Batı Barbarlığı: Rousseau, Marx ve Nietzsche Üzerine [1, 2 ed.]
 9786054434589

Citation preview

O ğullarım

Ö z g ü n 'e

ve

Ö zü m

Y e tk in ’e

BATI BARBARLIĞI 1 Rousseau, Marx ve Nietzsche Üzerine Prof. Dr. Sezgin KIZILÇELİK

© Bu kitabın b asım , yayın, satış hakları Anı Yayıncılık San. Tic. Ltd. Şti.'ne aittir. A nılan K uruluşun izini alınm adan kitabın tüm ü ya da bölüm leri m ekanik, elektronik, fotokopi, m an y etik ya da b aşka y ö n tem lerle çoğaltılam az, basılam az, dağıtılam az. Yayıncı Sertifika N o : 1 6 0 0 3 ISBN : 9 7 8 -6 0 5 -4 4 3 4 -5 8 -9 K apak T asarım : Anı Yayıncılık Dizgi

: Anı Yayıncılık

Baskı

: S özkesen Ofset

KÜTÜPHANE BİLGİ KARTI_____________________________ KIZILÇELİK, Sezgin BATI BARBARLIĞI 1 R ousseau, M arx ve N ietzsche Ü zerine Anı Yayıncılık, G enişletilm iş 2 .Baskı, A n k ara/T ü rk iy e 2 0 1 1 , xiv + 1 7 0 Sf, 1 3 5 x 2 1 0 mm ISBN 9 7 8 - 6 0 5 - 4 4 3 4 - 5 8 - 9 Sosyoloji 1. B atı’nın Halis E leştirm en i O larak Jean -Jacq u es R ou sseau , 2. B atı’nın Radikal E leştirm en i O larak Karl Marx, 3. Batı'nın Hakiki E leştirm en i O larak F ried rich N ietzsche

Anı Yayıncılık Kızılırm ak Sokak 1 0 /A Bak anlıklar / A nkara Tel F ax

: 0 3 1 2 4 2 5 81 5 0 p b x : 0 3 1 2 4 2 5 8 1 11

e-posta : aniyayincilik @ an iy ay incilik, co m .tr www. h tt p ://.a n iyay ine ili k. com . tr

S e z g i n KIZILÇELİK İnönü Ü niversitesi Sosyoloji Bölüm ünde p ro fesö r. 1 9 6 9 A rd ahan Göle doğum lu. 1 9 8 5 yılında İsparta Gönen Ö ğretm en Lisesini, 1 9 8 9 yılında Ege Ü n iversitesi Sosyoloji Bölüm ünü bitirdi. H acettep e Ü niversitesi Sosyoloji Bölüm ünden bilim u zm anı v e d o k to ra d e re ce si

aldı.

Sırasıyla

Selçuk

Üniversitesi,

M ersin

Ü niversitesi

ve

C u m huriyet Ü n iv ersitesi Sosyoloji Bölüm lerind e ak ad em isyen o larak çalıştı. 2 8 y aşın d a T ü rk iye’nin en genç sosyoloji d oçenti, 3 3 yaşın d a ise en g e n ç sosyoloji p ro fesö rü oldu. 5 0 'd e n fazla m akalesinin y an ı sıra yay ım lan m ış 2 6 kitabı vard ır. Çalışm aları ü zerin e 1 7 yazı yazılm ıştır. İlgi alanları, sosyoloji tarihi, sosyoloji teorileri, m etodoloji ve T ü rk sosyolojisid ir. Y ayım lanm ış k itapları şu n lard ır: Sosyoloji T eo rileri 1 ( 1 9 9 2 , 1 9 9 4 ) , Sosyoloji T eo rileri 2 ( 1 9 9 2 , 1 9 9 4 ) , Açıklam alı Sosyoloji S ö zlü ğü (Y. Erjem ile birlikte, 1 9 9 2 , 1 9 9 2 , 1 9 9 4 , 1 9 9 6 ) , Sosyoloji T eo rileri 3 ( 1 9 9 6 ) , Pozitivizm ve Eleştiricileri: Sosyolojinin Pozitivist Kimliği Ü zerine ( 1 9 9 6 ) , P ostm o d ern izm D edikleri ( 1 9 9 6 ) , Türkiye'nin Sağlık Sistem i: B ir M edikal Sosyoloji D en em esi ( 1 9 9 6 ) , Eğitim Sosyolojisi (E. K em erlioğlu v e M. Gündüz ile birlikte, 1 9 9 6 ) , A raştırm a ve Yazım T ek nik leri (E. K em erlioğlu ve M. Gündüz ile birlikte, 1 9 9 7 ) , Güncelin Sosyolojisi 1 ( 1 9 9 8 ) , Sosyoloji Yazıları 1 ( 1 9 9 8 ) , Sosyoloji Yazılan 2 ( 2 0 0 0 ) , Baykan S ezer'in Sosyoloji Anlayışı ( 2 0 0 0 , 2 0 0 8 ) , F ra n k fu rt Okulu ( 2 0 0 0 , 2 0 0 8 ) , K ü reselleşm e ve Sosyal Bilim ler ( 2 0 0 1 , 2 0 0 3 ) , Sefaletin Sosyolojisi ( 2 0 0 2 , 2 0 0 8 ) , A tatü rk 'ü D o ğru A nlam a k ( 2 0 0 3 , 2 0 0 4 ) , Z alim ler ve M azlum lar: K ü reselleşm en in İn sa n î Olmayan D oğası ( 2 0 0 4 ) , Sosyal Bilim leri Y eniden Y apılandırm ak ( 2 0 0 4 ) , Ö zgünlüğün Sosyolojisi ( 2 0 0 4 ) , Batı Bataklığı ( 2 0 0 5 ) , Batı B a rba rlığı 1 : R ousseau, M a rx ve N ietzsche Ü zerine ( 2 0 0 5 , 2 0 1 1 ) , Sosyoloji Tarihi 1: İbni H aldun, M achiaveili, M ontesquieu ve R oussea u 'n u n Sosyal T eo rileri ( 2 0 0 6 , 2 0 1 1 ) , Batı Sosyolojisini Y eniden D ü şü n m ek Cilt 1: M arx'm Sosyolojisi ( 2 0 0 7 ) , Batı Sosyolojisini Yeniden D ü şü n m ek Cilt 2 : Burjuva Sosyolojisi ( 2 0 0 7 ) , Sosyolojinin N el iğ i ( 2 0 0 9 ) .

iv

İÇİNDEKİLER 1. BASKIYA ÖNSÖZ........................................................................... vii 2 . BASKIYA ÖNSÖZ............................................................................xi

1. BÖLÜM BATI'NIN HALİS ELEŞTİRMENİ OLARAK JEAN-JACQUES ROUSSEAU..............................................................1

2. BÖLÜM BATI'NIN RADİKAL ELEŞTİRMENİ OLARAK KARL MARX.......................................................................................... 47

3. BÖLÜM BATI'NIN HAKİKİ ELEŞTİRMENİ OLARAK FRIEDRICH NIETZSCHE................................................................. 95

SONSÖZ................................................................................................141 KAYNAKÇA.............................

147

1. BASKIYA ÖNSÖZ "M edeni insan doğuyor, y a şıy o r ve köle gibi ölüyor. Onu, d oğu nca b ir d on a, ö lü n ce de b ir tab u ta k o y arlar" (Jean -Jacq u es ROUSSEAU, Em ile y a d a Çocuk Eğitim i Ü zerin e, s. 2 4 ).

Bilimle, hele hele sosyal bilimlerle meşgul olmak, diğer bilim alanlarına oranla -özellikle fen bilimleriyle kıyaslanamayacak ölçüde- zor bir çabadır. Bilim yapmak, sosyal bilim sahasında çalışmak, çok sayıda metin okumayı, onları tahlil etmeyi, onlar üzerinde düşünmeyi, yeni düşünceler üretmeyi, kısaca büyük emek harcamayı ve özveride bulunmayı gerektirir. Amerikan ya da Avrupa dergilerinde birden fazla isimli üç beş sayfalık bir makale yayımlamak (hakiki fen bilim cileri kastetm iyorum ), sosyal bilimcilerin yapıp ettiklerinin yanında çok anlamlı değildir. Bilim yapmak, mekanik bir iş değil, sanattır. Sosyal bilimci (hakiki sosyal bilim cileri kastediyorum ), sanatçıdır. 0, insanı, insanlık tarihini, insanlığın bugününü ve gelecekteki durumunu ve onlara dair üretilmiş her şeyi kavrar, kullanılan kelimelerin inceliğinin farkına varır. Düşüncelerin derinliğini ve ileri sürülenlerin arkasındaki derin anlamları araştırır. Yüzeyde gezintiler yapmaz, diplere dalışlar gerçekleştirir. Nasıl ki, bir sanat ustası, çok fazla zahmete katlanarak nesnelere biçim kazandırıyorsa, sosyal bilimcinin de insanlığı tahlil ederken yaptığı şey bundan farklı değildir. Sosyal bilimci, bir konuyu sözcüklerle ve düşüncelerle en iyi şekilde işleyen ve nakşedendir. Sözcüklere ve düşüncelere biçim verir, onların içeriğini zenginleştirir. Adeta yeni şeyler üreten bir nakkaş gibi didinip durur. 0 halde, bilim yapmak, insanlık tarihi ve sorunları üzerine -taş, kirpi, tavşan, böcek ya da bitki üzerine değil- ciddi açılımlar yapmayı zorunlu kıldığından zahmetli bir çabadır. Meselâ, elinizdeki kitabı yazarken yüzlerce kitap, yaklaşık yüz bin sayfa yazı okudum. Okuduklarım üzerine kafa yordum, yeni fikirler ürettim, sürekli beynimle iş yaptım ve sonunda beynimle elimi

en iyi şekilde buluşturmaya çalıştım, yoksa Batıkların uydurması olan ve gittikçe ticarileşen indeksli dergilerde tamamı yüz sayfayı geçmeyen beş on makaleye atıf yaparak ve laboratuarlarda makinelerin yaptığı işlemleri, mekanik bilgisayarlara yükleyerek ve bilgisayara analiz ettirerek yazı yazmadım. Biz beynimizi, zihnimizi ve gözlerimizi yoruyoruz, araç, gereç, teçhizat, makine, özellikle de bilgisayarları değil. Kısaca, bir sosyal bilimci olarak, taşlar, kayalar, balıklar ya da çamlar üzerinde değil, dünya, insanlık ve onun meseleleri üzerinde durdum, özellikle de fen bilimcilerin indeksli dergilerine tapındıkları Batıkların ne kadar insanlıktan uzak ve barbar olduklarını ortaya koymaya çalıştım. Batı barbarlığının eleştirmeni Karl Marx da, bir sosyal bilimci olarak, Kapital kitabında, "bilime giden düz yol yoktur ve ancak onun dik patikalarında yorucu tırmanmaları göze alanlar aydınlık doruklarına ulaşabilirler"1 derken, kuşkusuz sosyal bilimcileri kastetmişti. Dünya, bugün adeta bir sorunlar yumağıdır. İnsanlık, büyük açmazlarla karşı karşıyadır. İnsan dışı nesnelerle uğraşarak barbarların dergilerinde makale yayımlayıp onlara atıf yapıldı diye bilim adamı olarak ortalıkla kasılıp dolaşmak, bilim adamı olmak demek değildir. Bilim adamı olmak, dünyanın sıkıntılı hallerini anlamak ve onlara çözümler üretmektir. Bunu da ancak, sosyal bilimciler yerine getirebilir. Dünyanın problemler alanı haline gelmesinde, onun sorunların sergilendiği bir sahne olmasında, Batı'nın payı ve sorumluluğu çok büyüktür. Kendisini uygarlığın kalesi olarak gösteren ve/veya gösterime hep öyle giren ve de öyle kalan Batı, esasında barbarlık diyarıdır, allak, avare ve müstevlilerin yoğun olduğu yerdir. Batı, insanlığa, katliamcı, sömürgeci, barbar ve haydut yüzünü göstermemeye gayret ediyor. Batı, kendisini "modern", "çağdaş", Batı-dışı mazlum dünyayı ise "ilkel", "barbar" olarak niteliyor ve insanlara, modern y a da çağdaş olm azsanız "barbar" olursunuz biçiminde bir dayatmada bulunuyor.

1 MARX, Karl; K apital, K ap italist Ü retim in E leştire l B ir Tahlili, B irin ci Cilt, Çeviren: A laattin Bilgi, Sol Yayınları, A nkara, 1 9 8 6 , s. 3 1 .

viii

Batı, bugün kendi çıkarlarını gerçekleştirmek ve dünya egemenliğini iyice sağlamlaştırmak için, dünyanın her bölgesinde katliamlar yapıyor. Örneğin, haydut Batıklar, petrol için Irak halkına saldırıyor ve orada telef oluyorlar. Dünya, barbar Batı'yla birlikte kötü dönüyor. İnsanlık, yeni barbarlıklara gebedir. Dünya egemenliğini elinde bulunduran Batı sayesinde, toplumların tamamı, daha kötü koşullara doğru sürükleniyor. Batı ile birlikte insanlığın geleceği karanlık gözüküyor. Batı uygarlığı insanlığa iyilikler ve olumluluklar yerine sürekli olarak kötülükler ve olumsuzluklar getiriyor. Batı uygarlığıyla, işler yolunda gitmiyor, bütün toplumlar Batı'nın açtığı büyük çukurlarda boğulmak ve Batı bataklığına batmak üzere. Batı uygarlığı barbarlık üzerine kurulduğundan insanlık iyiye doğru değil, kötüye, insan merkezli bir uygarlığa değil, insanlık dışı bir barbarlığa doğru hızlıca yol alıyor. Friedrich Nietzsche de bu duruma işaret etmiş, “uygarlığımız yeni bir barbarlığa doğru gidiyor"2 ve "bir barbarlık dönemi başlıyor”3, demişti. Batı'nın akıldışılığını, ruhsuzluğunu, dogmatikliğini, bayağılığını, hilelerini, entrikalarını, sahtekârlığım, hasetliğini, adaletsizliğini, saldırganlığını, sömürgeciliğini, yanılgılarını, yapaylığını, kısırlığını, naçizliğini, huzursuzluğunu, güçlüklerini, sapkınlığını, sıkıntılarını ve aşırılıklarını ortaya koymak noktasında Jean-Jacques Rousseau, Marx ve Nietzsche, oldukça önemli isimlerdir. Politik duruşları itibariyle birbirlerinden çok farklı cenahlarda yer almalarına karşın Rousseau, Marx ve Nietzsche, yaşadığımız dünyayı, insanlık durumunu, insan hallerini tahlil etme, modern çağın olumsuzluklarını vurgulama ve Batı barbarlığını doğru kavrama bakımından üzerinde durulması gereken kalburüstü filozoflardır. Onları yeni bir okumaya tâbi

2 NIETZSCHE, F ried rich ; İn san ca, P ek İn san ca 1 : Ö zgür T in lile r İçin Bir

K itap, Ç eviren : M ustafa Tüzel, İthaki Yayınları, İstanbul, 2 0 0 3 , s. 2 3 4 - 2 3 5 . 3 NIETZSCHE, F ried rich ; S eçilm iş D ü şü n celer (D e n e m e le r), Çeviren: Sâm ih Tiryakioğlu, A ssos Y ayınları, İstanbul, 1 9 9 7 , s. 7 7 .

ix

tutmadan ve görüşlerini yeniden tahlil etmeden uygarlığını ve modernliği doğru değerlendirmek güçtür.

Batı

Rousseau, Marx ve Nietzsche, Batı'nın barbarlığını gözler önüne seren önemli eleştirmenlerdir. Dolayısıyla, barbar Batı'yı doğru kavramamızda zikredilen düşün adamları, merkezî bir konumdadırlar. Ben, sürekli bir biçimde, Batı'nın barbar olduğunu ileri sürüyorum. Bu kitaptaki amacım da, Batı'nın barbarlığını ve insanlık dışı özelliklerini Batı'nın en bilinen düşünürlerinden hareketle ortaya koymaktır. Batı barbarlığını Batı'nın ciddi ve bilinen düşünürlerinin ağzından dile getirmeyi hedefleyen Batı Barbarlığı kitabımı 10 cilt olarak tasarladım. Sonraki ciltlerde Batı'nın barbarlığını açıkça dile getiren diğer fikir adamları üzerinde duracağım. Kısaca, insanlığın kurtuluşu, Batı barbarlığından kurtulmasına bağlıdır. Batı düzeni sürdükçe ve Batı yeryüzüne egemen olmaya devam ettikçe insanlığın huzur, mutluluk, barış, kardeşlik ve refah içinde yaşaması mümkün değildir. Genç olmasına rağmen Batı'nın pislikleri ve çirkeflikleri yüzünden yaşlanan dünyanın, yeniden gençliğine kavuşması noktasında, insanların tamamının bilinçlenmeleri zorunludur. İşte, bu bağlamda, Batı'nın gerçek yüzünü, hakiki kimliğini, yapıp ettiği kötülüklerin tümünü gözler önüne sermiş ve onun barbarlığını ilan etmiş bulunan Rousseau, Marx ve Nietzsche'nin tezlerinin yeniden okunmasına ve tartışılmasına ihtiyacımız var. Batı barbarlığını alaşağı etmek hususunda yeniden Rousseau, yeniden Marx, yeniden Nietzsche... Sezgin Kızılçelik Sivas, Ağustos 2005.

x

2 . BASKIYA ÖNSÖZ "B urju va uygarlığının m üthiş ikiyüzlülüğü ve y ap ısın d a v a r olan b arb arlık , çok saygın b içim ler aldığı kendi m em lek etin d en çıkıp da sö m ü rg e le re g özlerim izin

yöneldiğin d e tüm çıplaklığıyla önüne s e riliy o r” (Karl MARX,

G azete Y azıları: New Y o rk T rib u n e İçin G ön d erilm iş Y azılard an S eçm eler, s. 1 2 8 ) .

Batı Barbarlığı 1, Batı uygarlığının “tek uygarlık" olarak dünyayı kuşattığı, onu kan gölüne çevirdiği, insanlığa büyük felaketler getirdiği, çok tehlikeli bir boyut kazandığı günümüzde, vicdanlı insanlar-sayıları az da olsa- nezdinde ilgi gördü. İnsanların Batı uygarlığı diye alıştıkları anahtar bir sözcüğü Batı barbarlığı diye düzeltmek, onun gerçek anlamını, örtük doğasını ve kirli çehresini ortaya çıkarmaya çalışmak, oldukça zor ama önemli bir sosyolojik çabadır. Çünkü uygarhk=Batı uygarlığı denklemi, insanların zihnine yerleşmiş, orada taşlaşmış, katılaşmış ve mumyalanmıştır. Bu yanlış denklemi bozmak, doğrusunun barbarlık=B atı uygarlığı olduğunu gözler önüne sermek, bilhassa da "modern", "çağdaş" ve "uygar" olarak nitelenen ve insanımıza model olarak sunulan Batı insanının "barbar" bir insan olduğunu kanıtlamak, çok meşakkatli bir uğraştır. Batı uygarlığı konusunda ileri sürülmüş ve kabul görmüş söylemlerin büyük bir yanılsamadan ibaret olduğunu insanlara anlatmak ve onları ikna etmek, zor olduğu kadar neredeyse imkânsızdır. İnsanları Batı uygarlığına dönük her türlü yanılsamadan kurtaracak çok sayıda düşünür arasında hiç kuşkusuz ki, en önemlileri, Rousseau, Marx ve Nietzsche'dir. Birbirlerinden çok farklı felsefeleri olmasına karşın onları bir araya getiren tek şey, Batı uygarlığını barbarlık olarak okumuş olmaları, Batı uygarlığının barbarlığı içeren doğasını ifşa etmeleridir. Bu çerçevede Batı uygarlığıyla insanın çöküşü ve yok oluşu gerçeği, onların paylaştıkları ortak bir düşüncedir: "Filozof

insanı arar ama hiçbir yerde bulamaz”1, "İnsanların arasına gittim, ama henüz varamadım yanlarına"2, "Bu nasıl bir toplum, insan milyonların ortasında en derin yalnızlığı yaşıyor; hiç kimse farkına varmadan dayanılmaz kendini öldürme arzusuyla kahrolabiliyor? Bu toplum toplum değildir, Rousseau'nun dediği gibi, vahşi hayvanların yaşadığı bir çöldür."3 Kısaca, Rousseau, Marx ve Nietzsche’nin Batı uygarlığına ilişkin görüşleri, günümüzde önemlerini muhafaza etmektedir. Sözgelimi Marx'in 19. yüzyılın ortalarında Amerika'ya ilişkin yapmış olduğu şu tespit,-bugün geçerliğini sürdürmektedir: "Amerika ise bugün, Garbın en genç ve en kudretli temsilcisidir."4 Günümüzde Amerika'nın dümen suyunda ilerleyen Batı uygarlığının (aslında barbarlığının), yeryüzünü kana boyadığını, insanlığı büyük felaketlere sürüklediğini, insani olan her şeyi iflasın eşiğine getirdiğini, tüm değerleri değer kaybına uğrattığını, özgürlükleri yok ettiğini, artık görmenin zamanı geldi. Kitaplar da bir yönüyle insanlar gibi bakıma, büyümeye ve gelişmeye ihtiyaç duyarlar. Bu yüzden Batı Barbarlığı 1 metnimin basımını biraz geciktirdim. 2. baskıda, ana gövdesine önemli gördüğüm bazı eklemeler yaptım, bünyesini daha da sağlamlaştırmaya gayret ettim. Elimden geldiğince onu geliştirmeye ve olgunlaştırmaya çaba gösterdim. Böylelikle de

ROUSSEAU, Jean-Jacques; Jean-Jacques R ousseau ve U luslararası İlişkiler: Savaş Durumu, Abbe de Saint-Pierre'in Sonsuz B arış Projesinin Özeti, Sonsuz B arış Üzerine Yargı, Derleyen ve Çeviren: Faruk Yalvaç,

. 1

Phoenix Yayınevi, Ankara, 2 0 0 7 , s. 45. 2 N ietzsch e’den a k ta ra n ; DELEUZE, Gilles; N ie tz sch e , K aradağ, O tonom Yayıncılık, İstanbul, 2 0 0 6 , s. 6 9 .

Ç eviren:

îlke

3 MARX, Karl; İn tih ar Ü zerine, D erleyen v e Ç eviren: B arış Çoban ve Zeynep Ö zarslan, Y en ih ay at Kütüphanesi, İstanbul, 2 0 0 6 , s. 1 3 . 4 MARX, Karl; T ü rk iye Ü zerine (Ş a rk M eselesi), Çeviren: S elâhattin Hilâv ve Attilâ Tokatlı, G erçek Yayınevi, İstanbul, 1 9 7 4 , s. 8 7 .

xii

Rousseau, Marx ve Nietzsche'yi içine almış bu eserimin Batı uygarlığı [Batı barbarlığı ) yüzünden bitmiş olan insanlığı, çökmüş haldeki toplumları, çürümeye yüz tutmuş insanı yeniden şaha kaldırmak, Batı uygarlığını topa tutmak ve insanı hakiki yeni bir uygarlığa kavuşturmak gibi arzularını, aslında son isteğini yerine getirmeye çalıştım. Nietzsche'nin bildirdiği gibi "uygarlık tarafından yok edilmek tehlikesiyle karşı karşıya olan bir uygarlık çağını yaşıyoruz."5 Aynı zamanda "hiçbir şey sağlam ayaklarının üstünde durmuyor."6 Nietzsche'nin işaret ettiği bu gerçeği, gözden uzak tutmamız, hepimizin felaketini hazırlar. İnsanımıza model olarak benimsetilen ve sürekli olarak yüceltilen Batı insanının "sürü insanı" olduğunu unutmayalım ve Nietzsche'nin şu tespitini aklımızdan hiç çıkarmayalım: "...bugün Avrupa'daki sürü insanı, kendinin biricik uygun insan tipi olduğu görünüşünü veriyor, onu evcilleştiren, geçimli ve sürü için yararlı kılan özelliklerini yüceltiyor..."7 Gittikçe tepkisizleşen mutlu robotlara, ücretli kölelere ve çölleşmiş zihinlere son bir uyarı yapmayı sosyolog olarak kendime görev addediyorum: Batı barbarlığının hışmına uğramak istemiyorsanız, mutsuz bir dünya düzeni arzulamıyorsanız, aklın akıldışılığına ve tiranlığına yol vermeyi düşünmüyorsanız, hiç değilse Rousseau'ya, Marx'a ve Nietzsche'ye kulak verin, onların çığlıklarına sağduyunuzu ve solduyunuzu kapamayın. Sezgin Kızılçelik Malatya, Temmuz 2011.

5 NIETZSCHE, Friedrich; İnsan: Çoğul ve Tek başm a, Çeviren: Sarıalioğlu, Kırmızı Yayınları, İstanbul, 2 0 0 6 , s, 1 4 0 .

Kenan

F ried rich ; Güç İsten ci: Bütün D eğ erleri D eğiştiriş D en em esi, Çeviren: S ed at ü m ra n , B irey Yayıncılık, İstanbul, 2 0 0 2 , s. 5 2 .

6 NIETZSCHE,

7 NIETZSCHE, F ried rich ; İyinin ve K ötünün Ö tesinde: B ir G elecek Felsefesin i Açış, Ç eviren: A h m et İnam, Giindoğan Yayınları, A nkara, 1 9 9 7 , s. 9 6 .

1 . BÖLÜM BATI'NIN HALİS ELEŞTİRMENİ OLARAK JEAN-JACQUES ROUSSEAU" "V ah şet halindeki insan ile u y g ar insan b irb irle­ rin d en ru hlarının tem eli ve eğilim leri b akım ın­ dan öylesin e ay rılırlar ki birini en y ü ce m u tlu­ luğa g ö tü ren , ötekini m utsuzluğa sü rü k ley ecek ­ tir. B irincisi sa d e ce h u zu r ve özgürlükle y a şa r; s a d e ce y aşam ak ve aylak o lm ak iste r ve b ir sto isy en in

sarsılm azlığı bile, onun, h e r şeye

k arşı duyduğu ilgisizliğe y ak laşam az. T ersine, h e r zam an hareketli olan y u rtta ş (u y g ar insan) d ah a da fazla em ek isteyen b ir iş bulm ak için te rle r, k oşar, d u rm ad an çırp ın ır; ö lü n cey e k a­ d a r çalışır, ölüm e bile kendisini y a şa y a ca k du­ ru m d a tutm ak için k o şar y a da ölüm süzlüğe u laşm ak için h ay attan v a z g e çe r. Kin duyduğu b üyük lere, küçüm sediği zen gin lere yaltak lan ır; o n lara h izm et etm ek şerefini elde etm ek için h içb ir şey esirg em ez; kendi bayağılığı ve onların kendisini k orum alarıyla g u ru rla övün ür; köleli­ ğiyle k u ru m lan ır; bunu p ay laşm ak onu ru nd an yoksun

olan lard an

k ü çü m sey erek

b ah sed er"

(Jean -Jacq u es ROUSSEAU, İn sa n la r A rasındaki

Eşitsizliğin K aynağı, s. 1 7 5 - 1 7 6 ) .

Batı, bugün dünyaya hükmediyor ve onu istediği gibi yön­ lendiriyor. Batı sistemi, ülkeleri cam bazlar g ibi ipte oynatıyor1,

* E deb î D üşünce, Sayı: 4, Şubat-N isan 2 0 0 5 , s. 4 - 2 8 'd e yayım lanm ış "M o­ dernliğin Radikal E leştirm en i: Jean -Jacq u es R o u sseau " başlıklı m akalem in oldukça fazla ek lem e y ap ılarak gözden geçirilm iş v e bu kitaba uyarlan m ış şeklidir. 1 M ealen, W. S om b art'ın "k apitalizm d ün yaya h ü k m ed iy o r ve d evlet ad am larım ızı ipte ca m b az gibi o y n atıy o r" g ö rü şü (S o m b a rt'ta n ak taran ;

2 / BATI'NIN HALİS ELEŞTİRMEN! OLARAK JEAN-JACQUES ROUSSEAU insanlığın başına büyük belalar ve onarılması güç tahribatlar açıyor. Buna rağmen, Batı'nın hükümranlığına karşı yerküre ölçeğinde ciddi tepkiler, neredeyse yok gibi. Batı'nın bütün in­ sanlık üzerinde tahakküm kuruşu, elbette yeni bir şey değildir. Batı, 19. yüzyıldan bu yana dünya egemenliğini elinde bulun­ duruyor. Bu nedenle, dünyanın içinde bulunduğu durumun ve onun sorunlarının anlaşılır kılınması, Batı sisteminin (modern­ liğin) doğru tahlil edilmesine bağlıdır. İşte, bu bağlamda JeanJacques Rousseau'nun görüşleri ilgi çekicidir. Başka bir deyişle, modernliğin gizli ve örtük doğasını anlamak için, Rousseau'nun argümanlarından dolaşmak gerekir. Rousseau, modernlik terimini, bugünkü anlamıyla kullanan ilk düşünce adamlarındandır. Modernliğe dair söylemlerin ve geleneklerin çoğu Rousseau'nun tartışmalarından kaynaklanır. Rousseau, Batı toplumlarımn uçurumun kenarında, en şiddetli devrimci altüst oluşların kıyısında olduğunu ilk fark eden filo­ zoflardandır.2 Rousseau, düşünceleriyle yaşadığı dönemdeki Batı dünya­ sıyla birlikte, bugünkü Batı dünyasına da belirli ölçüde açıklık getirmiştir. Zaten, 21. yüzyıl Batı uygarlığı, Rousseau'nun yaşa­ dığı çağdaki (18. yüzyıl) Batı uygarlığının devamından ibaret­ tir. Onun Batı uygarlığına yönelik eleştirel değerlendirmeleri, çoğu yönden günümüzde de geçerliliğini sürdürüyor. Sözgelimi "Rousseau, sadece kendi zamanının ötesinde bulunmakla kal­ madı, kendi zamanının, günümüzün yönetici ruhu olan tema­ yüllerine de şiddetle muhalifti ki, onun bu tutumu bugün bizi hayrete düşürüyor.''3

BEAUD, Michel; K ap italizm in T arih i, Çeviren:

F ik ret B aşkaya, Dost

Kitabevi Yayınları, A nk ara, 2 0 0 3 , s. 1 4 7 ). 2 BERMAN, M arshall; Katı Olan H er Şey B u h arlaşıy o r, Ç eviren: Ümit Altuğ ve B ü len t P eker, İletişim Yayınları, İstanbul, 1 9 9 5 , s. 14. 3 JOUVENEL, B e rtra n d d e; "Jean Jacqu es R ousseau", B atı D üşü ncesind e

S iyaset F elsefeleri

(iç.),

Editör:

M aurice

C ranston,

Çeviren:

Nejat

Muallimoğlu, M arm ara Ü niversitesi İlâhiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İs­ tanbul, 2 0 0 0 , s. 7 8 .

BATI BARBARLIĞI 1 / 3

Düşünce sistemini oluştururken Aristoteles, Platon, Hesiodos, Plutarque, Thomas Hobbes, John Locke, René Descartes, Montesquieu ve Voltaire gibi filozoflardan yararla­ nan, içinde yaşadığı toplumun koşullarını iyi gözlemleyen, aşa­ ğı sınıftan üst sınıfa, kır hayatından kent hayatına toplumun her kesiminde yaşayan (köy, şato, malikâne, lüks otel ve saray gibi birbirlerine zıt mekânlarda ömrünü geçiren) Rousseau, çok yönlü biridir. Botanik, coğrafya, müzik, edebiyat, pedagoji, psikoloji, ekonomi, politika, hukuk, sosyoloji ve felsefe alanla­ rında kapsamlı bilgilere sahiptir. Bu alanların çoğunun önciilerindendir. Meselâ, Rousseau, 18. yüzyılda o kadar az rastlanan "lirik şiirin en büyük şairi"4 ve "romantik çağda gelişip açılacak olan duygusal, lirik edebiyatın üstadıdır."5 Bu bağlamda, Rousseau, La Nouvéile Héloïse ( Yeni Héloïse ) 6 romanından do­

4 LECERCLE, J. L.; “Jean -Jacq u es R ousseau-H ayatı ve E serleri", ROUSSEAU, Jean -Jacq u es; İn sa n la r A rasın d ak i Eşitsizliğin K ayn ağı (iç.), Çeviren: Rasih Nuri İleri, Say Yayınları, İstanbul, 1 9 9 0 , s. 28. 5 A.g.m., s. 3 0 . 6 R o u sseau , d aha önceki çalışm aların d a in san lar ve k itleler ü zerin d e y a ­ p am adığı etkiyi bu yapıtıyla y ap m ıştır. Yeni HĞloise, 18. yüzyıl in san ları­ nın ve kitlelerinin ciddi b eklentilerin e ve özlem lerin e b ir karşılıktır. R ousseau, Yeni Heloi'se'de tam da bunu d üşlem iştir: "K afalarım ız güzelle­ şiyor, aklım ız aydın lan ıyor, ru h um uz g ü çlen iyor, g ö nlüm üz n e şelen iy o r’’ (ROUSSEAU, Jean -Jacq u es; Yeni Heloi'se (I), Çeviren: Hüsen Portak al, Öteki Y ayınları, A nkara, 1 9 9 9 , s. 53 ). Yeni Heloi'se’in "güzelliği, 'sevm esin i bilen g e n ç y üreklerin güzelliği’, Jean -Jacq u es’ın can lan dırd ığı derin d ü ­ şü n ce le rin güzelliğiyle tek b a şın a toplum içinde geniş b ir kadın, erkek, g e n ç in san lar ve tüm b ir d evrim öncesi kuşağın ru hlarını fe th e d e r” [LAUNAY, Michel; "Giriş”, ROUSSEAU, Jean -Jacq u es; Y en i Heloi'se (I) (iç.), Çeviren: Hüsen P ortak al, Öteki Yayınları, A nkara, 1 9 9 9 , s. 11]. R ousseau, söz konusu çalışm asın d a, h em kafayı (aldı) hem de kalbi (du ygu yu) h e s a ­ ba k atm ıştır. Çünkü ona g ö re , "e ğ e r insanı y ap an akılsa, duygu da ona yön v e r ir ” (ROUSSEAU, Yeni Heloi'se (I), s. 3 6 1 ). R o u sseau ’y a g ö re, "T anrı, ‘bize iyiliği tan ım ak için akıl, sev m ek için vicdan, seçm ek için de özgürlük v e rm iş tir"’ (R o u sse au ’dan ak taran ; HAMPSON, N orm an; A yd ınlan m a Ça­

ğı, Çeviren: Jale P arla, H ü rriy et Vakfı Yayınları, İstanbul, 1 9 9 1 , s. 12 8 ).

4 / BATI'NIN HALİS ELEŞTİRMENİ OLARAKJEAN-JACQUES ROUSSEAU layı, romantizm geleneğinin7 önemli bir ismi olarak kabul edilir. Rousseau, Fransız aydınlanmasının genel yönelimi olan liberalpozitivizmine karşılık romantik-demokrat yönelimin tek tem ­ silcisidir.8 "Bir yanda devrimci ve romantik, (ona isterseniz Je­ an Jacques diyelim) sanat ve edebiyat alanlarındaki bütün bir romantizm hareketinin habercisi bir Rousseau; diğer yanda bir orta-sınıf ve mülkiyet hakkını tanıyan bir demokrasi savunucu­ su, özgürlük, eşitlik, kardeşlik ideallerine ölçülü bir şekilde bağlı bir başka Rousseau. Birinde kalbi, diğerinde aklı hâkim.”9 Toplum içinde yalnız olan, çalkantılı ve dramatik bir hayat geçiren Rousseau, kendisini ezilen yoksul kesimlerin sorunla­ rını çözmeye ve onların çıkarlarını savunmaya adamıştır. Nite­ kim kendi düşün imgelemindeki insan tipini, Emile adlı bir ço­ cukta somutlaştırdığı Emile y a da Çocuk Eğitimi Üzerine kita­ bında, hangi sosyal sınıftan yana tavır takındığım net olarak o r­ taya koymuştur: "Emile, toplumsal erdemlerin gerçek uygula­ masına alıştırılacaktır, o ne serseri bir şövalye, ne görevi olma­ yan işlere karışan bir adam olacaktır. Ancak, tüm zamanını ve

7 R ousseau, ro m a n tizm g e le n e ğ inin önem li bir ismi olm asını, Yeni H eloise rom anına b orçlud ur. R ousseau, bu ro m an ın d a; Alp d ağlarının etek lerin d e küçük b ir k en tte o tu ra n iki sevgilinin (sö zd e) m ek tu p ların d an yola çık­ mış, bu m ektupları a te şe atm ak yerin e yayım lam ıştır. Bunun nedenini, Yeni H eloise'm "ö n sö z ”ünde dile g etirm iştir: "Büyük k en tlerin tiy atro g ö s­ terilerin e, çü rü m ü ş insan ların ro m a n la ra gerek sinim i v a r . ... Kitabın stili insanların zevkini b o zacak tır; konu ciddi insanları tekışa d ü şü recek tir, tüm duygular, e rd e m e inanm ayan tüm in san lar için d oğa dışı g e le c e k tir .... Bu m ektupları y a zan ların Fransız olm adıkları, iyi eğitim görm edikleri, bi­ lim ad am ı ya da filozof olm adıkları önceden söylen m elidir; b un lar ta ş r a ­ lıdır, y ab an cıd ır, y aln ız insanlardır, kendi ro m an sı düşleri içinde k afaları­ nın d ü rü stçe sayıkladıklarını felsefe san an n erd eyse çocu k d enilecek gen çlerd ir" (ROUSSEAU, Yeni H eloise (I), s. 2 3 - 2 4 ) . 8 TUNÇAY, M ete (D erley en ); ''R ousseau ”, B atı'd a Siyasal D ü şü n celer T a ­

rihi 2 : Seçilm iş Y a z ıla r (iç.), T eo ri Yayınları, A nkara, 1 9 8 6 , s. 3 2 5 . 9 THOMSON, David; "R ousseau v e Genel İrade", Siyasi D üşünce T a rih i (iç.), E d itö r: David T h om son , Ç eviren: Ali Y a ş a r A ydoğan ve D iğerleri, M etropol Y ayınları, İstanbul, 2 0 0 6 , s. 1 3 8 .

BATI BARBARLIĞI 1 / 5

parasını yoksulların ve ezilmişlerin savunmasına adayacak­ tır."10 Rousseau, ezilen insan kitlelerinin koşullarının iyileşti­ rilmesi çabasına koyulmuştur. Rousseau, "halkın sürekli olarak mutlu olduğunu görmek en çok istediğim şeydir ve bu mutlu­ luğa katkıda bulunmak arzusu en büyük tutkumdur"11, demiş­ tir. Rousseau, Batı toplumlarınm çelişkilerini ve sorunlarını ilgi odağı olarak seçmiş, onların çözümüne yönelik getirdiği açık­ lamalarla da sosyolojinin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Modernliğin ilk sosyologlarından Rousseau, Batı düşünce tari­ hine damgasını vurmuş ve sosyal bilimler tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. Sosyal bilimlerin ve sosyolojinin öncüsü 12 ol­ mayı çoktan hak etmiştir. Onu sosyolojinin kurucularından biri olarak kabul etmek için çok sayıda neden vardır.13 Batı'nın kalburüstü entelektüellerinden Rousseau'nun ay­ dınlanma hareketine ve Fransız Devrimi'nin şekillenmesine katkısı büyüktür. Rousseau, insanlık tarihinde ciddi kırılmalara yol açan Fransız Devrimi'nin baş aktörlerindendir. Halkın ay­ dınlanması için gayret sarf etmiştir. Bunun için de Hristiyanlığa

10 ROUSSEAU, Jean Jacq u es; E m ile ya da Çocuk E ğitim i Ü zerine, Çevi­ ren : M ehm et B aştü rk ve Yavuz Kızılçim, Babil Y ayınları, E rzu ru m , 2 0 0 0 , s. 1 4 9 -1 5 0 . 11 ROUSSEAU, Jean -Jacq u es; Yalnız G ezerin D üşleri, Çeviren: Haşan Fehm i Nemli, Öteki Yayınevi, A nk ara, 1 9 9 8 , s. 9 4 . 12 R ousseau, sosyolojinin k urucu su o larak kabul ed ilebilir (ZE1TLIN, Irv ­ ing M.; Id eolo gy and th e D ev elo p m en t o f S ociological T h eo ry , P ren tice-H all, Inc., New Jersey, 1 9 8 7 , s. 2 8 ). 13 M eselâ, R ousseau, sosyolojinin varlık neden i olan m od ernliği detaylı o la ra k tahlil etm iş, özellikle de onun sıkıntılı y önlerini g ö zler önü ne s e r ­ m iştir. Yine, R ousseau, sosyoloji tarih in d e önem li y e ri olan "klasik s ö z ­ leşm e okulunun son tem silcisid ir” [BARNES, H. E lm er; "Social T h o u g h t in E arly M odern Tim es", An In tro d u c tio n to th e H istory o f Sociology (iç.), E d itö r: H. E. B arn es, T he U niversity of Chicago P ress, Chicago, 1 9 4 8 , s. 3 7 ].

6 / BATI'NIN HALİS ELEŞTİRMENİ OLARAK JEAN-JACQUES ROJSSEAU ve kilise kurumuna, yani dinsel e r k e 14 meydan okumuştur. Rousseau dışında çok sayıda fikir adamı da Batı insanının ay­ dınlanması için seferber olmuştur. Aydınlanma savaşımı veren Voltaire, Diderot ve D'Alembert gibi aydınlar, görüşlerini yaz­ dıkları metinlerle kitlelere ulaştırmaya çalışmışlardır. Bu m e­ tinlerin en önemlilerinden biri, aydınlanmanın manifestosu konumundaki Ansiklopedi'dir. Rousseau'nun da yazar olarak katkıda bulunduğu Ansiklo­ pedi, aydınlanma düşüncesini biçimlendiren yazarlar toplulu­ ğunun yapıtıdır.15 Bilgilerin art arda gelişi anlamına gelen, in­

14 R ousseau, özellikle Em ile ya da Çocuk Eğitim i Ü zerine kitabı yüzünden d üşm an ca tep k ilere m aruz kalm ıştır. Çünkü R ousseau, eserin d e, ço cu k la­ ra on beş yaşına k ad ar dinsel eğitim v erilm em esi ve onların hiçb ir Tanrı d üşü ncesin e sahip olm am ası gerektiğini iddia etm iştir. R ousseau, on b eş yaşından önce ço cu k lara dinsel eğitim verilm esinin çocu kları y eten ek sizleştirdiğini ileri sü rm ü ştü r. "Çocuğu y eten ek siz yap m ak istersen iz, dini in an çlar öğretin iz. Onu çılgın yapm ak istersen iz, öğrendiği bu inan çları söylerken , ne d em ek istediğini açık lam ay a zorlayınız. H ristiyanlık b aştan so n a gizem olduğu için, insan aklının bunları an lam asın ı b eklem enin b o ­ şuna

olduğu

ileri

sü rü lecek

ve

bana

itiraz

ed ilecek tir.

M adem

ki,

H ristiyanlık g izem d ir, o zam an bir çocuğun bunları an lam ası için b üyü ­ mesini b eklem ek, h iç an lam ayacağı b ir durum için boşuna beklem ek olur. Ancak, düşününüz ki nasıl in san lar bazen an lam aları çö zem ezlerse, aynı şekilde inanılm ası olanaksız gizem leri de an lam azlar. Öyleyse, çocu k lara anlam ası olanaklı olm ayan bu gizem leri ö ğ retm ek , erk en d en yalan sö y ­ lem eyi ö ğ re tm e k ten başka neye y a ra r ? Bundan başka, gizem lerin varlığını kabul edebilm ek için hiç değilse an laşılm az olduklarını kabullenm ek g e ­ rek ir. Oysa ço cu k lard a bu anlayış y eten eğ i bile yoktur. H er şeyin gizem o larak g örü nd üğü b ir yas içinde, gizem in varlığını kabul etm ek olanağı olm adığı gibi, aslın da gizem de y o k tu r” (ROUSSEAU, Em ile ya d a Çocuk

Eğitim i Ü zerine, s. 1 5 0 ) . 13 D’ALEM BERT, Je a n Le Rond; "Ö ndeyiş", D1DER0T ve D’ALEM BERT, An­ siklopedi ya da B ilim ler, S a n a tla r ve Z a n a a tla r A çıklam alı Sözlüğü (iç.), Çeviren: Selahattin Hilav, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1 9 9 6 , s. 2 9 . R ousseau'yla aydın lan m a filozoflarının [A nsiklopedistler1in) diyalogları, d ah a so n ra bitm iştir. Bunun tem el nedeni, R ou sseau ’nun aydın lan m aya, m odernliğe,

uygarlığa,

bilim e

ve

sa n a ta

eleştirel

y ak laşm asıd ır.

R ousseau'n un m etinleri, A nsiklopedistler'in tepkisini çek m iştir. Sözgelim i,

BATI BARBARLIĞI 1

J

7

san bilgisinin tüm dallarını içeren ve aydınlanmanın simgesel doğasında özel bir yer edinen Ansiklopedi , tüm bilgilerin genel sistemini açıklamak ve insanlara aktarmak, dolayısıyla boş inancı ve dar kafalılığı yok etmek amacındadır.16 Ansiklopedi’yi hazırlayanlar, aydınlanma hareketinin inşacıları olduğu gibi, aynı zamanda, Batı düşünce hayatını dönüştüren ve Fransız Devrimi'nin oluşumuna katkıda bulunan insanlardır. Bu süreç­ te, Rousseau’nun katkısının daha fazla olduğu söylenebilir.

V oltaire, Yeni Heloi’s e için "yap m acık, bayağı, y av an , te k ra rla rla dolu, g e­ v eze b ir ro m an ", d em iştir (V oltaire'den ak taran ; ALSAN, Necip; Jean -

Jacq u es

R ousseau,

Varlık

Yayınevi,

İstanbul,

1962,

s.

2 4 ).

Yine,

D id erot'nu n Fils N aturei [Piç) m etn in d e; yalnızca kötü insanların yalnız yaşay ab ileceğ in i ileri sü rm esi, "yalnız" y aşay an R o u sseau ’yu çok g ü cen d irm iştir, R ousseau, D id ero t’ya sitem ini İtiraflar'da şö y le ifade etm iştir: "K itaba ekli bulunan diyalog biçim indeki b ir tü r p oetikayı okurken, o rad a b irço k gönül kırıcı am a hoş g ö rü leb ilir şey arasın d a, yalnız y a şay an lara k arşı, h içb ir hafifletm e olm aksızın, şu acı ve s e r t yargıyı g ö rü n ce şaşırd ım ve h a tta b ira z üzüldüm : A n ca k kötü kişi yalnız y a şa r. Bu y arg ı ikirciklidir v e bana k alırsa biri çok doğru, öteki çok yanlış iki anlam taşır; hatta yalnız olaıı ve yalnız olm ak istey en b ir adam ın k im seye kötülük edebilm esi ve kötülük etm ek istem esi im kânsız olduğuna g ö re , k ötü olm ası da im k ân ­ sızdır. Ö yleyse yargının kendisi b ir y o ru m g erek tiriy o rd u ; hele bu y argıyı b astırd ığı zam an , b ir k öşede kendi başın a y aşay an b ir d ostu bulunan b ir y a z a r tarafın d an bunu daha da gerekli kılıyordu. Bu y arg ıy ı y ay ım lark en ya bu yaln ız d ostu unutm uş ya da e ğ e r aklına gelm işse, h iç d eğilse g en e ahlâk bakım ınd an yalnız bu d osta karşı değil am a d ün ya kuruldu kurulalı sessizlik ve dinginlik aram ış olan ve dünya kuruldu kurulalı ilk kez o larak b ir y az arın b ir k alem de se rs e ri y erin e koym aya kalktığı o n ca say g ıd eğ er b ilgeye karşı borçlu bulunduğu şerefli ve haklı b ir ayrıklam a yap m am ış olm ası, b ana incitici ve k aba b ir d avranış gibi g eld i” (ROUSSEAU, Jean Ja cq u es; İtiraflar, 2 .Cilt, Ç eviren: Kenan Som er, Doruk Yayımcılık, A nka­ ra , 1 9 9 6 , s. 2 3 2 ) . 16 DIDEROT, Denis; “A nsiklopedi”, DIDEROT ve D’ALEM BERT, A nsiklo­ p ed i Ya da B ilim ler, S a n a tla r ve Z an aatlar A çık lam alı Sözlüğü ( i ç ) , Ç eviren : Selahattin Hilav, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1 9 9 6 , s. 1 2 7 - 1 3 5 ; GOLDMANN, Lucien; A ydınlanm a Felsefesi, Çeviren: E m re Arslan, Doruk Yayınları, Ankara, 1 9 9 9 , s. 6 7 . R o u sseau , D iderot'nun isteği üzerine A nsik­ lo p ed i için çalışm ış olm asına rağm en hiçbir zam an A n sik io p ed istler'den o lm a m ıştır (ALSAN, Jean -Jacq u es R ousseau, s. 1 5 ).

8 / BATI'NIN HALİS ELEŞTİRMENİ OLARAKJEAN-JACQUES ROUSSEAU "Fransız Devrimini hazırlayanlar, Marat, Robespierre, SaintJust, dahası burjuvalar, aristokratlar ondan (Rousseau’dan) bir şeyler bulup esinlendiler."17 Fransız Devrimi’nin liderleri prog­ ramlarını ve anayasalarını Rousseau'nun felsefesinin ışığı al­ tında oluşturdular.18 Bu bağlamda, Napoleon'un, “Rousseau olmasaydı Fransız Devrimi olmazdı,"19 şeklindeki saptaması oldukça yerindedir. Benzeri bir görüş, 20. yüzyıl filozoflarından Bertrand Russell'a aittir. Russell'a göre, Rousseau'nun Toplum Sözleşm esi yapıtı "Fransız devrimindeki önderlerden çoğunun İncili olmuştu."20 André Gide, "yazar, yaşadığını yazmamalı, yazdığını yaşa­ malı"21, demiştir. Rousseau, bunu uygulamaya kalkanlardandır. Çırak, uşak, özel öğretmen ve sekreter olarak çalışan, dramatik

17 İNAL, Tuğrul; "J. J. R ousseau: T o p lu m Sözleşm esi'", L ittera: E d eb iyat Y azıları (iç.), Y aym a H azırlayan: Cengiz E rtem , Karşı Yayınlar, A nkara, 1 9 9 0 , s. 1 7 4 . 1(1 W 0K LE R , R o b ert; D üşüncenin U staları: R o usseau, Ç eviren : Cemal Atila, Altın K itaplar Yayınevi, İstanbul, 2 0 0 3 , s. 3 3 . 19 GÜLTEKÎN, V ahdet; Jean -Jacq u es R o u sseau (H ayatı ve E s e rle ri), Y a­ yın M atbaacılık Tic. Lmt. Şti, İstanbul, 1 9 7 9 , s. 7. 20 RUSSELL, B e rtra n d ; Batı Felsefesi T arih i: Yeniçağ, Cilt: 3, Ç eviren: M uam m er S en cer, Say Yayınları, İstanbul, 1 9 9 4 , s. 4 3 . 21 A ndre

Gide’ten

a k ta ra n ; ALSAN, Jean -Jacq u es

R o usseau, s. 17.

Rousseau'nun h a y at öyküsü oldukça ilginçtir. Onun çeşitli k on u lara ilişkin tespitlerin i an lam ak için h ayat öyküsünü bilm ek g erek ir. ''R ousseau 'nu n y aşam ı hakkında en az onun çalışm aları ü zerin d e olduğu k ad ar incelem e ve tartışm a vard ır, Bunun nedeni bir yanıyla, onun başlıca eserlerin d en bazılarının, ö zy aşam ö y k ü sü olan İtiraflar v e Yalnız Gezen Adamın H ayalle­

ri gibi kendi y aşam ıy la vey a Dağdan Yazılmış M ektuplar* da olduğu gibi yaşam ıyla d oğ ru d an bağlantılı olaylarla ilgili olm asıdır; d iğ er yanıyla da y aşam ı pek çok açıd an büyüleyici ve ilginçtir" (DENT, N. J. H.; R ousseau

Sözlüğü, Çeviren: B. Gözkân ve D iğerleri, Sarm al Yayım cılık, İstanbul, T a­ rihsiz, s, 1 5 ). R o u sseau ’nun h a y a t öyküsünün en detaylı kesitlerini, onun

İtiraflar kitabında bulm ak m üm kündür. R ousseau, “beni iyi tan ım ak için, iyi kötü bütün ilişkilerim içinde tanım ak gerek", d em iştir (ROUSSEAU, İti­

raflar, 2 .Cilt, s. 1 6 2 ).

BATI BARBARLIĞI 1 f 9

ve gezginci bir hayat süren, "uzun süre boş düşler peşinde ko­ şan"22, çoğu zaman toplumdan kaçarak doğada yalnızlığı seçen, "tüm büyük tutkular yalnızlıkta oluşur"23 diyen Rousseau, in­ sanlara hükmedenlerle problemler yaşamış ve var olan yöne­ timlerle uzlaşamamıştır. Kari Marx'm dediği gibi; Rousseau, ik­ tidarlarla görünüşte bile uzlaşmaya benzeyen her türlü anlaş­ mayı reddetmiştir.24 Eş deyişle, Marx’a göre, Rousseau'da, "kudret sahipleriyle uzlaşmaya uzaktan yakından benzeyebile­ cek girişimlerden uzak tutan basit moral duygu''25 egemendir. Rousseau, hayatın her alanına egemen olanlara ve olmaya yel­ tenenlere kafa tutmuştur. Rousseau, Batı düşünce tarihinde önemli bir konumdadır. "Rousseau üzerine yazılmış olanlar, büyük kitaplıkları doldu­ rabilir"26, şeklindeki tespit, onun ne denli önemli bir düşünür olduğunu gösterir. Ancak, Batı sosyolojisinin kutsandığı, akta­ rıldığı ve tercüme edildiği ülkemizde Rousseau üzerine çok ciddi bir çalışma yoktur. Sosyologlarımızın büyük çoğunluğu, onun fikir dünyasını bildiklerini zannediyorlar. Türkiye'de Rousseau adı çok telaffuz edilse de onun görüşleri tam olarak bilinmiyor ya da yüzeysel olarak geçiştiriliyor. Entelektüelle­ rimizin önemli bir kısmı tarafından sorgulanmadan tapınılan Batı sisteminin (modernliğin) açmazlarım ortaya koyması ba­ kımından Rousseau’nun görüşleri önemlidir. Bizim de Rousseau üzerinde durmamızın temel nedeni, onun modernli­

22 ROUSSEAU, Jean -Jacq u es; Yen i H éloïse (II), Çeviren: Hüsen P ortak al, Öteki Y ayınları, A nkara, 1 9 9 9 , s. 8 4 9 . 23 ROUSSEAU, Yeni H éloïse (I), s. 1 1 5 . 24 LECERCLE, "Jean -Jacq u es R ousseau-H ayatı ve E serleri", s. 7. 25 MARX, Karl ve ENGELS, F ried rich ; S eçm e Y a z ış m a la r 1: 1 8 4 4 - 1 8 6 9 , Çeviren: Yurdakul Fincancı, Sol Y ayınları, A nkara, 1 9 9 5 , s. 1 8 4 . 26 LECERCLE, J. L.; "İn san lar A rasındaki Eşitsizliğin K aynağı Ü zerine Ko­ nuşm a K onusunda İn celem e”, ROUSSEAU, Jean -Jacq u es; İn san lar A ra­ sınd aki Eşitsizliğin K aynağı (iç.), Çeviren: Rasih Nuri İleri, Say Yayınları, İstanbul, 1 9 9 0 , s. 5 9 .

10 / BATI'NIN HALİS ELEŞTİRMENİ OLARAKJEAN-JACQUES ROUSSEAU ğin sıkıntılı ve sorunlu doğasını açığa çıkarmış olmasıdır. Batı’ya özgü bir proje olan modernliğin doğru tahlil edilmesi ve özellikle zalim Batı toplumlarının bugün Batı-dışı mazlum toplumlarda yapıp ettiklerine karşı duruşların netleşmesi nokta­ sında Rousseau, önemli bir duraktır. Günümüzde modernliğin kalesi olduğu düşünülen Avrupalı devletlerin (başta tarihin en sinsi emperyalisti İngiltere'nin) taşeronu haydut Amerika’nın Irak halkına yaptığı akıl almaz insanlık dışı uygulamaların, kat­ liamların, vahşetlerin ve ahlâksızlıkların anlaşılır kılınması için Rousseau'nun doğru okunması gerekir. Batı'yı çözümleme işine eğer Rousseau'dan başlanır, orada uzun zaman durulursa doğ­ ru bir iş yapılmış olur. Böylece, uygar insanın aslında hiç de uy­ gar olmadığı ve barbar Batı uygarlığının sonunun 27 geldiği açıkça ortaya çıkar. Rousseau, sorunlu bir alan olarak modernliği değişik boyut­ larıyla eleştirel tarzda tahlil etmiştir. Rousseau, modernliğin epistemolojik, ahlakî, sanatsal, kültürel, ekonomik, yönetsel, politik temellerini ve bunların kaynaklık ettiği hayat biçimini radikal bir üslupla eleştirmiş, onun karşısına doğayı ve doğal hayatı koymuştur. Rousseau, uygarlığın (modernliğin) insanlığın koşullarını iyileştirmediğini, tam aksine kötüleştirdiğini iddia etmiştir. Çünkü modernlik ve onun biçimlendirdiği modern toplum, in­ sanlar arasındaki eşitliği tahrip etmiştir. Modern toplum, in­ sanlar arasındaki eşitsizliğin mekânı haline gelmiştir. İnsanlık tarihinde iki tür eşitsizlik söz konusudur: Doğal y a da fiziksel eşitsizlik ve manevi y a da politik eşitsizlik. "Biri, doğa tarafından meydana getirildiği ve yaş, sağlık, bedendeki güçler ve zekâ ya da ruh nitelikleri arasındaki farklardan oluştuğu için buna doğal ya da fizik eşitsizlik diyorum. Öteki bir çeşit uzlaş­ maya dayandığı ve insanların onaması ile kurulmuş, ya da hiç

27 "Tarihin sonu", "co ğ rafy an ın sonu", "ideolojinin sonu", “toplum salın so ­ nu", "sosyolojinin so n u " gibi g ö rü şlerin h epsi b ir k an d ırm acad ır, doğrusu Batı'nm sonudur.

BATİ BARBARLIĞI 1 / 1 1

değilse onlarca kabul edilmiş olduğu için, buna manevî veya politik eşitsizlik adı verilebilir.”28 İnsanlar arasındaki eşitsizliğe yol açan temel öğe, mülkiyet­ tir. Mülkiyetin olmadığı "doğal düzende insanların hepsi eşit"29 ve özgürdü. Onun içindir ki, Rousseau, insanı, "ormanlarda avare dolaşan, hiçbir hüneri olmayan, konuşmayı bilmeyen, evi barkı, savaşları, bağlantıları olmayan, hemcinslerine ya da on­ lara zarar vermeye hiç gereksinmesi olmayan, hatta belki on­ lardan hiçbirini tanımayan, az sayıda tutkusu olan, kendi ken­ dine yeten vahşi"30 olarak tahayyül etmişti. İnsanoğlunda eşitsizliğe kaynaklık eden mülkiyet duygusu, elbette, birdenbire gelişmedi. Bilindiği üzere; doğa, insanların varlıklarını sürdürmeleri için vazgeçilemez bir öğedir. "Başlan­ gıçta sırf duyumlar içinde sınırlı olan, doğanın kendisine sun­ duğu nimetlerden ancak yararlanan, ondan bunları kopartmayı düşünmekten uzak bir hayvanın hayatı, işte böyleydi.”31 Fakat insanoğlunun karşısına zamanla birtakım zorluklar çıkmış ve insanoğlu da bu zorlukları yenmeyi öğrenmiştir. Doğa koşulla­ rının güçlüğü ve doğada vahşi hayvanlarla sürekli savaşım verme zorunluluğu insanları çevik olmaya, hızlı koşmaya ve kavgacı olmaya yöneltmiştir. İnsanoğlu bu süreçte doğanın çı­ kardığı engelleri aşmayı, vahşi hayvanlarla savaşmayı, elinin al­ tında bulunan ağaç dallarından ve taşlardan ibaret olan silahla­ rı kullanmayı ve insanlarla geçim araçları için çekişmeyi öğ­ renmiştir. Ayrıca, insanoğlu, toprakların, iklimlerin ve mevsim­ lerin farklılığını ve bu farklılıklara göre yeni geçim biçimleri ge­ liştirmenin yollarını da kavramıştır. İnsanlar, öğrendikleri yeni bilgiler vasıtasıyla hayvanlar üzerinde üstünlük kurmuştur. Başka bir deyişle, insanlar, hayvanlara tuzak kurmayı, onları binlerce yolla aldatmayı öğrenmiş ve onların efendisi olmuştur.

28 ROUSSEAU, İn san lar A rasın d ak i Eşitsizliğin K aynağı, s. 87. 29 ROUSSEAU, Em ile ya da Çocuk Eğitim i Ü zerine, s. 23. 30 ROUSSEAU, İn san lar A rasın d ak i Eşitsizliğin K aynağı, s. 128. 31 A.g.e., s. 136.

1 2 / BATI'NIN HALİS ELEŞTİRMENİ OLARAKJEAN-JACQUES ROUSSEAU İnsanoğlu, bu süreçte hemcinsleriyle, sürü halinde ya da hiç kimseyi zorlamayan, ancak onu oluşturmuş olan geçici gerek­ sinme süresince devam eden özgür bir birlik içinde birleşmiş­ tir.32 İnsanların doğadaki vahşi hayvanlara karşı elde ettiği başa­ rılar ve doğanın güçlüklerini aşma ve yeni geçim araçları bulma gibi yeni ilerlemeler, onları daha başarılı ve hızlı ilerlemeler yapabilecek konuma getirmiştir. Nitekim insan aklı aydınlan­ dıkça, hünerler, beceriler ve sanayi de yetkinleşmiştir. Böylece, insanoğlu, ağaç altında uyumayı ya da mağaralara çekilmeyi bı­ rakmış, taştan yapılmış kesici baltayı bulmuş, odun kesmeyi, toprağı kazmayı ve ağaç dallarından kulübeler yapmayı öğ­ renmiştir. Bu kulübeleri ise, daha sonra, balçıkla ve çamurla sı­ vamıştır. Bu durum, ailelerin kurulmasını, birbirlerinden ayırt edilmesini meydana getiren ve mülkiyeti öne çıkaran ilk dev­ rim dönemi olmuştur.33 Mülkiyetin ortaya çıkmasıyla, insanlar arasında çekişmeler ve çatışmalar başlamıştır. Böylece, eşitsiz bir yapılanma olan uygar topluma geçişin kanalları açılmıştır. Eşitlikçi doğa duru­ mundan eşitsizliğe dayalı uygar topluma geçişi sağlayan temel etken, mülkiyettir. Rousseau'nun deyişiyle, "bir toprak parça­ sının etrafını çitle çevirip ‘Bu, ban a a it t if diyebilen, buna ina­ nacak kadar saf insanlar bulabilen ilk insan, uygar toplumun gerçek kurucusu oldu."34 Bir insanın yardımına gereği olduğu andan bu yana, bir insanın iki insana yetecek kadar yaşama araçlarına ve gereçlerine sahip olmasının kârlı olduğu fark edildiği andan beri, insanlar arasındaki eşitlik kaybolmuştur.

32 A.g.e., s. 1 3 6 - 1 3 8 . 33 A.g.e., s. 1 4 0 . 34 A.g.e., s. 1 3 5 . R ousseau, b u rad a Blaise Pascal'ın D ü şü n celer (Ç eviren: Metin K arabaşoğlu, Kaknüs Y ayınları, İstanbul, 1 9 9 8 , s. 3 6 ) kitabındaki, ‘‘şu zavallı ço cu k lar, 'Bu köpek b en im ’ d iyorlard ı. 'Orası gün eşteki benim y erim .' İşte tüm dünyayı k u şatan gasb edip sah ip len m e d avasının nasıl başladığının en canlı tim sali" özdeyişinden faydalanm ıştır.

