndan d a h a ya k ı n b i r şekilde yaşaman ızı sağ lar. Ya­ şamınız boyu nca süren a l ışka n l ı k l a rı n ızdan ortaya çıkan önya rg ı­ lardan, kesi n h ü kümlerd e n ve tepkilerden kurtu l m a n ızı gerekti rir. Med itasyon (ve bileşen leri doğru çaba, konsantrasyon ve fa rkı n­ d a l ı k) önya rg ı l a rı n ızı, kesi n h ü k ü m lerinizi ve tepkilerin izi bel irle­ men ize ve tecrü beleri n izde nasıl a ktif yol oynadıklarını görmenize ya rd ı mcı o l u r. 202

Sekiz Katl ı Yol

Sekiz Tuzak B u d a, kaçı n ı l ması gereken sekiz d ü nyevi şey kon u s u nda uya r ı r. B u d ö rt çift karşıtl ı k ş u n l a rd ı r:

1 . Pa radan, maddi va rl ı kl ard an zevk a l m a k; b u n l a rd a n uza kl a ş ı n­ ca ra hatsız o l m a k. 2. Övg üden ve egoyu okşaya n şeyl erd e n zevk a l m a k; eleştiri ya

d a itiraz ka rşısında ra hatsız o l m ak.

3. iyi bir itibar ya da kişisel i m aj sa h i b i o l m a ktan zevk al mak; i m aj ve itibar aza l d ı ğ ı nda ra hatsız olmak.

4. Zevk verici şeylerle temas etmekten zevk a l m a k; zevk verme­ yen şeylerle temas etm e kten ra hatsız o l m a k. B u n l a r sizi dukkha'ya (acı çekmek; yayg ı n m e m n u n iyetsizl i k ve benzerleri) ka rşı hassas h a l e geti ren sekiz tav ı rd ı r. Buda sizi ken d i ­ n i koruma içg ü d ü s ü n e sa h i p ol maya n b i r yaşaya n ö l ü ha l ine gel ­ m eye teşvik etm ez. Bu n u n yeri ne ki ş is e l değerin izi, m utl u l u ğ u n u ­ zu v e refa h ı n ızı b u n l a r ı n va r l ı ğ ı na daya n d ı rm a m a n ız kon u s u n d a s i z i uyar ı r. Diğer bir deyi şle, tesad üfi öz değerd e n s a kı n ı n . B u rada bahse­ d i l e n şeylerin ta m a m ı ya sizin doğrudan kontro l ü n üz altında de­ ğ i l d i r (ya n i başka s ı n ı n bizim için ya ptığı bir şeyd i r) ya da s ü re k l i değ i şti kleri i ç i n kontrol ed i lemezler (ya n i geçic i l i k temel i l kesi).

Doğru Kavrama Doğru ka ra r n iyetleri içeri r. Her şeye ya klaştı ğ ı n ız r u h h a l i (neza ket, merha met dol u b i r ru h ve t ü rdeşlerin ize za ra r vermemek) doğru kavra m a n ı n tem e l i d i r. Amaç "ben" ve " be n i m" kavra m la rı n ı n ego ile i l g i l i end işelerinden uza klaşa rak g ü d ü l eri n iz i n ego kaynaklı de­ ğil daha özveri l i o l d u ğ u h izmet dolu bir ya şanı şekl i n e doğru yo l a l m a ktı r.

203

Dinler Tarihi 1 0 1

Yüce S üreç Yüce Sekiz Katlı Yol b i r s ü reçt i r. Her an o n u m ü kemmel şeki lde yeri ne g etirme kon u s u n d a e n d i şelen meyi n . Yol, inananı o l u msuz d uyg u la rd a n ku rta r m a k ve acıyı ka b u l l e n m eye çevirmek için yön­ tem l e r s u n a r.

204

ÜÇ MÜCEVH ER Budizm'in Ruhani Kalbi

Beş Öğ reti 'yi uyg u l a rsanız ve Üç Mücevher'e sığ ı n ı rsan ız ken d i n ize B u d i st d iyebi l i r s i n iz. Peki, a m a Bud izm'd e Üç M ücevher ile ne ifa d e edi l m iştir? Üç M ü cevher, B u dist i n a n ı ş ı n t e m e l bileşenlerid i r: •

Buda



Dharma



Sangha Buda, "uya n m ı ş olan" demektir; "ayd ı n l a n m ı ş kişi'� Buda m ücev­

heri için, sığınma yeri olarak buda'yı seçe rs i n iz (buda olan kişi d eğ i l ayd ı n lanma olası l ı ğ ı ) . Buda, h erkesi n b i r budadoğası yan i ayd ı n ­ l a n m a kapasitesi old u ğ u n u öğ reti rd i . S i z buda's ı n ız v e sığ ı n d ığ ı n ız d a b u fa rkında l ı kt ı r. Dharma'n ı n çeşitli a n l a m ları va rd ı r. Dharma, B uda'n ı n öğreti­ l e ri n i n derlemes i d i r. Buda'n ı n za ma n ı nda, g ezg i n sofu lar bi rbi rleri ile b u l uşup "Ki m i n dharma's ı n ı izl iyors u n ?" d iye sora rlard ı . B u n u n ceva b ı olarak da öğ retmenleri n i n ad ı n ı söylerlerd i . B u da, diğer b i r ö ğ retmen i n dharma's ı n ı izlememesi, b u n u n yerine iş leri i n c i r ağa­ c ı n ı n a ltında ken d i ken d i s i n e çözm üş ol m a s ı neden iyle özg ü n d ü r. Dharma aynı za manda B uda'n ı n öğret ile ri n i n i ş a ret ettiği daha de­ r i n g e rçekleri ifade eder. Dukkha gerçeği n i ve nirvana olası l ı ğ ı n ı a n latı r. Dharma ayn ı za m a nda "doğal ka n u n'; ya n i her şeyin g e r­ çekl i ğ i n i açı kça görmek o l a ra k terc ü m e edi l i r. Ayn ı derecede önem l i olan b ir diğeri ise cemaat, ya n i sang­ ha'd ı r. i l k sangha Buda'd a n ve o n u n i n a n a n la rı n d a n oluşuyord u . B u cemaat Buda'n ı n önceden sofu o l a n b e ş a rkadaşı n ı ve normal i n s a n l a r ve kra l l a r da dahil inanan kişileri n a rta n sayısını içeriyor­ d u . i nsan l a r acıyı sona e rd i rmek amacıyla ve Buda'n ı n bilgel i ğ i n i 205

Dinler Tarihi 1 O 1

d uya ra k ken d i istekleri i l e kat ı l ıyorlard ı . i ster b i r keşiş i sterseniz i n a n a n bir uyg u layıcı o l a ra k cemaatin bir parçası o l a bi l i rd i n iz. 2500 y ı l son ra bu seçe n e kl e r h al e n mevcutt u r ve sangha i nsan­ l ı ğ ı n en eski s ü rekl i ku r u m l a r ı n d a n biridir. Ancak bu resm i b i r cemaat d eğ i l d i r. Herha n g i b i r merkezi oto­ ritesi yokt u r, yı l l ı k konfe ra n s l a r ya p ı l maz ve üye l i stesi tutu l maz. Dört Yüce Gerçek'i ve yüzyı l l a r içerisi nde g e l i şe n diğer Bud ist öğ­ retileri, uyg u la m a l a rı ve ayi n leri yaşamayı seçen benzer d üşü nee l i bi reyl eri n ol uştu rd u ğ u b i r g r u pt u r. Sangha, B u d i st uyg u layıcı ların ve ayn ı za manda topl u m u n uz i ç i nde birl i kte med itasyon ya pmak için d üzen l i olara k b u l u ştuğ u n uz küçük bir grup i n sa n ı n d ü nya ça­ p ı n d a ki toplan masıd ı r. Ken d i ken d i lerine uyg u la m a ya pan kişiler bile sangha'n ı n pa rça sı d ı r. "Buda'ya s1ğm1yorum" dediğimiz zaman, ''Buda'ntn bana slğlndl­ ğml " da anlamamiz gerekir çünkü ikinci klSim olmadan ilk k1s1m tamamlanmaz. Aydmlanmanm , anlay1şm ve sevginin sadece birer kavram değil, gerçek olmalan için Buda'nm bize ihtiyao vardtr. Bunlann, yaşamda gerçek etkileri olan gerçek kavramlar olmalan gerekir. Ne zaman "Buda'ya s1ğm1yorum" desem, "Buda bana s1ğm1yor" cümlesini duyan m.

-Th ich N hat H a n h, Banş Olmak

Rahipler ve Rahibeler Doğ u'da, uzu n bir ma n astı r ka n u n u ya da ra h i p l e r (bikkhu) ve ra­ h i beler (bhikkunis) geleneği va rd ı r. B i r ra h i p ya da ra h i be olmak kend i n izi r u h a n i hayata ve Ü ç M ücevher'e a d a m a kt ı r. B i r çocu k, "ka rga l a r ı kova la" diye b i l d i ğ i za m a n ra h ip olaca k yaşa erişmiş sa­ yı l ı r bu da ya klaşı k yed i ya da sekiz yaşiarına den k g e l i r. B i r ra hi bin hayatı basitt i r. Rahiplerin ve ra h i belerin saçla r ı n ı kazı maları ve ha­ yatla rı n ı bekar geçirmeleri beklen i r. Manastı rlar o l d u kça s ü s l ü ve b ü y ü k sosya l ku r u m l a r o l a b i l i rler. Örneğ i n, 5 . yüzyı lda Sri Lan ka'd a k i A bhaya g i ri Man ast ı r ı 'nda 5.000 206

Üç Mücevher

ra h i p va rd ı . Çi n'i n 1 959'da Ti bet'i işgal etm e s i n den önce, Drepu n g M a n a stı rı ı 0.000 r a h i be e v sah i pl i ğ i yapıyo rd u .

i l k Mücevher: Buda Buda hem bir i n sa n hem d e bir sem bol d ü . B u d a'ya sığı ndığ ı n ız­ da, bu ada m ı n yaşa m ı boyu nca başa rd ı kl a rı n ı n ö n ü nde sayg ıyla eğ i l i rs i n iz. Buda'ya sığ ı n d ı ğ ı n ızda ayn ı za m a n d a onun temsil ettiği şeyin, ya n i ken d i ayd ı n l a n m ı ş dağa nızın ö n ü nd e d e eğ i l i rsin iz. Öze l l i kle geleneksel B u d ist kültürlerd e k i bazı kişiler Buda'yı b ir ku rtu l u ş kaynağı olara k g ö re bil i rler. Ti bet'te B u da'ya "Lort Buda" d e n i r. Anca k Batı 'da d a h a çok desta nsı b i r feda ka r l ı k ve h ı rsta n, n efretten ve ya n ı lgıdan ku rtu l m a h i kayes i n i n ka h ra m a n ı d ı r. O rta yol u b u l madan önce her şeye sa h i pti ve h i ç b i r şeye sa h i p değ i l d i . U z u n kariyeri boyu nca s ü rd ü rdüğü ç o k m i kta rd a ki öğretisi i l e i l g i l i herhangi b i r kişi n i n ta k i p edebi leceğ i d etayl ı b i r yol bıra ktı. öz­ g ü rl üğe götü reb i l ecek b i r yöntemler d a ğ a rc ı ğ ı b ı ra ktı. Harika b i r yog iyd i ve a c ı d o l u b i r h ayatta n özg ü r b i r yaşa ma doğ ru rad i ka l b i r d ö n ü ş ü m ü tem s i l ed iyord u . B udadoğası (herkesi n içi ndeki buda) ya rat ı l m az, ortaya ç ı ka­ rı l ı r. Şu anda mevcutt u r ama belki d e ken d i tutku ve isteksizl i k h i kayeleri n iz ta rafı n d an g izlen m i ştir. B u dadoğası ya p ı l maz; b i r va rış noktası d eğ i l d i r. Ta m şu a nda b u ra da d ı r. B u d a i nsa n l ığa b u pota nsiyel i göstermişti r.

Şişman "Buda" Çin restoranlarında gördüğünüz şişman ve mutlu "Buda", Sidd­ hartha Gautama, Shakyamuni Buda değildir. O Çin'de "Budai" ya da Japonya'da "Hotei"dir. Genellikle gülümserken ya da kahkaha atarken resmedilir. Daha çok geleneksel bir figürdür ama genellikle tarihsel Buda ile kanştırılır.

207

Dinler Tarihi 1 0 1

B u d a sizden o n a i n a n m a n ızı y a da d u a etme nizi istemez. H i s­ settiğ i n iz herha ngi b i r fera h la m a, i l a h i bir m ü d a h a l e yol uyla değil, kendi çaban ızla gel i r. O b ize ta m a men ken d i başım ıza çı kmakta özg ü r o l d u ğ u m uz b i r yol göste r i r.

I ki nci Mücevher: Dharma Üç M ü cevher'in ikincisi dharma 'd ı r. Dharma, B u d i st yazı ların ve d ü ş ü ncelerin tam b i r derlemes i d i r ve tüm modern Budist öğreti­ leri ve ayn ı za manda Pa l i Derlernesi'ndeki sutra'lar g i bi geleneksel, orij i n a l öğreti leri d e içerir. Dharma, nesiller boyu a ktarı l m ı ş olan tüm sözler ve yaz ı l ı meti n l e rd i r. G ü n ü m üzde dharma'n ı n çok sayıda kaynağı va rd ı r: kitaplar, DVD'Ier, M P3'ler, video l a r ve kayded i l m i ş dharma kon uşmaları. Ayrıca uyg u lama merkezleri ve ma nastı rlar d a va rd ı r. Bud izm'i n Batı'da, modern i l eti ş i m teknoloj i le ri ile bağ la ntı l ı olara k yayı l ması, dharma'n ı n eşi görü l m e m i ş şekilde u l aşı labi l i r o l m a s ı n ı sağ l a m ı ş­ tır. i ki t ü r dharma va rd ı r: o ku n a b i le n ya da duyulabi len, ya n i ki­ şiden kişiye a ktarılan ve g e rçekleşti rilen. Gerçekleştirilen dharma, Dört Yüce Gerçek'i n uyg u l a n ması, gerçeğ i n fa rkı na va rıl ması ya da ayd ı n l a n m a yol uyla tecrü be ed i l e n dharma'd ı r.

Üçü ncü Mücevher: Sangha Buda'n ı n i l k ta kipçiferi eskiden keşiş olan beş meslektaşıyd ı . Anca k kısa bir s ü re içinde Buda, zaten feragat etm i ş kişi leri eğ itmekten sıradan k i şi leri eğitmeye geçiş ya ptı . Yashas a d ı n d a ki zeng i n, genç bir adam taki pçi oldu ve Buda'n ı n h i mayesi n d e ayd ı n l a n maya ulaştı. Yashas'ı n babası d a s ı ra d a n b i r uygu layıcı (upsaka) olara k ta­ ki pçi o l d u . S ı radan uyg u layı c ı l a r m a nastır ku ra l l a rı n a uym uyorlar, sadece ü ç l ü sığın mayı (buda, dharma, sangha) uyg u lara k öğretiyi uyg u l uyorlard ı . Yashas'ı n a n nesi de Üç Mücevher'e sığın dı ve i l k kad ı n s ı ra d a n ta kipçi o l d u . Yas h a s'ı n a rkadaşları v e a rkadaşları n ı n 208

Üç Mücevher

a rkadaşları da geldi. Haber yayı ldı. Buda i l k a l t m ı ş ayd ı n l a n m ı ş ki­ şiyi öğretileri yaymaları iç in gönderd i .

Soru Sıradan bir insan aydınlanmaya ulaşabilir mi? Vacchagotta, Buda'ya yaklaştı ve ona Buda'nın ilkelerini takip eden ve "yüksek ruhani ortama" kavuşan sıradan takipçileri olup olmadığını sordu. Buda, Vaccha­ gotta'ya evet dedi, oraya ulaşan "sadece bir ya da iki değil, sadece yüz ya da iki yüz ya da beş yüz değil, çok daha fazlası" vardı.

B uda'n ı n kast siste m i n i i n ka r etmesi n e rağ men, sangha'ya h e r­ kes ka b u l ed i l m iyord u . Eğer b ir borçlu, s u ç l u , kaça k b i r köle ya d a top l u m tarafı n d a n d ı ş l a n a n bi riysen iz ka b u l ed i l m ezd i n iz. Buda m u htemelen bu ku ra l ları sangha 'n ı n cöm e rtl iklerine bağ l ı old u ğ u zen g i n hami lerin i kızd ı rmaması gerekti ğ i n i n fa rkında olara k koy­ m u ştu. Bu şeki lde, usta b i r politikacı o ld u ğ u n u ve hayatın p ratik ge rçekl i klerinden uza k olmadığını gösteriyord u . Sangha, kra l l a r ı n v e zen g i nlerin h i mayesi n e bağ l ıyd ı . B u a maçla hatı r işleri ya p ı l ı ­ yord u . Buda'n ı n top l u msal ku ra l l a rdan ayrı l d ı ğ ı e n tartışma l ı kon u kad ı n ların ra h i be (bikkhunis) olara k ata n m a s ı n a izin vermiş olma­ sıyd ı. Ama bu Praja pati Teyzesine bi raz ya lva rması n ı gerektird i .

Cömertli k Tü m d ü nyada dana (bağış) önem l i b ir B u d i st u yg u l a masıd ı r. Bağ ı ş ya p m a k h ı rs zeh r i n i n panze h i ri o l a n b i r cöm e rtl i k h issi ortaya çı ka­ r ı r. Ayn ı za manda uyg u layıc ı n ı n diğer kişi l e re karşı bir merh a m et d uyg u s u geliştirmesine ve benc i l l i ğ i ve ka l ıc ı ben l i k kavra m ı n ı yen m esine ya rd ı mcı o l u r. B uda'n ı n za m a n ı nda ve sonrasında k ra l l a rı n , tücca rların ve sı­ rad a n i nsa nların cömertl i ğ i ol masayd ı b u g ü n B u d izm ol mazd ı. Ba­ ğış ya pmak seva p kaza n d ı r ı r ama bağ ı ş s adece seva p elde etmek ile hesaplanma m a l ı d ı r; bağ ı ş zevk i l e ya p ı l m a l ı d ı r. 209

Dinler Tarihi 1 0 1

Seva p ayn ı za m a n d a d i ğerlerine d e devre d i lebi l i r, ayn ı cömert ha reketleri n izin tü m i n sa n l ı ğ ı n faydasına s u n u labi leceğ i g i bi. Ör­ neğ i n Ti bet'te, ölen kişi n i n a i l e bi reyleri ol u m l u b i r yeniden doğu­ şa ya rd ı mcı o l m a k için seva p s u na rlard ı . Kra l l a r bile bunu cidd iye a l ı rd ı . M esela, Sri La n ka kra l l a rı t ü m iyi h are ketleri için "seva p def­ terleri" tutariard ı ve ö l ü m döşeğ i ndeyken zi h i n le r i n i ra hatlatma k i ç i n bu d efterleri ken d i le r i n e o kuttu rurlard ı .

