İnsan ve Hayvanlarda Duyguların İfadesi

Table of contents :
1
2

Citation preview

CHARLES DARWIN

İNSAN VE HAYVANLARDA DUYGULARIN İFADESİ

© Bu kitabın çeviri hakkı GÜN YAYINCILIK Limited Şirketi'ne aittir.

Baskı : Eren Ofset Dizgi : GÜN Yayıncılık Ltd. Şti. Cilt : Engin Mücellit Kapak : GÜN Yayıncılık Ltd. Şti. Kapak Baskı : Tatlıdil Ofset

-

GÜN YAYINCILIK Limited Şirketi Cemal Nadir Sokak Eser İş Hanı No: 44 Tel: (212) 511 81 89 - 512 73 Ol - 513 80 20 Fax: 526 94 39 [email protected] - Cağaloğlu ! İSTANBUL

CHARLES DARWIN

İNSAN VE HAYVANLARDA DUYGULARIN İFADESİ Çevirmen: Orhan Tuncay Giriş, Sonuç ve Yorum bölümleri; Paul Ekman Çizim ve fotoğraflar; Phıllıp Podger tarafindan·.yapılmıştır.

l8J

GÜN YAYINCILIK LİMİTED ŞİRKETİ İSTANBUL/ 2001

İÇİNDEKİLER İnsan ve hayvanlarda duyguların ifadesi - Değerlendirmeler ................ 7 Teşekkürler ........................................................................................ 11 Resimler ve şekiller ........................................................................... 13 Üçüncü baskı için önsöz - Paııl Ekman ............................................... 15 İkinci baskı için önsöz ....................................................................... 21 Üçüncü baskıya giriş - Paul Eknıaıı .................................................... 22 İçindekiler ve ilk baskıya önsöz ........................................................ 39 Charles Darwin - ilk baskıya öıısöz ...................................................... 42 Bölüm: I - İfadenin genel ilkeleri ..................................................... 67 Bölüm: il - İfadenin genel ilkeleri- devam ediyor .............................. 88 Bölüm: III - İfadenin genel ilkeleri - sonuç .................................... 101 Bölüm: IV - Hayvanlarda ifade yolları ........................................... 120 Bölüm: V - Hayvanlarda özel ifadeler ............................................ 147 Bölüm: VI - İnsanlarda özel ifadeler - acı çekmek l'e ağlamak .......... 175 Bölüm: VII - Keyifsizlik, endişe, üzüntü, neşesizlik, ümitsizlik ... 204 Bölüm: VIII - Sevinç, keyif alma, sevgi, ince duygular, bağlılık .. 222 Bölüm: IX - Düşünme, düşünceye dalmak, kötü durum, küskünlük, azim .............................................................................. 245 Bölüm: X - Nefret ve kızgınlık ....................................................... 259 Bölüm: XI - Hor görmek, küçümsemek, iğrenmek, suçluluk, gurur, vs, çaresizlik, sabır, onaylamak ve olumsuzlamak ............... 274 Bölüm: XII - Hayret, şaşkınlık, korku, dehşet ............................... 301 Bölüm: XIII - Kendine dikkat göstermek, utanç, çekingenlik, alçak gönüllülük: yüz kızarması ...................................................... 332 Bölüm: XIV - Son cümleler ve özet ............................................... 366 Sonuç - Duygusal ifadeler evrensel midir? Tartışmanın kişisel tarihi - Paul Ekman ............................................................................ 382 Ek: 1 - Charles Darwin'in arkasından - T. H. Hu.tley ........................ 414 Ek: il - Kitaba değişiklikler - Paııl Ekman ....................................... 417 Ek: 111 - Fotografçılık ve duyguların ifadesi - Plıilfip Prodger ........ 419 Ek: IV - Baskıların yönleri üzerine notlar - Plıiffip Prodger ve Paul Ekman ....................................................................................... 433 ·

5

Ek N için referanslar ...................................................................... 438 Ek: V - Resimlerin karşılaştırması - Phillip Prodger ......................... 439 Ek: VI - İl.le baskı indeksinden ana kelimeler listesi ....................... 447 Notlar .............................................................................................. 454 İndeks ............................................................................................. 482

6

İNSAN VE HAYVANLARDA DUYGULARIN İFADESİ (DEĞERLENDİRMELER)

CHARLES DARWİN 1809 yılında, Shrewsbury şehrinde bir doktor çocuğu olarak dünyaya geldi. Aynı zamanda Erasmus Darwin ve endüstrici Josiah Wedgwood'un da torunuydu. 1825 yılında Edin­ burgh Üniversitesi'ne girdi. 1827 yılında Christ College Cambridge okuluna geçiş yapana kadar burada tıp okudu. 1831 yılında, Darwin Beagle araştırma gemisiyle Güney Amerika'ya gitti. 1836 yılında geri döndü ve 1839 yılında Joıırnal of Researches iııto the Geology and Natura[ History of Various Coııntries Visited by H.M.S. Beagle adlı eserini yayınladı. 24 Kasım 1859 yılında ise On the Origin of Species by Means of Natııral Selection adlı büyük eseri yayımladı. Başarı anında geldi. 1250 adetlik ilk baskı gününde tükendi. Tlıe Descent of Men, aııd Selection in Relation to Sex (1871), adlı eserinde Darwin, sekse bağlı seçim üzerine kurduğu, insanların daha yüksek atalardan gelmiş olduklarına ait kuramım ortaya koydu. Bir yıl sonra The Exp­ ression of the Emotions in Man and Aııimals yayımlandı. 1881 'de bu­ nu The Ejfects of Cross aııd self Fertilization çf Vegetable Mould Through the Actioıı of Worms izledi. Bir kalp krizi sonucu 1882 de öl­ dü ve Westminster Abbey'e gömüldü. PAUL EKMAN San Fransisko'da University of California'da P siko­ loji profesörlüğü görevini yürütmektedir. Darwin aııd Facia/ Expression ve The Nature of Emotion adlı kitapların editörü ve Telliııg lies: Clues to Deceit in the Marketplace, Politics and Marriage adlı kitabın yazarıdır. Değerlendirmelerden birkaçı daha· 'İlginç ve tutkulu... Uzun zamandır, ifade biçimlerinin neden belli bir formda oluştuğunu araştıran tek bilim adamı, çünkü bu sorusunun daha kapsamlı gelişim kuramları ile ilişkisi var. Bu yüzden hayvanların duygusal dünyası üzerine zaman ayırması ve bunu muhteşem ve kolay okunabilir bir tarzda kaleme almasının nedenleri de aynı. Bu unutulmuş eserin yayımlanması kışkırtıcı bir biçimde önemli, şaşırtıcı ve taptaze.' CARL MACDOUGALL, Scotlaııd on Suııday

7

'Anlaşılır bir yazı, modern bilim tarafından güçlüklerle geliştirilebi­ len gözlem ve sentezlerin açık bir yazım biçimi. .. Örneğin Darwin bir ka­ bus esnasında gözleri kamaşarak uyanıyor, ve bunu niye yaptığını düşünü­ yor. .. bu önemli yapıtında daha önemli bir iş yapmakta, etrafımızı çevre­ leyen dünyayı anladığımızı sandığımız temel taşları yerli yerine koyuyor. Olan ilişkileri anlatıyor ve her birimizin derinlerde düşünülebilecek en ge­ niş biçimde atalarımızın izlerini taşıdığını gösteriyor.' DAVID ROBINSON,Scotsman 'Bir şaheser'

Evening Standard

'Bu Darwin'in büyüleyici gözlemler, kışkırtıcı kuramlar ve önemli fotoğraflarla dolu en kolay okunabilir eseri. Bu muhteşem yeni baskı, değerini yitirmemiş ve ilk yayımından 125 yıl sonra hala geçerli olan Darwin 'in şaheserine yeni nesil okuyucular kazandıracak.' OLİVERSACKS 'Darwin'in gözlemlerin gücü üzerinde bir gezintisi, eserinde de­ ğişik renklerin karışımını veriyor. Edebi ve kendi çocuklarının eğlen­ celi suç anıları kendi notlarına göre yeniden gözden geçirilmiş. Olağa­ nüstü güzel bir kitap.' Gııardian, Tlıe Lisı 'İfade etme kavramı Freud'a kadar uzanır ve Freud'un yaklaşım­ larının eski değerini kaybetmesinden sonra bile bı1 hala insan psikolo­ jisini aydınlatan önemli kavramlardan birisidir.' RICHARD DAWKINS 'Bu Darwin'in eserinin muhteşem bir düzenlemesi ve ana metin içerisinde açıklayıcı paragraflar içeriyor. Bu paragraflar Darwin'in tar­ tıştığı konular hakkında bilimsel düşünceleri özetliyor. . . Duygu ve düşüncelerindeki deha, onun konularla ilgili doğru sonuçlara varması­ nı sağlıyor. The Expression of the Emotions adlı kitabında, biyoloji öğ­ retirken, yüz kızarması, göz gülümsemesi, parlayan göz ve çatılmış kaş üzerinde nasıl düşünülmesi gerektiğini anlatıyor. Böylece onun gelişim kuramı güzelliğin derinliklerine gizleniyor.' GALENSTRAWSON, Financial Times

8

'Paul Ekman'ın katkılan kitaba kendi özellikleri olan yeni bir ya­ pı kazandırıyor. Hemen her sayfaya dağılmış olan yorumları, araştırma sonuçlarının bugüne kadar getirilmiş olan kayıtlarını ortaya koyuyor.' IAN HACKING, TLS 'Oldukça özgün ...Darwin'in yazım gücü tüm eserde parıltı saçı­ yor, her tür duygusal ifadeyi açıklama çabası da takdire değer: neden yüz kızarması utangaçlıkla ilişkilidir? Konsantre olurken neden du­ daklarımızı sıkarız? Fakat Darwin'in özgün açıklamaları bugünün çağdaş bilimsel çerçevesine oturtulmaktadır. Yorumlar metin içersine daraltılmış paragraflarda yapılmaktadır ve bu Darwin ve modem bilim arasında geçen bir diyalogun etkisini yaratmaktadır...ateşli Darwin uz­ manları için gerekli bir kitap.' SIMON BARON-COHEN, Natııre 'Keyifli'

MICHAEL WHITE, Mail on Sunday

'Dehşet verici fotoğraflar, etkileyici. Phillip Podger'in bilimsel fotoğrafçılığın başlangıcı ile ilgili muhteşem yazısı da dahil olmak üzere, ekler de muhteşem ... Ekman, Darwin'in bu kitabı için uygun bir mirasçı.' STEVEN PİNKER, Science 'Darwin'in büyük ve öncü araştırması. ..muhteşem' TOM LUBBOCK, Evening Staııdard 'Evrensellik üzerine muhteşem bir eser. .. aynı zamanda Philip Prodger'in yakın araştırmalara dayalı, kitap fotoğrafları üzerine tartış­ maları ... çok yararlı yorumlar. Bence bu kitabın -esas bayüsü insanı kavrama yönteminde ortaya çıkıyor. Adının doğal seçilim kavramı ile özdeşleştirildiği devirlerde, Darwin'in gözlemci bilim adamı özelliği kolaylıkla unutulmuştu.' LAURENCE HURST, New Scieııt ist 'Düzenli ve güçlü sonuçları ile Expression güzel bir kitap.' MAGGIE GEE, Telegraph

9

'Tartışmasız ilk popüler bilim kitabı ve içinde fotoğraflar olan ilk kitap ... bir baş yapıt' Venue 'Şaheser bir çalışma... bir çok gözlem, büyük bir kitap' PETER EVANS, Science No»', Radio 4

10

TEŞEKKÜRLER Bu kitabın yeni baskısı için bir önsöz yazmamı öneren ve eser o­ nun zihninde ilk olduğu biçimden daha başka boyutlara geliştikçe hiç heyecanını kaybetmeyen HarperCollins Editötü Philip Gwyn Jones'e müteşekkirim. HarperCollins'deki diğer editörüm olan Toby Mundy'e sabn ve bu projeye olan aşın bağlılığı nedeniyle müteşekkirim. Lond­ ra'da 1995 baharında çalışmamın ilk aşamalarında, London School of Economics'den Helena Cronin' e, cesaret verme, kışkırtma, Darwin uzmanlarına tanıştınlmam ve diğer birçok kaynaklara ulaşmam konu­ larında yardımlarından dolayı borcum büyüktür. Bana yardımcı olan Kalifomiya Üniversitesi'ne ve 40 yıldan beri çalışmalarıyla bir numa­ ra olan US National Institute of Mental Health'e (Research Scientiest Award MH06092) Teşekkür ederim. Carnbridge Universitesi Kütüphanesi El Yazmaları Bölümü'nde çalışan görevliler bana çok yardım etti. Özellikle sabırlı ve yardımse­ ver bölüm yöneticisi Godfrey Waller ve Darwin Yazılan projesinden Joy Harvey çok yardımcı oldular. Projenin eski yöneticisi Jon Top­ ham, bana önemli ip uçlan verdi. İncelemek istediğim Darwin arşiv­ lerinin hemen hepsinin onun tarafından incelenmiş olduğunu anladı­ ğımda, Philip Prodgerle tanışma şansını yakaladım. Expression ile il­ gili resimlerin başka birisi tarafından da incelenmesi beni şaşırttı. Bir çok konularda Phillip'in bana yardımı oldu. Eklerde bu kitap için yazdıklarını okuduğunuzda onun değeri anlaşılacaktır. Cambridge seyahatlerimde St. John's Yüksekokulu'nda beni misafir eden ve ki­ tap hakkında motive edici konuşmalarıyla bana eşlik eden Robert Hinde'ye teşekkür ederim. Bana bu proje için verdikleri cesaretten dolayı John Maynard Smith, W. John Smith ve Don Symons'a da te­ şekkür ederim. Bir çok Darwin uzmanı, giriş ve sonuç bölümleriyle yorumlan okuyacaklarını belirttiler: Janet Browne, Michael Ghiselin ve Richard. Burkhardt. William Irwin, Harriet Oster, Kari Heider ve Paul Kaufman anlam açıklayıcı bir çok önerilerde bulundular. Nancy Etcoff ve Hele­ na Cronin yazılarımı iki kere okuma ilgi ve inceliğini gösterdiler ve ileride bir kere daha seçilmiş bölümleri okuyacaklarını söylediler. Eşim Mary Ann Mason yazdıklarımı defalarca okudu ve sonuç bölü­ münde anlatılan hikayenin daha fazlasını dinlemek isteyerek beni yü-

11

reklendirdi. Oxford'daki editörüm Joan Bossert'e yazım şeklimi geliş­ tirmemde etkili olan fikirleri için teşekkür ederim. Yirmi yıldır sekreterim olan Wanda Matsubayashi, yine çalışma­ mın tamamlanmasında önemli bir rol oynadı: Darwin yazımının düzel­ tilmesi, yeni materyallerin konulması, resim ve dipnotların yerleştiril­ mesi önemli bir görevdi. Harriet Oster'e ve Vernnique Haynal'a Fransızca'dan çeviriler için; Peder Moses ve M. Nagy'e de Latince'den çeviriler için teşekkür ederim. PAULEKMAN San Francisco Ekim 1996

12

RESİMLER VE ŞEKİLLER 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32

Yüz kasları çizimi, Sir C. Beli ............................................ 63 Yüz kasları çizimi, Henle .................................................... 64 Yüz kasları çizimi, Henle .................................................... 64 Küçük köpek masadaki kediyi izliyor ................................. 8 1 Bir köpek diğerine saldrrgan amaçla yaklaşıyor ................. 90 Zihnin aynı anda alçak gönüllü ve sevgi dolu durumu ....... 90 Yarı saflcan çoban köpeği .................................................... 9 1 Aynı köpek sahibini seviyor ................................................ 92 Kedi, vahşi ve savaşa hazrr .................. .............................. 94 Kedi, sevgi dolu bir durumda ............ ............................... 94 Kirpinin ses üreten kuyruk titreşimler ı ............................. 130 Bir köpeği yavrularından uzaklaştırmaya çalışan bir tavuk ..... 133 Davetsiz misafrrden uzaklaşan bir kuğu ........................... 134 Hırlayan bir köpeğin başı .................................................. 148 Köpekten korkan bir kedi .................................................. 158 Cynopitlıecııs niger, sakin bir konumda ............................ 165 Aynısı, sevilmekten hoşnut bir halde ................................ 165 Huzursuz ve somurtkan bir şempanze .............................. 169 Duchenne(yeni) ................................................................. 181 Duchenne(yeni) ................................................................. 182 Hogarth(yeni) .................................................................... 264 Alaycı kadın ...................................................................... 270 Darwin ve oğlu W illiam, 1842 (yeni) ............................... 286 Duchenne(yeni) ................................................................. 302 Şaşrrmış insan ................................................................... 309 Deli kadın .......................................................................... 318 26 numaralı şeklin yapıldığı fotoğraf(yeni) ...................... 320 Korku ................................................................................ 323 Şekil 28'in yapıldığı 61 numaralı Duchenne resmi (yeni) ..... 324 Daha önce VII numaralı resimdeydi ................................. 325 Dehşet ve ıstrrap .................................................... ,........... 329 Şekil 31 'in yapıldığı 65 numaralı Duchenne resmi(yeni) ...... 329

13

BASKILAR BASKI I S. 178 BASKI il S. 208-9 BASKI III S. 226-27 BASKI IV S. 253 BASKI V S. 267 BASKI VI S. 277 BASKI VII S. 287-88 İlk baskıda fotoğrafların altında aşağıdaki not yer almaktaydı: P .S. Bu yedi baskı, orijinal negatifler yerine fotoğraflardan üretil­ miştir. Bunun sonucu olarak çok net olmayabilirler. Y ine de sadık kop­ yalardır ve bu nedenle çok dikkatle de yapılsa, yerlerine geçebilecek çizimlere göre olan üstünlükleri açıktır. Ek 5, Resimlerin karşılaştırması, her resmin ilk baskıda nerede geçtiği hakkında ve resimlerin yönelişleri, yapımcısı ve yapılış biçimi konusunda açıklamalar getirmektedir.

14

ÜÇÜNCÜ BASKI İÇİN ÖNSÖZ PAUL EK!vlAN

Bu baskı Expression of the Emotions in Man and Animals adlı kitabın şimdiye kadar baskısı yapılan en geniş sürümüdür. İlk orijinal baskı 1872 de gerçekleşmişti. Expression' un ikinci baskısı (Darwin gibi ben de kitabın adını kısaltarak kullanaca. ğım) oğlu Francis tarafından gerçekleştirildi. Kitapta Charles 'in ikinci baskıda görmeyi isteyeceği değişiklikler ve yeni bilgiler vardı. Ancak yayımcı John Murray ilk baskının tüm kopyaları tükenene kadar ikinci baskıyı yapmadı. İlk 4 ayda ilk baskı 4000 adet gibi inanılmaz bir satış miktarına ulaştı. Ancak sonra, yazışmalarından da görülebileceği gibi, ne Darwin'in ne de ya­ yımcısının anlayabildiği bir biçimde satışlar düştü. B ana göre İngiltere'de bu kitaba sahip olmak isteyen herkes, bu sürede bir kopya satın almıştı. Bu kitap hem iyi tanıtılmış, hem de popüler bir konuda kaleme alınmıştı . Üstelik Descent of Man gibi önemli bir kitabı yazan popüler bir yazarın bu kitabından bir yıl sonra yayımlanıyordu.* 1 İkinci baskı 1 889 da Charles Darwin öldükten yedi yıl son­ ra piyasaya sürüldü. Bundan sonra kitabın İngilizce ve diğer dil­ lerde birçok yeni baskısı yapıldı. İkinci baskının önsözünde Francis Darwin kitabın babasının istediği değişiklikleri içerdiği­ ni açık bir şekilde belirtmesine rağmen, bu baskıların hepsi de ilk baskının tekrarlanydı. ** Böylece ikinci baskı, Darwin yayın-

* Teknik kapsamlı veya kaynak gösteren dip notlar kitabın arkasında yer almaktadırlar. B unlar numara sırası takip etmektedir. Bunun gibi, okuyucunun anında ilgisini çekecek olan açıklamalar sayfa altında yapılmaktadır. ** İngilizce bulunabilecek yegane baskı i965 yılında Chicago Üniver­ sitesi tarafından yayımlanmıştır. B u bir kopya olup ilk yayımın orijinali değildi. Darwin' in orijinal Amerikan yayınevi D. Appleton and Company ilk baskısı yeniden düzenlediler ve bu 1 897 ikinci baskı Appleton sürümünün kopyası oldu.' 15

lan listesi içerisinde olmasına rağmen, çok az tanındı 2 • (Barret ve Freeman'ın, Pickeriııg and Chatto: Works of Daıwiıı baskı­ sında bu eserin ikinci versiyonu yer almakla birlikte, bu eser çok pahalıdır). Bu baskıda, ilk baskıdan yayıncı tarafından seçi­ len, Darwin'e ait olmayan bilgiler vardır. B u üçüncü kitap en belirleyici olanı olarak kabul edilebilir, çünkü Darwin'in istediği ancak oğlunun ikinci baskıya koyma­ dığı değişiklikleri içermektedir. Daha önceki baskılara göre da­ ha çok Darwin yazımları ve resimler içermektedir. Darwin'in yayımcısı ve başkaları ile yaptığı yazışmalara ve Cambridge Üniversitesi Kütüphanesi El Yazmaları bölümü arşivlerinde bu­ lunan kitaptaki kendi notlarına bağlı olarak söyleyebilirim ki, bu baskı Darwin'in arzuladığı biçimdedir. B askı sonrası bazı kritiklere bağlı olarak bazı bölümleri yenilemiştir. Aynca yaz­ dıkları hakkında başkalarının da bilgilerini bu kitaba dahil et­ mek isteğindedir. Expression' ın Darwin ' e ait orijinal kopyası incelendiğinde Francis Darwin'in yayımlattığı baskıya göre ikinci baskıda yapmayı istediği tüm değişikl ikler görülebilir. Bulgularıma göre Francis babasının istediği bazı değişiklikleri atlamıştı. Onları yeniden düzenledim. Çok önemli olmamaları­ na rağmen, Charles Darwin' in isteklerini tam yerine getirmek istedim. (Ek 2, Eserde ilk ve ikinci baskı arasında var olan deği­ şiklikleri yansıtmaktadır.) İkinci baskıda, Francis Darwin yeni bilgileri dip not olarak yayımlamış ve ilk baskının dip notlarından ayn tutmak için de paranteze almıştır. Genellikle bunlar babasının arzu ettiği deği­ şikliklerdir, ancak Francis az da olsa kendi isteği ile bazı bilgiler eklemiştir ve bunları babasının arzu ettiklerinden ayırmaıruştır. Bunları ayırabilmemin tek yolu notlarla tarihlerin bazen yan ya­ na yazılması ile olabilmiştir. Charles Darwin'in ölüm tarihi olan 1882 den sonra tutulan notlar ona ait olamayacaktır. İkinci baskıda sayfa altları oldukça dağınıktır, çünkü bura­ da hem ilk baskının hem de ikinci baskının dip notları yer al­ maktadır. Bunların çoğu okuyucuların Darwin'i okurken bak1 ı;

mak istemeyecekleri, yüzyıl eskiye dayanan bilgileri referans olarak almaktadır. Referans bilgilerini her iki baskıdan toparla­ yarak kitabın arkasına koydum. İkinci baskı referansları tırnak içersinde verilmiştir. İkinci baskıda bazı yazım hatalarına rastla­ dım. Bazıları ilk baskıdan tekrarlanmıştı, bazıları ise yeniydi. Ümit ederim ki şimdi hepsi düzelmiştir. 4 Bu kitaba ait olabilecek diğer bilgileri de yayımlamakta kendimi özgür buldum. Örneğin, Bölüm XI de Darwin oğlunun yüzündeki suçluluk ifadesinden bahseder ve iki yıl yedi ay son­ ra bu küçük suç ortaya çıkar. (s. 285) Darwin bu suçun ne oldu­ ğundan, hatta çocuğunun cinsiyetinden bahsetmez. B ence bun­ l arı ortaya çıkarmak sadece ilgi çekici değil aynı zamanda önemli de. Olayı daha yakından öğrenecek olan okurlar, hangi dürtülerin çocuğu bu duygu hali içine soktuğunu daha iyi anla­ yabileceklerdir. Şanslıydım. Darwin çocuklarını gözlemlerken notlar almıştı. İlk çocuğu William ile ilgili bu notlara bakarken O zaman işlenen suçun tam ve ilginç açıklamasını yakaladım. Bunu Bölüm XI' de bulabilirsiniz. (s. 285)5 Expression'da yer alan bir çok gözlem ve açıklamalar çağ­ daş bilim tarafından da doğru olarak kabul edilmektedir. Bazıla­ rının artık yanlış olduğunu biliyoruz, diğerleri üzerinde de bilim adamlarının tartışmaları devam etmektedir. Sonuç bölümünde Darwin tarafından incelenen önemli konulardan birisinin çağdaş yorumundan bahis açtım- yüz hareketlerinin evrensel olması konusu. Darwin'in kitabına bağlı olan bazı özel konulan okurun kitabın sonuna kadar beklemek istemeyeceğini düşünerek, yo­ rumlarımı ilgili sayfalarda yaparken, bana ait olduğunu açıkça göstermek amacı ile bunları yazıdan ayırdım. Darwin'in örneği­ ni izleyerek, yorumlarımın içerisine Darwin'in konulan üzerin­ de çalışan bilim adamlarının görüşlerini de kattım. Linda Cama­ ras, Suzanne Chevalier-Skolnikoff, Roger Crumley, R. Andrew Cuthbertson, Richard Davidson, Daniel G. Freedman, David Heiden Jerome Kagan, Dacher Keltner, Eric Klinghammer, Ro­ bert Levenson, William Mason, Harıiet Oster, Sue Parker, Step-