BATI BARBARLIĞI 1 / 13

Çünkü mülkiyet işin içine karışmış ve çalışma zorunlu olmuş­ tur. Böylece, geniş ve büyük ormanlar insan teriyle sulanması gereken, köleliğin ve sefaletin filiz verip ekinlerle birlikte ço­ ğaldığı güzel ve güleç kırlar haline gelmiştir.35 İnsanlığın bu büyük devrimini meydana getiren iki temel öğe vardır: Maden sanayii ve tarımın bulunması. Bu bağlamda, tarihsel süreci tahlil ederken üretici güçlerin gelişmesine önem veren ve insanlık tarihini materyalist bir bakış açısıyla açıkla­ yan Rousseau, insan toplumlarmı uygarlaştıranın ya da insan türünü yok edenin demir ve buğday olduğunu ileri sürmüştür: "İnsanı uygarlaştıran, insan türünü yitiren, şaire göre, altın ve gümüştür fakqt filozofa göre demir ve buğdaydır.”36 Meselâ, Rousseau'ya göre37, Amerikan yerlileri demiri ve buğdayı bil­ mediklerinden dolayı hep oldukları gibi kalmışlardır. Avru­ pa'nın dünyanın diğer yerlerine göre daha fazla uygarlaşması­ nın nedenlerinden birini burada aramak gerekir. Rousseau'nun uygarlığa giden ana yolun iki önemli tali yolu olarak gördüğü demir ve buğday birbirleriyle yakından ilişkili­ dir. Demir madenini eritmek ve işlemek için çaba gösteren in­ sanları besleyecek başka bir insangücü gereklidir. Demiri döv­ mek için insanlar gerektiği andan itibaren, bu insanları besle­ mek için başka insanlar gerekli olmuştur. Bundan dolayı, de­ mirde çalışan insanların hayatlarını sürdürmeleri için toprak­ larının işlenmesi zorunludur. Toprakların işlenmesi ise, top­ rakların paylaşılmasına yol açmıştır.38 "Mülkiyet bir defa kabul edilince de, bunun sonucu olarak ilk hukuk kuralları doğdu."39 Bütün bunlar, bencil, kıskanç, aldatıcı, gösterişçi, ikiyüzlü insan tipinin yaygınlaşmasına ve ahlâki bozuklukların meydana gel-

35 ROUSSEAU, İn san lar A rasın d ak i Eşitsizliğin Kaynağı, s. 146. 36 A.g.e., s. 147. 37 A.g.e. 33 A.g.e., s. 1 4 8 -1 4 9 . 39 A.g.e., s. 149.

14 / BATI'NIN HALİS ELEŞTİRMENİ OLARAKJEAN-JACQUES ROUSSEAU meşine yol açmıştır. Hatta sonunda insanı tüketen tutkudan, kendi konumunu yükseltme hırsından çok başkalarının üstüne çıkmak gereksinimi, tüm insanlarda karşılıklı olarak birbirleri­ ne zarar vermek eğilimini ve gizli bir kıskançlığı ortaya çıkar­ mıştır.40 Rousseau, insanın bu bozulma sürecini şöyle anlatmış­ tır: "Fikirler, duygular birbirinin ardından geldikçe, akıl ve gö­ nül yatkmlaştıkça, insan türü topluma alışmaya devam ediyor; ilişkiler yaygınlaşıyor, bağlar sıkılaşıyor. Kulübelerin önünde ya da büyük bir ağacın etrafında toplanmaya alışıldı, aşkın ve boş vaktin gerçekten çocukları olan şarkı ile dans, bir araya gelmiş dinlenen erkek ve kadınların eğlencesi, daha doğrusu uğraşısı oldu. Herkes başkalarına bakmaya, kendisine bakılma­ sını istemeye, toplumun verdiği saygınlık değerli olmaya baş­ ladı. En iyi şarkı söyleyen ya da dans eden, en güzel en güçlü, en becerikli olan ya da en güzel konuşan, en çok sayılan insan oluyordu; bu, eşitsizliğe, aynı zamanda kötülüğe doğru ilk adım oluyordu. Bu ilk üstün tutmalardan bir yanda gurur, başkaları­ nı küçük görme, öte yanda utanma kıskançlık doğdu; bu yeni mayaların sebep olduğu mayalanma, sonunda, mutluluğu, arılı­ ğı, ahlâk temizliğini öldürücü bileşikler meydana getirdi.”41 Böylece sürekli kendini başkalarıyla mukayese eden, durma­ dan başkalarıyla yarışan, bencil yapılı bir insan tipi yaygınlaş­ mıştır.42 İnsan kendisini başkalarıyla karşılaştırmaya başlar başlamaz, onların düşmanları olur. Çünkü her insanın gönlün­ den geçen en mutlu ve en zengin insan olmaktır. Bu böyle olun­ ca da aynı şeyleri hayal eden, düşünen, yapan ve dolayısıyla kendisine aşılması gereken bir engel gibi gözüken insanı gizli bir düşman gibi görmekten kendini alamaz.43 Modern toplum,

4A .g.e., s. 1 5 1 - 1 5 2 . 41 A .g.e., s. 1 4 3 . 42 TİMUÇİN, Ali; R o u sseau 'n u n T op lu m A nlayışı, Bulut Y ayınları, İstan ­ bul, 2 0 0 9 , s. 1 3 9 . 43 ROUSSEAU, Je a n -Jacq u es; Siyasal F ra g m a n la r- E k onom i P olitik Üze­

rin e Söylev, Ç eviren : İsmail Yerguz, Say Yayınları, İstanbul, 2 0 0 8 , s. 3 8 .

BATI BARBARLIĞI 1 / 1 5

işte tüm bu negatif durumların bir sonucu olarak tezahür e t ­ miştir. Rousseau, modern toplumu, istekler, arzular, sıkıntılar, bu­ nalımlar, problemler, bencil rekabetler ve hırslarla şekillenmiş bir toplum olarak kavramsallaştırmıştır. "Rousseau, insanın toplumu nasıl 'isteklerin, hırsın, sıkıntının, arzuların ve guru­ run' hesaplaşma alanına çevirdiği hakkında hiç kuşkuya düş­ medi."44 Modern toplumla birlikte insanlar arasında rekabet, yarışma ve çıkar çatışması başat olmuştur. İnsanlar kendi is­ teklerinin ve çıkarlarının kölesi olmuşlar, böylece her şeyi mahvetmişler ve yozlaştırmışlardır. Rousseau'nun haklı olarak işaret ettiği gibi, "çıkar en iyi eylemieri yozlaştırır.”45 Bütün bu olumsuzluklar, kötülükler ve her türlü yozlaşmalar, “mülkiye­ tin ilk etki ve sonuçları, doğmakta olan eşitsizliğin ayrılmaz maiyet olayıdır."46 Rousseau'ya göre, kötülüğün anası mülkiyet ve onu koruyan devlettir, yani burjuva toplumudur. Mülkiyet ve devlet, insanın aklını başına toplamasını sağlamak yerine, eşitsizliğe ve yabancılaşmaya yol açmışlardır. Mülkiyet kanun­ lar ve hukuk tarafından korunduğu sürece zenginler ve yoksul­ lar her zaman var olacaktır. İktidarlar olduğu sürece yöneten­ ler ve yönetilenler varlıklarını sürdüreceklerdir. Zora dayanan iktidarlar olduğu sürece efendilerin ve kölelerin olması da ka­ çınılmazdır.47 Rousseau'nun deyişle, "uygar toplumlarda bir çocuk yetişkinlere, bir aptal bilgelere ve bir avuç zengin de bir açlar ordusuna emreder."48 Mülkiyet, toplumdaki huzur, barış

44 DAWE, Alan; "T oplum sal Eylem K uram ları”, Ç eviren : Füsun Akatlı ve A rd a

Uykur,

S osyolojik

Ç özüm lem enin

T arih i

(iç.),

Editör:

T om

B o tto m o re ve R o b e rt N isbet, V Y ayınları, Ankara, 1 9 9 0 , s. 4 0 1 . 45 ROUSSEAU, Siyasal F ra g m a n la r- E konom i P olitik Ü zerin e Söylev, s. 61. 46 ROUSSEAU, İn san lar A rasın d ak i Eşitsizliğin K aynağı, s. 1 5 2 . 47 HÖFFE, O tfried; F elsefen in Kısa T arih i, Çeviren: Okşan Nemlioğlu A ytolu, İnkılâp Kitabevi, İstanbul, 2 0 0 8 , s. 2 0 6 . 48 R ou sseau 'd an a k ta ra n ; HÖFFE, Felsefen in Kısa T arih i, s. 2 0 6 .

16 / BATI'NIN HALİS ELEŞTİRMENİ OLARAK JEAN-JACQUES ROUSSEAU ve kardeşlik ortamını bozmuş, insanları birbirine düşürmüştür. Mülkiyetle birlikte herkes birbirinin düşmanı olmuş ve düşmansı ilişkiler ön plana çıkmıştır. Hatta toplumda en güçlüler (zenginler) ve en zavallılar (yoksullar) kendi güçlerini ya da kendi gereksinimlerini başkalarının malı üzerinde bir çeşit hak, kendilerine göre mülkiyet hakkıyla eş değerde bir hak haline getirdikleri için, bozulan eşitliği kargaşalıklar izlemiştir. Mülki­ yet peşinde koşanların gaspları, haydutluğu, açgözlülüğü, hak­ sızca yaptıkları onlarca eylem ve dizginleri boşanmış tutkuları, doğal merhameti, eşitliği ve adaleti ortadan kaldırarak insanla­ rı hasis, cimri, ahlâksız ve kötü insanlar haline getirmiştir. Top­ lumda en güçlünün hakkıyla ilk el koyanın hakkı arasında an­ cak kavgayla ve cinayetle sonlanan sürekli bir çatışma oluş­ muştur. Böylece, yeni doğmakta olan modern toplum en kor­ kunç çatışma ve savaş alanı haline gelmiştir. Bu noktada, al­ çalmış, bayağılaşmış ve yıkılmış insan türü artık geriye dönemediği ve elde etmiş olduğu mutsuz kazançlardan vazgeçeme­ diği için kendisini yıkımın arifesine getirmiştir.49 Modern toplum, insanlar arasında eşitsizliğe yol açmıştır. Bunun sonucunda az sayıda insan zenginleşmiş, çoğunluk ise yoksullaşmıştır. Dent'e göre, Rousseau, modern toplumu, in­ sanlar arasında derin bir eşitsizliği barındıran ve aynı zamanda bunu talep eden bir toplum olarak ele almıştır. Böylesi bir yapı, insanlar arasında bozulmayı ve sefaleti artırmıştır.50 Modern

49 ROUSSEAU,

İn san lar A rasın d ak i

Eşitsizliğin

Kaynağı,

s.

153.

R ousseau ’nun etkilendiği filozoflardan H obbes'a g ö re , in san lar a ra sın d a üç n ed en e bağlı o larak sürekli bir sav aşım v ard ır: R ekabet, güvensizlik ve ş a n /ş e r e f. R ekabet, insanları k azanç için; güvensizlik, güvenlik için; ş a n /ş e r e f ise

şö h re t

için savaşım

v e rm e y e

iter

(HOBBES, T h o m as;

L eviath an v ey a B ir Din ve Dünya D evletinin İçeriği, B içim i ve K u d re­ ti, Ç eviren: Sem ih Lim, Yapı Kredi Y ayınları, İstanbul, 1 9 9 5 , s. 9 4 ) . 50 DENT, R o u sseau Sözlüğü, s. 2 4 . R o u sseau ’ya göre, m od ern b ireylerin olum suzlukları g id erm ek ve kendilerini k oru m ak için y ap acak ları tek şey, bir güç birliği k u rm ak ve hep birlikte h a re k e t etm ek tir. T op lu m d a güç b ir­ liği, an cak insan ların bir aray a g elm esiy le kurulabilir. Bu ç e rçe v e d e R ousseau, arzuladığı toplum tipini de tan ım lam ıştır: "Ü yelerind en h e r bi-

BATI BARBARLIĞI 1 f 1 7

toplum düzeniyle beraber insanlar mutsuz ve acınası bir du­ ruma gelmişlerdir. "Olayların doğal yapısı incelendiğinde insan, kesinlikle yaratıkların en mutlusu olmaya aday gibi gözükür; mevcut koşullara bakarak düşündüğünüzde insan türü bütün türler içinde en acınası durumda gözükür."51 Modern toplumda birey ise, ortak paydaya bağlı, değeri top­ lumsal yapıyla bütünleşmekte gizli olan kesirli bir birimdir. En iyi toplumsal kurumlar, bireyi en iyi şekilde değişime uğratan, bir evrensellik kazandırmak için, onun mutlak yapısını elinden alan ve ben i toplumsal birliğe bütünleştiren kurumlardır. "Öyle ki, birey artık bir birim değil, bütünün bir parçası haline gelir ve sadece, bütün içerisinde, kendini duyarlı hisseder."52

rinin can ın ı, malını bütün o rtak güçle savunup k oru y an öyle b ir toplum biçim i bulm alı ki, o ra d a h e r insan hem h erk esle birleştiği halde yin e kendi b u y ru ğ u n d a kalsın, hem de eskisi k ad ar ö zg ü r o lsu n ” (ROUSSEAU, Jean Jacq u es; Top lu m Sözleşm esi, Çeviren: V edat Günyol, A dam Yayınları, İs­ tanbul, 1 9 9 0 , s. 2 5 ]. İşte, R o u sseau ’nun önerdiği toplum sözleşm esinin ç ö ­ züm yolunu bulduğu ana so ru n bud ur. R ousseau, toplum sözleşm esi ni şö y ­ le b etim lem iştir: "H er birim iz bütün varlığım ızı ve bütün gücüm üzü b ir a ra d a genel istem in buyru ğun a v e rir ve h er üyeyi bütünün bölünm ez b ir p a rça sı kabul e d e riz ” (ROUSSEAU, T oplum Sözleşm esi, s. 2 6 ). Toplum sö zleşm esi özel ve kendine özgü b ir doğaya sah ip tir. Onun iki tarafı v a r­ dır. "Sözleşm enin tarafların ın bir y and an tek tek ele alındıklarında b irey ­ le r oldukları, öte y an d an 'topluluk' olduğu an laşılır” (ALTHUSSER, Louis;

P olitik a ve T arih : M on tesqu ieu, R o u sseau , Ç eviren : Alâeddin Şenel ve Ö m ür Sezgin, V Yayınları, A nk ara, 1 9 8 7 , s. 1 1 0 ) . Top lu m sö zleşm esi, bi­ rey le topluluk a ra sın d a yapılan b ir değişim akdidir. R o u sseau ’nun top lum sö zleşm esin in özgünlüğü, onun h erh angi b ir sö zleşm ed e olduğu gibi iki taraf, yani b ire y ile topluluk arasın d a yapılan bir alışv eriş (değişim ) o lm a­ sıd ır (ALTHUSSER, P olitik a ve T arih : M ontesquieu, R ou sseau , s. 1 1 2 ) . A ncak, h em en belirtelim ki, b ireylerin m ülkiyetlerini g ü v en ce altına al­ m ak için k eşfettik leri toplum sözleşm esi, doğal d u ru m için de o lu şturulm u ş değildir. T am aksine, toplum sözleşm esi, zen gin lerin top lum içinde yok su l­ lara

oynad ık ları

b ir

oyundur

(WOKLER,

D ü şü ncen in

U staları:

R ou sseau , s. 6 3 ). 51 ROUSSEAU, Siyasal F ra g m a n la r- Ekonom i P olitik Ü zerin e Söylev, s. 37. 52 ROUSSEAU, Em ile ya d a Çocuk Eğitim i Ü zerin e, s. 2 0 .

18 / BATI'NIN HALİS ELEŞTİRMENİ OLARAKJEAN-JACQUES ROUSSEAU Rousseau, doğallıkla varolmaya başlayan ve varoluşunu ger­ çekleştiren bireyin, modern hayatla yok olmaya yöneldiğini ve yokoluşun içine düştüğünü53 iddia etmiştir. Modern toplum, bi­ reyi kendisinden başka bir varlık haline getirmiştir.54 Rousseau'ya göre, modern birey, kendine yabancılaşan, git­ tikçe yozlaşan ve sıradanlaşan insandır. Modern birey, her za­ man hareketlidir, çıkarcıdır, ikiyüzlüdür, sahtekârdır, nefret et­ tiği egemenlere yaltaklanmaktan ve onlara hizmet etmekten onur duyar. Kendinden çok başkalarının takdiriyle hoşnut ola­ bilen uygar birey, kim olduğunu bilemez ve ne olduğunu kendi­ sine sormaya cesaret edemez. Bunca felsefe, yüce ahlâk, incelik, uygarlık ve insanlık arasında sadece aldatıcıdır, ondan başka bir görünümü de yoktur. O, erdem siz onura, bilgeliksiz akıla ve mutsuz zevke sahiptir.55 Rousseau, modernlikle birlikte daha fazla önemsenen, hatta onunla özdeşleştirilen nezaket ya da medeni inceliğe eleştirel yaklaşmıştır: "Rousseau'ya göre her­ kesin pek övündüğü nezaket, medeni incelik ‘tektip ve alçakça bir p eçe’den başka bir şey değildi, arkasından ‘kıskançlık, şüphe, korku, soğukluk, biganelik, n efret ve hile’ görülür.''56 İşte, bunlardan ötürü, modern toplum, sıkıcı ve bunaltıcıdır. Bireyleri, İnsanî yönlerden yoksun bırakarak yalnızlığa itmiştir. Modern toplumda '"hiçbir zaman tek başıma olduğum kadar yalnız değilim,' diyor eski bir adam. Oysa ben kalabalığın içinde yalnızım, çünkü ne senin olabiliyorum, ne başkalarının. Gön­ lüm konuşmak istiyor ama hiç dinlenmeyeceğini biliyor. Yanıt vermek istiyor ama yanına değin gelip ona bir şey diyen yok. Bu insanların dilinden hiç anlamıyorum, onlar da benim dilimi bilmiyorlar. Benim derdim birçok karşılaşmalardan, dostluk­ lardan, ağırlamalardan ya da benden önde giden resmi bir

53 ROUSSEAU, Y en i H éloïse (I), s. 2 1 3 - 2 1 4 .

54 A.g.e., s. 3 0 8 . 55 ROUSSEAU, İn sa n la r A rasınd aki Eşitsizliğin Kaynağı, s. 1 7 6 - 1 7 7 . 56 EBENSTEIN, W illiam ; Siyasi Felsefesin in Büyük D ü şü nü rleri, Çevi­ ren: İsm et Özel, Şûle Yayınları, İstanbul, 2 0 0 5 , s. 2 4 7 .

BATI BARBARLIĞI 1 / 1 9

hizmetten değil. Ama insanın daha önce hiç görmediği birisiyle hemen dost olmasına olanak var mı? İnsanlığın dürüst ilişkileri, taze bir ruhun sade ve duygulu bir şekilde kendini dışavurması, düzmece nezaket gösterilerinden, dünyanın ge­ rektirdiği aldatıcı âdetlerden çok ayrı bir dile sahiptir. Beni ilk görüşte kırk yıllık bir dost gibi karşılayan ama kırk yıl sonra kendisinden önemli bir hizmet istediğimde bana bir yabancı gibi davranan insandan çok korkuyorum."57 Modern toplum, yalancılıkla ve entrikalarla doludur.58 Yala­ nın ve entrikanın başat değerler haline geldiği modern top­ lumda birey, "birey olmak''tan çıkıp başka bir hal almış, ilgileri ve değerleri değişmiş, kendine özgülüğünü yitirmiş ve sahteleşmiştir: "Yalanın nasıl bir sanatla savunulduğu öğreniliyor, erdemin tüm ilkeleri felsefenin gücüyle sarsılıyor, esnek safsa­ tacılığın bağnazlığı ve önyargıları sergileniyor ve günün kural­ larına göre moda olanların yanlışları veriliyor. İnsanların k a­ rakterini tanımaya hiç gerek yok ama bir şey konusunda ne di­ yeceklerini az çok kestirmek için yalnız ilgilerini öğrenmek y e­ tiyor. Bir insanın konuştuğu zaman, adeta onun kendi duygusu değil, giysisi konuşuyor; duruma göre içtenlikle konuşmasını değiştirebiliyor. Ona uzun bir takma saç, bir asker giysisi ve bir papaz haçını sırasıyla veriniz; aynı çabayla yasaları, despotluğu ve engizisyonu sıraya koyarak savunduğunu göreceksiniz. Giysi için ayrı, para için ayrı, kılıç için ayrı bir neden bulunuyor. Di­ ğer ikisinin kötü olduğunu her birey çok iyi kanıtlıyor, üç n e­ den için sonuca kolayca varılıyor. Böylece hiç kimse ne düşün­ düğünü söylemiyor ama bir ötekine neyi düşündürmenin uy­ gun olacağını düşünüyor ve gerçekliğin görünür çabası, ilginin örtüsünden başka bir şey değil."59

s? ROUSSEAU, Yeni H éloïse (I), s. 2 6 1 - 2 6 2 . 58 Günüm üz m o d ern d ü n yasın d a y ıllarca en fazla izlenen televizyon d izi­ lerin d en birinin, yalancılığın ve entrikacılığın m u azzam örneği olan Yalan R üzgarı olduğunu u nu tm ayalım . 59 ROUSSEAU, Yeni H éloïse (I), s. 2 6 3 - 2 6 4 .

20 / BA TI'NIN HALİS ELEŞTİRMENİ OLARAKJEAN-JA CQUES ROUSSEA U Modern toplumda bireyler arası ilişkiler, çıkarcılığa, duygu­ suzluğa, düzenbazlığa, ikiyüzlülüğe, aldanmaya ve aldatmaya dayalıdır. Bunun için bireyler, sürekli maske takarlar, hem de en kötüsünden. "Herkes kendi çıkarını göz önüne aldığı için kimsenin topluluğa yararı yok ve özel çıkarlar her zaman birbirleriyle zıt; aldanmanın ve aldatmanın sürekli çarpışmasıdır bu; önyargıların gelgitidir; başkalarının tahrik ettiği en sıcak zıt görüşlerle söz konusu olanın ne olduğunun asla bilinmemesidir. Her yanın, başkalarının hiçbir zaman kabul etmediği kendi kuralları, kendi yargıları, kendi ilkeleri var. Bir evdeki dürüst insan, komşuda düzenbazdır: İyi, kötü, güzel, çirkin, erdem, gerçek yalnızca yerel ve belli bir sınır içinde geçerlidir. ... Ko­ nuştuğumuz insanlar, asla görüştüğümüz insanlar değil; duy­ guları hiçbir zaman yüreklerinden gelmez, ışıkları hiçbir zaman kafalarının içinde değildir, konuşmaları hiçbir zaman düşünce­ lerini temsil etmez; onların yalnızca yüzleri seçilir ve bir top­ lumda neredeyse hareketli bir tablo önündeki gibi oluruz: Ora­ da rahat seyirci kendisinden başka kimseyi heyecanlandırmaz. ... Bu kalabalığ a çöl 60 dediğim ve her an için değişen, kendi kendini yok eden, gözün bir an için gördüğü ama yakalamak is­ teyince hemen yok olan larvaların ve hayaletlerin seçilebildiği bir yerde, duyuların ve gerçeğin boş bir görünümünün bulun­ duğu bir yalnızlıktan korktuğum için acaba haklı m ıyım ,... çok maske gördüm, insanların yüzünü ne zaman göreceğim?”61 Onun içindir ki, Rousseau, modern toplumu, dalkavukluğun, ikiyüzlülüğün, dürüst olmayışlığın, yapaylığın ve kişiliksizleşmenin egemen olduğu yerler olarak tanımlamıştır: "Bir insanın havaya göre kanı değiştirdiğini, bir yandan molina mezhebin­ den, öte yandan jansenistlerden göründüğünü, bir bakan evin­

60 R o u sseau ’nun bu b en zetm esi, N ietzsch e'n in çalışm aların d a ö n e çıkan b ir konudur. N ietzsch e’nin “çö l büyüyor" vurgusu (NIETZSCHE, Friedrich;

Dionysos D ithyram bosları, Çeviren: Oruç Aruoba, Kabalcı Yayınları, İstan­ bul, 1 9 9 3 , s. 2 7 ; NIETZSCHE, F ried rich ; B öyle Buyurdu Z erd ü şt, Çeviren: A. T u ran Oflazoğlu, Cem Yayınevi, İstanbul, 1 9 9 8 , s. 3 5 7 ) R o u sseau ’nun görü şleri bağlam ın da okunabilir. 61 ROUSSEAU, Yeni H éloïse (I), s. 2 6 5 - 2 6 7 ,

BATI BARBARLIĞI 1 / 21

de dalkavuklaştığını, bir muhalifin evinde alaycı bir isyancı ol­ duğunu gördüğümde; altın süslü bir adamın lüksü eleştirdiğini, bir maliyecinin vergileri yerdiğini ve yüksek sınıftan bir din adamının ahlaksızlıktan yana olduğunu gördüğümde, saraydan bir kadının sadelikten, büyük bir beyin erdemden, bir yazarın basitlikten, bir rahibin dinden söz ettiğini duyduğumda, bu saçmalıklar kimseyi sarsmıyor ve ben o anda gerçeği söylemek kadar duymanın da kimseyi ilgilendirmediği sonucuna varma­ mak mıyım? Diğerleriyle konuştukları zaman onları ikna et­ mekten uzaklar ve ne söylediklerine inanıp inanmadıklarını araştırmayı düşünmüyorlar bile."62 Rousseau, modern toplumun paraya tapan dalkavuk ve uşaklarla63 dolu olduğunu bildirmiştir. Modern toplumda bi­ reyler arası ilişkilerde paranın belirleyiciliği söz konusudur. Modern toplumla birlikte paranın gücü ve tahakkümü ön plana çıkmıştır. Para, modern toplumun ruhunu sarmalamış, onu ta­ nımlayan ana unsur haline gelmiştir. Rousseau'ya göre, "ilkel insanın 'Aimez-moi' (Beni Sevj'i, barbarların 'Aidez-moi (Bana Yardım Et] ile yer değiştirir ve o da sonunda uygar insanın 'Donnez de L'argent (Para Ver)’ine dönüşür."64 Modern insan para tutkusu olan insandır. Rousseau, modern insanın bu tut­ kusunu kritik etmiştir: "İnsanlar ancak çıkarları varsa harekete geçirilebilirler bunu biliyorum; ama parasal çıkar hepsinin en kötüsü, en aşağılığı, suistimale en uygun olanı ve hatta kesinlik­ le söylüyorum ve söyleyeceğim ki insan yüreğini tanıyan biri için en Önemsiz ve en zayıfıdır. Doğal olarak bütün yüreklerde gizli, büyük tutkular bulunur; ama sadece para tutkusu kaldı­ ğında, uyarılması ve geliştirilmesi gereken tüm öteki tutkular

62 A.g.e., s. 2 7 3 . 63 ROUSSEAU, Yeni H éloïse (II), s. 5 5 8 . 64 WOKLER, R o b ert; "Jean -Jacq u es R ousseau: Ahlaki Çöküş ve Özgürlük Arayışı", S iyasal D üşü ncen in T e m elleri (iç.), D erleyen: B rian Redhead, Çeviren: M im ar T ü rk k ah ram an , Alfa Yayınları, İstanbul, 2 0 0 1 , s. 1 6 7 .

2 2 / BATI'NIN HALİS ELEŞTİRMENİ OLARAKJEAN-JACQUES ROUSSEAU dışlanır ve boğulur.”65 Oysa para, değerli bir şey değildir. İnsanı asla yüceltmez. "Sadece para gücüyle iyilik ve hayır yapan biri­ nin, kötülük yapmak için beklediği, daha fazla paradan başka bir şey değildir. Erdem, namus, şeref, onur ve övgü insanı yü­ celtirler; aynı şekilde para ödülleri de alçaltırlar ve ayrıca yü­ rekli bir insanın küçümseyeceği bir şeydir bu.”66 Bu yüzden, Rousseau, parayı hiçbir zaman çok kullanışlı ve İnsanî bir şey olarak görmemiştir. İnsanlar parayla her şeyin en iyisine değil, tam aksine en kötüsüne sahip olurlar. "Paranın bana göre ol­ madığını o kadar iyi duyarım ki, ona sahip olmaktan, hele onu kullanmaktan hemen hemen utanırım.''67 Para, her şeyin doğallığını bozmuş, meta ilişkilerini geliş­ tirmiş, bilim, sanat, ahlâk ve aşk da dâhil olmak üzere her şeyi metalaştırmıştır. Bu bakımdan, Rousseau, paranın doğal ve in­ sani şeyleri yok ettiğini iddia etmiş ve günümüz dünyasının kirli yüzünü ortaya koymuştur. "Bana sadece saf zevkler gerek, ama para bütün zevkleri zehirler. Örneğin sofra zevklerini se­ verim; ama ne kibar arkadaşların sıkıntısına ne de meyhanenin rezilce eğlencesine katlanabildiğimden, bu zevkleri ancak bir tek dostla birlikte tadabilirim; çünkü tek başıma, bu benim için mümkün değildir; o zaman zihnim başka şeyle uğraşır ve ye­ mek yeme zevkini duymam. Eğer tutuşan kanım benden kadın isterse, heyecanlı kalbim benden daha da çok aşk ister. Parayla elde edilen kadınlar benim için bütün güzelliklerini yitirirler.''68 Para ilişkileri tiksindiricidir. İnsanların servetinin sadece para

65 ROUSSEAU, Jean-Jacques; Anayasa P rojeleri: Korsika A nayasası Projesi,

Polonya Hükümeti ve Reform Tasarısı Üzerine Düşünceler, Çeviren: İs­ mail Yerguz, Say Yayınları, İstanbul, 2 0 0 8 , s. 1 42. 66 ROUSSEAU, Siyasal F ra g m a n la r- E konom i P olitik Ü zerin e Söylev, s. 61. 67 ROUSSEAU, Jean -Jacq u es; İtiraflar, l.Cilt, Ç eviren: Kenan S om er, Do­ ruk Yayımcılık, A nkara, 1 9 9 6 , s. 55. 68 A .g.e., s. 5 3 .

BATI BARBARLIĞI 1 / 2 3

olarak algılanması ya da parayla ölçülmesi 69, doğru değildir. İn­ sanların zenginliği, para değil, bilgidir. "Bilgi kişinin serveti­ dir.”70 Önemli olan ekonomik sermaye değil, kültürel sermaye­ dir. Rousseau, modern hayatta yükselme hırsının, gösterişin, aşkın ve kadının öne çıktığını bildirmiş71, onları üreten mekân­ lardan (kentlerden) tiksinti duymuştur. Rousseau'nun modern­ liğin yuvası, modern hayatın mekânı olan kentlerden nefret edişi, ilk Paris yolculuğunda başlamıştır: "Paris'e yaklaşma bu kent üzerine beslediğim hayali ne kadar bozdu! Torino'da görmüş bulunduğum dış görünüş, sokakların güzelliği, evlerin bakışım ve dizilişi Paris'te bana daha başka bir şey aratıyordu. İçinde anlı şanlı sokaklar, mermer ve altın saraylardan başka bir şey görünmeyen, çok gösterişli, büyük olduğu kadar güzel bir kent düşünmüştüm. Saint-Marceau mahallesinden girerken, pis ve iğrenç kokulu sokaklardan, çirkin kara evlerden, pislik ve yoksulluk havasından, dilencilerden, yük arabacılarından, elbise tamircilerinden, seyyar ilâçlı su ve eski şapka satıcısı ka­ dınlardan başka bir şey görmedim. Bütün bunlar önce beni öy­ lesine etkiledi ki sonradan Paris'te gerçek görkem olarak ne gördümse bu ilk izlenimimi yok edemedi ve bu başkentte oturmak için bende her zaman gizli bir tiksinti kaldı.”72 Rousseau'nun kentlere, bilhassa da başkentlere yaklaşımı olumlu değildir: “...kentler zararlıdır ama başkentler daha da zararlıdır. Bir başkent neredeyse bütün ulusun gelenek göre­

69 G eorg Sim m el'in h ariku lad e b ir biçim de dile getirdiği gibi, "m etro p o lis h e r zam an p ara ekonom isinin payitahtı olm uştu r. ... P a ra sa d e ce h erk ese m ü şte re k olan la ilgilenir: m ü b ad ele değerini talep e d e r ve bütün nitelik ve bireyselliği 'K aça?' so ru su n a ind irger" [S1MMEL, G eorg; "M etrop ol ve Zihinsel Y a şa m ”, Ş ehir ve C em iyet (iç), Ç eviren v e Y ayın a H azırlayan: A hm et A ydoğan, İz Yayıncılık, İstanbul, 2 0 0 0 , s. 1 6 9 - 1 7 0 ] . 70 ROUSSEAU, Yeni H éloïse (I), s. 4 2 8 . 71 ROUSSEAU, İtiraflar, l.C ilt, s. 1 4 0 .

72 A.g.e., s. 2 1 3 .

2 4 / BA TI'NIN HALİS ELEŞTİRMENİ OLARAKJEAN-JA CQUES ROUSSEA U neklerini, yasalarını, cesaretini ve özgürlüğünü yitireceği bir uçurumdur.”73 Modern toplum, bireyin doğallığını tahrip etmiş, özgünlü­ ğünü yitirmesine yol açmış, onu kendinden uzaklaştırarak baş­ kaları gibi olmaya yönlendirmiş, aşırı benzeştirmiş, mekanik­ leştirmiş ve kukla haline getirmiştir. Modern toplum, bireyi ikiyüzlülüğe, sahtekârlığa, duygusuzluğa ve yalnızlığa itmiştir. Modern toplumda yalnız ve bağımsız olarak yaşayanların ken­ dilerine özgü bir anlayışla hareket ettiklerini düşünmek yanıl­ tıcıdır. Bireyler, mekanikleştirilmişler ve düşünmeyen makine­ ler aracılığıyla düşündürülmeye yönlendirilmişlerdir: "Herkes aynı zamanda ve aynı koşullar içinde aynı şeyi yapıyor; bir ala­ yın savaştaki manevraları gibi her şey zamanında yapılıyor: Aynı sahneye çivili ya da aynı iple çekilen kuklalar adeta.”74 Rousseau'ya göre, zamanla tüm insanlar benzer hale gelirler75, birbirinin aynısı olurlar. Rousseau, somut bir biçimde, modern­ likle birlikte Avrupaların birbirlerine benzeşmelerine işaret etmiştir: "Kim ne derse dersin, bugün Fransızlar, Almanlar, İspanyollar hatta İngilizler yok; sadece AvrupalIlar var. Hepsinin zevkleri, tutkuları, gelenek görenekleri aynı; çünkü hiçbiri özel bir kurum tarafından ulusal bir biçime sokulmamıştır. Hepsi aynı koşullarda aynı şeyi yaparlar; hepsi cömert, yüce gönüllü olduklarını söyleyecekler ve düzenbazlık yapacaklardır; hepsi toplumun çıkarından söz edecek ve sadece kendilerini düşüne­ ceklerdir; hepsi alçakgönüllü olmayı övecek ama Kroizos ol­ mak isteyeceklerdir; tek hırsları lüks, tek tutkuları altın olacak­ tır. Hepsi kendilerini çeken şeylere karşı direnç gösterdiklerin­ den emin olacak, ama tümü, bedellerini ödemek isteyen ilk ki­ şiye satacaklardır kendilerini. Hangi efendiye itaat ettiklerinin,

73 ROUSSEAU, A nayasa Projeleri: K orsika Anayasası Projesi, Polonya Hükümeti ve Reform Tasarısı Ü zerine Düşünceler, s. 41. 74 ROUSSEAU, Yeni H eloise (I), s. 2 8 3 . 75 ROUSSEAU, }ean-)acques; Melodi ve Müziksel Taklit İle İlişki İçinde Dil­

lerin Kökeni Ü stüne Deneme, Çeviren: Ö m er Albayrak, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2 0 0 7 , s. 51.

BATI BARBARLIĞI 1 J 2 5

hangi devletin yasalarına tabi olduklarının hiç önemi yoktur. Yeter ki çalacak para ve ayartacak kadın bulsunlar, ülkelerinin her yerine giderler."76 Modern sistem, bireyi robotlaştırmış, onu saat gibi kurmuş, sürekli olarak ayarlamış ve bilgisayar gibi programlamıştır. Modern hayat, bireyi planlı, programlı ve dakik yapmıştır. Programlanmış birey, zamanla yarıştığı ve koşuşturduğu için zaman ölçen aletlere gereksinim duymuştur. Saat, modern ha­ yatın sembollerinden ve belirleyici77 öğelerinden biridir. Saat, insanı bunaltan, sınırlayan, kısıtlayan, sıkıntılı hale getiren ve mekanikleştiren bir araçtır. Modern düzeni protesto etme bağ­ lamında Rousseau, öncelikle saatini satmıştır: "'Tanrıya şükür, saatin kaç olduğunu bilmeye artık ihtiyacım olmayacak' diye­ rek, saatimi sattım."78 Rousseau, modern hayatı simgeleyen ve çağrıştıran her şeyi eleştirmiştir. Modern hayatı resmeden ana unsurlardan biri de, sanattır. Sanat, modernliğin temel parametrelerindendir. Hatta modernlik, çoğu kez sanatla bağlantılı olarak tanımlanmıştır. Sözgelimi, Charles Baudelaire'e göre, "modernlik, geçişsel olandır, kaçak olandır, rastlantısal olandır, diğer yarısı ebedi ve değişmez olan sanatın yarısıdır."79 Sanat, modern hayatın di­ namikleri arasında önemli bir yer tutar. Sanatın gelişmesiyle toplumların da gelişeceği yönünde güçlü bir kanaat vardır. Fa­

76 ROUSSEAU, A nayasa P rojeleri: Korsika A nayasası Projesi, Polonya

Hükümeti ve Reform T asarısı Ü zerine Düşünceler, s. 9 5 . 77 M odern h a y a tta sa a tin ne denli belirleyici olduğuna işa re t etm esi b a­ kım ından S im m el’in şu sa p tam ası ilgi çek icid ir: "Ş ay et Berlin'deki bütün kuleler ve sa a tle r b ir saatliğ in e bile yanlış olsa şeh rin bütün ek onom ik hayatı ve iletişim i uzun b ir zam an alt ü st o lu r” (SIMMEL, "M etropol ve Zi­ hinsel Y a ş a m ”, s. 1 7 1 ) . 78 ROUSSEAU, İtiraflar, 2.Cilt, s. 1 1 7 . 79

BAUDELAIRE,

C harles;

"M odernlik”,

Ç eviren :

Tu rh an

İlgaz,

M od ern izm in S erü ven i: B ir “T em el M etin ler” S eçk esi 1 8 4 0 - 1 9 9 0 (iç.), Y ayına H azırlayan: Enis B atu r, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1 9 9 7 , s.

22.

2 6 / BATI'NİN HALİS ELEŞTİRMENİ OLARAKJEAN-JACQUES ROUSSEAU kat Rousseau, modern hayatta sanatın (tiyatro ve opera gibi) öne çıkmasının ilerlemeye katkı sunmadığını, tam aksine yoz­ laşmaya yol açtığını savunmuştur. Rousseau, sanatın sacayak­ larından biri olan tiyatronun insanlığı geliştirmediğini iddia etmiştir: "Tiyatroyu evvelâ bir eğlence olarak görüyorum. Ve insana eğlence lâzım olduğu doğruysa.... Tiyatronun kendisi iyi mi, fena mı diye sormak, ortaya çok belirsiz bir mesele atmak, bir raporu, terimlerini tesbit etmeden incelemeğe kalkmak d em ektir.... Düşündükçe fark ediyorum; tiyatroda temsil edilen her şey bize yaklaştırılmıyor, bizden uzaklaştırılıyor.”80 Tiyat­ ro, gerçek olayları canlandırmak için değil, insanları avutmak ve eğlendirmek için kurulmuştur. Tiyatro, insanlara hoş gö­ rünmek ve insan kalbini avlamak sanatıdır.81 Rousseau, aynı zamanda tiyatronun ahlâkı bozduğunu, insanların ondan yarar­ lanacağı pek fazla bir şeyin olmadığını öne sürmüştür: "Trajedi bize, zalimlerle kahramanları temsil edecek. Ne yapalım bunu? Bizde öyleleri mi var, yoksa öyle mi olacağız? Boş yere bizi kudrete ve büyüklüğe hayran bırakacak. Neye yarayacak bu? Kendi vazifelerimizi yerine getiremezken, kralların vazifelerini sahnede incelemekten bize ne? Tiyatro faziletlerinin kısır hay­ ranlığı bize iyi hemşerileri teşkile yarayan sade ve mütevazi fa­ ziletleri sağlayacak mı? Bizi gülünçlüklerimizden kurtaracak yerde, komedi, bizi başkalarına güldürdü; başka yerlerde o ka­ dar rağbet ve muhabbet gören kötü huyları hortlatmakla hata ettiğimizi bize inandırdı. Bir serseri, Marki de olsa, nihayet Marki'dir. Böyle şeylerden mahrum olmak saadetindeki bir memlekette, o unvanın nasıl çınlayacağını bir düşünün! Kim bi­ lir ne kadar düşüncesiz, geçen asrın Marki'Ierini taklit ederek modaya uymak istemiştir! Daima alay mevzuu olan iyi niyet, daima kazanan becerikli kötülük, şakaya çekilen suçların de­

80

ROUSSEAU,

Jean -Jacq u es;

D’A lem b ert'e

M ektup, Çeviren:

Zahir

Güvendi, Tü rk iye Yayınevi, İstanbul, 1 9 6 7 , s. 1 1 1 - 1 1 3 (R o u sseau ’nun bu yapıtı, T ü rk iye Yayınevi tarafın dan yay ım lan an 6 K itabile R o u s s e a u adlı çalışm anın içinde y e r alm ak tad ır. A lıntılar, söz konusu y ap ıtta y e r alan

D 'A lem bert’e M e k tu p ’tan y ap ılm ıştır).

BATI BARBARLIĞI 1 J 2 7

vamlı örnekliği... Bütün duygulan henüz tabiî doğruluğunu muhafaza eden bir haydudun, her zaman nefrete lâyık olduğu­ na, iyi bir insanın gülünç edilemeyeceğine inanmış bir millet için ne ibret dersi! Yazık! Eflâtun, Omirus'u cumhuriyetinden sürgün ediyordu. Biz de, bizimkinde Moliere’den şikâyetçiyiz! Bizim için, bize sevdirmiş bile olsa, onun tasvir ettiği adamlara benzemekten büyük felâket olur mu?''82 Rousseau'ya göre, ti­ yatronun eğlendirdikleri insanların özel töreleri üzerine hiçbir eğitici etkisi yoktur.83 Tiyatro, boş insanların birbirlerini görme ve dedikodu yapma yeridir. Örneğin, "Parisli kadınlar tiyatroyu seviyorlar; doğrusunu isterseniz orada görülmeyi seviyorlar.''84 Rousseau, sanatı kritik etmiş, insanları bilinçlendirme gibi bir işlevinin olmadığını, toplumların gelişmesine katkı sunma­ dığım dile getirmiştir. Sanatın önemli kolları olan tiyatroyu ve operayı, insanlığı daha iyi koşullara taşıyacak şeylerden ziyade, "esnemek ve sıkılmak"85 yeri olarak görmüş ve özellikle or­ kestra adamlarından oduncu 86 diye söz etmiştir. Rousseau, sanatın yanı sıra, modernlikle öne çıkan modern bilimi de eleştirmiştir. Bu bağlamda, onun Dijon Akademisi ta­ rafından 1 7 4 9 ’d a yılın yarışm ası87 olarak önerilen "bilimlerin ve

81 ROUSSEAU, Em ile ya da Çocuk Eğitim i Ü zerine, s. 175. 82 ROUSSEAU, D 'A lem bert’e M ektup, s. 1 2 1 - 1 2 2 . 83 ROUSSEAU, Yeni H éloïse (I), s. 2 8 4 .

84 A.g.e., s. 3 0 5 . 85 A.g.e., s. 3 1 7 . 86 A.g.e., s. 3 23. 87 R ousseau'n un , B ilim ler ve S a n a tla r Ü stüne Söylev'i, 1 7 5 0 yılında Dijon A kadem isi'nin ö d ü lü n ü k azan m ıştır. R ousseau, bu m etn iyle ödül ka­ zan m ayı değil, insanlığı aydın latm ayı am açlam ıştır: “İçim den gelen esine u yarak g e rçe ğ i sav u n d u k tan so n ra, hakkım daki yargı ne olu rsa olsun, be­ nim m u tlaka k azan acak old u ğu m b ir arm ağ an v a rd ır: Bu arm ağ an ı kendi y ü reğ im d e b ulacağım " (ROUSSEAU, Jean -Jacq u es; B ilim ler ve S an atlar

Ü stüne Söylev: S eçm e D ü şü n celer, Çeviren: S ab ah attin Eyuboğlu, Cem Y ayınevi, İstanbul, 1 9 9 8 , s. 1 8 ).

28 / BA TI'NIN HALİS ELEŞTİRMENİ OLARAKJE AN-JA CQUES ROUSSEA U sanatların gelişm esi, ahlâkm bozulm asına mı, yoksa düzeltilm e­ sine mi y a r a d ıT ü8 sorusuna verdiği cevaplar önem arz eder. Rousseau, söz konusu soruyu, insanoğlunun şimdiye değin üzerinde durduğu büyük sorulardan biri olarak kabul etmiştir. "Bilimlerin ve sanatların gelişmesi ahlakın düzelmesine mi, bo­ zulmasına mı yardım etmiştir? İşte incelenen sorun. Bu konuda ben hangi tarafı tutacağım. Hiçbir şey bilmeyen ve bilmediğin­ den utanmayan bir adama yaraşan tarafı baylar!"89, diyerek bu soruya olumsuz cevap vermiştir. Rousseau, burada Hesiodos'un etkisinde kalmıştır: "Antik Çağ'da, özellikle de Hesiodos'da pek gözde olan, bilim ve sanatların gelişmesinin geleneklerin çöküşüne yol açtığı fikri parlak bir inceleme konu­ sudur."90 Rousseau, bilim ve sanat alanındaki ilerlemelerin insanlığın mutluluğuna bir şey katmadığını ve ahlâkı bozduğunu ileri sürmüştür. "Bilimlerimiz ve sanatlarımız geliştikçe ruhlarımız bozulmuştur."91 Rousseau, bu argümanını tarih alanından do­ laşarak kanıtlamaya çalışmıştır: "Eski Mısır'a dünyanın bu ilk okuluna, tunçtan bir göğün altında bereket saçan bu iklime, bir zamanlar Sesostris’in dünyayı ele geçirmeye çıktığı bu ünlü ül­ keye bakın; felsefenin ve güzel sanatların anası olduktan sonra Keykâvus'un, daha sonra Yunanlıların, Romalıların, Arapların, sonunda da Tiirklerin eline düşüyor. Yunanistan'a, bir zaman­ lar Asya’yı bir kez Troya'da, bir kez de kendi yurtlarında yen­ miş kahramanlarla dolu olan bu ülkeye bakın: Edebiyat ilk ça­ ğında henüz ahlâk düşüklüğünü bütün halkın yüreğine işletmemiştir; ama sanatların ilerlemesi, ahlâkm bozulması Make-

88 ROUSSEAU, İtiraflar, 2.Cilt, s. 103. 89 ROUSSEAU, B ilim ler ve S a n a tla r Ü stüne Söylev: Seçm e D üşünceler, s. 17. 90 TOURAINE, Alain; Modernliğin Eleştirisi, Çeviren: Hülya Tufan, Yapı Kredi Yayınlan, İstanbul, 1 9 9 4 , s. 35.

91 ROUSSEAU, B ilim ler ve S an atlar Ü stü ne Söylev: S eçm e D ü şü nceler, s. 25.

BATI BARBARLIĞI 1 / 2 9

dünyalıların baskısı birbiri ardından geldi; her zaman bilgili, hep zevkine düşkün ve hep esir olan Yunanistan artık devrimlerinde efendi değiştirmekten başka bir şey yapamadı. Demothenes'in bütün söz ustalığı lüksün ve sanatların uyuş­ turmuş olduğu vücudu diriltemedi. Bir çobanın kurmuş ve çift­ çilerin şereflere yükseltmiş olduğu Roma, Enninus ve TerentiusTar zamanında bozulmaya başlıyor. Ovidius’lardan, Catullus'lardan, Martialis'lerden, yalnız isimleriyle namuslu in­ sanlarda endişe uyandıran bütün bu hayasız yazarlardan sonra önceleri erdemin tapınağı olan Roma, cinayetlerin yatağı, mil­ letlerin yüzkarası ve barbarların oyuncağı oluyor. Dünyanın merkezi olan, bunca milletlere boyunduruk vurmuş Roma, so­ nunda boyunduruk altına giriyor ve düştüğü gün, bir vatandaşa 'iyi zevkin hakemi' unvanı verildiği günün arifesi oluyor. Bizans da öyle olmadı mı? Doğu İmparatorluğunun başkenti olan bu belde, dünyanın merkezi olacak durumdaydı; ve belki barbar­ lıktan çok, bir hikmet eseri olarak Avrupa'dan kovulan bilim ve sanatların sığınağı olmuştu. Sefahat ve ahlâksızlığın en utanıla­ cak biçimleri, en kara hıyanetler, katiller, zehirler; topluca işle­ nen en korkunç cinayetler... İşte Bizans'ın tarihini dolduran olaylar; işte yüzyılımızın övündüğü, bilgilerin çıkmış olduğu saf kaynak!"92 Rousseau, bilimlerin ve sanatların gelişim i insanları/ruhları tahrip eder, savını bilimlerin doğuşunu açıklarken de net bir biçimde ortaya koymuştur: "Astronomi, boş inançlardan doğ­ muştur; güzel söz söylemek hırstan, kinden, dalkavukluktan, yalandan; geometri cimrilikten; fizik, boş bir meraktan ve hepsi birden, hatta ahlâk bile, insanın kendini beğenmesinden doğ­ muştur. Demek ki bilimleri ve sanatları doğuran bizim kötü yanlarımızdır."93 Rousseau, bilimlerin doğuşlarındaki kötülü­ ğün, onların amaçlarında daha belirgin olarak karşımıza çıktı­ ğını bildirmiştir. Bu çerçevede, hem bireysel hem de toplumsal

92 A .g.e., s. 2 5 - 2 6 . 93 A .g.e., s. 3 5 - 3 6 .

30 / BATI'NIN HALİS ELEŞTİRMENİ OLARAK JEAN-JACQUES ROUSSEAU düzeydeki haksızlıklar ve olumsuzluklar olmasaydı hukuk bi­ limi; zalim hükümdarlar, krallar, savaşlar, isyanlar ve ayak­ lanmalar olmasaydı tarih bilimi olmazdı.94 Böylelikle, amaçları bakımından boş olan bilimler etkileri bakımından da zararlıdır­ lar. İşsizlikten doğdukları için işsizliği beslerler. Topluma ver­ dikleri ilk zarar, bir kez geçince artık geri getirilemeyen za­ manların yitirilmesidir.95 Bu konuda Rousseau’nun görüşleri ilginçtir: "Söyleyin bana ünlü filozoflar, siz ki bize boşlukta ci­ simlerin niçin birbirini çektiğini, gezegen yıldızların dönüşle­ rinde oranlarını, birleşme, ayrılma, gerileme noktalarının nasıl eğriler çizdiğini, insanın nasıl her şeyi Tanrı'da gördüğünü, ruhla bedenin nasıl iki çalar saat gibi birbirine dokunmadan uyuştuğunu, hangi yıldızlarda hayat olabileceğini, hangi böcek­ lerin inanılmaz bir şekilde çoğaldığını öğrettiniz; siz ki bizi bu kadar yüksek bilgilere ulaştırdınız, şu sözüme cevap verin: Bü­ tün bunların hiçbirini bize öğretmemiş olsaydınız, yeryüzünde daha az kalabalık mı olacaktık? Daha mı kötü yönetilecektik? Daha az güçlü, daha az sağlıklı, daha az ahlâklı mı olacaktık? Yarattığınız eserlerin değeri üzerinde bir düşünün; en büyük bilginlerimizin, en iyi vatandaşlarımızın eserleri bu kadar az işimize yaradığına göre, devletin gelirini boşu boşuna sömüren o meçhul yazarlar, işsiz edebiyatçılar sürüsü hakkında ne dü­ şünelim dersiniz? İşsiz mi dedim? Keşke işsiz olsalardı! O za­ man ahlâk daha temiz kalır, toplum daha rahat yaşardı. Ama kendilerini beğenmiş bu boş adamlar parlak sözleriyle her ta­ rafa girer çıkarlar; uğursuz paradokslarıyla inancı temelden yı­ kar, erdemi kökünden çürütürler; din ve vatan gibi eski sözcük­ lere dudak bükerler; bütün sanatlarını ve felsefelerini insanla­ rın kutsal saydığı her şeyi baltalamaya, kötülemeye harcarlar. Bunu erdemden ve imandan nefret ettiklerinden yapmazlar: Bu adamlar herkesin inandığı şeye düşmandırlar. Onları dinsiz­ ler arasına katın, hemen kiliseye dua etmeye koşarlar.”96

94 A.g.e., s. 36. 95 A.g.e., s. 37. 96 A.g.e., s. 3 7 -38.

BATI BARBARLIĞI 1 / 3 1

Rousseau, anılan yapıtında; edebiyatın her köşesini sarmış, hatta bazen akademilerin programlarına kadar gelmiş olan m e­ tafizik oyunlar üzerinde değil, insanoğlunun mutluluğuyla ilgili gerçekler üzerinde durmuştur. Rousseau, söylevinin bu çerçe­ ve içerisinde anlaşılmasına dikkat çekmiş, döneminin bilim adamlarının bilime gereken önemi vermediklerini, içerikten zi­ yade biçime takılı kaldıklarını, bilimsel bir tavra ve erdemli bir yönelime sahip olmadıklarını iddia etmiştir. Rousseau, bütün bunlarla amacının bilimi kötülemek olmadığına ve hiçbir bek­ lenti içinde bulunmadığına vurgu yapmıştır. "Söyleyecek oldu­ ğum şeyleri önlerine çıktığım yargıçlara yaraşır bir biçimde an­ latmanın ne kadar güç olacağım seziyorum. Avrupa'nın en bil­ gili kurullarından biri önünde bilimleri kötülemeye, bir aka­ demide bilgisizliği övmeye, gerçek bilginlere karşı saygı duyar­ ken bilimi hor görmeye insan nasıl cesaret edebilir? Bu çelişki­ leri gördüm; ama cesaretim kırılmadı. Kendi kendime, benim yaptığım bilimi kötülemek değil, erdemli insanlar karşısında erdemi savunmaktır, dedim. İyi insanların dürüstlüğe verdikle­ ri değer bilginlerin bilime verdikleri değerden daha yüksektir. Neden korkabilirim? Beni dinleyen kurulun biliminden mi? Evet, itiraf ederim; ama bu korku inançlarım için değil, söyle­ vimin biçimi içindir. Adil hükümdarlar, haksız oldukları tartış­ malarda kendi kendilerini mahkûm etmekte hiç duraksamamışlardır. Bir hakkın savunulması için en elverişli durum, ken­ di davasında hüküm verebilecek dürüst ve aydın bir hasım kar­ şısında bulunmaktır.”97 Rousseau, bu metniyle, dönemine, özel­ likle de döneminin bilimsel anlayışlara meydan okumuştur. Rousseau, yaşadığı çağın bilim anlayışını sorgularken, eleştiri­ lerini bilimin ticarileşmesi ve bilim yapanların kişisel çıkarları­ na hizmet etmesi noktasında yoğunlaştırmıştır. Bu çerçevede, onun Yeni H éloïse 'de ileri sürdüğü düşünceler ilgi çekicidir: "Bi­ lim çoğu zaman paraya büyük önem verenlerin onu üretmesine benzer ama onunla iletişim kurdukları oranda varlıklarına bir katkısı olur ve bu durum yalnızca ticarette yararlıdır. Bizim

97 A.g.e., s. 17-18.

3 2 / BA TIN IN HALİS ELEŞTİRMENİ OLARAKJEAN-JACQUES ROUSSEA U bilginlerimizin elinden olanları dinleme zevkini alınız, onlar için artık bilginin bir değeri kalmaz. Onlar halka dağıtmak için bilgiyi evlerinde biriktirirler ve başkalarının gözlerinde bilgin olmak isterler. Eğer kendilerine hayran olacak kimse kalmazsa, artık inceleme yapmaya kaygıları da kalmaz."98 Rousseau, yaşadığı dönemin bilimsel söylemini, sanat ve ah­ lâk anlayışım, kısaca modernliğin kültürünü sorgulamıştır. Rousseau, bilimlerin ve sanatların gelişmesinin insanlığı mut­ luluğa değil, mutsuzluğa ittiğini bildirmiştir. Edebiyatın ve sa­ natın gelişmesiyle, yozlaşmaların, çürümelerin ve kötülüklerin çoğaldığını ileri sürmüştür. "Edebiyat zevki aylaklıktan doğar ve onu besler; öyle ki kültür bir ulusta yozlaşma ve çürümenin başlangıcıdır ve çok kısa sürede bitirir bu süreci. Entelektüel faaliyet gerektiren sanatlar, aylaklık dışında fırsat eşitsizliği, küçük şeylerden zevk alma ve lüks düşkünlüğünü ön plana çı­ karırlar: Toplumu istila eden kötülüklerin üç kaynağı."99 Ben­ zer bir biçimde Rousseau, bilimlerin gelişmesiyle insanların bozulduğunu, ruhlarının tahrip olduğunu iddia etmiştir. Bu çerçevede Rousseau, tıp bilimine dair şöyle demiştir: "Cılız bir beden, ruhu zayıflatır. İşte, iyileştirdiğini savlayan, hastalıklar­ dan daha fazla insanlara diken gibi yapışan tıbbın gücü, bura­ dan gelir. Ben bilmiyorum, doktorlar hangi hastalıktan bizi kur­ t a r m ı ş ı m a çok iyi biliyorum ki, birçok hastalığı bize sirayet e t­ tirmişlerdir: Alçaklık, korkaklık, saflık, ölüm korkusu... Bedeni iyileştirseler de cesareti öldürürler. Ölü bedenlere can vermiş­ ler, bize ne? Bize gerekli olan insanlardır, bu da onların elinden gelmez."100

98 ROUSSEAU, Yeni Héloïse (I), s. 59. 99 ROUSSEAU, Siyasal F ra g m a n la r- E k onom i Politik Ü zerin e Söylev, s.

111. 100 ROUSSEAU, Em ile ya da Çocuk Eğitim i Ü zerin e, s. 36.

BATI BARBARLIĞI 1 / 3 3

Rousseau, "Yeniçağın kültür sorununu ilk olarak ortaya ko­ yan"101 düşünce ustasıdır. Rousseau, "modernliğin modernist eleştirmenidir."102 Çünkü Rousseau'ya göre, uygar tutsaklık akıl çağıyla başlamıştır.103 Modern uygarlıkta insanlar baskıya maruz kalmışlardır. Modern uygarlık, akılcı, hesap yapan, b en ­ cil bir azınlığın, çoğunluğa karşı yaptığı bir komploya dayanır. Modern uygarlık, eşitsizlik zincirleri içindeki insanları pranga­ ya vurmuş, onların ilkel doğalarını kökten değiştirmiştir. Radi­ kal bir değişim geçiren insanlar, yalnızca bencil kaba arzuları­ nın güdülediği köleler haline gelmiştir. Onların insanlığı, onları gerçek karar alma mekanizmalarının dışında tutan yönetimler tarafından azaltılmıştır.104 Özü itibariyle uygar Batı toplumları, insanları mutlu köleler yapmıştır. "Eskiden zenginliklere bağ­ lıydınız, şimdi zenginlerin esiri oldunuz. Köleliğinizi kötüleş­ tirmekten, yoksulluğunuzu arttırmaktan başka bir şey yapmış olmadınız. İşte özgür olmadan yoksul oldunuz. Bir insanın dü­ şebileceği en berbat durum da budur."105 Rousseau, insanların mutlu ve özgür doğduklarını, onları mutsuz ve tutsak edenin modern toplum olduğunu ileri sürmüştür. Onun şu sözü çok ünlüdür: "İnsan özgür doğar, oysa her yerde zincire vurulmuş­ tur.”106 Modern toplumun kurumlan, insanın mutlu ve özgür doğasını tahrip etmiştir. “Ön yargılar, siyasal erk, gereksinim­ ler, kanımıza kadar işleyen ve içinde bulunduğumuz toplumsal kurumlar, insanın doğasını bozabilir. Ve bu yapı içerisindeki insan, yolun tam ortasında bulunan bir fidana benzer. Gelen

101 GÖKBERK, M acit; Felsefe T arih i, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1 9 8 5 , s. 382.

ı°2 TOURAINE, M odernliğin E leştirisi, s. 34. 103 ROUSSEAU, Em ile ya d a Çocuk Eğitim i Ü zerin e, s. 5 7 . 104 TANNENBAUM, Donald G. ve SCHULTZ, David; Siyasî Düşünce T arih i: F ilo zoflar ve Fik irleri, Ç eviren: Fatih D em irci, A dres Yayınları, A nkara, 2 0 1 0 , s. 2 6 6 - 2 6 7 . 105 ROUSSEAU, Em ile ya d a Çocuk Eğitim i Ü zerin e, s. 1 2 1 . 106 ROUSSEAU, T op lu m S özleşm esi, s. 14.

