7,151 352 109MB
Pages [1212] Year 2006
Table of contents :
KISALTMALAR
A
B
C
Ç
D
E
F
G
H
I
İ
J
K
L
M
N
O
Ö
P
R
S
Ş
T
U
Ü
V
Y
Z
OSMANLICA - TÜRKÇE ANS1KLOPED1K LÜGAT (ESKİ VE YENi HARFLERLE)
FERİT DEVELLlOÖLU
AYDIN KİTABEVİ YAYINLARI
söZLüK otztsı : ı 00.06.Y.0176.18 ISBN 975-7519-02-2
FERİT DEVELLİOGLU OSMANLICA - TÜRKÇE ANSİKLOPEDİK LÜGAT (Eski ve yeni harflerle)
© Her hakkı saklıdır ve Aydın Sami Güneyçal'a aittir. Adını, şeklini, içindeki kelimeleri, açıklamaları, örnekleri, terkip ve deyimleri aktaran, 5846 sayılı "Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu" na göre sorumlu olur.
AYDIN KlTABEVl İzmir Cad. No. 13/52 06440 Yenişehir-ANKARA Tel. ve faks : 230 27 59 www.aydinkitabevi.com e-mail:bilgi®aydinkitabevi.com
Bu Lugat :
Milli Eğitim Bakanlığı (Talim ve Terbiye Dairesi)'nın 9.XI.1970 tarih, 660/17209 sayılı kararıyla Türk Edebiyatı ve Türk Tarihi ile meşgul olan öğretmen ve öğrencilere tavsiye edilmiştir.
Dizgi ve sayfa düzeni : Aydın Kitabevi / Elektronik Dizgi Basıldığı yer : ANKARA 2006 - AYDM \m8 msiSLl!Ri
n
Tol : 0312 385 00 42 - l"AX: 385 39 23
www.aydan-ltd.com.tr - [email protected]
OSMANLICA · TÜRKÇE ANSİKLOPEDİK .
LUGAT ESKJ VE YEN! HARFLERLE HAZIRI.AYAN:
FERİT DEVELLİOGLU Yeniden Düzenlenmiş ve Genişletilmiştir. (1993)
23.Baskı (2006) Yayına Hazırlayan
AYDIN SAMİ GÜNEYÇAL
l l·a·c·ı ı IIUIIIIIIIIIIII
AYDIN KİTABEVİ YAYINLARI-�
- .
---· --
--
·------�-
-----
______________,,..
FERİT DEVELLİOÖLU'NUN YAYINLANMIŞ ESERLERİ
ı. Fransızca- Türkçe Halle Tabirleri Sözlüğü
(1937). 2. Türk Argosu (1941, 1945, 1955, 1959, ["Türk Argo Sözlüğü" adıyla] 1970, 1980, 1990). 3. Dobruca'da Türk Etnik Unsurlan (Tadeusz Kovvalsky'den çevirme), (1942). 4. Osmanlıca - Türkçe Küçük Uigat (1949). 5. Osmanlıca - Türkçe Ansiklopedik: Lugat (1962), 5000 kelime iJiveli 2. baskı (1970), ............... , 10. baskı (1992), Genişletilmiş ve düzeltilmiş 1 l. baskı (1993). 6. Osmanlıca - Türkçe Okul ve Yazışma Sözlüğü (1964). 7. En Yeni Okul Sözlüğü (1972). 8. Onikibin Kelimelik Türkçe Sözlük (1972). 9. Fransızca- Türkçe Deyimler Sözlüğü (Genişletilmiş 2. baskı 1973). 10. Osmanlıca - Türkçe Okul Sözlüğü (1975). 11. En Yeni Büyük Türkçe Sözlük (1975).
IV
FERİT DEVELLİOÖLU 18.1.1906 - 1.4.1985
İÇİNDEKİLER
İlk Baskı (1962)'nın Önsözü : BAŞLARKEN .........................
IX
Lı1gat'in Genişletilmiş Yeni Baskısı Üzerine BİRKAÇ SÖZ.......... XI AÇI KLAMALAR .. ..................... ................... .............. .. XIII BİBLİYOGRAFYA ........ ......................................... ....... "XV KISALTMALAR . ... .. ............ ..... ................. ................. .. XVIII LÜGAT
XIX
VII
İlk Baskının (1962) Önsözü:
BAŞLARKEN Biliyorsunuz, arkamızda 6oo senelik mazisi olan bir Osmanlı Edebiyatı, önümüzde de bu edebiyatı öğrenmek arzusunu duyan, hattı bazı hallerde·mecbilriyet içinde bulunan bir gençlik var. Milli Eğitim Bakanlığı'mızın müfredat programlarına göre bu gençliğin; daha liseden başlıyarak, Divan, Tanzimat. Servet-i Fünfuı, Fecr-i Ati edebiyatını, diğer taraftan İlahiyat Fakültesi'nde dinler tarihi, Arap edebiyatı, hadis, tefsir, Arap şair ve ediplerinin biyografileri ile tasavvufi �serleri gözden geçirmek, diğer fakültelere devam edenlerin de, birçok arapça, farsça kelimelerle hukuki tabir ve ıstılahları öğrenmek zorunda bulunduk larını gözönünde tutarak 13 yıldan beri üzerinde meşgul olageldiğim "Osmanlıca - Türkçe Ansiklopedik Lugat" adlı eserimi bugün tamamiyle bitirmiş ve baskısına başlamış bulun maktayım. Bu Lugat, başta Naci lugati, Salahi ve Ali Seydi'nin Kamus-i Osmani'leri olmak üzere Kamus-i Türki, Baha LOgati, Hüseyin Kazım Kadri (Şeyh Muhsin-i Fani), Mustafa Nihat Özön'ün sözlükleri ile Milli Eğitim Bakanlığı Din Eğitimi Dairesi Müdürü Kemal Edip Kürkçüoğlu ve değerli dilcilerimizden Osman Nedim Tuna'nın hususi notları taranmak; sair edebi eser ve ansiklopedilerden faydalanmak suretiyle meydana gelmiş ve başından sonuna kadar da üstad K. E. Kürkçüoğlu'nun tetkik ve tashihinden geçmiştir. Lugatin hazırlığı sırasında büyük bir titizlik ve hassasiyet gösterilmiştir. Nitekim sıhhatinden şüphe edilen bir arapça kelime için, Ahteri, Akreb-ül-Mevarid, Redhouse, Asım Efendi LOgatine; bir farsça kelime için, Gencine-i Güftar, Burhan-ı Katı', Ferheng-i Nasıri, Ferheng-i Şuuri, Şems-ül-LOga, emsali gibi en güvenilir kaynaklara müracaat etmek külfetine katlanılarak bir vahdet temin olunması cihetine gidilmiştir. Bu eser, osmanlıca'da kullanılan arapça ve farsça asıllı kelimeleri ihtiva etmektedir; türkçe kelimelerle osmanlıcaya batı dillerinden geçmiş kelimelere yer verilmemiştir. Buna mukabil : hak, berg, hacer ... gibi dilimizde kullanılmış ve aleni; Alemşümul; beşiış; mütenekkiren ... gibi kullanılmakta olan bütün osmanlıca (arapça - farsça) kelimeler alınmış, bu suretle 60 bin kelimelik bir lOgat hazırlanmış bulunmaktadır. Yeri gelmiş iken şunu da arz etmek isterim ki ben şahsen Muallim Naci, Şemsettin Sami, Ali Seydi, Salahi merhum gibi eski lugatçilerimizin uzun, yorucu ve yıpratıcı mesaisini burada minnet ve şükranla karşılar, kendilerini hürmet ve rahmetle yad ederim. Bu zevat memleket hesabına zamanının icaplarına göre, çok faydalı, hayırlı ve semereli işler görmüş, büyük bir sebat ve feragatle bütün ömürlerini irfan alemine vakfetmiş kimselerdir; meydana getirdikleri eserler kuvvetli bir irade ve azmin mahsulü olmakla beraber şunu da ifade etmeliyim ki, bu çok değerli zevat, kelimelerin ilmi hüviyetini tayın etmek hususunda değişik kaynaklardan fay dalanmak yolunu her nedense ihmal eunişlerdir. MeselA : Salahi'de, Kamôs-i Türki'de, Nacfde veya Ali Seydi'de aradığınız bir kelimeyi çok zaman diğerlerinde de aynı şekilde izah edilmiş olarak görürsünüz; birinde bulamamışsanız ötekinde bulacağınız şüphelidir. Lehçe-i Osmani'de geçen bir yanlışlık Kamus-i Türki'de, Ali Seydi'de, Salahi'de de aynı şekilde tek rar edebilir. Mesela, "eken, biçen, çiftçi" manasına gelen fAlih kelimesi, Kamôs-i Türki'de, IX
Ali Seydi'nin Kamıis-i Osmani'sinde ve Redhouse lıigatlerinde yoktur. Naci Lıigatinde: "esbak, ekbad, fere" kelimeleri alınmamıştır. Salahi'nin Kamıis-i Osmani'sinde: cürôf ve fetret kelimeleri yoktur. Şemsettin Sami merhômun Kamıis-i Türki'sinde : mürteci, tedai, müteammim, ekbad, tesbit, cevval, inkılap, istismar, mütekarrir, abi de... kelimelerini bulmak mümkün değildir. Baha lugatinde: fasih, emvaç... kelimeleri ne yer verilmemiştir. Salahi'nin Kamıis-i Osmani'sinde: "parmak üzümü" (kara) demek olan esabi'-ül-ızari terkibi yanlıştır, esabi'-ül-azari veya esabi'-ül-azara olması lazımdır. Ali Seydi'nin Kamıis-i Osmani'sinde: "keskin, kesici" manasına gelen bürran kelimesi arapça; Kamıis-i Türki'de aynı kelime berran şeklinde farsça olarak geçmektedir. Kelime Naci'de olduğu gibi bürran şeklinde farsçadır. Mustafa Nihad'ın 1955'te, genişletilmiş 2 nci basım olarak yayınladığı Osmanlıca - Türkçe Sözlük'ünde hurıif-i kame riyye'den olan c harfi her tarafta hurıif-i şemsiyye olarak gösterilmiştir. Mesela: cem'-üc -cem, mukaddimet-üc-ceyş, dar-üc-cihad, seri-üc-cereyan, tabiyet-üc-ceys... gibi. Buna mukabil hurıif-i şemsiyye'den olan kerih-ün-nefes terkibi kerih-öl-nefes şeklinde yer almıştır. Yine aynı eserde "oturanlar, yerliler" manasına gelen ve katın'ın cem'i olan kuttan kelimesi kutan şeklinde; "ululuk, büyüklük, gösterişlilik" manasına gelen übbehet kelimesi übehhet şeklinde okunmuş; hunfesa kelimesi hunefsa v e zünbôr kelimesi zenbôr; usfôr kelimesi asfôr şeklinde yanlış okunmuştur. B u kabil örneklerden daha yüzlercesini, binlercesini sıralamak mümkündür. Basılmakta olan bu sözlüğe gelince: Eser aynı zamanda ansiklopedik mahiyet arzetmekte, kelime ve tabirler geniş manfilarıyle izah olunmaktadır. Mesela birer müzik terimi olarak kullanılan, hicaz, nihavend, rast, uşşak, ferahfeza, tabir pıiselik ve saire gibi kelime, tabir ve terkipler, eski osmanlıca lıigatlerimizde sadece: "makamat-ı mıisikiyye'dendir" cümlesi ile karşılanmıştır; bu lıigatte ise bütün müzik terimleriyle, tıbbi, hukuki, edebi, tarihi v .b. lıigat ve tabirlerin ilmi izahları yapılmış, bunlara lüzumlu misaller verilmiştir. Divan Edebiyatı'nın meşhur şair ve edipleriyle İslamiyetin ünlü şahsiyetlerinden bazılarının kısa hal tercümeleri de bura da yer almıştır. Uzun yıllardan beri devam edegelen yorucu ve yıpratıcı çalışmalarla meydana gelen bu eser, her gün biraz daha yükselmekte olan kültür ve eğitim abidemize en küçük bir yapı taşı olabilirse ne mutlu bana.
FERİT DEVELLİOÖLU
X
LÜGATİN GENİŞLETİLMİŞ YENİ BASKISI ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ
Bu eserin genişletilmesine, ekleme ve gerekli düzelUnelerin yapılarak dizgiye ve bas kıya hazır duruma getirilmesine 1981 yılında başlandı. Rahmetli Ferit Devellioğlu, -zaman içinde koruyacağıma ve geliştireceğime güven duygusu içinde- eserini bana devrederken, "İlaveli 2'nci baskı"dan sonra geçen on bir yılda yeniden derlediği binlerce fişi de vermişti. Bu fişlerde yazılı olan kelime ve terkiplerin, tadil ve ikmMi gereken madde başı kelimelerin kitaba girecek şekilde tertiplenerek yerlerine yerleştirilmesi işini de, -bizzat yapmamı telkin ederek- bana yüklemişti. Her fişte değişik kelimeler, terkipler, deyimler, düzelUneler, anlam eklemeleri vardı. Bunları 2'nci baskıda Sayın Cem Dilçin'in yardimlarıyla kitabın sonuna eklenen 118 sayfalık "İlave"deki maddelerle birlikte teker teker ayırıp sıraya koydum; sonra, basılı kitap sayfalarını yer yer keserek araya gerekli değişiklikleri işlemeye ve ek kelimeleri yerleştirmeye başladım. Sayfalar hazırlandıkça da rahmetli ile birlikte kelimelerin alfabetik sıralamaya uygunluğunu kontrol ediyorduk. Bu çalışmalar üç yıl kadar sürmüş, ancak henüz iş biUnemişti : Otuz kadar kelimenin Arap hadleriyle yazılışının ve tereddüdü yerlerin eski lOgat ve benzeri kaynaklardan araştırılması, kitabın baştan sona yeniden okunarak, yer yer rastlanan ve değişik anlamlara veya yanlış anlamalara yol açabilen -gözden kaçmış- dizgi yanlışlarının giderilmesi gerekliydi. Araya Devellioğlu'nun bir yıldan fazla süren hastalığı ve ölüm acısının girmesiyle yavaşlayan bu işlere, 1990 yılbaşından sonra dizgi ile birlikte yürüUnek üzere yeniden başladım. Bugün, beni uzun süre geceli gündüzlü uğraştıran, dikkat ve titizlik isteyen, zor fakat o kadar da zevkli olan bu işi sona erdirmiş bulunuyorum. LOgat'te 8350'den fazla değişiklik ve yenilik özelliğini taşıyan işlem yapılmıştır. Bütün bu işlemlerde Ferit Devellioğlu'nun uyguladığı ("Lugat Osmanlıca ve ögretici oldugu için lmla Kılavuzu kurallarına baglı kalınmamıştır." Bkz. Açıklamalar: 5) imla özelliklerini korumaya çalışuğımı belirUnek istiyorum. Yapılan ekleme ve değişiklikleri yaklaşık sayıda şöyle sıralayabilirim : 2840 yeni madde başı kelime, 3180 terkip ve deyim, 880 ikinci, üçüncü vb. anlam eklenmesi; 490 açıklamalı maddenin daha kolay anlaşılır duruma getiril mesi; ilk baskıda yanlış anlamlandırılan 20 kadar kelimenin, aynca eski ve yeni yazıda rast lanan 163 önemli imla yanlışının düzeltilmesi; 800'den fazla madde başı kelimenin de hangi Arapça kökten geldiğinin işlenmesi... Ayrıca, edebiyat terimlerinin açıklamalarında verilen manzum örneklerin bir kısmı düzeltilmiş, bir kısmı da daha uygun düşenleriyle değiştiril miştir. Ferit Devellioğlu'nun bana özellikle emanet ettiği bu işi, elimden geldiği kadarıyla onun istediği şekilde bitirmeye çalıştım. Bütün bu gayretlerimin sonucunu kitabı kullanan ların ve bu işlerden anlayanların takdirine bırakırken şunu belirtmek isterim: Bütün hata ve sevabıyla otuz yıldah beri "mevcudun en iyisi" vasfım korumuş olan elinizdeki bu sözlük, XI
- -
-------
-
--- -----
yenilenmiş bu haliyle, daha yıllarca en güvenilir Osmanlıca - Türkçe sözlük olma özelliğini koruyacaktır. Yapılan değişikliklerde, ekleme ve düzeltmelerde, rahmetli Devellioğlu'nun tereddüde düşüp ileride bakmak üzere boş bırakuğı yerlerin karşılıklarını sürekli araştırdım. Elimdeki kaynakların yetersiz kaldığı durumlarda, irfan sahibi arkadaşım Sayın Halil Erdoğan Cengiz, bazı sayfalarda "?" işareti koyduğum yerleri dikkat ve ısrarla teker teker gözden geçirmek külfetine gönülden katlandı; zengin kitaplığındaki eski kaynakları saatlerce karıştırarak takıldığım yerlerdeki zorlukların çözülmesini sağladı. DTCF. Eski Türk Edebiyatı Bölümü' nün araştırma görevlilerinden Sayın Abdülkadir Gürer de bu çalışmalarda yardımcı oldu. Her ikisine de ne kadar teşekkür etsem azdır. Yıllardan beri, Lıigat'te bulamadığı için bir kenara kaydettiği 500 kadar kelimeyi yeni baskıya eklenmek üzere vermek lütfunda bulunan değerli hocamız Prof. Dr. Hasibe Mazıoğlu'na da burada gönülden teşekkür ediyorum. Bu kelime lerden işlenmiş durumda olan 100 kadarı bu baskıda yerlerine kondu; diğer 400 kadarı da işlendikten sonra yeni baskılara eklenecektir. Yine, yararlı açıklamaları ile çalışmalarıma katkıda bulunan değerli arkadaşım Doç. Dr. Cem Dilçin'e de teşekkür ediyorum. Masaüstü yayıncılık konusunda, bu işi bir kültür hizmeti kabul ederek sonuna kadar hiçbir teknik desteği esirgemeyen Bilgiişlem Hizmetleri Tic. Ltd. Şirketi Macrom'un lütufkar sahibi Sayın Barbaros Levent Karadağ'a da içtenlikle teşekkür etmeyi borç bilirim. 1 Nisan 1985 Pazartesi gecesi aramızdan ayrılan Ferit Devellioğlu, "Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lıigat"in hazırlanıp yayınlanmasını çok arzu ettiği bu düzeltilmiş ve genişle tilmiş baskısını ne yazık ki göremedi. Bir borç ve görev kabul ettiğim bu arzusunu gecik miş de olsa yerine getirmiş olabilmenin tesellisi içinde, aziz Devellioğlu'nu burada rahmet ve saygı ile anıyorum. AYDIN SAMİ GÜNEYÇAL Ankara, 1 Haziran 1993
XII
AÇIKLAMALAR 1 - LOgatin madde başı kelimeleri 9 punto siyah, i7.Mıları ve Arap harfleri 9 punto beyaz ile dizilmiştir. Arap harfleriyle yazılan bazı kelimelerin sonundaki d harfi, kullanılan fontta bulun madılt için � ile dizilmiştir. ..:.!:,.., ( = t.S.l.., )• .:.t..J... (= .ı....- ) de oldup gibi. 2 • Madde başı olan kelimelerin imlAsı, Arap harfleriyle yazılan imJl esAsına göre alınmıştır: mahbôb, imtidld, imtizlc... gibi. 3 • Lugat'teki Arap harfleri, yalnız madde başı olan kelimelerin karşısında yer almıştır. 4 - Söyleniş itibariyle bir olup. mlnaca ayn olan kelimeler, ı., 2.• 3., ... numaralarla ayırdedilmiştir: 1. emsal (a. misl'in c.); 2. emsll (a. mesel'in c.)... gibi. 5 • LOgat, Osmanlıca ve öğretici olduğu için İmUl Kılavuzu kurallarına bağlı kalınma mıştır. Madde başı olan kelimelerde bütün uzun vokaller, üzerlerine " " " konularak işlu'et edildiği gibi, izahlarda da bugün uzwı olarak teWfuz edilen vokaller aynı şekilde belirtilmiştir; yalnız bir karışıklığa meydan vermemek üzere " k " ve " g " seslerinden sonra gelen uzun "a" ve "u" yu göstermek için bu işlu'et kullanılmamış. madde başının yanına: ["ka" uzun okunur, "ga" uzun okunur] cümleleri illve edilmiştir. 6 - Bir maddenin izahları arasındaki küçük farklar ( ; ) ile ayrılmıştır: akılh; uyanık... gibi. 7 • Söyleniş itibariyle bir olup da, biri Arapça. diğeri Farsça olan kelimeler ayn madde halinde alt alta yazılmıştır: an (f.i.): güzellik clzibesi; in (a.i.): pek az bir zaman... gibi. 8 • LOgatte Arap harfleri bulunduğu için madde başı kelimelerinin transkripsiyonu gerekli görülmemiştir. 9 - lki türlü okunabilen kelimelerin en yaygın şekli alınmakla beraber, arandığı zaman IOgatte bulunamıyanlan kalın veyi ince şekilleriyle de aramak gerekmektedir: terakki • tarakki; mibldele - mubldele; mirabbl - murabbl; invln - u nvln; behhAs - bahhas ... gibi. 10- Arapçada bulunmayıp da Osmanlıcanın bir tasarrufu olarak Arapçanın kuralJarına göre yapılmış kelimelere yer verilmiş ve bu kelimeler Osmanlıca demek olan (o) harfi ile işlu'et edilmiştir: tayyare (o.i.), mefkure (o.i.), e nsice (o.i.)... gibi. 11- LOgatte, müfettiş; muharrir; kAtib; vekalet. .. gibi kelimeler alındığı için başmüfettiş; başkAtip; başvekalet... gibi "baş·" ile başlıyan birleşik kelimelere yer verilmemiştir. 12- Bi-, bili-. la·, na-, gayr-, adem-i... gibi kelimeyi menffieştiren örneklerin hem ayrı ayn manfilan, hem de bir kelimeye eklendiği zamanki mühim ve yaygın olan şekilleri alınmıştır. 13- -laşmak; -leşmek; •etmek; -olmak; -landırmak; ,.letmek; -)atmak; -len mek; -lanmak; -lık; -lik; -luk; -lök; -lı; -li; -lu; -lü; -sız; -siz; -cı; -ci... gibi son takılı Arapça ve Farsça kelimeler alınmamıştır.
xın
14- Arapça veyi Farsça bir kelimeye takılan -bine; -zAde kelimeleriyle yapılan birleşik kelimeler alınmış : hemşire-zade, birlder-zAde; devlet-hine, mey-bAne... gibi. Türkçe kelimeye takılanlar alınmamıştır : döküm-bine, dikim-hine; dayı-zade... gibi. 15- -dar; -kir; -keş; -gah gibi son eklerin hem manaları, hem de takıldığı Arapça veya Farsça kelime ile birlikteki izahları alınmıştır : haber-dar, dil-dir; garaz-kar, füsun-kir; esrar-keş, dem-keş; karar-glh, hib-gih... gibi. Türkçe kelimelere takılanlar alınmamıştır: emek-dlr, bayrak-dir... gibi. 16- Birleşik kelime unsurları, birbirlerinden küçük çizgi(-) işaretleri ile ayrılmışlardır : cihin-nümi; hayır-hlh; vatan-perver... gibi. 17- Farsça sıfat veya izafet terkiplerinde (isim veyi sıfat tamlamalarında) iki kelime birbirinden -i işareti ile ayrılmıştır. Türkçenin ses uyumu kurallarına göre bu • i harfi, -ı, • u, -ü şekillerinde söylenirse de bu sesler ltigatte -ı ve -i harfleriyle gösterilmiş tir: arz-ı (u) hal; kamôs-ı (u) Türki; hüsn-i (ü) tabiat... gibi. Ancak, bu sıfat veyi izafet terkiplerinde(tamlamalarda) ilk kelimesinin sonu bir a, u ile biterse, terkibin arasındaki -i harfi yerini -yi ye verir: süferl-yi ecnebiyye; uzami-yi devlet... gibi. Yine "-yi" hecesi ses uyumu kurallarına göre konuşma dilinde: -yu, -yü şeklinde söyleniyorsa da lôgat'te "-yi" şeklinde gösterilmiştir : Bazu-yi(yu) merdin... gibi. 18- Bağlantı edatı olan v; ler, iki kelimeyi birbirine bağladığı için çizgisiz olarak u, ü şeklinde alınmıştır : ulum u fünun; kadr ü kıymet... gibi. Ancak, baştaki kelime bir vokalle nihayet bulursa ortadaki bağlantı edatı olan "ü", vü şekline girer: kaza vü kader; safi vü cefA ... gibi. 19- Madde başı kelimelerinin altına alfabe sırasiyle dizilmiş ve terkip(tamlama) hMinde alınmış olan örnekler miniskülle, izahların arasında yer alan örnekler, yine alfabe sıra sına göre! majüskülle dizilmiştir. 20-(•) işareti XX. yüzyılın neologisme(yeni kelimeler) 'ini gösterir. 21- zarb = darb; zucret = ducret; fazıl = fidıl... gibi iki türlü okunabilen kelimeler her iki şeklile de aranmalıdır. 22- Büyük harfle başlıyan has(•özel) isimlerden sonra gelen ilk harf veya heceden önce bir "apostrof' konulmuştur: Ahmed'e, Ankara'ya, Hindistan'da... gibi. 23- dünyi, güneş, cennet... gibi kelimeler, özel ad olarak değil de, bir sıfat, zarf ve bir de yim gibi kullanıldıkları zaman küçük harfle alınmışlardır. Mesela : dünyada olmaz (=kat'iyen, asla olmaz); Bursa bir cennettir(=.... yeşilliği, bağ, bahçesi bol olan bir yerdir) cümlelerinde olduğu gibi. 24- Bazı güç anlaşılabilecek terimlerin, her hangi bir karışıklığı ve iltibası önlemek üzere, Fransızca, Utince gibi karşılıkları da alınmıştır.
XIV
B1BL1YOGRAFYA
AHI'ERI KEBİR. (Arapça - Türkçe Lôgat) - Afyonkarahisarlı Şemseddin oğlu Mustafa. 1302. AKREBÜ-L-MEVARİD - Satdü-1-Hôri. Beynıt 1833. ASIM EFENDİ - KAMUS TERCÜMESİ - F'ıruzabadlı Muhammed Mecdüddin. Matbaa-i Osmaniye. İstanbul 1305. BÜRHAN-1 KATI' - Ahmet Asım. 1214. BÜYÜK OSMANLI LÔGAn - Ali Rıza Alp , Sabahat Alp. Ekicigil Matbaası. İstanbul 1958. ÇİÇEKLİ NEBATLAR (Phanerogamae)- Prof. Dr. Phil. Kurt Krause. Çeviren: Dr. Phil. Selahattin Kuntay. Recep Ulusoğlu Basımevi. Ankara 1939. DEBAGAT MADDELERİ ve OTOKR1T1Öİ - Prof. O. Gem Gross. T.C. Ziraat Vekaleti Köy ve Zirai Kalkınma Kongresi Neşriyatı. Yaltrak Basımevi. Ankara 1938. DİVAN Ş11Rt ANTOLOJİSİ - Halil Erdoğan Cengiz. Bilgi Yayınevi. Ankara 1983. EDEBlYAT LÔGAn - Tihir Olgun. Aydınlık Basımevi. İstanbul 1937. EL-FERA1D0-D-DÜRR1YYE (Vocabulaire Arabe- Français)- J. B. Belot. Beynıt 1899. FERHENG-1 NASIRI - Hidayet. 1288. FERHENG-İ ŞUÜRİ. I ve II. - Hasan. İstanbul 1 155. GENCINE-İ GÜFTAR (Ferheng-i Ziy!), (Farsçadan Türkçeye Ltigat) - Ziya Şüktin. Maarif Matbaası. İstanbul 1944 İSLAM ANSİKLOPEDİSİ - Milli Eğitim Basımevi. İstanbul 1941 - 1960. iZAHLI DİVAN ŞİİRİ ANTOLOJ1S1 - Necmeddin Halil Onan. Maarif Matbaası. İstanbul 1940. KAMÔS-I FRANSEVİ. (Fransızcadan Türkçeye lôgat kitabı. dördüncü tab'ı) - Şemseddin S!mi. Mihran Matbaası. İstanbul 1905. KAMÔS-1 FRANSEVI, (Türkçeden Fransızcaya lôgat) - Diran Kelekyan. Amedi Matbaası. İstanbul 1928. KAMÔS-I OSMANİ - Mehmed Salahi. Mahmut Bey Matbaası. İstanbul 1313. KAMÔS-1 TÜRKI- Şemseddin Sami. İkdam Matbaası. İstanbul 1317. KILAVUZ SÖZLÜK (Osmanlıca - Türkçe, Türkçe - Osmanlıca) - Yaşar N!bi. Ekin Basımevi. İstanbul 1961. KÜÇÜK LÜGAT (Türkçe - Fransızca)- W. Wiesenthal. Mahmut Bey Matbaası. İstanbul 1887. LEHÇE-1 OSMANİ - Ahmet Vefik Paşa. İstanbul 1306. LES ARTS DECORATIFS TURCS - Celfil Esat Arseven. Milli Eğitim Basımevi. İst. XV
LÜGAT-I NACI - Muallim NAci. Asır Matbaası. İstanbul. MÜKEMMEL OSMANLI LÜGATİ - Ali Nazima. Hacı Hüseyin Efendi Matbaası. İstanbul 1319. NAZARI ve AMELİ TAKSlM-1 ARAZİ- (Tevsi ve tashth olunmuş ikinci tab'ı). Mehmet Şevki. İstanbul 1331. OSMANLICADAN TÜRKÇEYE CEP KILAVUZU - Türk Dil Kmıunu, Devlet Basımevi. İstanbul 1935. OSMANLICADAN TÜRKÇEYE SÖZ KARŞILIKLARI - Tarama Dergisi I. Türk Dil Ku rumu. Devlet Matbaası. İstanbul 1934. OSMANLICA - TÜRKÇE KOçOK LÜGAT - Ferit Devellioğlu. Tan Matbaası. İstanbul 1949. OSMANLICA - TÜRKÇE SÖZLÜK - Mustafa Nihat ÔZön. Birinci basım 1952, ikinci basım 1955, üçüncü basım 1959. OSMANLI TARİH DEY1MLER1 VE TERİMLERİ SÖZLÜÖÜ • Mehmet Zeki Pakalın. Mairif Basımevi. lstanbul 1946 - 1956. ÖRNEKLERLE TÜRK ŞllR BiLGiSi - Cem Dilçin. T.D.K. Yayınları. Ankara. 1983. RESiMLi KAMÜS-1 OSMANİ- Ali Seydi. Cihan MatbaasL İstanbul 1330. SON ASIR TÜRK EDEBİYATI TARlHl- MustafaNihatÖZön. MairifMatbaası. lstanbul 1941. ŞEMS-ÜL-LÜGA - I ve II. Farsça IOgat. 1309. TANIKLARİYLE TARAMA SÖZLÜÖÜ I - Türle Dil Kurumu. Cumhuriyet Basımevi. lstanbul 1943. TANIKLARİYLE TARAMA SôZLÜÖÜ il - (A - 1). Türle Dil Kurumu. Cumhuriyet Mat �ı. İstanbul 1945. TANIKLARlYLE TARAMA SôZLÜÖÜ il - (K - Z). Türle Dil Kurumu. Türk nrih Kuru mu Basımevi. Ankara 1953. TANIKLARlYLE TARAMA SôZLÜÖÜ 111 - Türle Dil Kmıunu. Karınca Matbaası. Anka ra 1954. TANIKLARlYLE TARAMA SÖZLÜÖÜ IV - Türk Dil Kurumu. Türk nri.h Kurumu Basımevi. Ankara 1957. TARAMA DERG1S1 1., (Osmanlıcadan Türkçeye söz karşılıkları) - Türle Dili Tetkik Ce miyeti. Devlet Matbaası. İstanbul 1934. TARiH BOYUNCA GÜZEL YAZILAR I. - Süleyman Şevket Tanlı. Milli Eğitim Basımevi. istanbul 1947. TARİH BOYUNCA GÜZEL YAZILAR il. (Fasikül 1) - Süleyman Şevket Tanlı. Milli Eğitim Basımevi. İstanbul 1947. TARiH BOYUNCA GÜZEL YAZILAR il. (Fasikül 2) - Süleyman Şevket Tanlı. Milll Eğitim Basımevi. İstanbul 1948. TARlH BOYUNCA GÜZEL YAZILAR 111. - Süleyman Şevket Tanlı. Milli Eğitim Basımevi. İstanbul 1947. TERiMLER KILAVUZU - Mustafa Nihat ÔZön. Remzi Kitabevi. Ahmet Sait Matbaası. lstanbul 1�8. XVI
• TOPKAPI SARAYINDA il. SULTAN FATİH MEHMET'E AİT ESERLER - Türk TArih Kurumu Basımevi. Ankara 1953. TÜRK ANS1KLOPED1S1 - Milli Eğitim Basımevi. Ankara 1946 - 1961. TÜRK CiLT SAN'ATI TARİHİ ARAŞTIRMALARI. Vesikalar I - Rıfkı Melul Meriç. Güven ve Sevinç Matbaası. Ankara 1954. TÜRKÇE IV (Türkçe Metinler 1) - [Milli Eğitim Bakanlığınca kurulan özel bir komisyon tarafından hazırlanmıştır.]. Milli Eğitim Basımevi. lstanbul 1945. TÜRKÇE V (Tiirkçe Metinler il) - [Milli Eğitim Bakanlığınca kuru1an özel bir komisyon tarafından hazırlanmıştır.]. Milli Eğitim Basımevi. İstanbul 1945. TÜRKÇE VI (Türkçe Metinler ın, Fasikül 1) - [Milli Eğitim Bakanlığınca kurulan özel bir komisyon tarafından hazırlanmıştır.]. Milli Eğitim Basımevi. Ankara 1946. TÜRKÇE VI (Türkçe Metinler m, FasikUI 2) - [Milli Eğitim Bakanlığınca kurulan özel bir komisyon tarafından hazırlanmıştır.]. Milli Eğitim Basımevi. Ankara 1946. TÜRKÇEDEN FRANSIZCAYA YENİ LÜGAT - Reşat Nuri Darago. Ahmet Sait Basımevi. İstanbul. TÜRKÇEDEN 1NG1L1ZCEYE LÜGAT K1TABI -James W. Redhouse. lstanbul 1921. TÜRKÇE SÖZLÜK - Türk Dil Kurumu. Cumhuriyet Matbaası. İstanbul 1945. TÜRKÇE SÖZLÜK - (3. basla). Mehmet Ali Agakay. Türk Dil Kurumu. Yeni Matbaa. Ankara 1959. TÜRK HUKUK LÜGATi - [Türk Hukuk Kurumu tarafından hazırlanmıştır.]. Maarif Matbaası. Ankara 1944. TÜRK KUMAŞ VE KADİFELERİ I - Tahsin ÖZ. Milli Eğ. Basımevi. İstanbul 1946. TÜRK KUMAŞ VE KADİFELERİ II - Tahsin Öz. Milli Eğ. Basımevi. İstanbul 1951. TÜRK KITAP KAPLARI - Kemal Çığ. Ankara Üniversitesi llihiyat Fakültesi Türk ve İslfun Sanatları Tlrihi Enstitüsü Yayınları. Sayı: 4. Feyz ve Demokrat Ankara Mat baası. Ankara 1953. TÜRK LÜGATİ 1- Hüseyin Kızım Kadri. Devlet Matbaası. İstanbul 1927. TÜRK LÜGATİ il - Hüseyin Kızım Kadri. Devlet Matbaası. İstanbul 1928. TÜRK LÜGATİ ID- Hüseyin Khım Kadri. Maarif Matbaası. İstanbul 1943. TÜRK LÜGATİ iV - Hüseyin Kızım Kadri. Cumhuriyet Matbaası. İstanbul 1945. TÜRKMÔSİKİ LÜGATİ - A. Yılmaz ÖZtuna. (Musiki Mecmuası 15 • 91 fasiküllerde). İstanbul. Mayıs 1949 - EylUl 1955. TÜRK NAKIŞ SAN'ATI TARİHi ARAŞTIRMALARI, Vesikalar I - Rıfkı Melôl Meriç. Ankara Üniversitesi tıibiyat Fakültesi Türk ve İsllm Sanatları Tarihi Enstitüsü Yayınları. Feyz ve Demokrat Ankara Matbaası. Ankara 1953. YENİ TÜRKÇE LÜGAT - M. Bahaeddin. (İkinci tab'ı). Evkaf-ı lslfuniye Matbaası. İstanbul.
F.2
XVII
KISALTMALAR a.
ahi. alm.
••
anat.
astr. b. biy. bkz. bot. c. c. c. coğr . CÜ.
d den. d huk. dey. e. ed
esL f. fels. fer. fık. fi. tiz.
fızy. fr.
geo.
gr. grk. g.s. ha. hak. hek. h.i. huk.
:
: : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : :
aıapça ahlAk almanca anatomi askerlik astronomi birleşik biyoloji bakınız botanik cemi cem'inin cem'i coğrafya cümle doğwn denizcilik devlet hukuku deyim edat ooebiyaı estetik farsça felsefe fertiz fıkıh fiil fizik fizyoloji fransızca geometri gramer grekçe güzel sanadar harf
: hakkında
.
hekimlik has isim hukuk
Hz.
: Hazret-i
it.
.
i. ing.
xvm
: : : : : : :
isim : ingilizce isim tamlaması
jeod jeol. kim. koz. leng.
lit. m.
mad.
: : : : : :
jeodezi jeoloji kimyl kozmografya lengüistik lltince
: masdar
: m&lencilik : mantık : matematik mec. : mecizen mece. : mecelle meteor. : meteoroloji muh. : muhlcır müen. : müennes müz. : müzik n. : nida o. : osmanlıca or. : ormancılık ö. : ölüm : pedagoji ped. psik. : psikoloji rub. : rubai s. : sıfat sosy. : sosyoloji : sıfat terkibi st. sili. : süllst t. : türkçe tar. : tarih tas. : tasavvuf : terkip ter. tic. : ticaret : topografya top. trig. . trigonometri vak. : vakıf v.b. : ve başkaları. ve benzerleri vet. : veteriner : yunanca yım. zf. : 7.8rf zm. : zamir zir. : ziraat zool. : zooloji manL mat
LUGAT
XIX
A a t , u; , l (ha.): Osmanlı alfabesinin ilk harfi olan elif ile yirmi birinci harfi olan ayın hart· leri, Türk alfabesindeki a veya a işaretleriyle karşılanır. a 1 (a.f.n.) : 1. kelimenin sonuna gelen ve ey! manasını veren bir nida edatıdır: cana (ey can); zahida (ey zahid) .. gibi. 2. sesli ile biten has isimlerin sonuna gelirse a harfi ya şeklini alır : Nabiya (ey Nabi) ; Bakiya (ey .Baki).. gibi. 3. iki aynı veya iki ayrı kelime arasına sıkışarak sözün manasını kuvvetlendirir : rengarenk; le baleb; gunagfin .. gibi. ab ...., (f.i.) : ı. su. (bkz : ma'). ab-'ı abisteni : 1. gebeliğe sebebiyet veren su, meni; 2) nebatlann yetişip büyümesine sebep olan su ve yağmur. ab-ı adalet : doğruluğun feyz ve bereketi. ab-ı ahmer (kırmızı su), ab-ı ateşin (ateşli' su), ab-ı ateş-mizac (ateş mizaçlı su), ab-ı ateş-nak (ateşli su), ab-ı ateş-nüma (ateş gösteren su), ab-ı ateş-pare (ateş parçası gibi su), ab-ı ateş-reng (ateş renkli su), ab-ı ateş-zay (ateş doğuran su), ab-ı ateş-zede (ateş vurmuş su), ab-ı azer-asa (ateş gibi su), ab-ı azer-sa (ateş gibi su), ab-ı ergaviini (erguvan rengindeki su): 1) kırmızı şarap; 2) (haksızlığa uğrayanın döktüğü) göz yaşı.• ab-ı Amfı : Amuderya suyu. ab-ı aşarni : içilir su. ab-ı bade-reng : 1) şarap rengindeki su; 2) kanlı göz yaşı. ab-ı baran: 1 ) yağan su, yağmur; 2) yağmur suyu. ı.tb·l beka, &b•I Cavid, ab-1 C8Vİdan, ab-1 cevani, ab•I hayat, ab-1 hayvan, ab•I bızır, ab-ı zindegani, ab-ı zindegi: nerede olduğu bilinmeyen bir kaynağın, içen kimseye ebedi hayat veren efsanevi suyu, bengi su. (bkz : ma'-ül-hayat). iib-ı beste: 1) donmuş su, buz, dolu, çiy; 2) mec. billur, sırça; şişe. ab-ı bün : çok zaman köhne ve içi boş ceviz ağaçlarının köklerinde bulunan zamka benzer bir nesne, ağaç karası. ab-ı ciğer: 1) ciğer suyu; 2) göz yaşı. ab-ı ciğer-hun (ciğeri kanayanın suyu) : kederden dökülen göz yaşı. ab-ı çeşm : göz yaşı. ab-ı dehan, ab-ı dehen : ağız suyu, salya.
ab-ı dendan: 1) diş suyu, salya, tükürük; 2) tükürülüp atılmış şey; 3) dişin güzelliği. ab-ı dide: 1) göz suyu, göz yaşı; 2) müte vaziyane bakış. ab-ı dide-i cam : (bardağın, kadehin göz ya şı): şarap. ab-ı engôr (üzüm suyu) : şıra, şarap. ab-ı eyyam (günlerin suyu= güzelliği) : 1) güneş ışığı. 2} ay ışığı. ab-ı füsürde: 1) donmuş su, buz; dolu; kar; 2) pelte; 3) mec. kılıç, hançer; 4) billur, şişe. ab-ı gerdende (dönen billur): gök kubbesi. ab-ı gôşt : et suyu. ab-ı güşade (açılmış su) : sulandırılmış şa rap, kötü şarap; beyaz şarap veya rakı. ab-ı güvara: hazmı kolay, içimi güzel su. ab-ı haclet : utanma teri. ab-ı harabat (harabelerin= meyhanelerin su yu): şarap. ab-ı haram (yasak su) : şarap. ab-ı hasret: kederden dökülen göz yaşı. ab-ı hatır (hatırın suyu = güzelliği) : güzel muhayyile. ab-ı hayat (hayat suyu): 1) içene ebedi hayat bağışlayan efsanevi su; 2) mec. çok tatlı ve hafif su. ab-ı hayat-ı la'I: dudağın ab-ı hayatı, duda ğın cana can katıcı hassası. ab-ı hayat-• tesliyet : teselli ab-ı hayatı. ab-ı hazan (sonbahar suyu) : sonbahar yağ muru. [bitkilere ve insanların sıhhatine zarar lıdır]. ab-ı hufte (uyuyan su) : 1) durgun su; 2) donmuş su, buz; kar; dolu; kırağı; çiy, şebnem; 3) billur; 4) cam; 5) bardak; şişe; 6) kınında bulunan kılıç ve benzerleri. ab-ı hurdeni: içilir su, içme suyu. ab-ı hôrşid (Güneşin suyu) : 1) güneş ışığı; 2) ebedi hayat veren su. (bkz: ab-ı beka v.b.). ab-ı huşk (kuru su) : 1) billur; 2) cam; 3) cam veya billur bardak; 4) şişe. ab-ı iskender: (bkz: ab-ı hayat). ab-ı işret (işret suyu): şarap. ab-ı kar (işin suyu) : işin parlak gidişi. haşan, refah. ab-ı kebôd (mavi su): Çin denizi. ab-ı kevser: 1) Cennet'teki sulardan biri. ı) müz. adına anonim bir edvar-ı ilm-i musd·Jde rastlanan makam. ab-ı la 'li : 1) ifil renkli su; 2) şarap; 3) göz yaşı. l
ab-ı
ııur
ab-ı lfıtf (lutfun suyu, yağmuru) : lutufkarlık. ab-ı meleh : çekirge suyu. (bkz : ab-ı mür gan). ab-ı Meryem : 1) Meryem suyu, çeşmesi ( Hz. Meryem'in doğruluğundan, namus ve if fetinden kinaye olarak] ; 2) Hz. Meryem'in doğruluğu ve iffeti; 3) şıra; 4) şarap. ab-ı meygfın: 1) şarap renkli su; 2) şarap; 3) göz yaşı. ab-ı muallak: 1) gök; 2) güzellerin çenesi. ab-ı musaffa : tasfiye edilmiş, temizlenmiş su, saf su. ab-ı mün'akid (donmuş su): 1) buz; 2) kılıç, hançer; 3) şişe, billur. (bkz : ab-ı müncemid). ab-ı müncemid : 1) donmuş su; buz, kar, dolu, kırağı, çiy; 2) billur; 3) cam; 4) billur veya cam bardak veya şişe; 5) kılıç; hançer, kama. ab-ı mürde: donuk, akmayan su. ab-ı mürgan : 1. kuşların suyu. 2. [Y.W. Redhous'a göre) Şiraz civarında bir suyun adı. 3. efsanevi bir çeşme olup; suyu nereye gö türülürse götürülsün içinden sığırcık kuşları çıkar ve orada bulunan çekirgeleri yer. [Fer heng-i Ziya'ya göre: 1) Şiraz civarında bir ge zinti yeridir ki, halk Recep ayında her salı günü eğlenmek için ornya gider; 2) Fars ile Irak arasında bulunan Semirem kasabasında bir pınardır ki bir yere çekirge musallat olduğu za. man o pınardan şişe içine biraz su alarak çekir gelerin bulunduğu yere götürürler, yolda bir çok sığırcık kuşları şişeyi götüren kişinin ard!na düşer ve çekirgelerin üşüştükleri yere gelınce sığırcıklar, çekirgelerin hepsini telef ederler]. ab-ı mürvarid : 1) inci suyu [aydınlıktan kinaye olarak]; 2) göze su inmek tabir olunan bir hastalık. ab-ı nah (saf su) ; şarap. ab-ı nafi' (faydalı su) : şarap. (bkz : ebfi nafi'). ab-ı nar (ateşin suyu) : kırmızı şarap. ab-ı nardan: 1) yabani nar suyu; 2) kırmızı şarap; 3) kan; 4) göz yaşı. ab-ı neşat (neşe suyu) : meni, mezi. ab-ı puhte : 1) kaynamış su; 2) et suyu; 3) pelte. ab-ı püşt (bel suyu) : 1) meni, nutfe; 2) mun dar ilik. ab-ı rengin : 1) renkli su; 2) şarap; 3) göz yaşı. ab-ı revan : 1) akar su; 2) mec. hayat. ab-ı rez, ab-ı rezan (asma kütüğünün su yu): şarap. ab-ı rfı (y) : 1) yilzsuyu; 2) ırz, namus, şeref, haysiyet. (bkz : tezellül). ab-ı rüşen : 1) yüz suyu; 2) ırz, namus, şeref, haysiyet. ab-ı sebük (hafif su) : kolay hazmedilebilir şey. 2
ab-ı siyah : 1 ) siyah su; 2) tilfan; 3) şarap; 4) karasu illeti, glokom. iib-ı surh : 1 )_kım1ızı su; 2) şarap. ab-ı sükfın : lran'da yan kurumuş büyük bir göl ve bu göle dökülen bir ırmağın adı. iib-ı şakayık: 1) şakayık suyu; 2) şarap; 3) göz yaşı. ab-ı şeng: (bkz: iibzen). ab-ı şengerfi : 1) al renkli su; 2) şarap; 3) göz yaşı. ab•I Şirin : tatlı SU, şerbet. ab-ı şor: l) acı su. (bkz: üciic); 2) göz yaşı. ab-ı tarab : l) inşirah suyu; 2) şarap, süci. ab-ı Teberistan: Taberistan veya Mazende ran denilen bir dağ tepesindeki pınar. [bir kim se o suya "dur!" derse durur, "ak!" derse akarmış]. ab-ı Teberiyye : Suriye'nin Teberiyye kasa basında, suyu yedi sene akan ve yedi sene kesi len bir pınar imiş. ab-ı telh : l) [acı su] şarap; 2) göz yaşı. ab-ı tig : kılıcın suyu. ab-ı yakut: (yakut gibi su) : kırmızı şarap. ab-ı yeh: 1) eriyen buzun suyu; 2) buzlu su. ab-ı zehre: 1) safra suyu, safra; 2) şarap; 3) şafak ışığı. ab-ı zer : l) altın suyu, ince toz halinde öğü· tütüp zamkla suda eritilmiş ve yaldızlama işle rinde kullanılmış olan altın varak; 2) safran suyu; 3) altın renkli şarap. ab-ı zerd : 1) san su; 2) kederden dökülen gözyaşı. ab-ı zindegani: (bkz : llb-ı hayat). ab-ı zindegi: (bkz: ab-ı hayat). ab-ı zir-i kah : 1) farkına varılmadan sızan su; 2) gizli veya tanınmayan kabiliyet; 3) entri kacı, mürai, saman altından su yürüten; 4) do lap, desise, entrika. ab-ı zülal: 1) berrak su; 2) billur; 3) cam. ah ü dane : su ve ekmek. (bkz : kısmet, nzk). ah ü kil : 1) su ve kil (= arz); 2) fani vücut. ab ü tab : 1) güzellik, parlaklık, tazelik. 2) tarz, adet, yol. 3) Ağustos ayı. ab '-:"� (a.i.): ayıp, nakisa, kusur. (bkz: ayb). aba · •4-c- (a.i) : l. yünden yapılmış kaba ku maş, aba. 2. bu kumaştan yapılmış bol, geniş giyecek. [mec. dervişlik, şeyhlik]. (bkz : Al-i aba). aba .4i (a.i. eb'in c.) : ı. babalar. 2. gök küreleri, seyyareler, gezegenler. aba-i kenisiiiyye: kilise ileri gelenleri. iibıi-i ulviyye : yüksek babalar. aba ve ecdad : atalar, babalar ve de.deler. a'ha 4-cı (a.i.c.): 1. yükler, ağırlıklar. 2. m es' fıliyetler, •sorumluluklar. 3. çift denk veya sandık. ab'ab '-:"� (a.s.) : sözü kamından söyler gi bi görünen [adam], fr. ventriloque.
abd-üt-leziz abab �41 (a.i. ebb'in c.) : otu çok olan yerler, mer'alar, çayırlar. ab-abiyyet �� {a.i.) : sözü karnından söylemıiş gibi konuşabilme. iibad ..ı41 (a.i. ebed'in c.) : sonsuz gelecek za manlar. abad ..ı41 (f.s.): 1. mamur, şen, bayındır. 2. f. e. çokluk bildirir. Şems-abad : güneşi bol olan yer. Feyz-abad : feyizle dolu olan yer. a'bad ..ı4,cl (a.i. abd'in c.) : köleler. (bkz : abid, ibad). abadan i:)1..ı41 (f.s.) : şen, mamur, bayırdır. abadini IF'l..ı4i (f.i.) mamurluk, şenlik, ba yındırlık. (bkz : abadi' umran). abadi '-'..ı41 (f.i.) : 1. mamurluk, bayındırlık, şenlik. 2. Hind'in Devlet-abiid şehrinde ipekten yapılma bir çeşit ince veya kalın yazı kağıdı. aba.dile "!'1 (a.s. ecr'den): elindekini bir başkasına kiralayan. aciş �i (f.i.): üşüme. aciz � (a:i.) . (bkz : acz). aciz �� (a.s. acz'den. c. acizin) : 1. eli er mez, beceriksiz, kabiliyetsiz. 2. zayıf, güçsüz. acizan ı.:,I�� (a.s. aciz'in c.): acizler. aciz-ane c.ı�� (a.f.zf.) : beceriksizcesine; alçak gönüllülükle acizi "�I.& (a.f.i.) : 1. kabiliyetsizlik, becerik sizlik. 2 . tevıizu, alçak.gönüllülük. acizi "�� (a.f.s.) : fakir, alçak.gönüllü kim seye ait, yani "benimki". aciziyyet ��� (a.i.) : 1. beceriksizlik, ka biliyetsizlik. 2 . fakirlik; tevıizu. acmiyy � (a.s.) : akıllı, anlayışlı, ince fi. kirli. acn ı.>'i!'-"' (a.i.) : mıicun kıvamına getirme, yoğıırma. aci'ıl J� (a.s.): aceleci, içi dar. acul-ane .ı..:.'i� (a.f.zf.) : acele edene yakı şır surette. acuz, acuze (a.i.) : kocakarı, mec. cadı kan. (bkz: pire-zen). :'icül �i (f.i.) : geğirme. acür .>"!'i (a.i.} : 1. tuğla. 2. kiremit. 3. kerpiç. (bkz: acer). iicüri "� i (a.i.): tuğlacı, kiremitçi. ac-üs-sinn ı:.,-JI G'.� (a.b.i.) : biy. fildişi, fr. ivoire. acz � (a.i.): 1. beceriksizlik. 2. ed. düz ya zıda bir fıkranın son cümlesi. 3. manzumede beytin ikinci -dizesinin son yarısı.[zıddı : sadr]. acz-i ikdam : uğraşıp da bir şey yapamama. (bkz: aciz). açar .,!.:ti (f.s.) : 1. katılmış, kanşnnlmış, bir leştirilmiş [turşu, tarator, salata ve benzerleri gibi şeyler]. 2. inişli yokuşlu, düz olmayan [yer]. "Gencine-i güftlir" adlı Farsça - Türkçe lügatte eserde kelimenin Türkçe olduğu bildiril mektedir. Ad .ı� (a.h.i.): çok eskiden Yemen taraflarında bulunan ve Hud Peygamber tarafından imana getirilemediği için Allah tarafından yok edil diğine inanılan bir kavmin adı. ad .ıl.& (a.i.c.): adetler. a'da .ıl (f.i.): ateş. (bkz: azer).
r�
r.ıı
r.ıi
9
ades ades U".u. (a.i.c. : a'das) : mercimek [hubu battan]. adese .ı......ı.a (a.i.c. : adesat) : l. mercimek. 2. mercek. 3. dürbün, gözlük vesaire yapmaya yarayan mercimek biçimindeki cam. adese-i ayniyye : fiz. gözleme merceği, fr. oculaire. adese-i rner'iyye : fiz. nesne, cisim mer ceği, fr. objectif. adese-i mütekarib : fiz. -yakınsak mercek, fr. lentille convergente. adesi .,-.u. (a.s.) : ades'e, mercimeğe benze yen nesne. adet ..::.ı.ıl.& (a.i.c. : adat) : görenek, usul, tabiat, alışkanlık. adet-i ağnam : koyun ve keçiden alınan re sim. adeı.i gulamiyye : işlerin görülmesi için kul lanılan adamların masrafları karşılığı olarak alınan resim. adet-ullih: Tanrı töresi. adeta L:ı.ıl.& (a.zf.) : bayağı, basbayağı, eniko nu. ideten iJI.& (a.zf.) : adet olarak, görenek su retiyle. adevıin, adv ,iJl_,.u. (a.i.): hızla koşma. adgis .!.ıla....ı.1 (a.i. dags'ın c.) : rüya teşev vüşau, karışıklıkları. ["adgas ü ablam : karışık rüyfilar tarzında kullanılır"]. adha ı........ı (a.i.c.) : kurbanlar. id-i adha Kurban bayramı. adham l"""""""I (a.s.) : iri yapılı [adam]. idi ıs.ıl.& (a.s.) : 1. bayağı, aşağı, değersiz. 2. adet olan. adtd, adide •.ı;ı.u , .ı;ı.u. (a.s.) : çok, bir çok. emsil-i adide: bir çok benzerler. adid � (a.i.) : 1. bir ısırımlık şey, lokma. (bkz: adud). 2. ısırma. 3. arkadaş. 4. hasım. adil, adile 4-l.ıl.& , J.ıl.& (a.s. adl'den) : 1. doğruluk fÖSteren. 2. doğru. (bkz: dad-güs ter). ŞJhıd-i adil : adaletli, doğru şahit, tanık. Adil-şihi : g. s . güzel sanatlarda kul lanılan bir kağıt cinsi [tezhip, hat, minyatür v.b. için]. Hükômet-i idile: her işinde ada let, doğruluk bulunan hükumet. 3. i. [birincisi] erkek, [ikincisi] kadın adı. adil J:!.u. (a.s. adl'den): eşit, eş, müsavi. adil-ine uY.ıl.& (a.f.zf.): adaletliye yakışır bir şekilde, doğrulukla. adili �.ıl.& (a.f.i.): adalet, doğruluk. adim � .ı..r. (a.s. adem'den): yok olan. adim-öl-imkan : imkansız, olamaz. adim ü heder (eylemek): yok etmek, ziyan etmek.
_,.u.
10
adimet-ül-cenih: zool. Yenizelanda'da ya şamakta olan bir kuş, apteriks. adimet-ül-ercül : zool. ayaksızlar, fr. apo des. adimet-üt-tüveyc : bot. -taçsızlar, fr. ape tales. adim-ün-nazir : �I �.u (a.b.s.) : eşi olmayan, eşsiz. adine ;!_,.İİ (f.s.) : yaratan, yaratıcı. [yarat-
ı,,u
mak manasına gelen Farsça aferiden mas darından]. aferinende u.�_,.ii (f.b.s.) : 1. yaratıcı. 2. yaratan. aferin-han öl,Joi. ü-:!_,.ii (f.b.s.) : "aferin" di yen. (bkz: şabaş-han, tahsin-han). aferiniş �_,.il (f.i.) : 1. yaratma. 2. yaratı lış ve bütün mahluklar. a'fet �I (a.s.) : 1. solak. 2. pek akılsız [adam]. 3. en güç şey. afet .::.a.ii (a.i.c. : iifiit): 1. büyük felaket, bela, (bkz: adud2 ). 2. mec. çok güzel insan. afet-i ab (su afeti): su kızı, deniz kızı. afet-i can : 1) canın belası, can belası; 2) güzel, dilber. afet-i cıin-ı cihan: cihanın canının belası. afet-i devran : aşıkların güzeller için kul landıkları bir tabir. afet-nümun ö_,... .::.a.ii (f.b.s.) : felaket, bela gösteren. afet-resan öl.....J .::.a.ii (a.b.s.) : bela getiren, musibet eriştiren. afet-zede u._µ.ii (a.f.b.s.) : musibet görmüş, belaya uğramış, mahvolmuş. ıifetzede-gan ı:,ISJ._µ.ii (a.f. afet-zede'nin c.) : belaya uğramışlar, mahvolmuşlar. aff ....u (a.i.): iffet, namus. aff ....u (a.s.): iffetli [kadın].[müen. "affe"]. aff-ı hususi: huk. küçük bağış. aff-ı umumi: huk. büyük bağış. afi�� (a.s.) : 1. silen. 2. silinmiş. 3. affe den, bağışlayan. (bkz: imürz, amürza). 4. af fedilmiş, bağışlanmış. 5. yalvaran [müen. "afi ye"]. afif � (a.s.) : iffetli, namuslu, temiz. [müen. "afife"]. afif-ane ""� (a.f.zf.): temiz olarak, temizce, tertemiz. ıi{ik dli (a.s.) yalancı. afik � (a.s.): çok aptal. ıifil J,ii (a.s. ufiil'den) : 1. ufiil eden, guriib eden, batan [Güneş, yıldız]. (bkz : garib). 2. görünmez olan, kaybolan. afir ..,..u (a.s.): çok kötü niyetli. afiyet �� (a.i.): 1. sağlık, esenlik. 2. Baş yazarı A vanzade M. Süleyman olan ve İstan bul'da yayımlanmış haftalık tıp ve sağlık gaze tesi. iıide-i afiyet : hastalığı geçirme. (bkz : sela met, sıhhat). afrıize •jl_,.ii (f.i.) : 1. aydınlık, ışık. 2. mum veya kandil fitili. (bkz: afruze). 11
ifrôşe afrôşe u.-,,>A1 (f.i.) : un helvası. (bkz eftuşe). afrôze •,j-,,>Al (f.i.). (bkz: afraze). afs � (a.i.) : 1. mazı denilen tane. 2. s. kekre. if-tıib ...,t.:..li (f.b.i.): 1. Güneş. (bkz : Hurşid, Mihr, Şems). 2. Güneşin ışığı. 3. s. güzel [ka dın}. 4. güzel yüz. (bkz : mah-cemal). 5. ş_arap. Aftib-ı Kureyş, Aftıib-ı Kureyşi : Pey �ber efendimiz. aftib-ı mağribi : kıbç. af-tibe �t.:..li (f.i.): ı. su kabı. (bkz: aftave). 2. Güneş biçiminde yapılan mücevher. (bkz: ab-tabe1). iftib-gerdan ı:,IJ� "':'t.:..li (f.b.i.) : 1. Güneşten korunmak için giyilen başlık. 2. avcı kulübesi. iftib-gerdek �.IJ� "':'t.:..li (f.b.i.) : 1. ayçi çeği. 2. zool. kaya keleri. iftib-gerdiş ı,y,.J� "':'t.:..li (f.b.i.) : 1. yer yüzü. 2. s. daima Güneş gören yer. 3. zool. kaya keleri. (bkz: aftab-perest 4). iftib-gir "':'t.:..li (f.b.i.) : 1. şemsiye. 2. güneşli yer. iftıibi �t.:..li (f.i.): 1. tente, güneşlik, şemsi ye. 2. s. Güneşe ait. iftib-iştihir ..,ı,.:u.ı "':'t.:..ll (f.a.b.s.) : büyük ve pek meşhur adam. iftib-perest .:..ı.-.;: "':'t.:..li (f.b.s.) : 1. Güneşe tapan. 2. i. nilüfer çiçeği. 3. i. ay çiçeği. 4. i. zool. kaya keleri. (bkz : llftlb -gerdiş). iftib-ru[y] [«s].t., '":'t.:..li (f.b.s.) : 1. Güneş yüzlü, yüzü Güneş gibi parlak. 2. sevimli, dil ber. J. Güneşe karşı olan (yer]. iftib-ruh C..> "':'t.:..li (f.b.s.) : Güneş yanaklı [güzel]. iftıib-süvb ..,ı.,..,... "':'t.:..li (f.b.s.) : sabahlan erken kalkan, gün doğmadan uyanmak adetinde bulunan [kimse). aftave a-,t.:..li (f.i.): su kabı. (bkz: Wbe). afür .,.,.ıı... (a.i.) : bel! kasırgası. afüvv � (a.s.) : merhametli, daima affeden, suç bağışlayan [Allah]. afv � (a.i.): 1. suçunu bağışlama. 2. özür di leme. 3. birini vazifesinden uzaklaştırma. afv an-il-ceriha: huk. bir kimsenin kendi sini "kısas" veya "diyet"i gerektiren bir şekilde yaralayan şahsa karşı millik olduğu "kısas" veya "diyet" veya "hilkilmet-i adil" hakkından vazgeçmesi.
*
12
afv an-il-ciniye : huk. kendisine karşı kısası ve diyeti gerektiren bir cinayet işlenilen kimsenin veya bu hususta velisinin kısas veya diyet hakkından vazgeçmesi. afv an-il-kat' : huk. bir uzvu kesilmiş olan kimsenin bu sebeple malik olduğu kısas veya diyet hakkından vazgeçmesi. afv an-il-kısas : huk. kendisine karşı cina yet işlenen kimsenin veya bu husustaki velisinin kısas hakkından vazgeçmesi. afv an-il-şecce : huk. baş veya yüz yaran suçlu üzerine lllzım gelen kısas veya diyet veya hükilmet-i adil hakkından başı yarılan kimsenin vazgeçmesi. agah, igeh �i •• �ı (f.s.c. : agah/in): ı. bilgili, haberli, uyanık. 2. [birincisi] erkek adı. igih-in ı:,LA�i (f.s. agah'ın c.) : alimler, bil gililer, •bilginler. agahi, agehi �i • ı.,A�i (f.i.) : agllhlık, haberli ve uyanık olma. igal JU.i ("ga" uzun okunur. f.i.) : 1. darıltma, kışkırtma. 2. ağıl. 3. an kovanı. 4. çiğneme den yutma. agaliş c.}JU.l ("ga" uzun okunur. f.i.) : kış kırtma, saldırmağa kışkırtma. igande ulll (f.s.) : 1. yastık, minder, sucuk gibi zorla doldurulmuş şey. (bkz : agen, fi.ge ne). 2. bir nevi zehirli böcek. agani c.r'U.l ("ga" uzun okunur. ugniyye'nin c.). (bkz : egani). agarr ..,.i.1 (a.s. gurre'den) : 1. kendini çok be ğenmiş. 2. beyaz. 3. alnında beyaz beneği, akıtması olan [at]. 4. asn, alicenap. S. çok sıcak [gün}. agarr-ül-eyyam : en sıcak gün. igaşte aA.i.l (f.s.) : 1. bulaşmış. 2. i. baş langıç. (Türkçe afa'nın Arap. c.) : agavit ., ağalar. agayin ı:,�l.i:l (Türkçe ağa'nın Fars. c.) : ağalar. agaz ,jli.l ("ga" uzun okunur. f.i.) : başlama. igaz-ı zenbôr: müz. (bkz: aviz-ı zenbfir). agaze a.;U.i ("ga" uzun okunur. f.i.) : müzik başlangıcı, çalgıcıların ve okuyucuların ahenk başlangıcı. agaze-i Kabili : müz. adına anonim bir kan temir ekinde (XVIII. yy .) rastlanan makam. igaz-gah .� ,jli.l ("ga" uzun okunur. f.b. i.) : başlama yeri veya zamanı; menşe'. agba 4,AI (a.s.): 1. daha veyll en koyu. 2. daha veya en küt. agber .ı-:ı,,il (a.s.) : çok tozlu. agbes �I (a.s.): kül rengi.
�ı ııı
'
• aguşte agbiya �I (a.s. gabrnin c.) : ahmaklar, kalın kafalılar. agdiye �.ı.il (a.i. gada ve gıda'nm c.) : yenip içilecek şeyler. (bkz; agziye). iigen �1 (f.i.). (bkz: agande1) agene cli (f.s.) : dolmuş, doldurulmuş. iigende ul�l (f.s.) : doldurulmuş, dolu, tıkalı. (bkz: agin). agende-gfış .�ı (f.b.s.) : kulağı dolu, söz dinlemez, hayırsız, sefil. ageste , ageşte �1 , �j (f.s.) : 1. ıslanmış, ıslak. 2. bulaşmış, yoğurulmuş. agfer _,.ili (a.s.): affeden, mağfiret gösteren. agfer-ül-gafirin: affedenlerden en çok affe den, Tanrı. agırra l.,>-CI (a.s. garır'in c.): teçrübesizler, saf diller; acemiler. agıye �i (a.i.) : içine su biriken çukur. ["agıyye" şeklinde de kullanılabilir]. agil J.:-ii (f.i.). (bkz; agul). agin �1 (f.s.) : dolu, doldurulmuş. (bkz : ligende). -ıigin �i - (f.s.) : l. "dolmuş" manasına ola rak kelimeleri sıfatlandıran bir ek : Vahşet •agin: vahşetle dolu. 2. şişman, tavlı. ıigiste �i (f.s.) : sıkı sıkı bağlanmış, düğümlenmiş. agiş µ1 (f.s.) : ı. ilişik, sarkık, yapışık. 2. uzaulmış. aglak J�I (a.i. galak'ın c.) : l. kilitler. 2. ka palı anlaşılmaz şeyler. aglal J�I (a.i. galerin c.) : ağaçlar arasından akan sular. aglal J�I (a.i. gull'ün c.) : l. boyuna geçirilen zincirler. 2. prangalar. 3. kelepçeler. aglat .ı.�ı (a.i. galat'ın c.): hatllar, yanlışlar. (bkz : galatlit). agleb ......ili (a.s. galib'den) : (daha, pek, çok) kuvvetli, en.çok galip. agleb-i ihtimal: büyük bir ihtimfil. aglef ....a.Li.l (a.s.) : l. sandıkta kapalı. 2. sün netsiz. 3. mec. katılaşmış, duygusuz [kalbJ. aglez J,..li.l (a.s. galız'den) : (daha, pek, çok) kaba ve galiz. aglime �I (a.i. gul!m'ın c.): oğlanlar. agmad .)wı (a.i. gımd'ın c.) : kılıç ve bıçak kını. agmad-ı süyiıf: kılıçların kınlan. agmar JWI (a.s. gamr'ın c.) : l. büyük, ulu kişiler. 2. seller. 3. (gumr'ın c.) : cahil, bilgi siz ve bön kimseler.
..;.,,s.
F.3
agmaz (.)Awı (a.i. gamz'ın c.) : göz yumma lar, göz kırpmalar. agna �I (a.s. gani'den) : (daha, pek, çok) gani, en zengin. ağnam ru.c.ı ( a.i. ganem'in c.): koyunlar. ağniya �I (a.s. ganrnin c.): zenginler. agniye �I (a.i. gına'ın c.) : şarkılar, türküler. agra .ı..>-Cı (a.s.) : çok sevinıli, çok yakışıklı. agrar Jl..>-CI (a.s. gırr'ın c.) : tecrübesizler, ap tallar. agris ..,..ı..>-Cı (a.i. gars'ın c.): dikilmiş ağaçlar, fidanlar. agrıiz ıJAl..>-CI (a.i. garez'in c.) : maksatlar, ni yetler. agraz-ı hükümet: hükumetin niyetleri, mak satları. agrıiz-ı nefsaniyye: nefse ait maksatlar. agraz-ı şahsiyye-i keyfiyye : keyfe bağlı şahsi maksatlar. agreb ":"..>-CI (a.s. gan"b'den) : en gan"b, pek tu haf. agreb-ül-garaib: şaşılacak şeylerin en garıbi. agribe �..>-CI (a.i. gurlib'ın c.): kargalar. agsan c::,ı......ı.ı (a.i. gusn'un c.) : dallar, budak lar. agsem r,-UI (a.i.) : beyazı siyahından çok olan saç, kıl. agser _,.lll (a.i.) : l. boz ve esmer renkli, çok tüylü aba, kilim. 2. kurbağa yosunu. 3. kara batak kuşu. 4. s. aşağılık [adam]. agşa ı...uı (a.s.) : ı. pek baygın [adam]. 2. vücudu kara, yüzü beyaz [hayvan]. agşiye �I (a.i.gışa'nın c.) : perdeler, ör tiiler, zarlar, deriler. agtaş �I (a.s.): l. karanlık. 2. zayıf gözlü. agtiye �I (a.i. gıta'nın c.) : perdeler, ör tüler. ıigul J.,ı.1 ("gu" uzun okunur. f.i.): göz ucuyla bakma [ hiddetlenerek]. (bkz: agıl). agun c::,,,S.1 (f.s.) : ı. baş aşağı; ters. 2. u ğursuz. agunde ı.J.lli (f.s.) : atılmış, hallaç elinden çıkmış pamuk yığını veya yumağı. agür J,,S.i (f.i.): l. tuğla. 2. kerpiç. 3. kiremit. aguş ..;..,ı.ı ("gu" uzun okunur. f.i.): kucak. aguş-i leyl-i tarik: karanlık gecenin kucağı. aguş-i terbiye: terbiye kucağı. aguşte �1 (f.s.) : bulaştırılmış, kirletilmiş. (bkz: agaşte). l3
agüs agüs �i (f.i.) : taşçıların kullandığı demir kalem. agva 1_,.i.l (a.s.) : dalalete en çok sapan. (bkz : adali). agval Jl_,.i.1 (a.i. gul'ün c.) : guller, korkunç hayaletler; hortlaklar. agvar Jl_,.i.1 (a.i. gar'ın c.): mağaralar. agvas .!.1_,.i.l (a.i. gavs'in c.) : yardım istemek için bağırmalar, yardımlar ["yardımcı" mana sıyla "evliya-u-llah" hakkında kullanılır]. (bkz: aktab). agvat J.1_,.i.1 (a.i. gait'in c.) : 1. çukurlar. 2. aptesaneler. 3. pislikler. agyar J�I (a.i. gayr'in c.) : gayrılar, başkalar, yabancılar. agyaz v-�I (a.i. gayze'nin c.) : ağaçlıklar, meşelikler. agyed �I (a.s.): l. esner vücutlu. 2. uykucu, tenbel. agyer .J-:!-CI (a.s. gayret'den) : (daha, pek, çok) gayretli [adam]. agza' .l_;il (a.i. gaza'nın c.) : düşmanla sa vaşmalar. agzeb �I (a.s.): pek gazaplı, öfkeli [adam]. agzef �I (a.s.) : uzun ve sarkık kulaklı [hayvan]. agzel J_;il (a.s.) : 1. pek aşıkane. Agzel-i eş'ar : şiirlerin en aşıkanesi. 2. i. en şiddetli sıtma. agziye "-;!ili (a.i. gıza'nın c.) : yenip içilecek şeyler. (bkz: agdiye). ah j (f.n.) : aferin, bravo! manasına kullanılır. ah • i (müşterek) : ah, yazık. ah, aha l.a.i , t1 (a.i.) : ı. kardeş, 2. dost. (bkz: ahu). ah li-ümm : baba ayn, ana bir kardeş. ahabb ":-""-1 (a.s.) : (daha, pek, çok, en) se vilen. ahabir �l.a.l (a.i. ahbar'ın c.) : hikayeler, ri vayetler. ahabiş �ı..;.ı (a.i. Habeş'in c.): Habeşliler. ahad ....... , (a.s.c. : ahad) : 1. bir [sayı]. 2. i. kişi, kimse. ahad-i nas : (bkz: avam). ahad-ül-ahadeyn : emsalsiz, eşsiz. ahad .ı6.i (a.s. ahad'ın c.) : birler, birden doku za kadar olan sayılar. ahadd ..ı..ı.1 (a.s. hadd'den) : (daha, pek, çok) keskin. ahiidid �.ıLi.l (a.i. uhdud'un c.) : sopa ve kamçı gibi şeylerin vücutta bıraktığı izler.
t
14
/ ahadis ı!..;ı.ı6.1 (a.i. hadis'in c.) . (bkz: ehadis). ahiidiyyet .:..:ı.ı6.I (a.i.) : birlik, hususiyle Allah'ın vahdaniyeti (bir olması). ahadü-hüma t........ı..ı..l (a.b.zf.) : ikiden biri. ahaff ....i...i.1 a.s.) : (daha, pek, çok) hafif, dü şüncesiz. ahiiil J:.L.i..l (a.s.c.) : iri yapılı ve kibirli kim seler. ahakk J.ıı..l (a.s.) : (daha, pek, çok) salahiyet, *yetki verilmiş olan. ıihiil JL;.i (f.i.) : çerçöp, bir şeye yaramayıp atılacak nesne. (bkz : akal). ahali u-'LAI (a.i. ehl'in c.) : 1. halk. 2. Baş yazan Mehmet Behzat olan ve Sofya'da gü naşırı yayımlanan bir �te. 3. başyazarı Agah Sım Levend olan ve İzmir'de yayımlanmış günlük bir gazete. ahiili-yi asliyye: asıl sahipler, otokton (yer li) halk. ahir JLAi (f.i.) : 1. hattatların kullandıktan ka ğıda sürülen nişastalı yumurta. 2. kahvaltı. 3. bir nevi çelik. aharr ..;,:,-1 (a.s.): (daha, en, pek) sıcak. ahasif .....1.:,-6.I a.i.c.) : toprağı yumuşak, taşsız, kumlu yerler. abisin ı:,......6.1 (a.s. ahsen'in c.) : (bkz: ehlisin). ahass �I (a.s. hass'dan) : L daha, en, çok) hususi, •özel. 2. zf. başlıca. 3. s. yakın. ahavıit ..:.l�I (a.i. uht'un c.) : l. kızkardeşler. 2. kadın arkadaşlar. 3. benzer şeyler. ahaveyn ��I (a.i.c.): iki kardeş. [İslam a limlerinden Urfa'lı vaiz Mahmut Kamil Efen di'nin babası Mustafa Kamil Efendi ile amcası Urfa'lı Ayn-i vahit Mehmet Efendi]. ahazz .li...i.l (a.s.) : (daha, en veya çok) bahti· yar, mesut. mutlu. ahbıi F4,,,.I (a.i. haba'nın c.): saray adamları. ahbab ":-'4,,,.1 (a.i. habib'in c.) : dost, bildik, tamdık. (bkz : aşina). ahbar J4-,i.l (a.i. haber'in c.) : l. haber, or tada dönen •söylentiler. 2. (hibr'in c .) : Ya hudi bilginleri, hahamları. 3. meserreıler; iyilikler. 4. yazı mürekkepleri. ahbari '"-İ (a.s. ahir'in müennesi) : son. ahire •.>A� (a.s. ve i.) : 1. zani, zina.kar. 2. kahpe. ahiren 1-"""ı (a.zf.) : sonradan. ahiren 'ı�ı (a.zf.): en sonra, en son olarak, son zamanda, geçende, bu yakınlarda. ahiret .:.ı-"""i (a.i.) : öbür dünya, öteki dünya. (bkz: ahret). ahiretlik dl.:.-"""i (a.t.i.) : 1. ahretlik, evlatlığa alınan öksüz. 2. ahret kardeşi. (bkz: ahretlik). ahirin ı.>:!.>'"-1 (a.s. ahir'in c.) : sonrakiler, sonlar. ahirfın ı:,_,.>'"-1 (a.s. ahir'in c.) : sonrakiler, son lar, en sonralar. (bkz : ahirin, evahir). ahir-zaman ı:,L....; _,..i..1 (a.b.i.) : (bu dünya' nın) son gün (il). ahissa ı..........ı (a.s. l'ıasis'in c.) : pintiler, cimriler. ahiyane u�i (f.i.) : 1. damak. 2. anat. boğaz. 3. anat. beyin kemiği, kıhıf. ahiyye �1 (a.i.) : 1. ucunu yere berkitip hal kasına h';ıyvan bağlanılan ip. 2. sürekli felaket, musibet. ahiz �I (a.i. ahz'den) : esir, tutsak. ahiz ı..ı (a.s. ahz'den): ahzeden, alan, alıcı. ahiz ı..ı (a.i.) alma, kabul etme. (bkz: ahz). ahize .ı..ı (a.i. ahz'den): alıcı alet. ahkab ._.Li...,.J ("kab" uzun okunur. a.i. hukub ve hukb'un c.) : uzun zamanlar. ahkad ..ıl.i...,.I ("kad" uzun okunur. a.i. hukd'un c.) : kinler, garezler.
ahmez ahkaf ...ili....1 ("kaf' uzun okunur. a.i. hukfe'nin c.) : kum tepeleri. ahkam (a.i. hükm'ün c.) : 1. emirler, hükümler. (bkz: ahid, ahid-name). ahkam-ı adalet ; adalet hükümleri. ahkam-ı adliyye : 1) adalete ait, adaletle ilgili hükümler, emirler, tesirler; 2) adliye neza retinin eski adı. ahkam-ı amire : huk. emredici hukuk •ku ralları. ahkam-ı asr : asrın hükümleri. ahkim-ı nahiye : huk. yasaklayıcı hukuk •kuralları. ahkam-ı nusret : 1) zafer hükümleri. 2) ka nunlar. 3) yıldızlardan ve başka görünenlerden çıkarılan mana. ahkam-ı şahsiyye : huk. şahsi statü, fr. statut personnel. ahkam-, şer'iyye : huk. İslam hukukunda i'tikat, ibadet, muamelat, nikah ve cezalara ait hükümler. ahkar .,ı....ı (a.s. hakir'den) : (daha, pek, en, çok) hakir olan. ahkem ,.S.,..I (a.s. hükm'den) : en çok hük meden; (daha, en veya çok) kuvvetli. ahkem-ül-hakimin : hakimlerin en kuvvetli si, Cenabıhak. ahker fol (a.i.): ateş koru. ahkı'.'ık d�I (f.i.) : ham zerdali. ahla _,ı...ı (a.s. hulv'den) : 1. (daha, en, pek) tatlı : Şekere muhtilc olmamak, şekerden abla dır. 2. (daha, en, çok, pek) şirin. ahlab ..,..)L...I (a.i.hılb'ın c.) : tırnaklar, pençeler. ahlaf ...i�I (a.i. hılfın c.) : müttefikler, bir leşikler. ahlaf ..J)L...I (a.i. halefin c.) : birinin yerine ge çenler gelecekler, halefler. ahlak J)Li..l (a.i. hulk'un c.) : 1. insanda bulu nan ruhi ve zihni haller. 2. iyilik etmek ve fe nalıktan çekinmek için takibi lazımgelen usul ve kaideleri öğreten ilim. ahlak-ı fazıla : faziletli huylar, iyi ahlak. ahlak-ı hamide : övülecek huylar. ahlak-ı basene: güzel huylar. ahlak-ı umumiyye: (bkz: adab-ı umumiyye). ahlfık-ı zemime : kötülenecek huylar, kötü huylar. ahla.kan ll)L...I (a.zf.): ahlak bakımından. ahlaki _;i)Li..1 (a.s.): ahlaka dair, ahlaka men sup. ahlakıyyat ..::.ı�)Li..l (a.i.c.) : ahi/ika ait olan bahisler ve mütalaalar; ahlak bilgisi. ahlakıyyet �)L...i (a.i.) : 1. fels. •törellik. 2. ahlaklılık.
r�'
ahlakıyyı'.'ın ı:,�)L...I (a.s.c.) : ahlaka dair ki tap yazan bilginler. ahlal J)L...I (a.i. hıll'in c.) : samimi dostlar. (bkz : ahilla'). (a.i. hulm'ün c.) : 1. rüyalar, hul ablam yalar, uykuda görülen şeyler. [hulm Arap çada akıl manasına da gelir]. 2. açık saçık rüyalar. 3. düşü azmalar. ahlas �I (a.s.) : 1. en huluskar. 2. fazla halis ve temiz olan. ahlat J..)L...I (a.i. hılt'ın c.) : l. karışan şeyler. 2. insan vücudunda farzolunan dört unsur veya usare : kan, salya, safra, dalak [ahlat-ı erbaa]. ahlat-ı faside : bozuk usilreler. ahlat-ı mahmude : normal durumdaki usa reler. ahlat .b..L;.I {a.s.) : (daha, en veya çok) karışık; karıştırılabilir, kanştınlmağa elverişli. ahlef .....U....I (a.s.) : solak [adam]. ahles .,...ı....ı (a.s.): sırtında kızıl yamalar bulu nan siyah tüylü [koyun]. ahliya -�ı (a.s. hali'nin c.).: boş [şeyler]. ahffl8 pL...,,.I (a.i. hama'nJn C.) : kayın bira derler. ahına L.....ı.l (a.s. hamiyyet'den) : (daha, pek, çok, en) hamiyetli. ahmak J-o.,ı,.I (a.s.): pek akılsız, sersem, şaşkın. ahmak-ane "'1 (a.s.) : daha layık, münasip, uygun. ahrab "':-'.,.....ı (a.s.) : 1. kulağı yarık [adam). 2. i. kulaktaki küpe deliği. ahrac rrl ->"' I (a.i. hrrc'ın c.) : hayvanların pa lan, yular ve tasmalarına dikilen boncuklar. ahrad J->"'I (a.s.): pek tamahkar, çok pinti. ahrak J..,....I (a.s.) : sünepe, miskin, akılsız [adam). abram r' ->"' ' (a.i. harem ve harim'in c.) : 1. mukaddes yerler, sahalar. 2. [eskiden} kadın lara mahsus daireler, haremler. 3. karılar, eşler; kızlar, kadın hizmetçiler; kadın akrabalar; kadın ziyaretçiler. abrar ..ıl ->"' I (a.i. hürr'ün c.) : serbest olanlar, köle ve esir olmayanlar. ahrar-ane Yl ..ı l ->"' I (a.f.zf.) : hür olanlara ya kışacak surette. ahras ..,....,....ı (a.s.): dilsiz. (bkz: ebkem). ahras ..,..ı->"' ı (a.i. haris'in c.) : muhafızlar, koruyucular. ahraz V""->"' I (a.s.): kirpikleri dökülmüş, çipil gözlü adam. ahre • ..,....ı (a.i.) : veresiye. ahreb "':-'..,.... ı (a.s.): 1. (daha, ençok veya çok) harap, yıkık. 2. ed. rübru vezinlerinden "mef ülü ile başlayan on iki şekilden herbiri. (bkz : ahrem, rubai). ahrec ı:...,....l (a.s.): [at v.b.] alacalı. ahrem ı"..,....ı (a.i.) : 1. ed. rübru vezinlerin den "mefulün" ile başlayan on iki şekilden herbiri. (bkz : ahreb, rübai). 2. anat. omuz ucu. fr. acromion. ahremi ı.r".,.....ı (a.s.) : anat. omuz ucuna ait, omuz ucuyla ilgili. ahres i.J"->""I (a.s.): eski [şey]. ahreş .J..>"'I (a.s.) : sert, katı [şey]. ahret ..::...,.....ı (a.i.): (bkz: ahiret). 18
ahretlik ..:.ıı::...,....ı (a.i.) . (bkz: ahiretlik). ahriyan ı::,Lt..,....I (f.i.): nefis, kıymetli kumaş, parça [hediye için elverişli]. ahruf ...i->"' 1 (a.i. harfin c.) : 1. uçlar, kenar lar. 2 lehçeler, şiveler. ahsa ı.......... ı (a.i.) : çok kumlu, taşlı yer. ahsar ..,.........,.ı (a.s.) : en kısa, pek kısa. Kelam -ı ahsar: en kısa söz. ahsas ..,..ı..........ı (a.i. hiss'in c.}: duygular. ahseb ..............ı (a.s.) : 1. (daha, en, veya çok) iyi hesibedilmiş, uygun, münasip. 2. çok ha sis, cimri. 3. cüzamlı, miskin. ahsem ,._iı,-1 (a.s.) : 1. yassı, geniş ve yayvan [burun]. 2. yassı ve geniş burunlu [adam]. 3. geniş yüzlü [kılıç]. 4. (a.i.) : arslan. (bkz : dır gam, esed, gazanfer, haydar, şir). ahsen ı:,..-1 (a.s.): (daha, en veya) pek gUzeL ahsen-i takvim : en iyi, en güzel kıvamda; mec. insan. ahsen-ül-halikin: yaratıcıların en güzeli; en yakışıklısı, Allah. ahsen-el-kasas (hikayelerin en gUzeli) Kur'an'da Yusuf suresinde anlatılan hikaye. ahsüme �I (f.i.): boza. (bkz: ahşüme). ahşa �I (a.s.):(daha, en veya pek) korkunç. ahşa' .LJ..:..1 {a.i. haşa'nın c.): 1. vücutta bulunan bağırsaklar, ciğer gibi şeyler, içirik. 2. ci hetler, mahaller, bölgeler. ahşab "'="t.!....i..1 (o.i. haşeb'in c.) : 1. keresteler. 2. s. tahtadan yapma. ahşam (a.i. haşem'in c.) : bir büyük ada mın maiyeti erkam. ahşef ......W....I (a.s.): uyuz [adam]. ahşen �I (a.s.): 1. (daha, en veya pek) sert [şey]. 2. geçimsiz [adam]. ahşic, ahşig �1 • �i (f.i.): zıt ve uygunsuz. ahşican ö�1 (f.i.ahşıc'in c.) : zıtlar, hususiyle dört unsur [ateş, su, hava ve toprak.] ahşig �i (f.i.): zıt. (bkz: ahşic). ahşigan ı::,�i (f.i. ahşig'in c.) : zıtlar. (bkz: ahşican). ahşişan ı::,�i (a.s.) : pek huşunetli, çok katı. ahşüme �i (f.i.) : boza. (bkz: ahsiime). ahtab "'="L.L....;.I (a.i. hatab'ın c.): odunlar. ahtal J.L..,,;.I (a.s.) : 1. çabuk yürüyen. 2. boş boğaz [adamj. ahtam �I (a.s.) : uzun burunlu. burnu uzun [adam]. ahtar JL.L....;.I (a.i. hatar'ın c.}: tehlikeler.
rı..:.....ı
ahvat ahte =-1t.L-. (a.i. akkar'm c.) : hek. ilaç yeri ne kullanılan kökler. a'kal �I (a.s. akıl'dan): (daha, en, pek, çok) akıllı.
r-:,t.L-.
akal JUi (f.i.) çerçöp. (bkz: ahal). akalim r-:JUI ("ka" uzun okunur. a.i. ıklim'in c.) . (bkz : ekalim). akall Jll (a.s. kalil'den) : pek az, çok az. (bkz: ekall). akall-i kalil : azın azı, en aşağı. akalliyyet ..::.ı.:J.ll (a.i.) : 1. azlık. 2. azınlık, bir ülkede hfikim unsurların dışında kalan ve ekseriyet teşkil etmeyen etnik varlıklar. (bkz : ekalliyyet). akam r,L, (a.i.): erkek ve dişi kısırlığı. ("ka" uzun okunur. a.s.) : 1. kısır, akam çocuksuz. 2. tedavisi kabil olmayan [hastalık].
rt.L-.
akamet ..::....ılu. ("ka" uzun okunur. a.i.) : kı sırlık, verimsizlik, neticesizlik, sonuçsuzluk. akar Jt.L,. ("ka" uzun okunur. a.i.c. : akarat) : para getiren mülk [ev, dükkan, tarla, bağ, bos tan, v.b. gibi]. akarat ..:.l .,t.L-. ("ka" uzun okunur. a.i. akar'ın c.): gelir sağlayan mallar ve yapılar. akaret ..:.., lL,. ("ka" uzun okunur. a.i.) : kısır olma, kısırlık. (bkz : ukaret). akarib .....,.,t.L-. ("ka" uzun okunur. a.i. akreb' in c.) : zehirli ve tehlikeli hayvancıklar. akarib "':'.,uı ("ka" uzun okunur. a.i. akrabli' nın c.) : (bkz: ekarib). akas ı.,..L:. (a.i.): pis kokulu olma. akasi ı..r"""'lll ("ka" uzun okunur. a.i. aksli'nın c.) : çok uzaklar. akasır .,.....uı ("ka" uzun okunur. a.i. akser'in c.): pek kısalar. (bkz: ekasır). akasim �l:il ("ka" uzun okunur. a.i. uksume'nin c.): (bkz : uksume). akavil J.:!..,UI ("ka" uzun okunur. a.i. akval'in c. kavl'in c.c.). (bkz : ekavil). akbeh �I (a.s. kabih'den) : en kabih, çok veya en yakışıksız, pek çirkin. akbel J.t.11 (a.s.) : en çok beğenilen, gözde olan. akbiye �I (a.i. kuba'nın c.) : üste giyilen elbiseler, kaftanlar. akd .llı (a.i.) : 1. bağ, bağlama, düğümleme, bağlanma, düğümlenme. (bkz : akid, bend, raht). 2. sözleşme, kararlaşnrma. 3. kurma, düzme. 4 nikah. 5. nesri [•düzyazı] nazma [•koşuk] çevirme. akd-i encümen: encümen kurma. akd-i hibale-i izdivac : evlenme bağıyla bağlanma. akd-i meclis, akd-i meşveret: meclis kur ma, konuşmak üzere toplanma. 21
-·····
-
···--
·····-··-
---
-------------------
akd·İ muıivaza akd-i muıivaza: huk. hibe ve sadaka gibi te beıruattan olmayıp iki taraftan ivaz verilerek yapılan akit. [satış, trampa gibi]. akd ü hail (düğümleme ve çözülme) : ed. Divan edebiyatında bir nesri nazma çevirmeye akd; bir nazmı nesre çevirmeye hali denir. akdah c. l�I (a.i. kadeh'in c.) : kadehler, bar dak:lar, kupalar. İdıire-i akdah : içki içme, şerefe kadeh kaldırma. akdıim (a.i. kadem'in c.): ayaklar. akdar ..,ı�ı (a.i. kader'in c.) : değerler, kudret ler. akdem r�ı (a.s. kadim'den) : ilk, önce, önce ki, daha önceki. akdem-i efkar : fikirlerin en ehemmiyetlisi. akdem-i umiır : işlerin en •önemlisi.
r'�'
akdemin, akdemiın ı.:,.,...�ı , ��I (a.s. akdem'in c.) : 1. evvelce olanlar. 2. eksikler. 3. geçmişler. 4. önce yaşamış olanlar. akdemiyyet ��I (a.i.) : öncelik, zaman bakımından eskilik. akder ..,�ı (a.s.) : 1. çok veya en kudretli. 2. kısa boyunlu; kısa boylu. akdes ..,..�ı (a.s. kuddfıs'dan) : en kutlu, en kutsi, en kutsal. akdi ıs.ı..i.ı:, (a.s.) : akitle ilgili, akitle tesbit edil miş. akdi fii.iz : huk. miktarı anlaşma ile tesbit edilmiş fitiz. akd-i istikraz: huk. borç alma •sözleşmesi. akd-i nikah: huk. evlenme •sözleşmesi. akd-i mes'ôliyyet : huk. akdi ifa etmeyen tarafın •sorumluluğu. akd·İ pey: huk. satış •sözleşmesi. akdi tazminat : huk. akti ifa etmeyen kimse nin ödemekle •yükümlü olduğu şey. akd-i zimmet : huk. islam olmayan kimsenin veya cemaatin islam tabiiyetini kabul etmesi. akdiyye �.ı..i.ı:, (a.i.) : anat. mafsallarda olan düğüm ve yumru. a'kef ı...i.S..&:I (a.s.): çok akılsız, sersem. ikese �i (f.i.) : 1. bir şeye ilişmiş, yapış mış, asılmış. 2. Ökse. akfi .ı.uı (a.i. kafa'nın c.): başın arka tarafları, enseler. akfil Jli.ll (a.i. kufl'ün c.) : kilitler. akfıir ..,ı.uı (a.i. kafr'ın c.) : çöller. akfis '-""Li.ll (a.i. kafas'ın c.) : 1. hamal küfe leri. 2. kafesler. akfer ..,.UI (a.s.) : çok veya en kısır. akhaf ...iWI (a.i. kıhfın c.) : 1 kafa taslan. 2. ağaçtan yapılmış kaplar.
22
akher ..,.,_ll (a.s.) : çok veya en kahredici. (bkz: kahhar). akıbet ı.::...:ıl Le (a.i.c. : avakib) : nihayet, son. (bkz: encam). akıbet-ül-emr: bir işin sonu. akıbet-bin � ı.::...:ıll.c (a.f.b.s.) : sonunu ön ceden gören. akıbet-bini � ı.::...:ıll.c (a.f.b.i.) : sonunu önceden gömıe, tedbirlilik. akıbet-endiş ı.J..:!.ıll ı.::...:ıll.c (a.f.b.s.) : sonunu düşünen. akıl J,ü (a.i.). (bkz: ak!). akıl J.il.c (a.s.c. : ukala, akılan, akılfın) : akıllı kimse. [müen. akıle]. akıl-ül-ukalıi : akıllıların akıllısı, çok akıllı. ıikılıin ı::,=ıi.il.c (a.i. akıl'ın c.) . (bkz: akıl). akılane -İl... ı,,k (a. zf.)': Allah'ın farzettiği üzere. alamat ..::.ıl...)I..., (a.i. alıimet'in c.) : izler, nişan lar. (bkz: alaim). ala melei-n-nas u,ı,l:Jl •.)I... )1..., (a.zf.) : gözö nünde, herkesin önünde, açık. ala meratibihim ı""r+'ı .,... ı,,k (a.zf.) : rütbe lerine ve derecelerine göre, sırasıyla. (bkz: ale -d-derecat). alamet ..::,..)1..., (a.i.c. : alamat, alaim) : 1. işaret, iz, nişan, belge. 2. s. kocaman, iri. alimet-i farika: ayırıcı işaret, arma, damga. alini ı.,r1)1..., (a.zf.) : açıkta, meydanda, herke sin gözü önünde. alaniyet �)I..., (a.i.) : 1. şöhret, ün. 2. aleni lik. 3. bir şeyin dış yüzü. aliniyeten y)I..., (a.zf.) : açıkça, alenen, her kesin önünde. (bkz: alenen). ala-rivayetin l:!I_,., ı,,k (a.zf.) : rivayet edil diğine göre, s1>ylenenlere bakılırsa. alis u,ı,'li (f.i.): odun kömürü. atat ..::.,'li (a.i. alet'in c.): vasıtalar, aygıtlar. ıilit-ı basariyye: gözle •ilgili dürbün, göz lük gibi optik aletler. ilıit-ı ciriha: yaralayıcı aletler. alat-ı kaha: kesici aletler. ilit-ı nariyye: ateşli silahlar. alit-ı rasadiyye : astronomi ve meteoroloji araştırnıalannda kullanılan aletler. alat-ı tab'iyye : baskı aletleri. alat-ı ziyaiyye: fiz. ışık vasıtaları, ışık •araçtan, fr. instrument d'optique. alit ve edevat : avadanlık, takımlar. ala tarikın ı>:!.,J. ı,,k (a.zf.) : yoluyla mana. sına mürelck:ep kelime yapar : ali tarik-il hezl : bezi yoluyla. .. gibi. ala-tarik-il-bezi J,;,.J I ı>:!.,J. ı,,k (a.zf.) : eğlence yoluyla, alay sfıretiyle. ala-tarik-il-icmal J4ıı'I �.,J. ı,,k (a. zf.): kısaca. ala-tarik-il-istişhid J�YI �.,J. ı,,k (a.zf.): şahit, tanık göstererek. ali-tarik-il-kıyas U"�I ı>:!.,J. ı,,k (a.zf.): kıyas yoluyla. ali-tarik-il-münavebe ,y_,l::ı..11 J.z!.,J. ı,,k (a.zf.): nöbet yoluyla, nöbetleşe. ala-tarik-iş-şehide •Jl,AJI ı>:!.,J. ı,,k (a. zf.): şahitlik yoluyla. ala-tilk-en-niam �I db ı,,k (a.zf.) : bu nimetler karşılığı üzere. alav. ilave ._,yj • ..,'ii (f.i.): alev, yal. ala-vechi �.., ı,,k (a.zf.) : üzere manasına gelir:
26
ala vech-il-isti'cal: acele üzere. ala vech-il-ihita: içine almak üzere. ala-vech-it-tafsil: tafsil üzere.inceden inceye. ala veflı: J-i.J ..,.Le (a.zf.) : uygun olarak ma nasıyla terkip yapılır : Ala veflı:-il-matlub : istenilene uygun olarak. ahivi I.S.J)I..., (a.i. ilAve'nin c.) : ilaveler. alay ı.s'lı'i {f.i.) : alay. iliy-ı v ahi : hep beraber, hep birlikte, cümbür cemaat. aliye ,y)I..., (a.i.): yüksek yer, yükseklik. alayiş 1,J,..:fll (f.i.) : 1. bulaşıklık, bulaşma. 2. depdebe, tantana, gösteriş. [ikinci mAna uydur ma olmakla beraber yaygın ve galiptir]. alcem � (a.s.) : uzun boylu, uzun. ile �� (a.i.) : 1. [Güneş veya yağmura karşı] sığınak. 2. fakirlik. ile �i (f.i.) : ilAç için kullanılan ve "hint sün bülü" denilen bir çiçek. (bkz : filek, sünbül-i asafir). alebat ..::.ı� (o.i. alebe'nin c.) : yemiş kap çıkları, çanaklar, fr. capsules. alebe � (o.i.c : alebiit): bot. yemiş kapçık ları, çanaklar, fr. capsules. alebi, alebiyye � , � (o.s.) : bot. ye miş kapçığı, çanak ile ilgili, fr. capsulaire. ale-d-derecıit .:.ıl.,ı. ., .ı.J I ı,,k (a.zf.) : derecele rine göre, sırasıyla. (bkz: ala-merAtibihim). ale-d-devarn rı.., .ı..11 ı,,k (a.zf.): daimi surette, boyuna, sürekli olarak. alef � (a.i.c.: a'laf, alüfe [ulüfe olarak da kullanılır]. 1. hayvan yemi. 2. ot, saman, yu laf. alef ......Ui (a.s.) : çok veya en teklifsiz, cana yakın. ıilek dJi (f.i.) : ilaç 'için kullanılan ve "hint sünbülü" denilen bir çiçek. (bkz : ate, sünbül-i asafir). alek JJ.c. (a.i.) : 1. kan pıhtısı. 2. süliik. alcka uL:. (a.i.c. : alekat) : 1. kan pıhtısı. 2. yapışkan balçık, çamur. aleki � (a.s.) : 1. pıhtımsı (kan). 2. sUlü ğümsü. alekıyye � (a.i.) : zool. sülükgiller. ale-1-acaib �4,.ıı.J I ı,,k (a.zf.) : tuhaf, şaşı• Jacak şey. (bkz: garib). ale-1-acele �I ı,,k (a.zf.} : çabucak, çar· çabuk. (bkz: aceleten). ale-1-ade •JWI ı,,k (a.zf.) : 1. adet olduğu iizere. 2. bayağı, basbayağı. ale-1-amya 4--,.aJl ı,,k (a.zf.) : körü klirüne,
alemi körlemeden. [aslı ale-1-ımıya'dır]. (bkz: ale-1-ımıya). ale-1-e kser �'./1 yL:. (a.zf.): çok vakit, çok luk. (bkz : ekseriyya). ale-1-fevr .J.,.U I yL:. (a.zf.) : derhal, defaten, birden. ale-1-gafle tlü..JI yL:. (a.zf.): dalgınlığa gele rek, boş bulunarak, dalgınlığa getirerek. ale-1-hidise # r-JLc. ( ai.b.s.): filemi süsleyen. ilem-suz .:,,-.1.Lc. (a.f.b.s.) : cihanı yakan. alem-şümul J.,......:, r-JLc. (a.f.b.s.): cihanı saran. (bkz: cihan-şümul). alem-tib "'="l:ı r-JLc. (a.f.b.s.) : dünyayı parla tan, aydınlatan. alemun u.,J.Lc. (a.i. ilem'in c.) : dünyalar. (bkz: alemin, avalim). alen ı:.,.Lc. (a.i.) : aşikar, meydanda olma. (bkz : alaniy�t). alenen l::J.ı:. (a.zf.) : açıkça, açıktan açığa, göz önünde. (bkz : alaniyeten). ileng �1 (f.i.) : 1. siper, istihkam. 2. sal dıran asker. aleni u-:..Lc. (a.s.): açık, gizli olmayan. aleniyye � (a.s.) : aleni, açık, göz önünde. Müzayede-i aleniyye : açık artırma. Mü zikere-i aleniyye: açık müzakere. aleniyyet � (a.i.): gözönünde olma. ale-r-rağm r-c,.,JI ı).ı. (a.zf.): rağmen. ale-r-re'si ve-1-ayn �ı., ..,..t.,.ıı ı).ı. (a. zf.): "baş ve göz üstüne": başüstüne, peki. ale-s-sabah c4-JI ı).ı. (a.zf.) : sabahleyin, erkenden. ale-s-seher �I ı).ı. (a.zf.) : seherleyin, seher vakti, gün doğmadan evvel. ale-s-seviyye �..,...JI ı).ı. (a.zf.) : 1. müsa viit üzere. 2. bir boyda. alet .:.J1 (a.i.c. iilii.t) : l. viisıta. 2. avadanlık. (bkz : edevat). 3. makine, aygıt.
28
ilet-i m usavvat: fiz. mikrofon. ilet-i tecfif: •kurutaç, fr. dessiccateur. ale-t-tafsil ı..4.-i,:i.JI ı).ı. (a.zf.) : mufassal olarak, uzun uzadıya. ale-t-tahkik �I ı).ı. (a.zf.) : muhakkak surette, besbelli. (bkz: muhakkak). ale-t-tahmin �I ı).ı. (a.zf.): aşağı yu karı, kararlamadan. ale-t-tahsis u•.:••;;11 ı).ı. (a.zf.): hususi olarak, hele, en çok. ale-t-tertib �..,.:;J I ı).ı. (a.zf.): sırasıyla, bir düzen üzere. ale-t-tevili ı.,11.,:..11 ı).ı. (a.zf.) : arası kesilmeksizin, arka arkaya, birbiri aıdınca. alevgir �,.,JI (Lf.b.s.): alevlenmiş. alev-biz �.,.ıı (t.f.b.s.) : alevlenen, parlayan. Alevi (a.i.s.) : l. Hazreti Ali'ye intisabı olan kimse. 2. kızılbaş. alev-keş ı..,t.S,.,JI (t.f.b.s.): alevden fırlayan. alev-riz J.:! .ı,.,J 1 (t.f.b.s.): alevlenen. aley ı).ı. (a.c.) : ali edatının zamirle birleştiği zamanki şekli. aleyh � (a.i.) : karşı, •karşıt. aleyhi � (a.e.): onun üzerine olsun. aleyh-dar .ıl� (a.f.b.s.) : karşı, zıt. aleyhi � (a.e.) : onun üzerine. aleyh-il-la'ne �I � (a.c.) : "lanet onun üzerine olsun!" manasında şeytandan balıs edi lirken kullanılan bir söz. aleyhim, aleyhimi � • � (a.c.) : aleyh kelimesinin cemi ve tesniye şekilleri. aleyh-is-selim ("� 1 � (a.c.) : "ona se liim olsun!" manasında peygamberin adı anılırken kullanılan bir söz. aleyke d.;,k (a.e.) i senin üzerine. aleyküm � (a.e.) : sizin üzerinize. aleyni � (a.e.) : bizim üzerimize olsun. algun u..,s.J1 (f.s.): al renginde, koyu ve parlak pembe. ilgune �.,..Ui ("gu" uzun okunur. f.i.) : 1. allık, kadınların yüzlerine sürdükleri pembe düzgün. 2. i. serap, pusarık. ali, aliye "L..i (f.i.) :· insan vücudunda hasıl olan şiş ve kabarcık. (bkz: amlih). -amay ı,sl...l - (f.s.) : dolduran, süsleyen. a'mi-yı elvan: psik. renk körlüğü, akroma topsi. a'mi-ül-eşkil : psik. •işlev •yitimi, •edi •yitimi, apraksi. amd ..ı...c. (a.i.): kast, niyet, karar. • amden l,l..t.& (a.zf.): isteyerek ve bilerek. (bkz: kasden). ime �i (f.i.): divit, yazı hokkası. amed .A.& (a.i. azv'in c.) : iftiralar, isnatlar. azyak �I (a.s.) : (daha, en, pek, çok) dar. ıizz, azze �k , vök (a.s.) : ısıran, ısırıcı. azz � (a.i.) : ısırma. azz-i benim: parmak ısırma. azze }& (a.n.): aziz olsun! azze ensaruh : yardımı bol olsun. [padi şahlara mahsus dua yerinde olup, eski fer manlarda geçer]. azze nasruh: yardımı bol olsun. [padişahlar hakkında dua yerinde kullanılır, eski paralarla fermanlarda geçer]. azze ve celle: aziz ve celil olan [Allah].
B h ._. (a.ha.) : Osmanlı alfabesinin ikinci harfi oİup, "ebced" hesabında iki sayısının kar şılığıdır. ba 4 (a.i.) : "b" harfinin Arapça okunuşu. [tek noktalı olduğundan "ba-i muvahhitle" ve nok tası altta olduğundan "ba-i tahtaniyye" denir]. ba I t4 (a.i.c. : ebva') : 1. kulaç. 2. erişme, yet me. 3. kuvvet, kudret, beceriklilik. 4. şeref; kerem, vergili, verimli olma. Kasir-ül-ba' : 1) kısa boylu; 2) beceriksiz; 3) zavallı. Tavil -ül-ha' : 1) uzun kulaçlı; 2) gücü yeter; 3) eli açık; vergili, verimli. ba,he 4 , 4 (f.e.) : ile, ...li. Cemal-i ha -kemal : tam, mükemmel güzellik.Yaran-ı ha-safa: safalı dostlar. ha-berat: berat ile. ha-emr-i ali: sadrazam emri, fermanı ile. ha-haber: haberli, bilgili.
60
ha-jurnal: zabıt varakası ile. ha-mazbata: mazbata ile. ha-posta: posta iİe, posta ederek. ha-tahrirat: tahrirat ile, yazı ile. ha-tapu: tapu ile. ba-vekar: vakarlı, ağırbaşlı. ha-an-ki� ı:,i 4 (f.e.) : şu suretle ki, şu şartla ki, onunla ki. bab '-:'4 (a.i.c.: ebvab): ı. kapı. bab-ı ili (yüksek kapı) : Osmanlı İmparator luğu zamanında, İstanbul'da : sadaret, dahili ye ve hariciye nezaretleri ile şura-yı devlet dairelerinin bulunduğu bina, mec. Osmanlı hükumeti. bab-ı adalet : hak kapısı. bab-ı asafi : tar. sadrazam konağı. [paşa kapısı yerinde kullanılan bir tabirdir). bab-ı cennet : cennetin kapısı.
1
bi-did bıib-ı hükumet : hükumet kapısı, dairesi. bab-ı hümayun : Topkapı Sarayı'nın birinci kapm. bab-ı fetva-penahi, bab-ı meşihat: şeyh -ül-lslam kapısı. bab-ı irtişa' ; rüşvet kapısı. bab-ı kebir (büyük kapı) : leng. 29 harfli Fars alfabesi. bab-ı şaadet: t) sultanın sarayı; 2) İstanbul. (bkz: Astane, Dar-üs-saade). bab-ı sagir (küçük kapı): 22 harfli Arap alfa besi. bab-ı ser-askeri : askerlik işleri ile uğraşan daire. bab-ı şerif : Konya'da Mevlana türbesinin kapısı. bab-ı tahkir : leng. Arap dilbilgisinde kü çültücü isimler bölümü. bab-ı vala-yı fetva . (bkz: şeyh-ül-tslam). bıib-ı zabtiyye : İstanbul'da emniyet işle riyle uğraşan daire. 2. geçit, boğaz. bıib-ül-ebvab : Şirvan civarındaki derbent. bab-ül-mendeb : Kızıldeniz'de Hint Denizi civarında bulunan bir boğaz. 3. bölüm. (bkz : fasl). 4. iş, şekil, mes'ele; yol; mevzu. (bkz: husus). S. tas. tövbe. bab-ül-hane ...:.liJI '":'4 (f.b.i.) : genelev. (bkz : umum-hane). bab-üs-saade •.,ı.......ıı ...,L.. (a.b.i.) : Topkapı Sarayı'nın üçüncü kapısı." hah-üs-selam r.)L...JI '":'4 (a.b.i.) : Topkapı Sarayı'nın girişteki ikinci kapısı. bab-üş-şerif : Konya'da Mevlana türbesinin kapısı. bab ":-'4 (f.s.) : layık, uygun; elverişli; hayır, uğur. bab, baba L..L.. , .... ı... (f.i.) : 1. baba, ata. 2. manevi önder; şeyh, • baba-yı alem: Hz. Adem. baba-suhan : SÖZ babası. baba-yi atik : Babaeski [Trakya'da). babayan ı:,�44 (f.i. baba'nın c.) : babalar, tarikat babaları, şeyhler; bektaşi şeyhleri. babayane (..j�44(f.zf.): babayani, dervişçe. babet ..:...ılı (f.i.) : 1. listede "kezalik, den den". 2. uyg�n· bir şey. 3. bent, fıkra. 4. taalluk, münasebet. 5. elmas dal [süs]. Babil J.:.4 (a.h.i.) : Bağdat'ın aşağı tarafında bulunan ve büyücülüğünden dolayı, eski edebi yatımızda "çeh-i Bıibil" olarak yer alan ve bir çok dillerin meydana gelmesi bakımından da masalda adı geçen "Biibil Kulesi"nin bulundu ğu, ilkçağdan kalma bir şehir. babune, babunec e,:;>-:>4 • �>-:>4 (f.i.) : pa patya. babune-i gav: bot. sığırgözü de denilen sarı bir papatya. A
F. 6
Babür-name �u ..,�4 (f.b.i.) : Babür Şah'ın Vekayi' adını da taşıyan me şhur ha.ura kitabı. Babus-üt-vasıt : XVI. asır bilginlerinden olup 1555 (H.963) de ölen Musa Merkez Efen di oğlu Ahmet Efendi'nin iki cilt üzerine ter ôbettiği Arapçadan Türkçeye lfigat kitabıdır. bahük .:.1�4 (f.s.) : ahmak, sersem, alık. [adam). bab-ül-hane ...:.liJI ...,L, (f.a.b.i.) : 1. umum, hane gibi fahişelerin toplandığı yer. 2. tembel ler yurdu. 3. hırsızların ocağı. babzen i:ı.H4 (f.i.) : demirden veya ağaçtan yapılmış kebap şişi. bac [ 4 (f.i.) : 1. vergi, harç. 2. gümrük ver gisi. (bkz : haj). bac-ı kırtıl : hayvanlardan alınan resim. hac-ban, hac-dar ..,,�4 , ı:,�4 (f.b.i.) : geçiş vergisi tahsildarı. (bkz : hac-gir). baceng �4 (f.i.) : 1. küçük pencere, tepe penceresi. 2. baca. bac-gah •�4 (f.b.i.) : geçiş vergisinin [pa rasının] toplandığı yer [ev]. bic-gir .Jo:!-44 (f.b.i.): baç, vergi toplama me muru. (bkz : hac-ban, hac-dar). bac-güzar ..,1�4 (f.b.s.): 1. vergi, haraç ve ren. 2. geçiş parasına tabi'. had ..ıL (f.e.) : olsun, ola, olaydı. Aferin-had : aferi� olsun! Mübarek-had: mübarek, kutlu olsun. A.fiyet-bad : afiyet olsun. Nuş-bad : afiyet olsun. had ..ı4 (f.e.) : 1. yel, rüzgar. bad-i berin: latif hava, sabah rüzgarı. bad-i cem : Süleyman Peygamberin hükme . tti� yel.. " .. .. • had-ı cenub ı: guney ruzgarı. had-i hazan : sonbahar rüzgarı. bad-i heva: bedava. bad-i neva: ses, nağme; nakarat. bad-i nev-ruz: bahar rüzgarı. bad-i pürgıi : mütemadiyen sesler çıkaran, ıslık çalan rüzgar. bad-i saba : 1) doğudan esen hafif, hoş rüzgar. 2) müz. adı manzum anonim bir edvar da geçen makam. bad-i seher-biz : gün doğusundan esen hafif rüzgar, tan yeli. bad-i semlim: sam yeli. bad-i subh : sabah rüzgarı. bad-i şimali: kuzey rüzgarı. 2. nefes, soluk. 3. ah sesi, ah çekme. 4. tas. Allah'ın yardımı. 5. mec. övme; söz. 6. büyüklük taslama, ki bir. 7. şarap. (bkz: bade). bada 1.,4 (f.e.) : ola, olaydı. ba-dad ... ,.,4 (f.b.s.) : adil, doğru. (bkz : dad -ger). 61
badim badim rı.ı4 (f.i.) : 1. b§.dem . 2. sevgilinin güzel gözü. badam-ı dü-mağz: ilci içli b4dem. badime �1.ı4 (f.i.) : 1. ipek kurdu. 2. na zarlık, nazar boncuğu. 3. et beni. 4. zincir hal kası. 5. eski püskü hırka. 6. cicili bicili, süslü nesne. hadimi u-"1.ı4(f.s.): badem biçiminde. badaş ı.J,1.ı4 (f.i.): mükafat. bad-aver .JJ1 .ı4 (f.b.s.). (bkz: bftd-Averd). bad-averd .ı .J.Ji .ı4 (f.b.s. ve i.): 1. rüzgar tarafından getirilmiş, kolay elde edilmiş. 2. Bi zans İmparatoruna ait bir gemide rüzgar ta rafından Hüsrev Perviz'e götürülen hazinelerin birinin adı. 3. Doğu müziğinde bir ses. bad-averde U.JJİ .ı4 (f.b.s.). (bkz : b!id-iiver, bftd-iiverd). bad-bıin .::,4 .ı4 (f.b.i.): 1. yelken. 2. gemi se reni. (bkz: şirii). bı\d-bı\n-ı ahdar : yeşil yelken, mec. felek, sema, gökyüzü. bad-bı\ni ı.r'4.ı4 (f.b.i.) : tar. tersane hal kından olan azap (ordu ve donanmaya katılan yeniçeri askeri) ların bir sınıfı. bıid-ban-gôşa W ı:,4 .ı4 (f.b.s.) : yelken açan. bad-ban-guşa-yı azimet olmak: yelkenleri açıp yola çıkmak. bıid-bar .,4 .ı4 (f.b.s.) : 1. yelpAze. 2. gemi lerdeki rüzgarlık, manika. had-baz ,;4 .ı4 (f.b.i.): yelpaze. bid-bedest �-4 .ı4 (f.b.s.) : elinde avu cunda bulunmayan, iflis etmiş, züğürt. bid-ber (per) �.ı4 (f.b.i.) : 1. uçurtma. 2. d!iima kendini methettiği halde elinden bir iş gelmeyen kimse. bad-biz, bad-bizen ı:,J.:H .ı4 • J..:H .ı4 (f. b.i.): yelpaze. (bkz: b!id-keş). bad-dir .J f.ı .ı4 (f.b.s.) : 1. kibirli. 2. şişman. 3. deli. 4. hiç bir işle •ilgisi olmayan kimse. bad-der-keff ....il.J.ı.ı4 (f.a.b.s.) : "elde rüz gar": meramı boşa çıkmış, aldanmış; şanssız. ba'de •..l.a.:'(a.zf.): sonra. Min ba'd: bundan sonra, bundan böyle. ba'dü bu'din ,..l.a.:' ..l.a.:' (a.zf.) : hayli zaman sonra, neden sonra. ba'de harab-il-Basra : Basra yıkıldıktan sonra, mec. iş işten geçtikten sonra. ba'de haza : bundan sonra, bundan böyle. ba'de-1-edi : yapıldıktan sonra. ba'de-1-feth: fetihten sonra. ba'de-1-harb: harpten, savaştan sonra. ba'de-1-icra: yapıldıktan sonra.
62
ba'de-1-ifi: ifil. edildikten, yapıldıktan sonra. ba'de-1-imzi : imzidan sonra. ba'de-1-istihsal : elde ettikten, sağladıktan sonra. ba'de-1-istizan: izin aldıktan sonra. ba'de-1-izdivic : evlendikten sonra. ba'de-1· mevt : ölümden sonra. ba'de-1-musilaha: banştan sonra. ba'de-1-mütalaa: okuduktan sonra. ba'de-1-yevm: bugünden sonra. ba'de-t-taam: yemekten sonra. ba'de-t-tahkik: tahkikten sonra. ba'de zemin: bir zaman sonra. ba'de-z-zeviil: öğleden sonra. ba'de-za, ba'de-zalik .:Jjj � • fj ..l.a.:' (a. e.): ondan sonra. ba'de-zin �) ..t.1l.:' (a.e.): bundan sonra. ba'de-z-zuhr � 1..1.a.:' (a.e.) öğleden sonra. bide u4 (f.i.): 1. şarap; içki. (bkz : bad). 2. mec. aşk, Allah sevgisi. 3. halk hikayelerinde Hızır'ın kahramanlara ve bAzı saz şairlerine rüyfilannda sunduğu içki. bade-fersiy (St......;a •.ı4 (f.b.s.) : aşırı şarap içmekten yıpranmış kimse. bade-bir .Jı,,.;. •.ı4 (f.b.i.) : şarap içen. (bkz: bftde-keş). bide-i can-bahş : can veren şarap. bide-i cüvıln: tize şarap. bade-i gül-fam, - -i gül, • -i gülgun, -i gül-reng: gül renkli (kırmızı) şarap. bılde-i hamrıl: kınnızı şarap. bade-i ikbal : ikbal şarabı, yüksek mevkide bulunmanın verdiği muvakkat keyif ve neş'e. bade-i mest: keskin şarap. bıide-i nı\b: halis, duru şarap. bade-i nôşin: içimi kolay ve hoş şarap. bide-i pir: eski, yıllanmış şarap. bide-i sad-sale: "yüz senelik şarap": mec. pek eski şarap. bad-efra, bad-efrılh .ı.,.ıı .ı4. f_,.ll .ı4 (f. b.i.) : 1. cez!i. 2. tıir nevi fırıldak. bı\de-füruş ı.J.J.;a •.ıl;ı (f.b.s.) : şarap satan, meyhaneci. bade-har .Jı,,.;. •.ı4 (f.b.s.) : şarap içen. ba'dehu •..l.a.:' (a.zf.): ondan sonra. ba'de-hüm r-A� (a.zf.): onlardan sonra. bade-keş ı.J,S. ..ı4 (f.b.s.): şarap içen. ba'de-1-lüteyyi ve-1-leti u=JI_, l:FLJI ..l.a.:' (a.zf.): nice zahmet ve sıkıntıdan sonra. ba'de-mıl L........, (a.zf.) : bundan sonra, bundan böyle. bade-nüş .;..,:.. •.ı4 (f.b.s.) : şarap içen. bade-perest ı::..,..,..,.J;' •.ıl...! (f.b.s.) : şaraba tapan, şaraba pek düşkün. bade-perestan .:,ı.:........,... o.ı4 (f.b.s. bade-
bAft -perest'in c.) : şaraba tapanlar, şaraba pek düş kün olanlar. badester .,:.....J4 (a.i.) : kunduz. ha'de-za, ha'de-zalik dJfj �. fj � (a. zf.) : bundan sonra. ha'd-ezin �,jl�(a.zf.): bundan sonr.ı, bun dan böyle. had-fürıiş ı.J.,.,.,J J4 (f.b.s.) : bir kimseyi, so yunu sopunu sayarak öven dalkavuk. bad-gan ı:,l!J4 (f.b.i.) : gözeten, gözetici, bekçi; hazinedar. had-gane .C...:.\!J4 (f.i.) : kafesli pencere. had-ger, had-ges �J4 , .,SJ4 (f.b.i.). (bkz: blid-gerd). had-gerd J.,SJ4 (f.b.i.): kasırga. had-gir �J4 (f.b.i.) : 1. baca, 2. vantilatör. 3. nargile ve semaver başlığı. bıid-herze •,j,.ıA J4 (f.b.i.) : 1. afsun, büyü, sihirbazlık. 2. letafet, güzellik. badi ısJ4 (a.s. ve i. bed'den) : 1. sebep, mu cip. 2. sebebolan. 3. ilk, başlangıç. 4. fels. •sonsal, aposteriyori. badi ebed-in: her şeyin başı. badi-i emirde: işin başlangıcında. badi-i nazar : ilk nazarda, ilk bakışta; ilk görünüşte. badiy-ür-re'y : ilk fikir, ilk düşi.ince. badi ısJ4 (f.s.) : 1. rüzgara veya havaya liit. 2. geçici. badic e,;J4 (f.i.) : potur, tozluk. badih •J4 (a.s.) : 1. birdenbire vuku bulan; beklenmedik. 2. i. beklenmedik ziyaret. badihe UJG (a.i.) : 1. beklenmedik hlidise. 2. kadın ziyrın;tçi. 3. tas. ani ilham. badin uJ4 (a.s.) : şişman, bedenli. badinciin ı:,4,ıı4 (a.i.) : patlıcan . (bkz blidinglin). badine �J4 (f.i.) : Hindistan cevizi. badincani ;_,:.4,ıı4 (f.s.) : patlıcan renginde, morumsu. badincaniyye �4,ıı4 (a.i.) : bot. patlıcan giller, fr. aubergine. badingan ı:_,l!,jJ4 (f.i.) : patlıcan. (bkz : badincan). hadir .J.ı4 (a.s.) : l. hemen yapmak isteyen. 2. birdenbire vuku bulan. 3. dolu [ay]. 4. büyü müş [çocuk]. 5. olgun [meyva]. badire •.J.ı4 (a.i.c. : 'bevadir) : ı. musibet, felaket. (bkz: akabe). 2. zor geçit. 3. hiddetli iken yapılan bir yanlışlık. 4. kılıcın, namlunun,
yaprağın ve her türlü nebitın ucu. S. külfetsiz, güçlük çekmeden söylenen söz. badiye 4.:!J4 (a.i.c. : bevadi) : çöl, kır. (bkz :
bevbit). badiye-gul : dünya. badiye-nişin � 4.:!J4 (a.f.b.s.): çölde oturan. badiye-peyma � 4.:!J4 (a.f.b.s.) : çölde do laşan. Badiyet-üş-Şam rUJI �J4 (a.b.h.i.) : Fırat ve Dicle'nin birleşip denize döküldüğü nokta dan itibaren banya doğru uzanan çöl. [bu çölün güney sınırlan Arap yarımadasının içerisine doğru kavisli olarak uzanır]. bad-keş J.S.ı4 (f.b.i.) : yelpaze.�bkz : bid-biz, bad-bizen). bad-nüma W.ı4 (f.b.i) : 1. rüzgarın hangi ta raftan estiğini gösteren alet. 2. fırıldak. had-pa[y ) [ıs]ltJ4 (f.b.s.) : ayağına çabuk olan [at ve saire]; sür'atli, tez. bad-per � J4 (f.b.i.) : 1. kağıttan yapılmış uçurtma. 2. s. kendini beğenen, övünen kim se. 3. kamçı topacı. bad-peyma � .ı4 (f.b.s.) : serseri, başıboş, boş gezen. bad-reftar .)l.ı.i J4 (f.b.s.) : "rüzgar yürü yüşlü" : çabuk, hızlı giden, sür'atli. bad-reng .s.:. .) .14 (f.b.i.) : ı. hıyar; acur; tu runc, ağaç kavunu. 2. hızlı giden at. bad-rengin: mec. 1) şiir; 2) methiye, övgü. bı\d-seha t........ J4 (f.a.b.s.) : l. cömert. 2. i. mec. [bu] dünya. bad-sene .ı...:.....,, J4 (f.s.) : kibirli, büyüklük tas layan, kötü niyetli. . bad-ser .,..... .ı4 (f.b.s.): 1. kibirli. 2. asi. (bkz : ser-keş). 3. mutaassıp. had-seri ıs.,.... .ı4 (f.b.i.) : 1. kibirlilik. 2. asi lik. 3. taassup. bad-seyr .;:- J4 (a.f.b.s.} : hızlı yürüyen, ayağına çabuk, rüzgar gibi koşan. had-süvar .Jı,,..... .14 (f.b.i.) : 1. hızlı yürüyen at, koşu atı. 2. hızlı giden atlı. bad-viz .>:!.JJ4 (f.b.i.) : yelpaze. (bkz : mirva ha, blid-zen, had-zene). bad-zehr .,.ıı:, .14 (f.b.i.) : panzehir. bad-zen, had-zene eı:,.14 • ı:,.:,.14 (f.b.i.) : yelpaze. (bkz: bad-biz, bad-bizen, bad-keş). -haf ı..iL (f.s.) : dokuyan, dokuyucu. Buriya• baf: hasır ören. Zer-haf: sırma dokuyan. bafende •.ı.U4 (f.i.) : dokuyucu. baf-kar .,ıs.-4 (f.b.i.} : dokuyucu, çulha. baft .:::...i4 (f.i.) : kumaş. .)
63
bifte bafte -4 (f.i.): ekin. basiret..::.� (a.i.) : 1. önden görüş, seziş. 2. lstanbul'da 1869- l 878 yıllarında Ali Efendi tarafından yayımlanmış "Menafii vataniyye ve haviidis-i umfimiyyeye dair millet gazetesi". basiret-i kalb: gönül uyanıklığı. basiret-kar .Jıs:;� (a.f.b.s.) : basıretli, ön den gören, sezişli. basiret-karine r. (f.i.) : l. Merih yıl�zı. 2. Acem pehlivanlarından birinin adı. 3. Iran hüküm darlarından bir kaçının adı ki en meşhuru , ya ban eşeği avına pek düşün olan "Behram Gfir" dur. behrime ,c...l.Jr.(f.i.) : 1. yeşil elbise. 2.(bkz : behramec). behramec i:'""I.Jr. (a.i.) : 1. her renkte olan leylak çiçeği. 2. dçeği kokulu olan bir cins söğüt ağacı. behramen ı:,....l>r. (f.i.) : l. bir nevi kırmızı yakut. 2. ipekten dokunmuş güzel bir kumaş. 3. asfur çiçeği, kırmızı gül. 4. kadınların kullandıkları allık, kırmızı düzgün. behram-tel J:i ("l>r. (f.i.) : Behram Çubt'nin kestiği başlardan yapurdığı minare. behre •>r.(f.i.) : hisse, pay, kısmet, nasip. behre-her .H •>r.(f.b.s.) : şerik, ortak. behre-beri ı.s.H •>r. (f.b.i.) : şeriklik, ortaklık. behrec � Jr. (a.s.) : l. faydasız, işe yaramaz şey. 2. arzuya bırakılmış şey, iş. 3. eksik veya ayarı bozuk para. behre-dar Jl.ı>r. (f.b.s.) : behreli, hisseli, paylı.(bkz: behre-mend). behre-diri I.SJ 1.ı •>r.(f.b.i.) : behrelilik, pay lılık. behrek ..:J .Jr.(f.i.): l. çok çalışmadan dolayı el ve ayak derilerinin sertleşmesi. 2. yaralardan gelen irin. behrem rJr.(a.i.) : asfur çiçeği, kırmızı gül. (bkz : behramen). behremin, behremen V"">r., ı:,L.Jr. (f.i.): (bkz: behramen'). behreme �Jr. (a.i.) : 1. çiçeğin göz alıcı güzelliği ve parlaklığı. 2. Hindlilerin ibadeti. 3. saç ve sakalı kına ile boy:una. behreme �Jr. (f.i.) : burgu. lbkz : ınatkab, miskab). behremend .ı.:... •>r.(f.b.s.) : behreli, hisseli. (bkz : behre-dar).
bela-yı siyah behre-mendi ı.s..ı.:.... ·� (f.b.i.) : behremend lik, behrelilik. behrever ..JJ ·� (f.b.s.) : hisse ve nasibini almış. behre-yab '-:"� ·� (f.b.s.): hisse ve nasibi olan. behs � (a.i.) : 1. neşe ve güleryüzle kar şılama. 2. cür'et, yılmamazlık. 3. s. kahra man, yiğit [adam]. behsfis V""� (a.s.) : bir miktar, az şey. beht � (a.i.) : şaşkınlık, hayranlık. behte uğramak : şaşakalmak, donakalmak. (bkz : mebhut olmak). behtere ·� (a.i.) : yalan söyleme. Behfiriyye-i halvetiyye �,,ı... • "-:.J� (a.b.i.) : Ramazaniyye-i Halvetiyye şubelerin den birinin adı. [kurucusu : Şeyh Muhammed ül-Behuri-yür-Rfimi'dir. Edirneli olup Ali-yür -Rumi'den hilafet almışnr. (d. : ? ö. : 1039 (1629/1630)]. behüt .::..� (a.i.c. : bühüt) : duyanlan hayrete düşüren iftira, yalan. be-hükm � (a.zf.): hükmünce, hükmüyle. behv � (f.i.) : 1. köşk. 2. sofa. 3. salon. 4. cumba. 5. çardak. behv, behve ·� , � (a.i.) : 1. misafir odası. 2. yer altında hayvan ağılı. [bu iki c. : "ebha, bühüvv" gelir]. 3. geniş meydan, yer. 4. göğsün içi, boğazdan mideye kadar olan aralık. 5. rahim ile mahrecinin arası. behz ..>-H (a.i.) : 1. şiddetle göğse vurma, ileri kakma. 2. Benu Selim kabilesinden bir cema atin ismi. beis ..,..'L;ı (a.i.). (bkz : be's). bejendi ı.s..ı.:.� (f.i.) : geçim darlığı. bejman ul...� (f.i.) : 1. hüzünlü, kederli, yaslı. 2. yırtık, dökük, pejmürde. beka li..:ı ("ka" uzun okunur. a.i.) : devam, se bat, evvelki hal üzere kalmak, bakilik. beka-yı şöhret : şöhretin bekası, iyi namın kalması. bekam (f.s.) : maksat ve meramına ulaşan. bekam olmak : ermek, kazanmak ve mak sadına ulaşmak. (bkz : nail olmak). bekamet ..::,...IS..;ı (a.i.) : dilsizlik, fr. alalie. (bkz : bikamet). bekar ..J� (a.s.): hiç evlenmemiş, ergen [kim se]. bekaret ...:...JIS..:ı (a.i.) : erkek görmemiş kızın hali, kızlık, kızoğlan kızlık. (bkz : bikr).
manadaki
r�
be-kavi J� (a.f.zf.) : dediğine göre, sözüne göre. bc-kavl-i şiiri' : kanunu koyana göre. be-kef � (f.a.zf.) : el içinde, avuçta. bekil � (a.s.) : yakışıklı, süslü delikanlı, genç. bekim � (a.s.) : dilsiz [adam]. (bkz : ahras, ebkem). Bekke � (a.h.i.) : Mekke'nin eski adı. (bkz : Mekke). bekkem � (f.i.) : kırmızı boya ağacı. (bkz : bakkam). bekre .� (a.i.) : 1. kuyu vesairede kullanılan çark, çıkrık, makara. 2. mafsallarda makara şeklinde bulunan oyuklu kemik. bekrevi ı.sJ� (a.s.) : makara şeklinde olan [kemik ve saire]. bekri ı.s� (a.i.) : l. erken, sabah. 2. s. çok içki içen, içkiye düşkün adam, sarhoş.
--=�
Bekriyye-i Halvetiyye �,,ı... � (a.b. i.) : Karabaşiyye-i Halvetiyye şubelerinden bi ri. Mustafa Bekri tarafından kurulmuştur. Mus tafa Bekri 1099 (1687-1688) de Kudüs'te doğmuştur. beksimat .::..� (f.i.) : katı ekmek, peksi met, pesmet. bektaş _;.� (f.i.) : akran, eş. (bkz : küfv, muadil). bektaşlık : müsavilik, •eşitlik. Bektaşi �� (a.h.i.) : Hacı Bektaş Veli tarlkanna mensup olan kimse. Bektaşiyan u�� (f.i. bektlişi'nin c.) : 1. Bektaşiler. 2. yeniçeriler. bekuri ı.s..J� (a.i.) : ilk doğan çocuk, ilk evlat. bekuriyyet ..::..:!..J�(a.i.): ilk evlatlık. be-küsiste "i .,,. ,:! •.ı.l.:! (f.b.i.) : köle bes leyicilik; iyi muamelede bulunma. bender .ı.ı.l.:! (f.a.i.c. : benadir) : ticaret yeri, işlek ticaret iskelesi. benderek d .J.ı.l.:! (f.i.): küçük iskele, liman ve boğaz ağzına yapılan küçük kale, mendirek. bender-gah, bender-geh Ü.J .ı.l.:! , .� .J .ı.l.:! (f.b.i.) : işlek iskele, liman, şehir. benderz ,j .J.ı.l.:! (f.i.): çuvaldız. bendeş ı.J..ı.l.:! (f.i.) : atılmış pamuk yumağı, eğrilmek için hazırlanmış pamuk parçası. (bkz: ben dek). bende-zade •.ıı.; •.ı.l.:! (f.b.i.) : köle çocuğu. mec. çocuğunu onun kölesi yerinde tutup mü tevazı muamelede bulunan.
84
bendi ı.s.ı.l.:! (f.i.) : esir, köle. bendide •.ı.::ı.ı.l.:! (f.b.s.) : 1. bağlı, bağlanmış. 2. esir, köle olan. bendime, bendime .ı...,.ı.:..., , ,ı....ı.:..., (f.i.) : 1. düğme, ilik. 2. esvap yiıcaiına ve k�llarına açı lan ufak delik. (bkz: bendine). bendine �.ı.l.:! (f.i.) . (bkz : bendene, bendi me, bendime). bendiş ı.J..ı.l.:! (f.i.) : altın ve gümüş üzerine iş lenilen nakış, savat. bend-riıg t..J .J .ı.l.:! (f.b.i.) : cetvel, kanal, su bendi, tarla ve bostan kenarlarına suyun akın tısını kesip havuz gibi birikmesi için yapılan setli çukur. benduki u-i.ı.l.:! (a.i.): keten bezinin en iyisi. bene � (f.i.): ince urgan, palamar, ip. benefsec � (a.i.) : menekşe. (bkz : menefşe). benefsenciyye .. , ., ·•,., i ·• • (a.i.) : bot. me nekşegiller, fr. vfoİacees.' benefş, benefşi � , ı.fo.ll:, (f.s.) : mor renk, menekşe rengi. benefşe � (f.i.) : 1. menekşe. (bkz : be nefsec). 2. s. mor. benefşe-giın ı:,� � (f.b.s.) : menekşe renkli, gökyüzü. benefşe-zir .JI.; � (f.b.i.) : menekşelik, menekşe tarlası. benek � (f.i.) : atlas zemin üzerine sırma işlemeli bir nevi kumaş. benek-i büzürg : eski kumaşlarda bulunan dairevi bir motifin adı. ben es � (a.i.): kötülükten, fenalıktan kaçınma, çekinme. benevi ı.s� (a.s.): oğula mensup, oğul ile ilgili. benevre • .,� (f.iS : asıl, esas, temel. beng � (f.i.) : ı'. afyon gibi uyuşturucu ve keyif verici "ban" denilen bir nebat ve bunun tohumu, esrar. (bkz : bene). 2. küçük çitlen bik. 3. atlas üzerine işlenmiş sırına çiçekli bir nevi kumaş. bengah .� (f.b.i.) : 1. keçeden yapılmış Türkmen evi. 2. emir'lere ve büyük rütbeli kimselere mahsus çadır. bengere •A (f.i.) : çocukları uyutmak için söylenen ninni. bengi� (f.s.) : benk tiryakisi, esrarkeş. beni � (a.i.c.): oğullar. beni Adem: Ademoğulları, insanlar. beni beşer: insanlar. beni Haşim : Haşim oğulları.
heriti beni İş_rail ; İsdiil oğullan, Yahudiler. beni Umeyye : Emeviler. [beni kelimesi, benın'in muzaf halinde n si düşmek suretiyle meydana gelir]. benik � (f.i.) : çok zaman çorap yapılan adi ipek. ben ika � (a.i.c. : benayık): I. atın göğ �ün_ d:� yu_karı� !'oğazı üstünde çıkan tüyden ıkı daırenm bırı. 2. esvabın koltuk altındaki parçası. benin � (a.i. ibn'in c.) : I. oğullar. 2. s . akıllı, temkinli [kimse]. Beniyye � (a.i.): "Kii'be-i muazzama". benka (f.i.): bot. burçak nevinden, merci meğe benzer bir mahsul. benna ·l:..;ı (a.i. bina'dan) ; yapı yapan, mimar, kalfa, dülger. benmik �L:..;ı (a.i.) : tar. raiyyet yazılı olanlann timar sahibine verdikleri resimlerden birinin adı. [bu resim, kazanç vergisi kabilinden bir vergi idi]. benne � (a.i.c.: binan); güzel koku. benş � (a.i.): tembellik, ihmal. benıl, benfıh ·� , � (f.i.) : yığın, küme. (bkz: benve}. benfın, benfı � , Ü� (a.i. ibn'in c.) : oğullar. ben-van i,1� (f.b.i.) : tarla, harman, ekin bekçisi. benve ·� (f.i.). (bkz : benı1, benuh). bepga � ("ga" uzun okunur. f.i.) : dudu, papağan. (bkz : bebga). ber .H (f.e.) : üzere. ber-nehc-i şer'i : huk. şer'i usul veçhile. ber-vech-i ati, ber-vech-i zir : aşağıdaki gibi, aşağıda olduğu gibi. -her .H (f.s.): alan, getiren götüren. Dil-her: gönül alan. Peyam-her (peygamber) : haber getiren. her .H (f.i:) : 1. göğüs, sine. Semen-her : ak göğüslü. 2. meyva, yemiş. 3. meme. 4. ku cak. S. yaprak. [berg'in hafifletilmişi]. 6. genç kadın. 7. evin kapısı. 8. en, genişlik. ber' • .H (a.i.) : 1. hasta iyiliğe dönme. (bkz: bür', bürü'). 2. yaratma. beraat ..::-1 .H (a.i.): fazilet, meziyet, olgunluk, iyilik, güzellik. beraat-i is tihlal : ed. bir kitabın, bir şiirin veya bir makalenin başında, içindekiler hak kında toplu bir fikir verecek surette güzel sözler kullanma. beraber .r.'l .r.' (f.b.s.) : birlikte bulunan, bir arada, müsavi, bir hizada, farksız.
u.:..:ı
beraberi ıs.H I .H (f.i.) : beraberlik, farksızlık, müsavılik. berabir, berahire •..HI .H , ..Hl .>-! (a.i.) : Ber beristan adanılan. beracim r-,,1 .H (a.i. bürcüme'nin c.) : mafsal lar, boğumlar. beraet ..:..:.ı ..H (a.i.) : bir dava sonucunda temiz ve ilişiksiz çıkma, aklık, anlık, aklanma. beraet-i zimmet: zimmetinde bir şey olma yış, aklık. beragis �I..H (a.i. bürgus'un c.): pireler. berah c. l.H (a.i.): açık, işlenmemiş ve ağaçsız bölge. berahide ·�I.H (f.s.): yola çıkarılmış, gön derilmiş, yollanılmış. berahihte, berahencide • ..H .�ı...H (f.s.) : çekilmiş, çıkarılmış. [çok zaman silah hakkında}. berahime l.ı..t.H (f.b.i.) : buzhane, karlık. berf-dar .Jl.ı.i.H (f.s.): karlı. berfend .ı.U.H (f.i.) : 1. asker. 2. s. güzel söz. 3. s. derin yer. berfin ır.-İ.H (f.b.s.): kardan, kar ile ilgili. berf-nak ..ı.Jl.:.J .H (f.b.s.) : kış yaz karlı olan, kan eksik olmayan.
berf-pare • .J �.H (f.b.s.): kar parçası. berfôz, berfıis ı.>",,.ı.H , :,,,.ı.H (f.i.) : ağzın dış kenarı, dudakların çevresi. berg t.H (f.i.): bent, set (bkz : berig). berg �.H (f.i.): yaprak. berg-i bid : bot. 1) söğüt yaprağı; 2) söğüt yaprağı biçimindeki süngü ucu. (bkz : berg -bid). berg-i çeşm: göz kapağı. berg-i diraht: ağaç yaprağı. berg-i gül: gül yaprağı. berg-i hallkari : g. s . alnn yaldızla işlenmiş hfilkar yaprak motifi. berg-i hazan : sonbahar yaprağı. berg-i ıtri : g . s. çini veya tezhipte kulla nılan, kenarları tırtıllı büyük yaprak motifi. berg-i sebz : 1) yeşil yaprak; 2) hediye. berg-i ter: bot. yeşil yaprak. berg Ü neva: geçinecek şey. berg Ü saz, berg Ü bar : malzeme, gereç, mal, yük. [kelime Farsçada "azık, yiyinti; ha zırlık; azm; niyet; takat, kuvvet, ahenk, nağme; dervişlerin bellerine bağladıkları pösteki; Talı ran'da hamurdan yapılan erişte yemeği" mana larına da gelir]. berg ü şah : bot. dal budak. bergab '-:"U.H (f.i.): su bendi, su biriktirilen yer. bergaman ı:.,W.H (f.i.): büyük yılan, ejder. bergaşte -ı..:w:.lı.H (f.s.) : yüz çevirmiş. berg-bid ..l..;H �.H (f.b.i.). (bkz : berg-i bid). bergerde •J�.H (f.s.) : ezberlenmiş, hanrda tutulmuş. bergeşide •�.H (f.b.s.) : 1. çekilmiş, sıy rılmış. 2. tartılmış. bergeşte � .H (f.s.) : tersine dönmüş, ters olmuş, yüz çevirmiş. bergeşte-ahter .,.:...;..ı �.H (f.b.s.) : yıldızı tersine dönmüş. bergeşte-baht � �.H (f.b.s.) : fena ta lih, talihi ters. bergeşte-hal Jb. �.H (f.a.b.s.) : geçimi güçleşmiş, işi bozulmuş, düşkün. bergeşte-ruz }.J.J �.H (f.b.s.) : günü dönmüş, talihsiz. berg-riz � .J �.H (f.b.s.) : yaprak döken, son bahar, güz. berg-rizan ı:.,l� .J �.H (f.b.s.) : yaprak dö ken, yaprak dökümü, sonbahar. bergüstvan ı:.,l�.H (f.i.): at eyerinin alnna örtülen sırmalı veya şeritli önü, haşa. (bkz : gaşiye', nemed-zin). bergüzar .)l.,S.H (f.b.s.): hediye, hatıra, •andaç. her-güzide •-':!.,S .H (f.b.s.) : seçme, seçkin.
87
berh her� t.>-:" (f.i.) : 1. parça, az şey, hisse, nasip. 2. su birikintisi. 3. şimşek. 4. yaş odunun ya narken çıkardığı yaşlık. 5. balık. (bkz : se mek). berhabe 41.,.....,..,. (f.b.i.) : 1. minder; döşek, yatak. 2. bir döşekte beraber yanlan kimse. berhane �ta.,.,. (f.b.i.) : eski veya harap bulu nan büyük ev. berhaste, berhast ..::..-ta.,.,. ' �ta.,.,. (f. b.s.): kalkmış, ayaklanmış. her-hayat ..::.ı� .>-:' (f.a.b.s.): sağ, diri. (a.i.): müddet, zaman. berhe berhe min-ez-zeman : bir müddet için. berhem (-'!.>-:' (f.s.): karışık, dağınık, ters. berhem-hurde •J.,a r-A.>-:' (f.b.s.) : " çarpışa rak" birbirine girmiş. berhem-zede •..ıj r-A.>-:' (f.b.s.) : karmakarışık, aln üstüne getirilmiş. berhem-zen öj r-A.>-:' (f.b.s.) : karmakarışık eden, alnnı üstüne getiren. ber-heva ı,,_..,.,. (f.a.b.i.) : havaya gitmiş, kay bolmuş, uçurulmuş. berhihte �.>-:' (f.s.): silah çekilmiş, hamle edilmiş. berhiz �.>-:' (f.b.s.) : kalkan, sıçrayan, anlan. berhud J,,_..,.,. (f.s.): saçmasapan söz. berhuh .,,....,.,. (f.i.): sabun. berhun ı:,,,_..,.,. (f.i.) : 1. çember, kemer; daire, ortası boş nesne. 2. varoş, hisar, duvar ve bos tan kenarlarına ve tarla aralarına diken ve çalı çırpı ile yapılan çit. (bkz : bürhfin). 3. küçük ev, oda. (bkz: berhüyfin). berhfır .J.,.....>-:' (f.i.) : hisse, nasip, pay. ber-hurdar .JIJ .J .,.....>-:' (f.b.s.) : berhudar olan, mes'ut olan, onan. berhur-dari '-S.J,J.).,.....J-:' (f.b.s.) : berhudar olma, sevinme, onma. berhuz j.,.....,.,. (f.i.) : dağarcık, torba. berhüyun ô.J-:!-A.>-:' (f.i.). (bkz : berhfin). beri '-S.>-:' (a.s. beraet'den) : salim, kurtulmuş; temiz. beria �.>-:' (a.s.) : güzelliği ve olgunluğu ile akranından üstün olan sevgili, kadın. bericen �.>-:' (f.i.) : içinde ekmek pişirilen ocak, fırın. (bkz: benzen). berid �.>-:' (a.i.c. : beridan) : postacı, haberci, tatar, ulak. berid-i canan: sevgilinin habercisi. Berid-i felek : Satürn gezegeni (Zuhal). berid-tayr � �.>-:' (a.b.i.) : haber kuşu.
u..,.,.
88
beridan ı:,ı�.,.,. (f.i. berid'in c.) : postacılar, haberciler, ulaklar. berig t...>-:' (f.i.) : bent, set. (bkz : berg). berik J..:!.>-:' (a.i.) : ışık, parıltı. (bkz : pertev, ziya). berike �.>-:' (a.i.) : un helvası. (bkz : bürfik, habis, habisa). berin �.>-:' (f.s.) : 1. pek yüksek, en yüce. Bad-i berin : tan zamanı esen yel. 2. yarık, yırtık, delik. beri-üz-zimme '-'ıl.l 1 (S.J-:' (a.b.s.) : zimmeti temiz olan, aklanmış. beriyye �.>-:' (a.i.c. : beraya) : 1. halk, insan lar, yaratık. Hayr-ül-beriyye : Hz. Muham med. 2. çöl, kır, sahra. berizen Ô�.>-:' (f.i.). (bkz: bericen). berj � .>-:' (f.i.): şiddetli kasırga, girdap, su çev rintisi. (bkz: bevj). berk J.J-:' (a.i.c. : bürfik) : şimşek. (bkz : be ve). Ra'd ü berk: gök gürültüsü ile şimşek. berk-ı hatıf: göz kamaştıran şimşek. berk-ı şerer-hiz: kıvılcım yağdıran şimşek. berk-ı Yemani: Yemen kılıcı. berkan ô u.,.,. (a.i.): şakıma, parıldama. berkan iJU.>-:' (f.i.): kıvırcık tüylü kuzu postu, kürkü. her-karar .Jl_,:i.,.,. (f.a.b.s.) : kararlı, yerli, daimi, devamlı. berk-asa L....i J.J-:' (f.b.s.): şimşek gibi yakıcı. berk-aşiyan ı:,�i J.>-:' (a.f.b.s.) : yuvası şimşek olan. berk-efşan iJl..!...il J.J-:' (f.b.s.): şimşek saçan. her-kemal Jt....s:.,.,. (f.a.b.s.): mükemmel. berkend � .,.,. (f.s.): genç irisi. berk-endaz jl�I J.J-:' (a.f.b.s.) : parlayıcı, parıldayıcı. berkende .� .,.,. (f.s.) : koparılmış, sökül müş, kökünden çıkarılmış. (bkz : kal'). [kelime Farsça "berkenden" mastarından geliyor]. berkeşide .�.,.,. (f.b.s.) : 1. çekilmiş, kınından çıkarılmış; mec. çekilip meydana geti rilmiş, ilerletilmiş. berkıyye 4:i.>-:' (a.s.) : 1. ["berki'nin müen"]. Sür'at-berkıyye : şimşek gibi, çarçabuk. 2. i. elektrik. Seyyale-i berkıyye, Ahbar-ı berkıyye: telgraf haberleri. berki _;i.,.,. (a.s.) : şimşek gibi, parlak. berku' t.,.l .>-:' (a.i.) : peçe. yüz örtüsü. (bkz : bürka', bürku'). berkuk J_,.:i.J-:' (a.i.): şeftali; kayısı; zerdali.
bervize berm r.H (f.i.): ezberleme, hatırda tutma. bermah, bermahe uL....H ' .L....H (f.i.) : bur gu. (bkz: matkab, miskab). bermal JL....H (f.i.) : dağ tepesi, doruk. (bkz : şahika, zirve). Bermek d...H (a.h.i.) : Harfin-Ur-Reşid zama nında vezirlik eden bir ailenin Halit, Yahya, Fazıl, Cafer adında dört oğlunun soyadı. [bağış, cömenlik örneği tutularak : bermeki -meşrep, bermeki-haslet gibi sıfatlar yapıl mıştır]. ber-minval-i sabık ..;..;,ı........ Jl..,.:......H (a.b.zf.) : eskisi gibi. (bkz : kema-kan). ber-miicib �,.,...H (f.a.zf.) : mucibince, ge reğince, uyarına göre. bermiide o.ı,;-ı .H (f.i.): şey, nesne. bermiide-i fermiide : buyunılan, emredilen şey. ber-murad .ıl .;,o.H (f.a.b.s.) : arzusuna kavu şan, dileğine eren. ber-mii'tad .ıU-.H (f.a.zf.) : alışıldığı, adet olduğu, her zaman olduğu üzere. berna L..H (f.s.) : genç, delikanlı, yiğit. Pir ü berna : ihtiyar ve genç. (bkz : bürna, bümah, bilrnak). bernai .;.u.H (f.i.) : gençlik, delikanlılık, tec rübesizlik, toyluk. bername �ı....H (f.b.i.) : ı. mektup başlığı. (bkz : Unvan). 2. fihrist. 3. zarfın üzerine yazı lan adres. bernik �.H (a.i.) : zool. su aygın. berniş �.H (f.i.) : 1. kann ağrısı, sancı. 2. mafsal ağrısı, romatizma sancısı. berniye �.H (a.i.c. : berani) : l. büyük küp. 2. küçük horoz. bernôn 0-.,:.ı.H (f.i.) : çok ince ipek kumaş; in ce tül. berpa l;.H (f.s.) : ayakta, ayak üzerinde, yıkıl mamış. berr .H (a.ı.): kara toprak. Bahr ü berr : de niz ve kara. berr-i atik (eski karalar, topraklar) : Asya; Avrupa; Afrika. berr-i cedid (yeni karalar, topraklar) : Ameri ka; Avustralya. berr .H (a.i.c. : ebrar): doğru sözlü, hayır işle yen kimse. berrade o.ıl .H (a.i.) : su soğutmaya mahsus kap, karlık, •soğutmaç. (bkz: müberrid). berrak Jf .H (a.s.) : nurlu, pek parlak, duru, açık. berraka ul.H (a.i.) : l. nurlu, parlak, güzel
kadın. 2. güzelliği birden çarpan kadın. berrani ı.r'I .H (a.s. berr'den) : 1. sahra ve kıra ait, yabani. 2. harici. 3. şer'i hükümlere riayet etmeyen. berriit ..:::.I.H (a.i.): 1. törpü. 2. bıçkı. • berren I .H (a.zf.): kara yoluyla. berreyn �.H (a.i.c.) : (iki kara): Asya ve Av rupa kıtalan. berri ıs.H (a.s.) : karaya [toprak] ait, kara ile il gili. berriyye ":!-H (a.i.c. : berari) : çöl, ova. (bkz : beyaban). berriyyet-üş-Şiim : Şam çölü. berrüste �..>.H (f.i.) : 1. kavun, karpuz, çayır, çimen gibi dal budak salıp yükselmeyen nebat, bitki. 2. s. mec. rezil, edepsiz, alçak adam. bers ..!,.H (a.i.): çukur, yumuşak yer. her-sabık ..;..;.ı.........H (f.a.b.s.) : eskisi gibi. her-sam iı.........H (f.i.) : zatülcenp, satlıcan; fr. pleuresıe. bersiyah •'-:!,.-.H (f.s.) : esmer. berş ...;..H (a.f.) : 1. afyon şurubu, keten yap rağı ile yapılan bir çeşit müsekkir macun. 2. ar zu, gönül isteği. berş-i rahiki : Rahiki adlı birinin yapnğı bir çeşit macun. berşan uW...H (f.i.) : 1. ümmet. 2. bir peygam berin din ve kitabını kabul ve tasdik: eden halk. bertaft .::..l� .H (f.i.) : dönüş, büküş; döndü. her-taraf ...J�.H (f.a.b.s.) : 1. bir yana atılan. 2. z f. şöyle dursun, lazım değil, ne ise ne. Zenginliği bertaraf insan adamdı. ber-teng ..S:..:..H (f.b.i.) : 1. at koşumunun sırt kayışı. 2. cübbe veya ferace kuşağı. 3. küçük çocuğu anasının sırtına bağlamaya yarayan göğüs kuşağı. berter, berterin �.,;..H , .,,::..H (f.b.s.) : da ha, pek, çok en yüksek, a'la, üstün, meziyetli, değerli. berômend �.J.H (f.s.) : 1. taze. 2. verimli, faydalı. 3. hisseli, nasipli, isteğine ulaşan. berumendi ıs� .J.H (f.i.) : faydalı, menfaatli olma. berôz ).J.H (f.i.) : kavga, savaş. Rôz-i be ruz : savaş günü. bervak JI.J.H (a.i.): sarızambak [çiçek]. berviir, bervare •.,ı..,.H • ., ı_,.H (f.i.) : 1. ha vadar mesken, köşk. 2. sayfiye. 3. evin küçük kapısı, arka kapısı. bervize .:,ı_,.H (f.i.) : gezinti için tertiplenen yemek.
89
· · · --·· -- - ---------------------
ber-vech ber:vech �..J.H (f.a.zf.) : olduğu gibi, olarak. ber-vech-i ati : aşağıda olduğu gibi. ber-vech-i bala: yukanda olduğu gibi. ber-vech-i iştirak : ortaklıkla. ber-vech-i meşrfih : anlauldığı üzere. ber-vech-i peşin: peşin olarak, önceden. ber-vech-i tafsil : tafsilitlı, tefenuatlı olarak. ber-vech-i tahkik: tahkik edilerek, incelene rek. ber-vech-i yesir : kolaylıkla. ber-vech-i zir. (bkz: ber-vech-i an'). berz :,...H (f.i.): ziraat, ekim. berzah t:,...H (a.i.) : l. ince, uzun kara parçası, dar dil [denizde). 2. s. can sıkıcı yer, veya şey. 3. s. zor, güç. 4. ölülerin ruhlarının kıyamete kadar bulunacakları yer. berzah-ı bela: içinden çıkılmaz bela. berze •j...H (f.i.) : l. ipekli kumaş. 2. s. yakı şıklı, nazik. 3. latiflik, zariflik. 4. dal, budak. S. ekin, ziraat. berzec (:..J...H (a.i.) : kadife gibi kumaşlarda beli ren pürüz. berzede u:,.H (f.s.) : toplanılmış, biriktirilmiş, bir araya getirilmiş. berze-gav .,�:,...H (f.b.i.) : çift öküzü, tarla sü recek öküz. berzen üj.H (f.i.) : l. sokak; köşebaşı; cadde, mahalle. 2. sahra. Berzenciyye �j...H(f.i.) : Kibreviyye tari katının şubelerinden birinin adı. berz-gar, berz-ger �j...H, .,�:,...H (f.b.i.) : ekinci. (bkz : fiilih). berz-geri ı.s�:,...H (f.i.) : çiftçilik, ekincilik. (bkz: filahat, haraset, ziraat). berziger k.:ı...H (s.i.) : (bkz : berz-gar, berz ·ger. berzug t..J .J...H (a.i.) : etine dolgun delikanlı. (bkz : burzag2). bes � (f.e.) : yeter, yetişir, tamam, kafi. 2. çok. be's V"4 (a.i.) : l. zarar, ziyan. 2. zahmet, zorluk. 3. azap, şiddet, korku. 4. fenalık. [A· rapçada: "sıkınn ve fukaralıktan fena durumda olmak veya savaşta şiddetli harekette bulun mak" manalarına gelir]. besa � (f.e.) : nice nice, pek çok, hayli. besait .ı..:.� (a.s. basit'in c.) : basit olanlar, sade şeyler. besak ı.!I� (f.i.) : sazdan, ağaç dallanndan veya türlü türlü çiçeklerden yapılarak bayram ve nevruz günlerinde giyilen başlık, zafer tacı. 90
besalet ..::.JL........ (a.i.) : dilaverlik, bahadırlık, kahramanlık, yiğitlik, cesurluk, yararlık. (bkz şecaat). besamet ..::...� (a.i.) : güleryüzlülük, be simlik. besare •.,�(f.i.): divanhane, sofa, salon. besare-nişin � • .,� (f.b.s.) : sofada oturan; hizmetçi, uşak. besaret ..:...,� (a.i.) : göz açıklığı, derin gö rüş. besat .L.� (a.i.): l. düz yer. 2. kazan, ten cere gibi yayvan kap. [kelime bisat şeklinde de kullanılabilir]. besatet .:..J.� (a.i.) : l. dilde düzgünlük, serbest söyleyiş. 2. basitlik, düzlük. besatet-i arz : yer düzlüğü. besatin �L........ (a.i. büstlin'ın c.) : bostanlar, sebze bahçelen'. (cemi' olarak besatfin şekli de vardır]. besavend .ı:..., � (f.i.) : 1. ed. şiir kafiyesi. (bkz : pesavend). 2. aralannda kesin bir bağ bulunan iki şey. besbas V"� (f.s.) : herze, saçmasapan [söz]. besbese � (a.i.): çok çabuk yürüme. besek, besdek o!l.ı.-..ı, d.......ı (f.i.) : l. harman yerinde toplanılan b�ğday ;e arpa demeti. 2. esneme. besend, besende -� , � (f.e.) : kafi, tamam, yetişir, yeter. be-ser � (f.s.) : baş üstünde. be-ser ü çeşm (baş ve göz üstüne) : bli şüstüne. besgüy ıs� (f.s.) : geveze, çenesi düşük, çalçene. besi � (f.i.) : L çokluk, ziyadelik, fazlalık. 2. s . birçok. besic � (f.i.) : l. hazırlık, yol hazırlığı, sefer hazırlığı. 2. yol azığı. besim � (a.s. besm'den) : güleryüzlü, güleç [adam]. (bkz: blisim, bessam). besir � (a.s.): çok, birçok. besise � (a.i.) : l. bir çeşit yemek. 2. un ile yağdan yapılan bir çeşit bulamaç. 3. nifak, iftira, ağız karası. beskele � (f.i.) : kapı mandalı, kapı sür güsü. besman Ü� (f.i.) : bir anlaşmadan sonra re hin olar.ık bımkılan şey, kaparo. besme � (a.i.): rastık. (bkz: vesme).
beşer besmele � (a.i.) : 1. "Bismillah-ir-Rah man-ir-Rahim" cümlesinin adı. 2. başlangıç. besme le-ha n 01_,.;.. � (a.f.b.s.) : besmele çeken. (bkz : besmele-keş). besmele-keş ı.J:.,S. � (a.f.b.s.) : besmele çeken, "Bismillah-ir-Rahman-ir-Rahim" diyen. (bkz : besmele-han). besr, besere .� , � (a.i.c. : besfir) : vü cutta çıkan sivilce, ufak çıban. besere-i habise : karakabarcık denilen ve çıktığı yeri kangren eden öldürücü bir hastalık. bess � (a.i.) : 1. dağıtma, yayma, saçma. 2. meydana çıkarma. bess-i şekva : şikayeti meydana çıkarma. bessam r� (a.s.) : güler yüzlü, çok gülen adam. (bkz : basim, besim). Bessase �� (a.i.) : Mekke-i :Mükereme. best � (f.i.) : düğüm. (bkz : ııkde). beste .ı..:ı......;ı (f.i.) : 1. müz. şarkının makam ve ahengi. 2. s. kapalı, bağlı; bitiştirilmiş, bağlan mış. Dil-beste : dili bağlı. 3. s. donmuş. 4. Esterabad ve Gürgan'da yapılan basma nakışlı ipek kumaş. beste-de han ulAJ � (f.b.s.) : ağzı kapa lı, dili bağlı, sükut eden, susan. beste-dem f"J � (f.b.s.) : nefesi tutulmuş. bestegi � (f.b.i.) : 1. bağlılık. Dil bestegi : gönül bağlılığı, açıklığı. (bkz : merbfitiyyet). 2. kapalı olma, kapalılık. beste-han 01_,.;.. .ı..:ı......;ı (f.b.i.) : beste okuyan, şarkıcı. beste-hisar : müz. adı Nasır Abdülbaki'nin Tedkik ve Talıkik'inde geçen makam. beste-ısfahan : müz. Isfahan makamı gibi başladıktan sonra özatışla ırak perdesinde karar veren makam. beste-kar .,ı.s: � (f.b.s.) : besteleyen, bes teci, kompozitör, fr. compositeur. beste-leh � � (f.b.s.) : dudağı kapalı; tutuk. beste-nigar .,� � (f.b.i.) : müz. en eski mürekkep Türk makamlarındandır. Hususi ve orijinal bir kıymet taşıyan bu makam rağbetle kullanılmıştır ve halen de kullanılmaktadır. Bil hassa kuvvetli hüzün, ıztırap ve dindarlık mevzularında kullanılabilir. Saba makamına Irak makamının pest dörtlüsünün (yani Irak perdesindeki segah dörtlüsünün) ilavesinden meydana gelmiştir. Bu dörtlü ile Irak perdesin de durur. Güçlü, birinci derecede kuvvetli ola rak kullanılan çargah do perdesidir ki, sabanın güçlüsüdür. Donanımına saba gibi si için koma ve re için bakıyye bemolü konulur. Lahin içinde icabeden yerlere sabanın tiz sekizlisi için
ili bakıyye bemolü ve Irak'ın pest dörtlüsü için de fa bakıyye diyezi ilave olunur. beste-nigar-hisarek : müz. adı anonim ve manzum bir edvarda geçen makam. beste-nigar-ı atik : müz. adı ilk önce Nasır Abdülbaki'nin Tedkik ve Tahkik'inde geçen makam. beste-nigıir-ı kadim : müz. adı ilk olarak Nasır Abdülbaki'nin Tedkik ve Tahkik'inde terkipler arasında geçen makam. beste-pa L;ı � (f.b.s.) : ayağı bağlı. beste-rahim r,a.; � (f.a.b.s.) : kısır kadın. (bkz : betra'). besı1r .;A (a.i. besr'in c.) : sivilceler, küçük çıbanlar. besı1s ,.,..� (a.i.) : 1. okşadıkça süt veren de ve. 2. Araplarda çok meşhur ve meş'um bir kadın. [eş'emu min Besfis : Besfis'tan daha uğursuz]. beşaat ..::.,.c,Ll..;ı (a.i.) : 1. yiyinti ve içintllerdeki acılık. 2. kabahat. beşam rLl..:ı (a.i.) : Hicaz'da yetişen ve misvak yapdan hoş kokulu bir ağaç, balsama ağacı. beşanika y,;,Ll..;ı (a.i.c.) : [boşnak kelimesinin cemi olarak kullanılmıştır] : boşnaklar. beşaret ..::.ı..ı� (a.i.) : 1. müjde, muştu. (bkz: bişaret). 2. çirkin kıyafet; yeni çıkan garip şey. [2 nci manası ekseriya kadınlar arasında kul landmaktadır]. beşaret-aver ..,..,; ..::.ı.,� (a.f.b.s.) : müjdeci, muştucu, haberci. beşaret-name _, (a.f.b.i.) : Hurufi bir şair olan Refii'nin hurılfiliğe dair yazdığı l 10 sahifelik bir eseri. l)e..şartı an ki ...S: u,c. J.� (f.a.zf.) : şu şa rtla ki. beşıişet .::,.,!.� (a.i.): güler yüzlülük; güler yüz. beşe � (f.i.) : zool. atmaca [kuş]. beşel � (f.i.) : 1. iki şeyin birbirine sarıl ması; iki kimsenin birbiriyle tutuşması. 2. "asıl, sarıl!" manasına beşeliden mastarından emir. beşem � (f.s.) : 1. kederli, yaslı, mahzun. 2. güç haznıolan şey. beşe n � (f.i.) : 1. cisim, beden. 2. uzun boy. 3. taraf, kenar, uç. beşenc F':' (f.i.) : yüz ta.tiftiği, güzelliği, parlaklığı ve gençliği. beşer� (a.i.) : insan. Eb-ül-beşer : Hz. A dem. Nev'-i beşer : insan cinsi. Hayr-ül· -beşer, Seyyid-ül-beşer : Hz. Muham med. İlm-ül-beşer : antropoloji, fr. a nthro pologie.
.._.L.:ı.:. �
91
beşere beşere ·� (a.i): 1. insan derisinin dış taba kasi. 2. bot. kütikül. beşere-i muhat-• rasafi: anat. yassı epitel yum, fr.epithelium pavimenteux. beşere-i muhat-ı üstüvani : anat. silindir sel epitelyum. beşere-i muhatiyye : biy. vücudun içindeki "gışa-yı muhali" denilen derinin dış yüzü. beşere-i muhatiyye-i mi'de : biy. mide sümük zarı. beşeriyyat ..::.ıl;� (a.i.c.) : antropoloji, fr. anthropologie. beşeri, beşeriyye ":!� , ıs� (a.s.) : beşere, insana mensup, insani. beşeriyyet �� (a.i.) : 1. beşerlik, in sanlık. 2. başyazarı Dr. Nevzat olan ve Paris'te yayımlanmış aylık bir dergi. beşg � (f.i.) : 1. naz, işve. 2. dolu; kar; şebnem, çiy. beşi'� (a.s.): acı, ekşi, tadı fena şey. beşir � (a.s.) : 1. müjde getiren, müjdeci. 2. güleryüzlü, güleç [adam]. (bkz: beşuş}. beşm F- (f.i.) : 1. kırağı. (bkz: şebnem). 2. dinsiz, mezhepsiz. 3. Rey ile Taberistan ara sında havası çok soğuk bir yer. beşme� (f.i.) : 1. tabaklanmamış ham deri. 2. hek. "çeşmezen" denilen bir göz ilacı. 3. beş parmak da denilen, ayrı renkli beş çubuk motifi ile süslenmiş bir çeşit kumaş. beştek, beştük � , � (f.i.) : vazo; kap; zarf; kase, çini saksı. beşuş J,� (a.s.) : güleryüzlü, şen. (bkz : beşir\ beşıiş-ane (f.b.zf.): güleryüzlülükle. beşyıin ô� (f.s.) : semiz, yağlı, besili. beta'� (a.i.): oturma [bir yerde}. (bkz: ikamet). be-tahsisu•ı·•;.. i:(a.b.zf.): hususiyle, hele. betat ..::.ı� (a.i.) : kat'ı, kesme. Bey-i betat : kat'ı satış. beter � (f.s.) : daha fena, çok çirkin. (bkz : bed-ter). betil � (a.i.) : 1. Hz. Meryem'in lakabı. 2. ana ağaçtan ayrılıp başka kök salan fidan. 3. nehirlerdeki akıntı. 4. salkımları sarkık olan ağaç. betile � (a.i.): ayrılmış hurma fidanı. betkiş � (f.i.) : ok mahfazası, okluk, atı lacak oklar içine konulup omuza alınan mahfa za. (bkz: tirdan). betr � (a.i.) : 1. kesme. 2. kusurlu, eksik bırakma.
