Toplumsal Değişim Kuramları

Table of contents :
Boş Sayfa
Boş Sayfa
Boş Sayfa
Boş Sayfa
Boş Sayfa
Boş Sayfa
Boş Sayfa

Citation preview

TO RKIY E 1 Ş BANKASI

KülTOR YAY INLAR I Genel Yayın No: 284 Sosyal ve Felsefi E serler Dizi si : 30

T ürkç e Yay ı m Haklar ı Kültür Yaymları iş T ürk Limited Şirketi 'nindir. -

"T heories of Social Change" adl ı kitabın 1 970 tar i h l i İ ngi liz ce orijinal b ask ısından Çeviren : Türker ALKAN Kapak Düzeni : Fahri KARAGÖZoGLU Birinci Bask ı : 5.000 Adet

SAYDAM MATBAACILIK T e l : 1 8 53 09 Ankara -

Richard P. APPELBAUM

TOPLUMSAL

DEGIŞIM """'

.

.

KURAMLARI

TÜRKiYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI

İÇİNDEKİLER G İR İŞ . 1- E VR İ M C İ K UR AM 1 . K lasik Evrimci Kuram : İ !e rle me anlay ı şları a) Darw in. b ) T oplumsal İ le rle me ni n Te k Yönlü K uram ları. c) Organizmacı kuram lar Uzlaşma, fark lı laşma ve bütünle şme . 2. Evri mci Kuramın Çağdaş Ti.i rle ri a) Çağdaşlaşma ya da te k ç i zg i l i de ğişimin farkl ı zamanl ı k uramları b ) İ şle vse lci liğin ve Si ste m kuramının bazı yönle ri : Uyumsal ge liş me ·c) Ye n i Evri mci Kuramlar : Çok ç i zg i l i evri m, ge ne l ve özgül e vrim. i l-D ENG EC İ K UR AM : De nge le şim Kavramı . 1. Biyoloj ik Bi l i m le rde ki Koşutlar 2. Toplumsal Bilimle rde ki K u l lanımları . a) İ şle vse lci l ik ve siste m kuramı b ) Kültüre l ge cikme kuramı . c) İ nsan çe vre b i l i m i kuramı 111-ÇATIŞ MACI K UR AM : De ğişim, bütün toplu msal organ izmalarda yaygın olarak vard ır 1. Marksizm : De ği ş im in Diyale ktiği 2. Çağdaş Çatışmacı Kuram : Marksist fiziköte si re dde d i l me kte , Çatışma anlay ı ş ı korunmaktadır IV-"Y ÜKSE L İ Ş VE Ç Ö K ÜŞ " Kuramları V-T OPLUMSAL D EG İŞ İ M K UR AM LARINI N SI NI F LAN DIRI LMA SI VE İ NCE L E NM ES İ . 1. T oplumsal De ğişimin İ ı:ı ce le nme si . a) Önde ge le n çe şitli kuramc ı ların görüşüne göre alanın duru m u b) Bir almaşık şe ma . 2. T oplu msal de ğişim kuramları . KAYNAKLAR .

7 16 16 16 18 . 28 . 32 . 32 . 48 . 49 . 52 . 52 .53 .54

. 58 . 60 . 63 . 64 . 73 . 77 . 91 . 91 .91 . 95 .99 1 07

Giriş Bu kitapta, alanm önde gelen paradigmalarına göre toplu msal değişim ku­ ramları gözden geçirilecek. Kuhn'un (1962:10) kuilanımmı izleyerek, "Paradig rria" ile, bilimsel araştırmada belirli tutarhlrk düzeyine u laşmış geleneklere yol açan modelleri amaçlıyorum . Kuhn 'un unormal bilimler" nitelemesine aykırr olarak, toplumsal bilimler,. herhangi bir dönemde genellikle benimsenmiş para­ digmalarm bulunması i le pek dikkati çekmezler: Aslanda, elde bülunan az sayıda­ ki paradigmaJarm uygun bir smıfland1rması ya da bilim adamlarmm düzenlenen şemalara ytrleştirilmesi konusunda, toplumsal bilimciler arasında çok az görüş birliği bu lunmaktad1r. 1 İlerdeki bölümlerde, toplumsal değişim alanmm bel irli· bir sınıflandırması ile birlikte, topiumsal değişim konusunda çalışan bilim adam­ larmm uygun bir sımfland ırması da önerilecektir. Bu kategoriler (ve her biri için kul lanr- lan örnek olaylar), başka yazarların kullandsklanndan bazı farkhhklar göstermektedir. Toplumsal değişim ku ramlarmm ç eş i tl i almaşık sınrflandırmala­ n, kitapta sunulan şemanın ışığı altmda, 5. Bölüm'de gözden geçirilmiştir. Top­ lumsal değişim kuramlarını gözden geçirmeye başlamadan önce, daha kolay yön­ lendirebilmek için çabamızı sımriamamız gerekiyor; b u n u n için de, "toplumsal " ve "değişim "le ne denmek istendiğini ayrıntısı ile belirlemeliyiz. ilk Tanımlar Bir bilgi alanmm sınırlanması için insan eyleminin dört düzeyini birbirin­ den ayırmakta yarar var: B i rey se l kişilik, bireyier arasında, küme ya da toplumsal si stem arasında ve külfürel siste m arasmda karşıhkh etkileşim ler. Bu düzeyler, J

Kuhn, konuy u incelerken, normal bilimin be lirli bir dönemde bir tek -ana pa­ radigma tarafından yönle ndirildiRirıi ileri si.irdüRÜne göre, be lki de "o k u l ", paradigma teriminde n daha uygun düşmektedir.

7

"toplumsal"m yazmda görgül olarak ele almmasına yaklaşık olarak denk·düştüğü iç in seçilmiştir. Bazı yazarlar için ( bu nların sayısı hep az olmuştur} toplumsal eylem asl ında bireyde, büyük kümelerin belirginleşen bir niteliği olarak bireyler arası ilişkilerde ve insan il işkilerini niteleyen simgelerde görülür. Birinci düzey, is­ ter psikanalitik, isterse davranışçı modeli benim semiş olsun, tarihsel olarak psi­ kologların alanını oluştu rm uştur. Freud 'a göre ( 1 958 : 2 1 5), insanlar arasındaki toplumsal ilişkilerin doğası ve uygarl ığı oluşturan bu i lişkiler toplamı geniş ölçü­ de çocuk cinselliğine ve içgüdüsel bencilliğe indirgenebilir: "Eroti k bileşenlerin bir araya gelmesi i le bencil içgüdü ler toplumsal n itel i k kazanır. Sevi lmeyi, uğruna başka avantajları feda adebileceğimiz bir avantaj ola­ rak değerlendirmeyi öğreniriz ... Uygarl ık, içgüdüsel doyumdan vazgeçmenin bir meyvesidir ve yeni katılan her kişiden bu vazgeç işi ister." 2 Davranışç ı psi ko­ loglar da (Proshansky ve Seidenberg, 1 965 :6) öncelikle birey üzerinde dururlar, fiziksel dünyanın niteli kleri ile temel psikolojik süreç ler ( bil işsellik, coşku, güdü­ lenme) arasındaki ilişkileri aç ıklamaya çalışırlar. Buradaki vurgu lama, en azından deneyimsel olarak, bireyin dışardan kaynaklanan uyaranlara karşı gösterdiği tep ki i le ilgil id ir ; elden geldiği ölçüde, bu uyaranlar, ya gözönüne al ınmayan ya da "diğer şeylerin değişmediği" varsay ılan toplum sal yaşamdan soyutlanm ıştır. "Labaratuvarda toplumsal öğelerin etki leri en aza indirilmiştir ya da sabit tutul­ muştur ve... asl ında, fiziksel dünya ile i lişkisi aç ısından temel psikolojik süreç le­ rin nitelikleri ortaya konmaktadır. (6) İ kinci düzeyi, toplumsal psikolojin in, özellikle küme dinami kleri üstü ne çalışanların alanı oluşturur. Bu , "davranışçı perspektif" denilen, kişiliği, etkile­ şimi ve öz (self) kuram ını kapsayan bir alandır. E n 'azından iki uygulay ıc ısına gö­ re (Proshansky ve Seidenberg, 1 965 :4 ), toplumsal. psi koloji "önce davran ışta bu­ lunan birey üzerinde ( birey in de11ey im leri de içerilerek) durur, daha sonra da bu davranış ın yer aldığı bağlam, yani toplumsal ortamı (diğer bireyleri ya da kQmeleri ) ele al ır. "Georg Simmel ( 1 964 : 1 4-1 5, italikler eklenmiştir), "toplum­ sal"ı bireyde ya da kümede deği l, bireyler arasındaki ilişkide görmektedir : "Bir zamanlar insan bilimlerinin yalnızca iki sürekl i çahşma konu su varmış gi bi gözü­ kürdü: Birey sel birim ve bireylerin birimi ( top lu m ) ; m�ntıksal olarak bir üçüncü2 İnsan psikopatalojisinin ve toplumsal hastalıklar.ın açıklanmasında, Freud'un kişiliRin "içgüdüsel" yönlerine (id, libide) ve bunların bastırılmasına büyük bir öncelik tanıdıRı doRru olmakla birlikte (Bkz. Freud, 1961 ) bireyin, top­ lunısal ilişkilerle olan ba.filantısı, siiperego yoluyla göz önüne alınmıştı. Top­ lumsal davranışı öncelikle bireylerarası ilişkilerle açıklamak isteyen toplum­

,

bilimciler ve toplumsal psikologlar iç in böylece psikanalitik kurama girişin yolu açılmaktadır. T. Parsons ve R. F Bales ( 1955), toplumbilim ve psiki­ loji arasındaki evlilijtin bir örneğini oluşturur.

8

sü dışlanmış gibiydi. .. İnsan ili�ileri bili m inin daha kapsam h bir sınrfland1rma­ S1, görü nüşe göre , bir birim o luş tura n ilişkiler, yani dar anlam ında toplu msal i li şkiler konusu nda bir ayrım yapmalıdır .. " Meadç ı psikolojiye göre toplu m sal dü­ zey i nsanlar arası ilişkilerde yer almakla kalmaz, fakat insan kişjliği nerdeyse tü ­ müyle i n san ilişkilerinden doğar: "Öz, gelişen ·bir şeydir; başlangıçta doğumla birli.k te ortaya, ç ı kmaz, fakat toplumsal deneyim ve etkenlik sürecinde gelişir, yan i , belirl i bir kişinin tüm süreçle ve bu süreçteki diğer bireylerle ilişkileri so­ nucunda ortaya ç ıkar" (Mead , 1 964 : 1 99). Üçüncü düzey, tipik olarak toplum bilimcilerin i lgi alam olmuştur. Çö­ zümleme birim i olarak, kümeyi , özelli kle topl umsal düzeyi n yer aldığı düşünü len kümenin belirginleşen niteli klerini ele ahr. Emile Durkheim ( 1 964 :1 3) "Top­ lumsal olgular'\ "birey üzerinde d ış sm ırlama koyabilen, sabit olsu n olmasm, her eylem biçi midir" diye tamm ladığmda, bu düşünceyi taşıyordu . Dışsalhk (bireye göre) ve sınırlama ( birey üzerinde) toplumsal eylemi niteler, toplum bi­ lime özgü araştırma alanını oluşturur. Öğeler ne zaman , birleşseler ve bu birleşmeleri nedeniyle yen i olgu lara yol açsalar, çok aç ıktır ki, bu yeni olgular, başlangıçtaki öğelerde değil, fakat bu öğeler birliği nin oluşturduğu, bütünlükte yer ahr. (Durkheim , 1 964: XLVll ) Ş imdi bu i l keyi toplumbilime uygu layahm . Eğer her toplumu olu şturan bu bileşimin birey bilincinde yer alandan farkh olan yeni olgu lar doğu ­ racağmı söy leyebilirsek, bu olgularm, sadece kendilerini doğuran her toplumda bizzat yer alabileceğin i , toplumun parçalarmda, yan i üyelerinde görülemeyeceğin i kabu l etmemiz gerekecektir. Bu anlam da, olgular bireysel bilincin dışmdadsr. (XLVlll ). O halde burada, bireysel bilincin dışmda bulu nmak gibi dikkate değer bir n iteliği bu lunan eylem , düşünce ve duyma biçim leri ile karşı karş ıyay ız demektir. Bu davramş ve düşünce tipleri bireyin dışmda olmakla kalmazlar, ayrıca, kendilerini bireye empoze etti kleri için ve kişinin bireysel isten­ cinden bağımsız oldu klarından, zorlay ıcı, bir1 güç le de donatıl m ışlardsr.

(2).

Yirm inci yüzy ıl Amerikan toplıımbilim uğraşının büyük bir bölümü, toplum­ sal eylemin çeşitli yönleri i le i lgi li olmuştur. Gerçekten de, davran ış değ i şken­ leri üzeri ne olan yapısal etki lerin çözümlemeleri (Durkhei m 'ın 1 897 'de i ntihar üzerine yaptığı çal ışma i le bunun toplum bili msel modeli ortaya konmu ştu ), ya­ rım yüzyıl boyunca Amerikan toplumb i l imin i n olmazsa olmaz koşu lu olmuştur. Bürokrasi ( Blou 1 960: 1 78-1 93), çevrebi lim (Robi nson, 1 950: 351 -357), top­ lumsal katmanlaşma ve toplumsal hareketlilik (bkz. Berıdix ve Li pset, 1 966: özellikle I V-V bölüm ler) üzeri ne yapılan çalışmalar, bağlam ya da küme niteli k 9

leri ölçül erini {örneğin yapı ) açıklayıci değişken olarak kul lanan çahşmalar, bu smıfta yer alacaktır. Ayraca bu vurgulama sadece Amerikan görgül toplumbilimi­ ne özgü de değildir. Yöntem sorunlara bir yana konacak olursa, Marx' m "toplum· sal" kavram ı ile Durkheim'mki kuşkusuz bağdaştınlabilir, çünkü Marx'm sı­ mf bi linçliliği kavramı, hem doğası, hem de işlevi bakımmdan, Durkheim'm or­ taklaşa bilinç kavram ı ile koşutluk i çindedir. Durkhei m için olduğu gibi, Marx için de, insan, hem düşünce, hem de eylem bakımından kümenin sanırlaması al­ tmdadır: kümenin ya da smıfm, üyelerinden ayn ve onlarm üzerinde bir varhğı vardır 3 ve bireysel davramş, kümenin dışsalhğmı yansıtır. Durkheim tarafın­ dan tammlandığı biçimi ile, birey üzerine smırlama koyabi lecek ya da bireyi baş­ ka biçim lerde·etki leyecek kadar k üme olarak yeterince gerçeklik taşıması ko­ şuluyla, i ş arkadaşlarmm oluşturduğu küçük bir birim, bir toplumsal smıf ya da ulus-devlet bir toplumsal kümeyi oluşturabilir. Dördüncü düzey genellikle antropolojinin konusu olarak görülür. Parsons'un (1 966:5), insan eylemini n kültürel bileşeni admı verdiği şey le i lgilidir: " Eylemle­ re i lişkin anlam ve amaçlar, insan toplumunun evrenseli olan dil üzerinde genel olarak yoğunlaşan simgesel sistemlere (örnekler çerçevesinde yer alan kodlar da içerilmek üzere) göre biçim lendiği için, insan eylemi kültürel'dir." Parsons, kQl­ türel ve toplumsal sistemler arasmda açıkç a aynm yapmakla birlikte, "kültür" teriminin "toplumsal "dan daha az sımrlı bir kullanımı vardır; antropologlarm ço­ ğu, daha önce toplumsal admı verdikleri şeylerin çoğunu kültür teriminin kullammma katıyorlar. Örneğin, Hoebel 'e göre ( 1 960 :1 68) kültür, "bir toplumun üyeleri tarafından sergilenen ve paylaşılan, öğrenimle kazanrlmış davranış özel­ liklerinin bütünleşmiş genel toplamıdır." Murdock'a ( 1 960:248; kültür tammlart· nm sistemli bir incelenmesi için, bkz. Kroeber ve Kluckhohn, 1 952) göre i se, "bir toplum üyelerinin paylaştıkları ahşkanhklar kültürü oluşturur." Maddesel (teknolojik) ve maddesel olmayan kültür arasındaki ayrımla, {şeylerin doğa sma i lişkin) varol uşçu postülalann birlikteliği ve ( şeylerin istenebilirliğine i liş­ kin) normatif postülalarm 4 birlikteliğine dayah kültür ayramlan, antropo­ lojik yazmdaki belli başlİ ayrımlardır { Hoebel, 1 960 : 1 1 6-1 1 7). Steward { 1 955: 43-97), "kültür" "kültürel sistem" ve "toplumsal kültürel sistemler" terimlerini görünüşe göre birbirinin yerine kullanmaktadır; tanımlara Hoebel'inkilere benzemektedir { 1 955 : bkz. 1 . Bölüm). Görünüşe göre genellikle kültür dendiği zaman kendi içinde aktarı lması amaçlanmakta, asri ��rgulama değer ve simgelerin öğ­ renilmesi ve aktarılması üzerinde olmaktad ır. 3

Marx, sınıfın biçimlenmesini, herhangi bir dö nemde var olan üre tim güç leri ile üre tim ilişkileri arasındaki gerilim lere bağla m ış tır.

