Homeros'u Yeniden Keşfetmek [1 ed.]
 9786051067988

Citation preview

-

-�----,---.,

ANDREW DALBY

HOMEROS'U YENiDEN KEŞFETMEK DESTANIN KÖKENINE DAIR

3243 ı ALFA ı ARKEOLOJi ı 2

HOMEROS'U YENİDEN KEŞFETMEK Destanın Kaynaklan ANDREW DALBY 1947 yılında Liverpool'da doğmuş, İngiliz dilbilimci, çevirmen ve

ta­

rihçidir.Yiyecek tarihi, dil ve klasik metinler hakkında birçok kitap ve makale yazmış ve yazdığı bu eserlerle birçok ödüle layık görülmüştür. Başlıca Eserleri Şunlardır: South East A.sia: a guide to riference material

(1993); Siren Feasts: a

ıif food and gastronomy in Greece (1995); (1996); Cato: On Farming (çeviri ve yorum)

history

The Classical Cook book

(1998); Dictionary ıif Languages; Guide to World Language Dictionaries (1998); Empire ıif Pleasures: Luxury and Indulgeııce in the Roman World (2000); Dangerous Tastes: thestory of spices (2000) [Tehlikeli Tatlar-Kitap Yayınevi); Language in Danger; The Loss ıif Linguistic Diversity and the 11ıreat to Our Future (2002); Flavours ıif Byzantium (2003) [Bizans'ın Damak Tadı-ALFA

Yayınevi); Food in the ancient world from A to Z

(2003); Bacchus: a biography (2005); ı-enus: a biography (2005); The World and W ikipedia (2009); Cheese: a global history (2009). HAKAN KESER Çevirmen, editör, dilbilimci. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyan Bölümünden mezun oldu. Pek çok makalenin yanı sıra

Zygmunt Bauman' ın Azınlığın Zenginliği Hepimizin Çıkanna mıdır adlı kitabını çevirdi. Bir teknoloji firmasında editör olarak çalışıyor.

Horrınoı'uYmültn Kqfetmelc Deıtanın KayıuıiWın © 2015 ALFA Basım Yayım Dağıtım San. ve T ic. Ltd. Şti.

Rediuolfering Homn

© 2006, Andrew Dalby Kitabın Türkçe yayın hakları Akcalı Telif Hakları 1\jansı aracılığıyla Alfa Basım Yayım

Dağıtım Ltd. Şti.'ne aittir. Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılacak kısa alıntılar dışında, yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir elektronik veya mekanik araçla ç oğaltılamaz. Eser sahiplerinin manevi ve mali hakları saklıdır. Yayıncı ve

Genel Yayın Yonetmeni M. Faruk Bayrak Genel Müdür Vedat Bayrak Yayın Yonetmeni Mustafa Küpüşoğlu Çeviri Hakan Keser Kitap Editörü Gökçe Çiçek Çetin

Kapak Tasarımı Füsun Turcan Elmasoğlu Sayfa Tasarımı Merve Demirci

ISBN 978-605-106-798-8 1. Basım: Mart 2018

Baskı ve Cilt Melisa Matbaacılık

Çiftehavuzlar Yolu Acar Sanayi Sitesi No: 8 Bayrampaşa-İstanbul Tel: 0(212) 674 97 23 Faks: 0(212) 674 97 29 Sertifika no: 12088

A1fa Basım Yayım Dağıtım San. ve T ic . Ltd. Şii. Alemdar Mahallesi T icarethane Sokak No: ı5 344ıO Cağaloğlu-İstanbul Tel: 0(2ı2) 511 53 03 (pbx) Faks: 0(2ı2) 519 33 00 www.alfakitap.com - [email protected] Sertifika No: ı0905

ANDREW DALBY

HOMEROS'U YENiDEN KEŞFETMEK

Çeviren: Hakan Keser

ALFA

İçindeidier

7 13

Önsöz Giriş

1. KlSlM

1 2 3

ŞIIRLER Eski Yunanistan'da Sözlü Şiir İlyada ve Tarih Odysseia ve Toplum

39 75 117;

ll. KlSlM

4 5 6

ŞAIR

İlyada'nın Yaratımı İlyada'dan Odysseia'ya

Şairin Tespiti

151 174 198)

lll. KlSlM YANlT

7

Sözlü Destandan Yazılı Klasiğe

B

Sözlü Geleneğin Yeniden Keşfi

9

İlyada ve Odysseia yı Yeniden Okumak

Ileri Okuma Kılavuzu Kaynakça Dizin

231 261 28�

292 313 327

Önsöz

Hi

p okunacak bazı kitaplar vardır. Homeros'a atfedile gelen ve artık köklü bir şiir gele�eğinden doğduğu bi­ inen iki eski Yunan destanı Ilyada ve Odysseia" da bunlardandır. Başyapıtlar arasındaki yerlerini hiç kimsenin sorgulamadığı bu eseriere tutkuyla bağlanmak işten bile de­ ğildir; çünkü bunlan her okuduğumuzda yeni bir şeyler keş­ fetmekle kalmıyor, bu destaniann kim tarafından yaratıldı­ ğı, nasıl ortaya çıktığı ve nasıl olup da yazıya aktarıldığına ilişkin sırlara da kafa yoruyoruz. Yunan sözlü geleneğinin atası Homeros'un, yazılı İlyada ve

Odysseia'yı yaratan gerçek şairle karıştırumaması gerektiğini düşünen bir tek ben değilim. Neden mi? İki sebeple: Home­ ros'un yazıdan uzak, sadece sözlü eserler verdiğine dair eski kanıtlar ve sözlü destaniann her seferinde yeniden yaratıldı­ ğına ve ancak yazıya döküldüğünde değişmez hale geldiğine dair modem kanıtlar. Hem eski kanıtlan hem de modem araştırmalan kabul edersek, Homeros'un, yazılı İlyada ve