210

TH ERAVADA, MAHAYANA VE VAJ RAYANA BUDiZM'i M ü cevherin Çok Yüzü Vardır

Tek b i r Bud izm; geleneğ i nden ayrı labi lecek herha ngi b i r a s ı l Budizm yokt u r. Asl ı nda Budizm teri m i n ispeten yen i bir icatt ı r ve ilk olarak 1 8. ve 1 9. yüzyı ldaki a raştı rmacılar tarafı n d a n ku l l a n ı l m ıştır. Bundan önce Budistler, "Buda'n ı n ta kipçi leri" olara k a d l a n d ı rı l ıyorlardı . B u d ist öğ retilerin üç fa rklı a racı ya da e ko l ü va rd ı r ve neredey­ se t ü m Bud izm m ezhepleri bu üç ekaiden b i ri n e a itti r. Theravad a v e M a h aya na Bud izm'i, uyg u la m a ve fel sefe kon u s u n d a fa rkl ı l ı kl a r ortaya ç ı ktığ ından, eski konseylerden o rtaya ç ı k m ı şt ı r. Bud izm'i n üç a rac ı şun l a rd ı r:

1 . Theravada 2. M a h aya na

3 . Vaj raya na B i rbi rleriyle örtüşseler de b u n l a r fa r kl ı d i n l e r o l a ra k değerlen­ d i ri l e b i l i r.

Anlamı Nedir? Araç (İng. vehicle) kelimesi, Sanskritçede "feribot" anlamına gelen vada kelimesinden gelmektedir. Nehri geçen kişinin ve kayığının görüntüsünü düşünün, bu araçlar sizi' samsara nehrinden geçirip nirvanaya taşıyabilir.

B u d izm'de tek b i r otorite yoktur; ya n i pa pa yokt u r, başka n yok­ t u r ya da Budistlerin b i r l i d eri yoktu r. Merkezi b i r m a ka m ya d a kesi n b i r kayna k da yoktu r. G ü n ü m üzde B u d izm b i r çok sesi i l e 21 1

Dinler Tarihi 7 0 1

birçok şekilde ca n l ı d ı r. Ü ç a ra ç içerisinde Tibet Bud izmi, ZEN-BU­ DiZM, Arı Ü l ke, Yogaca ra ve çok d a ha fazlası va rd ı r. Ama tüm bu kol l a r ü ç a racın içeri s i n d e top l a n ı rlar ve hatta bazı kişiler bunların ik i a n a a racın içeri s i n e b i l e yerleşti ri lebi leceğ i n i kab u l ederler: The­ ravad a ve Mahaya n a .

Theravada ve Mahayana Mahaya n a Bud izm'i 1 . yüzyı l d a k i e s ki Budist tutu c u l u ğ u na tepki olara k o rtaya ç ı k m ı ştı r, a n c a k Mahayana teri m i 6. yüzyıla kadar ku l l a n ı l m a m ıştı r. Ma h aya na, Kuzey H i ndistan'd a kök sa l m ı ş ve do­ ğ uya ve kuzeye doğru yayı l a ra k Ti bet, Moğol i stan, Ç in ve Japon­ ya'ya u l a ş m ıştı r. Mahaya n a felsefi olarak The ravada'dan uzaklaşı r ve Buda'ya ithaf ed i l e n a n c a k Pa l i Derlernesi'nde yer a l mayan ve Buda'n ı n ö l ü m ü nden a s ı r l a r s o n rasına kad a r keşfed i l m eyen me­ tinlere daya n d ı ğ ı n ı i d d i a eder. Ma h aya na b i r tarafta n herkese b i r Buda ola b i l m e olası l ı ğ ı n ı su­ na rken, d iğer ta rafta n d a B u d a'yı şefkatl i bir öğretmenden ta nrısal bir g u ruya yükselti r. B u ti p "buda a lemleri" ya da "saf topraklar': va rl ı ğ ı n b e l i r l i d u ru m l a r ı n ı tem s i l edecek şeki l d e kel i m e a n l a m ıyla ya da m ecazi olara k değerlen d i ri le b i l i r. Öğretmene olan bağ l ı l ı k da Z e n v e Vajrayana g i bi, ö ğ ret m e n i n izin Buda'n ı n ca n l ı si mgesi ve size d e Buda olma fı rsatı veren kişi olarak görü l d ü ğ ü Ma hayana gelenekleri n i n önem l i bir öze l l i ğ i d i r. Sonuç o lara k soy konusuna daha fazla vurg u ya p ı l m a ktad ı r. Uyamp kalkarlar her zaman Gautama'mn öğrencileri içlerinde hem gündüz hem gece, Ve her zaman Buda farkmdaltğt.

-Dhammapada Ma h aya na, bodhisattva'ya d a h a fazla önem ver i r ve ta r i h i Buda ka ra kteri ve ayn ı za m a n d a Dört Yüce Gerçek'e veri len önemi de 212

Theravada, Ma hayana ve Vajrayana Budizmi

aza l t m ı ştır. Bir bodhisattva n ed i r? Bir bodhisattva, tü m d uya r l ı va r­ l ı kl a r ı n iyi l iğ i için ayd ı n l a n m aya u laşacağ ı n a yem i n eder. Bu, uya­ n ı ş yol u nda açı k bir ka ra rd ı r ve ek bir boyutu d a va rd ı r; yen i d e n d oğ u ş fi krine daya n a ra k i n sa n yaşa m ı n ı d iğerleri n i n faydasına o l a ­ ca k şekilde ele a l m a k. B u zorlu hedefe ulaşmak için, bodhisattva a ltı (ya da on parami­

ta ( m ü kemmel l i k) üstlen m e l i d i r: cömertl i k, a h l a k l ı l ı k, sabır, di nçl i k, med itasyon ve bilgel i k. Genişleti l m i ş on paramita l i stesi, bu altı ta­ n eye ek olara k ş u n ları içeri r: becerikli yön te m ler, i n a n ç, güç ve b i l ­ g i . Bodhisattva a y n ı za manda beş marga (yol ) v e o n bhumi ( r u h a n i kaza n ı mların temel leri y a d a aşamaları) d e ta k i p eder.

Theravada Theravada Bud izm'i n i n köke n leri, Buda'n ı n ö l ü m ü nden kısa b i r s ü re son ra topla n a n B i rinci Konsey'e kad a r daya n ı r. Theravada B u ­ d istleri, Buda'n ı n orij i n a l öğretilerine sad ı k kal d ı kl a rı n ı ve bu n e ­ d e n l e Bud izm'i n e n saf h a l i n i temsil etti kleri n i i d d i a ederler. 400 y ı l boyu nca sözl ü ol a ra k a kta r ı l a n öğretileri içere n Pa l i Derlernesi'ni k u r m u ş l a rd ı r. Theravada (ya ş l ı ların i l kesi) Bud izm'i n i l k y ı l l a r ı n d a n aya kta ka­ lan tek Bud izm okul u d u r. Köke n i eri Buda'n ı n ken d i s i n e ve en yak ı n m ü ritlerine daya n ı r. Ayn ı za manda "Gü n ey B u d izm'i " o l a ra k da b i ­ l i n i r ç ü n kü yüzyı l l a r içindeki g e l i ş i m i g ü n eyde; Sri La n ka, Tayland, Ka m boçya ve Laos'ta gerçekleşmiştir. Theravada, (ye n i meti nler ve kavra m la r ortaya ata n Mahayana'n ı n a ksi ne) Bu d a'n ı n yaşa m ı ve Pa l i Derlernesi i l e ol a n bağ l a r ı n ı sıkı tuta r.

Ma hayana M a hayana, i ki nci Konsey'd e n b u ya na va rl ı ğ ı n ı s ü rd ü r mekted i r a n ­ cak M ahaya na B u d i stleri ayn ı za manda doğ r u d a n Buda'n ı n öğre­ ti lerinden geldikleri n i d e söyleyebil i rler. M a h aya na B udistleri, öğ­ retileri reforme etmek ve o n l a rı Buda'n ı n en başta ki d ü ş ü ncesi n e uyg u n en saf h a l i n e geri d ö n d ü rmek i ç i n The ravada'd a n ayrı l d ı k l a213

Dinler Tarihi 1 0 1

r ı na i n a n ı rlar anca k " b i l g e l i ğ i n m ü kemmel l i ğ i " ve "ka l p sutrası" g i b i M a haya n a sutra'ları d o ğ r u d a n B u da'ya atfed i l mez.

Boşlu k Mahaya n a'n ı n a n a v u rg u su, g e n e l l ikle "boş l u k" y a d a "yoksu n l u k" olara k tercüme ed i l e n sh u n taya üzeri nded i r. B uda'n ı n i l k öğretileri ben l i ğ i n boşl u ğ u n u tartış ı r (anatman, anatta); bu kavra m Maha­ ya na'd a he r şeyi içerecek şeki l d e gen işleti l m i şt i r.

Shun taya m u htem e l e n B u d ist kavra m l a rı n ı n a rasında en kafa ka rıştırıcı ve m isti k o l a n ve Batı zi h n iyeti iç in kavra ması en zor ala­ n ı d ı r. G erçek, i k i l i ayrı m la r ı n ötesi n e geçer, ya n i "boşl u k şeki l d i r " ve "şek il boş l u ktu r': B u ayrı m l a r felsefi ta rtı ş m a l a rda sizi ç ı k m aza sürükleyeb i l i r. Dü nya gerçek mi ? Peki gerçek o l m ak ne demek? Kon uyu daha da açığa kavuşturmak i ç i n (ya d a yoksa ka rışı k h a l e geti rmek için m i ?), her şey g�leneksel o l a ra k gerçek görü lebi l i r a nca k a l g ı lanan ger­ çekl i ğ i n a ltında yata n n i h a i b i r g e rçekl i k va rd ı r. M a h aya na geleneğ i n d e, i nsan uya n d ı ğ ı n d a tüm dünya 'n ı n boş l u k o l d u ğ u n u, boş l u ğ u n sadece ben l i k d eğ i l h e r şey olduğu­ n u ve şeki l i le boşl u ğ u n ayı rt e d i l meleri m ü m kü n ol maya n şekil­ de ayn ı şey oldukları n ı fa rk eder. Kavramsal o l a ra k bunu a n lamak zord u r. A n l a m a n ı n en iyi yol u meditasyon ya para k ken d i için izde tecrübe etmektir. Ayn ı Theravada öğrencisi n i n b i r arhat (ru h a n i olara k ayd ı n lan­ m ı ş b i r kişi) olmaya çaba l a m a s ı g i bi, Mahaya n a öğrencisi de bir

bodhisattva olm a k i çi n çaba g österir. Her bodhisattva, Dört Büyü k Yem i n'i gerçekleşti rmeye ça l ı ş ı r: 1 . Duya r l ı va rl ı klar sayı sızd ı r; o n l a rı ku rta rmaya yem i n ederi m .

2. Tutku l a r sonsuzd u r; o n l a rı s o n i a n d ı rmaya yem i n ederi m. 3. Erdemler s ı n ı rsızd ı r; o n l a rı ta m olarak öğre n meye yem i n ederim . 4. Buda'n ı n yol u u l a ş ı l mazd ı r; o n a ulaşmaya yem i n ederi m . 214

Theravada, Ma h a ya n a ve Vaj raya na Bud izm i

Üç Beden (Trikaya) M a h aya nalar, buda doğası n ı n üç fa rkl ı şekilde görü n d ü ğ ü n e i na­ n ı rl a r. Bu bede n le r, Buda'n ı n ya da buda doğası n ı n a l d ığı şeki l l e r­ d i r. B u na, "şefkat i n üç beden i l kesi" den i r. Tı pkı d iğer yerlerde o l d u ­ ğ u g i bi, bu bedenler de hem sembol ik h e m d e kel i m e a n l a m l a rı i l e yoru m l a n a b i l i rler. Üç şeki l ş u n l a rd ı r: •

Nirmanakaya (dışavuru m bedeni): D h a rma'n ı n gerçeğ i n i m ü ­ kem mel bir şeki lde s i m g eleyen ta r i h i B u d a'yı ifade eder. Buda ve Dha rma tek ve ayn ı d ı r (ve gene l l i k l e ş u birleşimi görürsü­ n üz: budadharma).



Sambhogakaya (mutl u l u k bedeni): B uda'n ı n ideal leşti ri l m i ş şekl i d i r. Buda'n ı n bu "bedeni" fizi ksel şekliyle s ı n ı r l ı değ i l d i r ve g eleneksel d ü ş ü n eeye göre, fa rklı a l e m l erde b u l u na b i l i r ya da fa rklı b i l i n ç d u ru m l a rı n ı tem s il edebi l i r. B u beden genel l i kle yo­ ğ u n med itasyon yol uyla tecrübe ed i l i r.



Dharmakaya (gerçek beden): Budist a ra ştı rmacı John Peaco­ ck'a göre, "Dharmakaya n i h a i gerçe k l i k l e eşa n l a m l ı d ı r ve ta­ m a men b i l i nçüstü ve değişmez o l a ra k görü l ü r': Dha rma kaya, i n sa n zih n i n i n k i m i za m a n gerçekl i k i l e u laşabi l eceğ i ya kı n l ığ ı ifade eder. B u beden ayd ı n la n mad ı r.

Vajrayana Vaj raya na Bud izm'i, MÖ 3. i l e 7. yüzyı l l a r a ras ı n d a b i r dönemde M a h aya na oku l u n u n öğretilerinden ortaya ç ı k m ı şt ı r. Buda'n ı n b u Batı n i geleneği ça l ı ştığı, a ncak gelişmiş v e özel doğası dolayısıyla b u geleneğ i n yayg ı n uyg u la ma h a l i n e g e l mediği söylenir. Vaj ra­ ya n a Budistleri, Buda'n ı n tantralar ad ı veri l en özel meti nler a ra­ c ı l ı ğ ıyla bu uyg u la m a l a n öğ rettiğine a n c a k tantra l a n n 7. yüzyı l a kad a r g ü n ışığına çı kmad ı ğ ı na i n a n ı r l a r. Vaj raya na B u d i stleri, ken d i öğreti l e ri n i n doğrudan Buda i l e i l i ş­ k i l e n d i ri lebileceğ i n e ve ken d i leri n i n B u d izm'i n en "saf" ha l i n i uy21 5

DinlerTarihi 1 O 1

g u ladıklarına i n a n ı rl a r. Vaj raya n a en yaygı n o l a ra k, H i m a laya Dağ­ ları i l e çevrelen m i ş ve d ü nya n ı n geri kal a n ı n d a n izole ed i l m i ş uza k bir ü l ke olan Tibet'te b u l u n u r. Ti bet Budizm'i, Mahaya na Bud izm'i Ti bet'e u la ş ı p yerel Bön h a l k ı d i n i i l e iç içe geçti ğ i n d e gelişmiştir.

Tantra Budizmi Vajrayana Budizm'ine aynı zamanda Tantra Budizm'i, "elmas araç", "tamamlama aracı", "yıldırım aracı" ve "yok edilemez yol'' da denir.

H i nd i sta n'dan Tibet'e g e l e n b i r Budist ra h i p o l an Padmasam­

bhava, Vaj raya na B u d iz m i 'n i n ku rucu ları n d a n biri olara k ka b u l edi l i r v e g ü n ü m üzde b u l u n a n u yg u lamaların çoğ u n u gel işti rmiş ol masıyla a n ı l ı r. Vaj raya na, sembol ve ayi n l e re yoğ u n şeki l d e ve d iğer Bud izm şeki l l erinden çok d a h a fazla daya l ı d ı r. Kozm i k bir manastıra ait olan s i h i rl i tan n l a ra başvu r u r. Vaj raya na Bud izm'i n i n uyg u lama­ l a rı özel ve karmaş ı kt ı r. Öğret i l e r öğ renc i n i n yaşa m ı süresi nce ay­ d ı n l a n m aya u laşması n ı sağ l a m a k için tasa rla n m ı ştır; bu nedenle uyg u la m a la r yoğ u n , i ncel i k l i ve zord u r; m u htemelen ayd ı n lanma diğer u yg u lama şeki l lerinden d a h a h ızl ı bir şekilde gerçekleşir. Tantra u yg u la maları öğre n ci s i n i n, guru (ayd ı n la n m ı ş öğ retmene

lama d e n i r) adı veri l e n b i r öğretmeni va rd ı r. Uyg u lam a l a r genel­ l i kle öğ renci ve öğret m e n a ra s ı n d a gizli tutu l u r, bu da geleneğ i n etrafı nd a k i g izem i a rttı rı r.

216

ZEN-BUDiZM Meditasyonun Özü

Zen'i n kökenleri, MÖ 6. yüzyılda Bod h i d h a rma'n ı n g ittiği Çi n'd e b u l u n a b i l i r. Bu öğ reti Ç i n'd e "Chan'; Kore'd e "Son" v e Ja ponya'd a "Zen" olara k a d l a n d ı rı l ı r v e hepsi de "med ita syon" a n l a m ı na gel i r. Zen, B uda'n ı n öğretileri n i n taze b ir yoru m u n u ve a n l a şı l ı r, derin u yg u lama şeki l l e r i n i s u n a r. Zen'i n özü ndeki uyg u la m a med itasyo n d u r ve öğ retme n l e r sayg ı sız, ta h m i n ed i l emez v e a l ı ş ı l m ı ş ı n d ı ş ı n d a öğreti m yöntem ­ le riyle kötü ü n sal m ı şl a rd ı r. Z e n Tayva n, Kore, Vietna m , Ja ponya ve ş i m d i de Zen uyg u laması kon u s u nda d ü nya n ı n en ca n l ı merkezi o l a n Ameri ka'da büyü k bir etki yaratm ı ştı r. Zen, meti n lerdense ay­ d ı n l a n m ı ş usta la ra vurg u ya par ve tüm B u d i st o ku l l a r ı n ı n a ras ı n d a e n az a kade m i k ola n ı d ı r. Zen dört prensi pten o l u ş u r:

1 . Kökenieri ile geleneksel Budist öğ ret m e n l e ri n i n d ı ş ı nda b i r a k­ ta rı m 2. Doğru n u n yerleşi k doktrine daya l ı o l m a d ı ğ ı n a d a i r bir i n a n ı ş

v e kutsa l yazı l a r ı n değerindense tecrü ben i n değerine o l a n b i r i n a n ış.