3 4 / BATI'NIN HALİS ELEŞTİRMENİ OLARAKJEAN-]A CQUES ROUSSEA U geçen çarpar, sağa-sola savrulur ve sonunda yok olur."107 Rousseau, bireyin özelliklerinin, meziyetlerinin ve doğal vasıf-

107 ROUSSEAU, Em ile ya d a Çocuk Eğitim i Ü zerine, s. 17. R ousseau, m o ­ dernliğin ana d ayan akların dan d em o k rasiye karşı eleştirel bir tav ır ta ­ kınm ıştır. R o u sseau 'y a göre, egem en varlığın y ö n etim görevini bütün hal­ ka ya da halkın büyük bir bölüm üne (çoğu n lu ğa) b ırakm ası v e yönetici y u rtta şla rın sayısın ın öbür y u rttaşların sayısını aşm ası d urum un da o r ta ­ ya çıkan y ö n etim biçimi olan d em o k rasi, h içbir zam an v a r o lm am ış­ tır/o lm a y a ca k tır. Çünkü çoğunluğun y ö n etm esi ve azınlığın yönetilm esi do ğa l d ü z en e aykırıdır. Hatta halkın kam u ve toplum işleriyle u ğraşm ak için sürekli o larak top lanm ası çok zo rd u r. Dolayısıyla, R ousseau, d em o k ­ rasiyi uygulanm ası olanaklı o lm ayan y ö n etim biçimi olarak d e ğ e rle n d ir­ m iştir. D em okrasinin pratiği için toplum un çok küçük olm ası g erek ir (ROUSSEAU, T op lu m Sözleşm esi, s. 7 7 - 8 1 ) . Eş deyişle, d em o k rasi küçük topluluklarda m üm kündür: "Önce, d evlet küçük olacak ki, halk ra h a tça toplanabilsin, h e r y u rtta ş öbü r y u rttaşların hepsini kolayca tanıyabilsin. Sonra, işlerin ü st ü ste yığılıp çetin ta rtışm a la ra yol açm asın ı ö n ley ecek k ad a r tö re le rd e sadelik olacak. A yrıca, sınıflarda ve zen gin liklerd e çok ça eşitlik olacak. Y ok sa h aklard a ve yetk ilerd e uzun zam an eşitlik s ü rd ü rü ­ lem ez. Bir de lüks az olacak ya da hiç o lm ay acak . Çünkü lüks ya zenginlik­ ten d oğ ar ya zenginliği zorunlu kılar; zenginin d e ahlakını b ozar, yoksulun da; birinciyi mal miilk, İkinciyi de açgözlülük yüzünden. Lüks, yurdu gev­ şekliğe ve yokluğa sü rü kler; devletin d in d e n bütün y u rttaşların ı alır; o n ­ ları birbirine, h epsini de k am uoyuna köle ed er. İşte, bunun için, ünlü b ir y a z a r (M on tesq u ieu ) cu m h uriyetin ilkesi o larak erd em i g ö sterm iştir" (ROUSSEAU, T op lu m Sözleşm esi, s. 8 0 ) . R o u sseau ’y a g ö re, h içb ir y ö n e ­ tim , dem okrasi k a d a r iç sav aşa ve lcaotik durum a elverişli değildir. De­ m okrasi k a d ar sü rek li olarak şekil d eğ iştirm ey e alabildiğine k ayan , v a rlı­ ğını sü rd ü rm ek için de daha çok uyanıklık ve yiğitlik istey en h içb ir y ö n e ­ tim söz konusu değildir. A ncak, b ir ta n rıla r ulusu olsaydı, d em o k rasiyle yönetilirdi. D em okrasi, insanların h arcı d eğildir (ROUSSEAU, T op lu m

S özleşm esi, s. 8 1 ) . Böylece, R ousseau, dem okrasiyi u ygulanm ası güç b ir y ö n etim biçimi o larak ele alm ış ve onun m antığını eleştirm iştir. R ousseau,

T oplum S özleşm esi m etninde (s. 8 1 - 9 0 ) , d em okrasi dışında, aristokrasi ve m o n a rşid en d e s.öz etm iştir. E gem en varlığın yönetim görevini b ir azın ­ lığa b ırakm ası v e y u rtta ş sayısının y ö n etici sayısın dan çok olm ası d u ru ­ m unda o rta y a çıkan yönetim biçim ine aristo k rasi denir. A risto k rasi y ö n e ­ tim i, halk y ö n e tim in e (d em o k rasiy e) kıyasla d aha az erd em i gerekli g ö rse de, yine de zen gin lerd e ölçü, yok su llard a ise az ile y etin m ek gibi kendine özgü e rd e m le r ister. A ristokrasid e tam b ir eşitliğin y eri yoktur. E gem en varlığın yönetim gö rev in i tek b ir yön eticin in eline b ırakm ası ve öteki tüm

BATI BARBARLIĞI 1 / 3 5

larının toplumun kurumlan tarafından tahrif edildiğini ileri sürmüştür.108 Rousseau, diyalektiğin 109 ışığında ilerlemenin çelişkili doğa­ sım iyi kavramış, bu çerçevede Batı uygarlığını radikal bir ta­

g ö rev lilerin yetk ilerin i ondan alm asın a d ayan an y ö n etim biçim ine m o ­ n a rşi denir. M onarşi, en yaygın y ö n etim şeklidir, F ak at onun da h an d ik ap ­ ları çok tu r. 108 SCOTT, John; Sociological T h eo ry : C o n tem p o rary D ebates, E dw ard E ig ar Publishing Lim ited, A ldershot Hants, 1 9 9 5 , s. 3. 109 R ousseau'n un düşünce tarih in d e yeri ve önem i b üyük tür. Bunun tem el nedeni, onun salt ü zerin d e yoğunlaştığı konu ve p ro b lem alanları değil, aynı z am an d a k on ulan ve p ro b lem leri ele alış biçim inin özgünlüğüdür. R ousseau, öncelikle yö n tem in in yıkıcılığından sö z etm iştir: "Yeni d o ğ ru lar o rta y a k oy m ak tan sa, y an lışlara saldırm ayı am açlıy o ru m " (R o u sseau 'd an a k ta ra n ; ACAR-SAVRAN, Gülnur; Sivil Toplum

ve Ötesi: R o u sseau , Hegel, M arx, Belge Y ayınları, İstanbul, 2 0 0 3 , s. 4 9 ) . R ousseau, insanı t a ­

nım ak ü zerin e yoğun laşm ış ve yöntem inin ise insanı çeşitli ilişkileri için­ de in celem ek olduğunu öne sü rm ü ştü r (ROUSSEAU, Y en i H éloïse (I), s. 2 7 4 ) . Bunun için R ousseau, insanları ve toplum u gözlem lem en in g erek li­ liğini vurg u lam ıştır: "Toplum bana g ö re içine katılm ak için değil, g ö zle­ m ek için zevk v eriy o r. ... İnsanın yalnız bakm akla yetindiği zam an, h içbir şey görm ediğini anladım ; insanların edim lerini g ö rm ek için, insanın k en ­ disi de h a rek ete geçm eliydi, b öy lece sey irci olm ak için kendim i ak tö r y a p ­ tım. İnm ek h er zam an kolaydır: Benim insan larım ın h içb ir zam an a m a ç ­ lam adığı b ir sürü koşulu denedim . Köylü bile old u m ” (ROUSSEAU, Yeni

H éloïse (fl), s. 5 5 8 - 5 5 9 ) . R ousseau, insan ilişkilerini ve toplum u çö z ü m ­ lerk en y aşad ığ ı çağı aşan b ir bakış açısı g eliştirm iştir. R ousseau, top lu m ­ sala d a ir konuları, so ru n ları ve olayları çö zü m lerk en diyalektiğin y a s a la ­ rından h a re k e t etm iştir. Diyalektik konusunda kendinden so n ra gelen b a ­ zı önem li filozoflara yol g ö ste rm iştir. "R o u sse a u ’da, y aln ızca M arx’in K a ­ p it a lin d e izlenen d ü şü n ce gidişine insanı şa şırta ca k k ad ar b en zeyen bir d üşü nce gidişi değil am a h atta ay rın tıd a bile M arx’in kullandığı bütün bir diyalektik g elişim ler dizisinin kullanıldığını da g ö rü y o ru z: Özü g ereğ i k a r­ şıt olan ve b ir çelişki içeren sü re çle r; bir ucun kendi k arşıtın a dön üşüm ü; en sonu , b ütün ün çek irdeği olarak, yad sım an ın y ad sın m ası. D em ek ki R ou sseau , h er ne denli 1 7 5 4 't e Hegelci jarg o n u k on u şam ıy ord u y sa da, g en e de H egel'in doğu m u nd an yirm i üç yıl önce Hegelci veba, çelişki d iy a­ lektiği, L ogo s ö ğ retisi, tanrıbilim vb. tarafın dan d erin d en d erin e kem irilmiş

b ulun uyord u"

(ENGELS,

F ried rich ;

A nti-D ühring:

Bay

Eugen

3 6 / BA TENİN HALİS ELEŞTİRMENİ OLARAKJE AN-JA CQUES ROUSSEA U

vırla eleştirmiştir. Rousseau, "uygarlıktan, oldukça kötü tanım­ lanmış bir biçimde, sanat ve bilimin ilerlemesini; zarif tavır ve giyimler ve incelikli toplumsal adetlerin ortaya çıkışını; insan­ ların boş zamanlarının keyfini çıkardıkları merkezler olarak büyük kentlerin gelişmesini ve böylece bunun hem mümkün kıldığı hem de talep ettiği kişisel ve toplumsal farklılıkları an­ lar."110

D ühring Bilim i A ltüst Ediyor, Ç eviren : Kenan S om er, Sol Yayınları, An­ k ara,

1995,

s.

2 1 7 ).

Nitekim

M arx

ile

Kngels

yazışm aların d a,

R ousseau ’nun adım sıkça an m am aların a v e ona m esafeli y ak laşm aların a rağm en "R o u sseau ’nun diyalektik yaklaşım ının Hegel'in diyalektiğini öncelediğini b e lirterek R ousseaıı’ya hakkım v erm ek ten çek in m em işlerd ir" (HOBSBAWM, E ric J .; D evrim Çağı 1 7 8 9 -1 8 4 -8 , Çeviren: B ah ad ır Sina Şe­ ner, Dost Kitabevi, A nkara, 1 9 9 8 , s. 2 6 9 ) . R ousseau'nun, İn sa n la r A ra­

sındaki Eşitsizliğin K aynağı yapıtın da, diyalektik m eto tla top lum tarih i­ nin genel b ir taslağ ım çizm eye çalıştığı söylen eb ilir. R o u sseau ’nun y a p ıt­ larında diyalektiğin tem el y asaların d an biri olan sü rekli değişim ilkesin in izlerini gö rm ek olanaklıdır. Tıpkı diyalektiğin öncülerind en H eraklitos gi­ bi R ousseau da y ery ü zü n d e h er şeyin sü rek li b ir akış halinde olduğunu bildirm iştir: "Y eryü zün de h e r şey sürekli bir akış halindedir, Hiçbir şey aynı biçim de kalm az ve dışım ızdaki şe y le re bağlanan d uyularım ız is te r is­ tem ez o n la r gibi değişikliğe uğrar. İler zam an ard ım ızda v ey a önü m ü zded ir le r y a artık olm ayan bir geçm işi a n ım sa rla r ya da belki de hiç o lm ay a­ cak bir g e le ce ğ e y ö n elirler; gönlün b ağlan abileceği sağlam bir şe y yok b u n lard a” (ROUSSEAU, Yalnız G ezerin D üşleri, s. 8 1 ) . R ousseau'nun di­ yalektiğin yasaların ın önemli bir sav u nu cusu olduğu, şu p asajınd a da ko­ layca anlaşılabilir: "M adde bana devinim halinde gözükür: bu devinim benim gibi canlı varlıklard a anlıktır, o y aln ızca katı m ad d elerd e aktarılır. Evren canlı b ir bedenin düzenine h iç benzem ez, devinim inin kaynağı kendisinde değil, ö zg ü r d ü şü n ced ed ir (ROUSSEAU, Em ile ya da Çocuk

Eğitim i Ü zerine, s. 1 5 4 ) . R o u sseau 'y a g ö re, e v ren d e h e r şey b irb irleriy le çelişkilidir ve h e r şey sürekli o larak d eğişir. Aynı zam an d a, insanların bi­ zatihi kendisi de değişir. Bu bağlam d a, "hiç kim se bugün sevdiğini yarın da seveceğin d en em in olam az" (ROUSSEAU, Yalnız G ezerin D üşleri, s. 1 2 7 ). Sonuç o larak , R ousseau, H egel'den ve M arx'tan ö n ce diyalektiğin yasalarını n etleştirm iştir. Toplum un oluşum unu, gelişim ini ve değişim ini diyalektik m e to tla açıklam ıştır. Toplum salı diyalektik m etotla tahlil e d e ­ rek, kendinden so n ra gelen d üşü nü rleri, özellikle de M arx’i d erin d en etki­ lem iştir.

110 DENT, R o u sseau Sözlüğü, s. 320.

BATI BARBARLIĞI 1 / 3 7

Rousseau'nun modernliğe ilişkin ileri sürdükleri, günümüz Batı dünyasını anlamamıza ışık tutmaktadır: "Avrupa yeniden ilk çağın vahşiliğine dönüşmüştü. Bugün çok aydınlanmış olan kıtamızdaki ülkeler, birkaç yüzyıl önce bilgisizlikten daha kötü bir durumdaydılar. Bilgisizlikten daha beter, acayip bir bilim taslağı, gerçek bilimin yerini almış ve onun yeniden doğmasına engel olmuştu. İnsanları sapıtmadan kurtarıp doğru yola sok­ mak için bir devrim gerekliydi.''111 Rousseau, modern bireye bunalımlarından çıkış yolu olarak doğayla iç içe olmayı göstermiştir. Rousseau, mutluluğun ancak doğayla sağlanabileceğini iddia etmiştir. Doğayı çok önemse­ yen Rousseau, "beni ölecek halde gördüğünüz zaman, bir me­ şenin gölgesine götürün”112, demiştir. Rousseau, mutluluğunun vasıtası olarak hep doğayı düşlemiştir. Sürekli doğayı arzula­ mış ve onunla bir arada olmaya çaba göstermiştir. Rousseau, bireyin mutluluğu için doğaya yönelmesi gerektiğini bildirmiş­ tir: "Benden kaçan ve kendisi için doğmuş bulunduğum o mutlu ve tatlı hayatın yakıcı arzusu muhayyilemi tutuşturduğu za­ man, muhayyilem daima büyüleyici kırlar içinde, göl yakınında, Vaud ülkesinde mekân tutar. Bana mutlaka göl kenarında bir meyve bahçesi olmalı, bir başkası değil; bana güvenilir bir dost, sevilmeye değer bir kadın, bir inek ve küçük bir kayık olmalı. Ben yeryüzünde ancak bütün bunlara sahip olacağım zaman tam bir mutluluk duyacağım."113 Modern kent hayatını eleşti­ ren Rousseau, onun alternatifi olan doğal hayatı önemsemiştir. Rousseau, kırsal yerleşim yerlerinin, köysel bölgelerin, doğal hayatın hayranıdır. Rousseau, İtiraflar’da şöyle demiştir: "Kır benim için o kadar yeni bir şeydi ki onun tadını çıkarmaktan bıkıp usanamıyordum. Kırdan öyle büyük bir zevk aldım ki bu zevk artık hiç sönmedi. Kırda geçirdiğim mutlu günlerin anısı,

111 ROUSSEAU, B ilim ler v e S a n a tla r Ü stüne Söylev: Seçm e D üşünceler, s. 1 9 -2 0 .

112 ROUSSEAU, İtiraflar, l.C ilt, s. 307.

113 A.g.e., s. 2 04.

38 / BATI'NIN HALİS ELEŞTİRMENİ OLARAKJEAN-JACQUES ROUSSEAU beni tekrar oraya götüren yaşa kadar, bütün yaşlarda bana kır­ da oturmanın ve kır zevklerinin hasretini çektirdi.... Bu kır ha­ yatının sadeliği, kalbimi dostluğa açarak, bana paha biçilmez bir iyilikte bulundu.''114 Kır, Rousseau'nun hayatı üzerinde de­ rin izler bırakmıştır. 0 adeta, kır hayatına tapmış ve onun bü­ tün yönlerini olumlamıştır. Meselâ, Rousseau, "bir kır yem e­ ğinden daha iyi bir şölen bilmiyordum ve gene de bilmem"115, demiştir. Rousseau, kır hayatını kent hayatına tercih etmiş, köylüleri övmüştür: "Her ülkede köylüler kentlilerden daha ya­ rarlıdırlar ve bunun nedenleri vardır: Köy yaşamı sade bir ya­ şamdır ve dolayısıyla bu insanların bedenleri daha güçlüdür; bu insanlar çok çalıştıklarından bu topluluklarda kargaşa ve kötülük olmaz. ... Köylüler topraklarına kentlilerin kentlerine bağlı olduklarından çok daha fazla bağlıdırlar. Eşitlik, köy ya­ şamının sadeliği, bunların dışında bir şey tanımayanlar için öy­ le bir cazibedir ki yerine başka bir şeyin gelmesini istemezler kesinlikle. İnsanı rahat ve huzurlu yapan durumundan hoşnut olmanın, insanı anayasasına, rejimine bağlayan vatan sevgisi­ nin kaynağında bu vardır. Toprakla uğraşma insanları sabırlı ve güçlü yapar ve iyi asker olmak için bu özellikler gereklidir. Kentlerden gelen askerler itaatsiz ve gevşek olurlar, savaşın verdiği yorgunluklara katlanamazlar, yürüyüşlerde erirler, has­ talık tüketir onları, birbirleriyle kavga ederler ve düşman kar­ şısında kaçarlar. ... Bir devleti başka devletler karşısında ba­ ğımsız kılmanın tek yolu tarımdır. Dünyanın bütün zenginlikle­ rine sahip olsanız bile, beslenecek bir şeyiniz yoksa başkaları­ na bağımlı olursunuz. ... Ticaret zenginlik üretir ama tarım öz­ gürlük getirir.''116 Rousseau'da insan ancak doğayla uyumlu ve onunla birlikte varolduğunda/varolursa kendi bireyselliğinin bilincine varabi­

i1'1A.g.e., s. 2 4 -2 5 . 115 A.g.e., s. 101. 116 ROUSSEAU, A nayasa P rojeleri: K orsika A nayasası Projesi, Polonya Hükümeti ve R eform T asarısı Üzerine Düşünceler, s. 33-34.

BATI BARBARLIĞI 1 / 3 9

lir. Çünkü "doğada hiç yanlışlık olmaz.”117 Rousseau'da doğa, "yapaylık, gösterişçilik ve ukalalık çağrıştıran insan ve kitaptan uzaklaşmak demekti."118 Rousseau, doğal insanı şöyle tasvir etmiştir: "Nasıl bir salyangoz evini her zaman sırtında taşırsa, doğal insanın tek kaygısı da kendini taşımak ve tamamen ve sürekli kendisiyle ilgilenmektir.”119 Rousseau, doğal insanı do­ ğaya uyumlu bir yaratık olarak tanımlamıştır: “Onu bir meşe ağacının altında karnını doyuran, ilk rastladığı derede susuzlu­ ğunu gideren, kendisine yemeğini sağlamış olan aynı ağacın di­ binde yatağını bulmuş görüyorum.”120 Doğal insan, kendi ken­ dine yeten ve kendi gereksinimlerini kendisi gideren insandır. Kısaca, Rousseau, insanın mutluluğu için doğayı temel almış ve

117 ROUSSEAU, Yeni H éloïse (II), s, 6 3 9 . R ousseau, İn sa n la r A rasınd aki Eşitsizliğin Kaynağı eserin e A risto teles’in Politika kitabındaki b ir sa p ­ tam asıy la b aşlam ıştır: "D oğayı, yozlaşm ış v arlık lard a değil, doğa kanunla­ rına

uygun

d a v ra n ışta

bulunan

v arlık lard a

in celem ek

g e re k ir”

(ROUSSEAU, İn san lar A rasın d ak i Eşitsizliğin K aynağı, s. 6 1 ). A risto te­ les’in bu sap tam ası, R o u sseau ’nun d ü şü nce sistem atiğ i b akım ından ö n e m ­ lidir. 118 HAMPSON, A ydınlanm a Çağı, s. 1 3 7 . R ousseau, John Locke’un d o ğa d u ru m u n a ilişkin g ö rü şlerin i ö n em sem iştir. L ock e’a g ö re , "(doğa d u ru ­ m u ), insan ların k im seden izin alm ad an ve b aşka birinin irad esin e bağlı olm ad an , d oğa y asasının sınırları içinde, eylem lerini d üzen lem ek, m alla­ rını ve kişiliklerini uygun buldukları gibi kullanm ak k onusunda etkin b ir özgürlük, b ir eşitlik d u ru m u d u r” [LOCKE, John; "U ygar Yönetim Ü stüne İkinci İn celem e’den S eçm e P a rç a la r”, Ç eviren: M ete Tu nçay, B atı'd a Siya­ sal D ü şü n celer T a rih i 2 : Seçilm iş Y azılar (iç.), T eo ri Yayınları, A nkara, 1 9 8 6 , s. 2 2 9 ]. 119 R o u sseau ’dan a k ta ra n ; DENT, R ousseau Sözlüğü, s. 1 3 7 . 120 ROUSSEAU, İn san lar A rasın d ak i Eşitsizliğin K aynağı, s. 9 4 . V oltaire, R o u sseau 'n u n İn sa n la r A rasın d ak i Eşitsizliğin K aynağı'na ilişkin şu d eğ erlen d irm ey i y ap m ıştır: “Bizi yeniden hayvan y ap m ayı istem ek için b u n ca zekâ şim diye k a d a r hiç kullanılm am ıştı; eserin izi okuyup b itirin ce insanın içinden d ö rt ayak ü zerind e yürüm ek isteği g eliy o r" (V oltaire'den a k ta ra n ; LECERCLE, "Jean -Jacq u es R o u sseau -liay atı v e E serleri", s. 3 9 ) .

4 0 / BA TENİN HALİS ELEŞTİRMENİ OLARAKJE AN-JA CQUES ROUSSEA U "bildiğim bir şey varsa, bunun, tabiat dışı bir şey olmayışı­ dır"121, diyecek kadar ileri gitmiştir. Sonuç olarak, Rousseau, modernliğin ilk sosyologlarındandır. Bu yüzden sosyoloji tarihinde özel bir yere sahiptir. Kendi­ sinden sonraki sosyoloji gelenekleri üzerinde derin tesirleri olmuştur. Larson'un bildirdiği gibi, Rousseau, günümüz sosyo­ lojisinde etkin olan iki farklı geleneği, yani hem Comte ve Durkheim gibi sosyal birleşme teorisyenlerini hem de SaintSimon ve Marx gibi sosyal çatışma teorisyenlerini etkilemiş­ tir.122 "İnsan bilimlerin kurucusu"123 olarak görülen Rousseau, yaşadığı dönemin kaotik yapısını ilgi odağı olarak seçmiş, onu eleştirel bir bağlamda değerlendirmiş ve modern toplumların açmazlarına ışık tutmuştur. "Kapitalist toplumu, birbirlerine ve başkalarına yabancılaşmış, köleliğe teslim olmuş, kendi doğala­ rından, mutluluk ve kendini gerçekleştirme imkânlarından kopmuş insanlar bütünü olarak resmeden ilk düşünürün Marx olduğunu düşünebiliriz. Fakat bu görüş, Marx'tan daha iyi bir şekilde olmasa dahi, Rousseau tarafından da dile getirilmiştir; fakat elbette ki, Marksist sebeplere dayanarak değil."124 Marx'in, kapitalizm , bireysel insanın sosyal varlığını tahrip eder, biçimindeki iddiası, Rousseau kaynaklıdır.125 Rousseau'ya göre,

121 ROUSSEAU, Jean -Jacq ues; Dağdan Yazılm ış M ektuplar, Ç eviren: Ka­ zım

Nâmi

Duru,

Türkiye

Yayınevi,

İstanbul,

1967,

s.

2 3 0 -2 3 1

(R o u sseau ’ nun bu yapıtı, Tü rk iye Yayınevi tarafın dan y ay ım lan an

6

Kitabile R ousseau adlı çalışm an ın içinde y e r alm aktadır. A lıntılar, söz konusu y ap ıtta y e r alan Dağdan Yazılm ış M ektuplar'dan y ap ılm ıştır). 122 LARSON, Calvin J.; Sociological T h eo ry : From tlıe E n lig h ten m en t to the P resen t, G eneral Hall, Inc., New Y ork, 1 9 8 6 , s. 11. 123 LÉVI-STRAUSS, Claude; "Jean-Jacqu es R ousseau, F o u n d er o f th e S ci­ ences o f Man ”, T h e Classical T rad itio n in Sociology: The E u rop ean

T rad ition , V olum e I (iç.), Editor: R aym ond Boudon ve D iğerleri, Sage Publications, London, 1 9 9 7 , s. 1 2 7 - 1 3 4 . 124 DENT, R o u sseau Sözlüğü, s. 4 5 . 125 ASHLEY, David ve ORENSTEIN, David M.; S ociological T h eo ry : Classical S tatem en ts, Allyn and B acon , B oston, 1 9 9 0 , s. 11.

BATI BARBARLIĞI 1 / 4 1

"uygarlığın doğuşu insanın istek ve gereksinimlerini arttırmış, bu da bencilliği ve 'nefret ve öfke dolu tutkuları' doğurmuş­ tur."126 Rousseau’nun bu tespiti, günümüzde geçerliliğini koru­ yor. İstekleri, istemleri, arzuları ve ihtiyaçları bir türlü bitme­ yen, gezegenin bütün kaynaklarına el koyan, kendi çıkarları için dünyayı kan gölüne çeviren, kendi dışındaki insanları in­ san olarak görmeyen (ve öldüren), özgürlükleri yok eden, Batılı olmayana tahammül edemeyen, hınç, nefret ve kinle hareket eden haydutları (Amerika'yı ve Avrupa Birliği'ni) ne kadar da güzel betimliyor, değil mi? Yine, Rousseau, 1750'lerde yazdığı "Savaş Durumu" başlıklı yazısında, modernliğin dehşet verici boyutlarına işaret etmiş, sanki günümüzün fotoğrafını çekmiştir: "Demirlerin boyunduruğu altında inleyen talihsiz ulusları; bir avuç zalim tarafından ezilen insan ırkını, zenginlerin kan ve göz­ yaşlarını barışta içtikleri acı ve açlığa gark olmuş yoksul bir ka­ labalık ve her yerde yasaların korkutucu gücü ile zayıfa karşı si­ lahlanmış olan güçlüleri görüyorum. Bütün bunlar barışçı bir şe­ kilde ve direnme olmadan gerçekleşiyor. Cyclops’un mağarasına kapanmış, yenmek üzere bekleyen Ulysses'in arkadaşlarının sü­ kuneti. İnlemek ve sessiz durmaktan başka yapacak bir şey yok. Bu ürkütücü konuların üstüne bir daha açılmamak üzere bir pe­ çe çekelim. Gözlerimi kaldırıp uzaklara bakıyorum. Ateş ve alev­ leri, terk edilmiş taşrayı, yağmalanmış şehirleri görüyorum. Vah­ şiler, bu talihsizleri nereye sürüklüyorsunuz? Korkunç bir ses duyuyorum; bu ne gürültü! Bu çığlıklar ne! Yaklaşıyorum; bir ci­ nayet sahnesi görüyorum, on bin kesilmiş insan, ölüler kümeler halinde yığılmış, atların ayakları altında çiğnenen ölüler, her yerde ölümün ve ızdırabın yüzü. İşte bunlar barışçıl kurumların meyvesidir! Kalbimin derinlerinden acıma ve kızgınlık yükseli­ yor. Ah!, barbar filozof, gel de kitabını savaş sahasında bize oku! Bu üzücü konular kimin midesini alt üst etmez ki? Ama artık in­ san olmaya ve insanlık için haykırmaya izin verilmiyor. Adalet ve

126 COPLESTON, F red erick ; Felsefe T arih i, Ç ağdaş F elsefe/C ilt: 6 , B ö­ lüm 1: A ydınlanm a, Ç eviren: Aziz Yardım lı, İdea Yayınları, İstanbul, 1 9 9 6 , s. 8 4 .

4 2 / BATTNIN HALİS ELEŞTİRMENİ OLARAK JEAN-JACQUES ROUSSEAU gerçek, en güçlüye hizmet etmek için var olmalıdır: Kural budur."127 Rousseau'nun bu tespitleriyle, modernliğin kalesi Batı'nın (özellikle barbar, haydut, gangster Amerika'nın), bugün Batı-dışı mazlum toplumlara (özellikle de Irak'a, Afganistan'a ve Filistin'e) yapıp ettikleri ne kadar güzel örtüşüyor, değil mi? Rousseau, modernliğin sorunlu alanlarına dikkat çekerek, modern zamanların anlaşılmasına katkıda bulunmuştur. Rousseau, modern toplumun, kirli doğasından ötürü, sürekli olarak savaş ve çatışma ürettiğini, her zaman onlara gebe oldu­ ğunu ileri sürmüş ve onıın bütün yönlerine muhalif olmuştur. Bu bağlamda, Daval, Fransız Düşünce Tarihi metninde çağımızı etkileme noktasında Rousseau'ya özel bir anlam atfetmiş ve hatta onu Descartes'tan daha önemli bir yere koymuştur: "Mü­ balâğa etmeksizin Rousseau’nun uygarlığımız üzerinde, Descartes'ınkinden farklı, fakat onun kadar önemli bir etki yap­ tığını söyleyebiliriz: Descartes zekâyı erginleştirmiş, akla oto­ nomi ve özgürlük vermişti. Rousseau ise, toplum içinde insan özgürlüğünün nazariyecisi olmuştur."128 Rousseau, modernliğin insanlığa felaketler getirdiğini iddia etmiştir. Önemli ölçüde, aklın, bilimin, sanatın ve mülkiyetin şekillendirdiği modernlik, doğayı, bireyin özyapısını ve doğal olan her şeyi tahrip etmiştir. Rousseau, bilhassa modernliğin özünü teşkil eden akla eleştirel bakmıştır. Rousseau da aklın kritiği ön plandadır. Onu aklın eleştirmeni olarak değerlendir­ mek mümkündür. Çünkü Rousseau’ya göre, "akıl, benmerkezciliği doğurur... Akıl, insanı kendi içine çeviren şeydir. Akıl, kişi ile insanların bütün sıkıntı ve dertleri arasına sınır çeken şey­

127 ROUSSEAU, Jean-Jacques Rousseau ve U luslararası İlişkiler: Savaş Durumu, Abbe de Saint-Pierre'in Sonsuz B arış Projesinin Özeti, Sonsuz B an ş Ü zerine Yargı, s. 5 0 . 128

DAVAL, R o g e r; F ran sız D üşünce T arih i, Çeviren: A hm et Angın, K itap­

çılık T ica re t Lim ited Şirketi Yayınları, İstanbul, 1 9 6 8 , s. 55.

BATI BARBARLIĞI 1 / 4 3

dir."129 Rousseau, modernliğe yol veren aydınlanmanın iyimserci, akla ve ilerlemeye dönük genel argümanlarına karşı koymuştur. Rousseau, "bir Aydınlanma düşünürü olarak, genel­ likle Aydınlanmaya atfedilen değerlere ve özelliklere karşı çı­ kar, onları yıkar. Aydınlanmanın Optimizmine (İyimserlik) Pe­ simizm (Kötümserlik) ile, Aydınlanmanın usçuluğuna duygu ve istenç ile karşı çıkar ve özellikle de ilerlemeci görüşünü yad­ sır."130 Rousseau’ya göre, insanlık tarihi ilerledikçe olumsuz­ luklar ve kötülükler daha da artmıştır. Bu çerçevede Rousseau, "insanlık tarihini, uygarlığın ilerlemesi karşısında, ahlakın dü­ şüşü ile artan sefalet ve kötülük destanı olarak değerlendi­ rir."131 Uygarlık, toplundan iyileştirmemiş, tam tersine yozlaş­ tırmıştır. Toplumlar ilerledikçe bozulmuşlar ve kötüleşmişler­ dir. Rousseau'ya göre, "bütün kötülükler uygarlığın ilerlemesiy­ le artmıştır."132 Rousseau, uygarlığın suni ve yoz bir hayata yol açtığını, insanın içindeki doğal iyiyi bozduğunu iddia etmiş­ tir.133 Rousseau, insanın doğuştan kötü olduğu görüşüne karşı çıkararak, insan doğasının doğal iyiliği üzerinde diretmiştir. 0, insanın özgür, eşit, suçsuz ve iyi olarak doğduğuna vurgu yap­ mış, yürürlükteki kötülüklerden uygarlığın bozucu etkisini so ­ rumlu tutmuştur.134 "İnsanın iç sorunlarında olağanın sınırları sandığımız kadar dar değildir: Onu darlaştıran güçsüzlüğümüz,

129 R o u sseau 'd an a k ta ra n ; RODGERS, Nigel ve THOMPSON, Mel; Sıradışı Filozoflar, Çeviren: Nur Küçük, İthaki Yayınları, İstanbul, 2 0 0 7 , s. 29. no HAMPSHER-MONK, Iain; M odern Siyasal D üşünce T arih i: H ob b es'tan M arx’a Büyük S iyasal D ü şü nü rler, Çeviren: Necla A rat ve D iğerleri, Say Yayınları, İstanbul, 2 0 0 4 , s. 1 9 9 . 131 W OKLER, “Je a n -Jacq u es R ousseau: Ahlaki Çöküş ve Özgürlük A rayışı”, s. 1 6 5 . 132 ALSAN, Jean -Jacq u es R ou sseau , s. 1 9 . 133 SKIRBERKK, G unnar ve GILJE, Nils; Antik Y u n an 'd an M odern D öne­ m e Felsefe T arih i, Çeviren: E m rah Akbaş ve Şule Mutlu, K esit Yayınları, İstanbul, 2 0 0 6 , s. 3 2 8 . 134 SAHAKIAN, W illiam S.; F elsefe T arih i, Ç eviren: Aziz Yardım lı, İdea Y a ­ yınevi, İstanbul, 1 9 9 7 , s. 1 5 5 .

44 / BATI'NIN HALİS ELEŞTİRMENİ OLARAKJEAN-JACQUES ROUSSEAU ahlaksızlıklarımız, kör inançlarımızdır."135 Bu çerçevede "Rousseau modern insanın sadece kendi bireysel çıkarı ve kendi iyi kavramı peşinde koşmasının çağdaş toplumun en bü­ yük kötülüğü olduğunu düşünüyordu.''136 Rousseau, küçük bir azınlığın büyük zenginliğini, büyük çoğunluğun yoksulluğunu ve herkesin mutsuzluğunu, felâketini doğuran modern toplu­ mun yalanlarım ve çelişkilerini gösterip kınamıştır.137 "Zengin­ ler, kendi paylarına hükmetmek zevkini tadar tatmaz, başka bütün zevkleri küçük görmeye başladılar; eski kölelerini kulla­ narak yeni kölelere boyun eğdirirken, komşularını kullaştırmaktan başka bir şey düşünmez olurlar. İnsan etini bir defa ta­ dınca başka bütün yiyecekleri hırçınlıkla geri çeviren, sadece insan yutmak isteyen aç kurtlar gibiydiler."138 Kısaca, Rousseau, modernliğin halis eleştirmenidir. Modern­ liği her yönüyle sorgulamıştır. Sorgulamalarına esas teşkil eden şu önemli soruyu sormuştur: "İnsanları özgür kılmak amacıyla buyruk altına almanın toplumun bütün üyelerinin malını, ko­ lunu, hatta canını, kendilerini zorlamadan, kendilerine danış­ madan, devletin hizmetinde kullanmanın; iradelerini kendi rı­ zalarıyla zincire vurmanın; reddetme dürtülerine karşı boyun eğme güdülerini hâkim kılmanın ve istemedikleri şeyler yapın­ ca kendi kendilerini cezalandırmaya sevk etmenin çaresi hangi akla sığmaz hünerle bulunmuştur?''139 Rousseau, modern dü­ zene tepki göstermiş, onun olumsuz yönlerine işaret etmiş ve

135 ROUSSEAU, Top lu m Sözleşm esi, s. 1 0 4 . 136 YALVAÇ, Faruk; “Jean -Jacq ues R ousseau ve U luslararası İlişkiler”, ROUSSEAU, Jean -Jacq u es; Jean -Jacq u es R o u sseau v e U lu slararası İliş­

k iler: Savaş D urum u, Abbe d e S ain t-P ie rre 'in Sonsuz B arış P ro je s i­ nin Özeti, Sonsuz B arış Ü zerine Y argı (iç.). D erleyen ve Çeviren: Faruk Y alvaç, Phoenix Yayınevi, A nkara, 2 0 0 7 , s. 3 9 . 137 KAKINÇ, T. (D erley en ); J. J. R ousseau K im d ir? L iberalizm N edir?, Ki­ tapçılık T ica re t Lim ited Şirketi Yayınları, İstanbul, 1 9 6 8 , s. 4 3 . 138 ROUSSEAU, İn sa n la r A rasınd aki E şitsizliğin Kaynağı, s. 1 5 2 - 1 5 3 . 139 ROUSSEAU, jean -Jacq u es; E konom i Politik, Ç eviren: İsm et Birkan, İm ge K itabevi Y ayınları, A nkara, 2 0 0 5 , s. 1 7 .

BATI BARBARLIĞI 1 / 4 5

onu acımasızca eleştirmiştir. Kendinden sonra gelen modernlik eleştirmenlerinin ufuklarını açmıştır. Wokler'in deyişiyle, "Rousseau, Bentham kisvesi altında henüz doğmamış bir Dr. Frankenstein tarafından Prometheus'tan ziyade Procrustes'e benzetilerek yaratılan bir canavarın arenası olarak betimlenen modern ticaret toplumunun boğucu, onur kırıcı ve insanlık dışı Uranlıkları hakkındaki kavrayışı itibariyle, aynı zamanda Foucault'ya giden yola da işaret eder."140 Rousseau, modern toplumun problematik alanını, çelişkili doğasını ve özellikle sı­ kıntılı kültürel dokusunu doğru tahlil etmiştir. Rousseau, sıkın­ tılı, gergin, iç huzuru bulamamış, büyük trajediler yaşamış, cid­ di travmalar geçirmiş ve ruhundaki fırtınaları dindirememiş modern bireye odaklanmıştır.

14° WOKLER, D üşüncenin U staları: R ousseau, s. 1 7 1 .

2 . BÖLÜM BATI NIN RADİKAL ELEŞTİRMENİ OLARAK KARL MARX "B urjuvazi, üstünlüğü ele geçird iği h er y erd e, bütün feodal, ataerk il, p asto ral ilişkilere son verdi. İnsanı 'doğal efen d ileri'ne bağlayan çok çeşitli feodal b ağ ­ ları acım asızca kopardı ve insan ile insan arasın d a, çıplak çık ard an , katı 'n ak it öd em e'd en başka hiçb ir bağ bırakm adı. Dinsel tutku ların, şö v aly ece co şk u ­ nun, d ar kafalı duygusallığın kutsal titreyişlerin i, bencil h esapların buzlu su ların d a boğdu. Kişisel d eğeri, d eğişim -d eğ erin e d ön ü ştü rd ü ve sayısız yok ed ilem ez ayrıcalıklı özgürlüklerin y erin e, o biricik insafsız özgürlüğü, tic a r e t özgürlüğünü koydu. Tek sözcükle, dinsel ve siyasal yan ılsam alarla m ask e­ lenm iş sö m ü rü n ü n y erin e, açık, utan m az, dolaysız, kaba sö m ü rü yü koydu. B urjuvazi, şim d iye dek s a y ­ gı duyulan v e saygın o larak d e ğ e r verilen bütün m eslek lerin halelerini söküp attı. D oktoru, avukatı, rahibi, şairi, bilim adam ını kendi ücretli em ekçileri d urum un a getirdi. Burjuvazi, aile ilişkisindeki d u y ­ gusal peçeyi yırtıp attı ve bunu salt bir p ara ilişkisi­ ne indirgedi. Burjuvazi, gericiliğin, o rtaçağ d a o çok h ayran olduğu kaba güç g ö sterisin in , en ruhsuz tem b ellik te kendi en uygun tam am lan ışın ı buldu­ ğunu g ö ste rd i” (Karl MARX ve Fried rich ENGELS,

K om ü n ist P arti M anifestosu, s. 1 3 ).

Batı sisteminin radikal eleştirmenlerinin başında Karl Marx gelir. Marx, Batı barbarlığına işaret etmiş sosyal bilimciler ara­ sında ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Marx, Batı'nın vahşi, acıma­ sız, katliamcı ve sömürgeci yüzünü derinliğine tahlil eden mu­ halif bir düşün adamıdır. Batı'nın barbar ve insanlığı yok edici yönlerini dile getirenler arasında onun ismi belki de en fazla zikredilmeye değerdir. Marx'in Sosyolojisi kitabımda dile getir­ diğim gibi, "sermayenin küreselleştiği, tarihsel devletlerin hari­ talardan silindiği, ülkelerin parçalandığı, insanların anestezi

4 8 / BATENIN RADİKAL ELEŞTİRMENİ OLARAK KARL MARX odasına alındığı, yalmzlaştırıldığı, yabancılaştırıldığı ve birbir­ lerinden uzaklaştırıldığı, insanın insana kırdırıldığı, ulusların birbirlerine düşman edildiği, ezen-ezilen ilişkisinin doruğa çık­ tığı, zevk ü sefadan ziyade cevr ü cefânın başat olduğu sömür­ gecilik çağında Marx'in sosyolojisinin hakkını vermek ve Marx konusundaki ezberi bozmak gerekir."1 Marx, bugün küresel­ leşme olarak adlandırılan kapitalizm ve emperyalizmin şekil­ lendiği Batı sisteminin acımazsızlığını, vahşiliğini, zalimliğini, barbarlığını ve insanlık dışı olduğunu gözler önüne sermiştir. Marx, haydut Batı dünyasını biçimlendiren kapitalist üretim tarzını eleştirel bir bağlamda çözümlemiştir. Marx, kârın her şeyden, özellikle de insandan ve insansal değerlerden daha fazla yüceltildiği, "insan kitlesinin hiçbir de­ ğer taşımadığı"2, "kârın büyüklüğü, kâr iştahını iyice körükler"3 anlayışının başat olduğu kapitalist emperyalist Batı sisteminin tüm çirkefliğini ve açgözlülüğünü açıkça dile getirmiştir. Marx'in bildirdiği gibi, "her şeyden önce açgözlülük, her burju­ vazinin yaşamsal ilkesidir."4 Marx için en önemli iş, insanlığı tehdit eden ve insanı bozan çağdaş kapitalist toplumun eleşti­ rel analizidir.5

1 KIZILÇELİK, Sezgin; Batı Sosyolojisini Yeniden Düşünmek Cilt 1: Marx'in Sosyolojisi, Anı Yayıncılık, Ankara, 2 0 0 7 , s. 3 3 - 3 4 . 2 Marx, bu vurguyu, David Ricardo'nun E konom i P olitiğin ve V ergilen ­ d irm en in İlk eleri (Çeviren: Tayfun Ertan, Belge Yayınları, İstanbul, 1 9 9 7 ] kitabında y e r alan kapitalist toplum da insanların, özellikle d e p ro le ­ taryanın z en g in liğ e fe d a ed ilm esi g e r e k ir , görü şü ne atfen ileri s ü rm ü ş t ü r (MARX, Kari; A rtı-D eğer T eo rileri, İkinci Kitap, Çeviren: Yurdakul Financı, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 9 9 , s. 1 1 5 ) . 3 MARX, K apital, K apitalist Ü retim in E leştirel B ir Tahlili, B irin ci Cilt, s. 419. 4 MARX, Karl v e ENGELS, Friedrich; S eçm e Y a z ışm a la r 2 : 1 8 7 0 - 1 8 9 5 , Çeviren: Yurdakul Fincancı, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 9 6 , s. 3 2 . 5 RITZER, George; Sociological T h eory , Alfred A. Knopf, New York, 1983, s. 6 9 v e 9 1 .

BATI BARBARLIĞI 1 / 4 9

“Deha sahibi bir nazariyeci, düşünce krallığında bir üstat''6 olarak tanımlanan Marx, kendisinden en çok söz ettiren düşü­ nürlerdendir. "Tarihin gördüğü en büyük insanlardan biri"7 konumundaki Marx, bilimsel sosyalizmin kurucusu olması ha­ sebiyle dünyada hem taraftarı hem de muhalifi en fazla olan sosyal bilimcidir. Marx'in işçi sınıfının hükümranlığına işaret eden sosyalist toplum tasarımı, emperyalist Batı toplumlarının ciddi açmazlarından ve çelişkilerinden dolayı ilgi çekmiştir. Marx, Batı sistemine karşı savaşım verilmesi ve ona asla boyun eğilmemesi gerektiği fikrindedir. İnsanlığın mutsuzluluğu, doğrudan Batı düzeniyle ilişkilidir. Bu bağlamda mutluluğu , "savaşım verm ek”, mutsuzluğu ise " b o ­ yun eğ m ek " biçiminde tanımlayan8 Marx, insanlığın Batı siste­ minden kurtulması için Batı karşıtı söylemleri, sistem-karşıtı eylemleri, özellikle de işçi sınıfının muhalifliğini ve işçi sınıfı enternasyonalizmini desteklemiştir.9 Marx, kapitalist üretim ilişkilerini, ekonomik temelin sosyal hayattaki rolünü, sınıf çatışması ve onların sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal alana yansımasını, kapitalist (modern) top­ lumun niteliklerini, krizlerini, negatif yönlerini, sermaye biri­ kimini, emek-sermaye ilişkilerini, emeğin sömürüsünü ve y a­

6 BEER, Max; K arl M arx, Çeviren: Şerif Hulûsi ve Muvaffak Şeref, Öncü Kitabevi Yayınları, İstanbul, 1 9 6 8 , s. 29. 7 FEDOSEYEV, P. N. ve Diğerleri (Bilimler Akademisi Kolektifi); K arl M arx

Biyografi, Çeviren: Ertuğru l Kürkçü, Sorun Yayınları, İstanbul, 1 9 9 5 , s. 15 . 8 MARX, Karl ve ENGELS, Friedrich; Yazın ve S an at Ü zerin e 2, Çeviren: Necla Kuglin, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 9 7 , s. 1 7 1 . 9 Batı sistemini radikal b ir biçimde eleştiren Marx, kendisine d em okratik kılıf g eçirm iş Avru pa ülkelerinde çok sıkıntı çekmiş, sürg ün edilmiştir. Hayatının önemli bir kısmını mülteci olarak geçirmiştir. Marx'in Engels ile birlikte kaleme aldığı İngiltere'ye sığınmış olan Alman sığınmacıların d u ­ rumlarını konu edinen Sürgündeki B üyük A d am lar (Çeviren: Sargut Şölçün, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 9 7 ) kitabı, esasınd a kendisinin d ram a tik d urum un u da gözler önü ne s erm e si bakımından ilgi çekicidir.

50 ! BATI'NI N RADİKAL ELEŞTİRMENİ OLARAK KARL MARK bancılaşmasını, bütün bu olumsuzluklarda burjuva devlet aygı­ tının ve onunla iç içe olan hâkim sınıfların rolünü diyalektik m ateryalizm ve tarihsel m ateryalizm 10 çerçevesinde tahlil et­ miştir.

10 Marx, diyalektik y ö n te m üzerine b ir y apıt yazmam ıştır. K apital'in ilk cildinin yayım lanmasının ardından "ekonom i yükünü sı rtım dan attıktan sonra bir 'Diyalektik' y azacağım " (FEDOSEYEV ve Diğerleri, Karl M arx

Biyografi, s. 3 5 3 ] diyen M arx’in ö m rü buna yetmemiştir . Ancak, yine de Marx, metodolojisini, tarihsel m ateryalizm v e diyalektik m a teryalizm üze­ rine inşa etmiş ve onların n etleşm esin e önemli katkılar yap m ış tır. E ko­ nom i Politiğin E leştirisine Katkı'da ileri sürdüğü arg ü m an la r, tarihsel m a ­ teryalizmin tem el düsturları olarak okunabilir: ‘‘Varlıkların toplumsal üretiminde, insanlar, aralarında, zorunlu, kendi iradeler in e bağlı olm ay an belirli ilişkiler k urarlar; bu üretim ilişkileri, onların maddi üretici güç leri­ nin belirli bir gelişme de recesine tekabül eder. Bu üretim ilişkilerinin tü­ mü, toplumun iktisadi yapısını, belirli toplumsal bilinç şekillerine tekabül eden bir hukuki ve siyasal üstyapının üzerinde yükseldiği so m u t temeli oluşturur. Maddi hayatın üretim tarzı, genel olarak toplumsal, siyasal ve entelektüel h a y a t sürecini koşullandırır. İnsanların varlığını belirleyen şey, bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır” (MARX, Karl; E konom i Politiğin E leştirisin e Katkı, Çevi­ ren: Sevim Belli, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 9 3 , s. 2 3 ) . Marx'a göre, insanla­ rın maddî ilişkileri, biitiin ilişkilerinin temelidir (MARX, Karl ve ENGELS, Friedrich; F elsefe İn celem eleri, Çeviren: Sevim Belli, Sol Yayınları, Anka­ ra, 1 9 7 9 , s. 1 7 7 ) . Marx, toplumları açı klamad a maddi üretimi temel almış, son k e rtede altyapının üstyapıyı belirlediğini ileri sü rm ü ştü r. Top lu m lara vücut v e re n tem el etken, h er çağdaki ü retim tekniği ve tarzıdır: "El d e ­ ğirmeni size feodal beyli toplumu verir; buharlı değirm en ise, sınai kapi­ talistti top lum u ” (MARX, Karl; Felsefen in S efaleti: M. P ro u d h o n 'u n S e ­ f a l e t in F e l s e f e s i' n e Yanıt, Çeviren: A h m e t Kardam, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 9 2 , s. 1 0 0 ) . M arx’in metodolojisi yaln ızca tarihsel m a teryalizm e dayalı değildir. O, aynı zam anda, Hegel’deki diyalektiği geliştirmiş, ona ek on o ­ mik etkeni, yani materyalizmi eklemiştir. Marx, K apital'de kendi diyalek­ tik y ö n te m in e dair şöyle demiştir: "B enim diyalektik yö ntem im , Hegelci yö n te m d e n yalnızca farklı değil, onun tam karşıtıdır da. Hegel için insan beyninin y aşam -sü reci, yani düşü nm e sü reci -Hegel bunu ‘Fikir’ adı altın­ da bağımsız bir özneye dönüştü rü r- g e rçe k dünyanın yaratıcısı ve mimarı olup, g e rç e k dünya, yalnızca 'Fikir’in dışsal ve görüngesel biçimidir. Be­ nim için ise tersine, fikir, m a d d î dünyanın insan aklında y ansım asın dan ve düşünce biçimlerin e d önüşm esinden başka bir şey değildir. ... Hegel'de

BATI BARBARLIĞI 1 f 5 1

Marx, kapitalist üretim tarzının gerçek ilişkilerinin analizini yapmıştır.11 Marx, başeseri Kapital’de, "ben, bu yapıtta, kapita­ list üretim tarzını ve bu tarza tekabül eden üretim ve değişim

diyalektik b aş aşağı dur uyor. Mistik kabuk içersindeki akla uygun özü bulmak istiyorsanız, onun yeniden ayaklan üzerine oturtulm ası gerekir" (MARX, K apital, K ap italist Ü retim in E leştirel B ir Tahlili, B irinci Cilt, s. 2 8 ) . Ancak Marx'in Hegel felsefesiyle ilişkisi basit bir t a rz d a "ay ak la n üzerine y e rl e ş t ir m e " ya da tersyüz etme ola rak nitelendirilmemelidir. Marx, Ludwig Kugelmann'a gönderdiği 6 M art 1 8 6 8 tarihli m ek tub un da bu d urum u açıklığa kavu şturm u ştu r: "Ben m ateryalistim , Hegel idealist. Hegel'in diyalektiği, her türlü diyalektiğin te mel biçimidir, ama ancak o gizemli biçiminden ayrıştırıldığı zaman... İşte ben im y ö n tem im i ayırt eden şe y de budur" (MARX ve ENGELS, Seçm e Y azışm alar 1: 1 8 4 4 - 1 8 6 9 , s. 2 3 4 ) . Diyalektiğin özü, h a rek ettir. “Kim ki, diyalektik der, h arek et d e m e k ­ tedir, değişm e d e m e k ted ir” (POLITZER, Georges; Felsefen in Başlangıç

İlk eleri, Çeviren: Sevim Belli, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 9 4 , s. 1 4 1 ) . Niceli­ ğin niteliğe ve niteliğin niceliğe dönüş üm ü, karşıtların iç içe geçm esi ve y adsım a nın yadsın ması yasası, diyalektiğin tem el y asalarıdır (ENGELS, Fri edrich ; D oğanın Diyalektiği, Çeviren: Arif Gelen, Sol Yayınları, A nka­ ra, 1 9 9 1 , s. 7 4 ) . Kapital'in örg ü sün ün diyalektiğe dayandığı, yani k apita ­ list üretim tarzının diyalektik m eto du n ışığında incelendiği açıktır. Marx, kapitalist ü retim tarzının özüne diyalektik m eto du n yasa, kategori ve mantığıyla yaklaşmış, eş deyişle kapitalist üretim tarzına diyalektiğin ni­ celikten niteliğe geçiş, karşıtların mücadelesi ve birliği, yads ımanın y a d ­ sınması yasalarını; nitelik, nicelik ve ölçü; öz, görü nü ş ve sure t; içerik ve biçim; içsel ve dışsal; neden ve so n uç; olanak ve gerçeklik; tikel ve e v r e n ­ sel; soyut ve so m u t vb. kategorilerini başarılı b ir biçimde uygulamıştır. Kapital, diyalektik m eto d u n pratiği olarak okunabilir. Niceliğin niteliğe d önüşm esi yasasını Kapital'de açıkça g ö rm e k mü m k ü nd ür, Söz konusu yasa nın çarpıcı örn eklerin den birisi paranın se r m a y e y e ve bunun sonucu olarak da basit meta üreticisinin kapitaliste dönüşm esidir, Marx, se r m a y e ola rak iş görebilmes i için belirli bir d eğerler asgarisinin, yani paranın bir üreticinin elinde birikmesi gerektiğini, üreticinin kapitalist olabilmesi için de aynı şeyin gerekli olduğunu g ö sterm iştir (FEDOSEYEV ve Diğerleri,

K arl M arx Biyografi, s. 3 5 5 - 3 5 6 ) . 11 Marxist bilim d e kapitalist top lumun gerçek ilişkilerini, onu n varlığının ya da gerçekliğinin altında olanı k eşfetm ek zo ru n d a d ır (URRY, John; The

A n ato m y o f C ap italist S o cieties: T h e E conom y, Civil S ociety and th e S tate, The Macmillan P ress Ltd., London, 1 9 8 3 , s. 1 1 ) .

52 / BATİNİN RADİKAL ELEŞTİRMENİ OLARAK KARL MARX koşullarını inceleyeceğim”12, “bu yapıtın son amacı da, zaten modern toplumun ekonomik hareket yasasını ortaya çıkarmak­ tır”13, demiştir. Kısaca Lenin'in dile getirdiği gibi, "Marx'in te­ mel eseri olan Kapital, modern, yani kapitalist toplumun eko­ nomi sisteminin incelenmesine ayrılmıştır."14 Marx, genel olarak, "modern toplumun çelişkili temelleri hakkında bilimsel bir anlatım sunar."15 Marx, Batı sisteminin ana çelişkilerini ortaya çıkarmak ve aydınlatmak için onun te­ melini teşkil eden sermaye üzerinde yoğunlaşmıştır. Marx, ka­ pitalist Batı düzenini, "sermaye, toprak mülkiyeti, ücretli emek, devlet, dış ticaret, diinya p azarı ”16 ekseninde incelemiştir. Marx, sermaye, sınıf, devlet ve dünya pazarları arasındaki bağıntıyı çok net ortaya koymuştur. Bütün bunlarla, Marx, sermayenin toplumlara ve dünyaya egemen oluşunu ve özellikle onun zor­ balığını göstermek istemiştir. Marx'a göre, kapitalizmle bütün toplumlar, sermayenin metropolü, dünya pazarını yöneten güç ve dünya pazarının zorbası konumundaki İngiltere tarafından ticari boyunduruk altına alınmış ve sömürülmüştür.17 Bu durum, İngiltere'nin ya­ nına Amerika ve Avrupa Birliği gibi yeni haydutların eklenme­ siyle günümüzde de devam etmektedir. Bugün, küreselleşme adıyla yumuşatılan kapitalist sistemde insanlar köleleştirilmiş-

12 MARX, Kapital, K apitalist Ü retim in E leştirel B ir Tahlili, B irinci Cilt, s. 16. 13 A.g.e., s. 18. 14 LENİN, Vladimir İ.; Karl M a rx , Çeviren: F erit Burak Aydar, A gora Kitap­ lığı, İstanbul, 2 0 1 0 , s. 64. 15 CLARKE, Simon; M arx’in Kriz T e o risi, Çeviren: Cumhur Atay, Otonom Yayıncılık, İstanbul, 2 0 0 7 , s. 3 1 1 . 16 MARX, Ekonom i Politiğin E leştirisin e Katkı, s. 21. 17 MARX, Karl; Ü cretli Em ek ve S erm ay e, Çeviren: Sevim Belli, Sol Yayın­ ları, Ankara, 1 9 9 9 , s. 18; MARX ve ENGELS, S eçm e Y a z ış m a la r 2 : 1 8 7 0 -

1 8 9 5 , s. 15.

BATI BARBARLIĞI 1

/53

tir. Bu sistem yüzünden dünya, haydut, zalim ve zorba Batı'nm hegemonyası altına girmiş ve halklar iliklerine kadar sömürülmüştür. İşte, benim de, Marx üzerinde durmamın nedeni budur. Da­ ha açık bir deyişle, Marx, Batı sistemine alternatif olarak öner­ diği sistemler (sosyalizm ve komünizm) nedeniyle değil, Batı düzeninin barbarlığına, olumsuzluğuna ve eninde sonunda yı­ kılacağına işaret etmesinden dolayı ilgimi çekmektedir. Marx ve yakın arkadaşı Friedrich Engels, "modern burjuva mülkiye­ tin yaklaşmakta olan kaçınılmaz çözülüşünü ilan etmek”18 amacıyla keleme aldıkları Komünist Parti Manifestosu'nda, za­ lim Batı düzeninin yok olacağını dile getirmişlerdir: "Yerleşmiş olan ne varsa eriyip gidiyor."19 Bu ve benzeri saptamaları olan Marx, benim gibi Batı karşıtı söylemlere sahip olanlar bakı­ mından en fazla ciddiye alınması gereken bir sosyologdur. Marx, Batı sisteminin çelişkilerini açıkça dile getirmiş, Batı'nın büyük bir çöküntü ve çürüme içinde olduğunu ileri sür­ müştür: "Roma İmparatorluğunun son zamanlarında görülmüş korkunçlukları çok çok aşan çürüme belirtileri var. Günümüzde her şey kendi karşıtına gebe görünüyor. İnsan emeğini kısalt­ ma ve verimli kılma olağanüstü gücüyle donanmış makineleri, insanı açlıktan öldürür ve aşırı kullanır durumda görüyoruz. Yeni ortaya çıkmış zenginlik kaynakları, garip bir gizemli büyü ile yokluk kaynaklarına dönüşüyor. Sanat zaferlerinin, karakter kaybıyla satın alındığı görülüyor. İnsanlığın doğaya egemen ol­ duğu aynı hızla, insan başka insanlara kul ya da kendi aşağılıklığının kölesi olacak gibi görünüyor. Bilimin saf ışığının bile bilgisizliğin karanlık zemininden başka bir şeyi aydınlata­ madığı görülüyor. Bütün icat yeteneğimiz ve ilerlememiz, zi­ hinsel yaşamın maddi güçlere bağışlanmasına ve insan yaşa­

18 MARX, Karl ve ENGELS, Friedrich; Siyasî Y azılar, Çeviren: Ahmet Fethi, Hil Yayın, İstanbul, 2 0 0 4 , s. 18. 19 MARX, Karl ve ENGELS, Friedrich; K om ü n ist P a rti M anifestosu, Çevi­ ren: Sol Yayınları Yayın Kurulu, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 9 8 , s. 1 4.

54 / BATENIN RADİKAL ELEŞTİRMENİ OLARAK KARL MARX mına maddi bir güçle ket vurulmasına varacak gibi görünüyor. Bir yanda modern sanayi ile bilim arasındaki, öte yanda mo­ dern sefalet ile çözülme arasındaki, bu uzlaşmaz karşıtlık, üre­ tici güçler ile çağımızın toplumsal ilişkileri arasındaki bu uz­ laşmaz karşıtlık apaçık, bunaltan ve varlığı tartışma götürmez bir olgudur.”20 Marx, Endüstri Devrimi'nin gerçekleştiği, kapitalizmin çe­ lişkilerinin arttığı, Batı'nın yayılmacı ve sömürgeci ilişkilerinin çoğaldığı koşulları tahlil etmiştir. Bu bakımdan onun teorisi, Batı uygarlığının gelişim çizgisi dışında ortaya çıkmış bir teori değildir. Marx, tezlerini geliştirirken, Fransız ütopik sosyalist­ leri, İngiliz ekonomi politiğinin temsilcileri (Adam Smith ve David Ricardo'nun teorileri)21 ve Alman felsefesinden (özellikle

20 MARX, Karl ve ENGELS, Friedrich; Yazın ve S an at Ü zerine 1, Çeviren: Öner Üııalan, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 9 5 , s. 1 3 1 . 21 Marx'in teorisi, İngiliz ekonomi politiği, Fran sız ütopik sosy alizmi ve Alman felsefesi üzerine kuruludur (BALIBAR, Etienne; M arx'in Felsefesi, Çeviren: Ö m er Laçiner, Birikim Yayınları, İstanbul, 2 0 0 0 , s. 1 5 ; LENİN, Vladimir İliç; M arx-E n gels-M arksizm , Çeviren: Vahap Erdoğdu, Sol Ya­ yınları, Ankara, 1 9 9 7 , s. 1 0 ve 8 3 ; LEFEBVRE, Henri; M arx'in Sosyolojisi, Çeviren: Selalıattin Hilav, Gökkuşağı Hasın Yayın, İstanbul, 1 9 9 5 , s. 1 5 3 ) . Marx, Adam Smith ve David R ica rd o ’da sönıiirü teorisini keşfetmiştir. Marx, onların e m ek değe r teorisini dön üş türerek, gençlik eserlerin deki, p ro letar yanın burjuvazi üzerindeki zaferine dair sezgisini, K a p ita ld e bi­ limsel bir te m e l e o tu rtm ak ta kullanmıştır (DURAND, Je a n -Pie rre ; M arx'in Sosyolojisi, Çeviren: Ali Aktaş, Birikim Yayınları, İstanbul, 2 0 0 0 , s. 12). M arx ’in görüşler inin bir diğer kaynağı, Fransız ütopik sosyalist d ü şü n ce ­ dir. Engels’e göre, m o d e rn sosyalizm, za te n 1 8. yüzyıl Fransız m a te r y a list­ lerinin koyduğu ilkelerin daha ussal bir uzantısı olarak kendini g ö s te r­ m ek tedir (ENGELS, Friedrich; Ü topik ve Bilim sel S osyalizm , Çeviren: Kemal Savaş, Y o ru m Yayınları, İstanbul, 1 9 9 3 , s. 3 9 ) . Bunların yanında, M arx’in teorisinin biçimlenmesi nde dönem in sosyal bilimlerinin, tarih in­ celemelerinin ve felsefe eğilimlerinin de rolü olm u ş tu r [BOTTOMORE, Tom; "M ar xis m and Sociology”, T h e C lassical T rad itio n in Sociology: T he E u ro p ean T rad ition , V olum e I (iç.), Editor: Raymond Boudon ve Diğerleri, Sage Publications, London, 1 9 9 7 , s. 3 4 2 ] .