Odysseia'nın yaratıcısı olduğuna inanmamız mümkün değil. Bu görüşü savunmak için daha da iyi bir nedenimiz var. Bu destanlar üzerine çalışmaya başlamak, tam olarak öngö­ remediğim bir avantajı da beraberinde getirdi. Bilinmeyen şairle ilgili her aynntıyı, hatta şairin cinsiyetini bile yeniden ele alabUmemi sağladı. İlyada ve Odysseia eski Yunan sözlü destan geleneğinin en önemli temsilcilerinden biri tarafından oluşturuldu ve bu şairin kadın olması mümkün, hatta muhte­ meldir. Bu geçerli hipotez, söz konusu destaniann diğer birBu destanlardan yapılan alıntılarda Azra Erhat-A. Kadir'in çevirileri kulla­ nılmışbr. Ancak metnin akışına göre gerekli görülen yerlerde değişiklikler yapılmışbr -ed.n.

7

H O M EROS ' U Y E N I D E N K E Ş F ETM E K

çoklanndan daha üstün (daha ustaca, daha karmaşık, daha evrensel) olduğu bazı özellikleri açıklamayı kolaylaştınyor. İlyada ve Odysseia kültürümüzde çok önemli bir yere sa­ hip olduğundan, onlar hakkındaki her şey tartışmalıdır. Şi­ irlerle ilgili her ayrıntı -yapıları, amaçları, ilk dinleyicileri ve sonraki aktarımlan- hakkında akla gelebilecek her tür görüş öne sürülmüştür. Bu kitapta benimsenen bazı fikirler tartış­ maya açık olmakla birlikte, bunları genellikle diğer fikirler­ le karşılaştırmadım. Bunun yerine, gerçeklerle varsayımlan ayırt etmeye ve tartışmaya açık noktalarda fazla ısrarcı olma­ maya gayret gösterdim. İleri Okuma Kılavuzu Bölümünde, bu iki destan ve bağ­ lamlan üzerine yapılan son çalışmalardan bazılarını listele­ dim ve yazarlarının birbirleriyle veya bu kitapta ifade edilen fikirlerle anlaşmazlığa düştüğü bazı önemli alanlara değin­ dim. Ayrıca, destanların en yeni çevirilerinden bazılannın yanı sıra burada, bahsedilen diğer eski metinler ile diğer söz­ lü gelenekler hakkında temel bilgilere götüren referanslar da bulunmaktadır. İlyada ve Odysseia'dan çeviriler bana aittir; notlarda aksi belirtilmedikçe, antik dönem ve ortaçağa ait diğer metinlerden çeviriler de benimdir. Bana İlyada ve Odysseia'yı ilk kez okutan, Bristol ve Camb­ ridge'deki öğretmeniere teşekkür etmek istiyorum. Öğret­ menlerimin bazılan burada söylediklerimin bir kısmına katılmayacaktır; tam da bu yüzden, bana kendi adıma düşün­ meyi öğrettikleri için onlara teşekkür borçluyum. Şairin cin­ siyetinin yeniden düşünülmesi gerektiği yönündeki fikirleri için, sözlü gelenek üzerine yazan ve 7. Bölüm'de adları geçen yazariara müteşekkirim. Bana, her bir gelenekte edebiyatın yazıya aktanldığı an olan kader anında kadınların genellik­ le en iyi sözlü edebiyat üreticileri olduğunu gösterdiler. Son olarak, bu kitabı anlamlı hale getiren editör Liz Duvall'a ve W. W. Norton'dan Maria Guamaschelli'ye teşekkür ederim. Maria ve ben Homeros'u ilk kez sekiz yıl önce tartışmıştık, hem de bu işin yapılabileceği en iyi yerde, Sakız Adasında. 8

ÖNSÖZ

ANAHTAR KELiMELER Bu kitapta ozan ve şair hemen hemen aynı anlamı taşı­ maktadır. Şair [poet] kelimesinin kaynağı, "üreten" veya "şair" anlamına gelen, Yunanca poietes kelimesidir; bununla birlik­ te, İlyada ve Odysseia'nın oluşturulduğu dönemde şairler ken­ dilerini"ozan" diye adlandınyorlardı; çünkü performanslarını canlı olarak ve şarkı halinde söyleyerek gerçekleştiriyorlardı. Birçok şarkı ve şiir türüne sahip zengin bir kültürden söz ediyoruz. Daha kısa olan türler lirik olarak gruplandırılabi­ lir. Bu kelimenin kökeni Yunanca olup "lir müziği eşliğinde söylenen" anlamına gelmektedir. İlyada ve Odysseia ise uzun aniatı şiiri, yani destandır. Altı ayak ölçüsünde düzenli dize­ lerden meydana gelen, geleneksel olarak eski Yunan aniatı şairlerinin başvurduğu bir nazım biçimindedir. Yapılan, bu nazım ölçüsüne uyan, hazır kelime grupları halindeki kalıp­ lara dayanır. Bu ve benzeri özellikler eski Yunanistan'da bir destan geleneğinin var olduğunu gösterir niteliktedir. Nazım ölçüleri değişmekle birlikte, kalıplar hemen hemen tüm dün­ yada sözlü aniatı şiirinin ortak bir özelliğidir. Destanlarda uzmanlaşmış yetenekli bir ozana, Yunanca­ da "kelimeleri ilmek ilmek işleyen" anlamına gelen rhapsodos deniyordu. Böyle bir ozan bu özellikleri kullanarak, istenilen herhangi bir uzunluktaki şiiri her icrasında yeniden oluştu­ rurdu. İlyada ve Odysseia, aslında sözlü şiirler olmasalar da (çünkü bunlar yazıya geçirilmiştir), sözlü bir edebiyat kültü­ ründen doğmuşlardır. Yetenekli bir destan ozanı tarafından oluşturulup, o ozanın gözlerinin önünde yazıya aktarıldıkla­ nna şüphe yok: üretim ve yazım eşzamanlıydı. Sözlü destan gelenekleri tarihi malzemeyi neredeyse ras­ gele seçiyor gibi görünse de, karakterler tutarlı ve ikna edi­ ci bir sosyal çatı altında etkileşirnde bulunurlar. Bu durum özellikle de, hayali Homeros toplumunun arkaik Yunan'daki yaşam ve inanışlada ilgili çok şey anlattığı İlyada ve Odysse­ sia için geçerlidir.