4

W. F. Ogburn, ay nı zamanda maddesel olan ve olmayan kültür ay nmın ı v ur­ gulam ıştır. Bkz. , Bölüm II.

10



Bu çahşmanm bundan sonraki bölümlerinde yer alan çözümlemelerde, ken dimizi geniş ölçüde yukarıda betimlenen üçüncü ve dördüncü düzeylerle sınırlı tutacağız. Daha da özgül olarak, toplumsal değişim kuramlarını ve toplumsal dü­ zeydeki değişimle birlikte yer alan toplumdaki değişimleri ele alacağız. Tartışıla­ cak kuramları seçerken, Parsons'un ( 1 966:2, ayrıca bkz. Gould ve Kolb, 1 964. 674-675, Sills, 1 968: ci lt 1 4, 577-586) "göreli olarak en kendine yeteri� toplum­ sal sistem tipi" olan toplum tammmı 5 rehber edineceğiz, izleyeceğimiz asıl tanım bu olmakla birlikte ele aldığımız her kuramı niteleyen açık ya da kapalı tanımlarla da çalışmak gerekecektir. Kültürel değişim de kapsanmıştır, çünkü kültürel değişim kuramcıları, genellikle bu terimi, aslında "toplumsal değişim" başhğı altında yer alması gereken konuları kapsayacak kadar geniş kullanryorlar. Pek az kuramcı bu iki düzey arasında aynm yaptığı iç in, bir ç ok kuramcıyı ele alırken bu aynını biz de bir yana bırakmak zorunda kalacağız, olanaklar ölçü­ sijnde bu ayrıma dikkat çekerek duyarlı kalabiliriz.Bu çalışmanın toplumsal deği şim kuramları ile sınırlı tutulmasmm iki nedeni vardır: Birincisi, belirlenen bu alan yazarın başlıca ilgi alanını oluşturmaktadır; iki ncisi, yazıyı kısa tutma kaygusu, konuya bir sınır getirmeyi zorunlu kılmaktadır. Sadece toplumsal hareketler, küme dinamikleri, örgütsel değiş im, nüfus görilntüsij değişiklikleri, toplumsal altsistem (siyasal yapı, ekonomi aile bg.) değişimleri gibi konulara ayrılmış olan kuramları incelemeyeceğiz. Toplumsal ,yapıyı kapsayan etkileri bağlamında bu konuları gündeme getiren kuramlarla ilgileneceğiz. Gerç i bu tür dışlamalar sonucunda, toplumsal değiş imin her boyutunu kapsayan bir çerçeve oluşturma olasılığı ortadan kalkıyorsa da, böyle kapsamlı çözümlemeler yap­ maya kalkışan toplum bilimcilerin sayısı pek az olmuştur ve bunu yapmak isteyenlerin de hiç birisi başarıya ulaşamamıştır. 6 5

David A berle (1 950,: 1 1 0- 1 1 1 ), benzer faka t daha kapsamlı b ir tan ım öner­ mek tedir: "Bir toplu m, bir bireyin yaşa m süre sinden daha uz un süre varlığı­ n ı sürdüre bilen ke ndine ye terli ey le m sistemini bölüşen bir insan küme�!dir; bu küme, e n az ından k ısmen, kendi üye lerinin cinsel yeniden üre timi ite in­ sanlarını sağlar. "

6

Smelser ( 1 9 68) şu andaki toplu m sal değişim kura mlarını sistematik, o larak gözden geç irm ek ve birleş tirmek iç in büyük bir ç a ba harcadı. Şu andaki ku­ ram ların sın ıfla ndırmasını iki ana boyu ta dayandırmış tır: Bozucu ya da yap ı­ cı süreç lerle ilgili kura m lar ve k ısa dö ne mli ya da uzu n dönemli süreç lerle ilgili k ura m lar. Böy lece , hem zaman boyu tunu, hem de değişimin yönü nü göz ö nüne alm ış olmak tad ır. Smelser, her kuramı, böy lece yara ttığı dört_ tipe göre incele mek tedir : Bunalım koşu llarında toplumsal ç ö küş k ura mları,. uz un dö nem li çöküş, ç özülme ya da ö lüm kura m ları, bunalım koşu llarından k ur­ tuluş kuramları; uzun döne m li ge lişme ya da büyüme kuramları. Buna ek ola­ rak, hem uz u n dönemli ç ö küşü, he m de ge lişmey i iç eren öğeler taşıyan iki k uram ı, Marksiz mi ve Bronislaw Ma lin o w ski 'nin bazı so n çalışmaların ı göz-

11

Değişimde "toplum sal"ın ne olduğu konusundaki tartışmayı tamamladıktan sonra, şimdi kısaca "değişi m " ile neyin amaçlandığını görmeliyiz. Bazı ayrımlar yararh olacaktır. 1- Değişimi n m iktan: Geniş ölçekli değişime karşı küçük ölçekli değişim. Etkilenen biri mlerin çeşi tli özelliklerini, etkilenen birimlerin büyüklüğünü ve merkeziliği ni ; sistem içinde etkiienen birimlerin orantılarmı; etkilenen birimin değiş i me yatkmlığım (değişi me karşı direnme derecesini); değişimle birlikte olu­ şan yenilenmenin derecesi ni ; değişim itisinin ortaya çıkışındaki hızı, değişimin miktan yansıtacaktır. 7 Bu aynmlar, ölçeğin önemine ve olası bileşenlerine dikkati çektiği için yararlldır. 2- Değişimin zaman boyutu: Uzun döneme karşı kısa dönemli değişim. De­ ğişimin gerçekleştiği zamanm süresi , aç ıkça önemli bir ayrımdır. Smelser (1968: . 269-271), zaman ufkunu, bütün toplum sal değişim kuramların ı nitelediği i ki bo­ yuttan birisi. olarak kullandığı gi bi, değişim süreci nin yeni ve genel bir formü­ lasyonunda bu kuram ların sentezine u laşmak için temel değişkenlerden birisi olarak da kullanmaktadır. Bu ayrım, görünüşe göre, Ogburn 'ün kültürel gecikme kavramınm temelinde yatıyorsa da, Ogburn'ün geci kmey i ele alışında, geci kme­ nin uzunluğunun mu, yoksa uyumsuzluğun derecesinin m i daha kriti k olduğu pek aç ık değildir. Nüfus değişim kuramı, değişimin zaman ufkunun biçi msel ola­ rak önemle ele alındığı durumlardan biri sidir� hem Ogburn (1964:86), hem de Hanser (1969 :1 -19), bunu geci kmen i n bir örneği olarak i ncelediler. 3- Değişen birimin etkisi: Sürece karşı yapısal değişim. Parsons (1966:2021), bir sistemin sürmesini sağlayan süreçlerle, sistem içi nde yapısal değişimlere yol açan süreçler arası nda ayrım yapmaktadır. Birincisi, bir denge ya da denge­ leşim ( homeostasis) kavramıdır ve (Parsons'a göre) değişen çevre (kuşkusuz ki , den geç irdi. Bu y ak laşımları tek bir yaklaşımda birleş tirmeye çalışan Smel­ ser çeşitli adım lar a tmak tadır: 1 . Değişkenlerin çeşitli den ge sistemi sınıfla­ rına göre örgütle n mesi, bunlar arasında, şok ve sonuçları modeli, k ararlı di­ nam ik denge m odeli, birdizi kararsız den ge durum ları m odeli; hareket halin­ de kararlı denge m odeli, uzu n dönem li hareke t halinde kararlı denge m odeli üzerine yerleştirilmiş olan bir dizi uzu n dön m li kararlı ya da devresel denge durumları, uzun dö ne m li kararsız dinamik denge modeli üzerine y erleş ti­ rilmiş olan bir dizi dinamik k ısa dö nemli kararlı denge duru m la rı; uzu n dö­ nem eğilimli kararlı denge m ode li üzerine y €:-leştirilmiş olan bir dizi kararsız denge duru m ları, yer almak tadır. 2. Birbirini iz leyen değişim aşamalarının belirlenmesi, bunlar arasında şu nlar bulunmak tadır: Değişime y ol açan e t­ menlerin ortaya ç ık ması, bu etmenlere tepki, ara aşam a , uzu n dö nem li ya­ pısal ve kültürel değişim aşaması. Her aşama daha ileri düzeyde a lt birim le re bölünmüş tür. Farklı düzey lerdeki değişim ler arasındaki ilişkiler üzerinde özellik le duran diğer bir k uram cı, tüm insan ey lemlerin i kapsamay ı amaç la­ yan Talcott Parsons'tur. özellik le bak ınız, Parsons (1 960, 1 966) . 7

12

Bu ayrım lar Smelser'de n ( 1 968: 269-271 ) uyarlanm ış tır.

buna öbür sistemler-de katılabi lir) tarafından dayatılan ivedi durumlara, herhan­ gi bir sistemin kendi yapısında temelli bir deği şime yol açmadan uyabi lmesi de­ mektir. İ kincisi i se sistem deği şi mine di kkati çeker ve (gene, Parsons'a göre) ön­ cel ikle yapısal farklılaşma süreci tarafından nitelenir. Yapıyı sürdürmeye yarayan süreçlerle, buna yaramayan süreç ler arasındaki ayrım, işlevselci lerin ve öbür den­ ge kuramcılarının yaptığı kriti k bir ayrımdar, çatışmanın ve değişimi n bütün top'." l umsal örgütlenmeleri nite lediğini düşünen kuramcılar buna pek başvurmazlar. Marx (1959 : 20, aynı zamanda bkz. aşağıda BI. 3) kuşkusuz ki, çatışman ın ev­ rensel liğini ve tüm toplumsal yapılarla olan sistemli i lişkisini vurguladı: "Çatış­ ma olmadan geli şme olmaz: Bu, uygarl ığın günümüze deği n izlediği yasadır." Dahrendorf (1959) ve öbür çatışma kuramcıları, çatışmanın evrenselliği konu­ sundaki Marx' ın görüşünü yansıtırlar. Değişim miktarı, deği şim in zaman ufku ve deği şen birimin etki sinden olu­ şan üç ayrım, bundan sonraki çözümlemelerde, i ncelenen kuramları sistemli ola­ rak nitelemek için kullanı lacak. Bir çok durumda_. tersi belirti lmediği sürece, bü­ yük ölçekli , uzun dönem li deği şim kuram larını inceleyeceğiz. Bu ayrım ların ku­ ramcılar tarafından mı yapıldığı, yoksa çal ışmalarından mı çıkarı ldığ ı, ilgi nç bir noktadır. Üçüncü ayrım, çatışma kuramcıların ı diğer kuramcılardan ayırma açı­ sından yararlı bir araçtır. Aşağıdaki bölümlerde, bu kuramların "toplumsal" ve "deği şim" konusun­ daki bazı varsayımlarına açıkhk kazandırmak i çin, bir top lu msal değişi m ku­ ramları tipolojisi kullanılmıştır. 8 Kategori ler bi rbirleri ni karş ı lıkla olarak dışlamazlar; temel varsayımlardan ve bunlarm doğurduğu toplumbi lim yakla­ şımlarından ortaya çıkan önemli farkhlıkları vurgu larlar. Kuramların birden çok başlık altında toplanabilmesi ve kuramın incelenen yönüne bağla olarak, bazalan farkl ı başlaklar altında i ncelenecektir. Dört genel kategori beli rlenmi ş­ tir : Evrimci kuramlar; bunlar, genelli kle d()ğrusal bir biçimde daima daha fazla karmaşıklık ve uyma yeteneği doğrultusunda gelişen, düzgün ve birikimsel bir değişim tarafından nite lenir. D e nge kuramı; dengeleşim kavramı ve sonuçta kararlılığı sağlayacak koşu llar üzerinde yoğunlaşma bunu belirler, 'çatışma kuramı, tüm toplumsal organizmalarda değişimi n yaygın olarak bulunduğu varsayımı ve sonuçta kararsızl ığı sağlayacak koşu llar üzerinde yoğunlaşma tarafından niteleni r . "Yükseliş ve ç ö küş" kuramları; toplumların, kültürleri n, uygarhkların hem yükseldiği , hem de geri lediği bütün toplumlarm aynı yönde hareket etmedi ği varsay ımlara tarafından beli rlenmiştir. Evrimci kuramların bir anlama,hem dengeci kuramları, hem de çatışmacı kuramlan i çerdiği açıktır; bu kuramların her bi risi nde, toplumlar, gitti kçe artan bir karmaşıklık doğrultusunda hareket eden, çevreye uyma yeteneği ni ençoğa ç ıkarmakla i lgi lenen, \

/

8

Bu tipolojinin daha geniş bir tartışması V. Bölü m 'e kadar ertelenmiş tir.

13

yüksek düzeyde karşıhklı bağımlılıkları olan sistemler olarak ele alınabilirler. Aynca, değişimin tek doğrultuda olduğu, toplumların hepsinin benzer bir başlangıç durumundan benzer bir sonul duruma doğru değiştikleri, bunlarm i� hem Batı Avrupa, hem de ABD tarihinde örnekleri ile görülebileceği gibi varsayımlar, hem dengeci kuramın, hem de çatışmacı kuramın belirli türleri tarafından paylaşılır. Böylece Parsons'un (Parsons ve Smelser, 1956:33-38) eskiden kullandığı örnek değişkenleri, endüstri öncesi toplumları ve endüstri toplumlarmı niteleyen örneklerin önceki ve sonraki setlerini belirlemektedir (Parsons ve Smelser, 1965:33-38 9) öte yandan Marx'a göre (Fener, 1959: 1-41), belirli bir dönemdeki üretimin teknolojik örgütlenmesini yansıtan sımf mücadelesi kendi gelişme çizgisini izlerken, bütün toplumların geçmesi gereken özgül aşamalar vardır. O halde, evrimci kuramları, dengeci ve çatışmacı kuram­ lardan ayırmak için bir neden var mı? Bu ayrımın sürdürülmesi, kuramlar arasın­ daki önemli vurgulama farklılıkl�rına dikkati çektiği içindir. Evrimci kuram, düzenli ve birikimsel değişimi, dengeci kuram, parçalar arasındaki uyumu ve dengeleşimi; çatışmacı kuram ise istikrarsızlığın ve değişimin doğalhğmı vurgu­ lar. Belirli bir anda belirli bir kuramın hangi yanmın onu nitelediği ya da sunu­ luşunu etkilediği düşünülüyorsa, bu kuram uygun gözüken kategoriye konacak­ tır. Şema aşağıdaki gibidir 1-EVRİMCİ KURAM

1. Klasik evrimci kuram: İlerleme anlayışları a) Darwin b) Tek yönlü toplumsal ilerleme kuramları c) Organizmacı kuramlar: Uzmanlaşma, farklılaşma ve bütünleşme 2. Evrimci kuramın çağdaş türleri

a) Çağdaşlaşma ya da tek çizgili değişimin farklı zamanlı kuramları b) İşlevselciliğin ve sistem kurammın bazı yönleri: Uyumsal gelişme c) Yeni evrimci kuramlar: Çok çizgili evrim. il. DENGECi KURAM: Dengeleşim kavramı 1. Biyolojik bilimlerdeki koşutluklar 9 }kili ayrım lardan dört tanesi Toen nie s 'in Ge meinschaft- Gesellschaft ay rımın­ dan alın mış tır: üz yönelim -top lulu ksa l yönelim karşıtlığı, iş levsel öz güllük­ işleuse l yay gın lık karşıtlığı, duy gusallık-duy gusal yansızlık karşıtlığı. L inton ' dan a lınan beşincisi ise, kandaşlık ölçütü ile başarı ölç ü tü karşıtlıf:ıdır.

14

2. Toplumsal bilimlerdeki kullanımları, a) İşlevselcilik ve sistem kuramı b) Kültürel gecikme kuramı, c) İnsan çevrebilimi kuramı 111. ÇATIŞMACI KURAM: Değişim, bütün toplumsal organizmalarda yaygın olarak vardır. 1 . i\iarksizm: Değişimin diyalektiği 2. Çağdaş çatışmacı kuram:Marksist Fizikötesi reddedilmekte, çatışma an­ layışı korunmaktadır.

iV. "YÜKSELİŞ VE ÇÖKÜŞ"-KURAMLARI V. TOPLUMSAL DEGİŞİM KURAMLARININ SINIFLANDIRILMASI VE iNCELENMESİ

1. toplumsal değişimin incelenmesi, a) Önde gelen çeşitli kuramcılarının görüşüne göre alanın durumu b) Bir almaşık şema, 2. Toplumsal değişim kuramları,

15

1 Evrimci kuram Açık ya da gizil i lerleme anlayışlan, 19. yüzyıl evrimci kuramlarmı nitele­ mişlerdir. Darwin'in biyo lojik evrimle i lgi li çahşmasmdan çok etkilenen ku­ ramcılar, çoğu kez, toplumu, yaşayan organizmaya benzetmeye çahştılar. Da­ ha önceki kuramcllar i lerlemeyi batıh endüstri toplu!"lan açısmdan tamm laya­ rak geniş ölçüde değer yargısma bağ h bir değerlendirme yaptılarsa da, Spencer ve Durkheim, toplumbi limsel düşünceyi günümüze değin etkileyen organizmacı bir evrijm kuramı geliştirdiler. Eski kuramlann etkisi işlevselci kuramda ve sis­ tem kuramında da açıkça izlenmekle birli kte, Afrika, Asya ve Latin Ameri ka uluslarmm endüstrileşmesi o larak algılanan yirmi nci yüzyll "çağdaş laşma" ku­ ram lan, doğrudan doğruya eski evrimci kuramlardan kalmadır. Son zamanlarda yirminci yüzyllm antropolojik ve toplumbilifnsel kamtlc-. r ma dayanarak, on do­ kuzuncu yüzylldaki öncüllerinin yanh ve yanhş tutumlarma düşmekten kurtu­ lan yeni�vri mci kuramlar içinde evrimci kuramlarm yeniden canhhk kazandığı­ m izliyoruz. 1 . KLASi K EVRİMCi KURAM: İ LE RLEM E AN LAY I Ş LARI

a) Charles Darwin Darwin ( 1887) geniş ölçüde toplumsal bi li mlerden esi nlenmiştir. Malthus' un, evrensel yaşama uğraşmda �n uygun olan türleri n varhğm ı sürdüreceği kav16

Darwin'i çok etkiledi. 1 The Origin of Species (Türlerin Kökenleri ) ( 1 859) yapıtmda Spencer'i kendi öncü llerinden biri olarak gösterdi. Toplumbi­ li min daha sonraki gelişmeleri açısmdan geçerli olduğu ölçüler içinde, Darwin­ ci evrim bir kaç ana önermeye incUrgenebi li r: ( 1 ) Türler arasmda çok büyük bir çeşitlili k vardır. (2) Her türün nüfusu, beslenme kaynaklarmm ötesinde artma eği li mindedir. (3) Bunun soml(U/lda, türlerin kendi içinde ve türler arasmda bir yaşama uğraşı doğar. (4) Bu uğraşta, en güç lü olan ya da en iyi uyum sağlayan ( en yatkm olan) uzun dönemde varhğmı sürdürür, zayıf olan ise yok olur. Bu, uyumlu olanm yaşamasmı sağlayan "doğai ayıklamanm katı yasası"dır, ( 1 880 : 48). Türler arasmdaki çeşitlerin kaynağ ı konusu nda Darwin'i n görüşü çok açıktı : Kazamlan özelliklerin kahtıma geçebi leceği.ne i li şkin Lamarckçı anlayışı kabul etmedi, çeşitlerin rastlantı (mut.asyon) i le ortaya çıkabi leceği anlayışmı yeğ tuttu . 2 Bu durumda, doğal ayıklama, rastlantısal çeşitlerin arasmda en uyumlu ol(l.nm yaşamasmı sağ hyôrdu : "Böylece, yararh çeşitlerin bütün tür­ leri ya aras1ra y a da sürekli olarak korunur; zararh olanlar ise d ışlamr," (48). Bu nedenle, Darwin i çin türleri n çevreye uyması gibi bir sorun yoktur; fakat, bü­ yük bir çeşitli lik vardır ve sürekli olarak yenileri ortaya ç ıkmaktad sr, en iyi uyum sağ layan ci nsler yaşam larını sürdürmekte, bu arada diğerleri de yok olmaktadır. Stebbins'in ( 1967 : 225-226) dediği gibi : ranu

beli rli bir amaca doğru sürekli olarak i lerleme izlenimi yaratmak, ancak-insan gibi- i leri olduğunu düşündüğümüz bir tiple başlarsak ve o kümenin kendi atalarınm ai le ağacım (soyundan gelenler günümüze değin yaşasa da, bizi m i leri saydığ ım ız, düzeye u laşamam ış çok sayıda akrabayı göz önüne almadan) kurarsak, mümkün olabi lir. .

