Sanat Manifestoları: Avangard Sanaat ve Direniş [4 ed.]
 9789750508288

Citation preview

sanathayat

DİZİ EDİTÖRÜ Ali Artun Sanat gerçekte hayata değil, izleyiciye ayna tutar. Oscar WILDE En iyi sanatçılar, hayatın azgın girdabından kendi bedenlerinin parçalarını kapanlar olacaktır; elleri ve yürekleri kanayarak, zamanın zekasına sımsıkı tutunanlar olacaktır. Richard HUELSENBECK Sanat asli bir kavramdır: Tanrı gibi yüceltilmiş, hayat gibi açıklanamaz. Kurt SCHWITTERS Sanat biçimlerimizle yaptığımız, hayatlarımızda yeniden anarşistçe nefes almaktır. John CAGE Sanat hayata dönüşmekle kalmadı, hayat da kendisi olmayı reddediyor. Allan KAPROW Gündelik hayatın devrimci dönüşümü, mal biçiminde stoklanmış her türlü sanatsal ifadenin ve tüm uzmanlaşmış siyasetin sonunu belirleyecektir. Guy DEBORD

Derley�n ve Sunan ALI ARTUN

Sanat Manifestolan AVANGARD SANAT VE DİRENİŞ ÇEVİRENLER Kaya Özsezgin - Ufuk Kılıç - Can Gündüz Elçin Gen - Mustafa Tüzel - Ece Erbay Melih Cevdet Anday - Sabahattin Eyüboğlu Erdoğan Alkan

�,,,, .'

--

iletişim

İletişim Yayınları 1536 • sanathayat dizisi 20 ISBN-13: 978-975-05-0828-8

© 201O İletişim Yayıncılık A.

Ş.

1-3. BASKI 2010-2013, İstanbul 4. BASKI 2015, İstanbul

DİZİ EDİTÖRÜ Ali Artun YAY/NA HAZIRLAYAN Elçin Gen KAPAK TASAR/MI Özlem Özkal - Suat Aysu UYGULAMA Hüsnü Abbas DÜZELTİ Asude Ekinci DİZİN Elçin Gen BASK/ ve CİLT Sena Ofset· SERTİFİKA NO. 12064

Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi B Blok 6. Kat Na . 4NB 7-9-11 Topkapı 34010 İstanbul Tel: 212.613 38 46

İletişim Yayınları SERTİFİKA NO. 10721 Binbirdirek Meydanı Sokak, İletişim Han 3, Fatih 34 122 İstanbul Tel: 212.516 22 60-61-62 •Faks: 212.516 12 58 e-mail: [email protected] • web: www.iletisim.com.tr

Ulus Baker'e

Şimdi, inkar ediyorum tini, bilimi, aklı, bilinci, duyarlılığı, h ayatı

Antenin Artaud

İÇİNDEKİLER

SUNUŞ / Manifesto, Avangard Sanat ve Eleştirel Düşünce ALİ ARTUN

..................................................................................................................................................

11



Manifesto, Ütopya, Devrim ........................................................................................ 16



Toplumsal Devrim, Toplumsal Sanat ................... . ............................................ 1 9



Romantizmin Modernlik Karşıtlığı v e Manifesto.................................... 23



Estetik Modernizmin Modernlik Karşıtlığı ve Manifestolar.......... 25



Sanat Manifestolarının Retorik, Tematik ve Poetik Örgüsü ........ 27



Akılcı Avangard ve Rasyonalist Sanat Manifestoları ......................... 45



Hangi Manifesto?................................................................................................................ 56



Manifestolar ve Çağdaş Eleştirel Düşünce ................................................. 64

Sanat Manifestoları .

.

.... ................. .................................................................................

1801 1874

Ludwig Tieck

Kaiser Oktavianus'tan Paul Verlaine: Şiir Sanatı

.

.

.

.

................ ............................ .....................

.

.

................ ........... ............................... ............................... ..........

1891

71

Oscar Wilde:

73

73

Dorian Gray'in Portresi'ne Önsöz .................................... 75

1897 1909

Stephane Mallarme: Zarla Şans Dönmeyecek

..............................................................

Filippo Tommaso Marinetti: Fütürizm Manifestosu

..................... ....................... ...... ...............

1919 1919

Johannes Molzahn: Mutlak Ekspresyonizm Manifestosu

1 06

. . . . ....................

1 09

. . . . . ..................................................

112

Ludwig Meidner: Bütün Sanatçılara, Müzisyenlere ve Şairlere Richard Huelsenbeck: Dadaist Manifesto

...................

1918 1920

Tristan Tzara: Dada Manifestosu

1 02

. . . . . ..................

......................... ......................... .......................

1920

77

................ . . . . . . ..........................

116

..........................

Tristan Tzara: Sıradan Aşk ile Kalbi Vuran Aşk Üzerine Dada Manifestosu

1 29

Francis Picabia: Dada Manifestosu

149

................. ........................... ................ ................

1920 1920 1921 1920

.................................. ..........................................

Francis Picabia: Yamyam Manifestosu

..................................................................

Francis Picabia: Bay Picabia Dadacılardan Ayrılıyor Kurt Schwitters: Merz'den

................. ....................................................... . . .

1922 1922

Kurt Schwitters: İnek Manifestosu

............................

1 52

..........................

1 55

..............................................................

Kurt Schwitters: i (bir manifesto)

Andre Breton: Yapay Cehennemler: 1921 Dada Sezonu Açılışı

1 65

...............

.................... ...............................................................

1921

1 50

.......................... ................. ...........

1 66

1 67

1924 1925

1925

1938 1942

1953 1948

Andre Breton: Sürrealizm Manifestosu

...........................................................

Artaud, Breton, Eluard, Naville, Soupault, Aragon, Ernst, Masson ve diğerleri: Sürrealist Araştırmalar Bürosu Bildirisi...

...........

225

Antonin Artaud: Papa'ya, Dalai Lama'ya, Buda Okullarına Mektup

..........

227

.

............ .................................

Lev Troçki ve Andre Breton: Bağımsız ve Devrimci Bir Sanat İçin

........................

231

Andre Breton: Üçüncü Sürrealizm Manifestosuna Önsö , z ya da Değil . .

..... .. .......................................................... ..........

239

Andre Breton: Yaşayan Eserleriyle Sürrealizm

253

......................................

Constant Nieuwenhuys: Manifesto .

...................................... ..................................................

1955

1 78

..........

261

Guy-Ernest Debord ve Gil J. Wolman: Niçin Letrizm?