'"'u..,...:....;ı
92
betra' .ı� (a.s.) : kısır kadın. (bkz : beste-rahim). [kelime ebter in müennesidir]. betre ·� (a.s.): dişi eşek. bett � (a.i.): tiftikten yapılmış şal, sof. bettıir JLı:ı (a.s.) : çok kesen, çok keskin. (bkz: bürran). Seyf-i bettir : çok keskin kılıç. bettat ..::.ıLı;, (a.i.): şalcı, şal yapan ve satan. betük d� (f.i.) : yuvarlak tabla, bakkal tab lası, sepeti. betük d� (a.s.): çok keskin. (bkz: bettar). betul J� (a.s.) : 1. erkeklerden çekinen na muslu kadın. 2. i. Hz. Muhammed'in kızı Fatımat-üz-Zehra ile Hz. Meryem'in lakapları. (bkz: betil). 3. i. ayrı kök salan fidan. betılliyye 4,J� (a.i.) : 1. bot. kayıngiller. 2. gürgengiller, fr. betulinees. betyab '"="� (f.i.): dert, keder, mihnet. betyar, betyare ·J� ' J� (f.i.) : l. şeytan, ifrit, gulyabani; dev. 2. düşman. 3. gö rülmesi istenilmeyen şey. bev' t..H (a.i.) : 1. kulaç, kulaçlama. 2. atın seyrek basması. 3. sataşma. 4. s. kuytu, sıkı şık [yer). beva' .ı..H (a.i.): benzer, beraber, beraber oluş. bevabet �I..H (a.i.) : kapıcılık, kapı bekçiliği. [Kamfis-i Muhit'e göre "bivabet" şekli de kul lanılırJ. (bkz: bivabet). bevabi ı..r.'I..H (a.i.): kapıcılık. bevadi ı.s.JI..H (a.i. badiye'nin c.) : sahralar, çöl ler, kırlar. bevadir ..,.JI..H (a.i. badire'nin c.) : olagelen ha diseler. (bkz: badire). bevah C: I..H (a.s.) : meydanda, aşikar, belli. (bkz : hüveyda). bevahe ul..H (a.i. buhe'nin c.) : 1. dişi bay kuşlar. 2. ahmak adamlar. 3. çakır doğanlar [kuş]. bevah-en t..ı..H (a.zf.) : aşikar, belli olarak. bevahid .J.AI..H (a.i.c.): belalar, afetler, musi betler [kelime, müfret gibi kullanılan cemidir]. bevaik J!ıl ..H (a.i. baika'nın c.) : belalar, mu sibetler, felaketler [kelime müfret gibi kulla nılan cemidir]. bevais ,!...d..H (a.s. bfils'in c.). (bkz : bais). bevaki _;.ı..H (a.s. baki ve bakiye'nin c.) : ka lanlar, daim olanlar. bevan ul..H (a.i.c. : biiven, ebvine). (bkz : bi va.n, bevvan). bevani ._,.:.ı-"':' (a.i.) : 1. kaburga kemikleri. 2. deve ayakları.
1
bevz beviir ) ..H (a.i.) : 1. yok olma, mahvolma, çü rüme. Dar-ül-bevar : cehennem. 2. kocaya varmayarak kadının evde çürüyüp kalması. bevari ..H (f.i.) : şiddetli kasırga, girdap, su çev rintisi. (bkz : berj). bevk J..H (a.i.) : 1. fenalık, düşmanlık, keder ve bela meydana getirme. 2. musibet, felaket. 3. izinsiz ve habersiz olarak bir yere apansızın gelme. 4. çalıp çırpma. 5. s. yalan söz. 6. s . boşboğaz [adam]. 7. şiddetli yağmur.
bevvan ul.P. (a.i.c. : büven, ebvine): çadır di reği. (bkz : bevlin, bivan). bevz, bevzek ı!l_j.J-= ' ).P. (f.i.) : 1. rutubet dolayısıyla yiyecek ve giyeceklerde meydana gelen yeşil küf. 2. eşek ansı. 3. ağacın köküne yakın olan yerleri. bevz ua..H (a.i.) : 1. devamlı oturuş. 2. kaybo lan çillerden sonra yüzün güzelleşmesi.
F. 8
93
bey' bey'� (a.i.c. : büyfi'): satma, satış, satılma, satin alma. bey' bi-1-isticrar : hu�. sonradan mecmu bedeli verilmek üzere bellı bedelle ceste ceste mal satmak. [bakkallardan deftere yazılmak suretiyle mal almak bu kabildendir]. . bey' bi-1-istiglal : huk. satanın malı kirala mak üzere vefilen bey'etmesi. bey' bi-1-mücazefe: huk. götürü satmak. bey'-i bi-1-vefa : eko., huk. belirli bir �üre içinde satılanı geri almak şartıyla yapılan akit. bey'-i bat : kat'i satış. bey'-i batıl: eko. hükümsüz olan satış. bey'-i caiz: sahih olan satış. bey'-i fasid : eko., huk. akdin yapılmış ol masına rağmen bazı dış nitelikleri itibarıyla geçersiz olan satış. bey'-i gayr-i lazım : huk. kendisinde hı yarattan birisi bulunan bey'-i nafiz. bey'-i lazım : huk. hıyarattan ari olan bey'-i nafiz. bey'-i mevkuf: eko., huk. asının iznine bağlı olan satış. [fuzfilrnin gibi]. bey'-i mukayaza : huk. aynı ayna, yani na kitten başka olarak malı mal ile değiştirmektir ki trampadan ibarettir. bey'-i mün'akid : huk. in'ikad bulan satış akdi demektir ki sahih, fasid, nafiz, mevkuf kısımlarına ayrılır. bey'-i nafiz : huk. üçüncü şahsın hakkı ta alluk etmeyen satış akdidir ki lazım ve gayr-i lazım kısımlarına ayrılır. bey'-i sahih : huk. zaten ve vasfen meşru olan satış akdi. bey'-i teati: huk. alıp vermekle olan fı'li bir satış akdi. [pazarlıksız ve lakırdısız müşterinin parayı, ekmekçinin de ekmeği vennesi gibi]. bey' men yezid : artırma ile satış. bey Ü şira': alım satım. beyi� (f.s.): 1. dolmuş, dolu. 2. i. girilecek yer, kapı. beyaban ı.:ı44-! (f.i.) : kır, çöl. beyaban-ı gam : gam çölü. beyabani vı44-! (f.i.) : çöl adamı. (f.b.s.) : aşiret, göçebe, yurtsuz. beyaban-nişin �ı.'.ı4� (f.b.s.): bedevi. beyad .ıL:H (a.i.): yok olma, mahvolma. (bkz: bıd, büyfid, beydfidet). beyadıka, beyazıka ü.l4-! , ü.ı4-! (a.i. beydak, beyzak'ın c.) : 1. [satranç oyununda] paytaklar, piyadeler. 2. s. küçük yapılı ve ça buk yürüyen [adamlar];paytaklar. beyadir .,.ı4-! (a.i.c.) : harmanlar. beyah c L:H (a.i.c. : büylih) : ufak balık. ["bi yah" şeklinde de kullanılır]. (bkz: biyah). beyan ı.:ıl:H (a.i.c. : beyanat) : 1. anlatma, açık söyleme, bildirme. 2. ed. belagat ilminin, ha94
kikat, mecaz, kinaye, teşbih, istiare gibi bahis lerini öğreten kısmı. (bkz: belagat). beyan-, efkar : fikirleri söyleme. beyan-ı hal : halini bildirme, anlatma. beyıin-ı matlab : istenilen şeyin beyan edil mesi, dileğin bildirilmesi. beyan-ı zarôret : huk. beyana mevzu olma yan bir nevi söz, söylenmediği halde söylen miş sayılan hüküm. beyanat .::.ıC.l:H (o.i. beyan'ın c.) : nutuk, •söylev, •demeç. beyan-name '"'U ul:H (a.f.b.s.) : 1. •bildir ge. 2. hali yazı ile bildiren açıklama. beyare • ., L:H (f.i.) : kısa, boysuz, bodur olarak yerde yetişen fidan, sebze ve meyva. beyıiriş ı.). ., 4-! (f.i.) : çare, tedbir; ilaç. beyat .::.ı4-! (a.i.): gece uyuma, gece iş görme, geceyi iş ile geçirme. bey'at .::.JA-.H (a.i.). (bkz: biat). bey'at-ün-nisa (kadınlar anlaşması) : Hz. Muhammed ile Medineli 12 kişi arasında yapı lan anlaşma. beyati ı..rll:H (f.i.) : müz. Türk müziğinin en eski makamlarından olup, hala kullanılmakta ve çok kullanılmış bur makamdır. Bu makam, uşşak dörtlüsüne pfiselik beşlisi ilavesinden meydana gelen ve Türk müziğinin 5 numaralı basit makamı olan uşşak'ın inici şeklidir. Uş şak gibi dügah [la perdesinde durur ve güçlüsü neva] re dir. Bu güçlü perdesinin uşşak'dan da ha ehemmiyetli olarak kullanılması ve ekseriya bu perdeden başlayarak bestekarların bir hicaz geçkisi olmaları, makamın yapısıyla alakalı Uşşak'dan farkı, .tiz perdelerden başlaması, bu perdelerde gezinerek ikinci bir şekilde karar etmesidir. Donanımına uşşak gibi si için bir koma bemolü konulur. Niseb-i şeıifesi 8 dir. Orta sekizlideki sesleri şöyledir (pesten tize doğru) : dügiih, segah, çargah, neva, hüseyni, acem, gardaniye, muhayyer. Beyan, uşşak kadar ruha huzur verici değildir. Uşşak'ın tasavvufi ve felsefi karakterine muka bil beyati'nin biraz hüzne kaçan bir karakteri vardır. beyati-arabıin ı:,4� ı..rll:H (f.b.i.) : müz. Türk müziğinin mürekkep makamlarındandır. Çok eski bir terkip ise de, bir kaç asır tutulmuş ve XVIII. asnn son senelerinde Sadullah Ağa tarafından tekrar ortaya atılarak ihya olun muştur. Beyati-araban, isminden de anlaşıldığı üzere araban (yani şetaraban) makamına beyati ilavesinden mürekkeptir. Terkibindeki beyati ile, onun gibi dügah {la perdesinde kalır; bu perde, şetaraban'ın da güçlüsü .olmaktadır. Beyati'nin güçlüsü ve şetaraban'ın durağı olan neva] re perdesi, makamın birinci derece güçlüsüdür. Donanımına beyati'nin si koma be-
beyn-el-evidd a molü ile şetaraban'ın yalnız mi bakıyye bemolü ve fa bakıyye diyezi arızalan konulur. Llhin içinde beyaıi icra olunurken son iki arıza bekar yapıldığı gibi şetaraban için si bekar ve si bakıyye bemolü kullanıldığı da çok vakidir. Ancak şetaraban'ın dördüncü arızası olan do bakıyye diyezi'nin beyan araban'da bulunma yışı, eskiden yalnız "araban" diye anılan ma kamda do perdesinin natürel olarak kullanılması ve hatta araban'ın yegah gibi hazan dügah per desinde de kalması ile alfilcalıdır. Esasen beyan araban'da şetaraban dizisi bütün sesleriyle tam olarak yapılmaz. Beyati araban'ın terkibi bu şekilde ise de, son yarım asırda biraz deği şikliğe uğrayarak, bestekarlar tarafından hicaz beşlisinde fazla dolaşan bir karcığar gibi kul lanılmağa başlanmıştır. Beyan makamının kar cığar geçkilerine çok elverişli olması ve karcı ğar'ın sonunda da şetaraban başındaki beşli'nin bulunması buna sebebolmuştur. Esasen güçlü, durak, hatta donanım ve seyir hususiyetleri kar cığar ile müşterektir. beyati-araban-puselik dJ .....� .:ı4� ı.rll:H (f.b.i.) : müz. Fahri Efendi'nin terkibettiği bir makamdır ki, onun fahte peşrevi ile saz sema isi, makamın yegane nümuneleridir. Beyati-ara ban makamının sonuna bir puselik beşlisi ilavesinden ibarettir. Makam ekseriya beyan araban'ın güçlüsü olan nevi perdesinden itiba ren bir puselik dörtlüsü göstererek ve sonra is tenirse tam bir puselik dörtlüsü göstererek, ve sonra tam bir puselik dizisi veyi hüseyni perde sini güçlü ittihaz ederek inici bir şekilde sı ralanan puselik beşlisi ile seyir ve böylece bu dizi parçası ile dügih perdesinde karar kıl maktadır. Beyati-araban gibi donanır ve pu selik dizisinin ıcabeden seslerinde, bu arızalar bekar yapılır. beyati-hisar : müz. adı anonim bir edvar-ı ilm-i musikide geçen makam. beyati-pO.selik dJ "--� ..,::.L:H (f.b.i.) : müz. Zekfil Dede'nin terkibettiği bir mükekkep makamdır. Beyati ile puselik makamının ekseri ya tam dizisinden müteşekkildir. Puselik ma kamı ile dügah perdesinde kalır. Güçlü birinci derecede beyliti'de olduğu gibi neva ve ikinci derecede puselik'de olduğu gibi hüseyni perde leridir. Donanımına beylin gibi si için bir koma bemolü konulur. Nota içinde pi'iselik için si be kar ve sol bakıyye diyezleri kullanılır. beyavar _,1 ..., 1.::H (f.i.) : meşguliyet, uğraşma, iş, güç. beyaz '-"'"� (a.i.) : 1. aklık. 2. yumurta akı. 3. aydınlık. 4. s. ak. beyazi U""'� (a.i.) : 1. beyazlık, aklık. 2. uzunluğuna açılan yazma kitap ve mecmua; sığır dili. beyda' .ı.1.:H (a.s.): 1. tehlikeli yer. 2. i. sah-
ra, çöl. 3. i. Mekke ile Medine arasında düz bir yer. beydah t.1.:H (f.i.) : sert başlı, haşan at. (bkz: bıdah). (kelime bidah şeklinde de kulla nılabilir]. beydaha :'-:' (f.i.): düğün. beyün Ü>:'-:' (f.i.) · afyon. beyfın w� (a.i.) : dibi geniş kuyu, bostan ku yusu. (bkz: bain). beyus ıJ">:'-:' (f.i.): 1. istek. 2. ümit. 3. tamah. 4. yaltaklanma; alçak gönüllülük. bey uz ._,;,.� ((a.s. beyza'dan) : çok yumurtla yan. bey ya' t � ( a.i. bey'den): perakende satış yapan küçük tüccar. beyyab ...,..� (a.i.): saka, sucu. beyyahe"""� (a.i.): balık ağı. beyyakallah ill l ı.!IL.u (a.n.) : "Allah seni se vindirsin, güldürsu�: isteğine kavuştursun" manasına gelen bir tabir. beyyin � (a.s.) : açık, aşikık. (bkz : ayan, bahir, celi, hüveyda). beyyinat ..::.ı� (a.i. beyyine'nin c.) : deliller, şahitler, •tanıklar. beyyine � (a.i.c. : beyyinat) : delil, şahit, tanık. (bkz : bürhan). beyyine-i adile: doğru şahit, tanık. beyyinen � (a.zf.): açık olarak, aşikar ola rak. (bkz: vazıhan). Beyyumiyye �>:'-:' (a.i.): Kadiriyye tarikatı şubelerinden birinin adı. [Mısır'da Beyyum'da (1108-I 696) da doğmuş Alı Bin-il-Hafız ibni Muhammed tarafından kurulmuştur]. beyz � (a.i.c.: büyfiz): 1. yumurta [umumi olarak]. 2. hayvanların, en çok atın ayaklarında peyda olan yumurta büyüklüğündeki şişler. 3. kuşun yumurtlaması. beyza' .� (a.s.) : 1. daha ak, çok beyaz. Hilat-ı beyza' (beyaz kaftan) : şeyhülislam kaftanı. Millet-i beyza: islamlar. beyza baz :,4 � (a.f.b.s. ve i.) : yumurtalarla gözbağcılığı ve elçabukluğu yapan oyuncu. beyzah tl:H (a.i.) : etine dolgun, iri yapılı şişmanca [adam]. (bkz: beydaha). beyzar .ıl� (a.i.): tenasül aleti. beyzar, beyzare •).i.:H' .ıl.i.:H (a.s.) : ı. geveze, çalçene. (bkz: bi-hfide-gfi). beyzare •.ı I>=-:' (a.i.): uzun, büyük sopa. beyzavi ıs� (a.s.) : yumurta şeklinde. (bkz: beyzı). beyze � (a.i.): 1. yumurta. 2. haya. (bkz: husye). 3. demir başlık. (bkz: miğfer). beyze-i aftab, beyze-i ateşin, beyze-i çarh, beyze-i zer, beyze-i subh, beyze -i zerrin: Güneş. beyze-i İsi.anı r)L..I • � (a.it. ve i.). (bkz : beyzet-til-lslam).
beyzeteyn � (a.i.c.) : hayalar. (bkz : husyeteyn). beyzet-üd-dik �.ı.JI � (a.it. ve i.): horoz yumurtası, mec. bulunmaz şey. beyzet-ül-akr _,.ü.ll � (a.it ve i.) : "kısırlık yumurtası" : 1. horoz yumurtası. 2. mec. çok nadir şey. beyzet-ül-arz ._,;,. .ı 'll � (a.it. ve i.): "yer yumurtası" : yer mantarı, keme, domalan [bit ki]. beyzet-ül-beled .u.;JI � (a.it. ve i.) : de vekuşu yumurtası. beyzet-ül-harr .;:JI � (a.it. ve i.) : şid detli sıcaklık. beyzet-ül-hıdr .J.1=ı..ll � (a.it ve i.) : ör tülü, kapalı güzel kadın. beyz�t-ül-tsıam r�'ll � (a.it. ve i.) : 1. Islam milleti. 2. İslam'ın yayıldığı saha, İslam ülkesi. 3. İslam'ın hakiki merkezi. (bkz : beyze-i İslam). beyzi� (a.s.): 1. yumurta biçiminde olan, oval. (bkz : beyzavi). 2. i. yumurta şeklinde bir şey. beza 1� (a.i.): konuşmada açıksaçıklık. bezadi csJI..H (a.L) : gökçil, mavimsi bir nevi değerli taş; küçük yakut. bezaga v...H (f.i.) : kertenkele, keler. bezane �I..H (f.s.): esici, esen [rüzgar]. bezazet ..::.ıj I..H (a.i.) : bezcilik, manifaturacılık. bezazet ..::.,jl� (a.i.) : pejmürdelik, perişanlık, kıyafetsizlik. (bkz: bizaz, büzfizet). bezbaz :, l:ı..H (f.i.): Hindistan cevizi kabuğu. bez beze -�� (a.i.) : 1. zafer, galebe, üstün lük. 2.nasip, pay, kısmet. 3. daralma, sıkılına. bezbeze •..H..H (a.i.) : hızlı yürüme; kaçma. 2. şiddetle sarsma, depretme. beze •..H (a.s.) : fakir; miskin. beze "..H (f.i.) : günah, hata, kabahat, suç. beze-kar .ıl.S •.,H (f.b.s.) : günahkar, suçlu. bezekari ıs.ıl.S •..H (f.b.i.) ; günahkarlık, suçluluk. bezer .ı� (a.i.) : gevezelik. bezi' t;:..H (a.s.): akıllı, uslu, zarif [çocuk]. bezim f":!� (a.s.) : 1. kuvvetli, zorlu kimse. 2. kızgınlığını belli etmeyip soğukkanlı olarak ha reket eden adam (müennesi "bezime"dir]. bezin ı>:..H (f.s.) : esici, esen ["esnek" mana sına gelen "bezıden" mastarından]. bezir .ı� (a.s.) : geveze.
97
bezir bezir .J� , .Jlt (a.i.) : tohum, ekilecek tane. (bicz : bezr). bezk d� (f.i.): zool. tespihböceği. bezi Jlt (a.i.): bol bol verme, saçma. bezl-i cehd: elinden geldiği kadar çalışma. bezl-i güher : cevher dağıtma, inci saçma. bezl-i nükud : parayı bol verme, para dökme. (bkz : ibzal). bezle '"1lt (f.i.) : 1. hoşa giden nazik söz, latife, şaka tarzında söylenen lakırdı. 2. ahenk ile okunan şiir. bezle-baz .:,4 '"1lt (f.b.s.) : latifeci, şakacı. (bkz: bezle-gu). bezle-gô .,S ...ı� (f.b.s.) . (bkz: bezle-baz). bezm I"� (a.i.): 1. diş ucu ile ısırma, kırma. 2. yayın kirişini çekip salıverme. (f.i.): içkili, eğlenceli meclis, demek. bezm bezm-i aşk: aşk meclisi. bezm-i cem: 1) İran mitolojisindeki Cem'in içki meclisi. 2) Bektaşilerin içki alemleri. 3) içki filemi. bezm-i cihan: cihan, dünya meclisi. bezm-i elest : tas. Allahın ruhları yaranp "elestü bi-rabbiküm" (=ben sizin Rabbiniz değil miyim ?) de:! .J-'4 (a.s.): billur gibi; billurdan. bi-1-ma' .u4 (a.zf.) : kim. su veya hidrojeni bulunan manasına hydro karşılığı. bi-1-maiyye 4&,l4 (a.zf.): maiyyetiyle, adam larıyla. bi-1-muhafaza oüW.4 (a.zf.) : muhafaza ederek, bozmadan. bi-1-mukabele �li.14 (a.zf.): karşılık olarak. bi-1-muvacehe �ı.,ı4 (a.zf.) : yüz yüze, yüzleştirerek. bi-1-münasebe '-;ı-W4 (a.zf.) : sırası dü şünce, sırası gelince, sırasında, sırasını bula rak, sırasını getirerek. bi-1-münavebe 4.,w4 (a.zf.) : nöbetleşe, değişe değişe. bi-1-müşafehe yL!..14 (a.zf.) : konuşmak suretiyle, konuşarak. bi-1-müşahede •.l.AL!..14 (a.zf.): görerek. bi-1-müşavere • .J.JL!..14 (a.zf.) : danışarak, konuşarak. bi-1-müzakere •..,sı.u4 (a.zf.) : müzakere ile, konuşarak. bilsam ı"� (a.f.i.): zatülcenp, akciğer zan il tihabı, satlıcan, fr. pleuresie. bilsaniyye �� (a.i.) : bot. 1. sarmaşıkgiller. 2. hanımeligiller. bilsika' •ts-4 (a.i.): yapışkan otu. bi-1-umum r.,....J4 (a.zf.): bütün, hep. bilur .),4 (f.i.): billur. bilurin ı>:! .J -'4 (f.s.): billurdan, billur gibi. bi-Iutfihi � (a.s.) : lfituf, kerem ve inayetiyle. bi-Iutfihi teala �,.lla.:. � (a.zf.) : Allah'ın inayetiyle. bi-Iüzum ı".J>1 ı.r. (f.a.b.s.) : lüzumsuz, gerek siz. bi-1-vasıta '4..l.........1_,J4 (a.b.s.) : vasıta ile, •araçlı. bil ve •"4 (a.i.). (bkz: belva). 106
bi-1-vekale '-.l ı.s:,,.ı4 (a.zf.): vekalet ederek. bi-1-vesile �,,.ı4 (a.zf.): bu vesile ile, yeri gelmişken. bi-1-vücuh ·�,,.ı4 (a.zf.): her yönden. bim � (f.i.): 1. korku. (bkz: havf). 2. tehlike. bim-i can: can korkusu. bim-i duzah: cehennem korkusu. bim-i ta'ne: azarlanma, söğülüp sayılma kor kusu. bim ü ümid: korku ile ümit, kararsızlık. bi-magz � (f.b.s.) : beyinsiz, akılsız; hoppa. bi-magz-ane ..:al� (f.zf.) : akılsız, hoppa adama yakışacak surette. bi-maksad Ü bi-günah .� v-! J.ı.-l.. v-! (a. f.b.s.): maksatsız ve günahsız. bi-ma'na ı.:.- ı.r. (f.a.b.s.) : anlamsız, ma nasız. bi-ma'nahü ·� (a.s.) : yine o manaya, yine o •anlama. bi-manend .u:al............ (f.b.s.) : manendi, eşi ben zeri olmayan. (bki :· bi-hemfil, bi-nazir). bimar .)� (f.s.c.: bimaran) : hasta, sayn. bimaran ı.:,I .J� (f.b.s. bimar'ın c.) : hastaba kıcılar. bimar-ciger k .J � (f.b.s.) : çok sıkıntılı ve üzüntülü. bimar-çeşm A.J� (f.b.s.) : [gözü] baygın bakışlı olan. bimar-dar .) l..ı.) � (f.b.s.): hastabakıcı. bimar-dil J..ı .)� (f.b.s.) : gönlü sıkılmış, üzüntülü. bimare ·.)� (f.s.) : 1. hasta. 2. akınlar veya harpler sırasında ele geçen kadın esirlerin ayrıldıkları sınıflardan biri. bimar-hane ..:ali. .) � (f.b.i.) : 1. hastahane. 2. tımarhane, deliler yurdu.(bkz: bimar-istan2). bimar-hiz � .J � (f.b.s.) : hastalıktan yeni kalkan [kimse]. bimari C.S.J� (f.i.): hastalık. bimar-istan ı.:,ıı.....)� (f.i.) : 1. hastahane. 2. tımarhane. (bkz: bimar-hane). bi-maye ':!� (f.b.s.) : 1. yoksul, güçsüz; 2. mayası bozuk, kötü yaratılışlı. (bkz: bed-siret, bed-tıynet). bi-meal Jt.•.:!-� (f.a.b.s.) : manasız, hükümsüz, saçmasapan [söz]. bi-mecal J4-,. ı.r. (f.a.b.s.) : halsiz, takatsiz, zayıf, dermansız, bitkin. (bkz: bi-tab). bi-mecal-ane ..:,j4-,. ı.r. (f.a.zf.) : güçlükle, takatsizlikle, bitkinlikle.
binende bi-mecali ._,.l4- ı..r. (f.a.b.i.) : güçsüzlük, hal sizlik, takatsizlik, bitkinlik. bi-mekan 01.S.. ı..r. (f.a.b.s.) : 1. yersiz, yurt suz. 2. serseri. bim-engiz �I f'":H (f.b.s.) : korkutan, ürküten, ürkütücü. bi-mer � (f.b.s.): hesapsız, sayısız. bi-mera '� (f.b.s.) : riyasız. bi-merhamet �.,.. ı..r. (f.a.b.s.) : merha metsiz, yüreği katı. bi-me zak Jll...ıo- , Jl...ıo ı..r. (f.a.b.s.) : zevk siz, tat almaz. bi-me ze •.,.;... ı..r. (f.b.s.) : tatsız, tuzsuz. bi-mihr .,..,.... ı..r. (f.b.s.) : şefkatsiz, sevgisiz. bi-mihr ü vefa : vefası, sevgisi olmayan. bi-mikdar .,t.ı.L. ı..r. (f.a.s.) : 1. sayısız. 2. •önemsiz. bi-minnet ..:..:.... ı..r. (f.a.b.s.) : 1. yapılan bir iyiliği gücendirecek şekilde hatırlatmayan, başı na kalkmayan; lutufkıir. 2. gücendirici bir şekilde hatırlatmayan [lutuf]. bi-misal Jli.. ı..r. (f.a.b.s.) : eşsiz, eşi bulunmayan. (bkz: bi-nazir). bim-nak o!I� (f.b.s.) : korkmuş. bi-muadil JJL..... ı..r. (f.a.b.s.):eşsiz, benzersiz. bi-mubalat .:..Y4,..o ı..r. (f.a.b.s.) : dikkatsiz, kayıtsız; saygısız. bi-môcib �..,.. ı..r. (f.a.b.s.) : mucipsiz, sebepsiz, yok yere. bi-muhabii 4L..... ı..r. (f.b.s.) : çekinmeksizin, çekinmeden, sakınmadan. (bkz : bi-perva). bi-mübaliit .:..Y4,..o ı..r. : (f.a.b.s.). (bkz : bi ·mubfilat) bi-müdiini ..,:.ı.l.o ı..r. (f.a.b.s.) : emsalsiz, ben zersiz. bi-mürüvvet .:.._,.,.. ı..r. (f.a.b.s.) : mürüvvet siz, insaniyetsiz. bin- ı:,.14 (a.e.) : -e, -de, -ile hallerini karşılar ve şemsiye harfleriyle başlayan kelimeleri zarf yapar. Bin-netice : netice olarak, neticede. Bin-nefs; nefisle. bin � (a.i.c. : beni) : oğul. Bin Mehmed Mehmed'in oğlu. bin ı:ı::-:ı (a.i.c. : büyfin) : bölge, mıntaka. -bin � - (f.s.) : gören, görücü. Dur-bin : uzaktan gören, dürbün. bina' .� (a.i.c. : ebniye) : 1. yapı. 2. ev. 3. yapma, kurma. bina emini : inşaatı kontrol eden kimse. 4. gr. : müteaddı (• geçişli), lazım (•geçişsiz),
meçhfil (•edilgen), mutavaat (•dönüşlü) gibi fi. illerin esasını mevzu yapan kitap. bina-yi ilahi : Tanrı binası, yapısı. 5. dayan ma. (bkz: isnad). bina � (f.s.) : 1. gören, görücü. 2. i. göz. binab "':"� (f.i.) : manevi görüş, dalış. binaber �� (a.f.). (bkz : binabeıin). binılberin ��� (a.f.zf.) : bundan dolayı, bunun üzerine, bu sebepten. (bkz : binaen-ala zfilik). bina-dil JJ� (f.b.s.) : kalbi, hakikati kavra yan; basiretli, uzgören. binaen :� (a.zf.) : -den dolayı, -den ötürü, -için; dayanarak, yapılarak. binaen-ala-zalik dJj � :� (a.zf.) : bun dan dolayı, bunun üzerine. (bkz: bina.berin). (a.zf.) : bunun üzeribinaen aleyh -! {f.i.) : 1. erkek kardeş, kardeş. 2. mec. dost. birader-i can-beraber: çok yakın dost. birader-i ma 'nevi : ahret veya din kardeşi. birader-i rızai : süt kardeşi [Acemler bera der şeklinde kullanırlar]. birader-ine ,.:ıl.;Jl..r.' (f.zf.): kardeşçe, dostça. birader-enger �l.;Jl.r: (f.b.i.) : üveyi kar deş. birader-hande ı,..ı.:..;;. .;JI.>-! (f.b.i.) : kardeşliğe kabul edilmiş kimse, ahret kardeşi. biraderi ıs.;Jl.r: (f.i.) : kardeşe mensup, kar deşlik. birader-zade •..ıl,; .;Jl.r: (f.b.i.) : kardeş çocu ğu, yeğen.
•'
bi-rah, bi-reh •.)-:-;'. .;-:H (f.b.s.) : 1. yol suz. 2. münasebetsiz ve kötü yola sapan. 3. müzik bilmeyen okuyucu, hanende. bi-rahe ..>-:-:' (f.i.) : 1. çıkmaz sokak. 2. yol bulunmayan sapa yer.
'""'
bi-rahi __,Al., ı.r. (f.i.) : 1. yolsuzluk.[asıl ve mecazi manada]. 2. aforoz veya sürgün, nefiy. bi-rahm f""""J ı.r. (f.a.b.s.) : merhametsiz, kalb siz. biran, birane �, .)-:-;' ' .:,ı� (f.s.) : yıkık, dökük, harap, viran. biraste ....::........ı� (f.s.) : fazla dalları kesilmiş, budanmış [ağaç].
bi-sebit biraz .:,ı .H (a.i.) : savaşa atılma, karşı karşıya döğüşme. biraz V"'I .H (a.s.): az şey; biraz. birıizban, birıizvan ı:,ı ,,.;ı .H . ı:,4.;ı .H (f.b. i.): kılıç, hançer ve bıçak gibi aletlerin kabza ları içine bağlanan demir : [berıizban ve berazvan şeklinde de kullanılır). birbas V"4.H (a.i.): derin kuyu. Bircis �.H (a.i.): Müşteri (Jüpiter) [geze gen] [Farsçası Bercis dir]. (bkz: ben::is1). bireg �� (f.s.): damarsız, soysuz, arsız. bi-reng ..S.:.� (f.s.) : 1. renksiz. 2. i. renk siz, taslak halinde bulunan resim. 3. tas. ilahi cevher. bi-rengi ��(f.a.b.i.): renksizlik. bi-resm f'""".H (a.zf.) : resmi olarak, adet ol duğu gibi. bi-revgen i.J.İ:.J.; ı.r. (f.b.s.) : yağsız. bi-rey ı.sl .; ı.r. (f.a.b.s.) : 1. reysiz, •oysuz. 2. düşüncesini söylemeyen. bi-reyb �.J ı.r. (f.a.b.s.): şüphesiz. birig �.H (f.i.): üzüm salkımı. birine e?.H (f.i.) : 1. pirinç [hububattan]. 2. pilav. 3. pirinç [maden]. birincasb ��.H (f.i.) : bot. (bkz : bi rinciisf). birincasf ...ı.....�.H (f.i.) : bot. miskotu, hit. compositae artemisialaxa ["ing : mug wort : miskotu, koyun otu, fr. armoise : miskotu, yabani karanfil, alın. Beifuss : miskotu" dur]. birişte �.H (f.s.): kızartılmış. birişüm �.>-! (f.i.) : ibrişim'in hafifletilmiş şekli. bi-riya l: .J ı.r. (f.a.b.s.) : riyasız, yalansız. birke :H (f.s.): eleyen, kalburdan geçiren; tara yan. Fitne-biz: fitneci, entrikacı. hiza' .il.;, (a.i.) : birisine kaba ve çirkin muamelede bulunma. bi-zad Jl,j ı.r. (f.a.b.s.) : zahiresiz, azıksız. bizar Jl>:H (f.s.) : rahatsız, bıkmış, usanmış, küskün. bizare • J ll:H(f.i.): hile, desise, al. bizare-i bidare: aşık hı1esi. bizari csJ l>:H (f.i.) : bezginlik, küskünlük. bi-zatihi �il.;, (a.zf) : kendiliğinden. Müte harrik bi-zatihi : kendi işler, otomatik. biziz jll.;, (a.i.) : pejmürdelik, perişanlık, kıyafetsizlik. (bkz : bezazet, büzfizet). bi-zeban ı:,L;,,j ı.r. (f.b.s.c.: bi-zebanan): dilsiz. bi-zeneb �j ı.r. (a.b.s.) : zool. kuyruksuz, fr. anoure. bi-zer J >:H (f.b.s.) : 1. alnnsız. 2. hasis, cim ri, pinti. bi-zeval Jl.,,j ı.r. (f.a.b.s.) : zevalsız, sonu ol mayan. (bkz : ebedi, Cavid, Cavidan, Sermed, sermedi). bizh t � (a.i.): eli kesilmiş olan adamın elin deki yara. bizişk d.J.� (f.i.) : hekim, doktor. (bkz : bi cişk). bizişki �� (f.i.): hekimlik, cerrahlık. bi-ziya -� ı.r. (f.a.b.s.): ziya.sız, ışıksız, ka ranlık. bizlah 'i l.;ı (a.s.) : çenesi düşük, geveze [adam]. bizle (Jl.;, (a.i.): gündelik elbise. bizle (Jl.;, (f.i.): latife, şaka. (bkz: bezle). bi-z-zarıire • J _,.,....ı4 (a.zf.): ister istemez. bi-z-zat .::.il.il;, (a.zf. C. : bi-z-zevat) : kendi, kendisi. (bkz: bi•n-nefs).
t
bornıiz ,j.,.:. J-'"! (a.i.): kollu ve başlıklı hamam havlusu. (bkz: bürnüs'). bostan ı:,ı:.......-'"! (f.i.) : 1. sebze bahçesi. 2. kavun karpuz. (bkz: bfistan). bostancıyan, bostaniyan ' ı:,�ı:.......-'"! ı:,�L:.......-'"! (f.b.i.): saray teşkilatında, padişah saraylarının korunması ile vazifeli olan kimse ler, bostancılar. bölükat-ı seb'a � .::.IS.,J...;ı (t.a.b.i.): Dev leti'nin Mısır'daki 7 ocaktan ibaret olan askeri teşkilan. bıi -'"! (a.i.) : baba. (bkz: eb). bıi -'"! (f.i.) : koku. (bkz : buy).
bukkari buak Jl....t (a.i.) : 1. şiddetli sel. 2. ansızın ge len yağmur. 3. şiddetli ses, haykırış. bôb "':'..H (f.i.) : 1. ağır ve pahalı ev döşemesi. 2. kıymetli kumaştan yapılt1UŞ yaygı. bubürd, bfıbürdek .dJ.H..H , J.H..H (f.i.) : bülbül (bkz: andelib, hezir). bu'd .uı... (a.i.c. : eb'ad) : 1. uzaklık. Bu'd-i mesafe : gidilen yolun uzaklığı. 2. aralık. bu'd·İ beyn-el-hücrevi : anat. •göze arası boşluğu, fr. espace intercellulaire. 3.geo. •boyut. bu'd·i mizva: astr. ıisıtla semadaki iki yıl dız istikameti arasında, rasıdın gözünde meyda na gelen açı. bu'd·İ mücerred: varsayılan •uzay. bu'd-i nireyn usôlü : top. deniz harita larında çoklukla tatbik edilen bir ölçme usulü. bu'd-i kutb : astr. kutup uzaklığı, fr. dis tance polaire. bu'd-i mihraki : fiz. •odak uzaklığı, fr. distance focale. bu'd-i mümass: mat. •teğet uzunluğu, fr. longueur de tangente. bu'd·İ müzevva : astr. •açı uzaklığı, fr. distance angulaire. bu'd·İ semt-ür-re's: mat. başucu uzaklığı, fr. distance zenithale. bfıd J.,H (f.i.): varlık. bu'd ü nebôd: var yok. bu'dan ı:ıl�(a.s. baid'in c.): ıraklar, uzaklar. bôdene "LIJ.,H (f.i.) : 1. çil [kuş]. 2. bıldırcın. (bkz : selva). budha .ı....� (a.i.): saha, meydan, avlu. budu' t� (a.i.): 1. anlama. 2. can sıkılma. bôd ü ne-bud .J;.f,J.J..H (f.b.i.) : insanın bütün malı ve eşyası, varı yoğu. bıl-fürôş ı.},,J.,,l.,H (f.b.i.): koku satan. buğ t,..H (f.i.) : kucakta, omuzda, elde götü rülmek üzere hazırlanmış eşya çıkını. bugas ı!,� .(a.i.) : leş yiyen kuşlar. bugat ..:.,IJ...ı (a.i. bagi'nin c.): haksızlık edenler, serkeşler, �sfler. buğra 1� (f.i.) : 1. turna kuşu; turna sürü sünün önünde uçan turna horozu. 2. Harizm hükümdarlarından birinin lakabı. buğz � (a.i.) : kin, nefret, sevmeme. (bkz: adavet). bôh, bılhe ,uı..H • •..H (a.i.) : 1. çakır doğan, 2. erkek baykuş. buhak J� (a.i.) : erkek kurt. bu hala' .� (a.i. bahil'in c.): cimriler, pinti ler, tamahkarlar.
buhar .,� (a.i.c. : ebhire) : buğu. buhari � (a.s.): buhara mensup, buğu ile ilgili. buhayre ·� (a.i.): küçük deniz, göl. buhayre-i dem'iyye : anat. gözyaşı pınarı. buhbuha ""'� (a.i.): orta yer. saha, alan. bubi � (a.i.) : cimrilik, pintilik, elsıkılığı. (bkz: hah!, buhfil). buhle � (f.i.): semizotu. buhran ı.:,I� (a.i.) : 1. hastalığın en ağır za manı, nöbet, kriz. 2. mec. bir işin tehlikeli, karışık bir hal alması. buhran-ı ceyyid, buhran-ı kamil, buh ran-• mahmud : h astalığın iyiye yüz tut tuğunu gösteren nöbet. buhran-ı redi': hastalığın fenalaşma nöbeti. buhran-ı vükela : kabine buhranı. buhran suhüneti: fiz. kritik sıcaklık. buht � (f.i.) : oğul. (bkz : ferzend, mahdum). buht � (a.i.): zool. iki hörgüçlü deve. buhte � (f.s.). (bkz: bahte). buhtu, buhtur .,� , � (f.i.) : gök gü rültüsü. (bkz : ra'd). Buhtunnasar .,.-.:..JI � (a.h.i.) : Beyt-ül -Mukaddes'i harabeden ve yetmiş bin Yahudiyi öldürdüğü söylenen Babil Kralı Nebukadnezar. buhu' t� (a.i.) : alçakgönüllülükle hakkını isteme. buhuh c� (a.i.): ses kısıklığı. buhül J� (a.i.) : cimrilik. (bkz: bahl, buhl). buhur ..,� (a.i. bahr'in c.) : denizler. (bkz : bihar, ebhar, ebhur). buhur ..,� (f.i.) : tütsü. buhôr-i meryem : bot tavşankulağı, sikla men, fr. cyclamen. buhur-dan ı)I.J ..,� (f.b.i.) : tütsülük. (bkz : bahur-dan). bôjene ,(.j_j..H (f.i.) : 1. henüz açılmamış çiçek, konca. 2. tomurcuk. (bkz: bür-fim, bür'ilme). buk J..H (a.i.): boru; düdük. buk'a ul.;ı (a.i.c.: bıka'): 1. yer, toprak, ülke. 2. büyük yapı. 3. benek, leke. buk'a buk'a � � (a.zf.): yer yer, mem leket memleket. bukalemun ı:ı..,...J.l..H (f.i.) : 1. bulunduğu ye rin rengine giren ve böcek yiyen, sıçan büyük lüğünde bir hayvan. 2. mec. düşüncesini, kanaatini ve işini sık sık değiştiren kimse. bukkari � ("ka" uzun okunur. a.i.) : 1. afet, musibet, bela. 2. s. yalan söz. 113
Bukrat Bukrat .lı.l.,>l� (a.h.i.) : eski Yunan hekimi meşhur Hipokratis. bukrati �I� (a.s.): eski Yunan hekimi ünlü Hipokratis'e ait, onunla •ilgili. bukratiyyun &�I� (a.i.c.) : ünlü hekim Hipokratis'in yolunda, izinde olanlar. bukta � (a.s.) : 1. dağınık, perişan. 2. i. cemaat, güruh, kalabalık. bu'kuke - ı:,t.ı.....-'":' (f.b.i.) : bahçe için de bulunan köşk. busu'� (a.i. basi'in c.): terler. bu'susii �� (a.i.) : ufak ve parlak bir böcek, tatarcık. huş J. .J-:1 (f.i.) : hastalanan koyun, keçi gibi hayvanları sağaltmak için bacaklarına yapıştırı lan bir çeşit laden. butayn � (a.i.) : karıncık, küçük karın veya göz, hücre.
butayn-i eymen: anat. sağ karıncık. butayn-i eyser: anat. sol karıncık. bılte ıü.J-:' (f.i.) : 1. kökünden çıkar çıkmaz, dal ve yapraklan yerlere yayılan, gövdesiz ve kısa saplı nebatlar. 2. kuyumcuların alnn ve gümüş erittikleri kap, kuyumcu kalıbı, pota. 3. g. s. çeşme, mezartaşı, sebil v.b. gibi mermer veya değerli taşlardan yapılan eserler üzerine ucu kıvrık bir yaprak şeklinde oyma motif. butha � (a.i.) : iyi huy. butimiir .,L...:ı,.:i.J-:' (f.i.) : zool. çok zaman su kenarlarında bulunan ve balıkçıl denilen, sor guçlu ve kırmızı gagalı bir kuş. butlan ü� (a.i.) : banllık, boşluk, çürüklük, beyhudelik. (bkz: butfil). butlan-ı da'va : davanın esassız, haksız, boş oluşu. butu' .� (a.i.): gecikme, geç kalma. butul J� (a.i.) : boşluk, çürüklük, bey hudelik. (bkz : butlan). butiın ı:,� (a.i. batn'ın c.): 1. karınlar. 2. nesiller, soylar. buôle �� (a.i.) : kadın, eş. (bkz : zevce). buület ..:..J� (a.i.) : karıkocalık, eşlik. buus, buiıs U":,..H , (.)">:' (a.i.) : yokluk için de bulunma. buy (.$.J-:' (f.i.) : 1. koku. bıly-i ezhar: çiçeklerin kokusu. buy-i ruh : rfih'un kokusu. 2. ümit, umma. biıy-i ümid (•ınnut kokusu): ümit belirtisi. bôy-i vefa (vefa kokusu) : (karşılıklı) vefa bulmak ümidi. 3. sevgi. 4. tamah. S. huy, tabiat. 6. kısmet, pay, nasip. buya �J-:" (f.s.): güzel kokulu. Buyahyii �-'":' (f.i.) : Azrail. biıyçe �-'":' (f.i.): bot. sarmaşık [ot]. büy-diin ı:,l�.J-:' (f.b.i.): tuvalet çekmecesi. buy-dar .,ı�-'":' (f.b.s.) : kokulu. bilye 4-'":' (f.i.) : özleme. biıyi ı.r.-'":' (f.i.) : kokululuk. biıyiden Ü�-'":' (f.m.): koklamak. biiyiş J...:!.J-:1 (f.i.): kokma. biiy-perest ..:.-.;: ı..s.J-:" (f.b.i.): av köpeği. huysuz :,�..H (f.b.i.) : buhurdan. bıızar .Jı.;.J-:' (f.i.): tarçın, biber, karanfil, kim yon ve benzerleri gibi baharlar. bôzidan ı:,l�_;.J-:' (f.i.): bot. tilki hayası, se mizlik otu veya koç otu denilen ve ilaç olarak kullanılan bir ot. 115
buzıne bıizine, bıizine, bıiznine �:,>::' , �:,>::' �:,>::'(f.i.): maymun. buzm F- (a.i.) : 1. nefs. 2. başak. buzra .� (a.i.) : anat. üst dudağın ortasın dan dışan doğru taşan et paıçası. bü-bü' � � (a.i.): 1. gözbebeği. 2. mec. en değerli, en kıymetli olan şey. büc � (f.i.): keçi. bücil J� (f.i.) : 1. kömür. 2. ateş koru. (bkz: zügal). bücc � (a.i.) : kuş yavrusu, palazı. bücdet .::,� (a.i.) : ilim, bilgi. bücr ..rH (a.s.): 1. şer, fena, kötü. 2. şaşılacak şey. bücriyy, büc riyye �..>-'H , CS..>-'H (a.i.) : afet, bela, musibet. bücıid J� (a.i.) : oturma [bir yerde]. (bkz : tebcid). bücıil, bücül � , J� (f.i.) : anat. topuk kemiği, aşık kemiği. bücüs ı.JM� (a.i.): sövme. (bkz: şetm). büç , beç 1:-:' , � (f.i.): ağzın iç tarafı, avurt. büd J...! (f.s.) : 1. sahip. 2. i. maşa. (bkz : büde1). büdad JI J...! (a.i.) : 1. hisse, nasip, pay. 2. niha yet, son. (bkz: büdde). büdala' ,.,,ı J...! (a.s. bedil'in c.) : budala, sersem, akılsız, bön kimseler [müfret olarak kullanılır; müfredi "bedii" Türkçede kullanılmaz). büdbüdek d :ı (f.i.) : kaya keleri, kertenkele. büjül J,.,>:ı (f.i.): topuk kemiği; aşık kemiği. büka' �!S.t (a.i.): ağlama, gözyaşı dökme. büka-yı sürür: sevinçten doğan gözyaşı. büka-yı şedid: hüngür hüngür ağlama. büka-ahid J,,.li IS.:, (f.b.s.): ağlatıcı. büka-engiz �I IS.:, (f.b.s.): ağlatıcı. bükat .:.IS.:, (a.s. b!lkrnin c.): ağlayanlar. bükm � (a.s. ebkem'den) : dilsizler. bükre •� (a.i.) : sabah, seher, erken, tan yeri. (bkz: bamd!ld). bükse � (a.i.) : 1. saksı. 2. kiremit parçası. 3. kaydırak. bü-1-aceb �IJ-::1 (a.s.): çok acayip, çok tu haf, çok şaşılacak şey. bü-1-acebi � IJ-::1 (a.i.) : çok acaiplik, çok tuhaflık. bü-1-acebter �IJ-::1 (a.b.s.) : son derece şaşılacak şey. bülalet ..::.J� (a.i.) : yaşlık, ıslaklık. (bkz : bil· lfilet). bülbül � (a.i.c. : belabil): güzel öten maruf kuş. (bkz: andelib, bez.ar). bülbül-i gene: mec. baykuş. bülbül-i nalan : a�layan bülbül. bülbül-i şeyda: çılgın bülbül. bülbülan ı)� (f.i. bülbül'ün c.) : bülbüller. bülbüle � (a.i.) : 1. şarap. 2. kadeh. 3. renkli deri. 4. bir çeşit zerdali. bülbüli ı..r4J.:ı (a.i.): emzikli su kabı. büldan ı)I� (a.i. beld, belde'nin c.}: şehirler, memleketler, iller. bülega' �� (a.s. beliğ'in c.} : beliğ olanlar, belagat sahipleri, düzgün ve tertipli olarak me ramını anlatanlar. büleha l,-L:ı (a.i.) : ahmaklar, budalalar. bülend � (f.s.) : yüksek, yüce. [doğrusu "belend" dir]. (bkz: belend).
bünyad-ger bülend-ahter �I .ı..l4 (f.b.s.) : yıldızı yük sek, talihi uygun. bülend-avaz .:,ı _,i .ı..l4 (f.b.i.) : yüksek ses, haykırma. bülend- bala 'l4 .ı..l4 (f.b.s.): uzun boylu. bülend-bin ı:ı;ı-: .ı..l4 (f.b.s.) : 1. himmeti, gay reti büyük. 2. çok hırslı. bülend-giray ısl..,S .ı..l4 (f.b.s.) : büyüklüğe eğilen. bülend-himmet ..:....ı..a.ı..l4 (f.a.b.s.) : iyi ça lışır; himmeti, gayreti, çalışması yüksek olan. bölendi ıs.ı..l4 (f.i.) : yücelik, yükseklik. bülend-iktidar ..,ı.ı.:.:.ı .ı..l4 (f.a.b.s.) : çok kuvvetli. bülend- kadd .ü.ı..l4 (f.a.b.s.) : boyu uzun ve biçimli olan [adam]. (bkz: reştk;. serv-endlim). bülend-nazar _,..Li...:ı .ı..l4 (f.b.s.). (bkz : bü lend-bin). bülend-paye ""' •.J.:.H (f.b.s.) : başı kesik. büride-zeban (dili kesilmiş) : sessiz, az konuşan. bürin Ô-:.r! (f.i.) : dilim. len çok meyvalarda kullanılır]. bürka' t;A.H (a.i.) : kadınların örtündükleri peçe, tül, yaşmak, yüzörtüsü. (bkz : berku', bürku'). bürka'-fiken ı:,S...i t;A.H (a.b.s.) : örtü açan, örtü atan. bürkan .:,ıs:.H (a.i.) : yanardağ, volkan. bürkan .:,ü .>-! (a.i.) : l. beyaz tenli adam. 2.
büt-kede zool. alaca çekirge ["birkan" şeklinde de kul lanılır]. bürkani �IS.H (a.s.): yanardağa mensup, vol kanik. bürkaniyyet �IS.H (a.i.): jeol. volkanizm. bürke ".H (f.i.) : bot. ardıç ağacı meyvası. bür san ul......H (f.i.) : ejderha, büyük yılan. (bkz : su'ban). bürsiıte �_,!i.H (a.i.) : tehlikeli yer. hürsün ı:,:-...H (a.i.c. : berasin): 1. insan eli. 2. yırtıcı hayvan pençesi. 3. develere vurulan bir çeşit damga. (bkz: birsan). bür şüm �.H (a.i.) : kadınların yüzlerini ört tükleri önü. bür iı' P .J.H (a.i.) : 1. hasta iyiliğe yüz tutma. (bkz : ber', bür'). 2. bilgi, fazilet ve iyilikte benzerlerine olan üstünlük. bürfıd J.J.H (a.s.): 1. soğuk. (bkz : bürad). 2. i. işten soğuma, bıkma. bürudet .::,J.J.H (a.i.) : soğukluk. bürüdet-i '1eva : havanın soğukluğu. bürı'.ıdet-i muamele : yapılan muamelenin soğukluğu. bürüdet-engiz �f .::,J.J.H (a.f.b.s.) : çok soğuk. bürüfe 4-İ.J.H (f.i.): 1. sarık. 2. bel kuşağı. 3. mendil. bürük d .J.H (a.i.) : un helvası. (bkz : berik, berike, habis, habisa). bürük J.J.H (a.i. berk'ın c.) : şimşekler. bür'ı'.ım, bür'üme "-",,.C.H , (',,.C.H (a.i.) : bot. ağacın henüz açılmamış çiçeği, tomur cuğu.
bürüt .::,.J.H (a.i.). (bkz : burfit). hürüz j.J.H (a.i.) : 1. belirme, ortaya çıkma. 2. aşikar, meydanda. (bkz: bevah, hüveyda). büslet � (a.i.) : şöhret, ün. büsr, büsre ·�, � (a.s.c. : bisar) : 1. her şeyin tazesi. 2. i. her şeyin ucu ve başı. 3. i. genç kız ve oğlan. büssed � (a.i.): mercan [taş]. büstah t � (f.i.) : küstah, utanmaz, edepsiz. büstan i.ı� (a.i.c. : besatin, besitfin) : bostan, bağ bahçe. (bkz : bfistan). ["büstan" Fars ça "bfistan" kelimesinin Arapçalaştınlmışıdır]. büstani �� (a.i.) : bostancı, bahçıvan. büste� (f.i.): fındık. (bkz : bunduk, bun duka'). büstek, büstec � , � (f.i.) 1. bot. akgünlük. 2. fıstık zamkı. büstuka ü� (a.i.) : küçük küp, küpçük. büsük J� (a.i.) : 1. ağacın boylanıp uza ması. 2. birinin akranına üstün olması. büsul J� (a.i.) : 1. akarların ve içilecek şey lerin, ekşiyerek veya mayalanarak tadının ağır ve buruşturucu olması. 2. bir şey haram olma. büsul, büsür .J� • J� (f.i.) : lanet, bed dua, ilenme, ilenç. büsur .J� (a.i. besr'in c.). (bkz: besr). büsu t � (a.i.): el açıklığı, civanmertlik. ["bi sut" şeklinde de kullanılır]. büş � (f.i.) : 1. kahkül. 2. at yelesi. 3. s. ek sik, noksan. büşkani �� (a.i.) : l. kendi dilini bilmeye cek kadar ahmak adam. 2. Arap çocuğu olduğu halde Arapçayı bilmeyen ahmak. büşra 1.$� (a.i.): müjde, sevinçli haber. büşter � (f.i.) : bek. kurdeşen, pislikten veya kan bozukluğundan meydana gelen kaşındırıcı bir hastalık. büşterem, büşteri ı.s� • (f.i.). (bkz: büşter). büt .::,,H (f.i.c. : bütan) : 1. put. (bkz : çelipa, sanem). 2. s. güzel. büt-i perineş : periye benzeyen güzel. bütan ul:...:o (f.s.) : 1. putlar. 2. s. güzeller. büteyrıi' Pi� (a.i.) : 1. Güneş. (bkz hurşid, mihr, şems). 2. sabah. büt-hane �� (f.b.i.) : puthane. (bkz : sa nem-hane). büt-kede .� (f.b.i.) : puthane, puta tapan ların ibadet ettikleri yer.
r�
119
--···-·--------- ----------------hüt-ıaı büt-lal J'i � (f.b.s.) : hayran olan, şaşa ka laıt. (bkz: mebhfit). büt-nigar .,� � (f.b.i.) : putçu. (put imalcisi); portreci. büt-perest .:..,....,� � (f.b.s.): puta tapan. büt-peresti ,.;,.-� � (f.b.i.) : puta tapma. büt-periveş J.�� � (f.b.s.) : peri gi bi güzel. bütJşiken ı)U � (f.b.s.) : put kıran. büt-şikesti � � (f.b.i.): put kırıcılık. büt-tiriş ı,;.ı.,.:. � (f.b.s.) : put, heykel yapan. (bkz : heykel-nraş). büt-tiraşi �ı.,.:. � (f.b.i.) : put, heykel ya pıcılık. bütü' t� (a.i.): 1. kesilme. 2. uzaklaşma. bütün ı.:ı,,.t...;. (a.i. batn'ın c.) : 1. karınlar. 2. ne siller, soylar. büvan ül..H (a.i.c.: ebvine): direk, çadır direği ["bivan" şekli de vardır]. büyeyz � (a.i.) : biy. yumurtacık, fr. ovule. büyü' t.J-:H (a.i. bey'in c.) : satmalar, sauşlar, sanlmalar, saun almalar. büyüd J.J-:H (a.i.) : yok olma. (bkz: bid, beyad, beydudet). büyiin u.J-:H (a.i. bin'in c.) : bölgeler, mın nkalar. büyıit ..::.� (a.i. beyt'in c.). (bkz : beyt). büyı'.itat ..::.l:i� (a.i. büyüt'un c.) : 1. ev kü meleri. 2. asilzade aileleri. 3. asil kişiler. büyı'.iz ı.,a� (a.i. beyz'in c.) : yumurtalar. büz J..t (f.i.) : keçi. (bkz : teys). büz-i kfıhi: dağ keçisi. büzak JIJ.t (a.i.): tükrük, salya. büz-ban ü4J.t(f.i.): keçi çobanı. büzbeçe �J.t (f.i.). (bkz : büzgale). büz-dil JJJ.t (f.b.s.) : "keçi yürekli": korkak. büzeyr �J.t (a.i.): bot. sporcuk. büzgale � (a.s. cürm'den): 1. kesen. 2. hurma toplayan. 3. ailesinin maişetini kazanan. 4. suçlu, mücrim. caris U".J4- (a.s.): hırçın [kadın]. cariye �.J4- (a.i.c. : cevari) : 1. para ile satın alınan halayık, hizmetçi kız; kız. 2. harpte esir düşmüş veya odalık olarak alınmış kız. cariyye '-:!..>4- (a.s.) : cari olan, geçer olan. Sikke-i cariyye : geçer akçe. Hesabat-ı cariyye: karşılıklı geçen hesaplar. carr, carre • ..,4, , ..,� (a.s. cerr'den) : cerre den, çeken, sürükleyen, çekici. Hurfıf-i carre: a. gr. harf-i cer'ler. carşeb �.., � (f.i.) : çarşaf. carfı, carub "':'.J..>4- • .J.J� (f.i.) : süpürge. carfıb-keş ı.},S '":'.J..>� (f.b.s.) : süpürücü. [evvelce, Mekke'de Kabe'nin, Medine'de camilerin süpürme işi mühim ve şerefli bir vazife ve rütbe idi]. carfıb-nüma � .J� (f.b.s.) : süpürge gibi, süpürgeyi andıran. Lihye-i carfıb-nüma : süpürgeyi andıran sakal. carfıb-zen öj '":'.J..>4- (f.b.i.) : süpürücü, çöpcü. car-ullah tlJ ı .., � (a.b.i.) : Mekke'ye çekilip orada oturan. caselik �� (a.i.) : katolik; başpiskopos, başpapaz, büyük papaz, patrik. casim �� (a.s.) : yüzükoyun, göğsü üstüne yatmış kimse. casir >-"4- (a.s. cesaret'den): cesaret eden. cass � (a.i.) : 1. kireç. 2. alçı taşı. cassas VA� (a.i.) : kireççi, sıvacı. cast .:...-� (f.i.) : üzümün sıkıldığı yer, üzüm teknesi. casfım ("�� (a.i.): kabus, korkunç rüya. casus U".,......� (a.i.c.: cevasis): 1. hafiye, giz li haberler öğrenerek veya sırlan çözerek haber veren, çaşıt. 2. düşmanın, askerliğe dair haber lerini öğrenip bildiren kimse. casfısi ı.r"".,......� (a.i.) : casusluk. cavers U"..>.J� (a.i.) : buğday arasında biten bir çeşit san dan. caversi ı.r""..>.J� (a.s.) : bir dan tanesi büyük lüğünde olan kabarcık. Da-ı caversi : kabar cık hastalığı. caversiyy-üş-şekl: dan şeklinde. cavid ' cavidan ' cavidane ' caviddni ı.s=,ıJ.,4, , �IJ.,� , ölJ.,� , JJ� (f.s.) : 1. daimi kalacak olan, sonrasız, ebedi, bengi.
cebelistan (bkz : cavid, Cavidan, cıividane, ciMdani). 2. erkek adı. cavid ' cavidan ' cavidane, cavidani ı.r' '""=..,ı.,. • '-' ' ""=.., ı.,. • ı::ı ' ""=.., ı.,. • ""=.., ı.,. (f.s.). (bkz : cavid, cıividan, cavidıine, cavidiinı). Cavidan-hıred ..ı.,.;. ı::,1..ı_,t.,. (f.b.i.) : "ebedi ve daimi akıl" anlamına gelen bu kitap İran şah larından Huseng'e ait olup, Hint, İran, Yunan ve Arap filozoflarının ahlak hakkındaki kural larından bahseder. Cavidan-name veya Cavidan-ı kebir .& ı::,t..ı.,ı.,. �.., ...... ı.:..:.ı..ı.,ı.,. (f.b.i.) Kur'fin'ın, Esterabfid'lı Fazlullah tarafından, Hurilfiye tarikaunın inancına göre yapılmış tefsiri. Cavidan-name ...... ı..:..:.ı..ı_,t.,. (f.b.i.) : Baba Efdiil-i Klişll.ni tarafından yazılmış ahlak ve fel sefe kurallannı derleyen Farsça eser. cavidan-seray csl.,.....:.1..ı_,ı.,. (f.b.i.) : cennet. (bkz : adn, behişt, firdevs). cay cst.,. (f.i.) : yer. (bkz: ca). cay-i behişti: cennet gibi yer. cay-i buse: öpillecek yer. cay-i iltica : sığınma yeri, sığınak. (bkz : cll.y-i penll.h). cay-i işret: içkili eğlence yeri. cay-i iştibah: şüphe noktası. cay-i karar: dunna, dinlenme yeri. cay-i meşakkat (sıkıntı yeri) : mec. [bu] dünya. cay-i mülahaza : düşünülecek yer, nokta. cay-i mütalaa: mütalaaya, okumaya değer. cay-i penah : sığınma yeri, sığınak. (bkz : cliy-i iltica). cay-i rahat : rahat yer. cay-i süal: sorulacak şey. cıiy-i şek: (bkz : ciy-i iştibih). cıiy-i şübhe: (bkz: cay-i şekk, cay-i iştibih). cay-i taaccüb: şaşılacak şey. cay-i tereddüd : (bkz : cay-i iştibll.h, cay-i şekk, cay-i şübhe). cay-ı ümid: 1. arzu edilen nokta. 2. ümit ve ren şey. cay-baş ._;. � cst..,. (f.b.i.) : oda, ikamet yeri, ev, yurt, mekan, mesken. cay-gah, cay-geh �ı.,. , •IS.:t.,. (f.i.) : ı. yer. 2. mevki, rütbe. cay-gir �ı.,. (f.b.s.) : yer tutan, yerleşen, yerleşmiş. cay-güzin �..,S u-t.,. (f.b.i.). (bkz : ca-güzin). cayi • (a.s.c. : ciyli') : aç, acıkmış, aç olan. (bkz : cev 'an). cayir .>:ı.,. (a.s.): cevir ve cefa eden, edici.
t=ı.,.
cay-men d �ı.,. (f.b.s.) : yerinden kalkma yan, üşenen, tembel. cay-nişin � u-L,. (f.b.s.) : birinin yerine geçen; yer tutan. (bkz : ca-nişin). cazib, cazibe 4-.ıjb, , .....16. (a.s. cezb'den) : 1. cezbeden, çeken: 2. s�vi�i, alımlı. cazibe '"!lt.,. (a.i. cezb'den): 1. çekim, yer çe kimi, yıldızların birbirini çekimi. cazibe-i arz : fiz. •yerçekimi. 2. alım, alım lılık, sevimlilik. cazibe-dar Jl..ı '"!lt.,. (a.f.b.s.) : l. cazibeli, alımlı. 2. psik. •duygudaşh, fr. sympathique. (a.s. cezm'den) : cezmeden, karar cazim veren, kesen, kestirip atan. İ'tikad-ı cazim : hiçbir şüphe olmayan kat'i inanış. cı:izü -,lt.,. (f.i.) : 1. cadı. 2. sihirbaz, büyücü. ce'b '-:-'4- (a.i.) : 1. göbek. 2. kınnızı toprak boya. cebabire •.Hl:ı-,. (a.s. cebblir'ın c.) : cebredici ler, zorlayıcılar, zorbalar. ceban ı::,4-,. (a.s. cebanet'den) : korkak. (bkz : cebin). cebanet .::...:.4-,. (a.i.) : korkaklık. (bkz : cübn). cebbac C:'. 4-,. (f.i.): Iran şahlarının nevruz günü giydikleri elbise. cebban ı::,4-,. (a.i.c. : cebabin) : peynirci. cebbane �4-,. (a.i.) : ı. açık hava ibadetgll.hı. 2. mezarlık. cebbar Jl:ı-,. (a.s. cebr'den c. : ceblibire) : 1. cebredici, zorlayıcı, zorba. 2. kuvvet ve kudret sahibi, Allah. 3. erkek adı. 4. becerikli [kadın). 5. i. gökyüzünün güneyinde bulunan bir yıldız kümesi. cebbar-ıine '-'1 JL:ı-,. (a.zf.) : cebbarcasına, :rorlayıcılıkla, zorbalıkla cebbari, cebbariyyet �.,4-,. , ıs.Jl:ı-,. (a. i.): cebbarlık, cebblira mensup, cebredicilik. ce.'be '"!'L.:t (a.i.) : anat. göbek ımnukası. cebe 4-'!- (h.i.) : zincirden veya halkadan önne zırh. cebeci ı..r. 4-'!- (f.t.b.i.) : [evvelce} yeniçeri ocağına bağlı bir sınıf asker. cebe-hane �Li. "-- (f.b.i.) : [evvelce] barut, kurşun, gülle ve ��zerleri gibi harb malzemesi ve bunların bulunduğu yer. (bkz: ceb-hane). cebel � (a.i.c. : cibal) : dağ. Şeyh-öl-ce bel : H'aşhaşiler denilen İsmfillf1erin reisi. cebel-i Arafat: Arafat dağı. cebel-i Lübnan: Lübnan dağı. cebel-ün-nür : Mekke'deki Harra dağı. cebelistan ı::,� (a.f.b.i.) : dağlık, dağlık yer.
r.:ı�
127
cebeli cebeli, cebeliyye � , h (a.s.) : dağa ait, dağ ile ilgili. cebe- puş ,.;.J1 4'!' (a.f.b.s.): zırh giyen. · ceber � (a.i.) : insanın cüz'i iradesini (•elindeliğini) kabul etmeyip, her hareketi bir cebir altında yaptığına inanan tarikat ve bu tarikata inanmış olan kimse. ceberriyye �� (a.i.c. : ceberiyyun) : elin deliği (cüz'i iradeyi) kabul etmeyen felsefe yo lu, mezhep. cebertiyye '+'� (a.i.) : Rufaiyye, Medi niyye tarikatlannın şfibelerinden birinin adı. [Rufaiyye tarikatının öteki şubeleri : Hafiyye, Kiyfiliyye, Sayyadiyye, Üzeyriyye, Cendiyye, Acelaniyye, Katnaniyye, Fazliyye, Vasıtiyye, '.leyniyye, Nuriyye. Mediniyye tarikatının öteki şubeleri de şunlardır : Meymuniyye, Becli niyye, Alvaniyye-i Hameviyy eJ. ceberut .::JJ� (a.i.): 1. aşın büyüklük, pek ziyade kibir. 2. Allah'ın büyüklüğü. �- tas. Allah'a varmanın üçüncü basamağı. Alem-i ceberut: ilahi kudret. ceb-hane �� (a.f.b.i.) : cephane, top, tüfek mermisi, barut ve saire. (bkz: cebe-hane). cebhe � (a.i.c.: cibah): 1. alın; mec. yüz. cebhe-i sefid : beyaz yüz. 2. ask. saldıran bir ordunun sağ ve sol kanatlarının ortası. 3. savaş bölgesi. 4. taraf, yön. cebhe-sa[y] [ıs]L... � (a.f.b.s.) : alın sü rücü, birinin karşısında yere alnını koyan. (bkz: cebin-sa [y]). cebin � (a.s. cebanet'den) : 1. korkak, yüreksiz; alçak. (bkz: ceban). 2. i. alın. Çin-i cebin : alın lctnşığı. cebin-fersa L..._,J � (f.b.s.) : yüz süren. cebin-sa[y] [ı.s]L... � (a.f.b.s.) : alın sü rücü. (bkz: cebhe-sa [y]). cebire ·� (a.i.): kınk ve çıkık olan bir uzva sarılan tahtalar. cebire·� (f.i.): halkın bir işe hazırlanması. cebi � (a.i.) : yoktan yaratma. cebr � (a.i.) : 1. zor, zorlama. 2. düzeltme, tamir etme. 3. mat. cebir. cebr-i adi, cebr-i ali : mat. cebir bahisleri. cebr-i hatır: gönül yapma, gönül alma. cebr-i mafat : kaybedilmiş bir şey yerine başka bir şey bulup onunla avunma. cebr-i nefs: kendini zorlama, kendini zor tut ma. cebr-i noksan: eksiği tamamlama. cebr ve mukabele : mat. cebir muadelesi, •denklem, fr. equation. Cebrail �I� (a.i.): peygamberlere emir ve 128
vahy'e vasıta ve memur olan dört büyük melek ten biri. (bkz: Cebreil, Cibıil). Cebreil �� (a.i.). (bkz: Cebrail, Cibıil). cebren 1� (a.zf.): zorla, cebr ile. cebri ıs� (a.s.) : 1. zorla, zor altında. 2. mat. •cebirsel. cebr-i icra : eko. borcunu ödemesi için alınmış bir karar olduğu halde buna uymayan kişi için bu kararın yerine getirilmesi amacıyla ve yetkili kuruluşlarca zor kullanılarak yapılan yürütme. cebri istikraz: eko. 1) alınması bir kanunla mecbur kılınan, tahvillerle, devletin şahıslara borçlanması; 2) bir borcu karşılamak mecbu riyeti karşısında yapılan borçlanma. cebriyye �>.'-'!' (a.s.) . (bkz: cebıi). cebriyye ��(a.i.): beşeri iradeyi inkar eden bir mezhep. [zıddı olan "kaderiyye" ile bir şekilde olmak üzere, hazan "ceberiyye" tarzında telaffuz edilir]. ced ..ı.,. (a.i.). (bkz: cedd). ced' t..ı.,. (a.i.): birinin, burun, kulak, dudak, el veya ayağını kesme. ceda 1 ..ı.,. (a.i.) : 1. bol yağmur. 2. hediye; ih san. 3. avantaj, kazanç. cedavi (SJl ..ı.,. (f.i.): hizmetkar aylığı. cedavil J..,1 ..ı.,. (a.i. cedvel'in c.) : cetveller. (bkz: cedvel). cedb "'="..ı.,. (a.i.): 1. kısırlık. 2. kusur. cedd ..ı.,. (a.i.c. : ecdad) : dede, büyük baba, ananın veya babanın babası. cedd-i a'lil: soy kökü. cedd-i büzürg-vilr : hatırlı, soylu sayılan kişi. cedd-i fasid: annenin babası. cedd-i sahih: babanın babası. ceddani ı.r'l ..ı.,. (a.s. cedd'den) : ataya ait, o nunla ilgili, fr. atavistique. ceddaniyyet �1 ..ı.,. (a.i.) : atavizm, fr. ata visme. ceddat iıl ..ı.,. (a.i. cedde'nin c.) : nineler. cedd be-cedd � ..ı.,. (a.zf.) : büyük babadan büyük babaya intikal suretiyle. cedde •..ı.,. (a.i.c. : ceddat) : büyük ana veya ba banın anası. cedde-i filside: ananın anası, anne anne. cedde-i sahiha: babanın anası, bana anne. cedden 1..ı.,. (a.zf.) : atalara ait, atalarla ilgili olarak. cedel J..ı.,. (a.i.) : l. sert münakaşa, tartışma. 2. kavga. İlm-i hitaf ü cedel : mantık yoluyla münakaşa ilmi. cedel etmek : dil kavgası, söz yanşı yapmak.
ceharet cedel-gah .�� (a.f.b.i.) : çekişme yeri, mec. Dünya. cedeli _,!� (a.s.) : l. münakaşaya, tanışmaya ait. 2. münakaşacı. cedeli-mücib � _,!� (a.b.s.) : müna kaşada cevap veren. cedeli-s ail �ı...... _,!� (a.b.s.) : münakaşayı, tartışmayı açan, münıikaşada, tartışmada sual soran. cedere ıı .,� (a.i.) : boyundaki kalkan bezinin büyümesiyle beliren hastalık, guşa, fr. goitre. cederi ı,s.,� (a.i.) : vücutta çıkan çiçek has talığı. Telkih-i cederi: çiçek aşısı. cederi-i bakari: öküz ve inek cinsi hayvan larda meydana gelen çiçek hastalığı. cederi-i kazib: su çiçeği denilen kabarcıklar. (bkz : cüderi). cedes .!.ı� (a.i.): mezar, kabir. cedgare • (f.i.): türlü türlü yol, tedbir ve reyler, oylar. cedi ı.s� (a.i.) : astr. oğlak. (bkz: cedy). cedid, cedide •.ı:� , �� (a..s.) : l. yeni, kullanılmamış. (bkz: mücedded). 2. pek az za mandan beri bilinen veya mevcut olan. 3. Acemlerin kullandıkları bir vezin. Edebiyyat ·• cedide: yeni edebiyıit (bkz: edebiyyat). cedid an, cedideyn ı.>:!-1:� , 01 .ı:� (a.b. i.) : gece ve gündüz. cedir .>:� (a.s.) : layık, münasip, uygun. (bkz: berca, çespan, şayeste). cedvıi iS.J� (a.i.) : 1. hediye, armağan. 2. bol yağmur. cedvar .,ı _,� (a.i.) : bot. zencefil cinsinden kafuru kokulu uyarıcı olarak kullanılan safran kökü. cedvari ıs) .J� (a.s.): l. cedvıira ait, cedvıir la ilgili. 2. bek. aybaşı adetlerini kolaylaştıran bir ilaç. cedvel J .., � (a.i.c.: cedavil) : l. düzgün çizgi çizmeğe mahsus ağaçtan veya madenden ya pılmış alet, cetvel tahtası. 2. çizelge, liste. 3. su arkı, su kanalı. 4. g. s. fildişi, oyma ve kakmalarda birkaçı birbirine paralel olarak yer leştirilen çubuk halindeki motif. cedvel-i sim : 1) gümüş kanal; 2) Lale Dev ri'nde Kağıthane'de açılmış sun'i bir dere.
.,ıs�
cedvel-keş ut,SJ ..,� (a.f.b.s.) : cetvel çeken sanat erbabı, yalnız güzel çizgi çizmekle uğ raşan sanatk§r. ced vel-ül -keviikib : astr. sabit (•durağan) yıldızlar cetveli. cedy (S� (a.i.) : 1. keçinin erkek yavrusu, er kek oğlak. 2. on iki burçtan biri, Oğlak burcu.
cefa � (a.i.) : 1. eziyet, incitme. (bkz: cevr, eza). cefıi-yı yar : sevgilinin cefası. 2. tas. tarikat adamının kalbinin öğrendiklerinden perişan ol ması. cefa-dk �� (a.f.b.s.) : cefa arayan, cefa eden. cefa-dide •.ı:J � (a.f.b.s.) : cefa görmüş, cefa çekmiş. cefif ı...i� (a.i.): 1. kuruma. 2. kuru olma. cefa-kar .,ı.s:� (a.f.b.s.) : cefıi eden, eziyet eden. [halk dilinde cefa çekm iş, -çeken manasına da gelir]. cefa-kıirane oı ., ı.s:� (a.f.zf.): cefakarcasına. cefa-kari (S.)ı.s:� (a.f.b.s.) : cefacılık. cefa-keş uı:..s:l..4 (a.f.b.s.) : cefa çeken, eziyete dayanan, katlanan. (a.f.b.s.) : cefayı benim cefa-perver seyen kimse. cefa-pişe� � (f.b.s.) : 1. zalim, gaddar. 2. maşuk, sevilen, sevgili. cefaset .:;......,� (a.i.) : hazımsızlık ıstırabı. cefc af ı...i4-i-=l,. (f.s.) : iffetsiz, ahlaksız [kadın}. (bkz : cafcaf). ceffar .,� (a.i. cefr'den): cifirci, falcı. ceffe � (a.i.) : l. kalabalık, kütle. 2. kalaba lığın verdiği uğultu. ceff-el -kalem r,UJI � (a.zf.) : düşünmek sizin, birden, hemen. cefif � (a.s.) : kurumuş, kuru. cefn � (a.i.c. : ecfan) : l. göz kapağı. 2. bıçak ve kılıç kını. 3. asma çubuğu. cefr >"!- (a.i.c.: cifar): geniş kuyu. cefr � (a.i.) : gfiya kayıptan haber veren bir ilim. (bkz: cifr). cefv � (a.i.): kaba muamele. cefve ·� (a.i.) : cefa, azar. cefvet ..::.ı� (a.i.): kabalık, nezaketsizlik. cehıibize •l.;ıı..,..,. (a.i. cıhbız'ın c.) : gerçeklerden, hakikatlerden haberi olanlar. [müfredi hiç kullanılmaz]. cehalet .::.Jı..,..,. (a.i.): cahillik, bilmezlik. (bkz: cebi). cehalet-i müstetemme: koyu cehalet (a.i.): yağmur vermeyen bulut. i�
rı..,..,.
129
cehaz cehaz )� (a.i.). (bkz: cihaz). cehd � (a.i.) : l. çalışma, çabalama. 2. Ab dullah Cevdet tarafından İstanbul'da yayım lanmış aylık iktisadi, içtimai, edebi bir dergi. cehd ü gayret, cehd ü ikdam: çok çalış ma. (bkz: gayret, himmet, sa'y). cebele u,.,. (a.s. cahil'in c.) : l. bilgisizler. 2. kendini bilmezler, münasebetsizler. (bkz: cü hela, cühhal). cehende ·� (f.s.) : l. sıçrayan, fırlayan. (bkz: cehan2). 2. sıçramış, fırlamış. cehende-gi �� (f.i.): sıçrayış, fırlayış. cehennem � (a.i.) : ı. ahirette, günahkar kulların gideceği azap yeri, tamu. Yedi kattır: [cehennem, sair, sakar, cahim, hutame, lazi, haviye veya derk-i esfel]. 2. çok sıcak yer. cehennemi � (a.s.) : cehenneme mensup, cehennemle ilgili; cehennemlik; cehennem gibi [sıcak veya yakıcı]. cehennemi sür'at: büyük, aşın hız. cehennemiyyfm c:,� (a.i.c. ) : cehen nemlikler. cebir � (a.s. cehr'den. c. : cühera') : l. yüksek sesle, açık olarak söylenen. 2. güzel, dikkate değer. cehir-üs-savt: çok ve kuvvetli ses. cehiz � (f.i.). (bkz: cihaz). cebi � (a.i.): bilmezlik. (bkz: cehalet). cehl-i basit: ayıplanmayan cehil, bilgisizlik. cehl-i mürekkeb : bilmezliğinin farkında ol mayan, katmerli cahillik. cehr � (a.i.): yüksek sesle söyleme. cehre ·� (a.i.) : açıkta olan, belli olan, gö rünen iey. cehren 1� (a.zf.): yüksek sesle, açıktan, ale nen. Sırran ve cehren: gizliden ve açıktan. cehreten i� (a.zf.) : aşikar olarak, açıktan açığa. cehri, cehriyye "'-:!� , ıs� (a.s.) : açıktan veya yüksek sesle yapılan. cehud J� (a.i.) : Yahudi, cıfıt. cehud-ane �IJ� (a.f.zf.): cıfıtçasına. cehul J� (a.s. cehl'den) : pek cahil. (bkz : echel). cehulane �'i� (a.zf.): pek cahilcesine. cela' .)4,. (a.i.) : memleketten ayrılma, gurbete düşme. cela-yi vatan : doğduğu yerden ayrılma, ayırma. celab '-:"')4,- (f.i.): salkım, küpe.
130
celabib .........)6. (a.i. cilbab'ın c.) : ı. kadın ların yü�l�rin� örtündükleri yaşmaklar, başör tüleri, feraceler. 2. gömlekler. celacil �)4,- (a.i. cülcül'ün c.) : küçük çanlar, ufak çıngıraklar. celadet .;:..J)b (a.i.) : bahadırlık, kahramanlık, yiğitlik. Şe�şir-i celadet: yiğitlik kılıcı. celadet-perver .J.J� .;:.,J)4. (a.f.b.s.) : yiğit liksever, kahraman, yiğit. celadet-şiar .Jl.a...!. .;:.,J)4. (a.f.b.s.) : yiğit mizaçlı. •
celafet �)4. (a.i.): kabalık, yontulmamışlık. celail J:.)4- (a.i. celile'nin c.) : büyük olanlar, yüceler.
celal, celalet .:.J)4. , J)4. (a.i.): ı. büyük lük, ululuk. Zü-1-celal: celal sahibi; Allah. celal ü cah : büyüklük rütbe ve mevkii. 2. hışım, kızgınlık. 3. erkek adı. celali ı.))4- (a.s.) : l. Allah'a ait, •tanrısal. 2. celal adlı kimselerle ilgili olan. 3. hicri XI. asırdan önce Anadolu'da başgösteren eşkıyaya verilen bir ad. 4. Sultan Celalettin Melekşah ta rafından hazırlanan ve hicri 471 tarihinde başla yan bir Güneş takvimi. celaliyane ��)4. (a.f.zf.) : celali olana yakı şacak surette. celallı ı.)J)4. (a.t.s.): çabuk kızan [kimse]. celb � (a.i.) : l. çekme, çekiş; kendine çek me. 2. yazı ile çağırma. celb-i kulub: kalpleri kazanma. celb-i la'net: lanet çekme, lanet toplama. celb-i menfaat ve deri mazarrat: faydayı isteme, zararı istememe. celb-i teveccüh : birinin ilgi ve sevgisini çekme. celbiz � (f.i.): l. kement, ilmik. 2. s. ara bozucu, koğucu. (bkz: gammaz). celb-name (..o� (a.f.b.i.) : celp kağıdı, çağırma kağıdı [mahkemeye]. cel bu � (f.i.): naneye benzer bir ot, sebze. celbub '-:"'� (f.i.) : bot. sarmaşık. celcele "-4-4,. (a.i.) : l. çan sesi. 2. gök gürül tüsü. 3. golgota tepesi. celd ..ı4 (a.i.): kamçı ile vum1a. celde •..ı4 (a.i.) : l. büyük kamçı. 2. kamçı ile vurma. celeb � (a.i.) : 1. sığır, daha çok koyun ge tirterek kasaplara satan büyük tüccar. [kelime nin as!ı : "koyun, keçi, sığır" manasına gelir]. 2. tar. Istanbul sarayında ilk işe başlamış acemi. celeb � (f.i.) : 1.orospu, fahişe. 2. çan.
cemadi celencebin LJ !.'? ·,11 (a.i.): gül tatlısı. celesat ..:.ı� (a.i. celse'nin c.) : oturmalar, •oturumlar. celi ı.,4- (a.s. cila'dan c. : celiyyli.t): ı. aşikar, meydanda, belli. (bkz : hüveydli.). 2. i. g. s . kalın ve okunaklı bir çeşit sülüs yazısı. (bkz : hatt-ı celi). 3. cilalı, parlak. celi-müsenna: g. s. bir yazı sitili. celib � (a.i.): 1. esir. 2. sanlık esir. celid � (a.s. celli.det'den) : fazla celadetli olan. celid � (a.i.): kırağı, çiy. (bkz: şebnem). celil , celile '!' (a.i.c. : cerahat'ın c.) : ce rahatler, irinler, yaralar. [aslı : "cirahat" dır]. (bkz: cirahlit). cerahor .J_....ı .>'!' (o.i.) : tar. Osmanlılar ta rafından ordu hizmetlerinde kullanılan Hristi yan ecirlere verilen bir ad. ceraid ..ı:.ı .>'!' (a.i. ceride'nin c.): gareteler. ceraid-i yevmiyye: günlük gazeteler. ceraim r-=,ı.>'!' (a.i.) : certme'nin c.) : suçlar, kabahatler, cinayetler. ceraim-i cinaiyye: huk. cinayet suçlan. ceraim-i müştereke : ortak, müşterek suçlar. cerasim �I.>'!' (a.i. cürsfime'nin c.) : dipler, kökler, tomurcuklar; mikroplar, hasta tohum lar. cerasim-i mütenasile : bot. yeşil yosun hücreleri, fr. gonidies. ceraye �I.>'!' (a.i.): vakıf tarafından verilen yiyecek. cerayet �I.>'!' (a.i:): cariyelik hali. cerazet .::.ı.:,1 .>'!' (a.i.): oburluk. cerban Cı4.>'!' (a.s.) : uyuz hastalığına tutulan, uyuz. (bkz: cerib). cerbeze •J-:ı.>'!' (a.i.) : 1. güzel konuşma; bece riklilik. 2. kurnazlık, hilekarlık. cerbiyye "'=":'.>'!' (a.i.) : zool. uyuz böcekleri, fr. acariens, acarides. cerd ..ı.>'?' (a.i.) : elbisesinden soyma, çıplak bir hale getirme. cerda 1..ı.>"!" (a.s.) : l. mahrum, çıplak. 2. daz lak, tüysüz. 3. verimsiz, çorak. (bkz : cerid). 4. karıştınlmanuş [şarap]. cerdan ulJ� (f.i.): dilenci çanağı.
cerre çıkma cerde u.,..,. (f.i.) : san renkli, donu san, kula dan açık olan at. cerde ııJ.,..,. (a.i.) : Mekke'de hacılara eşlik eden atlı muhafız. 2. s . tüysüz, dazlak. cereb '-:-'..>'t (a.i.) : uyuz hastalığı, uyuzluk. cerebi ır._,,,,. (a.s.) : bek. uyuzu olan, uyuz olmuş, uyuza tutulmuş olan. cerebiyye �..>'t (a.i.): zool. uyuz böcekleri. cerebiyyet �..>'t (a.i.) : hek. uyuzluk. cereb-nak d�.,..,. (f.s.) : uyuz [kimse]. cereb-ül-ayn �I '-:-'.,..,. (a.b.i.) : bek. göz kapaklarının iç kısmında çıkan sivilceler. cered J.,..,. (f.i.) : yaralı. (bkz: mecruh). cered J..>'t (a.i.}: çıplak bir hale getirme. cerem t.,..,. (a.i.} : 1. hurma toplarken yere düşenleri yeme. 2. günah. 3. cinayet 4. hata. La-cerem: şüphesiz, elbette, mutlaka. cereme ""'"..>'t (a.i.) : 1. başka birinin yaptığı zararı ödeme. 2. para cezası. (bkz: cerlme). cereng ..S.....>'t (f.i.) : çan ve zil sesi, kılıç ve topuzun çarpmasından çıkan ses. ceres ..,...,,,,. (a.i.) : 1. çan. 2. hayvanın boynu na takılan çıngırak. 3. zindan. ceres-diir .,ı..w.ı..,.,. (a.f.b.s.) : çıngıraklı, çın gırak taşıyan. ceres-hay-ı zerrin: alnn çı ngıraklar. ceresiyye �..,.,. (a.i.) : bot. çançiçeğigiller, fr. campanulacees. cereyan ı:,l:!.,..,. (a.i.) : 1. akma, akım, geçme. 2. gidiş, hareket. 3. olma, oluş. cereyan-ı daimi : doğru •akım. cereyan-• elektriki: elektrik •akımı. cereyan-• galvini: fiz. volt. cereyiin-ı heva: hava akımı. cereyan-ı mesiilih : işlerin oluşu. cereyan-ı mütemadi: fiz. doğru •akım. cereyan-ı mütenavil: altematif•akım. cereyan-ı müvellidi: jeneratör. cergand .ı.::.ı..>"l' (f.i.) : 1. bumbar dolması. 2. ışık ve ışık konacak yer. cerge Ü .>'!' (f.i.) : bir yerde bulunan insan kümesi. cerh C'.->"!' (a.i.) : 1. yaralama; yaralanma. 2. çürütme; mec. kabul etmeme. cerh fi-hükm-il-hata : huk. ihtiyari olma yan bir fiil ile vukua gelen cerh. cerh-i amd : birini gerek yaralayıcı aletle ve gerek başka bir şey ile haksız olarak kasden cerhetme. cerh-i gerdan (dönen çark): dünya (bu-). cerh-i hata : huk. kasıtsız olarak ve bir yanlışlık sonucu birini yaralama.
cerh-i mushin : huk. bir cerhtir ki bununla mecruh olanın bir gün ve bir günden daha az bir müddet yaşaması tevehhüm olunmaz. cerh-i mühlik : huk. mecruhun ölümüne se bep olan yaralama. cerha """->"!' (a.s.) : yaralı. ceri i.S..>'t (a.i.). (bkz : cery). (a.s. cür'et'den) : cesur, yiğit, gözü ceri' pek, yürekli. ceri-ül-lisıin: sözünü esirgemeyen. cerib "':'->"!' (a.s.) : uyuz hastalığına tutulan, uyuz. (bkz : cerban). cerib �..rı, (a.i.) : 1. imparatorluk devrinde Arabistan ülkelerinde kullanılan aşağı yukarı 216 litrelik bir hacim ölçüsü. 2. tarla ve arazi ölçüsü. 3. dönüm. cerib-üt-taam : dört kafiz arpa ve buğday alan bir ölçe. cerid, ceride u..rı, , J..rı, (a.s.) : verimsiz, çorak [yer]. (bkz: cerda'). ceride •.L.:!..>'t (a.i.c. : ceraid) : 1. gazete. 2. zabıtname, tutanak. ceride-i feride : eşsiz, tek gazete. ceride-i havadis : Çörçil adında bir İngiliz tarafından 1840 da çıkarılmış olan ilk hususi gazete. ceride-i nüfus: nüfus kütüğü. ceride-i resmiyye : T.B.M.M. hükumetinin resmi yayın organı, Resmi Gazete. 3. süvari kolu. ceride •.L.:!->"!' (f.s.} : yalnız, tenha. cerih �_,,,,. (a.s. cerh'den) : yaralanmış, yaralı. (bkz: mecruh). cerih-ül-fuad, cerih-ül-kalb: yüreği yaralı. ceriha """'"-:!..rı, (a.i.) : yara. ceriha-i iltiyıim-nıi-peziz: onulmaz yara. ceriha-dar .,IJ """'"-:!..>'t (a.f.b.s.) : yaralı. cerim r-:!""" (a.s.) : kabahatli, cani, suçlu. cerime 't (a.i.c. : cürum) : 1. bir çeşit Arap kayığı. 2. kesme. 3. koyun kırkma. 4. günah işleme. cermüze oj..o� (f.i.): sefer ve misafirlik. cerr ..rı, (a.i.) : 1. çekme, sürükleme. 2. gr. Arapça'da ait olduğu ismi meksfir (kesreli = es reli) okutan harf veya edat. (bkz: harf-i cerr). 3. para, eşya ve saire çekme. cerre çıkma : [eskiden] medrese talebesinin, mübarek üç aylarda köylere dağılıp halka, dini
ıs.,.,.
135
cerr-i eskal öğütlerde bulunmak, namaz kıldınnak veya müeızinlik etmek suretiyle para ve erzak topla ması. cerr-i eskal : ağır bir yükü kaldınna. cerr-i kelam (etmek) : bir konu hakkında konuşmağa zorlanma (le). cerr-i menfaat: çıkar sağlama. cerrah c I .>-?- (a.i.): operatör [doktor]. cerrah-hane �la.al.>-?- (a.f.b.i.) : Osmanlı İmparatorluğu'nda orduya cerrah yetiştiren müessese. cerrah-hane-i amire : [eskiden] Avrupai: me totla ameliyat yapan cerrahlık kurumu. [il. Mahmut devrinde Tophane'nin kuruluşundan 5 yıl sonra 1832 de açıldı. Sonralar ( 1838) Tıp Okulu ile birleştirildi]. cerrahi ı.r"" I.>-?- (a.i.): operatörlük [doktorlukta]. cerrahin �·� (a.i. cerrah'ın c.) : cerrahlar, operatör doktorlar. cerrahiyye �,� (a.s.) : 1. cerrahi'nin müennesi. 2. i. Halvetiyye tarikatinin bir kolu. cerrah-name �l,j,,,.,� (a.f.b.i.): eskiden cer rahlığa dair yazılan kitap. cerrar ,.ıl� (a.s.) : l. çekici. 2. i. dilenci. 3. arkasından sürükleyen. 4. i. harp aletleriyle donanlmış kalabalık ordu. cerrare •)� (a.i.) : küçük, san ve zehirli ak rep. cerre•.>-?- (a.i.) : toprak testi. cerş ı.},� (a.i.) : bir şeyi kazıma, bir şeyin kabuğunu soyma. cerşeft �� (f.i.) : ed. hiciv. ceruz .:;,.,� (a.s.) : obur. (bkz : ekul). cerv ,.,� (a.i.) : 1. yırtıcı hayvan yavrusu, enik. 2. ufak meyva. cery ı.s� (a.i.) : cereyan. cerz .:,� (a.i.) : 1. kesme. 2. yok etme. 3. öldürme. cesamet .::....4 (a.i. cism'den) : büyüklük, irilik. (bkz : kıt'a). cesaret ..:.ı.J4 (a.i.) : cesurluk, yiğitlik, yüreklilik. cesaset .:::.,....,,4 (a.i.): merak. (bkz : tecessüs). cesed � (a.i.c. : ecsad) : ölü vücut. cesim , cesime � , � (a.s. cesa met'den) : iri, büyük, kocaman. cesim-üt-cüsse: iri vücutlu. cesk � (f.i.): mihnet, keder; musibet. cess � (a.i.): 1. elle yoklama. 2. araştırma. 3. soruşturma. cessis '-""4 (a.i.): çok meraklı. 136
cessise '"""4 (a.i.) : kruvazör, harp gemisi. cest � (f.i.) : 1. atlayış, sıçrayış. 2. çabuk hareket eden. 3. z f : sıçrayarak, atlayarak. cestan ı:.,� (f.s.) : atlayan, sıçrayan. cestin cestan ı:.,� ı:.,� (f.zf.) : sıçraya sıçraya, sıçrayarak. ceste � (f.s.) : sıçramış, fırlamış. ceste ceste � � (f.zf.) : yavaş yavaş; kısım kısım, parça parça, azar azar. (bkz : tedrici). ceste-gir ..>P- � (f.b.s.): arsız, dilenci. cesten � (f.fi.) : sıçramak, atlamak, atıl mak, kaçmak, kurtulmak. cesur ..ı� (a.s. cesaret'den) : cesaretli, yü rekli, yiğit. cesurane .uı ,.,� (a.f.zf.) : cesaretle, yiğit çesine, yüreklice. ceş � (f.i.): mavi boncuk. ceşn � (f.i.) : 1. ziyafet, şölen. 2. bayram, eğlence. ceşn-i büzürg : eski Iran'da 27 Martta yapılan bayram. ceşn-i Meryem: doğum yaparken Meryem' in yanında bulunduğu ağacın taze hunna ver mesi anılarak yapılan bayram. cev � (f.i.) : arpa. (bkz : şair). Dane-i cev : arpa tanesi. cevib "':"I� (a.i.c. : cevabat, ecvibe) : sorulan şeye verilen karşılık [sözle, yazı ile]. cevab ale-1-cevab : cevaba cevap. cevıib-ı ba-savab: doğru cevap. cevab-ı kat'i: kesin söz. cevib-ı müskit : sessizce verilen cevap. cevab-ı ni-sevab : doğru olmayan karşılık. cevab-ı redd : ret cevabı. cevib-ı şan: inandırıcı cevap. cevabat ..:.ıl:,1� (a.i. cevab'ın c.): sorulan şey lere verilen karşılıklar. (bkz: ecvibe). cevib-dih •.ı.;ıl� (a.f.b.s.): cevap veren. ceva ben 41� (a.zf.): cevap, karşılık olarak. cevabi ı.r.1.J+ (a.s.): cevap, karşılık. cevabi ı.r.1.J+ (a.i. dibı'nin c.) : cabiler, tahsil darlar. cevab-name ��I.J+ (a.f.b.i.) : cevap olarak yazılan yazı. cevab-nüvis �.,:, '"=''.J+ (a.f.b.s.) : katip, *yazman. cevad JI� (a.s. cüd'dan) : 1. cömert, eli açık. 2. i. erkek adı. cevadd JI� (a.i. cadde'nin c.) : caddeler, bü yük, işlek yollar.
.
.
cevher cevahir .,.al� (a.i. cevher'in c.): 1. cevherler, elmaslar, kıymetli taşlar. 2. mayalar, özler. cevahir-i ulviyye : felekler, •gezegenler. Cevahir-ül-ahbar (iyiliklerin cevherleri) : sofi bilginlerden Antakyalı Şeyh lsaoğlu Şeyh Kasım'ın, önce Arapça olarak yazıp sonra Türkçeye çevirdiği din ve ahlak bilgileri veren eseri. Cevahir-ül-ebrar : büyük Türk mistiği Ah met Yesevi'nin menkıbelerini, tarikatının ada bını anlatan, bir kısmı Türkçe, bir kısmı Farsça olan eser. Cevahir-ül-es dif: 1392 (H. 795) den 1439 (H. 843) a kadar Kastamonu'da beylik süren Candaroğulları'ndan İsfendiyar Bey'in emriyle oğlu İbrahim Bey için adı bilinmeyen bir zat ta rafından meydana getirilmiş Kur'an tefsiridir. Cevahir-ül-kelimat : Şemsi adında bir zatın Arapçadan Türkçeye kaleme aldığı 108 sayfalık bir lugat kitabıdır. [istinsıihı, 1666 (H. 1077) dir]. cevahiri lmayan. 6. hüner, marifet. cevher-i ebyaz: biy. ak madde, fr. subs tance blanche. cevher-i ferd: 1) atom; 2) ed. [şiirde] sevgi li veya onun dudağı. cevher-i küll : evrenin •tözü, aslı, cevheri. cevher-i lasık: biy. aglütinin. cevher-i mücerred : mutlak cevher, madde halinde olmayan ve kfilnatın ruhunu meydana getiren nesne. cevher-i sincabi: biy. bozmadde, fr. sub stance �rise. cevher-, ulvi: 1) en yüksek cevher; felekler; 2) ruh; 3) ateş. cevher-dar _,IJ,>A� (a.f.b.s.) : 1. elmaslı. 2. noktalı [harf]. (bkz: cevher"). 3. siyah ve be yaz dalgalı benekli [kılıç). (bkz : cevher\ 4. eski tüfeklerden birinin adı. cevhere •.>A� (a.i.) : bir tane cevher. cevher-ebyaz �I ,>A� (a.b.i.): akmadde. cevher-fürôş ı.,:._,.,.;,>A� (a.f.b.i.) : cevher satan, cevahirci. (bkz : güher-fürilş). cevheri ı.s.>A� (a.s.) : 1. cevhere, değerli taş veya inciye ait olan, bunlarla yapılnnş veya iş lenmiş bulunan, fr. substantialisme. [müen. cevheriyye]. 2. kuyumcu. cevherin �,>A� (a.s.) : mücevherden, cev herden. cevheriyye �.>A� (a.i.) : fels. cevhercilik, •tözcülük, fr.substantialisme. (bkz: cevheri). cevheriyyôn �.>A""*' (a.i.c.) : Allah'a bir cevher nazarıyla bakan mu'tezile fırkası. cevher-pire • .,t., ,>A� (a.f.b.s.) : mücevher parçası. cevher-tıraş ı.,:.ı.,:. ,>A� (a.f.b.s.) : cevher işleyen. cevi ı.s� (f.i.): bir arpa ölçüsündeki ağırlık. cevlan-gah, cevlan-geh d.:,ır� •• ıs..:.,ı,""*' (a.f.b.s.). (bkz: cevelan-gah, cevelan-geh). cevin, cevine �""*' , �""*' (f.s.) : arpadan yapılmış nesne; arpa unu. Nin-ı cevin : arpa ekmeği. cevr .,� (a.i.) : 1. haksızlık, eza, cefa, eziyet, gadir, zulüm; sitem. 2. tas. tarikat adamının ruban ilerlemesine mani olan şey. cevreb '-:'.J� (a.i.) : çorap. Çak-ı cevreb : çorap söküğü. cevsak J.-� (a.i.) : köşk, konak. cevse "--� (f.i) : 1. köşk. (bkz : cevsak). 2. çardak. cevsek d-� (f.i.) : düğme. 138
cevşen ı:.,...t� (f.i.): örme zırh, vaktiyle giyilen savaş elbisesi. cevşen-dfız JJJ ı:.,...t� (f.b.i.) : zırh ören. cevşen-güdaz .; 1� ı:.,...t� (f.b.s.): zırh eriten. cevşen-güzar ., 1� ı:.,...t""*' (f.b.s.): zırh delen. cevşen-hay ı.sLö. �� (f.b.s.) : zırh delen. cevşen-pfış d-J-: ı:.,...t� (f.b.s.) : zırh giyen, zırhlı. cevşen-şikaf ...JIS.J. ı:.,...t� (f.b.s.): zırh para layıcı. cevşir, cevşire ·�� , �� (f.i.) : 1. çulha. 2. arpa torbası. cevv ""*' (a.i.) : hava, boşluk. İlm-i ahval-i cevv: meteoroloji. cevv-i heva: hava boşluğu. cevv-i kebôd : mavi boşluk, gökyüzü. cevval JI""*' (a.s.) : koşan, dolaşan, hareket eden. Fikr-i cevval: hareketli, canlı fikir. cevvi, cevviyye �� , ı.s� (a.s.) : arzın etrafındaki boşlukla ilgili. cevz .;� (a.i.): ceviz. • cevz-i bevva , cevz-i Hindi : Hindistan cevizi. cevz-i gendüm : buğday tanelerinin birbirine yapışmasıyla meydana gelen yumru. cevz-i masil: bot. tatula. cevz-ül-hind: bot. Hindistan cevizi. cevz-ül-kayy � 1 .;� (a.b.i.) : bot. kar gabüken ağacı ve bu ağacın zehirli tohumu. cevz-üd-tıbb �.J...H.:,� (a.b.i.) : küçük hin· distan cevizi. cevz-üs-serv _,_,....JI .;� (a.b.i.) : servi koza lağı. Cevza' • ı.;""*' (a.i.) : ast. İkizler burcu, se manın kuzey yarım küresinde görünen iki par lak yıldızlı bir burç olup Güneş, mayıs ayında bu burca girer. [lat. Geminus; fr. les Ju meaux; ing. Gemini]. cevzak .dl.:,� (f.i.): elemlenme, kederlenme. cevz-ber-günbed � ..H:,� (f.b.i.) : boş, yararsız bir işle uğraşma. cevziyye �.;""*' (a.i.) : bot. cevizgiller, fr. juglandasees. ceyb � (a.i. c. : cüyfib): 1. geo. sinüs. 2. cep. 3. gömleğin açıklığı, yarığı. ceyb-i a'zam: doksan derecenin sinüsü. ceyb-i hümayun : padişahın hususi kesesi. ceyb-i kavs : arka sinüs. ceyb-i mürakabe : dervişlerin düşünmek üzere başlarını öne eğmesi. ceyb-i sabr: sabretme, dayanma. ceyb-i tamam: kosinüs.
cezmi ceyb-i tefekkür : düşünme vaziyeti. ceybi � (a.s.) : mat. sinüsle ilgili. ceyda 1� (a.s.): uzun boyunlu kadın. ceyl � (a.i.): zooı. yengeç. ceyş � (a.i.c. cüyuş) : 1. asker, ordu. 2. ses, seda. Mukaddimet-ül-ceyş : büyük kuvvetlerin öncüleri. Sevk-ül-ceyş: strateji. Tabiyet-ül-ceyş : kuvvetleri yerleştirme bil gisi. ceyvad JI� (f.i.) : günahtan sakınma. [bkz : ittika'). ceyyid � (a.s. cevdet'den c. : ciyad) : taze, hoş, iyi, saf. Ceyyid-i garb : Cezayir. Ceyyid-i halidat, Ceyyid-i saadet : Ka narya adaları. ceyyid-i heva : iyi hava, saf ha-va. Ceyyid-i seb'a, Ceyyid-i Yunan : İyonya adaları. ceyyid-ül-ayar : ayan hfilis, tam olan [para]. ceyyide ·� (a.s.) : [ceyyid'in müen.]. (bkz : ceyyid). Efkar-ı ceyyide : iyi düşünceler. Eş'ar-ı ceyyide : e d. güzel şiirler. Hava-i ceyyide: temiz hava. cez', cez'a u� , t� (a.s.) : göz boncuğu denilen, kara alaca ve değerli bir süs taşı, da marlı akile. cez' t � (a.i.): ağaç kökü. cez >'!" (f.i.) : ada. (bkz: cezire). ceza•�>'!" (a.i.): sabırsızlıkla sızlanma. ceza Ü feza: telaş içinde ağlayıp sızlanma. ceza' .ı>'!" (a.i.) : 1. ceza, karşılık [iyi veya kötü], azap. cezai müeyyide: ceza baskısı. ceza-yi amel : işlenen bir şeyin görülen fenalığı. ceza-yi nakdi : para cezası. ceza-yi seza: layık olan ceza. ceza-yi Sinimmar : Sinimmar'ın gördüğü ceza [daha güzelini yapmasın diye, yaptığı binanın üzerinden atılarak öldürülmüştür]. 2. gr. şart cümlesinde bulunan ikinci kısım : ["ha ber verirseniz ben de gelirim" cümlesindeki: "haber verirseniz = şart, ben de gelirim = ceza" dır]. cezaen :,>'!" (a.zf.): ceza olarak. cezai, cezaiyye �I� • ı,;.ı� (a.s.) cezaya ait, ceza ile, ceza işleriyle ilgili. cezair ,;.ı>'!" (a.i. cezire'nin c.): adalar. Cezair-i Bahr-i Sefid : coğr. Akdeniz ada lan. cezair-i garb : Cezayir. cezair-i halidat : Kanarya adalan. cezair-i Hind: Hind-i Çini adalan.
cezair-i isna aşer:Ege denizindeki oniki ada. cezair-i müctemia: takım adalar. cezair-i saadet (saadet adaları) : Kanarya adaları. cezair-i Seb'a : lyonien adaları. cezalet ..:.J 1>'!" (a.i.) : I. rekll.ketsizlik, peltek, kekeme veya pepeyi olmayış. 2. ed. telaffuzu kulağa sert gelen kelimelerin söyleniş keyfiyeti. cezalet-i lafz: ed. kelime düzgünlüğü. cezalet-i ma'na: mana düzgünlüğü. cezb '-:'� (a.i.): kendine çekme, çekilme. cezb-i kalb : gönlü çekme, gönül alma. cezbe 4� (a.i.c. cezebat) : 1. ruhun hayret ve sevince kapılarak sanki cesetten hariç bulunu yormuş gibi olması, heyecana gelmesi. 2. tarikat ehlinin kendinden geçme hali. cezbe-dar .ılJ '-!� (a.f.b.s.) : cezbeli. cezbe-darane '!" (a.i.c. : cezair): ada [denizde]. cezire-i bürkaniyye: coğr. yanardağ adası. ceziret-ül-Arap: Arabistan yarımadası. cezl J� (a.s.) : 1. tomruk, kalın odun. 2. çetrefil olmayıp, dürüst, doğru olan. [çok za. man söz ve kelime hakkında kullanılır]. (bkz: cezıl'). cezlan ü'i� (a.s.): mutlu. cezm I">'!" (a.i.) : 1. kesin karar, niyet. (bkz : azın). Azm ü cezm ü kasd : kesin olarak ve rilen karar. 2. gr. bir kelimenin sonundaki harf veya harekeyi düşünne. cezmazec ı::.:ıL.� (a.i.) : bot. ılgın meyvası. ' cezmen L.>'!" (a.zf.): kestirip atmak suretiyle. cezmi u-"� (a.s.) : 1. cezm ile ilgili; kati karar ve niyete ait. 2. i. erkek adı.
139
-
- ·····
--- ---------------------
cezr cezr .,� (a.i.c. : cüzfir}: 1. kök, asıl. cezr-i amôdi: mat. (bkz : cezr-i vetedıj. cezr-i arızi : ek kök. cezr-i asam: mat. •sanal kök. cezr-i asli: bot. anakök. cezr-i dereni : yumru kök. cezr-i hamız: kim. asit kökü. cezr-i havai : açık havada yetişen küçük kök. cezr-i mantık, cezr-i natık, cezr-i tamın: mat. •asal kök. cezr-i müki'ab: küp kare. cezr-i mihver : mat. kuvvet •ekseni. cezr-i mik'ab: mat. •küpkök. cezr-i murabba': mat. karekök. cezr-i muzaaf: mat. iki kök. cezr-i müsbit : bot. tutunma kökü, fr. raci ne fixatrice. cezr-i rişi: saçak kök. cezr-i şari : anat. kılkök. cerz-i tali: bot. •ikincil kök. cezr-i vetedi : kazık kök. 2. [denime] alçal ma, inme. Medd ü cezr: cotr. •gelgit. cezr-i ekmel : cojr. büyük •gidim, fr. mortes eaux. 3. mat. kendi misline darbo lıını:nakla bir sayı meydana getiren rakam, kare kök : üç, dokuzun cezridir. cezre • .,.>'!' (a.i.) : kasaplık davar [koyun, keçi v.b.]. cezri '!' (a.s.): çok sabırsızlanan. cezôb ":-'.J� (a.s.) : çok cezbeden, çeken. (bkz: cezz!b). cezzAb .... ıı... (a.s. cezb'den) : çok cezbeden, çeken. (bkz:'cezfib). cezzif ...il.>'!' (a.i.): ağ ile balık tutan balıkçı. cezzir .,ı.>'!' (a.i.) : 1. deve kasabı. 2. mec. z!lim, gaddar, kanlı. ciile (J� (a.i.): 1. tmam-ı Mfilik'in bazı şart larla kabul ettiği bir nevi mali muamele hak kında kullanılan bir kelime. 2. rüşvet olarak ve rilen hediye. 3. ücret, maaş. ciba � (f.i.) : odun. cibıib ":-'� (a.i. cübbe'nin c.). (bkz : cübeb). cibah -� (a.i.) : cebhe'nin c.): alınlar. cibıil J� (a.i. cebel'in c.): dağlar. cibal-i mübiha : huk. kimsenin mülkiyeti altında olmayan dağlar. cibıil-i şahika : yüksek dağlar. cibayıit ..:.�� (a.i. cibayet'in c.) : ciibilikler, vergi, gelir toplamalar. 140
cibiyet �� (a.i.) : vergilerin ve başkaca devlet gelirlerinin tahsili, cabilik. (bkz : dibi). cibillet � (a.i.) : huy, cibilliyet, yaradılış. (bkz : fıtrat). cibilletsiz � (a.t.b.s.) : soysuz, sütü bozuk. cibilli � (a.s.): yaraulışta olan, tabii. (bkz: fıtri). cibilli yye � (a.s.) : [cibilli'nin müen]. (bkz: cibilli). cibilliyyet � (o.i.) : Arapça {"cibillet" ke limesinin Türkçe bozuntusu]. (bkz: cibillet). Cibril�� (a.i.): Cebrail, Cebreil. cibs � (a.s.) : 1. kansız, hissiz, hayırsız, alçak [kimse]. 2. i. kireç. cibt � (a.i.} : put. (bkz : haç, çelipa, salib, sanem]. cid � (a.i.c. cüyfid) : boyun. cidal Jl..ı.ııı- (a.i.) : 1. karşılıklı kavga, savaş. (bkz: mücadele). Ceng ü cidal : savaş. cidal-i hayat: hayat mücadelesi. cidıil-i maişet : geçim mücadelesi. 2. zorlu, hararetli konuşma. cidıil-cıl �l ..ı.ııı- (a.f.b.s.) : kavgacı, savaşçı. (bkz : arbede-cfi). cidal-côyane "?' (a.i. cirahat'ın c.) : cerahatlar, irinler, yaralar. (bkz: cerahat). ciran ı:,I� (a.i. car'ın c.) : 1. komşular. 2. müşteriler. 3. civarda olan yerler. ciran-ı salibin: iyi komşular. ciran JI.>"?' (a.i. cerre'nin c.): toprak testiler. cire ·� (f.i.) : çırak, uşak ve hizmetçilere verilen gündelik, yemek ve para. ciret ..::,� (a.i.) : komşuluk. ciriyya 4.>"?' (a.i.) : 1. tabiat, mizaç. 2. adet, alışkanlık. cirm i.>"?' (a.i.c. ecram) : cisim, hacim, oylum. cirman ı:,L.. .>"?' (a.i.): azalarla birlikte vücut. cirris ı!.ı.:!.>"?' (ai.): zool. yılan veya sazan balığı. cirriyye ":!.>"?' (a.i.) : havsala. cirs u" .>"?' (a.i.) : temel; kök, menşe. cirsam il.....>'?' (a.i.) : ı. delilik. 2. zatülcenp. 3. öldürücü zehir. ciryal J4.>"?' (a.i.) : 1. bir nevi kırmızı boya. 2. altının kırmızılığı. 3. s. temiz renk. 4. saf şarap. ciryale "14.>"?' (a.i.) : saf şarap. cirye ":!.>"?' (a.i.) : 1. cereyan. 2. biy. börke nek, fr. bonnet. cisad ..ı4 (a.i.) : 1. safran. 2. kan. cism � (a.i.c. ecsam) : 1. beden, gövde. 2. madde. cism-i azın: anat. kemik gövdesi, fr. diaphyse. cism-i basit: töz, cevher. cism-i beyzi: elips cisim. cism-i billuri : billur cisim. cism-i cemadi: cansız cisim. cism-i cevheri: ilk madde. cism-i eflatuni: mat. poligon. cism-i feleki: gökcismi. cism-i gayri muzi : fi z. ışıksız cisim. cism-i hail: korkunç cisim. cism-i hevai: gaz halinde olan madde. 144
cism-i latif: 1) beş duyu ile idrak edilemeyen cinler, melekler; 2) mec. güzel kadın veya kız. cism-i mürekkeb: kim. •bileşik cisim. cism-i müteharrik: fiz. harekette olan cisim. cism-i muhami : biy. •sümüksü cisim. cism-i natık : söz söyleyen cisim, insan vücudu. cism-i nizar: zayıf vücut cism-i sefeni: biy. nasırlı cisim. cism-i semavi: astr. gökcismi, fr. astre. cism-i sulh: fiz. kan cisim. cism-i uryan: çıplak vücut. cismani ı.r'� (a.s.) : 1. bedenle ilgili. 2. ruhani karşılığı, dini işlerden ayrı olan. cismaniyye �� (a.s.) : ["cismani"nin müen]. (bkz: cismani). cismaniyyet ..:;.......:.L........... . (a.i.): cisim, vücut. . . cismen � (a.zf.) : cisim itibarıyla, vücutça, bedence. cismi � (a.s). (bkz : cismani). cismiyyet ···.:,, ,1 (a.i.). (bkz: cismaniyyet). cisr .>--"?' (a.i.) : köprü. (bkz : pül, kantara, sırat). cisr-i atik (eski köprü) : bugünkü Atatürk Köprüsünün yerindeki eski köprü, Unkapanı Köprüsü. cisr-i cedid (yeni köprü) : bugünkü Galata Köprüsünün yerindeki köprü. Cisr-i Ergene (Ergene köprüsü) : Uzunköp rü'nün eski adı. cisr-i muallak : asma köprü. cisreyn �.>--"?' (a.i.c.) : iki köprü [İstan bul'daki Unkapanı ve Galata köprüleri]. civan ı:,1-'""?' (f.s.) : genç. (bkz : cüvan). [doğ rusu "cevan" ve "cüvan" dır]. civan kaşı : g. s. fildişi oyma ve kakmalarda paralel kenar şeklindeki parçalarla yapılan zig zak bir motif. civanan ı:,L.:.1-'""?' (f.i. civan'ın c.) : gençler. civanane üL.:.1-'""?' (f.zf.) : genç olana yakışacak surette. civan-baht� ı:,1-'""?' (f.b.s.) : talihli. civani ı.r'I-'""?' (f.i.) : gençlik. civan-merd ..ı.,..:.1-'""?' (f.b.s. : civan-merdan) : temiz, asil, cömert. (bkz: ali-cenah). civan-merdan-ı millet: millet fedakarları. civan-merdan ı:,1..ı.,..:.1-'""?' (f.b.s.) : civanmerd'in c.): cömertler, eli açık olanlar. civan-merdane ül..ı.,..:.1-'""?' (f.b.zf.) : civan merte yakışır yolda, cömertlikle, el açıklığı ile, yücegönüllülükle. (bkz: ali-ceniib-iine). civan-merdi c.s..ı.,..:.1-'""?' (f.b.i.) : cömertlik, el açıklığı. (bkz: sahavet).
cumuat civar .,ı,,.,. (a.i.) : 1. çevre, yöre. 2. yakın yer, yakın komşu. civari ıs.ıl ,,.,. (a.s.): yakınlıkla, komşulukla ilgili. civariyyet �.,ı,,.,. (a..i.): yakınlık, komşuluk. cive ·� (f.i.) : cıva. (bkz: zibek). ciya' t � (a.s. cayi'nin c.) : açlar, karnı acık mış olanlar. ciyad J� (a.s.c.) : iyi eşkin giden soy atlan. ciyıidet ..:.,J� (o.i.) : 1. iyilik, güzellik. 2. tazelik. ciyef � (a.i. cife'nin c.) : laşeler, leşler. ciz' t� (a.i.): hurma ağacının kökü. cizıil JI.>"!' (a.i.): hurma toplama. cizıiret ..:., ., 1->"!' (a.i.): deve kasaplığı. cizfe ti.>"!' (a.i.): küçük sürü. cizm r.>"!' (a.i.): tayın, porsiyon. cizmir .>:-".>"!' (a.i.): ağaç kütüğü. cizn 01,. (a.i.) : 1. ağaç kütüğü. 2. kök. cizye�.>"!' (a.i.): [evvelce] Müslüman olmayan teb'adan alman vergi. cizye-i gebrıin: Hırisriyanlardan alınan ciz ye, vergi. cizye-dar .,IJ �.>"!' (a.f.b.s.) : haraççı, cizye denilen vergiyi alan tahsildar. cizye-güzıir .JI� �.>"!' (a.f.b.s.) : Müslüman olmayan, fakat İslam devleti tabiiyetinde bulu narak cizye, vergi ödeyen delikanlı. ci'ı ,,.,. (f.i.) : arama, araştırma. Cüst ü ci'ı: ara yıp sorma, araştırma. ci'ı ,,.,. (f.i.) : akarsu, ırmak, çay. (bkz: cily). -ci'ı ,,.,.- (f.s.) : "arayan, araştıran, arayıcı" ma nalarına gelen sıfatlar meydana getirir. Fursat• -cfı : fırsat arayan. Çare-cfı : çare arayan... gibi. ci'ı' t,..J-'lt' (a.i.) : açlık, aç kalma.. Def'-i cfı : açlığı giderme. cfı'-i kelbi-(köpek açlığı): hek. tutulanın, bir türlü doymak bilmediği bir hastalık. cfı'an t..,,,,.,. (a.zf. cil'dan): aç olarak. cu' bu b "':'� (a.i.): işe yaramayan adam. cu' bi'ıs ..,..� (a.s.): aptal. cılce �.J-'lt' (f.i.): civciv. ci'ıd J.J-'lt' (a.i.): cömertlik, elaçıklığı. ci'ıd-i kerem, ci'ıd-i seha: cömertlik. Cudi ısJ,,.,. (a.i) : Şırnak ilinin 6 kilometre güney doğusunda bulunan büyük bir dağın adı. [Nuh'un gemisinin bu dağın üzerinde oturduğu Kur'an'da yazılıdır]. 2. erkek adı.
cfıg t,.J-'lt' (f.i.): öküz boyunduruğu. (bkz: çug). cuğd ..ı...4 (a.i.) : baykuş. cu'l � (a.i.) : 1. ücret, karşılık. 2. ayak kirası. cu'l-ale•l•cihad: gazada bulunmak üzere alı nıp verilen ücret. cul J.J-'lt' (f.i.): çaylak. culıih •".J-'lt' (f.i.) : 1. çulha. 2. örümcek. cfıla-hek dA'i.J-'lt' (f.i.) : 1. küçük dokumacı. 2. örümcek. culeh c,J.J-'lt' (f.i.): fakirlerin giydikleri çul veya kaba dokunmuş kumaş. cfılehi ı.r=J.J-'lt' (f.i.) : abalı, kebeli, kalender [kimse]. cum'a � (a.i. cem'den). c. : cum'at, cu meat, cumuat) : 1. perşembeden sonra gelen gün. 2. toplanma. Si'ıre-i cum'a : Kur'an'ın 62 nci suresi. Cum'a-i atik (eski Cum'a) : Bulgaristan'da Osmanlılar zamanında, Şumnu ile Razgrat ara sında bulunan meşhur bir yer. Cum'a-i bala (yukarı Cum'a) : Osmanlılar zamanında Selanik vilayetinin Serez sancağın da bulunan bir kaza merkezi. cum'at ..:.,L.........,. (a.i. cum'a'nın c.) : perşem beden sonra gelen günler. {bkz : cumeat, cu muat). cumeıit .:..L.........,. (a.i. cum'a'nın c.) : perşem beden sonra gelen günler. (bkz : cum'at, cu muat). cumhur .J� (a.i.c. cemahir) : halk, ahali; kalabalık; başıboş kalabalık. cumhura muhalefet kuvve-i hatadandır : halkın benimsediği davaya karşı çıkılmaz. cumhılr-i hükema: filozoflar sınıfı. cumhfır-i nas: halk kalabalığı. cumhur-i üdeba : edebiyatçılar. cumhuri, cumhfıriyye�.,� , IS.J� (a.s.) : millete, halka mahsus. Hükfımet-i cumhılriyye : cumhuriyet hükumeti. cumhfıriyyet �.J�(a.i.): 1. cumhurluk. 2. lstanbul'da çıkan ve halen çıkmakta olan, ilk sayısı 7 Mayıs 1924 te yayımlanmış günlük siyasi gazete. Kurucusu ve başyazarı Yunus Nadi Abalıoğlu idi. Cumhfıriyyeti alenen tahkir ve tezyif : Türk Ceza Kanunu'nun 159 uncu maddesine göre ağır hapis cezasıyla cezalandırılan suç. cumhfıriyyet-perver .JJ� �.J� (a.f. b.s.) : cumhuriyetçi, cumhurcu. cumi'ı' t_,.......,. (a.i. cem'in c.) : 1. toplamalar, yığmalar. 2. cemi'ler, •çoğullar. cumuat ..:..L..- (a.i. cum'a'nın c.) : perşembe den sonra gel;n günler. (bk: cum'at, cumeat). 145
cumfih cumôh t� (a.i.): atın harınlığı, baş sertliği. cfiş 'ı.J.-Y'!' (f.i.) : 1. coşma, kaynama. (bkz : ciı.şiş, cuşani). cılş-i ab: suyun coşması, coşkun akışı. côş-i dil-i enhar : ınnaklann gönlünün coş ması, coşkunluğu. côş Ü buruş : taşıp coşma. côş ü hurılş-i nev-bahar : ilkbahar neşesi ve ahengi. 2. tas. coşma, taşma. cfişacôş ı.J.-Y'!' Ll.-Y'!' (f.b.s.) : çok coşkun, taşkın. côşak .!JLJ,-Y'!' (f.i. cuşi'den) : kaynama, kay nayış. cıişan ı:,Ll.-Y'!' (f.s.) : coşan, kaynayan, coşkun. côşani v'LJ.-Y'!' (f.i.): coşma, kaynama. (bkz: coş, cuşiş). cüş-aver ..>.Jİ ı.J.-Y'!' (f.b.s.) : coşturucu. côşen (f.i.). (bkz: cevşen). cıışide •�.J,'!> (f.s.) : coşmuş, kaynamış. cuşide-gi ���(f.i.): coşkunluk. cuşir, cüşire ·�-"'!' , �-"'!' (f.i.) : doku macı. cuşiş �-"'!' (f.i.) : coşma, kaynama. (bkz : coş, cuşani). ciışiş-i ahzan : hüzün, elem, keder coşkun luğu. ciışiş-i dil : gönül coşkunluğu. ciışiş-i efkar : düşüncelerin coşkunluğu. cüşiş-i yad : anmanın coşkunluğu. cüy ıs-"'!' (f.i.): nehir, akarsu, ırmak. (bkz: cü). côy-i revan: akarsu. côy-i sirişk: gözyaşı ırmağı. -cüy J.l!,, (a.i.): çiçek hastalığı. cüderi-i bakari: inek veya öküzde meydana gelen çiçek hastalığı. cüderi-i kıizib: su çiçeği. cüdeyy ısJ.:ı,, (a.i.) : astr. "Demirkazık" denilen kutup yıldızı. cüdran uf ..>J.:ı,, (a.i. cedr'in c.): duvarlar. cüdiıd .I.JJ.l!,, (a.i. cedd'in c.). (bkz : ecdad, niyagan). cüdür ..>J.l!,, (a.i. cidar'ın c.) : 1. duvarlar. 2. zarlar, ince deriler. cüfa' .� (a.L): 1. köpük. 2. su üzerindeki çerçöp. cüfaen :� (a.zf.) : boşuna, beyhude, faydasız yere. cüfaf ..J� (a.s.): kurumuş. cüfal J� (a.s.): bol. (bkz: vfilir). cüff .....i:ı- (a.i) : 1. dimağa işlemiş olan baş yanğı. 2. s. kof, içi boş. cüfre ·� (a.i.c.: cüfer): çukur, boşluk. cüft � (f.s.) : çift, ikili, eşi olan, tek olma yan. cüft•i betiıl : Hz. Fatıma'nın kocası, Hz. Ali. cüft-i felek: Güneş ile Ay. cüfte � (f.i.): at katır gibi hayvanların attığı çifte. 2. hayvan ve insan sağrısı. 3. benzer, eş. (bkz: manend). cüfte-enda z ..:,ı.ı.:.ı � (f.b.s.): çifte atan. cüft-gav (f.b.i.) : çift öküzü, bir çift öküz. cühal J� (a.i.) : zehir. cühela ·� (a.s. cahil'in c.) : bilgisizler, bil mezler. (bkz: cebele, cühhal).
"'ıs
..,ıs �
cümle-i sempati-i kebir cühemiyye � (a.i.) : Müslümanlar ara sında çıkan mezheplerden birinin adı. [Hicretin ikinci (miladi 8 inci) yüzyılında Emevt hü kümdarlarından ikinci Mervan'ın üstadı Cad ibn-i Derhem tarafından kurulan bu mezhebi Cühem (hicrt 128) yaymaya başladığı için bu adı almışnrJ. cüherii' �ı..>r'!' (a.i. cehir'in c.). (bkz : cebir). cühhal J� (a.i. cahil'in c.): bilgisizler. (bkz : cebele, cühela'). cühfid J� (a.i.). (bkz : cehud). ceht'ıd-i anfid: çok inatçı Yahudi. cül � (a.i.). (bkz : cüll). cüliib '-:'}4, (a.i.) : 1. gülsuyu. 2. ishal veren şerbet. (bkz : cüllab). cülahek ..u.ıı}4. (f.i.) : 1. küçük dokumacı. 2. örümcek. cülazi ısj)4. (a.s.) : l. kocaman ve kuvvetli. 2. i. hizmetkar. 3. i. kilise veya manastır uşa ğı. 4. i. papaz veya keşiş. cülbe � (a.i.) : hek. onulan yaranın derisi, pulları. cülcül � (a.i.c. : celacil) : küçük çan, ufak çıngırak. cülcülan ı::,� (a.i.) : kişniş. cülcüle � (a.i.) : 1. hademeyi çağırmakta kullanılan el çıngırağı. 2. tef çevresine dizilen zil, pul. cülesa' �� (a.s. celis'in c.) : birlikte otu ranlar. cüleyde ·� (a.i.) : zool. dericilik, fr. pellicule. cüll � (a.i.) : çul. cülliib '-:'}4. (f.i.): gülsuyu. (bkz: cülab). cüllıih, cülleh '!" (a.f.b.s.) : cesur, yiğit, atılgan, gözüpek. cür'et-karine �I .J LS.:.1 ..>'!" (a.f.b.zf.) : cesur lukla, yiğitlikle. cür'et-kari ı.s.JLS.:.1 ..>'!" (a.f.b.i.) : cesurluk, atıl ganlık, yiğitlik. cür'et-yab '":'L:,:ıl ..>'!" (a.f.b.s.) : cesur, atılgan. (bkz: cür'et-kar). cürez .'.i..>"l' (a.i.c.: cirzan): tarla faresi. cürf ..j..>"l' (a.i.) : yar, uçurum. cürh C:..>'!" (a.i.c. : cürfih): yara. cürha '!" (a.i.) : 1. bir tek yara. 2. şahitlik te bir tek hükümsüzlük sebebi. cürm ('..>'!" (a.i.c.: cürum, ceraim): suç. cürm-i meşhüd : gözönünde işlenen suç, •suçüstü. cürmane �L....>'!" (f.i.): ceza. cürm-nak ı.:Jt.:...... ..>'!" (a.f.b.s.): kabahatli, suçlu. cürre •..>'!" (f.s.): 1. cesur, cür'etkiir. 2. i. uçan her türlü kuşun erkeği. cürre-baz .i4 •..>'!" (f.b.i.) : ı. erkek şahin ve ya akdoğan. atmaca [kuş]. hızla uçan ok. cürsüme '-"_,:...>"!' (a.i.) : 1. dip, kök. (bkz : bıh). cürsfime-i dıraht : ağacın kökü. 2. karınca yuvası. cürıib '":'J..>"l' (a.i.c.) : fena sözler, beddualar, ilençler. cüruf ..j .J..>'!" (a.i.) : maden posası, demir boku. cürfih C:J..>"l' (a.i. cürh'ün c.): yaralar. cürfm oJ..>"l' (a.i.) : alışkanlık. cürüf ..j..>'!" (a.i.): yar, uçurum. cürüz .:,..>'!" (a.s.): verimsiz, çorak [yer]. cürz ,;.;,,=ı- (a.i.). (bkz : gürz). [kelime Farsçadan geçmedir]. cüsad .ı� (a.i.): karın ağrısı. cüsal J� (a.i.): tarla kuşu. cüsale (J� (a.i.) : sonbaharda dökülen yap raklar. cüsam ('� (a.s.) : büyük, geniş. cüsam ('� (a.s.) : uykuda gelen ağırlık, ağır basrna, kabus. cüses � (a.i. cilsse'nin c.) : gövdeler, ceset ler, bedenler, kalıplar, çelimler. cüseym � (a.i. cism'den. c. : cüseymat) : küçük cısim, cisimcik.
cüseyrnat ..:.ı� (a.i. cüseym'in c.) : küçük cisimler, cisimcikler. cüseyme � (a.i.) : cisimcik, fr. corpus cule. cüsman ı:,� (a.i.): bütün vücut [azalarla birlikte]. cüsse � (a.i.c. : cüses) : gövde, ceset, be den, kalıp, çelim. cüsse-dar .,ı.ı � (a.s.) : cüsseli, iri yapılı, irikıyım [kimse]. cüst � (f.i.) : arama, araştırma. cüst ü cıi .J-'!'-' � (f.b.i.) : arayıp sonna, araştırma. cüst ü çalak ı.!Jjl..t ., � (f.b.s.) : çabuk, hareketli, çevik. cüsıi' t� (a.i.): tamahkarlık, pintilik. cüsum (a.i. cism'in c.): cisimler. (bkz: ecsiim). cüsur .,� (a.i. cisr'in c.): köprüler. cüşa' .� (a.i.): geğirme. cüval JI.J-'!' (f.i.): çuval. cüval-dıiz .;_,.l.11� (f.b.i.) : çuvaldız. (bkz : çüval-dfiz). cüvan 01� (f.s.) : genç, taze delikanlı. (bkz: civan). [kelime "cevan" şeklinde de kullanılır]. cüvan-baht � 01� (f.b.s.) : bahtı açık, talihli, şanslı. cüvani ı.rİ I.J-'!' (f.i.): gençlik. cüvan-merd .ı.,..:.1.J-'!' (f.b.s.) : cömert, eli açık. cüvan-rnerdane �1.ı.,..:.ı.J-'!' (f.zf.) : cömert likle, elaçıklığıyla. cüvan-merdi ı.s.ı.,..:.ı.J-'!' (f.b.i.) : cömertlik, elaçıklığı. cüveyre '..H.J-'!' (a.i.) : küçük cariye, cariyecik. cüyfib '":'.J-:"!' (a.i. ceyb'in c.). (bkz: ceyb). cüyüd .ı.J-:"!' (a.i. cid'in c.): boyunlar, gerdanlar. cüyıiş ı.J,� (a.i. ceşy'in c.): askerler, ordular. cüz'•>'?" (a.i.c.: ecza): 1. kısım, parça, bölük. cüz gülü: bir çeşit süsleme olan hfilkarda gö rülen gül motifinin bir nev'i. cüz'-i cedd: huk. babanın babasının oğullan ve onların oğulları, yani yakın ve uzak ana baba bir amcalar ve onların oğulları ve oğullarının oğullan. cüz'-i eb : huk. babanın oğlu ve oğlunun oğlu. [yani ölünün ana ve baba bir kardeşleri ve onların oğullarıJ. cüz'-i ferd: atom. cüz'-i ferdi: atomal.
r�
149
··· ···· ····-·--
- -----------------------
cüz'-i ferdiyye cüz'-i ferdiyye : fels. atomculuk, fr. ato rnisme. cüz'-i ictima': astr. ilci gök cisminin birbiri ni kestiği yerin tfilü (boylamı). cüz'-i istikbal : astr. fezada karşı karşıya gelen iki şeyin tulü (boylamı). cüz'-i la yetecezza: bölünemeyen, parçala namayan kısım, bölünme imkanı olmayan en ufak zerre. 2. elifbe, tebareke, amme cüzleri gi bi evvelce mahalle mekteplerinde okunan küçük okııl kitabı. cüz'-i mütemmem: tam olan parça. cüz'-i şayi': bir şeyin üçte bir veya dörtte bir gibi bir parçası. cüz'-i tam: bütün, parçalandığı vakit ana vas fını kaybeden şey. cüzaf ...il� (a.i.) : götürü pazar. cüzafen UI� (a.zf.): götürü-pazar olarak. cüzafen bey': götürü satmak. cüzam (a.i.) : insan vücudunda onulma yan çıbanlar ve yaralar meydana getiren miskin hastalığı. cüzam-hane (:,la...ll:ı- (a.f.b.i.) : cüzamlıların barındığı yer. cüzazat ..:.ıl.lll:ı- (a.i. cüzlize'nin c.) : kesinti ler, kınntılar. cüzazat-ı zeheb: altın kesintileri, kınntılan. cüziize •.11� (a.i.c.: cüzlizat): kesinti, kınntı. cüz-bend �� (f.b.i.) : 1. bir nevi cüzdan, cilbent 2. mücellit.
cüz-bendi ı.s�� (f.i.): mücellitlik. cüz-dan ul.l� (a.f.b.i.) : 1. evrak konulan çanta. 2. portföy, para çantası. 3. maaş defteri. cüzeyr (a.i.): ince kök, kök dalı. cüzeyre ·�l:ı-(a.i.): küçük ada, adacık. cüzeyrevi I.SJ�� (a.i.): adalı, adada oturan. cüz-han ul_,.... .� (f.b.i.) : Kur'an'ı okumayı öğrenen talebe. cüz'i , cüz'iyye �� , ..,:.� (a.s.c. : cüz'iyyat) : az, pekaz, az miktarda. trade-i cüz'iyye: elinde olma, •elindelik. Masarif-i cüz'iyye: küçük bir masraf. cüz'i küsuf: astr. güneşin kısmen tutulması. cüz'i-yi hakiki: hakikatte var olan şey. cüz'i-yi izafi : varlığı başka bir şeye veya duruma bağlı olan şey. cüz'iyyat ..::.ı4=,� (a.i. cüz'i'nin c.) : l. ehemmiyetsiz, değersiz, ufak tefek şeyler. 2. manası düşünüldüğü zaman zihinde ortaklık ka bul etmeyen şeyler. cüz'iyyat-i umur : işlerin aynntılan. cüz'iyyet �� (a.i.) : azlık. cüzıiliyye � _,� (a.i.): Şlizeliyye tarikatinin on iki şubesinden biri. [kurucusu : Berberiye kabilelerinden Sus-ı Aksa'da sakin Cüzfile kabilesi halkından şeyh Ebfi Abdullah Mehmet bin Süleymlin-Ul-CüzulrdirJ. cüzıir (a.i. cezr'in c.): kökler.
�ı.ı.
r'l-;'1 .J� (f.b.s.) : "dört kaşlı" : ter bıyıklı genç. çare-cô � • .,� (f.b.s.) : çlire arayan. .ı
.ı
152
çare-cfı-yine ...:.� � •..ı� (f.zf.): çare araya na münasip görülecek surette. çare-ger .,.S •.ı� (f.b.s.). (bkz : çlire-cu, çare -saz). çar-emin ı:ı::-,-1 .J� (f.h.i.) : Hz. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali. (bkz : Hulefa-yi Raşidin). çir-erkan ı:,ts:..ıl ..ı� (f.b.i.) : mec. dört ele man. çar erkin-ı cuvani : Padişahın hususi hiz metinde bulunan ve enderun'un büyüklerinden olan dört zat hakkında kullanılır; bunlar : has odabaşı, sillihdar, çuhadar, rikabdar'dır. çare-hah .ı,,..;. •.,� (f.b.s.): çare arayan. çare-perdaz ,jlJ.Jo;' · j � (f.b.s.) : çare bulan, çözüm yolu bulan. (bkz: çare-saz). çare-saz .:,ı.... •.J� (f.b.s.) : çare bulan. çare-sazi ı.s.:,ı.... •..ı� (f.b.i.) çare buluculuk. çare-yab '-:-'4 •..ıl..t (f.b.s.) : çare, çözüm yolu bulan. çar-gah •IS ..ı� (f.b.i.) : 1. dört taraf [doğu, ban, güney, kuzey]. 2. Dünya. 3. müz. Türk mfisıkisinin 1 numaralı basit makamı ve anadi zisidir. Çargah beşlisinin tiz tarafına bir çargah dörtlüsü kanlmasından meydana gelmiştir. Du rağı kaba, çargah ve güçlüsü rast perdeleridir. Orta sekizlideki sesleri şöyledir : kaba çargah, yegah, hüseyni-aşıran, acem-aşıran, rast, dü gah, puselik, çargah. Bu şekilde hiç bir arıza yoktur. Makam çıkıcı olarak seyreder. Niseb-i şerife sayısı 9, yani tamdır. çar-game (...,ıs j � (f.b.i.) : 1. sür'atli giden yorga at. 2. işret meclisinin kızışması. çıir-gfışe '!' (f.b.i.) : 1. yemi bol olan ahır. 2. nimet ;e bolluk içinde yaşayan kimse. çerbe �->'t (f.i.): 1. yağ. 2. yağlı kağıt. çerb-dest ..::..-.ı '-'.>'!' · • (f.b.s.): eline çabuk; eli işe yatkın. çerb-gô � '-:"'->'t (f.b.s.). (bkz : çerb-güftar, çerb-zeban). çerb-güftar J� '-:"'->'t (f.b.s.}. (bkz : çerb -zeban).
t
r'
155
çerbi çerbi ı.r.� (f.i.) : 1.yağlılık, semizlik. 2. yu m\ışaklık, tatlılık; tatlı dillilik. '"="� (f.s.) : semiz, yağlı, çerb-pehlu gövdeli. çerb-zeban ı:,L;,.:, '"="� (f.b.s.) : 1. tatlı ve güzel sözlerle halkı kendine çeken kimse. 2. yaltakçı, hilekar. (bkz: çerb-gu, çerb-güftar). çerde •J.r.!ı- (f.s.) : renk, yağız. Siyeh-çerde kara yağı;. çerende • ..ı:.� (f.s.) : otlayıcı, otlayan. çeres '-"'� (f.i.) : 1. zindan, hapis. 2. işkence. 3. üzüm teknesi. 4. otlak. 5. dilencilerin dile nerek biriktirdikleri şey. çeres-dan ı:,I..L-� (f.b.i.) : fukara torbası. çer-gah .l!:� (f.b.i.) : çayır, otlak. (bkz : çerli-eli, çera-geh). çerge �� (f.i.) : sürek avı. çerge çerisi : çingeneler hakkında kullanılan bir söz. (f.i.). (bkz: çarlı). çerh çerkeşiyye �� (f.i.) : Halvetiyye tari katının ayrıca tali şubeleri de meydana gelmiş olan Nasuhiyye şubesinin ikinci derecedekiler den birinin adı. [kurucusu : Çerkeş'li Şeyh Ha cı Mustafa Efendi'dir]. çerm (f.i.): insan ve hayvan derisi. (f.i.) : kamçı. (bkz : ta çerm-şir � ziyane). çerviş �.J� (f.i.) : 1. hayvanın eritilmiş ya ğı. 2. kavrulmuş un ile yapılan bir çeşit yemek. çesban ı:,� (f.s.). (bkz: çespan). çespan ı:,L.ı......- (f.s.) : layık, münasip, yakı şır, uygun� (bkz : bereli, şayeste). çespide ·� (f.s.) : layık, uygun, müna sip. (bkz: çespan, şayeste). -çeş � (f.s.) : "sınayan, deneyen, tadına ba kan" manasıyla birleşik kelimeler meydana geti rir. Nemek-çeş: tuzlu. çeşan ı:,� (f.i.) : gürz, topuz. çeşende .�• (f.s.) : tadıcı, tadan, tadına bakan. çeşide ·� (f.s.) : tatmış, tadılmış olan. çeşm M (f.i.c. : çeşman) : göz. (bkz : ayn, dide). çeşm-i ahu: ceylan gözü. çeşm-i bed: kem göz. çeşm-i bed-dur: "kötü nazar değmesin" an lamında iyi bir dilek sözü. çeşm-i bi-ab : utanmaz, sıkılmaz. (bkz : çeşm-i deride, bi-haya). çeşm-i bülbül : 1. noktalı veya damarlı sırça. 2. g. s. camdan yapılmış ve üzeri spiral renkli
,,ı.,..
t�
r�
156
r�
camlarla bezenmiş veya bu spiraller arasına çiçek motifleri yerleştirilmiş şurup vesaire kon mak için kullanılan uzunca boyunlu, kulplu veya kulpsuz, kapaklı veya kapaksız bir çeşit sürahi. çeşm-i cadu: büyüleyen göz. çeşm-i deride: edepsiz, hayasız. çeşm-i dünbale-dar (kuyruklu göz) : boya ile kuyruk çekilmiş göz. çeşm-i fettan : büyüleyici ve çekici bakış. (bkz: gamze-i fettan). çeşm-i firengi (frenk gözü): gözlük. çeşm-i gav, çeşm-i gavmiş : bot. sığır gözü denilen bir çeşit iri papatya. çeşm-i gazal : ahu gözü. mec. çok güzel göz. çeşm-i gazub: kızgın bakış. çeşm-i giryan: ağlayan göz. çeşm-i hab-aliıde: uykulu, mahmur göz. çeşm-i habide: uykulu göz. çeşm-i horos: horoz gözü, kırmızı şarap. çeşm-i hoş-nigah : güzel bakışlı göz. çeşm-i hun-feşan (kan dökücü göz) : zalim, gaddar bakışlı göz. çeşm-i hurus: 1) kırmızı şarap. (bkz: çeşm-i horos); 2) kırmızı dudak. çeşm-i hun-har, çeşm-i hun-riz : (bkz : çeşm-i hun-feşan). çeşm-i İsmail : kadere razı olan göz. [babası tarafından kurban edilecek olan İsmail Peygam ber'in gözü]. çeşm-i keşide: çekik göz. çeşm-i mahmur: baygın, süzük göz. çeşm-i mest: sarhoş göz. çeşm-i meygun: şarap gibi sarhoş edici göz. çeşm-i mizan : terazi kefesi. (bkz : çeşm-i terazu). çeşm-i nergis (nergisin taç yaprakları): güzel göz. çeşm-i nergis: mutasavvıfın, ulaştığı mutlu luğu insan gözünden gizli tutuşu. çeşm-i nerm: sevimli, yumuşak bakışlı göz. çeşm-i penam: nazarlık [nazar değmesin di ye yazılan muska]. çeşm-i pürhumar : mahmur, baygın, süzgün göz. çeşm-i pür-mahmur : baygın, süzgün göz. (bkz: çeşm-i mahmur). çeşm-i sepid (beyaz, ak göz) : mec. feri kaçmış, donuk göz. çeşm-i sitare-şümar : uykusuz göz. (bkz : çeşm-i şeb-peyma). çeşm-i siyah: kara göz. çeşm-i sfızen: 1) iğne gözü; 2) çok pintilik. çeşm-i şeb (gecenin gözü) : mec. ay ve yıldızlar. çeşm-i şeb-peyma : uykusuz göz. (bkz : çeşm-i sitare-şümar). çeşm-i şehla: şehla göz. çeşm-i ter : ıslak, sulu göz.
1
çetr-i nfır
1
çeşm-i terazô : terazi kefesi. (bkz : çeşm-i mizan). çeşm-i yar : sevgilinin gözü. çeşm-i zag (karga gözü) : mavi, açık mavi · göz. �...� çeşm-i zahm : nazar değme. (bkz : is1bet-i ayn). çeşm-i zanô : diz kapağı. çeşm ü gôş (göz ve kulak) : dikkat çeşman c:,� (f.i. çeşm'in c.) : gözler. çeşman-ı dil-füruş : gönlü aydınlatan gözler. çeşm-arô _,_,i F. (f.b.i.) : nazar boncuğu, muska. çeşm-aşina L:....!.1 F. (f.b.s.) : göz aşinalığı olan, tanıdık. çeşm-aşnayi Lrll.l..!.i F. (f.b.i.) : göz aşi nalığı, tanışıklık. çeşm-aviz �,,1 F. (f.b.i.) : 1. peçe, yüz örtüsü. 2. atların yüzüne takılan meşin gözlük. çeşm-biz .;4 � (f.b.s.) : "göz oynatan" : yalvaran. çeşm-bend � F. (f.b.s.) : "gözbağcı" : büyücü. çeşm-bendek cl� F. (f.b.s.) : körebe gibi gözler bağlanarak oynanılan bir çocuk oyunu. çeşm-beste � F. (f.b.s.): gözü bağlı. çeşm-bôs ı..>"'..H F. (f.b.s.): göz öpen. çeşm-bôsi IJ"'""..H F. (f.b.i.): göz öpme. çeşm-çerağ 1� � (f.b.s.) : seçkin. (bkz : güzide). çeşm-dan c:,1.ı F. (f.b.i.) : gözevi. (bkz : çeşm-hane). çeşm-dar .,ı� (f.b.s.): gözleyen, bekleyen. çeşm-daşt ..::.,...J.l.ı F. (f.b.i.) : umma. çeşm-deride •�.;.ı F. (f.b.s.) : utanmaz, sıkılmaz. çeşm-düz .;.,.ı F. (f.b.s.) : bir şeye göz dik miş olan. çeşme� (f.i.) : 1. musluklu su haznesi. 2. pınar, su kaynağı. çeşme-i ab-ı hayat : ebedi hayat çeşmesi. (bkz : çeşme-i hayvan, çeşme-i Hızır). çeşme-i aftab : güneşin parılusı. çeşme-i ateş-feşan: Güneş. (bkz: çeşme-i germ, çeşme-i ha.veri, çeşme-i nilr-bahş, çeşme-i rilşen). çeşme-i germ : Güneş. (bkz: çeşme-i aftab, çeşme-i ateş-feşiin, çeşme-i haveri, çeşme-i nfir-bahş, çeşme-i rfişen, hurşid). çeşme-i haveri: Güneş. çeşme-i hayvan veya Hızır : iib-ı hayat de nilen suyun, bengisu'yun çeşmesi.
t
f. 12
çeşme-i hıdr, hızr veya hıdır, bızır : lib-ı hayat çeşmesi. çeşme-i hurşid : (bkz: çeşme-i aftab, çeşme -i germ). çeşme-i nôr-bahş : Güneş. (bkz : çeşme-i iiteş-feşan, çeşme-i germ, çeşme-i hliveri, çeşme-i ruşen). çeşme-i nôş: 1) bengisu. (bkz: ab-ı hayat); 2) sevilen erkeğin ağzı. çeşme-i ruşen : Güneş. (bkz : çeşme-i iteş .feşan, çeşme-i haveri, çeşme-i nilr-bahş). çeşme-i sim-ab: Ay. (bkz: kamer, mlih). çeşme-i sfızen: (bkz: çeşm). çeşme-i tedbir: 1) dimağ, beyin; 2) düşün· me kuvveti. çeşme-i tire-gôn: gece. (bkz : leyi). çeşme-i vasi : kavuşma pınarı. çeşm-efsa L......al A (f.b.s.) : nazar değ mesine afsun eden. çeşm-efsay ısl......al A (f.b.s.). (bkz : çeşm· -efsi). çeşme-sar .,L.... � (f.b.s.) : çeşmesi bo1 olan yer. çeşme-zar .,ı.; � (f.b.s.): pınarı, çeşmesi çok olan yer. (bkz: çeşme-sar). çeşm-güşa � F. (f.b.s.) : "göz açan" dikkatle bakan. çeşm-hane rt (f.i.). (bkz: çehre, çihre). çihre ·� (f.i.). (bkz: çehre). 158
çihre-perdaz _jlJ.J;' ·� (f.b.i.) : resim ve nakış yapan; ressam. çil � (f.s.) : 1. kırk. (bkz : çihil). [kelime "çihiİ" in hafifletilmişidir]. 2. ahmak. çile, çille "6. , "6. (f.i.) : 1. zevk ve sefadan el çekerek, blr yerde 40 günlük ibadet. 2. ezi yet, sıkıntı. 3. ibrişim, yün ve saire demeti. 4. yay kirişi. çile-hane üla � (f.b.i.) : dervişlerin çile doldurdukları yer. çille-i büzürg: zemherir, erbain. çile-keş ,.;:.s. � (f.b.s.) : çile çeken, çile çek miş, çile dolduran. çille-nişin � "6. (f.b.s.) : hücrede oturan, çile doldura�. • çim M (f.i.) : 1. rütilbetten meydana gelen yo sun. 2. kesilmiş çimenli yerler. çimen � (f.i.). (bkz: çemen). çin � (f.i.) : 1. kıvrım, büklüm, çatıklık, bu ruşu0kİuk. çin-i cebin: alın buruşukluğu. çin-i ebru: kaş çatıklığı. 2. Çin. -çin � (f.s.) : "toplayan, derleyen" manala rıyla mürekkep kelimeler yapar. Hurde-çin: kırıntı toplayan. Hıişe-çin: başak toplayan. çine � (f.i.) : kuş yemi. çine-dan c.:,IJ � (f.b.i.) : kuş kursağı. çinende ·� (f.b.s.): toplayıcı, devşirici. çine-riz � .J � (f.b.s.) : yem döken, dökücü. çini� (f.i.): çini; sırlı kap. çin-seher .,.-..... � (f.a.b.i.): alacakaranlık. çira ı.,,_ (f.e.) : nasıl. Çıin Ü çira: niçin ve neden. (bkz : çiln). çirağ ı.,,_ (f.i.): 1. fitil, kandil, mum. 2. çırak. 3. s. tekaüt, emekli.:4. i. talebe, •öğrenci. çire ·� (f.s.) : 1. maharetli, becerikli, eliuz. 2. kahraman, yiğit. (bkz: bahadır). çire-dest .:...wıJ ·� (f.b.s.) : eli işe yakışan, becerikli. çire-desti ı.ı1-J ·� (f.b.i.) : uzellilik, us talık. çiregi �� (f.i.) : 1. yiğitlik, kahramanlık. 2. ustalık. çire-kar .JIS ·� (f.b.s.) : eline çabuk, cesur ve anlayışlı. çire-zeban c.:,4.; ·� (f.b.s.): güzel konuşan, tatlı dilli. çirk d .,,_ (f.i.) : 1. kir, pas, pis. 2. yarada olan kan ve irin.
t
dad ü feryıid çirk-ab "':"IS.� (f.b.s.) : çirkef, pis su. çirk-alôd .ı.,Ji d� (f.b.s.) : kirli, murdar, bulaşık. çirkin ı:@� (f.b.s.) : 1. pek kirli. 2. güzel olmayan.· 3. kanlı, irinli yara ve çıban. çistan ı.:,� (f.b.i.): bilmece. ç iz� (f.i.) : şey, nesne. çô _,,. (f.e.). (bkz: çfin). çôb '":'_,,. (f.i.) : ağaç değnek, odun, sopa ; çöp. (bkz: çiibek). çıiban ı.:,4_,,. (f.i.) : çoban, sığırtmaç. (bkz: rlii, şiiban). çıibe "-:'_,,. (f.i.) : oklava, oklağı. çıibek �_,,. (f.i.) : davul tokmağı, değnek, so pa; çomak. (bkz: çiib). çıib-hıir ..,ı�_,,. (f.b.i.): zool. ağaç kurdu. çıibin, çôbine �_,,. , v.H_,,. (f.s.) : ağaç tan yapma şey, değnek gibi kuru nesne. Çıibin v.H_,,. (f.h.i.) : NQşirevan'a karşı ayak lanmış olan, Hürmüz'ün seraskeri Behram'ın lakabı. cıig t,,,;, (f.i.) : 1. boyunduruk. 2. su arkı. (bkz: cfig). çuha "'"'_,,. (f.i.) : 1. yün kumaş, çuha. 2. pa paz feracesi.
çôha-dar ..,ı.ı "'"'_,,. (f.b.i.) : 1. hizmetçi; ka pıcı. 2. me'mur. çumaçum f"'t� (f.i.) : alın. (bkz: nisiye). çumçuma � (f.i.) : çamçak denilen ağaç çanak, kap. çôn ı.:,_,,. (f.e.) : gibi, mademki, çünkü, nasıl, nice, misilli, niçin. (bkz: çira). çônıin ı.:, _,,. (f.e.): öyle, böyle. çônin �_,,. (f.e.): böyle, bunun gibi. çôn ü çirıi 1� .J ı.:,_,,. (f.b.e.): nasıl ve niçin. çü _,,. (f.e.): gibi. (bkz: çO). çün ı.:,_,,. (f.e.) : 1. gibi. (bkz : çfin). 2. nasıl, nice. 3. çünkü, mademki. çünıin ı.:,4 (f.zf.): bunun gibi, bu şekilde. çünbek � (f.i.): sıçrama, atlama, perende atma. çünbek-zen ı.:,:, � (f.b.s.) : perende atan, taklak atan. çünki _,,. (f.e.): şundan dolayı ki, şu sebep ten ki, zira. çüst � (f.s.) : 1. çabnk hareketli, çevik. 2. dar, sıkı. 3. yakışıklı, muntazam, düzgün. çüsti � (f.i.): çeviklik. çüval JI_,,. (f.i.): çuval. çüval-dôz .;.,.ı JI_,,. (f.b.i.) : çuvaldız. (bkz : cüval-diiz).
ı.:.
d:.
D da' � 1.ı (a.i.) : hastalık, dert. (bkz: illet, maraz). da-i merak: karasevda, fr. hypocondrie. da'-i Dalton: bek. renk körlüğü, Daltonizm. da'-i ezrak: bek. cildin mor, mavi ve soluk bir renk aldığı hastalık. da'-i hadır : bek. vücudu birden kaplayan uyuşma hastalığı. da-i udıil : tedavi edilemeyen müzmin hastalık. daavıit ..:.,l�.ı (a.i. da'vet'in c.) : "dua" mana sına gelen cemi şekli. daavat-ı hayriyye: hayırlı dualar. dıib "':-'1.ı (f.i.): şan ve şeref. dabb � (a.i.): kertenkele. dabbe �1.ı (a.i. c. : devibb): yük ve binek hay vanı.
dibbe-süvir ..,ı.,.... .:ı.ı-il ..ıl..ı (f.b.s.) : adaletli, doğru. mec. Allah. (bkz.: idil). didar .,l..ıl..ı (f.i.) : 1. Allah. l. adaletli, doğru olan hükümdar. dıid-aver .,...,1 .ıl..ı (f.b.s.) : adaletli, doğru. (bkz: adil). dad-babş �..ıl..ı (f.b.s.) : hakkı yerine geti ren, adaletli, doğru. (bkz. : ihkak-ı hakk). dad-dih u..ıl..ı (f.b.s.) : adaletli, doğru. (bkz. : adil). -dıide •..ıl.ı (f.s.) : verilmiş, vergi. Karıir ·dıide: karar verilmiş. dıide-i Hüdıi: Allah vergisi. diden c:,..ıl..ı (f.m.): vennek. dıidender .,.:..ıl.ı (f.i.) : üvey kardeş [erkek]. dider .J..ıl..ı (f.i.) : kardeş. (bkz.: birMer). daderane ul.,.ıl..ı (f.b.zf.): kardeşçe. dider-ender .,.:.i .,.ıl.ı (f.b.s.) : üvey kardeş. dad-fermi L..ı,l ..ıl.ı (f.b.s.) : adaletli buyuran, insafeden, doğru. [Tanrı ve mec. pidişah]. did-gıib .� .ıl..ı (f.b.i.) : adalet yeri, mahkeme divanı. di d-ger .,S. ..ıl..ı (f.b.s.): insaflı, doğru. ..ıl..ı (f.b.s.): adaletli, doğru. (bkz: dad-gir adil). dad-güster � .ılJ (f.b.s.) : adaleti yayan, adaletli. (bkz.: adil). dıid-güsteri t.s� .ıl..ı (f.b.i.) : adaleti yayı cılık, adaletlilik. dad-hah .,� .ıl..ı (f.b.s.c. : dad-hiihan) : hak, adalet isteyen, şikayetçi. dad-hıihıine ,c.jl.AI� ..ıl..ı (f.zf.): adalet isteye rek, şikayetçi olarak. dıidistıin c:;ı.ı......ıl..ı (f.i.): 1. bir işe ortak olma. 2. bir işe razı olma. dadrıid .ıl., .ıl.ı (f.b.i.): Cenabıhak. dad-rıin c:,1 ., .ıl.ı (f.b.s.) : adaletli, doğru. (bkz: adil). dad-rast ..:.-1., .ılJ (f.b.s.) : adaletli, doğru. (bkz.: adil). dad-res ıJ".J .ıl.ı (f.b.s.) : 1. yardıma yetişen, yardımcı. 2. i. hakim, •yargıç. dad-sitan ı.:,ı.ı......ıl..ı (f.b.s.) : 1. imdada ye tişen, yardım eden, yardımcı. 2. intikam alan. 3. i. fetva.
*
160
dadô ..,.ıl.ı (f.i.) : lala, bir kimsenin küçüklüğün denberi hizmetinde bulunan ihtiyar köle. dıid ü feryıid ..ıl:!.,.l .., .ıl..ı (f.b.e.) : eyvah, fer yat. dad Ü sitad, dıid Ü sited .., ..ıl..ı ' .ıı.ı.... ,J .ıl.ı ..ı:ı..... (f.b.i.): alış veriş. (bkz: ahz ü i'ta). dad Ü sitad-ı dehr : dünya alış verişi, hayat, hayatta olan biten şeyler. dad-ver .J,J .ılJ (f.b.s.). (bkz : dad-rast). dafi' e,ll.ı (a.s.) : 1. defeden, savan, savuş turan, iten. 2. Cenabıhak. Ya dafi'! : ey Al lahım! dafi'-i b eliyyat: belalan savuşturan; Tanrı. dafi'-i humma : hek. hummayı gideren, ateş düşürücü. dafi'-i taaffün: pis kokuyu defeden, rr. an tiseptique. (bkz: müzad-ı taaffün). dafia u..il.ı (a.s.) : [dafi'in müen]. (bkz: dlifi'). k uvve-i dafia: itici, defedici kuvvet. dafik J.ll.ı (a.s.): fırlayarak dökülen [su, sel gibi şeyler}. Ma-i dafik: meni. dafik a wl.ı (a.s.) : [dafik'in müen.J. (bkz : dafik]. dafire (a.i.). (bkz. : zaf"ır). dag V.ı (f.i.) : ı. yanık yarası. 2. insan ve hay van vücuduna kızgın demirle vurulan damga, işaret, im. dag-ı derün: iç yarası, gönül acısı. dag-ı dil : gönül yarası. dag-ı elem: elem yarası, elem yanığı. dagal J,c.ı (f.i.) : 1. hile, dubara. 2. geçmez akçe. (bkz: dega). 3. s. hileci. 4. i. çerçöp. dagal-baz .;4,U.J (f.b.s.): hileci, dubaracı. dagal-dıir .Jl.ıil.ı (f.b.s.) : hile arayan, mü nafık. dıig-ber-dag t,1..ı � t,IJ (f.zf.) : "yara yara üzerine": kat kat üzüntü. dag-ber-dil J..ı.J-:' V.ı (f.b.s.) : gönlü üzgün. dagal-perdıiz ,jl.ı..>:.. J,c..ı (f.b.s.) : hile, oyun, düzen. dağdağa ü.J.i.ı (a.i.) : gürültü, patırdı, beyhu de telaş ve ıztırap. dağdağa-i alem: dünya telaşı ve ıztırabı. dağdağa-ferma l...ı,l ü.J.i..ı (f.b.s.) : gürültü buyuran; pıtırdı uyandıran. dag-dar )J.il..ı (f.b.s.) : ı. kızgın demirle ni şanlanmış, dağlı, yaralı. 2. mec. pek müte essir, çok üzgün. dagı , dagıyye �1.ı , �f..ı (a.s.) : azgın, başkaldıran. dağıstan ı.:,�1..ı (f.b.i.): dağlık yer.
dahve Dağıstan üı.:...........ilJ (h.i.) : Kafkas dağlarının kuzeyinde ve Hazar denizinin batı kıyısında bu lunan bir bölge. dags � (a.i.c.: adgas): rüya karışıklığı. dagul J_,.ilJ (f.s.): dolandırıcı, hileci. dag-zen ü.;.ilJ (f.b.s.) : nişan, damga vuran; kalp, gönül kıran. dah .ıJ (f.i.) : 1. hizmetçi, cariye. 2. s. on [sayıl. (bkz : deh). 3. s. korkak; alçak, aşa ğılık (kimse). daha' .� (a.i.): kaba kuşluk vakti. dahalet .::.J Li..J (a.i.). (bkz: dehalet). dahame .....� (a.i.) : biy. irileşme, fr. hy pertrophie. dahamet .::.....ı......... (a.i.) : irilik, kocamanlık, şişkinlik, kalınlık, kabalık. [hek. hipertrop hiej. dahame-i kebed : hek. karaciğerin büyü mesi. dahamet-i izam: kemiklerin iriliği, kalınlığı. dahaya 4L..-...ı. (a.i. dahiyye'nin c.): kurbanlık hayvanlar. dahhak dL..-...ı. (a.s. dıhk'den): çok gülen, çok gülücü. Dahhak dL..-...ı. (f.h.i.): Çemşid'in yerini almış olan iran'ın zalim ve gaddar bir hükümdarı idi. [Hastalandığı zaman iki çocuk beyni ilaç olarak kullanılırdı. Gave'nin çocuklarına sıra gelince, meşhur demirci isyan etmiş ve Dahhak'ın düşürülmesine sebebolmuştur]. dahi u-AIJ (a.s.c. : duhat) : 1. deha sahibi, son derece zeki, anlayışlı ve uyanık. 2. bela, mu sibet. dahi-ce �IJ (a.zf.): dahiye yaraşır yolda. dahik �ı..... (a.s.): gülen, gülücü. dahike �ı..... (a.i.c. : devahik) : azı dişlerden her biri. dahil J.=.,IJ (a.s.): iç, içeri, içinde, içeri girmiş. Hareket-i ·dahil: ilmiye sınıfında ilk derece. ibtida-i dahil: medresede başlangıç. dahil-i esnan: ilk askerlik çağı. dahil �J (a.s. dühul'den) : yabancı, sığıntı, sığınan, sığınmış. dahile """ (a.s.) : darba ait, darb ile ilgili. darb-zen Ü�.>""" (a.f.b.i.) : 1. kale döven. 2. madeni levha üzerine kabartma nakışlar yapan. dıirçin �.Jl.ı (f.i.) : tarçın. [aslının darü-yi
4
166
Çin olduğu söylenirse de aslı "Çin darısı an lamına gelen " dar-ı Çin'dir. Tarçın suyu, keyif verici bir içki olarak kullanılırdıJ. dıirçini �).ı (f.s.): tarçın renginde olan. dare • .J l.ı (f.i.) : 1. vazife. 2. daire; değirmi. 3. ay ağılı. darende • .ı.:. .J l.ı (f.s.) : 1. tutan, saklayan. 2. getiren ulaştıran. darende-i ferman. darende-i menşur : ferman almış. dareyn V:!.J l.ı (a.i.c.) : "iki dünya" : dünya ve ahret. Saadet-i dareyn: iki dünya saadeti. darib '-:".Jı....ı.. (a.s. darb'dan) : darbeden, çarpan, döven. darib-i müşterek: mat. ortak çarpan. darib-i müşterek-i asgar : mat. bir sayıyı aynı çarpımı vermek şartıyla çarpan sayıların en küçüğü. darib-i müşterek-i ekber: mat. bir sayıyı aynı çarpımı vermek şartıyla çarpan sayıların en büyüğü. dıiric t;: .J l.ı (a.i. derc'den) : yazılma, içine girme. dar-i fülfül J..i.U .Jl.ı (f.a.b.i.) : karabibere benzer uzun taneli baharat. darih �..,..... (a.i.): mezar, kabir. (bkz: zan1ı). darir �.>""" (a.s.c. adırra) : anadan doğma kör. dariyye �.Jı....ı.. (f.i.) : divan şairlerinin, büyüklerin yaptırdıkları evlere dair, yazdıkları manzume. darr.,....,. (a.i.) : sıkıntı, belii. Serra ve darra tatlı ve acı günler, rahatlık ve sıkıntı. darr .,....,. (a.i.) : zarar. darr .Jı....ı.. (a.s.) : zararlı. darra' .. ı.,....,. (a.i.): mihnet, keder; şiddet; bela. darre • .,....,. (a.i.c. darair): ortak kadın, kuma. darsini ır":!""".J 1.ı (f,s.). (bkz : dar-çini). danı .J.J 1.ı (f.i.) : ilaç. darü-yi bür'üs-saa : te'sirini derhal gösteren ilaç. darô-berd .ı�.J.Jl.ı (f.b.i.) : ihtişam, debdebe. (bkz : darat). darü-furôş ı,;. .,.,.ı.,.J ı.ı (f.b.i.) : ilaç satan, eczacı. darô-hıine cl..i..,.J l.ı (f.b.i.): eczahane. dar Ü diyar .J l:!.ı .J .Jl.ı (f.b.i.): yer ve yurt. dar-ül-aceze .�ı.J ı.ı (a.b.i.) : yoksullar yurdu. diir-ül-iifiye 4-iWI .J l.ı (a.b.i.). (bkz : dar -üş-şifa). diir-ül-akakir ..>-::ı..:illa.J ı .J 1.ı (f.a.b.i.) : ecza saklanılan yer.
dar-ül-ulüm dar-ül-iiman ijl..\11 _, 1..ı (a.b.i.) : korunulacak, sığınılacak yer. d:ir-ül-azab '-:"lla.Jl _, 1..ı (f.a.b.i.): Cehennem. dar-ül-bab '-:-'4-11 _,l..ı (a.b.i.) : "giriş yeri" : Kazvin'in eski adı. d:ir-ül-bediıyi' t-:!l�l _, 1..ı (a.h.i.) : konserva tuar'ın eski adı. diır-üt-bed:iyi-i Osm:ini : (bkz : dar-ül -beda.yi'). dar-ül-�eka t:i..:Jl _, 1..ı ("ka" uzun okunur. f.a. b.i.) : Ahiret. d:ir-ül-beviir .,ı-'"=""ı .,ı..ı (a.b.i.) : Cehennem. diır-ül-beyziı -�l _,1..ı (a.b.i.) : "beyaz ev": (büyük D ile) 1919 da Lyaııtey tarafından Faslı subayların yetiştirilmesi için Meknes'te kurulan askeri okula verilen ad. dar-ül-bugat ..:..1.i.;Jl _,1..ı (a.b.i.): "asiler yeri": Haleb'in eski adı. d:ir-ül-celal J)4.Jl _, l..ı (a.b.i.): "yücelik yeri" : Erzurum'un eski adı. dar-ül-cihad . (bkz: dar-ül-harb). dar-ül-ethan .::,W'il .,ı.ı (a.b.i.) : Darülbeda yi'in musiki ile meşgul bulunan bir şubesi olup lstanbul'da kurulmuştur. dar-ül-emare . _, L..'il _, 1..ı (a.b.i.) : emaret dai resi; hükumet konağı. dar-ül-eytam : (yetimler yurdu) : yetimlerin ba rındırıldığı bir kurum, yoksullar yurdu. dar-ül-fahr .,_...i.11 _, l..ı (a.b.i.} : "övünülecek yer" : Diyarbakır'ın eski adı. dar-üt-fena L.:..Ul _, 1.ı (f.b.i.) : Dünya. dar-üt-feth e-li-11 ).ı (a.b.i.) : "fetih yeri" Kayseri'nin eski adı. dar-ül-fevz .::,...,...ıı.,t..ı (a.b.i.): "zafer, üstünlük yeri" : Harput'un eski adı. diır-ül-fünün ı::,_,.:...Ul _, 1.ı (a.b.i.) : üniversite. L l Ağustos 1933 de İstanbul darülfünunu yeri ne üniversite kurulmuştur]. dar-ül-hadis �.ı.a.11 _, 1..ı (a.b.i.} : hadis ve bu nunla ilgili şeyleri öğretme yurdu. dar-üt-harb '-:-'.,...ıı _, ı..ı (a.b.i.) : L savaş, kav ga meydanı. 2. her zaman harp sahası olabile cek yer. dar-ül-hikmet-il-İslamiyye : Meşrutiyet devrinde açılan ve Şeyhülislam kapısında topla nan yüksek müşavere hey'eti (danışma kurulu). dar-ül-hilafe u)L;Jl_, 1.ı (f.b.i.): hilafet merke zi, İstanbul. dar-ül-huffaz J.,lb.Jl _, IJ (f.b.i.) : hafız ye tiştirme yurdu. dıir-ül-huld ..ı.l.a.11 _,l.ı (a.b.i.): beka evi, Cennet.
rJ.ııJ
1 _,l..ı (a.b.i.) : "ilim yeri" : Kahi dar-ül-ilm re'deki Cami-ül-ezher'in bir adı. dar-üt-İslam (")l....jl_,l.ı (f.a.b.i.): İslam ül kesi. d:ir-ül-istihzar ., w..a..:.......'il .,ı..ı (a.b.i.) : labo nıtuvar. d:ir-ül-it':im rı.....Jmjl _, 1..ı (f.a.b.i.): imaret. dar-ül-izz j.a.11 .,1..ı (a.b.i.) : "yücelik yeri" Amasya'nm eski adı. dar-ül-kadi U"'"'wı .,ı.ı (a.b.i.): mahkeme. dıir-ül-karar _,l.,i.11 ., 1.ı (a.b.i.) : kıyametten sonra kalınacak yer. dar-ül-kemal (olgunluk evi): İstanbul şehri. dar-üt-kıyam (kıyamet evi) : öteki dünya, ahiret. dar-ül-kurra' �l.,i.11_,l.ı (a.b.L): Kur'an oku ma ilmini ihtisas derecesinde öğreten mektep. dar-ül-kütüb � ı .,ı.ı (f.a.b.i.) : kitabevi, kütüphane, okuma salonu. dar-ül-maıirif ..J _, la.J.1 _,l.ı (f.a.b.i.) : Sultan Mecit zamanında Valde Sultan'ın, lstanbul'da, Sultan Mahmut Türbesi civarında 1849 da yap tırdığı mektep, •okul. [ilk adı "Valde Mektebi" idil. dar-ül-mecanin �ı.,.ı.ı ., ı.ı (a.b.i.) : akıl has tahanesi. dar-ül-mesai ı.rWl _, 1.ı (a.b.i.) : 1. çalışma yeri. 2. atölye. dıir-ül-mescid .ı.;,-.1.1 _, 1.ı (a.b.i.) : "secde ye ri": Kemah'ın eski adı. dıir-ül-mesnevi u:,:.:.ıı _,ı.ı (a.b.i.): "mesnevi yeri" : Mevlana Celıileddin'in Mesnevi'sini o kutmak için açılan dershanelere verilen bir ad. dar-ül-muallimat .:,L....l.ıı..Ll _, 1.ı (a.b.i.) : kız öğretmen okulu. [1869 da ilkin lstanbul'da ku rulmuştur). dar-ül-muallimin �ı .,ı..ı (a.b.i.) : erkek öğretmen okulu. [ 1848 de Sultan Mecit devrin de, lstanbul'da, Fatih civarında kurulmuştur]. dar-ül-muallimin-i aliye : yüksek öğret men okulu. dıir-ül-musiki-i Osmani .,.;l.ı.ic. .�IJl.ı (a,b.i.) : "Osmanlı musiki evi" : Ozel Türk musikisi konservatuan. dar-ül-mülk dlll _, 1.ı (a.b.i.): başşehir, başkent. dıir-ül-mülk-i Osrnıini: İstanbul. dar-ül-pehlevaniyye �ıµı ., ı..ı (a.f. b.i.) : "pehlivanlık, yiğitlik yeri" : Niğde'nin eski adı. dar-ül-ulema w....Jl .,l..ı (a.b.i.) : "alimler, bil ginler yeri": Sivas'ın eski adı. dar-ül-ulfım r.,Wl ., 1..ı (a.b.i.) : üniversite. (bkz : dar-ül-föniln).
