Nişanlı Kız: Öyküler VIII [8, 1 ed.] 9789750533679

125 70 6MB

Turkish Pages 431 [432] Year 2022

Report DMCA / Copyright

DOWNLOAD FILE

Polecaj historie

Nişanlı Kız: Öyküler VIII [8, 1 ed.]
 9789750533679

Citation preview

TON PAVLOViÇ

CEBOV Ni�anl1 K1z Õyküler / CiLT 8 ÇEYIREll Mehmet Ozgül SERBEY YAIOYLEYIÇ YELPATYEYSKl'lllll OllSDZO YE IYAll $ÇEBLOY'UN SONSDZOYLE

ANTON PAVLOVlÇ ÇEHOV Ni�anh Klz ÔYKÜLER



C1LT 8

lleti�im Yaymlan 3203 • lleti�im Klasikleri 158 ISBN-13: 978-975-05-3367-9

© 2022 tleti�im Yaymc1hk A.S. I 1. BASIM 1. Bask1 2022, lstanbul

DlZl YAYIN YÔNETMENI Murat Belge YAYINA HAZIRLAYANLAR Güne� Akkor, Ban� Ôzkul KAPAK Suat Aysu KAPAK RESMI Viktor Borisov-Musatov, "Bahar", 1898 UYGULAMA Hüsnü Abbas

DúZELTl Nebiye Çavu� BASKI Ayhan Matbaas1

SERTIFIKA NO. 44871

Mahmutbey Mahallesi, 2622. Sokak, No: 6/31 Bagc1lar 34218 lstanbul Tel: 212.445 32 38 • Faks: 212.445 05 63

CILT Güven Mücellit

SERTIFIKA NO. 45003

Mahmutbey Mahallesi, Devekaldmm1 Caddesi, Gelincik Sokak, Güven 1� Merkezi, No: 6, Bagc1lar, lstanbul, Tel: 212.445 00 04

tleti�im Yaymlan

SERTIFIKA NO. 40387

Cumhuriyet Caddesi, No. 36, Daire 3, Seyhan Apartmam, Harbiye Mahallesi, Elmadag, Si�li 34367 lstanbul Tel: 212.516 22 60-61-62 • Faks: 212.516 12 58 e-mail: [email protected] •web: www.iletisim.com.tr

ANTON PAVLOVlÇ ÇEHOV

Ni�anl1 K1z ÔYKÜLER



ClLT 8

RUSÇADAN ÇEVIREN Mehmet Õzgül Ni�anh Kiz, Anton Pavloviç Çehov'un 1896-1903 tarihleri arasmda kaleme ald1g1 õykülerden seçilerek hazirlanm1�t1r.

SERGEY YAKOVLEVIÇ YELPATYEVSKl'NIN ÔNSÔZÜ VE IVAN �ÇEGLOV'UN SONSÔZÜYLE

�,,,,

....

.

ileti,im

ANTON PAVLOV1Ç ÇEHOV 29 Ocak 1860 günü Kmm'da bir liman kenti olan

Taganrog'da dünyaya geldi. Bakkalhk yapan Pavel Yegoroviç Çehov ve Yevgeniya Yakovlevna Çehova'mn üçüncü ogluydu. Taganrog Erkek Gramer Okulu'na yaz1ld1. Erken y�ta tiyatroya ilgi duydu ve ailesiyle birlikte oynad1gi kisa skeçler yazmaya b�lad1. "Babasiz" ve "Platonov" admda iki oyun yazd1. Babasmm iflasmdan sonra aile Moskova'ya gitti; Çehov, Taganrog'da kahp egitimini õzel dersler vererek sür­ dürdü. T1p okumak için Mosk«1va'ya geldi ve burada Strekoza (Yusufçuk) dergisine Anto�a Çehonte gibi takma isimlerle haftahk õyküler yazmaya ba�lad1. llk eskiz derlemesi Melpomene'nin Masallan 1884'te yayimland1. Bu dõnemde tüberküloza yakaland1. Me�hur romanc1 Grigoroviç'in kendisine yazd1g1 mektupla yazarhg1 ciddiye almaya karar verdi ve kendi imzas1yla ilk õykü derlemesi Kannakan�1k ôyküler 1885'te yayimland1. "lvanov"un ilk hali, Moskova'da Korsh Sahnesi'nde 19 Kas1m 1887'de sahnelendi, aym yil ikinci õykü derlemesi Alacakaranhk yayim­ land1. "Kugunun Sark1s1" ve "Ayi" 1888 yilmda ilk kez sahnelendi. Alacakaranhk ile Pu�kin Ôdülü'ne layik gõrüldü. Agabeyi Nikolay, 1889'da tüberkülozdan õldü. Ertesi yil Sibirya'daki Sahalin Adas1'm ziyaret etti. A.S. Suvorin ile birlikte Fransa ve ltalya'ya gitti. Bir sonraki yil Moskova yakmlanndaki Melihovo arsas1m satm alarak bir ev yapurd1 ve burada y�maya b�lad1. Burada geçirdigi b� yil boyunca bir yandan en iyi õykülerini yazarken bir yandan da açug1 ufak klinikte, doktorluk meslegini sürdürdü. "Maru" , 1896'da ilk defa sahnclendiginde olumsuz tepkilerle kar�1la�t1. Ertesi y1l tüberküloz te�hisi konan Çehov, Avrupa'da istirahat etti. Bir sonraki yil Yalta'ya dõndü ve buradan bir arsa ald1. "Vanya Dayi" , Moskova Sanat Tiyatrosu'nda 1899'da sahnelendi, aym yil annesi ve kiz karde!;iiyle Yalta'daki yeni evine �md1. 1898'de tam�ugi aktris Olga Knipper ile 1901 yilmda küçük bir mera­ simle evlendiler. Bu yil "Üç Kiz Kard�" , Moskova Sanat Tiyatrosu'nca sahnelendi. Ertesi yil saghg1 kõtül�meye b�lad1. Tamamlad1gi son oyunu "V�ne Bahçesi"nin ilk gõsteriminin yalniz üçüncü perdesine kaulabildi. lyil�mek için gittigi Badenwe­ iler'de hayata gõzlerini yumdu. E!;ii Knipper'e sõyledigi "Sampanya içmeyeli uzun zaman oldu," cümlesi m�hur son sõzleri olmu�tur. Na�1 Novodeviçi Mezarhgi'na defnedildi. Hayata ve yazarhga bak�1m kendisi �õyle õzetlem�tir: "Kisa õmrümde insamn e�ebildigi her �eyi kucaklamak istiyorum. Konu�mak, okumak; dev bir fabrikada elime çekiç almak; denizi seyretmek, tarla sürmek. Nevski Bulvan'nda, uçsuz bucaksiz tarlalarda, okyanusta -hayal gücümün beni gõtürdügü her yerde­ bir b�1ma yürümek istiyorum."

lÇINDEKILER

ÕYKÜLERE DAIR GÕRSELLER KRONOLOJI ... . ......

.

.

. .

. .

.............. ................................................... ... ....................

. .. . .

. .... ... ........................ ............... ...

... ....

.

....... ......

... ..... ... ... . .

..

.

.

.

... ........ ...... .......

7

11

ÔNSÔZ

ANTON PAVLOVIÇ ÇEHOV / SERGEY YAKOVLEV1Ç YELPATYEVSKt...

.

.

........... ... ........

...

.

................... .........

... .

..

. ...

. 19

... ...

A�k Üstüne Çekme Katlt Ev

..

T�ralt....... Kõylüler . Peçenek

.

. .

................................... .. .................................... ... .... .....

.

.

.

....... ........... ....

31

....................... ................................ .................................................. 53

.

.

.

..... ............ ............................. .............. .........................................................................

153

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................ . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

189

Baba Yurdunda At Arabastnda

Ktltjlt Adam

..

.

.

. .

............ . ....... .........................................................................................

.

.

..

201

..... ............ ...... .. ..................................................................... ..... . .........

217

...........................................................................................................................

227

Bek�i�mü

........................ .......................... .........243

�k Üstüne ......

......................... ........................ ..........257

.

1on1ç

........................ .............................................................................269

Can1mBenim

..............293

Y eni Yazlik.

.

Küçük Kõpekli Kad1n

Çukurda

..........................

N�anlt Ktz

................ .......... ............... .................. ........ ....... . ....309 .

.

.

.

. 327

............................... ................ ...... ..... ......................... ...

.................................. ............... . . .....................................................

.........................

349

..................... ........................ ..... ....... .... ... . .... ............. ..393

SONSÔZ

ANTON ÇEHOV'LA ILGILI ANILARIM / IVAN SçEGLOV (LEONTYEVlÇ LEONTYEV)

ÕYKÜLERE DAIR KÜNYE BILGILERL

.......

417 .

.............. .........................

.

.. .........

431

"loniç" õyküsünün elyazmasmdan bir sayfa (sa� üstte). Çehov'un "Ta�rali" õyküsüyle ilgili notlan (sa� altta). "Kõylüler" ve "Ta�rali"nin 1898' de birlikte yapllan ilk bask1s1nin kapa�1 (altta).

Al!TOH'b '!EXOB'h

./

PaaeKaabI 1. MYJKHKH 2. MOR

llCMSHL



Aleksandr Petroviç Aspit'in "At Arabas1nda" (üstte) ve "Kõylüler" için yapt1�1 çizimler (altta). ·

llya Repin'in "Kõylüler" õyküsü için yapt1g1 çizimler.

KRONOLOJI

Tarih

Yazann Hayau ve Eserleri

Dõnemin ônemli Olaylan

1860

Anton Pavloviç Çehov, 29 Ocak günü Kmm'da bir Azak Denizi limam olan Taganrog'da dünyaya geldi. Esnafhk yapan Pavel Y egoroviç Çehov ve Yevgeniya Yakovlevna Çehova'nm üçüncü ogluydu.

- Rus entelektüellerinde, Bau'da "popülizm" ad1yla bilinen narodnichestvo ak1mm1 benimseyenler oldu. Britanya'da Yahudilere oy hakk1 tanmd1. - Ivan Turgenyev, Arefesinde; George Eliot, K1y1daki Degirmen.

186 1

- II. Aleksandr seríligi feshetti. - Devrimci Zemiya Volga õrgütü kuruldu. - Charles Dickens, Büyük Úmitler.

1862

- Sovremennik (Çagda�) dergisi kapauld1, Nikolay Çern�evski tutukland1.

1866

- Dmitri Karakozov isimli bir õgrenci Çar II. Aleksandr'a suikast gi�iminde bulundu. - Dostoyevski, Suç ve Ceza.

1868

Bir süre Rum okulunda okuduktan sonra Taganrog Erkek Gramer Okulu'na yazild1.

11

Tarih

Yazann Hayau ve Eserleri

Dõnemin Ônemli Olaylan

- lvanov adh bir ogrenci, Moskova'da Neçayev'in siyasi çevresine mensup ki�ilerce katledildi. - Dostoyevski, Budala; Lev Tolstoy, Sava� ve Ban�; Flaubert, Duygusal Egitim; Ivan Gonçarov,

1869

Yamaç.

1873

Erken ya�ta tiyatroya ilgi gõsterdi; ev ahalisinin oynamas1 için k1sa skeçler yazmaya ba�lad1. "Hamlet" , Gogol'ün "Müfetti�"i ve Griboyedov'un "Akildan Bela"s1m sahnede izleme imkâm buldu.

- Rus devleti, lsviçre'ye gõnderdigi ogrencileri geri çag1rd1. Bu ogrenciler Narodnik (Halkm Dostlan) hareketini ba�lamlar. - Ressaro llya Repin, "Volga'da Sal Çekicileri"ni tamamlad1.

1875

Aile içinde okunmas1 için Taganrog hayatmdan enstantaneleri konu edindigi mizah dergisi Zaiha'yi (Kekeme) yazmaya ba�lad1.

- Modest Musorgski'nin "Boris Godunov" operas1 ilk kez St. Petersburg'da sahnelendi.

1876

Babas1 Pavel iflas etti. Aile Moskova'ya yerle�ti; Çehov Taganrog'da okula devam etti. ôzel ders vermeye ba�lad1.

- Devrim yanhs1 "T oprak ve Hürriyet Partisi" kuruldu. Popülistler yargiland1. - Mihail Bakunin'in õlümü .

1877

llk kez Moskova'ya seyahat etti; ailenin maddi durumu halen çok kõtüydü.

- Osmanh-Rus Sava�1 patlak verdi.

1878

"Babas1z" ve "Platonov" admda iki uzun oyun yazd1; ikisi de hayall boyunca yayimlanmam1� ve sahnelenmemi�tir.

- '93 Harbi'nin ardmdan Osmanh ve Rusya arasmda Ayastefanos Antl�mas1 imzaland1. - Vera Zasuliç tutukland1 ve mahkemeye ç1kanld1. - Rus �air-yazar Nikolay Nekrasov'un õlümü; Tolstoy, Anna

Karenina.

12

Tarih

Yazann Hayat1 ve Eserleri

Dõnemin ônemli Olaylan

1879

Strekoza (Yusufçuk) adh

- St. Petersburg' da i�çiler ilk büyük grevi düzenledi. Tolstoy, ltiraflanm'i yazd1. - Henrik Ibsen, "Bir Bebek Evi"

haftahk mizah dergisine õyküler yazmaya ba�lad1. Moskova'ya ta�mdi ve aile reisligini üstlendi. Agustos aymda Moskova Úniversitesi Tip Fakültesi'nde okumaya ba�lad1. 1880

Strekoza'da ilk õyküsü yayimlandi: "Toprak Agasi Stepan Vladimiroviç N .'den Egitimli Kom�usu Dr. Frederik'e Mektup" "Anto�a Çehonte " , "Karde�imin Karde�i" ve "Dalaksiz Adam" gibi takma isimler kullamyordu. Yakm dost olacagi manzara ressarni lsaak Levitan'la tam�t1.

- II. Aleksandr'a kar�i gerçekle�tirilen ikinci bir suikast te�ebbüsü yine ba�ansiz oldu. Radikaller çarhk sarayindaki yemek odasmi havaya uçurdu: O n bir ki�i õldü, elli alu ki�i yaraland1. Polis, Narodnaya Volya (Halkm lradesi) õrgütünün pek çok üyesini tutuklad1. - Dostoyevski, Karamazov

Kardqler. - II. Aleksandr, Narodnaya Volya mensubu Grinevistski adh bir õgrencinin bombah saldms1 sonucu õldü. Oglu ve halefi III. Aleksandr, bu suikasti Ílrsat bilerek liberal gõrü�ü savunan yazar ve yayinevlerini agir baskiya ald1. - Dostoyevski'nin õlümü. 1882

Bir yandan llp egitimini sürdürürken, ailenin geçimini saglamak için yazarhk yapu.

- III. Aleksandr, Yahudileri hedef alan pogromlar ba�latt1. Yahudiler, Moskova'dan smu di�i edildi. - Henrik Ibsen, "Bir Halk Dü�mam"

1883

Oskolki (Fragmanlar) dergisine

- Emegin Kurtulu�u adh ilk Rus Marksist devrimci õrgüt, Georgi Plehanov tarafmdan kuruldu. - Turgenyev'in õlümü.

õyküler ve bir dedikodu kõ�esi yazmaya ba�lad1.

1884

Seçme eskizlerinden olu�an ilk derlemesi Melpomene'nin Masallan yayimland1. Yayimlanan õykülerinin sayisi 200'ün üzerindeydi. Okuldan mezun oldu; erken tüberküloz belirtileri gõstermeye ba�lad1.

- l 4'lerin Mahkemesi: Narodnaya

Volya'nm on dõrt üyesi yargilandi; iki k�i idam edildi. - Henrik Ibsen, "Yaban Ôrdegi"

13

Tarih 1885

Yazann

Hayall ve Eserleri

Ertesi yila kadar çogu

Dõnemin ônemli Olaylan -Émile Zola, Germinal.

Petersburgskaya Gazeta'ya (Petersburg Gazetesi) olmak üzere lOO'den fazia õykü yazd1. Kendi imzasmm oldugu ilk õyküsü "Panihida" Novoye Vremya'da (Yeni Zaman) yayimland1. Yazarhg1 ciddiye almasm1 saglayan, me�hur romanci Grigoroviç'in yazd1g1 bir mektuptur. llk õykü derlemesi ltannakan�tk ôyküler yayimland1. 1887

lkinci õykü derlemesi

- Lev Tolstoy, lvan llyiç'in Ôlümü.

Alacakaranhk yayimland1. llk k1sa oyunu "Kugunun Sark1s1" ilk kez yayimland1. "lvanov"un taslag1 olacak metni, Moskova Korsh Sahnesi'nin istegiyle yazd1. 19 Kas1m'daki ilk gõsteri izleyicilerden bekledigi begeniyi gõrmedi. 1888

"Bozku" õyküsü Severniy Vestnik'te (Kuzey Habercisi) yayimland1. "Kugunun Sark1s1" ve "Ayi" sahnelendi. Tek perdelik komedi "Bir Evlenme Teklifi"ni yazd1. "Alacakaranhk", Pu�kin Ôdülü'nü kazand1. Stanislavski ile tam�u.

-August Strindberg, "Baba"

1889

3 1 Ocak'ta "lvanov"un gõzden

-lkinci (Sosyalist) Entemasyonal, Paris'te kuruldu. -Maksim Gorki, Foma.

geçirilm� metni St. Petersburg Aleksandrinski Tiyatrosu'nda sahnelendi ve co�kuyla kar�1land1. "Prenses" ve "Tatsiz Bir Olay" gibi õykülerini yazd1. "Orman Cini"nin ilk taslag1 Aleksandrinski tarafmdan reddedildi. Agabeyi Nikolay tüberkülozdan õldü.

14

Tarih

Yazann Hayat1 ve

1890

"Gusev" yayimland1. 21 Mayis'ta Moskova'dan tren, at arabas1 ve tekne ile Sibirya'ya yolculuk ederek Sahalin Adas1'na gitti; burada nüfus sayim1 yapll. Hong Kong, Singapur ve Seylan üzerinden arahk ayinda Moskova'ya dõndü.

-Henrik Ibsen, "Hedda Gabler"

"Düello" ve "Kõylü Kadmlar",

-Trans Sibirya Demiryolu'nun i�aauna b�land1. Rusya'nm iç topraklannda gerçekl�emeyen hasat yüzünden k1thk ortaya ç1kt1; k�m sonunda bir milyon k�i hayatm1 kaybetm�ti. -Mihail Bulgakov dünyaya geldi.

189 1

Eserleri

Novoye Vremya'da yayimland1. Tek perdelik oyunu "Jübile"yi yazd1. A.S. Suvorin ile birlikte Fransa ve ltalya'yi ziyaret etti. Orta ve Güneydogu Rusya'da açhkla mücadele için yaptlan saghk çal�malanna kat1ld1. 1892

"Aluno Kogu�" dahil yirmi bir õykü yazd1. Moskova'ya seksen kilometre uzakhkta Melihovo arsasm1 ald1 ve mart ayinda ailesiyle birlikte buraya yerl�ti. Bir yandan yazarhg1 sürdürürken diger yandan da açug1 klinikte kõy ahalisine hizmet ediyordu.

1893

Edebiyat d�1 eseri Sahalin Adast'm tamamlad1 ve Russkaya M1ys11'da (Rus Dü�üncesi)

Dõnemin ônemli Olaylan

- Rus yõnetimindeki Polonya'da ayaklanan �çilere sald1ran emniyet güçleri, k1rk alt1 k�inin õlümüne sebep oldu. -Çaykovski'nin "Fmd1kk1ran Balesi" ilk kez sahnelendi.

tefrika etti. 1894

"Kara Ke�i�"i yazd1. ôyküler ve Masallar admda yeni bir

-Rusya'da II. Nikolay tahta ç1kt1. Fransa'da "Dreyfus Olayi"

derlemesi yayimland1. Tekrar Bali Avrupa'ya seyahat etti. 1895

"Úç Ytl" kitap halinde yayimland1. "Ariadna", "Anna N�m" ve "Bir Cinayetin óyküsü"nü yazd1. "Maru"yi yazmaya b�lad1. Lev Nikolayeviç Tolstoy ile tam�u.

-Joseph Breuer ve Sigmund Freud'un Histerí úzeríne Çah�malar isimli kitab1yla psikanaliz devri b�lad1. - Thomas Hardy, Ads1z Sans1z Bir

jude.

15

Yazann Hayat1 ve

1896

"Maru", 17 Ekim'de Aleksandrinski Tiyatrosu'nda ilk kez sahnelendi. Seyirciler oyunu olumsuz tepkiyle kar�daddar.

- Henrik Ibsen, "John Gabriel Borkman"

1897

"Kõylüler" ve "Peçenek" yayimland1. "Vanya Dayi" yayimland1 ama 1899'a kadar sahnelenmedi. Nüfus sayimma katddi. Mart ayinda geçirdigi iç kanama sonras1 tüberküloz oldugu anl�1ldi. Agustos ayim istirahat etmek için Avrupa'da geçirdi; k1� aylannda Güney Fransa'da kaldi.

- Macaristan'da Theodor Herzl, Dreyfus Olayi'yla baglantih anti­ semitizmden rahatsiz olarak Basel'de l. Siyonist Kongre'yi topladi. -H.G. Wells, Gôrünmez:Adam.

1898

"lomç", "K1hfh Adam", "A�k Üstüne" ve "Bek�iüzümü" gibi õykülerini yazdi. Dreyfus Davas1'nda Zola'yi destekledigi için Suvorin'le aras1 açddi. Daha soma evlenecegi aktris Olga Knipper ile tan�ll; Kmm'a dõndü. Yalta'da Gorki ile bulu�tu, oradan bir arsa aldi. Babas1 Pavel Yegoroviç õldü.

-Rusya Sosyal Demokrat l�çi Partisi, Minsk'te ilk toplanllsm1 yapti.

1899

"Küçük Kõpekli Kadm" ve "Yeni Yazhk" yayimlandi. "Üç Kiz Kard�"i yazmaya ba�ladi. Bir yayinc1yla toplu eserlerinin yayimlanmas1 için sõzle�me imzaladi. "Vanya Dayi" Moskova Sanat Tiyatrosu'nda ilk kez sahnelendi. Saghk sorunlan nedeniyle Çehov katilamadi. Haziran ayinda Melihovo'yu satu, annesi ve kiz karde�i M�a ile Yalta'ya �mdi.

-Henrik Ibsen, "Biz ôlüler Uyamnca"

1fii

Eserleri

Dõnemin ônemli Olaylan

Tarih

Tarih

Yazann

1900

"Çukurda"yi yazd1. Toplu eserlerinin ilk iki cildi yayimland1. Moskova Sanat Tiyatrosu'nun Sivastopol ve Yalta tumesinde "Vanya Dayi"yi ilk defa seyretti. Olga Knipper ile yakmlasmaya b�lad1.

-Rusya, Mançurya'yi �gal etti. -Sigmund Freud, Dü$lerin Yorumu; Maksim Gorki, Üçler.

1901

Olga Knipper'in Ma� rolünde oynad1g1 "Üç KIZ Kardes" Moskova Sanat Tiyatrosu tarafmdan sahnelendi. Toplu eserlerinden sekiz cilt daha yayimland1. Olga Knipper ile 25 Mayis'ta Moskova'da küçük bir merasimle evlendi.

-Sosyalist Devrimci Parti kuruldu. -Thomas Mann, Buddenbrooklar; Maksim Gorki, Küçük Burjuvalar.

1902

"Vi�ne Bahçesi"ni yazmaya baslad1. Saghg1 k� aylannda kõtülesmeye b�lad1.

-Zola õldü. - Maksim Gorki, Alçaktaki

1903

"N�nh KIZ"1 yazd1 ve toplu eserlerinin son cildi üzerinde çal�maya b�lad1. "V�ne Bahçesi"ni 12 Ekim'de tamamlad1. Arahk basmda Moskova'ya gelerek provalanm izledi. Stanislavski ile ciddi bir oyun mu, yoksa güldürü mü oldugu konusunda anl�mazhk yasad1lar.

-Rusya Sosyal Demokrat lsçi Partisi'nin Londra'da yapilan ikinci kongresinde parti "Bolsevikler"e (Vladimir tlyiç Lenin liderliginde) ve "Mensevikler"e aynld1. Yahudilere kars1 üç gün süren Kisinev pogromu.

1904

"V�ne Bahçesi" 17 Ocak'ta ilk defa sahnelendi ve co�kuyla kars1land1; Çehov yalmz üçüncü perdeye kauld1. lyilesmek için gittigi Badenweiler'de hayata gõzlerini yumdu. Na�1 istiridyelerin muhafaza edildigi bir vagonda Moskova'ya getirildi. Bu yüzden cenaze kalabahg1 yanl�hkla aym tarihlerde õlen General Kepper'in cenaze kortejinin pesine takild1. Çehov, babasmm da gõmülü oldugu Novodeviçi Mezarhg1'na defnedildi.

-Rus-Japon Savas1. lngiltere ve Fransa arasmda Dostluk Antl�mas1. -James, Alttn Kilse.

Hayat1 ve Eserleri

Dõnemin ônemli Olaylan

Derinlikler.