3. Doğrudan zi h n e işaret etme. 4. Kişi n i n orij i n a l doğası n ı n i ncelenmesi n e ve ayd ı n l a n maya ka­

v u ş u l masına ya p ı l a n vu rg u . B uda'n ı n öğrencisi Kashya pa (ya da M a h a ka s hya pa) Zen'i n ata­ sıyd ı . E l i nde bir çiçek tutu p g ü l ü m sed i ğ i n de, B u da'n ı n öğretisi n i a n l aya n sadece oyd u. O çiçeğ i görmek Kashya pa'n ı n ayd ı n la n ma­ sına sebep o l m u ştur ve Zen'deki akta rı rn ı n d i l e i htiyaç d uyma d ı ğ ı vu rg u su n u ya nsıtı r. 21 7

Dinler Tarihi 1 0 1

Zen'in Rinzai Ekolü Ri nza i, h erkesi n ha l i hazı rda budadağasma sa h i p olduğu gerçeğ i­ n i baz a l a ra k ani ayd ı n la n m a ü zerinde d u r u r. Doğ ru şa rtla r, zaten orada o l a n şeyi n a n id e n fa rk ed i l mesini sağ layacakt ı r. Bu a n i içgö­ rü patla masına kensho adı veri l i r. Ri nzai e kol ü, shikintaza'da (sa­ dece otu rmak) b u l u n a n yavaş, sessiz ayd ı n l a n maya ka rşı tavır a l ı r. Rinza i 'd e bilgel i k kaza n ma k i ç i n değil, bilgel i ğ i n b i r ifadesi olarak med ita syon ya pars ı n ız. Kendilerinin vücutlan ve zihinleri azalacak ve sizin gerçek yüzü­ nüz ortaya çıkacak. Böylefiği elde etmek istiyorsamz, böylefiği hemen deneme/isiniz.

-Dögen, zazen uyg u laması hakkında

Koanlar Koa n l a r, rasyonel z i h ne kısa d ev re yaptı rmak ve ani ruha ni ayd ı n ­ l a n m a i ç i n temel sağ l a m a k a macıyla tasarla n m ı şt ı r. Bu gizem l i bul maca l a r ı n en ü n l üsü, "Te k b i r e l i n çırpı l ması n ı n sesi ned i r?" so­ rusu d u r. B i r Zen ustas ı n ı n koa n l a r hakkında dediği gi bi, "Koa n l a r gerçeğ i n olduğu yerd i r': Koa n l a r, R i nza i uyg u la ması n ı n önem l i b ir pa rçasıd ı r. Öğ rencilere g e n el l i kl e dokusan (Zen u stası i l e öğ renci a rası n d a ya pılan özel bir topl an t ı ) esnasında bir koa n veri l i r. J a ponya'daki bir Zen ra h i b i n i n hayatı, çok s ı k ı meditasyon dö­ nemleri, i ş uyg u la m a l a rı ve öğe l e re ma ruz ka l ma ile old u kça zor­ l u d u r. Bu h erkesin ka l d ı ra b i l eceği b i r şey değ i l d i r ve uyg u lama ko­ n u s u n d a ciddi ol maya n ya da ken d i lerini bekleyen zorl u kl a ra hazı r ol maya n kişilere uyg u n d eğ i l d i r. Ja ponya'daki b i r Zen ta pınağ ı n ı n ka pısı n ı ça l a rsa n ız, ta p ı nağa g i rmek i ç i n iki g ü n beklemek zorun­ da ka labi l i rsin iz. Bu ilk sı navd ı r. B u sı navı geçersen iz, sonrasında küçü k bir odada üç ila beş g ü n boyu nca otu rmak zoru nda ka la­ b i l i rs i n iz. B u sı navı da geçi n ce d iğer ra h ipl e r ile b i r l i kte Zendo'ya (med ita syon a la n ı ) ka b u l ed i l i rs i n iz ve bi rkaç uyg u l a m a g ü n ü nden son ra Zen ustası ile ta n ı ş ı rsı n ız. 21 8

Zen-B u d i z m

Zen'in Sekiz Kapısı New York Şehri Zen Merkezi 'ndeki (Zen'i n d a ğ l a r ve nehi rler d ü ­ zen i n i n bir pa rçası) Zen D a ğ Manastı rı'n d a eğitim a l ı rsan ız, Zen 'i n sekiz ka pısına ma ruz b ı ra k ı l ı rs ı n ız:

1 . Zazen: Zazen, otu ra ra k ya p ı l a n resm i m e d itasyon uyg u l a m a s ı v e "Zen eğiti m i n i n tem e l taşı" d ı r. 2. Zen Eğ iti m i : Zen, ata l a rd a n ka l a n b i r nesi l d i r ve Zen hocası,

"size m i ras a l d ı ğ ı n ız m ü kemmel l i ğ i d o ğ r u d a n g östererek, yol üzeri ndeki zorl ukları aşman ıza ya rd ı m etmek için vazgeç i l ­ m ez"d i r.

3. Ayi n : içg ü d ü se l olara k b i l i nen şeyin d ı şa çı kması d ı r ve uyg u la­ m a esnasında topla n a n gerçekl i kleri n ifadeleri o l a ra k eğ i l m eyi ve ilahi söylemeyi i çe r ir.

4. Sanat Uyg u laması: "Ya ratıc ı l ı k ve ruha n i l i k o rta k b i r kökeni pay­ l a ş ı r:' Hem geleneksel hem de çağdaş s a n at uyg u layıcıya, ayn ı ayindeki gi bi, Zen uyg u l a ması esna s ı n d a tecrübe ed ilen g e r­ çek l i kleri ifade etmede ya rd ı mcı ola b i l i r. S.

Vücut Uygu l a ma sı : Fizi ksel beden i , " ke n d i n i fa rk etmen i n b i r a racı" olara k keşfetmek. Bu uyg u l a m a l a r, Ta i C h i 'den yemek ye­ m eye kadar fa rkl ı l ı k göstere bi l i r.

6. B u d izm Ça l ı şmaları: "Bud ist meti n l e r i n ve yoru m ların a kade­ mik olara k i ncelenmesi, doğ ru dini u yg u la m a ol uşturma n ı n ö n e m l i b i r pa rçası"d ı r.

7. i ş Uyg u lama ları : Yaşa m ı n her yönü, "kutsal b i r faa l iyete dönüş­ t ü r ü lebi l i r': i ş uyg u laması ruhani uyg u l a m ayı g e n i ş l etmek i ç i n b i r fı rsat ha l i n e g e l i r. 8. Doğru Davra n ı ş: Bud i st ka idelerin, "Buda'n ı n a h la k i ve eti k öğ­

ret i leri n i n" öğren i l mesi ve uyg u l a n m a s ı d ı r. " Ka i d e leri i ncele­ m e k, ayd ı n l a n m ı ş zi h n i n ben l i ksiz faa l iyeti o l a ra k şefkat topla­ mayı öğ reti r:'

219

Dinler Tarihi 1 0 1

Oturmak Dögen Zenji (1200-1253), Japonya'da Budizm'in S oto nesiinin kurucusuydu. Dögen, shikantaza adı verilen ve "sadece oturmak", (nefes sayma ya da koan uygulaması yapmadan) başka hiçbir şey yapmamak anlamına gelen bir oturma şekli öğretmiştir. Shikanta­ za, oturmanın aydınlanmış zihin olduğunu öğretmiştir. Aydınlat­ mak için oturmazsınız, aydınlanmış zihninizin keyfini çıkarmak için oturursunuz.

Grup Uygulaması Sangha, Zen uyg u l a m a s ı n ı n a n a htarıd ı r. Sangha genel l i kle zendo adı veri l e n ve zazen u yg u la m a s ı ya pılan büyü k salon ya da oda­ da topl a n ı r. Bir gr up uyg u la m a ya pmak için bir a raya geldiği nde, d üzen i n ve uygu l a ma ka l itesi n i n koru n ması n ı sağ lamak için bel i r l i ku ra l l a r ı n yerine g eti r i l mesi gerekir. H e r b i r uyg u lama g r u bu n u n ken d i u yg u lama ku ra l l a rı o la b i l i r ve bazı değ i ş i k l i kler de görülebi­ l i r. Bir sangha tarafı n d a n ku l l a n ı la n uyg u l a m a l a r ı n bazı ları ş unl a rı içere bi l i r: yürüme med itasyo n u, öğ retmen ta rafı ndan ya pılan bir

dharma kon u ş ması, ç ay servisi, sutra oku ması v e eğ i l me. M u m ya da tütsü ya kı l ması da sesshin'i n parçası ola b i l i r.

Öğrenci Hazır Olduğund a Öğrenci hazı r old u ğ u n d a öğ ret m e n i n ortaya ç ı ktığı söylen i r. H e r ne kad a r Zen'i n merkezi n d e sizi n h a l i hazırda ayd ı n la n m ı ş olduğu­ nuz fi kri va rsa da, Zen'deki öğretmen-öğ renci i l işkisi uyg u la m a n ı n ç o k ö n e m l i b i r öğesid i r. B i r ö ğ retmen öğrenciyi çeşitl i uyg u lama aşa m a l a rı nda yön lend i rerek o n a ayd ı n l a n m a yol u nda ya rd ı mcı o l u r.

220

S i DDHARTHA Buda'nın Vücut Bulması

Buda olacak olan kişi tanrı benzeri, misti k, rasyonel fi lozof, psi kolog, doktor ya da top l u msal reformcu olara k görü lebi l i r. Budist meti n­ ler, B uda'nı n yaşa m ı ndaki biyografı k olayl ar kon u s u nda bi rkaç re­ fera n s içerir. Anca k tarihçi ler, onun gerçekten va r olduğu, uzu n ve refa h dolu bir yaşam sürd ü ğ ü konusunda aynı fı kird ed i rler (kırk beş yıl öğ retmen l i k yaptı kta n ve bu amaçla tü m H i nd ista n'ı gezd i kten son ra seksen yaşı nda ö l m üştü r). Her ne kad a r sözlü a kta rım yol uyla koru n m u ş ve ilk olarak öl ü m ü nden yüzlerce yıl sonra yazıya dökü l ­ m ü ş le rse de, Buda'n ı n öğretileri güven i l i r ve do ğ r u ka b u l edi l i r. B uda'n ı n yaşa m ı n ı n ta r i h i gerçekleri kon u s u nda a raştı rmacı­ l a r a ra s ı nda çok az fi k i r birliği va rd ı r. B u n u n sebebi k ısmen, daha son ra Pa l i Derlernesi h a l i n e gelmiş o l a n öğ reti lerinde biyog rafi k d etayları payla şma mı ş o l masıdır. Buda'n ı n h i kayesinden bi rkaç öne m l i an bi l i n mekted i r. Ya kı n za mana kadar, Buda'n ı n öl ü m y ı l ı M Ö 483 ya da 486 olara k değerlend i r i l iyord u . A n c a k yen i ka nıtlar, ö l ü m tari h i n i n i ki ta ri hten b i r i n i n sekiz yı l ö n ces i n d e olabi leceğ i n i göstermekted i r ( M Ö 566, 5 6 3 veya MÖ 480 g i b i g eç b i r ta rih). B u ­ da'n ı n biyog rafi s i n i n detayl a rı n ı n çoğ u, Ashvogosa ta rafı nd a n 2 . yüzyı lda yazı lan b i r ş i i r o l a n Buddhacarita'da n g e l m e kted i r.

M it ve Metafor Tı p k ı kendisi g i bi, Buda'n ı n h ayat h i kaye s i n e de fa rklı açı l a rd a n ba k ı l a b i l i r. Kel i m e a n l a m ıyla ba kı l d ı ğ ı n d a yaşam h i kayesi s i h i r, hari ka ve kehanetlerden ba hseder; mecazi o l a ra ksa n i ha i kaza n ı ­ rn ı n h izmetinde, i b ret a l ı nacak b i r fedaka r l ı k öykü süd ü r. Anlatı rn ı n bel i r l i öğeleri h i kayeye d ra m a katmakta d ı r v e m u htemelen ta ri h i ge rçekleri çok a z ya nsıtı rlar. Siddhartha G autama, H i malaya l a r'ı n etekleri nde, Kuzey H i nd ista n i l e Güney N e p a l s ı n ı rı nda soy l u b i r 221

Dinler Tarihi 1 0 1

a i lede doğmuştu. Annesi M a h a m aya, babası Sudd hod h a na i d i ve Sidd h a rtha bu çoc u ksuz çift i ç i n b ir l ütuftu ç ü n kü a rtık kra l l ı ğ ı n ken d i l e r i n e a it olan küçü k a m a zengin Shakya kla n ı n ı yönetecek bir pre n sleri ve va risieri va rd ı . O ğ u l larına, "ka b u l ed i l e n her d i lek" a n l a m ı n a gelen Sidd h a rtha a d ı n ı verm işlerd i .

Soylu ama Kral Değil Siddhartha Gautama genellikle bir prens ve anne babası da Kraliçe Malıarnaya ve Kral Suddhodhana olarak tanırolansa da, ebeveynle­ rinin kraliyetİn bir parçası olmalarına rağmen hükümdar olmama­ ları muhtemeldir. Babası, Himalaya eteklerindeki daha küçük bir eyaletin yöneticisiydi. Ailenin en yüksek hükümdarlık seviyesine yükselişi, Buda'nın yaşamı çevresinde gelişen mitolojinin bir par­ çası olabilir.

Buda'nı n Doğumu Buda'n ı n doğ u m u n u çevre l eyen çok sayıda m itol oj i ve h i kaye va r­ d ı r. Annesi Maha maya, vü c u d u n u n sağ ta rafı n d a n ra h m i ne g i ren beyaz bir fi l ile i l g i l i bir rüya g ö r m ü ştü. Efsaneye göre, Ma ha maya, d a l l a rı n ı s u n ma k için eğ i l e n b i r ağacın ya rd ı m ı sayes inde neredey­ se ağrısız b i r doğ u m ya p m ı ştı. G e l ecekte Buda olacak olan bebek ra h i md e n ka nsız ve yürüyüp kon u şabilme becerisiyle doğmuş­ tu. Bazı a n latı m l a rda, Sidd h a rtha d oğ u m ka n a l ı n ı n "kirl i l iğ i nden" uza k d u ra ra k sağ ta raftan d ü nyaya gelmişti. Sidd h a rtha sadece b i rkaç g ü n l ü kken ba bası Sudd hodha na'n ı n sa rayda ziyafet çekmeleri v e b u şekilde yen i doğan bebeğ i n gele­ ceğ i n i a n latma ları için büyük bir grup Bra h m a n davet ettiği (bazı değ i ş i k l i klerle de olsa) g e n e l o l a ra k ka bul ed i l m işti r. Bra h manların sekizi, S i d d h a rtha'n ı n ya t ü m topra k l a ra h ü kmeden büyük ve güç­ l ü bir h ü kü mdar ya da b ü y ü k b i r r u h an i lider o l acağ ı keha netine va rm ı ş l a rd ı . 222

Siddhartha

Brahman Nedir? Brahmanlar, Hindistan'ın kalıtsal kast sisteminin en üst sınıfında olan rahiplerdi. Eski Hindistan'daki Hinduizm kast sistemine göre, dört sınıf insan vardı: yöneticiler ve savaşçılar (Kshatriya) , iş adam­ ları ve zanaatkarlar (Vaishya), Brahmanlar ve son olarak da nitelik­ siz işçiler ya da dokunulmazlar (Shudra) .

B ra h ma n lar, Siddhartha'n ı n sa rayd a n ayrı l ı p g e rçek d ü nya n ı n n eye benzed i ğ i n i görmesi d u ru m unda b i r va ro l u ş krizi yaşaya ra k ru h a n i yaşa ma yön lenebileceği kon u s u n d a uya rd ı l a r. Kapa l ı sa ray d uva r l a rı arasında ka l ı rsa büyü k bir d ü nya l ideri olaca ktı. Anca k b u B ra h ma n l a rd a n b i risi o l a n Kondanna, g e n ç çocuğ u n ayd ı n l a n­ m ı ş k i ş i olacağ ı n d a n e m i n d i ve genç S i d d h a rtha'yı etki l eyerek o n u evi n d e n ayrı l ı p r u h a n i b i r yol c u l uğa başla m aya teşv ik edecek o l a n dört işaret kon u s u nda uya rd ı .

Kral Adayının Yetiştirilişi Efsa n eye göre, genç Sidd h a rtha g üzel şeylerle ku şatı l m ıştı ve kra l ­ l ı k h a l k ı n ı n hasta l ı ki a n na v e fa kirliğine m a r u z ka l mama s ı i ç i n saray a razisi içerisinde esir tutu l uyord u. Tü m sa ray a razi s i n d e muhafız­ l a r g ö revlend i ri l m işti; Sidd h a rtha sa rayd a n ayrı l ma s ı n d iye o n u n l a kon u ş u l uyor ve g e n ç yaşında o n u üzecek herha n g i b i r şey görme­ sin d iye koru n uyord u . S i d d hartha sekiz yaşındayken, bir a kşa m ü stü, şeh i r yen i e k i n i ç i n hazırl a n ı rken a razi leri n s ü r ü l mesi n i izl eyerek b i r g ü l elması ağacı n ı n altına otu rd u . Sürü l me n i n topra ğ ı a lt ü st ettiğ i n i ve işlem esnası nda böceklerin za rar görd ü ğ ü n ü fa rk etti. Genç çoc u k, sa n k i ken d i s i o böceklerden bi riym iş v e kişisel b i r kayı p yaşa m ı ş gibi b i r üzü nt ü d uyd u. H a l böyleyken, h a ri ka b i r g ü n ı ş ı ğ ı va rd ı ve g ü l el­ ması ağacı n ı n gölgesi de m üthiş şeki lde seri ndi. Sidd h a rtha'n ı n içi neşey l e doldu ve a n l ı k bir meditasyon m u tl u l u ğ u yaşa d ı . Böcekler 223

Dinler Tarihi 1 0 1

i ç i n h issettiği şefkat v e sevg i o n u kendinden g eçi rd i v e b ir a n l ı ğ ı na özg ü r h issetti.