Örneğin böcekler göz önüne alınacak olursa, hem daha yüksek karmaşık­ hk düzeyi ne, hem de daha fazla basi tliğe doğru değişmeler olduğu görülür. Ka­ rıncalar ve arılar daha i leri karmaşıklık yönünde, hatta belki insandan da i leri bir karmaşıkhk yönünde evrilirken, pireler ve ağaç bitleri atalarından daha basit ol­ maya doğru evrildi ler. İ lerleme, insanbiçimsel (anthropomorphic) termino loji çerçevesinde (Simpson, 1949) ya da canh ve cansız çevre üzerindeki egemen li­ ğin artması olarak (Huxley, 1942) tammlanmad ığ ı sürece (bu tammlann her i ki­ si de insam en üst düzeydeki evrim noktasına yerleşti rmektedir), organizmaların evrilmes:ni incelerken, i lerleme anlayışma yer olmadığ ı aç ıkça görülüyor. Top­ lumsal bi limlerdeki evrimci kuram ın bir çok türleri, i lerlemenin bir iki tammm1 2

ürneğin, Malthus, nüfusu n ç evresi ile dengede kala bilmesi iç in, hasta lık ve salgın gibi ö n leyici rolü olan denetleyicile rin önem ini tartışır. de Vries'in 1 900 'de mütasy onu bulması ile, aslında türler arasında rastlan tı­ sal değiş kenliğe dayanan Darwin 'in kavra m ı desteklenmiş oldu.

17

dan birini (genellik le ilkini ) kabul ederler. Böylece, tek yönlü i lerleme kuramlan­ mn hepsi (Comte. Spencer, toplumsal Darwinciler), çağdaşlaşma kuramcllarmm hepsi� bütün sistem kuramcıları, batman endüstrileşmiş ve kentleşmiş toplumu� na (son derece karmaşık, uzmanlaşmış, farklılaşmış ve iç bağımhhğı olan) bir bakıma evrimin son ürunü olarak bakarlar. Marx, şu andaki edüstriyel toplum­ sal örgütlenmenin ötesine bakarak başka tür bir son ürün gördüyse de, bu katego­ ri içinde yer ahr. Çevre üzerinde egemenli k kurmak biçimindeki i kinci i lerleme tanımı, dengeci kuramları, özellikle insan çevresi oku lunu ve yukarıda sözü edi­ len artan karmaşıklık varsayimları i le genel olarak bir arada bu lunan bir anlayış olan çevre üzerinde egemenli k çerçevesinde en azından "uyumsal gelişmeyi " (Parsons, 1966: 22) vurguladıkları ölçüde, sistem kuramlanm niteler. b) Toplumsal İ lerlemenin Tek Yönlü Kuramları Darwin'in, Malthus ve Spencer gibi toplumsal bi limci lerden etki lenmesine karşılık, toplumsal bi lim de Darwin tarafından etki lenmi ştir, ondokuzuncu yüz­ yıldan bu yana, toplumsal değişim kuramı, şu ya da bu biçimde, evrimci anlayı­ şm ağ ırhğını duymuştur. Başlangıç taki evrimci lerden pek ç oğ u için, toplumun eski, "i lkel" biçimlerden yola çıkarak "ilerlemiş" (genel olarak batı Avrupa) uy­ garlığ ına u laşmasını betimlemek yeterli oluyord u ; uygarlığın i lerlemesi i le dolal ayıklama süreci içinde en uyumlunun yaşamasının engellenebi leceğinden korkan bazıları da, "soyguncu baronların" yüzyılın başında kapitalizmin hızl ı gelişmesini niteleyen laissez-faire ekonomisini toplumbilimsel aç ıdan mazur gösterecek ay­ rıntı lı çalışmalara girdi ler. Bu ikinci ler toplumsal Darwinci ler olarak tanmdılar. Comte, Maine ve Morgan'ın ilk.baştaki çabalan, Sah lins'in (Sahlins ve Servi­ ce, 1960: 12-44) Genel Evrim 3 adını verdiği bir yaklaşımla, özgül toplumsal biçi mlerin ya da bir bütün olarak toplumların, başlangıçtaki daha az geli şmiş bir durumdan, soncu l ve gelişmiş bir duruma evri lmelerinin izlenmesi idi. Toennies ve Spencer'in bazı yönleri de bu kategori i çinde yer alır. On dokuzuncu yüzyılın baş ında yazan Comte ( 1964), uygarhğ ın incelenmesine kendi pozitivi st yöntemi­ ni uyguladı, bütün kültürlerin her zaman içinden geçecekleri tek biçimli bir aşa­ malar dizisi önerdi: Tarih, kanıma göre, her bi risi belirgin bi r ruh sal ve dünyevi niteli k ta­ şıyan üç büyük döneme ya da uygarlık aşamasına ayrılabi lir. Bunlar, uygarl ığı öğeleri ve bütünü ile aym anda kavrarlar ... 3

18

Sahlins (Sahlins ue Seroice, 1 960: 1 2-44) , genel eurim -çeureyf# egemenlik bakı m ından yüksek biç im lerin ortaya ç ıkması-ile, kültürel değişk en liğe yol açan özgül eurim arasında ayrım yapm ış tır. G enel eurim kauramı, Hwcley 'in eurim ci ilerleme anlayışı ile koş u tluk iç indedir. Bu bölümde daha sonra yeni -eurimci kuram ları tartısırken Shalins 'e tekrar döneceğiz.

Bu dönemlerden birincisi, Dinsel ve Askeri dönemlerdir. Toplumun bu aşamasında, kuramsal anlayışların hepsi, ister genel, is­ terse özel olsun, doğaüstü bir iz taşar. Her türlü araştırma hakkından yoksun bırakılmış olan gözlem yetisi, tam anlamı ile imgelemin baskı­ sı altına girmiştir... İkincisi, Fizikötesi ve Yasal dönemdir. Genel niteliği, pek iyi tanımlan­ mış niteliklerinin bulunmamasıdır. Bir bağ oluşturur, melez ve geçici bir netilik taşır. Nihayet, Bilim ve Endüstri üçüncü dönemdir. Bütün kuramsal kavramlaştırmalar pozitif bir nitelik kazanmıştır ve genel kavramlaştır­ malar da böyle olmaya yönelmiştir. Birinciye bakışla, gözlem imgele­ me baskın gelmektedir; ikinciye göre de, gözlem imgelemi tahtından indirmiş, fakat henüz yerine geçememiştir. ( 1 9-20). Comte'un çalışmalarının önemli bir kısmı, bu sürecin, toplumsal kültürel ve bilimsel alanlardaki yansımalannı izlemeye ayrılmıştır. Comte ( 18), uygar­ lığın gelişmesinin, "insan ırkının kendisini mükemmelleştirme eğiliminden" kay., naklanan doğal bir yasayı izlediği, bu nedenle kaçınılmaz ve değiştirilemez olduğu ve "öngördüğü ara aşamalardan hiç birisinin atlanamayacağı ve geriye doğru bir adımın da gerçekten atılamayacağı" ( 1 8) kanasında idi. Eğer uyumun ve aşamaların yasalarım hiç bir şey değiştiremezse, bu durumda toplumsal organizmanın ve toplumsal yaşamın yatkın oldu­ ğu farkltlaşımlar nelerdir? Bunun yanıtı, farklılaşımların, olguların doğasını ve gelişim çizgisini etkilemeden, yoğunluklarını ve ikincil iş­ leyişlerini etkilemesidir .... ırkın gelişimi, ancak önemli bir şeyin at­ lanmasından doğan bir kesintinin ortaya çıkışı açısından farkltlaşıma yatkın olarak düşünülebilir. ( 1 893 : 76). Toplumsal örgütlenmenin durumu, uygarlığın durumunu izlediği için, aynı yasa, toplumsal öğrütlenmeye ve ashnda "bir bütün olarak ya da öğeleri açısın­ dan ele alınan" tüm ·uygarlığa. uygulanabilir. ( 1 964 : 18). Comte, insanın ilerle­ mesi ya da mükemmeleşmesi sorunları ile geniş ölçüde ilgilenmediğini ileri sür­ mekle birlikte, uzun dönemli yönelişin, insanın çevresini denetlemesi, zihinsel ve ahlaksal yetilerinin gelişmesi gibi konular açısından, gittikçe daha iyiye doğ­ ru olduğu kanısında idi: İnsan ırkı, herhangi bir halk olarak deği1 de, bir bütün olarak ele alın­ dığı zaman, insanlığın gelişmesi ile birlikte iki açıdan sürekli bir iyileş-

19

meyi beraberinde getirdiği gözlenir, birincisi, kimsenin tartışmaya kal­ kışmayacağı bir şey, insanm koşullarında köklü bir iyileşmedir; ikin­ cisi ise, daha az dikkati çeken bir şey, insanın (bu gelişmeye) koşut olan yetilerinde gözlenen iyileşmedir. İnsanın, hem çevresi üzerindeki eylemini bilimin ve sanatın ilerlemesi ile artırarak, hem de gelenek ve göreneklerini sürekli biçimde iyileştirerek, toplumsal örgütlenmesini yavaş yavaş geliştirerek, insan varlığının koşullarını iyileştirmesinin üzerinde �durmaya gerek yok.... İnsan doğasının aşama aşama ve yavaş gelişimi ile ilgili olan sorunun diğer yönünü ele alacak olursak, dar sınırlar içinde olmakla birlikte, türdeş ve sürekli bir uygulamanın herhangi bir hayvan organizmasında, özellikle insanda, belirli bir süre sonra ırkta varlığını sürdürecek orga­ nik bir iyileşme doğuracağına ilişkin Lamarck'ın önerdiği ilkeyi {çok abartılmış da olsa), tümüyle reddetmek bana .Pek olanakla gözükmü­ yor. En dikkati çekici örnek olan zihinsel gelişmeyi ele alacak olursak, yüksek uygarlık düzeyine ulaşmış halklar arasında, kültürden bağımsız olarak, zihinsel bileşimler konusunda üstün bir yetenek olduğu ·tartış­ ma götürmez gözüküyor; öte yandan, ayna biçimde, azgelişmiş ulusla­ rın toplumlarındaki ortalama zihinsel düzey üzerinde göztem yapılacak olursa, düşük düzeyde yetenekleri olduğu görülür... Konu özellikle ah­ lak açısından ele alınacak olursa, insanlığın aşama aşama gelişmesinin, doğamrzdaki en soylu eğilimlerin güçlenmesine yol açtığı sanrnm tar­ tı.şılamaz, ( 1893: 73-74 ). Comte, eğer uygarlığın geJişmesini, insan mü�emmeliğine doğru tekdüze bir ilerleme anlamında evrimci olarak gördüyse, ayna zamanda, düzgün ve düzen­ li bir değişim anlamanda da evrimci olarak görmüştür, toplumsal değişimin ya­ salara, sadece "büyük ilkeler biçiminde" algılandı, "bunlardan Pozitif Toplumbi­ limi oluşturan iki büyük temel öğeden-Düzen ve İlerleme- ikincisi, 'ilerleme, Dü­ zenin gelişmesidir ' kurah uyarınca, birincinin sonucu ve yanş noktası olur,' (1875:152). Bu ilkeye göre, Comte (1) toplumbilimi, durağan ve devingen olmak üzere iki ilgi alanına ayırdı: "Durağan olan, organizmaların en önemli­ sinin yapısal doğasını inceleyecek, devingen olan da gerçek gelişmesinin rasa­ larmı ele alacaktır." Comte, toplumu kabaca biyolojik organizmaya benzetti, bu benzetme, ev­ rimci ve dengeci kuramcılar adını verdiğimiz toplumbilimciler arasında çok uzun süre geçerliliğini korudu. "Böylece, Toplumbilimde Toplumsal Organizmanın Durağan Çözümlemesi ile, Biyolojideki Bireysel Organizma arasında gerçek bir bağlantı kurmuş bulunuyoruz" (239). Her ne kadar Comte (242) bu benzetmeyi 20

çok �şın sınırlara kadar zorlamanın doğru olmayacağını belirttiyse de, kendisi yaşayan organizmanın anatomik olarak elemanlara, liflere ve organlara ayrılabi­ leceğini, "Toplumsal Organizmanın, gerçek elemanlar ya da hücreler olan aiİ�­ !erden oluştuğunu, bunu ise lifllerin yerine geçen sınıfların ya da kastların izle­ diğini ve son olarak da gerçek organlar olan kentlerin ve toplulukların (komün­ lerin) geldiğini, "belirttiği zaman, çok çarpıcı bazı koşutluklar bulmuş oluyor­ du. Comte (242) , organizmacı benzetmesi ile Spencer ve Durkheim'i önceden ha­ ber veriyordu, toplumsal organizmanın işlevsel içbağımhlılığını, benzerliklerden doğan birlikten ayırdığı zaman, Durkheim'in mekanik ve organik dayanışma ay­ nmmı önceden yapmış oluyordu: işlevlerin ayrımı olmadan, çeşitli aileler arasında gerçek bir birlik oluşturulamayacak, yerleşik bir toplulukta bile, sadece bir yığın mey­ dana gelebilecektir. İşlevin dağıtımı, temeli İşbirliği (organik dayanış­ ma) olan siyasal toplumu belirler, temeli sempati (mekanik dayanışma) olan evsel birlikten ayrılır. 4 Bu nedenle, Comte, artan toplumsal karmaşıklık, içbağımlılık ve sonuç ola­ rak merkezi yetke doğrultusundaki uzun dönemli evrim konusunda Durkheim ile benzer bir görüşü paylaşıyordu. 5 Gelişmenin son (endüstriyel) aşamasında güçlü bir devlet yönetimi gerekli idi. Öte yandan, işlevlerin dağılımının oynadığı soylu rol, kendiliğinden ya da disiplinli çabalaların birleştirilmesi ile tamamlanmayacak olursa, sonuçsuz kalacaktır. Yalnız bu kadar da değil, yapılan işin bölünmesi, farklı aileler arasında ciddi mücadelelere yol açma, alışkanlık, görüş ve yönelimler arasındaki farklılıkları artırma eğilimindedir. Bağımsızlık isteğinden ayrılamayacak olan işbirliği isteğinin de düzenli olarak karşı­ lanması gerekir; birikte eylemi güven altına almak üzere kurulmuş olan birincil toplumsal kurum bu doyumu sağlar. Mücadeleci ve öze yönelik içgüdüler, bizi birliğe yönelten içgüdülerden daha güçlü olduğu oranda, insanları bir arada tutmak için bir güce gereksinme vardır. Bu, her yerde adına devlet yönetimi denen, toplumdaki birleştirici gücün bir bölümü4 5

Durkheim ve Spencer üzerine bir tartışma için, bu bölümde bumdan sonraki k1Bma bakınız. Durkheim, bozulan dengeleri düzenleyici yasaların sayısının sürekli o larak artacağını (ve bunlarla birlik te, düzenleyici organların artacağını) düşünü­ yordu; Spencer 'in devlet yöne timine karşı tak ındığı laissez-faire tu tlfmunu ve birey ler arası ilişkilerde yer aldığı varsayılan özel ilişkilerdeki sözleşme dışı (yeni, kamusal) öğeleri göz önüne almayışını şiddetle eleş tirdi. 21

dür, görevi ise, hem birleştirmek, hem de yönetmektir. Düzenin bu son koşulu, bir yönetici güç, insanlar arasmdaki eşitsizlik­ lerden, toplumsal işlevlerin ayrım ından, kendi liğinden doğar, (243-244). Toplum (büyük varhk) böylece gi tti kçe artan bir i şlevsel işbölümü doğru l­ tusunda geliştiği sürece, güç lü bir merkezi yetkenin.kendi bir�ysel uzmanhk alan­ ları d ışmda tümüyle yeteneksiz olan uzmanlaşm ış kümeler arasmda eşgüdümü sağlaması zorunlu hale gelir. 6 Comte, yeni top lumun örgütlenmesini ayrıntıll bir biçimde inceledi; �yaşamı (kadınlar ahlak koruyucuları olarak görülüyorlar­ dı), devlet yöneti mi (endüstriyel seçkinlerden oluşuyordu ) ve yeni insanhk di'ni (Conte kendi sini bu dinin ulu rahi bi olarak algıhyordu ), bu ince lemede yer aldı. Comte (bkz., örneğin, Durkheim, 1964:2 bölüm), özelikle yöntem aç ısmdan çok eleştirilmiştir ve bunlar ı şimdi burada yinelemek gerekmiyor. Bununla birlikte" dikkat edi lmesi gereken nokta, evri mci bir aç ıdan Comte'un evrimin i ç,.mantığı üzerinde durduğudur. Yani, her kültürün, kendi özgül çevresel durumuna ya ckr diğer kültürlerle ofan ahş-verişine karş m, bi r i ç mekanizma (insanm kendisini mükemmelleştirme doğru ltusunda taşıd ığı i çgüdüsel eği lim) i le, beli rli aşamalar dizisi boyunca yönlendiri ldiği anlay ışı. Her uygarhk, bütün uygarhkların izlediği yolu bireysel ·olarak yineler( kültürel değişimi niteleyen farklrltk deği l, benzerli k­ tir. Evrimin tek çizgi li olduğunu ve her kültür tarafmdan bireysel olarak deneyi mlendiğini i leri sürmekle, Comte, hemen aşağıda gözden geçirilmiş olan­ lara benzer diğer evri m kuramlarmm gelişini önceden bi ldirmi ş oluyordu. i şlev­ sel farkhlaşmanm geli şmesini sonuçlarım çözümlemekle, Spencer ve özel likle Durkhei m için yolu açıyordu. Henry Sumner Maine ( 1907), toplumsal i lerlemenin tek ç izgi li geli şiminin, statüye dayah i li şki lerden, sözleşmeye dayah i li şki lere doğru olduğunu izledi . Roma hukukunun gelişmesini izleyen Maine, eski toplumlarm ataerkil i lişkilere dayandığ ı (her evdeki en yaşh erkeğin çevresinde örgütlenil mi şti ve ev halkının tümü üzerinde bu erkeğin mutlak bir egemenliği vard ı) sonucuna u laştı. Bireyin toplumdaki durumu ve yaşam ında karşılaşabi leceği fırsatlar, ai lesinin statüsüne göre saptanıyordu. E ski güç kavramı farkhlaşmamıştı, ataerki mutlak yetke ta­ şıd ığ ı için, eski güç kavram ı her türlü gücü kapsıyordu : Örneğin görünüşe göre, bir zamanlar her türlü ataerki l güç niteli k açı­ smdan aym olarak algllanmrşa benziyor ve kuşku yok ki bir tek adla belirlenmişti. Atamn uyguladığı güç, i ster aile üzerinde, i sterse de mad­ desel mülk üzerinde (sürüler, çobanlar, köleler, çocuklar ve kan üzerin6

