Mahkeme Sicillerine Göre Osmanlı Klasik Dönemi Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim [Second ed.]
 9786054487448

Citation preview

Mahkeme Sicillerine Göre

O S M A N L I K L A S İK D Ö N E M İ

BURSA MEDRESELERİNDE EĞİTİM - ÖĞRETİM

Prof.Dr. Mefail HIZLI

r

-

*

İlim yolculuğumda büyük emeği geçen muhterem hocam Prof. Dr. Osman Çetin'e...

Prof. Dr. M efail HIZLI 1962 yılında Bursa'da doğdu. 1980'de Bursa İmam-Hatip Lisesi'ni, 1984'te de Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ni bitirdi. Aynı yıl, mezun olduğu fakülteye İslâm Kürumları Tarihi bilim dalında araştırma görevlisi olarak atandı. 1992'de doktor, 1995'te de doçent oldu. 2001 yılında da İslâm Tarihi Anabilim Dalı'nda profesörlüğe yükseltildi. 2000-2002 yılları arasında Türkmenistan'ın başkenti Aşkabat'ta Mahtumkulu Devlet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde dekan yardım cı­ lığı ve öğretim üyeliği görevlerini üstlendi. 2004-2007 yılları arasında Uludağ İlahiyat Fakültesi Dekan Yardımcılığı görevini yürüttü. Ü ç dö­ nem İslam Tarihi ve Sanatlan Bölüm Başkanlığını icra etti. Halen aynı fakültede öğretim üyeliği görevine devam etmektedir. Elinizdeki eserin dışmda yayınlanmış bazı kitapları: Osmanlı Klasik Dö­ neminde Bursa Medreseleri (1998), Mahkeme Sicillerine Göre Osmanlı Klasik Döneminde İlköğretim ve Bursa Sıbyan Mektepleri (1999), Bursa Vefeyatnameleri: Ravza-i Evliyi (M. Yurtseverde birlite, 2000), Metinlerle Osmanlı Türkçesi (2005), Osmanlı Bilim Tarihinin İlk Büyük Siması Molla Fenârî (2009).

Mahkeme Sicillerine Göre OSMANLI KLASİK DÖNEMİ

BURSA MEDRESELERİNDE EĞİTİM - ÖĞRETİM

Prof. Dr. Mefail HIZLI

ersi

Emin Yayınlan 117 Mahkeme Sicillerine Göre Osmanlı Klasik Dönemi BURSA MEDRESELERİNDE EĞİTİM-ÖĞRETİM Prof. Dr. Mefail HIZLI

Bu eserin basımı, Dr. Konuralp Başol Beyefendinin maddi katkılarıyla gerçekleştirilmiştir.

İkinci Baskı Bursa 2012

Kapak Resmi Tasarım Tashih Baskı

Türk-İslâm Eserleri Müzesi / Bursa Emin Yayınları Mefail HIZLI Stüdyo Star Ajans Matbaacılık Ltd. Şti Nilüfer Ticaret Merkezi 634. Sok. Bursa

EMİN YAYINLARI Fethiye Mah., Kırlangıç Sok. No:2 16140 Nilüfer / BURSA Tel: (0224) 242 28 98, Fax: (0224) 241 25 69 www.eminyayinlari.com

KÜTÜPHANE BİLGİ KARTI Cataloging-in-Publication Data (CİP) Mahkeme Sicillerine Göre Osmanlı Klasik Dönemi BURSA MEDRESELERİNDE EĞİTİM-ÖĞRETİM Prof. Dr. Mefail HIZLI 1. Din Eğitimi 2. Eğitim ISBN: 978-605-4487-44-8 Sertifika No: 21217

ÖNSÖZ İslâm tarihinin en önemli kuramlarından biri eğitimöğretim alanında yer alan medreselerdir. Bu kurumun Os­ manlIlar öncesinde ortaya çıktığı ve Selçuklular devrinde son derecede ciddi gelişmeler geçirdiği bilinmekle beraber, Os­ manlIlar zamanında, özellikle klasik dönemde ulaşılan başarı, gerçekten göz kamaştırıcıdır. Elinizdeki bu araştırma, Osman­ lIlar eliyle sağlanan bu gelişmeyi Bursa ölçeğinde gözler önü­ ne sermeyi amaçlamaktadır. Osmanlı medreseleri üzerinde yapılmış araştırmalar sa­ yısal bakımdan çok görünse de, medreselerin işleyişini ve eğitim-öğretim düzenini ele alan müstakil eserlere pek rastlanmamaktadır. Bu alanda hissedilen büyük boşluk sebebiyle, özellikle Osmanlılar'ın kuruluş ve yükseliş dönemlerindeki Bursa medreseleri, mahkeme sicillerine dayanarak incelen­ meye çalışılmıştır. Sicillerde yer alan kayıtların her biri, baş­ langıçtan XVI. yüzyıl sonuna, hatta daha sonrasına kadar tek tek okunmuş ve ortaya çıkan veriler doğrultusunda medrese­ lerin işleyişi konusunda geniş sayılabilecek bir değerlendirme yapılmıştır. Bu çalışma; "klasik dönem" olarak adlandırılan, OsmanlI­ lar7m yaklaşık ilk üç yüzyıllık zaman dilimini kapsamaktadır. "Beylik"ten "devlet"e geçiş süreci hep bu devre içinde gerçek­ leşmiştir. Bu dönemde devlet, her alanda müesseseleşerek tarihte eşine az rastlanan bir medeniyetin temsilcisi olmuştur.

6

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

XVI. yüzyılda üç kıtaya yayılan topraklarıyla önemli ve güçlü bir devlet olan Osmanlılar, bu başarıya, kurdukları ya da geliştirdikleri kurumlar sayesinde ulaşmışlardır. Osmanlı devlet bürokrasisinde en önemli müessese ilmiye teşkilâta ve en dikkat çeken İlmî kurumlar da medreseler idi. Devletin ihtiyaç duyduğu her sahada nitelikli insan yetiştiren medrese­ ler, devlet yönetiminde de aktif rol üstlenen kişilerin feyiz ve ilham aldıkları eğitim-öğretim kurumlan durumundaydı. Osmanlı klasik dönemindeki eğitim-öğretim sisteminin işleyişini ortaya koymaya çalışırken bizi yönlendirmede yar­ dıma olacak eser bulma sıkıntısı çektiğimizi itiraf etmeliyiz. Konuyla ilgili en önemli ve öncü araştırmalardan biri olan İsmail Hakkı Uzunçarşilı’msx “Osmanlı Devleti'nin İlmiye Teşkilâ­ tı" adlı eseri, medreselerin işleyişi mevzuundan ziyade, ilmi­ ye teşkilâta ve birimleri hakkında teorik bilgiler ihtiva eden kaynak bir çalışmadır. Bu dönemde medreselerde tedrisatın nasıl yapıldığı ve eğitim-öğretim mekanizmasının ne şekilde işlediği hususun­ da karanlık kalan bazı konuların aydınlatılmasının, mahkeme sicilleri sayesinde bir ölçüde mümkün olabileceği düşünce­ sinden hareketle yıprataa ancak zevkli bir çalışmanın içine girilmiştir. Sonuçta, mahkeme sicillerine yansıyan pratik pek çok örneği değerlendirerek bu sistemin işleyişi konusunda geniş bilgiler elde edilmiştir. XV. yüzyıl ortalarından itibaren tutulan kayıtları barındıran Bursa Mahkeme Sicilleri'nin bırak­ tığı boşluklar, Osmanlı kronikleri, biyografi kaynaklan ve diğer yazma eserlerle kapatılmaya çalışılmıştır. İlginizi çeke­ ceğini umduğumuz bu araştırma sayesinde, en azından Os­ manlI klasik dönemi eğitim-öğretiminin medreseler boyutu hakkında daha net bilgiler elde etmiş bulunuyoruz. Bu konunun araştınlması sırasında yalan ilgi ve destek­ lerini esirgemeyen muhterem hocam Prof.Dr. Osman Çetin'e minnettar olduğumu belirtmek isterim. Aynca mesai arkada­

İçindekiler

7

şım Prof.Dr. M. A sm Yediyıldız’a da çalışmaların her aşama­ sındaki katkıları için müteşekkirim. Kitabın ilk baskısını baştan sona okuyarak oldukça de­ ğerli eleştirilerde bulunan kıymetli hocam Yrd.Doç.Dr. Musta­ fa Öcal' a en kalbi teşekkürlerimi sunuyorum. Bu kitabm elinize ulaşmasmdaki destek sebebiyle hatır­ lanması gereken önemli isimlerden biri de saygıdeğer büyü­ ğüm Dr. Konuralp BaşoVdur. Bursa üp dünyasının seçkin kişi­ lerinden biri olup hem şehir halkı hem de özellikle Rumelili göçmenler tarafından yakînen taranan Sayın BaşoVa., eserin ikinci baskısına verdiği katkı için şükranlarımı arz ediyorum. On beş yıl önce ilk kez yayınlanan bu eserin içeriği bu baskıda da büyük ölçüde korunmuş ve ilk baskıda görülen bazı eksiklikler giderilmeye çalışılmışta. Osmanlı medrese yapısının, ilk başkentte nasıl pratiğe dönüştüğü konusunu merak edenler için bu araştırmalım yararlı olacağını ümid ediyorum. Prof. Dr. Mefail HIZLI Bursa -2012

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ..............................................................................................5 İÇİNDEKİLER................................................................................. 9 Tablolar ve Grafikler.................................................................... 13 Kısaltmalar.....................................................................................15 Bibliografya Kısaltmaları............................................................. 16 GİRİŞ...............................................................................................17 BİRİNCİ BÖLÜM MEDRESE A. OSMANLI ÖNCESİ "MEDRESE"YE KISA BİR BAKIŞ .25 B. FİZİKÎ YAPI.......................................................................... 27 1. Avlu.................................................................................... 28 2. Hücre /Oda........................................................................ 29 3. Dershane............................................................................ 32 4. Kütüphane......................................................................... 33 5. Diğer Müştemilât.............................................................. 36 C. MEDRESELERİN İNŞA VE TAMİRİ.......... ..................... 36 D. MEDRESELERİN DERECELERİ.......................................40 1. İlk Medreseler Dönemi..................................................... 41 2. Fatih Dönemi..................................................................... 42 3. Kanunî Dönemi................................................................. 44 E. BURSA'DA İHTİSAS MEDRESELERİ...............................53

10

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

İKİNCİ BÖLÜM MEDRESE KADROSU A. ÖĞRETİM ELEMANLARI.................................................. 57 1. Müderris................................................................................ 57 a. Anahatlarıyla İlmiye Teşkilâtının Osmanlı Bürokrasisindeki Yeri....................................................... 59 b. Nasıl Müderis Olunurdu?............................................... 61 c. Müderriste Aranan Nitelikler.......................................... 64 d. Müdderisliğe Atanma ve Aldıkları Yevmiyeler...........65 e. Müderrislerin Terfi ve Görev Süreleri............................71 f. Müderrislere Sağlanan imkânlar.....................................78 g. Müderrislerin Birden Fazla Görev Alabilmeleri..........82 h. Diğer Görevlere Geçebilmeleri.......................................83 i. Müderrislerin Görevden Aynlmaları.............................85 j. Müderrislerin Sosyo-Ekonomik Durumları.................. 88 k. İlk Dönem Osmanlı Müderrisleri ve Âlimleri Hakkında Genel Bir Değerlendirme...............................98 2. Muid.......................... ..................,....................................... 103 a. Bursa Medreselerinde Muid.......................................... 104 b. Muidin Tesbiti ve Aranılan Nitelikler.........................106 c. Muidlerin Görevi ve Yapükları Diğer Vazifeler........ 108 d. Muid-Müderris İlişkileri................................................ 110 e. Muidlerin Sosyo-Ekonomik Durumları.......................112 3. Şeyh........................................................................................114 B. İDÂRİ PERSONEL............................................................. 116 1. Mütevelli...............................................................................116 2. Nazır................................. 120 3. Noktacı................................................................................. 121 4. Diğer İdarî Görevliler.............................................. 122

İçindekiler

11

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ÖĞRENCİLER A. OSMANLI ÖNCESİNDE MEDRESE ÖĞRENCİLERİNE KISA BİR BAKIŞ...............................127 B. OSMANLI MEDRESELERİNDE ÖĞRENCİLER...........129 1. Öğrencilere Sağlanan İmkânlar........................................ 131 2. Öğrencilerin Tahsil Şekli ve Süresi................................... 138 3. Öğrencilere Tahsil Sırasında Görev Verilmesi...............141 4. Öğrencilerde Disiplinsiz Davranışlar ve Olaylar...........142 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ÖĞRETİM PROĞRAMLARI A. DERS PROGRAMLARI......................................... 151 1. Dersler ve Okunan Eserler................................................ 151 2. Felsefe ve Medreseler......................................................... 158 B. DERS VERME YÖNTEMİ.................................................... 163 C. MEDRESEDE TATİL................ 165 1. Haftalık Tatil.........................................................................165 2. Yıllık Tatil..............................................................................166 SONUÇ.........................................................................................171 KAYNAKLAR.............................................................................175 1. Arşiv Kaynakları...............................................................175 3. Makaleler............................................................................. 181

İçindekiler

13

TABLOLAR VE GRAFİKLER Tablo 1: Bursa medreselerinin hücre sayılan ve öğrenci toplamları..............................................................................31 Tablo 2: Fatih'in düzenlediği teşkilâta göre, medrese adlan, yevmiyeleri ve sınıflan........................................................ 43 Grafik 1: Lala Paşa Medresesi'nde yıllara göre verilen müderris yevmiyeleri...........................................................................47 Grafik 2: Molla Fenarî Medresesi'nde yıllara göre verilen müderris yevmiyeleri.......................................................... 48 Tablo 3: XVI. yüzyıl sonlarında Bursa medreselerinde verilen müderris yevmiyeleri.......................................................... 50 Tablo 4. XVI. yüzyılda mevcut Bursa medreseleri, bu medreselere verilen diğer isimler ve bulundukları çevre ile bugünkü durumları..................... 52 Tablo 5: XVI. yüzyılda müderrislik, kadılık ve müftülük arasındaki yatay geçişler......................................................84 Tablo 6: XVI. yüzyıl ortalarında müderris ve imam yevmiyeleriyle alınabilen koyun, sığır ve filori miktarlan........................... 92 Tablo 7: XVI. yüzyıl ortalarında müderris ve imamların aylık maaşlarıyla alınabilen koyun, sığır ve filori altım miktarlan...............................................................................93 Tablo 8: XVI. yüzyıl ortalarında verilen müderris ve imam maaşlannın günümüzdeki karşılıkları............................... 93 Tablo 9: Bursa medreselerinde muidler ve yevmiyeleri............105

14

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

Tablo 10: Fatih medreselerinde dereceler, dersler ve okunan kitaplar................................................................................. 152 Tablo 11: Taşköprülüzade Ahmed İsâmüddin b. Mustafa'nın okuttuğu dersler, eserler ve yılları gösteriri tablo............ 155 Tablo 12: XVI. yüzyılda Osmanlı medreselerinde okutulan nakli ilimler ve eserler..................................................................156 Tablo 13: XVI. yüzyılda Osmanlı medreselerinde okutulan aklî ilimler ve eserler....................................................... 157 Grafik 1: Lala Paşa Medresesi'nde yıllara göre verilen müderris yevmiyeleri........................................................................47 Grafik 2: Molla Fenarî Medresesi'nde yıllara göre verilen müderris yevmiyeleri....................................................... 48

KISALTMALAR age agm b. bk. bs. bt. c. çev. haz. Ktp. mad. Mh. nşr. öl. s. sad. sy. ts. TY. vb. vd. vr. Yay.

adı geçen eser adı geçen makâle/madde bin (oğlu) bakınız baskı binti (kızı) cilt çeviren hazırlayan Kütüphanesi maddesi Mahallesi neşreden/ler ölümü sayfa sadeleştiren sayı tarihsiz Türkçe Yazmalar ve benzeri ve devamı varak Yayınları

BİBLİOGRAFYA KISALTMALARI Âli Âşıkpaşazade

: Künhü'l-Ahbâr : Tevâxîh-i Âl-i Osmân (Âşıkpaşazade Tari­ hi) : Hadâiku'l-Hadâik fî Tekmileti'ş-Şakâik Atâî İkdu'l-Manzûm : el-IkduT-Manzûm fî Zikri Efâdili'r-Rûm İ.A. : İslâm Ansiklopedisi : Hadâiku'ş-Şakâik (Terceme-i Şakâik) Mecdî : Milli Tetebbular Mecmuası MTM O.M. : Osmanlı Müellifleri : Sicill-i Osmânî S.O. : eş-Şakâiku'n-Nu'mâniyye fî Ulemâi'dŞakâik Devleti'l-Osmâniyye TOEM : Târîh-i Osmânî Encümeni Mecmuası : Topkapı Sarayı Arşivi TSA : Târîh-i Silsile-i Ulemâ TSU : Vakıflar Dergisi V.D.

GİRİŞ Selçuklu devlet tecrübesine sahip Osmanlılar, 6 Nisan 1326 tarihinde Bursa'yı alarak devletin başkenti yapmış ve ardından ülkeyi ayakta tutmak için her alanda büyük hamle­ lere girişmişlerdir. Bunlar arasmda en önemlisi, bürokrasinin oluşması ve halka yönelik hizmetler verilmesinde birinci de­ recede etkili olan eğitim-öğretim kumrularının açılması ol­ muştur. Osmanlılar, fethettikleri her yerde, halkın dinî ve İlmî ih­ tiyaçlarına cevap verebilmek için cami, mektep ve medreseler inşa etmişlerdir. Bu sahada gerçekleştirilen atılıma, padişah ve yakınlarının yanısıra sosyo-ekonomik dummları müsait birçok kişi de katılmış, böylelikle Osmanlı topraklarında köy­ lere varmcaya kadar yüzlerce, hatta binlerce eğitim-öğretim müessesesi açılmıştır. Bundan nasibini fazlasıyla alan şehir­ lerden biri de Bursa olmuştur. Bizans döneminde Hisar'da sıkışıp kalan Bursa, fetihten kısa bir süre sonra oldukça genişlemiş ve Fatih devrinde ne­ redeyse günümüzün sınırlarına ulaşmıştır. Orhan Gazi'nin Bursa'da, Manastır adıyla yaptırdığı ilk medreseden sonra süratle çoğalan bu kurumlarm sayısı, XVI. yüzyıl sonunda 50'ye varmıştır. Bu yüzyılda Bursa, Anadolu'nun önemli ilim ve kültür merkezi olmasının yanında ticarî alanda da söz sa­ hibi bir şehri durumundaydı. Böylesi önemli özellikleri bulunan Bursa şehrinin eğitimöğretim müesseseleri üzerinde akademik anlamda yapılmış

18

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

araştırmalara pek rastlanmamaktadır. Mevcut çalışmalarm hemen hepsi, bilinen kaynaklar kullanılarak meydana geti­ rilmiş ve maalesef birtakım tekrarlardan ileri gidilememiştir. Bursa ile ilgili ne tür araştırma yapılırsa yapılsın, hangi açıdan yaklaşılırsa yaklaşılsın, hemen her bilginin bulunabileceği mahkeme sicilleri dikkate alınmadan yapılacak bir değerlen­ dirmenin eksik olması kaçınılmazdır. 1000'e yaklaşan defteriyle Bursa Mahkeme Sicilleri önemli bir kültür ve bilgi kaynağı durumundadır. Sözkonusu mah­ keme sicilleri, sadece Bursa için değil, sahip olduğu Fatih dev­ ri defterleriyle Osmanlı Devleti'nin ilk yüzyılları için de vaz­ geçilmez tarih malzemesi niteliğini taşır. 1990 yılı sonraların­ da Ankara'daki Millî Kütüphane'ye taşman Bursa Mahkeme Sicilleri, yerli ve yabancı birçok ilim adamının ilgisini çekmiş­ se de, bilinen en eski Osmanlı mahkeme siciUerinin bunlar olması sebebiyle, yine de yeteri derecede incelenemediği ve değerlendirilemediği kanaatindeyiz. Bursa'nm siyasî tarihi ve müesseseleri konusunda yapı­ lan araştırmalarda büyük bir eksikliğin varlığı inkâr edilemez. Araştırmamızın hedefi, Osmanlı ilmiye teşkilâtının önemli bir bölümünü oluşturan medreseler ve o kurumlarda görev alan müderrisler, öğrenciler ve ders programları etrafında yoğun­ laşan sis perdelerinin aralanmasını sağlamaktır. Gerçekten de bu konular hakkında bilinenler, maalesef aceleyle ve yetersiz dokümanlarla meydana getirilen teorik eserlerle sınırlı kalmış ve Uzunçarşılı'mn bu konuyla ilgili eserlerindeki bilgilerden öteye pek gidememiştir. Şu ana kadar medreselerin işleyişi, müderris, muid ve öğrencilerin durumları ile öğretim prog­ ramları konularında yapılan çalışmalarda, hemen hemen aynı bilgilerin tekrarlandığım görmek zor değildir. Sözünü ettiği­ miz boşluğun, eldeki vakfiyeler ve biyografi kaynaklarıyla doldurulması da pek mümkün görünmemektedir. Bu eksikli­ ğin büyük ölçüde giderilmesinde, belirtilen kaynakların de­

Giriş

19

ğerlendirme dışında bırakılmadan, özellikle mahkeme sicille­ rinin dikkatle taranmasını güvenilir bir yol olarak görüyoruz. Bu yöntemle daha sağlıklı ve doğru sonuçlara gidilebileceğine inanıyoruz. Osmanlılar'ın klasik dönemini oluşturan ve giderek bir yükselişin yaşandığı ilk üç asırla çalışmamızı sınırlandırdık. Bu sürecin incelenmesinin, bir müessesenin anlaşılabilmesin­ de yeterli olacağını düşünüyoruz. İlk aşamada Bursa medre­ selerini hedef alan bu araştırmaya başlarken, itiraf etmeliyiz ki, medreselerin işleyişi hakkında çok fazla bilgi bulunacağım sanmıyorduk. Fatih Sultan Mehmed devrinden başlayan ve XVI. yüzyıl sonuna uzanan süreçte Bursa'da tutulan 200'ü aşan mahkeme sicil defterinin incelenmesi gerekiyordu. Bu sicil taraması işi bittiğinde, bazı eksik noktalarm mevcut ol­ duğunu müşahede ettik. Bu açığı da daha sonraki XVII. yüz­ yıl defterleriyle kapatmaya çalıştık. Böylece toplamda 300'ü aşan defterin okunduğu bu çalışmalar, kesintisiz üç yıl devam etti. Bursa Arkeoloji Müzesi'nde olması hasebiyle rahat bir ortamda inceleyebildiğimiz mahkeme sicilleri, müze kütüp­ hanesinde saklanıyordu. Birçok yazma ve basma eserin de bulunduğu bu kütüphaneden azamî derecede istifade edil­ miştir. XVI. yüzyıl sonuna kadar mevcut olan mahkeme sicil defterlerindeki kayıtlar tek tek okunmuş ve konuyla ilgili belgeler hemen alınmıştır. Bu şekilde binlerce belge elde edilmiştir. Özellikle bu yüzyıldaki defterlerde, medreselerin fizikî tanımlamalarıyla ilgili bilgilerin olmaması, daha sonraki yüzyıl defterlerinin sondaj usulüyle taranmasını zorunlu kıl­ mıştır. XVI. yüzyılın ikinci yarısıyla alâkalı bilgilerin mevcut olabileceği düşünülerek XVII. yüzyılın ilk çeyreğine ait def­ terlerin büyük bir bölümü dikkatle taranmıştır. Bu metotla devam eden çalışmalar sonucunda ortaya çı­ kan veriler, belli bir sistem içinde ele alınmıştır. Mahkeme

20

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

sicillerindeki bilgiler bize, Bursa şehir merkezindeki medrese­ ler konusunda, şu ana kadar bilinen, bilinmeyen veya hatalı bilinenlerle ilgili, farklı bir yoruma gidilmeyecek nitelikte orijinal bilgiler sunduğu gibi, mevcut araştırmalar dikkate alındığında, medreselerin işleyişi ve eğitim-öğretimin nasıl yapıldığı hususunda da çok önemli bilgiler elde etmemize imkân sağlamıştır. Elimizdeki ham malzemeyi değerlendirir­ ken özellikle bazı sıkıntılar yaşadığımızı da belirtmeliyiz. Buna sebep, yaptığımız çalışmanın ilk defa bu şekilde ele alı­ nıyor olmasıydı. Zira bu çalışmanın ihtiva ettiği konularla ilgili özel bir araştırma yapılmamıştı. Medreselerin işleyişi ile ilgili, İsmail Hakkı Uzunçarşılı'ran "Osmanlı Devleti'nin İlmiye Teşkilâtı" adlı eserinin dışmda bir kaynak hemen hemen yok gibidir. M. Şehabettin Tekindağ'm "Medrese Dönemi" adlı makalesinde, Uzunçarşılı'mn verdiği bilgilerden öteye gidilmemiştir. Biyografi kaynaklan (Şakâik, Mecdî, Atââ, Sicill-i Osmânî ve Osmanlı Müellifleri vs.) müder­ rislerin hayatlarma yer verdiği için hemen tamamı gözden geçirilmiş ve önemli ipuçları elde edilmiştir. Ancak, bu kay­ naklarda verilen dağınık malumatla, medreselerin nasıl işle­ diğini öğrenmek mümkün olamamaktadır. Bu alandaki mev­ cut boşluk, mahkeme sicillerinden sağladığımız bilgilerle kapatılmaya çalışılmıştır. Bunlar dışmda, araştırma konumuza en yakın kabul edilebüecek iki eser, Cahid Baltacı (XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İstanbul, 1976) ve Mustafa Bilge'ye (İlk Osmanlı Medreseleri, İstanbul, 1984) aittir. Benzer muhtevalarla hazır­ ladıkları bu eserlerde yazarlar, bazı arşiv malzemeleri kul­ lanmışlarsa da, mahkeme sicillerine hiç başvurmamışlar, daha çok matbu eserlerden faydalanmışlardır. Bu iki eserde, med­ reselerin işleyişi hakkında bilgiler verilirken, daha çok biyog­ rafi kaynaklarına, biraz da arşiv belgelerine müracaat edilmiş ve özet bilgiler verilmiştir. Bununla birlikte, her iki eserin

Giriş

21

sonunda ekler kısmında verilen vakfiye fotokopileri ve ter­ cümeleri ile bazı kanunnamelerin son derece önemli olduğu­ nu belirtmeliyiz. Elinizdeki araştırma daha çok sicillerden elde edilen bil­ gilerin tasnifiyle meydana getirilmiştir. Ayrıca siciller vasıta­ sıyla şu ana kadar bilinmeyen bazı medreselerin varlığını ve bir kısmının da vakfiyelerini tesbit etme şansına ulaşılmıştır. Daha önceden yayınlanan ve bilinen vakfiyelere ilâveten bu vakfiye suretleri, Bursa medreseleri hakkında giderek geniş­ leyen bir vakfiye külliyatına ciddi bir katkı sayılabilir. Aslında medreselerin ne şekilde işlemesi gerektiği konu­ sunda genel bilgilere yer verilen vakfiyelerden yola çıkarak bu müesseselerin bir bütün halinde nasıl işlediğini anlamak mümkün değildir. Teorik olarak bir vakfın işleyişinde bu­ lunması gerekenlerin gösterildiği vakfiyelerdeki şartların pratikte ne kadar uygulanabildiğini tesbit etmek bir ölçüde mahkeme sicilleriyle mümkün hale gelebilmektedir. Mahke­ me sicillerine intikal eden ve yaşandığı kesinleşen pek çok kayıt dolayısıyla, medrese teşkilâtının pratik anlamda işleyi­ şini genel hatlanyla öğrenebiliyoruz. Araştırmamız dört ana bölümden oluşmaktadır. Birinci Bölüm'de, Bursa medreselerinin fizikî özellikleri, inşa ve ta­ mirleri, dereceleri ve ihtisas medreseleri incelenmiştir. İkinci Bölüm'de medresede görevli müderris, muid ve şeyhten olu­ şan öğretim elemanları ile medresenin İdarî personelinden meydana gelen medrese kadrosu ele alınmışta. Üçüncü Bö­ lüm, değişik yönleriyle araştırılan öğrencilerle ayrılmıştır. Dördüncü ve son bölümde ise, öğretim programları başlığı alfanda ders programları, ders verme yöntemleri ve tatil ko­ nusu işlenmiştir. Araştırmada ortaya çıkan neticeler Sonuç kısırımda değerlendirilmiştir.

22

Bursa Medreselerinde Eğüim-Öğretim

Bu çalışma, müteakip yüzyıllardaki gelişmelerin incele­ neceği diğer bir araşürmayla birlikte düşünüldüğünde, Os­ manlI Devleti'nin, altı yüzyıl devam eden eğitim-öğretim dü­ zeni ve politikasını daha iyi anlamak mümkün olabilecektir. Amacımız, böyle bir araştırmayı, yine mahkeme sicillerini esas alarak Bursa coğrafyasında XX. yüzyıl başlarına kadar devam ettirebilmektir.

b ir in c i b o l u m

MEDRESE

A. OSMANLI ÖNCESİ "MEDRESE"YE KISA BİR BAKIŞ "Medrese", "ders görülen ve öğretim yapılan yer" anlamın­ dadır. Arapça "de-ra-se" kökünden gelen bu kelimenin çoğulu "medaris"Ur1. Medreseler, günümüzün ilkokulları durumun­ daki sıbyan mekteplerinden sonra üst düzeyde tahsilin gö­ rüldüğü orta ve yüksek öğretim kuramları idi. İslâm dünyasında ilk medreseler, camilere, mescidlere bağlı, onların yarımda veya içinde öğretime ayrılmış özel yer­ lerdi. Zira İslâm dininin ve özellikle sünnî inançların yayıl­ maya başladığı ilk devirlerde, Kur'ân'la ilgili öğretim cami veya mescidlerde yapılıyordu. Zamanla gelişen İslâmî ilimle­ rin belli bir düzen içinde verilmesi gerekince2, ibadet yerleri

1 2

M u 'cem ü ’l-Vasît, I, 280; Şemseddin Sâmî, Kâm ûs-ı TürM, I-IV, 1313-14; Pakalm, M . Zeki, Osmanlı Tarih D eyim leri ve Terim leri Sözlüğü, II, 436. Nizamülmülk ile resmî olarak başlayan medrese inşa etme faaliyetlerinin iki önemli sebebi vardı. Birincisi, o sıralarda oldukça kuvvetlenen Bâtınî-Şiî propa­ gandasına engel olmak; diğeri ise, mescidlerin eğitim-öğretim faaliyetleri için yeterli olmaması ve ders programlanılın genişlemesi idi. Bu bağlamda, özellikle Kelâm vb. ilim dallanmn muhavere, münakaşa, karşılıklı tartışma ve atışmaya yol açması mescidlerde bulunması gereken sessizliği ve tazim prensiplerini al­ tüst ediyordu. Bu sebeple eğitim-öğretim, mescid ve camilerden bu iş için aynlmış özel yerlere nakledilmişti. Geniş bilgi için bk. Köprülü, M. Fuad, Türk Edebiyatı Tarihi, s. 183; Turan, Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm M ede­ niyeti, s. 2 5 7 ; Ahmed Çelebi, İslâm 'da Eğitim Ö ğretim Tarihi, s. 109; Kuran, Aptullah, Anadolu M ed reseleri, I, 6; Kafesoğlu, İbrahim, “Nizâm-ül-Mülk”, I.A ., IX , 3 3 2 ; Yurdaydm, H. Gazi, İslâm Tarihi D ersleri, s. 74; Demirel, Ömer, “Anadolu Selçuklu Devleti’nde Medreseler”, Cum huriyet Ü niversitesi F en E debiyat Fakültesi Sosyal B ilim ler Ensitüsü D ergisi, sy. 3, s. 25-27.

26

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

dışmda öğretim yapmak için ayrı binalar inşa edilmeye baş­ ladı3. Bu öğretim müesseselerinin ilk örneklerine X. yüzyılda önce Taberan'da, sonra Bağdat'ta rastlanmaktadır4. Ancak, İslâm âleminde medreseler alanında en önemli isim, şüphesiz, Selçuklu veziri Nizamülmülk'dür (öl. 1092). Nizamülmülk'ün Bağdat ve çevresinde kurduğu medreseler, her yönüyle örnek alınmak suretiyle İslâm coğrafyasının değişik yerlerinde ya­ pılmasına başlandı. Bu medreselerin yaygınlık kazandığı böl­ gelerden biri de Anadolu idi. Gerçekten de, medreselerin ge­ niş anlamda devlet eliyle kurulması, tahsilin parasız olması, öğrencilere burs bağlanması ve medrese teşkilâtının en küçük ayrıntılara kadar tesbiti Selçuklular'm eseridir5. Selçuklu Devleti'nden devraldığı askerî, İdarî, sosyal ve kültürel mirası iyi bir şekilde değerlendiren Osmanhlar, za­ manla genişleyen topraklarında yüzlerce Selçuklu tipi medre­ se açtalar67.Bunların ilki Orhan Gazi tarafından İznik'te7 kurul­ muştur8. Bina ve öğretim tarzı bakımından Selçuklu geleneği­ ni devam ettiren bu medrese9, Çelebi Sultan Mehmed devrinde (1413-1421) Bursa'da yaptırılan Sultaniye Medresesi'ne kadar

3 4 5

6

7

8 9

Tekindağ, Şehabettin, “Medrese Dönem”, Cum huriyet’in 50. Yılında İstanbul Ü niversitesi, s. 4. Tekindağ, agm, s. 4. Bk. Tekindağ, agm, s. 5; Makdisi, George, The R ise o f C olleges, s. 31-3 2 ; Kazı­ cı, Ziya, İslâm M üesseseleri Tarihi, s. 2 3 1 ; A. Çelebi, age, s. 301, 367; Hitti, Philip K ., Siyasi ve K ültürel İslâm Tarihi, n , 630; Zeydan, Corci, M edeniyyet-i İslâm iyye Tarihi, III, 396. Cahid Baltacı, yaptığı araştırma sonucu, tesbit ettiği Osmanlı medreselerinin 5 00 civarında olduğunu, OsmanlIlar’dan önce yapılmış olanlarla birlikte bu ra­ kamın 1000’e ulaşacağım belirtir. Bk. Baltacı, Cahid, XV-XVI. asırlarda Os­ manlI M ed reseleri, s. 19. Osmanlı Tarihi profesörü A rif Bey, ilk kurulan medresenin İzmit’te olduğunu, ancak İznik medresesinin diğerinden daha çok şöhret bulduğunu kaydeder. Bk. A rif Bey, “Devlet-i Osmaniye’nin Teessüsü ve Takarrürü Devrinde İlim ve Ule­ ma”, D ârulfünûn Edebiyat Fakültesi M ecm uası, s. 8. Şakâik, s. 8. Adıvar, A . Adnan, Osmanlı Türlerinde İlim , s. 16.

Medrese

27

Osmanlı medreselerinin en önemlilerinden biri olarak kalmış­ tır. Bursa'nın fethedilip devletin başkenti haline gelmesi, bir­ çok dinî, sosyal ve ticarî müessesenin inşasını zorunlu kılmış­ tı. İlk adım olarak Orhan Gazi, Hisar'a cami ile birlikte bir de medrese yaptırdı. İlk Osmanlı padişahları, devletin önde ge­ len şahsiyetleri ve diğer hayırseverlerin gayretleriyle Bur­ sa'da, XVI. yüzyıl sonuna kadar 50 civarmda medrese ve bu­ nun birkaç katı kadar da sıbyarı mektebi (muallimhane) açıldı. Devletin ilk dönemlerindeki bu hizmet yarışı, semeresini kısa sürede fazlasıyla vermiş ve bürokrasinin değişik kademele­ rinde görev alan dirayetli ve bilgili kişilerin yetişmesine im­ kân tanımıştır. B. FİZİKÎ YAPI Osmanlılar'm örnek aldıkları Anadolu Selçuklu medre­ selerinin, genel mekân düzeni açısından açık-avlulu ve kapalı-avlulu; iç mekân düzeni bakımından da, karşılıklı iki eyvan (tek-eksen) ve avlunun her cephesinin ortasmda yer alan birer eyvan (çapraz-eksen) tarzmda iki ayn grupta inşa edildiği bilinmektedir10. Açık-avlulu Anadolu medreselerinde, avlunun girişe karşı olan cephesinde, sağ ve solunda odaların yer aldığı bü­ yük bir eyvan mevcuttu. Bazen yanlarda da birer eyvan bulu­ nurdu. Önü revaklı küçük hücreler, öğrencilerin yatıp kalk­ malarına ve çalışmalarına mahsustu. Kapalı-avlulu medrese tipi ise, açık avlunun yerinde ço­ ğu zaman bir havuzu ihtiva eden kubbeli kısım ile ona bitişik oturma odaları ve dershaneden ibaretti. Anadolu'da açıkavlulu tipe örnek olarak Konya Sırçalı, Sivas ve Erzurum'daki Çifte Minareli medreseler; kapalı-avlulu (kubbeli) tipe örnek 10

Kuran, Aptullah, Anadolu M ed reseleri, I, 148.

28

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

olarak da, yine Konya'daki Karatay ile İnce Minareli medrese­ ler gösterilebilir11. Osmanlı devrinde Bursa başta olmak üzere, her şehirde medreseler, genellikle açtk-avlulu ve revaklı bir avlunun etrafında inşa edilmiş talebe odalarından ve bu avlunun bir tarafında ders okutmaya ayrılmış eyvan gibi önü açık veya kapalı büyük bir dershaneden meydana geliyordu12. Bursa medreseleri inşaat malzemesi yönüyle genel an­ lamda iki biçimde yapılmıştır. Manastır13, Muradiye14, Kasım Paşa15 vb. medreseler ahşap, Yıldırım16, Sultaniye17 vb. de kagir olarak inşa edilmiştir. Ayrıca, önce kâgir olarak bina edilmiş iken daha sonraları gerçekleştirilen tamir sırasında ahşap yapıya dönüştürülen Lala Şahin Paşa18 gibi medreselere de rastlanmaktadır. Bunlara ek olarak Bursa medreseleri arasın­ da, hücrelerinin bir bölümü ahşap, diğer bölümü ise kâgir olarak inşa edilenlere de tesadüf edilmektedir19. Bu genel bilgilerden sonra Bursa medreselerini temel ala­ rak, fizikî bölümler konusunda bilgi vermek istiyoruz. 1. Avlu Medreselerde göze çarpan önemli bölümlerden birisidir. Avlular, medresenin hücre sayısıyla orantılı olarak geniş bir alan kaplayabilmekteydi. Bursa medreseleri genelde açıkavlulu medrese modelinde inşa edilmişlerdir. Bunun tek is­

11 12 13 14 15 16 17 18 19

Yetkin, Suut Kemal, İslâm M im arisi, s. 175-176. Arseven, Celal E ., Türk Sanatı Tarihi, s. 448. C 10/310 135a. C 81/646 15a. B 5 8 /252 105b. C 6/3 0 4 16a. C 8 1 /646 15b. A 46 /5 2 191a, B 2 2 8 /4 5 6 65a. Meselâ, İsa B ey Medresesi’nin sekiz hücresinden altısı ahşap, ikisi ise kâgir olarak yapılmıştı. Bk. C 10/310 134a.

Medrese

29

tisnası Lala Şahin Paşa Medresesi'âh. Hudâvendigâr Medresesi ise, caminin üst katında yer almış olması ile farklılık arzeder. Avlulara, değişmez bir unsur olarak tam ortaya gelecek bir havuz, bazen bir şadırvan yerleştirilmektedir20. Ayrıca biriki ağacm medrese avlularında bulunduğu da görülmektedir. Avlulara kaldırım taşlarıyla21 düzgün bir satıh kazandınldığı ve bütün bunlarla medreseye iç mekân düzeni yönüyle güzel bir görüntü verildiğini de üâve etmek gerekir. 2. Hücre / Oda Hücreler, medreselerde öğrencilerle bazı görevlilerin kalmaları için inşa edilmiş odalardır. Talebeler, revakın arka­ sındaki küçük hücrelerde vâkıfın belirttiği şartlar doğrultu­ sunda kalmaktaydı. Selâtin medreselerinde, her hücrede bir öğrencinin kalması âdet haline gelmişti22. Gerçekten de Yıldı­ rım Medresesi'nde 20 hücre mevcut olup her odada bir kişi olmak üzere 20 öğrencinin kalması vakfiyede belirtilmişti23. Avlunun iki yanma dizilen ve genellikle sivri beşik to­ nozlu küçük mimarî mekânlardan ibaret olan hücrelerin iç duvarlarında dolap nişleri ve ocak yer alırdı. Kapıları daima avluya açılan hücrelerin medrese dışma bakan pencereleri küçük tutulmuş ve öğrencilerin dış dünyadan tecrit edilmesi sağlanmıştır. Kaldı ki, pek çok medrese hücresinin dışarıya açılan penceresi yoktur. Aydınlatma, avluya açılan pencere­ lerle temin edilmiştir. 1517'de mahkemeye intikal eden bir kayıttan, Veliyyüddinoğlu Ahmed Paşa Medresesi'nin baü cephe­ sindeki pencereleri önüne tahta perde çekilmesi sebebiyle hücrelerin ışıktan yeterince faydalanamadığını ve durumun 20

21 22 23

Meselâ bk. A 4/4 75a, C 6/304 16a. Medreselere su, künkler vasıtasıyla ya da su yollarından gelmekte idi. B u konuda mahkemelere intikal eden çok sayıda anla­ şılmazlıklar mevcuttur. Bk. A . 108/127 78a, 104b. Bk. B 2 2 8 /4 5 6 65a. Ayverdi, age, II, 95. C 1/53 6a.

30

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

halli için mütevellinin mahkemeye başvurduğunu öğreniyo­ ruz24. Medrese hücrelerinde, öğrencilerin rahat bir şekilde ba­ rınmasına uygun bazı eşyalarm bulunduğu anlaşılmaktadır. Mahkeme sicillerinde yer alan tamir kayıtları, medrese hücre­ lerinde, muhtemel giyim eşyalarının konulacağı dolapların25, yüklük ve minder tahtalarının26 bulunduğunu göstermektedir. Ayrıca hücrelere, ısınmak ve ihtiyaç duyulduğu zamanlarda kullanmak amacıyla ocakların konulduğu27 ve tabana döşenen tahtaların28 üzerine hasırların yerleştirildiği29 müşahede edil­ mektedir. Bunlara ek olarak siciller, hücrelerin sıvalı duvarları üze­ rine "kireç ile beyaz badana" yapıldığım30 ve hücre önlerinde kömür konulmasma uygun biçimde tahtadan imal edilmiş kömürlüklerin mevcut olduğunu haber vermektedir31. Bu nok­ tada, yine mahkeme sicillerinde yer alan vakıf muhasebe def­ terlerinden birinde rastladığımız bir kaydı, halkın medresele­ re karşı tavrım sergilemesi bakımından zikretmek istiyoruz. Hacı Mehmed Emin Efendi admda biri, Hacı İvaz Paşa Medresesz'nirt sadece kömür ihtiyacına harcanmak üzere bir para vak­ fı kurmuştu32. 24 25 26 27 28 29 30 31 32

A 21 /2 7 184b. C 10/310 121a, 133b. C 8 1/646 14b. B 5 8 /2 5 2 105b. C 8 1/646 15b. A 140/167 35a, A 6 9 /1 14a. B 5 8 /252 105b. C 6 /3 0 4 2b-3a. 1811 tarihli bu vakıf muhasebe kaydı, her ne kadar bizim incelemeye aldığımız dönemden iki yüzyıl sonrasına ait ise de, daha önceki devirlerin vakıf muhasebe defterlerinin tamamına sahip olamamamız, böyle bir vakfın daha önceleri de mevcut olmayacağı anlamma gelmez. Bu ve benzeri vakıf örneklerinin, özellikle X V I. yüzyıldan sonra vakıf muhasebe defterlerine geçmiş olması, bu vakıfların zayıflayan medrese vakıflarına destek sağlamak amacıyla kurulduğu ihtimalini akla getirmektedir. Sözkonusu medreseye tahsis edilen ve vakıf muhasebe defte­ rine, “Vakf-ı K öm ür-i M edrese-i H acı İvaz P a şa " adıyla kaydedilen vakıf için bk. A 2 08 11b.

Medrese

31

Bazı medrese vâkıfları, hazırladıkları vakfiyelerde hücre­ lerin nasıl kullanılacağını da belirtmişlerdi. "Akçelü Mahmud" adıyla taranan Hoca Mahmud b. Kemal el-Akhisârî, vakfiyesinde, kurduğu medresenin 12 oda ve bir dershaneden teşekkül et­ mesini, bu odalardan 10'unun talebelere, birinin bevvâba tah­ sis edilmesini ve son hücrenin de mahzen olarak kullanılma­ sını şart koşmuştu33. Bursa'daki bazı medreselerde, hücrelerden birinin muide ayrıldığım da ifade etmeliyiz34. Aşağıdaki tablo, XVI. yüzyılda Bursa medreselerinin hücre ve öğrenci sayılarım göstermektedir: H ücre

M edrese

M edreselerdeki

Toplam öğrenci

sayısı

sayısı

toplam oda sayısı

sayısı

5

1

5

5

7

4

28

29 16

8

2

16

9

1

9

9

10

9

90

93

11

3

33

32

12

6

72

71

13

1

13

Bilinmiyor

14

2

28

28

15

1

15

15

16

2

32

30

1

22

20

22 Bilinmeyen

17

-

-

Toplam

50

363

348

Tablo 1: Bursa medreselerinin hücre sayıları ve öğrenci toplamları

Görüldüğü gibi, Bursa medreselerinde 360'dan fazla hüc­ re vardır. Hücreleri belirlenmeyen medreselerle birlikte bu rakamın 450'yi aşacağım tahmin ediyoruz. Tablodaki toplam öğrenci sayılarıyla toplam oda mevcutları karşılaştırıldığında 33 34

A 67/73 197a. B 2 9 /2 2 2 73a.

32

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

bir dengenin varlığı gözlenmektedir. Ayrıca selâtin, yani pa­ dişahların yaptırdıkları medreseler dışındaki Bursa medrese­ lerinde de, genel olarak her hücrede bir öğrencinin yerleştiril­ diğini söylemek bu tablo sayesinde mümkün olabümektedir. 3. Dershane Medreselerde dershane olarak kullanılan ve genellikle avlunun güney kısmında, medresenin iki tarafındaki hücrele­ rin bitiminde yer alan ve yapıya bütünlük kazandıran büyük bir oda bulunmaktadır. Medrese dershanelerinin kıble yönünde genellikle bir mihrap bulunurdu35. Ders saatleri dışında ve namaz vakitle­ rinde dershaneler mescid olarak kullanılmışta. Bursa'da bazı hayırseverlerin, medrese mescidinde görev alan kişüer için vakıflar tahsis ettikleri anlaşılmaktadır36. Öte yandan, Molla Yegân Medresesi'nde müezzin ve kayyumunun görevlendiril­ diği, ancak görevlerini yerine getirmedikleri için başkalarma görev verildiğini öğreniyoruz3738. Ancak şunu hemen ilâve et­ mek gerekir ki, camüerin yanı başmda yer alan medreselerde namaz, dershanelerden ziyade camilerde kılınmaktaydı. Dershaneler çoğu zaman kubbeli olarak inşa edilmek­ teydi. Mahkeme sicilleri arasmda yer alan tamir kayıtları, medrese dershanelerinden bir kısmının "kiremid pûşîdeli ahşâb "3S, bazılarının da kurşunla39 örtüldüğünü açıkça göster­ mektedir. Ayrıca aynı kayıtlar, dershanelerde, değişen sayıda

35 36

37 38 39

Bk. B 2 8 8 /4 5 6 65a. A yrıca bk. Ünver, Süheyl, Fatih, K ülliyesi ve Zamanı İlim H ayatı, s. 24. Meselâ “K ara E yne Bey M edresesi dâhilinde ‘m inber-i M olla Yegân ’ dem ekle a rîf m erhum Y ûsufB â lî ibn C elâleddîn m escid-i şerifi” için vakıf tahsis edilmiş­ ti. B k .B 117/351 38b. B 14/194 60b, B 118/332 57a. C 6/3 0 4 2b. B 10/178 100b, C 8 1/646 15a.

Medrese

33

"tepe cam'ların ve pencerelerin bulunduğunu40, dershane kub­ beleri etrafında çoğu defa "mâle kiremid ve kireç ve horasan" kullanıldığını41, zeminlerine tuğla döşendiğini42* ve "dershane içinin heyaz sıva"y\aP sıvanıp badanalandığını haber vermek­ tedir. Fonksiyonları açısından düşünülürse, dershaneleri, tale­ belerin bazı dinî pratikleri gerçekleştirilebildikleri yerler ola­ rak da görmek mümkündür. Bilindiği üzere, müslümanlara farz olarak kılman günde beş vakit namaz, hemen her yerde eda edilebilirse de, Cuma namazı için bazı unsurların bir ara­ ya gelmesi gerekir. Bu noktadan hareketle, medrese talebeleri, Cuma namazlarım genelde medrese yakınındaki camilerde kılarken, meselâ Molla Yegân Medresesi'ne yerleştirilen bir minber ile Cuma namazının medresede kılmabilmesine im­ kân tanınmıştı44. Dershanelerde hangi eşyanın bulunduğunu tam olarak bilememekle birlikte, zemine hasır döşendiğini, öğrencilerin minderlerde oturduğunu, müderrise ait bir kürsü bulunabile­ ceğini tahmin etmek hiç de zor değildir. 4. Kütüphane Bursa'da bazı medreselerin kütüphanelere sahip olduk­ ları mahkeme sicillerinden kesin olarak öğrenilmektedir. Sicil­ lerin haber verdiği ilk medrese kütüphanesi Subaşı Eyne Bey Medresesi'ndeydi. Kütüphane, medresenin üst katında müsta­ kil bir oda olup45 içerden 15 basamaklı bir merdivenle çıkıl-

40

41 42 43 44 45

Hamza Bey M edresesinin dershanesinde “dört ad ed tepe cam ” mevcuttu. Bk. B 86/288 57a. B 5 8/252 105b. A 155/207 2a. B 5 8 /252 105b B 117/351 38b. Bk. B . 107/321 139a. Ayrıca bk. Ayverdi, age, 1,444; Erünsal, age, II, 7.