H O M E R O S ' U Y E N I D E N K E Ş F ET M E K

Bu destanlan besteleyen ozanın adını bilmiyoruz. Ozanın adı şiirlerde geçmiyor; belki de şiirleri yazıya aktanlan kişi bunun önemli olmadığını düşünmüştür. Ozanlar genellikle eserlerini, geleneğin ilk ya da büyük ustası olarak görülen bir öncüye atfederler; İlyada ve Odysseia'nın ozanı da böyle yap­ mış olabilir. Her halüka.rda, bu destanların bestelenmesin­ den 150 yıl sonra, birkaç diğer eserle birlikte bunları Home­ ros (modem İngilizcedeki adıyla Homer) adlı efsanevi ozana atfetmek gelenek haline gelmiştir. Homeros'un yaşamış ol­ duğunu varsayarsak, kaynakların dediği gibi, eserleri yazıya aktanlmadıysa kendisi ya da performansıyla ilgili hiçbir şey bilemeyiz. Bununla birlikte, bazı uzmanlar Homeros ismini bu şiirleri yazıya aktaran ya da dikte eden şaire vermektedir. Homeros'un şiirleriyle ilgili diğer İngilizce kitaplarda ozan (singer) kelimesi bazen bard (erken dönem modem İngiliz­ cede, Galli methiye şairi ve hovarda anlamına gelir), aoidos ("ozan" anlamına gelen Yunanca kelime), rhapsodos ("keli­ meleri ilmek ilmek işleyen" anlamına gelen Yunanca kelime) ve nadiren de minstrel (ortaçağ İngilizcesinde ozan anlamına gelen kelime) olarak geçmektedir. Bu kelimeler birçok anlam taşımaktadır; bunun nedeni kısmen eski anlamlarının mo­ dem kullanımda değişikliğe uğramış olması, kısmen de her modem yazarın bunlara yananlamlar ve varsayımlar yükle­ miş olmasıdır. Ben günlük İngilizcedeki karşılığı olan singer (ozan) kelimesini kullanmayı tercih ediyorum.

YUNAN İSiMLERİ Antik Yunan isimlerini İngilizceye aktarmanın üç yolu vardır. Geleneksel yöntem, isimleri Latinceye dönüştürmek­ tir: Bu durumda Ajax, Aeschylus, Aldbiades, Demodocus, Diony­ sus, Hecuba, Calypso, Circe, Socrates gibi kelimeler elde ederiz. Eskiden böyle yapılıyordu çünkü antik Yunanca Latince ara10

ÖNSÖZ

cılığıyla çalışılıyordu; fakat günümüzde bu her zaman böyle olmuyor. Yunanca basılmış kitaplarda görülen ikinci yöntem, modern Yunanca telaffuzu İngilizceye aktarmaktır. Bu ki­ tapta benimsenen yöntemse isimleri doğrudan antik Yunan alfabesinden bizimkine aktarmaktır: Aias, Aiskhylos, Alkibia­ des, Demodokos, Dionysos, Hekabe, Kalypso, Kirke, Sokrates. Bu yöntem gittikçe artan sayıda modern referans kitabında kul­ lanılmaktadır. Bunlardan bazılan şunlardır: Cambridge Guide to Classical Civilization ve altı ciltlik The Iliad: A Commentary.1 Bazı isimler İngilizcede o kadar bilindiktir ki geleneksel İngilizce hallerini korumak daha mantıklıdır. Örneğin: Iliad (Yunanca Ilias), Odyssey (Yunanca Odysseia) ve Aeneid (La­ tince Aeneis) ve kişi adianndan Helen (Yunanca Helene), Ac­ hilles (Yunanca Akhilleus), Priam (Yunanca Priamos), Homer (Yunanca Homeros), Pindar (Yunanca Pindaros), Plato (Yu­ nanca Platon), Aristotle (Aristoteles) ve Virgil (Latince Ver­ gilius). Bu, bazı bilindik yer isimleri için de geçerlidir: Troy (Yunanca Troia ve Ilion), Athens (GreekAthenai, modernAt­ hine), Corinth (Yunanca Korinthos), Thebes (Yunanca Thebai, modern Thive), Crete (Yunanca Krete, modern Kriti), Rhodes (Yunanca Rhodos) . Bazı isimlerin de Latincesi daha bilindik olduğu için burada onlar kullanılmıştır: Aeneias (Yunanca Aineias) ve Strabo (Yunanca Strabon).