22

Marx, düşey farklılaş manın sınıflara dönüşmesi sonucunda çatışmanın orta-­ ya ç ık tığını düşünmüş tü; Co m te ise, aşın yatay farklılaşmanın dojlurduiu uzmanlaş mış kümeleri istikrarsızlıiın nedeni o larak görüyordu.

de) uygulanm ış olsun, aym şeydi . Eski Roma'da buna ne ad veri ldiği­

ni kesin o�arak bilemiyoruz, fakat manus sözcüğünün taşıdığ ı güç kav­ ram ma i li şkin çeşitli deyimlerden sezi lebildiği kadar1 i le, eski genel te­ rimin manus olduğu söylenebi lir. Fakat, Roma hukuku biraz geliştikten sonra, hem ad, hem de düşünce, uzmanhk kazandı. Güç, hem sözcük olarak, hem de anlam olarak, üzerinde uygulandığı nesneye göre farkh­ laştınldı. (330). Fakat, Roma ordusunun ve sivil yönetiminin etkisi altmda, devlet, asıl bağ­ hhğm yöneldiği nesne olarak, ai lenin yeril'.li aldı ve bireyler gittikçe daha fazla özgürlük kazanddar. Bireyin gücü, ataerkinin yerini aldı. Kökenlerini ai leden alan �u hak ve görevlerin karşıhkh biçimlerinin ye­ rini yavaş yavaş neyin � ldığ ım ve insanlan neyin birbirine bağladığmı görmek hiç de zor deği l . Bu, Sözleşmedir. Kişi ler arasmdaki tüm i liş­ kilerin çerçevesinde özetlendiği bir toplum durumu olan bir tarihsel noktadan başlayarak, görünüşe göre, bu i lişki lerin tümü�ün Bireyler ara­ smdaki özgür sözleşmeden doğduğu bir .toplum sal düzen dönemine doğ­ ru sürekli bir gelişme i çinde bu lunuyoruz .. ( 1 72-174). Köle statüsünün yerine, böylece, hizmetç i i le efendi arasmdaki sözleşmeli i li şki geçti . Aym gelişme diğer i li şki leri de niteledi (örneğin, evli o lmayan kadmlar, . bunlarm vasileri , yeti şkin oğu llar ve babalan arasmdaki i li şkiler). .

Bütün statü biçim leri ... eskiden ailede bulunan güç ve ayncahklardan kaynaklanr:r11 ş tır ve hala da bir dereceye kadar bunlartn izlerini taşır ... i lai toplum larm şu ana kadar gösterdiği ge lişmenin, statüden sözleş­ meye doğru oldu gunu söyleyebi liriz, ( 1 74). Maine (349), Roma hukukunda statüden sözleşmeye doğru izlenen gelişme­ yi, başlangıçtaki Noxum 'dan itibaren izledi, bunda, i ki taraf arasmda yapılan iş, değişimin gerçekten yer aldığı sırada tamamlanmış o luyordu, "söz leşme ile birlikte tamamlanması gereken formaliteler, sözleşmenin kendisinden daha önem­ li idi," çeşitli ara aşamalar ( istem, yazımsal sözleşme, gerçek sözleşme} ve nilayet son aşama o lan oydaşsal sözleşme geliyordu. Bu son aşamada, i ş yapıhrken ahş­ verişin gerçekten yer alması gerekmiyordu, fakat, her i ki tarafm da üzerinde gö­ ri.iş birliğine ulaşm ış olmalan gerekliydi . Sözleşmenin bağlayıcı olup olmad ığnia karar verilirken, "sadece taraflarm zihinsel tutumları göz önüne ahmyordu," (349). Maine, Roma hukukunun, hukuk alam dışmda başka bir çok alanm da ta­ rihsel gelişimi üzerinde büyük etkisinin bulunduğu kanısmda idi . " Roma hukuku23

nun, daha da· özel olarak Roma sözlenme hukukunun, düşünce biçimleri, usavur­ ma yol lan ve teknik di l açısından katkıda bulunduğu çeşitli bilimlerden daha ha­ rikulade bir şey tammıyorum," ( 350-35 1 ). Statü i lişkisinden sözleşme i lişkisi'ne evri lme konusundaki kavram ı, daha sonraki toplumbi limsel kuram üzerinde edci­ li oldu ; Linton'un ( 1936} doğumla belirlenen statü i le başarı i le kazamlmış statü arasında yaptığ ı, Parsons ve Levy aracllığ ı i le toplumbi limsel yazına giren aynm, buna bir örnektir. Main'in işlevsel farklılaşmayı ele ahşı da önem lidir. Bu konuda, (yasa gibi) kurumların gittikçe daha fazla işlevsel uzmanlaşmaya uğradığım ve bununla b ir­ likte i lişki _ l i kavram ve terim lerde de uzmanlaşmanm ortaya ç ıktığm ı gördü: "Eski bir yasal kavram, bir değil, fakat bir kaç çağdaş kavramı karş ılar. Çağdaş _ hukukta farkla adlar veri len çeşitli şeyleri, bir tek eski teknik terim ifade eder­ di," (Maine, 1907, 329-330). Çağdaş evrimci ·kuramcılar (örneğin, Parsons, 195 1 ; 1960· K,sım 2) , işlevsel farkhlaşma sürecini benzer terim lerle ifade et­ tiler. Aynca belirtmek gerekir ki, belirgin farklılıkta tip ler kul lanarak (bir çıkış ve bir vanş, bütün toplumlann geçeceği bir sürecin betim lenmesi ), Maine çağdaş­ laşma kuramcılanna ve bir çok diğer toplumbilimcinin çeşitli yazısma öncülük etmiş oldu. 7 Maine i le aynı dönemde yazan Lewis Henry Morgan'a göre, "Vahşilikten bar ' barlık yoluyla uyphğa'' doğru gelişmekte olan toplumlar belirli aşpmalar­ dan geçerler. İnsanlık ai lesinin bazı bölümlerinin vahşi li k durumunda, diğer bazı bölümlerinin barbarl ık durumunda bulunmaları ne kadar inkar edi le­ mezse, bu üç farklı durumun doğal olduğu kadar zorunlu i lerleme aşamalan i le birbirine bağlı olduğu da aym biçimde ortadadır. Aynca, her daim elde ettiği statüye göre bu aşamalarm tari hsel olarak bütün insanl ık ai lesi için doğru olduğu, tüm i lerlemenin i çinde yer aldığı ko­ şullar tarafından çok olası kılınmaktadır . (3) .

.

Tarihsel ve antropolojik verilere dayanarak "İnsanlığm i lerlemesinin bazı ka­ mtlanm ortaya koyabi lmek için". (6) teknolojinin, devlet yönetiminin, kandaş­ lığ ın, mülkiyetin ve diğ�r kurumların gelişmesi çeşitli aşama ve altaşamalarda iz­ lenmiştir. Mimari bi le, insanın i lerlemesini destekleyecek kamtlar sağlamaktadır: 7 · ürnek değişken leri ile Parsons, Lin ton ve Toennies göze çarpan ömeklerdir.

24

Aile biçimi ve ev yaşam mm planı i le bağ ıml a olarak, ev mimarisi , vah­ şili kten uygarhğa ilerleyi şin oldukça �am bir betimlemesi ni sunar. Vahşinin kulübesi nden, barbarlarm ortaklaşa evlerinden, uygar uluslar­ daki tek ailenin evlerine deği n bu gelişm. e , bir ucu diğerine bağ layan birbirini izleyen halkaları i le gözlenebi lir. (S)

Geçimi sağlayan te�nolojinin durumu, Morgan (12) tarafmdan aşağıda özet­ lendiği gibi, etnik dönemler smaflandınlmasmm temeli ni oluşturur: 1.

Vah şi liğin aşağ ı durumu

i nsan ırkmın çocukluğundan, bunu izleyen dönemin başlangıcma değin , il. Vahşi liğin orta durumu

Geçi nme i çin balık yakalamaktan ve ateş kullammını öğrenmekten vbg. 'ye değin. .,

111.

Vahşiliğin üst dururnu Ok ve yay ın bulunmasından. vbg.'ye değin.

iV. Barbarlığın aşağı durumu Çömlekçilik sanatmm bu lunmasından vbg'ye değin. V. Barbarhğm orta durumu Doğu yarıküresinde hayvanların evci l leştirilmesi nden ve batıda su lama i le mısır ve bitki yeti ştirilmesinden, kerpiç ve taş kullanılmasıyla vbg. 'ye değin . iV. Barbarhğ m üst durumu Demir madenini eritme süreci njn bu lunmasmdan, demir gereçleri n kulla­ mlmastyla vbg. 'ye değin. VI 1. Uygarhk durumu ği n.

Fonetik alfabenin bulunmasından, yazının kullamlması i le, günümüze de-

25

.Morgan'm kuramı, açıklayıcı olmaktan çok betimleyici idi ve betimleyici düzeyde ciddi eksiklikleri olduğu ortaya kondu: Daha sonra yapılan görgül araş_tırmalarda, toplumların bir çoğunun Morgan'ın aşamalarına uymadığı, toplumlann kendi içlerinden geliştiği gibi başka toplumlardan da örnek aldıkları ve Morgan'm örneklerinden bazılannın ortaya yanlaş konduğu görüldü. Çeşitli aşamalarda kurumlar Morgan'm ileri sürdüğü gibi bir araya gelmiyordu. Bu­ nunla birlikte, Morgan'ın çalışmasına yöneltilen en ciddi eleştiri, diğer evrimci ku­ ramlar gibi, bunun da ilerlemeyi Batı Avrupa uygarlığının günümüzdeki durumu ile tanımlamasıdır: Böylece, .Ancient Society'nin altbaşlığının da gösterdiği gibi, Morgan'ın kuramı değer yargısı yüklü idi ve kesin olmaktan çok uzaktı. Ferdinand Toennies ( 1964 :64-72 ), toplumsal örgü�tenmenin iki İdeal karşıt tipini {"normal kavramlar") o'uşturdu. "İnsan istenci "nin başat biçiminin her tipe tanımlayıcı niteliğini kazandırdığı ve toplumsal ilişkilerin doğasını belirlediği var· sayılıyordu. İnsan ist�ncinin iki biçimi vardı, ussal istenç ( Kurwil) le) ve doğal istenç (Wesen wille). ve bunlara denk düşen iki toplumsal örgütlenme biçimi Gesellschaft' ve Gemeinschaft idi. Kırsal ya da halksal yaşam biçimini niteleyen Gemeinschaft ' m yerine, kentsel yaşamı niteleyen kozmopoliten ve ve ussal Gesellschaft geçiyordu. Kuramımızı sonuçlandırırken, büyük kültür sistemlerinin tarihinde birbirine karşıt olan iki dönem görülmektedir: Bir ·Gemeinschaft dönemini izleyen bir G esellschaft dönemi, Gemeinschaft'ı niteleyen, toplumsal istencin uyumla, halk gelenekleriyle, görenekleriyle ve dinle belirlenmesi; Gesellschaft ' ı niteleyen ise, toplumsal istencin anlaşmayla, yasamayla ve kamuoyuyla belirmesidir. Bu kavramlar, aşağıdaki gibi sınıflandırılabilecek olan dışsal toplumsal örgütlenme tiplerine denk düşer:

A. Gemeinschaft

26

1.

Aile yaşamı: Uyum, insan buna bütün duygulan ile katıftr. Gerçek denetleyici organ ise halktır {Volk).

2.

Kırsal köy yaşamı: Halk gelenek ve görenekleri. insan, bütün aklı ve duygusuyla buna katılır. Denetleyici organı, toplufuktw.

3.

Kasaba yaşamı: Din. İnsan, tüm bilinci ile buna katılır. Gerçek denetleyici organı, kilisedir.

B. Gesellschaft 1.

Kent yaşam ı : Anlaşma. Bunu, insanm amaçlan belirler. Gerçek denetleyici orgam Gesellschaft 'ın kendisidir.

2.

U lu sal yaşam : Yasama. Bunu, insanm hesaplan belirler. Gerçek denetleyici organı devlettir.

3.

Kozmopoliten yaşam : Kamuoyu. Bu, insan bi linç liliği i le geli şir. Gerçek denetleyici orgam, bi lginler cumhuriyeti di r.

Bu kategorilerden her birisi i le birli kte, önde gelen bir uğraş alam ve düşün­ sel yaşama egemen olan bir eği li m , aşağ ıdaki gibi belirti lmektedir: (A) 1 . Sevmeye ve isteğe dayanan ev (ev halkı) ekonomisi , yani, yarat­ manın ve koru manın zevki ve keyfi . 2. Altşkanhklara, yani bazı görevlerin düzenli olarak yinelenmesine dayanan tarım . 3. Anımsamalara, yani öğrenmeye, izlenecek kurallara ve ki şi nin kendi kafasandan ç ıkan düşüncelere dayanan sanat. Yapılan i şe ve göreve olan i nanç, sanatç ı i stenç leri birleştirir. (B) 1 . Hesaba dayah ticaret, yani, dikkat, karşılaştırma ve hesap, bütün iş yaşam ınm temeli ni oluŞturu r. Altşveri ş kendi i çinde h esaph bir eylemdir. Sözleşmeler, işin geleneği ve inancıdır. -2. Karara dayah, sermayenin akıllıca üretken kullanım ına ve emeğin satışma dayah endüstri . Fabrikay ı kurallar yönetir. 3. Kendi baş ma açıklay ıcı olan bi li m, kavramlara dayalıdır. Bilimin gerçekleri ve görüşleri daha sonra yazma ve basma geçer ve böylece kamuoyunun bir parçası o lur, ( 7 1 -72). T oennies (70-71 ) bu gelişmeyi endişe i le değerlendird i , çünkü : "Kent

yaşam ı ve Gesellschaft, sıradan insana çöküntüye ve ö lüme sürüklemektedir; kendi say ılarmm çokluğuna dayanarak güç elde etmek için boşuna çabalar dururlar ve o.n lara Clıyle gözükür ki, yazgllarmdan kend ilerini ku rtarmak isten27

lerse, güçlerini sadece bir devrim i çi n kullanabi leceklerdir... Tüm kültür, bir devlet ve Gesellschaft uygarhğ ına dönüşmüştür, .eğer kültürün yayılmış tohum­ larından hiç birisi yaşam ını sürdüremez ve Gemei nschaft düşüncesinin -özünü tekrar öne çıkararak, ölen kültür ortamında yeni bir kültürü gizlice geliştire­ mezse, bu değişim, kültürün kendisinin yok olması anlamına gelecektir." ..Toennies'i n düşüncesi , kendi si nden önceki Marx, Hobbes, Mai ne ve Wundt (bkz� Marti ndale, 1960), gibi yazarlardan okudukrarın ın bir bi reşimini yansıtır; buna karşılık kendi sinin de, i lk çalışmaları sırasında örnek deği şkenlerine To­ ennies'in i ki li ayrım değ işkenlerini de katan Parsons (Parsons ve Smel ser, 1956: 34) aracıl ığ ı i le Amerikan toplumbi limi üzerinde dikkate değer etkisi oldu. 8 Fakat, şunu unutmamak gerekir ki, Toennies, toplumsal örgütlenmenin ideal tiplerini çiziyordu ; tarihsel olarak bir tipi n yerine diğeri nin geçtiğini düşünmek­ le birlikte; t>u değişime bir i lerleme anlay ışı yakıştırmad ı , tersi ne geleceğe endi­ şe ile, hatta biraz da dehşetle baktı. Toennies, Gemeinschaft'm zorunlu o larak ortadan kalkacağ ı kan ısında deği ldi . Bu olasıl ık onu korkutuyordu, fakat, doğa­ sı bakımından ge me inschaftlich olmakla birli kte çağdaş kentsel kültüre uyum sağ layan yeni kurumlar sayesinde Gemeinschaft'ın varlığ ını sürdürebi leceği umu­ dunu belirtti. ( B) Organizmacı Kuramlar: Uzmanlaşma. Farkl ılaşma ve Bütünleşme Çağdaş toplumbilim kuramı üzerinde çok büyük etkisi olan iki toplumbilim­ ci, Spencer ve D urkheim , ondokuzuncu yüzy ılın evrimci geleneği içinde yazdılar. Evrimci olarak sınıflandırılmalarının nedeni, tek çizgi li i lerleme kuramları öner­ meleri değildi (Durkheim böyle bir tavn açıkça reddederdi), fakat gi ttikçe ar­ tan toplumsal karmaşıklığ ın ve içbağ ıml l l ığ m kuram ın ı oluşturmaları idi. Uzmanlaşma yoluyla uyum üzerinde durdukları için ve toplumlan bir çok uz­ manlaşm ış ve bütünleşmiş parçaları i le farklılaşma ve yeniden bütünleşme süreci i çinde gördükleri nden, bu yazarlar, daha önce tartıştığ ımız toplumbilimcilerden daha fazla biyolojik evrim kavramlarına yakındırlar. Şansa ve raslantıya dayalı değişim kavram ı i le, en iyi uyum gösteren {şans) çeşitlerin varlığ ım sürdürmesi kavramları toplumbi limsel formülasyonlarda bulunmadığ ı için, bi yolojik model­ lerle yapılan benzetme kuşkusuz ki mükemmel deği ldir. Gen�tik mutasyonun toplumsal bir benzerinin bulunmadığı aç ıkça gözüküyor. Herbert Spencer, toplum ve yaşayan organizmalar arasında benzerlik kurdu. Her i kisi de yaşam çizgi leri boyunca büyürler, kitleleri ya da hacimleri artar ve ayn ı zamanda az say ıda benzer parçalardan çok sayıda i ç bağ ım l ı l ığ ı olan benzeB

