İstanbul'da Kayıp Zamanlar II [2, 1 ed.]
 9786052953976

Citation preview

istanbul' da kayıp zamanlar -II Liji Pulcu Çizmeciyan



©

TÜRKiYE

$•

BANKASI

Kültür Yayınları

LİJİ PULCU ÇİZMECİYAN İSTANBUL'DA KAYIP ZAMANLAR D

© TÜRKİYE

İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI, 2.014

Sertifika No: 29619

EDİTÖR

ŞENGÜN KILIÇ HRİSTİDİS GÖRSEL YÖNETMEN

BİROL

BAYRAM

DÜZELTMEN

ESENGORAY SON OKUMA

EMRE YALÇIN DİZİNİ HAZIRLAYAN

MERYEM BULUŞ GRAFİK TASARIM UYGULAMA

TÜRKİYE İŞ

BANKASI KüLTOR YAYINLARI

ı. BASIM: MART 2.018, İSTANBUL

ISBN 978-605-295-397-6 BASKI

ALFABE BASIN YAYIN SAN.nCARET LTD.şn İKİTELLİ OSGB MAH. HÜRRİYET BULVARI ENKOOP SANAYİ SİTESİ

ENKOOP I. SOKAK NO:I KAT:-1 BAŞAKŞEHİRfİSTANBUL

Tel: (0212) 485 21 25-(0212) 485 21 26 Sertifika No: 34185 kitabın tüm yayın hakları saklıdır. kaynak göstermek şartıyla yapılacak kısa alıntılar dışında gerek metin, gerek görsel malzeme yayınevind~n izin alınmadan hiçbir yolla çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.

Bu

Tanıtım amacıyla,

TüRKİYE İŞ

BANKASI KÜLTOR YAYINLARI

İSTİKLAL CADDESİ, MEŞELİK SOKAK NO: ıJ4 BEYO(;LU 34433 İSTANBUL

Tel. (0212) 252 39 91 Faks (0212) 252 39 95 www.iskultur.com.tr

Anı

istanbul'da

kayıp

zamanlar II

Liji Pulcu Çizmeciyan

TÜRKiYE

$

BANKASI

Kültür Yayınları

Tüm Notre Dame de Sion

hocalarının anısına

içindekiler

Notre Dame de Sion'dan Edebiyat Fakültesi'ne _ _ _ _ l

1944, lise sonras İngiliz Edebiyatı derslerimiz.

Güzel Sanatlar Akademisi

1 . . . 1O

14

İlk hocalık denemem

17

Fakültede son senelerimi

20

Harp Sonu Notre Dame de Sion'la Fransa'ya Seyahatim (Temmuz 1948 - Eylül 1948)______ . . . . . . . . . . . . . . . 25

Yeni bir dönem _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 25 Marsilya___ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 33 Lyon... _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 37 Paris _ _ _ . _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 39 Louvre Müzesi ----·································-----45 Quartier Latin, Sorbonne gezisi -----···················49 Bir büyük mağaza, Bon Marche'yi geziyoruz . .53 Eski Paris gezisi ............................ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 57 Museum d'Histoire Naturelle gezisi _ _ _ _ _ _ _ 60 Radyoda konuşmamız........................................ _ _ _ _ _ _ _ 63 Petit Palais'de klasik resim sergisi _ _ _ _ _ _ _ 67 Versailles _ _ _ _ _ . _________ . . . . 69 Paris'te 16. Daire'ye gezimiz . ............. 74 Musee de l'Homme . . _ _ _ _ 77 Grand Palais ---------····························78 Gobelins halı ve kanaviçe atölyelerine davet ............................... 80 Musee Carnavalet.. _ _ _ ...................................................... 81 Opera ve Le Roi d'Ys (Ys Kralı) oyunu ......................................................... 84 VII

Fontainebleau gezisi____ ........................................................... 87 Boulogne Ormanı'nda gez· ... 90 Paris Büyük Şehir Belediyesi'nin daveti. ....................................... 92 Alpler'e Kampa gidiş ............................................................................................................................. 94 Paris'e dönüyoru~---------· ....................... 127 Elveda Paris_____ ·····································----141 İş teklifi alıyorum _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 151 Notre Dame de Sion'a Dönüş _ _ _ _ _ _ _ _ _ 155 İngilizce hocası oluyorum

. . . 155

Bir İstanbul Aşığı, Fakirlerin Annesi Sör Emmanuelle ........... 161 Madeline'den Sör Emmanuelle'e _ _ _ _ _ _ _ 161 Sör Emmanuelle Tunus'a gidiyor _ _ _ _ _ _ ················ 171 Mısır macerası... ........................................................... ................. 173 Sör Sara 182 Sudan macerası ..................... _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 183 Sör Emmanuelle Asya'd . . . ..189 Sör Emmanuelle Senegal'de...................... .................................. 194 Emeklili 196 Yeni bir haya ...............................................201 Gelecek emniyet alnnda .. . . . .. . . ..208 Yolun sonuna doğru..... .. . . . .211 Doktoraya

Doğru.......