34

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

maktaydı46. Kütüphanede bulunan kitaplar, son zamanlarda Orhan Kütüphanesi'ne nakledilmiştir47. Günümüzde ise bu kütüphanenin eserleri "Bursa Yazma ve Eski Basma Eserler Kü­ tüphanesi" adıyla bilinen ve söz konusu medresenin restoras­ yonundan sonra vücut bulan binada muhafaza edilmektedir. Bursa medreseleri arasmda tesbit edilebilen diğer bir kü­ tüphane Muradiye Medresesi'ne aittir. 1551 tarihli bir kayıtta, "Şahikan Kağıd Emmi olan merhûm Mehmed Çelebi b. Bâlî, hâl-i hayâtında merhûm Alî Çelebi Efendi'ye, mütâla'a ve istifâdesiyçün vakf edüb merhûm Alî Çelebi, vefatından sonra mahrûse-i Bursa'da Muradiye Medresesi'nde müderris olan­ lara üslûb-i meşrûh üzre vakfeylediği..." Câmi'-i Sahîh-i Buhârî'den söz edildiğine bakılacak olursa, sözkonusu medrese bir kütüphaneye sahipti48. Bu hususu doğrulayacak başka bir kayıt da 1607 tarihli­ dir. Bu kayıt, Şeyhülislâm Mustafa Efendi'nin kütüphanesinde bulunan 62 adet vakıf kitabın Lutfullah Efendi tarafından medreseye vakfedilmesini ve kitaplara! medrese müderrisi tarafından teslim alınmasını anlatmaktadır49. Kütüphanesi bulunan diğer bir Bursa medresesi Kasım Paşa Medresesi idi. Vakıf muhasebe defterlerinden birinde, söz konusu medresenin evkafına ait harcamalar gösterilirken bir

46

47 48

49

"... m edrese-i m ezkûrenin fevkârıî kütübhânesinin... on beş kadem e kârgîr nerdübânı... ve nerdübân-ı m ezkûr üzerinde vâki'... tonoz k u b b e...” ifadesi bir tamir kaydında yer almaktadır. Bk. B 107/321 139a. 1682 tarihini taşıyan bu ve­ sika, medreseye kütüphanenin, söz konusu tarihten çok daha önce ve muhteme­ len, ikinci banisi sayılan Hüseyin A ğa’nın medreseyi yeniden inşası ile birlikte yapıldığına işaret etmektedir. Kepecioğlu, age, II, 2689. Eser sayısı hakkında elimizde bir bilgi yoktur. A 47/51 45b. Bu hadis kitabı, "Dımaşkî kağıd-ı tâmmına ta'lik hatla yazılm ış beş yüz ad ed evrâkı m üştem il ve taşrası siyah ve içerusini burm a cild ile m ü celled b i’t-tamâm m uhaşşâ olunm uş enfes kütüb... ” idi. Bk. B 2 6 /217 129a.

Medrese

35

"hâfız-ı kütüb"ün zikredilmesi50, medresede bir kütüphanenin varlığına açıkça işaret eder51. Müftî Ahmed Paşa, kurduğu medreseye kitaplarım da vakfetmiş ve bir kütüphane kurulmasma imkân tanımıştır52. Medrese kütüphanesinde bir de "hâfız-ı kütüV'ün görevlendi­ rildiğini, 1560 tarihli vakıf muhasebe defterlerinden öğreniyo­ ruz5354. Öte yandan, Müftî Ahmed Paşa'nm Ulucami'de de vakıf kitaplarının bulunduğunu görüyoruz. 1524 yılında sicillere geçirilen bu kaydm bir bölümünde şöyle denilmektedir: ''...Bursa’da Câmi'-i Kebîr'de merhûm Mevlânâ Müftî Ahmed Paşa vaz' etdiği vakıf kitâbların hıfzı ve hirâseti hidmetinde olan Lutfu'llâh fevt olub yeri mahlûl olıcak... Mevlânâ Şücâ' b. Mustafâ ta'yîn olundu ki, ba'de'l-yevm câmi'-i mezbûrda vâki' olan kütübün muhâfazası hidmetinde olub ber-muceb-i vakfiyye cihet-i mu'ayyenesini mütevelliden alub vech-i ma'îşetine sarf ede... "5i Bütün bunlara ek olarak Molla Yegân'm 1460-61 tarihli vakfiyeyle mescidine 2.900 kitap vakfederek bir kütüphane kurduğunu55, Çelebi Mehmed devri Anadolu Beylerbeyi ve kubbealtı veziri olan56 Umur Bey'in yapürdığı camide, değişik tarihlerde düzenlenen vakfiyelerle yaklaşık 300 kitaptan olu­ şan bir kütüphaneyi tesis ettiğini57belirtmemiz gerekir.

50 51

52 53 54 55 56 57

Bk. A 82/96 43b. B u medrese kütüphanesini haber veren başka kaynaklar da vardır. Bk. İstanbul Vakıfları Tahrir D efteri, s. 4 3 1 -4 3 2 ; Başbakanlık Arşivi, Ruus 1, s. 145, Ruus 80, s. 4 4 6 ; Mâliyeden Müdevver 626, s. 174; Başbakanlık Arşivi, Süleymaniye no: 2 8 6 4 ’den Erünsal, age, s. 42 (dipnot no 218). M ecdî, s. 197 (derkenar). Bk. A 82/96 45b, A 83/97 48a. A 35/35 339a. A 156/208 24a. Uzunçarşılı, î. Hakkı, Osmanlı Tarihi, I, 575-576. Geniş bilgi için bk. Yüksel, Murat, “Kara Timurtaşoğlu Umur B ey ’in Bursa’da Vakfettiği Kitaplar ve V akıf Kayıtlan”, Türk D ünyası Araştırm aları, X X X I , s.

36

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

Bursa medreselerinde bunlar dışında herhangi bir kü­ tüphanenin mevcut olup olmadığı -şimdilik- bilinmemekte­ dir. Ancak, basit anlamda medreselerde kütüphane veya ki­ tap dolaplarının olabileceği ihtimalini de göz ardı etmemeli­ yiz. Zira medreselerde, eğitim-öğretimin önemli bir unsurunu kitapların oluşturduğu bilenen bir gerçektir. 5. Diğer Müştemilât Medreselerde ilk göze çarpan fizikî unsurlar, yukarıdan beri anlatmaya çalıştığımız, avlu, hücreler, dershane ve bazen kütüphanelerdir. Bunun dışında, medreselerde bulunanların rahatı ve ihtiyaçları için başka bölümlerin de yer aldığı gö­ rülmektedir. Medrese halkının ihtiyaç duyduğu hemen her ünite bi­ nada bulunuyordu. Tuvaletler, bazen medresenin dâhilinde58, bazen de dışında bulunuyordu59. Çamaşırhane60 ve matbah61 medreselerin genellikle dışında inşa edilmekteydi. Ayrıca medreselere çeşme de yaptırılıyordu62. Medrese kurucuları, bazen medreselerinin hemen yanı başındaki hazirelere defne­ diliyorlardı63. C. MEDRESELERİN İNŞA VE TAMİRİ Bursa medreselerini, ilk yapıldıkları sırada medrese ama­ cıyla inşa edilmesi ya da zaviye iken medreseye çevrilmesi yönüyle ikiye ayırmak mümkündür. XTV-XVI. yüzyıllarda, Bursa'da inşa edilen 50 medresenin sadece birkaçı (Leysiye, Ali

58 59 60 61 62 63

143; Ayverdi, age, II, 339-340; Erünsal, age, II, 9 -11; Çavdar, Tuba, “Bursa Kü­ tüphaneleri”, K ütüphanecilik D ergisi, sy. 2, s. 103-105. C 10/310 135a, C 6/304 16a. B 2 2 8 /4 5 6 65a, C 10/310 120b. B 22 8 /4 5 6 65a, B 86/288 57b, C 6/304 16a. A 143/170 75a, C 10/310 120b. A 58/63 55a, C 10/310 120b. Meselâ, Veliyyüddinoğlu Ahmed Paşa, Muradiye’de kurduğu medresesine "m uttasıl” olan türbesinde medfundur. Bk. Baldırzade, Vefeyatnam e, vr. 51a.

Medrese

37

Paşa, Cafer Çelebi, Fenarî Ahmed Paşa) zaviye iken medreseye dönüştürülmüştür. Bunlar içinde Leysiye Medresesi, XVI. yüz­ yıl boyunca Leys Tekyesi64 ya da kısaca Tekye Medresesi65, Ali Paşa Medresesi de benzer bir şekilde Ali Paşa Tekyesi66 adıyla anılmışlardır. Seyyid Usul, Buhara'dan Bursa'ya geldiğinde, günümüzde medfun bulunduğu yerde bir zaviye yaptırmıştı. Zamanla zaviye tamamen harap olduğu için Peri Peyker Cafer Çelebi, binaya birkaç hücre daha ilâve ederek binanın medrese olarak hizmet vermesini sağlamıştı67. M. Şemseddin Ulusoy'vm ifade ettiği üzere, Bursa'da pek çok zaviye zaman içinde med­ reseye tahvil edilmişti68. Medreseler, kurcusuna ait yerlerde inşa edildiği gibi, Esediye Medresesi örneğinde olduğu şekilde69, başka bir kişiye veya vakfa ait yerde de bina edilebilmekteydi. Bu durumda, "mukâta'a-i zemîn-i medrese" adıyla medrese vakfı tarafından ilgili kişi ya da vakfa ödeme yapılmaktaydı. Medreselerin kuruluşu sırasmda acaba hangi bürokratik yok takip edilmekteydi? Şimdi bu soruyu cevaplamaya çalışa­ lım. Medrese yaptırmayı düşünen bir kişi, şehrin mimarbaşı ve ustalarının izin ve yardımlarıyla, sahibi olduğu mülkü üzerinde gerekli müştemilâü ihtiva eden bir bina inşa ettirir. Sonra bu medresenin her türlü masrafım karşılayacak ve lü­ zumu halinde bakım ve onaranlarını yapacak miktarda gelir getiren vakıf kaynaklarım tesbit eder. Ardından mahkemeye (;meclis-i şerif) gelerek kadı veya naib, kâtipler ve diğer görevli­ ler ile şahitler huzurunda, vakıf yapmak istediğim ve bir kişi­ yi de mütevelli atadığım ifade eder. Soma da, yaptırdığı med­ 64 65 66 67 68 69

A 122/144 92a. A 113/132 248b. A 141/168 232a. Ulusoy, M . Şemseddin, Yâdigâr-ı Şem sî, s. 264. Ulusoy, age, s. 315. Bk. A 64 /6 9 99b.

38

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

resenin fizikî özelliklerini belirterek medrese görevlileri ile talebelere ne kadar yevmiye verileceğini beyan eder. Ayrıca medreseye hangi yerleri vakfettiğini, gelirlerinin ne kadar olduğunu, nerelere harcama yapılacağını ve nasıl idare edile­ ceğini anlattıktan sonra vakfiyesinin tescil edilmesini ister. Tescil edilen vakfiyenin bir sureti vâkıfa, bir sureti "sicill-i mahfuz"& (mahkeme siciline), bir sureti de "evkaf defteri"ne işlenmek üzere İstanbul'a gönderilirdi70. Medreselerin bakım ve onarmaları sırasmda da izlenmesi gereken bir prosedürün olduğu görülmektedir. Buna göre, tamire ciddi şekilde ihtiyaç duyulan medresenin mütevellisi, bazen müderris ve "sair mürtezika"sı mahkemeye gelerek medreselerinin "müşahede olunmasını" talep ederlerdi. Mah­ keme bunun üzerine, naib veya diğer bir görevlinin yanısıra "hassa mi'mârlar" ve "ehl-i hibre üstadlar" ile bina işlerinden anlayan "bî-garaz müslümanlar"dan oluşan bir heyete görev vermekteydi. Bu heyet, tamir görecek olan medreseye gelerek binanın hangi yerlerinin onanma muhtaç olduğunu, ne tür malzemelerin kullanılacağını, malzeme miktarı ve fiyatlarını, ne kadar usta, neccar, ırgat vs. ile yapılacağım, bunların top­ lam ücretlerini ve tamiratın genel giderlerini içeren bir rapor hazırlayarak mahkemenin görüşüne sunardı. Ancak bu rapor doğrultusunda mahkeme tamire izin vermekteydi71. Medreselerin tamirinden ziyade, tamir sırasmda onların "rakabe" olması büyük problemlere yol açıyordu. Vakıflarda bakım ve onarım için yeterli paranın olmaması sebebiyle bir mütevelli medresesinin tamiri hakkında izin alırsa, medrese 70

71

Örnek vakfiyeler için bk. A 67/73 197a, A 66/72 117b, B 29/222 91b-92a, A 43 /4 9 62b-63a. A yrıca medreselerin inşasında XV III. yüzyılda takip edilen bü­ rokratik yol konusunda geniş bilgi için bk. Özdemir, Rifat, “Ankara’da Eğitim ve Öğretim (1 7 8 5 -1 8 4 0 )”, F ıra t Ü niversitesi D ergisi Sosyal B ilim ler, c. 2, sy. 2, s. 162-167. Tamir prosedürünün nasıl işlediği konusunda örnek için bk. A . 108/127 167a, A 144/172 249b, A 43 /49 10a, A 67/73 35a, A 145/173 127a, A 46/52 162a. Ayrı­ ca bk. Özdemir, agm, s. 168-169.

Medrese

39

personelinin ücretlerini belli bir süre ödemiyor72 ve biriken miktarı onarım için harcıyordu. Bu usule "medresenin / vakfın rakabe edilmesi" adı verilmekteydi73. Bu noktada, medresenin bakım ve onarmaları (imareti), diğer masraflardan ve ödeme­ lerden önce dikkate almıyordu74. Rakabe sırasmda, tamir miktarı para tedarik edilince söz konusu rakabe "feth" edilerek vakıf normal düzenine giriyor­ du75. Ancak rakabe edilen dönem boyunca medrese personeli ile talebelerin alacakları daha sonra ödenmekteydi76. Öte yandan, acil tamir gerektiği, fakat medrese vakfının yeterli imkâna sahip olamadığı durumlarda, meseleye çok değişik çözüm yolları bulunduğuna dair elimizde mahkeme kayıtları vardır. Meselâ, Hoca Emircan Darülkurrâsı' nm 1591'de acilen tamir edilmesi gerekmiş, ancak vakıf gereken tahsisata sahip olmadığı gibi, 12.656 akçelik büyük bir borcun altına girmişti. Darülkurrâ şeyhi ve vakfın mütevellisi, mah­ kemeye yaptıkları ortak teklifte, vâkıfın aym yerde bulunan kurşun örtülü türbesinin kurşununun sökülüp darülkurrâya örtülmesinin ve artakalan kurşunun satılarak vakfın borçtan kurtulmasının uygun olacağım, türbe üzerinin ise tuğla ile örtülmesinin kâfi geleceğini ifade etmişlerdi. Bunun üzerine mahkeme bir heyet göndererek keşif yaptırmış, yapılan araş­

72 73

74

75 76

Müderrise ve talebeye rakabe sırasmda alacaklarının verilmemesi konusunda örnek için bk. A 67/73 22b. Tamir sırasmda medresenin rakabe edilmesi konusunda bazı örnekler için bk. A 43 /4 9 12a, A 67/73 22b,35a, A 145/173 127a, A 46 /5 2 162a,191a, B 10/178 100b. Bu konuda çıkan tartışmalar sebebiyle sicillere 1587’e geçirilen bir fetvada şöyle denilmektedir: “Zeyd-i m üderris ma ‘z ûl oldukda, m edrese m ahsûlünün bir m ikdârı sen ev i olm ak ile almamış olsa, h a lef olan A m r-i m üderris zamâm nda ba'zı dükkânlar yıkılub ta'm îre h a re edüb Z eyd ’e verm em eğe ş e r ‘an kâdir olur m u? deyu istiftâ olundukda, A m r zam âm nda hâsıl olan, ta ‘m ire kifâyet etm ediği takdirce, im âret şâ ir m esârifden m ukaddem dir, deyu cevâb buyurulub... ” Bk. A. 145/173 127a. A 43 /4 9 12a. A 67/73 22b.

40

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

tırma neticesinde heyet, şeyh ile mütevellinin tekliflerinin uygun görüldüğünü bildirmişti77. Bu tür örnekler, Osmanlı eserlerinin yüzyıllar boyu nasıl ayakta kalarak günümüze ulaştıklarım açıklamaya yeterlidir. Daha sonra geniş olarak ele alınacaksa da, bu konuda son bir-iki noktanın belirtilmesi yerinde olacaktır. Medresele­ rin bakım ve onarmaları sırasında "rakabe" adı verilen uygu­ lamanın aylarca78, hatta yıllarca79 sürebildiği müşahede edil­ mektedir. Vakfın tamir sırasında, eğer kâfi miktarda hâsılatı var ise rakabeye ihtiyaç hissedilmezdi. Rakabe sırasında biri­ ken rakam tamire yettiği andan itibaren rakabe "feth" olunur ve normal düzene geçilirdi80. Bir anlamda rakabe, vakıf gider­ lerinin asgari düzeye indirilmesi demektir. Bu durumlarda vakıf "mürtezika"sırım, mutad yevmiyeleri ödenmese bile, bazı acil ihtiyaçları karşılanmakta ve alacakları rakabe sonra­ sında verilmekteydi. D. MEDRESELERİN DERECELERİ Osmanlı medreselerini klasik dönem itibariyle, dereceleri yönünden üç zaman dilimine ayırmak mümkün görünmek­ tedir. Birincisi, derecelendirmenin nasıl bir sisteme oturtuldu­ ğu bilinmeyen ve Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan II. Murad devrinin sonuna kadar süren "İlk Medreseler Dönemi", İkincisi, yönetimde olduğu gibi öğretim kurumlannda da gerçekleştirdiği düzenlemelerle çığır açan "Fatih dönemi",

77 78 79 80

B A A A

10/178 100b. Benzer bir örnek için bk. A 144/172 249b. 61 m 22b. 67/73 35a, A 46 /5 2 191a. 43 /4 9 12a.

Medrese

41

Üçüncüsü ise kurduğu medreselerle medrese düzenine yeni bir çerçeve kazandıran ve Osmanlılar'da bu sistemi zir­ veye oturtan "Kanunî dönemi". Bu üç dönem hakkında bazı bilgiler vermek ve medrese­ lerin nasıl derecelendirildiğini göstermek istiyoruz. Ancak hemen ifade etmek gerekir ki, vereceğimiz bu bilgiler, bazı kanunnameler ve kaynakların bildirdikleridir. Derecelendir­ me konusunda bütün medreseleri kapsayan bir yolun takip edilmediğini, Fatih ve Kanum'nin yaptığı düzenlemelerin genel anlamda kendi medreselerinde ve selâtin medreselerin­ de uygulandığım düşünüyoruz. Bir başka deyişle, bu iki pa­ dişahın getirdiği derecelendirme konusunun daha çok İstan­ bul'daki Fatih ve Süleymaniye medreseleri için geçerli oldu­ ğunu, ancak Anadolu'daki diğer medreseler için pratikte ger­ çekleşmediğini anlıyoruz. Bursa ve diğer Osmanlı şehirlerin­ de bulunan selâtin medreselerinin belli bir seviyeden aşağı inmediklerini ve bu medreselerin genellikle yüksek derecede öğretim verdiklerini daha sonra geniş olarak inceleyeceğiz. 1. İlk Medreseler Dönemi Bursa'nm fethinin (1326) hemen ardından, öncülüğünü padişahların yaptığı birçok medrese inşa edildi. Bu medrese­ lerde görev verüen müderrislerin ne kadar yevmiye aldıkları­ nı bilemiyoruz. Ayrıca medreselerin belli bir derecelendirme­ ye tâbi tutulup tutulmadığına dair kesin bilgilere de sahip değiliz. Ancak Osmanlı padişahlarının yaptırdıkları medrese­ ler, devletin diğer ileri gelenleri ile zenginlerin inşa ettirdikle­ rinden derece yönüyle her zaman daha yüksek idi. Bu durum sonraki dönemlerde de geçerliliğini sürdürmüştür. Padişah­ lar, kurdukları medreselerde görev alan müderrislere, diğer medrese müderrislerinden daha çok ücret takdir ettikleri için bu medreseler daha yüksek sayılıyorlardı.

42

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

Osmanlılar, hangi şehri başkenti yapmışlarsa o şehrin medreseleri, diğer şehirlerle göre farklılık arzediyordu. İznik başkent iken buradaki Orhan Gazi Medresesi81, Bursa başkent olunca Bursa medreseleri ve özellikle Sultaniye Medresesi, Edir­ ne başkent haline gelince de burarım medreseleri en yüksek seviyede kabul edilmişti82. Medreselerin sayışırım artması, onların belli bir sistem dâhilinde ele alınmasını zorunlu hâle getirmişti. OsmanlIlar­ da -ayrıntılarını bilemediğimiz- ilk medrese teşkilâtının II. Murad devrinde (1421-1451) oluşturulduğu bildirilmektedir83. Tekindağ, bu ilk dönem Osmanlı medreselerinin Telvîh, Miftah, Hâşiye-i Tecrîd okunan84 medreseler olarak üçe ayrıldı­ ğım, bunların dışmda Sarf ve Nahiv okutan medreselerin bu­ lunduğunu ileri sürmektedir85. Fatih' in, İstanbul'un fethinden hemen sonra "Sahn-ı Se­ man" adıyla şöhret bulan medreseleri kurmasıyla Osmanlı medreselerinde yeni bir dönem başlamış oldu. 2. Fatih Dönemi Vakfiyesinde "Medaris-i Semâniye" denilen Sahn-ı Seman medreseleri açıldığında, Osmanlı sınırları içinde kalan medre­ seler teorik planda yeni bir statü kazandı. Bu dönemde med­ reseler, genel anlamda beş kategoriye ayrıldı86. Bu medresele­ ri ve müderris yevmiyelerini bir tablo halinde şöyle gösterebi­ liriz:

81 82 83 84 85 86

Bilge, age, s. 67-68. Tekindağ, agm, s. 11-12; Uzunçarşılı, Osmanlı D evleti ’nin İlm iye Teşkilâtı, s. 2-3. Tekindağ, agm, s. 12; Uzunçarşılı, age, s. 2. Medreselerde okunan bu eserle ilgili bilgi “Öğretim Programlan” kısmında verilmiştir. Tekindağ, agm, s. 12. Uzunçarşılı, age, s. 11.

Medrese M üderris yevm iyesi

Genel olarak sınıfları

Hâşiye-i Tecrid

M edresenin adı

20-25 akçe

Hâriç

Miftah

30-35 akçe

Hâriç

Kırklı

40 akçe

Hâriç

Dâhil

50 akçe

Dâhil

Sahn-ı Seman

60 akçe

Dâhil

43

Tablo 2: Fatih'in düzenlediği teşkilâta göre, medrese adlan, yev­ miyeleri ve sınıfları Fatih döneminde medreselerin genelde Hâriç ve Dâhil olarak ikiye ayrıldığım görmekteyiz. Sıralamada, alt seviye­ deki medreselerin oluşturduğu Hâriç kısmında, öğrencilere temel bilgiler ile Arapça öğretiliyordu. Genellikle taşradaki medreseler bu kategoriye girmekteydi. Kırklı medreselerin üstündeki Dâhil ve Sahn-ı Seman medreseleri Dâhil sınıfında kabul edilmekteydi. Bu medreseler, padişah, şehzade veya padişah hanımlarının yaptırmış olduğu medreseler idi87. Medrese programlarının her ne kadar Fatih devrinde Mahmud Paşa, Ali Kuşçu88 ve Molla Hüsrev'den89 oluşan bir heyet tarafından tertip edildiği bazı kaynaklarda yer alıyorsa da bu hususa dair ciddi şüpheler bulunmaktadır. Ayrıca böy­ le bir komisyon oluşturulmuşsa, bunlar tarafından medresele­ re ilişkin nasıl bir düzenleme yapıldığı hakkında da herhangi bir bilgiye ulaşılamamaktadır. Bununla birlikte, Fatih'in kur­ duğu ve geliştirdiği medrese sisteminin, aym şekliyle II. Bayezid ve Yavuz Sultan Selim dönemlerinde de sürdüğü bi­ linmektedir.

87 88 89

İnalcık, Halil, The Ottoman Em pire, The C lassical A g e: 1300-1600, s. 168-169. Ayrıca bk. Dursun, Davut, Osmanlı D evletinde Siyaset ve D in, s. 398. Âlî, K ü n h ü ’l-Â hbâr, vr. 86b; Uzunçarşılı, age, s. 7; Ayvansarâyî, H adîkatü’lCevâm i, I, 248. İlm iye Salnam esi, s. 328 vd.

44

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

3. Kanunî Dönemi Fatih'in teşkilâtlandırdığı medreseler, İlahiyat, İslâm Hu­ kuku ve Arap Edebiyatı ağırlıklı dersleri ihtiva etmekteydi. Müsbet ilimlerin eksikliğini hisseden ve özellikle ordunun tabip, cerrah ve mühendis ihtiyacım göz önünde tutan Kanunî Sultan Süleyman, 1550-1557 yılları arasmda kendi adıyla ara­ lan medreseleri kurarak Osmanlı medrese sistemine yeni bir çerçeve kazandırmıştır90. Kanunî Süleyman, İstanbul'daki camisinin yaranda dört medrese, bir darülhadis ve bir tap medresesi ile darüşşifa, imaret ve diğer birimleriyle bir külliye tesis etmiştir91. Darülhadis, mevcut medreseler içinde en yüksek seviyede kabul edilmiştir92. Fatih'in kurduğu Sahn-ı Seman medresesi, öğretim düzeyi yönüyle Darülhadis medresesinin altında yer almışta. Kanunî döneminde, Fatih'in tesbit ettiği medrese dü­ zeninin asıl olarak aynen devam ettiği görülmektedir. Küçük bir değişiklikle Kanunî'nin, medreseleri yedi kategoriye ayır­ dığına şahit oluyoruz. Bu medreseler, aşağıdan yukarıya doğ­ ru şöyle sıralanmıştır93: 1. İbtidâ-i Hâriç 2. Hareket-i Hâriç 3. İbtidâ-i Dâhil 4. Hareket-i Dâhil 5. Mûsila-i Sahn (Tetimme) ve Mûsıla-i Süleymaniye 90 91

92 93

Tekindağ, agm, s. 16; Uzunçarşılı, age, s. 33. Bk. Süleym aniye Vakfiyesi (nşr. Kemal E . Kürkçüoğlu), s. 83-84. A yrıca bk. Ahmed Cevdet Paşa, age, 1,89; Tekindağ, agm, s. 16; Uzunçarşılı, age, s. 34; Ünver, A . Süheyl, “Süleymaniye Külliyesi’nde Dâruşşifâ, Tıp Medresesi ve DâruPakâkire Dâir, V .D ., sy. 2, s. 195 vd; (Kansu), Nafi Atuf, Türkiye M a a rif Tarihi, s. 18-19. Uzunçanlı, age, s. 34. Unat, Faik Reşit, Türkiye Eğitim Sistem inin G elişm esine T arihi B ir Bakış, s. 4.

Medrese

45

6. Sahn-ı Seman ve Sahn-ı Süleymaniye 7. Darülhadis94 Bu medreselerin, günümüzdeki okulların hangi düzeyi­ ne karşılık geldiği konusunda değişik fikirler savunulmuştur. Hüseyin Atay, İbtidâ-i Hâriç ve Hareket-i Hâriç medreselerinin bugünkü orta dereceli öğretime, îbtida-i ve Hareket-i Dâhil medreselerinin yüksek öğretime, Sahn-ı Seman ve devamı olan medreselerin ise lisansüstü öğretime eşit olduğu görü­ şündedir95. Faik Reşit Unat96 ve onu kaynak alan Haşan Ali Koçer97, İbtidâ-i Dâhil ve Hareket-i Dâhil medreselerinde lise, Sahn-ı Seman ve Sahn-ı Süleymaniye'de ise yüksek öğretim seviyesinde dersler verildiğini ve Darülhadis'te medrese öğ­ rencilerine daha üstün İslâmî ilimlerin öğretildiğini ileri sür­ mektedirler. Biz, bu tür karşılaştırmaların çok sağlıklı olma­ yacağım ve durumun kendi şartları içerisinde değerlendiril­ mesi gerektiğini düşünüyoruz. Bununla birlikte çok genel olarak, ilkokul seviyesinde temel bügilerin verildiği sıbyan mekteplerinden sonra, değişik medrese derecelerinde verilen eğitimin ortaokul ve liseyi karşılayabileceğini, yüksek öğreti­ min daha çok selâtin medreseleri ya da eşdeğer medreselerde verilebileceğini tahmin ediyoruz. Bütün bunların bir varsa­ yımdan öteye gitmeyeceğim tekrar belirtmek gerekir.

94

95 96 97

Medreselerin derecelerini 12’ye çıkaranlar da vardır. Bu sıralamaya kaynak olarak Ahmed Cevdet Paşa’nm (age, I, 110-111) tasnifi gösterilmektedir. Buna göre medreseler şöyle dizilmişti: İbtidâ-i Hâriç, Hareket-i Hâriç, İbtidâ-i Dâhil, Hareket-i Dâhil, Mûsıla-i Sahn, Sahn-ı Seman, İbtidâ-i Altımışlı, Hareket-i Alt­ mışlı, Mûsıla-i Süleymâniye, Havâmis-i Süleymaniye, Süleymaniye ve Darülhadis. İlm iye Salnâm esfn& e (s. 644) de yer alan ve Cevdet Paşa’nın verdi­ ği bilginin sadece tercüme edilmesiyle yetinilen bu sıralamanın, medreselerin dereceleri ile alâkasının bulunmadığım ve müderrislerin terfileri için düzenlen­ diğini ifade eden H. Atay (age, s. 91), bu konuyu bazı deliller ileri sürerek izah eder. Süleymaniye Vakfiyesi’ni neşre hazırlayan Kemal E . Kürkçüoğlu da böyle bir sıralamadan bahsetmez. Atay, age, s. 99. Unat, age, s. 4. Koçer, H. Ali, Türkiye’d e M odem Eğitim in D oğuşu ve G elişm esi (1773-1923), s. 21.

46

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

îbtidâ-i Hâriç'den Mûsıla-i Sahn'a kadar olan medreseler­ de görev alan müderrisler 20-50 akçe günlük alırken Mûsıla-i Süleymaniye ile Sahn-ı Seman'da müderris olanlara 50-60 akçe, Sahn-ı Süleymaniye ile Darülhadis'teki müderrislere ise 60-100 akçe arasmda değişen yevmiyeler ödenmekteydi98. Daha sonraki bölümlerde, müderrislerin terfi ve maaşları konusu daha geniş bir şekilde ele alınacak ise de şu hususun belirtilmesi yerinde olacaktır. Bursa medreselerinde XVI. yüz­ yıl sonunu eksen olarak aldığımızda, medreselerin yirmili, otuzlu ve kırklı gibi ayırımlara tâbi tutulmasının uygun ol­ mayacağım, aksine, müderris kariyerlerinin, bulundukları medreselerin düzeyini belirlediğini mahkeme sicillerine yan­ sıyan yüzlerce örnekten anlamak mümkün olmaktadır. Bursa medreselerinde görev alan müderrisler içerisinde yevmiyeleri tesbit edilenlerden hareketle şöyle bir sonuca kendiliğinden ulaşıyoruz. Buna göre, ele aldığımız Bursa medreselerinin -selâtin medreseleri müstesna- zaman ilerle­ dikçe belli bir düzen içinde yükselmediğini, müderrisin kari­ yeri hangi yevmiyeyi gerektiriyorsa, medresenin de ona göre, yani yevmiyesi dikkate almarak statü kazandığım ifade etmek istiyoruz. Aşağıda vereceğimiz bir-iki örnek konuya daha çok açıklık kazandıracakta: Lala Şahin Paşa Medresesi'nde, XVI. yüzyıl sonları ile XVII. yüzyılın ilk bölümünde görev alan müderrislerin -mahkeme sicillerinden tesbit edilebilen- yevmiyeleri şöyle gösterilebilir. 1584'te 20 akçe99 yevmiye verilen müderristen dört yıl soma görev alan İlyas Efendi'ye günlük 30 akçe ödenmişti100. Ancak bu müderristen soma göreve getirilen Mahmud Efendi'ye 1590'da 20 akçe takdir edilmişti101. Bundan birkaç yıl sonra 98 99 100 101

Bk. İnalcık, age, s. 172. A 129/152 212b. A 144/172 270b. A 150/180 248b.

Medrese

47

1595'te müderrislik verilen Abdülbâkî Efendiye 40 akçe102 ödenmişti. Daha sonraki tarihlerde görev alan diğer müder­ rislere 1606'da 50 akçe103, 1635'te 40 akçe104, 1639'da ise 30 akçe105 verilmesi ve bundan hemen bir yıl sonra müderrisin "Dâhil Elli" ile atanması106, medreselerin belli bir hiyerarşi içerisinde müderrisleri kabul etmediğine ve müderrislerin kariyerine göre ödeme yapıldığına dair bir delildir. Bu med­ resedeki müderrislerin aldıkları yevmiyelerle şöyle bir grafik ortaya çıkmaktadır: Yevmiyeler

Grafik 1: Lala Paşa Medresesi'nde yıllara göre verilen müderris yevmiyeleri İkinci örnek Molla Fenarî Medresesinden verilecektir. 1563'te müderrisin "berât-ı şerif" ile 17 akçe yevmiye107 aldığı medresede, bir yıl sonra görev alan müderrise 20 akçe tayin edilmiş108, bu rakam 1592'de109 25 akçeye yükseltilmişti110' 1602'de müderrisin yevmiyesi 40 akçe olarak belirlenmiş111 iken uzun süre sonra 1635'te göreve getirilen Mustafa Efendinin 25 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111

B 15/195 104b. B 2 5 /2 1 4 186b. B 5 8/252 134a. B 8/182 43a. B 8/182 43a. A 81/95 127a. A 81/95 127a. Müderrise 1 5 8 3 ’de de 2 0 akçe ödenmekteydi. Bk. A 110/129 97b. B 7/181 99b. A 154/204 67b.

48

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

akçe yevmiyeyle tayin edilmesi112, medreselerin derecelendiğine ve zaman içinde yükseldiğine değil, görev verilen müderrislerin kariyerlerine göre hiyerarşinin belirlendiğine diğer bir delildir. Bu medresedeki durum da aşağıda grafik üe gösterilmiştir. Yevmiyeler

G rafik 2 : M olla F en a rî M ed resesi'n d e yıllara g ö re v erilen m ü d erris y ev ­ m iy eleri

Grafiklerden de anlaşılacağı üzere, medreseler ne belli bir düzeyde bulunmakta, ne de zaman içinde kademeli olarak yükseltilmektedir. Genel kural olarak, medreseye atanan kişi, bir önceki medresede aldığı yevmiyenin daha üstünde bir maaş alıyordu. Medreselerde, geniş zaman aralıklarıyla kısmî yükselmeler sağlanmakta ve belli seviyelere ulaşmış müder­ rislere görev verilmekteydi. Meselâ, 30-50 akçe arasmda yev­ miye verilen medreseye, genellikle bu statüyü elde etmiş mü­ derrisler tayin edilmekte, yeni işe başlayan müderrislere bu tip medreselerde görev verilmemekteydi. Müderrisler, görev aldıkları her medreseden sonra, daha fazla yevmiye alacakları diğer bir medreseye gidiyorlardı. Müderrislerin terfileri ko­ nusuna daha sonra değineceğimiz için konuyu, önemli husus­ lara kısaca yer vererek bitirmek istiyoruz. 112

B 5 8/252 134a.

Medrese

49

Öncellikle, yukarıda yaptığımız değerlendirmelere "selâ­ tin medreseleri"ni katmak mümkün görünmemektedir. Padişahlarm yaptırdığı bu medreselerde müderrisler, belli bir düzen içinde görev almakta ve yevmiyeleri giderek yüksel­ tilmekte idi. 1518'de günlük 35 akçe113 verilen Yıldırım Med­ resesinde 1614'te 50 akçe114 ve 1673'te ise 60 akçe yevmiye115 tahsis edilmişti. Göreve getirilen müderriste belli bir kariyer arandığı tahmin edilen bu medresede, düşük yevmiyeli mü­ derrislerin görev alarak mevcut hiyerarşik düzeni bozdukla­ rına dair elimizde -şimdilik- bir belge mevcut değildir. Şakâik, Mecdî ve Atâî vb. biyografi türü eserlerde, müder­ rislerin görev aldıkları medreseler zikredilirken aldıkları yevmiyeler devamlı yükseldiği ve yeni yevmiyeyle atandığı medreseler gösterildiği için, sanki medreseler arasında da bir tasnifin ve derecelendirmenin bulunduğu düşünülebilir. Selâ­ tin medreseleri müstesna, diğer medreselerin tamamı, müder­ risin kariyerine göre pâye kazanmaktaydı. Bu görüşümüze Bursa Mahkeme Sicilleri'ndeki belgeler de destek vermekte­ dir. Üst satırlarda değinildiği gibi, selâtin medreseleri dışmda kalanların da, zaman geçtikçe müderrislerine daha çok yev­ miye verdikleri ve daha üst seviyede öğretim sundukları söy­ lenebilir. Ancak bunun için belki bir yüzyıl ya da daha fazla­ sının geçmesi gerekebilirdi. Bu konuya ilgili olarak yine mahkeme sicillerindeki bil­ gilerden yola çıkarak oluşturulan, XVI. yüzyıl sonlarında Bur­ sa'daki medreselerin dereceleri veya ifade edilmesi gereken şekliyle, medreselerin müderrislerine verdiği yevmiyeleri toplam olarak gösterir bir tabloya göz atalım:

113 A 25 /2 8 83b. 114 B 2 9 /2 2 2 71b. 115 B 8 3/284 lb.

50

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

M üderrise verilen yevm iye m iktarı

M edrese

Oram

sayısı

20 akçeden az

2

(%) 4

20-25 akçe

14

28

30-35 akçe

7

14

40 akçe

8

16

50 akçe

6

12

60 akçe ve üstü

3

6

Bilinmeyen

10

20

50

100

Toplam

Tablo 3: XVI. yüzyıl sonlarında Bursa medreselerinde verilen müderris yevmiyeleri

Tablodan da anlaşılacağı üzere, XVI. yüzyıl sonlarında Bursa medreselerinin çoğu -ki bu kategoride 20-40 akçe ara­ sında yevmiye veren medreseleri düşünüyoruz- orta dereceli öğretime yönelikti. Bursa'daki toplam 29 medrese (% 58) bu seviyede öğretim verirken toplam 9 medrese (% 18) yükse­ köğretime yönelik bulunuyordu. Tabloda bilinmeyen olarak gösterilen 10 medresenin (% 20) büyük kısırımda orta düzey­ de eğitim-öğretim yapıldığım sanıyoruz. Bu kısmı sonlandırırken, Bursa medreseleri konusunda bir tabloya daha yer vermek istiyoruz. Bu tablo, XTV-XVI. yüzyıllar boyunca medreselere atfedüen isimler, medreselerin bulunduğu mevki ve bugünkü durumlarım göstermektedir116. Bu tabloda açıkça görüleceği üzere, Bursa medreselerinin hemen tamamının birden fazla ismi vardır. Bu isimler, ya kurucusunun adı, ya bulunduğu yer, ya ikinci banisi ya da adları benzeyen iki medresenin birbirinden tefriki vb. sebep­ ler dolayısıyla verilmiştir. Medreselere verilen bu farklı isim­ ler sebebiyle de bazı araştırıcılar birtakım hatalara düşmüş­ lerdir. Aşağıdaki tablo, Bursa Mahkeme Sicilleri'nden ve bazı 116 Bu tablo, tarafımızdan hazırlanan “Osmanlı K lasik D önem i B ursa M ed reseleri” (İstanbul 1998) adlı eserden faydalanarak oluşturulmuştur.

Medrese

51

kaynaklardan elde edilen bilgiler doğrultusunda hazırlanmış­ tır. Bu tablo, Bursa medreseleri konusunda bize bazı ipuçları da verecektir. S ır a

M e d re s e n in ad ı

No 1

M an astır

2 3

D iğ e r a d la n

B u lu n d u ğ u çevre

Bugünkü d u ru m u

O rh a n G azi

H isar

M e v c u t d eğ il

O rh a n G a z i (H isa r d ışın d aki)

-

U îu cam i

M e v cu t değil

L a la Ş a h in Paşa

A rabiye,SırçaK ye, Sercan iy e H isar

K ü tü p h an e

4

H u d âv e n d ig âr

M u ra d H an

Ç ek irg e

M e v cu t

5

E se d iy e

M u sa lla , A rslan zad e

U lu ca m i

M e v c u t d e ğ il

6

AK Paşa

AK P aşa T e k y e si

AK P aşa M h.

M e v cu t d eğ il

7

M o lla Y e g ân

K ara E y n e B ey , Y e g ân zad e

Y ıld ırım

M e v cu t

8

S u b a şı E y n e B e y

H ü se y in A ğ a

U lu cam i

K ü tü p h an e

9

Fe rh ad iy e

K arag ü llü , F e rh a d A ğa

İn cirK M h .

M e v c u t d eğ il

10

M o lla F e n a n

F e n a n , Ş em se d d in F e n a n

P ın arb aşı

M e v c u t değil

11

Y ıld ırım

-

Y ıld ırım

D isp an ser

12

V âiziy e

M ah k em e

U lu cam i

M e v cu t

13

Y ıld ırım D a rü şşifası

B ım arh an e , M aristan , B im aristan

Y ıld ırım

G ö z H astan e si

14

S u ltan iy e

Y e şil, S u ltan M e h m e d H an,

Y eşil

T ü rk İslâm

S u ltan , S u ltan İm areti

E s e rle ri M ü ze si

15

B ay e zid P aşa

-

B e y azid P aşa M h.

M e v c u t d eğ il

16

M u rad iy e

S u ltan M u rad

M u rad iy e

D isp an ser

17

H a cı İv a z P aşa

İm âd iy e

U lu cam i

M e v c u t değil

18

İsa B ey

E sk i Saray

H isar

M e v c u t değil

19

H a şa n P aşa

A kçeK , K u zg u n iy e, H aşan P a şa -y ı A tik

A b d al M eh m ed M h . M e v c u t değil

20

M o lla H ü şre v

-

Z e y n ile r

21

H am za B e y

-

H am za B e y

M e v cu t değil

22

T u rşu cu

B ıy ık M ah m u d , B ıy ık zad e

Y eşil

M e v c u t d eğ il

23

Ç en d ik

K azzazo ğ lu , K azzazh an e K azzaziy e , A lbo y acılar

A lb o y acılar M h.

M e v cu t d eğ il

24

F e n a n A h m e t P aşa

F e n arîzad e

Ç a ta lfm n

M e v c u t d eğ il

25

B a şç ı İb rah im

-

B a şçı İb rah im M h.

M e v c u t d eğ il

M e v cu t değil

26

K ö sele r

K ö se

Y e şil

M e v c u t d eğ il

27

K ö sele r

K ö se B ed red d in

K ay an

M e v c u t değil

28

S ü le y m a n Paşa

K arıştıran S ü le y m an P aşa

M u rad iy e

M e v cu t değil

29

V e liy y ü d d in o ğ lu A h m e d Paşa

G eyikK

M u rad iy e

M e v cu t

30

L u tfu llah Ç e leb i D arü lh ad isi

-

Y e rk ap ı

M e v c u t d eğ il

31

P aşa Ç eleb i

G ö k d ere, G ö k d erelizad e, K ay g an

K ay an

M e v c u t d eğ il

32

S arrafiy e

S a rra f M u slih u d d in

U lu ca m i

M e v c u t d e ğ il

33

M ü ftî A h m ed P aşa

M ü ftî, K ü çü k İn eb ey , A şa ğ ı E y n e B e y

U lu cam i

M e v cu t değil

34

K a sım Paşa

H z. E m ir, E m ir S u ltan

E m irsu ltan

M e v c u t d eğ il

35

L ey siy e

O rtap azar, T e k y e , L eys D e fte rî, L eys

H isar

M e v c u t d eğ il

36

M o lla

M ev lan a

-

M e v c u t değil

37

K a d irî E fen d i

K ad riy e, K a d ri E fen d i

M u sab ab a M h.

M e v c u t d eğ il

38

H an çeriy e

H an zad e S u ltan , H ançerK , M u sab ab a M h .

M e v cu t değil

39

C a fer Ç e leb i

P ir i C a fer Ç e leb i, P e rî P e y k e r, C aferiye

Y ah u d ilik

M e v cu t d eğ il

40

M o lla E fen d i

A b d i B ey

-

M e v c u t değil

T e k y e si, N ııre d d in

H an çerü S u ltan

52

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim -

41

M u a llim z a d e D arü lh ad isi

Z e y n ile r

M e v c u t d eğ il

42

S u fi M e h m e d B e y D a rü lh ad isi S u fîzad e

-

M e v cu t değil

43

E m ircan D arü lk u rrası

-

K ız L ise si

M e v cu t d eğ il

44

M a h m u d B e y D arü lk u rrası

-

U lu cam i

M e v c u t değil

45

Z e y rek zad e D arü lk u rrası

-

-

M e v c u t d eğ il

46

S ey y id H ü se y in Erzin can !

E rz in ca n ! E m ir'in

D arü lh ad isi

D arü lh ad isi

H isar

M e v cu t değil

47

P azarb aşı

-

T u z p a z a n (?)

M e v cu t değil

48

S in an P aşa

-

H isa r (?)

M e v c u t d eğ il

49

Selim zâad e

-

Selim zad e M h . (?)

M e v cu t d eğ il

50

S e ır â c M u stafa

-

-

M e v c u t değil

Tablo 4. XVI. yüzyılda mevcut Bursa medreseleri, bu medreselere verilen diğer isimler ve bulundukları çevre ile bugünkü durumları

Yukarıdaki tablo, Bursa medreseleri konusunda önemli bilgiler ihtiva etmektedir. Öncelikle belirtmelidir ki, Bursa medreselerine, benzer veya farklı birçok isim verilmiştir. Bu isimlerin bilinmesi bazı yanlışların yapılmasını büyük ölçüde engelleyecektir. Zira Bursa medreseleri üzerinde çalışan bazı araştırıcılar, medreselere verilen bu farklı isimler sebebiyle bir medreseyi birden fazla gösterme hatalarına düşmüşlerdir117.

117 Ekrem Hakkı Ayverdi, gerçekten büyük emek sarfederek hazırladığı ve Osmanlı mimarisini dönemler halinde ele aldığı birkaç ciltlik eserinde bu anlamda hatala­ ra düşmüştür. Meselâ, Kara Eyne Bey Medresesi’ni (age, I, 4 4 1 ) inceledikten sonra, aynı medreseyi Molla Yegân Medresesi başlığında tekrar ele almıştır (age, m , 120). Kara Eyne Bey Medresesi’nde böyle bir hataya düşmemesini ge­ rektirecek bilgiler vermesine rağmen yine de yanılgıya düşmesi dikkat çekicidir. Ayrıca Ayverdi, Fenarî Ahmed Paşa ile Aşağı Eyne B ey Medresesi banisi Müftî Ahmed Paşa’yı karıştırmıştır (bk., age, 111,119). Aynı doğrultuda, "XV-XVI. A sırlarda Osmanlı M ed reseleri" adlı eserinde Cahid Baltacı da, benzer hatalara düşenlerdendir. Meselâ, Çendik Medresesi’ni (age, s. 123) anlattıktan sonra, bir başka bölümde, aynı medresenin diğer bir ismi olan Gazzaziye’yi (age, s. 208) ayrı bir medrese olarak incelemeye almıştır. Benzeri bir hata da Molla Yegân Medresesi için yapılmışta. Bu medreseye verilen diğer bir isim olan Kara Eyne B ey sebebiyle iki ayrı medrese olarak düşünmüş ve eserinin farklı bölümlerinde (bk. age, s. 315 ve 569) işlemiştir. Baltacı, Bursa medreseleri konusunda bir baş­ ka hataya Yıldırım Medresesi bahsinde düşmüştür. Vaiziye Medresesi’ni (age, s. 92) anlattıktan sonra, aynı medreseyi Yıldırım Bayezid Medresesi (age, s. 541) başlığında tekrar ele almışta. Ayverdi’nin eserinden büyük ölçüde faydalanarak Kanunî devrine kadar mevcut olan medreselerin listesini veren Yıldız Ötüken de yanlışlıklara düşmüştür. Bk. Ötüken, Y ., “Orhan Gazi (1326-1 3 5 9 ) Devrinden Kânûni Sultan Süleyman (1520-1566) Devrinin Sonuna Kadar Osmanlı Medre­ seler”, Atatürk Ü niversitesi Edebiyat Fakültesi A raştırm a D ergisi (A lbert L. G abriel Ö zel Sayısı), s. 351,354.