28

Dört örne k değiş ken, giriş 'te dipno t 9 'da gösterilmiş tir.

mez parçalara doğru yapısal gelişme gösterirler. Evrimi, "maddenin belirsiz, tu­ tarsız türdeşlikten, belirli tutarlı çoktürlülüğe geçme " süreci olarak gördü, (Spen­ cer, 1958 : 394). Karmaşıklığ ın artması böylece büyümeye yol açmaktadır.Baş­ langıçta şefi n rolü bi le açıkça ayrımlaşmamıştır, i lkel toplumların üyeleri "daha güçlü, kurnaz ya da deneyimli olanın geçici bir süre kurduğu denetim bir yana bı­ rakıhrsa, bir deneti m altında değildirler; hatta sürekli bir çekirdek bile yoktur," ( 1892, 1964: 22-24 ). O halde, i lk toplumsal farkl ılaşma, yüz ya da daha fazla sayıda insanın oluşturduğu toplumda ortaya ç ıkmaktadır; bu ayrım, yöneti m ya da (il­ kel biçimi i le) şefli ktir. İ kinci farklılaşma, düzenleyici ve iş leti ci kısımlar arasm­ dadmr, iç ve dış koşu llar arasındaki ayrıma denk düşer. Örneği n, erkekler d ış ya da düzenleyici etkinli kleri yürütürler (başlıcası, diğer toplum larla savaştır) ve ka­ dmlar geçim için gerekli olan i şletici görevleri yerine getirirler. Toplum i nsan say ısı aç ısından arttıkça, yapı daha da karmaşık bir duruma gelir. Geçim, dağ ı­ tım ve düzenleme i le i lgi li işlevler, g�ttikçe uzmanlaşan yaplların alan ına girmeye başlar. İ ktidar, bir şefin yönetimi altındaki çeşitli şefler arasında dağ ıtılmıştır. Böylece, farkhlaşma "yöneti m organının, kralı, yere l yönetici leri ve küçük şef­ leri i le gittikçe karmaş ıklaşmasında gözlenir ve aynı zamanda, askerler, din adanılan, köleler gi bi sınıflar arasında daha belirgin aynmlar ortaya çıkar. Öyle ise, yapınm karmaşıklaşması, aç ıkça kitleni n artışı i le birli kte olmaktadsr." ( 12 ). Büyük ölçekli toplumlar, çeşitli coğrafi ve çevresel niteli kteki yaygın alanlan kapsayarak evri lirler, gitti kçe uzmanlaştıklarmda, parçaları birbi rine benzemez olur. Ticaretle, bu toplumların parçalan arasında i çbağımlıhk doğar, "(şef saye­ sinde) benzer parçalar sürekli olarak bir arada tutulurken karşıhklı bağ ımlıiık olanakh kllınır ve karşılıkh bağ ımhlığm büyümesi i le parçalar benzemez olur .... " ( 12-13). Son derece uzmanlaşm ış bazı beceri ler toplumdaki farkl ı biri m ler tara­ fmdan yeri ne geti ri linceye değin, yap ısal farkl ılaşma, i şlevsel farkhlaşma anlam ı­ na gelir. Karmaşık toplumun, böylece büyük br içbağ ımlılığ ı vardır ya çok gelişmiş her organizma (ör., memeli ler) gibi , merkezi bölüm leri y ıkıma uğrayacak olursa yaşam m ı sürdüremez : •

Kömür madeninde çal ışan i nsanlarla, maden eritme ya da mak;nede kumaş dokuma gi bi onlara bağ l ı olanlar birbirinden ayrılacak .olsa, işlerinin durdurulması i le, hepsi de toplumsal olarak öldükleri gibi , bi reysel olarak da öleceklerdir ... İ ster bireysel düzeyde, isterse toplum­ sal düzeyde olsun, alt topluluklarda, parçaların eylemleri birbiri ne pek az bağ l ıdır, buna karşılık her iki türün de gel_i şmiş top lu lu klarmda, bütünün yaşam ını oluşturan ey lemlerin bi rliği, parçaların yaşamlarını oluşturan öğelerin eylemlerini o lanaklı kılar, { 14 ). Ayn1 biç imde ,toplumun kurumları (toplumsal organizman ı n organları gibi) tutarh bir çoktürlülüğe doğ ru eş bir geli şme gösterirler. Bu çerçevede Spencer al29

tı tip kurumun evrimini i ncelemişti r : evsel, törensel, siyasal, dinsel, mesleksel ve endüstriyel . Toplumsal geli şmedeki aşamalara ya da dönemleri beti mlerken Spencer son derece di kkatli idi . Toplumlarm kitlesel artışı i le birli kte karmaşıklığmm da art­ ma eği li minde olduğunu gözlem ledi , fakat bütün toplumlar için soyutlama yolu ile başka genellemeler yapma konusunda isteksiz davrandı. Zorlayıcı olmayan dü­ zenleyici sistemleri n nite lediği endüstriyel toplumlar, Spencer'e göre, başat bir nitelik kazamyordu. 1 9 fakat endüstriyel toplumlar militanlaşabilir, özgür, zor­ layıcı olmayan, özünde gönüllü kurumlarm yerine, merkezi , hiyerarşi k, disiplin­ li, gönüllü olmayan sistem lerin geçmesini zorlayabi lirdi. Her toplum, gittikçe ar­ tan karmaşıkhk yönünde gelişecek , gerekli değişimlere karşı direnecek olursa, da­ ha önceki bir konuma geri dönecektir. Bu sonuçlan çıkaran Spencer, diğer yön ­ leri i le Comte'un organizmacı benzetmesine katılmakla bi rlikte, Comte'un ve daha önceki bazı evrimcilerin düşüncesini niteleyen "i lerlemenin '' kaçmılmazhğı konusundaki fizikötesi varsayımlardan kendisi ni kısmen kurtarmış olmaktadır. ·

Emi le Durkhei m'm 1 883'de yazdığı Toplumda lşbölümü ( 1 964), Spencer'in kavramlarmm bir çoğunu yeniden formüle etti , fakat bu arada toplumbi limin ko­ nusunu ve yöneti mini belirleyen bir vurgulamayı da getirdi . Toplumsal olgu lar, birey üzeri ne smtrlama koyan küme yaşam mm bu yönleri, toplumbi limin konusu­ dur. i şbölümü böyle bir o lgudur. Bu yapıtında Durkheim toplumu n temel bir özelliği o larak toplumsal dayamşma üzeri ne eği ldi ve bir nedensel çözüm leme yöntemi geliştirdi : Toplumsal olgulara belirle (ör., i şbölümü), önce etki eden ne­ de n i(ör., artan moral yoğun luk) ve sonra da işlevini (karşıladığ ı toplumsal gerek­ sinmeyi : ör., bütünleşme) sapta. Durkheim'ın böylece çağdaş i şevselci liği n baba­ sı olduğu söylenir. İ şbölümünün toplumda dayamşma doğurduğunu (Durkhei m'u:ı deyimi i le, onun "işlevidi r" > belirtmekle, Durkhei m, Comte ve Spencer'i izlemişti . Fakat, Comte ve Spencer'den farklı olarak, dayanışman m diğer kaynaklartm saptamaya, bunlarm, işbölümünün doğurduğu dayamşma i le zaman i çinde girdiği ilişkiyi açıklamaya çalıştı. Bunu yapabi lmek için, Durkheim 'in, farklı dayanışma tip­ leri nin göstergeleri olarak kul lamlabi lecek toplumsal olgulara beli rlemesi gereki­ yordu. Maine ve Toennies'in izinden giderek, yasayı böyle bir gösterge olarak kul landı. Her biri si denk düştüğü dayamşma türünün göstergesi olan çeşitli yasa smıflart belirlendi ve göreli ağ mrlıkları değerlendiri ldi. Durkheim'a göre, i ki ana dayantflll a dipi vardı : Bireyler arasındaki benzerlikten doğan mekanik dayanış­ ma, birbiri ne benzemeyen fakat karşılıklı içbağımlılığı olan bi r çok birey i n zo9

30

Spencer, iki temel toplu m tipi belirlemış ti : içsel Bi&temin bcıışa t olduğu en­ düstriyel toplu m lar ve dışsal sistemlerin başat olduğu askeri toplumlar.

runlu karşıhkh i li şkisinin doğurduğu organi k dayanışma. Mekanik dayan ışma, güç lü bir ortaklaşa bi li nci n varlığ ı i le, yani toplumun bütün üyelerinin paylaştı­ ğı bilinçlili k durumları ile belirlenir. Göstergesi , ortaklaşa bi lince yönelen sal­ d ınlan cezaland ıran ceza hukukudur. Organik dayamşma, birey ler arasmdaki çeşitli sözleşme i li şki leri i le nitelenir ve göstergesi (cezalandırıcı ya da pişman edi ci hukukun tersine(, eski durumun tekrar sağlanmasım isteyen ve fizi .k sel ,1ceza isteminde bulunmayan "yerine koyucu " hukuktur. O halde, mekanik dayan ışmanın tersi ne olarak, organik dayanışma bireyler arasında pek az ortaklaşa i nanç ve büyük farkhhklar bulu nacağım öngörür. Organi k dayamşmanın yazıh olmayan bir toplumsal sözleşme sonucu nda ortaya çıktığ ı, son derece karmaşık 'e ndüstriyel toplumlarda bi rey üzerinde olumlu deneti mleri n azalmasına neden olduğu yolun­ daki Spencer'in u laştığı sonuca Durkheim katılmadı. Bireyler arasındaki olum lu ilişki leri (sözleşmeleri ) belirleyen yasaların oransal olarak büyüdüğü, böylece bi­ reyler arasındaki mekanik bağ ların yerine organik bağ ların geçmesi ne yol açtığı düşüncesinde idi. Bu nedenle, sözleşmeler, kamu ç ıkan taşıdıklan için, önemli bir sözleşme-dışı öğe i çermektedirler. Spencer'in tersine, gitti kçe artan say ıda i lişki toplumsal bir önem kazanmaya başladığı için düzenleme konusu olmalıd ır. Sözleşmeler toplumsal ( kamusal) olaylard ır, özel olaylar değil. o

O halde, Durkhei m için toplumsal değişimin dinamiği nedi r? Spencer'i izleyerek, Durkheim da,. moral yoğunluğun (birbiri i le i lişkide bulunan i nsan say ısı) artmasının, toplumsal etki leşim leri belirlemede kritik olduğu kamsına var­ m ıştır. Başlangıçta toplumlar küçüktür ve buna bağh olarak, etki leşimde bulu n­ ma olasıl ığ ı olan insan say ısı da azd ır. l O Moral yoğunluk arttıkça, toplumlar, daha büyük (fakat hala benzer) birimler oluşturmak üzere görünümleri, ortak y o­ rum lan, ortak lehçeleri ve ortak gerçeği algılama biçimleri vard ır. Cezaland ırma, piş man etti rmeye dayalıdır ve vahşicedir. Yasalara karşı gelinmesi , geniş ölçüde pay laşılan i nançların reddi anlam ına gelir ve doğru davranışın sınırları sağlam tutulacaksa, bu ihlallerin cezalandınlması önem kazamr. Toplumun yoğunluğu arttıkça, mekanik dayamşm a , bütünleşmeyi sağlayıcı mekanizma olarak tek başı­ na yeterli olmamaya başlar. İ nsanlar birbirine benzemez olur. Nüfusun artması i le birli kte gelen etkileşi m artışı mekanik dayamşmayı da artıracak gibi görü­ nürse de, bu bir noktay� kadar doğrudur, bu noktadan sonra, say ısı artan i nsan­ lara özgü düşünceler gi tti kçe daha soyut bir nitelik kazamr ve saptanamayan {ve bu nedenle cezaland ınlamayan) norm dışı davranışların normları yıkma ola­ sıhğı artar. Dahası, kaynaklar kıtlaşır ve bu kıt kaynaklan etkin bi r biçimde ku l­ lanmak için işbölümü zoru nlu hale gelir. Yeri ne koyucu hukukun belirlediği organik dayamşma, yaşam ın gi tti kçe genişleyen alan larında, mekanik dayan ış­ manın yerini almaya başlar. "İ şbölümü, toplumların hacmi ve yoğunluğu ile doğ1O

insanların sayısı n ise, olası e tkileşim ç iftlerinin sayısı olan n (n- 1)!2, top­ lu msal yoğunluğun bir ölç üsüdür. Bkz. , Moore (1 963: 55).

31

_ ru orantıh olarak değişir; eğer toplumsal gelişme sırasında sürekli olarak i lerliyor­ sa, bunun nedeni, toplum ların gittikçe daha yoğun ve genel olarak daha haci mli olmasıdır." (Durkheim, 1 964: 262). Bir toplumun bütünleşmesi için- oraganik dayanışma kendi başına yeterli mi­ dir? Durkheim yetersiz olduğunu düşündü, çözümlemeleri sırasmda toplumsal geri lim noktalarını saptadı ve gelecekteki olası düzelmelerini ö�g&:dü. Örneğin, işbölümü ve organik dayanışma, i n sanın gittikçe bireysel leşmesini öngörmekte­ dir� işbirlikçi (kooperatif, organik) toplum, kişi nin birey olarak güçlendiği oran­ da gelişi r. Fakat, Durkheim'in belirlediği köktenci bireyci li k, kendi ortaklaşa gi­ rişimleri ile birbirine bağlanan yük5ek oranda farklılaşmış birimler ve bu girişim­ leri düzenleyen yerine koyucu yasalar anlayışı, top lumsal hastahklar karmaşası olarak kendisini gösterir. Ai le, topll:'luk (komünite), hatta tpprak biri mi gibi eski toplumsal ö rgütlenme biçimleri , "güç süz olduğu gibi kanşmacı da olan " devlet tarafından bir tarafa atıldı ve onların yerini devlet aldı, ( 1 951 : 389). Özdeşle­ şebileceği daha geniş bir topluluk bulamayan i nsan, bir normsuzluk ya da aşın benci llik durumuna düşer. Bu durumların her i kisi de, artan i ntihar olaylarında kendisi ni gösterir. Çağdaş toplumun buna getirdiği çözüm nedir? Durkheim'in bu soruya yanıtı, sorunu formüle edişi nden ç ıktı. İ nsana, yönlendiri ldiği duygu­ sunu vermeden, onu bir şeylerin sınırlandırdığı iz leni mini veren tek dayanışma biçimi olan mekanik dayanışmanın ortaya çıkışının temelleri , toplumsal farklı­ l aşmanın kaynaklandığı meslek çizgi leri doğrultusunda bulu�abi lir. "Mesleksel ademi merkeziyetçi lik adını verebileceğimiz şey, ulusal birliği zayıflatmadan top l uluk yaşamanın merkezlerini çoğaltabi lecek tek ademi merkeziyet bi çimi­ dir," (390). Şirket, işçi sendikası ve meslek birliğinin her birisi moral bir kişi lik kazanmal ıdır. "Geçmişte, i çerdiği yeni yaşamın tohumlarını aramalı ve gelişme­ lerini halanchrmahyaz," (391 ) . Her ne kadar Durkheim bu son formülasyonlan bir ön�örü olmaktan çok bir umut olarak ortaya attıysa da, şu açıkça görülmek­ tedir ki belirttiği sorunlar ortaya çıkmıştır ve mesleksel çizgiler doğru ltu su nda yeni toplulu� dayanrşmalarmm kuru lması biçiminde önerdiği çözüm de, yüksek derecedt kentleşmiş toplumun toplumsal bütünleşmesi sorununun ç özümle­ rinden biri si ni oluşturmaya başlamış bulunuyor. 2.