167
dar-ül-vilade dar-ül-vilade a.ıt;.11 .,ıJ (a.b.i.) : fakir ka dıtıları doğurtmaya yarayan hastahane, do ğumevi. diir-ün-naim �1 ., 1.ı (a.b.i.): Cennet. (bkz: dar-ı naim). dar-ün-nasr _.,.......:..Jl., IJ (a.b.i.) : "yardım ye ri": Erzincan'ın eski adı. dar-ün-necat ..::.4,.:ı.11..,IJ (a.b.i.) : "kurtuluş yeri" : Bayburt'un eski adı. dar-ün-nedve •.,.ı.:..ı l.,IJ (a.b.i.) : "danışma evi" : Müslümanlıktan evvel, Kureyş reisleri nin, Kabe'nin güneybatısında münakaşalar için toplandığı bir yerin adı olup Kusey ibni Kilab tarafından kurulmuştur. [Sonralan, Hz. Mu hammed'e karşı bulunanların toplanmasından dolayı, fesat ve münafıkların toplandıkları yer manasına kullanılmaya başlanmıştır]. dıir-ün-nusra ı..,...-:,.ıı .,ıJ (a.b.i.) : "yardım evi" : Tokaı'ın eski adı. dar-ün-nüzhe u.,.:..ıı ..,IJ (a.b.i.): "eğlence ye ri": Akşehir'in eski adı. dar-ür-rabe ıı..:..1..,JI.,ıJ (a.b.i). (bkz : dar-üş şifa.'). dar-ür-ridge �.ı..,JI.,ı., (a.b.L). (bkz : dar-ül cihad). diır-ür-rira u.1..,.ı 1 ., 1.ı (a.b.i.) : "yücelik ye ri" : Malatya'nın eski adı. dar-üs-saade o.ıı.........Jl.,IJ (a.b.i.) : saadet yeri, saray. dar-üs-saiıde ağası : sarayın harem daire sinde bulunan harem ağası. diır-üs-sair �l ., IJ (a.b.i.) : Cehennem. (bkz : düzah. niran). dar-üs-saltana �l.., IJ (a.b.i.) : "saltanat yeri" : Bursa, Edime, İstanbul gibi Osmanlı im paratorluğu başkentlerine verilen ad. dar-üs-sana'a �L:......,Jl_, IJ (a.b.i.): sanat yeri. dar-üs-selam tY--JI.,ıJ (a.b.i.) : 1. Cennet. 2. Bağdat'ın eski adı. dar-üs-seviıb , diır-üs-sürı'.'ır , '":'l,.,.!'Jl.., 1.ı 1..,1.ı (a.b.i.): Cennet (bkz: dar-ı naim). da r-üs-sı bba ........._ı ., IJ (f.a.b.i.): hastahane. diır-üs-sugr .,-L..,••Jl., IJ (a.b.i.) : "küçük yer" : Antakya'nın ve İspir'in eski adı.
.,.,.,......ı
dar-üs-sulh e:L--J ., IJ (a.b.i.). (bkz : dar-ül tslam). dar-üş-şafaka ui.J...lt .,ı.ı (a.b.i.) : 1865'te İstanbul'da, yetim ve öksüzler için kurulmuş olan yanlı lise. dar-üş-şifiı' "LWJ 1.,1.ı (a.b.i.) : şifa yurdu, sağlık yurdu. mec. tımarhane. 168
dar-üt-ta'lirn r-:LüJl.,IJ (a.b.i.) : medreseye göre daha kolay ve pratik bir Arapça öğretmek üzere evvelce açılmış bulunan bir •ortaokul. dar-üt-ta'lim-i musiki�,... �ı ..,t.ı (a.b.i.) : Birinci Dünya Savaşı sırasında lstan bul'da kurulan özel musiki topluluğuna verilen bir ad. dar-üt-tedavi (S.Jı.ı.ııı., IJ (a.b.i.): hastahane. dar-üt-tedris �.,.ı.ııı.., ıJ (a.b.i.) : ilk defa açılmış olan sağır ve dilsizler okulu. dar-üt-tıbaa-t-il-amire • .,..wı �t...J,Jı ..,ıJ (f.a.b.i.) : 111. Selim zamanında, Üsküdar'da Selimiye'de kurulan devlet matbaası. (bkz : matbaa-i amire). dar-üt-tıbb �1..,1.ı (a.b.i.) : Bursa'da Yıl dırım Bayezid devrinde açılmış olan bir tıp medresesi. dar-üt-tıraz .:, 1..,.ı....JI.,IJ (f.a.b.i.) : resmi elbise ve kumaş dokunan ve biçilip dikilen yer. dar-üz-zafer ..,.u..Jl., IJ (a.b.i.) : "zafer yeri" : Aksaray ilinin eski adı. das ı..>"IJ (f.i.): 1. orak. das-ı zerrin : altın orak; mec. yeni ay. 2. meç. 3. tahra, orakcık. 4. tuzak. 5. bot. sedef otu. dasiır, dastar .,ı.:.........ı.ı , .,L...1.ı (f.i.) : tellal, simsar. diıse i lAJ (a.f.b.s.) : deha yetiştiren. dehar .,LA.ı (f.i.) : dağ mağarası; kovuk; çatlak. dehaz :, lAJ (f.i.): nı\re, feryat. deh-dehi ,.,...u.A.ı (f.b.i.) : halis altın. (bkz : as ced). deh-dile �.ı •.ı (f.b.s.) : on gönlü olan, vefasız; harcai. dehen v,a.ı (f.i.) : ağız. (bkz : dehin). dehen-baz :,4 v,a.ı (f.b.s.) : ağız oynatan, söylemeye hazırlanan. dehen-güşa � v,a.ı (f.b.s.). (bkz : dehan ·güşı\). dehene U.411.ı (f.i.). (bkz : dehane). dehen-şôy u,-.l, v,a.ı (f.b.i.) : ağız yıkama, ağız temizleme. deheş ı.),..ı;J (a.i.). (bkz : dehşet). dehhaş d-1.AJ (a.s.) : çok dehşetli, çok korku veren. dehişt .::..,..,!..A.ı (f.i.) : birlik, inihnt, ittifak, bir tarzda hareket. 171
dehliz dehliz �.J (a.i.c. dehfiliz): 1. hol, koridor. (bk1 : dihliz). 2. bek . kalpte kulakçık ka pakçığı. dchna' .L.:...A.J (a.i): geniş ve susuz ova, sahra, çöl. dehr .,.a.J (a.i.c. dühfır): 1. dünya. (bkz: alem, cihan). 2. zaman, devir. dehr-i aşub : dünyayı karıştıran, kargaşa lıklara yol açan (güzel). dehr-i bi-dircng: kararsız dünya. dehr-i bi-scbat: sebatsız dünya. dehr-i dıin : aşağılık dünya. dchr-i fani : geçici dünya. [sfıre-i dehr : Kur'an'daki 76 ncı sfıre]. dehr sıırcsi : Kur'an'ın 76 ncı suresi olup 31 ayettir. Mekke veya Medine'de nazil olduğu tartışma konusu olmuştur. dchre •.,.a.J (f.i.) : tahra, destere gibi dişli ve bağ budamaya m:ıhsus bıçak. dehri, dehriyye �.,.a.J , cs.,.a.J (a.s.c. : deh riyyun): 1. dünyanın sonsuzluğuna inanıp öte ki dünyayı inkar eden; ruhun da cesetle birlikte öldüğüne inanan, fr. materialiste. 2. i. er kek adı. dehriyye �.,.a.J (a.i.): dünyanın sonsuzluğuna inanan felsefe okulu, fr. materialisme. dehriyyıin ü�.,.a.J (a.s. dehri'nin c.) : deh riler. (bkz: dehri). deh-sal JL..... •.J (f.b.i.) : astr. gezegen yıldız. (bkz: seyyare). deh-sile '1 L..... u (f.b.s.) : on yıllık, on ya şında. dehş ,_;..;,...J (f.i.) : 1. bir işe başlama. 2. ka ranlık, bulanıklık. dehşet �.J (a.i.) : 1. şaşma. 2. korku ve telaş gösterme, ürkme. 3. akla şaşkınlık vere cek surette korkma, korku. dehşet-agin �i �.J (a.f.b.s.) : korku ile karışık, korkulu. dehşet-aver J.Jİ �.J (a.f.b.s.) : korku ve dehşet saçan, çok korkutan. dehşet-bahş � �.J (a.f.b.s.) : dehşet veren, korkutan, yıldıran. dehşet-efşan ül...!..ll �.J (a.f.b.s.): dehşet saçan, ürkütücü, korkunç. dehşet-endaz .:,ı�ı �.J (a.f.b.s.) : korku veren. dehşet-engiz �I �.J (a.f.b.s.) : ürkü tücü, korkunç. dehşet-nak dl:a �.J (a.f.b.s.): korkunç. dehşet-nisar .,!i. �.J (a.f.b.s.). (bkz dehşet-bahş). dehıin ü,JJi,.J (f.i.): ezber okuma, haurlama. 172
deh-üm fA.J (f.s.): onuncu. dehva', dehya' •4-a.J • •',JJl,.J (a.s.) : "da hiye" sözünü tekid için sıfat olarak kullanılır. Dahiye-i dehya : çok büyük bela, musibet. deh-yek � •.J (f.b.s.): onda bir. (bkz: öşr). dek d.J (f.i.) : 1. hile, oyun. (bkz: desise). 2. s . dilenci. 3. dilencilik. 4. s . sağlam, muh kem. 5. tokuşma, çatma. dekakin �ı.s:.J (a.i. dükkan'ın c.): dükkanlar. dek-baz .:,�.J (f.b.s.): hilekar, oyuncu. delail J=,'lı'.J (a.i. delil'in c.): delalet eden şeyler. (bkz: delil). delail-i kaviyye: sağlam deliller, •kanıtlar. delail-i nakliyye ve ka vliyye : söz ve an latma delilleri. delail-i tarihiyye: tarihi deliller, •kanıtlar. delal J'lı'.J (a.i.) : naz, işve, cilve; insana güzel, sevimli görünecek hal, durum. delalat .:..'lı''lı'.J (a.i. delalet'in c.) : yol göster meler, kılavuzluklar, alamet olmalar. delalet ı.:.,J'lı'.J (a.i.c. : delalat) : 1. gösterme, yol gösterme, kılavuzluk, alamet olma. 2. iz, işaret. delbiyye �.J (a.i.): zool. •sansargiller. delik �.J (f.i.): gül tohumu. delil ı.4!.J (a.i.c delail, edille) : 1. yol gösteren, kılavu""z. 2. şahit, belge, tanık. (bkz : beyyine, bürhan). delil-i akli: düşünülerek bulunan delil. delil-i cedeli: huk. konuşma, münakaşa ne ticesinde bulunan delil. delil-i ilzami: inandırıcı delil, •kanıt. delil-i kat'i : kesin delil, kesin •kanıt. delil-i nakli: üstad delili. delil-ül-ibad : Mehmed bin Sinan-üd-din adlı bir zat tarafından 1481 (H. 886) yılında man zum ve mensur olarak kaleme alınmış dini bir eserdir. delk J.1.J (f.i.) : eski elbise, yamalı dilenci hırkası, dervişlerin giydiği eski aba ve yırtık cübbe. delk .tlJ.J (a.i.): el ile ovma, sürtme, ovuşturma, ovuşturulma. delk bi-1-mesfere : bek. banyodan sonra sert bir fırça ile ovuşturma. delk-i istimna' : el ile bel getirme. delk-i şedid: sert ve şiddetli ovuşturma. delk ü temas : sürtme ve dokunma. delkıyye �.J (a.i.): zool. sansargiller. delk-pıiş ,.;.� J.l.J (f.b.s.) : eski aba veya hırka giyen; fakir, riyakar adam. de il J .J (a.i.): fındıkçılık, koketlik. dellak d'lı'.J (a.i. delk'den) : hamamda müş-
••
dem'i
1
terileri keseleyip yıkayan kimse, tellak. (bkz: destvan). dellil J'i .ı (a.i. delalet'den): 1. tellal, saulacak şeyi satan. 2. alıcı ile satıcı arasında vasıta olan kimse. dellale :!.Jı , �>:!.Jı (f.s.) : eski, kadim. Ayin-i dirin : eski töre. Bende-i dirine : eski kul. dirôz ,j.J>:!.Jı (f.i.) : dün. (a.i.) : 1. şişe kapağı, mantar gibi disim şeyler. 2. anat. kapak, •kapacık. -disar .;l!.Jı - (a.s.) : eklendiği kelimeye çok luk, bolluk manasını verir. Merhamet-disar: çok merhametli. disar .;l!.Jı (a.i.c. düsür) : 1. üste giyilen kaftan, elbise. 2. yatak çarşafı. dise �.Jı (f.i.) : şahıs, kişi. di-şeb �.Jı (f.b.i.) : dün gece. div .J,,:.Jı (f.i.): 1. dev. 2. şeytan. 3. cin. div-i ihenin-beden : demir gövdeli dev. divan ul>.:!.Jı (f.i. div'in c.): devler. divan ül>.:! .Jı (a.i.c. devavin): 1. büyük meclis. divin-ı ahkim-ı adliyye (a.b.i.): huk. ka nunlara ve nizamnamelere göre bakılacak davaları görmek üzere 1284 tarihinde kurulan ilk nizamiye mahkemesi, •yargıtay. divan-ı am : halkın kanldığı meclis. divin-ı ili: yüce divan. divin-ı deavi nezareti : çavuşbaşılığın kaldırıldığı hicri 1252 (1836) yılında bunun ye rine ihdas olunan daire. [1287 (1870) de adliye nezaretinin teşekkülü üzerine lağvolunmuştur]. divan-• harb (a.b.i) : huk. harp divlinı, as21 Şevval 1286 keri mahkeme. [divanunu'nun 48 inci tarihli eski Askeri C maddesine göre beş askerden teşkil edilirdi]. divin-ı harb-1 örfi : •sıkıyönetim mahkemesi. divin-ı hiss : plidişahın başkanlık ettiği meclis. divin-ı haysiyyet: onur •kurulu. divin-ı hümayun Ü>.:! Lı..a ul.J,,:.Jı (a.f.i.) : halkın dava ve şikayetlerinin dinlenip ballolun duğu, devlet işlerinin görüldüğü pAdişah huzu ru. [bu mecliste, sadrazam, şeyhülislam, kazas kerler, defterdarlar ve siir büyük devlet ricili bulunurdu}. divln-ı riyaset: •başkanlık •kurulu. divin-ı temyiz-i askeri: Askeri Yargıtay. divan-ı ilahi: lihiretteki hesap günü. 2. bir şairin şiirlerini kafiyelerine göre alfabe sırasıyla içine alan mecmua.
rt.......ı
F. 14
divan-ı Fuzuli·: Fuzfilrnin divanı. divin-ı Hakani : Hikanrnin divlinı. divan-ı kebir (büyük divan) : Mevlana Cela leddin Rumi'nin bütün gazellerini ve rubaı,erini bir arada toplayan Farsça eseri. (bkz: Şems-ül ·Hakayık). divin-çe �l>.:!.Jı (a.f.b.i.) : küçük şiir mec muası. divane c.l>.:!.Jı (f.s.): deli; budala, alık. divan efendisi ı.r"'::!.l.l.il ul>.:!.ı (a.t.b.i.) : eskiden taşrada me'mur olan vezir veyli amirle rin mektupçuluk vazifesini gördürmek üzere kullandıkları me'mur. (bkz: divan klitibi). divane-gi �l>.:!.Jı (f.b.i.): divanelik, delilik. divine-res ıJ".J C.I.J-:.Jı (f.b.s.) : delicesine hareket eden. divine-rev .J.J C.l>.:ı .Jı (f.b.s.): delicesine ha reket eden, çılgın. divln-h ane c.t....:.l>.:! J (a.f.b.i.) : geniş sofa, salon. divan-ı muhasebat ..:.4,-L-... ül.J-:.Jı (a.b. i.): •sayıştay, devletçe sarfolunan paraların he sll.bını kontrol, mürakabe altında bulunduran yüksek kurul, muhasebat divanı. divan katibi �� ul>.:ı.Jı (a.t.b.i.). (bkz : divan efendisi). divani, diviniyye �l>.:!.Jı, ı,r>I.J-::!.Jı (a.s.) : divana liit, divanla ilgili. Hatt-ı divı\ni : divandan çıkan yazıların yazıldığı bir çeşit yazı. Menisib-i diviniyye : divan kalemin deki me'murluklar. Divinü Lugat-it-Türk .d_JlJI .::.ıl.i.l ı:,l,HJ (a. b.i.) . (bkz: Mahmud [Kaşgarlı-J ). divar .;I.J,,:J (f.i.) : duvar. divar-ger � .,ı>.:!.Jı (f.b.i.): duvarcı. div- asi Lw.i .J,,:.Jı (f.b.s.): dev gibi, iri yan. div- bid .Jı4 .J,,:.Jı (f.b.i.) : 1. şiddetli rüzgar, kasırga. 2. delilik, cinnet. div-beçe "'1"':! .J,,:.Jı (f.i.): dev yavrusu. div-bend J.J..: >.:! .Jı (f.h.i.): Tehmures'in lakabı. div-cime '"'""' .J-::!J (f.b.i.) : [eskiden] savaşlarda giyilen arslan ve kaplan pöstekisi. div-çe "t>.:!.Jı (f.b.i.) : 1. ağaç kurdu, güve. 2. zool. sülük. 3. bot. kadın tuzluğu denilen ne bat (•bitki). 4. arka kaşağısı. dive •>.:ı.Jı (f.i.) : ipekböceği. divek d>.:!.ı (f.i.) : ağaç kurdu, güve. (bkz : div-çe\ diver .;>.:ı.Jı (f.i.): ev slihibi. div-gir �.J-::!.Jı (f.b.s.): cin tutmuş, cin çarp mış; cinci. 189
divi divi u�J (f.s.) : deve filt, devle ilgili. div-·ıah t'i�J (f.b.i.). (bkz : mcccnne). div-siz ,;L....�J (f.b.s.) : 1. dev gibi. 2. kötü, korkunç tabiatlı. diyinet .:..:,4J (a.i.) : 1. din. 2. dindarlık, din duygusu. diyanet-kir .,�4..ı (a.f.b.s.) : dindarlıkta gayretli olan. diyini ._,:.4..ı (a.s.): diyanetle ilgili.
diyı\r .,�J (a.i. dir'ın c.) : 1. memleket, ülke. diyir-ı ahar : başka memleket. diyıir-ı gurbet : gurbet ili. diyir•ı küfr : İslam ülkelerinden gayri yerler. diyıir-ı Rum : Osmanlı ülkesi, Anadolu. diyıir-ı tahassür : özlem diyarı, özlenen ülke. 2. yabancı haneler, evler. diyat ..:,�J (a.i. diyet'in c.) : diyetler.
diyeke �J (a.i. dik'in c.) : horozlar. (bkz : edyfilc). diyer �J (a.i. dar'ın c.) : evler. (bkz: diran). diyet �J (a.i.c.: diyat) : kan bahası. diyet-i kamile: huk. katledilen şahsın nefsi ne bedel caniden veya ailesinden alınan tam di yet olup mikdan maktfile göre deii.şir. diyet-ı mugallıiza : huk. şibhi amd suretiyle vuku bulan bir katilden dolayı verilmesi gere ken bir diyettir ki dört neviden yirmi beşer adet olmak üzere yüz devedir. (bu nevner : bint-i mehad, bint-i lebun, hıkka ve cezea denilen de velerdir]. diz, dize •�..ı, �J (f.i.): renk. (bkz: levn). diz jJ (f.i.): kale, sur. diz-dar .,IJjJ (f.b.i.) : kale muhafızı. dolıib '-:''i.J..ı (a.i.c. devfilib) : 1. içine eşya ve saire konulan raflı veya rafsız göz. 2. hile, dek, dubara. 3. kuyudan su çıkarmaya yarayan ağaçtan veyi demirden yapılmış çark. 4. s. devreden, dönen. S. bedestenin içindeki küçük dükkanlar. [Farsçası "diilib"dır]. dost ..:..-.,..ı (f.i.c. : dostan): 1. sevişen kimse; sevilen kimse. 2. nikihsız kan veyi koca, met res. 3. tas. hakild sevgili, Tanrı. dostan uı.:.......,..ı (f.i. dost'un c.) : dostlar. dost-ine c.ı.:......_,J (f.zf.) : dostlukla, dostça. dost-dar .,ı.ıı....., J (f.b.s.) : dost tutan, sevgilisi olan. dost-gabi ı..ı-6� ..::,..,...JJ (f.b.i.) : müz. elde hiç bir nümunesi bulunmayan, asırlardan beri terkedilmiş bir Türk müziği makamıdır. dosti ı.r"-.JJ (f.i.) : dostluk. dost-kam rlS:.......,JJ (f.b.s.) : dost meramlı, meramı dostun meramına uygun olan. 190
dost-kan ulS:........J.ı (f.b.s.) : 1. (bkz : dost -kam). 2. büyük kadeh. arkadaş veya dost-kani ._,:.ıs:........,J (f.b.i.) : sevgililerle içilen şarap. 2. bir toplannda bulu nanlara şarap ikram etme. 3. büyük kadeh. dô' ,.,... (a.i.). (bkz: zu'). dua' .. L&..ı (a.i.c. ed'iye) : 1. Allah'a yalvarma, niyaz. 2. birini çağırma, bir yere gönderme. dua-yı hayr : hayırlı dua. dua-yı müstecab: kabul edilen dua. dua-gô �l.&J (a.f.b.s.) : dua eden, duacı.
ı.
dui-gôyi ��Lcı.ı (a.f.b.i.) : duacılık, dua edicilik. dua-han ul..,....LcıJ (a.f.b.s.) : dua okuyan, dua okuyucu. dua-hani l.&..ı (aJ.b.i.): dua okuyuculuk. duit ..:.l.cıJ (a.s. dai'nin c.) : 1. dua edenler. 2. davet edenler. ducret ..:,� (a.i.) : iç sıkıntısı, yürek darlı ğı. (bkz : zucret). ducret-ver .,.,:;� (a.f.b.s.) : sıkıntılı. (bkz: zucret-ver). duçar .Jlıt.JJ (f.s.) : tutulmuş, u ğramış, yaka lanmış. (bkz : giriftar). dôçar-ı hayret Ü ıztırab : sıkınn ve şaşkın lığa uğrama. dud J.JJ (a.i.c. : didiin) : kurt, böcek. (bkz : dude). dud-i ciger : yürekten kopan ah, inilti. dud-i çeraa: lamba isi. dôd-i dil : yürekten çıkan ah. düd-i dimi& : kibir, gurur, büyüklük. dôd-i hadis : zool. krizalit, fr. chrysalide. dud-i ham : yaş odunun yanmasından çıkan yoğun duman. dôd-i harir: zool. ipekböceği. dôd-i ibriıim: ıı.ool. (bkz: dud-i harir). dud-i mükeyyes : zool. keseli kurt, fr. systicerque. dud-i müsellib: zool. sığır şeridi. dôd-i müstakim: zool. sivri kuyruk. dud-i remel : zooı. kumda yaşayan ve balık avlamak için oltaya takılan kurt. düd-i sabbaga : zool. kırmızı renk elde edi len böcek, kırmızı kurt.
._,:.ı..,....
dôd-i şa'ri: zool. trişin. dıid-i ıeridi : zool. tenya. dôd-i üstüvani : zool. yuvarlak solucan. dud-i vihid : zool. mide ve bağırsaklarda olan uzun solucan, domuz şeridi. dud-ül-kebed : zool. çok zaman koyunların karaciğerinde yaprak şeklinde bulunan bir kurt, kelebek. dud-ül-kilye : zool. çok zaman köpek ve kurt böbreğinde bulunan bir solucan.
dür dôd-ül-Medine : zool. iplik gibi ince uzun bir kurt. dı'.id .l.JJ (f.i.) : 1. duman, tütün. dôd-i dil-i pür-iteı: ateşli gönlün dumanı. 2. gam, keder, tasa. dud-i ib: ilenç, beddua. dôd-ihld .1.,Ji.1.,.1 {f.b.s.) : dumanlı. dôde U.JJ (a.i.) : kurtçağız, küçük solucan, böcek. (bkz: dfid). dilde ..ı.,.ı (f.i.): 1. soysop, kabile, ocak. (bkz: dud-hline, dfid-man). 2. mürekkep yapılan çıra isi. dôd-efgen ı:,S.il .ı.,.ı (f.b.i.) : sihirbazların üzerlik, günlük ve Ö.J.>: c:,,.,.ı (f.b.s.) : kötü, alçak kimseleri koruyan, onların ilerlemesine yardım eden. dur .,.,J (f.s.): uzak. (bkz: di:?). dur-bin: 1) uzağı gören; 2) i. dürbün. dür ü dıriz : uzun uzadıya. dur .,.,.ı (a.i. d&r'ın c.): 1. evler. 2. bölgeler. 191
dura-dur dura-dur .,.,JI .,_,J (f.zf.) : uzak uzak, uzaktan uzağa; uzun uzadıya. durahşan ı:,� .,J (f.s.).(bkz : dirahşfuı). dur-baş u:,4 .,.,J(f.b.fi.) : 1. "uzak ol!" mana sına bir emir. 2. i. asa, değnek. dur-başan ı:,u4 .,.,J (f.b.i.) : dur-baş! diye bağıranlar, yasakçılar. dur-bin �.,.,J (f.b.s.) : 1. ilerisini, ileriyi, uzağı, geleceği gören. 2. i. dürbün. dur-binane ül...:..:H .,.JJ (f.zf.) : ilerisini, gele ceği görerek. dur-bini ı.r'";H.>.JJ (f.b.i.) : uzağı, ilerisini gö rürlük. dôr-dest .:...-.ı.,.,J (f.b.s.) : erişilmesi güç şey, uzak, uzun. dur-endiş �.ı.:.I .,.,J (f.b.s.) : ilerisini düşü nen, tedbirli, akıllı. dur-endişi �.ı.:.ı .,.,J (f.b.i.) : ilerisini düşünme, tedbirli olma, akıllılık. duri ı.s.>.JJ (f.i.) : uzaklık. dôr-nüma[y] [ı.s]Lü.,.,,:r(f.b.s.): uzağı gösteren. dur-nüvis �.,:. .,.,J (f.b.s.) : uzağı yazan, telgraf. dur-şenid � .,.,J (f.b.s.) : uzak işitir, tele fon. duru' t,..J .>J (a.i. dır'ın c.) : [eskiden] savaşta giyilen zırhlar. durub (a.i. darb'ın c.) : döğmeler, vur malar_.,çarpmalar. dur,ub-i emsal : darbımeseller, atasözleri. Durub-ı Emsal-i Osmaniyye : Şinasi'nin 1863·te basılmış Türk atasözleri ve •deyimlerini içine alan bir eseri. duru-diraz .:, ı ., J.JJ.JJ (f.b.s.) : çok uzun. dussukıyye '4,1.,.......ı (a.i.) : Mısır'ın Dussuk kasabasında doğan ve orada ölen İbrahim Dus sfild tarafından kurulan bir tarikat. dust ..:.....,.JJ (f.i.).(bkz : dost). duş u:,.,J (f.i.) : 1. omuz.(bkz: ketf). duş-i gayret(gayret, dayanma omuzu) : kat lanma, dayanma. duş be duş : omuz omuza. duş ber duş : omuz omuza. 2. dün gece. 3. rüya. duş azmak : rüya görürken kirlenmek.(bkz : ihtilam olmak). duşab '-:-'U..JJ (f.i.) : üzüm ve hurma pekmezi; pekmez. duşin, duşine �.JJ , �.JJ (f.zf.) : dün gece ile ilgili, dün geceki. duşize .�.,J (f.i.c. : diişize-gan) : kız, kızoğlan kız, el değmemiş.(bkz : bakire).
�.J..,....
192
duşize-gan ı:,��.JJ (f.i. diişize'nin c.) : kızoğlan kızlar. duşize-gi ��.JJ (f.b.i.) : kızlık, kızoğlan kız olma hali.(bkz : bekaret). duz _;_,J (f.s.) : dikici, diken. Cüval-duz : çu val dikmeye mahsus iğne, çuvaldız. Zer-duz : sırma dikici; sırmalı. duzah t.i.JJ (f.i.c. diizahiyfuı) : cehennem, ta mu.(bkz : dar-üs-sair, nirfuı). duzahi ı.r'"'.i.JJ (f.s.) : cehenneme mensup, ce hennemi, zebfuıi. duzahiyan ı:,�,j.JJ (f.i. diizah'ın c.) : azap melfilkeleri, zebfuıTier. duzah-makarr � t.i.JJ(f.a.b.s.) : durağı ce hennem olan, kafir. (bkz : diizah-mekan, dii zah-nişin). duzah-mekan ı:,� t.:ı.JJ (f.a.b.s.) : mekanı cehennem olan, kafir. (bkz : diizah-makarr, diizah-nişin). duzah-nişin � t,j.JJ (f.b.s.) : oturduğu yer cehennem olan, kaf'ır.(bkz : diizah-makarr, diizah-mekan). duzene ü,j.JJ (f.i.) : sivrisinek, arı gibi şeyle rin iğnesi. dü .JJ (f.s.) : iki. dü-alem : iki dünya(dünya ve ahiret). dü-ateş : sevgilinin iki dudağı. dü-cihan : iki cihfuı(dünya ve ahiret). dü-pa : iki ayaklı. dü-ru : iki yüzlü. dü-alem r-1� ,JJ(f.a.b.i.) : iki dünya(= dünya ve ahiret). dü-ateş �i .JJ (f.b.i.) : sevgilinin iki dudağı. dü-baıa j4.,J (f.b.s.) : iki kat. dü-bar, dü-bare • ., 4.,J • ., 4.,J (f.b.i.) : iki kat etme, katmerleme. dü-bara 1 ., 4.,J (f:i.) : 1. dubara, hTie, yalan, dolan, oyun. 2. tavla zarlannın ikisinde de iki noktalı tarafın üste gelmesi. dübb '-:-'J(a.i.): ayı. [nıüen. dübbe].(bkz : hirs). dübb-i asgar : astr. Küçükayı, semanın ku zey yarınıküresinde bulunan meşhur yedili yıl dız grubu olup kuyruğunda Kutup Yıldızı(de mirkazık) bulunur, lat. : Ursus minoris (= Küçükayı); fr. : Petit Ours; ing. : Little Bear, Little Dipper. dübb-i ekber : astr. Büyükayı, semanın ku zey yarım küresinde bulunan meşhur yedili yıl dız grubu, Yedigen, lal. Ursus majoris; fr. Grand Ours; ing. Great Bear, Big Dipper. dübb-i şimali : şimal ayısı. Dübbe �J (a.i.) : 1. dişi ayı. 2. astr. Dübb-i ekber adlı yıldız kümesinin dörtgenindeki par-
düm lak iki yıldızdan biri, !at. alpha Ursus ma joris; fr., ing. : Duphe. [yedili kümenin en parlak yıldızıdır]. dübbiyye �.ı (a.i.c.) : zool. ayıgiller. dü-beyt ı::....:H.J.ı (f.a.b.s.) : ed. iki beyitten ibaret olan rubainin başka bir adı. dübür, dübr �.ı, �.ı (a.i.) : 1. kıç, makat. 2. bir işin sonu. 3. bir şeyin gerisi, arkası. düca' -4,.ı (a.i.): karanlık. (bkz: zulmet). düciic �4,.ı (a.i.c.: dücüc). (bkz: decac, diciic). dücace �4,.ı (a.i.c.: dücüc): 1. tavuk. (bkz: decace, dicace). 2. asır. kuğu burcu, semanın kuzey yarım küresinde Lyre burcunun yanında çok parlak bir kaç yıldızdan meydana gelen bir burç, lat. Cyg nus; fr. Cygne. düciiciyye �4,.ı (a.i.) : zool. tavukgiller. dücce �.ı (a.s.) : çok karanlık. dücce-i lôcce : denizin engin karanlığı. düci ı.r.'.ı (a.i. dücye'nin c.): karanlıklar. (bkz: zulümat). dü-cihan ı:;�.,.ı (f.b.i.): iki cihan (dünya ile ahiret). (bkz: dü-kevn). dilene �.ı (a.i.c. : dücen, dücünat). karanlık, kapalı hava. (bkz: dücünne). dücüc �.ı (a.i. decac, dicac, dücac'ın c.) : ta vuklar, tavuk, horoz ve piliç cinsleri. dücünne �.ı (a.i.c. : dücünnat) : 1. bulut, kat kat olma; karanlık. 2. yağmıır yağma. dücür .rı,,.ı (a.i.) : bot. böğrülce. dücye �.ı (a.i.c.: dilci): karanlık. (bkz: zul met). dü-dide o�.ı.,.ı (f.b.i.): iki göz. dü-dil, dü-dile ,ıJ.ı_,.ı , J.ı.,.ı (f.b.s.) : iki gönüllü, iki tarafta sevgisi olan; münM:ık. dü-dili u-1.ı.,.ı (f.b.i.): tereddüt, kararsızlık. düfı1f ..J.,.ı.ı (a.i. deffin c.) : tefler. dügah .l!:.ı (f.b.i.) : müz. Türk müziğinin en eski mürekkep makamlarındandır. Bu makam, saba terkibine şeterabanmakamından veya nev -eserin yegah perdesindeki şeddinden birkaç sesin ilavesinden mürekkeptir. Durak perdesi, -makama ismini vermiş olan- dügahur ki, sabanın durağı ve nev-eserin yegahtaki şeddi nin veya şetarabanın güçlüsüdür. Dügah ma kamının güçlüsü, birinci derecede, sabanın güçlüsü olan çargahtır. İkinci derecede bir güçlü tesbit etmek müşküldür. Donanıma -sabanın ki gibi- si için koma ve re için bakıyye bemolleri konur; sabanın la bakıyye bemolü ile şetarabanın si bakıyye bemolünden başka sol bakıyye diyezi nota içinde ilave olunur. dügah-ı acem : müz. en az, beş altı asırlık
bir mürekkep makam olup, elde bir nümunesi yoktur. dügah-hicaz: müz. çok eski bir mürekkep ma kam olmakla beraber elde bir nümunesi yoktur. dügah-ı kadim : müz. en az iki asırlık bir mürekkep makam olup elde bir nümfinesi mev cut değildir. dügah-pıiselik dJ 4-,� .l!:.,.ı (f.b.i.): müz. Türk müziğinin birkaç asırlık ehemmiyetsiz mürekkep makamlarından biridir. Bu makam, dügah terkı'bine bir buselik beşlisi mı.vesinden mürekkeptir; bu beşli ile dügah perdesinde kalır. Güçlü, saba ve dügahda olduğu gibi çargah'tır. Makam, dügah gibi donanır ve değiştirilir; ayrıca da pfiselik beşlisinin yedeni olan sol diyez konulur. dü-gane ,ı.:.1.$'._,.ı (f.b.s.): 1. çift, ikiz, iki ıine. 2. rekat namaz. Salat-ı dü-gane : iki rekat na maz. dühat ..::.ı�.ı (a.s. dahi'nin c.) : deha sahibi, son derece zeki, anlayışlı ve uyanık olanlar. düheni c.,l,A.ı (a.s.) : kim. kaypak, fr. onc tueux. [aslı: "dühnf' dir]. dühn v,A.ı (a.i.c. : dihan, edhan) : sürünecek yağ. dühni, dühniyye �.ı , ı.,r>-A.ı (a.s.) : sü rünecek yağ ile •ilgili. dühıir .,..,.,..ı (a.i. dehr'in c.) : 1. dünyalar. 2. zamanlar; devirler. dühül J,AJ (f.i.) : davul. Avaz-ı dühül : da vul sesi. dühül-baz ,;L:J.ıı.ı (f.b.i.) : 1. davulcu. 2. do ğancılann kuş kaldırmada kullandıkları küçük davul. dühül-deride ·�.,.ı J,A.ı (f.b.s.) : "davulu yırtılmış": alnının damarı çatlamış, rezil, rüsva. dü-kevn c:,.,S.,.ı (f.a.i.) : iki alem (dünya ile ahiret). (bkz: dü-cihan). dükkan c:,ı.s:.ı (a.i.c. : dekilin) : içinde öteberi satılan oda, yer. [Farsça'sı "dükan" dır]. dükkıin-çe �t.s:.ı (a.i.) : küçük dükkan, dükkancık. dükkançe-i sahhaf : kitapçı dükkancığı, kü çük kitapçı dükkanı. dülbend .ı.lt,J.ı (f.i.): tülbend. dülbend-dar _,1.ı.ı.lt,J.ı (f.b.i.) : [eskiden] sa raylarda sarıklarla ve ince bezlerle uğraşan kim se, içoğlanı, bunların başı, tülbent ağası. düldül J..ı.JJ (a.i.) : Hz. Muhammed'in Hz. Ali'ye verdiği kır katır. 2. kirpi. dülfık d.,.J.ı (ai): Güneş batması. (bkz: gurub). dülfık-i şems: Güneşin batması. düm r.ı (f.i.): kuyruk. (bkz: dünbfil, dünbfile). 193
--·---·· ·-- - - ----------------
düm-i gürg düm-i gürg (kurt kuyruğu) : sabahın erken saati, alaca karanlık. dümbıil, dümbıile .-...14"-.ı , JL:w.ı (f.i.) : kuy ruk. (bkz: düm, dünbfil, dünbfile). düm-büride ·�..H-A.ı (f.b.s.): kuyruğu kesik. düm-çe 4--A.ı (f.b.i.) : kuyrukçuk, kısa kuy� ruk. düm-dir ., ı.M.,.ı (f.b.i.) : ask. kuyruk tutan, oıdunun arkasındaki kuvvet, artçı. dümel, diimmel J,..ı , J,..ı (a.i.): büyük kan çibanı. düm-gıih, düm-geh d....ı, .ı.t...ı (f.b.i.) : kuyruk yeri. dü-mıly (f.b.s.) : saçına sakalına kır düşmüş [adam}. dünb, dünbe �.ı, �.ı (f.i.): kuyruk. (bkz: dünbfile). diinbal, dünbale .-...14,:ı.l, J4,:ı.l (f.i.) : kuy ruk. (bkz : düm, dümbal, dilmbile, dilnb, dünbe). dünbale-dar .,ı.l 4.14,:ı.l (f.b.i.) : kuyruklu. Necm-i dünbale-dar: kuyruklu yıldız. dünbale-rev .,., .-...14,:ı.l (f.b.s.) : kuyruktan, arkadan giden, arkası sıra giden, uyan. dünbek d+,:ı.ı (f.i.): 1. bekçi davulu. 2. düm belek. dünbüre, dünbô.re •.,�.l , •�.ı (f.i.) : tambura denilen çalgı. dü-nim, dü-nime �.,.ı, �.,.ı (f.s.): iki parça, ikiye ayrılmış, bölünmüş. dünya 4,:ı.ı (a.i.): 1. içinde yaşadığımız alem, yer yuvarlağı. diinya-yi dun : alçak, sefil dünya. 2. küre. 3. elgiln, herkes. dünya-dar ., ı.14,:ı.ı (a.f.b.s.): dünyll. işleriyle uğraşarak mal mülk sahibi olan. dünyalık JJ ı+:ı.ı (a.t.b.i.) : para, mal ve zen ginlik. dünya-perest .::.,.,.,,.>:: 4,:ı.ı (a.f.b.s.) : dün yaya tapan, tamahlı, hırslı kimse. dünyevi, dünyeviyye ��.ı , �.ı (a. s.) : dünyaya mensup, dünyaya ait, dünya ile ilgili. Alıika-i dünyeviyye: dünya işleriyle olan ilgi. dü-pa L.,.ı (f.b.s.) : iki ayaklı. H ar-ı dü-pıi (iki ayaklı eşek) : eşek gibi insan. dür .,.ı (a.i.). (bkz : dürr). düre, dürce �.,.ı , [JJ (a.i.) : kutu, kutu cuk; hokka. 2. sandık, cevahir kutusu. 3. hok ka gibi olan ağız. dürc-i dür: inci kutusu.
ı.s.,....,.ı
194
dürc-i teng: sevgili'nin ağzından kinaye. dürc-i zer: alnn kutusu. dürd, dürde • .ı.,.ı, .ı.,.ı (f.i.) : tortu, çöküntü. dür-dine ,ı,..:.f.ı.,.ı (f.b.i.) : 1. inci tanesi. 2. s. sevgili, kıymetli. 3. kadın adı. dürdariyye � ., ı.ı.,.ı (a.i.) : bot. karaağaç giller, fr. ulmacees. dürd-aşim rLl.1.ı.,.ı (f.b.s.) : şarabın tortusu nu içen, kalender. (bkz: dürd-keş). dürd-har, dürd-hor ., 1,>i. .ı.,.ı (f.b.s.) : şa rap içen, şarabı son damlasına kadar içen. (bkz: dürd-işam, dürd-keş). dürdi ı,s.ı.,.ı (f.i.): tortu, çöküntü. (bkz: dürd, dürde, rüsfib).
dürdiriyye-i halvetiyye �.,ı.,.. � ��.ı.,.ı Hanefiyye-i Halvetiyye şubelerinden birinin adı. [kurucusu: Şeyh Şehilbeddin Ahmed-üd ·Dürdiri'dir. 1127 (1715) de Mısır'da doğ muştur]. dürd-keş J:,.S.j.,.ı (f.b.s.) : şarabın tortusunu içen. (bkz: dürd-işam). dürece �.,.ı (a.i.): merdiven. (bkz: süllem). dürer .,.,.ı (a.i. dürre'nin c.): büyük inci tiine leri. dürer-bı'ir .,4.,.,.ı (f.b.s.) : inci yağdıran, inci gibi söz söyleyen. dürger �.,.ı (f.i.) : dülger, bir binanın tahta olan kısımlarını yapan usta. (bkz : düruger, necciir). dürr .,.ı (a.i.): inci. dürr-i Aden : Aden incisi. dürr-i girin-mı'iye: kıymetli iri inci. dürr-i güftar: söz incisi. dürr-i hoş-ı'ib: iyi inci. dürr-i ıstıfi : seçilmiş inci, seçkinlik incisi (Hz. Muhammed). dürr-i meknün: muhafazalı parlak inci. dürr-i nib: parlak, beyaz inci. dürr-i nazım: dizilmiş inci. dürr-i ni süfte : delinmemiş inci; mec. kızoğlan kız. dürr-i nefid : dizi inci, inci dizisi. dürr-i sadef-nişin : sedefinden çıkmamış inci. dürr-i semin: kıymetli inci. dürr-i sirib: iri inci. dürr-i şah-var, -şeh-vı'ir: (padişaha layık) iri inci. dürr-i yegane: eşi bulunmayan, tek inci. dürr-i yek-dine: iri taneli inci. dürr-i yekti: eşsiz inci. dürr-i yetim : sedefinde tek olarak çıkan iri, büyük inci. mec. Hz. Muhammed, [Farsçası "dür" dür].
düvazdeh-imam dürraa �1 .J.ı (a.i.): üste giyilen önü açık bir elbise; ferace. dürrac, dürrace �1 .J.ı. Ciı .,.ı (a.i.) : zool. eti gevrek, keklik cinsinden bir kuş, çil kuşu, turaç kuşu. dürrat .::.ıl .J.ı (a.i. dürre'nin c.) : büyük inci taneleri. (bkz: dürer). dürr-çin �..,.ı (a.f.b.s.): inci toplayan. dürre •.J.ı (a.i.c. : dürer, dünit) : büyük inci tanesi. dürr-efşan ı:,Uı.ll ..,.ı (a.f.b.s.): inci serpen; inci gibi söz söyleyen ağız. dürri, dürriyye '°:!..J.ı , :'I (a.i.) : 1. ürkme, kaçma. 2. birden ölme. ebzar .,ı.>:'ı (a.i. bezr'in c.): yemeklere konu lan kekikler, bahft:rat. ebzün u.>:'I (a.i.) : 1. içinde yıkanılan küçük havuz. 2. banyo, küvet. ecahil J.Al.:ı,I (a.s. echel'in c.) : en (çok, pek) cahil, bilgisiz olanlar. ecamire •..,..1.:ı,ı (a.i.c.) : taifeler, insan takını lan. ecanib '-;-Wl.:ı,I (a.i. ecnebinin c.) : yabancılar, başka memleketlere mensfıbolanlar. ecbe �I (a.s.): alnı geniş adam. ecdid Jl .ı..,. f (a.i. cedd'in c.) : dedeler, büyük babalar, atalar. ecdas ı!.ıl .ı..,.1 (a.i. cedes'in c.) : kabirler, me zarlar. ecdis-ı ecdid : ataların kabirleri. ecder .,.ı..,. ı (a.s.) : daha (en, pek, çok) layık. (bkz: elyak). ecel �I (a.i.c. : icfil) : muayyen olan vade, ömrün sonu, hayann son demi. ecel-i kaza: tehlikeye uğramak suretiyle, te sadüfi olarak gelen ecel. ecel-i mev'ôd, ecel-i müsemma : tabii olarak gelen ecel. ecel-i na-gehan: ansızın gelen, ani ölüm. ecel-giya � �ı (f.b.i.) : bot. zehirli bir •bitkinin kökü, bıldırcın otu. ecell �I (a.s. celn'den): daha (en, pek) ceın, çok büyük, en ulu. ecell-i mahlôkat (mahlilklann en üstünü) : insan. ecemme �I (a.i.) : l. etli kemik. 2. mız raksız adam. 3. boynuzsuz koç. ecfAn ı:,�I (a.i. cefn'in c.): 1. göz kapakları. İhtiıac-ı ecfan: göz kapaklarının seğrimesi. 2. kirpikler. 3. asma çııbııklan. ecfün �I (a.i. cefn'in c.).(bkz: ecfin, cüfOn). echel ı..J.r+l (a.s. cfihil'den) : 1. daha (en, pek) cahil. 2. nadan, aksi [kimseJ. echelü min Karagöz : Karagöz'den daha cahil. echer �I (a.s.) : 1. son derece güzel [ka dın). 2. gündüz iyi görmeyen kamaşık gözlü [adarnJ.
echere ·�' (f.i.): pıtırak dikeni. ecil J..:!..,.I (a.s.) : 1. işini sonraya, geriye bı rakan. 2. geciktirilen şey. ecille '4,1 (a.s. celil'in c.) : bilgi, fazilet ve rütbe itibarıyla büyük olanlar. ecille-i rical-i devlet : devletin büyük adamları. ecille-i üdeba-yi Osmaniyye : Osmanlı edebiyannın büyük adamları. ecim ı""!'I (a.i.) : l.bir şeye çok devam etmek ten usanç gelme. 2. birini, istemediği bale uğratma. 3. su -temizliğini kaybedip· bozulma. ecinne �I (a.i. cenin'in c.): ana karnındaki çocuklar. ecinni ı.r"'!"I (a.i.): cin taifesinden birfert. ecir _,.,.ı (a.i. c.: ucfır). (bkz: ecr). ecir � 1 (a.s. ecr'den): ücretle çalışan, ücret le tutulan, gündelikçi. ecl �I (a.i.) : sebep, illet. O ecilden: o se bepten. ecla' �I (a.s.) : kısa dudaklı ve miskin [adam]. eclıi �I (a.s. celi'den) : en celi, pek belli, çok aşikar. eclıid �I (a.i. cild'in c.): hayvan derileri. eclıif ı.J)4.I (a.s. cilfin c.): ayak takımları, re zil kimseler, baldın çıplaklar. eclah cJ.,ı.1 (a.s.) : 1. başı kel (adam). 2. i. üstü düz araba veyi devenin üstüne yapılan küçük kulübe, mahfel. eclef .....U.,.I (a.s. cilfden) : daha (en, pek) edepsiz. ecma' �I (a.s. cem'den): en toplu, çok bir leşmiş ve biriken. ecmai n �I (a.zf.): hepsi, cümlesi, topu. Ra diya-lla hü a nhüm ecmain: Allah hep sinden rllzı olsun. ecmıil J�I (a.i. ecmel'in c.): erkek develer. ecmat .:.�1 (a.i. ecme'nin c.) : sık ağaçlı yerler, ormanlar. ecme �I (a.i.c. : ücem, ecm!t): sık ağaçlı yer, orman. (bkz: ücem). ecmel �I (a.s. cemlil'den) : 1. en (daha, pek, çok) güzel, yakışıklı. (bkz: ahsen). 2. i. erkek ve kadın adı. ecmôd J�I (f.i.) : bot. kereviz. ecnıib ":"41 (a.i. cenb'in c.) : yan taraflar. ecnad .ı41 (a.i. cünd'ün c.): askerler, taburlar. (bkz: cünfıd). ecnis IJ"ı.:...,.ı (a.i. cins'in c.) : cinsler, neviler, çeşitler, türlüler, soylar. 201
------
·······
--
·--
-
· --------··-
--------------------
ecnı\s-ı muhtelire ecnı\s-ı muhtelire: türlü, çeşitli cinsler. ecneb �I (a.s.): 1. garip, yabancı [adam]. 2. sert başlı [at]. ecnebi, ecnebiyye �I, �I (a.s.): yabancı [kimse veyi nesne] , misifir, taşralı. Memı\lik-i ecnebiyye : yabancı ülkeler. ecnebiyyet �I (a.i.) : ecnebilik, ya bancılık, gariplik. ecner �I (a.s.) : 1. haktan uzaklaşan [adam]. 2. beli eğri olan [adam]. ecniha �I (a.i. cen!h'ın c.): kanatlar. ecr .>-'!'-1 (a.i.c.: ücfir) : 1. bir iş, hizmet karşı lığında verilen şey. 2. ahrete iit mükifat, se vap. 3. ücret. ecr-i misi : huk. 1) bir malın kullanıl masından doğan menfaatin para ölçüleriyle takdiri. [kira bedeli tiyin edilmeden bir yerin kiralanması hfilinde vasıf, mevki ve kullanma tarzı bakımlarından kirfilanan yere benzeyen yerlerin kira bedelleri o yerin de ecr-i misl'idir]. 2. bigaraz ehl-i vukufun takdir ettiği ücret. ecr-i müsemma: mukavele ve pazarlıkla ka rarlaştırılan ücret. [aylığı yirmi liradan hizmetçi tutmak veya yıllığı beşyüz liradan bir ev kiri lamak gibi]. ecram ('l.>-'!'-1 (a.i. cinn'in c.): cansız olan ci simler. ecram-ı semaviyye: gök cisimleri, yıldızlar. ecram-ı ulviyye: astr. yıldızlar. ecras V"l.>-'!'-1 (a.i. ceres'in c.) : çanlar, büyük çıngıraklar. ecreb 'T'.>-'!'-1 (a.s.): uyuz [insan veya hayvan]. ecred .ı.>-'!'-1 (a.s.) : 1. tüysüz adam; genç. Tın ·• ecred: tüysüz çocuk. 2. otsuz [yer]. Arz-ı ecred : otsuz toprak. ecribe -'!'-1 (a.i. cirlb'm c.) : dağarcıklar, meşin veyi bezden yapılmış çantalar. ecsad .ı41 (a.i. cesed'in c.) : vücutlar, ten ler, gövdeler. ecsı\d-ı seb'a (yedi cisim): alnn, gümüş, ka lay, kurşun, demir, bakır, harçini. ecsıim (a.i. cism'in c.) : gövdeler, be denler. (bkz: cüsum). ecsıim-ı felekiyye: gök cisimleri, ytldızlar. ecsam-ı sabiba: fiz. yüzen cisimler. ecsılm-ı semaviyye: coğr. gök cisimleri. ecsem �I (a.s.) : pek iri, gövdesi büyük olan. ecuc t:__..I (a.s.): ışık veren, parlayan şey. ecvad .ıl_.. l (a.i. cud'un c.) : cömenlikler, ela çıklıkları. ecvaf ..Jl..,..I (a.i. cevfin c.) : oyuklar, boş luklar, içler, kovuklar.
rl.......t'
202
ecved .ı,,.1 (a.s.): 1. daha, pek, en iyi olan. ecved-i mensüdt : dokumaların en iyisi. 2. eliaçık, cömert. (bkz: sahi). Ecved-ün-Nas: Hz. Peygamber. ecvef ..J_..I (a.s. cevrden): 1. içi boş, kof. 2. rnec. çok c!hil, bilgisiz, boş kafalı. 3. i. eski gramerlerde ayn-ül-fi'li (üç harflilerin [sUll silerin] ikinci harfi) "vav = ecvef-i vavi", y!hut "ya = ecvef-i yü" olan Arapça fiiller. [s!im (savm); ble (bey)] gibi. ecvibe -4,...ı (a.i. cevab'ın c.): sorulan şeyle rin, söylenilen sözlerin karşılıkları. ecvibe-i müskite: susturucu cevaplar. ecyıld .ı4,,.1 (a.i. cid'in c.) : uzun boyunlar. ecyıif ..J4,.oı,.I (a.i. cıfe'nin c.): leşler. ecyal J4,.oı,.I (a.i. cil'in c.) : 1. milletler, kabi leler, uluslar. 2. nesiller, soylar. ecyed �I (a.s.): uzun boyunlu [adam]. ecza' -IJ.ıı!-1 (a.i. cUz'ün c.) : 1 parçalar, kısımlar. eczA·üıı-ıi'r : ed. aruz'un sekiz asıl parçası. (bkz: efiiil il tefliil). ecza-yı niriyye: kim. yanıcı kimyevi mad deler. ecza-yı unsuriyye : esas teşkil eden par çalar. 2. illçlarda kullanılan maddeler. ecza-yı tıbbiyye : ilaç yapılan nesneler. 3. ciltlenmemiş kitap vesfilre. eczıl-yı şerife : Kur'an-ı Kerim'i meydana getiren otuz cüz. eczacı ı..ı'tlJ.ıı!-1 (a.t.i.): ecza, iliç yapan ve sa tan kimse. (bkz: ispençiyiri). ecza-hine c.Li.lJ.ıı!-1 (a.f.b.i.) : eczane, eczacı dükklnı; ecza dolabı. eczıll Jl.:i.:ı,.1 (a.i.cizl'in c.): ağaç kökleri, tom rukları. eczem t.lı:ı-1 (a.s. cüzam'dan) : 1. cüzamlı, miskinlik illetine uğramış olan. 2. parmaklan veyi eli kesik [adam]. eczem ('J.ıı!-1 (a.s.): burnu kesilmiş. eda' .1.ıl (a.i.) : 1. borç veya borç gibi olan herhangi bir şeyi ödeme; yerine getirme. eda-yi deyn: borç ödeme. edıi-yi i'tizar: özür dileme edası. edA-yi salat : namazı vaktinde kılma. (bkz: kaza-yi salat). 2. ed. tarz, ifade, üslup, şive, ton. 3. naz, cilve. (bkz: işve). 4. kurum, caka, münisebetsiz tavır. 5. kadın adı. ed'ac �.ıl (a.s.) : 1. kara ve büyücek gözlü. 2. pek siyah [şey]. ed'ac-ül-ayneyn : gözleri kara. [Hz. Mu hammed'in şemiilindendir]. edakk J.ıl (a.s. dakik'den) : en dakik, pek in ce; çok mühim.
ed'iye-i hayriyye edakk-ı umur : işlerin en mühimi. edarn•Allahü '111 rl.ıl (a.cü.): "Allah devam ettirsin!" manasına gelen dull edani vı1JI (a.i edna'nın c.) : en alçak, pek bayağı, aşağılık kimseler. edat .:..IJI (a.i.c. : edevat) : 1. illet. 2. baş· lıbaşına mll.nisı olmayan kelime veya harf. [dır; de; dahi] .. gibi. edat-• haber: gr. •koşaç, fr. copule. e-d-dai ı.r-1..J ı (a.i.): dua eden, duicı; [evvel ce1 ulema sınıfının çok zaman imm veyl mühür üstüne koydukları ve "duacınız, hayır-hll.hınız" manasına kullandıkları klişeleşmiş bir söz. E-d-deberan ı:,l�..JI (a.h.i.) : astr. (bkz : Ayn-üs-sevr). edeb ...,JI (a.i.c. : adll.b) : 1. iyi terbiye, nazik lik, usİuluk, zariflik. edeb erkan : yol yordam. edeb-i kelam : 1) söz zarifliği, güzelliği; 2) ed. ifade arasında bayağı ve çirkin tabirler bu lunmaması. (bkz : asll.let). edeb-i san'at : kusursuz, fasih ve beliğ olan sözlerin süsleri. 2. haya, utanma. 3. edebiyat bilgisi. edeb-ül-bahs : bir konu ü'zerinde görüşü lürken tutulacak yolu belirten mantık dalı. edeb-amôz .:;_,.. "':"JI (f.b.s.) : edep öğretici, muallim. edeb-hane .ı...:.�JI (a.f.b.i.) : ayak yolu, ap tesll.ne. edebi, edebiyye 4-!JI , ı,r..ıl (a.s. edeb' den) : edebiyata, terbiye ve nezakete mensup. edebiyyat ..:..4-f.ıl (a.i.) : 1. nazımlı, nesirli, güzel sözler. 2. bu sözlerden bahseden mm. Edebiyyat-ı Cedide (yeni edebiyat) : 1896 dan 1901 yılına kadar devam eden: Tevfık Fik ret, Halit ZiyA Uşaklıgil, Cenap Şahabettin ve arkadaşlarının mümessili bulundukları edebiyat okulu. edebiyyat-ı Osmaniyye : Osmanlı edebi yatı. edebiyyat yapmak : mec. güzel ve uzun uzun sözlerle mevzô dışında konuşmak. edebiyyiın u�JI (a.i.c.): edebiyat ile uğra şanlar. (bkz : üdeba). eder .>-'I (a.s.) : kasığı yarık [adam]. ederfen ü-l.> .ıl (f.i.) : hek. tuzlu balgam deni len cilt hastalığı. edevat .:..1.,.ıl (a.i. edlit'ın c.): 1. gr. fiillere ve isimlere eklenen manalı kelimeler. 2. bir işi işlemeye vasıta olan şeyler, takımlar, parçalar, aletler, avadanlıklar. ede vat-, kitabet : yazı vasıtaları. edevat-ı lahika : gr. son •takılar. edevat-ı rabtiyye : gr. bağlama edatları.
ı
edeyan .:,�.ıl (f.s.) : çok koşan [hayvan]. edfa, edfak J.l.ıl , ı.,l.ıl (a.s.) : beli bükül müş [adam]. edfan ı:.,Li.ıl (a.i. defin'in c.) : defineler, gizli, gömülü şeyler. edfer .ı,,lJI (a.s.) : iğrenilen, tiksinilen, çok ko kan şey. edhan ı:,LA.ıl (a.i. duhn'iln c.) : sürülecek gü zel kokulu yağlar. edhem �.ıl (a.i.) : 1. karayağız at. 2. erkek adı. (İbdhim-i Edhem). edhemiyye �.ıl (a.i.): Şeyh Ehi İshak İbra him bin Edh�m bin Süleyman bin Mansur-il ·Belhi tarafından kurulan taıikann adı. [tarikat, "efkarın defi, masiva-ullah'ın terki, ağyar mu habbetinin refi" esasına dayanır]. edhine �JI (a.i. duhll.n'ın c.): dumanlar. edhine-i mütekasife : kesllfet peyda eden, kalınlaşan dumanlar. edi u.ıl (a.i.) : 1. küçük kap. 2. s. küçük ve şerir [adam]. edib, edibe �.ıl , ":":1.ıl (a.s. edeb'den) : 1. edepli, terbiyeli, zarif, nazik [kimse]. Tıfl-ı edib : terbiyeli çocuk. 2. edebiyatla uğraşan [kimse]. edib-i bi-müdani: eşsiz edebiyatçı. 3. i. er kek ve kadın adı. edib-ane ""Lı..ı.ıl (a.f.zf.) : edepli, terbiyeli, zarif, nazik olMa veyll edebiyatla uğraşana ya kışır sôrette. edille -61 (a.i.c.: evamir): 1. iş buyurma, buy ruk, buyrultu. [ağızdan veya yazı ile). 2. iş, şey, husus, vakıa, hadise. [bu manalarda kul lanıldığı takdirde cemi "umur" gelir). (bkz : emir). Evvel-i emr : ilk iş olarak, en başta. Nefs-ül-emr: bu işin aslı, özü. emr bi-1-ma'rfıf ve nehy an-il-münker : şeriatın emirlerine uygun emir ve yasaklarına göre yaptırmama. emr-i ali: [eskiden] padişah tarafından verilen emir. emr-i azim : büyük, •önemli iş. emr-i gaib : gr. üçüncü şahsa verilen emir. emr-i garib : tuhaf şey. emr-i hakk (Allah'ın emri): ölüm. emr-i hazır : gr. ikinci şahsa verilen emir. emr-i ilahi (Allah'ın emri) : ölüm. emr-i i'tibari: görünüşte olan iş. emr-i kavli : aldığı emri yapmaya mecbur olan [kimseJ. emr-i kün : "ol!" emri. [tas. zaman hadis olmadan önce Cenab-ı Hakk, "Alem-i Kitman" (= saklı lllem, Allah'ın hükmettiği alem) da idi. [Ben gizli bir hazine idim. Beni bilmeleri ve tanımaları için bu halkı yarattım]. Böylece "Kun=ol!" emrini verince bütün eşya ve can lılar meydana çıkmıştır. emr-i ma'riıf : Tanrı ve kula göre doğru ve adil olan. emr-i muhal : gerçekleştirmesi imkansız olan emir. emr-i mübin : apaçık, meydanda durum. emr-i münif-i vacib-ül-ittiba' (bütün dün· yanın boyun eğip bağlanması gereken emir) padişahın emri. emr-i müşkil : zor iş. emr-i sami : [eskiden] sadaret makamından yazılan emirname. emr-i şer'in : " şe riat emirlerini yerine getir-
meye hazırım" anlamına kullanılan bir söz. emr-i tabii : tabıi iş. emr-i vakı': beklenmedik emir. emr ü ferman : buyruk ve ferman. emr ü ferman hazret-i men leh-ül-em rindir . emir ve ferman, emir sahibi olan kim senindir. emran ..:ıl ..>-6 1 (a.i. mern'in c.) : kürkler, hay· van derileri. emraz völ ..>-6 1 (a.i. maraz'ın c.): illetler, has talıklar. emraz-ı akliyye: bek. akıl hastalıkları. emraz-ı ayniyye: bek. göz hastalıkları. emraz-ı asabiyye: hek. sinir hastahklan. emraz-ı bevliyye : hek. sidik yolu has talıkları. emraz-ı cildiyye: hek. cilt, deri hastalıkları. emraz-ı dahiliyye : hek. iç hastalıkları. emraz-• efrenciyye : bek. frengi ve benzeri hastalıkları. emraz-ı hariciyye : bek. dış hastalıkları. emraz-ı intaniyye : bek. mikroplu, ateşli hastalıklar. emraz-ı mühlike: bek. öldürücü hastalıklar. emraz-ı müstevliyye: bek. salgın has talıklar, fr. epidemiques. emraz-ı nisaiyye: bek. kadın hastalıkları. emraz-ı sariyye : hek. bulaşıcı hastalıklar, fr. contagieuses. emraz-ı zühreviyye: biy. venüs hastalıkları, frengi ve bel soğukluğu gibi, en çoğu yolsuz birleşmelerden bulaşan hastalıklar. emr-ber � ..>-61 (a.f.b.i.): emir götüren, emir alan, emir eri; eskiden •subayların kıt'a ve daire dışında buyruğu altında bulunan er. emred J..>-61 (a.s.c. emarid) : bıyıklan terleme ye başlamış iken henüz yüzünde tüy, kıl bulun mayan genç. Şabb-ı emred : tüysüz genç. emri, emriyye �.,...ı , '-'..>-61 (a.s.) : emre ait, emirle ilgili. Siga-i emriyye: emir sigası, emir •kipi. emr-name ul:. ..>-61 (a.f.b.i.). (bkz : emir·nlime, ferman). emrfıd J.,.,...ı (f.i.) : armut. (bkz: ermud). emrfıdi '-'J.J..>-61 (f.s.): armut biçiminde olan. emsal Jti..l (a.i. mesel'in c.) : kıssalar, hikayeler, destanlar. Duriıb-ı emsal : darbıme seller, atalar sözü, atasözleri. emsal-i Süleyman : Hz. Süleyman'ın veci zeleri. emsal Jti..l (a.i. misl'in c.) : 1. nümfineler, örnekler. 2. eş, benzer. 3. eşler, benzerler. 4. mat. •katsayı, kaç misli alınacağını bildiren sayı. emsal-i inkisar : astr., jeod. havanın için den geçen ışığın kırılma miktarı, fr. refraction. emsal-i kesire: bol örnekler, misaller. 219
-------
--- ---
emsı\1-i zıiviyeviyye emsal-i zaviyeviyye : mat. •açısal •katsayı. emsali misillü : aynı biçimde, benzeri du rumlarda olduğu gibi. emsar .,ı........ı (a.i. mısr'ın c.): büyük şehirler, memleketler, beldeler, kasabalar. emsar Ü bilad: büyük şehirler. emse! Ji..l (a.s. misl'den) : pek müşabih olan, çok benzeyen. emsile '4il..l (a.i. misal'in c.) : 1. nümfineler, örnekler. emsile-i muhtelife (türlü örnekler) : [Arap ça'da bir fiilin : mazi, muzaıi, masdar, ism-i fail, ism-i meffil, cahd-ı mutlak, cahd-ı mustağrak, nefy-i mazi, nefy-i MI, emr-i gaib, emr-i hazır, nehy-i gaib, nehy-i hizır, ism-i mekan, ism-i zeman, masdar-ı mimi, bina-i merre, ism-i mensilb, mübalağa ile fail, ism-i tafdn... gibi birer misalle gösterilen şekli]. emsile-i muttarıda (sıralı örnekler) : bir siganın müfred, tesniye cemi hallerindeki mütekellim, muhatab ve gaib şekilleri. 2. a. gr. içinde fiillerin çekim örnekleri bulunan ilk kitabın adı. emsiye 4---I (a.i. mesa'ın c.) : akşamlar, ak şam vakitleri. emşat J..U....I (a.i. muşt ve mışt'ın c.): tarak lar {muşt-ül-kadem: ayağın üzerindeki ufak ke mikler]. emtar .,u.....ı (a.i. matar'ın c.) : yağmurlar. Sahıiib-i emtıir: yağmur bulutlan. emtar-ı kesire: bol yağmurlar. emten Ş.....I (a.s.): pek metin, çok dayanıklı. emtia -'l'-'I (a.i.) : bot. ısırgan otu. (bkz: en cere. encüri ı.ı..>-'l'-'1 (a.i.) : hararet kabarcıkları, isilik. encüriyye ":!..>-'l'-'I (a.i.) : 1. bek. ısırgan otu nun meydana getirdiği kabarcıklara benzeyen bir çeşit deri hastalığı. 2. bot. ısırgangiller. encüriyye-i bahri : zool. deniz ısırganları. endi' ,.ı.ı.:.ı (a.i. neda'nın c.): şebnemler, çiy ler. (bkz: endiye). endıid .ıl.ı.:.I (a.i. nidd'in c.) : misiller, nazirler, benzeyenler, eşler. (bkz: eşbah, nazair). endad Ü ezdad : benzerler ve zıtlar. endıid .ıW.:.1 (a.s. nadad'ın c.). (bkz: enzad). endabt ı.::..ı..1.ı..il (f.i.): 1. atma, atış; atılma. 2. silah atma, boşaltma. endahte �l.ı.:.I (f.s.) : atılmış; bir tarafa bırakılmış.
222
endahte-i küşe-i nisyan: unutma köşesine atılmış, unutulup gitmiş. endam r•.ı.:.ı (f.i.) : vücut, beden, insanın aza sı, biçim; boy, boy bos; cisim. Arz-ı endam etmek : boy göstermek. endam,ı mevzun : düzgün endam, düzgün beden. endamı ı.rl.ı..il (f.i.): bedene uygun, biçimli elbise. endir .,ı.ı.:.ı (f.i.) : hikaye, baştan geçen şey. (bkz: vakıa, ser-güzeşt). endave, endaye "-:!l.ı.::.I , .,,1.ı.:.1 (f.i.) : 1. sıvacı malası. 2. şikayet. endayiş �1.ı..il (f.i.): sıvama, yaldızlama. endayiş-ger �l.ı.:.I (f.b.i.): sıvacı, yaldız cı. (bkz: encin2). -endaz jl.ı..il - (f.s.): l. atıcı. Silah-eodaz: silah atan, nefer, er. Tir-endaz : ok atan. 2. atmış. endaze •jl.ı.:. 1 (f.i.): l. altmış santimetrelik bir ölçü. 2. ölçek. 3. tahmin, takdir. 4. mertebe, derece. endaze-gir � ajl.ı.:.I (f.b.i.): 1. mühendis. 2. muhasebeci (•sayman). 3. matematikçi. endaze-hane "!' Yol (a.zf.) : muhakkak, şüp hesiz. felah c,U (f.i.) : iptida, başlangıç. (bkz: meb de'). felah cY-l (a.i.) : 1. kurtuluş, selamet, onma. 2. mutluluk, kutluluk. felah-ı vatan: 1) vatanın selameti, kurtuluşu; 2) tar. 10 şubat 1920 de İstanbul Meclis-i Meb'üsiinı'nda teşekkül eden bir grup. felahan, felahan ı:,Li.� • c:,..)U (f.i.) : taş atmaya mahsus alet, sapan. Seng-i felahan: sapan taşı. felahat -=....:ı.Y-l (a.i.): [aslı "filahat" dir]. (bkz: filahat). felah-yab ...,L..a.y.l (a.f.b.s.) ; felah bulan, kurtuluşa eren: felak J.1...i (a.i.). (bkz : falak). felaket �Yol (o.i.) : 1. musibet, bela. (bkz : dahiye). 2. bahtsızlık. felaket-dide •.ı.:aY-l (a.f.b.s.c. : felaket -dide-gan): belaya uğramış, musibete uğramış.
u� .ı
·feleki
felaket-didegan .ı.: �Yol (a.f.b.s. fela ket-dide'nin c.) : belaya uğramış olanlar, musibet görmüşler. felaket-gah ıııtS::.S:.:O (a.f.b.i.) : felaket yeri. felaket-zede ,.ı.,;.:.s:Y-l (a.f.b.s.c. : felaket -zedegiin) : belaya uğramış, musibet görmüş. felaket-zedegan ı:,�.ı.,;.:.s:Y-l (a.f.b.s. fela ket-zede'nin c.) : belaya uğramışlar, musibet görmüşler. felasife u..-Y-l (a.i. feylesofun c.): 1. felse fe ile uğraşanlar, filozoflar, alimler, bilginler, akıllı kimseler. 2. düşüncesiz, kaygısız, rahat yaşayanlar. 3. dinsizler. (bkz : feylesof). Me zahib-i felasife: feylesofların okulları. felasife-i Yunan: Yunan feylesofları. felat ı.::.,y.l (a.i.c. : felevlit) : susuz çöl. (bkz: badiye). Felatun ı:,.,.ı..)ll (yun. Plliton'dan bozma a.h. i.) : Sokrat'ın talebesi, Aristo'nun hocası olan meşhur Eflatun. felc e,U (a.i.) : vücutta bir tarafın hareketsiz kalması, inme. (bkz: nüzul). felc-i kısmi: vücudun bir kısmına gelen felç. felc-i nısfi: vücudun yalnız bir tarafına gelen felç, yarım felç. felce uğramak : 1) nüzul isabet etmek, inme inmek; 2) yarım kalmak [bir iş]; yürüyemez ol mak. felek .:.ll..i (a.i.c. : eflak, fülük): 1. gökyüzü, sema. (bkz: asman). felek-i aksa, felek-i a'la, felek-i atlas. (bkz : felek-i a'zam). felek-i cev-zehr : hale, ayın çevresinde görülen parlak halka. felek-debdebe : etrafı yıldızlar gibi çok ve kalabalık olan kimse, çok itibarlı. felek•İ esfel: birinci gök. felek-ül-a 'zam, felek-öl-eflak : evvelce, gök bilgisi ile uğraşan alimlere göre dokuzuncu kat gök. [sekizincisi: felek-i siimin; yedincisi: Zuhal (Satürn); altıncısı : Müşteri (Jupiter); beşinci : �erih (Mars); dördüncüsü : Şems (Güneş); Uçüncüsü : Zühre (Venüs, Çoba nyıldızı); İkincisi : Utarid (Merkür); Birincisi : Kamer (Ay)]. 2. alem, dünya. 3. talih, baht, kader. 4. askeri müzikte bir zilli alet. S. eskile rin inanışına göre, her seyyareye [gezegen yıldız] mahsus bir gök tabakası. 6. yuvarlak kütük, kızak. felek-avaze .:,ı.,i .:.ll..i (f.b.s.) : "felek şöh retli" : derecesi, mertebesi yüksek olan. felek-cah •4-SU (a.b.s.) : felek mertebeli, rütbesi gök kadar yüksek olan. feleki, felekiyye � , � (a.s.) : 1. fe leğe, gök bilgisine mensup. 2. astronomik. 255
felekiyyat felekiyyat ..:..� (a.i.c.) : gök ve hey'et il mine ait şeyler, fr. astronomie. felekiyyun ı.:,� (a.i.c.) : gökbilgisiyle uğ raşan alimler, fr. ast ronome'lar. felek-meşreb ....,_,..!.... dU (a.b.i.) : mec. ki mine yar olur, kimine olmaz; cefadan hazeden; dönek; sözünde durmaz. Felek-name -4..al:. dU (a.f.b.i.) : Şeyh Ahmet Gülşehri'nin tasavvufa dair Farsça mesnevisi. felek-seyr � (f.a.b.i.): gidiş ve hareke ti felek gibi çabuk olan. felek-zede •J.,;ili (a.f.b.s.) : feleğin kahrına uğramış, talihsiz. felevat ..:..l.,.U (a.i. felat'ın c.): susuz çöller. fe-Ii-haza, fe-Ii-zalike .illlU , ll,-1-i (a.f. b.zf.) : şunun için, imdi. fellah c.)Ü (a.i. feliihat'dan) : 1. ekinci, çiftçi, ekin eken ve biçen. (bkz : harras, zari'). 2. zenci, siyah Arap. felsefe ü-U (a.i.) : L hikmet bilgisi, filozo fı. 2. hikmet ve marifet sevgisi. 3. bir ilmin esaslı düsturları. 4. meşhur bir feylesofa ait hususi bir meslek. 5. tabiat, huy ve mizaç sakinliği; rahatlık. 6. musibete, felakete sabret me, dayanma ve -Allah'tan geldiğine inanarak boyun eğme. felsefe-i ahlakıyye: ahlak felsefesi. felsefe-i diniyye : din felsefesi. felsefe-i tarihiyye: tarih felsefesi. felsefe-i ula: ilkçağ felsefesi. felsefi, felsefiyye � , � (a.s.) : felsefeye mensup, felsefe ile ilgili. Efkar-ı felsefiyye: felsefe fikirleri. felsefiyyat ..:..4,i-U (a.i.c.) : hikmet bilgile ri, felsefe ile ilgili düşünceler ve bilgiler. fem r,Jı (a.i.c. : efmlhn [kullanılmaz]) : 1. ağız. (bkz : dehan, dehen). Gonce-fem: gonca gibi küçük ağızlı. Gül-fem : ağzı gül gibi olan. [aslı "fevh" dir. c.: efvfilı]. fem-i latif: güzel ağız. 2. nehir ağzı, menfez. fem-i nehr: çay, nehir ağzı. fem-ül-hılt : astr. semanın güney yarım kü resinde bulunan Hut burcunun en parlak yıldı zı, fr. Fomalhaut. femi ..,...J (a.s.): ağıza mensup, ağız ile ilgili. fena' pı..:...ı (a.i.) : 1. yok olma, yokluk, geçip gitme ["bulmak" fiili ile kullanılır]. "beka" nın zıddı. [tasavvufta maddi varlıktan sıyrılıp hakka ulaşma]. Kişver-i fena : yok olma yeri, dün ya. 2. s. kötü, iyi olmayan, uygunsuz [olan] : fena şey, fena adam, fena söz. fena-fi-1-aşk: tas. aşk içinde yok olma. fena-fi-ilah : tas. Allah'ın varlığı içinde yok olma. 256
fena-fi-1-pir : tas. bütün varlığını pirin ma nevi şahsiyetinde yok etme. fena-fi-r-resul : tas. bütün varlığını Hz. Muhanuned'in manevi şahsiyetinde yok etme. fena-gah .lSL.:ı...i (f.b.i.) : fanilik yeri, bu dünya. Fenaiyye �ı..:...ı (a.h.i.) : Celveti tarikatı şu belerinden biri. [kurucusu : Kütahyalı Fenai Ali Efendi'dir]. fena-pezir, fena-yab '-:"�ı..:...ı , .>-:!.J;L.:..l (a. f.b.s.) : fena bulan, yok olan. fenariyye '-::!.ıl..:..l (yun. a.): Rufüi tarikatı kol larından biri. [kurucusu 834 (1430 - 1431) de şeyh Şemsettin Mehmet bin Hamzat-ül-Fena ri'ye nispetle bu adı almıştır}. fend ..w.i (f.i.) : hile, dek. (bkz: desise). fend-baz ..;4..w.i (f.b.s.) : hilekar, sahtekar. fend ..w.i (a.i.) : büyük dağ. feng ..S:..:... (f.i.) : bot. ebucehil karpuzu, acı hıyar. (bkz: hanzal). fenn vl (a.i.c. : fünun) : 1. nevi, çeşit, sınıf, tabaka, türlü. 3. hüner, marifet, sanat, ilim. fenn-i derya : denizcilik. fenn-i harb : harp, savaş tekniği. fenn-i inşa' : yazı yazma sanatı. fenn-i kimya : kimya ilmi. fenn-i ma'deniyyat: mineraloji. fenn-i menafi'-ül-a'za: fizyoloji. fenn-i mesaha-i arazi: jeod. yer ölçme bil gisi, fr. geodesie. fenn-i saydelani: eczacılık. fenn-i tabakat-ül-arz: jeoloji. fenn-i terbiye-i etfal : pedagoji. fenn-i teşrih : anatomi bilgisi. fenn-i ziraat : ziraat, ekincilik bilgisi. [keli menin hile manası, yalnız Arapçada kullanılır, dilimizde bu manada, Farsça "fend" sözü yaşa maktadırJ. fennen 'i.:.... (a.zf.) : fen vasıtasıyla, fen ile, fen ce, fenne uygun olarak. fenni, fenniyye 4,ll , ı,sll (a.s.) : fene mensup; fen ile ilgili olan. Mebahis-i fen niyye : fen ile ilgili bahisler. Kıtaat-, fen niyye : ask. fen kıt'alan : [isrihklhn, muha bere]. fenni ıstılah : teknik terim. fenni ta'bir: teknik terim. fenniyyat ..:..ı.....::..... (a.i.c.) : teknoloji, fr. tech nologie . fer >1 (f.i.) : 1. parlaklık, aydınlık. (bkz : fu riğ, nur, ziya). 2. zinet, süs, bezek. 3. kuvvet, nüfuz, iktidar. fer-i devlet: devlet nüfuzu, knvveti. fer' t.>1 (a.i.c. : füru) : 1. dal, budak. 2. to· murcuk. 3. bir aslın neticesi. 4. s. ikinci dere-
ferahi cede ehemmiyeti olan [şey]. 5. şube. fer'-i fiil: gr. •ortaç. fer'-i tali : bot. bitkinin dibinden süren filiz, sürgün. ferade ferade •Jl..,Jı ul..,Jı (o.zf.): tek tek, te ker teker. (bkz: ale-1-infırii.d). feradis �Jl..,_lı (a.i. firdevs'in c.) : 1. bah çeler, 2. cennetler, uçrnaklar. feradis-i cennet : cennet bahçeleri. ferag t_l..,Jı (f.i.): serin rlizgar. ferağ t,l..,Jı (a.i.): 1. vazgeçme, bırakıp terket me. 2. huk. bir mülkün tasarruf, sahip olma hakkını başkasına terketme. 3. istirahat etme, dinlenme. 4. hiç bir işle meşgul olmama, rahat etme. ferağ an-il-cihat : vak. bir kimsenin uhde sindeki bir ciheti vakıftan kasr-ı yed ederek onu başkasına ferağetme. ferağ bi-1-vefa : vak. bir kimsenin ahardan istida.ne eylediği para mukabilinde borç öden dikte iade olunmak şartıyle alacaklısına yapnğı ferağ. ferağ-bi-1-istiglal : vak. fariğin, mefrOg un-bihi mefrfizun lehden isticar etmek üzere yaptığı ferağ. ferağ bi-1-muvazaa: vak. fariğ ile mefrOg -un-leh gizlice aralarında: "sana mutasamf ol duğum şu icareteynli gayri menkulü ferağ ede ceğim; fakatill1lmızda hakikatte ferağ olmayıp gayri menkul eskisi gibi benim uhdemde kala caktır" diye sözleştikten sonra zahiren yapılan ferağ. ferağ-ı bal : gönül rahan. Kuşe-i ferağ: ra hatlık köşesi. ferağ-ı batıl : huk. akit şartlarından biri mev cut veya me'murun izni munzam olmaksızın yapılan ferağ. ferağ-ı fasid : huk. akdin sıhhat şartlarından biri bulunmaksızın yapılan ferağ. feriğ-ı fuzuli : huk. başkasının arazisini, yahut şerikinin hissesini mutasarrıfı veya şeriki tarafından ferağa vekaleti yahut velayet veya vasiyyeti olmaksızın me'muru izniyle bir kim senin başkasına ferağı. ferağ-ı kat'i : huk. kayıt ve şartsız yapılan ferağ. ferağ ü intikal : alım sanmda tapu mua meleleri. feragat .::.ı..c.1..,Jı (o.i.): 1. vazgeçme, el çekme. 2. istirahat, dinlenme. 3. vazgeçecek kadar zengin olma. (bkz: istigna'). feragat-i nefs: kendini feda etme. feragat-kar ..,�l..,Jı (a.f.b.s.) : feragat sahi bi, hakkından vaz geçen. ferah t:.>A (a.i.): gönül açıklığı, sevinç, sevinme. ferah l..,Jı (f.s.) : l. bol, geniş, yayvan, açık. Hesab-ı ferah: geniş tutulan hesap. [maddi
t
manevi]. 2. sefih, müsrif, savruk. ferahan l.... ı..,_1ı (a.zf.): sevinçle, neşe ile. ferah-astin �1 tl..,Jı (f.b.s.): "yeni bol": cömert. (bkz: civanmerd, sahi). ferah-aver ..,.,1 c...,Jı (a.f.b.s.) : ferah getiren, sevinç getiren, sevindiren. ferah-bahş � c..,Jı (a.f.b.s.) : ferah bağışlayan, sevinç veren. ferah-dehen u,JlıJ tl..,Jı (f.b.s.) : ağzı geniş, geniş ağızlı; geveze, çalçene. ferah-dest ..::..,.,...J t l..,Jı (f.b.s.) : eli açık, eli geniş, cömert. [bkz: feta). ferah-desti v-1,-J tl..,Jı (f.b.i.): el açıklığı, el genişliği, cömertlik. ferah-ebru .J..HJ l..,Jı (f.b.s.) : güler yüzlü. ferah-efşan, -feşan ı:,L.!..l- , ı:,WI c..,Jı (a.f.b.s.) : ferah saçan, sevinç veren. ferah-efza,.feza lj.l- ' lj.il c..,Jı (a.f.b.s.) : ferah artıran, sevinci arnran, gönüle açıklık ve ren, safalı, iç açıcı. ferahem r,,Al..,Jı (f.i.) : l. toplanma, birikme. (bkz : tahaşşüd). 2. s . toplu, devşirili. Dii men-ferahem : toplu etek. ferahet ..:...ııl..,Jı (f.i.): şan ve şeref. ferah-engiz J.:!,S...;I C l..,Jı (f.b.i.) : meşhur bir çeşit lale. ferah ferah tl..,Jı tl..,Jı (f.b.s.) : bol bol, ge niş geniş. ferah-feza lj.i.a...,Jı (a.f.b.i.) : 1. ferah artnran. 2. müz. Türk müziğinin mürekkep makamlarındandır. Tahminen 1870 senelerinde Ahmed Ağa tarafından terkibedilmiştir. Şuh, neşeli ve zarif mevzillarda kullanılabilecek güzel bir makamdır. Bu makam acem-aşiran ve sultani-yegah makamlarından mürekkeptir. Sul tani-yegah ile yegah perdesinde durur. Güçlüleri birinci derecede -Acem-aşiran'ın du rağı olan- Acem, ikinci derecede -aynı maka mın güçlüsü olan- çargah, üçüncü derecede de -sultani-yegah'ın güçlüsü olan- dügahtır. Ma kamın seyrinde, terkibindeki her iki makamın müşterek seslerinden istifade edilir. (Acem aşiran ve sultani-yegah makamlannı, yegahdan Aceme kadar sadece bir onlu halinde tam bir şekilde göstermek mümkündür). Donanıma yalnız -terkibindeki her iki makamın müşterek arızası olan- si küçük mücenneb bemolü konur; sultani-yegah'm yedeni için de nota içerisinde do bakiyye diyezi kullanılır. 3. meşhur bir çeşit lale. ferah-gam r!S l..,Jı (f.b.s.) : mes'ut, bahti yar , mutlu, kutlu. ferahi U""'l..,Jı (f.i.): bolluk, genişlik; ucuzluk.
t
t
257
ferahna ferahna �ı.,_; (f.i.) : 1. bolluk, genişlik. 2. geniş yer. ferah-nak .:.ıı.:......,_; (a.f.b.s.) : 1. sevinçli. (bkz : mes'ud, şad). 2. müz. Türk müziğinin mürekkep makamlarındandır. Tahminen 1820 senelerinde Şakir Ağa tarafından terkibedil miştir; biraz eviç makamına benzerse de ifade itibariyle dahi ondan farklıdır; şen ve hafif mevzular, bahar tasvirleri gibi parçalarda kul lanılabilir. Bu makam, neva'da rast beşlisi, se gah'da ferahnak beşlisi, dügah'da rast beşlisi, ferahnak beşlisi ve nim hicaz'da hicaz dört lüsünden mürekkeptir. Bu diziler, ekseriya karışık bir surette kullanılır. Makam ferahnak beşlisi ile karar eder. Durak ırak ve güçlü birin ci derecede dügah perdeleridir. Makam umumi yetle inicidir. Donanıma fa ve do için birer bakıyye diyezi konur. Zikredilen beş dizinin son ikisinde her iki arıza, ilkinde yalnız birinci arıza ve üçüncüsünde yalnız ikinci arıza mev cuttur. Bu diziler kullanılırken, bu noktalar gözönünde tutularak bekar konulur. Segah'daki ferahnak beşlisinin si koma bemolü ve hicaz dörtlüsünün mi bakıyye diyezi arızalan, nota içerisinde geçen yerlere konur. Bununla be raber hicaz dörtlüsünün kullanılmadığı ferahnak eserler de vardır. ferah-nüma L.....:.a..,_i (a.f.b.i.) : Türk müziği nin şed makamlarındandır. 1910'da H. Saadet tin Arel tarafından isimlendirilmiştir; kürdi ma kamının yegah perdesindeki şeddidir. Orta se kizlideki sesleri şöyledir : yegah, nim hisar, Acem-aşiran, rast, dügah, kürdi, çargah, neva. Güçlü -dördüncü derecede olan- rast'tır. Dizisi umumiyetle inicidir. Donanımına si ve mi için iki küçük mücenneb bemolü konur. ferah-rev ..JJ tl.,_i (f.b.s.) : acele ve geniş adımlarla yürüyen. ferah-rfı ..JJ ı.,_; (f.b.s.). (bkz : ferah-ebru). ferah-sal JL.... ı.,_; (f.b.s.) : bereketli yıl, ürünü bol olan yıl. ferahfır J�ı.,.ı (f.s.) : münasip, uygun. (bkz : çespan, şayeste). ferah-zar Jlj.i..,_i (a.f.b.i.) : Türk müziğinin -en az iki asır önce terkı1>edilmiş- bir mürekkep makamıdır ki, elde hiçbir nümunesi yoktur. feraid �1.,_i (a.i. ferid ve feride'nin c.). (bkz: ferid, feride). Feraine �1.,_i (a.i. fir'avn'ın c.) : 1. Mısır' ın eski hükümdarları, Firaunlar. Feraine-i Mısriyye : Mısır Firaunlan. 2. mec. kibirliler, gururlular. feraiş .;..:.ı.,_; (a.i. ferş'in c.) : 1. döşemeler, yataklar. 2. odalıklar, oda hizmetçileri. feraiz �1.,_i (a.i. fariza'nın c.) : 1. (bkz : fariza).
t
258
t
feraiz-i diniyye : dinin farzları. 2. şer'i mi ras ilmi. Eshab-ı feraiz : mirasçılar. feramin �1.,_i (a.i. ferman'ın c.): fermanlar, buyruklar. [kelime, teşkil bakımından yanlış ol makla beraber kullanılır olmuştur]. feramfış _;...,_.ı.,_; (f.i.): 1. unutma, hatırdan çıkma. (bkz: nisyan). 2. erkek adı. feramfışi �..,..ı.,_; (f.i.): unutma. feramüş �ı.,_; (f.i.) : "feramuş" un hafifle tilmişi. (a.zf.): ikinci dereceden olarak. fer'an feraset ..::...-1.,_i (a.i.) : anlayışlılık, çabuk se ziş. [aslı "fıraset" dir]. (bkz : fıraset). feraşe Lll.,J (a.i.): pervane [gece kelebeği]. feraşet ı:;.....!.l.,J (a.i.) : Kabe süpürücüsünün hizmeti. feraşet-i şerife beratı : Kabe'nin temizlik me'miiruna verilen berat. feraşet-i şerife vekili : Kabe'nin temiz liğiyle görevli bulunan kimselerin İstanbul'daki temsilcisi. ferbal, ferbale '-.14.,_i , J4.,_i (f.i.) : etrafı pencereli yaz köşkü, çardak. ferbih �.,_; (f.s.) : semiz, etli, toplu, besili. (bkz: mülahham). ferbihi �.,.ı (f.i.): semizlik, etlilik, topluluk. ferbiyfın i,�.,_i (a.i.): sıcak memleketlerde yetişen ve ilaç olarak kullanılan reçineli bir zamk. ferbiyfıniyye ��.,_; (a.i.) : bot. sütle ğengiller. fere r.:.,_i (a.i.c. : füriic) : 1. aralık, yarık, çat lak. 2. dişilerde tenasül aleti, avret, utyeri, edep yeri. ferc-ül-bahr: zool. denizanası. fercad JL,,.,_i (f.s.): filim ve fazıl [kimse]. fercam ("ı..,..,_; (f.i.) : 1. son, akıbet. (bkz : encam). 2. menfaat, fayda. Bed-fercam : so nu kötü. Bi-fercam : 1) sonsuz; 2) faydasız. Na-fercam: faydasız, yaramaz, uğursuz. fercam-gah .�ı..,..,_; (f.b.i.) : "son, akıbet yeri": mezar, kabir, sin. ferd J.,_İ (a.s.c.: efrad): 1. tek, yalnız olan şey, çift olmayan, eşi bulunmayan. 2. tek olan sayı. ferd-i aferide : hiç kimse. ferd-ül-ferd: ikiye bölünemeyen sayı. 3. şahıs, kişi. 4. ed. tek beyit; altı, üstü olma yan, başka bir yere bağlı bulunmayan beyit. (bkz: müfred). ferda IJ.,_i (f.i.) : 1. yann, yarınki gün, günün ertesi, ertesi gün, öbürgün. 2. ati, gelecek za man. 3. ahiret, öbür dünya, kıyamet. 4. kadın adı. 5. 19 l 9'da Ali İlmi tarafından İstanbul'da
t�.,_;
fer'i haftada iki defa olmak üzere yayımlanmış, si yasi, ilmi, edebi bir gazete. ferda-yi kıyamet : kıyametten sonra. En dişe-i ferda : yarını düşünme. Ta-be-fer da: kıyamete kadar. ferd-ıi-ferd J_,.a IJ_,.a (a.f.zf.) : fert fert, tek tek. (bkz: ferden-ferda). ferdaniyye �IJ_,.a (a.i.) : fels. •bireycilik, fr. individualisme. ferdaniyyet �IJ_,.a (a.i.) : birlik, teklik, eşsizlik, fr. individualisme. [Allah'ın vasıf larındandır]. (bkz: vahdaniyyet). ferden-ferda IJ_,.a lJ_,.a (a.zf.) : fert fert, tek tek. (bkz: ferd-a-ferd). ferdi, ferdiyye �J_,.l , c:sJ_,.l (a.s.): 1. fert le ilgisi olan, fr. individuel. 2. tek şey. 3. h. i. [birincisi] erkek, [ikincisi] kadın adı. ferdiyy-ül-esabi : zool. •tekparmaklılar, fr. perissodactyles. ferdiyyet �J_,.l (a.i.) : teklik, birlik, fr. in dividualite. (bkz: vahdliniyyet). ferec t:_.,.a (a.i.) ; 1. gam, tasa ve sıkıntıdan kurtulma; kederden, darlıktan sonra gelen se vinç, teselli. 2. zafer. Ferec Ba'd-eş-Şidde : 1) zorluktan sonra gelen kolaylık; kederden, darlıktan sonra gelen sevinç. 2. yazarları meçhul olan hikaye kitap lan olup yedisi Türkçe, sekizi Arapça, biri de Acemce olmak üzere Istanbul ve Ankara kütüp hanelerinde 16 nüshanın bulunduğu Şükrü Kurgan tarafından bildirilmektedir. (Türk Dili Belleten, Seri III, Sayı 4-5, yıl 1945, sah. 353). Ferengis �_,.l (f.i.) : zühre, (Çobanyıl dızı-Venüs) gezegeni. feres U"_,.l (f.i.): 1. oyun. 2. satranç oyunun da at. feres U"_,.l (a.i.c. : efras) : at, beygir. (bkz : esb). Islah-ı nefs-i feres : at cinsinin ıslahı. Feres-i a'zam : astr. semanın kuzey yarım küresinde Keykiivüs (Cassiopee) ile Elfliris (Persee) burçları yakınında parlak yıldızlardan müteşekkil bir burç, lıit. Pegasus, Fr. Car ree de Pegase. Feres-i asgar : astr. Tay. Feres-i ekber: astr. (bkz : Feres-i a'zam). feres-ül-bahr: su aygın, hipopotam. feres-ül-hayıit .::..�1 U"_,.l (a.b.i.) : Ceb riiil'in atı. feresiyye 4-w..,_i (a.i.) : zool. •atgiller. (bkz: hayliyye). Ferezdak J.lj_,.l (a.h.i.) : Arapların "Cerir ve Ahtal" la birlikte meşhur üç hiciv şairinden biri dir. Hicri 20-115 (Miladi 641-728) yıllan ara sında yaşamıştır; aslen Basra'lıdır, Hz. Hü seyn'in oğlu imam Zeyn-ül-Abidin hazretleri
hakkındaki kasidesi, Arap edebiyatının şaheser lerindendir. Asıl adı "Hemmiim" dır, babası, Sa'saa oğlu Galib'dir. ferfar ...ıU_,.l (a.s.): farfara, geveze, çalçene. ferfere •.,.a.,.a (a.i) : 1. farfara, hafif meşrep· lik, akılsızlık. ["vakar" zıddı]. 2. ağzı kalaba lık, patırtıcı, gürültücü. fergand, fergande •J.ll_,.l , .ı.ll_,.l (f.i.) : l. sarıldığı ağacı kurutan bir cins sarmaşık. 2. s. fena koku, kokmuş. Ferhad JI..A_,.a (f.h.i.) : l. Ferhad ve Şirin adıy la meşhur olan eski bir hikayenin erkek kahra manı olup Şirin'in aşıkıdır. 2. erkek adı. ferhal JL...,.a (f.i.) : kıvırcık ve dolaşık olma yan uzun saç. (bkz: gisü). ferhan ı:,6._,.l (a.s.): 1. sevinçli, neşeli. (bkz: ferih). 2. şen; memnun. 3. i. erkek adı. ferhaş �L.._,.l (f.i.) : savaş, kavga. (bkz : perhaş). ferhat ..:.ı..:.._,.l (a.i.) : sevinç, neşe. ferheng �_,.l (f.i.) : 1. bilgi; hüner, mari fet; edep; akıl; temkin. 2. Farsça lugat kitabı. Ferheng-i Cihangiri : Şirazlı Cemalüddin Hüseyn Incu tarafından yazılan ve 1608 de Ci hangir devrinde tiunaınlanan Farsça lilgaL Ferheng-i Nasıri : Niisıri'nin Farsça lügati. Ferheng-i Reşidi: Reşidi'nin Farsça lügati. Ferheng-i Şuuri : Şuüri'nin Farsça-Türkçe lugati. Ferheng-i Ziya : Ziya'nın Farsça lugati, (Gencine-i Güftar). Ferheng-nıime-i Sa'di : Hoca Mesud'un, Sadi'nin Bostan adlı eserinden seçme 170 bey tin tercümesi. ferhest ..:.o-.ıı_,.l (f.i.) : silıir, sihirbazlık, büyü. ferhunde a..ı..::..ıi._,.l (f.s.) : 1. mübarek, mes'ut, meymenetli, kutlu, mutlu, uğurlu. 2. i. kadın adı. ferhunde-fıil Jli •..ı..::..ıi._,.l (f.a.b.s.) : falı kut lu, uğurlu olan. ferhunde-gi ı.)'...ı..::..ıi._,.l (f.b.i.) : mübareklik, kutluluk, uğurluluk. ferhunde-pa[y] [ıs]L.ı u.:,.ıi._,.a (f.b.s.) : ayağı uğurlu [olan]. ferhunde-re'y c:sl ..ı a..ı..::..ıi._,.l (f.a.b.s.) : reyi mübarek, kutlu. ferhunde-sal JL.... •..ı..::..ıi._,.l (f.b.s.) : uğurlu, kutlu yıl. ferhunde-tıili' ı...ı..::..ıi._,.l (f.a.b.s.) : talihi yaver, mes'ut, kutlu. fer'i, fer'iyye �_,.l , 4r_,.l (a.s.) : 1. asılla ilgili olmayıp, fer'e mensup olan, aynnnlı. 2. ikinci derecede olan.
eJ�
259
fer'i ayni hakk fer'i ayni hakk : huk. bir alacağın temini ga yesiyle ona bağlı olarak kurulan menkul veya gayri menkul rehin. fer'i zil-yed : huk. bir şey üzerinde sınırlı bir ayni veya şahsi hakka dayanarak zilyet olan kimse. ferid �_,.; (f.i.) 1. avcı kuş. 2. s. donmuş, katılaşmış [şey]. ferid, feride ·�_,.l , �_,.l (a.s. ferd'den c. : feraid): 1. tek, eşsiz, eşi olmayan; kıyas kabul etmez, ölçüsüz; üstün. [birincisi] erkek, [ikinci si] kadın adı. ferid-üd-dehr -.,A..ı.Jl .1.;!_,.l (a.b.s.) : zamanın da tek olan, eşi bulunmayan, zamanının bir tanesi. ferid-ül-asr, ferid-üz-zeman : asrın, za manın bir tanesi. (bkz: fencl-üd-dehr). 2. dizil miş inci; çok değerli inci. feride ·�_,.l (f.s.) : kendi reyiyle hareket eden, kibirli, gururlu [kimse]. Feridun LIJ�_,.l (f.h.i.) : 1. Pişdadilerin altın cı padişahı olup Cemşid sülalesinden demirci Gave'nin yardımıyle Dahhak-i Mari'yi öldür müştür. Lakabı Ferruh'dur. 2. sekizinci gök. [bkz: felek-i samin). 3. erkek adı. Feridun-fer _,.; 0.,�_,.; (f.b.s.) : Feridun gi bi şanlı. ferih c._,.l (a.s.) : sevinçli, neşeli ["fahur" keli mesiyle birlikte kullanılır]. (bkz : ferhan). ferih fahur : iftihar ederek, sevinçli olarak. ferik J.:!_,.l (a.i.) : 1 askeri kolordu kuman danı, tümgeneral, korgeneral. 2. insan toplu luğu, cemaat. [birince ferik= •korgeneral; ikinci ferik= •tümgeneral]. ferik-i evvel: •korgeneral. ferik-i sani: •tümgeneral. ferik �_,.l (a.i.) : buğday tanesinin olgunu, öğütülecek hfile gelmişi. ferikan Ll�_,.l ("ka" uzun okunur. a.i.c.) : topluluklar. ferikayn �_,.; (a.i.) : iki askeri fırka, iki ta raf. Tekabül-i ferikayn : iki düşman (taraf) ın karşılaşması. ferişte .ı..:...:._,.; (f.i.) : [aslı "fırişte" dir]. (bkz : firişte). ferkad .ü->1 (a.i.) : astr. Kuzey kutbuna ya kın ve Küçükayı kümesine tabi iki parlak yıl dızdan herbiri olup, bulundukları yerden doğup batarlar. [bu yıldızlardan ikisine birden "fer kadan" denilir]. Ferkadan 01.ü_,.l (a.i.c.) : astr. Dübb-i as gar (Küçükayı) denilen yıldız kümesinin en parlak yıldızlan olan "Dübb" ve "Merak"ın müşterek adı. 260
ferma L._,.l- (f.s.) : 1. emreden, buyuran, amir. 2. süren. Ferman-ferma : hüküm sü ren, emir buyuran, emreden. Hüküm-ferma : hükmeden, hüküm süren. ferman ı:.,L._,.l (f.i.) : emir, buyruk; [evvelce] padişah tarafından verilen yazılı emir, berat, buyrultu. (bkz: tevki', nişan). ferman-ı ali, ferman-ı padişahi ; hüküm dar fermanı, buyruğu. (şanı ve şerefi büyük olanın ferman-ı a fermanı): m işah fermanı. ferman-ı beşaret-unvan (yüksek unvan sahibinin fermanı) : mec. padişah fermanı, buyruğu. ferman-ı celil-ül-kadr (değeri, kıymeti, kadri ulu olanın fermanı) : mec. padişah fer mam, buyruğu. ferman-ı hümayun : padişah buyruğu. ferman-ı ilahi: Tanrı buyruğu. ferman-ı padişahi : padişah buyruğu. Emr ü ferman hazret-i men leh-ül-emrindir : emir ve ferman, emir sahibi kimsenindir. ferman-ı şeref-iktiran (ululuğa, şerefe, üs tünlüğe erişenin fermanı) : mec. padişah fer manı, buyruğu. ferman-ı vacib-ül-imtisal (itaat edilmesi, boyun eğilmesi gerekli olanın fermanı) : mec. padişah fermanı, buyruğu. ferman-ı vacib-ül-iz'an (itaat edilmesi, bo yun eğilmesi gerekli olanın fermanı) : mec. padişah fermanı, buyruğu. ferman-her .ı-:ı:,L.>1 (f.b.s.) : aldığı emri ye rine getiren. ferman-berdar Jl.ı.ı-:ı:,L._,.; (f.b.s.) : fermana uyan. ferman-berdari, -beri ı.s� - . '->JIJ*L..,J (f.b.i.): fermanberlik, fermana uyarlık. ferman-dih u.:.L.>1 (f.b.s.) : fermam, emri yürüyen, hükmü geçen. (bkz : ferman-ferma, ferman-reva). ferman-ferma L.>1 ı:.,L._,.l (f.b.s.). (bkz : ferman-dih). ferman-reva ı ..,_,:.L._,.; (f.b.s.) : emri kabul edilen, padişah. (bkz : ferman-dih). fermayende -�L._,.l (f.s.) : emir veren, bu yuran. fermayiş �L._,.l (f.i.) : 1. emretme, buyur ma. 2. emir, · ·ş, ısmarlama. fermayiş-i ş : şal siparişi. fermend ..ı.::...>1 (f.i.) : mevki ve şeref sahibi kimse. fermıide o.ı..,_.._,.; (f.s.) : 1. emrolunmuş, bu yurulmuş. 2. i. emir, ferman, irade. Bermô de-i fermıide : emrolunan nesne. fernas '-"' L:.>1 (f.i.) : 1. gaflet, şaşkınlık. 2. s . gafil, şaşkın.
fe's fernıid .ı.,_._,.. (f.i.): delil, hüccet. ferr _,.. (a.i) : firar, kaçma. Kerr ü rerr : sal dırma ve çekilme [savaştaJ. ferraş �ı_,.. (a.i. ferş'den.) : 1. döşeyen, döşemeci. 2. hizmetçi. 3. Kabeyi süpüren. ferraşi �ı_,.. (a.i.) : ferraşhk, süpürücülük. (f.s.) : 1. uğurlu, kutlu. (bkz : ferruh mübarek). 2.i. erkek adı. ferruh-fal Jlii._,.. (f.a.b.s.) : talihi uğurlu, bahtı açık. ferruhi ..,...._,.. (f.i.) : meymenet, uğurluluk. (f.a.b.s.) : ayağı ferruh-kadem ('.Ü uğurlu. ferruh-zad .ıl_;,;._,.. (f.b.s.) : 1. hayırlı, kutlu olan. 2. i. mübarek, kutlu çocuk, uğurlu evlat. -fersa L....._,.. - (f.s.) : aşındıran, mahveden, yo ran. Tahammül-fersa: tahammül bırakma yan. Takat-fersa : takat bırakmayan, takatsiz düşüren. (a.i.): 1. muhtelif mesafelere te fersah kabül eden değerde bulunan bir uzunluk ölçü sü. 2. üç millik bir mesafe [denizde]. (bkz : ferseng). fersah fersah: bol bol, pek çok. fersan .:,L....._,.. (f.i.) : derisinden kürk yapılan bir kır sansarı. fersendac ı::. l..ı.:......_,.. (f.i.): ümmet. .-erseng ..s..:......_,.. (f.i.) : fersah. fersôd, fersude ,.ı.,_...._,.. , .ı.,_...._,.. (f.s.} : yıpranmış, eskimiş, aşınmış; eski, yırtık. Came-i fersüde: eskimiş, yıpranmış elbise. fersıide-gi ı..,S.ı.,....._,.. (f.i.} : fersiidelik, eskilik, yıpranış. fersüde-pişani ı.r'l..4.ı u.,....._,.. (f.b.i.}. (bkz: hali'-ül-izar). ferş �_,.. (a.i): !.döşeme, yayma. 2. halı, taş ve saire döşetme. 3. (c. : furiiş, fürüş) : yayılan şey, yaygı, şilte, halı, seccade, hasır. 4. yer yüzü, kır, sahra. Min-el-ferşi il-el-arş : fa kir iken talihi yardım edip zengin oluverme. (ferş-i) sal-hurd : çok eski, çok yaşlı, (çok eski, milyonlarca yıl önce meydana gelmiş olan dünya).
t_,..
t_,..
c--_,..
ferşiyye �_,.. (a.i.): döşemecilikte kullanı lan malzeme. ferşiyyiıt ..:.ı 4,.-!._,.. (a.i.) : döşeme işleri. ferHıt, fertiıte 1 , v,ıı,.,l (a.i.c. : akras) : 1. yuvarlak, ve yassı nesne, teker, tekerlek nesne, ağırşak, çörek; küre, daire ve her tilrlü daire şeklinde nesne. 2. bir yıldızın görünen yüzU. kurs-ı nin : yuvarlak, tekerlek biçimindeki ekmek. kurs-ı simin : astr. Ay. kurs-i Kamer : Ay'ın uzaktan düz görülen yüzü. kurs-i mer'i : görülen halka. kurs-i Şems : Güneş'in uzaktan düz görülen yüzü. kurs-i varak : bot. yaprak. kurs-i zer : altın para. korta 1 (a.i. kırba'nın c.). (bkz kırba). kurüd .ı-,.,l (a.i. kırd'ın c.). (bkz: kırede). kurüh C:-'>' (a.i. karha, kurha'nın c.) : yara lar, ülserler. kurum r_,_,l (a.i. kaım'ın c.): değerli insanlar. kurun üJ.>1 (a.i. karn'ın c.) : 1. zamanlar, devirler, çağlar. kurun-i ihire: tar. İstanbul'un fethi (1453) nden sonraki zaman. kurun-ı muzafferiyyet : zafer asırları. kurôn-ı salife : geçmiş asırlar. kurôn-ı uhra: tar. •sonçağ. kurün-ı ula : tar. İlkçağ [tarihin en eski zamanlarından başlayarak, miladın 395 yılına kadar süren çağ]. kurün-ı vusta : Ortaçağ. [lsa'nın doğumun dan sonra 395. yıldan 1stanbul'un Türkler tarafından alındığı 1453 yılına kadar suren çağ]. 2. boynuzlar. Adimet-ül-kurôn : zool. deve gibi boynuzu oymayan çatal tırnaklı hayvanlar. kuruz '-'°-'.,l (a.i. karz'ın c.) : ödünç verilen paralar, borçlar. kurôz-i basene : faizsiz olarak verilen borç paralar. kus '-"'.,S (f.i.) : kös, eski savaşlarda, alaylarda deve veya araba üstünde taşınarak çalınan büyük davul. kôs-i gaza : savaş davulu.
kutb-i mer'i kfıs-i rahil, küs-i rihlet : göç davulu, ölüm anı. kusarne '""L.....l (a.i.) : kassam'ın, mirası üleş tiren kimsenin ana paradan kendi hissesine düşen miktar. kusare •..,ı.....ı (a.i.) : 1. hususi yer, hususi hücre. 2. den. güvertelerin en üstündeki yanın güverte. küse '4...ı..Mfi (f.i.s.): köse. (bkz: kusec). küsec �fi (a.i.s.) : köse. (bkz : kuse). kuseybe � (a.i.): anat. bronşçuk. keseyr � (a.i.): küçük şato. kuseyra ıs->+--1 (a.i.): eğe kemiğinin öksüz cesi, geğrek. kusôdiyye �J.,......ı (a.i.): tas. kasdi, iradesi i.rade-i bftri'de fani olmak tankında bulunanlar hakkında kullanılan bir tabir. kusur ..,.,......ı (a.i.) : 1. eksiklik. 2. ayıp; sakatlık; özür, yersiz hareket. 3. suç, kabahat. (bkz: ihmal, tekasül). 4. ihmal, tedbirsizlik. 5. bir hesabın üstü, artanı; artan kısım, üst. 6. (kasr'ın c.) : köşkler. kusfir-i Behişt: cennet köşkleri. kusôr-i cenin: gönül köşkleri. kusıir-i cinin : cennetlerdeki köşkler. kusva ıs.,......ı (a.s.): 1. son derecede bulunan. 2. i. nihayet, son. Hadd-i kusva : (bkz : aksa). 3. erişilecek son nokta, son sınır. Derece-i kusva, Mertebe-i kusva : son derece. 4. Hz. Muhammed'in devesinin adı. (bkz: el-Kusva). kuşa'rire ·�.ı,aAı.l (a.i.) : 1. titreme. (bkz : ikşi'rar). 2. hek. tavuk derisi gibi pürtük pürtük kabararak meydana gelen bir hastalık. kuşe �fi (f.i.). (bkz: guşe). kı'.işe-i fe rag : insanın her şeyi bırakıp çekildiği köşe. kôşe-i nisyan: terketme, unutma köşesi. kôşiş J.Afi (f.i.): çalışma, çabalama. (bkz: gayret). kıişk �..,S (f.i.): köşk. (bkz: kah, kasr). kuşur ..,.,..u (a.i. kışr'ın c.): kabuklar. kuşur-i eşcar : ağaç kabuklan. kut ..:.ı_,.:i ("ku" uzun okunur. a.i.c. : akvat) : 1. yaşamak için yenilen şey. 2. yiyecek. kut-i la-yemôt ("ku" uzun okunur) : ancak ölmeyecek kadar alınan gıda. (bkz: nişe). kut-i mesih ("ku" uzun okunur): hurma. kut-i na-bud ("ku" uzun okunur): ölmeye cek (yok olmayacak) kadar yiyecek. kut-i ruh ("ku" uzun okunur) : can için olan gıda. kut-i uşşak ("ku" uzun okunur) : "fi.şıkların gıdası": öpüş, öpme.
kütih, ktiteh 4.jfi , •l:lfi (f.s.) : kısa, boy suz. (bkz: kasir). kutah-ıistin �i •l:.fi (f.b.s.) : kötü oldu ğu halde iyi gibi görünen [kimse]. kutah-bin v.H •l:ifi (f.b.s.) : kısa gören, neticeyi görmeyen, basiretsiz. kfitah-nazar .,.ı...:. (f.a.b.s.). (bkz ktitah-bin). ktitah-ter ..,.:.....t..:ıfi (f.b.s.): pek kısa. kôtah-terin �..,:,...L:;fi (f.b.s.): en çok kısa.
.ı.:...,s
kutb ......ı...ı (a.i.c.: aktab, kutub) : 1. dönen bir çarkı� aksi. 2. dünya yuvarlağının ekvatordan en uzak olan ve yer •ekseninin geçtiği var sayılan iki noktasından herbiri. 3. elektrik cereyanım meydana getiren potansiyel farkının en yüksek dereceyi bulduğu iki noktadan her biri. 4. bir mıknatıs demirinin iki ucundan her biri. 5. Bir taıikatin ulu'su [Gavs'ten sonra gelir]. 6. bir mevzuda geniş bilgisi ve salahiyeti olan kimse. 7. bir grupun, bir kavmin başı, ulu'su, büyüğü. kutb-i amal : isteklerin, arzuların cevap bulduğu yer, huzur. kutb-i arz : coğr. kutup; [hiçbir açıklama ile kullanılmadığı takdirde kutb-i şimali (güney kutbu) karşılığında kullanılır. (bkz : kutb-i şimali)]. kutb-i cenubi : coğr. güney kutbu; Arz'm tul dairelerinin (boylam) hatt-i istiva dairesinin (ekvator) altında (güneyindeki) kesişme nok tası. kutb-i coğrafi : astr. istiva dairesinin (ekva tor) merkezinden amfid (dik) ge2en hattın Arz'ın deldiği iki basık nokta. [farazı olarak tul dairelerinin kesişme noktalan]. kutb-i coğrafi-i cenubi : coğ. (bkz: kutb-i cenubi). kutb-i coğrafi-i şimali: coğ. (bkz: kutb-i şimali). kutb-i deveran : tar. Osmanlı hakanı, halife. kutb-i hakiki : astr. Polaris, yani Kutup Yıldızının pratik maksatlarla asıl mahrekinden farklı olarak çizdiği tasavvur edilen eliptik mah rekinin büyük ve küçük çaplarının kesişme noktası. kutb-i izafi : astr. mihver-i Arz imtidadından yani mihver-i alem'den yalnız 1 O 5 civarında uzakta bulunan kutup yıldızının her hangi bir andaki durumuna göre tayin edilmiş olan kutup noktasıdır. kutb-i menfi : astr. •eksi kutup. kutb-i mer'i : astr. kullanılan kutb-i haki ki'nin kabul edilen diğer adı. [Mutlak kutup noktası (kutb-i mutlak) bugün için tayini müm kün olmayan bir noktadır; çünkü Kutup yıldızı, Güneş sistemi daimi hareket içinde bulunan kainatta müthiş süratlerle hareket halindedir. 529
-
···--
- --------------------
-
kutb-i mıknatısi Kutup yıldızı ancak on bin sene kadar bu vazifesini görebilecektir. İhtiyacımız bulunan kutup için pratik maksatlarla kabOI edilen basitleştirilmiş kapalı mahrekteki kutup hakiki değerle eşit tutulmuş bulunduğundan buna kutb-i mer'i adı veriliyor]. kutb-i mıknatısi : fiz. , jeod. 1. pusla ibre lerinin gösterdikleri yön. 2. coğr., top., jeod. mıknatisiyet-i Arz'ın en kesü olduğu yerler coğrafi kutupların bulunduğu yerler değildir. Amerika'da Labrador'un üzerinde zaman zaman yer değiştiren, bununla beraber belli bir sahada mahsur mıknansiyet en fazla olduğundan bu sahanın ortası kutb-i mıknansi-i şimali olarak kabul edilir. Buna benzer bir kutup da cenupta bulunmaktadır. [Kutb-i mıknatısi tli.biri hiç bir açıklama ile kul lanılmadığı takdirde yalnız kutb-i mıknansi-i şirnali'yi gösterir]. kutb-i müsbet : astr. •arn kutup. kutb-i risalet : Hz. Muhammed. kutb-i semavi : astr. Arz'ın merkezinden yani sema küresinin merkezinden daire-i istiva •yi semavi'ye amut (•dikey} olarak geçen hatnn sema küresini deldiği tasavvur edilen iki nokta. kutb-i semavi-i cenubi : astr. : sema kutuplarından daire-i istiva-i semiivi'nin alnnda (güneyinde) bulunan kutup. kutb-i semavi-i şimali : astr. sema kutup larından daire-i istiva-i semavi' üstünde (kuze yinde) bulunan kutup. kutb-i şimali : coğr., jeod., top. Arz'ın tul dairelerinin hatt-ı istiva (ekvator) dairesinin üzerinde (kuzeyinde) kesişme noktası, kuzey kutbu. kutb-i ulema : bilginlerin en büyüğü. kutb-i zeman : zamanın ermişlerinin başı. kutb-üd-din: 1) dinin kutbu; 2) erkek adı. kutb-ül-aktab (kutupların kutbu) : Allah'ın, kendisine tasarruf kudreti vermiş olduğu ven. kutb-ül-arifin : arif kimselerin kutbu, en ileri geleni. kutub yıldızı : asır. saplı bir tavaya benzeti len küçükayı denilen takımyıldızının (bir tavaya benzetildiği takdirde tava'nın) ucunda bulunan yıldız, demir kazık, lat.: Polaris; fr. Etoile Polaire, Alph a Ursus Minoris. kutbeyn � (a.i.c.) : l. iki kutup : [kuzey kutbu, güney kutbu]. 2. mec. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin. kutbi, kutbiyye � , � (a.s.) : kutuba filt, kutupla ilgili. kutbiyyet � (a.i.) : 1. fiz. pusula ibre sinin kutuba doğru dönmek hassası, fr. pola rite. [yapma kelimelerdendir). 2. tas. kutup mertebesine erme imtiyazı. kutbiyyet-i kübrı\ : tas. manevi menebele rin en yükseği. kôteh �,s (f.s.) : kısa. (bkz : kutfilı).
530
kuteh-bal JL;, �.,.S: (f.b.s.) : kısa boylu. kuteh-dest ..:.,.,.,.,J Y.,.S: (f.b.s.) : 1. kısa elli. 2. keremsiz, hasis. kuteh-endiş ı.fo.:!..ı.'il �.,.S: (f.b.s.) : kısa düşü nen, sonunu düşünmeyen. kuteh-pı\ t., 1J (a.i.c. : aktar) : 1. yan, taraf, bölük, cihet. 2. mat. •köşegen, çap. Nısıf kutur : •yarıçap. kutr-i arz: astr. yer çapı. kutr-i daire : mat. daire kutru, çap. kutr-i h akiki (gerçek çap) : mat. uzunluk biriminde ölçülen çap. fr. dıametre reel. kutr-i küre-i sema: astr. •gökküresi çapı. kutr-i zu kesir-il-adla': mat. •köşegen, fr. diaçonale. kutren l->1J (a.zf.): kutur itibarıyla. kutri c.s->1J (a.s.) : kutura ait, kuturla ilgili. kutta' t llJ (a.s. kan'ın c.) : kat'ediciler, kesiciler, kesenler. kutta-i tarik, kutta-üt-tarik : yol kesenler, haydutlar. kuttal Jl.ll (a.s. katil'in c.) : katiller, öldü renler, öldürücüler. kuttan ı::ıL.L...J (a.s. kann'ın c.) : oturanlar, yer liler. kutu' t.,.ı....:. (a.i. kat'ın c.): kesintiler. kutü-i mahrutiyye : konu biçimindeki par çalar. kutô' t.,.ı....:. (a.i.) : 1. bir yoldan veya sudan geçme. 2. göç etme [kuşlar]. kutub "':-'.,_LJ (a.i. kutb'un c.). (bkz : aktiib, kutb). kôt-vıil Jl,,.:..,.S: (f.b.i.) : 1. kale muhafızı, diz dar. 2. belediye reisi. kufıd ..ı.,....ı (a.i.) : 1. oturma. 2. namazın otu rarak eda edilen kısmı. (bkz : ka'de-i Ola, ka'de-i ahire). kufıliyye y,:.S (a.s.) : "küilli" nin müen.). (bkz : küüli). kuur .,.,....ı (a.i. ka'r'ın c.) : dipler, derinlikler; nihayetler.
kuvve-i mutasarrıfa kuva[y] �)l_,.i (a.i. kuvvetin c.) : kuvvetler, gücler, takatlar. (bkz: kuvvet). kuva-yi hamse-i batına : ruh. zihnin beş kuvveti, melekesi, •yetisi. kuva-yi hamse-i zahire : ruh. dıştaki beş [görme, işitme, koklama, dokunma, tadalma] kuvvet, •duyu, •yeti. Kuva-yi Milliyye : "milli (•ulusal) kuvvet" ask. İstiklal Savaşı boyunca Anadolu'da kuru lan hükumet ve bu hükumetin askeıi kuvveti. kuva-yi tabiiyye : tabiata ait kuvvetler. kuva-yi umiımiyye : umumi, bütün kuvvetler. kuvadiyye ":!Jl..,_:i (a.i.) : zool. •sıçangiller. kuvvad Jl_,.i (a.i. ka'id'in c.) : kumandanlar (•komutanlar). kuvvani vıl_,.i (a.s.) : dinamik, fr. d ynami que. kuvvaniyyet �1_,.i (a.i.) : dinamizm, fr. dynamisme. kuvve ._... (a.i.) : 1. kuvvet, güc. 2. niyet, fikir. 3. salahiyet (•yetki). 4. keyfiyet, vasıf. 5. his. 6. kabiliyet. 7. fels. fr. faculte. kuvve-i adaliyye: anat. adale, kas gücü. kuvve-i adliyye : huk. hukuk ve ceza kanunlarını, vak'a ve hadiselere tatbik eden kuvvet. kuvve-i ahize: 1. ahzetme, alma veya kav rama gücü. 2. cezbedici, çekici, büyüleyici manevi kuvvet. kuvve-i an-il merkeziyye : fiz. •merkez kaç kuvvet, bir merkez çevresinde hareket eden bir cismi, o merkezden uzaklaştıran kuvvet, fr. force centrifuge. kuvve-i askeriyye : askeri kuvvet, bir yere çıkartma yapabilecek, kullanılabilecek asker kuvveti. kuvve-i azın : azim kuvveti; başarı sağla mak amacıyla her türlü zorluğu yenme kararı. kuvve-i bahriyye : ast. deniz harp kuvveti. kuvve-i baide : gerçekleşmesi uzak bir ihti mal olan şey. kuvve-i hasıra : bek. görme kuvveti, göz deki görücülük kuvveti. kuvve-i cazibe : fiz. [Arz'ın] cezbetme, çekme kuvveti, fr. pesanteur. kuvve-i cazibe-i umiımiyye : bir cismi oluşturan atomların birbirlerini çekmeleri. kuvve-i cebriyye : wrlama. kuvve-i cerriyye: fiz. çekme gücü. kuvve-i cüz'-i ferdiyye : karşılıklı olarak iki cismin birbirlerini çekme kuvveti. kuvve-i d afia: defetme, savma kuvveti. kuvve-i delkiyye : fiz. sürtünme kuvveti. kuvve-i elastikıyye : fiz. •esnek kuvvet. kuvve-i elektrikıyye: fiz. elektrik gücü. kuvve-i ezeliyye (ezeli kuvvet): Allah kuvve-i faile, kuvve-i halika: tanrısal güç. kuvve-i faile-i elektriki : fiz. elektrik
•gerilimi. kuvve-i galibe ("ga" uzun okunur) : üstün, ezici kuvvet. kuvve-i gıdaiyye : beslenme gücü. kuvve-i hafıza : hafıza kuvveti, hıfzetme, unutmama kuvveti. Kuvve-i hasse: duyum alma gücü. kuvve-i hayaliyye : hayal gücü. kuvve-i hayeviyye: sağlığı sürekli kılan güç. kuvve-i hayvaniyye: hayvan gücü. kuvve-i hazıme : sindirim gücü. kuvve-i huliıliyye : gözenekli bir zar ile ayrılan iki sıvının birinden ötekine geçme özelliğinin derecesi. kuvve-i icraiyye : huk. devlet idaresiyle ilgili, umumi icraat ile zabıta kanun ve nizam larının ve mahkemelerden çıkan hüküm ve ilamların yerine getirilmesiyle mükellef bulunan kuvvet. kuvve-i ihtilal : ihtilal kuvveti. kuvve-i ihtiyariyye, kuvve-i iradiyye : irade yetisi, seçebilme yetisi. kuvve-i ilahiyye: (bkz: kuvve0i kudsiyye). kuvve-i ile-1- merkeziyye: fiz. •merkezcil kuvvet, muhitten merkeze doğru yönelen kuv vet, fr. force centripete. [kuvve-i an-il mer keziyye'nin zıddı]. kuvve-i inbatiyye: •bitelge, •biteklik. kuvve-i intaşiyye: bot. yerdeki tohumun filizlenme gücü. kuvve-i istihsaliyye: •üretim gücü. kuvve-i istinad : dayanma kuvveti. kuvve-i kalbiyye : dini inancı kuvvetleııdinne. kuvve-i kazaiyye : buk. yargılama kuvveti. kuvve-i kemmiyyet: fiz. •ürüt, •üretim. kuvve-i kudsiyye : Allah sırlarının kendi sinde gözüktüğü peygamberlerin, ermişlerin kuvveti. kuvve-i lamise : hek. bir nesnenin yumu şaklığını, katılığını hisseden kuvvet. kuvve-i lasıka: fiz. yapışkanlık. kuvve-i maddiyye : fiz. enerji. kuvve-i maliy ye : mal ve servetçe olan iktidar. kuvve-i ma'neviyye : iç, yürek gücü; moral. kuvve-i masike: tutucu kuvvet. kuvve-i mekniyye: fiz. gizli güc, potansiyel. kuvve-i mihanikiyye : denge ve hareket meydana getiren güç. kuvve-i muharrike : fiz. bir cismin hareke tinden doğan enerji. kuvve-i muharrike-i elektrikiyye : fiz. elektromotor kuvvet. kuvve-i muharrike-i mıknatısıyye : fiz. mağnetomotor kuvvet, fr. force magneto motrice. kuvve-i muhassala : fiz. kuvvetlerin •bileş kesi, birçok kuvvetlerin yerine geçen kuvvet. kuvve-i musavvire : maddenin türlü şekil lere girme gücü. kuvve-i mutasarrıfa : zihinde hayalin sak531
kuvve-i müdrike ladığı şeyleri istenildiği şekilde düzenleme ve harcama kuvveti. kuvve-i müdrike : beş duyu ile duyulan şeyleri zihinde de duyma kuvveti. kuvve-i müessire : fiz. •etkin şiddet kuvve-i müeyyide: •yapnnm gilcll, kuvveti. kuvve-i mümeyyize : içde hissedilen şeyleri birbirinden ayırma kuvveti. kuvve-i mütefekkire : psik. düşünce yetisi. kuvve-i müteharrik bi-1-elektrik: fiz. elektromotor kuvvet, r, ılııM:ce magnetomot rice. kuvve-i mütehayyile : duyulmuş bir şeyi tekrar canlandırma kuvveti. kuvve-i nabite : yetişme kuvveti. (bkz : kuvve-i nfu:niyye). kuvve-i namiyye: nemfilandırıcı kuvvet kuvve-i natika : psik. idrak, akıl. kuvve-i riıhiyye: psik. ruh inceliği. kuvve-i samia : işiticilik kuvveti. kuvve-i şamme : koku alma kuvveti. kuvve-i şeheviyye : dünyll zevklerine, şehvet, ten arzulanna düşkünlük, fr. concu piscence. kuvve-i şehvaniyye : istek, yeme içme arzusu. kuvve-i teb'idiyye : fiz. ka.ldınna kuvveti. kuvve-i teşriiyye : huk. kanun yapma salllhiyeti, yetkisi, yasama gilcü. kuvve-i te'yidiyye : doğruluma, onaylama gücü. kuvve-i umiımiyye : umumi kuvvet, [en çok] asker ve silllh kuvveti. kuvve-i vahime : zihinde hazır olan şeyleri tertip ve sarf etme kuvveti. kuvve-i zahriyye : arka veren kuvvet, yar dımcı, imdatçı. kuvve-i zaika: bek. tadıcılık kuvveti. kuvve-i zakire : psik. akılda tutma gücü, hafıza. kuvve-i zatiyye: kişisel •nitelik. kuvve-i zihniyye: psik. zihin gücü. kuvvet ..::..-.,l (a.i.c. : kuva[y]): 1. güc, kudret, tllkllt; sıhhat, sağlamhk. 2. bir hükumetin askeri gücü. kuvvet-i devlet: devletin kuvveti. kuvvet-i kalb: itimadı, gilvenmeyi arttırma. kuvvet-i karabet : huk. karibette kuvvet. Mesela : [ana-baba bir kardeşin karabeti baba bir kardeşten kuvvetlidir : çünkü, anababa bir kardeş iki karabet ve diğeri bir karabet sahi bidir]. kuvvet-i tab': manzum söz söyleme kabiliyeti. kuvvet-i tali', kuvvet-i baht : talihlilik, baht açıklığı, açıkbahtlılık. kuvvet-i tali: yardımcı kuvvet, ikinci derece deki kuvvet. kuvvet-pezir >.!.lfl-.,l (a.f.b.s.) : kuvvetli, güçlü. kuvvet-üz-zahr (arka kuvveti) : 1) yedek 532
kuvvet, arka kuvveti; 2) dayanılacak olan kimse, şey veya hal. 3. mat. 2x2x2 gibi •çar panları müsavi olan bir •çarpmada bunların miktarını gösteren rakam : 2x2x2=23 muadele (•denklem) sinde 3 sayısı, 2 nin kuvvetini gös terir. [Arapça, Farsça yapılan terkiplerde kelime kuvve şeklinde kullandır). (bkz: kuvve). kuvvi ıs-.,l (a.s.) : fels, fr. virtuel. kuvviyyet �-.,l (a.i.): fels. fr. virtualite. küy ı.sfi (f.i.) : 1. köy. 2. mahalle ve işlek yol; sokak. (bkz : şah-rah). 3. sevgilinin bulunduğu yer. kiıy-i yar : sevgilinin köyü; sevgilinin otur duğu yer. küy-daş J.IJ.:!fi (f.b.s.): köydeş, bir köylü. kuyüd J,:ıl (a.i. kayd'ın c.) : 1. kayıtlar, bağ lar. 2. deftere geçirmeler. kuyud-i kadime (eski kayıtlar) : Tapu ve Kadastro Umum Müdürlüğü'nün bugünkü Arşiv dairesi (müdürlüğü). kuyiıd-ı vakfiyye : Vakıflar Umum Müdür lüğü'nün arşivi. kuyudat ..::..IJ,:ıl (a.i. kayd'ın c. olan kuyud' un c.) : resmi muameleler ve haberleşmeler def teri. kuyudat-, atika: eski kayıtlar. kuytidat-ı vakfiyye : Vakıflar Umum Mü dürlüğü'nün arşivi. kuyiıh c� (a.i. kayh'ın c.) : irinler. kôy-yaft ..:...il;ı ı.sfi (f.b.i.) : sokakta bulunan bebek, bırakınn. kuz .:,..,s.. (f.s.) : kanbur. (bkz : kuhtn1, kuh -püşt). kuz .;..,S.. (a.i.) : 1. bardak. (bkz: kadeh). 2. tas; çanak. kuzah c.;.l (a.i.) : 1. bulutlara karışan bir melek. 2. şeytan adlanndan biri. 3. renk renk olan çizgi. Kavs-i kuzah: co(t. ebem kuşa ğı, yağmur kuşağı. (bkz : alaiın-i sema'). Tabaka-i kuzahiyye: anat. göz tabakala nndan biri. kuzahi v""j.l (a.s.) : kuzaha ait, kuzahla •il gili, renkli. kuzahiyye "-:ta.;.l (a.i.) : anat. gözün renkli olan tabakası, fr. iris. kuzat il....i (a.i. kadi, kazi'nin c.) : kadılar. Kadi-1-kuzat : kadıların başı. (bkz : kadi, kazi, kudat). küze ı..;..,S.. (f.i.) : su testisi. küze-baz .; 4 •.;..,S.. (f.b.s. ve i.) : testileri başı nın üstünde tutarak hüner gösteren oyuncu. kôze-ger � •jfi (a.f.b.i.) : bardakçı; çöm lekçi.
külah-ı vefai kübad Jl;ı,S (a.i.) : bek. karaciğer iltihabı. kübbad .ı� (a.i.) : bot. ağaç kavununu andı ran, iri ve yumuşak bir limon. küberi' -ı� (a.s. kebir'in c.) : büyükler, ulular. (bkz: eazım). küberay-i ümmet : ümmetin büyükleri, ulu ları. kübr � (a.i.): büyüklük. (bkz: kibr). kübra ıs� (a.s.) : 1. daha (en, pek, çok) büyük olan. ("ekber" in müennesi]. Hadicet ·Ül-Kübra: Hz. Muhammed'in ilk zevcesi. 2. mant. büyük •önerme. kübfıd J� (a.i. kebd, kebed'in c.) : karaciğerler. (bkz: ekba.d). küci 4,-s: (f.i.): ı. yer. (bkz: ca, cay). 2. zf. nereye?, nasıl?. küdas ""'1.u (a.i.) : hayvan aksırığı. küdfır J.J.ı.S. (a.i. keder'in c.) : kederler, sıkın nlar, üzüntüler. (bkz: ekdar). küdfırat ..:..I J.JA (a.i. k!idur'un c.) : (bkz : ekdar). küdılret ..:..J.JA (a.i.): 1. bulanıklık. 2. gam, tasa, kaygı. (bkz: kürbet). küfat ..:..LU (a.s. kafi'nin c.). (bkz : kafi). küfe ti..S (f.i.) : küfe, kamıştan veya ağaçtan örülmüş sepet. küffar JLU (a.s. kafır'in c.) : kafirler, hak Qinini inkar edenler. (bkz: kafirfin, kefere\ küfr � (a.i.c. : küfür) : 1. Allah'a ve dine ait şeylere inanmama, Cenllb-ı Hakk'a ortak koş ma. 2. dinsizlik, imansızlık. 3. İslam dinine uymayan inanışlarda bulunma. 4. nankörlük. 5. sövüp sayma, fena, kaba söz söyleme. 6. örtme ve gizleme. küfr-i cahfidi : içinden bilip ağızdan ikrar etmeme. kü'fr-i inadi : içinden bilip diliyle ikrar ettiği halde İslam dinine girmeme. küfr-i inkarı : Allah'ı asla bilmeyip ikrar ve itiraf etmeme. küfr-i nifakı : dil ile tasdik edip kalben inkar etme. küfr-i zülf : zülfün karalığı. küfran ı:,I� (a.i.) : iyilik bilmeme, gördüğü lutuf ve insaniyeti unutma. [zıddı: ş!ikran]. küfran-ı ni'rnet : nankörlük. küfr•biz .:ı4� (a.f.b.s.) : küfredici, sövüp sayıcı. küfr-bazi ıs.:ı4� (a.f.b.i.) : küfürbazlık, küfredicilik, sövüp sayma.
küfriyyat ..:..�# (a.i.c.): ı. kafirliğe, küfre sebebolan işler, sözler. 2. hicviyeler. 3. m!i rekkepçi Havaı'nin hicviyelerinden mürekkep mecmua. küffıf ...i,,.U: (a.i. keffin c.) : el ayalan, avuçlar. küfv ,,.U: (a.i.c. : kifat) : eş, benzer, denk, arkadaş. (bkz : kifaet, manend, muadil, müsavi, nazir). küfye 4,U (a.i.): ancak geçinecek kadar olan yiyecek. küh � (f.i.): dağ. ["kuh" kelimesinin hafifle tilmişi]. kühen � (f.s.) : eski, yıpranmış, modası geç miş. Hane-i kühen: eski ev; mec. d!inya. (bkz: atik, bastan, kadim). kühen-deyr .>:!4 (f.b.i.): (bu-) dünyl. kühen-gürg .d� (f.b.i.): (bu-) d!inya. kühen-harabit ..:.ı4ı.,.;. � (f.b.i.) : (bu-) dünya. kühen-pir � � (f.b.s.) : çok yaşlı. kühen-sil Jı.......:.,.s: (f.b.s.): "eski yıl" : yaşlı, yaşlanmış, kocamış; eski. (bkz : atik). küheyli, hüheyk\n ı:,� , � (a.i.) : göz!i sürmeli cins Arap an. kühhin 0L,.S (a.s. kahin'in c.) : falcılar, bakı cılar. (bkz : kehene). küh-istan 0� (f.b.i.) : dağlık, dağı çok olan yer. ["kuh-istan" ın hafifletilmişi]. kühlan ı:,)l..,.S (a.i. kehl'in c.). (bkz: kehl). küh-sar Jı.....,.s (f.b.s.) : dağlık, dağ tepesi. ["kuh-sar" kelimesinin hafifletilmişi]. kühfıf ...i.,,..S: (a.i. kehfin c.) : mağaralar. kühôf-i cibal : dağların mağaraları. kühıll J.,,..S: (a.i. kehl'in c.) : 30-50 yaş ara sında bulunan kimseler, olgunluk çağında bulu nanlar. (bkz: kihal). kühfilet ..:..J.,,..S: (a.i.) : olgunluk çağı, 30-50 yaş arası. (bkz: sinn-i kemal). kükürd .ıj!...,S. (f.b.i.). (bkz : gfigird). külah, küleh � • ,)I.S: (f.i.) : ı. k!ilah, [eskiden) giyilen, ucu sivri veya yüksek b�lık, başa giyilen şey. (bkz: serpuş). Kec-külah: külahı eğri, külahını eğri giyen. külah-ı istiva.dar: sat. istiva denilen yeşil şerit dikilmiş bulunan mevlevi sikkesi. külah-ı Mevlevi: Mevlevi külahı. 2. içine şeker ve saire koymak üzere huni şeklinde bükülen kağıt. 3. mec. oyun, hile. [hafifle tilmişi: küleh'dir]. kµlah-ı seyfi: tas. bir çeşit mevlevi külahı. külah-ı vefai : Sultan Divani "Divlln-ı Ke-
533
külah-ı zerd bir"i almak üzere Iran'a giderken Haleb'e uğradığı sırada oranın şeyhlerinden Ebü-1Vefa'nın ziyarete geldiğinde "teberrüken sikke giymek istediğini" söylemesi üzerine, Sultan Divani'nin başından çıkarıp şeyhe giydirdiği serpuş'un adı. Ki bu başlık, Divanfnin geceleri giydiği kısa bir sikke imiş. külah-ı zerd : tar. acemi oğlanlarının baş larına giydikleri başlık. külale �)IS (f.i.) : 1. kıvırcık saç. 2. çiçek demeti. külbe '4....ı.lS (f.i.): kulübe. külbe-f ahzan (hüzünler kulübesi)..: _gam,. keder, tasa evi. külef ....ı.1S (a.i. külfet'in c.) : 1. zahmetler, sı kıntılar, zorluklar, yorgunluklar.2. merasimler, seremoniler. küleh ..ıs (f.i.). (bkz : külah). küleh-dıiz .,..,., ..ıs (f.b.s.): külah diken. küleh-küşe �� (f.b.i) : [eskiden] külahın, fes'in köşesi. küleng .ı.:..lS (f.i.): turna kuşu. külfe ü.Js: (a.i.) : Osmanlı idaresi zamanında Mısır'da kul taifesinin giderlerini sağlamak üzere alınan vergi. külfet ..:;...iJ.S (a.i.c. : kiilef): 1. zahmet, sıkıntı, zorluk, yorgunluk, zorlu iş. 2. merasim, sere moni. külhan, külhen �. ü� (f.i.) : külhan, han, hamamlarda suyu ısıtmak için ateş yakılan yer, hamam ocağı. külhani, külheni � , ı.r'� (f.i.) : 1. çapkın, serseri. 2. okşama ile azarlama sözü. külhani-i Iay-har : meşhur Hakim-i Senai' nin mürşidi. küliçe � (f.i.): kiilçe. küliçe-i• Öühas : bakır kiilçesi. küliçe-i sim: gümüş külçesi. küll � (a.s.zf.): hep, bütün, çok. Akl-ı küll her şeyi kavrayan akıl. Ala külli hal_!n (her halde): şöyle böyle, olabildiği kadar. Ustad-ı küll : herkesin, umfımun üstadı. Min-küll -il-vücüh: her veçhile, her bakımdan. külle yevm : her gün. küllab ....)IS (a.i.c. : kelalib) : ucu eğri demir, çengel, kanca. küllabi ı.rl)IS (a.i.) : tımarhane hademesi, gul labici. küllab-ül-cenin �I ._.)IS (a.b.i.) : hek. lavta denilen hekimİik ileti.· külle ...ıs (f.i.): 1. kahkül. 2. topuk. 534
külli, külliyye �. � (a.s.): 1. umumi, bütün. 2. çok. 3. mant. •tümel. Husuf-i külli : Ayın tamamının tutulması. Küsuf-ı külli : tam güneş tutulması. Kaide-i kül· liyye: umumi, herşey hakkında tatbik edilecek kaide, •kural. Kudret-i külliyye : Allah'ın kudreti. külliyyat ..:::.� (a.i. külliyet'in c.) : 1. bir yazarın basılmış eserlerinin tamamı. 2. [eski] bir şeyin bütünü, hepsi. külliyyat-ı bams: mant. Aristo sisteminde: nevi, cins, fark, has, araz (•ilinek). külliyye, külliyyet � , � (a.i.) : 1. umumtıik, bütünlük. 2. çokluk, bolluk. 3. Osmanlı İmparatorluğu zamanında Araplardaki bazı medreselere üniversite kelimesinin karşılığı olarak verilen bir ad. Bi-1-külliyye : bütün bütüne. Ervihiyye-i külliyye: fr. panps ychisme. Kelimiyye-i külliyye : fr. pan logisme. Kuvve-i külliyye : bütün silahlı kuvvetler. külliyyen ·� (a.zf.) : büsbütün, çok olarak, tamamiyle, toptan, kökünden. küllü atin karib: bütün gelecekler yakındır. küllü şey'in yerciu ili aslihi : her şey aslına döner. külüng .ı.:..lS (f.i.) : taşçı kazması. kümahe uı....s: (f.i.): nazarlık. kümat ..::..,W (a.s. kemi'nin c.) : yiğitler, kahramanlar; savaşçılar. kümbed � (f.i.). (bkz: günbed). kümdet ..:..ı....S (a.i.): renk değiştirme. kümeyt � (a.i.): 1. doru at. kümeyt-i hame (söz meydanının atına benze tilerek): kalem. 2. kırmızı şarap. kümm r,S (a.i.c. : kimim) : bot. çiçek kbesi, çiçek kapçığı, tomurcuk. (bkz: kimm). kümmel J._.!S; (a.s. kamil'in c.) : kamiller, olgunlar. kümmelin ı:r.J...S. (a.s. kamil'in c. olan küm mel'in c.) : kamiller. kümmi � (a.s.): 1. mahrut, koni biçiminde olan. 2. eski yazma kitap çeşitlerinden birinin adı. Tulani ve küçük olan bu kitapları alimler cübbelerinin yenlerinde taşırlardı. kümun u..,..,.S. (a.i.) : gizlenme. (bkz: ihtira). kün uS- (a.fı.): ol, olsun!. kün fe-kan, kün fe-yekün : olan oldu. [Allah, bu -kün!- emirle bütün varlıkları yarat tığından, tasavvuf edebiyatında bu kelimeye çok rastlanır]. küna ı.:....s: (f.i.): yer, etrafı çevrilerek ekilen yer.
kürdi'li çargah künam rı.:...s: (f.i.) : 1. insanın dinleneceği yer. 2. kuş yuvası. 3. vahşi hayvan ini. -künan ı:,L:..S- (f.e.) : -yaparak, -ederek; -yapan, -eden. Hande-künan : gülerek. Nale-künan : ferylldederek. Raks-künan : raksederek, oynayarak. Nakş-künan : nakşe derek. Tazallüm-künan : tazallüm eden, yanıp yakılan. Zevk-künan : zevk ederek. künasat ,.;:.,L....ı..:...s: (a.i. künase'nin c.) : süp rüntüler. künase '--ı..:...s: (a.i.c.: künasat): süprüntü. künat ,.;:.,l:..S (a.i. kani'nin c.) : kinayede bulu nanlar, kinayeciler. künc � (f.i.): 1. köşe, bucak. künc-i kanaat : kanaat köşesi. künc-i mihen : mihnet, sıkınn köşesi. 2. elbise ve kilim gibi şeylerde meydana gelen buruşukluk. 3. s. kanbur. 4. ev aln bodrumu. küncüd � (f.i.) : bot. susam, l at. sesa mum orientale. künd .ı.ll (f.s.) : 1. kör, keskin olmayan. 2. cesur, yiğit. 3. i. bukağı. 4. kısa, biçimsiz. S. anlayışsız. künde •.ı.ll (f.i.) : 1. iri ve kalın ağaç. 2. suçlunun ayaklarına geçirilen tomruk. 3. yakışıksız, kuvvetli genç irisi. 4. kütük, kalın ağaç gövdesi. 5. tuzak, düzen. 6. kalın kafalı, anlayışsız kimse. künde-i çehar bend : [dört unsur itibariyle] Dünya. künde-i hizem: yakılacak odun. künde-kar .,ıs • .ı.:..s: (f.b.i.) : kıymetli ağaçlan işleyen marangoz, sedefçi, fr. ebeniste menuisier. künde-kari ı.s.>IS • .ı.:..s: .(f.b.i.) : ince maran gozluk, sedefçilik, fr. menuiserie, ebenis terie. künd-güş ı,J.,.,.! .ı.ll (f.b.s.) : sağır. künende •..ı.:...:...s: (f.s.) : edici, yapıcı, eden; yapan. Agaz-künen : başlayıcı, başlayan. küngüre .� (f.i.) : kubbenin tepesi, en yüksek yeri. künh � (a.i.) : 1. bir şeyin aslı, hakikati, temeli. 2. kök, dip. 3. fels. esas, öz. Künh-ül-Ahbar .,L...:i.'i 1 � (a.it.) : "haberle rin esası, özü" : Gelibolulu Mustafa Ali'nin l 59 l 'de yayınladığı 4 bölümden oluşan tarih kitabı. künişt � (f.i.): Yahudilerin havrası. künnaşe �U.S: (a.i.c. : künnftşat) : kök. künfıd ..ı,,.:...S: (a.i.) : nankörlük. künfın i:,.,.:...S: (a.i.) : bir şeyi gizleme, saklı tutma.
künün ı:,,,.:...S: (f.zf.) : şimdi. (bkz : el'll.n). ["eknun" kelimesinin hafifletilmişi]. künüz .:,,,.:...S: (a.i. kenz'in c.): hazineler. künüzat .::.ıl.:,,,.:...S: (a.i. kenz'in c. olan künuz' un c.): hazineler. künye 4.:..S: (a.i.) : bir kimsenin adı, soyadı, doğumu, memleketi, mesleği ve işi gibi hususiyetlerini gösteren kayıt. küran ı.:,lfi (f.i.): al renkli at. (bkz: küreng). kürasi ı.r-lfi (a.i. kürsi'nin c.). (bkz : kürsi). kürat ,.;:.,lfi (a.i. küre'nin c.) : küreler, yuvarlak olan cisimler, toparlak nesneler. kürbe ":!fi (f.i.) : dükkan. kürbet �fi (a.i.) : gam, tasa, kaygı. (bkz : kildureô. kürbet-i gurbet : gurbet tasası. kürd ..ıfi (a.i.c. : ekriid) : kürt. kürdi ı.sJfi (a.s.) : kürt biçimi, kürtlerinkine benzer. kürdi hotoz : tar. Osmanlılarda kadınların başlanna takbkları bir çeşit hotoz. kürdi cs..ıfi (a.i.) : müz. Türk müziğinin üç numaralı basit makamı. Kürdi dörtlüsü ile pftselik beşlisinden ibarettir. Puselik beşlisi ile dügah'da durur. Güçlü -beşli ile dörtlünün bir leştiği- neva'dır. Donanımda "si" küçük mü cenneb bemolü mevcuttur. Dizisi umumiyetle çıkıcı olarak seyreder. Orta sekizlideki sesleri -pestden tize doğru- şöyledir : dügah, kürdi, çargah, neva, hüseyni, acem gerdaniye ve muhayyer. Şu şedleri isimli olarak kul lanılmıştır : Kürdili hicazkar (rast'da), ferahnüma (yegah'da) ve aşk-efzll. (hüseyni aşiran'da); kürdi, son asırlarda kullanılmış ve bu yüzden bünyesi hakkında musikiseverlerce ihtilafa düşülmüştür; halbuki en eski makamlar dan biri olup, eskiden kullanılmakta idi. Nisbe ten muahhar zamanlarda ise -çll.rgahda olduğu gibi- şedleri ve mürekkepleri bol bol kul lanılmış fakat asıl makama rağbet edilmemiştir. Bilhassa her makamın sonuna -puselik beşlisi gibi- bir kürdi dörtlüsü ilave edilerek pek çok kürdili makamlar,terkibedilmiştir. kürdi-aşiran ı:,I� ı.sJfi (a.f.b.i.) : müz. birkaç asırlık bir mürekkep makam. ı.sJfi (a.t.f.b.i.) : kürdi'li çargah .� .ı lıt müz. çargah dizisinin kürdili şekli; yani, çar gah beşlisine, çargah dörtlüsü değil de, puselik dörtlüsü ilave olunmuş şekli (ki bu durumda, puselik perdesi yerine kürdi kullanılmakta ve makam "si" küçük mücenneb bemolü almak tadır). Bu diziye H. Saadettin Arel ve Dr. Subhi Ezgi bu ismi vennişlerdir. Abdülkadir Merll.gi bu makama "uşşak" demekıe ve "Türk lerin milli makamlarıdır" kaydını ilave eylemek-
u-1
535
kürdi'li hicaz-kar tedir. Bugünkü uşşak'ın tertibi ise bambaşka olup, bu "eski uşşak" yani kürdili çargah'dan zamanımıza bir numune intikal etmemiştir. Bu dizinin de niseb-i şerife adedi tamam, yllni 9 dur. Orta sekizlideki sesleri -pestden tize doğru- şudur. : kaba-çargah, yegah, aşiran, kaba-çargah, yegah, aşıran, acemaşiran, rast, dügah, kürdi ve çargah. kürdi'li hicaz-kar .,ılS:.)4,.a. ı.,1 ı,sJfi,. (a.t. f.b.i.) : müz. Hacı Arif Beyin ic!idettiği bir makamdır. Aşağı yukarı 130 senelik olan bu makam, bu müddet içinde çok büyük bir rağbete mazhar olarak bilhassa şarkı forme'u için bol bol kullanılmıştır. Bugün hicaz, uşşak, hüseyni ve hüzzamdan sonra 5 inci olarak en çok kürdi'li hicazkara mensuptur; en fazla şarkının yazıldığı makam ise, doğrudan doğruya kürdi'li hic!izklirdır. Asıl kürdi'li hicazkar, kürdi makamının bir pest perdedeki yani rast (sol) daki şeddidir. Güçlüsü -dördüncü derece olan- çargah (do) dır. Donanımına "si", "mi" ve "la" için 3 tane küçük mücenneb bemolü alır. Kürdi gibi tabiatıyla bunun da 9 niseb-i şerifesi vardır. Dizisinin seyri umumiyetle inicidir. Orta sekizlisindeki sesleri -tizden peste doğru olmak üzere şöyledir : gerdaniye, acem, nim-hisar, neva, çargah, kürdi, nim-zirgüle ve rast makamının ikinci bir şekli daha vardır ki bu, mürekkep bir makamdır ve hicazkar ile kürdi dizilerinden veya sadece hicazkarı müteakıp kürdi dön lüsündenJbarettir; 3 bemol ile donanır; nota içinde hicazkar için "fa" bakıyye diyezi ile "si" bekar ve "si" koma bemolü ilave olunur. Makama "kürdili hicazkar", yahut "hicazkar kürdi" adının verilmesi ilkin hicazkllr ile kürdiden mürekkep oluşu dolayısıyladır. Şimdi artık hemen dllima basit şekli yllni kürdinin rast perdesindeki şeddi kullanılmaktadır. küre •..,.l (a.i.c : kürat) : 1. yuvarlak, toparlak. küre-i arz : yer yuvarlağı. 2. geo. •küre. küre-i ateş : hava tabakası üzerindeki ateş kısmı. küre-i ayn : bek. göz yuvarlağı. küre-i arz u ma : Dünya'daki kara, su, kaya, toprak parçaları ve denizler. küre-i beyziyyt : biy. oosfer. küre-i esir : (bkz: esır �i ). küre-i haceri: •taşküre, litosfer, fr. lithos phere. küre-i hadidiyye : hek. suda eritilerek kan sızlığa karşı kullanılan demirli bir ilaç. küre-i bak : yeryüzü. küre-i hiricet-il-merkez: astr. esası Ptole maios tarafından ortaya atılan ve dünyayı kllinatın merkezi sayan bir astronomi merkezi. küre-i heva, - liceverd : gök kubbesi. küre-i kamer : astr. Ay. küre-i lliceverd : gök kubbe, havaküre. · 536
küre-i levniyye : •renkküre, kromosfer, fr. chromosphere. küre-i miiyye : •suküre, hidrosfer, fr. hyd rosphere. küre-i musattaha : •düzlemküre. küre-i mücesseme: •yerküre. küre-i nariyye: jeol. pirosfer. küre-i nesimi : havaküre, atmosfer, fr. atmosphere. küre-i sema: astr. gökteki, gök cisimlerinin vaziyetini gösteren küre; merkezi Arz'ın mer kezi olmak üzere yapı çapı sonsuz olarak tasav vur olunan ve sathında bütün yıldızların mürte semleri bulunan muhayyel küre. küre-i sulbe : •taşküre, litosfer, fr. lithos phere. (bkz : küre-i haceti). küre-i şems : astr.. Güneş. küre-i zemin : yeryüzü, yeryuvarlağı. küre-i ziya : •ışıkküre, fotosfer, fr. pho tosphere. küret-ül-kevakib : astr. astronomi olayı. küret-ül-küll : dokuz kat olduğuna inanılan göğün en üst katı. kürema L.fi. (a.s. kenm'in c.) : 1. kerim, asil, necip, iyiliksever, hayır sahibi, cömert, eliaçık kimseler. 2. ulular, büyükler. (bkz: kiram1 .2). kürend, küreng �..,S , .J:.ıfi. (f.i.) : al at. (bkz: küran). kürevi f.S.Jfi. (a.s.) : yuvarlak; mat. •küresel. Hendese-i küreviyye : geo. •küresel geo metri. ["küriyy" de denir]. küreviyy-üş-şekl : geo. yuvarlak şekil. küreviyy-üş-şekl cümle-i kevkebiyye : astr. •küremsi yıldız yığınları. küreybe '-::'-::!..ıS (a.i.) : biy. tulumcuk, fr.. utricule. küreyvat ..:.l>:ı..,S (a.i. küreyve'nin c.) : kü çük kürecikler, yuvarlaklar, •yuvarlar. küreyvit-ı beyzi: anat. •akyuvarlar, kan ve lenf gibi vücut sıvı (mllyi) larında bulunan çekirdekli ve yuvarlak hücreler. küreyvit-ı hamra : anat. •alyuvarlar, kana al rengini veren çekirdeksiz yuvarlak küçük hücre olup, kanın her milimetre kübünde beş milyon kadar bulunur. küreyvit-ı meneviyye : anat. menideki cinsiyyet zerrecikleri. küreyvat-ı yabise: bek. kanın terkibinde yüzde on dön nispetine bulunan demir bileşiği. [kelimenin doğrusu "küreyyat" dır]. küreyve •>:ıfi (a.i.c. : küreyvat) : 1. küçük yuvarlak, •yuvar. 2. fiz. molekül, elektron. küreyve-i beyza : anat. •akyuvar. (bkz : küreyvat-ı beyza). küreyve-i hamra : anat. •alyuvar. (bkz küreyvat-ı haınra). küreyve-i şa hmiyye: biy. yağ •yuvarı.
küşti-gih küreyvi ı.s..Hfi (a.s.) : •küresel. küreyvin �-Hfi (a.i.c.) : fizy. alyuvarlara kırmızı rengi veren duru suya benzer bir madde, •yuvarcıklar, fr. globules. küriz �fi (f.i.) : hizmetkar. kürizi ıs�fi (f.s.) : düşkün, beli bükük ihti yar. kürras ..!:.ılfi (a.i.): bot. pırasa. kürrase -:!'i (a.b.s.): zevalsiz, bitimsiz. la-yezali �l.>-:!'i (a.b.s.) : liyezal'e mensii bolan. lay-har .,ı�'i (f.b.s.): tortu i çen; şarap tortu sunu içecek kadar ayyaş. Külhani.i liyhir meşhur hakim Senfil'nin mürşidi. layıh �"/ (a.s. levh'den): 1. parlak, parlayan. 2. Aşikar, meydanda. (bkz: hüveydi). 3. hanra gelen. [Arapçada "liih" dir]. 4. içine doğan. layıha �'i (a.i.): ı. düşünülen bir şeyin yazı hliline getirilmesi. 2. huk. tasan. [Arapçada "laiha" dır]. layiha-i kaniiniyye : huk. henüz tasdik olunmamış kanun tasarısı. layık J.:'i (a.s. liyikat'den) : yakışan, yaraşır, yakışık. (bkz : berci, çespin, şiyan, şayeste). layık-ine .Oli:!'i (a.f.zf.) : yaraşır, yakışır yolda.
544
la-yuadd �'i (a.b.s.) : sayılmaz, sayılamaz, pek çok. (a. la-yuadd vela yuhsı\ � ,, b.s.} : sayısız, hesapsız, pek çok. la-yugleb �"./ (a.s.) : mağlup olmaz, yenil mez. la-yuhsa �'i (a.s.} : sayılmaz, hesaba gelemez. la-yuhti �"./ (a.s.) : hata işlemez, yanlış yapmaz, fr. impeccable. la-yukal J�"./ (a.b.i.) : tenasül aleti. (bkz : kadib, kir, merz-giin). la-yu'kal Jia..:!Y (a.b.s.) : akıl ermez, anla şılmaz. la-yu'la �y (a.zf.) : üzerine çıkılmaz, üstüne çıkmak mümkün değil. la-yu'lem �'i (a.s.): bilinmez, bilinemez. la-yu'ref ...J�Y (a.s.): bilinemez. la-yutak J�Y (a.s.) : takat yetmez, çekil mez, dayanılmaz. Teklif-i mı\ la-yutak dayanılmaz ve kabul olunamaz teklif. ıa-yüfhem �"./ (a.s.): anlaşılmaz. lı\-yüfna � '/ (a.s.) : fen! bulmaz, yok olmaz, tükenmez. lı\-yüs'el �'i (a.s.) : mes'ul olmaz, sorul maz. li-yü'selü amma yeraı: yaptığından dola yı sorguya, suale uğramayan; Allah. (bkz : bi -çiln u çira). la-yüzal Jl.>-:!"./ (a.s.) : izale edilmez, tüken mez. lazı\ ı,)..J (a.i.} : 1. ateş, alev. 2. cehennem'in bir adı. la-zile, ıa-zalet ı.JI,;"./ , 4Jl,j"./ (a.zf.) : ı. zail olmasın, zeval bulmasın. 2. olsun! la-zale aliyen : yüce olsun! lbebeliyye 44,;'i (a.i.) : bot. horozibiğigil ler, fr. amarantacees. la-zeval Jl.,.:,"l (a.s.): zevalsiz. la-zevale-leh :1 (a.b.s:): zeval bulmaz, zail olmaz, baki, kalıcı. [Allah'm sıfatlarındandır]. lem-yezeli u-l.>:1 (a;b.i.): zeval bulmazlık, bakllik, kalıcılık. lemze ı.j..l. (a.i.) : göz veya kaşla işaret etme. (bkz: lümeze). lene (f.i.) : naz ve eda ile salınma. (bkz: hıraman). lenf, lenfa u:..ı , (a.i.) : hek. beyaz kan, vücutta ince damarların içinde dolaşan, kanın esasını teşkil eden ve eskilerin ahlll.t-ı erbaa dedikleri bu dört maddeden biri. lenfai, lenfaiyye �u:..ı , (a.s.i.) : Ienfe ait, lenfle ilgili; lenf maddesi; ağır kimse. Cümle-i lenfaiyya : lenf sistemi.
e-1
.J.l:
rJ rJ
e-.:J
...ı.:..ı
ı.ı=ıu:..ı
547
-····-
-
-·· · - ---------------------
lenfa-yi dahili lenfa-yi dahili : bek. •içakkan, fr. endo lymphe. leng ..s...:...ı (f.s.) : 1. topal, aksak. (bkz : a'rec). 2. tenasül aleti. 3. yolculuk sırasında kafilenin bir yerde bir iki gün kalması. leng-ane yl..t....J (f.zf.) : topalcasına. lenger µ (f.i.) : gemiyi yerinde mıhlamak için denize atılan zincir ve bu zincirin ucundaki çapa. Fekk-i lenger : geminin lenger alıp yola çıkması. lenger-endaz .:,ı.ı.:.ı µ (f.b.s.) : 1. lenger atan, demir atan. 2. (limanda) demir atmış olan [gemi]. lenger-hane YLi.. µ (f.b.i.): lenger yapı lan yer. lengeri ısµ (f.i.) : lenger, büyük bakır sahan. leng-fahte �Li ..s...:...ı (f.b.s.) : 1. topal gü vercin. 2. müz. Türk müziğinin küçük usulle rindendir; buna "aksak fahte", "nim fiihte" de denilir. 10 zamanlı ve 6 darblıdır. Leng-fahte, fahte usulünün yansıdır. Şarkı gibi küçük forme'larda kullanılmaz; büyük usuller gibi peşrev, beste (bilhassa nedense nakış besteler qununla ölçülmüştür) şekillerinde kullanılır. Ayin-i şeriflerde de görülür. Bu yüzden istisnai olarak büyük usuller gibi muameleye tabi tutu lur ve 10/16 lık değil (ki bu mertebesi henüz hiç kullanılmamıştır) 10/8 lik mertebesine "yürük leng fahte" denir. Sırasıyla Türle aksağı, ve nfm sofyan usullerinden mürekkeptir. 6 darbının kıymeti sırasıyla şöyledir : nim kavi, kavi, zaif, kavi, nim kavi ve zaif. Darblann vuruluş şekilleri ve imtidatlan ise şudur: düm (2 zaman), tek (3 zaman), düm ( l zaman), tek (2 zaman), te ( l zaman) ve ke (1 zaman). Leng fahte, zaman itibarıyla bir küçük usOI oldu ğundan, bu usul ile ölçülmüş bir eserin notasında, ölçünün terkibine giren Türk aksağı, semaı ve nim sofyan, noktalı çizgilerle ayrıl maz. lengi � (f.i.): topallık, aksaklık.
semaı
len terani �ı.,.:. &,l (a.cü.): [sen] beni görme yeceksin. lerzan ,:ıl.:,..,J (f.s.) : titrek, titreyen. (bkz : ra'şan, ra'şe-dar). lerze • .:,..,..1 (f.i.). (bkz: lerziş). lerze-i istitar ü istiğna : saklanıp çekilme titreyişi. lerze-dıir _,1.ı •.j.,.J (f.b.s.) : titrek, titreyici. (bkz : lerze-nak). lerze-bahş � •j..,J (f.b.s.) : titreten, tit reme veren. lerze-ba hş-ı dil : gönül titreten. 548
lerze-nak :!ı...... (a.i. ma'bed'in c.): çitler, geçile cek yerler, köprüler, kemerler. Turuk u maabir : yollar ve geçitler. Turuk ve mai bir nezareti: [eskiden] nafia vekaleti. maicin �ı....... (a.i. ma'cfin'un c.) : hamur lavamıni getirilmiş, yoğurulmuş şeyler. maicin-i tıbbiyye : hekimliğe ait macunlar. maad .ıLı... (a.i. avdet'den) : 1. dönillen, dönüp gidilecek yer. 2. ahiret. 3. dönüş, geri gidiş. 4. tas. gaye, amaç, ulaşılacak yer. S. dünyadan sonraki hayat. A kl-i maad : geleceği, bundan sonraki hayan kavrama. İlm-i maAd : hayat sonu bilgisi, fr. eschatologie. Mebde ü maad : gelinen ve gidilecek olan yer; insanın dünyaya gelişi ve dönüşü. Yevm-i maid : kıy!imet günü, tekrar dirilme günü. (bkz: ruz-i mahşer). ma-ada 1.ı.cl.. (a.e.) : -den başka. (bkz : mi -hala). maıidin ı:,.ıı...... (a.i. ma'den'in c.) : madenler. maadin-i seb'a (yedi maden): altın, gümüş, bakır, kalay, demir, kurşun, nikel.