Medrese

53

Öte yandan, yine aynı tablo sayesinde, medreselerin en çok yoğunlaştığı bölge olarak Ulucami ve çevresinin ilk sırada yer aldığı söylenebilir. Bunu Hisar, Yeşil ve Yıldırım bölgeleri sırasıyla takip etmektedir. Aynı zamanda bu tablo, Bursa'nın fethiyle, devletin başkenti olan şehrin merkezini Hisar ve çev­ resi oluşturmuş iken zaman içinde, ilim ve kültür yönüyle olduğu gibi idari ve ekonomik açıdan da şehir merkezinin büyük ölçüde Ulucami ve çevresine kaydığım göstermektedir. E. BURSA'DA İHTİSAS MEDRESELERİ XVI. yüzyıl sonuna kadar inşa edilen Bursa medreseleri­ nin bir bölümünü ihtisas medreseleri oluşturmaktadır. Bursa medreselerinin çoğunluğunu, genel öğretimin yapıldığı med­ reseler teşkil etmekle beraber Osmanlılar, İslâm dünyasmda bu anlamdaki uygulamaların dışmda, belirli konu, gaye ve hizmet için Bursa'da değişik ihtisas medreseleri kurmuşlardır. Bu ihtisas medreseleri; darülkurrâ, darülhadis ve daruttıb adıyla üç grupta değerlendirilmektedir. Bursa'da XVI. yüzyıl sonuna kadar yapılan medreseler arasmda üç darülkurrâ118 ve dört darülhadis119 tesbit etmiş bulu­ nuyoruz. Darülkurrâlarda hangi kitapların okutulduğunu ve seviyelerinin ne olduğunu bilememekle birlikte, darülhadislerin, Süleymaniye Darülhadisi'ndeki gibi ileri düzeyde öğretim vermediklerini söylemek mümkündür. Osmanlılar'm ilk hastanesi olan Yıldırım Darüşşifası'nda, ayrıca üp öğretiminin de yapıldığı kuvvetle tahinin edilmek­ tedir. Bu yönüyle, aynı zamanda bir daruttıb olan Yıldırım 118 Emircan, Mahmud B ey ve Zeyrekzade darülkurrâlan. 119 Lutfullah Çelebi, Sufî Mehmed Bey, Muallimzade ve Seyyid Hüseyin Erzincanî darülhadisleri. Bilindiği üzere, OsmanlIlarda kurulan ilk darülhadis, I. Murad devrinde İznik’te Çandarlı Hayreddin Paşa tarafından tesis edilmiştir. Bk. Uzunçarşılı, İ. Hakkı, “Çandarlı (Cenderli) Kara Halil Hayreddin Paşa, Menşei, Tahsili, Kadılığı, Kazaskerliği, Vezirliği ve Kumandalığı”, B elleten, X X III, s. 457 -4 7 7 .

54

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

Darüşşifası ile birlikte Bursa'da 6 medresenin ihtisasa ayrıldı­ ğı ortaya çıkmaktadır. Bursa'daki toplam medrese sayısının 50 olduğu bilindiğine göre, ihtisas medreselerinden darülhadislerin % 8, darülkurrâların % 6, darutübbm da % 2'lik orana sahip olduğu sonucuna ulaşırız. Bu durumda, ihtisas medreselerinin tamamında hangi tür eğitim-öğretimin uygulandığım kesin olarak bilemediğimizi de dikkate alarak bu oranın % 20'ye ulaşmasını mümkün görüyoruz. Netice itibariyle, Bursa'daki genel medreselerin, ihtisas medreseleri­ nin yaklaşık beş katı olduğunu söyleyebiliriz.

İKİNCİ BÖLÜM

MEDRESE KADROSU

A. ÖĞRETİM ELEMANLARI 1. Müderris Arapça bir kelime olup "tedris" mastarından türetilen "müderris", medrese veya camilerde öğrencilere ders veren kişi anlamındadır1. İslâm'ın ilk dönemlerinden itibaren, camilerde veya ders verilmesi için ayrılan yerlerde (medrese), talebelere ilim öğ­ retmek amacıyla sürekli olarak bir öğreticiye ihtiyaç duyul­ muştur. Başlangıçta hükümdar, emir veya herhangi bir vâkıf tarafından tayin edilen müderris, devrin en seçkin âlimleri arasından seçilirdi. Kendi mezhebi hakkında usul ve fürû' ilimlerini iyice bilmesi istenen müderrisin aynı zamanda bü­ tün dinî ilimlerde de bügi sahibi olması gerekmekteydi2. Nizamülmülk'ün kurduğu medreselerde görev alan mü­ derrislerin şu özellikleri taşıması istenmekteydi: Zamanın seç­ kin bilgini olmak, vakar sahibi olmak, dindarlık, ayrıca yabancı dil bilmek3. Selçuklular devrinde Anadolu medreselerinin işleyişi hakkında geniş bilgiler ihtiva eden vakfiyelerde, müderrisle­ rin hangi dersleri okutacakları da belirtilmiştir. Bağdat Niza­ miye Medresesi'nde müderris, fıkıh dersini okutur iken diğer 1 2 3

Bk. Şemseddin Sami, Kâm ûs-i Türld, I-IV, 1313; Asım Efendi, Kâm ûs T ercü­ m esi, II, 23 8 ; Pakalrn, age, II, 598. Kazıcı, Ziya, İslâm M üesseseleri Tarihi, s. 265. Geniş bilgi için bk. Köymen M, Altay, Alp A rslan ve Zamanı II, 387-395.

58

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

ilahiyat konularım ve edebiyat derslerini diğer müderrisler verirdi. Konya Karatay Medresesi vakfiyesinde ise müderrisin hadis, tefsir, usul ve fürû' gibi dinî ilimlerde liyakatli ve ehli­ yetli olması öngörülmekteydi. Ayrıca vakfiyelerde, müderris­ lerin Hanefî mezhebinden olmasına özen gösterildiği anlaşıl­ maktadır. Nitekim Altun-Aba Medresesi Vakfiyesi'n&e, müder­ risin Hanefî olacağı açıkça gösterilmiştir4. Sivas Gökmedrese'ye ait vakfiyede ise müderrisin Şafiî mezhebinden olması isten­ mekle beraber Hanefî olabileceğine de işaret edilmiştir5. Başlangıçta müderrisler, çoğu defa vezirlik divanından çıkan bir menşurla tayin ediyordu. Daha sonraları bizzat hü­ kümdarın fermam ile tayinler yapılmaya başlandı6. Bu duru­ mun, Selçuklular'ın son zamanlarına kadar aynen devam ettiği görülmektedir. Müderrislerin, devirlerine göre büyük bir ekonomik imkâna sahip oldukları, bu kapsamda ayrıca müderrislere lojman tahsisatuun yapıldığı ve muntazam ma­ aşların bağlandığı bilinmektedir7. Selçuklular devrinde müderris yalnız tedris işiyle meş­ gul olmuyor, ayrıca medresenin İdarî işlerini de yürütüyordu. Ancak vakfiyede tevliyet ve nezaret görevinin başkalarına verilmesi kararlaştırılmışsa, bu durumda mütevelli ve nazır, medresenin idaresinde müderrise yardımcı oluyordu. Öte yandan müderrisler, toplumun ve devlet yöneticilerinin saygı duydukları bir konumda idiler. Bağdat'daki Nizamiye Med­ resesinde yeni bir müderris ilk dersini bir törenle verir ve bu merasime devrin ileri gelen şahsiyetleri, hatta bazen bizzat halife buna iştirak ederdi8.

4 5 6 7 8

Bk. Turan, Osman, “Selçuklu Devri Vakfiyeleri I: Şemseddin Altun-Aba Vakfi­ yesi ve Hayatı”, B elleten, X V II, 197 vd. Tekindağ, agm, s. 8. Köymen, age, II, 389. Kazıcı, age, s. 2 6 6 ; Bilge, age, s. 19. Kuran, age, I, 2.

Medrese Kadrosu

59

İslâm dünyasında, önce Bağdat'da Nizamülmülk, sonra da Kahire'de Salâhaddin Eyyûbî tarafından kurulan ilk medrese­ lerde sadece bir müderris bulunurdu9. Bir başka deyişle, her bir medresede genellikle bir müderrisin ders vermesi âdet haline gelmişti. Ancak bu usulün dışma çıkılarak birden fazla müderrisim görevlendirildiği medreseler de mevcuttu. Sözge­ limi, Abbâsî halifelerinden Mustansır'm (öl. 1242) yaptırdığı Mustansıriyye Medresesi'nin dört eyvanı Ehl-i, Sünnet'in dört mezhebine tahsis edilmiş ve her bir mezhebin fıkhım öğreten müderrislere düzenli aylıklar bağlanmıştı10. Osmanlılar devrine kadar özet olarak vermeye çalıştığı­ mız müderrislik kurumunun birçok öğesi bu dönemde de devam etmiş, vakıflarca hazırlanan önemli imkânlar sayesin­ de bazı hususlarda büyük ölçüde zirveye ulaşılmıştır. Bundan sonra, XIV-XVI. yüzyıllar arasmda Bursa'da müderrisliğin durumuyla ilgili ayrıntılı bilgi verilecektir. a. Anahatlanyla İlmiye Teşkilâtının Osmanlı Bürokra­ sisindeki Yeri Osmanlı bürokrasisini oluşturan sınıflardan biri "ilmi­ ye"dit. İlmiye teşkilâtının başmda da şeyhülislâm bulunuyor­ du. Şeyhülislâmlık makamının II. Murad devrinde, 1444'ten sonra ortaya çıktığı ve ilk kez bu makama Fahreddin Acemi'nin atandığı bildirilmektedir11. Fatih'in kanunnamesinde yer alan "...ve şeyhülislâm ulemânın reisidir..."12 ifadesine rağmen şeyhülislâmlık makamının, kadıaskerlik (kazaskerlik) statü­ sünün üzerine çıkması, XVI. yüzyılda görev yapan

9 10 11

12

Pedersen, J., “Mescid”, L A ., VIII, 64. Bilge, age, s. 19. Ayrıca bk. Akyüz. Yahya, Türk Eğitim Tarihi, s. 53. Bk. Kaydu, Ekrem, “Osmanlı Devleti’nde Şeyhülislâmlık Müessesesinin Ortaya Çıkışı”, Atatürk Ü niversitesi İslâm î İlim ler Fakültesi D ergisi, sy. 2, s. 201-209. Ancak Molla Fenarî’yi ilk şeyhülislâm olarak kabul edenler de vardır. Bk. Ertan, Veli, agm; Çoruh, H. Şinasi, agm, s. 1265-1276. Kânunnâm e-i  l-i Osman, (nşr. Mehmed Arif), TOEM İlavesi, s. 10.

60

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

şeyhülislâmlar Kemal Paşazade ile Ebussuud Efendilerin zama­ nında ve onların sayesinde gerçekleşmiştir13. XVI. yüzyılda şeyhülislâmların, ilmiye teşkilâtının zirve­ sinde bulunduklarım gösteren en önemli delil, bu makama gelenlerin kadıaskerlerlikten geçmiş olmalarıdır. Bilindiği üzere, Osmanlı ülkesindeki bazı eyaletler diğerlerine göre üstün kabul edüdiğinden, buralarda görev alan ulemanın payeleri ve yevmiyeleri de farklılık gösteriyordu. Şeyhülislâmlık makamına Rumeli kadıaskerliği yapmış olanlar atanıyorlardı. İstanbul kadılığından Anadolu kadıaskerliğine, oradan da Rumeli kadıaskerliğine geliniyordu14. O halde, şeyhülislâmlık makamına geçişte son kapı Rumeli kadıaskerliği idi. Şeyhülislâmların asıl görevi müftülük olmakla birlikte diğer bir vazifesi de kadı, müftü ve müderrislerin atamaları ve yükseltilmeleriyle (terfi) ilgilenmek idi. 1574'ten sonra 2040 akçe arasındaki müderris atamaları kadıaskerlere, 40 akçe­ den yukarı Hâriç ve Dâhil müderrislikleri ile kadıların, vilâ­ yet, kaza ve sancak müftülerin, imam, hatip ve müezzinlerin, "mevâlî" denilen büyük kadıların, mevlevi şeyhlerinin ve kadıaskerlerin atanmaları ise şeyhülislâmın yetkisine bırakıl­ mıştı15. Osmanlı ilmiye teşkilâtının belkemiğini teşkil eden med­ reseler sayesinde devlet yönetimi için gerekli her alanda nite­ likli elemanların yetişmesi mümkün olabilmiştir. Özellikle toplumu ügilendiren hemen her sahadaki görevlileri bünye­ sinde barındıran ilmiye teşkilâtının en önemli sınıfım müder­ risler oluşturmaktaydı. Aldıkları tahsü sebebiyle, istedikleri 13 14

15

Dursun, age, s. 319. Uzunçarşılı, Osmanlı D evleti ’nin İlm iye Teşkilâtı, s. 98. Ayrıca bk, Gökbilgin, M . Tayyib, Osmanlı M üesseseleri Teşkilâtı ve M edeniyeti Tarihine G enel Bakış, s. 107. Uzunçarşılı, age, s. 179.

Medrese Kadrosu

61

anda kadılık ve müftülük görevlerine de geçmeleri mümkün olan müderrisler, hizmet verdikleri alanın öğretim olması hasebiyle bu adı almışlardı. Zira bir kişi, medrese öğretimini bitirdikten sonra şu üç alanda görev alma imkânına sahipti. Bunlar: kazâ (yargı), iftâ (fetva) ve tedris (eğitim-öğretim). Her birinin belli bir prosedürünün olduğunu16 hatırlatarak mü­ derrislerin bu göreve hangi aşamalardan geçerek geldiklerini, bir başka ifadeyle nasıl müderris olduklarım izah etmeye çalı­ şalım. b. Nasıl Müderis Olunurdu? Osmanlı Devleti'nin kurulduğu ilk dönemde müderrisle­ rin bu makama nasıl geldikleri konusunda elimizde kesin bir bilgi yoktur. Ancak daha sonra uygulanan yöntemlerin büyük ölçüde bu dönemle de benzerliklerinin olduğunu düşünüyo­ ruz. Fatih devrinden itibaren belli bir düzene oturduğu bili­ nen müderrislik konusunda, Osmanlılar'ın ilk devir ilim adamlarmm biyografilerini ihtiva eden eş-Şakâiku'nNu'marıiyye f i Ulemâi'd-Devleti'l-Osmaniyye adlı eserden tesbit ettiğimiz bazı bilgileri aktarmak istiyoruz. Sözkonusu eser, ilk Osmanlı padişahı Osman Gazi devrinde sadece üç âlimden bahsetmekte ve bunların dışarıdan Osmanlı ülkesine geldiği­ ni yazmaktadır17. Aynı şekilde Orhan Gazi'nin yaptırdığı ilk Osmanlı medresesi olan İznik Medresesi'nde görev alan ilk müderris Davud Kayseri ile birlikte Şakâik'te zikri geçen diğer dört âlimin menşelerinin Osmanlı olmaması18 ilk devirlerde, Osmanlılar'da İlmî faaliyetlerin henüz belirli bir seviyeye ulaşmadığım göstermektedir. I. Murad devrinde Edirne'nin fethiyle Osmanlı hâkimiye­ tinin kendini Rumeli'de hissettirmeye başlaması, Anadolu'da

16 17 18

Bilgi için bk. Uzunçarşılı, age, s. 55 vd., 83 vd., 173 vd. Şakâik, s. 6-7. Şakâik, s. 8-10.

62

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

bazı beyliklere ait yerlerin alınması ve diğer beyliklerle de dostluğa dayalı münasebetlere girişilmesi sonucu, bu beylik­ lerden Osmanlı ülkesine Orhan Gazi devrinde başlayan ule­ ma akım giderek hızlandı. Ayrıca bazı Osmanlı âlimleri de o devrin ilim merkezlerine giderek bilgilerini artırmaya çalış­ mışlardı19. Meselâ, Bursa kadısı Mevlana Mahmud'un Horasan ve Mâveraünnehir’e, Molla Fenarî'nin de Mısır'a gittiklerini, bir süre öğrenim gördükten sonra tekrar Anadolu'ya döndükle­ rini Şakâik'ten öğreniyoruz20. Bu ilk dönemlerde hemen tamamı dışarıdan gelen mü­ derrisler Osmanlılar'a son derece Önemli hizmetler vermişler­ di. Yıldırım Bayezid devrinde ise çok sayıda yerli âlimin varlı­ ğını müşahede ediyoruz21. Fatih devrinde yayınlanan kanun­ namelere kadar, müderrislerin bu göreve nasıl getirildiğine dair sicillerin yaraşıra diğer kaynaklar da herhangi bir bilgi vermemektedir. Bilindiği gibi Bursa, II. Murad devrine kadar kurulan medreselerle Osmanhlar'm en önemli ilim ve kültür merkezi haline gelmişti. Dolayısıyla, Bursa medreselerinde görev alan ilk dönem Osmanlı müderrislerinin hangi aşamalardan sonra medreselerde görev aldıklarını henüz bilemiyoruz. Bununla birlikte, yukarıda üzerinde durulduğu gibi, Fatih döneminde şekillenen müderrislik sisteminin, bu dönem öncesinde de büyük ölçüde uygulandığını ifade etmek mümkündür. Fatih'in kurduğu Sahn-ı Seman ve Tetimme medresele­ rinden sonra Kanunî döneminde tesis edilen Süleymaniye medreselerini müteakip müderrislik statüsü şu yöntemle elde edilmekteydi:

19 20 21

Erünsal, age, II, 5 Şakâik, s. 12-16. Şakâik, s. 16-32. Şakâik’de menşeleri belirtilen 19 âlimden l l ’i Osmanlı ülke­ sinde yetişmiş, 8 ’i ise dışarıdan gelmiştir. Bk. Erünsal, age, s. 6.

Medrese Kadrosu

63

Osmanlı medrese teşkilâtında "Hâriç" ve "Dâhil" dersle­ rini gören bir talebe, "Sahn-ı Semân" veya "Süleymaniye" dü­ zeyinde belli bir öğretimden sonra mezun olarak "icazet" alır­ dı. Bu, o talebenin artık müderrislik yapabileceğini gösteren bir diploma mahiyetindedir. Eğer bu müderris adayı Anado­ lu'da vazife alacaksa Anadolu, Rumeli'de görev istiyorsa Rumeli kadıaskerine müracaat ederdi. Kadıaskerin muayyen günlerindeki meclislerine devam ederek "Matlab" adı da veri­ len deftere (ruznâme) "mülâzim" kaydedüirdi. Sırası gelinceye kadar beklerdi ki, buna "nevbet" (nöbet) denirdi. Belli bir za­ man geçip nihayet sırası gelen müderris, 20 akçe yevmiye alacağı bir medreseye tayin edilirdi. Bundan sonra, kademe kademe yükselerek en üst seviyede maaş verilen medreseye kadar çıkabilirdi22. Müderrisler, Kırklı ve Hâriç Ellili payelerine kadar yük­ seldikten sonra, kadıaskerlerin de hazır bulunduğu bir imti­ handa başarılı oldukları takdirde Sahn-ı Seman stasütündeki medreselerden birine terfi ederdi. Bu düzeydeki müderrislik­ lerin, günümüzdeki profesörlük makamma tekabül edebile­ ceğini söylemek mümkündür23. Fatih devrinde müderrisler, son kademe olarak Sahn ve­ ya Altmışlı Ayasofya pâyesine kadar yükselebiliyorlardı. Ka­ nunî devrinde, Süleymaniye'nin tesisinden sonra Süleymaniye Darülhadisi, II Selim döneminde Edirne'deki Selimiye, III. Murad devrinde Medine'deki III. Murad Medresesi, III. Mehmed döneminde ise yine Medine'deki III. Mehmed Medre­ sesi en yüksek pâyeli medreseler sayılmaktaydı24.

22

23 24

Uzunçarşılı, age, s. 45. Tekindağ, agm, s. 24. Baltacı, age, s. 26.

64

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

c. Müderriste Aranan Nitelikler Vakfiyelere ve mahkeme sicillerine intikal eden berat ör­ neklerinden anlaşıldığı kadarıyla, medresede görev alacak müderrisin bazı İlmî ve ahlâkî niteliklere sahip olması gereki­ yordu. Vakfiyelerde genellikle vâkıfın şartları kısırımda ele alman bu nitelikler sıralanırken İlmî, ahlâkî ve pedagojik va­ sıfların varlığı dikkat çekmektedir. Bursa'da kurulan ilk medreselerden Lala Şahin Paşa Medresesi vakfiyesinde, müderriste "âlim, Hanefî, ifâdeye muk­ tedir..."25 olma nitelikleri aranırken yine ilk dönemde hizmet veren İsa Bey Medresesi vakfiyesinde, "...medresede fakîh bir müderris olması gereklidir, bu müderris şer'î ilimleri, hadîs ve tefsi­ ri bilecek, fıkıh ilmine usûl ve fürû'u ile vâkıf olacak..."26 ifadeleri­ ne yer verildiği görülmektedir. Esediye Medresesi vakfiye­ sinde de, müderrisin âlim, ders tecrübesi olan, dersi kolay işleyebüen, iffet sahibi bir kişi olması şart koşulmuştur27. Hacı İvaz Paşa hazırladığı medrese vakfiyesinde, müder­ risin "temiz ahlâklı, müttakî, ilmiyle âmil ve ulûm-i şer'iyye ve ulûm-i edebiyyede ilim sahibi” olmasını gerekli görürken28 Kadi­ ri Efendi Medresesi'nin vakfiyesinde ise son derece fazüetli ve emsalleri arasında dinî ve İlmî açıdan temayüz etmiş birinin müderris olarak görev alabileceği belirtilmişti29. Müderrislerde aranan nitelikler konusunda vakfiyeler dışında mahkeme sicillerinde şu ifadelere rastlanmaktadır: "...ehl-i ilm ve sâhib-i hilm..."30, "ehl-i ilm ve sâhib-i haysiyyet..."31, "ehl-i ilm ve sâhib-i fazilet olduğundan mâ'adâ tarik-i ilmin

25 26 27 28 29 30 31

Bilge, age, s. 301 (Vakfiyenin fotokopisi). Bilge, age, s. 301 (Vakfiyenin fotokopisi). Bk. A 66/72 117b. Bk. C 1/53 16b, 17b. Bk. A 43 /4 9 63a. Bk. A 145/173 296b. Bk. C 3/265 130b.

Medrese Kadrosu

65

kudemâsındarı" olmak32, "hibrî ve ehil"33, "ehl-i ilm ve müstahıkk-ı inâyet"34, "zîver-i ilm u salâh ile ma'rûf ve mashûb" olmak35. Benzerlerini çoğaltmanın mümkün olduğu36 bu ifadelere Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'daki Semaniye medreseleri için düzenlemiş olduğu vakfiyesindeki ilgili bölümü eklemek istiyoruz: "...seccade nişîn-i sadr-i ifâde olmağa istihkakı zâhir mebâdi ve mukaddimat ve akliyyet ve nakliyyatta nazîri nâdir, esbâb-ı liyâkat-i makam-ı tedrisi câmiğ, ulum-i nâfia tahsiline sarf-ı ömr-i azız eylemiş müderris-i bâriğ tayin oluna..."37 Bütün bu ifadeler, medreselerde görev alacak müderris­ lerin, öncellikle geniş bir bilgiye sahip olmaları gerektiğini, ancak bunun müderris olmaya kâfi gelmediğini, ilmin yarım­ da pek çok İnsanî ve ahlâkî vasıfları beraberinde gerektirdiği­ ni göstermektedir. Ayrıca, ders verme yeteneğine sahip ve kolayca dersi işleyebilen deneyimi müderrislerin tercih sebebi olması, o dönemlerde bazı pedagojik kriterlerin varlığına ve bunlarm önemsendiğine işaret etmektedir. Sıralamaya çalıştı­ ğımız niteliklerin belirli bir sıraya konulmadan tamamının beraber zikredilmesi, müderrislerin seçiminde bütün vasıfla­ rın eşit düzeyde rol oynadığı anlamına da gelmektedir. d. Müdderisliğe Atanma ve Aldıkları Yevmiyeler Müderrisler mülâzemetlerinden hemen sonra 20 akçeli bir medresede görev alıyor ve bu müderrislerin terakkileri Fatih devrinde 5'er akçeyle sağlanıyordu. Tevkiî Abdurrahman Paşa'mn hazırladığı Fatih Kanunnamesindeki, "...ibtidâ yeni mülâzim 20 akçe medreseye, ondan 25, ondan 30, ondan 35, ondan

32 33 34 35 36 37

Bk. C 3/265 142b, B 25/214 186b. Bk. B 3 /7 4 109a. B k .B 103/316 139b. Bk. A 107/126 213b. Bk. A 58/63 63a, A 143/170 231a, B 13/191 185a. Fatih Mehmet Vakfiyeleri, s. 144-145, 246.

66

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

40, ondan 45, ondan 50 akçeye vâsıl olur"38 ibaresi, bu dönemde 5 akçelik artışlara göre yevmiyelerin derecelendiğini gösteriyor. XVI. yüzyılda 301u medreselere kadar 5'er akçelik terak­ kilerin sağlandığı39, 30'un üzerinde yevmiye alan müderrisle­ rin ise 10'ar akçelik terakki imkânına hak kazandıkları anla­ şılmaktadır40. Daha önce de belirtildiği gibi, bazen bir müder­ risin almakta olduğu akçede herhangi bir arürıma gidilmeksi­ zin yatay olarak bir başka medreseye geçişi veya aym medre­ sede kalması mümkün olabümekteydi. Bir müderris, bulunduğu seviyeden bir üst dereceye terfi ederken, boş bir müderris kadrosu mevcut ise ve başka bir talibi de yoksa tayini hemen yapılmaktaydı41. Ancak müder­ ris, bu tayin sırasında da imtihana tâbi tutulmakta ve başardı görüldüğü takdirde ataması gerçekleştirilmekteydi42. Müderrislerin girdiği smavlarm Bursa'da nerede ve nasıl yapıldığına dair mahkeme sicülerinde herhangi bir bilgiye rastlanmamakla birlikte Şakâik ve zeyillerinde verilen bilgi­ lerden bunun İstanbul'da nasıl gerçekleştirildiği öğrenilmek­ tedir. Daha çok Hâric'e istekli olan müderrislere açdan bu imtihanlar, Rumeli ve Anadolu kadıaskerlerinin huzurunda ve İstanbul'un belli başlı camderinden birinde, yazılı ve sözlü olarak düzenlenmekteydi. Yazılı smavlarda belli bir konuda risale yazmaları istenir, sözlüde ise genellikle Hidâye adlı fıkıh kitabının bazı bölümleri okutulur ve konu etrafında sorulara

38 39 40 41 42

Fatih Kânunnâmesi, s. 20. Bk. A 107/126 213b, A 145/173 296b , B 26/217 127a, B 5/143 83b, B 13/191 185a. Ayrıca bk. Atâî, s. 2 3 8 ,4 2 1 . Bk. B 2 9 /2 2 2 92b, A 144/172 201b; A yrıca bk. M ecdî, s. 2 93, 2 9 4 ; Atâî, s. 561; Baldırzade, age, vr. 222b. Bk. Atâî, s. 2 5 2 ,2 8 9 . Bk. A 143/170 231a. 1586 tarihli bu kayda göre, Lala Şahin Paşa Medresesi’nden 2 0 akçeyle munfasıl olan Bâlî Efendi, Sarrafiye Medresesi’ne geçerken bir smava tabi tutulmuş ve başarılı bulunarak 25 akçeyle göreve getirilmişti. A y­ rıca bk. B 5/143 83b.

Medrese Kadrosu

cevap aranırdı. Her iki imtihanda da en başarılı olana ( m ü n h a l ) medrese tevcih edilirdi43.

67 boş

Hâriç seviyesindeki imtihanların genelde İstanbul'da yapıldığım varsaysak bile daha alt düzeydeki müderris sınav­ larının, medreselerin bulunduğu şehirlerde yapıldığı kesindir. Bu imtihanlar, muhtemelen büyük camilerin birinde veya medreselerde yapılmaktaydı. İmtihanda başarılı görülenler belli bir süreden sonra medresede tedris faaliyetlerine başlar ve genellikle bir üst derecenin yevmiyesini alırlardı. Müderris yevmiyelerinin XV-XVI. yüzyıllarda bazı fark­ lılıklar arzettiği ve -vakfiyeler dikkate alındığında- ilk dönem­ lerde kurulan medreselerde müderris maaşlarının düşük ol­ duğu gözlenmiştir44. Başlangıçta 3-10 akçe arasmda gündelik veren medreseler, zamanla müderrislerin derecelerine göre yevmiyelerini artırmışlardır. XVI. yüzyılda kurulan medrese­ lerde müderris yevmiyeleri ilk dönemlere göre daha yüksek tutulmuştur45. Müderris yevmiyeleri, muhasebe defterlerinde daima günlük rakam gösterilerek hesaplanmıştır. Genellikle hesap­ lar yıllık olarak tutulmakta, ancak bazı durumlarda (mütevel­ li, müderris ve diğer personelden herhangi birinin görevden ayrılması ya da yeni tayinlerde) bu süre daha kısa da olabil­ mekteydi46. Medrese vakfı, müderrisine yevmiyesini nakit

43

44

45 46

Bk. Atâî, s. 2 8 7 ,3 9 3 ,4 00 ,4 2 5 ,4 9 9 ,5 2 3 ,5 2 6 ,6 1 9 . Ayrıca bk. Baltacı, age, s. 27. Sahn-ı Seman’a talip olanlar Fıkıh, Kelâm ve Belâğat alanında meşhur olan üç eserden imtihan olunurlardı. Bk. Atâî, s. 134. Meselâ, Lala Şahin Paşa Vakfiyesi’nde müderris yevmiyesi 3 akçe olarak göste­ rilmiştir (Bilge, age, s. 304). Molla Fenarî Vakfiyesi’nde ise müderrise takdir edilen yevmiye 7 akçe idi (Bilge, age, s. 239). Söz gelimi, Kadiri Efendi Medresesi için düzenlenen vakfiye suretine göre müderrise günlük 30 akçe verilmesi öngörülmüştü Bk. A 43 /4 9 63a. Bk. A 64/69 135a, 169a, A 91/107 24a.

68

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

olarak ödeyebildiği gibi bazı yerlerin gelirim de bırakabili­ yordu47. Vakıf, müderrise vereceği yevmiyeyi kendi gelir ve im­ kânlarıyla karşılayamıyorsa böyle durumlarda diğer büyük medrese vakıfları devreye girerek müderrise "zevâyid"inden nakit olarak ya da evkaf mahsullerinden aynî olarak destek sağlıyorlardı48. Öte yandan bu konuda Bursa'da bazı farklı uygulamalara da tanık olunmaktadır. Söz gelimi, 50 akçe yevmiyeyle Kadiri Efendi Medresesi'ne atanan Said Zeynelabidin Efendi'ye vakfın dört yıldan beri 30 akçe günde­ lik ödediğini, ancak vakfa "nev'an vüs'at" geldiği gerekçesiyle 45 akçe yevmiye verilmesi doğrultusunda vakıf nazırı tara­ fından "emr-i şerif ricasına arz" edildiği öğrenilmektedir49. Müderrisleri asıl zor duruma düşüren "rakabe" denilen hususdur. Yukarıda kısaca değinildiği gibi, medresenin ya da vakfın diğer müsakkafatının acil olarak tamir edümesi gere­ ken durumlarda, medrese vakfının gelirleri tamamen onanma harcanmakta ve onarım süresince müderris ve diğer persone­ lin alacakları bir süre askıya alınmaktaydı50. Hatta medresede ders gören öğrenciler de bu rakabe uygulamasından etkilenir ve yevmiyelerini (burslan) almaları engellenirdi51. Bununla 47

48

49 50

51

Haşan Paşa Medresesi müderrisi Hızır Çelebi b. Ömer, Aydın livasında Arpaz kazasma bağlı Ermen köyünde, belli sınırlardaki bir arazinin gelirini yevmiye olarak vermişti. Bk. A 94/110 30a. Müftü Ahmed Paşa Medresesi müderrisinin 20 akçe yevmiyesi, Muradiye Med­ resesi vakfının mahsulünden (bk. A 46/52 193a), Molla Fenan Medresesi mü­ derrisine tayin olunan 2 0 akçelik yevmiyenin 3 akçesi bir başka vakıftan (bk. A 81/95 184a), Vaiziye Medresesi müderrisi ve talebesinin yevmiyeleri vakıf ge­ lirlerinin ancak Ulucami personeline yetebildiği gerekçesiyle bir süre Yıldırım Bayezid vakfının zevâyidinden verilmesi emredilmişti (bk. A 53/58 42a). X V I. yüzyıl başlarına tarihlenen bir kayda göre Manastır Medresesi’ne Sultaniye ev­ kafından her gün 18 akçe tahsis edilmişti (bk. A 30/34 46a). B 11/199 84a. “...buyurdum ki, kukm-i şerifim vardıkda evkâf-ı mezbûreyi rakabe eyleyüb rakabe tamâm olmayınca erbâb-ı vezâyife vazifelerin verdirmeyesiz... ” Bk. A 81/95 239a, A 9 4 /110 189b. "... ta'mir olunca rakabe olub m üderrris ve talebeye vazife verilmemek içün bu vesika... ” Bk. B 139/351 81b.

Medrese Kadrosu

69

birlikte rakabe esnasında, sadece talebelere yevmiyelerinin verilebildiği de oluyordu52. Vakıf, giderleri asgari seviyede tutarak tamir edilecek yerleri olabilecek en kısa sürede onarır ve "feth" denilen nor­ mal düzenine kavuşurdu. Bu süre içerisinde personele, ala­ madıkları yevmiyeler daha sonra ödeniyordu53. Rakabe; tamir edilecek yerlerin finansmanı vakıf tarafın­ dan karşılanamadığı zamanlarda54 ya da vakfın "asl-ı mal"ı büyük miktarda elden çıktığı dönemlerde55 gerçekleştirebiliyordu56. Hiç gereği yok iken ve gelişigüzel bir şekilde vakfın veya medresenin rakabe öncesindeki alacakları, rakabe olması için gönderilen "emr-i şerîf" tarihi esas alınarak ödenmektey­ di57. Sadece medresenin ya da vakfın müteveüisinin, medrese veya vakıf akarlarının tamir edilmesi gerektiğini söylemesiyle rakabe sistemi uygulamaya konulmuyordu. Mütevelli ve ba­ zen de onunla birlikte müderris mahkemeye başvurarak med­ rese veya diğer evkafın "bi'l-külliye harâb" olmak üzere oldu­ ğunu ve "kıbel-i şer'-i şerîfden üzerine varılub" görülmesini talep ederdi. Mahkeme bu başvuru üzerine "mimar", "ehl-i vukuf" ve "bî-garaz müslümanlari'ı sözkonusu mahalle gönderirdi. 52

53 54 55

56 57

Çendik Medresesi evkafı rakabe edildiği sırada talebesine günlük beş akçe verilmesine ve diğer mürtezikaya rakabe tamamlanmadıkça yevmiyelerinin ve­ rilmemesine dair İstanbul’ dan 1485’de bir ferman gönderilmişti. Bk. A 4/4 458b. Ayrıca bk. A 72/81 73b. Bk. A 67/73 22b. Meselâ bk. A 145/173 127a, A 81/95 239a. Sözgelimi, Ferhadiye Medresesi vakfının “asl-ı m âl”ı 60.000 akçe iken yansı zayi olmuş ve tamamlanması mümkün olmamıştı. Bu sebeple vakıf mütevellisi İstanbul’a giderek şeyhülislâmdan bir fetva almıştı. 1615 tarihli kayda göre fet­ vada, “B ir medresenin asl-ı mâlı altmış bin akçe olub meblâg-ı mezbûrun otuz bini zâyi ‘ olub tahsili mümkün olmamağla m edrese-i m ezbûreye hâlâ mütevelli olan Zeyd, ma ‘rifet-i hâkimü ’ş-şer ‘le rakabe edüb asl-ı mâl olan altmış bir akçe tekmil olunca müderrisine vazife verm em eğe kâdir olur m u? ” şeklindeki soruya “o lu r” cevabı verilmişti. Bk. B 2 9/222 85a. Bk. B 19/206 la. Bk. B 10/178 14a.

70

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

Araştırma sonucu hazırlanan rapor doğrultusunda mahkeme rakabeyi tescil eder ve İstanbul'a durum bildirilerek "emr-i şerîf"in çıkması beklenirdi58. Bu emr-i şerifle birlikte medrese ya da vakıf, resmen rakabe uygulamasına geçerdi. Vakıf ve medrese personeli bu tarihten itibaren yevmiyelerini, rakabe "feth" olunup normal gelinceye kadar alamazlardı. Müderris yevmiyeleri konusunda mahkeme sicillerine geçen diğer bazı hususları da zikretmek istiyoruz. 1514 yılın­ da İstanbul'da gönderdikleri dilekçe ile "hukm-i hümâyûn" talep eden Turşucu ve Vaiziye müderrisleri, kendilerine verilen "cihet-i tedris"in yetersiz olduğunu beyan ederek yevmiyeleri­ ne 5 akçelik "zamm" yapılmasını istemişlerdi. "Der-i dev­ let"den gönderilen yazıyla müderrislerin sorunlarına bir öl­ çüde çözüm bulunmuş ve Turşucu Medresesi müderrisine aynı vakfın üç akçe yevmiyeli mütevelliliği, Vaiziye Medresesi mü­ derrisine de bir başka vakfın iki akçe cihetli naâzırlığı tevcih edilmişti59. Yine müderris yevmiyeleriyle ilgili yaşanan farklı bir olay Cafer Çelebi Medresesi'nde cereyan etmişti. Vakfiyede müderrise 25 akçe verilmesi şart koşulan medreseye, 1555'te 20 akçe ile atanan Hacı İlyas Halife'ye "şart-ı vâkıf" gereği 25 akçe tahsis edilmişti60. Müderrisler, yevmiyelerini vakıf mütevellisinin elinden bazı nedenlerle bizzat alamadıkları durumlarda, kendisine varsa muidi61 veya vekili62 ya da öğrencileri63 aracılığıyla ulaş­ tırılıyordu. Müderrisler, yevmiyelerim zamanında ve tam olarak alabilmek için, bazen vakıf mütevellisine müdahale ederek bazı uygulamaların değiştirilmesi yolunda mahkeme­ 58 59 60 61 62 63

Bk. B 136/351 81b, A 72/81 73b. Bk. A 24 /2 6 80a, 129a. A 58/63 51a. B 5/143 52b. B 5/143 52b. A 43 /4 9 72a.

Medrese Kadrosu

71

ye müracaat etmekte ve haklarım aramaktaydılar. Nitekim Lala Şahin Paşa'nm 1546'da müderrisi olan Muhyiddin b. Mustafa, medrese evkafının mütevellisinin mahkemeye çağ­ rılmasını isteyerek, kadı huzurunda, vakfın 6.000 akçe zevâyidinin bulunduğunu ve tamamının "muâmele"ye tâbi tutulduğunu, bu sebeple toplam 28 akçe olan müderris ve talebe yevmiyesinin tam olarak ödenemediğini haber vermiş, yevmiyelerinin verilebilmesi için 6.000 akçenin yansırım "mu­ amele" edibnemesinin yeterli olacağım bildirmişti. Bunun üzerine mahkeme, müderrisin ifadelerim yerinde bularak bu yönde uygulamaya gidilmesini karara bağlamıştı64. Bu ve benzeri örnekler, yevmiyelerim düzenli ve tam olarak alabil­ meleri için müderrislere her türlü İdarî ve hukukî düzenle­ menin getirilebildiğim açıkça göstermektedir. e. Müderrislerin Terfi ve Görev Süreleri Fatih'in hükümdar bulunduğu ilk zamanlarda, müder­ rislerin atamaları bizzat padişahın tevcihiyle gerçekleşirken sonraları "Kırklı" medreselerin üstündekiler sadrazamlar, ondan aşağıda olanların ise kadıaskerlerce tevcih edildiği bilinmektedir65. XVI. yüzyılda Bursa medreselerinde görev alan müderrislerin atamaları Anadolu kadıaskeri tarafından yapılmaktaydı66. Bu yüzyılın sonuna doğru "Hâriç" ve daha üst payeli müderrislerin tayinlerinde padişah, şeyhülislâm ve kadıaskerlerin tevcihlerine de rastlanmaktadır67. İlk dönem­ lerde müderris atamalarıyla hangi birimin ilgilendiğim bile­ memekle beraber, bu atamaların doğrudan dönemin padişahı tarafından yapıldığına dair bazı ifadelere Şakâik'te rastlıyo­ 64 65

66 67

A 43 /4 9 65a. Baltacı, age, s. 29. A ynca bk. Tevkiî Abdurrahman Paşa Kânumâmesi, MTM, I, 540. “...Kâdî'askerler, yirmi, yirmi beş, otuz ve kırklı m edreselerin ve kendi ta­ raflarına miiftîlik olan ba'zı mahallin cihât ve tevliyyet makûlesin tevcih edegelm işlerdir Bk. B 17/197 66b, A 174/190 109a, B 2 0 /209 199a. Baltacı, age, s. 30. A ynca bk. B 2 5 /2 1 4 186b.

72

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

ruz68. Padişah tarafından yapılan görevlendirmeler, Fatih'in kanunnamesinde sonra da -belki bir istisna olarak- devam etmiştir69. Bursa Mahkeme Sicilleri'ne intikal eden çok sayıda kayıt­ tan müderrislerle ilgili bazı özel konulara vâkıf olabiliyoruz. Öncelikle belirtmek gerekir ki, vâkıfın şartlarının dışma çıkı­ larak hiçbir müderrisin medreseye tayin edilmesi sözkonusu değildir. Aynı şekilde, vakfiyede gösterilen yevmiyenin altın­ da müderrise bir ödeme yapılmazdı70. Genellikle medrese kurucuları, "cihet-i tedris "i (eğitimöğretim görevinin), kendi nesillerinden gelen ehü kişüere verilmesini vakfiyelerinde şart koşuyorlardı. Vâkıfın neslin­ den olduğunu mahkeme huzurunda ispat eden bir kişinin, aynı zamanda göreve de "müstahık” ise, sözkonusu medrese­ ye atanmasına öncelik veriliyordu71. Edirne'de Çukurca Hacı Medresesi'nden ayrılmış olan Mevlana Hüseyin, elinde Lala Şahin Medresesi'nin kendisine "meşrût" olduğuna dair bir "temessük" ile şeyhülislâmın "fetvâ-yı şerife''sı bulunduğunu söyleyerek adı geçen medresenin kendisine "sadaka" kılınması gerektiğini belirtmişti. XVI. yüzyıl sonlarında cereyan eden bu hadisede, mahkeme müderrisin isteğine olumlu cevap vermişti72. Kadıaskerin atadığı müderris, elindeki beratla medrese­ de görev almaktaydı. Kadıaskerin yarımda bulunan "rûznâme"de yazık olmayan ve beki bir süre mülâzemet etmeyen 68

69 70 71 72

Orhan Gazi devrinde Davud Kayseri, bizzat padişah tarafından İznik Medrese­ s in e atanmış (Şakâik, s. 8), bu zatın vefatından sonra, aynı yöntemle Tâceddin Kürdi bu göreve getirilmişti (Şakâik, s. 9). H Murad devrinde Alladdin Ali Tûsî, yine hükümdar tarafından Sultaniye M edresesine 50 akçe yevmiyeyle müderris olarak görevlendirilmişti (Şakâik, s. 60). Fatih devrinde (Şakâik, s. 74) ve II. Bayezid döneminde (Şakâik, s. 167) bu tür bazı görevlendirmeler yapılmıştı. Bk. Atâî, s. 239. Bk. A 58/63 63a, A 79/92 16b. B k .B 2 5 /2 1 4 186b.

Medrese Kadrosu

73

kişilerin müderrislik almaları mükmün değildi. Ancak bazen istisnai uygulamalara mahkeme sicillerinde rastlayabiliyoruz. Nitekim Gökdere Medresesi'nde bir yılı aşkın görevde kalan müderrisin "rûznâme-i hümâyûn"da kaydı bulunmaması sebe­ biyle "ref" olunup (yerinden alınıp) yerine diğer bir müderri­ sin atandığı anlaşılmaktadır73. Müderris atamalarında, özellikle yer değiştirmelerde ve terlilerinde, "değişen sürelerde bekleme" anlamına gelen "tevkît" adı verilen bir düzenlemenin varlığı müşahede edilmektedir. Bu tevkît süresi şartlara göre üç74, beş75, hatta yedi76 ay sürebili­ yordu. Bu süre, medresede görev yapmakta olan müderrisin görev süresinin sonuna denk getiriliyordu. Aynı zamanda bu tevkît, genellikle bir süre önce bir başka medreseden kendi isteğiyle ayrılıp "munfasıl" durumda kalan müderrise, görev alacağı medreseye hazırlanma imkânı da tanıyordu. Müder­ rislerin infisal süreleri de farklılık arzediyordu. Bir yıldan başlayarak dört yıla varan77 infisal sürelerine rastladığımız müderrisler, bu süre içinde tekrar görev almak isterlerse, isimleri mülâzemet defterine kaydedilmekte78 ve görev alma sırası geldiğinde çoğu defa imtihana alınmakta, başarılı olma­ sı durumunda, en son almakta olduğu yevmiyeye göre atan­ maktaydı79. Herhangi bir medreseye atandığı bildirilen müderris, vakit kaybetmeden görev alacağı medresenin ilgililerine bir mektup yazardı. Müderris bu mektubunda genel olarak görev yapmakta olan müderrise haber verilmesini ve yevmiyesinin kesilmesini, mektup ulaşır ulaşmaz mahkemede tescil edil-

73 74 75 76 77 78 79

B 13/191 185a B 2 0 /2 0 9 199a. B 17/197 66b. A 143/170 236b. Bk. A 1 4 3 /1 7 0 231a, A 145/173 296b., B 30/223 lb, B 136/351 105b. Bk. B 30/223 lb. Bk. A 143/170 231a, B 30/223 lb.

74

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

meşini80, kendisine ayrılan "müderris aşz"nın başkasma veril­ memesini81 belirtirdi. Bu mektup daha çok, vakfın mütevelli­ sine nadiren de imaret şeyhine hitaben yazılmaktaydı82. Görev sırasında müderrislerle ilgili vuku bulan bazı üginç olaylarla da karşılaşıyoruz. Sözgelimi, Hamza Bey Medre­ sesinde, 1587'de görev alacağı büdirüen Müderris Osman Efendi'ye daha önceki müderris gelerek medresenin kendisi­ ne "muvakkat" olarak verilmesini istemişti. Durum, Anadolu Kadıaskeri'ne arz edildiğinde, bir önceki müderrisin ricası olumlu karşılanmış ve Osman Efendi'ye medrese yedi ay tevkît ile "sadaka buyurulmuş" idi83. Öte yandan, Mevlana Ahmed Efendi, Cafer Çelebi Medre­ sesinde 1596'da görev yaparken İstanbul Kadısı'na bu mü­ derris hakkında, görevden ayrıldığına dair bir "ferağname" ulaştirılmıştı. Bunun üzerine medrese başka birine verilmiş, ancak Ahmed Efendi müracaat ederek ferağnameden haberi olmadığım ve kendisinin mağdur duruma düşürüldüğünü bildirmişti. İstanbul'dan gelen yazıda, sözkonusu müderrise medresenin "ibkâ ve mukarrer" kılındığı belirtilmekteydi84. Lala Şahin Paşa Medresesi müderrisi Ah Efendi'ye 1604'te Anadolu Kadıaskeri'nden gönderilen ilâmdan anlaşıl­ dığına göre, medrese bir başka müderrise üç ay tevkît ile ve­ rilmişken, Ali Efendi'nin medreseyle ilgisinin olması hasebiy­ le, ikinci müderrise verilen tevkît süresi yedi aya çıkarılmışü85.

80

81 82 83 84 85

Böyle bir mektuptan, Ulucami’in hemen yanında bir mahkemeden söz edildiğini görüyoruz (A 149/179 157b). Burasının, mahkeme olarak da kullanılan Vaiziye Medresesi olması muhtemeldir. Ayrıca bk. A 143/170 236b. Bk. A 129/152 200b, 210b, A 127/150 199a, B 5/143 82a. Bk. A 129/152 200b. A 143/170 236b. A 174/190 109a. B 2 0 /2 0 9 199a. Müderrisin, medrese ile ilgisinin ne olduğu kayıtta belirtilme­ miştir.