Dört işaret Sidd h a rtha, sa ray d uva r l arı n ı n ötesine geçmesine izin vermesi için babasına ya lva rd ı . S u d d hod ha na, oğ l u n u herhangi bir şeyden m a h ru m etmekten n efret ed iyord u, bu neden l e hemen sa rayı n dı­ ş ı n d a ki yaşa m ı n da aynı içerideki yaşam g i b i m ü kemmel ol ması n ı sağ lad ı . Dışarıda dolaşı rken S i d d h a rtha her g ittiği yerde m utl u l u k, sağ l ı k ve neşeyle ka rş ı laştı. S o n ra aniden ö n ü nden beyaz saçl ı , sol u k c i l t l i v e basto n u na yaş la n m ış yaş l ı zayıf b i r adam önünden geçti. Siddhartha, eşl i kçisi ve h izmetka rı Chanda ka'ya doğru eği­ lerek " B u ne?'' d iye sord u . Chand a ka, önleri n d e ki n i n yaş l ı bir a d a m o l d u ğ u n u açıkladı ve Siddha rtha'ya herkesin b i r g ü n benzer şeki l de yaş l a naca ğ ı n ı söy­ led i . S i d d h a rtha yaş l ı ada m ı n görü ntüsü nden dolayı üzü l m ü ş ve hayrete d üşm üştü ve g e lecekte böylesine b i r ı st ı ra p va rken ba h­ çesi gibi g üzel görü ntü l e r i n keyfi n i ç ı karmaya nasıl deva m edece­ ğ i n i m e ra k etti.

Anlamı Nedir? Buda'ya aynı zamanda kimi zaman, Shakya'dan gelmiş olduğu için, "Shakya Klanı'nın Bilgesi" anlamına gelen Shakyamuni de denir.

Sidd h a rtha doğ d u ğ u g ece d ü nyaya "açı l maya" ka ra r verd i . Ef­ saneye g öre, g izem l i b i r şeki l d e sa ray m u hafızları da d a h i l herkes uykuya d a l d ı kta n son ra sa rayd a n g izlice kaçtı. Özg ü r b ir va ro l u ş i l e yaşa m aya yem i n etti. A i l e, b i r ruhani a rayışçı n ı n yaşa m ı n ı n pa r­ çası d eğ i ldi, tek baş ı n a i lerlemek zorundayd ı . A i lesi n i sonsuza dek, yaşl ı l ı k ve ö l ü mde b i l e kaybet m e k, böylesine d ra mati k b ir değişim için çok g üçlü b i r hızla n d ı rıcı o l m a l ıyd ı . i l erleyi p her n e şekilde ol224

Siddhartha

sun a i lesi n i n ve tüm i n sa n l ığ ı n ya ra rı i ç i n acıya bir son b u l maya ka ra r l ıyd ı .

Yol u Bulmak S i d d h a rtha, sharamana adı veri len bir g e rçekl i k a rayışçısı old u . Bu sofu l a r, d i lenci ya da top l u mdan uzakla ş m ı ş kişiler o l a rak görü l­ m üyorlardı; kutsa l b i r yaş a m sü rmek sayg ı n b i r a maçtı . Genç pre n s ken d i ne bir öğ retmen b u l m a k için yol a ç ı kt ı v e m ü sa it o l a n guru­ l a rd a n öğrenebi l d i kleri n i öğrenerek G a n g es ovasında gezi nd i. Siddhartha b i r med itasyon mucizesiyd i v e h ızla ( Pa l i 'de dhaya­

nas ya da jhanas olara k ad l a n d ı rı lan) çok yü ksek meditasyon sevi­ yel e r i n e u laştı. Ancak med itasyon öğre n i m i n i n yüce seviyesi n d e n ayrı l ı r ayrı l maz ken d i n i yine acı a l e m i n e d ö n m ü ş o l a ra k b ul d u. B u a l e m i n ötesine g eçme çabasıyla, h e r g ü n yaşa m ı n ı s ü rd ü rmek i ç i n sadece bir pirinç tanesi yiyerek y a d a ça m u r içerek a ş ı rı b i r safu l u ­ ğ u benimsed i . Ç o k a z g iyi n d i y a d a h i ç g iyi n m ed i , h ava nasıl o l u rsa o l s u n açık havada uyudu, kend i s i n i ölçüsüzce aç b ı ra ktı ve hatta ken d i pisliğin i b i l e yed i. Dışarıdan gelen a cı n ı n içsel acıyı sonsuza dek yok edeceğ i n e inanara k m ü m kü n o l a n e n ra hatsız yüzeyler­ de yattı ve kend i n i çok ciddi bi r yoks u n l u ğ a zorl a d ı . Ama yine d e tutku l a r v e arzu l a r ya kas ı n ı b ı rakmad ı . Yed i y ı l ça ba l a d ı ktan son ra ö l ü m e çok ya kı n d ı . Her n e yapmaya çahştyor olursantz olun, uzun süreli makul bir çaba önemlidir. insan en başta çok fazla şey yapmak için aşm derecede çaltştp sonra ktsa süre içinde hepsinden vazgeçerse ken­ dine başanstzhk getirir.

-Da lai Lama N eyse ki Sujata adındaki genç bir kız ona bi raz p i rinç lapası i kra m etti ve o da sofu l u k yem i n i n i boza ra k l a payı ka b ul etti. B u uya n ı şı n ı n; bedensel hazl a r ı n aşırı l ı ğ ı i l e fiz i ksel i htiyaçları n ı teh­ l i ke l i şekilde reddetmesi n i n a rasındaki o rta yol u bu l ması n ı n baş225

Dinler Tarihi 1 0 1

lang ıcıyd ı . G ü l elması ağacı n ı n a ltındaki med itasyon tecrübes i n i hatırlad ı v e hedefi n e u la ş m as ı n ı n başka bir yol u daha olduğunu fa rk etti. Yemekten aldığı g ü ç l e, b i r deri bir kem i k ka l m ı ş Siddhart­ ha i n c i r ağacı n ı n altı n a otu ru p yen i bir yem i n etti: a rad ı ğ ı n ı bulana kadar ayağa kal km a m a k.

Uyanış Ağacı İncir ağacı (Buda'nın altında oturduğu ağaç) Asya ineiri ağacından gelir ve Bodhi ağacı, yani "uyanış" ağacı olarak bilinmektedir. Gü­ nümüzde, Buda'nın 2500 yıl önce oturduğu yerin yakınında orijinal Bodhi ağacının soyundan gelen bir ağaç vardır. Budizm inananları ağacı ziyaret ederek tıpkı Buda gibi aydınlanmış bir zihne ulaşmak için meditasyon yaparlar.

Uyanış Sidd h a rtha, sağ l ığ ı n a kavuş m a k için ken d i n i tedavi ederken dün­ yadaki h a reketleri ha kkı n da b ü y ü k bir fa rkı n da l ı k kaza n d ı ve zih­ n i nden g eçerke n d ü ş ü nceleri n i izleyerek çevresine nasıl tepki gösterd i ğ i n e old u kça d ikkat etti. Yemek yerken, uyu rken ve yü­ rü rken ya ptı ğ ı hareketlerin fa rkı n a vard ı . Sidd h a rtha yavaş yavaş kend i n i n her bir h a reket i n d e n ya da düşüncesinden ha berdar oldu. Fa rkı n da l ı k, d ikkati g e l ecek ya da geçmiş h a kkındaki düşün­ celerden ya da şimdiki za m a n kon u s u ndaki ya rg ı l a rd a n uzaklaştı­ np mevcut zamana geti rme s ü reci d i r. Farkı n da l ı k, Siddhartha'n ı n içinden g eçen h e r b i r a rzu n u n v e b u a rzu ların n e kada r geçici ol­ d u ğ u n u n fa rkına va rm a s ı n ı sağ l a d ı . Her şey değişiyord u: Her şey geli p her şey geçiyord u . H e r şeyi n birbiri ile i l i ş ki l i old u ğ u n u fark etmeye başladı . Meyve, yağm u r yağdığı nda gökyüzü n d e n besin alan toprağa bağ l ı olan ağaca bağl ıyd ı . Topra k, gökyüzü tarafından beslenen topraktan gelen ağaçlardan gelen m eyveleri yiyen böcekleri ve hayva n ları 226

S i d d h a rtha

besl iyord u. Havya n l a r ölüyordu, bitkiler ö l ü yo rd u, Siddhartha da ölecekti. Yaşam b i rbirine bağ lantı l ı l ı kla ve d eğ i ş i m l e doluyd u . Ve geçic i l ikle. Va r olan her şey ölecekti. O ölecekti, d ü ş ü nceleri ölecek­ ti, a rzuları ölecekti. Bu a n ölecek ve yerine başka bi r a n doğaca ktı. Kaybetmekten endişe d uyd uysa b i l e, d eğ i ş i m kaç ı n ı l maz ol ­ du ğu için kaybetmek de kaçı n ı l mazd ı . Değ i ş i m korkuyu geti rd i . Korku dukkha'yı getird i .

Çok isimli Adam Siddhartha birçok isimle bilinmektedir. Bu isimler şunları içerir: adı ve soyadı olan Siddhartha Gautama (Pali'de adı Siddhartha Go­ toma'dır); Shakyamuni, Shakya Klanı'nın Bilgesi; Buda, Tamamen Aydınlanmış Kişi ve Tarthagata, Böylece-Mükemmelleşmiş Kişi ya da Gerçeği Bulmuş Kişi.

Aydınlanma Bod h i ağacı n ı n a ltında otu r u p meditasyon ya para k d ü şünceleri­ n i n g e l i ş ve gidişleri n i izlerken, zih n i egos u n u n kısıtla maları n d a n ku rtu l maya başl a d ı . Düşünceleri uzaklaştı kça her b i r a na, ta m ola­ ra k orada olara k g i rd i . Ağacın a ltı nda otu rd u ğ u s ü re içinde B u d a, a rzu n u n bir mecaz a n latı m ı olara k da görü lebi l ecek olan d ü ş m a n ı M a ra tarafı n d a n kışkı rt ı l ıyord u. Kara r l ı S i d d h a rtha med itasyo n u n a d evam etti ve M a ra'n ı n g üçleri ni, başı n ı n üstü nde ya p ra k l a rı n ı yağ d ı ra n çiçekle­ re d ö n ü ştü rd ü . Efsaneye göre, i nci r ağacı n ı n a ltı nda geçird i ğ i za mandan son­ ra S i d d h a rtha değ i ş m i şti. Diğer i nsa n l a rl a ka rş ı l a ştığ ı nda onlar da b u değişimi h issedebil iyorlard ı . Ayd ı n l a n m aya u laşmasından kısa bir s ü re sonra Buda yoldaş bir gezg i n o l a n bir a d a m l a ka rşı laştı. Ada m, Buda'n ı n a l ı ş ı l m ı ş ı n d ı ş ı ndaki pa rla k l ı ğ ı na ve h uzur dolu ta­ vırları na hayran ka l m ıştı. 227

Dinler Tarihi 1 0 1

"Dostum sen nesin?" diye sordu Buda'ya. "Sen bir tanri m/Sin?" "Hay1r" diye cevap verdi Buda. "Bir çeşit büyücü müsün?" "Hay1r " diye cevap verdi tekrar Buda. "Bir insan m1sm?" "Hay1r" "Peki, o zaman dostum nesin sen?" Buda cevap verdi: "Ben buddhoyum (aydmlanamm)':

i s i m b u şekilde üze r i n e ya p ı ştı ve Siddh a rtha, Buda o l du.

228

BÖLÜM S

D i G E R i NA N Ç LA R

Dü nyadaki beş a n a d i n i geleneğ i n ötesi n d e g e n i ş b i r inanç ve u yg u la m a den izi yatmakta d ı r. Bazı d i n i g r u p l a r g izli ta r i katla r ola­ ra k başladılar ve m i lyon l a rca bağ l ı ta kipçisi olan d ü nya çapındaki i n a n ç l a ra dönüştü ler. Diğerleri küçük ve izo l e h a l d e ka l d ı la r ve hiç­ b i r za m a n bi rkaç yüz ya da b i n i nanana sa h i p o l m a m ala rına rağ­ men r u h a n i mesaj i a rı n a derinden inand ı l a r. D i n i d ü rtü, i l k evr i m i nden bu yan a i n s a n psikolojis,i n i n b i r pa rças ı olmuştur. Fran sa'n ı n Lasca ux şeh r i n d ek i m a ğa ra res i m le­ rinden Büyük Gize Pira m i d i 'n e, Ha iti Vodo u 's u n d a n S i hizm'e, Ja­ i n iz m'e ve Swede n borg i a n i sm'e kadar d i n, i ns an ya ratıcı l ı ğ ı n ı ve r u h a n i l iğ i n i tüm farklı yüzleriyle göstermektedi r.

229

MORMONLLU K Morani'n i n Mesajı

isa Mesih'in Son Za m a n Azizler K i l isesi, Mormon l u ğ u ben i m seyen resm i b i r topl u l u ktu r. Ya k l a ş ı k 1 5 m i lyon üyesi va rd ı r ve merkezi Utah, Salt La ke City'd i r. i ki n c i en büyü k Mormon ta ri katı, merkezi l ndependence, M isso u ri 'd e o l a n i sa Mesih'i n Yeniden Örg ütlenmiş Son Za m a n Azizler K i l isesi'd i r. Çeyrek milyondan fazla üyesi va rd ı r.

Joseph Smith ( 1 805 - 1 844) i sa'n ı n doğ u m u nd a n önce Ameri­ ka'ya göç etmi ş olan i s ra i l l i kabHelerin tari h i n i a n l ata n Mormanlar

Kitabi n ı n kendi açıkl a ması n ı terc ü m e ettikten son ra, New York'un '

taşra s ı n d a Mormon l u ğ u ku r m u şt u r. Bu ka bileler görü n ü şe göre, Eski Ah it'te yazılanlara benzer tecrübeler yaşa m ı ş l a rd ı . Morman lar i ncil'i ancak "doğru şeki l d e terc ü m e ed ildiği s ü rece" ka bul ederler ç ü n kü Joseph S m ith ken d i terc ü m esini biti rmemiştir. Ancak, Çok

Pahalı inci a d ı nda başka b i r m eti n o rtaya ç ı ka r m ı ştır. i ki tari kat a rasındaki a n a fa r k, Yeniden Ö rg ütle n m i ş Kil ise'ni n

Mormon Kitabi'na i n a n m a s ı n a rağ men, b u kita b ı n bazı kısımlarını, öze l l i kle d e evri msel ta n rı l ı k ve çokta n rı l ı l ı k kavra m larını, yen i se­ mavi evl i l i k vaa d i n i, ö l ü l e r i ç i n vaftizi, çokeşl i l i ğ i ve vergi vermeyi reddetmesid i r. Ayrıca ibrahim'in Kitabi 'n ı da reddederler çünkü bu kita b ı n i l a h i bir köke n i o l d u ğ u n a i n a n mazlar. Mormonlar, 6 Nisan 1 83 0 ta r i h i n de, Moro n i a d l ı melekten va­ h iy a l d ı kta n son ra Joseph S m it h ta rafı nd a n ku ru l m u ştu r. Kil ise h ızla büyü m ü ş ancak k i l isen i n ta raf tutmasına ve çokeş l i l i k uygu­ lamasına karşı çıkan A B D H ü kü meti de d ah i l bi rçok kişi n i n şü phesi ve m e m n u n iyetsizl i ğ i n e m a ruz ka l m ı ştır. S m ith kalıcı bir Mormon yerleşim yeri b u l ma çabasında oldu­ ğu için, kilise eya letten eyalete s ü rü klendi. En son unda, 27 Haziran 1 844'te S m ith ve erke k kardeşi, Ca rthage l l l i nois'da bir çete tarafın­ dan öld ü rü ldü. Mormon l a r, yen i li derleri Brigham Young la ( 1 80 1 '

230

Mormonl l u k

1 877) batıya doğru yol aldı; 1 847'de You n g ve d iğerleri Uta h bölge­ s i n i n G reat Salt Lake kıyılarına yerleşti. H ü kü m et ile olan sorunla r devam etti a ma e n n ihayetinde Young istifa ederek ABD hükümeti tarafı ndan görevlendirilen bir bölge valisi n i n g öreve gel mesi ni ka­ bul etti. H ü kümet tarafından gerçekleştirilen güçlü bir takip sonu­ cunda kilise 1 890 yıl ı nda çokeş l i l i k kavra m ı n ı terk etti ve bu tari hten itiba re n Utah ve çevresindeki eyaletlerdeki g ü c ü ve etkisi a rttı.

Yaşam Şekli Morman yaşam şekli, d üzen ve otoriteye sayg ı, k i l i se ni n etk i n l i ­ ğ i , g r u p ile g ü ç l ü u y u m , kuvvetli d i n pro pa g a ndası ve m isyonerl i k faa l iyetleri i l e d i kkat çeker. i nancın katı l ı ğ ı n ı n b i r örneği olara k, res m i Buluşma ve Kur Yapma kita pçığı, evl i l i kten önce tutku l u b i r şeki l d e öpüşmeyi g ü n a h o lara k adiandırma ktad ı r. Kil i se, gençlere ebeveyn lerin i n ön ü n d e kız ya da erkek kardeşleriyle ya pmaya­ ca kları herhangi b i r davra n ı ş g östermemeleri n i tavsiye eder. Ayn ı za m a n d a ı rklar a rası flörtü d e yasaklar, a n ca k b u kon u daki tutu m son o n yılda değ i şmeye başl a m ı ştır. Ki l i se askerl i k h izmetin i üyeleri n i n b i r g ö revi olara k değerlen­ d i r i r. Ancak herh a n g i bir üye, kili seyi b u n u n sebebi o l a ra k göster­ m e ksizi n vicda n i ret hakkı n ı k u l l a n mayı seçebi l i r. Kilise vicda n i ret hakkı n a o l u m l u bakmaz ve a s l ı nda B i rleşi k Devletler s i l a h l ı kuv­ vetle r i n d e h izmet veren b i r "askeri d i n işleri teşkilatı"n ı destekler. Mormonlar, k i l i se n i n i na nç l ı üyeleri n i n t ıpkı ta n r ı l a r g i b i sonsuz yaşa m a kavuşaca k l a rı na ve hatta Ta nrı'n ı n ka n u n u n u reddedenie­ rin b i l e i htişa m l ı b i r yaşama sah i p olacakları n a i n a n ı r.

Gizli Çokeşlilik Kilisenin 1890 yılmda bu durumu reddetmiş olmasma rağmen, ço­ keşli evlilik uygulamalarmı devam ettiren küçük Mormon grupları vardır. U tah ve Arizona'daki gruplardan bazıları bu uygulamayı giz­ li bir ş ekilde devam ettirmişlerdir.