____

...... .217

Evlilik ve balayı..... _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 217 Paris macerası___ ................................................................................... 225 ..................... 230 CNRS bursuyla Paris Profesör Bornecque'in daveti . .. . . 236 İstanbul'a dönüş______ ......244 Doktora sınavına giriyorum....... . .............. .246 Kızımız, Deniz ....... · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · ·•·••·· · ••·••·· · · · · ••·••··••·••·· · · .................................... 250

Vlll

Yeniden Notre Dame de Sio.• .__ _ _ _ _ _ _ _ _ 253 Fransız Edebiyatı hocası

oluyorum.

_ _ _ 253

Öğretmenler odamız _ _ _ _ _ _ _ _ _ ····· . ··· ...... 266

Deniz'in Notre Dame de Sion'lu oluşu _ _ _ _ _ 275 Resim hocalarımı _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ . . .277 280 Yemek odamız ve tarihçes· Huber Köşkü satılıyor (1973) ................................. _ _ 284 ................ 287 Hocalar kadrosu yenileniyor____ Lise son sınıflara atanıyorum _ _ _ ............289 Lise I'in çilesi.......... _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ ............ 294 Tekrar İngilizce hocası oluyorum... ______ 299 Okulda 70'li senelerin sonu_____ ....... 300 Atatürk'ün manevi kızı Rukiye Erkin'le söyleşL .................. ..305 Meliha Hanım'ın emekliye ayrılması ___ ..................... 307 Okuldaki felsefeciler _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 310 Fransız müdürün emekliliği .......................... _ _ _ _ 312 Velilerle konuşma günlerimiz _ _ _ _ _ _ _ _ _ 315 Belgrad Ormanı sefalarımız ................................... _ _ _ _ _ _ 316 Son sınıf baloları _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ . . ..320 On seneden sonra ilk teftiş...... _ _ _ _ _ _ _ 321 Emekliliğim............. . . ... ............ . ... ...... . . .......... .... ...323 Öğretmenler günü yemekleri _ _ _ _ _ 329 Dizin ......... .

Notre Dame de Sion'dan E,debiyat Fakül-tesi'ne

I944, lise sonrası Lise bitirme sınavlarını başarıyla verdikten sonra Notre Dame de Sion'un büyük salonunda, görkemli bir törenle okul bizi hayata uğurladı. O gün elimizde diplomalarımız, başımızda defneden taçlarımız, bahçede sevdiğimiz üç hocamız; Ercüment Ekrem Talu, Pierre Dubois (bizim için Pere Gautier; çünkü kendisi rahipti) ve genç Terentio Consoli'yle bir anı fotoğ­ rafı çektirip, birbirimizden hiç ayrılmamaya yemin ederek hayat yoluna çıktık. Ama işimiz daha bitmemişti, çünkü o devirde ecnebi okulların diploması üniversiteye kaydolmak için yeterli değildi. Muhakkak bir resmi lise diploması da gerekliydi. Bunun için yapılan "olgunluk sınavı"na bizim okulun mezunları Galatasaray Lisesi'nde girerdi. Ortaokul sonunda da böyle bir sınav vardı, ama Notre Dame de Sion'a devam edecekler için zorunluluk yoktu. Ancak 1941'de harbin kritik zamanları, Mayıs ayında çok kötü söylentiler var: Acaba Almanya bizden bir cephe açmak isteyecek mi? Okul törensiz erken kapandı, bizler de belki okumaya devam edemeyiz diye, Galatasaray'daki bu sınavlara girmiştik. Hala diplomam durur. O ara durum o kadar