17

han Proges, Phillip Podger, Willibald Ruch, Klaus S cherer, Amotz Zahavi, ve Philip Zimbardo. Bazen bana yazdık.lan ma­ teryali olduğu gibi aldım. Diğerlerini yeniden şekillendirdim. Charles Darwin'in ardından Thomas Huxley tarafından ele alı­ nan ve Journal of Nature için yazılmış olan muhteşem makaleyi de Expression'un ekleri arasına aldım (Ekl). Darwin, kitabını resimlerle süsleyen ilk bilim adamların­ dan. Kitabın sonunda İngiliz sanat tarihi bilimcisi Phillip Prod­ ger tarafından ele alınmış ve Darwin'in resimleri kullanış tarzı­ na ait mükemmel bir yazı var (Ek3). 6 Bu baskı, resimler açısın­ dan da diğer baskılara göre daha çok tamamlanmış. İlk ve ikinci baskılarda bir çok fotoğraf olmasına rağmen, üç kez fotoğraf yerine, esinlenerek yapılmış baskılara rastladım. Nedenini Dar­ win'in yazışmalarından öğrendim. 1 0 Mayıs 1 87 1 de Darwin yayımcısına şöyle yazmıştı : 'Fo­ toğraflar ve baskıları yayımlamak konusunda kararsızım. Fotoğ­ rafların daha uygun olacağını düşünüyorum. ' Bir kaç hafta son­ ra şöyle yazıyordu: ' ... bazı arkadaşlarım fotoğrafların kopya baskılara göre daha iyi olacağını söylüyorlar, çünkü anlatılmak isteneni tam olarak ancak fotoğraflar gösterebilir. Fakat Ağustos ayında yayıncı yanıt yazısında baskıların kullanılacağını, çünkü fotoğrafların pahalı olacağını söylüyordu. 7 Orijinal fotoğraflan Cambridge Üniversitesi Kütüphanesinde arşiv materyali olarak buldum ve iki tanesini kitaba aldım ki bunlar baskılara göre çok farklı şeyler ifade etmekteydiler. B askılardan bir tanesinde (Şekil 26) alna yerleştirilmiş olan çizgisel ifadeler, orijinal fotoğrafta yer almamaktaydı. Şekil 27 deki orijinal fotoğrafta alında çizgiler görülmemektedir. Şekil 28 deki baskıda fotoğrafta bulunan bazı ayrıntılar (şekil 29) yok edilmiştir. Bu baskılarda Darwin'in neden değişiklikler yaptığı üzerine benim fikrim şu şekildedir: Darwin maliyet düşürmek amacı ile ilk ve ikinci baskılarda yer almayan fotoğraflan sorun etmemiştir. Ben bunları buldum ve ekledim. Baskı IV'de yer alan, şekil 19, 20 ve 2, Darwin'in 18

Duchenne'den aldığı fotoğrafl�rdır ve bunları 1 80 ve 253 numa­ ralı sayfalarda tartışmıştır. 21 numaralı şekil büyük bir ihtimalle Hogarth' a ait bir baskıdır ve Darwh':ı 6undan 229 numaralı say­ fada bahsetmektedir. İlk kez okuyucular bu dört resmi bir arada görebilmektedirler. İlk baskının değişik yerlerinde fotoğrafların sağ ya da sol yönlendirilmeleri farklı yönlerde oluşmuştur. Chiago Üniversi­ tesi Matbaası 1 965 yılı baskısında bir kaç istisna dışında yön­ lendirmeleri düzeltmiştir. Ek IV'de Prodger ve ben Darwin'in sağ sol yönlendirmelerine nasıl karar verdiğine ait fikirlerimizi açıklamaktayız. Okuyucu için kolay olan ancak yayımcı için pahalı bir yön­ tem, fotoğrafların açıklamaların yapıldığı paragraflarda yer al­ masıdır. Bu ilk ve ikinci baskılarda yapıl�amıştır. Görebildiğim sonraki baskılarda da bu böyledir. Bunun yerine bir çok fotoğraf tek bir sayfaya toplanmıştır. Okuyucu okuduğu sayfadan bir çok sayfa ileriye veya geriye doğru giderek resimlere bakmak zo­ runda kalmıştır. B u baskıda ise fotoğraflar. ilgili paragrafların bulunduğu sayfalarda yayımlanmıştır. Bu yüzden bazı figür ve fotoğraflar yeniden numaralandırıldı ve kitabın başında yayım­ lanan resimler listesinde bu yeni numaralar belirtildi. Ek V, Resimlerin karşılaştırması; bu baskıda yer alan re­ simlerle ile daha önceki en popüler baskıda yer alan aynı resim­ leri karşılaştırmaktadır. Ek VI ilk baskıya indeks olarak yer alan kelimeleri listelemektedir. P. E. San Francisco, 1996

19

'Hızlı bir algılama gücü veya yüksek zekaya sahip değilim. . . uzun ve tamamen soyut bir dü­ şünce dizgesini sürekli takip edebilme yeteneğim de kısıtlı . . . (ama) İnsanlık koşusu esnasında kişile­ rin kolayca dikkatinden kaçabilen olguların farkı­ na varmakta ve onları dikkatlice izlemekte nıü­ kemrnelim. ' CHARLES DARWIN

20

İKİNCİ BASKI İÇİN ÖNSÖZ Babamın yaşam süresi boyunca kitabın ilk baskısı tüketile­ medi. Böylece topladığı yeni materyal ışığında yayımlanacak olan ikinci baskıyı görmek şansına sahip olamadı. Bu baskı, ta­ rafımdan kullanılmaya çalışılan yeni materyal bir çok mektup, özetler, kitaba referanslar, broşürler ve değerlendirmeleri içeri­ yor. İlk baskıdan bugüne kadar, tüm yazılanları okuyamamış ol­ sam da, konu ile ilgili bütün yazılanlardan faydalanmaya çalış­ tım. Yazı ile ilgili bazı düzeltmeler yapıldı. Bunu yaparken ba­ bamın kopyasındaki el yazılarından faydalandım. Yeni ekleme­ ler dip not olarak verildi ve farkın belli olması için tırnak içersi­ ne alındı . FRANCIS ·DARWIN Cambridge 2 Eylül, 1 889 Ne yazık ki, Francis Darwin eklenen yeni bilgilerin hangilerinin kendi isteği ile hangilerinin babasının arzu­ su ile eklendiğini açıklamıyor. Tüm yeni bilgiler ilgili sayfalarda dip not olarak ve tırnak içersinde veriliyor. Charles Darwin'in kendi kopyasına bakarak (bu kopya istediği değişiklikleri içeriyor) ve diğer kaynaklara da­ yanarak tırnak içine alınmış materyalin çoğunluğunun Charles Darwin tarafından seçilmiş veya yazılmış oldu­ ğunu söyleyebilirim.

21

ÜÇÜNCÜ BASKIYA GİRİŞ PAOL EKJ\IAN

İnsan ve hayvan davranış biçimleri üzerine yapılmış olan, muhteşem gözlemlerin zenginliğini içeren bu kitabın yazımı­ nın yüz yıl sonrası olan bugün bile bir benzeri yok. Darwin sa­ dece bizim ifade biçimlerimizi aydınlatmıyor, fakat kediler, köpekler, atlar ve bir çok diğer hayvan için de bu çalışmayı yapıyor. Darwin bir şeye konsantre olurken ya da hatırlamaya çalışırken ne kadar çok dudaklarımızı buruşturduğumuzu; kı­ zınca nasıl gözümüzün etrafındaki kasları gerdiğimizi ve azı dişlerimizi gösterdiğimizi; dikkatlice dinlerken nasıl ağzımızı açtığımızı fark ediyor. Sevdiklerimize yüzümüzle dokunmak istiyoruz; sevgiyle ısırabiliriz- bunları sadece insanlar yapmı­ yor kedi ve köpekler de yapıyor. Keyif alma evcil hayvanları­ mızca değişik şekillerde ifade edilebiliyor. Darwin hatırlatıyor: kediler mırıldanır ve bize sürtünürler, köpekler ise bizi yalar ve kuyruklarını sallarlar. Kızgınlık esnasında kedi, köpek ve at kuyruğunun hareket biçimleri farklıdır. Her bölümde Dar­ win' in anlattığı değişik büyüleyici gözlemlerden sadece bir kaçından bahsettim. Darwin, yakın ve dikkatli bir gözlemci olmanın ötesinde, iyi bir anlatımcıdır. Her bir ifade biç.imi -.. için, Darwin, neden başka bir tür hareket yerine o tür bir 1hareketin oluştuğuna dair soru sorup, yanıt verir. Konsantre olllrken neden dudaklarımızı ', ,, sıkmak yerine büzeriz? Duygusal anlarımızda neden yalamak yerine ısırmayı tercih ederiz? Keder duyduğumuzda neden kaşlanmızın tümü yerine iç kısımlarını kaldırdığımızı anlatı­ yor. Utanınca neden derimizin solgun bir renk almayıp kızar­ dığını anlatıyor. Bu utanma duygusu için Darwin, ifade biçimi açıklamasının daha ötesinde bir açıklama getiriyor. Duygu ile ilgili derinlemesine bir analiz yapıyor. Kendi ba.

22

şımıza utanç duyabilir miyiz, yoksa bu sadece bir sosyal duygu mudur? Bütün duygular sosyal midir? Kızgınlık, korku, hüzün ve hoşlanmak gibi duygularımızı hem yalnızken, hem de başka­ larıyla birlikteyken duyumsayabilir miyiz? Darwin'in bu kitabında sadece ilgi çekici sorulara yanıt ve­ rilmiyor, aynı zamanda çok daha müthiş olanlarla karşılaşıyor­ sunuz. Temel bir soru şu: kızınca, üzgün veya mutlu olunca or­ taya koyduğumuz ifadeleri öğreniyor muyuz, yoksa bu bilgi bi­ ze doğuşumuzla birlikte içsel olarak mı geliyor? İfadelerimiz, kullandığımız dilimiz gibi her kültürde farklı mı, yoksa kim olursak olalım, hangi kültürde yetişirsek yetişelim ve hangi dili kullanırsak kullanalım, ifade biçimimiz hep aynı mı? Evet ve hayır derken yaptığımız kafa sallama biçimlerine, ya da bilmi­ yorum ifademize ne demeli? Bunlar genel ilkeler mi, yoksa her dil grubu içerisinde değişen beden dilleri mi? Darwin duygusal ifade biçimlerinin evrensel ve evrimin bir sonucu olduğu savını ortaya koyuyor. (yani içsel, sonradan öğrenilen değil). Ne duy­ gularımız ne de ifade tarzlarımız sadece bize has değil; diğer hayvanların da bazı duygulan bize benziyor ve bizim de bazı hayvanların ifade tarzlarını anımsatan ifadelerimiz var. Duygusal ifade ve jest arasındaki fark, sözsüz konuşma üzeri­ ne yapılan__çalışmada ele alınıyor. Jestler hemen her şeyi ima edebi­ lir- düşünceler, planlar, aksiyonlar, arzular, fanteziler vs. - ifadeler sadece duygularla bağıntılıdır. İfadeler tipik olarak yüz hareketi ve ses içerirken, .daha az beden hareketi ve duruş pozisyonu şeklinde belirirler, D�win başka ifadeleri de incelemekle beraber daha çok yüz ifadelerine önem vermiştir.* Jestler genellikle el hareketleridir, çok az yüz hareketiyle ortaya çıkarlar. Darwin jestlerin genel geçer olmadığını, ama kültürel anlaşmalarla öğrenildiğini ve di} gibi bir yerden ötekine değiştiğini anlamıştır. Bir kaç istisnayı da göstermiş* Darwin'den bu güne kadar ifade analizleri, ses üzerinde değil, yüz üze­ rinde odaklanmıştır. Son zamanlarda araştırmacılar duygunun sese bağlı ifade analizlerinde de gelişmeler elde ettiler. Bunun için en önemli çalışma Alman psikolog Klaus Scherer'in çalışmasıdır'

, 23

tir: Omuz silkmek her kültürde geçerli değildir, ama o kadar çok yerde kullanılmaktadır ki, bunu bir evrimin sonucu olmadığını dü­ şünmek güçtür. Bu yaklaşık genel geçer jestler için Darwin bir açıklama getiımiştir. Darwin 'in duygusal ifade üzerine yazdıklarından bir asır sonrasına kadar yaklaşımları ya kabul görmedi ya da önemsen­ medi. Entelektüel ve bilimsel dünyadaki genel düşünce, davranış biçimlerinin kültür tarafından etkilendiği şeklindeydi. Önemli bir antropolog olan Margaret Mead2, lisanda, geleneklerde, yaklaşım ve değerlerde olduğu gibi, yüz ifadelerinde de kültürler arası farklılıklar olduğunu öne sürmüştür: hepimiz aynı yüz kaslarına sahip olabiliriz, fakat bu kaslar her kültürde duygusal ifade göste­ rirken değişik kombinasyonlar içerisinde hareket ederler. Mead gibi kültüre bağlı açıklama yapan bilim adamları, aynı ifadenin değişik kültürlerde değişik duyguların ifadesi olduğunu ve bir kültür için özel olabilecek bir ifadenin diğer kültürlerin hiç birin­ de görünmeyebileceğini söylerler. Gülümseme bir kültürde kız­ gınlığı ifade ederken, diğerinde mutluluğu, bir diğerinde hüznü ifade edebilir. Başka bir kültürde gülümseme ifadesi hiç olmaya­ bilir. Her dilde mutluluğun karşılığının farklı olduğu gibi, ifade biçimleri de farklı olacaktır. Bir kısım bilim adamları, duygu kavramının batı kültürünün bir icadı olduğunu söyleyecek kadar ileri gittiler. Onlara göre duygular yapaydı. Bazı kültürlerde ifade tarzı için açıklayıcı bir araç olan duyguların, biyolojik ve psiko­ lojik gerçeklilikle hiçbir bağlantısı yoktu. Darwin'in duygusal ifade yaklaşımına karşı çıkanların hep­ si, (kültür önemlidir, insan doğası değil diyenler) iddialarını de­ ğişik bir kültürden, kültür dışı gözlemci tarafından alınan örnek ve gözlem raporlarına bağlı olarak ortaya koyuyorlardı. Bu du­ rumda ön yargılar nedeni ile kolayca yanılmak söz konusuydu. Bir bilim adamının yabancı bir kültürde çalıştığında karşılaşabi­ leceği zorluklara sonuç bölümünde daha fazla yer verdim. Bu benim Papua Yeni Gine'de çalışırken elde ettiğim tecrübeleri de içeriyor. 24

Darwin zamanının büyük bir kısmını anlatımları dinleyerek geçirmesine rağmen, evrensellik konusunda daha sistematik bulgu­ lar elde etmek için çaba göstermiştir. Değişik kültürlere seyahat e­ den ve değişik kültürlerde yaşayan insanlarla, özellikle İngiliz kolo­ nicilerle yazışmıştır. Onlara belli duygular karşısında belli ifadelere rastlayıp rastlamadıkların sormuştur. İngiltere'de ifade fotoğrafları­ nı göstererek, bu ifadelere ait duygular konusunda fikir birliğini test etmiştir. Bu fotoğrafların bir kısmını da kitabına almıştır. Böylece okuyucularının da deneyine katılmasına olanak sağlamaktadır. Her bir resimden algıladığımız mesaj ile ona bil­ gi veren kişilerin algıladıkları mesajların aynı olup olmadığını böylece görebiliriz. Bu ruh çerçevesinde, ben de, dünyadan uzak taş devrini yaşayan Papua Yeni Gine insanlarına ait 30 yıl önce çektiğim fotoğraflan sonuç bölümüne koydum. Okuyucu­ lar, kendi kültürlerinden çok farklı olan insanların ifadelerini anlayıp anlayamadıkları konusunda kendilerini yargılayabilirler. Son otuz yıldır yeni ölçüm araçlarını kullanan sistematik araştırma yöntemleri ile Darwin'in yaklaşımının evrenselliği test ediliyor. Ben bu testleri yapan ilk kişilerdenim ve test sonucunda Darwin'in yanıldığının ortaya çıkmasını bekliyordum. Bulgula­ rım, benim ve bir çok diğer davranış bilimcisinin fikirlerini de­ ğiştirdi. Bugün evrensellik, bir çok bilim adamı tarafından kabul görmesine rağmen, hala bazı kişiler duygusal ifadenin, dil gibi kültüre bağlı olduğunu, ya da hiç var olmadığını ileri sürüyorlar. Sonuç bölümünde bu tartışmanın tarihinden bahsettim, neden he­ yecanın devam ettiğini anlattım ve Darwin'in konularının bugün bile canlı ve geçerli olduğunun delillerini gösterdim. Darwin, o günden bu yana çok az bilim adamının duygusal ifade ile ilgili olarak sordukları sorulan sordu. Bir çok bilim adamı duygusal ifadeyi incelerken "Hangi?", "Nasıl?" ve "Ne zaman?" sorularını sordular. Her duygu karşılığı olan hangi ifa­ delerdir? Bunlar nasıl oluşur? Bu ne zaman oluşur? Darwin bu sorularla da ilgilendi, ama "neden" sorusunu soran ilk bilim adamıydı. Neden ifadeler belirli bir formda oluşur? 25

Darwin 'in neden sorusuna yanıt bulduğu üç ilkenin geçerlili­ ği üzerinde hala tartışmalar vardır; yani 'Neden belli ifadeler belli duygularla ilişkilidir?' sorusu. İlk ilkesi: 'kullanılabilir alışkanlık­ lar'. Bununla hareketlerimizde oluşan bazı ifadelerin etnoloji uz­ manlarının da söylediği gibi 'amaçsal hareketler ' olduğunu belir­ tiyor. İkinci ilkesi ise 'antitez'. Buna göre bazı ifadeler zıt amaçlı · kullanılan ifadelerin zıttı olduğu için seçiliyor. Ümitsiz olunca omuzlarımızı silkeriz. Bu davranış biçimi kızdığımızda ellerimizi ve kollarımızı kullanış biçimimizin tam tersidir. Darwin'in haklı olup olmadığı bilinmez, ama bu akıllı bir açıklama ve bu ifademi­ zin nedenini açıklayan daha iyi bir teze de rastlamadım. Üçüncü ilkesi 'sinir sisteminin doğrudan hareketi' ise biraz açık değil. Zaten duygularla bağıntılı beyin hareketlerinin nasıl olduğu da pek bilinmiyordu. Bu ilke hakkında çok net açıklamalar yapmadığı şeklinde onu eleştiren bir eleştirmene yanıt yazdığı mektupta, Darwin eleştiriyi haklı buluyor. (bkz. Yorumlar s. 1 19). Bu ilkeyi anlatan Bö­ lüm 111, duygu, ifade ve insan doğası ile ilgili ilgi çekici gözlemlerle dolu. Örneğin Darwin, bilinçli davranışlarımız üzerindeki kısıtlama­ ların bizi acı duygusundan nasıl uzaklaştırdığını belirtiyor; bazı yüz hareketlerimiz bilinçli kontrolümüz dışında oluşuyor ve onları gizle­ meye çalışmak gerçek duygularımıza ihanet ediyor; Darwin, üzüntü aşamalarının şaşırtıcı biçimde açık ve tam bir tanımını yapıyor. Darwin, onun daha önemli bir yaklaşımı oları evrim kura­ mındaki merkezi konularından birisiyle olan ilişkisi nedeni ile 'neden' sorusuna dikkatini yoğunlaştırıyor: Türlerin gelişimi. Amacı, ifadeyi inceleyerek insanların tanrısal, tekil bireyler ol­ madığını ortaya koymak. 1 806 yılında, ifade konusunun önemli otoritelerinden Sir Charles Beli, aksini iddia eden etkili bir kitap yazdı.* B ir İngiliz tarihçisi ve Darwin'in en yakın tarihteki bi* Bell şöyle diyor ' . . . insan yüzündeki en önemli kas olan corrııgator supercilii kaşlarımızı gizemli bir biçimde birbirine bağlar ki, bu irademiz dı­ şında ve kaçınılmaz bir şekilde zihnin ifadesini yansıtır. (s. 1 39). Darwin, ken­ disinde bulunan Bell 'in kitabında bu kısmın altını çizmiş ve şu notu yazmış­ tır: 'ya maymun? . . . bunun maymunlarda da geliştiğini gördüm . . . . Korkarım maymunları yakından incelememiş''