23 1

DinlerTarihi 7 0 7

Bölü m ler ve Öğretiler Morm o n l a r temelde, h e r biri ya klaşık 5000 üyeye sa h i p olan ve başka n tarafından yön et i l e n " ka b i n e" adındaki g ru pl a ra ayrı l m ış­ lard ı r. H e r b i r ka binen i n i ç i n d e, temsilci b i r va izin yön etim inde, birkaç yüz üyeden o l u ş a n koğ u ş l a r b u l u n m a ktad ı r. Ki l i se, üyeleri­ nin yaşa m la r ı n ı bu ya p ı la n m ı ş yönetim şekl iyle idare etmekted i r. En üst seviyede "a na başka n l ı k" ya da "başka n ve d a n ı şmanları" olara k a d l a nd ı rı l a n ü ç yüce pa pazdan oluşan ve t ü m k i l i seyi yö­ neten b i r yüce konsey va rd ı r. Bu konseyi n a rkas ı ndan, yetki olara k ana baş ka n l ı k i l e eşit o l a n o n i k i h ava ri gelmekted i r. Temelde kont­ rol ü bu yetkil i ler sağ l a r. Altı ayda bir ya p ı l a n g e n e l konferansiara ek o l a ra k, d i rek ve koğ u ş konfera nsları g erçekleşti r i l i r ve el bette ki b u n l a ra a l ı ş ı l m ı ş Sa b a t topla ntı l a rı da d a h i l d i r. Herhangi öne m l i b i r faa l iyet gerçek­ l eşti ri l meden önce bu top l a ntı l a rda halkın izn i a l ı n ı r. Mormon ki l i sesi, üyeleri n i n verg i leri ve bağ ışları i l e destekle­ n i r. Para, k i l i seye ve sa h a d a ki m i syoneriere destek o l m a k a macıyla ku l la n ı l ı r. Aslen önce l i kl e d i n i o l a n ve dezava ntaj l ı l a ra destek ve­ ren Sa bat oku l l a rınd a ve g e n ç kızla rı n orta k g e l i ş i m kuru m larında inanç fel sefesi n i n öğ reti l mesi ü zerinde d u ru l u r. "Ya rd ı m topl u l u ­ ğu" a d ı verilen bir g r u p, m u hta ç l a ra ya rd ı m ed i l mesi v e hastaların ba k ı m ı g i bi özel görevlere sa h i p b i r kad ı n ku ru l u ş u d u r. Son Za ma n Azizler Ki l i sesi, Salt La ke City'deki "Ai l e Ta rih i Kü­ tüphanesi'' adı veri len soy küt ü ğ ü havuzu i l e d ü nyaca ü n l ü d ü r. Kütü p h a n e,

2

m i lya rd a n fazla i s i m içermesiyle övü n ü r ve bu ko­

nu da d ü nyadaki en iyi havuzd u r. Kil ise, üyeleri n i n ve üye ol maya n kişileri n ücretsiz olara k u la şa b i l eceğ i 600 m i lyon d a n fazla ismi, a raştırma a maçları içi n " Fa m i l ySearch" web sites i nde s u n m a ktad ı r. Üyeleri ni , d i n i bir yükü m l ü l ü k o l a ra k kendi ata l a r ı n ı n izi n i sü rmeye teşvi k eder. Bu h izmet h erkes i n u l a ş ı m ı na açıkt ı r.

232

PENTi KOSTALiZM Bir Amerika Hıristiyanlığı

Penti kosta l izmi d ü ş ü n d üğ ü m üzde a k l ı m ıza gelen en yayg ı n cüm­ l e m u htemelen "bütün d i l lerde kon uşma k" ve ayn ı za manda d a

Aimee Semple McPherson v e daha ya k ı n tari hte d e Oral Ro­ berts i s i m leri olacaktır. Pentikosta l iz m i n köken ieri i ncil'e ve Ya h u d i göç bayra m ı o l a n H a m s i n Yortusu'na kada r u za n ı r. Eski H ı ri stiya n l a r, H a m s i n Yertu ­ su'n u n i sa'n ı n verd iği sözü yeri ne geti rmek a m acıyla Kutsa l Ruh'u n yeryüzüne indiği g ü n ü n a n ı s ı n a olduğ u n a i n a n ı rlard ı . Elçilerin iş­ leri 2:2- 1 3'te şunlar yaza r: A nsızm gökten, güçlü bir rüzgarın esişini andıran bir ses geldi ve bulunduklan evi tümüyle doldurdu. A teşten dillere benzer bir şeylerin dağılıp her birinin üzerine indiğini gördüler. imanlı/ann hepsi Kutsal Ruh'la doldular, Ruh'un on/an konuşturduğu başka diller/e konuşmaya başladılar.

O sırada Yeruşalim'de, dünyanm her ülkesinden gelmiş dindar Yah udiler bulunuyordu. Sesin duyulması üzerine büyük bir ka­ labalık toplandı. Herkes kendi dilinin konuşulduğunu duyunca şaşakaldı. Hayret ve şaşkmlık içinde, "Bakm, bu konuşanlarm hepsi Celileli değil mi?" diye sordular. "Nasıl oluyor da her birimiz kendi ana dilini işitiyor? Aramızda Partlar, Medler, Elamlılar var. Mezopotamya'da, Yahudiye ve Kapadokya'da, Pontus ve Asya ili'nde, Frikya ve Pamfilya'da, Mısır ve Libya'nm Kirene'ye yakm bölgelerinde yaşayanlar var. Hem Yahudi hem de Yahudiliğe dö­ nen Romalı konuklar, Giritliler ve Araplar var aramızda. Ama her birimiz Tann'nm büyük işlerinin kendi dilimizde konuşulduğunu işitiyoruz." Hepsi hayret ve şaşkmlık içinde birbirlerine, "Bunun anlamı ne?" diye sordular. 13 Başkalarıysa, "Bunlar taze şarabı fazla kaçırmış" diye alay ettiler. 233

Dinler Tarihi 7 0 1

Penti kostal izm, 20. yüzyı l d a yerleşik ki l i seterin vaaz verd i kleri ve ken d i i ncil yoru m la r ı n ı a ç ı k l a m a şeki l leri n i d üzen l ed i kleri katı tavra m u ha l efet olara k Protesta n l ı ktan ortaya ç ı ktı. Penti kostal i stler, a n a H ı ristiya n akımına kıyasla i nd i'i n daha kel i m e a n l a m ıyla yoru m l a n m a s ı n ı desteklerler. B i rçok k il i se be­ l i r l i m eti n l eri reh ber o l a ra k ben i m semiştir. Bu tip bir metin, vaf­ tiz o l u p ku rt u l u şa u l a şa n la r ı n "şeytan ları kova l ayaca kları n ı, garip d i l l erde kon uşacakla rı n ı , y ı l a n l a rı tutup öld ü rücü zeh i r bile içseler za ra r görmeyecekleri n i , e l l e ri n i üzerine koyd u kları hastaların iyi­ leşeceğ i n i " söyleyen M a rkos i ne i l i ı 6:ı 5-20'de b u l u na b i l i r. i badet h izmetl e ri n i n bir pa rças ı o l a ra k ö l d ü rücü yı l a n l a ra doku n mayı ve zeh i r iç m eyi sunan bazı k i l iseler va rd ı r. Yen i ta ri kat, gerçek H ı ri stiya n la r ı n yol u n u n d u a l a rı ve öğreti­ leri ezberlemek ve d eğ i ş m ez b i r ya pı içinde zor ve kesi n kura l l a ra bağ l ı ka l m a k olduğ u n u d ü ş ü n m üyordu. Penti kosta l i stler, Ta nrı i l e Kutsa l R u h'un vaftizi o l a ra k b i l i n e n bi r coşku d u yg u s u uya n d ı racak doğru da n bir temas peş i n d e koş uyorlardı . B u vaftiz, ikinci kutsa n­ ma o l a ra k görül üyord u .

Farklı Dillerde Konuşmak Hareket i n (bu b i r ta ri katta n fazlasıd ı r) garip b i r o l ayı n serg i lenişiy­ le i l k ka rş ı l a şması, ı 90 ı yı l ı nda Charles Fox Parham ( ı 873- ı 929) ta rafı n d a n Ka nsan i nc i l O k u l u'nda yü rütü l e n b i r tören esnası nda Topeka, Ka n sas'ta ge rçekleşti. Bir kadı n katı l ı mcı dua ederken b i rde n b i re ya bancı b i r d i l g i b i g ö rünen b i r şekilde konuşmaya başlad ı . Görü n ü şe ba kı l ı rsa b u o l aydan son raki üç g ü n boyu nca i ng i l izce konuşamadı. B u o lay, sadece Pa rha m üzerinde değ i l tü m cemaat üzerinde büyü k b i r etki ya rattı. Bu gösteri Ta n rı'dan bir işa­ ret o l a ra k a l g ı landı ve h a ber h ı zl a yayı ldı. Tesad üfen, Los Angeles'ta siya h i b ir va iz o l a n Wi lliam Joseph

Seymour (ı 870- ı 922) b i r g ö rev esnasında vaaz vermeye başladı ve kısa s ü re içinde hem ken d i s i hem de cemaati b i l i n m eyen d i l ler­ de kon u ş m aya başlad ı l a r. Los Angeles'ta b i r k i l ise k u ru l d u ve dü­ zen l i b i r şekilde hizmet vermeye başlayınca b u k i l i se h ızla büyüdü. 234

Penti kostal izm

Pentikostalizmde Kadınlar Kadınlar, Pentikostal h �reketin aktif üyeleri oldular. Bu kadınlar­ dan biri olan Aimee Semple McPherson (1890-1944) , sahnede İncil hikayelerinin tiyatral olarak dramatik versiyonlarını sergilediği ta­ pınağından çok sayıda takipçi kazandı.

"G i osola l i " olara k b i l i ne n fa rkl ı d i l lerde kon uşma, evrensel ola­ ra k ka b u l ed i l medi; hatta b i rçok kişi için d u ru m b u n u n ta m te r­ siyd i . Yu ka rıda bel i rtilen i nc i l h i kayesinde o l d u ğ u g i bi, b i rçok kişi kon u ş a n ların sarhoş o l d u k l a rı n ı düşündü. D i n l eyic i leri ra hatsız eden şey sadece a n l a ş ı l maz bir d i lde kon u ş u l uyor o l d u ğ u gerçeğ i d eğ i l d i, kon u şma i l e b i r l i kte gelen duyg u s a l i k i n c i seslerd i. "Kut­ sal Yuva rla n a n lar" teri m i, coşku l a rı n ı n bir pa rçası o l a ra k gerçekten d e k i l i s e n i n koridorlarında yuvarlanan uyg u layı c ı l a r i ç i n ku l l a n ı l ı­ yord u . Ta rafta rları, fa rklı d i l lerde kon u ş m a n ı n ve b u n u n la birl i kte ge le n h a reketleri n, doğruda n Ta nrı il e i l eti ş i m k u rm a n ı n bir yol u old uğ u na i na nıyorlard ı . Anca k g loso l al i s ı ra s ı n d a gerçek bir d i l i n kon u ş u ld u ğ u n u kesi n olara k ifade eden g ü ve n i l i r b i r kaynak yok­ tu r.

Yayı lma G ü n ü m üzde Penti kosta l izm, d ü nyada en h ızl ı büyüyen d i n i hare­ ketlerd e n biridir. Sadece Amerika B irleşik Devletleri'nd e 9 m i lyo n i n a n a n ı vard ı r ve b u ra ka m d ü nya ça pında 4 0 0 m i lyona u laşır. Pen­ ti kosta l izm kimi za ma n " H ı ristiya n l ığ ı n ü ç ü n c ü g ücü" o l a ra k ifade ed i l i r. H a re ket i l k o l a ra k, resm i k i l iseden d eğ i l fa k i r kesi mden üye to p l a m ı ştı; herkes i ç i n eşitl i k vaa d i öze l l i k l e yoks u l k i ş i l ere çe k i­ c i g e l iyord u . Böylece h a reket, fa k i r beyazl a r il e şeh i r l i siya h i l e r a ra s ı n d a , g ü ney eya l etleri n d e k i tutucu i nc i l K u ş a ğ ı i l e i l işkilen­ d i r i l m eye baş l a n d ı . Daha s o n ra t ü m ü l kedeki o rta sınıf a ra s ı nd a 235

Dinler Tarihi 1 0 1

g itg i d e d a h a popü l e r h a l e g e l m eye başladı; h a reket topl u m u n a n a kes i m i ne yayı l ı r yayı l maz E p i s kopal, Luteryen v e Presbiter­ ya n g i b i k i l ise üyeleri ken d i d i n l e r in e ek o l a ra k b u ha reketi de ben i m s e d i .

Tanrı ' nın Gücü 1913'te Kaliforniya'da gerçekleştirilen bir Pentikostal toplantısın­ da, Johi:ı G. Scheppe İsa'nın gücünü tecrübe ettiğini duyurdu. Bu beyanı, gerçek vaftizin Baba-Oğul-Kutsal Ruh üçlüsü adına değil, sadece İsa adına olabileceğini iddia etmelerine yetecek sayıda kişi kabul etti. Bunun gerekçesinin, Yuhanna 3 : 5 ve Elçilerin İşleri 2 :38'de bulunabileceğini söylediler.

Uyuş m azl ıklar ha reketi böl d ü ve Penti kosta l izm içinde fa rkl ı ta ri katl a r ı n oluşmasına sebep o l d u . Üç ana h a reket ortaya çıktı: Penti kosta l izm, Fu nd am e n ta l iz m (k? ktendi nci l i k) ve Eva njel izm.

D ü nya n ı n geri ka l a n ı n d a fa r kl ı m ezhepler de o rtaya çıkmaktad ı r.

I nançlar, I badet, Yazılar ve Ayinler R u h u n vaftizine i n a n m a la rı ve H ı ristiya n i n a n ç l a rı n ı n seç i l i dokt­ ri nlerine orta k i n a n ç l a rı d ı ş ı nda, Penti kosta l i stler tek b i r zü m re içinde b i rleşmem işlerd i r. i nc i l 'i n sözlük a n l a m ıyla yoru m l a n ması ve ru h u n iyi leşti ri l m es i kon u s u n d a güçlü i n a nç l a rı va rd ı r. Penti kosta l izm i n ta r i h i , i n a n a n larının çoğ u n u n ya bu ha reketi ken d i orij i na l inancına ekled i ğ i n i ya da orij i n a l i n a n çta n ta mamen ayrı l d ı ğ ı n ı gösterir. Penti kosta l iz m e kendileri n i adaya n Roma Ka­ tol i kleri konusu nda g itti kçe a rta n belgeler b u l u n ma ktad ı r. Kato l i kl er, Penti kosta l iz m i ta ri h sel olara k d u rd u ğ u noktadan bug ü n hangi yön l e rd e n fa r k l ı o l d u ğ u n u a l g ı l a maya ça l ışmakta­ d ı r l a r. Pentikosta l izm i n yayı l m a sıyla, "karizmatik tecrü be" olara k ad l a n d ı r ı l a n şeyin va r l ı ğ ı d ü nya n ı n b irçok böl ü m ü n e doğru ge236

Penti kosta l izm

n i ş l ed i, hatta b u genişleme öyle bi r boyuta u laşt ı ki, bazı l a rı bu tecrü beye a rt ı k ru h u n yen içağ ı gözüyle bakıyo r l a r. Penti kosta­ l i st l e r, h a reket i n H ı ristiya n l ığ ı değişti rme vaad iyle t ü m ü l keleri, kültü rleri ve Kate l i k l i k de dahil d i n l eri peşi n d e n sü rü kleyeceğ i n i d ü ş ü n üyorlar. Hatta bu yen i d i n e b i r i s i m b i l e b u l d u l a r: Kate l i k Penti kosta l lar. Penti kosta l i st bakış açı s ı n a g ö re, sadece Kate l i kl i k­ te d e ğ i l aynı za manda H ı ristiya n l ı kta d a b i r ka rmaşa va r. Anca k R o m a Kato l i k Ki l i sesi ve d iğer H ı ristiya n m ezhepleri bu fi kre ka­ tı l m ıyorlar.

Tann İçin Titremek 1995 yılının babalar gününde Pensacola, Florida'da yer alan Brownsville Tanrı Toplantısı'nda bir canlanma oldu. Bir dua ayi­ ninde cemaat üyeleri yere düşüp titremeye başladılar. Bir papazın bir diğerinin alnına dokunduğu ve o kişinin de tıpkı Kutsal Ruh gibi donakalmış bir şekilde yere düştüğü ifade edildi. Binlerce kişi bu olaya dahil olmak ya da onu izlemek için gelmeye başladı.

H a rekete ka rşı o l a n l a r, Penti kostal tarzı d i n i n m ezhepsel b i r şeki l d e kolayl ı kla kavra n m a d ı ğ ı n ı, bu n u n sebebi n i n de a n ı n ve fa rk lı d i l lerde kon uşmak g i b i davra n ı ş l a r ı n d ü rtüleri n i vurg u lama­ sı olduğunu söylüyorlar. B i rçoğ u, 1 980'1erde o rtaya ç ı ka n benze ri ate ş l i taşkı n l ı kların, Jim my Swaggart ve J i m ve Ta m my Faye Bakker g i b i kişi lerin rezil o l m a l a rıyla sona erd i ğ i n e d i kkati çekiyorlar. Penti kosta l i stler kend i lerini şeyta n ç ı ka rma, fa rklı d i l lerde ko­ n uşma, ina nçla iyi leşti rme ve doğa üstü tecrü beler a ra maya ina­ n a n kişiler olara k ta n ı m l ıyorlar. Tıpkı gelişmekte olan diğer d i n ler g i bi, Penti kosta l izmde de tem e l inancın ken d i lerine göre ya pı l an değ i ş i k l i kleri içinde fa r k l ı mezheplerin ku r u l ması i l e son uçlanan pa rça l a n m a l a r meyd a n a geldi. Bun l a r en iyi bilinen Penti kosta l mezhepleri n i n bazı ları d ı r: 237

Dinler Tarihi 1 0 7



i sa Mesih ve Tanrı Kil isesi



U l u s l a ra rası Dört Köşel i i nc i l Ki l i sesi



Keha net Ta n rısı Kil isesi



Penti kosta l Kutl u l u k Ki l i sesi



Ateşle Vaftiz Kutl u l u k K il isesi



Penti kostal Özg ü r i rade Vaftiz Kil isesi



Tan rı 'n ı n Mecl isleri



B i rl eş i k Pentikosta l Ki l i sesi

238

Vi KA Yüce Ananın Ruhunun Geri Dönüşü

1 692 yı l ı nda, Massachusetts'i n Salem ş e h r i n d e uta n ç ve r i c i b i r d u ru ş m a ya pıldı. Salem köyü pa pazı n ı n 9 yaş ı n d a k i kızı El iza beth Pa rris ile 1 1 yaşı ndaki yeğ e n i Abigail Wi l l i a m s, Ta n r ı ya sövmek, '

titre m e nöbeti geçirmek g i b i garip h a re ket l e r serg i l erneye ba şla­ d ı l a r. Diğer bi rkaç Salem l i kız da benzer davra n ış l a r göstermeye baş l a d ı . Doktorla r kızla rı şeyta n ın ele g eç i rd i ğ i ne ka ra r verd i l e r. S ı k ı nt ı ları n ı n bazı kayn a k l a r ı n ı bel i rl e m eye zorl a n a n kızla r üç kad ı n ı n a d ı n ı verd i l e r; bu kad ı n ların tutu kla n m a s ı i ç i n emir veri l d i . Kad ı n l a r muayene ed i l d i v e cad ı l ı kta n s u ç l u b u l u n d u la r. Bu d u r u m h a l k a rası nda c i n n ete sebep oldu ve cad ı o l m a kla suçlanan yirmi d ö rt k işi n i n ö l ü m üyle son uçlandı. Bunların y ir m i ta nesi idam ed i l­ d i ve d i ğerleri de hapiste h ayatla rı n ı kaybett i l e r. G ü n ü m üzde Sa­ l e m Cad ı Müzesi ve diğer yerel yerler ve belgeler ziya ret ed ilebi l i r v e i n celenebi l me kted i r. Cad ı l ı k ve büyücü l ü k genel l i kle ya n l ı ş a n la ş ı l ı r; bu ikisi ta ma­ m e n fa rklı şeylerd i r. B i r kad ı n olan cad ı {erkek cad ı l a ra büyücü adı veri l i r) sihirli güçleri olan b i rid i r. Büyücü is e i sted i ğ i n i elde etmek i ç i n i ks i rler ve büyü ler kul la n a n b i r kişid i r.