268

Guy Debord: Sitüasyonların İnşası ve Uluslararası Sitüasyonist Akımın Etkinlik ve Örgütlenme Koşulları Üzerine Rapor

278

Constant Nieuwenhuys ve Guy Debord: Amsterdam Bildirisi

306

Constant Nieuwenhuys: Yeni Babil

308

Guy Debord: Sitüasyonist Tanımlar

311

................................................. .......................................

1957

......................

1958

............................. ..........................................

1960

.....................................................................................................

1958 1958

. . . . . .................. . . . ....................... ................

Guy Debord:

Derive Kuramı

.

........... . . ....................................................................... . . .

314

1959

Guy Debord: Olumsuzlama ve Prelüd Olarak

Detournement

1960 1960

.......................................................................................

Guy Debord: Sitüasyonistler: Enternasyonal Manifesto

320

.......

Pierre Canjuers ve Guy Debord: Devrimci Programm Birliğini Tanımlamaya Doğru

324

Guy Debord: Gündelik Hayatta Bilinçli Değişimler İçin Perspektifler

333

Guy Debord: Politikada veya Sanatta Yeni Eylem Biçimleri ve Sitüasyonistler

335

Vincent Bounoure, Claude Courtot, Annie Le Brun ve diğerleri: Düşmanın Portresi

...........................................................................

344

John Cage: Manifesto

.....................................................................................................

346

Allan Caprow: Manifesto

347

.......................................................................

1961

....... .....................................................................................

1963

................................................

1968

1952 1966

.....................................................................................................

1976-1977 Sex Pistols: Anarchy in the UK/ God Save the Queen 1979-1982 Jenny Holzer: Kışkırtıcı Metinler 2004

......................................................................

351

.............................................................................

353

Alain Badiou: Çağdaş Sanat Üzerine On Beş Tez

.... ..........................

356

....................................................................... ........................................................

363

...........................................................................................................................................................

367

Metinler Listesi Dizin

3 17

SUNUŞ •

Manifesto, Avangard Sanat ve Eleştirel Düşünce ALİ ARTUN

Dada' n ı n doğduğu, i l k Dada m a n ifestola r ı n ı n o k unduğu ve performansla rının yapıldığı Zü rih'tek i Cabaret Volta ire. Sahnede kurucular: Hugo Bali piya no çalıyor, Tristan Tzara ve Hans Arp önde, arkala rında Richard Huelsen beck ve bu tablo nun ressamı M a rcel Ja nco, en a rkada Emmy Henn ings.

Manifesto, Avangard Sanat ve Eleştirel Düşünce

Modernizm olarak bilinen kültürel devrimi, öncelikle manifesto biçimindeki uyarlamaları dolayısıyla kavrıyoruz.

janet Lyon

Son iki yüzyıla ait sanatın tarihi daha yeni yazılıyor. 1 968 ertesinde 'Faris filozoflan'nın, modem düşünceyi sarsan sor­ gulamalarından kaynaklanan Sanat Tarihi'nin büyük krizi sürmesine hala sürüyor ama buna karşın sanatın tarihleri alabildiğine zenginleşiyor. Birkaç örnek vermek gerekirse: Romantizmi modem bir stil değil de, modernlikten bir kopma olarak inceleyen çalışmalar kabarıyor. Bütün tarihiyle birlikte bizzat sanatı da yok etmeye yönelik kültürü doğuran, Paris'in 1 850- 1 900 arasındaki metropolleşme dönemi anbean yeni­ den yaratılıyor. Salt sanatı baştan çıkaran b ohemya üzerine ardı ardına araştırmalar yayınlanıyor. l 789'dan 1 968'e bir­ birini izleyen devrimlerde sanatın siyaseti araştırılıyor; örne­ ğin, Alman kentlerinde yaşanan 1 9 1 8 Devrimi sırasında sana­ tın örgütlenmesi, "modernist enternasyonal"in milliyetçi13

liğe direnişi neredeyse gün gün taranıyor; bu esnada yayın­ lanan yüzlerce manifesto , dergi, bildiri aranıp bulunuyor. Bauhaus'un önce Alman milliyetçiliğiyle , ardından sırasıyla B olşevizm , Nazizm ve ABD liberalizmiyle nasıl flört ede­ bildiğini keşfediyoruz. Kurt Schwitters'in 1 93 Tde Naziler­ den kaçması nedeniyle yarım kalan ve daha sonraki savaşta imha olan Merzbau projesi 2006'da yeniden kuruluyor; Ams­ terdam radyosunda Ur-Sonata'larının kayıtları bulunuyor. Modern müzeciliğin merkezleri olan Louvre, British Museum ve Berlin Altes gibi emperyal müzelerin modernliğin kurul­ masındaki etkileri, küratoryal politikaları, koleksiyonları ve mimarlıklarıyla ilgili merak, yeni yayınlar çıktıkça durulaca­ ğına daha da artıyor. British Museum kendi tarihini müzeleş­ tiriyor; D ocumenta kendi geçmişini sergiliyor vb. Bunlardan başka, Doğu Avrupa, Batı'yla kaynamadan önceki döneme ait sanatını kurtarmaya çabalıyor; Afrika ve Asya'daki koloni­ ler, Avrupa-merkezli anlatılardan sökmeye çalıştıkları kendi, 'öteki' modernizmlerini keşfetmeye girişiyorlar; post-kolonyal bir kültür paradigması geliştiriyorlar . . . Ve Sanat Tarihi, Prezi­ osi'nin deyişiyle, "kendi tarihini sanatsallaştırıyor": Modern sanat tarihine damgasını vuran Vasari'nin biyografik, Burck­ hardt'ın kültürel, Winckelmann'ın ulusal, Wölfflin ve Riegl'in formalist, Gombrich'in Hegelci modelleri sökülüyor. Farklı bütün zamanlara ve mekanlara özgü sanatları ulus/stil/form gibi ortak bir tasanın bağlamında rasyonelleştiren (bilimsel­ leştiren) yekpare, evrensel anlatılar Rönesans'tan bu yana ilk kez parçalanıyor. Sanat hareketleri, bir semiyolojiye, bir iko­ nolojiye, ya da salt maddeye indirgenmiş formalist tarihlerin gramerinden sökülerek hayatın ve siyasetin bağrındaki haki­ katine iade ediliyor. Bütün bu arkeolojiyi kamçılayan, estetik modernizme ve modernizmin koşullandırdığı avangarda duyulan bitmez tü­ kenmez ilgi. Sanatın yalnızca bütün tarihine değil, bizzat 14