'
maıişir maıidiyyat .:.l.:!.ıla.. (a.i.c.) : eskatologya, fr. eschatologie. (bkz : iınhiyylit). maa-hazıi llA t-" (a.zf.) : böyle iken, bununla beraber. maıihid .ı.Ala.. (a.i. ma'hed'in c.) : akit, antlaşma yapılan, sözleşilen yerler. ma-ıihe t\J:.l..r. t-" (a.zf.) : ailece, ev halkı ile birlikte. maıiiş �,._ (a.i. maişet'in c.). (bkz: maayiş). maıik dL.ı..ı (a.i.) : 1. mezhep; meslek. 2. sığınacak yer. (bkz : meliz, penah). maıikıd .üL..... (a.i. ma'kad'ın c.) : ma'kadler, akdedilecek yerler. maıikıl JlL.ı..ı (a.i. ma'kıl, ma'kale, ma'kule' nin c.) : 1. sığınacak yerler. 2. kan pahalan. maakis �ı...... (a.s. ma'kus'un c.) : ters şeyler. maakka u.a... (a.i.) : çocuğun anaya babaya olan itaatsizliği. maa-1-cemae u.L...ııJI t-" (a.zf.) : cemaatle, cemaatle birlikte. maa-1-esef .....i.-YI t-" (a.zf.) : esefle [söylil yorum], yazık ki. maa-1-iftihıir .,ı.....:u11 t-" (a.zf.) : iftiharla, övünerek. maıili .)Lı..ı (a.i. ma'lat'ın c.) : 1. yüksek, derin fikirler. İdrak-i maali : yüksek, derin fikirleri kavrama. 2. şerefler, ululuklar. İkti sab-ı maiili : şerefler, ululuklar kazanma. Meyl-i maili : ululuğu, derin şeyleri öğren me hevesi. maalif ....i.lL..... (a.i. ma'lefin c.) : alef, ot, saman, hayvan yemi gibi şeyler konulan yerler. (a.i. ma'lem'in c.) : 1. izler, mailim eserler, nişaneler. 2. dini inanmalara ait mese leler. maıilim-ül-hayr, maalim-ül-yakin : dini itikatlara ait yazılmış iki eser. maa-1-kerıiha .._.lfi.11 t-" (a.zf.) : kerlihatle, istemeyerek, zorla. maa-1-memnüniyye �,J,l..ı.11 t-" (a.zf.) : memnuniyetle, memnunlukla, seve seve, seve isteye. maa-ma-fih �L.. t-" (a.zf.) : bununla bera ber, böyle iken, böyle ise de. maan l..... (a.zf.) : beraber, birlikte. (bkz : mashfıben). maıin ı:,ı...... (a.i.) : mekan. (bkz : menzil). maıimi' e--"- (a.i. ma'maa'nm c.) : ateş ça t1111lan.
r-JL-
i
F. 37
maani ı.r'ı...... (a.i. ma'na'nın c.) : manalar. İlm-i maani : lugat ve sintaks mes'eleleriyle, sözün maksada uygunluğundan bahseden ilim. maıir (a.i.) : ar ve hayaya sebebolacak şeyler. (a.i.) : insanın daimi çıplak kalan maıiri azası. maıiric �.,,._ (a.i. mi'rlic'ın c.): merdivenler. maarif ...;., ı...... (a.i. ma'rifet'in c.) : 1. ma' rifetler, bilimler. 2. bilgi, kültür. 3. Milli Eği tim Bakanlığı; maarif müdürlüğü. 4. Sultan Veled'in 1284-1296 yılları arasında hazırladığı tasavvufla ilgili 56 bölümden ibaret eseri. mairif-i rabbiniyye : tılihi bilgiler. maarif-i mütenevvia : türlü türlü bilgiler. Maıirir-i Umiimiyye Nezareti : Mamf'Ve kfileti, Maarif Vekilliği, Milli Eğitim Bakanlığı. Maarif-i . umumiyye nizamnamesi : 1869 da Mairif nazın Saffet Paşa tarafından ya yımlanmış bir eğitim yönetmeliği. maıirif-mend .ı.:.......a., la.. (a.f.b.s.c. : maarif ·mendan) : bilgili, bilgi sahibi. maarif-mendin ı:,ı.ı.:.......a .,la.. (a.f.b.s. maarif mend'in c.) : bilgililer, bilgi sahibi olanlar. Maarif-name YW .,la.. (a.f.b.i.) : 1486'da lstanbul'da ölen Hızır Bey Oğlu Sinan Paşa'nın ahlak ve nasihata dair eseri. maıtrif-perver .,.,� ., ,._ (a.f.b.s.) : maarifi seven, maarifle ilgili şeyleri koruyan. maarif-perverane �, .,.,.J-t.İ., ,._ (a.f.zf.) : maarif-pervercesine. maarifi korun:asına. ma,rif-perveri 4- L.. (a.i.) : cereyan eden, geçen, olup geçen şey. (bkz: ser-güzeşt). Macera-yı Aşk : Abdülhak Hamit'in 1873'te basılmış bir tiyatrosu. macera-perest .:..........>;'l�L.. (a.f.b.s.): mace racı.
''
'
ma'den-i asil macid, macide •..ı..ı-L.. ' ..ı..ı,.L.. (a.s. mecd'den): 1. şan ve şeref sahibi olan [kimse]. 2. i . [birin cisi] erkek, [ikincisi] kadın adı. macin �La (a.s.) : hileyi, hile yolunu öğreten. ma'cun ı:ı� (a.i. acn'den c. : ma!cin) : 1. hamur kıvamında olan şey. 2. hamur kıvftmına getirilmiş ilaç. 3; uyuşturucu maddelerden süz me afyon. 4. sokaklarda satılan, baharlı, tar çınlı ve yapışkan şekerleme. 5. camı, çerçeveyi tutturan madde. 6. künk lökünü. maç fi La (f.i.) : öpüş. Maçin �L.. (a.h.i.) : Çin ülkesinin güney bölgesine verilen bir ad. [daima "Çin" kelime siyle beraber kullanılır]. mada � (a.f.i.). (bkz : maza). (a.e.} : ma'dft', başka, fazla, ma-ada gayn. madahik d...W.... (a.i. madhek'in c.) : haline gülünecek nesneler; soytarılar, komikler. madak JL...a... (a.i.) : darlık, sıkıntı. (bkz : mazak). madalle � (a.i.) : yolun kaybolduğu yer. ma-dam rlJL.. (a.bağ.) : 1. madem, çünkü, değil mi ki 2. e. devftm ettikçe. ma-dame rlJL.. (a.e.} : devam ettikçe, süre since. madam-el-hayat ..:.�I f'IJL.. (a.zf.) : yaşa dıkça, hayat devftm ettikçe, ömür oldukça. madarib '-:"JW.... (a.i. darb'dan. madrab, mazrab'ın c.): darbedilecek, dövülecek yerler. madarib-i emsal : atasözü söylenecek hal, yer, zaman. madca' � (a.i.c. : madacı', mazacı') : mezar, kabir, sin. Nevver Allah madcaahu: Allah yatnğı yeri nurlandırsın. madde •.Jl.. (a.i.c. : ınevadd) : 1. madde. 2. maya, cevher; asıl. 3. sicim. 4. iş; mes'ele. 5. sözün özü, ruhu. 6. kanun veyi nizamnftmenin bir fıkrası. 7. lugat kitaplarında izah edilen keli melerin her biri. madde-i asliyye: gr. 1 ) gövde; 2) köken. madde-i dimigıyye : biy. lesitin. madde-i hadri (yeşil madde): bot. klorofil. madde-i haşebiyye: bot. •odunözü. madde-i hücreviyye-i zü-1-suruc : kim. ni trosellUloz. madde-i ibtidaiyye : coer. kim. hammadde. madde-i kışrıyye : bot. kabuk bölgesi. madde-i mahsusa : huk. bir kimseye, o kimsenin halkın nefret ve hakaretine maruz kal masına sebep olacak yolda belli bir fiil isnat etme. madde-i musavvire-i müşekkile : anat. plazma.
,�ı....
0
madde-i musavvire-i ıila : biy. protoplazma. madde-i mülevvine : kim. boyar madde, fr. matiere colorante. madde-i münevvime : kim. uyuşturucu madde, fr. narcotique. madde-i müşekkile: biy. plazma. madde-i sincibiyye : kim. •bozmadde. madde-i vücfıd : vücudun maddesi. middet-ül-fesad : fesada sebebiyet veren, fesadın başı olan iş. 8. anat. erkeklik organı. maddeten i.ıl.. (a.zf.) : 1. madde ve cisim olarak. (bkz : cismen). 2. gözle görülür, elle tutulur şekilde. 3. iş ile, iş olarak. maddi, maddiyye �Jl.. , ı.sJL.. (a.s.) : 1. madde ile ilgili [olan]. (bkz: cismani). 2. do kunma, görme, işitme, tatma ile duyulan şey ler. 3. paraya ve mala çok ehemmiyet veren. 4. maddeden oluşan : maddi dünya. maddi nokta : fiz. •maddesel nokta, fr. point materiel. maddiyyat ..::..Lı.Jl.. (a.i. maddiyyet'in c.) : 1. gözle görülür; elle tutulur şeyler, cismani şeyler. 2. mec. para ile ilgili olan şeyler. maddiyye �Jl.. (a.i.): materyalizm, fr. mate rialisme. La maddiyye : fr. immateri alisme. middiyyet �JL.. (a.i.c.: maddiyyat) : gözle görülen, elle tutulan şey, madde kısmı. middiyyun ı:,�Jl.. (a.i. maddi'nin c.) : mad denin ezeli ve ebedi olduğuna, sonradan yaratılmamış bulunduğuna inananlar, maddeye bağlı kalanlar, fr. materialistes. mide •.Jl.. (f.s.) : dişi. Şir-made : dişi arslan. madegin ı:,�.ıl.. (f.i. rnade'nin c.): dişiler. midegi �.ıl.. (f.i.): dişilik, kadınlık. ma'delet ..:.J .ı.A.A (a.i. adl'den) : adalet, adil lik; insaflılık. (bkz: ma'dilet). [doğru okunuşu böyledir]. ma'delet-güster �.ı.a... (a.f.b.s.) : ada letli, insaflı, doğru. (bkz: ma'-delet-perver). ma'delet-kir .,ıs.:.J.ı.a... (a.f.s.) : adaletli, insaflı, doğru. ma'delet-nişan ı:,�.ı.a... (a.f.b.s.): (bkz : ma'delet-perver). ma'delet-perver .,.,� ..:.J.1&..ıı (a.f.b.s.) : ada letli, doğru, insaflı. (bkz: ma'delet-güster). ma' delet-perveri (S.JJ.r:ıı .1&..ıı (a.f.b.i.) adaletlilik, doğruluk, insaflılık. ma'den u.1&..ıı (a.i.c. : ma!din) : miden. ma'den mukataası : eski maden idftresi. [fasihi : "ma'din" dir]. ma'den-i asil : kim. soy maden.
559
ma'deni ma'deni, ma'deniyye JL.. (f.i.) : anne, ana. (bkz: ümm). mıider-ane �1 ..>.ıL.. (f.zf.) : anaca, anaya, anneye yakışır surette. mader-be-hatıi � ..>JL.. (f.b.s.): piç. (bkz : veled-i gayr-i meşru', veled-i zina). mıider-ender ..>�I ..>.ıL.. (f.b.i.) : üvey ana. mideri (S..>JL.. (f.i.): annelik, analık. mıideri aile : sosy. analık ocak, fr. famille maternelle. mıideriyyet ı.:..:!..>JL.. (o.i.) : analık, annelik. [uydunna kelimelerdendir]. mıider-nıimi ı.r"U ..>.ıL.. (f.b.s.) : sosy. •ana sanlı, fr. matronymique. mader-şahi c.r"U..,.ıL.. (f.b.i.) : sosy. •ana erkil, fr. matriarcal. mıider-zıid .ıl,j..>.ıL.. (f.b.s.) : anadan doğma. Cani-i mader-zıid: anadan doğma cani, fr. criminel-ne. Lisan-ı maderzad : ana dili. madg � (a.i.): 1. ağızda çiğneme. (bkz : mazg). 2. biy. çiğneme, fr. mastication. madgare •�J.e (a.i.) : iki tarafın şiddetli hücumu ile meydana gelen savaş. madhek d.a....... (a.i.c. : madahik): haline gü lünecek nesne; soytarı, komik. (1ıkz : mudhik). madıg C"""L.. (a.s.). (bkz: mazıg). madih c.ıl.. (a.s. medh'den): medheden, öven. (bkz : meddah, mediha-gu, mediha-sera). mıidihe u.ıL.. (a.s.) : ["m§dih" in müen.] : (bkz : madih). ma'dil J.a... (a.i.) : 1. sapılacak yer. 2. (bkz : ma'd011 ). ma'dilet ..::.J..ı.a..a (a.i.). (bkz: ma'delet). madiyan öl:!.ıl.. (f.i.): kısrak. madreb, madrıb ":-'.,..... , ":-'.,..... (a.i. darb'dan c. : madarib) : 1. darbedecek yer. (bkz: mazreb, maznb). 2. çakma, kakma yeri. madribe �.,..... (a.i.) : kılıcın çalım yeri, ağzı. madrôb ":-'-'.,..... (a.s. darb'dan) : 1. darbo lunmuş, dövülmüş, vurulmuş, çarpılmış. 2. basılmış, damgalanmış. 3. mat. : çarpılan. (bkz: mazrüb). madrôbun fih : mat. •çarpan, fr. multipli cateur. 560
madrôbıit ..:..4.,.,...... (a.i. madrilb'un c.) : (bkz: madrilb). madrôbıita tefrik : mat. •çarpanlara ayırma. madrılbeyn �_,.,..... (a.i.c.): mat. birbirine çarpılan iki sayıdan herbiri. (bkz: mazrübeyn). madrôs IJ".J.,..... (a.s.): örülerek yapılmış, örül müş şey. Çah-ı madrôs: içi örülmüş kuyu. ma'dıld, ma'dôde ı.ı.J..ıa..a , J.J..ı.a..a (a.s. add'den ) : 1. sayılı, sayılmış. 2. muayyen, belli. Eşhas-• ma'dôde : belli olan birkaç kişi. Eyyam-ı ma'dıide : sayılı günler. Gayr-ı ma'dôd, Na-ma'dôd : sayısız, hesapsız, çok. (bkz : la-yuadd, la-yuhsa). ma'dudat ı.::.,IJJ ,la..,a (a.i.s.) : -yumurta gibi sayı ile alınıp satılan şeyler. Eyyamün ma' düdıit : kurban bayramının son üç günü. [Kur'an'da : "ramazan ayının sayılı günleri" manasında geçer]. Gayr-ı ma'düdıit : sayı sız, hesapsız, çok. (bkz : la-yuadd). ma'dudiyyet ı.:..:ı.ı_,..ıa..a (o.i.): sayılma. ma'dôl JJ ,la..,a (a.s.) : 1. bazı Farsça kelime lerde yazıldığı halde okunmayan "v, y" harfleri. 2. (bkz: ma'dil1). ma'dôm r.J.a... (a.s. adem'den. c.: ma'dumat): yok olan, mevcut olmayan. Ennadirü ke-1•ma'düm : nadir olan, az bulunan şey yok gibidir.Mevciid-ül-ism, ma'düm-ülcism : ismi var cismi yok, adı var kendi yok. ma'dôm-üd-dimağ: beyinsiz. ma'dılm-ül-cenıih: zool. •kanatsızlar. ma'dılm-ül-ercül : zool. •ayaksızlar. ma'dılm-üz-zübre : bot. çiçeksiz. ma'dômiyyat ..:.ıl:!--J,la..,a (a.i.c.) : bulunmaz şeyler. ma'dümiyyet �",la..,a (a.i.) : ma'dumlıık, yokluk. (bkz : mevcudiyyet). [yapma kelime lerdendir]. ma'dômiyyet-i esmıir : meyvadarlığı. mıi-dôn iJJ.ıL.. (a.i.) : alt, aşağı derece, emir itibarıyla aşağıda olan. ["ma-fevk" karşılı ğı]. madün-eş-şuür: fels. fr. subliminal. ma-fıit ..::..UL. (a.i.) : fevt olan, kaybolan, elden çıkan şey. Telafi-i mı\-fat : kaybedilen bir şeye karşı başka bir şey kazanma. mi-fevk J.J-İL.. (a.i.) : l. üst, yukarı. 2. üstte, üst derecede bulunan kimse, baş, şef. ma-fevk-at-tabia : tabiatın, maddiyatın aksi olan şeyler, tabiat üstü. ma-fiha !.,.+.il.. (a.i.): öteki dünya, ahiret ma-fi-1-bab ":'4JI u-il.. (a.b.s.): kapı içinde. mıi-fi-1-bıil Jl+JI u-iL.. (a.b.i. ) : kalbdeki, gönüldeki, yürekteki şey. (bkz : ma-fiz-zamir). ma fi.J.fuad .ıl.;.i.11 u-il.. (a.b.s.) : gönüldeki, içteki şey. (bkz: ma-fi-1-bfil, ma-fi-z-zamir).
maglata-perdazi mi-fiş J..:,al.. (a.e.) : ["m!-tih-şey" den] : yok, kalmadı, hak getire. ma-fi-z.zamir � 1 ı.r'L.. (a.b.i.) : gönül deki, içteki şey. (bkz: mıi-fi-1-bfil). mafsal J...,..i... (a.i.c. : mef'asıl) : anat. oynak yeri, •eklem. [aslı "mafsıl" dır]. mafsal-ı gayr-ı müteharrik: anat. oyna maz •eıclem. mafsal-i müteharrik : anat. oynar •eklem. mafsa li � (a.s.) : mafsalla ilgili, oynak yerlerine, •eklemlere ıiit mafsıl J...,..i... (a.i.c.: metasıl). (bkz : mafsal). (a.s.) : kokmuş et; bozulmuş, ma'fun çürümüş şey. ma 'füvv .,....._. (a.s. afv'den): 1. affolunmuş, suçu bağışlanmış. 2. istisna edilmiş, müstesnıi, ayrı tutulan. magabin u-:ıl..i.... ("ga" uzun okunur" a.i. mag ben'in c.): anat. kasıklar, oyluk kemikleri. magafir .,.ili... ("ga" uzun okunur. a.i. miğfer' in c.): miğferler, çelik başhklar, tulgalar. magair _,:.Li.... ("ga" uzun okunur. a.i. megare'nin c.) : mağaralar. (bkz: magarıit). magak odu... ("ga" uzun okunur. f.i.) : çukur. (bkz: hufre). magak-ı gar : çukur. magak-ı zulmet (karanlıklar çukuru) : 1. dünya. 2. insan. magakçe ....S:Li.... ("ga" uzun okunur. f.i.) : çukurcuk, küçük çukur. magamiz �Li.... ("ga" uzun okunur. a.i. mag maz'ın c.): pek çukur yerler, karanlık yerler.
ı:,.,....._.
magani v-=au..... ("ga" uzun okunur. a.i. mag ni'nin c.) : menziller, hıineler. maganim ı'"'u..... ("ga" uzun okunur. a.i. mag nem'in c.) : ganimetler, düşmandan ele geçiri len mallar. magarat ı.::.ıl _,Li.... ("ga" uzun okunur. a.i. magare'nin c.): mağaralar. (bkz: magair). magare •.ıU..... ("ga" uzun okunur. a.i.c. : magarat). (bkz: gar, kehf). magarib "':'.>Li.... ("ga" uzun okunur. a.i. mag rib'in c.) : 1. garplar, batılar. 2. akşamlar. magarim f'_,Li... ("ga" uzun okunur. a.i. mag rem'in c.): ödenecek borçlar, diyeder. magaris ..,.._,Li.... ("ga" uzun okunur. a.i. mag ris'in c.): fidanlıklar, fidan yetiştirilen yerler. magasil J....,Li.... ("ga" uzun okunur. a.i. mag sel, magsil'in c.): gasilhıineler, ölülerin yıkan dığı yerler.
magazi ıs.;l..i.... ("ga" uzun okunur. a.i. magzıi' nın c.): 1. gazıi, savaş hikıiyeleri. 2. gazıilar, savaşlar. Fenn-i magazi: Hz. Muhammed'in gazalarından bahseden tarih. Gazi-i eb-ül· -magazi: gaza ile, savaş ile ilgili menkabelerin sahibi olan gazi. magazil: (bkz: megazil). magbat J.+L,. (a.i.c.: magabit) : gıbta edile cek yer. magben � (a.i.c.: magabin): anat. kasık, oyluk kemiği. (bkz: ıine, ibt). magbôn Ü.HA-" (a.s. gabn'den) : 1. alış verişte aldanmış olan. 2. şaşkın, şaşırmış. magbiıniyyet �.HA-" (a.i.): şaşkınlık. magbôt ..ı..HA-" (a.s. gıbte'den c.: magabit) : gıpta edilmiş, imrenilmiş. magdebe � (a.i.). (bkz : magzebe). magdôb "':'..,........_.. (a.s.). (bkz : magzub). magdiıbün-aleyh. (bkz: magzftbün-aleyh). magdiıben �..,........_.. (a.zf. gadab'dan). (bkz : magzfiben). magdiıbin �.,........_. (a.s. magdub'un c.) : gazaba uğramış olanlar. magdiır .,_,..ıJ... (a.s. gadr'den) : gadre, haksız lığa uğramış. magdiıre • .,-,..ıJ... (a.s.) : gadre, haksızlığa uğ ramış [kadın, kız]. magdıiriyyet ı.:...:.>J..ıJ... (o.i.) : mağdurluk, gadre uğramış kimsenin hali. mağfiret ..::.ı.,.U.. (a.i. gufrıin'dan) : Allah'ın, kullarının !arım bağışlaması, yarhgaması. mağfiret İlahiyye : Allah'ın yarlıgaması. mağfôr _,,.,..u... (a.s. gufran'dan) : Allah tarafından günahları affedilmiş olması için duıi edilen [kimse], ölmüş, yarlıganmış [kimse]. (bkz: merhum, migfir). mağfıirün-leh : yarlıganmış, Allah tarafından günahları affedilmiş. magib � (a.i.): kaybolma. maglak JJJ.... (a.i.): kilitleyecek yer. maglata ...ı...u... (a.i.c. : magalit): •yanıltmaç, birini şaşırtmak, yanıltmak için söylenen zihin karıştırıcı, saçmasapan söz. maglata-perdaz jlJ..>; ...ı...u... (a.f.b.s.) : şa şırtacak, yanıltacak, zihin karıştıracak söz ter tipleyen, söyleyen. maglata-perdazane �l_;IJ..>; "1ıJ.L. (a.f.zf.) : maglata-perdazcasına, şaşırtacak, yanıltacak söz söyleyene yaraşır surette. maglata-perdazi (Sjl.ı..>; ...ı...u... (a.f.b.i.) : •yanıltmaç, insanı yanıltacak, şaşırtacak söz söyleme. 561
mağlub mağlub ":"..,.U... (a.s. galebe'den) : galebe edilmiş, kendisine üstün gelinmiş, yenilmiş, yenilen [kimse]. mağlüb-ane ,:!,AL. (f.b.s.): "Ay'a tapan": mec. bir dilbere gönill veren. mıih-perver .,.,� .L. (f.b.s.) : mehtaplı. mah-peyker � .L. (f.b.s.) : yüzü ay gibi parlak, güzel, nurlu [olan]. (bkz: meh-peyker). mahra ı,s.,.-. (a.i.) : 1. elverişli, uygun şey. 2. değerli kimse. mahrec �.,...._.. (a.i. hurılc'dan c.: mahiir c.) : 1. huriıcedecek, dışan çıkacak, çıkılacak kapı. 2. leng. ağızdan harflerin çıku� yer, •çıkak. •boğumlama yeri, fr. point d articulatlon. 3. ilmiyye rütbesinden lstanbul tadk-ı mevlevi yetlerinin ilk piyesi. 4. mat. •payda, idi kesirde çizginin alnndaki sayı. mahrec-i aklim : 1862 de memur yetiştirmek üzere kurulan okul. mahrec-i mekatib-i askeriyye : 1864 de açılan Osmanlı idaresinde askeri idadilere öğrenci yetiştirmek üzere 1864 de açılan rüştiye mektebi.
r.,..........
mahrec mevleviyyeti : tar. Osmanlı devle tinde üçüncü kademedeki yüksek kadılıklara verilen bir ad. mahrec-i müşterek : mat. ortak •payda, fr. meme denominateur. mahref .....i.,.w (a.i.): yemiş sepeti. mahrek J.,.-. (a.i.) : yakacak yer. mahrek .d.,.- (a.i. hareket'den) : 1. mat. hareketli bir noktanın güttüğü yol. 2. astr. bir gök cisminin hareketinde ağırlık merkezinin ge ometri bakımından yeri, •yörünge, fr. orbite. mahrek-i arz: astr. yer •yörüngesi. mahrek-i dairevi : astr. çember •yörünge. mahrek-i şems-i cenı1bi : astr. Arz'ın meylinden dolayı Güneşin Seretan (Yengeç dönencesi) ve Cedi medarlan (Oğlak dönecesi) arzları arasında hareket eder göründüğü sırada hatt-ı semlvi dliiresine paralel ve Arzın merke zinden itibaren 23 derece 27 dakika güneyde tersim ettiği mevhum dfilre. mahrek-i şems-i şimali : astr. Arz'ın mey linden dolayı Güneş'in Seretan (Yengeç dönen cesi) ve Cedi medarları (Oğlak dönencesi) arz lan arasında hareket eder göründüğü sırada hatt-ı istivl-i semlivı dliiresine paralel ve Arz'ın merkezinden itibaren 23 derece 27 mevhum dakika kuzeyde tersim ettiği dfilre. mahrek müstevisi : astr. •yörünge •düzlemi. mahrem (a.i.) : iki dağ arasındaki yol. mahrem (a.s. haram'dan c. : mahirim): 1. haram, şeriatın yasak ettiği şey. 2. nikah düşmeyen, şeriatçe evlenilmesi yasak edilen. 3. şeriatçe, kadının kendisinden kaçmadığı [erkek]. 4. [biriyle] çok samimi, içli dışlı olan. 5. gizli olan, herkese söylenmeyen. 6. her kesçe bilinmemesi ic!beden. NA-mahrem : nik!h düşen, kendisinden kaçılan erkek. 7. tas. Tann'nın sırlarını öğrenmeye başlayan kimse. mahrem-i esrar : kendisine sır söylenen kimse; sırdaş. mahrem-i rAz : kendisine sır verilmiş kimse. tas. Allah'ın sımna aşina olmaya başlayan kimse; veli. mahremin ı:,L...,........ (a.i.c.) : mahremler, en yakın olan teklifsiz dostlar. mahrem-ine c.L..,.-... (a.f.zf.) : mahrem ola rak, gizlice. mahremiyyet �.,.-... (a.i.) : mahremlik, mahrem olma hfili, gizlilik:. mah-ru J.) .L. (f.b.s.c. : ınfilı-rı'.iyln) : ay yüz lü, yüzü ay gibi olan, güzel. mahrı1b "':'J.,.-. (a.s.) : mahrum edilmiş, elin den sermlyesi alınmış, eli avucu bomboş bıra kılmış. mahrub "':'J.,....... (a.s.): harabedilmiş.
r.,...._.. r .,.-.
569
mah-ruh
t
mah-ruh .J .L.. (f.b.s.): ay yanaldı. mah.-ruhsar .)l.....a. .) .L.. (f.b.s.): (ay yanaklı): parlak, güzel yanaklı; yanağı, yüzü ay gibi yuvarlak olan [kimse]. (bkz: malı-ruh). mahruk J.,.,..-. (a.s. hark'dan) : yanmış, yanık. [maddi, manevi]. mahruk-ül-fuad: yüreği yanık. mahrukat .:.ü.,.,..-. ("ka" uzun okunur. o.i. mahrfik'un c.) : odun, kömür gibi yakılacak şeyler. mahrukat-ı mayia: kim. •akaryakıt mahrukat-ı t abiiyye: kim. •doğal yakacak lar. (a.s. hirman'dan) : 1. baht mahrum sız, nasipsiz. 2. istediğini, dilediğini elde ede meyen. mahrum-ine üL.._, .,..-. (a.f.zf.) : mahrum casına. mahrume � .,.,..,_ (a.s.) : ["mahrum" un mü en.]. (bkz : mahrum). mahrumen L.. _,.,..-. (a.zf.) : mahrum olarak, bir şeyi veya dilediğini elde edemeyerek. mahrumiyyet � .,.,..,_ (a.i.) : mahrumluk, dilediğini, istediğini elde edememe. mahrur .J.J.,..-. (a.s. hararet'den) : içi hararetli olan, ateşli, ateşlenmiş, kızmış. Dil-i mahrur: ateşli gönül. mahrur- ane ül .J.J.,..-. (a.f.zf.) : ateşli ateşli, hararetli bir şekilde. mahrure •.J.J.,..-. (a.s.) : ["mahrfir" un mü en.]. (bkz : mahrfir). mahrfıs uu.J.,.-.. (a.s. hıraset'den c.: maharis: muhafaza edilen, gözetilen, korunan. Me malik-i mahruse: muhafaza edilmiş memle ketler; Osmanlı ülkesi. (bkz : Memalik-i Şahane ).
r.,.,..,_
.
.
mabrusa '--.J.,..-. (a.i.) : büyük şehir. (bkz : medine-i azime). Memalik-i mahrôsa-i ş ah ane: Osmanlı ülkesi. mahrusa-i muhabbet : muhabbet şehri, sevgi ülkesi. mahrôse 4....M..J.,..-. (a.s.) : ["mahriis" un mü en.] (bkz: mahrfis). mahrôt .J.. .,..,.;..... (a.i.) : geo. •koni. mahrôt-ı k aim : geo. •dikkoni. mahrôt-ı n akıs : geo. •kesikkoni, fr. tronc de cône. mahrôt-ı teberrüzi : coğr. birikinti •konisi. mahrôti �.,..,.;..... (a.s.) : geo. •konik. mahrôtiyyat .:.4,J..,..,.;..... (a.s.c.) : mahruti, konik olan şeyler. mahrutiyye �.,..,.;..... (a.i.) : geo. konik. 570
mabrutiyyet �.,..,.;..... (a.i.) : mahrfitilik, konik olma hfili. mah-rôy CS.J..,...L.. (f.b.s.) . (bkz : mah-rfi). mab-ruyan ı.:ıl:!.,..,...L.. (f.b.s. mah-rfi'nun c.) : ay yüzlüler, yüzü ay gful_olanlar, güzeller. mahruz �.,.,..,_ (a.s.): rezil, kepaze, aşağılık. mahsebe � (a.i.): sanma, şüphe etme. mahser .,......-... (a.i.): huy, tabiat. mahsub .......,...-... (a.s. hisab'dan c. : mahasib, mahsubat) : 1. hesabedilmiş, hesaba dahil edilmiş, avans kapatma. 2. büyük bir zata men sup kimse. mahsôb '-:'.,..--.. (a.s.): kızamık çıkarma. mahsôbat ..:.4..,....-.... (a.s. mahsüb'un c.) hesabedilmişler, hesaba dahil edilmişler. mahsuben ..,....-.... (a.zf.) : hesaba katılarak, alacağa tutularak, hesaba geçirilerek; avans ola rak. mahsôbiyyet �..,...-... (a.i.) : mahsupluk. mahsôd J..,...-... (a.s. hased'den) : hased olu nan, hased edilen. (bkz: mahkud). mahsôd J.,..--.. (a.s.) : 1. hasad edilmiş, ekini biçilmiş. 2. biçilmiş ekin. mahsôf ...;� (a.s. husiifdan) : husufa uğramış, gölgelenmiş. mahsôl J.,..--.. (a.s. husül'den) : 1. husul bulan, hasıl olan, meydana gelen şey. 2. ürün. 3. verim. mahsôl-i bedia : güzel mahsul. mabsôlat .:.'i.,..--.. (a.i. mahsül'ün c.) : 1. hasıl olan, elde edilen şeyler. 2. topraktan yetişen şeyler. 3. ehli hayvanlardan elde edilen maddeler. 4. sanayi maddeleri. mahsôlat-ı arziyye: toprak mahsulleri. mahsôlıit-ı kimyeviyye : kimya yoluyla elde edilen maddeler. mahsôlat-ı sınaiyye: endüstri mahsulleri. mahsôl-dar )..u.,..--.. (a.f.s.) : mahsul veren, verimli, bereketli. mahsun ı.:,.,..--.. (a.s. hısn'dan) : kuvvetlen dirilmiş, istihkarnlı. mahsôr .J.,....,.... (a.s.) : 1. muhasara edilmiş, kuşatılmış. 2. hasredilmiş, sınırlanmış, belli edilmiş. Na-mahsôr : sınırsız, pek çok. 3. menedilmiş; tazyik edilmiş, sıkıştırılmış. mahsôr .J..,...-... (a.s. hasr'dan) : feri gitmiş, yorulmuş [göz]. Çeşm-i mahsur : fersiz, yorgun göz. mahsôs u,,..,...-... (a.s. hiss'den) : 1. hissedi len, beşduygu'dan biriyle duyulan, anlaşılan, duyulur. 2. belli, aşikar, meydanda.
4
u,o.,.._.....
mahsus, mahsuse ......_.,.._..... , (a.s. husfis'dan c. : mahasis, mahsusat) : l. hususileşmiş; başkasında bulunmayan, yalnız bir kimseye ait olan. 2. birine ayrılmış olan. 3. layık. 4. ayrı, müstakil, başlı başına. 5. zf. hususi olarak, •özel, bilhassa. 6. z f. isteyerek, bile bile. 7. zf. şakadan, yalandan. mahsus ve na-mahsus : belli belirsiz. mahsusa ......_.,.._..... (a.s.) : mahsus, hususi. İdare-i mahsusa, İdare-i aziziyye : Sul tan Abdülaziz zamanında İstanbul'da ilk olarak deniz işletme idaresi olup, sonralan "Seyr-i Seffiln" ve şimdi de "Devlet Denizyolları" adını almıştır. mahsusat ..::.ı.......,........... (a.i.c.) : gözle görülür şeyler. [ma'kulat'ın zıddı]. • mahsfısen (a.zf.) : mahsus olarak, aynca, bile bile. (bkz : bi-l-iltizam). mahsusiyyet �.,.._..... (a.i.) : mahsus luk, hususi olma hali (•özellik). mahşer _,..J...a... (a.i. haşr'den) : l. haşroluna cak, toplanılacak yer, kıyamette ölülerin dirilip toplanacakları yer. 2. çok kalabalık. mahşeri ı.s.,..J...a... (a.s.) : mahşeri andıran, mahşer gibi. mahşfıd ..ı� (a.s.): toplanmış, yığılmış. mahşôr .J� (a.s. haşr'dan) : toplanmış. mah-tab .....,l:ı.AL.. (f.b.i.) : ı. ay ışığı, mehtap. 2. oı:{ dört gecelik Ay. (bkz : bedr). 3. maytap, şenlik gecesinde yakılan renkli kibrit veya fişek. mah-tal'at ..:..a.U.. .L.. (f.a.b.s.): yüzü ay gibi parlak, güzel olan. mahtôbe �.,..ı........ (a.i.) : evlenmek için iste nilen kadın. mahtum r..,.:........ (a.s.) : 1. hatemlenmiş, mü hürlenmiş. 2. kilitlenmiş; bağlanmış. mahtôm-ül-ebsar : gözkapakları kapalı olan kör. mahtun ı::,..,.:........ (a.s.) : hitan edilmiş, sünnet olunmuş. Tıfl-ı mahtun : sünnet edilmiş ço cuk. mahtıir .J.,..ı........ (a.s. hatar'dan) : 1. hatar'a, tehlikeye yakın. 2. i. fikir ve endişe. mahtıit, mahtôte 4...1..,..ı........ , .ı..,..ı........ (a.s.) : 1. hatlanmış, çizgilenmiş, çizilmiş. 2. yazıl mış. (bkz: mektüb). mahtôtat ..::.U..,..ı........ (a.i. mahtut'un c.) : yazma kitaplar. ma'hôd, ma'hôde •J.,.,..... , ..ı.,.,..... (a.s. ahd'den. c. : maahid) : 1. ahdolunmuş, bilinen; sözleşilen. 2. sözü geçen. (bkz : mezkur). 3. mec. [ikincisi] fena bilinen kadın.
ı....,,......_.
mahôr-pfıselik mahôdane �1..ı,JAL.. (f.i.) : kene otu denilen şiddetli müshil. mahfıf ı...i..,...... (a.s. havfden c. : mahavif) : l. korkunç, korkulu [yer]. 2. tehlikeli. mahôfiyyet �.,...... (a.i.) : korkunçluk. mahfile u.,...... (a.s.) : kocası ölmüş kadın. mahulya 4-1_..;..L.. (f.i.). (bkz : malihulya). mahur .)_..;..L.. (f.i.): meyhane, kumarhane. mahur ,.ı,JAL.. (f.i.) : müz. Türk müziğinin en eski makamlarındandır. Neşeli, şuh, ferah verici bir makamdır. Asırlardan beri rağbet ile kullanılmışnr. Mahur, çargah makamının rast (sol) perdesindeki şeddidir; yani basit bir şed makamdır. (Acem-aşıran gibi ki, bu da mahur'un bir perde pestinde kalan bir çargah şeddidir). Güçlüsü -beşinci derece olan- neva (re) dır. Dizinin umumi seyri inicidir. Dona nuruna "fa" için bir küçük mücenneb diyezi alır (yani garb müziğindeki "sol majör"ün aynı dır.), orta sekizlisindeki sesleri -tizden peste doğru olmak üzere- şöyledir : gerdaniye, mahur, hüseyni, neva, çargah, puselik, dügah ve rast mahılr-i kebir : müz. Türk müziğinin en az, beş asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza katmı ş bir nümunesi yoktur. mahılr-ı kebir- ı kadim : müz. adı Nasır Abdülbaki'nin Tedkik ve Tahkik'inde geçen makam. mahılr-i sagir : müz. Türk müziğinin en az, beş asırlık bir mürekkep makamı olup zama nımıza kalnuş bir numunesi yoktur. mahur-aşiran ı::,I� .J,JAL.. (f.b.i.): müz. Türk müziğinin en az iki buçuk asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış bir numunesi yoktur. mahurek d .J,JAL.. (f.bi): müz. Türk müziğinin en az iki asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış bir nümunesi yoktur. mahur-han ı::,ı_..;.. .,,JAL.. (f.b.i.) : müz. İ. Hakkı Bey'in terkibettiği bir mürekkep makamdır. Mahur ile hicaz dizisinden bir parçanın birleşmesinden ibarettir. Donanımına mahur gibi "fa" küçük mücenneb diyezi konu lur. Hicaz için si bakıyye bemolü, do bakıyye diyezi "fa" bekar ve "fa" bakıyye diyezi kul lanılır. Hicaz dizisinde bir miktar seyrettikten sonra, kısa bir mahur parçası gösterir ve mahur dizisinin üçüncü derecesi olan puselik "si" per desinde kalır. Bu tariften de anlaşılacağı üzere bilgisizce terkıöedilmiş bir makamdır. mahıir-pılselik dJ '-,,: J,JAL.. (f.b.i.) : müz. Türk müziğinin tahminen iki asırlık bir mürekkep makamıdır. Mahur ile puselik beşlisi veya tam dizisinden ibarettir. Pfiselik ile diigah "la" perdesinde kalır. Güçlüsü -mahur maka571
mahuza 2.s . havasız, karanlık [yer]. Kurşunlu mah· mının güçlüsü olan- neva (re) dır. Donanımına zen : İstanbul'da Galata'da, deniz kıyısında mahur gibi "fa" küçük mücenneb diyezi alır. bulunan gümrük binası [Tanzimat'tan önce]. Tam pıiselik dizisi kullanılırsa "fa" bekar mahzen-i côb : lstanbul'da, Tersane'deki yapılır; yeden için de "sol" bakıyye diyezi kereste anbarı. konur. mahzen-i sürb : İstanbul'da Tersane'deki mahiiza ot....,._.. (a.s.) : 1. halis, saf, katkı levazım anbarı, kurşunlu mahzen. sız. 2. temiz, şerefli, asil. mahzu' t.,.......;..... (a.s.) : huzıia ermiş, gönülden ma-hüve-1-hakk Ja,Jl.,.aL. (a.b.s.) : hak olan münkadolmuş, boyun eğmiş. şey. mahzub '":'.,.......;..... (a.s.) : boyanmış. (bkz : mahv ..,._.. (a.i.) : 1. yok etme, ortadan kal mahdiib, masbiiğ, mülevven). dırma; harabetme, perişan etme; batma, bitme, mahzur ..J.,ı...... (a.s.) : 1. hazfolunmuş, yok olma. 2. tas. beşeri nakisalardan kurtulma sili kaldınlmış. 2. ed. eski yazıda nokhali. [zıddı: "isbat"]. tası yazılmış manzum ve mensur söz. mahv·-ı ayn-i abd : tas. ayana vücut iza Buna "mühmel" ve "mücerred" de denir. (bkz fesini iskat mücerred, mühmel). mahv-1 ubuddiyye : tas. ayana vücut izafe sini iskat. mahzul J., JJıı..... (a.s.c. : mahazil) : hor, hakir, mahv ü isbit: bir müsveddenin bazı yerlerini perişan; rüsva. çizip, bazı yerlerini ilavelerle düzeltme. 3. mahzôlen \ı., JJıı..... (a.zf.) : hakir, rüsva ola asır. Ay'daki siyahlık. rak. mah-vir .,ı.,.aL. (f.b.s.) : ay gibi. (bkz : meh mahzôlin ı:c-1.JJJıı..... (a.s. mahzıil'iin c.) : hor 1 var , meh-veş). lar, hakirler, perişanlar, rüsvfilar. (bkz : malıa mah-vare • .,ı.,.aL. (f.i.) : aylık maaş. (bkz : zil). mah-ane, mah-yane). mahzun ı:,.,.;.a.... (a.s. hazine'den) : hazinede mih-veş .;..,.al. (f.b.s.) . (bkz : meh-veş). saklanan şey. mahviyyet .::.ı.:ı.,._.. (o.i.) : alçakgönüllülük. mahzun ı:,.,,;..... (a.s. hüzn'den) : hüzünlü, [yapma kelimelerdendir). (bkz : tevazu'). tasalı, kaygılı: (bkz : mükedder). mahya, mihye �L.. , '-:!,AL. (a.i. mahiy mahzun-ine .uı.:..,,;..... (a.f.zf.) : mahzun ye'den): Ramazan'da birden çok minaresi olan casına. ta!lalı. kaygılı olarak. camilerin minareleri arasına gerilen iplere kandil ..ı..:..,,;..... (a.zf.) : kaygılı, tasalı olamahzunen veya elektrik ampullleriyle yazılan yazılar, rak. yapdan resimler. mahzôniyyet �.,.,...._.. (a.i.): mahzunluk. mah-yine .u'-:!,AL. (f.i.) : aylık maaş. (bkz : tasalı, kaygılı oıuş. mah-ane, mah-vare, şehriyye). ,,.,.ı..- (a.s. hazr'dan c. : mahazir) : mahzur mahz � (a.i.) : 1. su katılmamış, halis haram edilmiş, yanına yaklaşılması yasak süt. 2. halis, katkısız, sade; tam; ta kendisi, as edilmiş; haram. lı. Hikıiıet-i mahzi : tarp bir hikmet, hikme .,.,ı...... (a.s. ve i. hazer'den) : hazer mahzur tin ta kendisi. olunacak, sakınılacak, korkulacak şey; engel; mabz-i hikem : hikmetlerin halisi, akılldığı.n, sakınca. filoı.ofluğun ta kendisi. mahz-ı keramet : tam keramet mahzılrat .::..ı ..,.,.ı........ (a.i. mahzıire'nin c.) : mahz-ı ni'met: nimetin halisi, kendisi. şer'an yasak edilmiş olan şeyler. Ez.zarurat mahzi ı........... (a.s.) : 1. ancak, yalnız, tek, tübihül-mahzurat : zaruretler, yasak ve haram sayılan şeyleri mubah kılar. sade. 2. halis, katkısız, tam. mahzılrat ..::.ı ..,.,ı...... (a.i. mahzıir'un c.) : mahzana � (a.i.): güvercinlik. hazer olunacak, sakınılacak, korkulacak şeyler; mahzar .,....._. (a.i. huzıir'dan) : 1. huzur engeller. (bkz : mahazir). yeri, büyük bir kimsenin önü. 2. hazır olma, mahzure • (a.i.) : 1. sakınma, çekin üş, gösteriş. Nik-mahzar : görünüşü me, •sakınç. 2. çekinilecek şey, korku. 3. olan. 3. birkaç kişi tarafından imzalanmış # savaş. (bkz : ceng). olan dilekçe. 4. mahkeme sicili. mahzure • .,.,.ı........ (a.i.c. : mahzıiriit) : men' mahzen 'l.....- (a.zf.) : ancak, yalnız, tek. ve haram edilmiş olan şey. (bkz : mahza). mahzuz .ı..,.ı........ (a.s. hazz'den) : hazetmiş, mahzen ı:,.;.a.... (a.i. hazn'den c. : ınahazin) : hoşlanmış. (bkz : memnun). 1. içinde eşya saklanacak yer; yer altı, bodrum.
.
.
.,.,ı......
572
1
makam-ı evveJ.i sini
1
mahzôzat ..:..U..,.ı.......... (a.i.c.) : hoşlanılacak şeyler. mahzôziyyet �.,.ı.......... (a.i.) : mahzuzluk, haz etme, hoşlanma. (bkz: mesruriyyet). mai, maiyye �ı..., .;.ı... (a.s. ma'dan): ı. suya ait, su ile ilgili. 2. su renginde, mavi. maib � (a.i.c.: maayib): ayıp sayılan şey, kusur, leke. maide •..ı.!ıl.. (a.i.) : 1. üzerinde yemek bulunan sofra. Süre-i maide: maide silresi, Kur' an'ın 5. suresi. 120 ayettir, Medine devrinde nazil olmuştur. 2. yemek, FYafet. Maide-i Mesih : Hz. Isa ile Havarı1erine gökten nazil olan sofra. (bkz : V. silre). maide-i seniyye: padişah ziyafeti. maide-i Süleyman : Endülüs fatihleri ara sında nifaka sebebolan meşhur sofra takımı. maide-salar . ,tL.... •..ı:.ı... (f.b.i.): sofracı başı. mail J!,L.. (a.s. meyl'den): 1. bir yana eğilmiş, eğik, eğri. 2. hevesli, istekli, düşkün. 3. andırır, benzer, ...e çalar. 4. i. geo. eğik. miil-i inhidam : yıkılmaya yüz tutmuş, kağ şamış. (bkz: müşrif-i harab). mail üstüvane : geo. eğik silindir. maile A (a.i. nza'dan) : nza gösterilmiş, beğenilmiş; hoşnutluk. (bkz : pesendide, nza ·dade). Gayr-i marziyye, Na-marzi : hoşa gitmemiş, beğenilmemiş. ma 's..,........ (a.i.) : bek. adalenin tutulması, büzülmesi, fr. crampe. ma's-ı adali : adaleye (•kasa) giren sancı, kramp. ma-sabak J..t-L. (a.s.) : geçmiş şey, geçmiş. HikAye-i mı\-sabak : geçmişi hikaye etmek. (bkz : ser-güzeşt). ması\d .ıı......... (a.i.) : 1. dağ yamacının yüksek bir kısmı. 2. yüksek ve sarp kıyı. mas'ad - (a.i.c. : masaid): 1. suud yeri, yukarı çıkacak yer. 2. merdiven. 3. mec. •aşama. (bkz: rütbe). mi-sadak J.ı.-L.. (a.b.i.): tasdik edilen, olu nan husus, uygun, tıpkı. [aslı : "ma-sadaka aleyh: sadık olan şey üzerine" demektir]. 582
masadır _,.ıt.-... (a.i. masdar'ın c.) : gr. mas darlar, isim-fiiller. masaff ...ı....... (a.i.c. : masaff) : ask. saf, taburun toplandığı yer. ması\ff ...iı......... (a.i. masaffın c.) : harb, savaş. (bkz: ceng, cidal, pürhaş). masihif ....i.,,.t.-.., (a.i. mushafın c.) : mus haflar. (bkz: mesahif). masaif (a.i. masifin c.) : sayfiyeler, yazlıklar, yazın oturacak yerler. masak ..;ı......... (a.i.) : darlık. ması\le ...ıı......... (a.i.) : sızıntı. masan c:,ı......... (a.i.): eşya saklanacak yer. masani' ı,r1ı......... (a.i. masna'ın c.) : su mahzenleri, sarnıçlar. ma'sar � (a.i.). (bkz: ma'sara). ma'sara • .,._.... (a.i.c. : maasır) : üzüm, susam ve saireyi sıkacak yer. ması\ri' t..ıı......... (a.i. mısra'ın c.) : 1. mısra' lar. 2. (a.i. masra'ın c.): güreş meydanları. masarif ...i..ı t.-... (a.i. masrafın c.) : harcanan paralar, harcamalar, giderler. masarif-i daime: devamlı giderler. masarif-i gayr-i melhuza : eko. ne gibi işler dolayısıyla, nerelere ödeneceği önceden bilinemeyen ve zorunluluk görüldükçe ödenil mesi zaruri olan masraflar, fr. imprevu. masarif-i melhuza : eko. ne gibi yerlere, ne gibi işler karşılığı ödeneceği önceden bilinen, düşünülebilen masraflar. masarif-i muvakkate: geçici giderler. masarif-i müteferrika : çeşitli giderler. masirif-i seneviyye : yıllık giderler. ması\rif-i şehriyye: aylık giderler. masarif.i umümiyye : umumi masraflar, giderler. masarif-i zaide: gereksiz, fazla giderler. ması\rif-i zatiyye : şahsı giderler. masarif ı...İ.;! ..ı ı......... (a.i. masrfıfun c.) : sarfo lunanlar, harcananlar. ması\rifat ..::.ıü ., ı........ (a.i. masarifin c.) : har canan paralar, giderler. masarin &;1..ıt.-... (a.i.c.) : bağırsaklar. (bkz: em'a). masatıb ......ı..ı........ (a.i. mastaba ve mıstaba'nın c.): 1. peykeler, sedirler, sekiler. 2. meyhane peykeleri. masbah � (a.i.c.: masabih): doğacak yer; doğacak zaman. masbfı' t� (a.s.) : kendini beğenmiş, kibirli. (a.s. sıbg'dan. c.: masabig) : masbôg boyanmış, boyalı. (bkz : mülevven).
...ı:.ı........
t�
masli masbôret i .,� (a.i.c.: masa.bir): huk. kendisine yemin düşen kimsenin hapsine sebe bolan yemin. mas da' t..ı.....a..a (a.i.) : taşlık yerlerden geçen düz yol. masdar .,..ı.....a..a (a.i. sudür'dan. c. : masadır) : 1. bir şeyin sudur ettiği, çıktığı yer, kaynak, temel. 2. gr. fiillerin şahıs ve zaman gös termeyen, fakat müspet (•olumlu) ve menfi (•olumsuz) halleri bulunabilen ismi şekli, isim fiil : "gelmek, gelmemek, gelmeklik, gelme, geliş.." gibi. masdar-ı bina'-i merre : a. gr. Arapça mastarlann sülasilerinde birinci harfi fetha (üstün) okunan ve sonuna iki üstünlü yuvarlak t (i>) getirilen şekli : ketbeten... gibi. masdar-ı bina'-i nevi' : a. gr. : Arapça mastarlarda birinci harfi kesreti okunan, sonuna ilci üstünlü yuvarlak t (i) getirilen şekli : kit beten ... gibi. masdar-ı mimi : a. gr. başında m harfi bulu nan mastar. [mesela : ketb = yazmak, mikteb yazmak mimi mastar şekli]. masdari, masdariyye "°:!Jl..ı.....a..a , I..Ll.ü .; .:ı...... (a.f.zf.) : mazeretli, özürlü olarak. ma'zeret-mendi cs..Ll.ü.J.:ı...... {a.f.b.i.) : özür lülük. mazg � (a.i.) : ağızda çiğneme. (bkz : madg). mazgut J..,.Lwu {a.s.) : 1. sıkılmış, sıkış tırılmış. 2. kim. •sıkıt, fr. comprime. mazhar ..,,_k... (a.i. zuhfır'dan. c. : mazfilıir): 1. bir şeyin göründüğü, çıktığı yer. 2. nail olma, şereflenme. 3. bazı tekkelerde oturarak u yunurken dayanılan kısa değnek. 4. erkek adı. S. bir çeşit tef. mazhar-ı i'tibar : itibar edilme. mazhariyyet ..::..:..,,_k... (a.i.) . 1. elde etme, nail olma. (bkz : muvaffakıyyet). 2. ed. bir gerçek varlığın bir mecaza kaynak oluşu. Mesela: kuvvet en çok kolda kendini gösterir ve bundan, kuvvetli, güçlü demek olan: "kolu uzun" deyimi doğmuştur. mazhar-zen t.,j ..,,_k... (a.f.b.i. ve s.) : mazhar çalan, tef çalan.
.ı..�
589
mazıg mazıg t-""L.. (a.s.) : çiğneyici, çiğneyen. Hayvanat-ı mazıg: geviş getiren hayvanlar. mazınne w.J.... (a.i.c. : mazain). (bkz : mazanne). mazır .,_..L.. (a.s.) : ekşi. (bkz: hamız, mazir). mazi, maziyye �L.. • �L.. (a.i. meza' dan): 1. geçmiş zaman. El-mazi la yüzker: geçmiş şey zikrolunmaz. Ezmine-i maziyye: geçmiş zamanlar. 2. gr. geçmiş zamanda olan bir hadiseyi anlatan fiil. Fi'l-i mazi: mazi sigası (kipi). mazi-i baid (uzak geçmiş) : miş'li geçmiş zamanın hikayesi. mazi-i nakli : gr. yalnız işitilen bir şeyi anla tan fiil sigası (kipi) : "Ahmet gelmiş.." gibi; "-miş" li geçmiş zaman. mazi-i şad : mes'ut, neşeli mazi. mazi-i şühudi : gr. gözle görülen veya gör müş gibi bilinen bir şeyi anlatan fiil sigası (ki pi): "Ahmet geldi." gibi; "-di" li geçmiş zaman. mazif � (a.i.) : 1. ziyafet evi. 2. her kese kapısı, sofrası açık ev. mazife � (a.i.): 1. izafe olunmuş. (bkz: mazufe). 2. gam, keder, tasa. mazik � (a.i. zik'dan c.: mazaik): sıkın tılı, dar yer. mazille 4...LJa.... (a.i.) : kıldan yapılma büyük çadır. mazim � (a.s. mazfilm). (bkz: mazliım). mazi-perest ..::....-� �L.. (a.f.b.s.): maziye, geçmişe, hatıralara bağlı bulunan [kimse]. mazir � (a.s.) : ekşi. (bkz: hamız, mazır). ma'-ziyadetin iJLj t--" (a.zf.): ziyadesiyle, fazlasıyla. • • maziye �L.. (a.i.) : ["mazi" nin müen.]. (bkz: mazi). maziz � (a.s.): musibet, felaket acısına uğramış. mazleme 4-....a..L.L... (a.i.c. : mazalim) : zulüm, can yakma, haksızlık. mazlime 4-....a..L.L... (a.i.c. : mazalim). (bkz : mazleme). mazlum r..,U..... (a.s. zulm'den) : 1. zulüm görmüş. 2. halim selim, sakin, sessiz [insan veya hayvan]. 3.i. erkek adı. [müennesi "mazliime"]. mazlômane (.jL....,U..... (a.�f.) : 1. mazliım'a, zulüm görmüşe yaraşır surette. 2. sessizce, sessizlikle. mazlôme .._._,.u.... (a.s.) : 1. ["mazliım'un mü en."]. (bkz: mazliım). 2. i. kadın adı. mazlômen l..,.u..... (a.zf.) : zulme, gadre uğ rayarak.
590
mazlômin �..,U..... (o.s. mazliım'un c.) : zulüm görmüş kimseler. mazlômiyyet �_,J.J...... (a.i.) : 1. mazlum luk, zulüm görmüşlük. 2. sessizlik, yavaşlık. mazmaza • ,,;, , ,,;, , (a.i.): abdest alırken ağıza su alma, ağız çalkalama. (bkz: gargara). mazmum (a.s. ve i. zamm'dan) : 1. zamme ile, ötre ile okunan, ötreli. 2. zammo lunmuş, ilave olunmuş. (bkz: mansub). mazmun ı:,� (a.i. zımn'dan. c. mazamin): 1. ödenmesi lazımgelen şey. 2. mana, •kav ram. 3. nükteli, san'atlı, ince söz. Bikr-i mazmun : ilk defa söylenmiş mazmun. mazmun-perdaz jlJ� ı:,� (a.f.b.s.) : mazmun düzen, rnazmfin söyleyen. mazmun-tiraz jl..,.:. ı:,� (a.f.b.s.) : maz mun söyleyen, nükteli sözler söyleyen. maznuk d_,.:.....o.... (a.s.) : nezleli, nezle olmuş. (bkz: mezkum). maznun ı:,.,.:J...., (a.s. zann'dan c. : mazanin): 1. zannolunmuş. 2. zan altında bulunan, ken disinden şüphe edilen. 3. huk. bir suç dolayısıyla sorguya çekilen, •sanık. maznunin �_,.:..ı..... (o.s. maznun'un c.): zan altında bulunanlar. mazreb, mazrıb '":-'.,..... '":-'.,..... (a.i. zarb'dan. c. : mazarıb) : 1. zarbedecek yer. (bkz: madreb, rnadrıb). 2. çakma, kakma yeri. mazrub '":-'.J.,..... (a.s. zarb'dan) : 1. zarbo lunmuş, dövülmüş, vurulmuş, çarpılmış. 2. basılmış, damgalanmış. 3. mat. çarpılan. (bkz: madriıb). mazrubun fih : mat. •çarpan, fr. multipli cateur.
r�
mazrubat ..:.4.,.,....... (a.i. mazrfib'un c.). (bkz: mazriıb). mazrubata tefrik: mat. çarpanlara ayırma. mazrubeyn �.,.,..... (a.i.c.) : mat. birbirine çarpılan,iki sayıdan herbiri. (bkz: madrfibeyn). mazruf .J_,.,..ı..... (a.s. zarfdan) : 1. zarflanmış, zarfa konmuş; kalıplı, kılıflı. 2. zarflı kağıt. (bkz: melfüt). mazrufat ..:.Li.,.,..ı..... (a.i. mazrufun c.): zarflı şeyler. mazrufen h.,.,..ı..... (a.zf.) : zarf içinde olarak, zarflı. mazrur ..,.,.,..... (a.s.c.: mazarir) : zarar, zi yan görmüş. mazrus u".J.,..... (a.s.) : örülerek yapılmış, örülmüş şey. (bkz: madrfis). mazu _,jl..e (f.i.) : 1. mazı, servi cinsinden, gövdesi düz ve dipten dallanan bir süs ağacı ve
mebde'-i tul bunun kozalağı olup tabaklıkta kullanılır, tat. thuya. 2. mazı böceği denilen bir haşere, fr. cynips. maz'ıif (a.s.): zayıflamış, zayıf. mazıife u.,._...;.... (a.i.): izafe olunmuş. ma 'zıil J,.,j.a... (a.s. azl'den) : azledilmiş, işin den çıkarılmış. ma'zulan u'I ,Jj.a... (s. ma'zul'ün c.). (bkz : ma'zülin). ma'zıilen ;ı,.,j.a... (a.zf.) : azledilmiş, işinden çıkarılmış olarak. ma'züli, ma'zuliyyet .:..:ı,J ,.,j.a... , ı) ,.,j.a... (a.i.) : ma'zullük, azledilmiş olma, işinden çıkarılmış olma. ma'zıilin � Jj.a... (a.i. ma'zül'ün c.) : azle dilmişler, işinden çıkarılmışlar. ma'zur .,,.,.ı....... (a.s. özr'den) : özürlü, özürü olan. ma'zuriyyet .:..:ı.),J.ı....... (a.i.): mazurluk, özür lülük. mazyefe � (a.i.c. : mazayif). -meıib ,.....'t... (a.i. iyab'dan): 1. geri dönülecek yer. 2: sığınılacak yer. Fazilet-meab : faziletin barındığı yer, vücut, kimse. 3. Şev ket-meıib : şevketin barındığı yer, vücut, kimse; padişah. meıibız ,.,... (a.i. me'bız'ın c.) : anat. diz kapaklarının arkasındaki çııkurlar. meıid .,La..., (a.i.) : tas. ahiret. meıidib '-::'.,· t... (a.i. me'debe'nin c.) : ziya fetler. meihiz il't... (a.i. me'haz'in c.) : bir şeyin alındığı, çıktığı yerler, kaynaklar. meakil JS;'t... (a.i. me'kele'nin c.) : ekloluna cak, yenilecek şeyler. (bkz : erzak). meal Jt... (a.i.): 1. meydana gelen şey, netice. 2. mana, kavram, mefhum. Bi-meal : mana sız, saçma. Hakikat-meal : gerçek, içten. Hulasa-i meal : mananın özü. mealen ;ı·t.,. (a.zf.) : mil.na bakımından, harfi harfıne olmayarak. meıil-perver .>J>t.ı't... (a.f.b.s.) : mana anla tan; mil.nalı. meıirib '-::'.>'t... (a.i. me'rebe'nin c.) : hacetler, istekler; hizmetler. meiric t.ıla.... (a.i. ma'rec'in c.) : çıkacak yerler, merdivenler. f meıisim ,... t... (a.i. me'sem'in c.) : günah edi lecek yerler; günahlar. meıisir ..,.ft... (a.i. me'sere'nin c.): güzel eser ler, nişanlar, izler.
..J_,..........
/l.
measır-ı ber-güzide: güzel, seçme eserler. meıisir-i i'tidal : itidal eserleri. meizib '-::'..;'t... (a.i. mi'zab'ın c.) : oluklar. meizib �..;t.. ta.i. mizab'ın c.) : su yollan, oluklar. meazin ı:,lt.. (a.i. me'zene'nin c.) : ezan okunan yerler. meıizir .,..;t.. (a.i. mi'zer'in c.) : peştemallar. mebad, mebadıi 1.,4-- , .,4-- (f.n.) : sakın, olmaya ki... mebıidi A� (a.s. bahs'tan) : solugan, tık nefes [insan, hayvan]. mebhut o>t-!-" (a.s. beht'den) : hayrette kal mış, şaşmış. (bkz: mütehayyir). me'bız '-"""":'t.. (a.i.c. : meabız) : anat. diz kapağının arkasındaki çukur. me'bızi �t.. (a.s.) : anat. dizkapağmın arkasındaki çukurla •ilgili, dizardıya ait. mebi' � (a.s. bey'den): satılmış şey. mebit � (a.i. beyt'den) : geceleyecek yer. mebiz � (a.i. beyz'den c. : mebil.yiz): 1. bek. rahmin sağında ve solunda olmak üzere, iki tarafında bulunan guddeler, bezler, bezeler. 2. bot. yumurtalık. mebiz-i a'lıi: anat. yumurtalığı üstte, fr. ovaire superieur. mebiz-i esfel : anat. yumurtalığı altta, fr. ovaire inferieur. meblağ � (a.i.c.: mebfiliğ): para, akçe. meblu', meblua .J.J-:'"" • .J.J.J-:'"" (a.s. birr'den) : 1. hayırlı, makbul, beğinilmiş [iş, şey]. (bkz: mergub). 2. i. [ikincisi] kadın adı. mebrus 4.>A.J.J-:'"" (a.s.) : baras hastalığına tutul muş olan. (bkz: baras). mebruz ).J.J-:'"" (a.s.): 1. ibraz olunmuş, göste rilmiş. 2. açılmış [mektup]. mebsôs ı.!.ı� (a.s.) : yayılmış, dağılmış,
mecazi saçılmış; herkese yayılmış, herkesçe duyulmuş. mebsôs ..,.� (a.s.) : 1. gösterilmiş. 2. açılmış [mektup). mebsôt, mebsüta "-1.� , .la� (a.s.) : 1. bastolunmuş, yayılmış, açılmış. Zamme-i mebsüta : "o" sesi. 2. uzun uzadıya anlatılan. 3. g. s . bir yazı sitili mebsôten 'i.ı..� (a.zf.): mebsut olarak. mebsüten mütenasib: mat. biri, ötekinin sayısına göre büyüyen veya küçülen iki adedin aralarındaki nispet. mebşiıre • ..,� (a.s.) : yüzü, boyu bosu yerinde, güzel [kadın]. mebşıiş ..;.� (a.s.c. : mebaşiş): silinmiş. (a.s.) : ölümü intac�d�n ve mebtôn -Buhari-i Şerifdeki bir hadise nazaran-" tutulanı hükmen şehit sayılan salgın dizanteriye tutulmuş kimse. mebtôte �� (a.i.) : fık. üç talak ile bo şanmış olan kadın. me'bôn ı:.,�L. (o.s.): ibnelik hastalığına tutul muş olan, ibne. meb'ôs .!:.ı� (a.s.c.: meb'usan) : 1. ba's olunmuş, gönderilmiş. (bkz : mürsel). 2. i. peygamber olarak gönderilmiş kimse. 3. i. halk tarafından seçilerek parlamentoda yer alan kimse, milletvekfü. 4. öldükten sonra diril tilmiş olan [kimse]. {a.i. meb'us'un c.): meb' meb'ôsan uslar, milletvekilleri. Meclis-i meb'ôsan : azası halk tarafından seçilmiş olan milli meclis. meb'iısiyyet .-,1�� (a.i.) : mebusluk, •milletvekilliği. mebyet � (a.i.) : geceleyecek yer. mebzul J_, � (a.s. bezl'den) : ibzal olunmuş, bol, çok. mebzôlen iJl...t-- (a.zf.) : bol olarak, bolca, çokça, esirgenmeyerek. mebzüli ı)Jl.::ı,-,, (a.i.) : çokluk, bolluk. (bkz : kesret, mebzuliyyet). mebzfiliyyet �J� (a.i.) : bolluk, çokluk. (bkz: kesret, mebzı'.Ui). mebzüliyyet-i elvan : renk bolluğu. mecıi' t. 4,..- (a.i.): açlık. (bkz : mecaet). mecadif �.ıL.ı,.... (a.i. micdafın c.) : kayık, sandal kürekleri. mecadil J.ıL.ı,.... (a.i. micdel'in c.): köşkler, kasırlar. mecae, mecaet �Lıı,.... , uL.ı,.... (a.i.) : acık ma; açlık. (bkz : dl'). mecal J4-- (a.i.): 1. güc, kuvvet, takat. 2. fırsat, imkan. Bi-mecal: kuvvetsiz, takatsız.
ı:.,,,.ı..;.,.
ı:.,��
mecali ı)4-- (a.i. mecla'nın c.) : aynalar. (bkz: meraya). mecalis uw,JL.ı,.... (a.i. meclis'in c.) : 1. mec lisler, toplantılar, toplantı yerleri. (bkz: mec lis). 2. köşkler. Mecıilis-i Seb'a (yedi meclis) : Hz. Mev lana'nın dini, ahlaki nasihatlanm havi bir eseri. Mecalis-ün-Nefais (güzelliklerin toplantıla rı) : ünlü Çağatay şairi Ali Şir Nevaı'nin 1A491 de hazırladığı XV. Yüzyıl Çağatay ve Iran şliirleri hakkında değerli bilgiler veren ünlü eseri. mecami' e---Lıı,.... (a.i. mecma'ın c.) : toplanı lacak yerler, toplantı yerleri. mecami' �Lıı,.... (a.i. rnecmfia'nın c.) : der giler. mecamir ..,...Lıı,.... (a.i. micmer' ve micmere'nin c.): buhurdanlar, içinde tütsü yakılan kaplar. mecanik J..:,Lıı,.... (a.i. mencenik'ın c.). (bkz: mecanik). mecanik .;.:ı.:,Lıı,.... (a.i. mencenik'in c.) : [eskiden] mancınıklar, savaşlarda büyük taşlan atmakta kullanılan sapanlar. (bkz : mencenikat). mecanin �Lıı,.... (a.s. mecnun'un c.) : deliler, çılgınlar, aklından zoru olanlar. Dar-ül -mecanin (mecnunlar yurdu) : akıl hastaha nesi, tımarhane. mecari (S..)Lıı,.... (a.i. mecra'nın c.) : suyolları, akıntı yerleri, su yatakları. mecari-i hevaiyye : zool. balina, gergedan, yunus balığı gibi bazı hayvanların başlarının üst tarafında açılmış bulunan bir veyli iki delik. mecari-i teneffüsiyye : anat. teneffüs boruları. mecaz .:,4,-a (a.i. cevaz'dan c. : rnecazlit) : 1. yol, geçecek yer. 2. hakı1catin, gerçeğin zıddı. 3. ed. kendi öz manasıyla kullanılmayıp, ben zerlikle, benzetme yolu ile başka bir manada kullanılan söz: "arslanlar ilerliyor" derken, ars lan kelimesinin Türk askeri manasına gelişi gibi. mecaz-ı mürekkeb : ed. (bkz : istifl.re-i mü rekkebe). mecaz-ı mürsel : ed. bir kelimeyi hakiki manadan mecazi manaya naklederken aradaki alaka ve münlisebetin müşabehetinden (benze yişinden) başka bir hale istinıid etmesi'dir. mecazen 1.:,Lıı,.... (a.zf.): mecaz yoluyla, mecaz olarak. mecazi (a.s. f arz'dan) : 1. farz kılın mış, boyun borcu olmuş. mefruz-ül-eda : ödenmesi farzolmuş. 2. farzolunan, varsayılan. mefruza ıı.:,_,_;L. (a.s. farz'dan) : ["mefrfiz"un müen.]. (bkz: mefrilz). mefsah � (a.i.) : 1. feshedecek, bozacak yer. 2. bozma. mefsaka u.......L. (a.i. fısk'dan) : fısk, günah işlenen yer. mefsedet ..:.,J,..,..,,.İ..o (a.i. fesad'dan. c. : mefii sid): fesatlık, münafıklık, bozgunculuk. mefsud .ı� (a.s.) : fasdolunmuş, kan alın mış, kan alınan. mefsuh, mefsôha .ı.....,.....L • t..,.....L (a.s. fesh'den) : 1. fesholunmuş, hükümsüz bıra kı!mış, yürürlükten kaldınlmış. 2. iptal edil mış, çalışmaz bir hfile getirilmiş. mefsuhiyyet �..,.....L (a.i.) : mefsuhluk, hükümsüzlük, yürürlükten kaldırılma hali. mefsôl J� (a.s. fasl'dan) : faslolunmuş, ayrılmış, •ayrışık. mefşu' �_.....!..i... (a.s.) : ifşa edilmiş, duyulmuş, yayılmış, •açıklanmış. meftah � (a.i.) : hazine. (bkz : gencine, kenz). meftôh c_,.ll.. (a.s. feth'den. c. : meftfihat) : 1. fethedilmiş, açılmış, açık. (bkz: güşade). 2. raptedilmiş, ele geçirilmiş. 3. gr. fetha ile, üstün ile, e ile okunan. [elem kelimesindeki e meftuhdur]. meftüha '-=-.,..:..L (a.s. feth'den) : ["meftfih" un müen.]. (bkz: meftuh). meftı'.ıhiyyet �_,.ll.. (a.i.) : fethedilme,
açılmış olma. meftuk J_,.ll.. (a.s.): fıuklı. meftfıl J_,.ll.. (a.s. fetl'den): fitil haline getiril miş, bükülmüş, kıvrılmış. Kakül-i meftul : kıvrılmış kahkül (kakül), perçem. meftum r_,J,...L. (a.s.) : memeden sütten ke silmiş [çocuk]. meftun ı:,_,.ll.. (a.s. fitne'den) : 1. fitneye düşmüş, sihirlenmiş. 2. gönül vermiş, tutkun, vurgun. (bkz : meclub\ 3. hayran olmuş, şaşmış. meftôn-ane �L.:._,.ll.. (a.zf.) : meftuncasına, tutkuncasına, kendinden geçmiş olarak; hay rancasına, şaşarak. meftôniyyet �_,:..i... (a.i.) : tutkunluk, gö nül verme, vurgunluk; hayranlık, aşın derecede beğenme. meftur .,..,_b..L. (a.s. fıtret'den) : 1. fıtretlen miş, yaranlmış. (bkz: aferlde). 2. tabıı, cibilli. meftôr .,.,..:..L (a.s. fütfir'dan) : bezgin, bez miş, kederli, ümitsiz. (bkz: me'yfis, ma-ümid, nevmid). meftôr-ıine '4...'..l .,_,.ll.. (a.f.zf.) : bezmişcesine, bezginlikle, bitkin bir halde. mefture ıı.,_,.ll.. (a.s.) : ["meftfir'un müen.]. (bkz : meftfir). meftfıriyyet �.,..,.:a... (a.i.) : bezginlik, bık kınlık. meftôt ..:.ı.,..:....... (a.s.) : ufalanmış; parçalanmış, parça parça edilmiş. mef'ul J.,....._. (a.s. fı'I 'den. c. mefliil) : 1. işlenmiş, yapılmış, kılınmış. 2. bir failin yap nğı, işlediği iş üstünde belli olan. 3. gr. •tümleç. İsm-i mef'ül : •ortaç, sıfat fiil. mef'ül-i anh, mef'ôl-i minh : gr. -den hali, fr. ablatif.. mef'fıl-i minh: gr. -den hali, fr. ablatif. mef'ul-ün bih: gr. -i hali, fr. accusatif. mef'ul-ün fih : gr. -de hfili, fr. locatif. mef'ôl-ün-gayr-i sarih : gr. •dolaylı •tümleç, fr. complement indirect. mef'ulün ileyh: gr. -e hfili, fr. datif. mef'ulün leh : gr. için, fr. postposition. mef'ôlün maa : gr. -le, -ile hali, fr. instrumental. mef'ôlün sarih: gr. düz •tümleç, •nesne, fr. complement direct. 4. ibne, pasif homoseksüel. [erkek). (bkz: me'bOn). mef'ule (a.s. fı'l'den) : ["mef'ul" ün müen.). (bkz : mef'ul). mefzaha � (a.i.): rezilliğe sebebolan şey. mefzôl J..,......ı..a.. (a.s.) : fazla gelmiş olan, üstün gelen.
.u.,....._.
601
megafir megafir _,.il..L ("ga" uzun okunur. a.i. miğ fer'in c.): [eskiden] savaşta başa giyilen demir taslar. megak dl..L ("ga" uzun okunur. f.i.): çukur, mezar. (bkz: hufre). megak-çe �l..L (f.b.i.): (bkz: magakçe). megalib �l..L ("ga" uzun okunur. a.s. gale be'den) : galebe çalan, yenen; üstün gelmeye çalışan. megalik �l..L ("ga" uzun okunur. a.i. mig lak'ın c.): kilitler, mandallar. megavil J_, L.L ("ga" uzun okunur. a.i. mig vel'in c.): hançerler, ince kılıçlar. megazil Jjl..L ("ga" uzun okunur. a.i. mig zel'in c.): iğler, iplik eğirecek aletler. meger � (f.e.) : meğer, oysa ki, halbuki; olsa olsa, ancak. meges � (f.i.): sinek. meges-i engübin (bal sineği) : arı. (bkz : nahl). meges-gir >:? ..,..S... (f.b.i.): örümcek ağı. meges-ran ı:,I� (f.b.i.) : yelpaze. (bkz : mirvaha). meges-var ).,_L (f.b.s.) : sinek şeklinde, sinek gibi. meh '-" (f.i.). (bkz: mah). mehabb '":'l,-o (a.i. mehebb'in c.) : rüzgarın estiği yerler. mehabet �l,-o (a.i. heybet'den) : azamet, ululuk, korkunçluk; büyük görünme. mehabil �l,-o (a.i. mehbil'in c.): anat. rahim yolları, döl yolları. mehacim �ı.-.. (a.i. mihcem'in c.): 1. çekip emmeye yarayan organlar veya aletler. 2. hacamat şişeleri. mehak J.ro (a.i.): durgun suyun yeşilliği. mehal JL.,.-- (a.i.) : 1. korku yeri. 2. süre, vade, mehil. mehalik dJL.,.-- (a.i. mehleke'nin c.) : helak olacak yerler, tehlikeli yerler veya işler. mehamm rL.,.-- (a.s. mühimm'in c.) : 1. ehem miyetli şeyler. 2. düşündürücü şeyler. 3. lü zumlu, gerekli şeyler. mehamm-şinas u"L.:...J. rl,-o (a.f.b.s.) : işden anlayan, iş ehli. mehan ı:,L.,.-- (a.s.) : küçümsenmiş, küçük gö rülmüş. mehanen l:.L.,.-- (a.zf.): küçümsenerek. mehanet �L.,.-- (a.i.) : hakirlik, horluk; kü çümsenme, küçük görülme.
602
mehar J L.,.-- (f.i.) : 1. devenin bumuna geçi rilen burunluk. 2. yular, dizgin. Güsiste -mehar: salıverilmiş, gevşetilmiş yular. mehari tr" (f.b.s. meh-pe rest'in c.) : Ay'a tapanlar; mec. aşıklar. meh-peyker � '-" (f.b.s.) : yüzü ay gibi parlak, nurlu, güzel olan. (bkz : miih-peyker). mehr ...,...,... (a.i.c. : emhiir, mühfır) : huk. [es kiden] mihir, evlenirken erkek tarafından kadı na verilen nikah bedeli. mehr-i muaccel: nikahta kız tarafına verilen ağırlık, para, başlık; kalın. mehr-i müeccel: boşanma veya ölüm halin de, kız tarafına verilmesi, nikahta kararlaş tırılmış olan bedel. mehr-i müsemma : huk. [eskiden] karı için iki tarafın rızasıyla ve nikah akdi sırasında tayin olunan mehr. mehreb "':-'.>r' (a.i.) : 1. ürküp kaçma. 2. sığınacak yer. mehri 1$..>r' (a.i.c.: mehiiri): hecin devesi. meh-rfi .J.>r-- (f.b.s.c. : mehril-yan) : ay yüz lü, güzel. (bkz: miih-lika, miih-ril). mebrô-yan ı.:,�.J.>r' (f.b.s. mehrfi'nun c.) : ay yüzlüler, güzeller. meh-sitare •,;� (f.b.s.) : ay talihli; tfilihi nin yıldızı ay gibi parlak olan. meh-şid � (f.b.i.) : 1. Ay. 2. ayışığı. (bkz: meh-tab). meh-tab '"="Ll,.-.o (f.b.i.) : ayışığı. [miih-tab"ın hafifletilmişi]. (bkz: miih-tlib). meh-tabi ı,rill,.-.o (f.i.) : mehtabı seyretmek için yapılan etrafı açık küçük çadınmsı köşk. (bkz: kameriyye). [yapma kelimelerdendir]. mehtabiyye '-;Hl:l..,-,- (f.i.) : 1. maytap. 2. mehtap için yazılmış şiir. mehter.,.:..,.... (a.i.f.) : ["mihter" kelimesinden]. 1. yüksek rütbeli hizmetkar. 2. çadırlara bakan uşak. 3. at uşağı. 4. mızıkaçı. 5. kavas, Babı/ili çavuşu. 6. rütbe, nişan müjdecisi, çay lak. mehterin ı:,I.,.:..,.... (f.i. mehter'in c.) :· mehteran-ı alem : bir vezirin alemiyle bera ber bulunan bando takınn. mehteran-ı hayme : çadır uşakları. [aslı "mihteriin" dır]. mehter-hane 4...'.al.:i.._,ı,... (f.b.i.) : yeniçeriler zamanında, davul, mekkare, zil, zuma ve bo rulardan meydana getirilen bando takımı olup,
603
mehter-hane-i .... her vezirin tuğu sayısına (kat) göre yedi katlı, sekiz katlı gibi vasıflarla anılırdı. mehter-hane-i hayme : kumaş, çadır, deri döşeme yapılıp saklanan yer. mehter-hane-i tabl-ı alem : saray mehter hanesi ve sancaktarların meydana getirdiği takım. mehtôk d.,.:...... (a.s. hetk'den) : hetkolunmuş, yırtılmış. Perde-i mehtôk: yırtık perde. mehôb '-:"..,.,... (a.s.) : 1. heybetli, azametli; korkunç. (bkz : mehib). 2. i. arslan. (bkz : esed, gazanfer, haydar, şir). me'hôz j�t.. (a.s. ahz'den. c. : me'hfızat) : 1. ahz olunmuş, alınmış; çıkarılmış, tutulmuş. 2. ödünç olarak başka bir yerden alınmış. me'hôza .j.,..;..t.. (a.i.): fels. fr. recept. me'hôzat ..::.,lj.,..;..t.. (a.s. me'hfız'un. c.) ahzolunan, alınan para ve bu paranın defterde yazıldığı hane. me'hôzat ve medfôat : gelir ve gider hesabı. me'hôze •j�t.. (a.i.): mat. yardımcı teorem. mehva IS-h-4 (a.i.) : yar, uçurum. meh-var ),h-4 (f.s.) : 1. ay gibi. (bkz : malı -var, meh-veş). 2. (Farsçada) aylık, maaş. (bkz; mehvare). ["malı-var" ın hafifletilmişi]. meh-vare • J l-h-4 (f.i.) : aylık, maaş. (bkz : meh-var2). mehveş (a.i. c.: mehaviş): karışık ve kalabalık yer. meh-veş d-- (f.i.) : 1. keder, gam, tasa. 2. nefret edilen, hoş olmayan. mekahil J.,.IS... (a.i. mikhal, mikhel ve mük hüle'nin c.) : sürmelikler; göze sürme çekecek aletler, miller. mekaid ..ı.:.ıs..... (a.i. mekide'nin c.) : hileler, düzenler, dalavereler, aldatmalar. mekaid-i a'da; düşmanların hileleri. mekamin ı:,...IS..... (a.i. mekmen'in c.) : pusu-
604
lar, gizlenilecek yerler. mekan ı:,IS..... (a.i. kevn'den. c. : emakin ve em kine): 1. yer, mahal. (bkz : ca). 2. ev, oturu lan yer. (bkz: hane, mesken). 3. fiz. •uzay. mekan-, refi' : yüksek yer. mekanen 'L.:.ı.s..... (a.zf.) : mekan, mahal ve yer bakımından. mekanen muhayee : fık. iki kişi arasında müşterek olan bir meskenin bir kısmında biri, bir kısmında diğeri veya müşterek iki hanenin birinde biri, ötekisinde diğeri oturmak üzere muhayeeleri (= taksim olunmayan şeyi nöbetle kullanmaları). mekanet �ı.s..... (a.i.) : 1. kuvvet, metanet, güc. 2. ağırbaşlılık. (bkz: mekinet). mekani v'ıs... (a.s.) : mekana ait, mekanla, yerle ilgili. mekanis ..,...:.ıs.. (a.i. miknese'nin c.) : süpür geler. mekare, mekari ı.sJIS... •• J ıs... (a.i.c. : müka riin) : mekkare, kira ile tutulan hayvan, yük hayvanı. [aslı: "mükari" dir]. mekarib '-' J ıs... (a.i. mikreb'in c.) : çift sürü len sabanİar. mekarih • J ıs... (a.i. mekrehet'in c.) : tiksi nilecek şeyler; dertler, sıkıntılar. mekarim İ J IS... (a.i. kerem, mekrüm ve mek remet'in c.) : keremler, cömertlikler, elaçık lıkları; iyi ahlaklar. mekarim-kar J ıs... J ıs... (a.f.b.s.) ; kerem sahi bi, cömert, eli açık. mekarim-penah •l:.;-- J IS... (a.f.b.i.) ; sığına ğı mekarim olan. mekarim-perver J.J� J ıs... (a.f.b.s.) : mekarime sahibolan. • mekaris V""-:! J l:i... ("ka" uzun okunur. a.i. mıkras'ın c.): kesecek aletler, makaslar. (bkz: mekaıiz). mekariz ı.JA-:! J l:i... ("ka" uzun okunur. a.i. mikraz'ın c.): kesecek aletler, makamlar. (bkz : mekaıis). mekasib ":-"'"""'ıs.. (a.i. mekseb ve meksib'in c.) : kesbedilen, kazanılan yerler, kazanç yer leri, kazanç vasıtaları, kazançlar. mekatib �ıs.. (a.i. mekteb'in c.) : mektepler, •okullar. mekatib-i aliye : yüksek mektepler, •okullar. mekatib-i husi'ısiyye : hususi mektepler (•özel okullar). mekatib-i ibtidaiyye : ilk mektepler, •ilk okullar. mekatib-i i'dadiyye : rüştiye'den sonra gidilen ve yüksek mekteplere hazırlayan mek
tepler, lise.
mekruh
1
mekatib-i leyliyye : yatılı mektepler (yatılı •okullar). mekatib-i rüşdiyye : bugünkü ortaokulların derecesinde bulunan altı sınıflık eski mektepler (•okullar). mekatib-i sıbyaniyye: sıbyan mektepleri. mekatib �IS.. (a.i. mektilb'un c.) : mek tuplar. mekatib-i varide: gelen mektuplar. mekayid .!.;!ıs:... (a.i. mekide'nin c.) : hileler, aldatmalar, düzenler. mekayil J.:!..:!ıs:..... (a.i. mikyfil'in c.) : ölçekler, tahıl ölçekleri. mekbir � (a.i.): kocalma, ihtiyarlama. mekbul J� (a.s.) : hapsolunmuş. (bkz : mahbiıs). me'kel ,$1... (a.i. ekl'den) : eklolunacak yer, geçim yeri, na-meşriı' yiyimevi. me'kele �t.. (a.i.c. : meakil): eklolunacak, yenilecek şey. (bkz: nzk). rnekfere •.,.i.S... (a.i.): setredecek, örtecek yer. mekfôf ...i.,...S.. (a.s.) : keffolunmuş, yasak edilmiş. (bkz: memnu'). mekfôf-ül-ayn : kör. mekfôl J.,...S.. (a.s. kefalet'den) : kefil olun muş, kefil olmuş. mekfôl-ün anh: kendisine kefillik edilen kimse. mekffıl-ün bih: kefalet olunan şey veya kimse. mekffıl-ün leh: kefaletle alacağı te'min edil miş olan alacaklı. mekhôl J.,...,.S.. (a.s. kuhl'den) : sürmeli, sür me çekilmiş. mekide -� (a.i.c. : mekaid) : hile, düzen, aldatma, dubara. mekidet ..:..� (a.i.): hile, düzen, dubara. mekil � (a.s.c. : mekilat) : 1. ölçme. 2. kile ile ölçülen [şey]. mekilat ..:..� (a.s. mekil'in c.) : arpa, buğ day.. gibi kile ile ölçülen şeyler. mekin � (a.s. mekan ve mekanet'den. c. : mükenii): 1. temekkün eden, oturan, yerleşen. Şeref-ül-mekan bi-1-mekin: mekanın şere fi mekin (oturan) iledir. 2. vakarlı, temkinli, vakar, iktidar sahibi. 3. i. erkek adı. mekinet � (a.i.) : vakar, onur, ağır başlılık. (bkz: mekanet). mekis � (a.s.) : vakar, gurur, onur sahibi, ağırbaşlı [kimse]. mekkar Jıs:..... (a.s. mekr'den) : çok mekreden, hileci, düzenbaz. [müen. "mekkare"]. f.40
mekkari ($.)ıs:... (a.i.): hilekarlık, hile. mekkas ı.>"ıs:..... (a.i.): huk. [eskiden] tüccarın emvalinden öşür ve baç denilen vergileri cibliyete me'mur olan kimse, güımiikçü. Mekke � (a.h.i.) : Hicaz'da Hz. Muham med'in doğduğu ve Kabe'nin bulunduğu şehir. (bkz: Bekke). Mekke-i mükerreme: Mekke şehri. Mekki � (a.s.) : 1. Mekke'ye ait, Mekke ile ilgili. 2. Mekke'li. meklôm !"..,ıs.. (a.s.): yaralı. (bkz: mecruh). mekmen � (a.i.c.: mekiimin): pusu yeri, gizlenilip pusu kurulan yer. mekmene U....S.. (a.i.) : 1. gizlenecek yer, pusu. 2. hazine, define. mekmôn .:,.,...S..... (a.s.) : gizli, saklı. (bkz : mahfi, nihan). mekmiıre •J.,...S..... (a.i.) : cima edilmiş kadın. mekni ,,:..S.... (a.s.) : 1. gizli, saklı. 2. fels. •gizil, Tr. potentiel. mekniyye � (a.i.) : gizli, saklı, örtülü şey. meknôn .:,.,.::....S.. (a.s.) : 1. dizilmiş. Dürr-i meknıin : dizilmiş, dizi inci; değerli inci. 2. saklı, gizli, örtülü. meknôs ı.>".,.::....S.. (a.s.) : süpürülmüş. meknuz, meknôze •,j.,.::....S.. , ,j� (a.s. kenz'den): yere granülü; hazinede saklı. mekr .,S..... (a.i.c. : mükur) : 1. hıle, düzen, dubara. 2. hile ile aldatma, maksadından vaz geçirme [birini]. rnekr-i mahmud : bir kimseyi, iyi niyetlerle, maksadındap vazgeçirmek üzere yapılan hile. mekr-i mezmum : mekr-i mahmild'un aksi; bir kimsenin kötü niyetine karşı başvurulan hile. rnekrehet ..::...Afi,.. (a.i. kerh'den) : tiksinti ve ren, tiksinilecek şey. mekrernet ..::....fi-. (a.i. kerem'den. c. : meka rim) : 1. kerem, izzet, şeref, onur. 2. cö mertlik, ağırlama, saygı. [aslı : "mekrümet" olduğu halde, "mekremet" şekli yaygındır]. mekremet-güster � ..::....fi-. (a.f.b.s.) merhamet yayan, merhamet dağıtan. [aslı : mekrümet-güster]. mekrernet-lü _,.ı..ı...,s... (a.t.s.) : ilmiyede sad reyn payesinin resmi Unvanı. [aslı : "mekrü metlü" dür]. mekruh '-:'Jfi... (a.s.) : kederli, gamlı, tasalı. (a.i.) : tasalı, kederli, mekrôbiyyet gamlı olma. mekruh •..,fi,.. (a.s. kerh'den. c. : mekriıhat) :
�..,.,s...
605
mekrılha 1. iğrenç, tiksinti veren. (bkz : kerih). 2. yapılması şeriatçe hoş görülmeyen hal. mekrıiha (...A.J..,S... (a.i.) : mihnet, keder, şiddet. mekrıihat ..:.ıl.AJ..,S... (a.i.c.) : mekruh olan şeyler. mekrılhiyyet �.J..,S... (a.i.) : mekruhluk, iğrençlik. mekrüm r$>-A (a.i.c.: mekarim). (bkz : mek remet). mekrümet ..:,....$>-A (a.i. kerem'den. c. : mek! rim). (bkz: mekremet). meks � (a.i.): durma, bekleme, bir yerde kalma, eğlenme. (bkz: aıiim, tavakkuf). meks ..,..S.. (a.i.c. : mükus) : 1. öşür, baç, vergi. 2. öşür, baç, cibayet etme. mekseb, meksebe � , .......L (a.i. kisb' den. c. : mekasib) : 'ı. kesbedilen, kazanılan yer, kazanç yeri, kazanç vasıtası. 2. kazanç. meksib � (a.i.c. : mekasib) . (bkz : mekseb).· meksı'.ib, meksı'.ibe �,.,.S... , '":r',.,.S... (a.s. kisb'den) : 1. kesbolunmuş, kazanılmış. 2. öğrenilmiş, elde edilmiş. meksı'.if ...J_,_...s... (a.s. küsuf dan) : küstifa uğramış, küsuflanmış, ziyası, aydınlığı tutul muş [Güneş]. meksôr .,_,_...s... (a.s. kesr'den) : 1. kesro lunmuş, kırılmış. Kase-i meksôr: kırılmış lise. 2. gr. kesre ile, esre ile, yani i sesi ile okunan harf : ["inan" daki ilk harf meksur dur]. meksôre •.,,.,.s... (a.s.) : ["mekstir" ün mü ennesi]. (bkz : mekstir). mekşôf, mekşılfe u� , ı.J� (a.s. keşfden) : 1. keşfolunmuş, meydana çıka rılmış. Gayr-i mekşôf : henüz keşfedilme miş. Maadin-i mekşôfe: keşfedilmiş ma denler. 2. açılmış, açık, belli. mekşôf-ül-avre : görünmemesi Uizımgelen yeri açık kimse. mekşıif-ür-re's: başı açık. mekteb �-(a.i.c.: mekıl.tib): 1. yazı yaza cak yer. 2. *okul. Mekteb-i Aklanı: rüştiye tahsilinden üstün bilgili me'mur yetiştirmek üzere açılan mektep. [maarif nazın Kemal Efendi'nin (paşa) teşeb büsüyle 23 Muharrem 1279 ve 8 Temmuz 1278 (1862) de açılmıştır]. mekteb-i ali: yüksek mektep, yüksek •okul. Mekteb-i Fünı'.in-i Harbiyye-i Şahane Harbokulu. Mekteb-i Fünôn-ı Maliyye : 1878 'de Sad razam Said Paşa tarafından, İstanbul'da Divanı
606
Muhasebat (Sayıştay) memurlarının bilgilerini genişletmek üzere açılan, okul. Mekteb-i Fünôn-ı Nücum : yıldızlarla ilgili bilgileri öğretmek üzere lstanbul'da açılan bir okul. mekteb-i harbiyye: harbokulu. Mekteb-i Harbiyye-i Şahane : Harbokulu. mekteb-i hususi : hususi mektep, •özel *okul. mekteb-i ibtidıU : ilk mektep, •ilk okul. mekteb-i i'dadi: rüştiyeden sonra gidilen ve yüksek mekteplere hazırlayan mektep, lise. mekteb-i leyli: yatılı mektep, yatılı •okul. Mekteb-i Maarif.i Adliyye: 1838 de Mah mud il. devrinde, devlet dairelerine memur yetiştirmek üzere İstanbul'da açılan bir okul. Mekteb-i Mülkiyye : •Siyasal •Bilgiler •Okulu. Mekteb-i Mülkiyye-i Şahane : idare amiri yetiştirmek için kurulmuş olan mektep, okul, •Siyasal •Bilgiler •Okulu. Mekteb-i Nüvvab : kadı yetiştirmek üzere açılan mektep. [bu mektep yeniden kurulmuş olmayıp aynı maksatla hicri 1270 (1853) yılında açılan "muallimhane-i nüvvab" ın hicri 1 302 (1884) yılında adının bu suretle değiştirilmesiyle meydana gelmiştir]. Mekteb-i Osmani : askerlik tahsil etmek üzere Avrupa'ya gönderilen talebe için Paris'de açılan bir mektep. mekteb-i rüşdi: bugünkü ortaokulların dere cesinde bulunan altı sınıflı eski mektepler. Mekteb-i Sanayi : fabrikalarda çalışacak uz manları yetiştirmek üzere lstanbul'da açılan bir okul. mekteb-i sıbyan: •ilk okul. Mekteb-i Sultani: Galatasaray Lisesi. Mekteb-i Tıbbiyye-i Mülkiyye : T ıp Fakültesi. Mekteb-i Tıbbiyye-i Şahane : askeri tıp okulu. mektebi � (a.s.): mektebe filt, mekteple •ilgili, •okula filt. mektôb '":-'.,.::ıs... (a.i.c. : mekatib) : 1. yazıl mış. (bkz: merkum). 2. mektup. (bkz: name). [müen. "mekttibe"J. mektub-ı sami : tar. sadaret makamından yazılan resmi mektuplar. Mekteb-i Ulôm-ı Edebiyye : sıbyan mek teplerini bitiren çocukların din bilgisi öğrenimi için devam ettikleri okul. Mekteb-i Ulüm-ı Harbiyye : Harbokulu. (bkz: Mekteb-i Harbiyye-i Şahane). mektôbat ..:.ı4� (a.s.c.) : yazılı şeyler, ya zılar; mektuplar. mektôbi ı..r.� (a.i.) : mektupçu, nezaret, vilayet veya diğer resmi dairelerde yazı işlerini idare etmekle vazıfeli bulunan en büyük me'· mur.
melametiyye mektıibi kalemi : nezaretlerle vilayetlerde yazı işlerine bakan kalem. mektıibi-i sadr-i ali: sadrazam mektupçusu. mektıif ı..i..,.ı{.a (a.s.) : iki eli arkasına bağ lanmış. mektıim, mektıime .ı.....� , ("� (a.s. ketm'den) : 1. ketmolunmuş, gizli, saklı. 2. hükumetten gizli tutulan. Emviil-i mektôme: vergiden kaçırılan mallar. Miil-i mektôm : gizli, saklı mal. Nüfôs•İ mektôme : kütüğe kaydolunmamış kimseler. Viiridat-ı mektô· me : deftere geçirilmeyerek şahıs elinde kalan devlet geliri. mektfim mühimme: tar. Osmanlı Devleti' nde Babıfili'den gizli olarak yazılan ferman ve hükümlerin kopyalan. mektümii.t ..::.L.� (a.i. mektfime'nin c.) : hükfimeten kaçırılarak, gizli tutulan, yazdırıl mayan vergi, gelir, nüfus, mal. ["mektfimat" evvelce, ekseriya me'murlar tarafından "ihti lasat" manasına kullanılırdı]. mekôk d.,.S.. (f.i.) : mekik, dokumacılıkta "atkı" veya "argaç" denilen ve enine olan iplik leri uzunlamasına olanlann arasından geçirmeye yarayan masurah filet. me'kôl J�u (a.i.c. : me'kfilat) : eklolunmuş, yenmiş şey; yiyecek. me'kôliit ..::.ıı'.,.s:t.. (o.i. me'kfil'ün c.) : yiye cekler. mekyôl J*"" (a.s.) : kile ve benzeri gibi ölçekle ölçülmüş. mekzebe 4:U.. (a.i.) : yalan söz, palavra. (bkz: mekzfibe, ükzfibe). mekzübe 4.,l.S... (a.i.) : yalan söz, palavra. (bkz: mekzebe, ükzfibe). mekzfim ("� (a.s.): gamlı, kederli, tasalı. (bkz: endfihgin, endfih-nak). melıi � (a.i.): sahra, ova. melii' �� (a.i.) : cemaat. mel'ab � (a.i.c. : melfilb) : oyun oynaya cak yer, eğlence yeri. mel'abe � (a.i. la'b'dan. c. : melaib) : oyun, oyuncak. (bkz: bazice). mel'abe-i sıbyan : çocuk oyuncağı. [aslı : "mil'abe" dir]. melabis '-""":'� (a.i. melbes ve milbes'in c.): giyecekler, elbiseler. mehici' ı.r."� (a.i. melce'in c.): iltica edecek, sığınacak yerler. meliifih �� (a.i. melffiha'nın c.) : ana karnındaki oğlan çocuklar. melagım �� (a.i.) : ağız çevresi. melah c-1-- (f.i.): çekirge. (bkz: cerad). Pay-i
melah (çekirge ayağı): bir kanncanın Hz. Sü leyman'a götürdüğü armağan. [eski edebiyatta "çam sakızı çoban armağanı" atasözünün yerine kullanılır]. melah-ı abi: teke denilen deniz böceği. melahat .::-.� (a.i.) : 1. güzellik, yüz gü . (bkz: hüsn ü an). (Arapçada "tuzluluk" ına kullanılır]. 2. kadın adı. melahi � (a.i. milha' ve l!lilhat'ın c.): o yunlar, eğlenceler, cünbüşler. Alat-ı melahi : sazlar, çalgılar. melahide •.la.� (a.i. Iahd'den. mülhid'in c.): Allah'ı inkar edenler, dinsizler, imansızlar. (bkz: mülhidin). melıihif ı..i.a.� (a.i. milhaf ve milhafe'nin c.) : bürünecek, sannacak şeyler, yorganlar. melahim f"""'� (a.i. melhame'nin c.): büyük, kanlı savaşlar. melaib ...-� (a.i. mel'ab ve mel'abe'nin c.) : 1. oyun· oynayacak yerler. 2. oyunlar, oyun caklar. melaib-ür-rih : [Araplarca) müdahil, giren rüzgar. melaik �� (a.i. mil'aka'nın c.) : tahta ka şıklar. melaik, melaike �� • d:.� (a.i. melek' in c.): melekler. melaik-pey v; d:.� (a.f.b.s.) : ayağı uğurlu. melıiik-sıfat ..::.l.i.... d!.� (a.b.s.) : melek sıfatlı, melek huylu, huyu melek gibi. melıiin v,e� (a.i. mel'ane ve mel'anet'in c.): lanete sebebolanlar, lanet edilmeye değer işler, hareketler. melain �� (a.s. mel'fin'un c.) : mel'unlar, herkesin İanet ve nefretini kazanmışlar. melak J� (a.i.): mala. melal J� (a.i.): 1. usanç, usanma, bıkma. 2. sıkılma, sıkınn. (bkz: ınelel, melftl). melal-i hasret ü gurbet : hasret ve gurbet hüznü. melii.1-i hüsran: zarann, ziyanın hüznü. melal-ii.ver .J-'i J� (a.f.b.s.) : usanç veren, usandıran, sıkan. melalet ..::.J� (a.i.). (bkz : melal). melam ("� (a.s.) : zeınmolunınuş, çekişti rilmiş. melamet ..::....a� (a.i. levm'den) : ayıplama, kı nama; azarlama, çıkışma. melameti ..,.:;...� (a.i. ve s.). (bkz: melami). melıimetiyye �� (a.i.): zikir, fikir, husu si giyiniş, tekke gibi rasimeleri (adetleri, tören leri) kabfil etmeyen bir tarikat. 607
---------------------·---
.....-
---
-···---
-
-----------------------
melamet-keş melamet-keş �.:)I.... (a.f.b.s.) : melamet çeken; rüsvalık sıkınnsma katlanan. melıimet-keş-i ışk : aşk melameti çeken; aşk yüzünden dile düşen, halkın sövüp saymasına maruz kalan. melamet-zede ı...ı,;ı.-.:)1..... (a.f.b.s.c. : melamet zedegan) : ayıplanmış, kınanmış, azarlanmış, melamete uğramış. melamet-zedegıin ı.:.,l!:..ı,;ı...:)I.... (a.f. b.s. me lamet-zede'nin c.): melamete uğramışlar, ayıp lanmışlar, kınanmışlar, azarlanmışlar. melami' t--.:)1..... (a.i. lem'a'nın c.) : parıltılar, aydınlıklar. melami ı.r".:)I.... (a.s.i. rnelamet'den. c. : mela miyyun) : her türlü gösterişten uzak, dünya malından yüz çeviren, dervişliği, rintliği ken dine ilke edinen kimse; melamiyye tarikatinden olan. [sofiye mesleklerinden biridir; bunun hem Halveti, Rufai, Mevlevi gibi bir tarikat oldu ğunu söyleyenler, hem de bir tarikat olmadığım ileri sürenler vardır]. melamih e---.:)1..... (a.i. lemha'nın c.) : 1. lemha lar. 2. bir şeyin başka bir şeye benzeme nokta lan. 3. güzellik veya çirkinlik eserleri. melamiyyun (.),J,,::!-0.:)1,.... (a.s.i. melami'nin c.} : melamiyye tarikatından olanlar. (bkz : kel biyyun). mel'an ı.:.,�.:)I.... (a.s.} : dolu, taşkın. (bkz : leb -nz). mel'ane u...L. (a.i.c.: meldin}: lanete sebe bolan, lanet edilmeye değer iş, hareket. mel'anet ..:...:...L (a.i. la'n'den. c. : meldin) : mel'unluk, lanete sebebolan, lanet edilmeye değer iş, hareket. mel'anet-kıirane ,ı,.jl .., � (a.f.zf.) : lanet etmeye müstahak olacak surette. mel'anet-piş � ..:...:...L (a.f.b.s.) : işi gücü mel'unluktan ibaret olan. melaset � (a.i.) : yumuşaklık, sen olma yış. [zıddı ; "huşunet"]. (a.i.}: hırsız, haydut yatağı. melassa mebiz .l� (a.i.) : sığınacak yer. (bkz : melce', penfilı). melaz-ı hulya: hulya sığınağı. mehize •)� (f.i.) : anat. küçük dil. (bkz : lüseyn). melazib '":"':!:,.:)I.... (a.s. milzlib'ın c.) : çok cimri, çok tamahkar olanlar. melbes � (a.i.c.: melabis): giyecek şey, elbise. melbes ü me'kel: giyecek ve yiyecek. melbfıs U"� (a.s.) : 1. giyilmiş, kullanıl mış. 2. libas, esvap giymiş. 3. (a.i.c. : mel-
..........ı..
608
bilsat): giyilecek şey, esvap. melbusat ..::..L.....� (a.i. melbuse'nin c.) libaslar, giyecek şeyler, elbiseler, esvaplar. melce' LııJ.. (a.i.c. : melaci') : iltica edecek, sığınacak yer. (bkz : melaz, penah}. meldii 1..ı.L (a.s.) : 1. [daha, en, pek, çok] genç, körpe ve nazik (vücud veya dal). 2. i. kadın adı. [emled'in müennesi]. meldfig t,J ..ı..t.... (a.s. ledg'den): zehirli bir hay van tarafından ısırılmış, sokulmuş. mele' .� (a.i.) : 1. doldurma. 2. dolma, dolu olma, doluluk. 3. halk, kalabalık, toplu luk. (bkz: cemaat, güruh). mele'-i a'la: büyük ve ileri gelen meleklerin toplandığı yer. meled ..ı.L (a.i.): 1. gençlik, tazelik. 2. taze, körpe fidanın sallanması. melek dL. (a.i.c. : melaik, melaike) : 1. Allah'ın, halleri diğer canlılara benzemeyecek şekilde nurdan yarattığı varlıklar. (bkz: fırişte). 2. mec. yüzü ve huyu pek güzel, çok temiz olan kimse. 3. kadın adı. melek-i mukarreb : [Allah'a yakınlığı iti barıyla] Cebrail Aleyhisselam. melek-fil-mevt (ölüm meleği): Azrail. melek-üs-sıyane: koruyucu melek. melek-ane ,ı,.j� (a.f.zf.) : melekçesine. melekat ..::..� (a.i. meleke'nin c.} : meleke ler, •yetiler, fr. facultes. melekat-ı akliyye : akıl melekeleri, fr. facultes intellectuelles. melekat-ı fazıla : ahi. "cömertlik, yiğitlik, doğruluk ve namus" denilen dön şey. melek-çehre·� dL. (a.f.b.s.) : melek yüzlü. (bkz : melek-ri'ı, melek-sima). [aslı : "melek-çihre" dir]. meleke � (a.i.) : 1. tekrarlaya tekrarlaya meydana gelen alışıklık, yatkınlık, yordam. 2. ruh. •yeti, fr. faculte. (bkz: iktidar, maharet, mümarese). melek-haslet .:,.J........;. dL. (a.b.s.) : melek huylu, huyu melek gibi olan. meleki, melekiyye " (a.i.) : 1. rahat edecek yer. 2. yer, mekan (bkz : mekan, me'va). 3. Arapça nahv cümlesinden meşhur eser. merah C >" (a.i.c. : merahan) : çok aşın sevinme. merahan iJl..,,r& (a.i. merah'ın c.) : çok neşe li, çok sevinçli olma halleri. merahil J.,,.1 .,. (a.i. merhale'nin c.) : konak lar, mesafeler, menziller, duraklar. (bkz rnerahil-i baide : uzak konaklar, duraklar. merahil-peyma � J.,,.I>" (a.f.b.s.) : yolcu, seyyah. (bkz : merhale-nişin). merahim l""""'ı.,. (a.i. merhamet'in c.): merha metler, acımalar. rnerahim r,,Al,,r& (a.i. merhem'in c.) : mer hemler. merai �I>" (a.i. mir'at'ın c.) : aynalar. (bkz: mer'a, meraya). merii ı,rl ,,r& (a.i. mer'a'nın c.) : çayırlıklar, otlaklar. meriir .,:..ı>" (a.i. merare'nin c.) : anat. öd keseleri. merak Jl,,r& (a.i.): 1. bir şeyi anlamak veya öğrenmek için duyulan arzu. 2. bir şeyi edin mek, yapmak, bir şeyle uğraşmak arzusu. 3. heves, istek, düşkünlük. 4. iç darlığı. 5. kuruntu, telaş. 6. kaygı, tasa. 7. kara sevdfl., dalgınlık. merak J.>-" (a.i.): çorba; et suyu. meraka ü,,r& (a.i.) : 1. koyu et suyu. 2. ter biye [yemek]. merıikıd .ül >" (a.i. merkad'ın c.) : mezarlar, kabirler. merakım ,.ıı>" (a.i. mirkam'ın c.) : kalemler, yazacak aletler. merakı .,il.>-" (a.s.) : 1. kuruntu, vesvese içinde bulunan [kimse]. 2. (i. mirkat'ın c.) : merdivenler, basamaklar; dereceler. merakib �I>" (a.i. merkeb'in c.) : rükii bedilecek, binilecek şeyler. merıikib-i bahriyye : vapurlar, gemiler, ka yıklar gibi deniz nakil vasıtaları. 618
merakib-i berriyye : at, araba, otomobil gibi kara nakil vfl.sıtaları. merakib-i cesime : yüz tonilatodan yukarı olan gemiler. merakib-i sagire : yüz tonilatoya kadar olan gemiler. merikiz ,;s:ı .,. (a.i. merkez'in c.): merkezler. (bkz : merkez). merakk J,,r& (a.i.) : 1. sağn [atta]. 2. astr. Dübb-i ekber adlı yıldız kümesinin dörtgeninde bulunan parlak yıldız, fr., ing. merak. Lat. Beta Ursus Majoris. [yedili kümenin ikinci derecedeki parlak yıldızıdır]. meram rı.,.. (a.i.) : ı. istek, maksad, niyet. 2. Konya'nın meşhur sayfiye yeri. meram-bahş, meram-bahşa ' � r'.>-" rı.,. (a.f.b.s.): birine istediğini veren. meranet ..:.:.ı .,. (a.i.) : 1. yumuşaklık. (bkz : nuı1met). 2. fiz. bir maddenin, çekiçle dövül düğü zaman yayılması vasfı. merare •./,... (a.i.c.: merair) : anat. öd kesesi. meriret ..::.ı .J ı.,.. (a.i.) : acılık, tatsızlık. meraret-i esaret: esirliğin acılığı. meraret-engiz �I ..::.ı..ıl .>-" . (f.b.s.) : acılık koparan, acılık, tatsızlık yaratan. merasıd .ı.-1>" (a.i. mersad'ın c.) : rasat yer leri. merasi �ı.,. (a.i. mersiye'nin c.) : mersiye ler, ağıtlar. merasi ı.r""I>" (a.i. mersa'nın c.) : limanlar, gemilerin barındığı yerler. merasid .ı.-1>" (a.i. mirsad ve mirsad'ın c.) : rasat yerleri, gözetme yerleri. merasim ,......ı.,.... (a.i. resm'in c.): resmı mua meleler; resmi törenler, seremoniler. merıisim-i teşrifitiyye : protokol seremo nisi. merişid .ı.J'.I >" (a.i. merşed'in c.) : maksada ulaştıran doğru yollar. merati' �I >" (a.i. merta'ın c.) : çayırlar, otlaklar. meratib ._.:.ı >" (a.i. mertebe'nin c.) : rütbeler, dereceler: merıivih C:;!.Jl,,r& (a.i. mirvaha'nın c.) : 1. ovalar, çöller. 2. etrafı açık ve rüzgarlı yerler. meravih c..,ı.,.. (a.i. mirvaha'nın c.) : yel pazeler. meraya L:!I.,. (a.i. mirat'ın c.): aynalar. (bkz: meciili, meral} meraya-yi huzuz : hazların aynaları. merıizibe �.:,ı >" (a.i. merzubiin'ın c.): hudut muhafızlar, serhat beylerbeyleri.
�
merdümıin merba' �..,... (a.i. rebi'den. c.: merabi') : ilk baharda oturulan ev. merba'-nişin � �..,... (a.f.b.s.) : yazlık ta oturan. merbat �..,... (a.i.) : koyun, keçi bağlanacak yer; ahır; ağıl. merbu' t..-H..,... (a.i.) : kul, köle. (bkz : mem Hık). merbub "':'�..,... (a.i.) : kul, köle. (bkz : memluk). merbut ..ı..�..,... (a.s. rabt'dan) : 1. raptolunmuş, lanmış, bağlı. 2. ulaşmış, bitişmiş, bitişik. 3. 'imiş, eklenmiş. 4. bağlı. (bkz: va-beste). merbutat ı.::,U..�..,... (a.i. ve s. merbfit'un c.) : raptolunmuş şeyler, ekli, bağlı şeyler. merbutat-ı hadise: huk. [eskiden] eskiden beri tapu ile tasarruf olunagelirken sonradan bir takrib ile ruhban eline geçmiş ve manastıra merbut olmak üzere tapusuz tasarruf olanmakta bulunmuş olan arazi demektir ki, bunlarda arazi-i emıri.ye hükümleri tatbik olunur manastır namına tasarrufa müsaade edilmez. merbutat-ı kadime: huk. [ eskiden] bir manastıra eskidenberi merbut olan ve merbfi tiyeti defterlıanede mukayyet bulunan arazi olup tapu ile tasarruf olunmaz ve alınıp satılmaz. merbuten lı...H.>-" (a.zf.) : raptedilerek, bağ lanmış olarak. merbutiyyet �.H ..,... (a.i.) : merbutluk, bağlılık, eklilik. merc f:...,... (a.i.c. : mürfic) : çayır, çayırlık. (bkz: merta'). merc f:..>-" (f.s.) : "here" ile birlikte kullanılır. Here ü merc: karmakarışık, altüst. mercan ı::ı�.,... (a.i.): mercan, fr. corail. mercane ��..,... (a.i.): mercan tilnesi. mercaniyye ��.,... (a.i.) : zool. mercanlar, •mercangiller. merci' �..,... (a.i. rücfi'dan. c. : meraci') : 1. rücu edilecek, dönülecek yer. 2. müracaat olu nacak, başvurulacak yer, kimse. merci'-i aid: (bkz: makam-ı fild). merci' -i hal: bir işin çözümü için başvurulan makam. merci'-i hass ü amm : her sınıf halkın başvurabileceği yer. merci'-i k üll : bütün işler için başvurulacak makam. merci'-i resmi : bir idarenin veya bir me' mfirun bağlı bulunduğu üstün yer. merci1 -i rü'yet: huk. bir işin görülmesi için başvurulan yer. mercii �..,... (a.s. reca'dan) : 1. umulan. 2.
rica olunan. [aslı: "mercuv" dur]. (a.s. mercuh, mercôha """�..,... , rüchan'dan) : 1. başka bir şeyin kendisine üs tün tutulduğu şey. 2. hasmından önce iddiasını ispata salahiyeti olmayan. mercfıl J�.,... {a.s.) : 1. kıllı, kıllanmış, ba şında saçı bitmiş. 2. zool. ayak yerinde olan kanatları karnında veya başında bulunan hay van. mercül -ül-batn: zool. karından ayaklı. mercılm (a.s. recm'den} : recmolun muş, taşlanmış. merd .ı..,... (f.i.): 1. adam, insan. 2. erkek. 3. , yiğit. Na-merd: özü, sözü doğru, korkak; alçak, kancık merd-i dana: bilen insan. merd-i garib : yabancı, gurbete düşmüş kişi. merd-i Hüda (Allah adamı): ermiş kişi. merd-i k ıbti : çingenenin merdi, özü sözü doğru ve cesur olanı. merd-i merdan: yiğitler yiğidi. merd-i meydan: yiğit, tek kişi. merdan ı::ıı.ı.,... (f.i. merd'in c.} : 1. mertler, insanlar, erkekler, yiğitler. 2. bir çeşit ney. merd-ane �ı.ı.,... (f.zf.) : ere, erkeğe yakışa cak yolda, mertçe, erkekçe. (bkz : bahadır -il.ne). merdanegi uS-,:,1..ı.,... (f.i.} : mertlik, yiğitlik, cesurluk. merdane-ser-gerdan ı::ıl.ı�.,..... �1.ı->-" (f.b. i.) : bir çeşit terlik. merdane-zenane uı.:.:, �1.ı.>-" (f.b.i.) : bir çeşit kadın terliği. merdan-hüda l..ı.:i. ı::ıı..ı.,... (f.b.s.) : erenler. merd-baz :,4..ı..,... (f.b.i.) : hafifmeşrep, oynak kadın. merd-beçe � ..ı..,... (f.b.i.) : mert oğlu mert, yiğit oğlu yiğit. merdi ı.s.ı..,... {f.i.) : 1. mertlik, erkeklik, erlik. 2. cesurluk. 3. hamiyet, insanlık. merdıld ..ı.,.ı..,... (a.s. redd'den) : 1. reddo lunmuş, kovulmuş. 2. geri döndürülmüş, geri çevrilmiş. merdude • ..ı.,..ı..,... (a.s. redd'den) : ("merdud" un müen.]. (bkz: merdfid). merdudiyyet ..::..:ı.ı..,..ı..,... (a.i.) : rnerdudluk, kovulmuşluk, geri çevrilmişlik. merdüm r.ı..,... (f.i.c. : merdüman) : L insan, adam. (bkz: mer'). 2. gözbebeği. merdüm-i çeşm : gözbebeği. merdüman z,t....ı..,... {f.i. merdüm'ün c.) : insanlar, adamlar.
c:.�..,...
r�..,...
619
merdiım-ıizıir merdiım-azar ..,lj1 r.ı>" (f.b.s.) : insan inci ten. (bkz : dil-şiken). merdüme " (f.i.) : gözbebeği. (bkz : mer dümek). merdümek ..:.L.,..ı>" (f.i.) : 1. küçük adam. 2. mercimek, gözbebeği. (bkz : merdüm). merdümek-i çeşm : gözbebeği. merdürn-evbar ..,4., 1 r.ı>" (f.b.s.) : insan yiyen, kan içen, vampir. rnerdürn-firib "':"':!..,_i >" (f.b.s.) : hileci, aldatıcı. rnerdüm-gezıi[y] k,l ı..,s (f.b.s.) : "insan ısıran": zulmedici, gadredici. rnerdüm-giriz J,;,,S....ı.,.... (f.b.s.) : insanlara karışmaktan hoşlanmayan, insanlardan kaçan. fr. misanthrope. (f.b.s.) : bot. kanku merdüm-giyıi 4S rutan, adamotu. merdüm-giyah. merdüm-giyeh •l:!S r..ı.,.... � r..ı..,.... ' (f.b.i.) : bot. kankurutan, abdüs selam denilen müshil, adamotu. merdürn-har ..,ı� (f.b.s.) : 1. insan yiyen [ vahşi hayvan]. 2. yamyam. merdüm-hiz �.ı.,.... (f.b.s.) : kalabalık, nü fusu çok olan yer. merdürni ,._,..,...ı..,.... (f.i.) : 1. insanlık, adamlık. 2. cesurluk, yiğitlik. 3. faziletlilik, erdemlilik. (f.b.i. ve. s.) : lider, merdüm-keş önder. r.ı>" (f.b.s.) : adam öldü merdürn-küş ren. (bkz: katil). merdüm-nevaz jl,;.j >" "insan okşayan": ince, nazik [kimse]. rnerdürn-perest .::...-,.� r..ı>" (f.b.s.) : "insa na tapan": insanı seven, insancıl. merdürn-pirıi '� r.ı>" (f.b.s.) : öğretmen, •eğitmen. (bkz: mürebbi). merdüm-şinas .,..L..:.J. r..ı>" (f.b.i.) : antro polog. merdüm-za� Jlj r..ı>" (f.b.i.) : insan oğlu. (bkz: beni Adem). mer'e il >" (a.i.c. : nisa'): kadın. (bkz: zen). me'rebe 4..,t.. (a.i.): meşgale, iş; meslek. merec t':.>" (a.i.) : 1. kararsız olma. 2. zorunlu olma. merec-el-bahreyn (iki denizin buluştuğu yer) : mec. Konya'da Mevlana Celaleddin Rumi ile Şemsettin Tebrizi'nin ilk olarak görüş tükleri yer. merede ,..ı..,.... (a.i. marid'in c.) : direnenler, inat çılar. (bkz: anede).
r.ı
r.ı.,....
r.ı.,....
r..ı.>-"
.;.s. r..ı.>-" .;.s.
r..ı :
620
merehıin ı:,6>" (a.i.) : 1. ferah, sevinç. 2. zayıf olma. meremmet ..::...o..,.... (a.i.) : tamir, onarma; üstün körü tamir. meremmet-i gayr-i müstehleke : huk. [eskiden] çürük tahtanın yerine başkasını koy � yahut çürümüş merdiveni yeniden yapmak gıbı sonradan sökülüp alınabilmesi kabil olan ilave. meremmet-i müstehleke: huk. [eskiden] duvara badana, boya vurmak gibi sökülüp alınması kabil olmayan fazlalık. merfu' t,_,...,.... (a.s. ref'den) : 1. refolunmuş, kaldınlmış, yükseltilmiş. merfıı-ül-vezıire : vezirlerden işlediği bir suçtan veyii devletçe görülen herhangi bir sebepten dolayı vazifesinden azliyle beraber vezirlik rütbesi alınmış olanlar. 2. hükümsüz bırakılmış. 3. a. gr. zamme (o, ö, u, ü) ile harekelenmiş [harf]. (bkz: mazmfim). 4. mat. irade edilen bir kuvvete yükseltilen miktar. merfiıa '-C.J-İ.>-" (a.s. refden) : ["merfü" un müen.]. (bkz: merffi'). merfiıat ı.::.L....,_i>" (a.i. merfü'nun c.) : 1. bir yerde kullanılmak üzere kaldırılmış eski eşyii. 2. a. gr. zamme ile harekeli kelimeler. merfııd ..ı.,.ı..,.... (a.s.) : armağan olarak verilen [nesne]. merg >" (f.i.) : 1. çayır, çimen. (bkz merta'). 2. sebze. merg �..,.... (f.i.) : ölüm. (bkz: irtihal, mevt). merg-a-mergi: umumi ölüm [hastalıktan). merg-i şıidi: sevinç ölümü. mergıi merg �>" IS>" (f.b.i.) : umumi vebii hastalığı. mergub, mergube '-!.,.;..,.... , '-:'.,.;.>" ("gu" lar uzun okunur. a.s. rağbet'den) : 1. rağbet edilmiş, beğenilmiş, herkesce sevilip aranılmış. 2. istenilen, sevilen. (bkz : makbul). 3. i. [ikincisi] kadın adı. mergô.biyyet �.,.;...,.... (a.i.) : mergupluk, beğenilir, rağbet edilir, aranılır olma. mergul, rnergule >" J.,.;.>" ("gu" lar uzun okunur. a.s.) : 1. bükülmüş, kıvrılmış [saç]; kıvırcık [saç). Zülf-i mergul : kıv rılmış, kıvırcık saç. 2. kuş sesi. 3. ahenkli ses. merg-zıir ..,ı:,.i..,.... (f.b.s.): çayırlık, çimenlik, sulak [yer]. merhaba L+,o,. .,.... (a.n.) : 1. "genişlenin", "rahat oturun!" miiniisına bir selamlaşma sözü. 2. günaydın, hoş geldiniz. 3. nazımda övülen kimseye hitabolarak kullanılır. merhale t.b>" (a.i. rihlet'den. c. : merahil) : 1. menzil, konak. 2. iki menzil, konak arası.
t
...ı.,.;. ,
1
merkez-i alem 3. bir günlük yol. merhale-nişin � ..,... (a.f.b.i.) : yolcu, seyyah, turist merhamet �.,... (a.i. rahm'den. c. : mera him): şefkat gösterme, acıma; birini esirgeme. Bi-merhamet: merhametsiz, acımaz. merhamet-bahş � �..,... (a.f.b.s.) : merhamet eden, merhametli. merhamet-disar (a.f.b.s.) : çok merhametli. merhameten l.......,... (a.zf.) : merhamet ede rek, acıyarak. merhamet-güster � ..::....-..,... (a.f.b.s.) : merhamet yayıcı, merhametli. (bkz: merhaınet -perver, merhamet-şiir). merhamet-gösteri ıs� ..::....-..,... (a.f.b. i.): merhamet yayıcılık, merhametlilik. (bkz : merhamet-perven, merhamet-şifin). merhamet-penah .�..,... (a.f.b.s.) : mer hametli. (bkz : merhamet-güster, merhamet perver, merhamet-şiar). (a.f.b.s.) : merhamet-perver J.J.>t merhametli, esirgeyici. (bkz: merhamet-güster, merhamet-penfilı, merhamet-şiar). (a.f. merhamet-perverane �, zf.): merhametlilikle, esirgeyicilikle. merhamet-perveri ıs.>.J>:t (a.f.b.i.) : merhametlilik, esirgeyicilik. (bkz: merhamet -şiari). merhamet-şiar ., � ..::....-.,... (a.f.b.s.) : adeti, merhamet olan, merhametli. bkz : merhamet-güster, merhamet-penfilı, merhamet ·perver). (a.b.i.) : merhamet-şiarı es,;� merhametlilik. (bkz: merhamet-perverı'). merhem ,._...,... (a.i.c. : merahim) : 1. mel hem, deriye içirilerek veya sürülerek kullanılan tereyağı kıvamında yağlı ilaç. 2. mec. acıyı, sertliği giderecek ve avunduracak: olan sebep. merhem-sa[y] [c.s]ı............,... (a.f.b.s.) : mer hem sürücü, çare bulucu, bulan. merhem-saz .,;ı............,... (a.f.b.i.): çare bulan. merhem-sazi c.s.,;ı............,... (a.f.b.i.) : çare buluculuk. merhüb ":",_...,... (a.i.) : 1. arslan. (bkz: esed, gazanfer, haydar, şir). 2. s . korkunç şey. merhôm, merhüme �.,......,... • (a.s. rahm'den) : 1. Allah'ın rahmetine kavuşmuş, Allah'ın rahmetiyle müjdelenmiş. (bkz : mağ fur). 2. ölmüş, ölü_. [Müslümanlar hak.kında]. (bkz: müteveffa). Ummet-i merhume : Müs lümanlar.
u...
,,�..ı �..,...
..:.ı.uı...,...
,,.,>: .::...u....,... ..:.ı.uı..,...
..:.ı.uı...,...
•
r..,,....,...
F. 41
merhı1n ",_...,... (a.s. rehn'den) : 1. rehin edilmiş, ödünç alınan bir şeye karşı, garanti olarak verilen şey. 2. muayyen zaman, bir şeye bağlı. Umür-i merhône : zamanı beklenen işler. merhünün-bih: huk. [eskiden] rehnedilen malın mukabili olan hak. merhiız (a.s.) : 1. yıkanmış. (bkz : magsul). 2. terlemiş. meri C.S.>-" (a.i.): anat. mide ile bül'um (gırtlak) arasında bulunan yemek borusu. mer'i, mer'iyye �..,... , ı.r.>-" (a.s. riayet' den) : 1. riayet edilen, saygı gösterilen. 2. gözetilen, yürürlükte olan. (bkz: carı'). mer'iyy-ül-batır: hatırh, itibarlı, sözü geçer. mer'iyy-ül-icra: huk. •yürürlüğe girme. mer'i, mer'iyye �.,.... , uı=,..,... (a.s. rü'yet' den) ; gözle görülen. Gayr-i mer'i : gözle görülmez. merid �..,... (a.s.): başı sert, inatçı. (bkz: anüd, rnusırr). Merih �..,... (a.h.i.) : asır. Dünya'dan sonra Güneş'e en yakın olan seyyare (•gezegen), Sakıt, Mars. (bkz: Mirnh). mer'iyyat ..:.4=,..,... (a.s. mer'ı'nin c.) : gözle görülen şeyler. mer'iyyet �..,... (a.i.) : 1. hükmü yürür lükte olma. 2. gözle görülür olma mer'iyyete vaz': buk. •yürürlüğe konma. merkab, merkabe �..,... , "=""1.,... (a.i.c. : merakıb): 1. gözetleme, gözleme yeri kulesi. 2. astr. semanın kuzey yarunküresinde Feres-i Ekber (Pegasus) burcunun büyük dörtgeninin büyük kenarının sağ köşesinde bulunan yıldız, markab, lat. Beta Pegasus. merkad .ıı.,.... (a.i.c.: merakıd): mezar, kabir. [aslı: "yatacak, uyuyacak yer" demektir]. merkeb �..,... (a.i. rüküb'dan. c. : rnerakib): 1, rükfibedilecek, binilecek şey, binek. 2. vapur, gemi, kayık gibi şeyler. 3. eşek. [dili mizde yalnız "eşek" kullanılır]. merkez :.,s...,... (a.i. rekz'den. c. : merakiz) : 1. yuvarlak bir çizginin (çenberin) her noktasın dan aynı uzaklıkta bulunan nokta. Kuvve-i an-il-merkeziyye: fiz. •merkezkaç kuvvet, bir merkezin etrafında hareket eden bir cismi, o merkezden uzaklaştıran kuvvet, fr. force centrifuge. Kuvve-i ile-1-merkeziyye : fiz. •merkezcil kuvvet, muhitten merkeze doğ ru yönelen kuvvet, fr. force centripete. 2. bir şeyin en işlek yeri, orta yeri, işler yer. 3. kollara ayrılan bir teşkilatın, bir kuruluşun umumi idare yeri. 4. en yüksek dereceli polis karakolu. S. tarz, suret, şekil, yol. merkez-i alem: astr. Güneş.
uô..,,....,...
manasına
621
---- --------
---------------------
merkez-i Arz merkez-i Arz: jeol. Arz'ın, Dünya'nın mer kezi. merkez-i dahili : jeol. iç merkez, hareketin (•deprem) yer içindeki merkezi. merkez-i def': fiz. itme merkezi. merkez-i devlet: •başkent merkez-i devr : fiz. hareket eden bir cismin etrafında devrettiği nokta merkez-i hak : toprağın, dünyanın merkezi. merkez-i hükumet: •başşehir, •başkent. merkez-i kaza: •ilçe merkezi. merkez-i kemal: mükemmellik merkezi merkez-i küre-i semi: astr. küre-i semanın merkezi ki, aynı zamanda arzın merkezidir. merkez-i mih-i nuhıii: anat. dimağda cümie -i asabiyye kısnunın tamamen toplandığı nokta. merkez-i sıklet: ağırlık merkezi. merkez-i şems : astr. güneşin merkezi. merkez-i tazyik: fiz. tazyik, ağırlık noktası. merkez-i teşri : kanun yapma merkezi. merkez-i vilayet: il merkezi. merkezi zaviye: mat. merkez, •özek •açısı, fr. angle au centre. merkezi, merkeziyye ��.,... , ı.s�.,... (a. s.) : merkeze mensup, merkezle ilgili, mer kezde, işlek yerde bulunan. Deviir-i merke ziyye: merkezde, işlek yerde bulunan daireler. merkeziyyet ��.,... (a.i.) : bütün işlerin, emirlerin bir merkezden çıkması, merkezleş tirilmesi. Adem-i merkeziyyet : bir idareye bağlı olan bölümlerin, kendi kendilerini idare sistemi. Usfıl-i merkeziyyet : merkeziyyet usulü, bütün işlerin merkezleştirilmesi usulü, bir merkezden idare edilmesi usulü, sistemi. merkfıb '-:'fi.,... (a.s. rükub'dan) : 1. üzerine binilmiş; bindirilmiş. 2. san meşinden yapılan bir çeşit ayakkabı. merkfıbe '-:'.,.s.,... (a.s. rükub'dan) : ["mer kfib" un müen.]. (bkz: merkfib). merkum, merkume 4-A_,.l.,_.. ' .,.... ("ku" lar uzun okunur. a.s. ve i. rakam'dan) : 1. ya zılmış, adı geçmiş. (bkz: mezkur). 2. baya ğı, adi, işsiz güçsüz, aşağılık kimse. merkuman c:;l...,.l.,.... ("ku" uzun okunur. a.i. c.): iki kişi hakkında kullanılır. merkumün ı:;,,....,:J.,... (a.i.c.) : adı geçen kim seler. merkıiz :,fi,.,... (a.s. rekz'den) : 1. rekzolun muş, dikilmiş, saplanmış. 2. mec. tabiatında, yaradılışında bulunan. merkfıze •.;fi.,... (a.s. rekz'den) : ["merkuz" un müen.). (bkz : merkuz). merkuziyyet �:,fi,.,... (a.i.) : merkuzluk, dikilme, saplanma. mermer .,....,_. (a.f.i.) : mermer. [aslı : Yunan cadır].
r.,.1
622
mermerşahi: çok ince dokuma pamuklu. mermi ı.r".,... (a.s.i. remy'den. c.: mermiyiit) : 1. remyolunmuş, atılmış. 2. ateşli silahlarda anlan tane, kurşun, fişek. mermiyit ı.::.4,-a..,.. (a.i. ve s. mermi'nin c.) : 1. remyolunmuş, anlmış nesneler. 2. ateşli silahlarda atılan taneler, kurşunlar, fişekler. mermfız :,.,.....,.. (a.s. remz'den) : remzolun muş, işaretle anlatılmış, ima edilmiş. mermıizat ı.::.ı:,.,....,... (a.s.c.) : remiz ve işa retle anlatılan şeyler. mermôzat-ı Mısriyye: Mısır hiyeroglifi. merrit ..::.1.,.... (a.i. merre'nin c.) : defalar, ker� reler, bir çok defalar. (bkz : kerrat). merre •.,.... (a.i.) : defa, kerre. merre-i vahide: bir defa. , merreten •..,.. (a.zf.): defalarca. merret-en-bıi'de uhri: birbiri ardınca birkaç defa. merreten ha' de merretin : tekrar tekrar. Merrih e,;!..,.. (a.h.i.) : ["aslı "Mirrih" dir]. (bkz : Mirrih). mersi ı.......,.. , ı.ı-..,.... (a.i.c. : merasi) : liman, geminin demir attığı yer. mersi-yi Kostantiniyye: İstanbul linıanı. (a.i. rasad'dan. c. : meriisid) : mersad rasat yeri, gözetleme yeri. (bkz: mirsad). mersad ..ıı.....,.... (a.i.c. : merasid) : rasat yeri, gözetleme yeri. (bkz: mirsad). mersiye �.,.... (a.i.c. : merası) : ağıt, birinin ölümü üzerine duyulan teessürü anlatmak için yazılan manzume. mersiye-hin c:;ı,,.... �.,.... (a.f.b.s.) : ağıt oku yan, ağıtçı. (bkz : nevvahe). mersiye-hini v'ı,,.... �.,... (a.f.b.i.) : ağıt okuyucuk, ağıtçılık. mersiye-kar .,ıs: �.,.... (a.f.s.) : ağıtçı, ağıt okuyan. mersıid ..ı,-.,... (a.s. rasad'dan) : rasadolun muş; hesaplanmış, ölçülüp biçilmiş. mersôle .,.... (a.i.) : irsal edilmiş, gönde rilmiş makbuz ve benzeri evrak. (bkz : irsa liyye). mersfım ('.,......,... (a.s. resm'den) : 1. resmo lunmuş, yazılmış, çizilmiş. 2. bahsi geçmiş, adı geçmiş. (bkz : mezkur). 3. [evvelce) Müs lüman olmayan kimseler için : "merkum" mana sına kullanılan bir söz idi. 4. an'ane, •gelenek. mersfım-hir .,ı.,.._...,......,... (a.f.b.s.) : vergi alan [kimse]. mersôs ı..,.a,-.,.... {a.s. resas'dan) : l. kurşun madeniyle sağlamlaştırılmış şey. 2. sağlam.
.ı-.,...
.o .,..
mes'adet (bkz : metin, muhkem). Bünyan-ı mersôs: sağlam yapı. merşet .w...,... (a.i.c.: meraşid): maksada ulaş uran doğru yol. mert .;::.,..,... (f.s.) : çevik, hareketli. (bkz : zinde). merta' e:-J..,... (a.i.): mer'a, otlak, çayır. (bkz: men:). mertebini ��..,... (a.s.) : Merteban'da ya pılan bir cins çanak çömlek. mertebe �..,... (a.i.c. : meratib): 1. derece, basamak. 2. rütbe; paye. 3. mikdar. mertebe-i aliye : yüksek derece. mertebe-i bala: üst derece. mertebe-i kusva: en son derece. mertebet �..,... (a.i.). (bkz: mertebe). mertube ..,... (a.s.) : ["mertôb" un müen.]. (bkz: mertfib). mertôb ..,... (a.s. ratb'dan) : rütO.betli, nemli, ıslak, yaş. mertôm (a.s.): kırılmış, ufalanmış. mer'ôb '":',,.....,... (a.s. ru'b'dan) : korkmuş, ürkmüş. mer'ôbe �,,.....,... (a.s.) : ["mer'O.b" un müen.]. (bkz: mer'Ob). mer'ôben ,,... (a.zf.) : korkarak, ürkerek, korku ile. mervaba �.,..,... (a.i.c. : meravı1ı) : ova, çöl; her tarafından rüzgar esen yer. Merve •.,..,... (a.h.i.) : Mekke'de bir dağın adı olup, hacılar bununla Safa Ovası'nda sa'y eder ler, yruıi 7 defa gidip gelirler ki hac farizasının rükünlerindendir. mervi :--AL-. (a.i. mismar'ın c.) : çiviler, mıhlar. mesimir-i nisyan'a ta'lik (unutma çivisine asma): ehemmiyet vermeksizin geleceğe ta'lik:, asıntıda bırakma. mesamm (a.i. mesemm'in c.) : cilt üze rindeki küçük delikler. mesimm-ül-cild: hek. cilt üzerindeki küçük delikler. mesimmat ..::.ıt.ı....... (a.i. mesamm'ın c.) : cilt üzerindeki küçük: delikler. Zô-mesamm, -mesimmit : mesiı:nltı olan cisimler. Zü-
uSı.......
rL-..
rt-...
mesel-imiz -mesammiyyet: fiz. her cismin zerreleri arasında mes§man bulunması. mesammat-ı mahsuse, -1 zahire: fiz. 1) cisimlerin zerreleri arasında olup gözle görü lemeyen aralıklar; 2) cisimlerin zerreleri arasında olup gözle veya mikroskopla görülebi len delikler. [kelime bizde şeddesiz olarak kul lanılır]. mesamme '--"L........ (a.i.): anat. •gözeoek. fr. stomate. mesamme-i sagire: anat. göz noktası fr. stigmate. mesane uU... (a.i.): sidik kavuğu. mesani I.T'U... (a.i. mesna'nın c.) : bir şeyin tekrarı. Seb'ül-mesani : yedi ayetten mey dana gelen ve Kur'an'ın ilk suresini teşkil eden "Fatiha" suresi. [iki rekatta iki defa okunduğu için bu ad verilmiştir]. mesanid .ı.:.L........ (a.i. mesned'in c.) : rütbeler, dereceler; mevkiler. mesanid-i ıiliyye: yüksek rütbeler, mevkiler. mesani-yül-ud .ı,.JI I.T'li.. (a.b.i.) : 1. tan burun, lağuta (lavta) nın ikinci teli. 2. iki telli tanbur; bulgari. mesılrib '":'..ıL........ (a.i. mesrebe'nin c.) : 1. çayırlar, otlaklar. 2. göğüsten karına kadar olan yerde biten kıllar. mesarih CJL........ (a.i. mesrah'ın c.): otluklar, çayırlıklar. mesarr ..,L........ (a.i. meserret'in c.): sevinçler, zevkler. (bkz: meserrat). [dilimizde çok zaman müfret (•tekil) gibi kullanılır]. Maal-mesarr : meserretle, sevinçle; zevkle. mesas ""'L........ (a.i.): asıl, esas, kök. mesatır .,J.L........ (a.i. mistar'ın c.) : 1. çizgi çizme aletleri, cetveller. 2. mastarlar [inşaatta kullanılır]. mesıivi ı.sJU... (a.i. mesva'nın c.) : mesken ler, haneler, evler. mesıivi ıs.JL........ (a.i. sfi'ün c.) : fenalıklar, kö tülükler. [zıddı: malıasin]. mesıivik d:JL........ (a.i. misvak'ın c.) : mis vaklar. mesbaa u....-.. (a.i.) : yırtıcı hayvanı çok olan yer. mesbiık J;.;,A-o (a.s. sebkat'den) : 1. sebk etmiş, geçmiş, başkalarından geri kalmış, arkada bırakılmış. 2. önde bulunan, ondan ev vel geçmiş. Gayr-i mesbiık, Na-mesbiık benzeri olmayan, hiç görülmemiş. mesbiık-ül-emsal : benzerleri görülmemiş. mesbıik-ül-hidme : hizmeti, emeği geçmiş. mesbıik-üz-zikr : zikri, adı geçmiş. mesbıik d� (a.s. sebk'den): kalıba dökül-
müş. Maıidin-i mesbiıke : kalıba dökülmüş madenler. Tibr-mesbuk : kalıba dökülmüş altın. mesbuka ü� (a.s. sebkat'den): ["mes buk" un müen.]. (bkz: mesbuk). mesbuke '4.5� (a.s. sebk'den) : ["mesbuk" ün müen.]. (bkz: mesbfik). mescen � (a.i.) : hapishane, cezaevi, zindan. (bkz: mahbes). mescid � (a.i. sücud'dan. c. : mesacid) : secde edilecek, namaz kılınacak yer, küçük cami. mescid-i aksa : Kudüs'deki meşhur büyük cami. mescid-i nebevi : Medine'de Hz. Muham med'in onırduğu evin yerinde bulunan ve Hz. Muhammed tarafından ibadet için yaptırılan özel mescit mescid-i takva : İslmn dininin doğuşundan sonra yapılan ilk Müslüman mabedi olup Hz. Muhammed'in Medine'ye girmeden önce 4 gün kaldığı Kuba'dadır. mescid-ül-haram : Mekke'de Kabe'nin bu lunduğu en büyük ma'bed. mesciid � (a.s.): secde edilmiş, kendi sine tapılmış; Allah. Halik-ı mescud : Zatına secde edilen Allah. mesciıd-i melek : Hz. Adem. mescıim l"� (a.s.): dökülmüş, saçılmış. Dem'-i mescum, Eşk-i mescum : dökül müş gözyaşı. mescôn i,� (a.s. sicn'den): hapsedilmiş, zindana anlmış. mescôr ..,� (a.i.): 1. taşkın su, deniz. 2. alevli ateş; kızgın fmn. mesdôd .ı_,..ı......... (a.s. sedd'den) : seddolun muş, kapanmış, kapalı, tıkanmış, tıkalı. Bıib-ı mesdud : kapalı kapı. mesdiıde •.ı.,..ı......... (a.s. sedd'den) : ["mesdud" ün müen.]. (bkz: mesdud). mesed .ı..-... (a.i.) : sağlam bükülmüş ip. [hurma lifinden de olur]. mesel J...i. (a.i. c.: emsal): 1. örnek, ben zer, nümilne . (bkz: manend, nazir, şibih). 2. dokunaklı ve manalı söz. 3. terbiye ve ahlaka faydalı, yararlı olan hikaye. Darb·ı mesel : atasözü, fr. proverbe. mesel şi'r : fels. Bacon tarafından Antik Çağın bütün efsanelerine ve sembollerine veri len ad. mesela )C.... (a.zf.): misal olarak, şunun gibi, söz gelişi. (bkz: meselen). mesel-amiz ..>!'-"i � (a.f.b.s.) : meselle karışık, içine bol bol darbımesel kullanılmış gazel, şiir. 625
mes'ele mes'ele ...n....... (a.i. sulll'den. .c. : mesail) : 1. sorulup karşılığı istenilen şey. 2. çözülmesi istenilen şey, problem, fr. problem. 3. ehem miyetli iş. 4. savaş, cenk. mes'ele-i müstehhire: huk. esas davllnın tatbiki sırasında meydana çıkıp halli o mahke menin vazifesi dışında ve esas davllnın halline te'siri olan nizfilar, ihtilllflar. mes'ele-i nas: huk. [eskiden] nllsdan tese'ül edilerek alınan mal. mes'ele-i zaile: geçen savaş. (a.zf.) : misal olarak, söz gelişi, meselen şunun gibi. (bkz: meselll). mesel-gô � (a.f.b.s.) : mesel söyleyen, şiirlerinde darbımesel kullanan şair. me'sem, me'seme wt. , r,!,L. (a.i.) : suç; günah. . A ): cı·ıt uzenn.. . mesemm � ( a.ı.c.: mesamm deki küçük delik. mesemme 4''-::!,L, (a.i. kıylis'dan) : 1. kıyas ede cek filet, ölçek, ölçü aleti. 2. uzunluk ölçeği. 3. astr., coğr., mat. ölçek. mikyis-ı amel : kasgücünü ölçmekte kul lanılan filet, ergograf. mikyas-ı amudi : tiz. iki nokta arasındaki şakuli uzaklığı tayin etmeye yarayan ilet mikyas-ı gaz : fiz. •gazölçer, manometre. mikyas-ı hacın : mat. hacim ölçüleri. mikyas-ı hamz: tiz. asidölçer, asidemetre. mikyas-ı hiss : psik. •duyumölçer. mikyis-ı hurdebini : fiz. mikrometre. mikyis-ı inhina veyli meyi : Jeod. me yilölçer, bir sathın (•düzey) inhina ve meyil derecesini ölçen tesviye aleti. mikyas-ı irtifa'; fiz. •yükseklikölçer, fr. altimetre. mikyis-ı ka levi: kim. •alkolölçer, alkali metre. mikyis-ı kesıitet: fiz. •yoğunlukölçer, fr. densimetre. mikyas-• klor : kim. •klorölçer, klorimetre. mikyils-ı kuvvet : tiz. kuvvetölçer, dinamo metre. mikyas-• küre : fiz. •küreölçer, fr. sphe rometre. mikyas-ı küül : kim. alkollü bir m!yide (sıvı) yüzde (%) ne kadar alkol bulunduğunu gösteren alet. mikyas-ı !eben : fiz. sütün kesafetini (yo ğunluğun:ı) tayin etmeye yarayan filet, lakto dansimetre. mikyis-ı mi : kim. hidrometre. mikyils-ı mayiat: fiz. •sıvıölçer, fr. are ometre. mikyas-ı meyi : mat. •eğim ölçüsü. mikyas-ı nar: fiz. •ateşölçer, fr. pyrametre. mikyas-ı riyah: fiz. •yelölçer, fr. anemo metre. mikyis-ı rütübet : fiz. havanın rutubet dere cesini ölçen filet mikyas-ı saffet-i heva : kum. odyometre. mikyas-• seda : sedanın lihengini, şiddetini ölçmeye yarayan illet Mikyas-ı Şeriat : 1908'de Dr. Hüseyin Remzi tarafından yayımlanmış haftalık siyasi gazete. mikyas-ı zelizil: fiz. yer sarsıntısının şid· derini ve istikametini gösteren aletler, sismog raf. mikyas ül-gazit :riz. •gazölçer, manometre. mikyas-ül-harare: fiz. termometre. mikyas-ül-heva : fiz. (bkz : miky!s-ür -riylih). mikyas-ül-levn: kim. renkölçer, kolorimetre. mikyas-ül-matar : fiz. bir yılda yağan 647
-
-
·
mikyas-ül-miyiit yağmurlann miktinnı gösteren ilet. fr. plu viometre. mikyis-ül-miyiit : fiz. mayilerin (sıvı) kes!fet (yoğunluk) derecesini ölçen filet. mikyis-ür-riyib: fiz. rüzgarların hızını tayin eden ilet mil � (a.i.c.: emyal, milyul): 1. göze siinne çekmeye mahsus bir alet. 2. yollardaki me sireyi tlyin için dikilen nişan. 3. iğne gibi ince ve uzun bir alet. 4. ucu sivri çelik kalem. 5. sivri dağ tepesi. 6. bir kilometreye yakın bir uzaklık. 7. bir çarkın, üzerinde döndüğü mih ver, eksen. mil-i bahri (deniz mili) : 18S2 metre. milid d,..ı...ı (a.i. veladet'den) : 1 . doğum günü. 2." Rz. İsa'nın doğum günü. Ba'd-el -milid : milad'dan sonra. Kabl-el-milid : milad'dan önce. milid-ı İsi: İsa yortusu, isa'mn doğduğu yıl (24125 aralık). miladi, milidiyye 4..ı)4.a , ı.s.d+- (a.s.) : milatla, Hz. İsa'nın doğum yılı ile ilgili Sene -i milidiyye : milad yılı. Tarih-i miladi : milM ttrilıi. milib c)L. (a.i. milh'in c.): tuzlar. mililı (a.i. milh'in c.) : tuzlar. milihat ..:.,.:ıı.)l.. (a.i.): gemicilik; gemicilik bil gisi. mil'aka (l,J... (a.i.c.: ınelaik): tahta kaşık; g. s. hattaı:ların kullandığı küçük kaşık. mil'aka-tıriş U:,l_,j (l,J... (a.f.b.s.) : tahta kaşık yapan. milel J,L. (a.i. millet'in c.) : 1. milletler, ulus lar. 2. bir dinde veya mezhepte olan topluluk lar. Beyn-el-milel: milletler arası. Hukuk-i beyn-el-milel : milletlerarası hukuk. milel-i erbaa (dört topluluk) : Müslüman, Yahudi, Ermeni, Rum. milel-i mubtelife-i mütegallibe: galebe etmiş muhtelif milletler. milel-i mütemeddine : medenileşmiş millet ler. Milel ve Nihal : Şehristani'nin mezheplere dair meşhur eseri. milh (a.i.c.: emlah, milah, milah, milha): tuz. (bkz : nemek). milb-i bimız: kim. asit tuz. milh-üs-saga: kim. boraks. milba ......ı.. (a.i. milh'in c.): tuzlar. milha, milhat .:..4J... • ı.ıfLa (a.i.c. : mela hi): oyun, eğlence, cünbüş. milhafe u..ıı..L. (a.i.) : yorgan, bürilnecek şey. [halk ağzında : "melhafe" şeklindedir]. milbez (a.i.) : g. s. mürekkep karıştır makta kullanılan bir alet.
c-L.
e-ı...
,;,.ı..
648
milbi � (a.s.): tuza ait, tuzla ilgili; tuzdan. milbiyyet � (o.i.) : tuzluluk.. mili � (f.i.): kedi. (bkz : gilrbe, hirre, sin nevr). milk dL. (a.i.): birinin tasarrufu altında bulu nan şey. (bkz: mülk). milk bi-sebebin : huk. [eskiden]. (bkz : rnilk-i mukayyed). milk-i mukayyed : huk. [eskiden] irs ve şira gibi esbab-ı milkten biriyle talcyı"d ve beyan olunan milkiyet. ["bu mal bana babamdan miras kaldı" yolundaki iddiada olduğu gibi]. milk-i mutlak : huk. [eskiden] irs ve şira gibi esbab-ı milkten biriyle talcyid ve beyan edilmeyen milkiyet ["bu saat benim milkimdir" yolundaki iddiada olduğu gibi]. milk-i yemin: köle, cm.ye. milka W.. (a.i.) : g. s. ham iplik. [mürekkep hokkalanna konulurdu]. milkat .ı. W.. (a.i.): cerrah maşası. milkat J.i1. (a.i.) : 1. yerden bir şey alacak alet. 2. lavta, rahimdeki çocuğu alacak filet milk-dir .,ıJS..L. (a.f.b.s.) : mülk sahibi, hü kümdar. milk-diri ı.s.,IJS..L. (a.f.b.i.) : mülk sahipliği, hilkümdarlık. millet .:.ıL. (a.i.c.: milel): 1. din, mezhep. 2. bir dinde veya mezhepte bulunanlann topu. 3. sınıf, topluluk. 4. makule, kategori. millet-i beyzi : Müslümanların hepsi. millet-i bikime : hakinı millet millet-i İslam : İslam dininde bulunanların hepsi. millet-i mesihiyye: Hırisriyanların hepsi. millet-i muazzama: büyük millet. milli, milliyye 4J... , ı.)-o (a.s.); din ve mil lete ait, milletle ilgili, •ulusal. Adab-ı mil liyye: millete uygun olan edeb ve terbiyeler. A'yid-ı milliyye : milli bayramlar. milli bakıyye : milletvekili seçimi için gerekli olan her partinin aldığı oy sayısından artan mik tar. milli kıyafet : bir millerin geleneksel giyim özelliklerini taşıyan hhk Milli Mecmua : Mehmet Mesih Akyiğit tara fından 1 Kasım 1923 den 15 Kasım 1928 tari hine kadar İstanbul'da her ıs günde bir ya yımlanmış olan edebiyat ve san'at dergisi. Milli Mücadele (ulusal savaş) : 19 Mayıs 1919 da Atatiirk'ün Samsun'a çıkışından sonra Erzurum ve Sivas Kongrelerinde kararlaştırılan ve 11 Ekim 1922 Mudanya Mütarekesi'yle sonuflanan Türk Kurtuluş Savaşı. milh yegah : sultani yegah makamına Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllannda birkaç gayretlinin taktığı geçici ad.
min-el-bidiyet-i •••• milliyyet � (a.i.): 1. aynı kavim ve cins ten olma, cinsiyyet, tllifiyyet, kavmiyyet. 2. [büyük M ile) ilk sayısı 3 Mayıs l950'de yayımlanmış olan ve hilen lstanbul'da çıkmak ta bulunan günlük siyasi gazete.[kurucusu Ali Naci Karacan idi}. milliyyet-perver .,_,� (a.f.b.s.) : •ulus sever, •ulusçu, nasyonalist. milliyyet-perverı\ne -c.:.ı.,_,� (a.f.zf.) : milletini sevene, milliyetçi olana yakışacak surette. milliyyôn �� (a.s.c.): milliyetçiler, ulus çular, milliyet akımım benimseyenler. milzı\b '-:"lj.L... (a.s.c. : melazı'b): cimri, çok hasis. mim r (a.f.ha.) : 1. Osmanlı alfabesinin yirmi yedinci harfi olup "ebced" hesabında kırk sayısının karşılıgıdıt. 2. bir kitap veya ibarenin alnna, sonuna : temme (=bitti) yerine veyi "milum oldu", "görüldü" makamına konulan bir harftir. 3. muharrem ayını bildiren bir işirettir; belli minisına : "ma'lum" ve gelmiş, hazır minisına: "mevcud" kelimelerinin kısal tılmışıdır. mi'ını\r .,t..-... (a.i. umran'dan. c.: mi'miıin) : inşaat planlarını yapan ve bunların kıırulmasına bakan san'atkir, fr. architecte. mi'ını\r-ı kir-hı\ne-i kudret : Allah. mi'ını\rin �ı .,ı......... (a.i. mi'mllr'ın c.) : mi marlar. mi'mı\ri, mi'miriyye "-:!.Jı.......... (a. s.) : mimarlığa llit, mimarlıkla ilgili. Fenn-i mi'ını\ri : mimarlık bilgisi, fr. architecture. Usôl-i mi'miriyye: üslup, sitil. mi'miriyye "-:!.,ı....... (a.i.): bir yapı için mi mara verilen para. mimi, mimiyye � , U"""+" (a.s.) : mim harfiyle ilgili; içinde mim harfi bulunan [kelime]. Masdar-ı mimi : Arapçada başında m bulunan masdar şekli. Meseli, firir'ın masdar-ı mimisi : meferr gibi. mimriz �ı.,... (a.s.): hastalıklı. (bkz: mis kam). min (a.e.) : -den, denberi. Anha minhi : şundan bundan. mini � (f.i.): 1. şarap şişesi. 2. şişe; cam; billur. 3. mine, kuyumcuların gümüş üzerine nakşettikleri laciven veyi. yeşil renkli sırça. Kasr-ı mini : gök .kubbesi. mina � (a.i. c. : miyini): liman. mini.fam Ll:t-o {f.b.s.) : mina renkli, sır ça renkli, cam mavisi. (bkz : mina-reng). mini-gün ı:,-,S Ll:t-o (f.b.s.) : mine renkli, renkli cam.
cs.,ı.......
v--
ru
.,ı.s:
Ll:t-o (f.b.s.) : mine işleyen, mine mini-kir işçisi. mini-kiri U.JI$ Ll:t-o (f.b.i.) : mine işçiliği, mine işleyicilik. min•im (a.s.) : çok in'am eden, çok bağışta bulunan. minirit ..:.ı., u.. (a.i. menllre [= minllre} nin c.): minllreler. [aslı: "menarat" dır]. mini-reng �.., Ll:t-o (f.b.s.) : mine renkli, gökmlvisi. minassa � (a.i.): gelin sandalyesi, gelinin süslenmiş olarak oturup görtlndüğü yüksekçe yer. minassa-piri 1� � (a.f.s. ve i.): "gelin sandalyasını süsleyen": gelin. minassa-piri-yi niz ü eda (nazlanma ve kmtma sandalyesini süsleyen) : gelin. min ha'd JIL.! (a.zf.) : bundan böyle, bun dan sonra. minbaz � (a.i.): hallaç tokınağı. minber� (a.i.c. : meni.bir) : 1. camilerde ban'bin çıkıp hutbe okuduğu merdivenli kürsü. 2. 1919 da Istanbul'da yayımlanm1ş olan gün lük siyasi ve ticari gazete. [Dr. Rasim Ferit tarafından yayımlanan bu gazete ancak 50 sayıya ulaşabildi]. minber-i nüh-piye (dokuz basamaklı min ber): dokuz felek üstünde Allah'ın tahtı. mincel J+.ı.,. (a.i.c. : menacil): ekin orağı. mincem � (a.i.c.: menicim): terazi kolu. (a.zf.): bir cihetten. min cihetin t,.,. min-cümle � (a.zf.) : bu cümleden ola rak, bu cümleden. mindef ..J.ı:... (a.i. nedfden. c. : menidif) : hallaç yayı. mindel J.ı:... (a.s.) : 1. yırncı, haris, açgözlü, doymaz. (kimse]. 2. zorba. mindil J.:ı.ı:... (a.i.c. : menidil). (bkz: mendil). min-el-in ı:.,11 (a.zf.) : bundan sonra, bun dan böyle. min-el-arş lle-1-ferş ı,ll ı.,ıt.,.JI ı.,ıt_,.i.JI (a.cü.) : gökten yere kadar, baştan aşağı. min-el-aşk �I (a.zf.): aşk yüzün den. min-el-bib ile-1-mihrib ı,ll '-:"4JI .....ı.,....ıı (a.zf.): (kapıdan mihriba kadar): hepsi,' baştan başa, başından sonuna kadar; hepsi, bütün. min-el-bidiyeti ile-n-nihiye .::.ı:ıl.L:ı,,11 "-;!t,..ıil ı,ll(a.cü.):başlangıçtan sonuna kadar.
rLı.ı..
v--
.
.v--v--
v--
v-
v--
v-
v-
649
-·····----····-
------------------------
min-el-evvel min-el-evvel J_,'il v-"' (a.zf.): evvelden beri, öteden beri. min-el-evvel ile-1-ihır .,..;.'il ı.,11 J_,'/1 """' (a.cü.): baştan sona kadar. min-el-ezel J.:,'il v-"' (a.zf.): ezelden beri. min-el-garaib �ı.,.uı"""' (a.zf.): garip şa şılacak şey. min-el-kadim (":!.ıi.11 v-"' (a.zf.) : eskiden beri, çok evvelden. min-el-kalbi ile-1-kalbi sebili: kalpden kalbe yol vardır. min el-merkez-iş-şems: astr. güneş mer kezine bağlı olan, •günmerkezli, fr. helio centrique. minen ü,.... (a.i. minnet'in c.): minnetler. (bkz: minnet). minfah, minfah F , ı..u... (a.i.c. : menll.fih): körük. minfik JU.:.... (a.s.) : çok nafaka veren. min-gayri � v-"' (a.zf.) : olmayarak. min gayri haddin ".ı.... � v-"' (a.zf.) : had, [edep] dışı olarak; haddim olmayarak. min-gayri kasdin : istenmeyerek. min-gayri resmin f"""".J�"""' (a.zf.): resmi olmayarak. minh, minhü "":!�ı.;... (a.f.b.s.) : mizaha dair, eğlenceli yazı yazan. [aslı "müzah-nüvis" dir). mizah-perver .JJ-"="""I.;... (a.f.b.s.) : mizahı seven, mizahtan hoşlanan. mizan ı.:,I� (a.i. vezn'den. c.: mevazın) : 1. terazi, ölçü aleti, tartı; ölçek. mizan-ül-harare: fiz. termometre. (bkz rnikyas-ül-harare). mizan-ül-heva : fiı. (bkz: rnikyas-ül-matar). mizan-ı rütôbet-i hava : fiz. •nemölçer. mizan-ür-rih: fiz. (bkz : mikyas-ür-riyah). mizan-ür-rütube: fiz. (bkz : mikyas-ı rütii bet). 2. astr. Terazi burcu, semanın kuzey yarımküresinde görülebilen ve Sünbüle (Başak) burcunun yanında bulunan bir yıldız kümesi olup belli başlı dört yıldızdan müteşekkil küçük bir burç, lat. Libra; fr. la Balance. [Mizan burcunun en parlak yıldızına (Alpha) Kiffa Australis, ikinci derecede parlak yıldızına (Beta) Kiffa Borealis denilir]. 3. mat. yapılan hesabın doğru olup olmadığını ölçmeye yarayan bir başka hesap, fr. epreuve. 4. ada let, eşitlik duygusu. 5. akıl, idrak. mi'zar .)l.l.a... (a.i.c. : meazir): 1. perde. (bkz : hicab). 2. engel. 3. örtü. mizbah c-:ıl-o (a.i.): bıçak. miz-ban ü4� (f.b.i.c. : miz-banan) : misa firi, konuğu ağırlayan; ev sahibi. (bkz : miz -man, muzit). miz-banan ı.:,l.:ı4.H-" (f.b.i. miz-ban'ın c.) : misafiri, konuğu ağırlayanlar, ev sahipleri. miz-bani ı.r'4.H-" (f.b.i.) : misafiri, konuğu ağırlayıcılık:; ev sahibilik. mizber ..H.;... (a.i. zebr'den. c. : mezabir) : ka mış kalem. mizeb be �L (a.i. zebb'den) : sinek yelpazesi. mizek d� (f.i.): sidik. (bkz: idrar). mi'zer .J_;:.... (a.i.c.: meazir): peştemal, futa. mizher ..,....;... (a.i.c.: mezahir): müz. ut. mizkar .Jıs:ı.... (a.i.) : daima erkek doğuran dişi.
mizlac c;:. 'i.;... (a.i.) : kilid, sürgü. miz-man .:,L...H-" (f.b.i.) : misafir i, konuğu ağırlayan; ev sahibi. (bkz: miz-ban). mizmar .)L...;... (a.i.c. : mezamir) : 1. ney, dü dük, kaval, flüt. 2. zebfir'un her bir suresi. 3. hek. nefes borusu, hançere. mizmar-zen Ü.J.JL...;... (a.f.b.s.) : mizmar, düdük çalan. mizraka u .J.;... (a.i.) : küçük şırınga. mizvııc c;:. I,.,.;... (a.i.) : çok kocalı kadın; çok koca değiştiren. mizvıice La... (a.i. itab'dan) : itabetme, azar lama, paylama, çıkışma. muatib ......::.Lı..... (a.s. itab'dan) : tekdır eden, azarlayan, paylayan, çıkışan. muattal Jı...- (a.s. atal'dan) : 1. tatil edilmiş, bırakılmış; kullanılmaz, battal. 2. boş, işsiz. muattar ..,...ı........ (a.s. ıtr'dan) : 1. ıtırlı, güzel ko kulu. 2. i. kadın adı. 3.i. meşhur bir çeşit lale. muattar-saz .:,ı...... .,.I.- (a.f.b.s.) : güzel kokulandıran [bir şeyi]. muattış ı.J...l-.. (a.s. atş'dan) : ta'tiş eden, susatan, susancı. muattis .,...ı...- (a.s. ats'dan) : ta'tis eden, ak sırtan, aksırtıcı. muavaza ,c...;...,Lı..... (a.i. ivaz'dan) : L değiş tokuş, trampa. (bkz: mübadele). 2. hileli, dala vereli iş, danışıklı dövüş. 3. fels. •ödünleme, fr. compensation. muavazatan l..ı:...,Lı..... (a.zf.) : 1. değiştokuş la, trampa ile. 2. hileli, dalavereli, danışıklı dövüş olarak. muavedet ..::..J..,Lı..... (a.i. avdet'den) : 1. geri dönme, dönüş. (bkz : avdet). 2. adet, tabiat edinme. muaveme '-"JLı..... (a.i.) : 1. bir yıllığına tutma. 2. ağaç, bir sene yemiş verip bir sene vermeme. muavenat ı.::,L:ı..,Lı..... (a.i. muavenet'in c.) : yardımlar, yardım etmeler; yardımcılıklar. muavenet ..::.ÜJLı..., (a.i. avn'den. C. muave nat) : yardım, yardım etme; yardımcılık. muavenet-i nakdiyye : para yardımı. muavid J.jt....... (a.s.) : 1. geri dönen. 2. adetinde olan. muavin, muavine �.,ı....... ' ö.JLı..... (a.s. ve i. avn'den) : 1. muavenet, yardım eden, yar dımcı. 2. bir me'murun işlerine veya kendi 659
Muaviye bulunmadığı zaman yerine geçerek yardım eden kimse. Asakir-i muavine : ask. savaşta ba şıbozuk'lardan kurulan ordu. Ef'al-i muavi ne : gr. yardımcı fiiller: [etmek, olmak.. gibi]. Muaviye .!Lıı... (a.i.): ayarlama. muayin u-:ıLıı... (a.s. ayn'dan) : görülmüş olan; kat'i olanık belli olan. muayyeb � (a.s. ayb'dan. c. : muayye bat): ta'yibedilmiş, ayıplanmış (bkz: ma'yub). muayyebat ..::..� (a.i. muayyeb'in c.): ayıp ve iğrenç şeyler. muayyen � (a.s. ayn'den) : 1. tayin edil miş, belli, belirli. 2. kararlaşnnlan. muayyenat ..::..� (a.i. muayyen'in c.) : asker, me'mur v.b. kimselere hükumetçe bağ lanmış erzak ve saire. muayyenat-ı askeriyye: asker erzakı. muayyene� (a.s. ayn'dan) : ["muayyen" in mUen.]. (bkz: muayyen). muayyeniyyet ,··.: ·,.:•. (o.i.): bellilik, •be lirlilik. muayyin vı-- (a.s. ayn'dan) : tayin eden, belirten. • muazadat ..::...ı....:..ı...... (a.i.) : yardım etme. (bkz: muadadat, müzaheret). muazala d.l;.Lıı... (a.i.) : bir beytin manasını başka beyitle tamamlaması. 660
muazere • ..,:ıLıı... (a.i. özr'den) : mazeret, özür dileme. muazıd .w..Lıı... {a.i.) : yardım eden. muazzam, muazzama � , (a.s. azrn'den) : 1. kocaman, koca. 2. ulu, koskoca. Düvel•İ muazzama : büyük devletler. 3. mühim, ağır. Umôr-i muazzama : mühim, ağır işler. muazzamat ..:.ıl....ka... (a.i.c.) : büyük ve ağır işler. (bkz: mu'zamat). muazzeb '"=':ı..- (a.s. aziib'dan) : azab içinde bulunan, eziyet çeken, çok sıkınn gören. muazzebe 4:ı..- (a.s. azab'dan) : ["muaz zeb" in mllen.]. (bkz : muazzeb). muazzel J:ı..- (a.s.) : ta'zıl edilmiş, ayıplan mış; paylanmış, azarlanmış. muazzez jj.ı..o (a.s. izzet'den) : 1. ta'ziz edil miş, izzetlendirilmiş. (bkz : izzet). 2. izzet ve şeref sahibi. 3. ikram ve izaz olunan, ağır lanan, hürmetle, saygı ile kabul olunan. 4. kıymetli, değerli, aziz. 5. kadın adı. muazzeze • .:,.,;....... (a.s. izzet'den) : ["muaz zez" in müen.]. (bkz: muazzez). muazzezen ı :,,;.,..... (a.zf.) : izzet ve ikram ile, ikram olunarak, ağırlanarak. muazzib ._.:ı..- (a.s. azab'dan) : 1. tazibe den, azap �e eziyet veren. 2. muzip, takılgan. muazzir ..,:ı..- (a.s. özr'den) : ta'zir eden, sahte özür ileri süren. mubah C 4-o (a.s. ibaha'dan. C. : mubahiit) : işlenmesinde sevap ve günah olmayan şey, iş: su içme, nefes alma.. gibi. mubahit ..::..Lo..4,.a (a.i. mubah'ın c.) : günahı, sevabı olmayan, işlemesi ne haram, ne de helal olan şeyler. mubahhal � (a.s.): tebhil olunmuş, bahil, cimri, pinti. mubahhar � (a.s. buhar'dan) : 1. buhar laşmış, buhar haline gelmiş. 2. tütsülenmiş. rnubahiyyet �4-a (a.i.) : mubahlık. rnubalaga '!'.,._. (a.s. vecz ve vücı1z'dan): 1. icaz yoluyla, kısa, derlitoplu yazılmış olan. (bkz : mnhtasar, mücmel). 2. i. g. s. bir yazı sitili. môceze .�.,._. (a.s. vecz ve vücfiz'dan) ["mficez" in müen.]. (bkz: mücez). muci ı..r.'.,._. (a.s. veca'dan): ağrıtan, acıtan. muci' e:-'!'.,... (a.s. veca'dan) : veca, elem veren. mu'cib ............,._ (a.s. aceb'den) : i'cabeden, taaccübe, hayrete düşüren, şaşkınlık veren. (bkz: muaccib). mucib, mucibe�.,... • 'T"'!'.,... (a.s. vücub' dan) : 1. icabeden, Hlzımgelen, gereken, gerek tiren. 2. i. sebep, vesile. Bila-mucib: sebep siz, hiç yoktan. Esbab-ı mucibe: gerektiren sebepler, •gerekçe. Kazıyye-i mucibe : mant. •olumlu •önerme. mfıcib-i ar, mfıcib-i haya : yüz kızartıcı, utandırıcı.
mucib-i tahalli: süslenme sebebi. mucib-i tahrir-i tereke : huk. [eskiden] mirasçılar arasında gaip, merkut, sagir bulun duğu veyahut mirasçılardan biri tarafından talep vuku bulduğu takdirde şer'iye mahkemesi ma rifetirle yazılması icabeden tereke. mucıb-ı teyakkuz: uyanıklığı icabettiren. mucib sebeb: huk. •gerekçe. mucibat ..:.�.,._. (a.i. mficib'in c.}: sebepler. mucibe �.,._. (a.s.) : mant. •olumlu. (bkz : müsbet}. fr. affirınatif. mu'cibe � (a.i.): 1. taaccübolunacak, şa şılacak şey. 2. s. ("mu'cib" in müen.]. (bkz : mu'cib). môcid ""'!-.,._. (a.s. viiofid'dan) : 1. vücut veren, iciideden, yetıi biqey meydana getiren. 2. fikir ve mana yaratan. mucid-i hakiki : Allah. mu'cir � (a.i.): bir çeşit kadın başörtüsü. mucir ..>"l'.,... (a.s. ecr'den) : icar eden, kiraya veren [kimse]. muciz � (a.s. vecz ve vücilz'dan) : icazet veren, izin veren. mu'ciz � (a.s. acz'den) : icazeden, acze düşüren, başkaları, -bir şey yapmada- geri bırakan; kimsenin yapamayacağı yolda olan. mfıciz .>'!'.,._. (a.s. vecz ve vücfid'dan) : 1. icaz eden, kısaltan. 2. kısa, toplu. mu'cizat ..:.I� (a.i. mu'cize'nin c.) : tan sıklar, mucizeler. mu'ciz-beyan ı)�� (a.b.s.) : anlatışı herkese benzemeyen [şair, muharrir, kitap]. mu'ciz-dem rJ� (a.f.b.s.) : nefesi mu'ci• ze te'sirli olan. mu'cize ·� (a.i. acz'den. c. : mu'cizat) tansık., tansuk, dini teyit maksadıyla ve Allah'ın emriyle peygamberler tarafından yapılan ve halkı hayrette bırakan harikulade işler, hareket ler, haller. (bkz: keramet). mu'ciz-eda IJi � (a.b.s.) : edası, tavrı başkalarının yapamayacağı kadar üstün olan. mu'cize-gu[y] lısl,$ ·� (a.f.b.s.) : mu'cize gibi söz söyleyen. (a.f.b.s.): mucizeli. mu'cize-kar mu'cize-nüma W ·� (a.f.b.s.) : mucize gösteren, mucize derecesinde bir iş ortaya ko yan. mu'cize-vi W... (a.s. darb'dan) : 1. darbe den [birbirini), dövüşen. 2. mudiirebe şirke tinde, yani bir yandan sermaye, öte yandan çalışmak üzere kurulan şirkette sermayeyi kul lanan adam. mudbık J..!..ı... (a.s. dıbk'dan) : leng. tumtu raklı, söylenişi parlak görünüşlü. mudcir � (a.s. ducret'den) : sıkıntıda bulunan, sıkılmış, kaygılı. mudhak .:.ı........... (a.s. dalık ve dehik'den) gülünecek adam, soytarı. mudhik .:.ı........... (a.s. dalık ve dehik'den) güldüren, güldürücü. mudhikat ..:.ıs............. (a.i dıhk'den, mud hike'nin c.) : gülünecek şeyler, komediler, fr. comedies. mudhikıit-ı dehr: zamanın gülünecek şeyleri. mudhike � (a.i. dıhk'den. c. : mudhi kat) : gülünecek şey, komedi. fr. comedie. mudi' t.ı.,... (a.s. ved'den): tevdi eden, emanet olarak bırakan, veren. mudi, mudie � , •..,....,. (a.s. ziya' dan). (bkz : muzi'). mudik � (a.s. dik'den). (bkz : muzik). mu'dil J,......ı.... (a.s.c. : mu'diliit) : güç, zor, çetin; fels. fr. complexe. mudil cümle : gr. •girişik cümle. mu'dilat ..:,� (a.i. mu'dil'in c.) : büyük, ağır, güç ve çetin olan işler. mu'dile ,ıJ........,... (a.s.) : ["mu'dil" in müen.]. (bkz: mu'dil). mudill J,....... (a.s. dalalet'den) : dalalete dü şüren, doğru yoldan çıkarıp eğri yola saptıran. mudill fi'I : gr. •katışık fiil.