korkuluydu ki arkadaşlarımdan bazıları devletin verdiği seyahat teşvikinden faydalanarak İstanbul'u terk etmişti. Beraat Barlas'ın Akşehir'e gittiğini hatırlıyorum. Bizi de, annem Sarıyer'deki yalımıza, 1930'da babam öldüğünden beri ilk kez götürmüştü. Allaha şükür hiçbir şey olmadı. "Allah Türkleri seviyor" dediler. İşte şimdi olgunluk sınavlarına girmek için Galatasaray Lisesi'ne gidiyoruz. Bu bizim için dört günlük bir gezinti, biz o liseyi, o bahçeyi çok iyi biliriz: Arkadaşımız Zerrin'in babası İzzet Hamit Ün lisenin müdür muavini; kendisi Fransızca hocası hatta öğrencilere okutulan bazı Fransızca kitapları, Fransız müdür Camille Bergeaud ile beraber yazmış. Ün ailesi, okulun arka bahçesinde çiçekli, şirin, küçük bir evde oturuyor. Oraya gidince, insan kendini sayfiyede zannediyor. Kız Kulesi, Saraybumu ayaklarının dibinde, sanki denize uçuyormuşsun gibi oluyor. Biz Zerrin'e çok gidiyoruz, hele son sene. Ön kapıdan geçmek zorumuza gidiyor, cumartesi bile olsa okulda devamlı kalan yatılı birkaç oğlana rastlıyoruz. Biz daha fazla yan sokaktaki arka kapıdan gitmeyi seviyoruz. Bunu bildiğinden Zerrin bir hademeye tembih ediyor. Biz koca demir kapıya yumruğumuzla güm güm vuruyoruz, acaba niye bir zil koymamışlar? Muhakkak biri hemen gelip açıyor ve kendimizi arka bahçede buluyoruz. Baharda çiçek dolu, ortada da uzunlamasına bir havuz var. Kırmızı balıklar bu ortamda çok şanslı, Zerrin onları besliyor. Bize olgunluk sınavları bir gezme dedim ya,~dört gün o lisedeyiz. Öğleyin işimiz bitti mi arka bahçeye gidiyoruz. Biraz sonra, aynı zamanda Galatasaray'da Latince ve felsefe dersi veren hocamız Pere Gautier elinde yarım somun ekmekle geliyor. Daha yemeğe gitmemiş, ama ekmeğini tedarik etmiş; harp senelerinde ekmek karneyle. Yemekten 2

Yıl

1944, olgunluk sınavı sonrasında felsefe hocamız Pierre Dubois ile Galatasaray Lisesi'nin arka bahçesindeyiz.

evvel kızlarının ne yaptığını öğrenmek istemiş. Hepimiz çok memnunuz. Onu havuz başında karşılıyoruz. Bizi gören balıklar kenara geliyorlar, yem peşindeler. Hocamız, Zerrin'e, "Balıkları siz çekiyorsunuz" diyor. Zerrin de o sene güzelliğinin doruğunda, sarı saçlı, yeşil gözlü, balıke­ tinde 18 yaşında bir kız. Zerrin bu sözü bir kompliman gibi algılıyor, kızarıyor, "Evet ben onlara her sabah yem veriyorum, beni iyi tanıyorlar" diyor. Hemen fotoğraf makinesini alıyor ve hocamızla bizim poz poz resmimizi çekiyor. Olgunluk da bitti şimdi ciddi hayat başlıyor. Ben ne yapacağım? Tüm benliğim felsefe diyor, ama Edebiyat Fakültesi'nde dersler Almanca, asistanlar tercüme ediyorlar. Hoca olarak iki yaşlıca Alman profesör var, Emst von Aster ve Walter Krantz. Onlar için, "Çok değerli kişiler" deniyor. Herhalde Nazi rejiminden kaçanlardan. Bizden bir sene evvel okulumuzu bitiren Riri, şimdi felsefe bölümünde, onları methede methede bitiremiyor, ama o Alman 3