Merzbau Schwitters'in şaheseri sayı l ır. Erotik ıstıra b ı n Katedra li olarak da bili nir. 1 920'1erden başlayarak, Nazilerden Norveç'e kaçtığı 1937 yıl ı n a k a da r üzerinde çal ışır. Daha sonra Norveç'te ve oradan da kaçtığı İ ngiltere'de yeni Merzbau projeleri üzerinde çalışır. Diğer M erz kolajları gibi b u l u n m uş malzemelerle kurulan Merzbau organ i k bir eserdir, deva m l ı a kış

(f/ux)

h alindedir.

varlığına da kastetmesine gösterilen merak. Sanatın hayatı ele geçirmeye yönelik cüretine ve hayallerine duyulan tut­ ku . Bu tutku tam da modemizmin parçalandığı bir zaman­ da alevleniyor. Belki de Benjamin'in düşündüğü gibi, tarih ancak geçmişin yıkıntılarından yapılıyor. Bugün bir yan­ dan postmodernist sanat, taklit ya da tahrip ederek moder­ nist estetiği yağmalayıp tarihsizleştirirken; diğer yandan, sa­ natın hakikatine , tarihe ve eleştiriye inananlar, tarihin bu en çılgın, en aykırı, en şiirsel deneyimini harıl harıl restore ederek, onun büyüsünü sürdürmenin yollarını arıyorlar. Bu yolda, başta sanatçıların eserleri olmak üzere, kitaplar, der­ giler, gazeteler, fotoğraflar, yazışmalar, notlar, defterler, çi­ zimler, eşyalar, kayıtlar ve her türlü sayısız belge didik didik ediliyor. Ama bunlar arasında en hakikileri, kuşkusuz mani­ festolar. Onlar hem birer metin, hem de birer olay. Sanat di­ ninin hem duaları, hem bedduaları. Manifesto, Ütopya, Devrim Manifesto fikri olmadan aydınlanmanın diyalektiği işlemez. Ancak manifesto olgusu; yani, manifestonun kendinden hoşnut birtakım fikirler yerine, bir mücadele tarihine göndermede bulunması, modernliğin eksenini değiştirir. Böylece manifesto, modernliğe özgü demokrasi riyasının barındırdığı sakatlıkları teşhir eder.

Janet Lyon

Manifesto , Fransız Devrimi'yle doğuyor: "Özgürlük ! Eşit­ lik ! Kardeşlik! " İki yüzyıllık tarihi boyunca da modernliğin bu vaadinin peşine düşecek. 1 9 . yüzyılda vaadini tutmayan burjuvaziye karşı siyasal avangardın öncülük ettiği başkal­ dırıların çığlığı olacak. 20. yüzyılda ise manifesto formuna sanatın avangardı sahip çıkacak. Çünkü artık umudun söz­ cülüğünü daha ziyade sanat üstlenecek. 16

Hem bir siyasal retorik, hem de edebi bir tür olarak mani­ festonun en temsili örneği, Marx ve Engels'in kaleme aldık­ ları Komünist Manifesto ( 1 848) . Komünist Manifesto, herke­ sin kendini "özgürce geliştireceği" , sınıfların ve işbölümü­ nün -dolayısıyla bir sınıf mücadelesi olan siyasetin ve işbö­ lümüne maruz kalarak uzmanlaşan sanatın- son bulacağı bir ütopya vaat ediyor. Bir anlamda herkesin siyasetçi ve sa­ natçı olacağı bir ütopya. Ütopya, manifestonun bir ilkesi. Ve Marx'tan çok önce, Platon'un Politei üzerine diyalogların­ dan, türe adını veren Thomas More'un De optimo reipubli­

cae kitabına ( 1 5 1 6) kadar bütün ütopyalar bir Altın Çağ, bir Arcadia, bir tür komünal toplum düşlüyorlar. 1 789 Devrimi bu ü topyaların gerçekleşebileceği umudunu uyandırıyor hem de "burada ve şimdi". Ve her ütopyacı eylem bu umu­ du dünyaya ilan (manifest) ediyor. İnsanlığı katılmaya çağı­ rıyor. Bu hadisenin erken örneklerinden biri, Babaeufün ta­ kipçisi olan Sylvain Marechal'in ( 1750- 1 803) yazdığı Eşitler

Manifestosu'dur (Manifeste des Egaus). * 1797'de idam edilen Babaeuf, 1 9 . yüzyılda Paris'i saran gizli devrimci dernekle­ rin , anarşist "eşitlikçi" komploların, avangard siyasetin ba­ bası sayılır. Bütün düşüncesini ve eylemini, arzuları iktidara geçirecek komplolara hasreden Auguste Blanqui'nin üstadı da Babaeuftür. Walter Benj amin'e göre modernizmin baba­ sı Baudelaire de bir komplocu sayılır. Ama o, her sözcüğünü gizli görevlere atadığı diliyle komplo kurar. "Blanqui'nin ey­ lemi, Baudelaire'in düşünün kardeşidir. " 1 Kendisi de bir ütopyayı ifade eden Fransız Devrimi'nin "özgürlük, eşitlik, kardeşlik" manifestosu , yeni bir 'top­ lum' kurmakta olduğunun bilincine varan metropol halk*

"Şimdi kararlı olarak davranmanın vakti gelmiştir. Halkın çektiği çileler artık son kertesincledir ve yeryüzünü karartmaktadır . . . Siz, baskı altında inleyenler, gelin bize katılın: Doğanın bütün çocuklarına bahşettiği ziyafeti paylaşın". [Ger­ çek eşitlik devrimine katılın, zira] "her insan aynı ihtiyaçları duyar, aynı meleke­ lerle donatılmıştır, aynı güneşle ısınır ve aynı havayı solur". Qanet Lyon, s. 45)