17

Ô N S ÔZ

ANTON PAVLOVIÇ ÇEHOV1 SERGEY YAKOVLEVlÇ YELPATYEVSKl

Derdimi kimlere açay1m? Anton Pavloviç Çehov bir daha geri gelmemek üzere M oskova 'ya g it­ t i . B u n a , " M oskova 'ya dõnd ü , " d e m e k d a h a do�ru o l u r. Moskova , h i ç ayn l m a k istemedi�i halde elinde o l m aya n nedenlerle, hasta h�1 yü­ z ü n d e n bira k 1 p g itti � i . fa kat Ya lta ' d a ben i m gõzü m ü n õnünde ya�a­ d 1 � 1 7-8 yil s ü resi nce hep geri dõnmeyi d ü �ledi�i bir yerd i . Vaat e d i l­ m i � b i r to p ra k g i b i gece g ü nd ü z d ü � ü nce l e r i n i dold u ra n ; Rusya ' d a i y i , g üzel, h o � ne va rsa hepsi n i ba� n nda toplaya n bir kentti Mosko­ va . . . Sa ratovl u , Poltava h , Sibirya h o l d u k l a n için do� u p büyüd ü�ü yer­ lere d ü�kün ki�ileri çok gõrd ü m , fa kat Anton Pavloviç g i bi Moskova vu rg u nu n a pek rastlamad 1 m . l nsa n i b i raz g ü l d ü ren, biraz da içine d o­ k u n a n bir d u ru m d u bu; g ü l d ü rmekten çok içe doku nan bir d u ru m . . . Konu�ma l a n m 1zm birinden sõz edeyi m isterseniz. Anton Pavloviç, M oskova yolcu lu�una hazirl a n m a ktad i r. Sa�h�1 yõn ü nden kayg i l a n d 1� 1 m için tüm g ücü m le onu cayd irmaya ça h�1yor, g itmemesi n i gere kti­ ren ka n itla r i leri sü rüyoru m .

1

Bu metin S.Y. Yelpatyevski'nin Yakm Gôlgeler (Moskova, 1909) ve Elli Ythn Antlan (Priboy Yaymevi, 1929) adh kitaplanndan ahnmadtr. Birinci yapltm üçüncü bõlümünden kLSa bir parça ile üçüncü bõlüm, ikinci kitaptan ise 303.307. sayfalar aras1 kLSaltilarak almm�ur. 19

"Anton Pavloviç, ayl a rd a n m a rt. Moskova ' da y1 h n en berbat ay1 d i r. Bardaktan bo�a n i rcas1 na yag m u r yag a r bu ayd a . " M oskova 'da " b a rda ktan bo�a n i rcas1na yag m u r yag m a " n i n ne a n­ lama geld i g i n i , bu deyi m i n orada, ya lniz oras1 için uyd u r u l m u � oldu­ g u n u üstü ne basa basa sõyl üyoru m . B u n u n üzerine k1z1yo r, Ya lta ' d a yag m u rla n n Moskova ' d a ki n d e n bin kat kõtü o l d u g u n u ileri sürerek K m m ' m i k l i m i n e sõvü p saymaya ba�hyord u . M oskova 'ya b i r an õnce g itmek için sa birs1zland1g 1 , oraya g itmeye can att1g1 bel l iyd i . O zaman ben de Moskova soka k l a n n i n pis kokusu ndan, insa n i ra­ hats1z eden õbür d üzensizli klerd e n , biçimsiz yaya ka l d m m l a n n d a n , ka rgaok burgaok a ra soka k l a n n d a n , Kad 1 n Bosta m , Kanca, Dolam­ baç, D u rmadan Aka n 2 a d l a n n i ta�1ya n ünlü ç1kmazl a n n d a n dem vu­ ruyord u m . Ben. Moskova 'y1 kõtüled i kçe som u rtka n yüzüne ne�e geli­ yor, üstündeki d u rg u n l u g u ata ra k k1sa Çehov ka h kaha la nyla g ü l m e­ ye ba�hyord u . D u rmadan Aka n , Dola m baç ç1kmazl a n , ça rp1k ç u r p u k yol dõ�emeleri, hatta soka k l a n n v1ok v1ok ça m u ru , m a rt aym m bit­ mek bil mez kül rengi sisi ne�esini kaçiraca k yerde ta m tersi ne ona ke­ yif veriyord u . l ki m iz d e Moskova Ün ive rsites i ' n d e oku d u g u m u z için orayla i l g i l i a n i l a n m 1z çok zeng i n d i . l ç i n i çekerek eski a n i l a ra da hyord u : "Ah , n e güzeldi o g ü n l e r, deg i l m i ? . . " Sog a n l a , b i berle, " kõ p e k yü reg iyle" ya p 1 l a n ü n l ü bõrekleri n d e n sõz etmeye ba�hyord u . M oskova ' n i n ça m u rl u bir a ra soka g 1 n d a , õy­ le sa n iyorum k i , a nato m i d e rs l i g i i l e ki mya la boratuva r l a n n d a ba�1 dõnen t1p õgrencileri için pi�irilen bir bõrekti b u . Bõre kten son ra se­ vimli Ataerki l Havuzlar' a, �irin B ron n i , Kozitski3 sokaklanna sira geli­ yor. B u n l a n a n lat1 rken zay1fl a m 1� yüzünde, gõz uçla n nda i n ce k1r1�1k­ l a r beli riyor; Çehov'da seyrek rastlanan co�ku lu bir ne�eyle, kat1 la ka­ tila g ü l üyord u . B u a k h ba�mda insa n , kon u M oskova ' d a n aç1hnca , b u n l a n n agz1n­ d a n nas1I ç1kt1g1na pek a k 1 I e rd i rilemeye n , �a�1las1 �eyler sõylerd i . B i r g ü n ben i m , ekim ay1 nda M oskova 'ya gitme mesi i ç i n 1sra r etm e m ka r­ �1s1nda, �a ka fi l a n deg i l , tü m cidd i l i g iyle, o m evsimde M oskova hava-

2 3 20

Sokaklann Rusça adlan belirtilmedi - ç.n. Eski sokak adlan "Zirhh", "Keçili" diye çevrilebilir - ç.n.

s1n i n vere m l i lerin ci�erleri ne õze l l i kle iyi gelece� i n i ka n itla maya ka l k­ maz m 1 ? Biz hekimler kõrü n de�ne� i n i bel led i � i g i b i hep ayn i �eyleri sõyler d u ru rm u�uz, oysa t1p b i l i m i Moskova ' n m ekim ay1 havas1nin ki­ m i hasta ci�erlere �ifa verebi lece� i n i ka b u l ed iyormu� . . . Moskova bõyle d e Moskova yõresi , çevre ilçe ve kõyleri ba�ka m1? Sõyled iklerine pek a k 1 I erd i rememem, ona i n a n m a m a m üzerine b i r yaz dõnü�ü. ora l a rda kaya ba h � 1 , sudak avlay1�m 1 , i�ta h 1 n i n aç1 h p bir­ kaç ayda d õrt kilo a h � 1 r n , kuzey i k l i m i õksü rük sõktü rd ü � ü için ra hat­ ça balgam ç 1 ka n � 1 r n büyük b i r co�kuyl a , ba l l a n d i ra ba l l a n d i ra a n lat­ maya ba�lamas1rn hiç unutma m . Moskova 'y1 her �eyiyle severd i ; insa n l a n , sokaklan, bilmem hangi ki­ lisesi n i n , hangi manastmr n n ho� çan sesleri, sokaklanrnn ka rmakan�1�h­ � 1 . pek ü n l ü at a ra balanyla Moskova burnunda tütüyord u . S o n Moskova gezisi n i n yorg u n l u � u n u üstü nden a t 1 p orada ka pt1�1 satlica n d a n ku rtu l u nca gene Moskova ' n m sõz ü n ü etmeye ba�lad 1 . Oysa Ya lta 'ya geleli daha i ki-üç ay o l m u �tur. " Üç K1z Ka rde{teki ka h­ ra m a n l a n n hep bir a� 1zda n , " M oskova 'ya gidelim! Moskova 'ya gide­ l i m! Moskova'ya gidelim!" demeleri g i b i . . . O raya gitmeyi isteyen hep kend isiyd i . Her gidi�te sathca na ya ka l a n d 1 � 1 , vere m i i lerled i � i , õ l ü m e b i r a d 1 m d a h a ya kla�t1�1 h a l d e . . . Ben i m bõyle d ü � ü n mem için õyle çok neden va r ki!

li Bir g ü n telefonda benimle gõrü�mek isted i � i n i b i l d i rd i . Ya lta Hay1 rse­ verler Derne� i'nin4 "Yavuzlar" sa natoryu m u ile i l g i l iyd i gõrü�me iste­ � i . Ya lta'ya be� paras1z gelen bir õ� retmenin m i , yoksa Çiftçiler B i r­ l i � i'n i n sa� h k oca�mda gõrevl i b i r kad 1 r n n m 1 , i�te bõyle bir hasta r n n sanatoryu ma yat1 n l mas1 r n istiyord u . Konu�mam1z hiçbir za man i� gõ­ rü�mesiyle son b u l mazd 1 . Evine geldi�imde ben i ça h�ma odasmda bekl iyord u . Okud u � u ga­ zeteleri toplamadan �u raya-bu raya saçm1�t1; �õm i nesi ise okuyucula­ rmdan gelen mektu plarla, mektu plann za rfl a nyla doluyd u . Gün boyu d u rmadan okur, hep okurd u . I� konu�mam1z bitince edebiyatla i l g i-

4

Çehov, Yalta'daki yoksul, veremli hastalarla ilgilenen dernegin üyelerinden bi­ riydi - ç.n. 21

li son haberleri verdi, yeni yeteneklerden sõz etti k. Genç yaza rla r Çe­ hov'u n her zaman zevkle sõzünü etti�i ki�ilerdi. Kon u bu rada n ede­ biyattaki yen i a k 1 m l a ra ; sanatta, edebiyatta yer alan iyi ve kõtü �eyle­ re atlad1 . Çehov bi rden ca n land1 , gõzleri nde mizah k1v1 lc1 m l a n çakt1. Sõz dõndü dola�t1, Rus ya�a m m 1 dol d u ra n çeli�kilere, dü�ü nce aynh k­ larma; Rus dü�ü nce ya�a m 1 içindeki herkesi ra hats1z eden d uya rh ko­ n u l a ra geldi . Bu konu l a n fazia uzatmad1ysa k da yüzü n ü n yorg u n , s1kmt1h bir hal a l d 1� 1 r n fa rk etmekte geci kmed i m . Konu�mas1 da õlg ü n­ le�m i�ti . Kõyl ülerin ya�a m md a n , g ü n l ü k ya�a nt1 m1z1n baya � 1 h kl a n n­ d a n , gõrgüsüzlüklerden sõz ederken yu rtd 1�1 izlen i m lerine geçti, ora­ dan ba�ka kon u l a ra d a h p g itti . Bell iyd i ki, ca n s1k1c1 konu lard a n ; zor­ lay10, suçlay1c1, buyu rucu konu�malard a n ho�l a n m 1yord u . E�er ta r n­ d 1 � 1 b i r edebiyatç1 hakk1nda sert b i r ya rg 1da b u l u n u rsa m hemen sõz­ leri m i yum u�atmaya çah�1yor, adam1 hakh ç1karmak için bin derede n su getiriyord u . B u n d a n da h i ç ki mse ha kkmda kesin ya rg 1ya va n l ma­ sm1 istemed i � i a n la�1 hyord u . Koyu renkli g iysisi içinde, hafifçe ka m b u r, õnü mde d i ki l iyor; yumu­ �ak, biraz çekingen hareketlerle, a lça k sesle konu�masm1 sürdü rüyor­ d u . Pek geni� olmaya n odada küçü k b i r fener va rd 1 , fenerin ya r n n a k1sa bir sed i r yerle�tiri l m i�ti. Çehov konu�u rken a rada b i r g i d i p bu se­ d i re otu ruyord u . Oda n m bir ya r n nda içeri gelen 1�1� 1 yu mu�atsm d iye ren k l i cam ta k i l m 1 � koca m a n b i r pencere yü ksel iyord u , fenerin ka r�1smdaki �õminenin üstü nde Levita n ' m küçük bir ta blosu as1hyd 1 . Bu la­ r n k bir ayd m h k içinde a rt a rd a s1ra l a n a n ekin y1� 1 n la n r n n gõrü n d ü � ü b i r ova uzar nyord u ta bloda ... Ben Çehov' u n bu odas1nda zorl a m a kta n, buyu rma kta n ho�la nma­ ya n , iyi yürekl i , yumu�a k i n sa n l a rla ka r�1 la�t1 m hep. O rtaya , ya l n 1 z ka­ t1 çõzüm yo l l a n gerektiriyormu� g i b i soru n l a r ata n , soru n l a ra kes i n çõzüm yol l a n a raya n ki�ilerden Çehov' u n sürekli kaçt1 � 1 n 1 gõrd ü m . H i ç u n utma m , M oskova ' d a n b i r mektu p a l m 1�t1 m . Anton Pavlo­ viç'e ta r n d 1 k yaza r a rkad a �l a n n sela m l a n r n , onu seve n l e r i n gerçek Moskova sela mla n r n i letiyorum. Yüzü b i rden g ü lüyor, p1nl pml aydm­ l a n a ra k gençle�iyor. Gene edebiyatta n , sa natta n konu�maya ba�hyo­ ruz. lyice ca nlanara k k1sa ka h ka h a la rla g ü l üyor, solgun ya naklannda b i r k1z1 l l 1 k bel i riyor. Moskova 'ya d uyd u � u õzlem birden kaybol uyor; yü kselen ate� i n i , Ya lta ' da onu bunalta n ya l r nzh� m 1 u n utuyor. 22

"Ya l r nzhk, " d ed i m . Annesi n i n , karde�leri n i n , ya k m l a n n m s1ca k i l g i­ siyle ku�at1 l m 1�t1; Ya lta ' d a ki ta r n d 1 kla n r n n onu nas1I sevip sayd1kla n r n b i l i rd i . Gene de ya l r nzd 1 , h e p ya l r nz . . . Ç ü n k ü ah�t1 � 1 . a rad1�1 Mosko­ va ya�a m md a n , edebiyat orta m 1 r n n õzled i � i h avas1 ndan uza ktayd 1 . Çehov i nsa n l a rl a i l i�kilerinde yumu�ak, a n lay1�h. sa b 1 r h , hatta a�1n d e recede sa b 1 rhyd 1 ; fa kat kon u edebiyat o l u nca b i rden se rtle�i r, ya p1tla n n sa nat de�eri üzeri ndeki g õ rü�lerinde i nsaf ned i r b i l m ez­ d i . Tok l a rd a n , h a l i nden mem n u n la rd a n , �üphe d iye b i r �ey ta r n ma­ ya n l a rd a n nefret eder; gõsteri�l i , tumtu ra k h , iddiah yaz1 yaza n l a ra , g õ z boyay1c1 l a ra d aya n a maz; h e r türlü ya pmac1khkta n , ya l a n d o l a n­ d a n , uyd u rmacada n , i � ret i l i kten ti ksi n i rd i . Bu kon u l a rda sevd i � i ve sevmed i � i �eyler va rd 1 , e�er b i r gõrü�ü nde d i retiyorsa õ l d ü rsen dõn­ mezd i . Bir keresi n d e Gonça rov' u n a rt 1 k eskimi�. s1k1c1 b i r yazar o l d u­ � u na beni i n a n d 1 rmaya çah�1yord u . B u n a kar�1 h k ben b i r süre õnce bu yaz a n ye n i d e n okumam dolay1s1yla o n u i l g i nç, yetenekli b i r ya­ za r b u l d u � u m u a n latma k için çok ça h�t1ysa m da onu sa p l a n d 1 � 1 ka­ r n d a n b i r türlü dõnd ü remed i m . Bütün b u konu�malardan hissetti� i m b i r �ey va rd 1 : Çehov edebiya­ ta vurg u n d u ; en iyi, Rus ayd m l a n n m verd i � i en yüce a n lamda bir ede­ biyatç1, Rus edebiyat1nm ba�hca õze l l i kleri n i olu�turan gerçekçi l i k, ya­ h n h k, içte n l i k nitelikleriyle büyü k bir edebiyatç1yd 1 . Çehov' u n Ya lta 'da­ ki ya l r n z ya�a m 1 �õyle a n lat1 labilir: H erkes ken d i odasma çek i l i r, evi n içi iyice 1ss1zla�i r. Son konuk da g i­ d i nce Çehov ça h�ma odasmda gazeteleriyle, mektu planyla, edebiyat üstüne dü�ünceleriyle, Moskova dü�leriyle ba� ba�a ka h r; daha derin bir ya l r nzh�a gõm ü l ü r. Onu odas1 nda tek ba�ma bira k 1 p giderke n �u dü�ü nce z i h n i m e sa pla r n rd 1 : Ya nmda i n sa n a raya n bu ki�i neden bõy­ lesi ne ya l r nz; ya�a maya susad 1 � 1 . g üzel l i kleri n deri n l i � i n e i n mesi n i bil­ d i � i halde niçin bõylesine somu rtka n d 1 ?

Ili Çeh ov'u pek çok bak1mdan M a u passa nt'a benzetirler, kimin kime õy­ kü n d ü � ü n ü i ncelemeye pek dü�kü n , "derin gõrü�lü" ki�iler onu M a u­ passa nt' a õykün mekle suçla rla rd 1 . O g ü nden beri bu nca zaman geç­ ti, Çehov Çehov olarak, Mau passa nt da M a u p passant olarak ka l d 1 . 23

Ya k1 nda n tar nd1g 1m ü n l ü bir Rus bilgini va r; kendisi bir g ü n , o s1 ra­ lar Fra nsa'da ya�aya n Tu rgenyev' le gõrü�meye g ittigi nde orada M a u­ passa nt' la ka r�1la�m1�. M a u passa nt' 1 n a mcas1 (day1s1) olan Flau bert' i n õlümünden k1sa bir süre son raya rasthyormu� bu ka r�i la�m a . M a u pas­ sant, edebiyat hevesl isi bir grup gençle birlikte -bu g ruba Bou rget de m i g i riyormu� nedir- Pa ris'te ç1ka rmay1 tasa rlad1g1 bir gazete kon usu­ nu, amcas1 (day1s1) Flaubert' i n õlümü nden son ra cher maltre5 sayd1g1

Tu rgenyev'e dar n�mak üzere gelmi� oraya . Tu rgenyev gazetenin h a n g i i l keler dog rultusu nda ç1ka n lacag 1 r n sorm u�. Mau passa nt soruyu , "Pas

de principes!"6 d iye ya r nt l a m 1 � . Hem de õyle sog u k ka n h , ka ra rh b i r sesle ya rntlam1� ki, sa r n rs1r nz, i l kesizlik gazeteleri n i n b a � i l kesi olaca k.

Çehov b i r ye rlerde, edeb iyatta ki ba�a ns1zhkla n sõz ko nusu ed i l­ m i�se bunun üzeri nde pek d u rmazd 1 , fa kat bir keresinde ka h n derg i­ lerden birinde onun hakkinda, " Rus edebiyat1nda i l kesiz yaza r say1s1 bir ta ne daha a rtt1 , " d iye yazd 1kla n r n a n lati rken sesi ndeki o ac1 h g 1 h i ç u n utmam . . . Bunu yazan ki�iye ç o k g ücen mi�ti .

IV Yazar Çehov' la i l g i l i olara k deg i l de tar nd1g 1 m bir insan o l a ra k Anton Pavloviç hakkinda bi rkaç sõz daha sõylemek isteri m . Gençl i k y1lla n n­ daki ne�eli õykü yaza n Çehonte ile geçkin y1llannda Rus bezg i n l i g i n i , bayag 1 h k l a n r n d i l e getiren som u rtkan Çehov' u bütün okurlar ta r n rl a r. Ben onun ru h u n u n en s1ca k, i nsa r n n içine en çok doku n a n b i r kõ�esi­ ni ayd i n latmak a mac1 nday1 m . Çok eskidend i . B i r g ü n g üzel ve �a�1rt1c1 Rus sõzleri, h a l k deyi�leri üstüne a ra m 1zda b i r konu�ma geçm i�ti . " Üzü ntü " ne a n la m a geliyor­ du? Gõgsüne b1ça k sa playa n b i r kõyl ü kad i n i n i n sõyled igi " Ca r n m s1k1 hyord u , " sõzü ne demekti? " lyi" sõzü n ü n çok büyü k a n l a m zen g i n­ l i kleri yok muyd u? Ben "ac1mak" sõzcü g ü n ü n ben i en çok �a�1 rta n Rusça sõz oldugu­ nu sõyled i m ; bir kõylü kad 1 n i n i n , kocas1 ken d i n i seviyorsa bunu "aci­ yor" sõzüyle an latt1g 1 r n õrnek olara k bel i rtti m . Kõyl üler bununla da ye­ ti n m eyip, "ac1yor"u peki�tiri rken "aci bir biçimde" sõzü nü k u l l a r n rl a rd 1 .

5

(Fr. ) Degerli õgretmen.

6

(Fr.) Tümüyle ilkesiz!

24

" Ço k " ye rine "aci b i r biçi mde, " "sevmek" yerine "acimak" sõzle­ ri n i n k u l l a n i l mas1 kendine õzg ü Rus sevg i si n i n õzü n ü kavramam 1za, bunda n da õte Rus edebiyatm1n n itel i kleri n i bir dereceye kada r a n la­ mam 1za ya rd1 m eder. Çok duyg u l a nd1� 1 bir gün Anton Pavloviç' i n a n­ latt1� 1, M os kova i l i s m i r l a n içi nde b i r kõyde -san iyoru m " Kõyl ü ler" õykü s ü n ü n ka h ra m a n l a n n i n ya�ad1�1 kõyde- ta n i � 1 oldu�u b i r ola­ y1 a n i m s1yoru m . Kõyü n kil isesine b i r papaz ata n m 1�. Ada m 1 daha õn­ ceden ki mse ta n i m 1yormu�. Pa paz g e l i n ce eski din gõrevl isinin bira­ k1p gitti�i ka nc1 k bir kõpe� i n bir sü rü e n i � i nden hiçbiri n i õldü rmeyip - kõy geleneklerine gõre fazia yavru l a r suya at1 l a ra k bo� u l u rm u �­ yavru l a n beslemeye ba�lamas1 üzeri ne kõy h a l k 1 ye n i atanan pa pa­ z1 iyi bir ki�i o l a ra k n itelem i�ler. " E n i klere ac1d1!" d iyorla r da ba�ka b i r �ey demiyorlarm1�. Çehov bu õyküyü her zamanki alayc1 g ü l ü mseme­ siyle a n lat1 rken gõzleri nde parlaya n 1�ilt1, sevece n l i k � i m d i b i le tüm ca n h h � 1yla hatm mdad1r. Çehov' la ya km i li�ki içinde bulunanlar onun nasil büyü k bir iyi l ikse­ verlik ve acima duyg usuyla dolu oldu� u n u , kimseye belli etmeden, giz­ li gizli ne çok iyi l i kler yapt1�1ni bili rler. B i r ta rnd1�1m1n o� lunun ba�ma bir felaket gelm i�ti de, Anton Pavloviç çocukla ya kmdan ilgilenmi�; kend isi­ n i n Petersbu rg'da çe�itl i çevrelerde pek yayg 1n yazarhk ünü nden yarar­ lanmas1ni çocu�un babasma 1srarla sõylem i�, ta rnd1�1 yazarlara bi rkaç mektup yazm1�t1 . Ôyle sa rnyoru m ki, birini i�e yerle�tirmek, genç bir ya­ za ra destek olmak, yoksu l bir õ� retmen i n Ya lta 'da çah�acak i�. otu ra­ ca k ev, genelde ya�a ma olana�1 bulmas1na ya rd1m etmek Çehov için zevklerin en büyü�üyd ü . B u rada Çehov ' u n herkesçe bil i nen ne�eli y a da insa n i n i ç i n e ka ra m­ sarhk sa l a n õykü lerinden de� i l de üzeri nde fazia durul maya n , a m a sevg iyle, ac1 mayla d o l u õykü lerinden bi rkaç1 n m a d 1 n i vermek iste ri m . Akhma i l k gelenlerden biri Va n ka . O n ya�mda Moskova 'da tek ba�1 na b i ra k 1 l d 1 � 1 için açhkta n , so� u kta n , ki msesiz l i kten k1vra n a n ; posta ku­ tusu n a , " Kõyde dedem Konsta nti n M a ka nç" adresine, " Sevg i l i dede­ ci� i m , Ta n n a�kma kurtar beni burada n , kõyü müze a l d i r. Art1 k daya­ n a m ayaca � 1 m . . . Aya klanna ka pa nara k ya lvanyoru m . Ômrüm olduk­ ça sa na d u a ederi m . Ben i ai buradan, ku rta r. Yoksa çok geçmeden õ l ü r ü m . . . " d iye mektu p ata n ; d u rmada n aci gõzya�lan dõken, çocuk d i l iyle ya lva ra n Va n ka ( "Va n ka " a d h õyk ü ) . Sonra kõy bekçisinin õy25