BATI BARBARLIĞI 1

/55

Hegel'den22 ve Feuerbach'ın felsefi sisteminden) hareket e t ­ miştir. Marx, Feuerbach23 ve Hegel'in felsefelerini aşarak, özel-

22 Marx'in d ü şü nce sistem i üzerinde en büyük etkiyi bırakan, hiç kuşk u­ suz ki, Hegel'dir. Ancak, "ölümünden sonraki ününü, Hegel büyük ölçüde Marx'a borçludur, çünkü Marx b orcu nu hiçbir z a m a n inkâr etmedi. Eğer Hegel Marx'a çof< şey verdiyse, o şimdi bunu yüz kat fazlasıyla iade etti" (D’HONDT, jacques; Hegel ve H egelcilik, Çeviren: B ay ra m Işık, İletişim Yayınları, İstanbul, 1 9 9 4 , s. 4 7 ) . Hegel’e göre, varlık, d üşü nce gibi, diyalek­ tik y ö n t e m e uygun ola rak sürekli gelişen ve ilerleyen bir süreçtir. Bu g e ­ lişmenin te melin de kendi kendini aça n ve belli bir a m a c a yönelen bir ilke vardır. Bu ilke, Hegel'in terminolojisinde üzerinde durulan sorunun ç ö ­ z üm şekline göre, "İde", "Tin", "Logos", "Us", "Akıl”, “Geist" v e "T anrı” gibi farklı isimler almıştır (HEGEL, Georg Wilhelm Friedrich; Seçilm iş P a r ç a ­ lar, Çeviren: Nejat Bozkurt, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1 9 8 6 , s. 3 3 ) . Hegel’e göre, Tin, so yutlanm ış b ir şey, yani insanın doğası ndan yapılmış bir s o ­ y utlam a değildir. Tin, "kendinde t a m am e n so m u ttu r, bir karakteristikler bütünlüğüdür" (HEGEL, Georg Wilhelm Friedrich; E stetik : Güzel S an at

Ü zerine D ersler, Cilt: I, Çeviren: Taylan Altuğ ve Hakkı Ünler, Payel Y a­ yınevi, İstanbul, 1 9 9 4 , s. 1 0 6 ) . Tin, bireyseldir, aktiftir ve canlıdır. Tinin varoluşu, kendi kendisini nesne ola rak almasından başka bir şey değildir. Tin, düşü nen dir, v a r olan bir şeyin v ar olduğunu ve nasıl v a r olduğunu düşünm esidir. Tin, bilendir a m a bilme usu olan bir nesnenin bilincidir. Tin, kendisinin-bilinci olduğu ölçüde, bir bilince sahip tir (HEGEL, Georg Wilhelm Friedrich; T a rih te Akıl, Çeviren: Önay Sözer, K a b a la Yayınevi, İstanbul, 1 9 9 5 , s. 5 6 ) . Hegel, Tini maddenin karşısına koymuştur. Evreni sürekli bir açılma süre ci olarak ele almıştır. Bu çe r ç e v e d e “çağımızın bir doğuş ve yeni bir d ö n e m e geçiş çağı olduğunu g ö rm e k z o r değildir”, de­ miştir (HEGEL, Georg Wilhelm Friedrich; Tinin Görüngübilim i, Çeviren: Aziz Yardımlı, İdea Yayınevi, İstanbul, 1 9 8 6 , s. 2 6 ) . Ona göre, Mutlak Fikir (İdea) s a d e c e kesintisiz bir hareket, gelişme sü reci içinde y a ş a r ve kendi­ sini onu n içinde bildirir. Bu n oktada "doğa kendini başkalık biçimindeki İdea ola ra k g ö sterm iştir" (HEGEL, Georg Wilhelm Friedrich; A n ah atlard a Felsefi B ilim ler A nsiklopedisi II-Doğa Felsefesi 1: M ekanik, Çeviren: Aziz Yardımlı, İdea Yayınevi, İstanbul, 1 9 9 7 , s. 3 4 ) . E vrend e v ar olan h er ş e y sürekli ola rak akar, değişir ve kaybolur, Her fenomen in içinde, her nesn enin içinde iki ilkenin çatışması, tez ile a ntitezin, tutucu olan ile yıkıcı olanın ça tış m ası ve zıtlığı söz konusudur. İki karşı t d üşü nce nin erim esi, yeni bir düşünceyi, onların sen tezin i şekillendirir. Hegelci diyalektiğin esası olan tez-antitez-sentez, Marx'in metodu n u k a v r a m a m ız açısından önemlidir.

Hegel'in

diyalektik

m eto d u n d a

"varlık,

y o kluk

[v a ro lm a y a n /h içlik ) ve oluş [g eçiş)" [HEGEL, Georg W ilhelm Friedrich;

5 6 / BATEN IN RADİKAL ELEŞTİRMENİ OLARAK KARL MARX lilde Hegel'in diyalektiğine ekonomik etkeni katarak Batı düze­ ninin eleştirisine dönük teorik ve metodolojik duruşunu inşa etmiştir. Marx, hayatı boyunca Batı sistemini eleştirmiştir. Marx, gençlik yıllarında yazdığı şiirlerde bile Batı-merkezli dünyayla uyuşamadığını dile getirmiştir:

“Kapılmışım sonsuz kavgaya, Sonsuz coşkuya, düşlere, Yaşam ile uyuşamam, Akıp gidem em nehirle."2*

Bütün Y ap ıtları (S e çm e le r) 1, Derleyen: Henri Lefebvrc ve N orbert Gııtcrman, Çeviren: Hüseyin Demirhan, Onur Yayınları, Ankara, 1 9 7 6 , s. 143-1 4-4 ; HEGEL,, Seçilm iş P a rç a la r, s. 7 2 ] önemli bir üçlü o larak k arşı­ mıza çıkar. Hegel'in felsefesi söz konıtsu üç anlayış üzerine inşa edilmiş­ tir: Varlık, y o k lu k v e oluş. Bunlar sırasıyla tez, a ntitez ve sen te z e karşılık gelir. n Marx üz erind e etkili olmuş, özellikle de Hegel ile Marx aras ın daki diya­ logu g erçek leştirm iş olan filozof, Ludwig Feuerbach'tır,

M arx'a göre,

"Ilegel ile karşılaştırıldığında F eu e rb a c h kuşkusuz çok zayıf kalır; am a gene de Hegel'den so n ra çığır açıcıydı" (MARX ve ENGELS, S eçm e Y azış­

m alar 1: 1 8 4 4 - 1 8 6 9 , s. 1 7 7 ) . Marx, Eeuerbaclı’ın yapıtları için “Hegel'in G örüngübilim ile M antık'm dım bu yana, g erçek bir kuramsal d evrim içe ­ ren tek yazılardır", dem iştir (MARX, Karl; 1 8 4 4 E lyazm aları: Ekonom i

Politik ve Felsefe, Çeviren: Kenan Som er, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 9 3 , s. 8 5 ) . F euerbach'ın "düşünm e varlıktan çıkar, yoksa varlık d üşü nm e'den değil” (FEUERBACH, Ludwig; G eleceğin Felsefesin in İlkeleri, Çeviren: Oğuz Özügül, Ara Yayıncılık, İstanbul, 1 9 9 1 , s. 7 2 ) tezi, Marx üzerinde et­ kili olm uştur. Marx, Feuerbach'ı "a teş ırm ağı” ve "çağımızın Araf’ ı" olarak nitelendirmiştir (GARAUDY, Roger; M arks İçin A nah tar, Çeviren: A. T a ­ n e r Kışlalı, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1 9 7 5 , s. 2 7 ) . Feuerbac h, Hegelci felse­ feyle Marx ve Eııgels ara sın da bir a r a halkadır (ENGELS, Friedrich;

Ludw ig F e u e rb a c h v e K lasik A lm an Felsefesin in Sonu, Çeviren: Sevim Belli, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 9 2 , s. 8 ) . 24 MARX, Karl; Jen n y'ye A danm ış Şiir A lbüm lerinden, Çeviren: Barış Pirhasan, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 9 8 , s. 14.

BATI BARBARLIĞI 1 / 5 7

Marx, kapitalist toplum düzenini eleştirmiş, devrim ve d e­ ğişme gibi terimleri ön plana çıkarmıştır. "'Başkalaşım' Marx'in tüm yaşamı boyunca en sevdiği sözcüklerden biri"25 olmuştur. Marx, başkalaşımdan yana bir yeni dünya görüşünün savunu­ culuğunu yapmıştır. Bu bağlamda, Marx'in "Feuerbach Üzerine Tezleri'de öne sürdüğü 11. tez ilgi çekicidir: "Filozoflar dünyayı yalnızca değişik biçimlerde yorum ladılar, sorun onu değiştir­ mektir."26 O halde, insanlığın kurtuluşu için zalim Batı'nm hü­ kümran olduğu dünyanın değişmesi şarttır. Marx, despot Batı'nın düzeninin tüm yönlerini eleştirel bir bağlamda çözümlerken, öncelikle onun sınıf27 yapısı üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu çabasında Marx, özellikle insanları "aptal ve

25 DERRIDA, Jacques; M arx'in H ay aletleri: B o rç D urum u, Yas Çalışm ası ve Yeni E n tern asy o n al, Çeviren: Alp Tü mertekin, Ayrıntı Yayınları, İs­ tanbul, 2 0 0 1 , s. 8 5 . 26 MARX, Kari v e ENGELS, Friedrich; Alman İdeolojisi -F eu erb ach , Çevi­ ren: Sevim Belli, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 9 2 , s. 22. 27 Marx'in ö n e m verdiği konuların başında sınıf gelir. Marx, ilk olarak, H egel'in H ukuk Felsefesinin E leştirisine Katkı kitabında, sınıf sözcü ğüne ilişkin açıklam alar yapm ıştır:

"Sınıf (sözcüğün

o rtaçağdak i anlamıyla

S tand), yalnızca ve yalnızca fark lılık ve ayrılığın, aslında bireyin varo luş biçimini oluşturdukları an lam ın a geliyor. Bireyin y a şa m a, d avra n m a vb. biçimi, onu toplumun bir üyesi, bir işlevi d u ru m u n a g etirecek y erd e, t o p ­ lumun bir ayrıksılığı [istisnası] d u rum un a g e tir iy o r ve onun ayrıcalığını o lu şturuyor" (MARX, Kari; H egel'in Hukuk Felsefesin in Eleştirisi, Çevi­ ren: Kenan Som er, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 9 7 , s. 1 1 9 ) . Marx, F ra n s a ’da Sınıf S avaşım ları 1 8 4 8 - 1 8 5 0 (Çeviren: Sevim Belli, Sol Yayınları, A nk a­ ra, 1 9 9 6 , s. 3 3 - 6 0 ) metninde, F ran sa'da mali arist okrasi, sanayi burjuvazi­ si, küçük burjuvazi, köylü sınıfı, p ro le ta r y a v e lumpen p ro le taryad an söz etmiştir. Marx, K apital'in 111. cildinin son bölümünde üç sınıftan b a h s e t ­ miştir: “Ü cretli-emekçiler, kapitalistler ve topra k sahipleri, kapitalist ü r e ­ tim tarz ına dayan an m o d e rn top lum un üç büyük sınıfını o lu ştu ru rla r” (MARX, Kari; K apital, Ekonom i Politiğin E leştirisi, Ü çüncü Cilt, Yayına Hazırlayan: Friedrich Engels, Çeviren: Alaattin Bilgi, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 9 0 , s. 7 7 5 ) . Marx'a göre, "tek tek bireyler, a n c a k başka bir sınıfa karşı o rta k bir sav aşım y ü r ü tm e k z o ru n d a oldukça b ir sınıf mey d a n a g etirirle r” (MARX ve ENGELS, A lm an İd eolojisi -F eu erb ach , s. 9 1 ) .

58 / BATENIN RADIKAL ELEŞTİRMENİ OLARAK KARL MARX tek yanlı yapmış"28 dediği özel mülkiyet, onunla yakın ilişkili burjuva sınıfı ve devletini eleştirmiş, onların olumsuz yönlerine değinmiş ve burjuvazi dışındaki tüm sınıfların köleliğinin kaçı­ nılmazlığına işaret etmiştir. Nitekim günümüzde Batı'da hâkim sınıflar ve onlarla birlikte dans eden haydut devletlerin dünya­ nın her bölgesinde yaptığı insanlık dışı eylemlere bakıldığında, 19. yüzyılın sosyologu Marx'in 20. ve 21. yüzyılı doğru kavradı­ ğı söylenebilir. Bugün, Batı'da egemen sınıfın yapıp ettiği kötülüklerin mü­ sebbibi, aslında devlettir. Çünkü Batı'da devlet, burjuvazinin ana aktör olduğu kapitalist düzeni meşrulaştıran bir aygıttır. Devletle, burjuvazi iç içedir. "Modern devlette yürütme, tüm burjuvazinin ortak işlerini yöneten bir komiteden başka bir şey değildir.''29 Sınıflı toplumların ürünü olan devlet, özel mülkiyet sahibi kesimlerin çıkarını korumaya dönüktür. Böylelikle dev­ let, sürekli bir biçimde, uzlaşmaz sınıfsal çelişkileri var kılar. "Devlet, sınıf karşıtlıklarını frenleme gereksinmesinden doğdu­ ğuna, ama aynı zamanda, bu sınıfların çatışması ortasında doğ­ duğuna göre, kural olarak en güçlü sınıfın, İktisadî bakımdan egemen olan ve bunun sayesinde, siyasal bakımdan da egemen sınıf durumuna gelen ve böylece ezilen sınıfı boyunduruk al­ tında tutmak ve sömürmek için yeni araçlar kazanan sınıfın devletidir. İşte bundan ötürüdür ki, antik devlet, her şeyden önce, köleleri boyunduruk altında tutmak için, köle sahipleri­ nin devletiydi; tıpkı feodal devletin, se rf ve angaryacı köylüleri

28 MARX, Karl; F e l s e f e Y azıları, Çeviren: A hm et Fethi, Hil Yayın, İstanbul, 2 0 0 4 , s. 46. 29 MARX ve ENGELS, K om ünist P arti M anifestosu, s. 1 2. Marx, kapitalist toplumdaki devleti eleştirirken, öncelikle Hegel ile hesaplaşmıştır . Hegel, devleti

so y ut gerçeklik olarak

k a vra m ıştır

(HEGEL,

Georg

Wilhelm

Friedrich; H ukuk Felsefesinin P re n sip le ri, Çeviren; Cenap Karakaya, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1 9 9 1 ) . M arx ise, Hegel'in devleti so y ut bir güç olarak ele almasını eleştirmiş, devletin e g e m e n sınıfın çıkarm a göre işle­ diğini ileri s ü r m ü ş t ü r (MARX, H egel'in Hukuk Felsefesinin E leştirisi, s. 25-30).

BATI BARBARLIĞI 1 / 59

boyunduruk altında tutmak için soyluların organı ve modern temsili devletin de ücretli emeğin sermaye tarafından sömü­ rülmesi aleti olması gibi.''30 İşte, bu bağlamda, burjuva sınıfının devleti, dünyadaki sömürü ilişkilerini üreten ve toplumların bütün bedenini bir zar gibi saran ve tüm deliklerini tıkayan korkunç bir asalak yapıdır.31 Kapitalist toplumda devletin tam desteğini alan burjuvazi, dünyanın tamamına kendi çıkarları ekseninde yön vermiştir. "Burjuvazi, artık bir zümre değil, bir sın ıf olması bakımından, yalnızca bu yüzden, yöresel planda değil, bütün ulusal planda örgütlenmek ve kendi ortak çıkarlarına evrensel bir biçim vermek zorundadır.''32 Batı’da devlet, yani başat sınıfın devleti, baskı aygıtları 33 sayesinde dünya üzerinde bir tahakküm kur­ muş ve haydutluk yapan bir güce dönüşmüştür. Batı'da devlet yüzünden insanların ve toplumların özgürlüğünden söz etmek mümkün değildir. Zaten “Marx, devletle bir arada özgürlükten

30 ENGELS, Friedr ich; Ailenin, Özel M ülkiyetin ve D evletin Kökeni, Çe­ viren: Kenan Som er, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 9 2 , s. 1 7 7 . 31 MARX, Karl; Louis B o n a p e rte ’in 18 B ru m aire'i, Çeviren: Sevim Belli, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 9 0 , s. 1 3 5 . 32 MARX, Karl ve ENGELS, Friedrich ; K apitalizm -Ö n cesi Ekonom i B i­

çim leri, Çeviren: Mihri Belli, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 9 2 , s. 1 2 7 . 33 Devletin baskı a y g ıtla rın ın (DBA) yanında devletin ideolojik aygıtları da (DİA) vardır. A lth usser’e göre, bunlar aynı şe y değildir. DBA’lar, hükümet, idare, ordu, polis, m a h k e m e ve hapish anelerdir. DİA’lar ise, dinsel DİA, ö ğ re tim sel DİA, aile DİA'sı, hukuksal DİA, siyasal DİA, sendikal DİA, h a b e r ­ leşm e DİA’sı ve kültürel DİA’dır. Althusser, DİA ile DBA arasındaki farkla­ ra da değm iştir. Devletin b ir tek baskı aygıtı, buna karşın b ird en çok sa y ı ­ da DİA’sı vardır. DBA, kamu alanında DİA’lar özel alanlard a bulunur. DBA’lar "z o r”, DİA'lar ise ideoloji k ullanarak işle rler (ALTHUSSER, Louis;

İdeoloji ve D evletin İdeolojik A ygıtları, Çeviren: Alp Tümertekin, İthaki Yayınları, İstanbul, 2 0 0 3 , s. 1 6 8 - 1 7 0 ) .

6 0 / BA TTNIN RADİKAL ELEŞTİRMENİ OLARAK KARL MARX söz etmenin anlamsız olduğunu kabul etmekte idi. Devlet, bir zorlama örgütü olarak, özgürlüğün tam tersidir."34 Batı’da hâkim sınıfın gücü, -ideolojik ve baskı aygıtlarının da yardımıyla- her zaman kendi dışındaki sınıfları ezmesine ve sömürmesine dayanır. Marx'in da Batı sisteminde sorunlu gör­ düğü alanların başında bu konu gelir.35 Batı tarihinin her aşa­ ması sömürülerle, çelişkilerle ve eşitsizliklerle doludur. Batı, eşitsizlikler üzerine bina edilmiştir. Bunu, Batı toplumlarının başlangıcından günümüze kadarki yapısında ve sınıfsal teme­ linde görmek mümkündür. Marx'a göre, kapitalist toplumu doğru tahlil etmek için sınıf savaşımlarına?6 bakmak gerekir. Marx'a göre, toplum, gerginlik

34 CONQUES'!', Robert; Karl M arx N ered e Yanıldı, Çeviren: Esin Örücü, Çağdaş Yayınları, Yayın Yeri Yok, 1 9 7 2 , s. 3 7 . 35 Marx, 1 8 4 8 ’de doruk noktasına erişe n burjuvazi-prole tary a çek iş m e­ sinde öncü aydın konum unu üstlenm iş ve Komünist Liga Ö rgütü’niin iste­ ği üzerine Engels ile birlikte K om ü n ist P arti M anifestosu'nu ya z m ıştır (RİAZANOV, David; K arl M arx ve F rie d rich Engels: H ayat ve E se rle rin e Giriş, Çeviren: Ragıp Zara kolu, Belge Yayınları, İstanbul, 1 9 9 7 , s. 6 1 ] . Marx'in Gotha P ro g ram ın ın E leştirisi (MARX, Karl ve ENGELS, Friedrich; Gotha ve E rfu rt P ro g ra m la rın ın Eleştirisi, Çeviren: M. Kabagil, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 8 9 ) ve K om ü n ist P a rti M anifestosu, iş­ çi sınıfının temel yapıtların dandır. Önem açısından Gotha P ro g ra m ı’mn Eleştirisi, K om ü n ist P arti M anifestosu'ndan so nra ikinci sırad a d ır ve bilimsel sosyalizmin bir p ro g ra m yap ıtıd ır (VASİNA, L. ve Yu. Vasin;

M arks'ın G otha P ro g ra m ı'n m E leştirisi Ü zerine, Çeviren: L e v en t Oğuz, A m a ç Yayıncılık, İstanbul, 1 9 8 9 , s. 7). 36 Marx, "sınıf savaşımı" anlayışını ilk kez kendisinin o rta y a atmadığını Engels'e gönderdiği bir mektupta dile getirmiştir: "İlgimi çeken bir kitap Thierry'nin Iiistorie d e la fo rm a tio n e t du p ro g r è s du T iers E ta t [Tiers Etat'nın Oluşum ve Gelişim Tarihi] 1 8 5 3 . Fransız tarihçiliğinde ‘sınıf savaşımı’nın bab ası " (MARX ve ENGELS, S eçm e Y az ışm a la r 1: 1 8 4 4 - 1 8 6 9 , s. 9 7 ) . Marx, Joseph W e y d e m e y e r ’e gönderdiğ i 5 Mart 1 8 5 2 tarihli m ek tu ­ bunda şöyle demiştir: "Modern top lum da ne sınıfların ne onlar arasındaki savaşımın varlığını bulmuş olmanın onuru bana ait. Benden ço k zam an önce burjuva tari hçile r bu sınıf savaşı mının tarihsel gelişimini, b urju va ik­ tisatçılar da sınıfların ekonomik anato m isini ortaya koydular. Benim yeni

BAT! BARBARLIĞI 1 [ 6 1

ve savaşım yoluyla sosyal değişmeyi meydana getiren karşıt güçlerin hareket eden bir dengesidir.37 Toplum, düşman sınıf­ ların bir arenasıdır. Sosyal gelişmenin itici gücü, karşıt sınıflar arasındaki savaşımdır. Sosyal sınıflar arasındaki savaşım, ev­ rensel bir kanun olup, tarihsel sürecin temelini oluşturur. "Gü­ nümüze kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf savaşımları ta­ rihidir. Özgür insan ile köle, patrisyen ile pleb, bey ile serf, lon­ ca ustası ile kalfa, tek sözcükle, ezen ile ezilen birbirleriyle sü­ rekli karşı karşıya gelmişler, kesintisiz, kimi zaman örtük, kimi zaman açık bir savaş, her kezinde ya toplumun tümüyle dev­ rimci bir dönüşmesiyle ya da savaşan sınıfların birlikte mah­ volmalarıyla sonuçlanan bir savaş sürdürmüşlerdir."38 Marx'ta

ola rak yaptığım şey: 1) sınıfların varlığının, üretim in gelişim in d ek i belli ta ­ rihsel aşam alarla ilişkili olduğunu, 2 ) sınıf savaşımının zorunlu ola rak p ro leta ry a d ik ta tö rlü ğü n e varacağını, 3 ) bu diktatörlüğün, yalnızca bütün sınıfların o rta d a n kaldırılm asına ve sınıfsız toplum a bir geçiş olduğunu g ö s te r m e k t e n ib arettir” (MARX v e ENGELS, S eçm e Y a z ışm a la r 1: 1 8 4 4 1 8 6 9 , s. 7 5 ) . 37 CQSER, Lewis A.; M asters o f S ociological T h ou gh t: Id eas in H isto ri­ cal and Social C ontext, H a rco u rt B race Jovanovich, Inc., New York, 1 9 7 7 , s. 4 3 . 38 MARX ve ENGELS, K om ü n ist P arti M anifestosu, s. 9-1 0 . Marx, k a p ita­ list toplumda müca dele nin burjuvazi ile işçi sınıfı arasın da olacağını d ü ­ şündüğünden, işçi sınıfının bilinçlenmesi ve iktidara gelmesi konusunda büyük bir çaba göstermişt ir. K om ü n ist P arti M anifestosu'nda Engels ile birlikte, "p ro leterlerin zincirlerin den başka k ayb edecek bir şeyleri yok. K azanacakları b ir diinya var" (s. 5 5 ) diyen Marx, "işçi sınıfının politik ikti­ darı ele g e çire r e k ek on om ik ö z g ü rleşm esi” (MARX, Karl v e ENGELS, Friedrich; Basın Söyleşileri, Çeviren: Burcu Günüşen, Sol Yayınları, A n ­ kara, 2 0 0 0 , s. 1 0 ) a m a c ım taşıyan E n tern a sy o n a l İşçi Birliği'nin k u ru lm a ­ sına öncülük etmiş, işçilerin dünyada etkin olması için ça ba h a rca m ış (MARX, Karl v e ENGELS, Friedrich; B irin ci E n te rn a sy o n a ld e Ö rgütlen ­ m e M eselesi, Çeviren: Cenap Öktener, Ekim Yayınları, Ankara, 1 9 9 0 ), e n ­ te rn asy on al için en büyük tehditlerden biri olan a n arşizm yanlılarıyla m ü cad ele et m iş (MARX, Karl ve ENGELS, Friedrich; A n arşizm Ü zerin e, Çeviren: Sevim Belli, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 9 9 ) ve sınıf mülkiyetini o r ­ tadan kaldırmak isteyen komün h a rek etlerine d e ste k v erm iş tir (MARX, Karl; F r a n s a ’da İç Savaş ve P a ris K om ünü Ü zerin e B e lg e le r ve M ek­

62 / BATININ RADİKAL ELEŞTİRMENİ OLARAK KARL MARX sosyal "sınıflar, geniş insan grupları olup, toplumun bölünmüş­ lüğüne yol açarlar.''39 Marx, tarihin ilk dönemlerinden itibaren, her yerde, toplumun çeşitli zümreler biçiminde en aşağıdan en yukarıya bir bölümlenmesini, çok çeşitli bir sosyal konum de­ recelenmesini bulmanın kolay olduğunu iddia etmiştir. Sözge­ limi, Eski Roma'da patrisyenleri, şövalyeleri, plebleri ve kölele­ ri; Ortaçağda ise, feodal beyleri, lonca ustalarım, çırakları ve serfleri; bu sınıfların hepsinde, yine, alt derecelenmeleri gör­ mek mümkündür.40 Batı tarihinde toplumlar farklı sınıflara bö­ lünmüş, azınlık olan hâkim sınıf, her dönemde çoğunluk olan sınıfları sömürmüş, ezmiş ve onlara her türlü zulmü yapmıştır. Batı toplumları başlangıcından bu yana barbar, ezici ve sömü­ rücüdür. Batı sistemi, tarihinin her aşamasında sömürmeyi esas almış, bunun için de sömürü ilişkilerini ve mekanizmala­ rını sürdürecek egemen sınıflara dayanmış, sürekli olarak eze­ nin yanında yer almış, onun başat olabilmesinin bütün koşulla­ rını ve olanaklarım temin etmiştir. Batı'mn temeli, tarihi ve bugünü, ezilen ve sömürülen köle üzerine kuruludur. Tarihte ilk köleci toplumlar, Batı'da ortaya çıkmıştır. Batı, köleci toplum düzenini bugün de sürdürüyor. Batı, hem dün hem de bugün köleci toplum yapısına sahiptir. Batı tarihinde sınıflara bölünmüş ilk toplum biçimi, köle sa­ hipleri ve kölelerden meydana gelen köleci toplumdur.41 Köleci

tu p lar, Çeviren: Kenan Somer, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 9 1 , s. 6 2 ) , Zaten, K apitalin önem i de, toplıımların gelişiminde proletar yanın tarihsel rolü­ nü bilimsel bir biçimde te melle ndirm iş olm ası ndad ır (SCHELLENBERG, W alte r; "K apital" Ü zerin e T em el K u rslar, Çeviren: Ş. Bakırsan, Konuk Yayınları, İstanbul, 1 9 7 9 , s. 1 0). 39 MALİNİN, V. A.; M ark sçı-L enin ci Felsefen in T em elleri II: T arih sel

M addecilik, Çeviren: Can er Ertuna, Konuk Yayınları, İstanbul, 1 9 7 9 , s. 64. 40 MARX ve ENGELS, K om ü n ist P a rti M anifestosu, s. 10. 41 Ancak, h e m e n belirtelim ki, köleci top lum la rdan önce sınıfsal b ö lü n m e ­ nin ve s ö m ü rü n ü n olmadığı ilkel komünal toplum lar vardı. İlkel komiinal toplum, a raların dak i ilişki kan bağına d ayan an v e varlıklarını d e v a m etti­ rebilmek için ortaklaşa çalışan insanlardan oluşmuştur. Daha ço k avcılık

BATI BARBARLIĞI 1 / 6 3

toplum, tarihte sömüren ve sömürülen sınıflara dayalı ilk sınıflı toplumdur. Kölelerin sömürülmesi, tarihte bilinen sömürünün en ilkidir. Köleci toplum öncesi dönemlerde insanın insan tara­ fından sömürüsü olmadığı için özellikle savaş tutsakları öldü­ rülmüştür. Ancak, mülkiyeti ortaya çıkaran emek üretkenliği bu olaya son vermiştir. Çünkü savaş tutsağı, artık kendi tüket­ tiğinden daha fazla maddi değer üreten bir konuma gelmiştir.42 Savaş tutsaklarının öldürülmesi sonlandırılarak köleleştirilmeleri sağlanmıştır. Bununla birlikte, efendilere "borçlarını öde­ yemeyen borçlular da köleler sınıfını oluşturuyordu."43 Köleci toplumun temeli, "köle sahiplerinin asalak tüketimi için gerekli artı-ürünün, kendi mülkiyetleri altında olan dolaysız üreticile­ rin, kölelerin, fiziksel zor kullanımıyla çalışmaya zorlanması ile üretilmesinin zorunlu ve mümkün olması şeklinde belirle­

ve toplayıcılıkla uğraşa n insanlar, hayatlarını devam ettirebilm ek için o r ­ taklaşa h arek e t etmişlerdir. Bu toplum düzenin de ha yat tarzı ve ilişkiler sistemi, üre tim düzeyine bağımlıdır. Ancak, ilkel komtinal toplum da z a ­ manla “üre tim güçleri kendi çerçevele ri içerisinde y a v a ş yavaş gelişiyor­ du. İnsanın çalışması gitgide daha üretken hale geliyor, tarımcılık ile h a y ­ vancılık, zanaatk ârlık ile tarımcılık arasın da işbölümü o rtay a çıkıyordu. Bu koşullarda kabileler ara sın da ekonomik ilişkilerin yeni bir biçimi olan mübad ele o rtaya çıktı. İş aletleri bireysel bir k a ra k te r kazandılar. Ürünle­ ri biriktirme, yeniden bölüşm e ve zenginliklerin toplumun küçük bir ke­ siminin ellerinde birikmesi olanaklı hale geldi. Tüm bunların so nucu nda yara tıla n zenginliğin bir öğesi de bizzat insandı, çünkü işgücünün s ö m ü ­ rülmesi e k on om ik b akımdan kazanç getirici hale geldi. Tarımcılık yerleşi k bir y a şa m düzeni getir iyord u; el zan aatlarının gelişmesi ve çeşitli ü rü nle­ rin önem li m ik ta rla rda üretilmesi ise insanların d aha geniş topluluklar kurmasını ve k entle rde yerleşm esin i ge re k tiriy o rd u ” (MALİNİN, M arksçı-

Leninci F elsefen in T em elleri II: T arih sel M addecilik, s. 5 7 ) . Emek üretkenliğinin artm ası ve artı-ü rü nün o rtaya çıkması, ilkel komünal top ­ lumun eşitlikçi yapısının bozulmasına, dolayısıyla özel mülkiyete ve s ö ­ mü rü ye bağlı sınıflı toplum ların o rta y a çıkm ası na kaynaklık etmiştir. 42 ZUBR1TSKI, Y. ve Diğerleri; İlkel T opluluk, K öleci Toplum , F eo d al T oplum , Çeviren: Sevim Belli, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 9 2 , s. 5 3 - 5 4 . 43 BOGUSLAVSKİ ve Diğerleri; D iyalektik ve T arih sel M ateryalizm in A becesi, Çeviren: Vahap Erdoğdu, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 9 0 , s. 2 9 0 .

64 / BATENIN RADIKAL ELEŞTİRMENİ OLARAK KARL MARX nir."44 Kölenin emeği üstüne kurulu kpleci toplum, sömüren efendilerle sömürülen köleler arasındaki sınıf ilişkilerini eksik­ siz bir biçimde geliştirmiştir.45 Böylece, kölelerin çoğalması, kölelerle efendiler arasındaki uzlaşmaz karşıtlıkları keskinleştirmiştir. ''Kölelik, İktisadî ve toplumsal biçimlenme bütünü içinde, sömürüye dayanan uzlaşmaz karşıt bir biçimlenme­ dir."46 Köleci toplumun uzlaşmaz çelişkisi, kölenin üretim araç­ larına zorla bağlanmışlık durumudur. Bu, köleci üretim tarzı­ nın temel çelişkisi, diğer bütün çelişkilerin kaynağı olma özelli­ ğine sahiptir.47 Köle emeğinin sömürüsüne dayalı bu toplum tipi, özellikle Antik Yunan ve Roma'da yaygındır.48 Roma’daki

44 ZAGOLOV, N. A. ve Diğerleri; E konom i Politiğin T e m elleri, Çeviren:. Bilge Dicleli, May Yayınları, İstanbul, 1 9 7 6 , s. 8 0 . 45 MARX ve ENGELS, A lm an İd eolojisi -F e u e rb a ch , s. 3 9 . 46 ZUBR1TSKI ve Diğerleri, İlkel Topluluk, Köleci Toplum , Feo d al T o p ­

lum, s. 7 1. 47 ZAGOLOV ve Diğerleri, Ekonom i P olitiğin T em elleri, s. 8 7 . 4H Aynı d ö n e m d e Çin, Hindistan ve öteki Doğu toplumların da Asya tipi üretim tarzı (ATÜT) egemendi. Marx, ATÜT’ü, Hindistan'daki d evlet ve köy topluluklarını tasv ir eden İngiliz doküm anlar ı üzerinde d erinlem esi­ ne inceleyerek o rt a y a atm ıştır (GODELIER, Maurice; A sya-T ipi Ü retim T arzı ve M ark sist Ş em alara G öre T o p lu m ların Evrim i, Çeviren: Attila Tokatlı, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1 9 9 3 , s. 1 3 - 1 4 ) . Marx'a göre, Asyalı h e r­ hangi bir "ülkede tüm

toprağın

tek sa h ibi h ü k ü m d a rd ır"

(MARX ve

ENGELS, Seçm e Y azışm alar 1: 1 8 4 4 - 1 8 6 9 , s. 8 9 ) . ATÜT'ün temel özelli­ ği, devletin güçlü v e despotik oluşudur. ATÜT'te devlet, bütün küçük t o p ­ lulukların ü st ü n d e duran ve herkesi kapsayan bir birliktir, Bu birlik, en yüksek mülk sahibidir. Aynı za m a n d a , bu despotik birliğin h im ayesin de y er alan topluluklar da mülk sahibidir. A nc ak “bütün bu küçük toplulukla­ rın üstünde duran ve herkesi kapsa yan birliğin en yüksek m ülk sa h ib i ya da tek m ülk sa h ib i ola rak g örü nm esi olgusuyla, g e rçe k toplulukların ise yalnızca m irasçı mülk sahipleri ola ra k g ö rü n m esi olgusu mutlak olarak çelişmez" (MARX, Kari; F o rm en : K ap italist Ü retim Öncesi B içim ler, Çe­ viren: Sol Yayınları Yayın Kurulu, Ankara, 1 9 9 7 , s. 7 - 8 ). Bu güçlü birlik, g erçek mülk sahibi ve o rtak mülk sahipliğinin önkoşuludur. Bu yüzden devlet, çok sayıdaki topluluğun ü stü nd edir ve onlard an ayrı b ir öğedir. Tek başına birey, mülksiizdür. Mülkiyet, bütünü sa rm a la y a n birliğin bi-

BATI BARBARLIĞI 1 / 6 5

savaşım49, ekonomik koşulları ağırlaşmış ve özellikle borçları yüzünden zor durumda bulunan küçük toprak sahipleri, yani halk (plebyenler) ile büyük toprak sahipleri (patrisyenler) ara­ sında olmuştur. Ancak, Roma'da gittikçe yoksullaşan plebler, köleler ve toprağın işletilmesindeki "kolon denilen özgür yarı­ cılar"50 kölecilere karşı ortak bir savaşım başlatmış ve bu sava­ şım gittikçe halk ayaklanmalarına dönüşmüştür. Ezilen sınıfla­ rın ezen sınıf ile yoğun savaşımı, köleci toplumun yıkılmasına yol açmıştır. Batı toplumlarınm tarihsel gelişim şemasında köleci top­ lumdan sonra, başka bir köleci toplum olan feodal toplum gelir. "Niteliği gereği, feodal üretim tarzı, her ne kadar köleci üretim tarzı gibi çalışan çoğunluğun egemen azınlık tarafından sömü­ rülmesine dayanıyorsa da, ondan daha ilerici oldu."51 Feodal toplum, köleci toplumun dönüşümünden ortaya çıkmıştır. Bu iki toplumun çıkış noktaları arasındaki farklılığı belirleyen t e ­

re ylere

belirli

bir kom ünün

aracılığıyla v erm iş

olduğu

bir bağıştır.

ATÜT'tc artı-iirün, en üst siyasal birlik olan d evlete aittir. Çünkü Asyalı toplum la r için önemli olan su la m a kanalları devletin eseridir, Ulaşım ara çla rı gibi e m ek yoluyla ge rçe k mülk edinmen in ortakkışa koşullan, üst birliğin, yani alt toplulukların üstünde y e r alan despotik hüküm etin e s e ­ ridir (MARX, Fo rm en :

K ap italist Ü retim Ö ncesi B içim ler, s. 8 -9).

A T Ü T te top ra k ta özel mülkiyet yoktur. Bu da, Doğu cennetinin a n a h t a rı ­ dır (MARX, Karl ve ENGELS, Friedrich; S öm ü rgecilik Ü zerine, Çeviren: Muzaffer Erdos t, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 9 7 , s. 3 4 1 ). A T Ü T ün e g em e n olduğu top lum la rda sınıf savaşımı yoktur. Çünkü sınıfların ortaya çık m a ­ sına kaynaklık ed ebile ce k mülkiyet, despotik devletin elindedir. A TÜ T ün b a ş a t olduğu yapılar, gelişmenin temel b ir unsu ru nu n olmayışlığını, yani top rak sahipleriyle söm ü rü len köylülük arasındaki sınıf mücadelesinin yokluğunu bünyelerin de barındırırlar (TURNER, Bryan S.; M arx ve Or­

yan talizm in Sonu, Çeviren: H. Çağatay Keskinok, Kaynak Yayınları, İs­ tanbul, 2 0 0 1 , s. 4 7 -4 8 ). 49 ZUBRITSK1 v e Diğerleri, İlkel Topluluk, K öleci Toplum , Feodal T o p ­

lum, s. 1 1 0 . 50 A.g.e., s. 115. 51 A.g.e., s. 147.

66 / BATININ RADİKAL ELEŞTİRMENİ OLARAK KARL MARX mel etken, geniş bir alana yayılmış olan ve istilalar yüzünden artış gösteremeyen nüfusun azlığıdır. Yunan ve Roma'nın aksi­ ne, feodal gelişme, tarımda, Roma fetihleriyle ve ilk defa bu fe­ tihlerin neden olduğu yayılmayla hazırlanan daha geniş bir alan üzerinde başlamıştır. Gerileme halindeki Roma İmparatorluğu'nun son yüzyılları ve barbarların fetihleri, bir yığın üretici gücü tahrip etmiş, özellikle tarım, sanayi ve pazar yokluğundan dolayı gerilemişti. Ticaret, durmuş, kırsal ve kentsel nüfus azalmıştı. Bu koşullar ve fetihin bu şartlarca belirlenen örgüt­ lenme biçimi, sonuçta Cermenlerin askeri örgütlenişlerinin et­ kisi altında feodal mülkiyeti geliştirmiştir.52 Feodal mülkiyet biçimi, ortaklığa dayanır. Fakat bu ortaklığın karşısında artık, köleci toplumda olduğu gibi, doğrudan üreticiler sınıfını oluş­ turan köleler değil, sertleştirilmiş küçük köylüler vardır. Feodal toplumun temeli, toprak mülkiyetine ve "toprağın mümkün ol­ duğu kadar çok sayıda alt-feodaller arasında bölünmesine''53 dayanır. Çünkü feodal soylunun başlıca üretim araçları olan toprak ve iş araçları üzerindeki tekelci mülkiyetleri, feodal üre­ tim tarzının belirleyici özelliğidir. Bu araçların, feodal mülkiyet tarzının özelliğinden doğan, doğrudan üreticiye teslim edilme­ si, köylülerin sertleştirilmesini, onların ekonomik baskısını ve bağımlılığını arttırmıştır.54 Bu süreçte köylüler, senyöre bağlı hale getirilmiştir. Feodal toplumun temeli, feodal beyin kendi­ sine bağımlı olan köylülerin ürettiği artı-iirüne zor kullanarak el koymasına dayanır. Feodal beyin gücü köylülerle ilişkilidir: ‘‘Feodal beyin kudreti, diğer bütün hükümdarlar gibi, mülkleri­ nin çokluğuna değil, uyruklarının sayısına ve bu da kendi top­ rakları üzerinde çalışan köylülerin sayısına dayanıyordu."55 Kı­

52 MARX ve ENGELS, Alman İdeolojisi -F e u e rb a ch , s, 3 9 -4 0 . 53 MARX, K apital, K ap italist Ü retim in E leştirel B ir Tahlili, B irin ci Cilt, s. 734. 54 ZUBR1TSKI ve Diğerleri, İlkel Topluluk, Köleci T oplum , F eo d al T o p ­ lum, s. 146. 55 MARX, K apital, K ap italist Ü retim in E leştirel B ir Tahlili, B irin ci Cilt, s. 734.

BATI BARBARLIĞI 1 / 6 7

saca, feodalitede soylular, serfler üzerinde egemen bir konum­ dadır. Feodalitenin temeli tarımsal üretime ve sefleştirilmiş köylü emeğinin sömürüsüne dayanır. Ancak, bu sistem, coğrafi keşifler ve onların yol açtığı yeni oluşumlarla birlikte ortadan kalkmıştır. Büyük coğrafi keşifler, özellikle 1492'de Amerika kıtasının keşfedilmesi ve yeni ticaret yollarının bulunması, feodal üretim tarzının dönüşmesine kaynaklık etmiştir. "Amerika'nın keşfi, Ümit Burnunun dolaşılması, yükselen burjuvazi için yeni bir alan açtı. Doğu Hindistan ve Çin pazarları, Amerika’nın sömür­ geleştirilmesi, sömürgelerle ticaret, değişim araçlarının ve ge­ nel olarak metaların artışı, ticarete, gemiciliğe, sanayiye o güne dek görülmemiş bir atılım ve böylelikle, çöküş halinde olan fe­ odal toplumdaki devrimci unsura da hızlı bir gelişim sağladı. Sınai üretimin kapalı loncalar tarafından tekelleştirildiği feodal sanayi sistemi, yeni pazarlar açıldıkça durmaksızın büyüyen gereksinimlere artık yetmiyordu. Onun yerini manüfaktür sis­ temi aldı. Lonca ustaları imalatçı orta sınıf tarafından bir kena­ ra itildiler; farklı lonca birlikleri arasındaki işbölümü, tek tek her atölye içindeki işbölümü karşısında yok oldu. Bu arada, pa­ zarlar durmaksızın büyüyor, talepler durmaksızın yükseliyor­ du. Manifaktür bile artık yeterli değildi. Tam bu sırada, buhar ve makine, sınai üretimi devrimcileştirdi. Manüfaktüriin yerini modern büyük sanayi, sanayici orta sınıfın yerini sanayici mil­ yonerler, tüm sınai orduların önderleri, modern burjuvazi al­ dı."56 Modern sanayi, Amerika'nın keşfiyle dünya pazarını yarat­ mıştır. Dünya pazarı ise ticarete, gemiciliğe ve kara ulaştırma­ cılığına muazzam bir gelişme kazandırmıştır. Bu da, sanayinin yayılmasını etkilemiştir. Sanayinin, ticaretin, gemiciliğin ve demiryollarının gelişmesine paralel olarak burjuvazi de geliş­ miş, sermayesini arttırmış ve feodaliteden kalma bütün sosyal

S6 MARX v e ENGELS, K om ü n ist P a rti M anifestosu, s. 1 0 - 1 1 .

68 / BATININ RADİKAL ELEŞTİRMENİ OLARAK KARL MARX sınıfları geri plana itmiştir.57 Burjuvazi Avrupa'da üstünlüğü ele geçirdiği her yerde feodal ilişkilere son vermiştir. Yer aldığı kapitalist toplumda çoğunluk üzerindeki egemenliğini arttıran burjuvazi, feodalitedeki dinsel ve siyasal yanılsamalarla maske­ lenmiş sömürünün yerine, açık, utanmaz, dolaysız ve kaba sö­ mürüyü koymuş, insani her şeyi para ilişkisine indirgemiştir.58 Bu sürecin başlangıcı, yani burjuvazinin b a şa t olduğu kapi­ talist toplumu 59 inşa eden kapitalist üretim tarzının doğuşu, 16. yüzyıla kadar geri götürülebilir. Kapitalist üretim tarzının iki temel öğesi olan ücretli emekçi ile kapitalisti meydana getiren gelişmenin çıkış noktası, emekçinin köleleşmesidir. Bu ilerle­ me, aslında kölelik biçiminde bir değişmedir, yani feodal sömü­ rünün kapitalist sömürüye dönüşmesidir. Bu gidişi anlamak için, çok gerilere gitmek gerekmez. Kapitalist üretim tarzının ilk ortaya çıkışına, 15. yüzyılda, bazı Akdeniz kentlerinde rastlanmıştır. Ancak, bu üretim tarzı, 16. yüzyılda İngiltere’de etkin olmaya başlamıştır.60 Söz konu­ su yüzyılda "Büyük Britanya sanayiinde, kapitalist ilişkilerin hızla geliştiği görülür.''61 Zaten, İngiltere'de sertlik çok önceleri kaldırılmıştı. Feodal üretim ilişkileri ilk önce İngiltere'de sona ermişti. 16. yüzyılın başlarından itibaren kapitalist sistem için esas olan ücretli işçiler, işçi sınıfı orada ortaya çıkmıştır.62 ''İl­ kel birikimin tarihinde, bütün devrimler, kapitalist sınıfın

57 A.g.e., s. 11. 58 A.g.e., s. 13. 59 Marx, kapitalist top lumu, endü strin in sahibi burjuvazinin b a ş a t rolün­ den dolayı sık sık "burjuva" toplumu ola rak nitelemiştir (LAYDER, Derek;

U nd erstan d in g Social T h eo ry , Sage Publications, London, 1 9 9 4 , s. 36). 60 MARX, K apital, K apitalist Ü retim in E leştirel B ir Tahlili, B irin ci Cilt, s. 7 3 2 . 61 ZUBRÎTSKİ, Y. v e Diğerleri; K ap italist Toplum , Çeviren: Sevim Belli, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 7 6 , s. 29. 62 SCOTT, Sociolog ical T h eo ry : C o n te m p o ra ry D ebates, s. 14.

BATI BARBARLIĞI 1 J 6 9

oluşması yolunda kaldıraç görevi gören çağ açıcı devrimlerdir; ama her şeyden çok, büyük insan yığınlarının birdenbire ve zorla geçim araçlarından kopartılarak, özgür ve 'bağlantısız' proleterler olarak emek pazarına fırlatılıp atıldığı anlar önem taşır. Tarımsal üreticilerin, köylülerin mülksüzleştirilmeleri, topraktan ayrılmaları, bütün bu sürecin temelidir. Bu mülksüzleştirmenin tarihi, farklı ülkelerde, farklı yönler alır ve farklı evrelerini farklı sıralar izleyerek farklı dönemlerde tamamlar­ lar. Yalnız örnek aldığımız İngiltere’de klasik biçimde görü­ lür."63 Kapitalizmin gelişimine paralel olarak feodal toplum düzeni sona ermiş ve kapitalist toplum ortaya çıkmıştır. "Kapitalist toplumun ekonomik yapısı, feodal toplumun ekonomik yapı­ sından doğup gelişmiştir."64 Kapitalist toplum düzeni, feodal sistemin mantığını aynen devam ettirmiş ve onun yolunu hiç sapmadan takip etmiştir. Marx'a göre, "Batı Avrupa'da kapita­ list ekonomik sistemin, feodal ekonomik sistemin rahminden çıkış yolunu izlemekten daha ötede bir şey yapmak gibi bir id­ diası yok."65 Feodal toplumun yıkıntıları arasından filizlenip yükselen kapitalist toplum, önceki toplumlarda olduğu gibi uzlaşmaz sı­ nıf karşıtlıklarım yok edememiştir. Kapitalist toplum, sadece eskilerin yerine yeni sınıflar, yeni sömürme koşulları ve sava­ şım biçimleri koymuştur. Kapitalist toplumun, eş deyişle bur­ juvazinin egemen olduğu düzenin ayırıcı özelliği, sınıf karşıtlık­ larını basitleştirmiş olmasıdır. Toplum, iki büyük düşman kampa, doğrudan birbirlerinin karşısına dikilen iki büyük sını­

63 MARX, K apital, K ap italist Ü retim in E leştirel B ir Tahlili, B irinci Cilt, s. 7 3 2 .

64A .g.e.,s. 731. 65 MARX ve ENGELS, S eçm e Y a z ışm a la r 2 : 1 8 7 0 - 1 8 9 5 , s. 105.

70 / BATI'NIN RADİKAL ELEŞTİRMENİ OLARAK KARL MARX fa (burjuvazi ve proletarya) bölünmüştür.66 Kapitalist toplum düzeni, sadece yeni ezme ve yeni baskı koşulları getirmiştir. Marx'a göre, "bir ülkenin kapitalist sınıfının tümü, kendi kendisinden kâr sağlayamaz."67 Kapitalist sistemin kan emici yarasaları olan hâkim sınıf, öncelikle kendi halkını sömürür ve iç sömürüyü tamamlar. Kapitalist sistemin iç sömürüyle varlı­ ğını sürdürmesi olanaksız olduğundan, onun başka toplumlara açılması, zor ve şiddet kullanarak dünyayı pazar haline getir­ mesi ve daha sonra da onu ele geçirmesi gerekir. Bu doğrultu­ da kapitalist düzenin efendileri, kendi sınıfsal çıkarlarını ön planda tutmalarından kaynaklı olarak dünyada korkunç ve in­ sanlık dışı bir sömürii düzeni inşa etmiş ve dünyanın neredey­ se tamamını sömiirgeleştirmişlerdir. Bu süreçte, burjuvazi, "her ülkedeki üretime ve tüketime kozmopolit bir nitelik verdi. Gericileri derin kedere boğarak, sanayinin ayakları altından, üzerinde durmakta olduğu ulusal temeli çekip aldı. Eskiden ku­ rulmuş bütün ulusal sanayiler yıkıldılar ve hâlâ da her gün yıkı­ lıyorlar. Bunlar, kurulmaları bütün uygar uluslar için bir ölümkalım sorunu haline gelen yeni sanayiler tarafından, artık yerli hammaddeleri değil, en ücra bölgelerden getirilen hammadde­ leri işleyen ve ürünleri yalnızca ülke içinde değil, yeryüzünün her kesiminde tüketilen sanayiler tarafından yerlerinden edili­ yorlar. Ülkenin üretimiyle karşılanan eski gereksinimlerin ye­ rini, karşılanmaları uzak ülkelerin ve iklimlerin ürünlerini ge­ rektiren yeni gereksinimler alıyor. Eski yerel ve ulusal yalıtı­ mın ve kendine-yeterliğin yerini, ulusların çok yönlü karşılıklıilişkileri, evrensel karşılıklı-bağımlılığı alıyor. Ve maddi üre­ timde olan, zihinsel üretimde de oluyor. Tek tek ulusların zi­ hinsel yaratıları, ortak mülk haline geliyor. ... Burjuvazi, bütün üretim araçlarındaki hızlı iyileşme ile son derece kolaylaşmış iletişim araçları ile bütün ulusları, hatta en barbar olanları bile,

66 MARX ve ENGELS, K om ü n ist P a rti M anifestosu, s. 10. 67 MARX, K apital, K apitalist Ü retim in E leştirel Bir Tahlili, B irin ci Cilt, s. 17 8 .

BATI BARBARLIĞI 1 / 7 1

uygarlığın içine çekiyor.''68 Aynı zamanda, halklar arasındaki ulusal farklılıklar, burjuvazinin gelişmesi, ticaret özgürlüğü, dünya pazarı, üretim tarzındaki ve buna tekabül eden yaşam koşullarındaki eşbiçimlilik ile birlikte yok olmaktadır.69 Kısaca, sermayeye malik olan, bir azınlık (burjuvazi) ile bu azınlığa emeğini satmak zorunda bırakılan çoğunluğun (prole­ tarya) oluşturdukları üretim tarzına dayanan kapitalist üretim tarzı üç temel olgu ekseninde şekillenmiştir70: Üretim araçları­ nın az sayıda insanın elinde toplanması ve bunların doğrudan kullanan işçilerin mülkiyetinden çıkıp sosyal üretim güçleri ha­ lini alması; emeğin kendisinin sosyal emek halinde örgütlen­ mesi; dünya pazarının yaratılması.71 Kapitalist üretim ilişkileriyle birlikte Batı toplumları her şe­ yi metalaştıran bir fabrika haline gelmiştir. Marx'a göre, kapita­ list üretim tarzında ürünler genel meta biçimine bürünmüştür.

68 MARX ve ENGELS, K om ü n ist P a rti M anifestosu, s. 1 4 - 1 5 .

69A.g.e., s.

34 .

70 MARX, K apital, E konom i Politiğin E leştirisi, Ü çüncü Cilt, s. 2 3 5 . 71 Kapitalizm, o rtay a çıkışı ve mantığı gereği, kendini ulusal alanla sınır­ landıramaz. Dünyanın t a m a m ın a yayılmayı esas alır. Günümüzdeki küre­ selleşme tartışm alarını da bu çe r ç e v e d e d eğe rlen d irm e k gerekir. 0 halde kapitalizmin dünyayı kuşatması olan küreselleşmeyi, yeni bir sü r e ç ola­ ra k d e ğ e r le n d ir m e m e k icap eder. Marx'in, "A m erika'da altın ve güm üşün bulunması, yerli halkın kökünün kazınması, köleleştirilmesi ve m a d e n le r e gömülmesi, Doğu Hint Adalarının ele geçirilmeye ve y a ğ m a lan m ay a b a ş­ lanması, Afrika’nın, k ara -deri ticaretin in a v alanı haline getirilmesi, kapi­ talist ü re tim çağının p em b e renkli şafak işaretleriydi" (MARX, K apital,

K ap italist Ü retim in E leştirel B ir Tahlili, B irin ci Cilt, s, 7 6 9 ) şeklindeki sa p tam a sı, kapitalizmin küresel olduğuna işa re t eder. Ancak, ne v a r ki, 1 9 9 0 ' l a r d a liberal ideologlar, şim di b ir kapitalist dünya d ü zen i v a r v e M ar x /M a rx iz m öldü, dediler (ADAMS, B e rt N. ve SYDIE, R. A.; C o n te m p o ra ry S ociological T h eo ry , Pine F o rg e Press, California, 2 0 0 2 , s. 2 6 3 ) . "M ar x öldü" diyenler, z e r r e k adar Marx'i an la m am ış olanlardır. Çünkü Marx, az önce de vurguladığım gibi, d a h a 1 9 . yüzyılda, kapitalizmin bir dünya düzeni inşa edeceğini ileri s ü rm ü ştü r. Kaldı ki, kapitalizmin bü­ tün çelişkilerinin yaşandığı gün üm üzd e Marx'in ölmesi mümkün değildir. Kapitalizm y aşad ık ça Marx da yaşayacak tır.

72 / BATENIN RADIKAL ELEŞTİRMENİ O LA R A K KARL MARX Üretimin boyutlarının büyümesiyle bu durum daha da artmış­ tır.72 Kapitalist toplum, meta toplumudur. Bu toplum, "insanlık tarihinde, üretimin çok büyük bir bölümünün metalardan iba­ ret olduğu ilk toplumdur."73 Kapitalist toplumda her şey metalaşmıştır. Her şey alınıp satılan bir meta haline gelmiştir. İnsan­ lar arası ilişkiler, metalar arasındaki ilişkilere indirgenmiş ve toplumun zenginliği, metaya bağlı hale getirilmiştir. Meta, kapitalist toplumun ekonomik hücresidir.74 Marx'in Kapital'de tahlil ettiği biçimiyle, kapitalist toplumun bütün çe­ lişkilerini ve onların tohumlarını meta fenomeninin içinde bulmak mümkündür.75 Kapitalist sistem, meta üretimini esas almış, onu genelleştirmiş, sonra da bütün meta üretimini, kapi­ talist meta üretimine dönüştürmüş76 ve m eta fetişizm ini77 te­ mel almıştır. Çünkü meta, sermayenin oluşması için gerekli­ dir.78 "Kapitalist üretim tarzının egemen olduğu toplumların zenginliği 'muazzam bir meta birikimi' olarak kendini gösterir, bunun birimi tek bir metadır. ... Meta, her şeyden önce, bizim dışımızda bir nesnedir ve taşıdığı özellikleriyle, şu ya da bu

72 MARX, Karl; K apital, Ekonom i Politiğin E leştirisi, İkinci Cilt, Yayına Hazırlayan: Friedrich Engels, Çeviren; Alaattin Bilgi, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 9 2 , s. 1 3 2 . 73 MANDEL, E rn e st; M ark sist Ekonom i K uram ın a Giriş, Çeviren: Ali Ün­ lü, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, 1 9 9 8 , s. 13. 74 NÎKİTİN, P.; Ekonom i Politik, Çeviren: Hamdi Konur, Sol Yayınları, An­ kara, 1 9 9 0 , s. 4 1 ; VYGODSK1, Vitali S.; M arx’in D üşüncesi: İk tisat ve T a­

rih, Çeviren: Attila Aks oy, V Yayınları, A nkara, Tarihsiz, s. 68. 75 LENİN, Vladimir İliç; Felsefe D efterleri, Çeviren: Attila Tokatlı, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1 9 7 6 , s. 3 0 4 .

76 MARX, K apital, Ekonom i Politiğin E leştirisi, İkinci Cilt, s. 43. 77 MARX, K apital, K ap italist Ü retim in E leştirel Bir Tahlili, B irin ci Cilt, s. 86. 78 MARX, Karl; K ap ital’e Ek: D olaysız Ü retim S ürecinin S on uçları, Çe­ viren: Mustafa Topal, Ceylan Yayınları, İstanbul, 1 9 9 9 , s. 10.

BATI BARBARLIĞI 1 / 7 3

türden insan gereksinmelerini gideren bir şeydir."79 İnsan ha­ yatı için gerekli olan meta, insan emeğinin ürünüdür. Sermayenin ilk ortaya çıkış biçimi olan ve daha çok burjuva toplum idealini (özgürlük, eşitlik ve bencillik) gerçekleştiren, bunun fiilen var olmasını olanaklı kılan sosyal mekanizma80 durumundaki para da, metadır. Para, kapitalist sistemin özü­ dür. Sistemin aktörü olan burjuvazinin ruhunu sarmalayan ana unsurdur. Marx'in deyişiyle, "karacanın su peşinde koşması gi­ bi, onun (burjuvazinin) ruhu da para, o biricik servet peşinde nefes nefesedir.''81 Kapitalistin tek hedefi, paradır. Kapitalist, esasında ortaçağların tefecisinin modern karşılığıdır.82 Kapitalist sistem, parayı kutsallaştırmıştı. Bu sistemde her şey parayla alınıp satılabilen bir hale gelmiştir. Para, her şeyi bozmuş, bütün değerleri tahrip etmiş, insanı aşağılamış ve ona hükmetmiştir.83 "Para insanın tüm tanrılarını aşağılar ve onları

79 MARX, K apital, K apitalist Ü retim in E leştirel B ir Tahlili, B irin ci Cilt, s. 49 . 1,0 MARX, Karl; G ru n d risse: E konom i Politiğin E leştirisi İçin Ön Çalış­

ma, Çeviren: Sevan Nişanyan, Birikim Yayınları, İstanbul, 1 9 7 9 , s. 2 6 5 . 81 MARX, Kapital, K ap italist Ü retim in E leştirel B ir Tahlili, B irin ci Cilt, s. 1 5 2 - 1 5 3 . 82 CARR, E dw a rd Hallett; Karl M arx: B ağn azlık Ü zerin e B ir A raştırm a, Çeviren: Uygur Kocabaşoğlu, İletişim Yayınları, İstanbul, 2 0 1 0 , s. 3 2 3 . 83 Marx,

kapitalist toplum da paranın

rolünü tahlil ed erk en William

S h a k espeare'd en önemli ölçüde yara rla nm ıştır. Marx, S h a k esp ea re ’in pa­ raya ilişkin şu vurgularını çok önen ısem iştir : "Şu azıcık altın, akı kara, gü­ zeli çirkin, haklıyı haksız, soyluyu soysuz, genci yaşlı, yiğidi alçak kılmaya y ete r... Bu altın sizin rahip ve hizmetkârlarınızı mihraplarınızdan uzak­ laştıracak; can çekişenlerin başı altından başyastığını çekip alacak; bu sarı köle antları tuttu ru p b ozd uracak , kargışlıları k utsayacak, cüzamlıya taptı­ racak, hırsızlara s e n a tö r le r sırası üzerinde yer, san, saygı ve övgü k az a n ­ dıracaktır; iki gözü iki ç e ş m e dulu yeniden e v len m ey e g ö tü ren de odur. Bir iğrenç y a r a l a r h asta n esind e memelerini kestirecek kadını, altın güzel kokular sü re r, mis gibi yapar, yeni baştan bir nisan gününe çevirir onu. Hadi, kargışlı m aden, tüm insanlığın orta malı orospu, sen ki uluslar a r a ­

74 / BATININ RADİKAL ELEŞTİRMENİ OLARAK KARL MARX metalara çevirir. Para her şeyin evrensel, kendinde oluşmuş

değeridir. Bu yüzden de tüm dünyayı, hem insan dünyasını hem doğayı, özgül değerinden yoksunlaştırır. Para, insanın işi­ nin ve insanının varoluşunun yabancılaşmış özüdür ve bu ya­ bancı öz insana hükmeder ve insan da ona tapınır."84 Kapitalizmin temeli ve ruhu olan para, meta niteliğini dünya pazarlarında kazanır.85 0 halde, kapitalist sistemin özü olan meta üretiminde ürünün paraya çevrilmesi önem arz eder.86 Meta dolaşımı iki biçimde gerçekleşir: "Meta-para-meta" (M-PM) ve “para-meta-para” (P-M-P). "Para-meta-para" sürecinde dolaşımını tamamlayan para, sehmayeye dönüşür, yani serm a­ ye halini alır.87 Meta dolaşımı, sermayenin çıkış noktasıdır. Bu süreçte, ortaya çıkan fazlalık, artı-değerdir.88

sına anlaşm azlık sokarsın... Ey sen, tatlı kral katili, baba ile oğul ara sın da sevgili a y ırm a görevlisi, Hymen'in te rte m iz yatağının parlak kirleticisi, h e r za m an genç, taze, ince, sevimli, b aştan çıkarıcı, yiğit Mars, göz k am a ş­ tırıcı parlaklığı Diana'nın kucağını kaplay an kutsal karı eriten sen, uyuş­ m a z la r topluluğunu kaynaştırıp onları birbiriyle öpü ştüren g ö r ü n ü r tanrı sen, bütün ağ ızlarda ve bütün anlam la rda konuşan sen, yüreklerin denek taşı, insanlığa, kölene, başkaldırmış gibi d avra n ve hayvanla rın dünya egemenliğini ellerine geçi rm eleri için, kendi etkililiğin ile onları kendilerin iy o k e d e c e k k avgalar içine a t ” (Sh a ke sp e are 'd en aktaran; MARX, 1 8 4 4

E lyazm aları: Ekonom i Politik ve Felsefe, s. 2 0 6 -2 0 7 ). 84 MARX, Karl; Y ahudi Sorunu, Çeviren: Sol Yayınları Yayın Kurulu, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 9 7 , s. 4 8 . 85 MARX, K apital, K apitalist Ü retim in E leştirel Bir Tahlili, B irin ci Cilt,

s. 156. 86 MARX, Karl; Ekonom i Yazıları, Çeviren: A hm et Fethi, Hil Yayın, İstan­ bul, 2 0 0 4 , s. 1 9 6 . 87 MARX, K apital, K apitalist Ü retim in E leştirel B ir Tahlili, B irin ci Cilt, s. 161.

88 A.g.e., s. 1 6 4 . A rtı-d eğ e r terimi, M arx’tan önce de vardı. Marx, artıdeğerin sa d e c e m e t a dolaşımından elde edilemeyeceğini o rta y a k oy m uş­ tur. O, Fizyokratların ve Adam Smith’in, değerin, emeğin bir biçimi oldu­ ğunu ve artı-d eğ erin artı-e m ekten ibaret bulunduğunu k a v r a y a m a d ık la ­

BATI BARBARLIĞI 1 / 7 5

Marx, kapitalizmin nesnel ekonomik yasası89 olan artıdeğerin oluşumunda emeğin ve emek-gücünün rolüne dikkat çekmiştir. Para sahibi kapitalist, M-P-M ve P-M-P dolaşım sü re­ cinde artı-değer oluşturmada bir meta olarak emek-gücünü pi­ yasada bulmak zorundadır. "Yalnız başına para ve meta dola­ şımı, sermayenin varoluşunun tarihsel koşullarının doğmasına yetmiyor. Onun doğabilmesi için, ancak üretim ve tüketim araçlarını elinde bulunduran kimse ile emek-gücü satan özgür emekçilerin pazarda karşı karşıya gelmesi gerekiyor."90 Bu bağlamda, kapitalist üretim tarzının ortaya çıkması iki koşula bağlıdır: Bireysel özgürlükten yararlanabilen, ama üretim ara ç­ larıyla geçim araçlarından yoksun ve emek-güçlerini satmak zorunda kalan insan kitlesi (proleterler) ile para ve üretim araçlarının bazı kişilerin (kapitalistlerin) ellerinde toplanma­ sı.9! Kapitalist üretim ilişkilerinde, pazarda kapitalistle yüz yüze gelen emek değil, emekçidir. Onun pazarda sattığı, emekgücüdür. Her şeyin metalaştığı kapitalist sistemde emek-gücü de bir metadır. "Demek ki, kapitalist döneme niteliğini kazan­ dıran şey, emek-gücünün, işçinin kendi gözünde, kendi malı olan bir meta şeklini alması ve dolayısıyla emeğinin, ücretli emeğe dönüşmesidir. Öte yandan, emek ürününün genel olarak meta halini alması ancak bu andan sonra olur."92

rını bildirmiştir [MARX, Karl; A rtı-D eğer T eo rileri, B irin ci Kitap, Çevi­ ren: Yurdakul Financı, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 9 8 , s. 4 4 ) . 89 NİKİTİN, Ekonom i Politik, s. 23. 90 MARX, K apital, K ap italist Ü retim in E leştirel B ir T ahlili, B irin ci Cilt, s. 1 8 5 . 91 NİKİTİN, E konom i Politik, s. 6 8 . 92 MARX, K apital, K ap italist Ü retim in E leştirel B ir T ahlili, B irin ci Cilt, s. 1 8 6 .