17

larını kendi 'toplumsal devrim'lerini örgütleme hummasına yöneltir. M anifesto bu devrimci hamlelerin şiiridir. Savaşa savaşa gerçekleşen metropolleşmenin, toplumsallaşmanın bir ifadesidir. Komünistler, anarşistler, feministler, liberter­ ler, cumhuriyetçiler; kısacası her modern toplumsal/siyasal avangard kendi hayallerinin iktidarını talep eder ve bunu manifestolarıyla duyurur. Genç Marx kadar, Courbet ve Ba­ udelaire gibi asi sanatçılar üzerinde de etkili olan Proudhon , "mülkiy e ti n hırsızlık" , "anarşinin düzen" olduğunu ilan eder ve "yıkarak kurmaya" çağırır. Bakunin'in manifestola­ rında da "yıkmak şiirseldir". Diğer bir anarşist lider, Kropot­ kin, "eğitimin amacının uzmanlaşma değil, güzeli anlamak" olduğunu bildirir. Kadınlara oy hakkı için savaşan feminist Pankhurst da devrim peşindedir: "Kadınlar militanlıklarıyla bir temizlik hareketi yürütmektedir. Temizlik, hiçbir yerde erkekler ile kadınlar arasındaki ilişkide olduğu kadar gerek­ li değildir . . . Büyük bir ayaklanma, büyük bir devrim, büyük bir patlamayla çirkinliklerin yok edilmesi; işte militanlık bu­ dur. "2 Paris'te barikatlar ve kıyımlar durmadan birbirini iz­ ler. Direnenler hayallerini kolay kolay teslim e tmezler. Hat­ ta zaman zaman zafer kazandıkları da olur. Örneğin 1 87 1 Devrimi ertesinde iki ay kadar iktidarda kalacak olan komü­ nist ve anarşistler Paris Komünü'nü ilan ederler. Hapisteki Blanqui başkan seçilir, Courbet de kültürün ve sanatın ba­ şına getirilir. ilk işi, Napoleon'un heykelinin yer aldığı im­ paratorluk simgesi Vendôme Sütunu'nun yıkılması için ya­ pılan eylemi örgütlemektir. Bu hadise, sanat ile devrim ara­ sındaki sembolik bağın, sanatın gücüne duyulan güvenin bir göstergesidir: Avangard, monarşiyi ve onun temsilcisi olan klasizmi parçalamaktadır. Aslında bütü n toplumsal ayak­ lanmaların v e onların edebiyatını oluşturan manifestoların umudu sanattır. Çünkü , insanları ancak hayal dünyasının, duyuların ve duyguların efendisi sanatın devrimlere inandı18

rabileceği düşünülür. Daha önemlisi, 'yeni hayat' zaten sa­ nattan ibaret olacaktır. Başka deyişle, sanat, ütopyanın hem manifestasyonu , hem de özüdür. CoBrA ve sitüasyonizm ha­ reketlerinin kurucularından olan Asger jorn, "komünizmin gündelik hayata dönüştürülmüş sanat eseri" olduğunu ya­ zar.3 Sonuçta, toplumsal devrimlerin ve ütopik toplumların örgütlenmesinde sanata biçilen rol bir "toplumsal sanat'' bi­ linci geliştirir. Önceden teokrasinin ve aristokrasinin hizme­ tinde olan sanat, "toplum"un keşfedildiği modern çağda ar­ tık onun hizmetine girecektir.

Toplumsal Devrim, Toplumsal Sanat İnsanlığın geleceğini bize bildirecek olanlar, Altın Çağı geçmişten geleceğe taşıyacak olanlar, hayal gücünün sahibi sanatçılardır.

Saint-Simon Toplumsal sanat söylemini kuran, Saint-Simon'dur.

Neil McWilliam

1 9 . yüzyılın devrimci siyaset söyleminde sanatın büyük top­ lumsal dönüşümlerdeki öncülüğü üzerinde en fazla duran­ lar, Saint-Simon ( 1760- 1 825) , Fourier ( 1772- 1 837) ve Wil­ liam Morris ( 1 834- 1 896) gibi romantiklerin sosyalist ütop­ yalarıdır. Aslında j ean Baptiste Say'ın ( 17 67 - 1 83 2 ) ü top­ yası gibi liberal ü topyalardan pek de farklı olmayan Saint­ Simon'un "organik toplum"u , sanat ile sanayinin kaynaştığı bir toplumdur. Dolayısıyla sanatçılarla bilim adamlarından oluşan bir elit tarafından yönetilir. 1 9 . yüzyıl ü topyaları­ nın temelindeki sanat-sanayi diyalektiği, 20. yüzyıl avangar­ dının iki kampa bölünmesinde kendini gösterir. Bu kamp­ lardan biri akla , diğeri hayal gücüne öncelik verir. Saint­ Simoncu ütopya, Bauhaus, konstrüktivizm gibi akılcı avan­ gardların ve zamanımızda tasarımın sanat üzerinde kurduğu 19

egemenliğin habercisidir. Sanat, Saint-Simon'un "Yeni Hıris­ tiyanlık" dünyasında seküler bir din halini alır: "Bugün­ den itibaren sanat dinimiz, sanatçı rahibimizdir. "4 Bu yüz­ den geleceğin kurucuları doğal olarak sanatçılardır: "Sanat­ çıların yeryüzü cennetini geleceğe taşımalarını sağlayın. "5 O zamana kadar askeri ve siyasal anlamlar taşıyan "avangard" terimini sanata takdim eden de Saint-Simon'dur. 1 830'larda sanayicilere ve bilim adamlarına şöyle hitap eder: "Sizin avangardınız biz sanatçılar olacağız. Çünkü en ani ve en hızlı etki eden güç , sanatın gücüdür [ . . ] İnsanların hayal .

gücüne ve duygularına seslendiğimiz için , her zaman en kuvvetli ve en kararlı etkiyi biz yaratırız. "6 Saint-Simon 'tarikatı'nın dağıtılması üzerine örgütlenen F ou rier'nin ideal cemaatleri -komünleri- falans terlerdir

(phalanster) . Bu aynı zamanda F ourieristlerin 1 83 2'de ya­ yınlanmaya başlayan dergisinin adıdır. Falansterler, hayal gücünün ve -başta cinsel özgürlük olmak üzere- tutkula­ rın ve arzuların yönettiği "armonik evrenler" dir. Bu neden­ le Fourier, Dada'dan sitüasyonizme uzanan avangard hare­ ketlerin atası sayılır. Fourierist devrimcilik ve cemaatçilik, özellikle ABD'nin feminist ve işçi hareketlerinde de uzun za­ man etkili olmuştur. Fourier'nin geomet1ie passionnelle ilke­ sine göre, birtakım tutkular formlarla özdeştir. Bu özdeşlik, toplumsal formlarla estetik formların örtüşmesine kadar va­ rır. Bu neo-Platoncu düşüncelere göre güzel olanın -evren­ sel armoninin- geometrisine egemen olan sanat, toplumsal armoninin de cevheridir. Böylelikle estetik ve toplumsal ar­ moninin yaratıcısı olan sanatçı, Tanrı mertebesine konur. Avangard manifestolar, öyle ya da böyle, hep Fourier'nin da­ vasını güdeceklerdir. William Morris de hayatın estetikleştirilerek, ya da 'gü­ zel'leştirilerek y enilenebileceğine inanır. H o caları , baş­ ta J ohn Ruskin olmak üzere, İngiliz romantikleridir. Onun 20