662
mudille � (a.i. daliilet'den) : doğru yol dan sapıtan, azdıran, baştan çıkaran. mu'dim (a.s.) : idameden, yok eden, öldüren. mufaddal � (a.s.) : üstün kılınmış. mufaddile d.....iı.L. (a.i.) : Hz. Ali'ye, diğer esbaba tafdiledenler hakkında kullanılan bir tabir. mufagame '-",.&Li.... (a.i.). (bkz: müfiigame). mufahham � (a.s. fahamet'den) : saygı, büyüklük, ululuk kazanmış, kerem sahibi, itibarlı. mufahham � (a.s. fahm'den) : kömürleş miş, kömür halini almış. mufarrit .ı...,.;... (a.s. fart'dan) : aşın giden; eksik işleyen, kusur yapan. mufasala � (a.s.) : kabartan, şişiren. Darbe-i muhaddire: kabartıp şişiren vuruş. muhaddire ıı,;� (a.s.) : ["muhaddir" in mü en.]. (bkz: muhaddir). muhaddirat .::..l ..,..ı...ı,..,... (a.i. muhaddire'nin c.) : uyuşturucu ilaçlar. muhaddis .!.� (a.s. hadis'den. c. : muhaddisin} : hadis ile meşgul olan, Hz. Muhammed'in sözlerini bildirmiş olan kimse. muhaddisin �� (a.s. muhaddis'in c.) : hadis ile meşgul olanlar, Hz. Muhammed'in sözlerini toplamış olan kimseler. muhaddiş ut,� (a.s. hadş'den) : tahdiş e den, kulağı tırmalayan. muhadene yJ ı.,... (a.i.). (bkz : muh!idenet). muhadenet ..:..:.JU..... (a.i.) : dostluk, yakın ahbaplık.
muhadenet ..:..:.Jı.,... (a.i.) : barışma, barışık olma. (bkz: musfilaha). muhadese �JL:..... (a.i. hadis'den) : konuşma; hikaye söyleme [birbirlerine]. muhadeşe UJU.... (a.i.): tırmalama, zahmet, sıkıntı verme. muhadi' tJU.... (a.s. had' ve hıd'den) : hile yapan, aldatan. muhadi-ane Yl.ı:.JU.... (a.f.zf.) : hile ile, al datarak. muhadiş ı.),JU.... (a.s.) : tırmalayıcı, zahmet ve ıztırap verici. muhadrem (a.s. hadrarn'dan) : Cahi liye devrinde doğan ve İslamlık zamanında da yaşayan kimselere verilen bir ad. muhadremin �� (a.i.: muhadrem'in c.) : Cahiliyeti ve İslamı idrak eden ve ikinci derece itibar olunan Arap şairleri. muhafaza "' (a.s.) : 1. terbiye edilmiş. 2. (i.c. : murabbayat) : kaynayıp kıvama geldikten sonra dondurulmuş meyva suyu tatlısı. murabba'-nişin � �>"' (a.f.b.s.) : bağ daş kurup oturan. murabbayat .:.4-;ıJ-" (a.i. murabba2 nin c.) : kaynayıp kıvama geldikten sonra dondurulmuş meyva suyu tatlıları. murabıt ..l....:ıl >"' (a.s. ve i. rabt'dan. c. murabı tın) : 1. ibadete bağlı kimse. (bkz : zahid). 2. [Fas'ta] şeyhlerin, dervişlerin ünvli.nı. murabıtin �I J-" (a.s.i. murabıt'ın c.) : ibadete bağlı olanlar; şeyhler, dervişler. murad ..ıl ..,... (a.i. revd'den) : 1. arzu, istek, dilek. 2. maksat, meram. Lafzı murad : manası için değil, lafzı için söylenmiş söz : "tenbel bir çocuğa mektep talebesi demek" gibi. murad-ı hakk: Allah'ın isteği. 3. erkek adı. murad-bahş �.ılJ-" (a.f.b.s.) : ·l. murad veren. 2. Tann sıfatlarından. murafaa "' (a.s.) : l. terhin olunmuş, son harfleri veya heceleri düşürülmüş: Zeyn-el-abidin: yerine "zeynel" demek gibi. 2. i. kısaltma, fr. abreviation. murahhas �J-" (a.s. ve i. ruhsat'dan) : 1. ruhsatlı, izinli. 2. delege, devlet veya bir te şekkül, bir kurum adına salahiyetli olarak bir yere, birinin makamına gönderilen kimse fr. delegue. murahhasa "--'>. J-4 (a.i.) : Ermeni piskoposu.
684
murahhasin �J-" (a.i. ruhsat'dan). (bkz : murahhas). murahhasiyyet � ..,... (a.i.) : murahhas lık, delegelik. murahhil J.,,. ..,... (a.s. nhlet'den) : terhil eden, bir yerden bir yere göçüren. murai ı.,el ..,... (a.s. riayet'den) : riayet eden, saygı gösteren. murakabe 4-il ..,... (a.i. rakb'dan): 1. bakma, gözetme, göz altında bulundurma. 2. tas. kendi iç alemine bakma, dalıp kendinden geçme. 3. •denetleme, kontrol. murıikasa �ı ..,... (a.i. raks'dan): dans. murakıb �ı ..,.... (a.s. rakb'dan): 1. murakabe eden, koruyan. 2. Allah'a bağlanmış. 3. •denetçi, kontrolör, fr. contrôleur. murakka' e,--:...,... (a.s. ruk'a'dan) : terki' edilmiş, yamanmış, yama vurulmuş, yamalı. Came-i murakka' : yamalı elbise. Delk-i murakka' : ikiyüzlülerin -kendilerini derviş gibi göstermek üzere- giydikleri yamalı hırka. murakka' germek : pabuç ve saire üzerine deriye işlenecek motifler için patron kesmeye hazırlanmak. murakkaa J4-- (a.f.b.i.) : savaş meydanı. mübarezet ..:..j J � (a.i.). (bkz; mübareze)._ mübariz .> J 4-o (a.s. büruz'dan. c. : müban zlin, müblirizın) : l. döğüşe, güreşe kalkışan. 2. kuvvetli münakaşaya girişen. mübarizan i.,lj J 4-,- (a.s. mübariz'in c.) : 1. döğüşe, güreşe kalkışanlar. 2. kuvvetli müna kaşaya girişenler. mübariz-ane -wl.:,..,4-- (a.f.zf.) : döğüşe, gü reşe, münakaşaya kalkışana yakışırcasına, kav ga edercesine. mübarizin u-:!.> J 4-- (a.s. mübliriz'in c.). (bkz : müblirizan). mübasele tl.....4-,- (a.i. besalet'den) : savaşta saldırma, ileri anlına. mübasete ol.b.......4-,- (a.i. besatet'den) : biriyle teklifsiz görüşme. mübasil J-4-- (a.s.) : kahramanlık, yiğitlik gösteren. mübaşeret ..:.._,...!.4-,- (a.i. beşr'den) : bir işe başlama, girişme. mübaşereten itlaf : f ık. bir şeyi bizzat öl dürme. mübaşir _,..!.L...... (a.i. beşr'den) : 1. bir işe baş layan. 2. mahkemeden evrakı getirip götürmek ve mahkemeye girecekleri ve şlilıitleri yüksek sesle çağırmakla vazifeli adliye me'muru .•3. muvakkat bir vazife olarak merkezden bazı emirleri götüren ve icra salahiyeti de olan kimse.
700
mübıişiriyye �..,..J.4-,- (a.i.) : devletçe bir işi yapmaya me'mur ed�lt:nle�n rnasrafla;ına kar şılık olmak üzere, gıttıklen yerlerdekı halktan tahsil olunan para. mübıitana ü.1.L...... {a.i. batn'dan) : bir mevzu (•konu) üzerinde karşılıklı çekişme. mübıiyaa �4-- (a.i. bey'den. c.; mübayaat): saun alma. mübayaat ..:..�4-,- {a.i. bey'at'dan. müba yaa'mn c.) : satın almalar. mübayenet �4-- (a.i. beyn'den) : 1. ayrı lık, başkalık. 2. zıddiyet; tutmazlık. mübayin &:!4-o (a.s.) : 1. başka türlü, ayrı. 2. zıt. mübayine �4-o (a.s.) : ["mübayin" in müen.]. (bkz: mübayin). mübda' t:. J.t-6 (a.s. bid'at 'den) : icat edilmiş, yaratılmış, benzersiz olarak ortaya konulmuş. mübdaat ..:..lc. J.t-o (a.i. mübda'ın c.) : icatlar, yeni buluşlar. mübdi' t:. J.t-6 (a.s. bid'at'dan) : 1. ibda ede�, icadeden, yeni şeyler bulan, söyleyen .. 2:. �-ın işlerinde bid'at ehlinden olan. benzen gorul memiş şiir söyleyen. mübdia u.ı..ı... (a.s. bid'at'dan) : ["mübdi' " in müen.]. (bk�: mübdi'). mübeccel � {a.s. becl ve bücul'den) : 1. yüceltilmiş, ;aygı gösterilmiş, yüce, ulu. 2. i. kadın adı. mübeddel J.ı..ı... (a.s. bedel'den) : tebdil edil miş, değişmiş: değiştirilmiş. mübe ddil J.ı..ı... (a.s. bedel'den) : 1. tebdil edici, değiştirici. i. kim. •değiştirgeç, fr. convertisseur. mübeddile -4..l.ı..... (a.s. bedel'den) : 1. ["mü beddil" in mile;.]. (bkz: mübeddil). 2. i. fiz. transformatör. mübehhic � {a.s. behcet'den) : tebhice den, güzelleştiren. mübekki � (a.s.) : ağlatıcı. (bkz: mübki). mübellig (a.s. büluğ'dan) : 1. teblig eden, haber veren, bildiren. 2. i. büyük ca milerde imamın söylediğini tekrarlayan kimse. müberhen &A� (a.s. bürhan'dan) : 1. bürhanlı, vesika, delil ile ispat edilmiş. 2. aşikar, belli. müberka (a.i.) : 1. yüzü peçeyle örtülü, peçeli (kadın]. 2. (bkz : müberkaa).
F
e:.�
müberkaa ,ı,.ü� (a.i.) : l. başı beyaz olan kara dişi koyun, marye. 2. müz. Türk müzi ğinin en az alu asırlık bir mürekkep makamıdır.
mübreme
. 1
Zamanımıza kalmış bir tek peşrev vardır ki sahibi meçhuldür. [Itri'nin bu makamdan eser leri eski mecmualarda görüldüğüne göre XVIII. asra kadar kullanıldığı anlaşılmaktadır]. müberra I>=-" (a.s. bera'dan) : beri kılınmış, temize çıkmış, aklanmış. müberrat ı.;:,I� (a.i.c.) : yol, çeşme gibi hayrat ve hasenat nevinden olan şeyler. müberred J>:-" (a.s. berd'den) : tebridolun muş, soğutulmuş. müberrer .J>:-" (a.s.): yemini tasdik olunmuş. müberrid J>:-" (a.s. berd'den) : 1. tebrıd eden, soğutan, soğutucu. 2. i. karlık, su so ğutan damacana. (bkz: mübrid). 3. kim. •so ğutkan, fr. refrigerant. mübeşşer � (a.s. beşaret'den) : 1. tebşir olunmuş, kendisine müjde verilmiş. (bkz : mübşer). Aşere-i mübeşşere. (bkz : aşere). 2. i. kadın adı. mübeşşere ·� (a.s. beşaret'den): ["mü beşşer" in müen.]. (bkz : mübeşşer). mübeşşir � (a.s. beşaret'den. c. : mübeş şitin) : 1. tebşir eden, müjdeci, muştucu. (bkz: beşir, mübşir). 2. dört İncil'i yazanlardan biri. mübeşşirat ..::,I� (a.s. mübeşşir'in c.) : hayırlı alametler. mübeşşire ·� (a.s. beşaret'den): ["mü beşşir" in müen.]. (bkz: mübeşşir). mübeşşirin �� (a.s. mübeşşir'in c.) tebşir edenler, müjdeciler, muştucular. mübettel ı.J...:4-. (a.s.) : ıslanmış. mübevvil J-'"+" (a.s. bevl'den) : bevli, idrarı, sidiği çoğaltan, idrar veren. (bkz : müdrir). Edviye-i mübevvile : hek. idrar söktürücü ilaçlar. mübevvile -+" (a.s. tecrib'den) : ["mücer reb" in müen.]. (bkz: mücerreb). Mücerreb-name '-"Ll.:ı..>-'!"-" (a.f.b.i.) : Amas yalı Sabuncuoğlu Şerefüddin bin Alrnin 1468 de yazdığı hekimliğe dair eseri. mücerred, mücerrede •.ı.>'!'-1' , .ı.>'!'-1' (a.s. cered'den. c. : mücerredat) : 1. tecridedilmiş, soyulmuş, çıplak. 2. tek, yalnız. 3. karışık ve kanşık olmayan. 4. gr. yalın, •soyut. fr. abs· trait. 5. eski yazıda noktasız harflerle yazılmış manzume yahut mensil.re. (bkz: mühmel). 6. fels., mat. •s oyut, fr. abstrait. Bu'd·İ mücerred : •soyut uzaklık. 7. bekar, fr. celibataire. 8. zf. yalnız, ancak, fakat. Paye-i mücerrede: ulemaya mahsus mühim ve me'müriyetsiz bir rütbe. mücerredat .::.ıl.ı.>'!'-1' (a.s. mücerred'in c.) : mücerred, •soyut mefhumlar. mücerrediyyet �.ı.>'!'-1' (o.i. cered'den) : 1. çıplaklık. 2. * soyutluk. 3. bekarlık. mücerrib '":'.>'!'-" (a.s. tecribe'den. c. : mücer ribin): tecrübe eden, deneyen, sınayan. mücerriban u4.>'!'-" (a.f.s. mücerreb'in c.) : tecrübe edenler, deneyenler, sınayanlar. (bkz: mücerribin). mücerribe �� (a.s. tecribe'den) : ["mii cerrib" in müen.]. (bkz: mücerrib). mücerribin �.n"-'" (a.s. mücerrib'in c.). (bkz: mücerriban).
müctehid fi-ş-şer' mücerrid .ı.>':'-" (a.s.) : l. tecrıdeden, ayıran. 2. fiz. •yalıtkan. mücerride •.ı.>':'-" (a.s.) : ["mücerrid" in mü en.]. (bkz: mücerrid). mücessem, mücesseme � , � (a. s. cism'den) : l. tecessüm etmiş, cisimlenmiş, cisimli. 2. üç boyutlu (uzunluğu, enliliği, ka lınlığı) olan cisim. Hendese-i mücesseme : •uzay geometri. İstihkaınat-ı mücesseme : yerli, esaslı istihkamlar. Küre-i mücesseme: •yerküre. Naınus-ı mücessem: çok namus lu. Nur-i mücessem : canlı kılığa girmiş olan nur; çok parlak ve güzel. mücessem kat'-ı mükafi: mat. paraboloit. mücessem kat'-ı nakıs: mat. elipsoit. mücessem kat'-ı nakısi: mat. elipsoidal. mücessem kat'-ı zaid : mat. hiperboloit. mücessem kat'·• zaidi : mat. hiperbo loidal. mücessemat ..::..� (a.s. cism'den. müces seme'nin c.) : l. cisimler, katı nesneler. 2. üç buutlu (•boyutlu) olan geometri cisimleri. mücessemat-ı eflatô.niyye : Efüitiin'un beş düzgün şekli. [dörtyüzlü, altıyüzlü, sekizyüzlü, onikiyüzlü, yirmiyüzlü]. mücessime � (a.i. cism'den) : l. fels. •insanbiçimlilik, antropomorfizm, fr. anthro· pomorphisme. (bkz: müşebbihe). 2. kelamcı mezheplerden biri. mücevher .,.ı.� (a.s. cevher'den) : l. cevher ile süslenmiş, elmaslı. 2. gr. yalnız noktalı olan harfleri "ebced" hesabına göre sayıldığı zaman tarih çıkan beyt veya mısra. 3. i. g. s . geometrik tezhip (süsleme) motifi. mücevherat ..::..l.,.ı.� (a.i.c.) : elmas, züm rüt, yakut ve benzerleri gibi süs taşlarıyla bezenmiş olan takımlar, zinet eşyası. mücevvef --.i� (a.s. cevfden) : tecvifo lunmuş, oyuk, içi boş [şey]. mücevver .J� (a.s. cevr'den) : tecvir olun muş, zor ve sıkı altında bulundurulmuş; çev rilmiş. mücevvez .:,� (a.s. cevaz'dan) : tecviz olunmuş, caiz görülmüş, izin verilmiş. mücevveze •,j� (a.i.): [eskiden] başa giyi len, üstü bombeli bir çeşit kavuk, büyük sarık. (bkz : ersiisa). mücevvid .ı� (a.s. tecvid'den) : Kur'an'ı tecvit usiilüne göre yoluyla okuyan, tecvidi iyi bilen. mücib � (a.�. cevab'dan) : icabet eden, teklifi kabiil eden., istenileni yapan, sorulana cevap veren. mücibe � (a.s. cevab'dan) : ["mücib" in müen.]. (bkz: mücib).
müeidd .ı.+4 (a.s. cidd'den) : çok çalışan. mücidd-ane Ol .ı.+4 (a.f.zf.) : çok çalışırca sına, büyük bir çalışkanlıkla. müciz � (a.s. icazet'den) : icazet veren, izin veren. mücla � (a.s. icla'dan) : icla olunmuş, sürülmüş, sürgün edilmiş. mücmel � (a.s. cümle'den) : icmal olun muş, kısa ve az sözle anlatılmış, öz. (bkz : hulasa, muhtasar). mücmelen � (a.zf.) : mücmel, kısa ola rak, kısaltarak, az sözle. (bkz: hula.satan, muh tasaran). mücrim ("..>-+-" (a.s. cürm'den. c.: mücrimin) : cürüm işlemiş, suçlu (•sanık). mücrimin�.>':'-" (a.s. mücrim'in c.) : cürüm işlemiş olanlar, suçlular. İade-i mücrimin : suçluların geri gönderilmesi. mücrimiyyet �..ı-+- (o.i.) : suçluluk. mücrimiyyet kararı : huk. •suçlandırma ka ran. mücteba � (a.s. ceby'den) : l. seçilmiş, seçkin. (bkz: ber-güzide). 2. i . erkek adı. müçtehed � (a.s.) : içtihadolunmuş. müctehedün-fiha : üzerinde ictihadedilen mesele. müctehez � (a.s. cihaz'dan) : techiz olun muş, tertip ve tanzim olunmuş, donatılmış. müctehid � (a.s. ve i. cehd'den. c. : müctehidin) : l. içtihadeden, gücü yettiği kadar çalışan. 2. ayet ve hadislerden şer'i hükümler çıkaran din alliimesi : İmam-ı A'zam gibi. [Iran'da bütün Şii alimlere verilen bir addır]. müctehid fi-1-mes'ele: huk. [eskiden] her hangi bir mezhepte karşılaşılan ve daha önce o mezhebin imamı tarafından hükme bağlan mamış olan meselelere dair ictihadda bulun maya muktedir fakih. [meşayih-i hanefiyeden: Tahavi-Ebii-Hasan-il Kerhi, Şems-ül-eimmet il-Hulvani, Şems-ül-eimmet-is-Serahsi, Fahr ül-İslam Pezdevi ve emsali gibi]. müctehid fi-1-mezheb: huk. [eskiden] doğrudan doğruya şer'i delillere müracaatla ahkam istinbatı iktidar ve ehliyetini haiz olmakla beraber sahib-i mezhebin te'sis ettiği usiil ve kavaid üzerine hareket .eden müçtehit. [İmam-ı A'zam'ın talebesinden : lmam-ı Ebii Yusuf, İmam-ı Muhammed, lmam-ı Züfer ve emsali gibi]. müctehid fi -ş-şer': huk. [eskiden] ne füriida, ne de usiilde başka bir müctehidi taklid etmeyip usul kaideleri te'sis ve füruun hü kümlerini şer'i delillerden istinbat eden zevat. [lmam-ı A'zam Ebii Hanife, lmam-ı Malik, tmam-ı Şafii, lmam-ı Ahmed ve bunların
705
müctehid-i muhti emsali gibi}. müctehid-i muhti : fık. içtihadında hata eden fakih. müctehid-ün-fih: fık. hakkında kat'ı delil bulunmayan mesele. müctehidin ı>:!� (a.s. ve i. müctehid'in c.). (bkz: müctehid2). müctelib � (a.s.): sürüp götüren. müctemi', müctemia �, � (a.s. cem'den) : ictima eden, toplanan, toplanmış, toplu; birikmiş, birleşmiş. MemAlik-i müc• temia : Amerika Birleşik Devletleri. (bkz : Cemahir-i müttehide). müctemian � (a.zf.) : cemaatle, toplu bir halde. müctena � (a.s.) : ictina olunmuş, dev şirilmiş, toplanılmış. müctenib � (a.s. canib'den) : ictina beden, sakınan, çekinen, uzak duran, bir şeye karışmayan. (bkz: mütecanib). müctenib-ül-kils: coğr. •kireçyeren. müctenih � (a.s. cenah'dan): 1. ictinah eden, meyillenen, bir tarafa eğilen. 2. secdede, usulüne göre ellerini yere koyup dirseklerini açarak kollarını kanad şeklinde tutan. Sacid-i müctenih : bu yolda secdeye kapanan. mücteri ı.s..,.:...+-o (a.s. ictira'dan) : cür'et eden, cesaret eden. mücterin ı:,..,.:..+..o (a.s.): mesleğinde tecrübeli, mahir olan. fr. experimente. Tabib-i müc terin: tecrübeli, değerli hekim. mücterr ..,.:...+-o (a.s.): ictirar eden, geviş geti ren, fr. ruminant. mücterre •..,.:...+-o (a.s.): zool. geviş getiren. Hayvanat-• mücterre : geviş getiren hay vanlar, fr. ruminants. müctess � (a.i.) : ed. aruzda bir bahrin adıdır. Bizde·kullanılmış olan vezinleri şunlar dır: 1) mefiiilün feilatün meffillün feilatün (az kullanılır); 2) meffillün feilatün meffillün feilün; 3) mefailün ffillatün meffillün fa'lün. müctevir .,� (a.s. civar'dan) : ictivar eden, komşu olan. müd .LA (a.i.). (bkz: müdd). müdaabe �ı... (a.i.) : şakalaşma. [şiirde : "müdaabet" şeklinde geçer]. müdabere ·�ı ... (a.i. dübr'den) : birbirine arkasını dönme. müdı\faa u.ll... (a.i. defden. c.: müdafaat): 1. defetme, bir saldınşa karşı durma. 2. koruma, korunma. 3. huk. •savunma. müdAfaa-i hukuk (cemiyeti): tar. kurtuluş savaşından önce Atatürk tarafından kurulmuş olan bir cemiyet
706
müdafaa-i milliyye: milli müdafaa, milli •savunma. müdafaa-i meşrıla : huk. cana ve ırza karşı yapılan haksız ve sert bir saldınşın, başka türlü önlenmesi kabil olmadığı takdirde kuvvetle önlenmesinden ibaret tabii bir hak. müdafaa-i nefs : nefsini müdafaa etme, ken dini koruma. müdı\faat ..:.WI... (a.i. defden. müdafaa'nın c.): korunmalar, •savunmalar. müdifaaten (a.zf.) : müdafaa, *sa vunma, korunma yoluyla. müdı\fi' tll.ı.. (a.s. dertlen. c. : müdafıin) : müdafaa eden, koruyan, •savunan, dayanan. Vekil-i müdafi': suçlunun avukatı. müdafiin· �ı ... (a.s. müdafi'in c.): müdfl. faa edenler, koruyanlar, •savunanlar, dayanan lar. müdı\halit ..:.�1.ı.. (a.i. müdahale'nin c.) : karışmalar, araya girmeler, el katınalar, sokul malar. müdahale d.i.1.ı..ı (a.i. duhfil'den. c. müdaha lat): karışma, araya girme, el katma, sokulma. müdahane 'f5- (a.s.) : ("mükerrem" in müen.]. (bkz: mükerrem). mükerremen t..,s.. (a.zf.) : ikram ile; saygı ile. mükerrer .J.ıL (a.s. kerr'den. c. : mükerrerlit : tekrarlı, tekrarlanmış, tekrar olunmuş. mükerrere •.J..>'f5- (a.s.) : ["mükerrer" in mü en.]. (bkz: mükerrer). mükerrerat ..::ıl .J .,S.. (a.i. mükerrer'in c.) : mükerrer, tekrarlanmış şeyler. mükerreren 1 .J.,s.. (a.zf.) : tekrar olarak, bir daha. mükerrir .J.ıL (a.s. kerr'den) : l. tekrar eden. 2. huk. birden çok suç işleyen. mükerrire •.J..>'f5- (a.s. kerr'den): ["mükerrir" in müen.]. (bkz : mükerrir). mükesser .,.....L (a.s. kesr'den) : teksir edil miş, kırılmış, kırık. Cem'-i mükesser: a. gr. kaideye uymayan, kaide yapılmayan cemi ler. mükesser(lik): gr. •bükün, fr. flexion. mükessib � (a.s. kesb'den) : teksibeden, kazandıran.
;.,....s...
.ı.:..s....
1
F. 4'ı
mükessif � (a.s. kesafet'den): kesif hale koyan, koyulaştıran. mükessife � (a.s. kesafet'den): ı. fiz. kondansatör, içine elektrik enerjisi yığılan alet, fr. condensateur. (bkz: miksefe). 2. ["mü kessif' in müen.]. (bkz : mükessif). mükessir .,.....L (a.s. kesr'den) : teksir eden, kıran. mükessire •.,.....L (a.s. kesr'den) : ["mükes sir" in müen.]. (bkz: mükessir). mükevkeb ....S:.,S... (a.s. kevkeb'den) : yıl• dızlı. mükevkebe �.,S... (a.s. kevkeb'den) : l. yıldızlı. 2. ["mükevkeb" in müen.J. mükevven u.,S... (a.s. kevn'den. c. : mükuv venat): tekvin edilıniş, yapılmış, meydana geti rilmiş, yaratılnnş. mükevvenat ı.::.ıU.,S... (a.i. mükevven'in c.) : mahlfildarın, •yaratıkların hepsi. (bkz : kainat, mevcudat). mükevver .J.,S... (a.s. kevr'den) : sarılmış [sarık). mükevvin ı:,.,S... (a.s. kevn'den) : tekvin eden, yapan, meydana getiren, yaratan, fr. criateur. mükevvine .u.,S... (a.s. kevn'den) : ["mükev vin" in müen.]. (bkz: mükevvin). mükeyyes � (a.s.) : keselenmiş, kese şeklinde toplanıp kalmış şey. mükeyyif ....LS... (a.s. keyfden): keyif verici, neşelendirici; ·sarhoşluk veren [şey]. mükeyyifat ı.::.ıl..i.p.. (o.i. keyfden) : keyif veren, sarhoşluk getiren ve tiryakilik kabı1inden olan şeyler. [yapma kelimelerdendir]. mükeyyife � (a.s. keyfden) : ["mükey yif' in müen.]. (bkz: mükeyyif). mükezzib ....� (a.s. kizb'den) : tekzı"beden, yalanlayan, 'yalancı çıkaran [birini, bir haberi). mükezzibe ":!U.. (a.s. kizb'den) : ["mükez zib" in müen.]. (bkz: mük:ezzib). mükfehirr � (a.s.) : 1. asık suratlı [adam]. 2. i. üstüste yığılmış karabulut. mükhüle � (a.i. kuhl'den. c. : mekahil) : sürme kutusu. (bkz: sürmedan). mükibb .....S... (a.s. kebb'den) : bir şeyin üzerine düşüp gayretle çalışan. mükidd .LS.a (a.s.); zahmeti ihtiyarla, zahmete katlanarak bir işte çalışan. mükirr .,S.. (a.s.). (bkz : harfin). mükri. ı.,s.. (a.s.) : kiraya verilen eşya. (bkz: mükterli, müstekra). 717
mükreh mükreh .� (a.s. kerh'den) zorlanan [kimse]. mükrehen 'i..� (a.zf.) : zorla. mükreh-ün-aleyh � .� (a.b.i.) : bir kimsenin işlemek üzere icbar edildiği iş. mükreh-ün-bih � .� (a.b.i.) : ikrahta kor kuyu gerektiren şey. mükrem (a.s. kerem'den) : ikram olun muş, ağırlanmış. mükreme '--"� (a.s. kerem'den) : ("mük rem" in müen.]. (bkz: mükrem). mükri ıs� (a.s.). (bkz : mükari). mükrih .� ( a.s. kerh'den): ikrah eden, zor layan. (a.s. mükrim, mükrime '--"� ' kerem'den) : 1. ikramcı, ikram eden, edici; ağırlayan, ağırlayıcı; misafırsever. (bkz : mih man-nüvaz). 2. i. [birincisi] erkek, [ikincisi] kadın adı. mükrim-ane �L..� (a.f.zf.) : ikram ederek, ağırlayarak; misafirsevirlikle. mükrimin �� (a.i. mükrim'in c.) : 1. ikram edenler, ağırlayanlar, misafırseverler. 2. erkek adı. müksif � (a.s.) : kalınlaştırıcı; tortu çök türücü. müksir � (a.s. kesret'den) : 1. iksar eden, çoğaltan. 2. çok mala sahip olan. müktefi � (a.s. kifayet'den) : iktifa eden, kafi, yeter bulan. (bkz: kani'). müktehil � (a.s. kuhl'den) : iktihal eden, sürme çeken [gözlerine]. müktera l.,:..S.. (a.s. kira'dan) : kiraya verilen eşya. (bkz: mükra, müstekra). mükteri ıs.,::.S.. (a.s. ltjra'dan) : iktira eden, kira ile tutan. (bkz: müste'cir, müstekıi). mükterib '":".,:.S.. (a.s. iktirab'dan) : ikti rabeden, gamlı, tasalı, kaygılı. mükteseb, müktesebe� , � (a.s. kisb'den. c. : müktesebat) : iktisabolun muş, kazanılmış, edinilmiş, elde edilmiş. Hakk-ı mükteseb : kazanılmış hak, Ma' lômat-ı müktesebe : kazanılmış, edinilmiş mfilfunat müktesebat ..:..� (a.i. mekteseb'in c.) : edinilen bilgiler." müktesebat-, ilmiyye: ilim kazancı. müktesib. ,..,i l.:ı... (a.i. nedm'den). (bkz : münademet). rnünidemet ..:...a.>U... (a.i. nedm'den) : nedim lik etme. bir arada bulunup konuşma, eğlenme. münadi ıs.ıU... (a.s. nida'dan) : 1. nida eden; tellal. 2. müezzin. [Kur'an tabirlerindendir]. mün'adil J...:.,.. (a.s. adiU'den) : in'idal eden, doğru yoldan sapan, sapmış. mün'adile ,ı.J...:.,.. (a.s. adfil'den) : ["mün' adil" in müen.]. (bkz : mün'adil). münidim f'->U... (a.s. nediın'den) : nedimlik eden, meclis arkadaşı. (bkz : musalıib}. mün'adim (".u.ı. (a.s. adem'den) : in'idıtin eden, yok olan. (bkz : ma'dilm). münidimin �.>t.:.... (a.s. münadim'in c.) : nedimler, büyük bir kimseyi hoş söz ve hika yelerle eğlendirenler. münifaka wU... (a.i. nifak'dan) : münafıklık, ikiyüzlülük. 724
münafit .:..UU... (a.i. nefy'den) : 1. birbirine zıt olma, uymama. (bkz : mugayeret, muhıi lefet). 2. fels. fr. exclusion. müniferit .:..1.,_ll.:ı... (a.i. nefret'in c.) : nefret etmeler, sevişmezlikler, soğukluklar [arala, nnda]. müniferet .:...,_ll.:ı... (a.i. nefret'den. c. : mü naferat) : nefret etme, sevişmezlik, soğukluk [aralarında]. münafesat .:..Wl.:ı... (a.i. nefs'den. münafe se'nin c.): çekememezlikler, gizli düşmanlıklar. münifese, münafeset ..::-iıl.:ı... , �ı.:.... (a.i. nefs'den. c. : münafesat) : haset, kin, çekememezlik, gizli düşmanlık. münafık J.ll.:ı... (a.s. nifak'dan. c. : münafı kın) : 1. nifak sokan, ikiyüzlülük eden, iki yüzlü. (bkz : mürai). 2. Hz. Muhammed zamanında, kafirlikte devam ettiği halde kendi sini Müslüman gösteren. münafık-ine YWU... (a.f.zf.): münafıklıkla. münafıkin Cı!-1-iU... (a.s. münafık'ın c.) : mü nafıklar, ikiyüzlüler. münafi ı.,iU... (a.s. nefy'den) : zıt, uymaz, aykırı. (bkz : mugayir, muhalif). münaggas � (a.s. gussa'dan) : gussalı, kederli, safasız yaşayışlı. • münaggasan L..i..:.t.... (a.zf. gussa'dan) : gussalı, tasalı olarak. münih cU... (a.i.): ağıt yakma. münihebe yU... (a.i.) : malı, yağma edip kapışma. münaime ..........u... (a.i.) : naz ve nimet içinde büyüyen kadın. münakalAt .:..llll.:ı... (a.i. nakl'den. mllna kale'nin c.) : nakil, ttafık, ulaştırma işleri. münikale ..UU... (a.i. nakl'den. c. : müna kalat): 1. taşıma. 2. ulaştırma. 3. aktarma. [Arapçadaki asıl manası : "sıra ile birbirine fıkra, hikaye anlatmak" dır). münikasa -" (a.i. mürsele'nin c.) : 1. irsal olunan, gönderilen şeyler. 2. melekler. 3. Kur'an-ı Kerim'in 77 nci suresi. [Mekke dev rinde nazil olmuştur, 50 ayettir]. mürsele -" (a.s. mürsel'in c. ) : pey gamberler.
t..>-" t..>-"
t.,..
mürselün ileyb 4,11
J.-.,...
sine bir şey gönderilmiş olan.
(a.b.s.) : kendi
mürtes mürsil J.-..,... (a.s. resel'den) : 1. irsal eden, gönderen, yollayan. mürsil-i 'lnektub: mektup gönderen. 2. resul (peygamber), elçi gönderen. mürsile d.......,... (a.s. resel'den) : ["mürsil" in müen.]. (bkz : mürsil). mürşid �..,... (a.s. rüşd'den. c. : mürşidin) : 1. irşideden, doğru yolu gösteren, kılavuz. 2. i. tarikat piri, şeyhi [müridlerine yol gösterdiği için]. 3. gafletten uyandıran. mürşid-i a'zam: Hz. Muhammed. mürşid-i dana : çok bilen, çok anlayışlı (mürşit). mürşid-i kamil : tas. Hakk'a kavuşmuş, "fenMillih" mertebesine ulaşmış. mürşid-i Rum : Anadolu'nun mürşidi, Hz. MevUina. mürşid-ane ül�.,.. (a.f.zf.) : mürşid olana yakışır sürette. mürşide • .ı....:..,... (a.s. rüşd'den) : 1. ["mürşid" in müen.]. (bkz: mürşid). 2. i. kadın adı. mürşidin V:!�..>-" (a.s. ve mürşid'in c.) : mürşitler, doğru yol gösterenler; pirler. mürtagib �.,... (a.s. rağbet'den) : irtigabe den, rağbet eden, istek gösteren. mürtaki (a.s. raky'den) : 1. irtika eden, yukarı çıkan, yükselen. 2. ilerleyen. (bkz : müterakki, müteali, mütesaid). mürtebit �.,... (a.s. rabt'dan) : 1. irtibat eden, bağlanan. 2. ilgili, bağlannlı. mürteca �...... (a.s. reca'dan) : irtica olun muş, umulmuş, ümid edilmiş. mürtecel �.,... (a.s. recl'den) : irticalen, hemen, düşünmeden söylenilmiş söz veya şiir. mürteci �..,... (a.s. reca'dan) : irtica eden, umucu, uman, ümitli. mürteci' �..,... (a.s. rücu'dan) : 1. inica eden, gen dönen. 2. gerilik, geriye dönmek taraflısı, fr. reactionnaire. mürtecii �.,... (a.s.) : hazırcevap, irticalen, düşünmeden hemen şiir veya söz söyleyen. mürtecii-ine ü�.,_. (a.f.zf.) : irticalen söz veya şiir söyleyene yaraşır surette. mürtecile oı.4=-.,... (a.s.) : ["mürtecii" in mü en.]. (bkz : rııürtecil). mürtecilen �..,... (a.zf.) : düşünmeden, hemen söz veya şiir söyleyerek. mürtecim &..>-" (a.i.) : birbiri üzerine istif lenmiş. mürtedd .ı.:..,... (a.s. redd'den) : inidadeden, İslam dininden dönen. mürtedi' t ..ı.:..,... (a.s.) : irtida eden, yasak olan şeylerden kaçınan.
uı:,..,...
mürtedif ...i..ı.:..,_. (a.s. redfden) : irtidaf eden, ardına düşen, arkasından giden. mürtefi', mürtefia �.,... , (a.s. refden) : irtiffi eden, yükselen, yükselmiş, yüksek; yüce. Cibal·İ mürtefia : yüksek dağlar. mürtefi arazi : coğr. •yüksekel, alın. Hochland. mürtefi' olmak: kaybolmak. mürtefid �.,... (a.s. irtif'ad'dan) : irtifadeden, kazanan, edinen. mürtehaf ........:..,... (a.i.) : hastalığı şaşırtan tedavi usulü. mürtehen ı::,.,..:;.,... (a.s. rehn'den) : rehin ola rak alınan, ipotek edilen. mürtehil J,..:..,... (a.s. nhlet'den) : 1. irtihal eden, dünyadan göçen, ölen. 2. göç eden. mürtehin ı::,.,..:;.,.. (a.s. rehn'den) : rehin olarak, ipotek olarak alan. mürtehis �.,... (a.s.) : irtihas eden, ucuz sayan. mürtehiz �.,.. (a.s.) : irtihaz eden, rezü olan. mürtei ,.,.:..,... (a.s. ra'y'dan) : 1. irtia eden, otlayan. 2. kırda dolaşan. mürteib �.,... (a.s. ru'b'dan) : irtiabeden, korkan. mürteid �.,... (a.s. ra'd'den) : irtiiideden, korkup titreyen. (bkz: mürteiş, ra'şedar). mürteiş �.,... (a.s. ra'ş'den) : irtiaş eden, titreyen. (bkz: mürteid). mürteişe �..,... (a.s.) : ["mürteiş" in mü en.]. (bkz: mürteiş). mürtekıb •• ,il.,_. (a.s. rakb'dan) : irtikabeden, bekleyen, göz hapsine alan. (bkz: müterakkıb). mürtekış ı.J,j:J.,... (a.s.): irtikaş eden, savaşta birbirine giren, karmakarışık olan. mürtekib �.,... (a.s. rükfib'dan. c. : mürte kibin) : irtikabeden, kötü, yakışıksız iş yapan; rüşvet alan, rüşvet yiyen. (bkz : mürteşi). mürtekibin ı:,�.,... (o.s. mürtekib'in c.). (bkz : mürtekibin). mürtekibin �.,... (a.s. mürtekib'in c.) : irtikabedenler, kötü, yakışıksız iş yapanlar, rüşvet alanlar, rüşvet yiyenler. mürtekiz .,.. (a.s. rekz'den) : yerli yerinde, dikili duran, sağlam duran. mürtemi ,.,.:,.,... (a.i.) : keşif kolu, karakol. mürtes ..:.,;:..,_. (a.i.) : huk. harpte yaralanıp harp meydanı dışına nakledildikten biraz sonra ölen İslam mücahidi.
e-ı:,.,...
.;s:.
735
- ---- ------
-- --------------
---- --------------------
mürtesem
r-,:..,...
mürtesem (a.s. resm'den) : 1. resmo lunmuş, resimlenmiş. 2. mat. •izdüşüm. mürteseme �.,... (a.s. resm'den) : ["mür tesem" in müen.]. (bkz: mürtesem). mürtesih (a.s.): sıkı, sağlam ve sabit olan. mürtesim (a.s. resm'den) : irtisam eden, resmi çıkan. mürtess �.,... (a.s.) : irtisas etmiş, duyul muş, işitilmiş. (bkz: mesmu', şayi'). mürteşi �.,... (a.s. rişvet'den) : irtişa eden, rüşvet alan. (bkz : münekib, müsterşi). mürteşif .....ı.A.:..,... (a.s. reşfden) : yudum yudum içen. mürteşih F.,... (a.s. reşh'den) : süzülmüş. (bkz: mürevvak). mürtevi ıs,,:..,... (a.s.) : irtiva etmiş, suya kanmış. mürtezık J.,;.:ı.,... (a.s. nzk'dan) : nzıklanan, azıklanan. mürtezika u.,;.:ı.,... (a.i. nzk'dan) : ulufe (ma aş) sahipleri. mürôc fi..J.>A (a.i. merc'in c.) : çayırlar, çayır lıklar. mürôdet .:..a.,.,... (a.i.) : son derece taşkınlık, asilik, dikbaşlılık gösterme. mürur ..,.,.,... (a.i. merr'den) : 1. geçme, bir yandan girip öteyandan çıkına. 2. geçip gitme. 3. sona erme. mürôr-ı bili: astr. yıldızların meridyenden en büyük yükseklikteki geçişi, •üstgeçiş, fr. culmination superieure. mürôr-ı eyyam : günlerin geçip gitmesi. mürı'.ir-i süfli : astr. Kutup yıldızı aslında "ephemeride" denilen bir münhani (•eğri) çize rek hareket etmekte iken, bu eğri astronomlarca pratik maksatlarla bir elips olarak kabul edilmiştir. Hakiki kuzey (pôle) bu elipsin büyük ve küçük çaplarının kesişme nok tasındadır. Polaris (Kutup yıldızı) elipsin küçük çapının altında bulunduğu anda mürfir-i süfla'dadır. [elipsin büyük ı, hatt-ı istiva (ekvator) düzlemine par.ıtlelJ:liı mürôr-i ulya : astr. •yücelim. Kutup yıldızı aslında "ephemeride" denilen bir münhani (•eğri) çizerek hareket etmekte iken, bu eğri astronomlarca pratik maksatlarla bir elips olarak kabul edilmiştir. Hakiki kıızey (pôle) bu elipsin büyük ve küçük çaplarının kesişme nok tasındadır. Polaris (Kutup yıldızı) elipsin küçük çapının üstünde bulunduğu anda mürfir-i ulya'dadır. [elipsin büyük çapı hatt-ı istiva düzlemine paraleldir]. mürôr-i va'de-i yar : sevgilinin verdiği sözün geçip gitmesi.
e-,:ı.,... r-:,.,...
736
murur-ı zemin : huk. •zaman aşımı, bir davanın açılması veya bir hükmün yerine geti rilmesi için kanunen muayyen, belli olan zamanların geçmesi, fr. prescription. mürı'.iriyye �.J.J.,.. (a.i. mürfir'dan) : geçme lik, bir köprüden, bir yabancı ülkeden geçerken verilen para. mürüvvet .::...,.,... (a.i. mer'den) : 1. insaniyet, mertlik, yiğitlik. 2. cömertlik, iyilikseverlik. 3. kadın adı. mürüvveten i.,.,... (a.zf.): insanca, mertlik ve yiğitlikle. mürüvvet-mend ., (f.b.s.) : 1. insa niyetli. 2. cömert, iyiliksever. mürvirid �..,ı .,.,... (f.i.) : inci. (bkz : dürr, lü'lü). müsaadat .:.l.uı........ (a.i. müsaade'nin c.) : 1. yardımlar. 2. izinler. müsaade • (a.i. su'ild'dan. c. : müsa adat): 1. yardım. (bkz: muavenet). 2. izin. 3. elverişli bulunma. [şiirde: "müsaadet" şeklinde de kullanılır]. müsaade-kar (a.f.b.zf.) : uysal davranan, zorluk çıkarmayan, hoşgörü sahibi. • (a.f.b.i.) : uysal müsaade-kiri davranma, zorluk çıkarmama, hoşgörürlük. müsaafe ü&ı........ (a.i. afv'den). (bkz : müsa ade, müsamaha), fr. tolerence. müsab .... (a.s. sevab'dan) : sevap kazan mış, se�ap kazanan. müsabaka �ı........ (a.i. sebk'den) : birbirin den ileri olmaya, birbirini geçmeye çalışma. müsabakat .:..1.:ıı........ (a.i.); yarış, yarışma. müsiberet .:...>-:!li.. (a.i. sabr'dan) : 1. devamlı, sürekli olarak uğraşma. 2. bir şey yapmaya hemen girişme. (bkz: mübaderet). müsabık �ı........ (a.s. ve i. sebk'den) : yanşan, yarışçı, müsabakaya katılan kimse. müs'ad � (a.s.) : is'ad edilmiş, bahtiyar, mes'ut, mutlu kılınmış. müsadefe, müsadefet ..::.l.aı........ ' u.aı........ (a.i. sudfifdan): tesadüf etme, rastgelme. müsademat .:...aJı........ (a.i. müsademe'nin c.): çarpışmalar, tokuşmalar. müsademe �Jı........ (a.s. sadm'den. c. : müsa demat) : 1. çarpışma, tokuşma, birbirine çarpma. müsademe-i bahriyye : ask. denizde çar pışma. müsideme-i sefıiin : gemilerin çarpması. "Barika-i hakikat müsademe-i efkardan çıkar." (N. Kemal) : hakikat şimşeği, hakikatın ışığı, fikirlerin çarpışmasından çıkar. 2. silahlı çarpışma.
.Llü .,...
.uı........
..,ıs •.uı........ ($.)ıs .uı........
u...
musaleme, müsıilemet müsiderit ..::.ıl _,..ıı......... (a.i. sudôr'dan. müsa dere'nin c.) : müsadereler, yasak şeylerin kanuna uygun olarak alınma.lan, •zoralımlan. müsadere •..ı..ıL...... (a.i. sudiir'dan. c. : müsli. derli.t): 1. Tanzimat'tan önce, herhangi kaba hatli bir kimsenin malının hükumetçe, padişah adına zaptedilmesi. 2. memnu, yasak bir _şeyin kanuna uygun olarak zabn, fr. confiscatıon. müsadere ale-1-matlub : mant. •savı •ka nıtsama, bir şeyi yine kendisiyle delil gös termeye kalkma işi. müsadif ..J..ıL...... (a.s. sudufdan) : tesadüf eden, rastlayan, rastgelen. müsıif ..JL..-. (a.i. mesafe'nin c.) : mesafeler, uzaklıklar. müsıifit .::.Liı......... (a.s.) : 1. birbirine kötü muamele etme. 2. hastayı tedavi etme. müsaferet .=...)-Aı......... (a.i. sefer'den) : 1. seya hat, yolculuk. 2. misafirlik, konukluk. müsafereten i.>Aı......... (a.zf.): misafır olarak. müsifir .>AL..-. (a.i. sefer'den. c.: müsafirin) : , 1. misafir, yoldan gelen, yolcu. (bkz : ibn-üs sebil). 2. yolculuk sırasında birinin evine inen konuk. (bkz : mihman, dayf). 3. komşuya giden kimse. 4. hek. gözün saydam taba kasında herhangi bir sebepten dolayı meydana gelen beyaz leke. müsifir-hine �la..>Aı......... (a.f.b.i.) : 1. yolcu konağı, otel. 2. mec. (bu) dünya. müsafirin �.>Aı......... (a.i. sefer'den. müsafir'in c.): 1. yolcular. 2. misafirler, konuklar. müsifir-perver ..ı,J.);'.>Aı......... (a.f.b.s.) : ko nuksever. müsig t..L..-. (a.s. sevg'den) : isli.ga olunmuş, boğazdan kolaylıkla geçirilmiş, kolay yutul muş. müsig t.. L...... (a.i. isaga'dan) : akınlmış, kalıba dökülmüş olan. müsihele tl.AL..-. (a.i. sehl'den) : 1. incelik ve uysallık gösterme. 2. kolaylık gösterme. 3. kolay sanma. müsahele-kar tl.Aı......... (a.f.b.s.) : ı. incelik ve uysallık gösteren. 2. kolaylık göste ren. 3. kolay sanan. müsihele-karıine ., wı......... (a.f.zf.) nezaket ve uysallık gösterene yaraşır yolda. müsaheme ........_..L..-. (a.i. sehm'den) : kur'a çekme. müsıihere •_,.AL.-. (a.i. seher'den): gece uyu yamayıp uyanık durma. müsahhan � (a.s. sahan ve suhônet' den) : teshin edilmiş, ısıtılmış, kızdırılmış.
.,ıs
�, ıs
müsahhar � (a.s. sihr ve sehhar'dan) : büyülenmiş, büyülü; büyü ile aldanmış. müsahhar ..,.;,......... (a.s. silıriyy'den) : 1. teshir olunmuş, elde edilmiş, ele geçirilmiş. 2. tut kun, itaat etmiş, boyun eğmiş. 3. huk. Vekil i müsahhar : maznun (sanık) için mahkemece tayin olunan avukat müsahbir..,.;,......... (a.s. sihriyy'den) : teshir eden, ele geçiren. müsdbim r,,AL..-. (a.s. sehm'den) : kur'a atan, kur'a çeken. müsaid .ı.c.L..-. (a.s. süud'dan) : 1. yardım eden. 2. elverişli, uygun. (bkz : muvafık). 3. müsaade eden, izin veren. Gayr-i müsdid : e ; müsaade vermeyen. müsai ....i.&L..-. (a.s.) : müsaafe eden, iş biti ren, uygunluk gösteren. müsakat .::.l:iL..-. ("ka" uzun okunur. a.i. sevk'den) : f ık. meyvasının bir kısmını almak şartıyla bir bağı veya ağaçlan birine verme. müsakata ..ı..ıı......... (a.i. sukut'dan) : 1. dü şürme. 2. peyderpey düşürme. müsakkab � (a.s.). (bkz: musakkab). müsakkaf ...U......... (a.s. sakfdan. c. : müsak katli.t) : taskif edilmiş, tavanlanmış, üstü tavanla örtülmüş, tavanı, damı olan. musakkafa ô.1-... (a.s.) : ["masakkaf' ın müen.J. (bkz: musakkat). müsakkafat .=..Ui.- (a.s. sakfdan. müsak kafın c.) : müsakkaf olan, üzeri dam ile örtülü olan yerler: [ev, han, dükkan.. gibi]. müsakkal J.Ji. (a.s. sıkal ve sıklet'den) : ağırlandırılmış, ağırlandırılan. müsakkıl J.Ji. (a.s. sıklet'den) : sakıl kılan, ağırlaştıran. müsakkib ......U.. (a.s. sakb'dan) : teskibeden, delen. müsıil J� (a.i.): sakal. (bkz: lihye). müsalaha .,...::.-.. (a.s. garabet'den) : ["müstagreb" in müen.]. (bkz: müstagreb). müstagrık J.,.C.-... (a.s. gark'dan) : l. gark olmuş, dalmış, daldırılmış, batmış. 2. kendini bilmeyecek derecede dalgın, düşüngen. müstagrık-ı hun : kana batmış. müstagnk-ı ziya: ışığa batmış, ışıkla dolu. müstagrib "'=".,.c.-... (a.s. garabet'den. c. : müstagribin) : istigrabeden, garibine giden, şaşakalan. müstagrib-ane u4.,.c.-... (a.f.zf. garabet' den): garibine giderek, şaşıp kalarak. müstagribin �.,.c.-... (a.s. garabet'den. müstagrib'in c.) : istigrlibedenler, garibine gidenler, şaşakalanlar. müstagşi u·"t,;;.. • (a.s.): örtünüp bürünen. müstagzir .JJ.i..l- (a.s.) : kaz gelen yerden tavuğıı esirgemeyen. müstahakk J.a..l.-.- (a.s. hakk'dan) : [aslı "müstahikk" dir.]. (bkz: müstahikk). müstahber � (a.s. haber'den. c. müs tahberlit) : istihbar olunmuş, haber alınmış, duyulmuş, işitilmiş. müstahberat ..:.ıl� (a.i. haber'den. müs tahbere'nin c.): alınmış, öğrenilmiş haberler. müstahbir .J i;,;, (a.s. haber'den): istihbftr eden, haber alan, duyan, işiten. müstahcer .J? "; w • (a.s. hacer'den) : sert leşip taşlaşmış, taş haline gelmiş. müstahdem r..ı.a..ı,..,.. (a.s. ve i. hidmet'den. c.: müstahdemin): istihdftrn olunmuş, hizmette bulunan, kullanılan, ücretle çalışan. müstahdeme ..._...ı.a..ı,..,.. (a.s. hidmet'den) : ["müstahdem" in müen.J. (bkz: müstahdem). müstahdemin �..ı.a..ı,..,.. (a.s. ve i. hidmet' den. müstahde�'in c.) : istihdam olunmuşlar, müstahdemler, çalışanlar. müstahdes .!.o..ı..--..:....- (a.s.) : yeni bulunmuş, yeni onaya atılmış. müstahdim r..ı.a..ı,..,.. (a.s. ve i. hidmet'den) : istihdam eden, hizmette kullanan. müstahdime ..._...ı.a..ı,..,.. (a.s.) : ["müstahdim" in müen.]. (bkz: müstahdim). müstahdis .!.o..ı..--..:....- (a.s.) . yeni bir şey bulan, bulucu. müstahfaz I;i.,;,., • (a.s. i. hıfz'dan. c. : müstahfazın): l. hıfzeden, koruyan. 2. [Tan zimat'tan sonra] kırk yaşını aşmış olan fi •
müstaidd yurttaşların -muvazzaf ve rediflikten sonraki askerlik himıeti. müstahfaziiı ı:ı, l; i.,.;•., • (a.s. ve i. hıfz'dan. müstahfaz'ın c.): müstahfazlar. müstahfız I;;.,. i,., • (o.s. hıfz'dan) : koru yan, koruyucu. müstahikk .;...,...:...- (a.s. hakk'dan. c. : müs tahildcin) : hak etmiş, hak kazanmış, layık. müstahikk-ı kısas: huk. [eskiden] caniyi kısas suretiyle cezalandırmak hakkına malik olan kimse. müstahikkin ı:ı,i.,. i,,, • (a.s. hakk'dan. müs tahikk'in c.) : hak etmiş olanlar, hak kazan mışlar; layık olanlar. müstahil J.: .,.;... • (a.s.c. : müstahilat) : im kansız, manasız, boş, saçma şey. müstahilı\t .::..)I ,.,.;... • (a.i. müstahil'in c.) : imkansız, man6.sız, boş, saçma şeyler. müstahiyye .ı .! ;, i•., • (a.i.) : bot. küstümo tugiller, fr. mimosees. müstahkar � (a.s. hakaret'den) : istih kar edilen, hakir, hor görülen, küçümsenen. müstahkem ,;. .; ..,. (a.f.zf.) : küçük görerek, küçümseyerek. müstashab ,.,e ei , • (a.s. sohbet'den) : istishaf olunan, birine yanında arkadaş olarak bulundurulan. müstashib , ,.,, ,oi,,. (a.s. sohbet'den) : istishabeden: yanına alan, beraber bulunduran. müstashiben i ., .,, ,ci..,. (a.zf. sohbet'den) müstaship olarak, beraber olarak, yanında bu lundurarak. müstas'ib '":'" ••;,.,. (a.s. sufibet'den): güç sayan, her şeyi zor gören. müstasveb ._.,....:....... (a.s. savab'dan) : istisvabedilmiş, savap, makul, doğru görül müş. müstasvib '":',....:....... (a.s. savab'dan) : istis vabeden, savap, makul, doğru gören. müstatıbb • , L i,,, (a.s. tıbb'dan) : istıtbab eden, deva, çare arayan. müsta 'tıf • i L. i ., • (a.s. atıfet'den) : isti'tiif eden, şefkat, sevgi isteyen. müsta'tıf-ane Oliluirn ı (a.f.zf.) : şefkat, sevgi talebedercesine. müsta'ti ı., ı.. ;,., • (a.s.): bahşiş isteyen. müstatraf ...J.,.ı..::....... (a.s.) : istitraf edilmiş, turfa, nadide sayılmış. müstatrib (a.s. tarab'dan) : eğlence, neş'e, ahenk isteyen. müstatrib-ane c.L.,.ı..::....... (a.f.zf.) : müstatrib olana, eğlence, neş'e, ahenk isteyene yakışacak yolda. müstatrif ...J.,.ı..::....... (a.s. turfa0dan) : istitraf eden, turfa, nadide sayılan. müstavsıla 4-L.o.,.:ı...,.... (a.s.) : takma saç kul lanan [kadın]. müstavtın v,J,,.,.:ı...,.... (a.s. vatan'dan). (bkz : mutavattın). müstavzı' C:"""'.,.:ı...,.... (a.s.) : pazarlık eden. müstavzih �.,.:....,.... (a.s. vuztih'dan) : isô zah eden, izahat isteyen. müstazhir _,..,..ı,u..... (a.s. zahr'den) : istizhar eden, dayanan, arka veren. müstazhiren l.,,...ı..ı..... (a.zf. zahr'den): rnüs tazhir olarak, dayanarak, arka vererek. müstazıll Jji.:ı....... (a.s. zıll'dan): gölgelenen, gölge altında bulunan; mec. birinin himayesi altında bulunan. müsta'zım rL;•i,ııe (a.s. azrn'den): 1. isti' zam eden, büyük gören, büyük tutan. 2. (aza met'den): kibirli, gururlu.
'":'.,.ı..::.......
745
müstazi müstazi ..,........:... (a.s. ziya'dan) : 1. ziya, ışık alan, ışıklanan, ışıklı. 2. makbul, ala, iyi. müstaz 'if , ie , ô; , , (a.s. za'fdan) : istiz'af eden, zayıf gören. müstazraf ...J� (a.s. zarfdan) içine almış, etrafı kuşatılmış. müstazrıf ...J� (a.s. zarfdan) içine alan, etrafım kuşatan, kuşatmış olan. müstean üı...ı........ (a.s. avn'den) : kendisin den yardım beklenen, yardım istenen [Allah'ın sıfatlanndandırJ. müstear .,ı...ı........ (a.s. firiyyet'den): 1. eğreti [alınmış], takma [ad]. Nıim-ı müstear : takma ad, eğreti ad [kendini belli etmemek üzere alınır). Hayıit-ı müstear : [muvakkat olan] dünya ömrü. 2. müz. Türk müziğinin tahminen iki buçuk ve nihayet üç asırlık bir mürekkep makamıdır. Segahdan yegane farkı, "müstear dörtlüsü" denilen segah perdesindeki uşşak dörtlüsü (segah, nim-hicaz, neva, dik hisar) nü kullanmasındadır. Segah perdesinde durur; güçlüsü segah gibi neva (re) dir. Aynen segah'ta olduğu gibi şu arızalarla donanır: "si" koma bemolü, "mi" koma bemolü, "fa" ba kıyye diyezi. Segah'ın "la" bakıyye diyezi ve segah perdesindeki uşşak dörtlüsünün "do" bakıyye diyezi, nota içinde gösterilir; müstear'ı segah'dan ayıran işte bu "do" bakıyye diyezidir (nim-hicaz perdesi). Orta derecede kullanılmış makamlardır. müstear kelime: gr. yabancı sö:ı:cük. müstearek .:.1..,...:........ (a.f.b.i.) : müz. Türk müziğinin tahminen iki asırlık bir mürekkep makamı. Pek az kullanılmış ve zamanımıza bir nümfuıesi intikal etmemiştir. müsteıirün-leb ,ı.J .,ı....:......., (a.b.s.) : ed. istiiirede müşebbeh (benzetilen) in müstearün-m inb .u., .,ı....:......., (a.b.s.): ken disinden eğreti olarak bir şey alınmış kimse. müsteb'ad � (a.s. bu'd'dan) : baid, uzak görülen, olacağı sanılmayan. müsteban ü4l,--,, (a.s. beylin'dan) : 1. mey danda, açık [olan]. (bkz : aşkar, ayan, vazıh, zfilıir). 2. açık olarak anlaşılan. müstebıin buyurulacağı vecbile: anlaşı lacağı üzere. müstebdel, müstebdele • J� u� (a.s. bedel'den) : istibdal edilmiş, değiştirilmiş. Efrıid-ı müstebdele: askerli ğini bitirerek tezkere almış olan kimseler. müstehdı' e. ;,, e (a.s.): fık. kazancı ken dine yani verene ait olmak üzere sermaye veri len kimse. müstebdi' t � (a.s.) : eşi emsali pek az bulunur sanan.
manası.
,;:
746
müstebdi-ane '!'t:ı.- (a.b.i.) : kirala ma maksadı. müstecbil J1? i (a.s. cehl'den) : istichal eden, cahil sayan. müstechil-ıine (.j� 1? ·,11,. (a.f.zf. cehl'den) : cahil sayarak. 0c :
f,,
uı -
müstegis müste'cir .>'!'t:........ (a.i. ecr'den. c. : müste' cirln): 1. isticar eden, kirli ile tutan (bir şeyi]. 2. kiracı. (bkz: mükteri). müstecir � (a.s. civar'dan) : isticare eden, aman dileyen, himaye bekleyen. müstecir-ıine .UI .J.:? ;.., • (a.f.zf.) : müste circesine, aman dileyerek. müste'ciren İ.>'!'t:........ (a.zf.): kiracı olarak. müste'cirin &:ı.>'!'U....... (a.i. müste'cir'in c.) : 1. kirli ile tutanlar. 2. kiracılar. müsteclib , , I, i,ıı , (a.s. celb'den) : isticl!i beden, çeken [kendine doğru]. müstecmi' t ·? i.., • (a.s. cem'den) : topla yan; toplanan. müstecmi'-i haslet-i cemile: güzel huyu toplayan; güzel huya s!ihip olan. müstecmi-'ül-mecdi ve-ş-şeref : şan ü şeref ve büyüklüğü kendinde toplayan. müstecvib '":'� (a.s. cevib'dan) : istic vibeden, sual sorup cevabını isteyen. müsted'ıi l.&�. u-6� (a.s. da'va'dan. c. : müsted'ayat) : istida edilen, istenen, dile nen; istida (•dilekçe) ile istenilen [şey]. müsted'a-aleyh � u-6� (a.b.s. da'va' dan) : kendisinden dava ve şikayet olunan [kimse]. müstedıim i.'� (a.s. devam'dan): 1. de v!imı istenılen. 2. devamlı, sürekli, sürüp giden. (bkz: baki, daim). müsted'ayat ..::.ıl...ut.� (a.s. da'va'dan. müsted'a'nın c.) : dilenen, istenilen şeyler; istida (•dilekçe) ile istenilen [şeyler]. müstedbir >:.'� (a.s. dübr'den) : istidblir eden, arkasını döndüren, yüz çeviren. müstedell J� (a.s. dellilet'den) : istidlfil olunmuş, bir delil ile ispat edilmiş. ["müs tedlel" kelimesi yanlıştır]. (bkz : müstenbat). müsted'i u-6� (a.s. da'va'dan) : istida eden, dilekçe veren [kimse]. müste'di u;.sU....... (a.s. ed!i'dan) : 1. yardım ve korunma isteyen. 2. birinin zorla malını alan. müste'dib '":'.iu..- (a.s. edeb'den) : bilgi ve edep öğrenen. müstedill J� (a.s. delalet'den): delil ile ispat edilen. müstedim r-:� (a.s. devam'dan) : 1. istidame eden, devamını isteyen. 2. devamlı, sürekli. (bkz: daimi). fel s. fr. remanent. müstedin &:!� (a.s. deyn'den) : istidane eden, borç alan. (bkz : müsteir).
müstedir ..r.!..ı.::ı........ (a.s. devr'den) : daire şeklinde olan, değirmilenen, değirmi. (bkz : kürevi). müstedrek ..:J .J ..ı.::ı........ (a.i. derk'den) : Arap çada bir vezin. müstedrik ..:J .J..ı.::ı........ (a.s. derk'den) : istidrik eden, anlamak isteyen. müstefad Jlil......... (a.s. feyd'den) : 1. kaza nılmış, kar edilmiş. 2. anlaşılmış. (bkz : mün fehim). müstefaz (a.s. feyz'den) : dağılıp yayılmış. müstefhem ...,..U.- (a.s. fehm'den) : anla şılan. müstefhim ...,..U.- (a.s. fehm'den) : anla mak isteyen, soran. müstefid � (a.s. feyd'den. c. : müste fidan): istifade eden, faydalanan. müstefidan i:,1� (a.s. müstefid' in c.): istif'ade edenler, faydalananlar. müstefid-ane .uı� (a.f.zf.) : istifade ederek, faydalanarak. müstefiz '-'O.zii , • (a.s. feyz'den) : istifaze eden, feyiz alan, feyizlenen. müstefiz-ıine .uı ,e,:ii, t e (a.f.zf.) : feyiz ala rak, feyizlenerek. müstefreşe .W._,.il,.- (a.i. firaş'dan) : odalık, cariye. (bkz: kenizek). müstefrig t_,,.U........ (a.s. ferağ ve fıiröğ'dan): 1. istifrağ eden, kusan. 2. bek. gaseyan etti ren, kusturan. Deva-yi müstefrig : kustu rucu ilaç. müstefsir .,...;;"' e (a.s. fesr'den. c. : müs tefsirin) : bir şeyin tefsirini, izahını, geniş anlatılmasını isteyen. müstefsire •.Jıuiirn. (a.s. fesr'den) : ["müs tefsir" in müen.]. (bkz: müstefsir). müstefsirin ı>:!.>"';; • (a.s. müstefsir'in c.): istifsar edenler, bir şeyin tefsirini, izahını, geniş anlanlmasını isteyen. müstefti � (a.s. fetva'dan) : ı. istift!i eden, müftüden fetva isteyen. 2. bir müşkülün hallini, çözülmesini isteyen. müsteftih C:iiiıu e (a.s. feth'den) : istiftih eden, açan, başlayan. müsteftiyye •,:iii (a.s. fetva'dan) : ["müstefti" nin müen.]. (bkz: müstefti). müstegas ..!.ıU:........... ("ga" uzun okunur. a.s. gıyas'dan) : istigase edilmiş, kendisinden yar dım istenmiş, istenen; Allah. müstegis,..,,:iıi .... (a.s. gıyis'dan. c. : müs tegisin): istigase eden, yaıdım dileyen.
..,...u.:........
rn.
747
�··-�--·--·----------------------
müstegisin müstegisin V! \ı •;.., • (a.s. gıyas'dan) : (bkz: müstagisin). rnüstehabb , .,, ;•., • (a.s. hubb'dan) : 1. sevi len, beğenil�n. (bkz: makbul, mergub). 2. farz ve vacibden başka olarak sevap kazanılan iş. Sadaka vermek; oruç tutmak [mübarek günlerde-] gibi. müsteham rt..,.:........ı (a.s.) : şaşırmış, şaşa kal mış. (bkz: hayran). müstehan .:,t..,.:........ı (a.s.) : alçak, değersiz, adi. müstehas ..!.ıı.....:.-... (a.s. havs'dan) : toprak alonda saklı bulunan. müstehasat ..::..Uı.....:.-... (a.i. müstehase'nin c.) : •taşıllar, fosiller, fr. fossilles. Mebhas ·ül-rnüstehasat : paleontoloji, fr. paleon tologie. müstehase �ı.....:.-... (a.i. havs'dan c. : müs tehasat): •taşıl, fosil, fr. fossile. müstehaza ,w.ı.....:.-... (a.i.) : aybaşı gören kadın. müstehcen � (a.s. hücnet'den) : istih can edilmiş, açık saçık, edepsizce [olan]. (bkz: bi-edebane, perde-bi-riinane). müstehcene,·• .,, ;... • (a.s. hücnet'den) : ["müstehcen" i� �üen.]. (bkz: müstehcen). müstehcin .:, '?', ;.., • (a.s. hücnet'den) : istih can eden, çirkin, kötü, fena gören. müstehdi '-'� (a.s. hedy ve hidayet'den) istihda eden, doğru yolu, hak olan Müslüman lık yolunu isteyen. müstehdif ..J� (a.s. hedeften): istihdaf eden, hedef tutan; hedef gibi dikilip duran. müstehiff • ; ; ;. , • (a.s.) : istihfaf eden, aşa ğı, bayağı sayarak alay edip eğlenen. müstehil müstehile ,J ,.,,;.,. , � (a.s. ha�l'den. c.: müstehilat): 1. müı'iıkün ve kabil olmayan [şey]. 2. manasız, saçma şey. Umôr-i müstehile : manasız, saçma işler. müstehilat ı.::.ı:ıl ,,, ;., • (a.s. havl'den. müs tehil'in c.) : ı." mümkün ve kabil olmayan şeyler. 2. manasız, saçma şeyler. müstehill J-:.-... (a.s. helfil'den) : 1. istihlal eden, helallık dileyen. 2. helallaşan. müste'hir, müste'hire .�t::,........... , �t::,........... (a.s. isti'har'dan) : teehhür eden, geciken. Mes'ele-i müste'hire : huk. bir dava gö rülürken, bu davadan önce ve bu dava ile ilgili olarak görülmesi ıcabeden başka bir mesele. rnüstehlek, müstehleke , ,•11 1 ;.., • •:Hı.,..:.
..,ı.,..:.
ı.,..:. u;..,ı.,..:. �..,ı........
Ber nehc-i şer'i : şeriat yolunda olarak. Nehc-ül-feradis (cennetlerin yolu): XIV. asırda yaşamış Çağataş şairlerinden Mah mut bin Ali tarafından mensur olarak yazılmıştır. XIV. asnn en önemli eserlerinden sayılan bu eser o devrin nesrine ait en güzel ve zengin bir örnektir. nehem r,-:, (a.i.) : 1. yemeğe şiddetli arzu duyma. 2. deve homurtusu. neheng � (f.i.c. : nehengan) : zool. timsah. nehengan b� (f.i. neheng'in c.) : zool. timsahlar. nehengan-ı niyam : kılıflarında duran kılıç lar. neher .,.,.:. (a.i.): 1. nehir. 2. genişlik, bolluk. nehbab (a.s. henb'den) : çapulcu, yağ macı. nehhac G'. L,.-:, (a.i. nehc'den) : kılavuz, doğru yol gösterici. (bkz: mürşid). nehib � (a.s. nehb'den) : 1. yağmacı, ça pulcu. (bkz : gasıb, yağma-ger). 2. dehşet, korku. nehibe � (a.s. nehb'den) : ["nehib" in müen.]. (bkz: nehib). nehik J-:!.rı (a.i.): eşek anırması, anırtı. nebim f":!-r' (a.i. nehm'den) : 1. arslan kük remesi ve fil sesi. 2. s. aç gözlü, doymaz. 3. yırncı. nehk d,:, (a.i.): 1. yıpratma; yıpranma. 2. bir şeyi aşın ölçüde kullanma. 3. cezalandırma, işkence etme. 4. zayıflayıp kuvvetten düşme. nehk J,,.:. (a.i.): eşek anırtısı. nehm � (a.i.) : 1. kükreme. 2. horlayarak soluma, hmlnlı nefes alma. nehme � (a.i. nehm'den) : çocukların ve hastaların yiyeceğe karşı olan hırsı, oburluğu. nehmet � (a.i.): yüksek himmet. nehr .,.,.:. (a.i. enhar, enhür, nühfir) : akarsu, çay; ırmak. Ma-beyn-en-nehreyn "Dicle ve Fırat arasındaki yer" : Mezopotamya, Elcezire. (bkz: nehreyn). nehr-i amm : fık. suyu umuma ait olan nehir ki, bunda şüfa cari olmaz. nehr-i dur: uzak nehir. nehr-i hass: fık. suyu, muayyen kimselerin arazisine taksim olup o arazinin sonuna varınca kaybolan akar su. nehr-i sagir : küçük suyolu, oluk, ark. nehren 1 .,.,.:. (a.zf.) : nehir yoluyla, nehirden. nehreyn v-!.>r' (a.i.c.) : iki nehir. Ma-bey nen-nehreyn (iki nehir arası): Fırat ve Dicle arası, Mezopotamya. (bkz: nehr).
":'ı.,..:.
819
nehri, nehriyye nehri, nehriyye �.,,..:. , ıs.,,.:. (a.s.) : nehire mensup, nehirle ilgili. İdı'ire-i nehriyye nehirde işleyen vapurlar idAresi. nehs, nehı. nehşe � , � , '-""r' (a.i.) : 1. yılan sokması. 2. öndişiyle ısınr gibi tutma. nehôd J.,...._. (f.i.) : nohut. (bkz: hummus). nehôdi uJ.,...._. (f.s.): nohudi, nohut renginde. nehy � (a.i.) : 1. yasak etme. 2. gr. emir sigasının (kipinin) menfisi (•olumsuzu) : [gel mesin!, yapmasın! gibi]. Emr ü nehy : emretme ve yasak etme. nehy-1 hazır : menfi emir kipinin ikinci şahsı. 3. fels. ket vurma, tutma, fr. inhibition. nehy an-il-münker : şeriatın yasakettiği şeyleri yaptırmama. nehz, nehzı'it (a.i.) : dav ranma, kalkışma. nehzat � (a.i.) : hareket, yola çıkma. nejad JI� (f.i.): 1. [aslı : "nijlld" dır]. (bkz : nijad). 2. erkek adı. nekahet �U:. '("ka" uzun okunur. a.i.) : 1. nakiblik, ululuk, bir topluluğun vaziyetine nezaret eden büyük kimselerin hali, vasfı. 2. muayyen zümrelerin başlan. 3. sapma; vazgeçme; yön değiştirme. nekabet-i eşraf : eşriifın başı olma. nekabet-i ulema: ulemanın başı olına. nekahet �� (a.i.) : dönme, vazgeçme, cayma. nekahet .:..AW ("ka" uzun okunur. a.i.) : hastalıktan sonraki zayıflık. nekahet-hane ul.a..ıAll..:ı (a.f.b.i.) : prevan toryum. nekais ı.,e:.tı..:ı ("ka" uzun okunur. a.s. naki sa'nın c.) : noksanlar, eksiklikler. (bkz : neva kıs). nekaiz ı.,ı..:.tı..:ı ("ka" uzun okunur. nakiza'nın c.) : birbirine zıt olan, birbirini çelen şeyler. nekal JIS.. (a.i.) : 1. azap, işkence. (bkz: uku bet). 2. ibret, bir olaydan alınan ders. nekaris V"-::!..ıU:. ("ka" uzun okunur. a.i. nik ris'in c.): nikrisler, fr. gouttes. (bkz : nikris, nikris). ("ka" uzun okunur. a.i. naky' nekave dan): 1. her şeyin iyisi. 2. temizlik, paklık. (bkz: nukave1 .ı ). nekavet .:._,U:. ("ka" uzun okunur. a.i. naky'den): paklık, temizlik. nekavet-i vicdan: vicdan temizliği. nekayi' W ("ka" uzun okunur. a.s. nakia'dan: n�'nın c.): ziyafetler. nekb � (a.i.): kedere, musibete uğrama.
.:.ı....,.:ı , �
._,u:.
820
nekbet ..::..aS:. (a.i.c.: nekebat, nükub): 1. talih sizlik, bahtsızlık. 2. düşkünlük. 3. fel!ket, musı"bet. Dar-ı nekbet: mihnetlt!ne, musibe te uğrayanın evi. nekbet-hine ul.a...:i.p.:ı (a.f.b.i.) : talihsizlik yuvası; mec. (bu) düny!. nekbeti � (a.f.s.): uğursuz; talihsiz. nekbet-zede •J� (a.f.b.s.) : talihsiz, fe laket görmüş. nekebit .:.� (a.i. nekbet'in c.) : (bkz : nükilb). neked J.S.j (a.i.): stkınn, dert; bel!. nekes ..,..S:. (o.s.): cimri, elisıkt. [Farsça: "na + kes" den bozma]. nekesin ı:,� (o.s. nekes'in c.) : hasisler, cimriler, pintiler. nekesi � (o.i.) : nekeslik, hasislik, pinti lik, cimrilik. nekf ....iSl (a.i.): bitme, tükenme, sona enne. nekir .,.ıı;.:. (a.s.) : bilinmemiş şey ["ma'ruf' un zıddı]. Nekir .,.ıı;.:. (a.h.i. nekre'den) : 1. mezarda ölü leri sorguya çekecek olan iki melekten birinin adı. [ötekinin adı : "Münkir" dir]. (bkz : Münkir\ 2. tanınmamış, ink1r edilmiş. nekkad .,ıs,. (a.s. neked'den): acıklı, kederli. nekl JS.,:. (a.i.) : 1. eza cefa ve işkenceye yara yan şey. 2. at gemi, yular. (bkz: lic!m). nekr ..,S:. (a.s.) : zeki, anlayışlı, akıllı. nekre •..,s;. (a.s. ve i.) : 1. gr. belirsiz isim : ["oda kapısı" gibi. Odanın kapısı olursa ma'ri fedir]. 2. tuhaf sözler, garip ve gülünç hik! yeler anlatan [kimse]._3. garip ve gülünç fık ralar. nekre-gô � •..,S:. (a.f.b.s.) : gülünç sözler söyleyen, tuhaffıkralar, hik!yeler anlatan. neks � (a.i.) : çok çekinme, kaçınma [bir şeyden-]. neks ..,..S:. (a.i.) : 1. ters çevirme, başaşağı etme, altüst etme. 2. geri dönme. 3. (bkz : nüks). neks .!.ıS:, (a.i.) : ayırma, parçalama, parçalara bölme. nekz .li.S.:ı (a.i.): çok çabalama, gayret etme. nem ,.:. (f.i.): 1. hafif ıslaklık, az yaşlık. (bkz: rutubet). nem-i dide: göz yaşı. 2. havada, yeni ya pılarda ve duvarlardaki yaşlık. 3. çiy. (bkz : şeb-nem). nema W (a.i.): 1. artma, çoğalma. 2. büyüme, uzanma. Neşv ü nema : nebatlann (•bitki) gelişmesi.3. faiz. (bkz: riba, ribh).
Nemrud nemi-dar .,ı.ıw (f.b.s.) : 1. artan, büyüyen. 2. çoğalan. 3. filiz getiren, fr. lucratif. nemaik J!,W (a.i. nemika'nın c.) : mektuplar. nemiim ,.:.w (a.i. nemime'nin c.) : koğucu luklar, çekiştiricilikler, dedikoduculuklar. nemirık J.ı W (a.i. nemraka'nın c.) : yastık lar. nemat J...ü (a.i.c.: nimat): 1. usul, yol, tarz. nemat-ı takrir: söyleme tam. 2. önü; ihram; keçe. nemayim l"!W (aJ. nemime'nin c.). (bkz : ne maim). Nemçe � (o.i.): Avusturya, Avusıuryalı. nem-dar .,ı.w:. (f.b.s.): nemli, yaş. (bkz: nem -nak, raub). nemed .ı..w (f.i.) : keçe, kebe. nemedin &:!.W:. (f.s.) : keçeden, kebeden ya pılma. Külah-• nemedin: keçe külah. nemed-pire • .ı � .ı.ı:. (f.b.i.): keçe parçası. nemed-pôf J..J-:! .w:. (f.b.s. ve i.) : keçe veya kebe giyen; derviş. nemed-zin &:!,j.W:. (f.b.i.): teğelti, at eğeri alu na konulan keçe. (bkz : bergüstvan). nemek .:W (f.i.) : 1. tuz. (bkz : milh). Bi •nemek : tuzsuz. 1. tat, lezzet. 3. hak, bağlılık. nemek-be-harim .:W (f.a.b.s.) : (bkz: nemek-haram). nemek-çeı � (f.b.i.) : tatma, tadına bakma. nemek-,efi � (f.b.i.) : yeni doğan ço cuğun ağzına tuz koyma töreni. nemek-din ı::,I� (f.b.i.) : 1. tuzluk. 2. mec. sevgilinin dudağı. nemek-efşin ı:,LJ...il .:W (f.b.s.) : l. tuz ser pen. 2. tat veren. nemek-feşan ı:,LJ...i .:W (f.b.s.) : tuz serpen, tuzlayan. A• nemek-haram 1 • :!l:ı (a.i.): nezredilen şey, adak. nezire •..>:!l:ı (a.s. nezr'den) : ["nezir" in mü en.]. (bkz: nezir). nezle .u.;.:. (a.i.): bek. nezle, burun akması. nezle-i müzmine: bek. yerleşmiş, kronik nezle. nezle-i sadriyye: bek. göğüse inen nezle, göğüs nezlesi. nezle-i süniyye: bek. belsoğukluğu. nezli �.;.:. (a.s.) : bek. nezleye ait, nezle ile ilgili. nezr ..,.u (a.i.c.: nüzur): adak, adama. nezr-i mevlevi veya (-Mevlan&): Mevllna adına yapılan özel tören. nezzam l"LJ.i..l (a.s. nizlm'dan) : nizam veren, tertipleyen, düzenleyen. nezzare • ..,L.l...l (a.i.) : 1. seyirci. 2. bir şeye bakma. (bkz: nedret). nıkmet .::.a..J.:a (a.i.). (bkz: nakınet). nısif ...il-:. (a.i. msfdan) : bir şeyi tam ola rak ikiye bölme. nısf .....ı.....:. (a.s.c. : enslf) : 1. yanın, yarı. 2. i. g. s. bir yazı sitili. nısf-ıl-cenib: zool. yarımkanadlılar. nısf-ı kutr : geo. yarı çap, fr. rayon. nısf-ı kutr-ı kaim: geo. 1. •içyançap, fr. apotbeme. l. yanal yükseklik, fr. apotheme. nısf-ı kutr-ı zahiri : geo. görünüm yarı çapı, fr. diametre apparent. nısf-ı küre: astr. kürenin yansı; yanmküre; coğr. yarıküre, fr. hemispbere. nısf-ı küre-i ıimili : coğr. kuzey yarıküre. nısf-ı müstakim: geo. yarım doğru, fr. demi droite. nısfiyy-ül-cenah : zool. •yarımkanatlılar. nısf-ül-leyl : gece yarısı. nısf-ün-nehiz : astr., coğr. 1. g u nun ortası, öğle vakti. 2. meridyen, fr. meridien. nısf-ün-nebar dliresi: astr., coer. merid yen dliresi. nısf-ün-nehılri: astr. meridyen. nısf-ün-nehir müstevisi: astr. meridyen •düzlemi, fr. plan meridien.
nigar-ı nik nısfet � (o.i.): yarımlık. [yapma kelime lerdendir]. nısfıyye � (a.i. nısfdan) : bir çeşit kısa ney. nısrıyyet � (a.i.): yarımlık, yan yarıya bölme. nısfıyye-zen i.,:, � (a.f.b.s.) : nısfıye çalan sanatkar. (bkz: ney-zen). nısıf küre-i cenubi ı.r.'� • •..,S. .............:. (a. b.i.) : Arz'ın hatt-ı istivanın (ekvator) güne yinde kalan yansı. nısıf küre-i garbi : coğr. batı •yanmyuvan. nısıf küre-i semavi-i cenubi : astr. hatt-ı istiva-i semavfnin güneyinde kalan sema yarım küresi. nısıf küre-i semavi-i şimali: astr. hatt-ı istiva-i semavinin kuzeyinde kalan sema yanın küresi. nısıf küre-i şarki : coğr. doğu •yanm yuvan. nısıf müstakim: g eo. yarım •doğru. •
nısıf küre-i şimali u-f � • •..,S. .............:. (a. b.i.) : astr. Arz'ın, hatt-ı istivanın (ekvator) kuzeyinde kalan yansı. n ı t' (a.i.): anat. ağız tavanının pütür yer leri. ni- - � (f.e.): nefy edatı. (bkz: bila). niac t ı....:. (a.i. na'ce'nin c.) : dişi koyunlar. (bkz: na'cat). nial JW (a.i. na'l'in c.) : 1. nallar. 2. ayak kapları. Saff-ı nial : 1) papuçluk, ayakkap lann bırakıldığı yer; 2) bir yerde oturulacak yerlerin en aşağısı. niam (a.i. ni'met'in c.): nimetler. Veliyy -ün-niam: lütufta bulunan insan. nibah c:4,', (a.i.): 1. köpek havlaması. (bkz: av'ave, nübah). 2. yılan tıslaması. nibal J4,, (a.i. nebl'in c.) : oklar.
e-J..:.
r,a-:.
nicad .ı4,.i (a.i. necd'den) : kılıç bağı. Tavil -ün-nicad: uzun boylu adam. nicar .J� (a.i. necr'den): esas, asıl, kök. nida .1-1.l (a.i.) : 1. çağırma, bağırma, ses lenme. 2. ses verme. 3. gr. •ünlem, fr. inter jection. nida-yi hayşumi : genizden gelen bağıru. nidd .ı:. (a.i.c. : endad) : benzer, eş. (bkz : manend, nazır). nid 'et .:.ıl-1.l (a.i.) : Ay'ın ve Güneş'in etrafında bazan görülen parlak daire. (bkz: hale, nüd'et). nifa' t U.:.. (a.i.) : menfaat, çıkar, fayda.
nifak JU:ı (a.i.) : 1. münafıklık, iki yüzlülük, ara bozukluğu, bozuşukluk. 2. müslüman gö rünüp kafir olma. nifaki ı_riU:ı (a.s.) : nifakla, iki yüzlülükle ilgili. nifıir (a.i. nefr'den) : 1. korkma, ürkme. 2. nefret gösterme. nifas ,.,..U:ı (a.i.) : lohusalık hali. [Hanefi mezlıebinde 40, Şafii mezhebinde 60, diğer mezheplerde 30 gündür}. Dem-i nifis: hek. doğum esnasında gelen kan. nifasi ı.r'""U:, (a.i.) : lohusalığa ait, lohusalıkla ilgili. Hummıi-i nifıisi : hek. albastı, do ğumdan sonra meydana gelebilen ve ekseriya tehlikeli olan bir hastalık. nifha � (a.i.). (bkz : nefha). nigah .� (f.i.) : 1. bakış, bakma. A.hü •nigih : ahu bakışlı, ceylan bakışlı. Atf-ı nigıih : bakıverme. (bkz: nazar, nigeh). nigıih-ı çeşm-i yar: sevgilinin bakışı. nigıih-ı gazab : kızgınlık bakışı, öfkeli bakış. nigah-ı hayret : hayretle, şaşkınlıkla bakma. nigih-ı ibret: ibretle bakma. nigih-ı intibah: seçme, beğenme bakışı. nigah-ı işve : güzel, sevinçli ve hareketli bakış. nigah-ı naz: naz bakışı. nigah-ı pür-fen: hilekar bakış. nigah-ı tegafül: tegafül bakışı, maksadı ve hali anlamazlıktan gelen bakış. nigah-ı tedkik : araştırma bakışı. 2. göz. (bkz: ayn, çeşm). nigıih-endaz: bakan, bakıveren. nigih-ban i.,4,Al.S:. (f.b.s. ve i.) : ı. gözcü; bekçi. (bkz: haris, nigeh-ban). 2. kadın adı. nigah-bani �4,.A� (f.b.i.) : gözcülük, bek çilik. (bkz: hara.set). nigah-dar _,I..LA� (f.b.s. ve i.) : 1. gözcü, bekçi. 2. saklayıcı, koruyucu. (bkz : hafız, hami). nigah-fürôz :,_,.,_i .� (f.b.s.) : gözü, bakışı nurlandıran. nigal J� (f.i.): ateşli kömür parçası. nigar .,LS:. (f.i.) : 1. resim. 2. (resim gibi gü zel) sevgili. 3. s. resmedilmiş, resmi yapılmış. Hatır-nigar : hatırda resmolunmuş gibi yerleşen. 4. put. (bkz: sanem). S. müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamıdır (muradname). Bir zamanlar unu tulmuş olduğu III. Selim'in süz-i dil-ara ismiyle aynı terkipte fakat başka adla bir makam yapmasından anlaşılmıştır. 6. kadın adı. nigar-ı nik : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış nümilnesi yoktur.
.,u:.
833
nigir•ı nik-acem nigir-ı nik-acem : müz. en az iki üç asırlık bir mürekkep makam olup zaminımıza kalmış nümfinesi yoktur. Nigir ..,L!.:. (f.h.i.) : meşhur kadın şairlerimiz dendir. Osman Paşa'nın kızıdır. Avrupa ede biyatını iyice tetkik etmiş ve Tanzimat'tan sonra yetişen büyük şahsiyetlerin bilhassa Abdülhak Hamid ve Recaizade Ekrem'in te'siri altında kalmıştır. İmmsını daima (Nigar bint-i Osman) diye atardı. Aks-i sadi, Efsus, Niran adında eserleri vardır. (d.: 1856 - ö. : 1918). nigir-çek � ..,LS_j (f.b.i.) : müz. Türk müzi ğinin en az üç asırlık bir mürekkep makamı olup zaminımıza kalmış nümfinesi yoktur. nigı\rek d ., LS.,j (f.i.) : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zaminımıza nüroiinesi kalmamıştır. nigirende u.::.., LS.,j (f.i.) : [eskiden] ressam. [insan resimleri yapardı]. nigir-hine : • • paşide •�l;, (f.s.) : saçılmış, serpilmiş, da ğılmış. paşna l.:....J.L.. (f.i.): ökçe, topuk. (bkz: akab\ pişne �l: (f.i.). (bkz: paşina). paşnin �l: (f.i.): tahta ve ağaç parçaları. piş piş ..,t.L ..,t.L (f.s.): l. dağınık. 2. zf. parça parça, ;fak ıi'fak. patile, patile .!';!� (f.i.) : 1. sonbahar, güz. (bkz : harif). 2. köhne, eski, yıpranmış. (bkz : fersude). Bebar-ı piyiz: köhne bahar; son bahar, güz. pay-kôb '-:'.P es� (f.b.s.) : "ayak vuran" : mec. rakseden; köçek. pay-mal JL...ıl.. (f.b.s.) : ayak altında kalmış, çiğnenmiş. (bkz: pa-mal, pa-zede, pay-zede). pay-müzd .ı>":!'.- (f.b.i.) : ayak teri, bahşiş. pay-süvar .,ı,,_ csl; (f.b.s.). (bkz : pa-süvar). pay-vend .ı.:.""-:! L (f.b.i.) : 1. köstek. (bkz : ikal, pa-bend,·pAy-bend). 2. ayak bağı. pay-zar ).>:l;ı (f.b.i.) : ayakkabı. (bkz : pay •efzar).
pay-zede •.ı.>::!� (f.b.s.): ayak altında kalmış, Ç\ğnenmiş. (bkz: pa-mal, pay-mal, pa-zede). pay-zen ıJ.>:� (f.i.): 1. payzan, hapsedilmiş; ayağına pranga vurulmuş. (bkz: mahbfis). 2. hizmetçi, uşak. 3. esir. 4. suçlu. S. rençper. pay-zen-i sabi : müz. Türk müziğinin en az iki üç asırlık bir mürekkep makamı olup, zamanımıza kalmış nümfinesi yoktur. pizac t;.1:;l; (f.i.) : 1. ebe kadın. (bkz : kabile). 2. sütnine, dadı. (bkz: daye). pi-zede ..ı:;l; (f.b.s.) : ayak altında kalmış, çiğnenmiş. (bkz: pa-mfil, pay-mal). pi-zede-i huyôl : atların ayakları alnnda ezilmiş, mahvolmuş. pazen ı:,:;l;, (f.s.) : pezevenk. (bkz : kavvad, pazeng). Pazend .ı.:.:;ı.: (f.h.i.) : Mecfisfierin din kitabı olan Zendavesta'ya Zerdüşt tarafından pehlevi dilinde yazılan tefsir. pizeng�.::,ı,.. (f.s.): pezevenk. (bkz: kavvad, pazen). pazin �:;� (f.i.): gecenin bir kısmı. pazir .>:!:;L: (f.i.): payanda, destek. pe ,.. (f.ha.): Acem ve Türk alfabesinin llçüncti harfi olup "ebced" h�sabında "b" gibi iki sayı sının karşılığıdır. [Arap alfabesinde yoktur, İbıinrde, Habeşçede vardır]. peçe � (f.i.): 1. bot. sarmaşık. 2. (c.: pe çegan): insan veya hayvan yavrusu. 3. çocuk, oğlan. Mug-peçe: meyhaneci çırağı, meyhane miçosu. :ı. peçe-gin ı:,ıs........ � � (f.i. peçe nin c.) : insan veya hayvan yavruları. peçel � (f.s.): üstü başı pis, iğrenç adam. pede ·� (f.i.): 1. kavak ağacı. 2. kav, çak mak. pedender .J.ı:.� (f.i.): babalık, üvey baba. peder (f.i.): baba. (bkz: eb). peder-i �iile : fille babasL peder-ine YI .,� (f.zf.) : babaya yakışacak yolda, babacasına: peder-ender .,.ı:.1 ., � (f.a.b.i.): üvey baba. pederi CS.>.l; (f.i.) : pederlik, babalık. (bkz : übüvvet). pederi aile: sosy. babalık ocak, fr. famille peternelle. peder-mande •.ı.:.L. .,.l; (f.b.s.) : babadan kalma. peder-şahi ı,..rAU. .,� (f.b.i.) : sosy. •ataer kil, ailede babanın kayıtsız şartsız hakimiyeti esasına dayanan yaşama tarzı, fr. patriarcat. pederze .:; ., � (f.i.) : bohça, çıkın.
.,.ı.ı.
855
�--·· · ----------------------
pedid pedid �� (f.s.) : görünür, açık, belli. (bkz : aşkar, ayin, hüveyda, zahir.). pedidir .J I�� (f.s.). (bkz: bedidar). pedme '--"� (f.i.): hisse, pay, nasip, kısmet. pedrud J.j.J..t..ı (f.i.): veda. vedalaşma. pehin v.!-rl cl.s.): çok enli. pehle "-1..,.ı (f.i.) : mezar sandukalarının yan taşlarına verilen bir ad. pehlev k (f.i.): 1. şehir. (bkz : belde). 2. s. kahraman, yiğit. 3. (bkz: Pehlevi). pehlevin ı:,I� (f.i.) : pehlivan, güreşçi, yiğit. pehlevan-ane ._.L:.I� (f.zf.) : pehlivanlık la, pehlivancasına, yiğitlikle, yiğitçesine. pehlevani ı.r'I� (f.i.) : pehlivanlık, güreş me; yiğitlik. Pehlevi ıs� (f.s.) : 1. Iran'da İsfahan ile havfilisindeki bölge halkı ve bu bölgenin dili. 2. müz. anonim "Tarik her-saz averden-i ud" da tanımlanan bir makam. pehlu � (f.i.) : vücudun iki yanından biri, yan. (bkz : cenb). Lezzet-ı pehlü: yan lezzeti, yanyana bulunma lezzeti. pehlü-be-pehhl: yan yana. pehlu-büzü,rg �.>� � (f.b.i.) : yanında bir çok kimse bulunan soylu kişi. pehlü-dar .JIJ� (f.b.s.): yardımcı. pehn &r: (f.s.) : 1. enli, yassı, geniş. (bkz : vasi'). 2. enlilik, genişlik. (bkz: vüs'at). pehna ı..:.,..., (f.s.) : geniş, enli, yaygın. (bkz : vasi'). pehnine ""'l.:..r; (f.i.): 1. bir nevi maymun. 2. beyaz pide. pehna-ver .J.Jl.:..r; (f.b.s.) : 1. solmuş, soluk. 2. (bkz: pehna). pihni-veri .Jl.:..r; (f.i.) : genişlik, enlilik. (bkz: vüs'at). pehna-yi ı.r.!ı..:.,..., (f.i.). (bkz: pehna-veri). pehn-gir � (f.b.s.) : 1. tahtanın enini almak için doğramacıların kullandıkları bir filet. 2. bir nevi çıkrıkçı aleti. pehpeh � � (f.e.) : alay yollu beğenme ve övgü bildirir bir edat pejgale �15); (f.i.) : 1. hisse, pay. 2. parça, yırtık, yama. pejm ("); (f.i.): duman, sis. pejman ı:.,L....); (f.s.) : 1. pişman. (bkz : nadim). 2. hüzünlü, kederli, solgun. pejmürde •J.,...); (f.b.s.) : 1. eski püskü, yırtık. 2. dağınık. 3. süfli, perişan. 4. solgun, solmuş.
.
856
.
pejmürde-hal Jla. u.,...); (f.a.b.s.) : üstü ba şı pis bir halde olan. (bkz: pejmürde-kıyafet). pejmürde-kıyafet ..::.Jl;:i u..,..); (f.a.b.s.) : kılığı kıyafeti pis olan. (bkz: pejmürde-hal). pejmürde-rüy '-S.J.J u..,..); (f.b.s.) : solgun yüzlü.
pejüh •..J); (f.i.): soruştunna, araşurma. pejıihende •.&.l.A..J� (f.s.) : meraklı, gizli şeyleri arayan. (bkz mütecessis). pejôhide •�..J); (f.s.) : çok akıllı, bilgili, olgun. pejülide .� ...,); (f.s.) : solmuş, bozulmuş, karışmış, dağılmış. pejvend �...,); (f.i.): pezevenk, aracı. pejvin &:!.J); (f.s.) : pis, kirli, çirkin. (bkz : pelid). pelade ·� (f.s.): fesatçı. (bkz: müfsid). pelas '-"'� (f.i.): 1. eski kilim, keçe. 2. aba, çul. pelas-pare •.J� (f.b.s.): palaspiire, eski püskü, pırt ık pırtık (giyecek]. pelas-püş J,.� (f.b.s.): eski abaya, çula bürünen, fakir. pele d.ı (f.i.) : 1. terazi kefesi. 2. merdiven basa.niağı. 3. çark dişi. peleng � (f.i.c. : pelengan): z ool. panter, fr. leopard. peleng-aheng �i � (f.b.zf.): kaplan gibi. pelengane (.j� (f.zf.) : pars gibi, pars çasına. pelengin, pelengine � , � (f. s.): zool. parsa ait, parsla ilgili. pelid � (f.s.): 1. pis, murdar. (bkz: pejvin). 2. alçak, rezil [kimse]. pelidi ıs� (f.i.): 1. pislik, murdarlık, kirli lik. 2. alçaklık, rezillik. pelite '1....J.. (f.i.) : 1. fitil, lamba, kandil fitili. 2. yıirı':Iarda kullanılan fitil. pelle � (f.i.) : 1. (bkz : pele). 2. derece. 3. merdiven basamağı. (bkz: paşıb, paye). pelme � (f.i.) : yazı tahtası. pelüs '-"'� (f.s.) : hileci. pelvis '-"'I� (f.i.): yaltaklanma. (bkz: temel luk). peni-gah •!!!.:.;, (f.b.i.) : sığınacak yer; sığı nak. (bkz: melce'). peni-geh �!.:.;, (f.b.i.). (bkz: pena-giih).
t
pencüm pemih .L.:.... (f.i.) : sığınma, sığınacak yer. (bkz: mel§z, melce'). -penah .L.:.... - (f.i.) : [bir şeyin] sığınağı, ko ruyucusu, dayanağı manalarıyla birleşik keli meler yapar. Adalet-penah: adaletin sığındığı yer. Cihan-penah : dünyanın koruyucusu olan.. gibi. penah-averde U JJi ·� (f.b.S.) : Sığınmış. (bkz: mülteci). penah-bürde UJ-! ·� (f.b.s.). (bkz: penah -averde). penahende u.:...aı.:..... (f.s.) : sığınan, sığınıcı. • (bkz: mülteci). penah-gah .ı.t..ı.:..... (f.b.i.) : sığınacak yer. • (bkz: melce'). penah-geh u..a� (f.b.i.) : sığınacak yer. (bkz: penah-gah, melce'). penahi c.,Al.:..a (f.s.) : sığınma. Zeman-ı vezaret penahilerinde... : vezirlik zaman larında. penahide ·�� (f.s.): iltica etmiş, sığnmış.
rl.:..a
penam (f.s.): gizli, örtülü. penbe "->..l., (f.i.): 1. pamuk. penbe-i" .itina (şişe pamuğu) : eskiden şişe lerin ağzına mantar yerine npa olarak konulan pamuk. penbe-der-gôş (kulağı pamuk tıkalı) : laf anlamaz, söz dinlemez, cahil. 2. s. açık kırmızı. 3. i. kadın adı. penbe-çôl J� � (f.b.i.) : gömleklik iyi bir kumaş. penbe-dar J IJ � (f.b.i.): pembe yasnk. penbe-dehan ı:,uııJ � (f.b.s.) : az konu şan, suskun. penbe-riz � J � (f.b.i.) : pamuk eğirecek filet penbe-zar Jı:, � (f.b.i.): 1. pamuk tarlası. 2. altı pamukla bürümcük, üstü bütün bürüm cük dokunmuş gömleklik bez. penbe-zen ı:,:, � (f.b.i.): hallaç. penc � (f.s.) : 1. beş. (bkz: hamse). penc-berg (beş yaprak) : g. s. tezhipte (süslemede) kullanılan beş petalli bir çiçek motifi. penc-erkan (İslamın beş şartı) : tevhit, namaz, oruç, hac, zekat. 2. i. g. s. süslemede beş petal'den mürekkep sitilize bir çiçek motifi. pencah •4,-l.ı (f.s.): elli [sayı]. pencahe ul-:u (f.s.): papazların elli günlük -bir yere kapa�ıp: ibadetleri. pencah-sale �L.,, ·� (f.b.s.): elli yaşında.
penc-bi-çare .J ı........ � (f.b.i.) : astr. Merkür, Venüs, M�. Jüpiter ve Satürn geze genleri. pence � (f.i.) : 1. pençe, yırncı hayvan ların ön ayaklarının parmaklarıyla nmaklan. 2. mec. zorlu el. 3. meşhur bir çeşit lale. pence-i aftab, - -i hôrşid: güneşten ya yılan ışınlar. pence-i ahen-destane: demir gibi el. pence-i al-i aba: Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Fatıme, Hz. Hasan ve Hüseyin isimlerinin el pençesi şeklinde yazıldığı levhalara verilen bir ad. pence-i çınar: bot. çınar yaprağı. pence-i dôzdide : İran takvimine göre arnk beş gün. pence-i elmas, -i pulad: kuvvetli sporcu ların çelik gibi elleri. pence-i girye : bot. salkım söğüt. pence-i igtisab: gasp etme pençesi. pence-i Meryem: bot. meryemeli, buhuru meryem. pence der pence: parmaklan birbirine kenet leme. pencere ·� (f.i.): pencere. (bkz: revzen). pence-zen ı:,:, � (f.b.s) : 1. pençesiyle vuran, pençe atan. 2, el uzatan; saldıran. 3. imza atan, işaretleyen. penc-gane '"'� (f.b.s.) : beşten ibaret, beşli. Nemaz-ı • penc-gane: beş vakit namaz. (bkz: evkat-ı hamse). penci � (f.i.) : g. s. fıldişi oyma ve kak malarda görülen • beşgen motif. pencik � (f.i.) : 1. gümrük idaresince belirli bir vergi karşılığında köle sahibine veri len sahiplik hakkını gösteren senet. 2. sanlmak üzere pazara çıkarılan bir esirin boynuna takılan künye. penciş � (f.i.): 1. üzenme, üzeniş. 2. incinme. penc-kôşe ufi � (f.b.s.) : beş köşeli. (bkz: muhammes). penc-pa[y ] k_s] � � (f.b.i.) : "beş ayaklı" : 1. zool. yengeç. 2. astr. yengeç burcu. penc-rôze •jJJ � (f.b.s.) : "beş günlük": pek az, süreksiz. penc-sale �L.,, � (f.b.s.): beş yaşında. pencşenbih .. , ; � , ·,, (f.i.) : "beşinci gün": • • • perşenbe. penc ü dü JJ _, � (f.b.s.) : beş (ile) iki, [zar oyununda]. pencüm � (f.s.) : beşinci. (bkz : hamis, pencümin). Sipihr-i pencüm : beşinci kat gök. 857
pencümin pencümin � {f.s.) : beşinci. (bkz :
hSmis, pen;ü�). " penc ü se � .J � (f.b.s.) : beş (ile) üç, [zar oyununda]. penc ü yek d;ı ., � (f.b.s.) : beş (ile) bir, [zar oyununda]. pençih ·� (f.s.): elli sayısı. (bkz: hamsin, hamsfin, mer). pençe � (f.i.). (bkz : pence). pençe-i ıihen-destane : demir el gibi pençe. pençe-i igtisib : gasp pençesi. pençe-1 kabr : kahir pençesi,. mahveden el penç-gib ·� (f.b.s.): müz. Türk müzi ğinin en eski mürekkep makamlarındandır. Asırlarca önce rağbetle kullanılırken, sonra itibardan düşmüştür. Makam. rast ve beyfi.ti dizileri ile pençgah beşlisinden ibarettir. Pençgfi.h beşlisi ile rast'ın da durağı olan, sol (rast) perdesinde kalır. Güçlüler, birinci dere cede rast ve beyati'nin güçlüleri olan re (neva), ikinci derecede de beyfi.ti'nin durağı olan la (dügih) dır. Makam inici-çıkıcı olarak seyre der. Donanımına rast dizisinin si koma bemolü ile fa bakıyye diyezi konulur. Beyati için "fa bekar", pençgah beşlisi için de "si bekar" ile "do bakıyye diyezi" kullanılır (mevzuubahis beşlide m sesi g�z}. penç-gıib beşlısi : müz. rast dörtlüsünün dügah (la) perdesindeki şeddinin başına bir ses ilavesi ile yapılmış olan bu beşli pençgah makamının terkibinde bulunup dörtlüsü kullanılmamıştır. penç-gab-ı asi : müz. Türk müziğinin en eski makamlarındandır. Pençgah beşlisinin sadece bir geçki mahiyetinde bulunup rast ile karar veren pençgah nevidir. penç-gab-ı ziid : müz. Türk müziğinin en eski mürekkep makamlarındandır. Pençgfi.h beşlisi ile karar veren ve bu beşlinin kuvvetli rolü bulunan pençgah nevidir. pend J-l.ı (f.i.) : nasihat, öğüt. (bkz : ıza, nush, va'z). " pend-kir (f.b.s.c. pend-karan) : nasihat eden, öğüt veren. pend-name "-6U � (f.b.i.) : öğüt kitabı. Pend-name-i Atta"r : Fenddün Attar'ın man zum kitabı. pendôz :,.,� (f.i.): çuvaldız. penir � (f.i.): peynir. Nan ü penir : pey nir ekmek. pepe '-> '-> (f.e.) : alay makamında kullanılan bir beğen� edfi.tı. pe� ..rı (f.i.) : 1. kanad. (bkz : bil, cenah). 2. yelek. kuş kanadının büyük tüyleri. (bkz : ıiş). Şeb-per : gece uçan; yarasa. (bkz : huffaş,
.,ıs�
858
şeb-pere). per Ü bal : kanat ve kol. perabş ,_;.,;..-"' (f.i.) : sağrı. perakende •.ı.::.s:ı-"' (f.s.) : 1. dağınık, dar madağan; dağıtma. 2. ıızar azar (yapılan, satılan) [zıddı: "toptan"]. [Iranlılar "peı:ll.gende" derler]. perakende-dil (veya) - hatır(�.,) JJ •.ı.::.s:ı -"' .,.J.L.. - (f.b.s.) : üzüntülü gönül. perakende-gü ,,S •.ı.::.s:ı..n (f.b.s.) : saçma layan, saçma konuşan. [Iranlılar "peragende -gO.. derler]. perandıih tl.ı...>-4 (f.i.) : sahtiyan, sepilenmiş deri. per-aver ..,.,1 -"' (f.b.s.) : kanad açıcı, keskin uçucu. (bkz : per-güşa). perazvine .....:.1., :,1..rı (f.i.) : kalemnraş, bıçak, kılıç gibi şeylerin saplarıyla ağzını birleştirip pekitmek için pirinç, gümüş veya alnndan yapılan bilezik. perçem M'.>-4 (f.i.) : 1. kakül. 2. tepede bıra kılan saç. 3. yele. 4. mızrak, bayrak gibi şeyle rin başlarına konulan püskülümsü şeyler. (bkz ca'd. ferhfil, zülf). perçin �-"' (f.i.): perçin. perd J.>-4 (f.i.) : kıvrık, kat, büklüm. perdıi IJ.>-4 (f.zf.) : yarın. (bkz : ferda). perdıibt .:...,i.lJ.>-4 (f.i.): 1. cila. parlaklık, parlama. 2. perdah. perdıihte -4 (f.s.) : 1. tertiplenmiş, dü zenlenmiş. 2. cilalanmış, parlatılmış. (bkz : mücella). -perdaz :,IJ.>-4 - (f.s.) : "tertipleyen, düzenle yen, düzeltici", manalarıyla •birleşik kelimeler yapar. Galat-perdiz : yanlış söyleyen. Nük te-perdiz : nükteli, kinayeli söz söyleyen. Suhen-perdaz : güzel söz söyleyen. (bkz : fasın, beliğ}. perde U.>-4 (f.i.) : 1. kapı, pencere gibi yerlere asılan örtü. perde•i nilgôn : gökyüzü. 2. iki yeri birbi rinden ayıran şey, gergi. (bkz : hail, hicab, mani'). 3. mi.iz. bir müzik parçasını meydana getiren seslerden herbiri. 4. bir sahne eserinin büyük kısımlarının herbiri. 5. ekran. 6. bek. aıcsu. 7. hakikatı şörmeyi engelleyen şey. 3. mec. namus. Ehl-ı perde : namuslu. perde-i iffet : namus. [kadın için]. perde perde : azar azar. perde-ber-dar ..,ıJ.H u-"' (f.b.s.) : perde açı cı, perde kaldıncı. perde-ber-endaz :,l.ı..1.H U.>-4 (f.b.s.) : per deyi kaldırıp atan, utanmayı bırakan, hayasız. (bkz : bi-edeb, bi-haya).
perestiş perde-ber-endazine ol.:,IJ,jl.>-:.' u.>; (f:zf.) : haybız.casına, utanmayana yakışacak surette. perde-birfın uJ� u.>; (f.b.s.) : utanmaz, açık saçık konuşan. perde-birfınine ot.._,� •J.>; (f.zf. ve s.) : utanmazcasına; açık saçık [söz]. perde-dir .,ıJ u.>; (f.b.s.) : tar. perdeci, bü yük bir kimsenin kapısında bekleyip içeri gire ceklere kapı petdesini açmakla vazifeli kimse. (bkz: hacib). perde-dıir-i felek: astr. Ay. (bkz: Kamer). perde-dar-ı harem : tar. haremin perdecisi, haremi yabancılardan saklayan. perde-diri u:..ılJ •J.>; (f.b.i.) : perdedarlık. (bkz: hicabet1). perde-der ..ıJ u .>; (f.b.s.): petde yırtan, haya sız. (bkz: hali-ül-ıziir). perde-deride •.1;1.>J u.>; (f.b.s.) : edepsiz, hayasız, utanmaz. perdegi �J.>; (f.i.c. : perdegiyan) : iyi örtün müş, namuslu kadın. perdegiyin u�J.>; (f.s. pe tdegi'nin c.) : kapalı, namuslu kadınlar. perde-kar u.>; {f.b.s.) : perdeli, petde ile örtülü [yer]. perde-keı ı.J.S. u.>; (f.b.s.) : perde çekici, örtücü; engel. perde-nişin � u� (f.b.s.) : petde ardın da oturan, temiz, namu;ıu. perde-pfış j.� U.,r.t (f.b.s.) : 1. örtücü, örten. 2. müsan'iahak.h, kabahat veya sır sakla yan. perde-seri ı..,...... •J.>; (f.b.s.) : 1. saz çalan, çalgıcı. 2. şarkı söyleyen, şarkıcı. 3. i. küçük çadır. (bkz: perde-seray'). perde-seray u;I..,...... u.>; (f.b.i.) : 1. küçük çadır. (bkz: perde-sera\ 2. saz çalan, çalgıcı. (bkz : sazende). 3. şarkıcı, şarkı söyleyen. {bkz: hanende). perde-ıinas ..,..� u.>; (f.b.s.) : şarkıcı, okuyucu. (bkz: hanende). pere •.r.t (f.i.) : kenar, uç. pere-i ..bini : burun ucu. pere-i deşt : 1. ovanın kenarı. 2. ufuk. pere-i kılh: dağ eteği. peren (f.i.) : astr. Ülker yıldızı. (bkz : Pervin, Süreyya). perend J,j .>; (f.i.) : 1. ipekten dokunmuş, düz, nakışsız kumaş, atlas. 2. kılınç veyli hançer cevheri. perend-iver .,_,i .,.;:..>; (f.b.i.) : çok keskin kılıç, hançer, pala. (bkz: tig-i bürriin).
..,ıs
u.r.t
perende •J,j .>; (f.i.) : 1. uçucu, uçan. Şems-i perende (uçan şems) : tar. Tebrizli Şemsettin. (bkz : tAir, tayyftr). 2. av kuşu. 3. perrende, çark gibi dönerek atılan takla [nazımda: "per rende" şeklinde kullanılabilir]. 4. sema halinde Mevlevi dervişi. perende-biz .:,4 •J,j .>; (f.b.s. ve i.) : perende, takla atan oyuncu, canbaz. perendek ,:J.,.;;..>; (f.i.) : küçük tepe, büyük yığın. perendin �J,j .>; (f.i.) : ipek kumaş; ipek elbise, mendil, kıışak v.b. (bkz: pernfin). perendıl JJ,j.>; (f.i.). (bkz : perendfin). perendfın uJJ,j .>; (f.i.): evvelki gece. (bkz : perendfiş, perendvar). perendılş j.JJ,j .>; (f.i.): evvelki gece. (bkz: perendun, perendvftr). perendıişine �.JJ,j.>; (f.b.s.) : dün geceki şey. perendvar .,ı_,J,j.>; (f.i.): evvelki gece. (bkz : perendun, perenduş). pereng .S.:...>; (f.i.): suyu iyi verilmiş kılıç. -perest ..:,,.,.,,.>; • (f.s.c. : perestan) : "tapan, tapınan, taparcasına se'(en" manfilanyla •birleşik kelimeler yapılır. Ateş-perest: ateşe tapan, Hod-perest : kendini beğenen. İkbil perest : dalkavuk. Menfaat-perest: menfaa tine düşkün. perestan uU......>; (f.i.) : 1. tavus gibi güzel tüylü bir kuş. 2. ocak, fırın. 3. (f.s. perest'in c.): tapanlar, tapınanlar, tapan::asına sevenler. perestir ., u.......>; (f.i.c. : perestftrlin) : 1. hiz metçi, besleme. 2. kul. (bkz : bende). 3. s. dalkavuk. 4. tapan, tapıcı. (bkz: perestiş-m). perestir-ı hayli : şliir, ozan. perestiran ı:,I .,u......>; (f.i. perestar'ın c.) : 1. hizmetçiler, beslemeler. 2. kullar, köleler. (bkz: bendegan). 3. s. dalkavuklar. 4. tapan lar, tapıcılar. perestıir-ane oı ., u......>; (f.zf.): hizmetçiye, kııla yakışacak şekilde. perestiri U......>; (f.i.): 1. perestarlık, hiz metçilik. 2. kulluk. 3. dalkavukluk. 4. tapıcı lık. pereste .u-� (f.i.): 1. Tanrı, Çalap. (bkz: ilah, ma'bfit) ...2.s. tapılmış, tapılmağa lliyık görülmüş. perestende ,..ı:..ı.....>; (f.s.). (bkz : perestiş ·m). perestide •�.>; (f.s.) : sevgili, sevilen. (bkz: mahbub). perestiş ,.;.:ı-.>; (f.i.) : tapınış; şiddetli sevgi, gönül akışı. 859
perestiş-Ur perestiş-kir _,ISAl.....� (f.b.s. perestişkaran):
l. tapan, tapınan, tapınırcasına seven. 2. çok seven saygı besleyen. (bkz: perestar4). perestiş-kirin ı:,l_, ISAl.....� (f.b.s. peres tişkar'ın c.): tapınanlar, tapınırcasına sevenler. perestişkar-ine � ., ISAl.....� (f.zf.): tapar casına. tapınırcasına. perestiş-kari ıs.,ISAl.....� (f.b.i.) : perestiş karlık, tapınırcasına sevme, düşkünlük. (bkz: meftOniyyet). pergil JI.S:� (fj.): geo. pergel. (bkz: pergar). pergile .,::..Jo;' (f.b.s.). (bkz : pertev -endaz, pertev-efşan, pertev-feşan, pertev-paş, perıev-nisar). pertev-suz :,..,..... .,::..Jo;' (f.b.s.) : pertavsız. perôş uf..J.Jo;' (f.i.) : sivilce, küçük çıban. (bkz : bisre). perva ı_,.>: (f.i.) : 1. korlı:u. (bkz : havf). 2. çekingenlik. (bkz : ilıtiraz). 3. ilgi, bağ. (bkz : alaka). Bi-perva : korkusuz. Bili-perva : korkmadan; çekinmeden. pervane ...:.ı_,.Jo;' (f.i.) : 1. (c. pervanegan) geceleri ışığın etrafında dönen küçük kelebek. 2. fınldak. 3. çark. 4. haberci, kılavuz. pervine-gan u�ı.,.Jo;' (f.b.i. pervane1'in c.) : gece kelebekleri. pervanek d:ıl_,.Jo;' (f.i.): 1. karakulak denilen hayvan. 2. ask. öncü. (bkz : piş-dar). pervine-var .Jı_, �,_,.Jo;' (f.b.s.): pervane gibi. pervir .JI.J.>: (f.s.) : besili, beslenmiş. Giv-ı pervir: be�li öküz. (bkz : pervare, pervari). pervire • ..,ı_,.Jo;' (f.s.). (bkz: pervar, pervari). pervıiri ıs.JI .J.Jo;' (f.s.). (bkz: pervar, pervare). pervis ..,..ı _,.Jo;' (f.i.) : el ile dokunma, el ile yoklama. (bkz : lems). pervaz :,ı.,.>: (f.i.) : 1. uçma, uçuş. (bkz : tayeran). 2. saçak [dam ve elbisede]. 3. hücre. 4. ayna. 5. dolap. 6. aynalı ince uzun talıta. -pervaz :,ı_,.Jo;' - (f.s.): "uçan, uçucu" manala rıyla •birleşik kelimeler yapar. Bili-perviz (yüksekten uçan): anp tutan. Bülend-pervaz: iddiacı, inatçı... gibi. pervaze •jlj.;: (f.i.) : 1. kır, gezinti için hazırlanan yemek. :2. gece eğlentisi ışığı. 3. alnn ve gümüş yaprakların kırıntısı. (bkz : rize-i simin, rize-i zer). 861
pervize-ger pervaze-ger � .:,ı..,.,.. (f.b.s.) : altın ve gü müş yaprağı yapan. pervaz-gah .ıs .;ı..,.,.. (f.b.i.) : uçacak, uçula cak yer,tayyare meydanı,•uçak alanı. pervıiz-geh � .;ı_,.,.. (f.b.i.). (bkz : pervaz -gah). pervıizi ı,s.;ı..,.,.. (f.i.): [eskiden] Divan-ı hüma yun ve Defter-i hakani kalemlerine devam ve hizmet etmeden ve hacegandan olmadan yolunu bularak bu kalemlerden birinde ketebeden olduğuna dair kayıtlarına şerh verilen kimse. -perver .J.J� - (f.s.c. : perveran) : 1. "bes leyen,besleyici,büyüten,yetiştiren,yetiştirici, koruyan, terbiye eden" manalarıyla •birleşik kelimeler yapar. Deha-perver : deha öğreten, dahi yetiştiren. FiJan-perver : figana, acıya sebebolan. Fukara-perver : fukara besleyen, sebebolan. Fukara-perver: fukara besleyen, gözeten. Maarif-perver : maarifi koruyan, ilerlemesine çalışan.. gibi. 2. seçen, alan. 3. seven. perveran ül .J.J.>;' (f.s. perver'in c.) : 1. bes leyenler,yetiştirenler,koruyanlar,terbiye eden ler. 2. seçenler,alanlar. 3. sevenler. perverd J.J.J.>;' (f.i.). (bkz: perver). perverde U.J.J.>;' (f.s.): 1. beslenmiş, terbiye edilip yetiştirilmiş, büyütülmüş. 2. f. i. üzüm şırasından yapılan bir çeşit tatlı. perverd-gar .J IS J .J.J.>;' (f.b.s.) : "besleyici, terbiye edici,nzıklandıncı": Allah. perverende .�.J.J.>;' (f.s.) : 1. terbiye edici, yetiştirici. 2. besleyici,büyütücü. perveri ıs.J.J.>;' (f.i.) : 1. besleyicilik, büyütü cülük; terbiye. 2. seçme. 3. sevme. perveriş ,.;. .J _,� (f.i.): 1. besleyiş, besleme; beslenme. 2. terbiye etme, yetiştirme. 3. neri leme. (bkz: terakkıj. 4. kadın adı. perveriş-amôz ,;..,...i ,.;. .J.J.>;' (f.b.s.) : manen yetiştiren,filozof. perveriş-yab '-:'�.J.J.>;' (f.b.s.) : 1. besle nen. 2. terbiye gören, terbiye edilen,yetiştiri len. perveriş-yafte .u.�.J.J.>;' (f.b.s.) : büyü tülmüş,terbiye edilmiş,bakımlı,terbiyeli. pervez .J.J.>;' (f.i.): pervaz. pervin �.J.>;' (f.i.) : 1. astr. Ülker yıldızı. (bkz: Süreyya). 2. kadın adı. perviz �.J.>;' (f.s.) : 1. üstün. (bkz : galib, muzaffer). 2. elek. 3. süzgeç� 4. balık. (bkz : mahi). 5. güzellik. 6. h. i. Iran hükümdarı Husrev'in lakabı. 7. cilve. 8. erkek adı. perviz-i felek : Güneş.
862
pervizen Ü�.J.>;' (f.i.) : elek, kalbur. (bkz : gırbfil). pes� (f.i.) : 1. ard, arka, geri. Piş ü pes : arka ;e ön. 2. zf. öyle ise; imdi. 3. zf. sonuç olarak. pes-i divar : duvarın arkası. pes-i perde: perde arkası. pes ü piş : arka ve ön. pesadest .::-..Jı...... (f.b.i.) : veresiye alış veriş. (bkz: nesie).· pesavend �.., � (f.i.): kafiye. -pesend J.l-.ı - (f.s.) : "beğenen, beğenmiş" manasıyla •birleşik kelimeler yapar. Avim -pesend: herkes tarafından beğenilen. Hod-pesend: kendini beğenmiş,kendini beğenen. Müşkil-pesend: güç beğenir.. gibi. pesend J.l-..ı (f.i.) : 1. beğenme, seçme. 2. bir çeşit iğne· işi. 3. g. s. esmerleşmiş altın, mat alon. 4. g. s . mushaflarla yazmaların ilk sahifeleriyle sure veya bahis başlarında boya ile perdah olunarak altınla karışık yapılmış olan şekiller. pesend-ine (.jlJ.l-.ı (f.zf.): beğenecek yolda. Avim-pesend-ine: herkesin,halkın beğene ceği gibi olan. pesende ·� (f.s.). (bkz : pesendide). pesendide ·�� (f.s.): 1. beğenilmiş, se çilmiş. (bkz: mergub,müntehab). Na-pesen dide : beğenilmemiş. (bkz: gayn makbul). 2. i. müz. Türk müziğinin bir mürekkep maka mıdır. m. Selim tarafından terkı"bedilmiştir. pesin � (f.s.) : sonraki, en son. Sadi-yi pesin: en son seda. pes-minde •.ı.:.t...-.. (f.b.s.) : 1. geri kalmış, geride bulunan. 2. artık, artmış. (bkz : bakıyye). pes-minde-hor .J� •.ı.:.L.......;, (f.b.s.) : artık yiyen. pes-perde •J� � (f.b.s.) : perde arkası, gizli [iş]. • • pes-rev .J .J � (f.b.s.): "arkadan gelen": uşak. pest � (f.s.) : 1. alçak, aşağı. 2. hafif sesle söylenen. pest-baht � � (f.b.s.) : bahtsız, kıs metsiz. pestenkirani ı.r'I� (f.s.) : saçmasapan söz. pest-fıtret ..::..,.J.....i � (f.a.b.s.) : yaradılışı alçak. (bkz: pest-tinet).• pesti � (f.i.): alçaklık,adilik. pest-piye '":!� � (f.b.s.c. : pest-payegan) : pespaye,payesi,derecesi aşağı,bayağı olan.
peyem pest-payegan u�� (f.b.s. pest-piiyeı. nin c.) : pespiiyeler, payesi, derecesi aşağı, bayağı olanlar. (bkz: evbaşiin, hazele). pest-perde •J.>t.. ..:..w...,.. (f.zf.) : alçak, hafif sesle. pest-sadi ı..,_ � (f.b.i.) : hafif ses. pest-tinet � � (f.a.b.s.) : yaradılışı alçak, adi. (bkz : pest-fıtret). pest-zinde •..,;..::, .:..,...,..,• (f.b.i.) : arta kalma, fr. surviance. peş � (f.i.) : 1. stalaktit şeklindeki sütun başlıklarında en altta bulunan motif parça. fr. queu. 2. bazı eteklerin yanlarına eklenen parça. peşe� (f.i.) : sivrisinek. (ekseriya "peşşe" şeklinde kullanılır.). peşe-gir.>-:? � (f.b.s.) : 1. sinek avlayan. 2. mec. işsiz, güçsüz, boş gezenin boş kal fası. peşe-hane .ut.. � (f.b.i.) : cibinlik. (bkz : peşşe-bend). peşeng � (f.b.s.). (bkz: piş-iiheng). Peşeng � (f.h.i.): Efrasyab'ın babası. peş-gir � (f.b.i.): (bkz: piş-gir). peşimin ı:,� (f.s.) : pişman. (bkz nadim). peşimini ..,.:.� (f.i.) : pişmanlık. (bkz : nedamet). Rılz-i peşimini : mahşer günü. (bkz: yevm-i haşr, yevm-i kıyamet). peşin � (f.s.). (bkz : pişin). Peşin � (f.h.i.) : tar. Keykubad'ın üçün cü oğlu. peşinat ..:.ı� (o.i.c.): peşin verilen paralar. peşiz, peşize •J.:·'·; , � (f.i.) : 1. pul, akçe, mangır. 2. balık pulu. 3. peçiç oyunu. peşkeş � (f.b.i.): (bkz : piş-keş). peşleng, peşeng ..:L:..:..ı. , � (f.s.) : 1. geri kalmış, geri kalan. 2. tereke. peşm r-A-:: (f.i.) : 1. yün, yapağı. (bkz : süf). 2. keten helvası. peşm-i devit : [eskiden] mürekkep hok kasına konulan lif. peşmek � (f.i.) : ufak yapağı. peşmin, peşmine � , � (f.i.) : 1. yünden, yapağıdan yapılma� 2. �f elbise; sofuların giydiği side, süssüz elbise. peşrev ..,� (f.b.i.) : 1. müz. Türk müzi ğinin en maruf saz eseri forme'dur. Klasik fasılda bu eserin yeri -eğer baş taksimi yapılmışsa- ilk öncedir. Peşrev, umumiyetle 4
MJ.ne, nMiren 3,5 çok nadiren 2 hane olur. Her hane "müliizime" denilen kısımla son bulur ve bu kısım aynı nağmelerden yapılmıştır ve değişmez. [aslı: "pişrev" dir]. 2. güreşten önce pehlivanların ellerini birbirine ve dizlerine çarparak ve biraz sıçrayarak yaptıkları oyun. 3. tar. binyüzcüler, yani yalnız binyüz gezlik menzil atışlarına katılan kemankeşlerin kul landığı bir çeşit ok. peşşe � (f.i.) : sivrisinek. (bkz: peşe). peşşe-gir : "sinek avlayan" : işsiz güçsüz [kimse]. peşşe-bend .ı.:u � (f.b.i.) : cibinlik. (bkz : peşe-hane). • .. peş-tahta •!ie i,'\· (f.b.i.). (bkz: piş-tahta). peşt i peşt ..:...L L:..s!w (f.b.zf.) : birbiri arkasından, peşpeşe. .. peştemil J� (f.b.i.) : [aslı : "püşt-mfil"dir]. (bkz: püşt-miil). peter � (f.i.): düz maden levha. petgir � (f.i.): kıl elek. pey ı.r: (f.i.) : 1. (bkz : pli.pay). 2. iz, işaret. 3. ard, arka. (bkz: akab). 4. pey, pey akçesi. peyim 1"41 (f.i.) : haber, başkasından alınan bilgi. (bkz: nebe', peygam). Peyim-ı Sabah : b�yazarı Ali Kemal olan ve Mihran tarafından lstanbul'da yayımlanmış bir gazete. peyam-iver ,J.Ji l"W (f.b.s. C. : peyiim-ave r!n) : haber getiren. (bkz : peygam-aver, nebe'iiver). peyim-iverin ul .JJl l"W (f.b.s. peyiim -iiver'in c.) : haber getirenler. (bkz : peyiim ·İiverdegan ). peyam-iverde •..,,J..,i I"� (f.b.s.c. : peyam -averdegan): haber getiren. (bkz: peyam-iiver, nebe'-iiver, peyiim-ber). peyam-iverdegin ı:,15.J.J.Jİ I"� (f.b.s. peyam-iiverde'nin c.): haber getirenler. (bkz: peyam-iiveran). peyam-ber -H-"41 (f.b.s. ve i.) : haber geti ren, peygamber. (bkz: nebi', resul). pey- a-pey ı.r:41 (f.zf.) : 1. birbiri ardınca. 2. azar azar. (bkz : pey-der-pey, pey-ender -pey, tedricen). peyda 1� (f.i.): 1. meydanda, açıkta. Ni ·peydıi : görünmez, bulunmaz. (bkz : aş-kar, z§hir). 2. hazır, mevcut. pey-der-pey ı.,:.J� (f.zf.) : birbirinin ardı sıra, yavaş yavaş. (bkz: pey-i-pey, pey-ender ·pey). peyem ffl (f.i.). (bkz : peyiim).
863
peyem-ber peyem-ber � (f.b.s. ve i.). (bkz: peyam ber). peyem-res ...,..� (f.b.s.} : haber ulaştıran, haber getiren, haberci. (bkz : peyam-ber, peyem-ber, peyam-aver, peygam-aver). pey-ender-pey ır. .J.ı.:.I ır. (f.zf.) : arka arkaya, ardısıra, durmadan; azar azar. (bkz : pey-a-pey, pey-der-pey). peygam ("� ("ga" uzun okunur. f.i.) : haber. (bkz: peyam). peygam � (a.i.) : haber. (bkz : nebe', pey gam). peygam-iver .JJ I ("� ("ga" uzun okunur. f.b.s.): haber getiren. (bkz: peyam-aver). peygam-ber �� ("ga" uzun okunur. f. b.i.c. : peygam-beran) : peygamber, Allah tarafından haber getiren, Allah'ın emirlerini insanlara haber veren. (bkz: resul). peygam-beran ul� (f.i. peygam-ber'in c.): peygamberler. peygam-berane 4,.jf� (a.f.zf.) : pey gamberlere yakışır surette. peygam-beri (S�� ("ga" uzun okunur. f.b.i.) : l. peygamberlik. 2. s. peygamberle ilgili. (bkz: nübüvvet, risfilet). peygamber-vari (S.JIJ� (f.zf.) : pey gamber gibi, peygambere yaraşır yolda. peygamber-vari bezeyin : histerinin ve sözle ilgili otomatizmin bir şekli. peygam-güzir .Jl.lS...� (f.b.s.) : peygam (haber) getirici. peygan ı.:,� (a.i.): 1. ant, akit. 2. boş, saç ma, faydasız. peygar .J� (f.i.): savaş, kavga. (bkz : ceng, cidfil, perhaş). peygare •.J� ("ga" uzun okunur. f.i.) : iftira. peygem-ber � (f.b.i.): peygamber. (bkz: nebi, resul). peygem-beri (S� (f.b.i.) : peygamber lik. (bkz: nübüvvet, risfilet). peygule 4..l� ("gu" uzun okunur. f.i.) : köşe, bucak. (bkz: zaviye). peygule-i nisyan: unutulma köşesi. peygule-g üz in ı>.!� 4..l� ("gu" uzun oku nur. f.b.s.) : köşeye çekilmiş, bir köşede otu ran. (bkz: peygule-nişin). peygule-nişin � 4..1� ("gu" uzun oku nur. f.b.s.): dünya ile ilgisini kesip bir köşeye çekilen. (bkz: peygule-güzin). peygule-nişini � 4..l� ("gu" uzun okunur. f.b.i.): köşede oturuculuk. 864
peygôle-zar ),,; 4..l� (f.b.i.): kuytu köşe, tenha yer. peygun ı.:,� ("gu" uzun okunur. f.i.): and, şart. (bkz: abd, peyman). peyk d:,; (f.s.) : l. haber ve mektup getirip götüren. peyk-i ecel : Azrail. 2. i. astr. •uydu, fr. satellite. 3. mec. her hareketinde birine bağlı bulunan. 4. i. Yeniçeri teşkilannda atlıların ya nıbaşında koşarak giden kimse. peyk-i felek : astr. Ay. peykan ı.:,� (f.i.): 1. temren, başak, okun ucundaki sivri demir. 2. mec. sevgilinin kirpiği. peyke� (f.i.) : tahta sedir, kuru kanape. [aslı: "pay-kah" tır]. peyker � (f.i.) : 1. yüz, surat. (bkz : çehre). Zen-peyker: kadın çehreli. 2. şekil. peym r-:,: (f.i.): haber. (bkz: peyam). -peyma � - (f.s.) : "ölçen, ölçücü" ma nalarıyla •birleşik kelimeler yapar. Bid -peymil: 1) rüzgarı ölçen, pek çabuk giden; 2) serseri, başıboş. Bade-peymil (şarap ölçen): sarhoş, bekri.. gibi. peymiln ı.:,� (f.i.): yemin, and. (bkz: ahd). peymane u� (f.i.) : büyük kadeh; şarap bardağı. (bkz: nıicfid). peymane-i muhabbet : aşk kadehi. peymıine-keş ı..J.S u4. (f.b.s.c. : peyma ne-keşan): içki içen. peymane-keşin 4,.jt........... (f.b.s. pey mane-keş'in c.): içki içenler .•• peymıine-peymi 4. 04. (f.b.s.) : şarap içen. (bkz: bade-nfiş). peymane-şiken � ot......... • • (f.b.s.) : kadeh kıran, sofu. peymine-şikest � ot......... • • (f.b.s.) : kadehi kırık. peyman-şiken � u4. (f.b.s.) : andını bozan. peyman-şikeni � ı.:,4. (f.b.i.) : yemin bozarlık. peymily ıs� (f.s.): ölçücü, tartıcı. peymôde •.J� (f.s.): ölçülmüş. pey-rev J.J ır. {f.b.s.): arkası sıra giden; izin den giden, uyan. pey-revi (S.J.J ır. (f.b.i.) : birinin izinden gitme, birine uyma. pey-siper ->t""' ır. (f.b.s.) : ayak altında kal mış, çiğnenmiş. pey üg .!:.� (f.i.c. : peyügan) : gelin. (bkz : arO.s).
ul.AS.
pir-i duta peyugan u�..t# (f.i. peyılg'ün c.) : gelinler. (bkz : arilsan). peyvend �..t# (f.i.) : 1. ulaşma, varma. 2. bağ, ilgi. -peyvest ..::.-..t# - (f.s.) : "ulaşma, kavuşma" manalarıyla •birleşik kelimeler yapar. Dest-i kerem-peyvest : keremle dolu olan el, cömert eli. Ebed-peyvest : ebediyete, son suzluğa ulaşmış. peyveste u.......t# (f.s.c. : peyveste-gan) : 1. ulaşmış, bitişik. (bkz: muttasıl). 2. zf. daima. (bkz: hemişe). peyveste-gan u�.J-# (f.s. peyveste'nin c.). (bkz: peyveste). peyvestegi �-"# (f.i.) : ulaşma, bitişme, bitişiklik. -pezir �l;: - (f.s.) : "kabfil eden, edici, alan; kabul edebilir" manalarıyla Arapça ve Farsça kelimelere eklenerek •birleşik kelimeler yapar. Hitam-pezir: hitam bulan, sona eren. Şifa -pezir : şifa bulan. Terbiye-pezir : terbiye edebilir... gibi. pezira l�l;: (f.s.): kabul eden. Na-pezirıi : kabul etmeyen. (bkz : pezir). peziray-hitam rL:ı:.i. "''�l;: (f.b.s.) : hitam bulan, sona eren. (bkz: hitam-pezir). pezire ·�l;: (f.i.) : karşılama, karşılayış. (bkz: istikbal). peziriş ı.J.�l;: (f.s.) : kabül edilmiş, kabfil ediş. pıhtı � (o.i.) . (bkz: puhti). piç i:":/'; (f.i.): büklüm, kıvrım, dolaşık. piç ender piç : pek dolaşık, karmakarışık. piç ü tab : ıztırap, sıkıntı, endişe, telaş, şaş kınlık. piç-a-piç �� (f.zf.) · pek dolaşık, karma karışık, kıvrım kıvrım. piçin c::ı� (f.s.) : büklüm büklüm, kıvrım kıvnm ol;;,.. piçide •� (f.s.) : karışmış, bükülmüş, kıvrılmış." ..... piçide-gi �� (f.i.) : kıvrıklık, dolaşık lık, bükülmüşlük. piçide-muy (S>" ·� (f.b.s.) : saçı kıv rılmış. Hame-i piçide:muy: l) ucuna kıl dolaşmış kalem; 2) mec. acizlik, beceriksizlik. piçiş � (f.) : kıvrım, büklüm. piç-pa (f.b.i.) : zool. yengeç. piçtab '-:'� (f.i.): telaş, sıkıntı; şaşkınlık. pih � (f.i.) : içyağı. (bkz: şahın). pih � (f.i.) : göz çapağı.
ı., �
pih-suz :,� (f.b.s. ve i.) : "yağ yakıcı" : toprak kandil. pijub •..,� (f.s.) : soruşturma, araştırma. (bkz: pejfıh). pil J., (f.i.) : 1. ökçe, topuk. 2. çadır eteği tut turmada kullanılan küçük ağaç parçaları. 3. çelik çomak oyunu. pil-i ıib-keş : yağmur bulutu. pil � (f.i.) : zool. fil. pil-ban u� (f.b.i.) : filci, file bakan, fil besleyen. (bkz: feyyfil). pile � (f.i.) : ipek kozası, ipek. Kirm-pile : ipekböceği. pileste � (f.i.): fildişi. pile-ver .;.., � (f.b.i.): çerçi. pile-veri CS.J.J � (f.b.i.) : çerçilik. ---1 •, (f.s.): kuvvetli. pil-sem ;--::. (f.b.s.): fil vücutlu, fil gibi. pil-ten U:. pil-var .,ı� (f.b.s.) : fil gibi. pilvaye �I� (f.i.) : zool. kırlangıç. (bkz : piristfı, piristfık). pil-zehre •..,....; (f.b.s.) : fil gibi kuvvetli. (f.b.s.) : fil kuvvetinde, fil pil-zıir .,..,:, gibi zorlu. pindar, pindıire • .,ı.ı.ı.. , .;l.ı.l.ı (f.i.) : ı. sanma, sanış. (bkz : zann). 2. böbürlenme. [asıl manası "piç, veledizina" dır]. pindıiri (S.;I� (f.i.) : böbürlenme, (bkz : pin dar, pindare'). pine � (f.i.) : yama. (özellikle ayakkabı yaması}. pine-duz :,..,J � (f.b.s.) : eskici, ayakkabı tamir eden, yamacı. (bkz: par-dfiz, pare-dfiz). pine-duzi (Sj..,J � (f.b.i.) : yamacılık, eskicilik. pingin u� (f.i.} : fincan, tas. (bkz: fincan). pingan-çe �ı.s.:..., .. � (f.i.) : fıncancık, küçük fincan. pinhan c::ı� (f.s.) : gizli. (bkz: hafi, mahfi, mestur, muhtefi, müstetir). pir .>-::-:: (f.s.c.: piran) : 1. yaşlı, ihtiyar. (bkz : siil-hfırde). pir-i çihl-sale : kırkına gelmiş kimse [mec. olgun kimse]. pir-i dihkan : l) ihtiyar adam. 2) mec. yıllanmış şarap. pir-i dumüy : l) saçları ağarmış yaşlı adam. 2) mec. iyi ve kötü günleri olan, insanı gül düren ve ağlatan hayat, dünya. pir-i duta, .j fertüt : düşkün, güçsüz, zayıf ihtiyar.
J.:.::
J.:.::
J.:.::
865
pir-l fini pir-i fı\ni : pek yaşlı ve zayıf adam. 2. i. bir tarikatın ilk kurucusu. Hazret-i pir Mevlana; tarikat şeyhi, tarikat büyüğü. 3. her meslek ve sanatın kurucusu, öncüsü. Pirimiz üstidı mız . . . Hem-pir : usta.lan aynı. pir-i felek, -i çarh: 1) dünya. 2) Satürn. pir-i Ken'ı\n: Hz. Yakub. pir-i kühen, -i kühen-sal: yaşlı, kocamış. pir-i mey: meyhaneci. pir-i mugan : 1) meyhaneci. 2) meciisilerin başrIDıibi. 4. zf. adamakıllı, iyice. pir-i sıil-hürde: 1) ihtiyar adam. 2) mec. eski yıllanmış şarap. pir-i serendib: Hz. Adem. pir-i zil : saçı sakalı ağannış ihtiyar. pir ü berni: ihtiyar ve genç. pir ü pı\k : tertemiz, lekesiz. -piri 1� • (f.s.) : "donatıcı, süsleyici, düzen· leyici" manalarıyla .. birleşik kelimeler yapar. Belagat-piri: belagata süs veren, süslü söz söyleyen. Nazar-pira : bakışı süsleyen, bakı şa süs veren.. gibi. pirı\hen .)Al.>:!-;' (f.i.): gömlek. (bkz: kaınis, pirehen}. pirihen-i ismet: namus perdesi. . pirahen-i mesmüm (zehirli gömlek) : idam edileceklere giydirilen gömlek. piramen ı:,...I� (f.i.): etraf, yan, çevre. (bkz: pirllınfin}. piramen-gerd .ı� ı:,...I� (f.b.s.) : etrafında, çevresinde dolaşan. pirimôn ı:,.,..ı� (f.i.) : etraf, yan, çevre. (bkz: pirllınen). piran ı:,I.>:!-;' (f.s. pir'in c.) : ihtiyarlar, yaş lılar, ulu erenler; ermişler. pir-ane �,.>:!-;' (f.zf.): yaşhlara yakışır surette. pirine-suret ..:..,.,.,.- �,� (f.a.b.s.) : ihti yar görünüşlü. piriste :!-;' (f.i.): 1. süs. (bkz: zinet). 2. kadın adı. piriye-bahş, piriye-bahşi , � �·� � �I� (f.b.s.): süs veren, süsleyici. piriyende -�ı� (f.s.) : donancı, süsleyici. (bkz: pira yişde). piriye-sıiz .:,ı..... �I� (f.b.s.). (bkz : pira ye-bahş). piriyiş �I� (f.i.): 1. tertip, düzen. (bkz: intizam, nizanı). 2. süs. (bkz: zinet). piriyişde •..ıA:!I� (f.s.) : donatıcı, süsle yici. (bkz: pirayende). 866
pirehen ı).A.>:!-;' (f.i.): gömlek. (bkz : kamis, pirahen). pire-zen ı:,.:, ·� (f.b.i.) : kocakarı. (bkz : acuze, fertilt, fertilte, pir-zen). piri r.s.>-:H (f.i.) : ihtiyarlık. (bkz : şeyhiihet). Hırs-ı plri : ihtiyarlığın verdiği bir hırs. pirine �>: (f.i.) : bot. pirinç. (bkz : erz, birine). piristô, piristôk d.,::;->i , .,::;->: (f.i.) : kırlangıç [kuş]. (bkz: pilvaye). piristü-beçe '1-'! .,::;->: (f.b.i.) : kırlangıç yavrusu. piristük d:i.........>::' (f.i.) : kırlangıç. (bkz piristii, piristiik).� pir-sal JL....� (f.b.s.): kocamış, yaşlı. pirôz ,j.J.J-:H (f.s.) : kutlu, hayırlı, uğurlu. Rôz-i pirüz: uğurlu gün. (bkz: firiiz). pirıize .:,.,� (f.i.) : firuze, mavi renkli ve değerli bir süs taşı. pirı1zi r.s.:ı.J� (f.i.): bahtlılık, uğurluluk. pir-zen ı:,.:,� (f.b.i.) : ihtiyar kadın, koca karı. (bkz: pire-zen, acuze, fertiite). pis� (f.i.): hek. vilcutta yer yer beyaz veya kırmızımtrak siyah lekeler bırakan bir hastalık. (bkz: baras). pise � (f.s.) : 1. alaca {renk]. 2. i. saksa· ğan. pistin ı:ılı-;ı (f.i.): meme. (bkz: sedy). pistin-ı mader : ana memesi. piste � (f.i.): fıstık. piste-i handan : ağzı açık fıstık. piste-leh ....J .u......ı (f.b.i. ve s.) : 1. fıstık gibi küçük dudaklı. 2. mec. küçük ve biçimli ağız. pister � (f.i.): yatak, döşek. (bkz: bister). piş� (f.i.): ön, ileri, ön taraf. (bkz: huzur). piş-i nazar : göz önü. pişidest ..::.w.ıU,.:.; (f.b.i.) : 1. peşin para ile alış veriş. 2. işçiye çalışnktan sonra verilen para. piş-iheng ..s.ı..ı � (f.b.s.) : öne düşen, önde giden. (bkz: piş-dar). pişin u� (f.s.): en ileri, en ön. pişıini �W...... (f.i.) : alın. (bkz: cebhe, cebin, nasiye). Fersôde-pişani : alnının damarı çatlamış, yüzsüz. (bkz: hali-ül-izar). Güşade -pişıini : alnı açık. pişani-dir .,ı.ı �� (f.b.s.) : yüzsüzlükle işini beceren. piş- baz .:,� (f.b.s.): karşılayan.
pôç piş-bin � � (f.b.s.): ilerisini gören, ihti yatlı, basiİ�tli. • • piş-dar .,ı� (f.b.s.) : önden giden, öne düşen, ön tarafı emniyete alan, tutan, öncü [asker).(bkz: piş-aheng, mukaddimet-ül-ceyş). pişe � (f.i.c. : pişe-glln) : 1. san'at, mes lek. (bkz: hirfet). 2. iş. (bkz: amel). 3. huy, tabiat, lldet, alışkanlık. 4. kaval. -pişe � - (f.s.) : "alışmış, huy edinmiş" ma nalarına gelerek •birleşik kelimeler meydana getirir. Fesad-pişe: fenalık peşinde olan. Ha senat-pişe: iyi şeyleri lldet etmiş olan... gibi. pişe-gah .� � (f.b.i.): iş yeri, fabrika. pişe-gan ı:,lS...!...... (f.i. pişe'nin c.) : 1. san' atlar, meslekler;.işler. 2. huylar; tabiatlar, lldet ler. pişe-geh d � (f.b.i.). (bkz : pişe-gah). pişe-ger � � (f.b.i.) : sanatkar, işçi. pişe-geri l.S� � (f.b.i.) : sanatkarlık. (bkz: pişe-veri). pişe-kar .,ıs � (f.b.i.) : 1. sanatkar, oyuncu. (bkz : peşe-kar). 2. orta oyununda kavuklu ile konuşarak oyunu açan oyuncu. pişe-ver .,., � (f.b.i.) : sanat ehli, işçi. (bkz : sanat-kar). pişe-veri l.S.J.J � (f.b.i.): sanatkarlık, işçi lik. (bkz: pişe-geri). piş-gah .lS...!...... •• (f.b.i.) : ön. (bkz : kuddam, huzur). piş-geh � (f.b.i.): ön. (bkz: huzur, piş-gah, kuddam): piş-gir � (f.b.i.) : peşkir, havlu. piş-han ü� (f.b.i.): sofrabaşı. piş-hane ',J� (f.b.i.) : 1. balkon. 2. bir yere gidileceği zaman önde gönderilen çadır ve eşya. piş-hayme � Jiı.# (f.b.i.) : padişah veya vezirlerin divan çadırı. pişi � (f.i.) : ilerileme, üstünlük. (bkz : tefevvukY pişin � ·\:; (f.zf. ve s.) : 1. peşin, önden, önce. (bkz: akdem, mukaddem). 2. s. önden verilen. pişine � (f.s.). (bkz: pişin). pişini � (f.i.c.: pişiniylln): evvel zaman adamı. (bkz: mütekaddim). pişiniyan ı:,t , ••••�. ı • (f.i.c.) : evvel zaman adamları. (bki : �ütekaddimin). piş-kadem (".ı.l Jiı.# (f.a.b.i.) : tekkelerde ayin için önayak olan ve şeyhin muavini sayılan derviş.
piş-keş � (f.b.i.) : peşkeş, hediye, armağan. (bkz: hediyye, hibe, tuhfe). piş-müzd .ı.,;... Jiı.# (f.b.i.): pey, pey akçesi. piş-nemaz ,;� (f.b.i.): imam. piş-nihad Jı..-=a Jiı.# (f.b.i.) : ı. temel. 2. usul, kanun. piş-rev .J� (f.b.s.): 1. önden giden. 2. i. müz. (bkz: peyşrev 1). 3. bkz: peşrev). piş-tahta o; i·'•.:; (f.b.) : çekmece, küçük sandık. pişvii 1� (f.i.c. : pişvliylln): reis, başkan. (bkz: muktedll). pişvı\yıln ı:,41� (f.i. pişvlin'ın c.) : reis ler, başkanlar. pive •.J-t: (f.i.) : güve. piyı\de •.ı� (f.i.) : 1. yaya. 2. paytak, sat ranç taşlanndan biri. 3. ask. bir sınıf. 4. hanımiğnesi de denilen bir çift kürekli hafif kayık. 5. bilgisi az olan kimse [bir konuda-]. piyı\de-gô .,! u� (f.b.s.): yayalıkla ilgili. piyı\de-rev .,., u� (f.b.s.) : yaya giden. piyale ,t,JL.ı.., (f.i.): kadeh, şarap bardağı. ,tJ � (f.b.s.): içki içen. (bkz: piyale-keş mey-har, piyale-nı1ş).• piyale- keşi � ,t,J� (f.b.i.) : şarap içicilik, içkiye düşkünlük. piyale-nôş ..;..,.:. 4.1� (f.b.s.) : içki içen. (bkz: mey-har). piyale-nôşi �,.:. 4.1� (f.b.i.). (bkz : piyale -keşi). piyaz ..;� (f.i.) : 1. soğan. (bkz : basal). 2. zeytinyağlı ve sirkeli fasulye haşlaması. piyaz-ı kôhi : bot. dağ soğanı. pôst ..:...-� (f.i.) : 1. tüylü hayvan derisi. 2. mec. makmı, mevki sandalye. pôstin �� (f.i.): kürk. (bkz: ferve). pôstin-f baz:gune : 1) ters kürk; 2) müna sebetsizlik. pôstin-dôz ,;.,.ı �� (f.b.s.) : kürk diken. pôstin-pôş ..;.� �� (f.b.s.) : kürk gi yen. pôst-nişin � .::..,.,,.,.� (f.b.s.} : 1. post'da oturan, post'a geçen. 2. tekke şeyhi. pôst-pira I..H.' ..:...-� (f.b.s.) : tabak. (bkz : debbağ). pü[y] [(S]� (f.i.) : 1. araştırma, arama. 2. koşma. (bkz: şitlib). pôç e.� (f.i.) : 1. boş, faydasız şey, hiç. 2. çirkin, kaba. Va'de•i püç : boş, faydasız şeyler vadetme. 3. içi boş, kavlak. (bkz : cefif).
·;:;,s
867
püç-magz püç- magz ji... �->t (f.b.s.) : boş kafa1ı, be yinsiz. püd J� (f.i.) : argaç, dokumada enlilemesine Tar u pôd: arış ile argaç. atılan puhte � (f.s.c. : puhtegan) : pişmiş, pişkin; olgun, gün görmüş adam. Na-puhte: 1) pifmemiş, çiğ; 2) tecrübesiz, toy [kimse]. Nan-ı puhte: güzel pişmiş ekmek. puhtegan ı:ıı.t:...a.... (f.s. puhte'nin c.) : pişmiş, olgun kişiler. � puhte- gi � (f.i.): pişkinlik, olgunluk:. puhti � (f.s.) : pıhtı. püjine �),t (f.i.): 1. 1240 gr. ağırlığında bir ölçü. 2. kantar. pul J,t (f.i.) : para. (bkz : nakd). pülad J'i� (f.i.) : pQlat, çelik. (bkz: fülftd). pülad-ı ier-efşan: g. s. oyularak içine altın teller kakmak suretiyle yapılan çelik işleri. pülad- bazü .,.;4 J'İ,t (f.b.s.) : "çelik pazulu" : kuvvetli; pehlivan. pülıld- reg �.J J'İ,t (f.b.s.i.) : sert damarlı, dayaruklı at. pülad- senc F J'i,t (f.b.s.) : iyi dövüşen, güzel silah atan. pôr .;� (f.i.c. : piiran) : oğul. (bkz : veled, ibn, ferze;d, püser). pür-i ş'rılbi: Hz. Muhiddin-i Arabi. pür-i Azer : Hz. İbrahim. pür-i duht : hemşirezftde, yeğen. pôr-i Hacer : Hz. tsqıfill. pôr-i Meryem : Hz. Is&. pôr-i Zal : Rüstem. pôran ı:,l .;,t (f.i. pür'un c.) : oğullar. (bkz : ebna, evlftd, ferzendan, püseran). pür-mend J.l.o .J,t (f.b.s.) : evlat sahibi. püse '--->t (a.i.) : (bkz : buse). pôselik clJ t (f.i.) : çürüklük, çürü müşlük. -püş ı.J.,t - (f.s.) : "örten; giyen, giyinmiş" manalarına gelerek •birleşik kelimeler yapar. Pa-pôş (ayağı örten) : papuç. Ser-pôş (başı örten) : serpuş.. gibi. pôş ı.J,� (f.i.): 1. örtü, örtünecek şey; elbise. 2. zırh., pôşe � (f.i.): örtü; perde. (bkz: puş\ puşende • .ı.:...J.,H (f.s.) : örtücü, örten. puşende-i hatıl: ayıp örten. pôşi _,..!,,t (f.i.) : askerlerin başlarına sardığı ince sarık. [özellikle tersane kalyonculanyla topcular tarafından kullanılır ve çıplak başa sarılırdı]. pôşide •�,t (f.s.) : 1. örtülmüş. (bkz mestur). 2. örtü. Raz-püşide: sır gizleyen.
pür-neş'e pôşide-i Beyt-i Muazzam : Kabe örtüsü. pılşide-çeşm � •.ı...ı..J.� (f.b.s.) : haber siz, dikkatsiz. (bh: gafil). " pôşideni ı.r'� (f.i.) : 1. örtü. 2. giyecek, örtünecek şey. pôşide-raz ..:,ı ., ·� (f.b.s.): sım gizli. pôşiş ,.;...:.� (f.i.): örtü, örtecek şey. pôşti �� (f.i.): yardımcı. pôte �� (f.i.) : 1. içinde maden eritilen tava. 2. nişan tahtası. pôya 4� (f.s.): koşan. [en çok at hakkında]. (bkz: seıi-üs-seyr). pôyin ü4� (f.s.) : 1. koşan. [ı:n çok insan hakkında]. 2. mec. dalmış, kendini kaptırmış. pôye �� (f.i.): seğirtme, koşma. (bkz: şitab). pôye- ger .,S �� (f.b.s.) : seğirtici, koşucu. (bkz: pfiyende). puyende ·�� (f.s.) : seğirtici, koşucu. (bkz : piiye-ger). pôzen ü.j� (f.i.) : nadas edilmiş, sürülmüş tarla. püzine �:,� (f.i.): maymun. (bkz: kırd). pôziş ı.J,:,� (f.i.): mazeret, özür. pôziş-pezir ı.J,j� (f.b.s.) : mazeret, özür, kabul eden, affeyleyen. püf ....L (f.i.) : bir şeyi söndürmek için dudak lar bü;ülerek çıkarılan nefes, püf. püf-kerde •jfi � (f.b.s.) : üflenerek sön dürülmüş. püfteri c.s� (f.i.): avcı ıslığı. pül J,,. (f.i.) : köprü. (bkz: cisr, kantara). pül-i" sırat : sırat köprüsü. pülpül Jtlt (f.i.): karabiber. (bkz: fülfül).
�ı:
pünçüşk � (f.i.): serçe. (bkz : usfür). pür- - ..>;' (f.s.) : 1. dolu. (bkz : memlii, leb-a-leb). 2. çok fazla. 3. sahip, malik. [bu kelime ile •birleşik kelimeler yapılır). Pür-dil : yürekli, cesur. Pür-sôz : çok yanık; çok ya kıcı.. gibi. pür-unvan : meşhur. pür-amal JL.1 ..k'• (f.a.b.s.) : emellerle, isteklerle dolu. pür-ateş _;..:;1 ..>;' (f.b.s.): ateş dolu. pür-azamet �..>;' (f.b.s.): çok azametli. pür-had j4..>;' (f.b.s.) : 1. çok rüzgarlı. 2. kibirli. pür-bar .J4 ..>;' (f.b.s.) : 1. yüklü. 2. üzerinde yemişi çok olan.
pür-bim f-;H..>;' (f.b.s.) : korkmuş. pür-bim-i bi-vefa-yi ahbab : dostların vefasızlığından korkmuş olan. pür-euş ı.Jı�..>;1 (f.b.s.) : coşku dolu. pür-çin � ..k' (f.b.s.) : çok bükülmüş, çok buruşuk ve karışık. pür-dil JJ..>;1 (f.b.s.c. : pür-dilan) : yürekli, cesur. pür-dilin u'i J.>,t (f.s. pür-dil'in c.) : yürek liler, cesurlar. • pür-dili ,..,.fa..r->.. (f.b.i.) : yüreklilik. (bkz : cesaret). pür-dôd J.JJ..>;1 (f.b.s.) : çok tüten, çok du manlı. pür-fer .,.l..>;1 (f.b.s.): çok parlak, aydınlık. pür-feyz �� (f.a.b.s.) : çok bol, bolluk dolu. pür-füsun u..,...:a.>-t• (f.b.s.): çok sihirli, büyü ile dolu. pür-gayz�..>;' (f.a.b.s.) : çok kızgın, çok kızmış, çok hırslı. pür-gazab �..>;' (f.a.b.s.) : kızgın, hırslı. pür-gô � ..>;' (f.b.s.): çok söyleyen, bol konu şan, çalçene. pür-gubir .14-c..>;1 (f.a.b.s.) : 1. çok tozlu, toz içinde. 2. mec. incinmiş, çok kırılmış. pür-hayal J4,.i...>;1 (f.a.b.s.) : hayal ile dolu, hülyalı. pür-hayal-i ümid: hülyalı ve ümitli. pür-hayat ..::.L:!,a...>;1 (f.a.b.s.) : hayat dolu, çok canlı ve neşeli. pür-hazan ul.;....>;' (f.b.s.) : sonbahara uğra mış, solup sararmış. pür-heyecan ü4-:!,.&..>;1 (f.a.b.s.) : heyecan dolu. pür-hiddet o.ıa...>;' (f.a.b.s.) : çok kızgın, çok hırslı. pür-hun (f.b.s.): kan içinde. pür-huzur .J.,.:..,,..>-t• (f.a.b.s.) : huzur dolu, huzur içinde. pür-ıstıfa l.i..b...l .>,t (f.a.b.s.) : ayrılmış, seçil. mış. pür-kine ..:...!f...>;1 (f.b.s.) : düşmanlık ve gazap dolu. pür-maharet o.Jı.,......>-t (f.a.b.s.) : eli uz, hü• nerli, çok usta. pür-melal, -teessür �t:;..r-> • J:)l.....ı,:ı (f.a. b.s.) : gamlı, kederli, sıkınnlı, üzüntülü� pür-neş'e tl.ı!...:, ..>;' (f.a.b.s.) : neşe dolu, çok neşeli, keyifli.
u.,.;.�
..