76 / BATI'NIN RADİKAL ELEŞTİRMENİ OLARAK KARL MARX Kapitalist üretim tarzında bütün metaların müşterek cevhe­ ri, emektir.93 Kapitalist sistem, "işçinin emek-gücünii bir meta olarak satması olgusuna dayanır."94 Özgür emek, sermayenin koşullarından biridir.95 Kapitalizm, yalnızca bir meta üretimi sistemi değil, işgücünün meta durumuna geldiği ve mübadele nesnesi gibi pazarda alınıp satıldığı bir sistemdir. Bunun tarih­ sel önkoşulu, üretim araçlarının mülkiyetinin, toplumun azın­ lıktaki bir kesiminden oluşan bir sınıfın (burjuvazinin) elinde toplanması ve bunun sonucunda da, hayatını devam ettirebil­ menin tek yolu olarak işgücünü satmak zorunda olan mülksüz bir sınıfın (proletaryanın) ortaya çıkmasıdır.96 Kapitalist üretimin çıkış noktası, çok sayıda işçinin aynı za­ manda aynı yerde tek bir kapitalistin patronluğu altında aynı türden meta üretmek üzere bir arada çalışmalarıdır.97 Bu sis­ temde, işçilerin bir araya gelmeleri sağlanamadıkça üretim ya­ pılamaz ve sermaye yaratılamaz. "Ücretli işçiler aynı sermaye, aynı kapitalist tarafından, aynı zamanda çalıştırılmadıkça ve bunun için de emek-giiçleri kapitalist tarafından aynı zamanda satın alınmadıkça, elbirliği yapamazlar.''90 Sermaye, öncelikle emek satın alır, daha sonra ise satın aldığı emeği kullanır ve değer üretir.99 Kapitalist sistemde meta olan emek-gücü öteki metalardan farklıdır. Bütün metalar tüketimle birlikte yok

93 MARX, Karl; Ü cret, F ia t ve Kâr, Çeviren: C. Karakaya, Sosyal Yayınlar, İstanbul, Tarihsiz, s. 4 9 . 94 MARX, K apital, K ap italist Ü retim in E leştirel B ir Tahlili, B irin ci Cilt, s. 4 4 2 . 95 MARX, F o rm en -K ap italist Ü retim Öncesi B içim ler, s. 5. 96 DOBB, Maurice; K apitalizm in G elişim i Ü zerin e İn celem eler, Çeviren: F. Akar, Belge Yayınları, İstanbul, 1 9 9 2 , s. 8. 97 MARX, K apital, K ap italist Ü retim in E leştirel B ir Tahlili, B irin ci Cilt, s. 3 3 6 .

98 A.g.e., s. 3 4 4 . 99 MARX, G ru n drisse: E konom i Politiğin E leştirisi İçin Ön Çalışm a, s.

351 .

BATI BARBARLIĞI 1 / 7 7

olurken emek-gücünün tüketimi değer yaratır.100 Kapitalistin emek-gücünün tüketilmesi biçimine dönüştürdüğü iş süreci, kendine özgü iki özellik gösterir: Birincisi, işçinin emeğinin ait bulunduğu kapitalistin denetimi altında çalışması, kapitalistin işin usulüne uygun bir tarzda yapılmasına ve üretim araçlarına özen göstermesidir. İkincisi, ürünün, onu doğrudan üretenin, yani işçinin değil, kapitalistin metası olmasıdır. Çünkü işyerine adımını attığı anda, emek-gücünün kullanım-değeri kapitaliste aittir. Emek-stirecinin ürünü, tıpkı mahzende mayalanma süre­ cini tamamlayan şarap gibi, yine kapitaliste aittir.101 Bu nokta­ da, kapitalist, iki amaç güder: İlk olarak, değişim-değeri olan kullanım-değeri, yani satılacak meta üretmeyi amaçlar. İkinci olarak, değeri, üretiminde kullanılan metaların toplam değerle­ rinden daha fazla olan meta üretmek ister. Kapitalistin amacı, sadece kullanım-değeri değil, meta ve değer üretmektir; sadece değer değil, aynı zamanda, artı-değer üretmektir.102 Bu bağ­ lamda, Marx, kapitalist üretim tarzının özünü şöyle açıklamış­ tır: “Kapitalist üretim, yalnızca meta üretimi değil, esas olarak artı-değer üretimidir. Emekçi kendisi için değil, sermaye için üretir.”103 Artı-değer ise, "fazladan harcanan emek miktarı ile bir ve aynı emek sürecinin uzatılmasından"104 meydan gelir. Emekçinin emeği tarafından kendi işgücünün değerinin üze­ rinde meydana getirilen değer fazlası artı-değeri oluşturur.105 Bu bağlamda Marx, kapitalist üretim tarzının temel yasasının artı-değer yasası olduğunu ileri sürmüştür.

100 SEZGİN, Ömür; M arx, K apital ve D iyalektik M ateryalizm , V Y ayınla­ rı, Ankara, 1 9 8 9 , s. 52. 101 MARX, K apital, K ap italist Ü retim in E leştirel B ir Tahlili, Birinci Cilt, s. 2 0 1 .

102 A.g.e., s. 2 0 2 . 403 A.g.e., s. 5 2 0 . A.g.e., s. 2 1 3 . 105 ZAGOLOV ve Diğerleri, E konom i Politiğin T em elleri, s. 1 9 2 .

78 / BATI'NİN RADİKAL ELEŞTİRMENİ OLARAK KARL MARX Kapitalist sistem, sömürüyü esas alır. Sömürünün özü de, artı-değer yasasında açığa çıkar. Emeği sömüren, sermayedir. Sermaye ise, "ölü emektir ve ancak vampir gibi canlı emeği emmekle yaşayabilir ve ne kadar çok emek emerse, o kadar çok yaşar."106 Kapitalist üretim tarzının başlıca amacı, emekgücünü mümkün olan en geniş ölçüde sömürmektir.107 "...günün 24 saati boyunca, emeğe el konulması, kapitalist üre­ timin kaçınılmaz eğilimidir."108 Kapitalist üretim tarzı, işgününün uzatılmasını esas alır. Bu durum, mutlak artı-değer üreti­ midir. "İşgününün, emekçinin kendi emek-gücünün değerine eşit bir değeri ürettiği noktanın ötesine uzatılması ve bu artıemeğe sermaye tarafından el konulması, işte bu, mutlak artıdeğer üretimidir."109 Yani, işgünün uzatılmasıyla üretilen artıdeğer, mutlak artı-değerdir.110 Artı-değeri arttırmaya yönelik duyduğu aşırı hırs nedeniyle sermaye, işgücünün sadece ma­ nevi değil, aynı zamanda fiziksel en üst sınırlarını da yok etm e­ ye girişir. Emek-gücünün ömrünün uzunluğu sermaye için önemli değildir. Sermayeyi ilgilendiren tek şey, bir işgünü bo­ yunca işin sürekliliği ve akışını sağlayabilecek azamî emekgticüdür. Artı-değer üretimini ve artı-değerin emilmesini içe­ ren kapitalist üretim tarzı, işgününün uzatılmasıyla, insan emek-gücünün, normal, manevi ve fiziksel gelişme koşullarını ve işlevlerini yozlaştırır, insanın zamanından önce tükenmesi­ ne ve ölümüne neden olur. İşgününün uzatılması, işçinin yaşam süresini azaltır, ama zinde üretim süresini uzatır.111 Böylece, kapitalizm, insanı öldürerek kendisini yaşatır.

106 MARX, K apital, K apitalist Ü retim in E leştirel B ir Tahlili, B irin ci Cilt, s. 247. 107 A.g.e., s. 3 45. 108 A.g.e., s. 2 71. 109 A.g.e., s. 5 21. 110A.g.e., s. 3 2 9 . 111 A.g.e., s. 2 79.

BATI BARBARLIĞI 1 f 7 9

Batı’nın varlığı kapitalizmi sürdürmesine bağlıdır. Kapita­ lizm de varlığını ancak insanları katlederek ve öldürerek sür­ dürebilir. Meselâ, Marx'in işaret ettiği gibi, Batılı devletlerce, "1833'ten sonra Asya pazarlarının genişlemesi, 'insan soyu yok edilerek' (Hintli el dokumacılarının toptan ortadan kaldırılma­ sı) zorla gerçekleştirildi.”112 Kapitalizm, insanları yok eden bir "mezbaha"dır. Bu bağlamda, Marx'in Kapital'de anlattıkları ka­ pitalizmin insani olmadığını ortaya koyması bakımından ilgi çekicidir: "Birmingham ile çevresindeki metal eşya manüfaktürlerinde 10.000 kadından başka, 30.000 çocuk ve genç, çoğu pek ağır işlerde çalışmaktadır. Bunların sağlığa za­ rarlı koşullar içinde pirinç dökümhanelerinde, düğme fabrika­ larında, emaye, kaplama ve cilalama işlerinde çalıştıkları görü­ lür. Hem yetişkin, hem de yetişkin olmayan işçilerin aşırı dere­ cede çalıştırılmaları nedeniyle, Londra'da, gazete ve kitapların basıldığı bazı basımevlerine şu uğursuz ad takılmıştır: 'mezba­ ha'. Başlıca kurbanları, kadınlar, kızlar ve çocuklar olan ciltevlerinde, benzeri aşırı çalıştırma uygulanır; halat bükme işinde, tuz madenlerinde, mum manüfaktüründe ve kimyasal madde yapan yerlerde gece işlerinde gençler ağır işler yapmak zorun­ dadır; makineyle yapılmayan ipek dokumacılığında, tezgâhları çevirme işinde, gençler, ölesiye çalıştırılırlar."113 Kapitalizmde çalışma koşulları oldukça kötüdür. Sadece ye­ tişkinler değil, çocuklar da üretim sürecinde yer alırlar. Kapita­ lizm, her şeyi sömürdüğü gibi çocuk emeğini de sömürür, hem de çok insafsızca. Kapitalist sistemde, "çocukların ortalama işe başlama yaşı altı ve çoğu durumlarda da beşin altındadır. Ça­ lışma saatleri sabah 8'den akşam 8'e kadar olup, düzensiz ara­ lıklarla, çoğu zaman pis çalışma odalarında yenilen yemekler için IV 2 saat ara verilir. İşlerin sıkı olduğu sıralarda, çalışma, çoğu zaman sabah 8'den ve hatta 6'dan gece 10'a, l l ' e , 12'ye kadar devam eder. İngiltere'de, yönetmelikler kışlalarda, her

112 A.g.e., s. 4 7 0 , 113 A.g.e., s. 4 7 4 .

80 I BATI’NIN RADİKAL ELEŞTİRMENİ O LA R A K K A R L MARX asker için 5 0 0 -6 0 0 fo o t küp yeri, askerî hastanelerde ise 1.200 fo o t küp yeri öngörür. Ama bu işyerlerinde herkese 67 ile 100 fo o t küp yer düşer. Aynı zamanda, havadaki oksijen, gaz lamba­ ları tarafından da tüketilir. Yerler taş ve tuğla ile kaplı olduğu halde, dantelaları temiz tutmak için, çocuklar kışın bile ayak­ kabılarını çıkarmak zorundadırlar. 'Nottingham'da 14 ilâ 20 çocuğun, belki de 12 fo o t kareden küçük bir odaya doldurula­ rak günün 24 saatinin 15 saatinde, bıkkınlık verici ve tekdüze olmasıyla insanı zaten bitirip tüketen bir işte, üstelik sağlığa zararlı koşullar altında çalıştırılması, çok görülen bir şe y d ir.... Çok küçük yaştaki çocuklar bile insanı şaşırtacak bir hızla ve dikkatle çalışmakta, parmaklan b i r a n için olsun dinlenmediği gibi hareketleri de yavaşlamamaktadır. Kendilerine bir soru sorulduğu zaman, bir an bile kaybetmemek kaygısı ile gözlerini işlerinden ayırmıyorlar.' Çalışma saatleri uzadıkça patron ha­ nımlar, uyarıcı olarak, 'uzun sopalarını' daha sık kullanmak zo­ runda kalırlar. 'Çocuklar giderek yorulurlar ve bu denli tekdüze ve göz yorucu bir işle uzun süre uğraşmaktan ve aynı şekilde durmaktan bitip tükenerek işin sonuna doğru kuşlar gibi huzursuzlaşırlar. Bunların çalışması kölelikten farksızdır.'"114 Ka­

11/1 A.g.e., s. 4 7 8 . Engels'in bildirdiğine göre, 19, yüzyılda kapitalizmin b e ­ şiği olan İngiltere’de işçilerin yaşadık ları yerleşim alanları oldukça b e r ­ battır: "E v le r eskidir, pistir ve en küçük tiptendir; sokaklar düzgün değil­ dir, y er y e r çöküktür, bazı y e rle rd e atık su süzgeci ya da kaldırım yoktur; her y e rd e çöp yığınları ve mide bulandırıcı pislik havuzları v a rd ır; hava, hem bu pislik yığınlarının yaydığı kötü kokulu gazlarla hem [de] bir düzi­ ne fabrika bacasının yaydığı dum anla zehirli ve pistir. P ejm ürde kılıklı bir kadın ve ço cu k sürüsü, çöp yığınları ve su birikintileri içinde beslenen d om u z lar gibi, boğazına kadar pisliğe b atm ış bir halde, bu yığınlara üşü ­ şür. ... Bu insanı mahvedici evlerde, mu şam bayla onarılm ış, kırık camlı pence rele rin , çarpık-çu rp uk ç e r çe v e si çü rü müş kapıların ard ın d a ya da karanlık, rutubetli bod ru m k atlarında ölçüsüz pislik ve kokular ara sın da, sanki belli bir a m a ç la böyle bir ahıra kapatılmışlar gibi bir o r t a m d a y a ş a ­ yan bu insan soyu, insanlığın en ilkel aşa m asın a indirgenmiştir” (ENGELS, Friedrich; İn g iltere'd e Em ekçi Sınıfın D urum u, Çeviren: Yurdakul Fin­ cancı, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 9 7 , s. 1 1 2 ) .

BATI BARBARLIĞI 1 / 8 1

pitalist sistemde bu çalışma koşulları, aynı zamanda, emeğin yabancılaşmasına da yol açar. Marx, sınıf ilişkilerini temel alan kapitalist toplumun hem sömürüyü beslediğine hem de onun ekonomik yaşamının ya­ bancılaşmayı yarattığına inanmaktadır.115 Yabancılaşma, kapi­ talist toplumun vazgeçilmezleri arasındadır. Yabancılaşma, ka­ pitalist üretim tarzının temel karakteristiğidir.116 Bu üretim tarzında işçi ne kadar zenginlik üretirse, o kadar yoksul duru­ ma gelir, ne kadar çok meta üretirse, kendisi de o kadar ucuz bir meta olur. İnsanların dünyasının değersizleşmesi, nesnele­ rin dünyasının değer kazanmasıyla orantılı olarak artar. Böyle­ likle, emeğin ürettiği nesne, emeğin karşısına yabancı bir şey, kendini üretenden bağımsız bir güç olarak dikilir. Emeğin ürü­ nü, artık bir nesneye aktarılmış maddeleşmiş emektir, yani emeğin nesneleştirilmesidir. Emeğin gerçekleştirilmesi, emeğin nesneleştirilmesinden ibarettir. Emeğin bu gerçekleşmesi, işçi­ ler için gerçekliğin yok olması, nesneye kölelik ve yabancılaş­ madır.117 Kapitalist üretim tarzında işçi kendi emeğinin ürünüyle ya­ bancı bir ilişki içindedir. İşçi kendisini ne kadar çok harcarsa, karşısında yarattığı yabancı, nesnel dünya da o derece güçlenir. Kendisi ne kadar yoksullaşırsa, kendine ait şeyler de o kadar azalır. İşçi yaşamını nesneye koyar fakat yaşamı kendine değil, nesneye aittir. Dolayısıyla, bu faaliyet ne kadar çok olursa, işçi­ nin nesnelerden yoksunluğu da o denli artar. Emeğinin ürünü, artık kendisi değildir. Onun için bu ürün ne kadar büyük olur­ sa, kendisi o kadar küçük olur. Kısaca işçinin nesneye aktardığı

ııs WALLACE, Ruth A. ve WOLF, Alison; C o n te m p o ra ry Sociological

T h e o ry : Continuing th e Classical T rad ition , P ren tice Hall, New Jersey , 1 9 9 1 , s. 9 7 - 9 8 . 116 MARX, Karl; Y ab an cılaşm a, Derleyen: Barışta Erdost, Çeviren: Kenan S o m e r ve Diğerleri, Sol Yayınları, Ankara, 2 0 0 0 . 117 MARX, Karl; 1 8 4 4 Felsefe Y azıları, Çeviren: Murat Belge, V Yayınları, Ankara, 1 9 8 6 , s. 7 3 .

8 2 / BATI'NİN RADİKAL ELEŞTİRMENİ OLARAK KARL MARX yaşam, yabancı ve düşman bir şey olarak karşısına dikilir.118 Marx'a göre, kapitalist sistem işçiyle üretim arasındaki ilişkiyi önemsemediği için emeğin özündeki yabancılaşmayı gizler. Bu çerçevede, onun şu vurgusu son derece önemlidir ve günümüz dünyası için birebir geçerlidir: "Emek zenginler için gerçekten çok güzel şeyler yaratır -ama işçi için ürettiği yalnız yoksun­ luktur. Emek saraylar üretir -am a işçi için ürettiği izbelerdir. Güzellik üretir -ama işçi için, çirkinlik. İnsan emeğinin yerine makineleri koyar -ama işçilerden bazılarını barbarca bir çeşit çalışmaya iteler ve başka işçileri de makineleştirir. Zekâ üretir -am a işçi için ürettiği aptallık, budalalıktır."119 Emekle ürünleri arasındaki ilişki, işçiyle kendi ürettiği nes­ neler arasındaki ilişkiden ibarettir.120 Ancak, işçinin yabancı­ laşması, sadece onun kendi em ek ürünüyle olan ilişkisiyle sı­ nırlı değildir. Marx, emeğin kendine yabancılaşması sürecini şöyle izah etmiştir: "Bir kere, çalışma işçinin dışındadır, yani onun özsel varlığına ait değildir. Onun için çalışırken kendini olumlamaz, inkâr eder, mutlu değil mutsuzdur, fiziksel ve zihnî enerjisini serbestçe geliştirmez, bedenini harcar ve zihnini yok eder. Onun için işçi ancak çalışma dışında kendine gelir ve çalı­ şırken kendisinin dışındadır. Çalışmadığı zaman kendindedir, çalışırken kendinde değildir. Onun için çalışması gönüllü değil, zorlamadır; zorla çalıştırılır."121 Burada dikkat edilmesi gere­ ken şey, işçiyle üretiminin yabancılaşması, yani dışlaştırıl­ mış/yabancılaştırılmış emektir. Marx, yabancılaşmış emeğin özel mülkiyetle ilişkisini şu şeklide açıklamıştır: "Demek ki, işçi yabancılaşmış, dışlaşmış emek yoluyla, emeğe yabancı ve eme­ ğin dışında duran bir insanın ilişkisini kurmaktadır. İşçinin emekle ilişkisi, emekle kapitalistin, ya da emeğin efendisine ne denirse onun, ilişkisini yaratmaktadır. Böylece özel mülkiyet,

138 A.g.e., s. 74. 119 A.g.e., s. 75. 120 A.g.e., s. 76. 123 A.g.e.

BATI BARBARLIĞI 1 / 8 3

dışlaşmış emeğin, işçinin doğayla ve kendisiyle dışsal ilişkisi­ nin ürünü, sonucu, gerekli vargısıdır. Çözümlememizde böylece özel mülkiyetin, dışlaştırılmış emek, yani dışlaştırılmış insan, yabancılaşmış emek, yabancılaşmış hayat, yabancılaşmış in­ sandan doğduğunu gördük.”122 Sermaye, emekçiyi kendi em e­ ğini maddeleştirdiği araçlarla karşı karşıya koyan iç bağıntıyı tam bir ilgisizliğin, yalnızlığın ve yabancılaşmanın ardına giz­ ler.123 Kisaca, kapitalist sistemde emeğin yabancılaşması ve sömü­ rüsü artmıştır. Sermaye bunları doğal hakkı olarak görmüştür. Kapitalizm, "ücretli köleliği"124 esas almıştır. Kapitalist sistem ­ de işçiler köle muamelesi görürler. İşte, bu yüzden Marx, kapi­ talist sistemde çalışanları "sanayi köleleri”125 olarak nitelemiş, onların köleleşmesine işaret etmiştir. Marx, aynı zamanda, in­ sanın hemcinsine bir araç gözüyle baktığına, kendini bir araç düzeyine düşürdüğüne ve böylece yabancı güçlerin oyuncağı haline geldiğine değinmiş126, emekçinin yabancılaşmasına sık­ ça vurgu yapmıştır.127

«2

A.g.e., s. 85.

123 MARX, K apital, Ekonom i Politiğin E leştirisi, Ü çüncü Cilt, s. 7 9 - 8 0 . 124 EATON, John; K eyn es’e K arşı M arx, Çeviren: T o n g u ç Ok, E vre n se l B a ­ sım Yayın, İstanbul, 2 0 0 9 , s. 3 0 . 125 MARX, Karl; G azete Y azıları: New Y ork T rib u n e İçin G önderilm iş Y azılard an S eçm eler, Çeviren: Süha Sertabiboğlu, Sel Yayıncılık, İs tan­ bul, 2 0 0 8 , s. 1 1 1 . 126 PAPPENHEIM, Fritz; M od ern İn sanın Y a b an cılaşm ası: M arx'a ve T ö n n ies’y e D ayalı B ir Y orum , Çeviren: Salih Ak, Phoenix Yayınevi, A n ­ kara, 2 0 0 2 , s. 73. 127 Collin'in de belirttiği gibi, "yabancılaşm a teorisi y a d a y a b a n cıla şm a n ın eleştirisi M arx'm d ü şü n cesinin çıkış noktasıdır" (COLLIN, Denis; M arx’i A n­

lam ak , Çeviren: Işık Ergüden, Versus Kitap, İstanbul, 2 0 0 8 , s. 2 3 ) .

8 4 i BATI'NİN RADİKAL ELEŞTİRMENİ OLARAK KARL MARX Kapitalist üretim tarzının özü, sermaye birikimidir. Serma­ ye birikimi, "olmazsa olmaz koşuludur."128 Marx'ın, "Biriktirin, Biriktirin! Musa da böyle der, peygamberler de!”129, cümlesini bu bağlamda okumak gerekir. "Sermaye birikimi, artı-değerin varlığını; artı-değer, kapitalist üretimi; kapitalist üretim ise, meta üreticilerinin ellerinde daha önceden oldukça büyük bir sermaye ve emek-gücü kitlesinin bulunmasını öngörür.”130 Sermaye birikimi, zenginlikleri ele geçirme, sömürülenlerin sa­ yısını çoğaltma ve böylelikle kapitalistin egemenliğini geniş­ letme çabasına gönderme yapar.131 "Sermaye arttıkça, ücretli emek kitlesi büyür, ücretii-işçilerin sayısı çoğalır; sermayenin egemenliği daha çok sayıda bireyleri kapsar."132 Son tahlilde sermaye birikimi, "proletaryanın çoğalması­ na”133 ve kapitalistlerin proleterler üzerindeki baskısının art­ masına neden olur. Sermaye, birikim sürecinde ikili bir aşama­ dan geçer: Sermayenin yoğunlaşması ve sermayenin merkezi­ leşmesi. Eş deyişle, sermaye birikimi, sermaye yoğunlaşmasını ve merkezileşmesini birlikte getirir.134 Bireysel sermayelerin birikimine sermayenin yoğunlaşması, tek elde toplanmasına ise sermayenin merkezileşmesi denir.135 Sermayenin merkezi­ leşmesi, önceden oluşmuş sermayelerin yoğunlaşması, kapita­

128 KORSCH, Karl; Karl M arx: M ark sist K u r a m ve S ın ıf H arek eti, Çevi­ ren: M eh m et Okyayıı/., Doruk Yayınları, Ankara, 2 0 0 0 , s. 2 1 0 . 129 MARX, K apital, K ap italist Ü retim in E leştirel Bir Tahlili, B irin ci Cilt, s. 6 1 2 .

130 A.g.e., s. 7 2 9 . 131 A.g.e., s. 6 0 9 . 132 MARX, Ü cretli E m ek ve S erm aye,

s. 3 6 .

133 MARX, K apital, K ap italist Ü retim in E leştirel Bir Tahlili, B irin ci Cilt, s. 6 3 1 .

134 A.g.e., s. 6 6 7 . 135 SEZGİN, M arx, K apital ve D iyalektik M ateryalizm , s. 6 0 ; ZAGOLOV ve Diğerleri, E konom i Politiğin T e m elleri, s. 2 9 9 .

BATI BARBARLIĞI 1 / 8 5

listin kapitalist tarafından mülksüzleştirilmesi ve küçük ser­ mayenin büyük sermayeye dönüştürülmesidir.136 Bu süreçte çalışan ücretli işçi kesiminin önemli bir kısmı da üretim dışı ka­ lır. "Kapitalist üretimin büyük güzelliği şuradadır: Yalnız ücret­ li işçiyi durmadan ücretli işçi olarak yeniden üretmekle kalmaz, aynı zamanda, sermaye birikimiyle orantılı olarak daima bir nispî ücretli işçi artı-nüfusunu da üretir.1'137 Sermayenin mer­ kezileşmesiyle üretim dışı kalan bu kitle, nispî artı-nüfus ya da yedek sanayi ordusudur. "Nispî aşırı emekçi nüfusu, yani ser­ mayenin kendisini genişletmesi için gerekli olandan çok daha fazla bir emekçi nüfusu, bu yüzden de bir artı-nüfusu kendi enerjisi ve büyüklüğü ile doğru orantılı olarak durmadan üre­ ten şey, kapitalist birikimin ta kendisidir.''138 Emekçi artı-nüfus, sermaye birikiminin zorunlu bir ürünü olduğu gibi, aynı za­ manda, kapitalist üretim tarzının ana varlık koşuludur. Bu artınüfus, her an el altında bulunan yedek bir sanayi ordusu oluş­ turur. Bu ordu, bütün masrafları sermaye tarafından karşılanan bir ordu gibi, tamamıyla sermayeye aittir. Bu artı-nüfus, ser­ mayenin kendisini genişletme konusunda değişen gereksinme­ lerini karşılamak üzere sürekli sömürülmeye hazır bir insan kitlesi yaratır.139 Kapitalist üretim tarzı, emekçi nüfus kitlesinin bir kısmını sürekli bir biçimde işsiz duruma getirir. Bu süreçte, proletar­ yanın çalışan kesiminin de aşırı çalıştırılması söz konusudur. Proleterlerin çalışanlarının aşırı çalışmaları, hem yedek işsiz ordusunun saflarını şişirir hem de onların rekabet yoluyla çalı­ şan proleterler üzerinde sürekli artan baskısı, onları aşırı ça­ lışmaya boyun eğmeye, yani sermayenin tahakkümü altına girmeye zorlar. Bütün bunlarla, Marx, kapitalist birikimin mut­

136 MARX, K apital, K ap italist Ü retim in E leştirel B ir Tahlili, B irin ci Cilt, s. 6 4 3 .

137 A.g.e., s. 7 8 8 -7 8 9 . 138 A.g.e., s. 6 4 7 . 139 A.g.e., s. 6 4 9 .

8 6 / BATI'NİN RADİKAL ELEŞTİRMENİ OLARAK KARL MARX lak genel yasasını ortaya koymuştur. Buna göre, servet, işleyen ve çoğalan sermaye, bu sermayenin ölçüsü ile hızı ve dolayısıy­ la proletaryanın mutlak kitlesi ve emeğin üretkenliği ne kadar büyük olursa yedek sanayi ordusu da o kadar büyük olur. Ser­ mayenin büyüme ve genişleme gücüyle denetimindeki emekgücünün genişlemesi ve çoğalması aynı nedene bağlıdır. Yedek sanayi ordusunun nispî büyüklüğü, servetin potansiyel enerji­ siyle birlikte artar. Fakat bu yedek sanayi ordusunun faal or­ duya oranı ne kadar büyükse yoksulluğu, çalışma sırasında kat­ landığı sıkıntılarla ters olan toplam artı-niifusun kitlesi de o denli büyük olur. Dolayısıyla, bir yanda faal emek-ordusunun hastanesi, yedek sanayi ordusunun safrası yoksulluk da o ka­ dar çok olur140, diğer yanda ise, yoksulların ürettikleri artıdeğere el konması ve onların emeklerinin sömürülmesine da­ yanan zenginlik kendisini açıkça gösterir. "Bir kutupta servet birikimi, diğer kutupta, yani kendi emeğinin ürününü sermaye şeklinde üreten sınıfın tarafında, sefaletin, yorgunluk ve bez­ ginliğin, köleliğin, bilgisizliğin, zalimliğin, aklî yozlaşmanın bi­ rikimi ile aynı anda olur."141 Hatta insanları üretim dışı bırak­ ma ve işsiz hale getirme noktasında kapitalistlerin kendi arala­ rında adeta yarıştıkları ve savaştıkları söylenebilir. Marx'a gö­ re, “bu savaşın şöyie bir özelliği vardır: Bu savaşta, çarpışm alar,

işçi ordusunun askere alınmasından çok, terhis edilm esiyle k a z a ­ nılır. Generaller; yan i kapitalistler, kim daha çok sanayi erine y ol verecek diye aralarında yarışırlar."1*2 Kapitalist sistemde makine esastır. "Makine, sabanı çeken öküz gibi ekonomik bir kategori değildir. Makine yalnızca bir üretici güçtür. Makine kullanma temeli üzerine kurulu olan modern toplumsal atölye, bir üretim ilişkisi, ekonomik bir ka­

148 A.g.e., s. 6 6 1 . 141 A.g.e., s. 6 6 3 . 142 MARX, Ü cretli E m ek ve S erm aye, s. 49.

BATI BARBARLIĞI 1

J 87

tegoridir.”143 Kapitalist üretim tarzı, makineli büyük üretime dayandığından emek-gücüne gereksinim azalmıştır. Emekçinin yerini alan bu güçlü araç (makine), onu sermayenin egemenliği altına sokmuş, özellikle de erkeğin emek-gücünün değerini dü­ şürmüştür.144 Makine, bir sanayii tamamen ele geçirdiğinde iş­ çilerin sürekli rakibi olmuş, "kendisi ile rekabet eden işçiler arasında müzmin bir sefalet yaratmıştır.”145 Makine, işçinin karşısına onunla rekabet halinde olan ve onu gereksiz kılan bir rakip gibi çıkmakla kalmamış, aynı zamanda, işçiye düşman bir güç haline gelmiştir. Bunu, sermaye, hem tüm gücüyle her yere duyurmuş hem de bundan önemli ölçüde yararlanmıştır.146 "Makine, işçiyi işten kurtarmadığı, ama çalışmanın bütün il­ ginçliğini yok ettiği için, işin hafiflemesi bile bir çeşit işkence halini alır. Her türlü kapitalist üretim, yalnızca bir emek-süreci olmayıp, aynı zamanda bir artı-değer yaratma süreci de olduğu için, şu ortak özelliği gösterir: Emek araçlarını kullanan işçi de­ ğildir, tersine, işçiyi kullanan emek araçlarıdır.”147 Makine, ka­ pitalist üretim tarzında işçinin üretim dışı kalmasına, her an kullanıma hazır "yedek bir sanayi ordusu”148 oluşmasına ve

143 MARX, Karl; Sosyoloji ve Felsefe, Çeviren: Ard aş Margosyan, Belge Yayınları, İstanbul, 2 0 0 6 , s. 9 9. 144 MARX, K apital, K ap italist Ü retim in E leştirel B ir Tahlili, Birinci Cilt, s. 4 0 8 .

145 A.g.e., s. 4 4 3 . 146 A.g.e., s, 4 4 7 . Makine, kapitalist ü retim tarzında, sö m ü rü y ü a rt ı ra n a y ­ gıt olduğundan işçi onunla sürekli savaşm ıştır. Fakat kapitalist ü retim tarzının tem el çelişkisi, mak ineyle işçi aras ın da değil, s e r m ay e y le p ro le ­ t a r y a ara sın dadır. Marx'a göre, makineleşm en in çelişkileri ve çatışkıları, mak ineleşm en in kendisinde değil, onun kapitalist kullanımından k ayn ak ­ lanır (LÖWY, Michael; D ünyayı D eğiştirm ek Ü zerin e: Karl M arx'tan

W a lte r B en jam in ’e S iyaset Felsefesi D en em eleri, Çeviren:

Yavuz

Alogan, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1 9 9 9 , s. 2 3 4 ) . 147 MARX, K apital, K ap italist Ü retim in E le ştire l B ir Tahlili, B irinci Cilt,

s. 4 3 5 . 148 A.g.e., s. 4 8 9 ,

88 / BATI'NİN RADİKAL ELEŞTİRMENİ OLARAK KARL MARX kapitalistin işçi üzerinde denetim kurmasına olanak vermiştir. Kapitalist sistemde, "makine, sermayenin sömürücü gücünün başlıca konusu olan insan malzemesini artırmanın yanı sıra, bu sömürünün derecesini de yükseltir."149 Marx, makine/fabrika sisteminin tiranlığından ve despotizminden söz etmiş, onun "kışla disiplinine"150 dayandığım ileri sürmüştür. Marx, "Fourier, fabrikaları, 'ıslah edilmiş hapishaneler' diye adlandır­ dığında haksız mıydı?"151, diye sormuştur. Görüldüğü üzere, emek-gücünün sürekli bir biçimde sömü­ rülmesi ve üretimde makinenin kullanılması gibi faktörlerin etkisiyle sermayenin yoğunlaşması, merkezileşmesi ve büyü­ mesi gerçekleşmiş ve bunlara koşut olarak proletaryanın yok­ sullaşması da artmıştır. Bu süreçte, Marx, mülksüzleştirme ol­ gusuna dikkat çekmiştir. Kapitalist üretim tarzı, emeğin nesnel koşullarının mülkiyetiyle emeğin birbirinden ayrılmasına da­ yanır ve emekçilerin emeklerini gerçekleştirebilecekleri üretim araçları üzerinde mülkiyet hakkından tamamen kopmuş olma­ larını esas alır.152 Mülksüzleştirme, sermayenin merkezileşmesi süreciyle gerçekleşir. Mülksüzleştirme işlemi, emekçi kesimi tükettiği gibi, bir kapitalistin diğer birçok kapitalisti yok etmesini de sağlar. Marx, mülksüzleştirme sürecini şöyle izah etmiştir: "Emek-sürecinin, gitgide boyutları büyüyen kooperatif şekli, bilimin bilinçli teknik uygulaması, toprağın yöntemli bir biçim­ de işlenmesi, emek araçlarının ancak ortaklaşa kullanılabilir emek araçlarına dönüştürülmesi, bütün emek araçlarının bile­ şik toplumsal emeğin üretim araçları olarak kullanılmasıyla

149 A.g.e., s. 4 0 8 -4 0 9 . 150 A.g.e., s. 436. 151 A.g.e., s. 438. ıs2 MARX, G ru n d risse: E konom i P olitiğin E leştirisi İçin Ön Çalışm a, s. 519; MARX, Kapital, K apitalist Ü retim in E leştirel Bir Tahlili, Birinci Cilt, s. 7 3 1 .

BATI BARBARLIĞI 1 / 8 9

sağlanan tasarruf, bütün insanların dünya pazarları ağına so ­ kulması ve böylece kapitalist rejimin uluslararası bir nitelik kazanması, bu merkezileşme ya da birçok kapitalistin birkaç kapitalist tarafından mülksüzleştirilmesi ile el ele gider."153 Kapitalist üretim tarzının ürünü olan bu mülk edinme tarzı, en son tahlilde, kapitalist özel mülkiyeti yaratır ve onun büyüme­ sine katkıda bulunur. Sonuç olarak, Marx, düşünce tarihinde üzerine en çok söz söylenen bir sosyal bilimci olma özelliğine sahiptir. Marx, 19. yüzyıldaki diğer düşünürlerden farklıdır. Marx'in en önemli özelliklerinden birisi, "Comte'dan, Mill'den, ya da çağım temsil eden herhangi bir düşünürden farklı olduğudur. Hepsinin yapmağa kalkıştığı, fakat beceremediği şeyi becerebilen, yalnız o olmuştur: Felsefeyi, tarihi, ekonomiyi büyük bir sistem halin­ de birleştirebilmiştir.''154 Gerek bu açıdan gerekse de toplum sorunları üzerine kafa yoran kişinin, Marx'la karşılaşması kaçı­ nılmazdır.155 Marx, özellikle sosyolojiye ve sosyolojik perspek­ tiflere katkıda bulunmuştur. Marx'in modern sosyal teoriye ciddi katkıları vardır. Marxist model, modern sosyolojik teori­ leri anlamada büyük bir öneme sahiptir.156 Modern sosyoloji­ nin kurucuları olan Emile Durkheim ve Max Weber, Marx'in

153 MARX, K apital, K ap italist Ü retim in E leştirel B ir Tahlili, Birinci Cilt, s. 7 8 2 . 154 LICHTHEIM, George; S osyalizm in Kökeni, Çeviren: Ali Seden, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 1 9 7 6 , s. 2 6 7 . 155 CASTORIADIS, Cornelius; T op lu m , İm gelem in d e Kendini Nasıl Ku­ r a r ? 1. Cilt: M arksizm ve D evrim ci K uram , Çeviren: Hülya Tufan, İleti­ şim Yayınları, İstanbul, 1 9 9 7 , s. 15. 156 LARSON, Calvin ].; M ajor T h em es in S ociological T h eory, David McKay Company, Inc., New York, 1 9 7 3 , s. 4 8 - 5 0 ; TURNER, Jonathan H.;

The S tru ctu re o f S ociological T h eo ry , The Dorsey Press, Illionis, 1 9 7 4 , s. 8 0 - 8 1 .

90 / BATI'NİN RADİKAL ELEŞTİRMENİ OLARAK KARL MARX sosyolojisiyle polemiğe girerek sosyoloji yapmışlardır.157 Ör­ neğin, bu yüzden Weber, "Marx'in hayaletiyle konuşan" biri olarak tanımlanmıştır.158 Marx, fikir sistemiyle çok sayıda düşünürü etkilemiş159, en­ telektüel çevrelerde en çok tartışılan isim olmuştur. Marx, ka­ pitalizme dönük tahlilleriyle dünyada büyük bir yankı uyan­ dırmıştır. Marx, insanlığın problemlerin kaynağında kapitaliz­ mi görmüştür. Marx, kapitalizme çeşitli hastalıklar atfetmiştir: Sınıf tahakkümü ve sömürüsü, proletaryanın yoksullaşması, yabancılaşma, aşağılanma, sefalet, kaynakların ve enerjilerin kapitalistlerce israf edilmesi, verimsizlik ve akıldışılık.160 Marx, kapitalist üretim tarzının insan ruhuna saldırdığını, kölelik ge­ tirdiğini, sömürücü ve despotik olduğunu, yabancılaşmanın eş­ siz hilekâr biçimlerini yarattığını ileri sürmüştür.161 Marx, kapi­ talizmle birlikte dünyada sefaletin, baskının, köleliğin, sömü­ rünün ve adaletsizliğin çoğaldığım bildirmiştir. Marx, endüstrileşme ve onun yarattığı insan sefaletinin ba­ şat olduğu endüstriyel çağın büyük filozofudur.162 Arkadaşı

157 Bu konuda detaylı bilgi için şu e s e r im e bakılabilir: KIZILÇELİK, Sezgin;

Batı Sosyolojisini Yeniden Düşünm ek Cilt 2: Burjuva Sosyolojisi, Anı Ya­ yıncılık, Ankara, 2 0 0 7 . 158 GIDDENS, Anthony; C apitalism an d M odern Social T h e o ry : An A nalysis of the W ritin gs o f M arx, D urkheim and Max W eb er, C am ­ bridge University Press, Cambridge, 1 9 7 9 , s. 1 8 5 . 159 Bu d üşü nü rler arasın da Vladimir İ. Lenin,. Antonio Gramsci, György Lukacs, Karl Korsch, Louis Althusser, E rn est Mandel, H e rb e rt Marc use ve Sam ir Amin önemli bir y e r tutar. 160 LUKES, Steven; M arksizm ve Ahlâk, Çeviren: Osman Akınhay, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1 9 9 8 , s. 1 1 1 . 161 LEMERT, Charles; “Social T h eo ry : Its Uses and P leasures" , Social T h e o ry : T h e M ulticultural and Classic R eadings (iç.), Editör: Charles Lemert, W e stv ie w Press, Colorado, 1 9 9 3 , s. 4. i « CUZZORT, R. P. ve KING, E. W.; H um anity an d M od ern Social Thought, The Dryden Press, Illinois, 1 9 7 6 , s. 69.

BATI BARBARLIĞI 1 / 9 1

Engels tarafından "insanlık tarihinin gelişimini ve yönünü be­ lirleyen temel yasaların kâşifi”163 olarak tanımlanan Marx, ta­ rihteki bütün sınıf savaşımları üzerinde durmuş olmasına rağ­ men en çok kapitalist toplumdaki sınıf savaşımlarına vurgu yapmıştır. Bu, elbette rastlantısal değildir. Çünkü insanlık tari­ hinin gördüğü en iğrenç düzen, kapitalist Batı düzenidir. Üretim araçlarındaki kapitalist mülkiyet, sermayeye sahip olanlarla olmayanlar arasındaki çelişkiyle bağlantılı olduğun­ dan kapitalizm geliştikçe sömürü fazlalaşacak ve proletarya ile burjuvazi arasındaki çelişkiler berraklaşacaktır. Kapitalizmin temeli olan "sermayenin karşıtı ise, emektir."164 "Burjuvazinin ürettiği, her şeyden önce, kendi mezar kazıcılarıdır."165 Daha açık bir deyişle, Marx'a göre, kapitalizm, kendisini devirip sos­ yalizmi getirecek potansiyele sahip bir sınıfı, yani proletaryayı da güçlendirmiştir. Kapitalizm, proletaryaya hayat vererek, a s­ lında kendi mezar kazıcılarını yaratmıştır.166 Marx, Batı sisteminin eşitlikçi olmayan yönüne, emperyalist yönelimine, sömürgeci karakterine, adaletsizliğine ve zalimli­ ğine işaret etmiş, insanların insanca ve özgürce yaşayabilecek­ leri, sömürünün ve eşitsizliğin olmadığı bir uygarlık düzeni önermiştir.167

163 ASHLEY ve ORENSTEIN, Sociological T h e o ry : C lassical S tatem en ts, s. 2 1 8 .

164 MARX, G ru n d risse: E konom i Politiğin E leştirisi İçin Ön Çalışm a, s. 355. 165 MARX v e ENGELS, K om ü n ist P a rti M anifestosu, s. 2 6 . 166

WOOD, Ellen Meilcsins; M arx'a Dönüş, Çeviren: Elif Dinçer, Kalkedon

Yayınları, İstanbul, 2 0 0 7 , s. 2 4 4 . 167 Marx'a göre, "d evrim ler, tarihin lokomotifleridirler" (MARX, F r a n ­ s a ’d a Sınıf S avaşım ları 1 8 4 8 - 1 8 5 0 , s. 1 2 4 ) . İnsanlık tarihinin en büyük s ö m ü rg e ci toplumu olan kapitalist toplum da d e v r im e gebedir. Devrimi ise p ro le t a r y a g erç ek leştire cektir . Çünkü burjuvaziyle karşı karşıya duran sınıflar içerisinde, yalnızca p ro le ta r y a devrimci bir sınıftır. Diğer sınıflar m o d ern san ay i karşısında y o k olurlar. Çoğunluğun çıkarm a olan p ro le te r

92 / BATI'NİN RADİKAL ELEŞTİRMENİ OLARAK KARL MARX Marx, sadece, Batı'nın ekonomi politiğini değil, onun tüm yönlerini olumsuzlamıştır. Marx, insanlığa önemli olarak sunu­ lan Batı sistemini, bütün dünyayı kuşatmış olan Batı'nın ahlakî ve dinsel değerlerini sorgulamış, dünyanın kapitalistleşmesine koşut olarak Hristiyanlaştırılmasmı eleştirmiştir. Marx'in üze­

hare k etin burjuvazi karşısında zaferi kaçınılm azdır (MARX ve ENGELS,

K om ü n ist P arti M anifestosu, s. 2 3 - 2 6 ) . Proletaryanın zafe re ulaşması, yeni bir toplum yapısının (komünist top lum ) o rtaya çıkmasına kaynaklık edecektir. Eakat kapitalist top lum dan kom ünist top lum a geçişte, p ro le ­ tarya diktatörlüğü denen ara bir form vardır. "Kapitalist top lum ile k o­ münist toplum ara sın da, birinden ötekine devrim yoluyla geçiş dönemi y e r alır. Buna bir siyasal geçiş dönem i tekabül ed e r ki, b urada, devlet, p ro le taryanın devrim ci diktatörlüğünden başka bir şey olam a z" (MARX ve ENGELS, Gotha ve E rfu rt P ro g ra m la rın ın Eleştirisi, s. 4 1 ) . P ro le t a r­ ya diktatörlüğü, kapitalizmden kom ünizm e geçiş dönem i olup, burjuva devletinin yıkılması v e yerine yeni tip bir devletin kurulmasıdır. Bu yeni toplum düzeni, Marx'in komünizmin ilk evresi diye tanımladığı s o sy a ­ lizmdir. Yani, p ro le t a r y a diktatörlüğü, so sy al izm e bir geçiş yolu değil, sosyalizmin ta kendisidir (BALIBAR, Etienne; P ro le ta ry a D ik tatörlü ğü

Ü zerine, Çeviren: M. A. A kay, P e n ce re Yayınları, İstanbul, 1 9 9 0 , s. 4 2 , 8 5 , 1 14 ). Sosyalizm, ü retim araçlarının kolektif mülkiyeti ve p ro le taryan ın si­ yasal iktidarı üzerine şekillenir. Sosyalizm de sınıflar varlığım sü rd ürür. Sosyalizmin özü, kapitalist toplum un temeli olan “özel mülkiyetin kaldı­ rılması’’ (MARX ve ENGELS, K om ü n ist P a rti M anifestosu, s. 2 7 ) ve "ü re ­ tim araçların ın devlet tarafından mülk edinilmesidir” (BALIBAR, P ro le ­

ta ry a D iktatörlüğü Üzerine, s. 1 4 6 ) . S erm ayeyi o rta k mülkiyete, toplu­ mun bütün üyelerinin mülkiyetine dön üştü rm ekle, kişisel mü lkiyet sosyal mülkiyete dön üştü rü lm üş olmaz. Bu rada, önemli olan, mülkiyetin sınıf karakterini y itirm esid ir (MARX v e ENGELS, K om ü n ist P a rti M an ifesto­ su, s. 2 9 ) . Sosyalizmin ileri formu olan kom ünizm ise, burjuvaziyle p ro le ­ tary a çelişkisini (uzlaşm az sınıf karşıtlıklarını) yok etme, yani sınıfsız top­ lum inşa etm e projesidir: "Komünizm ilke olarak, burjuvaziyle p ro le tarya arasındaki ayrıklığın üstünde ve ötesindedir; yalnızca bu ayrıklığın, o an ­ daki tarihsel önemini kabul eder, a m a gelecek için haklı g ö rm ez ; gerçekte, bu ara açıklığını kapatmak, tüm sınıf karşıtlıklarını orta d a n kaldırmak is­ ter" (ENGELS, İn g ilte re ’de Em ekçi Sınıfın D urum u, s. 3 8 2 - 3 8 3 ) . Sınıfsız topluma g e çm e k için mülkiyet ilişkileriyle birlikte, her alanda v a r olan sosyal eşitsizliklerin orta d an kaldırılması gerekir. Kısaca, k om ün ist top ­ lumda, kapitalist toplumun temel nitelikleri olan özel mülkiyet ve eşitsiz­ lik gibi öğelerin yok edilmesi söz konusudur.

BATI BARBARLIĞI 1 / 9 3

rinde yoğunlaştığı konulardan biri de, Yahudilik eleştirisinde168 olduğu gibi kapitalizm çerçevesinde Hristiyanlık eleştirisidir. Hristiyanlığın temel ilkeleri, Antik köleliği haklı çıkarmış ve Or­ taçağ seriliğini yüceltmiştir. Hristiyanlığın söylemleri, ezilen bir sınıfın (proletaryanın) varlığını ve gerekliliğini meşrulaştı­ rır.169 "Hristiyanlığın toplumsal ilkeleri, alçaklığı, insanın ken­ disine nefret duymasını, alçalmayı, köleliği, alçakgönüllülüğü, kısacası ayaktakımının tüm niteliklerini öğütlüyorlar."170 Kısaca, Marx, Batı sisteminin karşıtıydı. Engels'in ileri sür­ düğü gibi, Marx, kapitalist toplum ile onun yaratmış bulunduğu çeşitli kıırumlara karşıydı. Kapitalist toplumun bütün meka­ nizmalarıyla yok olması gerektiğini sık sık dile getirmiştir.171 Bu nedenle Marx'in ismi, "kapitalizme ve paranın hükümranlı­ ğına yönelik radikal muhalefetin sembolü haline gelmiştir."172 Marx, kapitalist Batı sisteminin insani olmayan doğasına dikkat çekmiştir. "Kapitalizm emekçileri sömürerek ve yabancılaştıra­ rak kendi kuyusunu kazar. Onları ürettikleri malların dışına çı­ kararak yabancılaştırır, paranın onları büyülemesine izin vere­ rek yabancılaştırır; yani ürettikleri ve tükettikleri malların var­ lığına bile yabancılaşan bireylerden oluşan 'mutsuz' bir dünya yaratır."173 Marx, Batı sisteminin olumsuzluğunu en detaylı bir biçimde gözler önüne sermiştir. Batı sisteminin vahşeti içeren

168 Marx, Y a h u d i S o r u n u metninde, Yahudilerin ö z g ü rle şm e so ru n un u ve kapitalizmle olan bağlarım eleştirel bir bağlamda incelemiştir. 169 MARX, Karl ve ENGELS, Friedrich; Din Ü zerine, Çeviren: Kaya Güvenç, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 9 5 , s. 7 5 - 7 6 . 170 A.g.e., s. 7 6 . 171 ENGELS, Friedrich; “Karl Marx'm Mezarı Başında Yapılan K o n u şm a ”, MARX, Karl v e ENGELS, Friedrich; Seçm e Y ap ıtlar 3 (iç.), Çeviren: Kenan Som er, Sol Yayınları, Ankara, 1 9 7 9 , s. 1 9 7 . 172 QU1NIOU, Yvon; Yaygın Yanlış F ik irle r K ıskacında Karl M arx, Çevi­ ren: Savaş Kılıç, Versus Kitap, İstanbul, 2 0 0 9 , s. 1. 173 ATTALI, Jacques; K arl M arx: E v ren sel Zihin, Çeviren: Martı Şahin ve Melike İşık D urmaz, Tu rk uvaz Kitap, İstanbul, 2 1 0 0 , s. 3 3 6 .

9 4 / BATENIN RADIKAL ELEŞTİRMENİ OLARAK KARL MARX karakterinin anlaşılmasının yollarından biri, Marx'in "işçi sını­ fının İncili" olarak değerlendirilen Kapital yapıtını doğru tahlil etmekten geçer. Kapital, sadece işçi sınıfının Incil’i değildir, aynı zamanda, Batı sisteminin barbarlığının ve vahşetinin manifes­ tosudur. Marx, zalim Batı toplumlarının baskı, korku ve şiddet içeren doğasını en doğru tahlil edenler arasındadır. Marx'i, işçi sınıfının lideri, sosyalizmin öncüsü ve komünist toplum ku­ ramcısı olarak değerlendirmekten ziyade, onu haydut Batı’mn radikal eleştirmeni ve Batı barbarlığının teorisyeni olarak de­ ğerlendirmek belki daha doğru olur.

3 . RÖ1.ÜM BATI NIN HAKİKİ ELEŞTİRMENİ OLARAK FRIEDRICH NIETZSCHE

"Dinin sel suları, g eride bataklıklar veya durgu n gölcükler b ır a k ar ak geri çekilm ek te; uluslar bir kez d aha olabilecek en d üşm a nca t a rzd a birbirlerinden u zaklaşm ak ta ve birbirlerini k atletm ek için yanıp tutuşm aktad ır la r. Ilımlılık olmaksızın ve k örce bir laissez faire yaklaşımıyla peşinden gidilen çeşitli bilgi alanları tüm sağlam inançları parçalay ıp d a ­ ğıtm aktadır; eğitimli sınıflar ve devletler son d e r e ­ ce aşağılık bir p arasal ekonomi tarafından hızla o r ­ tadan kaldırılmaktadır. Dünya daha hiçbir zam an böylesine dünyevi, böylesine sevgi ve iyilik fakiri o lm am ıştır" (Friedric h NIETZSCHE, Eğitim ci Ola­ ra k S ch o p en h au er: Çağa Aykırı D ü şü nceler III, s.

3 6 -3 7 ).

Friedrich VVilhelm Nietzsche, gittikçe barbarlaşan çağımızın sosyo-politik atmosferini ve kültürel dokusunu anlamamıza katkısı olan bir filozoftur. Barbar çağımızın düşünce dünyası ve sosyolojisi1 için ciddi bir tanıktır. Vahşi Batı'yı tahlil etme nok­ tasında Nietzsche'yi referans almak, metinlerine göndermeler

1 Sosyolojik met inlerd e N ietzsche’ den söz etmek , onun fikirleri ü zerine söz sö ylem ek , pek alışagelmiş b ir ş e y değildir. Sosyologların çoğu, Ni­ e tzsche ile ilgili kon uşm ak ta n h oşla n m azlar. Oysa Nietzsche, sosyolojinin temel incelem e alanı modernliği bütün yönleriyle tahlil edenlerin başında gelir. Bugün, mod ern lik konusunda görü şlerine en ço k başv urulan filozof­ lardan biri olan Nietzsche'nin sosyolojik t e o r id e hak ettiği yeri alm am ası önemli bir so ru ndur.

96 / BATENIN HAKİKİ ELEŞTİRMENİ OLARAK FRIEDRICH NIETZSCHE yapmak ve "yeniden okumak” gerekir. Her ne kadar "Heidegger, Nietzsche'nin Batı uygarlığına ilişkin sürekli bir sorgulamayla okunması gerektiği konusunda uyanda bulun­ sa"2 da, bu doğru bir uyarı değildir. Çünkü "Nietzsche, çağdaş uygarlığın her görünümünden, özellikle de Almanlarınkinden bu okuyanı sıkıntıya sokan bir şeydir- nefret eder gibidir."3 Ba­ na göre Nietzsche'nin en önemli tarafı, Batı uygarlığına dönük eleştirel değerlendirmeleridir. Nietzsche okumaları, bu çerçe­ vede yapılmalıdır. Sosyoloji açısından pek fazla okunmayan Nietzsche4, Batı uygarlığını, modernliği, modern zamanların ruhunu ve modern çağı anlamak, onların yol açtığı sorunları doğru idrak etmek için büyük bir isimdir. Çünkü Nietzsche, Batı uygarlığının akıl­ dışı özelliklerini ilk fark edenlerin başında gelir. Bu bağlamda "Lukâcs’a göre, Nietzsche, emperyalizm çağında kentsoylu kül­ türün içine düştüğü usdışıcılığın bir aşaması sayılmalıdır. Ni­ etzsche, yirminci yüzyılın ilk yarısının öncü sanat akımları gibi, kentsoylu kültürün bu ıısdışı bunalımının basit bir belirtisi ola­ caktır."5 Nietzsche, modernlikle öne çıkan aklın yarattığı buna­ lımı kavramak bakımından önemlidir. "Günümüz toplum felse­ fesinde, modern kültürün derin sorunlarını yansıtan büyük bir bunalım söz konusu. Bu bunalım, bir ölçüde, usun kendi buna­

1 DERRIDA, Jacques; N i e t z s d ı e l e r i n Şöleni, Derleyen ve Çeviren: Ali Utku ve M ukadder Erkan, Otonom Yayıncılık, İstanbul, 2 0 0 8 , s. 1 5 6 . 3 TANNER, Michael; D üşüncenin U staları: Nietzsche, Çeviren: Çetin Tiirkyılmaz, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 2 0 0 7 , s. 15. 4 Georg Stauth ve Bryan S. T u rn er’ın Nietzsche’nin Dansı: Toplum sal Ha­ yatta Hınç, Karşılıklılık ve Direniş (Çeviren: Mehmet Küçük, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 2 0 0 5 )

metni, N ietzsche’yi sosyolojik açıdan okuyan

önemli bir çalışmadır. Turner, söz konusu kitabın Türkçe basımına yazdığı "önsöz"de şöyle demiştir: "Nietzsche'nin Dansı felsefeye ya da kültür çözü m­ lemesine bir katkıdan daha ziyade özellikle toplumbilime yapılmış bir katkı olarak okunmalı" (s. 20). s VATTIMO, Gianni; N ietzsch e ile Diyalog, Çeviren: Durdu Kundakçı, Dost Kitabeyi Yayınları, Ankara, 2 0 0 5 , s. 1 7 9 .

BAT! BARBARLIĞI 1 / 9 7

lımı. Usçu tasarının sonunun geldiğinden ve modernliğin çök­ tüğünden söz etmek artık olağanlaştı. Avrupalı bilincin bu dö­ nüşümü, açıkça Nietzsche'nin felsefesi ve genel görüşleriyle ta­ nımlanır oldu."6 Nietzsche, modernliğin akıldışılığınm yanı sıra, ruhsuzluğu­ nu, dogmatikliğini, entrikalarını, hasetliğini, yanılgılarını, ya­ paylığını, kısırlığını, sıkıntılarını, aşırılıklarım, sabitleştirici, kü­ feleştirici, iç karartıcı yönlerini, haysiyetini yitirmiş düşkün ve küçük insanları merkeze alışını ortaya koyduğu için önemli bir şahsiyettir. Nietzsche, Batı dünyasını, onun neliğini ve yüzyıllardır ya­ pıp ettiği kötülükleri gözler önüne sermiştir. Batı'nın barbarlı­ ğın kalesi olduğunu çok net bir biçimde göstermiştir. Batı'nın sistemine, bütün değerlerine, olumlu olarak sunulan her şeyi­ ne, her türlü (y/sine saldırmıştır. Batı sistemini sarmalayan ay­ dınlanma, pozitivizm, modernite, rasyonalite ve ilerleme söy­ lemlerine savaş açmıştır. "Nietzsche, çelik gibi bir eleştirel y e­ tenekle, döneminin çok fazla yüceltilen anlayışlarını sarstı: rasyonalistlerin dindar 'ilericiliğini', pozitivist tarihselciliği, fel­ sefe akademisini, burjuva sanatım... Her şeyden öte, tıpkı bi­ zimkinde olduğu gibi o dönemde de baş tacı ve baş belası olan ilerleme ve modernlik mitiyle çatışmaya girdi."7 Nietzsche'ye göre, Batı uygarlığı, "ezilenlerin, gasp edilenle­ rin, kötü muameleye maruz kalanların, sürüklenerek çekip gö­ türülenlerin, satılanların"8 dünyasıdır. Batı merkezli dünya, "sert, soğuk, gaddar, hissiz ve vicdansız, her şeyi unufak eden

6 STAUTH ve TURNER, Nietzsche'nin Dansı: Toplum sal H ayatta Hınç, K ar­

şılıklılık ve Direniş, s. 27. 7 SAVATER, Fe rn an d o ; N i e t z s c h e ’n in İd e a s ı , Çeviren: Saliha Nilüfer, İleti­ şim Yayınları, İstanbul, 2 0 0 8 , s. 33. 8 NİETZSCHE, Friedrich; A forizm alar, Çeviren: Sedat Ümran, Birey Ya­ yıncılık, İstanbul, 2 0 0 0 , s. 2 0 7 .

