Türkiye'de İşçi Sınıfı Doğuşu ve Yapısı

Citation preview

OYA SENCER

55

-� � ·-

LLJ Cl -

LLJ >-

·-

::::.:::: a:: :=::)

ll

TURliYE'DE S 1 SlNlFI DOGUŞU

VE

YAPISI

TÜRKİYE'DE İŞÇi SlNlFI OYA SENCER

HABORA KiTABEVi YAYlNLARI :

Bu eser

1 969

55

yılında ÖZ- GÖR Matbaasında

diziimiş HAŞMET Matbaasında basılmıştır.

OYA SENCER

TÜRKIYE'DE ISCI SlNlFI .,

'

- Doğuşu ve Yapısı -

HABORA KiTABEVi Nuruosnıaniye Caddesi Atasaray Kat: CAGALOGLU - iSTANBUL

1, No:

106

Bu araştırma bir Doktora çalışması olarak hazırlandı. Bilimsel özgürlüğün yuvası olması gereken Üniversite'de her konuda araştırma yapılabileceği sanılmıştı. ·Aman bu konuyu alma, Doktora n tehlikeye girer• diyenler çıkmıştı o zamanlar. .. Dok­ torarn tehlikeye girdi, iki defa reddedildi, Üniversite'den ayrıl­ mak mecburiyetinde kaldım. Yine de bu araştırmayı yapmış ol­ maktan ve sosyal tarihimizin bir bölümüne benden sonraki araş­ tırıcıların yararlanabileceği bazı belgeler ve küçük bir katkı ge­ tirmekten mutluluk duyuyorum. Bilimsel bir çalışma olduğuna göre, «Türk işçi Sınıfının Doğuşu ve Yapısı • her türlü bilimsel eleştiriye, tartışmaya açıktır. Hiç bir bi limsel eserin yanlışsız olduğu iddia edilemez. Mutlaka, bu iddiasız araştırmanın da yanlışları, eksikleri vardır ve bu yan­ l ışlar, eksikler iyi niyetli, objektif, bilimsel eleştirilerin ışığında düzeltilecektir. Ancak eserin bir doktora tezi olarak reddi, ve eser hakkında çıkarılan maksatlı dedikodular bu konu üzerinde kısaca durmayı gerektirmekte, Türkiye'de, hatta Üniversiteleri­ mizde bilimsel havadan henüz ne kadar uzak bulunulduğunu ve kişilerin kapris ve sübjektif hükümlerinin nelere yol açabildik­ lerini kanıtlamaktadır. Türk işçi Sınıfının Doğuşu ve Yapısı konulu doktora tezi iki yıl­ da, kitaplıklar dolaşılarak, kişilerin bilgisine başvurularak, eski kaynaklardan imkanlar oranında yararlanılarak hazırlandı. Bir dok­ tora tezinin sahip olması gereken özellikler, tezin konusuna ye­ nilik getirmesi ve kaynakları iyi kullanmış olması, konu hak­ kında bir sonuca varmasıdır. Tez, Sosyoloji kürsüsünde hazır­ lanmaktaydı . Kürsüdeki her iki profesör de tezin hazırlanması sırasında, tezin gidişi hakkında bilgi sahibi durumundaydı lar. Araştırma bittiği zaman, tez önce yönetici Profesör Nurettin Şazi Kösemihal'e okunmuş ve tasvibi alındı ktan sonra diğer pro-