Shipley ve Foxhall, Cambridge Guide; Kirk, The Iliad. ll

Girit

ŞİİRLER VE OLUŞUMLARı •

lyada'da, amacı güzel Helene'yi [Helena] geri almak olan bir Yunan ordusunun on yıllık kuşatması sırasında geçen, macera dolu birkaç hafta hikaye edilmektedir. Şürin bir kahramanı varsa, o da Akhilleus'tur. Odysseia'daysa, Yunan savaşçılardan biri olan becerikti Odysseus'un savaş sonrası başına gelenler anlatılmaktadır. Olayların düğümü, Odys­ seus'un uzunca bir aradan sonra yuvasına kavuştuğu İthake [İthaka] Adasına dönmesiyle çözülür.

I

MÖ 600 öncesine ait olduklan kesin olan bu şiirler, Yunan edebiyatının ilk örnekleri arasındadır. Hatta ilkleri bile olabilir­ ler. Bunlar, her halükarda, herhangi bir Avrupa dilinde oluştu­ rulmuş en eski edebi metinler arasındadır. Döneme ait hiçbir referans içermeyen (belki çok az içeren) bu şiirler şair hakkın­ da da kesinlikle herhangi bir bilgi vermez. Batı edebiyatındaki önemli eserleri incelerken bazı temel sorulara kolaylıkla yanıt bulabilmeyi umarız: Kim tarafından yazıldı? Eserin amaa ney­ di? Kimlerin okuması amaçlanıyordu? Ne zaman yazıldı? Baş­ ka ne tür edebi eserler vardı? O dönemde başka neler oldu? Bu iki şiir söz konusu olduğunda hiçbir sorunun yanıtı hazır değil. Ancak dikkatli bir okumayla ve usta bir dedektif yaklaşımıyla bu sorulara pek de kesin olmayan yanıtlar bulabiliyonız. En eski (MÖ yaklaşık SOO ila 300 arasına ait) yazılı bilgi kay­ naklanna göre, uzak geçmişte yaşamış Yunan ozan Homeros, İlyada ve Odysseia'nın yanı sıra, çoğu günümüze ulaşamamış birçok şüri de bir araya getirmiştir. Kendisinden bahseden en eski yazarlar için, Homeros neredeyse hiç biyografisi olmayan 13

H O M E R O S 'U Y E N I D E N K E Ş F E T M E K

bir isimdir. Kendisi destan denilince ilk akla gelen kişi, bir rhap­ sodos, ''kelimeleri ilmek ilmek işleyen ozandır." Şiirlerini yazıya dökmeıniştir; şiirler ondan sonra gelenler tarafından ağızdan ağıza dolaşmış ve ancak yıllar sonra yazıda toplanmıştır. Sözlü gelenekler üzerine yapılan modem araştırmalardan biliyoruz ki eğer durum böyleyse, okuduğumuz şürler Home­ ros'a ait değildir. Sadece ve sadece performanslarını gözlerimi­ zin önünde sergileyen, şürlerini yazıya döken veya dikte eden sözlü anlatım şairlerinin çalışmalarını gerçekten deneyiınleye­ biliriz. Modem sözlü geleneklerde şairler ve ozanlar genellikle, kendilerinden önce gelmiş, tanınan ve saygıdeğer sanatçının eserini kelimesi kelimesine tekrar ettiklerini ileri sürmekle birlikte, bu iddianın bizim koşullarımıza göre doğru olmadı­ ğı ve asla olamayacağı, deney yoluyla gösteriJip araştırmalarla kanıtlanmıştır. Birebir aktarım mümkün değildir. Sözlü gele­ nekteki anlatımlar her performansta yeniden yaratılır. Modem araştırmalar, İlyada ve Odysseia'nın gerçekten sözlü şiir geleneğine ait olduğunu göstermektedir. Stil ve yapı bakımından, başka zaman ve rnekanlara ait sözlü anla­ tım şürleriyle benzerlik gösterirler. Yazıya bağlı olan edebi geleneklerdeki yazarların çalışmalarından kesinlikle fark­ lıdırlar. Nereden bakılırsa bakılsın, yazı bu dönemde Yuna­ nistan'da çok yeniydi; şiir hala dinlenilen bir şeydi ve şiiri yazılı bir metinden okuma fikri alışılagelmiş değildi. Ancak, İlyada ve Odysseia yazıya aktanldı (aksi takdirde, bugün var olmazlardı). O kadar uzunlar ki yazma işi haftalar ya da ay­ lar sürmüş olmalı. Bu gerçekler de yanıtlanması güç sorular doğurmaktadır ve şiirleri gerçekten anlayabilmek için bun­ ları yanıtlamamız gerekir. Bu iki durumda, birisi niçin sözlü bir şiir oluşturup bununla yiyecek yemek ve beğeni kazan­ mak yerine bu şiiri yazıya dökmeye karar vermiştir? Bu iki şiir niçin dinleyiciye yönelik olanlardan çok daha uzundur? Çalışma sırasında şairin geçimini sağlayan kimdir? Yazı işi için gerekli olan mürekkebi ve çok sayıda keçi derisini kim sağlamıştır? 14