Medrese Kadrosu

75

Manastır Medresesi'mn. 1614'teki müderrisi Şemseddin Efendi'nin öldüğü haberi gelmesi üzerine medrese bir başka­ sına verilmişti. Ölüm haberinin gerçek dışı olduğu bizzat Bur­ sa kadısı tarafından ilâm edilince, medrese tekrar Şemseddin Efendi'ye verilmişti86. Bir hatt-ı hümâyûndan, Bursa'daki Abdi Bey Medrese­ si'mx\, müteakaid (emekli) kadıaskeri Molla Efendi tarafından babası Abdi Bey'in ruhu için bina edildiğini ve vâkıfın şartları arasında medresenin kendi mülâzimlerine verilmesi gerekti­ ğini öğreniyoruz. Bu gerekçeyle Abdurrahman Efendi, 1599'da "der-i devlet"e (İstanbul'a) başvurarak zikredilen med­ reseye iki-üç kez müderris olduğunu, dört yıl "zaman-ı infisâli" olmasına rağmen medresenin tekrar kendine verilme­ si gerektiğini ifade etmiş ve sonuçta medrese "şart-ı vâkıf" gereğince günlük 50 akçeyle kendisine verilmişti87. Müderrislerin medresedeki görevinden bir başka medre­ seye yatay olarak geçmesine ya da terfi amacıyla yükseltilme­ sine "azil" veya "ma'zûliyet" denilmekteydi. Dikkat çeken bir mahkeme kaydmda, Hacı İvaz Paşa Medresesi’nde 50 akçe yevmiyeyle müderris iken mazul olup "mülâzemet üzre" boş bulunan Molla Yegân Medresesi'ne atanan AJhmed Efendi'ye bu medresenin "misli"yle ve tamir etmesi kaydıyla verildiği bil­ dirilmektedir88. Bu örnek, medreselerde, bazen yatay geçişle­ rin vuku bulduğunu gösterdiği gibi, nadir de olsa, harap olan medreselerin imarının müderrise şart kılındığını göstermesi bakımından ehemmiyet arzetmektedir. Müderrisler medreselere değişen sürelerle atanıyorlardı. Meselâ, Esediye Medresesi'ne 1587'de atanan Kemal Efendi, 6 ay süreyle görev yapmıştı89. Molla Yegân Medresesi müderrisi 86 87 88 89

B B B A

3 3/227 128b. 136/351 105b. 22/211 98a. Bu konuda diğer örnekler için bk. Atâî, s. 2 89,308,452. 145/173 296b.

76

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

Pir Ahmed Efendi 1595'te göreve başlamış ve 1599'a kadar bu görevi yürütmüştü90. Daha birçok örneğini mahkeme sicille­ rinde bulabileceğimiz bu konuda, netice itibarıyla, müderris­ lerin bir medresede, birkaç ay ile 10 yılı aşan91 süreler arasın­ da görev aldıklarım netlikle söyleyebiliriz. Ancak bu ifadenin, aynı medresede uzun süre kalan müderrislerin, değişmeyen yevmiyelerle görevde kaldığı ve yevmiyelerinin yükselmediği anlamında düşünülmemesi gerektiğini eklemeliyiz. 1575'te Sarrafiye Medresesi'nde 20 akçe yevmiyeyle mü­ derrisliğini sürdürmekte olan Ahmed Efendi, "zîver-i ilm u salâh ile ma'rûf ve mashûb olup lâyık-ı terakki" olması hasebiyle yevmiyesi 25 akçeye yükseltilmişti92. Erzincanî Darülhadisi'nde 1599'da müderris olan Nimetullah Efendi, "ifâde ve istifâdede bezl-i makdûr ve sa'y-i mevfûr" olduğundan, "terakki" isteği mahkeme kayıtlarına geçirilmişti93. Bu ve benzeri örnekler, müderrislerin, görev yerlerini değiştirmeden "terakkî" imkâ­ nına sahip olduklarım net bir şekilde ortaya koymaktadır. Aynı uygulamarun XVII. yüzyıl ortalarma kadar devam ettiği anlaşılmaktadır94. Bunun yanında, medreseler arasında müderris değişimi­ ne de rastlanmaktadır. Sözgelimi, 1592'de Abdülkerim Efendi'ye gönderilen bir ilâmda, Fenarîzade Medresesi'nin "ber-vechi tebdil" verildiği bildirilmekte, ancak hangi medrese ve mü­ derrisle değişime gidildiği belirtilmemektedir95.

90 91

92 93 94 95

B k A 172/186 31a, A 153/201 162a, B 136/351 76b. Atâî, Molla Fenan Medresesi’nde 1553’den önce görev alan Nasulı Efendi’nin, bu vazifeyi 30 yıl sürdürdüğünü ve aynı medresede vefat ettiğini yazar (s. 46). Bayezid Paşa müderrisi Osman Efendi, medresede dokuz yıldan fazla görev yapmıştı. Bk. B 11/199 72a, A 174/190 100a, B 106/320 28a, B 136/351 34a. Diğer örnekler için bk. A 153/201 163a, A 154/204 67b, B 2 5 /214 163b. A 107/126 213b. B 14/194 98b. C 3/265 142b. B 6/149 99b.

Medrese Kadrosu

77

Müderrisler, görev aldıkları medreselerde sürelerin dol­ duklarında, ya görevlerinden uzaklaştırılıyor96 ya da yukarı­ da verilen örneklerde olduğu gibi, aym medresede terakki ederek kalmalarına imkân tanınıyordu97. Öte yandan, müderrislerin zaman zaman medreselere “ber-vech-i tekâ'ud”98 veya "ber-vech-i te'bîd ve tekâ'ud buk'alık tarîki"99 ile atandıkları görülmektedir. Bu, müderrislerin, med­ reselerde hayatları boyunca kalabildiklerinin ve emeklilikle­ rini herhangi bir medresede sürdürebildiklerinin bir işareti­ dir. Özellikle Fatih devrinde, müderrislerin medreselerde genellikle üç yıl görev yaptıktan sonra üst dereceye yüksel­ dikleri bilinmektedir100. Ancak bu süre, daha sonraki dönem­ lerde değişikliklere uğradı ve önce iki yılda, sonraları ise daha kısa süre içerisinde terakki imkânı elde edildi101. Böylece medreselerde, müderrislerin yükselebilme imkânları daha da kolaylaşü. Ancak bunun çok yaygın olarak uygulanma alanı bulduğunu sanmıyoruz. Zira müderrislere, terakki ettikleri medreseye gelişlerinde, ellerindeki beratlara bakılarak görev veriliyordu102. Bir müderrisin hayatında tahsil ve görev alma sürelerini gösterebilmek için "Hüsrevzade" adıyla tanınan Mustafa b. Mehmed'i misâl vermek istiyoruz. Şüphesiz bu örnek, her müderris için geçerli olmayabilir. Daha kısa veya daha uzun süreleri de kapsayabileceği ihtimalini daima gözönünde tut­ 96 97

B 2 6 /2 1 7 127a. Bir müderris, sahip olduğu akçeyle aynı seviyedeki diğer bir medreseye nakle­ dilmekteydi (bk. Atâî, s. 391) Buna ilâveten bir mahkeme kaydı, müderrislerin aym medresede “yerinde kalmak üzere ” görev alabildiklerini de göstermektedir. Bk. B 8/182 52b. 98 Bk. A 174/190 la. 99 Bk. C 2/261 197a. 100 Bk. Atâî, s. 108, 25 7, 450. 101 Bk. Âlî, age, vr. 87ab. 102 Baltacı, age, s. 27.

78

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

mak gerekir. Hüsrevzade Mustafa Efendi, 1533'te doğmuş ve belli bir tedrisat gördükten sonra, 1557'de 20 akçeli bir medre­ sede ilk kez müderris olarak görev almış ve 1579'da Hâriç payesini elde etmişti103. Görüldüğü üzere Mustafa Efendi, 25 yaşmda müderrisliğe hak kazanmış ve 22 yılda ancak elli ak­ çeli medreseye ulaşabümiştir. f. Müderrislere Sağlanan İmkânlar Müderrisler, "cihet-i tedris" (eğitim-öğretim görevi) karşı­ lığı kendilerine ödenen yevmiyeler dışmda, vakfiyelerde be­ lirtilen miktarlarda ve vakıfların maddî kapasitelerine göre nakdî ve aynî yardımlar da alıyorlardı. Bu yan ödenekler, senelik veya mevsimlik olarak veriliyor ve genellikle "luhûmiye"104, "bahariye"105, "yaylakiye"106 ve "ta'âmiye"107 adla­ rıyla anılıyordu. Vakıflar, medreselerinde görev yapan müderrislere “ci­ het-i tedris" olarak tesbit edilen yevmiyeleri nakdî olarak ödü­ yorlardı. Müderrisler, yeni atandıkları medresede göreve baş­ lamadan, medreseye veya o vaktin mütevellisine gönderdik­ leri bir mektupla, hangi tarihten itibaren görevlendirildiğini haber vermekte ve "aşını ve sair levazımını" gözetmesini bildi­ riyorlardı108. Bu durum, müderrislere her gün yemek tahsis edildiğini göstermektedir. Medresenin bağlı bulunduğu vak­ tin imareti varsa, müderris, talebe ve diğer mürtezikanın (va­ kıftan maaş alan diğer personelin) yemek ihtiyacı buradan, yoksa medrese veya vaktin bulunduğu bölgeye en yakın ve en güçlü vaktin, özellikle de selâtin vakıflarının imaretlerin­

104 105 106 107 108

Naîmâ, age, I, 72. Bk. A 36 /3 9 10a, A 113/132 147a, B 5/143 34b. Bk. A 64/69 169a, B 318 lb. Bk. B 5/143 52b, A 9 1/107 24a. Bk. A 144/172 76a, 198a. Bk. A 95/111 26a.

Medrese Kadrosu

79

den karşılanmaktaydı109. İmaretlerde pişirilen ekmek konu­ sunda birtakım farklı düzenlemelere gidildiği ve medrese personeli ile diğer vakıf mürtezikası ve fukaraya "tabh olunan" ekmeğin gramajmda değişik uygulamaların yapıldığı göz­ lenmektedir110. Müderrisler, imaretlerin hazırladığı günlük yiyeceklerin yarımda, değişik zamanlarda ve çeşitli vesilelerle verilen bazı ikramlara da mazhar olurlardı. I. Murad'm, Hudâvendigâr Medresesi'ndeki personel ve talebeler cami yarımdaki imaret­ ten, zaman zaman bu tür ikramlar yaptığı bilinmektedir. İma­ rette her gün pişirilen yemekten, 10 Muharrem'de pişirilen "âşûrâ"dan, Ramazan günlerinde verilecek özel menülerden, yılda sadece iki kez pişirilecek ve Perşembe günlerinde veri­ lecek "zerbâc"dan medrese müderrisi, talebe ve diğer görevli­ lere ne kadar verileceği daima önceden tesbit edilmiş bulunu­ yordu111. Müderrislere "taâmiye" adıyla, bu pişmiş yiyeceklerin dı­ şında hububat türü ödeneklerin de verildiğini görüyoruz. Özellikle selâtin medreselerinde görev alan müderrislere hay­ li yüklü aynî tahsisatların yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu tahsi­ satların yıllık olarak tayin edildiğini de belirtmemiz gerekir112.

109 Ferhadıye Medresesi müderrisine ve personeline 1532 yılında, Sultaniye ve Yıldırım imaretlerinden yiyecek yardımı yapılmaktaydı. Bk. A 36/39 10a. 110 Orhan İmâreti’nde önceleri fakirler için pişirilen ekmeğin 12’si bir vukıyye, cami görevlileri için ise 9 ’u bir vukıyye, müderris, suhte ve dânişmedler için de 6 ’sı bir vukıyye iken 1633’de vakıf mütevellisinin isteğiyle, medrese personeli­ ne uygulanan standardın değişmemesine, diğer gruplar için pişirilen ekmeğin 4 ’ünün bir vukıyye olarak düzenlenmesine karar verilmişti. Bk. B 57/251 23b. 111 Bilge, age, s. 28. 112 Meselâ, Yıldırım müderrisine 1581’de 50 müd buğday, 50 müd pirinç ve 40 müd arpa verildiğini öğreniyoruz. Bk. A 113/132 147a. Selâtin dışındaki medre­ se müderrislerine de bu tür aynî yardımlar yapılmaktaydı. Nitekim Lala Şahin Paşa Vakfiyesi’nde müderrise yevmiye haricinde, yılda 27 müd buğday verilme­ si vâkıf tarafından şart koşulmuştu. Bk. Bilge, age, s. 303 vd. Ayrıca bk. A 43 /49 12b.

80

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

Taâmiyenin dışında müderrise, tatilde talebelerle çıktık­ ları yaylak dolayısıyla verilen "yaylâkiye" de vardı. Ancak yaylâkiye için verilen rakam çok yüksek değildi113. Bazı mah­ keme kayıtları, müderrise yaylak sırasmda tayin edilen bah­ şişlere "esbâb-ı ta'âm" adının da verildiğini gösteriyor. Bu ta­ amın hesaplanmasında, imaretlerden verilmesi âdet haline gelen birtakım yiyeceklerin ölçü olarak alındığını anlıyoruz114. Öte yandan müderrise, genellikle talebelerle birlikte verildiği görülen "bahariye"nin ilkbahar mevsiminde ödendiğini tah­ min ediyoruz115. Müderrislere yapılan "luhûm bahâsı" ödemesinin yaylâkiye olarak hesaplandığına dair bazı kayıtlar da var­ dır116. XVI. yüzyıl sonlarına doğru, müderrislere her ay için tayin edilen "et akçesi"ne tesadüf ediyoruz. Luhûm bahâsı, bu dönemde bazı medreselerde her ayda bir altın olmak üzere tesbit edilmişti117. Müderrisler, bu tür nakdî ve aynî gelirlerin yanısıra di­ ğer bazı avantajlara da sahiptiler. Sözgelimi Bursa medresele­ rinin büyük bir bölümünde müderrislere, barınma imkânı sağlayacak lojmanlar tahsis edilmişti118. Müderrislere tahsis edilen bu lojmanlar, görev yaptıkları vakıf tarafından karşıla­ nabildiği gibi, ileri gelen bazı kişiler eliyle sağlanmaktaydı. Bu 113 1 5 7 0 ’de tutulan muhasebe kayıtlam a göre, Cafer Çelebi Medresesi müderrisine yıllık yapılan “cihet-i tedris” ödemesi 7.200 akçe olup aynı müderrise verilen “yaylâkiye” 2 0 0 akçe olarak tesbit edilmişti. Bk. A 91/107 24a. 114 “...Ferhâdiye M ed resesi’ne... Sultan M ehm ed ve Yıldırım Hân... imâretlerinden âdet üzere etle ve etmek ile beşer aş ta ‘y în olunub ve yaylağa çıkıldıkda dahi ol mikdâr aş mukâbelesinde esbâb-ı ta ‘âmı verilügelmiş imiş... ” Bk. A 36/39 10a. 115 Bahariye, vakıf dışında bazı kişilerce de verilebiliyordu. Meselâ, Yıldırım mü­ derrisine ve talebesine bahâriye bedeli olarak 2 .000 akçe verilmesi, aynı medre­ sede daha önce müderrislik yapan bir tarafından düzenlenen vakfiyede şart ko­ şulmuştu. Bk. B 3 18 lb. 116 “...Sultân M urâd M edresesi’nde iki yaylâkda ta'yîn olunan luhûm bahâsın­ dan... ” B k .B 5/143 34b. 117 Hamza B ey müderrisine 1572’de “...ve et akçesinden on beş ayın eti akçesi ki, on beş altundur... ” ifadesi doğrultusunda ödeme yapılıyordu. Bk. A 99/116 52b. 118 Bk. A 39 /4 4 10a, A 64/69 135b, A 9 1/107 75a.

Medrese Kadrosu

81

evleri temin edenler aynı zamanda vakıflarım da tayin edi­ yorlardı119. Müderrislerin kaldıkları evlerin bakımları, bağlı bulun­ dukları vakıf tarafından karşılanıyordu120. Bununla birlikte, bazı müderrislerin, vakıfça tayin edilen evlerde kalmadıkları­ nı görüyoruz121. Bu durum, müderrislerin ya şehirde bir eve sahip oldukları için ihtiyaç hissetmedikleri ya da ekonomik durumlarının iyi olması sebebiyle çok daha güzel bir evi kira­ layabildikleri ihtimalini düşündürmektedir. Müderrislerin kullanmadıkları vakıf evler boş bırakılmıyor, vakfa gelir ge­ tirmek amacıyla kiraya veriliyordu122. Lojman amacıyla kulla­ nılan bu evler, vakfın genel bakımları sırasmda elden geçiyor ve perişan olmalarına fırsat verilmiyordu123. Bursa medresele­ rinde görev alan müderrislere "sükrıâ'lan için verilen lojman­ ların varlığım, vakfiyelerden ziyade muhasebe ya da tamir kayıtlarından öğrenebiliyoruz124. Müderrislere sağlanan imkânlara dikkat edildiğinde, on­ ların düzenli ve disiplinli bir çalışma ortamma sahip olmala­ rının ve geçim sıkıntısına düşmeden vazifelerini yerine getir­ melerinin amaçlandığı hemen göze çarpmaktadır. Medresede müderrisler İdarî açıdan oldukça rahat idüer. Değişik türde problemler ortaya çıktıkça hemen gidermeye çalışıyorlardı. Medrese idaresi, müderrisim hacca125, sılaya126 gitmek ve aile­ 119 Hacı Sinan b. Hüseyin adında biri Kazzazoğlu Mahallesindeki iki oda ve bir kârhaneden oluşan evini, her şeyi ile kendisi, hanımı ve çocuklarından sonra, Manastır Medresesi müderrisi olacaklara vakfetmişti. Müderris bu evde oturaca­ ğı sürece, her gün bir cüz Kur’ân okuyacak ve sevabım vâkıfin ruhuna bağışla­ yacaktı. Bk. A 66/72 113a. 120 Bk. A 3 9 /4 4 10a, A 9 1/107 75a. 121 Bk. A 40 /4 5 67a. 122 1 5 3 8 ’de Yıldırım Medresesi müderrisleri için medrese civarında tahsis edilen evler, müderrislerin kullanmadığı gerekçesiyle kiraya verilmişti. Bk. A 40/45 67a. Bk. A 64 /6 9 135a, A 40/45 67a. Bk. A 3 9 /4 4 10a, A 64 /69 135b, A 9 1/107 75a. 125 Bk. C 3/265 4a. 126 Bk. A 110/129 138b, A 113/132 58a, A 144/172 234a.

82

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

si ile evini, ders verdiği medresenin bulunduğu yere naklet­ mek127 için izin talep ettiği durumlarda isteğini olumlu karşı­ lıyordu. Genellikle 2-4 ay süren dönemlerde, müderrislerin dönecekleri zamana kadar geçici görevlendirmelerin yapıldığı anlaşılmaktadır128. g. Müderrislerin Birden Fazla Görev Alabilmeleri Daha ilk dönemlerden itibaren müderrislerin eğitimöğretimin yarusıra bazı ek görevler de aldıkları bilinmektedir. Şakâik müellifi Taşköprülüzade, Molla Fenarî'nin (öl. 1431), Osmanlı Devleti'nin ilk şeyhülislâmlığı, Bursa kadılığı ve Manas­ tır Medresesi müderrisliğim aynı anda yürüttüğünü ifade eder129. Aynı şekilde, Hocazade adıyla taranan Muslihuddin Mustafa (öl. 1487), II. Bayezid tahta geçtiği sırada Sultaniye müderrisliği ile Bursa müftülük görevini beraber icra etmek­ teydi130. Bursa'da bir medresesi bulunan Müfti Ahmed Paşa (öl. 1521), Fatih devrinde Üsküp Medresesi müderrisliği ile aynı şehrin kadılığını beraber yürütmekteydi131. Benzer uygulama­ ların daha sonraki dönemlerde de mevcut bulunduğunu bili­ yoruz. Taşköprülüzade'nin babası Muslihuddin Mustafa (öl. 1528-29), Ankara'da müftü olana şart koşulan Seyfiye Medrese­ sin d e görev almıştı132.

127 Bk. A 143/170 la. 128 "...hacc-ı şerifi edâ edüb gelin ce yerine kâim-i makâm nasb eyledüği..." Bk. C 3/265 4a. X V . yüzyılda İznik Medresesi müderrisi Mevlânâ Hayalî, hacca gidip gelinceye kadar yerine muidinin ders vermesi istenmişti. Bk. Şakâik, s. 86; M ecdî, s. 160. 129 Bk. Şakâik, s. 18; M ecdî, s. 49. Afecrff’de verilen bilgi şöyledir: “Mevlânâ F en â rî memâlik-i Osmâniye ’de müftî ve mahmiye-i Bursa ’da kâdî ve Manastır M edresesi ’nde müderris olub menâsıb-ı mezkûreyi bir zamânda cem ‘ eyledi Beliğ, bu konuda bazı tarihler vererek müderrisliği 1368’de, kadılığı da 1369’da yaptığını belirtir. Bk. Beliğ, age, s. 239. 130 Bursa’da müderrislik görevinden günde 100 akçe alıyrodu. Müftülük görevi için ne kadar verildiği ise bilinmemektedir. Bk. Şakâik, s. 80; M ecdî, s. 152. 131 M ecdî, s. 197. 132 M ecdî, s. 392.

Medrese Kadrosu

83

XVI. yüzyılda örneklerini henüz görememekle birlikte, XVII. asrm ilk bölümünde bir müderrisin iki medresede ders verebildiğini133, ancak bunun pek yaygm uygulanmadığım görüyoruz. Müderrisler, kadıbk ve müftülük görevlerinden çok, çalıştıkları vakfın bazı İdarî sorumluluklarım üstleniyor­ lardı134. Müderrisliğin yanında vakfın nazırlık ve mütevelliliğini bir arada yürüten kişilere de rastlanmaktadır135. Bu tür görevler müderrislere, bazen vâkıf tarafından "meşrût" kılın­ maktaydı136. Bu görevleri karşihğında müderrislere yevmiye ödendiği oluyorsa da137, zaman zaman bu görevlerin "hasbî" olarak yapıldığı da anlaşılmaktadır138. Genellikle selâtin med­ reseleri dışmda medreselerde, karşılıksız İdarî görevler alın­ dığını, ancak durumun selâtin medreselerinde farklılıklar arzettiğini müşahede ediyoruz139. Öte yandan müderrisler, yevmiyelerinin azlığım ileri sürerek "der-i devlet "e başvurduk­ larında, bazı İdarî görevler ek olarak verilmek suretiyle yev­ miyelerinin kısmen yükseltilmesi sağlanıyordu140. h. Diğer Görevlere Geçebilmeleri Müderrisler, tedris (eğitim-öğretim) vazifesi sırasmda, is­ tedikleri zaman iftâ (fetva) ya da kazâ (yargı) alanında görev 133 1643’de Receb Efendi’ye, Çendik Medresesi müderrisliği ile Erzincan! Darülhadisliği beraber verilmişti. Bk. C 2/261 190b. 134 Bk A 3/3 68b, A 4 /4 9a, A 11/10 123a, A 24/26 80a, 105a,129a, B 14/194 31a, B 2 6 /2 1 7 99a. 135 Molla Yegân Medresesi’nin 1608’deki müderrisi Ahmed Efendi, aynı zamanda vakfin nazın ve kâimmakâm-ı mütevellisi idi. Bk. B 26/217 99a. 136 1522’de Müftü Ahmed Paşa Medresesi’nin yevmi 2 akçeli nazırlık görevi (neza­ ret), müderrisine meşruttu (bk. A 30/34 23b). 137 1514 yılında Turşucu Medresesi müderrisi, nezaret yevmiyesi olarak da her gün için bir akçe yevmiye alıyordu (bk. A 24/26 105a). 138 1573’de Hamza Bey Medresesi müderrisi, vakfın malî sıkıntısı sebebiyle perso­ nele (ehl-i vezâif) yevmiyelerinin verilemediğim belirterek nezaret görevini “hasbeten-lillâh” yapmak istediğini İstanbul’ a bildirmişti. Bk. A 101/119 23 lb. 139 Hudâvendigâr Medresesi Vakfiyesi’ne göre, müderrise vakfin nazırlığı şart koşulmuş, karşılığında yevmi 6 akçe ve yıllık 6 müd buğday öngörülmüştür. Bk. 2 0 /2 0 9 187b. 140 Bk. A 2 4 /2 6 80a, 105a,129a.

84

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

almakta serbest idiler. Bilindiği üzere, medreseden mezun olmak, tedris, iftâ ve kazâ sahalarından herhangi birinde doğ­ rudan görev alma imkânı veriyordu141. Kadılıktan müderrisli­ ğe geçilebüdiği gibi, bunun aksi de mümkündü142. Ancak bu alan değiştirmelerde denklik prensibine dikkat edildiği ve belli bir düzenin getirildiği anlaşılmaktadır. Müderrisler, İbtidâ-yı Hâriç, bir başka ifadeyle, Hâşiye-i Tecrîd müderrisliğinden Süleymaniye Darülhadisi müderrisliği­ ne kadar, hangi aşamada olursa olsun, yevmiyesine ve dere­ cesine uygun bir kadılığa geçebilirdi143. Bu alan değişiklikle­ rinde yatay geçişlerin nasıl yapıldığım bir tablo halinde gös­ termek istiyoruz144. Yevmiye

2 0 -5 0 ak çe

Müderrislik

M ü ftü

t—

1 5 0 -3 0 0 a k ç e lik ş e h ir k a d ılık la r ı

M ü ftü

|

3 0 0 a k ç e lik ş e h ir k a d ılık la r ı

L ------ ►

H a r e k e t- i H â r iç

j

İ b t id â - y ı D â h il H a r e k e t- i D â h il M û s ıla -i S a h rt

1

S a h n -ı S e m a n 5 0 -6 0 ak çe

6 0 -1 0 0 a k ç e

Müftülük

Kadılık 2 0 - 5 0 a k ç e lik k ü ç ü k k a z a k a d ılık la r ı

î b t id â -y ı H â r iç

M ü ftü

(D e v le tin 3 2 ö n e m li ş e h r in d e ) 500

a k ç e lik

k a d ılık la r

(M e k k e ,

M e d in e , M ü ftü

İ b t id â - y ı A ltm ış lı

E d im e , B u r s a , K a h ir e , Ş a m , H a le p , K u d ü s

H a r e k e t- i A ltm ış lı

k a d ılık t a n )

M u s ıla -i S ü le y m a n iy e /

İ s t a n b u l k a d ılığ ı

M ü ftü

S ü le y m a n iy e

A n a d o lu k a d ıa s k e r liğ i

M ü f tü

D a r ü lh a d is

R u m e li k a d ıa s k e r liğ i ------------------------------------ ► Ş e y h ü lis lâ m

Tablo 5 : X V I. yüzyılda m üderrislik, kadılık ve m üftülü k arasındaki yatay geçişler

Bu dönemde, tedris, kazâ ve iftâ alanlarında, verilen tab­ loya uygun görevlendirmelerin yapıldığım görüyoruz. 20-40 akçe yevmiye alan bir müderris kaza kadılıklarına145, 50 akçe gündeliği olan bir müderris de 150 akçelik sancak kadılıkları­ na geçebilirdi146. Müderris iken kadılığa geçen biri, tekrar 141 Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilâtı, s. 45. 142 Bk. B 2 5 /2 1 4 160b, B 74/275 100a, C 3/265 130b. A ynca bk. Atâî, s. 4 6 , 56, 115. 143 Uzunçarşılı, age, s. 66 144 Tablo, Halil Inalcık’tan alınmıştır. Bk. age, s. 170.

Medrese Kadrosu

85

müderris olmak isterse, en son aldığı medrese yevmiyesi esas alınarak bir üst derecede yevmiye veren medresede görev alırdı147. Müderrislerin kadı olmaları sebebiyle "mahlûl" duruma düşen medreselere, vakit kaybetmeden tekrar atama yapılır­ dı148. Bunun dışmda, müderris iken ayrılan, ancak kadılık gö­ revine de iltifat etmeyerek az miktarda bir gündelikle müftü­ lüğü tercih edenler olduğu gibi149, tedris yolunu tamamen bırakarak tasavvuf yoluna girenler de vardı150. Bazı durumlarda müderrisler, devrin padişahı tarafın­ dan, şehzadelerin muallimi olması için de görevlendirüebiliyordu151. i. Müderrislerin Görevden Ayrılmaları Görevleri sırasmda emekliliğe (tekâud) ayrılmak isteyen ya da görevlerine bir daha dönmelerine imkân vermeyecek şekilde hastalanan müderrislere, görev yaptıkları son medre­ sede almakta oldukları yevmiye esas alınarak emekli maaşı belirlenirdi152. Bu tür ayrılmalar müderrislerin isteğine bıra­ kılmış idi. Ancak müderrislerin bazı hallerde, kişisel birtakım 147 Esediye Medresesi’nde 40 akçeyle müderris iken Beypazarı’nda fetva görevim üstlenen Mustafa Efendi, buradaki görevinden sonra, aynı medreseye Hâriç Elli ile dönmüştü. Bk. C 3/265 130b. A yrıca bk. B 74/275 100a. 148 Bk. B 2 5 /2 1 4 160b. 149 Fahreddin Acemi, bazı müderrisliklerden sonra H. Murad devrinde müftü olmuş, 3 0 akçe yevmiyeden fazla alması konusunda padişahın yaptığı ısrarları kabul etmemiş ve bu parayla rahatlıkla geçindiğini belirtmişti. Bk. Mecdî, s. 81; Hoca Saceddin Efendi, age, II, 430. 150 Seyyid Mehmed b. Hacı Sinan (öl. 1630), yaptırdığı medresede bir süre ders verdikten sonra "tarik-i sûfiyyeye ra ğb et” ederek müderrislikten ayrılmıştı. Bk. Baldırzade, age, vr. 106b. 151 Molla Ayaş, Fatih Sultan Mehmed’in muallimi idi. Bk. Baldırzade, age, vr. 25a. 152 Bk. Atâi, s. 14, 2 76. Ancak bu uygulamada bazen küçük değişiklikler de oluyor­ du. Meselâ, 4 0 akçe ile Yıldırım müderrisi olan Hızır Çelebi nikris (siyatik) has­ talığı sebebiyle 30 akçe yevmiyeden emekliliğe (tekâud) ayrılmıştı. Bk. Kınalızade, age, I, 3 43; Peremeci, age, s. 206.

86

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

çekememezlikler sebebiyle görevlerinden alındıkları da olu­ yordu153. Belirtilen ayrılma nedenlerinin yarımda, müderrisle­ rin görevden hangi sebeplerle alındıkları ve işten el çektirildikleri çok daha büyük önem arzeder. Bu hususlarm bilinme­ si, Osmanlı eğitim-öğretim sisteminde müderrislerden uyma­ ları istenen prensiplerin ne olduğunu anlamamıza imkân ve­ recektir. Müderrislerin görevden alınmalarında en öncelikli konu, "derse kadir" olmamaları154, dersi verecek bilgi ve kültür biri­ kimine hakkıyla sahip bulunmamalarıydı. Medresede derslere girmemek ve devamsızlık yapmak da bir azü sebebi idi155. Derslere girmek ve devamsızlık yap­ mamak konusunda hemen her vakfiyede şöyle bir ifadenin yer aldığım görüyoruz: "Müderris, tatil günleri dışında ve şer'î bir özrü olmaksızın görevini asla terketmeyecektir"156. Birçok vak­ fiyede yazıldığım gördüğümüz bu cümlelerle, müderrislerin vazifelerim terketmemeleri ve görevlerim eksiksiz yerine ge­ tirmeleri amaçlanmışü. Bu ifadelerin caydırıcı bin yönü de vardı. Bunlar, vakfiyelerin satırları arasmda sıkışıp kalan an­ lamsız cümleler değildi. Aksine, müderrislerin düzenli ve disiplinli olmalarım sağlıyordu. Sidllere göre, medreseye devam etmeyen ve derslere girmeyen müderrisler derhal gö­

153 Kemaledden Efendi, Edirne’de müderris iken şehrin kadısı Müeyyedzade Abdurrahman ile bir konuda anlaşmazlığa düşmüştü. İhtilaf giderek şiddetlendi. B ir süre sonra Müyyedzade kadıaskerliğe terfi edince Kemaddin Efendi’yi göre­ vinden azletmiş ve kendisine 60 akçe yevmiyeyle emekliliğe ayırmıştı. Bk. M ecdî., s. 344. 154 Molla Yegân Medresesi müderrisi Ahmed Efendi, 1603’de “derse kâdir olmayub ref'i lâzımdır” gerekçesiyle görevinden alınmıştır. Bk. B 22/211 98a. 155 Veliyyüddinoğlu Medresesi müderrisi 1599’da “ders ve duâ hizmetinde” olma­ ması (bk. B 136/351 131a), Köseler Medresesi müderrisi de 1604’de “medrese-i mezbûreyi bırakub hâliye ve muattala” bırakması (bk. B 2 1/210 la) sebepleriyle görevlerinden uzaklaştırılmıştı. A yrıca bk. TSU, vr. 60b-61a. 156 Bk. Lala Şahin Paşa Vakfiyesi, Bilge, age, s. 304.

Medrese Kadrosu

87

revden alınıp "kenarda medrese" verilmek suretiyle merkezden uzaklaşürılmakta ve bu yolla cezalandırılmaktaydı157. Diğer azil sebepleri arasında, devletin önde gelen kişile­ rine karşı edebe uygun olmayan davranışlarda bulunmak ve çirkin sözler söylemek de vardı158. Kaynaklardan öğrendiği­ miz bir azil sebebi de, müderrislerin muidliği ticaret haline getirmeleri idi. "İ'âde satmak töhmeti" ile müderrislikten azle­ dilen bu kişiler, bir süre görevlerinden el çektiriliyorsa da, daha sonra, en son aldıkları yevmiyenin aym ya da bir üstüy­ le görevlerine devam etme imkânına sahip idi159. Müderrislerin azledilme durumlarının ilk yüzyıllarda pek vuku bulmadığım ve özellikle XVI. yüzyıl sonlarına doğ­ ru bu olaylarm arttığım mahkeme sicillerinden ve diğer kay­ naklardan tesbit etmek mümkündür. Azledilme konusuna son vermeden, mahkemeye intikal elden olaylardan anladığımız kadarıyla, bir-iki hususa daha değinmek yerinde olacaktır. Bursa'da bazı müderrisler, ders verdikleri medresenin evkafının bir felâkete uğraması üzerine görevlerini terkedip mazul duruma düşmekteydi160. Bazen müderrisler, görev sürelerinin bitmesine yakm ya da sılaya gidecekleri zaman, süreleri dolmadan vazifeden ref edilirdi161. Mahkeme sicillerinde azil konusunda çok az sayıda kay­ da rastlanması, biyografi kaynaklarında yer alana yüzlerce 157 B k .B 136/351 13la. 158 İstanbul’da Osman Paşa müderrisi Nihalî Çelebi, 1594’de Rumeli kadıaskeri tarafından “ş e r ‘-i şerife m uhâlif ve ed ebe m ugâyir” sözler sarfettiği gerekçesiyle azledilmişiti. Bk. TSU, vr. 61a. Ayrıca bk. TSU, vr. 58a. 159 “Kasapzade” adıyla tanınan Abdülkerim Efendi, 1574’de Sahn-ı Seman’m birinde müderris iken sözkonusu suç sebebiyle azlolunmuş, ancak on ay sonra 60 akçeyle Edime Bayezid Medresesi’ne atanmıştı. Bk. Atâî, s. 246. 160 1 5 1 8 ’de Haşan Paşa Medresesi evkafının büyük bölümünün yanıp kül olması sebebiyle müderrisi Peri Efendi görevinden ayrılmıştı. Bk. A 25/28 209b. 161 1 6 0 5 ’de Ferhadiye müderrisi Ali Efendi, “müddet-i sıla karib olmağın üç ayrı tevMt ile r e f olunub ” yerine bir başkası tayin edilmişti. Bk. B 2 1/210 136a. A y­ rıca bk. 118/332 139a.

88

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

ilim adamının hayatı anlatılırken azil olaylarına pek yer ve­ rilmemesi, müderrislerin medrese teşkilâtı içinde belli bir disipline göre hareket ettiklerini ve bir düzen sağlandığını göstermektedir. j. Müderrislerin Sosyo-Ekonomik Durumları Yukarıda da işaret edildiği üzere, ilk yüzyıllarda ne ka­ dar verildiği kesin olarak bilinmemekle beraber, Osmanlılar'ın müderrislere, günün şartlarına göre yüksek seviyede yevmiye bağladıkları açıktır. Bu durum, onların toplumda belli bir sosyal statüye sahip kılındıklarını ifade eder. Osman­ lIlar'da, önce padişahlar katında kabul gören âlimler ve mü­ derrisler, toplumda da itibar kazanmışlardı. Bu anlayışın ge­ nel olarak Osmanlılar'm her dönemi için geçerli olduğunu iddia etmek mümkündür. Bununla beraber, Osmanh kronik­ leri gözden geçirildiğinde, özellikle ilk dönemlerden başla­ mak üzere, XVI. yüzyıla kadar, hemen her padişahın "ehl-i ilm"i çok sevdiği ve değer verdiği konusunda ibareler bulmak zor değildir162. Osmanlılar, kuruluş yıllarından itibaren eğitim-öğretim alanında istihdam etmek üzere, ülke dışından gelen ilim adamlarına büyük itibar göstermiş ve bunlar için hiçbir feda­ kârlıktan kaçınmamışlardır. Onlara, dönemin şartları dikkate alındığında, gerçekten yüksek miktarda yevmiye vererek Osmanh ülkesinde hizmet vermelerini sağlamışlardı. Müderrislik, Osmanlılar'da rağbet gören bir meslek du­ rumundaydı. ilmiye sınıfının en şerefli görevi olaraka kabul edilmiş ve birçok müderris, tedris vazifesini kadılığa tercih etmişti. Ali Cemâlî ve Molla Hüsrev gibi âlimler, kadılığa tayin 162 îlk Osmanlı müesseselerin kurulduğu Orhan Gazi devrinde padişahın ilim adam­ larına önem verdiğini, “ehl-i ilmi ve huffâzı" çok sevdiğini, “huffâza ve ehl-i il­ m e ulûfeyi” bu padişahın tayin ettiğini ifade eden Mehmed Neşri, Tarih’inde (age, I, 86) şöyle bir cümleye de yer verir: “Ve bi'l-cüm le Orhân zamanında ulemâ ve fukara mürejfehu ’l-hâl oldılar... ”

Medrese Kadrosu

89

edildikleri halde medreselerdeki görevlerini terketmemiş ve kadılık görevini geçici bir süre için kabul etmişlerdi163 Kadılık ile karşılaştırıldığında, daha az miktarlarda yevmiye alan müderrislerin, tedris görevinde ısrar etmelerinde hangi dü­ şüncenin etkili olduğunu bilemiyorsak da onlara gösterilen saygı ve itibarla bazı kişisel anlayışların ve her iki görevde mevcut sorumlulukların bunda tesirli olabileceğine inanıyo­ ruz. İlk dönem Osmanlı müderrislerinden biri olan Molla Fenan'nin, padişah huzurunda vezir rütbesinde olanlardan daha çok itibar görmesi164, Molla Güranî'nin sarayda olduğu zamanlarda yüksek bir şahsiyet olarak muamele görmesi165 müderrislerin toplumdaki statülerini göstermesi açısından küçük birer örnektir. Osmanlı Devleti ve toplumunun, mü­ derrislere verdiği önem, gösterdiği saygı ve layık gördükleri sosyal statü konusunda Hammer şu ifadeyi kullanır: " Ulemâ­ nın hiçbir devlette Devlet-i Osmâniyye'de olduğu kadar kudreti yoktu"166. Hammer'in müderrislere sağlanan imkânlar arasın­ da gördüğü en önemli husus, hangi derecede maaş alırlarsa alsınlar, bütün müderrislerin vergiden ve müsadereden muaf tutulmalarıdır167. îlk dönemlerde, müderrislerin devlet protokolündeki yerleri henüz belirlenmiş değildi. Fatih'in bu müesseseyle birlikte bütün devlet kurumlannı bir düzene kavuşturduğu ve kanunname ile teminat altına aldığı hiyerarşiye göre, Karal, Enver Z., Osmanlı Tarihi, VI, 136. Âlî, Gelibolu Mustafa, Künhü ’l-Ahbâr (matbu), V , 108. Bk. M ecdî, s. 103 vd. A yrıca bk. K oçer, age, s. 10. Hammer, age, II, 2 31. Bu görüşe paralel olarak Fazlurrahman, Osmanlı medrese sistemi hakkında bilgi verirken müderrislerin Osmanlı toplumunda hemen he­ men bir kast haline geldiğini ifade eder. Bk. Fazlurrahman, İslâm, s. 232. 167 Hammer, age, VI, 161. ‘Müsadereden muafiyet” ile kastedilen, müderrislerin vefatlarından sonra terekelerinin varislerine intikalinin sağlanması garantisidir. Hammer, bu ifadenin devamında, böyle bir uygulamayla ulema ailelerinin nesil­ den nesile intikal eden ve biriken servetlerle toplumda çok güçlü bir duruma gel­ diklerini yazar. Bk. Hammer, age, VI, 161. 163 164 165 166

90

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

şeyhülislâm, ulemanın reisi idi. "Muallim-i Sultanî"nin168 şeyhülislâm ile hemen hemen aynı derecede olduğu ve bu ikisinin, veziriâzam dışmda bütün vezirlerden üstün bulun­ duğu kanunnamede belirtilmişti169. Müderrislerin kanunnamelerle sağlanan statüleri, mah­ keme sicilleri ve vakfiyelere açık bir şekilde yansıtmıştır. Mahkemeye intikal eden bazı önemli olaylarda, şahitler ara­ sında gördüğümüz müderrisler, diğer bütün şahıslardan önce ve ilk sıraya yazılmışta. Aynı şekilde, vakfiyelerin şahitler bölümünde -varsa, bölgenin kadısı veya kadıaskerinden son­ ra- müderrislerin isimlerine rastlanmaktadır17017. Müderrislere gösterilen itibar ve sosyal konumlan ifade eden diğer bir belirti de, onlara verilen lakaplar "elkâb"dır. Fa­ tih Kanunnamesinde Satın ve Dâhil müderrislerine, "iftihâru'lulemâi'l-muhakkıkîn muhtâru'l-fuzalâi'l-müdakkıkîn yenbû'u’l-fazli ve'l-yakîn vârisü ulûmi'l-enbiyâi ve'l-mürselîn el-muhtassu bi-mezîdi inayeti'l-Meliki'l-Mu'în"ın kalıbının kullanılacağı bildirilmişti. XVI. yüzyılda mahkeme sicillerine geçirilen kayıtlarda, müder­ rislerin şu elkâbla anıldıklarını görüyoruz: "Kıdvetü'l-müderrisîn ma'denü'l-fazli ve'l-yakîn el-muhtassu bi-mezîdi inâyeti'l-Meliki'lEhad"172, "kıdvetü'l-müderrisîn umdetü'l-muhassılîn"173174, "kıdvetü'lulemâi'l-müderrisîn"l74:, "fahru'l-ulemâ ve'l-ahâlî"175, "fahru'lmüderrisîn"176 vb.

168 Bayram tebriklerinde padişahın, hocasma hürmeten ayağa kalkacağı da hükme bağlanmıştı. Bk. Sinan Paşa, Tazarrûnâme, s. 3. 169 Bk. Abdülkadir Özcan, “Fatih’in Teşkiât Kanunnamesi ve Nizâm-ı Âlem İçin Kardeş Katli Meselesi”, Tarih D ergisi, sy. X X X III (Fatih Sultan Mehmed’e Ha­ tıra Sayısı’ndan Ayrı Basım ), s. 30-31. 170 Bk. A 43 /4 9 62b-63b, A 67/73 197b-198a. 171 Özcan, agm, s. 50. 172 Bk. A 107/126 213b. 173 B k .B 14/194 31a. 174 Bk. A 122/144 193a. 175 Bk. A 27/31 150a. 176 Bk. A 147/176 37b.

Medrese Kadrosu

91

İslâm dünyasında müderrise hürmet ve itibar konusun­ da bazen aşırılığa gidilmiş ve bazı fetvaların çıkarılması gere­ ği hissedilmiştir177. Müderrisler, toplum ve devlet düzeninde sahip oldukları statüye paralel olarak ekonomik durumlarında da büyük öl­ çüde refaha kavuşmuşlardı. Günde 20 akçe yevmiye alan en alt düzeydeki bir müderrisin, herhangi bir mahalle mescidin­ de 2-4 akçe yevmiyeyle görev yapan imama178 kıyasla 5-10 kat daha fazla gündelik aldığı ortaya çıkmaktadır. Müderrislerin seviyeleri yükseldikçe diğer görevlilere oranla aldıkları ücret­ ler de katlamak olarak artmaktadır. Müderrislerin ekonomik durumlarım daha anlaşılır bir hale getirmek için bazı hesaplamalar yapmak ve o dönemde bir müderrisin alım gücünü tesbit ederek günümüzde ifade ettiği rakamları yaklaşık olarak göstermek istiyoruz. Bu he­ saplamaları yaparken akçenin altın karşılığında ek olarak bazı mal, hizmet ve benzerlerinin fiyatlarım gözönünde bulun­ durmalıyız. XVI. yüzyıl ortalarında bir koyunun fiyatı 42 akçe179, bir sığırın fiyatı ise 340 akçe dolaylarmda idi180. Aynı dönemde buğdayın bir kilesi (25,6 kg) 5-6 akçe, işçi yevmiyesi 4-5 ak­ çe181 ve bir filori altım da182 60 akçe değerindeydi183. 177 Ebu Muhammed ile fiıkahamn çoğunluğunda, müderrise veya zevcesine küfre­ den bir kişinin hanımından boş olacağı yolunda bir kanaatin varlığından söz edilmektedir. Bk. Bilge, age, s. 24. 178 Sözgelimi, Orhan Vakfi’mn 1548 yılma ait muhasebe defterinden vereceğimiz bazı rakamlar, müderris yevmiyeleri ile diğer görevlilerin yevmiyelerini karşı­ laştırma imkânı verecektir. Bu tarihte, Orhan Camii imanıma günde 4 akçe (A 29/33 74b), İznik ve Gürle’deki cami imamlarına 2 akçe yevmiye verilmekteydi. Orhan Camii müezzini 2, diğer cami müezzinleri 1 akçe yevmiye almaktaydı. Orhan Vakfı’ndan mütevelliye 6, imaret şeyhine 10, muallime 2, feıraşa 1, am­ barcıya 3 akçe yevmiye tahsis edilmişti. Ancak bu rakamların, bir selâtin vak­ fından verildiğini dikkate almak gerekir. Diğer vakıflarda bu rakam daha da düş­ mektedir. Bk. A 29/33 75ab. 179 Bk. A 53/58 239a. 180 Bk. A 45/51 207a. 181 Akdağ, age, II, 437.

92

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

Mesleğe yeni başlayan ve 20 akçe yevmiye verilen mü­ derris, iki günde bir koyun, bir ayda yaklaşık iki sığır almak­ taydı. İşçi yevmiyesinin 4-5 katı fazla yevmiye alan bu mü­ derrise, ayda 10 filori altım tutarında ödeme yapılıyor demek­ tir. Aynı durum, 4 akçe yevmiye alan bir imama göre düşü­ nüldüğünde, ayda üç koyun, yaklaşık üç aylık maaşı ile de bir sığıra sahip olabileceği sonucu ortaya çıkmaktadır. İşçi yev­ miyesine yakın bir ücret alan imamın aylık maaşı ile ancak iki filori altım alınabiliyordu. Yevmiye

«5 U U

S g

cd

.g

20 30 40 50 60

1 koyun kaç günde

1 sığır kaç günde

akçe akçe akçe akçe akçe

2,0 1,5 1,0 0,8 0,6

17,0 11,3 8,5 6,8 5,6

2 akçe 4 akçe

20,0 10,0

170,0 85,0

1 filori kaç günde 3,0 2,0 1,5 1,2 1,0 35,0 15,0

Tablo 6: X V I. yüzyıl ortalarında m üd erris ve im am yevm iyeleriyle alına­ bilen koyun, sığır ve filo ri miktarları

Tablo 6'dan da anlaşılacağı üzere1821384, en yüksek yevmiye ile müderrislik yapan kişi, her gün bir filori altım, yaklaşık 5,5 günde bir sığır rahatlıkla alabilmekteydi. 4 akçe yevmiye alan bir imam ise, 15 günde bir filori altım ve 85 günde de bir sığır alabiliyordu. Değişik miktarlarda yevmiye alan müderris ve imamların ayhk maaşları ile alınabilen koyun, sığır ve altın sayısı aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

182 X I. yüzyıldan önce Floransa’da başlan ve üzerinde zambak resmi bulunan bu altın para iki dirhem, yani 6 .414 gr. ağırlığmdaydı. Bk. Sertoğhı, Midhat, Os­ manlI Tarih Lügati, s. 114,86,91. 183 Akdağ, age, II, 406. 184 Tablo 6 ve 7 ’de bir koyunun fiyatı 4 0 , sığırın 3 4 0 , flori altım da 60 akçe olarak hesaplanmıştır. Koyunun fiyatı 4 2 akçe iken, hesaplamalarda kolaylık sağlaya­ bilmek için 4 0 akçe olarak düşünülmüştür.