26

yograficisi olan Janet Browne4 Bell için şöyle yazıyordu: ' . . . sa­ dece insan duygularının ifadesi için yaratıcı tarafından tasarlan­ mış, hayvanlar aleminde hiç bulunmayan kasların, insan yüzün­ de yer aldığı konusunda ısrarlı. ' Darwin'in kitabı, ne ifadeleri­ mizin, ne de yüz yapımızın tekil olmadığını ispat edecektir. Bunlar hem evrimimizin hem de iç psikolojimizin ürünleridir. s Onun, insan ifadelerinin asıl nedenlerini anlattığı ana ilkeler­ duygusal bir ifadede yüzümüzü neden öyle değil de böyle hareket ,,, ettiririz- ve diğer hayvanlardaki yüz hareketlerinin, çıkan seslerin ve beden hareketlerinin nedenlerini anlattığı ana ilkeler aynıydı. Eğer bizi tüm temel ifadelerde aynı ilkelerin ge ,erli olduğuna ikna edebi­ lirse, bu durumda türlerin devamlılığını c' a kabul etmek durumunda olacağız ki, bu türlerin kökenleri ile ilgili devrimci açıklamasının te­ mel taşlarından birisi olacak. Amerika 'lı tarihçi Sandra Herbert şöy­ le diyor: 'Eğer insanlar ve en azından bazı hayvanların aynı sistem çerçevesinde duygusal ifade gösterdiklerini gösterebilirse, o zaman irısan ve hayvanların zihinsel yapıları arasında evrimsel bir ilişki olabileceğine dair iddialan da dayanak bulabilecektir.' 6 Türlerin devamlılığı tüm biyologlar ve hemen her bilim adamı tarafından kabul edilmektedir- ama tüm kamuoyu tarafın­ dan değil. A.B.D. 'de düzenlenen yeni bir kamuoyu yoklaması bu soruyu gündeme getirdi: Size üç cümle okuyacağım, lütfen bana insanlığın doğuşu ve gelişmesi üzerine fikirlerinize en uygun olanını belirtiniz: * 1 0 000 yıl önce Tanrı bir kerede ve insanları bugün oldukları biçimde yarattı. (%46) * İnsan milyonlarca yıllık bir süreçte daha ilkel bir durumdan bugünkü durumuna gelişti. Tanrı 'nın bu gelişimde bir katkısı yoktur (%9) * İnsan milyonlarca yıllık bir süreçte daha ilkel bir durumdan - bugünkü durumuna gelişti. Tanrı bu gelişimi ve insanın var // oluşunu organize etti (%40) * B ir fikrim yok (%5)7 27

Darwin 'den yüz yıl sonra, soruya yanıt verenlerin neredey­ se yansı evrim kuramını tamamen reddediyorlar. Bunu sadece insanlığın doğuşunun ve gelişmesinin tek nedeni olarak kabul edenler ise %9. Onun zamanında sadece kamuoyu değil, aynı zamanda bilim adamlarının büyük bir bölümü de yaradılışı sa­ vunuyorlardı. 1 859 da Expression'dan 1 3 yıl önce yayımlanan Origin of Species'in genel geçer düşüncelere doğrudan bir saldı­ n olduğunun Darwin de farkındaydı. Büyük bir tartışma ortamı oluşmuştu, Ortadoks din bilimciler bu fikri reddetmişlerdi, Dar­ win'in şaşkınlığına rağmen taraftar okuyucuları da çoktu ve bi­ lim çevrelerince de saldırıya uğramıştı. s Expression ile ilgili son büyük tartışma; insanların tek bir türden mi (monogenist), yoksa değişik coğrafi bölgelerdeki de­ ğişik türlerden mi (polygenist) evrimleştiği sorusu üzerinde ol­ du. Avrupalılar'ı Afrikalılar'a göre üstün ırk kabul eden ırkçılar ikinci tür yaklaşımı kabul ederler. Başlangıç türlerinin bir grubu daha az gelişmiş, diğeri daha çok gelişmiştir. Darwin bizim za­ manla evrimleşerek geliştiğimiz tek bir türü savunmaktadır. Eğer ifadeler evrenselse, herkes için aynı ilkelerle açıklanabili­ yorsa, bu da başlangıçta tek bir türün olduğunun kanıtıdır. Ev­ rensellik ilkesini Darwin türlerin başlangıcı için bir kanıt olarak kabul ediyorsa da bu aksi bir sav için de kullanılabilir. Eğer he­ pimiz Adem'den gelmişsek, hepimizin aynı duygusal ifadeleri göstermemiz gayet doğaldır. İfade yaklaşımcılarının, yaratılış taraftarlarına karşı olarak ortaya süreceği sav onun evrenselliği ile ilgili olamaz, ancak ifadelerin sadece insana has olmayan ev­ rensel ilkeler olduğunu ortaya koyarak ve insanların dışındaki türlerin de aynı ilkelere tabi olduğunu göstererek anlamlı bir sa­ vunma ortaya konulabilir. Descent of Man (1871 'de yayımlandı) adlı kitabının ilk kopya­ larını düzelttikten iki gün soma Darwin, Expression 'u yazmaya başladı ve Origin of Species'in altıncı ve sonuncu baskısını düzen­ lemeden önce dört ay gibi kısa bir sürede bitirdi. Ama Expression ile ilgili fikirlerini Origin daha yayımlanmadan çok önceleri geliş28

tinnişti. 'İlk çocuğum 27 Aralık 1839 'da doğmuştu, ifadelerinin ilk belirtileri ile ilgili çeşitli notlar almaya başladım. Bu ilk günlerde bile ifadenin en karmaşık ve mükemmel yansımalannın gelişen ve doğal bir kaynağı olduğunu gördüm. ' 9 İfadeyi açıklayan üç ana ilkeyi nasıl geliştirdiği konusunda Darwin çok açık olmayabilir. Amerikalı psikolog Horward Gru­ ber, Darwin için şöyle yazmış: ' . . . kendisini endüktif bilimin kabul edilmiş silahlarıyla uyum içersinde tarif ediyor ve göz­ lemleriyle kanıtlayana kadar kafasındaki önemli tezleri kendisi­ ne saklıyor: (Darwin yazıyor) "Aslında bu üç ilkeye gözlemleri­ min sonucunda ulaştım." (Expression Kısım I sf. 33) Aslında hepsi 1838-39 da yazılan M ve N notlarında ortaya çıktı. (Darwin savunuyor) sonuçlarına (sabırlı bir biçimde üzeri­ ne inşa edildiği daha zor kabul edilebilir gerçeklilik yerine), po­ püler olmamasına rağmen reddedilemez bir çok kanıtla, ama ba­ kış açısında büyük aşamalar kaydettikten sonra, ulaştığını söy­ lüyor. 10 Herbert'te benzer yaklaşımda: ' . . . 1803 'de kabul etmiş olduğu bilimsel pozisyon bir kuramcı yaklaşımı değildi. 1830 .yılından sonra ortaya çıkan kuramcı Darwin, kendini olduğun­ dan daha fazla bir bilim uygulamacısı gibi göstererek, amaçları­ nı saklamaya çalıştı. 11 Darwin'den önce yüz ifadeleri, (yüzün durağan biçiminin, şek­ linin, kıvrımlannın ve oranlarının kişilik karakterini yansıttığını be­ lirten) psigonomistlerin ana konusuydu. * 12 Darwin, ifadenin anato­ misi ile ilgilenen ve duygu üzerine yoğunlaşan, çağdaş üç hekimin yazdıklarından çok yararlandı. Halbuki bu bilim adamları, psigono­ mi ile kişiliği anlamak gibi bir olasılığı kabul etmiyorlardı. * Bu tür fikirler günümüzün popüler kitaplarında hala yer almaktadır. 13 Bunun hala geçerli olma nedeninin bir parça gerçeği içermesi olduğuna inanı­ yorum . Kişilikle ilgili bazı doğru izlenimleri, durağan özelliklerden değil de, yüz ifadesinden elde edebiliriz. Sürekli hüzün, sevinç veya kızgınlık ifadesini kişinin sürekli melankolik, coşkulu ya da düşmanca bir yaklaşımda olduğuna yorabiliriz. Yanlış izlenim de elde edebiliriz; örneğin, dudaklar kızgınlık anın­ da büzlilür, böylece ince dudaklı kişiler genellikle düşman, kötü niyetli ve ar­ kadaş canlısı olmayan bir kişilikte kabul edilirler. "

29

Bir Fransız nörolog olan Duchenne de Boulogne, 1 862'de 15 öncü eserini Expression'dan on yıl önce yayımladı. Kitabında yüz ifadelerini oluşturmak için hangi kasların hareket ettiğini ya­ zıyordu. Darwin Expression 'da Duchenne'nin bazı fotoğraflarına yer verdi ve aynı zamanda bunları insanlara göstererek onların yorumlarını da aldı. Fransız anatomici Gratiolet'in ifade ile ilgili ders notları 1865 'de yayımlandı. 1 806'da Bell'in ifadeyi de kap­ sayan kas sistemi üzerine çalışmaları yayımlandı. Daha önce de açıkladığım gibi Darwin yüz ifadelerinin kökeni konusunda Bel­ l'den aynlıyor. Buna rağmen Bel l'in açıklamalarını kullanmış ve onun gözlemlerinden övgü ile bahsetmiştir. Gratiolet, Bell veya Duchenne'ye pek önem veren kalmadı. Bugün hemen herkes yüz ifadeleri ile ilgili olarak yaptıkları araştınnalara Darwin'in Expression adlı yapıtını başlangıç çalış­ ması olarak kabul ediyorlar. Fakat açıklanması gereken bir bil­ mece var. Expression her zaman kabul gönnedi; hatta yakın bir zamana kadar yok kabul edildi. İngiltere' de 1 872 ' de yayımlan­ dığında ise en iyi satan kitaplar arasındaydı. İlk dört ayda dokuz bin kopyası satıldı. Yeni yüzyıla girilince Amerika Birleşik Devletleri, Hollanda, Fransa, Almanya, İtalya ve Rusya'da da yayımlandı. Darwin'in zamanında eğitimli her birey onun çalış­ malarını ve devrimci kuramını biliyordu. Expression yayımlan­ dığında, ' . . . evrimci olmayan önemli bir biyolog kalmamıştı. ' 16 Bugün bilim adamları ve onun gibi düşünen insanlar Darwin'i tanıyorlar, ama ifadeler üzerine kaleme almış olduğu kitabı tanı­ mıyorlar. Bir çok biyoloğun bu kitaptan haberi bile yok; Psiko­ loji, Sosyoloji ve Antropoloji 'de, yayımlandıktan yüz yıl s9nra bile Expression fazlaca referans olarak kullanılmıyor. Bilmece şu: ' Nasıl olur da dünyaca ünlü bir yazar tarafın­ dan kaleme alınan ve zamanının en iyi satan kitapları arasında yer alan bir kitap doksan yıldır sanki unutuluyor? Neden kayıp? Nasıl yeniden keşfedilecek? Böyle ilgi çekici bir konuda kışkır­ tıcı bir başlıkla- İnsan ve hayvanlarda duyguların ifadesi - bir kitap yazan, renkli bir yazar bu duruma nasıl düşer? Bu bilme30

ceyi açıklayabilecek beş faktör olduğuna inanıyorum.'* Expression bir çok bilim adamı tarafından eleştirildi, çünkü onlara göre Darwin antlıropomorphism - İnsanların duygu ve düşüncelerini hayvanlannkilerle özdeşleştirmek- suçu işliyordu. Sadece diğer hayvanlar tarafından ifade ·edilen ifadeleri açıkla­ mıyor, onların duygularından da bahsediyordu. Örneğin, may­ munlarda zevk alma, üzüntü, tedirginlik, kıskançlık gibi duygu­ ların olduğunu açıklıyordu. Amerikalı zoolog Michael Gishelin, Darwin'in hayvanların duygularından bahsederken, bakış açısı­ nın anlaşılabilmesi amacı ile özel bir üslup kullandığına inanı­ yordu.11 Fakat daha· fazlası vardı; Darwin duyguların ve ifadele­ rin sadece insanlara ait olmadığına hem kendi inanmıştı, hem de okuyucularını inandırmaya çalışıyordu. Çok yakın zamana kadar bazı çağdaş hayvan davranış bilimci­ leri hayvan davranışlarını duygulara bağlı olarak açıklamaktan nef­ ret etmekteydiler. Bu bilimsel değildi. Bunun yerine sadece hayva­ nın davranışlarını tanımlıyor ve bunun duygularla ilişkisi konusun­ da ise sessiz kalıyorlardı. Psikolojide oluşan davranışçı yaklaşımın kaynaklandığı aynı düşünce tarzı burada da ortaya çıkıyordu. Bu yaklaşıma göre bilim adaınları doğrudan gözlemleyemedikleri kav­ ramlarla ilgilenmezlerdi. Düşünme, planlama ve duyumsama bilim­ sel çalışmadan aforoz edilmişti. Ghiselin şunu söyleyen bir bilim adamından bahsediyor: 'Darwin sahibinin bacaklarına sürtünen bir kediyi tarif ederken duygusal bir konum içerisinde oluşundan değil, ama karşı konulmaz bir çekimle bu işlevi yerine getirdiğinden bah­ setmeliydi.' 18 Bu tür davranışçı bir yaklaşım artık çok kan kaybet­ mektedir. Düşünme, yeniden bilimsel araştırma için kabul edilir bir yaklaşım olmuştur. Duygular üzerine araştırmalar da psikolojinin en etkin yaklaşımlarından birisidir. * Kitabın sonunda yer alan ekte, Darwin'in resimleri kullanmasına açık­ lamalar getirerek, bu kitaba katkıda bulunan İngiliz sanat tarihçisi Phillip Prodger altıncı bir faktörden bahsediyor. Kitabın popülerliğinin kaybolma ne­ deni fotoğrafların yayımlandığı yüzyıla ait olmaları. Doğru olabilir, ama ben modern olmayan bu fotoğrafların okuyucunun daha çok ilgisini çektiğine ina­ nıyorum.

31

Hayvan davranışlarını inceleyenler arasında ifadelerin duygu­ lar sonucu mu oluştuğu, yoksa içsel psikolojik değişimlere mi bağlı olduğu konusunda anlaşmazlık var. Bazıları ifadeyi sadece bir ileti­ şim sinyali olarak kabul etmenin daha doğru olacağını düşünüyorlar ve bir çok çalışma sadece hayvanların ne yaptığını anlatarak, bu yaklaşımla yapılıyor. (Kitabın Son Sözünde bunun neden yanlış bir yaklaşım olduğunun açıkladım. Bir ifadenin duygusal mı olduğunu, yoksa bir iletişim sinyali mi olduğunu seçmemize gerek yok, çünkü her ikisi de.) Başka bilim adamları işaretin kabul edilmesinin Dar­ win'i haklı çıkaracağını, çünkü bunların duyguların işaretleri oldu­ ğunu belirtiyorlar. Amerikalı primatolog Suzanne Chevalier- Skol­ nikoff şöyle yazıyor: 'Davranışsal süreçlerin incelenmesi ve davra­ nışın çalışma biçiminin anlaşılması sonucu, primatologlar insan ol­ mayan varlıklardaki yüz ifadelerinin duygusal yapıda yorumlanma­ sının doğru olduğu konusunda emin olmuşlardır.' 19 Hayvanların duygulan olduğu konusunda fikir birliğine va­ ranlar, bu duyguların çeşitleri konusunda ise fikir birliğinde de­ ğiller; bu konuda insan duygularını da inceleyenler bir fikir bir­ liğine ulaşmış değiller. Bir çoğu, insanların en az farklı beş duy­ guyu ifade ettiklerini belirtiyorlar: Kızgınlık, korku, hüzün, iğrenme ve mutluluk. Tartışma, bunların dışında neler olabileceği konusunda. Hayvan davranış­ larını inceleyen bir çok kişi farelerden maymunlara kadar türler­ deki korkuyu tanımladılar; oyun (mutluluk?) ve saldırganlık (kızgınlık?) da bir çok hayvanda genellikle tanımlandı. Bu, daha başka hayvanlarda nasıl olur, nasıl yaşanır; ifade ve korku vs. gibi duygusal psikoloji, bir türden diğerine nasıl değişir henüz açıklığa kavuşamadı. Hayvanlarda duyguların varlığını kabul edenler arasında, hayvanların bu duyguları algılayıp algılamadığı konusunda henüz bir fikir birliği yok. Hayvanlar - insanlardan farklı olarak- ne duyduklarının farkındalar mı? duymak istediklerini düşünebilir­ ler veya yaşamayı bekleyebilirler mi? Duygusallık, bu tür farkın­ da olmak ve onunla ilgili olmak kelimelerini gerektirir mi? 20 32

Bu soyut ya da akademik bir soru değildir. Bunun, ateşli ve çağdaş ahlaki tartışmaların üzerinde doğrudan etkisi vardır. Dar­ win 'in türlerin devamlılığı üzerindeki tezi ve özellikle hayvan­ lann duygularının olduğunu ifade etmesi hayvan haklan koru­ yucularına bir taban sağlamaktadır. Hayvanlaıi.n acı öncesi kor­ ku duyduklarını, yakınlanndan aynldıklannda hüzün ve ıstırap duyduklarını ve sadece bu duygulan duymadıklan aynı zaman­ da farkında da olduklarını kabul edersek, o zaman hayvanlar üzerinde deney yapmamızın kabul görmesi, onları hayvanat bahçelerinde kafes içerisinde tutmamız, şu anda kullandığımız bazı kesim yöntemlerini uygulamaya devam etmemiz oldukça güçleşecektir. Hatta bazıları, hayvanlan yemenin doğru olup ol­ madığını düşüneceklerdir. Expression'ın hakettiği etkiyi gösterememesi ile ilgili ikinci neden ise, Darwin'in kitabını sistemli bir bilgi yerine söyleşilere dayandırmasına bağlıdır. Darwin'in anthropomoıphism yaklaşı­ mı içersinde olduğu hususu tartışma götürür, ama anlatıma da­ yalı bir bilginin bilimselliği kuşkuludur. En iyimserce kuşkulu­ dur, açıklamak amacı ile iyi olabilir, ama bir gözlem testi için kabul edilemez. İzlenen davranış miktarı çok azdır, içerisinde oluştuğu ortam ile ilgili fazla bir bilgi yoktur, ve gözlem yapan kişinin düşebileceği kişisel yanılgılar hiçbir biçimde test edil­ memiştir. Darwin anlatımlara bağlı bilgide var olan problemlerin farkındadır, ve davranışların oluştuğu ortamı tam anlatan bir rapora daha çok önem vermektedir. Fakat o da, başkalarının verdiği bilgilerle sınırl ıdır, çünkü hastalığı nedeni ile kırk iki y ıllık yaşamının son yıllarında, temel kitaplarını yazdığı dö­ nemlerde eve bağımlı kalmıştır. Yazıştığı bir çok kişiden bilgi almıştır. Üzerinde çalıştığı bazı fotoğrafları satın almış, diğer­ lerini elde etmiştir. (Janet Browne bana şöyle yazdı: 'Sanırım sağlığı yerinde olsaydı da bu toplama yöntemini kullanırdı. Bu onun tercih ettiği bir araştırma yöntemiydi '.) Bazen yanıltıcı veri ile uğraşmasına rağmen, onun gücü, kuramını test etmek

33

için çok fazla veri kullanmasında yatıyor. Değişik kültürlerde yaşayan kişilerle, çocuklarla, delilerle, körlerle ve bir çok hay­ vanla ilgili başkalarından veriler topladı. Bugüne kadar duygu­ sal ifade üzerine yazı yazan hiç kimse bu kadar değişik kayna­ ğı kullanmadı. Bu kitabın i lgi görmemesinin üçüncü olası nedeni, Dar­ win'in ifadelerin kökenini açıklarken bunu zamanının genel dü­ şüncelerine bağlı olarak yapmasıydı. Ancak bugün, insanların ömürleri boyunca elde ettikleri tüm özelliklerini miras yolu ile aldıkları fikri geçerli olarak kabul edilmiyor. Elde edilmiş özel­ liklerin miras yolu ile geldiği düşüncesinin en önemli savunucu­ larından olan Fransız bilim adamı Jean Baptiste de Lamarck, bi­ yoloji terimini ilk kullanan kişidir. Hayvanın pozisyonunu geliş­ tirme çabası sonucu evrim oluşur. Zoologica/ Philosophy (1809) adlı kitabında bunu açıklayan iki yasadan bahsediyor. Organlar sürekli kullanım sonucunda gelişirler ve aksi durumda geriler­ ler. Böylece gelişim veya önemini kaybetme oluşumu miras ola­ rak gelecek nesle aktarılır. Bu elde edilmiş özelliklerin kalıtımı veya kullanımın kalıtımı olarak bilinir. Elde edilmiş özelliklerin kalıtımı konusunu, Darwin'in ne kadar kabul ettiği Darwin uzmanlarınca tartışılmaktadır,21 ancak şüphe yoktur ki bir çok ifade kökenini açıklarken bu ilkeyi esas almıştır. Örneğin şöyle yazmaktadır: ' ... ve kalıtımdan bildiği­ miz kadarıyla, aktarılan bir alışkanlığın, dölde, ebeveynlerinin ifade ettiği yaştan daha önce ortaya konması olasıdır.' (s. 82) Ve yine: ' Bu tür alışkanlıklar sıkça veya genellikle miras olarak ge­ lir' (s. 90) Darwin kalıtımın nasıl işlediği konusunu bir türlü an­ layamamıştır. Amerikan tari hçisi Cari Degler şöyle yazıyor: ' Gregor Mendel'in müthiş çalışması, Origin of Species'den hemen sonra yayımlanmış olmasına rağmen, ondokuzuncu yüzyılın bir çok doğa bilimcisi gibi, Darwin de Mendel genetiğinin ilkelerinin farkında değildi. (Mendel'in genetiğin temel ilkeleri üzerine ya­ zılmış olan kitabının hiç açılmamış bir kopyası Darwin'in ölü34

münden sonra kütüphanesinde bulundu.)* Kullanımın kalıtımı­ nın yanlış olduğunun bilimsel olarak kanıtlanması ilk kez Al­ ınan embriyoloji uzmanı ve bir Darwin hayranı olan August Weisman'ın çalışmasında yer aldı. Darwin'in ölümünden yedi yıl sonra Weisman şunu açıkladı : ' Hayvanın bünyesinde veya davranışlarında hayatı boyunca meydana gelen değişiklikler... 23 · bebekliğinde görülmüyor. ' Expression 'ın önemini yitirmesinin dördüncü nedeni ise, Darwin'in duygusal ifadelerin kökenini iletişimse! önemi açı­ sından ele almamasıydı. Bugün daha çok duyguların neden ve nasıl iletildiği üzerinde duruluyor. İletişim üzerinde durmadığı için, Darwin'in yaklaşımları çağdaş yaklaşımlarla ilişkisiz görü­ nüyor. Böylece bir çok kimse, çalışmaların içersinde bulunan iletişimle doğrudan ilgili bilgileri gözden kaçırıyor. İletişimin nasıl gelişip saklandığını rahatlıkça açıklayabilirdi, çünkü evrim sürecinde türün bir üyesi diğerinden ifade yoluyla ortaya konan duyguyu izleyerek bilgi alabiliyor, hatta bu türler arası için de geçerli. Darwin bu açıklamayı yapmadı. Kitabının sonuna kadar ifadelerin nasıl bilgi ilettiği konusuna değinmedi. Son bölümde yazdığı bir paragrafta ifadenin iletişimse! bir değeri olduğundan bahsediyor, ama bunun evrimle ilişkisini kurmuyor. Darwin neden sürekli olarak ifadenin iletişim değerinden uzak kaldı? Bunu düşünmüş ve bu yolu seçmemeye karar vermiş olmalı. Düşünebiliriz ki, eğer Darwin iletişim ile ilgilenirse, yara­ tılışçılara karşı olan savaşım gücünün zayıflayabileceğini hesaba kattı. Sir Charles Bell 'in, ifadelerin insana yaratıcı tarafından iç­ sel duyguların iletilmesi amacı ile verildiğine dair açıklamasını hatırlayın. Darwin iletişimle hiç ilgilenmeyerek, Beli ile daha ko­ lay başa çıkabileceğine inanmış olabilir. Amerikan tarihçisi Ric* Darwin'in evini ziyaret ettiğim zaman Kari Marx'ın özel ithaf edilmiş olab Das Kapital'inin doksanıncı sayfasından sonrasının açılmamış olduğunu gördüm . Marx'm, Darwin'in yazım şekliyle fazla ilgilenmemiş olması şaşırtı­ cı. Marx bir mektubunda şöyle diyor: 'Darwin'in kitabı çok önemli ve tarihsel sınıf mücadelesine doğal bilimler açısından ışık tuttuğu için de bana uygun geliyor. Tabii ki kaba İngiliz tarzı anlatımına dayanmak gerekiyor. •zı

35

hard Burkhardt Jr. şöyle yazıyor: ' ... Yaratıcı tarafından insanda sözsüz iletişim için bazı özel yapılaşmanın sağlandığı fikrine kar­ şı çıkmak amacı ile, Darwin sanki çok fazla tepki gösteriyor. . . ' 2� Expression 'ın dikkate alınmamasında en sonuncu, belki de en önemli neden ise, bunun hem öneminin devam etmesinin ve aynı zamanda unutulmuş olmasının da nedeni. Bu, Darwin'in kanıtlarının ifadenin içsel olduğunu göstermeleridir. Böylece evrimin bu işaretleri bizim evrimimizin bir ürünü ve bizim do­ ğamızın bir parçası oluyor. B u doğmalar dünyası ile tamamen çelişkili. Davranış Psikolojisi'nin kurucusu olan Watson, sosyal davranışlarımızın açıklanmasında kalıtımın rolünü reddediyor. İnsanı anlamamız için sadece öğrenilene bakmalıyız. Ona göre öğrenmek psikolojinin odak noktasıdır. Watson 'un fikirlerinin popüler olması demokratik Zeitgeist le uyumlu olmasına bağlı olabilir- eğer insanların eşit şekilde yardımsever bir çevresi ol­ saydı, insanlar o zaman eşit olurlardı. Eşit şans, her yönüyle ay­ nı olan kadın ve erkekler yaratacaktı. Ghiselin Şöyle Yazıyor: ' Bu demokratik coşkuya sempatiyle bakmak çok kolay, ama gerçeği gizleyen zararlı etkilerini göz ardı edemeyiz ... Metafizik nedenlerle kalıtımı reddetmek sadece psikolojinin gelişimini en­ geller. Aynca üzüntülü bir şekilde izliyorum ki demokratik top­ luluklar her parçalan ile bir tür doğmaya yatkınlar ve böylece Sovyetler Birliği Mende! kalıtımını kabul etmiyor ve Lysenko­ culuk kucaklanıyor. Zira ikinci görüş, Watsonist görüş gibi süre. gelen yaklaşıma uyum gösteriyor. * 25 * Trofim Denisowich Lysenko (1898-1 976). Stalin devrinde önem ka­ zanmış Ukranya'lı biyoloji uzmanı ve bitki psikologudur. Mendel'in genetik üzerine koyduğu ve Sovyetler Birliği dışında kabul gören ilkelerin oldukça yanlış olduğunu belirtmiştir. Mendel'in fikirlerini kabul edecek bilim adamla­ rının itibar kaybedeceklerini bildirmiştir. Bu ilkelerin yerine, bir nesilde elde edilebilecek tüm değişikliklerin diğer nesle aktarılabileceğini iddia etmiştir. Kalıtımın kullanımı olan, neo- Lamarkist bu düşünce, genetik kısıtlamalar ol. madan toplumun insanı tamamen yeniden şekillendirebileceğine dair Sovyet rüyası ile uyumluydu. Sovyet Rusya ancak 1 964 yılında, Khruschev dönemi­ nin sonunda, Mende! genetiğinin, öğrenilmiş davranışın genetik yolu ile akta­ rılamayacağı yaklaşımına dönerek, tüm dünya gibi düşünmeye başladı.