küsü geliyor hatm m a . Gece g ünd üz demeden, ya� m u r-firtma d inle­ meden efendi lere, kõyl ülere h a ber ta�1yan, çe�itli i�lerle i l g i l i belgeleri geti ri p gõtü ren, açh ktan, so� u ktan s1zla nan kõy bekçisi . Çehov onun a�zmdan �õyle der: " B iz d u rmadan yol teperi z . Ne ra hat b i l i riz, ne bayra m , ne e�lence . . . Bu ya�a m 1n tü m yü künü sirt1m 1zda ta�1 nz; ken­ di yükümüzü de, siz efend ilerin yükü n ü de. l�imiz gücü m üz yol yü rü­ mek . . . " ( "Gõrev Dolay1s1yla " a d h õykü ) B i r de " Keder" a d h õykü va r. Ya�h b i r a ra bac1 o� l u n u n õlü m ü n ü a n lataca� 1 , unutamad1�1 derd i n i dõkece� i birini a ra r. Ara bas1na a l d 1� 1 hiçbir mü�te ri, bu a rada genç a ra ba sü rücüsü a rkada�1 ya�h ada­ m m derd i n i d i n lemek istemed i � i için o da a h 1 ra, atm m ya nma gider; onunla konu�ur: " l �te bõyle, k1sra k ka rde� . . . Bu dü nyada Kuzma l o­ n i ç yok a rt1k. Sizlere õ m ü r, õldü o(Jl u m . . . Diye l i m , sen i n b i r tay1 n va r­ d 1 , sen bu tayin õzbeõz a n nesiyd i n . . . Diye l i m , son ra bu tay sizlere õ m ü r. . . Ona ac1maz m1sm ?" " Keder" i bi rkaç kez okud u m . Çehov'u n a ra m 1zda n ayn l m 1 � b u l u n­ d u(Ju �u sira l a r a khma bu büyük yaza n n yazg 1s1, tüm yõnleriyle ta n 1d 1(J1m Anton Pavloviç gel iyor ve " Keder" õyküsünün ba�h� 1 a ltma koy­ d u(Ju �u dizeyi u n uta m1yoru m : " Derd i m i kimlere açay1m?" Ecel saati n i n g itg ide ya kla�t1(J1 son z a m a n l a rmda b i r �eyler o l d u , ruh h a l i keskin b i r de�i�ikl i(Je u(Jraya ra k ra hatlay1 p ayd m la n d 1 , yü re­ (Ji yüce d uyg u larla dold u . Ya�a m a k iste� iyle ya n i p tutu�uyor; mutlu­ l u(Junu boi boi tatt1(J1, ken d isine ve ri len yete nekten ya ra r la n i p ü n e kavu�tu(Ju bu ya�a mla yet i n m iyor; daha eng i n , d a h a ayd m h k bir ge­ lece(Ji n d ü�leri n i ku ruyord u . l n sa n l a ra , olaylara bak1� aç1s1 de(Ji�mi�; õ n ü nde yepyeni renkler ta�1ya n , bam ba�ka b i r d ü nya aç1lm 1�t1 . . . Çehov'da Gorki'n i n sata�ka n atakh(J1 yoktu . Sesini fazia yü kseltme­ den g ü l mesi, yava� h a reketleri, ya�a ma ve insanlara kar�1 b i raz � ü p­ heci, alayci , yumu�ak, sa b 1 rh tavi rla nyla g üzel, sessiz, b i raz içine ka­ pani k bir i nsand 1 . Ya lta ' d a ya pt1 rd 1(J1 ev d e kend i zevkine uyg u n d u ; insa n m içine d i n­ g i n l i k veren, küçü k küçük oda l a n va rd 1 . Evleri m izi i k i m iz de hemen hemen ayn i za manda ya pti rmaya ba�l a m 1�t1 k . Ben imki Ya lta ' n m yu­ ka n l a rmda, hem kenti hem de da� l a n gõren b i r tepenin üstü nde ku­ r u l d u(Ju i ç i n Anton Pavloviç " Vo logod Eya l et i " d iye ta k 1 h rd 1 be n i m oraya ; ben d e onun kine " kovu k" derd i m . Bak1 ms1z Autka yol u n u n di26

binde, tozdan geçi l meyen bir dere yata!;)m1 seçti!;)i için oras1 pek ho­ �uma g itmezd i . Fakat evin çevresindeki küçük bahçeyi a!;)açla n d m p o 1 p1ss1z yer insanlarla dolup ta�maya , avlusunda i ki sevi m l i kõpek ile ca ka h b i r turna ko�turmaya ba�laymca " kovu k" huzur veren, içtenl i k­ li b i r yuva old u . Arka da�h!;)1 m1z1n ba�lang1cmdan beri i l i�kileri m i z pü rüzsüz sürmü�­ t ü r. Pa ras1z p u lsuz ve re m l i lere Ya lta ' d a ev b u l u p ye rle�ti rme i�im iz­ de bize büyü k ya rd 1 m l a n doku n u r, ba!;)1� toplard 1 . 7 Moskova ' d a ki ta­ r n d 1 kla n n m , Ya lta ' d a ba n n m a l a n için gõnderd i kleri yoksu l hasta lara yer b u l m a m d i l e!;)iyle bana birçok kez ba�vu rd u!;)u halde siyasa l gõ­ rü� ayn h k l a n m 1 z sebebiyle onunla uzun s ü re içlid 1�h olamad1k. Anton Pavloviç beni co�tu ra n �eylere ka r�1 kay1ts1z, gõrmeye dayanamad1!;)1 kimselere ka r�1 da son derece yumu�ak, sa b1 rhyd 1 . l�te bu yüzden ki­ mi z a m a n a ra m 1z aç1hrd 1 . Her çe�itten, her gõrü�ten insan gelir gider­ d i Çehov' u n evi ne. Tats1z b i r olay1 hiç unutma m . Evi ne g itti!;)i m b i r g ü n , Novoye Vrem­

ya d e rg isi ndeki yaz1 lanndan ta r n d 1!;)1 m , ken d i gõrü�lerinde N u h deyi p peyg a m ber demeyen Men�ikov admdaki b i r yazarla kar�1 la�t1 m . l çe­ ri g i ri n ce Çehov bizi ta r n�t1rd 1 . Men�ikov' u n b u l u nd u!;)u yerde ka l m a k h iç h o � u m a g itmed i!;)i i ç i n orada bi rkaç d a k i ka oya l a n d 1 kta n son ra b i r i� uyd u ra rak, yen i ta r n�t1!;)1 m ki�iye " H o�ça ka h n , " bile demeden ç 1 k 1 p g itti m . G õsterd i!;)im bu sa birs1zhkta n , M en�i kov' a kar�1 kaba davra rn­ �1mdan õtürü Çehov ertesi g ü n bana epeyce sitem ett i . Ba�ka bir seferinde, be n i m o!;)l u m u n d a en õn s1ra l a rda kat1 ld1!;)1, Petersb u rg Ü n iversitesi' ndeki õ!;)renci olayla nyla ilgili bir konu�ma m 1z s1rasmda Çehov ayaklanan bu õ!;)rencilerin i leride bir g ü n siyasa l dava­ l a rd a savo h k ya pacaklanrn sõyled i . Ben i m , o n l a n n savo olmak �õyle d u rs u n , ço!;)u n u n sa r n k sanda lyesine otu rtu lacakla n r n bel i rtmem üze­ rine Çehov sõzleri m i ho� kar�1 lamaya ra k konu�may1 kesti . B u , onu n sa r n klardan çok savc1lara ya km olu�u, toplu msa l olaylarla i l g i lenmedi!;)i ya da çevresinde olup bitenlere bo� verd i!;)i a n lamma gel­ mez hiçbir zama n . Toplum hekim l i!;)ine, Ç iftçiler Birl i!;)i okul ya pti rma 7

Çehov son zamanlannda hekimligi b1rakmakla birlikte tipla ilgisini tümüyle kesmem�ti. Saghgi konusunda ona bir �y dam.�an Moskovah bir tüccar, onun almak istememesine ka�1hk zorla 50 ruble buak1p gidince Çehov bu parayi bi­ ze verdi ve õvünüyonnu� gibi yaparak; "Ey Yakah doktorlar, aramzdan hanginiz 50 ruble vizite ücreti ahyorsunuz?" diye takdd1 -C.Y. Yalpatyevski'nin notu. 27

i�lerine yard1m l a rm1, Melihovo'da ya�ad1g 1 y1llarda orada ki etkin likleri­ n i , açhk felaketi ü l keyi kas1p kavu rdug u dõnemde ya rd 1 m ka m pa nyas1na sag lad1g 1 katk1y1 u nutmu� deg i l i m . Sahalin'e de gezmek, keyif çat­ mak için gitmemi�ti. Ya lta 'da kimlere hangi yard1 mlan ya pt1g m 1 da bi­ l iyoru m . Çehov ba�ka l a n r n n gereksin melerine duyarh, yüregi iyi l i k ya p­ ma isteg iyle titreyen, ya l a r n n, ka rn1 tok, s1rt1 pekleri n kendi nden mem­ n u n l ugunun dü�marn, gõz boyay1c1 l a n n, zorba lann ba� belas1yd1. Bu­ na ka r�1 hk, d i n g i n Levita n ' 1 n peyzajla n n a , Çaykovski ' n i n isya n etme­ yen müzigine tutkun bir ki�i olara k bagmp çag i rmalarda n , g ü rü ltü l ü , �amatao boru sesleri nden ho�lanmazd 1 . Kesi n ve keskin, buyu rucu, zorlay1c1 ne va rsa hepsinden uza kt1; ba�ka ld1rma onun harc1 deg i ldi . Óyle bir zaman geldi ki, eski Çehov'da n eser ka l mad1 . . . Ü ste l i k be­ n i m hiç beklemed i g i m b i r zama nda , a ns1zm . . . Co�kun bir sei g i b i b ü­ yüyen Rus devri m ha reketi ta�k1n dalgalanna onu da a l a ra k sürükle­ yip gõtürd ü . Siyasetin surat1 r n bile gõrmek iste meyen " kay1ts1z" ki�i tüm üyle siyasete gõmüldü, gazetelerde okuduklanrn ba�ka bir bak1�­ la, ba�ka türlü degerlendirmeye ba�lad1 . Her �eye kõtümser gõzle ba­ ka n , her �eyde ku�ku d uyulacak bir yõn bulan Çehov i n a n a n biri o l u p ç1km 1�t1 . H e m de ya p1tla n nda ki ka h rama n l a rm sõyledi kleri g i b i , i ki yüz y1I son ra mutlu bir ya�am geleceg ine deg i l de, um ut edi len iyi ya�a­ m 1 n ka p1ya dayand1g1na, bütün Rusya ' n m ayd m h k, sevinç verici bir dü­ zenle yeni ba?ta n kurulaca g 1 n a i n a n a n biri olara k . . . Bõylece ba?ka bir i nsa n ç1 kt1 kar�1 m 1za . Co?kulu, ca n h . . . H a re ketle­ ri deg i�ti, sesi ne bir heyeca n geld i . H i ç u n utma m , 1905 devri m i nden õnce ba?kentte ça l kant1h g ü n­ lerin ya?and1g1 bir dõnemde Petersburg ' d a n yeni dõnmü�tü m . Ayr n g ü n Anton Pavloviç beni telefonla a raya ra k çok õnem l i ve ived i b i r i? için ben i m le gõrü?mek istedig i n i , hemen evine gelmemi sõyled i . G it­ t i m . Meger "õne m l i "

" ived i " dedigi i� Pete rsburg ' d a , Moskova ' d a

neler oldugunu benden soru p õg ren mek deg i l miymi?? Ü ste l i k m e­ ra k ettigi �ey, her zaman õze l l i kle soru p soru�tu rdugu edebiyat çev­ releriyle i l g i l i deg i l, siyaset dü nyas1, ya kla�an devri m hareketleri konu­ suydu . . . Te rsl i k bu ya , o dõnemde geçen olaylara b i raz ku�ku l u b i r gõzle ba kt1!;'.J1 m i ç i n ken d i m fazia heyeca n d uym uyord u m ; ben i m se­ ri n ka n h h g 1 m ka r�1s1nda Çehov onda hiç ah�1k olmad1g 1 m kes i n , ka ra r­ h, CO?ku l u ç1k1?larla ben i b i r a n ra hat birakm 1yord u : 28

" N as1I õyle sõyleyebilirsiniz? Her �eyin tepeta klak g ittig i n i gõrmü­ yor musunuz? Top l u m a l l a k b u l l a k, i�çi ler ayaklanm1� . . . " O n u n kafasi n i n içinde de büyü k b i r deg i � i m gerçekle�m i�ti. Daha õnce ka r�1 la�t1g 1 m Men�ikov h a kk1nda �unlan sõyled i : "Okudunuz m u , Men�ikov denen alça k neler yazm 1�?" M e n � i kov' u yazi l a n nd a n ne za m a n d 1 r ta n i d 1 g 1 m 1 , onu oku maya katl a n a m ayaca g 1 m 1 bildird i m . Çehov ayn i heyeca nla; " H ay1r, o n u n son say1da yazd 1 g 1 n i okuyu n!" ded i . B i r z a m a n l a r õyküleri n i gõnderd i g i , ben i m ya n i mda b i rçok kez sõ­ z ü n ü ett i g i Novoye Vremya gazetes i n i a n l atm aya ba�lad 1 . Gazete­ n i n yõnetmeni Suvori n ' den de s 1 k s1k sõz eder, onu dolayh yol l a rd a n savu n u r g i b i b i r tav1 rla kon u�urd u . B i r g ü n , 1 M a rt o l a y l a n so n u n­ da "suçlu vata n h a i n leri n i n " elleri n i n , kol l a r i n 1 n kesilere k ceza land1n l mas1 ko n u su nda he rkesi ayaga ka l d 1 ra n b i r m a ka l e n i n bu gazete­ de yay1 m l a n i � 1 n i a n latt1 . M a ka l eyi l l ovayski ya z m 1�t1, a m a gazeteye Suvori n ' i n bilgisi d 1�1nda koymu�lard 1 . O yüzden Novoye Vremya'ya verya n s 1 n ett i g i halde yõnetme n i n e fa zia b i r �ey sõylemed i . O gaze­ ted e h e p bõyle o l u rmu� zate n ; b i rta k 1 m kõtü n iyetli ki�iler i�leri ka­ n�t1m, gazeteye ya lan haberler soku�tu rur, m u h a b i rleri satin a l a ra k ke n d i isted i kleri g i bi yaz1 yazm a la n n i sag larla rm1�. D reyfus davasin­ da da ayn i d o l a p l a r d õ n m ü � . Pa ris'ten ha beri gõnderen kendi mu ha­ birleri n i n tel g raf1 n 1 ba�ta n ba�a deg i�ti rmi�ler. Óyle ye rlere o l u m suz­ l u k eki ko n m u � . õyle ye rler ç1ka n h p ati l m 1�. õyle ye rlere soru ve ü n­ l e m i m leri eklen m i� ki, gazetede a s l i n d a n tüm üyle degi�ik b i r te lg­ raf yay1 m l a n m 1� . Óyl e sa n iyoru m , Moskova 'ya g i d i p g e l meleri yüzünden Çehov'un sa g h k d u ru m u g ü nden g ü ne bozu l m a ktayd 1 . H e m b u n a ü z ü l ü yor­ d u m hem de ya k1n bir gelecekte ü l kede dogacak ye ni ya �a ma i n a n­ m aya ba�lamas1 dolay1s1yla Anton Pavloviç'te kend i n i gõste ren degi­ �ikli kleri ya kindan izleyerek içim ya n iyord u . Edebiyat üstü ne s 1 k s1k uzun tart1�m a l a ra g i rerd i k, bununla b i r l i kte ken d i yazd 1 kl a n m 1z hakki nda pek konu�maz, h atta konu�makta n ka­ ç 1 n i rd 1 k . Anca k bir keresi nde, i k i m iz birlikte gezi ni rken Çehov yüzü m e b a k m a d a n �u n l a n sõyleyiverd i : '"Ah , Anaog1m!' a d h õykü nüzü okud u m . Sanki viyolonsel ça hyor­ larm1� g i b i b i r d uyg uya ka p i l d 1 m õyküyü oku d u g u m sü rece . " 29

Beni da ha da �a�i rtan, kendi edebiyat çah�ma l a n konusunda ka pa­ h bir kutu oldu!;)u ha lde yen i bir ça h�mas1n1 el yaz1s1yla bana uzatma­ s1 oldu. Bunu hiç beklemiyordu m . "Ahn, yen i biti rdim . . . Oku m aniz1 çok istiyoru m . " lstedi!;)i n i ya pt1 m . Kara m sa rh!;)m yok oldu!;)u , Çehov için yen i titre­ �im lerin kendini duyurdu!;)u " N i�anh K1z" adh õyküydü bu . Çehov'u n duyu�la n nda , b i r sanatç1 o l a ra k ya�a m 1 kavray1 �1nda , a l g 1 lay1�1 nda õnemli bir dõn ü m noktas1nin gerçekle�ti!;)i , sa nat ça h�mala nnda yen i bir dõnemin ba�lad 1!;)1 son õyküsünden aç1 kça a n la�1 hyordu . Anca k bu dõnem tüm üyle aç1hp serpi lme fi rsat1 bula mad1 . Çehov çok geçmeden a ra m 1zda n ayn ld1 .

30

Çekme Katb Ev (Bir Ressamm Õyküsü)

(,QoM e Me30Hlf1HOM)

Anlatacag1m olay bundan alu-yedi yil õnce T. ilinin ilçelerin­ den birinde, Belokurov admdaki genç bir toprak agasmm evin­ de geçti. Belokurov sabahlan erken kalkar, Rus kõylülerinin giydigi türden mintan giyer, ak�amlan sürekli bira içer, kim­ seden, hiçbir zaman anlayi� gõrmedigini sõyleyerek ya�amm­ dan yakmir dururdu . Kendisi eski bey konagmm yan bõlme­ sinde ya�ard1; bense üzerinde yaup kalkug1m geni� bir divan ve can s1kmusmdan iskambil fah açug1m koca masadan ba�ka tek e�yas1 bulunmayan, konagm sütunlu , kocaman salonunda ya­ tar kalkard1m. En durgun havalarda bile salonun külüstür so­ basmdan ugultular yükselir, hele firuna ç1kugmda bütün ko­ nak parçalara aynlacakm1� gibi sars1hr, geceleri on pencerenin onunda birden �im�ekler çakard1, i�te o zaman ben korkudan ne yapacag1m1 bilemezdim. Yazg1m beni sürekli aylakhga mecbur etmi� gibiydi; günler­ dir, aylardir tek � yapm1yordum. O yüzden pencerelerden gõk­ yüzünü, ku�lan, bahçeyi seyrediyor, elime ne geçerse okuyor, durmadan uyuyordum. Bazen de evden ç1k1p a�amm geç saat­ lerine degin d1�anda dola�ug1m oluyordu. 31

Gene bõyle bir gün eve dõnerken yolum daha õnce gõnnedi­ gim bir çiftlige dü�tü. Güne� batm1�, a�amm alacakaranhg1 çi­ çege duran çavdar tarlalannm üzerine çõkmü�tü . Biraz ileride iki sua üzerine yan yana dizilmi� kõknar agaçlan ili�ti gõzüme; agaçlar, aralannda uzayip giden yolda koyu gõlgeler buakarak duvar gibi yükseliyordu . Çiftligin smu çiti üzerinden atlaya­ rak bu güzel yolda yürümeye ba�lad1m. Ayaklanm yerde seri­ li igne yaprak õrtüsü üzerinde k1zak gibi kayiyordu. Hava dur­ gun, agaçlarm tepelerinde õrümcek aglarma çarpan güne�in al­ tm renkli panllls1 i�il 1�ild1. Igne yapraklann insamn solugunu kesecek derecede keskin bir kokusu vard1. Kõknarh yolun biti­ minde ihlamur agaçlarmm sualand1g1 bir yol daha ba�lad1. Bu­ ras1 da sessizdi, ortahkta kimsecikler gõzükmüyordu . Ben yü­ rüdükçe kuru yapraklar ayaklanmm altmda çmr çllu ediyor, iki yammda koyu gõlgeler uzay1p gidiyordu . Derken , sag ya­ mmdaki meyve bahçesinde bir sanasma ku�unun c1vildad1g1m i�ittim; ku�un õtü�ü zayifu, ya�h bir ku� olmahyd1. Sonunda ihlamur agaçh yol da bitti, kendimi ans1zm terash, çekme kath beyaz bir evin õnünde buldum. Buras1 bir bey konag1yd1, õnün­ de yunag1 bulunan geni� bir gõlet ile bunun çevresinde yaprak­ lan yemye�il gõzüken sõgüt agaçlan vardt. Yakmda bir kõy ile kõy kilisesinin darac1k çan kulesi çekti dikkatimi. Batan güne­ �in 1�1klan kulenin haç1 üzerinde parhyordu. Kar�1mdaki man­ zaray1 çocuklugumdan beri gõrüyormu�um gibi bir s1cakhk kaplad1 yüregimi, kendimi sanki çoktandu tamd1g1m bu yerle­ rin büyüsüne kapurd1m. Evin geni� avlu kap1smm iki yanmda aslan heykelleri var­ d1, bunlann õnünde ise iki genç k1z duruyordu . K1zlardan bü­ yücek olam soluk yüzlüydü , incecikti, çok da güzeldi; kesta­ nerengi saçlanm ba�mm üstünde toplam1�t1. Beni ta uzaktan gõrdüyse de fazla ilgilenmemi� gibi yaptt. Ya�1 on yedi-on se­ kiz arasmda gõzüken ikincisiyse gene solgun yüzlü ve incecik­ ti; õtekinden farkh olarak iri agz1, iri gõzleri vardt. Ben onlann õnünden geçerken küçügün bana �a�km �a�km bakug1m, Ingi­ lizce bir �eyler sõyledikten soma utangaç utangaç gülümsedi­ gini gõrdüm. Bu iki sevimli yüzü de çoktandu tamyonnu�um 32

gibi bir duyguya kapild1m, eve dõndügümde güzel bir dü�ten uyanm1�1m gibi tath duygular sard1 yüregimi. Bu kar�Ila�mamn üzerinden fazia zaman geçmedi, bir ogle vakti Belokurov'la birlikte çiftlik evinin õnünde gezinirken av­ ludan içeri yayh bir araba girdi. Arabanm içinde daha õnce gõr­ dügüm o k1zlardan büyügü vard1. Yangm felaketine ugrayan kõylüler için yard1m toplamaya ç1km1�u, ikimizin de yüzleri­ mize bakmadan, ciddi ciddi Siyanovo kõyünde ç1kan yangm1, kaç evin yand1g1m, kadm, erkek, çocuk kaç ki�inin evsiz bark­ s1z kald1g1m aynnulanyla anlatuktan soma ilk a�amada üye­ si bulundugu yard1m komitesine yeni üyeler yazmaya geldigi­ ni sõyledi, imzam1z1 ald1ktan soma da listeyi çubucak cebine sokup elini Belokurov'a uzatt1ktan soma, "Epeyden beri bizle­ ri unuttunuz, Piyotr Petroviç," dedi. "Eger beyefendi de (ad1m1 sõyledi) biz hayranlannm nas1l ya�ad1klanm gõrmek ister­ lerse birlikte bize buyurun. Hem annem hem de ben çok mem­ nun kahnz. " Egilerek selam verdim. Genç hamm yamm1zdan uzakla�mca Piyotr Petroviç onun hakkmda bilgi verdi. lyi bir aileden gelen, Lidiya Volçaninova admdaki bu genç hamm, annesi ve k1z karde�iyle birlikte kõ­ yün ilerisinde, Solkovka adm1 ta�1yan çiftliklerinde ya�arlar­ m1�. Babas1 bir zamanlar Moskova'da yüksek makamlarda gõ­ rev yapm1�, õldügünde müste�ar rütbesindeymi�. Mali durum­ lan çok iyi oldugu halde ailece yaz k1� kõyden ç1kmazlarm1�. Lidiya , Solkovka kõy okulunda yirmi be� ruble ayhkla õgret­ menlik yaparm1�. Genç k1z kendi kazand1g1 parayla geçindigini sõyleyerek bundan gurur duyarm1�. Belokurov, "llginç bir ailedir," dedi. "Bir gün onlara gidersek sizinle tam�uklanna memnun olacaklardu. " Samyorum bir pazar günüydü. Birdenbire akhm1za Volçani­ novlar geldi, bunun üzerine Solkovka'ya gitmeye karar verdik. Onlara vard1g1m1zda anne ile iki k1z karde� evdeydiler. Bir za­ manlar güzel bir kadm oldugu anla�Ilan anne Yekaterina Pav­ lovna ya�ma gõre kendini salm1� sayihrd1, �i�mand1, nefes dar­ hg1 çekiyordu ; hüzünlü , dalgm bir gõrünü�ü vard1. Benimle 33

resim sanau üzerine konu�maya ba�lad1. Büyük k1zmdan be­ nim ileride evlerine gene gelebilecegimi õgrendikten soma , bir zamanlar Moskova'da açug1m sergide gõrdügü tablolanm1 ammsayip bunlarla neyi anlatmak istedigimi sordu. Büyük k1z Lidiya, evde sõyledikleri gibi Lida, daha çok Belokurov'la ko­ nu�uyor, bana pek aldm� etmiyordu. Çok ciddi bir k1zd1, on­ larda oturdugum sürece yüzünün bir kerecik bile güldügünü gõrmedim. Belokurov'a niçin Çiftçiler Birligi õrgütünde gõrev almad1g1m, toplanulara neden kaulmad1g1m sorduktan soma; "Yapug1mz iyi bir �ey degil Piyotr Petroviç," dedi. "Size hiç yak1�tuam1yorum. " Anne hemen onu onaylad1. "Dogru sõylüyorsun Lida. Boyle yapmas1 hiç ho� degil. " Lida bana dõndü . "Biliyor musunuz, bizim burada Balagin admda bir toprak agas1 var, neredeyse bütün ilçeye el koydu . Kendisi Çiftçiler Birligi õrgütünün ba�kamdu, bütün alt gõrevleri yegenleri, gü­ veyleri arasmda payla�llrd1. Simdi bizimle cammn istedigi gi­ bi oynuyor. Bu adama elbirligiyle kar�1 ç1kmahyiz. Gençler bir araya gelse güçlü bir birlik olu�turur, ama ilçemizin gençlerini gõrüyorsunuz. Sizin yapug1mz çok ayip Piyotr Petroviç ! " Çiftçiler Birligi'yle ilgili konu�malar sürerken küçük kiz kar­ de� jenya'nm hiç sesi ç1kmad1. Genelde ciddi konu�malara ka­ ulmazd1, evde herkes onu çocuk yerine koyuyordu ; küçüklü­ günde kadm egitmenine miss diyecegi yerde "misüs" dedigi için ona daha çok Misüs diyorlard1. Birlikte oturdugumuz sü­ rece beni merakla süzdü, fotograf albümlerine bakug1m1z sua­ da da, "Bu babam . . . Bu vaftiz babam . . . " diyerek fotograftakileri tek tek tamtu. Parmaklanm resimler üzerinde gezdirirken om­ zuyla bana dokunmaktan çekinmiyordu. Bu suada geli�memi� memelerini, s1ska omuzlanm, kalm saç õrgüsünü , belinden ke­ merle s1kug1 ince bedenini hemen yam ba�1mda gõrüyordum. O gün kroket ve tenis oynad1k, bahçede dola�uk, soma bir­ likte uzun bir ak�am yemegi yedik. Belokurov'un kocaman bombo� salonundan soma bu ev bana son derece rahat, hu­ zur verici geldi. Çünkü duvarlannda ta�basmas1 renkli resim34

ler yoktu, hizmetçilerle herkes "siz" diyerek konu�uyordu, ay­ nca Lida ile Misüs'ün varhklan odalann düzenine, temizligine ba�ka bir hava veriyordu. Yemek sirasmda gene Çiftçiler Birligi konusu aç1ld1; Lida, Balagin hakkmda konu�urken okul kitap­ hklanyla ilgili dü�üncelerini dile getirdi. Lida çok canh, içten, inand1klanm aç1k aç1k sõyleyen bir k1zd1, insan sõylediklerini ilgiyle dinliyordu; gelgelelim bir kusuru vard1, o da yüksek ses­ le ve konulan uzatarak konu�mas1ydi. Belki de sürekli okul i�­ leriyle iç içe olmasmdan ileri geliyordu bu tutumu . ôgrencilik yillanndan beri her konu�mayi tartl�maya çevirmeyi seven Be­ lokurov ise genç k1zm kar�1smda süt dõkmü� kedi gibiydi, ileri gõrü�lü, zeki bir adam izlenimi birakmaya çah�1yordu, ama ses tonu son derece s1k1c1yd1, o da konulan durmadan uzatiyordu. Elini kolunu sallayarak konu�tugu bir sirada masanm üstünde­ ki sos kabm1 devirdi, ancak masada benden ba�ka kimse sofra­ mn tam ortasmdaki sos birikintisine aldm� etmedi. Evimize dõnerken hava kararm1�tl, ortahk sessizdi. Beloku­ rov içini çekerek, "lyi bir aile gõrgüsü masa õrtüsünün üzeri­ ne sos dõkmemekte degil, ba�kasmm dõktügü sosa aldm� et­ memekte belli olur," dedi. "Gõrdügünüz gibi iyi egitilmi�, gü­ zel bir aile bunlar. Gõrgülü insanlardan uzak kald1m, hem õy­ le uzak kald1m ki ! t�lerimin çoklugundan hep . . . l�ten ba�1m1 bir alabilsem ! " Sanki õmek bir toprak agas1ym1�, durmadan i�le güçle ug­ ra�1yormu� gibi bir havas1 vardi. Oysa ben onu tembel, agir­ kanh bir adamdan ba�kas1 olarak dü�ünmüyordum. Konu�ur­ ken durmadan "Eeee . . . " diyerek lafi uzatug1 gibi çah�Irken de hep agirdan ahr, hiçbir i�i zamanmda bitiremezdi. Kendisinde var oldugunu sand1g1 hamarathgma en azmdan �undan dolayi inanm1yordum: Postaya atmas1 için verdigim mektuplan hafta­ larca cebinde ta�Irdt. Yolda yammda yürürken, "lnsamn en zoruna giden, e�ek gi­ bi çah�ug1 halde kimseden anlayi� gõrmemesi ! l�te huna çok üzülüyorum ! " dedi.