9 8 / BA TENIN HAKİKİ ELEŞTİRMENİ OLARAK FRIEDRICH NIETZSCHE ve kanla boyayarak oluşan bir dünyadır."9 Batı uygarlığı, hak­ sızlık, adaletsizlik, eşitsizlik ve insanlık dışı faaliyetler üzerine inşa edilmiştir. Batı, barbardır. Batı'nın vahşiliği, yaptığı vah­ şetler ve haksızlıklar, onu çok büyük çelişkilerle ve açmazlarla karşı karşıya bırakmıştır. Zaten, "nerede haksızlık hüküm sü­ rerse, orada keyfilik, düzensizlik, çelişki olur."10 Nietzsche, Batı'nın, zıtlıkları ve çelişkileri bünyesinde ihtiva ettiğini, sisteminin sakat, hasta ve çöküşün eşiğinde olduğunu, daha 19. yüzyılda bildirmiştir. Nietzsche'ye göre, "Avrupa has­ tadır."11 Batı, tedavisi mümkün olmayan amansız bir illetin pençesinde debelenip durmaktadır. Batı'nın pis hastalığı gittik­ çe ağırlaşıyor. Batı, hastalıkları yüzünden yakında ölüp gidece­ ğe benziyor. Nietzsche'nin dediği gibi, "Avrupa ağır bir biçimde hastadır. Her tarafta çöküş ve tükeniş engellenmesi mümkün olmayan bir biçimde ilerliyor."12 Çöküşün, kargaşanın ve bunalımın eşiğindeki modernliğin kalesi Batı ve onun günümüzde insanlığın tamamına dayattığı tek çi/m erkezci/tota liter13 sistem (meselâ, küreselleşme gibi},

9 A.g.e. 10 NİETZSCHE, Friedrich; Yunanlıların T rajik Çağında Felsefe, Çeviren: Nusret Hızır, Kabala Yayınları, İstanbul, 1 9 9 2 , s. 35. 11 NİETZSCHE, Friedrich; Şen Bilim, Çeviren: Levent Özşar, Asa Kitabevi, Bursa, 2 0 0 3 , s. 62. 12 NEBİL, Ahm ed; TEVFİK, Baha ve SÜLEYMAN, Memduh; N ietzsch e H a­ yatı ve Felsefesi, Günümüz T ü rk çe sin e Çeviren: Burhan Şayli, Karşı Kıyı

Yayınları, İstanbul, 2 0 0 1 , s. 1 0 9 . 13 "Çağdaş", " m o d e r n ”, "d e m o k ra tik ”, "gelişmiş" ve "ileri" o la r a k nitelendi­ rilen Batı dünyası, esasında b arb a r bir dünyadır. İnsanlar, Batı'nın büyük şiddet ve t e r ö r olaylarına, korkunç savaşl arına, katliamlarına v e b a r b a r ­ lıklarına tanıklık etmektedirler. Ancak, kapitalist e m p e ry a list Batı, kendi sistemini, düşün dizgesini, yapıp ettiklerini, ürettiklerini ve kısaca inşa e t ­ tiği her şeyi, bugün dünyaya hakikat olarak dayatıyor. Batı kendisini tek hakikat gibi o r t a y a koyuyor. T ek çi/b irlik çi karşıtı olan Nietzsche ise, daha çok p a rça y a /ço ğ u la g ö n d e rm e yapm ış tır. Zaten, Nietzsch e’nin g ü n ü m ü z ­ de popüler olmasının önemli neden le rden biri, onun toptancı, merkezci, birlikçi ve aşırı hakikatçi gö rü şlere karşı çıkm asından k ayn ak la n m ak ta ­ dır. Nietzsche, tümleyici ve biri referan s alan sö ylem leri p a r ç a l a m a k eği-

BATI BARBARLIĞI 1 / 9 9

Umdedir. Nietzsche, birlik y erin e çoğula ve tekile ö n e m verm iş tir. Hatta Nietzsche, T an rı fikri biri çağrıştırdığı için o na da karşı çıkmıştır. Ni­ etzsche'nin “bir olan Tanrı fikrini, yani Birlik tanrı fikrini kapı dışarı e t ­ mesi” [BLANCHOT, Maurice; "Nietzsche ve Parçalı Yazı", Çeviren: Ö mer Aygün, Cogito (iç.), Sayı: 2 5 , Kış 2 0 0 1 , s. 8 1 ] görü şü nü bu ç e r çe v e d e d ü ­ şü nm ek gerekir. Ona g ö re , bir, soysu zlaşm ış ve b oz u lm u ştu r (NİETZSCHE, Friedrich; T ra g e d y a n ın Doğuşu, Çeviren: İsmet Zeki Eyuboğlu, Say Y a ­ yınları, İstanbul, 1 9 9 4 , s. 1 4 2 ) . İşte, bu yüzden Nietzsche, "'ben' ikiyim" ya da "'Nietzsche' ikidir”, d em iştir (ZUPANCIĞ, Alenka; En Kısa Gölge, Ni­ etzsch e'n in "İki” Felsefesi, Çeviren: Seyhan Bozkurt, E n c o r e Yayınları, İstanbul, 2 0 0 5 , s. 3 1 ) . Nietzsche'ye göre , dünya "sonsuz y o r u m l a m a l a r a ” ya da perspektiflere izin verir. Bu nedenle Nietzsche, Bire’e karşı Çok’tan yana olm uştur. Ona göre, önemli olan b ütünden ve bütünlükten kur tul­ maktır. Evren i ufalamak g erek ir (CORCUFF, Philippe; Siyasetin Büyük

D ü şü n ü rleri: S iyaset F elsefesin d e E leştirel G ü zergâh lar, Çeviren: Aziz Ufuk Kılıç, Versus Kitap, İstanbul, 2 0 0 8 , s. 1 1 3 ) . Nietzsche'nin birliğe karşı çoğulculuk fikrini geliştirmesi, onu n felsefesinin en önemli özelliklerin­ den birisidir. Nietzsche, an lam ın çoğulculuğunu öne çıkarm ış v e a d la n ­ d ırm alard aki aşırı bolluğa g ö n d e r m e yapm ış tır. Nietzsche, “birin h e r z a ­ m an haksız o ld uğunu" ve " hakikatin ikide başladığını" (BLANCHOT, "Ni­ et zsche ve Parçalı Yazı", s. 8 1 ) iddia etmiştir. B e n z e r b ir biçimde Mevlâna da Nietzsche'den yüzyıllar önce, "herkes, âl em e kendi görü ş dairesinden bakar. Mavi cam, güneşi mavi g ö ste rir; kızıl ca m kızıl. Camların rengi ol­ mazsa be yaz olurlar. Beyaz cam, öbür camların hep si nden d a h a doğru gösterir,

hepsinin

de

başı,

imamı

odur",

d em iştir

(MEVLÂNA

CELALEDDİN-İ RUMİ, M esnevi I, Çeviren: Veled İzbudak, Milli Eğitim Ba­ kanlığı Yayınları, İstanbul, 1 9 9 5 , s. 1 9 0 ) . Nietzsch e’ye göre , "bir, hep y a n ­ lıştır, hakikat ikiyle başlar. Bir, durum u kanıtlayamaz, oysa ikiye karşı çı­ kılamaz" (NİETZSCHE, Şen Bilim, s. 1 6 1 ) . Hakikat, imkânsız ve belirsizdir (NİETZSCHE, İyinin ve K ötünün Ö tesin d e: B ir G elecek Felsefesini Açış, s. 9 ) , aslında yoktur, "Olaylarda durup kalan pozitivizme karşı 'yani sa d e ce olgular v a rd ır’ g ö rü şü n e karşı şunu söylemeliyim: Hayır, düpedüz olgular yoktur , s a d e c e y o r u m l a r v ard ır" (NİETZSCHE, Güç İsten ci: Bü tün

D eğerleri D eğiştiriş D enem esi, s. 2 5 1 ) . Y o ru m lar derinliğine yapılmalı, d erine inilmelidir. "...y oru mcunun aşağı inmesi gerek ir, Nietzsche'nin d e ­ yişiyle, ‘iyi b ir çu kur araştırıcısı' olmalıd ır” (FOUCAULT, Michel; S eçm e

Y azılar 5 : B ü yü k K apatılm a, Çeviren: Işık Ergüden, Ayrıntı Yayınları, İs­ tanbul, 2 0 0 4 , s. 5 0 ) . Nietzsche, hakikatin ve bilginin değerin e ilişkin iğne­ leyici bir s o rg u la m a y apm ış tı r (NEHAMAS, A lexander; E d eb iyat O larak

H ayat, N ietzsch e A çısından, Çeviren: Cem Soydemir, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1 9 9 9 , s. 6 9 ) . Nietzsche, esas itibariyle, bilgi idealinin ve hakika-

10 0 / BATI'NIN HAKİKİ ELEŞTİRMENİ OLARAK FRIEDRICH NIETZSCHE Nietzsche ıskalandığında doğru anlaşılamaz. Kapitalizm, em ­ peryalizm ve faşizm olarak Batı sistemi, savaşa dayalıdır. İçin­ de bulunduğumuz Batı merkezli küreselleşme çağı, savaşların çağıdır. Bunu ilk fark edenlerin başında, 1 8 4 4 -1 9 0 0 yılları arası yaşamış olan Nietzsche gelir. Nietzsche, 20. yüzyılı kastederek, "yeryüzüne egemen olmak için savaşların başlayacağı zaman geliyor”14, "küçük politika zamanı geride kaldı: Gelecek yüzyıl, yeryüzünü ele geçirme kavgasını getirecektir; -büyük politika­ ya zorlayacaktır"15, demiştir.

tin

keşfinin

yerine,

yo ru m la m a y ı

ve

d eğ erlen d irm ey i

k oy m u ştu r

(DELEUZE, N ietzsche, s. 19). N ietzsche’nin hakikati k eşfe tm e gibi bir t a ­ sası bulunmam aktadır. Aslında, hakikat denen bir şeyden de söz edile­ mez. N ietzsch e’ye göre, ne k adar göz v a r ise, o k adar da hakikat vardır, yani esasında hakikat yoktur. Hiç bir bakış açısı, hakikati bildiğini iddia ed em ez. Çünkü öyle bir şey y oktur [İNAM, Ahmet; ‘T ü r k i y e ’deki Bir Nie t z s d ı e ’den Devşirilebilecekler Üstüne", NİETZSCHE, Friedrich; Ahlakın Soykütüğü Ü stüne: B ir Kavga Yazısı (iç.), Çeviren: Ahmet İnam, Ara Y a ­ yıncılık, İstanbul, 1 9 9 0 , s. 14). N ietzsch e’ye göre, "aynı metin sayısız y o ­ ruma izin verir: ‘d oğ ru ’ bir y o ru m y o ktur" [Aktaran; ARUOBA, Oruç; “Nie t z sch e ’yi Anlamak", Cogito (iç.), Sayı: 2 5 , Kış 2 0 0 1 , s. 2 6 7 ) . O, ‘‘h e r şey yanlıştır" v e "hiçbir şeyin anlamı yoktur" (NİETZSCHE, Güç İsten ci: B ü ­

tün D eğerleri D eğiştiriş D enem esi, s. 2 1 ) , “her şeyin hiçbir anlamı y o k ­ t u r ” (NİETZSCHE, Güç İsten ci: B ü tün D eğerleri D eğiştiriş D enem esi, s. 3 2 6 } g ö rü şündedir. Nietzsche’ye g öre , "h er varlık doğ ru d u r ya da değildir, ikisinde de eş d urum görülebilir” [NİETZSCHE, T rag ed y an ın Doğuşu, s. 5 9 } . Nietzsche, bilimle ilgili kanaatleriyle, h e r kateg oriden profesy onel bilgine saldırmıştır. O, pozitivistlerden, m a teryalistlerden ve idealistler­ den aynı d e r e c e d e uzak kalmıştır (ÇESTOV, Lev; N ietzsche ve T olstoy 'd a

İyilik Fikri, Çeviren: Işık Ergüden, Versus Kitap, İstanbul, 2 0 0 7 , s. 1 0 9 ) . Çünkü Nietzsch e’y e göre , onların bakış açıları ve d oğ rulan sabittir, hiçbir z a m a n değişmez. Oysa Nietzsche, şöyle demiştir: “D erisini d eğiştirm ey en y ılan çürür. Bu seb ep ten dolayı bakış açılarını değişiklikten alıkoyan zihin­ l e r d e ö lü r: o n la r d u ra ğa n la şm ış z ih in lerd ir’’ (Nietzsch e’den a k tar an ; WOLF, Abrah am ; N ietzsche'nin Felsefesi, Çeviren: Sebahattin Çevikbaş ve H. Subhi Erd em , Babil Yayınları, Erz uru m , 2 0 0 3 , s. 6 2 ) .

14 NİETZSCHE, A forizm alar, s. 70. 15 NİETZSCHE, İyinin ve K ötünün Ö tesinde: B ir G elecek Felsefesini

Açış,, s. 1 1 3 .

BAT! BARBARLIĞI 1 } 1 0 1

Nietzsche, 20. yüzyılda Batı'nın dünyayı ele geçirmek için yoğun çaba göstereceğini ileri sürmüştür. Nietzsche, Batı dün­ yasının savaşı temel paradigma olarak aldığını ve savaşsız ya­ pamayacağını dile getirmiştir. Nietzsche, Batı sisteminin savaşa endeksli olarak var olabileceğini ve yaşayabileceğini iddia e t­ miştir. Zaten, çağımız da, savaşların hüküm sürdüğü ve tahri­ batlarını en ağır bir biçimde hissettirdiği bir çağdır. "Klasik sa­ vaş çağma girdik; en büyük ölçekte bilimsel, aynı zamanda da popüler savaş (silahlarda, yeteneklerde, disiplinde) çağına gir­ dik."16 Avrupa uygarlığının "değerler cetveli" kötü düzenlendiğin­ den17 insanlık iyiye doğru değil, kötüye; insan merkezli bir uy­ garlığa değil, insanlık dışı bir barbarlığa doğru hızlıca yol alı­ yor. Nietzsche, bu duruma işaret etmiş, uygarlığımızın yeni bir barbarlığa doğru gittiğini ve barbarlık döneminin başladığını bildirmiştir.18 Dolayısıyla Nietzsche, insanlığın daha iyi­ ye/olumluya doğru gittiğini savunan evrimci ve ilerlemeci gö­ rüşe karşı çıkmış, yani Batı uygarlığına dair genel kabulün (Batı sistemi, en iyi, en ideal ve en ileri sistemdir) aksine, modernli­ ğin ve onun arka planında yer alan aydınlanmanın korkunçlu­ ğunu ve yeni bir barbarlık olduğunu ileri sürmüştür: "Yarı çıl­ gınca, ahlâki, hayvanca-taşyürekli, aşırı cinsellikten alınan tada düşkün, daha doğrusu duygusal, kendinden geçirici, yu geriletici özü açığa vuran gerilem e karşısında Rousseau et ile ruh ol­ muştu -bütün bu varlık sinsi, ikiyüzlü bir taşkınlıkla şimdi bile aydınlanmayı ışıklandırın bir görkem içinde, bu aydınlanma ile parlamaya başlayan başa oturttu: gerçekte bu varlığa yabancı olan aydınlanma, kendi kendini yönetiyor; o, bulutlarla geçip gidecek olan bir ışık parıltısı gibi durgundur, uzun bir süredir yalnız kişi teklerini değiştirmekten dolayı kıvançlıdır: Bu ay­

16 NIETZSCHE, Şen Bilim , s. 240. 17 NEBİL, TEVFİK ve SÜLEYMAN, N ietzsche H ayatı ve Felsefesi, s. 93. 18 NIETZSCHE, İn san ca, P ek İn san ca 1: Ö zgür T in liler İçin B ir K itap, s. 2 3 4 -2 3 5 ; NIETZSCHE, S eçilm iş D ü şü n celer (D e n e m e le r), s. 77.

10 2 / BATI'NIN HAKİKİ ELEŞTİRMENİ OLARAK FRIEDRICH NIETZSCHE dınlanma, pek yavaş da olsa, ulusların törelerini, kuruluşlarını olsun değiştirmiş olabilseydi. Oysa şimdi güçlü, birdenbire or­ taya çıkan bir varlığa bağlıdır, aydınlanmanın kendisi bile var­ lıkla güçlüdür, birdenbiredir. Onun yıkıcı korkunçluğu, büyük gerileme yönelişine yol açan kurtarıcı, ışıklı yararlılıktan daha devce olmuştur."19 Nietzsche'ye göre, aydınlanma ve onun pra­ tiği olan modernlikle birlikte insanlık ilerlememiş, geriye doğru gitmiştir. Batı, aydınlanma öncesi dönemden daha geridedir. "İnsanlık, bugün inanıldığı gibi, daha iyiye ya da daha güçlüye ya da yükseğe doğru bir gelişme göstermemektedir. 'İlerleme', modern bir düşüncedir yalnızca, yani, yanlış bir düşünce. Bu­ günün Avrupalısı, değerlilik bakımından, Rönesans AvrupalIsı­ nın fersah fersah altında kalır; ileriye doğru gelişme, herhangi bir zorunlukla, yükselme, yücelme, güçlenme değildir hiç de."20 Batı, gerileme halinde bir âlemdir21 ve gittikçe de gerilemekte­ dir. Batı'nın gerilemesi, çok hızlı bir biçimde devam etm ekte­ dir. Ceberut Batı bu durumu durdurmaya muktedir değildir. "Bizim bütün Avrupa kültürümüz uzun süreden beri otuz yıl­ dan otuz yıla büyüyen gerilimin bir işkencesiyle, tıpkı bir fela­ ketin doğrultusunda son hızla yol almaktadır. Tedirgin, cebren ve güç kullanarak, aşırı bir acelelikte: Tıpkı, yolunun sonuna gelmek isteyen ve artık düşünmeyen ve kendi üzerine düşün­ mekten korkan bir ırmağa benzemektedir."22 Batı'nın barbarlı­ ğa ve insanlık dışı yöne kayışında, insanlığa "eşitlik, özgürlük ve kardeşlik” getirdiğini iddia eden burjuva devrimlerinin, özellikle de Fransız Devrimi'nin payı büyük olmuştur. Bu bağ­ lamda, Nietzsche, Fransız Devrimi'ni insanlığın ilerlemesine vesile olan büyük devrimlerden biri olarak değerlendirmemiş, aksine Batı'nın çöküşünün/gerilemesinin ve Batı insanının sü-

19 NIETZSCHE,

Friedrich;

Gezgin

ile

Gölgesi, Çeviren:

İsm et

Zeki

Eyuboğlu, B ro y Yayınevi, İstanbul, 1 9 9 8 , s. 9 9 - 1 0 0 . 20 NIETZSCHE, Friedrich; D eccal: H ristiyan lığa Lanet, Çeviren: Oruç Arııoba, Hil Yayın, İstanbul, 1 9 9 5 , s. 15 .

21 NİETZSCHE, Seçilm iş D ü şü n celer (D en em eler), s. 76. 22 NIETZSCHE, Güç İsten ci: B ü tü n D eğ erleri D eğiştiriş D en em esi, s. 19.

BATI BARBARLIĞI 1 f 1 0 3

rüleşmesinin faturalarından birisini ona çıkarmıştır. "Asayı tö­ renle, ‘iyi insanların' (koyunların, eşeklerin, kazların, sağaltıl­ mayacak ölçüde yüzeysel yaygaracıların, 'modern düşünce­ lerin tımarhanesi için olgunlaşmamış olanların) eline veren, Fransız Devrimi oldu.''23 Kısaca Nietzsche, Batı sisteminin iler­ lemeci olarak tasvip edilen doğasının geriletici olduğunu, Batı'da ilerlem e adına yapıp edilenlerin gerilem eye kaynaklık etti­ ğini ileri sürmüştür. Böylece, Nietzsche, Batı'nın üstü sürekli örtülen ve saklanmaya çalışılan gerçek doğasını açığa çıkarmış­ tır. Nietzsche, Batı sistemine ve kültürüne ilişkin olarak "ço­ ban”, "kaçak" ve "soytarı" gibi nitelemeler yapmıştır. Vicdan azabı çekmekte güçsüz olan modern bilinci eleştirmiştir.24 Batı uygarlığından ürpermiş, ona karşı bir tiksinti duymuştur. Batı'dan, insanlık dışı yönlerinden, özellikle de ahlâksızlığından dolayı nefret etmiştir. Batı merkezli dünyadan ıstırap duymuş­ tur. "Biz dünyanın gidişinin hiç tanrısal olmadığını; onun insan ölçütlerine göre bile ussal, acımalı, ya da adil olmadığını anla­ yarak soğuduk, katılaştık. İçinde yaşadığımız dünyanın tanrısal olmadığını, ahlâkdışı olduğunu, 'insanlık dışı' olduğunu pek iyi biliyoruz.''25 Batı sistemi, dünyaya düşmanlıklar getirmiş, kitlesel katli­ amlara imkân tanımıştır. Kapitalist düzen neticesinde dünya bir kan deryasına dönüşmüştür. Nietzsche, dünyayı kana boya­ nan mülkiyete, özellikle kapitalist sistemdeki özel mülkiyete karşı çıkmış ve onu tehlikeli bulmuştur. Mülkiyetin emperyalist savaşlara yol açtığını bildirmiştir. "Mülkiyetinin kendisine sağ­ layabileceği boş zamanı kullanmasını bilmeyen mülk sahibi, hep sürdürecektir: mülkiyet için çabalamayı: bu çabalama onun eğlencesi, can sıkıntısıyla savaşımında savaş hilesi ola-

23 NİETZSCHE, Şen Bilim, s. 221. 24 KLOSSOWSKI, P ie rre; N ietzsche ve Kısırdöngü, Çeviren: Mukadder Yakupoğlu, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 1 9 9 9 , s. 1 2 8 .

25 NİETZSCHE, Şen Bilim, s. 216.

1 0 4 / I3A TENİN HAKİKİ ELEŞTİRMENİ OLARAK FRIEDRICH NIETZSCHE çaktır."26 Kısaca, eninde sonunda "mülk sahip olur”27 ve savaş­ lara yol açar. Kapitalist toplum, bunun en açık örneğidir. Kapitalist toplum, parayı önemseyen ve ona tapan toplum bir toplumdur. Bu toplumdaki bireyler için en kutsal şeylerin başında para gelir. Söz konusu toplumda her şey meta olduğu için paraya sahip olmak, her şeye sahip olmak anlamına gelir. Kapitalist toplumlarda "kitleler parayı tanrılaştırdılar! Çünkü 'para güç, zafer, üstünlük, paye, nüfuz demektir.'"28 Kapitalist toplum, makineye dayanan, makinenin merkezde olduğu bir toplumdur. Bilindiği üzere, kapitalist üretim tarzıyla birlikte Batı, makine çağma girmiştir. Nietzsche de, makinenin insana ve topluma etkilerine, özellikle de negatif tesirlerine ilgi göstermiştir. Bu çerçevede Nietzsche, makine çağının öncülle­ rinden söz etmiş ve onların olumsuz etkilerine işaret etmiştir. "Basın, makine, demiryolu, telgraf bu çağ öncülleridir, onların bin yıllık sonucunu (ürününü) görmeyi göze alan yok şimdi­ lik."29 Kapitalist toplumda başta insan olmak üzere her şey ma­ kinenin hükümranlığına maruz kalmıştır. Makineyle birlikte insan onun çarkı ve vidası olmuş, insani değerler kaybolmuş ve insanın yabancılaşması en üst seviyeye çıkmıştır. "Artık insan olmanın değil, vida olmanın bir ederi olması, çok yazık!"30 Nietzsche, makine/endüstri kültürünün insanı pazarda alı­ nıp satılan meta haline getirdiğini, kabalaştırdığını, yozlaştırdı­

26 NİETZSCHE, Friedrich; İn sanca, Pek İn sanca 2 : K arışık K an ılar ve Ö z d e y işle r , Çeviren: Mustafa Tüzel, İthaki Yayınları, İstanbul, 2 0 0 4 , s. 152. 27 A.g.e., s. 15 4 . 28 GOYARD-FABRE, Simone; “Nietzsche: Modern Devletin Eleştirisi", Çevi­ ren: Özge Erbek, Cogito (iç.), Sayı: 2 5 , Kış 2 0 0 1 , s. 1 5 5 . 29 NİETZSCHE, Gezgin ile Gölgesi, s. 1 1 4 . 30 NİETZSCHE, Friedrich; Tan Kızıllığı: A hlaksal Ö n yarg ılar Ü zerine

D üşünceler, Çeviren: Hüseyin Salihoğlu v e Ümit Özdağ, İm ge Kitabevi Yayınları, Ankara, 1 9 9 8 , s. 17 3 .

BATI BARBARLIĞI 1 / 1 0 5

ğını ileri sürmüş ve ona karşı çok tepkili olmuştur. "Endüstri kültürü, şu andaki biçimi ile şimdiye dek varolmuş olan varo­ luşların en kaba biçimidir. Bu kültürde insan kaba saba gerek­ sinimin eline düşmüştür; yaşamak isteyen, kendini satmak zo­ rundadır; gene de bu gereksinimleri kullananları, işçi satın alanları küçük görür. İşin tuhafı, tanınmayan, ilginç bir yanı olmayan kişilere boyun eğmenin acısının yanında, zorbalar, generaller gibi güçlü, ürkütücü, hatta korkunç kişilere boyun eğmenin acısının sözü bile olmaz. Endüstrinin bütün tanınmış kişilerinin neliği budur. İşçinin gözünde işveren, insanlığın, bü­ tün bu sefalet üzerinden vurgun vurmayı düşünen kurnaz, kan emici köpeğidir.''31 Nietzsche, makine/endüstri kültürünün in­ sanın ruhuna sıkıntı verdiğini ileri sürmüştür: "Tekdüze çalışır makine- zamanda bir karşı etki doğurur; boyuna değişen ava­ relere susmayı öğreten kuşkulu bir sıkıntı verir ruha.”32 Makineleşme sürecinde insani varlık kaybolmuştur. Ni­ etzsche, makine çağının korkunçluğuna işaret etmiş, onun ya­ rattığı aceleci, telaşlı, huzursuz ve tedirgin insan tipinin eleşti­ risini yapmıştır. Nietzsche, acımasız makineleşme sürecinde insanın kendisini koruması, yeniden huzurlu olması ve düşün­ mesi gerektiğini bildirmiştir. Nietzsche, makine çağının tuzak­ larından kendini koruyabilmiş çok az insanın olduğunu iddia etmiştir. Nietzsche, Öğretim Kurumlarımızın Geleceği Üzerine kitabında bu konuya vurgu yapmıştır: "Bu kitap, huzurlu oku­ yucular içindir, yani şu makineleşmiş çağımızın baş döndürücü telaşına henüz kapılmamış ve henüz çağın çarkları arasında ezilmekten bir ibadet tadı almayan insanlar için -yani pek az insan için! Bu kimseler ise her şeyin değerini zaman tasarrufu ya da zaman öldürmeye göre biçmeye alışamıyorlar, bunların henüz 'vakti var'; bunlara henüz izin var, kendilerini suçlama­ dan günün güzel saatlerini ve verimli ve güçlü anlarını seçip kültürümüzün geleceği hakkında düşünmeye; bunlar, meciitatio

31 NİETZSCHE, Şen Bilim, s. 68. 32 NİETZSCHE, Gezgin ile Gölgesi, s. 99.

1 0 6 / BATI’NIN HAKİKİ ELEŞTİRMENİ OLARAK FRIEDRICH NIETZSCHE gen eris fu tu ri içinde, yani günlerini hakikaten yarar sağlayan, saygın bir biçimde yaşadıklarına inanabilirler bile."33 Kısaca modern çağda, kapitalist üretim tarzı ve onun maki­ neleşme süreci sürekli bir biçimde sıkıntılar üretmiştir. Mo­ dern dünyanın çarkları ve dişlileri arasına sıkışan insan acze düşmüş ve ezilip yok olmuştur. "Küçültme, acıya elverişlilik, tedirginlik, acelecilik, kalabalık sürekli olarak artmaktadır. Bü­ tün bu hay huyun öyle adlandırılan 'uygarlığın' gözler önünde canlandırılm ası giderek daha kolaylaşmaktadır, öyle ki birey bu muazzam makineleşme karşısında acze düşmekte ve kendisini

tabi kılm aktadır."3* Nietzsche, modernlikle birlikte, kitlelerdeki genel bir zayıf­ lamaya, özellikle de endüstrinin ve tekniğin yol açtığı çürüme­ ye, kısaca endüstriyel köleliğe ve sürücülüğe işaret etmiştir. Nietzsche, gezegensel bir sürüye indirgenmiş, aynı saçmalıkları koro halinde "meleyen" bir insanlığa dikkat çekmiştir.35 İnsan, ağır ağır düşlemsel bir hayvan haline getirilmiştir.36 "Önünde yayılan sürüyü gözle bir: Ne dünü bilir ne bugünü, bir o yana sıçrar bir bu yana, yer, uyur, geviş getirir, yeniden sıçrar, sa­ bahtan akşama, bugünden öbür güne, kısacık yaşamının haz ve acılarıyla bağımlı, an'ın tepeciklerinde yaşar durur, bu yüzden de ne bir üzüntü, ne de bir bıkkınlık duyar."37 Nietzsche, Batı uygarlığının yozlaşmaya kaynaklık ettiğini bildirmiştir. Ona gö­ re, yozlaşmanın işaretleri şunlardır: Tembellik, yoksulluk, cani­ lik, erdemsizlik, yiyicilik, ikiyüzlülük, histeriklik, anlamsızlık,

33 NIETZSCHE, Friedrich ; Ö ğretim K u ru m lan m ızın G eleceği Ü zerine, Çeviren: Gürsel Aytaç, Say Yayınları, İstanbul, 2 0 0 3 , s. 11-12. 34 NIETZSCHE, Güç İsten ci: Bütün D eğerleri D eğiştiriş D en em esi, s. 36, 35 EDELMAN, B er n ar d ; "Nietzsche: Kayıp Bir Kıta", Çeviren: F e rh a t T a y ­ lan, Cogito (iç.), Sayı: 25, Kış 2 0 0 1 , s. 57 -5 9 . 36 NIETZSCHE, Şen Bilim, s. 41. 37 NIETZSCHE, Friedrich; T arih Ü zerin e (Çağa Aykırı D ü şü n celer'd en ), Çeviren: Nejat Bozkurt, Say Yayınları, İstanbul, 1 9 9 4 , s. 6 1 .

BATI BARBARLIĞI 1 / 1 0 7

kötümserlik, bitkinlik, nihilizm, irade zayıflığı, tahrik edici maddelere (alkole aşırı düşkünlük gibi) ihtiyaç vb,38 Nietzsche, modern Batı insanının kötülük dolu doğasını ve ana karakterlerini gözler önüne sermiştir. Nietzsche, Türk toplumunda çok kutsanan ve insanımıza model olarak dayatılan "modern insanı” doğru teşhis etme noktasında kilit konumda­ dır. "Nietzsche'nin modern insanı, o nev'i şahsına münhasır ay­ rık otu, boş bakışlarla geçmişten bugüne dek olup biteni izle­ yen, aşırı uyarılmış, pasif bir seyircidir. Öteki kültürlerin başa­ rılarının istif edildiği bir depoya dönmüş olan modern insan, ‘gerçek şeyleri ciddiyetle ele almak'tan aciz hale gelmiştir.”39 Modern insan, ne olduğunun bilincinde olmayan, kendi varoluşsal/varlıksal nedeninin farkına varamayan ve ne yapıp etti­ ğini düşünmeyen bilinçsiz bir mahlûktur. "Modern insan mı?'Ne ettiğimi bilmiyorum; ne ettiğini bilmeyen her şeyim ben' diye iç geçirir modern insan... Bu modernlikti bizi hasta eden, tembel barışlar, korkak tavizler, modern Evet ve Hayır'ın bütün erdemli kirliliğiydi.''40 Nietzsche, haklı olarak, modern insanın yapıp ettikleri yüzünden, insanın insandan nefret eder hale geldiğini, Batı'nın pis kokmaya ve kokuşmaya başladığını vur­ gulamıştır. "Bugün bizim insana karşı nefretimizi ne oluşturur? Çünkü biz insandan acı çekiyoruz. Bundan kuşkulu değiliz. Bize acı veren korku değildir. Artık insandan korkmamıza mahal yok. Daha doğrusu 'insan' denilen solucanın ilk planda tutul­ masıdır ve pıtrak pıtrak kaynaşmasıdır; 'ehli insanın’ şifa bul­ maz- sıradan ve can sıkıcı insanın tarihin anlamı, tepe noktası ve hedefi, 'daha yüksek insanlar' olarak duyulmasının öğrenil­ mesidir bize acı veren. Onun kusurlu yaratılanların, hastalık çekenlerin, yorgunların, hayatını bitirmiş olanların bolluğunu

38 NİETZSCHE, Güç İsten ci: Bütün D eğerleri D eğiştiriş D enem esi, s. 39; NİETZSCHE, A forizm alar, s. 2 7 . 39 BERKOVVITZ, P ete r; N ietzsche: B ir A hlâk K arşıtın ın Etiği, Çeviren: Ertiirk Demirel, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2 0 0 3 , s. 6 8 .

40 NİETZSCHE, D eccal: H ristiyan h ğ a Lanet, s. 13.

1 0 8 / BATI'NIN HAKİKİ ELEŞTİRMENİ OLARAK FRIEDRICH NIETZSCHE uzakta hissettiği zaman, evet belirli bir hakkı vardır böyle his­ setmesi için. Avrupa, bugün bunlarla pis kokmaya başlamış­ tır."41 Modernlikle birlikte insani varlık yok olmaya başlamıştır. Modern çağda insan denen yaratık ortadan kaybolmuş ve on­ dan süz etmek güçleşmiştir. Aklın kendisini sorgulayan Ni­ etzsche de, modern dünyada bireylerin zihinlerinin iğdiş edil­ diğini, onların en ciddi ve en güç problemlerle çevrildiğini bil­ dirmiş42, modern insanın hasta insan olduğunu ileri sürmüştür. Batı’da insanlar, modernlik yüzünden hasta olmuştur. Batı top­ lumu, yani kapitalist toplum hasta düşmüştür; içini kaplayarak yiyip tüketen kangren yüzünden kansız kalmış bir hastanın solgun görünümüne bürünmüştür. Batı toplumu, Nietzsche'nin dediği gibi, ölüler evine dönüşmüştür.43 "Aslında Batı 'uygarlı­ ğı', gevşemişliği yüzünden, bir tükenmişler toplumu ortaya çı­ karmakla kalmaz, berbat soyaçekiminden dolayı, İngiltere'den ve 18. yüzyıldan gelen modern düşüncelere düşkün olan mele­ yen koyunların, eşeklerin ve kazların oluşturduğu bir kalabalı­ ğa benzer.''44 Batı uygarlığı, sıradan, riyakâr, ödlek, ortalama, sürü ve ale­ lade insan tipi üretmiştir. Bu insan tipi, zayıftır, kolay aldatılabilir ve kolayca mahvedilebilir. Onlar, ruhen de itaatkârdırlar ve ayrıca asla yaratıcı değildirler.45 Sürü hayvanı olan bu insan­ lar, birbirleriyle anlaşır ve ittifak kurarlar. Ancak, onların ken­ dilerini yönetme yetenekleri olmadığı için "çoban''a ihtiyaçları

41 NIETZSCHE, A forizm alar, s. 208. 42 NIETZSCHE, Friedrich; Bilim ve Bilgeliğin Savaşı, Çeviren: Ümit Özdağ,

İmge

Kitabevi

Yayınları,

Ankara,

1990,

s.

27;

NIETZSCHE,

Friedrich; Ahlakın Soykütüğü Ü stüne: B ir Kavga Yazısı, Çeviren: A hm et İnam, Ara Yayıncılık, İstanbul, 1 9 9 0 , s. 1 1 4 ; NIETZSCHE, Ö ğretim Ku-

ru m la n m ız ın G eleceği Ü zerine, s. 8 3 . 43 GOYARD-FABRE, “Nietzsche: Modern Devletin Eleştirisi", s. 1 5 4 . 44 A.g.m., s. 1 5 4 .

45 NIETZSCHE, A forizm alar, s. 143.

BATI BARBARLIĞI 1 / 1 0 9

vardır.46 Sürü insanı, sıradan insandır. Nietzsche, sıradan kişi­ lerin gereksiz birer hırdavat olduklarını ileri sürmüştür.47 "Sü­ rü insanı -sözüm ona- 'barışsever', 'köşesiz', 'iddiasız', 'saygılı', ‘yiğit', 'dürüst', 'sadık', 'güven dolu', 'fedakâr', 'anlayışlı', 'yar­ dıma hazır', 'çalışkan', 'asketik'tir, 'başkalarının haklarına saygı gösterir', 'söz dinler', 'kıskanmaz', 'çıkarının peşinde koşmaz.' Ama bütün bu özellikleri ve bu türlü tutumu, sürünün tekleri­ ne, kendi gibilerine, bu sözlere aynı anlamı veren kendi gibile­ rine karşı böyledir. Bütün bu özellikler ancak sürünün içinde 'işler'. Sürünün dışında olan, kendi gibi olmayanlara karşı ise düşman, egoist, acımasız, amansız, ölçüsüz, iddialı, yırtıcı, kor­ kak, eğri ve kıskançtır; kendini gizler, öç almak ister, onlara boyun eğdirmek ister, onlara karşı 'dürüst' değildir.”48 Özü iti­ bariyle Nietzsche, sürü insanını "lüzumsuz”, "marazlı", "hasta”, "dünya-bezgini", "ayak takımı”, “kin insanı", "pazar yerinin si­ nekleri” ve "örümcek” olarak nitelemiştir.49 Batı uygarlığında "tekbiçimcilik yayılmaktadır; herkes vasat bir düzeyde eşitlenmektedir."50 Modern dünyada insanlar bir­ birinin benzeri olmuş, aynılaşmış ve koyun sürüsüne dönüş­ müştür. Nietzsche'nin dediği gibi, çöl büyümüştür:

“Çöl büyür: vay haline içinde çöl saklayanın...''51

46 A.g.e., s. 1 9 1 , 47 RUSSELL, B a t ı F e ls e f e s i T a r i h i 3 : Y e n i ç a ğ , s. 119 . 48 KUÇURADİ, İoanna; N ie t z s c h e v e İn sa n , Türkiye Felsefe Kurumu Ya­ yınları, Ankara, 1 9 9 9 , s. 3 3 - 3 4 . 49 BAYKAN, Fehmi; N ie t z s c h e 'n i n F e ls e fe si, Kaknüs Yayınları, İstanbul, 2 0 0 0 , s. 9 7 . 50 GOYARD-FABRE, "Nietzsche: Modern Devletin Eleştirisi", s. 1 5 4 . 51 NIETZSCHE, Dionysos D ithyram bosları, s. 2 7 . Nietzsche'nin bu ünlü vurgusu, B öy le B u yu rd u Z erd ü şt’te ise, "çö ller büyüyor: v ay haline giz­ leyenin!” (s. 3 5 7 ) şeklindedir.

11 0 I BATI'NIN HAKİKİ ELEŞTİRMENİ OLARAK FRIEDRICH NIETZSCHE Modern dünyada insan soysuzlaşmış ve her alanda büyük açlık çekmiştir. "Soysuzlaşmış bir kültür insanı! Kültür için doğmuş, ama kültürsüzlüğe eğitilmiş! Çaresiz barbar, günün kölesi, anın zincirine vurulmuş ve açlık çekiyor -ebediyen açlık!"52 Modern Batı’da insanların hastalanmasında ve soysuzlaş­ masında devletin rolü büyük olmuştur. Devlet söylemine ilişkin olarak Nietzsche, deliliğin eşiğinde, "ben dinamitim''53, demiş­ tir. Nietzsche, devleti, "siyasi canavar” olarak görmüştür.54 Ni­ etzsche'nin modern devlete ilişkin eleştirileri oldukça serttir: “Bütün soğuk canavarların en soğuğuna devlet denir. Soğuk soğuk yalan söyler o ve ağzından şu yalan sürüne sürüne çıkar: 'Ben, devlet -ulusum ben.' Yalan! ...devlet bütün iyilik ve kötü­ lük dilleriyle yalan söyler, ne söylese yalandır, nesi varsa hepsi çalmadır. Düzmedir onda her şey; çalınmış dişlerle ısırır bu ısırgan. Bağırsakları bile düzmedir onun."55 Devlet, insanları baskı altına almak ve korku içinde tutmak için çeşitli ideolojik aygıtlar kullanır. Bu ideolojik aygıtların ba­ şında, ordu ve okul gelir. Nietzsche, söz konusu aygıtların ideo­ lojik işlevlerini şöyle izah etmiştir: "Büyük devletlerin yönetim­ lerinin elinde, halkı kendilerine korku ve itaat içinde bağlı tut­ mak için iki araç vardır: Birisi kaba, ordu, birisi de ince, okul. Birincinin yardımıyla yüksek tabakaların hırsını ve alçak taba­ kaların enerjisini, her ikisi de orta ve düşük yetenekte faal ve

52 NİETZSCHE, Ö ğretim K uru m larım ızın Geleceği Ü zerine, s. 8 7. 53 GOYARD-FABRE,

"Nietzsche:

Modern

Devletin

Eleştirisi”, s.

149.

G ad a m er’e g ö re, Nietzsche'nin “ben bir din amitim” sözü, onun doğduğu ve gömüldüğü yerin (Leipzig yakınların da Röcken köyü) dünya tarihinin yalnızca savaş y apm ak için ilgilendiği bir y er olduğu gerçeği göz önünde bulundurulursa ne denli haklı olduğu o rtay a çıkar [HORKHEIMER, Max, ADORNO, T h e o d o r W. ve GADAMER, Hans-Georg; “Nietzsche ve Biz", Söy­ leşi, Çeviren: Işık E rgüden, Cogito (iç.). Sayı: 25, Kış 2 0 0 1 , s. 2 1 2 ] . 54 GOYARD-FABRE, "Nietzsche: Modern Devletin Eleştirisi”, s. 1 5 0 . 55 NİETZSCHE, Böyle B u yu rd u Zerdüşt, s. 65.

BATI BARBARLIĞI 1 / 1 1 1

zinde erkeklere sahip olduğu sürece, kendi yanına çekerler: öteki aracın yardımıyla da yetenekli yoksulluğu, özellikle de or­ ta sınıfların tinsel-iddialı yarı yoksulluğunu kazanırlar."56 Dev­ let, toplumdaki her şeyi denetim altında tutmak ister. Ni­ etzsche, devleti büyük bir baskı makinesi gibi görmüştür. Me­ selâ, devlet makinesi, eğitim makinesi ve akademi üzerinde doğrudan denetim kurar. Nietzsche, devlet makinesinin eğitim üzerindeki baskısını açıklarken, aynı zamanda, modern dünya­ daki eğitim sistemini ve akademik dünyayı da çok isabetli bir biçimde tahlil etmiştir: "Çoğu zaman profesör okuyarak konu­ şur. Genel olarak mümkün olduğunca çok dinleyicisi olsun is­ ter; yoklukta az sayıda öğrenciyle yetinir, ama asla tek kişiyle değil. Konuşan bir ağız ve birçok kulak, yarısı kadar çok sayıda yazan el -akademik gerecin dış görünüşü, budur, üniversitenin eyleme geçmiş eğitim makinesi budur. Ayrıca, bu ağzın sahibi o birçok kulağın sahibinden ayrılmıştır ve bağımsızdır: bu, çift katlı bağımsızlık, coşkuyla 'akademik özgürlük' diye adlandırı­ lır. Üstelik o tek insan -bu özgürlüğü daha da yüceltmek içinneredeyse istediği her şeyi söyler, öteki, istediğini işitir: Ne var ki her iki grubun da arkasında devlet, zaman zaman bu acayip konuşma ve dinleme aygıtının hedef ve amacının kendisi oldu­ ğunu hatırlamak üzere dikkatli bir müfettiş edasıyla durur."57 Bu bağlamda, Nietzsche'nin akademideki doktora sınavına iliş­ kin anlattıkları ilgi çekicidir: "Bir doktora sınavından. -Bütün yüksek öğrenimin ödevi nedir?' -İnsandan bir makine yapmak. 'Hangi araçlarla sağlanacak bu?' -Canını sıkmasını öğrenmeli. 'Bu sonuca nasıl ulaşılır?' -Ödev kavramı ile. 'Bunun modeli nedir?' -Filolog: İneklem eyi öğretiyor ya. -'Kusursuz insan kimdir?' -Devlet memuru. -'Devlet memurları için en yüce formülü hangi felsefe verir?' -Kant'm felsefesi: Kendinde şey

56 NIETZSCHE, İn san ca, P ek İn san ca 2 : K arışık K an ılar ve Ö zdeyişler, s. 156. 57 NIETZSCHE, Ö ğretim K u ram larım ızın G eleceği Ü zerine, s. 82.

1 1 2 / BA TENİN HAKİKİ ELEŞTİRMENİ OLARAK FRIEDRICH NIETZSCHE olarak devlet memuru görüngü olarak devlet memurlarının yargıcıdır.-"58 Nietzsche'ye göre, devlet, büyük bir puttur, gereksizler için vardır, dolayısıyla da gereksizdir. "Gereğinden arta insan do­ ğuyor: gereksizler için yaratılmıştı devlet! Hele bakın devlet nasıl ayartıyor bu gereksizleri! Nasıl yutuyor, çiğniyor da çiğni­ yor onları! 'Yeryüzünde benden biiyiiğü yoktur: düzenleyen parmağıyım ben Tanrının' -böyle böğürür o canavar. Ve yalnız uzun kulaklılar ve kısa görüşlüler değildir diz çökenler! Ah, size de fısıldar ey ulu canlar, karanlık yalanlarını o! Ah, kendilerini harcamayı seven zengin gönülleri bulur çıkarır o! Evet, sizi de bulur çıkarır o, ey eski Tanrıyı yenenler! Siz savaştan yorgun düştünüz, şimdiyse yorgunluğunuz yeni puta yarıyor! Çevresi­ ne kahramanlar ve onurlu kişiler dizmek ister o, yeni put! İyi vicdanların günışığında ısınmayı sever o, -soğuk canavar! Siz ona taparsanız, her şeyi verir size, bu yeni put: böylece erdem­ lerinizin parıltısını ve gururlu gözlerinizin bakışını satın alır. Gereksizleri ayartmada sizi yem olarak kullanır! ... Devlet de­ rim ona herkesin ağı içtiği yere, iyilerin ve kötülerin: devlet herkesin kendini yitirdiği yer, iyilerin ve kötülerin: devlet her­ kesin ağır ağır kendi canına kıymasına 'hayat' denen yer."59 Nietzsche'ye göre, "devlet modern hastalığın en şiddetli gös­ tergesidir."60 Dünyadaki tahribatlar, yıkımlar, savaşlar, şiddet olayları ve insan kıyımları, sarı canavar devlet yüzündendir. "Yıkılmış ülkeler, tahrip edilmiş şehirler, yabanileşmiş insanlar, kemirici halk nefretleri! Yüzkarası bir doğuş olan devlet birçok insan için sürekli akan zahmet kaynağıdır, sık sık yeniden gelen dönemlerde insan soyunu yiyen meşale- ve buna rağmen ken­ dimizi unuttuğumuz bir ses, gerçekten kahramanca eyleme coşturan bir savaş çağrısı belki de en yüce, en asil şeydir kör ve

58 NIETZSCHE, Friedrich; P u tların A lacakaranlığı, Çeviren: Hüseyin Kaytan, Akyüz Yayınları, İstanbul, 1 9 9 1 , s. 65. 59 NIETZSCHE, B öyle Buyurdu Z erd ü şt, s. 6 6 - 6 7 . 60 GOYARD-FABRE, "Nietzsche: Modern Devletin Eleştirisi", s. 1 5 0 .

BATI BARBARLIĞI 1 / 1 1 3

bencil kitle için, devlet yaşamının sadece korkunç anlarında büyüklüğün şaşırtıcı ifadesini yüzünde taşıyan!"61 Sarı canava­ rın temel dayanağı savaş, yenenleri ise aptal yapar.62 Nietzsche'ye göre, yeni bir put olarak modem devletle, in­ sanoğlu büyük bir tehdidin eşiğindedir. Muhtemelen de sarı canavarın yapacağı despotluklar ve olumsuzluklar önleneme­ yecektir. Bu bağlamda, Nietzsche, sarı canavarın despotik y ö ­ nünü gözler önüne sererken, aynı zamanda, modern öncesi dö­ nemdeki puttan onun yerini alan yeni puta doğru dönüşüm sü ­ recini de izah etmiştir: "Atom çağında yaşıyoruz, atomik kaos çağında. Ortaçağ'da düşman güçler, kilise ve onun güçlü etkisi tarafından şu veya bu şekilde bir arada tutuluyor ve belli bir ölçüde birbirlerine dönüştürülüyordu. Bu bağ kopup baskı y a­ vaş yavaş ortadan kalktığında, bu güçlerden her biri diğerine karşı ayaklanır. Reformasyon pek çok şeyin adiaphora olduğu­ nu, dinin hâkim olmaması gereken alanlar olduğunu ilan etti; bu onun kendi varlığını kazanma karşısında ödediği bedeldi tıpkı, çok daha dindar olan antikite dünyası ile karşı karşıya ka­ lan Hristiyanlığın, kendi varlığını güvence altına alabilmek için benzer bir bedel ödemek zorunda kalmış olması gibi. Bu nok­ tadan itibaren, uçurum giderek derinleşti. Bugün neredeyse yeryüzündeki her şey yalnızca en kaba ve en kötü güçler tara­ fından, para sahiplerinin egoizmi tarafından ve askeri despot­ lar tarafından belirlenmektedir. Askeri despotların elinde olan devlet gerçekten de, tıpkı para sahiplerinin egoizmi gibi, her şeyi yeniden kendine göre düzenleme ve o düşman güçleri dengede tutacak bir bağ sağlama girişiminde bulunmaktadır. Yani, devlet insanların daha önce kilise içinde tapındıkları o aynı putlara şimdi kendisi içinde tapınmalarını istemektedir. ...her halükârda bugün, hâlâ Ortaçağın buz tutmuş akıntısı için­ de bulunuyoruz: Bu akıntı erimeye başladı ve yıkıcı bir güçle

61 NİETZSCHE, Bilim ve Bilgeliğin Savaşı, s. 87. 62 NIETZSCHE, İn san ca, P ek İn san ca 1: Ö zgür T in liler İçin B ir Kitap, s. 293.

114 / BATI’NIN HAKİKİ ELEŞTİRMENİ OLARAK FRİEDRİCH NIETZSCHE öne doğru atılıyor. Buz tabakaları üst üste yığılmıştır, sellere boğulan tüm kıyılar tehdit altında. Devrim -atomik devrimmuhtemelen önlenemeyecektir."63 Devlete hâkim olan siyasal insanın zekâ geriliği Nietzsche'yi daha da şaşkına çevirmiş ve adeta çıldırtmıştır. Bu bağlamda, Nietzsche halka yönelik laf ebeliğindeki bolluğun olduğu bir dönemde Voltaire'den şu alıntıyı yapmıştır: "Ayaktakımı, akıl yürütme işine burnunu soktuğu zaman, her şey kaybedilir.''64 Nietzsche, sarı canavarın yaşama iksiri pozisyonundaki ayaktakımından nefret etmiş ve kötülüklerin çoğunu onun sırtına yüklemiştir. "Hayat bir sevinç kaynağıdır, ama ayaktakımının da içtiği yerde, bütün pınarlar ağılanırlar.... Onların elinde tat­ sızlaşır, içi geçer meyvelerin, meyve ve ağacı yerinde duramaz, hepsi kurur onların bakışları altında."65 Bir put olarak Tanrı öldü ama onun yerine yeni putlar ko­ nuldu. Putlar, sürekli olarak çoğaldılar. Hatta Nietzsche’nin de­ diği gibi, "dünyada gerçekliklerden çok putlar var."66 Modegn dünyada Tanrı'nın yerine yeni put olarak devlet konuldu. Nietzsche'ye göre, bu "yeni put" diğer putlar gibi insanlara hizmet ettiğini ileri'sürmüştür. Fakat bu put, insanları tahrip etmiş ve ruhlarım kirletmiştir. "Hangimiz modern oluşumun putlarına ettiğimiz iğrenç hizmet sırasında ellerimizi ve ruhumuzu kir­ letmedik!"67

63 NIETZSCHE, Friedrich; Eğitim ci O larak S ch o p en h au er: Çağa Aykırı

D ü şü nceler III, Çeviren: Cemal Atila, Say Yayınları, İstanbul, 2 0 0 3 , s. 3839. 64 A ktaran; GOYARD-FABRE, "Nietzsche: Modern Devletin Eleştirisi”, s. 156. 65 NIETZSCHE, Böyle Bu yu rd u Zerdüşt, s. 11 7 . 66 NIETZSCHE, Putların A lacakaranlığı, s. 7. 67 NIETZSCHE, Fried rich ; R ich ard W a g n e r B a y re u th 'd a : Çağa Aykırı

D ü şü nceler IV, Çeviren: M ehmet Osman Toklu, Say Yayınları, İstanbul, 2 0 0 3 , s. 9 - 1 0 . Luce Irıgaray, N ietzsch e’nin Deniz Aşığı (Çeviren: İsmail Yerguz, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2 0 0 0 ) kitabında, N ietzsch e'ye atfen,

BATI BARBARLIĞI 1 f 1 1 5

"Yönetim" diyen sarı canavar, tutkuları uyuşturmuş, onların yerine kişisel gevşeklik ve entelektüel maskaralık olan kamu­ oylarını getirmiştir. Bu uyuşukluğu sağlamak için, duyguları ve düşünceleri yanlış yöne çeviren, sürekli ve kör bir gürültüyü, yani basını kullanmıştır. Böylece, yığınlar çürüyüp gitmekte­ dir.68 Demek ki, Nietzsche, Batı uygarlığındaki propaganda ve kitle iletişim araçları tehlikesini sezmiş, basın için "sürekli kuru gürültü"69, demiştir. Kitle iletişim araçları belasının da etkisiyle toplum bir yığı­ na, kitleye ve kalabalığa dönüşmüştür. "Bugün, yığınların gü­ nüdür."70 Kalabalık, Nietzsche'nin "pek çoklar" dediği insanlar­ dır. Bu "pek çoklar", uygarlık ve insanlık üzerinde herhangi bir iz bırakmadan yok olurlar. Onlar, kalabalıkların çoğalmasını sağlarlar. Bir yığın varlığıdırlar. Onlar sayesinde yığınlar artar. Bu insan tipi, sürekli olarak başkalarının ağzıyla konuşur, ken­ dilerine verilenleri olduğu gibi aktarır. Onlar, içine ne konulur­ sa saklanan genç kızların çeyiz sandıklarına benzer.71 Kalaba­ lık, "bir yamalı bohçadır. Kalabalık -bohçası: Burada her şey birbirine karışmıştır, - erimişi, alçağı, çelebisi, Yahudisi, Nuh'un gemisinden her türlü hayvan."72 Yığın, kitle ve kalabalıktan kaynaklı olarak herkes herkesten ve kendisinden uzaklaşmıştır. İnsan, kendini, çevresindeki di­ ğer insanları tanıyamaz ve bilemez olmuştur. Nietzsche'ye gö­ re, herkes kendinden en uzaktadır. Kendisi için hiç de bilen de­

“putların hesabını gö rm enin ve birilerinin çöküşüyle, değerleri daha dü­ şük olan başkalarının doğmasını artık engellemen in vakti gelm edi mi?” (s. 3 4 ) diye so rm aktad ır . 68 GOYARD-FABRE, "Nietzsche: Modern Devletin Eleştirisi”, s. 15 9 .

69 NIETZSCHE, İn san ca, P ek İn san ca 2 : K arışık K an ılar ve Ö zdeyişler, s. 1 5 8 .

78 NIETZSCHE, B öyle Bu yu rd u Z erd ü şt, s. 345. 71 EYUBOĞLU, İsm et Zeki; N ietzsch e: Eylem Ödevi, Br o y Yayınevi, İstan­ bul, 1 9 9 7 , s. 4 0 , 4 7 - 4 8 .

72 NIETZSCHE, Böyle B u yu rd u Z erd ü şt, s. 286.

11 6 / BATI'NIN HAKİKİ ELEŞTİRMENİ OLARAK FRIEDRICH NIETZSCHE ğildir. Herkes, bir bakıma kendisinin en uzağındakidir. Herkes, kendisinden uzaklaşmış ve bir hayalete dönüşmüştür. Böylece, etrafımızda hayaletlere benzeyen şeyler dolaşmaya başlamış­ tır. İnsanın görünümü tamamıyla aldatıcı bir hayal halini almış­ tır. İnsan, artık saklanmaya başlamıştır.73 Batı sistemi, insanın doğasını bozmuş, onu sakinleştirmiş ve sessizleştirmiştir. "Uygar, kibar ve görgülü bir adam . Vahşi ta ­ biatını ıslah etmiş, içindeki kurdu kuzuya çevirmiş. Ve buna ılım­ lılık diyor. Bunun asıl adı, vasathktır ."74 Batı uygarlığı, insanları hiçleşt'irmiş, duygularını alt üst edip yok etmiş ve onları sahte duyguların esiri haline getirmiştir. "Kalabalık kentlerde binler­ ce insanın nasıl duygusuz bir ifade ile ve telaş içinde geçip git­ tiklerini izlediğimde, hep şöyle derim: Kendilerini çok kötü his­ sediyor olm alılar.... Çünkü hakiki olmayan duygular at koştur­ makta ve hiç durmadan onları eğitmektedir ve bunun sonunda sefaletlerini kendilerine bile itiraf etmelerine izin verilmez. Konuşmak istediklerinde uzlaşı kulaklarına aslında söylemek isteyip de unuttukları bir şeyleri fısıldar; birbirleriyle anlaşmak istediklerinde ise, akıl güçleri sanki bazı büyü sözleriyle felce uğratılır, böylelikle de aslında mutsuzluklarını mutluluk olarak nitelendirirler ve bile bile mutsuzlukları içinde birbirine bağla­ nırlar. Sonunda tamamen değişime uğrayarak hakiki olmayan duyguların köleleri haline dönüşürler."75 İnsanın hiçleşmesinde ve kendini yitirmesinde modern kent hayatının rolü büyüktür. Nietzsche, kent hayatına eleştirel bakmıştır: "Ey Zerdüşt, burası büyük kent: Burada hiç bir şey

73 NIETZSCHE, Ahlakın Soykütüğü Ü stüne: B ir K avga Yazısı, s. 2 1 ; NIETZSCHE, Şen Bilim , s. 1 9 8 ; NIETZSCHE, E ğitim ci O larak S ch o p en h au er: Çağa A ykırı D ü şü n celer III, s. 5 0 ; NIETZSCHE, R ichard W a g n e r B a y re u th 'd a : Çağa Aykırı D ü şü n celer IV, s. 3 0 . 74 Nietzsche'den a k ta r a n ; YALOM, Irvin D.; N ietzsche A ğladığında, Çevi­ ren: Aysun Babaca n, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2 0 0 1 , s. 2 6 8 . 75 NIETZSCHE, R ich ard W a g n e r B a y re u th 'd a : Çağa A ykırı D ü şü n celer

IV, s. 34 .

BATI BARBARLIĞI 1 / 1 1 7

bulamaz, her şeyini yitirirsin. Ne diye bu bataktan geçmek is­ tersin? Ayaklarına acı! Kentin kapısına tükürsen de, geri dönsen! Burası yalnızların düşünceleri için cehennemdir: Büyük düşünceler burada diri diri kaynatılır da, ufalıncaya dek pişiri­ lir. Bütün büyük duygular çürür burada: Burada kuru kuru duygucuklar tıkırdar ancak! Ruhun mezbahalarıyla fırınlarının kokusunu şimdiden almıyor musun? Boğazlanmış ruhun buğu­ larıyla tütmüyor mu bu kent? Canların gevşek, kirli paçavralar gibi asıldıklarını görmüyor musun? - Bu paçavralardan da ga­ zete yapıyorlar! Ruhun burada nasıl söz oyununa çevrildiğini işitmiyor musun? Söz yalı kusuyor ruh! - Bu söz yalından da gazete yapıyorlar. Birbirlerini kovalarlar da bilmezler, nereye! Birbirlerini kızdırırlar da bilmezler, neden! Tenekelerini tın­ gırdatırlar, altınlarını şıngırdatırlar. Üşürler de, damıtılmış su­ larla ısınmak isterler: Isınırlar da, donmuş ruhlarla serinlemek isterler; hepsi de lıalk oyu yüzünden sayrı düşmüştür, açılıdır. Bütün tutkular, düşkünlükler burayı yurt edinmiştir. ... Sende aydın ve güçlü ve iyi ne varsa, onların hakkı için, ey Zerdüşt! Bu tüccarlar kentine tükür de, geri dön! Burada kan kirli ve ılık ve köpüklü akar bütün damarlarda: Bu büyük kente, bütün ayaktakımımn birlikte köpürdüğü bu büyük çöplüğe tükür! Tıkız canlar ve arık göğüsler, keskin gözler ve yapışkan parmaklar kentine tükür- arsızlar, utanmazlar, yazı ve sözle palavra sıkan­ lar, azgın tutkulular kentine: - Bütiin çürük düşük, tutkulu, kuşkulu, içi geçmiş, sararmış solmuş, hileli şeylerin birlikte ko­ kuştuğu yere: -Büyük kente tükür de geri dön!"76 Kısaca Ni­ etzsche, kentlerin insan üzerindeki negatif etkisine ve insanı yok edişine vurgu yapmış, "karaktersiz karışık kentlerden nef­ ret ediyorum"77, demiştir. Batı toplumlarında anonimlik, kitlesellik, hiçlik ve sürüleşme ekseninde eşitlikler artmış, sıradanlık çoğalmıştır. "Her top­

76 NİETZSCHE, B öy le Bu yu rd u Z erd ü şt, s. 2 0 7 - 2 0 8 . 77 NİETZSCHE, Friedrich; M ek tu p lar 1, Çeviren: Sedat ü m r a n , Birey Y a ­ yıncılık, İstanbul, 2 0 0 7 , s. 1 5 7 .

118 / BATI'NIN HAKİKİ ELEŞTİRMENİ OLARAK FRIEDRICH NIETZSCHE lum, insanı, bir biçimde, bir yerde, bir zaman -‘sıradan’ kılar.”78 Ancak, insanları sıradan kılan, sıradanlaştıran ve ortalama hale getiren toplumların başında, Batı toplumları gelir.79 Batı toplumları, insanları ortak şeyler etrafında toplayarak ve kendi sistemine dâhil ederek sıradanlaştırmıştı^ Oysa bir şeye dâhil olma o şeyi değersizleştirir. Bir şeye dâhil olan, ortak kabulleri olan değersizdir. Bu bağlamda, Nietzsche, iyiye ilişkin şöyle bir değerlendirme yapmıştır: "'İyi' artık iyi değildir, bir kez kom­

78 NİETZSCHE, İyinin ve K ötünün Ö tesinde: Bir G elecek Felsefesini

Açış, s. 1 8 8 . 79 İnsan, m o d ern sistem e eleştirel bakm ayı öğrenmeli, kendini korumalı, bağımsızlığını ve özgünlüğünü muhafaza etmelidir. "Kendini korumayı bilmeli insan: Bağımsızlığın en zo r d en em e sid ir bu” (NİETZSCHE, İyinin

ve K ötünün Ö tesin d e: B ir G elecek Felsefesini Açış, s. 4 5 ) . İnsan kendi­ ni bilmeli ve kendisine ait olanı sürdür melid ir. Nietzsche, insanlara "k en ­ dini bil!" çağrısı yap m ış tır: "Bilmiyoru z kendimizi, biz bilenler: Bunun da iyi bir sebebi var. Hiç araştırm adık ki, -nasıl olacak da bir gün bu lu vereceğ iz kendimizi?" (NİETZSCHE, A hlakın Soykütüğü Ü stü ne: B ir Kavga

Yazısı, s. 2 1 ) . Modern uygarlıkta insanlar yığınların bir p arçası olmuş ve kalabalığa karışmıştır. İnsanın bu d u rum dan kurtulması, kendi olması ve kendine dönm esi bir elzemdir. "Kitlelerin bir p arçası olm ak istem ey en in­ sanoğlunun y apm ası gereken tek şey, içinde olduğu rahatlığa son v e r m e k ­ tir; ona şöyle seslenen vicdanının sesine kulak versin: ‘Kendin ol!' Şu anda yaptıklarının,

düşündüklerinin,

istediklerinin

hiçbiri

değilsin”

(NİETZSCHE, Eğitim ci O larak S ch o p en h au er: Çağa A ykırı D ü şü n celer III, s. 1 0 ) . İnsan, yukarılara çıkmak istiyorsa, kendi bacaklarını kullanma­ lıdır. Kendisini taşıtmam ak, yabancıların sırtına bin mem ek v e onların ka­ fasına g ü v e n m em e lid ir (NİETZSCHE, Böyle B u yu rd u Zerd ü şt, s. 3 3 9 ) . "Hiç b ir mer divenin olm asa bile, kendi başının üstünde tırm a n m a y ı ö ğ ­ renmelisin: başka türlü nasıl tırmanırsı n y u k arılara ?” (NİETZSCHE, Böyle Bu yu rd u Zerdüşt, s. 1 8 0 ) . Felsefe, insanın kendi om uzu na tır m a n m a işi­ dir. Kendi om u zun a tır m an m a ; yani kendini, kendinde olan bir şey olarak a r a m a ve u la şm ağa çalışma, ulaşınca da onu aşm a ve öte sin e g e çm e etkin­ liğidir (ARUOBA, “N ietzsch e’yi Anlamak", s. 2 6 8 ) . İnsan kendini a ş m a p e ­ şinde koşmalıdır. “Ve hayat kendisi, şu sırrı açtı bana: 'Bak' dedi, 'ben hep kendini a ltetm esi g e r e k e n ’im”' (NİETZSCHE, B öyle B u yu rd u Z erd ü şt, s. 1 3 8 ) . Kısaca, Nietzsche'nin "kendini bil" b uyruğunu bu bağlam da okumak g erek ir (NİETZSCHE, İyinin ve K ötünün Ö tesinde: B ir G elecek F elsefe­

sini Açış, s. 3 8 ) .