36

Antropoloji, davranışçılık ile ilgili kendi paralelliğine sa­ hip: çiftleşme, doğum öncesi ve çocuk yetiştirme gibi sosyal yaşamın en temel öğelerinin kültür tarafından tanımlanması ve bölgeden bölgeye değişmesi konuları üzerinde duruyor. Bir çok antropoloji bilimcisi, ifadeye içsel hiçbir neden gösterile­ meyeceğini ve kültürler arası evrensellik olamayacağını ifade ediyorlar. Hala Antropoloji evrensellikten çok görecelilik üze­ rine kurulu26 Bugün, bilim adamlarının çoğu bu kadar kesin bir göreceli­ ğe karşılar: Hem doğa, hem de kültür insan davranışlarını etki­ lemektedir. Duygular, hem insan evriminin (özellikle psikoloji ve ifade), öğrendiklerimizin (özellikle duygularımızı düzenleme çabalarımız gibi), duygularla ilgili yaklaşımlarımızın ve bunları sözlü ifademizin toplamıdır. Kültürel Görececiler veya Sosyal Yapısalcılar hala aynı fikirde değiller, ama fikirleri bilimsel çev­ relerce fazla geçerli kabul edilmiyor. Düşünsel hava değişti; bu­ gün Darwin'in Expression'ı daha çok ilgi görüyor. Birbiri ardısıra gelen bir çok etken birleşerek bu değişimi yarattı. 1 960 yıllarının sonunda ve 1970 başında ifa_,., yıllarının _,..,., denin evrensel olduğuna ait bir çok yayın yapıldı. Davranışçılığın kısıtlı çerçevesi hayal kırıklığı yaratırken, düşünce ve fikir­ lerin incelenebilirliği yeniden kabul edilerek bilim bu yönde kendini organize etti. İzlenemeyen kavramların da bilimsel çer­ çevede incelenebileceği kabul görünce, duyguların da incelene­ bilmesi bunun bir adım ötesi oldu. Davranışsal genetiğin hızlı gelişimi ve insan doğası ile ilgili çalışmaların sonuçlan, insan doğasını da önemle incelenecek bir faktör durumuna getirdi. Beyinle ilgili olarak elde edilen yeni bilgiler ve böylece bir­ biri ardına gelen bir çok psikolojik özelliği anlama başarısı da diğer faktördür. İnsanın genetik yapısının anlaşılması ve genetik açıdan insanların nasıl birbirlerinden ayrıldıklarının çözülmeye başlaması ile düşünsel ve bilimsel hava değişti. Kültür sadece önemini yitirmedi, aynı zamanda insan davranışını şekillendiren tek etmen olarak da düşünülmez oldu. 37

Geçen beş yılda, Darwin ilgisinde bir yeniden doğuş yaşan­ dı. Üç biyografisi yayımlandı. Sade vatandaş için evrim kuramı­ nı açıklayan, birçok kitap yayımlandı. Darwin fikrini temel alan yeni bir evrim psikolojisi alanı oıtaya çıktı. Şimdi Expressioıı okuma ve insan ve hayvanlardaki duygulan kavramak için on­ dan yararlanmanın zamanı. Şimdi Darwin'den hayatımızın en içsel ve özel yönlerini öğrenme zamanı- duygularımızı ve onun dışa açılımı olan ifadelerimizi.

38

İÇİNDEKİLER VE ., İLK BASKIYA ÖNSÖZ BÖLÜM !

İfadenin genel ilkeleri

Belirtilen üç ana ilice - İlle ilice - Kullanışlı hareketler, zihnin bazı durumlarıyla beraberce, alışkanlık oluyorlar ve herhangi bir durumda yararına bakılmaksızın kullanılıyorlar - Alışkanlığın gücü - Kalıtım İnsanda, birleşik davranış hareketleri - Refleks hareketleri - Refleks hareketlerine dönüşen alışkanlık hareketleri - Alt seviyeli hayvanlar- · da, Birleşik davranış hareketleri -Son sözler BÖLÜM II

İfadenin genel ilke(eri - devam ediyor

Antitez ilkesi - Kedi ve Köpekten örnekler - İllcenin kökeni Geleneksel işaretler - Antitez illcesi, zıt dürtüler altında bilinçli olarak ortaya konulan hareketlerden kaynaklanmamıştır BÖLÜM III

İfadenin genel ilkeleri - sonuç

İstekten bağımsız ve alışkanlığın bir parçası olarak, bedendeki uyarılmış sinir sisteminin, doğrudan hareket ilkesi -Saçta renk değişi­ mi - Kasların titremesi - Değişen salgılar - Terlemek - Aşırı derecede acı ifadesi - Kızgınlık, büyük sevinç ve korku üzerine - İfade hareket­ lerine neden olan ve olmayan duygular arasındaki zıtlık - Zihnin he­ yecanlı ve durgun durumları - Özet BÖ�ÜM I V

Hayvanlarda ifadenin yolları

Seslerin yayılması - Dokunaklı sesler - Diğer şekilde üretilen sesler - Kızgınlık ve korku duyguları altında, deri uzantılarının, kılla­ rın, tüylerin vs. dikileşmesi - Kızgınlık ve kavga hazırlığı ifadeleri · olarak, kulakların geri çekilmesi - Dikkat işareti olarak, kafanın kaldı� rılması ve kulakların dikilmesi

39

BÖLÜM V

Hayvanlarda özel ifadeler

Köpek, çeşitli ifade hareketleri - Kediler - Atlar - Geviş getiren­ ler - Maymunlar, sevinç ve sevgi ifadeleri - Acı ile ilgili - Kızgınlık Şaşkınlık ve korku BÖLÜM V I

İnsanlarda özel ifadeler: acı çekmek v e ağlamak

Çocukların bağırmaları ve ağlamaları - Yüz ifade.lerinin şekilleri - Ağlamanın başladığı yaş - Ağlama üzerindeki alışkanlık kısıtlamala­ rının etkisi - Hıçkırmak - Haykırma sürecinde, göz etrafındaki kasla­ rın büzülmesinin nedenleri - Gözyaşı akmasının nedenleri BÖLÜM VII

Keyifsizlik, endişe, üzüntü, neşesizlik, ümitsizlik

Üzüntünün, sistem üzerindeki genel etkisi - Acı altında kaşların eğimi - kaşların eğiminin nedeni üzerine :- Ağzın kenarlarındaki bü­ zülme üzerine BÖLÜM V III

Sevinç, Keyif alma, sevgi, ince duygular, bağlılık

Kahkaha, teme.J sevinç ifadesi - Komik fikirler - Kahkaha esnasın­ da, yüz ifadelerinin hareketleri - Üretilen sesin doğası - Yüksek kahka­ ha esnasında gözyaşlarının akması - Yüksek kahkahadan nazik bir gü­ lümsemeye geçiş - Keyif alma -Sevgi ifadesi - İnce duygular - Bağlılık .. ,ı ..

BOLUM IX Düşünme - Düşünceye dalmak - Kötü dıırıım Asık surat - Azim Kaş çatma eylemi - Zor veya kabul edilmez bir şeyin algılanma­ sında, veya gayretle düşünmek - Dalgın düşünceye dalmak.- Kötü du­ rum -Suratsızlık - Dik başlılık -Surat asmak ve somurtmak - Karar­ .lılık veya azim - Ağzın sıkıca kapalı olması BÖLÜM X

Nefret ve kızgııılık

Nefret - Öfke, sistem üzerinde etkileri - Diş göstermek - Delide 40

öfke - Kızgınlık ve gazap - İns-anların çeşitli ırkları tarafından ifade edildiği şekilde - Dudak bükmek ve meydan okumak - Yüzün bir tara­ fındaki köpek dişini göstermek BÖLÜM XI

Hor görmek - Küçümsemek - İğrenmek - Suçluluk - Gıırıır vs. Çaresizlik - Sabır - Onaylamak ve Olumsuzlamak

Küçümsemek, burun kıvırmak ve hor görmek, çeşitli ifade biçim­ leri - Alaylı gülümseme - Küçümseme ifade eden hareketler - İğren­ mek - Suçluluk, hile, gurur vs. - Çaresizlik veya yetersizlik - Sabır Dik başlılık - Bir çok insan ırkı için geçerli olan, omuz silkmesi - on­ ay ve olumsuzlama işaretleri BÖLÜM XII

Hayret - Şaşkmlık - Korku - Dehşet

Hayret, şaşkınlık - Kaşların kalkması - Ağzın açılması � Dudak­ ların ileri çıkması - Şaşkınlıkla beraber yapılan hareketler - Beğenmek - Korku - Dehşet - Saçların dikilmesi - kas gerilmesi - göz bebekleri­ nin açılması - Aşın korku - Sonuç BÖLÜM XIII

Kendine dikkat göstermek - Utanç - Çrkingenlik Alçak gönüllülük: yüz kızarması

Yüz kızarmasının doğası - Kalıtım - Bedenin en çok etkilenen bölümleri - İnsanın çeşitli ırklarında yüz kızarması - Beraberindeki hareketler - Akıl karışıklığı - Yüz kızarmasının nedenleri - Kendine dikkat göstermek, temel unsur - Çekingenlik - Geleneksel ilkelerin ve ahlaki yasaların delinmesi sonucu utanç - Alçak gönüllülük - Yüz kı­ zarma kuramı - Özet BÖLÜM XIV

Son cümleler ve özet

İfadenin temel hareketlerini oluşturan üç önemli ilke - K alıtım Değişik ifadelerin elde edilmesinde, istek ve niyetin oynadığı rol üze­ rine - İfadenin içgüdüsel kabulü - Konumuzun, insanlığın atalarının özel birliği üzerindeki önemi - İnsanlığın atalarının, ardışık olarak çe­ şitli ifadeleri elde etmesi üzerine - İfadenin önemi - Sonuç

41

CHARLES DARWIN

İLK BASKIYA ÖNSÖZ

İfade1 üzerine bir çok çalışma yapıldı, ama daha fazlası psi­ gonomi üzerine - yani, özelliklerin sürekli formlarının incelen­ mesi ile yapının anlaşılması. Bu ikinci konuyla neden ilgilen­ medim? Göz attığım eski incelemelerin2 bana bir yardımı olma­ dı. 1 667 yılında yayımlanan ressam Le Brun' un, ünlü Conferen­ ces'i3 , bilinen en eski eserdir ve bazı iyi fikirler içermektedir. Discours'da 1774- 82 yıllarında, ünlü Hollandalı anatomici olan Camper4 tarafından yayımlanan başka bir eski eserdir ve konu üzerinde belirgin bir gelişme sağladığı düşünülemez. Şu eserler ise, aksine, yakın dikkat gerektirmektedir. Fizyoloji konusundaki buluşlarıyla dikkat çeken, Sir Charles Bell, Anatomy and Philosophy of Expression adlı kitabının ilk bas­ kısını 1 806, üçüncü baskısını da 1844 yılında yayımladı.5 Adil bir şekilde, sadece, bir bilim dalı olarak konunun temellerini ortaya koymadığı, fakat aynı zamanda değerli bir yapı kurduğu da söyle­ nebilir. Çalışması her yönüyle derin bir biçimde ilgi çekiciydi ve değerli bir biçimde sunulan, çeşitli duyguların grafik açıklamaları vardı. Çalışmalarının özellikle, solunum sistemi ve ifade hareketle­ ri arasındaki yakın ilişki üzerine olduğu kabul edilir. Başta önem­ siz görünse de, en önemli noktalardan birisi, zor nefes alma du­ rumlarında, bu nazik organlan kan basıncından korumak amacıyla, göz etrafındaki kasların istem dışı gerilmelerdir. Bu, Utrecht'ten Profesör Donders'in yardımlarıyla, benim derinlemesine inceledi­ ğim bir konudur ve bundan sonra da göreceğimiz gibi, insan yüzü­ nün bazı en önemli ifadelerine ışık tutacaktır. Sir C. Bell'in çalışmasının özellikleri yeteri kadar değerlen­ dirilememiştir. Bazı yabancı yazarlar tarafından gözardı edil­ mekle beraber, M. Lemoine gibi başkaları tarafından şu sözlerle tamamen kabul edilmiştir: 'Le livre de Ch. Beli devrait etre me42

dite par quiconque essaye de faire parler le visage de l 'homme, par les philosophes aussi bien que par !es artistes, car, sous une apparence plus legere et sous le pretexte de l'esthetique, c'est un des plus beaux monuments de la science des rapports du physique et du moral ' 6 ('Charles Beli 'in kitabı, insan yüzüne ses getirmeye çalışan bütün filozoflar ve sanatçılar tarafından incelenmelidir; çünkü yapay görünüm altındaki ve estetik nedenlerle bu kitap, fiziksel ve ahlaki alanların ilişkileri açısından, bilimsel çalışmanın en etkili eserlerinden biridir. ') Darwin, Bell'in bu kitabı, bazı yüz kaslarımızın tann tarafından insan duygulannın ifadesi amacıyla ve­ tildi'ği savını eleştirmek için yazdığını söylememekte. dir. 1867 yılı Mart ayında, Alfred Russel Wallace'ye yazdığı bir mektupta, Darwin şöyle demektedir: 'Yine de Sir C. Bell'in ... bazı kasların insana, yalnızca diğer­ lerine duygularını açıklamak üzere verilmiş olduğuna dair bakış açısını yıkmak istiyorum. •cı Darwin, otobi­ yografisini yazarken, kelimelerini daha dikkatli seçti, 'Gelen yılın yazında, 1840, Sir C. Bell'in ifade üzerin­ deki övgü)'e değer eserini okudum ve bu benim konuya duyduğum ilgiyi arttırdı, yine de bazı kasların sadece ifade amacı ile yaratıldığı inancına katılmıyorum.'''" Bu konu ile ilgili olarak, Janet Browne şöyle yazıyor: 'Eğer Darwin, yüz kaslan ile ilgili olarak, bizi açık bir şekilde doğaya bağlayan başka daha pratik bir amaç · gösterebilseydi, Beli ve diğer teologların savlarını zayıf düşürebilirdi ve evrimin bir ürünü olarak ifadeyi güç­ lendirebilirdi.''2 (Bunu giriş bölümünde ortaya koymuş­ tum) Darwin, daha sonra Expression'da, Bell'in bazı belirli savları ile ilgili olarak nasıl fikir birliğinde olma­ dığını açıkladı: Örneğin, hayvanların, insanlara göre da­ ha kısıtlı ifadeleri olması (s. 182), hangi kasların istem içi kontrol altında oldukları (s. 252) ve kaş çatma kası­ nın insana özel olduğu (s. 255) gibi.

43

Şimdi anlatılacak olan nedenlerle, Sir C. Beli, görüşlerini geliştiıilmesi gerektiği yere kadar götürmedi. Değişik kasların, değişik duygular altında, neden harekete geçtiğini açıklamaya çalışmadı; örneğin, neden, endişe veya üzüntü duyduğumuzda, kaşlanmızın iç uçları kalkar ve dudaklanmızin köşeleri büzülür. B ell gibi, bu soruyu sormayan Darwin, neredeyse bütün yüz ifadesi ile ilgili çalışmalarda, aynı eleştiriyi yapabilirdi. Darwin neden sorusunu soran tek bilim ada­ mıdır- bu duygu için neden bu özel yüz ifadesi de, başka bir ifade değil.

1 807 yılında, M. Moreau Lavater' in psigonomi üzerinde bir baskısının editörlüğünü üstlendi.* Buraya, çok değerli fikir­ lerle birlikte, yüz kaslarının mükemmel tanımlarını içeren bazı makalelerini koymuştu. Yine de konunun felsefesi üzerirıe çok az ışık tutmaktadır. Örneğin, M. Moreau, kaş çatılması eylemini anlatırken, yani, Fransız yazarlar tarafından sourcilier (Corru­ gator supercilii) olarak adlandırılan kas gerilmesi, şu gerçeği

* L'Art de connaitre /es Hoııımes, vs., J. L. Lavater. On ciltlik 1 820 yılı baskısında, 1 807 yılında yayımlandığı söylenen, bu çalışmanın ilk baskısının, M. Moreau'nun izlenimlerini içerdiğinden bahsediliyordu; ve benim bunun doğruluğundan şüphem yok, çünkü cildin başındaki, ' Notice sur Lavater' 1 3 Nisan 1 806 tarihini taşıyordu. Bazı bibliyografik çalışmalarda ise, 1 805- 9 ta­ rihi verilmektedir; fakat 1 805 tarihinin doğruluğu olanaksız görünüyor. Dr. Duchenne şöyle diyor: (Mecanisme de la Physionoınie Huınaine, 8 c., 1 862 s. 5 ve Archives Generales Medecine, lan. Et Fel'., 1 862, M. Moreau'nun 'a compose pour son ouvrage un article important' , vs., 1 805 yılında; baskının, 12 Aralık 1 805 ve 5 Ocak 1 806 ve yukarda bahsi geçen 5 Ocak 1806 tarihleri­ ni içeren bölümleri olan, 1 820 yılı ilk cildini buldum. Böylece 1 805 yılında düzenlenen bu bazı bölümlerin sonucunda, Dr. Duchenne, gördüğümüz gibi, eseri 1906 yılında yayımlanan M. Moreau'ya, Sir C. Bell'e göre öncelik tanı­ yor. Bu bilimsel çalışmaların önceliğine karar vermek için çok alışılınış bir yöntem değil; fakat bu tür sorular göreli değerlerini karşılaştırmak açısından önem taşımıyorlar. M. Moreau ve Le Brun'a ait olan, yukarıdaki bölümler, bu­ rada ve diğer durumlarda Lavater'in 1 820 yılı baskısından alınmışlardır, c. iv s. 228 ve c. ix s.279. 44

belirtiyor: ' Cette action des sourciliers est un des symptômes les plus tranches de l 'expression des affections penibles ou con­ centrees. ' (' Kaşın bu hareketi, yoğun veya acı olan duygularının en belirgin işaretlerinden birisidir. ') Sonra, bu kasların bağımlı­ lık ve pozisyonları açısından, 'a resserrer, a concentrer les prin­ cipaux traits de laface, comıne il convient dans toutes ces passi­ ons vraiment opressives ou profondes, dans totes ces passions vraiment oppressives ou profandes, dans ces affections dont le sentiment semble parter l 'organisation a revenir sur elle- meme, a se contracter et a s' amoindrir, comme pour ofrir moins de pri­ se et de surface a des impressions redout-·_ables ou importunes. '('Gerçekten baskıcı veya derin olan tür . ihtirasların unsurları gibi, yüzün temel özelliklerini bir araya t·1playarak odaklanmak; daha az hakimiyet sağlar gibi, organizmayı durgun hale getiren duyguların, korkutucu ve rahatsız edici izlenimlerine dar bir yü­ zey sağlamak için, kasılmak ve büzüşn.ıek. ') Bu tür fikirlerin, değişik ifadelerin anlam veya kökenlerine ışık tutacağını düşü­ nerek, konuya, benim bakış açımdan farklı bakmaktadır. Lavater'in, yüzün şekil ve büyüklük özelliklerin­ den, kişiliğin ortaya çıkartılabileceği iddiası, Dar­ win'den 50 yıl öncesinden beri popülerdi ve neredeyse Darwin'in kariyerine mal oluyordu. Geminin kaptanı Robert Fitz-Roy, Lavater 'in düşüncelerini Darwin'in yüzüne uygulayarak, uzun bir deniz yolculuğu için uy­ gun olmadığını düşünmüştü ve bu neredeyse onun Be­ agle yolculuğuna katılma şansına engel oluyordu. Dar­ win bunu Aııtobiography 'de anlatır: '.,. Fritz- Roy ile arkadaş olunca, burnumun şekli nedeniyle, reddedil­ mekten son anda döndüğümü duydum ! Laveter'in ateşli bir takipçisiydi ve bir insanın dış görünüşünden, kişisel özelliklerinin değerlendirilebileceğine ikna olmuştu; be­ nim burnuma sahip herhangi bir kişinin, bu yolculuk içın yeterli enerji ve azim sahibi olabileceğinden şüphe­ liydi. Sonra burnumun yanlış izlenim yarattığına ikna olmuştu.'3 45