EVRi MCİ KU RAM iN ÇAGDAŞ TÜRLE Rİ

Ç oğu geniş ölçüde Durkhei m ve Spencer'den etkilenJTliŞ bu lunan çağdaş ev­ rimciler göz önüne alınacak olursa, bu i ki toplumbi limcinin önemi ortava çıkar. Bu gözlem özellikle evrimci kuramlar açısından doğrudur. a) Çağdaşlaşma ya da Tek Çizgi li Değişi min Farkh Zamanlı Kuramlara Çağdaş.taşma kuramları, endüstrileşmenin bağlaşıklara i le i li şki lidir. Bazıları, endüstri öncesi top lum ların endüstriyel toplum duru muna geliş süreçlerini açık32

lama iddiasında bulJnmakla birli kte , çoğu, endüstri öncesi toplum ların nitelikle­ rini oluşturan setle, yüksek düzeyde endüstrileşmiş toplumlardaki eşdeğerli seti karşdaştırarak, önceki durumla sonraki durumun görüntülerini saptamakla yeti nirler. Karşılaştırmal ı durumlar yöntemi i le bir sürece u laşmaya çahştıkları için, bu kuramlara "farkh zamanh " ad ı veri ldi . Son derece türdeş bir sonuca yol açan endüstrileşme süreci s1rasında bütün toplumlarm birbirine koşut bir dizi de­ ğişimler geçirdikleri ni öngördüğü için, bu kuramlar "tek çizgi l i " olarak nitelen­ mi ştir. Çağdaşlaşma, böylece, etkisi bakım mdan evrensel ve sonucu bak ımmdan da geniş ölçüde öngörülebi lir bir süreç olarak anlaşllmıştır: İ ster iyi olsun, ister kötü, evrensel bir toplumsal çözücü i le karşı kar­ Şl}'ayız. Bir kez geliştikten sonra, göreli olarak çağdaşlaşmış bulu nan bir toplumun örnekleri, üyelerinin kendi leri i le i lişkide bulunduğu her toplumsal bağlama sızma gi bi evrensel bir eği lim gösterirler ... Örnek­ ler dai ma sızar; bu sızma bir kez başladıktan sonra, daha önceki öz­ gUn örnekler dai ma değişi rler ve bu değişim dai ma göreli olarak çağ­ daşlaşmış toplum ların bazı örnekleri ne doğru olur, { Levy, 1 967 : 1 90). Çağdaşlaşmanm bir çok tan ımı var, fakat, bu tanımların hepsi de, bi r açı· dan, endüstri leşmenin süreç ve nitelikleri i le ilişki lidir. Levy { 1 90), çağdaşlaş­ mayı doğrudan doğruya teknoloji çerçevesi nde tanım lar: "Canl ı olmayan enerji kaynaklarının canh enerji kaynaklarına olan oranının yüksek olduğu oranda ve insan emeğinin alet kul lanım ı i le etkinliğinin arurrldığı oranda, bir toplumu çağ daşlaşmış olarak görürüm." 1 1 Bu terimi Levy 'den daha genel bir anlamda kullanan Smelser, çağdaşlaşmayı, taşıyacağı varsayılan nitelikleri açısından ta­ n1mlar. Çağdaşlaşma, her şeyden önce, ekonomik gelişme i le kavramsal açıdan ilişki lidir {fakat ondan daha kapsamlld ır), bu konuda Smelser { 1 960: 1 1 0-1 1 1 ) şunları söylüyor: ........ en azından dört fark l ı, fakat birbiri i le i lişki li süreç vardır. ( 1 ) Teknoloji alan ında, gelişen bir toplum, basit ve geleneksel teknikler­ den, bi li msel bi lginin uygulanmasına doğru deği şmektedir. (2) Tarım­ da, geli şen toplum, geçimsel tarımdan, tarımsal ürünlerin ticari üreti ­ mine doğru evri lir. Bunun anlamı, para i le satılan ürünlerden uzman­ laşma, pazardan tarımsal olmayan ürünler satın alma ve genellikle ta­ rımda ücretli işçi kullanmadır. (3) Endüstride, gelişe n toplumun de­ ğişi mi, insan ve hayvan enerjisinden, üreti m çevresinin dışında pazarla­ nacak mallar üreten endüstri e nerjisine ya da enerji i le çahşan makine11

t;ahlins de bu tanıma ka tılmak tadır (yeni evrimci k uram larla ilgili bölüme bakınız. )

33

lerde ücret karşllığı çahşan i nsanlara doğrudur. ( 4) Çevresel düzenle­ melerde, gelişen toplumun değişim yönü, çiftlik ve köyden kentsel yoğunlaşmalara dofrudur. Aynca bu dört süreç gelişme sırasında aym anda yer ahrsa da, bu her zaman böyle degifdir. " O halde,çağdaşlaşmanmıiçinde ekonomik gelişme ve daha başka şeyler yer almaktad1r: Çağdaşlaşma terimi ( "ekonomik gelişme" teri minin kavramsal aç ıdan akrabasıdır, fakat kapsam açısmdan daha geniştir.}, teknik, ekonomik ve çevresel değişimlerin tüm toplumsal ve kültürel dokudaki etkilerini amaçlar. Yeni oluşan bir u lusta şu alanlarda köklü değişimler bekle­ nir : ( 1 ) Siyasal alanda, basit kabi le ya da köy y etki si nin yerine, seçim, siyasal parti ler, temsi l ve kamu görevlisi bürokrasi lerden oluşan sis­ temler geçer ; (2) elitsel alanda, okur yazar olmayanların sayısmm azal­ tllmasma ve ekonomik aç ıdan üretken becerilerin artanlmasma çahşı­ hr; (3) dinsel alanda, geleneksel dinlerin yerine fai k inanç sistemleri geçmeye başlar; (4) aile alanmda, geniş kandaşhk birimleri yaygınhğ ı­ "' yitirir ; (S) katmansal alanda, katı ve doğumla belirlenen hiyerarşik sistemler, coğrafi ve toplu msal hareketli lik sonucunda zaylflamaya başlar. ( 1 1 1 ). Moore ( 1 963 : 9 1 -92), çağdaşlaşmayı biraz daha doğrudan şöyle tanımlar: Geleneksel ya da çağöncesi bir toplumun, Batı Dünyasmın "ileri ", ekonomik bakımdan bolluk içinde ve siyasal aç ıdan göreli bir i stikrarı olan u luslarmm nitelediği teknoloji tipleri ve bunlarla birli kte gelen toplumsal örgütlenme doğrultusunda deği şmesidir ... Aslmda ... endüst­ ri leşme süreci nden söz edebi liriz. Endüstri leşme, ekonomik üretim için canh olmayan enerji kaynaklarmm yoğun biçimde kullamlması anla­ mma gelir ve bunun için de örgütlenme, ulaştırma, i leti şi m vbg. gerek­ lidir. Bu durumda, Moore'm tamm ı Levy'ninki ne yakm demektir. Gözden geçiri­ len . diğer yazarlann çağdaşlaşmanm tammı konusunda söyleyecek fazla söz­ leri yok, belli ki anlamm bağlammdan çıkarllabileceği varsayımı ile hareket edi­ yorlar. örneğin Etzioni ( 1 964 : 253-257) kitabmm "Çağdaşlaşma" başhğ mı ta­ ş eyan kısmma yazdığı önsözde, daha sonraki altı bölümü kapsayan bu konuda ne bir tan em verir, ne de çağdaşlaşma tanımlarmm bir bireşimini yapmaya kal­ kışır. Millikan ve Hlackmer { 1 961 ), yeni oluş an u luslar üstü ne yazdıkları ki tapta 34

bir 'tamm önermezler. Lerner de ( 1 958: 45) , bu kavraman, daha önceki "Avru­ pal.1laşma" "Amerikanlaşma," ve "Batıhlaşma" ya olan yakmhğım belirtip, kay­ nağı ne olursa olsun "çağdaş laşmanm, u sçu ve pozitivist ruhun i sti lasma yol açan temel bir zorluğu taşıdığını" �y lemenin ötesi nde bi r şey yapmaz. Genel olarak, bi lim adamları çağdaşlaşmayı tammlayamadılar. Çağdaş­ laşmaya bağh olduğu varsayılan nitelikler çerçevesinde yapllan Smelser'in tanımı benimsenirse, bu niteliklerin çağdaşlaşmaya bağlı olduğu tamm la doğru lanan bir vurgulama olduğuna göre, şu ya da bu yönde bir kamtlama olanaksızdır. Ashnda, Smelser'in de araJarmda bu lunduğu bir çok yazar, çağdaşlaşma endüstri leşme sü� reci nin bir parçası olarak algdandığı sürece, teknoloji k bir tanıma u laşmaktadır­ lar. Levy 'nin tammı, canh olmayan enerji kaynaklarmın canh enerji kaynaklarma .olan oranmm değişi mi i le birli kte gelen toplumsal, ekonomi k ve siyasal sonuçla­ rı öngörerek .döngüsel li kten kurtulduğu oranda, en fazla açıklayıcı gücü taşıyor denebi lir. Tartışma amacıyla, çağdaşlaşma konusunu ele alan çahşmalar, ana bakış acı­ rarm m toplumsal ya da ekonomil< oluşuna göre duzenlenecek. Levy ve Smelser'in her ikisi de, Talcott Parsons'la çahşmış ve onun tarafın­ dan etkilenmiş olan işlevselci lerdir. Levy'i n Parsons'la birlikte çalışması, Parsons ve Bales'm toplumsal sistemlerin işlevsel önkoşulunun AGI L şem�ını (aşağıya bakımz} gelişti rmesinden önce idi , çağdaşlaşma üstüne yaptığı çahşma, Partıı>ns un örnek değişkenlerini geli şti rdiği sırada ortaya koyduğu kavram lardan bir ço­ ğunu i çeri r. Smelser 'in görgül çalışmalarının büy ük bir çoğunluğu Parsons'cu AG İ L şema çevresinde oluşturu lmuştur, çal �ması bu nedenle, sistem kavramı­ nın daha sonraki bir aşamasını temsi l eder. Levy ( 1 967: 1 89-208), çağdaşlaşma­ ya bağ h öğelerin bir listesin i sunar . 1 2 Bu listeyi, "göreli " çağdaş laşm ış top l um­ larla, "göreli " çağdaşlaşmamış toplumlar arasmda yaptığı iki li ayrıma dayandı­ nr. 1 3 "Çağdaşlaşma," her tipin diğer tipte de bulunan niteli kleri anlamına ge­ liyor, burada önemli olan, belirli bi r nitelikler seti ni n belirli bir toplumdaki i n­ sanlar arasında ne ölçüde paylaşıldığıdır. Levy , göreli olarak çağdaşlaşmamış toplumlarm, göreli olarak çağdaşlaşmış top lumlardan daha benzemez olduklanm ileri sürer : 1 8. yüzylldaki ABD, bugünün ABD 'nde n çok, günümüzün Togo'suna benzemektedir. Aynca, çağdaşlaşma i le' toplumlar gittikçe birbirine benzemek­ tedir. Aynca, çağdaş laşma ile tqplumlar gitti kce birbirine b�nzemeye başlachğı 1 2 L evy ( 1 9 6 7: 1 89-208) , bu, Modernization and the Structure of Socie ty ( 1 965) 'in kısaltılm ışıdır. 1 .3 Çağdaşlaşmanın tanımlay ıcı ölçü tü (canlı olmayan enerjinin canlı e nerji­ ye oranı) daha önce tartışıldı.

35

ıçın, toplumsal tipler arasmdakı çeşi tlili k azalmaktadır. şöyle özetlenebi lir :

14

Levy'nin li�tesi

Göreli olarak çağ- Göreli olarak çağdaş laşma­ Göreli olarak çağdaşlaşmış ve göreli olarak çağdaşlaşma­ daşlaşmış toplum mış toplum mış toplumlar arasmda ki farkhhklarm od� ı ( 1 ) Örgütlerin uzmanlaşma­ sı : davramşm bir tek yönü üzerinde uzmanlaşmış örgüt

büyük bir çoğunluk çok azı böyle bağ,amlarda sürekli olarak böyle iş görür bağlamlarda iş görür (küçük bölümlere ayral ma)

(2) l çbağımhhk

yüksekti r (düşük düzeyde özyeter­ li lik)

�füşük�r (yüksek düzeyde özyeterli lik)

(3) l lişki vurgulaması (başat örnekler)

ussallık evrensellik i şlevsel özgüllük

gelenek özelli k i şlevsel yay­ gmhk

(4) Merkezileşme örnekleri

göreli olarak yük­ göreli olarak düşük düzey­ sek düzeyde, zorun de, zorunlu ve olanaklı mer­ lu ve olanakla mer­ kezileşme kezileşme

(5) Genelleştiri lmiş deği­ şim aracısı ve pazarlar

genelleştirilmi ş de­ düşük genelleştiri lme düzeyi ğişim aracısınm ve ve paranm sın ırlı kullammı, genel olarak para­ pazarlarm sımrh _kullanımı nm kullammı yük­ sektir ve yükselmek­ tedir, pazarlarm kul­ lamm ı y ayg md 1r ve yaygmlaşmaktad1r.

14

36

W. Afoore ve A . Feldman da ( 1 960: 364) bu konuyu ele aldı : "Böylece,

endüıtrileşme, kültürel türdeş lik yaratan bir süreç olarak görülmek tedir, bun­ da, bazı inanç ve davranış örnekleri kaç ınılmaz olarak tüm endüstriyel top­ lu mlar iç in ortak tır. Aynca, bu ortaklık tek bir eyle mle ya da n orm � sın v­ lı değildir, fakat, bunlann içinde biç imlendikleri ortak ç erçeve açısından da geçerlidir, makina teknolojisi, iş bö lümü ve ye tkesel eşgüdüm arasındaki kar­ şılıklı ilişkiler buna örnek ola bilir. "

{6) Bürokrasi

yaygm ve uzman­ laşmış

{7) Aile bağları

önemlidir; ai le bağlammda ai le bağ lam mda, başhca toplumsal denetim, önemli olmakla bi rlikte azalan mik­ öğrenme, rol hazırhğı ve 'ge­ tarlarda toplumsal nel yönlendirme yer ahr. denetim, eğitim, rol hazırhğı ve genel yönlendirme yer ahr

{8) Kent ve köyün i çbağım­ hl:kları

kenstel ve endüstri­ yeldir, mal ve hiz­ metler {ve teknik bi lgi ) , kentlerden kırsal bağlamlara doğru akar.

smırh

kırsal ve tanmsaldsr, mal ve hizmetler {kiralar, vergi ler, faiz gelirleri ) kırsal bağlam­ lardan kentlere doğru akar

Levy, başka şeyler yanında, bu aynmların, geri lim ve deneti m sorunlara açlSından ne anlama geldiği üzeri nde de durur. Ayrıca, çağdaşlaşma sürecine geç katılmanın geti rdiği bazı avantaj ve dezavantajları da beli rti r. Bunun avantaj ları, d ışarıdan teknoloji alma, aşamaları atlama, yardım alma gi bi olası lıklardır; deza­ vantajları ise, ölçek sorunlara (çağdaşlaşm'ış toplumlarla yarışım ) , aktaranı {kay­ nakların bir kullanımdan diğer ku llanıma aktarılması) ve dü ş kırıkllğ ıdır. Levy, kuşkusuz ki, modernleşmekte olan ulu sların, göreli olarak çağdaşlaşmış bi r top­ lumun kendi endüstrileşmesi sırasında geçi rdiği aşamalan aşağı yu karı geçirmesi gerektiği kanısındad ır. Fiili süreçleri tartışmazsa da çağdaşlaşmış toplumlarda izlenen örnekleri n, çağdaşlaşmam ış sistemlerdeki örnekler i çi n d aim a yıkıcı ol­ duğunu açıkça belirti r. "İzlenecek model" konusu yazmda geniş yer tutmakta­ d ır , yazarların çoğu, endüstri leşmen in bütün yönleri i çi nde, daha fazla merkezi planlamanın yer alacağ ı bi r "Avrupa modeli "nin i zlenmesi ni temel almaktad.r ( örneğ i n , bakınız, Holton, 1 960, Apter, 1 960; Kerr, 1 960 ; Parsons, 1 960). Yap ısal farklllaşmanın ve b ü tünleşmenin· karşıl lklı ilişkileri ve bu i kisi arasında ortaya çıkan geci kmenin neden olduğu top lum sal huz ursuzlukları ele alan Smelser ( 1 964: 258-274;1 966), süreç üzerinde Levy'den daha fazla durmuş­ tur. " Farkhlaşma, çok işlevli rol yaııc�md,an, bir çok uzmanlaşmış yap ılara evribm anlam ına gelir. " ( 1 964 : 261 ). Smelser, ekonomik, ai lesel, değersel ve katmansal alanlardaki farklılaşmay ı fartışır. Örneği n, ekonomik farklılaşma, üreti m i şlevi nin ai leden alınarak uzman laşm ış kurumlara (fabri kalar, ti carileşmiş çiftlikler) veril3j

mesichr. Değişi m si stemleri nin farklılaşması {genelleşti ri lmi ş deği şim aracısı olan pazarlar: basit al ış-veriş sistemlerinin yerine geçer) bir diğer örnektir. Bu konu la­ n ele ahşlarında Smelser ve Levy çok büyük benzerli kler gösterirler. Bu farkh­ laşmamn aile üzerindeki etkisini i n�leyen Smelser , Levy'den daha i leri gider, ona göre, ekonomik {ve eğitsel, dinsel vbg.) işlevlerin i yitiren ai le, gitti kçe top­ lumsal-duygusal doyum konusunda uzman laşmaktadır. Eğer geleneksel ai le ekonomik üreti m çızgisi doğru ltusunda (ekonomik güvenli k amacıyla düzenlen­ miş evli likler, vbg.) oluştu ru luyorsa, ç ağdaş aile de eşler arasındaki sevgi bağı üzerinde kurulmaktadır. Smelser, katmanlaşma i le i lgili olarak, farklılaşma sonucu nda diğer (başan) değerlendirici standartların doğumla belirlenen üyeliğin yerine geçmeye başladığını ve bireysel hareketli liği n arttığ mı (bu, kişinin işlevsel durumunun ç ıkış noktasından farklılaşm ış olduğunu gösteri r) belirledi. Durkheim tarafından Spencer'in düzenleme konusu ndaki lais8ez-faire tutumuna yönelti len eleştiri ni n çok iyi gösterdiği gibi {önceki tartışmaya bakmız), çağ­ daşlaşma süreci sırasmda yer alan bütün yap ısal farkhla.şmalar, yeniden bütün­ leşme sorununu gündeme getirir. Böylece, kendi leri farkhlaşma sürecinin bir ürünü olan yeni bütünleştirici mekanizmalar {bu nlarm işlevleri daha önce ai le ya da kilise gibi uzmanlaşmamış yap ılar tarafmdan yeri ne getiri l miştir) ortaya ç ı kar. Ekonomik alanda ortaya çıkan bütünleştirici mekanizmalarm örnekleri arasmda {ekonomi k işlevlerin çoğu ai leden kopanhp alınmışhr), işçi bulma kurumlan ve işçi deği ş-tokuşları, işçi sendi kaları ve emek tahsisi , sosyal kuru m­ lar, kooperatifler, biri ktirim kuru mlan gi bi konulardaki düzen lemeleri i le devlet yönetimi yer alır. Gönüllü dernekler topluluğu, partiler ve ç ıkar kümeleri de siyasal yapıy ı bütünleşti rir. Yaz ık ki bu bütünleştirici mekanizmalar ortaya ç ıkan h ızlı farklılaşma i le daima aym tempoda geli şmezler ve toplu msal huzur­ suzluklar doğar. Smelser bir çok huzursuzauk kaynağ ı saymaktadır. ( 1 ) Çağdaşlaşma sırasm­ da yap ısal değişim dengeli değildir ve normsuzluğa (Durkheim'm anlammda kuralsızlaşmaya: eski kurallar artık geçerli değildir) yol açar. Örneği n, " sömürge­ c i toplumlar4 ... .. Avrupah güçler ekonomik ve si yasal .yapıda sık sık devrimci değişi klikler gerçekleşti rdi ler ... Fakat aym zamanda geleneksel din ler, smıf . ve ai le sistem leri konusu nda tutucu luğu özendirdi ler ya da dayattılar," ( 1 961 :1 1 9). Tarımsal ve endüstriyel geli şme arasındaki dengesizlik de bu huzursuzluklar smıfma gi rer. (2) Yeni etkinli kler ve normlar genelli kle eski i le çatışma içindedir; yen i toplum sal ve ekonomik etkinlik türleri , geleneksel etkinliklerle çatışır. ( 3) M�rkezi hükümeti n genel olarak çağdaşlaşma ve özel olarak da huzursuzluk -konularmı ele almaya kalkması, geleneksel (genel li kle yerel) iktidar kaynaklarmı merkezden gelen karışmaya karşı direnmeye yönelteceği için, bu durum kendi başma bir huzursuzluk kaynağı olabi lir.