35

li

Bõylece Volçaninovlara gidip gelmeye ba�lad1m. Evlerine var­ d1g1mda çogunlukla teras merdiveninin alt basamagma o tu­ rur, bende bir iz birakmadan hizla geçip giden tatsiz ya�anum­ dan dolayi kendime acir, gõgsümde agir bir ta� gibi duran yü­ regimi sõküp atmak isterdim. Orada oturdugum sürece teras­ taki konu�malara, kadm giysilerinin h1�1rt1sma kulak kabarur­ d1m. Misüs'ün okudugu kitaplann yapraklanm s1k s1k çeviri�i dikkatimi çekerdi. Çok geçmeden Lida'nm gündüzleri bir dok­ tor gibi kõylü hastalara bakmasma, okumalan için herkese ki­ tap dagamasma, yakmdaki kõye ba�1 aç1k, �emsiyesini tepesin­ de tutarak gitmesine, a�amlan da Çiftçiler Birligi, okullar üs­ tüne bagira bagira konu�masma ah�um. Bu güzel, incecik, sert yarad1h�h, küçücük ag1zh genç hamm i� konulan konu�ulur­ ken bana dõnerek, "Bu konular ne yaz1k ki sizi ilgilendirmiyor azizim," derdi. Benden ho�lanmad1g1 gün gibi ortadayd1. Beni, manzara re­ simlerinden ba�ka bir �ey çizmedigim, halkm yoksullugunu resimlerime konu etmedigim, onun inand1g1 ülkülere kaylt­ siz kald1g1m için begenmedigini biliyordum. Hiç unutmam, bir gün Baykal Gõlü k1yismda lacivert bir i� pantolonu ile gõmlek giymi� bir Buryat k1zma rastlam1�l1m. Genç k1z ata binmi�ti, pipo içiyordu . Onunla konu�urken laf arasmda piposunu ba­ na satmasm1 sõyledim. Bunun üzerine genç k1z Avrupah yü­ züme, ba�1mdaki yabanc1 �apkaya õyle nefretle baku ki, yerim­ de dondum kald1m. Sonra aum dehledigi gibi çekti gitti. Lida da benden, kendisine yabanc1 biri oldugum için nefret ediyor­ du . Sõzleriyle, davram�lanyla benden nefret ettigini aç1kça bil­ dirmiyordu, ama ben onun beni sevmedigini derinden hissedi­ yordum. Ona kar�1 duydugum õfkeyle ben de doktor olmad1g1 halde kõylüleri tedavi etmeye kalk1�manm sahtekãrhk oldugu­ nu , bir insanm iki bin dõnümlük toprag1 varsa elbette herkese iyilik yapmasmm kolayla�acag1m sõylüyordum. Lida'nm karde�i Misüs ise benim gibi kayg1s1zm biriydi, onun da günleri aylak bir ya�anll içinde geçip gidiyordu . Sa36

bahlan kalkar kalkmaz kitaba sanhyor; terasta derin bir koltu­ ga gõmülmü�, ayaklan yerden kesilmi� olarak durmadan oku­ yordu. Ya da onu 1hlamur agaçh yolda, k1rlann kuytu bir kõ�e­ sinde kitab1yla ba� ba�a gõrüyordum. Bütün gün doymak bil­ meksizin, kendini tümüyle kitaba vererek okuyordu. Eger ba­ k1�lannda yorgunluk, duru�unda �a�kmhk, yüzünde solukluk gõrürsem okumaktan beyninin iyice yoruldugunu anlard1m. Evlerine geldigimi gõrünce yüzünde bir k1zartl belirir, hemen kitabm1 bir yana buaku, iri gõzlerini yüzüme dikerek bir gün õnce çiftliklerinde geçen olaylan bana co�kuyla anlatmaya ko­ yulurdu . Hizmetçiler bõlümünde hrmm bacas1 m1 tutu�mu�, i�çilerden biri gõletten iri bir bahk m1 yakalam1�, hepsini bir bir anlaurd1. Hafta içi günlerde lacivert etek ile aç1k renk bir gõm­ lek giyerdi. Bahçede birlikte dola�u, reçellik vi�ne toplar, gõlet­ te kay1k gezintisine ç1kard1k. Vi�ne koparmak için dala s1çrad1gmda ya da kürek çektigi suada gõmleginin geni� yeninden in­ cecik, zayif kolunu gõrürdüm. Ba�ka bir �ey yapmazsak ben re­ sim sehpasmm ba�ma geçerdim, o da bana hayran hayran ba­ karak yammda dururdu . Eylül sonlannda bir pazar günü Volçaninovlara ugrad1g1mda sabahm dokuzu filand1. Kimseye gõzükmemeye çah�arak bah­ çede dola�um, o yaz çokça ç1km1� bulunan beyaz mantarlann yerlerini belirledim. Daha sonra jenya'yla birlikte gidip bunlan toplayacakuk. Ihk bir rüzgâr esiyordu . O s1rada jenya ile anne­ sinin bayramhk giysilerini giymi� olarak kiliseden dõndükleri­ ni gõrdüm. Jenya rüzgârdan uçmamas1 için �apkas1m eliyle tu­ tuyordu. Sonra terasa ç1k1p çay içmeye ba�ladilar. Aylakça ya�amak için bahane arayan benim gibi tasas1z in­ sanlar için bizim Rus çiftliklerinde pazar sabahlan son derece uygun bir zamandu. Bahçenin çiylerden 1slanm1� ye�il õrtüsü güne�te 1�11 1�Il parlarken, evin çevresindeki çiçeklerden reze­ de ve zakkum kokulan gelirken, orada gõrdügünüz bu saghk­ h, kam1 tok, suu pek, güzel insanlann dinlence gününü bir i� yapmaks1zm bitireceklerini bilirken bütün ya�amm bõyle tem­ bellik içinde geçmesini istersiniz. l�te ben de o sabah ayn1 �ey­ leri dü�ünüyor; elimi bir i�e sürmeksizin bütün günümün, bü37

tün yaz mevsiminin aylakça geçmesi dilegiyle bahçede dol�1yordum. Az sonra elinde bir sepetle jenya ç1kt1 geldi. Sanki beni bah­ çede gõrecegi içine dogmu�tu ya da beni orada eliyle koymu� gibi bulacag1m biliyordu . Bir yandan mantar topluyor, bir yan­ dan da konu�uyorduk. jenya bana bir �ey sormak istedigi za­ man yüzümü gõrmek için birkaç ad1m ileriye yürüyordu. Gene õyle yaparak, "Dün kõyde bir mucize gerçekle�ti," dedi. "Topal Pelageya tam bir yildir hasta yatiyordu. Ne doktorlar derdine çare buldu ne de ald1g1 ilaçlann bir yaran dokundu. Ama ya�h bir kadm okuyup üfleyince tüm hastahg1 geçiverdi. " "Bu o kadar õnemli degil," kar�1hg1m verdim. "Mucizeyi yal­ mz ya�h kadmlann, hastalann çevresinde aramamah. lnsanm saghkh olmas1 bir mucize degil mi? Ya ya�amm kendisi? Anla­ �Ilmayan her �ey mucizedir bence. " "Peki anlamad1g1mz �eylerden korkmaz m1smiz? " "Hayir. Anlamad1g1m olaylara ürkmeden yakla�mm, kolay­ ca boyun egmem. Çünkü hepsinin yükseginde gõrürüm ken­ dimi. lnsanoglu kendisini aslanlardan, kaplanlardan, yild1zlar­ dan, doga olaylanndan, hatta anlamad1g1, ona mucize gibi ge­ len her �eyden üstün gõrmeli. Bõyle yapmazsa insanhktan ç1kar, korkudan õdü patlayan s1çanlara benzer. " Bir ressaro olarak jenya benim pek çok �eyi bildigimi, bilme­ diklerimi de tahminle buldugumu samyordu . Bütün istedigi, onu sonsuz derecede güzel, kolay anla�Ilmayan olgular dünya­ sma gõtürmemdi. Bu õylesine ho� bir dünyayd1 ki, ben kendi­ mi orada kendi evimdeymi� gibi rahat hissediyor olmahyd1m. O yüzden benimle konu�urken sürekli Tann'dan, derin dü�ün­ celerden, mucizelerden sõz aç1yordu. Gerek canh bir varhk ola­ rak kendimin, gerekse dü� gücümün õlümden sonra tümüyle yok olacagma inanmad1g1m için ben de sorulanna, "Evet, in­ sanlar õlümsüzdür . . . " , "Evet, bizi gelecekte sonsuz bir ya�am bekliyor . . . " gibi yamtlar veriyordum. Zavalhc1k beni saf saf din­ liyor, sõylediklerimi kamtlamam1 beklemiyordu. Yan yana evlerine dogru yürürken birden durdu , "Su bizim Lida olaganüstü bir insan, õyle degil mi? " dedi. "Onu taparca38

sma seviyorum, 'Benim için õl ! ' dese gõzümü k1rpmadan õlü­ rüm. Ama sõyler misiniz (bõyle derken kolumu tuttu) onun­ la niçin durmadan tartl$Iyorsunuz? Ona kizmamz için bir ne­ den mi var? " "Yapuklan, sõyledikleri yanl� da ondan. " "Õyle $ey olmaz ! " gibisinden ba$mI sallad1, bu s1rada gõzle­ rinden ya$lar geldi. "Yok, yok, akhm alm1yor, bõyle $ey nasd olur ! " Evlerine yakla$mI$tlk. O suada Lida da bir yerlerden yeni dõnmü$tü. Evin õnündeki merdivende elinde bir kirbaç, i$çi­ lerden birine talimat veriyordu . lncecik bedeni, güne$in par­ lak I$1g1 altmda sanki gõzümü kama$Unyordu . Sonra hiç ace­ le etmeden, uzun aç1klamalar yaparak birkaç hastaya baku, bu i$ de bitince kayg1h bir yüzle alt kattaki odalan dola$tl, dolap­ lann kapaklanm aç1p kapam, ardmdan çekme kata ç1ku. Bizi õgle yemegine çagird1klannda uzun süre inmedi a$ag1ya, an­ cak çorbayi bitirdigimizde geldi. Her ne kadar o gün õzel bir olay ya$anmad1ysa da bütün bu aynnulan, geçirdigimiz günün her dakikasm1 $imdi bile amms1yorum. Nedense, geçirdigimiz o gün çok ho$uma gitmi$ti. Yemekten sonra jenya derin kol­ tuguna gõmülerek kitap okudu, bense terasm alt basamagmda oturdum. Kimseden ç1t ç1km1yordu. Bu arada gõkyüzü bulut­ land1, hafif bir çisenti ba$lad1. Hava bogucu s1caku, rüzgãr çok­ tan dinmi$ti, bana o gün hiç bitmeyecekmi$ gibi geliyordu. Ne­ den sonra Yekaterina Pavlovna da ç1ku terasa, elinde bir yelpa­ ze vard1, gõzlerinden uyku ak1yordu. jenya annesinin elini õperek, "Ah, annecigim," dedi. "Gün­ düzleri uyumak sana hiç iyi gelmez ! " Anne kiz birbirlerini çdgmca severlerdi. Biri bahçeye inecek olsa õteki terasta ayakta onu bekler, agaçlar arasmda beriki­ ni gõzleriyle arayarak, "Hey, jenya ! " ya da "Hey, anne, nerede­ sin ? " diye seslenirlerdi. Dualanm birlikte yaparlar, aym inan­ c1 payla$1rlar, konu$masalar bile birbirlerini çok iyi anlarlar­ d1. Ba$kalanna kar$1 davram$lan da upaup aymyd1. Yekateri­ na Pavlovna çok geçmeden bana al�1p bagland1, evlerine bir­ kaç gün gelmeyecek olsam birini gõnderip saghk durumumu 39

sormaya ba�ladi. Tipk1 küçük kiz1 Misüs gibi o da benim resim taslaklanm1 hayran hayran seyrediyor, evlerinde olup bitenle­ ri aym aç1ksõzlülük ve gevezelikle anlatiyor, hatta çekinmeden aile gizlerini bana aç1yordu . O da büyük k1zma kar�1 son derece sayg1hydi. Lida'nm ev­ de kimseye yüz verdigi yoktu, sürekli surat as1p ciddi konular­ la ilgileniyordu. Evde õzel bir konumu vard1 sanki; bir gemide kaptan kõ�küne çekilen amiral, tayfalar için nasil sayg1 duyu­ lan biriyse o da annesi, kiz karde�i için aym kutsal, biraz gizem­ li bir hava ta�1yordu. "Kiz1m Lida olaganüstü bir insan, õyle degil mi? " derdi an­ nesi. Yagmur çiselerken gene Lida'dan konu�maya ba�lad1k. "Evet, sITa d1�1 bir insan Lida, onun gibisini hiçbir yerde bu­ lamazsm. Ancak (gizli bir �ey sõylemek istiyormu� gibi sesi­ ni alçaltll) son zamanlarda onun için kaygilamyorum. Çünkü okul, eczane, kitap i�leri derken a�mya kaç1yor. Niçin bõyle ya­ p1yor sanki? Neredeyse yirmi dõrt ya�ma basll, insan biraz da kendini dü�ünmeli. Okul i�leri, eczaneler derken, ya�am geçip gidiverir. Ne zaman evlenecek bu k1z?" Jenya çok okumaktan yüzü solgun, saçlan dag1mk, ba�m1 ki­ taptan kaldITdi. Annesine bakarak, sanki kendi kendine konu­ �uyormu� gibi, "Annecigim, her �ey ulu Tann'nm istegine bag­ h," dedi. Soma yeniden okumaya daldi. SITtmda i�lemeli kõylü mintamyla Belokurov ç1kageldi. Bah­ çeye inip kroket, tenis oynad1k, hava karannca uzun uzun ak­ �am yemegi yedik, soma okul i�lerinden, ilçeyi avucunun içi­ ne alan Balagin'den konu�tuk. O gece Volçaninovlardan eve dõnerken bir türlü bitmek bilmeyen, bombo� geçen koca bir günün izlenimini ta�1yordum; bunun yanmda ne kadar uzun sürerse sürsün bu dünyada her �eyin son bulacagmm bilinci içindeydim. Bundan dolayi bir hüzün vard1 içimde. Jenya bi­ zi kap1ya kadar geçirmi�ti. Belki o gün sabahtan ak�ama degin birlikte oldugumuz için ondan ayrilmca içimde büyük bir bo�­ luk hissettim. Volçaninov ailesi bana pek candan ve yakm gõ40

züküyor, o yaz ilk kez s1k1 bir çah$ma istegiyle yamp tUtu$U­ yordum. Belokurov'la birlikte eve dogru yürürken, "Niye zevk almadi­ g1mz, bõyle renksiz bir y�m sürdürüyorsunuz?" diye sordum. "Bana gelince, dayamlmas1 güç, s1k1c1, tekdüze bir y�num var, çünkü ressam1m, tuhaf bir adam1m, gençlik günlerimden be­ ri ba$kalanm k1skanmaktan kahroluyorum, kendimden ho$­ nut degilim, yapug1m i$e inanm1yorum, yoksulluk içinde yü­ züyorum, aynca serserinin biriyim . . . Ya siz? Saghg1mz yerinde, normal bir insans1mz, toprak agasISmIZ, beysiniz . . . Niçin can s1kmt1s1 çekiyorsunuz, neden dünyadan zevk almadan ya$1yorsu­ nuz? Sõzün geli$i, niçin Lida'ya ya da jenya'ya â$Ik olmad1mz? " "Biliyorsunuz, ben ba$ka bir kadm1 seviyorum. " Evinin yan bõlmesinde kalan, kan koca gibi ya$ad1g1 Liyu­ bov lvanovna'dan sõz ediyordu. Oburca ukmarak besili bir ka­ za dõnmü$, tafrasmdan yanma vanlmayan bu kadm1 yakmdan tamyordum. Sirtmda boncuklarla süslü Rus kõylü giysisi, te­ pesinde $emsiyeyle her gün bahçede dola$1rd1; hizmetçiler onu ikide bir yemek yemeye, çay içmeye çagmrlard1. Bundan üç yil kadar õnce Belokurov'un konagmm yan bõlmesini yazhk ola­ rak tutmU$, o günden sonra bir daha gitmemi$ti. Anla$ild1g1 ka­ danyla gidecegi de yoktu . . . Belokurov'dan on ya$ kadar büyük­ tü, onu canmm istedigi gibi çekip çeviriyordu , kendisi evden hiç aynlmad1g1 için Belokurov bir yere gitmek isterse ondan izin almak zorundayd1 . Kadmm s1k s1k aglama nõbetleri tutar, kalm erkek sesiyle z1rlar dururdu ; ancak ben çiftlikten aynla­ cag1m1 sõyleyince z1rlamas1m keserdi. Eve vard1g1m1zda Belokurov kanepeye çõkerek derin dü$ün­ celere daldi. Bense salonda bir a$ag1 bir yukan dola$maya ba$­ lad1m. Â$1k olmu$ gibi heyecanhyd1m. Volçaninovlardan sõz açmak istegiyle, "Su Lida yalniz kendisi gibi biriyle evlenebi­ lir," dedim. "Çiftçiler Birligi'nde gõrevli, kafasm1 hastanelerle, okullarla yoran birini bulmah. Bõyle bir k1zla evlenmek için in­ san Çiftçiler Birligi'ne de girer, masalda anlauld1g1 gibi ayag1na demir kundura da giyer . . . Ya Misüs için ne dersiniz? Ne ho$ k1z, õyle degil mi? " 41

Belokurov "Eee . . . "lede konu�masm1 uzatarak çag1mizm has­ tahg1 karamsarhktan sõz etmeye ba�ladi. Kendinden emin bir tavn vard1, onunla taru�1yormu�um gibi iddiah konu�uyordu. Bir insan dü�ünün: Kar�1mza geçmi�, durmadan konu�uyor, sesini ne zaman kesecegi de belli degil. Ancak bõyle biri yüz­ lerce fersah uzayip giden, tekdüze, issiz, kavrulup çõle dõnmü� bir bozkmn b1kkmhg1m verir insana. "Sorun iyimser ya da karamsar olmakta degil," dedim. "Bi­ zim insamm1zm yüzde doksan dokuzunun kafas1 çah�m1yor da ondan." Belokurov sõylediklerimden almd1g1 için gücenerek yamm­ dan aynldi. Ili

Gittigi bir yerden yeni dõnen Lida eldivenlerini ç1kanrken, "Anne, Maloziyomovo kõyünde bizim prensle kar�ila�tlm, sa­ na çok selam1 var," dedi. "Kendisiyle konu�urken bana ilginç �eyler anlam. Bir dahaki Çiftçiler Birligi toplanusmda Malozi­ yomovo'da bir saghk ocag1 açilmasm1 gündeme getirecekmi�. Sõz verdi ama pek umudu yok. . . Bunlan sõyledikten sonra bana dõndü: "Sey, kusura bakmayin, bõyle konulann ilginizi çekmedigi­ ni unuttum ! " Çok kizm�tlm. "llgimi neden çekmesin? " diyerek omuz silktim. "Bilmek is­ terseniz sõyleyeyim, bu konular son derece ilgimi çekiyor. " "Ya?" "Evet, õyle. Bana sorarsaniz saghk ocag1 Maloziyomovo gibi bir kõyde çok gereksiz. " ôfkem ona da geçmi� olmahydi. Bana dik dik bakarak gõzlerini k1su. "Ne gerekli peki? Sizin peyzajlanniz m1? " "Ne peyzaj gerekli ne de saghk ocagi. . . " Eldivenlerini ç1karm1�u . Postadan yeni ald1g1 gazeteyi aç­ tl, bir süre bekledikten sonra sinirlenmemeye çah�arak, " Ge"

42

çen hafta Anna admda bir kadm dogum suasmda õldü," dedi. "Eger yakmlarda bir saghk ocag1 olsayd1 kadmcag1z õlümden kurtulurdu. Bana õyle geliyor ki, peyzaj ressarni beyler bu ko­ nuda biraz kafa yorsalar iyi olur. " "Bu konuda hayli kafa yordum, kendime gõre belli bir dü­ �üncem de var. Bana sorarsamz saghk ocaklan, okullar, sizin kitaphklanmz, eczaneleriniz bu ko�ullar altmda kõylüyü kõle­ le�tirmekten ba�ka bir i�e yaram1yor. Halk1m1z õyle güçlü zin­ cirlere vurulmu� ki, siz onlann zincirlerini keseceginiz yerde zincire yeni yeni halkalar ekliyorsunuz. Bu konuda ne dü�ün­ dügümü soruyorsamz yamtm1 i�ittiniz i�te ! " Beni dinlemek istemiyormu� gibi gazetenin arkasma saklan­ m1�u. Ama konu�mamm sonuna dogru gõzlerini yüzüme dike­ rek alayc1 alayc1 gülümsedi. Ben ucundan yakalad1g1m ana dü�ünceyi kaç1rmamak için, "Anna admda bir kadmcag1z dogum yaparken õlmü�, bunun ne õnemi var? " dedim. "Ama bütün Annalar, Mavralar, Pela­ geyalar sabahm kõründen gece karanhgma degin dayamlmaz bir çah�manm yükü altmda eziliyorlar, hasta, karm aç çocuk­ lanmn üzerine titriyorlar, hastahktan, õlümden korkuyorlar, õmür boyu hastane kap1sm1 a�mdmyorlar, vaktinden õnce çõ­ küyorlar, çürümü�lük, pislik içinde genç ya�ta õlüyorlar. On­ lann çocuklan da büyüyünce gene aym terane ba�hyor. . . Bõyle bõyle yüzyillar geçecek, milyarlarca insan bir dilim ekmek ug­ runa, sürekli õlüm korkusu içinde sürünecekler. Asil korkunç olan �u ki, ya�amlan boyunca onlar insan olduklanm dü�ün­ müyor; kime, neye benzediklerini ak1llanna getirmiyorlar. Aç­ hk, soguk, korku , bellerini büken çah�ma yükü ç1g gibi ezip geçiyor zavalhlan; bir hrsaum bulup insan olduklanm, insan­ la hayvam birbirinden neyin ayird1g1m, hangi amaç için ya�a­ d1klanm dü�ünemiyorlar. Siz hastanelerle, okullarla kõylüle­ rin yard1mma ko�tugunuzu samyorsunuz; oysa onlan kurtar­ mak �õyle dursun, tam tersine, kõlele�tiriyorsunuz. Çünkü alt­ lanndan kalkmakta zorlamlan yeni yeni yükümlülükler getiri­ yor; kitaba, õbür ivir z1vira para harcamalan gerektiginden da­ ha çok çah�urarak bellerini daha çok büküyorsunuz. " 43