Eğer Fritz-Roy, Genç Darwin'in beraber gelmesini kabul etmeseydi, ne olacağını kestirmek çok güç. Dar­ win'in yolculuğu anlatımına giriş kısmında, Leonard Engel şöyle yazıyor: ' Modern insanın dünyaya bakış açısı üzerindeki etkisiyle, Kolomb'un gezisinden bugü­ ne kadar hiçbir gezi, bu kitapta anlatılanlara uymamış­ tır.. Beagle yolculuğu esnasında, Darwin'in izlediği ve onu The Origin of Species yoluna götüren, yaşayan ve yok olanların, geniş ve değişen bir panaromasıydı. •c•

Yukarıdaki bölümde, konunun felsefesinde ve ressam Le Brun'un 1667 yılında korku ifadesini anlatırken söylediğinin ötesinde az bir gelişme var: 'Le sourcilier qui est abaisse d'un côte et eleve de l ' autre, fait voir que la partie elevee semble le vouloir joindre au cerveau pour le garantir du mal que l 'ame aperçoit, et le côte qui est abaisse et qui parait enfle, nous fait trouver dans cet etat par !es esprits qui viennent du cerveau en abondance, comme pour couvrir l'ame et la defendre du mal qu 'elle craint; la bouche fart ouverte fait voir le saisissement du coeur, par le sang qui se retire vers lui, ce qui l ' oblige, voulant respirer, a faire un effort qui est cause que la bouche s'ouvre extremement, et qui, lorsqu'il passe par les organes de la voix, fonne un son qui n'est point articule; que si les muscles et les veines paraissent enfles, ce n'est que par les esprits que le cer­ veau envoie en ces parties-la. '('Bir yönde aşağı düşmüş, diğer tarafta yukarı kalkmış olan kaşlarda, yukarı kalkmış kısım, ru­ hun algıladığı kötülükten kendini korumak için, beyne tutun­ mak ister gibi bir görüntü veriyor; aşağı dönmüş ve şişmiş görü­ nen kısım, beynimizden dışarıya akan hayaller tarafından oraya yerleştirilmiş gibi ve sanki ruhu kaplayarak korktuğu kötülük­ lerden korumaya çalışıyor; geniş bir biçimde açılmış olan ağız, kalbe doğru hızla akan kanın, soluk alabilmek için onu daha fazla çalıştırarak oluşturduğu şoku sergiliyor; böylece ağız ge­ niş bir biçimde açılıyor ve soluk gırtlak ve ses tellerinden geçer­ ken anlaşılmaz bir ses çıkartıyor; Çünkü, eğer kaslar ve damar46

lar şişmiş gibi görünüyorsa, bu sadece beynin dışarıya çıkardığı hayallerin sonucu olabilir ' .) Yukarıdaki cümleleri, bu konu ile olarak yazılmış şaşırtıcı saçma örnekler olarak, buraya alınmaya değer buluyorum.'5 Dr. B rugess, The Physiology or Mechanism of Blushiııg ad­ lı kitabı 1 839 yılında yayımladı ve bu kitaba 1 3 . bölümde sık olarak deyineceğim. Dr. Duchenne, Mechanisme de la Physionomie Humaine adlı kitabı 1 862 yılında iki değişik formda yayımladı. Bu kitap­ ta, yüz kaslarının hareketleri elektrik yoluyla analiz ediliyor ve büyük fotoğraflarla gösteriliyordu. Bir çok fotoğrafını, arzu etti­ ğim şekilde kopyalayabilmem için cömert bir şekilde izin verdi. Vatandaşları çalışmaları üzerine ya az konuştular, ya da hiç de­ ğinmediler. Henle'nin anatomik çizimlerinden1 de görülebilece­ ği gibi, - benim şimdiye kadar yayımladıklarımın en iyisi- kas­ l arın yakın ilişkili bağlantılarına bakarak, ayn hareket ettikleri­ ne inanmak mümkün olamayacağı için, Duchenne, ifade verme konusunda, tek bir kasın önemini abartmış olabilir. Yine de Dr. Duchenne'nin bu ve diğer hata kaynaklarının farkında olduğu ortada ve elektrik yardımıyla, el kaslarının fizyolojisinin belir­ lenmesi konusunda açıkça başarılı ve büyük bir olasılıkla yüz kasları ile ilgili olarak da genellikle doğru yolda. B ana göre, Duchenne yaklaşım tarzıyla, konuyu çok geliştirmiş. Her bir ka­ sın gerilmesini ve böylece deride beliren izleri, kimse, ondan dikkatli bir şekilde inceleyemedi. Çok önemli bir hizmet olan, hangi kasların, en azından bağımsız olarak istem içi hareket et­ tiklerini de gösterdi. Kuramsal düşüncelere fazla yer vermedi ve bazı duygular altında neden bazı kaslar etkilenirken, diğerleri­ nin gerilmediğini çok fazla anlatmadı. Darwin'in burada ve kitabında, Duchanne'ye ver­ diği öneme rağmen, Duchanne'nin kitabı kısa bir sürede yayımdan kaldırıldı; İngilizce'ye çevrilmedi ve 1982 yı­ lına kadar, yüz ifadeleri ile ilgili olarak ortaya koyduğu öncü buluşlar bütün bilim adamlarınca gözardı edildi.'6

47

Şimdi, Duchenne'nin kitabının, çağdaş duygu araştırma­ ları ve plastik yüz cerrahisi ile ilgili olarak önemini an­ latan ek bölümleriyle birlikte, İngilizce bir çevirisi var.c Friesencs ile beraber olan çalışmalarım, yüz kaslarının hareketlerini ölçmek ve tanımlamak için geniş bir yön­ tem sağlayan, Duchenne'nin gözlemleri üzerine kurul­ du. Yeni yapılan bir düzineden çok araştırma, Duchen­ ne'nin, istem dışı ve içi gülümsemenin, nasıl birbirlerin­ den ayrılabileceği konusundaki fikirlerini destekliyorlar. Örneğin, insanların gerçekten mi hoşnut olduklarını, yoksa rol mü yaptıklarını ayırt etmenin olanak içi oldu- · ğunu gösterdiler.c9 Ayrıca benim 8. bölümdeki, 235. ve 238. sayfalardaki, Duchenne ve gülümsemeyle ilgili olan eleştirilerime de bakınız. 1

Önemli bir Fransız anatomici olan, Pierre Gratiolet, Sor­ bon'da ifade ile ilgili olarak dersler verdi ve notları, ölümünden sonra, 1 8 65 yılında, De La Physionomie et des Mouvements d'Expression başlığı altında yayımlandı. Bu çok ilgi çekici bir çalışmaydı ve gözlemlerle doluydu. B asit bir cümlede anlatıla­ bilecek, oldukça kaımaşık olan kuramını şöyle ifade ediyordu: 'il resulte, de tous les faits que j 'ai rappeles que les sens, l 'ima­ gination et la pensee elle-meme, si elevee, si abstraite qu 'on la suppose, ne peuvent s'exercer sans eveiller un sentiment corre­ latif, et que ce sentiment se traduit directement, sympathiqu­ ement, symboliquement ou metaphorquement, dans toutes les spheres des organes exterieurs, qui le racontent tous, suivant le­ ur mode d'action prope, comme si chacun d ' eux ete directe­ ment affecte. ' ('Bahsettiğim tüm olguların sonucu olarak, duy­ gular, zihinde canlandırma ve düşüncenin kendisi,- düşündüğü­ müz gibi yükseltilmiş ve soyut biçimiyle- ilgili duygu etkilen­ meden işlem göremezler; duygu, doğrudan, sembolik olarak, sempati veya metafor yoluyla, herbiri sanki doğrudan etkilen­ miş gibi kendine has bir biçimde ifade gösteren bütün dış or­ ganlarımıza gönderilir. ' ) 48

Gratriolet, kalıtımla gelen alışkanlıkları, hatta bir dereceye kadar bireydeki alışkanlıkları unutmuş göıiinüyor; böylece, ba­ na göre, bir çok hareket ve ifadelerle ilgili olarak, doğru olan veya herhangi bir açıklama yapma konusunda yanılıyor. Örnek olarak, sembolik hareketler dediği, M. Chevreul 'dan alınan ve bilardo oynayan adamla ilgili, (s. 37) fikirlerini yazıyorum: 'Si une bille devie legerement de la direction que je joueur pretend lui imprimer, ne l 'avez- vous pas vu cent fois la pousser du re­ gard, de la tete et meme des epaules, comme si ces mouve­ ments, purement symboliques, pouvaient rectifier son trajet? Des mouvements non moins signifıcatifs se produisent quand le bille manque d ' une impulsion suffısante. Et, chez les joueurs novices, ils sont quelquefois accuses au point d'eveiller le souri­ re sur !es levres des spectateurs. '('Eğer bir bilardo topu, oyun­ cunun yönelttiği yönden hafif saparsa, sanki sembolik hareket­ ler yolu düzeltecekmiş gibi, bilardocunun, bakışları, başı, hatta omuzlarıyla topu itmeye çalıştığını hiç görmediniz mi? Top ye­ terli hızı alamadığında da benzer hareketler takip edecektir. Ba­ zı tecrübesiz oyuncularda bu hareketler o kadar açık olur ki, se­ yircilerin dudaklarında bir gülümseme yaratır. ') Bana göre bu hareketler sadece alışkanlığa bağlanabilirler. Genellikle insanın bir cismi kenara koymak istediğinde, o tarafa koyması; öne it­ mek istediğinde, öne itmesi ve yakalamak istediğinde, geri çek­ mesi gibi. Böylece, bir insan topun yanlış yöne yöneldiğini gö­ ıiince ve yoğun bir biçimde diğer yöne gitmesini istiyorsa, uzun alışkanlıklar sonucunda, bilinçsiz olarak diğer durumlarda etkili bulduğu hareketleri yapmaktan kaçınamaz. Gratiolet sempatik hareketleri 2 12. sayfada şöyle anlatmak­ tadır: 'Un jeune chien a oreilles droites, auquel son maıtre pre­ sente de loin quelque viande appetissante, fixe avec ardeur ses yeux sur cet object dont il suit tous les mouvenments, et pen­ dant que !es yeux regerdant, !es deux oreilles se portent en avant comme si cet object pouvait etre entendu ' . (' Sahibinin ona uzaktan iştah açıcı bir parça eti gösterdiği, dik kulaklı genç bir 49

köpek, parçanın hareketlerini gözleriyle, istekli bir biçimde izler ve gözler bakarken, sanki nesne duyulabilecekmiş gibi, iki ku­ lak öne doğru eğilirler'.) Burada kulak ve göz arasındaki sem­ patik ilişkiden söz etmek yerine, bir çok nesilden bu yana, köpe­ ğin bir nesneye istekle bakarken, ses duymak için kulaklarını yönelttiğine inanmak daha kolay geliyor; ve aksi biçimde, belki de dinledikleri bir sese dikkatle baktıkları için, bu organların ha­ reketleri, uzun süreli alışkanlıkla birbirleriyle birleşik oluyorlar. Dr Piderit, 1859 yılında, benim görmediğim ama birçok bakış açılarında, Gratiolet'ten öne geçtiği, ifade ile ilgili bir makale ya­ yımladı. 1 867 yılında, Wissensclıaftliches Systenı der Mimik und Plıysiogononıik yayımlandı. Birkaç cümleyle, fikirlerinin açık bir anlatımını vermek çok zor; belki şu iki cümle bir çok şeyi özetleye­ bilir: 'İfadenin kas hareketi bir parça hayali nesnelere ve bir parça da hayali duygusal algılamalara bağlıdır. Bu önerme, tüm ifadesel kas hareketlerinin anlaşılması için bir anahtardır. '(s. 25) Tekrar: 'İfadesel hareketler, esas olarak kendilerini, çeşitli ve hareketli yüz kaslarıyla gösterirler; çünkü, kısmen, onları harekete geçiren sinir­ ler, zihin organının çok yakınından kaynaklanmaktadırlar, fakat kıs­ men de bu kaslar, duyu organlarını desteklemektedirler. '(s. 26) Eğer Dr. Piderit, Sir. C. Bell'in çalışmasını okumuş olsaydı, aşırı gülmenin, beraberinde gelen acı nedeniyle, kaş çatılmasına (s. 101) veya çocuklarda (s. 103) gözyaşının, gözü tahriş ederek etraftaki kasların gerilmesine neden olacağını söylemezdi. Daha sonra bah­ sedeceğim, bir çok güzel fikir bu kitaba dağılmış bulunmaktadır. İfade ile ilgili olarak, burada üstünde durulması gereksiz olan, bir çok kısa çalışma var. B ay Bain, yine de, iki çalışma­ sında konuya derinlemesine eğilmiş.* Şöyle diyor8: 'İfadeye * (Darwin 'in İfadesiyle ilgili olarak Bain 'in eleştirisi: Seııses aııd Intel­ /ect'e dip not olarak, 1 873 yılında ve sayfa 698 de yazar şöyle diyor: 'Bay Dar­ win, benim (yayılma) ilkesi olarak anlattığımdan bahsetmiş ve şöyle demiş "bazı özel ifadelere ışık tutabilmek, bana çok genel görünüyor."; ki bu oldukça doğru; yine de, kendisi bu amaçla, benim çok açık olduğuna inanmadığım bir ifade biçi­ mi kullanmış .'Charles Darwin bu eleştirilerde bir haklılık görmüş olsa gerek, çünkü kendi kopyasının dip notunu kalemle çizmiş olduğunu gördüm.)

50

duygunun bir parçası olarak bakıyorum. Onun, durgun duygu­ lar ve bilinçle birlikte, zihnin genel bir ilkesi ve bedenin ele­ manları üzerinde içe doğru yayılan bir eylem veya heyecan ol­ duğuna inanıyorum. ' Başka bir yerde şöyle ekliyor: ' Bir çok önemli unsur bu ilke altında toplanabilir: yani, zevk alma du­ rumu, bütün veya bazı yaşamsal unsurların artması ve acı duy­ gusu da azalması ile ilişkilidir. 'Fakat, bu duyguların yayılma eylemi ilkesi, bazı özel ifadeleri açıklayamayacak kadar genel görünmektedir. Herbert Spencer, Principles of Psychology'de ( 1 855) duy­ guları incelerken, şunları söylüyor: 'Güçlü korku, kendisini çığlıklar, kaçma veya saklanma çabaları, çarpıntı ve titremeler­ le ifade eder; bunlar korkulan gerçek kötülükle beraber ola­ cakların, sadece ortaya konuş biçimidir; Kas sisteminin genel gerilimiyle, diş gıcırdaması, pençenin ileri çıkması, büyüyen gözler ve burun delikleri ve homurdanmalarla yıkıcı duygular gösterilir; bunlar kurbanın ölümüyle sonuçlanacak zayıf ey­ lemlerdir. ' Burada, benim inancıma göre, bir çok ifadenin ger­ çek hikayesi var; fakat konunun esas ilgi çekici yönü ve prob­ lemi, şimdi gelecek olan muhteşem karmaşık sonuçlarda yatı­ yor. B ir kişinin, (kim olduğuna emin değilim) S ir C. Bell ' in söylediklerine çok yakın fikirler ileri sürdüğünü hatırlıyorum.9 ' Duyguların d ış işaretleri diye adlandırdıklarımızın, sadece ya­ pıların gerekli olduğunu kabul ettiği istem içi hareketlerin ta­ mamlayıcısı olarak ortaya çıktığı iddia edildi. ' B ay Spencer de, içinde, 'belli bir dereceden geçen duyguların, alışkanlıkla bedensel eyleme olarak ortaya çıktığı genel ilkesi ' konusunda ısrar ettiği, kahkahanın fizyolojisi* üzerine değerli bir eser ya­ yımladı; ayrıca şöyle diyordu: ' herhangi bir duygu ile yönlen. dirilmemiş bir sinir gücünün taşması, öncelikle alışılmış yol­ lardan geçer; bu r::erli olmazsa, gelecek taşma daha az olan * Essays, Scientific, Politica/ and Specu/atil'e, 2. seri, 1 863, s. 1 1 1 . ma­ kalenin ilk serisinde, bana çok zayıf gelen, kahkaha üzerine bir tartışma yer alıyordu.

51

alışkanlıkları seçer. ' Bu ilke konumuza ışık tutabilmesi açısın­ dan çok önemliydi.* Bay Spencer- evrim kuramının büyük açıklayıcısı- haricinde, ifade üzerine yazan bütün yazarlar, insan da dahil olmak üzere, bütün türlerin, bugünkü durumları ile yaratılmış olduklarına ina­ nıyorlardı. Sir C. Bell, böylece inanmış olarak, bir çok yüz kası­ mızın 'ifade konusunda sadece yardımcı' olduklarım söylüyordu; veya 'tek bu amaç için ' özel olarak sağlanmışlardı. 10 İnsana ben­ zer maymunların, bizim sahip olduğumuz aynı kaslara sahip ol­ ması,** bu kasların bizim dPrumumuzda sadece ifade için kulla­ nılmalarını olanaksızlaştırıyor; sanırım, hiç kimse maymunların sadece surat asmak için özel kaslara sahip olduğuna inanma eğili­ minde değildir. *** İfade cışındaki farklı kullanımlar da, büyük bir olasılıkla tüm yüz kaslmyla gerçekleşir. Sir C. Bell insan ve clt seviyedeki hayvanlar arasında, olası en geniş farklılığı çizmeye çalışıyor; ve sonunda söyle diyor: ' alt seviyedeki hayvanlarda ifade yoktur, ancak bunlar, az veya çok basit bir biçimde imde içi veya içgüdüsel hareketler diye adlandırılabilirler. ' Aynca onlann yüzlerinin 'temel olarak vah­ şet ve korkuyu ifade edebileceğini' iddia ediyor. 1 1 Ama insan, * Bahsedilen makalenin yayımından bu güne kadar, bay Spencer, Forth­ nightly Review'de, 1 Nisan 1 8 7 1 tarihinde, 426. sayfada, 'Ahlak ve Ahlaki Duygular 'adlı yazısını yayımladı. Principles of Psychology'nin ikinci cilt, ikinci baskısında da, 1 872, s. 539, şimdi son fikirlerini yayımlıyor. Benim du­ rumumda, eğer Bay Spencer' in sahasına girdiğim için suçlanmazsam, yeni cildinin bir kısmını bitirdiğim, Descent of Man adlı kitabımda, ifade ile ilgili ilk el yazılarımın 1 8 3 8 yılı tarihini taşıdıklarını belirttim. ** Profesör Oven, (Proc. Zoolog. Soc., 1 830, s. 28) bunun orangutanla ilgili olduğunu ve insanın duygularını ifade etmesi yönüyle çok iyi tanınan bü­ tün önemli kasları belirttiğini açıkça söylüyor. Ayrıca Prof. Macalister'in, şempanzedeki bazı yüz kasları ile ilgili açıklamalarını anlatan, Annals and Magazine of Natura/ Hisroı)', cilt vii, Mayıs 1 87 1 s.2'yi okuyun. * **(İlk baskıda, yüz buruşturmalar, 'iğrenç'olarak tanımlanmıştı. Yazar bu sıfatı, 'kırışıklıkların iğrençliğinin, güzellikle ilişkisiz bir soru ile ne alakası olduğunu bilmiyor'diyerek, Attlıenaeum, 9 Kasım, 1 872 s.591 tarihli eleştiriye karşılık verebilmek için kullanmıştı . )

52

sevdiği sahibiyle karşılaşan bir köpeğin yaptığı, kulaklarını eğ­ mek, dilini sarkıtmak, bedenini kıvırmak ve kuyruğunu salla­ mak gibi, dış işaretlerle, sevgi ve boyun eğme hislerini, sade bir şekilde ifade edemez. Aynca köpekteki bu hareketler, eski bir arkadaşla karşılaşan bir adamın gülümseyen yüzü ve parıldayan gözlerinden daha farklı olarak, irade veya gerekli içgüdüler ile de açıklanamazlar. Eğer Sir C. Bell köpekteki sevgi ifadesini sorgulayabilseydi, hiç şüphesiz bu hayvanın, onu insana uyumlu hale getiren, özel içgüdülerle yaratıldığını söyleyecekti ve konu ile ilgili daha fazla bir araştırmayı gereksiz görecekti. Gratiolet özellikle herhangi bir kasın yalnızca ifade amaçlı ol­ duğunu inkar12 etmesine rağmen, hiç evrim ilkesi üzerine düşün­ müş gibi görünmüyor. Açıkça, her türe ayn bir yaradılış ürünü ola­ rak bakıyor. Bu da ifade konusunda yazan diğer yazarlar gibi. Ör­ neğin, Duchanne, organların hareketleri üzerinde konuştuktan son­ ra, yüze ifade verenlerden bahsederek şöyle diyor: n 'Le creatur n'a done pas eu a se preoccuper ici des besoins de la mecanique; il a pu, selon sa sagesse, ou- que l'on me pardonne cette maniere de parler- par une divine fantaisie, mettre en action tel ou tel muscle, un seul ou plusieurs muscles a la fois, lorsqu'il a voulu que les sig­ nes caracteristiques des passions, meme les plus fugaces, fussent ecrits passagerement sur la face de l 'homme. Ce langage de la physionomie une fois cree, il lui a suffı, pour le rendre universal et immuable, de donner a tout etre humain la faculte instinctive d'exprimer toujours ses sentiments par la contraction des memes muscles. ' (Yaratıcı, burada, mekanik ihtiyaçlarla ilgilenmemiştir; insan, aklıyla veya - ifade tarzıma izin verirseniz- kutsal arzuyla, ne kadar hızlı da olsa, insanın yüzünde geçici olarak yazılmış bir biçimde, duygularının özgün belirtisi olarak istediğinde, bir veya diğer kasını hareket ettirebilir veya bir veya birkaç kasını aynı an­ da hareket ettirebilir. Bu psigonomi örneğinin oluşması, hareketi evrensel ve değişmez yapmak ve her zaman aynı kası hareket etti­ rerek duygularını ifade etmesini sağlayan içgüdüsel yeteneği her insana vermek için yeterli olacaktır. ') 53

Bir çok yazar, ifade kavramını bütün olarak anlaşılamaz ka­ bul etmişlerdir: Önemli bir fizyolog olan Müller şöyle demekte­ dir: 14 ' Değişik duygulardaki, tamamen farklı olan ifade özellik­ leıi, etkilenen duyguya bağlı olarak, yüz sinirlerinin farklı grup­ lannın harekete geçtiğini göstennektedir. Bunun nedenini ise bilmiyoruz. ' İnsan v e bütün diğer hayvanlar bağımsız varlıklar olarak kabul edildikçe, hiç şüphe yokki , ifadenin nedenlerini olanak içerisinde araştırma isteğimize, etkili bir nokta konulmaktadır. Bu doktrinle, her şey ve herhangi bir şey, aynı şekilde mükem­ mellikte açıklanabilir; ve doğal tarihin diğer her kolu için oldu­ ğu gibi, bunun ifade açısından ölümcül olduğu ispatlanımştır. İnsanlıktaki, aşın korku altında saçın dikleşmesi veya kontrol edilemez öfkede dişlerin dışanya çıkartılması gibi bazı ifadeler, insanın bir zamanlar alt seviyedeki hayvanlar gibi yaşadığı ka­ bul edilmezse, çok zor anlaşılabilir. Bazı maymunlann ve insan­ lann gülerken yüzlerindeki aynı kasların oynaması gibi, uzak, fakat akraba olan türlerdeki bazı ifadeler topluluğu, onlann or­ tak bir atadan geldiklerini kabul ettiğimizde daha anlaşılabilir olacaklardır. Genel olarak, bütün hayvanlann yapı ve alışkanlık­ lannın aşamalarla geliştiğini kabul eden bir kimse, ifade konu­ suna yeni ve ilgi çekici bir ışıkla bakacaktır. İfadenin çalışılması, hareketlerin genellikle çok hafif ve ge­ çici özellikte olmaları nedeniyle güçtür. Bir farklılık açıkça algı­ lanabilir, yine de, benim öyle bulduğum gibi, farklılığın ne oldu­ ğu ifade edilemeyebilir. Çok derin bir duyguya şahit olduğumuz­ da, sempati duygularımız çok etkilenir ve yakın bir gözlem unu­ tulur veya olanaksız duruma gelir; bu durumlarla ilgili bir çok kanıtım var. hayal gücümüz de diğer ve en önemli hata unsuru­ dur, çünkü koşulların yapısı gereği bir ifade bekliyorsak, onu gördüğümüzü sanabiliriz. Dr. Duchanne'nin büyük deneyimine karşı koymayarak, onun söylediği gibi, uzun zaman bazı duygu­ lar altında bir çok kasın hareket ettiğini düşünmüş, ama sonunda hareketin tek bir kasa bağlı olduğuna kendisini ikna etmiştir. 54