Gayriihtiyari Cadı Cadılar her zaman cadı olduklarının farkında değildirler, ayrıca bu kendileri için seçtikleri rol de değildir. Yani asla bilmeden, sokakta bir gün siz yürürken kolunuza hafifçe dokunan birinin yanından geçebilirsiniz ve böylece ikiniz de farkında olmadan size bir büyü yapılır.

239

Dinler Tarihi 1 0 1

Ta rih boyu nca, i n sa n la r ı n m a ruz ka ldığı fel a ketler başka l a r ın ın üzeri ne y ı k ı l m ı ştır ama a s l ı n d a h e r za man bu d u ru m ken d i lerin­ den kayn a k l a n ı r. i nsan d oğas ı n d a ki bu yayg ı n h ata, her za man önyarg ı n ı n temel motivasyo n u o l m u ştu r: Bir g ü n a h keçisi b u l ve yan l ış g i d e n her şey i ç i n b i r b a ş ka s ı n ı suçla. 1 6. ve 1 7. yüzyı lda­ ki H ı ristiya n cadı aviarı b i n l e rce cad ı n ı n ya rg ı l a n d ı ğ ı ve genel l i kle ya kılara k i d a m ed i l d i ğ i za m a n l a rd ı . i nanmak zor olsa da 1 994 i l e 1 995 yı l l a rı nda, Gü ney Afri ka'd a 200'den fazla kiş i cad ı l ı kta n suç­ landı ve ya k ı l a ra k öld ü rü l d ü . G ü n ü m üzde b i l e b i n lerce çocuğ u n v e yeti şki n i n zevkle okud u ğ u H a rry Potter kita pları bazı tutucu H ı ­ ristiya n l a r ta rafı ndan l a n etlen m e kted i r.

Ana Inançlar Vi ka, H ı ristiya n l ı ktan d a h a eski olan a ntik Kelt topl u m u nd a n gel­ d i ğ i söylenen cadı d i n i d i r. Diğer kaynakla rsa b u d i n i n uzun bir ta rihsel bağ l a ntısı o l m ayan modern bir d i n o l d u ğ u n u söylerler. Her h a l ü ka rda Vi ka l a r k i l i se l e r ta rafı ndan şeytan l a bağ lantısı olan kişiler o l a ra k görü l d ü l e r ve g ö rü l m eye deva m ed iyorlar; ki şiddet­ le redd etseler de bu bağ l a ntıya sa h i ptiler. Bu ki l i seler Vi kaların en az Bud istler, H i nd u l a r ya d a M ü s l ü m a n l a r kad a r Sata n ist o l d ukla­ rında ısra r ed iyorlar. Modern Vi ka l a r, g ü n ü m ü z Vi ka d i n i n i n bazı a ntik Kelt i n ançları, ta n rı l ı k ya p ı s ı ve kutlama g ü n leri i le modern ayi nsel büyü ma lzemel e ri n i n b i r l e ş i m i ile o l u ştu ru l d u ğ u n u ifade ed iyorla r. Genel i n a n ı ş, Vi ka d i n i n i n 1 9SO'Ii yı l larda i n g i ltere'de önem l i bir hareket o l a ra k ortaya çıkmış o l d u ğ u d u r. Ha reket h ızla Kuzey Ame­ ri ka ve Avru pa'ya yayı l d ı . Bazı tah m i nlere göre sadece Amerika Birleşik Devletleri'ndeki i n a n a n sayısı 800.000 civarındadır. Bu en fazla bir ta h m i n ola b i l i r ç ü n kü Vi ka l a r, a n laşı l ı r şekilde, i nsan larla i nançları h a kkında kon u ş m a kon u s unda ketu m d u rl a r. Şi rket top­ l a ntısı esnasında b i ri n i n ayağa ka l kı p cadılar m ec l i s i n deki toplan­ tısına g eç ka ldığı için gitmek zoru nda olduğ u n u ve böylece cad ı 240

Vi ka

o l d uğ u n u açıkça i l a n ettiği n i d ü ş ü n ü n . B u , paza r g ü n ü okul ko­ rosu için ya p ı l an b i r top l a ntıya geç ka l m a k l a pek de aynı değ i l d i r. Eğer inana n l a r ı n ta h m i n edilen sayı ları doğ ruysa, bu d u r u m Vi­ ka'yı Ameri ka B i rleşik Devletleri'ndeki en büyük ve e n h ızl ı büyü­ yen azı n l ı k d i n lerinden b i ri ya par. Anca k doğru sayı n ı n herha n g i b i r za manda b i l i n eceğ i y a da doğ ru l anacağı da ş ü p h e l i d i r. Vi ka l a r ken d i lerini diğer d i n lerd e n çok d a h a fazla zu l ü m görmüş o l a ra k değerlendi rmekted i rler.

Cadılar Meclisi Vi ka l a r bir cad ı l a r meclisinde i badet ederle r. Geleneksel olara k b i r cad ı l a r meclisi o n üç kişiden oluşur. G ru b u n, d uyg usal olara k b i r­ birleri i l e bağ la ntı l ı a ltı çiftten oluşması terc i h ed i l i r. On ü ç ü n c ü ü y e b i r yüce rah i be y a da ra h i ptir. G e n e l o l a ra k g ru p i l e i l g i l i k u ra­ l a r yoktur, ka rış ı k y a da ayn ı cinsiyetten o l u ş a b i l i r. Anc a k mesel a D i a n i c cad ı ları g i b i bazı c a d ı m ecl isleri sadece t e k b i r cinsiyetten o l u ş u r. Ti pik olara k cad ı meclisleri özel evlerd e ya d a toplantı sa­ l o n l a rı nda b u l u şurlar. Bazı d u ru m l a rda, öze l l i kl e d e tati l l erde d ı şa ­ rıda b u l uş u rla r. Dolu nay ya da yen i ay geceleri terc i h edilen bu l u ş­ m a za man larıdı r.

Resmi Tanıma Cadılarıo ve cadılar meclislerinin resmi olarak tanınması için yeni bir gelişme gerçekleşmiştir. Kiliseler, seminerler ve karalama karşı­ tı kampanyalar düzenlenmiştir.

Cad ı meclisleri üye toplamak için rek l a m ya p mazlar; üyeler ağ ızd a n ağza tavsiye yol uyla g e l i rler ve ta m üye ol madan önce ca­ dı lar mecl isinin tüm üyeleri ta rafı ndan oy b i rl i ğ i i l e o nayia n m a i a r ı gerekir. "Cad ı l ı k b u kadar b ü y ü k bir sı rsa i n sa n l a r n a s ı l bir cad ı l a r m ec l i s i bul uyor?" sorusu soru l a b i l i r. Temeldeki tavsiye, i nternet i n 24 1

Dinler Tarihi 1 0 1

çok d a h a kolay b i r hale g et i rd i ğ i a ğ kurmakt ı r. Yen i nesil d ü kka n l a r da V i k a i l e i l g i lenen kişiler i ç i n b i r toplanma yeri s u n a r. B i r cad ı l a r meclisi b u l m aya ça l ı ş m a n ı n a lternatifi olara k, kişi tek baş ı n a bir cad ı ya d a büyücü o l mayı öğ ren m eyi tercih edebi l i r. B i rçok aday inanan b u n u ya pa r. Kişi iyi bilgile n m i ş ya da yeterince ken d i n e g üven l i h issettiğ i nd e, ken d i ne benzer fi kirdekileri çek­ mek için, b i r çeşit kişisel i şa ret g ö revi görmesi için bir büyü yapa­ b i l i r. H i l a l şekl inde kü peler ya da b i r Kelt penta g ra m ı g i bi gelenek­ sel Kelt m ü cevherleri de ta k ı l a bi l i r.

Soru Bir Vika cadılar meclisi için ideal üye sayısı nedir? On üç.

Uygulamalar Cad ı l ı k üyeleri "Vi ka öğütleri" a d ı veri len bir eti k kura l a kesin şe­ kilde bağ l ı ka l ı rlar. Ya ptı kları her şey i n kendilerine üç m i s l i ile geri döndüğ ü n e i n a n ı rlar. Ya n i za ra r vermeleri d u ru m u nda kend i leri üç kat daha fazla za ra r g öreceklerd i r. Bu neden l e, herha n g i birini la netlerneyi i stemezler; l a n et ü ç katıyla onlara geri gelecektir. Tü m cad ı l a r, "iyi si h i r" olara k değerl e n d i r i l mesi gereken b i r çeşit ayi nsel s i h i r uyg u l a ması yapa r l a r. A h l a k i ku ra l la rı, "Ki m seye za ra r verme, ne istersen ya p" deyişi i l e kel i me l e re dökü l m ü şt ü r. Kendine "cad/'' demek hiç kimseyi cad ı yapmaz; ayrıca ne kalıtım ne de unvanlarm, dereeelerin ve kabul törenlerinin toplanması insanı cadı yapar. Bir cad ı kendi içindeki, bilgece ve refah içinde, başkalarına zarar vermeden ve doğayla uyumlu şekilde yaşama­ sını mümkün kılan güçleri kontrol etmek ister.

-Amerikan Cad ı lar Konseyi, inanem ilkeleri

242

Vi ka

Vi kaların d i n i faa l iyetlerinde doğaya ka rşı d e r i n sayg ı g ü ç l ü b i r rol oyn a r. Ayn ı şekilde kad ı n ı n değeri v e c a d ı o l s u n y a d a o l m a s ı n b i rçok kad ı n ı n gelene ksel d i n l erde erkek egemen l iğ i n i n a ş ı r ı bas­ kın u yg u laması ol a ra k değerlendirdiği şeyi n dengel e n mesi gere k­ l i l i ğ i de çok önem l i d i r. Cad ı l a r genel l i kle, ayn ı i l a h i va rl ı ğ ı n fa r k l ı yön leri olarak görü­ l e n b i r ta nrı ve ta n rı çaya ta parlar. Bu ilahi va r l ı k, evrendeki tek her şeye kad i r ta nrısal g ü ç o l a ra k bil i n i r v e b i rçok kişi n i n ta ptığı Ta n­ rı ile ayn ı d ı r. Ancak cad ı l a r hem bir anne h e m de ba ba fig ü rüyle d a h a iyi bağ lantı kurarlar ve bu da i n an çta bü yü k çoğ u n l u kla tan­

nça a d ı n ı n ortaya çı kması n ı n sebebi d i r.

Soru Cadılar nasıl büyü yaparlar? Bir cadı tipik olarak bir büyüye bir daire çizerek, biraz tütsü yakarak, özel bir mum yakarak ve daha sonra bir miktar ritmik söz söyleyerek başlar.

D i n i Törenler Vi ka l a rı n çok sayıda d i n i töre n i vard ı r; bu töre n i e r i n en göz a l ıcı o l a n ı n a "elleri bağ la m a k" a d ı veri l i r. Sere m o n i i skoçya, Galler ve i ri a n d a'da gerçekleşti rilen o rtaçağ evl i l i k tören lerinden a l ı n m ı ştı r. H e r n e kad ar geçerl i b i r evl i l i k sertifi kas ı a l ı n m a m a s ı ve resm i b i r papazın törende yer a l ı p ka n u n i olara k belgelend i rmemesi d u ­ ru m u nda ka l ı cı b i r şey o l masa d a , e l leri b i r l eşti rm e k temelde b i r evl i l i k törenid i r. B u tören asl ı nda b i r evl i l i k olara k değ i l, evle n m e n iyeti n i n be­ ya n e d i l mesi o l a ra k görü l üyo rd u . Törenden bir yıl ve bir gün son ra çift eğer hala birbirine bağ l ıysa, resm i b i r töre n l e yasal olara k ev­ l e n e b i l i rlerd i . Tören başlamadan ö nce, seçilen a l a n g e l e ne ksel o l a ra k "Sü p ü r­ ge Baki resi" ta rafı ndan çöpten ve o l u m s u zl u ktan temizl e n d i kten 243

Dinler Tarihi 1 0 1

son ra tören başlar. Gerçek tören o l d u kça geleneksel bir şeki lde ya p ı l ı r, a nca k tıpkı H ı ristiya n evl i l i k törenleri gibi çift töreni kişisel­ leştire b i l i r. Vika töreni, yüce ra h i be n i n üç kere d a i re çizerek ş u n ları söylemesi ile başlar: Üç kere dön, Birincisi kız için, ikincisi yaşlı kadın için, Üçüncüsü de tahtta oturan Anne için.

Dah a sonra b un u yem i n ie r i n e d i l mesi, evl i l i k yüzü kleri n i n ta­ k ı l ması ve e l ementiere teşekkü rlerin s u n u l ması ta kip eder. Tören, açı l ı ş d ize l e r i n i n tekra r e d i l mesi ile sona erer.

Bayramlar Kelt ta kvi m i n e daya l ı o l a ra k Vi ka ta kvi mi, her biri b i r kutlama i l e başlaya n i ki mevs i m i ka b u l e d e r : k ı ş v e yaz. Sekiz a n a bayra m, "Se­ kiz Sabbat" ol a ra k b i l i n i r. Bazı cad ıl ar meclisleri bayra m ları kutlaya­ b i l i r ve d i ğ e rleri başka a l ternatifi e re sa h i p ola b i l i r. Da ha az önem l i bayra m i a ra " i kinci Derece S a b batla r" denir. Aşağ ı d a k i l i stede veri l e n tari h ie r i n değişikl i k g österebileceği n i u n utmayı n : •

Yule: Kış g ü ndönü m ü , 2 1 Ara l ı k. G ü neş Ta n r ı s ı Yu le'de doğar.



lmbolg ( l m bolc olara k da a d l a n d ı r ı l ı r): Şu bat 1 , 2. Kıştan uya­ n ı ş ı n i l k işaretleri (ay n ı za m a n d a "Dağsıça n ı G ü n ü" olarak da b i l i n ir).



Ostara: i l kbahar ekinoksu, 22 M a rt. Gündüz i l e gecen i n eşit ol­ d u ğ u s i h i rl i za m a n l a r.



Beltane: 1 Mayıs, b üyü k b i r do ğ urga n l ı k kutlaması ("Mayıs G ü n ü" o l a ra k da b i l i n i r).



Litha: Yaz g ü ndön ü m ü, 2 1 Hazira n . "Yaz Orta s ı " ve "Aziz John Günü" o l a ra k b i l i n i r.

244

Vi ka

• •

Lughnasadh: 1 Ağ u stos, hasat mevs i m i n i n başla n g ıcı. Mabon: Son bahar ekinoksu, 22 Eyl ü l . Top ra ğ ı n cömertl iği i ç i n ş ü kra n sunma za m a n ı .



Samhain: 1 Kas ı m . Samhain, Vika takvi m i n d e y ı l ba ş ı d ı r. Tı p kı Vi ka kutlama g ü n ü n ü n g ü neşin batması i l e ba ş l aması g i bi, yı l da yı l ı n kara n l ı k za ma n ı n ı n başlangıcı i l e baş l a r.

245

RASTAFARYAN iZM Yehuda Asianı

Rastafa rya n i zm i n köke n leri, Pa n -Afri kan ist h a re keti n i n ilk ku rucu­ larından olan Marcus Garvey'ye ( 1 887- 1 940) kad a r uza n ı r. Gar­ vey, m ü ritleri n i n Afri ka'ya d ö n m el e r i n i vaaz etm i ş ve gelecekte si­ ya h i bir Afr i ka l ı kra l ı n h a l k ı yöneteceği keha n et i n d e b u l u n m uştu r. 1 930'da, Ros Tafari Makonnen ( 1 892- 1 975) Etiyopya kra l ı ola­ ra k taç g iyd i. i m pa rator

1.

H a i l e Selassie ("Ye h u d a ka b i l esi n i n as­

lan ı'; "Ta n rı 'n ı n seçtiği ve Etiyo pya kra l ları n ı n kra l ı ") u nva n ı n ı a l d ı . Böylece H a i l e Selassie s i ya h i kra l keha neti n i gerçekleşti rd i . Rasta­ fa rya n l a ra göre o, siya h i ı r k ı n yaşaya n tan rısıyd ı . O n u n H ı ristiyan­ l ı ğ ı n bahsettiği isa Mesih old u ğ u n a ve beyaz ı r k ı n d ü nyayı i sa'n ı n beyaz ı rkta n olduğuna i n a n m a l a rı i ç i n ka n d ı rd ı ğ ı na i n a n d ı lar.

Jamaika Jamaika, 1494 yılında Kristof Kolomb tarafından bulundu; yıllar sonra önce İspanyollar sonra da İngilizler tarafından sömürgeleş­ tirildi. İspanyollar tarafından başlatılan köle ticareti 1830'a kadar devam etti. 1959'da Jamaika, İngiliz Milletler Topluluğu'na dahil bağımsız bir ülke oldu.