Lida gazeteyi elinden buakarak, "Sizinle tarll�acak degilim," dedi. "Bu sõzleri daha õnce de çok i�ittim. Yalmz �unu aç1kça belirteyim: Bõyle durumlarda elinizi gõbeginize baglayip otu­ ramazsm1z. Bizler belki çah�malanm1zla insanhg1 tümüyle kur­ tarm1yor, birçok da yanh� yap1yoruz, ama hiç olmazsa elimiz­ den geleni ard1m1za koymuyoruz. O bak1mdan bizi ele�tire­ mezsiniz. Aydm insanm en kutsal gõrevi çevresinde bulunan­ lara hizmet etmektir, i�te biz de hizmet etmek için ç1rpm1yo­ ruz. Eger çah�malanm1z ho�unuza gitmiyorsa herkese yaran­ mak zorunda degiliz. " Yekaterina Pavlovna, "Dogru Lida, dogru ! " diyerek onu des­ tekledi. Büyük kizmdan çok çekinir, o konu�urken gõzlerini dikip yüzüne bakardi. Agzmdan uygunsuz, ho�a gitmeyecek bir sõz ç1kmasmdan korktugu belliydi. O yüzden hep kizm1 hakh bu­ lur, "Dogru Lida, dogru ! " diyerek her sõyledigini onaylardi. Ben durmad1m: "Kõylünün okuyup yazmayi õgrenmesi, aynca onlara dagu­ ug1mz, acmas1 õgütlerle, yutturmacalarla dolu kitaplar onlann cahilligini azaltmad1g1 gibi saghk ocaklan da õlüm oramm dü­ �ürmez. Nasil pencerelerden içeri giren 1�1k kocaman salonu­ nuzu yeterince aydmlatam1yorsa bunlann da fazia bir i�e yara­ d1g1 yok. Gerçekte siz onlara bir �ey vermiyor, ya�amlanna d1�andan kan�makla durumlanm daha bir zorla�tmyor, ba�lan­ na yeni yeni belalar aç1yorsunuz. " Lida, "Ulu Tannm, anlam1yorum, insanlar ellerini gõbekle­ rine baglayip nasil bo� otururlar? Bir �eyler yapmadan olmaz ! " diye ç1rp1myordu . Belli ki, sõzlerime deger verdigi yoktu, nefret ediyordu ko­ nu�malanmdan. "lnsanlan en ba�ta agir bedensel çah�ma yükünden kurtar­ mak gerekir," dedim. "Omuzlarma vurdugunuz boyunduru­ gu hafifletmeli, soluk almalanna olanak vermelisiniz. Erkek­ ler sürekli tarlada tapanda, kadmlar ise tekne ba�mda, fmnda õmür tüketecekleri yerde biraz da Tann'yi, kendi insanhklanm dü�ünsünler, ruhsal yeteneklerini geli�tirsinler. lnsanlar ruh44

sal dünyalan zenginle�tikçe ya�amm gerçeklerini, hangi amaç için ya�ad1klanm dü�ünürler. Hayvanm1� gibi onlann sutlanna yüklediginiz aguhg1 kaldmn, bakm o zaman kitaplanmzla ec­ zanelerinizin gülünçlügü nasil ortaya ç1kacak ! Eger insanoglu geli�me ortamm1 bulursa dinine sanhr, bilime, sanata yõnelir . . . Sizin bu ugra�malanmz hepsi bo�una ! " " Çah�ma yükünü kald1rmak mi? Bunu nasil yapanz? " "Niçin yapamayacaksm1z? Onlarm yükünün bir bõlümü­ nü kendi üzerinize ahrsm1z , olur biter. Eger kentlerde , kõy­ lerde oturan biz aydmlar bedensel gereksinimlerimizi kar�1la­ mak için yürütülen çah�malan hiç aynm yapmadan aramizda bõlü�meye raz1 olsayd1k o zaman belki de her birimizin payma günde ancak iki-üç saat çah�ma yükü dü�erdi. Zengini, yoksu­ luyla hepimiz günde topu topu üç saat çah�usak geriye bir sü­ rü serbest zamamm1z kahr. Bir de �unu gõzünüzün õnüne ge­ tirin: Bedensel gereksinimlerimizi azalnrsak, bunlar için gere­ ken çah�mayi da yapacag1m1z yeni makinelere yüklersek daha õzgür kahTIZ. Kendimizi, çocuklanmiz1 açhga, soguga kar�1 da­ ha dayamkh kilarsak Annalann, Mavralann, Pelageyalarm, ço­ cuklan üzerine titredikleri gibi, saghg1miz yõnünden kaygilan­ mamiza gerek kalmaz. Hele tümüyle saghkh ki�iler oldugumu­ zu, eczanelerin, sigara, �arap fabrikalannm kapand1g1m bir dü­ �ünün; ne kadar bo� zamamm1z kahr, biliyor musunuz? l�te o zaman elbirligiyle bütün bo� zamamm1z1 bilime, sanata ayinnz. Kõylülerin imece usulüyle yollan onard1klan gibi biz de anla­ yi�. ban� içinde ya�amm gerçeklerini, ya�amm anlamm1 ara�n­ nnz. Suna eminim ki, gerçekler çok geçmeden ortaya ç1kacag1 için insanlar onu ezen, aguhg1 altmda kahreden õlüm korku­ sundan da, õlümün kendisinden de kurtulurlar. " "Kendi kendinizle çeli�kiye dü�tügünüzün farkmda m1smiz? Bir yandan 'bilim, sanat' diyorsunuz, bir yandan da okuryazar­ hg1 yads1yorsunuz . " "lnsanlarm yalmz meyhane tabelalan okuduklan, anlama­ dan kitap heceledikleri bir okuryazarhg1 kastediyorsamz tari­ himizde Rürik 1 zamamndan beri bõyle bir okuryazarhk her za1

tlk Rus devletini kuran prens - ç.n. 45

man vard1r. Gogol'ün Petru�ka's1 gibiler okumayi sõkeli çok ol­ mu�tur, ama kõyümüz Rürik'in çagmdaki aym kõydür. Bize okuryazarhk degil, ruhsal yeteneklerimizi gel�tirecegimiz õz­ gürlük gerekli; yalmz ilkokullar degil, üniversiteler açmahyiz. " "Tip bilimini de yads1yorsunuz. " "Evet. Tip bilimi yalmz hastahklann ç1k1� nedenini ara�ur­ mahdu, iyile�tirme yollanm degil. Eger bulup ç1kanlacak bir �ey varsa o da hastahklann nedenleridir. Bütün hastahklar e�ek gibi çah�maktan kaynaklamr, bunu ortadan kaldmrsamz has­ tahk diye bir �ey kalmaz. Evet, dogrudur, hastahklann tedavi­ si için ugra�an bilime kar�1yim. Gerçek bilim ve sanat õzel du­ rumlara, gelip geçici s1kmnlara zaman harcamamah, geneli il­ gilendiren, her zaman kar�1la�acag1m1z sorunlarla ilgilenme­ li. Bilimler, dünyam1zm gerçeklerini, ya�amm anlamm1, Tan­ n'y1, insan ruhunu irdeler; bilimi günlük gereksinimlerde, ec­ zanelerde, kitaphklarda kullamrsak ya�am1miz1 zorla�tmp kar­ ma�1kla�llrmaktan ba�ka bir i�e yaramaz. Ülkemizde birçok he­ kim, eczac1, hukukçu vardu, okuryazar insan sayis1 hayli art­ m1�llr, ama hani biyologlanmiz, matematikçilerimiz, felsefeci­ lerimiz, ozanlanmiz nerede? lnsanoglunun zekâs1, ruhsal ener­ jisi gelip geçici, k1sa süreli gereksinimler için tüketilmektedir. Bilimadamlanmiz, yazarlanmiz, sanatçilanm1z hanl hanl çah­ �1yorlar; onlar sayesinde elde ettigimiz kolayhklar arnyor, be­ densel gereksinimlerimiz günden güne azahyor. Ancak gerçek­ lerden henüz çok uzagiz ve insanoglu eskisi gibi en zararh, en yirt1c1 yarat1k olarak kalmaktadu. Durumumuz insanlann ço­ gunlugunun yozla�masma, canhhg1m yitirmesine dogru gidi­ yor. Bu ko�ullar altmda bir ressamm ne degeri olabilir ki? Res­ sam ne kadar yetenekliyse oynad1g1 rol de o derece anla�ilmaz olur, ba�kalannca tuhaf kar�ilamr. Çünkü sonuçta var olan dü­ zeni koruyan, en zararh, a�m olan insanoglunun yunc1 key­ fi için çah�an biri olarak algilamr. l�te o yüzden ben çah�m1yo­ rum, çah�mayacag1m da . . . Çah�1p da ne olacak ki? lsterse bü­ tün dünya ba�1ma yik1lsm ! " Lida, sõzlerimin bir genç k1z için zararh olabilecegini dü�ün­ mü� olacak ki, "Misüs, sen d1�an ç1k ! " dedi. 46

Ablas1 ile annesine üzgün üzgün bakan jenya hemen gitti. Lida, "Ya�ama kay1ts1z ki�iler çogu kez bõyle sevimli laf­ lar ederler," diye sürdürdü konu�mas1m. "Okullan, hastanele­ ri yads1mak insanlan egitmekten, tedavi etmekten daha kolay­ dIT çünkü. " Annesi hemen, "Dogru sõylüyorsun Lida, dogru sõylüyor­ sun ! " diye onaylad1 kizm1. " Çah�mayacagm1z1 sõyleyerek kime gõzdag1 veriyorsunuz sanki? Kendinize fazla deger verdiginiz belli. Neyse, tartI�ma­ yi burada keselim, çünkü sizinle aym gõrü�te bulu�amayiz na­ sil olsa. Demin küçümseyerek sõzünü ettiginiz kitaphklann, eczanelerin en basiti bile yeryüzündeki bütün peyzajlardan da­ ha degerlidir bence. " Bunlan sõyledikten soma ba�ka bir ses tonuyla annesine, "Prens bize ugrad1g1 günden beri çok degi�mi�," dedi. "Adam­ cag1z çõkmü� neredeyse. lyile�mesi için onu Avrupa'ya, Vi­ chy'ye gõnderiyorlar. " Benimle konu�mamak için annesine prensin durumunu an­ latmaya koyuldu. Yüzü alev alev yamyordu . Heyecamm gizle­ mek için miyop insanlar gibi masamn üstüne egilmi�ti, gazete okuyormu� gibi yap1yordu. Evlerinde daha fazla kalmamm ge­ reksizligini anlayarak oradan aynld1m. IV

D1�anda durgun bir hava vard1. Kõyün, gõletin beri yanmda kalan bõlümü tümüyle uykuya dalm1�tI, yildizlann su yüzeyin­ de solgun solgun 1�Ildamasmdan ba�ka evlerde tek 1�1k gõzük­ müyordu . . . Aslanh kapmm õnünde jenya'nm durdugunu gõr­ düm. Beni ugurlamak için ç1km1�t1. Karanhkta yüzünü seçmek için dikkatle bakum; koyu, üzün­ tülü gõzlerini gõzlerime dikmi�ti. "Kõyde herkes uykuda," dedim. "Meyhanecisi de, at hITs1zla­ n da m1�Il m1�Il uyuyorlar, ama biz akh ba�mda insanlar birbi­ rimizin sinirlerini tõrpülemek için tartI�1p duruyoruz. " Hüzünlü bir agustos gecesiydi . Hüzünlüydü , çünkü güz 47

mevsiminin kokusu doldurmu�tu havayi. K1rmiz1ya çalan bu­ lutlarla kaph aydede yeni dogmu�tu, õnümdeki yolu ve yolun çevresindeki koyu ye�il ki�hk ekin tarlalanm donuk 1�1g1yla ay­ dmlauyordu . Bir orada, bir burada y1ld1zlarm kayd1g1m gõr­ düm. jenya yam ba�1mda yürüyor, kayan yild1zlardan korktu­ gu için gõkyüzüne bakmamaya çah�1yordu. Gecenin serinliginde ürpererek, "Sanmm siz hakhsmiz," de­ di. "lnsanlar elbirligiyle kendilerini ruhsal yeteneklerini geli�­ tirmeye verseler, çok geçmeden gerçekleri gõrüp õgrenirler. " "Elbette õyle. Bizler üstün varhklaflZ. Deham1zm smirs1z gü­ cünü bilip yalmz ülkülerimiz ugrunda sava�sak sonunda her birimiz Tann'ya benzerdik. Ancak bõyle bir �ey hiçbir zaman gerçekle�meyecek. Bir gün insanhk tütnüyle yozla�acak ve o dehadan eser kalmayacak. " Arkam1zda avlu kap1s1 gõzükmez olunca jenya durdu , çabuk çabuk elimi s1kn. "Size iyi geceler. Yann gene gelin. " Üstünde yalmz gõmlegi vard1. Soguktan ü�üdügü için titri­ yor, omuzlanm büzüyordu. Az sonra yalmz kalacag1m1 dü�ününce içime bir kayg1 çõktü. Yüregim kendime, insanlara kar�1 nefretle doluydu ; bozuk si­ nirlerimle yolun ortasmda õylece dikilip kalacakum. Kayan yil­ d1zlara bakmaya korkarak, "Yammda biraz daha durun. Çok ri­ ca ediyorum," dedim. jenya'y1 seviyordum. Belki de onu , beni kar�ilamaya ya da ugurlamaya ç1kug1, yüzüme sevgiyle, hayranhkla bakng1 için seviyordum. Solgun güzel yüzü , ince boynu , narin elleri, za­ yifhg1, aylakhg1, kitaplara dü�künlügü içime dokunuyordu ! Ya zekâs1? Onda s1ra d1�1 bir zekâ gõrüyordum, inançlanmn de­ rinligine hayrand1m. Kendimi ona yakm hissetmemin nedeni, belki de benden nefret eden, sert yap1h, güzel ablasmdan farkh dü�ünmesiydi. Belli ki ressam oldugum için begeniyordu beni, yetenegime deger veriyordu . Yalmz onun için resim yapma is­ tegi depre�ti içimde. Onu küçük kraliçemmi� gibi hayal etme­ ye ba�lad1m, içinde kendimi çaresiz, yalmz, gereksiz hissetti­ gim bütün bu büyüleyici, ba�tan ç1kanc1 dogaya, agaçlara, kir48

lara, gecenin sisine, sabah �afagma benimle birlikte sahip ç1ka­ cak kraliçemdi o . " N e olur, bir dakika daha kalm," dedim bir daha. SITtimdaki paltoyu ç1kanp ü�üyen omuzlanm õrttüm. Ama jenya erkek paltosunun içinde gülünç, çirkin gõzükecegi dü­ �üncesiyle paltoyu omuzlanndan atu. Bunun üzerine onu ku­ caklayarak yüzünü, ellerini, omuzlanm õpücüklere bogdum. Gecenin sessizligini bozmaktan korkarcasma, "Ho�ça kahn ! " diye frsildad1. Beni kucaklad1ktan soma alçak sesle �õyle sõyledi: "Bizim evde kimse kimseden bir �ey gizlemez. O bak1mdan aram1zda geçenleri anneme, ahlama anlatacag1m . . . Çok korku­ yorum. Annem neyse, sizi sever, ama Lida . . . " Evlerine dogru ko�arken, "Ho�ça kalm ! " dedi bir daha. Onu arkadan iki dakika kadar izledim. Eve dõnmek istemi­ yordum. Dõnüp de ne yapacakum ki? Koyu dü�ünceler için­ de orada bir süre daha oyaland1m, soma ] enya'nm ya�ad1g1 evi yakmdan bir daha gõrmek için oraya dogru yürüdüm. Çek­ me kattaki pencereleriyle bana saf saf bakan eski, sevimli ko­ nak beni, bütün olanlan anhyor gibiydi. Terasm õnünden geç­ tim, tenis alanmm yanmdaki s1raya oturdum; karanhkta, ora­ daki karaagacm dibinde evi bir süre gõzledim. jenya'mn kald1g1 çekme katm pencereleri õnce parlak, san bir 1�1kla aydmland1, soma 1�1k yumu�ak ye�ile dõnü�tü. Anla�1lan, lambanm üstünü abajurla kapatm1�lard1. Perdelerde gõlgeler k1mildanmaya ba�­ lad1. Yüregim sevgi, huzur doluydu ; genç bir k1za gõnül verdi­ gim, onu sevebildigim için k1vançhyd1m. Õbür yandan birkaç ad1m õtemdeki konagm odalanndan birinde beni sevmeyen , hatta nefret eden Lida'nm bulunmasmdan dolayi da büyük ra­ hatsizhk duyuyordum. ''jenya d�anya ç1kar m1? " diye oturup beklediysem de kimse ç1kmad1. Çekme katta birileri konu�u­ yormu� gibi geldi, seslere kulak kabartt1m. Bõylece bir saat kadar oturmu� olmahy1m. Pencerelerde­ ki ye�il 1�1k sõndü, gõlgeler kayboldu . Bu arada ay evin tepesi­ ne yükselmi�ti; uykuya dalan bahçeyi, bahçe yollanm �IkIT �·­ kIT aydmlauyordu. Konagm õnündeki yild1zçiçekleri ile gülle49

ri aç1kça seçebiliyordum, ancak bütün çiçekler aym renkteymi� gibi geldi. Hava iyice soguyunca bahçeden ç1kum, jenya'nm yere bITakug1 paltomu ald1m, agIT agIT evimin yolunu tuttum. Ertesi gün ogleden sonra Volçaninovlara vard1g1mda bahçe­ ye açilan camh kap1yi arkasma dayanm1� buldum. Terasta otu­ rup bir süre bekledim. Bana õyle geliyordu ki, jenya her an çi­ çek tarhlarmm arkasmdan ya da bahçe yollanmn birinden ç1k1p geliverecek ya da evin içinden sesini duyacag1m. Boyle bir �ey olmaymca kalk1p oturma odasma , oradan yemek odasma girdim. Kimsecikler yoktu . Yemek odasmdan sonra uzun bir koridordan geçip sofaya dogru yürüdüm, orada da kimseyi bu­ lamad1m. Sofadan geriye dõnerken kapah bir kapmm arkasm­ dan Lida'mn sesi geldi. Birine yaz1 yazdmyor olmahyd1. Yüksek sesle, uzata uzata, "Tann bir gün kargaya peynir. . . peynir par­ ças1 gõndermi� . . . Kargaya . . . peynir parças1. . . " diyordu . Ayak seslerimi duyunca, "Kimsiniz? Kim var orada? " diye bagITdI. "Benim . . . " "Siz misiniz? Kusuruma bakmaym, hemen ç1kamayacag1m. Da�a'ya ders çah�tmyorum. " "Yekaterina Pavlovna bahçede mi? " "HayIT, karde�imle birlikte bu sabah Penza'ya, teyzemin ya­ nma gittiler. Oradan da k1�m yurtd1�ma ç1kacaklar. . . Tann bir gün kargaya peynir par-ça-s1 gõn-der-mi� . . . Yazdm m1? " Merdiven sahanhgma ç1kum, hiçbir �ey dü�ünemiyordum. Orada dikilip gõlete, kõye bakarken içeriden Lida'nm sesi i�i­ tiliyordu: "Peynir parças1. . . Tann bir gün kargaya peynir parças1 gõn­ dermi� . . . " Volçaninovlarm çiftligine ilk kez geldigim yoldan yürüme­ ye ba�lad1m , ancak ters yõnde . . . Ónce avludan bahçeye ç1k­ um, evin õnünden geçip 1hlamur agaçh yola yõneldim. O sITa­ da bir oglan çocugu arkamdan yeti�erek bir pusula verdi. Pusu­ lada, "Olanlan ablama anlatum, sizinle konu�mam1 istemiyor. Çok üzülecegini bildigim için ona kar�1 ç1kacak gücü kendim­ de bulamad1m. Tann sizi korusun, ne olur, beni bag1�laym. Si50

ze mutluluklar dilerim. Annem de ben de çok üzgünüz; ne ka­ dar aglad1g1m1z1 bir bilseniz ! " Soma kõknar agaçlarmm sualand1g1 yoldan geçtim , çitin üzerinden atlad1m. Buraya ilk geldigimde çavdarlann çiçege durdugu tarlada �imdi bilducmlar c1vilda�ayor, ayag1 kõstekli atlar dola�1yordu. Tepelerde yer yer k1�hk ekinlerin parlak ye­ �illigi çarpu gõzüme. Bir anda hayallerden uzakla�1p içinde bu­ lundugum güne dõndüm. Volçaninovlarda sõyledigim sõzler­ den utamyordum. Aym anda da eski bezginligim, can s1kmum yeniden gelip çõreklendi yüregime. Bu duygular içinde eve va­ nr varmaz valizlerimi hazulad1m, o ak�am da Petersburg'a git­ mek üzere yola ç1kum. Volçaninovlarla bir daha hiç kar�ila�mad1m. Aradan bir za­ man geçtikten soma bir gün Kmm'a giderken trende Belokurov ç1kt1 kar�1ma. Gene eskisi gibi i�lemeli Rus kõylü gõmlegi giy­ mi�ti. Kendisine saghk durumunu sordugumda, "Dualanmz­ la ayakta duruyoruz," dedi. Konu�maya ba�lad1k. Eski çiftligi­ ni satm1�, Liyubov lvanovna adma daha küçük bir çiftlik satm alm1�. Bana Volçaninovlarla ilgili fazla bir �ey anlatmadi. Sõyle­ digine gõre Lida eskisi gibi Solkovka kõy okulunda õgretmen­ lik yap1yormu�. Bu arada onu destekleyen ki�ilerle bir araya ge­ lip güçlü bir grup olu�turmu�, bir zamanlar bütün ilçeyi avu­ cunun içine alan Balagin'i son seçimlerde Çiftçiler Birligi ba�­ kanhgmdan ala�ag1 etmi�ler. Belokurov'un verdigi bilgiye gõre Jenya çoktan beridir baba evine gelip gitmiyormu�, nerede ol­ dugunu ise bilmiyordu . Çekme kath evi yava� yava� unutmaya ba�lad1m. Arada bir, o da kitap okudugum ya da resim yapug1m zamanlar, evlerinin pencerelerinde gõrdügüm ye�il 1�1k apans1z gelir akhma. jen­ ya'ya â�1k oldugum o günlerde geceleri eve dõnerken ayak ses­ lerimin yolda yank1lam�m1, soguktan ellerimi ovu�turdugumu ammsanm. Daha da seyrek olarak, kendimi çok yalmz hisset­ tigimde bir hüzün çõker içime; eski günlerime õzlem duyanm. Bõyle anlarda uzaklarda biri beni dü�ünüp yolumu gõzlüyor­ mu�, onunla bir gün kar�1la�1verecekmi�iz gibi gelir. Neredesin Misüs? Nerelerdesin? 51

Ta�rah

(MOR >KM3Hb)

Müdür bana, "Sizi burada yalmz babamzm hatm için tutuyo­ rum, yoksa çoktan uçup gitmi�tiniz," dedi. Ben de ona, "Beye­ fendi, uçabilecegimi sõylemekle bana büyük bir iltifatta bulu­ nuyorsunuz," kar�1hg1m verdim. Giderken, arkamdan, "Gõtü­ rün bu efendiyi, sinirlerimi bozuyor," diye sõylendigini i�ittim. Bu olaydan birkaç gün sonra bana yol verdi. Bõylece adam yerine konuldugum zaman süresince dokuzuncu gõrevimden de kovulmu� bulunuyordum. Kentin miman olan babam hu­ na ne kadar üzülse azdi. Gõrevlerim çe�itli dairelerde geçmi�ti, ama dokuzu da suyun damlalan gibi birbirinin ayms1yd1. Ma­ samda oturmak, bir �eyler karalamak, saçma sapan, kaba azar­ lar i�itmek, ne zaman kovacaklar diye tedirgin beklemek. . . Eve dõndügüm zaman babam, gõzleri kapah, koltuguna gõ­ mülmü� oturuyordu . Tua�h yerlerinde boza çalan zayif, kuru yüzünden (yüzü , ya�h bir Katolik orgcusuna benzerdi) huzur ve uysalhk okunuyordu. Selam1ma kar�1hk vermeksizin, gõz­ lerini bile açmadan, "Çok sevdigim annen ya�1yor olsayd1 se­ nin sürdügün ya�am onun için büyük bir üzüntü kaynag1 olur­ du ," dedi. "l�te onun erken õlümünde bile Tann'nm yüce tak­ dirini gõrüyorum." 53