Olanak dahilinde en iyi temeli elde etmek ve genel inanış dı­ şında, yüz ifadelerinin belli hareketlerinin ve jestlerin zihnin bazı koşullarını nereye kadar ifade ettiğinden emin olabilmek için, şu yolları çok faydalı buldum. Öncelikle, Sir C. Bell'in dediği gibi: 'olağanüstü bir güçle', bir çok duyguları ifade ettikleri için, ço­ cukları gözlemlemek; öte yandan zamanla, bazı ifadelerimiz ' ço­ cuklukta doğdukları, basit ve saf kaynağı bırakıyorlar. ' ıs Darwin, burada genellikle kabul edilmiş olan bir inanca dayanmış olsa da- çocuklar saf ifadeler gösterir­ ler, çünkü henüz duygularını kontrol etmeyi öğrenme­ mişlerdir-, göremediği bir karışıklık vardır. Çocukluk çağlarında, duyguların yüzdeki ifadesi, hayatın ileri aşa­ malarındaki kadar farklılaşmamıştır ve eğer doğruysa, çocukluk, Darwin'in sandığı gibi, saf ifadelerin gözlem­ leneceği faydalı bir dönem değildir. Aslında, yanıltıcı bile olabilir. Bilim adamları, bugün, yetişkin türü yüz ifadelerinin, çocuklukta olup olmadığı veya bunların ile­ ri bebeklikte mi, yoksa erken çocuklukta mı ortaya çık­ tığı konularında anlaşamamışlardır:10 İkinci olarak, daha kuvvetli duygular taşıdıkları ve kontrol olmadan dışarıya vurdukları için, delilerin incelenmesi gerekti­ ğini düşündüm. B enim, bunu yapmaya olanağım yoktu, Dr. Maudsley'e başvurdum ve onun yardımıyla, Wakefield yakın­ larındaki büyük bir akıl hastanesinin başı olan ve halihazırda bu konuyla ilgili olduğunun farkına vardığım, Dr. J. Crichton B rowne ile tanışma fırsatını yakaladım. Bu olağanüstü gözlem­ ci, bitmeyen inceliğiyle, bana, konularımla ilgili çeşitli öneriler içeren, bir çok not ve açıklama gönderdi; onun yardımlarını çok değerli buluyorum. Sussex Akıl Hastanesinden, nazik, Mr. Patrick Nicol'un da bir iki konuya ait ilgi çekici fikirlerine çok şey borçluyum. Üçüncü olarak, gördüğümüz gibi, Dr. Duchenne, derisi çok az duyarlı olan, yaşlı bir adamın yüzündeki bazı kaslara elektrik

55

verdi ve büyük boyutta fotoğrafladığı değişik ifadeler üretti. Hiçbir açıklama yapmadan, en güzel birkaç baskısını, yirmiden fazla değişik yaşlarda ve her iki cinsiyetten, eğitimli kişilere gösterebilmem büyük bir şanstı. Her seferinde, yaşlı adamın hangi duygu ile etkilendiğini sordum; ve onların yanıtlarını , kendi kullandıkları kelimelerle kaydettim. Bazı duygular, her­ kes tarafından, aynı kelimelerle olmasalar da, anında tanımlan­ dı; ve bence, bunlara, gerçekler olarak dayanılabilir ve bundan sonra da anlatılacaklar. Öte yandan bazıları ile ilgili olarak çok farklı değerlendirmeler yapıldı. Bu gösterinin başka bir yararlı yönü ise, hayal gücümüzün bizi ne kadar kolay yanıltabileceği­ ne dair inancımı arttırması oldu; çünkü Dr. Duchenne'nin fotoğ­ raflarına i lk baktığımda ve aynı zamanda da yazıyı okuyarak amacın ne olduğunu öğrenirken, birkaç istisna dışında, hepsinin gerçekliği karşısında beğeniyle çarpıldım. Yine de, eğer onları bir açıklama olmadan inceleseydim, şüphesiz, bazı durumlarda, ben de diğerleri gibi şaşırırdım. İfade ile hangi bilginin ifade edildiğini ortaya çı­ kartmak için, Darwin, burada kendi kullandığı yöntemi açıklıyor: ifadenin olduğu durumla ilgili hiçbir bilgi ver­ meden, insanlardan, fotoğrafta gösterilen duyguyu de­ ğerlendirmelerini istiyor ve onların aynı fikirde olup ol­ madıklarına karar veriyor. Darwin ilk defa kendisinin kuiıandığını belirtmesine rağmen, bu, yüz ifadelerinin incelenmesinde kullanılan en genel yöntemdir.

Dördüncü olarak, yakın gözlemciler olan resim ve heykel ustalarının yardımlarını almayı umdum. Bir çok ünlü çalışma­ nın baskı ve fotoğraflarına baktım; fakat az bir istisna dışında yararlanamadım. Şüphesiz, neden, sanat eserlerinde, güzelliğin ana unsur olmasıydı; ve güçlü bir biçimde 16 gerilmiş olan kas­ lar, güzelliği bozmaktaydılar. Kompozisyonun h ikayesi, genel­ likle ustaca eklenenlerle, muhteşem bir güç ve gerçekle veril­ mekteydi. 56

Beşinci olarak, çok fazla kanıta dayanmadan, bütün insan­ lık ırkı için geçerliliği var sayılan ve özellikle Avrupa ile çok il­ gili olmayanların sergiledikleri , aynı ifade ve hareketler konu­ sunda emin olunması, bence çok önemli. Ne zaman aynı yüz ve­ ya beden görünüşlerinin hareketleri, değişik insan ırklarında ay­ nı duygulan ifade ederlerse, büyük bir olasılıkla, bunlara gerçek olanlar diyebiliriz- yani, içsel veya içgüdüsel. Gençlik yıllarında elde edilen, geleneksel ifadeler veya jestlerin değişik ırklarda, dillerde olduğu gibi, farklılık göstermesi olasıdır. Böylece, 1867 yılının başlannda, hafızaya değil, ama gerçek izlenimlere bağlı kalarak yarutlandınlmasını istediğim ve tamamen yanıtını aldı­ ğım aşağıdaki sorulan dağıttım. Bu sorular, dikkatimin dağılabi­ leceği önemli bir zaman aralığından sonra yazıldı ve şimdi bun­ ların daha da geliştirilebileceğini görüyorum. Sonraki bazı kop­ yalarda, birkaç ek düşüncemi, el yazımla ekledim. (1) Hayret, ağız ve gözlerin açılması ve kaşların kaldınlması ile mi ifade edilir? (2) Eğer deri, rengi görünür yapıyorsa, suçluluk kızarmayla sonuçlanır mı? ve özellikle beden üzerindeki kızarma ne kadar devam eder? (3) İnsan küstah veya kızgınsa, kaşlarını çatar, bedenini ve kafasını dik tutar, omuzlarını kaldırır ve yumruklarını sıkar mı? (4) Bir konu üzerinde derin düşünürken veya bir bilmeceyi anlamaya ça­ lışırken, kaşlar çatılır ve alt göz kapaklarının altındaki deri kırışır mı? (5) Keyifsizken, ağzın köşeleri büzülür ve kaşların iç köşeleri, Fran­ sızların 'üzüntü kası' dedikleri, kas yardımıyla kalkar mı? Bu du­ rumda kaş hafifçe eğim alır ve iç kısım biraz şişer; ve alın, kaşla­ rın hayretle kalktığı zaman olduğu gibi, çaprazlamasına, ama boydan boya olmayacak bir biçimde kınşır mı? (6) Keyifliyken, etrafındaki ve altındaki deri hafif kırışmış olarak gözler parlar ve ağız köşelerden hafifçe bükülür mü ? (7) İnsanlar birbirleriyle kaba konuşur ve birbirlerini küçümserken, konuşulan kişiye bakan taraftaki, köpek dişinin köşesindeki üst dudak kaldınlır mı? (8) Temel olarak sıkıca kapanmış bir ağız, alçalmış bir kaş ve hafif bir kaş çatma ile gösterilen, inatçı ve dik kafalı bir ifade, anlaşılabilir mi?

57

(9) .Hor görme, dudakların hafifçe dışarıya çıkmasıyla, burnun yuka­ rıya kalkmasıyla ve hafif bir nefes veriş ile mi ifade edilir? (10) İğrenme, alt dudağın aşağı çevrilmesi, üst dudağın hafifçe kalk­ ması ve ani bir nefes verme ile, sanki yeni kusmaya başlıyormuş gibi veya ağızdan bir şey tükürüyormuş gibi mi gösterilir. (1 1) Aşırı korku, Avıupalılann genellikle yaptıkları gibi mi ifade edilir? (12) Aşın kahkaha, gözlerde yaşa neden olur mu? (1 3) İnsan, yapılan bir şeyi engelleyemediğini veya kendisinin bir şeyi yapamadığını göstermek isterse, omuzlarını silker, dirseklerini içe çevirir, ellerini uzatarak avuçlarını açar ve kaşlarını kaldırır mı? (14) K üsen bir çocuk, surat asar veya genellikle dudaklarını ileriye doğru çıkartır mı? (15 ) Suçluluk, kurnazlık veya kıskançlık ifadeleri anlaşılabilir mi? Ben bunların nasıl tanımlanabileceklerini bilmiyorum. (16) Onaylarken, baş dik olarak ve ret ederken iki yana doğru mu sal­ lanır?

Avrupalılarla çok az iletişimi olan yerlilerin izlenmesinin değeri büyük olacaktır ve yerliler üzerinde yapılmış herhangi bir çalışma benim için çok ilgi çekicidir. İfade ile ilgili genel an­ latımların çok az değeri var; ve hafıza o kadar yanıltıcı ki, sami­ mi bir şekilde güvenilmemesi gerektiğine inanıyorum. Oluştuğu koşulların anlatılmasıyla birlikte, herhangi bir duygu veya dü­ şünce yapılanmasındaki yüzün açık tanımı, çok fazla değer taşı­ yacaktır. Darwin'in bilgi aldığı kişilere gönderdiği talimatın sonunda bir cümle daha vardı: 'Bu sorulardan tek bir ta­ nesine altı veya sekiz ay ve hatta bir yıl içersinde verilen bir yanıt, şükranla kabul edilecektir. 'Listede başka bir soru daha vardı: 'Sessiz durulmasını sağlayacak bir işa­ ret olarak, nazik bir tıslama çıkartılır mı?' Darwin, bunu gönderdiği bazı listelere koymamış olabilir, ama Camb­ ridge Universitesi arşivlerindeki orijinalde bu var. Belki de, diğerlerinden farklı olarak, jestler ve ifadelerle iliş­ kisi olmadığı için, Darwin bu soruyu hiç tartışmadı.'"

58

Bu sorulara, değişik gözlemcilerden 36 adet yanıt aldım; bazıları yerel halkın koıuyuculan veya misyonerlerdi; hepsine de çektikleri büyük sıkıntı ve böylece elde ettiğim değerli yar­ dımlar için minnettarım. Şu anki çalışmamı bölmemek için, on­ ların isimlerini vs., bu bölümün sonuna doğru belirteceğim. Ya­ nıtlar insanlığın en uzak ve vahşi ırkları ile ilgili. Bir çok kez, her ifadenin izlendiği koşullar kaydedilmiş ve ifade tanımlan­ mış. Bu durumlarda, yanıtlar oldukça güvenilir oluyor. Yanıtla­ rın sadece evet veya hayır şeklinde olmaları durumunda, onları dikkatle karşıladım. Bu şekilde elde edilen bilgi, bütün dünyada aynı zihin durumlarının aynı şekilde ifade edildiklerini, ciddi bir şekilde, ortaya koyuyordu ; bu gerçek, in anlığın bütün ırkları­ nın bedensel yapılarının ve zihinlerinin a dığı durumlardaki ya­ kın benzerliğin kanıtı olarak, kendi içersi,ıde ilgi çekiciydi. Altıncı ve son olarak, bilinen hayvanlardaki duyguların ifa­ deleriyle, çok yakından ilgilenmeye çalıştım; sadece bazı zihin­ sel durumları ne kadar yansıttıklarına karar verme konusunda değil, fakat aynı zamanda, ifadenin çeşitli hareketlerinin kay­ naklan veya nedenlerini genellemek amacıyla sağlam bir temel oluşturmak için, insandaki bazı ifadelerin çok önemli olduğuna inanıyorum. Hayvanları izlerken, hayal gücümüzün yanılma olasılığı çok az; ve onların ifadelerinin geleneksel olmadıkların­ dan emin olabiliriz. Bazı ifadelerin çabuk gelip geçmesi (ifade­ lerdeki değişimlerin çok hafif olması); güçlü bir duygu altınday­ ken, sempatimizin kolaylıkla artması ve böylece dikkatimizin dağılması; kesin yüz değişimlerini çok azımız bilmesine rağ­ men, ne bekleyebileceğimizden bulanık bir biçimde emin oldu­ ğumuz için, hayal gücümüzün bizi yanıltması ve son olarak, ko­ nu ile uzun zamandır ilgili olsak da- bütün bu nedenlerin birleş­ mesiyle- bazı noktalan gözlemlemelerini istediğim insanların kısa zamanda durumun farkına varmaları nedenleriyle, ifadele­ rin izlenmesinin hiç de kolay olmadığı ortaya çıktı. Böylece, zihnin bazı durumlarını ortak bir şekilde yansıtan beden hare­ ketleri ve özelliklerine karar vermek, kesinlikle çok zor. Yine 59

de, ümit ettiğim gibi, bazı şüphe ve zorluklar, çocukların- deli­ lerin- farklı ırkların- sanat eserlerinin ve son olarak Dr. Duchan­ ne 'nin yaptığı şekilde, elektrik altında yüz ifadelerinin izlenme­ si sonunda açıklığa kavuşacaklardır. Bazı ifadelerin neden ve kaynaklarını anlama ve herhangi bir kuramsal açıklamanın güvenilirliği konularında hala büyük zorluklar var. Bunun yanında, birkaç açıklamandan hangisinin tatmin edici olup, hangisinin olamayacağı konusunda hiçbir ku­ raldan yardım almadan, kişisel değerlendirmenin, sonuçlarımızı test etmenin bir yolu olduğunu görüyorum. Bu, görüldüğü şekil­ de, açıklanan bir ifade ilkesinin, benzer durumlara da uygulana­ bileceğini ve özellikle aynı genel ilkelerin başarılı sonuçlarla, insanlar ve alt seviyedeki hayvanlarda da geçerli olduğunu göz­ lemlemektir. Bu son yaklaşımın, çok yararlı olduğuna inanıyo­ rum. Bir kuramsal açıklamanın gerçekliğini değerlendirmekteki ve onu uzak bir araştırma yoluyla test etmekteki güçlükler, he­ yecan yaratmaya çok uygun olan bu çalışmadan soğumak için en önemli unsurlardır. Son olarak, 1 838 yılında başlayan kendi gözlemlerim açı­ sından, bugüne kadar konuya bazen zaman ayırdım. Yukarıdaki tarihte, evrim kuramına veya türlerin daha düşük formlardan geldiği konusuna inanmaya başlamıştım. Bunun sonunda, insa­ nın belli duygularını ifade edebilmesi için uyumlu olan bazı kaslarla y aratılmış olduğunu yazan, Sir C. Bell 'in büyük eserini okudum ve bana doyurucu gelmedi. B azı hareketlerle duygularımızı ifade etme alışkanlığımı­ zın, içsel olmasına rağmen, aşamalı olarak elde edilmiş olabilir­ ler. Fakat bu alışkanlıkların nasıl elde edildiklerini ortaya çıkart­ mak, oldukça karışık bir işlem. Bütün konu yeni bir bakış açı­ sıyla ele alınmalı ve her ifade akılsal bir açıklamayla ortaya konmalı. Bu düşünce beni, ne kadar tam olmasa da, şimdi yaptı­ ğım çalışmama yöneltti. Daha önce de söylediğim gibi, insanların çeşitli ırkları tara­ fından sergilenen ifadelerle ilgili olarak verdikleri bilgiler nede60

ni ile minnettar olduğum centilmenlerin isimlerini vereceğim ve her durumda gözlemlerin yapıldığı bazı koşullan belirteceğim. Hayes Place, Kent'ten Bay Wilson'un büyük inceliği ve gücüne bağlı olarak, Avustralya'dan 1 3 setten aşağı olmamak üzere, so­ rularıma yanıt aldım. Avustralya yerlileri (aboriginler) insanlı­ ğın en farklı türü olarak sımflandınldığı için, özellikle çok şans­ lıydım. Gözlemlerin özellikle güneyde, Viktorya kolonisinin dış kesimlerinde yapıldığı görülecektir; fakat bazı güzel yanıtlar da kuzeyden geldiler. Bay Dyson Lacey, Queensland'ın birkaç mil içersinde yapılan bazı değerli bilgileri, bana ayrıntılı olarak verdi. Melbourne'den Bay R. Brough Symth'e kendi gözlemleri ve gönderdiği şu mek­ tupları için çok şey borçluyum: Yerliler hakkında çok tecrübeli, Gippsland, Victoria'da bir misyoner olan, Lake Wellington'dan Bay Hagenuer. Langerenong, Wimmera, Victoria'da yaşayan ve toprak sahibi olan Bay Samuel Wilson. Port Macleay 'daki yerel endüstri kuruluşunun yöneticisi olan George Taplin. Koloninin her tarafından toplanan, genç ve yaşlı yerlilere bir okulda öğretmenlik yapan, Coranderik. Victoria'dan Bay Archibald G. Lang. Hapisha­ ·ne ve polis müdürü olan ve gözlemlerine çok inandığım, Belfast, Victoria'dan Bay H. B. Lane. İstasyonu Victoria kolonisinin sını­ rında olduğu için, beyaz insanlarla az bir ilişkisi olan yerlileri göz­ lemleme şansına sahip olan, Echuca'dan Bay Templeton Bunnett. Yakında uzun süredir oturan iki centilmenin gözlemleri ile kendi­ ninkileri karşılaştırmış. Ayrıca, Gippsland Victoria'nın uzak bir bölgesinde misyoner olan Bay J. Bulmer. Viktcria'da, önemli bir botanikçi olan Dr. Frrdinand Müller 'e de, kendi yaptığı ve Mrs. Green ve başkaları tarafından yapılan gözlemler ile ilgili olarak gönderdikleri nedeniyle borçluyum. Maoris, Yeni Zelanda'dan J. W. Stack, sadece birkaç soru­ mu yanıtlamış; fakat yanıtlar, gözlemlerin yapıldığı koşullar açısından tam, açık ve belirgindi. Raca Brooke, Borneolu yerlilerle (Dyak) ilgili olarak bazı bilgiler verdi. 61

Malayalılarla ilgili olarak çok başanlı oldum; çünkü, Bay F. Geach, (Bay Wallace tarafından tanıştınlclım) Malaka'nın iç kesimlerinde maden mühendisi olarak çalışırken, daha önceleri beyazlarla ilişkisi hiç olmayan bir çok yerliyi gözlemlemiş. On­ lann ifadeleri ile ilgili olarak değerli ve aynntılı bilgiler içeren iki mektup yolladı. Aynı zamanda Malaya takımadalarındaki Çinli göçmenleri de gözlemlemiş. Ünlü doğacı H. M. konsolosu, Bay Swinhoe, benim için, kendi ülkelerindeki Çinlileri gözlemledi ve güvenebileceği baş­ ka kişilere sorular sordu. Bay H. Erskine, Hindistan'da Boml,'iay, Ahmednugur bölge­ sindeki ofisinde çalışırken, yerlilerin ifadelerine dikkat etti, ama Avrupalıların önünde geleneksel olarak duygularını gizlemeleri nedeni ile, güvenli sonuçlara ulaşmakta güçlük çekti. Aynca be­ nim için, Canara hakimi Bay West'ten de bilgi aldı ve bazı ko­ nular üzerinde bilgili yerli centilmenlerle görüştü. Botanik bah­ çeler müdürü olan, Kalküta'dan Bay J. Scott uzun bir süre orada iş gören çeşitli insan gruplarını izledi ve kimsenin göndermedi­ ği kadar değerli ve ayrıntılı bilgiler yolladı. Botanik çalışmaları sonunda elde ettiği doğru gözlemleme alışkanlığı konumuz üze­ rinde çok etkili oldu. Seylan için, S. O. Glenie'nin sorularıma gönderdiği yanıtlara çok şey borçluyum. Afrika'ya dönersek, Bay Winwood Reade gücü doğrultusun­ da yardımcı olmaya çalışmasına rağmen, zenciler konusunda şanssızdım. Amerika'daki zenci esirler hakkında bilgi almak ko­ laydı; fakat uzun süredir beyazlarla ilişkili olduklarından, bu göz­ lemler çok fazla bir değer taşımayacaklardı. Kıtanın güney bö­ lümlerinde, Bay Barber Kafir ve Fingoları gözlemledi ve bana bir çok değişik yanıt gönderdi. Bay J. P. Mansel Weale de yerliler üzerinde gözlemler yaptı ve bana ilgi çekici dokümanlar yolladı, örneğin, Şef Sandilli'nin erkek kardeşi olan Cluistian Gaika'nın, vatandaşlarının ifadeleri üzerine İngilizce yazılı fikirleri. Afri­ ka 'nın kuzey bölgelerinde, Habeşlilerle uzun süre yaşamış olan Kaptan Speedy, sorularımı kısmen hafıza�ından, kısmen, o za-

62

manlar patronu 9lan Kral Theodore'nin oğlu üzerindeki gözlemle­ rinden yanıtladı. Profesör ve bayan Asa Gray, Nil 'de seyahat eder­ ken izledikleri yerlilerin ifadelerindeki bazı konularla ilgilendiler. Büyük Amerika kıtasında, Feguenlerle yaşayan bir öğret­ men olan Bay B ridges, ifadeler ile ilgili olarak, yıllar önce yol­ lanan bazı sorulan yanıtladı. Kıtanın kuzey bölümünde, Kuzey Batı Amerika'da Dr. Rothrock, Nasse nehrinde yaşayan vahşi Atnah ve Espyox kabilelerinin ifadeleri ile ilgilendi. Birleşik Devletler ordusunda yardımcı operatör olan, Bay Washington Matthews, büyük bir dikkatle (Smithsonian Report'ta benim so­ rularımı gördükten sonra) Birleşik Devletlerin batı bölgele�inde­ ki vahşi kabileleri gözlemledi ; bunlar: Tetonlar, Grosvenierler, Mandahlar ve Assinabonielerdi; ve yanıtlar çok değerliydi. Son olarak, bu özel bilgi kaynaklan yanında, gezi kitapla­ rında verilen bazı verileri de topladım.