869
pür-nur pür-nur .,.,:...>; (f.a.b.s.) : nur dolu, nur için de, nurlu, aydınlık. pür-paye ��..>; (f.b.i.) : zool. kırkayak. pürsa, pürsan ı:,L... ..>;, L.....>; (f.s.) : soran, soruşturan. (bkz: sfill1) • pür-sale ; (f.b.s.) : yaşı dolgun, yaşlı. pür-sıhhat .::.,.,,,,..-..>-t� (f.a.b.s.) : sıhhat dolu, tam sağlıklı. pürsiş ı.A-..>; (f.i.) : sual ediş, soruş. pürsiş-i hatır: hatır sorma. pürsiş �..>; (f.s.) : sorma, soruşturma. pür-sürud JJ.>--..>; (f.a.b.s. )· : nağmeli; şarkı söyleyen, türkü söyleyen. pür-sürur .JJ.>--..>; (f.a.b.s.) : sevinç, keyif, neşe dolu. pür-suz :,,,......>; (f.b.s.) : 1. çok yanık. 2. fazla yakıcı. pür-şevk J.,..t...>; (f.a.b.s.) : çok şevkli, çok heyecanlı. pür-şu'le ,cJ,ıı...!,..>; (f.a.b.s.) : çok ışıklı, pırıl pırıl. pür-taravet ...:.,,ı.,..ı....;t• (f.a.b.s.) : tap taze, gençlik dolu. pür-tehevvür .J.J+I..>; (f.a.b.s.) : kızgın, çok kızmış, çok huslı. pürz j..>; (f.i.) : kumaş havı.
püsen-der .,� (f.b.i.): üvey oğul. püser � (f.i.c. : püserAn) : oğul, erkek ço cuk. (bkz: ferzend, ibn, pfir, veled). püseran ı:,I� (f.i. püser'in c.) : oğullar, erkek çocuklar. (bkz : ebn§., evl§.d, ferzendlln, pfirAn).
püşt � (f.i.): arka, sırt. (bkz : zahr). püşt-i pı\ : taban. püşt-i pazen: 1) ayağıyla nimetini tepen; 2) bozularak, sıngın olarak kaçan. püşt-ber-divar .,ı�J.H � (f.b.s.) : "hay reti duvarda": mec. şaşırmış. (bkz : mütehay yir). püşte � (f.i.): yığın, tepe. (bkz: tfide). püşte-i bağ: çayırlık:, çimenlik. püşter � (f.i.) : arka, sın. (bkz : zahr). püştiban ı:,ı:,:i,,,; (f.i.): 1. dayanak, destek, payanda. (bkz : püştivan). 2. s. yardımcı. (bkz: muin, nasir, zahir). püştivan ı:,I� (f.i.): 1. dayak, destek, payanda. (bkz : püştıban). 2. s. yardımcı. (bkz: muin, nasir, zahir). püşt-mal J� (f.b.i.) : "arka önen şey" : peştemal. püşt-pa � � (f.b.i.) : ayak tabanı. püşt-vare • .,ı� (f.b.i.) : bir arkalık yük, bir hamal yükü.
R ri ı ., (a.ha.) : Rebiülevvel ayına işarettir. r se sini verir. ra' .. , ., (a.ha.): "n" harfinin bir adı. ra-i mühmele : [noktalı "ze" den ayırmak için] "n" harfine verilen bir ad. ra'ad .ıl&., (a.i. ri'det'den) : l.zool. uyuşturan balığı, torpil balığı, lıit. gymnotus electri cus, raia torpedo. 2. s. geveze, çalçene [adam]. ra'ade ..ıl& ., (a.i.) : torpil. (bkz: ra'diyye). ra'adiyye �Jl& ., (o.i.) : zool. •yayınbalığı giller, fr. silurides, siluroides. rab' �., (a.i.): avlulu ev. rabb "':'.J (a.i.) : efendi, sahib. rabb-i baki : ebedi olan Allah. rabb-i celil: Ulu Tann.
870
rabb-üd-dar: ev sahibi. rabb-ül-alemin (kainatın efendisi) : Allah. rabb-ül-mal : mal sahibi, sermayesi olan kimse. rabb-üs-selem: huk. (bkz: sahib-üs-selem). Rabb "':'.J (a.h.i.) : Allah. Ya-Rabb : Allahım! (bkz: rabbi). [Ya-Reb şeklinde de kullanılır]. rı\bb "':'ı ., (a.i.): sütbaba; üveybaba.
rabbani, rabbaniyye �4., , ı.r'4 .J (a.s. rabb'den. c. : rabbaniyyiin) : 1. Rab'la ilgili. Mukadderat-• rabbaniyye : Allah'ın takdir ettiği şeyler. (bkz : ilahi). 2. kendini olanca gücüyle Rabb'e veren. Aşay-ı Rabbani (Allah'ın yemeği) : kuddas ayininde şarapla ekmek yeme ve bu sırada okunan ilahi. (bkz : kuddas).
radi' rabbiniyyin �4 ..ı (a.s. rabbani'nin c.). (bkz: rabbaniyyun). rabbıiniyyôn ı::,�4..ı (a.s. rabblni'nin c.) : tas. kendilerini olanca güçleriyle Rabbe, Allah'a vermiş olanlar, veseni (putla ilgili) aki deye silik olmayanlar. rabbıit ..::..4 ..ı (a.i.c.): kadınların kocalan. rabbıit-ül-hicil : güveyiler. rabbe "'-:1 ..ı (a.i.): üvey ana. Rabbena � ..ı (a.h.i.): Allah. (bkz: Rabb). Rabbi v-t..ı (a.h.i.): Rabbim. Ya-Rabbi! : Ey Rabbim! (bkz: Rabb). Rabb-ül-erbib "':-'4 ..ı 'il "':-' ..ı (a.b.h.i.): Allah. rabb-üs-selem r,1-11 "':-' ..ı (a.i.) : huk. müş teri, satın alan. rabıt �1 ..ı (a.s. rabt'dan) : 1. rapteden, bağla yan, bitiştiren, 2. nefsini dünyadan menedip ahirete bağlamış olan. (bkz: mürlbit, zlhid). rihlta '!'.J (a.i.) : titreme, sarsılma, sal lanma. recs, recse � ., , '-"""!'..) (a.i.): 1. şiddetli ses. 2. şiddetli gök gürültüsü. recület .:.J""I" .., (a.i.). (bkz: recfiliyyet). recôliyyet �""l" .J (a.i.). (bkz: recüliyyet). recül ı..4, ., (a.i.c.: rical) : 1. ergin, yetişmiş erkek, insan. 2. ehil, becerikli, elinden iş gelir. recül-i devlet: devletin ilerigelenlerinden her biri. recül-i hassa, recül-i kamil : bir kısım manevi kuvvet sfilıipleri hakkında kullanılan bir tabir. recül-ül-ankebut: zool. örümcek ayağı. recüliyyet � ., (a.i.): erkek olma, erkeklik. red' t JJ (a.i.) : reddetme, geri verme. red'-i ceyb: mec. içinden sıkınnyı atma. reda' ., (a.i. red'den): önleme, yasak etme. (bkz : men'). reda' t ı..... ., (a.i.): süt emme. (bkz: rezil'). redaat ..:...& ı......., (a.i.): süt emme. (bkz : rezaat). rediıet .:..:.. tJ.., (a.i.) : 1. kötülük, feniilık, bayağılık. redaet-i ahlak : ahlak bayağılığı, kötülüğü. 2. bek. hastalık ve yara azgınlığı. redai w. ., (a.s.): süt emmekle ilgili.
.ı.ı
ı..r
redine C.l.ı.., (a.i.) : tentelerin kenarlarında açılan ufak deliklerin yırtılmaması için o delik lere geçirilen milden halka. redd .ı.., (a.i.): 1. geri döndürme, döndürülme, geri çevirme, çevirilme; kabul etmeme; kabul edilmeme. 2. tanımama, inkar etme. 3. huk. çürütme, cerhetme, iptal etme. redd-i cevab : cevab verme, karşılık verme. redd-i fıtık: kasık çıkığını yerine koyma. redd-i hakim: huk. hakimi istememe, kabul etmeme, reddetme. redd-i kelam: söze ıtiriiz etme, karşılık verme. redd-i selam : verilen selamı alma, selama karşı selam verme. redd-i matla' : ed. matlaın bir mısramı gaze lin sonunda tekrarlama. redd-i mısra: ed. gazel maktaındakilerden başka bir mısraı maktiida tekrarlama. redd ü kabul: yapıp yapmama. redd-ül-acz al-es-sadr : ed. bir fıkra veya mısram sonunda zikrolunan ikinci kelimeyi, fıkranın veya mısram evvelinde söyleme san'an. Meselii : "ey vücfıd-i kamilin esrar-ı hikmet masdarı / masdarı zatin olan eşya sıfatın mazharı / mazharı her hikmetin.... " gibi. reddet ..::.ıJ., (a.i. redd'den) : 1. güzellikler arasında göze batan çirkinlik. 2. bir kerre reddediş. reddiyye '!' .J (a.i.c. : ercaz) : 1. azap. 2. puta tapma. 3. pislik. [maddi, manevi]. riçal J� .J (f.i.): reçel. (bkz: riçıir, risıir). riçar .J � .J (f.i.) : reçel. (bkz: riçfil, risıir). ridi' .ı.,.J (a.i.): 1. belden yukanörtülenörtü. 2. hırka. 3. dervişlerin omuzlanna attıkları post. rida-yi memat : ölüm önüsü. ridayi ı..r.!ı.,., (a.i.) : müz. Türk müziğinin bir kaç asırlık bir mürekkep makamı olup zama mmıza kalmış nümfinesi yok.tur. riddet ..:,J.J (a.i.) : İslam dininden dönme. (bkz: inidad). ridf ..JJ.J (a.i.c. : erdaf) : 1. arka. 2. rediften önce gelen "elif, he, ye" harfleri. ridf-i müfred: ed. "yalnız elif, vav, ye" gibi harflerden meydana gelen ridf. ridf-i mürekkeb: e d. hem ridf-i asli'si, hem ridf-i zfild'i olan ridf. ridf-i zaid : ed. kafiyeyi meydana getiren harfle ridf arasında bulunan sessiz harf: sahte, dahte kelimelerindeki h gibi. ridfan öW.J (a.i.) : gece ve gündüz. (bkz : leyl ü nehıir, rfiz u şeb). rie .ı..:. .J (a.i.c. : riat): akciğer. tntifah-ı rie : bek. Sill-ür-rie : verem. Haşişet-ür-rie : bot. civan perçemi, ciğerotu. Zat-ür-rie : akciğer zan iltihabı, fr. pneumonie. rieteyn � .J (a.i.c.) : [sağlı ve sollu] iki akciğer. rievi, rieviyye ":!,,:.., , ., (a.s.) : akciğere ait, akciğerle ilgili. Sekte-i rieviyye : bek. akciğer nezlesi. rieviyye �,,:. ., (a.i.) : zool. akciğerliler. rifade uU .J (a.i.c. : reiaid) : hek. yaralann üzerine konulan bez baskı, kompres. Rifai ı,r-1.l.J (a.h.i.): Rifliilik tarikatından olan kimse. rifaiyye �u ., (a.h.i.) : sofiyenin büyük lerinden Ahmed-ür-riffii tarafından kurulan bir tarikat. [Ahmed-ür-rifat. d. : 512 (1118 - 19) ö.: 578 (1182 -83)). rif'at ..:.,.a..i .J (a.i.) : 1. yükseklik, yücelik, büyük ve büyük rütbe. 2. erkek adı. rif'atlü ..,ı..::ı.ıu .J (a.t.s.): askerlikte binbaşılarla mülkiyede üçüncü rütbe sahiplerinin Unvanı [eskiden]. rifd .Ü .J (a.i.c. : erfad, rufüd) : bahşiş.
ı.s,,:.
F. S8
rig �., (f.i.) : 1. toz. (bkz : gubıir). 2. nh, yazı kurutmaya yarayan ince kum. 3. kum. (bkz: reml). rig-i beyaban-, gamın: gam çölünün kumu. rig-i revan : akar kum. rig-dan c:ıı� ., (f.b.i.) : nh hokkası. rih C;J (a.i.c. : eryah, riyah) : 1. yel, rüzgıir. (bkz: bad). 2. romatizma, yel, ağrı. rih-i cenubi: coğr. "güney rüzgıirı" : lodos. rih-i şimali: coer. "kurey rüzgıirı": poyraz. rih-i tayyar : romatizma, yel. rihal Jb..J (a.i. rahl'in c.): deve palanları. rihale �6. ., (a.i.): eyer, at semeri. rihin ., (a.i. rehn'in c.). (bkz : mürahene, rehn). rihlet ..:.J.. ., (a.i.) : 1. gÖÇ, gÖÇme. 2. ölme. (bkz: vefat). rihte �..> (f.s.): dökülmüş, akıtılmış. rihteciyin ö� �.J (f.b.c.) : tar. top döken sanatkıirlar. rihte-gan Ö�.J (f.b.i.c.): tar. top döken sanatkıirlar. rihte-ger .,S �.J (f.b.i.c. : rihte-geran) : dökmeci. rihte-geran c:ıl.;S �.J (f.b.i. rihte-ger'in c.): dökmeciler. rıhtım �.J (f.i.): nhnm. (rih = kum demek tir), rih + tım = [aslında] kumsal demektir. rihv .,;.. ., (a.s.) : rehavetli, gevşek, sölpük. (bkz: rahv). rik �.J (a.i.): fizy. salya, ağız suyu. Ale-r -rik: aç karnına. rik-ul-habib : müz. Türk müziğinin birkaç asırlık mürekkep makamı olup Hüseyin Saadet tin Arel kitaplığındaki manzum anonim bir edvarda tanımlanmıştır; zamanımıza kalmış nümfinesi yoktur. rikab "':-'U.J ("ka" uzun okunur. a.i. rakabe'nin c.) : boyun, ense kökü. (bkz: rakabat). rikab "':-'ıs: .J (a.i.c. : rüküb) : 1. üzengi. 2. büyük bir kimsenin katı, önü. 3. müz. vak tiyle Türk müziğinde kullanılmış usullerden biri olup zamanımıza kalmış nümfinesi yoktur. rikab-dar .Jı�ıs: ., (a.f.b.s.) : üzengi tutan [hükümdarın ata binerken ürengisini tutan]. rikabiyye �ıs:.J (a.i.): sadrazam, vezirler ve bazı devlet ricali tarafından muayyen zaman larda padişaha verilen hediyeler. rikiz .llS_, (a.i.): yer altında tabii olarak bulu nan madenler ve defineler. rikban ö4l.J (a.i. rakabe'nin c.). (bkz : rakabat).
ı:ıı.....
893
rikkat rikkat ı.::.al.J (a.i.): 1. rakiklik, yufkalık, ince lik. 2. merhamet, acıma. rikkat-i kalb: gönül yufkalığı. rikkat-imiz �i ı.::.al .J (a.f.b.s.): kalbe hüzün verecek olan. rikkat-ber ..,_,l ..:.al ., (a.f.b.s.) : merhamet, acmıa uyandıran. rikkat-efzA ı.,;.ıı ı.::.al.J (a.f.b.s.) : rikkat artıran, merhamet uyandıran. rikkat-engiz �I ı.::.al.J (a.f.b.s.) : acıklı; dokunaklı. rikkat-feza ı.,;.ı ..:.al ., (a.f.b.s.). (bkz : rilckat -efza). rikkat-yib "':-'4=-l.J (a.f.b.s.) : acıyan, mer hamet eden, incelik gösteren. rim (a.i.). (bkz : rimm). rim �.J (f.i.): 1. irin. 2. Roma'nın bir adı. rim-i ahen: demir boku. rim-i asel: balmumu. rimih C L.. .., (a.i. rumh'un c.) : mızraklar, sün güler, kargılar. rimih-ül-cin: bek. taun, vebi, yumurcak. rimihat .:.-L.. .J (a.i.): mızrakçılık san'an. rimil JL.. ., (a.i. reml'in c.) : kumlar. rimayet .::.ı.:!L.. .J (a.i.) : atıcılık, ok, kurşun, gülle gibi şeyleri atmada mahir olma. rime �.., (f.i.) : çapak. rime-i çeşm : göz çapağı. (a.i.) : çürümüş rimm, rimme -..... .) ' kemik. (bkz: rüfat). rim-nak d�.J (f.b.s.) : 1. irinli. 2. pis, murdar. rind .ıJ .J (f.s.c. : rindin) : kalender, dünya işlerini hoş gören kimse, aldırışsız. rindin 01..ı.:..J (f.s. rind'in c.) : kalenderler, dünya işlerini hoş görenler. rindan-ı Hüdii : hak erenler. rindane Yl.ıJ .J (f.zf.) : rind olana yakışır yolda. rindek d..ı.:. .J (f.s.) : rintliği taklideden, sahte rint, sahte kalender. rindi ıs..ı.:..J (f.i.): rintlik, kalenderlik. rts �.J (f.i.): öfke. (bkz: gayz, gazab). risı\', risiyet .::.ı.:!U.J ... u.J (a.i.) : ağıt ağlama. risale o(.fL......J (a.i.c.: resail): 1. mektup. (bkz: name). 2. kısa yazılmış küçük kitap. 3. mecmua, dergi. risıile-i mahsôsa: monografi. risale-i name: tar. (bkz: liile-niime).
r.)
r.)
894
risıilet ..::.JL......J (a.i.) : 1. elçilik, sefliret. 2. peygamberlik. Risalet-ün-nushiyye : Yunus Emre'nin, divanının başında bulunan 573 beyitlik tasav vufi bir mesnevisi ( 1308). risıilet-meab "':-'t....:.JL......J (a.b.i.) : 1. elçilik eden. 2. Hz. Muhammet. risilet-penıih ·�L......J (a.f.b.i.) : Hz. Muhammet. risir .Jl-:ı .1 (a.i.): reçel. (bkz: ıiçfil, ıiçar). risiyet .::.ı.:!u ., (a.i.) : ağıt yakma, ağıt söyleme, ağıtlama. rismin, rtsmıin u�.J , c:,ı.........., (f.i.): ip; halat. (bkz : habl). Asman ü rismin : akıllı sözü ile saçma söz. rtsmin-bb ..:,4 c:,L.........:ı ., (f.b.s.) : "ip oyna yan": canbaz. riş J...:, .J (f.i.): 1. yara. 2. s. yaralı. Dil-riş yüreği yaralı. (bkz: mecrfih-ül-fuiid). 3. sakal. (bkz: lihye). 4. tüy, kıl. S. anat. telek. rişi LA., (a.i. rişvet'in c.) : rüşvetler. (bkz : rüşi). rişaş, rişaşe ., (a.i.) : döküntü, ., serpinti. rişat ..::..� ., (f.i. riş'in c.) . (bkz: ıiş). riş-büz � J...:, .J (f.b.i.): keçi sakalı gibi sivri olan sakal. rtş-dar .J l.ı.J.:ı .J (f.b.s.) : sakallı. rişdet ..::..ı..t.., (a.i.) : dürüstlük, doğruluk, temizlik. rişe � ., (f.s.) : 1. saçak, püskül. 2. bot. ince, saçaklı kök. rtşe-gir .>:f$. �., (f.b.s.) : kök tutmuş, kök leşmiş. rtş-hand � .J (f.b.i.) : bıyık altından gülme, alay. riş-siz ..:,� .J (f.b.i.) : cerrah. riş-tib "':-'� .J (f.b.i.): kıvırcık saç ve sakal.
�u. . .;.u.
rişte cı....J.ı_, (f.i.): 1. iplik, tire. Ser-rişte: ip ucu, tutamak. 2. ilgi, bağ. (bkz: alaka). 3. g. s. sanatkirine yapılmış bir yazıyı veyi yapıl mış bir minyatürü çevreleyen tezhibin iç kıs mına sınır olarak tek, çift, eşit veyi farklı kalın lıklarda çekilen çizgi. [fiili : rişte çekmek]. rişte-i can : can ipliği, can bağı. rişte-i eşk : gözyaşı ipliği. rişte-fürôş .;._,..ı,1 �., (f.b.s.) : iplikçi, iplik satan. (bkz: habbfil). rişte-keş .;..!,. �.J (f.b.s.) : iplik çeken, dokumacı.
rize-çin rişvet .::..JA., (a.i.c. : rişa, rüşa): rüşvet. (bkz: rüşvet). rişvet-i kelam (söz rüşveti): 1) bir kimsenin, yapnğı yanlışlıkların örtbas edilmesi bakı mından karşısındakine veya bir başkasına yaranmak amacıyla söylediği pohpohlayıcı sözler; 2) Eskiden bir kimsenin kendi hakkında söylenilenleri getirene armağan olarak verdiği para. rişvet-har .,ı.,...::..JA., (a.f.b.s.): rüşvet yiyen. (bkz: rüşvet-har). rişvet-hör ., ı.,...::..JA., (a.f:b.s.) : rüşvet yiyen. (bkz: rişvet-har). ritim ., (a.i. retime'nin c.) : bir şeyi hanr lamak üzere parmağa bağlanan iplikler. (bkz: retaim). ritic ıı,:ı., (a.i.): 1. haram, memnu olan şey. 2. çıkmaz yol. ritic-i kebir : anat. midenin boğaz boru larıyla birleştiği yerde ve sol tarafta bulunan büyük çukur. ritic-i sagir : anat. midenin barsaklara açıl dığı yerde ve sağ tarafta olan küçük çöküntü. ritl J:.., (a.s.) : hoş, latif, güzel. riv �., (f.i.) : dek, düzen, hile. (bkz: hud'a). riva ı.,., (a.s. reyyiin'ın c.) : suya kanmışlar. rivak JI., ., (a.i.). (bkz: revak). rivaki ı.,11_, ., (a.s.c. : rivakıyyfin). (bkz revaki). rivakıyyôn c:,,,,.+il .J.J (a.s. rivaki'nin c.) : (bkz: revakıyyfuı). rivayat .::.41.,.J (a.i. rivayet'in c.) : rivayetler, • söylentiler. rivayet �I.J.J (a.i.c. : rivayat): 1. •söylenti, bir haber, söz veya hadisenin hikayesi. 2. hikaye edilen bir haber, söz veya hlklise. rivayet-i aşere: (bkz: kıraat-i seb'a). rivayet-kerde u,Ş. �ı.,., (a.f.b.s.) : rivayet edilen, söylenilen. riya' •4 .J (a.i.) : özü, sözü bir olmama, ikiyüzlülük. (bkz: salusi). riyi-fürôş: ikiyüzlü, riyakar. riyih c. 4 .J (a.i. rih'in c.) : 1. rüzgarlar. Mür sil-ür-riyih (rüzgarlar gönderen) : Allah. 2. yeller, ağrılar, romatizmalar. riyih-ı gayr-i muntazama : coğr. istika metleri ekseriya değişik olan ve ne zaman tekrar esecekleri belli olmayan rüzgarlar. riyıih-ı muntazama: coğr. alu ay bir cihet ten, altı ay aksi cihetten esen rüzgarlar, mevsim rüzgarlan. riya-kar .J ıs:4., (a.f.b.s.) : ikiyüzlü. riya-karine ....::.ı ., ıs:4., (a.f.zf.): ikiyüzlülükle.
rı.:ı
riyj-kari ı,s.,ı.s:4 ., (a.f.b.i.) : riyakarlık, ikiyüzlülük. riyiset �4 ., (a.i.) : reislik, başlık, baş olma, başkanlık. riyaset-penih ·� �4 ., (a.f.b.s.) : reis lik, başkanlık makamında bulunan, başkan olan, başkanlık eden. riyaset-penahi ı..rA� �4., (a.f.b.i.) : ı. reise, başkana filt, onunla ilgili. 2. reis, başkan olmaklık. riyıiz ı.,a4.J (a.i. ravza'nın c.) : bahçeler, ağaç lık, çimenlik yerler. riyaz-ı Cennet, riyiz-ı Rıdvin : Cennet bahçeleri. riyazat .:.l.w.4 .J (a.i. riyazet'in c.): riyazetler, nefsi kırmalar, dünya lezzetlerinden sakınma lar, perhizle, kanaatla yaşamalar. riyazet ..::.ı.w.4 ., (a.i.) : nefsi kırma, dünya lez zetlerinden ve rahatından sakınma, perhizle, kanaatle yaşama. riyazet-i bedeniyye : jimnastik. riyazi, riyaziyye �4 .J , �4.J (a.s.) : 1. hesapla, matematikle ilgili. Ulôm-i riyıi ziyye : riyazi ilimler, matematik. 2. i. g. s . bir yazı sitili. riyiziyyat .:.4,.ıı,4 ., (a.i.c.) : matematik bil gisi. riyiziyyit-ı aliye: yüksek matematik. riyaziyye �4 .J (a.i.): hesap ilmi, matema tik bilgisi. riyazlyyôn u�l:ı .J (a.i. riyazi'nin c.) : matematik filiınleri (•bilginleri). riyeb �.J (a.i. n"bet'in c.): şüpheye düşmeler, şüphelilikler. riz :., ., (a.i.). (bkz: rizz). -riz .>:! .J - (f.s.) : "döken, akıtan, saçan" mana larıyla •birleşik kelimeler yapar. Eşk-riz : gözyaşı döken. Hôn-riz: kan döken. Şeref •riz: şeref saçan. rizam .J (a.s.): serkeş adam veya at. rizan ul.>;! .J (f.s.): dökülen, akan. rize • .>:!., (f.i.) : kırıntı, döküntü, saçınn, ufak parça. rize-i ahen : hararete gösterilen demirin yü zünde meydana gelip, soğııdııktan sonra çekiçle vurulduğu zaman kolaylıkla ayrılabilen küçük küçük parçalar. rize-i elmas : pek küçük elmas parçalan. rize-i simin: 1) gümüş döküntüsü; 2) yıl dızlardan kinaye. rize-i zer: altın kırıntısı. (bkz: pervaze). rize-çin � •.>;!.J (f.b.s.) : döküntü; kınnu toplayan.
rı:ı
895
rize-bir rize-hir .,ı� .�., (f.b.s.) : döküntü; kırıntı yiyen. (bkz : ıize-hôr, lukata-har). rize-hôr .,� .�., (f.b.s.) : döküntü, kırıntı / yiyen. (bkz: rize-har). rize-kir (f.b.s.) : ufak tefek işler yapan. rize rize .�., .� ., (f.zf.) : ufak ufak; parça parça. riziş J,.�., (f.i.): dökülüş, akış. rizz :.,., (a.i.) : gizli ses. -rô .,., - (f.s.): "biten, olan" manfilanna gelerek •birleşik kelimeler yapar. Hod-rô : kendili ğinden.. gibi. rô [y] kıl,., (f.i.): yüz, çehre. rô-yi aşirin: müz. Türk müziğinin en az beş, altı asırlık mürekkep makamı olup zamanınnza kalmış nllmOnesi yoktur. rô-yi arz : Yeryüzü, Dünya. (bkz : rfty-ı zemin). rô-yi derya : denizin yüzü. rô-yi dil: yumuşak yüz. rô-yi hicaz: müz. Türk müziğinin yeni mürekkep makamlarından biri. rô-yi hub : güzel yüz. rô-yi ırak : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamıdır. Segah'a ırak makamındaki bir dörtlünün (ırak'da segah dörtlüsünün) il!vesinden mürekkeptir. Bu dörtlü ile ırak perdesinde kalır. Güçlüler birinci derecede -seglih'ın durağı olan- segah, ikinci derecede -ırak'ın güçlüsü olan- dügah, üçüncü derecede de -segah'ın güçlüsü olan- nevD.dır. Umumiyetle çıkıcı olarak seyreder. Donanımına ırak'ın (si) koma bemolü ile (fa) bakıyye diyezi yazılır, segah'ın (mi) koma bemolü (ili) bakıyye diyezi nota içerisinde kullanılır (donanımındaki arızalar, segah'da da vardır). Bu terkip hüz zam-ı cedid'e pek benzemektedir. rıi-yi iltifat : güler yüz. rô-yi lale-reng: lale renkli, kırmızı, sıhhatli yüz. rô-yi muvafakat: uygun görme. rô-yi nigar : 1) sevgilinin yüzü; 2) penbe taneli bir cins üzüm; 3) bir çeşit zambak. rô-yi rıza: razı olma. rô-yi taban: parlak yüz. (bkz: vech-i tabD.n). riı-yi zemin : Yeryüzü, Dünya. riı-yi zerd: sarı, solgun yüz. rô-yi zerd-i sefalet: sefaletin sarı yüzü. rô-yi zişt : çirkin yüz. ruaf ..Jl.& _, (a.i.): bek. burun kanaması. ruam ., (a.i.): bek. sakağı (mankafa) hastalığı. ruat ..::..l.& _, (a.i. rai'nin c.): çobanlar. ru'b "':"'fl-J (a.i.): 1. korku. (bkz : havf, rehb). rôb "':'.J.J (f.i.) : 1. süpürme. 2. süpürge.
.,ıs: .�.,
rı...
896
Reft ü rôb (silip süpürme) : mec. gezip tozma. rub' �., (a.s.c. : erba', rubu') : dörtte bir, çeyrek, bir şeyin dört kısımdan bir kısmı. rub'-ı ceyb: astr. İslam aleminin kullandığı, Türkler tarafından icadedilen ve eski bir astro nomi aleti olan rubu' tahtasının bir çeşit logarit mik abak veya trigonometrik hesap cetveli mahiyetindeki bir yüzü. rub'-i daire: dairenin dörtte biri. rub'-i meskun: Dünya'nın kara olan dörtte bir kısmı. rub'-i mukantara: astr. İslam aleminin kul landığı, Türkler tarafından icadedilen ve eski bir el astronomi aleti olan rubu' tahtasının üstü ne irtisamı çizilmiş bulunan bir yüzü. rôbab, rôbeh �.,., , •4J., (f.i.) : ı. tilki. ı. mec. hilekar, k:ıırnaz. rubah-ane, rôbeh-ine A.J (a.i. rehn'in c.): rehinler. (bkz: rehn). rühün ı:.,.ıı,., (a.i. rehn'in c.). (bkz : rühun). rükbin öt..p: .J (a.s. rfilcib'in c.) : binenler, binmişler, biniciler. (bkz: fürsan). rükbe "-#,. ., (a.i.c. : rükeb, rükebat) : anat. diz, dizkapağı. rükeb - (a.i.c. : surfih) : köşk. (bkz : kah, kasr kişflne). sar'i ı.r.>- (a.s.) : 1. sar'a hastalığı ile ilgili. 2. sar'alı. sari cs.ı'- (f.s.) : sürücü, süren. sari' �.,- (a.s.) : [yere yıkılmış} sar'alı kimse. sari, sariye �.Jı-, cs.J'- (a.s. siriyet'den) : bulaşan, bulaşıcı, fr. contagieux. Emraz-ı sariye : bek. bulaşıcı hastalıklar, fr. mala dies contagieuses. sirif ....i.J ı..... (a.s. sarf'dan) : 1. sarfeden, har cayan. 2. değiştiren. sarife u .J ı..... (a.i.c. : savirif) : değişiklik, de ğişme.
savab-nüma sarih �..,... (a.i. sarahat'den) : 1. açık, mey danda. 2. belli. (bkz: aşkaı-, hüveyda). 3. (c. : süreha) saf, halis [ırk]. 4. (c. : saraih) halis Arapkanı [at]. (müen.: "sariha"). sarihan �..,... (a.zf.) : açıkca, açık, mey danda olarak. sarik J J L..... (a.s. sirkat'den) : 1. çalan, hırsız lık eden. 2. i. hırsız, uğru. (bkz: düzd, lass). sarim, sarime .ı.... J ı....., (' Jı..... (a.s.) : keskin, kesici. (bkz : bürran). Seyf-i sarim : keskin kılıç. Suyıif-ı sarime : keskin kılıçlar. sarir �..,... (a.i.) : cızırtı, gıcırtı [kalem, kapı gibi şeylerde]. sarir-i hame : kalem cızırtısı. sarir-ül-bab: kapı gıcırtısı. sarr, sarre • J L..... • J L..... (a.s. sürfir'dan) : sevind�ci, sevinçli: Peyam-ı sarr : sevinçli haber. Asar-ı sarre : sevindirici eserler. sarrac c;:I .,..... (a.i.). (bkz: serrac). sarracan ı:,�ı.,..... (a.i.c.). (bkz: serracan). sarrac-hane ��,.,..... (a.f.b.i.). (bkz : serme-hane). sarraf ...;ı..,... (a.s.c. : sarrafan): 1. sarfeden. 2. i. sarraf. 3. anlayan, değer veren. sarraf-ı suhan : güzel konuşan, güzel sözlere değer veren kimse. sarrafan ı:,ül ..,- (a.i. sarrafın c.): sarraflar. sarrafiyye �ı..,... (a.i.) : 1. sarraflık hakkı. 2. sarraflığa ait, sarraflıkla ilgili. sarsar..,.....,... (a.i.c. : sarasır) : şiddetli, gürül tülü rüzgaı-. sa'ter .,:....- (a.i.): bot. zater, kekik. sa'ter-i berri : bot. kekik otu, lat. thymus serpyllum. sa'teri ı,s..,:.-... (a.i.) : 1. soytarı. 2. şen, ke yifli kimse. 3. kekik otu ile ilgili. satevat ..:.ı..,.ı........ (a.i. satvet'in c.): satvetler. sath eJ,,-- (a.i.c. : sutfih) : 1. ev damı. (bkz : bam). 2. bir şeyin dış tarafı, dış yüzü. 3. üstten görünen kısım. 4. geo. •yüzey. sath-ı amudi : geo. •dikey •düzlem. sath-ı arz: coğr. Yeryüzü. (bkz: rfiy-i zemin). sath-ı bahr: jeol. deniz yüzü. sath-ı canibi : geo. •yanal yüzey, fr. sur face laterale. sath-ı dahili : kamerin, altından görünen yüzü. sath-ı derya : denizin yüzü. sath-ı irticac: •salınım •düzlemi. sath-ı mail: coğr. •aklan, dağ yamacı, fr. versant. sath-ı maile: (bkz: sath-ı mail). sath-ı mail-i hevesat : e d. heveslerin eğik sathı, heves uçurumu.
sath-ı muhad deb: geo. yüzü kabarcık, çılcınnlı olan sanh. sath-ı muhtelit: türlü şekil ve durumları olan •yüzey. sath-ı muka'ar: geo. üzeri çöküntülü olan cisim. sath-ı münhani : geo. eğri •yüzey, fr. sur face courbe. sath-ı müstevi : geo. •düzlem, fr. plan. sath-ı mütenazır : mat. simetri •düzlemi. sath-ı şakuli : astr. •düşey •düzlem. sath-ı ufki : mat. •yatay •düzlem. sathen 1.-ı........ (a.zf.): dıştan, dış yüzden. sathi� (a.s.) : 1. dışyüzeyle ilgili. 2. mat. •yüzeysel, fr. superficiel. Mesaha-i sathiyye : yüz •ölçümü. 3. zf. üstünkörü. sathiyyat .::.,� (a.i.c.): sathi, adi şeyler. sathiyye � (a.s.): ["sathi" nin müen.]. (bkz: sathi). sathiyyen � (a.zf.) : 1. dış yüzden, dıştan. 2. üstten, derinleştirmeden, sudan. satı', satıa ,u.J.L,.., , eJ-ı...... (a.s. sutfi'dan) : yükselip meydana çıkan, yükselen, yükseldikçe yükselen. Alem-i satı': yükselen bayrak. En var-ı satıa: yükselen ışıklar. satıh �ı...... (a.s.): yeryüzünü açan Allah. satir ..,.:.ı...... (a.s. setr'den) : örten, kapatan. Li haf-ı satır: kabuk, zar, deri. satir-ül-uyıib : ayıpları (günahları) örten Allah. [settaı--ül-uyfib, daha yaygındır]. satı JJ,...... (a.i.): 1. tas, kova. 2. küçük leğen. 3. at sulama kovası. satr ..,.ı........ (a.i.c.: sutfir): yazı sırası. satur J.,..ı..ı...... (a.i.c.: sevatir): sanr [bıçak]. satvet ..:...,.ı........ (a.i.c.: satevat) : 1. birinin üzerine şiddetle sıçrama. 2. ezici kuvvet; zorluluk. satvet-medar Jl.ı... .:....,.ı........ (a.b.s.) : satvet sebebi, satvet vesilesi. safin ı:,�ı...... (a.s. sai'nin c.). (bkz: sai). safir J�ı...... (a.i. sa'r'dan) : ocak; fınn. (bkz : tennfir). saıit .ı...,..._.... (a.i.) : enfiye gibi buruna çekilen toz ilaçlar. savab '-:'ı.,.... (a.i.) : 1. doğruluk, dürüstlük; doğru hareket, doğru davranış, doğru düşünce. 2. s . doğru, dürüst. savab-dide •.ı.:ı"'-:!ı.,.... (a.f.b.s.) : doğru, haklı görülmüş; beğenilmiş. savab-endiş �J,jl '-:'ı.,.... (a.s.) : düşüncesi, görüşü doğru olan. savab-nüma �ı.,.... (a.f.b.s.) : doğruyu gösteren; doğruya benzer. 921
saviik savaik �ı.,..... (a.i. saika'mn c.): yıldınmlar. savilic r:,ıı_,.. (a.i. savlecan'ın c.): ç_evganlar, cirit oynanılan eğri sopalar. savimi' e,--1_,.. (a.i. savmaa'nın c.) : ibadet yerleri, tekkeler, •özel tapınaklar. (bkz : biya'). savarım r.,ı.,..... (a.i. sınm'ın c.) : keskin kılıçlar. savirif ..J., I_,.. (a.i. sarife'nin c.) : değişik likler, değişmeler. savarif.i dehr : dünya değişiklikleri. sa'vat .::..I� (a.i. sa've'nin c.) : kuyruk sal la-yan kuşları. (bkz: sıa). savatir �1,- (a.i. satür'un c.). (bkz : sevatir). savb ._..,..... (a.i.) : taraf, cihet, yön. savb-İ ili : yüksek taraf. sa've ·� (a.i.c. : sa'vat, sıa) : zool. kuy ruk sallayan [kuş]. Saviye-i Halvetiyye �,,ı..;.. (a.h. i.) : Halvetiyye tarikatı şubelerinden, Dür diriyye-i Halveriyye kollanndan biri. [kurucusu Şeyh Seyyid Ahmed bin Muhammed-ül ·Malikiy-yüs-Savi'ye nispetle bu adı almıştır]. savı J.,...- (a.i.): saldırış, atılış. (bkz: savlet). savlecan ô�.,..... (a.i.c. : savfilic) : çevgan, cirit oynanılan eğri sopa. savlet .::.J.,..... (a.i.) : şiddetli hücum, saldırma. savlet-i seyf ü kalem : kılıcın ve kalemin saldırışı. savm (a.i.c. : sıyam) : oruç. Şehr-i savın: oruç ayı, ramazan. savm-ı Davud : bir gün oruç tutup, bir gün iftar etme. savmaa ....... .,..... (a.i.c. : savami'): 1. ibadet yeri, tekke, •özel tapınak. 2. Nesara rahip lerinin halktan inkıta' ve inzivası için te'sis edilmiş olan hücre. savmaa-nişin � - (f.a.b.i.) : ed. vezin, kafiye gibi kurallara bağlı olmayan bir nazım şekli. fr. vers libres. ser-be-sücôd .ı�.,..... (f.a.b.s.) : secde edi ci, başını yere değdirici. ser-bevvibin v�·AH.,.- (f.a.b.i.) : kapı tutan, mabeyinci. ser-be-zinô ,:.ı.H.,.- (f.b.s.) : kederden başı dizlerine düşmüş [lcimseJ. ser-be-zemin �.H.>- (f.b.i.) : başı yere eğilmiş olan. (bkz : ser-zemin). ser-bülend ..ı.:..4..,...... (f.b.s.c. : ser-bülendan) : 1. başı yüksek; yüce. 2. müz. Türk müziğinin birkaç asırlık bir mürekkep makamı olup zama nımıza kalmış nümunesi yoktur. ser-bülendin ôl..t.:ı.4.,.- (f.b.s. ser-bülend'in c.) : başı yüksek olanlar; yüceler. ser-bölendi cs..t.:ı.4->-"" (f.b.i.) : başı yükseklik; yücelik. ser-bürehne - (f.b.s.) : başı kesilmiş. sere ti'...,...... (a.i.c.: süıiic): eyer, at takımı. (bkz: bergüstvıı.n). serc-i fer es: at eyeri. serc-i tereki: anat. ense kemiğinin üstün deki çukur. ser-cümle �,,_ (f.a.zf.) : bütün, hepsi. (bkz: bi-1-cürnle). ser-cümle-i alem : alemin hepsi, herkes. ser-çeşme �.>- (f.b.i.c.: ser-çeşmegan) : 1. çeşme başı, pınar, su başı. 2. yardımcı askerlerin maaş ve saire gibi işlerine bakan kimse [Tanzinıat'tan önce]. 3. pir [şeyh]; baş. ser-çeşme-i can: can pınarı. ser-çeşmegan ô�.,..... (f.b.i.) : serçeş meler. ser-çin �.,.- (f.b.s.) : 1. mekik dili. 2. seç kin şey, seçme. ser-çini �.,..... (f.b.i.) : baş pişirici, Osman lı sıırayında mutfak görevlilerinden biri. serd J (f.s.) : 1. soğuk. (bkz: barid). Ab-ı serd : soğuk su. 2. sert, haşin, çirkin. 3. sert, kaba, hoyrat. serd samit: gr. sert sessiz. .,.....
1
1
ser-güzeşt serd J..>- (a.i.): [sözü] düzgün ve münasebetli söyleme. serd ..ı.,! (a.i.): doğrama, doğranma. serdib "="ı.ı.,..... (f.i.) : 1. sıcak memleketlerde çok sıcak günlerde barınılan derin yer altı odası. 2. tat. padişah saraylarının sağ ve sol taraflarında bir yahut birer oda bulunan üç köşe sofa. serdibe �IJ.,..... (f.i.). (bkz : serdlib). ser-dide ul..ı>"" (f.b.s.) : baş vermiş, baş göstermiş olan. ser-dar ..,ı..ı>"" (f.b.i.c. : ser-daran) : 1. asker başı, kumandan, •komutan. ser-dar-ı ekrem: başkumandan, •başkomu tan; başbuğ. ser-dar-ı galib: galip kumandan, •komutan. ser-dir-ı ulema: tar. zamanın en yaşlı ve bilgili alimi. 2. padişah hocaları. ser-daran c::.ıl ..,ı..ı.,..... (f.b.i. ser-dar'ın c.) : kumandanlar, •başkomutanlar. ser-diri u.,1..ı.,..... (f.b.i.) : serdarlık, başku mandanlık. ser-defter ..,.:U..ı>"" (f.a.b.i.) : defterin başında yazılı olan, en başta bulunan, en ileri geçen. serdi u..ı.,..... (f.i.) : 1. sertlik, kabalık, hoy ratlık. 2. soğukluk. (bkz: bürudet). serdi-i heva: havanın sertliği. serdi•i tabiat: huy, tabiat sertliği. ser-dih u>"" (f.b.s.) : reis, baş olan. ser-dôz J.,..ı,,,_ (f.b.i.) : kenarında altın veya gümüş tellerle işlenmiş motifler bulunan bez kaplamalı mukavva cilt seref ....;,,,_ (a.i.) : lüzumsuz harcama. (bkz : israf). ser-efgen �1 ..,.... (f.b.s.) : uğrunda başını veren, kendini feda eden. ser-efgende a..ı.:.S.il ..,.... (f.b.s.c. : ser-efgen deglin): başını eğen. ser-efgendegıin ı.:,IS:..ı.:.S.il>"" (f.b.s. ser -efgende'nin c.) : başını eğenler. ser-efrıiz jl_,..il>"" (f.b.s.) : başını yukarı kaldıran, yükselten, benzerinden üstün olan. sereka "" (a.s. sarik'in c.): hırsızlar. serem r.,! (a.i.): ağızdaki dişin kökünden kırıl ması. ser-encam ("�I>"" (f.b.i.): 1. bir işin sonu. 2. başına gelen. 3. vak'a. ser-endaz .;ı..ı.:.ı>"" (f.b.s.c.: ser-endi.zan): 1. çekinmez, korkusuz, fedakar, pervasız. 2. müz. vaktiyle Türk müziğinde kullanılmış bir usul olup zamanımıza kalmış nümunesi yoktur. F. 61
ser-endazan ı.:,ı.;ı..ı.:.ı.,..... (f.b.s. ser-endaz'ın c.): fedakarlar, serdengeçtiler, pervasızlar, kor kusuzlar. ser-endizi u.:ıı..ı.:.ı..,.... (f.b.i.) : pervasızlık, fedakarlık, çekinmezlik. ser-engüşt ..::.wWI..,.... (f.b.i.) : parmak ucu. [aslı: ser-i engüşt]. ser-esvab "="l�I>"" (f.a.b.i.) : tar. esvapçı başı. seretan ı.:,U.>"" (a.i.): 1. yengeç, çağanoz. seretıin-ı bahri: zool. deniz yengeci. 2. hek. yenirce. 3. astr. Güneş'in 22 Haziranda girdiği Yengeç burcu ki "cevza" burcu ile "esed" burcunun arasındadır. seretan-medarı: Yengeç •dönencesi (burcu). seretani ı.r'u...,.... (a.s.) : seretan, kanser ile ilgili. sereyan ı:;l:!.,..... (a.i.): dağılma, yayılma. (bkz: sirayet). ser-firıiz .:,1_,..i..,.- (f.b.s.). (bkz: ser-efraz). ser-firıizi uJl_,..i..,.... (f.b.i.): serfirazlık. serfürô >"" (f.i.): başeğme, söz dinleme. (bkz: inkıylid, itaat). ser-fürü-bürde •.ı.r!.,_,....,..... (f.b.s.) : 1. baş eğmiş. 2. düşünceye dalmış. ser-gerdan ı:,1..ı�..,.... (f.b.s.): 1. başı dönen, sersem, şaşkın. (bkz: ser-geşte). 2. perişan. ser-gerdani 11"1.ı�.,..... (f.b.i.) : sergerdanlık, başı dönme, sersemlik. ser-gerde .,..... (f.b.s.) : elebaşı. (bkz : ser-kerde). ser-gerde-i eşkıya : şakilerin, haydutların başı, reisi. ser-germ .,..... (f.b.s.) : 1. kafası kızmış, kızgın. 2. sarhoş; neşeli. (bkz: mest). ser-germ-i aşk: aşk sarhoşu. ser-germi ..,.,.� .,..... (f.b.i.) : 1. sarhoşluk, coşma. 2. kızgınlık. ser-geşte �>"" (f.b.s.). (bkz : ser-ger dan ı ). ser-geştegan ı.:,�..,.... (f.b.s. ser-geşte'nin c.): başı dönenler; sersemler; şaşkınlar. ser-geştegi �.,..... (f.b.i.) : sergeştelik, şaşkınlık. sergin �.,..... (f.i.): gübre, fışkı. ser-girin ı:;ı�.,..... (f.b.s.): "başı ağır": çok sarhoş. ser-girani ı.r'ı� .,..... (f.b.i.): çok sarhoşluk. ser-güzeşt ..::.w!.� ..,..... (f.b.i.): serüven, biri nin başından gelip geçen şey. (bkz: maceıi).
.,_,...
a..ı�
r�
941
ser-hadd ser-hadd .......,.... (f.a.b.i.c. : ·ser-haddat) : ser hat, hudut, sınır. ser-hadd-dar .,IJ.ı.::ı...,.... (f.a.b.i.) : sınır mu hafızı. ser-haddat .:-1.ı.::ı...,.... (f.a.b.i. ser-hadd'in c.) : serhatler, hudutlar, sınırlar. serhaddi ı.s.ı.::ı...,.... (a.b.i.) : kısa, seriser kaplı samur kürk. ser-halka u.ı.....,.... (f.a.b.i.) : halka halinde oturanların başı. serhan ı:,L..,.... (a.i): kurt, canavar. ser-hane üla..,.... (f.b.i.) :· 1. (bkz : mızbah, mızbaha). 2. müz. Türk müziğinde peşrev ve saz semaisinin birinci hanesi. serhas ı..,,ı,l,,..,.... (a.i.): sivri uçlu nebat (•bitki). serhas-ı müzekker : bot. eğreltiotu, fr. fougere male. serhasiyye �.,.... (a.i.) : bot. eğreltiotu giller. serhasiyye-i kebire : bot. kıral otu, lat. peucedanum ostruthium. ser-hayl �.,.... (f.a.b.i.) : 1. kervan ve kafile başı. (bkz : sar-ban). 2. baş, başkan. (bkz : sındid). serheng .,.... (f.i.c. : serhengan) : 1. ça vuş; kavas; yasakçı. 2. müz. Türk müziğinde bir kaç asırlık bir mürekkep makam olup zama nımıza kalmış nümfuıesi yoktur. serhengan ı:,ıs:.....,.... (f.i. serheng'in c.) : çavuşlar; kavaslar; .yasakçılar. ser-hôş ..;,.,;..,.... (f.b.s.) : sarhoş. (bkz : bed -mest, mest, sekran). ser-hôşane üW..,;..,.... (f.zf.) : sarhoşça, sarhoşçasına. (bkz: mest-ane). ser-hôşi �.,;..,.... (f.b.i.) : sarhoşluk. seri', seria Uo.:!.,...., �.,.... (a.s. sür'at'den. c. : sıra') : 1. çabuk, hızlı. 2. ed. aruzda ahengi hızlıca bir vezin olup bizde kullanılmış şekli şudur: "müfteilün müfteilün ffillün". seri-ül-hareke, -üs-seyr: hızlı giden. seri-ül-infial, -üt-teessür : çabuk gücenen. seri-öl-intikal: çabuk anlayan, pek zeki. seri-üs seyr: hızlı giden. seri-üz-zeval: çabuk kaybolan, süreksiz. serian �.,.... (a.zf.) : sür'atle, çabuk, hemen, çarçabuk. (bkz: aceleten). serid .i.:!� (a.i.): tirit denilen yemek. serika u.,.... (a.i.) : çalınmış, çalınmış şey. (bkz : mesriik). serikat �.,.... (a.i.): çalınmış nesne. serikat-ı muhtelife : huk. gerek bir kimse ye ve gerek başka başka kimselere ait olup
..s.ı..
942
muhtelif hırzlarda bulunan mallar hakkındaki şirketler. serikat-ı müttehide: huk. başka başka kim selere ait olduğu halde bir mahalli hırzda bulu nan mallar hakkındaki sirkatler. serikôy ı.s.,S..,.... (f.i.). (bkz: ser-kfıy). serir .>:!.,.... (a.i.c.: esirre sürür): 1. taht. (bkz : erilce). 2. yatacak yer. serir-i basari: anat. talamus. serir-i felek: astr. Büyükayı takımyıldızı, yedigen. (bkz: Dübb-i ekber). serir-i mecrôhin : yarah hasta yatağı. serir ü efser : taht ve taç. serir-ara 1 .,1 .>:!.,.... (a.f.b.s.): "tabu süsleyen" : padişah. (bkz: serir-nişin). serire •.>:!.,.... (a.i.c.: serilir): 1. gizli şey, sır; gizli fıkir ve hal. 2. yatak. serire-dan ı:,IJ •.>:!.,.... (f.b.s.) : içteki sım bilen. seriri IS.>:!.,.... (a.s.): yaurarak hastaya bakma, klinik, fr. clinique. seririyyat -=-4.>:!.,.... (a\ serire'nin c.) : 1. yataklar. 2. klinikler, hekim yetişeceklerin hasta başında ders göfdükleri hasta koğuşları; hasta bakılan yerler, klinikler. seririyyat-ı dabiliyye : hek. iç hastalıkları kliniği. seririyyat-ı hariciyye : bek. dış hastalıkları kliniği. serir-nişin �.>:!.,.... (a.f.b.s.) : "tahtta otu ran": padişah. (bkz: serir-ara). seri-ül-bezec Ci'.,;,.JI �.,.... (a.b.i.): müz. Türk müziğinin vaktiyle kullanılmış usullerinden biri olup zamanımıza kalmış nümfuıesi yoktur. seriyye ';!.,..- (a.i.c. : seraya) : 1. düşman üzerine gönderilen küçük süvari müfrezesi; gece baskını gazvesi. 2. cariye, odalık. ser-kar .,.... (f.b.i.): işbaşı, müdür; kahya. ser-karin V:!.,.:..,.... (f.a.b.i.) : baş mabeyinci. (bkz: ser-kurena). ser-katib .,.... (f.a.b.i.) : baş katip, mabeyn katiplerinin başı, hükümdarların başka tipleri [Tanzimat'tan sonra]. ser-kehhıil JL..S.,.... (f.a.b.i.) : padişahın baş gözhekimi. ser-kerde •J.,S.,.... (f.b.i.) : bir güruhun başı, bir takımın başı, baş. [fena manada]. ser-kerde-i eşkıya : çete reisi. ser-keş ..;,s.,.... (f.b.s.) : dikbaşlı, başkaldıran; inatçı; itaatsiz. ser-keşane ül..!.S.,.... (f.zf.) : itaatsizlikle, inatla, dikbaşlılıkla. ser-keşi �.,.... (f.b.i.) : serkeşlik, inatçılık, itaatsizlik, dikbaşlılık.
.,ts:
�ts:
ser-şar ser-kôb fi.,..... (f.b.s.) : 1. başa vuran, başa kakan. 2. başa vuracak şey. se-kfıçe �,s..,..... (f.b.i.) : sokak başı. ser-kudômô .,..... (f.a.b.i.) : tas. Mev levi ayinlerini idare eden kimse, orkestta şefi. ser-kureni ı.::..,.;.,_ (f.a.b.i.) : baş mabeyinci. (bkz: ser-karin). ser-kôy �fi..,- (f.b.i.) : mahalle, sokak başı. ser-levha .......,.ı .,...,. (a.f.b.i.) : başlık (yazıda]. serm (a.i.): birinin dişlerini kınna. sermi L..,..... (f.i.) : kış, soğuk. (bkz : şita). serma-dide •..ı.::ı.ıL...,.- (f.b.s.) : çok üşümüş, donmuş. MiN serma-dide (kış geçirmiş yılan): mec. eski kurt, tecrübeli kurnaz adam. sermak J.,a.,- (a.i.): bot. karapazı. ser-maye ol::'L..,.... (f.b.i.) : 1. anamal. sermaye-i ayniyye: eko. sermayenin yani ekonomik manada kar gayesi ile tahsis edilmiş servetlerin, nakitten başka kıymetlerden teşek kül eden kısmı. 2. anapara. Mütedavil ser maye (döner sermaye) : bir ticaret işini çevir mek ve y�tmak için bütçede ayrılan sermaye. sermiye-ı mübihit : haklı sevinç ve iftihar sebebi. sermaye-i tereddüd : şüpheli sermaye, alışverişte kullanılmayacak şüpheli sermaye. 3. bilgi, ustalık. 4. genelev kadını. sermaye-dar ..,J.ı ol::'L. .,...... (f.b.s.) : sermayesi olan. (bkz: mal-dar). sermaye-daran ı::.,I J l.ı -" (f.b.i.) : başlık, miğfer; miğferin enseyi koruyan saçaklı kısmı; tolga. ser-pençe�.,...... (f.b.i.) : güçlü kuvvetli kimse. ser-pençegi �.,...... (f.b.i.) : serpençelik, güçlülük, kuvvetlilik. ser-pôş ...,:.�.,...... (f.b. i.) : başa giyilen şey, • başlık. ser-pôşe ��.,...... (f.b.i.) : başörtüsü. (bkz : bürka'). ser-pôşene u.!.�.,_ (f.b.i.) : başörtüsü. (bkz: ser-pOşe). serra' .ı.,...... (a.i.): genişlik, kolaylık. serra' ve derri : genişlik ve darlık (sıkıntı). serrac G'.ı.,...... (a.i.): saraç. serradn ı::.,�ı.,...... (a.i. serrac'ın c.) : saraçlar. serric-hane uı......,.ı.,...... (a.f.b.i.) : saraçhane, saraçların bulunduğu çarşı. ser-rişte �J.,..... (f.b.i.) : ipucu, tutamak. ser-sam .,...,. (f.b.i.) : sersem; insana ser semlik veren bir hastalık. sersar JU� (a.s.). (bkz : herze-gu). ser-sebük "4-..,...... (f.b.s.) : aklı hafif, akılsız, beyinsiz. ser-sebz J..t-,.,...... (f.b.s.) : 1. taze, yeni yetiş miş; yemyeşil. 2. şanslı, talihli. ser-sebzi ı.sJ.t-.,.... (f.b.i.) : 1. tazelik. 2. şanslılık, talihlilik. serseri I.S->-"->-" (f.s.) : 1. serseri, ötede beride başı boş gezen. 2. boş, beyhude söz. serseriyine u4.,.......,...... (f.zf.) : serserice. ser-şir JL!..,.... (f.s.) : 1. ağzına kadar dolu, taşkın. (bkz : leb-a-leb). 2. sının aşan, ileri giden.
rı.....
943
ser-şari ser-şari :.>- (a.i.c.) : mistikler. sırri, sırriyye ':.>-, ıs.;- (a.s.) : 1. sır ile, gizlililcle ilgili. 2. i. [birincisi) erkek adı. • sırran ı .,.... (a.zf.): gizlice, gizli olarak. (bkz: hafiyyen). sırran tezkiye: [eski huk.J kadı'nın, mes ture denilen varaka (yazılı kağıt) ile bir şahidin adil olup olmadığını mensubolduğu yerden talı kile etmesi. sıyag C:-:!""'" (a.i. siga'nın c.) : gr. sigalar, •kipler. sıyag-ı hışaiyye : gr. dilek •kipleri. sıyag-ı muhtelife : mlizi, muzari, emir v.b. gibi çeşitli, türlü kipler. sıyıigat .:..&� (a.i.) : kuyumculuk. sıyah c 4,,-- (a.i. sayha'nın c.) : bağırmalar, haykırışlar. sıyah-ı matem : matem haykınşlan. sıyıil, sıyalet .:.J� , J� (a.i.) : hamle etme, saldırma, üzerine atılma. (bkz: savlet). sıyam r4--- (a.i.) : oruç. Hal-i sıyam : oruç hali. Şehr-i sıyam : oruç ayı, ramazan. sıyanet .:.,:.4,,-.ıo (a.L) : koruma, korunma. (bkz : hıfz, himaye, muhafaza).
siga-i inşaiyye sıyas, sıyasi u-1...:!,- • va'-.:!,- (a.i. sıysa'nın c.): 1. kaleler. 2. köşkler. 3. sığınacak yerler. sıysa � (a.i.c. : sıyas, sıyasi): ı. kale. 2. köşk. 3. sığınacak yer. si ıs- (f.s.): otuz. si vü dil : otuz iki. [Hurufilere göre eski alfa beyi teşkil eden 32 harfin ifade ettiği insani hüviyet]. sia =! � (f.b.s.} : alçak, adi kimseleri tutan, k�yan ve kullanan. sifr .,ı.... (a.i.c. : esfar) : 1. yazılı şey; kitap, cüz; mektup. 2. Tevrat'ın beş kitabından her biri. siga � (a.i.c. : sıyag) : gr. •kip, fiilin çe kiminden meydana gelen türlü şekillerden her biri. siga-i atfiyye : bağlama ulacı. siga-i ihbariyye: gr. bildirme •kipi, fr. indicatif. siga-i inşaiyye: gr. dilek •kipleri, fr. sub jonctif.
rıs: �
.ıı.,.:. �
951
siga-i iltizamiyye siga-i iltizamiyye: gr. istek •kipi, fr. optatif-subjonctif. siga-i rabtiyye: gr. ulaç, bağ-fiil, fr. gerondif. siga-i şartiyye : gr. şart sigası (•kipi). [ge lirse söylerim..." gibi]. sigil JI.L.. (f.i.) : 1. fikir, düşünce. 2. kurun tu. (bkz: endişe). Bed-sigal: fena fikirli. sigaliş c.}.JI.L.. (f.i.): düşünüş, kuruş. sigar .Ju..... ("ga" uzun okunur. a.s. sagir'in c.): küçükler. sigar ü kibar : küçükler ve büyükler. sigar _,;... (a.i.): küçüklük; ufaklık. sigar-i cirm: cüsse küçüklüğü. sigar-i cürm : suç küçüklüğü. sigar-i sinn: yaş küçüklüğü, çocukluk. (bkz: sahavet). sib C:!"""' (f.i.) : 1. demir şiş. 2. kebap şişi. siba' �ı......... (a.i.c. : eshiye) : 1. ince deri. 2. beyin zarı. (bkz: seha'). sihab t ı.-..... (a.s. ve i. sahih'in c.}. (bkz : sıhah}. siham rL,.- (a.i. sehm'in c.) : 1. oklar. Sihim-ı Kaza (mukadderat oklan) : şair Nef'i'nin meşhur hiciv mecmuası. 2. sehimler, hisseler. siham-ı mefrôza: huk. [eskiden] takdir ve tayin olunan sehirnler. sihan � (a.i.) : kalınlık, içi boş olan şeyle rin kalınlığı. (bkz : sehanet}. · sihr ..,........ (a.i.) : 1. büyü; gözbağcılık, büyü cülük. (bkz: efsun). 2. büyü kadar te'siri olan şey, fettanlık. 3. şiir ve güzel söz söyleme gibi insam meftun eden hüner, sanat. sihr-i helal (helal olan büyücülük): e d. her iki tarafa bağlanması mümkün olan bir ara cümle veya kelimeyi muhtevi mısra veya beytin ruha hoş gelmesi hali. [Mesela, Nedim'in : "Gizlice arasam ağzın lehin emsem sorsam / Hiç bir çare bilir mi dil-i bıinare aceb" beytin deki "sorsam" kelimesi sihr-i helal'dir]. sihr-ıiferin &:!.,._ii ..,......... (a.f.b.s.) : büyüleyen, büyüleyici. sihr-amiz �l ..,......... (a.f.b.s.) : büyü gibi te'sirli olan, büyüleyici. sihr-baz ,,;4.,.-..... (a.f.b.s.) : büyü yapan, büyücü. (bkz : neffas, neffase, sahir). sihr-bazane ül,,;4..,......... (a.f.zf.) : büyücü lükle, büyücü gibi, fettanlıkla. sihr-bıizi ıs..:ı4.,.-..... (a.f.b.i.) : sihirbazlık, büyücülük. sihr-benan ı:,�..,......... (a.b.i.): üstün sanatkar veya yazar. 952
sihr-beyan ı:,L:H..,......... (a.b.s.) : düzgün ve tesirli anlatma. sihri, sibriyye �..,........., ıs.,.,....... (a.s.) : büyü ile ilgili. sihr-saz ,,;L......,......... (a.f.b.s.) : büyücü. (bkz : sihr-baz). sika' -U..... ("ka" uzun okunur. a.i.) : kırba, sakaların içine su koydukları köseleden yapıl mış kab. sika � (a.i. vüsfik'dan. c. : sikat): 1. güven, emııiyet. 2. inanılır, güvenilir kimse. sikak ..dlS'.,... (a.i. sakk'in c.) : şer'i mahkeme lerden verilen hüccetler, ilamlar, beratlar. (bkz: suktik). sikal JLC ("ka" uzun okunur. sakil'in c.) : 1. ağır şeyler. 2. ağırcanlı kimseler. sikaliş c.}.Jıs.... (f.i.) : düşünüş, kuruş. sikan ül.'i+-- ("ka" uzun okunur. a.i. sak'ın c.): saklar. sikat ı.::..LC ("ka" uzun okunur. a.i. sika'nın c.): inanılır kimseler. sikaye '-'lL..... ("ka" uzun okunur. a.i.): 1. su içecek kab. 2. içilecek suyun toplanması için yapılan yer, büğet. sikayet �U...... ("ka" uzun okunur. a.i.) : 1. birine içecek su verme. 2. Ka'be sakalığı, Mekke'de hacılara zemzem dağıtma işi. sikek dS..... (a.i. sikke'nin c.): sikkeler. sikencübin ı:ı,: .'? ·,< ,., (a.i.) : bal ile sirkenin karıştırılmasından meydana gelen bir şerbet. Sikender .J..ı.:.s...... (f.h.i.). (bkz : İskender). sikengübin � (f.i.). (bkz : sikencü bin). sikke :!-""4- (a.i.c.) : diplomatlar, politikacılar. siyit .ı..4- (a.i. savt'ın c.) : kamçılar, kırbaçlar. siyeh � (f.s.). (bkz : siyfill). siyeh-baht ••, ; :, ! ... (f.b.s.) : kara talihli. siyeh-çerde •..ı� (f.b.s.). (bkz : siyl!.h-çerde). siyeh-dil J� (f.b.s.) : kötü yürekli. siyeh-fam r� (f.b.s.). (bkz : siyah-ram, siyeh-reng). siyeh-kar ..,IS.r.!- (f.b.s.) : kötü işler yapan, günaha giren. (bkz: fasık, siyfill-kar). siyeh-kede ·� (f.b.s.) : kapkara yer. (bkz: siyfill-kede). siyeh-mest ,...., ·, ! ... (f.b.s.) : fazla sarhoş. (bkz : bed-mest, sekran). siyeh-neş'e • •.,,, ·• '·, ... (f.b.s.) : kötü, kara neşeli. siyeh-pfış ı.J.� (f.b.s.): karalar giyinmiş; matemli. (bkz : siyfill-pfiş). siyeh-reng ..S.....>-r-:!-'-" (f.b.s.). (bkz : siyeh -fam, siyah-reng). siyeh-rô -'..>-r-:!-'-" (f.b:s.) : yüzü kara olan, rezil. (bkz : rfi-siyeh). siyeh-rfız :,..,..>-r-:!- (f.b.s.) : bahtı kara. (bkz : siyah-ruz). siyemma � (a.zf.) : "la-siyemma vela si yemma" şekilleriyle : "hele, hususiyle, bfillu sus, her şeyden önce" manfilanna gelir. siyer .H-1"" (a.i. siret"in c.) : 1. ahlak ve yüksek vasıflar. 2. mevzuu Hz. Muhammed'in hayatı olan kitap. 3. (bkz : hadis). Ehl-i siyer : Hz. Muhammed'in hayatını yazan kimse. Siyer-i Darir : Erzurumlu Mustafa Darir bin Yfisurun 1388 (H. 790) yılında Mısır hü· kümdan Berkok namına Ebü-1-Hasen-il-Bekri ile Abdülmelik bin Hişam'ın siyer kitaplanndan birini tamamlar şekilde seçerek dilimize çevirdiği 5 ciltlik mensur siyer-i nebevi'dir. siyyan ı::ı4- (a.i. siyy'in c.) : birbirine denk (•eşit). (bkz : müsavi). [müfredi "siyy" bizde kullanılmaz]. siyyanen 1.:.� (a.zf.) : birbirine denk, mü siM (•eşit) olarak. sofyan ı:,l:_.l.,._ (f.i.): 1. Iran Azerbeycanında küçük bir şehrin adı. 2. müz. Türk müziğinde bir küçük usul; mürekkep usullerin en küçüğü olup, 2 tane nim sofyandan mürekkeptir. 4 zamanlı ve 3 darblıdır. Darbları şöyledir: düm (2 zamanlı, kavi), te (1, nim kavi), ke (1, zayıf). Tabii mertebesinde 4/4 olup, 4/2 ağır sofyan ile 4/8 yürük sofyan nadir kul959
-·--
····--�
sohbet lanılmışnr. Garb müziğindeki sofyan olmayıp, 4 darblı (kavi, zayıf, kavi, zayıf) bir usuldür. Sofyan ile ilahiler, şarkılar, peşrevler, oyun havaları, tevşihler hatta besteler v.b. ölçül müştür. sohbet � (a.i.): görüşüp konuşma; arka daşlık. Adab-ı sohbet : konuşmanın yolu yordamı. sohbet-i yaran : dostlar sohbeti. su' ...,..... (a.i.) : 1. kötülük, fenalık. 2. kötü, fena. sô-i ahlak: ahlak kötülüğü, kötü ahlak. sô-i amel : kötü iş, suç, kusur, kabahat. sô-i eraı : kötü hareketler, kötü davranışlar. sô-i fikr : düşüncenin kötülüğü; kötü dü şünce. sô-i hal : hal kötülüğü, fena, kötü hal. sô-i hareket : fena davranış. sô-i hulk : ahlak kötülüğü. (bkz: sii-i ahlak). sô-i idare: kötü idare. sô-i hazın: hazım bozukluğu. sô-i isti'mal : kötilye kullanma. sô-i i'tiyad: alışıklık fenalığı, kötü alışkanlık. sô-i karin : kötü huylu arkadaş. sü-i kasd: cana kıymaya hazırlanma. sü-il-kınye: bek. umumi halsizliğe yol açan, ishal (sürgün) ve benzerleri gibi hastalık. sü-i misal: kötü örnek. sü-i mizac : sağlık bozukluğu. SÜ•İ muamele : fena muamele. sô-i niyyet : kötü, bozıık niyet sü-i şöhret : kötü tanınmışlık, kötü tanınma. sü-i tefehhüm: fena, yanlış anlaşılma. sô-i tefsir : yanlış yorumlama. SÔ·İ telıakki : kötüye çekme. sô-i teşekkül : vücut yapısının kötü kuru luşu. sô-i zann : feni, kötü sanış. sô[y) ful,-... (f.i.) : taraf, cihet, yan. (bkz : canib). suad Jl.a..... (a.h.i.) : 1. erkek ve kadın adı. sual JIJ..ı.ı, (a.i.c. : es'ile, sualat): 1. sorma, sorulma, soruşturma, soru. 2. (c. es'ile) soru lan şey. 3. dilenme, dilencilik. sual JLa.... (a.i.): öksürük. (bkz: sürfe). sual-i diki : boğmaca öksürüğü. sual-i kelbi : durup durup gelen şiddetli öksürük. sualat ..::.ıYIJ..ı.ı, (a.i. sufil'in c.) : sualler, soru lar. (bkz : es'ile). sub' � (a.s.): yedide bir: ın. su'ban ı:,4-,! (a.i.c.: salibin): 1. büyük yılan, ejderha. (bkz: bürsan). Haşeb-i su'ban : bot. baklagillerden bir •bitki. Luf-i su'ban : bot. yılanotu. 2. astr. semanın kuzey yarım küresinde bulunan Tınnin burcunun çevirdiği büyük kavsin ortasında ve Küçükayı dörtgeni960
nin tam karşısında bulunan en parlak yıldız. (Alpha Draco). subat ..::..4- (a.i.) : 1. uyku, hafif uyku. 2. soğuk sıtma denilen uzun uyku, koma. subbah c4- (a.s. sabih'in c.) : yüzenler, yü zücüler[suda-). sô-be-sü �.,..... (f.zf.): taraf taraf, her tarafa, her yana, her tarafta, her yanda. subh � (a.i.c. : esbah) : sabah, sabah vakti. Salat-ı subh : sabah namazı. subh-i behar : meşhur bir çeşit lfile. subh-i kazib : fecirden önce, geçici olarak, tan yerinin ağannası. subh-i sadık : tan yerinin ağarması. subh ü mesa : sabah ve akşam. subha � (a.i.). (bkz: sübha).
subha � (a.i.): tas. binefsihi aşikar mev cut olmayıp fakat eşyanın sureti ile vuzuh bulduğu için heyula denilen (heba) güneşin ışğında görülen ince toz. subh-dem (a.f.zf.): sabah vakti. (bkz: ale-s-sabfilı). subh-gah .� (a.f.b.i.) : sabah vakti. (l:ıkz: subh-dem). subh-hiz � � (a.f.b.s.) : erken kalkan, erkenci. (bkz : seher-biz). subhi � (a.s.) : 1. sabaha ait, sabahla ilgili. 2. i. erkek adı. subhiyye � (a.s.) : 1. ["subhi" nin müen.]. (bkz: subhi). 2. i. kadın adı. subre •.)-f-A (a.i.): yığın, birikinti. subu' � (a.s.). (bkz: sub'). su'bôb "":'� (a.i.c. : seabib): saf su akan yer. subye � (a.i. sabi'nin c.). (bkz: sabye, sıbye, sıbyan). sôd J.,..... (f.i.) : fayda, kar, kazanç. Bi-sôd : faydasız, karsız. Çi-sôd : ne fayda, neye yarar. sôd J.,_.... (a.s. ve i. sevda'nın c.): sevdfilar. suda' tlJ.wa (a.s.) : 1. baş ağrısı. 2. rahatsız etme, rahatsızlık. suda-ger .,SIJ.,..... (f.b.i.): tüccar, bezirgan. suda-geri u..,SIJ.,..... (f.b.i.): ticaret. süde .J.,..... (f.s.) : 1. sürmüş, sürülmüş. Ruh -sôde: yüzünü sürmüş. 2. ezilmiş, dövülmüş. sudeka' • ÜJ..w> ("ka" uzun okunur. a.s. sadik' in c.): doğru, hakiki dostlar. (bkz: sudkan). süde-rü .,., u.,_.... (f.b.s.): sürülmüş yüz. sudfe u.ı..w,. (a.i.) : fels. tesadüf, fr. hasard.
r�
suhte-kevkeb sudg e. ..ı....a (a.i. esdag) : 1. şakak. 2. şakak lardan sarkan saç. sudgi ı.,si..ı....a (a.s.) : şakağa ait, şakakla ilgili. Azm-ı sudgi: şakak kemiği. sudkan ı::,U.ı.- ("ka" uzun okunur. a.s. sadik' ın c.): doğru, hakiki dostlar. (bkz: sudeka). sud-mend ..ı.:....J_,...... (f.b.s.) : faydalı, karlı, kazançlı. sudur .;J.ı.- (a.i. sadr'ın c.) : 1. göğüsler. 2. sadrazamlar. 3. kazaskerler. sudur-i kiram : kazaskerler. sudur-i nas : vezirler. sudur .;J.ı.- (a.i.) : sadır olma, meydana çık ma, olma. (bkz: vuku', zuhur). suf ...J...,_.... (a.i.c.: esvaf): 1. sof, yün, yapağı. 2. yün dokuma. sufar .;Ü_,...... (f.i.): 1. iğne deliği. 2. ok gezi. sufef ...U....... (a.i. sofa'nın c.) : sofalar. sufeyha � (a.i.): levhacık. sufeyha-i azmiyye: anat. kemik levhacığı, fr. !amelle osseuse. suffe u....a. (a.i.c. : sufef) : sofa. Çemen-i suffe: çimenlik, çimenli yer. sufi v-A...,_.... (a.i. ve s.c.: siifiyyiln): 1. tasav vuf ehli. 2. sofu. (bkz: mutasavvıf). sufiyan ı::,4,l_,... (a.i.c.) : silfiler, sofular. sufiyan-ı kule: tar. Osmanlılarda hükümdar sarayımn kulesinde kapıcılık görevinde bulunan bazı kimseler. sufi-yane ..'.ı.,..... (f.s.) : 1. iğne ile ilgili. 2. i. ince iğne işi, bir çeşit ince nakış, kasnak işi (nakış). sı1zen-per ->f,..'.ı.,..... (f.b.s.) : kanat tüyleri iğne gibi düz ve dik olan [kuş]. siızi ıs..'.ı..,...,. (f.s.) : 1. yanma, tutuşma ile ilgili. 2. i. erkek adı. sı1z-i dil JJ..;,,.... (f.b.i.) : müz. Türk müzi ğinde bir şed makamdır. Tahminen Abdülhalim Ağa'nın ihtiraı ve l 80 seneliktir. Çok kudretle ve bariz olarak his tebliğ eden sfiz-i dil'de aşk ıztırabı, mazi hasreti gibi duygular sezilir. Rağbetle kullanılmıştır. Zengüle'nin hüseyni aşiran (mi) perdesindeki şeddidir. Güçlüsü -beşinci derecede olan- pfiselik (si) dir. Umu miyetle inici olarak seyreder. Niseb-i şeıife'den -Zengüle gibi- 7 tanesine sahip olmakla "müla yim" dir. sfız-i dil-ara I Ji J-l..;.,..... (f.b.i.): müz. Türk müziğinde bir mürekkep makamdır. III. Selim tarafından terkibedilmiştir. Az kullanılmıştır. Murad-namede de bildirildiğine göre en az altı asırlık bulunması Hl.zımgelen nigar makamının 966
terkibi, sfiz-i dilara ile aynıdır; sonradan nigar makamının tamamıyla unutulmuş olduğu III. Selim'in sfiz-i dilara'yı terkibinden anlaşıl maktadır. Gene Abdülkadir Meragi'nin Cami' ül-elhan'ında "çargah-mahur" makamı geçmek tedir ki, bu da aynı terkipte bulunsa gerektir. Sfiz-i dilarli, çargah ile şeddi olan mahur'dan mürekkeptir. Mahur ile rast perdesinde (sol) kalır (ki bu aynı zamanda çargah'ın güçlüsü dür). Güçlüsü birinci derecede -çargahın durağı olan- çargah (do), ikinci derecede de -mahfir'un güçlüsü olan- neva (re) dir. İnici-çıkıcı karışık bir şekilde seyreder. Donanımına mahürun "fa" küçük mücenneb diyezi arızası konulur ve çargah için bu perde, nota içerisinde bekar yapılır. Bazı bestekarlar sfiz-i dilara'da hüseyni geçkisi yapmağı adet edinmişlerse de, bu, makamın terkibinde mevcut değildir. sôziş ,.;...;,,_.... (f.i.): 1. yanma, yakma. 2. te'sir etme, dokunma. 3. yürek yanması, büyük acı. sôziş-i nihan : gizli yanma; için için yanma. süz-nak dl..:ı_;..... (f.b.s.) : 1. yakan, yakıcı. 2. dokunaklı. (bkz: müessir). 3. müz. Türk mü ziğinin 13 numaralı (sonuncu) basit makamıdır. Basit makamlardan yegane yeni olanı olup, bütün diğerleri pek eskidir. Sfiz-nak, tahminen 1780 senelerinde Abdülhalim Ağa, Ahmet Ağa, Mehmet Ağa"dan biri tarafından icadedilmiştir. O zamandan beri, en ziyade rağbet edilen makamlardan biridir. Net olarak içli bir hüzün telkin eder. Sumak, rast beşlisi ile hicaz dört lüsünden yapılmıştır. Rast beşlisi ile rast (sol) perdesinde durur. Güçlüsü, beşli ile dörtlünün birleştiği beşinci derecede olan neva (re) dir. inici-çıkıcı karışık bir şekilde seyreder. Dona nımına "si" koma bemolü, "mi" bakıyye bemolü ve "fa" bakıyye diyezi konulur (ilki rast beşlisi ve son ikisi de hicaz dörtlüsü için). Niseb-i şerife'den dizisinde 7 tane bulunmakla "mülayim" sayılır. Orta sekizlisindeki sesleri -pestden tize doğru olmak üzere- şöyledir: rast, dügah, segah, çargah, neva, evic ve gerdaniye. Bu asıl sfiznak'dır. Bir de durak üstü olarak dügah perdesi yerine zengüle kullanan sfiznak vardır ki, buna "zengüleli sfiznak" derler ve zengüle makamının rast (sol) perdesindeki şeddi (hicazkar) gibidir. Hicazkardan farkı, daima değil, fakat ancak karara doğru karakte ristik olarak zengüle perdesini bir nevi üst yeden olmak üzere kullanmasıdır. süb' &- (a.i. seb'den): yedide bir. sübai .;-4- (a.s.) : 1. yedi harfli, yedizli, yedili [kelime v.b.]. 2. yedi kısımlı, yedi parçalı. sübat ..::..4-,- (a.i.) : 1. bek. dalgınlık, has tanın dalması, koma, fr. lethargie. 2. uyku. hafif uyku. sübat-ı gaflet : gaflet uykusu.
süfliyye Sübbuh C.-H-'"' (a.h.i.): Allah. (bkz: Rabb). sübha """'-:'-"" (a.i.) : 1. çekilen tesbih. 2. tes bih tanesi. sübha-i zakir : zikredenin tespihi. sübha-dar .; 1.ı � (a.f.b.s.): tespihli. sübha-gerd, sübha-gerdan, .ı� � ı:,1.ı� � (a.f.b.s.) : tespih devr eden, edici. sübha-keş ut.!. .............., (aJ.b.s.): tesbih çeken. (bkz: sübha-şümar). sübhale � (a.i.): "suphanallah" demek. sübhan ı.:,L....+w, (a.h.i.) : Allah. sübhane l....+wı (a.s.) : Allah'a ait, Allah ile ilgili. (bkz rabbani). sübhiiniyyet �L....+w, (a.i.): kutsallık. sübha-şümiir .;t......!. � (a.f.b.s.) : tespih çeken. (bkz : sübha-keş). sübul J.H-'"' (a.i. sebil'in c.). (bkz : sübül). sübıir .;� (a.i.) : azap, sıkıntı; mahvolma. sübut.:.� (a.i.) : sabit olma, gerçekleşme, meydana çıkma. ["bulmak" fiili ile kullanılır]. sübut f,.,S....,. (a.f.b.s.) : susan, susmayı seven. sülaf, sülife � .....� (a.i.): ı. şarap. (bkz: bade, hamr, sahba). 2. meyve suyu. 3. bir şeyin en güzel tarafı. sülale (Jll,.- (a.i.): soy sop, döl döş, ocak. sülile-i tabire : Hz. Muhammed'in temiz sülalesi. sülim, sülami ı..ı--� • (a.i.c. : süla miyat): bek. el ve parmak kemiği. sülimiyat .:..�� (a.i. sülami'nin c.) : bek. el ve parmak kemikleri. sülasa I -il� (a.i.): salı.
.,_,,,..:.:..,s....,.
r�
.u.c.
f
sülasi ı,,!,� (a.s. selise'den) : 1. üçlü, üç şeyden meydana gelen. sülisi-1-ezbar : bot. bir sapta üç çiçeği bulu nan •bitki. sülasi küiıl: kim. •üçüncül alkol, fr. alcool tertiaire. sülasi mezidün fib : a. gr. zaid harf almış üçlü kelime. sülasi mücerred: a. gr. üç harfli asli kelime kökü. sülasi-r-re's : üç kafalı (hayvan). 2. a. gr. aslı üç harf olan [fiil]. 969
sülehfa sülehfa u.....ı..... (a.i.) : (bkz: sillhafa). sülehfat ..::.lL..L.... (a.i.): (bkz: sülhafat). Süleyman Çelebi ı.,t4, (a.h.i.) Bursa'da doğmuştur. babasının adı Ahmet Paşa'dır. önce Sultan Yıldırım Bayezit'ın, son ra Emir Süleyman'ın yakınlarından olmuştur. Peygamberimiz hakkında yazdığı Mevlid'i ile pek çok İslam şairine nasibolmayan bir şöhret kazanmış, mevzuunu yüksek bir samimiyeJ ve heyecanla ifade eımeğe çalışmıştır. Eserini Aşık Paşa'nın "Garibn!ime"si ile Kadı Darir'in "Siyer-i Nebevi tercümesi"nden ilham alarak 1409 senesinde tamamlamıştır. Hz. Muham med'e karşı samimi bağlılığım, derin tahassüs leriyle ve Islam ümmetinin dini heyecanlarıyla mezcederek nakle muvaffak olduğu için bu manzum eser, bu sahada yazılmış bütün eserler arasında en çok saygı ve kıymet kazanmıştır. (d.: '! • ö. 1421). süleymani �L...+L... (a.i.): 1. kemer tokası ve sfilre yapmakta kullanılan kıymetli bir taş. 2. süleyman'a lit, süleymanla ilgili. 3. s . g. s. güzel sanatlarda kullanılan bir kağıt cinsi: [tez hip, hat, minyatür v.b.]. süleyme � (a.i.): bek. el ve ayak par maklarının ikinci kemiği, fr. phalange. süleyme-i sagire: anat. parmak üçüncü kemiği, fr. phalangette. sülhafıi Li.cıJ.... (a.i.): kaplumbağa. sülhafıi-i azb: zool. tatlı su kaplumbağası. sülhafi-i bahriyye : zool. deniz kap lumbağası. sülhafıi-i berriyye : zool. kara kaplumba ğası. sülhafıi-i mezragıyye : zool. nehir, göl ve bataklıkların kenarında yaşayan, kara kap lumbağasına benzer bir cins kaplumbağa. sülhafıit ..::ıli.cıJ.... (a.i.c.: selahil): zool. kap lumbağa. (bkz : sülhafa). sülhafiyye � (a.i.) : zool. kaplum bağalar, fr, cheloniens. sülla' ..� (a.i.): nebatlann (•bitki) kabuklan üzerinde bulunan ve kolaylıkla kopan dikenler. süllif ...J� (a.i. selefin c.) : selefler, önce gelip geçmişler. (bkz: eslaf). sülle ill (a.i.) : 1. çok para. 2. insan top luluğu, kalabalık. La-yüferriku beyne-s sülle ve-s selle : koyun sürüsü ile insan kalabalığım farketmez; çok aptal. süllem r,L- (a.i.c. : selalim) : 1. merdiven. (bkz : mi'rac1, mirkat) : 2. bek. kulağın için deki merdiven şeklinde olan boşluk. sülme � (a.i.): gedik, çatlak. (bkz: sahre). sülôc l:.� (a.i. selc'in c.): karlar.
.:ıı....+ı....
970
süluk ı:J.,L.. (a.i. silk'den) : 1. bir yola girme, bir yol tutma. 2. hususi bir sınıfa, bir grupa katılma. 3. bir tarikata intisabetme. sü'lôl J.,J� (a.i.): 1. meme başı. 2. vücutta meydana gelen siğil. sülüs ı.!..J!i (a.i.) : 1. üçte bir. 2. (bkz : hatt-ı sülüs). 3. sikkenin üçte bir değerindeki madeni para. sülüs celisi : g. s. bir yazı sitili. sülüs grossi : g. s. bir yazı sitili. [hattat Rakım'ın icadıdır]. sülüsan .:,� (a.s.): üçte iki, üç kısımda iki kısım. (bkz: sülüseyn). sülüseyn � (a.s.c.) : üçte iki, üç kısımda iki kısım. (bkz: sülüsan). sülüsi � (a.s.) : 1. sülüsle, üçte bir ile ilgili. 2. i. bir yazı sitili. sülvan, sülvane (.jı..,ı.... , �ı..,ı.... (a.i.) : yüreğe ferahlık veren ruh; iç açıcı ilaç. süm f"""' (f.i.): dört ayaklı hayvanların tırnağı. süm'a � (a.i.) : görsünler, işitsinler diye yapılan göstermecilik. (bkz: riya). sümeyre •� (a.i.): 1. meyva çağlası. 2. bot. kendi üzerine kıvrılmış yaprak. sümmak JL...ı.. (a.i.): somak, kebaba, hamura konulan ekşice ve kırmızı taneler. sümme � (a.zf.) : 1. sonra. (bkz : ba'dehu, pes). 2. tekrar ve tekrar. sümme-t-tedarik ı:J .J l.ııll � (a.b.s ve zf.): tedarikten sonra, iş olduktan sonra düşünül müş, sonradan uydurma; son anda yapılan veya düşünülen. [aslı: "sümme+tedarük" dür]. sümpare • .J lt- (o.i.) : zımpara. (bkz : sünbade). sümre, sümret ..::ı..,....._ , •..,....._ (a.i. esmer lik, karayağızlık. süm-tıraş ,.;. ı.,ı....... (f.b.i.) : suntraç, nalbant ların tırnak kesme aleti. sümôhat ..::ı.:ı...,......... (a.i.) : elaçıklığı, cömertlik. (bkz: semahat). sümôm (a.i. semm'in c.) : zehirler, ağılar. (bkz: sımam). sümut .ı.......... (a.i. simat'ın c.) : 1. sofralar, yemek masaları. 2. sofraya gelmiş yemekler. 3. saflar, sıralar, diziler. sümün � (a.i.) : sekizde bir : l/8. (''sümn" de denilir). sümüvv .,..._.... (a.i.) : yükseklik, yücelik. (bkz: rifat, ulüvv). [maddi, manevi kullanılır]. sünai ..;,� (a.s.) : 1. ikili, ikilik, iki kısımdan olma. 2. gr. asli harfi iki olan [kelime]. s . fels. •ikincil, fr. secondaire.
r..,..........
sür'at-i intikal sünai�yül-mesken : bot. iki evcikli, fr. dioique. sünii küul : kim. •ikincil alkol, fr. alcool secondaire. süniiyye �W (a.i.) : fels. ikicilik. fr. dualisme. (bkz: isneyniyyet). sünbade •.ı� (f.i.) : zımpara. (bkz : süm pare). sünbadec ti:.ı� (a.i.). (bkz: sünbade). sünbük ı:.4,.:..- (a.i.c. : senabik) : toynak, at, eşek gibi tek urnaklı hayvanların urnağı. sünbül � (f.i.) : 1. sünbül. 2. güzellerin saçı. sünbül-i asafir: (bkz: file 4.11). sünbül-i hatai : bot. melekotu. sünbül-i hindi : bot. kediotu. sünbül-i müzekker : bot. tırtılımsı, fr. chaton. sünbül-i riımi : bot. hind sünbülü, nardin yağı, kedi om. sünbül-i sir-ib : taze, taravetli sünbül. sünbül-i teber : bot. güzelhamnçiçeğigil lerden, •özellikle iki çeşidi çok yaygın olan bir süs •bitkisi. sünbülat ..:.)l.....;....... (a.i. sünbüle'nin c.) : ba. şaklar. sünbüle d.ı.:ı...... (a.i. sena.bil, sünbülat) : 1. başak. 2. astr. Başak Burcu, semanın kuzey yarım küresinde bulunan yedi parlak yıldızdan müteşekkil bir dörtgen ve iki kuyruklu bir burç, tat. virgo; fr. vierge. [Güneş ağustosta bu burca girer]. 3. müz. muhayyer sünbüle maka mının XIX. asırdan evvel kullanılan ismi [maamafih, bu iki makam arasında ehemmiyet siz bir farkın bulunduğu anlaşılıyor]. Sünbüle en eski makamlardandır. 4. Muallim Naci'nin 1890 da basılmış bir şiir kitabı. sünbüle-i kadim : müz. Türk müziğinde eski bir mürekkep makamdır. sünbüle-nihavend ..ı.:._, t,..:. � (a.f.b.i.) : müz. Türk müziğinde bir mürekkep makam olup zamanımıza kalmış nümıinesi yoktur; en az iki asırlıktır. sünbüli ı.ı4,:ı- (f.s.) : 1. sünbüle mensup, sünbülle ilgili. 2. yağmırsuz kapalı hava. 3. Halvetiyye tarikatının Sünbül Sinan Efendi bölümüne mensup. 4. i. g. s. bir yazı sitili. Sünbüliyye-i Halvetiyye �..,ı.;. • � (f.a.h.i.) : tas. Halvetiyye tarikatı şubelerinden "Cemfiliyye-i Halvetiyye" nin kollarından biri. [Sünbül Sinan adıyla meşhur Sinaneddın-i Bor lovi tarafından kurulduğu için bu adı almıştır]. sünbül-zir .,ıJ.4.:ı...... (f.b.i.): sünbül bahçesi. sündüs .,...ı.:...... (a.i.): parlak renkli, çiçekli altın veya gümüş telle işlemeli, nakışlı olarak dokunmuş ipek kumaş.
sündüsi ı.r"".ı.:...... (a.s.) : sündüsten yapılmış şey. sünen ,:;.......... (a.i. siinnet'in c.): sünnetler. sünen-i seniyye : Hz. Muhammed'in işle dikleri kutsal işler. sünne '4.l..ı...ı (a.i.) : (bkz: sünnet). sünnet ..:...:,....... (a.i.c. : sünen) : 1. iyi ahlak, iyi tabiat. 2. Hz. Muhammed'in sözleri, işleri ve tasvibleri [misvak kullanma, cemaatle namaz kılma v.b.. gibi].(bkz: hadis). Ehl-i sünnet : Şia'nın haricindeki İslam mezheplerine mensup olan çoğunluk. sünnet-i gayr-i müekkede : Hz. Peygam berin çok defa eda edip hazan terk ettikleri sünnet [namazda uzun okuma, ikindi ve yatsı namazlarının ilk sünnetleri gibi..]. sünnet-i müekkede : Hz. Peygamberin hemen hemen daima eda ettikleri (sabah, öğle, akşam namazlarındaki) sünnetler. 3. çocuğu sünnet etme. (bkz : hitan). sünnet-ullah : Allah'ın koyduğu nizam. sünni, sünniyye �, ı.r"- (a.s.) : sünnet ehlinden olan kimse. [aksi : şii]. sünılh (a.i.c. : sünilhat) : 1. sağlam ve emin olına. 2. adamakıllı bilme. 3. (sinh'in c.): diş yuvaları, diş çukurları. sünılh c:.,ı.... (a.i.c. ; sünıihat) : 1. akla, hatıra gelme, içe doğma. 2. çıkma, zuhur etme, vaki olma. Şeref-süniıh : şerefle akla gelen. sünôhat ..:.L...,ı.... (a.i. süniih'un c.) : akla, hatıra gelen, içe doğan şeyler. sünôhi ..,....,ı.... (a.s.) : 1. içe doğma haline mensup, hatıra gelmekle ilgili. 2. erkek adı. sünôn ı:.,,,:.......,. (a.i. sene'nin c.) : yıllar. (bkz : sinin). (f.s.): (bkz: -sipar). -süpir süpare •.,Lt,- (f.b.i.) : 1. Kur'an'ın her bir cüzü. 2. mecmua, küçük kitap. [aslı : "si-pare = 30 cüz" dür]. süpürde ..ı� (f.s.) : 1. ısmarlanmış, sipariş olunmuş. 2. �erilıniş, bırakılmış. sür .,..... (a.i.) : (bkz: sürr). süradık J..ıl.,..- (a.i.c. : süradıkat): l. büyük padişah çadırı. 2. saray perdesi. (bkz : sera -perde). süridikat ..:.U.ıl.,..... ("ka" uzun okunur. a.i. süradık'ın c.) : 1. saray perdeleri, harem daire lerinin önüne çekilen büyük perdeler. 2. otağlar, padişah çadırları. sürag t.' .ı- (f.i.): iz, eser, işaret. sür'at ..::..A.,..... (a.i.) : çabukluk, hız. sür'at-i infial : çok çabuk gücenen, darılan. süı:'at-i intikal : çabuk anlama, çabuk kav rama.
t.,ı....
.,4-
971
sür'at-i intişar sür'at-i intişar : yayılma hızı. sür'at-i mümkine: mümkün olan çabukluk. sür'at-i seyr : gidiş hızı. sür'at-i tebahhur : fiz. buğulaşma hızı. sürb '-:'.,..,. (f.i.) : kurşun; kalay; kurşun ve kalay kanşınn. sürbe �.,..,. (a.i.c. : süreb, sürüb) : 1. sürü. 2. güruh, cemaat. sürehli' .,..... (a.s. sarih'in c.) : saf ırklar. sürer .J.,..... (a.i. sürre'nin c.) : anat. göbekler. Süreyya�� (a.h.i.) : 1. astr. Ülker yıldızı. [semanın kuzey yanın küresinde Sevr burcu nun en parlak yıldızı olan Eddeberan'ın ileri sinde ve Feres-i A'zam istikametinde görünen güzel bir yıldız kümesi (Pleiade�)]. (bkz : Pervin). lkd-ı Süreyya. astr. Ülker [ger danlığa benzetilmesinden dolayı bu ad verilmiştir]. 2. erkek ve kadın adı. 3. asılmış avize. sürfe .o.,..,. (a.i.) : biy. kurtçuk. sürfe .o.,..,. (f.i.): öksürük. (bkz: sual). sürh .,..... (f.s.) : 1. kırmızı, kızıl. (bkz ahmer). 2. kırmızı mürekkep. 3. bab veya fasıl başlıkları kırmızı mürekkeple yazılmış olan yazma kitap. sürh-Ab '-:'i .,..... (f.b.i.) : 1. kırmızı su. [kan ve şarap]; allık. 2. mec. keder, gözyaşı. sürh-abi ı.rlı..... .,..,. (f.b.i.) : 1. kırmızı ördek. 2. s. kırmızı su renginde olan. sürhi �.,..,. (f.i.) : kırmızılık, kızıllık. (bkz : humret). sürhi-i hieab: utançtan doğan kırmızılık. sürh-ser �.,..... (f.b.s ve i.) : 1. kızılbaş. (bkz: rafızıj. 2. s. kırmızı başlı. sürin (f.i.) : 1. makat. 2. göbek. süriyye ':!.,..,. (a.i.c. : seranj : cariye, odalık. (bkz : kenizek, memluke). (a.i.) : anat. kalın bağırsağın alt sürm kısmı. Nezf-i sürm: basur. sürme "--.,..... (f.i.): sürme. (bkz : kuhl). sürme-çıib '":'.J-'t ......,..... (f.b.s.) : göze sürme çekmek için kııllanılan mil. sürme-dan ı:, IJ ......,..,. (f.b.i.) : sürme kabı, sürme hokkası. sürme-keş ,.;.s. ,ı,...,,_ (f.b.s.) : sürme çekmiş; sürme çeken, sürme çekici. sürr .,..... (a.i.) : anat. yeni doğmuş çocuğun kesilmiş göbeği. sürrak JI.,..,. (a.s. siirik'ın c.): hırsızlar. (bkz : düzdan). sürrat ..::.1.,..... (a.i. sürre'nin c.). (bkz: sürer).
.ı....
t
t
v-:,,_
r.,..,.
f/72
sürre ,.,,_ (a.i.c. : sürer, sürrat) : 1. göbek. (bkz: naf). sürre-i batına : yumurtanın sarısı, iç göbek, fr. chalaze. [tam ortasında bulunmasından kinaye]. sürre-i rie : anat. akciğer göbeği, fr. hile pulmonaire. 2. s. erkeğin hoşlandığı [kadın]. sürrevi ı.s.J.,...... (o.s.) : göbeğe ait, göbekle •il gili. [aslı : "sürri" dir]. (bkz : sürri). sürri ı.s.,...... (a.s.) : göbeğe ait, göbekle •ilgili. sürüb '-:'.J� (a.i. serb'in c.): 1. içyağları. 2. azarlamalar, çekiştirmeler, beğenmeler. sürüc G:-'.,..... (a.i. serc'in c.) : eyerler, at ta kımları. sürôd J_,.,..... (f.i.) : şarkı; türkü. sürüd-i bezir : bülbül nağmeşi. sürôd-i husrevani : müz. Iran sasani mü ziğinde halk türkülerine verilen isimlerden biri. [kısaca: husrevini de denilir]. sürüd-gô � J_,.,...... (f.b.i. ve s.) : 1. şarkıcı, solist. 2. şair, ozan. sürôd-sera ı.,..... J_,.,..... (f.b.i. ve s.) : 1. şarkı cı, solist. 2. şair. sürür .J.J.,..... (a.i.) : sevinç. Dar-üs-sürur : sevinç evi, sevinçli yer. Süruri I.S.J.J.,..... (a.h.i.) : XVIII. asrın ikinci yansında yaşamış olan bu şairin asıl adı Osman'dır. Adana'lıdır. Şiirde önce "Hüzni" sonra da "Süriiri" mahlasını kullanmıştır. Bir çok şiirler yazmış ve bunlaıdan bir divan terti betmiştir. Şiirlerin çoğu hiciv ve mizaha aittir. Zamanı şairlerinden Sünbülziide Vehbi ile Şeyh Galib'i de hicvetmiştir. Süruri'nin asıl şöhret ve muvaffakiyeti "ebced" hesabıyla tertibettiği manzum tarihlerindedir. Tarihlerinden bir kısnn sonradan "Süruri Mecmuası" adıyla neşredil miştir. (d. : ? - ö.: 1813). sürôri .> ı..,_.... (f.i.) : l. atlı. 2. atlı asker. 3. gemi kaptanı. süver _,� (a.i. sfıre'nin c.): sureler. süveydıi ı�.,_... (a.i.) : l. kalbin ortasında bulunduğu sanılan kara benek. 2. kaltıdeki gizli günah. 3. bot. •besidoku, fr. endosperme. 4. bot. besiörü, fr. albumen. süveydi-ül-kalb : yürekte olan siyah nokta. (bkz : esved-ül-kalb, habbet-ül-kalb, sevda-ül -kalb). süveyk J.:!..,_.... (a.i: sak'dan): bot. sapçık. (f.s.): üçüncü. (bkz: slilis). süvüm süyı'.if ..J.J-:!-"" (a.i. seyfin c.): kılınçlar. (bkz : esyıi.f) Bakıyyet-üs-süyiıf : kılıçtan arta kalanlar, savaştan ölmeden kurtulabilenler. Ehl·İ süyı'.if: kılıç ehli, askerler. süyôh C.J-:!-"" (a.i. seyh'in c.) : 1. akar sular. 2. çizgili elbiseler. (bkz: esyah). süyôl J.J-:!-"" (a.i. seyl'in c.) : seller.
r..,.....
ş Şaabin QHLa...!ı (a.i. şa'b!n'ın c.) : şa'banlar. şaayir �� (a.i. şaire2nin c.) : hek. arpa cıklar, fr. orgelets. şab ..._.Ll, (f.i.) : şap. şab-ı rı'.imi: bir çeşit biber. şah '":'w. (a.s. ve i.): (bkz: şabb). şa • b ............J. (a.i.c. : şufıb) : l. cemaat, taife; kabiİe. 2. Kızıldenizden çıkarılan dallı budaklı taşlar. 3. bölünmüş, parçalanmış şey. 4. hek. kafatasındaki çatlaklık. F. 63
şa'bıin ı:,� (a.i.c.: şaabin): l. arabi: ayla nnın sekizincisi, ramazandan önce gelen ay. 2. erkek adı. Şa 'biniyye-i Halvetiyye �,,,ı...;.. •�4,a.-!. (a.b.h.i.) : tas. Halvetiyye Tarikan asli şu belerinden biri. [kurucusu: Şa'ban-ı Veli'dir]. şabiş J.4Ll. (f.i.) : takdir etme, beğenme, "aferin!" deme. (bkz: hôşii). şabaşı �4W. (f.i.): aferin deme, beğenme, alkışlama.
973
şabaş-han şabaş-han ül_,..;. ..,tl;,Ll. (f.b.s.) : beğenip alkışlayan, aferin diyen. (bkz : aferin-han, tahsin-han). şabb ._.Ll, (a.s. ve i. şebab'dan. c. : şübban) : genç, ·delikanlı ; yiğit. Şeyh ü şabb: ihtiyar ve genç. şabb-ı emred : henüz sakalı, bıyığı çıkmamış olan genç. şa'beze ·� (a.i.) : el çabukluğu, hokka bazlık. (bkz: şu'bede). şa'beze-baz ll;, ·� (a.f.b.s. ve i.) : hok kabaz. şah-hane ��Ll. (f.b.i.): şap çıkarılan yer. şad ..ıl...J. (f.s.) : sevinçli. (bkz : memnun, mes rur). Dil-şad: gönlü sevinçli. şad-ab ._.j ..ıLl. (f.b.s.) : suya kanmış, sulu; taze. (bkz: reyyan). şad-abi ı.r.İ ..ıLl. (f.b.i.) : suya kanmışlık, sulu olma; tazelik. şad-ab-ter � i ..ıLl. (f.b.s.): çok, aşırı sulan mış, su verilmiş. şadan ül..ıl...J. (f.s.) : 1. sevinçli, keyifli. 2. şad kimseler. 3. i. kadın ve erkek adı. şad-behr .>r. ..ıl...J. (f.b.i.): sevinçli durum. şad-hab '":"ı_,..;. ..ıLl. (f.b.s.): uykusu tatlı. şadi (S..ıl...J. (f.i.) : 1. memnunluk, sevinçlilik, gönül ferahlığı. (bkz : mesruriyyet). 2. erkek adı. Mürde-i şadi : çok sevinçten gelen ölüm. [müen.: "şadiye"]. şadiye 4...,..ıl...J. (a.s.): 1. güzel sesle şarkı oku yan, şiir ·söyleyen kadın. 2. i. kadın adı. şadi (S..ll...J. (a.i. şeda'dan): 1. mahkeme hade mesi; mübaşir. 2. tar. vaktiyle sultan sarayına odun götüren yeniçeri; odun anbarı me'muru. 3. nağme ile şiir okuyan. 4. ilimden, edebiyat tan hissesi olan. 5. tar. torba oğlanı, Acemi Ocağı neferi. şad-kam rlS ..ıLl. (f.b.s.): çok sevinçli. şad-karni ı.r"IS ..ıLl. (f.b.i.): çok sevinçlilik. şad-man ül....ıLl. (f.s.) : sevinçli. (bkz : mahZUZ, memnun, mesrur). şad-mani ı.r=,L....ıLl. (f.i.) : sevinç. (bkz : mah zuziyyet, mesruriyyet). tzhar-ı şad-mani : sevincini gösterme. şad-merg � .,... ..ıLl. (f.b.i.) : sevinç ölümü, çok sevinmeden doğan ölüm. şad-nak dl:ı..ıLl. (f.b.s.) : gönlü memnun. (bkz: mesrur). şadurvan ül ., _,..ıLl. (f.b.i.) : şadırvan, en çok cami avlularından bulunan, etrafı çok musluklu duvarla çevrili su haznesi.
974
şae .LJ. (a.fi.): istedi. İnşa'-Allah (inşallah): Allah istedi ise; Allah isterse. şafak � (a.i.) : 1. gurubdan sonraki alaca karanlık. 2. Güneş doğmadan önceki alacalık. şafak-alôd ..ı_,Ji � (a.f.b.s.) : şafak ren ginde, şafak gibi. şafak-gôn Ü� (a.f.b.s.) : şafak renkli, kızıl. şafak-nümôn ü� (a.f.b.s.) : şafak yeri gibi kızıl renkte görünen. şafi' t,-ll...J. (a.s. şefaat'den) : şefaat eden, kabahatli kimsenin afvı için araya girip yalva ran. (bkz : şefi'). şafi-i rıiz-i ceza (ceza gününün şefaatçisi): Hz. Muhammed. şafi-i yevm-i arasat [arasat (meydan) gü nünün şefaatçisi]: Hz. Muhammed. şafi, şafiye �Ll. , ull...J. (a.s. şifa'dan) : 1. şifa veren, verici, hastayı iyi eden. Edviye -i şafiye : şifalı ilaçlar. 2. kifayet eden, yeter görünen. (bkz: mukni'). Cevab-ı şali: yeter görülen cevap. Şafii �LJ. (a.h.i.) : lmam-ı Şafii mezhebin den olan kimse. Şafii �LJ. (a.h.i.) : sünnet ehlinin salik bulundukları dört mezhepten birinin imamı olan zat [Gazzeli olup asıl adı İdris'dir]. (Hicri: d.: 150 - ö.: 204). şafiiyy-ül-mezhep: Şafii mezhebinden olan kimse. şafiyye �LJ. (a.i.): Şafiilik, lmam-ı Şafii mezhebinden olma. şagal Jla....!. (f.i.): (bkz: segal). şagil Jil...J. (a.s. şugl'den) : 1. meşgul eden, edici. 2. meşgul olmayı gerektiren. 3. işgal eden; tutan. 4. bir mülkte oturan. şagird ..ı.,SL!. (f.i.c.: şagirdan). (bkz: şakird). şagirdi (S..ı.,SL!. (f.i.): şakirtlik, çıraklık. şah LJ. (f.i.): 1. dal, budak. (bkz: gusn). şah-ı gül : gül dalı. 2. geyik ve benzeri gibi hayvanların dallı boynuzu. (bkz: kam). şah-ı ahô : ceylan boynuzu. 3. parça. şah şah : parça parça. 4. kadeh. 5. parmak uçlarından koltuğa kadar insan eli. 6. su arkı. 7. eğe kemiği. 8. alın. 9. elbise tirizi. 1 O. bü yük boy ney. şah .LJ. (f.i.c. : şaban) : 1. padişah. (bkz : husrev, pad-şah, şeh, şehen-şah). 2. Iran veya Efgan hükümdarı. 3. satranç taşlarının en mü himi. şah-ı encüm : astr. Güneş. şah-ı geda-nihad: fakir mizaçlı şah, kibirli olmayan hükümdar. şah-ı Kerbela (Kerbela şahı): Hz. Hüseyin.
t
şah-merdin şıih-ı Kevneyn : "İki Dünyanın şahı" : Hz. Muhammed. şah-ı Levlıik : Hz. Muhammed. şıih-ı miran (yılanlann şahı, padişahı) ejderha. şah-ı merdin, şah-ı velayet : Hz. Ali. şah-ı Risalet : Hz. Muhammed. şah-ı şir-çeng: arslan pençeli padişah. şah-ı zinde (Kasım İbn-i Abbas) Hz. Muhammed'in yeğeni. şah-ı zü-1-fekar : Hz. Ali. şaha ,ı.,i.L,.!, (f.i.) : 1. boyunduruk. 2. iki dişli çatal. şahab ":'L,.-!. (a.i.c. : şihban, şühüb) : l. (bkz : şihab). 2. erkek adı. şahadet .::..JL,..!, (a.i.) : 1. şahitlik, şahitlik etme, •tanıklık. 2. bir şeyii:ı doğruluğuna inanma. 3. delalet, alamet, işaret. 4. "eşhedü en la ilahe il lallah..." cümlesini söyleme. 5. şehitlik, şehit olm.a. 6. Jözle görülen şeyler, varlıklqr, dünya. Alem-ı şahadet : Dünya, cihan. Alim-ül-gayb ve-ş-şahade (görülen ve görülmeyen şeyleri bilen): Allah. şahadet-name ,ı....l.UJL,..!, (a.f.b.i.) : ı. dip loma. 2. vesika, •belge. şahamet ..::.ı...l......J. (a.i.) : yağlılık, semizlik, şiş manlık, şişman olma. şaban ı:,t..W. (f.i. şah'ın c.): şahlar. şahine ..:.t..Ll. (f.zf.) : 1. hükümdar-a ait, hükümdarla ilgili. 2. hükümdara yakışacak şekilde olan, çok mükemmel. şah-bal J'-:ı,AW. (f.b.i.) : kuş kanadının en uzun tüyü. (bkz : şeh-bal). şıih-baz .;4,AW. (f.b.i.) : l. bir cins iri ve beyaz doğan. 2. s. yiğit, şanlı, gösterişli [adam]. şıib-bender ..,�w. (f.b.i.). (bkz : şeb-ben tler). şih-beyt � .w. (f.a.b.i.) : ed. bir gazelin en güzel beyti. şah-dane Yl..ı.&W. (f.b.i.) : 1. iri inci tanesi. 2. kenevir tohumu. şah-dar ..,ı,ı.ı;.w. (f.b.s.) : 1. dallı, budaklı [ağaç]. 2. dallı boynuzu olan [hayvan]. şah-dıiru -,,;l..ı.&W. (f.b.i.) : şarap. (bkz : bade, sahpa). şahen-şıih .LJ..:..&W. (f.b.i.) : en büyük padi şah, şah, padişahlar padişahı, şahlar şahı. şahen-şıihi c.,61.J..l.&W. (f.b.i.) : ulu padi şahlık, yüce hükümdarlık. şahen-şeh .:!� (a.i.c.: şerair): kıvılcım. şerir >.:!� (a.s. şer'den. c. : eşirra, eşrar) : kötü, kötülük işleyen, hayırsız [adam], fesatçı. [aslı: "şirıir" dir]. şerire•>.:!� (a.s. şer'den) : ["şerir" in müen.]. (bkz: şerir). şerit, şeriti �� , �� (a.i.c. : şerait) : 1. şerit. Menkôşat-ı şeritiyye : şerit şeklinde olan mimari süsler. 2. uzun yol. 3. dar ve uzun parça, dokuma parçası. 4. zool. vücudu yassı, ince uzun bir bağırsak asalağı. şerita �� (a.i. şart'dan. c. : şerli.it) : hususi şart, mukaveleyi, sözleşmeyi meydana getiren maddelerden her biri. şer'iyyit ..:..�� (a.i.c.) : şer'i işlere, islami şeriata uygun ve bununla ilgili olan hususlar. şer'iyyet �� (a.i.): şeriata uygun olma. şerm ('� (f.i.) : utanma. Bi-şerm: utanmaz. (bkz: hicab, mahcfibiyyet). (f.b.s.) : utanan, utan şerm-alôd J.,Ji gaç, sıkılgan. şermende • .ı.:..� (f.s.). (bkz : şerm-gin, şerm-sar). şermendegi �.ı.:..� (f.i.) : utangaçlık. (bkz: şerm-saıi). şerm-gin �� (f.b.s.) : utangaç. (bkz : şerm-sar). şerm-nak .:11.l..� (f.b.s.): utangaç, mahcup. (bkz: şermende, şerm-gin, şerm-sar). şerm-sar .Jt....-� (f.b.s.) : utangaç. (bkz : mahcfib, müstahyi). şerm-sari �..,ı........� (f.b.i.) : mahcupluk, utangaçlık. (bkz : mahcfibiyyet). şerr � (a.i.c. : şürfir) : 1. kötülük, fenalık; kötü iş. [zıddı: "hayr'' dır]. 2. kavga, gürültü.
r�
992
(bkz : niza'). şerr ü fesid : kötülük ve bozukluk. şerr ,,_.J. (a.s. ve i. c.: eşril.r) : 1. fena, fenalık eden adam, kötü adam. (bkz : fasid, fasik, muzır). 2. daha (pek, en) kötü. şerr-ün-nas : insanların en zararlısı, en kötüsü. şerrih el� (a.s. şerh'den) : şerh eden, açık layan, yorum yapan [kimse]. şerret ..:..� (a.s.) : (bkz : şirret). [aslı : "şerret" dir]. (f.b.s.) : asi, karşı gelen; sal şerr-gir dırgan. şerri �� (a.s.): kötülüğe ait, kötülükle ilgili.
..,..p�
şerriyye (-:ı� (a.s.) : ["şerri" nün müen.]. (bkz: şerri). şersôf .....,.....� (a.i.c. : şerasif) : anat. kaburga kemiklerinin ön taraf uçlarındaki kıkırdak. şersiıfi, şersôfiyye 4-i.,.....� , ..,....,.....� (a.s.): şersfifa ait, şersufla ilgili. şerôd .i.J� (a.i.) : ed. atasözü yerine geçen güldüriicü ve manzum söz. (a.s.): ferci ile şerci birleşip arası şerôm kaybolmuş [kadın]. şerval JI..,� (a.f.i.): şalvar. (bkz: sirvfil). şerze • :,� (f.s.) : kudurmuş, kuduruk. (bkz : akur). şest � (f.i.) : 1. okçuların parmaklarına geçirdikleri yüksük. (bkz : zih-gir). 2. balık oltası. şeş � (f.s.) : aln [sayı]. (bkz : sin). Dü •Şeş: 1) 6 (ile) 6, iki zarın 6 sayılı iki yüzünün yanyana gelmesi; 2) mec. güzel bir tesadüf, rastgele. şeş-cihet : altı cihet, altı yön, her yön, her taraf, dünya [bizim-]. şeş-kalem (aln kalem) : İslami yazının Türklerce kullanılan sitillerine esas teşkı1 eden 6 sitilin müşterek ismi. [şeş kalem : 1) muhak kak; 2) reyhanı; 3) sülüs; 4) tevki'; 5) nesih; 6) nk'a]. şeş ü beş (şeşbeş): 6 (ile) 5. [zar oyununda]. şeş ü dü (şeşidü): 6 (ile) 2. [zar oyununda]. şeş ü çihıir (şeşcihar) : 6 (ile) 4. [zar oyu nunda]. şeş ü se (şeşise): 6 (ile) 3. [zar oyununda]. şeş ü yek (şeşiyek) : 6 (ile) 1. [zar oyu nunda]. şeş-arô.s U".J.J-1'- � (f.a.b.i.) : astr. "altı gelin" : [Utarid (Arzıtilek), Zühre (Venüs), Arz, Merih (Mars), Müşteri (Jüpiter), Zuhal (Satürn)]. (bkz : şeş-banu}.
r.J�
şevher-dar şeş-banıl ,,,:.4 ı.)...!. (f.b.i.) : astr. "altıhanım" : [Utarid (Arzıtilek), Zühre (Venüs), Arz, Men1ı (Mars), Müşteri (Jüpiter), Zuhal (Satürn)]. (bkz : şeş-ariis). şeş-berg (altı yaprak) S...H ı.)...!. (f.b.i.) : g. s. fildişi oyma ve kakmalarda görülen ucu sivri 6 petalli çiçek motifi. şeş-der .,� (f.b.i.) : 1. tavla kutusu. 2. mec. dünya [bizim-]. şeş-gah .� (f.b.i.) : müz. Türk müziğinin birkaç asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış nümfinesi yoktur. şeş-hane�� (f.b.i.) : 1. şişine, nam lusunda 6 yivi bulunan tüfek veya top. 2. g. s. tezhipte kullanılan 6 petalli bir çiçek motifi. şeşhine-nokta : g. s. tezhipte (süslemede) kullanılan bir süsleme motifi. şeş-pi � (f.b.s.) : altı ayaklı. şeş-per � (f.b.i.) : 1. altı kanat. 2. eski harp filetlerinden 6 dilimli topuz. şeş-sad .ı.- ı.)...!. (f.b.s.) : altı yüz (600). şeş-sile .J ı..... ı.)...!. (f.b.s.) : altı yaşında, altı yıllık bir zamanı olan. şeş-ti � (f.b.i.): 6 telli tanbur. şeş-tir .,� (f.b.i.) : 1. altı telli. 2. müz. Eskiden Türk müziğinde ve umumiyetle İslam müziğinde kullanılan bir mızraplı saz olup üç asırdanberi Türk müziğinde tanbur bu çalgıyı unuttunnuştur. şeş-tiri L.S.>� (f.b.i.) : 1. rnüı. şeştar ça lan san'atklir. 2. Şam, Hindistan gibi ülkelerde dokunan yollu bir kumaş. şeşüm F (f.s.) : altıncı. (bkz : slidis). Mah -i şeşüm : altıncı ay. şet ..::...J. (a.i.). (bkz : şett). şetaret ..:...,L.L...!. (a.i.) : 1. neşe, şenlik, sevinç. 2. bazı Arap halayıklara verilen bir ad. [Arapçadaki asıl manası : "hilekarlık", "şakla banlık" dır]. 3. çoğunlukla, Arap ve Çerkez kadınlarına verilen bir ad. şetim � (a.s.) : sövülmüş, küfredilmiş [kimse]. şetime � : 1. ["şetim" in müen.]. (bkz : şetim). 2. i. sövüş, sövme, sövüp sayış. (bkz : düşnam; şetm). şetit, şetite � , � (a.s.c. : şetta) : ayn, dağınık; çeşitli; türlü. Eşya-yi şetite: dağınık eşyalar. şetm F (a.i.c. : şütum) : sövme, sövüp say ma. (bkz : düşnam, sebb). Sebb ü şetm : sövüp sayma. şetm-i galiz : edepsizce sövme; ağır, sunturlu küfür.
şetm ü darb : dövme, sövme. şetm ü la 'n : sövme, ilenme, beddua. şett ..::...J. (a.i. eştiit, şütut) : ayn, dağınık olma. şetti� (a.s. şetit'in c.) : 1. değişik, çeşitli, türlü [şeyler]. Mevadd-ı şetti : çeşitli madde ler. Ulôm-ı şetta : çeşitli ilimler. 2. gazetele rin siyasi meselelerden bahsetmeyen hususi kısmı. şettam (a.s. şetm'den) : çok küfür eden. (bkz : sebblib, şatim). şev ,,_...!. (f.i.) : 1. gece. (bkz : leyl, şeb). 2. yokuş aşağı, inişli yer. 3. s. meyilli, eğik. şevagil J&l.,_J. (a.i. şagile'nin c.) : meşgu liyetler, uğraşmalar. şevibid .1.Al.,_J. (a.i. şahid'in c.) : şahitler (•ta nıklar). şevahik J.ııl.,_J. (a.i. şiihika'nın c.) : yük sekler, tepeler; dağ tepeleri, dağ dorukları. şevii' C:,1,,-...!ı (a.i. şiyi'in c.) : şayi olanlar, yayılmış bulunanlar. şevıiib ......:.l.,_J. (a.i. şiiibe'nin c.) : 1. lekeler, kusurlar, ayıplar; noksanlar. 2. eserler, izler. 3. şüpheler. şevihin �l.,_J. (a.l. Farsça : şahın'in c.) : şahinler, doğanlar. şeviil J;ı.l.,_J. (a.i. şfille'nin c.) : ateş alevleri. şevair .,.ı:-1.,_J. (a.i. şaire'nin c.) : kadın şairler. şevi.kil JSl.,_J. (a.i. şakile'nin c.) : yollar, tarikler, mezhepler; meslekler; yaradılışlar. şevimih e,-al.,_J. (a.s. şimiha'nın c.) : yük sekler, yüksek şeyler, yüksek tepeler. şevirnil J..l.,_J. (a.s. şamile'nin c.) : içine alan lar, kaplayanlar, çevreleyenler. şevirık J _, l.,_J. (a.i. şlirika'nın c.) : aydınlıklar. şevari' t.ıl.,_J. (a.i. şari'in c.) : yollar, cadde ler. şevarib ":'.Jl.,_J. (a.i. şarib'in c.) : bıyıklar. Ebu şevarib : pos bıyıklı kimseler. şevirid .ı _,l.,_J. (a.i. şerd'den. şaride'nin c.) dağılmış, dağınık şeyler. şeviti ı.,1al.,_J. (a.i. şati'nin c.) : kıyılar, kenar lar. şevazi c,)i.1.,_J. (a.i.c.) : dağların dik tarafları. şevazz .ll.,_J. (a.i. şazze'nin c.) : şazlar, müs tesnalar; kaide dışı olanlar. şevende •..uJ,Aı (f.s. şüden'den) : 1. var olan, olan. 2. giden. şevher ..,_ı..,_J. (f.i.) : koca. (bkz: şuy, zevc). şevher-dar .,ı.ı..,_ı..,_J. (f.b.s.): evli [kadın].
rl.:......!.
993
şev her-dide şevher-dide •..l.::!.ı.,.ıı_,...!ı (f.b.s.) : koca gör müş, [eskiden] kocası olmuş kadın. şevk .d_,...!ı (a.i.c. : eşvak) : diken. (bkz: hllr). şevk J� (a.i.c.: eşvak): şiddetli arzu; keyif, neşe, sevinç. [Türkçe'de: "ışık" minlisınadır]. şevk-i cedid : müz. araban kürdi makamının bir adı. şevk-ı d il : 1) gönül şevki, gönül neş'esi, sevinci; 2) müz. Türk müziğinde bir mürekkep makam olup en az iki asırlıktır (belki Abdullah Ağa tarafından terkibedilmiştir). Şevk-ı dil, rast ile suznak makamlarından mürekkep olup, her iki dizinin müşterek seslerinden istifade edilmiştir. Süznak ile rast (sol) perdesinde kalır (ki bu perde, aynı zamanda rast'ın da durağı dır). Her iki makamın da güçlüsü olan neva (re), şevk-ı dil'de de güçlüdür. Donanımına rast gibi "si" koma bemolü ile "fa" bakıyye diyezi konulur ve süznak'ın "mi" bakıyye bemolil, nota içerisinde bunlara ilave edilir (icabında zengüle'li suznak'ın "Hl." bakıyye bemolü de böyle kullanılır). şevk-i hüsn: güzelliğin şevki, neş'esi. şevk-i sılride : perişan neş'e, iki yakası bir araya ıelmeyen sevinç. şevk-ı teheyyüc : psik. coşku. şevk ü tarab '"=".,..ı.. .J J� (a.b.i.) : 1. neş'e, sevinç ve coşkunluk. 2. müz. Türle müziğinde bir mürekkep makamdır. lII. Selim tarafından terleibedilmiştir. Şevk ü tarab, saba ve acem aşiran ile hüseyni aşiranda (mi) kürdi dört lilsünden mürekkeptir. İnici çıkıcı olarak kan şık bir şekilde seyreder. Kürdi dörtlüsü ile hüseyni aşiranda kalır. Bizan acem-aşiran kul lanılmaz, ki, bu şekilde makam, aşiran perde sinde kalan bir saba zemzeme manzarası arze der. Güçlüler, birinci derecede -saba ile acem aşiran güçlilleri olan- çargah (do), ikinci dere cede -saba'nın durağı ve kürdi dörtlüsünün tiz sesi olan- dügah (li), üçüncü derecede de -a cem aşiranın durağı olan- acem aşiran (fa) per deleridir. Donanımına sabi gibi "si" koma bemolü ile "re" bakıyye bemolü konulur . Sabanın tiz "la" bakıyye bemolü, acem aşiranın "si" bekar ve "si" küçük mücenneb bemolü ile "re" bekan, kürdi dörtlüsünün "si" ve "re" bekarları, nota içerisinde icabettikçe kullanılır. Makamın bir de ikinci çeşidi vardır ki, bunda kürdi dörtlüsü bulunmaz ve doğrudan doğruya saba ile acem aşiran terkibindedir ve acem aşiran perdesµıde kalır. şevk, şevke �_,...!ı , d_,...!ı (a.i.c. : eşvak) : bot. deve dikeni. şevk-ahid .ı..,Jl J_,...!ı (a.f.b.s.) : şevkli, keyif li, neşeli, sevinçli. şevk-aver .,.,ı J_,...!ı (a.f.b.s.) : 1. neşe geti ren, neş'e veren. şevk-aver-i derôn : gönüle neşe, ferahlık 994
veren, içini neşelendiren. 2. i. müz. Türk mü ziğinde bir mürekkep makam olup, Arif Meh met Ağa tarafından terkıöedilmiştir. Çargihda rast ve nihavend ile acem-aşiran makamlarından mürekkeptir. Şu haliyle tarz-ı cedit makamına çok yakındır. Acem aşiran ile acem aşiran (fa) perdesinde durur. Güçlüleri -birinci derecede çirgahda rastın durağı ve acem aşıranın güçlüsü olan- çargah (do), ikinci derecede -nihavendin durağı ve çllrgahda rasnn güçlüsü olan- rast (sol), üçüncü derecede de -nihivendin güçlüsü olan- nevi (re) perdeleridir. Donanuruna acem aşiran'ın "si" küçük mücenneb bemolü konu lur. Nihivend için "mi" küçük mücenneb bemolü ilive edilir (keza "fa" bakıyye diyezi); çargihda rast için ise "si" bekar ve "si" koma bemolü ile "mi" koma bemolü kullanılır. şevk-bahş � J_,...!ı (a.f.b.s.) : 1. şevk veren. 2. meşhur bir çeşit lale. şevke �_,...!ı (a.i.): 1. bir tek diken. 2. dikenli •bitki. 3. s. diken gibi ucu sivri olan şey. şevk-efzıi ı.;.ıı J_,...!ı (a.f.b.s.) : 1. şevklen diren, neşe arttıran. 2. i. müz. Türle müziğinde bir mürekkep makam olup, kuvvetli bir tahmin ile III. Selim tarafından terkibolunmuştur. Biraz kasvetli, lyrique ve içli bir makamdır. Oldukça rağbetle kullanılmıştır. Şevk-efza, acem aşiran, çllrgah'da zengüle ve acem aşiran'da nikriz beşlisinden mürekkeptir. İnici çıkıcı karışık bir şekilde seyreder. Nikriz beşlisi ile acem aşiran (fa) perdesinde kalır (ki acem aşiran'ın da durağıdır). Güçlüleri, birinci dere cede -çllrgahda zengüle'nin güçlüsü olan gerdaniye (sol), ikinci derecede de -acem aşiran'ın güçlüsü ve çargahda zengülenin durağı olan- çllrgah (do) perdeleridir. Donanı mına Acem aşiranın küçük mücenneb bemolü (si için) konulur; çargahda zengüle için "si" bekar ve "si" koma bemolü, "mi" koma bemolü, "la" ve "re" bakıyye bemolleri ile acem aşiranda nikriz beşlisi için de "si" bekar ve "si" koma bemolü, "la" bakıyye bemolü, nota içeri sinde kullanılır. Bazı şevkefza eserlerin, mev zuubahis nikriz beşlisini kullanmaksızın acem aşiran makamı ile karar verdiği de görülür. şevk-engiz �I J_,...!ı (a.f.b.s.) : 1. keyf, neşe, sevinç, arzu koparan, yaratan. 2. i. müz. Türk müziğinin en az iki asırlık bir mü rekkep makamı olup zamanımıza kalmış nümü nesi yoktur. şevkeran ı:,l.,.S:_,...!ı (f.i.): bot. baldıran otu. şevkeran-ı mai : bot. su rezene [riziyane] si veya küçük baldıran. şevket .::.&:_,...!ı (a.i.) : 1. büyüklük, heybet [pa dişahlar için kullanılırdı]. (bkz: azamet, celal). 2. erkek adı. şevket-Iü µ_,...!ı (a.t.b.s.) : şevketli, azamet ve heybet sahibi [padişahın vasfıdır).
�eyhi şevket-masir � �� (a.b.s.). (bkz : şevket-makriin). şevket-makrıln ı:,_,..,ı.. �� (a.b.s.) : şev ketli. şevket-meab '-:"t....:..s'.� (a.f.b.s.). (bkz : şev ket-penah). şevket-penah .�� (a.f.b.s.) : şevketin ait olduğu, şevketi� bulunduğu yer, padişah. şevket-ül-yahıld J�I �� (a.b.i.): bot. •tekçeneklilerden •salepgillere mensup, çiçekle rinin zarifliğiyle meşhur bir •bitki. şevket-vaye �ı_, �� (f.b.s.) : hükümdara kısmet olan, hükümdara ait. şevket ve iclal veya şevket ve ikbal : debdebe, tantana ve şeref. şevkınize !.. •jS:İ� (o. dey.) : tar. tiren dazlann müsabakaya başlamadan önce vaziyet alarak seyircilerden büyük rütbede bulunanlara dönüp atış müsaadesi istemek için kullandığı tabir. [bu tabirin cevabı: "kuvvet ola!" dır]. şevki ı.,l� (a.s.): 1. şevkle, neşe ile ilgili. 2. i. erkek adı. şevki �� (a.s.) : dikene ait, dikenle ilgili. A 'sab-ı şevkiyye : anat. fıkra (omur) lann yan deliklerinden geçerek vücuda yayılan sinir ler. İltihab-ı muhh-i sevki-i hadd: hek. müzmin omurilik iltihabı. İltihab-ı sehaya ·Yİ dimagi-i şevki: hek. menenjit. Mih ver-i dimagi-i şevki : anat. dimağ, dimağçe, basala-i sisaiye ve nuha-i sevkinin hepsi. Nütıl-i şevki : anat. omuriliği teşkil eden fıkra (omur) ların yan ve ön kısımlarındaki dikenimsi çıkıntılar. şevk-istan ı:,�� (a.f.b.s.): dikenlik. şevkiyye 4,1� (a.s. şevk'den) : 1 ["şevki" nin müen.]. (bkz: şevki). 2. i. kadın adı. şevi J� (a.i.c. : eşval) : 1. vazodaki su kalıntısı. 2. geniş, ıssız, tenha toprak. şevlet .::.J� (a.i.): astr. 1. menazil-i kamer den birinin adı. (bkz : menazil-i kamer). 2. akrep kuyruğunun yuvarlak kısmı. şevne �� (a.i.): anbar. [Mısır'da kullanılır]. şevval JI� (a.i.) : arabi ayların onuncusu olup, ilk üç günü şeker bayramıdır. şey•� (a.i.c.: eşya): şey, nesne. şey'-i kalil : az şey. şeyatin �� (a.i. şeytan'ın c.): şeytanlar. şeyh � (a.i.): saç sakal ağarması, kocama, ihtiyarlık. şeyhe� (a.i.) : Kabe'nin temizliğiyle gö revli olan kimse. şeybiyye � (a.i.) : likenler, fr. lic henees.
şeyda 1� (f.s.) : aşktan aklını kaybetmiş, divane, düşkün, şaşkın. şeydai ı.Jal� (f.i.) : sevgiden ileri gelen di vanelik, şaşkınlık. şeyh� (a.i. şeyhuhet'den. c. : eşyah, me şayih, şüyuh) : 1. yaşlı adam, ihtiyar. 2. (c. meşayih, şüyfih) bir tekke veya zaviyede reislik eden ve müritleri bulunan kimse. 3. kabile ve aşiret reisi. [Arabistan'da]. şeyh-i fani : huk. yaşlılığı dolayısıyla gücü nü yitirmiş olan kimse. şeyh-i imaret : bir imaretteki yoksul kimse lere gerekli yardımı yaparak buraya gelen misa fırleri ağırlamakla görevli kimse. şeyh-i necdi : mec. şeytan, iblis. şeyh-ül-ekber: Muhyiddin-i Arabi. şeyh-ül-harem : halife tarafından Mekke'ye vazifeli olarak gönderilen memur. şeyh-ül-İslam: şeyhislam. şeyh-ül-vüzera: vezirlerin en yaşlısı. şeyhan ı:,� (a.h.i.c.) : fık. Hanefiyye fukahasınca tmam-ı Ebu Hanife ile tmam-ı Ebu Yusuf. şeyhayn � (a.i.c.): "iki şeyh" : huk. şıyer kitaplarında : Hz. Ebu Bekr ile Hz. Omer'e; İslam hukukunda ise : Hz. İmam-ı A'zam ile Hz. İmam-ı Yusufa verilmiş olan ünvan. Şeyh Galib �� � (a.h.i.) : 1757 de İstanbul'da doğdu. Divanını 1780 de tertibetti, 1782 de Hüsn ü Aşk'ı yazdı. Konya'ya seya hati vardır. Küçükten mevleviliğe girmiştir. 1785 de derviş olarak Yenikapı Mevleviha nesine girdi. 1790 da Galata Mevlevihanesi Şeyhi oldu. 1798 de İstanbul'da öldü. Eserleri: Divan'ı ile Hüsn ü Aşk'ından ibarettir. Şeyhi� (a.h.i.) : Germiyanlı olan şairin asıl adı Sinan'dır. Divanından başka "Hüsrev ve Şirin", "Harname" adında ve mesnevi tar zında iki eseri vardır. 1422 yılında Kütahya'da ölmüştür. Divanı, Türk Dil Kurumu tarafından 1942 de bastırılmıştır. Şeyhi� (a.h.i.) : Şeyhi, tarihi bilgisi, hal tercümeleri üzerindeki tetkikleri ve araştırmaları ile tanınmıştır. Şeyhi'yi en çok tanıtan eseri Nev'izade Atai'nin "şakayik-i Nu'maniyye Zeyli" ne zeyil olarak yazdığı "Vekayi-ül-fuza la" adındaki tezkiresidir. Şeyhi, bu eserinde Hicri: 1044-1143 arasında yetişmiş alim, şair ve devlet adamlarının hal tercümelerini yazmak tadır. (d.: 1667 - ö.: 1732). Şeyhi� (a.h.i.): Sivas'ta doğmuştur. Asıl adı Abdülhamid'dir. Halvetiye tarikatındandır. Divanından başka yirmiden fazla eseri vardır. İlmi, tarihi bilgisi ve şairliği ile tanınmış bir şahsiyet idi. 1639 yılında ölmüştür, Divanı basılmıştır. 995
--·-
··----�·----··---------------------
şeyhılhet şeyhılhet ..:...i.� (a.i.) : şeyhlik, yaşlılık, ihtiyarlık. şeyhılhiyyet �� (a.i.). (bkz : şey huhet). şeyh-ül islıim ('�'il & (a.i.) : Osmanlı Devleti zamanında dini meselelerle şeriat mah kemelerine bakan en yüksek rütbeli din adamı, şeyhislam. şeyh-ül-meydin öl�I & (a.b.i.) : [eski den] okçular tekkesinin başında bulunan kimse nin ünvanı. şeyh-zade oJI� (a.f.b.i.) : tas. tarikat şeyhinin oğlu. şey'i •� (a.s.): af'aki, •nesnel, fr. objec tif. [aksi: enfüsi]. şey'iyye � (o.s.) : ["şey'i" nin müen.). (bkz : şeyi). şey'iyyet � (a.i.) : fels. •nesnellik, fr. objectivite." • şeyn � (a.i.): leke, ayıp, kusur. şeypıir .J� (f.i.) : müz. Sasani ve Arap müziklerinde kullanımış basit bir nefesli saz. şeytan ö� (a.i.c.: şeyatin): şeytan. şeytanet .-, ·,L.: ,,, (a.i.): şeytanlık, kurnazlık, hı1ekarlık. şeytanet-kar .Jı'"" r:: L:. (f.b.i.) : mec. baştacı, muhte rem, aziz, değerli kıymetli kimse. tiic-ver .J-"'!"t;:; (f.b.i.) : padişah, hükümdar. (bkz : tac-dar). tad JU.. (a.s.): ağı [şey]. tadaccu' � (a.i.) : üşenme, gevşek dav ranma. tadaccur � (a.i. ducret'den): iç sıkılması; sıkınu.(bkz : tazaccur). ta'dad Jl..ı...ıı..:ı (a.i. aded'den) : 1. sayma; sayı. 2. birer birer söyleme, sayıp dökme; sayım. ta'dad-ı nakıs : mat. eksik, noksan sayım. ta'dad ve tasnif : mat. sayım ve döküm. ta'dad ve terkim: sayılan okuma ve yazına; mat. sayılama, fr. numeration. tada'du' e ,.,, ,,;; (a.i. di'da' 'dan): 1. alçak gönüllülük gösterme. 2. hor olma. 3. viran olma. 4. aklını kaybetme [hasta]. tadarrus ..,..� (a.i.) : diş kamaşması. tadcir � (a.i.) : yürek daraltma, can sıkma. ta'did J..ı� (a.i.) : 1. hazırlanma, hazırlanıl ma. 2. iayma, numaralama. ta'dil J;t.ı.ıı.:.(a.i. adl'den. c.: ta'dilat): 1. doğ rultma, doğrulama. 2. değişiklik. ta'dil-i zeman : astr. gayri muntazam hare ket eden şems-i hakiki ile muntazam hareket ettiği farzolunan şems-i mevhum arasında mey dana gelen fark. ta'dil ma beyn-es-satreyn: bir metin ara sına, manayı değiştiren, tamamlayan veya izah eden başka kelime ve cümleler sokulması, fr. interpolation. ta'dilat ..:,}L.ı.ıı.:; (a.i. ta'dıl'in c.) : 1. doğ rultmalar, doğrulamalar. 2. değişiklikler.
•
ta'dilen �..ı...ıı..:ı (a.zf.) : değiştirerek, değiştirilerek. ta'dil-name '-"l.:J..:!.ı.ıı.:. (a.f.b.i.) : değişiklik •önergesi. ta'diye ":!..ı...ıı..:ı (a.i.): geçirme, tecavüz ettirme. 2. gr. bir fiili, müteaddi (= •geçişli) hale koyma. [bakmak'tan : baktırmak, koşmak'tan: koşturmak..." gibi.] Edat-ı ta'diye: lazım(= •geçişsiz) bir fiilin müteaddi (= •geçişli) kılınması için eklenen edat tadlil � (a.i.) : dalalete düşürme, doğru yoldan çıkarma, azdırma, ayartma. tadris ��(a.i.): 1. tecrübe görmüş olma. 2. diş kamaşurma. tadrıs-i a 'sab : sinirlere tazyik yaparak ızurap verme. tafaddul J,....ll:. (a.i. fadl'dan) : üstünlük tas lama.(bkz: tafazzul). tafahhus � (a.i.).(bkz : tefahhus). tafarııt ..:ıl.,>oiJ. (a.i. tafra'nın c.) : ilrniyyede (sarıklılar sınıfında) rütbeler, derece almalar. tafattun .::,JJ.:; (a.i. fatanet'den) : anlama, akıl erdirme. (bkz: idrak, taakkul, tefehhüm). tafattur ..,.ı...ı:. (a.i. fıır'dan) : yarılma, açılma ayrılma.(bkz: infita,r). tafazzul J,.....i.:ı (a.i. fazl'dan) : üstünlük tas lama.(bkz: tafaddul). tafdih �(a.i.): rezil etme.(bkz: tafzih). tafdil � (a.i. fadl'dan. c. : tafdtlat) : 1. birini ötekilerinden üstün tutma. 2. gr. •en üstünlük, fr. superlatif. lsm-i tafdil : mukayese ve üstünlük gösteren sıfat. [Arap çada "efal" vezninde : "ekber, ahmer..." gibi; dilimizde "daha, en, pek, çok" edatlanyla : "daha güzel, en güzel, pek güzel, çok güzel..." gibi, eski Türkçede : "-rek, -rak" ekleriyle : "küçürek, ufarak... " gibi; Farsçada : "-ter, -terin" edatlanyla : "büzürk-ter, büzürk ·terin..." gibi edatlarla yapılır]. tafdilat ..:ı� (a.i. tafdtl'in c.) : tafdiller, •enüstünlükler. tafra •.,>oiJ. (a.i.): 1. yukarıya sıçrama, atlama. 2. yukarıdan aup tutma. 3. (c. : tafarat) ilmiy yede(sarıklılarda) rütbe, derece alma. tafra-endaz .:,ı.ı.:ıı •.,>oiJ.(a.f.b.s.). (bkz: tafra -furfiş). tafra-furfiş J,.,� •.,>oiJ. (a.f.b.s.) : yukarıdan atıp tutan. tafra-furfişane �w...,� .,,,.;.:; (a.f.zf.) : yuka rıdan atıp tutarak. tafsil � (a.İ. fasl'dan. C. : tafsilat) : etra fıyla, etraflı olarak bildirme, uzun uzadıya anlatma, açıklama. 1013
tafsil-i mürekkeb tafsil-i mürekkeb: mant. yargısı ayrık veya bölünmeli olan mantık yanlışı. tafsilat .::.ı� (a.i. tafsil'in c.) : ettaflı ola rak bildirmeler, uzun uzadıya anlatmalar, açık lamalar. tafsilat-• malayani : boş uzatmalar. tafsilat-• meşruha : izah edilmiş tafsilat. tafsilen � (a.zf.) : uzun uzadıya, •ay rıntılı olarak. (bkz: mufassalan). tafte !.,...:. (a.i. tagı1r'in c.) : müşteriyi aldatmalar. tagris '-"":!.,...:. (a.i. gars'dan) : yere dikme, dikilme. tagşiş � (a.i. gış'dan. c. : tagşişat) : 1. karıştırma, saflığını giderme. 2. değerli bir şeyi değersiz bir şeyle karıştırma. 3. imrenme. tagşişat ..:.� (a.i. tagşiş'in c.) : 1. ka rıştırmalar, saflığını gidermeler. 2. değerli şeyleri değersiz şeylerle karıştırmalar. tagşiye � (a.i. gışa'dan) : 1. örtme, örtül me, bürünme. 2. (gayş'den) : kendinden geçir me, geçirilme.
tagtiye � (a.i. gıta'dan) : örtme, önül me. (bkz: tagşiye). tagun ı:,,.iU.. ("ga" uzun okunur. a.i. tagi'nin c.) : azılı, azgın kimseler. (bkz : tugat). tagut ..:ı,.iU.. ("gu" uzun okunur. a.s. ve i.c. : tavagi, tavagit) : 1. kayıptan haber veren, büyücü. 2. şeytan. 3. İslamdan önce Mekke'deki Uit ve Uzza putları. tagviye �,.,...:. (a.i.): baştan çıkarma, azdırma. (bkz: igva). tagyir � (a.i. gayr'den. c. : tagyirat) : baş kalaştırma; değiştirme; bozma. (bkz : tahvil, tebdil). Hukuki tagyir : birinin kendine ait olmayan bir taşınır eşyanın bazı işlemlerle şeklini değiştirmesi. tagyir-i ifade: ifade değiştirme. tagyir-i mevzi': yer değiştirme. tagyir-i şekl: biçim değiştirme. tagyirat ..:.I� (a.i. tagyir'in c.) : başkalaş tırmalar; değiştirmeler; bozmalar. tagyir-hane �li.� (a.f.b.i.) : içki imalat hanesi. tagyiz l;,:,:ii (a.i. gayz'den): hiddetlendirme, kızdırma. tagzit � (a.i.) : 1. fiz. tazyik etme, fazla üzerine tazyı*k (basınç) yapma. 2. hek. çok sıkı bağlama. tagziye �u.:; (a.i. gıza'dan). (bkz: tagdiye). tagziye �.:µ.:; (a.i.) : gaza ettirme, ettirilme, din uğrunda savaştırma. tahaccüm � (a.i. hacm'den) : hacimlenme, büyüme, irileşme. tahaccür ..>+-=w (a.i. hacer'den. c.: tahaccürat) : 1. taşlaşma, taş olma, taş gibi katılaşma. 2. bek. kabuk bağlama. tahaccürat ..:.1� (a.i. tahaccür'ün c.) : taş laşmalar, taş kesilmeler. tahaddi .,.....:. (a.s.) : tasavvura ait, tasavvurla ilgili. (bkz : hayfili).
•
tas'id tasavvut ..:..,.....:ı (a.i.-savt'dan): leng. •ses leme, fonasyon, fr. phonation. tasavvut-ı e lektriki : fiz. elektrik tınlaması, re:zonansı. tasayyud � (a.i.) : avlanma, ava çıkma. (bkz: istiyad). tasayyuf � (a.i. sayfdan): yazlama, bir yerde yazı geçirme. tasdi' C:-:!.ı.-:. (a.i. sudi'dan. c. : tasdiat) : 1. baş ağırıma, baş ağrıtılma. 2. ti'cizetme, can sıkma, rahatsız etme. tasdiat ..:.L..:!..ı..-::i (a.i. tasdi'in c.) : baş ağrıt malar, can sıkmalar.(bkz: ta'cizat). tasdik J.:!..ı..-::i (a.i. sıdk'dan. c. : tasdikat) : 1. doğrulama, gerçeklendirme, gerçek olduğunu söyleme. 2. •onaylama. Bi-t-tasdik : tasdik ile, tasdik ederek. Edit•ı tasdik : "evet, öyle, doğru.." pbi tasdika delalet eden edat tasdikan ll::ı..ı..-::i (a.zf.) : tasdik suretiyle, tas dik için. tasdikat ..:.ll::ı..ı..-::i ("ka" uzun okunur. a.i. tasdik'in c.): doğrulamalar, gerçeklendirmeler, •onaylamalar. tasdiki, tasdik ıyye �.ı,..-:, , �..ı..-::; (a. s.) : tasdika ait, tasdikle •ilgili. tasdik-name u�.ı...-:> (a.f.b.i.) : l. •ger çekleme kağıdı. 2. bir okuldan başka bir okula nakledebilmesi için öğrenciye verilen belge. tasdir .>:!.ı,..-:, (a.i. sadr'dan. c. : tasdirit) : 1. başa koyma, başa geçirme. 2. kitabın başına önsöz koyma, konulma. 3. yazma, satır dizme. (bkz: tastir). 4. çıkarma, çıkartma. tasdiye �.ı,..-:, (a.i.) : el çırpma, alkış. tase '-ı.:. (f.i.): tasa, kaygı. tasfif • i.:i ••; (a.i. saffdan. c.: tasfifat): saf saf dizme, dizilme, sıralama. tasfifat ..:.� (a.i. tastifin c.) : saf saf dizmeler, sıralamalar.
tasfih &-.::. (a.i. safh'dan. c.: ıasfihat) : ı. el çırpma, alkışlama. 2. yassıltma, yufka haline koyma, yaprak yaprak yapma. tasfihat ..:.� (a.i. tasfih'in c.) : 1. el çırpmalar, alkışlamalar. 2. yaprak haline getir meler. tasfik � (a.i.c. : tasfikat) : kanad çırpma. tasfik-i esnin : soğuktan dişlerin birbirine çarpması. tasfikat ..:.lLi...aü (ka" uzun okunur. a.i. tas fik'in c.) : kıınad çırpmalar. tasfir �(a.i. safir'den. c. : tastirat) : 1. ıs lık çalma, ıslıkla seslenme. 2. sarartma, sarıya boyama. F. 67
tasfirat ..:.I� (a.i. tasfir'in c.) : 1. ıslık çalmalar. 2. sarıya boyamalar. tasfiye� (a.i. safv'dan) : saf kılma, kı lınma, saflaştırma; temizleme. tasfiye-i düyiin : borçların faizlerini ödeyip hesAbını kapama. tasfiye-i ka lb: yüreğini temizleme. tasfiye-hane �ı.. � (a.f.b.i.) : (petrol) •arıtma yeri. tasgir � (a.i. sıgar'dan. c. : tasgirat) : 1. küçültme, küçültülme, ufaltma, ufaltılma. 2. gr. isim veya sıfatı, küçük manasıyla kul lanma. Edat-, tasgir : küçültme edatı. [l) Türkçede : "cak, cek, cağız, ceğiz": "küçücek, kuşcağız.." gibi; 2) Farsçada: "çe, kef(harf)": "merdümek, divançe..." gibi; 3) Arapçada: fii lin ikinci harfi ile üçüncü harfi arasına sakin bir y : abd'den (= ubeyd); tıfl'dan (= tufeyl)... gibi edatlar getirilerek yapılır]. tasgirat ..:.I� (a.i. tasgir'in c.) : küçült meler. tashif • ;1,., ••; (a.i. sahfdan. c. : tashifat) : yazı yazarken kelimeyi yanlış yazma, yanılıp yanlış kelime yazma. tashifat ..:.1ir ,•; (a.i. tashifin c.) : yanılıp yanlış kelime yazmalar. tashih C ı,., ei (a.i. sıhhat'den. c. : tashihat): 1. saJ.lığım iade etme, iyiletme.(bkz : iffika.t). tashıh be dergah : tar. yeniçeri ocağı kütü ğüne isim yazılması keyfiyeti. tashih-i mizic : sağaltma, hastalığı tedavi etme. 2. yanlışı doğrultma, düzeltme; yanlış düzeltilme. tashib-i karar : huk. temyiz mahkemesi (Yargıtay)' nden verilmiş olan bir karara itiraz ile o kararın tashihini -mezkur mahkemeden taleb ve istidi etme. tashihat ..::.,1,., ı, .•; (a.i. tashih'in c.): tashih ler, düzeltmeler. tashin � (a.i. sahn'dan): sahneye koy ma, sahıiede oynanacak şekle koyma. t isi' (a.s. tis'a'dan): dokuzuncu. (bkz: nühüm). Cild-i tisi': dokuzuncu cild. tasian ·la.....ı..ı.:ı (a.zf.) : dokuzuncu olarak, doku zuncu derecede, dokuzuncusu. tas'ib ..............: (a.i. suObet'den. c. : tas'ibat) : güçleştirı'iıe, güçleştirilme, zorlaştırma, zorlaşu nlma. tas'ibat ..:.� (a.i. tas'ib'in c.) : güçleş tirmeler, �laştırmalar. ["teshilıit" ın zıddı]. tas'id � (a.i. sufid'dan) : 1. yukarı çıkarma: çıkarılma. 2. kim. bir cismin ısıtı larak buharlaştırılması, fr. sublimation.
e--1.:.
1037
ta 'sil ta' sil J...-.a.:. (a.i. asel'den) : bal katma, bal lama, ballandırma. ta'sil-i kelim : sözü ballandırma, tatlılaş tırma. tas'ir � (a.i.) : kibirlilik yüzünden konuşurken, yüzünü başka tarafa çevirip karşı sındakinin yüzüne bakmama. ta'sir � (a.i. usr'dan. c. : ta'sirat) : güç leştirme, güçleştirilme. (bkz : tas'ib). ta'sir � (a.i. asr'dan. c. : ta'sirat): suyu nu sıkma. ta'siriit ..::.ıl� (a.i. ta'sir'in c.) : güçleş tirmeler, güçleştirilmeler. (bkz : tas'ibat). ta'sirat ..::.ıl� (a.i. ta'sir'in c.) : suyunu sıkmalar, sıkıp suyunu çıkarmalar. ta'sir-hine Cıl:i. � (a.f.b.i.) : tohumların ezilerek yağ çıkarıldığı atölye. taskil J.:.i.-:i (a.i. saykal'dan. c. : taskilat) : cila vurma, cilalama. taskil-i seyf: kılıcın cilfilanması. taskiliit ..::.ı� (a.i. taskil'in c.) : cilala malar, cila vurmalar. taslib ........ı.-:. (a.i. salb'den. c. : taslibat) : 1. haça, çmha gererek idam etme. 2. haç çıkar ma. 3. (sulb'den): katılaştırma, kanlaştınlma. taslibiit ..::.ı� (a.i. taslib'in c.) : 1. haça, çarmıha gererek idam etmeler. 2. haç çıkarma lar. 3. (sulb'den) : katılaştırmalar, katılaştı nlmalar. taslit .ı......ı....:: (a.i. saUitet'den. c. : taslitat) : musallat etme, sataştınna, sataştınlma. {birini bir başkasına-}. tasliye � (a.i. salevat'dan) : "aleyh-is -salavat" veya "sallallahü teala aleyhi ve sel lem..... duasını okuma. tasliye-han ı:,ı..,.... � (a.f.b.s.) : tasliye okuyan, salevat-ı şerife getirici. tiisme ...........ı.:. (f.i.) : tasma, kayış halka. tasmim � (a.i. samm'dan. c.: tasmimat): tasımlama, tasarlama, kat'i (•kesin) olarak ni yetlenme. tasmimit ..::..� (a.i. tasmim'in c.) : ta sımlanan, tasarlanan, yapılması kararlaştırılan işler, şeyler. tasmit � (a.i. semt'den): ed. gazel veya kasideyi musammat denilen tarzda tanzim etme; yani, kafiyeli beyitleri dört kısım olarak tanzim etme : ["Erdi _yine ürd-i Behişt; oldu hava anber-sirişt / Alem Behişt-ender-Behişt; her kuşe bir Bağ-ı İrem" (Nefi)]. tasmit ,•,.: • ,oi (a.i.): susturma. (bkz: iskat). 1038
tasni'� (a.i. sun'dan. c. : tasniat) : 1. yapma. 2. düzme, uydurma, yakıştırma. 3. fel s. yapıntı, fr. fiction. tasniat ..::.ı� (a.i. tasni'in c.) : yapma, düzme, uydurma, yakıştırma şeyler. tasnif • i .:'ıı oi (a.i. sınıfdan. c. : tasnifit) : 1. sınıf sınıf, takım takım ayırma, sınıflama, bölümleme. 2. eser ve kitap haline getirme. ["süni.ih ve havaşi'den nice tasnif vardır" (Sehi, Latifi)]. tasnifat ..::..� (a.i. tasnifin c.) : tasnif edilmiş eserler. tasnim � (a.i. sanem'den) : put haline getirme. tasri' �.,.....:. (a.i. sar'dan) : ed. 1. bir beytin iki mısramı da kafiyeli yapma. (bkz : musarra'). 2. bütün nnsraları kafiyeli manzume yazma. tasrif�.,.....:. (a.i. sarfdan) : 1. (c.: tasiirif) : istediği yolda idare [Allah hak.]. 2. (c. : tas rifit): gr. bir kelimenin çekimi, •çekim. İlm-i tasrif : gr. gramer. tasrif lahikası : gr. fiil çekimi eki. tasrifat ..::.ıü.:ı.,.....:. (a.i. tasrifin c.) : gr. tas rifler, •çekimler. tasrifi c.,i,:ı.,.....:. (a.s.) : 1. tasrife ait, tasrif ile ilgili. l. gr. •bükümlü. 3. leng. •çekimli, çe kilebilir; fr. conjugable. tasrih t';:!.,.....:. (a.i. sarh'dan. c. : tasrihat) : açık açık söyleme, söylenme, açıktan açığa bil dirme, bildirilme, belirtme, belirtilme. Bi-t -tasrih: tasrih suretiyle, açıktan açığa bildire rek. (bkz : tasrihen). tasrihiit ..:.ı�.,.....:. (a.i. tasrih'in c.) : açık söylemeler, belirtmeler. tasrihen �.,.....:. (a.zf.) : açıktan açığa bildi rerek. tastih � (a.i. sath'dan) : bir şeyi yassı ve düz etme, yassıltma. tastir � (a.L satr'dan) : satır dizme, yazı yazma, yazılma. tasvib ";-':!.,._:; (a.i. savab'dan. c. : tasvibat). 1. doğru bulma. 2. uygun görme. tasvibat ..::..4-:!.,...:ı (a.i. tasvib'in c.) : doğru bulunan, uygun görülen şeyler. tasviben �.,._:; (a.zf.) : tasvibederek, doğru bularak, uygun görerek, görülerek. tasvib-kerde u.,S. 'T":!.,._:ı (a.f.b.s.) : tasvib olunmuş, doğru bulunmuş, uygun görülmüş. tasvig C:':!.,...:ı (a.i. siga'dan. c. : tasvigat) : kalıplaştırma, kalıp şekline koyma, konulma; eritip kalıba dökme.
ta'til-name tasvigat ..:.la.;.,.....::. ("ga" uzun okunur. a.i. tasvig'in c.) : kalıplaşnrmalar; eritip kalıba dökmeler. tasvir�.,.....::. (a.i. suret'den. c. : tasvirat, tesavir): 1. resmini yapma. 2. resim; figür; portre. (bkz : suret). 3. ed. yazıyla tarif etme. (bkz: tavsif). Tasvir-i Efkar : Şinasi tarafından lstanbul'da yayımlanmış bir gazete. tasvir-i hümayıin : padişahın resmi. tasvir-i hümayıin nişanı: tar. II. Mahmud tarafından 1832 de çıkanlan ve üzerinde 11. Sultan Mahmud'un minyatürü bulunan bir ni şan. tasvir-i mücessem : canlı resim. tasvirat .::.ı �.,.....::. 1 (a.i. tasvir'in c.) : tasvir ler, resmini yapmalar. tasviri ıs�.,.....::. (a.s.) : tasvire ait, tasvirle •ilgili, fr. descriptif. tasvit ..:..ı.:ı.,.....::ı (a.i. savt'den): seslenme, ses lendirilme, ses çıkarma. -tlş ı.,t.t.:. - (f.e.) : "-diş" manasına gelir. ["din-daş, sır-daş" da olduğu gibi]. ta'şir � (a.i. öşr'den. c. : ta'şirat) : ı. onda birini alma, onda biri alınma. 2. ona çıkarma. 3. ona bölme. ta'şirat ı.::.ıl�l:. (a.i. ta'şir'in c.) : 1. onda birini almalar, onda birleri alınmalar. 2. on'a çıkarmalar. 3. on'a bölmeler. taşt .::..A.J. (f.i.): leğen. taşt•ı simin : gümüş leğen. taşt-ı zerrin: alnn leğen. taşt-dar .,ı..ı.ı.:...ı.. (f.b.s. ve i.): tar. lslam dev letlerinde yemekten önce ve sonra, elini yüzünü yıkarken ve abdest alırken leğen, ibrik getirerek hizmette bulunan ve hükümdarın elbise, kılıç ve oda takımlannı korumakla görevli bulunan kimse. taşt-gen � (f.b.i.): leğen yapan, leğenci. taşt-hane ,ı.:.t....:...!.J. (f.b.i.) : tar. Osmanlı larda, hükümdara ait eşyanın sarayda saklan dığı yer. taştir � (a.i. şatr'dan) : ed. 1. bir gazelin beyitleri arasına aynı vezin ve kafiyede manaca da uyuşacak şekilde üçer mısra' ilave etme. 2. bu şekilde yazılmış manzume. (bkz : teştir). tat ı.::.ıl:. (f.i.) : Türk'lerden gayri olanlar. (bkz: tacık). tatabbub � (a.i.). (bkz: tetabbub). Tatar ., l:it:. (f.i.c. : Tataran) : Tatar. Tataran ı.:,l ., t:.l:. (f.i. Tatar'ın c.): Tatarlar. Tatari ıs.ıl:.l:i (f.s.) : Tatarlara ait, onlarla ilgili. (bkz : Tetari).
tatarrub '-:'.,..ı...:; (a.i.): tarablanma, keyiflenme, neşelenme. tatarruf ...J.,..ı...:; (a.i. tarafdan): bir yana çekilme. tatarruk J.,..ı...:; (a.i. tark ve turiik'den): l. yol bulma; yol bulup gitme. 2. dövülme. tatavvur .,.,.ı.::. (a.i.) : fels. fr. modification. tatayyub � (a.i.): güzel koku sürünme. tatayyur � (a.i. tayeran'dan c.: tatayyurat): kötüye yorma, uğursuz sayma. (bkz : teşe'üm). tatayyurat ..:..I� (a.i. tatayyur'un c.) : uğursuz saymalar, kötüye yormalar. tatbik � (a.i. nbk'dan. c. : tatbikat) : 1. uydurma, uydurulma, yakışnrma. 2. benzetme, uydurma. (bkz : temsil). 3. karşılaştırma. (bkz : mukabele, mukayese. 4. bir kanunu, bir maddeyi •uygulama. tatbik-i hatt u hatem : huk. şüpheli görülen bir imzanın kime ait olduğunun tespiti için bilirkişi tarafından y�ılan •inceleme. tatbike medar imza : huk. senetteki imzanın borçlu tarafından inkar edilmesi halinde bu imzanın borçluya filt olup olmadığının tespiti için yapılacak imza karşılaşnnlmasına esas alınabilecek imza. tatbikan � (a.zf.): tatbik suretiyle, •uy gulayarak. tatbikat ı.::.ı� ("ka" uzun okunur. a.i. tatbik'in c.): l. tatbikler, ameli, pratik dersler, tfiliml.er. 2. ask. manevra. tatbiki � (a.s.): tatbika ait, tatbik, pra tik ile ilgili. tatbikiyye •.:i.::L; (a.s.): ["tatbikr' nin müen.]. (bkz: tatbiki). tatbil J.:H..L.:ı (a.i. tabl'den): davul çalma. tatbin � (a.i.): bir şeye çamur sürme. tathin � (a.i. tahn'dan. c.: tathinat) : öğütme, un yapma. tathin-ül-hasat : bek. mesanedeki taşlann bir aletle öğütülerek ameliyatsız düşürülmesi. tathinlt .::.ı� (a.i. tathin'in c.) : öğüt meler, un yapmalar. tathir � (a.i. tahr'dan. c.: tathirat) : temiz leme, paklama. tathirat ı.::.ı 1 � (a.i. tathir'in c.): temizlikler. ta 'til J.,,ıJ...,,..:; (a.i. atal'den. c. : ta'tilat) : çalış maya·ara verme, çalışmayı durdurma, dur durma, kesme. ta'til-i fa'aliyyet: çalışmaya ara vemıe. ta'tilat ı.::.ı� (a.i. ta'til'in c.) : tatiller. ta'til-name (.al::ı.Lı..L.a.:. (a.f.b.i.) : [Tanzimat' tan sonra] bir gaietenin muvakkat bir zaman için kapatılması hakkında gazete idarehanesine gönderilen resmi yazı. 1039
·-·-·· -··- ···------------------------
ta'tin ta'tin � (a.i.): 1. kök, yaprak cinsinden ilaç olabilecek şeyleri bir sıvı içine koyarak bir müddet terketme. 2. anat. hayvanın iskeletini çıkarmak için etleriyle birlikte suya sokarak etlerin dökülmesini beklemek için yapılan ame liyat. ta'tir � (a.i. ıtr'dan): güzel koku ile koku landırma. ta'tis � (a.i. atse'den): aksırtma, aksır nlma. ta'tiş � (a.i. atş'dan) : susatma, susa nlma. tatlik J.:1.J,..:l (a.i. talak'dan): 1. [nikahlı zev ceyi] boşama, bırakma, ayııma. 2. dişi hurma, incir gibi bazı ağaçları, erkeklerinin çiçeğini asarak, yemişlendirme. tatliye � (a.i. tıla'dan) : sıvama, ula; cila verecek bir şeyi sürüp sıvama. tatmin � (a.i. tamn'dan. c. : tatminat) : kalbe emniyet venne, verilme, insanın yüreğini rahatlandırına; doyurma [ma'nen]. tatminat ..:.� (a.i. tatmin'in c.) : kalbe emniyet vermeler, verilmeler, insanın yüreğini rahatlandıımalar; ma'nen doyurmalar. tatmin-kar .,ı:Hl:. (a.i.) : aşılama [ağaç]. (bkz telkih). te'bis V"-::Ht. (a.i.): hakaret, horlama. teb'i z � (a.i.): kısım kısım ayırma, para lama. tebki t � (a.i.) : 1. vesika ile birini sus turma. (bkz: iskat). 2. başa kakma. tebkiye � (a.i. büka'dan) : dokunaklı söz lerle ağlatma, ağlatılma. teb-lerze •.:ı->-1 � (f.b.i.): sıtma titremesi, sıt ma nöbeti. teblig � (a.i. buluğ'dan. c. : tebligat): 1. yetiştirme, eriştirme, bitiştirme. 2. götürme; taşıma (bkz: iblağ). 3. ed. mübalağanın birinci derecesi. (bkz: gulüvv, iğrak). tebligat ..:.ı� ("ga" uzun okunur. a.i. teb lig'in c.): tebliğler. tebligat-, resmiyye : resmi tebliğler. 1048
teblil � (a.i.): ıslatma, ıslanlma. tebliye � (a.i.): eskitme, eskitilme. tebn � (a.i.c. : etban) : saman. (bkz : tibn). Tarik-üt- tebn: astr. samanyolu. ["tibn" şek li de kullanılır]. tebni � (a.s.): saman renkli. (bkz: tibni). tebrid �.,..p (a.i. büriidet'den) : 1. soğutma, soğutulma. 2. mec. ara açılma. tebrie 4!..,..p (a.i.). (bkz: tebriye). tebrik J.:!.,..P (a.i. bereket'den. c. : tebrikat) : "mübhek, kutlu olsun!" deme, kutlama, uğurlu olmasını dileme. tebrikat ..:.ı�.,..P (a.i. tebn1c'in c.): tebrikler, kutlamalar. tebrik-name '--�.,..P (a.f.b.i.) : tebrik yazı sı, kutlama yazısı. tebriye "-;!.,..P (a.i. beraet'den) : 1. birini temize çıkarma, şüpheden kurtarma. 2. borçtan kurtarma. tebriye-1 zimmet etmek: zimmetinde hüku met parası olmadığım, bununla ilişiği bulun madığını ispat etmek. [aslı: "tebrie" dir]. tebrizi ıs�.,..P (a.i.) : müz. Türk müziğinin en az aln asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış nümunesi yoktur. tebsıra ·� (a.i. basar'dan) : 1. insanın gözünü açacak keyfiyet. Tebsıra-i ibret (ibret, ders alınacak hadiseler) : Midhat Paşa'nın hanralarının 1. cildi. 2. 1835'de ilk hariciye nazın olan Akif Paşa'nın meşhur eseri. tebsil � (a.i. basal'dan) : soyup soğana çevirme, soyulup soğana çevrilme. tebsir � (a.i.) : tarif ve izah [insanın gö zünü açacak şekilde-]. tebşir � (a.i. beşr'den. c.: tebşirat) : müj de verme, müjdeleme, müjdelenme. tebşirat ..:.ıl� (a.i. tebşir'in c.) : 1. mlij delemeler, müjde vermeler. 2. rüyada alınan manevi müjdeler. teb'tıa � (a.i. bati'den): ağırlaşma, yavaş lama. teb til � (a.i.). (bkz: tebettiil). teb vi b �.,_;:. (a.i. bab'dan) : bablara ayırma, kısım kısım ayırma. tebvie 4!..,_;:ı (a.i.) : bir kadını boş bir evde oturtma. tebyin � (a.i. beyan'dan) : meydana çıkar ma, belli açıktan açığa anlatına. tebyiz � (a.i. beyaz'dan): 1. beyazlatma, ağartma. 2. beyaza çekme [müsveddeyi-]. teb-zede u.j � (f.b.s.c. : teb-zedegıin) : hümrnaya, sıtmaya tutulmuş.
;nne;
tecebbürat teb-zedegan ı:,IS JJ,.;u (f.b.s. teb-zede'nin c.): hümmaya, sıtmaya tutulmuş olanlar. tehzil �.hu (a.i. bezl'den): 1. yarma, delme. 2. bek. bir uzvun suyunu boşaltmak üzere o yeri bir filetle delme ameliyesi. tebzir �� (a.i. bezr'den. c. : tebzirat) : 1. tohumu saçıp dağıtma. 2. har vurup harman savurma. (bkz: israf). tebzirat ..:.I�� (a.i. tebzir'in c.) : 1. tohum saçmalar. 2. israflar. (bkz: israfat). tecidül JJt..ı,.:. (a.i. cedel'den). (bkz : müca dele}. tecahül J.a t..ı,.:. (a.i. cehl'den. c. : tecahülat) : cahil gibi görünme, bilmemezlikten gelme. tecahül-i Arifane : ed. bilinen bir şeyi. edebi bir nükte ile bilinmiyormuş veya başka türlü biliniyormuş gibi göstenne san'atı. tecahülit ..:.�4,:, (a.i. tecahül'ün c.) : cahil gibi görünmeler, bilmemezlikten gelmeler. tecahül-kir .,ISJAt..ı,.:. (a.f.b.s.) : bilmemezlik ten gelen. tecahül-kiri ı.s.,lSL.At..ı,.:. (a.f.b.i.) : bilmemez likten gelme. tecahül-karine .:.ı ., ISJAt..ı,.:. (a.f.zf.) : bilme mezlikten gelircesine. tecalüs u-Jt..ı,.:. (a.i.) : bir mecliste bulunma, bir arada toplanma. tecanüb '-:-""t..ı,.:. (a.i. cenb'den) : sakınma, çe kinme. tecanüs �t..ı,.:. (a.i. cins'den) : bir cinsten olma. tecarib '":'.Jt..ı,.:. (a.i. tecribe ve tecrübe'nin c.): denemeler, deneyişler. tecirib-i nazariyye: nazari tecrübeler. tecıisür .,......ı..ı,.:. (a.i. cesaret'den) : cesaretlenme. (bkz: ictislir). teca'üd � (a.i. ca'd'den) : kıvırcık, bük lüm büklüm olma [saç-]. tecavez-Allahü an seyyiitihi � '1Jl:,.,ı..ı,.:. -1.:.'4- (a.cü.}: Allah günahını affetsin. tecavif �,., ı..ı,.:. (a.i. tecvifin c.) : oyuklar, oyuk yerler. tecivif-i dimağ : anat. beynin içindeki boş luklar. tecıivif-i kalb : anat. kalbin, ikisi sağda ve ikisi solda olmak üzere ayrıldığı dört boşluk. tecivüb �,.,ı..ı,.:. (a.i. cevab'dan): cevaplaşma. (bkz: mücavebe). tecıivül J.,t..ı,.:. (a.i. cevelandan. C. : tecaviilat): cevelan etme, dolaşma. tecıivülıit ..:.'i,.,t..ı,.:. (a.i. tecavül'ün c.): cevelan etmeler, dolaşmalar.