BATI BARBARLIĞI 1 / 1 1 9

şun onu ağzına alınca. Nasıl olabilirdi 'ortak iyi'? Sözcük kendi­ siyle çelişiyor. Ortak olabilenin değeri daima azdır."80 Orta, her yerdedir. Modern insan, çok fazla ortada yaşamaktadır.81 Çün­ kü "sürünün içgüdüsü ortayı takdir eder ve orta çapı en yüksek en değerli olarak değerlendirilir."82 Modern çağda büyük insa­ na yer yoktur. Vasat insan gittikçe üretime doğru yönelen bir toplum içinde kendisini kabul ettirmiştir. Bu insan tipi, kimse­ ye gölge etmez ve tümüyle bireysellikten arınmış bir şekilde hareket eder. Bu insan, niteliğini kaybetmiş, kendisi için dahi tehlikeli olabilecek bir özgürlüğü, düzenin kurulması ve günde­ lik hayatının sürdürülmesi noktasında bir kenara itmiştir. Va­ sat insan, kendisine söylenecek iyi sözlere susamış ve "yapma­ lısın" sözünü emir olarak kabul etmiştir.83 Nitekim Nietzsche, "Biz Filologlar" isimli yazısında; "insanların çoğu tesadüfen bu dünyadadır: Yüksek derecede zorunluluk duygusu hissetmez­ ler. Değişik işlerle uğraşırlar, vasat yeteneklere sahiptirler"84, demiştir. Nietzsche'ye göre, insanın vasat hale gelmesinde, sıradan­ laşmasında ve hiçleşmesinde, Batı sisteminin kültürel dokusu­ nu oluşturan Hristiyanlık dininin ve ahlâkının etkisi olmuştur. Başka bir deyişle, lanetli bir filo z o f 85 olarak görülen Nietzsche,

80 NİETZSCHE, İyinin ve K ötünün Ö tesinde: B ir G elecek Felsefesini

Açış, s. 46. 81 NİETZSCHE, B öyle Bu yu rd u Zerdüşt, s. 2 5 6 ; NİETZSCHE, T an K ızıllı­ ğı: A hlaksal Ö n yarg ılar Ü zerine D ü şü nceler, s. 143. 82 NİETZSCHE, Güç İsten ci: Bütün D eğerleri D eğiştiriş D enem esi, s. 156. 83 CHAIX-RUY, Jules; N ietzsche Y aşam ı ve Felsefesi, Çeviren: Lerna Çinlemez v e N. B e rna Serveryan , Çiviyazıları, İstanbul, 2 0 0 0 , s. 1 7 3 - 1 7 4 . 84 GADAMER, Hans-Georg, KUHN, Helmut v e NİETZSCHE, Friedrich; E d e­

b iyat N edir?, Çeviren: Ş ahb end e r Çoraklı ve A hm e t Sarı, Babil Yayınları, E rz uru m , 2 0 0 2 , s. 9 2 . 85 Nietzsche, "lanetli” filozofların başında gelir. "Lanetli” filozoflar, g enel­ likle üç özellikleriyle tanınırlar-: Aniden kesintiye uğrayan bir yapıt, y az a-

120 / BATI'NIN HAKİKİ ELEŞTİRMENİ OLARAK FRIEDRICH NIETZSCHE insanı yozlaştıranın ve yok edenin Hristiyanlık ile Batı ahlâkı olduğunu ısrarla vurgulamıştır. İşte, bu yüzden Nietzsche, "Hristiyanlığın en korkunç karşıtlarından birisiyim"86, demiştir. Horkheimer'ın dile getirdiği gibi, Nietzsche, Hristiyanlığın dün­ yayı iyileştiremeyeceğini görmüş ve kendi bayrağının üzerine Hristiyanlık karşıtlığını yazmıştır.87 "Modern zamanların tari­ hinde Nietzsche, din olarak Hristiyanlığa düşman ilk, belki de tek filozoftur."88 Nietzsche'ye göre, Batı kültürünün temeli olan Hristiyanlık, bugüne değin insanlığın başından geçen en büyük talihsizliktir, gelmiş geçmiş en vahim türden yüksekten atma­ dır. Hristiyanlık, her türden insanların döküntü ve ıskarta ele­ manlarından oluşturulmuş yozlaşmış bir akımdan başka bir şey değildir. Hristiyanlık, insanı ezmiş ve parçalamış, onu adeta

rın evrak-ı metrukesi üzerinde tesiri olan suiistinıalci, lüzumsuz akraba kalabalığı ve bir sır-kitap [DELEUZE, Gilles ve FOUCAULT, Michel; "Ni­ etzsche'nin Tüm Yapıtlarına Giriş”, Çeviren: İşık Ergüden, Cogito (iç.), Sa­ yı: 2 5 , Kış 2 0 0 1 , s. 2 3 6 ] . Bu bağlam da Deleuze ve Foucault, şöyle d em iş­ lerdir: " 1 8 8 9 başındaki delilik Nietzsche'nin eserini aniden kesintiye uğ­ rattı. Kız kardeşi Elisabeth kendisini eserin oto rite r bekçisi ilan etti. A r­ dında bıraktığı notların bir kısmını yayımlattı. E le ştirm en ler Elisabeth'i belki de sah tekârlık ya p m a k tan çok (tek aşikâr sah tekârlık mektuplarla ilgilidir) eser i sap tırm akla su çlarlar: Yahudi düşmanı ve Nazizmin öncüsü bir Nietzsche imgesine d este k verd i - e n üstün anti-Nietzsche. Yay ımlan­ ma açısından asıl sorun, adı Güç İstenci adlı bir kitap tasarısıyla uzun sü re özdeşleşm iş

olan

Nachlass’ın yayınıdır.

En

ciddi

ara ş tı rm a c ı la r

Ni­

etzsche'nin elyazm alarına bütününe ulaşm a imkânı bulamadığı sü re ce , belli belirsiz bildiğimiz şe y yalnızca Güç İsten ci’n in bu şekilde v a r olm adı­ ğı, onu n bir Nietzsche kitabı olmadığı, evrak-ı metrukesi içinde g erçek leş­ tirilen ve kökenlerin, tarihlerin, farklı farklı notlandırmaların birbirine karıştırıldığı keyfi bir parç alam a so nunda ortaya çıkarıldığıdır. Yaklaşık 4 0 0 'not'luk bir çekirdek ve d ö r t bölümlük bir plan etrafında, ilk editörler hayali bir cilt olu ştu rm u şla rd ı” (DELEUZE ve FOUCAULT, “Nietzsche'nin Tüm Yapıtlarına Giriş”, s. 2 3 6 ) . 86 NİETZSCHE, Friedrich; G elecek tek i Felsefe, Çeviren: Ümit Özdağ, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 1 9 9 1 , s. 1 2 9 . 87 HORKHEIMER-ADORNO-GADAMER, “Nietzsche ve Biz”, s. 2 0 8 . 88 ÇESTOV, N ietzsche v e T o lsto y ’da İyilik Fikri, s. 8 7 .

BATI BARBARLIĞI 1 / 1 2 1

derin bir bataklığa gömmüştür.89 Nietzsche, “ev hayvanı, sürü hayvanı, hasta hayvan insan: Hristiyari’90, diyecek kadar ileçi gitmiştir. Batı uygarlığının özünü ve nüvesini teşkil eden Hristiyanlık, insanları yozlaştıran bir dindir. "Hristiyanlık bütün zayıfların, düşkünlerin, nasibi kıtların yanını tutmuş, güçlü yaşamın ayak­ ta duruş koşullarının çelişiğinden bir ideal çıkarmıştır; tinselli­ ğin en üst değerlerinin günahkârlık, sapıklık, ayartılma olarak duyulmalarını öğreterek, tinsel bakımdan güçlü doğalıların bile akıllarını yozlaştırmıştır.”91 Hristiyanlık, sürü hayvanlarının, "her türlü sürünenlerin, yüksekliği olanlara karşı başkaldırışıdır."92 Nietzsche'ye göre, Hristiyanlık ve onun kurumlan, ya­ lancıdır. Nietzsche, kiliseye ilişkin, "bir çeşit devlettir, -en ya­ lancıdır”93, demiştir. Ona göre, bir Hristiyan'ın ağzından çıkan her söz yalandır; yaptığı her eylem, sahteliktir.94 Nietzsche, şöyle demiştir: "Benim doğrularım korkunçtur: Bugüne dek y a ­ lana doğru dediler çünkü -Tüm değerlerin yenilenm esi : İnsanlı­ ğın en yüce bir kendine geliş eylemine -ki bende cisim bulmuş, deha olmuştur- taktığım ad budur işte. Talihim böyle istiyor, ilk namuslu insan ben olmalıyım, binlerce yıllık yalan dolana karşı duymalıyım kendimi... Yalanın yalan olduğunu duyup... kokla­ m akla doğruyu ilk bulan ben oldum... Burun deliklerimdedir benim dehâm. Şimdiye dek hiç kimse benim durduğum gibi karşı durmamıştır ya, gene de yadsıyan bir kafanın tam tersi­ yim ben. Şimdiye dek eşi gelmemiş bir muştucuyum; şimdiye

89 NİETZSCHE, D eccal: H ristiyan lığa L anet, s. 79 ; NİETZSCHE, İyinin ve K ötünün Ö tesin d e: B ir G elecek Felsefesini Açış, s. 6 4 ; NİETZSCHE, Güç İsten ci: B ü tün D eğerleri D eğiştiriş D enem esi, s. 97 ; NİETZSCHE, İn­ san ca, P ek İn san ca 1: Özgür T in liler İçin B ir Kitap, s. 117. 90 NİETZSCHE, A forizm alar, s. 60. 91 NİETZSCHE, D eccal: H ristiyan lığa L anet, s. 15-16. 92 A.g.e., s. 64. 93 NİETZSCHE, Böyle Buyurdu Zerdüşt, s. 158. 94 NİETZSCHE, D eccal: H ristiyan lığa Lanet, s. 71.

12 2 / BATI'NIN HAKİKİ ELEŞTİRMENİ OLARAK FRIEDRICH NIETZSCHE dek kavramı bile olmayan, öylesine yüksek ödevler biliyorum; ancak benimle birlikte umut bağlanıyor gene. Böylece, zorunlu olarak yıkım getirici bir adamım ben. Çünkü doğru binlerce yıl­ lık yalanla kavgaya tutuşunca, kimsenin aklından bile geçirme­ diği depremler, sarsıntılar göreceğiz; dağ, koyak birbirine karı­ şacak. Siyasa kavramı o gün bir düşünceler savaşı içinde hep­ ten yitip gidecek; eski toplumun tüm siyasal kurumlan havaya uçacak; -çünkü yalan üstüne kurulmuş topu da."95 Nietzsche'ye göre, Batı sistemi başlangıcından bu yana ya­ lan üzerine kuruludur. "İnsanlığın bugüne dek önemle düşünüp durduğu şeyler gerçek bile değildir, kuruntudur yalnızca; daha sert deyimle, o sapına dek zararlı, hasta yaratıkların bozulmuş içgüdülerinden doğan yalanlardır, - o kavramların topu, 'tanrı', 'ruh', 'erdem', 'günah', 'öte dünya', 'doğru', 'bengi hayat'... Ama insanoğlunun büyüklüğünü, 'tanrısallığını' hep bunlarda aradı­ lar... 'Küçiik şeyleri’, yani hayatın temel konularını küçümse­ meyi öğretmekle, en zararlı insanları büyük insan saymakla yurt yönetiminin, toplum düzeninin, eğitimin tüm sorunlarını ta köklerine dek bozdular.''96 Nietzsche, Hristiyanlığın yanı sıra Batı ahlâk sistemini de eleştirmiştir. Modern dünyadaki temel sorunlardan birisi, ah­ lâk ve ahlâkî önyargılardır. Nietzsche, Ahlakın Soykütüğü Üstü­ ne: Bir Kavga Yazısı kitabında ahlâk önyargılarının kökenini ir­ delemiştir.

İyinin ve kötünün kaynağını dünyanın arkasında değil, ah­ laksal önyargılarda aramak gerekir. Ahlâk değerlerinin bir eleştirisi yapılmalı ve değerlerin kendilerinin değeri sorgulan­ malıdır.97 Bugüne değin insanoğlunu ahlâklı kılmak adına kul­ lanılan araçların tümü, temelden ahlâksız bir yapıya sahiptir.

95 NİETZSCHE, Friedrich; E cce Hom o (Kişi Nasıl Kendisi Olur), Çeviren: Can Alkor, Say Yayınları, İstanbul, 1 993, s. 141-142. 96 A.g.e., s. 53 . 97 NİETZSCHE, A hlakın Soykütüğü Ü stüne: B ir Kavga Yazısı, s. 26.

BATI BARBARLIĞI 1 / 1 2 3

Ahlâk, ahlâksızdır ve onu inceleyen ahlâk bilimi de, yüksekten atmadır.98 Batı ahlâkı, sürüden beslenir ve ona yöneliktir. “Bu­ günün Avrupasmm ahlâkı sürü hayvanı ahlâkıdır ;"99 Batı'nın ah­ lâkı, sürü insanının faydasınadır.100 Şimdiye değin iki temel ah­ lâk ortaya çıkmıştır. Bunlar, efendi ahlâkı ve köle ahlâkıdır. Bu iki ahlâk, iyi ve kötü temelinde bir ahlâktır. îyi ve kötü ise, soy­ lu ve aşağıyı nitelemiştir. Bu durum, Batı'nın tarihsel sürecine egemen olmuştur. Meselâ, "sıradan insanların yalancı olduğu, bütün Aristokratların temel inançları arasındadır. Eski Yunan soyluları, 'Biz doğrucular' derlerdi kendilerine.''101 Her yerde olan soylu, asilzade temel kavramlardır. İyi, onlardan yola çıkı­ larak, ruhça soylu, ruhça yüksek ve ruhça ayrıcalıklı anlamla­ rında gelişmiştir. Bu gelişim, hep diğerleriyle paralel yürümüş, bayağı, köylülük ve alçak sonunda kötü kavramına dönüşmüş­ tür. Böylece, suç, vicdan, ödev ve ödevin kutsallığının oluştur­ duğu ahlâk kavramları dünyası ortaya çıkmıştır. Günah, günah­ kârlık ve laneti belirleyen, onların arkasında ezici, acımasız bir makine olarak duran, devlettir.102 Kısaca, Nietzsche, Hristiyanlığın ve Batı ahlâkının acımasız­ ca kritiğini yapmış, modern dünyanın açmazlarının nedenleri­ ni, bir bakıma onların sırtına yüklemiş, onların aşılması ve yok

98 NİETZSCHE, Putların A lacakaranlığı, s. 42 ; NİETZSCHE, Güç İsten ci: B ü tün D eğ erleri D eğiştiriş D en em esi, s. 1 68; NİETZSCHE, İyinin ve K ötünün Ö tesinde: Bir Gelecek Felsefesini Açış, s. 84. 99 NİETZSCHE, İyinin ve K ötünün Ö tesinde: B ir G elecek Felsefesini Açış, s. 1 00. ı°o NİETZSCHE, Güç İsten ci: Bütün D eğerleri D eğiştiriş D enem esi, s. 155. 101 NİETZSCHE, İyinin ve K ötünün Ö tesinde: B ir G elecek Felsefesin i Açış, s. 1 69. 102 NİETZSCHE, A hlakın Soykütüğü Ü stüne: B ir Kavga Yazısı, s. 32, 63, 8 2 ,1 2 2 .

12 4 / BATI'NIN HAKİKİ ELEŞTİRMENİ OLARAK FRIEDRICH NIETZSCHE edilmesi gerektiğini vurgulamış, ısrarla "yalnızca ahlaksal in­ san olmamalıyız"103, demiştir. Batı uygarlığı, özellikle bileşenleri (aydınlanma, kapitalizm, liberalizm, modern devlet, Hristiyanlık, ahlâk vb.) yüzünden çöküşün eşiğindedir. Batı uygarlığı, bir nihilizme doğru sürük­ lenmektedir. Politik duruşu konusunda çok tartışılan Ni­ etzsche, genellikle bir nihilist olarak değerlendirilir.104 Ni-

103 NİETZSCHE, İyinin ve K ötünün Ö tesinde: Bir G elecek Felsefesini

Açış, s. 40. 104 Nietzsche'nin politik duruşu konus unda farklı gö rü şler vardır. Öncelik­ le, Nietzsche'nin Nazizme kaynaklık ettiği ve faşizmin önemli teorisyenleriııden birisi olduğu iddia edilmiştir. Nietzsche, yaşamının son yıllarında kendisine bakan Nazizm hayranı, şo venist ve Yalnıdi d üşm a nı kız kardeşi Elisabeth’in metinlerinde yaptığı o y n a m a la r sonucu nda, Nazizmin filozo­ fu olarak gö rü lm ey e başlanmıştır. T h e o d o r W. Adorno'nun dediği gibi, Ni­ etzsche'ye Nasy onal-Sosyalistlerce el konulması, onun Alman e m p e r y a ­ lizminin avukatı haline getirilmesi gerçekleri ya nsıtm az ve olsa olsa onu yoksullaştırır (IIORKHEIMER-Al)ORNO-CADAMER; “Nietzsche v c Biz”, s. 2 0 6 ) . Roclgers ve Thompso n, Nietzsche ve Nazizm konusuna dair şöyle demiştir: “Hiçbir şe y Nietzsche'ye Nazizmle bağlantılı göster ilm esi k adar z a r a r v erm em iştir . Berlin Üniversitesi'ncle felsefe profesörü olan Alfred Batimler gibi Naziler onu Nazizmin önc üleri ara sın a k a tm aya uğraştılar. Onun -‘sarışın canavar', ‘giiç istenci' gibi- çeşitli deyimleri, bağlamları dı­ şına çıkarılıp alıntılanclığında kulağa y e te r in ce Nazi yanlısı gelirler. Fakat Ilegcl, S ch o p e n h a u e r ve hatta Aydınlan ma'nm temel direği Kant gibi bir­ birlerinden ap ayrı d üşü nü rler de b e nze r yazgılara m ar u z kalmışlardır. Nietzsche'nin İkinci Reich hakkında yazdıklarına bir göz atmak, Fransız kültürüne o denli h ayran olan ve PolonyalI olduğunu iddia ed e ce k kadar kendi y urttaşlarınd an tiksinen felsefecinin, g ö rse Üçüncü Reich hakkında ne düşüneceğ ini gösterir. Hepsinin ötesinde, Nietzsche A v ru p a ’nın son z a m a n lard a özgürlüklerine kavuşm uş Yahudilerine k arşı Nazilerin tu tu m ­ larından hiç şüphesiz n efret ederd i. Yahudi cem aatind en dışlanan ilk Y a ­ hudi dâhi Spinoza’y a hayrandı.

... Nietzsche'nin h ayranları

arasında

Heideg ger gibi Nazi se m patiz anları bulunsa da, H e rb ert Marcuse, Kari Jaspers ya da Jean-Paul Sa rtre gibi sol görüşlü Nietzsch e’ciler sayıca daha fazladır” (RODGERS ve THOMPSON, Sıradışı Filozoflar, s. 1 0 9 ) . Kısaca Nietzsche, kanlı bir canavar, aydınlanmış bir diktatör ve filozof kılığına bürün m ü ş bir Mitler değildir. O, kitleleri hiçbir zam an yeni bir pleb olarak t a sa rla m a m ış tır (EDELMAN, "Nietzsche: Kayıp Bir Kıta”, s. 5 7 ) .

BATI BARBARLIĞI 1 / 1 2 5

etzsche, Batı dünyasının nihilist bir döneme girdiğini iddia e t ­ miştir. "Nietzsche, XIX. asır Avrupa’sında ortaya çıkan yeni bir gelişmeyi tespit ve teşhis etti: Nihilizm."105 Hans-Georg Gadamer'in deyişiyle, "Nietzsche Avrupa nihilizminin yükseli­ şini duyurdu."106 Nietzsche'ye göre, "nihilizmin gelişi kaçınıl­ mazdır. Ve bu Avrupa'nın yozlaşmış Hristiyan uygarlığının en son yıkılışı anlamına gelecektir."107 Nietzsche, nihilin bir hiçlik değerini imlediğini açıkça bil­ dirmiştir. Nihil, hiçlik demektir. Hayat, inkâr edildiği ve değer­ siz kılındığı ölçüde bir hiçlik değeri kazanmış olur. Değersizleştirme, her zaman bir kurmacayı varsayar. Kurmaca aracılığıyla, her şey sahteleşir ve insanlar değersizleşir.108 Nihilizm, "en üst değerlerin d eğ ersiz! eşin es/di r.”109 Nihilizm, hayatın hiçlik değeri almasıdır. Dünya, her zaman boş sözler, hiçlikler ve yalanlarla doludur. Batı sistemi kendisini anlamsız ve ahlâksız hissetmek­ tedir.110 Nihilist, Tanrı'yı, iyiyi ve doğruyu, üst duyarlılığın tüm biçimlerini yadsır. Artık, hiçbir şey doğru değildir, hiçbir şey iyi değildir, Tanrı ölmüştür. Hiçbir şey bitmiyor ve hiçbir şey ge­ lişmiyor. İstenç hiçliği, bir hiçlik istenci ve hayattan tiksinti öne çıkan şeylerdir.111 "Bir zamanlar Tanrıya karşı işlenen günah en büyük günahtı, ama Tanrı öldü, onunla birlikte öldüler o gü­

105 BAYKAN, N ietzsch e’nin Felsefesi, s. 7 3 . i«8 HORKHEIMER-ADORNO-GADAMER, "Nietzsche ve Biz", s. 2 0 8 . 107 COPLESTON, Frederick ; Felsefe T arih i, Cilt: 7, Bölüm 2 : Nihilizm ve M a t e r y a l i z m , Çeviren: Deniz Canefe, İdea Yayınları, İstanbul, 1 9 9 8 , s. 165. 108 DELEUZE, Gilles; ‘'Üstinsan: Diyalektiğe Karşı”, Çeviren: T urh an İlgaz, C o g ito (iç.), Sayı: 2 5 , Kış 2 0 0 1 , s. 1 1 1 . ı°9 NIETZSCHE, Güç İsten ci: Bütün D eğerleri D eğiştiriş D enem esi, s. 2 3. 110 NIETZSCHE, Bilim ve Bilgeliğin Savaşı, s. 7 7 ; NIETZSCHE, G elecek ­ tek i Felsefe, s. 9 5 - 9 6 . 111 DELEUZE, “Üstinsan: Diyalektiğe Karşı”, s. 11 2.

1 2 6 / BA TENİN HAKİKİ ELEŞTİRMENİ OLARAK FRIEDRICH NIETZSCHE nahkârlar da."112 T a n r ı ö ld ü ama neden/niçin? Nietzsche'ye gö­ re, "Tanrı öldü: İnsana acımasından öldü Tanrı."113 Tanrı'yı biz öldürdük ve aslından onun katiliyiz.114 Nietzsche'nin "Tanrı öl-

112 NİETZSCHE, B öyle Buyurdu Zerd ü şt, s, 27.

113 A.g.e., s. 1 1 0 . Nietzsche'de "Tanrı öldü” formülü spekülatif bir ö n e r m e değildir, d ram atik bir önerm edir. Nietzsche'de "Tanrı öldü” formülü b a m ­ başka bir yapıdadır. Bura da Tanrı'nın varlığı bir se n te z e bağlanmıştır, y a ­ ni Tanrı fikrinin sen tezini z am an , haline-geliş, tarih ve insan ile ge rçe k le ş­ tirmektedir: Tanrı vard ı ve öldü ve yeniden canlanacak. Tanrı, insan hali­ ne, insan da Tanrı haline geldi (DELEUZE, “Üstinsan: Diyalektiğe Karşı", s. 1 1 6 ) . N ietzsche’nin "Tanrı öldü” teması m, Toltstoy'un şu sö zü yle birlikte düşünm ek gerek ir: “Tanrı yoksa, h er şey m ü m k ü n d ü r” [Aktaran ; AKAL, Cemal hâli; "Nietzsche Spinoza ’yı Nasıl Okudu?”, Cogito (iç.), Sayı: 2 5 , Kış 2 0 0 1 , s. 1 6 5 ] . 114 NİETZSCHE, Şen Bilim, s. 1 3 0 . Nietzsche'nin bu konuda "Kaçık A d am ” adlı yazısı, oldukça ünlüdür: "Öğle öncesi aydınlığında bir fener yakan, p a z a r y erind e k oşark en d u rm a d an 'Tanrıyı arıyoru m! Tanrıyı a rıy o ru m !’ diye bağıran kaçık adamı duymadınız mı? Oradakilerin çoğu tanrıya inan m ayan la r olduğu için onun böyle d avranm ası büyük bir kahkahanın patlamasına yol açtı, onu kışkırttılar. 'Ne,yolunu mu ş a şı rm ış ?’ diye sordu biri. Bir başkası ‘Çocuk gibi yolunu mu kaybetmiş' dedi. 'Yoksa saklanıyor ınu', ‘Bizden k orku yor mu?', 'Yolculuğa mı çıkmış?’, 'Yoksa gö çm ü ş m ü?’ Onlar birbirlerine böyle b ağ ırarak güldüler. Kaçık a d am onların arasın a sıçrayıp bakışlarıyla onları delip g e ç e r e k ‘Tanrı nerede?' diye so rar, ‘şunu da söyleyeceğim, onu biz öldürdük -s iz l e rl e ben! Onun katiliyiz hepimiz. Ama bunu nasıl yaptık? Denizi kim içebilir? Bütün çevreni silm emiz için bize bu süngeri kim v e rd i? Onu güneşin zincirlerinden k u r ta r ır iken ne yaptık biz ye ry ü zü n d e ? Nereye gidiyor şimdi dünya, biz n erey e gidiyoruz? Bütün gün eşlerd en uzağa mı? Sürekli, boş y e r e geriye, öne, yana, bütün y ö nlere atılıp d u r m u y o r nıuyuz? Üst alt kaldı mı? Sanki so nsu z bir hiçte yolumuzu y itirm iy o r muyuz? Boş uzayın soluğunu d u y m u y o r muyuz? Ha­ va gid erek s o ğ u m u y o r mu? Giderek d a h a çok, daha ço k g e c e gelmiyor mu? Öğleden ö n c e fenerleri y akm ak g ere k m iy o r mu? Tanrıyı g ö m e n m e ­ zar kazıcılarının y ay g arasınd an başka bir se s duy uy o r m uyuz? Tanrısal çü rü m ed e n - T a n rın ın çü rü m esind e n başka koku d uyuyor muyuz? Tanrı da çürüdü. Tanrı öldü! Tanrı ölü! Onu öldüren de biziz! Bütün katillerin katili olan biz nasıl avunacağız? Dünyayı şimdiye dek elinde tutan, en kut­ sal, en güçlü olan bizim bıçaklarımızla kana bulandı. Kim te m izle y ecek bu kanı bizden? Hangi suyla arıtabiliriz kendimizi? Nasıl bir kefalet törenini düzenlesek, hangi kutsal oyunu oy nasak ? Bu eylemin büyüklüğü bizim

BATI BARBARLIĞI 1 / 1 2 7

dü" sözü, nihilizmle bağlantılıdır. "Hiççilik, Nietzsche'nin bildi­ ği, geçen yüzyılda egemen olan, şimdiki yüzyılı da belirleyen, tarihsel bir akımın adlarından biridir. Nietzsche bu akımın y o ­ rumunu kısa bir tümcede topladı: 'Tanrı öldü."’115 Nietzsche’nin nihilizmi tartışırken ileri sürdüğü argüman­ lar, Batı dünyasının bugün içinde bulunduğu sıkıntıları ve olumsuzlukları açıklar niteliktedir: "Avrupa insanının küçültü­ lüp de birbirine eşit duruma getirilmesi, karşım ızdaki en büyük tehlikeyi oluşturuyor; çünkü görünüşü bıkkınlık veriyor bize. Bugün daha büyük olmak isteyen hiçbir şey görmüyoruz; kuş­ kulanıyoruz, her şey hep aşağı, daha aşağı gidiyor, daha inceye, daha safdil, daha kurnaz, daha rahat, daha sıradan, daha eşit olana doğru, daha Çinli, daha Hristiyan- kuşku yok, insan hep 'daha iyiye' gidiyor... İşte Avrupa'nın yazgısı burada yatıyor- in­ sandan korkuyla birlikte ona olan sevgimizi de yitiriyoruz; ona olan, derin saygımızı, umudumuzu, onu istememizi, insanın gö­ rünüşü şimdi bize bıkkınlık veriyor- Bugün Hiççilik (Nihilizm) bu değil de, nedir?... Bıkkınız insandan..."116 Batılı insan ise da­

için fazla büyük değil mi? Bu an cak eylemi gerçek leştiren e y a ra şır sayıldı­ ğı için bizim tanrı olmamız g erek m iy o r mu? Hiçbir z a m a n d a ha büyük bir eylem olmadı, şu da v a r ki, bizden so n ra d oğacak olan, bu eylem yüzü n ­ den şi mdiy e kadarki tarihlerden daha yükse k bir tarihin b ir p a rça sı ola­ ca k !’ Kaçık a d a m b urada susar, dinleyen lere bakar: Onlar da suskun, s ö y ­ lenenleri y adırg am ış halde ona bakarla r. Sonunda kaçık ad a m elindeki fe­ neri y e r e atar, fener sö ner, parçaları ç e v re y e dağılır. Sonra 'çok erken gel­ dim, daha za m an ı değildi. Bu tekinsiz olagelme daha yolda, yolculuğunu sürd ürüy o r. O daha hâlâ insanların kulağına ulaşmadı. Şimşeğin de gök gürültüsünün de zaman ı var. Yıldızların ışığının zam an ı var, siz yaptıktan so n ra bile, işlerinizin görülmesinin, duyulmasının za manı var. Bu eylem onlara hâlâ en uzak yıldızdan bile uzak, a m a yine de bunu o nlar y a p t ı !’ Kaçık ad a m ın aynı gün farklı kiliselere daldığı, içerde R eq u em aeterncım d eo 'y u söylediği anlatıldı. Dışarı sü rü lm üş, so rg uya çekilmiş; a m a o şu y a ­ nıtı v e rm iş hep 'Tanrının türbeleri, mezarları değilse n e dir bu kiliseler?” (NİETZSCHE, Şen Bilim, s. 1 3 0 -1 3 1 ). 115 HEIDEGGER, Martin; N ietzsch e'nin T an rı Öldü Sözü ve Dünya Re­ sim leri Çağı, Çeviren: L event Özşar, Asa Kitabevi, Bursa, 2 0 0 1 , s. 14 . 116 NİETZSCHE, A hlakın Soykütüğü Ü stüne: B ir Kavga Yazısı, s. 4 6 .

128 / BATI'NIN HAKİKİ ELEŞTİRMENİ OLARAK FRIEDRICH NIETZSCHE ha iyiye gittiğini sanıyor. Batı sistemi insanı daha iyi duruma getirdiğini iddia ediyor. Aksine, Batı sistemi, insanları ortalama yapmış, sıradanlaştırmış ve onların farklı insani özelliklerini törpüleyerek hepsini birbirinin aynısı, kopyası ve eşiti yapmış­ tır. Batı'da insanlar arasında sürüleşme ve sürüde yer edinme bakımından eşitliğin olduğu söylenebilir. Eşitlik söyleminin peşinden gidenler sürü içgüdüsüyle ha­ reket ederler. Sürü içgüdüsü, insanı eşit kılma amacına dönük­ tür. Bu bağlamda, Nietzsche, toplumda eşitliği sağlayan sosya­ lizme de Tanrı önünde eşitliği sağlayan Hristiyanlığa da karşı­ dır. Sosyalizm ile Hristiyanlık arasında fark yoktur. Hınç duy­ gusu, birinde içe, diğerinde ise dışa yönelmiştir.117 Nietzsche, sürüleşme sürecinde etkili olan sosyalizmi, bireyi yok eden bir çeşit despotizm olarak görmüş ve onu gerici bir hareket olarak değerlendirmiştir. "Sosyalizm, mirasını devralmak istediği ve handiyse miadı dolmuş bulunan despotizmin hayalperest kü­ çük kardeşidir; demek ki çabalan en derin anlamda gericidir. Çünkü sadece her zaman despotizmin sahip olduğu ölçüde bir devlet gücünü özlemektedir, bireyi düpedüz yok etmeye çalışa­ rak, geçmiştekilerin tümünü de aşmaktadır: Onun gözünde bi­ rey, doğanın haksız bir lüksü olarak görünmekte ve topluluğun amaca uygun bir organı olarak iyileştirilmesi gerekmektedir. ...daha önce benzeri görülmemiş biçimde tüm yurttaşların mut­ lak devlet karşısında en kölece diz çökmesine gereksinir sosya­ lizm."118 Sosyalizm, sürü insanının, budalaların, zayıfların ve düşkünlerin umutsuz bir davasıdır. "Sosyalizm: En cüz'i ve en budala olanların sonuna kadar düşünülen tagallübü, yani yü­ zeysel olanların, kıskançların, dörtte üçü oyuncu olanların, ger­ çekte 'modern ideler'in’ mantıksal sonucudur ve onların gizli anarşizminin bir sonucudur Sosyalizm. Ama bir demokratik sağlıklığın yavan havası içinde. Mantıki sonuçlar çıkarma, ya da

117 İNAM, "Türkiye’deki Bir Nietzsche’den Devşirilebilecekler Ü stün e“, s.

16. 118 NİETZSCHE, İn san ca, Pek İn san ca 1 : Ö zgür T in liler İçin B ir Kitap, s.

312.

BATI BARBARLIĞI 1 J 1 2 9

mantıksal sonuç çıkarmak için o kişinin yeteneği körelmiştir. İzler, ama artık mantıksal sonuç çıkaramaz. Bu sebepten sosya­ lizm bütünüyle umutsuz ve tatsız bir davadır. Öyle ki sosyalizm bir hastalık krizinden daha çoğunu ifade edemeyecektir."119 Sosyalizm, "sürü hayvanı ahlâkıdır, yani ‘herkes için eşit haklar düsturu' mantıksal sonuca kadar uzatılarak: Herkesin 'aynı hak iddiasının geçerliliği.’ Bir sürü ve hiçbir çoban 'Koyun koyuna benzer.’ 'Yeryüzünde barış' 'Bütün insanların birbirinden hoş­ lanması sloganı.'"120 Kısaca, Nietzsche, sosyalizmin yığınları ön plana çıkardığını bildirmiştir. Her türlü yığına karşı olduğu için sosyalist yığınla­ rı da reddetmiştir. Wolfun aktardığı gibi, "Nietzsche, 'sosyalist halk yığını 'na kızgındır. Çünkü ‘onlar önemsiz, anlam sız varolu­

şuyla, çalışan insanın içgüdülerini, mutluluğunu ve memnuniye­ tini y av aş y av aş y o k ederler, aşındırırlar, sosyalistler onu düş­ man y a p a r ve ona intikamı öğretirler.'”121 Nietzsche, sosyalizme şiddetle karşı çıkmış, onun insanlığın kurtuluşunu değil, çökü­ şünü hazırladığını iddia etmiştir. İnsanlar arasında eşitliği sağlamaya dönük hareketlerden biri de, demokrasidir. Nietzsche’ye göre, demokratik hareket, Hristiyanlığın mirasıdır.122 "D emokrasi büyük insanlara inanç­ sızlığı ve bir seçkinler toplumuna inançsızlığı temsil eder: Ora­ da herkes herkese eşittir. Esasında biz hepimiz bencil bir hay­ vanız ve ayak takımıyız demektir."123 Nietzsche, demokrasiye şiddetle karşı çıkmıştır. "Nietzsche, inkâr kabul etmez bir şe­ kilde demokrasi karşıtıdır: Herkese eşit haklar ve eşit görevler.

439 NIETZSCHE, A forizm alar, s. 2 8 - 2 9 .

120 A.g.e., s. 2 0 9 . 121 Nietzsche'den aktaran; W 0 L F , N ietzsch e'nin Felsefesi, s. 1 2 2 . 122

NIETZSCHE, İyinin ve K ötünün Ö tesinde: B ir G elecek Felsefesini

Açış, s. 1 0 0 . 123 NIETZSCHE, A forizm alar, s. 2 6 .

130 / BATI'NIN'HAKİKİ ELEŞTİRMENİ OLARAK FRIEDRICH NIETZSCHE İnsanlar eşit değildir, dolayısıyla insanların hakları ve görevleri de eşit olmamalıdır."124 Nietzsche, modernliğin içinden çıkan politik sistemlerin, yani modern siyasetin hiçbir kolunun insanlığın kurtuluşu için bir çözüm olamayacağını ileri sürmüştür. Bu bağlamda Tannenbaum ve Schultz, Nietzsche'ye dönük şu belirlemeyi yapmışlardır: "Nietzsche için modernlik ve onun ideolojik dal­ ları olan liberalizm, demokrasi ve sosyalizm, köle ahlâkının b e­ lirtisidir. Hepsi, zayıfların konumunu onaylar ve efendi ahlâkı­ nın bir kere uygun bulduğu insan doğasının hayatı onaylayan değerlerini inkâr eder. Modern siyaset, kölelerin efendilere, ayaktakımının liderlere galip gelmesi ve insan doğasını insan­ lıktan çıkaran bir değerler dizisinin, özgürlüğün zayıf ve kırıl­ mış bireylerin inkârıyla sonuçlanan zaferidir."125 Kısaca Ni­ etzsche, kapitalizm, demokrasi ve sosyalizm gibi sistemlerin insanlığı tedavi edemeyeceğini ve düzlüğe çıkaramayacağını iddia etmiştir. Ona göre, toplumsal açmazları aşma noktasında kitleler ve işçi sınıfı gibi kategoriler çözüm değil, çözümsüzlük­ tür. Söz konusu kategorilerin etkinliği, başatlığı ve hükümran­ lığı sürecinde insanlık daha fazla sürüleşecek ve bataklığa daha fazla batacaktır. Batı sistemleri olan kapitalizm, demokrasi ve sosyalizm, demokratikleştirmeyi esas alır. Batı'nın demokratikleştirilmesi, onların hedefidir. Ancak, söz konusu sistemlerle demokratik­ leşme değil, tam tersine köleleştirme daha başat bir hale gelir. Hitler'i de Stalin'i de ortaya çıkaran/üreten bu sistemler değil midir? Nitekim Nietzsche'nin ileri sürdüğü gibi, Batı'nın de­ mokratikleştirilmesi, köleliğe hazır bir insan tipi üretmiş ve za­

124 STEINER, Rudolf; N ietzsche: Ö zgürlük Savaşçısı, Çeviren: Sevinç Çekli, Omega Yayınları, İstanbul, 2 0 0 4 , s. 8 3 . 125 TANNENBAUM ve SCHULTZ, Siyasî D üşünce T a rih i: Filo zoflar ve

Fik irleri, s. 3 7 3 .

BATI BARBARLIĞI 1 / 1 3 1

limlerin yetiştirilmesini sağlamıştır.126 Nietzsche, Batı insanını son derece zalim ve tehlikeli olarak görmüş, "insanlar arasında yaşamayı, hayvanlar arasında yaşamaktan daha tehlikeli bul­ dum''127, demiştir. Bu bağlamda, Böyle Buyurdu Zerdüşt kita­ bında, Zerdüşt'e şöyle seslenmiştir: "Gitme insanlara, ormanda kal! Hayvanlara git daha iyi! Neden benim gibi olmak istemi­ yorsun, -ayılar arasında ayı, kuşlar arasında kuş?"128 Ni­ etzsche'ye göre, kapitalizmin, demokrasinin ve sosyalizmin ürettiği insan tipi, zalim insandır. Zalim insan ise, geri kalmış insandır. "Şimdi zalim olan insanları, eski kültürlerin bugüne kalmış aşamaları olarak kabul etmeliyiz: İnsanlık coğrafyasının genellikle gizli kalan, daha derinlerdeki formasyonları açığa vurur onlarda. Geri kalmış insanlardır onlar, beyinleri kalıtım sürecindeki tüm olası rastlantılar sayesinde o kadar hassas ve çok yönlü değişmiş değildir. Hepimizin bir zamanlar olduğu­ muz şeyi gösterirler bize ve dehşete sokarlar bizi."129 Bu zalim insanlar, aşağılık, küçük ve son insanlardır.130 Onlar, kendileri­

126 NİETZSCHE, İyinin ve K ötünün Ö tesinde: B ir G elecek Felsefesini

Açış, s. 1 4 8 . ' 27 NİETZSCHE, Böyle Buyu rd u Z erd ü şt, s. 39.

128 A.g.e., s. 25. 129 NİETZSCHE, İn sanca, P ek İn san ca 1: Ö zgür T in liler İçin B ir K itap, s.

6 5. 130 Nietzsche, aşağılık, küçük ve sü rü insanının karşısına "üstinsan"ı k oy­ mu ştur. “İnsanlığın ve insanın g id ere k daha ek onomik o la ra k tüketilme­ sinin, çıkarların ve hizmetlerin iç içe geçmiş olan b ir sistemini sağlamak için b ir karşı h a re k e te g e r e k vardır. Ben bunu insanlığın b ir lüks fa zla lığı­ nın ay rışm ası diye adlandırıy orum. Onda daha güçlü, d aha yükse k b ir tip açıklığa kavuşmalıdır. Ki onun daha başka oluşum ve idam e ş a r t l a n v a r­ dır sı ra d an insan a göre. Bu tip için benim kavramım, ben im sim g em , bilin­ diği üzere 'üstün insan’ sö zcü ğüdür" (NİETZSCHE, A forizm alar, s. 8 3 ) . Ni­ e tzsche'y e göre , insan kendini yitirmiş ve yarattığı mahlûklar karşısında alçalan, kirli b ir nehre dönüşmüştür. Üstinsan ise, kendisi kirlenmeden, bu kirli nehri içine alabilen, b ir denizd ir (STEINER, N ietzsch e: Ö zgürlük

Savaşçısı, s. 5 1 ) . Nietzsche, insanı yoğun bir kritiğe tabi tutmuş, üstinsanı öne çıkarmışt ır: “Ben size Üstinsanı ö ğre tiy orum . İnsan altedilmesi g ere-

1 3 2 / BA TIN IN HAKİKİ ELEŞTİRMENİ OLARAK FRIEDRICH NIETZSCHE ni yeniden üretmişler, sürekli olarak çoğalmışlar, hatta yeryü­ zünü kaplamışlardır. "Yeryüzü artık küçülmüştür ve üstünde, her şeyi küçülten son insan sıçramaktadır. Toprak piresi gibi­ dir o, kökü kurutulamaz: Son insan, en uzun ömürlüdür.''131 Batı uygarlığında kapitalizmin, demokrasinin ve sosyaliz­ min despotluğu yüzünden insanlar özgürlüğünü kaybetmiş, herkes tutsak ve köle haline getirilmiştir. "Bizler hapisteyizdir, özgür olduğumuzu sadece düşleyebiliriz, kendimizi özgür ya­ pamayız.''132 Batı uygarlığı, büyük bir hapishanedir. Orada in­ san her şeyiyle tutsak edilmiştir. Batı uygarlığı, mahpus top­ lumlar inşa etmiştir.133 "İnsan yanılgılardan bir dem ir k a fe ­ sin 134 içine hapsedilmiş olarak insanın bir karikatürü olmuştur,

ken bir şeydir. Onu a lte tm ek için ne yaptınız? Bütün varlıklar şimdiye dek kendilerinden öte bir şey y aratm am ışlardır: Peki siz bu büyük yükselişin inişi olm ak ve insanı altedecek y e rd e hayvanlara d ön m e k mi istiyors u­ nuz? İnsana g ö re mayınım nedir? Gülünecek bir şey, ya da acı bir utanç. İnsan da tıpkı böyle olacaktır Üstinsaııa göre : gülünecek b ir şey, ya da acı bir utanç. Solucandan insana dek yol aldınız ve sizde ço k şey dalıa solu­ candır. M ay mundunuz bir za m a n la r ve şimdi bile insan, h e r maym un dan daha m aym undur. İçinizde en bilgeniz bile uyumsuzluktur, bitki ve g ö ­ rüntü melezidir. Ama bitki ya da görüntü olun mu diyorum size? Bakın, size Üstiıısanı ö ğ re tiy orum ! Üstinsan yeryüzünün anlamıdır. İsteminiz desin ki: Üstinsan yeryüzünün anlamı o la caktır” (NIETZSCHE, B öyle B u ­ yurdu Z erd ü şt, s. 2 6 - 2 7 ) . "Öldü bütün tanrılar. Üstinsanın yaşam asın ı is­ tiyoruz artık” (NIETZSCHE, B öyle Bu yu rd u Zerd ü şt, s. 9 8 ) .

13 J NIETZSCHE, Böyle Buyurdu Z erd ü şt, s. 31. 132 NIETZSCHE, İn san ca, Pek İn san ca 2: K arışık K an ılar ve Ö zdeyişler, s. 34. i3a FOUCAULT, Michel; H ap ish anen in Doğuşu, Çeviren: M eh m et Ali Kılıçbay, İmge Kitabevi, Ankara, 1 9 9 2 ; FOUCAULT, Michcl; Seçm e Y azılar 3: Büyük K apatılm a, Çeviren: Işık Ergüden ve Ferd a Keskin, Ayrıntı Y a ­ yınları, İstanbul, 2 0 0 0 . 134 Max W e b e r de, m o d e rn dünyayı "d emir kafese” b enzetm iştir (W EBER, Max; P ro te s ta n Ahlakı ve K apitalizm Ruhu, Çeviren: Zeynep Aruoba, ilil Yayınevi, İstanbul, 1 9 8 5 , s. 1 4 6 ) . Batı dünyasında insa nla r “sosyal k a ­ fese" tıkılnıışlardır (MARYANSK1, A lexand ra ve TURNER, Jonathan H.; The

BATI BARBARLIĞI 1 / 1 3 3

hasta, zavallı, kendi kendisine karşı kötü niyetli, hayata yönelik tahriklere karşı kin dolu olarak, hayatta güzel ve mutlulandırıcı olan ne varsa topuna karşı güvensizlik dolu, insan gezinen bir sefalettir."135 Kapitalizm, demokrasi ve sosyalizmle birlikte in­ sanlar hapsedilmiş ve "bütün yeryüzü tek bir tımarhane"ye136 dönüşmüştür. İnsanlığın hapishane ve tımarhaneden kurtulması gerekir. İnsanlığın kurtuluşunu, kapitalizm, demokrasi ve sosyalizmin inşa ettiği sürülerden ya da kitlelerden beklemek doğru değil­ dir. Kitleler, hiçlik istencinin aracıdırlar. İnsanlığın tedavi yolu, kapitalizm, demokrasi ve sosyalizmde değildir. Çünkü demok­ rasi, hiçliğin politik rejimidir. İnsanlığın kurtuluşu işçi sınıfında da değildir. Çünkü işçi sınıfı, hiçliğin sınıfıdır. İnsanlığın iyileş­ me aracı, kapitalizmde de değildir. Çünkü kapitalizm, hiçliğin ekonomisidir.137 Kapitalizm/liberalizm ve onların kurumlan yoluyla, siirüleştirme öne çıkmıştır. Bu bağlamda, Nietzsche, li­ beral kurumlara ilişkin şöyle bir değerlendirme yapmıştır: "Li­ beral kurumlar ulaşılır ulaşılmaz liberal olmaya son veriyorlar: Sonra da, liberal kurumlardan daha kötü ve daha temelden öz­ gürlüğe zarar veren bir kurum kalmıyor. Gerçekten de bu kurumların ne yaptıkları biliniyor: Egemenliğe götüren istencin

Social Cage: H um an N atu re an d th e Evolution o f Society, Stanford University P re ss, California, 1 9 9 2 ) . 135 NIETZSCHE, Güç İsten ci: B ü tün D eğerleri D eğiştiriş D en em esi, s. 207. 136 NIETZSCHE, D eccal: H ristiyan lığa Lanet, s. 77. Foucault da Batı dün ­ yasını b üyük b ir tım a rh a n e y e b en ze tm iştir (FOUCAULT, Michel; Akıl ve

Akıl B ozu k luğu: K lasik Çağda Deliliğin T arih i 1. Cilt, Çeviren: M ehmet Ali Kılıçbay, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 1 9 9 2 ; FOUCAULT, Michel;

Akıl ve Akıl Bozukluğu: Klasik Çağda Deliliğin T arih i 2. Cilt, Çeviren: M eh met Ali Kılıçbay, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 1 9 9 3 ; FOUCAULT, Michel; Akı! ve Akıl B ozukluğu: K lasik Çağda Deliliğin T arih i 3 . Cilt, Çeviren: M ehmet Ali Kılıçbay, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 1 9 9 3 ; FOUCAULT, Michel; Kliniğin Doğuşu, Çeviren: İnci Malak Uysal, Epos Y a­ yınları, Ankara, 2 0 0 2 ) . 137 EDELMAN, "Nietzsche: Kayıp Bir Kıta", s. 58.

1 3 4 / BA TI'NIN HAKİKİ ELEŞTİRMENİ OLARAK FRIEDRICH NIETZSCHE temelini çürütüyorlar, onlar dağ ile vadiyi düzleyip ahlâk biçi­ minde aynı seviyeye getiriyorlar, insanı küçük, korkak ve hım­ bıl kılıyorlar -onların varlığında hep sürü hayvanı muzaffer oluyor. Liberalizm: Türkçesi, sürüleştirme ve hayvanlaştır­ ma."138 Kısaca, Batı uygarlığı, bileşenleri vasıtasıyla, sürü insanını inşa etmiştir. Bu insan tipinin inşasında kapitalizmin, demok­ rasinin ve sosyalizmin rolü büyüktür. İnsanı hiçleştiren, yozlaş­ tıran ve sürüye dâhil eden söz konusu sistemler, insanın özgür­ leşmesini ve kurtuluşunu temin edemezler. Onlarla birlikte, in­ sanlık daha iyiye değil, daha kötüye doğru gitmiştir; özgür de­ ğil, köle olmuştur. Bu sistemler, insanlığı daha iyi duruma ge­ tirdiklerini iddia etmektedirler. Ancak, bu doğru değildir. Nite­ kim Nietzsche de, Batı sisteminin insanı "daha iyi duruma" ge­ tirdiğinden, evcilleştirilmiş, zayıflatılmış, cesareti kırılmış, in­ celtilmiş, narinleştirilmiş ve kısırlaştırılmış olanı kastetmiş­ tir.139 Sonuç itibariyle, Nietzsche'nin felsefesi, kendi çağına tüm­ den bir karşı çıkış olarak görülebilir.140 Nietzsche'ye göre, "dünya her zamankinden daha çirkindir.''141 "Bu dünya: Baş­ langıcı ve sonu olmayan içten bir canavardır."142 Dünya gittikçe kötüye gidiyor, kötülükler sürekli bir biçimde çoğalıyor. "Ge­ reksizlerle doludur yeryüzü, bu fazlalarla bozulmuştur ha­

138 NIETZSCHE, Putların A lacakaranlığı, s. 7 3 . 139 NIETZSCHE, Ahlakın Soykütüğü Ü stü ne: B ir Kavga Yazısı, s. 1 3 4 . 140 HAMMERTON, John A lex an d e r v e MEE, Arthur; G eçm işten G ünüm ü­ ze Çığır A çan Felsefeciler, Çeviren: Arıcan Uysal ve A naca Uysal, Nokta Kitap Yayınları, İstanbul, 2 0 0 8 , s. 1 8 1 . 141 NIETZSCHE, İn san ca, Pek İn san ca 1: Özgür T in liler İçin B ir Kitap, s. 179. 142 NİETZSCHE, Güç İsten ci: Bütün D eğerleri D eğiştiriş D en em esi, s. 500.

BATI BARBARLIĞI 1 J 1 3 5

yat."143 Artık "hepimiz hayatın acısını çekiyoruz. Zararsız kör­ ler mutlular!"144 Dünyanın zemini, Batı uygarlığıyla gittikçe ka­ yıyor. Var olan her şey yok oluyor. Her şey çoraklaşıyor. Ni­ etzsche'ye göre, "koca modern dünyamız hiçbir şekilde, onun kültür konsepti için sonsuz bir yaşam kestiriminde bulunabile­ ceğimiz kadar sağlam ve istikrarlı görünmüyor."145 Çünkü Batı uygarlığı, sığ bir kültür inşa etmiş, "kültür darkafalılığını" ge­ tirmiş, "kültür darkafalısı"146 insan tipi üretmiş ve insani/yozlaştırmıştır. Batı uygarlığı, insanları ruhsuz, hazımsız, huzursuz, ahmak, korkak, çekingen, sahtekâr, hilekâr, ahlâksız, uyuşuk, verimsiz ve neşesiz yapmıştır. Modern öncesi dünya, neşe üzerine, mo­ dern dünya ise sıkılma üzerine bina edilmiştir. "Eski dünyanın insanları daha iyi neşelenmeyi biliyorlardı: Bizim bildiğimiz ise daha az sıkılmaktır; onlar kendilerini iyi hissetmek ve şenlikler düzenlemek için hep yeni fırsatlar yaratıyorlardı, keskin zekâ ve derin düşünüş zenginliğiyle, arayıp buluyorlardı: Biz ise ti­ nimizi acı çekmemeyi, sıkıntı kaynaklarının ortadan kaldırıl­ masını hedefleyen görevleri yerine getirmek için kullanıyoruz daha çok. Acı çeken varoluş söz konusu olduğunda, eskiler unutmaya ya da duyumu bir biçimde hoş duyuma çevirmeye çalışıyorlardı: Onlar hafifletici çareler bulmaya çalışıyorlardı, biz ise acının nedenlerine inmeye ve genelde önleyici etkilerde bulunmaya çalışıyoruz."147 Batı uygarlığı, tiksindiricidir. İnsan­ lığa acı, gözyaşı ve hüzün getirmiştir. İnsanları hilekâr, ahlâksız ve mutsuz etmiş, onları birer kadavra yapmıştır. "Çevremizdeki her şey bize acı verdiği ve acılar yarattığı sürece mutlu oluna­

143 NIETZSCHE, Böyle Buyu rd u Zerdüşt, s. 6 0 -61. 144 NIETZSCHE, M ek tup lar 1, s. 76. 145 NIETZSCHE, Eğitim ci O larak S ch o p en h au er: Çağa Aykırı D üşü nce­ le r III, s. 70. 146 NIETZSCHE, İn san ca, P ek İn sa n ca 2 : K arışık K an ılar ve Ö zdeyişler, s. 8. 147 A.g.e., s. 105.

1 3 6 / BATI'NIN HAKİKİ ELEŞTİRMENİ OLARAK FRIEDRICH NIETZSCHE maz; insana özgü olguların gelişimi kaba güçle, hileyle ve ada­ letsizlikle belirlendiği sürece ahlâklı olunamaz."148 Batı uygar­ lığıyla birlikte, insanlar, korkakça, ürkekçe ve sahtekârca dav­ ranmaya başlamışlardır. "İnsanlar günümüzde öylesine çok katlı ve karmaşık hale gelmişlerdir ki, konuşmaya başladıkları, iddialarda bulunup sonra da bu iddialar doğrultusunda hareket etmek istedikleri anda bile sahtekâr olmaktan başka bir çarele­ ri kalmamıştır.''149 Nietzsche, modernliğin karakteristiğine dair şu belirlemele­ ri yapmıştır: Ara oluşumların aşırı gelişimi, tiplerin dumûra uğraması, geleneklerin, ekollerin geçmişten kopması, içgüdüle­ rin aşırı egemenliği ve irade gücünün zayıflatılması.150 Modern dünya, sahtedir, büyük bir yanılgıdır.151 "Modern çağın en ge­ nel belirtisi: İnsan kendi gözünde saygınlığından inanılmaz d e­ recede kaybetmiştir."152 Modem insan, çirkinleşmiştir: "Yeryü­ zünü gezen birinin, yeryüzü üzerinde insan yüzünden daha çirkin yerler gördüğü kuşku götürür."153 Modern insan, barbarlaşmıştır. Batı insanı, "barbar" bir insandır. Nietzsche, bu ko­ nuya derinlemesine dalmış, Batı barbarlığının tüm pisliklerini su yüzüne çıkarmıştır. Ona göre, "içinde yaşadığımız çağ, üze­ rimize bu çağa en bağlı olan şeyi atıyor: Çağın pis kuşları kaka­ larını; oğlanlar ıvır zıvırlarını; bize dinlenmeğe gelen tükenmiş gezginler irili ufaklı yoksulluklarını atıyor üzerimize."154 Ni-

148 NIETZSCHE, R ichard W agn er B a y re u th ’d a: Çağa A ykırı D ü şü n celer

IV, s. 26. 149 NIETZSCHE, Eğitim ci O larak S ch o p en h au er: Çağa A ykırı D ü şü nce­ le r III, s. 17. ıso NIETZSCHE, Güç İsten ci: Bü tün D eğerleri D eğiştiriş D enem esi, s. 5 8 ; NIETZSCHE, A forizm alar, s. 2 2 -23. 151 NIETZSCHE, Güç İsten ci: B ü tün D eğerleri D eğiştiriş D enem esi, s. 2 9 5 -2 9 6 . 152 NIETZSCHE, Seçilm iş D ü şü nceler (D en em eler), s. 97. 153 NIETZSCHE, İnsan: Çoğul ve Tekbaşına, s. 40. 154 NIETZSCHE, Şen Bilim, s. 257,

BATI BARBARLIĞI 1

J

137

etzsche, Batı'nın üretim tarzını, ekonomik temelini (liberaliz­ mini), kültürel sistemini (özellikle de dinini ve ahlâkını) ve devlet anlayışını eleştirmiştir. Nietzsche, "her şeyden önce, çağdaş uygarlığı çok güçlü ve sert biçimde ele alan bir eleştiri adamıdır."155 "Nietzsche modern devletleri, liderlerin ve güçlülerin bayağılıklarıyla, bu bayağılık ve soytarılığın buluşması aracılığıyla üstün geldikleri karınca yuvaları olarak tasvir eder."156 Nietzsche'nin dönemindeki düşünürlerin çoğu, 19. yüzyılı güç ve güvenlik çağı olarak görmüştür. Oysa Nietzsche, söz ko­ nusu yüzyılda modern insanın benimsediği değerlerin gelenek­ sel dayanaklarının çöktüğünü ileri sürmüştür.157 Bu nedenle, Nietzsche'nin felsefesi, "tiim değerlerin bir yenidendeğerlenclirilmesini"158 esas alır. Nietzsche, "bütün değerlerin değişmesi"159 vurgusuyla özdeşleştirilmiştir. Nietzsche, insan­ ların çoğu kere dogmatik bir şekilde ve sorgulamadan kabul et­ tikleri değerleri sorgulamış, kendinden menkul olarak gördük­ leri şeylerin altını oymuştur.160 Nietzsche'yi, "zamanının sosyal kurumlarının ödün vermez bir eleştirmeni olarak değerlen­ dirmek"161 gerekir. Barbar Batı'yı anlama noktasında felsefi tartışmalarda değişik biçimlerde ele alınan, "'filozof-şair " 16Z,

ıs5 LASSERRE, P icrrc; N ietzsch e’nin Müzik Ü zerin e D ü şü n celeri, Çevi­ ren: İlhan Usmanbaş, Pan Yayıncılık, İstanbul, 1 9 9 7 , s. 80 . 156 DELEUZE, N ietzsche, s. 28. 157 CEVİZCİ, Ahmet; F elsefe T a rih i: T h ales'ten B au d rillard 'a, Say Yayın­ ları, İstanbul, 2 0 0 9 , s. 9 4 8 . 150 SAHAK1AN, Felsefe T arih i, s. 2 0 7 . 159 HÖFFE, F elsefen in K ısa T arih i, s. 280. 160 SKİRBERKK ve G1LJE, A ntik Y u n an 'd an M od ern D ön em e Felsefe T arih i, s. 4 5 9 . 161 DANTO, Arthur; N ietzsch e, H ayatı, E se rle ri ve F elsefesi, Çeviren: Ahmet Cevizci, Paradigma Yayınları, İstanbul, 2 0 0 2 , s. 29. 162 TANNER, D üşüncenin U staları: Nietzsche, s. 79.

1 38 / BATI’NIN HAKİKİ ELEŞTİRMENİ OLARAK FRIEDRICH NIETZSCHE "yaşam filozofu ”163, "kötülüğün filozofu " 164, "yıkıcı bir filo z o f'165, olağanüstü bir yaşam m etafizikçisi ve insan ruhundaki derinlik­ lerin psikologu 166 "aşırılığın peygam beri”167 ve "hayalci”168 ola­ rak tanımlanan Nietzsche'den dolaşmayan filozof yok gibi. Herkesin yolu ona düşer. 0, bir uğrak alanıdır. Kimlerin yolu ona düşmedi ki... Martin Heidegger, Herbert Marcuse, Karl Jaspers, Albert Camus, Michel Foucault, Jacques Derrida, Jean Baudrillard, Gilles Deleuze vb. "Nietzsche'nin Kıta Avrupası fi­ lozofları üzerinde olağanüstü büyük bir etkisi olmuştur."169 Ni­ etzsche’nin felsefesi, çağdaş düşünce üzerinde yeni ufuklar aç­ mış, özellikle de Foucault'nun çalışmalarını etkilemiştir.170 Uçurumların filozofu Nietzsche, aynı zamanda, çok değişik di­ siplinlerin inceleme alanlarına derinliğine girmiş ve oraların en diplerinde/derinliklerinde dolaşmış olmasından kaynaklı ola­ rak, farklı disiplinlerin önde gelen isimlerinin ilgisine mazhar olmuş bir deryadır. Dünyanın en önde gelen filozoflarından biri olan Nietzsche'nin söz etmediği disiplin neredeyse yok gibi. Din, felsefe, biyoloji, trajedi, estetik, psikoloji, tarih, politika ve

u’3 BEHLER, Ernst; "Yirminci Yüzyılda Nietzsche", Çeviren: Kemal Atakay,

Cogito (iç.), Sayı: 25 , Kış 2 0 0 1 , s. 39. 164

BATAILLE,

Georges;

N ietzsche

Ü zerine,

Çeviren:

Mukadder

Yakupoğlu, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2 0 0 0 , s. 15. 165 KÜÇÜKALP, Kasım; “Nietzsche'nin Hayatı ve E serleri”, DANTO, Arthur;

Nietzsche, Hayatı, E serleri ve Felsefesi (iç.), Çeviren: A hm et Cevizci, Paradigma Yayınları, İstanbul, 2 0 0 2 , s. 19. 166 GOYARD-FABRE, "Nietzsche: Modern Devletin Eleştirisi", s. 1 5 0 . 167 MEGILL, Allan; Aşırılığın P ey g am b erleri: N ietzsche, H eidegger, Fou cau lt, D errid a, Çeviren: T u n c ay Birkan, Bilim ve Sanal Yayınları, A n ­ kara, 1 9 9 8 .

160 A.g.e., s. 493. 169 MAGEE, Bryan; Büyük Filozoflar: P laton 'd an W ittg en stein ’a Batı Felsefesi, Çeviren: Ahm et Cevizci, P a rad ig m a Yayınları, İstanbul, 2001., s. 241. 470 LECHTE, John; Fifty Key C o n tem p o rary T h in k ers: From S tru ctu ralism to P o stm o d ern ity , Routledge, London, 1 9 9 5 , s. 2 1 6 .

BATI BARBARLIĞI 1 / 1 3 9

sosyoloji, onun ilgi alanlarını oluşturmaktadır. Nitekim Ni­ etzsche, çağımızı değerlendirme hususunda, psikolojiden girer, filolojiye uzanır, oradan tarihe çıkar, antropolojide duraksar, trajedilere tanıklık eder, Tanrı katına çıkmadan müzikte durur, şiirlerini okur, politikayla meşgul olur, politik duraktan aforizmalarını savurur ve biyolojik olarak varlığını sona erdirir. “Nietzsche fizikçi olarak 'başlar', biyolog olarak sürdürür ve antropolog olarak bitirir.''171 Nietzsche, değişik disiplinlerde yolculuğunu olanca hızla sürdürürken Batı barbarlığım temellendirme ve konumlan­ dırma noktasında, adeta büyük bir okyanus olarak karşımıza dikilir. G halde, çölde susuz kalanın suya hasret kalması gibi biz de Batı barbarlığını çözümleme bakımından Nietzsche'ye o denli hasretiz, belki de muhtacız. Çağımızın onun tanıklığına muazzam derecede gereksinimi var. Nietzsche, günümüzde ye­ niden keşfedilen ve çok farklı kesimlerin ilgisini çekmeye baş­ layan bir isimdir. "Önce muhafazakâr bir kültür eleştirmeni olarak görülen, sonraları Nazizmin teorisyen heyeti tarafından otorite ilan edilen, kötülüğün öğreticisi olarak yerden yere vu­ rulan Nietzsche, Walter Kaufmann'ın araya girip onu korkusuz düşüncenin bir tür aşırı coşkulu, asi Sokratik müdafisi olarak sunup itibarını iade etmesinden bu yana, Sol tarafından kabul görmeye ve bugün postmodernizmin kurucu babası, Batı gele­ neğinin temel ahlâki ve metafizik varsayımlarının çığır açıcı eleştirmeni, kimlik, farklılık ve kendini yaratma siyasetinin ge­ liştirilmesi konusunda ufuk açan bir sima olarak saygı görmek­ tedir.”172 Son tahlilde, modernliğin koordinatlarını doğru belirleye­ bilmek için Nietzsche’nin felsefesine yönelmek mecburiyetin­ deyiz. Bernard Edelman'ın “kayıp bir kıta”173 olarak nitelediği

171 EDELMAN, “Nietzsche: Kayıp Bir Kıta”, s. 54. 172 BERKOWITZ, N ietzsch e: B ir A hlâk K arşıtın ın Etiği, s. 11. 173

EDELMAN, "Nietzsche: Kayıp Bir Kıta”, s. 5 2 - 6 1 .