D"

Şekil: 1 Yüz Kaslarının Çizimi - Sir. C. Bell 63

Şekil: 2 Yüz Şekli - Henle

Şekil: 3 Henle' den bir çizim. 64

A. Occipito-frontalis veya alın kası. B. Comıgator supercilii veya buruştunna kası. C. Orbicularis palpebrcırum veya gözlerin küresel kasları. D. Pyramidalis nasi veya burnun depressor anguli oris. Pi­ ramitsel kası. E . Levator l abii superioris alaeque nasi. M. Risorius, Platysma F. Levator labii proprius myoidesin parçası. G. Zygomatic. H. Malaris. I. Küçük zygomatic K. Tringularis oris veya L. Quadratus menti. M. Risorius, Platysma Özellikle bu cildin sonraki bölümlerinde sıkça insan yüzü­ nün kaslarına deyindiğim gibi, burada da, Sir C. Beli 'in çalış­ malarından kopya edilip küçültülmüş bir şekil (şekil 1) ve daha düzgün ayrıntıları olan Henle'nin çok iyi bilinen, Handbuclı der systematischen Anatomie des Menschen adlı eserinden iki adet şekil (şekil 2 ve 3) aldım. Üç şekilde de aynı harfler, aynı kasla­ ra karşılık geliyorlar, ama sadece üzerinde konuşacağım önem­ lilerinin isimleri verildi. Yüz kasları birbirlerine çok girmişler­ dir ve öğrendiğime göre, iyi incelenen bir yüzde bile, burada ol­ duğu şekilde görülmeleri çok zordur. Bazı yazarlar bu kasların 1 9 çift ve bir tek adetten meydana geldiklerini söylüyorlar; 11 fa­ kat Moreau'ya göre başkaları sayıyı 55 rakamına çıkartacak ka­ dar fazla buluyorlar. Konuyu yazan her birleşik kesin kabul etti­ ği gibi, yapısal olarak çok değişkenler; ve Moreau'nun söyledi­ ğine göre, yanın düzine örnekte bile birbirlerine benzemiyor­ lar.18 İşlevsel olarak da farklılar. Böylece, bir taraftaki köpek di­ şinin gösterilme gücü, insandan insana değişiyor. Dr. Pinde­ rit'e19 göre, burun deliklerini açma gücü de önemli ölçüde deği­ şiyor ve benzer başka örnekler de verilebilir. 65

Anatomik incelemeler, yüz kaslarının büyüklüğü konusunda farklılık ortaya çıkardılar ve birkaç kasın varlığını bile sorguladılar. Yine de, bazı insanların yüz hareketlerini yapma isteklerinin, belli bir kasın yokluğu­ na bağlı olmadığına inanıyorum, çünkü bilerek bir kas hareketi yapamayan insanların, duygusal olarak ve ani bir şekilde bunu yaptıklarını sıkça gözlemledim. Ayrıca, daha zor hareketleri yapmak için yeterli zaman ayıran bir kişi, (örneğin her seferinde bir taraftaki kaşı kaldır­ mak) sonunda başarır.

Son olarak, çeşitli ifade ve jestlerin fotoğraflarını çekme · zahmetine katlanan, Bay Rej lander 'e teşekkürlerimi ifade et­ mek zevkini elde ediyorum. Hamburg 'dan Bay Kindermann'a, ağlayan çocuklarla ilgili mükemmel negatifleri ödünç verdiği ve Dr. Wallich'e, gülen bir kızın tatlı bir fotoğrafi için minnettarım. Bana cömertçe b.iiyük bir çok fotoğrafını kopya edip küçültmem için müsaade eden, Dr. Duchanne için duygularımı daha önce belirtmiştim. Bütün bu fotoğraflar heliotip baskıyla basılmışlar­ dır ve kopyanın doğruluğu garanti edilmiştir. Bu baskıları Ro­ men sayılan ile belirttim. Bay T. W. Wood' a da çeşitli hayvanların hayattan alınmış ifadelerini çizerken, çektiği sıkıntıdan dolayı minnettarım. Önemli bir sanatçı olan,)}ay Riviere, bana iki köpek çizimi ver­ me nezaketinde bulundu- birisi düşmanca ve öbürü dostça ve yumuşak bir zihin yapısı içersindeydiler. Bay A. May'de benzer iki adet köpek çizimi verdi. Bay Cooper parçaları keserken çok özen gösterdi. Bazı fotoğraf ve çizimler, örneğin, Bay May'in ve Bay Wolf'un Cynopithecusa ait olan fotoğraflan, ilk kez Bay Cooper tarafından, tahta üzerinde fotoğraf tekniğiyle yeniden hazırlanarak, baskıları yapıldı; böylece orijinale sadık kalındı.

66

BÖLÜM: I

İFADENİN GENEL İLKELERİ Belirtilen üç ana ilke- İlk ilke- Kullanışlı hareketler zih­ nin bazı durumlarıyla beraberce alışkanlık oluyorlar ve herhangi bir durumda yararına bakılmaksızın kullanılı­ yorlar- Alışkanlığın gücü- Kalıtım- İnsanda birleşik dav­ ranış hareketleri- Refleks hareketleri- Refleks hareketle­ rine dönüşen alışkanlık hareketleri- Alt seviyedeki hay­ vanlarda birleşik alışkanlık hareketleri- Son sözler. İnsan ve düşük seviyedeki hayvanlar arasında, çeşitli duygu ve heyecanların etkisiyle, istem dışı olarak kullanılan bir çok ifade ve jest ile ilgili olarak, açıklayıcı olabileceğini düşündüğüm üç ilkeyi anlatarak başlamak istiyorum.* Bu ilkelere, gözlemlerimin sonunda ulaştım. Bu ve gelecek iki bölümde genel anlamda anlatılacaklar. Burada, hem insanlar, hem de alt seviyeli hayvanlarla ilgili gözlem­ ler kullanılacak; ama ikinci veriler daha çok tercih edilmeli, çünkü bizi daha az yanıltıyorlar. Dördüncü ve beşinci bölümlerde, bazı alt seviyeli hayvanların özel ifadelerini ve somakilerde de insanlarınki­ ni anlatacağım. Benim üç ilkemin, konunun kuramı üzerine ne ka­ dar ışık tuttuğu hususunda, böylece, herkes kendi değerlendirmesini yapabilecek. Bana, şu ana kadar bir çok ifade, çok doyurucu bir bi­ çimde açıklanmış gibi geliyor ve bundan soma da aynı veya benzer başlıklar altında tartışılacaklar. Bedenin herhangi bir yerindeki de­ ğişim veya hareketlerin- köpeğin kuyruğunu sallaması, atın kulak­ larını geri çekmesi, insanın omuzlarını silkmesi veya derideki kılcal damarların genişlemesi gibi- aynı zamanda ifade olarak da kullanıl­ dığını açıklamakta zorlanacağım. Üç ilke şunlar: * Bay Herbert Spencer (Makaleler, ikinci seri, 1 863, s. 138) duygu ve heye­ can arasında açık bir çizgi çekmiştir ve ikincisi 'bedensel yapımız içerisinde oluş­ maktadır '. Duygu dünyasını, duygular ve heyecanlar olarak sınıflandırmaktadır.

67

] .Birleşmiş faydalı alışkanlıklar ilkesi. Bazı karmaşık ey­ lemler, bazı duygu ve istekleri yerine getirmek, tatmin etmek vs. için, zihnin belirli durumlarının doğrudan ya da dolaylı etki­ si altındadırlar; ve ne zaman, aynı zihinsel durum uyarılırsa, az da olsa, bir alışkanlık gücü ile, en ufak faydası olmasa bile, aynı · hareketlerin eylemi için bir birleşme eğilimi oluşur. Bazı zihin­ sel durumlarda, normal olarak alışkanlık altında birleşen eylem­ ler, istem içi olarak kısmen bastınlabilirler, ve bu durumlarda, istemden uzak olarak en az etkilenen kaslar, hala harekete en hazır olanlardır ve açık bir şekilde görülen hareketler sergilerler. Başka bazı durumlarda, bir alışkanlık hareketinin kontrol edil­ mesi, �aşka hafif hareketleri gerektirir; bunlar da belirgindirler. 2 .Antitez ilkesi. Birinci ilkemizde olduğu gibi, bazı zihinsel durumlar, yararlı bazı alışkanlık eylemlerine yol açarlar. Şimdi tam tersine, bir zihinsel durum uyarılırsa, bunun bir yararı ol­ mamasına rağmen, ters yapıdaki hareketlerin eylemi için kuv­ vetli ve istem dışı bir eğilim oluşur ve bazı durumlarda bu hare­ ketler çok belirgindir. 3.Önce istemden ve bir dereceye kadar alışkanlıklardan ba­ ğımsız olarak, sinir sisteminin yapısı nedeniyle oluşan hareket­ ler ilkesi. Sinir sistemi kuvvetli bir şekilde etkilenince, sinir gü­

cü fazla oluşur ve sinir hücrelerinin bağlantılarına göre ve kıs­ men alışkanlıkla, belirli yönlere aktarılır; veya göründüğü gibi, sinir gücünün karşılanması kesintiye uğrar. Bu şekilde üretilen etkiler de belirgindirler. Üçüncü ilke, kısa olmak amacıyla, sinir sistemi üzerinde doğrusal hareket diye adlandırılabilir. İlk ilkemize göre, alışkanlık gücünün ne kadar güçlü oldu­ ğunu gördük. En karmaşık ve zor hareketler, zamanla, en ufak çaba veya bilinç olmadan eyleme dönüşürler. Alışkanlıkların, karmaşık hareketlerin yapılmasını nasıl kolaylaştırdığı bilinme­ mektedir; fakat fizyologlar 'sinir tellerinin yönetim gücünün, heyecanlanmalannın sıklığına oranla arttığını ' kabul etmekte­ dirler. 1 Bu, duyu ve hareket sinirlerinde olduğu gibi, düşünmey­ le ilgili olanlar için de geçerlidir. Alışkanlıkla kullanılan sinir

68

hücrelerinde veya sinirlerde fiziksel bir değişimin oluştuğu şüp­ he götürmez, aksi halde, bazı elde edilmiş hareketlerin nasıl ka­ lıtımsallaştığını anlayamayız. Bazı atların geçiş yürüyüşlerinde görüldüğü gibi, eşkin bir şekilde, onlar için doğal olmayan bir biçimde kalıtımsallaşmışlardır- pointer ve seterlerin hareketle­ rinde olduğu gibi- bazı tür güvercinlerin uçuş davranışları gibi vs. İnsanlarda da, şimdi anlatacağımız biçimde, alışılmamış jest ve davranışların kalıtımsallaşması aynı durumdur. Türlerin aşa­ malı evrimini kabul edenler için, en zor içgüdüsel hareketlerin iletildiği mükemmelliğin en çarpıcı örneği, sinek kuşu pervane­ si (Macroglossa) tarafından sergilenmektedir; bu pervane, koza­ sından çıktıktan kısa bir süre sonra, büzüşmemiş kabuklarının açılmasıyla, uzun kıl şeklinde kıvrılmamış hortumuyla ve çiçek­ lerin ufak deliklerine girmiş olarak, havada dengede dururken görülebilir; ve hiç kimse pervaneyi, hatasızca hedef bularak yaptığı bu zor işi öğrenirken görmemiştir. Darwin' in gözlemi- sinir hücrelerinde oluşan fizik­ sel değişimin alışkanlığa dönüşmesi- doğrulandı. Mer­ zenich,c12 bir motor yeteneğin elde edilmesinin, değişik parmakların motor korteksdeki referanslarını değiştirdi­ ğini gösterdi. Karni ve arkadaşları,'" parmakların kulla­ nımında beceri gerektiğinde, motor kortekse akışın arttı­ ğını buldular. Darwin, daha sonra kalıtımla elde edilen bu tür beyin değişikliklerinin, kullanım- kalıtımı örnek­ leri olduğunu söylemiştir, ki şimdi bunun yanlış olduğu­ nu biliyoruz. Böyle bir kalıtım için bu kanıt, (yani avı gösteren av köpekleri) öğrenilen özelliğin kalıtımsallaş­ masında değil, fakat yetiştirilen hayvanların özel bir ye­ teneği geliştirme özelliğine sahip olanlar arasından se­ çilmesindeydi.

Bir eylemin gerçekleşmesi için, kalıtımsal veya içgüdüsel bir eğilim olursa veya bazı tür yiyecekler için kalıtımsal bir beğeni var­ sa, bireyde bir miktar alışkanlık da genellikle gereklidir. Atın yürü-

69

yüşünde ve bir dereceye kadar köpeklerin işaret etmesinde, bunu gö­ rüyoruz; yine de bazı genç köpekler, kötü koku alma ve görme yete­ neklerinde tam bir kalıtım sahibi olmalarına rağmen, ilk dışarı çıktık­ larında mükemmel bir şekilde avı gösterirler. Eğer bir buzağı annesi­ ni bir kere emerse, onun, daha sonra elde yetiştirilmesinin çok zor olduğwıu duydum.* Bir tür ağacın yaprakları ile beslenen tırtıllar, doğa şartları altında2 kendilerine uygun besini sağlamasına rağmen, başka bir ağacın yaprağını yemektense yok olmayı tercih ederler. Birleşmenin gücü herkes tarafından kabul ediliyor. B ay Ba­ in şöyle diyor: ' eylemler, duyular ve duyguların durumunun be­ raberce veya kısa sürelerde ardışık oluşumu, hep beraber geliş­ mesi veya birisi zihne getirildiğinde, diğerlerinin de fikir olarak gelmesi şeklinde birleşme eğilimindedir. ' * * B izim amacımız için, eylemlerin diğer eylemlerle veya zihnin çeşitli durumlarıy­ la birleşmeye hazır olduğunu anlamak çok önemlidir; önce in­ sanla, sonra da alt seviyeli hayvanlarla ilgili olarak bu konu ile ilgili bir çok örnek verebiliriz. Bazı durumlar çok önemsiz bir yapıdadırlar, ama bizim amacı­ mız için daha önemli alışkanlıklar kadar uygundurlar. Tekrarlar ol­ madan, daha önce yapılmamış biçimde, kol ve bacakları ters yönde hareket ettirmenin ne kadar zor, hatta olanaksız olduğu herkes tara­ fından bilinir. İki çapraz parmağın uçlarının altında yuvarlanan bir misketin, iki misket gibi algılandığı bilinen deneyde olduğu gibi, benzer durumlar duyularımızda da olur. Herkes yere düşerken, ken­ dini ellerini uzatarak korur ve Profesör Alison'un anlatnğına göre,

* Hipokrat ve ünlü Harvey çok önceleri benzer bir söz söylemişlerdi; çünkü her ikisi de eğer genç bir hayvan ilk birkaç günde emme yöntemini unutursa, bir daha elde etmesinin çok zor olacağına emindiler. Bu fikirleri Dr. Darwin'in bilgisine bağlı olarak veriyorum, Zoonoınia, 1 974 cilt i, s. 1 40 (Stanley Haynes tarafından yazara gönderilen bir mektupta onaylanmıştır. ) ** Tlıe Senses and tlıe lnte/lect, 2. bas. 1 864 s. 332. profesör Huxley şöyle diyor: (Elementary Lessoııs in Plıysiology, 54. bas., 1 872, s. 306. ) ' Şöy­ le bir ilke konulabilir: eğer iki zihin durumu, gerekli sıklık ve canlılıkla, bera­ berce veya ardışık olarak hatırlanıyorsa, birinin yeterli üretimi, istesek de iste­ mesek de, diğerinin hatırlanmasını sağlayacaktır.' 70

bilerek yumuşak yatağa düşen insanların çok azı bundan kaçınabil­ mişler. Dışarıya çıkan bir adam bilinçsizce eldivenlerini takar; ve bu çok basit bir işlem gibi görünebilir, fakat çocuğuna eldiven giy­ mesini öğretmeye çalışan bir kişi bunun zorluğunu bilir. Zihinlerimiz çok etkilenince, bedenimizin hareketleri de öyle olurlar; fakat, burada, alışkanlığın yanında başka bir ilke, yani , sinir-gücün ü n yönlendirilmemiş taşması, kısmen sahne alır. Norfolk, Kardinal Wolsey'e söyle diyor: 'Bir garip karışıklık Onun beyninde: dudaklarını ısırır ve başlar; Birden durur, yere bakar, Sonra elini şakaklarına koyar; dik; Hızlı bir yürüyüş için fırlar; sonra yine durur, Göğsüne hızlıca vurur; ve hemen çevirir Gözlerini aya doğru: en garip durumda Kendini tuttuğunu görmüştük.' Hen. VIII iii, 2 Kaba bir adam, zihni karışınca genellikle kafasını kaşır; ve bana göre bunu, bedeninde hafif bir rahatsızlık duymuş gibi, ya­ ni onu etkileyecek bir biçimde kafası kaşındığında, böylece ra­ hatlayacakmış gibi, alışkanlıkla yapar. Başka birisi aynı durum­ da gözlerini ovuşturur veya utanınca hafifçe öksürür ve her iki durumda da sanki nefes borusu veya gözlerinde hafif bir rahat­ sızlık varmış gibi davranır.* Gözlerin sürekli kullanımından, bu organlar, zihnin değişik durumları altında, açıkça görülecek bir şey olmasa da, genellikle beraberce hareket etme eğilimindedirler. Gratiolet'e göre, bir fikri şiddetle reddeden bir adam, büyük olasılıkla gözlerini kapatacak veya yüzünü çevirecek, ama fikri kabul ederse, olumlu anlamda başını sallayacak ve gözlerini açacaktır. İkinci durumda: adam * Gratriolet (De La Plıysioııoıııie, s. 324) bu konu ile ilgili tartışmaların­ da, benzer bir çok örnekler vermiştir. Gözlerin açılma ve kapanmaları ile ilgili olarak, bkz. s. 42. Engel (s. 323) insanın düşünceleri değiştikçe, yürüyüşünün değiştiğinde bahsetmiştir.

71

sanki durumu açıkça gönnüş ve ilk durumda da görmemiş veya görmeyecek gibi davranacaktır. Korku dolu bir anı anlatan insan­ ların, genellikle sıkıca ve anlık olarak gözlerini kapattıklarını ve­ ya hoşlanmadıkları bir şeyi uzaklaştırmak ister gibi kafalarını sal­ ladıklarını gördüm; ve kendimi, korkunç bir olayın karanlığını dü­ şünürken, gözlerimi sıkıca kapamış bir durumda yakaladım. Bir nesneye aniden veya etrafa bakan herkes kaşlarını kaldırır, böyle­ ce gözler hızlı bir şekilde açılır; Duchenne3 , bir olayı hatırlamaya çalışan irısan, sanki onu görecekmiş gibi, genellikle kaşlarını kal­ dırır diye söylüyor. Bir Hindu centilmeni, vatandaşına ve B ay Erskin 'e karşı aynı davranışta bulunur. Bir ressamın adını gayretli bir şekilde hatırlamaya çalışan genç bir bayanı fark ettim, önce ta­ vanın bir köşesine baktı, sonra öbür köşesine ve bir kaşını o yöne doğru kaldırdı; tabii ki orada görülebilecek bir şey yoktu. Darwin'in gözlemiyle uyumlu olarak,°14 Batı kültü­ rü almış olan insanlar, utanç duydukları zaman, sanki görüş açısından saklanmak isterlermiş gibi, bakışlarını kaçırır ve başlarını çevirirler. B unun evrenseıcc1s olduğu­ nu gösteren bir şekilde, Yeni Gine'deki cahil insanları incelerken de bunu izledim. Utanırken çeşitli şekillerde duygularını göstermelerini istedim, hepsi bakışlarını ka­ çırarak, yüzlerini çevirdiler. Bu çalışmayı 1 967-1968 yıllarında yaptığımda, incelediğim bir çok kişi bunu B a­ tı kültüründen öğrenme şansını elde etmemişlerdi: ya­ bancılarla ya ilişkileri yoktu, ya da çok azdı, televizyon, film ve fotoğraf görmemişlerdi. Klinik gözlemler de Darwin'i destekliyordu. Örneğin, psikiyatrik bir hasta­ nın, kuvvetli bir duyguyu sergilerken, bir şey görmek is­ temediğini belirtircesine, uzunca süre gözlerini kapadı­ ğını gt.ırdüm. Darwin'e göre, görme gibi bir duyu meka­ nizmasının biyolojik olarak işlemesinin, duyu mekaniz­ masının fiziksel işlevi ile ilgili geniş anlamlarla metafor olarak birlestirilebilmesi, sadece görme olayına değil, a­ ma aynı zamanda, genel olarak duyma ve tatma gibi di­ ğer duygu mekanizmalarına da uygulanmalıdır.