.,.,ı..ı,.:. :,,.,ı..ı,.:.
tecavür (a.i.): komşu olma. (a.i. cevaz'dan. c. : tecavüzlit) : tecavüz 1. ötesine geçme, sının aşma, atlama. 2. sal dırma, sataşma, sarkıntılık. 3. el uzatma, baş kasının hakkına dokunma. 4. huk. kullanı lacak bir hakkın üçüncü bir kişi tarafından zorlaştırılması. tecivüzat ..:.ı:,.,ı..ı,.:. (a.i. tecavüz'ün c.) : te cavüzler. tecavüzi, tecavüziyye �:,.,ı..ı,.:. • (a.s.}: tecavüzle ilgili. Harekat-ı tecivüziy ye : ask. saldırma hareketi. tecavüzi ve tedafüi ittifak : •saldın ve •sa vunma antlaşması. tecavüz-kar .,ıs::,.,ı..ı,.:. (a.f.b.s. c. : tecavüz -karan): tecavüz eden, sataşan, saldıran. tecavüz-kiran ı:,ı., ıs:,.,ı..ı,.:. (a.f.b.s. tecavüz -katın c.): sataşanlar, saldıranlar. tecivüz-karane .:.ı.,ıs:.:,,.,ı..ı,.:. (a.f.zf.) : tecli vüzkarcasına, saldırırcasına. tecavüz-kiri (a.f.i.) : tec!vüz karhk. tecazüb ....lW (a.i. cezb'den). 1. (bkz : mü clizebe). 2. blıbirini cezbetme, çekme, sempati. psik., fels. •duygudaşlık; fr. sympathie. tecazür (a.i.) : sövüşme. (bkz : müşate me). tecbin Ü! :z·, (a.i. cebanet'den) : korkak sayma, birisine: "korkaksın!" deme. tecbir � (a.i. cebr'den) : kırık veya çıkık kemiği tamir etme, sarıp iyi etme, edilme. tecdi' t:!.ı.,,::; (a.i.): bek. 1. vücudun bir yerini kesme. 2. çocuğu muzur şeylerle besleme ve gelişmesini önleme. 3. bir kimseye onmasın diye beddua etme. tecdid ..ı.:.ı.,,::; (a.i. cidd'den. c. : tecdidat) : yeni leme, yenilenme, tazelenme. tecdid-i imin: imanın yenilenmesi. tecdid-i nikı\h: nikah tazeleme. yenileme. tecdid-i matla' : ed. kasidenin orta yerlerine doğru yeni bir matla', söyleme. tecdidıit ..:.l ..ı.:.ı.,,::; (a.i. tecdid'in c.) : yenile meler, yenilenmeler, tazelemeler. tecdiden 1..ı.: .ı.,,::; (a.zf.): yenileterek, yenilene rek, tazelenerek. tecdit �.ı.,,::; (a.i.) : yere vurma, yere yıkma. tecdir �.ı.,,::; (a.i. cederi'den) : çocuğun çiçek çıkarması. tecebbür � (a.i. cebr'den. c. : tecebbürat) : kibirlenme, büyüklenme. tecebbürat ..:.I� (a.i. tecebbür'ün c.) : kibirlenmeler, büyüklenmeler.
ı.s.:,.,ı..ı,.:.
ı.s.,ıs:,.,ı..ı,.:.
.,:,ı..ı,.:.
1049
teceddü' teceddü' t� (a.i.): hek. kötü gıdadan veya neşvünema inkıtamdan dolayı gözdeki meşime tabakasının arkadan yarılması. teceddüd J� (a.i. cidd'den. c.: teceddüdat): tazelenme, yenilenme, yeni olma, fr. renais sance. teceddüdat ..::.IJ� (a.i. teceddüd'ün c.) : teceddütler, yenilenmeler, yeni olmalar. teceddüd-perver .J.J.>t J� (a.f.b.s.) : yeni lik taraflısı. teceffüf ...J..Lı.:, (a.i. ceffden) : kuruma [yaş şey]. teceffüf-i cühid: yaş derilerin kuruması. tecehhüz � (a.i. cihaz'dan) : cihazlanma, hazırlanma; hazır bulunma. tecehhüz-i arôs : gelinin hazırlanması. tecelli � (a.i. cilve'den). (bkz: tecelli). tecelli � (a.i. cela ve celv'den. c.: tecel liyat) : l. göıiinme; belirme. 2. kader, talih. 3. Allah'ın lfitfuna nail olma. 4. tas. hak nurunun tesiriyle makbul kulların kalbinde illihi sırların ayan olması hali. [zıddı: "setr"]. tecelli-i iisar : tas. cismani suretteki şahadet alemi. tecelli-i celal : tas. İlahi kuvvetin bütün yü celiğini insanlara duyurması. tecelli-i ef'al : tas. Allah'ın fiillerinden bir fi'lin, kulun kalbine münkeşif olması. tecelli-i esma : tas. Allah'ın esma-i hüsna sından (Allah adlarından) bir ismin abdin kal bine münkeşif olması. tecelli-i rahimi : tas. Allah tarafından mü' minlere, sıddiklere ifaza olunan keınalat. tecelli-i rahmani : tas. Allah tarafından mevcudata (varlıklara) dağıtıl tecelli-i sıfat : tas. Allah'ın n bir sıfatın kulun kalbinde münkeşif olmasL tecelli-i sıfati : tas. mebdei, zfi.tten temeyyüz ve tayyün edecek veçhile ilahi sıfatlardan bir sıfatla vuku' bulan tecelli. tecelli-i şuhôdi : tas. nur ismi ile müsemma (adlanmış) olan vücudun zuhuru. tecelli-i zati : tas. hiçbir sıfat itibar etmeksi zin mebde-i zfi.t olan tecelli; hiç bir sıfata bü rünmeden doğrudan doğruya Allah'tan gelen tecelli. tecelli-gih, tecelli-geh 4,.:., .� (a. f.b.i.): tecelli yeri, göıiinme yeri. tecelli-sene F � (f.b.s.) : tecelliyi ölçü ye vuran, tecelli tartan. tecelliyat ..::.ıl..:ı,4:ı (a.i. tecelli'nin c.): tecelliler. tecelli-zir .,ı.; � (a.f.b.i.): İlahi cilvelerle dolu yer. Allah'ın tecelli ettiği, varlığını belli ettiği yer. (bkz: tecelli-gfilı). tecellüd � (a.i.c.: tecellüdat) : 1. yalandan 1050
celadet, yiğitlik gösterme. 2. inadetme, ayak direme. (bkz : ısrar). tecemmu' F- (a.i. cem'den. c.: tecemmuat) : toplanma, yığılma, birikme. (bkz: tehacüm). tecemmuit ..::,� (a.i. tecemmu'un c.): top lanmalar, yığılmalar, birikmeler. tecemmüd � (a.i. cemad'den. c. : tecem müdat) : donma; sertleşme, kanlaşma. [yapma kelimelerdendir]. tecemmüdat .:.I� (a.i. tecemmüd'ün c.): donmalar, sertleşmeler, kanlaşmış, donmuş şeyler; buzlar. tecemmül � (a.i. cemal'den c. : tecemmü lat): süs,.süslenme. tecemmülat .:.� (a.i. tecemmül'ün c.) : süslenmek üzere kullanılan eşya. tecemmülat- ı beytiyye : ev eşyası, evde bulunan eşya. (bkz: esas). tecemmüm � (a.i.) : büyüme; çoğalma [nebat (•bitki)]. tecenni � (a.i. cenn ve cüniin'dan) : 1. meyva devşirme, devşirilme. (bkz : ictinli').2. (ciniyet'den): birine "sen canisin!" deme. tecennüb .....:ı..::. (a.i. ictinab'dan) : sakınma, çekinme. (bkz � ictinab). tecennün � (a.i. cenn ve cüniin'dan) : delir me, çıldırma. tecerru' t->+' (a.i. cur'a'dan): yudum yudum içme, içilme. tecerru-ı gussa: gam yeme. tecerrüd J� (a.i. cered'den) : l. soyunma, çıplak olma. tecerrüd-i evrak : yaprakların dökülmesi. 2. her şeyden boş olma, her şeyden uzak olma. 3. tas. her şeyden vazgeçip Allah'a yönelme. 4. bekar kalma, evlenmeme. tecessüd � (a.i. cesed'den) : gövdelenme, gövde peyda etme. tecessüm � (a.i. cism'den. c. : tecessü mfi.t): 1. cisimlenme, görünme, belirme. 2. göz önüne gelme. tecessüm-i hayal : hayal görme. tecessüs � (a.i. cess'den. c.: tecessü sat): l. yoklama, araştırma, araşnnlma. (bkz : tahkik, tedkik). 2. bir şeyin iç yüzünü araştırıp sımnı çözmeye çalışına; gözetleme. tecessüsat ..::.� (a.i. tecessüs'ün c.) : yoklamalar, merakla araştırmalar; gözetlemeler. tecessüs-kar .J� (a.f.b.s.) : araştırıcı, araştıran, meraklı. (bkz : mütecessis). teceşşi � (a.i.). (bkz : teceşşü'). teceşşü' .� (a.i.): fizy. geğirme.
tecrid tecevvü' t,;+i (a.i. cu'dan) : aç kalma, ken dini aç bırakma. tecevvüf ...i,;+i (a.i. cevfden) : oyulma, oyuk haline gelme, içi boş olma; içine işleme. tecevvüz j,;+i (a.i. cevaz'dan. c. : tecevvü zat) : 1 . cevaz verme, caiz görme, yapılmasını uygun görme. 2. sözü mecaz olarak söyleme. tecevvüzat ..:.ılj.J-'!"°l (a.i. tecevvüz'ün c.) tecevvüzler, yapılması uygun görülen şeyler. tPcevvüzen I j,;+i (a.zf.) : cevaz yoluyla. teceyyüş � (a.i. ceyş'den). (bkz : tehaş şüd). tecezzi es� (a.i. cuz'den) : [aslı : "tecezzüv" dür]. (bkz: tecezzüv). tecezzi-i ictihad : huk. [eskiden] bir müç tehidin bazı meselelerde müçtehit olup, blizı lannda olmaması, bazı meselelerde •yetkili bazılarında ise yetkisiz olma durumu. [ekseri ulema bunun cevazına ve bazıları adem-i ce vazına zahip olmuşlardır]. tecezzür .,� (a.i. cezr'den) : mat. kökleri bir sıra üzere düzenleme. tecezzüv J� (a.i. cüz'den) : kısım kısım bölünme, doğranma, ufalma. tecfif � (a.i. ceffden) : kurutma, kuru tulma [yaş şey]. techil � (a.i. cehl'den. c. : techfiat) : biri nin cahilliğini, bilgisizliğini meydana koyma. techiz � (a.i. cihaz'dan. c. : techizat) : cihazlama, lüzumlu şeyleri tamamlama; donat ma, •donatım. techiz-i meyyit : ölünün yıkanıp, temizlenip, kefen, pamuk ve sairesi tedarik edilerek hazır lanması. techiz-i sefain : gemilerin donatımı. techiz ve tekfin : ölünün yıkanıp kefenlen mesi işi. techizat ..:.ıl� (a.i. techiz'in c.): donanın. techizat-ı askeriyye : ask. asken donanın. te'cic �t.:i (a.i.): tutuşturup alevlendirme. te'cic-i mir : ateşi tutuşturma. tec'id � (a.i. ca'd'dan) : saç kıvırtma, kı vırtılma. te'cil �t.:i (a.i. ecl'den. c. : te'cilat): sonraya bırakma, geciktirme [belli bir zamana kadar]. (zıddı : "ta'cil"). te'cil-i düyun: borçların tecili, •ertelenmesi. te'cilat ..:.ı�t.:i (a.i. te'cil'in c.) : sonraya bırakmalar, geciktirmeler. [belli bir zamana kadarJ. teclid � (a.i. cild'den) : 1. ciltleme, cilt lenme. 2. (celd'den) hayvanın derisini yüzme.
teclil � (a.i. cüll'den) : çul örtme, çul ör tüime [hayvana-]. teclil-i feres: ata çul örtme. tecliye w...:. (a.i. cila'dan): cila verme, verilme. tecliye:i İnir'at : aynayı silip parlatma. tecliye-i seyf: kılıca ciUl verme. tecmid � (a.i. cümud'dan) : dondurma, dondurulma. tecmil � (a.i.c.: tecmilat): süs. (bkz: tez yin). tecmilat ..:.ı� (a.i. tecmil'in c.) : süsler. (bkz: tezyin§t). tecnid � (a.i. cünd'den) : askerleri sıra lama, sıraya koyma. tecnis � (a.i. cinas'dan) : ed. cinas yapma, iki manfilı söz (veya mani) söyleme. tecnis-i haU: ed. telaffuzları ve bazı harfleri ayn fakat yazılışları Arap harflerine göre benze yen kelimelerle yapılan cinas [muhabbet, mih net.. gibi]. tecnis-i kalb : ed. harfleri sondan başa doğru ters okunduğunda meydana gelen diğer bir kelime ile yapılan cinas [mar, ram.. gibi]. tecnis-i mutarraf : ed. son harfleri değişik iki kelimeyle yapılan cinas. [cim, elin.. gibi]. tecnis-i mükerrer : ed. cinaslı kelimelerden ikincisinin, birinci kelimenin sonundaki hece ile aynı olması sOretiyle yapılan cinas [ferylid, ylid.. gibi]. tecnis-i mürekkeb: ed. cinaslı kelimelerden birinin mürekkep olması suretiyle yapılan cinas {bahline, baha ne?.. gibi]. tecnis-i nakıs : ed. (bkz: cinas-ı nakıs). tecnis-i tanım : ed. (bkz: cinis-ı tamın). tecniz � (a.i. cinaze'den) : ölüyü tabuta koyma; ölü tabuta konulma. tecri' �.,.,.:. (a.i. cer' ve cere'den) : yudum yudum içirme, içirilme. tecrib '":'.,.,.:. (a.i. cerb'den) : deneme, sınama. tecribe �.,.,.:. (a.i. cerb'den. c. : tecarib) : 1. tecrübe, deneme, sınama. (bkz: tecrı"'b). 2. gör gii. 3. görmüş geçirmişlik. fr. experi mentation. tecribe-i kalem : deneme. tecribeten �.,.,.:. (a.zf.) : tecrübe ederek, dene yerek, sınayarak. (bkz: bi+tecribe). tecribi ı.r..,.,.:. (a.s.) : deneme ile ilgili. tecribiyye �.,.,.:. (a.s.) : ["tecribi" nin mü en.]. (bkz: tecribi). tecrid �.,.,.:. (a.i. cered'den. c. : tecndat) : 1. soyma, soyulma. 2. ayırma, bir tarafta tutma. 3. tas. her şeyden el ayak çekip Allah'a yö nelme. Ehl-i tecrid (dünyasından geçmiş olan): dervişler. 4. fels. soyutlama, fr. abs traction. 5. fiz. *yalıtma, fr. isolation. 6. 1051
tecridat ed. bir şiirin kendini mücerred bir şahıs, yani ayn bir adam farzederek ona hitabeımesi. (bkz hitab). 7. ed. noktasız harflerden •oluşan keli melerle elimle veya mısra yapma. tecridit .::.l .ı.:ı � (a.i. tecrid'in c.) : tecritler, bir yana aymnalar. tecriden İ.ı.:ı � (a.zf.) : 1. tecridederek; tek olarak, tekleyerek. 2. fels. •soyutlayarak. tecrih �� (a.i. cerh'den): yaralama. tecrim �� (a.i. cürm'den. c. : tecrimat) : birinden cerime alma, para cezası alma, birini cezalandırma. tecrimit .::.L..:ı� (a.i. tecnm'in c.): tecrimler, suçlamalar. tecris �� (a.i. cers'den) : huk. 1. hadi selerin bir kimseye tecriibe kazandınnast, umu mt efkirda (•kamuoyunda) onu güçlü hale getirmesi. 2. yalancı şahitlik, hırsızlık gibi suç işleyen kimseleri teşhir etme, halka tanıtma. tecrübe�� (a.i.) : [aslı: "tecribe" dir]. (bkz: tecribe). tecrübi ı.r.� (a.s.). (bkz : tecribi). tecsim � (a.i. cism'den): cisimlendirme, vücut verme, vücutlu gösterme, gösterilme. tecsimit .::.� (a.i. tecsim'in c.): cisim lendirmeler, viicutlu göstermeler, gösterilmeler. tecsimi � (a.s.): cisimlendirmeye ait, cisimlendirme ile ilgili tecsimi san'atlar : g. s. plastik sanatlar. tecvi' e,:� (a.i. cii'dan) : acıktırma, acıktı nlma. tecvid �� (a.i. cevdet'den): 1. bir şeyi gü zel yapma. 2. Kur'an-ı Kerim'i usulüne bağlı �arak okuma ilmi. 3. bu okumayı öğreten kitap. tecvid-i huriif : leng. seslerin mahreç lendirilmesi, boğumlandınlması, fr. articula tion. tecvit ....i.:!� (a.i. cevfden c. : tecvifat): 1. oyma, oyulma, oyuk haline koyma. 2. oyuk yer. 3. anat. kalbin boşluklarından her biri. tecvifat .::.�� (a.i. tecvifin c.): 1. oyma lar, oyulmalar, oyuk hale koymalar. 2. oyuk yerler. 3. anat. kalbin boşlukları. tecvir .>:!� (a.i. cevr'den) : cevretme, zora, sıkıya koyma. tecviz �� (a.i. cevaz'dan. c. : tecvizat): caiz görme, görülme, izin verme, verilme. tecvizit .::.I�� (a.i. tecviz'in c.): caiz gör meler, görülmeler, izin vermeler, verilmeler. tecyif � (a.i.) : 1. vurmak suretiyle kor kutmak. 2. çok korktnak.
1052
tecyiş � (a.i. ceyş'den). (bkz : tahşid). teczi' t,� (a.i.). (bkz : teczie). teczie �� (a.i. cüz'den): ktsım kısım ayır ma, bölme, doğrama, ufaltma. teczim �:ı.,.:. (a.i.): 1. kesme [kol, kanad gibi şeyleri-]. 2. cüzam illetine uğratma. teczir .>:!:ı.,.:. (a.i. cezr'den) : mat. cezrini bulma, kare kökünü alma. tecziye �� (a.i. ceza'dan) : cezalandırma. tedibir �l.ı.:. (a.i. tedbir'in c.) : tedbirler, yol lar, çareler. tedibir-i akıl-ine: akıllıca tedbirler. tedifü' e,ıı.ı.:. (a.i. defden. c.: tedifüit) : 1. birbirinı defetme, itişme, kakışma. 2. kendini koruma, •savunma. tedifüi, tedifüiyye �l.ı.:., ı.,&Jl.ı.:. (a.s.): kendini koruma, •savunma ile ilgili. Harb-i tedifüi: kendini müdafaa ederek yapılan harb. tedahhum � (a.i. dahm'den) : anat. irileşme, kalınlaşma; şişkinleşme. tadahhum-ı nihiyat : anat. yanlar •irilimi, fr. acromegalie. [eller ve ayaklar gibi organ lann irileşmesi hastalığı]. tedahük d:ı..W.:. (a.i. dıhk'den) : gülüşme [karşdıklı-]. tedihül J.i,.l.ı.:. (a.i. dühul'den. c.: tedahülit) : 1. birbirinin içine girme. 2. geri kalma [iş hakkında]. 3. bir taksitin ödenmeden ötekinin gelmesi; ödemede gecikme. 4 .. yığılıp kalma, biriktne. 5. karışma. (bkz: müdahale). tedihül-fi-1-hudiid : huk. [eskiden] bir cinsten olan müteaddit esbab-ı huduttan dolayı yalnız bir had ile iktifa edilmesi hali. [Mesela : bir şahıs birkaç defa zinida veya sirkatte bulunsa hakkında yalnız bir had ile iktifa edi lir]. tedihül-fi-1-kazf : huk. [eskiden] birçok kaziflerden dolayı yalnız bir had ile iktifa edil mesi hali. [Mesela: bir şahıs bir veya daha zi yade kimselere bir lafz ile veya başka başka lafızlar ile zina isnadında bulunsa bunlardan dolayı hakkında yalnız bir "hadd-i kazf' icra edilir]. tedihül-i a'did : fer. iki sayıdan birinin diğeri ile tamamen yani kesir bırakmaksızın taksimi kabil olması. [üç ile dokuz gibi]. tedahül-i iddeteyn : fer. [eskiden] iki idde tin birbiri içine girmiş olması. [meseli: bir kimse bainen tatlik ettiği bir kadına iddet esni sında kendisine helal olur zannıyla mukarenette bulunsa bu mukarenet sebebiyle ikinci olarak lazımgelen iddet; kadının beklemekte olduğu birinci iddete tedahül eder. Bu suretle kadın; birinci iddeti ikmfil ettikten sonra ikinci iddetin sebebinden itibaren noksan kalan miktarı ta mamlar].
1
tedenni tedıihülat ..:.)Li.1.ı.:ı (a.i. tedahül'ün c.) : teda hilller. tedai ..,.cl.ı.:ı (a.i. da'vet'den) : bir şeyi habra getinne; psik. •çağrışım. tedarik .!1 .J l.ı.:ı (a.i. derk'den). (bkz: tedarilk). tedarikat ..:.IS.'. .Jl.ı.:ı (a.i.). (bkz: tedarükat). tedariki � ..,l.l.'., (a.i.). (bkz: tedaıiiki). tediirub "':'.Jı......;.:. (a.i. darb'dan) : dövüşme, vuruşma. (bkz: mudarebe). tedıirük d .Jl.l.'., (a.i. derk'den. C. : tedarilkat): tedarik, hazırlama; araştınp bulma, ele geçirme, edinme. tedıirükat .:.ılS .., l.l.'., (a.i.): hazırlık[lar]. tedarükit-ı harbiyye, - -• seferiyye : harb hazırlıkları. tedıirüki � .., J.l.'., (a.i.) : bek. bir hastalığın şiddeti ihtimaline karşı gereken tertiban alma. tedarüs ı.J".Jl.ı.:. (a.i.): okuma; yazına. tedavi (SJl.ı.:. (o.i. deva'dan. c. : tedaviyat) : iliç verme, iyileştirmek için bakma. Berıi-yi tedıivi : tedavi için. tedivi-bi-1-ineb: üzümle tedavi, üzüm kürü. tedivi- bi-1-ma': su ile tedavi. tedavi bi-1-misl : bek. bir hastaya ters, aksi tedavide bulunma, soğuk almış bir hastayı yine soğuk bir şeyle tedavi usulü. (bkz: tedavi bi-n ·nakiz). tedavi-bi-n-nazir : soğuk alan bir hastayı yine soğuk şeylerle tedlM ederek meydana gelecek aks-i te'sirden faydalanma usulü. tedivi- bi-z-zıdd ve tedavi bi-n-nakiz : bir hastalığa zıddiyle ilaç verme, menfi tedavide bulunma. tedıiviyat ..::.,4_,1.l.'., (ai. tedavi'nin c.): tedaviler. tedavül J_,l.l.'., (a.i. devlet'den. c.: tedavüldt) : elden ele gezme, dolaşma, kullanılma. tedavülat ..::.,'l{_, J.ı.:ı (a.i. tedavül'ün c.) : teda vüller, geçerli olmalar. tedılvür ..,.,ı.ı.:. (a.i. devr'den) : sıra ile yapma; karşılıklı yapma. tedbic G'::!':'.ı.:; (a.i.): rüku'da başı çok eğme. tedbir ..r.:H.ı.:ı (a.i. dübilr'dan. c. : tedabir) : bir şeyi te'min edecek veya önleyecek yol, çare. Hüsn-i tedbir : iyi düşünillerek tutulan yol. su�i tedbir : yanlış tutulan yol. tedbir-i menzil : ev idaresi ile ilgili hususlar dan bahseden ilim, ev idaresi bilgisi, fr. econornie dornestique. tedbir-i muallak : huk. [eskiden] bir şarta talik olunan tedbir, kölenin bir •yükümlülüğü yerine getirmesine bağlı olarak azat edilmesi. ["sen şu işi yaparsan müdebbersin" denilmesi gibi. Bu halde memluk o işi mevlasının haya tında yaparsa vefatında malının üçte birinden F. 611
azat olur]. tedbir-i mukayyed : buk. [eskiden] mev lanın bir kayıt ile mukayyet olarak vefatına muallakan yaptığı tedbir. ["ben bu has talığımdan ölürsem" yahut "ben bu yolculuğum esnasında vefat edersem sen hürsün" denilmesi gibi]. tedbir-i mutlak : huk. [eskiden] mevlanın alelıtlak mevtine muzaf olan tedbir. ["ben öldü ğüm zaman sen hürsün" denilmesi gibi, "ben seni müdebber kıldım" denilmesi de bu kabil dendir]. tedbir-i mülk : devleti idare sanan, devlet •yönetimi sanan. tedbir ehli : tedbirli, zeki, akıllı kimse; öğüt veren kimse. tedbir nafakası : huk. birinin, kendinden sonra hür olacağını bildirerek kölesini azat ennesi. tedbirat .:.ıl..r.:H.ı.:ı (a.i. tedbir'in c.) : (bkz : tedabir). tedebbür .H.ı.:; (a.i.c.: tedebbürat): l. sonunu, hakikati düşünme. 2. arkasını dönme. tedebbürıit .:.ıl.H.ı.:; (a.i. tedebbür'ün c.) : sonunu, hakikati düşünmeler. tedeffün ı:,.;.ı.:ı (a.i. defn'den) : defnolunma, gömülme. tedebbi ı.,A.l.'., (a.i. deha'dan) : dahüeşme, deha eseri gösterme. tedehbün ı:,..A.ı.:l (a.i. dehn'den) : yağlanma, yağ sürünme. tedebbüş ı.J,.ı,.ı.:ı (a.i. deheş'den): dehşete düş me, korkma, yılma. tedella .,J.ı.:. (a.i.) : tas. mukarriblerin, ma kamların son mertebesine yükseldikten sonra if"akatbahş olan bir sahne nüzulü. Allah'a yakın olduğu söylenen kimselerin bulundukları son makam. tedelli .,J.ı.:. (a.i. dell'den. c.: tedelliyat): naz lanma. tedelliyat ..:. l:!,J .ı.:ı (a.i. tedelli'nin c.): nazlan malar. tedellük d.J.ı.:. (a.i.): sürtme; uğuşturulma. tedellül JJ.ı.:; (a.i.) : nazlanma. (bkz : tegan nüc). tedernmu' e-".ı.:; (a.i. dem'den) : 1. gözün ya şarması. 2. hek. hastalık dolayısıyla gözden yaş gelme. tedemmug e,-a.ı.:. (a.i. dimağ'dan) : fels. be yinleşme, fr. cerebration. tedemmül J,..ı.:ı (a.i.): toprağı gübreleme, top rağa gübre dökme. tedenni ı.,l.l.'., (a.i. denaet'den. c. : tedenniyat) : aşağı inme, aşağılama, gerileme. [zıddı : "terakki"].
1053
tedenniyat tedenniyat .:.,�..ı.:; (a.i. tedennı'nin c.) : aşa ğılamalar, gerilemeler. tedennüs ..,...:...ı.:ı (a.i.) : kirlenme, pislenme. tedennüs-i came : elbisenin kirlenmesi. tederru' t.>.,,:. (a.i.) : zırhlanma, zırh giyme. tederrüb "':'.>J,j (a.i.): alışma. (bkz: ülfet). tederrüc ır.,; .,.,,:. (a.i. derece'den) : derece derece, adım adım ilerleme. tederrün ı:, .,J,j (a.i.) : bir uzvun, bir organın şişmesi. tederrüs ı.J".>J,j (a.i. ders'den. c. : tederrüsat): ders alma, ders olarak okuma. tederrüsat .:.,�_, J,j (a.i. tedeniis'ün c.) : ders almalar, ders olarak okumalar. tedessür ,.;..ı.:ı (a.i.) : elbise giyme. tedevvür .,..,..ı.:ı (a.i.) : yuvarlaklaşma. tedeyyün �..ı.:ı (a.i. din'den) : 1. dine bağlı olma. 2. dininde sımsıkı bağlı kalma. 3. (deyn'den) borçlanma. tedfin �.,,:. (o.i. defn'den): defnetme, gömme. tedhin �J,j (a.i. duhan'dan) : tütsüleme, dumanlama. tedhin �..ı.:ı (a.i. dühn'den) : güzel kokulu yağ sürme, sürülme. tedhiş�.,,:. (a.i.c. : tedhişat) : dehşet verme, dehşete düşürme; şaşırtma, korkutma, yıldınna. tedhiş-i ezhan : zihinlerde heyecan yaratma. tedhişat .:.,�.,,:. (a.i. tedhiş'in c.) : tedhiş ler, yıldırmalar, korkutmalar. te'dib ._._.Jı.:. (a.i. edeb'den. c. : te'dibat) : 1. edeple�diıme, edeplendirilme. 2. terbiye etme, terbiyesini verme; haddini bildirme. Hadd-i te'dib : bir suç işleyeni, başkalarına örnek ola cak şekilde, cezalandırma [muahaze, tazir, darb.. gibiJ. te'dib hakkı : huk. velinin vesayeti altında bulunan bir çocuğa karşı sert davranmak, ihtarda bulunmak ve daha da mühim cezayı ver mek hakkı. te'dibat .:.,4:!.ı'u (a.i. te'dib'in c.) : 1. edep lendirmeler, edeplendirilmeler. 2. terbiye etme ler, terbiyesini vermeler. • te'diben 4:!..ıt (a.zf.) : te'dip için, te'dip suretiyle; tevbih ve tekdir ederek. te'dibi, te'dibiyye �..ıt:. , ı..,H..ıt:. (a.s.) : tedip ile; terbiye ile, edeplendirme ile •ilgili : Mücazat-ı te'dibiyye : terbiye edici, edep lendirici cezalar. te'diyat ..::..�..ıt:. (a.i. te'diye'nin c.): ödemeler. te'diye �..ı·u (a.i. eda'dan. c. : te'diyat) : 1. ödeme; ödenilme. 2. borcunu verme. te'diye-i deyn: borç ödeme. 1054
tedkik J.,tlJ,j (a.i. dikkat'den. c. : tedkikat): dikkatle araştırma, araştırılma, inceden inceye yoklama, inceleme. tedkikat .:.,ll...lJ,j ("ka" uzun okunur. o.i. ted kik'in c.) : tetkikler, inceden inceden araştır malar, incelemeler. tedkikat-ı şer'iyye : [eskidenJ şeyhislam kapısında, şer'i işlerle ilgili olan hükümlerin karara bağlandığı daire. tedkik-name ,ı...l 'ıi.:i.L:; (a.f.b.i.) : bir şeyin tetkikinden, incelenmesinden çıkan neticeleri tespit eden eser, araşnrma. tedlik .tl.:ı,J.,,:. (a.i.): sürme, uğalama. tedlis �J,j (a.i.) : alışverişte satıcının mal kusurunu müşteriden saklaması, hile. tedliye �.,,:. (a.i.) : 1. sarkıtma, sarkıtılma; yukarıdan aşağı bırakma, bırakılma. 2. delil, vesika hazırlama. 3. şaşırma, dehşete düşme. tedmic �.,,:. (a.i.) : bir şeyi başka bir şeyin içine yerleştirme. tedmim �J,j (a.i. dem'den) : hek. kanın, ba zı sebepten dolayı, ciğerlenle, bağırsaklarda ve damarlarda çoğalması. tedmir .>-::!-".,,:. (a.i. dimar'dan. C. : tedmirat) : yoketme, malıvetme, tepeleme. tedmirat .:.,l.>-::!-" ..ı.:ı (a.i. tedmir'in c.) : yoket meler, mahvetmeler, tepelemeler. tednis �.,,:. (a.i.c. : tednisat): kirletme, kir letilme. tednisat .:.,4.l,j (a.i. tednis'in c.) : kirletme ler, kirletilmeler. tedri' �.,.,,:. (a.i. dır'dan) : zırh giydirme, giy dirilme. tedri-i cüyfış: askerlere zırh giydirilme. tedrib "':-'t.>.,,:. (a.i. derb'den): ped. •yetiştirim. tedribi ı..,H.>..ı.:ı (a.s.) : fels. fr. emprique. tedric �_,..ı.:; (a.i. duruc'dan. C. : tedri:cat): 1. derece derece, basamak basamak ilerleme, iler letme; azar azar hareket. Ale-t-tedric : tedric üzere. Bi-t-tedric : azar azar, yavaş, yavaş. 2. ed. ifadenin derece derece yükselmesi. 3. fels. fr. gradation. tedric-i said : ed. ifadenin yükselmesi. tedric-i hiibit : iradenin alçalması. tedricat ı.:.,Lı,.:ı _,.,,:. (a.i. tedri:c'in c.): tedricler. tedrıcen t..,..:ı .,J,j (a.zf.) : derece derece. yavaş yavaş, azar azar. tedrici, tedriciyye �.,.,,:. , ..r."':!-'..ı.:; (a. s.): derece derece, yavaş yavaş olan, yapılan. tedris ı..-.!.J..ı.:; (a.i. ders'den. c. : tedrisat) : ders verme, verilme, okutma. tedris hey'eti a'zası : •öğretim •üyesi.
.
.
teessüf tedrisat ...::.ı� J� (o.i. tedris'in c.): tedrisler (•öğretim). tedrisat-ı aliye : yüksek •öğretim. tedrisat-• ibtidiiyye : ilk öğretim. tedrisat-• taliye : •orta öğretim. ted risi, tedrisiyye °4-:J�, �J..:. (a.s. ders'den) : derse ait, dersle •ilgili. tedsim H-� (a.i.) : nazar değmemesi için küçük çocukların çene çukurlarına siyah benek yapma. tedsir �..:; (a.i.) : kuşun, yuvasını düzen lemesi, düzeltmesi. tedsiye �..:; (a.i.): baştan çıkarma, azdırma. tedvin �.,..:. (a.i. divan'dan. c. : tedvinat) : 1. ed. divan şekline sokma [manzumeleri-]. 2. kitap haline getirme. tedvinit .:..L:.;.,..:. (a.i. tedvin'in c.) : tedvin ler, divan şekline sokmalar; kitap yapmalar. tedvir ..>:!.J..:; (a.i. devr'den. c. : tedvirat) : 1. döhdürme, döndürülme, çevirme, çevrilme. 2. değirmi şekle sokma, sokulma. tedvir-i alem : dünyayı döndürme, idare etme. 3. ed. bir mısradaki kelimelerin yerini değiştirmekle veznin ve mananın bozulmaması, yani, yine aynı mananın anlaşılması. Mesela: "şöyle bir fikir geldi aklıma; aklıma şöyle bir fikir geldi .." gibi. tedviye :!-'-"U:ı (a.i. tefsir3ün c.) : Kur'ln'ı iz!h eden kitaplar. tefassum r.-1:l (a.i.): kırılma, kesilme. (bkz: infis!m). tefasuk c-li'l (a.i.) : fas!hatle söyleme. tefivüd J.JU:ı (a.i.) : faydalaşma, birbirinden faydalanma. tefavüt ..::....,li'l (a.i. fevt'den) : 1. iki şeyin bir birinden farklı olması. (bkz: tezld). 2. iki şey arasındaki fark. Bi-tefivüt, Bili-tefavüt : farksız. tefavüt-i basene : hicri yıl ile, m!li yıl ara sındaki 10 gün ve yirmi bir saatlik: farktan mey dana gelen vmdfu (gelir) farkı. tefılyüd "':!U.:. (a.i.). (bkz : teflvüd}.
�..,u.:.
.ı..-u.:.
tefer'un tefazul J..ı,,U:. (a.i. fazl'dan. c. : tefazulat) : l. fazı1et ve meziyet yarışına çıkma. 2. fark, mik dar fazlası. tefıizul-ı iktidar : fiz. potansiyel farkı. tefazul-i irtifa' : coğr. iki noktanın deniz sathından olan yükseklilderi (rakımlar) arasın daki fark. tefazuli �ı..;:; (a.s.): 1. tefazula ait, tefazul ile ilgili. 2. i. mat. iki rakamın arasında mik tarca olan farktan doğan nisbet. tefazzul J,wU:. (a.i. fazl'dan) : 1. fazilet, üs tünlük satma. 2. iyilik; bağışlama. (bkz: tefad dul). tefci' � (a.i. feci'den. c. : tefciat) : acıtma, canını yakma; dertli kılma. tefcir � (a.i. fecr'den) : 1. yerden su kay natıp akıtma. 2. drenaj. 3. bek. kanı veya cerahati akıtmak için ameliyattan sonra yaranın içine delikli borular sokma. tefcir havzası : coğr. boşalma havzası. tefdiye '--:!..ı..U (a.i. feda'dan) : canını başkasına feda etme, "canım sana kurban olsun" deme[k]. tefeccu' � (a.i.): acıma, canı yanma; dertli, kaygılı olma. tefeccür � (a.i. fecr'den. c. : tefeccürat) : 1. tan yeri ağarma. 2. yerden su kaynayıp akma. 3. hek. yarılma, çatlama. tefeccürıit ..::..I� (a.i. tefeccUr'ün c.): tefec cürler. tefehhüm r,-i=i (a.i. fehm'den c.) : tefehhü mat): yavaş yavaş anlama, farkına varma. Sı1-i tefehhüm : yanlış anlama. tefehbümat ..::..L...,.i.:, (a.i. tef ehhüm'ün c.) : yavaş yavaş anlamalar, farkına vannalar. tefekkuh u.i.:. (a.i. fıkh'dan) : 1. fıkıh öğren me. 2-. fıkıhda çok bilgili olma. 3. (bkz : taak· kul, tefehhüm). tefekküb -L' (a.i. ferag'dan) : 1. f'ariğ olma, vazgeçme. 2. bir işi bitirip kurtulma. 3. saun alınan bir mülkün ferağ muamelesini yaptırma, tapusunu kendi üzerine çevirme. teferruh C.>-L' (a.i. ferah'dan) : ferahlanma, içi açılma. teferruk J.>-L' (a.i. fark'dan) : ayrılma, da ğılma. teferruk-i ittisal : hek. herhangi bir sebep veyii hastalıkla cildin yanlınası. teferrüc t:..>-L' (a.i.c. : teferrUcat) : 1. açılma, ferahlama. 2. gezinti. 3. gezintiye çıkıp gam dağıtma. teferrücıit ..::..�,.>,LÖ (a.i. teferrüc'ün c.) : 1. açılmalar, ferahlanmalar. 2. gezintiler. 3. gezintiye çıkıp gam dağıtmalar. teferrüc-gıih •�,.>,LÖ (a.f.b.i.) : eğlence, gezinti yeri. (bkz: mesire). teferrüc-geh �.>-L' (a.f.b.i.). (bkz : teferrüc ·gah). teferrüd ..ı,.>,LÖ (a.i. ferd'den) : 1. herkesten ayrılıp tek, yalnız, tenha kalma. 2. eşsiz, em salsiz, benzersiz olma. 3. kendi başına kalma, olma. Dıiiye-i teferrüd : eşi, akranı olma mak diivll.sı, arzusu. teferrüs ı.>".>-L' (a.i. feraset'den. c. : teferrU sat): sezme, anlar gibi olma. teferrüsat ..::..ı......,.>,LÖ (a.i. teferrüs'ün c.) : sezin tiler, sezmeler, sezinlemeler. teferrüş ut.>-L' (a.i. ferş'den) : yayılma, se rilme. teferrüz ,j,.>,LÖ (a.i. ifraz'dan): ayrılma. tefer'un vL.>-L' (a.i. fir'avn'den) : 1. Fira unlaşma. 2. son derecede kibirlenme. (bkz : azamet). 1057
-
-
--
--
-
-------- - - - ----
---------------
tefessüh tefessüh � (a.i. füshat'den) : açılma, genişleme. (bkz: inbisat). tefessüh � (a.i. fesh'den. c. : tefessühat) : 1. çürüme, çürüyüp dökülme, bozulma. 2. bek. bir cismin kokup dağılması. tefessühıit ..:.ıL.:......i.:. (a.i. tefessüh'ün c.) : çü rümeler, çürüyüp dökülmeler, bozulmalar; cisimlerin kokup dağılması. tefettüt ı.:..ll:ô (a.i. fett'den) : ufak ufak parça lanma, un ufak olma. tefe'ül Jı.i.:i (a.i. fal'den. c. : tefe'ülat) : 1. fal açma, fala bakma. 2. hayre yorma, uğursama, uğur sayma. tefe'ülıit ..:.,'iti:; (a.i. tefe'ül'ün c.) : 1. fal açmalar, fala bakmalar. 2. hayre yormalar, uğur saymalar. tefevvuk J_,.i.:j (a.i. fevk'den) : üste çıkma, üstün olma, yükselme. Dıiiye-i tefevvuk : üstte bulunma davası, isteği. tefevvüh ._,...;; (a.i. fevh'den. c. : tefevvühat) : 1. ağza alma, söyleme. 2. münasebetsiz söz söyleme, dil uzatma. tefevvühıit ..:.ılı_,...;; (a.i. tefevvüh'ün c.) : mü nasebetli, münasebetsiz sözler, boş boğazlıklar, dedikodular, cezaya çarptırılmasını gerektiren sözler. tefevvüz vô_,.i.:j (a.i.) : 1. üstüne alma, üzerine alma [bir işi-]. 2. fık. gayrimenkul'ün tasarruf haklarını satın alma. tefeyyüz � (a.i. feyz'den c.: tefeyyüzat) : feyiz bulma, ilerileme, yükselme. (bkz terakki). tefeyyüzat ..:.,� (a.i. tefeyyüz'ün c.) feyiz bulmalar, ilerilemeler, yükselmeler. (bkz: rerakkiyyat). tefhim � (a.i.): kömürleştirme. tefhim � (a.i. fahm'den) : 1. büyük sayma. (bkz : ta'zim). 2. a. gr. bir harfi kalın okuma : ragıb'daki "r" nin kalın, receb'deki "r" nin ince okunuşu.. gibi. tefhim � (a.i. fehm'den. c. : tefhimat) : anlatma, anlatılma, bildirme, bildirilme. tefhim-i meram : meramını anlatma. tefhimıit ..:.ı� (a.i. tefhim'in c.) : anlat malar, anlatılmıtlar, bildirmeler, bildirilmeler. te'fif �t:; (a.i.). (bkz: teeffüt). te'fik .:4,l'ı.:; (a.i.c. : te'fikat) : 1. yalan söy leme. 2. yalan; iftira etme. te'fikıit ..:.ı�'ı.:; (a.i. te'fik'in c.) : yalan söy lemeler, yalanlar, iftira etmeler. tef'il � (a.i. fal'den) : fal açtırma, fala baktırma. 1058
tef'ile tl..a..i:; (a.i.c. : tefail) : mısra veya bey tin vezin parçası. tefkih � (a.i. fıkh'dan) : 1. fıkıh öğretme. 2. öğretme, anlatma. tefkih � (a.i.) : 1. hoşlandırma; hayrete düşürme. 2. yemiş yedirme. tefkir � (a.i.) : 1. düşündürme, düşün dürülme. 2. fels. fr. ideation. teflik J..:!il:, (a.i.) : jeol. •dilinim, fr. clivage. teflis � (a.i. fels'den) : 1. birisine "müf lis" deme, denilme. 2. huk. yargıç tarafından birinin iflasına hükmedilmesi. fbu hüküm i'lan edilir]. tefri' t:.,...:; (a.i. fer'den. c. : tefriat) : fer'lendirme. (bkz : fer'). tefric �.,...:; (a.i.). (bkz : tefrih). tefrice �.,...:; (a.i.c.: terane): yırtmaç, aralık. tefrid �.,...:; (a.i. ferd'den) : 1. dünyadan geçip yalnız Allah ile meşgul olma, kendini Allah'a adama. Ehl-i tefrid : köşeye çekilip ibadetle meşgul olan kimse. 2. fiz. elektriklenmemesi istenilen şeyi elektrik nakleden cisimlerden ayırma. (bkz: tecrid). tefrig t:!.,...:; (a.i.c. : tefrigat) : 1. dolu kabı boşaltma; dolu kabın boşaltılması. 2. yemeği kotarma, yemek kotarılma. 3. (feragat'den) feragat ettirme,vazgeçirme. tefrigat ..:.ıla.;_,.i:, ("ga" uzun okunur. a.i. tefrig'in c.) : 1. dolu kapları boşaltmalar. 2. yemekleri kotarmalar. tefrih C":!_,.i:, (a.i. ferah'dan) : ferahlandırma, gönül açma. tefrih �.,...:; (a.i. ferh'den) : 1. korkusuz kalma. 2. gelişme, filizlenme. 3. yumurtadan çıkma zamanı. Devr-i tefrih: biy. kuluçka devri. Vakt-i tefrih: bek. çiçek hastalığı aşısının yapılmasından te'sirini gösterinceye kadar geçen zaman. tefrik �.,...:; (a.i. fark'dan) : ayırma, seçme, ayırdetme. Meclis-i tefrik : idare meclisi azası (yönetim kurulu üyesi) seçimi için yapılan toplantı. tefrika u_,.i:, (a.i. fark'dan) : 1. ayrılma, ayrı lık. 2. bozuşma. (bkz : nifak). 3. gazete veya dergilerde kısım kısım çıkarılan uzun yazı. (a.zf.) : tefrika suretiyle. tefrikaten
u.,...:;
tefriş �.,...:; (a.i. ferş'den. c. : tefrişat) : I. döşeme, döşenme, yayma. 2. ev eşyasını düzenleme. tefrişat ..:.ı�_,.i:, (a.i. tefriş'in c.) : ı. döşe meler, döşenmeler, yaymalar. 2. ev eşyasını düzenlemeler.
tegallüf-i em'a tefrit ..b.::,.ıJ,:l (a.i. fart'dan) : tersine aşırılık, ortalamanın çok alnnda kalma. ["ifrat"ın zıddı]. tefside ·� (f.s.) : hararetli, kızgın. tefside- dil J.1 ·� (a.b.s.) : yüreği yanık, bağrı yanık. tefside- leb � ·� (f.b.s.): pek susamış. tefsih � (a.i.): genişleme. (bkz: tevessü'). tefsik � (a.i. fisk'den. c.: tefsikat): fısk ve fücura sürükleme, birisine fasık, kabahatli, günahkar deme. tefsikat ..:.� ("ka" uzun okunur. a.i. tefsik'ın c.): fısk ve fücura sürüklemeler. tefsir� (a.i. fesr'den. c. : tefsirat) : 1. yorum. 2. Kur'an-ı Kerim'in mana bakımından izahı. 3. (c.: tefasir) Kur'an'ı izah eden kitap. Hüsn-i tefsir: bir şeye güzel, münasip mana verme. İl m-i tefsir : Kur'an'ı izah etmenin yollarını, usullerini bildiren ilim Sô-i tefsir: bir şeye fena mana verme. tefsir-i hendesi : mat. geometrik •yorum. tefsirat ..:.I� (a.i. tefsir1•2 nin c.) : 1. yorumlar. 2. Kur'an'ın manasında yapılan yorumlar. tefsire •..,....._i.:l (a.i.) : hek. 1. doktorun, has tanın idrarına bakması, idrarı muayene etmesi. 2. hastanın, doktor tarafından muayene olunan idrarı. tefte � (f.s.) : kızmış, kızgın, hararetli. Ahen-i tefte : kızmış demir. Dil-i tefte : kızgın gönül. teftih � (a.i. feth'den. c.: teftihat): 1. aç ma. (bkz: güşad). 2. geğirme. teftihat ..:.� (a.i. teftih'in c.): 1. açma lar. 2. geğirmeler. teftik J_:"\i", (a.i. fetk'den): yarma, yarılma. teftik � (a.i. fetk'den) : ditmek, didilmek, tarayıp açmak [yün, pamuk gibi şeyleri-]. teftil J.:!.:..i:. (a.i. fetl'den) : fitil yapma, bükme, bükülme. teftin � (a.i. fitne'den): 1. fitneye, fesada düşürme. 2. meftun, vurgun kılma. teftir � (a.i.c. : teftırat): fütur, usanç, bez ginlik verme. teftirat ..:.I� (a.i. teftir'in c.) : usançlar, bezginlikler. teftis � (a.i.) : ufak ufak parçalamak, parçalanmak. teftiş � (a.i. fetş'den. c. : tefti şat) : 1. gereği gibi sorup araşnrma, sorulup araştırılma; bir şeyin doğrusunu bulmak için her tarafı arayıp tarama. 2. muayene, kontrol. 3. müfettiş; teftiş ve tahkik me'muru. Mahkeme-
i teftiş: huk. [eskiden] evkaf nezaretinde, şeyhislıim kapısına bağlı şer'i malıkeme. teftişat ..:.� (a.i. teftiş'in c.): teftişler. teftişi� {a.s.) : teftişe mensup, teftişle ilgili. teftit ···:"\i"\ (a.i.): parça parça etme, unufak etme, edilme, parçalanma. teftit-i ah car: taşların parçalanması. teftit•i zücac : sırçanın unufak olması. tefvik J..:!.,.U (a.i. fevk'den) : tar. okçulukta, yayın sol el ile yukarıya kaldınlması. tefvit ..:...:ı.,.U (a.i. fevt'deıı): geçirme, kaçırma. tefvit-i salat : namaz vaktini kaçırma. tefviz U""-:!.,.U (a.i.) : 1. ihale, sipariş etme, edilme. 2. dağının. (bkz: tevzi'). 3. bir gayri menkulU, bilinen bedeli karşılığında, bir kimse nin üstüne bırakma. 4. tas. her şeyi Allah'tan bekleme. tefviz-i salahiyyet: huk. •yetki verme. tefviz-i talak: fer. [eskiden] kocanın talakı karısına veya üçüncü bir şahsa tevdi etmesi. [mesela : evvela kadın erkeğe hitaben "irade ettiğim vakit emr-i talak kendi elimde olmak üzere nefsimi sana tezvic ettim" deyip erkek de bunu kabul etse nikah sahih ve emr-i talak kadına tefviz edilmiş olur; dilediği vakit kendi sini tatlik edebilir. Fakat erkeğin boşama hakkı bakidir]. tefviz-i umur: işleri bırakma. tefzi' �.,;.i.:. (a.i.): 1. ürkütme. 2. belinletme, hayretle bakdırma. tegabbür � (a.i. gubar'dan): tozlanma. tegabbür-i menahir : hek. tifo ve benzeri gibi hastalıklarda hava ile karışık tozların burun deliklerine girerek birikmesi. tegabün !.'.HU:. ("ga" uzun okunur. a.i. gabn' den): birbirini aldatma [alış verişte]. Yev m -i tegabün, Yev m- üt-tegabün: kıyamet günü. (bkz : yevm-ül-kıyaıne). tegaddiib ..............: (a.i. gadab'dan) : gazebe gelme, hiddetlenme, kızma. (bkz: tegazzüb). tegadruf ı..i..,...U (a.i. gudrfifdan) : gudnıf lanma, kıkırdaklanma. tegaffül Jil:. (a.i. gaflet'den). (bkz: tegafül). tegafül J.iU.:. ("ga" uzun okunur. a.i. gaf let'den. c. : tegafülat) : anlamamazlıktan gelme. tegafülat .:.ı)Ula.::i ("ga" uzun okunur. a.i. tegafül'ün c.) : yalandan gaflet gciıstenneler, anlamamazlıktan gelmeler. tegalli ı)J.:. (a.i. galiye'den) : galiye denilen misk ve anberden mürekkep güzel kokulu siyah macunu sürünme. tegallüf .....iJ.i,:. (a.i. gılaf'dan): kılıflanma. tegallüf-i em'a : bek. bağırsak dolaşması. 1059
-
-
tegallüt tegallüt J..l.i.:i (a.i. galat'dan. c. : tegallütiit) : yanlışlığa düşme, yanılma. tegallütat ..::.L.I.JJ.:ı (a.i. tcgallüt'ün c.) : yanıl malar. tegalüb �U:. ("ga" uzun okunur. a.i.). (bkz: mugalebe). tegalvün �,.U.::. (a.i.) : fiz. galvano yapma, pillerden getirilen elektrik cereyanıyla bir cis min elektriklenmesi. tegamüz ,;..ta.:. ("ga" uzun okunur. a. gamze' den c. : tegamUziit) : [birbirine] göz ucu ile işiret etme, edişme. tegamüzat ..::.l,;...ta.:. ("ga" uzun okunur. a.i. tegamüz'ün c.) : birbirine göz ucu ile işaret etmeler, edişmeler. tegannüc � (a.i. ganc'dan c.: tegannüciit) : nazlanma. tegannücat .:..4,-a:. (a.i. tegannüc'ün c.) : nazlanmalar. tegarbül J.:ı� (a.i. gırbal'den) : kalburdan geçirme. tegarrüb '-:'� (a.i. gurbet'den) : gurbete çık ma. (bkz : igtirab). tegarrüd J� (a.i.c. : tegarrüdat) : kuşun, latif, hoş ve nağmeli bir şekilde ötmesi. tegarrüd-i hezar : bülbülün ötmesi. tegarrüdat .:.ıl.ı� (a.i. tegarrüd'ün c.) : kuş ların ötmeleri. tegarrür..,� (a.i.): gururlanma. (bkz : igtirar). tegarrüs ..,..� (a.i. gars'dan) : [ağaç] dikilmiş olma hali. (bkz: teşeccür). tegassun � (a.i. gusn'den) : dallanma, dal budak peyda etme. tegassül J.,....:i (a.i. gasl ve gusl'den): yıkanma. tegaşşi � (a.i. gışae'd�n) : 1. bürünme, örtünme. 2. (gaşy'den) kendinden geçme. (bkz: tagşiye). tegavvut .ı..,,...::; (a.i. gaita'dan) : büyük aptes bozma. tegavvül J,,...::; (a.i.): renkten renge girme. tegavvür ..,_,..j (a.i. gavr'den) : 1. derin dalma, derine dalma. 2. bir şeyin esasını arama. tegayür �U:.,("ga" uzun okunur. a.i.c.: tega yürat) : zıt olma, başka türlü olma, uymama. (bkz: mugayeret). tegayürat ..:.,l.>: li.:. ("ga" uzun okunur. a.i. tegayür'ün c.) : zıt olmalar, başka türlülükler, uymamalar. tegayüz �U:. ("ga" uzun okunur. a.i.c. tegayüziit) : karşılıklı kızışma, öfkelenme. 1060
tegayyüm � (a.i. gaym'dan. c. : tegayyü mat): bulutlanma. (bkz: tesehhüb). tegayyümat ..:.,� (a.i. tegayyüm'ün c.) : bulutlanmalar. (bkz: tagayyünıat). tegayyür � (a.i. gayr'den). (bkz : tagay yür). tegayyüz � (a.i. gayz'den. c. : tegayyU zat): hiddetlenme, kızma. (bkz: tegazzüb). tegayyüzat ..:.,� (a.i. tegazzül'ün c.) : hiddetlenmeler. kızmalar. tegazzüb � (a.i. gazab'dan) : gazebe gelme, gazeplenme, öfkelenme. (bkz : tegad düb, tegayyüz). tegazzül J.>L' (a.i. gazel'den. c.: tegazzülat) : 1. gazel söyleme. 2. e d. gazel tarzında şiir yazma. tegazzülat ..:.ıY.>L' (a.i. tegazzül'ün c.) : 1. gazel söylemeler. 2. gazel tarzında şiir yazma lar. tegerg .:!� (f.i.) : [yağan] dolu. Baran ü tegerg: yağmur ve dolu. tegil JS:; (f.i.) : sakalı yeni çıkmaya başlayan genç. (bkz: şabb-ı emred). teh ...:. (f.i.): 1. dip. (bkz : bün, ka'r). teh-i çah : kuyunun dibi. teh-i derya: denizin dibi. 2. kat, mertebe. teh-i kaşane : köşk kan. tebabb '-:'ı...:. (a.i.) : sevişme, dostluk peyda etme. tebabbür � (a.i. haber'den) : iyi bilme, esasını bilme. tehabbüs � (a.i. habs'den) : kendini bir yere kapama. tehaci ı..r.'L,.:ı (a.i. heca'dan) : 1. hicvetme. 2. hicivleşme. tehacüm �lri (a.i. hücum'dan. c. : tehacü mat): 1. [birlikte] hücum etme, saldırma. 2. üşüşme, toplaşma. tehacümat ..:.L....,.lri (a.i. tehacüm'ün c.) : ı. [birlikte] hücum etmeler, saldınşlar. 2. Uşüş meler, toplaşmalar. (bkz: tehafıit1). tehadu' t,.ıU..::. (a.i.): aldanmamış iken aldan nuş gibi görünme. tebadüb -.JJW (a.i.) : kamburlaşma. (bkz : tahaddüb): tehafüt ..::....ilri (a.i.) : 1. birbiri üstüne atılma. (bkz : tehacüm). 2. bir şeyin hırsla üzerine düşme. 3. kendini P._Cyderpey bir şeye çarpma. tehafüt-ül-felasıfe (feylesofları hırpalama) Gazali'nin meşhur eseri. tehallüf .....i,L;..J (a.i.) : uygunsuzluk. fels. differenciation.
tehemten tehallüs � (a.i. hulüs'dan). (bkz : tahal lüs). tehalüf ı...i.JL.:. (a.i. halfden) : hakimin iki tarafa da yemin verdimıesi. tehalüf ı...i.Jı.....:. (a.i. hulfden. C. : tehalüfat) : birbirine zıt olma, birbirine uymama. tehalük .:.Ut,.:. (a.i. helak'dan. c. : tehalükat) : can atma; birbirini itip çiğneyerek koşuşma; istekle atılma. tehıilükat -=-�L,.:l (a.i. tehalük'ün c.) : can atmalar; birbirini itip çiğneyerek koşuşmalar; istekle atılmalar. tehami U""'ı....:. (a.i.c. : tehamiyat) : 1. kendini sakınma. 2. avukatlık etme. tehamiyat -=,�L..:i (a.i. tehami'nin c.) : ı. kendini korumalar, sakınmalar. 2. avukatlık etme çalışmaları. tehamuk J..-6:. (a.i. humk'dan) : ahmaklığa dökme, kendini ahmak gösterme. tehannün � (a.i. hanin'den) : çok arzu, istek gösterme; göreceği gelme. (bkz : tahassür). teharüc �..,ı.....:. (a.i.) : 1. çıkışma. 2. fık. ortakların, bir kısmı akar, bir kısmı arazi ve bazısı da para üzerine yaptıkları anlaşma. teharüm r..,ı,..:. (a.i. herm'den) : genç olduğu halde kendini yaşlı gösterme, ihtiyar gibi gö rünme. teharüş c.J, .., ı.....:. (a.i.): hmldaşıp dalaşma. teharüş-i kilab : köpeklerin hınldaşarak dalaşması. tehasin �6:. (a.i.) : müz. eski Arap müzi ğinde esas lahni güzelleştirmek üzere kullanılan süs notalarının mecmuuna verilen bir ad. tehassüb � (a.i.): yastığa dayanma. (bkz: tevessüd). tehasum l""""ı.....:. (a.i. hasm'dan) : husumette, düşmanlıkta bulunma. (bkz: muhasama). tehasüd .4,,6:, (a.i. hased'den) : hasetleşme. (bkz: muhasede). tehaşa w.ı....:. (a.i.). (bkz : tehaşi). tehaşi ı.,r!,W (a.i. haşy'den) : korkup çekinme, sakınma. (bkz : ihtiraz). Bi-tehaşi : çekinme den, sakınmadan. tehatub �ı.....:. (a.i. hatb'den) : hitaplaşma. (bkz : muhataba}. tehavün ı:.,.,L,.:; (a.i. hevn'den) : ehemmiyet vermeme, mühimsememe, ağır davranma, hafifseme. tehavür ..,..,L..::ı (a.i.). (bkz : muhavere). tehaya L:tL..::ı (a.i. tehiyye'nin c.) : selamlar; hayırduiilar.
tehazül JjL.....:; (a.i.) : savaştan kaçıp geri dönme. tehcin � (a.i.) : 1. dedikodu yapma. 2. müstehcen, açık, edep dışı sayma. tehcir � (a.i. hicret'den): göç ettirme. tehciye � (a.i.): heceleme. (bkz: teheccıl. tehdid .1:!.ı..,.:. (a.i. hüdiid'dan. c. : tehdidat) : birinin gözünü korkutma, gözü korkutulma, göz dağı. tehdid-amiz >:!-" i .1:!.ı..,.:. (a.f.b.s.) : tehditle kanşık. tehdidat d .ı.;.ı..,.:. (a.i. tehdid'in c.) : gözünü korkutmalar, gözdağı vermeler. tehdiden 1 .1:! .ı..,.:. (a.zf.) : korkutarak, korkut mak için. tehdid-kar ..,ıs.1:!.ı..,.:. (a.f.b.s.) : korkutan, göz dağı veren. tehdid-karıine Yl _, IS .1:!.ı..,.:. (a.f.zf.) : tehdit edercesine. tehdim �.ı..,.:. (a.i. hedm'den) : yıkma, yerle bir etme. tehdin V:!.ı..,.:. (a.i.) : çocuğu avutma, güzel söz lerle susturma; yalandan yüze gülüp medhetme. tehdiye �.ı..,.:. (a.i. h.:!..ıS:ı , cs>.:!..ıS:ı (a.s.) : tekdire mensup, tekdirle ilgili. Miicazat-ı tekdiriyye: huk. kabahat nevinden olan suç ların gerektirdiği hafif ceza. teke � (f.i.): 1. erkek keçi. 2. sürü önünde giden kösemen. 3. bir cilt defter. 4. tezek, mayıs. tekebbüd � (o.i. kebed'den): 1. kanlaşma, sertleşme. 2. o. bir organın kebedleşmesi, karaciğerleşmesi. [yapma kelimelerdendir]. tekebbiid-i rie : hek. zatürrienin ikinci dev rinde akciğerin karaciğer gibi katılaşması. fr. hepatisation. tekebbiid-i süfli: astr. en yüksek noktanın en alt derecesi. tekebbiid-i alya: astr. en yüksek noktanın en üst derecesi. tekebbür ,,.p:. (a.i. kibr'den) : kibir gösterme, büyüklük satma. (bkz: taazzum). tekeddür ..,..ıS:ı (a.i. keder'den) : 1. bulanma, saflığını kaybetme. 2. kederlenme tekeddür-ı hatır: kederli olma. tekeffüf � (a.i. keffden) : avuç açma, dilenme. (bkz: tese'ül). tekeffül JJS:i (a.i.) : birine kefil olma, keffilet etme veya venne. tekehhüf .......,.S:. (a.i. kehfden) : mağara gibi oyulma, kazılma. tekehhül � (a.i.). (bkz: iktihil). tekehhiin C:,.,S:. (a.i): kahinlik, falcılık etme. tekellüf ......i.lS:l (a.i. külfet'den c.: tekellüfat): 1. külfetli, zahmetli iş görme. 2. özenme, bir işi gösterişli bir hale koymak için u�ma. 3. gösteriş, yapmacık. Bi-tekellüf, Bıla-tekel1 ü f: külfetsiz, sıkınnsız, tabii olarak. tekellüfat ..:.ı� (a.i. tekellüfün c.) : 1. tekellüfler, güçlüklere, zorluklara katlanmalar. 2. özenmeler.
1065
tekellüfiit-ı münşiyane tekellüfiit-ı münşiyane : münşilere mahsus zorluklar, külfetler. tekellüm � (a.i. kelam'dan) : 1. söyleme, konuşma. 2. ed. bir yazarın kendisini ölmüş farzederek yazı yazması. tekellüm-i samit : ed. sessiz konuşma. tekellümat .:.. WS;; (a.i.c.) : konuşmalar; söy lemeler. tekellüs .,..ıs.:. (a.i. kils'den. c. : tekellüsat) : kireçleşme. tekellüs-i şerayin : bek. yaşlılık dolayısıyla •atardamarların kireçlenmesi. tekemmül J..s:; (a.i. kemal'den. c. : tekemmü lat) : kemale gelme, kemal bulma, olgunlaşma. tekemmülat .:..� (a.i. tekemmül'ün c.) : ke male gelmeler, kemal bulmalar, olgunlaşmalar. tekemmüm � (a.i. kümm'den) bürünme. tekemmün � (a.i. kümiln'dan) yatma, gizlenme.
çarşafa pusuya
tekemmüş � (a.i.) : 1. acele etme. 2. bek. adalenin iltihap ve saire neticesinde büzü lüp çekilmesi. tekenni � (a.i. künye'den) : künye alma, ad alma. tekerrüb ._,s:; (a.i. kerh'den) : iğrenme. (bkz : istikrah). tekerrür J_,s:; (a.i. kerr'den c. : tekerrürat) : tekrarlanma. tekerrür-i cürm : buk. bir suçun -hüküm giydikten sonra- yine işlenmesi. tekerrürat .:..1 J_,s:; (a.i. tekerrür'ün c.) : tekrarlanmalar. tekerrüş ı.)...,s:; (a.i.) : buruşma. tekessür � (a.i.). (bkz : tekasüf). tekessür� (a.i. kesret'den) : çoğalma. (bkz : efzıiyiş). tekessür � (a.i. kesr'den) : kısılma. tekeşşüf � (a.i. keşfden) : açılma. (bkz : inkişaf). tekevvün ı:,.,S:. (a.i. kevn'den. c. : tekevvü nat) : var olma, meydana gelme, oluş. tekevvün-i beyz : zool. yumurta •oluşması. tekevvün-i cibal : jeol. •dağoluş, orojeni, fr. orogenie. tekevvün-i evvel :fels. önoluş, fr. pre formation. tekevvün-i ezrar : zool. tomurcuklanma, fr. bourgeonnement. tekevvün-i ferdi : biy. •bireyoluş, fr. ontogenie. 1066
tekevvün-i meni : biy. sperma oluşması. tekevvün-i nev'i : biy. •soyoluş, fr. pbylogenie. tekevvünat .:..L:..,S:. (a.i. tekevvün'ün c.) : var olmalar, meydana gelmeler, oluşlar. tekevvüni ı.r'_,s.:; (a.s.) : fels. oluşla ilgili, •oluşu!, fr. genetique. tekeylüs � (o.i.) : yemeklerin midede ve bağırsaklarda ezilerek lenf damarları tarafından emilmeye elverişli bir hale gelmesi, kilüs halini alması. tekeymüs � (o.i.) : yemeklerin midede ezilmesi, kimüs haline girmesi. tekeyyüf � (a.i. keyfden): 1. keyiflenme; keyiflendirecek bir şey alma 2. keyfıyetlenme. tekeyyüs � (a.i. kiyaset'den) : 1. kiyaset li, zeki, uyanık görünme. 2. zariflik gösterme. 3. bek. zararlı bir maddenin vücudun bir tarafına girerek orada bünyenin meydana getirdiği keseye girmesi. tekfil � (a.i. kefıilet'den) : kefil etme, edilme, kefil gösterme. tekfin � (a.i. kefen'den. c. : tekfinat) : kefene iarma, kefenleme, kefenlenme. tekfinat .:..t.:........i..S (a.i. tekfin'in c.) : kefene sarmalar, kef;nlemeler, kefenlenmeler. tekfir � (a.i. küfr'den. c. : tekfirat) : 1. birine kafir deme. tekfir-i seyyiat (kefr'den) suçları, günahları olmamış gibi addetme. 2. yok etme, ortadan kaldırma. tekfir-i yemin : yeminin kefaretini verme. tekfirat .:..I� (a.i. tekfir'in c.) : 1. kafir etmeler. 2. yok etmeler, ortadan kaldırmalar. tekbil � (a.i. kuhl'den) : sürme çekme, sürme çekilme [gözüne-]. te'kid ..ı...Sı.:; (a.i. ekd'den. c. : te'kidat) : 1. kuvvetl�ştirme, sağlamlaştırma. 2. üsteleme, bir iş için evvelce yazılan bir yazıyı tekrarlama. 3. gr. pekiştirme, fr. intensif. te'kid-i lafzi : aynı sözün tekrarı. te'kid-i ma'nevi : gr. söylenişi başka, ma nası müşterek olan kelime, sinonim (•eşan lamlı) kelime, fr. mot synonyme. te'kid-i münasebet-i vedaiyye : dostluk münasebetlerini kavileştirme. te'kidat .:..l�ı.:; (a.i. te'kid'in c.) : te'kitler, sağlamlaştırmalar. te'kiden i.ı..ıs:t. (a.zf.) : 1. te'kit yoluyla, sağ lamlaştırarak. 2. evvelce yazılan bir yazıyı tek rarlayarak. te'kidi ı.s�·ı.:; (a.s.) : te'kide ait, tekit ile ilgili. te'kid-name '"°ı.:.�b (a.f.b.i.) : te'kit ya zısı, evvelce yazılan bir yazıyı tekrarlayan yazı.
teksir-hane te'kid-ül-rnedh birna yüşbih-üz-zernm tlll � � c...ı.11 � (a.cü.): ed. birini zem eder surette medhetme. Mesela, çalışkan bir çocuk için : "durup dinlendiği yok, gece gündüz kitaplarıyla uğraşıyor" denilmesi gibi. te'kid-üz-zemm birna v üşbih-ül-medh c...ı.11 � � rlll �il (a.c.): ed. birini medheder surette zemmetme : Mesela, haylaz bir çocuk için : " o kadar intizam meraklısı ki sahifeleri dağılmasın diye kitaplarının kenar larını kesmiyor" denilmesi gibi. te'kil �ü (a.i.): yedirme, yedirilme [bir kim seye]. tekke-i mürgan (kuşların tekkesi) : Süley man Peygamber'in kurduğu tekke ki, yılda bir defa kuşlar burada toplanır ve yedi gün meçhul bir yerden gelen yiyeceklerini yerler. teklif � (a.i. külfet'den): 1. birinden ezi yetli, fakat başkası için faydalı olan bir iş iste me. 2. (c.: teklifat) içli dışlı olmayan, çekingen muamele. 3. vergi yükleme. 4. •önerge. teklif-i ham : münasebetsiz, ağır teklif. teklif mala-yutak : ağır ve yapılmayacak teklif. teklif tekellüf: resmi davranış. teklifat ..::.,l..i..ıJS.j (a.i. teklifin c.) : teklifler, önermeler, öneriler . teklifi � (a.s.): mecburi, •yükümlü. teklif-name"-"� (a.f.b.i.) : huk. sigorta yaptırmak isteyen bir kimseye, sigortacı tarafından verilen matbu vesika. teklil J:..1S.:l (a.i. iklil'den) : taç giydirme. teklis � (a.i. kils'den) : kireçleştirme. tekmid � (o.i.}: bek. ılık veya soğuk su pansumanı. [yapma kelimedir]. tekmil J,,ı...S.:; (a.i. kemfil'den. c. : tekmilat) : ı. kemale erdiniıe. 2. bitirme, bitirilme, tamam lama, tamamlanma. 3. s. tam, eksiksiz, bütün, hep. tekmil-i enfas : ölme. tekmil-i selasin : [Ay görülemediği zaman] (ramazanın ilk gününün tayini için) arabı aylarına göre otuz günü tamamlama. tekmile .ıJ...S:i (a.i. kemal'den) : 1. ek, katma gibi eksik için sonradan yapılan şey. 2. ek. tekmin � (a.i. kemin'den) : pusuya, sipere yerleştirme, yatırma. tekniye � (a.i. künyeden) : künye koma, künyeleme, künyelenme. tekrar .; 1 � (a.i. kerr'den) : 1. bir şeyi iki veya daha çok defa yapma. Be-tekrar : bir defa daha. 2. zf. yine, bir daha, yeniden. tekrar-ı lafzi : ed. yalnız sözün ibarede tek riirı.
tekrar-ı ma'nevi : ed. manaları bir olan keli meleri bir arada kullanma: dikkat ve itina, sabır ve tahammül .. gibi. Kesret-i tekrar : ed. bir cümlede aynı kelimenin -lüzumsuz olarak- ikiden çok tekrar edilmesi. tekrar tekrar : arka arkaya, ardı ardına, üst üste. tekrar-ale-t-tekrar .,ıµı .)& .,ı..,s.. (a.zf.) : çok defa. (bkz: mükerreren). tekraren İ .; I� (a.zf.) : tekrarlanarak, defa larla. tekrih '-:!� (a.i. kerahet'den. c. : tekrihat) : kerih gösterme; sevdirmeme. tekrihat ..::.ı�..,S:, (a.i. tekrılı'in c.) : kerih gös termeler; sevdirmemeler. tekrim r-::fa (a.i. kerem'den. c. : tekrimat) : saygı gösterme, ululama. (bkz: ta'zim). tekrimat ..:.L...fa (a.i. tekrim'in c.) : saygı göstermeler, ululamalar. (bkz : ta'zimiit). tekrimen �� (a.zf.) : saygı göstererek, ulu layarak. (bkz: ta'zimen). tekrir .>:� (a.i. kerr'den) : 1. tekrarlama, tekrar etme; bir daha yapma veya söyleme. 2. ed. sözün te'sirini kuvvetlendirmek için bir sözü bile bile tekrar etme san'atı : "ey varlığı varı var eden var.. " gibi. tekrir-i istidlal : mant. misal verme, örnek getirme. tekrir-i merdfıd : lüzumsuz, gereksiz söz tekrarı, fels. geneleme, fr. tautologie. tekrirat ..:,I.>:� (a.i. tekrir'in c.): tekrarlama lar, tekrar etmeler. tekris ı..>'"-:/fa (a.i.) : 1. temele taş koyma. 2. Tann'ya vakfetme, takdis. 3. itlıaf. teksib � (a.i. kesb'den) : kazandırma, kazandınlma. teksif� (a.i. kesafet'den) : 1. koyu ve sık yap�. bir sıvıyı koyulaştırma. 2. dokuma ve saireyi sıklaştırma. 3. şeffaflığını (saydam lığını) giderme. 4. yığma, toplama. teksif-i nirengi : jeod. yüksek dereceli ni rengi noktalan arasına daha tafsiUltlı harita yap maya esas olmak üzere küçük dereceli niren giler ithal etme ameliyesi. teksir � (a.i. kesr'den) : çok kırma [bir şeyi], kırılma. teksir� (a.i. kesret'den c. : teksirat) : ço ğaltma, çoğaltılma. teksir-i sevıid: faydasız yere çok yazı yazma. teksirat ..:.ıl� (a.i. teksir'in c.) : çoğalt malar, çoğalnlmalar. teksir-hane �La.� (a.f.b.i.) : darphanede para basılan yer. 1067
tekşif tekşif � (a.i. keşfden) : çok açma, açılma. tek-tiz j� (f.b.i.): çok koşan; koşucu. tektib � (a.i. ketebe'den): yazdırma. tekvin �,.,S:. (a.i. kevn'den. c. : tekvinat) : 1. var etme. 2. yaratma. Alem-i tekvin : vücfid ve hudus alemi, oluşma alemi. Kitab-üt -tekvin : Tevrat'ın birinci kısmı olup ilkçağ tarihine me'haroir. tekvinat ..:.�,.,S:. (a.i. tekvin'in c.) : 1. var etmeler. 2. yaratmalar. tekvini �,.,S:. (a.i.): fels. oluşla ilgili, •olu şul, rr. genetique. tekvir �,.,S:. (a.i.) : 1. değirmi yapma, yuvar laklaştırma. 2. Kur'an'ın 81 inci suresi olup 29 ayettir, Mekke'de nazil olmuştur. tekye � (a.i. veka'dan. c.: tekaya): 1. dayan ma. (bkz : istinad). 2. güvenme. (bkz : i'ti mad). 3. tekke. (bkz: dergah, hankah, zaviye). tekye-gah .ıs � (a.f.b.i.): dayanılacak yer. (bkz: istinad-gah, mesned). tekye-geh d � (a.f.b.i.). (bkz : tekye -gah). tekye-nişin � � (a.f.b.s.) : tekkede otu ran, derviş. tekye-zen üj � (a.f.b.s.) : dayanan, istina deden. tekyil � (a.i. kile'den): kile ile ölçme. tekzib ._...ıs:; (a.i. kizb'den. c. : tekzibat) yalanla.ini, yalan olduğunu söyleme. tekzibat ı.::.ı�lS:. (a.i. tekzib'in c.) : yalanla malar, yalanını meydana çıkarmak için söy lenen sözler. tel J:. (a.i.c.: tilal). (bkz: teli). telaffuz .L...iJ.:. (a.i. lafz'dan. c. : telaffuzat) : söyleyiş, söyleniş. telaffuzat ı.::.,L.L..ll:. (a.i. telaffuz'un c.) : söy leyişler, söylenişler. telafi ı.,l)l:i (a.i. lefy'den): [ziyan olanın] yerini doldurma, ziyanı karşılama. Gayr-i kabil-i telafi: yerine konmaz. Na-kabil-i telafi : yerine konmaz. telafi-i mafat : edilen bir ziyanın birazından faydalanma. telafif �)l:i (a.i.): anat. kıvrımlar, büklüm ler, büküntüler. telafif-i hısan-ül-bahr: denizaygın kıvrımı. telahhum (a.i. lahm'den) : etlenme, semirme. telahhuz � (a.i.): imrenerek ağız sulanma.
F
1068
telahi �)l:i (a.i. levh'den) : oyunla, oyun alet leriyle vakit geçirme. (bkz: telehhi). telahuk ı:;.)l:. (a.i. lühuk'dan) : birbiri arka sından gelip birleşme, birbirine kanlına. telahuz J....)l:i (a.i.) : gözucu ile bakma; gözu cuyla bakışma. telaki ı.,l)l:i (a.i. lika'dan) : biribirine karşı gelip buluşma, karşılaşma, birbirine ulaşma, birleşme. Mev'id-i telaki : buluşup görüşü lecek yer, randevu yeri. Yevm-üt-telaki (buluşma günü) : mec. kıyamet günü. (bkz : ruz-i mahşer). telaki-gah .�)l:. (a.f.b.i.): buluşma yeri. telakki � (a.i. lika'dan. c. : telakkıyyat) : 1. alma, kabul etme. 2. şahsi anlayış, şahsi görüş. Hüsn-i telakki: anlayış gösterme, iyi niyetle kabul etme. Sô-i telakki : fena anlayış, layıkıyla anlayamama. telakki-i mülk : fık. bir kimseden bir mülk sann alma. telakkiyyat ı.::.ı4i,J.:i (a.i. telilli'nin c.) : 1. şahsi almalar, kabul etmeler. 2. şahsi anlayışlar, görüşler. telakkub � (a.i. lakab'dan) : lakaplanma; lakab alma. telakkum r,11:ı (a.i. lokma'dan) : 1. paralayıp lokma lokma yutma. 2. karın gurultusu. telakkun üi,J.:. (a.i.). (bkz: telekkun). telaküm rS)l:i (a.i.): yumruklaşma, boks. telimiz, telimize .ı..)l:. , �)l:i (a.i. tilmiz'in c.): çömezler, •öğrenciler. telasim r-"")Ll. (a.i. tılısm'ın c.) : tılsımlar. (bkz: tılısmat). telassus � (a.i. lass'dan) : hırsızlık etme. telasuk J--)l:i (a.i. lüsuk'dan) : 1. bitişme, bitişiklik. 2. bek. bir organın bir başkasına bitişip yapışması. (a.i.): l.cevap verilecek yerde tela'süm veremeyip kekeleme. Bila-tela'süm: kekele meden, doğrudan doğruya. 2. saçmasapan cevap verme, kemküm etme. 3. dil dolaşma. telaş ı.,t,)l:. (a.i. leşv'den) : 1. herhangi bir en dişeden kederden ilerigelen heyecanlı ve sıkın nlı acele. 2. endişe, kaygı, tasa, sıkıntı, kuruntu. telaşi �)l:i (a.i.): 1. dağılma. 2. ehemmiye tini (•önemini) kaybetme. 3. telaş. telattuf (a.İ. lfitfdan. C. : telattufat) : nazikane muamelede bulunma. (bkz: telatuO. telattufat ı.::.,I.U,J:; (a.i. telattufun c.) : nazi kane muameleler, ince davranışlar. telattufen lı.ı...ı:. (a.zf.): lfüf ile, nezaketle.
F
........ı.ı:.
1
teleyyüs
..,ıs.u..ı.:.
telattuf-kar (a.f.zf.) : lihf ile, neza ketle muamele eden. telattuf-karane �l .., lS..i..Lı.L:i (a.f.zf.) ; tatlılıkla, nezaketle davrananlara yakışacak şekilde. (a.i.) : bulaşma, bulaşık olma. telattub telatuf ı....i..L,.)l.: (a.i. Hitfdan. c. : telatufılt) : lil tuf ve nezaketle hareket enne. (bkz: telattuf). telıitufıit ..::,li..l,.)U (a.i. telltufun c.) : nazikane davranmalar. telıitum �� (a.i. latm'den) : 1. [dalgalar] çarpışma. 2. çok dalgalanma. (a.f.b.i.) : 1. dalgası teUitum-gab çok olan yer, dalgalı yer. telaub �� (a.i. la'b'dan) : oynama; oynaş ma. (bkz: müllabe). tela'ub .......ı.:. (a.i. la'b'dan) : 1. oynama, oyun la uğraş�, eğlenme. 2. (lulb'dan): yemekle rin ağızda tiikrükle karışması. 3. bek. salyanın akması. tela.un ü,&� (a.i. la'net'den) : birbirine karşı lıklı ll'net okuma; söğüşme. telavüm ("J.)l.:i (a.i. levm'den) : birbirini çe kiştirme. telhis � (a.i. lebs'den. c. : telbisat) : l. ayıbını, kusurunu örterek bir şeyi sahtelen dirıne. 2. suret-i haktan görünerek hile edip aldatma. 3. hile, oyun. İblis-i pür-telhis : çok hileli Şeytan. telbisat ..::..� (a.i. telbis'in c.) : 1. ayıbını, kusurunu örterek sahtelendirıneler. 2. siiret-i haktan görünerek hile edip aldattnalar. 3. hile ler, oyunlar. telbiye � (a.i.) : hac esnasında hacıların "lebl:ıeyk Allahümme lebbeyk..." demesi. tekim � (a.i. licam'dan) : gemleme, gem vurma; gemlenme. telebbüb � (a.i.) : bot. meyvenın içlenmesi. telebbük .ı.L;J.:. (a.i.) : mide dolgunluğuna uğ rama. (bkz: imtila'). telebbün � (a.i. leben'den) : 1. durma, eğ lenme. 2. bek. memeden sütün damla damla akması. telebbüs � (a.i. libas'dan. c.: telebbüsat): giyme; giyinme. (bkz: iktisa). telebbüsat ..:.ı� (a.i. telebbüs'ün c.) : giy meler; giyinmeler. teleclüc � (a.i. lüccet'den) : şaşkınlıktan dolayı lakırdıyı ağzında karıştırarak söyleme. telef ......U. (a.i.c. : telefat) : 1. yok etme, öldür me. 2. boş yere harcama, yıpratma.
F
.ıs.......ı..�
1
F. 69
telefat ..::..UJ.:. (a.i. telerin c.) : 1. savaş, kaza ve başka sebeplerle uğranılan can kaybı. 2. -· ask. zayiat. teleffüf ....uJ.:; (a.i. lefrden) : bürünüp sarınma, bürünüp örtünme. teleffüt ..:.ı.iJ:i (a.i. left'den) : etrafına bakın ma. (bkz: iltifat). telehbi (a.i.) : oynama, oyunla vakit ge çirme. (bkz: telahi, tela'ub). telehhüb � (a.i. leheb'den) : 1. alevlenme, alevlenip yanma, tutuşma. 2. iltihap, yangı. telebhüf � (a.i. lehefden. c. : telehhüfat): 1. hasret ve kederle yanıp yakılma, mahzun olma. 2. üzülme. telehhüfat (a.i. telehhürün c.) : has retle yanıp yakılmalar, mahzun olmalar, üzül meler. telekkun V.U:. (a.i.): psik. fr. auto-suggestion.
..,.ı.:.
..::..ı..,.ı:.
tele'lü' ,;.J "� (a.i. lü'lü'den) : parıldama. telem ıJ-:, (a.i.c. : edam) : 1. zir. pulluğun toprakta bıraknğı iz, çizgi, fr. sillon. 2. biy. •çizi, fr. sillon. telemmu' e,.J:ı (a.i. lem'a'dan) : parıldama. (bkz : iltima'). telemmüs � (a.i. lems'den) : dokunma [el ile-]. telemmüz ı.....ı.:. (a.i. tilmiz'den) : talebelik (•öğrencilik), çömezlik etme, öğrenci olarak devam ettne. teles � (a.s. tallis'den) : yıpranmış, tel tel iplikleri çıkmış [kumaş]. telessüm � (a.i.) : yaşmak tutunma, yaş maklanma. (bkz: teberku'). tele'üv ,,..� (a.i.): parıldama. (bkz: lemeln). televvün c:,.,ı:. (a.i. levn'den. c. : televvünat): 1. renkten renge girme, renk değiştirme. 2. döneklik, kararsızlık. 3. tas. temkin halinin zıddı. televvünat ..:.ıl:._,b (a.i. televvün'ün c.) : 1. renkten renge girmeler, renk değiştirmeler. 2. döneklikler, kararsızlıklar. televvüs .!.._,b (a.i. levs'den. c. : televvüsat) : kirlenme, pislenme, bulaşıp murdar olma. televvüsat ..:.ıU_,b (a.i. televvüs'ün c.) : kir lenmeler, pislenmeler, bulaşıp murdar olmalar. teleyyün � (a.i. Ieyn'den) : 1. yumuşama, sertliğini kayl:ıettne. 2. sulanma. teleyyün-i dimagi : bek. beyin sulanması. teleyyüs � (a.i. leys'den) : arslan yürü yüşlü, arslan yürekli olma, arslan kesilme. 1069
telezzüc telezzüc G'.,;.ı.:. (a.i. lüzilcet'den): yapışkan olma. telezzüz j.:ı.ı.:. (a.i. lezzet'den. c. : telezzüzit) : lezzet, tad alma, hoşlanma, hoşa gitme. telezzüzat ..:.ıll.:ı.ı.:. (a.i. telezzüz'ün c.) : lezzet, tad almalar, hoşlanmalar, haz etmeler. telfif � (a.i. leffden) : sarma, bürüme; örtme. telfik J..:!.i.t. (a.i. lefk'den. c. : telfikat) : 1. birleştinne, toplayıp bir arada birleştirme. 2. katma, •katkıda bulunma. 3. fık. farklı iki mezhep görüşünü birleştirme. 4. ed. (bkz : tenasüb). telfikat ..:.ı� ("ka" uzun okunur. a.i. tel' fik'in c.) : 1. birleştirmeler, bir arada toplama· lar. (bkz: müellefat). 2. üzerine katmalar, •kat· kıda bulunmalar. telh (f.s.) : acı. (bkz : mürr). Güftar-ı telh : acı söz. telh-ab, telh-abe ' (a.i. rahm'den. c. : terahhu ınat) : merlıamet etme, acıma. terahhumat ..:.L...a..,.:. (a.i. terahhum'un c.) : merhamet etmeler, acımalar. terahhumen 1..-.,.:. (a.zf.) : merhamet ederek, acıyarak. terahhus �.,.:. (a.i. ruhsat'dan) : 1. müsaa de, ruhsat bulma. 2. ucuzlama. terıihi �ı.,.:. (a.i. rahvet'den) : 1. gevşetme, gevşeklik gösterme [bir işde-]. 2. geri çekilme geri dunna. 3. gecikme. terıi' i ı..r>' (a.i.): otlama, çayıra çıkma. 1082
teraib �ı.,.:. (a.i. teribe'nin c.) : bek. göğüs kemilcleri. terak ..ı.lt_;. (f.i.) : 1. çatlak, yarık. (bkz: rahne, sukbe). 2. çatırtı, gürültü. terakib �ı.,.:. (a.i. terldb2 nin c.): 1. terkip ler, birkaç şeyden meydana getirilen şeyler. 2. gr. *tamlamalar; takımlar. terakime ,ı,...SI.,.:. (a.i. türkman'in c.) : Türk man'lar, Türkmen'ler. terakki u-3.;. (a.i. raky'den. c.: terakkiyat) : ı. yukarı kalkma, yükselme. 2. ilerleme. terakki-cô >'t u-3.,.:. (a.f.b.s.) : terakki arayan, isteyen, ilerleme tarafdan. terakki-cfiyane ,ı.;.l:ı>'t u-3.;. (a.f.b.i.) : terakki -cfiluk. terakki-dar ..,tJ u-3.,.:. (a.f.b.s.) : terakki hassası olan. terak�i-perver .,,.,� u-3.,.:. (a.f.b.s.) : ilerle meyı seven. terakki-perverane �ı ..,,.,.H u-3.,.:. (a.f.zf.) : ilerleme isteyene yakışacak sfirette. terakki-şiken � u-3..;. (a.f.zf.) : terakkiyi kıran, terakkinin aleyhinde bulunan, terakkiyi önleyen. terakki-şikenane �l.:...S...!. u-3.;. (a.f.zf.) : ilerlemeye mani olurcasına, mani olarak. terakkiyat ..:..4,1.,.:. (a.i. terakki'nin c.) : 1. yukarı kalkmalar, yükselmeler. 2. ilerlemeler, gelişmeler. (a.i.) : emek ve sıkıntı ile terakku' kazanma. terakkub �.,.:. (a.i. rükub'dan. c. : terakku bat) : bekleme, gözetme. (bkz: intizar). terakkubıit ..:.4].,.:. (a.i. terakkub'un c.) beklemeler, gözetmeler. terakkuk J,l.;. (a.i.): acıma, merhamete gelme. terakkus ı.,ıo,.l.,.:. (a.i. raks'dan) : 1. durmadan aşağı inip yukarı çıkma. 2. raksetme, dan setme. terıikus ı.,ıo,.11.,.:. (a.i. raks'dan) : raksetme, oynaşma [karşı karşıya-]. (bkz: telaub). teriküb �ı.,.:. (a.i. rükfib'dan): 1. birbirinin üzerine binme.2. birbirine bağlanıp kenet lenme. teraküm �ı.,.:. (a.i. rükm'den. c. : terikümat): birikme, yığılma, toplanma. terıikümat ..:..L....S:I.,.:. (a.i. teraküm'ün c.) : birikmeler, yığılmalar, toplanmalar. terakümat-ı sıihiliyye : coğr. kıyı yığıntısı, kıyı dolgusu.
e,ı.,.:.
terciat terane ol.,:. (f.i.): 1. nağme, ahenk, makam. 2. ed. dört mısradan oluşan ve birinci, ikinci ve dördüncü mısraları birbiriyle kafiyeli olan şiir, dörtlük. (bkz : rubai, dü-beyt). terane-i id: bayram şarkısı. 3. tekrarlana tek rarlana usanç verici bir hal alan söz. terane-kar .,ıs: -wl.,.:. (f.b.s.) : 1. öten, ötücü. 2. (bkz : müterennim). terane-perdaz jlJ.>;' -wl.,.:. (f.b.s.c. : terane -perdazfuı): makamla şarkı söyleyen. terane-perdazıin ı:,ljlJ.>;' ALlıw (a.i. zuhur'dan. c. : tezahürat) : 1. meydana çıkma, belirme, [birbirine] görün me, gözükme. 2. belirti. 3. birbirine yardım etme, arka verme. tezahürat ..:.ıl,>Al.Lı..:i (o.i. tezahür'ün c.) : 1. yardımlar. 2. •gösteri, bir şey hakkında toplu bir halde yapılan gösteri. 3. bek. hastalık belirtileri. tezakir �ll:i (a.i. tezkire'nin c.): tezkereler. tezakir-i varide : gelen tezkereler. tezakkum f-1,j.j (a.i. zakkım'dan) : lokmayı zahmetle yutma, yutulma. [hakaret olarak kul lanılır]. tezarüf ı..i .J Uıw (a.i.): zarif olmak isteme. tezauf ....L:d•...::ı (a.i. zı'fdan) : iki kat olma, iki misli olma. tezauf-i şahsiyyet : psik. benlik ikileşmesi. tezavül J., ı,;:. (a.i.): bir şeyi meydana getirme. tezavür ..,.,,j.j (a.i.c. : tezavürat) : birbirini zi yaret etme. tezavürat ..::..ı.., .,ı,;:. (a.i. tezavür'ün c.) : birbi rini ziyaret etmeler. tezayuk J:!L....:l (a.i. ziyadet'den. c. : tezayü dat): artma, çoğalma, ziyadeleşme. tezayüd �lj.j (a.i.): 1. sıkışma. 2. çoğalma, artma. tezayüdat ı.::.ıl�lj.j (a.i. tezayüd'ün c.) : art malar, çoğalmalar, ziyideleşmeler. tezayüf �L...iü (a.i.): fels. fr. connoter. teza 'zu' t,j.r.j.j (a.i.) : 1. önleme, engel olma. 2. deprenme. tezbib �,;:. (a.i.) : 1. yaş meyvayı kurutma. 2. bir şeyin içine kuru üzüm koyma. tezbih e:H:ı.:. (a.i.). (bkz: zebh). tezbil �,;:. (a.i.): gübreleme [toprağı-). tezbir J-:Hj.j (a.i. zebr'den. c. : tezbirat) : yazma, yazılma. tezbirat ..::.ılJ-:Hj.j (a.i. tezbir): yazmalar, yazıl malar. 1105
tezebbüd tezebbüd �_µ (a.i. zebed'den) : 1. köpük lenme, köpünne. 2. kaymak bağlama, kaymak lanma. tezebbüd-i !eben : sütün kaymaklanması. tezebzüb ._.ı.,ı:. (a.i. zebzebe'den. c. : tezeb zübat): ı:k;arsızlık. 2. karışıklık. tezebzübat ı.:.4l.;ıl:i (a.i. tezebzüb'ün c.) : 1. kararsızlıklar. 2. karışıklıklar. tezebzübat-ı beytiye : evin karışıklığı. tezebbur .,.;.._µ (a.i.) : denizin köpürüp taşması. tezebbüd .a_µ (a.i. zühd'den) : zahid olma, ibadete dalma. tezebbür .,.a_µ (a.i. zehre'den. c. : tezehhürat) : 1. çiçeklenme. 2. kim. çiçeksime, tuzlanma, fr. efflorescence. 3. bek. üst derinin üstünde görünen ufak ufak kabarcıklar. tezebbürat ı.:ıl.,.a_µ (a.i. tezehhür'ün c.) : tezehhürler, çiçeklenmeler. tezekki �_µ (a.i. tezkiye'den) : temizlenme, temize çıkma. tezekkür ..,Sl:i (a.i. zikr'den. c. : tezekkürat) : 1. hatıra getirme. 2. bir meseleyi konuşma, bir mesele konuşulma. tezekkürat ı.:ıl..,Sl:i (a.i. tezekkür'ün c.) : tezekkürler. tezekküri ıs..,Sl:i (a.s.) :•oylaşık, bir meseleyi konuşmaya ait, konuşma, görüşme, müzakere ile ilgili, fr. deliberatif. tezelluk ı.:;.ı_µ (a.i. zelk'den) : kayma, sürçme. tezelluk-ı akdam : ayakların kayması. teze il ül J.J l:i (a.i. zillet'den. c. : tezellülat): zil lete katlanma, kendini hor ve hakir gösterme, alçalma, küçülme. tezellülat ı.:ı�l:i (a.i. tezellül'ün c.) : tezel lüller, zillete katlanmalar, alçalmalar, küçül meler. tezelzül J.;.J_µ (a.i. zelzele'den. c.: tezelzülat): sarsılma, sallanma, ırgalanma. tezelzül-i esnan : dişlerin sallanması. tezelzülat ı.:ı·(;.J_µ (a.i. tezelzül'ün c.) : sar sılmalar, sallanmalar, ırgalanmalar. tezelzülat-ı arziyye : yer sarsıntıları. tezelzüli u-1.;.l_µ (a.s.) : •depremsel, depreme ait, fr. seismique. tezemmül J.._µ (a.i. zeml'den) : bürünme, sarınma, örtünme. tezemmül-i nebevi : Hz. Muhammed'e Hira'da ilk vahy nazil olduktan sonra titreyerek hanesine döndüğü zaman, refikası Hadicet-ül -Kübra tarafından üzerinin örtülmüş olması keyfiyeti. tezenbür .r.Ü_µ (a.i.): kibirlenme, kurulma. 1106
tezenduk J�_µ (a.i.) : zındıklaşma, hak yolundan ayrılma. tezerrür .,.,_µ (a.i.) : bek. 1. polipler, halkavi yeler gibi hayvanların vücutlarında meydana gelen tomurcuğun yavaş yavaş büyüyerek olduğu yerden ayrılıp yeni bir hayvanın doğ ması. 2. bot. bir tohumdan başka bir tohumun çıkması. tezerrüri (SJJ_µ (a.s.) : 1. tezerrüre mensup, tezerrürle ilgili. 2. tezerrür suretiyle. Tenasül -i tezerrüri : tezerrür yoluyla olan üreme, üretme. tezerv ..,.,ı:. (f.i.) : zool. sülün. tezerv-i zerrin-per : 1) altın kanatlı sülün; 2)mec. Güneş. tezervi :!..,,;.:. (a.i. zevr'den. c. : tezvirat) : 1. yalan dolan. 2. ara bozmak ve bilhassa fenalık kasdıyla yapılan kovuculuk. Ehl-i tezvir : yalan söyleyip ara bozanlar. tezvirat ı.::.ıl..>:!_,,;.:. (a.i. tezvir'in c.) : tezvirler, yalan dolan şeyler, kovuculuklar. tezviren 1 ..>:!..,,;.:. (a.zf.) : tezvir yoluyla. tezyid �_;.::. (a.i. ziyade'den. c. : tezyidat) : ziyadeleştirme, ziyadeleştirilrne, arttırma, artı rılma. tezyid-i gayret : gayreti artırma. tezyidat ı.::.ıl�,;.:. (a.i. tezyid'in c.): ziyade leştirmeler, ziyadeleştirilrneler, artırmalar, artı rılmalar. tezyif �,;.:. (a.i. zeyfden. c. : tezyifat) : 1. züyfifa çıkarma, kalp, sahte, değersiz olarak gösterme. 2. eğlenme, alay etme. tezyifat ı.::.ı�,;.:. (a.i. tezyifin c.) : tezyif yollu sözler. tezyil �.ı.:. (a.i. zeyl'den. c. : tezyilat) : 1. ekleıni,"katma, ilave etme. 2. altına devam etme, illive suretiyle yazma. tezyin �_;.::. (a.i. zinet'den) : zinetlendirme, süsleme, süslenme. tezyinat ..::..�_;.::. (a.i. tezyin'in c.) : süs[ler], bezek[ler]. tezyinat-, mi'mariyye : mimari süsler, na kışlar. tezyini ı.r":H,;.:. (a.s.) : süsleme ile •ilgili, bezeme üzerine olan, •bezeksel. tı .ı.. (a.f.ha.) : Osmanlı alfabesinin on doku� zuncu harfi olup "ebced" jıe.sabında dokuz sayısının karşılığıdır, t harfi.in karşılar. tıb � (a.i.). (bkz: tıbb). tıba' t 4.J. (a.i. tab'ın c.) : tabiatler, yaradı lışlar, adetler. tıbaa, tıbaat =w.ı.. , uw.l. (a.i.) : 1. kılıç yapma san'au. i. kitap v"e saire basma işi. Dıir-üt-tıbaa : matbaa, basımevi. Dar-üt1107
� ....
� ·----------------------
tıbıiat-il-ıimire -tıbıiat-il-ıimire: devlet matbaası. [sonralan: "matbaa-i Amire" olmuştur]. tıbıibet �� (a.i.) : [aslı : böyle olmakla beraber bizde "tababet" şekli kullanılmıştır]. (bkz; tababet). tıbahat .:...4,:, (a.i.) : [aslı böyle olmakla be raber bizde "tabahat" şekli kullanılır olmuştur]. (bkz: tabahat). tıbıik J4J. (a.i.) : 1. uygunluk, uyma. (bkz : mutabakat). 2. kat, tabaka. Sipihr nüh tıba : dokuz kat gök. tıbak-ı icab : ed. aralarında mutabakat olan kelimelerin icap manasını kapalı surette anlat ma. Mesela : "Güller safa.da hurrem ü handan ve şadman / Bülbül belada bencileyin zar ü bi ·karar". tıbak-ı selb : ed. aralarında mutabakat olan kelimelerin selb manasını ima etmesi. Mesela: "Açıldı gonceler bağ-ı cihanda / Neler oldu açılmaz oldu gönlüm". tıbb ......ı.. (a.i.) : hekimlik, tabiplik:, doktorluk. tım:i tıbb : hekimlik ilini. tıbb-ı adli : huk. adli tıp, hukuk veya ceza mahkemelerinin gerçeği aydınlatmasını kolay laşurmakla görevli bulunan müessese, tıp kolu. tıbben l:ıJ,. (a.zf.) : hekimliğe uygun olarak, hekimliğin gösterdiği yolda. tıbbi ,,.r.:, (a.s.) : 1. hekimliğe, doktorluğa ait, hekimlikle, doktorlukla ilgili. 2. hekimce. tıbb-ı nebevi : Hz. Muhammed'in emir bu yurmuş ve tatbik etmiş oldukları sıhhat kaide leri. tıbbiyye � (a.i.): tıb mektebi, tıp okulu. Tıphane-i amire ve Cerrah-hane-i ma'mure•J.,-.. ·.uı........ı� .., •.,...� -.u� (a.b.i.) : [eskiden] tıp tahsili için açılmış olan mektep. [II. Sultan Mahmud'un hekimbaşısı Mustafa Behçet Efendi'nin gösterdiği lüzum ve verdiği takrir üzerine 1242 (1827) de açıl mıştır]. tıbk J.:.-1.. (a.i.) : opkı, aynı. tıbkan b+,ı. (a.zf.): aynen, benzeyerek. tın J,U. (a.i.c. : etffil) : küçük çocuk. (bkz : gudek). tın-ı bi-dıir : uyumayan çocuk. tın-ı bi-haber: hiç bir şeyden habersiz olan çocuk. tın-ı can-rüba: gönlü �an çocuk. tıfl-ı cihel-ruze: Hz. Adem. tın-ı ebced-han : 1) yeni okumaya başlayan çocuk; 2) çok az okumuş. tın-ı Hindi: gözbebeği. tın-ı mahrum: yoksul çocuk. tın-ı ma'sum: günahsız çocuk. tın-ı melek-çihre: melek yüzlü çocuk. 1108
tın-ı muhabbet: sevgi çocuğu. tın-ı nadan: cahil, toy çocuk. tın-ı na-tuvan : zayıf çocuk. tıfl-ı nev-zad: yeni doğmuş çocuk. tıfl-ı sirrişk : gözyaşı çocuğu. [akıtılan göz yaşlarının çocuğa benzetilmesi]. tın-ı şir-hare: süt emen çocuk. tıfl-ı oryan: çıplak çocuk. tın-ı zar: ağlayan çocuk. tın-ı zeban-dan: akıllı çocuk. tıfl-ane c.}li..J. (a.f.zf.) : çocukca, çocuk gibi. tıfliyyet � (a.i.) : çocuk sapaklığı, küçük çocuk halinde kalma, fr. infantilisme. tıhal JL....la (a.i.): hek. dalak. tıhl J,.,.J. (a.s.): 1. dalağı büyük adam. 2. hid detli [adam]. tıksar .JL....i:i (a.i.): halka şeklinde tac. tıla' ,.)l..J. (a.i.) : 1. sürülecek şey. 2. madeni parlatacak mayi (sıvı) yaldız. 3. sürülecek mer hem, yağ, ilaç. 4. cila verecek boya. Zer-i tıla' : yaldız altını. (bkz : saykal). 5. altın yaldız. 6. sırına. 7. altın yaldızla süsleme veya yazı yazma. 8. saf altın. tıla-dôz j-.,.J .)1..1.. (a.f.b.s. ve i.) : sırmacı, altın yaldızla nakış yapan. tıla-kar .J�.)1..1.. (a.f.b.s.) : yaldızlı. (bkz : say kal-kar; saykal-zen). tıla-kari (S.J�.)1..1.. (a.f.b.i.) : yaldızcılık. (bkz : saykal-kari, saykal-zeni). tılavet ..::._,.)1..1.. (a.i.): güzellik:, sevimlilik:. tılısm � (a.i.c. : telasim, tılısmat) : 1. tılsım, esrarlı bir kuvvet taşıdığına inanılan şey, kimse. 2. çare, tedbir. 3. sihir, büyü. (bkz : efsun, rukye). (a.i. tılısm'ın c.) : tılsımlar. tıhsrnat (bkz: telasinı). tımar-hane .J� (f.b.i.). (bkz : timar hane). tınab "':'L.:J. (a.i.c. : tunub) : kazığa bağlanan çadır ipi. tınnet ..::.ı.:,J. (a.i.): çınlama. tırad .Jl. .,-ı. (a.i. tard'dan) : 1. [savaşta] ileri atılma, saldırma. 2. vahşi hayvanları kovalaya rak av yapma. 3. kısa mızrak, harbe. tıraz ,,;1>1- (a.i.) : 1. ipek ve sırma ile işleme. 2. elbiselere nakışla yapılan süs. 3. süs. 4. üslup, tutulan yol. 5. döviz, fr. devise. -tıraz .:,ı..,.:. · (f.s.) : "donatan, süsleyen" manalarına gelerek *birleşik kelimeler yapar: Şükufe-tıraz : çiçek süsleyen. Yave-tmiz: yalanla süsleyen .. gibi. tırazende u.:..:,1>1- (f.s.) : süsleyen, süsleyici, donatan, donatıcı, bezeyici.
..::.ı.-.-u. '"'ı....
tille tırazende-i arfısan : gelinleri süsleyen. tırcihale ��..,.ı.. (a.i.) : anat. hançerenin yukarı ve arka tarafında bulunan iki küçük kıkırdağın herbiri. tırcihali, tırcihaliyye oı.:Jlr!-)ıı , v1lr!-)ıı (a. s.): nrcihaleye mensup, bununla ilgili. tırrih (a.i.): tuzlu bahk, sardalya. tırs (a.i.): abadi ve aharlı yazı kağıdı. tıval Jl..,.ı.. (a.s. tavil'in c.). (bkz: tavı1). tıyere ·� (a.i.) : uğursuz sayılan şey. tıyn � (a.i.) : çamur, balçık. tıyn-i ahmer: kızıl aşıboyası. tıyn-ı asfer: jeol. san aşıboyası. tıyn-ı ebyaz : tebeşir. tıyn-ı hadidi : jeol. aşıboyası. tıyn-ı hikmet : tebeşir. [eskiden] hattatların verdiği bir ad. tıynet � (a.i.) : yaradılış, mizac, maya. tıynet-i pak : temiz yaradılış; saf tabiat. tıyni � (a.s.) : 1. tabii, yaradılıştan. 2. çamurla, balçıkla ilgili. tıyre •� (a.i.) : 1. gücenme, darılma. 2. gücenen, darılan. tib � (a.i.c. : etyab) : güzel koku, güzel kokulu nesne, güzel kokusu için sürülen şey. (bkz: galiye). tibn � (a.i.c. : etban): saman. (bkz: tebn). tibni u-l.:ü (a.s.): saman renkli. (bkz: tebni). tibr � (a.i.) : 1. toz halinde alnn, alnn tozu. 2. alon külçesi. tibyan ü� (a.i.): açık anlatma, bildirme. tic � (a.i. tac'ın c.): taçlar. (bkz : tican). tican ı:,� (a.i. tac'ın c.): taçlar. (bkz: tic). Ticani..,:.� (h.i.) : 1. şimali (kuzey) Afrika'da gelişen bir mualıhar tan1cat. 2. Ticani tarikatine mensup kimse. 3. dine aşın ölçüde bağlı bulunan, yobaz kimse. Ticaniyye �� (a.i.) : Ahmed el-Ticani adından alınarak Halveti tarikannın kollarından birine verilen bir ad. [bu tarikata : "Tarikat-ı Ahmediyye, Tarikat-ı Muhammediyye, Tan1cat -ı İbrahirniyye-i Hanifiyye" de denilir]. ticaret ..:.ı.)4,:, (a.i.): ticaret, alım-sanın. ticaret-gah .ıs.:..) 4,:, (a.f.b.i.) : ticaret yeri, ticarete elverişli olan yer. ticaret-geh �.) 4,:, (a.f.b.i.). (bkz : ticaret •gah). ticaret-hane '->L...:ı .) 4,:, (a.f.b.i.) : ticaret yeri, ticaret edilen yer. ticari, ticariyye �.)4,:, ' (.$.)4,:, (a.s.) : tica rete ait, ticaretle ilgili.
�..,.ı.. ,_,....,.ı..
tig � (f.i.) : kılıç. (bkz : husam, seyf). tig-i abdar: sivri, keskin kılıç. tig-i ateş-bar: ateş yağdıran, keskin kılıç. tig-i batın : kitap kenarlarına, başlık üzerle rine yapılan motifler, çizgiler. tig-i bend : tas. Bektaşi tarikine girecek olan talibin intisap günü kurban edilmek üzere gönderdiği koyunun tüylerinden, mensup kadınlar, muhibbeler tarafından örülmüş ince bağ. [Bektaşi tabirlerindendir]. tig-i bürran : keskin kılıç. tig-i düdesti : kuvvetli ışık. tig-i Efrasyab (Efrasyab'ın kılıcı) : şarap kasesinin parılnsı. tig-i güştin (etten kılıç) : dil. tig-i Hindi : Hind çeliğinden yapılmış kılıç. tig-i küh : dağın tepesi. tig-i sitem: sitem, zulüm kılıcı. tig-i teber şah-ı merdan : elinde, avucunda hiç bir şey kalmamış olan, meteliğe kurşun atan. tig-i tiz : (bkz: tig-i bürran). tig-i zeban : yaralayıcı söz. tig-bend � � (f.b.s.) : kılıç bağlayan, kılıç kuşanan. tig-dar .)1.ı � (f.b.s.) : kılıçlı, kılıç taşıyan. tig-zeban ü4..:ı � (f.b.s.) : dili kılıç gibi olan, te'sirli söz söyleyen. tig-zen ü,j � (f.b.s.c. : tig-zenan): iyi kılıç kullanan. tig-zenan ı::,L:ı.:, � f.b.s. tig-zen'in c.) : iyi kılıç kullananlar. tih '+' (a.i.c. : etyah. c. : etaviye) : 1, çöl. (bkz : beyaban). 2. (h.i.) Mısır ile Şam ara sında, Sina dağının bulunduğu yarımadada bir çöl. [Hz. Musa, Mısır'dan çıknktan sonra halkı ile birlikte bu çölde kırk yıl dolaşmıştır]. 3. biy. dolambaç. Tihame �L,.:i (a.h.i.) : Mekke-i Mükerreme' nin bir adı. Arz-ı tihı\me: Hicaz toprağı. tihfı � (f.i.) : çil kuşu. tikan ı::,� ("ka" uzun okunur. a.i. tak'ın c.): taklar. (bkz: takat). tilal J}l:. (a.i. tell'in c.) : tepeler, kümeler, yığınlar. tilamiz �}l:. (a.i. tilmiz'in c.). (bkz: tilarnize). tilamize .ı..}l:. (a.i. tilmiz'in c.) : 1. talebeler, •öğrenciler. (bkz: tilamiz). 2. çıraklar. tilavet ..:.ı.J)l.:l (a.i.) : Kur'an-ı, güzel sesle ve usulüne göre okuma, okunma. tilka' �l...iJ.:i ("ka" uzun okunur. a.i.): l. taraf, yön; hiza. 2. görüşme; buluşma. tille � (a.i.): 1. basanıak. 2. sıradağ. tille � (f.i.) : işlenmemiş altın. 1109
tilmiz tilmiz � (a.i.c. : telamiz, telamize) : 1. talebe (•öğrenci). 2. çırak. tilmiz-ane YI� (a.f.zf.): talebeye (•öğren ciye) yakışacak yolda. tilmiziyyet ı.:::..:!� (a.i.) : talebelik (•öğren cilik). timar .)� (f.i.) : 1. yara bakımı. 2. ağaç bakımı. 3. hayvanı temizleme, tımar. 4. tar. beslediği sipahilerle harbe giden beylere -öşrü nü almak üzere- ayrılan arazi. timar-hane (.jl.a, .) � (f.b.i.) : tımarhane, akıl hastahanesi. timsah c L.........ü (a.i.c.: temasih): timsah. timsahiyye �ı........ (a.i.) : zool. timsahlar, fr. crocodiliens. timsal J� (a.i.c.: temasil): 1. suret, resim. 2. sembol, simge. timsal-i mücessem : 1) heykel; 2) örnek. timsal-i kehkeşan-sakin: kehkeşanda otu ran sembol. timsali ı.,-l li.:i (a.s.) : sembolik. tin � (a.i.): incir. tin suresi : (bkz: sfire-i tin). tinbal J4,:ü (a.s.): kısa, bodur [kimse]. tinnin � (a.i.) : 1. büyük yılan, ejderha. 2. astr. yedi burç boyunca uzanan hafif beyazlık. 3. astr. Ejderha burcu, semanın kuzey yarım küresinde Küçükayı burcunu çepeçevre saran ve S gibi kıvrılıp bir yıldız döngeniyle nihayet bulan ziııcirvari bir burç, Draco; fr. Dragon. tinnin-i felek : astr. samanyolu. (bkz kehkeşan). [bu ad, yanlış olarak verilmiştir]. tir � (f.i.): 1. ok. tir-i kaza : [ok gibi gelen] kaza ve kader. tir-i mah: haziran. tir-i seher, - -i seheri : seher vakti çekilen ah, edilen inkisar. tir-i terazfı: terazi kolu. tir ü keman : ok ile yay [sevgilinin kirpiği ve bakışı]. 2. astr. Utarit (Merkür, Arzıtilek). tiraje •jl� (f.i.) : gökkuşağı, eleğimsağma. (bkz: adyende, alfilm-üs-sema, kavs-i kuzah). tiras U"I� (a.i. türs'ün c.) : ask. kalkanlar [filet]. (bkz: etras, tirase, türfis). tirase (...,,.,I� (a.i. türs'ün c.) : ask. kalkanlar. (bkz: etraş, tiras, türfis). tiraş ı,;.ı� (f.i.): 1. tıraş. 2. üstten ve düz ola rak yontma. 3. s. üstten yontan ve yontarak düzelten. Büt-tiraş : put yontan, put yapan. Ser-tiraş: berber. (bkz: hallak). Seng-tiraş: taş yontucu [aslı: "teraş" dır]. tiraşan ı:,L!.I� (f.s. tiraş'ın c.) : tıraş edenler, yontanlar. Saz-tiraşan : tar. Osmanlı 1110
Sarayında saz örgüsüyle hasır eşya yapan usta işçiler. tiraşe �,� (f.i.): yonga, talaş. [aslı : "teraşe" dir]. tiraşende • ..ı.:...ı!.1� (f.s.) : tıraş edici, tıraş eden. [aslı: "teraşende" dir]. tiraşide .�ı� (f.s.) : 1. tıraş olmuş, tıraş edilmiş. (bkz : mahlfik). 2. yontulmuş. Na -tıraşide : yontulmamış; mec. kaba saba (kimse). [aslı: "teraşide" dir]. tirban ü4� (a.i. türab'ın c.): topraklar. (bkz: türban). tir-baran ı:,I .J 4� (f.b.s.): ok yağdıran. tir-dan ı:,l.ı� (f.b.i.) : sadak, ok mahfazası, ok kabı. (bkz: tir-keş). tire·� (f.s.) : bulanık; kara; karanlık. Şeb-i tire : karanlık gece. tire-baht�·� (f.b.s.): kara bahtlı, talihsiz. tire-dil J.ı·� (f.b.s.): kalbi kara, fena kalbli. tire-dili ı.,-l.ı·� (f.b.i.): kara kalblilik. tiregi �� (f.i.): 1. bulanıklık. 2. karalık. tire-gfın ı:,� ·� (f.b.s.) : rengi bulanık, bulanık renkli, kara renkli. tir-endaz .:,ı.ı.:.ı� (f.b.s.) : 1. ok atıcı, ok atan. 2. mec. şık giyinmiş, güzel görünüşlü [kimse]. tırandaz. tir-endazan ı:,ı.:,ı.ı.:.ı� (f.b.s. ve i. tir-endaz' ın c.): ok atıcılar, ok atanlar. tir-endazi LS.:,ı.ı.:.ı� (f.b.s.) : okçuluk, ok atıcılık. tire-re'y ısi .J ·� (f.a.b.s.) : tedbirsiz. tire-re'yi ı.s:!i .J·� (f.a.b.i.): tedbirsizlik. tire-şeb �·� (f.b.s.): karanlık gece. tire-ger �� (f.b.i.) : ok yapan san'atkar. tir-geran ı:,I�� (f.b.i.) : ok yapan sanatkarlar. tir-geri: ok yapma işi, ok yapıcılık. tirhal J6.� (a.i.): yola çıkma; göç etme. tiriz .:,� (f.i.) : kalıba koyma, biçim, şekil verme. tir-keş .).S� (f.b.i.) : 1. ok atan kimse, okçu. 2. ok kabı, okluk, kuburluk, sadak. (bkz: tir-dan). tiryak J4� (a.i.c.: tiryakat): 1. zehirlenmeye ve bazı hastalıklara karşı kullanılan macun. 2. panzehir. 3. afyon. tiryak-• farsi : panzehir taşı. tiryak-• farfık, -ı farfıki : panzehir. tiryak-• rustaiyan : bot. sarmısak. tiryak-ı Türki : maden zifti. tiryak dl:!� (f.i.). (bkz : tiryak).
Tufan tiryakat ı.::.ıll4» ("ka" uzun okunur. a.i. tir yıik'ın c.) : 1. tiryaklar, zehirlenmeye ve bazı hastalıklara karşı kullanılan macunlar. 2. pan zehirler. 3. afyonlar. tiryaki ..,S:4» (a.s.) : 1. afyon düşkünü. 2. keyif verici şeylerden birine düşkün olan. 3. mec. huysuz, titiz, aksi [Türkçe şekli : "tir yaki"] . tir-zen 0,j� (f.b.s. ve i.c. : tir-zenin) : ok vuran. okçu. tir-zenan ül:ıj� (f.b.s.i. tir-zen'in c.) : ok vuranlar, okçular. tis'a u...ı..ı.::; (a.s.) : dokuz. Aba-i tis'a. Ef lak-i tis'a: astr. Güneş manzumesini mey dana getiren seyyareler (•gezegenler) ile Ay. tis'in � (a.s.) : doksan : 90. (bkz : neved, tis'un). tis'ôn Ü..,.......:. (a.s.) : doksan : 90. (bkz : neved, tisin). tişe � (f.i.) : 1. balta, nacak, külünk. 2. keser. tişe-i Ferhad : Ferhad'ın dağ açmada kul landığı külüngü. tiyese � (a.i. teys'in c.) : tekeler, erkek keçiler. tiyis � (o.i.) : hek. kokan bir keçi hastalığı. tiz� (f.s.): 1. tez, çabuk. 2. keskin. 3. sık. tiz-ab '-:"ı� (f.i.): kezzap. tiz-bin �� (f.b.s.) : gözü keskin, çok iyi gören. tiz-çeşm �� (f.b.s.): gözü keskin. tiz-dest ..:,ı.....,..ı� (f.b.s.) : eline çabuk, çabuk iş gören. tiz-desti ı.r'"'""..ı � (f.b.i.): eline çabuk olma, çabuk iş görme. tiz-fehm r,J� (f.a.b.s.) : çabuk anlayan, çabuk kavrayan. tizi c.s� (f.i.): 1. keskinlik. 2. çabukluk. tiz-intikal Jll..l.:ıl� ("ka" uzun okunur. f.a. b.s.) : çabuk sezen, akıllı, zeki. tiz-meşreb '-:"�� (f.a.b.s.): titiz; aceleci. tiz-mizac rr '.J-"� (f.a.b.s.) : titiz, sabırsız, aceleci. tizna ı.:.� (f.b.i.) : bıçak, kılıç gibi şeylerin ağzı, keskin tarafı. tiz-pa[y] [c.s] L_.� (f.b.s.): ayağına çabuk. tiz-per .;::� (f.b.s.): çabuk, hızlı uçan. tiz-pervaz .:,ı _,.;:: � (f.b.s.): hızlı uçan.
tiz-reftar .JUl .J � (f.b.s.) : çabuk yürüyüş lü, yürüyüşü çabuk. (bkz: tiz-rev). tiz-rev ,J.J� (f.b.s.) : yürüyüşü çabuk, çabuk yürüyüşlü. (bkz: tiz-reftar). tiz-tab '-:"ı..:.� (f.b.s.) : canı tez, aceleci, sabırsız. tiz-vir .>:.J� (f.b.s.) : 1. zeki, çabuk sezen, kurnaz. 2. sen, hızlı. 3. keskin. tiz-zeban ü4.:ı� (f.b.s.) : güzel ve çabuk konuşan. töhem � (a.i. töhmet'in c.): töhmetler, suçlar, kabahatler. (bkz: tühem). töhmet � (a.i. vehm'den. c.: töhem) : biri ne isnadolunan suç, işlenildiği sanılan fakat gerçekliği henüz meydana çıkmamış olan suç, kabahat. lsnad-ı töhmet : suçlama. töhmet-i zahire : huk. ispatına lüzum görül meyecek kadar lişikar olan töhmet, suç. töhmet-i zina : huk. zina şüphesini uyan dıran vaziyet. tô[yJ kıl,,,.:; (f.i.) : kat, katmer. Sad-tô[y] : yüz katlı, çok katmerli. tuam � (a.i. tu'me'nin c.) : 1. yiyintiler, azıklar. 2. tadlar, çeşniler. tôb '-:"_,J. (a.i.): 1. tuğla. 2. kiremit tuba u-:'_,_ı.. (a.i.): 1. güzellik, iyilik, hoşluk. 2. rahatlık. tuba-leke: ne mutlu sana! Tuba 4_,_ı.. (a.h.i.) : Cennet'de Sidre'de bulu nan ve dalları bütün Cenneti gölgeleyen ilahi ağaç. tub'an .:,� (a.i.): mühür mumu. tubba' � (a.i.c.: teblibia): eski çağlarda ye men kıtasında saltanat süren eski Arap hüküm darlarının Unvanı. tô-ber-tu ,::...H,::. (a.b.s.): kat kat. (bkz : tfiy -ber-tiiy). tubul J� (a.i. tabl'in c.) : 1. davullar. 2. trampetler. Darb-ı tubul: davul çalma, ça lınma. tôde •.ı,,,.:ı (f.i.): yığın, küme. tude-ber-tôde: yığın yığın üstüne. tôde-be-tôde: yığın yığın. tôf ..J_,;:. (f.i.) : akseden ses, seda; yankı, fr. echo. (bkz: aks-i savt). tôf-i tesliyet : avunma aksisedası. Tufan .:,Li_,J. (a.h.i.): 1. Hz. Nuh zamanında yoldan çıkmışları tedibetmek için Allah tarafından hem gökten yağdırılan, hem de yer den kaynayarak bütün dünyayı kaplayan su. [bunun neticesinde yer yüzündeki bütün can lılar yok olmuş, ancak Hz. Nuh'un gemisine alınmış olan çitflerden ikinci defa olarak canlılar 1111
-- -
------�--- ------
- --------------------
tüfan-zede türemiştir]. Ba'de-t-Tufan: Nuh Tufanından sonraki zaman. Kable-t-Tufin : Nuh TQfli. mndan önceki zaman. 2. erkek adı. tufan-zede u_µu..,.ı.. (a.f.b.s.) : tilffuıa tuml muş, tilflin görmüş. tufeyl � (a.i.): 1. dalkavuk zümresinin piri sayılan kimsenin adı. 2. küçük çocuk. 3. yemeğe gelen misafir. tufeylaniyyet �� (a.i.) : başkasının sırnndan geçinme, fr. commensalisme. tufeylat .::..� (a.i.c.). (bkz ; tufeyliyyat). tufeyli� {a.s.) : 1. dalkavuk, çanakya layıcı. (bkz: kaselis). 2. ekti, sığıntı. 3. bot. •asalak, parazit, fr. parasite. tufeyliyyat ..::.ı� (a.i.c.): kendi başlarına beslenemeyip başkalarının kökleriyle veya kan larıyla beslenen nebatlar (•bitkiler), hayvanlar, fr. parasitologie. tufeyliyyat-ı nebitiyye : bot. kara yosun lan. tufeyliyyit-ı hayviniyye : zool. kehle, uyuz böceği, solucan ve benzerleri gibi hayvan lar. tufeyliyye � (a.s.): ["tufeylı"nin müen.]. (bkz : tufeyli). tufeyliyye-i üşne: zool. yosun hayvanları.•• tufeyliyyet ···.:1.:i L (a.i.) : •asalaklık, fr. parasitisme. tuffah c U:. (a.i.c.: teflifih): elma. tuffah-i Lübnan : Cebel-i Lübnan'da yetişen çok nefis bir elma. tuffih-ı ademi : ademelması. tuffıih-ül-arz: yer elması. tuffihi, tuffahiyye 4-=-li:. , u-"'ll.:. (a.s.) : elmaya filt; elma cinsine mensup, elma ile ilgili. tuffahiyyet �w (a.i.) : kim. tuffah asidi nin esaslardan biriyle birleşmesinden meydana gelen bir tuz. tufii _,.;.:; (f.n.) : 1. "tuh!" mfuıasında kullanılır. 2. i. tükrtik. tufü' .. (a.i.): ateşin sönmesi. tufôh c.,.U. (a.i.) : ağız ağıza dolma [kab]. tufu.l J.,.U. (a.i.): güneşin guruba yaklaşması. tufül J.,.U. (a.i. tıfl'ın c.): çocuklar. tufıil-ane .u'll_,.;.:; (a.f.zf.) : çocukcasına. (bkz: giidek-fuıe, tıfl-fuıe). tufulet ı.:.J.,.U. (a.i.) : çocukluk, küçüklük. (bkz: tufilliyyet). tufıiliyyet �.,.U. (a.i.) : 1. çocukluk, kü çüklük. (bkz: sahavet). tufılliyyet-i saniye: çocuğun bir buçuk ya şından on iki veya on beş yaşına kadar olan zaı:nanı. 2. tazelik, körpelik.
.,.u.
1112
tufôliyyet-i ula: çocuğun doğduktan bir bu• çuk yaşına kadar olan zamanı. tufıl-zen ı:,.,;_,.;.:; (f.b.s.) : birisinin tii! diye yü züne tüküren. tılğ t_,:; (f.i.) : tuğ. tug-i şahi: bir ırue çeşidi. tugat ..::.ıl.U. ("ga" uzun okunur. a.i. tagi'nin c.): asiler, azgınlar, serkeşler. (bkz: tagun). tuğra ı.,._ı. (t.i.) : mra. tuğri-yi garra: parlak tuğra. tuğri-yi hümiyün : padişah tuğrası. tuğrai u-=,ı..,...ı.. (t.a.s.) : 1. tuğraya mahsus, tuğra ile ilgili. 2. "Lamiyyet-ül-Acem" diye anılan Arapça kasideyi yazan Türk şairi ve veziri. tuğra-keş .;.s:ı.,._ı. (t.f.b.i.) : tuğra işareti yapan me'mur; nişancı vekili, sarayda resmi kağıtlara tuğra çeken görevli. tuğra-nüvis ı.J"-:!..,.:.ı..,...ı.. (t.f.b.i.) : beraat, fer· man v.b. vesikalara tuğra çeken me'mur. tuğriyi ı.r-1_.ı,i...1. (a.i.) : tuğra işareti yapan me'mur. tuğyan ı::.,4,i-L (a.i.): taşma, taşkınlık; azgınlık, coşkunluk. Ehl-i tutyan: Allah'ın emirlerine aykırı harekette bulunan günahkarlaı:. . tuhaf ...ı..,;;.· (a.i. fuhfe'nin c:) : 1. hediyeler: 2. az bulunur, hoşa giden şeyler. 3. garip iş, şey. 4. s. gülünç, eğlenceli. 5. s. münasebetsiz, hoşa gitmeyen [hal]. 6. anlaşılmaz, anlaşılması güç. tuhfe � (a.i.c.: tuhaf): 1. hediye, armağan. (bkz : bergüzar). 2: yeni çıkma, hoşa gider, güzel ş�y.. Tuhfe-ı Asım (Asmı'ın armağanı): Mütercim Asım'ın Arapça'dai Türkçe'ye manzum söz lüğü. Tuhfe-i VehJıi (Vehbi'nin armağanı) : Sün bülzade Vehbi'nin Farsça'dan Türkçe'ye man· zum sözlüğü. Tuhfet-ül;.Kibar fi Esfar-il-Bihar (deniz seferlerinde büyüklerin armağanı) : değerli •bilgin Katip Çelebi'nin denizciliğe dair eseri. Tuhfet-ül-Letiif : XV. asır •bilginlerinden Abdülcebbar Oğlu Ahmed adında bir zatın ese ridir; mevzuu, ahlak ve mev'izeden ibarettir. tuhla Y.,.ı. (a.s. tul'den) : boyuna, uzun luğuna. tulen ':ı.,.ı. (a.zf.) : 1. boyca, boyuna, uzunlu ğuna. 2.coğr. •boylam bakımından,•boylamca. tul-hane �U..U. (a.i.): süth§ne, yağhlne. tullab ...,..)1...1. (a.s. ve i. tilib'in c.) : 1. talipler. 2. •öğrenciler. tulleb � (a.s. tilib'in c.) : talipler, isteyen ler, istekliler. tulu' e,U. (a.i.c.: tuluat): doğma, doğuş. tulıi-i fecr : tan atması, güneşin doğmasL tulü-i gaile : huk. [eskiden] vakıf vllriditının husule gelmesi demek olup vakfına göre değişir. [şöyle ki : mezruattan olan gailenin tu luu zerin yetişip tane bağlaması veya möte kavvim bir hale gelmesiyle olur]. tuhi-i haşr : kıyametin doğması; kıyamet kop ması. tulıi-i kamer : ayın doğuşu. tuhl-i şems : güneşin doğuşu. tulıi-i zihn : zihne, akla doğma. tulüat ..=..le,,U. (a.i. tulO'un c.) : 1. doğmalar, doğuşlar. 2. yazılı olmayıp ana hatları önceden tespit edilmiş ve sahnede oyuncular tarafından yapılan nükte ve taklitlerle tamamlanan oyun. tu'm � (a.i.) : 1. yiyinti; azık. 2. tad, çeşni. (bkz : çaşni).
tuma'ninet �t..ı.. (a.i.): gönlü rahat olma, emin olma, inanma. (bkz: ıtmi'n§n, itmin§n). tumar .,L...,.ı. (a.i.c. : tavamir) : tomar, dürül müş nesne. tu'me � (a.i.c.: tuam): 1. yiyinti, azık. 2. tad, çeşni. 3. lokma [bir]. tumea ı......ı.. (a.i. taıni'in c.) : tamahkarlar. tumturak Jl..,..ı......ı.. (f.i.) : gösteri, debdebe; söylenişi parlak görünen [ibare]. tumüh c,,.....ı. (a.i.) : yüksek bir şeye göz dikip bakma. tumüm ı'",,.....ı. (a.i): su baskını. tumür .,,,.....ı. (a.i.) : göz kapağı gibi uzuvların seğirmesi. tumüs ..,..,,.....ı. (a.i.): bir şeyin mahvolması. tunbôr .,� (a.i.c.: tenalfır) : [kelimenin aslı bu olduğu halde, bizde: "tanbur" şeklinde kul lanılır]. (bkz: tanbur). tunbüri ""� (a.s.). (bkz : tanbfui). tıini ı.r'.,.:; (f.i.) : 1. külhanbeyi. 2. s. sefih, rezil, alçak. (bkz : evbaş). 3. s. hırsız. (bkz : sarık). tunub � (a.i. tınab'ın c.) : çadır ipleri. tür .,.,.ı. (a.i.) 1. (bkz : cebel, kfih). Tiır-1 Sina : Sina dağı. [Sina yarımadasında Allah'ın tecellt ve Hz. Musa ile tekellüm ettiği dağ]. 2. Kur'an'ın 52. suresi. 49 ayettir, Mekke'de na zil olmuştur. turabiyye ':Hı.,.:. (a.i.) : zool. kara kaplum bağaları, fr. testudo. Türıin ı:,l .,.,.:ı (f.h.i.) : 1. eski İranlılar tara ftndan Türk diyarına verilen ad. 2. erkek adı. Türani �ı .,.,.:. (f.h.i.): Turanlı, Türk kavimle rinden birine mensup olan. turfe u.,..ı. (a.s.) : 1. turfa; görülmemiş, yeni, tuhaf, şaşılacak şey. 2. Yahudilerce yenmesi haram olan. 3. kaçınılması gereken. turfe-gi �.,..ı. (a.f.b.i.) : 1. gariplik, tuhaf lık. 2. az görülmüşlük. turfe-güzar .,ı� u.,..ı. (a.f.b.s.) : nadir şeyler söyleyen. turfe-kir .,ıs o.,..ı. (a.f.b.s.) : garip, şaşılacak işler yapan. turfe-nevıi ı..,.:, o.,..ı. (a.f.b.s.) : görülmemiş, ahenkli [şey]. turre •.,..ı. (a.i.) : 1. alın saçı. 2. kıvırcık saç lülesi. (bkz : ca'd). 3. kumaşın etrafına çekilen kılaptandan süs. turş ı.J,..,.:ı (f.s.) : ekşi. (bkz: hamız, turuş, türş, türüş). 1113
turuk turuk J..,..ı.. (a.i. tarik'ın c.) : tarikler, yollar. turuk-i aliyye : ma'nevi yollar, tarikatlar. turuk-ı ihtilatiyye : coğr. •erişim yolu. turunc �.;. (f.i.) : bot. turunç. turunci ..,..,....;. (f.s.) : 1. turunca mensup, turunçta ilgili. Çin turuncu : mandalina. 2. turuncu renk. turunci şeyh: meşhur bir çeşit lale. turunci uşşaki zade: meşhur bir çeşit lale. turuş ı.,;..;. (f.s.): ekşi. (bkz: hru:nız, turş). tôsen v-".,:. (f.s.): serkeş, sert, hann [at]. tôşe �.,:. (a.i.) : ölmeyecek kadar yenecek şey, azık. (bkz: kut-i lA-yemut). tôşe-i rah : yol yiyeceği., yol azığı. tut ı.::,_,;. (f.i.) : dut. tut-i şevki : bot. böğürtlen. tıiti ı,rt.,,.ı. (f.i.c.: tfitiyAn) : dudu, papağaıı cin sinden taklit yapan bir kuş. tuti-i gôya : konuşan papağan. tuti-i mu'cize-guy : mu'cize söyleyen papa ğan. tutU şekker-ba (şeker çiğneyen papağan) : güzel söz söyleyen sevgili. tôti-name t...L:. ı,rt.,,.ı. (f.b.i.) : 1. tfiti hikaye lerinden balıseden manzum veya mensur eser. 2. asılsız manasız uydurma sözler, hikayeler. tôtiya 4=,.,:. (a.i.) : 1. kim. çinko. 2. kadın lann gözlerine çektikleri sürme. ti:ıtiyan ı.:,�,,.ı. (f.i. tüti'nin c.) : dudular, papağanlar. ti:ıtiyye �.,:. (a.i.): bot. •dutgiller. tutuk ı,;:.:. (a.i.) : perde, önü, peçe. (bkz : bürka'). tuôm (a.i. ta'm'ın c.) : 1. yemeler. 2. tadlar, lezzetler, zevkler. tuveys U"'-:1,,.ı. (a.i.) : küçük tavus kuşu. tôy-ber-tôy (S.,:. .H (S.,:. (f.b.s.) : kat kat. (bkz: tü-ber-tü). tuyuf ..J� (a.i. tayfın c.): 1. uykuda göıülen hayaller. 2. korkudan karanlıkta görünen hayaletler. 3. fiz. tayflar, fr. spectres. tuyur .)� (a.i. tayr'ın c.): kuşlar. (bkz: mür gan). tuyi:ır-ı asafir (fırkası) : zool. ötücü kuşlar. tuyôr-ı cariba-i leyliyye : zool. gece yırtı cılan. Tübbet � (a.h.i.): Tibet ülkesi. tücah, tecah, ticab .4,,:. •• 4,,:. .4,,:. (a.i.) : karşı yön, karşı taraf. tüccar .) 4=ı (a.i. tAcir'in c.): tacirler, satıcılar. tüccaran ı.:, 1 .) 4,,:. (a.i. tüccar'ın c. tacir'in cc.) tacirler.
r,,..ı.
l
1114
tüfeng ..S.:.....:. (i.) : tüfek. tüfeng-endıiz .:;1.ı.:.I ..S.:.....:. (f.b.s. ve i.) : tüfek kullanan. tüfeng-hane lıi.> .ı.:.:. (f.b.s.): çabuk giden. tünd-rev .J.) .ı.:.:. (f.b.s.). (bkz : tünd-reftAr). tünd-rô[y] (($1 .J .) .ı.:.:. (f.b.s.) : sert yüzlü, yüzü gülmez. (bkz: tünd-çihre). tünd-zeban ı:,4.:; .ı.:.:. (f.b.s.) : düzgün söz söyleyen. tünte � (f.i.): eşek ansı. (bkz: zünbür). türa' e,..;. (a.i. tur'a'nın c.) : 1. suyun taştığı yerler. 2. kanallar. (bkz : türüat). tür'a �.;. (a.i.c. : tura', türüat): 1. suyun taş ıığı yer. 2. kanal. türab '"::"ı.;. (a.i.c. : etribe, tirban) : toprak. Ebô-türib: Hz. lmam-ı Ali'nin lakabı. türab-ı nebati : 1) bot. humus; 2) •bitkisel toprak. türabı, türibiyye 4-;ıt.;. , ı.r.ı.;. (a.s.) : 1. toprağa mensup, toprakla ilgili. 2. topraktan. Evani-i türı\biyye : topraktan yapılmış kap, kacak. türb '"::".;. (f.i.) : turp.
rl.tl rl.S.J
tüveyc-i firaşi türb '-:".,:ı (a.i.). (bkz : türab). türban 04.,:ı (a.i. türab'ın c.) : topraklar. (bkz : tirban). türbe 4.,:ı (a.i.): 1. mezar (genellikle ünlü bir kimse için yaptırılan]. 2. mezar üzerine çatılmış yapı. türbe-dar .,ı.ı 4.,:ı (a.f.b.i.) : türbeyi bekleyen ve ona hizmet eden kimse. türbe-diri (SJl.ı 4.,:ı (a.f.b.i.) : türbedarlık. türbet ..::...;>.,:ı (f.i.): türbe. [nazımda kullanılır]. Türk d .J.,.:. , d.,:ı (t.h.i.) : Türk. [bu kelime Araplara ve Farslara Türk (d.,:ı) şeklinde geçmiş, Araplar, kelimeyi "etrak", Farslar ise "Türkan" olarak cemilendirmişlerdir]. Türk-i aşkar : astr. Mars gezegeni. Türk-i çeşm: güzel söz. Türk-i çin : 1) güneş; 2) göz. Türk-i nim-ruz : astr. güneş. Türk-i rüstıiyıin : bot. sarmısak. Türk-i sultıin-şükôh : dünyayı aydınlatan güneş. Türk-i taze: genç ve güzel kız ve oğlan. Türkan 0ı.s:.,:ı (t.f.i. Türk'ün c.) : 1. Türkler. 2. kadın adı. Türkan-i çerh: astr. yedi gezegen. türkani ı.r'ı.s:.,:ı (a.i.) : [eskiden] Türk kadın larının giydikleri bir çeşit ferace. türkcfiş ı.J.� d.,:ı (f.b.s.): yarı pişmiş et Türki, Türkiyye "P.,:ı , J..,:ı (t.f.s.) : 1. Türk'e mensup, Türk'le ilgili. 2. Türkçe yazıl mış [eser, makale..]. Türki-i basit : 15. asrın sonlarında ortaya çıkan ve Aydın'lı Visali ile başlayan, aruz vez niyle sade dil kullanarak şiir söyleme akımı. türki: müz. türkü. Türk-istan üt:......!S'. .J.,.:. (t.f.b.i.) : Türklerin anayurdu olan ve Taşkent. Hive, Fergana, Semerkand, Buhara, Kırgız şehirlerini içine alan büyük bölge. Türkiyyıit ..:,�.,:ı (t.a.i.) : türkoloji, Türk kültürünü (dil, edebiyat, tarih ve etnografya sını) teıkik eden ilim. Türkman 01...S:.,:ı (t.f.h.i.) : Türkmen, Türkis tan'da dağınık halde yaşayan ve bir zamanlar Azerbaycan'da saltanat sürmüş olan bir Türk boyu olup bir kısmı bugün memleketimizin Toros havfilisinde göçebe suretinde yaşarlar. Türkmani : müz. Çağatay ve Azeri halk müziği şekillerinden biri. türktıiz jl,j d.,:ı (t.f.i.) : 1. koşup seğirterek yağma etme; koşma, hücum. 2. çapul, çapulcu. türktazi -""1 (a.i.c.) : ihiretle ilgili işler; ihiret bahsi. uhrfın ı:,.,.,.a.,ı (f.s.) : kısır, doğurmayan [ka dın veya hayvan). (bkz : ukre). uht ..:....1 (a.i.c.: ahavit) : kızkardeş. uht li-eb: fer. ölünün baba bir kız kardeşi. uht li-ümm : fer. ana bir kızkardeş. uhteyn ı)u.,i..l (a.i.c.) : iki kızkardeş. Cem'-i uhteyn • : biri öldükten sonra diğerini nikih lamak suretiyle iki kız kardeşle evlenme. uhfıd .ı� (a.i. ahd'ın c.) : ahidler; yeminler; anlaşmalar [ağızdan veya yazılı-]. uhiid-i atika : eski anlaşmalar. uhfıd-i mer'iyye : yürilrlükteki anlaşmalar. 11 l'i
-
-······
-----------------------
uhuvvet uhuvvet ..:.ı.,..;..1 (a.i.) : 1. kardeşlik. 2. mec. dostluk, bağlılık. uhuvvet-i efkar : fikir kardeşliği. uhuvvet-kar .Jıs:..,..;..ı (a.f.b.s.) : kardeş gibi davranan, kardeş gibi, dostça. uhuvvet-kanine .uı .Jıs:..,..;.. ı (zf.) : kardeş çesine. ukab .... w ("ka" uzun okunur. a.i.c. : akabe, ıkblin): 1. karakuş, kartal, tavşancıl kuşu. 2. Hz. Muhammed'in alem (bayrak, sancak) lerin den birinin adı. 3. astr. Nesir burcu, Kartal takımyıldızı. ukab-ı ihenin-minkar (demir gagalı kartal): mec. uzun saplı balta. ukab-ı mela (çöl kartalı): mec. kötü kimse. ukab "':"� (a.i.): toz, duman. (bkz: gubil.r). ukaban ü4w : ("ka" uzun okunur. a.f.b.i. ukab'ın c.). ukabi ı..rlli.c ("ka" uzun okunur. a.s.): kartala filt, kartalla ilgili; kartal gibi. ukad .ıh (a.i. ukde'nin c.) : 1. düğümler. 2. anat. bezler. Hallal-ül-ukad : bütün düğüm leri çözen, müşkülleri yenen. mec. Cenlbıhak. 3. Cenab-ı Hak. ukad-ı lenfıiviyye : bek. koyunda (sıraca), koltuk altında (köpek memesi), kasıklarda (hıyarcık) bulunan şişler. ukadat ..:.ıl.ıh (o.i. ukde'nin c.) : 1. anat. , biy. boğumlar, düğümler. ukadıit-ı asabiyye : anat. sinir boğumlan. ukadit-ı haşviyye : anat. •içorgan sinir düğümleri. ukadıit-ı lenfiviyye : anat. lenf boğumları. 2. bot., fiz. düğümler. ukadit-ı şibh-muhiyye : anat. •beyinsi boğumlar. ukala' ..� (a.i. akıl'in c.) : 1. akıllılar, akıllı olanlar. 2. (bizde "ukala dünbeleği"nden kina ye olarak ve müfret şeklinde, bir şey bilmediği halde: "akıllılık, bilmişlik taslayan, akıllı geçin mek isteyen" manalarına kullanılır olmuştur]. ukam ("W ("ka" uzun okunur. a.s.) : pek şid detli, çok sen. ukamıi' .. L....i.ı:. (a.s. akim'in c.): kısırlar, zürri yeti olmayanlar. ukar .JW ("ka" uzun okunur. a.i.): 1. şarap. (bkz: bade, habuk, handeris, rahik, sahba). 2. lüks mobilya. Ukıiz J;.� (a.h.i.) : Mekke-i Mükerreme'nin yakınında bulunan ve Arap taifesinin her yıl bir ay kadar burada yiyip içip, alışverişten sonra karşılıklı şiir okudukları pazar yeri. ["İkaz" okunuşu da vardır]. ukbıi � (a.i.): 1. ceza. 2. ahiret, öbür dün ya. Dıir-ı ukba : ahiret. 1118
ukde •.ıh (a.i.c. ukad) : 1. düğüm. ukde-i a'ris : nikah düğümü. ukde-i hayatiyye : bot. yaprakların sak (sap) üzerinde çıkrığı yer. 2. mec. zor, karışık iş. 3. istenip de ulaşılamadığından dolayı içe dert olan şey. ukde-i derun : gönül derdi. 4. anat., biy. bez, boğum. ukde-i nuhi-i şevki : anat. omurilik •sinir düğümü. 5. astr. bir seyyare (•gezegen) mahrekinin (•yörüngesinin) zodyak üstündeki iki ucundan her biri. ukde-i re's : astr. bir gezegenin Zodyak üzerinde yükselme noktası. ukde-i süna : astr. bir gezegenin zodyak üzerinde alçalma noktası. ,.ıh (a.f.b.s.) : 1. düğümlü. 2. ukde-gir müşkül, zor. 3. şüpheli. ukde-güşıi � •.ıh (a.f.b.s.) : zorluğu yenen. (bkz: hallfil-i müşkilat, hallfil-ül-ukad). ukdetan ı::,l:i.ıh (a.i.c.). (bkz: ukdeteyn). ukdeteyn �.ıh (a.i.c.) : astr. bir seyyil.renin (•gezegenin) zodyak üstündeki mahrekinin (•yörüngesinin) iki ucu. [birine: "ukde-i re's", ötekine: "zeneb" denir]. ukdevi I , (".J.>I (a.i.) : 1. nişane, alamet. 2. başın tepesi. 3. Ad kavminin mezar ları. 4. dip, kök. urus ı..,ıa-,..)A (a.i.) : ekin veya meyva mahsulle rinin zekatı. urusat ..:..L....-,..>A (a.i. urs ve urus'un c.) : düğün yemekleri. urfiş ı.J. .J� (a.i. arş'ın c.) : arşlar, gökler; tavanlar. uruz u,ô,-,.,)A (a.i. arz'ın c.) : 1. arzlar, keyfiyet ler, bildirmeler. 2. arız olma, gelme. urvıi .ı .,..>A (a.i.): hek. sıtma, sıtmaya tutulma. (bkz: teb). urve "-'..>A (a.i.) : testi, kova ve benzerleri gibi şeylerin kulpu; kulp. urve-i vuska, urvet-ül-vuska (sağlam sap) : Müslümanlık. ury A (a.i.): çıplaklık. (bkz: bürehne-gi). uryan ı.:ıl:ı..>A (a.i.): çıplak. (bkz: bürehne). uryan-ül-büzôr: bot. açık tohumlular. uryani ..,;,4� (a.i.) : 1. çıplaklık. 2. kabuğu pek ince olan bir cins erik. urza '--"'..>A (a.i.) : hedef, amaç, gaye. usare •.>t.........c (a.i.) : 1. özsu, sıkılan şeylerden çıkan su. 2. •besisuyu, fr. seve. usare-i hass : bot. acı marul denilen bir ottan elde edilen hulasa olup asabi hastalıklarda kul lanılır. usare•i hücreviyye : bot hücre özsuyu. usare-i ineb (üzüm suyu) : şıra. usare-i mi'deviyye : anat. mide salgısı. usare-i müstahzara : bot. ongun besisuyu, fr. seve elaboree. usare-i nevatiyye : bot. çekirdek özsuyu, fr. suc nucleaire. usat ..:..L.....cı (a.s. asrnin c.) : 1. asiler, itaat· sizler, zorbalar. 2. gilnahkarlar.
uşşak-ı dil-figar usbu' ı'.';-:-"I (a.i.c.: asabr): anat. parmak. usefa .� (a.i. asifin c.) : 1. ırgatlar. 2. rençberler. useyb � (a.i.): anat. alantoit. useybat ..::..� (a.i. useybe'nin c.) : bot. küçük damarlar. useybat-ı ula : bot. yaprağı iki kısma ayıran damarlar. useybat-ı saniye : bot. yaprağı iki kısma ayıran damarların iki yanından çıkan damarlar. useybat-ı salise : bot. useybat-ı saniyenin iki yanından çıkan damarlar. useybe � (a.i.c. : useybat) : bot. damar, yaprağı bir takım kısımlara ayıran liflerden her biri. useyle � (a.i.) : 1. bal kadar tatlı olan küçük birşey. 2. cinsi münasebet, çiftleşme. useyye � (a.i.) : fels. çomak, fr. bii tonnet. usfiır _,.,...._ (a.i.c.: asaf'ır): serçe kuşu. usliıc f::,.,.ı....- (a.i.c. : assalıc) : yeni belirmiş ağaç budağı. Usman ı:.,� (a.h.i.): Osman. Usmani ı.r'l...ir: (a.s.) : 1. Hz. Osman'la ilgili. 2. Osmanlılara ait, Osmanlılarla ilgili. Usmaniyan ı:.,�� (a.h.i.c.) : Osmanlılar, Osman Oğulları. usmuh t..,.........ı (a.i.) : 1. kulak. (bkz : sımllh, üzn). 2. kulak deliği. usr .,-.ıı;, (a.i.) : 1. güçlük, zorluk; zor iş. 2. sıkıntı, darlık, kıtlık. usr-ül-bevl: sidik zorluğu. usr-ün-nefes : nefes darlığı. (bkz : zik-i sadr). usret ..::...,-.ıı;, (a.i.) : zor, güçlük, zahmet, sı kıntı, zorluk. usret-i bel' : bek. yutkunma zorluğu. usret-i hazın : bek. hazım (•sindirim) güç lüğü. usret-i teneffüs : hek. nefes darlığı. usret-i hayz : hek. regl bozukluğu [kadın larda]. üstad Jı.:.......,ı (f.i.). (bkz : üstad). ustah ı.:......., ı (f.s.). (bkz : üstah). ustam iı.:......., ı (f.i.) : 1. altın veya gümüşten yapılmış at eğeri, üzengi. (bkz : Ustam). 2. s. emın, güvenilir. üs tiz jı.:......, 1 (f.i.). (bkz : üstll.z). ustuble �I (a.i.) : üstüpü. ustumme .......ı.......ı (a.i.). (bkz : uztumme).
t
usturlab '-:"'(,J....... ı (a.i.) : astr. [eskiden] yıl dızların Arz'a nazaran yükseklik derecesini bul makta kullanılan filet. usul J,.... ı (a.i. : asl'ın c.): 1. asıllar, kökler. 2. bir ilmin veya tekniğin asıl mevzfiundan önce öğrenilmesi gereken esas, başlangıç bilgi. 3. başlangıç. 4. yol, yöntem, tertip, metod, nizam, kaide, düzen, fr. methode. 5. birinin soyundan gelme kimseler; ana veya baba tarafından atalar. usul-i aşere : tas. seyr ve sülfike giren mürit için kabul edilen on esas : (1. tövbe; 2. zühd: dünya nimetlerinden, şehvetten nefsini kesme; 3. Allah'a tevekkül; 4. kanaat; 5. uzlet : halkla teması kesme; 6. zikir; 7. Allah'a yönelme; 8. müril.kabe; 9. kendi nefsinin nzllsından çıkıp Allah'ın nzll.sına girme. 10. takvll]. usıil-i fıkıh : fıkıh ilminin prensiplerinden bahseden ilim; fıkıh metodolojisi. usul-i hadis : hadis ilminin dayandığı pren sipler; hadis metodolojisi. usııl-i muzaafa: muhll.sebede yevmiye defte rine borçlu hesabının karşılığı olan alacaklı hesabının da, birisi akıif, diğeri pasif tablo larında olmak üzere, aynı zamanda kaydedil mesi halidir. [bu metoda ait ilk bilgiler 1294 yılında rllhip Lukas Paçiolo'nun : "Sumrna de Aritmetica Geometri Proportioni et Proportina lita" adlı eserinde görülmüş ve bu usule "İtal yan usulü" de denilmektedir]. usııl-i terbiye-i mevaşi : zir. zootekni. usıll erkan : yol yöntem. usul ve füru : fık. bir kimsenin kendinden öncekileriyle sonrakileri, ataları ve çocukları. usıili, usôliyye '4-1,.... I , u-1,.... ı (a.s.) : usule filt, usıılle ilgili, fr. methodique. usuliyyat .:.ı� ,.... ı (a.i.c.): usul, metot bil gisi, fr. methodologie. usııliyyun i,ı�..,... ı (a.i.c.) : 1. usfil-i fıkıh veyıı. usul-i hadis bilginleri. 2. metoda bağlı kalanlar, fr. methodistes. usılr _,,,....,- (a.i. asr'ın c.) : •yüzyıllar. (bkz : a'sar). us 'us � (a.i.): anat. kuyruk sokumu. uş ı.)..ı,:. (a.i.). (bkz: uşş). uşak �I (f.i.) : kim. amonyak. uşb � (a.i.): taze ot. uşeyy ı\ 4,-,!,I (a.i. eşyll'dan): eşyll.cıklar, küçük şeyler. uşir � (a.i.): taze ot, taze çayır. uşş .J,.r. (a.i.): kuş yuvası. uşşak JW.... (a.i. lişık'ın c.) : 1. aşıklar. uşşıik-ı dil-figı\r : yüreği yaralı il.şıklar. 2. müz. Türk müziğinde 5 numaralı basit makam (inici şekline beyati denmiştir). Çok tabii bir 1123
uşşik-aşirin dizi arzeden uşşak, en eski ve esas makamlar dandır. Aşk, garam, tasavvufi hissiyet için iyi kullanılırsa en yüksek bir iffide vAsıtası olabilir. Asırlardanberi en çok kullanılmış olan uşşak, bugün elimizdeki Türk müziği eserleri içeri sinde birinci gelmektedir. Makam, uşşak dört tasüne pôselik beşlisi ilavesinden ibArettir. Durak dügah "la" ve güçlü -dörtlü ile beşlinin birleştikleri dördüncü derece olan- neva "re" perdeleridir. Makam çıkıcı olarak seyreder. Donanımına "si" için koma bemolü konulur (uşşak dörtlüsünün segah perdesi için). Dizi sinde niseb-i şertfe'den 8 tane olmakla mülayimdir. Pestden tize doğru orta sekizlisin deki sesleri şöyledir : dügah, segah, çArgah, neva, hüseyni, acem. gerdaniye ve muhayyer. uşşıik-aşirıin ı:,I� Jl.J..& (a.b.i.) : müz. Türk müziğinin tahminen üç asırdan daha eski bir mürekkep makamıdır. Kantemiroğlu'nun darb-ı fetih peşrevi elimizdeki tek nümônesidir. Uşşak ile onun şeddinden bir parçanın birleşmesinden ibarettir. uşşıik-gerdıiniyye 4llJ� Jl.J..& (a.f.b.i.) : müz. Türk müziğinin en az alu asırlık bir mürekkep makamı olup nümfuıesi kalmarnışur. uşşıik-geveşt .:.w!.� Jl.J..& (a.f.b.i.) : Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup nümfuıesi kalmamıştır. Uşşıikıyye 4-il.J..& (a.h.i.) : tas. Halvetiyye tarikatı şubelerinden biri. [XVI. asır başlarında Hasan Hüsamettin-il-Buhari tarafından kurul muştur. (d. 880 - (1475) - ö. : 1001 (1592)]. uşşıik-mıiye '-;!l.. Jl.J..& (a.f.b.i.) : müz. Türk müziğinin en az beş altı asırlık bir mürekkep makamı olup nümfuıesi kalmamıştır. uşşıik-nevrôz :,..,..,,:. JU... (a.f.b.i.) : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup nümfuıesi kalmamıştır. uşşıik-selmek d..J- JU... (a.f.b.i.) : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup nümfuıesi kalmamıştır. uşşak-ş ehnaz :,� Jl.J..& (a.f.b.i.) : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup nümfuıesi kalmamıştır. u ş ve ·� (a.i.) : geceleyin uzaktan görünen ateş. Utarid J,.,L.L...c. (a.h.i.) : astr. Arzıtilek (Mer kür). Kalem-i utarid-rakam : Uwid gibi yazan kalem. [Bu seyyareye (•gezegen) pazar gecesi ile çarşamba hdkimdir. Bunun altında doğanlar, anlayışlı, kavrayışlı, zeki, kurnaz olurlar]. utat ı.::.ı� (a.i. ati'nin c.) : asiler, serkeşler. uteka l..i.:ı..ı:. ("ka" uzun okunur. a.s. atik'in c.) : azatlılar, azat olmuş köleler, cAriyeler. 1124
utm, utüm,.:,... (a.i.) : bol yabani zeytin ağacı. utme � (o.i.) : bot. zeytinimsi meyve. [hünnap, iğde.. v.b. gibi]. utrüfe u,.,.,..ı.ı (a.i. turfe'nin c.) : tuhaf, az bulunur şey. utrüş ı.J. .ı.,J.1 (a.s.): sağır. (bkz: ker1) . utüfet .::.l.,.ı..... (a.i.) : lutuf, nezaket; şefkat. (bkz: atufet). utum ,..ı.ı (a.i.): 1. köşk. (bkz: kah, kasr). 1. taş duvar; taş yapı. utüvv ,ıc. (a.i.) : 1. kibir ve azametle karışık serkeşlik. 2. ayaklanma. (bkz: isyan). uvvir .,ı_,... (a.i.c. : avavir) : 1. dağ kırlangıcı. 1. s. korkak [adam]. uyüb '-:'� (a.i. ayb'ın c.) : ayıplar, kusur lar. Setr-i uyüb : ayıpları örtme, gizleme. Settar-ül-uyüb (ayıptan örten): Allah. uyôn Ü..J-:fl' (a.i. ayn'ın c.) : 1. gözler. 1. pınar lar, kaynaklar. uyıin-ül-bakar : iri ve siyah taneli bir çeşit üzüm. uyôn-üt-tevarih: tarihlerin kaynakları. uzbet ..:..:,j.c. (a.i.) : bekarlık, ergenlik, gençlik. (bkz: uztlbet). uzemıi' .. L...k..ı (a.s. azim'in c.) : büyükler, şeref ve mevki bakımından büyükler. uzemıi-yi devlet : devletin büyük adamları. uzeym � (a.i.c.: uzeymat): kemikcik. uzeymıit ı.::.ı� (a.i. uzeym'in c.) : kemik cikler. uzeymat-ı sem'iyye : anat. kulaktaki san duka-i tabl'ın (davul sandığının) etrafında bulu nan dört küçük kemik. uzeyvat ı.::.ıl� (o.i. uzeyve'nin c.) : uzuv cuklar, küçük uzuvlar. uzeyvat-ı hurde-biniyye : hek. hurdebinle (mikroskop) görülebilen uzuvlar; bakteriler. uzfôr ..,.,.u.ı (a.i.) : 1. tırnak. (bkz : zufr). 2. asma filizi. uzima �jJ I (a.i.) : hek. vücudda bir yerin, ağrısız ve ateşsiz olarak şişmesi. uzima-i mizmir : anat. nefes borusunun yukarıki deliğinin şişmesi. uzlet �j.c. (a.i.): bir yana çekilip kendi ken dine tenhada yaşama, yalnızlık köşesine çekilme. (bkz : inziva). uzlet-gah ,l$.ılj.c. (a.f.b.i.) : yalnızlık köşesi, tenhada oturulan yer. uzlet-geh d:Jj.c. (a.f.b.i.). (bkz : uzlet-gah). uzlet-güzin &;!,.;.S:Jj.c. (a.f.b.s.) : yalnızlık köşesine çekilen, tenhada yaşayan. (bkz : uzlet· -nişin).
ücret-i kademiyye uzlet-nişi n� ..::.J,;.& (a.f.b.s.): tenhaya çe· kilip yalnız yaşayan. ( bkz: uzlet-güzin). uzhife u.,J.J;.I (a.i.): yalçın kaya, kayalık. uzm (a.i.c. : a'zim) : kibirlenme; ululanma. uzmi � (a.s. a'zam'dan) : daha (en, pek, çok) büyük. [a'zam'ın müennesi]. Beliyye-i uzma: çok büyük den. Sadaret-i uzma : yüce sadrazamlık mevkii. uzme '-",;.& (a.i.): 1. birinin menstib olduğu Aile. 2. akra.ba. 3. aşiret. uzret .:..,la (a.i.): önde olan perçem, saç. (bkz : perçem). uztumme 4....ıJ.....I (a.i.): 1. her şeyin aslı. 2. insanın ır:k ve nesebi. (bkz: ustumme). uzôbet �.,la (a.i.): tatlılık, şirinlik, latiflik. uzôbet-i lisan : dil tatlılığı, tadı dillilik. uzôbet �.,,;.& (a.i.): belchlık, ergenlik. (bkz : uzbet). UZV ,,.......C. (a.İ.C. : a'za) : 1. •organ, VÜCÔdun müstakil parçası. 2. bir topluluğu, bir bütünü meydana getiren •üyelerden her biri. uzv-i hiss: •duyak. uzv-i te'nis : bot. 1) dişi organ; 2) arkegon. uzv-i tezkir : bot. erkek organ. uzv-i ziika : anat. tadalma •organı. uzvaniyye �I� (a.i.) : fels. örgencilik, fr. organicisme.
rJi.&
uzvi, uzviyye ':,,.......C. , r.s,,.......c. (a.s.) : uzva ait, uzuvla ilgili, canlı, organik. Kimya-yi uzvi : uzvi, organik kimya, fr. chimie orga nique. Gayr-i uzvi : cansız, inorganik, fr. inorganique. uzvi sahri : jeol. •organik külte. uzviyyet ı.:.ı.:ı,,.......c. (a.i.) : 1. canlılık. 2. •or ganizma. uzzil JI,;.& (a.i.) : müz. Türk müziğinde 10 basit makam. Hicaz Ailesi denilen 4 basit makamdan biridir. Hicaz ile pek yaklaşır (Uzzal'den başlıca eserler de hicaz'da göste rilmiştir). Uzzal, hicaz beşlisine uşşak dörtlüsü ilavesinden ibıırettir. U mumiyetle çıkıcı, nadiren inici olarak kullanılmıştır. Dügah "la" perdesinde durur. Güçlüsü -beşli ile dörtlünün birleştiği beşinci derece olan- hüseyni "mi" per desidir. Niseb-i şerife'den dizisinde 7 tine olmakla mülAyim'dir. Donanımına "si" bakıyye bemolü ile "fa" ve "do" bakıyye diyezleri konur. Orta sekizlisindeki sesleri -pestden tize doğru olmak üzere- şöyledir: dügah, dik kürdi, nim hicaz, neva, hüseyni, evic, gerdaniyye ve muhayyer. uzzal-acem � JI,;.& (a.b.i.) : müz. Türk müziğinin birkaç asırlık mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış bir nümunesi yoktur. uzzal-hüseyni � JI,;.& (a.b.i.) : müz. Türk müziğinin birkaç asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış bir nilmunesi yoktur .
u ••
t , 1 (a.ha.) Osmanlı alfabesinin "elif' ve "ayın" ile başlayan kelimelerinden hafif zamme lilerin sesini verir. ü ., (f.e.). (bkz : ve). übab '-:'41 (a.i.) : şiddetli, taşkın sel suyu. übbehet �I (a.i.) : büyüklük:, ululuk. (bkz : azamet, mehabet, übhet). übbehetlü : sadrazamlıktan ayrılmış olanların resmi Unvanı. übeyd � (a.i. abd'den) : 1. kulcağız, köle cik. 2. erkek adı. Umm-i übeyd : kurak çöl.
ü
übeyd-ane �,� (a.f.zf.) : değersiz kula yakışır surette. Ma'riızat-ı übeyd-ane değersiz kulunuzun bir ma'rfizab olarak..