Rastafa rya n izm i n ortaya ç ı k ı ş ı H a i l e Selassie'n i n taç giymesin­ den sonra ge rçekleşti. i l k l iderlerinden biri, daha son ra Jamaika h ü kü m et i ta rafı ndan devri m c i b i r i l keyi vaaz verd i ğ i için tutukla­ n a n Leonard Howell ( 1 898- 1 9 8 1 ) i d i . Howe l l 'ı n altı i l kesi ş u n l a rd ı :

1 . Beyaz ı r ktan nefret etmek. 2. Siyah ı r k ı n ta m üstü n l ü ğ ü . 3 . Kötü l ü kleri neden iyle beyazla rd a n i ntika m a l m a k. 246

Rastafa rya n izm

4. J a m a i ka h ü kü m eti n i n ve resm i kuru m l a rı n ı n redded i l mesi,

a şağ ı l a n ması ve eziyet çekmesi. 5. Afri ka'ya geri dönmek için hazı rla n m a .

6. i m pa rator H a i l e Selassie'n i n yüce va rl ı k v e siya h ı rkı n tek yöne­ ticisi olara k ka b u l ed i l m es i. 21 N isan 1 966'da H a i l e Sefaisse J a m a i ka'yı ziya ret etti. B u ziya­ retten i ki son uç ç ı ktı: 21 N isan kutsa l g ü n i l a n ed i l d i ve Selai sse, Rastafa rya n l a ra Etiyopya'ya göç etmemeleri kon u s u nda g ü ç l ü b i r tavsiye verdi, o n l a rı önce J a m a i ka l ı i n sa n la r ı özg ü rl eşti rmeye teş­ vik etti. O za mandan beri b i rçok kişi g öçten vazgeçirme sebebi n i m e ra k etmekted i r. Selaise'n i n, bin lerce J a m a i ka l ı n ı n Etiyopya'ya ya pacakları olası göç ü n çözeceğ inden çok d a h a fazla soru n ya ra­ taca ğ ı n ı görm ü ş olması m u htemeld i r. Rastafa rya n l a r (ki m i za m an Rasta l a r o l a ra k da a d l a n d ı rı l ı rl a r), H a i l e Selassie'n i n öld üğ ü n ü ka b u l etmezle r. Ato m l a rı n ı n t üm d ü n­ yaya yayıldığına ve her b i r Rastatarya n ı n i ç i n d e yaşa d ı ğ ı na i na n ı r­ l a r. Rastafa rya n la r Ta n rı 'ya "Ja h" derler.

Ana i nançlar ve Kutsal Metinler Rastafa rya n izm i n orij i n a l i nanç siste m i öyle s i n e bel i rsizd i ki, i l ke­ l e ri n i n bir pa rças ı olan h e r şey kişisel yor u m l a n a b i l i rd i . Rastafa r­ ya n l a r, tereddütl ü bir şeki lde de olsa i n c i l 'i ka b u l ederler. i ncil ' in i n g i l izce tercü mesi n i n büyü k b ir kısm ı n ı n çarpıtı l d ı ğ ı n ı, bu neden­ l e teme l metin düzg ü n d e o l sa eleştirel bir bakış açı sıyla görü l ­ mesi gerektiğ i n i d ü ş ü n ü rler. i ncil'i n Rastata rya n yoru m u d ı ş ı n d a h e r h a n g i bir kutsa l meti n l eri yoktu r. Ta n rı 'n ı n kend i s i n i i l k ö nce kurtarıcıları o l a n M usa, onu ta kiben i lyas ve son ra da i sa Mesih i l e ortaya ç ı k a rd ı ğ ı na i n a n d ı kları için Rastafarya n l a r ı n i l kesi H ı r istiya n l ı k i l e benze rl i k g östermekted i r. Anc ak kaynakları fa rkl ı d ı r. B i r ta nesi, Rastafa rya n l a r ı n Haile Sef a i s­ se'n i n asl ı nda i sa Mesih o l d u ğ u na i n a n d ı k l a r ı n ı bel i rtm işti r. Diğer­ leri ise aslı nda beyaz ı rk ı n Ta n r ı 's ı n ı n şeyta n o l d uğ u na i n a n ı r. 247

Dinler Tarihi 707

Anlamı Nedir? "Ben ve ben" ifadesi, Rasta lehçesinde sıklıkla duyulur. Bunun an­ lamı, her ş eyin tam olarak eşit olduğudur. İnsanların "sen ve ben" değil, "ben ve ben" dediklerini ifade eder.

Rastata rya n l a rı örnekleyen ve ayn ı za manda beti m l eyen iki ana sembol rasta l ı saçları v e ganja'd ı r (esra r). Rasta l ı saçlar Rasta kökenieri n i s i mgeler. Bu saçl a r, beyaz ı rkın sa rışı n görüntüsü n ü n v e ku ru ml a rı n ı n a ntitezid i r. Saç ı n uzatı lma v e ba k ı l m a şekl i Yehu­ da Asi a n ı 'n ı (Haile Sela isse) tem s i l eder. Ayn ı za manda çağrı şı m yol uyla papazl ı ğ ı da tem s i l eder h ale gel m iştir. M u htemelen o l ­ d u kça i y i b i l i nen b i r şeki l d e, Rastafa rya n izm in an an ı o l masa l a r bile rasta l ı saç l a r b i rçok siya h i ta rafı nd a n (ve hatta bazı beyaz kişiler ta rafı n d a n ) ku l l a n ı l m a ktad ı r.

Ganja Rasta l a rı n esra r i ç i n k u l l a n d ı kları kel i me d i r; d i n i amaçlar için ku l la n ı l ı r ve dini gere kçesi i nd i 'deki çeşitl i d i zelere dayanmak­ tad ı r: •

"0, hayva n l a r için ot ve i n s a n l a ra h izmet etmesi içi n bitki ler ya­



"Topra k sana d i ken ve ça l ı verecek, ya ba n otu yiyeceksi n :' (Ya­

rattı :' (Mezmu rlar 1 04: 1 4) rat ı l ı ş 3 : 1 8) •

" Ü l ke n i n bütün bitki lerini, d o l u d a n kurtu l a n h e r şeyi yesi n ler:' (Çık ı ş 1 0 : 1 2)



"Sevg i d o l u b i r orta mdaki sebze yemeği, n efret d o l u b ir orta m­ daki bes i l i danadan yeğ d i r:' ( Özdeyişler 1 5 : 1 7) Rastafa rya n l a r arasında ot ku l l a n ı m ı çok yayg ı n d ı r ve sadece

d i n i töre n lerle s ı n ı r l ı değ i l d i r. Örneği n Nyabin g i töre ni, otu n ezleyi iyi leşti rme g i bi tıbbi amaçlar için k u l l a n maktad ı r.

248

Rastafa rya n izm

Dini töre n lerde ganja ku l la n ı mı, Ki n g ston şehrine ba ka n Pin­ naele isimli Aziz Catheri n e tepeleri nde Leon a rd H owe l l ta rafı n d a n d üzen l enen b i r ta rikat kon uşmasında başla m ı şt ı r. Rastafarya n izm i n büyü m esi, 1 975 yı l ı nd a i n a n c ı n elçisi h a l i n e g e l e n Reggae sanatçısı Bob Marley'n i n ( 1 945- 1 98 1 ) d ü nya ça­ p ı n d a ka bul görmesi ile i l işkilend i ri l m e kted i r. H a re ket, özel l i k l e Ka rayi pler'deki, b u n u asi l i kl e ri n i n bi r s e m b o l ü olarak gören siya h i gençler a rasında yayı l m ı şt ı r. B u n u n son u c u nda, i n g i ltere ve Ame­ rika B i rleşi k Devletleri'nde de in an an lar o rtaya ç ı k m ı ştır.

SCI ENTOLOGY Hollywood Ünlüleri n in Dini

Scientology, 1 950'1 i yı l l a rda, b i l i m ku rg u yaza rı L. Ron H ubbard ( 1 9 1 1 - 1 986) ta rafı nda n yazı l a n , çok sata n l a r a ras ı ndaki insan Ak­ Imm Smtrları "Dianetik" kita b ı n ı n b i r uzantısı o l a ra k gelişti. Kita p

H u bba rd'ı n yen i psikotera pi ş e kl i n i detaylı şekilde a n l atıyord u ve çok pop ü l e r old u. 1 952'd e, r u h s a l tedavi teknolojisi kuru l uşu nda­ ki diğer k i ş i l erle çok büyü k a n l a ş mazl ıklar yaşa d ı kta n son ra H u b­ ba rd, U l u s l a ra rası H u bba rd Sciento l ogist Derneğ i'n i k urd u . H u b ba rd çok büyü k boyut l a rda a n laşmazl ı k l a ra sebep oldu. B i l i m ku rg u a l a n ı nda ü retken bir yazard ı ve ken d i a n latı m ı na göre, dona n mada yü ksek rütbel i b i r s u bay olara k g ö rev ya p m ı ştı, Uza k Doğ u kaşifi olara k v e b i r s ü re d e Ka l iforn iya'daki o k ü l t b i r gru­ b u n m ü r i d i olara k za m a n g eç i r m i şti. H u bba rd'ı n biyog rafi s i n i in­ celeyen d i ğ erlerine g öreyse, d o n a n mada d ü ş ü k bir performa ns serg i l e m i şti v e asla rütbe a l a m a m ı ştı; m u htemelen Ç i n ve Ti bet'i keşfetm e kon u s u ndaki h i kayeleri uyd u rm u ştu ve va kti n i n büyük bir kısm ı n ı yaza ra k ve ken d i s i h a kkı nda h i kayeler ku rg u l aya ra k ge­ çiriyord u .

Tanrı Yok mu? Scientology literatürünün parçası olan herhangi bir metinde Tanrı, ilahi varlık, kutsal kelimeleri ya da benzeri bir tanımlayıcı isim geç­ memektedir.

Scientology Ki l i sesi resm i o l a ra k 1 954 yı l ı nda Ameri ka B i rleşik Devletleri'nde kuru l d u . Daha s o n ra Büyük Brita nya ve d iğer ü l ke­ ler de d a h i l ed i l d i . Scientology, d i n i-bi l i msel b i r h a reket olara k de­ ğerlend i r i l mekted i r. 250

Scientology

H a reket, o l d u kça büyü k a n l aşmazl ı k l a ra ve hatta aşırı öfkeye sebep oldu; teh l i ke l i ve şiddet dolu o l ma, üye l e ri n i dolandırma ve fel s efesine ve uyg u lama şekl i n e ka rşı ç ı ka n l a rı taciz etme suçla­ m a l a rıyla ka rş ı laştı. "www.scientology.org" s itesi nde, "Sciento logy nedi r?" ba ş l ı k l ı böl ü m ü n b i r kısmında ş u n l a r yazı l ıd ı r: Belirli Scientology ilkelerinin ve uygulamalannın diğer dinler ile karşi/aştmlmost sonucunda, Scientology'nin tamamen yeni o/­ masma rağmen kökenierinin dini düşüncenin kendisi kadar eski olduğunu açtk hale getiren benzerlikler ve farkllltk/ar ortaya çtk­ maktadtr. ... ve Scientology prensiplerinin tüm yaşam alanınt kapsamasın­ dan dolayt, bu inancın sunduğu cevaplar tüm varoluş için geçer­ lidir ve geniş kapsamit uygulanabilirliği vardtr.

Scientology ile İlgili Tartışmalar Scientology kilisesi ve bu kilisenin yetkilileri, kendileri aleyhine açılmış çok sayıda dava ile karşılaşmışlardır. Hükümet, hareketi dolandırıcılık, vergi kaçırma, kötü mali yönetim ve hükümet bel­ gelerini çalma komplosu ile suçlamıştır. Kilise, hükümet kurumları tarafından yargılandığını ve bunun karşılığında hükümet ve özel kişiler aleyhine binlerce dava açtıklarını iddia etmiştir. Eski üyeler, Hubbard'ın kuvvetli ve kazançlı bir iş kurmak için vergiden muaf kilis e statüsünü kullanmaktan suçlu olduğu konusunda tanıklık etmişlerdir.

Ana I nançlar H a reketin merkezi, bir psi kol oj i siste m i n e ve zi h n i n görünen ça­ l ı ş m a sistem i n e daya n m a ktad ı r. Engram kel i mesi, Scientology ter m i noloj i s i n i n b i r pa rçasıd ı r ve a n l a m ı , beyi nde b i l inçli zi h n i n u l aşamadığı b i r hatı ra n ı n varl ı ğ ı n ı açı klayan ka l ıcı b i r değ i ş i m o l 251

Dinler Tarihi 7 0 7

d u ğ u va rsayı l a n b i r bel l e k g özde n geçi rmes i d i r. Anca k bu hatı ra b i l i n çaltı nda pasif b i r şekilde d u rm a ktad ı r ve yen i tecrü belerle te­ tiklenere k geri getirilebi l i r. Bu yen i tecrü beler, Scientology ta rafı n­ dan d e n etim olara k a d l a n d ı r ı l a n ve denetçi tarafı n d a n gerçekleş­ tirilere k, olası m ü rit i l e d e n etçi a rasında bire bir ya p ı l a n bir sea ns­ ta denetçi n i n yüzeye ç ı k m a s ı ve n et hale g e l mesi ya da müridin zi h n i n i n ondan arı n ma s ı i ç i n engram'ı n üstü n e g ittiği bir ça l ışma i l e sağ l a n ı r. Amaç, zi h n i engram' l a rd a n arı n d ı r m a k ve böylece mü­ rid i n daha iyi a k ı l sağ l ı ğ ı na ve ba kış açısına sa h i p olmasını sağla­ maktır. S i g m u nd Fre u d ta rafı n d a n geliştirilen yönte m l eri bilenler i kisi a ra s ı n d a benzerl i k l e r g ö receklerd i r. Res m i açıklama l a rd a n ya p ı l a n başka bir a l ı ntıya göre, "Bir de­ netçi, Scientology Ki l isesi'n i n b i r elçisi ya da elçi adayı d ı r. Denetçi (auditor) d i n l eyen kişi a n l a m ı nd a d ı r ve 'd uymak' ya da 'd i n lemek' a n l a m ı n d a ki Latince audire kel i m esi nden g e l i r. Denetçi, iyi l eşme­ leri için b i reylere denetim uyg u l a m a kon u s u n d a eğiti m görmüş ve uzm a n kişidir. Denetçi, tem izl e n memiş kişi (te m izlenme süreci­ ni henüz ta mam lama m ı ş kişi) i l e b i r l i kte ça l ı ş ı r ve ona kendi tepki­ sel zih n i n i yen mesi i ç i n ya rd ı mc ı o l u r:' Engram kel imesi n i n Scientology içindeki resm i a n la m ı , "kişi n i n b i l i nçsiz o l d u ğ u bir za m a n d a tepkisel zi h i n ta rafı n d a n ya p ı l a n b i r kayıt"tır. E n g ram bir hatı ra d e ğ i l , kısmen y a da ta mamen b i l inçsiz o l u n a n b i r a nda mevcut o l a n tü m algılar tarafı ndan , tüm detayla­ rıyla ta m olara k kayıt a l t ı n a a l ı n a n bel i rl i bir zih i n se l resi m tipidir. "'Tem iz' h a l e gelmek, b i rey ta rafı n d a n oldukça a rzu l a n a n, deneti m yol uyla elde ed ilen ve ruhsal tedavi teknoloj i s i ö n cesi nde h içbir şeki lde u la ş ı l a b i l i r o l m aya n bir d u ru m d u r. Temiz kişi, a rtı k ken d i tepkise l zi h n i ne sa h i p ol m aya n ve bu şekil de tepkisel z i h n i n se­ bep o l a b i l eceğ i kötü etki lerin h iç b i rinden etki l e n m eyen kişid i r. Temiz kişi n i n, tekra r u ya rı l d ı ğ ı n d a g izli ya da ya n l ı ş veriler g i rerek kişi n i n kend i hesa pla m a l a rı n ı n doğru l u ğ u n u yok eden herhangi b i r engram'ı yoktu r:' 252

Scientology

Gerçekleşti ri l d i ğ i iddia ed i len kişisel zi h i nsel özg ü rl eştirmeye ek o l a ra k, Scientology thetan adı veri l en evre n sel b i r yaşam ener­ j i s i n e vurg u yapar. Scientology'n i n d iğer d i n lerle ka rşı l a ştı rı l d ı ğ ı nd a a l ı ş ı l ma d ı k g e l e n özel l i klerinden bi ri, tem iz kişi o l m a statüs ü n e kavuş m a k i ç i n fa rkl ı seviyelerde i lerleyen kişi lerin, b u s ü reç i ç i n para ödemek zorunda olmalarıd ı r (ki b u ödeme yüz b i n l e rce do l a r olabi l i r). Kil i­ se i l e i lgi l i a n laşmaıl ı ğ ı n b i r kıs m ı , diğer h iç b i r d i n d e inana n l a r ı n i n a n c ı n faydaları n ı e l d e etme ayrıca l ı ğ ı n i ç i n para ödemek zoru n­ da o l mamalarıd ı r.

Ron L. Hubbard'ın Çalışmalan L. Ron Hubbard, kendi felsefesini SOOO'den fazla yazı ve 3000 kay­ da alınmış ders ile açıklamıştır. İnsan Aklının Sınırları "Dianetik" kitabı, hareket tarafından tarihte bir dönüm noktası olarak tanım­ lanmıştır. Kutsal bir metinleri yoktur.

Ibadet ve Uygu lamalar H a reket kendi elçileri n i ken d i görevlen d i rir. Scientology elçileri, diğer d i n lerin pa paz ve va izleri i l e ayn ı tören ve i badet tipleri n i gerçekleştirir. Hafta l ı k bir i badette, i n sa n l a rı n ru h a n i birer va r l ı k o l d u klarına değ i nen b i r vaaz veri l e b i l i r.

Scientology İnananı Ünlüler Scientology, özellikle eğlence dünyasındaki ünlüleri kendi bün­ yesine almak için oldukça etkin bir çaba göstermiştir. Ö nce gelen Scientology inananı ünüler şunlardır: Tom Cruise John Travolta Kirstie Alley 253

Dinler Tarihi 1 0 1







Anne Areher Nancy Cartwright Jeffa Elfman Juliette Lewis Bijou Phillips Giovanni Ribisi Greta Van Susteren

Scientology topl u l u kl a rı, evl i l i kleri ve vaftizleri ken d i res mi tö­ renle riyle kutlarlar ve a kra n l a rı n ı n ölümleri n i de cenaze törenle­ riyle a narlar. Pa paz ayn ı za m a n d a Scientology inana n ia r ı n a kişisel seviyede ya rd ı m l a rda b u l u n u r. Görü n ü şe göre bu tip b i r ya rd ı m çok çeşitl i şeki l le rd e olabi l i r. Scientology'n i n en n i hayet i n d e h erkesi n kaza n­ dığı bi r d i n olduğu bel i rti l i r. S u n u l a n h izmetle r için g itti kçe a rta n bir ücret ya pısı da bağ layıcı b i r şekilde uyg u l a n ı r.