Gõzlerini açarak �unlan ekledi: "Ugursuz çocuk, sõyle, �imdi ben sana ne yapayim ! " Daha õnceleri tamd1klar, akrabalar bana ne yapilmas1 gerek­ tigini pek iyi bilirlerdi: Kimisi orduya gõnüllü yazilmam1 õgüt­ ler, kimisi eczanede çah�mam1, kimisi de postanede bir gõrev almam1. . . Ama yirmi be�imi doldurdugum, saçlanmda kulann çogalmaya ba�lad1g1 ve askerlik gõrevimi bitirdikten sonra ec­ zanede, hastanede çah�ma sürelerimi sona erdirdigim �u gün­ lerde, õnceki i� bulma olanaklannm hepsi de tükendigi için ar­ uk kimse bana õgüt vermiyor, yalmzca içlerini çekip üzgün üz­ gün ba�lanm salhyorlard1. Babam konu�masm1 �õyle sürdürdü : "Kendin için nas1l bir ç1k1� yolu dü�ünüyorsan bana onu sõy­ le ! Senin ya�mdaki gençlerin her birinin toplumda saglam yer­ leri var. Ama sana bak1yorum da, babasmm sutmdan geçinen bir aylaktan, bir dilenciden ba�ka biri degilsin. " Her zaman oldugu gibi günümüz gençliginin inançs1zhk, maddiyata dü�künlük, kendini begenmi�lik yolunda yok olu­ �a dogru sürüklendigini; gençleri dinlerinden, gõrevlerinden sapllran amatõr tiyatroculugun yasaklanmas1 gerektigini say­ d1, dõktü . Konu�masm1 bitirirken de, "Yann birlikte müdürüne gidecegiz, ondan õzür dileyeceksin, bundan bõyle namusunla çah�acagma sõz vereceksin. Sunu bil ki, toplumda dogru dü­ rüst yerin olmadan bir gün bile ya�ayamazsm. " Bu konu�madan yarar beklemedigim için as1k bir suratla: "Lütfen beni bir dakika dinler misiniz? " dedim. "Toplum­ da iyi bir yer ancak parayla, bir de õgrenimle elde edilir. Para­ s1, õgrenimi olmayanlar ya�amlanm ancak beden emegiyle ka­ zanmak zorundadular, ben de bu konuda kendim için bir ayn­ cahk gõrmüyorum." Babam deliye dõndü . "Benim oglum olarak beden emeginden sõz etmek patavat­ s1zhgm, aptalhgm ta kendisidir. Ulan ahmak, ulan kalm kafa­ h, �unu iyi bilesin ki, kaba beden gücünden ba�ka seni buda­ lalardan, sefillerden fazlas1yla ayiracak, seni ululuga yakla�ll­ racak yüce bir ruha, kutsal ate�i tutu�turacak yak1c1hga sahip54

sin de haberin yok ! Bu ate� insanlann en iyilerinin binlerce yil­ hk çabalannm ürünüdür. Senin büyük deden Poloznev, Boro­ dino'da 1 sava�an bir generaldi; Soylular Birligi ba�kam deden, ozan ve hatipti; amcan bir okulun yõneticisidir; son olarak ben, baban da bir mimar ! Sen sürdüresin diye bütün Poloznevler kutsal ate�i bugüne dek koruyageldik. " "Bir insan dogruyu sõylemeli. Milyonlarca insan ekmegini kol emegiyle kazanmaktadir. " "Blrak onlar kazansmlar ! Zaten ellerinden ba�ka n e gelir ki ! Pek çok kimsenin, en a�ag1hk insanlarm, mahkümlann yapa­ bilecekleri i�tir bu. Beden emegi kõlelere, barbarlara õzgüdür; oysa kutsal ate� yalmz pek az kimseye bag1�lanm1�tlf." Bu konu�mayi uzatmanm gerçekten yaran yoktu , çünkü ba­ bam gibi kendini begenmi� bir adamm kafasma kendi sõyle­ diklerinden ba�kas1 girmezdi. Aynca �unu iyice biliyordum ki, onun beden emegi üstüne bu derece tiksintiyle konu�masmm asil nedeni kutsal ate�e duydugu sayg1dan çok, bir i�çi olarak çah�maya ba�layacak olan oglunun bütün kentin diline dü�e­ ceginden korkmas1ydi. l�in kõtüsü , ya�nlanm bilmem ne za­ mandan beri bir gõreve ba�lad1klan, ya�amlanm düzene sok­ tuklan ve Devlet Bankas1'nm müdürünün oglu sekizinci dere­ ceden memurluga yükseldigi halde, babamm tek oglu olan ben daha bir baltaya sap olamam1�llm. Konu�may1 uzatmanm ya­ ran, ho�a gidecek bir yam yoktu ; ben gene de belki anlayi� gõ­ rürüm umuduyla, fazia sesimi ç1karmadan sonuna kadar otur­ dum. Bütün sorun, benim ekmegimi nasil kazanacag1mm çõ­ zülmesinde dügümleniyordu , bu da anla�ilmas1 zor, çetrefil bir �ey degildi. Ama o bunu anlamak istemiyor, Borodino, kutsal ate� ve bir zamanlar degersiz, zorlama �iirler yazd1g1 için unu­ tulup gitmi� ozan dedem üstüne konu�mayi uzamkça uzallyor­ du . Ne aptalhg1m kalm1�ll sõylenmedik, ne salakhg1m . . . Oysa babam tarafmdan anla�ilm1� olmay1 õylesine çok istiyordum ki ! Her �eye kar�m babam1 ve k1z karde�imi severdim, çocuk­ lugumdan beri her konuda onlara dam�maya ah�m1�llm. Bu ah�kanhk bende õyle kõkle�mi�ti ki, sõküp atabilecegimi san1

1 8 1 2'de Napoléon'un Rusya Seferi sITasmda - ç.n. 55

m1yordum. Hakh da olsam, haksiz da, onlan k1rmaktan her an korkar; babamm ince boynu k1zaracak, bana bir tokat atacak diye õdüm patlardi. "Havas1z bir odada oturup yaz1 temize çekmek, daktilolar­ la yan�a kalkmak benim ya�1mdaki bir adam için yüz kizaru­ c1, küçük dü�ürücü bir i�," dedim. "Kutsal ate�in bununla ne ilgisi var? " "Gene de okumu� adamlann i�i. Neyse, yeter art1k ! Konu�­ may1 burada keserken, sana bir daha ammsauyorum: l�ine dõnmez, rezilce isteklerinde diretirsen ben ve k1z1m adm1 bir daha agz1miza almayacagiz. Tann õnünde yemin ederim ki, se­ ni miras1mdan yoksun birakmm ! " Ya�am1m boyunca bir an olsun kõtü oldugunu dü�ünmedi­ gim duygulanmm temizligini gõstermek için, bütün içtenli­ gimle, "Bence miras pek õnemli degil," dedim. "Simdiden tüm haklanmdan vazgeçiyorum. " Nedense bu sõzler babamm onuruna dokunmu�tu. Bõyle bir tepki gõsterecegini beklemiyordum. Yüzü k1pkum1z1 kesildi, ç1ghk gibi ç1kan ince sesiyle, "Ahmak herif, benimle nas1l bõy­ le konu�abiliyorsun ! " diye bag1rmaya ba�ladi. Ellerinin o becerikli, çabuk hareketiyle yüzüme üst üste iki tokat atu. "Hergele ! Kendini unutmu�a benziyorsun ! " Küçükken babam beni dõvdügü zaman, k1pudamadan ayak­ ta durmak, ellerim iki yammda, gõzlerinin içine bakmak zo­ rundayd1m. Simdi de õyle, babam beni dõverken ne yapacag1m1 �a�mp hâlâ çocuk oldugumu sanarak dimdik durdum, gõzleri­ mi babamm gõzlerine diktim. Babam ya�hyd1, üstelik çok da zayifu, ama kemikli elleriyle vurdugu yerden ses ç1kanyordu . Ben geri geri hole kadar gittim, babam buradan �emsiyesini kaparak birkaç kere de kafama, omuzlanma indirdi. Bu suada konuk odasmm kap1s1 açild1, gürültüyü merak eden kiz karde­ �im ç1ku di�anya. Ama o da beni savunmak için tek sõz sõyle­ meden korkuyla ve ac1yan bir yüzle gerisingeriye içeriye kaçti. Daireye dõnmemek, ba�ka bir i�e ba�lamak niyetimde karar­ hyd1m. Simdi yalniz i�in türünü seçmek kahyordu geriye; ken56

dimi çok güçlü, dayamkh, en agir i�lerin üstesinden gelecek bi­ ri olarak sayd1g1ma gõre bu, o kadar zor olmayacaku. Geçimin­ den, günlük ekmeginden ba�ka bir �ey dü�ünmeyen; açhk, pis­ lik, bayag1hk içinde debelenen bir beden i�çisinin tekdüze ya­ �am1yla kar�1 kar�1ya kalacag1m1 biliyordum. Ve -kimbilir- i� dõnü�ü Bol�oy Dvoryanski Caddesi'nden geçerken, kafa eme­ giyle geçinen Mühendis Doljikov'u her gõrdügümde k1skanç­ hktan kuduracakum belki de; bununla birlikte, gelecekte kat­ lanacag1m s1kmulan dü�ünmek pek ho�uma gidiyordu . Bir za­ manlar zihin çah�mas1 yapacag1m1 dü�leyerek kendimi bazen doktor, bazen õgretmen, bazen da yazar olarak dü�ünürdüm; ama bunlarm hepsi dü� olarak kalm1�t1. Tiyatro , okumak gi­ bi zevklerim son derece geli�tigi halde , zihinsel çah�malara egilimim olup olmad1g1m pek bilmiyorum. Lisede Yunan dili­ ne olan nefretim o denli büyüktü ki, beni birinci sm1fta okul­ dan almak zorunda kalm1�lard1. Sonra beni ikinci sm1fa yerle�­ tirmek için õzel õgretmenlerden biri gelmi�. biri gitmi�. daha sonra vaktimin çogunu bo�una harcad1g1m dairelere girip gi­ rip ç1km1�um; bütün bunlarm adi da zihinsel çah�ma olmu�­ tu . Okul ve dairelerde ugra�malanmm zihin yormayla, yete­ negimin geli�mesiyle, yarauc1hg1mm artmas1yla hiçbir ili�kisi yoktu ; kurulmu� makinenin çah�masma benzeyen bu tür kafa ugra�1 bence bedensel çah�malardan daha a�ag1hkt1. Bu biçim­ de çah�maktan igreniyordum, çünkü bana bir an olsun bir i�e yarad1g1m1, vaktimi iyi degerlendirdigimi dü�ündürmüyordu . Bense gõsteri�i iyidir diye kendimi aldatacak insanlardan degil­ dim. Pek olas1dir ki, gerçek bir zihinsel çah�manm zevkini hiç­ bir zaman tadamam1�1mdir. Ak�am oldu . Evimiz kentin en büyük caddesi olan Bol�oy Dvoryanski üzerindeydi; dogru dürüst bir park1m1z olmad1g1 için, kentin seçkinleri, a�am saatlerinde bu caddede boy gõs­ terirlerdi. Buras1 k1smen park yerine de geçiyordu; çünkü õzel­ likle yagmurdan sonra güzel kokan kavaklar, çitlerin arkalann­ dan, bahçelerden sarkan akasyalar, leylaklar, yabankirazlan, el­ ma agaçlan caddenin her iki yanmda sira sira dizilmi�ti. Bahar her yil yeniden geldigi halde, mayis a�amlannm alacakaranh57

gi, kõrpe yapraklann ye�illigi, leylaklann kokusu, bõceklerin c1rlamas1, 1hk havalar, sessizlik. . . insan bütün bunlarla ilk kez kar�ila�1yormu� gibi bir duyguya kap1hrdi. Bahçe kap1smda duruyor, gezinenleri seyrediyordum. Bunla­ nn çoguyla bir arada büyümü�, birlikte yaramazhk yapm1�uk, ama �imdi yanlarma yakla�acak olsam kizanp bozaracaklardi. Çünkü giyini�im modaya uygun degildi, üstelik hayli yoksul­ cayd1; dar paçalanm , kocaman hantal pabuçlanm yüzünden "kay1ga binmi� makarna" derlerdi benim için. Dogru dürüst bir i�imin olmayi�1, ucuz yerlerde bilardo oynamam, belki bir de hiç yoktan iki kere karakola gõtürülmü� olmam kentte hay­ li kõtü bir ün kazandum1�t1 bana. Mühendis Doljikov'un kar�1daki evinde piyano çahmyordu . Hava kararmaya, yild1zlar birbiri ardmdan parlamaya ba�lam1�­ tl. Babam, ba�mda uçlan yukan kivnk, geni� kenarh, eski silin­ dir �apkas1, kolunda kiz karde�imle sagma soluna selam dag1tarak, agu agu õnümden geçti. Biraz õnce beni dõvdügü �emsiyesiyle gõkyüzünü gõstere­ rek: "Gõge bak," dedi. "En küçük yild1zlar bile birer dünyad1r. Insan kendini evrenin sonsuzluguyla kar�1la�tmrsa hiçligini daha iyi anlar." O, bunu , hiçlik sõzcügü son derece ho�una gidiyormu� gibi bir tavula sõylemi�ti. Ne kadar yeteneksiz bir adamd1 babam ! Ne yaz1k ki kentin tek mimanyd1, kendimi bildim bileli, on be�-yirmi yildu kentte tek i�e yarar bina yapmam1�ti. Kendisin­ den bir ev plam istendiginde, çogunlukla õnce salonun ve otur­ ma odasmm konumunu çizerdi. Bir zamanlar enstitülü kizlar nasil �õminenin yanmdan dansa ba�larlarsa onun da yaratlc1hk dü�üncesi salondan ve oturma odasmdan ba�layarak geli�irdi. Bunlann üstüne yemek odasm1, yatak ve çah�ma odalanm da ekleyince, birbirine kapilarla biti�en, her birinde gereksiz bir, hatta üç kap1 bulunan, iç içe geçilir odalardan olu�an bir plan ç1kard1 ortaya. Kafasmdaki tasan bulamk, güdük, son derecede de kan�1k olmahyd1, çünkü her projede bir �eylerin eksik kal­ d1g1m anlad1g1 için çizdiginin üstüne çe�itli eklemeler yapardi. 58

Simdi gõzümün õnüne getiriyorum da, darac1k gi�ler, zor s1gilan koridorlar, dõ�emesinde hamam sekisi gibi üç kocaman basamak bulunan, içinde oturanlann egilerek durduklan asma katlar, buralara ç1kan egri bügrü merdivenler ve kesinlikle evin alt katmda bulunmas1 gereken kubbeli, tugia dõ$emeli mutfak­ lar hep babamm eseriydi. Evlerin õn cephelerinin donuk, iti­ ci bir gõrünü$ü vard1, çizgiler kuru ve karars1zd1, çaular birile­ ri üstlerine basmI$ gibi alçac1ku. Kahn, hantal bacalann üstün­ de muhakkak telle tutturulmu$ kalpaklar, g1cu g1cu õten fu­ dõndüler bulunurdu. Babamm plamm çizdigi bu birbirine ben­ zeyen evler, nedense hep onun silindir �apkasm1, kuru ve inat­ ç1 ensesini gõzümün õnüne getirir. Zamanla kentte herkes ba­ bamm yeteneksizlik õmeklerine baka baka bunlan benimsedi, sonunda kentimize õzgü bir üslup ç1ku ortaya. Babam bu üslubu k1z karde$imin ya$antlsma da sokmu$­ tu. Ilkin -bana Misail adm1 koydugu gibi- ona Kleopatra adm1 koymakla ba$lad1. Daha küçücük bir k1zken onu yild1zlar, es­ ki bilgeler, dedelerimiz üstüne anlatuklanyla ürkütmü$; ya$am ve yükümlülüklerimiz üstüne verdigi õgütlerle kafas1m iyice kan$t1rm1�t1. K1z karde$im yirmi be$ine yakla$tig1 halde $im­ di bile aym $eyleri yapmakta; er geç kar$ISma bir gün ç1kacak bir gencin, salt kendisinin erdemlerine duydugu sayg1dan dola­ yi k1z1yla evlenecegini dü$ünerek, kendisinden ba$kasmm k1z­ cag1zm koluna girmesine izin vermemekteydi. K1z karde$im, babam1 taparcasma sever, ondan korkar, onun olaganüstü bir zekâs1 olduguna inamrd1. Hava iyice karard1, sokaktan yava� yava$ el ayak çekildi. Kar­ $Im1zdaki evde müzik sesleri kesildi, d1$ kap1 ardma kadar açil­ d1, çmguaklan kulak ok$arcasma çmlayan cakah üç atm çekti­ gi gezi arabas1 ç1kti sokaga. Mühendis Doljikov, kiz1yla gezme­ ye gidiyordu. Aruk uyuma zamamyd1. Evde kendi odam oldugu halde , ben , bir zamanlar avluda herhalde ko$Um tak1mlanmn konulmas1 için yapilm1$ bulunan -duvarlara büyük çengeller çakilm1�u- tugia õrgülü samanhk ile aym çau altmdaki bir kulübede yatar kalkard1m. Buras1 $im­ di kimsenin i$ine yaram1yordu ; babam otuz yildu okudugu ga59

zeteleri altI�ar ayhk tomarlar yaparak kimsenin el sürmeme­ si için bu odaya koymu�tu . Burada ya�ad1g1m sürece hem ba­ baram ve arkada�lanmm gõzünden irak duruyor hem de ken­ di odamda oturmad1g1m, her gün yemege gelmek zorunda kal­ mad1g1m için babamm bana sõyledigi ac1 sõzler eskisi kadar gü­ cüme gitmiyordu . Kiz karde�im yaup kalkug1m kulübede beni bekliyordu. Ba­ bamdan habersiz yemegimi getirmi�ti. Bir parça s1gir sõgü�ü ile bir dilim ekmekti a�am yemegim. Bizim evde s1k s1k "Damla­ ya damlaya gõl olur" , "Ak akçe kara gün içindir" gibi atasõzleri geçerli kilmd1gmdan, bu basmakahp sõzlerin altmda ezilen k1z karde�im masraflan k1sacag1m diye bize yeterince yemek yapa­ maz olmu$lU. Tabag1 masaya birakn, karyolama oturarak agla­ maya ba�ladi. "Misail, nedir senin bize bu yapuklarm?" Yüzünü elleriyle kapamad1g1 için gõzya�lan gõgsüne, elleri­ ne dõkülüyordu. Çok üzgündü. Sonra yasnga kapand1, bütün bedeni sarsilarak hüngür hüngür aglamaya devam etti. "Gene çah�ugm yerden aynlm1�sm . . . Ah, ne korkunç $ey ! " Durmadan aglamasmdan içime karamsarhk çõktü . Terslik bu ya, lambadaki gaz bitmi$, sõnmek üzere olan fitil is ç1kar­ maya ba�lam1�t1; duvardaki çengeller büyüdükçe büyüyor, gõl­ geler titre$iyordu . Karde$im yerinden dogrularak, "Bize ac1 ! " dedi. "Babam çok üzülüyor, ben de hastayim, neredeyse çildiracag1m. " Bana ellerini uzatu, gõzya$lan dinmek bilmiyordu. "Bu durumda sonun ne olacak, sõyler misin? ôlmü$ annemi­ zin ruhu için yalvanyorum, ne olur i$ine dõn ! " Yalvarmalanm biraz daha sürdürdü. Teslim olacag1m1 hisse­ derek, "Yapamam Kleopatra ! Dõnemem ! " dedim. "Niçin? Müdürünle anla$am1yorsan kendine ba$ka bir i� ara. Ômegin neden demiryollannda çah�maya gitmiyorsun? Bugün Anyuta Blogovo'yla konu�tum, seni oraya alacaklarma inam­ yor; hatta bunun için ugra�acagma sõz verdi. Tann a�kma, Mi­ sail, dü�ün biraz ! Yalvannm, bunun üstünde dur! " Biraz daha konu�tuk, ben õnerisini kabul ettim. Yeni dõ�en60

mekte olan demiryolunda bir � almayi akhma hiç getirmedigi­ mi, bir de bunu deneyebilecegimi bildirdim kendisine. Gõzya�lan arasmdan sevinçle gülümseyerek ellerimi s1ku; aglamasm1 durduramad1g1 için, ben mutfaga gaz almaya gider­ ken o hãlã aghyordu . li

Kentimizde hayir i�leri için düzenlenen amatõr tiyatro temsil­ lerinin, konserlerin, canh tablolann düzenlenmesini daha çok Bol�oy Dvoryanski Caddesi'ndeki kendi evlerinde oturan Ajo­ ginler üzerlerine ahrlardi. Her istendiginde evlerini bõyle et­ kinlikler için açarlar, bütün yorgunluk ve masraflara seve seve katlamrlardi. Bu büyük pome�çik2 ailesinin ilçe smulan için­ de zengin bir çiftlik ile üç bin dõnüme yakm topraklan vard1, ama kõyde oturmayi sevmediklerinden yaz k1� bizim kentte ka­ hrlardi. lngiliz usulü k1sa bluz ve düz eteklik giyen, k1sa saçh, uzun boylu , zayif, kibar bir hammefendi olan anne ile kendi­ lerinden yalmzca "büyük k1z" , "ortanca k1z" , "küçük" diye sõz edilen üç k1zdan olu�uyordu bu aile. Úçünün de sivri, çirkin çeneleri vard1, üçü de miyop ve kamburcayd1lar, upk1 anneleri gibi giyinirlerdi, dilleri dikkati çekecek derecede peltekti. Bu­ na kar�m hiçbir temsilden geri kalmazlar; bütün hayir toplan­ ularma piyano çalmak, �ark1 sõylemek, piyes okumak gõreviy­ le kauhrlardi. Úçü de çok ciddiydi, yüzleri hiç gülmezdi; �ar­ k1h vodvillerde bile, güç bir hesap i�iyle ugra�1yorlarm1� gibi, suratlannda en ufak bir ne�e izi bulunmadan, duygusuzca oy­ narlardi. Piyesleri severdim, hele s1k s1k yapilan yemekli, gürültülü pallrtlh, karman çorman provalara bayihrd1m. Piyes seçimin­ de, rol dagmmmda benim hiç payim olmazdi. Benim yapug1m bütün i�, perde arkas1yla ilgiliydi. Temsilde oynayacaklann rol­ lerini kopya eder, dekor çizer, suflõrlük yapar, makyajlan dü­ zeltirdim; bunlardan ba�ka gõk gürültüsü , bülbül õtü�ü gibi ses taklitleri de benim üzerimdeydi. Toplumda iyi bir yerim, düz2