okulundan Notre Dame de Sion'a gelmişti. Almancayı iyi biliyor, hatta Krantz'a, "Neredeyse bu hoca Kant!" diyor. Ama beni derslerin tercümesi tatmin etmeyecek, hocayla yüz yüze konuşmak bambaşka bir şey. Ankara'da bir Fransız; Lacombe, felsefe hocası. O tam bana göre, Fransız konsolosluğundaki bir konferansına gittim. Descartes'tan harikulade konuştu. Ama annem beni Ankara'ya yalnız gönderir mi? Göndermedi de. Zerrin ilk günden beri İngiliz Filolojisi'ni istiyor, İngilizceyi çok seviyor, ama İngilizce hocamız Mother Consuelo ara sıra, "Amerikan şivesiyle konuşuyorsun" diye tenkit ediyor. Evet, o sene Amerikanca çok moda: Amerikalıların harbe girmesi, savaşın yönünü değiştirdi. Bizim kızlar az çok ne yapacaklarını biliyorlar: Şemican'ın babası doktor, o da baba mesleğini seçiyor. Silva dişçi olmak istiyor, Raife, Turan da Fransız Filolojisi'ne yazılıyorlar. Turan'a yazık oluyor, matematik sınıfında o kadar çalış da edebiyata gir... Nihal, Ankara'da Hukuk Fakültesi'ne yazılıyor. Ama bir sene sonra babası Erdener Paşa emekli olunca eğitimine İstanbul'da devam etti ve senelerce milletlerarası hukuk profesörü olarak nice kişi­ leri yetiştirdi. Ben de Zerrin'in grubuna katılıyorum: Altı Notre Dame de Sion'luyuz: Zerrin Ün'den başka, Beraat Barlas, Nezihe İnkaya (sonradan Hıfzı Topuz'un eşi), Leyla Kermenli, İnci Barbaros ve ben Liji Pulcu. Nasıl olduysa, yalnız olarak, yani annesiz gidip Edebiyat Fakültesi'ne kayıt olabildim. Kalemde ..(o zamanki sekreterlik) bir genç arkadaş diplomalarıma bakıyor. Lise diplomam 9,33'le "Pek İyi" derece, "Olgunluk"sa 6'yla; "Orta". Bu işe çok şaşırıyor. "Eh, ne yapalım, hayatın cilvesi" diyorum. Neyse, 3586 numarayla artık üniversiteliyim. 4

Notre Dame de Sion'dan lstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi lngiliz Filolojisi bölümüne giden altı öğrenci, "takımyıldızı": Zerrin Ün, Beraat Barlas, Nezihe lnkaya, Leyla Kermenli, inci Barbaros, Liji Pulcu.

Fakülte geç açılıyor, 1 Kasım'da; o zaman üniversiteler öyleydi. O ilk gün hepimiz İngiliz Filolojisi'nin anfisindeyiz. Şimdiki gibi üniversitelere girmek için bir genel sınav yok, ama her bölüm kendi bünyesinde bir seçim uyguluyor, çünkü yer sayısı belirli, fazlalığı elemeli. O gün, biz de bir sınav bekliyoruz, ama kayıtlı yüz talebeymişiz, tam kontenjan. Seçme sınavı yapılmadı, ama 5

İngilizce bilgimize göre derslere ayırmak istediler. Biz, "İngiliz Hars ve Fikir" derslerine devam etmeye layık

görüldük, yani en yüksek grup. Bizimle birlikte kolejden gelenler var, onlar da bizim gibi küçük bir grup; Tunç Yalman, Dimitri Andreadis, Ülker Kaya, Leyla Takizade ve Orhan Pamuk'un annesi Şeküre Basman. Kardeşi Gülgün de yanımızdaki Güzel Sanatlar Akademisi'ne kayıtlı. Biz onları tanıyoruz, ablaları Türkan Rado gibi onlar da birkaç sene Notre Dame de Sion'a gelmişlerdi. Ama ablaları bizden mezun ve öğrendiği Latinceden dolayı Roma Hukuku'nda çok kolaylık gördüğünü söylüyordu. Şeküre çok güzel bir kız: Sarışın ve bana sanki yüzü yaldızlıymış da tümden ışık saçıyor gibi bir his veriyor. Fakat çok konuşmuyor, aramıza hiç girmiyor. Hars ve fikir derslerini İngiliz bir okuonan veriyor, Arnold Davenport. Çok iyi anlatıyor, hep felsefe hocamızla gördüğümüz konular, İngiliz düşünürleri Locke, Hobbes, Hume gibileri. Tabii biz bu derste çok iyiyiz. Kolejlilerinse günlük İngilizceleri çok iyi, ama akılları felsefeye çok yatkın değil.

Bizim Notre Dame de Sion takımyıldızının etrafında bir gezegen gibi dönen bir kolejli var, Dimitri Andreadis. Arkadaşları ona Taki diyorlar, biz de Cyrano, çünkü çok yakışıklı bir çocuk olmasına rağmen, burnu biraz büyük. Tabii bu takma adı aramızda kullanıyoruz, ama ağzımız o kadar da alıştı ki, ben unutup bir gün ona öyle hitap ettim. İşitmezlikten geldi. Tabii onu bizim gruba çe~en Zerrin. Bize bir başka Dimitri daha yaklaşıyor. İngilizcesi çok iyi değil, bizden çok zaman yardım istiyor. Her zaman lacivert takım elbisesi ve fötr şapkayla fakülteye geliyor, ama o zaman şapka giyen çok, Taki de bazen takıyor. İkinci Dimitri (Papadopulos) bizden epey büyük, 6