Medrese Kadrosu

20 akçe £h 30 akçe

40 akçe 50 akçe 60 akçe 6 C3 .a

1 ayda

1 ayda

kaç koyun

kaç sığır

1 ayda kaç filon

akçe akçe akçe akçe akçe

15,0 22,5 30,0 37,5 45,0

1,76 2,64 3,52 4,41 5,29

10 15 20 25 30

60 akçe 120 akçe

1,5 3,0

0,17 0,35

1 2

Aylık

Yevm iyesi

600 900 1.200 1.500 1.800

2 akçe 4 akçe

93

Tablo 7 : X V I. y üzyıl ortalarında m üd erris ve im am ların aylık maaşlarıy­ la alınabilen koyun, sığ ır v efilo ri altını miktarları

Bu tablodaki verilerin günümüzdeki para karşılığım bula­ bilmek için koyun ve sığır fiyatlarının bilinmesi gerekmektedir. O dönemdeki fflorinin alım gücünün de koyun ve sığır cinsin­ den hesaplanması halinde sağlıklı sonuçlara ulaşabileceğimize inanıyoruz. 1997 ortalarında normal bir koyunun fiyatı 15.000.000 TL. dolayında iken normal bir sığımı 130.000.000 TL. civarında bir parayla alınabildiğini bu işin uzmanlarından öğre­ niyoruz. Bu rakamları, yukandaki tabloda ortaya çıkan verilere göre değerlendirdiğimizde şöyle bir sonuçta karşılaşırız: Yevm iye

G

U

S a .a

20 30 40 50 60

B ir maaşla 1997 yılındaki Bir m aaşla 1997 yılındaki alm an koyun karşılığı alınan sığır karşılığı sayısı (xl30.000.000) sayısı (xl5.000.000)

akçe akçe akçe akçe akçe

15,0 22,5 30,0 37,5 45,0

225.000.000 337.500.000 450.000.000 562.500.000 675.000.000

1,76 2,64 3,52 4,41 5,28

228.800.000 343.200.000

2 akçe 4 akçe

1,5 3,0

22.500.000 45.000.000

0,176 0,35

22.880.000 45.760.000

457.600.000 572.000.000 686.400.000

Tablo 8 : X V I. yü zy ıl ortalarında verilen m üd erris ve im am m aaşlarının g ü n ü m ü z d ek i karşılıkları

Tablo 8'de 1997 yılındaki karşılıkları verilen koyun ve sı­ ğır fiyatları arasmda anormal bir farkın olmadığı görülmek­

94

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

tedir. Bu da, yevmiyeler için aldığımız koyun ve sığır fiyat kriterlerinin doğruya yakın sonuçlar verdiğini göstermekte­ dir. Benzer bir hesaplamayı filori için de yapabiliriz. XVI. yüzyıl ortalarında bir filori altınının değeri 60 akçedir. 60 ak­ çe, 1,5 koyun ve 0,176 oranında sığır fiyatına eşittir. Koyun ve sığır cinsine çevrilen filori altınının 1997' deki değeri şöyledir 1,5 x 15.000.000 TL. = 22.500.000 TL. tutan koyuna mukabil, sığırda 0,176 x 130.000.000 = 22.880.000 TL. sonucuna ulaşırız. Bu rakamlar, aynı zamanda yukarıda verdiğimiz son tabloda, iki akçe yevmiyeli imamın hanesindeki rakamların aynısıdır. Floriye tekabül eden koyun ve sığır sayılarının orantılı bir şekilde artırılması durumunda, müderrislere de uygulanabi­ lecek bir tablonun meydana çıkması mümkündür. Her hâlükârda, koyun, sığır ve filori altınında bir dengenin mevcut olduğunu ve hangi çapraz kurla hesaplanırsa hesaplansın, aynı sonuca ulaşabileceğini düşünüyoruz. Bütün bu sonuç­ lardan sonra, en alt seviyede bir müderrisin, 1997 yılı ortala­ rında 220-230 milyon TL. arasında bir maaş aldığım söyleyebüiriz. Bu rakamın tek başma çok şeyler ifade etmeyeceğini dü­ şünerek, aynı dönemde bir imamın ne kadar maaş aldığım gösterdik. Buna göre, günde 2 akçe yevmiye alan imamın 2223 müyon TL. arasında, 4 akçe yevmiye alan imamın ise 45 milyon TL. civarında bir maaş aldığı ortaya çıkmaktadır. Bu miktarda maaş alan bir imamın, rahat bir şekilde geçimim sürdürdüğünü varsaydığımızda, işe yeni başlayan bir müder­ risin, iki akçe yevmiyeli imama göre 10, dört akçe yevmiyeli imama göre de 5 kat daha fazla maaş aldığı, bunun da, mü­ derrise sağlanan ekonomik imkânların büyüklüğünü daha iyi gösterdiği söylenebilir. Sözkonusu orantı, 60 akçe yevmiye alan müderrise göre üç kat fazla gerçekleşmekteydi. Müderris ve imamların, sadece aldıkları yevmiyeler göz önünde tutularak bu rakamların ortaya çıktığım, ancak mü-

Medrese Kadrosu

95

denişlerin, daha önce de belirtildiği gibi, bahariye, taâmiye, yaylâkiye vb. yan ödeneklerinin olduğunu, tevliyet, nezaret gibi bazı ek İdarî görevler üstlenebildiklerini, imamların da bu tür ek görevlerinin bulunduğunu (nezaret, muallimlik, vaizlik, cüzhanlik ve enamhanlık gibi) belirtmek gerekir. Aldıkları bu ilâve ödeneklerle müderris ve imamların maaşı daha da artı­ yordu. Özellikle maaşları az olan imamlarda bu arüş iki kat ya da daha fazla olmaktaydı. Bu noktada, Hammef in biraz önce verdiğimiz, OsmanlI­ lar'da âlimlerin sahip olduğu kudretin hiçbir devlete bulun­ madığı konusundaki düşüncesinin ne kadar doğru bir tesbit olduğunu hatırlatmak istiyoruz. Buradaki "kudret" kelimesini, sosyal ve ekonomik güç olarak değerlendirmek mümkündür. Ayrıca müderrislerden herhangi bir vergi alınmaması, onlara önemli bir ayrıcalığın verildiğini açıkça göstermektedir. Müderrislerin ekonomik durumlarım daha iyi anlaya­ bilmek için mahkeme sicillerine yansıyan bazı kayıtları zik­ retmek istiyoruz. Meselâ, XVI. yüzyıl sonlarında vefat eden İsa Bey Medresesi müderrisi Muslihuddin b. Sinan'ın, tereke­ sinden 204.076 akçe tutarında bir mülke sahip olduğu anla­ şılmaktadır185. Sözkonusu terekeye göre, müderrisini 22.500 akçe tutarında (%11,02) 90 dolayında kitabı186, ayrıca Bursa'da bir, İstanbul'da ise iki ev ile bir gulâm, üç de cariyesi vardı187. Aynı kayıt, müderrisin ev halkının, kendisi ile birlikte dört kişiden oluştuğunu bildirmektedir. Bu müderrisin terekesinde yazılan mal ve mülkün, onun ekonomik durumunu tek başma ifade etmeye yetmeyeceğini tabii ki biliyoruz. Bu tereke, aynı defterdeki diğer metrukâtla mukayese edilirse, müderrisin ulaştığı ekonomik seviye daha iyi anlaşılacaktır. Müderrisin terekesinin yer aldığı metrukât 185 Bk. A 137/164 122b-124b. 186 Bk. A 137/164 122b-123a. 187 Bk. A 137/164 124b.

96

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

defterine göre, Hacı Mehmed kızı Kerime'nin 25.261 akçe188, Hacı Piyale'nin 37.565 akçe189, Abdullah oğlu Hacı Hüsrev'in 75.829 akçe190, Mustafa Bey'in 35.256 akçe191, Haşan oğlu Habib Bey'in 21.391 akçe192 ve Abdurrahman kızı Emine'nin de 34.958 akçe193 mirası kalmıştı. Verilen rakamlar, normal tereke toplamlarının ortalama olarak 30.000 akçede seyrettiğini, fakat bazı kişilerde bu ra­ kamın 75.000 akçeye ulaşabildiğini gösteriyor. 30.000 akçe civarında miras bırakan kişilerin, orta tabakanın altında yer aldığım varsaysak bile, en azından 75.000 akçe tereke bırakabilen kişiyi orta tabakadan kabul etmek uygun olmalıdır. Terekeleri gösterilen kişilerin sahip oldukları mal ve mülk ile karşılaştırıldığında, İsa Bey Medresesi gibi, selâtin dahi olmayan bir medresede görev almış bir kişinin mirasının 200.000 akçe üzerinde olması, ekonomik yönüyle müderrisle­ rin belli bir hayat standardım yakaladıklarının bir göstergesi­ dir. Bununla birlikte, daha sağlıklı ve sağlam sonuçlar alına­ bilmesi ve mukayeseler yapılabilmesi için örneklemelerin çok geniş tutulması gereği ortadadır. Müderrislerin ekonomik durumlarım tesbitte geçerli ve genel bir kriter olmasa da, bazı şahsi ekonomik girişimlerin varlığını belirtmek gerekir. Daha XVI. yüzyıl sonlarında Suba­ şı Eyne Bey Medresesi'nde müderris olan Sinanüddin Efendi, aynı bölgede bulunan Eyne Bey Hamamı'm 1491'de bir yıllı­ ğına kiralamıştı194. Mehmed Çelebi admda diğer bir müderri­ sin ise XVI. yüzyıl ortalarmda, İshakşah Mescidi Vakfı'ndan

188 189 190 191 192 193 194

Bk. A Bk. A Bk. A Bk. A Bk. A Bk. A A 8/8

137/164 137/164 137/164 137/164 137/164 137/164 74a.

98b. 103a. 105a. 106b. 122a. 116b.

Medrese Kadrosu

97

%12,5 oranında bir "ribh" ile 4.392 akçe aldığını görüyoruz195. Buna benzer örneklere mahkeme sicillerinde sıkça rastlanmaktadır. Bu konuda sonuç olarak şunu söylemek mümkündür. Osmanlılar'ın klasik döneminde müderrisler, cemiyette ol­ dukça itibarlı olmalarının yaranda, ulaştıkları refah seviyesiy­ le toplumun orta tabakasının üzerinde bulunuyorlardı. Çok zengin oldukları iddia edilmese bile, bir müderrisin, ekono­ mik endişe ve kaygılardan uzak bir hayat yaşadığı kesindir. Müderris, tedrisat görevinin dışmda, bazı İdarî görevleri ra­ hatlıkla üstlenebilecek bilgi ve yeteneğe sahipti. Toplumda güvenilir kişiliğiyle taranan müderrisler, hayatin her sahasın­ daki girişimcilikleri ile de özel bir yerde bulunuyorlardı. Mü­ derrislerin tamamı için, bazı işyerleri kiralayarak çalıştırdıkla­ rı veya birtakım özel girişimler için vakıflardan kredi aldıkları söylenemez. Ancak birkaç örneğin varlığı bile, müderrislerin bu tür konulara en azından sıcak baktıkları ve bu işlere eğimli olduklarını göstermeye yeter olduğu düşüncesindeyiz. Bu noktada, "Müderrisleri bu meşguliyetlere iten sebepler ne idi?", "Böyle davranmakla müderris, eğitimi-öğretime zarar getir­ miyor muydu?" şeklindeki sorular akla gelebilir. Hemen belir­ telim ki, bunun sebebi geçim derdi değildi. Müderrisler sahip oldukları para varlığını çalıştırmak suretiyle hem kendilerine, hem de ülke ekonomisine katkıda bulunmaktaydı. Bu tür girişimler sebebiyle, medresedeki görevlerini ihmal etmeleri­ ne gerek yoktu. Zira kiraladıkları bir işletmeyi veya sermaye yatırarak kurdukları işyerlerini, bizzat başmda durarak idare etmiyor, bazı kişileri bu işle görevlendirerek sadece deneti­ miyle uğraşıyorlardı. Müderrislerin asıl görevi eğitim-öğretim idi, ancak bu, diğer işleri de görmelerine engel teşkil etmiyor­ du. Şu ana kadar mahkeme sicillerinde, bir müderrisin, sahip olduğu bir işletme sebebiyle, görevini aksattığı ya da azledil195

A 163/263 36b.

98

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

diğine dair herhangi bir kayıt bulamamamız, müderrislerin her iki işi de ölçülü yaptıklarına bir delil olmalıdır. k. İlk Dönem Osmanlı Müderrisleri ve Âlimleri Hakkında Genel Bir Değerlendirme ilk Osmanlı âlim ve müderrislerinin ülke dışından Ana­ dolu'ya geldikleri ve bu akışın belli bir döneme kadar sürdü­ ğü bilinmektedir. Kuruluş devrinde bir hükümdar yeni bir medrese kurmak istediğinde, genellikle müderris olarak Ana­ dolu'nun eski kültür merkezleri olan Konya, Kayseri ve Aksa­ ray gibi şehirlerden ya da İslâm dünyasırım Iran, Türkistan, Mısır ve Suriye gibi ilim muhitlerinden âlimler davet ederdi196. Tefsir, Hadis, Fıkıh, Tarih ve Edebiyat alanlarında tahsil yapmak isteyen ilk Osmanlı âlimleri Mısır ve Suriye'ye, Riya­ ziye, Hey'et (Astronomi), Kelâm ve Felsefe'ye dair ilimlerde öğrenim görmek isteyenler de İran ve Mâverânünnehir taraf­ larına gidiyorlardı197. Mâverâünnehir, daha Karahanlılar dev­ rinde önemli bir ilim çevresi haline gelmişti. Buradaki Buhara, Semerkant, Nesef, Kaş ve Fergana gibi şehirler birer ilim merke­ zi idi198. Hanefî âlimlerinin hemen tamamı, özellikle müsbet ilim tahsili için bu bölgeye gidiyordu199. Molla Fenarî'ye (öl. 1431) gelinceye kadar Osmanlı âlim­ leri, tahsillerini ilerletmek için bu ilim merkezlerine gitmeyi âdet haline getirmişlerdi200. Molla Fenarî'nin yetiştirdiği Hızır Bey (öl. 1459), Sinan Paşa (öl. 1486), Hocazade (öl. 1488), Molla Hüsrev (öl. 1489), Molla Lütfi (öl. 1495), Zenbilli Ali Efendi (öl.

196 İnalcık, age, s. 166. 197 Uzunçarşılı, age, s. 227. 198 Kavakçı, Yu su f Ziya, X I ve XII. A sırlarda K arahanlılar D evrinde M âverrâ alN ahr İslâm H ukukçuları, s. 303. 199 Kavakçı, age, s. 306. 200 Yurdaydın, H. Gazi, İslâm Tarihi D ersleri, s. 100. Yıldırımı Bayezid zamanın­ da, Şakâik’de menşeleri belirtilen 19 âlimden 11’i Osmanlı ülkesinde yetişmiş, 8 ’i ise dışarıdan gelmişti. Bk. Şakâik, s. 16/34.

Medrese Kadrosu

99

1525) ve Kemal Paşazade (öl. 1534) gibi ilim adamları ile201 bun­ ların yetiştirdikleri âlimler sayesinde, Osmanlılar'da ülke dışma tahsil için çıkma gerekçesi ortadan kalkmış oldu. Buna ilâveten, Osmanlı ilim adamlarının, yüksek ilimlerden icazet almak üzere İslâm dünyasının değişik merkezlerine gitmele­ rine artık ihtiyaç göstermeyen diğer bir sebep de, bu sahaların önde gelen âHmlerinin Anadolu'ya gelmiş olmaları idi. Sözge­ limi, Cemâleddin Ahmed Harezmî 1427'ye kadar Bursa medrese­ lerinde görev yapmıştı202. II. Murad zamanında Heratlı Burhaneddin Haydar ile riyâziyeci Fethullah Şirvârıî'nin Osmanlı medreselerinde tedrisatta bulundukları bilinmektedir. Ayrıca Memluk Sultanlığı'ndan kaçarak 1395'te Bursa'ya gelen tarih ve kırâat âlimi Şemseddin Ahmed el-Cezerî (öl. 1429), Yıldırım Bayezid'in ricası üzerine tedris faaliyetlerine başlamışta203. Hadis, Tefsir ve Kelâm ko­ nusunda dersler veren İmam Cezerî'nin, kendi adıyla anılan kitabı, "mehâric-i hurûf'a ait önemli bir eser olup Osmanlı darülkurrâlarında ders kitabı olarak okutulmuştu.204. Yine Yıldırım Bayezid döneminde Bursa'ya gelen Seyyid Şerif Cürcdnt (öl. 1413), yazdığı 50'den fazla eserle Osmanlı ilim çevrelerinde oldukça dikkat çekmiştir. "Hdşiye-i Tecrîd" adlı eseri, ilk basamaktaki Osmanlı medreselerinde okutul­ duğu için bu medreselerin aynı isimle anılmalarına yol açmış­ ta205.

201 Uzunçarşılı, age, s. 2 2 8 -2 3 3 ; Yurdaydm, age, s. 100. 202 Tekindağ, agm, s. 11. 203 Tekindağ, agm, s. 11. Ayrıca bk. Taşköprülüzade, M evzuâtü’l-Ulûm (tere.), I, 502. İmam Cezerî’nin hayatı ve eserleri hakkında bk. Öztürk, Mustafa, Muhammed b. el-Cezerî ve et-Temhid fi Îlmi’t-Tecvîd (Basılmamış doktora tezi), Bursa 1984, s. 1-41. 204 Taşköprülüzade, age, I, 141-142, el-M ukaddim etü’l-C ezeriyye âdındaki bu eser, Kur’ân’ın kırâatı ve tecvidi konusuna ayrılmıştır. 110 beyitlik bu manzum eser matbudur. Bilgi için bk. Bk. Öztürk, age, s. 30-31. 205 Uzunçarşılı, age, s. 25.

100 Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

Osmanlılar'm ilk dönemlerinde, bu sayılanlar dışında daha birçok âlimin dışarıdan Anadolu'ya girdikleri görül­ mektedir. Kırım'dan gelen Şerefüddin b. Kemal ile Seyyid Ahmed b. Abdullah2®6, Semerkand'dan Seyyid Ali, Haleb' den Alâaddin Ali Arabi206207, İran'dan Abdülvâcid b. Mehmed208 vb. âlimlerle Anado­ lu'daki ulema kısa sürede birbiriyle kaynaştı. Bu ilk dönemlerde, Anadolu'dan Mısır'a Davud Kayse­ ri209, Molla Fenari210, Hacı Paşa211, Molla Gürâni212, İran ve Türkis­ tan'a Alâaddin Esved213, Kadızade Rûmî21*, Suriye'ye de Abdülmuhsin Kayseri215 gibi ilim adamlarının gittikleri müşa­ hede edilmektedir. Hatta Mehmed b. Süleyman (Muhyiddin Râfiyeci) gibi bazı âlimlerin Mısır ve İran'a216, bir başka deyişle, iki ayrı dış ülkedeki ilim merkezlerine tahsil için yolculuk yaptıkları bilinmektedir. Osmanlılar'm özellikle ilk dönemlerinde vuku bulan bu tür İlmî yolculuklar, aynı zamanda bir kültür etkileşimini de beraberinde getiriyordu217. Bu dönemlerde ülkeye gelen bu ulema ve yazdıkları Arapça eserlerin, medreselerdeki ders dilinin Arapça olmasına etki etmiş olabileceğini, aynı duru­ mun daha önce Selçuklu medrese geleneğinde de mevcut olduğunu düşünüyoruz. 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217

H oca Sadeddin Efendi, age, n , 439-441. M ecdî, s. 171. M ecdî, s. 66. M ecdî, s. 2 7 ; H oca Sadeddin Efendi, age, II, 404. M ecdî, s. 4 7 . Molla Fenan birkaç kez Mısır’a gitmişti. Bk. M ecdî, s. 47vd. M ecdî, s. 74. M ecdî, s. 102; Sadeddin Efendi, age, D, 441. Güran’da kendisini yetiştirdikten sonra Kahire’ye gitmişti. M ecdî, s .2 9 ;O .A £ , 1 ,3 5 1 . M ecdî, s. i l M ecdî, s. 31. M ecdî, s. 85; Hoca Sadeddin Efendi, age, II, 433. Lamartine, Kadızade-i Rûmî’nin Semerkand’da yaptığı tesiri şöyle anlatıyor: “...K adızâde, Sem erkant’ta G eom etri öğretm eğe gittiğinde d ersleri o kadar çe­ kici oluyordu ki, d ers verdiği saatlarda kentin kürsüleri boşalıyor, hatta m üder­ risler bile gelip O ’nun talebesi oluyorlardı". Bk. Lamartine, Alphonse de, Tür­ kiye Tarihi, I, 119.

Medrese Kadrosu 101

Osmanlılar'daki ilim yolculuklarının Fatih devriyle bir­ likte büyük ölçüde sona erdiğini biyografi kaynaklarından öğreniyoruz. Kuruluşundan kısa bir süre sonra her alanda yetişmiş elemana sahip olduğu görülen Osmanlılar'da, ilk dönemlerde cereyan eden bu bilgi alış-verişi ve tecrübeler dolayısıyla, İlmî anlamda önemli bir potansiyel oluşmuştu. Fatih ile birlikte, medreselerin ciddi bir düzenlemeye tâ­ bi tutulması ve müderrislerin derecelendirilmesi konusunda Kanunî'nin yaptığı çalışmalar, mükemmel bir medrese siste­ minin ortaya çıkışım sağlayan girişimler olmuştur. XVI. yüz­ yılda, artık ülkenin her yöresine dağılan medreselerde ve özellikle İstanbul, Edirne ve Bursa medreselerinde, dönemin bilginleri ders vermekte ve tedrisat faaliyetlerini yoğun bir şekilde sürdürmekteydi. Osmanlı ülkesine dışarıdan gelen âlimler de, mevcut teşkilât içerisinde yerlerini alarak yerli ulema üe bir bütünlük meydana getirmiştir ve hemen tamamı memleketlerine dönmeyerek Anadolu'da hayatlarım devam ettirmişlerdi. Aslında Osmanlı dönemindeki müderris ve âlimler ele alınırken aynı zaman diliminde en az medrese kadar topluma tesir eden ve milletle içiçe olan müesseseler arasındaki tekke ve zaviyelerden söz etmemek eksiklik olur. Bu konuya birkaç cümleyle de olsa temas etmek istiyoruz218. XTV. yüzyıl başlarmda kurulan medreselerde Koca Efendi, Molla Fenarî, Şeyh Kutbeddin İznikî gibi hem mutasavvıf hem de ilim adamları yetişmiş, giderek aynı yüzyıl sonlarında ve bilhassa XV ve XVI. yüzyıllarda şer'î ve aklî ilimler Osmanlı ülkesinde yeniden canlanarak yayılmıştır219.

218 Konuyla ilgili ayrıntılı bir çalışma için bk. Öcal, Mustafa, K uruluş D önem inde Osmanlı D ev let’nin M anevî ve K ültürel T em elleri, (Basılmamış doktora tezi), Bursa 1984. 2,9 Bk. Togan, Z. Velidi, Umumî Türk Tarihine G iriş, I, 373; Öcal, age, s. 213.

102 Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

İlk Osmanlı medreselerinde görev aldığı için "ilk müder­ ris" unvanım da elinde bulunduran Davud Kayseri (öl. 1350), Muhyiddin Arabi'nin Füsûsu'l-Hikem adlı eserine yazdığı "Matlau HusûsiT-Kilem fi Şerhi Füsûsi'l-Hıkem" başlıklı şerhle220 tasavvuf ve diğer ilimleri bir potada erittiğini göstermiştir. Kuruluş döneminde mevcut ilim adamlarına ilâveten Bursa'da Abdal Musa221, Abdul Murad222, Doğlu Baba223, Ahi Haşan224, Geyikli Baba225, Somuncu Baba226 ve Emir Sultan227 gibi şahsiyetlerin yaşadığım görüyoruz. Bu dönemde ulema ve meşayih arasmda ihtilâfların bu­ lunmadığım, hatta birbirlerine destek verdiklerim ve birlikte hareket ettiklerini kaynaklardan öğreniyoruz. Bu devir mutasavvıflarının hemen hepsi, aynı zamanda iyi bir medrese tahsilinden geçmiş kişiler idi. Öte yandan, dinî, felsefî ve müsbet ilimlerin temsilcileri durumunda olan müderrislerin ve âlimlerin de birer tarikat mensubu olmaları, İslâm - Tasavvuf- İlim birliğinin hem fiilen, hem de fikren ger­ çekleştiğinin bir ifadesidir. Bu durum sözkonusu dönemde, Osmanlılar'da İlmî ve kültürel alanda bir "vahdet"in tesis edil­ diği anlamına da gelmektedir228. Toplumda sağlanan bu birlik ve düzen, şüphesiz devle­ tin büyük müesseselerine süratle yansımış ve medreselerin mezun ettiği bilgili gençler, devletin her kademesinde görev almaya başlamışlardı.

220 221 222 223 224 225 226 121

Uzunçarşıiı, age, s. 2 2 8 ; Adıvar, A . Adnan, Osmanlı Türklerinde İlim , s. 16. M ecdî, s. 33. M ecdî, s. 34. M ecdî, s. 34. M ecdî, s. 23. M ecdî, s. 31. M ecdî, s. 1 A. M ecdî, s. 76.

Medrese Kadrosu 103

2. Muid "Muid" kelimesi, Arapça'daki "a-ve-de" fiilinin ism-i fii­ lidir. Fiil olarak sözcük, geri dönmek, hastayı ziyaret etmek, âdet haline gelmek, tekrarlamak, ilimde maharetli olmak, tecrübeli olmak vs. anlamlarına gelir229. Değişik manaları bu­ lunan muid kelimesi230 teknik olarak şöyle ifade edilir: Muid, medresede talebenin derslerini müzakere ve müderrisin ver­ diği dersi tekrar eden kişidir231. Muid, müderris ile öğrenci arasmda bir yerde bulunur­ du. Bir anlamda bugünkü araştırma görevliği (asistan) konu­ mundaydı232. Muid, talebelerle aynı yerde oturan, müderrisin dersten ayrılmasını müteakip veya daha sonra dersi talebeye tekrarlayan ve talebenin müderrise sormaktan çekindiği şey­ leri cevaplayan bir kişi olması hasebiyle aynı zamanda bir müzakereci durumundaydı233. Muidlik görevi İslâm tarihinde ilk kez XI. yüzyılda orta­ ya çıkmıştır. Nizamiye medreseleriyle başlayan dönemde muid, tedrisatın önemli unsurunu oluşturmuştur. Bu medre­ selerde görev alan muidlerin, Osmanlı medreselerindeki muidlikten farklı olarak, talebelik bittikten sonra işe başladık­ ları bildirilmektedir234. Eyyubîler devrinde muidlik aranan bir meslek haline gelmişti. Hemen her medresede muid vardı. Hatta bazı med­ reselerde her müderrise ikişer muid tayin olunmuştu. Salâhiye

229 el-M üncid, s. 536. 230 Muid, “meseleler hakkında bilgi ve tecrübe sahibi” anlamının dışmda, “müderri­ sin anlattığı derslerde kapalı kalan noktalan izah etme işini üstlenen kişi” mana­ sına da gelir. A ynca muid, müderrisin olmadığı zamanlarda medresede öğretim makammda bulunan kişiye de denir. Bk. M u ‘cem ü ’l-Vasît, II, 635. 231 Berki, A. Himmet, Vakfa D a ir Yazılan E serlerle Vakfiye ve B enzeri Vesikalarda G eçen Istılah Ve T abirler, s. 38. 232 Tekindağ, agm, s. 8. 233 Pedersen, J., “Mescid”, İ.A ., VIII, 68; Hitti, age, E , 631. 234 Baltacı, age, s. 33.

104 Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

Medresesi, müderrisler görev yapmadan sadece muidler tara­ fından otuz yıl süreyle idare edilmiştir235. Anadolu Selçukluları dönemi medreselerinde genellikle ikişer muid görev alırdı. Ancak bu rakam bazen değişiklik göstermiştir. Konya Karaty Medresesi'nde bir, Sivas Buruciye Medresesi'nde ise üç muid bulunuyordu236. Genel hatlarıyla tarihî süreci bu şekilde gerçekleşen muidlik görevi, İslâm dünyasının her tarafında olduğu gibi Osmanlılar'da da kendi şartları içinde müesseseleşerek de­ vam etmiştir. a. Bursa Medreselerinde Muid İlk dönem Osmanlı medreselerinde görev alan muidler hakkında yeterli bilgiye sahip değiliz. Bursa'da Sultaniye Med­ resesinin inşasıyla, bu medresenin önem kazanmasından son­ ra ve özellikle Fatih devriyle birlikte bu konuda bazı tesbitlere gidebiliyoruz. Vakfiyesinin bulunamaması sebebiyle, ilk dönemlerde muidine ne kadar yevmiye verildiğini öğrenemediğimiz Ma­ nastır Medresesi'nde, XVI. yüzyılda 5 akçe gündelik ödendiği­ ni anlıyoruz237. Fatih Sultan Mehmed, Hızır Bey b. Celâleddin'e Bursa Sul­ taniye Medresesini günde 50 akçe gündelikle vermiş, sonra bu rakamı 65'e çıkarmıştı238.1440'larda bu medresede bulunduğu tahmin edilen Hızır Bey'e239 Molla Flayalı ve Molla Hocazade muid olmuşlardı240. İlk dönemlerine kadar uzandığı anlaşılan Sultaniye Medresesindeki iki muid uygulamasının XVH. yüz­ 235 236 237 238 239 240

Bilge, age, s. 35. Tekindağ, agm, s. 8. TSA , D. 1800, vr. 3b ’den naklen Bilge, age, s. 85. Şakâik, s. 56; M ecdî, s. 112. Bilge, age, s. 121 Şakâik, s. 56; M ecdî, s. 112,161.

Medrese Kadrosu 105

yılda da devam ettiği bilinmektedir241. Aynı durumun Yıldı­ rım ve Muradiye medreseleri için de vaki olduğunu mahke­ me sicilleri haber vermektedir242. M edresenin

M uid

adı

sayısı

nakdî

1

5 akçe

-

36 müd buğday

Manastır

Yevm iye Aynî

Yıldırım

2*

6 akçe

Sultaniye

2

5 akçe

Muradiye

2**

Çendik

1

4 akçe

-

Hacı İvaz Paşa

1

5 akçe

-

10 akçe

12 m üd buğday 8 müd buğday, 6 m üd arpa

* Bu sayı bazen l 'e düşm üştür. Bk. B 1 3 6 /3 5 1 45b. ** Bu bügi için bk. H oca Sadeddin Efendi, age, 1 ,403.

Tablo 9: B ursa m edreselerinde m u idler ve y evm iyeleri

Tablo 9'dan da anlaşılacağı üzere, selâtin medreselerinin hemen hepsinde muid bulunuyordu. Tablonun, sicillere inti­ kal eden kayıtlarla ve vakfiyelerdeki bilgilerle meydana gel­ diğini belirtmek istiyoruz. Medreselerin birçoğunun vakfiye­ sinin bulunmadığı düşünülürse, tablodaki rakamların daha da artacağı açıktır. Medreselerde muid sayısının düzenlenmesinde bazen vâkıfın şartlarının dışma çıkıldığı da oluyordu. Meselâ, Yıldı­ rım medreseleri vakfiyesinde243, muidin yevmiyesi 6 akçe ve yıllık aynî geliri de 36 müd buğday olarak belirlenmişti. 1589'da vakfiye dışma çıkılarak medresede muid sayısı ikiye yükseltilince muidlerin günlük ücretleri, her ikisi için yine 6'şar akçe olarak tesbit edilmiş, ancak vakfiye şartlarma göre, bir muide verilmesi gereken 36 müdlük buğday ikiye bölüne­ rek 18 müd'e düşürülmüştür244. Böylece, aynî olarak ödenen miktar değişmeden, sadece ikiye bölünerek ve belli miktarda 241 242 243 244

Bk. Bk. Bk. Bk.

B A C A

5 5 /249 101a. 144/172 203a, A 123/145 58a. B 9/187 16a. 1/53 4a-6a. 144/172 203a.

106 Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

değişmeden, sadece ikiye bölünerek ve belli miktarda bir yevmiye verilerek iki muidin istihdamına imkân tanınmıştı. Bu da, mevcut kapasitelerin yerinde kullanılarak eğitimöğretime destek verildiğini açıkça göstermektedir. Osmanlı medreselerinin genelinde ve özellikle ilk dö­ nemlerde, her müderrise bir muid prensibine uyulduğunu, ancak öğrenci mevcudu fazla olan medreselerde iki muidin eşzamanlı görevlendirilebildiğini sonuç olarak söyleyebüiriz. b. Muidin Tesbiti ve Aranılan Nitelikler Osmanlı medreselerinde muid, müderris tarafından seçi­ lirdi. Müderris, "talebesinden müstahık" olana muidliği verirdi. Bu konu genellikle vakfiyelerdeki ifadelerle karara bağlanır­ dı245. Ayrıca vakfiyelerin belirlediği şartlar da muid seçiminde önemli rol oynardı. Hacı İvaz Paşa, medresesinde görev ala­ cak muidin öncelikle neslinden olmasına ve yeterli kapasite­ nin bulunmasına dikkat edilmesini vakfiyeye yazdırmıştı246. Müderris adayı olan muidler, medresedeki normal tahsi­ li tamamlamış danişmendlerin, kıdem ve yeterlilikleri (ehli­ yetleri) üe arkadaşları arasında temayüz etmiş olanlar arasın­ dan seçilirdi247. Sahn medreselerindeki muidlerin, mevki ve itibar açısından XVI. yüzyıl sonlarındaki müderrislere eşit olduğunu Koçi Bey haber vermektedir248. İlk devir Osmanlı medreselerinde muid, müzakerecilik eden müderris yardımcıları için kullanılıyordu. Fatih devrin­ 245 Bk. A 153/201 151b. 246 Bk. A 39 /4 4 28a. 247 Fatih M ehm et I I Vakfiyeleri, s. 2 6 3 -2 6 4 : “Züm re-i m üstaîddînden b ir m erd-i sa îd ki tab '-t h adîd ve fik r-i sed îd ve re ’y -i reşîd ile akranı beyninde fe r îd ve ta ‘lim -i m uhtasarât-ı kütübde m âhir ve taallüm ve iktisâb-ı mütavvelâta kadir kim esne ola ". A yrıca bk. Süleym aniye Vakfiyesi, s. 84: “Ve tullâb-ı ilm den b irer m a â rif ü fezâ y il ile mümtaz, rütbe-i istifâdeden d erece-i ifâdeye vüsûle isti'dâd ile ser-efrâzını m uid ey ley eler”. Konuyla ilgili olarak bk. Ahmd Cevdet Paşa, age, I, 88. 248 K o çi B ey R isalesi, s. 52.

Medrese Kadrosu 107

den sonra ve ilk kez, Sahn medreselerinde olmak üzere med­ reselerde oda sahibi olanlar bu adı almaya başladılar249. Fatih medreselerinde oda sahibi olan muidler, telif eser yazabilecek bilgi ve birikime sahip bulunuyorlardı250. Bu de­ virde Sahn medreselerinde oda verilen muidler, medresedeki talebelerin dersini müzakere etmenin yamsıra Sahn derecesi­ nin altındaki tetimme medreselerinde hocalık yapıyorlardı251. Muidlerde aranılan en önemli nitelikler, Sultaniye Med­ resesi vakfiyesinde bir cümleyle şöyle özetlenmiştir. "Dersle­ rin müzâkeresine muktedir ve vazifelerini mâni'-i şer'îden başka hiçbir sebeple terketmemek"252. Muidlerin genel olarak, "i'âde" hizmetinde lâyık, ümî se­ viyesi yüksek ve eser sahibi kimseler olmasma dikkat edilirdi. Zira muidlerin en önemli görevlerinden biri, müderrisin her­ hangi bir mazeret sebebiyle derse gelemediği günlerde, onun vermeyi planladığı konuları tedris ve takrir etmekti253. Ger­ çekten de bazı zaruretler karşısında muidlere önemli görevler düşmekteydi. Molla Hayalîye İznik Medresesi müderrisliği 100 akçe yevmiyeyle teklif edilmiş, ancak o hacca niyetlendiği gerekçesiyle bunu reddetmişti. Durum Fatih Sultan Mehmed'e bildirildiğinde çok kızmış, fakat müderrise engel olmamış, aksine hacdan dönünceye kadar muidin eğitimöğretime devam etmesini emretmişti254. Müderrislerin, talebelerin arasından seçtikleri muidler, gerekli İlmî ehliyeti elde ettikten sonra bir medreseye tayin edilirdi. Aslmda muidliği, müderris yaranda yapılan bir staj gibi düşünmek de mümkündür. Müderris ayarında olan

250 251 252 253 254

Pakalrn, age, II, 573. Yaltkaya, M . Şerafettin, “Tanzimattan Evvel ve Sonra Medreseler”, s. 1. Pakalrn, age, II, 573. Bk. Ayverdi, age, II, 95. Tekindağ, agm, s. 24. M ecdî, s. 159-160.

108 Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

muidler, boş bir medrese bulamamaları sebebiyle muidliğe devam ediyorlardı255. Muidlerin, bu statülerinde ne kadar kaldıkları hakkında kesin bir bilgimiz yoktur. Hüseyin Hüsameddin, muidlerin en az iki yıl süreyle bu görevi yürüt­ tüklerini belirtir256. Muidlerin, Ellili medreselerin altındaki medreselerde de görev aldıkları ve aynen müderrisler gibi tayin edüdikleri bilinmektedir257. Elindeki beratı kaybeden muid yenisini çı­ karmak zorundaydı. Elinde berat bulunan bir muidin vefat etmesi durumunda, yerine yeni bir muid tayin edilir ve he­ men kendisine yeni bir berat verilirdi258. c. Muidlerin Görevi ve Yaptıkları Diğer Vazifeler Muidlerin asıl görevleri, medreselerde müderrisle birlik­ te derse girmek ve dersten sonra o dersin tekrarım ve müza­ keresini yapmak, anlaşılmayan konulara açıklık kazandırmak idi. Kelimeye yüklenen anlama uygun olarak muid, müderri­ sin yardımcısı (muavini) durumundaydı. Herhangi bir sebep­ le medreseye gelemediği zamanlarda veya birtakım şer'î özürleri bulunduğunda, müderrislerin vermesi gereken ders­ leri onlar takrir ederlerdi. Eser yazabilecek bilgi ve yeteneğe sahip kişiler arasından seçilen muidler, müderrislerin kontrolünde eğitim-öğretime birinci derecede katkıda bulunuyorlardı. Muidler daha çok, medresede okunması gereken kitapları öğrencilere öğreten259,

256 257 258 259

Bilge, age, s. 35. H. Hüsameddin, Am asya Tarihi, 1 ,2 7 1. Baltacı, age, s. 33. Bilge, age, s. 36-37. II. Murad devri âlimlerinden Mehmed b. Beşir, Bayezid Mahallesindeki tahsili ile danişmend ve sonra muid oldu. Seyyid Şerif Cürcânî’nin Şerh-i M etali'’a yazdığı haşiyeşini 3 6 kez baştan sona muid iken okutmuştu. Taşköprülüzade’nin dedesi, bu haşiyeyi adı geçen muidden 37. defa okuyan kişiydi. Talebelikten muidliğe ve oradan da müderrisliğe aynı medresede iken geçmiş, başka bir yer­ de görev almamıştı. Bk. Şakâık, s. 4 9 -5 0 ; M ecdî, s. 100.

Medrese Kadrosu 109

ders öncesi ve sonrasında verdiği bu hizmet sebebiyle öğren­ ciler tarafından dersin hazmedilmesini sağlayan kişiler du­ rumundaydı. Medreselerde bir oda tahsis edilmesi260 sebebiyle öğren­ cilerle oluşan samimi diyalogları ve onlardan biri gibi kabul edilmeleri, muidleri öğrencilere daha da yakınlaştırmaktaydı. Talebe, hemen her sahada merak ettiği konuları muide danı­ şabiliyordu. Muidlerin medresede öğrencilerle birlikte bu­ lunmaları, dolayısıyla onları öğrencilerden sorumlu bir kişi durumuna getiriyor ve disiplinin sağlanmasında büyük ölçü­ de etkili kılıyordu. Talebelerin bir anlamda lideri pozisyo­ nunda olan muidler, onların problemlerini üst mercilere ileti­ yor ve gerekirse yanma birkaç talebe alıp mahkemeye çıkabi­ liyorlardı261. Ancak itiraf etmek gerekir ki, muid-talebe ilişki­ leri konusunda mahkeme sicillerine intikal eden pek fazla kayıt yoktur. Yaptığımız bu değerlendirmeler, vakfiyelerin ve bazı sicil kayıtlarının verdiği genel izlenimler doğrultusun­ dadır. Asıl görevleri medresedeki "i'âde" hizmetini görmek olan muidler, bazen vakfiye şartlan uyarınca talebelere na­ maz kıldırmaktaydı. Yıldırım Bayezid Vakfiyesi'ne göre, muide imamlık görevini üstlenmesi şartı getirilmişti262. Sultaniye Medresesi'nde görevli iki muidden daha liyakatli olana Yeşil Camii imamlığı görevi verilmişti263. İmamlık görevini üstle­ nen bu medresenin muidine "muid-i evvel" denilmekteydi. 1630 yılında kayıt altına alman bir belgeye göre, Sultaniye Medresesi'nin "muid-i evveV'ı olan Gazanfer oğlu Ahmed'e, aldığı muidlik yevmiyesine ve aynî ödeneğe ilâveten, Yeşil 260 Bk. B 2 9 /2 2 2 73a. 261 Bk. B 136/351 45b. Bu kayda göre, Yıldırun muidi İslâm b. Mirzâ, yanma aldığı birkaç talebeyle mahkemeye gitmiş ve imarette pişirilen fodlanın “nâpuht ve siyâh olub inşân y em esi k âbil” olmadığım söylemişti. 262 Bk. C 1/53 5a-6a. 263 Bk. Ayverdi, age, n , 95. Ayrıca bk. B 55/249 101a.

110 Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

Camii imamlığı vazifesi karşılığında 6'şar müd buğday ve arpa ile 16 kile pirinç tahsis edilmişti264. Muidi olan medreselerde imamlık görevinin, bunlara ek bir vazife olarak verildiği anlaşılmaktadır. Sultaniye Medre­ sesi muid-i evveline yapılan uygulamanın diğerlerine göre farklılık arzettiğini ve medreselerde namaz kıldırmakla da görevli olan muidlere ayrıca bir ödemenin yapılmadığım dü­ şünüyoruz. Yeşil Camü imamlığı vazifesi karşılığı, vakfiyede günde 4 akçe, yılda 12'şer müd buğday ile arpa ve lA müd pirinç gösterilmiş265 iken, burada görev alan imama, eğer medresenin muidi ise, imamlık yevmiyesi verilmemekte, sa­ dece aynî tahsisat ödenmekteydi. Anlaşılan odur ki, muide verilen 5 akçe günde gündelik yeterli görülüyor ve imamet görevi vakfın mahsulü ile giderilmeye çalışılıyordu. Muidlerin imamet görevi dışında ek gelir sağlayan diğer işlerle meşgul olduklarına dair mahkeme sicillerinde herhan­ gi bir kayda rastlanmamış olması, onların medrese tedrisatın­ da aktif rol aldıklarım ve müderris ile talebe arasında iletişimi sağlayan bir köprü olduklarım göstermektedir. d. Muid-Müderris İlişkileri Muidlerin seçimi müderrislerin kontrolünde gerçekleşti­ ği için müderris, uzun süre her yönden tanıdığı, ahlâkî ve İlmî özelliklerini bildiği kişinin muid olarak görev almaşım isti­ yordu. Bu açıdan bakıldığında, muid-müderris arasmda ciddi anlaşmazlıkların çıktığım söylemek mümkün değildir. Bu konuda, incelemeye aldığımız yüzyıllar itibariyle mahkemeye yapılan herhangi bir müracaata henüz rastlanmamıştır. Bi­ 264 Bk. B 5 5 /249 101a. Sözkonusu tahsisatla göreve başlayan muide, bu yılda vakfın gelirinde bir parça azalma olduğu için tahsisatın yaklaşık 2 /3 ’ünün öde­ nebileceği ve kalan kısmının bir yıl sonra verilebileceği mütevelli tarafından ta­ ahhüt edilmesinin mahkeme kayıtlarına geçmesi sebebiyle, muide cami imamlı­ ğı karşılığında verilen gelir anlaşılabilmektedir. 265 Ayverdi, age, n , 50.

Medrese Kadrosu 111

yografi kaynaklarında da bu konuya ilişkin malumat bulu­ namamıştır. Buradan hareketle, akademik anlamda müderris ile muid arasmda ihtilâfların yaşanmadığım ve bu ikilinin eğitim-öğretim sürecinde uyum içinde çalıştıklarını söyleyebi­ liriz. Öte yandan, kişisel bazı meseleler yüzünden müderrismuid arasmda önemli tarüşmalarm çıkabildiği görülmekte­ dir. 1543'te Sultaniye Medresesinin muidleri Mehmed ve İbrahim, müderrisleri Ehlice Muhyiddin Halife'mn, "ba'zı husûs içtin mezbûrlara incinüb gazaben hücreden ihrâc etmek" istemesi­ ne karşı çıkmışlar ve muidlerden Mehmed, derhal "der-i dev­ let"e giderek durumu aktarmış ve müderrisin bazı "efâl-i kabîhası"ndsn. söz etmişti. Durumu haber alan müderris de, muidlere bazı şeyler isnad ederek İstanbul'a başvurmuştu. Olay hemen incelemeye alınmış ve şahitler dinlenmişti. So­ nuçta, müderrisin muidlere "iftira ve bühtan" ettiği ve muidlerin "zühdüne ve vera'ına ve dîn ü takvasına" uygun dav­ randıkları Bursa halkından 100 kişinin şehadetiyle tutanakla­ ra geçirilmişti266. Aslmda buna benzer örneklerin tabiî olduğunu kabul etmemiz gerekir. Ancak Bursa Mahkeme Sicilleri'nde, başlan­ gıcından XVI. yüzyıl sonlarına kadar yaklaşık 150 yıllık süre içinde bundan başka bir örneğe rastlanmamış olması, müderris-muid ilişkilerinde bu tür anlaşmazlıkların ve geçimsizlik­ lerin en asgarî düzeyde cereyan ettiğini göstermektedir. Zira aktarılan örneğe uygun ihtilâf ve tartışmaların mahkemeye 266 A 39 /4 4 79a. Yukarıya çok kısa bir bölümünü aldığımız kayda göre, müderris, muidlerin İstanbul’a gitmesinden istifadeyle hücrelerini boşaltmış ve eşyaların dışanya atmıştı. Muid Mehmed, Bursa’ya dönünce hemen mahkemeye gitmiş ve durumu anlatarak akçe ve altınlarının kaybolduğunu bildirmişti. Mahkeme, mü­ derrise konuyu sorunca, eşyalarım aldığım, ancak akçe ve altınları görmediğini belirtmişti. Müderris, muidler ve “y a ra r adam lar ”la hücreye gelindiğinde, yerin kazıldığı ve yerde çömlek parçalarıyla 16 akçe bulunduğu görülmüş ve durum zapta geçirilmişti. Olay sonunda, muidlerin medresede kalmaları kesinleşmiş, müderris hakkında da rapor tutulmuştu.

112 Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

çok sayıda intikal etmesi gerekirdi. Mahkemeye sadece bir olaym gelişi, ilk dönemlerde muid-müderis diyalogunun bü­ yük bir uyum içinde devam ettiğine ve bunun da eğitimöğretime müsbet bir şekilde yansıdığına işaret sayılmalıdır. e. Muidlerin Sosyo-Ekonomik Durumları Müderrislerin sahip oldukları ekonomik imkânların an­ cak bir kısmım elde eden muidler, Tablo 9'da gösterildiği gibi, en az 4, en çok 10 akçe gündelik almaktaydılar. Sadece bu rakamlar bile, muidlerin rahat bir hayat standardına kavuş­ tuklarının bir göstergesidir. Genel olarak muidlerin 5 akçe yevmiye aldıklarım söyleyebiliriz. Miktarım bilememekle birlikte, yevmiyenin dışmda muidlere aynî tahsisatların da tayin edildiğim sanıyoruz. Bu noktada, Sultaniye Medresesi muidim örnek olarak vermek istiyoruz. Sultaniye muidleri yevmiyelerine ilâveten yıllık 12 müd buğday alıyordu. Buradan hareketle, muidin aylık gelirim ortaya çıkarmaya çalışalım. Yılda 12 müd alan muide, her ay için bir müd buğday tahsis edilmiş demektir. Bir müd, 20 kile ve bir kile de 1550'lerde 6 akçe olduğuna267 göre, bir aylık buğday karşılığında 120 akçelik ek gelir oluşuyordu. Bu du­ rumda, 4 akçe yevmiye alan muide aylık olarak, buğday geliri ile birlikte 240 akçe ödenmiş oluyordu. Aynı verilen bu gelir ile 4 akçe yevmiyeli muidin maaşmda %100 artış sağlanmıştı, 5 akçe alan muid, maaş karşılığında 150, aynî gelir de 120 olmak üzere toplam 270 akçe aylık gelire sahipti. Böylece, 5 akçe alan muidin aylığın %80 oranında ek gelir imkânı geti­ rilmiş oluyordu. Verilen bu miktarlar, müderrislerin ekono­ mik durumlarım gösteren tablolarda verilen rakamlarla karşı­ laştırılırsa muidlerin ekonomik seviyeleri hakkında daha net fikir elde etmek mümkün olabilecektir.

267

Bk. Akdağ, age, E , 4 3 7 (B ir kile 25,6 kilogramdır).