übhet .::..r.,1 (a.i.) : büyüklük, ululuk. [aslı : "übbehet"dir}. (bkz : übbehet). übüvvet .:...Hl (a.i. ebb'den) : babalık, atalık. (bkz: pederi). übüvveten i.J-:'1 (a.zf.) : babalık cihetiyle, atalık sıfanyla. ücac t 4,.1 (a.i.) : acı su, tuzlu su. (bkz : fi.b.ı şor1, ştirab, şura.be). ücem �I (a.i. ecme'nin c.) : sık ağaçlıklar. Şir-i ücem : gayet kükremiş yırncı arslan. ücret ı.:.�1 (a.i.c. : üctirit): 1. hizmet karşılı· ğı verilen para veyii mal. Hila-ücret: parasız. (bkz: meccanen). ücret-i kademiyye: ayakteri adı alnnda veri len para. 2. nakliye, posta, telgraf, demiryolu 112�
ücret-i sukıik ve saireye verilen para ücret-i sukıik : [eskiden] kadılar tarafından alınan harç ve resim. [hüccetten 25 akçe, sicil den 7 akçe, nikahtan 12 akçe, ölünün taksim edilen terekesinden binde yirmi olması kanun ile tayin olunmuştu]. ücıim ("..H-1 (a.i.): kale, palanka. ücıin c.J..H"I (a.i.) : suyun rengi ve tadının bozulması. ücıir .J..H-1 (a.i. ecr'in c.): ecirler, sevaplar. ücıir-i cezile: bol sevaplar. ücıirat ..::..I .J..H-1 (a.i. ücret'in c.): ücretler. üdeba' -4JI (a.i. edib'in c.): edibler, yazarlar. üdre • .J JI (a.i.): anat. kasık yarığı. üfçe �I (f.i.): bostan korkuluğu. üff ,._jl (a.n.): of! üfhıid .ı.,,_ll (a.i.): yetişmiş, serpilmiş çocuk. üfkıihe 4-.A_,,S.il (a.i.) : şaşılacak, şaşıp kalınacak şey. (bkz: u'ciibe). üfnıin c.:,_,.:...il (a.i.c. : efiinin) : 1. hal, nevi, çeşit, cins. 2. saçmasapan söz, dedikodu. 3. karışık dallar. üftade •.ıl.:UI (f.s.c.: üftade-gan) : 1. düşmüş, düşkün; biçare. 2. aşık. 3. i. kadın adı. üftade-gan c.:,�.ıl.:ı.il (f.s. üftade'nin c.) : 1. düşmüşler, düşkünler; biçareler. 2. aşıklar. üftade-gi �.ıl.:ı.il (f.i.) : 1. üftadelik, düş künlük, zavallılık. 2. aşık olma. üftan c.:,L:UI (f.s. ve zf.): düşen; düşerek. üftan ü hizan : düşe kalka [gitme]. üfıil J_,ll (a.i.) : 1. batma, kaybolma, görün mez olma. 2. mec. ölme. üfıil-i na-be hengam : genç yaşta, çalışa bilecek bir halde iken ölme. üf'ıile �.,.ul (a.i.): vazife, •görev, fr. fonc tion. üf'ıilevi e,s_,J.,.ul (a.s.): vazifeye ait, vazife ile ilgili. fr. fonctionnel. üf'ıilevi terbiye : ped. •görevsel •eğitim, fr. education fonctionnelle. ühbe �I (a.i.) : yolculuğa veya askere mah sus elbise, malzeme. ühciyye �I (a.i.) : hicvetmeye, yermeye sebebolan şey; yerme. (bkz: ühcüvve). ühcüvve ·�1 (a.i.) : hicvetmeye, yermeye sebebolan şey; yerme. (bkz: ühciyye). ühkıime '"".,S...I (a.i.): alaycı hal ve söz. ükaf .... �ı (a.i.). (bkz: ikaf). ükel JSI (a.i. ükle'nin c.): lokmalar. ükeyrah .ı*ı (a.i.): ayazma, [Hıristiyanlarca makbul olan] su kaynağı. 1126
ükl JSI (a.i.) : 1. meyva. 2. yiyecek, azık. 3. zeka. (bkz: ükül). ükle �I (a.i.c.: ilkel): lokma. ükre ._,.s:ı (a.i.): 1. çukur. (bkz: hufre). 2. top, yuvarlak şey. ükrıime '-"J.,.S:I (a.i.): kerem, liituf; bahşiş. üksıim ("�I (a.i.) : çayın, çimeni çok güzel olan bahçe. üksıis .!.ı�I (a.i.): bot. sarmaşık. ükşıiş u!,�1 (a.i.): bağ sarmaşığı, tohumsuz sarmaşık. [Araplar, hırsızı buna benzetirler]. ükül JSI (a.i.) : 1. meyva. 2. nzık, azık; nasip. 3. zeka. (bkz : ükl). Zıi-ükül : zeka sahibi, zeki. ükzıibe �_,:ıs:ı (a.i.): yalan, uydurma söz. ülbe �I (a.i.): 1. açlık. (bkz: cii'). 2. kıtlık. ülbıib '":'�I (a.i.): kiraz çekirdeği. ülfet .:...l.ll (a.i.) : 1. alışma, kaynaşma. 2. görüşme, konuşma. 3. ahbaplık, dostluk. 4. huy etme. Germ-ülfet: sıfı fıkı, içli dışlı. ülfet-ger ..,S.:...U 1 (a.f.b.s.) : ülfet edici, eden. ülfet-geri e,s..,S.:...U 1 (a.f.b.i.): ülfetgerlik, ülfet edicilik. ülgıize • .:,.,..J 1 ("gu" uzun okunur. a.i. lugaz' dan) : kapalı söz, bilmece, yanıltmaca. (bkz: ugliita, uhcüvve). ülhiyye 4rll (a.i.) : oyuncak, çocuk oyun cağı. (bkz: baziçe, ülhüvve). ülhüvve •.,,.J 1 (a.i.) : oyuncak, çocuk oyun cağı. (bkz: baziçe, ülhiyye). ül-il-ebsar .J�')'I ı.,1 _,ı (a.b.i.). (bkz : ülü-1-ebsar). ül-il-emr ..,... ')'1 ı.,1 _,ı (a.b.i.). (bkz: ülü-1-emr). ül-in-nüha ı,..:,ı ı.,1 _, ı (a.b.i.): akıllı kimseler. ül'ıibe �,a.JI (a.i.): oyun, piyes. ülıihiyyet �_,JI (a.i.). (bkz: uliihiyyet). ül'üban c.:,4--JI (a.i.): oyuncu, aktör. ülü-1-ebsar .J�')'I ı.,1 _, ı (a.b.i.) : görüş kabiliyetinde olan kimseler. ülü-1-elbab '":'4.J')'l_,J_, I (a.b.i.) : sağduyu sahibi olan kimseler. ülü-1-emr ..,...')'I ı.,1 _,ı (a.b.i.) : 1. padişah, kanun vazıı. 2. Müslümanların yetkili olan amirleri. [halifelere, kadılara, kumandanlara şamildir]. ülüm r,J 1 (f.i.): bölük, cemaat, takım. ülüm ülüm: bölük bölük, takım takım. üm (a.i.). (bkz: ümm). ümdıid .ı_, .ı..1 (a.i.): adet, usul, görenek.
r'
ümm-ül-mü'minin ürndıiha b.J.ı..l (a.i.) : övülmeye sebebolan şey, iş, hal. ürnern f"""I (a.i. ümmet'in c.) : ümmetler. Hayr: -ül-ürnem : Müslümanlar. (bkz : ümmet-ı Muhammed). Şefi-ül-ümem : Hz. Muham med. ümem-i kadime, ümem-i sabıka : eski, geçmiş zaman ümmetleri. ümenıi' �t.:...ı (a.s. emin'in c.) : 1. güvenilir kimseler. 2. eminler, alay hesaplarının veya sandık muamelelerinin kendilerine bırakıldığı kimseler. ümena-yi kavm : bir kavmin emniyet ve güvenini kazanmış olan büyük kimseler. ümera ı.,.. ı (a.i. emir'in c.) : 1. emirler, beğler. 2. ask. binbaşı, yarbay, albay rütbelerinde bulunan fermanlı subaylar. (bu rütbelerin altında bulunanlara: "zabitan", üstündekilere: "erkan" denirdi]. Emir-üt-ümera: tar. bey lerbeyilerin lakabı [Tanzimat'tan önce], (Tanzimat'tan sonra ıstabl-i amire ile mir miranların arasında sivil rütbe olup ünvanı : "izzetlü paşa" dır]. ümera-yı askeriyye : ask. yüksek rütbeli kumandanlara verilen bir ad. ümera-ya aşerat: ask., tar. Memluk sultan larından askeri sınıf ümerasına verilen bir ad. lO'lar emiri, onbaşı. (Bunlar 10 asker (mem luk) beslemek zorundaydı]. ümera-yı bahriyye : ask. eskiden deniz subaylarının emirülma (=amiral) denilen büyük rütbede bulunanlarına verilen bir ad. ümera-yı hamaset-intima: yiğit emirler. ümera-yı hemsevai: ask., tar. memluk sul tanlığında askeri sınıf ümera.sına verilen bir ad. ümera-yı işriani: ask. tar. memluk ümerası arasında yirmi asker besleyen ve onları kuman dası altında bulunduran emirlere verilen bir ad. ürnera-yı miein (yüzler emiri): ask., tar. en yüksek dereceli ümeraya verilen ad. ümera-yı rnukaddimin : tar. Memluk sul tanlığında XV. asırda yüzler emiri sınıfından olan birinci derecedeki ümerilya verilen bir ad. ümera-yı tabi hanah : ask., tar. Memluk sultanlığında bando emirlerine verilen bir ad. ümera-yı ulôf : ask., tar. Memluk teş kilatında binbaşı rütbesindeki ümerilya verilen bir ad. Ürneyye �1 (a.h.i.) : Emevi Hanedanı'nın atası (VI. yüzyılın sonu)., Hz. Muhammed'in büyük dedesi olan Haşin Umeyye'nin amcası. ümhud J,,,_.I (a.i.): 1. çömlek. 2. tuzluk. ümid �I (f.i.) : 1. umut, umma. Kat'i ümid : ümit kesme. ürnid-i canan : sevgilinin ümidi, onun gel mesi, ona kavuşma ümidi. ümid-i istikbal : yarının ümidi. 2. erkek ve kadın adı.
ümid-bahş � J..:,AI (f.b.s.) : ümit veren, ümitlendiren. ümid-bahşa � J..:,AI (f.b.s.) : ümitlendire cek surette. ümid-bahşıine �� J..:,AI (f.zf.) : ümid ·bahş olana, ümit verene, ümitlendirene yakışa cak surette. ümid-bahşi � J..:,AI (f.b.i.) : umdurma, ümitlendirme. ümid-beste � J..:,AI (f.b.s.) : ümit bağla mış, ümitlenmiş. ümid-gah .� J..:,AI (f.b.i.) : ümit yeri, bir şey umulan yer, makam. ümid-geh � J..:,AI (f.b.i.). (bkz: ümid-gah). ümid-var .,ı ., J..:,AI (f.b.s.) : uman, ümitli. ümid-vıirane �ı .,ı .,J..:-"ı (f.zf.) : ümitli olana yakışacak surette. ümid-vari ı.s..ıl .JJ..:,AI (f.b.i.): ümitvarlık, ümit lilik. ümlüc ı::.,L.1 (a.i.): 1. selvi yaprağına benze yen uzun, karışık bir ot. 2. yaprak. (bkz : berg). ümlud .ı,L.1 (a.i.). (bkz: ümüldan, ümüldani). ümm (a.i.c. : ümmat, ümmehat). 1. ana, anne. Li-ümm : ana tarafından. (bkz : mader, valide). 2. yol. 3. kaynak, çıkış noktası. ümm-i dünya : Mısır, Kahire. ümm-i sulbe : anat. beyin zarlarından en kalını ve en dışta bulunanı, fr. dure-mere. ümm-i veled : çocuk anası bulunan satılmaz cariye. ümm-üd-dem : anat. kırmızı kan damarla nnda görülen şişme, kabarma. ümm-üd-dünya : Mısır, Kahire ve Bağdat. (bkz : ümm-i dünya). ümm-ül-bilıid: Mekke-i Mükerreme. ürnm-ül-ecdad (vücutların anası): kim. cıva. ürnm-ül-fazail : ilim. ümm-ül-habais (kötülüklerin anası) : şarap, içki. ümm-ül-hatt: (bkz : ümm-ül-hutfit). ümm-ül-hulôl (sirkede bulunan kurtçukların anası): zool. midye. ümm-ül-hutılt (hatların anası) : bütün yazı çeşitlerinin nesihten çıkması dolayısıyla nesihe verilen ad. ümm-ül-hücre: anat. •anagöze, fr. cellule •mere. ümm-ül-kitab: tas. 1) akl-ı evvel; 2) arşın üstündeki kazli ve kader levhası. (bkz : levh-i mahfuz); 3) Kur'an'da Flitiha suresi. (bkz : seb'ül-mesani). ümm-ül-kura : Mekke-i Mükerreme. ümm-ül-Kur'an: Fatiha suresi. ümm-ül-mü'rninin: Hz. Muhammed'in zev celeri. (bkz : ezvac-ı tahnit).
r'
1127
ümm-ül-müslimin ümm-ül-müslimin: Hz. Muhammed'in zev celeri. (bkz : ezv!c-ı t!hirat, ümm-ül-mü' minin). ümm-ül-veled : çocuğu olan cariye. (bkz : ümm-i veled). ümm-ün-nücıim: astr. saman uğrusu. (bkz: kehkeşan). ümm-ür-re's: dimağ. ümm-ür-rezail (rezaletlerin anası) : bilgisiz lilc, cehfilet. ümm-ür-Ruhm : Mekke (bkz: ümm-ül-bilad. ümm-ül-kuri). ümmehı\t .::..ı,....ı (a.i. ümm'ün c.) : l. analar, anneler. 2. esaslar, asıllat. 3. değerli, ilmi kitaplar. ümmehit-1 esma': Allah'ın dön esas adı. ümmebat-ı kütüb: ana kitaplar. ümmehat-ı mü'minin : Hz. Muhammed'in refikaları. (bkz : ezvilc-ı ı:Ahiıit). ümmehat-ı müslimin : Hz. Muhammed'in refikaları. (bkz : ezvac-ı tfilıidt, ümm-ül -müslimin, ümm-ül-mü'minin). ümmehat-ı ulviyye : insan için gerekli olan temel unsurlar [akıl,ruh, tutku gibi-]. ümmehat-ül-evlad : [ümm-ül-veled'in c.]. huk. [eskiden] müstevledeler; mevlalannın fıd.şından ikrarlanna mukarin olarak çocuk doğunnuş olan cariyeler, doğınduklan çocuk ların kendilerinden olduğu efendilerince kabul edilen cfuiyeler. ümmet ..:...1 (a.i.c. : ümem): 1. bir peygam bere inanıp bağlanan cemaat,taife. 2. bir dille konuşan insanların hepsi. ümmet-i cemaat, -i icabet : bir t!ifenin kendilerine gönderilen peygambere inanan kısmı. ümmet-i da' vet : bir taifenin kendilerine gönderilen peygambere inanan kısmı. ümmet-i icabet : ümmetin, peygamberine inanan kısmı. ümmet-i İsa: Hıristiyanlar. ümmet-i Muhammed : 1) İslam dininde bulunanlar. 2) herkes,bütün halle. ümmet-i Musa : miiseviler. ümmet-ullah: bütün insanlar, halk. ümmi .,..ı (a.s. ümm'den) : anasından nasıl doğmuş ise öyle kalıp okuma yazma öğren memiş {kimse]. ümmi-i sadık : Hz. Muhammed. ümmid .ı.....1 (f.i.). (bkz: ümid). ümmid-( nim-hande: gülümseme ümidi. ümmiyane '4..:ı4,,,I (a.zf. ümm'den) : ümmi olana yakışacak yolda, ümmice. ümmiyye �I (a.s.): anaya, anneye ait,ana ile ilgili. Salit-ı ümmiyye: salavatın bir nev'i. ümmiyye �I (a.s. ümm'den) : ["ümmi" nin müennesi]. 1128
ümmiyyet �I (a.i.): ümmilik, cahillik,oku yup yazma bilmeme. Ümmuhini �t.,..I , �LA rl (a.h.i.) : Hz. Ali'nin ablası. [Mi'rac gecesi Hz. Muhammed, bunun evinde bulunuyordu]. ümniyye �I (a.i.c. : emini) : 1. ümit, umut. 2. istek,arzu. 3. niyet, kuruntu. ümsüle '4.J_,i.1 (a.i.) : ed. örnek olarak verilen beyit, mısd. ümümet ..:...,,_.I (a.i. ümm'den): analık, anne lik. Hukuk-1 ümıimet : analık haklan. ümümet ve übüvvet: analık ve babalık sıfat tan. üm'ôz .ı....... ı (a.i.) : l. keçi; karaca. (bkz : ma'z). 2. keçi ve karaca sürüsü. ümüldan,ümüldani �l�I , ı:.,l�I (a.i.) : 1. taze fidan, dal. 2. ince, narin vücut. 3. s. güzel; genç. ünan ı:.,t:.I (a.i.): inleme. ünas ı.)"'ı.:.ı (a.i. nlis'den) : halk, insanlar. (bkz: n!s). ünbô:b, ünbôbe ��I , ":'�I (a.i.c. : en!bib): l. boğum, kamış boğumu. 2. anat. ince boru, borucuk. ünbôbe-i bevliyye: anat. sidik borucukları. ünbôbe-i gırbaliyye: anat. kalbur damar, •eleksi boru. ünbôbe-i hazmiyye : anat. ağızdan kalın bağırsağın nihayetine kadar uzanan hazım borusu. ünbılbe-i şa'riyye : anat. •kılcal boru, fr. tube capillaire. ünbôbe-i tal'iyye: bot •çiçektozu borusu. ünbôb-ı mi'devi : bek. mide yıkamak veya mide tübajı yapmak üzere kullanılan lastik boru. ünbôb-ül-habl: ince yol, patika yolu. ünbübi url�I (a.s.) : borumsu, boruya ben zer. ünbılse '4.!�I (a.i.) : çocukların oyunu. ünbüş, ünbôşe u.J-;YI , ot,�I (a.i.) : bot. nebat kökü, kökü yerden takımıyla çıkarılan fidan, ağaç. ünma u-ül (a.i.) : içi saman, ot doldurulmuş şey. ünnib ":'l.lı,. (a.i.): bot. (bkz: unnab). ünnabi urll.lı,. (a.s.). (bkz : unnabi). ünnibiyye '-:Hl.lı,. (a.i.). (bkz : unnabiyye). üns �I (a.i.): l. alışıklık, alışkanlık, alışma. üns tutmak: alışmak; düşüp kalkmak. 2.tas. kalbde, Cemal-i Hazret-i Ilahiyye müşahede sinin eseri, Allah'ın insan gönlünde görünmesi. ünsi ıP,:ıl (a.s.i.c. : in!s): dişi, kadın, kız. ünsi-üns �I t......:.I (a.i.) : sıkıfıkı konuşma.
üs&ad-ı küll ünsi, ünsiyye �I , u-,:.ı (a.s.) : 1. alışmış, sokulgan. 2. i. arkadaş. 3. [birincisi] erkek, [ikincisi] kadın adı. 4. ünsi, [eskiden) kamış kalemin iki kısımdan meydana gelen kesik kısmının alt parçası. (üst parçasına : "vahşi" denilirdi]. ünsiyyet �I (o.i.) : alışkanlık, ahbaplık, arkadaşlık. ünşôde u�I (a.i.c. : enS.şid) : okunmuş, söylenmiş şür. ünşôta u.�I (a.i.): ilmik, düğüm. ünôf .J_,..I (a.i. efn'in c.) : anat. burunlar. Tergim-i ünôf: 1) burunlanm kırmak, kibir lerini kırmak; 2) hakaret etmek. ünüset ..:.,!i_,..I (a.i.): dişilik. ünôşe .w...,..ı (a.i.). (bkz: unüşe). ünvı\n ı:,I� (a.i.): 1. kitip, mecmua, makale başlığı. (bkz : ser-levha). 2. ad, isim, 18.kab, san. 3. ıöhret. Sı\hib- i ünvı\n : yüksek mevki slhibi. ("bir şür-i slhib-i ünvln" -Latifi). ünzôba u_,;.:.ı (a.i.): kibir, gurur; büyüklük. ürbe 4.,1 (a.i.) : 1. düğüm. (bkz : ukde). 2. büklüm. 3. hile. ürbôn �_,.,. (a.i.): pey akçesi ürcüfe :'-1 (a.s.) : haftalık. Ceride-i üsbıiiyye : haftalık gazete. üs büş �I (f.i.): kehle. üsera' .ı.,..... ı (a.i. esir'in c.): 1. esirler, tutsak lar. 2. kullar, köleler.
.o
üsküb '":'.,S....I (a.s.) : 1. eşik bekleyen, papuç çu, kunduracı. 2.i. dökülüp akan, dökülmüş olan su. 3.i. sıra ile dikili ağaçlar. 4.i. demirci. üskôbe '4.,S....I (a.i.): ağırşak, tapa. üskuf ...U-1 (a.i.): papaz. (bkz: ıihib). üskutuss �I (a. [rumcadan]. i.c. : üskutusslt) : asıl, cevher, madde, unsur. üskutussit ..::.ı......ı...ı...l (a. [rumcadan} i. üskutuss'un c.): üskutuslar. üsküdir .,l.ıS-1 (f.i.): konak yapılan yer. üsküffe �I (a.i.) : eşik tahtası. üskür .,S.....I (f.i.): kirpi. (bkz: uşgur). üslôb '":'..,ı....ı (a.i.c. : esilip) : 1. farz, yol, biçim, usul. 2. ifade yolu. (bkz: selika). üslôb-i idi: ed. alelide ifade tarzı. üslub•i ili : ed. üstün irade tarzı. üslôb-i bakim : ed. hikmetli söz söyleme tarzı. üsr .,.....ı (a.i.): sidik zoru, sidik tutulması. üsre .�ı (a.i.): 1. söz ve hadis nakletme. 2. seleflerden gelen şan ve şeref. üsriış J,.,.,.....ı (f.i.) : 1. güzel ses. 2. melek. 3. her güneş ayının on yedinci günü. üsrüb "':'.,.....ı (f.i.) : kurşun. üsrübi ı.r.'.,.....ı (f.i.) : tar. bini ve kubbeler için lizım olan kurşunlan döküp hazırlayan san' atklr. üss V"I (a.i.c.: esas): 1. ask. üs, herhangi bir saldırışa esas olmak üzere önceden donatılmış olan yer. 2. esas, asıl, kök, temel. üss-i bahri: ask. deniz üssü. Üss-i Zafer : ask. Yeniçeri ocağının lağvı hakkında Esad Efendi' nin yazdığı kitap ["Ebced" hesabına göre onun zamanına rastla yan 1241 (1825) yılını gösterir]. üss-ül-bareke: ask. askeri harekitın baş langıcına esas olan yer. 3. mat. üs, bir sayımn kaçıncı kuvvete yükselebileceğini gösteren ve o sayının biraz yukarı sağında yer alan sayı : 7'3 gibi. ÜSS·İ mizin : mat. talebenin (•öğrenci), sınıf geçmek için bütün derslerden almak zorunda kaldığı notların ortalama miktarı. üssi u-1 (a.s.): mat. •üstel, fr. exponentiel. üsti Lı...l (f.i.). (bkz : üstad) : [nazımda kul lanılır}. üstad JU....1 (f.i.) : 1. muallim, •öğretmen; usta, sanatkar. 2. bir ilim veyA san'at alanında üstün yeri olan kimse. 3. üniversite profesörü. 4. mason locasının başkanı. üstad-ı a'zam: 1) en büyük üstad, en büyük usta. 2) üstadlar teşkilatının başkanı. üstıid-ı küll : birçok şeyleri çok iyi bilen. 1129
üstıid-üd-dıir üstıid-üd-dıir : tar. Memluk sultanlarının hususi işlerine bakan kimse. üstıid-üd-dıir-ül-ıiliye: tar. Memliiklar'da, Abbasiler'de ve Harizmşahlar'da sultanın •özel mallannı koruyan ve onlara filt gelirleri giderleri idare etmekle •görevli kimse. üstid-ine '!', ,., (a.s.) : kısa. (bkz: veciz, vecize). vad .ıl _, (f.i.) : oğul. (bkz : ferzend, pilr, mah dum). va• d (a.i.c. : mevll.id, vuud) : 1. söz venne, üstüne alma. (bkz : taahhüd). 2. yapılmasına söz verilen şey. El-va'dü ke-d-deyn : vait, borç gibidir. va'd-i muallak: huk. "filan adam senin alacağını vermezse ben veririm" demek gibi sözdür ki "kefalet" olur. va'd-i mücerred: huk. "filan kimsenin bor cunu öderim" demek gibi bir söz. va'd-i tehi: boşa söz verme, oyalamak için, yerine getirmeyeceği halde, söz verme. va'd·İ vuslat : kavuşma, buluşma sözü verme. va-dade •.ıı..ıı,., (f.b.s.) : geri çevrilmiş, reddo lunmuş. (bkz: merdild). va' de •.UJ (a.i.) : 1. bir iş için önden belirti len zaman. 2. bir işi geciktirmek için belirtilen
.u,.,
1131
va'de-i ferda zaman. 3. ecel. 4. [eski] söz verme. va'de-i ferda : yarın için verilmiş olan söz. va'de-i yar : ymn vadesi, sevgilinin söz ver mesi. vadi ll.., , ,>lt.., (a.s. vefret'den) : 1. çok, bol. Emval-i vafire : bol, çok mal. (bkz : bisyar, firavan, kesir). 2. ed. aruzda müfaaletün müfaaletün vemi. vagd .ü.., (a.s.) : 1. alçak, adi. (bkz : deni). 2. hasis, tamahkar. vagl J,&.., (a.i.). (bkz : vegadet). vah .ı.., (a.n.) : vah, yazık, ay. Ah ü vah inleyip sızlanma. vah vah : yazık, acının. vah c ı.., (a.i.c. : vahit) : çöl ortasında suyu ve yeşilliği olan yer. (bkz : vaha). vaha bl.., (a.i.) : çöl ortasında suyu ve yeşilliği olan yer. vahal J.,..., (a.i.c. : evhal, vuhiil) : bataklık, batak, çamurlu yer. vahal-gah .., (a.f.b.i.) : bataklık. vahal-nik dl.:ı.L...., (a.f.b.s.) : çamurlu. vaham �.., (a.i.) : gebe kadının aş yermesi. vahimi ı.r"La..., (a.s. vahim'in c.) : vahim, ağır, tehlikeli, çok korkulu olan şeyler. (bkz : viham). vahamet .:..ala..., (a.i.) : 1. hazım güçlüğü, zor hazmedilen şeyin hali. 2. güçlük, ağırlık. 3. tehlikeli vaziyet, korkulacak hal. vahamet-i hava : havanın vahimliği, tehlike liliği. vahamet (kesbetmek) : gitgide zorlaşma(k), tehlikeli ve korkulacak bir duruma gelme(k).
.ısı..
1132
va
hasreti u.,..- ı.., (a.n.): eyvah, yazık. (bkz : va-hayfa). vahit .::.6.1.., (a.i. vah' [ c ı.., ) ın c.) : çöl ortasında suyu ve yeşilliği olan yerler. va-hayfa �ı.., (a.n.) : eyvah, yazık. valıdani �1.ı.o.1.., (a.s. vahdet'den) : Allah'ın birliğine ait; Allah ile ilgili. vahdaniyye �ı.ı.o..., (a.i.) : fels. •tektann cılık. fr. monotheisme. vahdaniyyet �ı.ı.o..., (a.i.) : birlik, Allah'ın bir oluşu. vahdet .::..ı.o..., (a.i.) : 1. yalnızlık, teklik, bir lik. 2. tas. Allah'a yakınlık, Allah'a ulaşma. vahdet-i fikir : fels. tek düşüncelik, fr. monoideisme. vahdet-i inbisat : fiz. •genleşme •katsayısı. vahdet-i vücôd : varlığın tek oluşu; tasavvuf mesleği. 3. ifade sırasında mevzuun dışına çıkılmaması, yani maksat ne ise yalnız ondan bahsedilmesi, sözün dallandırılıp budaklandı nlmaması. vahdet-aram rt ., i .::..ı.o..., (a.f.b.s.) : dinlen dirici, rahat yer. vahdet-gah .�.ı.o..., (a.f.b.i.) : yalnız kalına cak yer. vahdet-güzin �� .::..ı.o..., (a.f.b.s.) : yalnız lığa çekilen. vahdeti v'.ı.o..., (a.i.) : fels. •bircilik, fr. monisme. vahdetiyye 4=l.ı.o..., (a.i.): fels. bircilik, fr. monisme. vahdet-name '"6L.:.:i.ı.o..., (a.f.b.i.) : XV. asır bilgin ve sôfilerinden Afyonkarahisarlı Abdür rahim Efendi'nin 1460 (H. 865) da yazdığı manzum tasavvufi eserdir. vahi, vahiye �ı.., , ı.,AI.., (a.s. vehy'den) : boş, manasız, faydasız, ehemmiyetsiz [şey). vahib, vahibe 4-AI.., , �I.., (a.s. vehb'den) : 1. hibe eden, bağışlayan, bağışlayıcı. vahib-ül-imal : istekleri gerçekleştiren, Allah. 2. [birincisi] erkek, [ikincisi) kadın adı. vahib-ül-ataya, - -üt-idrak : ihsan veren, Allah. (bkz : vehhab). vahib-ül-ihsan ı:,l-a.�I �ı.., (a.s.). (ihsan veren) : Allah. vahid �ı.., (a.s. vahdet'den) : yalnız, tek. (bkz : yekta). vahid-üd;dehr; vahid-ül-asr, vahid-üz zeman : zamanın; devrin tek insanı. vahid-ül-cins : bot. erkeklik ve dişilik organlarından yalnız bir tanesi bulunan zümre. vahid-ül-filka : bot. (bkz : vahid-ül-filka nebatat).
1
1
vaizin vahid-ür-rahim : zool. en çok bir yavru yapan hayvanlar. vahid, vahide u... ı,., , .ıa.1 ,., (a.s. vahdet' den): 1. tek. bir. Ba'de vihidün: birbirin den sonra, birer birer. (bkz : bi-nazir, mün ferid, yekti). vahide irca: mat. bire indirme. fr. reduc tion a l'unite. vahide karib fazlalı haric-i kısmet : mat. bire yakın artıkla bölüm, fr. quotient a une pres par exes. vahide karib noksanlı hiric-i kısmet : mat. bire yakın eksikle bötnm, fr. quotient a une pres par defaut. vihiden ba'de vabidün: birer birer, birbi rinden sonra. vabid-i kıyasi: mat. •birim, fr. unite. vahid-i kıyasi-i niri: kim. kalori. vahid-ül-filka nebatat: bot. •birçenekliler, fr. monocotyledones. vihid-ül-firiş: jeol. ortoklaz. vahid-ül-hadd: mat. tek •terimli. vihid-ül-levn: fiz. tekrenkli, fr. monocb romatique. vihid-ül-levn: tiz. tekanlamlı,fr. univoque. vihid-ül-ma'ni: tek minfilı, •tekanlamlı, fr. univoque. vabid-ül-mesken : bot. •bireycikli, fr. monoique. vabid-üs-sukbe: zool. tekdelikliler, fr. monotremes. 2. i. erkek adı. vahiden 1.ıa.ı ,., (a.zf.): tek olarak. vahidiyyet ..::..;.ı..l _, (a.i.) : birlik, teklik, bir olma, tek olma, fr. unicite. vahim, vahime '""'-61,J , t-A'.J (a.s. vehm' den): kuran, kuruntulu. vahim &.J (a.s.c. : viham, vahim!) : ağır, sonu tehlikeli, çok korkulu. vahime ._...ı.J (a.i.): kuruntu kurma hassası. vihin ı:,.AI .J (a.s.) : zayıf [kimse]. (bkz : zebun). vahir ..,.;..ı.J (a.i.): 1. diken. 2. iğne. vahiş �.J (a.s.). (bkz: vahş). vihiyit ..::.4,AI_, (a.s. vahiye'nin c.) : boş, manasız, faydasız, ehemmiyetsiz [şey]. vahi �.J (a.i.c.: evhal, vuhill). (bkz : vaha!). vahl-gih •� .J (a.f.b.i.): bataklık. vahmi L...a_, , ır"""'.J (a.i.) : aş yeren gebe kadın. vahs �.J (a.i.). (bkz: vehs). vahş ,.;..;..., (a.i.) : dört ayaklı hayvanlara arız olan bir hastalık. vahş .P.:...J (a.s.c. : vahşan, vuhilş) : 1. yabaF. 73
ni. ürkek, insandan kaçan [hayvan]. 2. ıssız, tenha [yer]. vahşin c:,L.!.... .J (a.s. vahş'ın c.) : 1. yabani [hayvanlar]. 2. ıssız, tenha [yerler]. (bkz : vuhilş). vahşet �., (a.i.): 1. vahşilik, yabanilik. 2. ıssızlık, tenhalık. 3. korku, ürküntü. vahşet-ibid .-41 �.J (a.f.b.i.) : ıssız, korku ve ürkeklik veren yer. vahşet-ligin �i �., (a.f.b.s.) : çok ıssız, korkunç. vahşet-imiz �i �., (a.f.b.s.): vahşetle kanşık. vahşet-iver ..,..,1 � .J (a.f.b.s.) : vahşet, ürküntü getiren, korku veren. vahşet-engiz �I �.., (a.f.b.s.) : kor kunç. (bkz: mahilf). vahşet-gih .�.., (a.f.b.i.) : korku yeri, ıssız yer. (bkz: vahşet-nak). vahşet-nik dl.:ı.:i.Aa..J (a.f.b.s.) : korku veren yer, ıssız yer. (bkz: vehşet-gah). vahşet-zir ..,ı,; � ., (a.f.b.i.): yabani, ıssız yer. vahşi, vahşiyye �., , ı.r4.J (o.s.) : 1. yabani, insandan kaçan. 2. ürkek, korkak. 3. merhametsiz, duygusuz. Vahşi ı,r4.J (a.h.i.) : Uhud Oazası'nda Hz. Hamza'yı öldüren köle. [kanı heder edilmişken Mekke'nin fethinden sonra Hz. Peygamber tarafından affedilmiştir]. vahşiyyine ��.J (a.f.zf.) : vahşicesine, vahşilikle. vahşôr ..,�., (f.i.) : peygamber. (bkz : nebi, resul). vahy ı.r'.J (a.i.): bir fıkrin veya bir emrin Allah tarafından bir peygambere bildirilmesi, fr. revelation. Emin-ül-vahy : Cebrail Aley hisseliim [Allah tarafından peygamberlere vahiy getirmeye me'mur büyük melek]. vahy-i münzel : Kur'an. vahz _;.,;..J (a.i.): 1. çimdikleme. 2. sivri bir şey banrarak acıtma. 3. ısırma; sokma. vaid �.J (a.i.) : birini iyiliğe sevk ve kötü lükten uzaklaştırmak için korkutma, yıldırma. Va'd ü vaid: iyi ve yıldırıcı, ürkütücü şeyler vadetme. vıiiye �I .J (a.i.). (bkz: feryad). vaiz LI ., (a.s. ve i. va'z'dan. c. : vaizin, vu'iiz) : dini öğütlerde bulunan [ibadet yer lerinde-). vaizin ı:,U,..d.J (a.i. vaiz'in c.): dini öğütlerde bulunanlar [ibadet yerlerinde-]. (bkz : vaizin, vu'az). 1133
vaizin vaizin �ı ., (a.i. vaiz'in c.) : dini öğütlerde bulunanlar [ibadet yerlerinde-]. (bkz : vaizan, vu'az). vaiziyye �ı ., (a.i.): vazedenlere gördükleri vazife karşılığı olarak verilen para. vaj-giin, vaj-giine ��,jl., •ı'.ı�,jl., (f.b. s.) : ters, tersine dönmüş, uğursuz. Baht-ı vaj-giin : ters talih. (bkz: varfin). vajiin, vajiine � .,,jl .J , ı:ı.,,jl ., (f.b.s.). (bkz : vaj-giin, vaj-giine). vak' e,l.J (a.i.): 1. ağırlık, ağırbaşlılık. 2. yük sek yer. vak'a '-A.l_, (a.i.): 1. olup geçen şey, hadise, olay. 2. savaş. (bkz: harb, ceng, perhaş). vak'a-i hayriyye : tar. 15 Haziran 1826'da Yeniçeri ocağının kaldırılması hadisesine veri len bir ad. vak'a-i vakvakıyye: tar. 1066 (1655) isya nında Avcı Sultan Mehmed'e zorla öldürttükleri saray ağalarının Sultan Ahmed'deki şecer-i vakvak (bkz : vakvak) denilen çınar ağacına başaşağı asılması hadisesine verilen bir ad. vakahat .::..al.:i_, ("ka" uzun okunur. a.i.) : ar sızlık; utanmazlık; küstahlık. (bkz: vekahat). vak'a-nüvis V'"-:!;:. u.ı., (a.f.b.s.): zamanın hadiselerini kayıtla vazifeli bulunan resmi dev let tarihçisi. vak'a-nüvisan ı:ı�;:. u.ı., (a.f.b.i. vak'a -nüvis'in c.): eskiden resmi devlet tarihçileri. vakar .Jl.:i.J ("ka" uzun okunur. a.i.) : ağır başlılık, temkinlilik. Sahte-vakar : yalandan, yersiz ağırbaşlılık gösteren. (bkz : rekanet, rükiinet). vakayi' t-;!l.:i.J ("ka" uzur okunur. a.i. vakıa, vakia'nın c.) : vak'alar, hadiseler, •olaylar. vakayi'-i acibe: acayip vak'alar. vakayi'-name '-"l..:.a.:!l.:i.J (a.f.b.i.) : ed. gün lük vak'a ve hadiselerin kayıtlı bulundukları eser. (bkz: ruz-name). vakd, vakdan ı:ı IJJ., , JJ., (a.i.) : ateşin yan ması, tutuşması. vakf �., (a.i.c. : evkaf) : 1. durdurma, alıkoyma. 2. duruş, durma; kımıldanmama. 3. ayırma, bağlama. 4. bir malı veya mülkü -sa rılmamak kaydıyla- bir hayır işine bağışlama, bırakma. 5. gr. Arapça bir kelimenin sonunu harekesiz olarak okuma. vakf bi-s-sükna: huk. [eskiden] süknası meşrut olan vakıf. vakf li-s-sebil: huk. kamu yararına yapılan vakıf. vakf bi-z-zariire: huk. [eskiden] eskiden vakfı caiz olmayan bir şeyin vakfedilmesinden diğer şeyin mevkuf sayılması. vakf-ı ebnaiyye: huk. [eskiden] meşrut-ün -lehi erkek çocuklarla erkek çocukların erkek 1134
çocukları olan vakıf. vakf-ı ehli: huk. [eskiden] kavm-i mahsiire ait vakıf. vakf-ı evladiyye : huk. [eskiden] meşrut -ün-lehi evlat olan vakıf. vakf-ı fariza-i şer'iyye (üzere) : huk. [eskiden] bir kimsenin hayatta iken bir malının gaile (gelir) sini "fariza-i şer'iyye (= şer'i hisse, pay") diye evladına vakfetmesi. vakf-ı fasid : huk. [eskiden] aslen sahih olup da bazı harici vasıflan itibariyle meşru olmayan vakıf. vakf-ı fuzuli: huk. [eskiden] bir kimsenin malik olmadığı bir şeyi sahibinin iznini almaksızın bir cihete vakfetmesidir ki, sahibinin icazetine mevkuf olur. [mesela : bir kimse ka nsı ile müştereken malik olduğu bir akarın ta mamını kendi kendine bir cihete vakfetse kansının hissesine ait vakıf, kansının icazetine mevkuf bulunur. Binaenaleyh icazet vermediği takdirde bu hisse hakkındaki vakıf nafiz olmaz]. vakf-ı gayr-i lazım: huk. [eskiden] feshi kabil olan vakıf. vakf-ı gayr-i sahih: huk. [eskiden] aslen sahih olup vasfen sahih olmayan yani zaten mün'akit olup bazı harici vasıflan itibariyle meşru olmayan vakıf. vakf-ı hayat : huk. [eskiden] ömrünü bağlama. vakf-ı lazım: huk. [eskiden] feshi kabil olmayan vakıf. vakf-ı mariz: huk. [eskiden] bir kimsenin maraz-ı mevtinde yapmış olduğu vakıf. [vasiyet hükmünde olup sülüs-i maldan muteber olur]. · vakf-ı mevkut: huk. [eskiden] bir vakit ile takyit edilen, belirli bir süre için yapılan vakıfnr ki sahih olmaz. Çünkü vakıflarda te'bid (ebe dilik) şartnr. vakf-ı muallak: huk. [eskiden] bir şarta ta'lik suretiyle yapılan vakıf ki sahih olmaz. ["filan işim görülürse şu mülküm vakıf olsun" denilmesi gibi]. vakf-ı muzaf: huk. [eskiden] gelecek bir zamana izafe suretiyle yapılan vakıfnr ki sahih değildir. vakf-ı müneccez : şarta muallak, istikbale muzaf, bir vakit ile mukayyet olmaksızın hemen yapılan vakıf. vakf-ı müstesna: huk. [eskiden] Vakıflar İdaresi'nin müdahale ve mürakabesi olmaksızın doğrudan doğruya mütevellileri tarafından idare olunan vakıf. vakf-ı müşa': huk. [eskiden] bir kimsenin başkasıyla müştereken malik olduğu bir yerdeki hisse-i şayiasını bir cihete vakfetmesi. vakf-ı müşterek: huk. [eskiden] iki veya daha çok kimsenin müştereken malik oldukları bir yeri bir cihete vakfetmeleri. [şeriklerden biri bir cihete, diğeri de başka bir cihete vakfederek
vakt-i saadet bir veya iki mütevelliye teslim etmeleri de bu kabildendir]. vakf-ı mütearef: huk. [eskiden] menkulün asaleten vakfı sahih değildir. Bir menkulün vakfolunması hakkında bir beldede örf ve adet cereyan etmiş ise o beldede o gibi menkulün vakfı sahih olur. [mesela: okutmak üzere kitap, düğünlerde gelinlere iare olunmak üzere hulli yat vakfedilmek adet olan beldelerde o nevi memleketlerin vakfı sahihtir; buna : "mütearef vakıf' denir]. vakf-ı sahih : huk. [eskiden] zaten ve vasfen meşru olan vakıf. vakıf rüüsu: vakıf olan bir yerin idaresi için mütevelli ve başka ilgililere verilen ve bu işin ilgiliye verildiğini gösteren tayin ve görevlen dirme belgesi vakf ale-1-imme '4..eWI ı.).& ...u,., : huk. •kamu yararına yapılan vakıf. vakfe "!'.J (f.b.i.): fetva veren, müftü. vech �.J (a.i.c. : vücfih) : 1. yüz, surat, çehre. 2. üst, satıh, düz, yüz. vech-ül-arz : yeryüzü. 3. ön, alın. (bkz : cebhe). 4. üslup, tarz. 5. sebep, vesile, müna sebet. Her-vechi muharrer : yazıldığı veç hile. 6. vasıta. vech-i ahar : başka sebepten. vech-i abs en : en iyi yoL vech-i arazbı\r: m üz. Türk müziğinde bir mürekkep makamdır. Kemini Hızır Ağa tara fından terkibedilmiştir. Tanburi İsak'ın devr-i kebir peşrevi ile saz semaisi, Ahmet Ağa'nın hafif bestesi ile ağır aksak semaisi ve bir ağır düyek şarkı, balıkça Hafız Ef. nin ağır aksak şarkısı makama misaldir. Vech-i arazbar, araz-
.,ı..ı.
1141
vech-i hal bar makamının ilk iki dizisi olan yegah'da beyati ve çargah 'da rast beşlisi ile segah dörtlüsünden ibarettir. Donanımına "si" ve "mi" koma bemolleri yazılır. Yegah'da beyati için "si" bekar ve "si" küçük mücenneb bemolü nota içerisinde kullanılır. Segah dörtlüsü ile segah perdesinde durur. Güçlüsü, terkı'bindeki birinci dizinin güçlüsü olan gerdaniye (sol beyati neva'ya nakledilmiş olduğuna göre) per desidir; aynı dizinin durağı olan neva (re) da ikinci derecede güçlü'dür (segah'ın da güçlüsü bu perdedir). vech-i hal : bir kimsenin hfili, •durumu. vech-i hü seyni : müz. hüseyni aşiran makamına bazı eski eserlerde (mesela muradname'de) verilen isimdir. vech-i iğbira r: gücenme hfili. vech-i maaş : geçim vasıtası. vech-i maişet: geçim vasıtası. vech-i mergıib: beğenilen tarz, şekil. vech-i meş rıib üzere: anlatıldığı gibi. vech-i mülahaza: nokta-i nazar, fr. poin t de vue. Min vechin : bir bakımdan. vech-i müvecceh: doğru davranış. vech-i pıiselik : müz. Türk müziğinin bir kaç asırlık bir•mürekkep makamı olup zama nımıza kalmış numunesi yoktur. vech-i şebeh: ed. teşbihin dört rüknünden biri olup müşebbehün-bih ile müşebbeh ara sında müşterek olan ma'nevi emir. [mesela : "şu bağ cennet gibidir" cümlesindeki bağ müşebbeh, cennet müşebbehün-bih olup ara larındaki müşterek olan ma'nevi emir de : "letafet, zinet" dir]. vech-i şehnaz: müz. Türk müziğinde bir mürekkep makamdır. Suz-i dil, şehnaz, evic ve araban makamlarından veya bu makamların muhtelif dizi parçalarından ibaret karışık bir mürekkeptir. Dügah Oa) perdesinde kalır. A.A. Konuk'un kar-ı natık'ının 52 numaralı ağır düyek parçası makama misaldir. vech-i şer'i : kanuni yol. vech-i tafsili: dolaylı üslfip. vech-i tesmiye : ad vermedeki münasebet. vech-ül-hakk: tas. her şeyin hakikatı. veche �.J (a.i.): 1. yüz. (bkz: rfiy). 2. yan, taraf, semt. (bkz : canib). [kelimenin aslı : "viche" dir]. veche-i azimet: gidiş tarafı. veche-i maksıid: kasdolunan, varılmak iste nilen yer. vechen �.., (a.zf.): 1. bir veçhile, bir suretle; yüzce, yaz bakımından. 2. bir yönden, bir bakımdan. vechen min-el-vücôh: vecihlerden biri ola rak; her ne suretle olursa olsun. vecheyn �.., (a.i.c.) : iki yan, iki yüz, iki taraf. Zü-1-vecheyn : 1) iki yüzlü, iki cihetli; 2) mürai. 1142
vechi, vechiyye �.., , �.J (a.s.) : yüze mensup, yüz ile ilgili. Zaviye-i vechiyye: alın zaviyesi, •açısı. veci, vecia �.., , �.J (a.s. : veca'dan) : ağrıtıcı, sızlatıcı. vecibe �.J (a.i.c. : vecaib): vacip olan şey, borç hükmünde olan vazife. vecibe-i nezaket: nezaket borcu. vecibe-i zimmet : boyun borcu. vecih, vecibe�.., , � .., (a.i.c.: vüceha): 1. bir kavmin ulu'su, büyüğü, başkanı. 2. s. güzel, hoş, latif. 3. uygun, münasip. Tevcih ·İ vecih: iyiye, güzele yonna. Vech-i vecih : en uygun şekil. 4. [birincisi] erkek, [ikincisi] kadın adı. vecihi �.., (a.s.): 1. şefle ilgili. 2. güzelle ilgili. 3. i. erkek adı. veciz, vecize •.>::!"!'.J , .>::!"!'.J (a.s. vecazet' den): kısa, derlitoplu. (bkz: muhtasar). vecize •.>::!"!'.J (a.i.) : ed. özdeyiş, icazlı söz, lafzı az, manası çok if'ade. vecne �.., (a.i.c.: vecenat): yanak yumrusu; elmacık. vecr �.., (a.i.c.: evcar): mağara. (bkz: keht). vecıir (a.i.): bek. hayvanların boğazına dökülen bir çeşit ilaç. ved J.J (a.i.). (bkz: vedd). veda' t. J.J (a.i.): beyaz boncuk. veda' t.lJ.., (a.i.) : ayrılma, ayrılış, Allah'a ısmarladık, Allah'a emanet olun! El-veda : Allah'a ısmarladık,"' Allah'a emanet olun!. [keli menin aslı: "vida dır]. veda-ı mülk-i vücıid : varlık ülkesine veda etmek, ölmek. vedaat ,::.a.ıdJ.., (a.s.) : 1. emanet olunan şey. 2. sakinlik, durgunluk, rahat. vedaatiyle �IJ_, (a.t.zf.) : vasıtasıyla, •aracılığı ile. vedad JIJ.., (a.i.) : 1. sevgi, dostluk. (bkz : vidad). 2. erkek adı. veda-name (..o�IJ.J (a.f.b.i.) : kendisinin veya selefinin vazifesinin sona erdiğini bildir mek için devlet başkanına elçi tarafından sunu lan mektup, fr. lettres de rappel. vedayi' �IJ_, (a.i. vedia'nın c.) : vedialar, emanetler. [aslı: "vedfil"' dir]. vedd J.J (a.i.): dostluk. (bkz: vidd, vüdd). ve'd-dua l.uJI_, (a.cü.) : "dualarımız sizinle beraberdir" manasına gelen bu kelime evvelce mektupların altına yazılırdı. vedi ı,sJ.J (a.i.) : 1. küçük aptes bozulduktan sonra çıkan su. 2. Arabistan'ın bazı yerlerinde alınan vergi.
.J.,.,...,
ve helümme cerra vedi' �J.J (a.i. veda'dan) : başkasının malım saklamaya me'mur kimse. vedia : u ,., (a.f.b.s.) : sözünde, sevgisinde duran. vefa-perverane ıı.:.ı ., .,..>: u,., (a.f.zf.). (bkz : vefa-dara.ne). vefa-peyvest ..::..ı.-.ffl u., (a.f.b.s.). (bkz : vefa-dar, vefa-perver). vefa-şiir ..,la....!. U., (a.b.s.) : vefa huylu, ve falı. vefa-şiiri tS..ıl.a....!. u,., (a.b.i.) : veffilılık, vefa huyluluk. vefat ı.::.,U_, (a.i.) : ölüm, ölme. [yalnız insan hakkında]. vefd ..ı.l., (a.i. vii.fıd'in c.) : elçiler; temsilciler. (bkz: vüffed; vüfiid). vefd ..ı,l_, (a.i.) : 1. gelme, varma, ulaşma, erişme. (bkz : vürfid, vusfil). 2., hususi bir fş ile birinin yanına gitme; elçi gibi gönderilen insan topluluğu. Nezd-i maali-vefd: yüce liklerin toplandığı yer.
vefeyat ..::.� .J (a.i. vefii.t'ın c.) : ölümler. vefi v-İ-' (a.s.): 1. vefalı, sözünün eri, sözünde duran. 2. tanı, mükemmel. vefik, vefika �_, , �.J (a.s.) : 1. uygun, kafadengi, aynı fikirde. 2. i. [birincisi] erkek, [ikincisi] kadın adı. vefir, vefire •�.J , �.J (a.s. vefret'den) : çok, bol. (bkz : kesir). Sinin-i vefire : çok yıllar. vefk J.l.J (a.i.) : 1. uyma, uygun gelme, uygunluk. 2. s. uygun. (bkz : muvafık). 3. ul sımlı dua; muska. Ber-vefk : göre, uygun ola rak. Ber-vefk-i meram : merama, isteğe uygun olarak. Ber-vefk-i dil-hah : isteği gönlüne uygun olarak. vefk-i murad: dileğe uygun. vefk-i rübai : dört çizgi ile çizilmiş dön keli melik tılsım. vefk-i südasi : altıya bölünmüş tılsım veya remil karesi. vefk-i sülasi : kenarı üç köşeli tılsım. verret .::.ı.,J,., (a.i.) : çokluk, bolluk. (bkz: kes ret). vega v.., ("ga" uzun okunur. a.i.) : gürültü, patırdı, kavga; savaş. vegadet ..::.Jl.i. .J ("ga:· uzun okunur. a.i.) : 1. alçaklık, bayağılık, adilik. 2. akılsızlık. ve gayrühi LA.J-:!-C.J (a.zf.) : ondan gayri, ondan başka. [müfret müennes için]. ve gayrühiı •.J-:!,,C .J (a.zf.) : ondan gayri, ondan başka. [müfret müzekker için]. ve gayrühünıa W.J-:!-C .J (a.c.zf.) : ikisinden gayri. ve gayrühüm f-'!i.J-:!-C ., (a.c.zf.) : ondan gayri olanlar, ondan başkaları. veh •.J (a.n.) : vii.h!, yazık, ay. (bkz: vii.h). vehak J-6.J (a.i.): kemend. vehamet ı.::...ol..i..J (a.i.). (bkz: vahamet). vehb �.J (a.i.) : vergi; bağışlama; hediye, bağış. (bkz: atiyye, ihsan). vehbi, vehbiyye �_, , ı.r.1'.J (a.i.) : 1. Allah vergisi. 2. erkek adı; [ikincisi] vehbiye şeklinde kullanılan kadın adı. 3. fels. fr. inne, inneisme. vehbiyyet �.J (a.i.) : fels. fr. inneite. vehc �_, (a.i.): ateşin alevlenmesi. vehd, vehde o..ı..A.J , (a.i.c. : vihad) uçurum, derin vadi. vehecan .:,4,-t,., (a.i.). (bkz: vehc). ve helümme cerra ı..,.,. r,lA _, (a.cü.) : öteki leri de buna kıyas eyle, onlar gibi çek.
.a.,
1143
- �-
- -· - --- ·--------------------
velıf vehf .J..ıı., (a.i.) : nebann (•bitki) yapraklan ması; çoğalma; uzama. vehhab ":'ta., (a.s. vehb'den) : çok hibe eden, fazla bağışlayan. [Allah'ın sıfatlanndandır]. (Abdülvehhab'dan kısaltılmış eı::kek adı). vehhabi ı.r.'laJ (a.i.c.: vehhabiyyfuı) : Abdül vehhab adında birinin bir buçuk asır kadar evvel Arabistan'da kurduğu mezheb ve bu mez hebden olan kimse. vehhabiyye A.J (a.i.): gevşeklik, kuvvetsizlik. vehn-i umümi : hek. umumi dermansızlık. vehs �.J (a.i.) : 1. ayak altında çiğneme. 2. kırma.(bkz: kesr). vehüb ":'.,..,..J (a.s.) : vergisi, verimi çok. vehy ,.,,.., (a.i.): yıprama, gevşeme; yırtma. ve-illa 'lll ., (a.e.) : olmadığı halde, olmazsa, yoksa. ve-illa fela: böyle olmazsa olmaz.
ru
u..
1144
vekahat ..::....il., ("ka" uzun okunur. a.i.) : ha yasızlık, utanmazlık, edepsizlik. vekalet .::.JIS'.., (a.i.) : 1. vekillik, başkasının işini görmeye me'mur olma. 2. biri, başkasını kendi yerine geçirme. 3. birinin yerini tutma. 4. nezaret, bakanlık. 5. vekilin vazife gördüğü bina. Da'va vekaleti: avukatlık. Ders ve kaleti : Şeyhislam kapısında öğretim işleriyle u� dilire [imparatorluk zamanında-]. vekalet fi-d-nam : huk. nefis hakkında vuku bulan bir cinayeti isbat için müddei ve mUddeaaleyh tarafından bir kimseye verilmiş olan vekalet. vekalet-i amme: umumi vekalet. vekalet-i devriyye: bir başkasına devredile· cek, yani bir başkasını vekil edecek şekilde birine vekil olma, her azl edildikçe yenilenen vekalet. vekalet-i hassa: hususi vekalet. vekalet-i hümayun : tar. padişahların ni• kahlı haremleri ile hasekilerin yihut mUstef rişelerin çocuk doğuımalan. vekalet-i muallaka : huk. [eskiden] şarta muallak, şarta bağlı olarak verilen vekalet. [mesela : "filan tacir buraya gelirse benim şu ineğimi satmak üzere seni vekil ettim" gibi]. vekalet-i mukayyede : huk. bir kayıt ile mukayyet olan vekalet [mesela: "şu saatimi bin kuruşa satmaya seni vekil ettinı" gibi]. vekilet-i mutlaka: 1) sadrazımlak [Osmanlı İmparatorluğu'nda-]. 2) bir kayıt ile mukayyet olmayan vekalet; "şu kadar liraya sat" demek gibi bir kayıtla bağlı olmayan vekalet. vekilet-i muzafa : huk. bir vakte muzaf olan vekalet [mesela: "nisan ayında benim hay vanlarımı satmaya seni vekil ettim" gibi]. vekalet-i umumiyye: bir kimsenin umumi vekilliğini üzerine alma. vekalet-i uzma : sadrazamlık (başvekalet). vekaleten ., (a.zf.) : vekil olarak, başka· sının adına. vekalet-name �l:ı.ıl!S'.,., (a.f.b.i.) : vekillik kağıdı, verilen vekaletin noterce tasdik edildiği kağıt [birine-]. vekıilet-penah ı.L::ı....:.JIS'. ., (a.f.b.i.) : sadrazam " (= başvekil). vekalet-penahi ,.,,.y ıs:., (a.f.b.i.) : 1. sadrazamlık(= başvekillik). 2. sadrazama men· sup, onunla ilgili. vekeb ._,15..., (a.i.): bir işe özenme. ve-kıs �,J (a.e.): "var kıyas et!" manasına. ve kıs ala haza ı:ı..a ı..,4 �., (a.cü.). (bkz : kıs). vekil J.:!S.J (a.i.) : 1. birinin, işini görmesi için yerine bıraktığı veya yetki verdiği kimse. vekil-i devlet : devlet vekili, Osmanlılarda önceleri veziriazam, sonralara sadrazam denilen
tJıs:
velayet-i kaza devletin en büyük, en yetkili memuru. vekil-i hare: vekilharç, masraf görmekle va zifeli kimse, kfilıya. vekil-i musahhar : mahkemeye gelmeyen, getirilemeyen hakkında dava olunan kimse için hakim tarafından tayin olunan vekil 2. vekalet makamının en üstün amiri; •bakan. Baş-vekil: •başbakan. Da'va vekili : avukat. vekil-i mukayyed : huk. vekilliği bir kayıt ve şarta bağlı olan vekil, yetkileri sınırlı vekil. vekil-i mutlak : huk. vekilliği hiç bir kayıt ve şarta bağlı olmayan vekil, yetkileri sınırlan mamış genel vekil. vekil-i saltanat: tar. sadrazam. vekire .�., (a.i.) : yeni yapılan veya satın alınan bina için eşe dosta verilen ziyafet. vekkad JÜ J ("ka" uzun okunur. a.s.) : parlak, aydınlık, ışıklı. Fikr-i vekkad : parlak bir fikir. (aslı : "pek alevli" mıl.nıl.sınadır]. vekn i.JS..J (a.i.c. : vükün) : kuş yuvası. (bkz : vekr). vekr ., (a.i.c. : evkar, vükiir) : kuş yuvası. (bkz: vekn). vekz .;s:., (a.i.): vurma, kakma. vela "'" (a.i.) : l. yakınlık, sahiplik. 2. efendi sinin, azat ettiği köle ve cariyesi ile olan münasebeti ve onlar üzerindeki hakkı. vela-yi ataka : huk. [eskiden] mevla ile memlükü arasında azat neticesi olarak vllciida gelen bir velli'dan, bir tenasurdan ibarettir ki, azıl.dedilen bir cinayet ika ettiği takdirde diyetini mevlası verir. Vefat edip de derecesi mukad dem varis bırakmadığı takdirde mirasına mevlası nail olur. Kölesini azat eden mevla ile köle arasındaki bağ. vela-yi mevkuf : huk. [eskiden] mu'tikı ta ayyün etmeyen memluk hakkındaki veli; azat edilmiş olduğu tartışmalı köleyle ilgili vela. [mesela : bir kimse satın aldığı bir kölenin evvelki mevlası tarafından azledilmiş olduğunu iddia ve ikrar, mevla ise inkar eylese vaki olan ikrara binaen köle azad olursa da velası bu iki mevladan hiç birine ait olmayıp mevkuf bulu nur]. vehi-yi müvalat: huk. [eskiden] nesebi meçhul olan bir şahsın şeraiti dahilinde baş kasıyla akdetmiş olduğu bir vela'dan bir tenasur rabıtasından ibarettir. [mesela : nesebi malum olmayan bir şahıs bir kimseye : "sen benim vela'msın, ben bir cinayet işlersem diye tini sen verirsin, vefat ettiğimde de varisim olursun!" dese, o kimse de bunu kabul etse ara larında müvalat mün'akit olur]. vela-yi na fiz: huk. [eskiden} mu'tikı ma'liım olan memluk hakkındaki vela, kimin tarafından azat edildiği belli olan köleyle ilgili vela [vela-yi nafiz, hakkında tartışmaya yer verilmeyen bir veladır].
.,s.
vela-yi ni'met : huk. [eskiden}. (bkz: vela ·yi ataka). vela det ..:.,J"/_, (o.i.). 1. (bkz: villidet). 2. ed. Süleyman Çelebi'nin Mevlid'inde Hz. Muham med'in doğuşunun anlatıldığı bölüm. veladet-i aliye vukuu resmi : tar. Osmanlı padişahlarından doğan çocuklar için yapılan tören. velidet-i hümayiın : tar. padişahın doğum günü. vela di ı.sJ'i., (o.s.). (bkz: viladi). velaid .,;.y., (a.i. velide'nin c.) : cariyeler. velaim r,:ıt., (a.i. velime'nin c.) : 1. düğün ziyafetleri. 2. evlenmeler, düğünler. vela-karane .....:.ı ., ıs:t., (a.f.zf.). (bkz : dost •ane, muhibb-ane). veli.kin � .J (a.e.) : amma, fakat. (bkz lakin, lik, velik, velikin). velakinne i,S.J ,., (a.e.). (bkz: velakin). vela-perver ., .,�t., (a.f.zf.) : dostluk besle yen, gösteren. vela-siyyema 4-t., (a.zf.). (bkz : la-siy yema). veliyi �t., (a.i. veliyye'nin c.) : ermiş ka dınlar. velayet �"I., (a.i.) : l. velilik, ermişlik. 2. veli ve ermiş olan kimsenin hali ve sıfan. 3. başkasına sözünü geçirme. 4. dostluk, sadakat. 5. tas. Tanrı dostluğu. Şah-ı velayet : Hz. Ali. velayet-i amm : huk. [eskiden] umum mal lara ve fertlere şamil olan velayet. [yargıç ve vali misillü devlet uzuvlaruun velayetleri gibi]. velayet-i ceraim : huk. [eskiden] halk arasında tahaddlls eden cürümler, cinayetler hakkında idari, siyası bazı zecri tedbirler alın masına rnezOniyet ve salahiyet (•yetki) tir ki buna : "velayet-i mezalim" de denir. veliyet-i gayr-i zatiyye : huk. [eskiden] veünin .zatından çıkmayıp harici bir muamele ile vücuda gelen velayet [vekil, vasi, mütevelli, yargıç ve valinin velayetleri bu kabildendir] ; velayet görevinin doğum sebebine ve velinin şahsiyetine değil velayetin verilmesini gerekti ren bir muameleye dayanması •durumunda verilen velayet. velayet-i hassa: huk. [eskiden] hususi ma hiyeti (•özel niteli) haiz olan velayet [babanın çocuklan ve vasinin kasırlar ve mütevellinin vakıf mallan üzerindeki velayeti gibi]; kamunun canı veya malıyla ilgili olmadan muayyen bir kişinin yararına kurulu olan velayet velayet-i kaza : huk. [eskiden] davacılar arasında şer'i usülü dfilresinde hüküm ve teffize me'zuniyet ve •yetki; uyuşmazlıklara, şer'i kurallara ve adalete uygun bir şekilde çözüm 1145
velayet-i kısas yoll31: bulmakla görevli olan hakimin taşıdığı •yetki. velayet-i kısas : huk. [eskiden] kısas ettir mek hakkına malikiyet. velayet-i te'dib : huk. [eskiden) bir kimse nin başka bir kimseye karşı haiz olduğu te'dip salahiyeti. velayet-i zatiyye : huk. [eskiden] velinin zatından çıkan velayet. [babasının evlat üzerin deki velayeti gibi]. veled ..ı.J _, (a.i.c. : evlad) : l. çocuk, erkek evlad. 2. oğul. (bkz : ibn, püser). [eskiden Hıristiyan künyelerinde oğul yerine kullanılan bir kelime idi). veled-i benat : huk. kız çocukların erkek ve kız çocukları. veled-i benin : huk. erkek çocukların kız ve erkek çocukları. veled-i fücür : huk. aralarındaki kan ilişkisi yüzünden şer'an nikahlanmaları mümkün olma yan bir erkekle bir kadının birleşmesinden do ğan çocuk. [iki kardeşin birleşmesinden doğan çocuk gibi]. veled-i gayr-i meşru, veled-i mader-bi •hata, veled-i zina : nikahsız evlenmeden dünyaya gelen çocuk. Bila�yeled : evlat bı rakmadan, evlatsız olarak. Umm-i veled : sahibinden azadedilmeden çocuğu olan cariye. veled-i hadis : vak. vakfın vukuundan sonra meşrut-ün-leh olarak doğan çocuk; yaranna ya pılan vakfın kuruluşundan sonra doğan çocuk. veled-i kul: tar. Yeniçeri, topçu, top ara bacı, kıımbaracı, kul oğlu, lağımcı vesilir kapı kulu ocağı mensuplarının çocukları [buna "kuloğlu" da denir]. veled-i ma'nevi: 1) evladlığa kabul edilen ahret evladı; 2) [şeyhe göre] mürit. veled-i mülaane : buk. [eskiden] müla aneden sonra nesebinin babasından nefine hüküm olunun çocuk. "kan" yüzünden baba sıyla nesep ilişkisinin bulunmadığı hakim tarafından kararlaştınlan çocuk. veled-i müvalat : fık. nesebi meçhfil olan bir şahsın şeraiti dahilinde başkasıyla akdetmiş olduğu vela. veled-i sadri: huk. bir ana babadan doğan çocuğa, anası gözönünde bulundurularak veri len ad. veled-i sulbi : öz oğul. veleh _, (a.i.) : [kederden gelen] şaşkınlık, sersemlik. veleh _, (f.i.) : kahır ve hışım. ve lehu _, (a.cü.) : bu da onun. ve lehu eyzan : bu da onun gibi, bu da öyle. veleh-za 1,;.,J _, (a.s.): şaşınnış. veleh-zede u,;.,J -, (f.b.s.) : sevgilinin hışmına uğrayan ve kahır çeken aşık.
.w .w
1146
.w
velev .,..ı _, (a.e.) : olsa da, bile, hatta, ister, isterse. velev süllim : öyle olduğu teslim ve kabfil olunsa bile. ve-1-hamdü li-llahi veliyyü-1-hamd........JI_, .........ıı u-l -1 ".JL.....J (a.i. vesvese'nin c.) : vesve seler, kuruntular. vesavis-i şeytaniyye : şeytanca kuruntular. vesayıi 4t.-.., (a.i. vasiyyet'in c.): vasiyetler, bir kimsenin, öldüktün sonra yapılmasını istediği şeyler. vesıiya-yi müctemia : huk. bir zat tara fından yapılmış olan birçok vasiyetler. vesayet �t......, (a.i.) : 1. vasilik. 2. vasiyet. 3. emir, tenbih; tavsiye. vesbe �.J (a.i.): bir sıçrayış, bir atlama. veseb �.J (a.i.): sıçrama, atlama. veseban u�.J (a.i.).(bkz : veseb). vesen �.J (a.i.c. : evsan): put (bkz: çelipa, salib, sanem). vesen ı:,.-.., (a.i.) : uyku ağırlığı, uyuklama. (bkz: sine, vesne). vesene -ı.:........, (a.i.).(bkz : vesen, vesne). veseni ı..r"-.J (a.s.) : fels. fr. hypnagogique. veseni, veseniyye � , .., (a.s.) : 1. puta mensup, putla ilgili. 2. puta tapan. (bkz sünai). [Zerdüştlükte iki elle tapmaları dolayısıyla "sünai" denilmiştir]. veseniyyôn Ü�.J (a.i.c.): putperest taifesi. vesi, vesia �.J , �..J (a.s.) : geniş, bol. (bkz: vasi'). vesic �J (a.i.): hızlı yürüyen deve. vesik �.J (a.s.c.: visale) : çok sağlam, kuv vetli. (bkz : vilska). vesika �.J (a.i.c. : vesaik) : 1. inanılacak sağlam delil. 2. •belge. 3. dar ölçüde verilmesi gereken bir mal veya yiyeceğin halka müsavi(= •eşit) şekilde dağıtılması için hükumetçe verilen izin kağıdı. vesile �.J (a.i.c.: vesfill) : l. yol, vasıta. 2. bahane, sebep. 3. fırsat, elverişle vaziyet. Hila-vesile, Bi-vesile : ortada bir sebep ve bahane yok iken. Ni'm-el-vesile: fırsattan yararlanarak. 4. kadın adı. vesile-i cemile, vesile-i basene : güzel sebep, fırsat. 'y: çalışma vesilesi. vesile Vesilet-ün-necat(kurtulma tutamağı, yolu): Süleyman Çelebrnin 1409 tarihinde yazdığı ünlü mevlidi. vesile-cô ..J-'!' �.J (a.f.b.s.) : vesile, bahane, sebep arayan. vesile-côyane .ı..:.4..J-'!' �.J (a.f.zf.) : sebep ve bahane ararcasına. ..J
.,u
1
vezaret penah vesile-dar Jl.l "4-.J (a.f.b.s.) : vesileli, sebepli. vesile-hah .ı_,.... "4-., (a.f.b.s.) : vesile isteyen. vesile-bahane ..:.LAi_,.... "4-., (a.f.zf.) : vesi le isteyene yakışır surette. vesilet-ün-necat i�I �., (a.b.i.) "kurtulma tutamağın: mevlid. vesim, vesime �., , �., (a.s.c. : visaın, vüsema): 1. güzel yüzlü. 2. rasuklı. 3. damgalı. vesm �., (a.i.): döğüp toz haline getirme. vesm r-1""" (a.i.): dağlama, damgalama. vesme �.J (a.i.): 1. hayvana vurulan kızgın damga. 2. rasuk. vesme-dir .JIJ �.J (a.f.b.s.) : 1. damgalı, dağlı, dağlanmış. 2. rasnklı. vesnan .J (a.s.) : uykusu gelmiş olan, uyuklayan. vesne '4..l.-.J (a.i.). (bkz: vesen). ve-s-selam r}l.....Jt., (a.n.): işte o kadar, son söz budur, aruk bitti. vesta U........J (f.i.) : ateşe tapanların din kitabı olan Zend'in şerhi. vesti (f.i.): şerh, tercüme. vesvas ..,..ı.,......, (a.i.): şeytan. (bkz: iblis). vesvese '--..,._.J (a.i.) : işkil, şüphe; kuruntu. vesvese-dar JIJ '--.,......, (a.f.b.s.) : vesveseli, kuruntulu. vesvese-biz� '--.,......, (a.f.b.s.) : vesvese kaldıran; vesvese koparan. veş ı,J. ., (f.e.): gibi manasını veren bir benzet me edau. (bkz: manend). Bülbül-veş: bülbül gibi. Deryi-veş : deniz gibi. Mah-veş: Ay gibi... veşak J..ı!,., (f.s.): vaşak. veşel J.J,., (a.i.): az su. veşelan ı.:,�., (a.i.): suyun akışı. veşia (a.i.c. : vesai') : 1. elemye, üzerine iplik sarılan ağaç. 2. fiz. üzerine elekt rikli teller sanlan filet. veşice �., (a.i.) : 1. ağaç kökü. (bkz : cezr). 2. lif. veşime �., (a.i.) : düşmanlık, fenalık, kö tülük. veşl J.J,., (a.i.): az miktarda olan su. veşm r-!-J (a.i.c. : vişam, vuşum) : döğme, iğne ile ve renkli tozla vücuda yapılan tiirlü şekiller. veşme �., (a.i.) : yağmur tanesi.
uı.:......
ı.r'-4".J
�.J
F. 74
veşt ..::....,!._, (f.s.) : güzel. (bkz: hfib). veşy (a.i.) : 1. bir çeşit elbise. 2. kumaş işlemeleri, kumaş alacalığı. 3. kumaşı renk lerle, resimlerle süsleme. 4. kılıç çeliğinin suyundaki özlülük. 5. söze yalanlar kanp yakıştırma. 6. gammazlık etme. vetair _;.l:i., (a.i. vetire'nin c.) : yollar, meslek ler. veted .ı:.., (a.i.c.: evtad): 1. ağaç kazık. 2. ed. aruzda üç harften meydana gelen nazım. veted-i mecmu' : ed. iki harekeli harfle bir sakin (harekesiz) harften ibaret olan kelime : "faul, benim, senin.." gibi. veted-i mefriik : ed. iki harekeli harfin arasında bulunan bir sa.kin (harekesiz) harften ibaret olan kelime : "fa.le, kil.ne.." gibi. 3. anat. ense kemiği. veter .,.:;.., (a.i.c.: evtar): 1. yay çilesi, kiriş. 2. saz teli, saz kirişi, çalgı teli 3. geo. kiriş. veter-i kaime: g eo. hipotenüs. 4. adaleleri hareket ettiren kalın sinir. vetire .�., (a.i.c. : vetfilr) : 1. dar yol, keçi yolu. 2. yol, üslup, tarz. vetire-i necat : kurtuluş yolu. 3. anat. bur nun iki deliğini ayıran zar. 4. fels. •süreç, fr. processus. vey (S.J (f.e.) : "ve (y!" yerinde "ey" karşılığı olarak şiirde kullamlır. ve-yahiid J_,..;.4., (a.f.e.) : veya, isterseniz; iyisi. veyh C::.J (a.n.): heyhat! veyi �.J (a.n.) : 1. vay!, yazık, vah vah. 2. i. cehennemde bir derenin adı. veyle .J (a.i.): rezillik, küstahlık. vezaif ., (a.i. vazife'nin c.). (bkz : vazaif). vezail J:,tl., (a.i. vezile'nin c.). (bkz: vezile). vezin ı.:,ı.,;., (f.s.) : esici, esen. ["olmak" yar dımcı fiili ile kullanılır]. vezanet ..:..:.ı.,;., (a.i.) : 1. ölçülü olma. 2. dü şünüş ve görüş isabeti. veuinet-i efkar : düşiincelerin isabeti. vezani ı.,r11..:,., (f.i. vezan'dan): esinti zamanı. vezaret .::, Jı ..:,., (a.i.): vezirlik, paşalık. vezaret-i uzma : sadrazamlık, başvekillik. vezaret-i tefviz: tar. Abbasilerde bir çeşit vezirlik. [vazifeli olan vezirin, halifenin •yetkisi dışında olan biitiln işlerde bağımsız hareket etme yetkisi vardı]. vezaret-i tenfiz : tar. Abbasilerde bir nevi vezaret, vezirlik. [vazifeli olan vezir, sadece halifenin kendisine verdiği vazifeyi görmekle · mükellef idi]. vezaret penah •� .::,J I:,., (a.f.b.i.): vezir.
�.J
:!.JJ (a.i.c.: vüreykat): yapracık. vüreyka U:! .J.J (a.i.): yapracık, küçük yaprak. (bkz: vüreyk). vüreykat .::..ılı:! .ı.J ("ka" uzun okunur. a.i. vüreyk'in c.): anat. yapracıklar. vüreykat-ı tüveyciyye: bot. küçük taçyap raklılar. vürıid J.J.ı.J (a.i.): geliş gelme, varma; yetişme. Şeref-vürôdeden : şerefle gelen [büyük bir zat hakkında]. vürfıd JJ.J..J (a.i. verid'in c.) : anat. •toplar damarlar, fr. veines. vürôk ., (a.i.) : yan yatma. v üs ' t;--..J (a.i.): 1. güc, kuvvet, tll.kat. vüs'i beşer : insan gücü, insan takan. 2. zen ginlik, varlık, bolluk. 3. bolluk, genişlik. vüs'at ..::.,a....,,., (o.i.) :. 1. genişlik, bolluk. 2. para durumu. 3. boş meydan, fırsat. 4. mat •genlik, fr. amplitude. vüsemi ı..........., (a.i. vesim'in c.) : 1. güzel yüzlüler. 2. rastıklılar. 3. damgalılar. (bkz : visam). vüska _, ("ka" uzun okunur. a.�. vüsük' den): pek sağlam ve kuvvetli olan. Urvet-ül· -vüska (pek sağlam kulp) : Müslümanlık. (bkz : vesik:). vüska ., ("ka" uzun okunur. a.i.). (bkz : vuska). vüsôb '-:"�.J (a.i.): atlama. sıçrama. vüsuk J�.J (a.i.) : 1. inanma, güvenme. 2. muhkemlik, sağlamlık. vüsuk J�..J (a.i. vesak ve visak'ın c.) : 1. bağlar, rabıtalar. 2. antlaşmalar, sözleşmeler [yeminle-}. vüsüd J-Mı.J (a.i. visade'nin c.): yastıklar. vüşat il..J._, (a.s. veşy'in c.): koğucular. vüzera' .ı .J :,.., (a.i. vezir'in c.) : vezirler. Şeyh-öl-vüzera : vezirlerin en eskisi olan kimse. vüzıib '-:" .J,j.J (a.i.): su gibi akına. vüzub-ı dem : kanama.
.:.ı .,.,
..,u
..,u
1153
y
y
ıs (a.f.ha.): Osmanlı alfabesinin otuz birinci harfi olup "ebced" hesabında on sayısının karşılığıdır. yA 4 (a.ha.): ye ( ıs ) harfinin adı. yi-yi müsennat : [iki noktalı olması dolayısıyla] "ye" harfi. ya-yi nisbi: gr. nisbet eki. ya-yi tahtaniyye : [alnnda iki nokta bulun ması dolayısıyla] "ye" harfi. ya 4 (a.n.) : ey!, heyi : 1. Arapçada başına geldiği terkıöin ilk kelimesini meftuh (üstün) okutur : Ya-rabb-el-alemin (ey alemlerin Rabbi!).. gibi; 2. tek kelimenin başına gelirse o kelimenin son harfini mazmurn (ötre) okutur: Ya Ahmedü... ş_ibi. ya eyyühe-1-ıhvan: ey dostlar! yi 4 (f.e.): ':> halde, öyle ise. yaafir �li:! (a.i. ya'filr'un c.): ya'furlar. yaalil � � (a.i.). (bkz: yealil). -yab '-:"4 - (f.s.): 1. yaften mastarından emr-i hazır. 2. "bulucu, bulan; bulunan, ele geçen" mllnfilanna gelerek •birleşik kelimeler yapar. Fena-yab : fena bulan, mahvolan. (bkz : flini). Na-yab: bulunmaz, bulunmayan. (bkz: ender, nadir). Şifi-yib: şifa bulan, iyileşen.. gibi. yaban ö4l: (f.i.) : ı. çöl, sahrfi.. (bkz : beyaban). 2. yabancı. 3. s. yabani. yabani ..,.:.4l: (f.s.) : yabana mensup, ıssız yerde yaşayan; vahşi. (bkz: yebani). yibende u.:ı..,:ıl: (f.s.) : 1. bulucu, bulan. 2. keşfeden, fr. exploiteur. (bkz: kaşif). yabis �4 (a.s. yubfiset'den) : kuru. Ratb ü yabis : yaş, kuru, yaştan, kurudan bir şeyin her türlüsü. yibise �4 (a.s.): ["ya.his" in müen.]. (bkz: ya.his). yabnik dl..:ı..,:ı4 (f.s.): bulan, bulucu. yad .ı4 (f.i.) : 1. hatırlama, anma. 2. hatır, gönül. yad-ı hazin: hüzünlü hatıra. yad-ı şebabet : gençlik hatırası. yid-ı zişt : çirkin, kötü anma [birinin aley hinde-]. yad Ü tezkir: anma, hatırlama. yad-bı"ıd .ı.>':' .ı4 (f.b.i.) : yadigar, armağan. yad-büd � .ı4 (f.b.i.): hafıza kuvveti.
y
1!54
yid-dir .,ı.ı .ıl:! (f.b.s.) : hatırda tutan. yad-dişt ..::..Aol.ı .ı4 (f.b.i.): 1. hatırda tutulan şey. 2. tas. Nakışbendi tarikatinin on bir esa sından biri. yad-dest ..::.w..ı.ı .ı4 (f.b.i.). (bkz: yad-est). yide ..-4 (f.i.) : hfttıra. yad-est ı.::.ı.-.ı4 (f.i.): lades oyunu. yad-gir .,�.ıl:! (f.b.i.) : ı. yadigar, bir kim seyi veya nesneyi hatırlatacak şey, •andaç. 2. mec. sevilmeyen şey. Yidigir-ı Harb : Abdülhak Hmıid'in 1917 de basılmış bir tiyatrosu. Yidigar-ı İbnı Şerif (lbni Şerifin Yadiga rı) : Hekim Ali Çelebi bin Şerifin Timurtaş Paşaoğlu Umur Bey adına yazdığı hekimliğe dair eseri. Yidigir-ı Naci : Muallim Naci'nin 1896'da basılmış bir şiir kitabı. Yadigir-ı Şebab : Recaizade Ek:rem'in bir kısım şiirlerini ihtiva eden, 1873'te basılmış bir eseri. yid-kerd .ı.,S:.ıl:ı (f.b.i.) : 1. hazırlama. 2. tas. Nakışbendi tarikannın on bir esasından biri. yife :! (a.h.i.) : Emevi Devleti'nin kuru cusu Muaviye'nin oğlu. Yezidi ıs�>:! (a.s.i.): Musul ve Lübnan taraf larında yaşayan bir kısım halkın "şeytana tapma" sözüyle hulasa edilebilecek akidesi ve bu akideden olan kimse. yuce �-': (f.i.): damla. (bkz: katre). yug t-H (f.i.): boyunduruk. yuAh, yuha 6.-H , C..t:! (a.i.) : Güneş. (bkz : Aftab, Mihr, Neyyir, Horştd, Şems). Yunus�-': (a.h.i.) : 1. uzun müddet bir balığın (Hut'un) kamında kaldığı rivayet edilen meşhur peygamberlerden birinin adı. 2. astr. semanın kuzey yarımküresinde Feres-i ekber (Pegasus) ve Kartal (El-ukab) burçları arasında bulunan küçük bir burç, lif.: Delphinus. 3. erkek adı. Yusuf ...ı-..t:! (a.h.i.) : 1. lsriiloğullanndan Hz. Ya'kub'un oğlu olup kardeşleri tarafından kuyuya anlınıştır. [Mısır'da köle diye satılan, sahibinin karısı Zeliha'nm e karşılık göstermediği için zindana Mısır hükümdarının rü'yasım yormakla zindandan çıkıp Mısır'ın idaresini ele alan meşhur peygamber. Güzelliğin sembolüdür. Yusuf ve Zeliha hika yesi, Kur'an'da da anlauldığı gibi, şark mü elliflerinin mühim mevzularından biri olmuştur. Hüsn-i Yusuf : bot. penbe ve al renkte, güzel ve küçük bir çiçek. 2. erkek adı.Yusuf-ı güm-geşte : kaybolmuş olan Yusuf (peygam ber). Yusuf Has Hacib �6. val.i. ...ı-..t:! (a. h.i.) : XI. asırda yaşamış olan bu şiir, Ha.kaniye lehçesinde yazdığı Kutadgu-Bilig (bahtlı olmak bilgisi} adlı meşhur eserin sa hibidir. Bu eserini 1069 yılında Balasagun'da yazmaya başlamış ve 1070 de Ki.şgir'da bitirmiştir. Kitabı bitirince Karahanlıların hükümdarı Buğra Han'a takdim etmiş o da kitabı çok beğendiği için Yusufu başmabeyin ciliğe alarak "has hi.cip" Unvanını vermiştir. Eser manzumdur ve 1068 beyittir; millet ve devlet işlerini iyi idare etmekten bahseder. 1162
yusufi �-': (a.i.) : tar. altı dar, üstü geniş ve dilimli bir çeşit başlık. yılz :.,..t:! (f.i.) : zool. pars. yôze •j..t:! (f.i.) : 1. dilenci. 2. zağar. 3. ağaç özdeği. yübıiset � (a.i.): 1. kuruluk. 2. i. zir. kuraklık. yübılset-i hevıi : havanın kuruluğu. yüdi ıs� (a.i. yed'in c.) : eller. (bkz : eyadi, eydi). yümkin � (a.s.) : mümkün olur, olabilir. yümn � (a.i.) : uğur, mut, bereket. yümn-i na't : na'tın uğuru, bereketi. yümna ı.r"":! (a.s.) : sağ taraf. [eymen'in müen nesi]. Dide-i yümni : anat. sağ göz. yümni, yümniyye � , ı.r"":! (a.s.) : 1. uğura ait, uğurla ilgili. 2. uğurlu. 3. i. [birin cisi} erkek, [ikincisi} kadın adı. (a.i. yemm'in c.} : denizler. (bkz: yümôm ebhir, ebhür). yürük semı\i ._,.ıı.ı......... .:.ı ., .,..t:! (t.a.b.i.) : müz. Türk müziğindeki şekillerden biri. Söz eserle rine mahsus kılllsik forme'lann büyüklerin dendir. Fasılda saz semiisinden evvel okunan son güfteli parça olup, büyük söz eserlerinin en hareketlisi olmak lizım gelir. Bu şekilde yürük semıı.i, iki kısma ayrılabilir: yüriik semıı.i (6/4) ve yüriikyürük semai (6/8), yani daha hareket lisi. Dar manada "yürük semainin 6/4 ile öl çülmüş yürük semai" manasına geleceği, bu taksimden anlaşılabilir. 6/4 ile ağır semai de ölçülebilir; bu cihet az çok bestekarın keyfine kalmakla beraber, ağır semai olarak yapılan eserin yürük semaiye nisbetle daha ciddi ve ağır, musanna' ve heceleri üzerinde fazla durulmuş olması matluptur. Yürük semıı.ilerde de vals edası yoktur. Eser 2 haneli olursa ismi nin başına "nakıs" lafzı getirilir. Şekil itibıı.riyle bütün semailer gibidir ve ancak karakter farkıyla diğerlerinin tefriki kabildir. Bir yürük semii yalnız yürük semai usulü ile ölçülebilir ve esıı.sen bundan dolayı o ismi taşır. yürük yürük semı\i ._,.ıı.ı......... .:.ı., .,..t:! ..ı.l .J.J..t:! (t.a.b.i.) : müz. yürük semainin 6/8 ile ölçül müş daha hareketli şekli. yüsr � (a.i.) : 1. kolaylık, rahat. (bkz : suhulet, yüsret, yüsür}. 2. zenginlik. yüsra ıs� (a.s.) : sol taraf. [eyser'in mü ennesi]. yüsret .::..� (a.i.) : kolaylık, rahat. (bkz : suhulet, yüsr, yüsür). yüsür � (a.i.) : 1. kolaylık. (bkz : sühulet, yüsr, yüsret). 2. zenginlik. yüıls '-"'� (a.i. ye's'in c.} : ümitsizlikler; elemler, kederler.
r�
z za .:, (o.ha.) "ze" harfinin adı. za-i mu'ceme : "n" harfinden ayıni etmek için "ze" harfine verilen bir ad. ["ri-yi mu'ceme" de denir]. -zi il - ta.s.): "bu, şu" minfilanna gelerek bAzı •birleşik kelimeler meydana getirir: Ba 'de-zi: bundan sonra. Hi-ke-zi: işte bunun gibi v.b. za il (a.zm.) : "sahip, mfilik" minfilanna gele rek, Osmanlıcada: zi, zil., şekilleriyle kullanılır; müen.: "zat" dır. (bkz : zit). -zıi[y) [u] t.:, - (f.s.) : "doğuran" manasına gelerek •birleşik kelimeler yapar. Nadire-zi : nadir, bulunmaz şey meydana getiren. Suhan• -zi: söz doğuran, söz icii.deden. d' -Lliı (a.ha.): z ı harfinin bir adı. za-ı mu'ceme: "n" harfinden ayınietmek için -noktalı olduğundan dolayı- bu ad verilmiştir. zaıifir .,..il.&.; (a.i.). (bkz: zeafir). zaar �l (a.i.) : şiddetli korku. zaıizi' t_.jl.&.j (a.i. za'zaa'nın c.) : sarsmalar, ırgalamalar. zab' � (a.i.): zool. sırtlan. zabab "':'� (a.i.): pus, sis, rutubetli duman. zabb .......... (a.i.c. : zıbii.b, zubban) : kertenkele, keler: zabıta �ı..... (a.i.c.: zavabıt): 1. şehir güven liğini sağlamakla vazifeli bulunan idare, polis. 2. kural, bağ. zabıta-i adliyye: huk. nahiye müdürleri. polis me'murlan, müddeiumumiler, müstantik ler, köy muhtarları, ihtiyar meclisi adları, orman bekçileri. zabıta-i ahlakıyye : ahlak zabıtası. zabıta-ı belediyye : belediye zabıtası. zibih e,:,ll (a.s. zebh'den): kesen, boğazlayan [eti yenilen hayvanları-]. zabit .ı....ı..... (a.i. zabt'dan: c.: z!bitan) : 1. •su bay. 2: mec. tuttuğunu koparan, dediğini yap tıran.
zabitan ı.:,l..l..,tL.... (a.i. zabit'in c.): •subaylar. zabitan-ı aklim : resmi dairelerde kalem başlan. zabt � (a.i.) : 1. sıkı tutma. 2. idaresi altına alma, kendine mal etme. 3. sil!h kuvveti ile bir yeri alma. 4. anlama, kavrama. 5. kay detme, •özetini yazma. zabt ü raht : düzen, disiplin. (bkz : !sayiş).
zadegan
zabtiyye � (a.i.) : 1. zaptiyye; Tan zimat'tan sonra memleket içi güven ve emniyet işleriyle vazifeli daireye verilen ad. 2. polis, jandarma. zabtiyye nazırı : emniyet umum (•genel) müdürü. zabtiyye nezareti : emniyet umum (•genel) müdürlüğü; emniyet müdürlüğü. zabt-nime ""'u.J..+..;. (a.f.b.i.) : •tutanak. zabu' � (a.i.c. : zıh!') : zool. sırtlan. (bkz: dabu'). zaby � (a.i.) : geyi k, karaca, gazal gibi hay vanlar. zic r;: ı.; (a.i.): kim. demir sülfat. zac-ı kıbrıs: kim. göztaşı. zıicir �ı.; (a.s. zecr'den) : alıkoyan, önleyen, yasak eden. zacire •...t-'!-1) (a.s. zecr'den. c. : zevacir) : ["zacir" in müennesi}. (bkz: zacir). zid .ti.:, (a.i.c. : ezvid, ezvide, zev!d) : azık, yiyinti. zid-ı sefer : yolluk. zad ü zevid: yiyecek, içecek tedariki. zid ü yarig: yiyecek ve silah. zad Jl,j (a.fi. ziy!det'den): çoğalsın, artsın. zad-Allah: Allah artırsın! -zad Jl.j - (f.s.) : "doğma, doğmuş" minisına gelerek •birleşik kelimeler yapar. Mader-zad : anadan doğup büyüme. Melek-zid: melekten doğma. Nev-zid : yeni dolmuş. Peri-zad: periden doğmuş; mec. çok güzel. zid-ı dil : müz. Türk müziğinin en az iki buçuk asırlık bir mürekkep makamı olup za manımıza kalmış nümiinesi yoktur. zade ut.; (a.fi.) : "çok olsun, artsın!" mAni. sında iyi bir dilek sözü. zade ömrühu : ömrü artsın! zadet faziletühu : fazı1etleri artsın! zade •.ıl,j (f.i.c. : zadegan): 1. evlat, oğul. 2. insaniyetli, doğru adam. 3. s. "doğmuş, mey dana gelmiş" mAnfilarıyla •birleşik kelimeler yapar. Haram-zade : piç. Merdüm-zade: insanoğlu. Peri-zade: periden doğmuş. zide-i dehn : kalem, söz. zide-i hatır, zide-i tab', zade-i tabiat : şiir, bir insanın tabiaundan meydana gelen eseri. zadegan u!SJl.j (f.i. zade'nin c.) : soylular sınıfı, meşhur ve muayyen filleler topluluğu, fr. aristocrates. 1163
zadegi zadegi �JI.,; (f.i.) : zadelik, asillik, soy
temizliği. ziden ı:,JI.,; (f.m.): doğmak, doğurmak. za 'f ..J...ıı..; (a.i.): hemen, derhal öldürme. za'f ..J.,,...:,. (a.i.) : 1. zayıflık, kuvvetsizlik, arıklık. 2. meyil, gönül akışı, bir şeye karşı du,:lan aşın •istek. za f-ı basar : miyopluk. za 'f-ı piri : yaşlılıktan gelen kuvvetsizlik. za'f-ısôri: ed. manaca güçlü bir sözün yerine zıddını, olumsuzunu kullanmakla yapılan bir anlatma şekli. za'f-ı te'lif: ed. anlamayı güçleştirecek kadar ibarenin karışık olması, ifade (•anlatım) cılızlığı. zafı\ir .,:01.L. (a.i. zafire'nin c.) : örülmüş saçlar. zafayir .>:!I.L. (ai zafire'nin c.). (bkz: zaflir). zafer .,iJ.. (a.i.) : 1. birçok emek neticesinde maksada ulaşma, başarma. 2. düşmanı yenme, üstün gelme. Tik-ı zafer : anıt olarak yapılan veya şenliklerde yer yer caddelere kurulan kemer. 3. müz. Türk müziğinde küçük bir makam olup Rauf Yekta Bey tarafından düzen lenmiş ve sadece A. H. Tarhan'ın ''Tekbir" inin bestelenmesinde kullanılmıştır. 5 zamanlı ve 4 vuruşludur. 5 zamanlı olarak 3 vuruşlu Türk aksağımn tersidir. Vuruşları şöyledir : düm [nim kavi], tek [kavi ve 2 zamanlı], düın [nim kavi], tek [zayıf]. za'ferin ı:,lp.,; (a.ic.: zelifir): safran. za'ferin-ı ihen : demir pası. (bkz: za'ferlin-ı hadid.) za'ferin-ı kizib: bot. papağan yemi. za'ferin-ı Yemen: bot. Yemen safranı. za'feran-ül-hadid: demir pası. za'ferini ı.r'lp,j (a.s.) : safran gibi, safran renginde olan. zafer-nime '"'lj ). Bahr-i zehhar : dalgalı deniz. zehib �j (a.s. zeheb'den) : altın sürülmüş, yaldızlı. (bkz : müzehheb). zehl JAl (a.i.) : 1. dalgınlıkla unutma veya geciktirme. 2. işin çokluğu yüzünden gecik tirme. (bkz : zühul). zehr _,.Aj (a.i.c. : ezhar) : çiçek. (bkz : şükilfe, zehre). zehr-i akim : bot. kısır çiçek. zehr-ür-rebi': bot. çuha çiçeği. zehr-üs-sa.Ius: bot. hercai menekşe. zehr .,.,..,; (f.i.): zehir, ağu. (bkz: semm). zehr-i mıir: yılan zehiri. zebra .ı.,.,..,; (a.s.): 1. yüzü pek beyaz ve par lak olan. 2.i. kadın adı. ["ezher"in müennesi]. 3. Hz. Fatma'nın lakabı. Zehra ı.,.,..,; (a.h.i.) : Hz. Muhammed'in kızı Hz. Fatma'nın lakabı : Fatımet-üz-Zehra. zehr-ab '":-'i.,....,; (f.b.s.): acı su. zehr-abe �1 .,.,. .,; (f.b.s.) : 1. zehirli su. 2. acı, zehir gibi su. 3. mec. acılık, acı, kaygı. zehr-ıih'.id J,,.n.,...,:, (f.b.s.): zehirli, zehir gibi. zehr-amiz .>-:!-"i .,....,; (f.b.s.) : zehirli; acı. zehravan ı:,1 _,1.,.,.� (a.i.c.) : Kur'an'daki Siıre-i Bakara ile Siıre-i Al-i İmran. zehr-bar .J4.,.,..,; (f.b.s.) : zehir yağdıran, pek acı.
zehr-darô _,.,ıJ.,.,.j (f.b.i.): panzehir. zehre •.,.,..,; (a.i.c. : ezhar) : çiçek. (bkz : şükfife). Lifafe-i zehre : bot. çiçeklerin etra fında bir zarf meydana getiren yapraklar. zehre-i ceresiyye: bot. çançiçeği, fr. cam panule. [yanlış olarak zühre-i ceresiyye şek linde kullanıldığı da görülmüştür]. zehret-üd-dünyıi : dünyanın rengi ve latif liğL [Kur'an'da; zehret-ül-hayat-id-dünya şeklinde geçer]. zehre,.,.,..,; (f.i.) : 1. öd, safra. 2. yiğitlik, ce saret. Bi-zehre : korkak, yüreksiz. (bkz : cebin). zehre-çak dlt •.,.,.,:, (f.b.s.) : ödü patlamış, korkmuş. zehre-dar ., l..ı,.,.,.j (f.b.s.) : cesur, yürekli. zehre-daran ı:,I .JIJ •_,.Aj (f.b.s. zehre-dar'ın c.): cesur, yürekli, yiğit kimseler. zehre-efşan ı:,wl • .,.,.,:, (f.b.s.): zehir saçan. zehre-şikaf ...;� •_,.A) (f.b.s.) : öd patlatıcı, korkutucu, korkunç. zehre-terak dl.,:. •,.>A,j (f.b.s.) : ödü kopmuş, pek korkmuş. zehrevi (SJ.,.,.) (a.s.) : zehreye ait, zehre ile •ilgili, örtücü, koruyucu, koruyan, örten. zehr-hand .ı.:ı.....,.,.,:, (f.b.i.): acı acı gülme. zehri, zehriyye .,.,.j (a.s.) : çiçeğe ait, çiçekle •ilgili. zehr-nak .:.ıı.:..,.,.,:, (f.b.s.) : zehirli. (bkz semm-dar). zehrin &!.,.,..i (f.s.) : zehir gibi, pek acı. zehuk J.,....,; (a.s. zehk'den) : 1. yok olucu, geçici, süreksiz, kısa ömürlü. 2. yararsız, fay dasız, boş, beyhude. zeir, ze'r ),; , �j (a.i.): arslan kükremesi. zeir �.i (a.i.c. : zeirat) : vücfidün içinden işi tilen tabu veya marazi ince ses. zeir-i ihtikaki : deri gıcırtısına benzeyen bir ses. zeirat ..:,l�.,; (a.i. zeir'in c.): vücuttan gelen tabii veya marazi ince sesler. zeirat-ı cerşiyye: rendeden meydana gelen sese benzeyen sesler. zeirat-ı gayr-ı tabiiyye : hek. hastalık ha linde duyulan sesler. zeirat-ı ihtikakiyye : hek. iki gışanın (za nn) birbirine sürtünmesinden çıkan sesler. zeirat-ı kalbiyye: bek. kalbin hareketlerin den doğan sesler. zeirat-ı mibrediyye : eğeden çıkan sese ben zeyen sesler. zeirat-ı minşariyye : hek. desterenin çıkar dığı sese benzeyen sesler. 1175
·
-· -
-
-······ -
------------------ ---
zeirıit-ı môsikiyye zeirıit-ı môsikiyye: güvercin ötmesine ben zeyen sesler. zeirAt-ı nefhiyye: körükten çıkan sese ben zeyen sesler. zeirat-ı safiriyye: ıslığıınsı sesler. zeirat-ı §iryaniyye: hek. hasta şiryanlann içinden geçen kanın meydana getirdiği ses. zeirıit-ı tabiiyye: hek. sağlam kalbden du yulan sesler. zeka' .ıs:..; (a.i.) : saflık, duruluk; hal düzgün lüğü. zeka' .ts:j (a.i.) : zeyreklik, çabuk anlama, zihin keskinliği. zekıib ":'ıs:..; (f.i.): yazı mürekkebi. zekan ı:,Jj (a.i.c. : ezkan, zükun) : ilci çene kemiğinin aşağıda birleştiği nokta; yüzün alt ucu; çene. (bkz : zenahdan). Çah-ı zekan : çene çukuru. (bkz : ç&h-ı zenahdan). zekani �j (a.s.) : zekana mensup, zekan, çene ile ilgili. zekat ı.,s..; , .::.ılSj (a.i.): İslamın beş şartından biri olan, mal ve paranın, paklığını ve he lfillığını sağlamak üzere, kırkta birinin her yıl sadaka olarak dağınlması. zekavet ..::..,ıs:.ı (a.i.) : 1. zeyreklik, çabuk anlama, kavrama. (bkz: zeka). zekııvet-i dessıisıine: hfleler düzecek şekil deki zeka. 2. kadın adı. zekavet ..:..,ıs::, (a.i.) : 1. zeka, zekilik. 2. ka dın adı. zekıivet-mend .,,:...:..., ıs;.:, (a.f.b.s.) : zeki, anla yışlı, kavrayışlı [kimse]. zekıivet-mendane �ı.,,:....:._, ıs;..; (a.f.b.fz.) : zeki kimselere yaraşır yolda. zeker fij (a.i.c.: zikar, zikare, zükran, zükur) : 1. erkek. 2. erkeklik organı. zekevıit ..:.ıl.,S.::, (a.i. zekat'ın c.): zekatlar. zeki, zekiyye �,j , ı..,S.:, (a.s. zeka'dan) : 1. temiz, halis; hfili temiz olan kimse. 2. [birin cisi] erkek, [ikincisi] kadın adı. zeki ı..,S.j (a.s.c.: ezkiya): 1. zeyrek, zeka s&hi bi, çabuk anlayışlı. 2. i. erkek adı. zekir �l (a.s.): unutmayan, hafızası kuvvetli. zekiyye .......S:l (a.s.): 1. "zeki"nin müennesi. 2. i. kadın adı. zel j (o.ha.) : Osmanlı alfabesinin on birinci harfi olup "ebced" hesabında yediyüz sayısının karşılığıdır, z sesini verir. zel Jj (a.i.). (bkz : zell). zelak ı:;Jj (a.i.) : sürçme, ayak kayma. (bkz : zelk, zelka). zelalet ,:.•h'l (a.i.) : hakirlik, borluk, alçaklık. (bkz: zillet). 1176
zelazil Jl'lll (a.i. zilzil'in c.): uzun etekler. zeUizil Jj'll:, (a.i. zelzele'nin c.): yer deprem leri, yer sarsıntıları. zelef, zelf ...J.lj , ...J.lj (a.i.) : derece, sıra, yakınlık. zelel JJ:, (a.i.): 1. eksiklik. 2. s. kayağan [yer]. zelem r,J.; (a.i.c.: ezlam): 1. yeleksiz ok. 2. kumar oynanan ok. Zeliha la..:,Jj (a.h.i.) : 1. Hz. Yusufun refi kası. (bkz: Züleyha). 2. kadın adı. zelik J.:!,.lj (a.s. ve i.) : düşük [çocuk]. (bkz : sıkt). zelil �,j (a.s.): sürçüp düşen; yanılan. zelil �l (a.s. zillet'den. c.: ezilla, ezille, zilfil, zullan) : hor, hakir, alçak, aşağı tutulan, aşağı lanan. [müen. : "zeine"dir]. zeliline '4-,�l (a.zf.): aşağılaşarak, alçakça. zelili ı..,4,Jj (a.i.) : zelillik, hakirlik, horluk, alçaklık. zelk, zelka tlJ,j , ı:;Jj (a.i.) : sürçme, ayak kayma. zelka-i kadem: ayak sürçmesi. zelk-ül-em'a: bek. hazmolabilen yiyecek ve içeceklerin hazımsız dışarı çıkması, şiddetli ishal. zell J..; (a.i.) : 1. kayma, ayağı sürçme. (bkz : zelk, zelka). 2. yanılma, yanlış yapma. zellıit ..:.ı'll:, (a.i. zelle'nin c.) : 1. sürçüp kay malar. 2. yanılmalar, yanlışlar. 3. suçlar. zene, zellet tJ:, , 4.1 (a.i.c.: zellat) : 1. sür çüp kayma. zellet-ül-kadem : ayak kayma. 2. yanılma, yanlış. 3. ufak suç. zelôl J.,.Jl (a.s.c. : ezille, zülül) : 1. yavaş, yumuşak huylu, başı sert olmayan. 2. i. hecin devesi. zelôli u-1.,.Jj (a.s.) : başı yumuşak, dayanıklı; sabırlı. zelzıil Jlj.lj (a.i.) : zelzele, sarsılma, deprem. (bkz : zilzfil, zülzfil). zelzele 4.1jJ j (a.i.c. : zelazil) : 1. ırgalama, sarsma. 2. yer sarsıntısı, deprem. zelzelet-üs-saa: kıyamet zelzelesi. zelzele-endaz :,ı.ı:.ı 4.lj.lj (a.f.b.s.) : zelzele salıcı, yer sarsıcı. zelzele-nüma, zelzele-nüvis • W 4.lj.lj v"-:.,:. 4.lj.l j (a.b.i.) : sismograf, zelzeleyi kaydeden alet. zem rl (a.i.). (bkz : zemm).
:ı
zemzeme zemaim ,..=.t..l (a.i. zemime'nin c.) : kötü, beğenilmeyen haller, yerilmeye layık fena hal ve hareketler. zemin ı:,L..,j (a.i.c. : ezmine): 1. zaman, vakit, çağ, devir. 2. mehil, süre. 3. mevsim. Cem'-i zemin : her zaman, daima. Hem-zemin : bir zamanda, bir devirde. (bkz : muasır). Mürôr-i zemin : •zaman aşımı. zeman-ı rüşd : reşidolma zamanı. zemin-ı vüsfıl : varma zamanı. zemin ü zemin: münasebet, vesile. zeman zeman: vakit vakit. 4. gr. fiillerde geçmiş (yaptı), şimdiki (yapıyor), gelecek (yapacak) ve geniş (yapar) zamanlardan her biri. zemıine 4..:tl..,j (a.i.): l. devir, vakit. 2. şim diki zaman. 3. baht, talih, felek. zemanen UL...:, (a.zf.): 1. zaman bakımından, zamana ait olarak. 2. vaktiyle, vaktinde. zemanet ..:.:.L...:, (a.i.) : 1. kötürüm olma [göz süz, el ve ayaksız olma, dilsizlik, felç gibi]. 2. afet, bela. zemini u-=,L...:ı (a.s.): ait, zamanla ilgili. zemılniyıln v4-al...:, (f.i. za.mani'den): insanlar. zemen ı:,....:, (a.i.): zaman, vakit. zemherir �.>r"',j (a.i.) : gün dönümünden sonraki şiddetli soğuklar, karakış. (22 Ara lıktan 31 Ocağa kadar]. zemheri[r] zürefası: kışın, şıklık olsun di ye, ince ve açık renk elbiselerle gezen kimselere denilir. zemim, zemime �j • f"'+Aj (a.s. zemm' den): kötü, beğenilmeyen hal, davranış. zemime �j (a.i. zemm'den. c. : zemfilm): zemmedilmeye, yerilmeye Uiyık, fena, kötü hal ve hareket. zemin �,j (f.i.) : l. yer, yery!izü. (bkz : arz). Rüy-i zemin : yery!izü. (bkz : ferşi : Tahte •z.zemin : yeralu. Zir-i zemin : yeraltı, yerin dibi. 2. üzerinde süs, nakış, resim gibi şeyler bulunan bir şeyin asıl rengi. 3. mec. temel, dayanak. 4. tarz, eda. S. mevzii, tema, ortam. Nev-zemin: yeni tarzda, yeni üslupta. zemin-i mürde : ıssız, tenha, harap, boş yer. zemin-i üftade : bir müddet için ekilmeyip boş bırakılan toprak. zemin ü zemin : yer ve mevzu uygunluğu, münasebet, hal, vaziyet. zemin-bös U"� �j (a.b.s.) : yeri öpme [saygı kasdıyla-]. zemin-bfısi ı.r""'� �,j (f.b.s.) : yer öpmek lik [saygı kasdıyla-]. zemin-dar .,ı�.:, (f.b.s.c. : zemin-daran) : valı; hakim.
zamana
zemin-daran ı:,ı ., ı�.:, (f.b.i. zemin-dar'ın c.): valiler; hakimler. zemin-gir�.:, (f.b.s.) : toprağa yapışan, inmeli, felçli, yatalak. zemin-giri ıs�.) (f.b.i.) : 1. toprağa ait, toprakla, yerle ilgili, maddi. zemin-kar ., �,; (f.b.s.) : bir konuşmada türlü vesilelerle mevzudan uzaklaşan, esas meseleye girmekten kaçınan. zemin-kôb "':"� �,j (f.b.s.) : 1. ikide bir ayağını yere vuran [çengi, rakkase]. 2. yer tepici [at, katır, deve ve benzeri hayvanlar]. zemin-lerze •,j..,J..:.+..,j (f.b.i. : yer sarsınusı, •deprem. zemin-peymi� �;, (f.b.s.) : 1. yer öl çen. 2. çok yolculuk etmiş olan. (bkz : seyyıih). zemın-peymay ıs� �,; (f.b.s.) : (bkz : zemin-peyma). zemistan ı:,�,j (f.i.) : kış, kış mevsimi. (bkz: şita). zemistani u-=,u........:, (f.s.) : kışlık. zemist iniyye �U........,j (f.i.) : tar. pıidişah tarafından Yeniçeri ağasından itibaren ocak ağalarıyla Yeniçeri katibine verilen kışlık. zemm ("l (a.i.c. : zümum) : yerme, kınama; ayıplama. zemm ü kadh : •yergi ve sövme. zemmam rL..j (a.s. zemm'den) : zemmedici, yerici, yeren, dedikoducu. Zemzem,.(",;....) (a.i.): Kabe civarındaki meşhur kuyu. Ab-ı zemzem: zemzem kuyusunun suyu. Bi'r-i zemzem, Çah-ı zemzem, Çeh-i zem-zem: zemzem kuyusu. zemzem (",;....) (a.i.) : 1. yavaş ve hafif t!irk!i söyleme. 2. müz. Türk m!izitpiıde en az beş, aln asırlık bir mürekkep makam olup bugüne kalmış bir nümunesi yoktur. zemzemat ..:..L..,;...,j (a.i. zemzeme'nin c.) : zemzemeler, nağmeli sesler. zemzeme 4...a,;... ,j (a.i.) : 1. ezgili, nağmeli ses; nağme. 2. müz. isminin yanına geldiği makamda bir kürdi dörtlüsü bulunduğunu işaret eden isim: arazbar-zemzeme, aşıran-zemzeme, hicaz-zemzeme, ısfahan-zemzeme, kiiçek-zem zeme, saba-zemzeme.. gibi. Fakat hazan doğ rudan doğruya sona "kürdi" getirilir : acem ·kürdi, araban-kürdi, gerdaniye-kürdi, hicazkar kürdi, hisar-kürdi, hüseyni-kürdi (hüseynı -zernzeme de denilir), muhayyer-kürdi, neva kürdi, şehnaz-kürdi, tabir-kürdi.. gibi. 3. Recaizade Ekrem'in şiirlerini ihtiva eden, 1883 ve 1885 arasında 3 ayrı kitap olarak basılmış bir eseri. 1177
zemzeme-dar zemzeme-dar JIJ '--,;...j (a.f.b.s.): ahenkli. zemzeme-kürdi ı,sJ� '-'ı,;...j (a.b.i.) : müz. Türk müziğinde eski bir mürekkep makam olup nümfinesi kalmamışnr. zemzeme-pira 1 -'*' '--,;...j (a.f.b.s.) : teren nüm eden, şarkı söyleyen. zen iJj (f.i.c. : zenan) : kadın. (bkz : mer'e). Pire-zen : kocakarı. (bkz: acuze, fertiite). -zen iJj - (f.s.) : "vurucu, vuran, atan, çalan" manalarına gelerek •birleşik kelimeler meydana getirir. Dest-zen: el vurucu, el ancı, işe baş layan. Hande-zen: kahkaha atan. Reh-zen: yol kesen. Şemşir-zen : kılıç vuran, kılıç çeken.. gibi. zenabil J.:ı..:,L.j (a.i. zenbil'in c.): zenbiller. zenabir J-:HL.j (a.i. zünbfir'un c.): eşek arıları. zenadik J.;!Jl.j (a.i. zındik'in c.) : zındıklar, münafıklar. (bkz: zenadika). zenadika üJL.j (a.i. zındik'ın c.) : zındıklar, münafıklar, ahirete inanmayanlar. (bkz : zena dik). zenah, zenahdan iJl.ı..:..:aj • �j (f.i.) : çene. (bkz : zekan). Çah-i zenahdan : çene çukuru. (bkz: çah-ı zekan). zenan iJL.j (f.i. zen'in c.): 1. kadınlar. (bkz : nisa). Mekr-i zenan: kadınların fendi. 2. f. s . vurucular, dövücüler. -zenan iJl.j- (f.s.) : "vurarak" manasıyla •bir leşik kelimeler yapar. Ta'ne-zenan: söverek, küfür ederek ... gibi. zenane �L.j (f.s.): 1. kadına mahsus, kadınla ilgili, kadın işi. 2. z f. kadına yaraşır yolda, kadınca. zenanir �L.j (a.i. zünnar'ın c.) : zünnarlar, papazların bellerine bağladıkları uçları sarkık ip kuşaklar, papaz kuşakları. zenan-name '-'ıL.:..:.l.j (f.b.i.) : ed. kadına dair yazılan eser. zenb �j (a.i.c.: zünfib): günah, suç, kabahat. (bkz: ism, vizr). zenbak J.:üj (a.i.): bot. zanbak. zenbakıyye �j (a.i.) : bot. zanbakgiller. [çiğdem, lale, soğan, pırasa, zanbak gibi •bitkileri içine alan familya]. zenbakıy-yüş-şekl: zool. denizlaleleri, fr. crinoides. zenbil �j (a.i.c. : zenabil) : zenbil. [aslı : "zinbil" dir]. zenbil-baf ._;4 �j (a.f.b.i.) : zenbil örü cü, zenbilci. zenbôrek dj�j (f.i.): 1. zenberek. 2. ask. hayvan üzerinde taşınan küçük top. 1178
zene �j (a.s. ve i.): kara, siyah, zenci. zencar J�j (a.i.): bakır pası çeşidinden göz taşı. (bkz : jengar). zencebe �j (a.i.) : eskiden kadınların, kal çalarını büyük göstermek için, arkalarına bağ ladıkları yasnk. zencebil �j (a.i.) : 1. zencefil. 2. şarap. (bkz: bade, hamr, sahba). zencebil-i Acem: İran çinisinin yapıldığı bir devedikeni. zencebil-i Şami: bot. andız otu. zencebiliyye • .:1.: !? ij (a.i.) : bot. •zence filgiller. zencefil �j (a.i.) : bot. Hindistan ve Malezya'da kalın ve yumuşak köksaplı bir •bitki. zencere •�j (a.i.): parmakla fiske vurma. zencerf ....i�j (f.i.) : zincifre denilen kırmızı boya, sülüğen boyası, fr. minium. zenci �j (a.s. ve i.) : Afrikalı kara ırktan olan, kara adam. (bkz: zengi). zencir �j (f.i.) : 1. zincir. 2. müz. Türk müziğinde bir mürekkep usuldür; 120 zamanlı ve 63 darblıdır. Yalnız 120/4 mertebesi kul lanılmışnr. 120 zamanlı olarak bir de (2 devr-i kebir + 2 berefşan) ve (2 remel + 2 muham mes) şeklinde iki darbeyn usulü vardır. Türk müziğinde bu 120 zamanlı usullerden büyük zamanlı usul de yoktur. Aslında bunlar bir takım usullerin arka arkaya kullanılmasından ibaret olduklarından hakikatte en büyük mürek kep usul 88 zamanlı darb-ı fetih'dir. Zencir ile kar, beste, daha az peşrev ve ilahiler ölçül müştür. Zencir şu 5 büyük usfilün sıralan masından ibarettir: çifte düyek, f"ahte, çenber, devr-i kebir, berefşan. Bu usuller 16, 20, 24, 28, 32 zamanlı olup aralarındaki fark daima 4 zamandan ibaret bir intizam göstermektedir. zencir-bend � �j (f.b.s.) : 1. zincirle bağlı, zincire vurulmuş. 2. ed. halk şiirinde birinci mısram son kelimesini ikinci mısram başında tekrarlayarak yazılan koşma. zencirek d�j (f.i.): 1. küçük zincir. 2. g. s . yazma kitapların sahife kenarlarına ve levha yazılarının etrafına süs olarak yapılan zincir leme halkalar şeklindeki su tezyinatı. zenciri ı,s�j (f.s.c. : zenciriyan) : zincirlik deli. zenciriyan ül:!�j (f.s. zenciri'nin c.) : zincirlik deliler. zenciyye �j (a.s. ve i.) : Afrikalı, kara ırktan olan, kara kadın. zençe �j (f.i.) : sokak orospusu. (bkz : f"ahişe).
zengıile-şehniz zend .i..ij (a.i.c. : eznad, zinad) : çakmak demiri. (bkz: zende). zend .i..ij (f.i.) : 1. Zerdüşt'ün kendisine indiğini iddia ettiği kitap. 2. eski Farsça'nın bir lehçesi. [Firdevsi, Şahname'sinde zend lehçesinde bulduğu kelimeleri toplayarak şiirle rinde kullanmışnr]. zend .i..ij (a.i.c. : zinad) : hek. saiddeki iki kemikten iç tarafta bulunanı, dirsekkemiği, fr. cubitus. [dış taraftaki kemiğe : "kft'bere" denir]. zendan ul.i..ij (a.i.c.) : anat. saidde bulunan iki kemik: (önkolkemiği) fr. radius, (dirsek kemiği) cubitus. Zendavesta ı.:......_, ı.ı..:,.; (f.i.). (bkz: zend). zende • .ı:.:, (f.i.) : çakmak demiri. (bkz: zend). zendeka 4-l.i..ij (a.i.) : kafirlik, dinsizlik. zen-dost O.::.-.J.i..İJ (f.b.s.) : kadınlardan hoşlanan, zampara. zen-dosti ı..,-l-.J.ı..:ı:, (f.b.i.) : kadınlardan hoş lanma, zamparalık. zeneb �l (a.i.c. : eznab) : kuyruk. Bi-zeneb : kuyruksuz [hayvan]. zeneb-i amm : bot. birleşik yaprakların sapı. zeneb-i varak : bot. yaprak sapı. zeneb-i zehre: bot. çiçek sapı. zeneb-üd-Dücace : astr. Dücace burcunun sonundaki yıldız. zeneb-ül-esed: bot. arslan kuyruğu. zeneb-ül-feres, zeneb-ül-hayl : 1. bot. atkuyruğu denilen püskiı1lü bir ot. 2. astr. at kuyruğu şeklinde görünen ve semanın kuzey yarımküresinde bulunan kuğu burcunun en par lak yıldızı, lat. alpha Cygnus. zeneb-ül-hayliyye : bot. •atkuyruğugiller, fr. equisetacinees. zeneb-ül-kaytus: astr. balina burcu. zenebi �:ı (a.s.) : zenebe, kuyruğa, sapa ait, bunlarla ilgili. zenebiyyat ..::..4-:',ll (a.i.c.) : bot. yapracıkların her birine mahsus ufak saplar. zeneb-ül-hayliyye �I .......:.:ı (a.b.i.): bot. atkuyruğugiller. • • • zenek ...eJ.:.j (f.i.) : küçük kadın, kadıncağaz, kadıncık. zenen c:,..:,:ı (a.i.) : insanın sümüklü olması, sümüklülük. zeng ..S:.j (f.i.) : 1. zenci. (bkz : zene). 2. pas. (bkz: jeng). 3. zil, çalpara. zengar .,�., (f.i.) : bakır pası nevinden göz taşı. zengel, zengele, zengule • .J!...j , JS,:,.; "1.,.S:.:.j (f.i.) : 1. çan. 2. çıngırak. 3. tef
pulu. 4. şark müziğinde bir makamın adı. (bkz: zengO.le). zengi �j (f.i.) : 1. zenci, siyah adam. 2. XIV ve XV. (hicri VIII ve IX.) asırlarda Şiraz ve havalisinde hüküm süren beğliğin adı. zengıile "1..,S:.:, (f.i.) : 1. çıngırak. 2. müz. Türk müziğinin, Hicaz ailesinden, en eski basit makamlarından biridir. Bu makam az kullanıl mış, fakat şedleri pek çok istimal olunmuştur (çargahdaki şeddi şevk-efza makamında, yegahdaki şeddi şedaraban, ıraktaki şeddi evcara, rasttaki şeddi hicazkar ve zengüleli süzniik, hüseyni aşiran'daki şeddi süz-i dil, nevadaki şeddi araban). Zengule, hayal ve esrar telkin eden bir makamdır. Hicaz beşlisi ile hicaz dörtlüsünden müteşekkildir. Beşli ile dügalı Oa) perdesinde durur. Güçlü, beşlinin dörtlü ile birleştiği ses olan hüseyni (mi) perdesidir. Umumiyetle çıkıcı olmakla beraber inici ve çıkıcı-inici şekilleri de kullanılrnışnr. Niseb-i şeıifeden 7 tanesini muhtevi bulunmakla dizisi mülayimdir. Donanımına "si" bakıyye bemolü ile "do" ve "sol" bakıyye diyezleri konulur (ilk iki arıza hicaz beşlisi, sonuncusu hicaz dörtlüsü içindir; dörtlü için "fa" korna diyezi de kul lanılabilir). Orta sekizlisindeki sesleri -pestden tize doğru- şöyledir : dügah, dik kürdi, nim hicaz, neva, hüseyni, acem (veya dik acem), nim şehnaz ve muhayyer. Remzi şudur : 6 + VI. zengôle-gerdaniyye 4=ılJ� "1.,.S:..:.:, (f. b. i.) : müz. Türk müziğinde en az beş altı asırlık bir mürekkep makam olup nümftnesi kal mamıştır. zengule-geveşt ..:.,...!,.,S "1.,.S:.:.:, (f.b.i.) : müz. Türk müziğinde en az beş aln asırlık bir mürekkep makam olup nümftnesi kalmamıştır. zengôle-maye ..:ı (a.s.) : çabuk, kolay olan. Mevt-i zeri': çabuk, kolay ölüm. zeria "-"-:!.Jj (a.i.): vesile, bahane, sebep, fırsat. zerin&;.,..:, (f.s.) : altından veya altına benzer olan, altın gibi sarı; parlak. (bkz : zerrin). zerine � ., ..:, (f.s.) : 1. altına benzer olan. 2. i. ekmek kırıntısı ile yapılmış çorba. zerin-izar .,ııc v: .J ..:ı (f.a.b.s.) : soluk benizli, benzi soluk. zerin-kase, zerin-külah, zerin-sedef : ..J ..ı.- V: .J..:, ' •.:)IS V:.J..:, ' V:.J:, (f.a.b.i.) : Güneş. (bkz : aftab, hiirşid, mihr, şems). zerin-şah .u.&;.ı:, (f.b.i.): kamış kalem. zer'iyyat ..:..4,ı:. .ıj (a.i. zer'i nin c.) : arşınla ölçülen şeyler. zer'iyyat ..:.4,ı:. ., ..:, (a.ic.) : ekim işleri. zerk J., ..:, (a.i.): l. bir su veya sıvı il&cı şınnga ile verme. 2. sofuların giydiği mavi cübbe. 3. dindar görünme. 4. ikiyüzlülük, hile, riya, dalavere.
'-ıs:
F. 76
zerka' -U .ı j ("ka" uzun okunur. a.s.) : 1. [uğursuzluğuyla tanınmış bir Arap kadınının adından kinaye olarak] gök gözlü [kadın}. 2. gök mavisi. 3. mavi [göz]. ["ezrak" ın müen nesidir]. zerk-alud J,,.11 J ., ..:, (a.f.b.s.) : riya kanşık, riyalı. zer-kar ., (f.b.s.) : altın işleme, sırma ile işlenmiş. kılaptanlı. zer-kari u:., ıs: ., :, (f.b.i.) : altın işlemecilik, sırmacılık. zer-keş �., ..:, (f.b.s.) : 1. altın tel yapan. 2. altın işlemeli. altın kakmalı. (bkz: murassa'). zerk-fürôş ı,;..,.,l J.J:, (a.f.b.s.) : hileci, ildyüzlü. (bkz: hile-biz, miirii). zer-küb '-:'fi .,:, (f.b.s.) : 1. altın dövücü, al tın yaprak yapıcı, san yaldız yapan. 2. h. i. Hz. Mevlana'nın yakınlarından Salahüddin hazretleri. zer-külah •llS .ı .:ı (f.b.i.) : tar. saray kapıcı larının başlarına giydikleri üsküf. [altın tel işlemeli olduğu için bu ad verilmiştir]. zer-mühre·� .ı..:ı (f.b.i.). (bkz: mühre.7). zer-nigar .Jıs.:. .J :, (f.b.s.) : 1. altınla işlenmiş, yaldızlı. 2. i. kadın adı. zer-nişan ı:, ı.l.:. .,..:, (f.b.i.) : kılıç, kalemtıraş gibi şeyler üzerine kakma altınla yapılan işleme, süs, yazı. zer-nüvis �..,:. .J..:, (f.b.i.): tar. altın yaldızla yazı yazan hattat, müzehhip. zer-paş ı,;.� .ı:, (f.b.s.) : altın saçan. zerr .Jj (a.i.) : karınca yumunası. Ebu-zerr: eshib-ı kirim'dan zühd ve takvaca meşhur bir zat. zerra' t t .,:, (a.i.) : ekinci, çiftçi. zerrad Jt.,:, (a.i.): mh örücü; usta zırhçı. zerrah, zürrah cl ..ıj. cl .ıj (a.i.c.: zeririh): zool. kuduz böceği. zerrak Jl .ı ..:, (a.s. zerk'den) : çok mürai, ikiyüzlü. (bkz: sfilus). zerrat ..:..l ., j (a.i. zerre'nin c.) : zerreler, pek ufak parçalar, moleküller, fr. molecules. zerre •..ıj (a.i.c. : zerrat) : pek ufak parça, molekül, fr. molecule. zerre-var: zerre gibi, gayet küçük, pek az. zerrevi :!� ı... Jl_,,j (a.f.b.s.) : zeval bulmayan, sona ermeyen, geçici olmayan. zevı\1-pezir >:!ltll_,.:; (a.f.b.s.) : sona eren, geçici olan. zevamil J.,.t., .:; (a.i. zllmile'nin c.) : 1. küçük yükler. 2. yük hayvanları. zevan ı:,ı., .:, (f.i.) : 1. zıvana. 2. delice denilen buğday azıntısı. zevine ol ., ,j (a.i.) : 1. zıvana, sigara ağızlığı run ucuna geçlrilen içi delik mil maden. 2. siga ranın içilecek tarafına geçirilmiş karton veya başka maddeden borumsu küçük nesne. 3. iki ucu açık küçük boru. 4. birbirine geçirilecek aletlere açılan boru şeklindeki delik. zevani ı,11 .J,j (a.s. zllniye'nin c.) : zina eden, kahbelik yapan kadınlar. zevat .::..l., j (a.i. zllt'ın c.) : kişiler, şahıslar, kimseler. zevat-ı ma' düde : sayılı kimseler. zevaya 41 ., ,:, (a.i. zaviye'nin c.): 1. zllviyeler, •açılar, fr. ang les. 2. köşeler, bucaklar, dir sekler. 3. küçük tekkeler. zevb ":".J) (a.i.): erime. (bkz: zeveblln). zevc e.Jj (a.i.c. : ezvllc) : 1. çift, tek karşılığı. 2. bir çiftten her biri. 3. kan ve kocanın her biri. 4. koca. zevc-i mütevari : gizlenip saklanmış olan koca. zevcat .::..1..,. .,.:, (a.i. zevce'nin c.) : nikahlı ka dınlar, eşler. zevce �.J j (a.i.c. : ezvllc, zevcllt) : nikllhh kadın, eş. zevceyn IJ.!-'!ıo.J .:; (a.i.c.): karı ile koca. zevci, zevciyye �.J) , ı.r!'.J j (a.s.) : karı kocaya filt, karı koca ile ilgili. zevciyyet �.J,j (a.i.) : kocalık, karılık, kan -kocalık, eşlik. zevciy-yül-esabi' �t....'lll ı.r!'.J ,j (a.b.i.) : z ool. çiftparmaklılar, fr. ar tiodactyles. zeveban ı:,4.,l (a.i.) : 1. erime. 2. kim., fiz. erime, fr. fusion. zevg t.J) (a.i.) : [bir şeyi] bir yana eğme, meyillendirme. zevgan ı:,u.., .,; ("ga" uzun okunur. a.i.) : anat. bir organın olduğu yerden ayrılması, bir yana kayması.
Zeydiyye zevi- - u.Jl (a.s. zii'nun c.) : sahipler. zevi-1-ayn: tas. hakkı zahiren, halkı b&unen görenler. zevi-1-ensab [vakıfta] karabet sahipleri, akra balıklan olanlar, yakınlar. zevl-i erham : huk. mirasta muayyen bir pay sahibi olmayan yakın hısımlar. zevi-1-ervah, zevi-1-hayat: canlılar. zevi-1-ihtirim : saygı sahipleri, saygıdeğer kişiler. zevi-1-ihtişam : ihtişam sahibi, haşmetli kim seler. zevi-1-i'tibir: itibarlı kimseler. zevi-1-mefisd: mafsallı hayvanlar. zevi-1-ukul: aklı olanlar, insanlar; tas. halkı zahiren, hakkı baunen görenler. zevi-n-nühye: akıl sahipleri. (bkz : esh&b-ı nühye). zevi-s-sedaya: zool. memeliler, fr. mam miferes. (bkz: zat-üs-sedaya). zevk J,.,l (a.i.c. : ezvfilc): 1. biy. tadım. 2. tat ma, tad; hoşa giden hal, haz. 3. tas. ma'nevi haz. 4. boş vakit geçirme; eğlence, eğlenti, cünbüş, eğlenme. 5. güzeli çirkinden ayırdetme kabiliyeti. 6. alay ettne, eğlenme. (bkz: suhre). zevk-i selim (selamette olan zevk): 1) zev kin en yüksek derecesi; 2) sezme kabiliyeti. zevk-i dil : 1) gönlün zevki; 2) müz. Türk müziğinde vaktiyle kullanılmış eski makamlar dan biridir. Suznfilc'tan sonra kısa bir rast ile karar eder ki, bu şekliyle zevk-i dil makamının tersi olduğu görülür. Durak rast, güçlü neva (re) perdeleridir (terkibindeki her iki makamın da durak ve güçlü perdeleri budur). Donanı mına sfıznak'ın işaretleri konulur (rast'ın si koma bemolü ile "fa" bakıyye diyezi bu işaret lerle müşterektir). A. A. Konuk'un "kar-ı nauk" ının devr-i revan usulündeki 24 numaralı parçası zevk-i dil'dir. zevk-i müdam: hiç bittneyen zevk. zevk-i ruh-ı dil-dar: sevgilinin yanağının zevki. zevk-i sôret : resimden alınan zevk, görü nüşün verdiği zevk. zevk-i vasi : kavuşma, beraber olma zevki; vuslat tadı. zevk u safi: eğlenme, keyif etme; eğlence. zevk ü tarab: 1) zevk ve şenlik, eğlence. 2) müz. Türk müziğinde bir mürekkep makam olup "şevk-i cedid" ve "araban kürdi" de denilmiştir ve bundan aynı terkibe muhtelif zamanlarda muhtelif müzikçilerin Jruıkamdan haberdar olmaksızın verdikleri isimler cümle sinden olduğu anlaşılır. zevk-alôd J_,Ji J..,l (a.f.b.s.) : zevkle kanşık. zevkan İ:i_, l (a.zf.) : 1. zevk bakımından, zevkçe. 2. tas. zevk (ma'nevi haz) yoluyla. zevk-bahş � J..,l (a.f.b.s.) : 1. zevk veren. 2. rnüz. Türk müziğinin bir kaç asırlık
bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış nümfınesi yoktur. 3. meşhur bir çeşit lale. zevk-cıi ,+l..,l (a.f.b.s.c. : zevk-cuyan) : zevk arayan, zevkine düşkün. zevk-côyan ı::,�,+l..,l (a.f.b.s. : zevk-cQ'nun c.) : zevk arayanlar, zevkine düşkün olanlar. zevk-cüyılne ��,H-i_,.l (a.f.zf.) : zevke düş kün olanlar gibi; zevk düşkünlerine layık bir şekilde. zevkıyyat .:.ıl:-l.Jl (a.i.): zevke, eğlenceye ait hususlar. zevki c.,l.J.l (a.s.): zevke ait, zevkle ilgili. zevk-perest .:.........J+İ.Jj (a.f.b.s.) : zevke, eğ lenceye aşın derec;ıe düşkün. zevk-perestan ı::,U....�_,.l (a.f.b.s. zevk -perest'in c.) : zevke ve eğlenceye aşın dere cede düşkün olanlar. zevk-peresti ı..ı-1-�.Jl (a.f.b.i.) : zevke, eğ lenceye aşın düşkünlük. zevk-yab ":'1..:-l.J l (a.f.b.s.) : zevk bulan, lez zetini, tadını alan. zevra' .ı.,_,_:, (a.s.): 1. Dicle nehri. 2. Bağdat şehri [ezver ( = boynu eğri; eğri, doğru olma yan)' in müennesi). zevrak ı3.,_,..:, (a.i.) :·1. kayık, sandal. zevrak-ı derun: gönül gemisi. 2. Mekke'de yapılan zemzem şişesi, zemzem ibriği, kabı. 3. çiçek testisi, çiçek kadehi. 4. sise. zevrak mektObu : Harem-ı Şeıif'de zevrak denilen testi ile hacılara zemzem dağıtan hade meye bu işinden dolayı gönderilen hediyeyi bil diren mektup. zevrak-çe �., _, _:, (a.f.b.i.) : kayıkcık, san dalcık. zevraki c.,l .>.J.J (a.s.} : kayıkla •ilgili, kayı ğımsı, kayıksı. zevrak-süvir .,ı.,._ J..>.J.J (a.f.b.s.) : kayığa binen, kayığa binmiş olan. zevvak Jl..,l (a.s. zevk'den) : 1. bir şeyi çok fazla tadan. 2. bir şeyi çok fazla deneyen, sınayan. 3. yemeğin veya herhangi bir şeyin zevkine varan. zevvikin �l_, l (a.b.i.): padişah yemeklerinin tadına bakan kimse. zevvakin-i hassa : tar. çeşnigir. zevvakin-i dergah-• ili ı.)t... .� J �1.,.1 (a.f.b.i.) : tar. çeşnigir. zey', zeyean ı::,�.l , e,:ıl (a.i.} : duyulma, meydana çıkıp yayılma. Zeydiyye �.!.:) (a.h.i.) : Hz. H�seyn'in evla dından 7.eyyad bin Ali 7.eyn-ül-Abidin'in etba ına verilen bir ad; şı1 mezhebinin bir kolu. .,
1183
zeyf zeyf �:, (a.s.c. : ezyaf, ziyaf, züyuf): karışık, silik, kalp [akçe, para]. zey g, zeyegan ı:,"--=:, , �:, ("ga" uzun oku nur. a.i.) : 1. bir tarafa meyletme. 2. kamaşma. 3. doğruluktan ve haktan ayrılma. zeyl J.:!:, (a.i.) : ayırma. (bkz: tefrik). zeyl J.:!.i (a.i.c. : ezyfil, züyul) : 1. etek. (bkz : damen). Tavil-üz-zeyl (eteği uzun): 1) iffet siz, eteği kirli [kadın); 2) çok uzun söz, yazı. 2. son. (bkz: Ahir). 3. kuyruk. (bkz: dünb!l). 4. bir şeyin ala, devwm, eki. 5. (bkz: hamiş). zeyl-i dıldi-i a'veri (kör bağırsak) : anat. apandis. İltihab-ı zeyl-i düdi-i a'veri : anat. apandisit. zeylen .ll:!.i (a.zf.): ek olarak, altta. zeyl-hane ....:.ı.. J.:!.i (a.f.b.i.) : müz. dörtten fazla haneli peşrev ve saz semaı,erinde (hu susiyle 5 hlne yazılmak an'anesi olan darb-ı fetih usulündeki peşrevlerde) son hlneye veri len bir ad. zeyliyyat .::..41:!l (a.i.c.) : zeyil, ek, ilave ola rak yazılan şeyler. zeyl-name .c...ı.. J.:!l (a.f.i.) : bir sigorta muka velesinde veya mukavelenin şartlan üzerinde b!zı değişiklikler yapılmak. gerektiği takdirde, asıl ve ilk sigorta poliçesine ek olarak tanzim edilen yeni bir vesika. zeyn �:, (a.i.) : süs, bezek. (bkz: zinet). zeyn-üd-din: 1. dinin zineti, süsü. 2. dili mizde: "zinettin" şeklinde erkek adı olarak kul lanılır. Zeyneb �,j (a.h.i.) : Hz. Muhammed'in büyük kızı. [bir rivayete göre de Hz. Muham med'in Hatice'den doğan ilk çocuğudur]. zeyniy�e �:, (a.i.) : tar. Sühreverdi yini Şeyh Oıner Şahabettin Sühreverdi tarafından kurulan taıikat kollarından biri. zeyn-ül-abidin ��WI �:, (a.b.i.) : ı. abidlerin, ibadet edenlerin zineti. 2. 12 lmam' ın dördüncüsü [Hz. Hüseyn'in Kerbel§.da kur tulan ortanca oğlu ki asıl adı Ali'dir). 3. (bizde "zeynelabidin" şeklinde kullanılan erkek adı). zeyrek d�,j (f.s.): anlayışlı, uyanık, zeki. zeyt ı.::.ı.::!) (a.i.c.: ezyit, züyiit): 1. zeytin yağı. Hamız-ı zeyt : acı b!demden çıkarılan yağ. 2. yaJ. zeyt-ı gayr-i müceffif: kim. kurumaz yağ. zeyt-i hacer: mad. gazyağı, petrol. zeyt-i hırva' : hintyağı, müshil. zeyt-i müceffif: kim. kurur yağ. zeyt-i müşamma': yakı. zeyt-i tayyar : kokulu, uçucu yağ. zeytıln �:, (a.i.) : zeytin. zeytuni ��:, (a.s.): zeytin renginde olan. 1184
zeytılniyye ��.:, (a.i.) : bot. zeytingiller. zeyyill J�j (a.s.) : 1. zeyli olan, kuyruklu. (bkz: dümdar). 2. uzun etekli. zeyyat .::..�:, (a.i. zeyt'den) : 1. zeytinden zey tinyağı çıkaran kimse. 2. zeytinyağcı, zeytin yağı satan kimse. zı .ıı. (o.ha.): Osmanlı alfabesinin yirminci harfi olup "ebced" hesabında dokuz yüz sayısının karşılığıdır. zıa u....ı. (a.i.): işlenir toprak, tarla. zıba' t 4w, (a.i. zabu' ve dabu'un c.) : zool. sırtlanlar. zıbab '-:"4w- (a.i. zabb'ın c.) : kertenkeleler, kelerler. (bkz: zubbln). zıbabiyye "-:H� (a.i.) : zool. kertenkele, timsah, bukalemun, kör yılan gibi hayvanları içine alan bir sınıf. zıbabiyye-i berriyye: kertenkele ve benzeri hayvanlar. zıbabiyye-i miliyye : bu sınıfın suda yaşa yan kısmı. zıdd ..,_.. (a.i.c. : ezd§.d) : 1. bir şeyin karşılığı, aksi. 2. •karşıt. 3. nefret edilen, kerih şey. zıddan ı:,IJ.wı (a.i.c.): ilci zıt, ilci •karşıt. zıddıln la-yectemian : ilci zıt şey bir araya gelmez. zıddeyn �J.-:ıa (a.i.c.): iki zıt, ilci •karşıt. zıddi ıs.w. (a.s.) : zıdda, •karşıta filt, zıda ilgili. zıddiyyet ı.::.ı.::!.W. (o.i.) : 1. zıtlık, •karşıtlık. 2. mec. sevişmezlik, düşmanlık. zı'f ........._ (a.i.c. : ez'lif): bir şeyin miktarca ilci misli, iki kan. zıfr .,ıJı. (a.i.c.: ezıar) : 1. nmak. 2. çengel. 3. pençe. (bkz : zufr). zıbar .,t.,...ı. (a.i.) : 1. karşılıklı yardımlaşma. (bkz : müzaheret). 2. huk. [eskiden) kocanın karısını müebbeden mahremi olan bir kadının bakmak. eliz olmayan bir uzvuna teşbih eyle mesi. [Cihiliyet zamlnında Araplar arasında elin ve talik envaından ma'dud idi. Şeıiat-ı lslamiyye tarafından bu nevi talik menedilmiş ve zecr için zıhir eden kimseye kefaret vazo lunmuştur]. zıhare • .,t.,...ı. (a.i.) : elbisenin dış yüzü, dış tarafı. zıkki u-1.:, (a.i.) : içine mayi (sıvı) konulan deri kap, deriden yapılmış su tulumu. zıl J,J:. (a.i.). (bkz: zıll). zılıll J)l.J;. (a.i. zıll'ın c.): gölgeler. (bkz: ezlal, zulıil). zılal-i ehval : korku gölgeleri. zılal-alôd J,Ji J)l.J;. (a.f.b.s.) : gölgeli.
zıya-i kelam zılale •.bl...Li. (a.i.) : gölgelik. (bkz : mazalle, saye-ban, saye-gah). zılf ....i.1..Li. (a.i.c. : ezlaf, zuluf) : inek, koyun, keçi gibi hayvanlann çatal tırnağı. zıll J.liı (a.i.c. : ezlal, zılal, zulul): gölge, mec. koruma, sahip çıkma. (bkz: saye). zıll-ı arz: astr. yerin gölgesi, fr. ombre de la terre. zıll-ı evvel : tas. akl-ı evvel, Allah. zıll-ı mahruti : astr. gölge •konisi, fr. cöne d'ombre. zıll-ı sani: tas. dünya. zıll-ı zalil : koyu gölge. zıll-ullah, zıll-ullah fi-1-alem, zıll-ullah fi-1-arz (Allah'ın gölgesi, dünyada Allah'ın gölgesi, yeryüzünde Allah'ın gölgesi) : halife ler, hükümdarlar için kullanılan elfaz-ı ta'zi miyye'dendir (büyükleme sözleri). zdl-üş-şebab : ilk gençlik çağları. zıll-ilfıd .ı,,Ji J.1iı (a.f.b.s.): gölgeli. zılli fl (a.s.) : 1. gölgeye mensup, gölge ile ilgili. 2. meşhur Evliya Çelebi'nin babasının adı: [Derviş Mehmed Zılli]. 3. mat. tanjant'a ait. zılliyyet � (a.i. zıll'dan) : Allfilı'ın, yer yüzündeki gölgesi olması bakımından hüküm darın vasfı, •niteliği. zılliyyet-penah .l:i...ı .::....J..J.. (a.f.b.i.) : '1Allfilı' ın yeryüzündeki göİgeslııin sağladığı sığınak": hükümdarlık, padişahlık, sultanlık. zılliyyet-penahi ı.r"� � (a.f.b.i.) : hükümdarlık; hükümdar. zıll ü zül Jl ., Jl (a.b.s.) : 1. borluk, alçak lık. 2. itaat; alçakgönüllülük. zımad .ıL........ı.. (a.i.c. : zamaid) : 1. merhemle yaraya sanlan sargı, bez. 2. ilaç, lapa, yakı. zımad-ı hardal : bek. hardal yakısı. zımar .,L....i (a.i.) : namus, ırz. zımn ı:,.w,, (a.i.) : 1. iç taraf. 2. açıkça söy lenmeyip dolayısıyla anlatılmak istenilen söz, gizli maksat. 3. maksat, istek, niyet. zımnen � (a.zf.) : açıktan olmayarak, dolayısıyla, kapalıca, üstü kapalı olarak. (bkz: zımni). zımnında •..ı,.l.l....... (a.zf.) : için, dolayısıyla. zımni, zımniyye � , � (a.s. ve zf.) : 1. üstü kapalı, örtülü, açıktan olmayarak, dolayısıyla anlatılan. Maksad-ı zımni : üstü kapalı, örtülü maksat, gizli istek. (bkz : zım nen). 2. kendiliğinden. zımni irade beyanı : huk. bir beyanda bulu nan kimsenin hukuki netice iradesinin, ancak şart ve vaziyetin de birlikte değerlendirilmesiyle anlaşılan irade beyanı.
zımni irade izharı : kapalı olarak istek bil dirme. zındik J.:ı.ı:.,j (a.s.c. : zenadik, zenadıka) : (bkz: zindik). zındiki ı.ı.İ.:!� �.s.): zındıklık. zındikiyyetJ:,,:ij.ı:..:, (a.i.): zındıklık. zınnet ı:..:.... (a.i.) : cimrilik, pintilik. (bkz : bubi). zıraat ..::,�I .J ,j (a.i. zıraat'ın c.). (bkz: ziraat). zıriiat �ı ., .,; (a.i.). (bkz: ziraat). zırai ı.rı ., .:, (a.s.). (bkz: zirai'). zırar ).,..... (a.i.): karşılıklı zarar verme. zırgam (a.i.c. : zaragım): arslan. (bkz: dırgam, esed, gazanfer, haydar, leys, şir). zırgame ("ga" uzun okunur. a.i.) : arslan. (bkz: dırgame). zırh •.J,j (f.i.) : zırh, demirden örme veya dök me· savaş elbisesi. (bkz: cevşen, dır'). zırh-haf ı...i4,.a .,.:, (f.b.s. ve i.) : zırh yapan, zırhçı. zırh-came .... ı.... • .,.:, (f.b.i.) : zırh kaplı elbise, zırh elbise. zırh-dar .,ıa .J .,; (f.b.s.) . : zırhlı, zırh giyen, zırh giymiş olan. (bkz: zırh-pfiş). zırh-duz .:,.,a ., :, (f.b.i.) : 1. zırh halkası yapan kimse. 2. zırhı delip geçen bir ok çeşidi. zırh-kürte �_,$ •.J ) (f.b.i.) : kısa zırh. zırh-puş ,._;..J-t".,.,; (f.b.s.) : zırh giymiş, zı rh giyen. zırnih e-:=ı.J:, (f.i.) : zırnık, sıçanotu, arsenik madeni ile kükürt karışığı bir madde. zırnihi �., .,; (f.s.) : zırnık renginde olan, san renkli. (bkz: zimihi). zırr .,:, (a.i.c. : zurfir) : 1. döğme. 2. bot. tomurcuk. zıya' � (a.i. zay'a'nın c.) : tarlalar; küçük çiftlikler. zıya' t. 4,... (a.i. zay'a'nın c.) : tarlalar, küçük çiftlikler. zıya' t 4,... (a.i.) : kayıp, •yitim, kaybolma. zıyii-i ebedi: ölme, ölüm. (bkz: mevt). zıya-i elem: fels. acı yitimi, kaybı, analjezi, fr. analgesie. zıya-i hafıza: fels. hafıza yitimi, kaybı, fr. amnesie. zıyii-i hiss: bek. duyum yitimi, kaybı, fr. anesthesie. zıya-i intizam : psik. şuurlu hareketlerdeki düzensizlik, ataksi, fr. ataxie. zıyii-i kelam : bek. söz yitimi, kaybı, afazi, fr. aphasie.
rı,..,..... ._.LA.,...
1185
..
-
- -
· ------------------------
zıya•i kıraat zıyı\.i kıraat : okuma yitimi; kaybı, fr. ale:ıie. zıyi-i savt : psik. ses yitimi, kaybı, fr. aphonie. zıya-i şahsiyyet : benlik yitimi, kaybı, fr. depersonnalisation. zıya-i şemm : koklama yitimi, kaybı, fr. anosmie. zıyi-i tahrir : psik. yazma yitimi, kaybı, agrafi, fr. agraphie. zıyyık � (a.s.) : pek dar. Mekan-ı zıy yık : pek dar yer. (bkz : dıyyık). zıyyık-ı nefes : nefes darlığı, tıknefeslik. zıyyık-ı sadr : göğüs darlığı, göğüs tutuk luğu. zi- • csl (a.s.) : "sahip" manasına kelimelerin başlarına getirilerek •birleşikler yapar. zi-hayat : canlı, yaşar. zi-nüfôz : nüfuzlu, sözü geçer. zi-kıymet: kıymetli, değerli, bahası yüksek. zi-1-yed: huk. bir malı, bir gayrimenkulü elinde tutan, bu malı -sahibi kendisı olsun veya olmasın- kullanmakta bulunan kimse. zi-şan : 1) şanlı, şerefli; 2) i. kadın adı. zi e,ıj (a.i.): heyet, kılık, kıyafet; elbise. ziib .... t:.l (a.i. zi'b'in c.) : kurtlar, canavarlar. (bkz : gürgan, zu'ban). ziimet .:.ı..ol.c.j (a.i.). (bkz: ı.elmet). zib "':":!) (a.i.): süs, bezek. (bkz: zinet, ziver); zi'b .....:.l (a.i.c. : zınb, zu'ban): kun, canavar. (bkz· : gürk). Di'üz-zi'b (kurt hastalığı) : açlık, doymazlık. Hinik-üz-zi'b : bot. kurtboğan denilen nebat (•bitki). ıi'b-i bahri : zool. deniz kurdu denilen bir cins yırtıcı büyük balık. zi'b-i Yusuf : kabahati olmadığı halde suç landınltılan kimse. zibi �j (f.s.) : 1. süslü; 2. yakışıklı, güzel. zibak �j (a.i.): cıva. zibaki �j (a.s.): cıvaya ait, cıva ile ilgili, cıvadan ibaret, cıvalı. zibar .,4:, (a.i. zebr'in c.) : 1. kitaplar, cüzler. 2. kitap yaprakları. 3. yazı yazmalar. zibi-rô .,.,�.; (f.b.s.): güzel yüzlü. (bkz: dil ·ber). zib-iver .,.,i "':":!j (f.b.s.): süsleyici, bezeyici. zibayi ı.r.4:!:, (f.i.) : süslülük; yakışıklılık, gü ı.ellik. zibbin u4l (a.i. zübab, zübabe'nin c.) : sinek ler. zib-efzi lj.ll "':":!j (f.b.s.) : süsü, güzelliği artıran, güzelleştiren. zibende •�l (f.b.s.) : zinetli, süslü, yakı şıklı. 1186
zibha, zübha '--:ol , '--:ol (a.i.) : bek. kuş palazı, difteri. zibha-i hakikıyye: bek. kuşpalazı, difteri. zibha-i kazibe: hek. arizı kuşpalazına ben zediği halde ondan daha hafif ve daha az tehli keli bir hastalık, kunnıı.k-ı zibl \Hj (a.i.): süprüntü; gübre. zibr .Hj (a.i.c. : zübilr) : 1. mektup. 2. kitap. 3. yazı. zic �,j (a.i.c.: ziciit): astr. yıldızların yerle rini ve dolaşmalarını göstermek için hazırlanmış cetvel. {bundan çıkarılan neticeye "zayiçe" denir]. zidi(y] �]l.ıj (f.s.) : pas açıcı, cilıı.tayıcı, temizleyip parlancı. zide, zidet i.l;!j, •.l;!j (a.f.i.) : "artsın, çoğal sın, çok olsun!" manalarıyla dul ve temenni lerde bulunmak üzere kullanılır. Zidet fazlü hô ! : fazlı, bilgisi çok olsun!. Zidet kadrühô! : kadri, itibarı çoğalsın!... gibi. zifaf ..,jUj (a.i.) : gerdeğe g irme. Beyt-üz .zifif: zifaf evi; gelin odası. Hücre-i zifif : gerdek odası. Leyle-i zifaf : gerdek gecesi. zifif-hine ..:.la.1Uj (a.f.b.i.) : •genel ev, ran devuevi. zifin iJ� (a.i. zayfın c.) : misafirler, ko nııklar. (bkz: zuyilf). zift ..:.Jj (a.i.) : kara sakız, katrandan çıkarılan, kolay kınlan, az sıcakta eriyen kan, siyah, par lak bir madde olup en çok gemi kalafannda kul lanılır. zih •j (f.i.) : 1. kiriş. 2. yay kirişi. 3. kaytan, şerit. 4. kenar çizgisi. zihaf ..,jl.j (a.i.c.: zihaf/it): ed. ibarede uzun okunması lazımgelen bir sesli harfın vezin zaru retiyle kısa okunması. Meseli : "Ben neler çekmekteyim bilsen elinden ah senin" mısraındaki "ah" ın çekilmeyişi gibi. zihafit .::.lil.j (a.i. zihlifın c.): ed. zihaflar. zihim (a.i.) : 1. kalabalık, sıkışıklık. 2. darlık. (bkz: müzayaka). zi-hayit ..:.,4,,,,. e,ıl (a.b.s.) : canlı, yaşayan, yaşar. zih-gir � •j (f.b.i.) : ok atanların parmak larına geçirdikleri halka, yüzük. {kemikten, fildişinden ve boynuzdan yapılırdı]. zihi •l (a.s.) : "şu, bu" manasına gelen Arap çada müennes işaretidir. Hizihi: işte şu. zihi ı.,rAj (a.e.) : 1. ne güzel, ne hoş. 2. aferin, bravo!. (bkz: habbezi, hôşa). zihn ı:,.al (a.i.c. : ezhan) : zihin, anlama, bilme, unutmama kuvveti, hafıza. zihn-i mahdôd : dar zihin.
sarsan.
rı...;
zina-kiri zih nen U..j (a.zf.) : zihince, zihinde, zihinle, zihinden. zih ni, zih niyye �l , �l (a.s.) : 1. zihine ait, zihinle ilgili. Hesab-ı zihni : mat. akıldan yapılan hesap, f r. calcul mental. 2. i. [birincisi] erkek, [ikincisi] kadın adı. zih niyyat ..:.,�l (a.i.): zihne ait hususlar. zih niyye (..w.Aj (a.i.) : fels. akılcılık, ente lektüalizm: fr. intellectualisme. zih niyyet �l (a.i.) : düşünce, düşünce yolu, kafa, anlayış. zik � (a.i.): darlık, sıkınn. (bkz: dik). zik-ı maaş : geçimdarlığı. zik•ı nefes : nefes darlığı, nknefes. zik-ı sadr : göğüs darlığı. (bkz : usr-ün -nefes). zikir ,,lij (a.i. zeker'in c.) : erkekler. (bkz : zikdre, zükran, zükfir). zi- karabet �ı.,ı csj (a.b.i.) : bir kimseye babası veya anası tarafından MüslUmanlığı ilk kabule yetişmiş olan büyük ceddine kadar men subiyeti olan her hangi bir kimse. zikire .,,lij (a.i. zeker'in c.) : erkekler. (bkz: zikir' zükrıtn, zükur). zi-kıymet ..:...ı..:ı,l (Sl (a.b.s.): kıymetli, değer li, bahası yüksek olan. zikr ..,S..l (a.i.c. : ezkar): ı. anma, anılma. zikr bi-1-haxr : hayırla anma. 2. bildirme, bildirilme. Anif-üı;-zikr, Silif-üz-zikr : yukarıda adı geçen. Atiyy-üz-zikr: aşağıda zikrolunan. 3. Kur'ıtn-ı Kerim. (bkz : Fürkan, Hüdıt, Hitab, Kitab, Mushaf, Necm, Nur). zikr-i aleni: tas. dervişlerin tekkede yahut her hangi bir yerde toplu olarak zikrettnesi. zikr-i cehri : yüksek sesle yapılan zikr. zikr-i cemil: 1) güzelliğini, iyiliğini anma; 2) mekteplerde talebeye verilen mükaflit; 3) tas. Allah'ın adlannı anarak dua etme. Halka-i zikr: tekkelerde dervişlerin bir halka kurarak Allah'ın adım yadettikleri topluluk. zi kr-i hafi: gizli olarak yapılan zikr. zikr-i kalbi : sessiz olarak yapılan zikr. zikri ı.s..,S..l (a.i.): 1. anma, hattrlarna. 2. ibret, örnek. 3. öğüt. zilal J'il (a.s. zelil'in c.) : zeliller; hor ve hakir olanlar. (bkz: zullan). zi-1-hicce �I ı.sl (a.b.i.) : arabi aylannın on ikincisi olup, onuncu günü kurban bayra mına rastlar. [hacı olma töreni bu ayda yapılır]. zi-1- ka'de • ..ı.a.i..11 ı.sl (a.b.i.) ; arabi aylarının on birincisi. zille .Uj (a.i.): peygamber hatası. zillet ..:.Jl (a.i.) : hakirlik, horluk, alçaklık, aşağılık.
zillet•İ nefs: nefis alçaklığı. zi-1-yed J..:,11 csl (a.b.s.) : bir malı, bir gayri menkulü elinde tutan, malı -sahibi kendisi olsun veya olmasın- kullanmakta bulunan [kimse]. zilzal Jlj.lj (a.i.) : zelzele, sarsılma, deprem. (bkz: zelzal, zülzal). zilzil Jl.Jj (a.i.c.: zelwl): uzun etek. zimam rL.j (a.i.c. : ezimme) : yular, hayvan yutan. zimı'im rL.l (a.i.) : kendi tarafını koruma, gö7.Ctme. zimim-dar ,,ı.ı..L.j (a.f.b.s.c.: zimarn-dıtrıtn) : 1. yular tutan. 2. bir işi elinde tutan, idare eden, yürüten, yöneten. zimam-dirin ı:,1.., 1.ı..L.j (a.f.b.i. zimamdir'ın c.) : bir işi idare edenler, yürütenler, yöne tenler. zimam-dari cs..,1.ı..L..; (a.f.b.i.) : ı. zi�m darlık, yular tutma. 2. bir işi elinde tutma, iddre etme, yürütme, yönetme. zimem � (a.i. zimmet'in c.) : zimmetler, borçlar. zimemat ..:..ı.....:ı (a.i. zimem'in c.): borçlar. zimmet .::-j (a.i.c. :·zimem): 1. sahip çıkma, koruma zorunda kalma. 2. üst. üstte olan şey. 3. bir ticari kuruluşun borçlanmn topu. Be raet-i zimmet : suçsuz olduğu anlaşılarak temize çıkma. Beri-üz-zimme: suçsuz, ili şiksiz. Eh l-i zimmet : bir İslam devletinin himaye ve tabiiyetinde (uyruğıında) olan Müs lüman olmayan kimseler. Tebriye-i zimmet : aklanıp temize çıkma. zimmi ı.rl (a.s.i. zimmet'den) : İslam Devleti tebaasından olan ve haraç veren Hıristiyanlar, Yahudiler. (bkz: reaya). zin �:, (f.i.) : eyer [binek atlanna vurulan-]. (bkz: raht). Zir-i zin : eyer vurma. zinı'i' .L:.j (a.i.) : nikahsız çiftleşme. Veled-i zina: nikahsız birleşmeden doğan çocuk, piç. zinib "':'l:.j (a.i. zeneb'in c.) : kuyruklar. (bkz : eznab). zinabe �L:.l (a.i.) : [her şeyin] ardı, arkası. (bkz: zünabe). zinad .ıl:.j (a.i. zend'ın c.) : 1. çakmak demir leri; çakmaklar. zinı'id-ül-h acer : çakmak taşı. 2. anat. (zend'in c.): bilekler. zina-kar ,,ıs:u.; (a.f.b.s.) : zina eden, kanun suz çiftleşmede bulunan. zina- kiri ı.s,,IS:Uj (a.f.b.i.) : zina işleme, zam paralık. 1187
zincefr zincefr .,.4-ij (a.i.) : zencefre, civa ile kükürt karışığı bir çeşit kınmzı boya. zindan ı::,ı.ı.:..:, (f.i.) : 1. karanlık, yeraltı hapis hanesi. (bkz : mahbes, sicn). 2. pek karanlık, sıkıntılı yer. zindan-gir �l.ı.:.j (f.b.s.) : zindana konul muş, zindana atılmış. zindani ır'l.ı.:.j (f.i.) : 1. zindancı, zindan muhafızı. 2. zindana kapatılmış suçlu. zindaniyan ô4=al�j (f.i. zindani'nin c.): zin danlıklar, zindana kapatılan suçlular. zinde .�.:, (f.s.c. : zindegan) : 1. diri, yaşayan, canlı. 2. dinç, sağlam, güçlü kuvvetli. zinde-had J4 .�.:, (f.fi.): "yaşasın!". zinde-dar .JIJ .�.:, (f.b.s.) : gece uyumayan, uyanık kalan. (bkz : sfilıir). zinde-dil JJ .�.:, (f.b.s.) : yüreği Cat)lı olan, uyanık. zinde-gan ı::,�.ı.:.j (f.s. zinde'nin // c.) : zinde olanlar, diriler. zindegani ır'�.ı.:..:, (f.i.) : 1. dirilik, hayat. 2. yaşayış; geçim. zindegi ��.:, (f.i.): zindelik, dirilik, canlılık. zinde-rıld JJ.J • .ı.:..:, (f.b.i.) : müz. Türk mü ziğinde vaktiyle kullanılmış en az beş altı asırlık bir mürekkep makam olup zamanımıza kalmış nümunesi yoktur. zindik J:!�j (a.s.c. : zenadik, zenadıka) : zın dık, münafık, ahirete inanmayan, Allahsız. zinet �j (a.i.) : süs, bezek. (bkz : zib, ziver). zinhar, zinhar .Jt,....:..;ı.:, , .J�j (f.e.) : sakın! asla. olmaya, aman! zinhar-har .JI� .,�.:, (f.b.s.) : 1. aman dileyen. 2. sözünde durmayan adam. zi-n-niır .J.,.::JI ısj (a.s.) : nurlu. Zi-n-nfireyn ı>:!.J.,.::..ı I ısj (a.h.i.) : Hz. Os man. [Hz. Muhammed'in iki kızı ile evlendiği için bu ad verilmiştir]. zin-piış ,.),,; ı>:!.J (f.b.i.) : eyer örtüsü. zir�.:, (a.i.) : sazın en ince teli. zir ü bam : sazın en ince ve kalın teli. zir�.:, (f.i.) : 1. alt, aşağı. (bkz : taht). 2. tiz perde. zir-i ser: başın altı. zir-i zemin: yerin altı. zir Ü bala: aşağı yukarı, altüst. zir ü zeber: altüst. 2. tiz perde. zira � l j (f.e.) : çünkü, şundan dolayı ki. zira' t l_,j (a.i.c. : ziraat, zür'an) : 1. dirsekten orta parmak ucuna kadar olan bir uzunluk
ölçüsü. (bkz: endaze). [75 - 90 santim arasında değişen şekilleri vardır]. zira-i a'şari: metre. 2. Ay menzillerinden biri. zira-i amme : huk. [eskiden] altı kabza, yani yirmi dört miktarı olan arşın [bunun karesi; 576 parmaktır; arşına Türkiye'de : "zira-ı mi'mm" denir]. (bkz: zira-i kisra). zira-i kirbasi: huk. [eskiden] yedi kabza, yani yirmi sekiz parmak miktarı olan arşın. [bezlerde, kumaşlarda kullanılır]. zira-i kisra : huk. [eskiden] yedi kabza, yani yirmi sekiz parmak miktarı olan arşın. [buna: "zira-i melik" de denir). (bkz: zira-i kirbasi). zira-i mesaha : yedi kabza ile bir dikili par mak miktarı olan ve arazide kullanılan bir arşın. zira-i mi'mari : kalfa ve dülgerlerin kul landıkları yirmi dört parmaktan ibaret bir uzun luk ölçüsü. ziraat ..::.,1,..,.l .)j (a.i. zira'ın c.) : zirfilar, uzunluk ölçüleri. (bkz : zür'an). ziraat .:.wı 1 .Jj (a.i.) : ekincilik, çiftçilik, •tarım. (bkz : filahat). EhJ.i ziraat : çiftçi. ziraat-i mütenavibe : zir. topraktan çok mahsul almak için o toprağa nöbet ile türlü ekin ekme usulü. ziraat ..::.,1,..,.l .)j (a.i. ziraat'ın c.) : ekincilikler, çiftçilikler, •tarımlar. Ehl-i ziraat : çiftçiler. zi-rahm f'""".J ısj (a.b.i.) : nesebi akraba, soy dan gelen akraba. zi-rahm-i mahrem: huk. [eskiden] nikah ları haram olan nesebi akraba, nikahlanmaları şer'an haram olan kimseler. [usul, füru', oğlan ve kız kardeş ve bunların evladı, amca, hala, teyze, dayı gibi Amca, dayı ve teyzenin evladı zi-rahm ise mahrem değildir]. zirai ı.r'ı ., .:, (a.s.) : ziraate ait, ziraatle ilgili, •tarımsal. ziraiyye ,4.ıd .) j (a.s.) : ["zirai"nin müen.]. (bkz: ziraıj. zir-bend ��j (f.b.i.) : kuşak kemer, kayış. (bkz : nitak). zir-dest ..::..ı.wJ�j (f.b.s.c. : zir-destan) : el altındaki ahali, el altında bulunan aciz [halk]. zir-destan ôl;;......J.J-:!j (f.b.s. zir-dest'in c.) : el altındaki halk, acizler. (bkz: maiyyet, tebaa). zire ·�.:, (f.i.): kimyon. zir-efkend JJS.il �:, (f.b.i.) : müz. Türk müziğinin en eski mürekkep makamlarından biri. Son asırlarda pek çok kullanılmış veya hiç kullanılmamıştır. Gazi Giray Han'ın darb-ı fetih usuliindeki 5 haneli peşrevi ile sengin semili usulündeki 5 haneli saz semaisi, makama nümunedir. Umumi çatısı itibarıyla zir-efkend şöyledir : mahur, ruh-nüviiz, çargah, aşiranda sabii. Makam umumiyetle inici olarak seyreder
1188
r
ziyade-i münfasıla-i mütevellide ve geniş ölçüde müşterek seslerden istifade ederek geçkiler yapar; anbitüsü en geniş makamdır. Yayılan makamlardan bazılarında fazla kalındığı gibi, bazılarının dizilerinden birkaç ses arzı da kafi görülebilir. Bu Türk müziğinin en mürekkep makamında, muhtelif muvakkat ve asma kararlar yapılır, nihayet saba'nın şeddi ile hüseyni aşiran (mi) perde sinde durulur. Donanımına mahür'un "fa" küçük mücenneb d iyezi konulur ki, ruhnüvaz'da da müşterektir. Aynca nota içeri sinde lüzumunda yapılacak ana makama ait ta'dfüit şöyledir : ruhnüvaz için "re" bakıyye diyezi, çargah için "fa" bekar, aşiran'da saba için "si" koma bemolü, "la" bakıyye bemolü, "fa" bekar ve "fa" bakıyye diyezi ("si" bekar ve "mi" bakiyye bemolü de kullanılabilir). Güçlü ler : rast (sol) (mahılr'un durağı, çargah'ın güçlüsü aşiran'da saba'nın güçlüsü), çargiih (do) (çargah durağı), neva (re) (miihür'un güçlüsü), pfiselik (si) (ruhnüvaz'ın güçlüsü) (ruhnüvaz'ın durağı olan hüseyni aşiran (mi), son durak ile müşterektir). zir-efkend-i büzürg : müz. Türk müziğinde vaktiyle kullanılmış en az beş altı asırlık bir mürekkep makam olup zamanımıza kalmış nümfinesi yoktur. zir-efkend-i kôçek: 1) küçük zirefkend; 2) müz. Türk müziğinde vaktiyle kullanılmış en az beş aln asırlık bir mürekkep makam olup za. manımıza kalmıf nümünesi yoktur. zir-efken-i rumi : müz. Türk müziğinin vaktiyle kullanılmış en az iki buçuk asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış nümfinesi yoktur. zirek ..!l >:!j (f.s.) : zeyrek, anlayışlı, uyanık. (bkz : zekı"). zireki �>:!j (f.i.) : zeyreklik, anlayışlılık, uyanıklılık. zirin Z>·f>=j (f.s.) : alttaki, aşağıdaki. zirişk ..tl...!.., ,,; (f.i.) : bot. kadın tuzluğu, anber baris, lat. berberis vulgaris. zirişkiyye �., j (a.i.) : zirişk'e benzeyen •bitkiler sınıfı. zirkeş-haveran uı ., _,ı.... ..;.s. ., j (f.b.i.) : müz. Türk müziğinde vaktiyle kullanılmış en az beş altı asırlık bir mürekkep makam olup zamii nımıza kalmış nümunesi yoktur. zirkeş-hüseyni � ..;.s.>:! .; (f.a.b.i.) : müz. Türk müziğinde vaktiyle kullanılmış en az yedi asırlık bir mürekkep makam olup zamanımıza kalmış nümOnesi yoktur. zir-keşide •�>:! .:, (f.b.s.) : 1. aln çekil miş. 2. müz. Türk müziğinde vaktiyle kul lanılmış en az beş altı asırlık bir mürekkep makam olup zamanımıza kalmış nümOnesi yok tur.
zirnihi � ., .; (f.s.) : zırnık renginde olan, sarı renkli. zi-rüh C:-'-' "'l (a.b.s.): canlı. zir ü zeber ._Hj .., >:!j (f.zf.): altüst. zirve ._,.,l (a.i.) : doruk, bir şeyin en yüksek noktası, tepesi. [kelime anatomide de kul lanılır]. zirve-i cebel: dağ tepesi. zi-san'at � J..Jj (f.b.s.) : çabuk erişen, çabıık yetişen. zıld-sir � J..J:, (f.b.s.) : 1. bir şeyden çabıık doyup usanan. 2. faydasız. 3. kötü huylu. zud-ter .,.:. JJj (f.b.s.): daha çabuk, daha tez. zu-erbaat-il-adla' t�'lı'I � ..,ı ..,l (a.b.i.) : geo. •dörtgen, fr. quadrangle. zıl-erbaat-il-vücôh .,.,.,,Jı �., ı Jl (a.b. s.): geo. •dörtyüzlü, fr. tetraedre. zıi-esmir-ı lahmiyye � .;WI ..,l (a.b. i.) : bot. yuvarlak, göz gibi meyvalan olan •bitkiler. zufr ..,.U. (a.i.c. : ez.far): tırnak. (bkz: uzfür\ zufr-i mültehim : bek. ayak başparmak tır naklarının ete gömülmesi hfili. zufri cs.,.ı.Jiı. (a.s.): 1. tırnağa ait, tırnakla ilgili. 2. nmak gibi olan, tırnaklaşan. zô-fünün ı:,.,.:u.,:ı (a.b.s.) : fenler sahibi, bilgi sahibi, bilgili. zô-haddeyn &:!.ı.a. ..,:ı (a.b.s.) : mat. iki terimli, fr. binôme. zu-hadd-i kesire .� .ı.a. ..,l (a.b.s.) : mat. •çokterimli, fr. polynôme. zfı-hadd-i vihid .ı..1.., .ı.a. ..,.:ı (a.b.s.) : mat. •birterimli, fr. monôme.
..,..,�..,:ı
zıirbi-yane zuhariyye "-:;!.,Ly.l. (a.i.) : sarma, pehlivanlann yapnkları bir oyun. [güreşçi, kendi ayağını arkasında bulunduğu hasmının ayağının iç tarafına sokup dolaması}. zô-hazz .ı.ı..... -,l (a.b.s.) : nasibi olan, kısmetli. (bkz : vaye-dar, vaye-mend). zuhr .,al (a.i.) : ihtiyaç zamanı için alınan ve saklanan şey. [en çok maneviyatta kullanılır: a'mal-i saliha insanın zuhrudur]. zuhr .,,..J. (a.i.c. : azhar) : öğle, öğle vakti. Ba'de-z-zuhr : öğleden sonra. Kable-z •zuhr : öğleden önce. Salat-üz-zuhr : öğle namazı. Vakt-i zuhr : öğle zamanı. zuhri (S.,,..Ji. (a.s.) : öğleye ait, öğle ile ilgili. (bkz : zevali). zuhruf ..J-,.,a,j (a.i.c. : zeharif) : 1. altın, salıte zinet. 2. yalancı süs, gösteriş, yaldız. zO-hudud-i kesire •� J-,.ı.o. -,l (a.b.s.) : mat. •çokterimli, fr. polynômes. zuhur .,..,,...ı. (a.i.) : görünme, meydana çıkma, başgösterme, türeme. NAgeh-zuhıir : ansızın, vakitsiz oluveren. Nev-zuhıir : yeni çıkma, moda, yeniyetme. zuhurat ..:.ı .,..,,...ı. (a.i.c.) : hesapta olmayan, umulmadık hadiseler, rastlayış. zuhuri