38

Gerçi Levy, özgül olarak farkl ılaşma ve bütünleşmenin yol açtığı gerili mler­ den söz etmezse de, çağdaşlaşma sorunlarını ele aldığında bu gerili mi düşündüğü açıkça görülüyor. " Uygunlukta değişme" (ör., Smelser'in biri nci huzursuzluk kaynağına benzeyen, "genel ai le deneti r!'i ni sarsan yeni tekniklerin öğreti l­ mesi,") "gelenekçilerin tepki leri " ( Smelser'i n ikinci huzursuzluk kaynağ ı) ve "yeterli bi lgi soru nu " (gerekli olan merkezi planlamanın gerektirdiği bi lgi ler; Smelser'in üçüncü rahatsızlık kaynağı olan devletin yeterli merkezi denetim uygulayamaması i le i lişki li ), gibi sorunlar Levy ( 1 967 :204) tarafından tartqıl­ maktadmr. Levy ve Smelser, çağdaşlaşma sürednde merkezi denP>timin artmas' gerektiği konusunda görüş birliği içi ndedirler. Kullandıkları terimler farkl a olmak la birli kte, Levy ve Smelser'in her ikisinin de topluma mekanik bir sistem olarak baktıkları açıkça görülmektedir. Bu sistemde, işlevlerini gerektiği gibi uygu lamayan yapılarıh yerini almak üzere yeni yapılar gelişmektedi r ve bu yapısal farklılaşmanın geli şmesinde uyumsuzluk ortaya çıktığ ı zaman da, sistemin bütününü etkileyen geri lim ve dengesizlikler yaratılmış olmaktadır (bu dengesizliklere karşı, yeni ve bütünleştirici mekaniz­ maların geliştiri lmesi i le baş edi lmeye çahşılmaktadır). ( 1 5 ) Çağdaşlaşmanın niteliği i le i lgi li bir kavramlaştırma, antropoloji yazınmdan Redfield'ın halk-kent çizgisidir. Levy gibi, Redfıeld de, çağdaşlaşma süreci nin uç noktalarım tammladığ ı i ki karşıt tip geliştirmektedir. Redfıeld 'in çalışmalarmın büyük çoğunluğu çizginin halkla ilgi li ucu üstündedi r, kent ucu şöyle bir tamm­ lanmıştır. Halk toplumunu şöy le tanımlar ( 1 947 :294) : küçüktür, yahtalmıştır, okuryazar deği ldir, türdeştir ve güç lü bir küm e dayan ışması duygusu vardır. Yaşama biçimleri, "kültür" adını verdiğimiz tutarl a sistem içinde gelenekselleşmiştir. Davramş gelenek­ seldir, kendiliğindendir, eleştirici deği ldir ve kişiseldi r ; yasama yoktur, düşünsel amaç lar için deneyimleme ve düşünme ahşkanhğı yoktur. Kandaşhk, bununla i lgi li olanlar ve kurumları, deneyi min tipik kate­ gori leridir ve ai le küme 'si ey lemin birimidir. Kutsal olan, lai k olana egemendir; ekonomi pazarla değil, statü ile ilgi lidir." Toplumsal değişmenin, bir çok şeyi n yanı sıra, "kültürde ç oktürlülüğ� ve karışıkh&a yol açan i lişki leri n artmasından " kaynaklandığ ı ( 1 941 :369 ) i leri sürül1 5 Levy, toplu mun yeniden bü tünleş tirilmesinin çeşitli yollarını tartış tı, bu n­ lar arasında, "silahlı güç lerin yara tıcı k ullanımı, " ken t-kır dengesizliğinin ,de­ ğiş tirilmesi, siyase tin dinlence- eğlence olarak kullan ılması ve Fallers 'in "sı­ zın tı e tkisi " var. Smelser 'in bütünleş tirici mekanizmaları yukarıda ele alın­ m ış tı. G örgül bir çözüm leme için, bkz. Smelser ( 1 9 5 9 ) .

39

mektedir. Fakat, "lai kleşmenin ve bireyselleşmenin bir tek zoru nlu nedeni yoktur," ( 369). Değişi min bir örneği olarak, Oscar Lewis'in ( 1 9JO) Tepoztlan 'la i lgi li çahşmasmda, ( çapa ya da tlaco lo l kültürü yeri ne) saban kültürünün geçmesi ile ortaya "nüfus yoğunluğu, ai le işbirliği , pazar ekonomisi , küme dayanışması ve topl umsal karışıklığın göstergesi olan çatışmaların ç ıktığ ı ·görüldü. Dahası, bu tekniklerin! çoktürlülüğü, halktan kent ti pine d oğru diğer değişkenlerin deği Ş i mi i le i lişki li görünmektedir," (Mi ner, 1 964 :1 52) . Halk-kent kavramlaş­ tırmasmm da kendi sorunları vardır. M iner ( 1 52). bunları üç smıfta toplamaktadır ( bunlar, kuşkusuz ki bütün ideal tip kavramlaştırmalara uygulanabi l ir). Birfnclsi, görgül kamtlarla, ideal tip kavramlaştırmaSI arasmda uyum sorunu ortaya çık­ maktadır. Toplumsal , ideal tipleri öngördüğü gibi mi "bir araya gelmiştir?" ideal ti p değişkenlerinden bazılarının değişmesi , bütün diğerlerini n de öngörülen yönde aeğişimine neden olur mu? Değişme genelli kle halk kutbundan kent kutbuna doğ­ ru mudur? Lewis'in çalışması, tüm bu noktalar üzerinde ku şkularm doğmasına yol açmaktadır. İ ki nci olarak, ideal tipin nitelikleri ne yeterlilikte tammlanmış ve iş­ levselleştirilmiştir? M iner'in bu na yan ı n;· pek fazladeğil"dir.Kuş kusuz ki Redfield' ın ve Lewis'm çal ışmaları arasındaki farkl ıhklarm pek çoğu, kavramlarm işlevselleştiri lmesi ndeki ve tamm lanmasmdaki farkhhklara bağlanabilir. Son olarak, halk-kent kavramı ne öl çüde bir kuramsal i çgörü sağlamaktadır? Murdock ( 1 943 :1 33-1 36) Herskovi ts ( 1 948 :604-607) ve Lewis (al ıntılar, 1 930 : 432-440), halk-kent ayrım ım tarih d ışı, i şlevselli k d ışı, psikoloji dışı ve (süreç le i lgi lenme yeri ne) son derece bi çimsel olarak eleştirdi ler. .



Nüfus yoğunluğu artışınm daha büyük farkhlaşmaya (Redfıeld'ın teri mleri­ ne göre çoktürlülüğe) yol açtığ ı yolu ndaki Spenserci i çgörünün ötesinde Redfıeld 'm diyeceği bir şey olmadığ ını düşünmeden edemiyor i nsan. Moore ( 1 963 :5. bölüm ), çağdaşlaşmanın koşulları, sonuç ları ve dinamikle­ rı nı tartışırken daha önceki çahşmalarm bireşimini yapar { 1 6). Onu şöylece özetleyebi liriz : 1.

Endüstri leşme : Koşu llar A. Değerler : ... ekonomik değişim için değerlerin geniş ölçüde deği şmesi en temel koşuldur."Bunlar arasında şunlar yer alır:

1 6 Başka bir bireşim girişimi iç in, Wilensky· ue Le beaux 'ya ( 1 9 6 5) bakınız. Bu çalışma, endüstrileşmenin ekon o m i ue aile üzerinde ki e tkilerin i izleyerek, toplu msal de{!iş m e kuramlarını, on dokuzuncu ue yirminci yüzy ıllardaki ABD 'nin be tim lenmesinde kullanır "Bir yaşam biçimt olarak kentlilik " k o­ nusundaki tartış ma, A BD 'deki birincil küme ilişkilerinde günümüzde gözle­ nen gelişmelerin ışığında, Wirtb 'i değiş tirir.

40

=

=

ekonomik büyümenin değeri, şunları içererek : - Yüksek birey sel hareketli lik, - Rol ay rım ında doğumun değ il, başarının belirleyici liği , Ulusal bütünleşme ya da özdeşleşme {ulusçuluk ya da mobi lizasyon).

B. Kurum lar 1 . E konomik a. Mül k : devredi lebi lir olmah {üreti m öğelerinin hareketliliğine elve­ rir). b. E mek : Coğrafi ve toplumsal olarak hareketli olmah. c. Deği ş i m : Pazarlar ve genelleştiril miş aracı. 2. Siyasal isti krar a. Güveni lir ve adil hukuk düzeni. b. Basit sivil düzen. 3. Ussalllk : sorun çözücü yaklaşım ve bi linçli değişime inanç h bağhhk {girişimci).

C. Örgütlenme : 1 . Uzmanlaşmış ve hiyerarşi k bürokrasi. 2. Devleti n gerekli mali örgütlenmesi (bankalar, vergi leme). D. Güdülendirme : 1 . Başarı yönelimi 2. Yaratıcı kişi lik.

.

il. E ndüstrileşme : bağhlaşıklan ve sonuçları,

A. E konomik yapıda: 1 . Geçimsel tanmsal sektörü, u lusal ekonominin ticarileşmiş pazar si s­ temi i le bütünleşti rmek - tarımdaki nüfus oramm azaltmak, 2. l şgücündeki en düşük ve ortalama beceri düzeyleri ni uzu n dönem i çinde yükseltmek, 3. Emeğin yüksek düzeyde hareketli liği, 4. Mesleklerin yatay yay llması,

41

5. Karların yeniden yatırılması. 6. Tüketim maddeleri pazarın ın evrensel gen işlemesi ve ticarileşmesi . 7. Üreti len m:1ddeleri n gitti kçe genişleyen çeşitli liği ; sonunda hizmet­ ler, tüketici harcamalan içi nde yüksek bir oranı bulur. 8. Ekonomik yap ıda artan uzmanlaşma ve içbağ ımhlık.

B. Nüfus ve çevre yapısı : 1 . Nüfussal değişim (en azından ölüm oranı nın azalması aç ısmdan) endüst­ rileşmeden önce gelir. Bunun sonucu : 2. Nüfusun h ızla büyümesidir (ekonomik büyümeyi enge lleyerek).

3. Çocuk ölümlerindeki azalma ve yükse k doğum oranlan sonucu nda "genç " nüfuslar oluşacaktır (eğiti m olanaklanm zorlayarak). 4. Aile planlaması, çağdaş laşmadan önce değil, sonra gelecektir.

5. Aşın kentleşme, kent ve kır arasmdaki eşit olmayan ekonomi k geli şme­ yi gösterir. 6. (Kırsal alandan göçenlerin marjinal olarak doldurduğ.u ) Hizmet sektörü, endüstriyel sektörden daha hızh geli şir. Bu, Batı dene­ yiminin tersidir.

c. Toplumsal yap ı : Çağdaşlaşmamn "toplumsal sonuçları'nda bazı değişken­ likler olabi li rse de, Moore'ın temel olarak düşündüğüne göre " ... ekonomik çağdaşlaşmanm toplumsal yapı üzeri nde b ıraktığı bazı değişmeyen etki­ leri vard ır ve toplumsal örgütlenmenin diğer yönlerinin deği şimi üzerinde kesin smırlar koyar" : 1 . "Ekonomik ve siyasal varlıklar o larak hareket eden 'lonca' akrabalık kümeleri , çağdaşlaşan ekonominin etkisinden kurtulup, varhklanm sürdüremezler, fakat karşıhkh dayamşmadan geride kalan bazı şeyler olacaktır." 2. Geleneksel örnekleri n y ıkllması (bu arada yeni kurumlarm kurulmasmda yetersiz kahnması) geniş ölçüde "ai le düzensizliği ne" yol açacaktar.

42

3. Düzenlenmiş evli liklerin yerine gönül lü evli li kler geçecek ve kuşaklar arası gerilim, çocu klarm evleri nden uzakta aldıklan eğitimin artışma yansıyacak tar.

4. (Üreti m i şlevi ai leden ayrıldıkça) ai le, tüketimde uzmanlaşacaktır. 5. Çocukları yönlendi rme, ai le geliri ni eli nde �ulundurma ve· üreti mde daha az görev alma olasıl ığ ı sonucunda, kad mın rolü deği şecektir. 6. (Kenti n ayrış ıkl ığ ı i çinde) bl çimsel o lmayan toplumsal . deneti mler zayıflayacak ve bi çi msel organlar gerekecektir. 7. H ızlı deği şim ve eski bağların kopması sonucunda duyumsamazhk ve yabancılaşma geli şecekti r.

8. Eğiti m yaygınlaşacak ve uzmanlaşmış kurumlarda uygulanacakt1r. 9. Ki tle i letişimi köyün yal ıtılmışlığ.mı kıracak ve u lusal siyasal bi linç­ liliğin hareketlenmesine yol açacaktır. 1 0. İ ş ve boş zaman arasında farkl ılaşma ortaya çıkacaktır. 1 1 . Uzmanlaşm ış çıkar kümeleri ve dernekler yaygınlaşacak. 1 2. Ussall ığ ın kurumlaşması, lai k davranışlarda yansıyacak, fakat dinsel yönelim bir ölçüde varl ığ ını sürdürecekti r. 1 3. Yaratıcı-yönelti ci öğelerle beceri siz-isteksiz katılımcılar arasında ku­ tuplaşmaya yol açan yarışma içindeki toplumsal katmanlaşma sis­ tem leri ortaya çıkacaktır. Ara ve yatay konumlar yaratlldıkça, bu kutuplaşma zamanla azalacaktır. 1 4. İ ster manipülasyonla olsun, ister gönül lü katılma i le, halkın harekete geçirilmesi gerekecektir. 1 5. Yönetsel aç ıdan, ussal bürokrasi ortaya çıkacaktır. 1 1 1.

Endüstriyel toplumların di namikleri :

A. Geleneksel örnekleri n diri lti lmesi : 1 . İ lk önceleri , karı-koca bi rliği ne dayal ı ai le, kandaşl ığa dayalı ai lenin 43

yeri ne geçer, çün kü "ai le örgütlenmesi nin kanda§ lığa dayanması, meziyete dayah bireysel hareketli li kle açık bi r uyumsuzluk içi nde­ dir." Fakat daha sonra, ai le tekrar destek i şlevini yeri ne getirmeye başlaymca (parasal sıkmtıda yardım), ai le birim leri arasmda statü farkhhklanna yer veri lmekle birlikte, kandaşhk iddialan tekrar ken­ di lerini göstermeye başlar. 2. İ lk dönemleri niteleyen ki şilik dışı pazarlar biraz daha ki şiselleşebi­ lir (bakkahmzı tamyor musunuz?)

B. Sürekli deği şi m süreci : Uzmanlaşma gibi bazı süreçler geriye dönmezler (ya da rol farkhlaşması: beli rlenebi lir meslekleri n sayısı artmaya devam eder). C. Değişimin örgütlenmesi : Deği şim, gitti kçe artan oranlarda maksath ve planh bir nitelik k�amr, örgütlü ve kurumsal bir duru ma gelir. D. Endüstriyel toplumlar arasmdaki farkhlaşmalar: Çağdaşlaşma sürecindeki toplumlarda gözlenen farkhhklarm kaynaklan arasmda şun lar bu lunur: 1 . Eski farkh koşullann ısrarla sürüp gitmesi . 2. Farkh toplumsal geri limleri n sürmesi ve etki leri . 3. Diğer (daha gelişmiş) uluslardan teknoloji ve toplumsal ku rum alma olasıhğı.

4. Sonuçta ortaya çıkan ürünün kendisi isti krarh deği ldir; endüstriyel

toplumların kendi leri deği şiyor, öy le ise endüstrileşen uluslar da fark­ hlık gösterebi lir.

5. Endüstriyel toplumlarm siyasal rejim leri arasmda belirgi n farkhhklar vardır ve olasıdsr ki bunlar endüstrileşen toplum larda da varl lğım sürdürecektir.

Koşul ları ve sonuçları tartışan Moore, endüstri leşmen in bazı ekonomi k özelliklerini belirlemenin ötesi nde, daha önceki tartışmalara pek bi r şey katma­ maktadır. Güdülenme soru nunu ortaya atmakla birlikte, koşu llar üstüne olan tartışması Max Weber ( 1 964) ve Talcott Parsons'tan ( 1 960) yola çıkmaktadsr. 1 7 Sonu çlar (özelli kle toplumsal) üstüne yaptığı tartışma, aslında farkhlaşma 1 7 Bu kitap ta, "başarı güdüsü ve toplu msal değişim " ele alın mamak tadır. Bkz. , David C. Mc Clelland ( 1 96 7) ; ay rıca Evere tt E. Hagen (1 962).