Toprak agas1, derebeyi, büyük çiftlik sahibi - ç.n. 61

gün k1hg1m olmad1g1 için provalarda perde arkasmda bir kõ�e­ ye çekilir, hiç sesimi ç1karmazd1m. Dekorlan Ajoginlerin ya ambarlannda ya da avlulannda çi­ zerdim. Çah�malanmda bana boyac1 (kendi deyi�iyle boya i�­ leri müteahhidi) Andrey lvanov yard1m ederdi. Andrey lva­ nov elli ya�lannda, uzun boylu, soluk yüzlü , s1ska m1 s1ska, çõ­ kük gõgüslü , çõkük �akakh, gõzlerinin alu mosmor, hatta biraz korkunç gõrünü�lü bir adamdi. Bir türlü iyile�meyen bir hasta­ hga yakalanm1�u; her sonbahar ve ilkbahar, aruk paçayi kurta­ ramayacag1 sõylendigi halde, bir süre yamktan sonra, õlmedi­ gine kendisi bile �a�arak ayaga kalkardi. Kentte takma adi Turp'tu , herkes bunu onun gerçek soya­ d1 samrdi. O da benim gibi tiyatroya dü�kündü , bir yerlerden kulagma piyes hazulad1g1m1z haberi çahmr çalmmaz, elindeki bütün i�leri buakarak Ajoginlere dekor çizmeye ko�ardi. K1z karde�imle konu�tugumuzun ertesi günü sabahtan a�a­ ma dek Aj oginlerde çah�um. Prova ak�am yedideydi, oyunun ba�lamasma bir saat kala bütün seyirciler hazu bekliyordu ; bü­ yük, ortanca ve küçük k1zlar sahnede gezinerek rollerini def­ terden okuyorlardi. Boynuna atk1s1m sarm1�, uzun k1zil palto­ lu Turp, ba�m1 duvara dayam1�, ayakta duruyor, hayran hayran sahneyi seyrediyordu . Anne Ajogin, bir konuktan õtekine dola­ �arak herkesin hatmm sormaktaydi. Konu�urken insamn gõz­ lerinin içine dik dik bakmak, bir gizini aç1khyormu� gibi f1Sll­ t1yla konu�mak onun ba�hca õzelligiydi. Bana da yakla�arak, "Dekor yapmak zor olsa gerek," dedi. "Biraz õnce Bayan Muf­ te'yle bo� inançlar üzerine konu�uyorduk, o suada siz içeri gir­ diniz. Ah, bir bilseniz, bo� inançlarla ya�am1m boyunca ne ka­ dar sava�um ! Hizmetçilere korkulannm ne kadar bo� ve saçma oldugunu gõstermek için hep üç tane mum yakar, õnemli i�le­ rime ayin on üçünde ba�lanm. " Sõylendigine gore, giydigi her �eyi Paris'ten getirten, Mühen­ dis Doljikov'un san�m. tombul, güzel k1z1 girdi içeriye o s1ra­ da. Onun piyeste bir rolü yoktu, ama provalarda onun için sah­ neye bir sandalye koyarlard1; gõz ahc1, pml pml giysileriyle ge­ lip õn suada oturuncaya kadar da temsiller ba�lamazdi. Ba�kent 62

gõrgüsü alm1� oldugundan kendisine provalarda gõrü�ünü sõy­ leme hakk1 tamnm1�t1. Bu �i yaparken yüzünde beliren sevinç­ li, yumu�ak gülücüklerden, onun bizim temsillere çocuk oyun­ cag1 gõzüyle bakng1 anla�ilabilirdi. Bu genç hammm Petersburg Konservatuvan'nda �an dersleri ald1g1, hatta õzel bir operada k1� boyunca solistlik yapng1 sõyleniyordu. Güzelligiyle ba�1m1 dõndürdügü için temsil boyunca gõzlerimi ondan ayiramazd1m. Suflõrlüge ba�lamak üzere defteri elime henüz alm1�tim ki, k1z karde�im ç1kageldi. Mantosunu, �apkasm1 ç1karmadan ya­ mma yakla�tI: "Ne olur, gel benimle ! " dedi. Arkasmdan yürüdüm. K1z karde�im gibi ba�1 �apkah, yüzün­ de de siyah bir tül bulunan Anyuta Blagovo ileride bizi bekli­ yordu. Anyuta Blagovo mahkeme ikinci ba�kanmm k1z1yd1, ba­ bas1 kentimizde bõlge mahkemesinin kurulmasmdan beri gõ­ rev yapmaktayd1. Biçimli vücudu, uzun boyuyla canh tablola­ nn aranan figüranlarmdand1; tabloda bir periyi ya da tanmm1� birini canlandmrken utançtan yüzü alev alev yanard1. Temsil­ lere kaulmaz, provalara bir i�i oldugu zaman �õyle bir ugrar, salona girmezdi. Simdi de õyle, bir-iki dakikahgma geldigi an­ la�1hyordu . Bana bakmaks1zm, yüzü k1zararak, soguk bir sesle, "Babam durumunuzu konu�mu�," dedi. "Doljikov, demiryolunda size i� verecegini sõylemi� . Yann giderseniz kendisini evinde bu­ lursunuz . " Egilerek selam verdim, zahmetinden dolay1 te�ekkür ettim. Elimdeki defteri gõstererek, "Bunu da buakabilirsiniz," dedi. K1z karde�imle birlikte Bayan Ajogin'e yakla�tilar, bana ba­ karak aralannda birkaç dakika fis1lda�nlar. Bayan Ajogin bana yakla�t1. Gõzlerini gõzlerime dikip elim­ den defteri çekerken, alçak sesle, "Bu i� sizi gerçekten ciddi ug­ ra�ilanmzdan ahkoyuyorsa bir ba�kasma devredebilirsiniz. Hiç merak etmeyin, dostum, yolunuz aç1k olsun," dedi. Kadma iyi a�amlar dileyerek, utançtan kizarm1� bir yüzle d1�an ç1knm. Merdivenden a�ag1 inerken kiz kard�im ile Anyuta Blagovo'nun õnümde yürüdüklerini gõrdüm. Herhalde benim 63

demiryoluna giri�imi konu�uyorlard1; ne�eliydiler, çabuk ça­ buk yürüyorlard1. Karde�im daha õnce provalara hiç gelmemi�­ ti, �imdi de babamm izni olmadan Ajoginlere geldigi için hem üzülüyor hem de babamm duymasmdan korkuyor olmahyd1. Doljikov'un evine ertesi gün saat birde gittim. U�ak beni, mühendisin konuklanm kabul ettigi, aym zamanda kendisinin de çah�ug1 güzel bir odaya gõtürdü. Buradaki bütün e�yalar yu­ mu�ak, zarif, benim gibi konfor gõrmemi� biri için degi�ik �ey­ lerdi. Degerli hahlar, kocaman koltuklar, tunç heykeller, tablo­ lar, yald1zh, kadife kaph çerçeveler, duvarlarm �urasma bura­ sma serpi�tirilmi� fotograflardaki çok güzel kadmlar, zeki, �i­ rin yüzler, serbest duru�lar insam hayran buak1yordu. Odadan balkona aç1lan pencereden bahçe gõzüküyordu . õgle yemegi için haz1rlanm1� bir masa, masada �i�eler, bir gül demeti, daha geride de büyük bir agaç pencereden gõzüme çarpanlar arasm­ dayd1. lçerisini pahah sigara kokusu, bahar ve mutluluk havas1 doldurmu�tu . Sanki her �ey, "Ah, adam çah�u. ba�ard1, yeryü­ zünde elde edilebilecek bütün mutluluklara eri�ti ! " der gibiydi. Yaz1 masasmm ba�mda oturan mühendisin k1z1 gazete oku­ yordu . "Babam1 m1 gõreceksiniz? " diye sordu . "Du� ahyor, �imdi ge­ lir. Oturun lütfen. " Oturdum, bir süre sustuktan soma , "Samnm kar�1m1zdaki evde oturuyorsunuz ! " dedi. "Evet. " Gazeteden ba�1m kaldumadan, " Can s1kmusmdan her gün sizin evi gõzetlerim. Ne yapay1m , kusura bakmazsm1z aruk," diye devam etti. "S1k s1k sizi, k1z karde�inizi gõrüyorum. Kar­ de�inizin cana yakm, ince bir yüzü var." lçeriye Doljikov girdi. Havluyla boynunu siliyordu . "Baba, Mõsyõ Poloznev," diye tam�urd1 km. Beriki bana elini uzatmadan, canh bir sesle, "Evet, evet, Bla­ govo sõzünü etmi�ti," dedi. "Sõyleyin, sizin için ne yapabili­ rim? Elimde yigmla i� mi var samyorsunuz? " Sesini yükseltip beni azarhyormu� gibi bir tavu takmarak konu�masm1 �õyle sürdürdü: 64

"Tuhaf insanlarsmiz dogrusu ! Günde yirminiz gelir, yirmi­ niz gider, buras1m koca bir daire mi sandmiz? Demiryolu ça­ h�mas1 bizimkisi, bize agu i� gõrenler gerek. Makinist, çilingir, kazmac1, marangoz, kuyucu anyoruz. Ama siz masa ba�mda oturup yaz1 yazmaktan ba�ka ne i�e yararsm1z? Hiç ! " Hahlanndan, mobilyasmdan oldugu gibi Doljikov'un taVIr­ lanndan da mutluluk havas1 esiyordu . Yüzünden saghk fi�k1ran bu kum1z1 yanakh, geni� gõgüslü, tertemiz yikanm1�, eti­ ne dolgun adam, basma gõmlegi, geni� poturu içinde porselen­ den yapilm1� kocaman bir oyuncak arabac1yi andmyordu . Tek ku dü�memi�, yuvarlak, k1VIrc1k sakah, kemerli bumu , aydm­ hk, çocuksu kara gõzleri vard1. "Elinizden ne i� gelir bakahm? " diye devam etti. "Hangi i�­ lerden anlarsm1z? Ben bir mühendisim, efendim, kolumda al­ tm bilezigim var sayihr. Ama bu yol yap1m1 i�ini almadan õn­ ce ba�ka yerlerde suumda ta� ta�1d1m, makinist olarak çah�tim, Belçika'da iki yil basit bir yagcmm yapug1 i�i yaptim. Simdi eli­ nizi vicdammza koyun da sõyleyin, iki gõzüm, size nasil yar­ d1mda bulunabilirim? " Adamm aydmhk, çocuksu bak1�lanna dayanamayarak bü­ yük bir utanç içinde , "Oras1 õyle . . . " diye mmldand1m. Biraz dü�ündü . "Hiç olmazsa telgraf maniplesini kullanabilir misiniz? " "Kullamnm, postanede çah�tim. " "H1mm . . . Bir dü�ünelim bakahm. Simdilik Dubeçniya'ya gi­ din. Orada berbat bir herif bu i�in ba�mda. " "Benim gõrevim nasil bir �ey olacak? " "Soma dü�ünürüz. Hele siz oraya gidin d e bir kolayma baka­ nz. Yalmz sizden rica ediyorum: Sarho�luk yok, beni ikide bir isteklerinizle rahats1z etmek yok ! Kovanm yoksa ! " Bõyle sõyleyerek ba�1yla bile selam vermeden yammdan uzakla�t1. Mühendisi, gazete okumakta olan k1zm1 selamlaya­ rak d1�an ç1kt1m, içime çõken s1kmt1 beni õyle bunaltm1�tI ki, eve geldikten soma Bay Doljikov'un beni nasil kabul ettigini soran k1z karde�ime agz1m1 aç1p tek sõz sõylemedim . Dubeçniya'ya gitmek üzere sabah erkenden, güne�in ucuyla 65

yola koyuldum. Bol�oy Dvoryanski Caddesi'nde in cin top oy­ nuyordu, herkes uykudayd1, ayak seslerim boguk boguk çmh­ yordu . Çiyle õrtülü kavaklardan çevreye tath bir koku yayih­ yordu . lçime bir hüzün çõkmü$tü, kentten aynlmak istemiyor­ dum. Seviyordum dogup büyüdügüm kenti. Simdi bana ne ka­ dar da güzel, cana yakm gõzüküyordu: Bu gür ye�illige, güne$­ li sessiz sabahlara, çan seslerine bayihyordum; ama bu kentte birlikte ya$ad1g1m insanlar bana can s1k1c1, yabanc1, hatta bazen igrenç geliyorlardi. Onlan ne seviyor ne de anhyordum. Altm1$ bin ki$inin bu yerde niçin ya$ad1gma, neyle geçindi­ gine bir türlü akhm ermiyordu . Kimn kentinde oturanlann ge­ lirlerini çizme yap1mmdan, Tula'dakilerin semaverden, Odes­ sa'da ya$ayanlann da limandan saglad1klanm biliyordum. Ya bizim kenttekiler ne i$ yapar, ne üretirdi? Bol�oy Dvoryanski ile biraz temizce olan iki caddede oturan tüccarlar sermayele­ rinin geliriyle, memurlar ise devletten ald1klan ayhklarla geçi­ nirlerdi; peki birbirine paralel olarak üç fersah uzayip, tepenin arkasmda kaybolan õteki sekiz caddedekiler neyle geçinirlerdi? 1$te bunu bir türlü çõzemiyordum ! Bu insanlann nasil ya$ad1k­ lanm benim tamd1g1m birçok ki$i de sõyleyemezdi herhalde. Kentte ne park, ne tiyatro ne de dogru dürüst bir orkestra var­ di. Belediye ve kulüp kitaphklanna yalmz Yahudi yeniyetmele­ ri giderlerdi; bu yüzden de dergiler, yeni kitaplar yapraklan ke­ silmeden aylarca okuyucu beklerdi. Varhkh, okumu$ insanlar darac1k odalarda tahtakurulu kerevetlerde uyurlar, çocuklan­ m "çocuk odas1" adm1 verdikleri igrenç, pis odalarda yatmrlar­ di. Hizmetçiler, U$aklar -ya�hlan, sayg1 gõsterilmesi gerekenle­ ri bile- mutfaklarda dõ�emeye uzanarak uyurlar, üstlerine p1h pirtl õrterlerdi. Perhiz ayinda ayçiçek yag1yla k1zarnlm1� mev­ sim bahg1, perhiz olmayan günlerde ise lahana çorbas1 kokusu savrulurdu evlerden. Burada insanlar lezzetsiz yemekler yerler, saghga zararh sular içerlerdi. Belediye meclisinde, valilikte, pis­ koposlukta, bütün evlerde yillardir ucuz, iyi su olmad1g1 konu­ $Ulur, su borusu için hazineden iki yüz bin ruble borç almma­ s1 gerektigi sõylenirdi. Sayilan otuzu bulan kentimiz zenginleri aym berbat suyu içtikleri, agizlanndan hazineden borç alma la66

fi düsmedigi halde, çiftliklerine vanncaya kadar kumarda üttü­ rür, su isine gelince iki yüz bin rubleyi aralannda toplayip be­ lediyeye vermezlerdi. Bunu akhm alm1yordu. Koca kentte dürüst çahsan tek insan gõsteremezdiniz. Ba­ bam rüsvet ahr, bunu ona üstün niteliklerinden dolayi verdik­ lerini samrdi. ôgrenciler sm1flanm geçmek için õgretmenleri­ ne yalvanrlar, õgretmenler ise istedikleri parayi çocuklann ba­ balanndan kopanrlardi. Askerlik subesi baskammn kans1, as­ kere çagnlan acemi erlerden bir punduna getirip rüsvet toplar, kendisine bol içkili sõlen vermelerini beklerdi. Bir keresinde iyice sarhos oldugu için aym kadm kilisede yerinden kalkama­ m1sti. Askeri doktorlar da rüsvet koparma firsaum kaç1rmazlar­ d1 bu s1rada. Belediye doktoru ile veteriner kasaplan, lokanta­ lan haraca baglam1slardi. Kentteki egitim enstitüsünce yürütü­ len diploma ahsverisiyle her isteyen askerlik gõrevinden bag1s­ lanabilirdi. Üst rütbeli papazlar küçük papazlardan, kilise ku­ rulu üyelerinden para s1zdmrlardi. Belediyeye, esnaf dernegi­ ne, tabipler odasma isi düsenler buralardan giderlerken arka­ lanndan, "Tesekkür etmedin ! " diye bagmrlar, onlar da geri­ ye dõnüp masaya otuz-kuk kapik buakulardi. Rüsvet almayan, adliyenin yüksek dereceli memurlan gibi kimselerin de gurur­ larmdan yanlanna vanlmazd1; ellerini s1kmak isteseniz size parmaklannm ucunu verirlerdi. Soguktular, dar gõrüslüydü­ ler; kumar oynarlar, su gibi içki içerler, zengin k1zlarla evlenir­ lerdi; bütün bunlardan dolayi da, kuskusuz, çevrelerine zarar­ h, ahlâk bozucu etkide bulunurlardi. Yalmzca genç k1zlann bo­ zulmam1s olduklan sõylenebilirdi; onlar da yasam1 tammazlar, rüsvetin, birisine yüksek niteliklerinden õtürü verildigine ina­ mrlard1; evlenir evlenmez de yaslamp çõkerler, asag1hk kentli­ ler batagmda umutsuzca debelenirlerdi. Ili

Bizim bõlgeye demiryolu dõseniyordu. Bayram arifesinde ken­ tin caddelerini halkm "demiryolcular" diye adlandud1g1 üs­ tü bas1 yiruk kimseler dolduruyor, bunlar bütün kente korku 67

sahyorlardi. Bir-iki kez bunlardan birinin agz1 yüzü kan için­ de, �apkasiz, karakola sürüklendigini, arkasmdan da somut ka­ mt olarak bir semaver ya da yeni yikanm1� bir çama�u gõtürül­ dügünü kendi gõzlerimle gõrdüm. "Demiryolcular" daha çok meyhanelerin õnünde, pazaryerlerinde toplamyorlar, yiyorlar, içiyorlar, ag1za almmad1k küfürleri savuruyorlar, gelip geçen hoppa kadmlan kulak çmlatan ishklanyla rahats1z ediyorlardi. Bu aç kopuklar sürüsünü eglendirmek isteyen birtak1m mey­ haneciler kedilere, kõpeklere votka içiriyorlar ya da kõpekle­ rin kuyruguna teneke baglayarak hep bir agizdan ishk çalma­ ya ba�hyorlardi. Arkasmdaki tenekenin tmguusmdan neye ug­ rad1g1m �a�uan hayvancag1z , korkusundan ç1ghk ç1ghga, var gücüyle ko�uyor; kendini kentin d1�ma, k1rlara atmcaya kadar yorgunluktan bitiyordu . Kentimizde kuyruklan bacaklan ara­ smda , korkudan tir tir titreyen birkaç kõpek vard1; bunlann bu çe�it eglencelere dayanamayarak çildud1klan sõyleniyordu. Gar, kentin be� fersah uzagmda kuruluyordu . Anlaulanla­ ra gõre mühendisler demiryolunu tam kentin kiyismdan geçir­ mek için elli bin ruble rü�vet istemi�ler, ama belediye yetkilileri bunun kuk binini vermeye raz1 olmu�lar. Anla�mazhk konusu on bin rubleyi vermedikleri için sonradan çok pi�manhk duy­ mu�lar, çünkü istasyona kadar yapilan �ose hesapça daha fazia tutacakm1�. Demiryolu hattmm raylan, traversleri dõ�enip biti­ rilmi�ti, yap1 malzemesi ve i�çileri ta�1yan trenler gidip geliyor­ du ; eksik kalan tek �ey, Doljikov'un kurmakta oldugu kõprüler ile birkaç istasyon binas1yd1. Bizden sonraki ilk istasyon olan Dubeçniya, kentten on dõrt fersah uzaktaydi. Simdi oraya yaya yürüyorum. Sabah güne�i­ nin aydmlamg1 ekinler pml pmldi. Arazi düz oldugu için ta uzaklarda gar, hõyükler, çiftlikler aç1kça seçiliyordu . Kendi­ mi bu engin ovada alabildigine õzgür hissediyordum, istiyor­ dum ki, hiç olmazsa yalmz bu sabah, bana kentte neler oldu­ gunu unutturan, ne yiyip ne içecegimi dü�ündürmeyen bir õz­ gürlükle dolup ta�ayim. O, midemi burkan açhk kadar ya�a­ mam1 zorla�uran ba�ka bir rahats1zhk haurlam1yorum; çünkü en iyi dü�üncelerim karabugday lapas1, kõfte, kabak kizartma68

s1 hayalleri arasmda kaybolup gidiyordu, iste simdi k1rlann or­ tasmda dikilerek, gõkte as1hym1s gibi durdugu yerde çilgmca­ sma õten bir çayir kusunu seyrediyordum . Ama bir yandan da, "Ah, yag sürülmüs bir dilim ekmek olsa da yesem ! " diye düsü­ nüyordum. Ya da yolun k1yisma dinlenmek için oturmus, bu essiz bahar seslerine kulak vermek için gõzlerimi kapam1s1m. Birden bumuma s1cac1k patatesin mis gibi kokusu geliyor. lri­ yan, saglam yap1h biri olusuma karsm yeterince yemek yiyemi­ yordum; bu yüzden o gün en çok açhg1 düsündüm, bunun so­ nucunda birçok insamn neden yalmz bir dilim ekmek için ça­ hsng1m, neden hep yemekten, içmekten sõz ettigini çok iyi an­ lad1m. Dubeçniya'da istasyon binasmm içini badana yap1yorlar, su tulumbalanna da ikinci kez boya sürüyorlard1. Hava s1cakll, or­ tahk kireç kokuyordu , i�çiler, kum, çakil yigmlannm arasmda tembel tembel dola�1yorlar, kulübesinin yanmda uyuyan ma­ kasçmm yüzüne güne� vuruyordu. Gõrünürlerde tek agaç yok­ tu. T elgraf telleri belli belirsiz inliyor, tellerin üzerinde birkaç atmaca dinleniyordu. Ne yapacag1m1 bilmedigim için y1gmlar arasmda dolas1p dururken birden mühendisin sõzleri geldi ha­ tmma. Ona ne is tutacag1m1 sordugum zaman, "Orada düsü­ nürüz, " demisti, insan bu çõlün ortasmda ne düsünebilirdi ki ! Badanacilar bir isçiba�mdan, Fedot Vasilyev admdaki birinden sõz ediyorlard1. Sõylenenlerden bir �ey anlamad1g1m için üze­ rime yavas yava� bir s1kmll çõktü. Hem de bedensel bir s1kmu, bir uyusukluk. .. Bacaklanm1, kollanm1, iri vücudumu ne yapa­ cag1m1, defolup nerelere gidecegimi bilemiyordum. En azmdan iki saat bõyle dola�llktan soma istasyondan de­ miryolunun sag yanma dogru telgraf direklerinin sualand1g1m, bir buçuk iki fersah ilerideki beyaz bir tas duvann yamna ge­ lince orada son bulduklanm fark ettim. l�çiler orasmm yaz1ha­ ne oldugunu sõyleyince nereye gitmem gerektigini kestirebil­ dim ancak. Buras1 çoktan terk edilmis, kõhne bir çiftlik binas1yd1. Beyaz gõzenekli taslarla õrülen bahçe duvan yipranm1s, surasmdan burasmdan yikilmaya ba�lam1�t1. Bombos duvarlan ovaya dõ69

nük ek yapilann sac dam1 pas içindeydi, ancak birkaç yerde te­ neke yamalar güne�te i�ild1yordu. Bahçe kap1smdan bakilmca yabani otlarla kaph geni� bir avlu ile yüksek çatIS1 pastan k1p­ k1rm1z1, pencereleri jaluziyle õrtülü eski bir bey konag1 gõzü­ küyordu. Konagm sagmda solunda iki ek yap1 vard1, bunlardan birinin pencerelerine tahtalar çakilm1�t1, pencereleri aç1k duran õtekinin yanmda ise ipe çama�ular as1hyd1, õnünde danalar do­ la�1yordu . Sonuncu telgraf diregi bahçedeydi, diregin tepesin­ den inen teller, arkas1 k1rlara dõnük olan ek yapmm bir pence­ resinden içeri giriyordu. Aç1k duran kap1dan buraya girdim. Telgraf gereçlerinin bu­ lundugu masada yelken bezinden bir ceket giymi�, koyu k1virc1k saçh bir adam oturuyordu . Beni gõrünce sertçe, yan yan baku, soma hemen gülümseyerek, "Ho� geldin. Hiç-yoktan­ iyi ! " dedi. Bu, sigara içtigi için ortaokul ikiden kovulan arkada�1m lvan Çeprakov'un ta kendisiydi. Bir zamanlar onunla sonbaharda sakalar, ispinozlar, ketenku�lan yakalar, bunlan daha anne­ miz babam1z uyanmadan erkencecik pazarda satard1k; ince saç­ mayla gõçebe s1guc1klara ate� eder, yaralananlan toplard1k; so­ nunda bunlardan bir k1sm1 elimizde ac1dan k1vranarak õlürdü . (Geceleri kafeste inlemeleri hâlâ hatmmdadu) . lyile�enleriyse pazarda satard1k, utanmadan da bunlann hepsinin erkek oldu­ guna yemin ederdik. Bir keresinde pazarda satamad1g1m bir s1guc1k kalm1�u elimde, epey ugra�uktan soma bunu da bir ka­ pige elden ç1kard1m. Bir kapigi cebime sokarken kendimi avut­ mak için, "Hiç yoktan iyidir," diye sõylenmi�im. Bu sõzleri du­ yan okul arkada�lanm ile mahallenin çocuklan bana "Hiç-yok­ tan-iyi" adm1 taktilar. Bu takma adm nereden ç1kug1m benden ba�ka herkes unuttugu halde, bugün bile çocuklar, dükkânc1lar bana bõyle tak1hrlar. Çeprakov omuzlan dar, kamburca, uzun bacakh, çelimsiz bir delikanhydi. Boyunbag1 ip gibi olmu�tu, hiç yelek giymez­ di, çarp1k õkçeli çizmeleri ise benimkinden berbam. Gõzlerini pek seyrek k1rpar, bir �ey yakalamak üzereymi� gibi hep tetik­ te bekler, �lerini tela�la yapardi. 70