GIRIŞ

Neredeyse her okur, bu iki şürin muhteşem birer sanat ese­ ri olduğunu düşünınüştür. Yaratıcılan bunlar üzerinde zaman ve emek harcamış ve şüphesiz, sonuçtan gurur duymuşlardır. Öyleyse niçin çalışmalanyla ilgili hiçbir kayıt yoktur ve niçin ştirler tamamen isimsizdir? Kesin ipuçlan sağlamaktan uzak olan eski yazılı kaynaklar, yazma işinin nerede ve ne zaman gerçekleştiğine, başka bir deyişle, İlyada ve Odysseia'nın nere­ de ve ne zaman yaratıldığına dair eksiksiz ve tutarlı bir hika­ ye sunamamaktadır. Yanıtlanru sadece eski Yunan tarihinde arayabileceğimiz zor sorular yeniden karşımıza çıkıyor: Hangi şair ya da hami bu işin yapmaya değer olduğunu fark edecek kadar ileri görüşlüydü? Bu kişi yazılı metinlerin kullanılacağı­ nı nasıl düşünebilrnişti? Kimlerin okuyacağım öngörmüştü ve gerçekten de ilk o�lar kimlerdi? Bu okurlardan nasıl bir tep­ ki beklenmişti? Son olarak, uzak geçmişe ait bir epik şüri nasıl okumaınız, anlamaınız ve değerlendirmemiz gerekiyor? Bir soruyu gönül rahatlığıyla yanıtlayabiliriz: Okuyanlar bu ştirleri beğendiler. Günümüze dek bu böyle devam etti; İlyada ve Odysseia hiç unutulmadı. Roma ştirinin ilk önemli çalışması,

Odysseia'nın Latince çevirisiydi. OrtaçağAvrupa edebiyatı -İn­ gilizce, Fransızca, Almanca ve hatta İzlandaca-İlyada hikayesi­ nin ve Troia Savaşının yeni versiyonlarını içerir; İngiliz dilinde Chaucer ve ardından Shakespeare tarafından anlatılan, Troilus ve Cressida'nın romantik hikayesi popüler versiyonlardan bi­ ridir. Bu esnada, orijinal Yunanca metinler Bizans İmparator­ luğu döneminde ortaçağ Yunanistan'ında hala dolaşımdaydı. 15. yüzyılda Avrupa matbaayla tanıştığında, Bizans kopyalan

kaynaklı orijinal İlyada ve Odysseia, basılan ilk Yunan metinleri arasındaydı. Modem zamanlarda İlyada'nın İngilizceye elliden fazla çevirisi yapıldı. Truva [Troia] bu iki destandan öykülen­ miş birçok filmden şimdilik sonuncusudur. Bu şürlerin hala gelmiş geçmiş en muhteşem hikayeler ara­ sında olduğu konusunda yaygın bir fikir birliği vardır. Kendi­ lerinden sonra gelen her destan ve aniatı şüri, ilham almak ıs

H O M E R O S ' U Y E N I D E N K E Ş F ET M E K

için onlara döner: Vergilius'un Roma'nın efsanevi köklerini anlatan Aeneis'i; Dante'nin İlahi Komedya'sı, Milton'ın Kayıp

Cennet'i. Her macera romanı bir şekilde dönüp Odysseia'ya ba­ kar. Geri planda sürekli bir emsal, yenilenen bir ilham kayna­ ğı olarak İlyada ve Odysseia olmasaydı idari bilimler, strateji çalışmaları, psikoloji ve hatta tarihyazımı farklı olurdu. Şürlerin kaynağı olan ve efsaneleri anlatılan Yunanistan dağlardan, vadilerden ve irili ufaklı adalardan meydana ge­ len bir bölgedir. İki destanın bestelendiği dönemde Yunanlar asma (şarap için), zeytin ağacı (yağ için) ve başlıca tahıl ola­ rak arpa yetiştiriyorlardı; koyun, keçi, domuz ve kazlan var­ dı; toprağı sürmek ve yük arabalannı çekmek için öküzleri kullanıyorlardı. Birkaç yüz veya birkaç bin nüfuslu şehirlerde yaşıyorlardı. Olympos'taki on iki tannnın yanı sıra birkaç tannya daha tapıyorlardı. Her şehirde, erkeklerin iş ve politika konuştukları, agora adı verilen bir açık alan bulunurdu. Bir Yunan ulus devleti yoktu ve her bir şehir prensipte tamamen bağımsızdı. Halk­ lan eski Yunanca olan aynı dili, aynı dini ve tanrılada kah­ ramanlar hakkında bilindik mitolojik hikayelerden oluşan aynı edebiyatı paylaşırdı. Demokrasi bu Yunan şehirlerinde doğdu. Bu ilkel demokraside kararlar yetişkin erkek vatan­ daşiann oyuyla veya söz hakkıyla alınırdı. Yunan şehirleri sadece şimdiki Yunanistan ve çevresinde­ ki adalarda değil, günümüz Türkiye'sinin batı kıyısı boyunca da bulunuyordu. Rivayete göre, Homeros bu şehirlerden bi­ rinde yaşıyordu. Çok eski ve meşhur bir yer olan Troia, bu kıyı şeridi yakının­ da yer almaktadır. Şürler yazıya döküldüğünde harabe halinde­ dir; fakat çok geçmeden burada Athena Tapınağı inşa edilmiştir

ki bu, büyük olasılıkla, Troia efsanesinin gelişmeye başladığına

dair en eski kanıttır. Odysseus'un memleketi İthake, Yunanis­ tan'ın batısında yer alan, az nüfuslu, küçük ve dağlık bir adadır. Şairler gezgin kişilerdir ve İlyada'nın şairinin Troia harabeleri16

GIRIŞ

ni gönnüş olması muhtemeldir; ancak İthake'ye neredeyse hiç

kimse gitmediğinden, şairin gitmesi şaşırtıa olurdu.