için, sanayiye karşı sanatı ve zanaati savunur. Bütün roman­ tikler gibi, sanatkarlığın doruğu sayılan Gotik mimarlığına hayrandır . 1 890'da ü topyasını yayınlar: Hiçbir Yerden Ha­

berler - veya Bir Barış ve Refah Çağı (Bir Ütopik Romans­ tan Bölümler). Morris, ütopyasında, devletin ortadan kalktı­ ğı ve her cemaatin kendi işlerini özgürce yürüttüğü bir "ko­ münal yaratıcılık" toplumunu anlatır. İnsanların sadece haz almak için çalıştıkları ve bir "toplumsal devrim"le kurulan bu "toplum, saf komünizmdir". 7 Birçok kaynakta yalnızca bir tasarımcı, bir estet olarak anılan Morris'in hayatı aslında bir bakıma onun ü topyası, sanatsal siyasetidir. Anarşist ve Marksistlerle birlikte, kurulduğu zamanda ülkesinin yega­ ne sosyalist hareketi olan Sosyalist Cemiyet'in örgütlenme­ sine katılır. Eski Yapıları Koruma Birliği'ni kurarak göster­ melik restorasyon modasına karşı mücadele eder. Arkadaş­ larıyla birlikte oluşturdukları Resim, Oyma, Mobilya ve Me­ tal İşleri Sanatkarları firmasında insanların kendi yaratıcılık­ larını canlandırarak çevrelerini dönüştürebileceklerini ka­ nıtlamaya çalışır. Bu çalışmalarıyla Arts and Crafts hareketi­ ne öncülük eder, geleceğin avangard mimarlarına ve sanat­ çılarına rehber olur. 'Bahçe Şehir' tasarılarını esinlendiren de Morris'tir. O da diğer ütopik sosyalistler gibi sanat ile sanayi arasındaki gerilimin referanslarından biri olacaktır. William Morris'in bir endüstriyel toplum düşmanı olduğuna kuşku yoktur. Buna rağmen onun izlerine daha ziyade estetiği ma­ kineleştiren, sanatı endüstrileştiren rasyonalist avangardın manifestolarında rastlanır. * •

"'

Morris-romantizm ilişkisi konusunda bkz: Miguel Abensour, "William Morris: Romans Politikası", Devrimci Rommıtizm içinde, (ed. ) Max Blechman (lstanbul: Versus, 2007).

21

Sanatın t o p lumsal devrime ö n c ü l ü k e tmesi düşüncesi zamanın sanatçıları arasında pek rağbet görmez. Gerçi 1 848 D evrimi'nde P aris'te kurulan b arikatlarda Baudelaire de görülür. Ellerinin barut kokmasıyla övünmektedir. Ancak onun attığı sloganlar oldukça alaycıdır: "General Aupick'e ölüm!" General Aupick, çok sevdiği annesini ondan kopar­ tan ve ailesinden gelen gelirini kesen, Baudelaire'in can düşmanı, üvey babasıdır. Zaten bu olayda devrimin yenil­ gisi ve ortaya çıkan vahşet, sanatçıları toplumsal sanat düşüncesinden iyice soğutacaktır. Giderek sanatın toplum için değil sanat için yapılması düşüncesini geliştirirler. Bir Fourierist olan Theophile Gautier, MademoiseIIe du Mau­

p i n'in önsözü olarak kaleme aldığı ve en erken sanat mani­ festosu sayılabilecek l'art pour l 'art açıklamasını ( 1 834) sonradan şöyle yorumlar: "Sanat için sanat, form için form anlamına gelmez . Dışardan herhangi bir düşünceyi , her­ hangi bir doktrinin istismarını, veya herhangi bir kullanımı reddeden, güzellik için form anlamına gelir. " 8 Yani, hayat için, özgürlük için form anlamına gelir. Dolayısıyla, Gauti­ er'nin sözleri sanatın devrimden vazgeçmesi demek değil­ dir. Tam aksine , hayal gücünün iktidarı için sanatın kendi devrimine sahip çıkması demektir. Sanatın, modernliğin aklına, ahlakına olduğu gibi, siyasetine de meydan okuması demektir. Siyaseti sanatın ele geçirmesi, alt etmesi demek­ tir. Yaratıcılığını siyasal veya toplumsal değil de sanatsal bir devrim için harekete geçirmesi demektir. Estetik moderniz­ min temelindeki özerklik ilkesini bu görüşler tanımlar. Ne bu ilkenin, ne de onun ilk ifadesi sayılabilecek Gautier'nin "sanat için sanat" manifestosunun, formların formları tem­ sil ettiği ve izlediği formalist estetikle ve tarihlerle ilişkisi kurulamaz .

22

Romantizmin Modernlik Karşıtlığı ve Manifesto Güzel şeyler üretme arzum bir yana, hayatımın başlıca tutkusu hep modern uygarlığa karşı nefretim olmuştur, şimdi de olduğu gibi.

William Morris Devrimci romantikler olacağız.

Guy Debord

Manifestoları kuran, modernliğe bağlanan umutların boşa çıkm asıdır; j ane t Lyon'un deyişiyle , " tutulmayan sözler­ dir" . 9 O nedenle manifestolar modernliğe saldırır. Devrim­ lerin eşitlik vaadine rağmen, egemenlik ve "evrensel hak­ lar'' , sonunda hep yöne tenlerin malı olmuştur. " Evrensel bir özne olarak insan" ideali, hümanist ilkeler, hep lafta kal­ mış tır. Örneğin kadınların ve sömürge halklarının siyaset yapma hakları, egemenlik haklan yoktur. Kendi devrimle­ rini göklere çıkaranlar, onu örnek almaya yeltenen sömürge halklarını ezmeye girişirler. "Kendi vatanında saygınlık kis­ vesine bürüne n , ama s ömürgelerde çıplaklaşan burj uva uygarlığının derin riyası ve doğasındaki b arbarlık apaçık gözlerimizin önündedir . " (Marx, 1 85 3) 1 0 Hak aramak için sürdürülen mücadeleler giderek modernlik mitlerini hedef alır - tabii, başta akılcılığı ve ilerlemeyi. lşte bu ortamda "manife s t o , evrensellik ideallerinin s o rgulandığı bir tür politik dramaturj i sunar . " 11 Bu dramaturj i , modernlik ve demokrasi kisvesindeki ikiyüzlülüğe karşı gerçekten özgür ve eşit 'yeni' evrenlerin kuruluşunu temsil eder. Habermas, iki yüz yıldır modernliğin modernliğe karşı bir söylem üret­ tiğini ve bunun da "Aydınlanma'nın dar kafalılığını aydın­ lattığını" söyler. 12 Bu modernlik karşıtı söylemi besleyen, romantizmdir. Sa­ nata modem tanımını kazandıran Kant, este tiği e tikten ve loj ik ten ayırarak, sanatın amacının ve anlamının kendisin23