44

ve uzmanlaşma konusunun ayrmtllandırılmasından başka bi r şey değildir. Fakat, öngörüleri, daha önce karşılaşılanlardan biraz daha özgül bi r nitelik taşımaktadır. Moore, endüstri leşme süreci nde çok az deği şkenliği n olabi leceği görüşünü açıkça taşımaktad ır ve yazarlarm bir kısmı özgül bazı kurumlar ya da değişimin hızı ve aşamaları konusunda daha fazla esneklikten yana iseler de, 1 8 çoğunluğu Moore'a katılmaktadır. Fakat süreçlerin tartışılması i le ilgi li olarak Moore'a bakan kişi, düş kırıklığı i le karşılaşmaktadır. Endüstriyel toplumların dinami kleri konusundaki tartışma genel ve beti msel niteliktedir ve Moore 'un ( 1 963: 1 06) kendisinin kriti k bir gereksinme olarak belirlediği şeyi karşılamaktan uzaktır : " ... yapısal çözümlemeler, yeni öğeler seti nin sonuçlarını izler, fakat yapıların karşılıklı i lişki l.eri ne pek dikkat etmez ... " Moore, çağdaşlaşmanın psikoloji k v� ekonomik yönleri ne değindi. Bu iki konu, iki belirgin yazın çizgisi ni olu ştu rur ve bu kitapta ayrıntıları i le ele alınma­ ları olanaksızdır. Bununla birli kte, ekonomi k gelişme yazınındaki özellikle i lgi li olduğu düşünülen bazı yapıtlardan kısaca söz edi lecek. Millikan ve Blackmer ( 1 961 ) birikimsel ekonomik büyümenin çeşi tli önkoşullarını beli rlemektedir. Bunlar arasında, insan kaynaklarının yaygınlaştırılması, temel toplumsal sahi t sermayenin üreti mi ve tarım sektöründe köklü deği şme, yer almaktadır. l 9 İ nsan kaynakları, okuryazarlıkla, eğiti m le ve uzmanlaşmış insangücü program lan ile geli ştirilir. Bu tür programlar genel olarak kurulur kurulmaz, olumlu sonuç vermezler, yeterli sayıda yetişmiş i nsanın sağlanabilmesi için. bi r süre yürürlükte kalmaları gerekir. Bunun gi bi, toplumsal sabit sermayenin (temel ulaşım, ileti şi m, enerji ve sulama kuru luşları) de önceden geliştirilmiş olması gerekir. Bu tür kuru­ luşlardan pek çoğunun dışalımı yapılamaz, ülke içinde üreti lmeleri gerekir; büyük boyutlu ya da "hantal" olma eği limindedirler (sermaye-ürün orantıları yüksektir) ve geri dönüş sağ lanana deği n uzun bir haz ırlanma döneminin geç mesi gerekir. "Bütün bu nedenlerden dolayı, eğer gelişme hızlandırılacaksa, gelişme dönemi ni n başlangıcında toplumsal sabit sermaye yatırımlan çok önemli boyutlarda yapılma­ lıdır," (M oore, 1 963 :5 1 ). N ihayet yiyecek maddesi kıt.lığı sonucu nda ti caret had­ leri endüstri aleyh ine geli ştiği için (ve hatta kıt döviz, yiyecek maddesi dışalımın­ da harcanabi leceği nden), eğer etki li bi r gelişme gerçekleştirilecekseı tarımsal geli şmenin endüstriyel büyüme hızını izleyebi lmesi gerekir. 2 0 Bi r süre içi n bu 18

19 20

örneğin, Mann ing Nash ( 1 96 0) ve Bert F. Hoseliz t ( 1 9 6 0 : 2 1 7- 23 7) yaygın kandaşlık siste m inin endüstrileş me ile ortadan ka lk tıjjının görgü / olarak or­ taya kon madığını ile1 i sürme k tedir. A yrıca, Moore ve Feldman 'da ( 1 96 0) yer alan Singer, B elshaw, Ham mond ve Herskovitz 'in bö lüm lerine bakınız. Daha te knik olmakla birlik te h a lci daha ilke l düzeyde bir tar tışma iç in, bkz. , Charles P. Kindle berger ( 1 96 5) . Genel olarak denge li büyü me lehine o lan b u nok tular üzerinde h iç de görüş birliği sağla n m ış değildir. Hirsch man 'ın ( 1 958) görüşüne göre, k ı t ya tırım kay naklarının en verim li k u llan ımı "uzu n a tla ma " ola bilir. B u n lar, Hirsclı-

45

önkoşullar gerçekleştirildi ise, ülke kendini besleyen büyümeye doğru "büyük itme" i çi n ekonomik açıdan hazır duruma gelmiş demektir ( Leibenstein, 1957; Rostow, 1961 ). 2 1 "Kendini' besleyen büyümeyi sağlamak için, sermaye oluşu­ muna ayrılan u lusal gelir oranmda h ızh bir yükselme temel koşu ldur," (Millikan ve Blackmer, 1 961:55). Temel endüstriyel sektörJer, u lusun kaynaklarma ve teknolo­ jisine bağ h olarak, önderliği ele alacaklardır. Demiryolları (l ngiltere'de), kereste (İ sveç'te) ve d ışahm i kamesi endüstri leri (Arjanti n, Meksika, Hindistan) bunun örnekleridir. Hükümet, tüketimi vergilendirerek, yatırım için vergi özendirici leri sağlayarak, kendisi yatırama yönelerek, yeterli düzeyde yatınmm yapllmasmı gerçekleştirmey� çahşabi lir. Pazarm, özelli kle yatırım tahsisi alan ında düzensiz olması sonucunda " ... çağdaş bir kalk ışta, çeşitli önemli süreç ve i lişki leri hükü­ metin programlaması ve yönetmesi zoru nluluk kazanır, " (57). Tarım reformu (kamulaştırma) da zorunlu olacaktır. Yabancı sermayenin gelmesi de yardımcı olabi lir, fakat mutlaka gerekli değildi r. "Büyük itme" kavramı, ekonomistler tarafmdan , özünde durağan, geçimlik düzeydeki bir ekonomiden, kişi başma düşen gelirin sürekli olarak arttığ ı "çağdaş" ekonomiye geçişi aç ıklamak için ku l lan ılmıştsr. Sorunun böylece kavramlaştırılması i le, çağdaşlaşmanm toplumbi lim tarafmdan , ara yerinde geçi ş aşaması o lan i ki kutuptan oluşan kavramlaştınlması arasmda yakm bir koşutluk vardır. Fakat, ekonomik yaklaşım, toplumbi li msel yaklaşımdan i ki önemli nokta­ da ayrdmaktad ır. ( 1 ) Çizgi nin "çağdaş" ya da "kentsel " ucu nu özünde durağan bir ideal ti p ve gerçekleştirilmesi gereken bi r amaç o larak görme gi bi bir yamlgı içinde deği ldir. Bunun yerine, çağdaş toplumlarm değişi m tarafmdan (bu durum­ da, üretimin sürekli artışı doğrultusu nda) nitelendiği görüşündedir. Bir tarafta i ki sektörlü durağan model (W.A.Lewis, 1954), öte tarafta i se bir büyüme modeli man 'ın "doğrudan üre tken e tkinlik ler " (DPA) dediği, ekonominin diğer sek­ törlerine ileri ve geri bağlarla ilişkilen miş olan ve böylece diğer sek törlerde de büyümeye yol açan yatırmlardır. Hirsch man daha da ileri giderek, DPA yatırımlannın toplu msal sa bit sermaye ya tırımlanndan daha önce gelmesi gerek tiğini, çünkü bu ikinci tür ya tırımlara gerek duyulursa bunlann za ten yapılacağını ileri sürmek tedir. lk tisatç ılann çoğu buna ka tılm ıyor. ürnejiin, R. Nurske ( 1 9 5 3) is tem yönünden denge li büyüm ey i, W. Arthur Lewis ( 1 9 55) ise sunu yönünden denge li büyümeyi savunmaktadır. 2 1 "Büyük itm e " te ması, ekonomi y azın ında sık sık görii lür. örneğin, Harvey Leibenstein ( 1 9 5 7), geri kalmış ekono milerin, gelirin geçim lik bir düzey ç er­ çevesinde dalgalandığı "istikrar benzeri bir denge " duru m unda olduk larını; gelişmiş ekonomilerin ise, sürekli büyümenin n itelediği "dinamik " ya da "dengesi o lmayan " ekonomiler olduğunu ; kendini besleyen büyümeyi sağlamak iç in kişi başına geliri bir nok taya yükseltmek gerek tiğini, bunun için de "kritik düzeyde m inimum çabanın " ( "büyük itme ") zorunlu olduğu­ nu ileri sürmüş tür. W. W. Rosto w ( 1 9 6 1 ) aynı anlay ışı aşağıda bu bölümde göreceğimiz "kalkış " kavramında sürdürmek tedir.

46

olm'ak üzere, "önce" ve "sonra" aşamalarına uygulanan temelde farkla i ki kuram­ sal kavram bulunmaktadır. ( 2 ) "' Büyük i tme'ni n mekanizmalara açısından , yeter­ siz de olsa, deği şi m dönemi üstüne söyleyeceği bazı şeyler vard ır. W.W. Rostow ( 1 961-1 964:275-290) , değişim dönemini uçağa benzeterek geliştirdiği kavramlaş­ tırma i le, "büyük itme"nin en tamnmış çeşitlemesini ortaya attı : Bu, "kendini bes­ leyen büyüme" "kalkış" dönemidir. Önkoşu llarm yerine getirildiği varsayımı ile (bunlar, M illikan ve Blackmer'in yukarıda belirlediklerinin hemen hemen-aynısıdır) " ... (daha önce) marjinal etki nlik patlamaları gösteren güçler şimdi gelişecek ve h ızla gelişen eği limler olarak niceli ksel açıdan önem kazanacaktır," ( 1 964:279 ) . Belirli bir uyaran ortaya çıkacak (siyasal bir devrim, bir teknik yenilik, yöneline­ bilecek yeni bi r uluslararası ortam gibi ) ve toplam üretken yatınmlarm gene l düzeyini yükselterek toplum buna karş ı hazırhkh olacaktır. Gerçekten de, Rostowcu modelde (281 ) yatırtm temel bi r niteli k taşımaktadır: " Şu andaki amaç açısından, kalkış, aşağıdaki i li şki li koşullarm üçünü de gerektirecek biçimde tanımlanm ıştır : (a) Üretken yatınmlann, ulusal gelire (ya da net u lusal üreti mt:) olan oranmm (diyelim ki ) yüzde beşten yüzde onun üzerine ç ıkması; (b) Yüksek büyüme h ızı olan bir ya da daha fazla say ıda temel üretim sektörünün geli şmesi ; (c) Çağdaş sektördeki genişleme eği limleri nden ve kalkışan olası ekonomi dışı etki lerinden yararlanan ve büyümeye sürekli bir nitelik kazandıran, siyasal , toplumsal ve· kurumsal yap ı­ ların varlığı ya da h ızla geli şmesi." •

Yatırtm fonlara çeşitli kaynaklardan gelir, bu nlar arasında, az veri mli kullananlardan daha verimli ku llananlara gelirin kayd ırtlması (Meiji J aponya'smda olduğu gi bi) , hükümeti n kamulaştırma ve vergi lendirme araçları ve hızla gelişen sektörlerden karlartn geri dönüşü vardır. Rostow'un tartışması ne ölçüde yeter­ lidir? (b) ve (c)'de i leri sürülen görüşler özgül lükten yoksundur ; "temel üreti m sektörü", "yüksek büyüme hızı" ve "genişleme eği li mlerinden yararlanan siyasal, toplumsal ve kurumsal yapı" gi bi sözler, beli rli bir sezgi sağlamamn ötesi nde bir anlam taşımazlar. Daha da önemli si , Kuznets'i n ( 1965 :232 ) belirttiğine göre "sermaye yatırım oranlannm katlanması i le ulusal üreti mi n büyüme h ızmda bü­ yük bir artış olacağı varsayım ı ... Rostow'un listesi nde olup da veri edinebi ldiği­ miz ülkelere ilişkin istatisti ksel kanıtlarla doğrulanmamakladır." Kuznets'i n kamsma göre, kalkış aşaması i le bi r önceki ve sonraki aşamalar arasında görgül bir aynm yoktur ve her bi r ülkenin özgül niteli kleri (tarihsel kaht, bUyüme süre­ cine giriş tarihi, geri kalmışhk derecesi ) yeterli ağ ırl ıkla ele al ınmam ıştır. 47

b) işlevselciliğin ve Sistem Kuramının Bazı Yön leri : U yu msal Geli şme Çağdaş işlevselci kuramın evrimci yön leri daha önceki kısımlarda, özelli k­ le Spencer, Durkhei m , Levy ve Smelser'i tartış ırken geniş ölçüde ele alınmıştı. işlevselcilik ve evrimcilik arasındaki ana halka farklt laşma kavramıdır, bununla belirti lmek i stenilen şey, işlevsel açıdan uzmanlaşm ış toplumsal yaptların geli şme­ sidir. Bu, çok sayıda içbağ ımhltğı olan ve uzmanlaşmış organ lara bulunan son derece karmaşık uzmanlaşmış organizmaların evrimleşmesi ne be nzer. Hiçbi r toplumbi limci, bu düşünce çizgisini toplumu, altsistemlerden o luşan geniş bi r eylem sistemi içinde işleyen bir toplumsal sistem olarak gören Talcott Parsons'tan daha i leri götürmedi . Parsons'a göre ( 1 966 : özel likle 28-29), tüm eylem sistemle­ rinin yerine getirdiği dört temel işlev vard ır: Uyum, amaç gerçekleştirme, bütün­ leşme ve gizil örnek sürdürümü (AG I L) . Geni ş eylem sistemi içinde, toplumsal sistem bütünleşme işlevini yerine getirir {uyumu, d.avranışsal organizma; amaç gerçekleştirmeyi, kişili k sistemi ; örnek sürdürümünü i se kültürel sistem yerine geti rir). Toplumsal sistem içinde, bütünleşme topluluğun, uyum ekonominin; amaç gerçekleştirme siyasal yapman, örnek sürdürümü de ai le ve di n gi bi uzmanlaşmış yapıların işlevidir. Toplum evrildikçe,. bu işlevlerden her birisi AG I L çizgisi nde farklılaşmaya uğrar; önce yukarıda belirtilen doğru ltularda, daha sonra da her AG I L işlevinin altsistemleri (siyasal yapı altsistemi , ekonomi alt siStemi , vbg.) doğrultusunda evri lir. ilk el toplumlarda farkhlaşma düzeyi son derece düşüktür, fakat katmanlaşma sisteminin (kaynakların eşi tsiz dağılımının ve kandaş evli li­ ğinin geliştirdiği bir sistemdir) ortaya çıkması ve uzmanlaşmış dinsel kurumların farklılaşması sonucunda örnek sürdürümünde (di n) ve amaç gerçekleştirmede {şeflik) uzmanlaşmış altsistemler ortaya ç ıkar. Yaz ının bulu nması i le, eski araaşa­ ma toplumlar oluşur. AG I L terimleri ile, yeni evrenbi limsel dinin bir rahipler smıfı tarafından yönetilmeye başlaması i le, bütünleşme işlevi , örnek sürdürüm işlevinden aynlar. i lerlemiş araaşama toplumlar, yeti şki n erkeklerin tümüyle okuryazar olması, evrenbi limsel din ve {toplumu bütünleştiren ) yasal düzenin kurumsallaştırılması i le nitelenir. Nihayet çağdaş toplu mlarda endüstriyel te k­ noloji öngörülmüştür, bu toplumlara, yüksek derecede uzmanlaşma, mülkün kurumlaşması ve bu bölümde daha önce Smelser'in öne sürdüğü niteli kler belir­ ler. Evrimci bir açıdan önemli olan, değişimin bir uyum sal gelişme sürecinde farklılaşarak sürmesidir: Farklılaşmanın daha dengeli , evrilmiş bir sistem ortaya koya­ bi lmesi için, yeni farklılaşmış her altyapının . . birincil işlevin i yerine geti rirken, önceki daha farkl ılaşmamış yapıya göre bu i şlevi daha yüksek bi r uyumsal kapasite i le /erine getirmesi gerekir. Böylece, fabri kalardaki ekonomik üreti m, evdeki lerden daha etkili olur. Bu .

48

sürece , evrimci deği şi m döngüsünün uyumsal geli şme yonu adı n ı veri riz . Hem rol , hem d e top luluk düzeyi nde geçerli di r ... (22) Değişim süreçleri i ç i nde evri mci aç ıdan en önem li olan şey , uy umsal kapasitenin güç lendirilm esidir, bu d a ya yeni bi r yap ı ortaya koyan toplum i ç i nde, ya da başka toplumlarda ve belki de daha sonraki dönemlerde, yeni ti p yap ı i le birli kte kültürel yay ı lmadan ve diğer öğe leri n katılması i le gerçekleşir ... (21 ) Görüş aç ım ız oldukça evri mcidir, örneğ i n, araaşama· top lumları i l kel toplum lardan daha faz la geli şmişti r. .. Daha fazla genel leşti ri lmi� uyum sal kapasi te gösteren si stemlere " İ leri " d i yerek, temel ölçütleri mi biyoloji kuram ında ku l lan ılanlarla uyu m lu kılmaya çal ıştım. ( 1 1 0) Bu duru mda, çağdaş biyoloji kuramını izleyen Parsons, tüm toplu mların bir tek i lkel ti pten geliştiği ni i leri süren Spencer'den ay rıl maktad ır. Bunun yerine, "gözden geç i rdiği miz kanıtlar ortaya koy maktadır ki , evri mi n i l k aşamalarında, temel toplumsal ti pleri n çok ve değ iş ken ı kökenleri olmuştur," { 'i 1 O). Biyoloj i k evri me i lişkin olarak daha önce i leri sürü len bi r görüşe göre, evri mci ç i zgi ler bo­ yunca bir çok deği şkenlik ve dallanma olmuştur.(22) c ) Yeni Evri mci Kuram lar : Çok Çizgi li Evri m, Genel ve Özgül Evrim Toplumsal bilim lerdeki evri mci kuramlar, e n aLından kendi leri ne bu ad ı verenler, geniş ölçüde Steward , Whitc, Sahli ns ve Servi ce'in çal ışmaları sayesi nde (ay n ı zamanda, bakınız, Dobzhansky , 1 955 ; 1 962 : Tax, 1 959) son zamanlarda yeniden canlanmaya baş lad ı . Bu yazarların hepsi , Spenccr'i n evri m üstüne yaptığ ı çal ışmaları izleyen y ıllarda toplumbi li mci leri n ve antropologların di kkatleri ni çeken büyük kü ltürel çeşi tli liği ele almaya çalıştılar. Bu çeşi tli li k, evrimci kuram­ ları, evrimci ku ram lar olarak uzun süredi r gözden düşürmüş bulu nuyordu . Steward ' ı n ( 1 959 ; 1 964) görüşü "çok ç izgi li evri m " teri mi i le an latılm ıştır ve şu önerme i le özetlen mişti r : " Şi mdi elimizde biri ken olgu lar, insan kültürünün çeşi tli farklı ç izgi ler doğru l tu sunda evri ldiğ i ni göstermektedi r , evri mi tek ç i zgi li olarak değ i l , fakat çok çi zgi li olarak düşünmeliyi z . Belirli bir kültürün geli ştiği çevresel alan , be li rgi n bir yaşam bi ç i.mini gerek li kı lar. Antropo loğ un görevi be li rgi n evri m çizgi leri n i n ortaya ç ıktığı kül tür ti pleri ni be li rle mekti r. Biri kültür