[ 6 ] fesöre de i ncelettirilmiştir. Bu profesör tezi hazırlayanı tebrik etmiş, eserin kaynak eser olacağını söylemiştir. Ne var ki tez resmen Dekanlığa teslim edildikten sonra, Prof. Kösemihal teze Pekiyi derece teklif ederken, kürsüdeki diğer profesör hiçbir gerekçe göstermeden raportörlükten çekilmiştir. Bunun sonu­ cunda yerine tayin edilen raportör de teze Pekiyi derece vermiş ve iki Pekiyi raporla Profesörler kuruluna gelen tez burada yine gerekçe gösterilmeden reddedilmiştir. Kulaktan kulağa yayılan haberler, tezin konusunun, hazırlayanın siyasal eğilimlerinin sa­ kıncalı bulunduğu ve kürsüdeki raportörlükten çekilmiş profesö­ rün tez aleyhinde, tezi katı doktriner olmakla suçlayan kulisler yaptığı yolundadır. işin ilginç yanı, bu türden bir olayın Fakülte­ de ilk defa meydana gelmesidir. Tezin ilk defa reddedilmesinden sonra geçen zaman, tezi hazır­ layanın kişiliği, saklamaya lüzum görmediği fikirleri, kürsü içi ve kürsü dışı kaprisler yüzünden bütünüyle aleyhde işlemiştir. Tez ikinci defa Kurula geldiğinde yöneticinin yine Pekiyi derece­ l i raporuna ve aday lehindeki çeşitli konuşmalara rağmen yine reddedilmiştir. Bu defaki red olayında en önemli faktör şüphe­ siz ki, bu defa kendisinden rapor istenınemiş olan ve bir yıl ön­ ce rapor vermekten kaçınmış bulunan Kürsüdeki diğer profesö­ rün kendisinden sorulmadığı halde hazırladığı uzun rapordur. En yüksek bilim yeri olan Üniversitelerimizde, kişilerin nasıl bula­ nık suda bal ı k avlıyarak, yetişen gençleri harcayabildiklerini gös­ termesi bakımından ilgi çekicidir. Rapor adeta bir ihbarla başla­ maktadır : Bu kadar dogmatik bir marxismin bu gün Rusya'da bile bırakıldığı ihbarıyla. Bu kadarı bile Kurulda tereddütler ya­ ratmak için yeterlidir. Oysa Araştırma okunduğunda görüleceği gibi, daha çok bir sosyal tarih araştırması olan eserde böyle bir iz bulmak imkanı yoktur. (Kaldı ki tutarlı ve bilimsel oldukça hür bir Üniversite'de bu da suç değildir.) Daha sonra rapor, Doktora ile ilgisi olmayan eleştirilerle devam etmektedir. Araştırıcıya önce söylemediği şeyler söyletilmekte sonra da bunlar eleştirilmektedir. Bütün eleştiriler haklı bile ol­ sa neden bu sayın profesör 8 yıldan beri tanıdığı ve yakın za­ manlara kadar çok iyi ilişkiler içinde bulunduğu asistanına bu eleştirileri daha -önce yöneltmemiş, tez kendisine okunduğu za-

[ 7 ] man, tebrik edeceği yerde neden kusurlarını göstermemiştir. Görüldüğü gibi, amaç mutlaka yıkıcı olmak ve kürsüde tehlike olarak görrneğe başladığı asistanı kürsüden uzaklaştırmaktır. Kuruk:la okuduğu raporunda aday için sık sık kullandığı ş ımarık, gafil , megaloman gibi sözler raporun bilimselliğinin (!) iyi bir belirtisidir. Aynı profesör hakkında, 5 yıl önce, yine benzer oyun­ larla kürsüden uzaklaştırdığı iki asistanın yayınladıkları, profesö­ rüfl sayısı zaten pek az olan eserlerinin bilimsel yetersizliğini ve nasıl yanlışlarla dolu olduğunu gösteren kitap üzerine tahkikat açı lmış, ancak bir sonuca varmadan unutulmuştur. Profesör , ki­ taptaki iddialara cevap dahi verememiş kitabı piyasadan toplat­ makla uğraşmıştır. Cevap verememiştir, çünkü verilecek cevabı yoktur. Verebildiği tek cevap asistanlar hakkında türlü itham­ lar uydurmak ve çevresindekileri (-ki bu satırların yazarı da o zaman öğrenci olarak bunlardan biridir-) aldatmak olmuştur. Bu gün aynı profesör aynı oyunu bir başka asistana farklı biçimde oynamakta ve bilimsel yetersizliği hakkında tahkikat açılmış bir kişi olarak hala Üniversitede derslerine ve oyunlarına devam etmektedir. işin acı olan yanı, olayın Üniversitenin kendi kendi­ ni kontrol edebilen, otokritik yapabilen bir kurum olmadığı kuş­ kusunu uyandı rrnasıdır. işte elinizdeki kitabın böyle bir macerası var. Biraz da türlü de­ dikodulara cevap olsun d iye yayınlanıyor. Yanlışları var, eksik­ leri var. . . Her bilimsel eser gibi, belki daha da fazla . . . Bu konuda iyi niyetli, objektif görüşlü okuyucu karar verecektir. Onun kararı bizce, kişisel komplekslerine göre karar veren bi­ lim adamının görüşünden çok daha değerli olacaktır. Bu a raştırma bir DQktora ç�lışması olarak hazırlandı. Güvenle, iç­ tenlikle, i nançla. .. Kişiler onu kendi kaprislerine, küçük oyun­ larına; kliklerine alet ettiler; bilimselliği, amacı, niteliği arada unutuldu. Şimdi bu çalışma konuyla ilgilenenterin eleştirisine sunuluyor. . . Yine güvenle, yine inançla, yine umutla ve eleşti­ rilere açık olarak . . . OYA SENCER