den ibaret olduğunu önerir. Sanata özerkliğini (otonomi) ta­ nır. Sadece sanata değil , insanlara da. Onların da kendi ira­ deleri dışındaki güçler tarafından yönetilmelerine (hetero­ nomi/yaderlik) karşı çıkar. Romantikler ise , özerkliği saye­ sinde başlı başına bir iktidar kazanan modern sanatın on­ toloj isini kurarlar. Modern ethos ve logos felsefelerine kar­ şı bir sanat düşüncesi geliştirirler. Yani 'güzel'i, 'iyi'nin ve 'doğru'nun b ilgisinden, epitemoloj ik egemenliğinden kurta­ rıp özgürleştirirler. Böylece, hem sarayın ve kilisenin yüzyıl­ larca süren himayesinden, hem de burjuva rasyonalizminin yarar (utility) ilkesinden kurtulan sanat, duyularımızı ken­ di özerkliği, özgür formu , safiyeti üzerinde yoğunlaştırır. Ve bu sayede özgür bir hayata işaret eder. Formun özgürleşme­ si, insanlığın kurtuluşuyla ilgili umutları, ütopyaları uyan­ dırır. Zaten romantizm ile ü topyalar çağdaştır. Ayrıca, Bei­ ser'in belirttiği gibi "romantizm, modern ü topyaların esteti­ ğidir. " 13 Üstelik romantikler sadece ütopyacılığı kışkırtmak­ la kalmaz, kendileri de kimi ütopya hayalleri kurarlar: Schil­ ler, çalışmanın haz olduğu Estetik Devlet'ten söz eder; arka­ daşı Fernow, Kant'ın özerklik ve özgürlük ilkelerinin içerdi­ ği politik ve estetik ilişkiler üzerine kurulmuş bir "Sanatçılar Cumhuriyeti" (künstler-Republik) tasavvur eder; N ovalis şii­ rin, Schopenhauer müziğin dilin yerini aldığı cemaatler ha­ yal eder . . . Kısacası, manifestoların modernliğe, aydınlanma­ ya, kitsch'e, yani özgün anlamıyla burjuva beğenisinin baya­ lığına meydan okuyan, devrimci, ütopyacı ruhunun kayna­ ğında romantizm bulunur. Nitekim, Schiller'in lnsanm Este­

tik Eğitimi Üzerine mektupları yer yer manifesto tonundadır. Fichte'nin, bilginin, aklın, doğanın önceliğine ilişkin vecize­ leri de öyle : "Yaşam eylemle başlar" , " dünyamı şiir yaptığım gibi yaparım. " Romantiklerin dergilerinde kullandıkları üs­ lup da sanat manifestolarını haber verir. Örneğin Athenaum yazarları, o kurlarına bir ortak hareke t adına hitap ederler. 24

P oggioli, bu dergilerin ilk avangard dergiler olduğunu söy­ ler. 14 Romantiklerin gerek siyasal, gerekse sanatsal manifes­ toların düşünsel ve edebi kuruluşları üzerindeki etkilerini vurgulamak amacıyla bu sanat manifestoları derlemesi "Al­ man romantizminin edebi ve felsefi programını iki sözcük­ le" 15 şiirleştiren Tieck'in bir 'manifestosuyla' açılıyor: "ayın ışıklandırdığı büyüler gecesi". Aydınlanmaya karşı karanlık, deneye karşı büyü , akla karşı hayal, güneşin doğallığına kar­ şı ayın gizemi . . . Tamamıyla avangard bir sembolizm. Estetik Modernizmin Modernlik Karşıtlığı ve M anifestol ar Hangisi olursa olsun her avangard tarihi romantizmle başlar. Renato Poggioli

Modernist kültürün, estetik modernizmin çekirdeği, Alman romantiklerinin toplumsal modernizasyona karşı; akılcı­ lığa, ilerlemeye , uygarlaşmaya, e ndüstrileşmey e , evren­ selliğe ve ulusallığa karşı duran felsefeleridir. Bu nedenle , Thomas McEvilley gibi kimi tarihçiler, romantik dönemi Kant'tan başlatıp , modernizmin dindiği varsayılan 1 968'e dayandırırlar. 1 6 Eğer Kant , sanatı, teorik ve pratik akıldan kopararak ona özerkliğini tanıdıysa, onu izleyen roman­ tikler de bu özerkliği yapılandırmışlardır. Sanatın egemen bilgi rej imiyle, modernlikle düşünsel karşıtlığını kurmuşlar­ dır. Baudelaire'in önderliğindeki modernistler ve avangard ise, sanatı topyekun modernleşme proj esine karşı bir güç , başlı başına bir siyaset olarak örgütlemeye girişmişlerdir. Bu ruh, aslında daha geriye, j eanjacques Rousseau'nun ( 17 1 21778) uygarlık düşmanlığına ve barbarlık sevdasına kadar uzanır. "Sanatın yararsız ve işlevsiz olduğuna ilişkin öldü ­ rücü romantik darbe" modernistler tarafından iyice radikal25