İLYADA'NIN HiKAYESi Yunan mitolojisinin tamamında, en bilindik hikaye He­ lene'ninkidir. Paris (İlyada'da çoğunlukla Aleksandros olarak geçer; Troia Kralı Priamos'un oğullanndan biridir) üç tanrıça arasındaki bir güzellik yarışmasında karar vennesi için davet edilmiştir: Şu meşhur"Paris'in yargısı." Paris ödülü aşk tanrı­ çası Aphrodite'ye verir; o da (önceden gizlice söz verdiği gibi) Paris'e, ölümlü kadınların en güzeli ve Sparta Kralı Meneta­ os'un karısı Helene'yle evlenme ayrıcalığını tanır. Böylece, Paris Sparta'ya gider ve Aphrodite'nin sözü doğrultusunda Helene ona aşık olur. Troia'ya kaçarlar. Menelaos'un kardeşi ve Mykenai [Miken] kralı olan Agamemnon, kardeşine sürü­ len bu lekeyi temizlemek için bir Yunan ittifakı toplar. Troia­ lılara Helene'yi iade etme çağrısı yapılır; ancak bu ültimatom reddedilir. Böylece, toplanan Yunan ordusu, Agamemnon koroutasında gemilerle Ege'nin karşı kıyısına geçerek, Tro­ ia surlarının dışına karargahlarını kurar. On yıllık kuşatma başlamış olur. Hikayenin başının aniatılmadığı İlyada'da Agamemnon ile Yunan savaşçılarının en iyisi olan Akhilleus arasındaki bir anlaşmazlıktan doğan ve savaşın onuncu yılında gerçekleşen birtakım olaylar anlatılır. Her iki taraftan birçok kahramanın savaş meydanında ölümü gözler önüne serilir. Sahneler Troia surlarının dışındaki savaş meydanlarında, Troia şehrinin için­ de ve tannların yaşadığı Olympos Dağı'nda geçmektedir. An­ latılan günlerde veya tüm on yıl boyunca Yunanistan'da neler olduğundan bahsedilmez; bunlar hikayeye dahil edilmemiştir. İlyada'nın ozanı -anlatıcısı- hikayeye, "ilk açıldığı günden beri aralanierierin başbuğuAtreusoğlu'yla tannsalAkhilleus'un" ,

17

H O M E R O S ' U Y E N I D E N K E Ş F ET M E K

diye başlar (açılış metni için bkz. s. 27). Tann Apolion'un ra­ hiplerinden Khryses, yakın zamandaki bir baskında kaçırılıp Agamemnon'a hediye edilen kızı Khryseis'e karşı Agamem­ non'a kurtulmalık teklif eder. Agamemnon kızı geri vermek istemez. Apolion da Yunan ordusunu hertaraf edecek ölüm­ cül bir salgın musallat ederek, onu cezalandınr. Agamem­ non karannı değiştirmeye ikna olur; ancak ödülsüz kalmayı da istemez. Başka bir esir kadına, Akhilleus'a hediye edilen Briseis'e el koyarak gururunu kurtanr. Akhilleus hem Aga­ memnon'un, gücünü canı istediği gibi kullanmasından hem de Briseis'e duyduğu sevgiden ötürü çılgına döner. Deniz tan­ nçası olan annesi Thetis yanına gelerek oğlunu teselli eder. Bu esnada, Olympos Dağı'ndan durumu izleyen diğer tann­ lar bu mesele üzerine tartışmaya başlarlar; fakat Apolion'un müziği ve Mousalann şarkılan onlara insaniann ilişkilerini unutturur. Bununla birlikte, Akhilleus'u savaştan çekilmeye ikna eden Thetis, Olympos tanrılannın kralı Zeus'u Troialı­ lara yardım etmeye zorlar; çünkü Yunan ordusunun oğlunun yokluğundan ötürü mustarip olmasını istemektedir. Ertesi gün Agamemnon Yunan askerlerini bir araya top­ lar. Morallerini sınamak niyetinde olduğu askerleri vazgeçip eve dönmeye hazır halde görünce yeise kapılır; ancak, Nestor ile kurnaz Odysseus, askerleri yeniden cesaretlendirir. Şürin bu noktasında, Yunan liderler ve memleketleri uzun uzadı­ ya sıralanır (bu bölüm Gemi Kataloğu olarak bilinmektedir); bunu Troialı müttefiklerin çok daha kısa olan listesi izler. İlyada'da belirgin olarak karşımıza çıkan ilk Troialı savaş­ çı olan Paris, on yıllık düğümü çözmek için rakibi Menelaos'u teke tek dövüşe çağınr. Geçid bir ateşkes yapılır ve Helene, Troia'nın surlan üzerinden iki kocası arasındaki düelioyu izler. Paris yenilir; ancak koruyucusu Tannça Aphrodite onu savaş meydanından kurtarır ve Helene'yi ilişkilerine duyduğu ha­ riz soğukluğa rağmen Paris'le birlikte olmaya zorlar. Düelio Paris'in savaş meydanından kaybolmasıyla belirsiz bir şekil­ de sona erer. Troialı Pandaros, Menelaos'u okla yaralayarak 18