Medrese Kadrosu 113

Muidlere ayrıca, müderrisler gibi, talebelerle çıkılan yay­ laklar sebebiyle bazı ödenekler de tahsis edilmiş olmalıdır. Öte yandan muidler, medreselerdeki görevleri sebebiyle müderrisler gibi itibar görmekteydi. Toplumun seçkin kişileri arasmda kabul edilen muidler, mahkemelerin danıştıkları büirkişiler ve şahitler arasmda yer alıyorlardı268. Vakfiyelerde, mahkeme sicillerindeki belge sonlarında "şuhûdu'l-hâl" ara­ smda -eğer müderrisler yoksa- muidler ilk sırayı alıyorlardı. Müderrislerin birçoğu, verdikleri vekâletlerle maaşlarını muidler aracılığıyla vakıftan isteyebiliyorlardı269. Bekâr muidlerin medreselerde kalmaları imkân dâhilinde iken evli olanlar bu fırsattan yararlanamıyorlardı. Zira medresenin yapısı, ailelerin kalmasına müsait değildi. Evli muidler, muh­ temelen medrese civarmda müstakil bir evde kalıyorlardı. Muidler, müderris olduklarında270 ya da başka bir işe girdiklerinde271, görev yerleri boşalmakta ve hemen müderri­ sin isteği, kadı veya nâibinin "arz"ıyla "der-i devlet"den berat çıkarılmakta, görevin uzun süre boş (muattal) kalması engel­ lenmiş olmaktaydı272. Eğer bir muid, vâkıfın şartlan dışmda medresede görev almışsa, hemen "ref" edilerek, talebeler arasmda seçilen bir kişiye görev verilirdi273. Muidlere müderrisler gibi, seyahat için izin istediklerinde altı aya varan müsaadelerin verildiği oluyordu274.

268 269 270 271

Bk. A 67/73 196b, 200b. Bk. B 5/143 34b. M ecdî, s. 100. Bk. B 136/351 130b. “Ç endik M ed resesi’rıde yevm î dört akçe ile m u ‘îd olan A hm ed â h a ry ere irtibât idüb... ’’ 212 B k .B 136/351 130b. 273 Bk. A 153/201 151b. Çendik Medresesi’nde 1597’de “hilâf-ı şart-ı v â k ıf’ görev alan Kara Hayreddin adındaki imam, İstanbul’dan gelen emirle azledilerek yeri­ ne müderrisin onayladığı talebe muidliğe getirilmişti. 274 Bk. A 79 /9 2 128b.

114 Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

3. Şeyh Bursa medreselerinde görev alan öğretim elemanları ara­ sında müderris ve muidin yarımda, darülhadis ve darülkurrâlarda275 vazife gören "şeyh"lere de rastlıyoruz. An­ cak bu şeyhleri, tarikat ya da imaret şeyhleriyle276 karıştırma­ mak gerekir. Darülhadis ve darülkurrâlarda ders veren sadece şeyhler değildi. Buralarda müderrisler de görev alıyorlardı277. Konuya açıklık kazandırmak için, Seyyid Hüseyin b. Seyyid Abdurrahman Erzincanî Darülhadisi Vakfiyesi'nde, şeyh ile ilgili bölümleri özetle vermek istiyoruz: Darülhadiste görevlendirilecek şeyhin, ilmiyle âmil ve faziletli bir kişi olması istenmekte, ayrıca mescid278 cemaatine vaaz edebilme, talebelere de Kur'ân'ı tefsir ve hadisleri akta­ rabilme özelliklerini taşıması aranmaktaydı. Haftanın iki gü­ nü (Pazartesi ve Perşembe) darülhadiste bu konularda dersler görülür iken, diğer üç gün (Çarşamba, Cumartesi ve Pazar) hadis yazımına ve fıkıh öğrenimine ayrılmıştı279. Vakfiyenin düzenlendiği 1586 yılında görev alan ilk kişinin Şeyh Mustafa b. Hüseyin olması280, daha sonra 1595'te Ahmed Efendi adın­ da şeyh olduğu belirtilmeyen birinin281 göreve getirilmesi ve uygulamanın sonraki yıllarda da aynen devam etmesi282, üze­ rinde durulmaya değer görünmektedir. Vakfiye şartı gereği, darülhadiste ilk görev, bir Nakşibendî şeyhi olan Mustafa Efendi'ye verilmiş, daha sonra görevlendirilen kişiler müder­ 275 Bk. B 133/348 30a, 58b, A 178/343 102b. 276 İmaret şeyhi, imareti idare eden, misafirleri ağırlayan, fakir ve muhtaçları kabul edip ikram eden kişidir. Bk. Pakalın, age, E l, 347; Berki, age, s. 50. 277 B k .B 22/211 66b. 278 Bu, Molla Gürânî Mescidi idi. Bk. Kepecioğlu, age, II, 265. 279 Bk. A 137/164 91a. 280 Bk. A 137/164 91a. 281 B k A 174/190 la. 282 Bk. B 14/194 95b, B 22/211 66b, B 8/182 35b.

Medrese Kadrosu 115

ris olsalar bile, şeyh için aranan niteliklere sahip olması is­ tenmişti. XVII. yüzyıl ortalarmda darülhadiste bir şeyhin beş tale­ beye ders vermekle görevlendirildiğini muhasebe defterlerin­ den öğreniyoruz283. Ancak aynı kayıtta, müderristen söz edil­ memesini, bazı zamanlarda darülhadiste vakfiye şartlan doğ­ rultusunda şeyhlerin görev almasıyla ya da aynı anda müder­ ris ve şeyhe görev verilmesiyle açıklayabiliriz. XVII. yüzyılın hemen başma tarihlenen başka bir kayıttan, darülhadiste mü­ derris ve şeyhin görev aldığım öğreniyoruz. Fakat şeyhin de derslere girip girmediğini bilemiyoruz Müderris darülhadiste görev yaparken şeyhin İdarî görevleri yürüttüğünü, müder­ rislerin olmadığı zamanlarda bu görevi şeyhlerin üstlendiğini ve mesciddeki vaaz ve dersleri şeyhlerin verdiğini düşünmek daha uygun olmalıdır. Öte yandan, darülkurrâlarda görev alan şeyhlerin de "şeyh olmağa lâyık ve mahal olub ve ilm-i kıraat olan kütüb-i mu'teberenin mütâlâ'asına kâdir ve fenn-i mezkûrda her vecihle mahir" olmasma dikkat gösteriliyordu284. Genel olarak, darülhadis ve darülkurrâda şeyh olacak ki­ şilerde, İnsanî, birtakım özelliklerin yamsıra, görev alacakları yere göre, Tefsir ve Hadis ilimlerini iyi bilmek ya da kıraat ilmine ve yakın branşlardaki eserlere tam anlamıyla vâkıf olmak gibi hususiyetler aranıyordu. Bu vasıfları taşıyan şeyh­ ler, medresedeki görevleri dışmda, halkın eğitilmesinde aktif rol almakta ve mescid kanalıyla yaygın eğitime katkıda bu­ lunmaktaydı. Bursa'daki darülhadis ve darülkurrâlarının statülerinin, diğer medreselerin statülerinden üstün olmadığım kuvvetle

283 Bk. B 22/211 66b. “...d â rü ’l-hadîs m üderrisi M evlânâ A hm ed E fen d i b. H alil ve şeyhi M uhyiddin b. M irzâ... ” 284 Bk. A 178/343 102b.

116 Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

tahmin ediyoruz. Zira daha önce de belirtildiği gibi, Seyyid Hüseyin Erzincanî Darülhadisi'nde Çendik Medresesi mü­ derrisi ders vermişti. Bu durum genel medreselerde görev alan veya en azından belli bir seviyeye ulaşan müderrislerin, darülhadis ve -muhtemelen- darülkurrâlarda da ders verebil­ diklerini göstermektedir. Bu mekanizmanın tersine işleyebildiğine dair şimdilik bir bilgiye sahip olmamamız, bu medre­ selerin bir Süleymaniye Darülhadisi gibi yüksek derecede eğitim vermediğini düşündürmektedir. Bilindiği üzere Sü­ leymaniye Darülhadisi, Sahn seviyesinde görülen derslerden sonra devam edilen en üst düzeyde bir öğretim kurumu idi. Diğer taraftan, Bursa darülhadis ve darülkurrâlarmda müder­ rise veya şeyhe verilen yevmiyelerin düşük tutulması, bunla­ rın, alt seviyede maaş alan müderrislerin görev yaptıkları medreselerin statüsüne yakın oldukları izlenimini vermekte­ dir. Darülhadis ve darülkurrâlarda görev alan şeyhlerin atanmasında ve -varsa- yükselmesinde ne tür bir prosedürün uygulandığına dair elimizde bir bilgi yoktur. Bu konuyla ilgili son olarak, sözkonusu müesseselerdeki şeyhleri ele alan bir çalışmanın şimdiye kadar yapılmadığım, bu eksikliğin gide­ rilmesi için özellikle mahkeme sicilleri, muhasebe defterleri ve vakfiyelerin titiz bir şekilde incelenmesi gerektiğini vurgu­ lamak istiyoruz. B. İDÂRİ PERSONEL 1. Mütevelli Medresenin, daha genel anlamda vaktin yönetiminden birinci derecede sorumlu olan kişidir. Vakıf işlerini idare et­ mek üzere tayin olunan mütevelli, vakfiye şartları ve dinî hükümler çerçevesinde hareket ederdi285. Mütevelliye görev 285

Pakalm, age, n , 64 0 ; Berki, age, s. 43.

Medrese Kadrosu 117

verilirken "mahal, müstahık, lâyık ve dindar"286 olmasına özen gösterilirdi. Bursa medreselerinin bağlı oldukları vakıfların bir kısmında mütevelli "ber-mûceb-i şart-ı vâkıf" görev alır­ ken287bazı vakıflarda böyle bir şarta rastlanmazdı288. Mütevellinin göreve gelişinde vakıf medresesinde görev alan müderrisin "arz ”ı önemli olabilmekteydi289. Ancak müte­ velli, vâkıfın öngördüğü şartlara uygun şekilde "kadı "ran "nasb"ıyla tayin olunurdu290. Bununla beraber, nasb işi doğ­ rudan İstanbul'dan yapılabilmekte291 ve mütevelli olarak gö­ rev verilen kişiye "berat" tevcih edilmekteydi292. Medrese ve vakıfta çıkabilecek her türlü İdarî meselede muhatap olan mütevelli idi. Muhasebe kayıtlarının kontro­ lünden vakıf mürtezikasırun problemlerinin çözümüne kadar birçok konuda sorumlulukları bulunan mütevelliler, görevleri karşılığında vakfiyede gösterilen ve genelde 1-5 akçe arasında değişen yevmiye293 ya da vakıf mahsulünün bir bölümünü almaktaydı294. Mütevellinin bulunmadığı zamanlarda bu görevi, diğer İdarî personelden biri "kâimmakâm-ı mütevelli" sıfatıyla yürü­ tüyordu295. Medrese ya da vakfın mütevelliliği, vâkıfın şartı gereği medrese müderrisine “meşrût" olabiliyordu296. Müder­ rislerin İdarî görevleri alabildiklerine dair daha önce bilgi verilmiş ve bazı müderrislerin, yevmiyelerinin az olduğumu

286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296

B k .B 113/327 118b. B k A 122/144 196a, B 31/225 17b. Bk. A 5/5 114a. B k .B 113/327 118b. Pakalrn, age, II, 640. Bk. B 106/320 108b. Bk. B 4/1 4 0 84b. Bk. A 140/167 35a. Bk. A 5/5 114a. Bk. A 81/95 127a. Bk. C 3/265 146a, A 3 0 /3 4 31a.

118 Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

"der-i devlet"e bildirmeleri üzerine, vakıf mütevelliliğinin "cihet-i tedrislerine "zamm" olunabildiği belirtmişti297. Mütevelliler, vakfm her alanmdaki haklarım sonuna ka­ dar savunuyorlardı. Vakfa halel getirebilecek en küçük bir girişime aranda müdahale ediyor, eğer bazı sebeplerle bu müdahale gecikmişse, durumu vakıf lehine çevirmenin yolla­ rını arıyorlardı298. Bu gayretin bir uzantısı olarak, alacaklarını zamanında teslim alamayan medrese müderrisi, muidi, tale­ besi ve vakfm diğer mürtezikası ile mütevellinin pek çok kez mahkemeye düştükleri görülmektedir299. Zaman zaman da mütevelliler "Der-saâdet"e arz gönde­ rerek, müderrislerinden şikâyetçi olmakta ve Bursa kadısının duruma el koymasını istemekteydiler300. Görevlerini tam anlamıyla yapan mütevellilerin yaranda, yönetimin üstlendiği vakfı tahrip ve talan eden301, "mahsûl-i evkafı eki ü bel' edüb rakabeye muhtâc değil iken mürtezikaya vazi­ felerini'' vermeyen302, vakıf malından bazı entrikalarla

297 Bk. A 24 /2 6 129a. 298 1 5 5 9 ’da Arslaniye Medresesi vakfının mütevellisi Nebi Halife, mahkemeye giderek vakfa ait bir yer üzerinde bir finnın kaçak olarak inşa edildiğim ve mukataasmm ödenmediğini bildirmiş ve durumun düzeltilmesini istemişti. Bk. A 67/73 63a. Benzer bir olay içinbk. A 46/52 İ l l a . 299 Bk. A 81/95 127a, A 122/144 105a, A 144/172 198a. 300 Bk. A 144/172 198a. Gazi Hudâvendigâr İmareti mütevellisi Ali, İstanbul’a arz gönderip medrese müderrisine her ay verilmesi gereken ücretleri ve 17 danişmendin haklarım topluca verdiğini, ancak müderrisin medresede 7 daânişmend tuttuğunu ve haksız yere diğerlerinin ücretini aldığım, üstelik ‘‘ben nazırım ” di­ yerek emr-i şerif ibraz ettiğini bildirmiş ve -daha önceleri olduğu gibi- Bursa kadısının "âmme cüm le evkafa n a zır’’ gerçeğinden hareketle nazır tayin edilme­ sini istemişti. Bunun üzerine gelen fermanla, müderris nezaretten re f olunarak Bursa kadısı nazır tayin edilmişti. 301 Bk. A 122/144 105a, B 31/225 17b. 302 Bk. B 113/327 118b. Benzer bir şekilde Cafer Medresesi evkafı mütevellisi Hemdem, mahkemede müderrise, hakkı olan 10.800 akçe yerine 6.000 akçe ver­ miş ve hakkım tam olarak ödediğim söylemişti. Muhasebe defterine de böyle iş­ leten Hemdem’i “sıdk-ı m âkâline beyyine” istendiğinde bundan âciz kalmış ve müderrise 4 .8 0 0 akçe daha ödemesine karar verilmişti. Bk. A 122/144 105a.

Medrese Kadrosu 119

20.000'den fazla akçeyi hesabına geçiren303 mütevelliler de vardı ve bunların sayısı çok az değildi. Bunlara en tipik misâl, Hamza Bey vakfının 1615'teki "meşrûtiyet üzere" mütevellisi olan ve "Bekir Beyoğlu" adıyla şöhret bulan Hamza Bey'dir304. Sözkonusu vakfı gerçekten yerle bir eden, medreseyi ortadan kaldırıp yerine arpa eken, medreseden çıkan keresteleri kendi evinin inşaatında kullanan Hamza Bey305, mahkemeye zorla getirilmiş, kendisine vakıf görevlüerinin ücretlerini ödemesi ve "hedm etdiği medreseyi" önceki gibi bina etmesi ciddi bir şekilde tembih edilmişti306. Siciller, Hamza Bey'in daha sonra­ ları "maktülen" öldüğünü haber vermektedir307. Mütevelli ve diğer İdarî görevlüerin keyfi uygulamaları­ na müderrislerin karşı çıktıklarına şahit oluyoruz. Esediye Medresesinin 1602'deki müderrisi İsmail Efendi, mahkemede, vakfın mütevellisi ve kâtibini, alacağı olan 30 akçelik yevmi­ yesini "medrese-i merkûmenin evkafında müsâ'ade yokdur" gerek­ çesiyle ödemeye yanaşmadıkları için şikâyet etmiş, ayrıca evkafın muhasebesini ayrmülarla mahkemeye sunmuş, so­ nuçta 30 akçelik yevmiyesinin eksiksiz ödenmesini mahkeme karara bağlamıştı308. Görevlerini yerine getirmeyen ya da başka sebeplerle va­ zifesine devam edemeyen mütevelliler görevlerinden alın­ maktaydı. Bu konuda, medrese müderrisleri ve vakıf mürtezikasının görüşleri önem kazanmaktaydı309. Mütevelli­ ler, "ahar diyarda sakin olub hidmet-i tevliyet mu'attal" kaldığı310, "hilâf-ı şart-ı vâkıf vazife ihdas edüb" vakfa zarar verdiği311, "hı303 304 305 306 307 308 309 310 311

Bk. A 122/144 196a. B k .B 3 1/225 17b. B k .B 3 1/225 12a. B k .B 3 1/225 18a. B k .B 110/324 59b. Bk. B 19/206 la. Bk. A 20/23 345a. Bk. C 3/265 146a. Bk. B 4 /1 4 0 84b.

120 Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

yâneti zahir olduğundan gayrı mâl-ı vakfı harâb eylediği"312, vakıf çalışanlarına ücretlerini ödemediği ve vakfın akarlarını nor­ malinde daha düşük rakamlarla kendisinin kiraladığı313, gö­ revinin ehli olmadığı314 vb. gerekçelerle görevlerinden uzak­ laştırılıyordu. Mütevellilerden bir kısmı bu görevleri "hasbî" olarak yü­ rütüyor, hatta vakfın tamirlerine kendi bütçelerinden nakdî yardımlar da yapabiliyordu315. Son olarak, mütevelliliğin bazı şartlarla, ortak (müşterek) olarak iki kişi tarafından idare edilebildiğini316, Bayezid Paşa Medresesi evkafı örneğinde olduğu gibi, zaman zaman bu görevi "mütevelliye'lerin üstlendiklerini317 ya da nazırlık ile mütevelliliğin bir şahısta toplanabildiğini de318 eklemeliyiz. 2. Nazır Mütevellilerin vakfın şartlarına göre hareket edip etme­ dikleri veya zarar verecek davranışlar içinde bulunup bu­ lunmadıklarım tesbit etmekle görevli kişiydi. Nazırın vakıfta herhangi bir tasarruf yetkisi yoktu. Bu yetki sadece mütevel­

312 Bk. B 106/320 108b. 3,3 Bk. B 113/327 118b. Başçı İbrahim vakfi mütvellisi Resul, 1593’de “mürtezikaya vazifelerin verm eyüb ve hammâma on iki akçe îcâ red e iken kendü sekiz akçe ile üzerine alub vakf-ı m ezbûra külli g a d n zâhir olm ağın tevliyetden a zl” olunmuştur. 314 Bk. A 20/23 345. İsa Bey Vakfi’nın 1512’deki mütevellisi Şeydi Ahmed, “mü­ tevelli olalı vakf-ı m ezkûrun m esâlihi m uhteldir ve m u ‘attaldır; bu m aslahatın ehli olm adığı sebebden vakfa hayli ga d ri olub tevliyet-i m ezküre hukm-i m ahlûld e olduğu ” gerekçesiyle azledilmişti. 315 Bk. A 46 /5 2 162a. 316 Bk. A 5/5 89b. 1 4 86’da, Peri Çelebi b. Muhyiddin Paşa Çelebi b. Zeyrek bir vakfa müşterek olarak mütevelli idiler. A yrıca bk. B 15/195 118b. 317 Bk. A 45/51 246b. Mütevelliliğini bazen kadınların yürüttüğü bu vakfın 1 5 5 1 ’ deki mütevelliyesi Mehmed kızı Hanım adında biriydi. 318 Bk. A 4 3 /4 9 75b, A 72/81 54a.

Medrese Kadrosu 121

liye ait idi319. Bir başka ifadeyle nazır, vakıf mütevellisini teftiş ve vakıf işlerini kontrol etmekle görevlendirilmişti320. Mütevellilerde aranan özelliklerin nazırda da istendiği şüphesizdir321. Nazırlar, XVI. yüzyılda 2-5 akçe arasında yev­ miye alıyorlardı322. Müderrisler, vakıf nazırlarının çeşitli nedenlerle boşalt­ tıkları görevleri de yürütüyor ve bu sayede ek gelir sağlıyor­ lardı323. Vakfın nazırlığını da yürüten müderrisler, evkafa mütevelli olan kişüerin sorumsuz hareketlerine müdahale ederek başkasının göreve gelmesini sağlayabiliyorlardı324. Nezaret görevini uzun süre terketmek azil sebebi sayılı­ yordu325. 3. Noktacı Mütevellinin idaresi altında görev alan noktacı, isminden de anlaşılacağı üzere "nokta koyan" demektir. Noktacı, vakfın birimlerinde görev alan kişüerin, talebelerin ve vazifelüerin devam edip etmediklerini kontrol eden ve gelmeyenlerin isimlerinin yarana nokta (işaret) koyan kişi anlamındadır326. Bursa vakıflarında ve medreselerinde de görev aldığını gör­ düğümüz327 noktacüar, aynı zamanda imaret ve medrese gibi

319 320 321 322 323 324 325 326

Pakalm, age, II, 666. Yediyıldız, Bahaeddin, “V akıf Istılahları Lügatçesi”, V.D ., sy. X V II, s. 59. Bk. A 2 4 /2 6 105a, B 15/195 1 18b. Bk. B 16/196 lb, A 64/69 169a, 135a. Bk. A 2 4 /2 6 105a, B 113/327 116b. B k .B 15/195 118b. Bk. A 24 /2 6 105a. B u konuyla ilgili ayrıntıyı Süleymaniye vakfiyesinde buluyoruz: “...dâyim â tetebbu edüp ve m eclislerine varub taahhüd ve tevakkud edüp bi ga y ri uzrin eda-i hidm et ve ikâm et-i vazife etm edükleri eyyamda ta ‘y în ü izah üzere defte­ rin d e nukta koyup âdet-i câ riy e ü zere alâm et vaz' ed erler ve kendülere daha tenbîh ü tahzîr eyleyüp ısra r ed en leri m ütevelliye ilâ m ey ley eler... ” Bk. Süley­ m aniye Vakfiyesi, s. 102. 327 Cafer Çelebi Vakfi noktacısı için bk. B 16/196 lb.

122 Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

yerlerin inzibat işlerine de bakmakta328, muhtemelen öğrenci­ lerin belli bir disiplin içinde ders görmelerini sağlamakta ve düzeni bozan davranışlara fırsat vermemekteydi. 4. Diğer İdarî Görevliler Vakıf ve medreseyi ilgilendiren diğer personel arasında, vakıf ile ilgili bütün yazışmaları yapan329 ve mütevellinin sek­ reterliğini üstlenen330 kâtipler, vakfa alınacak hububat, eşya ve malzemeden sorumlu olan vekilharçlar331 (bir tür mübayaa memuru) görev almaktaydı. Ayrıca vakıf gelirlerinin tahsili ve kontrolü için her vakıf, her şehir ve köy için câbîler görev­ lendirmekteydi332. Medresede bunun dışmda, imamlar33334, müezzinler33A, kayyimler335 ve cüz okuyan eczâhanlar da görev alabüiyorlardı336. Medresenin kapısmda duran ve müracaat edilen ilk kişi durumunda olan bevvâb337 ile medresenin bütününün temizlik ve bakımından mesul olan ferrâş338 da medrese hizmetlileri arasmda bulunuyordu. Bazı medreselerde ayrıca müstahdem, kandilci ve tuvalet bakıcısı da vardı339.

328 Özkaya, Yücel, XVIII. Yüzyılda Osmanlı K urum lan ve Osmanlı Toplum Yaşan­ tısı, s. 232. 329 Bk. A 23 /2 5 75a. . 330 Yediyıldız, agm, s. 57. 331 Bk. A 122/144 168b, A 108/127 273b, A 5/5 388b. 332 Bk. A 69/78 113a, A 64/69 135a. 333 Bk. A 33/21 372b, A 35/35 382b. 334 Bk. B 14/194 60b. 335 B k .B 118/332 57a. 336 Bk. A 33/21 372b, A 43/4 9 85b, A 178/343 70. 337 Bk. A 40 /4 5 72b, Yıldırımı Medresesi’nde bevvab için de bir oda tahsis edilmiş­ ti. Bk. B 2 9 /2 2 2 73a. 338 Bk. A 30 /3 4 34a. 339 Ergin, Osman, Türk İm ar Tarihinde Vakıflar, s. 31.

Medrese Kadrosu 123

Medresede görev alan öğretim elemanları gibi İdarî per­ sonel de vaktin sabah-akşam verdiği ücretsiz yemek imkâ­ nından faydalanıyordu340.

340

Bk. A 43 /4 9 63a.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ÖĞRENCİLER

A. OSMANLI ÖNCESİNDE MEDRESE ÖĞRENCİLERİNE KISA BİR BAKIŞ İslâm dünyasında medreseleri resmî devlet politikası ge­ reği kuran ve onlara yaygınlık kazandıran Nizamülmülk, bu özellikleri sebebiyle medreseler alanında öncü kabul edilmek­ tedir. Nizamülmülk'e bu ünü sağlayan husus, sadece medrese­ leri tesis etmesi değildi; o ayrıca talebelerin yatacağı, barına­ cağı ve ders göreceği bir medrese düzeni kazandırmış, onların yiyecek ve içecek ihtiyaçlarım karşılamışta1. Buna ek olarak, herkesin öğrenim hakkının bulunduğunu, dolayısıyla talebe­ lerin tamamına derslerin karşılıksız verileceğini ilân etmiş, üstelik muhtaç talebelere de düzenli burslar bağlamıştı2. Nizamülmülk bu tür bir uygulamayla zengin ya da fakir, bü­ tün gençlerin bir öğrenim sisteminden geçmesine imkân ta­ nınmış ve öğrenciliğe özendirmiştir. Büyük Selçuklu yönetimini örnek almış olan Anadolu Sel­ çukluları, medreselerde bir önceki döneme nazaran talebeleri­ ne daha geniş imkânlar sağlamış, onların durumlarım daha da iyileştirmişlerdir. Anadolu Selçukluları'nda medreseler, dev­ letin önde gelen kişileri tarafından vakıf olarak kurulmuştur. Vaktin kazandırdığı imkânlar sayesinde, medreselerde öğre­ tim karşılıksız olmuş, öğrencilerin sosyal ihtiyaçlarına çözüm bulunmuş, ayrıca her öğrenciye -istisnasız- burs bağlanmıştır.

1 2

Hitti, age, n, 630-631. Ahmed Çelebi, age, s. 301.

128 Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

Anadolu Selçukluları’nın medrese talebelerine sağladığı imkânları bir örneğini Şemseddin Altun-Aba'mrı vakfiyesinde buluyoruz. 1202'de düzenlenen vakfiyede, müderrise yılda 800, muide 240 dinar verileceği belirtildikten sonra, öğrencüer üç kategoride ele alınarak rakam tesbit edilmiştir. 38 öğrenci­ nin bulunduğu Altun-Aba Medresesi'nde, alt düzeydeki 20 öğrenciye ayda 5'er, orta seviyedeki 15 öğrenciye ayda 10'ar, yüksek seviyedeki 3 öğrenciye ise ayda 15'er dinar tahsis edilmişti3. Ayrıca vakfiyede, öğrencilerin İlmî seviyelerini yükseltmek amacıyla, her yıl medreseye 100 dinar değerinde kitap alınması öngörülmüş, beş yıllık bir süre içinde kabiliyet gösteremeyen ve derslere düzenli devam etmeyen öğrencile­ rin medreseden uzaklaştırılacağı da belirtilmiştir. Medresede yatılı ve burslu okuyan öğrencilerin dışında, iâşe ve ibatesini vakıf yoluyla değil de kendi özel imkânlarıyla sağlayan öğrencilerin medresedeki dersleri takip etmeleri dolayısıyla, medresedeki öğrenci sayısının daha yüksek oldu­ ğunu düşünmek mümkündür4. Vakfiyelerden anlaşıldığı kadarıyla, Selçuklu medresele­ rinde öğrenci sayısı 20 ile 40 arasmda değişmekteydi. Öğren­ cilerin kaç yıl öğrenim gördüklerine dair kesin bir bilgi yok­ tur5. Muhtemelen her medrese için farklı bir öğrenim süresi vardı. Öğrenim sonunda talebelere, müderris tarafından, gü­ nümüzde diplomanın yerini tutan "icazet" verilmekteydi. Müderrisler tarafından kendi adlarma verilen bu icazetlerde medresenin adı belirtilmezdi6. Ş. Tekindağ, Avrupa üniversite­

3 4 5 6

Turan, Osman, “Selçuklu Devri Vakfiyeleri I, Şemseddin Altun-Aba, Vâkfiyesi ve Hayatı”, B elelten, 11(42), s. 197-207. Kuran, Aptullah Anadolu M ed reseleri, 1 ,3. Tekindağ, agm, s. 7-8. Tekindağ, agm, s. 8.

Öğrenciler 129

lerindeki doktora imtihanı usulünün, Selçuklu medreselerin­ deki icazetten alındığının tesbit edildiğini haber vermektedir7. Anahatlarıyla vermeye çalıştığımız, Osmanlı öncesi med­ rese talebeliği konusunun, Selçuklu geleneğini devralan Os­ manlI yönetiminde ulaşüğı noktayı genişçe anlatabiliriz. B. OSMANLI MEDRESELERİNDE ÖĞRENCİLER İlk Osmanlı medreselerinin kurulmasıyla birlikte düzen­ lenen vakfiyelerde, talebelerin alacağı günlük burslar ve yapı­ lacak yiyecek yardımları tesbit edilmiş ve zamanla öğrenciler ile medresenin öğretim elemanlarına sağlanan maddî ve sos­ yal imkânlar iyüeştirilmiştir. Osmanlı medreselerinde ders gören öğrenciler için mah­ keme sicillerinde farklı isimlerin kullanıldığını görüyoruz. Yaygın olarak "talebe"8 kelimesine yer verilen mahkeme sicil­ lerinde, "tâlib-i ilm"910, "suhte"w, "dânişmend"11, "müsta'îd"12 sözcüklerine de rastlanmakta, bir öğrenci grubundan bahsedi­ lecek ise "suhtevât"13 veya "tâife-i müsta'îddîn"14 tarzında ifade­ ler tercih edilmektedir. Bu kelimelerden her birinin, diğerinin yerine kullanıla­ bildiğini mahkeme sicillerinden öğreniyoruz. Ancak "dânişmend" kelimesinin -çok belirgin bir şekilde ayrıldığım iddia etmek mümkün değilse de- genellikle, müderrisine yük­ sek maaş verilen medreseler ile selâtin medreseleri öğrencileri için kullanıldığı söylenebilir15. Siciller, öğrenciye verilen farklı 7 8 9 10 11 12 13 14 15

Tekindağ, agm, s. 8. Bk. A 145/173 233a, A 29/33 93a, A 72/81 54a. Bk. A 5/5 388b. "Tâlib-i ulûm " şekli de vardır. Bk. A 43 /4 9 63a. Bk. A 9 4 /110 113b, B 14/194 24b, B 57/251 23b. Bk. A 97/113 213b, B 57/251 23b. Bk. A 2 1 /2 7 88a, A 4/4 426b. Bk. B 57/251 23b. Bk. A 2 1 /2 7 88a. Bk. A 43 /4 9 75b, A 144/172 198a, A 97/113 213b.

130 Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

isimlerin yazımında belli bir kritere uyulmadığını, bu konu­ nun daha çok kâtiplerin inisiyatifine bırakılmış olduğunu göstermektedir. Yukarıda da gösterildiği gibi, Bursa merkezinde XVI. yüzyıla kadar öğrenci sayısı 20'yi aşan bir medrese mevcut değildi. Bursa'da inşa edilen medreselerde, oda sayılarına paralel olarak öğrenci bulundurulmuş ve hemen her medre­ sede, her hücreye bir talebe yerleştirilmiştir. Bu açıdan bakıl­ dığında, Bursa medreselerinde öğrenci kapasitesinin 5 ile 20 arasmda değiştiği kesindir. Öğrenci mevcudu en fazla olan medrese, 20 talebe ile Yıldırım idi16. Bu medreseyi, 18 talebe ile Hudâuendigâr Medresesi takip etmekteydi17. Sicillerden ve vak­ fiyelerden öğrendiğimize göre, Bursa'daki selâtin medresele­ rinin sayıları 10 ile 20 arasmda değişmekte iken, diğer medre­ selerin genelinde bu sayı 10'u nadir olarak geçiyordu. Şüphesiz Anadolu Selçuklu medreselerinin tamamında uygulandığım iddia etmek mümkün görünmese de, bunların tipik bir örneği olan Şemseddin Altun-Aba Medresesi'nde mü­ şahede edilen, öğrencilerin üç sınıfa ayrılması ve ücretlerin sınıflara göre takdir edilmesi uygulamasının, Osmanlı medre­ selerinde ve özellikle Bursa medreselerinde tatbik edilmedi­ ğini söylemek mümkündür. Anadolu Selçukluları'ndakı bu uygulamayı, farklı seviyelerdeki öğrencilerin aynı çatı altında bulundurulması mecburiyeti ve Osmanlı döneminde olduğu gibi, her dereceden birçok medresenin mevcut bulunmama­ sıyla izah etmenin mümkün olabileceğini düşünüyoruz. Bursa medreselerinde, öğrencileri yalandan ilgilendiren farklı bir uygulamaya, sadece Hacı İvaz Paşa Medresesi'nde rastlanmaktadır. Vâkıf, talebeleri, derslere devam edenler ve "mütereddidin" adım verdiği talebeler olmak üzere iki katego­ 16 17

Bk. C 1/53 6a vd. Bk. Gökbilgin, “Murad I Tesisleri ve Bursa İmareti Vakfiyesi”, s. 222. 1589’da 2 ’şer akçe alan 17 danişmend ders görmekteydi. Bk. A 144/172 198a.

Öğrenciler 131

riye ayırmıştı18. Medresede bulundukları19 vakfiyede kesinlik kazanan bu öğrencilerden derse düzenli girenlere günlük 3 akçe, derslere tam anlamıyla devam etmeyenlere ise 2 akçe verilmekteydi. Muhtemeldir ki, devamsızlıklarına küçük bir ceza olarak her gün 1 akçeleri kesilmekte, ancak bütün yev­ miyeleri kesilmeyerek yine 2!şer akçe verilmesi de, derslerden tamamen kopmalarım engellediği gibi derslere ısınmalarım da sağlanmaktaydı. Osmanlı medreselerinde kalan talebeler, odalarmda (hücre) kaldıkları sürece bekâr olmak durumundaydı. Zira medresenin şartları bunu gerektiriyordu. Aynı şekilde, med­ rese çatısı alünda kalan diğer akademik ve İdarî personelin de evli olmaları mümkün değildi. Evlenen talebe ya da diğer personel, medrese hücresini boşaltmak ve ayrı bir eve taşın­ mak mecburiyetindeydi. Bilindiği üzere medrese, ailelerin kalabileceği bir konumda olmayıp sadece eğitim-öğretim faa­ liyetlerine ayrılmıştı. Osmanlı medreselerindeki öğrencilere uygulandığı bili­ nen genel bir usul de, onların askerlik görevinden muafiyetle­ ri idi. Daha somaki yüzyıllarda bu konu her ne kadar suüstimal edilecekse de, bu dönemde talebelerin askerlik görevle­ rinden azade kılınmaları, onların daha rahat ilim yapmalarım sağlayan imkânlardan biri olarak değerlendirilmelidir. 1. Öğrencilere Sağlanan İmkânlar Şu ana değin bilinebildiği kadarıyla, Osmanlılar'm, med­ reseler ve öğrencilere sağladığı imkânların, tarihin hiçbir dö­ neminde kimseye nasip olmadığım söylemek mümkündür. Kendilerinden önce medrese düzenim belli bir seviyeye ge­ 18 19

Bk. C 1/53 18b. Ayverdi’nin “m ütereddidin” denilen grubun medrese dışından derse devam ettiklerini söylemesi (age, II, 290), elimizdeki vakfiye sureti dikkate alınınca, hatalı bir ifade olarak karşımıza çıkar. Vakfiyede Arapça ifade şöyledir: “ ...ve ilâ külli ’l-m ütereddidîni ’s-sâkinîne f i ’l-m edreseti dirhem âni... ” Bk. C 1/53 18b.

132 Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

tirmiş olan Anadolu Selçukluları'ndan sonra bu alanda zirveye çıkılmış ve göz kamaştırıcı İdarî, askerî, hukukî, sosyal ve ekonomik gelişmelerin elde edilmesi sağlanmıştır. Her şeyden önce, ilme ve âlime ciddi anlamda değer verdikleri anlaşılan ve bunlar olmadan toplumun yönlendirilmeyeceği ve kal­ kınmalım gerçekleşmeyeceği şuurunda olan Osmanlılar, res­ mî ve özel, bütün imkânları sonuna kadar kullanarak, tarihte eşine az rastlanan bir teşkilât kurmuşlardı. Bu medrese teşkilâü içinde müderrise ve diğer personele verdiği geniş imkân­ ları, öğrenciler için de sağlamaktan çekinmemiş ve öğretim için gereken elverişli ortamı hazırlamışta. Bu yönüyle Os­ manlIlar, kurdukları vakıflarla medrese öğrencisine her gün verilmek üzere karşılıksız burs bağlamış, en iyi şartlarda medrese odasmda barınmasını temin etmiş, ayrıca tahsis etti­ ği ek yardımlarla öğrencinin ekonomik problemlerini kökün­ den halletmiştir. Bursa medreselerinde, XIV. yüzyıldan başlayarak kuru­ lan her medresenin vakfiyesinde, öğrencilere verilecek gün­ lük miktar belirtildiği gibi onlardan istenen bazı hususlara da yer verilmiştir. Talebelere tayin edilen günlük ücret, vakfın ekonomik kapasitesine göre farklılık arzederdi. İlk dönemler­ de talebelere verilen yevmiyeler, daha sonra kurulan medre­ selerin talebelerine verilmesi şart koşulan miktara göre daha az görünmekte ise de, bu yevmiyeler zaman içinde yükseltil­ miş ve öğrencilerin mağdur duruma düşmeleri engellenmiş­ tir. Bursa'da öğrenci yevmiyeleri konusunda Lala Şahin Paşa Medresesi birtakım problemleri yaşamıştı. 1558 yılma ait bir fermandan anlaşıldığına göre, "Şahin Lâlâ"ran vakfiyesinde "...talebesiyçün vazife ta'yîn olunmayub lâkin 'Vilâyet Defteri'nde talebe içün yevmî üç akçe mukayyed" olup bu tarihe kadar "vazife-i talebe", Lala Şahin'in Mihaliç (günümüzde Karacabey ilçe­ si) kazasma bağlı Kumaştı (günümüzde Mustafakemalpaşa

Öğrenciler 133

ilçesi) kasabasında bulunan imaretinin evkafından ödenmek­ teydi20. 1542 tarihli bir sicile göre, sözkonusu medresenin ev­ kafına mütevelli olan Hüseyin Çelebi, İstanbul'a "bâb-ı saâdetmeâb"a giderek, medresenin "cihet-i talebesi şey'ün kalîl" oldu­ ğunu ve "umûr-i evkâfre'y-i talebe"nın günlük 8 akçe olmasını uygun bulduğunu bildirmişti. Bunun üzerine çıkarılan fer­ man, mütevellinin münasip gördüğü şekilde, talebeye toplam 8 akçe günlük tayin edilmesini hükme bağlamıştı21. Bu tarih­ ten 15 yıl sonra, bu kez medrese müderrisi, talebeye verilmek­ te olan toplam 3 akçenin çok az olduğunu ve bu rakamın 10'a çıkarılması gerektiğini doğrudan İstanbul'a haber vermiş, ancak Şahin Lala İmareti evkafı mütevellisinin, vakfın bunu kaldıramayacağım belirtmesi üzerine "emr-i şerîf"le günlük 5 akçe bağlanmasına karar verilmişti22. Lala Şahin Paşa Medresesi öğrencileri için cereyan eden bu örnekler, öğrenci yevmiyeleri konusunda vakıf mütevelli­ si, müderris ve devletin, talebe lehine düşündüklerini ve ka­ rar aldıklarım göstermeye yeterlidir. Bursa medreselerinde tahsil gören öğrencilere vakıf tara­ fından verilen akçelerin miktarları, XVI. yüzyıl sonlarında 1-5 akçe arasmda değişmekteydi. Selâtin medreseleri, gerek öğ­ renciler, gerekse diğer personele daima tatminkâr ücret veri­ yorlardı. Öğrenci yevmiyeleri, genelde fert başma hesaplanarak ödenmekteydi, incelediğimiz yüzyıllarda, bazı medreselerde bu kuralın dışına çıkılarak yevmiyelerin oda (hücre) hesabıyla verildiğine şahit oluyoruz. Normalde önemli görünmeyen bu uygulamanın, hücrelerinde birden fazla öğrenci barındıran medreselerin durumu dikkate alınırsa, gerçekten mühim so­ nuçlara yol açtığı anlaşılır. 20 21 22

Bk. A 66 /7 2 126b. Bk. A 39 /4 4 12b. Bk. A 66 /7 2 126b.

134 Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

Hacı İvaz Paşa Medresesi öğrencilerine günde 3 akçe ödeneceği vakfiyesinde belirtildiği halde, sonradan bu şartın yerine getirilmediği ve her hücreye 1 akçe ödendiği ve bu durumun XVI. yüzyıl sonlarına kadar devam ettiği vakıf mu­ hasebesiyle ilgili kayıtlardan anlaşılmaktadır23. 1584 yılında kayıtlara geçen bir olaydan, medresenin talebeye açık 8 oda­ sının bulunduğunu ve her oda için günlük 5 akçe tahsis edil­ diğini, bununla birlikte odalarla birden fazla talebenin kalma­ sı sebebiyle, ayrılan bu 5 akçenin yetmediğini öğreniyoruz24. Bursa medreseleri arasmda istisna kabul edilecek bir uygula­ maya şahit olduğumuz bu medresenin dışındaki diğer med­ reselerde yevmiyeler öğrencilerin her biri için tesbit edilmek­ teydi. Vakıflar, talebelere düzenli olarak verdikleri yevmiyeler dışmda ek yardımlar da sağlıyorlardı. Talebelere yevmiyeler, "hücre akçesi"25 ya da "hakk-ı süknâ"26 adıyla, medreselerde "sakin oldukları"27 (kaldıklan) sürece ödenmekteydi. Bu hücre­ lerde kalan talebelere yevmiyeler ilgili vakfın gelirlerinden veya bağlantısı olan diğer vakıflardan verilmekteydi. Nitekim Manastır Medresesi öğrencilerine ödenmesi gereken "hakk-ı süknâ'lan XVI. yüzyıl ortalarma kadar Aİâaddin Vakfı'ndan28 tahsis edilmişti29. Medrese öğrencileri, bağlı bulundukları vakfın imareti varsa oradan, yoksa en yakın imaretten yiyeceklerini temin ediyorlardı. Sözgelimi, Ferhadiye Medresesi'nin talebe yemek­ leri Yıldırım İmareti'nden30, Molla Hüsrev Medresesi'nin Emir

23 24 25 26 27 28 29 30

Bk. A 64/69 192a, A 82/96 66a, 136a, A 163/263 45b. Bk. A 129/152 198a. Bk. B 4 /1 4 0 41a. Bk. A 4 3 /4 9 75b. Bk. A 4 3 /4 9 lb, 75b. Mahkeme sicilinde vakıf, “Alaâddincik” adıyla zikredilmektedir. Bk. A 43 /4 9 75b. Bk. A 40/45 63a.

Öğrenciler 135

Sultan İmareti'nden31 ve Bayezid Paşa Medresesi'nin de Sultan İmareti'nden32 sağlanıyordu. Öğrencilere sabah-akşam verilen bu yemeklerde, ekmeğin yarımda çorba ve et olması vakfiye­ lerde karara bağlanmıştı33. Öğrencilere tayin olunan ekmeklerin ölçüleri müderrisle­ re verilenlerle aynıydı34. Bazen öğrenciler mahkemeye, med­ rese muidini de alarak gitmekte ve "tabh olunan fodlayı" geti­ rerek, "nâpuht (yeterince pişmemiş) ve siyah olub insan yemesi kabil" olmadığım bildirmekte ve verilen ekmeklerin standart­ lara uygun olmasını isteyebilmekteydi35. Öte yandan, medre­ selere imaretlerce tahsis edilen yemeklerin bazı zaruretler sebebiyle farklı bir şekilde değerlendirildiği görülmektedir. 1538'de rakabeye tâbi tutulacağı gerekçesiyle Ferhadiye Medre­ sesi'ne Yıldırım İmareti'nden tayin olunan yemeğin, "ber-sebîl-i emânet" Molla Yegân Medresesi'ne kaydırıldığım müşahede ediyoruz36. Medrese öğrencüeri aldıkları yevmiyeye ilâveten kendi­ lerine pişmiş ve hazır bir şekilde sunulan iki öğünlük yemek­ leri içinde eğer et bulunmuyorsa, "imâretde et tabh olunmadığı günlerin et akçesi"ni isteme hakkına da sahipti37. Öğrencilere sağlanan imkânlar arasmda, daha sonra üze­ rinde durulacak olan "yaylâkiye" için tayin olunan akçe38 de

31 32 33

34 35 36 37 38

Bk. A 3/3 102a. Bk. A 174/190 100a. Abdülkadir Efendi, medrese personeli ve talebesi için sabah ve akşam olmak üzere iki öğünde ekmek, et ve dolu dolu iki kepçeye çorba verilmesini vakfiyede şart koşmuştu. Bk. A 43/4 9 63a. Muradiye Medresesi’nde personel ve öğrencile­ re imaretten iki öğün yemek veriliyordu. Bk. A 110/129 4b. Manastır Medresesi’nde, “m üderris olanlar ile suhtevât ve dânişm erıd içün tabh olunan fodlanın altısı b ir vukiyye kesilegelm ek”teyâi. Bk. B 57/251 23b. Bk. B 136/351 456b. Bk. A 40/45 63a. B k .B 4 /1 4 0 41a, B 5/143 34b. B k .B 12/189 98b.

136 Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

vardı. 1572'de Kazzâziye Medresesi talebelerine 1,5 vukiyye et karşılığı akçe, yaylâkiye adıyla ödenmekteydi39. Mütevelli ile nazırm gözetiminde ve vakfın gjicü oranın­ da dağıtılan yaylâkiyeye40 ek olarak talebelere “bahariye" ve “nehâriye" adı verilen ödenekler de vardı. 1550'de Manastır Medresesi talebelerine toplam 40 akçe tutarında "bahariye"41, Cafer Çelebi Medresesi öğrencilerine de bir yıllık yevmiyeleri ile birlikte "yaylâkiye" ve "nehâriye" karşılığı 4.098 akçe ödenmiş­ ti42. Hacı İvaz Paşa Medresesi talebelerine yıllık "yaylâkiye" ak­ çesi olarak toplam 300 akçe takdir edilmişti43. Medrese talebeleri için vakıf kanalıyla sağlanan yardım­ ların yarımda, halktan bazı kişilerin birtakım teşebbüslerde bulunduklarım görüyoruz. 1484'te Yusuf kızı Fatıma admda bir kadın, mahkemeye giderek eşine ait "karz"dan (alacak) 800 akçe olduğunu ve eşinin, ölümünden sonra bu paranın Sulta­ niye Medresesi öğrencilerine dağıtılmasını vasiyet ettiğini bil­ dirmişti44. 1634 yılında Yıldırım müderrisi Ahmed Efendi bin Cafer'in tanzim ettiği vakfiyede, sözkonusu medresenin tale­ belerine, "bilâ özr-i şer'î eyyâm-ı mu'tâdeyi" terketmeyerek ders­ lere devam etmeleri halinde, "senede iki bin akçe müderrise ve talebeye bahâriye" tahsis edildiği açıkça belirtilmişti45. Vakıf imaretlerinde pişen yemek, sadece vaktin mürtezikasına tahsis edilmemekte, vaktin medresesinde öğ­ renci olmasa, hatta bir medreseye devam etmese bile, şehir­ 39 40 41 42 43

44 45

Bk. A 97/113 213b. Bk. A 72/81 54a. Bk. A 29/33 93a. Bk. A 124/146 54a. Bk. A 72/81 54a. Selâtin imaretlerinde medrese talebelerine yaylakıyeleri daha önce nasıl verildiyse öylece devam edilmesi, yaylaktan inildikten sonra ise İs­ tanbul’daki selâtin medreseleri talebelerine tayin olunduğu gibi her bir öğrenci­ ye ikişer akçe “ta ‘âm -bahâ” verilmesi 1585 ve 1588’de gönderilen iki fermanla bildirilmişti. Bk. A 144/172 270a, A 145/173 233a. Bk. A 4 /4 176a. Bk. B 3 l8 /lb .