!eştirilir: "Sanat adına hayatın reddedilmesiyle yetinilmez, hayatı yalnızca sanatın meşrulaştırabileceği iddia edilir." 17 Bu iddianın en veciz ifadesini Nietzsche ortaya koyar. Sanat ve Devrim kitabının ( 1 849) yazarı, romantik besteci Ric­ hard Wagner'e ithaf ettiği Tragedyanın Doğuşu'nda, birkaç kez, "dünyanın ancak estetik bir fenomen olarak meşrulaş­ tınlabileceğini" kaydeder: "Sanat bu hayatın en yüce görevi ve hakiki m etafizik etkinliğidir . " 18 Başka deyişle , hayatta rehberimiz, Sokrates'ten beri süregelen "modern kültür"ün dikte ettiği gibi 'bilgi' değil, sanattır. Hayat, ancak sanat için yaşamaya değer. Başka deyişle, hayatın sanattan başka amacı yoktur. Veya, hayat sanattır. Sanat ile s iyaset , güzellik ile ö zgürlük arasındaki bağ, özerklikt en kaynaklanır . Estetik modernizmin mekaniği , özerkliktir. Özerklik yoluyla modemist estetik yalnızca top­ luma değil, sanata da karşı çıkar. Bu yalnızca, klasik ya da modern , topyekun sanatın reddi (anti-art) anlamına gelmez . Özerk sanatın hayata dönüşerek, özerkliğinin taşıdığı umut­ ları, kendi devrimini ona da nakletmesi demektir. Artık ne topluma, n e de herhangi bir amaca veya güce hizmet eden "sanatın bir başına var olması bir kurtuluş vaadi taşır. An­ cak bu vaadin yerine getirilmesi, sanatın kendi gerçekliğine son vererek bir hayat formuna dönüşmesi demektir . . . este­ tik devrim esnasında sanat kendi farklılığını silerek bir ha­ yat formu olur. " Ranciere, sanat ile hayat arasındaki bu dö­ nüşümü , sanatın "metapolitikası" olarak anar: "Sanatın po­ litikası, [ . . ] daha doğrusu metapolitikası, şu temel paradoks .

tarafından b elirlenir: Sanat , aynı zamanda sanat olmadığı veya sanattan başka bir şey olduğu zaman sanattır. "19 Yani bir hayat deneyimi olarak sanat , hem politik bir deneyim­ dir, hem de ideal bir politik toplumun paradigmasıdır. İş­ te sanat, yalnızca hayatın hakikatini keşfetme yetkisini de­ ğil, aynı zamanda hayatı devrimcileştirme iktidarını da üst26

lendiği zaman, modemizmle birlikte manifestolarını yayın­ lamaya başlar. Sanat Manifestolarının Retorik, Tematik ve Poetik Örgüsü Sonunda bir yüzyıldır bizi sürükleyen, modern şiirdir. Onun çağrısına katılmaktan başka yapacak hiçbir şeyi olmayan bir avuç insandık.

Guy Debord (1989)

Sanat manifestoları yoğun olarak Birinci Dünya Savaşı erte­ sinde ortaya çıkar. Ancak, manifesto çığırını açan metnin, Savaş'tan önce , 20 Şubat 1 9 09'da Paris'te Le Figaro gazete­ sinde yayınlanan " Fü türist Manifesto" olduğu varsayılır. Fütüristlerden önce hareketlerini bir manifestoyla duyu­ ranlar, sembolistlerdir. Jean Moreas'ın kaleme aldığı "Sem­ bolist Manifesto" 1 886'da yayınlanır. Ama sembolistlere ait asıl manifestolar, iki şiirdir: Verlaine'ın L'art poetique [Şiir Sanatı] ( 1 874) ve Mallarme'nin Un Coup de des [Bir El Zar] ( 1 897) başlıklı şiirleri. Fü türizm öncesi manifestoların bir başka önemli örneği, Mallarme etkisindeki Oscar Wilde'ın

Dorian Gray 'in Portresi romanına yazdığı sunuştur. " Fütü­ rist Manifesto"nun yazan Marinetti'nin de başta bir sembo­ list şair olduğu ve modernist edebiyatın Baudelaire, Flaubert gibi kurucularının sembolizmle olan ilişkileri hatırlanırsa, bu akımın manifes to formuna damgasını vurduğu s ö y­ lenebilir. Gerçekten de sembolizmin imgeselliği , gerçek­ likle meselesi ve sözcükleri anlamlarından kurtarıp özgür­ l eştirmesi, manifesto formunda baştan beri e tkili olmuş­ tur. * Ayrıca, sanatın doğayla ve gerçeklikle, onların tem*

"İster fütürizm, ister dadaizm, ister sürrealizm adını alsın, son on beş yılın tüm avangard edebiyatında görülen tutkulu ses ve yazı oyunlarını, sanatsal oyalan­ malar olarak değil, sözcüklerle girişilen büyülü deneyler olarak görmek gerek. Burada sloganların, sihirli formüllerin, kavramların nasıl birbiri içine geçiril-

27

sili ve taklidiyle ilişkisini koparması yönünden, sembolizm, modemist özerkliğin ilk ve en eleştirel, en etkili hareketini kurmuş ve böylece manifestolar çağını açmıştır. Manifestolar, en azından romantik gelenekten gelenler, ortak birtakım temaları işlerler . Kuşkusuz bunlar her bir manifesto metninde tekrar etmez , ancak topluca incelen­ diğinde seçilir. Manifestoların berisindeki zihinsel ve ruh­ sal kurgu bu temalarda yansır. Ayrıca, bu ortak temalar sa­ yesinde manifestolar, hem 1 9 . yüzyılın siyasal bildirgelerini (beyannamelerini) , hem de bütün bir direniş tarihini arka­ larına alırlar. Tarihsel ve evrensel bir seçim yaparlar. Bu gibi nedenlerle, avangardın, müzelerin ya da tarihyazımının söy­ lemlerine uyarlanmış çehrelerinden çok daha hakiki bir por­ tresini çıkarırlar. Avangard sanatın, sanat tarihi bağlamın­ daki ve müzeolojideki temsillerinden öteye, doğasına, sana­ tın hayatına işaret ederler. Bu nedenle, avangard manifesto­ ların belli başlı birkaç ortak teması üzerinde kısaca durmak yerinde olacaktır.