GIRIŞ

ateşkesi bozar ve bunun ardından büyük bir muharebe başlar. Ölümlülerin bu savaşına kanşan tannlara bile silah çekecek kadar cesur olan Diomedes, Yunanlann tarafındadır. Paris'in ağabeyi, Troialı savaşçılann en iyisi Hektor, önce Troia'daki evinde kansı Andromakhe'nin yanında, daha sonra da savaş meydanında dövüşürken karşımıza çıkar. Savaşın ikind günü, Zeus'un desteğini arkalarma alarak üstünlüğü ele geçiren Troi­ alıların, gece ateşleri etrafında karargah kurmalarıyla sona erer. Agamemnon sonunda Akhilleus'a zeytin dalı uzatmaya razı olur. Anlaşmazlığı çözmek için Briseis'in yanı sıra bazı hediyeler vermeyi teklif eder. Odysseus, Aias ve Phoiniks'ten oluşan bir "heyet" Akhilleus'un çadınnı ziyaret eder. Onu can yoldaşı, savaşçı Patroklos'la birlikte bulurlar; sakince otur­ muş, yiğitlik türküleri söylemektedir. Yemek yerler (Patrok­ los pişirir; Akhilleus bölüştürür) ve pazarlık yaparlar; ancak Agamemnon'un cömert teklifine rağmen Akhilleus anlaşma­ ya yanaşmaz. Savaşmaktan da uzak durur. Aynı gece, Diorne­ des ile Odysseus gizlice Troialılann içine sızarak, yeni katılan müttefik Trakyalılann karargahına gizlice baskın düzenler. Tekrar başlayan savaşta, Yunanlar Agamemnon önderliğin­ de Troia surlanna ilerler; fakat sonra işler tersine döner: Aga­ memnon yaralanır, inatçı Aias geri püskürtülür; Nestor yaralı Makhaon'u savaş meydanından kurtarır; bunu gören Akhilleus neler olup bittiğini öğrenmesi için Patroklos'u gönderir. Nes­ tor verdiği uzun yanıtta, durumu gençlik günlerinde Yunanis­ tan'da gördüğü sığır akınlarına benzetir. Patraklos daha sonra yaralı Eurypylos'la karşılaşır ve yardım ederek onu barakasma götürür. Troialılar yenilrnez görülen Hektor öncülüğünde Yu­ nan karargahını basarak Yunanları gemilerine doğru sürerler. Olanlan Olympos Dağı'ndan izleyen Zeus, kansı Hera ta­ rafından ayartılır ve böylece dikkati dağılır. Sevişme sonrası Zeus uyur ve kardeşi, deniz tannsı Poseidon bunu fırsat bilip Yunanlann tarafında savaşa müdahil olur. Hektor yaralanır. Uyanınca durumu gören Zeus sinidenir ve üstünlüğü tekrar Troialılann ele geçirmesini sağlar: Toparlanan Hektor, Yu19

HO M E R O S ' U Y E N I D E N K E Ş F E T M E K

nan gemilerine kadar ilerler. Patroldos Akhilleus'un zırhını ödünç alıp birliklerine öncülük etmek ister; çünkü Akhilleus bu görevi hala reddetmektedir. Patroldos'un savaşa dahil ol­ ması dengeleri değiştirir: Troialılar çekilmeye başlar; ancak Apolion'un da yardımıyla Hektor Patroldos'u öldürmeyi ba­ şarır. Troialılar zırhı (Akhilleus'un zırhını) çıkarıp alırlar; Yu­ nanlarsa üzgün bir şekilde Patroldos'un cesedini taşırlar ve Akhilleus'a arkadaşının ölüm haberini verirler. Thetis, demird tann Hephaistos'tan Akhilleus için yeni bir zırh yapmasını ister; zırhın bir parçası olan, "Akhilleus'un meş­ hur kalkaru" muhteşem süslemeleriyle şiirde aynntılı olarak tarif edilmektedir. Tannça Athena'nın verdiği, tannların yiye­ ceği nektar ve içeceği ambrosiayla güçlenen Akhilleus anlaş­ mazlığı sona erdirir; Agamemnon ona el sürmediğine yemin ederek Briseis'i geri verir. Briseis ile Akhilleus Patroldos için yas tutar. Akhilleus savaş için silah kuşanır. Bunun üzerine, Zeus tannlan savaşta taraf olmaya teşvik eder. Hatta bazılan savaş alanında birbirleriyle karşı karşıya gelir; fakat insanların aksine kaybedecek bir şeyleri yoktur. Aineias ile Hektor birlik­ te Akhilleus'a karşı koyarlar; ancak ikisi de, kazanamayacakla­ n bu mücadeleden koruyucu tanrılan tarafından alıkonurlar. Akhilleus birçok Troialıyı öldürür ve Patroldos'un cenazesinde öldürülmek üzere on iki gend rehin alır; kalan Troialılar şehir surlannın gerisine sürülür. Cesur Hektor neredeyse tek başı­ na dışanda kalır. Şehrin surlan etrafında Akhilleus tarafından kovalanır ve sonunda, Troia surlan üzerinden onları izleyen babası Priamos'un gözleri önünde, teke tek dövüşte öldürü­ lür. Akhilleus askerlerini toplar ve o, Patroldos'un ölümünün öcünü almak için Hektor'un cesedini arabasının arkasında sü­ rüklerken, onlar da zafer şarkılan (paieon) söylerler. Akhilleus Patroldos'un cenaze töreninde atletizm müsa­ bakalan düzenler; oyunlar ve ödüller aynntılı olarak tarif edi­ lir. Hektor'un cesedini her gün arkadaşının mezarı etrafında sürükleyerek .cesedi itibarsızlaştırmaya devam eder. Sonun­ da Kral Priamos, tann Hermes'in rehberliğinde gece bizzat

20

GIRIS

Akhilleus'un çadınna gidip oğlunun cesedini ister. Akhilleus merhamet edip Priamos'un ricasını kabul eder ve bir süreliği­ ne ateşkes ilan eder. Priamos, Hektar'un paralanmış cesedini arabayla Troia'ya götürür. Onların geldiğini