Öğrenciler 137

deki yaygın eğitimden faydalanan talebelere de hiçbir karşılık beklenmeden bu imkân verilmekteydi46. Medrese ya da evkafın bir bölümünün tamir görmesi ge­ reken durumlarda, vakıfça "rakabe"ye gidilmesi, medrese personeli ve diğer vakıf mürtezikasma ödenmesi gereken yevmiyeler ile öteki yan ödemelerin bir süre askıya alınmasını gerekli kılmaktaydı. Bu durumlarda, bazı medreselerde farklı uygulamalara gidildiğini görüyoruz. 1485'te Kazzâziye Vak­ fı' na gönderilen bir fermanla, evkaf mahsulünün rakabe edi­ lerek vakfın tamir görmesi gereken yerlerinin onarılması be­ lirtilmiş, rakabe sırasmda medrese talebelerine 5 akçe günlük tayin edilmesi ve diğer "mürtezika ve hademeden kimesne rakabe emri tamâm olmayınca habbe" almaması konusunda Bursa kadı­ sı uyarılmıştı47. Öte yandan 1599 tarihli başka bir ferman, Köseler Med­ resesi evkafına ait bazı yerlerin tamir edilmesi gerektiğinden rakabeye gidildiğini, bu sırada medresede görev alan müder­ ris üe talebelere yevmiyelerinin verilmemesi hususunda vak­ fın mütevellisine "temessük" yazıldığım bildirmektedir48. Gö­ rüldüğü üzere, medrese rakabelerinde öğrencilere uygulanan iki farklı muamelenin sebebi sicillerde belirtilmiştir. Biz, rakabenin işlediği zamanlarda normal olarak bütün vakıf personelinin yevmiyelerinin durdurulduğunu, ancak bazı özel istekler sebebiyle ve yalnızca medrese talebelerine bu rakabe muamelesinin uygulanmadığım düşünüyoruz49. 46

47

48 49

Hudâvendigâr İmareti’nde, “h er gün üç yüzden ziyâde tâlib-i ilm ol m e’kelde d e f- i gâyile-i cû ’ edüb d u ‘â vü senâ ile rucû ed erler "di. Bk. Hoca Sadeddin Efendi, age, I, 403. Bk. A 4 /4 458b. 1560’da Veliyyüddinoğlu Ahmed Paşa Medresesi talebelerine rakabe sırasında da yevmiyeleri ödenmesi fermanla bildirilmişti. Bk. A 72/81 73b. B k .B 136/351 81b. Bu düşüncemizi bir belgedeki şu ifadelerin doğruladığına inanıyoruz. Veliyyüddinoğlu Ahmed Paşa Medresesi vakfının rakabesine ferman geldiğinde, medrese talebelerinin “hakk-ı süknâ taleb eyledükleri ecilden m ezbûrlara hakk-ı süknâ verm eğe icâzet ta leb” ettiklerini mütevelli haber vermiş ve sonuçta bu

138 Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim 2.

Öğrencilerin Tahsil Şekli ve Süresi

Öğrenciler, Osmanlı Devleti'nin kurulduğu ilk dönem­ lerden itibaren, sıbyan mekteplerini bitirdikten ya da aynı seviyede bir öğretim gördükten sonra orta dereceli bir medre­ sede verilecek dersleri takip edebilecek bilgiye sahip oldukla­ rım göstermek durumundaydılar. Bu kapasiteye ulaşan bir öğrenci, Hâşiye-i Tecrîd denilen ve 20 akçe yevmiye alan mü­ derrisin derslerine devam etme hakkına sahipti. Medresede verilen dersleri başarıyla bitiren öğrenci, müderrisinin vere­ ceği "temessük" ile bir üst derecede yevmiye verilen Miftah medresesi müderrisinin derslerine başlardı. Bu müderrisin derslerini takip eder, oradan sırayla Hâriç ve Dâhil olmak üze­ re 50 akçe yevmiyeli müderrislerin derslerine, daha sonra da Sahn-ı Seman'&ya da Süleymaniye'ye girerdi. Bütün bu medre­ seleri başarıyla tamamlayan, mülâzemet için sıraya yazdır ve isteğine göre müderrislik veya kadılığa intisab ederdi50. Öğrencinin Osmanlı medreselerindeki tahsil serüveni genel hatlanyla böyle cereyan ediyordu. İstanbul medresele­ rinin yapışma daha uygun olduğu anlaşılan bu uygulama, Anadolu veya bir başka deyişle, taşra medreselerinde de tat­ bik ediliyordu. Ancak taşra medreselerinin bir kısmı, Sahn-ı Seman ve Süleymaniye medreseleri İstanbul'a has olduğu için, bu medreselerin muadili kabul edilerek öğrenci ve müderris hiyerarşisi düzenleniyordu. Bursa gibi büyük Anadolu şehir­ lerinde birçok medresenin son zamanlarda "Sahn"51, "Mûsıla-i Süleymâniye"52 ve "Darülhadis"53 derecesinde kabul edildiğini

50

51 52 53

izin verilmişti. Bk. A 72/81 73b. Bu fermanda yer alan talebelerin “icazet” iste­ mesi olayını, normalde bu haklan tanınmadığı, ancak devlet isterse bunun müm­ kün olabildiği tarzında anlamak mümkündür. Bk. Tekindağ, agm, s. 2 5; Ahmed Cevdet Paşa, age, 1, 88, 109; Uzunçarşılı, age, s. 12; Hammer, age, İÜ, 2 3 2 -2 3 3 ; (Kansu), Nafı Atuf, Türkiye M a a rif Tari­ hi, s. 16. Bk. B 2 6 /2 1 7 128b, B 74/275 100a. B k .B 103/316 2a. B k .B 112/326 2a.

Öğrenciler 139

ve buna uygun eğitim-öğretim verdiğini mahkeme sicillerin­ den öğreniyoruz. Öğrenciler, mezun oldukları her medreseden sonra ge­ nellikle bir üst derecede yevmiye alan müderrislerin dersleri­ ni takip ederlerdi. Bazı zamanlarda medrese müderrisinin ataması, görev yaptığı medresede olduğu için müderrisin ve talebenin beraberce bir üst dereceye54 geçtikleri anlaşılmakta­ dır. XVI. yüzyılda medrese öğrencilerinin, Semaniye derece­ sindeki medreselere ulaşabilmek için beş yıldan az ders gör­ memeleri gerekiyordu. Kanunî döneminde, yayınlanması ihtiyacı duyulan bir ferman, bu sürenin daha kısa tutulması sebebiyle müderrislerin dikkatlerinin çekildiğini bildirmekte­ dir55. Bununla birlikte, Kanunî Sultan Süleyman devrinde, 1526-1540 yılları arasmda, Sahn'a varmadan sekiz yıl civarın­ da bir tahsil süresinden söz edilmektedir56. Bu süreç şöyle gösterüebilir: M edrese 20 akçeli medrese 30 akçeli medrese 40 akçeli medrese 50 akçeli Hâriç 50 akçeli Dâhil Toplam

Tahsil süresi 2 yıl 2 yıl 2-3 yıl 1 yıl 1 yıl 8-9 yıl

Kanunî devrinin ilk dönemlerinde Sahn derecesine kadar 8-9 yıl süren öğretim sonraları giderek kısalmaya başlamış, 54 55

56

Bk. Atâî, s. 253. 1592’de Molla Hüsrev Medresesinde görev alan 40 akçeli müderrisin yevmiyesi, aynı medresede 5 0 ’ye yükseltilmişti. Bk. A 40/45 54b. 9 4 4 /1 5 3 7 ’de yayınlanan bu fermanda yer alan “beş yılda Sem âniyeye varub rabt oluna, beş yıldan eksikde b ir tâlib-i ilm Sem âniyeye irtibât eylem eye " ifadeler, Semaniye’ye kadar normal tedrisâtın 5 yıl olduğunu gös­ teriyor. Fermanın mahkeme sicillerindeki tam tarihi Evâil-i Zilkâde 9 4 4 ’dür. Atay, age, s. 175. A yrıca bk. Baltacı, age, s. 37/42.

140 Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

Kanunî daha tahtta iken, yukarıda zekredildiği gibi, 5 yıldan az tahsil edilmemesi bildirilmişti. XVI. yüzyılın ikinci yansın­ da, 1 Şubat 1576'da İstanbul, Edirne ve Bursa kadılarına ve müderrislerine hitaben gönderilen bir fermanla, medrese öğ­ rencilerinin Sahn-ı Seman'a kadarki öğrenim süreleri 3 yıl ile sınırlandırılmıştı57. IH. Mehmed devrinde (1598'de) padişahın emriyle bir ilim heyeti tarafından hazırlanan kanunnamede ise Sahn öncesi tahsil süresinin 2 yıldan az olmaması gerektiği açıkça vurgulanmıştı58. Bu devirdeki son düzenlemeyle Sahn'a kadar olan medreselerin tahsil süreleri şöyledir59: M edrese 20 25 30 40 50 50

akçeli medrese akçeli medrese akçeli medrese akçeli medrese akçeli Hâriç akçeli Dâhil

Toplam

Tahsil süresi 3 3 3 3 5 6

ay ay ay ay ay ay

23 ay

Osmanlı medreselerinde XVI. yüzyıl ortalarından itiba­ ren 60 yıl içinde öğretim süresinin 8-9 yıldan, yaklaşık 2 yıla düşürülmesinde ne gibi hususlarm tesir ettiğine dair elimizde bir bilgi yoktur. Bir ihtimal olarak bu sürenin kısalmasında, medreselerdeki yığılmanın önüne geçilmek istenmesi düşü­ nülmüş olabilir. Çıkarılan bütün bu ferman ve kanunnameler, öğretimin kalitesinde XVI. yüzyıl sonlarından itibaren bir düşme süreci­ 57 58 59

Uzunçarşılı, age, s. 13-14. Kanunname metni ve tercümesi için bk. Baltacı, age, s. 6 32-634 (tam metin); Uzunçarşılı, age, s. 2 44-246 (kısaltılmış metin). Atay, age, s. 181. Bununla beraber Atay, E . Mehmed kanunnamesinde yer alan “yirm i ve yirm i beş ve otuz ve kırk akçe m edreselerde üç ay olub " ifadesinin, zikredi­ len bu medreselerin her birinde değil, tamamında 3 ay okumanın anlaşılması halinde, toplam tahsil süresinin 14 ya da 17 ay olacağım, bunun da medreselerim tatil süreleri hesaplandığında, iki yılın altında kalmaması istenilen kanunnamenin ruhuna daha uygun olduğunu ileri sürer. Bk. Atay, age, s. 181-182.

Öğrenciler 141

ne girildiğini ortaya koymaktadır. Bunun önüne geçmek için devlet, medrese teşkilâtım çok iyi bilen ve oralarda görev alan ilim adamlarından oluşan heyetlerin hazırladığı kanunname ve lâyihaları yürürlüğe koymuş, ayrıca sorunun çözümü yo­ lunda ferman ve kanunnameler yayınlanmıştır. Ancak bu hususim, ayrı bir çalışma yapılarak sebep ve sonuçlarının iyi tahlil edümesi, toplumun durumu üe sosyo-ekonomik şartla­ rının dikkate alınması gerektiğine inanıyoruz. 3. Öğrencilere Tahsil Sırasında Görev Verilmesi Sahn-ı Seman derecesinde ders gören ve genellikle "dânişmend" adı verilen talebelerin öğrenimleri sırasmda bazı görevlere getirildikleri görülmektedir. Bunlar içinde en önem­ lisi, normal medreselerde muidlik, daruttıb / darüşşifalarda ise tabiblik idi. Hemen her vâkıf, eğer medresesinde bir mui­ din bulunmasını istemişse, medrese müderrisinin, talebeleri arasından "müstahık" olan birine, belli bir yevmiye ile muidliği arzetmesini vakfiyeye yazdırıyordu60. Benzer bir uygulamaya Yıldırım Darüşşifası'nda da rastlı­ yoruz. XVII. yüzyılın ilk yarısmda sicillere geçirilen bir atama yazısında, "medrese-i tıbbiyyede" talebe olan Mehmed'in darüşşifânın ikinci tabibinin görevinden ayrılmasıyla boşalan kadroya "tabîb-i sânî" olarak getirildiği bildirilmektedir61. Bu kayıt, üp talebesinin yeterli görüldüğünde doktor olarak gö­ revlendirilmesinin, sözkonusu dönemden önce de mümkün olabileceğine bir işarettir. Ayrıca aynı kayıt, Yıldırım Darüşşifâsı'nın, hastahane hizmeti ile tip medresesini bir kurumda toplaması yönüyle, günümüzdeki araştırma ve uygulama

60

61

Bk. A 153/201 151b. 1597 tarihli bu ferman, Çendik Medresesi Vakfiyesi’nde, “ ...yevm i dört akçe vazîfe-i Vâdesin, h er kim m üderris olur ise talebesinden müstahıkkîne arz eyleyüb hâricden kim esne mu ‘îd ” olmamalıdır, tarzında ifade­ lerin bulunduğunu haber vermektedir. Bk. B 110/324 lb (1629 yılı). Ayrıca bk. B 103/316 134a (1674 yılı).

142 Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

hastanelerinin ilk modelini oluşturduğunu göstermesi açısın­ dan önem arzeder. Verdiğimiz bu iki örnek, öğrencilerin daha mezun olma­ dan birtakım görevleri üstlenebildiklerini göstermektedir. Muidlik görevine getirilen öğrencinin statüsü yükseltilmekte ve müderris yardımcılığına atandığı için medreseden mezun olmuş sayılmaktaydı. Aynı durumun tabiblik için de sözkonusu olduğunu düşünüyoruz. Bunun dışında talebele­ rin, medrese dışmda görev aldıklarına dair elimizde bir belge olmadığı gibi buna ihtimal de vermiyoruz. Zira bütün medre­ se vakfiyelerinde, talebelerin derslere devamı ısrarla istenmiş ve tatil günlerinde başka bir işle uğraşmalarına fırsat tanın­ mamıştır. Daha sonra da üzerinde durulacağı gibi, tatil günle­ rinde talebeler, okuyacakları dersler üzerinde çalışıyor ya da derslerde müzakere edilecek metinlerin elle yazarak çoğaltıl­ masına (istinsah) gayret ediyorlardı. Bursa medreselerinde örneklerini henüz görmemekle birlikte, İstanbul'da Safın medreselerinde öğrenci olanlar, müderrislerin uygun görmesi durumunda Tetimme medrese­ lerinde ders verebilmekteydi. Bu öğrencilere "dânişmend" adının verildiğini belirten Süheyl Ünver, daha aşağı derecede­ ki Hâriç, hatta Dâhil medreselerine muallim veya camilere imam olabildiklerini bildirir62. 4. Öğrencilerde Disiplinsiz Davranışlar ve Olaylar İlk dönemlerde medreselerde, disiplini bozan davranış­ ların mevcut olduğuna dair sicillere geçirilen kayıtlara pek rastlanmamaktadır. Bu dönemde, nadiren bazı ferdi olaylar görülmekte ise de bunları genelleştirmek kesinlikle mümkün değildir. Ancak XVI. yüzyıl ortalarından itibaren öğrendlerin toplumu da içinde alan disiplin dışı davranışlarının giderek

62

Ünver, A . Süheyl, Fatih, K ülliyesi ve zamanı İlim H ayatı, s. 121-122.

Öğrenciler 143

arttığını müşahede ediyoruz. Buna paralel olarak devletin aldığı bir dizi tedbire rağmen, öğrenci olaylarının devlet dü­ zenini sarsacak bazı sonuçlara yol açtığı görülmektedir63. Ayrı bir çalışmayı gerektiren öğrenci olaylarının Bursa medresele­ rine yansıması konusunda, mahkeme sicillerine intikal eden belgeler ışığında kısa bir bilgi vermek istiyoruz. XVI. yüzyıl öncesinde, medrese öğrencilerinin çıkardık­ ları olaylar arasmda, sadece birkaçı tesbit edilebilmiştir. Bu kayıtlardan, medrese öğrencilerinin birbirlerini önemsiz bazı sebepler yüzünden bıçakladıkları öğrenilmektedir64. Şahsi nedenlerle ortaya çıkan bu ve benzeri birkaç olay, medresele­ rin bu dönemden itibaren çöküşe girdiğini kesinlikle göster­ mez. Hatta XVI. yüzyılın ilk yarısmda da bu tür olaylarm sıklıkla yaşanmadığım, her kanunsuz olayın zapta geçirildiği mahkeme sicillerine bakarak söyleyebiliriz. XVI. yüzyıl ortalarından itibaren medrese öğrencilerinin birçok çirkin olaya sebebiyet verdiklerini65, hırsızlık yaptıkla­ rını66, ahlâksız davranışlar sergilediklerini67 ve hatta cinayet işleyebildiklerini68 mahkeme sicillerinden öğreniyoruz. Ger­ çekten de bu yüzyılın ortalarma kadar, öğrencilerden kefil istendiğine dair çok az kayıt bulunurken69 yüzyılın ikinci ya­ rısında bu tür belgelere sıklıkla rastlanmaktadır70. Bu yüzyılda öğrencilerin, şehirde ve mahalleler arasmda gruplar halinde dolaştıklarım71, birçoğunun elinde silâh bu63 64 65 66 67 68 69 70 71

Geniş bir değerlendirme için bk. Akdağ, Mustafa, Türk H alkının D irlik ve D ü­ zenlik K avgası, s. 2 55 vd. Bk. A 4/4 426b, A 5/5 337a. Bk. B 14/194 24b, A 129/152 200a, A 35/35 392a. Bk. A 98/115 31a, A 113/132 240b, B 113/327 86a. Bk. A 9 4 /1 1 0 113b, A 129/152 209b. Öğrenciler içinde içki içenlerin sayısı da hayali kabarıktı. Bk. A 121/142 42b-43a, A 101/118 2a. A 107/126 210b. Bk. A 35 /3 5 465a, A 42/48 23a. Örnek için bk. A 35/35 363a,392a,548b , A 42/48 23a. Meselâ, A 137/164 73b ’de birçok öğrencinin kefil kaydı vardır. Ayrıca bk. A 98/115 38a, A 9 9 /116 71b, A 101/118 245b -246a, A 112/131 84b. Bk. B 14/194 24b. Bu gruplar bazen 3 0-40 kişi olabiliyordu. Bk. A 94/110 186b.

144 Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

lunduğunu72 siciller haber vermektedir. Hatta Kadirî Efendi Medresesi talebelerinden birinin hücresinde 1578 yılında yapı­ lan aramada bazı kesici âletler bulunmuş ve çok miktarda akçe ele geçirilmişti73. Öğrencilerin bir kısmı, bellerinde kürde, ellerinde de ok ve yay ile dolaşmakta74 geceleri ise başlarma "destmâl" bağla­ yıp gezmekteydi75. Bu bilgiler, öğrencilerin zaman zaman bir örgüt halinde ve silâhlı hareket içerisinde bulunduklarını göstermektedir. Ancak devletin bu dönemde, olay çıkan bölgelerin kadılıkla­ rına "emr-i şerîf ler76 göndererek oldukça ciddi önlemler aldı­ ğı anlaşılmaktadır. Gönderilen emr-i şeriflerde kadılara genel­ likle şu emirler veriliyordu77: "...imdi, ehl-i fesâd taifesinin cem'iyyetleri olduğu mahalleri husn-i tedbîr ve tedârik ile tetebbu' ve tecessüs edüb muhâfazaya kalan sipâh ve zu'amâ ile ve il-erlerinden daha pır ve amel-mânde olmayub suhte üzerine varmağa kudreti olanlar ile her kande ise üzerlerine varub el vermeyüb hangi cenge mübaşeret ederler ise demleri heder olub min-ba'd bu husus içün re'ayayı kimesne rencide etmemek üzre ele getürülmek emr edüb..." Bütün öğrencilerin huzursuzluk çıkardıklarım ve toplum düzenini sarstıklarını iddia etmek güçtür. Disiplin dışı davra­ nışlar gösteren talebeler, önce ciddi bir şekilde uyarılmaktay-

72 73 74 75 76

77

Bk. A 94/110 186b. Bk. A 112/131 173a. Ele geçirilenler arasında 8 yay, 7 kubur (ok kutusu) ve bir büyük bıçak ile bir kılıç ve dört kürde de vardı. Bk. A 129/152 214b. Bk. A 35/35 465a. Bk. A 145/173 294b-295a. 1587’de sicillere sureti geçirilen bu emr-i şerifin başlığı "Suhteler hakkında vârid olan em r-i ş e r îf sü relid ir” şeklindeydi. Ayrıca bk. A 129/152 200a, A 107/126 210b. Bk. A 145/173 294b.

Öğrenciler 145

di. Buna rağmen, "men' ile ve te'dîb ile memnu' ve mütenebbih olmayanlar" tutuklanarak İstanbul'a gönderilmekteydi78. Öğrenciler arasında cereyan eden bu hadiseler sırasında devlet, sadece öğrencileri değil, bütün halkı ilgilendiren "ke­ fil" sistemini gündeme getirdi. Bu uygulamalarda subaşılara önemli görevler düşmekteydi. Bir kişinin kefilliğini üzerine alan ile kefile bağlanması gereken kişi, mahkemeye gelerek kadı huzurunda ikrarda bulunuyor ve durum kayda geçiriliyordu79. Herhangi bir olay vukuunda, subaşı veya kefaleti üzerine alan kişi, istediği zaman sorumluluğu altındaki kişiyi mahkemeye getirmek zorundaydı80. Bursa medreselerindeki öğrencilere müderris81, muid82 ya da aynı83 veya farklı84 medrese öğrencileri kefil olabiliyor­ du. Kefil sayısı bazen 5'e yükselebiliyordu85. Öğrenciler, hem birbirlerinin, hem de halktan bazı kişilerin kefilliklerini üstle­ nebiliyorlardı86. Bu konuda özellikle olaylara karıştıkları muhtemel olan öğrencüerden kefil istendiğini düşünüyoruz. Zira mahkeme sicillerinde, 1524 yılma tarihlenen bir kayıtta, Keşkekçi oğlu Ahmed adında bir suhtenin, katil zanlısı olduğu için tutuk­ landığı, öğrencisi olduğu medresenin muidi ve iki talebesi, sözkonusu suhtenin nefsine kefü oldukları için tutuklama kararının kaldırıldığı bildirilmektedir87. Bu durumda olan sakıncalı öğrenciler, sürekli olarak kefillerin gözetimi alfanda

78 79 80 81 82 83 84 85 86 87

Bk. A Bk. A Bk. A Bk. A Bk. A Bk. A Bk. A Bk. A Bk. A Bk. A

107/126 210b. 9 9/116 71b. 4 2 /4 8 23a. 9 9 /116 71b. 35/35 363a. 137/164 73b. 137/164 73b. 112/131 84b. 101/118 245b -246a, A 112/131 84b. 3 5 /325 363a, 584a. Ayrıca bk. A 42/48 23a, A 98/115 38a.

146 Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

kalmakta ve "hîn-i mutâlebede" (istenildiği zaman) mahkeme­ de hazır olmaları istenmekteydi88. Yukarıdan beri aktarmaya çalıştığımız hususlar, tama­ men öğrenci kaynaklı olmayıp yine bu yüzyılda ortaya çıkan ve devleti sarsan Celâlî isyanları, dış harpler ve sosyal çözülme gibi, siyasî, sosyal ve ekonomik çıkmazlara bağlı olarak ge­ lişmiştir. Bu dönemde medrese ve vakıf teşkilâtı gerçekten büyük zararlar görmüştü. Celâlî eşkiyası, Bursa'ya saldırdık­ ları sırada, sadece Haremeyen vakıfları arasmda, değeri 100.000 akçeden fazla olan birçok akar tamamen tahrip edil­ miş ve kullanılmaz hale gelmişti89. Bu konuda son olarak belirtmek istediğimiz bir husus da medreselerde ders gören öğrenciye, medrese disipline uyma­ dığı takdirde uygulanan cezaî müeyyidelerinin ne olduğudur. İncelediğimiz ilk üç yüzyılda, medreselerde suhte hareketle­ rinin dışmda, bazı özel sebeplerle öğrencilere ceza verildiğine dair bir belge henüz tesbit edemedik. Bir fikir vermesi açısın­ dan, XVIII. yüzyıl ortalarına doğru kaleme alman birkaç ka­ yıttan söz etmek istiyoruz. Bu dönemde İstanbul Süleymaniye Darülhadisi'nde90 ve Ayasofya Medresesi'nde91 kalan üç talebe, "talebe-i ulûma seza olmayan hılâf-ı şer'-i şerif harekete ictisâr eyle­ diğine binâen li-ecli't-te'dîb" Bursa'ya sürülmüştü92. Ancak bu öğrencilerin Bursa medreselerine devam edip etmedikleri belirtilmemiştir. Muhtemelen, bir süre öğrenci oldukları yer­ den uzaklaştırılmak suretiyle disiplin kazanacakları ümit 88 89 90 91 92

Bk. A 42 /4 8 23a. Kepecioğlu, age, I, 312. B k .B 312/552 80a. B k .B 31 6 /5 5 7 72a. Diğer bir örnek için bk. C 75/638 89a.

Öğrenciler 147

ediliyordu. Biz, benzeri tatbikatın -mahkeme sicillerine intikal etmemiş olsa da- XVI. yüzyılda ve daha öncesinde de mevcut olduğunu tahmin ediyoruz.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ÖĞRETİM PROGRAMLARI

A. DERS PROGRAMLARI 1. Dersler ve Okunan Eserler Fatih Sultan Mehmed devri (1451-1481) öncesi Osmanlı medreselerinde okutulan kitap ve dersler konusunda şu ana kadar kesin bir bilgiye sahip olunamamıştır. Bu hususta ilk bilgiler Fatih döneminden itibaren elde edilebilmektedir. Os­ manlI medreselerinin bir sistem içinde kurulmasında ve teşki­ lâtın işlemesinde, ilk önemli adımın bu padişah tarafından atıldığı kabul edilmektedir. Kurduğu medreselerle Osmanlı ilim tarihine adım yazdı­ ran Fatih'in, medreseler teşkilâtının ve ders programlarının düzenlenmesi görevini, bilimsel kariyere sahip bir heyete havale ettiğine dair kaynaklarımızda bilgiler yer almaktadır. Ali Kuşçu, Molla Hüsrev ve Mahmud Paşa' dan oluşan1 bu heye­ tin hazırladığı tüzüğün, padişah tarafından "kanun" haline getirildiği de iddia edilmektedir2. Fatih'in kurduğu medrese­ ler ile diğer müesseseler için tanzim ettiği vakfiyelerde med­ reselerin ders programları konusunda bir bilgiye rastlanmamaktadır3. Son dönem kaynaklarında yer alan böyle bir tüzük 1 2

3

Bk. Alî, age, vr. 85b, Ayvansarâyî, H adîkatü’l-C evâm i', I, 2 4 8 ; İlm iye Salnâm esi, s. 64 3 ; Uzunçarşılı, age, s. 7; Ünver, age, s. 102. Kânûn-i Talebe-i Ulûm” , “Kânûn-ı Örfiye-i Osmâni” adlarıyla tanınan kanunun metni için bk. Tekindağ, agm, s. 38-39; Yaltkaya, Şerafettin, “Tanzimattan E v­ vel ve Sonra Medreseler”, Tanzimat T den ayrı basım, s. 2; Ünver, age, s. 101; Baltacı, age, s. 36. Vakıflar Umum Müdürlüğü neşriyatı arasındaki Fatih M ehm et I I Vakfiyeleri adlı eserde bu tür bilgiler yoktur. Ancak Kâtip Çelebi, Cihannüm â’smda (s. 688), bi­ zim ulaşamadığımız vakfiyelere bakarak bazı kitap isimleri vermektedir.

152 Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

komisyonunun varlığına dair bilgiye ilgili dönem kaynakla­ rında rastlanmadığını belirtmeliyiz. Bu konunun daha ciddi olarak ele alınması gerektiği şüphesizdir. Kesin çizgilerle ortaya koymak mümkün değilse de, Fa­ tih medreselerinde uygulanan ders programlan ve okunan eserler aşağıdaki tabloda gösterilmiştir4. M edrese

Yevmiye

Okunan kitaplar

Mutavvel Hm-i Kelâm Fıkıh, metin ve şerhleri Riyâziyât

Kelâm Mantık Kelâm Belâgat Kelâm Fıkıh Matematik

Telvih Miftah Şerh-i Mevâkıf Şerh-i Mekâsıd Meânî

Usûl-i Fıkh Belâgat Kelâm Kelâm Meâni

İsfehânî Şerh-i Şemsiye Hidâye

Kelâm Mantık Fıkıh

Hidâye Keşşaf Şerh-i Adûd

Fıkıh Tefsir Usûl-i Fıkh

Hâşiye-Tecrîd Şerh-i Metâli' Şerh-i Tevali Hâriç

20-25 akçe

Dâhil

30-40 akçe

Tetimme

50 akçe

Sahn

50 akçe

Dersler

Seçmelik Tablo 1 0 : Fatih m ed reselerin d e d ereceler, d ersler ve okunan kitaplar

Tablo 10'da görüldüğü üzere, Fatih medreseleri genelde beş bölümde ele alınmış ve her medrese için değişen sayılarda kitap okunması istenmişti. Hâriç ve Sahn medreselerinde, programdaki eserlerin okunması yanında, tercihi müderrise 4

Tablo, Kânun-ı Talebe-i Ulûm (Tekindağ, agm, s. 3 8-39) ve Fatih Vakfiyesi’nden Kâtip Çelebi’nin (Cihannümâ, s. 688) yaptığı nakilleri dikkate alarak Hüseyin Atay tarafından düzenlendiği şekliyle alınmıştır. B k Atay, age, s. 87. A yrıca bk. s. 76.

Öğretim Programlan 153

bırakılan kitaplar ve yine müderrisin kapasitesi ölçüsünde fıkıhla ügili metin ve şerhler öğrencilere okutulacaktı. Kanunî Süleyman'ın, Fatih'ten yaklaşık bir asır sonra kurduğu külliye için hazırladığı vakfiylede de, medrese ders­ leri ve kitapları konusunda pek bilgi yoktur. Osmanlılar'da, eğitim-öğretim alanında zirveye çıkıldığı bu dönmede, Kanunî'nin Süleymaniye Vakfiyesi'r\de Darülhadis için ayrılan bö­ lümde şu ifadelere yer verilmişti: "Ahâdis-i Nebeviyye ve ahbâr-i Mustafaviyye nakl olunmak için bina olunan Dârulhadisde bir âlim ü âmil ve fâzıl u kâ­ mil tefsir-i Kur'ân-i fasihe kâdir ve nakl-i ahâdis-i sahîhada mâhir, Mesabih-i pür-tâb gibi fezâyili zâhir ve Meşârik-i âftâb gibi fevâzili bâhir, muzhir-i kelime-i Ulyâ, ekmel-i dîn-i Rasûl-i milel-i a'lâ, Hazret-i Müslim rivayetin rivâyetde mü­ sellem ve Hazret-i Buhârî naklinde münferid beyne'l-ümem olan kimesne müderris ve muhaddis olub..."5 Vakfiyenin devamında, müderrisin tatil günleri dışmda görevini aksatmaması, müderrisliğin gereklerini yapması durumunda 50 akçe yevmiye verilmesi karara bağlanmıştı6. Vakfiyeden anlaşıldığı kadarıyla, Darülhadis'te, Hadis alanında en önemlisi eserler sayılan Buhârî, Müslim ile Mesâbih ve Meşârik okutulmakta, ayrıca açıkça gösterilmese de, Tefsir'le ilgili eser/ler takip edilmekteydi. Mahkeme sicillerinde, medreselerde okutulan dersler ve eserler konusunda maalesef bir bilgi bulunamamıştır. Sicil­ lerde bu tür bilgilerin mevcut olmaması, ders programları hususundaki problemlerin mahkemeye yansımamasıyla izah edilebilir. Yine de bazı kayıtlarda, medrese derslerine çok genel isimlerle işaret edildiğini görüyoruz. 1531 tarihli bir fermanda, derslerin "ulûm-i mütedâvile" şeklinde nitelendiril­ diğini okuyoruz7. Bu ifadeyi, o dönemde medreselerde gele­ 5 6 7

Süleymaniye Vakfiyesi, s. 80. Süleymaniye Vakfiyesi, s. 80-81. A 36 /3 9 10a.

154 Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

neksel olarak okunan dersler ve dolayısıyla kitaplar tarzında anlamak mümkündür. 1537'de çıkan bir fermanda da benzer bir ifade yer almaktadır. Bu fermanda, İstanbul, Edirne, Bursa ve ülkenin öteki şehirlerindeki medreselerde takip edilecek ders programı şu cümlelerle anlaülmıştır: "...kâffe-i mevâlî-i izam ve âmme-i ulemâ-i a'lâm ve müderri­ sin gayet cidd ü ikdam ve kemâl-i sa'y ü ihtimam üzre olub medreselerinde sevâlif-i eyyam ve sevâbık-ı a'vâmdan her bâbda okunagelen kitâbların cümlesinde mahir oldukdan sonra..."8 Mahkeme sicillerinde yer alan kayıtlarda müderrislerin "ulûm-i akliyye ve nakliyye ve fünûn-i fer'iyye ve asliyye" konu­ sunda öğrencilere ders vermeleri emredilirken bu hususlarda okunacak kitaplara yer verilmemiştir9. Bursa darülhadislerinde görev alacak kişilerde, Kur'ân'ı tefsir ve hadisleri nak­ ledebilecek bilgi ve kapasite arandığı vakfiye yazılmışken bu ilim dallarıyla ilgili kitapların ne olduğu belirtilmemiştir10. Yine Bursa'daki diğer medreseler için düzenlenen vakfiyeler­ de, müderrisin hangi ilimlerle mücehhez olacağı ifade edil­ miş, fakat o medreselerde okutulacak kitaplardan bahsedil­ memiştir11. Vakfiyelerde ve mahkeme sicillerinde yer alan cümleler, medreselerde hangi derslerin ve eserlerin okunacağım belirt­ memesi noktasmda birleşmektedir. Yukarıda zikrettiğimiz iki fermandaki ifadeler ve bazı kaynaklardaki diğer bilgilerden hareketle, müderrislerin medreselerde okunması âdet haline gelen belli ilimleri okuttukları ve kitapları da kendilerinin seçtiklerini söylemek mümkündür. Medreselerde okutulan derslerle ilgili en geniş bilgi, Taşköprülüzade'nin otobiyografisinden elde edilmektedir. 1524-1545 yılları arasında 21 yıl süren müderrisliği boyunca 8 9 10 11

A 40/45 54b. B 318 1b. A 137/164 91a. Meselâ İsa Bey Vakfiyesi’ne bk. Bilge, age, s. 268.

Öğretim Programlan 155

Taşköprülüzade'nin okuttuğu dersler ve eserler aşağıdaki tab­ loda gösterilmiştir: D e r s le r M ed rese

H a d is

K e lâ m

F ık ıh

G ö rev U s û l-i F ık h

Y a p tığ ı T e fs ir

H â ş iy e -i T e c rîd (U m û r -

2 0 a k ç e li

ı A m m e 'y e

(b a ş ta n

Ş e r h - i F e r â iz

İ s t iş â r e 'y e

H â ş iy e - i V ü cû b ve

( B a ş ta n B e y 'a

I m k â n 'a

kad ar)

4 0 a k ç e li

(b a ş t a n İ 'c â z v e İ t n â b 'a

(ta m a m ı)

M e s â b ih 4 0 a k ç e li

(b a ş ta n B ü y û "a kad ar)

(B e y "d e n son a

T a v z ih

k a d a r ) Ş e r h -i

(ta m a m ı)

(V ü c u b v e im k â n b a h s in d e n

S a d r u 'ş - Ş e r î'a

Ş e r h - i M iftâ h

(b ir k ıs m ı)

( b a z ı y e r le r )

H id â y e

Z e k â t 'a k a d a r )

B u h â r i (1

( Z e k â t' ta n H a c c 'ı n

d it )

so n u n a kad ar) H id â y e B u h â r i (2

( N ik â h 'd a n

kez)

B ü y û "a kad ar) F lid â y e

b ir i)

? e r h -i M e v â k ıi

1 5 3 7 -1 5 3 8

(b a ş ta n

so n a kad ar)

B u h â ri (ü ç te

1 5 3 5 -1 5 3 7

A 'r a z 'a k a d a r )

H id â y e

6 0 a k ç e li

1 5 3 0 -1 5 3 5

so n a kad ar)

? e rh -i M e v â k ıf

5 0 a k ç e l i ( B ü y û " d a n j e r h - i M e v â k ıi

5 0 a k ç e li

M iftâ h ( B e y a n 'd a n

F e r â iz

M e s â b ih

5 0 a k ç e li

1 5 2 7 -1 5 3 0

kad ar)

S a d r a 'ş - Ş e r î 'a

M e ş â r ik

1 5 2 4 -1 5 2 6

Ş e r h - i M iftâ h

kad ar) M e s â b ih v e

Y ılla r

k ad ar)

T e c r îd ( b a ş ta n S a d r a 'ş - Ş e r î'a M e s â b ih

'

M u ta v v e l

kad ar)

3 0 a k ç e li

B e la g a t

T e lv îh (b a ş ta n T a k s îm - i

1539

E v v e l'e kad ar) T elv îh (T ak sîm -i E v v e l'd e n A h k â m 'a kad ar)

K adı Beyzâvî (B a k a r a

1 5 3 9 -1 5 4 4

s u re s i)

T e lv îh

(B ü y ü " d an

(A h k â m '

Ş ü T a 'y a k a d a r

d an son a

Ş e r h - i F e r â iz

kad ar)

1 5 4 4 -1 5 4 5

Tablo 1 1 : T aşköprülüzade A h m ed İsâm ü d d in b. M u sta fa 'n ın ok u ttuğu d ersler, eserler v e y ılla rı g ö steriri tablo12.

Tablodan, XVI. yüzyıl ortalarma kadar medreselerde okutulan dersler ve kitaplar hakkında genel bir fikir edinebi12

Tablo, Şakâik (s. 3 2 8-330) ve M ecd f de (s. 525-526) verilen bilgiler dikkate alınarak hazırlanmıştır.

156 Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

liyoruz. Ancak bu dönemde okunan kitapların bunlarla sınırlı kalmadığım ve her müderrisin tercih edeceği değişik eserlerin medreselerde okutulduğunu belirtmek gerekir. Osmanlı medreselerinde okutulan ders kitaplarıyla ilgili bazı kısa bilgiler vermek istiyoruz. Bunları, mahkeme sicille­ rinde ayrıldığı gibi, "nakli" ve "aklî" ilimlere dair eserler diye iki bölümde incelemek mümkündür. Önce aklî ilimleri ve okutulan eserleri bir tablo halinde gösterelim. Nakli ilimler Hadisve Hadis Usulü Tefsir Fıkıhve FıkıhUsulü

Akâid

OkutulanEserler

Müellifleri

SaM h -i B u h â rî

M u h am m ed b. İsm a il (ö l. 869).

S ah îh -i M ü slim

E b u l-H a s e n M ü slim ib n el-H accâc (öl. 874).

M e sâb ih u 's-Sü n n e

H ü se y in b . M e s'u d B e g a v î (öl. 1122).

M e şâ r ik u l-E n v â r

R a d ıy ü d d in H a şa n es-S a g â n î (öl. 1252).

N u h b etü T -F ik er

İb n H a ce r A sk a lâ n î (öl. 1448).

e l-K e şşâ f a n H a k ây ık ı' t-T en zil

M u h am m ed b . Ö m e r Z e m a h şe rî (öl. 1143).

E n v â m 't T e n z il v e E srâ ru 't-T e 'v îl

N âsıru d d in A b d u lla h b . Ö m e r e l-B ey zâv î (öl. 1286).

H id ây e

B u rh a n e d d in A li b. E b î B e k ir M e rg in â n î (öl. 1197)

Ş erh -i Fe râiz

S ey y id Ş e rif C ü rcân î (öl. 1413).

T e n k îh u 'l-U sû l v e T a v z îh u 't-

U b e y d u ilah b . İsh a k e l-B u h â rî (öl. 1346).

T e n k îh (S a d ru 'ş-Ş e rî'a) T elv îh

Sad e d d in T a fta z â n î (öl. 1389).

Ş erh -i A d û d

A d û d ü d d in A b d u rra h m a n İ y d (öl. 1142).

Ş erh A kâid

S ad e d d in T a fta z â n î (öl. 1389)

Şerh -i A k âid

A d û d ü d d in A b d u rra h m a n î d (öl. 1355).

N e se fî A kâid

E b u H a fs Ö m e r b . M u h am m ed N e se fî (öl. 1142).

Isb at-ı V âcib

C e lâled d in D e v v â n î (öl. 1502)

Tablo 12: XVI. yüzyılda Osmanlı medreselerinde okutulan naklî ilimler ve eserler "Ulûm-i 'âliye" («JU ^1*) adı da verilen naklî ilimler, tabloda da görüldüğü üzere Hadis, Tefsir, Fıkıh ve Fıkıh Usulü ile Akâid dallarından oluşmaktaydı. Bu ilimleri daha iyi öğrenebilmek için de "ulûm-i âliye" («Jî ç fs ) adıyla anılan aklî ilimlerin tedrisi gerekiyordu. Aklî ilimler alanında görülen dersler ve eserler de aşağıdaki tabloda gösterilmiştir: Aklî ilimler Kelâm Mantık

OkutulanEserler

Müellifleri

H â şiy e -i T e crîd

S ey y id Ş e rif C ü rcân î (öl. 1413)

Şerh -i M e v â k ıf

S ey y id Ş e rif C ü rcân î (öl. 1413)

Ş e rh -i M e k âsıd

S ad e d d in T a fta z â n î (öl. 1389)

Ş erh -i T e v â lî (İsfeh ân î)

Şem se d d in M ah m u d b . A b d u rrah m an İsfe h â n î (öl. 1348)

Ş erh -i M e tâli'

K u tb u d d in M e h m e d R â z î (öl. 1364)

Şerh -i Şem siy e

Sad e d d in T a fta z â n î v e y a S ey y id Ş e rif C ü rcân î

Ş erh -i İs a g o d

H ü sâ m ed d in K â tı (öl. 1359) v e y a M o lla H ü sre v (öl. 1431)

Öğretim Programları 157 Belâgat Heyet Hesapve Hendese

M iftâh u 'l-U lû m

Y u su f b . E b î B e k ir Se k k â k î (öl. 1225)

Ş erh -i M iftâh

S ey y id Ş e rif C ürcarû (ÖL 1413)

M u tav v el

S ad e d d in T a fta z â n î (ÖL 1389)

e l-M u lah h as

M ah m u d b . M u h am m ed Ç a ğ m in î (öl. 1221)

R isâle -i F eth iy e

A li K u şçu (öl. 1474)

R isâ le -i M u h am m ed iy e

A K K u şçu (öl. 1474)

E şk â lü 't-T e 'sîs

Ş em se d d in M e h m e d S em erk a n d î (öl. 1209)

U sû l-i H en d e se

G ıy â sü d d in C e m şid e l-K âşi (öl. 1414)

Ş erh -i U sû l-i H en d ese

K a d ız a d e -i R û m î (öl. 1432) M o lla F e n a n (öl. 1431) K a d ız a d e -i R û m î (öl. 1432) AK K u şçu (öl. 1474)

Felsefe

İsim le ri te sb it ed ile m em iş­

M ü e y y e d zad e A bd u rrah m an (öl. 1516)

tir

M irim Ç e le b i (öl. 1525) îb n K e m a l (Öl 1534) K m alızad e A K E fe n d i (öl. 1581) H o cazad e M u slih u d d in (öl. 1488)

ArapDili (Sarf)

ArapDili (Nahiv)

E sâ sü 't-T a srîf

M o E a F e n a n (öl. 1431)

Ş âfiy e

E b u A m r O sm a n b . Ö m e r (İb n H a d b ) (öl. 1248)

Iz z î

Ş ey h İz z e d d in İb rah im Z in c â n î (öl. 1257)

M ak sû d

M ü e llifi bilin m iy o r.

M e râ h u 'l-E rv â h

A h m ed b . AK b . M e s'û d (ÖL ?)

E lfiye

C e m â led d in M u h am m et T â î (öl. 1273)

A v âm il

Ş ey h A b d ü lk ah ir C ü rcâ n î (öl. 1078)

K âfiy e

E b u A m r O sm a n b. Ö m er (İb n H a d b ) (öl. 1248)

M isb âh

N a sır b. A b d ü sse y y id M u ta m z î (öl. 1213)

M u g n i'l-L e b ib

îb n H işa m (öL 1361)

K a v â 'id ü 'l-İ'râ b

M u h y id d in b . M e h m e d (K â fiy e d ) (öl. 1474)

Tablo 13: XVI. yüzyılda Osmarılı medreselerinde okutulan aklî ilimler ve eserler Naklî ve aklî ilimlerde okutulan dersler ve eserler genel bir çerçeve içinde yukarıda iki tablo halinde sunulmuştur13. Osmanlı medreselerinde okutulduğu kesin bilgilerle ortaya çıkan bu tabloların dışında bazı eserlerin de varlığını öğreni­ yoruz14. Sözgelimi, Molla Fenarî'nin (öl. 1431) aklî ilimlere dair "Uveysâtü'l-Efkâr f i İhtiyâri'l-Ebsâr" adındaki eseri Osmanlı medreselerinde son zamanlara kadar okutulmuştur15. Mate­ matik ve Astronomi ilimlerine dair eserler yazan bilgin Mirim Çelebi de (öl. 1525), II. Bayezid'in emriyle, Uluğ Bey'in (öl.

13

14 15

Her iki tabloda kaynak olarak şu eserler kullanılmıştır. Gökbilgin, agm, s. 262 9 ; Uzunçarşılı, age, s. 20-3 1 ; Bilge, age, s. 4 3 -6 2 ; Baltacı, age, s. 37-42; Atay, age, s. 87-9 7 ; M ecdî, s. 526-528. Bk. Gökbilgin, agm, s. 26-29. Adıvar, age, s. 17

158 Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

1449) "Zîc"ine Farsça bir şerh yazmış ve "Düstûru'l-Amel ve Tashîhu'l-Cedvel" adım vermiştir16. Bütün bu eserlere, hatta şerhlere Osmanlı medreselerin­ de görev alan müderrisler ve ilim adamları tarafından şerhler ve haşiyeler yazılmışta. Şakâik, Mecdî ve Atâî ile diğer biyog­ rafi kaynaklarında, yapılan şerhlere dair çok geniş malumat bulunmaktadır. Yukarıda verüen son iki tabloya genel olarak bakılınca bazı hususlar göze çarpmaktadır. Naklî ve aklî üimlerin her şubesinde -diğer özel çalışmalar da dikkate alınırsa- yeteri kadara eser okunmuş görünmektedir. Felsefe (ilm-i hikmet) alanında birçok kişiye ait eserlerin okunduğu kesin ise de, bunların adları tam olarak tesbit edilememektedir. Muhteme­ len, bu alanda ilk mümessiller olan Aristo ve Eflâtun ile İslâm dünyasındaki temsilcileri Fârâbî (öl. 950), İbn Sînâ (öl. 1037), îbn Rüşd (öl. 1199) ve Fahreddin Râzfnin (öl. 1209) eserlerine Osmanlı ilim adamlarının yazdıkları şerhler ve haşiyeler medreselerde tartışılıyordu. Kelâmcılar üe felsefeciler arasın­ da çıkan münakaşalar "Tehâfüt" adı verilen eserlere geçiriliyordu. Fatih, İmam Gazâlî (öl. 1111) ile İbn Rüşd (öl. 1199) ara­ sındaki tartışmalar hakkında birer eser yazmaları için Ali Tûsî ile Hocazade'ye emretmiş ve Hocazade, Gazâlî'nin Tehâfütü'lFelâsife'sine, Tehâfütü 't-Tehâfüt adlı bir reddiye yazan İbn Rüşd'e karşı reddiye hazırlamış ve yine Tehâfüt adını verdiği bu eserde Gazâlî'ye hak vermiştir. Bu yarışmada Ali Tûsfnin telifi ise zayıf bulunmuştu17. 2. Felsefe ve Medreseler Osmanlı medreseleri ve ders programları üzerinde çalı­ şan hemen hemen bütün müellifler, Osmanlı medreselerinin bozulmasının sebepleri arasında, medreselerden XVI. yüzyıl 16

17

Adıvar, age, s. 62 Şakâik, s. 61; M ecdî, s. 119; O .M ., I, 194.

Öğretim Programları 159

sonlarına doğru, naklî ilimlerden ziyade aklî ilimlerde ve özellikle Felsefe'de bir gerilemenin olduğunu, bazı felsefî ve kelâmî eserlerin kaldırılarak fıkhî eserlerin okutulduğunu ileri sürmektedir. Bu konuda, Kâtip Çelebi'nin "Mîzânü'l-Hakk f i İhtiyâri'l-Ehakk" adlı eserinde yer alan ifadeler referans ola­ rak gösterilmektedir. Aynı dönemde yaşayan ilim adamları­ nın Kâtip Çelebi'yi destekleyici görüşler ortaya koymamaları ise oldukça düşündürücüdür. Osmanlı medreselerinin çök­ mesinde önemli bir sebep olarak ileri sürülen, aklî ve felsefî eserlerin okunmaması ve yürürlükten kaldırılarak naklî kitap­ ların okutulmasının istenmesi meselesi, maalesef üzerinde fazla durulmadan geçiştirilen bir konu olarak karşımızda durmaktadır. Önce, Kâtip Çelebi'nin Osmanlı medreselerini aklîliği dışlamakla suçladığı ve birçok araştırıcının eserine aldığı bu bölümü aynen aktarıyoruz: "Devlet-i Osmârıiyye evâilinden Sultan Süleyman zamanına gelince 'Hikmet ile şeriat ilimlerini cem' eyleyen' muhakkik­ ler iştiharda idi. Sonra Ebu'l-Feth Sultan Mehmed Han, Medâris-i Semâniye binâ idüb 'Kânun üzere şugl oluna' deyû vakfiyesine kayd ve Şerh-i Mevâkıf ve Haşiye-i Tecrîd dersle­ rini ta'yîn eylemişdi. Sonra gelenler, 'Bu dersler felsefiyâtdır' deyû kaldırıp Hidâye ve Ekmel dersleri okutmağı ma'kûl gör­ dü. Yalnız ana iktisâr, nâma'kûl olmakla ne felsefiyât kaldı, ne Hidâye ve Ekmel kaldı; bununla sûk-ı ilme kesad gelüb eh­ li inkırâza karîb olmakla, bazı kenarda Ekrâd diyarında yer yer kânun üzere şugl eden tâliblerin mübtedîleri Rûm'a gelüb azîm tafra satar oldular. "18 Osmanlı medreselerinde okutulan felsefî derslerin kaldı­ rıldığım, dolayısıyla bozulduğunu iddia eden Kâtip Çelebi, diğer önemli eseri "Keşfü 'z-Zünûn "da da bu konuya değin­ mekte ve oldukça sert ifadeler kullanmaktadır:

18

Kâtip Çelebi, M izânü ’l-Hakk f i İhtiyari ’l-Ehakk, s. 10 vd.