[ 8 ]

Mutlu yarınlar için birlikte savaşacağımız tüm öğrenci arkadaşlarıma. OYA SENCER

TÜRK iŞÇi SINIFININ DOGUŞU

ve

YAPlSI

G İ R İ Ş

İşçi ve işçi sınıfı kavramı :

Konuya girmeden önce, anlam kaymalarını önle­ mek ve araştırma alanını kesinlikle belirleyebilmek için «İşçi ve « İşçi sınıfı» kavramlarını açıklamak ya­ rarlı olacaktır. İşçi, «İŞ yapan» anlamında kullanıldığına göre, çalı­ şan, bir iş gören her insan işçi sayılabilir. Yalnız, dünyaya geldiği ve belli bir yaşa ulaştığı andan be­ ri çalışmak zorunda kalmış olan « İşçı ınsan» ın, çalışma koşulları ve yaşama biçimi, çağiara ve ülke­ lere göre büyük değişiklikler göstermiştir. Bu deği­ şiklikler, aynı zamanda « İşçi kelimesinin tarih bo­ yunca kazandığı anlamları da belirleyecektir. Özel mülkiyetİn gelişınediği ve henüz çalışanlarla çalıştıranlar arasında bir sınıf ayırımının belirmedi-

[ 10 ] ği insanlığın ilk çağların da, ( 1 ) her insanın bir işçi insan olduğu söylenebilir. Gerçekten de insanlığın bu genç dönemlerinde insanlar, çeşitli ihtiyaçlarını sağlayabilmek üzere çalışmak zorunda kalmışlardır. Zamanla sosyal ve ekonomik koşulların değişmesi özel mülkiyetİn kurulmasına yol açmış, böylelikle «hiç bir iç çatışma tanımayan bir toplumdan» (2) «varlığının ekonomik koşulları yüzünden, hür in­ sanlar ve köleler, zengin sömürücüler ve fakir sö­ mürülenler kümelerine ayrılmış yeni bir toplum tü­ rü meydana gelmiştir. » ( 3 ) B u yeni toplumda, çalışan insan artık bir başkası için çalışmaktadır. İşçi kavramındaki ilk büyük de­ ğişiklik ve kavrama anlamını veren olay, bu ayrılma olmuştur. > dönemidir. İşçi so­ runları ve hareketleri de bu partinin genel siyase­ tinden etkilenmiştir. İttihat ve Terakki'nin, iktida­ rı 1 0 yıl süreyle, bazan doğrudan doğruya, bazan da dolaylı olarak elinde bulundurduğu ·bu dönem, kökü İstibdat yönetimine giden uzun bir « Hürriyet Mücadelesinin» sonucudur. Osmanlı meşrutiyetçi aydınlarının, ordunun desteğiyle yaptıkları bu sa­ vaşın başanya ulaşahilmesi için şüphesiz ki impa­ ratorluk içindeki bütün direnen güçlerden yarar­ lanmak gerekmiştir. Direnen devrimci güçler ara­ sında, sayıları az olmakla birlikte işçiler de vardır. 1880'lere kadar, yasayla güvenlik altına alınmamış olmakla birlikte, grev hakkını kullanmış, zaman za­ man içinde bulunduğu güç koşulları düzeltebilmek için ekonomik bir savaş verme denemelerine giriş­ miş olan Osmanlı işçi sınıfı, bu yıllardan sonra bü­ yük baskı altında kalmış ve bazı eylemlerinin kar­ şılaştığı sert direnç ve tepki, bu sınıfta, halkın di­ ğer kümelerinden daha derin bir iz bırakmıştır. İt­ tihatçılar bunu sezmekte ve işçileri kendi yanların­ da bulacaklarını bilmektedirler. 1 908 Meşrutiyeti, bir halk hareketi olmaktan uzak bulunmakla bir­ likte, Selanik, İstanbul, vd. gibi büyük şehirlerde, halkın aydın tabakasının desteklediği ve iyi karşı-

[ 173 J ladığı bir hareket olmuştur. 1 908 Meşrutiyetinden yana olan halk kütleleri arasında, yeni düzenin ken­ di koşullarını düzelteceğini umud eden işçiler de vardır. Gerçekten de hürriyet hareketi 1 908'de Ma­ nastır'da başladığı zaman, meydanlarda atılan nu­ tuklar