72

Bir çok durumda, birleşmiş hareketlerin, alışkanlık yoluyla nasıl elde edildiklerini anlıyoruz; fakat bazı bireylerde, bazı jest ve davranışlar, anlaşılamaz nedenlere bağlı olarak, zihnin durum­ ları ile ortaya çıkıyorlar ve şüphesiz kalıtımsal oluyorlar. Göz­ lemlediğim, zevkli duygular içeren, babadan kıza iletilen olağan dışı ve karmaşık bir jestle ve diğer benzer olaylarla ilgili olarak her yerde örnekler veriyorum.* Bir nesneyi alma konusunda, baş­ ka bir garip kalıtımsal hareket örneği de bu ciltte verilecek. Alışkanlıktan bağımsız olarak, bazı koşullar altında genel olarak yapılan başka hareketler de vardır ve bunlar taklit veya sempatiye dayanırlar. Böylece, makasla bir nesneyi kesen kişi, çenesini makasın işlediği yönde oynatır. Yazı yazmayı öğrenen çocuklar, ellerini hareket ettirdikçe, komik bir biçimde dillerini bükerler. Halk şarkıcısının sesi aniden kısılırsa, eminim sizlerin de bir çok kereler gördüğünüz ve güvenebileceğim kişilerin an­ lattığı gibi, boğazını temizler; fakat, hepimiz aynı durumda bo­ ğazımızı temizlersek, alışkanlık ortaya çıkar. * The Variatioıı ofAııimals aııd Plaııts uııder Domesticaıioıı, cilt ii s. 6. Alış­ kanlık jestlerinin kalıtımı bizim için çok önemlidir. Şimdi anlatacağım konu ile ilgili olarak, Bay F. Galton'un kendi kelimelerini kullanma iznini aldığım için, büyük bir memnuniyetle bunları kullanıyorum: 'Üç ardışık nesil boyunca insanlarda görülen ve şimdi anlatacağım alışkanlık, oldukça ilgi çekici, çünkü sadece derin uykuda oluyor, böylece taklit edilemez ve doğal olmalı. Olanlar tamamen güvenilir, çünkü derinine inceledim ve bol ve bağımsız delil topladım. İyi bir pozisyon sahibi olan bir adamın kansı, yatakta sırt üstü yatarken, onun garip bir adetini fark ediyor. Adam sağ elini yavaşça yüzünün önüne, sonra alnına doğru kaldırıyor, sonra ani bir hareketle bırakı­ yor ve bileği ağır bir şekilde burun kemiğinin üzerine düşüyor. Bu her akşam olmu­ yor, fakat bazen ve bir nedene bağlı kalmaksızın oluyor. Bazen bir saatten fazla slirü­ yor. Adamın bumu çıkıntılı ve aldığı darbeler nedeni ile burnu genellikle şişiyor. Bir seferinde, şişliğin ilk oluşumundan sonra, olayın üst üste tekrarlanmasıyla, uzun bir iyileşme dönemi gerektiren kötü bir şişlik oluşuyor. Eşi, çizikler meydana getirdiği için, geceliğinin kol düğmesini çıkartıyor ve elini durdurmak için bazı yollar deniyor. Adamın ölümünden yıllar sonra, oğlu bu durumu bilmeyen bir hanımla evleniyor. O da kocasında aynı özelliği gözlemliyor; fakat, burnu çok çıkık ol­ madığı için, darbelerden acı çekmiyor. (Bu ilk yazıldığında olay olmuştu. Kol­ lu sandalyesinde, yorucu bir günün sonunda uykuya dalıyor ve uyandığında tırnağıyla bumunu oldukça zedelediğini fark ediyor. ) Örneğin sandalyede yarı

73

Atlama yarışlarında, yarışçı tam sıçrarken, seyircilerden ge­ nellikle erkek çocuklar ve erkeklerin ayaklarını hareket ettirdik­ lerini duydum; burada yine alışkanlık* rol oynuyor, çünkü ka­ dınların bu şekilde davranacakları şüphe kaldırır. Refleks hareketleri. Kelimenin tam manasıyla, refleks hare­ ketleri dış hareketleri kontrol eden sinirin uyarılarak, etkiyi di­ ğer sinir hücrelerine iletmesine bağlıdır ve bu da bazı kas ve bezleri harekete geçirir; Bu genellikle beraberce oluşmasına rağmen, bir duyumsama veya bilinçli algılama olmadan ortaya çıkar. Refleks hareketleri ifadesel oldukları için burada biraz üzerinde konuşulacaktır. Aynca alışkanlıkla ortaya çıkan hare­ ketlere dönüştükleri ve birbirlerinden zor ayrıldıklarını da göre­ ceğiz.* * Öksürmek ve aksırmak refleks hareketlerin örnekleri­ dir. Bir çok kasın eş güdümsel hareketini gerektirmesine rağ­ men, çocuklarda hapşırmak nefes almanın ilk aşamasıdır. uykulu otururken olmuyor, ama uykuya dalar dalmaz başlamaya eğilimli olu­ yor. Babasında olduğu gibi aralıklarla oluşuyor; bazen bir çok gece hiç olmu­ yor, başka gecelerde sıkça oluşuyor. Babası gibi, sağ elini kullanıyor. Kız olan bir çocuğu da aynı alışkanlığı alıyor. O da sağ elini, fakat biraz farklı bir biçimde, kullanıyor; elini kaldırdıktan sonra, bileğini burun kemiği­ ne düşürmüyor, fakat yarı kapalı avucu burnun üzerine ve yanına düşüyor ve hızlı bir biçimde vuruyor. Bu çocukta da aralıklarla oluşuyor, bazen aylarca kesiliyor ve bazen de çok sık oluyor. (Bay R. Lydekker, göz kapaklarının düşmesi ile sonuçlanan, ilginç bir kalıtımsal özelliği anlatıyor. Özellik, bir felçle veya daha açık olarak larator palpebrae kasının olmamasıyla ilgili. Önce kendisini Bayan A. da gösteriyor; birisinin adı B olan, üç çocuğu var ve özelliği almış. B 'nin dört çocuğu var ve hepsi de bu özelliği almışlar; bunlardan kız olan bir tanesi evleniyor ve iki ço­ cuğu oluyor; çocuklardan sadece bir tanesi, bu özelliğe sadece bir gözünde sa­ hip oluyor.) * (Amerikalı bir doktor yazara gönderdiği bir mektubunda. bazı kadın has­ talarını muayene ederken bazen kendini onların kas hareketlerini taklit ederken fark ettiğini yazmış. Bu önemli bir örnek, çünkü alışkanlığı içermiyor.) ** Profesör Huxley omuriliğe uygun olarak yapılan refleks hareketlerin doğal olduğunu belirtiyor (Elementary Physiology, 5. baskı s. 305); fakat bey­ nin yardımıyla, yani alışkanlıkla, sonsuz yapay hareketler elde edilmiş olabilir. Virchow bazı refleks hareketlerin iç güdülerden çok zor ayırt edilebilecekleri­ ni Kabul ediyor (' Sammlung Wissenschaft. Vortage' vs., Ueber das Riicken-

74

Solunun kısmen istem içidir, ama temel olarak bir reflekstir ve en doğal ve mükemmel biçimde oluşması isteği içermez. Bir çok karmaşık hareket reflekstir. Başı kesilen ve duyguları olma­ dığı için herhangi bir hareketi bilinçli olarak ortaya koyamaya­ cak olan bir kurbağayla ilgili olarak sıkça verilen örnek bu ko­ nuyu iyi açıklayabilir. Bu durumdaki kurbağanın uyluğunun al­ tına bir damla asit damlatılırsa, kurbağa aynı ayağın üst bölümü ile asidi silmeye çalışır. Eğer ayak kesilmişse, bu hareketi yapa­ maz. Birkaç sonuçsuz çabadan sonra, bu şekildeki hareketi bıra­ kır ve rahatsız bir biçimde, Pflüger'in anlattığı gibi, başka bir y­ ol arar ve en azından diğer ayağını kullanarak asidi siler. Dikkat edilirse bu sadece kasların kasılması değildir ama belli bir amaç için sıralı olarak uyumlu ve birleşik bir kasılma vardır. Bu hare­ ketler, bilinç ve istekleri ortadan kaldırılmış bir organın, hayva­ nın isteğinden etkilenmiş ve bilinci ile yönlendirilmiş gibi bir görünümüdür. Çok genç bazı çocuklarda refleks ve istem içi hareketlerin farkını görebiliyoruz. Sir Henry Holland'ın anlattığına göre, ço­ cuklar hapşırmak ve öksürmeye benzer bazı hareketleri yapamı­ yorlarmış. Yani, burunlarından üfleyemiyorlar (buruna hava doldurarak, şiddetli bir şekilde üflemek) ve boğazlarındaki bal­ gamı temizleyemiyorlar. Bu hareketleri biz yapabiliyoruz ama mark, 1 87 1 , s. 24, 3 1 ); ve bazı iç güdülerin kalıtımlaşmış alışkanlıklardan da

ayırt edilemeyeceğini ekliyor. (Bir eleştirmen, eğer doğru kayda alınırsa, bu deneye göre ortaya çıkan iradeli bir harekettir ve refleks hareketi değildir di­ yor, başkası ise deneyin güvenilirliğini kabul etmeyerek, zorluğu aşıyor. Dr. Michael Foster bir kurbağanın hareketlerini anlatırken, (The Book of Plıysi­ ology, 2. bas., 1 878, s. 473) 'ilk önce bilinçli bir seçim gibi göründü' diyor. Kuşkusuz bir seçimdi; kurbağanın omuriliği tarafından ortaya konulan benzer seçim örnekleri ve bilinçli irade gibi farklı özdevim örnekleri oldukça, seçi­ min bilinçli olduğu konusunda haklılığımız kanıtlanacaktır. Ancak öte yandan, omurilik protoplazmasındaki direnme hatlarının başka bir hareket tarzı için ör­ gütlenmiş olabileceği kabul edilebilir; ve beyinsiz bir kurbağada seçim hare­ ketlerinin ne kadar az ve basit ve bunların ne kadar kendiliğinden olmaktan uzak veya kurbağanın omuriliğinin düzensiz özdevimi oldukları gözlemlenin­ ce, bu bakış açısı olası görünüyor.

75

onlar biraz daha büyüyünce bunları refleks hareketler kadar ko­ laylıkla öğrenecekler. Hapşınnak ve öksürmek bir miktar istem içi olabilir veya olmayabilir, ama burundan hava üflemek ve balgam temizlemek tamamen bize bağlıdır. Burnumuzda veya nefes borumuzda bizi rahatsız eden bir parçacığı fark edersek- yani, hapşınnak ve öksürmek durumun­ da olduğumuzda etkilenen aynı duyu sinirleri etkilenirse- istem dışında, bu geçitlerden hava üfleyerek parçayı çıkmaya zorlaya­ biliriz; fakat bunu refleks hareketlerimizin gücü, hızı ve mü­ kemmelliği ile yapamayız. Bu ikinci durumda, duyu sinir hücre­ leri, beynin ilgili yarısı ile- bilinç ve iradenin yerleştiği yer - ile­ tişim kurarak güç kaybetmeden açık bir şekilde hareket sinir hücrelerini etkilerler. Her durumda, istem içi olan ve refleks ha­ reketlerini meydana getiren güç ve onları etkileyen mekanizma arasında derin bir zıtlık sezmek olasıdır. Claude Bernard 'ın söy­ lediği gibi, ' L'influence du cerveau tend done a entraver les mo­ uvements reflexes a limiter leur force et leur etendue' . ('Böyle­ ce beynin etkisi refleks hareketleri engellemeye, onların gücünü ve kapsamını sınırlamaya çalışır. ') 5 Uygun duyu sinirleri uyarılmasına rağmen, refleks bir hareketi yapmaya hazır olan bilinçli istek, bazen işlemi durdurur veya ara verir. Örneğin yıllar önce, hepsi de hapşırdıklarını söyleyen bir dü­ zine centilmenle enfiye koklayınca hapşırmayacakları üzerine bah­ se ginniştim; sırayla hepsi bir tutam aldılar ve başarı isteğiyle hiç biri hapşırmadı ama gözleri yaşlandı ve hepsi de bahsi kaybettiler. Sir Holland, yutmanın doğru hareketlerine dikkat edilirse, bazı in­ sanların bir hap yutmayı zor bulabileceklerini söylüyor.6 Refleks hareketin çok bilinen bir örneği de göze dokunul­ duğunda göz kapaklarının istem dışı kapanmasıdır. Benzer bir göz kırpması da, yüze doğru bir hareket yöneldiğinde oluşur; Fakat bu alışkanlıktır ve tam bir refleks hareketi değildir, çünkü dürtü dış duyu sinirlerince değil, zihin tarafından algılanır. Bü­ tün beden ve kafa aynı anda ani olarak geriye çekilir. Eğer algı­ lama yakın bir tehlike görmemişse, bu sonraki hareketler önle-

76

nebilir; ama aklımız bir tehlike olmamasının yeterli olmadığını söyler. Buna örnek olarak önemsiz ve o zaman beni şaşırtan bir olayı anlatabilirim. Hayvanın bana doğru atlaması durumunda geri çekilmemeye kararlı olarak, hayvanat bahçesindeki şişen yılanın önündeki kalın cama yüzümü yaklaştırdım; ama hayvan hareketi yaptığı zaman kararlılığım yok oldu ve beklenmedik bir hızla geriye doğru sıçradım. Hiç denenmemiş bir tehlikenin hayaline karşı istek ve mantığım güçsüz kalmışlardı. Amerikalı psikolog Susan Minekacı6 insanların yı­ lan şekillerine korku ile yaklaşmaya biyolojik olarak ha­ zır olduklarını buldu. Belki de Darwin' '.n deney yaptığı hayvan yılan olmasaydı, geri çekilme konusunda daha başarılı olabilirdi. İrkilmenin şiddeti kısmen hayal gücünün canlılığına, kıs­ men de sinir sisteminin sürekli veya geçici durumuna bağlıdır. Yorgun ve acemi olan atını irkilmesine dikkat eden bir kişi, her­ hangi bir varlığın göze çarpmasıyla, zihinde tehlikeli olabileceği bir an için düşünüldüğünde, hayvanın istem içi olarak etrafta hızla dolaşmayacağı şiddet ve hızlı bir sıçramayla tepki verdiği­ ni görecektir. Acemi ve iyi beslenmiş atın sinir sistemi emri ha­ reket sistemine çok çabuk gönderir ve böylece tehlikenin gerçek olup olmayacağına karar vermek için zaman kalmaz. Şiddetli bir irkilme sonucunda, kan beyinde rahatça akınca, tekrar irkil­ me eğilimi vardır; ve ben bunu bir çok gençte gördüm. Gelen paragrafta, Darwin, göz kırpmayı 'irkilme tepkimesi' nin bir parçası olarak görmekte haklıydı. İr­ kilme sırasında oluşan birkaç yüz hareketi daha vardır.

Şekil: 6 Aynı köpek saygılı ve sevgi dolu. Bay Riviere

90

K.linghammer ayrıca Darwin'in köpeğin davranış­ larını, başka bir köpeğin karşısında olmaktan çok, başka bir insanla karşı karşıya gibi anlattığını söylüyor. Dar­ win'in, tehdit edici veya itaatkar davranışın hayvana ya­ rarı olamayacağı fikrine de katılmıyor: 'Dostça davranı­ şın sadece tehdit eden davranışların antitezi olduğunu söylemek yeterli bir açıklama değildir, çünkü bu dostça davranış sahibinin veya diğer köpeğin üzerinde hemen etkili olacaktır.' Amerikalı etolog ve davranış genetikçisi olan Da­ niel G. Freedman da Darwin 'in köpekle ilgili tartışmala­ rı hakkındaki fikirlerini söylüyor: 'Darwin itaat edici davranışın farkında, ama örneğin kurtların bir aşamalı düzen oluşturdukları (hierarchy) doğ. 1 yaklaşım eksik. Bugün hayvanları gözlemlerken, olı şturdukları sosyal düzen ana kavramlardan birisidir ve Darwin'in bir çok antitez örneğine bu açıdan bakılması gerekir.

�: �� i ' c•i(/ . � ,,,.

Şekil: 7 Şekil: 5'deki durumda olan yarı saf kan çoban köpeği. Bay A. May

91

Şimdi de kediye dönelim. Bu hayvan bir köpek tarafından tehdit edilince, şaşırtıcı bir biçimde sırtını kamburlaştırır, tüyle­ rini diker ağzını açar ve tükürür. Fakat burada çok iyi bilinen, korku ve kızgınlık ifade eden bu davranışı ile i lgilenmiyoruz; sadece kızgınlık veya öfke bizi ilgilendiriyor. Bu genellikle gö­ rülmeyebilir, ama iki kedi kavga ederken izlenebilir; bunun bir oğlan tarafından rahatsız edilen vahşi bir kedi tarafından çok iyi bir şekilde ortaya konduğunu gördüm. Davranış biçimi tam rahatsız edilmiş ve yiyeceğinin üzerinde hırlayan bir kaplanın­ kine benzer ve bu hayvanat bahçelerinde herkes tarafından göz­ lemlenebilir. Hayvan bedenini uzatarak çömelir g ibi yapar; bü-

( .

i

,,

i1:�/ / . il/

'.

l'

\\' •

;f :ı. .

·•'. ) ·,

�����- - .. ;J:'?'

Şekil: 8 Aynı köpek sahibini seviyor. Bay A. May

92

tün kuyruk veya sadece ucu havayı kamçılar veya bir yönden öbürüne doğru kıvrılır. Tüyü kalkmıştır. Şimdiye kadar saydığı­ mız davranış ve hareketler, kedi avının üzerine atlamaya hazır­ lanırken ve şüphesiz vahşi bir durumdayken sergileyeceklerinin aynısıdır. Fakat dövüşe hazırlanırken bir fark ortaya çıkmakta­ dır: kulaklar birbirine yakın olarak geriye atılırlar; ağız yarım açıktır ve dişler görünmektedir; ön ayak bazen çıkmış pençeler­ le sabitlenir; hayvan bazen vahşi bir hırlama çıkartır. (Şekil 9 ve 10). Bütün bu hareketler veya bir çoğu (bundan sonra açık­ lanacağı g ibi) düşmanına hücum etme davranış ve amacını ta­ kip edeceklerdir. Şimdi kediye tam ters bir düşünüş tarzıyla, sevgi dolu bir şekilde sahibine sürtünürken bakalım; ve davranışının her ba­ kımdan tam tersi olduğuna dikkat edin. Hafifçe sırtını kambur­ laştırarak dikilecektir ve tüyleri daha sert olacaktır ama dikleş­ meyeceklerdir; kuyruğu uzayarak havayı dövmek yerine, daha yumuşak bir şekilde havaya dikilecektir; kulaklar dik ve sivri­ dir, ağız kapanmıştır; sahibine sürtünürken hırıltı yerine mırıltı çıkartır. Sevgi dolu bir kedinin aynı durumdaki bir köpekten ne kadar farklı olduklarını izleyelim. Köpek, bedeni esnek ve çö­ melmiş bir durumdayken, kuyruk düşerek sallanmaya başlar, kulakları düşer ve sahibine sürtünür. Bu iki et oburun, aynı zevkli ve sevgi dolu düşünüş tarzlarındaki yaklaşım ve hareket­ lerindeki zıtlık, bana göre, doğal olarak hayvanların kendilerini vahşi bir durumda duydukları ve ya dövüşe ya da av yakalama­ ya hazırlandıkları hareketlere tamamen antitez olan hareketle­ riyle açıklanabilir. Friedman şöyle diyor: 'Darwin tarafından kullanıl­ mayan başka bir kavram da bölgesellik, yani köpeklerin idrar işaretleri ve erkek kedi kokusu saçmaları ile örnek­ lenebilir. Köpekler dünya üzerinde yasak bölgelere gi­ ren yabancıları uyarmak için kullanılırlar. Kediler böl­ gelerinde yalnızdırlar ve sadece diğer kedileri istemez­ ler, ancak köpekler kolaylıkla insanlara da havlarlar.'

93

,ı;

,-- .•

·}.. : --.,.1 .

->ı' --�·

Şekil: 9 Kedi, vahşi ve dövüşe hazırlanıyor. Bay Wood gerçek hayyattan çizdi.

Şekil: 1 0 Zihnin sevgi dolu bir durumu. B ay Wood

94

Kedi ve köpeği ele alırsak, düşmanca ve dostça yapılan bü­ tün hareketlerin içsel veya kalıtımsal olduklarına inanmamız için her türlü neden var; çünkü değişik ırk ve türlerde ve genç veya yaşlı aynı ırkın bütün bireylerinde bunlar neredeyse aynı. Şimdi ifade de antitez ile ilgili başka bir örnek daha verece­ ğim. Eskiden büyük bir köpeğim vardı, bütün diğer köpekler gi­ bi dolaşmayı çok severdi. Önümde yüksek adımlarla ağırbaşlı bir biçimde, kafası dik biraz dikilmiş kulaklar ve yumuşak bir şekilde havaya dikilmiş kuyruğuyla yürüyerek mutluluğunu gösterirdi. Evimizden çok uzak olmayan bir yerde, genellikle deney bitkilerime bakmak için birkaç dakika için ziyaret ettiğim limonluğa doğru, yol sağa ayrılıyordu. Bu her zaman köpeğim için büyük bir hayal kırıklığı oluyordu, çünkü yürüyüşe devam edip etmeyeceğimi bilemiyordu; o yola yönelmemle birlikte bü­ tün bedenindeki ani değişim (bazen bunu deney olarak da uygu­ ladım) çok komikti . Neşesiz hali bütün aile bireyleri tarafından biliniyordu ve buna limonluk suratı adını takmışlardı. Bu du­ rumda kafa düşüyor, bedeni alçalıyor ve hareketsiz kalıyordu; kulaklar ve kuyruk aniden düşüyordu ama kuyruk yine de salla­ nıyordu. Kulaklarının düşmesiyle, gözlerinin bakışı çok farklıla­ şıyordu ve daha az parlak olduklarını hatırlıyorum. Ümitsiz ve neşesiz bir durumda acınacak bir hal alıyordu; ve dediğim gibi bu çok komikti, çünkü nedeni çok basitti. Yaklaşımındaki her ayrıntı, önceki sevinçli ve gururlu yapısının tam tersine oluş­ muştu; ve bu bana göre ancak antitez ilkesiyle açıklanabilirdi. Eğer değişim bu kadar ani olmasaydı, bunu, insandaki gibi, si­ nir sistemi ve kan dolaşımını, bunun sonunda da tüm kas yapısı­ nın niteliğini etkileyen keyifsizliğe bağlayabilirdim; zaten yap­ tıkları kısmen buna da bağlı olabilirdi. Bunun bir antitez örneği olduğuna inanmıyorum. Bu neşesizlik, ya da Darwin'in dediği gibi 'keyifsizlik' ile daha iyi açıklanabilir. Çok çabuk ve bu bakış açısıyla olay çok önemsiz olduğu için bunu açıklamanın bütünü olarak kabul etmiyor.

95

Şimdi, ifadede antitez ilkesinin nasıl ortay çıktığını tartışaca­ ğız. Sosyal hayvanlarda, aynı toplumun bireyleri arasındaki iç iletişim gücü - ve diğer türlerdeki karşı cinsiyettekilerle ve genç­ le yaşlı arasında olan- onlar için çok önemlidir. Bu genellikle ses­ le yapılır, ama ifadeler ve hareketler de bir dereceye kadar karşı­ lıklı anlatılabilirler. İnsan sadece anlaşılmaz çığlıklar atmaz, ha­ reketler yapmaz ve ifadeler göstermez, eğer sayısız adımlarla ve yarı bilinçli bir biçimde tamamlanan bir süreç buluş terimiyle ta­ nımlanabilirse, anlaşılabilir bir dil bulmuştur. Maymunları izle­ yen bir kişi, onların birbirlerini ifade ve hareketlerle anladıklarını açık bir biçimde görecektir ve Rengger 'in belirttiği gibi 1 , bu ge­ niş bir biçimde insan için de geçerlidir. Diğerine saldıracak olan veya ondan korkan bir hayvan, genellikle tüylerini kabartarak ve bedenini büyüterek, dişlerini göstererek, boynuzlarını savurarak ve vahşi sesler çıkartarak görünüşünü korkunç yapar. İç iletişim bir çok hayvana yararlı olduğu için, sergilen­ mekte olan duyguların tam tersi olan hareketlerin, ters bir duygu altında önce istem içi olarak ortaya konabilmeleri için bir a pri­ ori olanaksızlık yoktur. Jestler içsel olunca, onların önce istem içi olduklarına karşı olan bir sav geçerliliğini kaybediyor; çünkü nesiller boyunca uygulanırsa, sonunda kahtımsallaşabilirler. Öte yandan, şimdi göreceğimiz ve bu şekilde ortaya çıkan olayların, antitez başlığımız altına gireceği şüphelidir. Darwin iç iletişimin önemini kabul ediyor. Bu tür bir düşünceyi izlerse, ters yöndeki hareketlerin işaret değerle­ ri nedeni ile seçildiklerini kabl.İl etmek mantıki olacaktır. Bu durumda gülümsemeyi, örneğin, evrim sürecinde ileti­ şim amacı ile seçilmiş olarak açıklayabilir, çünkü bu hare­ ket, yüz kaslarının bütün olumsuz duygu ifade biçimlerin­ den farklıdır- kızgınlık, korku, iğrenmek veya hüzün. An­ titez bir duygu olarak gülümseme diğer tüm duygularla zıttır ve bu bizce de böyledir. Olumsuz beş ifadeye karşı­ lık, tek olumlu yüz ifadesidir (korku, kızgınlık, iğrenme, hüzün ve küçümseme). Yüz metre uzaklıktan, diğer olum-

96

suz yüz ifadelerine göre insan gülümsemeyi daha çabuk algılar.'20 �fadeler saniyenin bir bölümü kada1• olan sürede bile ortaya çıkarlarsa, gülümseme, olıımsuz olanlara !iirr daha açık bir şekilde algılanacaktır. İngiliz filozof Helen Cronin, gülümsemeyi kol,.y algılanmanın, onun antitez bir ifade olmasına bağlı ol­ mayabileceğini ama beynimizin gülümsemeyi öncelikle al'.:';ılayacak bir yapıda olabileceğini söylüyor. Eğer böy­ leyse, beyindeki özel hücreleri araştıran bilim adanılan gülümsemeye özel hücreler bulmalılar. B ildiğim kada­ rıyla bu güne kadar bu gerçekleşmiş değil.

Vahşi ve sağırların kullandıl