Ütopya/Devrim Sürrealistler, 27 Ocak 1 9 25'te ortak imzalı bir deklarasyonla amaçlarını ilan ederler: "Bizim edebiyatla işimiz yoktur . . . Sürrealizm yeni bir ifade aracı değil, zihnin topyekun kur­ tuluşunun bir aracıdır. Biz devrim yapmaya kararlıyız. "20

Aynı günlerde yayınlamaya başladıkları dergileri de, sürrea­ listlerin devrime olan bağlılığının işaretidir: Revolution Sur­

realist. * Manifestolar devrimci bir gelenekten beslenir. Her manifesto , insanlığın kurtuluşu için gösterilen kahramanlıkdiğini, Apollinaire'nin 1918 tarihli son manifestosu L'esprit noııveau et le poc­ tes 'teki sözleri çok iyi anlatır." (Walter Benjamin, "Sürrealizm: Avrupalı Aydı­ nın Son Fo toğrafı", Sanat-Siyaset içinde, [ed.] Ali Artun [İstanbul: lletişim, 2008] s. 59, 60) . "'

28

Sürrealistlerin 1924 sonunda yayınlamaya başladıkları derginin başlığı.

lann tarihine eklemlenir. Bu bakımdan ü topya kaderleridir. "Umut llkesi"ne* bağlıdırlar. İnsanların bir 'olay' (event), bir mucize, bir altüst oluş sayesinde özgürlüklerine kavuşacağı umudunu yayarlar. Böylece nihayetinde hayat sanata dönü­ şecektir. İnsanlığın tarih öncesinde, örneğin birtakım ritüel­ lerde olduğu gibi, sanat topluca üretilecek ve aynı anda top­ luca tüketilecektir. Özgürlüğün ve eşitliğin önündeki baş­ lıca engelleri oluşturan işbölümü, yabancılaşma ve mülkiyet olmayacaktır. Zira herkes şairdir ve hayat şiirdir (Debord) . Gerek antik ü topyalar Qambulos'un Güneş Adaları, Aris­ tophanes'in feminist ü topyası Kadın lar Hal k Meclisi, Pla­ ton'un Atlantis'i ve Devlet'i [Politei] , urbanizmin babası sayı­ lan Hippodamus'un Komünal Kenti), gerekse modern ütop­ yalar (başta Thomas M ore'un türe adını veren Ü topy a sı '

[ 1 5 1 6] ) birtakım komünal cemaatler tahayyül ederler. Yani komünizm hayalini 1 9 . yüzyılın modern siyasetine taşıyan başlıca mecra, ü topya edebiyatıdır. Ve manifesto ruhu ve formu baştan beri bu edebiyatta gizlidir. O kadar ki, Marx ve Engels'in arkadaşları olan filozof ve siyaset adamı Karl Kau tsky, More'un Ütopy a sını bir avant le lettre komünist '

ütopya olarak değerlendirmiştir.21 Avangardın devrimci ve ü topyacı ruhu , kimi istisnalar dı­ şında avangard sanatçıların Marksizm'e ve zamanlarında­ ki Marksist siyasal hareketlere duydukları büyük ilgiyi de açıklar. Fransa'da sürrealistler, Almanya'da dadacılar, Hol­ landa ve Belçika'da CoBrAcılar arasında oldukça fazla sa­ yıda komünist parti üyesi bulunur. Aslında parti üyesi ol­ masalar da, 1 9 1 7 Rus ve 1 9 1 8 Alman devrimlerinin yarat­ tığı kültürel dalgaya kapılmayan avangard sanatçı yok gibi­ dir. Bu durum onların özerkliğe olan bağlılıklarını zedele­ mez . Aksine . . . Çünkü onlara kendi devrimlerini örgütleme fırsatları sunar. Özerkliği tehdit eden Stalinist kültür politi''

Ütopya filozofu Ernst Bloch'un büyük eserinin başlığı.

29

kalarına karşı en erken ve en etkin hareketlerin başında sür­ realizm gelir. Ve onlar bu muhalefeti Marksizm'e sahip çıka­ rak yaparlar: Breton'un "İkinci Manifesto"daki ( 1 930) söz­ leriyle, "Sürrealizm kaçınılmaz olarak [ .] Marksist düşün­ . .

ce hareketine ve sadece bu harekete bağlı olduğu kanaatin­ dedir." Devrim ve ütopya artık onların meselesidir. Benja­ min'e göre , "Bakunin'den b eri radikal bir özgürlük kavra­ mından yoksun olan Avrupa'ya" böyle bir kavramı sunan, sürrealizmdir. Bu, "hiçbir sınır tanımadan, hiçbir pragmatik hesap güdülmeden, dolu dolu" yaşanacak bir özgürlüktür. Sürrealizm, "devrim koşulları"na ilişkin sorulara komünist­

lerin vereceği cevabın "gittikçe daha yakınına" gelmiştir. "22 Avangardın hedefi, süregelen siyasal iktidarı ele geçirmek ve yerine alternatif bir iktidar koymak değildir; tüm iktidarla­ rı mahvetmektir. Ve onların yerine hayal gücünün, arzunun, tutkuların iktidarını geçirmektir. Gerçi , 1 9 1 8 Kasım Devri­ mi sırasında Almanya'da ekspresyonistler ve 1 968 Paris iş­ gallerinde sitüasyonistler, sovyetlerin (konseyler) kurulma­ sına önayak olurlar. N itekim, Paris'teki İşgalleri Koruma Konseyi "işçi konseyleri aracılığıyla sınıfsız bir toplumun gerçekleştirilmesini talep eder" . Ne var ki, doğrudan bir yö­ netim organı olarak düşünülen ve aslında 1 8 7 1 Paris Komü­ nü'nden esinlenen 'Paris Sovyetleri', sanatı ve hayatı disipli­ ne sokmak isteyen her yönetime saldırır. Mevcut komünist partiler de bu yönetimlere dahildir. Sitüasyonistler, "kapita­ list" ile "bürokrat" arasında ayrım yapmazlar: "Son bürok­ rat, son kapitalistin bağırsaklarıyla asılana dek insanlık mut­ lu olmayacaktır. "23 Sorbonne Üniversitesi işgal Konseyi, Çin Komünist Partisi'ne bir telgraf çeker: "Titreyin bürokratlar. . . geliyoruz" . 1 968 manifestolarının v e sloganlarının canlan­ dırdığı komünizm, ütopyalardaki aslını aramaktadır: " Ça­ lışmaya S on" , "Bütün Ülkelerin İşçileri, Keyfinize Bakın" , "Marx'ı Tüketme, Yaşa" . 24 . .

30

Şiddet "Eski yıkılmalıdır; gelenek yerle bir olmalıdır; iyi, güzel ve doğru imha edilmelidir; dil bozulmalıdır; aklın dehşet verici kabuğu kırılmalıdır; gerçek parçalanmalıdır; üniversitelere son verilmelidir; bütün müzeler, kütüphaneler ve akade­ miler tahrip edilmelidir; kiliseler, en güzellerinden başlaya­ rak taş taş üstünde kalmayana dek yıkılmalıdır; bir gösteri­ den [spectacle] ibaret olan meta toplumu alaşağı edilmelidir;