1 4 0 / BATI'NIN HAKİKİ ELEŞTİRMENİ OLARAK FRIEDRICH NIETZSCHE Nietzsche, çağımızın biiyük tanığıdır. Düşün derinliklerinde yer alan bu kıtanın su yüzüne çıkartılması gerekir. Çünkü Ni­ etzsche'nin yüzü bu yüzyıla dönüktür. Nietzsche, kendi döne­ minde doğru olarak anlaşılmayacağını biliyordu. Nietzsche, ya­ şanan arıla uyuşmamış, zamana ayak uyduramamıştı. Ancak elli yıl sonra anlaşılacağını belirtmişti.174 Nietzsche, yaşadığı çağ olan 19. yüzyıldan ziyade 20. yüzyıla ait biriydi. Bunu bize ken­ disi de bildirmiştir. Kısaca, şair-filozof Nietzsche'yi, şiirle bi­ tirmek, ona belki de en fazla yakışan şey olur. Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabındaki şu şiiri, Batı'ya ve Batı barbarlığına ilişkin düşüncelerinin bir özeti gibidir:

"Bir zamanlar, -sanırım Milâttan Sonra Bir’deŞöyle dem işti falcı kadın, içmeden esrimiş de:T ersg id iy or işler! Yazık! Çöküntü! Çöküntü! Dünyanın bu denli battığı görülm üş mü! Roma orospu olda, hem orospu yatağ ı şimdi, Sığır oldu çıktı Sezar, Tanrı da Yahudi!'"175

174 GOYARD-FABRE, "Nietzsche:

Modern

Devletin

Eleştirisi”, s.

150;

BATA İLLE, Georges; "Nietzsche'nin Gülüşü”, Çeviren: E rd e m Gökyaran, Cogito (iç.), Sayı: 25, Kış 2 0 0 1 , s. 1 0 9 . 175 NİETZSCHE, B ö y l e B u y u r d u Z e r d ü ş t , s. 2 8 8 .

SONSÖZ "Gerçekten, tüm tarih, sömürgeciliğin, ilkel birikim çağından za m an ım ıza kadar, kapitalizmin meyvesi olduğunu göste rir. Bu sist em için, s a d e c e 'üstün' halklar ve Amerikan o rdus unun Vietnam'da örneğini gösterdiği barbarlıkla davranılabilecek, 'aşağı' halklar vard ır" (Geo rges COGNİOT, Ç ağdaşım ız Kari

M arx, s. 4 2 - 4 3 ) .

Rousseau, Marx ve Nietzsche, felsefi çizgileri ve politik duruşları itibariyle çok farklı filozoflardır. Ancak onları bir metinde de olsa bir araya getiren ortak husus, Batı uygarlığına eleştirel yaklaşmış olmalarıdır. Onlar, Batı uygarlığının insanlık için bir gayya kuyusu olduğunu iddia etmişlerdir. Onların ortak tasası, Batı'nın uygarlığın değil, barbarlığın kalesi olduğunu ön plana çıkarmak olmuştur. Batı uygarlığı, iddia edilenlerin aksine, insanlığı ileriye götiirememiştir. İnsanlık ilerledikçe gerilemiştir de. Rousseau'nun bildirdiği üzere, "Herodotos, tarihini açık havada toplanmış Yunan halklarına okurdu ve her yer alkışlarla çınlardı. Bugün, kamuya açık bir toplantıda bir çalışmasını okuyan akademisyen salonun arkasından çok zor anlaşılır."1 Batı uygarlığının egemen sınıfı burjuvazisi, bugün gelinen noktayı (eğer ilerleme olarak kabul edilirse) insanlığa pahalıya ödetmiştir. Bu çerçevede Marx'in şu vurgusu önem arz eder: "Burjuvazinin, bireyleri ve halkı kan ve pislik içinde süründürmeden, sefalet ve aşağılanma çektirmeden bir ilerleme gerçekleştirdiği hiç görülmüş müdür?"2 Batı uygarlığı, insanları ve toplumları geliştirmekten ziyade yozlaştırmıştır. Uygarlaşma ile yozlaşma at başı giden süreçler olmuşlardır.

1 ROUSSEAU, Melodi ve Müziksel T aklit İle İlişki İçinde Dillerin Kökeni Üstüne Deneme, s. 88. 2 MARX, G azete Y azıları: New Y ork Y azılard an S eçm eler, s. 1 2 7 - 1 2 8 .

T rib u n e

İçin

G önderilm iş

Batı uygarlığıyla, insanlık çöküşün eşiğine gelmiştir. İnsanlığın amacı kalmamıştır. Nietzsche'nin dile getirdiği gibi, "insanlığın ereği yok daha. ... insanlığın daha ereği yoksa, yok değil midir daha, -insanlığın kendisi de?-"3 Rousseau, Marx ve Nietzsche'ye göre, Batı barbarlığı yüzünden dünya yaşanılır bir yer olmaktan çıkmış, hayat imkânsız bir hale gelmiştir. Bu çerçevede, Yaşlı'nın Marx ve Nietzsche'ye dönük şu değerlendirmesine katılmamak mümkün değildir: "Hem Marx hem de Nietzsche, modernitenin tam ortasına düşmüş iki düşünür olarak, tanıklık ettikleri şeye karşı büyük bir öfkeyle doluydular. Nietzsche'nin çağına baktığında gördüğü bir decacience’dan (dekadans: çöküş) başka bir şey değildi: Tüm Avrupa iyileştirilmesi imkânsız bir hastalığın pençesindeydi ve yok oluşa doğru hızla ilerliyordu. Marx'in gördüğü ise insanın ne olduğunu anlayamadığı bir gücün karşısında varoluşsal özerkliğini yitirdiği ve insanlıktan çıktığı bir dünya idi. ...ikisinin de emin oldukları bir şey vardı: Hayat, yaşanılabilir ve sevinçli bir hayat, insanoğlu için imkânsız hale gelmişti.''4 Batı uygarlığıyla birlikte her alanda çürüme, yozlaşma ve çölleşme artmıştır. Meselâ, Marx'in çok önemsediği devrimci sınıf olan proletarya, günümüzde sermaye tarafından satın alınmış, yozlaştırılmış ve karşı-devrimci bir sınıf haline getirilmiş, kısaca tarihsel görevinden uzaklaşmış, rakibi olan burjuvaziyle yakınlaşmış, onunla benzeşmiş, dolayısıyla çökmüştür. Sonuçta Batı toplumundaki bütün insanlar, birbirlerinin aynısı olmuştur. Fransız Devrimi'ni gerçekleştirerek Batı uygarlığının öncüsü olan Fransız toplumu için Marx'in söylediklerine kulak verelim: "Fransız ulusunun büyük kitlesi, aynı cinsten büyüklüklerin basit bir toplamı ile hemen hemen patates dolu bir çuvalın bir çuval patates meydana getirmesi gibi, aynı biçimden oluşmuştur."5 Batı uygarlığıyla birlikte insanlar özgürleşmemiş, aksine daha çok köleleşmişlerdir. Günümüzde insanlar zincirlere

3 NIETZSCHE, B öy le Buyu rd u Z erd ü şt, s. 7 8. 4 YAŞLI, Fatih; H ayatın O lum lanm ası O larak Felsefe: Nietzsche ve Marx, Bilim v e Gelecek Kitaplığı, İstanbul, 2 0 0 8 , s. 10. 5 MARX, Louis B o n a p e rte 'in 1 8 B ru m a ire 'i, s. 138.

142

vurulmuş, her türlü özgürlükleri ellerinden alınmıştır. Bugün insanın özgürlüğünden söz etmek neredeyse imkânsız hale gelmiştir. "Rousseau'ya göre tarihin en başlarında özgürdük ama modern toplumda kendimizi hep başkalarıyla kıyaslayarak, beğenilmek için maskelere bürünerek yozlaştık ve özgürlüğümüzü kaybettik. Artık sadece görüntüler dünyasında yaşıyoruz, herkes 'mış gibi’ yapıyor. Marx ise kapitalizmin özgürlüğün son durağı olduğuna karşı çıkıyor ve sürekli tüketmeye dayalı bir yaşamda hepimizin paranın esiri olduğunu söylüyor; öyle bireyci ve egoist olduk ki, kendi çıkarımızın peşinde koştuğumuzu sanırken aslında fark etmeden kendi kuyumuzu kazıyoruz."6 Uygar toplumlar, özgür toplumlardır tezi, büyük bir yanılsamadan başka bir şey değildir. Bu bağlamda Rousseau'nun özgürlükçü toplum olarak tanımlanan İngiliz toplumu için yapmış olduğu şu tespit, yaşadığımız dünyayı ne kadar da güzel açıklıyor, değil mi? "İngiliz halkı kendini özgür sanıyorsa da aldanıyor, hem de pek çok; o ancak parlamento üyelerini seçerken özgürdür: Bu üyeler seçilir seçilmez, İngiliz halkı köle olur, bir hiç derekesine iner."7 Rousseau, Marx ve Nietzsche, Batı uygarlığının akıldışı despotik özelliklerine ve yönlerine vurgu yapmışlar, bilhassa da onun adil ve insani olmadığını dile getirmişlerdir. Bu bağlamda Marx, Peuchet’ten hareketle, şunları yazmıştır: "Tüm Avrupa'ya hükmeden akıldışı kurumların nasıl ulusların kanını ve yaşamını tükettiğini, uygarlaşmış adaletin tehlikeli kararlarını onaylatmak için hapishaneler, cezalandırmalar ve ölüm araçları tarafından etrafının nasıl sıkıca sarıldığını gördüğümüzde; her anlamda sefalete terk edilmiş sınıfların sayısal büyüklüğünü ve acımasız aşağılamalarla hırpalanan, önlem olsun diye ya da belki de onları sefilliklerinden kurtarmak için toplum dışına itilmiş insanları gördüğümüzde, tüm bunlara tanık olduğumuzda, çoğunlukla geleneklerimizi, önyargılarımızı, kanunlarımızı ve ahlakımızı ayaklar altına alan

6 SİLİER, Yıldız; Özgürlük Y an ılsam ası R ousseau ve M arx, Y o rd a m Kitap, İstanbul, 2 0 0 7 , s. 3 7 . 7 ROUSSEAU, Top lu m Sözleşm esi, s. 1 0 9 .

143

bir varoluşa saygı duyması için neyin bize, bu insanlara emretme hakkını verdiğini anlayamayız.''8 Batı uygarlığı, insanlığa felaketler getirmiş, büyük bir barbarlığa dönüşmüştür. Batı uygarlığı olarak Batı barbarlığı, günümüzde zirve yapmıştır. Bütün dünyayı kapladıkça, özellikle Batı-dışı coğrafyalara yayıldıkça, tüm acımazsızlığını gözler önüne sermiştir. Batı barbarlığı yeryüzünü istilâ etmiştir. Sömürgecilik altın çağım yaşamaktadır. Batı barbarlığının aktörü konumundaki burjuvazi, Marx'in deyişiyle, "bütün ulusları, yok etme tehdidiyle, burjuva üretim tarzını benimsemeye zorluyor; onları uygarlık dediği şeyi benimsemeye yani bizzat burjuva olmaya zorluyor. Tek sözcükle, kendi imgesinden bir dünya yaratıyor. Burjuvazi, kırı, kentin egemenliğine soktu. Çok sayıda büyük kentler yarattı, kentsel nüfusu, kıra kıyasla, büyük ölçüde arttırdı ve böylece, nüfusun oldukça büyük bir kısmını kırsal yaşamın bönlüğünden kurtardı. Kırı nasıl kentlere bağımlı kıldıysa, ...köylü ulusları burjuva uluslara, Doğu'yu Batı'ya bağımlı kıldı."9 Sonuç olarak, Rousseau, Marx ve Nietzsche Batı uygarlığını ve insanını anlamanın önemli anahtarlarıdırlar. "Nietzsche’nin eserlerinde yolumuzu bulmak için dikkatimizi teorisyene değil, insana yöneltmemiz gerekir. Bu anlamda, düşüncemizde yeni bir teorik dünya resmi değil, tüm büyüklüğü ve hastalılıklığı içinde bir insan ruhunun resmi belirecektir."10 İnsanlığın genel manzarası, Rousseau, Marx ve Nietzsche'nin gözlerinden daha iyi yansır. Onlar, barbarlığa karşı çıkışlarıyla, özgürlüğü referans kabul etmeleriyle günümüz dünyası için uyarıcı isimlerdir. Barbarlıktan değil, gerçek özgürlükten yanaysak, bize gerekli olan Rousseau, Marx ve Nietzsche'nin görüşleridir. Rousseau'nıın şu çığlığı, bugün için son derece önemlidir: "Ey özgür uluslar! Şu özdeyişi aklınızdan çıkarmayın: Özgürlük

8 MARX, İn tih ar Ü zerin e, s. İZ. 9 MARX ve ENGELS, K om ü n ist P a rti M anifestosu, s. 15. 10 SALOME, Lou; N ietzsche, Çeviren: Nil Erdoğan, Versus Kitap, İstanbul, 2 0 0 7 , s. 31.

144

elde edilebilir ama kaybedildi mi bir daha ele geçmez artık.”11 Totaliter sistemlerin savunucu olarak çarpıtılan Marx'ın ateşli bir özgürlük yanlısı olduğu açıktır. Muhalifleri tarafından dahi onun bu özelliği sürekli vurgulanmıştır. Sözgelimi Mihayil Bakunin, Marx'ın dünyadaki bütün ülkelerin proletaryasının özgürleşmesi için çalışmayı kendine görev edindiğini söylemiştir.12 Özgürlük taraftarlığı ve savaşçılığı konusunda kimse Nietzsche'yle boy ölçüşemez: "Ben hayatın gerçek havasını aramaktan özgürlükten başka hiçbir şey yapmıyorum ve kendimde takılı kalan birçok özgür olmayana karşı isyan ediyorum.”13

11 ROUSSEAU, Toplum Sözleşm esi, s. 56. 12 BAKUNİN, Mihayil; B a k u n i n M a r x ' a K arş ı, Çeviren: 11. Murat Yurttaş, Yazılama Yayınevi, İstanbul, 2 0 1 0 , s. 3 5. « NIETZSCHE, M e k t u p l a r 1, s. 1 5 2 .

145

KAYNAKÇA ACAR-SAVRAN, Gülnur; Sivil Toplum ve Ötesi: Rousseau, Hegel, Marx, Belge Yayınları, İstanbul, 2003. ADAMS, Bert N. ve SYDIE, R. A.; Contem porary Sociological Theory, Pine Forge Press, California, 2002. AKAL, Cemal Bâli; "Nietzsche Spinoza'yı Nasıl Okudu?", Cogito (iç.), Sayı: 25, Kış 2001, s. 163-171. ALSAN, Necip; Jean-Jacques Rousseau, Varlık Yayınevi, İstanbul, 1962. ALTHUSSER, Louis; Politika ve Tarih: Montesquieu, Rousseau, Çeviren: Alâeddin Şenel ve Ömür Sezgin, V Yayınları, Anka­ ra, 1987. ALTHUSSER, Louis; İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları, Çe­ viren: Alp Tümertekin, İthaki Yayınları, İstanbul, 2003. ARUOBA, Oruç; "Nietzsche'yi Anlamak”, Cogito (iç.), Sayı: 25, Kış 2001, s. 267-268. ASHLEY, David ve ORENSTEIN, David M.; Sociological Theory: Classical Statements, Allyn and Bacon, Boston, 1990. ATTALI, Jacques; Karl Marx: Evrensel Zihin, Çeviren: Martı Şahin ve Melike Işık Durmaz, Turkuvaz Kitap, İstanbul, 2100. BAKUNİN, Mihayil; Bakunin Marx'a Karşı, Çeviren: H. Murat Yurttaş, Yazılama Yayınevi, İstanbul, 2010. BALIBAR, Etienne; Proletarya Diktatörlüğü Üzerine, Çeviren: M. A. Akay, Pencere Yayınları, İstanbul, 1990. BALIBAR, Etienne; Marx'm Felsefesi, Çeviren: ÖmerLaçiner, Bi­ rikim Yayınlan, İstanbul, 2000.

1 48 I

KAYNAKÇA

BARNES, H. Eimer; "Social Thought in Early Modern Times", An Introduction to the History of Sociology (iç.), Editor: H. E. Barnes, The University of Chicago Press, Chicago, 1948, s. 29-78. BATAILLE, Georges; Nietzsche Üzerine, Çeviren: Yakupoğlu, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2000.

Mukadder

BATAILLE, Georges; “Nietzsche'nin Gülüşü", Çeviren: Erdem Gökyaran, Cogito (iç.), Sayı: 25, Kış 2001, s. 102-109. BAUDELAIRE, Charles; "Modernlik", Çeviren: Turhan İlgaz, Modernizmin Serüveni: Bir "Temel Metinler" Seçkesi 1 8 4 0 - 1 9 9 0 (iç.), Yayına Hazırlayan: Enis Batur, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1997, s. 22-24. BAYKAN, Fehmi; Nietzsche'nin Felsefesi, Kaknüs Yayınları, İs­ tanbul, 2000. BEAUD, Michel; Kapitalizmin Tarihi, Çeviren: Fikret Başkaya, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 2003. BEER, Max; Karl Marx, Çeviren: Şerif Hulusi ve Muvaffak Şeref, Öncü Kitabevi Yayınlan, İstanbul, 1968. BELİLER, Ernst; "Yirminci Yüzyılda Nietzsche", Çeviren: Kemal Atakay, Cogito (iç.), Sayı: 25, Kış 2001, s. 22-50. BERKOWITZ, Peter; Nietzsche: Bir Ahlâk Karşıtının Etiği, Çevi­ ren: Ertürk Demirel, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2003. BERMAN, Marshall; Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor, Çeviren: Ümit Altuğ ve Bülent Peker, İletişim Yayınları, İstanbul, 1995. BLANCHOT, Maurice; "Nietzsche ve Parçalı Yazı'', Çeviren: Ömer Aygün, Cogito (iç.), Sayı: 25, Kış 2001, s. 77-100. BOGUSLAVSKİ ve Diğerleri; Diyalektik ve Tarihsel Materyaliz­ min Abecesi, Çeviren: Vahap Erdoğdu, Sol Yayınları, Anka­ ra, 1990.

BATI BARBARLIĞI 1 / 1 4 9

BOTTOMORE, Tom; "Marxism and Sociology", The Classical Tra­ dition in Sociology: The European Tradition, Volume I (iç.), Editor: Raymond Boudon ve Diğerleri, Sage Publica­ tions, London, 1997, s. 341-372. CARR, Edward Hallett; Karl M arx: Bağnazlık Üzerine Bir Araş­ tırma, Çeviren: Uygur Kocabaşoğlu, İletişim Yayınları, İs­ tanbul, 2010. CASTORIADIS, Cornelius; Toplum, İmgeleminde Kendini Nasıl Kurar? 1. Cilt: Marksizm ve Devrimci Kuram, Çeviren: Hülya Tufan, İletişim Yayınları, İstanbul, 1997, CEVİZCİ, Ahmet; Felsefe Tarihi: Thales'ten Baudrillard'a, Say Yayınları, İstanbul, 2009. CHAIX-RUY, Jules; Nietzsche Yaşamı ve Felsefesi, Çeviren: Lerna Çinlemez ve N. Berna Serveryan, Çiviyazıları, İstanbul, 2000.

CLARKE, Simon; Marx'm Kriz Teorisi, Çeviren: Cumhur Atay, Otonom Yayıncılık, İstanbul, 2007. C0GN10T, Georges; Çağdaşımız Karl Marx, Çeviren: Kenan Somer, Bilim ve Sosyalizm Yayınları, Ankara, 1975. C0LL1N, Denis; Marx'i Anlamak, Çeviren: Işık Ergıiden, Versus Ki­ tap, İstanbul, 2008. CONQUEST, Robert; Karl Marx Nerede Yanıldı, Çeviren: Esin Örücü, Çağdaş Yayınları, Yayın Yeri Yok, 1972. COPLESTON, Frederick; Felsefe Tarihi, Çağdaş Felsefe/Cilt: 6, Bölüm 1: Aydınlanma, Çeviren: Aziz Yardımlı, İdea Yayın­ ları, İstanbul, 1996. COPLESTON, Frederick; Felsefe Tarihi, Cilt: 7, Bölüm 2: Nihi­ lizm ve Materyalizm, Çeviren: Deniz Canefe, İdea Yayınla­ rı, İstanbul, 1998.

1 5 0 / KAYNAKÇA CORCUFF, Philippe; Siyasetin Büyük Düşünürleri: Siyaset Fel­ sefesinde Eleştirel Güzergâhlar, Çeviren: Aziz Ufuk Kılıç, Versus Kitap, İstanbul, 2008. COSER, Lewis A.; Masters of Sociological Thought: Ideas in His­ torical and Social Context, Harcourt Brace Jovanovich, Inc., New York, 1977. CUZZORT, R. P. ve KING, E. W.; Humanity and Modern Social Thought, The Dryden Press, Illinois, 1976. ÇESTOV, Lev; Nietzsche ve Tolstoy'da İyilik Fikri, Çeviren: Işık Ergüden, Versus Kitap, İstanbul, 2007. D’ALEMBERT, Jean Le Rond; "Öndeyiş", DIDEROT ve D'ALEMBERT, Ansiklopedi ya da Bilimler, Sanatlar ve Zanaatlar Açıklamalı Sözlüğü (iç.), Çeviren: Selahattin Hilav, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1996, s. 29-94. DANTO, Arthur; Nietzsche, Hayatı, Eserleri ve Felsefesi, Çevi­ ren: Ahmet Cevizci, Paradigma Yayınları, İstanbul, 2002. DAVAL, Roger; Fransız Düşünce Tarihi, Çeviren: Ahmet Angın, Kitapçılık Ticaret Limited Şirketi Yayınları, İstanbul, 1968. DAWE, Alan; “Toplumsal Eylem Kuramları", Çeviren: Füsun Akatlı ve Arda Uykur, Sosyolojik Çözümlemenin Tarihi (iç.), Editör: Tom Bottomore ve Robert Nisbet, V Yayınları, Anka­ ra, 1990, s. 380-431. DELEUZE, Gilles; "Üstinsan: Diyalektiğe Karşı”, Çeviren: Turhan İl­ gaz, Cogito (iç.), Sayı: 25, Kış 2001, s. 111-132. DELEUZE, Gilles; Nietzsche, Çeviren: İlke Karadağ, Otonom Yayın­ cılık, İstanbul, 2006. DELEUZE, Gilles ve FOUCAULT, Michel; "Nietzsche'nin Tüm Yapıt­ larına Giriş", Çeviren: Işık Ergüden, Cogito (iç.), Sayı: 25, Kış 2001, s. 236-238.

BATI BARBARLIĞI 1

J

151

DENT, N. J. H.; Rousseau Sözlüğü, Çeviren: B. Gözkân ve Diğerleri, Sarmal Yayımcılık, İstanbul, Tarihsiz. DERRIDA, Jacques; Marx'in Hayaletleri: Borç Durumu, Yas Ça­ lışması ve Yeni Enternasyonal, Çeviren: Alp Tümertekin, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2001. DERRIDA, Jacques; Nietzschelerin Şöleni, Derleyen ve Çeviren: Ali Utku ve Mukadder Erkan, Otonom Yayıncılık, İstanbul, 2008. D'HONDT, Jacques; Hegel ve Hegelcilik, Çeviren: Bayram Işık, İle­ tişim Yayınları, İstanbul, 1994. DIDEROT, Denis; "Ansiklopedi", DIDEROT ve D'ALEMBERT, An­ siklopedi Ya da Bilimler, Sanatlar ve Zanaatlar Açıkla­ malı Sözlüğü (iç.), Çeviren: Selahattin Hilav, Yapı Kredi Ya­ yınları, İstanbul, 1996, s. 127-135. DOBB, Maurice; Kapitalizmin Gelişimi Üzerine İncelemeler, Çeviren: F. Akar, Belge Yayınları, İstanbul, 1992. DURAND, Jean-Pierre; Marx'm Sosyolojisi, Çeviren: Ali Aktaş, Bi­ rikim Yayınları, İstanbul, 2000. EATON, John; Keynes'e Karşı Marx, Çeviren: Tonguç Ok, Evrensel Basım Yayın, İstanbul, 2009. EBENSTEIN, William; Siyasi Felsefesinin Büyük Düşünürleri, Çeviren: İsmet Özel, Şûle Yayınları, İstanbul, 2005. EDELMAN, Bernard; "Nietzsche: Kayıp Bir Kıta", Çeviren: Ferhat Taylan, Cogito (iç.), Sayı: 25, Kış 2001, s. 52-61. ENGELS, Friedrich; "Karl Marx'm Mezarı Başında Yapılan Konuş­ ma", MARX, Karl ve ENGELS, Friedrich; Seçme Yapıtlar 3 (iç.), Çeviren: Kenan Somer, Sol Yayınları, Ankara, 1979, s. 196-198. ENGELS, Friedrich; Doğanın Diyalektiği, Çeviren: Arif Gelen, Sol Yayınları, Ankara, 1991.

152

/ KAYNAKÇA

ENGELS, Friedrich; Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Köke­ ni, Çeviren: Kenan Somer, Sol Yayınları, Ankara, 1992. ENGELS, Friedrich; Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefe­ sinin Sonu, Çeviren: Sevim Belli, Sol Yayınları, Ankara, 1992. ENGELS, Friedrich; Ütopik ve Bilimsel Sosyalizm, Çeviren: Ke­ mal Savaş, Yorum Yayınları, İstanbul, 1993. ENGELS, Friedrich; Anti-Dühring: Bay Eugen Dühring Bilimi Al­ tüst Ediyor, Çeviren: Kenan Somer, Sol Yayınları, Ankara, 1995. ENGELS, Friedrich; İngiltere'de Emekçi Sınıfın Durumu, Çevi­ ren: Yurdakul Fincancı, Sol Yayınları, Ankara, 1997. EYUBOĞLU, İsmet Zeki; Nietzsche: Eylem Ödevi, Broy Yayınevi, İstanbul, 1997. FEDOSEYEV, P. N. ve Diğerleri (Bilimler Akademisi Kolektifi); Kari Marx Biyografi, Çeviren: Ertuğrul Kürkçü, Sorun Yayınları, İstanbul, 1995. FEUERBACH, Ludwig; Geleceğin Felsefesinin İlkeleri, Çeviren: Oğuz Özügül, Ara Yayıncılık, İstanbul, 1991. FOUCAULT, Michel; Hapishanenin Doğuşu, Çeviren: Mehmet Ali Kılıçbay, İmge Kitabevi, Ankara, 1992. FOUCAULT, Michel; Akıl ve Akıl Bozukluğu: Klasik Çağda Deli­ liğin Tarihi 1 . Cilt, Çeviren: Mehmet Ali Kılıçbay, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 1992. FOUCAULT, Michel; Akıl ve Akıl Bozukluğu: Klasik Çağda Deli­ liğin Tarihi 2. Cilt, Çeviren: Mehmet Ali Kılıçbay, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 1993. FOUCAULT, Michel; Akıl ve Akıl Bozukluğu: Klasik Çağda Deli­ liğin Tarihi 3. Cilt, Çeviren: Mehmet Ali Kılıçbay, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 1993.

BATI BARBARLIĞI 1 / 1 5 3

FOUCAULT, Michel; Seçme Yazılar 3: Büyük Kapatılma, Çeviren: Işık Ergüden ve Ferda Keskin, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2000.

FOUCAULT, Michel; Kliniğin Doğuşu, Çeviren: İnci Malak Uysal, Epos Yayınları, Ankara, 2002. FOUCAULT, Michel; Seçme Yazılar 5: Büyük Kapatılma, Çeviren: Işık Ergüden, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2004. GADAMER, Hans-Georg, KUHN, Helmut ve NIETZSCHE, Friedrich; Edebiyat Nedir?, Çeviren: Şahbender Çoraklı ve Ahmet Sa­ rı, Babil Yayınları, Erzurum, 2002. GARAUDY, Roger; Marks İçin Anahtar, Çeviren: A. Taner Kışlalı, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1975. GIDDENS, Anthony; Capitalism and Modern Social Theory: An Analysis of the W ritings of Marx, Durkheim and Max Weber, Cambridge University Press, Cambridge, 1979. GODELIER, Maurice; Asya-Tipi Üretim Tarzı ve Marksist Şema­ lara Göre Toplumların Evrimi, Çeviren: Attila Tokatlı, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1993. GOLDMANN, Lucien; Aydınlanma Felsefesi, Çeviren: Emre Arslan, Doruk Yayınları, Ankara, 1999. GÖKBERK, Macit; Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1985. GOYARD-FABRE, Simone; "Nietzsche: Modern Devletin Eleştirisi", Çeviren: Özge Erbek, Cogito (iç.), Sayı: 25, Kış 2001, s. 149162. GÜLTEKİN, Vahdet; Jean-Jacques Rousseau (Hayatı ve Eserle­ ri), Yayın Matbaacılık Tie. Lmt. Şti, İstanbul, 1979. HAMMERTON, John Alexander ve MEE, Arthur; Geçmişten Gü­ nümüze Çığır Açan Felsefeciler, Çeviren: Arıcan Uysal ve Anaca Uysal, Nokta Kitap Yayınları, İstanbul, 2008.

154

/

kaynakça

HAMPSON, Norman; Aydınlanma Çağı, Çeviren: Jale Parla, Hürri­ yet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1991. HEGEL, Georg Wilhelm Friedrich; Bütün Yapıtları (Seçm eler) 1, Derleyen: Henri Lefebvre ve Norbert Guterman, Çeviren: Hüseyin Demirhan, Onur Yayınları, Ankara, 1976. HEGEL, Georg Wilhelm Friedrich; Seçilmiş Parçalar, Çeviren: Ne­ jat Bozkurt, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1986. HEGEL, Georg Wilhelm Friedrich; Tinin Görüngübilimi, Çeviren: Aziz Yardımlı, İdea Yayınevi, İstanbul, 1986. HEGEL, Georg Wilhelm Friedrich; Hukuk Felsefesinin Prensip­ leri, Çeviren: Cenap Karakaya, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1991. HEGEL, Georg Wilhelm Friedrich; Estetik: Güzel Sanat Üzerine Dersler, Cilt: I, Çeviren: Taylan Altuğve Hakkı Ünler, Payel Yayınevi, İstanbul, 1994. HEGEL, Georg Wilhelm Friedrich; Tarihte Akıl, Çeviren: Önay Sözer, Kabala Yayınevi, İstanbul, 1995. HEGEL, Georg Wilhelm Friedrich; Anahatlarda Felsefî Bilimler Ansiklopedisi Il-Doğa Felsefesi I: Mekanik, Çeviren: Aziz Yardımlı, İdea Yayınevi, İstanbul, 1997. HEIDEGGER, Martin; Nietzsche'nin Tanrı Öldü Sözü ve Dünya Resimleri Çağı, Çeviren: Levent Özşar, Asa Kitabevi, Bursa, 2001.

HORKHEIMER, Max, ADORNO, Theodor W. ve GADAMER, HansGeorg; "Nietzsche ve Biz”, Söyleşi, Çeviren: İşık Ergüden, Cogito (iç.), Sayı: 25, Kış 2001, s. 206-212. HOB BES, Thomas; Leviathan veya Bir Din ve Dünya Devletinin İçeriği, Biçimi ve Kudreti, Çeviren: Semih Lim, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1995.

BATI BARBARLIĞI 1 / 1 5 5

HOBSBAWM, Eric J.; Devrim Çağı 1 7 8 9 -1 8 4 8 , Çeviren: Bahadır Sina Şener, Dost Kitabevi, Ankara, 1998. HÖFFE, Otfried; Felsefenin Kısa Tarihi, Çeviren: Nemlioğlu Aytolu, İnkılâp Kitabevi, İstanbul, 2008.

Okşan

HAMPSHER-MONK, lain; Modern Siyasal Düşünce Tarihi: Hobbes'tan Marx'a Büyük Siyasal Düşünürler, Çeviren: Necla Arat ve Diğerleri, Say Yayınları, İstanbul, 2004. 1RIGARAY, Luce; Nietzsche'nin Deniz Aşığı, Çeviren: İsmail Yerguz, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2000. İNAL, Tuğrul; "]. J. Rousseau: 'Toplum Sözleşmesi'", LitteraEdebiyat Yazılan (iç.), Yayına Hazırlayan: Cengiz Ertem, Karşı Yayınlar, Ankara, 1990, s. 171-174. İNAM, Ahmet; "Türkiye'deki Bir Nietzsche’den Devşirebilecekler Üstüne", NIETZSCHE, Friedrich; Ahlakın Soykütüğü Üstü­ ne: Bir Kavga Yazısı (iç.), Çeviren: Ahmet İnam, Ara Yayın­ cılık, İstanbul, 1990, s. 6-18. JOUVENEL, Bertrand de; "Jean Jacques Rousseau", Batı Düşünce­ sinde Siyaset Felsefeleri (iç.), Editör: Maurice Cranston, Çeviren: Nejat Muallimoğlu, Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 2000, s. 78-92. KAKINÇ, T. (Derleyen); J. J. Rousseau Kimdir? Liberalizm Ne­ dir?, Kitapçılık Ticaret Limited Şirketi Yayınları, İstanbul, 1968. KIZILÇELİK, Sezgin; Batı Sosyolojisini Yeniden Düşünmek Cilt 1: Marx'm Sosyolojisi, Anı Yayıncılık, Ankara, 2007. KIZILÇELİK, Sezgin; Batı Sosyolojisini Yeniden Düşünmek Cilt 2: Burjuva Sosyolojisi, Anı Yayıncılık, Ankara, 2007. KLOSSOWSKI, Pierre; Nietzsche ve Kısırdöngü, Çeviren: Mukad­ der Yakupoğlu, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 1999.

1 5 6 / KAYNAKÇA KORSCH, Karl; Karl Marx: Marksist Kuram ve Sınıf Hareketi, Çeviren: Mehmet Okyayuz, Dorük Yayınları, Ankara, 2000. KUÇURADİ, İoanna; N ie tz sch e v e İn san , Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, Ankara, 1999. KÜÇÜKALP, Kasım; "Nietzsche'nin Hayatı ve Eserleri", DANTO, Arthur; Nietzsche, Hayatı, Eserleri ve Felsefesi (iç.), Çevi­ ren: Ahmet Cevizci, Paradigma Yayınları, İstanbul, 2002, s. 1-28. LARSON, Calvin J.; Major Themes in Sociological Theory, David McKay Company, Inc., New York, 1973. LARSON, Calvin J.; Sociological Theory: From the Enlighten­ m ent to the Present, General Hall, Inc., New York, 1986. LASSERRE, Pierre; Nietzsche'nin Müzik Üzerine Düşünceleri, Çeviren: İlhan Usmanbaş, Pan Yayıncılık, İstanbul, 1997. LAUNAY, Michel; "Giriş", ROUSSEAU, Jean-Jacques; Y en i Heloi'se 0 ) (>Ç). Çeviren: Hüsen Portakal, Öteki Yayınları, Ankara, 1999, s. 5-19. LAYDER, Derek; Understanding Publications, London, 1994.

Social

Theory,

Sage

LECERCLE, j. L.; "Jean-Jacques Rousseau-Hayatı ve Eserleri", ROUSSEAU, Jean-Jacques; İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı (iç.), Çeviren: Çeviren: Rasih Nuri İleri, Say Yayın­ ları, İstanbul, 1990, s. 7-33. LECERCLE, }. L.; "İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı Üzerine Konuşma Konusunda İnceleme”, ROUSSEAU, Jean-Jacques; İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı (iç.), Çeviren: Rasih Nuri İleri, Say Yayınları, İstanbul, 1990, s. 37-60. LECHTE, John; Fifty Key Contemporary Thinkers: From Structuralism to Postm odernity, Routledge, London, 1995.

BATI BARBARLIĞI 1 / 1 5 7

LEFEBVRE, Henri; M a rx 'm S o sy o lo jisi, Çeviren: Selahattin Hilav, Gökkuşağı Basın Yayın, İstanbul, 1995. LEMERT, Charles; "Social Theory: Its Uses and Pleasures", Social Theory: The Multicultural and Classic Readings (iç.), Editor: Charles Lemert, Westview Press, Colorado, 1993, s. 1-24. LENİN, Vladimir İliç; Felsefe Defterleri, Çeviren: Attila Tokatlı, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1976. LENİN, Vladimir İliç; Marx-Engels-Marksizm, Çeviren: Vahap Erdoğdu, Sol Yayınları, Ankara, 1997. LENİN, Vladimir İ.; Karl Marx, Çeviren: Ferit Burak Aydar, Agora Kitaplığı, İstanbul, 2010. LÉVI-STRAUSS, Claude; "Jean-Jacques Rousseau, Founder of the Sciences of Man”, The Classical Tradition in Sociology: The European Tradition, Volume I (iç.), Editör: Raymond Boudon ve Diğerleri, Sage Publications, London, 1997, s. 127-134. LICHTHEIM, George; Sosyalizmin Kökeni, Çeviren: Ali Seden, Al­ tın Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 1976. LOCKE, John; "Uygar Yönetim Üstüne İkinci İnceleme'den Seçme Parçalar”, Çeviren: Mete Tunçay, Batı'da Siyasal Düşünce­ ler Tarihi 2: Seçilmiş Yazılar (iç.), Teori Yayınları, Ankara, 1986, s. 228-258. LÖWY, Michael; Dünyayı Değiştirmek Üzerine: Karl Marx'tan W alter Benjamin'e Siyaset Felsefesi Denemeleri, Çevi­ ren: Yavuz Alogan, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1999. LUKES, Steven; Marksizm ve Ahlâk, Çeviren: Osman Akınhay, Ay­ rıntı Yayınları, İstanbul, 1998. MAGEE, Bryan; Büyük Filozoflar: Platon'dan W ittgenstein'a Batı Felsefesi, Çeviren: Ahmet Cevizci, Paradigma Yayınla­ rı, İstanbul, 2001.

158

/ K A YNA K Ç A

MALİNİN, V. A.; Marksçı-Leninci Felsefenin Temelleri II: Tarih­ sel Maddecilik, Çeviren: Caner Ertuna, Konuk Yayınları, İs­ tanbul, 1979. MANDEL, Ernest; M arksist Ekonomi Kuramına Giriş, Çeviren: Ali Ünlü, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, 1998. MARX,

Karl; Türkiye Üzerine (Şark Meselesi), Çeviren: Seiâhattin Hilâv ve Attilâ Tokatlı, Gerçek Yayınevi, İstanbul, 1974.

MARX, Karl; Grundrisse: Ekonomi Politiğin Eleştirisi İçin Ön Çalışma, Çeviren: Sevan Nişanyan, Birikim Yayınları, İstan­ bul, 1979. MARX, Karl; 1 8 4 4 Felsefe Yazıları, Çeviren: Murat Belge, V Yayın­ ları, Ankara, 1986. MARX, Karl; Kapital, Kapitalist Üretimin Eleştirel Bir Tahlili, Birinci Cilt, Çeviren: Alaattin Bilgi, Sol Yayınları, Ankara, 1986. MARX, Karl; Kapital, Ekonomi Politiğin Eleştirisi, İkinci Cilt, Yayına Hazırlayan: Friedrich Engels, Çeviren: Alaattin Bilgi, Sol Yayınlan, Ankara, 1992. MARX, Karl; K ap ita l, E k o n o m i P olitiğ in E le ştirisi, Ü çü n cü Cilt, Yayına Hazırlayan: Friedrich Engels, Çeviren: Alaattin Bilgi, Sol Yayınları, Ankara, 1990. MARX, Karl; Louis Bonaperte'in 18 Brumaire'i, Çeviren: Sevim Belli, Sol Yayınları, Ankara, 1990. MARX, Karl; Fransa'da İç Savaş ve Paris Komünü Üzerine Bel­ geler ve Mektuplar, Çeviren: Kenan Somer, Sol Yayınları, Ankara, 1991. MARX, Karl; Felsefenin Sefaleti: M. Proudhon'un S efaletin F el­ sefesi’ne Yanıt, Çeviren: Ahmet Kardam, Sol Yayınları, An­ kara, 1992.

BATI BARBARLIĞI 1 / 1 5 9

MARX, Karl; Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, Çeviren: Se­ vim Belli, Sol Yayınları, Ankara, 1993. MARX, Karl; 1 8 4 4 Elyazmaları: Ekonomi Politik ve Felsefe, Çe­ viren: Kenan Somer, Sol Yayınları, Ankara, 1993. MARX, Karl; Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi, Çeviren: Kenan Somer, Sol Yayınları, Ankara, 1997. MARX, Karl; Yahudi Sorunu, Çeviren: Sol Yayınları Yayın Kurulu, Sol Yayınlan, Ankara, 1997. MARX, Karl; Formen: Kapitalist Üretim Öncesi Biçimler, Çevi­ ren: Sol Yayınları Yayın Kurulu, Ankara, 1997. MARX, Karl; Fransa'da Sınıf Savaşımları 1 8 4 8 -1 8 5 0 , Çeviren: Sevim Belli, Sol Yayınları, Ankara, 1998. MARX, Karl; Jenny’ye Adanmış Şiir Albümlerinden, Çeviren: Ba­ rış Pirhasan, Sol Yayınları, Ankara, 1998. MARX, Karl; Artı-Değer Teorileri, Birinci Kitap, Çeviren: Yurda­ kul Financı, Sol Yayınları, Ankara, 1998. MARX, Karl; Artı-Değer Teorileri, İkinci Kitap, Çeviren: Yurda­ kul Financı, Sol Yayınları, Ankara, 1999. MARX, Karl; Ücretli Emek ve Sermaye, Çeviren: Sevim Belli, Sol Yayınları, Ankara, 1999. MARX, Kari; Ücret, Fiat ve Kâr, Çeviren: C. Karakaya, Sosyal Ya­ yınlar, İstanbul, Tarihsiz. MARX, Karl; Kapital'e Ek: Dolaysız Üretim Sürecinin Sonuçları, Çeviren: Mustafa Topal, Ceylan Yayınları, İstanbul, 1999. MARX, Karl; Yabancılaşma, Derleyen: Barışta Erdost, Çeviren: Kenan Somer ve Diğerleri, Sol Yayınları, Ankara, 2000. MARX, Karl; Felsefe Yazıları, Çeviren: Ahmet Fethi, Hil Yayın, İs­ tanbul, 2004.

160

/ KAYNAKÇA

MARX, Karl; Ekonomi Yazıları, Çeviren: Ahmet Fethi, Hil Yayın, İstanbul, 2004. MARX, Karl; İntihar Üzerine, Derleyen ve Çeviren: Barış Çoban ve Zeynep Özarslan, Yenihayat Kütüphanesi, İstanbul, 2006. MARX, Karl; Sosyoloji ve Felsefe, Çeviren: Ardaş Margosyan, Bel­ ge Yayınları, İstanbul, 2006. MARX, Karl; Gazete Yazıları: New York Tribune İçin Gönderil­ miş Yazılardan Seçmeler, Çeviren: Süha Sertabiboğlu, Sel Yayıncılık, İstanbul, 2008. MARX, Karl ve ENGELS, Friedrich; Felsefe İncelemeleri, Çeviren: Sevim Belli, Sol Yayınları, Ankara, 1979. MARX, Karl ve ENGELS, Friedrich; Gotha ve Erfurt Program ları­ nın Eleştirisi, Çeviren: M. Kabagil, Sol Yayınları, Ankara, 1989. MARX, Karl ve ENGELS, Friedrich; Birinci Enternasyonalde Ör­ gütlenme Meselesi, Çeviren: Cenap Öktener, Ekim Yayınla­ rı, Ankara, 1990. MARX, Karl ve ENGELS, Friedrich; Kapitalizm-Öncesi Ekonomi Biçimleri, Çeviren: Mihri Belli, Sol Yayınları, Ankara, 1992. MARX, Karl ve ENGELS, Friedrich; Alman İdeolojisi -Feuerbach, Çeviren: Sevim Belli, Sol Yayınları, Ankara, 1992. MARX, Karl ve ENGELS, Friedrich; Din Üzerine, Çeviren: Kaya Gü­ venç, Sol Yayınları, Ankara, 1995. MARX, Karl ve ENGELS, Friedrich; Seçme Yazışm alar 1: 1 8 4 4 18 69 , Çeviren: Yurdakul Fincancı, Sol Yayınları, Ankara, 1995. MARX, Karl ve ENGELS, Friedrich; Seçme Yazışm alar 2: 18 7 0 1895, Çeviren: Yurdakul Fincancı, Sol Yayınları, Ankara, 1996.

BATI BARBARLIĞI 1 / 1 6 1

MARX, Karl ve ENGELS, Friedrich; Yazın ve Sanat Üzerine 1, Çe­ viren: Öner Ünalan, Sol Yayınları, Ankara, 1995. MARX, Karl ve ENGELS, Friedrich; Yazın ve Sanat Üzerine 2, Çe­ viren: Necla Kuglin, Sol Yayınları, Ankara, 1997. MARX, Karl ve ENGELS, Friedrich; Sürgündeki Büyük Adamlar, Çeviren: SargutŞölçün, Sol Yayınları, Ankara, 1997. MARX, Karl ve ENGELS, Friedrich; Sömürgecilik Üzerine, Çevi­ ren: Muzaffer Erdost, Sol Yayınları, Ankara, 1997. MARX, Karl ve ENGELS, Friedrich; Komünist Parti Manifestosu, Çeviren: Sol Yayınları Yayın Kurulu, Sol Yayınları, Ankara, 1998. MARX, Karl ve ENGELS, Friedrich; Anarşizm Üzerine, Çeviren: Sevim Belli, Sol Yayınları, Ankara, 1999. MARX, Karl ve ENGELS, Friedrich; B asın S ö y le şile ri, Çeviren: Burcu Günüşen, Sol Yayınları, Ankara, 2000. MARX, Karl ve ENGELS, Friedrich; Siyasî Yazılar, Çeviren: Ahmet Fethi, Hil Yayın, İstanbul, 2004. MARYANSKI, Alexandra ve TURNER, Jonathan H.; The Social Cage: Human Nature and the Evolution of Society, Stanford University Press, California, 1992. MEG1LL, Allan; Aşırılığın Peygam berleri: Nietzsche, Heidegger, Foucault, Derrida, Çeviren: Tuncay Birkan, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 1998. MEVLÂNA CELALEDDİN-Î RUMİ, M esn ev i I, Çeviren: Veled İzbudak, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1995. NEBİL, Ahmed; TEVFİK, Baha ve SÜLEYMAN, Memduh; Nietzsche Hayatı ve Felsefesi, Günümüz Türkçesine Çeviren: Burhan Şayli, Karşı Kıyı Yayınları, İstanbul, 2001.

162

/ K A YN A K Ç A

NEHAMAS, Alexander; Edebiyat Olarak Hayat, Nietzsche Açı­ sından, Çeviren: Cem Soydemir, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1999. NIETZSCHE, Friedrich; Ahlakın Soykütüğü Üstüne: Bir Kavga Yazısı, Çeviren: Ahmet İnam, Ara Yayıncılık, İstanbul, 1990. NIETZSCHE, Friedrich; Bilim ve Bilgeliğin Savaşı, Çeviren: Ümit Özdağ, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 1990. NIETZSCHE, Friedrich; Gelecekteki Felsefe, Çeviren: Ümit Özdağ, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 1991. NIETZSCHE, Friedrich; Putların Alacakaranlığı, Çeviren: Hüseyin Kaytan, Akyüz Yayınları, İstanbul, 1991. NIETZSCHE, Friedrich; Yunanlıların Trajik Çağında Felsefe, Çevi­ ren: Nusret Hızır, Kabalcı Yayınları, İstanbul, 1992. NIETZSCHE, Friedrich; Ecce Homo (Kişi Nasıl Kendisi Olur), Çevi­ ren: Can Alkor, Say Yayınları, İstanbul, 1993. NIETZSCHE, Friedrich; Dionysos Dithyrambosları, Çeviren: Oruç Aruoba, Kabalcı Yayınları, İstanbul, 1993. NIETZSCHE, Friedrich; Tragedyanın Doğuşu, Çeviren: İsmet Zeki Eyuboğlu, Say Yayınları, İstanbul, 1994. NIETZSCHE, Friedrich; Tarih Üzerine (Çağa Aykırı Düşünceler'den), Çeviren: Nejat Bozkurt, Say Yayınları, İstanbul, 1994. NIETZSCHE, Friedrich; D e cc a l: H ristiy a n lığ a L a n e t, Çeviren: Oruç Aruoba, Hil Yayın, İstanbul, 1995. NIETZSCHE, Friedrich; İyinin ve Kötünün Ötesinde: Bir Gelecek Felsefesini Açış, Çeviren: Ahmet İnam, Gündoğan Yayınla­ rı, Ankara, 1997. NIETZSCHE, Friedrich; Seçilmiş Düşünceler (Denemeler), Çevi­ ren: Sâmih Tiryakioğlu, Assos Yayınları, İstanbul, 1997.

BATI BARBARLIĞI 1 / 1 6 3

NIETZSCHE, Friedrich; Tan Kızıllığı: Ahlaksal Önyargılar Üze­ rine Düşünceler, Çeviren: Hüseyin Salihoğlu ve Ümit Özdağ, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 1998. NIETZSCHE, Friedrich; Böyle Buyurdu Zerdüşt, Çeviren: A. Tu­ ran Oflazoğlu, Cem Yayınevi, İstanbul, 1998. NIETZSCHE, Friedrich; Gezgin ile Gölgesi, Çeviren: İsmet Zeki Eyuboğlu, Broy Yayınevi, İstanbul, 1998. NIETZSCHE, Friedrich; Aforizmalar, Çeviren: Sedat Ümran, Birey Yayıncılık, İstanbul, 2000. NIETZSCHE, Friedrich; Güç İstenci: Bütün Değerleri Değiştiriş Denemesi, Çeviren: Sedat Ümran, Birey Yayıncılık, İstan­ bul, 2002. NIETZSCHE, Friedrich; Öğretim Kurumlarımızm Geleceği Üze­ rine, Çeviren: Gürsel Aytaç, Say Yayınları, İstanbul, 2003. NIETZSCHE, Friedrich; Eğitimci Olarak Schopenhauer: Çağa Aykırı Düşünceler III, Çeviren: Cemal Atila, Say Yayınları, İstanbul, 2003. NIETZSCHE, Friedrich; Richard W agner Bayreuth'da: Çağa Ay­ kırı Düşünceler IV, Çeviren: Mehmet Osman Toklu, Say Yayınları, İstanbul, 2003. NIETZSCHE, Friedrich; Şen Bilim, Çeviren: Levent Özşar, Asa Kitabevi, Bursa, 2003. NIETZSCHE, Friedrich; İnsanca, Pek İnsanca 1: Özgür Tinliler İçin Bir Kitap, Çeviren: Mustafa Tüzel, İthaki Yayınları, İs­ tanbul, 2003. NIETZSCHE, Friedrich; İnsanca, Pek İnsanca 2: Karışık Kanılar ve Özdeyişler, Çeviren: Mustafa Tüzel, İthaki Yayınları, İs­ tanbul., 2004. NIETZSCHE, Friedrich; İnsan: Çoğul ve Tekbaşma, Çeviren: Kenan Sarıalioğlu, Kırmızı Yayınları, İstanbul, 2006.

1 6 4 : / K A YN A K Ç A

NIETZSCHE, Friedrich; Mektuplar 1, Çeviren: Sedat Ümran, Birey Yayıncılık, İstanbul, 2007. NİKİTİN, P.; Ekonomi Politik, Çeviren: Hamdi Konur, Sol Yayınla­ rı, Ankara, 1990. PAPPENHEIM, Fritz; Modern İnsanın Yabancılaşması: Marx'a ve Tönnies'ye Dayalı Bir Yorum, Çeviren: Salih Ak, Phoenix Yayınevi, Ankara, 2002. PASCAL, Blaise; Düşünceler, Çeviren: Metin Karabaşoğlu, Kaknüs Yayınları, İstanbul, 1998. POLITZER, Georges; Felsefenin Başlangıç İlkeleri, Çeviren: Se­ vim Belli, Sol Yayınları, Ankara, 1994. QUINI0U, Yvon; Yaygın Yanlış Fikirler Kıskacında Karl Marx, Çeviren: Savaş Kılıç, Versus Kitap, İstanbul, 2009. RİAZANOV, David; Karl Marx ve Friedrich Engels: Hayat ve Eserlerine Giriş, Çeviren: Ragıp Zarakolu, Belge Yayınları, İstanbul, 1997. RICARDO, David; Ekonomi Politiğin ve Vergilendirmenin İlke­ leri, Çeviren: Tayfun Ertan, Belge Yayınları, İstanbul, 1997. RITZER, George; Sociological Theory, Alfred A. Knopf, New York, 1983. RODGERS, Nigel ve THOMPSON, Mel; S ırad ışı F ilo z o fla r, Çeviren: Nur Küçük, İthaki Yayınları, İstanbul, 2007. ROUSSEAU, Jean-Jacques; D’Alem bert’e Mektup, Çeviren: Zahir Güvenıli, Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1967. ROUSSEAU, Jean-Jacques; Dağdan Yazılmış Mektuplar, Çeviren: Kazım Nâmi Duru, Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1967. ROUSSEAU, Jean-Jacques; İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kay­ nağı, Çeviren: Rasih Nuri İleri, Say Yayınları, İstanbul, 1990.

BATİ BARBARLIĞI 1 / 1 6 5

ROUSSEAU, Jean-Jacques; Toplum Sözleşmesi, Çeviren: Vedat Günyol, Adam Yayınları, İstanbul, 1990. ROUSSEAU, Jean-Jacques; İtiraflar, l.Cilt, Çeviren: Kenan Somer, Doruk Yayımcılık, Ankara, 1996. ROUSSEAU, Jean-Jacques; İtiraflar, 2.Cilt, Çeviren: Kenan Somer, Doruk Yayımcılık, Ankara, 1996. ROUSSEAU, Jean-Jacques; Yalnız Gezerin Düşleri, Çeviren: Haşan Fehmi Nemli, Öteki Yayınevi, Ankara, 1998. ROUSSEAU, Jean-Jacques; Bilimler ve Sanatlar Üstüne Söylev: Seçme Düşünceler, Çeviren: Sabahattin Eyuboğlu, Cem Yayınevi, İstanbul, 1998. ROUSSEAU, Jean-Jacques; Yeni Heloi'se (I), Çeviren: Hüsen Porta­ kal, Öteki Yayınevi, Ankara, 1999. ROUSSEAU, Jean-Jacques; Yeni Heloise (II), Çeviren: Hüsen Por­ takal, Öteki Yayınevi, Ankara, 1999. ROUSSEAU, Jean Jacques; Emile ya da Çocuk Eğitimi Üzerine, Çeviren: Mehmet Baştürk ve Yavuz Kızılçim, Babil Yayınları, Erzurum, 2000. ROUSSEAU, Jean-Jacques; Ekonomi Politik, Çeviren: İsmet Birkan, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2005. ROUSSEAU, Jean-Jacques; Melodi ve Müziksel Taklit İle İlişki İçin­ de Dillerin Kökeni Üstüne Deneme, Çeviren: Ömer Albayrak, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2007. ROUSSEAU, Jean-Jacques; Jean-Jacques Rousseau ve Uluslararası İlişkiler: Savaş Durumu, Abbe de Saint-Pierre'in Sonsuz Banş Projesinin Özeti, Sonsuz Barış Üzerine Yargı, Derle­ yen ve Çeviren: Faruk Yalvaç, Phoenix Yayınevi, Ankara, 2007.

1 6 6 / KAYNAKÇA ROUSSEAU, jean-jacques; Anayasa Projeleri: Korsika Anayasası Projesi, Polonya Hükümeti ve Reform Tasarısı Üzerine Düşünceler, Çeviren: İsmail Yerguz, Say Yayınları, İstanbul, 2008. ROUSSEAU, Jean-jacques; Siyasal Fragm anlar- Ekonomi Politik Üzerine Söylev, Çeviren: İsmail Yerguz, Say Yayınları, İs­ tanbul, 2008. RUSSELL, Bertrand; Batı Felsefesi Tarihi: Yeniçağ, Cilt: 3, Çevi­ ren: Muammer Sencer, Say Yayınları, İstanbul, 1994. SAHAKIAN, William Si; Felsefe Tarihi, Çeviren: Aziz Yardımlı, İdea Yayınevi, İstanbul, 1997. SAL0MÉ, Lou; Nietzsche, Çeviren: Nil Erdoğan, Versus Kitap, İs­ tanbul, 2007. SAVATER, Fernando; Nietzsche'nin İdeası, Çeviren: Saliha Nilü­ fer, İletişim Yayınları, İstanbul, 2008. SCHELLEN BERG, Walter; "Kapital" Üzerine Temel Kurslar, Çevi­ ren: Ş. Bakırsan, Konuk Yayınları, İstanbul, 1979. SCOTT, John; Sociological Theory: Contemporary Debates, Edward Elgar Publishing Limited, Aldershot Hants, 1995. SEZGİN, Ömür; Marx, Kapital ve Diyalektik Materyalizm, V Ya­ yınları, Ankara, 1989. SIMMEL, Georg; "Metropol ve Zihinsel Yaşam", Şehir ve Cemiyet (iç), Çeviren ve Yayma Hazırlayan: Ahmet Aydoğan, İz Ya­ yıncılık, İstanbul, 2000, s. 167-184-. SİLİ ER, Yıldız; Özgürlük Yanılsaması Rousseau ve Marx, Yor­ dam Kitap, İstanbul, 2007. SKIRBERKK, Gunnar ve GILJE, Nils; Antik Yunan'dan Modern Döneme Felsefe Tarihi, Çeviren: Emrah Akbaş ve Şule Mutlu, Kesit Yayınları, İstanbul, 2006.

BATI BARBARLIĞI 1 / 1 6 7

STAUTH, Georg ve TURNER, Bryan S.; Nietzsche’nin Dansı: Top­ lumsal Hayatta Hınç, Karşılıklılık ve Direniş, Çeviren: Mehmet Küçük, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 2005. STEINER, Rudolf; Nietzsche: Özgürlük Savaşçısı, Çeviren: Sevinç Çekli, Omega Yayınları, İstanbul, 2004. TANNENBAUM, Donald G. ve SCHULTZ, David; Siyasî Düşünce Tarihi: Filozoflar ve Fikirleri, Çeviren: Fatih Demirci, Ad­ res Yayınları, Ankara, 2010. TANNER, Michael; Düşüncenin Ustaları: Nietzsche, Çeviren: Çe­ tin Türkyılmaz, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 2007. THOMSON, David; "Rousseau ve Genel İrade”, Siyasi Düşünce Ta­ rihi (iç.), Editör: David Thomson, Çeviren: Ali Yaşar Aydoğan ve Diğerleri, Metropol Yayınları, İstanbul, 2006, s. 125-139. TİMUÇİN, Ali; Rousseau'nun Toplum Anlayışı, Bulut Yayınları, İstanbul, 2009. TOURAINE, Alain; Modernliğin Eleştirisi, Çeviren: Hülya Tufan, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1994. TUNÇAY, Mete (Derleyen); "Rousseau”, Batı’da Siyasal Düşünce­ ler Tarihi 2: Seçilmiş Yazılar (iç.), Teori Yayınları, Ankara, 1986, s. 325-327. TURNER, Bryan S.; Marx ve Oryantalizmin Sonu, Çeviren: H. Ça­ ğatay Keskinok, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2001. TURNER, Jonathan H.; The Structure of Sociological Theory, The Dorsey Press, Illionis, 1974. URRY, John; The Anatomy of Capitalist Societies: The Econo­ my, Civil Society and the State, The Macmillan Press Ltd., London, 1983.

168

/ KAYNAKÇA

VAŞİNA, L. ve Yu. Vasin; Marks’uı Gotha Programı'nın Eleştirisi Üzerine, Çeviren: Levent Oğuz, Amaç Yayıncılık, İstanbul, 1989. VATTIMO, Gianni; Nietzsche ile Diyalog, Çeviren: Durdu Kundak­ çı, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 2005. VYGODSKI, Vitali S.; Marx'm Düşüncesi: İktisat ve Tarih, Çevi­ ren: Attila Aksoy, V Yayınları, Ankara, Tarihsiz. WALLACE, Ruth A. ve WOLF, Alison; Contem porary Sociological Theory: Continuing the Classical Tradition, Prentice Hall, New Jersey, 1991. WEBER, Max; Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu, Çeviren: Zeynep Auroba, Hil Yayın, İstanbul, 1985. WOKLER, Robert; "Jean-Jacques Rousseau: Ahlaki Çöküş ve Özgür­ lük Arayışı", Siyasal Düşüncenin Temelleri (iç.), Derleyen: Brian Redhead, Çeviren: Mimar Türkkahraman, Alfa Yayın­ ları, İstanbul, 2001, s. 161-179. WOKLER, Robert; Düşüncenin Ustaları: Rousseau, Çeviren: Ce­ mal Atila, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 2003. WOLF, Abraham; Nietzsche’nin Felsefesi, Çeviren: Sebahattin Çevikbaş ve H. Subhi Erdem, Babil Yayınları, Erzurum, 2003. WOOD, Ellen Meiksins; Marx'a Dönüş, Çeviren: Elif Dinçer, Kalkedon Yayınları, İstanbul, 2007. YALOM, Irvin D.; Nietzsche Ağladığında, Çeviren: Aysun Babacan, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2001. YALVAÇ, Faruk; "]ean-Jacques Rousseau ve Uluslararası İlişkiler", ROUSSEAU, Jean-Jacques; Jean-Jacques Rousseau ve Ulus­ lararası İlişkiler: Savaş Durumu, Abbe de SaintPierre'in Sonsuz Barış Projesinin Özeti, Sonsuz Barış Üzerine Yargı (iç.J, Derleyen ve Çeviren: Faruk Yalvaç, Phoenix Yayınevi, Ankara, 2007, s. 1-39.

BATI BARBARLIĞI 1 / 1 6 9

YAŞLI, Fatih; Hayatın Olumlanması Olarak Felsefe: Nietzsche ve Marx, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, İstanbul, 2008. ZAGOLOV, N. A. ve Diğerleri; Ekonomi Politiğin Temelleri, Çevi­ ren: Bilge Dicleli, May Yayınları, İstanbul, 1976. ZEITL1N, Irving M.; Ideology and the Development of Sociological Theory, Prentice-Hall, Inc., New Jersey, 1987. ZUBRITSKI, Y. ve Diğerleri; İlkel Topluluk, Köleci Toplum, Feo­ dal Toplum, Çeviren: Sevim Belli, Sol Yayınları, Ankara, 1992. ZUBRİTSKİ, Y. ve Diğerleri; Kapitalist Toplum, Çeviren: Sevim Belli, Sol Yayınları, Ankara, 1976. ZUPANCIC, Alenka; En Kısa Gölge, Nietzsche'nin "İki” Felsefesi, Çeviren: Seyhan Bozkurt, Encore Yayınları, İstanbul, 2005.