254

EK

Ö N E M L i TA R i H L E R Ç i Z E L G E S i

Aşa ğ ı da, d i n ler ta rih i ndeki önem l i ta ri h i e r i n bazı ları n ı n bir tasla­ ğ ı n ı b u l a b i l i rs i n iz. Bu ta kvi m ka psa m l ı olması a macıyla hazı rlan­ m a m ı ştır ancak önemli i n sa n ların ve olayl a r ı n ortaya çı kışı için g e n e l bir refera n s su naca ktı r. Ayn ı za m a n d a yüzyı l l a r içinde d i n ­ ler a rasında ortaya ç ı k a n a n laşmazl ı kl a r kon us u n d a da g üzel b i r bel i rteçtir. Lütfen MÖ d ö n e m i i ç i n veri l e n ta ri h leri n, a raştı rmac ı l a r a ra s ı nda b i l e genel l i kle eğiti m l i ta h m i n ler o l d u ğ u n u u n utmayı n .

255

DinlerTarihi 101

MÖ 2000- 1 50 1 : Stonehenge, i n g i ltere d i n i i badeti n merkezid i r. 1 500- 1 00 1 : M usa'ya S i n a Dağ ı 'nda On Emi r gönderi l i r. 1 1 00-500: H i n d u l a r ı n kutsal m eti n leri n o l an Vedal ar derlenir. 800-70 1 : işaya Peyg a m be r Mesi h'i n gel işi n i m üjdeler. 600-5 0 1 : Konfüçyüs, Buda, Zoroaster, Lao-Tzu ve Ya h u d i peygam­ berler zi rveded i r. 540-468: Ma havi ra, J a i n izm'i ku rar. Bud izm'in kurucusu Sidd hartha Ga utama doğ a r. 450-40 1 : Tevrat Yah u d i l eri n a h laki özü h a l i n e g el i r. 200: Bhagavad Gita yazı l ı r. Yı l 1 : H ı ristiya n l ı ğ ı n kurucusu, Nasıra l ı i sa'n ı n doğduğu yıl olduğu­ n a i n a n ı l ı r.

MS 30: Ça rmıha germe n i n ve isa Mesih'i n öl ü m ü n ü n olası ta rihi. 5 1 - 1 00: i sa'n ı n hava ri s i Aziz Petrus idam ed i l i r. Yen i Ahit'i n i l k dört kita b ı n ı n, Matta, M a rkos, Lu ka ve Yu h a n n a i n c i l leri n i n yazı ldı­ ğına i n a n ı l ı r. 5 70: i s l a m iyetin kurucusu M u ha m med doğ a r. 622: M u ha m med Mekke'deki zu l ü mden kaça r ve Med ine'ye sığın ı r. Müslüman ta kvi m i n i n ilk yılıdır. 625: M u ham med Ku ra n'ı d i kte etmeye başlar. 632: Bud izm Tibet'in resm i d i n i h a l i ne gel i r. 695: i s pa nya'daki Yah u d ilerin ya rg ı lanması. 936: ilk Pa rsilerin (Zerdüşt l ü k inanan ları) i ran'd a n H i nd i sta n'a geli­ şinin geleneksel y ı l ı . 1 054: R o m a Kate l i k Ki l i sesi i l e Doğ u Ortodoks Ki l i sesi a rasındaki ayrı l m a görü n ü r hale g e l i r. 1 200: i s l a m iyet H i n d i stan d i n lerinin yeri ne geçmeye başlar. 1 229: Tou louse, Fransa'd a k i E n g izisyon, i ndi'i n s ı radan i n sanlar ta­ rafı n d a n okunması n ı yasa klar. 256

Önemli Ta rihler Çizelgesi

1 25 2 : Eng izisyon i şkence a l etleri k u l l a n m aya başlar. 1 306: Ya hudi ler Fra n sa'd a n s ü rü l ü r. 1 309: Roma Kato l i k pa pa l ı k merkezi Avig n o n , Fransa o l u r. 1 349: Alma nya'd a ki Ya h u d i l ere zu l m ed i l i r. 1 483: Alma nya'daki Protesta n Reform u 'n u n lideri o l a n Marti n Lut­ h e r doğar. 1 49 1 : Cizvitleri n kurucusu Loyo l a l ı lg nati u s doğar. 1 492: ispanyol Engizisyon genera l i ta rafı n d a n Ya h u d i lere H ı ri sti­ ya n l ığ ı ka b u l etmeleri ya da ü l keden ayrı l mal ar ı için üç ay ve­ r i l i r. 1 507: Marti n Luther papaz u nva n ı n ı a l ı r. 1 509: Fra nsa Protesta n Reformu l i deri J o h n Ca l v in doğar. 1 5 3 1 : Portekiz'de Engizisyo n . 1 549: i ng iltere'de sadece yen i D u a Kita b ı 'n ı n ku l la n ı l masına i z i n veri l i r. 1 56 1 : Fla nders' l ı Fra n sız Kalvi n i st mü ltec i l e r i n g i ltere'ye yerleş i r. 1 6 1 1 : Kra l James i ne i l i 'n i n res m i versiyon u yayı n l a n ı r. 1 620: Seyya h ba balar, Kuzey Ameri ka'ya g it m e k için Mayf/ower ge­ m isiyle Plymouth i ng i ltere'den ayrı l ı rl a r. New Plymouth Massa­ c h usetts'e yerleşirler ve Plymouth Kol an i s i n i ku ra rl a r. 1 642: Protesta n Dostlar Top l u l uğu'n u n (Kuveykı rlar) i ng i l iz kuru­ cusu George Fox doğar. 1 703: Daha son ra Metodist K i l i sesi o l an P rotesta n h a reketi n i n i n ­ g i l iz ku rucus u J o h n Wesley doğar. 1 7 1 6: Çin'de H ı ristiya n l ı ğ ı n öğ reti lmesi yasa k la n ı r. 1 859: i ng i l iz doğa b i l i mci Cha rles Da rwi n Tür/erin Kökeni ad l ı kita­ b ı n ı yayı m l a r. 1 869: i l k Roma Kato l i k Vatikan Konseyi'n i n topla n ma s ı ve Papa'n ı n yan ı l mazlı k yasası dog m a s ı n ı n savu n u l m a s ı . 1 869: Ü l kesine i ng iltere'd e n bağı m s ızl ı k elde etmesi için ya rd ı m eden ve H i n d u l a r i l e M ü s l ü m a n l a r a ra s ı n d a uzlaşma ya pmaya ça l ı şa n Mohandas K. Gandi doğar. 257

Dinler Tarihi 1 0 1

1 93 3 : Adolf H itler'i n N a z i pa rtis i tarafı ndan, Ya h u d i Soykı rı m ı ola­ ra k b i l i nen Avru pa Ya h u d i leri ne ya p ı l a n z u l ü m ve yok edi ş baş­ l a r. 1 948: Bağımsız isra i l Ya h u d i Devleti ku ru l u r. 1 952: Gözden Geç i ri l m i ş Sta n d a rt i ncil çok sata n la r l i stesinde bi­ rinci sı raya yerleşir. 1 962: i kinci Roma Kato l i k Vatikan Konseyi'n i n topl an ması, dua l a r­ da değişi k l i k ya p ı l m as ı ve i badetlere s ı rad a n kil ise üyeleri n i n d a h a fazla katı l m a sı n ı n teşvi k ed i l mesi. 1 983: D ü nya Kiliseler Kon seyi, H ı ristiya n i n a ncı ve i badeti kon u ­ s u n d a yen i uzl a ş m a seviyeleri bel i rler. Konsey ta ri h i bir mez­ h e p l er a rası b i r şarap e k m e k ayi n i düzen ler. 1 990: Yen i Gözden Geçi ril m i ş Sta ndart i ncil yayı m l a n ı r.

258

DiZiN

C-Ç

A Abelard, Pierre 1 7, 1 1 8 Adha rma 1 69 Ahmediye Görevi 1 56 Ahmed, Mirza Gulam 1 5 5, 1 56 Ahura Mazda 33 Anatta 1 93, 1 94, 1 96, 202, 2 1 4 Anicca 1 93, 1 94, 1 95, 1 96, 20 1 Aquinas, Aziz Thomas 1 1 8 Ariadne 1 5, 1 6 Artharvaveda 1 7 1 , 1 72 astronomi 1 1 6, 1 39, 1 40, 1 4 1 , 1 45 Atm a n 1 74, 1 76, 1 82, 1 83 Augur 30 Aug u stus 30, 3 1 , 3 2

Calvin, John 1 1 1 , 2 5 7 Carter, Howard 27 cihat 1 34, 1 35 Cizvitler 1 1 2, 1 1 3, 1 1 4, 1 1 5, 257 çokeşl i li k 2 30, 2 3 1 D

Da lai Lama 225 Demeter 1 2, 1 8, 1 9, 20, 2 1 , 29, 36 dharma 1 63, 1 65, 1 66, 1 67, 1 68, 1 69, 1 78, 1 92, 205, 208, 2 1 5, 220

Dionysos ayin leri 1 4, 1 5, 1 6, 1 7 Du kk ha 1 92, 1 93, 1 94, 1 95, 1 96, 202, 203, 205, 2 2 7

B

Ba h a i ler 1 5 7 Bah a u l l a h 1 5 7 Benedikt 1 05, 1 06 Beytü'l Hikmet 1 40, 1 41 Bhagavad Gita 1 65, 1 70, 1 87, 256 Biruni 1 42 Bodhisattva 2 1 2, 2 1 3, 2 1 4 Brahmanlar 1 63, 1 67, 1 70, 1 7 1 , 1 74, 1 75, 1 76, 1 82, 1 83, 222, 223

Büyü k iskender 35, 3 6 , 37

Dyer, Regin a ld 1 87 E

Ebubekir 1 4 1 , 1 54 Ei n Sof 44, 45 Elefsis Gizemleri 1 9, 34 Engra m 2 5 1 , 252 F

Farisiler 46, 47, 97, 98 Feng S h u i 8 1 , 83 firavunlar 22, 26, 2 7, 66, 67, 68

259

DinlerTarihi 1 0 1

G

Gandi, Mohandas K. 163, 185, 186, 187, 188, 189, 2 5 7

Ganja 248, 249 Garvey, Marcus 246 Gize Pira rn idi 27, 229 Glosol a l i 235 Gutenberg, Johan nes 11 O

Kızıldeniz 67, 68 koanlar 2 18, 220 Konfüçyüsçül ü k 78, 79, 8 1, 82, 89, 90, 9 1, 1 14

Konstantin 101, 102 Krişna 1 5 7, 1 7 1, 177, 178, 179, 183 Kuran 10 1, 122, 124, 125, 126, 127, 130, 13 1, 132, 133, 134, 135, 137, 144, 145, 146, 147, 148,

H

149, 150, 15 1, 152, 156, 157,

Habil 6 1 hac 129, 13 1, 132, 133, 162 Hades 18, 20, 2 1, 30 Haile Selassie 246, 247 H a n u ka 52, 62, 64, 72 Harezm! 142 Helenizm 36, 46 hicret 160, 162 Howell, Leonard 246, 249 Hubbard, L. Ron 250, 2 5 1, 2 5 3 1-

i

ibn Heysem 141 ibn Si na 141 i bra n ice 38, 41, 42, 47, 49, 5 1, 52, 53, 54, 6 1, 64, 67, 69, 70, 76, 7 7

iskenderiye Kütü phanesi 3 5 J

Jainizm 163, 183, 229, 256

158, 1 6 1' 256 L

Lao-Tzu 7 9, 80, 92, 93, 256 Likurg us 17 Loyolal ı l gnatius 1 12, 257 Luther, Martin 108, 109, 1 1O, 1 1 1, 185, 2 5 7 M

Mahabharata 1 7 1, 177 Makkabi isya n ı 64 Mekke 13 1, 132, 133, 134, 1 5 8, 159, 160, 161, 162, 256

M idraş 5 6, 60, 6 1 Minyan 3 9, 47 mistisizm 4 1, 43, 53 misyonerler 1 13, 1 14, 1 19, 232 Mormon l l u k 230 Muhammed 127, 129, 130, 134, 135, 136, 137, 144, 145, 146,

K

Kabala 4 1, 42, 43, 44, 45, 74 Kabil 6 1 Kadıya n i Hareketi 1 5 5 Kama Sutra 167 Kaplan, Mordecai 49, SO karma ve samsara 18 1, 183 kıya m et 126, 128, 147 260

147, 153, 154, 155, 156, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 256

Mu�

3� 4� 4� 5� 5� 5� 6�

67, 75, 1 18, 122, 126, 127, 145, 247, 256

Dizin N

namaz

ı 29, n ı , ı 4 ı , ı 46, ı s4,

ı 6o, 1 6 1

Nasıra l ı isa 94, 95, 97, 256 Nası rüddin TGsi 1 42 Neh ru, Cevahirlal ı 88 0-Ö On iki havari 96, 99, 232 oruç 63, 65, 83, 1 08, 1 29, ı 30, 1 3 1 , 1 4 1 , 1 89

üz, Amos 38, 69 Ölüler Kitabı 25, 1 7 1 p

Pardes 42 Parham, Charles Fox 234 Persefoni 1 8, 20, 2 1 , 29 Pesa h 62, 66, 67, 72 Pirkei Avot 44 Platon 1 64 Pontifice'ler 30 Prajna 1 96, 1 98, 202 R

Razi ı 4 ı Reform 46, 48, 49, ı 08, ı ı 2 Ricci, Matteo ı ı 4, ı ı s Rigveda 1 69, ı 70, ı 7 ı , ı 72 S -Ş Sadu kiler 46, 47, 97, 98 Salem 239 Samadhi ı 96, 1 98 Samaveda 1 69, 1 7 ı , ı 72 Sam bhogakaya 2 1 5 Samsara ı 83, 1 84, 1 95, 2 ı ı sa n g ha 205, 206, 208, 209, 220 satyagraha 1 87

Sch a l l von Beli, Johan n Adam l l S Scheppe, John G. 236 Scientology 250, 2s ı , 252, 2 5 3 , 254

sedarim 59 Sefer HaBahir 4 ı , 42, 76 Sefirot 44 Sekiz Sabbat 244 Seymo u r, Wil liam Joseph 234 shikantaza 220 Sidd h a rtha 207, 22 ı , 222, 223, 224, 225, 226, 227, 228, 256

sila 1 96, 1 98 Sisam l ı Arista rkus 35 skolastisizm 1 1 8 Smith, Joseph 230 sm riti 1 69 Sufiler 1 55 S u m m a Theologica ı 1 8 sün net 63, 1 25, 1 45, ı 46, ı 47, 1 56 S ü n ni 1 54 şara p 1 2, 1 4, 1 5, 30, 33, 9 1 , 96, ı 05, ı s ı , 233, 258

şeriat 1 49 şeyta n 1 26, 1 32, 1 84, 234, 2 3 7, 2 3 9, 240, 247

şiddetsizlik 1 63, 1 85, 1 88, 1 89 Şii 1 54 T

Tal m u d 40, 52, 56, 58, 59, 60, 62 Tao Te C hing 78, 80, 92 Tetzel, Johan n ı 09, l l O Theravada 2 1 1 , 2 1 2, 2 1 3, 2 1 4 Theseu s 1 5, ı 6 Thoas 1 6 Thompson, Mel 87 Thyrsu s 1 4 tövbe 1 49, 1 50 261

Dinler Tarihi 1 0 1

Tutan karnun 26, 2 7 Tuz Yü rüyüşü 1 88 U -0 U m re 1 3 3 U pa nişadlar

1 64, 1 68, 1 70, 1 7 1 ,

1 73, 1 74, 1 7S, 1 76, 1 8 1

Üç M ücevher 20S, 206, 208 üç zehir 1 94 V

Vajraya na 2 1 1 , 2 1 2, 2 1 S, 2 1 6 Vedalar 1 67, 1 69, 1 70, 1 7 1 , 1 72, 1 73, 1 74, 1 7S, 2S6

Vika 240, 241 , 242, 243, 244, 24S vipassana 201 Vi rg i l 3 1 , 32 w

Wise, lsaac M ayer 48 Witten berg 1 08, 1 09, l l O Wycl if, John 1 08 y

Yaju rveda 1 69, 1 7 1 Yidiş S l , S3, S4, SS, 70, 7 1 yi n v e yang 78, 79, 90 Yom Kippur 62, 63, 6S Young, Brigham 230, 23 1 z

Zendo 2 1 8 Zhuangzi 8 1 , 82, 93 Zhu Xi 89 Zohar 4 1 , 42 Zwi n g l i, U lrich l l l

262

HERKES

İ Ç İ N DİNLER TARİHİ

D Ü NYA D i N L E R i N i N KÖ K E N L E R i N i VE G E L E N E K L E R i N i K E Ş F E D i N ! D ü nyada bu kad ar çok uygarl ı k ve o n l ara ait d i n varke n , h e p s i n i n önem l i i s i m l eri n i , ku ral ları n ı v e tari h l e ri n i h atı rlamak ko l ay deği l d i r. Dinler Tarihi 1 O 1 ise kutsal h i kaye lerden seç m e l e r i , peygam berlerin h ayatları n ı ve d i n i figürlerin tari hte n as ı l yer ed i n d i kl e ri n i s ı kı c ı ayrı ntı l ara g i rm ed e n an l atıyo r.

j

Anti k uygarl ı kları n m ito l o i l e ri n i ve gü n ü m üzde m i lyo n l arca i n anana sah i p d i n l eri n tari hsel yo l cu l u kl arı n ı capcan l ı b i r a n l atı m l a sunuyo r.

i sa'd an

Dört Yüce Gerçek' e , Rigveda'd a n Ku ran 'a, semavi

d i n l e rden m i st i k d i n l ere; peygam berler; kutsal kitap lar ve ö n e m l i d i n i l i d erler hakkı n d a m e rak etti ğ i n iz h e r şey

Dinler Tarihi 1 O 1 'd e !

30 rL

5



BAS K I

e

sayyay i n c i ı i k.com

f

facebook.com/sayyayinıari

t

twitter.com/sayyayinıari

(!)

i n stagra m.co m/sayyayinci ı i k