160

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

"Osmanlı Devleti'nin ilk dönemlerinde şeriatla hikmeti, nakil ve aklı bağdaştıran, uzlaştıran, birleştiren büyük âlimler var­ dı. Sonra bir müftî, hikmetin ve felsefin haram olduğuna dair fetva verdi. Daha sonra felsefî ilimlerin okutulması yasaklan­ dı. Felsefe dersleri felsefî ilimlerin okutulması yasaklandı. Felsefe dersleri yerine Hidâye ve Ekmel kitapları okutuldu. "19 Kâtip Çelebi'nin bu ifadeleri dikkatle gözden geçirildi­ ğinde, Osmanlı medreselerinde aklî ilimlerin rafa kaldırıldı­ ğına, İlmî düşüncenin yerini skolastik düşüncenin aldığına rahatlıkla hükmedilebilir. Ancak durum gerçekten böyle miy­ di? Kâtip Çelebi'nin çağdaşı olan Gelibolulu Mustafa Âlî ve Koçi Bey gibi ilim adamları, medreselerdeki bu tür bir eksikliğin mevcudiyetini niye eserlerinde yazmamışlardı? Âlî20 ve Koçi Bey21, XVI. yüzyıl sonlarında itibaren, devletin bütün müesseselerinde görülen gerilemenin medreseleri de ciddi bir biçim­ de etkilediğini ve çözüm önerilerinin ne olduğunu eserlerinde belirtmektedirler. 1608-1656 yılları arasmda yaşayan Kâtip Çelebi'nin. -yukarıda alıntıladığımız Mîzânü'l-Hakk'daki ifade­ lerine göre- Kanunî dönemine dair verdiği hükümlerin uy­ gunluğunun tartışmaya açık olduğunu düşünüyoruz. Kâtip Çelebi'nin dışında böyle bir iddia ileri sürenin şimdilik büinmemesi, Felsefe derslerinin kaldırıldığı yolundaki ifadelerin araştırılması gereğini ortaya koymaktadır. Tesbitlerimize göre şu ana kadar Kâtip Çelebiyi bu yönüyle eleştiren kişi Muallim Cevdet (öl. 1935) olmuştur. M. Cevdet'in, Kâtip Çelebiyle ilgili önemli çalışmalar yaptığım bizzat kendi ifadelerinden öğre-

19 20

21

Kâtip Çelebi, K eşfü ’z-Zünûn, I, 680 (Hikmet m a d .). Bk. Âlî, age, vr. 88ab. Âlî, medreselerin bozukluğu konusuna ayırdığı bir bö­ lümde, ilme olan rağbetsizlik, mevalizadelerin zuhuru, büyüklere intisab eden bazı kişilerin medresede görev yapmadan iltimasla ilmiye yoluna girmeleri, eh­ liyetleri olmayan kişilere müderrislik ve kadılıkların verilmesi, âlim ile cahil arasmda bir farkın kalmaması ve telif eserler yazılamaması hususlarına değinir. K oçi B ey R isâlesi, s. 28-30. Koçi B ey de, müderrisliklerin para ve rüşvetle satıldıklarım, ilim alanında cahillerin cirit attığını, gerçek ilim adamlarının iti­ barlarının ise kalmadığını yazar.

Öğretim Programları

161

niyoruz22. Kâtip Çelebi'den genelde övgüyle bahseden M. Cev­ det, onun Felsefe programı konusundaki ifadelerine karşı çı­ karak şu cümlelerle cevap verir: "Kâtip Çelebi gerek 'Mizânü'l-Hakk'da, gereke kitâbiyat ka­ musunun (Keşfü'z-Zünûn) ilmü'l-hikmet maddesinde Süleymân-ı Kanûnî'den sonra, felsefe dersinin medreselerden kaldırılmış olmasından mütevellid hüznünü izhar etmektedir. Fâtih'in resmî emri ile Türk feylesofu Ali Kuşçu'nun 'Şerh-i Tecrîd'inin tedrisi takarrür eylediği, bu kitap kaldırıldıktan sonra onun yerine Hidâye ile iktifa edildiğini, 'Mizânü'lHakk' mukaddimesinde yazmaktadır. İnsan işi derinleştirmek istemezse, zanneder ki, H. 1000 tarihlerine doğru felsefe bizde metruk bir hâle girmiş, hele Çelebi zamanında felsefe bilen kalmamış. Fakır, Kâtip Çelebi'nin yazdığı o teessüf fikrasını okumakla kalmadım. Felsefe kalkmış gibi telakki edilen za­ manlarda mütedâvil İlmî ve resmî metinleri birer tedkik et­ tim. Gördüm ki Süleymân-ı Kânûnî devrinden itibaren, felse­ fenin kaldırıldığını söylediği zamanla, Çelebi zamanı arasın­ da ancak elli senelik fark var. Bu müddet zarfinda 'Şerh-i Tecrîd'in kaldırılmasından teessüf edilecek bir felsefî atâlet yoktur. 'Şerh-i Tecrîd' kaldırıldığı veya ihmâl edildiği zaman­ larda olsun, Çelebi'nin bizzat kendi devrinde olsun, mezkûr felsefe kitabından daha mufassal ve kıymetçe onafâik değilse­ ler, her hâlde muâdil olan 'Şerh-i Mevâkıf, 'Şerh-i Mekâsıd' nâmındaki büyük eserler yine okunuyordu. Bunu isbât için, felsefe kalkmıştır denilen elli altmış senelik fasılada gelen felsefe hocalarını ve 'Şerh-i Mevâkıfa yani bu muazzam felsefe külliyâtının muhtelif noktalarına, muhtelif meselelerine dâir yazılan Türk müderrisleri eserlerini dü­ şünmek kâfidir. "23 22

23

Hazırlamakta olduğunu bildirdiği Kâtip Çelebi ile ilgili eserler basılmamıştır. Bk. (înançalp). M. Cevdet, M ektep ve M edrese, s. 99. M. Cevdet, age, s. 94-95.

162

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

M. Cevdet, hiçbir yoruma ihtiyaç göstermeyecek şekilde, Kâtip Çelebi'nin Felsefe dersleri konusundaki fikirlerine katıl­ madığım beyan etmekte ve yazılarıyla böyle bir sonuca nasıl ulaştığım göstermektedir24. M. Cevdet'in şüpheci ve araştırıcı kişiliği sayesinde Kâtip Çelebi'nin farklı bir şekilde değerlendi­ rilebildiğini görüyoruz. Kâtip Çelebi'nin, kaldırılması sebebiyle medreseleri suç­ ladığı Felsefe kitaplarından biri, bilindiği gibi "Şerh-i Tecrîd"dir. Şerh-i Tecrid'in kaldırılmasında, biz başka bir sebe­ bin de rol oynayabileceğine dikkat çekmek istiyoruz. Şerhi, Seyyid Şerif Cürcânî tarafından yapılan "Tecridü'l-Akâid" adlı eserin müellifi, Şiî dünyasının tanınmış bilgin ve filozofu Nasîruddin Tusz'dir (öl. 1273). Yazan Şiî olmasma rağmen yıl­ larca okunana bu eserin bir diğer şerhi Ali Kuşçu'ya aittir25. Henüz II. Bayezid devrinde başlayan ve Anadolu'yu tehdit edecek duruma gelen İran Safevîleri'nin başmda bulunan Şah İsmail, mutaassıp bir Şiî idi. Sünnî Osmanlılar'ı Şiî propagan­ dasıyla bölmek arzusundaydı. Onun bu düşüncelerim çok iyi bilen ve hilâfeti Abbasîler'den devralan Yavuz Selim, Safevîler'e ilk darbeyi 1514'te Çaldıran'da vurmuş, daha sonra Kanunî Süleyman da onları birkaç kez yenilgiye uğratmıştı. Devlet politikası olarak Şah İsmail'in şahsında Şiîliğe du­ yulan bu düşmanlık, ilim alanında da kendini hissettirmiş olmalıdır. Şiî olması hasebiyle, eserinde mezhebinin görüşle­ rine de yer veren Nasîruddin Tûsî'nin "Tecridü'l-Akâid'1 şerh edilmiş olsa da, tedbîren programlardan çıkarılmış olabilir. Ancak, bu tatbikatta başka sebeplerin de müessir olması mümkündür. Öte yandan, Sünnî İslâm dünyasında resmî olarak Nizamülmülk tarafından kurulan ve Şiîlik propaganda­ sının önüne geçme gerekçesine dayandırılan ilk medreseler ile 24

25

M . Cevdet, M uallim ler M ecm uasinda yazdığı 9 makaleyi Kâtip Çelebi’ye tahsis etmiştir. Bu makalelerden bazı bölümler için bk. M. Cevdet, age, s. 76-99. Ülken, H. Ziya, İslâm F elsefesi, s. 135.

Öğretim Programları

163

yine Şiî görüşlerin Anadolu'da yayılmasına engel olmak için Şiî bir ilim adamının yazdığı eserin Osmanlı medreselerinden kaldırılması arasındaki ilginç paralelliğe dikkat çekmek isti­ yoruz. B. DERS VERME YÖNTEMİ Osmanlı medreselerinde müderrisler, haftanın belli gün­ lerinde ve değişen sayılarda ders yapıyorlardı. Medresede görev alan müderrisin statüsüne göre okunması âdet haline gelmiş kitaplar, müderris tarafından öğrencilere önce okunu­ yor ve her ibare üzerinde duruluyordu. Müderrisler, tatil günlerinin dışmda, XV. yüzyılda günde dört ders, XVI. yüzyıl­ da ise günde beş ders işliyorlardı26. Osmanlı medreselerinde bazı müderrisler, günde veril­ mesi gereken dört veya beş dersten çok fazla öğretim gücüne sahip idiler. "Kızıl Katır" adıyla tanınan Muslihuddin Mustafa, öğrencilerin disiplinsiz davranışlarına hiç göz yummazdı. O ayrıca, "her gün on aded kitâbdan ifâde edüb her birinde okunan mahalleri müte'allıkâtıyla ve elfâz u ibârâtıyla sahifeyi hatırdan naklederdi"27. Muslihuddin Kastalânî ise Semaniye medreseleri­ nin tamamı kendisine tevcih edilse, her birinde günde ikişer ders vermeye gücünün bulunduğunu söylüyordu28. Müderrisler, derslerin türüne göre takrir metodunu kul­ landıkları gibi, öğrencilere okuttukları derslerde münazara da yaptırmaktaydı29. Müderrisler arasında bütün gün eğitim-

26

27 28 29

Baltacı, age, s. 44. Fatih devri müderrislerinden Efdalzade, günde dört ders yapıyordu. Bk. M ecdî, s. 192. X V I. yüzyılda, müderrislerin haftada en az dört ders vermeleri bir fermanla bildirilmişti. Bk. A . 40/45 54b. Bu hükmü, haftanın dört günü ders yapma şeklinde düşünmek herhalde daha doğru olur. M ecdî, s. 230. M ecdî, s. 161. Tekindağ, agm, s. 24.

164

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

öğretimle meşgul olanlar bulunduğu gibi, yarım günde ders­ lerini bitirenlere de rastlanmaktaydı30. Medreselerde dersler, genelde sabah ve öğleden sonra olmak üzere iki bölümde yapılmaktaydı31. Sabah ve öğle sonrasındaki derslerin süresi ve -olduğuna inandığımız-teneffüslerin kaç dakikayla sınırlandırıldığını şimdilik bilmiyoruz. Medreselerde kitapların takibi ve izahıyla yapılan ders­ ler, daha sonra muidi bulunan medreselerde muid, olmayan medreselerde ise -muhtemelen- en çalışkan öğrenci tarafından tekrar ediliyordu. Müderrisin verdiği dersler, o günün akşa­ mı, muid tarafından aynı şekilde tekrar edilmekte ve öğrenci­ lerin, ders sırasmda müderrise sormayı unuttukları ya da çekindikleri soruları muide sorabilmekteydiler. Bu yönüyle eğitim-öğretimde tamamlayıcı bir unsur haline gelen muide, müderrisin şer'î bir mazereti olduğu zamanlarda32 öğrencilere ders verme görevi de yükleniyordu. Muid, medresede öğren­ cilerle beraber kaldığından, müderrise göre daha yakın hisse­ dilmekte ve öğrencilerin derslerle ilgili her türlü problemle­ rinde danışmanlık görevini yürütmekteydi. Genel olarak, medreselerde müderrisin daha çok takrir, bazen de münazara tekniğiyle yaptırdığı derslerde, kitap / ders geçmenin esas alındığını, muid sayesinde derslerin tam olarak öğrenildiğini, öğrencilerin bu yolla edindikleri bilgileri med­ reselerindeki mescid, dershane ya da yıllık tatillerde gerçek­ leştirdikleri tatbikatla daha iyi kavradıkları söylenebilir.

30 31 32

Pedersen, agm, I.A ., VIII, 65. Ünver, age, s. 97. Bu uygulama, X X . yü2yıl başlarına kadar aynen sürdürülmüş­ tür. Bk. B ursa M edâris-i İlm iyesine T atbikîE m r Buyrulan Taîîm âtnâm e, s. 5. İznik Medresesi müderrisliğine getirilen Molla Hayalî, hacca gittiği dönemde muidi ders vermişti. Bk. M ecdî, s. 159-160.

Öğretim Programlan

165

C. MEDRESEDE TATİL 1. Haftalık Tatil Medrese vakfiyelerinin tamamında, meşru bir mazeret dışında, müderrislerin eğitim-öğretim faaliyetlerine ara ver­ memeleri ve müderrislerce belirlenecek haftalık tatil günleri­ nin haricinde izinsiz görevlerini terketmemeleri konularında ciddi ikazlar yer almaktadır. Müderrisler, hafta içindeki tatil günlerini, verecekleri dersleri dikkate alarak düzenliyorlardı. Medreselerde Cuma günü, İslâm dünyasında malum se­ beplerden dolayı kendiliğinden tatil günü kabul edilmiştir. Kutsal sayılan bu gün ile birlikte birçok Osmanlı medresesin­ de, Salı ve Perşembe günleri de33 tatil sayılmış ve haftalık tatil günleri üçe çıkarılmıştır34. Tamamen müderrislerin inisiyatifine bıraküan tatil gün­ leri konusunda farklı uygulamalara şahit oluyoruz. XV. yüz­ yılda müderrislik yapan Molla Fenarî, görev aldığı medresede, haftalık tatil iki gün iken üçe çıkarmıştı. O dönemde öğrenci­ ler, derslerde okuyacakları kitapları genelde kendileri istinsah ederlerdi (bir kopyasını yazarlardı). Molla Fenarî, medresede okutacağı Taftazânî'nin eserlerini bulmakta güçlük çeken öğ­ rencilere, bunları istinsah etmelerini sağlamak içini Pazartesi gününün de tatil yapılmasına karar vermişti35. Molla Fenarî'nin bu uygulaması oldukça ilgi çekicidir. Öğrencilere ayrı bir gün tatil imkânı vererek ders metinlerini yazmalarım sağlarken aynı zamanda, daha sonra görecekleri derse tam anlamıyla hazırlanmalarına yardımcı olmaktaydı. Bu yöntem­ le, hem öğrencilerin eser nüshalarım arama sıkıntısı gideril­ miş olmakta, hem de derse hazırlıkta önemli bir unsur olan 33 34 35

Tekindağ, Salı ve Perşembe günlerinin İslâm âleminde adalet günleri kabul edildiği için tatil yapıldığım bildirir. Bk. agm, s. 24. Bk. A 40 /4 5 54b; M ecdî, s. 192; Baltacı, age, s. 43. Şakâik, s. 2 0 ; M ecdî, s. 51; H oca Sadeddin Efendi, age, II, 414.

166

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

"yazarak çalışma" metodu uygulanmış olmaktaydı. Molla Fenan dönemine kadar, Osmanlı medreselerinin genellikle Cuma ve Salı günleri tatil yapüğı bildirilmektedir36. Öte yandan, yine ilk Osmanlı medreselerinde görev alan Mehmed b. Beşir, II. Murad devrinde Bursa'da Yıldırım Bayezid Medresesi'nde ders verdiği sıralarda Cuma hariç haftanın 6 günü ders yapılıyordu37. Medreselerde, Ramazan ve Kurban bayramları üe İslâm dininde mübarek sayılan kandil günleri de tatil kabul edilmiş­ ti38. Haftalık tatil günlerinde talebeler, daha sonra görecekleri derse çalışmak ya da metin istinsahı yapmakla kalmamakta diğer ihtiyaçlarım da görmekteydiler. Günlük işleri arasmda, imaretten verüen yemeğin dışmda, ihtiyaç durumunda ye­ meğini pişiren, yataklarım düzenleyen, çamaşırım yıkayan vb. görevler icra eden öğrenciler39, haftalık tatillerinde önce­ likle dinlenmekte ve ders günlerinde yapması gerekip yapa­ madıkları özel işlerim bu günlere kaydırmaktaydı. Öğrencüerin yamsıra müderris ve muid de hafta tatille­ rinde hem dinleniyor, hem de kendi özel işlerim görebüiyorlardı. Muhtemelen bu tatil günlerinde muidler, öğrencilerle dersleri bir daha tekrar etmekte ve onları bir somaki derse hazırlıyorlardı. 2. Yıllık Tatil Medreselerde yıllık tatiller, "şuhûr-i selâse" adı verüen ve Receb, Şaban, Ramazan aylarım içeren "üç aylar "da yapılmak­ taydı40. Medreseler, Receb ayı sonrasında, Şevval aymda öğre­ 36 37 38 39 40

H oca Sadeddin Efendi, age, n , 414. Şakâik, s. 50; M ecdî, s. 100. M ecdî, s. 100; Ünver, age, s. 97. M. Cevdet, age, s. 32. Pakalm, age, I, 208.

Öğretim Proğramlan

167

time geçilmekteydi. Öğrenciler bu aylarda, medreseden uzak­ laşarak yurdun değişik yerlerine dağılıyorlardı. Yolculuğa çıkacak öğrenci, Receb ayında veya en geç Şaban ayırım on beşinden önce medresesinden ayrılıyordu. Köy köy dolaşarak halka vaaz ve nasihat etmeleri karşılığında köylülerin para, yiyecek ve giyecek verdikleri bu uygulamaya "çene çıkmak" adı veriliyordu. Öğrenci, müderrisin direktif ve tavsiyeleri doğrultusunda her yıl başka bir köye veya kasabaya gidiyor­ du. Öğrenci bu tatbikatta, özellikle kendi memleketinden uzak bir yere gitmek zorunda bırakılıyordu41. Müderris, bir tür koordinatörlük görevini üstlendiği bu faaliyetler sırasmda medreseden ayrılmıyordu. "Cer" dolayı­ sıyla öğrencilerin elde ettikleri aynî ve nakdî gelirler kendile­ rine bırakılmakta, müderris ve medreseye herhangi bir şey verilmemekteydi. Bu dönemde medrese vakfı, müderrisine hububat karşılığı akçe tayin ediyordu. Sözgelimi, 1553'te Hamza Bey Medresesi müderrisine, vakıftan 6 müd buğday karşılığı 420 akçe ödenmişti42. Cerre çıktıkları yerlerde öğrenciler, halka beş vakit na­ maz kıldırmak, mukabele okumak, İslâm dininin prensipleri­ ni anlatmakla günlerini geçiriyorlardı. İmam ve hatip bulun­ mayan köylerde önemli sayılacak bir hizmet yerine getiren bu öğrencilerin faaliyetleri, ulaştırma ve haberleşme araçlarının çok az bulunduğu dönemlerde, dünya ile bağlantılarım he­ men hemen kaybetmiş olan köy ve kasabalarda halkı aydın­ latmak, onları son gelişmelerden haberdar etmek gibi faydalı sonuçlar vermekteydi. Müderris tarafından herhangi bir yere gönderilen tale­ benin, aynı yere ikinci defa gidebilmesi için köylülerin veya

41 42

Bk. Türk Ansiklopedisi, “Cer”, X , 208. Bk. A 64/69 169b.

168

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

gittiği yer halkının, öğrencinin müderrisine müracaat ederek izin alması gerekiyordu43. Cerre çıkma olayı "üç aylar "da vuku buluyorsa da, asıl fa­ aliyetler Ramazan ayında gerçekleşiyordu. Osmanlı medrese­ lerinde uygulanan bu yöntem sayesinde öğrenciler, medrese­ lerde iyi bir şekilde öğrendikleri teorik bilgileri, önce medrese mescidinde tatbikat sahasına koymakta, burada aldıkları tec­ rübelerle ve her yıl tekrarlanagelen bir metodla halkın karşı­ sına çıkmaktaydılar. Halka ilk elden ve yetkili ağızlarla anlatı­ lan konular halk üzerinde de etkili oluyordu. Ayrıca bu saye­ de öğrenciler, tahsil ettikleri bilgileri hafızalarına daha iyi yerleştirebümekle ve cerre çıkacaklarım bildikleri için bu faa­ liyetlere özenli ve donanımlı bir şekilde hazırlanmaktaydı. Bu yönüyle bakıldığında, ülkenin her yöresi medrese öğrencileri için açık bir uygulama alanı durumundaydı. Öte yandan cerre çıkmak, öğrencilere sürekli kaldıkları hücrelerden farklı bir ortamın varlığım öğrettiği gibi, farklı insan ve kişiliklerle karşılaştıkları için sosyo-pedagojik tecrü­ beler elde etmesine de fırsat veriyordu. Böylelikle öğrenciler, sahip oldukları bilgilerin halka intikali sırasmda hitabet heye­ canım üzerlerinden atıyor ve kendilerinin eksik oldukları konuları daha iyi kavrayarak tedbir alma imkânı buluyorlar­ dı. Osmanlı medreselerindeki bu cer faaliyeti, medresenin işleyişindeki mükemmelliğe paralel olarak ortaya çıkmış bir uygulama olup günümüzde de bazı değişikliklerle kullanıla­ bilecek bir yapıya sahiptir. Öğrencilerin, düzenli olarak çıktıkları cerrin dışında müderrislerle birlikte bazen bahar mevsiminde bir tür piknik yaptıkları anlaşılmaktadır. 1634 tarihli bir vakfiyedeki, "...baharda denüz faslından mesirelerde tabh-ı ta'âm olunub ba'de'l43

Bk. Türk Ansiklopedisi, agm, IX 208.

Öğretim Proğromları

169

eki hayır du'â eyleyüb..." ifadelerine bakılırsa, Yıldırım Medre­ sesi müderrisi ve öğrencilerine böyle bir imkân tanınmıştı44. Aynı uygulamanın ya da benzerlerinin daha önceki yıllarda ve diğer medreselerde de tatbik edilmiş olduğunu sanıyoruz. Öte yandan, müderris ve öğrenciler konusunun ele alın­ dığı bölümlerde, bunların yaz aylarında yaylağa çıktıkları ve bu sebeple her iki gruba da vakıftan belli miktarlarda ücret ödendiği belirtilmişti. Meselâ, Cafer Çelebi Medresesi müderri­ sine 1570'te ders karşılığı aldığı yevmiyeye ilâveten yıllık yaylâkiye bedeli olarak da 200 akçe ödenmişti45. Mahkeme sicillerinden, müderrise verilen yaylâkiyeye "esbâb-ı ta'âm" da denildiğini ve bu taamın tesbitinde, imaretten verilen bazı yiyeceklerin ölçü olarak alındığını öğreniyoruz46. Aynı imkân­ ların muidlere de verildiği muhakkaktır. Öğrencilere ödenen yaylâkiyede de aynı yöntem uygu­ lanmış ve bazı yiyecekler, yaylâkiyenin tesbitinde kıstas kabul edilmişti. Sözgelimi 1572'de Çendik Medresesi öğrencilerine 1,5 vukiyye et karşılığı akçe yaylâkiye olarak tahsis edilmişti47. Hacı ivaz Paşa Medresesi öğrencilerine yaylâkiye karşılığı her yıl toplam 300 akçe verilmekteydi48. Müderris ve öğrencilerin yaylağa yaz aylarmda çıktıkları bilinmektedir. Fakat yaylakta ders yapıp yapmadıkları, yay­ lağın ne kadar sürdüğü konusunda henüz bir bilgiye sahip değiliz. Yaylakta müderris-öğrenci kaynaşmasının olduğu kesindir. Ayrıca yaylağı, cerri ve diğer tatil faaliyetlerini, öğ­ rencilere, kapalı medrese atmosferinden ve kalabalık şehir yapısından sıyrılarak kendilerini dinleyebilecekleri yüksek ve sakin bir yere çıkma, temiz hava ve bol gıda ile zihinleri açma

44 45 46 47 48

B k .B Bk. A Bk. A Bk. A Bk. A

3 18 1b. 9 1/107 24a. 36/39 10a. 97/113 213b. 72/81 54a.

170

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

imkânı verilen bir uygulama olarak da düşünmek mümkün­ dür.

SONUÇ Osmanlı vakıflarının önemli hizmet birimlerinden olan medreseler, eğitim-öğretim için gerekli bütün fizikî unsurlara sahip idi. Zaman içinde meydana gelen tabiî afetler sebebiyle perişan duruma düştüklerinde hemen tamir ediliyordu. Ona­ rım ve bakım için gerekli maddî finansman genellikle vakıf­ larda bulunuyordu. Bu meblağ vakıfta bulunmadığı takdirde, başta müderris ve diğer İdarî personel olmak üzere bütün vakıf mürtezikasmm yevmiyeleri bir süre ödenmiyor ve "rakabe" adı verilen yöntemle vakfa ait müsakkafat acilen tamir ediliyordu. Bu metodla medrese ve vakfın gelir getiren yapıları ve hizmet binaları yol olmaktan kurtarılmış oluyor­ du. Fatih ve Kanunî tarafından geliştirilen medreselerin de­ recelendirilmesi uygulamasının, Bursa medreselerinin gene­ linde aynen tatbik edilmediği ve bunun daha çok, bu iki padi­ şahın İstanbul'da kurdukları medreseler ile diğer şehirlerdeki selâtin medreselerinde ölçü olarak alındığı görülmektedir. Selâtin medreseleri dışındaki medreselerde derecelendirme­ nin bulunmadığım ve bazı araştırıcıların yaptığı gibi, her medresenin belli bir dereceye sahip olduğu düşüncesinden hareketle bir tasnife gidilemeyeceğini büyük ölçüde tesbit etmiş bulunuyoruz. Bursa Mahkeme Sicilleri'nden elde ettiği­ miz yüzlerce belge, medreselerin herhangi bir derecede statik olarak bulunmadıklarım ve görevlendirdikleri müderrislerin statüleri ne kadar yevmiyeyi gerektiriyorsa o medresenin de buna göre derece kazandığım açıkça göstermektedir.

172

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

Müderrislerin kademeleri ilerledikçe yevmiyeleri yüksel­ tilmekte ve medreseleri genellikle değiştirilmekteydi. Sözge­ limi bir medrese, görevlendirdiği 30 akçe yevmiyeli müderris­ ten sonra, 25 akçeli veya 20 akçeli bir müderris tayin edebili­ yordu. Bununla birlikte ilk dönem Osmanlı medreselerinin, XVI. yüzyıl sonlarında kıdemleri sebebiyle belli yevmiyelere ulaşan seviyeli müderrisleri görevlendirdikleri müşahede edümektedir. Selâtin medreselerinde müderrislerin görevlendirilebilmesi için XVI. yüzyıl sonlarında, 50 akçe yevmiye almaları gerekiyordu. Bu durum, selâtin medreselerinde, di­ ğer medreselere oranla daha yüksek seviyede tedrisatın ya­ pıldığım açıkça göstermektedir. Selâtin medreseleri, vakıfları­ nın gücü sebebiyle, diğer medreselerden daima daha fazla yevmiye ve aynî tahsisatlar verebiliyorlardı. Müderrislere sağlanan imkânlar, Osmanlılar'm ilk devir­ lerinden itibaren sürekli göz kamaştırıcı olarak seyretmiştir. Akademik personele olduğu gibi öğrencilere de tayin edilen yevmiyeler ve yan ödenekler, bu kişilerin ekonomik bir endi­ şeye düşmeden sadece dersleriyle meşgul olmalarım sağlaya­ cak nitelikteydi. Talebelerin ve günümüzün araştırma görevli­ leri durumundaki muidlerin barınmaları medresede temin ediliyordu. Müderrislere ise medrese civarında ücretsiz kala­ bilecekleri birer lojman tahsis ediliyordu. Müderrislere ver­ dikleri dersler karşılığında ödenen ücretler, günümüzün ge­ lişmiş ülkelerinde ödenen profesör maaşlarının alfanda kal­ mıyordu. Bazı İdarî görevleri üstlenebilmesi imkânı da getiri­ len müderrislerin bir kısmı, bazı özel işlere de teşebbüs edebi­ liyorlardı. Toplumda saygın bir durumda olan müderris ve muidler ekonomik açıdan yüksek düzeyde bulunuyorlardı. Bursa medreselerinde öğrencilere müderrisleri tarafın­ dan verilen dersler, muid veya çalışkan bir öğrenci tarafından ders sonrasmda ya da akşamları tekrarlanmakta ve derslerin iyi bir şekilde öğrenilmesi sağlanmaktaydı. Öğrencilere, med­

Sonuç

173

reselerde kaldıkları her gün için karşılıksız burs ödendiği gibi, imaretlerden sabah-akşam verilen günlük yemeklerden de ücret alınmıyordu. Üstelik etli yemek çıkmadığı günler, öğ­ rencilere ayrıca ödeme yapılması mecburiyeti getirilmişti. Bütün bunlar karşılığında öğrencilerden beklenen, derslere düzenli devam etmeleri, disiplin dışı davranışlarda bulun­ mamaları ve sadece derslerini çalışmalarıydı. Bu şartlarda medresede kalan öğrencüer, XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, özellikle bazı sosyal hadiseler dolayısıyla (Celâli isyanları gibi), birtakım yanlış davranışlara girmişler ve top­ lumu rencide ve taciz eden olaylara sebebiyet vermişlerdi. Ancak bu konu üzerinde, daha teferruatlı bir şeküde durul­ ması gerektiğine inanıyoruz. Medreselerde okunan dersler ve öğretim programları hususunda mahkeme sicillerine yansıyan pek fazla bilginin olmadığını söylemek zorundayız. Bununla beraber, medrese­ lerde aklî ve naklî ilimlere dair çok sayıda eserin okunduğu bilinmektedir. Felsefe derslerinin kaldırılmasıyla medresele­ rin çöküşe girdiği konusunda yapılan değerlendirmelerin tartışmaya açık olduğu kanaatindeyiz. Zira Felsefe derslerinin kalktığı ifade edilen aynı dönemde, benzer felsefî eserlerin okutulduğu anlaşılmaktadır. Medreselerde verüen eğitim-öğretimin dört duvar ara­ sında sıkışıp kalmadığı, önce medrese içinde başlayan pratik uygulamaların yaz aylarında da devam ettiği, şehirden uzak yerleşim birimlerine gidilmek suretiyle öğrencilerin yaptıkları bu tatbikat sırasmda kazandıkları bilgileri kontrol ettikleri ve toplum karşısında konuşma sıkılganlığından kurtuldukları görülmektedir. Halkın da, öğrencilerin tatil sırasmda yaylağa çıkmaları ve bazen piknik yapmaları onların kapalı medrese ortamından açık hava, bol güneş ve yeterli gıda alacakları farklı bir ortama geçme imkânı veriyordu. Yaz aylarmda bu tür faaliyetlerle öğrenciler, daha iyi bir şekilde yetiştirilme

174

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

fırsatı bulmakta ve sağlıklı bir bedene sahip olarak medrese­ deki ders atmosferine hazır hale getirilmekteydi. Tesbit edilen bütün bu hususlar sayesinde, Osmanlılar'ın XVI. yüzyılda eriştikleri seviyeyi anlamak ve izah etmek daha kolay görünmektedir. Eğitim-öğretimin kalitesini yüksek tut­ mak için her türlü imkânı seferber ettikleri müşahede edilen Osmanlılar, medreselerinde yetiştirdikleri elemanlara üçlü bir istihdam seçeneği sunmuşlardı. Mezunlar, müderris olabile­ cekleri gibi, isterlerse müftülüğü ya da kadılığı tercih edebili­ yorlardı. Osmanlı medreselerinde yetişen nitelikli elemanlar sayesinde devlet bürokrasisi sağlam bir zemine oturtulmuş, İlmî ve İdarî sahalarda önemli gelişmelere kaydedilmiştir. Bütün bu ifadelerden sonra kısaca, eğitim-öğretime veri­ len önem ve gösterilen özenin devletlerin topyekün kalkın­ masında en etkin dinamikleri oluşturduğunu ve ilk üç yüz­ yıldaki gelişmelere dikkate alındığında, bunun en güzel ör­ neklerinden birini Osmanlılar'ın verdiğini rahatlıkla söyleye­ biliriz.

KAYNAKLAR 1. Arşiv Kaynaklan Bursa Mahkeme Sicilleri (Asılları Ankara Milli Kütüpha­ ne'de bulunan bu sicillerden sadece kayıt alman defterler aşağıdaki listeye alınmıştır): A 2/2 A 3/3 A 4/4 A 5/5 A 7/7 A 8/8 A 11/10 A 13/132 A 14/12 A 18/17 A 19/19 A 20/23 A 21/27 A 23/25 A 24/26 A 25/28 A 26/28 A 27/31 A 29/33 A 30/34 A 32/29 A 33/21

A 34/20 A 35/35 A 36/39 A 38/43 A 39/44 A 40/45 A 42/48 A 43/49 A 45/51 A 46/52 A 47/54 A 48/56 A 50/37 A 53/58 A 58/63 A 59/41 A 64/69 A 65/71 A 66/72 A 67/73 A 68/75 A 69/78

A 72/81 A 79/92 A 80/93 A 81/95 A 82/96 A 83/97 A 91/107 A 94/110 A 95/111 A 96/112 A 97/113 A 98/115 A 99/116 A 100/117 A 101/118 A 102/119 A 106/126 A 108/127 A 110/129 A 111/130 A 112/131 A 115/135

A 121/142 A 122/144 A 123/145 A 124/146 A 127/150 A 129/152 A 130/153 A 131/155 A 133/158 A 135/160 A 136/163 A 137/164 A 140/167 A 141/168 A 143/170 A 144/172 A 145/173 A 149/179 A 150/181 A 151/183 A 153/201 A 154/104

176

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

A 155/207 A 156/208 A 163/263 A 169/114 A 171/185 A 174/190 A 178/343 A 201/810 A 207 A 208 B 4/140 B 5/143 B 6/149 B 7/181 B 8/182 B 9/187 B 10/178 B 11/199 B 12/189 B 13/191

B 14/194 B 15/195 B 16/196 B 17/197 B 19/106 B 20/209 B 21/210 B 22/211 B 24/213 B 25/214 B 26/217 B 29/222 B 30/223 B 31/225 B 33/227 B 40/234 B 44/238 B 45/239 B 47/241 B 49/243 B 55/249

B 57/251 B 58/152 B 74/275 B 76/277 B 83/284 B 86/289 B 89/294 B 94/300 B 97/302 B 103/316 B 106/320 B 107/321 B 110/324 B 111/325 B 12/326 B 113/327 B 117/351 B 118/332 B 131/346 B 133/348 B 136/351

B 137/352 B 148/363 B 158/374 B 228/456 B 258/486 B 293/521 B 312/552 B 316/557 B 318/560 C 1/53 C 2/261 C 3/265 C 6/304 C 10/310 C 13/313 C 20/491 C 75/638 C 81/646 C 83/648

2. Eserler ADIVAR, A. Adnan, Osmanlı Türklerinde İlim, 4. bs. , İstanbul 1982. AHMED Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, c. I, İstanbul 1885. AHMED Çelebi, İslam'da Eğitim Öğretim Tarihi (çev. Ali Yardım), İstanbul 1983. AKDAĞ, Mustafa, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası, Anka­ ra 1975. AKDAĞ, Mustafa, Türkiye'nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi, c. I-II, İstanbul 1979.

Kaynaklar

177

AKYÜZ, Yahya, Türk Eğitim Tarihi (Başlangıçtan 1988'e), Ankara 1989. ÂLÎ, Gelibolulu Mustafa, Künhü'l-Ahbâr, İstanbul Üniversitesi Ktp. TY, 5959. ÂLİ, Gelibolulu Mustafa, Künhü'l-Ahbâr (matbu), c. V, İstanbul 1860. ARSEVEN, Celal E., Türk Sanatı Tarihi, İstanbul 1887. ATÂI Efendi, Kâmûs Tercümesi, İstanbul 1887. ATÂI, Nev'îzade, Hadâiku'l-Hadâik fi Tekmileti'ş-Şakâik, İstanbul 1851. ATAY, Hüseyin, OsmanlIlarda Yüksek Din Eğitimi, İstanbul 1983. AYVANSARÂYÎ, Hafız Hüseyin, Hadîkatü'l-Cevâmi', I-H, İstan­ bul, 1864. AYVERDİ, Ekrem Hakkı, Osmanlı Mimarisinin İlk Devri I, İstan­ bul 1966. AYVERDİ, Ekrem Hakkı, Osmanlı Mimarisinde Çelebi Mehmed ve IL Sultan Murad Devri 11, İstanbul 1972. AYVERDİ, Ekrem Hakkı, Osmanlı Mimarisinde Fatih Devri III, İstanbul 1973. BALDIRZADE, Vefeyatnâme, Süleymaniye Ktp. Esat Efendi, no: 1381. BALDIRZADE, Ravza-i Evliya, Bursa Yazma ve Eski Basma Eser­ ler Ktp., Orhan no: 1018/1. BALTACI, Cahid, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İstanbul 1976. BELİĞ, İsmail, Güldeste-i Riyâz-ı İrfan ve Vefiyât-ı Dânişverân-ı Nâdiredan, Bursa 1884. BERKİ, A. Himmet, Vakfa dair yazılan eserlerle vakfiye ve benzeri vesikalarda geçen Istılah ve Tabirler, 2 bs., Ankara ts. BİLGE, Mustafa, İlk Osmanlı Medreseleri, İstanbul 1984.

178

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

BURSA Medaris-i İlmiyesine Tatbiki Emr Buyurulan Talimatname, Bursa 1328. DURSUN, Davut, Osmanlı Devletinde Siyaset ve Din, İstanbul 1989. ERGİN, Osman, Türk İmar Tarihinde Vakıflar, İstanbul 1944. ERÜNSAL, İsmail E., Türk Kütüphaneleri Tarihi II, Ankara 1988. FATİH Mehmed II Vakfiyeleri, Ankara 1938. FAZLURRAHMAN, İslâm (çev. M.Dağ-M.Aydın), İstanbul 1981. GÖKBİLGİN, M. Tayyib, Osmanlı Müesseseleri Teşkilâtı ve Medeni­ yeti Tarihine Genel Bakış, İstanbul 1977. HAMMER, Joseph Von, Devlet-i Osmâniyye Tarihi (çev. M.Atâ), IX, İstanbul 1911-1918. HITTI, Philip K., İslâm Tarihi (çev. Salih Tuğ), c. I-IV, İstanbul 1980-1981. HIZLI, Mefail, Osmanlı Klasik Dönemi Bursa Medreseleri, İstanbul 1998. HOCA Sadeddin Efendi, Tâcü't-Tevârüı, c. I-II, İstanbul 1862. FIÜSEYİN Hüsameddin, Amasya Tarihi, c. I, İstanbul 1909. İLMİYE Salnâmesi, İstanbul 1916. İNALCIK, Halil, The Ottoman Empire, The Classical Age: 1300/1600, London 1975. İNANÇALP, M. Cevdet, Mektep ve Medrese (haz. E.Erüz), İstan­ bul 1978. KANSU, Nafi Atuf, Türkiye Maarif Tarihi, İstanbul 1930. KARAL, Enver Z., Osmanlı Tarihi, c. VI, Ankara 1976. KÂTİP Çelebi, Cihannümâ, İstanbul 1732. KÂTİP Çelebi, Mizânü'l-Hakkfi İhtiyâri'l-Ehakk, İstanbul 1888. KÂTİP Çelebi, Keşfü'z-Zünûn, c. I-II, 2. bs., İstanbul 1971. KAVAKÇI, Yusuf Ziya, XI ve XII. Asırlarda Karahanlılar Devrinde Mâverâ al-nahr İslâm Hukukçuları, Ankara 1976.

Kaynaklar

179

KAZICI, Ziya, İslâm Müesseseleri Tarihi, İstanbul 1991. KEPECİOĞLU, Kâmil, Bursa Kütüğü, c. I-IV, Bursa Yazma ve Eski Basma Eserler Ktp., Genel no: 4519-4522. KINALIZADE Haşan Çelebi, Tezkiretü'ş-Şuarâ, c. I-II (haz. İ.Artuk), Ankara 1978-1981. KOÇER, H. Ali, Türkiye'de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişmesi (1773-1923), 2 bs., İstanbul 1974. KOÇİ Bey, Koçi Bey Risalesi (sad. Z. Danışman), İstanbul 1972. KÖPRÜLÜ, M. Fuad, Türk Edebiyatı Tarihi, 2. bs., İstanbul 1980. KÖYMEN, M. Altay, Alp Arslan ve Zamanı, c. n, Ankara 1983. KURAN, Aptullah, Anadolu Medreseleri I, Ankara 1969. LAMARTINE, Alphonse de, Türkiye Tarihi (Aşiretten Devlette), (haz. M.R.Uzmen), İstanbul ts. MAKDISI, George, The Rise ofColleges, Edinburg 1981. MECDÎ, Edirneli Mehmed, Hadâiku'ş-Şakâik, İstanbul 1981. NEŞRİ, Mehmed, Neşrî Tarihi (Kitab-ı Şakâik Cihannümâ), (haz. F.R.Unat-M.A.Köymen), Ankara 1949. MEHMED Süreyya, Sicill-i Osmânî, c. I-IV, İstanbul 1853. MEHMED Tahir, Osmanlı Müellifleri, c. I-II, İstanbul 1915. MU'CEMÜ'L-Vasît, I-II (İbrahim Mekdur başkanlığında bir ko­ misyon), İstanbul 1986. el-MÜNCİD fi'l-Luga (hz. Lois Ma'luf), Beyrut ts. ÖCAL, Mustafa, Kuruluş döneminde Osmanlı Devleti'nin Manevî ve Kültürel Temelleri, (Basılmamış doktora tezi), Bursa 1984. ÖZKAYA, Yücel, XVIII. yüzyılda Osmanlı Kurumlan ve Osmanlı Toplum Yaşantısı, Ankara 1985. ÖZTÜRK, Mustafa, Muhammed b. el-Cezerî ve et-Temhîd fi İlmi'tTecvîd, (Basılmamış doktora tazi), Bursa 1984. PAKALIN, M. Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, c. I-m, İstanbul 1971.

1 SO

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

PEREMECİ, Osman Nuri, Edirne Tarihi, İstanbul 1940. SERTOĞLU, Midhat, Osmanlı Tarihi Lügati, İstanbul 1986. SİNAN Paşa, Tazarrûnâme (nşr. M. Tulum), İstanbul 1971. SÜLEYMANİYE Vakfiyesi (nşr. K.E.Kürkçüoğlu), Ankara 1962. ŞEMSEDDİN Sâmî, Kâmûs-i Türkî I-IV, İstanbul 1899. TARİH-i Silsile-i Ulemâ, Süleymaniye Ktp., Esat Efendi no: 2142. TAŞKÖPRÜLÜZADE, Ahmed İsâmüddin, eş-Şakâiku'nNu'mâniyye fi Ulemâi'd-Devleti'l-Osmâniyye (el-İkdu'lManzûm ile birlikte), Beyrut 1975. TAŞKÖPRÜLÜZADE, A. İsâmüddin, Mevzûâtü'TUlûm, (çev. K.Mehmed), İstanbul 1894. TOGAN, Zeki Velidi, Umûmî Türk Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, İstanbul 1969. TÜRK Ansiklopedisi, "Cer", c. X, İstanbul ts. ULUSOY, M. Şemseddin, Yâdigâr-ı Şemsî, Bursa, 1914. UNAT, Faik Reşit, Türkiye Eğitim Sisteminin Gelişmesine Tarihî Bir Bakış, Ankara 1964. UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilâtı, Ankara 1984. ÜLKEN Hilmi Ziya, İslâm Felsefesi, 2. bs., İstanbul 1983. ÜNVER, A Süheyl, Fatih, Külliyesi ve Zamanı İlim Hayatı, İstanbul 1946. YETKİN, Suut Kemal, İslâm Mimarisi, Ankara 1959. YURDAYDIN, Hüseyin Gazi, İslâm Tarihi Dersleri, Ankara 1971. ZEYDAN, Corci, Medeniyyet-i İslâmiyye Tarihi (çev. Z.Megamiz), I-V, İstanbul, 1911.

Kaynaklar

181

3. Makaleler ARİF Bey, "Devlet-i Osmâniyye'nin Teessüs ve Takarrürü Dev­ rinde ilim ve Ulemâ", Dârulfunun Edebiyat Fakültesi Mec­ muası, c. I, sy. 2, İstanbul 1914. ÇAVDAR, Tuba, "Bursa Kütüphaneleri", Kütüphanecilik Dergisi, sy. 2, İstanbul, 1989. ÇORUH, Hakkı Şinasi, "Türk Anadolu'daki İlim Tarihi'nin İlk Bü­ yük Siması, İlk Osmanlı Şeyh-ül Islâm'ı Molla Fenan", Türk Kültürü, c. X, sy. 120 (Ekim 1972). DEMİREL, Ömer, "Anadolu Selçuklu Devletinde Medreseler", Cumhuriyet Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sy. 3,1984. ERTAN, Veli, "Osmanlı Devrinin İlk Şeyhul-İslâmT Molla Şemsedin Fenârî", Millî Kültür, c. I, sy. 11. GÖKBİLGİN, M. Tayyib, "Murad I Tesisleri ve Bursa İmareti Vakfiyesi", Türkiyat Mecmuası, c. X. KÂNUNNÂME-i Âl-i Osmân (nşr. Mehmed Arif), TOEM İlâvesi, İstanbul 1912. KAFESOĞLU, İbrahim, "Nizâm'ül-Mülk", İslâm Ansiklopedisi, MEB Yay., c. IX. KAYDU, Ekrem, "Osmanlı Devletinde Şeyhülislamlık Müessesesinin Ortaya Çıkışı", Atatürk Üniversitesi İslâmî İlimler Fa­ kültesi Dergisi, sy. 2,1977. ÖTÜKEN, Yıldız, "Orhan Gazi (1326-1359) Devrinden Kanunî Sultan Süleyman (1520-1566) Devrinin Sona Kadar Os­ manlI Medreseleri", Atatürk Üniversitesi Edebbiyat Fakültesi Araştırma Dergisi (A. L. Gabriel Sayısı), Ankara 1978. ÖZCAN, Abdülkadir, Fatih'in Teşkilât Kanunnâmesi ve Nizâm-ı Alem İçin Kardeş Katli Meselesi", Tarih Dergisi, sy. 33 (Fa­ tih Sultan Mehmed'e Hatıra Sayısı'ndan Ayrı Basım), Mart 1980/81.

182

Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim

ÖZDEMİR, Rifat, "Ankara'da Eğitim ve Öğretim (1785-1840)", Fırat Üniversitesi Dergisi Sosyal Bilimler, c. II, sy. 2, Elazığ 1988. PEDERSEN, J. "Mescid", İ.A., c. VIR. TEKİNDAĞ, M. Şehabettin "Medrese Dönemi", Cumhuriyetin 50. Yılında İstanbul Üniversitesi, 1973. TEVKİÎ Abdurrahman Paşa Kanunnâmesi, MTM, c. I. TURAN, Osman, "Selçuklu Devri Vakfiyeleri I: Şemseddin Altun-Aba Vakfiyesi ve Hayab", Belleten, c. XI, sy. 42, (Ni­ san 1947). UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, "Çandarlı (Cenderli) Kara Halil Hayreddin Paşa, Menşei, Tahsili, kadıkğı, Kazaskerliği, vezirliği ve kumandalığı", Belleten, sy. 23. UNVER, A. Süheyl, "Süleymaniye Külliyesinde Dâruşşifâ, Tıp Medresesi ve DâruTakâkire Dair", Vakıflar Dergisi, sy. 2. YALTKAYA, M. Şerafeddin, "Tanzimattan Evvel ve Sonra Med­ reseler", Tanzimat I'den ayrı basım, İstanbul 1940, YEDIYILDIZ, Bahaeddin, "Vakıf Istılablan Lügatçesi", Vakıflar Dergisi, sy. 17. YÜKSEL, Murat "Kara Timurtaşoğlu Umur Bey'in Bursa'da Vak­ fettiği Kitaplar ve Vakıf Kayıtlan", Türk Dünyası Araştırma­ ları, sy. 31, İstanbul 1984.