Konu�urken, "Dur hele biraz . . . Dinle camm biraz . . . Demin ben ne diyordum? " gibi �eyler sõylerdi çabuk çabuk. Konu�maya ba�lad1k. Simdi içinde bulundugumuz çiftligin bir süre õncesine kadar arkada�1mm ailesi Çeprakovlara ait ol­ dugunu , ancak geçen sonbaharda Mühendis Doljikov'un eli­ ne geçtigini õgrendim. Paray1 mülke yaurmay1 nakit olarak tutmaktan daha kazançh bulan mühendis, bizim buralarda üç büyük çiftlik satm alm1�u. San� suasmda Çeprakov'un annesi mühendisten, ek yap1lardan birinde iki yil daha oturma ve og­ lunun yaz1hanede çah�mas1 haklanm koparm1�u. Çeprakov mühendis için, "O almasm da kim alsm? " dedi. "Yalmz müteahhitlerden ayarlad1g1 rü�vetin hesab1 yok. Daha kimlerden alm1yor ki ! " Sonra beni õgle yemegine gõtürdü. Onunla birlikte ek yap1da kalmama, yemekleri de onlarda yememe benim ad1ma çabu­ cak kendisi karar verdi. "Annem cimridir ama senden fazla para istemez. " Darac1k odalara güçlükle s1gm1�lardi. Çiftligin sau�mdan sonra konaktan buraya ta�man e�yalar koridorlara, hole va­ nncaya kadar her yeri uk1� uk1� doldurmu�tu; mobilyalar eski model ve maundandi. Gõzleri Çinlilerinki gibi �ehla, ya�hca ve �i�man bir kadm olan Bayan Çeprakov, pencerenin õnündeki geni� koltukta çorap õrüyordu; beni resmi bir tavirla kar�iladi. Çeprakov, "Annecigim, bu Poloznev'dir, burada çah�acak ! " diye tamtt1 beni. Bayan Çeprakov'un ilk sõzü , bogazmda yag kaymyormu� hissini veren çirkin, tuhaf bir sesle, "Soylu musunuz? " diye sormak oldu . "Evet. " "Oturun. " Yemek berbat bir �eydi. lçine ac1 lor konmu� bõrek ile süt çorbas1yd1 bütün yiyecegimiz. Yelena Nikiforovna, yani Bayan Çeprakov, tuhaf bir �ekilde bazen bir gõzünü, bazen de õteki­ ni k1rp1yordu. Konu�uyordu, yemek yiyordu , ama tepeden tu­ naga õlülük ak1yordu zavallmm yüzünden, hatta sanki çevre­ sine bir çe�it ceset kokusu yayiyordu. Bu ya�ayan õlüde canh71

hk belirtileri olarak bir zamanlar kõleleri bulunan, hizmetçile­ ri ve u�aklanndan "sayg1deger" diye hitap etmeleri istenen ger­ çek bir hammefendinin, bir general kansmm havas1 çok az his­ sediliyordu. Bu c1hz hammefendilik belirtileri de arada bir or­ taya ç1kug1 zaman hemen ogluna, "jan, b1çak õyle tutulmaz ! " diye ç1k�mas1ydi. Ya da derinden derine gõgüs geçirerek, konuguna ho� vakit geçirtmeye çah�an bir hammefendi tavnyla bana , "Belki bili­ yorsunuz, biz de mülkümüzü satuk," diye anlatmaya ba�hyor­ du. "Elbette çok üzülüyoruz, buraya ah�m1�uk, ama Doljikov, jan'1 Dubeçniya istasyonuna �ef yapacagma sõz verdi. Bu duru­ ma gõre ana-ogul istasyonda oturacag1z, bõylece mülkümüz­ den aynlmam1� olacag1z; i�te mühendis bu kadar iyi bir insan ! Ne dersiniz, siz de onu yak1�1kh bulmuyor musunuz? " On yil õncesine degin Çeprakovlar zengin bir bey ya�am1 sü­ rüyorlard1, ama generalin õlümünden sonra her �ey degi�ti. Ye­ lena Nikiforovna kom�ulanyla kavga etmeye, çiftliginin kãh­ yasma, ugatlanna ücretlerini õdememeye, onlarla mahkemelik olmaya ba�ladi. Bütün korkusu , herkesin onun malma gõz dik­ mesiydi. Bõylece on yila yakm bir zaman içerisinde Dubeçniya çiftligi tanmmaz bir duruma dü�tü . Konagm arkasmda yabani otlann, çahlann bürüdügü bak1m­ s1z , eski bir bahçe vard1. Konagm hãlâ güzel, sapasaglam ka­ lan terasmda �õyle bir dola�um; camh kap1dan içeriye bakmca, oturma odas1 olmas1 gereken parke dõ�eli bir oda, odanm için­ de eski model bir piyano, duvarlardaki geni�. maun çerçeveler­ de gravürler gõrdüm; bunlarm d1�mda fazla bir �ey yoktu. Es­ ki çiçek tarhlannda yalmz �akayiklarla gelincikler kalabilmi�ti; bunlar da beyaz, parlak k1rm1z1 ba�lanm otlann arasmdan güç­ lükle ç1kanyorlard1. Bahçe yollan boyunca birbirinin büyüme­ sine engel olan, uçlan inekler tarafmdan k1rp1lm1� genç akçaa­ gaç, karaagaç sürgünleri h�k1rm1�t1. Bahçedeki koruluk içinden geçilemeyecek kadar s1k gõrünüyordu; ama kavak, çam ve aym ya�taki eski 1hlamurlardan saglam kalanlarm bulundugu yol­ larda, konak yakmlannda bõyleydi bu . Daha gerilerde otlarm yeti�mesi için bo�luklar açilm1�n; buralarda hava nemli degildi, 72

insanm agzma, gõzlerine õrümcek aglan girmiyordu. Açik yer­ lerin esintisi vardi buralarda. Bahçede ilerlerseniz bo�luklar ar­ uyor; buralarda vi�neler, erikler, ur hastahgmm ve dallan tutan destek dikeçlerinin çirkinle�tirdigi geni� dalh elmalar, armut olduguna inanamayacagimz dev yapih armut agaçlan yükseli­ yordu. Bahçenin bu bõlümünü bizim kentten gelen saucilar ki­ rahyor; çardakta yallp kalkan yan deli bir bekçi meyveleri hir­ sizlar ile sigirciklardan koruyordu. Bõylece gittikçe seyrekle�en bahçe, sonunda tam bir tarlaya dõnü�erek, kiyilan ye�il kami�larla, sepetçi sõgütleriyle çevri­ li irmaga kadar iniyordu. Irmaktaki degirmen bendinin hemen arkasmda bol bahkh derin bir gõl vard1. Saz damh degirmen homurdamr gibi sesler çikanyordu, kurbagalar bogazlanm yir­ tarcasma bagmyorlard1. Ayna gibi düzgün suyun yüzeyi ara­ da bir halkalamyor, yüzen bahklann derindeki gõvdelerini sal­ ladigi su nilüferleri titriyordu. lrmagm õbür yakasmda küçük bir kõy olan Dubeçniya vard1. Serinlik, huzur kaynagi gibi gõ­ rünen mavi, durgun bent gõlü sanki insam kendine dogru çe­ kiyordu . Simdi bütün bu gõl, bu degirmen, bu sessiz sahiller, hepsi mühendisin olmu�tu. Benim yeni gõrevim bõyle ba�lad1. Telgraflar ahyor, bunla­ n daha sonraki istasyonlara aktanyor, kayll tutuyor, okuma­ si yazmasi kit olan i�çiba�lannm, ustalann yazihaneye gõnder­ dikleri istek listelerini, �ikâyetleri, raporlan temize çekiyor­ dum. Gene de günün büyük bir bõlümü herhangi bir � yapma­ dan geçiyordu . Ya telgraf gelmesini beklerken odada bir a�agi bir yukan dola�iyor ya da masaya bir çocuk oturtuyor, o ko�a­ rak gelip maniplenin llkirdadigim sõyleyene kadar bahçede ge­ ziniyordum. õgle yemegini Bayan Çeprakov'un pi�irdikleriy­ le geçi�tiriyordum. Et pek az çikiyor, hep sütlü yemekler veri­ yordu; çar�amba, cuma günleri ise perhiz yemekleri vard1. Bõy­ le günlerde masaya perhiz tabagi adi verilen, pembe tabaklar konuyordu. Bayan Çeprakov durmadan gõzlerini kirpi�tmyor­ du, onda bir tikti bu ; ben bundan düpedüz rahatsiz oluyordum. Yazihanedeki i� bir ki�i için bile fazla oldugundan, Çepra­ kov hep bo� oturuyor, yaup uyumadigi zamanlar tüfegini slfl73

layarak degirmen bendine õrdek avlamaya gidiyordu. A�am­ lan kõyde ya da istasyonda kafayi çektikten sonra yatmak için gelince, aynanm kar�1sma geçip kendi kendin�, "Merhaba lvan Çeprakov ! " diye bagmyordu. Sarho� oldugu zamanlar yüzü sapsanyd1, durmadan ellerini ovu�tururken ki�niyormu� gibi "Hi hi hi ! " diye gülüyordu. Ne yapacag1m �a�ud1gmdan olacak, bazen çmlç1plak soyunup tar­ lalarda ko�tugunu gõrüyordum. Can s1kmusmdan sinek tutup yiyor, sonra da tadmm ek�i oldugunu sõylüyordu. IV

Çeprakov bir gün õgleden sonra soluk soluga içeriye dalarak, "Ko�, kiz karde�in geldi," dedi. D�an ç1kum. Gerçekten de konagm merdivenlerinin õnünde kentten kiralanm1� bir araba duruyordu. Yanmda Anyuta Blago­ vo ve askeri üniformah biriyle kiz karde�im gelmi�ti, iyice yak­ la�mca üniformahyi tamd1m: Anyuta'nm doktor agabeyiydi. Doktor, "Size piknige geldik. Bir sakmcas1 yok ya? " dedi. Karde�imle Anyuta buradaki durumumu sormak istiyorlar, ama bir �ey sõylemeden hep yüzüme bak1yorlard1. Sonuçta ben de sustum. Burasm1 begenmedigimi anlayinca karde�imin gõz­ leri ya�ard1, Anyuta Blagovo'nun yüzü k1zard1. Bahçeye dogru yürüdük. En õnden giden doktor heyecanla, ikide bir, "Ne ha­ va be ! Hava diye huna derler i�te ! " diye haykmyordu. 01� gõrünü�üyle daha õgrenci derdiniz ona. Konu�mas1yla, yürüyü�üyle, gri gõzlerinin canh, sade, içten bak1�1yla tam ça­ h�kan bir lise õgrencisini ammsallyordu insana. Boylu poslu , güzel kiz karde�imin yanmda s1ska, çelimsiz kahyordu . Saka­ h seyrek, sesi inceydi; tenora kaçan sesinin ho�a giden bir llm­ s1 vard1. Bir alayda gõrev yap1yormu�, buraya annesinin babas1nm yanma iznini geçirmeye gelm�, anlamgma gõre sonbahar­ da Petersburg'a uzmanhk smavma girmeye gidecekmi�. Evli ve üç çocuk babas1ym1�; çok erken ya�ta, daha fakültenin ikinci sm1fmdayken evlenmi�. Herkes onun mutlu olmad1gm1, kan­ smdan ayn ya�ad1g1m sõylüyordu . 74

Karde�im tela�lanarak, "Saat kaç?" diye sordu. "Erken dõn­ sek iyi olacak. Babam agabeyimi gõrrnem için aluya kadar izin verdi. " "Ah, sizin �u babamz yok mu ya ! " dedi doktor içini çekerek. Semavere ate� koydum. Konagm terasma serdigimiz bir hah­ ya oturarak çaylanmiz1 içtik. Çaym1 fincan tabagmdan içen dok­ tor, ya�mmdan çok memnun oldugunu sõylüyordu. Çeprakov daha soma anahtarlan almaya gitti, camh kap1yi açarak eve gir­ dik; içerisi lo�tu ve gizemli bir havas1 vard1, odalar küf kokuyor­ du, altmda bodrum kau varrn1� gibi, ad1mlanmiz1 atarken güm güm sesler ç1k1yordu. Doktor ayakta durarak parrnaklanm piya­ nonun tu�lannda �õyle bir gezdirdi; zayif, titrek, k1s1k, ama hâlâ ayan bozulmam1� piyanonun sesleri odayi doldurdu. Soma ken­ di sesini ayarlad1, yüzünü buru�turup bozuk tu�lann yerine aya­ g1yla tempo tutarak bir romans sõyledi. K1z karde�im eve git­ mekten vazgeçmi�ti, odanm içinde heyecanla bir a�ag1, bir yu­ kan dol�arak, "Oh, mutluyum ! Çok, çok mutluyum ! " diyordu. Kendisinin de sevinç duyabilecegine inanm1yormu� gibi bir �a�kmhk çmhyordu sesinde. Onu ya�am1mda ilk kez bõylesi­ ne ne�eli gõrüyordum. Yüzüne ayn bir güzellik gelmi�ti. Yan­ dan gõrünü�ü hiç ho� degildi, ileri ç1km1� burnuyla agz1 san­ ki üflüyormu� gibi bir izlenim buak1yordu insanda; ama gü­ zel koyu gõzleri, soluk, kõrpe bir yüzü vardi. Yüzünden akan iyilik ve hüzün insanm içine dokunurdu . Konu�tugu zaman ho� , hatta güzel bir k1z izlenimi buak1yordu insanda , ikimiz de annemize çekmi�tik; geni� omuzlu , güçlü kuvvetli, daya­ mkhyd1k. Onun yüzünün soluklugu hastahktan ileri geliyor­ du , s1k s1k õksürmekteydi . Gõzlerinde, bazen, ciddi biçimde hasta olduklan halde bunu saklamaya çah�an insanlarm kor­ kusunu okuyordum. Su suadaki ne�esinde bir safük, bir ço­ cukluk havas1 vard1; sanki küçüklügümüzde gõrdügümüz ka­ ll egitimle sindirilmi� , soma yeniden dirilerek õzgürlügüne kavu�mu� gençlere be nziyordu . Ak�am olup da atlan arabaya ko�tuklan zaman zavalhc1k sessizle�ti, içine kapand1, samk iskemlesinde otururcasma kas­ kall kesildi. 75

Sonra hepsi gittiler, piknik eglencemiz son buldu . . . Anyu­ ta Blagovo'nun bir kere olsun benimle konu�mad1g1m amm­ sad1m. "Sa�Ilacak k1z ! " diye dfü�ündüm. Aziz Piyotr perhizi süresince perhiz yemekleri yedik. Bir i� yapmamaktan, durumumun belirsizliginden üstüme bir aguhk çõkmü�tü. Çiftlikte kam1 aç, cam s1kkm, sarsak sar­ sak dola�1yor; burayi da buak1p gidecegim uygun bir ruh hali­ ni dõrt gõzle bekliyordum. Turp'la birlikte ek yap1da oturdugumuz bir ak�amüstü an­ s1zm Mühendis Doljikov girdi içeriye ; yüzü güne�ten iyice yanm1�u. üstü ba�1 toz içindeydi. Üç gündür arazilerini gezi­ yormu�; Dubeçniya'ya trenle, oradan da buraya yaya gelmi�. Kentten onu almak için gõnderilmesi gereken arabayi bekler­ ken kâhyas1yla çiftligi gezdi, ona yüksek sesle buyruklar verdi, sonra da bir saat yaz1hanede oturarak saga-sola mektup yazd1. Onun yamm1zda bulundugu suada adma birkaç telgraf geldi, o da maniplenin ba�ma geçerek bunlara yamt verdi. Üç ki�i onun arkasmda sesimizi ç1karmadan put gibi duruyorduk. Doljikov kayit defterine dudaklanm büküp �õyle bir bakarak, "Bu ne dag1mkhk bõyle ! " dedi. "lki hafta sonra yaz1haneyi is­ tasyona ta�1yacag1m, sizi o zaman ne yapacag1m1 bilmiyorum." "Elimden geldigince çah�1yorum," dedi Çeprakov. "Dogru, nasil çah�ug1mz ortada. Siz ayhk almaktan ba�ka ne bilirsiniz ki ! " Sonra bana bakarak �unlan sõyledi: "Kolayhkla ve bir an õnce faire la carríere3 için torpilinize güvenirsiniz. Ama ben torpil morpil dinlemem. Çünkü zama­ nmda kimse benim gõzümün ya�ma bakmad1. Demiryolu ya­ p1mm1 almadan õnce makinist olarak çah�tim. Belçika'da basit bir yagcmm yapug1 i�leri yaptim. Ya, i�te bõyle ! " Turp'a dõnerek, "Panteley, senin burada ne i�in var?" dedi. "Üçünüz birlikte kafa m1 çekiyorsunuz yoksa? " Deger vermedigi k�ileri Panteley diye çagmrd1; ben v e Çep­ rakov gibilerden nefret eder, bõylelerinin yüzlerine "sarho�, 3 76

(Fr.) Meslekte ilerlemek.

hayvan, hergele" diye bagmrdi. Genellikle kendinden a�ag1da olanlara ac1maz, canmm istedigi cezayi verir, nedenini sõyle­ meden i�ten atardi. En sonunda arabas1 geldi. Aynhrken iki hafta sonra hepimi­ zi i�ten ç1karacag1m bildirdi, kâhyasma avanagm biri oldugu­ nu sõyledi, sonra da arabasma devrilircesine binerek çekti gitti. Turp'a, "Andrey lvanov, beni de i�çi olarak yammza alm," dedim. "Madem istiyorsunuz, gelin." Birlikte kente dogru yürüdük, istasyon ile çiftlik ta gerilerde kalmca, "Andrey lvanov, Dubeçniya'ya niçin gelmi�tiniz? " di­ ye sordum. "Birincisi, bizim çocuklar demiryolunda çah�1yorlar, ikinci­ si generalin kansma faiz õdemeye geldim. Geçen yil ondan elli ruble borç alm1�um, �imdi ayda bir ruble faiz veriyorum. " Boyac1 ustas1 biraz durdu , ceketimin dügmelerinden tuttu. "Misail Alekseyiç, iki gõzüm; bey de olsa, basit bir insan da, bir ki�i faiz ahyor mu , dünyamn en a�ag1hk canavandu. Bõyle birinde ahlâk diye bir �ey arama. " Zayif, solgun, korkunç gõrünü�lü Turp, gõzlerini kapad1, ba­ �m1 sallad1, bir filozof edas1yla, "Bõcek otu, pas demiri, yalan da ruhu kemirir," dedi. "Ulu Tannm, sen biz günahkâr kulla­ nm bag1�la ! " V

Turp becerikli bir adam degildi, ald1g1 i�lerde hiç hesaph dav­ ranmazd1 . Yapabileceginden fazia i� yüklenir, teslim zamam yakla�mca iki ayag1 bir pabuca girer, �a�mr, sonunda da zarara ugrard1. Hem boyac1hk yapar, hem cam takar, hem duvar kâ­ g1d1 yap1�tmr hem de ustasm1 bulup çau i�lerine el atard1. Bir keresinde be� parahk bir çau i�i için üç gün çau ustasmm pe­ �inde ko�tugunu hiç unutmam. Kendisi çok nitelikli bir ustay­ d1, günde on ruble kazand1g1 olurdu ; ama her alanda õnde git­ mek, kendine müteahhit dedirtmek hevesine kapilmasa eline daha çok para geçerdi. 77

l�leri gõtürü ahyor; bana olsun, õteki çocuklara olsun yet­ mi� kapikten bir rubleye kadar gündelik õdüyordu. S1cak, ku­ ru havalarda çe�itli aç1k hava i�leri yap1yor, en ba�ta da damla­ n boyuyorduk. Ayaklanm ah�1k olmad1g1 için damlarda yürür­ ken s1cak tuglalara bas1yormu�um gibi yamyordu. Keçe çizme giyince bu sefer de ayaklanm bunahyordu. Neyse, ilk günler­ de bõyle oldu bu, zamanla hepsine ah�llm, i�lerim yoluna gir­ di. Çah�may1 zorunlu , kaçmilmaz olarak gõren , çogu zaman çah�manm manevi yõnünü hiç dü�ünmeden yük hayvanlan gi­ bi i�e giri�en, hatta konu�malannda "çah�ma" sõzcügünü ag1z­ larma almayan insanlar arasmdayd1m �imdi. Onlann yanmda ben de kendimi yük hayvamym1�1m gibi hissediyor, yapug1m �eyin zorunlulugunu , kaç1mlmazhg1m her gün biraz daha faz­ la hissediyordum; bu beni bütün ku�kulanmdan uzakla�tua­ rak rahatlatiyordu. tlk zamanlar her �ey ilgimi çekiyordu , dünyaya yeniden gel­ mi�im gibi her �ey yeniydi benim için. Sert yerde uyuyabiliyor, yahnayak yürüyordum; çok daha ho�uma gidiyordu bõyle �ey­ ler. Suadan insanlar arasmda kimseyi varhg1mla s1kmadan du­ rabiliyor, sokakta arabaya ko�ulu bir at tõkezleyip dü�se, giysi­ mi kirletmekten korkmadan ko�up hayvanm kalkmasma yar­ d1m ediyordum . En õnemlisi de kendi kazanc1mla ya�1yor, kimseye yük olmuyordum. Kendi yag ve boyalanm1zla dam bo­ yamak çok kãrh bir i� oldugundan, Turp gibi birinci sm1f usta­ lar bile bu can s1k1c1 kaba i�i küçük gõrmeyi dü�ünmüyorlar­ d1. K1sa pantolonunu giyip morla�m1�, çõp gibi ince bacaklany­ la çatilann üzerinde yürürken upk1 leylege benziyordu . Fuça­ sm1 sallad1kça derin derin soluyarak, "Çekecegimiz var biz gü­ nakãrlann ! " dedigini i�itirdim arada bir. Çat1larda yerdeki kadar rahat yürürdü. Hastahkh, õlü gibi soluk yüzlü olmasma kar�m çevikligine diyecek yoktu. lskele kurmadan, yalmzca merdiven ve ipe güvenerek gençlerle bir­ likte o da kubbe, kilise kulesi boyamaya ç1kard1. Onun yerden bilmem ne kadar yüksekte dururken birdenbire dikilerek, "Bõ­ cek otu, pas demiri, yalan da ruhu kemirir," demesi bana biraz ürkütücü gelirdi. 78

Ya da kendi kendine bir �ey dü�ünürken birden konu�ma­ ya ba�lard1: "Olmayacak �ey yok ! Olmayacak �ey yok ! " l�imi bitirip eve dõnerken, dükkânlannm õnünde oturanlar, kâhyalar, u�aklar, bunlarm efendileri, arkamdan kimisi alay­ h, kimisi k1zgm laflar atarak bana sata�1yorlardi. (Ilk günlerde bundan bayag1 heyecanland1m, õfkeden içim içime s1gm1yor­ du. ) Dõrtbir yandan, "Hiç-yoktan-iyi ! Boyac1 ! San boya ! " laf­ lan yag1yordu. Bunlann arasmda bana en fazla sata�anlar, bir süre õncesine degin benimki gibi basit �ler yap1p ekmeklerini beden emegiyle kazananlardi. Çar�1daki sira sira dükkânlann õnünden geçerken, kazara olmu� gibi, bir nalbur dükkânmdan üzerime su allyorlar­ d1; bir keresinde de birisi bana sopa firlatti. Bahk saticilanndan biri, ak saçh bir ihtiyar da yolumu keserek õfkeyle yüzüme bak­ ll, "Salagm teki oldugun için sana degil, babana ac1yorum," dedi. Tamd1klar benimle kar�1la�mca ürkek tavirlar tak1myorlar, utamyorlardi. Kimisi beni tuhaf bir adam, bir maskara olarak gõrüyor, kimisi ac1yor, kimisi de nasil davranacagm1 kestiremi­ yordu . Hele sonunculan anlamak bütün bütüne zordu. Bir gün Bol�oy Dvoryanski Caddesi'ne aç1lan ara sokaklardan birinden yürürken kar�1ma ans1zm Anyuta Blagovo ç1ku. I�e gidiyor­ dum, elimde iki uzun firça ile bir kova dolusu boya vardi. Beni tamymca Anyuta'mn yüzü k1pk1rmiz1 kesildi; elimi s1kmadan, sert, sinirden titreyen bir sesle, "Rica ederim, sokakta bana se­ lam vermeyin," dedi. "Cammz bõyle istiyormu� madem, istedi­ ginizi yapm, ama ne olur, yoluma ç1kmaym ! " Gõzlerinde ya�lar i�ild1yordu. Aruk Bol�oy Dvoryanski Caddesi'nde degil, banliyõ semti olan Makariha'da, dad1m Karpovna'nm evinde kahyordum. Da­ d1m iyi yürekli, ama ya�h, karamsar bir kadmdi. lçine her za­ man kõtü �eyler olacakm1� gibi bir his dogar, çogunlukla bü­ tün dü�lerden korkar, odasma giren balanlanm, e�ekanlanm bile kõtüye yorumlardi. Benim i�çi olmam ona gõre hiç de iyi olaylann habercisi de­ gildi. 79

Ba�1m sallayarak, üzüntüyle, "Yaktm talihsiz ba�m1, yak­ tm . . . " derdi. Otuz ya�larmda, kiz1l saçh, sert b1y1kh, iriyan, hantal bir adam olan evlathg1 kasap Prokofi'yle birlikte oturuyorlardi. Prokofi benimle evin dar giri�inde kar�ila�mca bir �ey sõyleme­ den sayg1yla geriye çekilir, sarho�ça, elinin be� parmag1m bir­ den �apkasmm siperine koyarak selam verirdi. A�am yemek­ lerini evde yerdi, odalanm1z1 ayiran tahta bõlmenin yanklann­ dan, onun kadeh kadeh votka yuvarlarken içini çektigini, bo­ gazm1 temizlemek için õksürdügünü i�itirdim. "Annecigim ! " diye seslenirdi alçak sesle. Evlathg1m deli gibi seven dad1m ise , "Ne var oglum? " diye kar�1hk verirdi. "Annecigim, sizin bütün isteklerinizin ba�1mm üstünde yeri var. Bu õlümlü dünyada son günlerinizde size s1kmu yüzü gõs­ termeyecegim, õlünce de masrafm1 kar�ilayip güzel bir tõrenle gõmecegim. Sõzüm sõz . . . " Her gün güne� dogmadan kalk1yor, erkenden de yauyor­ dum. Biz boyacilar çok fazla yemek yer, deliksiz bir uykuy­ la uyurduk; yalmz, nedense, geceleri yüregim küt küt auyor­ du . Arkada�lanmla hiç kavga etmezdim. Küfürlerin, yeminle­ rin, "gõzün ç1ksm" , "Allah belam versin" gibi sõzlerin bini bir parayd1, gene de güzel güzel geçinip gidiyorduk. Çocuklar be­ nim din yolundan sapm1� oldugumu samyorlar, bu yüzden õz babamm bile beni terk ettigini sõyleyerek bana �aka yollu ta­ k1hyorlardi. Ama hemen bunun pe�inden kendilerinin de Tan­ n'nm evine pek seyrek ugrad1klanm, aralarmda on yildlf gü­ nah ç1kartmaya gitmeyenlerin bulundugunu sõylüyorlardi . Ku�lar arasmda kargalar neyse, insanlar arasmda boyac1lar da oydu; õyleyse onlarm da din yolundan sapuklan gün gibi or­ tadaydi. Boyac1 arkada�lanm beni seviyor, sayg1da kusur etmiyorlar­ d1; içki, sigara kullanmay1�1mm, kimseye zaranm dokunma­ dan, kendi halimde ya�amamm ho�lanna gittigi ortadaydL Yal­ mz onlarla birlikte beziryag1 hlfsizhgma katilmad1g1m, i�veren­ lerden bah�i� istemeye yana�mad1g1m için bana biraz güceni80

yorlard1. I�verenlerden beziryag1, boya çalmak ah�ilagelmi� bir davram�u . bunu hlfs1zhktan bile saymazlard1; hele Turp gibi hak gõzeten bir adamm i�yerinden aynhrken yamnda her gün biraz bezir, biraz üstübeç gõtürmesi, dogrusu , tuhahma gidi­ yordu . Makariha'da kendi evi olan ya�h ba�h boyacilar bile bah­ �i� istemekten utanm1yorlard1; arkada�lann, cigeri be� para et­ mez birini, i�in ba�mda ya da bitiminde hep birden kutlayarak ondan birkaç kapik kopard1ktan sonra ezile büzüle te�ekkür et­ meleri çok üzücü, yüz kizaruc1 bir �eydi. l�inde çah�uklan kimselere kar�1 gõsterdikleri saray dalka­ vuklugu bana her zaman Shakespeare'in Polonius'unu amm­ satird1. Gõzleri havada gezen i� sahibi, "Samnm yagmur yagacak,"