1914'lüymüş. İyi bir çocuk, şivesi de bozuk. Acaba niye yardım için bizi seçiyor? Meğer Dimitri'miz bir papazmış, herhalde rahibe okulundan gelen bizleri kendine daha yakın buluyor. Bizim Dimitri çok da yükseldi; Fener Patriği Bartholomeos'tan önceki patrik I. Demetrios oydu. Bunu öğrenince kızlara, randevu alıp gidelim tebrik edelim dedim, ama çekindiler. Eminim bizi çok iyi karşılardı. 2 Ekim 1991 'de kalp krizinden vefat etti. Toprağı bol olsun. Kolejlilerden bir başka arkadaşımız, Ülker Kaya: Şük­ rü Kaya'nın kızı. Çok tatlı bir kız, tüm Kaya ailesi gibi sarı saçlı mavi gözlü, alçakgönüllü. Beraber çalışıyoruz. Tatil günlerinde bizi sık sık Fenerbahçe'deki villalarına davet ediyor. Babası Ankara'da oluyor, annesini de kaybetmiş. Ülker bize yemekler pişiriyor, iyi ev hanımı. Çalışıyoruz, kahveler, çaylar içiliyor, ama dersler de ilerliyor. Akşamüs­ tü yorulunca, Ülker kardeşi Umur'u çağırıyor. Bizi yelkenlisine almak için, saray terzisi Botter'in dört mevsim panolarıyla bezeli evinin rıhtımına yanaşıyor. Moda Koyu'na doğru gidiyoruz. Çok güzel bir gezinti, bazen Zerrin yelkeni kullanıyor, arkadaşımız çok sportiftir. Bir kez de Umur yoktu, hava da çok güzel, Zerrin illaki bizi gezdirecek. Yelkenli rıhtımda. Ülker'in de bu işe aklı yattı, geçenlerde Zerrin biraz kullanmamış mıydı yelkeni? Korkusuz bindik, ama Moda Koyu'nda rotayı bir türlü Fenerbahçe'ye doğru çeviremiyor. Korktuk, neyse ki halimizi gören bir delikanlı imdadımıza yetişti ve bizi rıhtıma kadar çekti. Zerrin, Ülker'in ağabeyi Ahmet'i Galatasaray Lisesi'nden tanırdı, ona "Topuz" derdi; toplu bir çocukmuş, geceli ve tatil günlerini bile okulda geçirenlerdenmiş. Başka bir kolejli daha yakın arkadaşımız oldu, Leyla Takizade. Beraber Profesör Mac Ilwraith'le tercüme yapıyoruz. Küçük bir grubuz. Leyla çok cana yakın,

7

Elmadağı'nda

oturuyor, onun evinde de çalışıyoruz. Leyla bugüne kadar bizimle kenetli yakın arkadaşımız kaldı. Başka bir tercüme konumuz da Shakespeare'in piyesi Antony and Cleopatra. Bu piyesi bizden kim bilir kaç sene evvelkiler tercüme etmeye başlamış, ama bitirmek bize nasip oluyor. Bu tercümeyi Halide Edip'le yapıyoruz, çünkü bitince basılacak ve de temsil edilecek. Evet, bizim grupla bitti ve Şehir Tiyatroları'nın Tepebaşı'ndaki -sonradan yanan- o kuş kafesi gibi ahşap dram sahnesinde oynandı. Hepimize parasız birer bilet dağıttılar, ama aslında büyük emek bizden evvel gelenlerindi. Hars ve Fikir Sertifikası iki senelik ve ikinci sene çok çalışmamız lazım. Bu saydığım arkadaşlardan başka tabii Taki bizimle çalışıyor. Çok zeki bir çocuk, gittikçe hepimizin ağabeyiymiş gibi davranıyor. Biz de ona çok alıştık. Zengin bir tacirin oğlu, annesi de İtalyan. Çok alçakgönüllü ve nükteli: Kendisi bize anlattı. Arkadaşlarıyla poker oynuyor. Bir ara oyun çok yükseliyor, o da çekilmek istiyor. Arkadaşları mani olmak istiyorlar, "Param yok" diyor. Altemur Kılıç, "Böyle bir smokin giyenin parası olmaz mı?" diyor. Taki'miz, "Arkadaş, o kiralık" diyor. Hepimiz bu cevaba çok güldük. Taki zeki, ama çok kolay derslerde takılıyor. Zerrin, "Berna onu kıskanıyor" diyor. Berna Moran asistan ve arkadaşımız Mehlika'nın kuzeni, bizi de az çok kanadının altına almış kişi. Bu ikinci sene Zerrin'le Taki işleri daha derinleştiriyorlar. Taki, evlilikten bahsediyor, ama sene sonu bir yıl için Ameri!