ilk gören, kralın

kız kardeşi kahin Kassandra, Troialılara haberi duyurur. Hek­ tar'un dul kalan eşi Andromakhe ile annesi Hekabe matem başlatır. Şiir, Hektar'un cenaze töreniyle son bulur. Troia Savaşının hikayesini, daha sonraki Yunan yazılann­ dan bilgilerle dolu olan, Odysseia'daki geri dönüşlerin yardı­ mıyla tamamlayabiliriz. İlyada'da önceden sık sık ima edildiği gibi, Akhilleus kısa zaman sonra öldürülür. Paris de öldürü­ lünce, Troialılar Helene'yi Paris'in kardeşi Deiphobos'la ev­ lenmeye zorlarlar. Yunanlar sonunda, içi savaşçılarla dolu tahta bir at inşa ederler. Karargahlannı ateşe verip gemileriyle oradan uzak­ laşarak kuşatmaya son vermiş gibi yaparlar; fakat aslında ka­ ranlık çökünce gizlice Troia'ya geri dönmeye hazırlanmakta­ dırlar. Bu esnada, Troialılar tahta atm dini bir sunu olduğuna inanarak onu şehrin içine alırlar. O gece Yunan savaşçılar atm içinden çıkarak şehrin kapılannı arkadaşianna açarlar. Troialılar kandırıldıklannı anladıklannda iş işten geçmiştir. Erkeklerin çoğu öldürülür, kadınlarla çocuklar esir edilir. Ağır yaralanan Menelaos, Deiphobos'u öldürür ve Helene'yi geri alır.1 Agamemnon, Kassandra'yı savaş ganimeti olarak memleketine götürür. Savaş böylece sona erer.

ODYSSEİA'NIN HiKAYESi Savaşı kazananlar on yıldır Yunanistan'dan uzaktadır ve eve dönüşleri de olaysız geçmiştir. Hiçbiri şanssız Odysseus kadar denizlerde gezmemiştir. Odysseus diğer Yunanlarla birlikte 1

Troia'nın düşüşü, Romalı şair Vergilius tarafından Aeneid'in ikind kitabın­ da anlatılmaktadır. 21

HO M E R O S ' U Y E N I D E N K E Ş F E T M E K

Troia'ya savaşmaya gittiğinde, biricik oğlu Telemakhos henüz bebektir. Odysseia'da hikaye anlatılınaya başladığında, Tele­ makhas yaklaşık yirmi yaşındadır ve uzaklardaki babasının İt­ hake Adasındaki evinde, annesi Penelope'yle ve hayattaki tek gayeleri onu kocasının ortadan kayboluşunu kabullenmeye ve aralarından biriyle evlenıneye ikna etmek olan bir grup taşkın genç erkekle ("talipler" olarak bilinirler) birlikte yaşamaktadır. Tannça Athena (Odysseus'un koruyucusu) kılık değiştire­ rek Telemakhos'u ziyaret eder ve onu babasıyla ilgili haber­ leri araştırmaya teşvik eder. Telemakhos, Athena'ya yiyecek içecek ikramında bulunur. Talipleri gürültülü bir ziyafette görürüz; ozan Phemios bir şiir okumaktadır. Penelope ortaya çıkar ve Phemios'un anlattığı konuya -Troia'dan dönüşe- iti­ raz eder; çünkü bu konu ona kayıp kocasını hatırlatmakta­ dır; fakat Telemakhos onun itirazlannı boşa çıkanr. Ertesi sabah Telemakhos, ithaleelileri toplayarak, onlardan bir gemi ve müretlebat talep eder. Arkadaşı Mentar'un kılığına girmiş olan Athena'yla birlikte Yunanistan anakarasına, Nes­ tor'un evine doğru yola çıkar. Troia'daki Yunan savaşçılann en muhteremi olan Nestor, Pylos'taki evine çoktan dönmüştür. Telemakhos oradan kara yoluyla Sparta'ya geçer: Menelaos ile Helene arasındaki buzlar tamamen erimiştir. Yunanistan'a Mısır üzerinden uzun bir yolculuk yaparak döndüklerini, Me­ nelaos'un orada yaşlı deniz tannsı Proteus'la karşılaştığını ve ondan Odysseus'un gizemli tannça Kalypso tarafından esir alındığını duyduğunu öğrenir. Bu ziyaretler sırasında Tele­ makhos, Troia Savaşının sonrası hakkında birçok bilgi edinir; bu bilgiler arasında, Menelaos'un kardeşiAgamemnon'un, My­ kenai'a döndüğünde karısı Klytaimestra ve sevgilisi Aigisthos tarafından öldürülmesi de vardır. 2 Burada sahne değişir. Odysseus gerçekten de yedi yılını Kalypso'nun ıssız adasında esir olarak geçirmiştir. Sonunda Bu hikaye, Yunan oyun yazan Aischylos tarafından, Oresteia üçlemesi ola­ . rak bilinen ünlü tragedya serisinin ilki olanAgamemnon başlıklı tragedya­ da anlatılmaktadır.

22

GIRIŞ

haberd tann Hermes onu Odysseus'u serbest bırakmaya

ikna

eder: Şimdi Penelope'ye dönme zamanıdır. Odysseus kendi­ ne bir sal yapar. Bu sal batınasına rağmen (deniz tannsı Po­ seidon'un onun düşmanı olduğunu unutmayalım), Skherie Adasına yüzmeyi başanr; burada yorgun ve çıplak bir halde uyuyakalır. Ertesi sabah kızların kahkahalanyla uyanır. Genç Nausikaa yardımcılanyla birlikte deniz kenanna çamaşır yıka­ maya gelmiştir. Odysseus saklandığı yerden çıkıp yardım ister. Genç kız ona, annesi Arete'yle babası Alkinoos'tan yardım is­ temesini söyler. Odysseus misafir edilip iyi bir şekilde ağırla­ nır.

İlk başta kimse adını sormaz. Alkinoos'larda birkaç gün

kalır, atletizm yanşmasına katılır ve kör ozan Demodokos'tan

iki şiir dinler. Bunlardan ilki Troia Savaşının daha az bilinen bir olayına, "Odysseus'la Akhilleus'un tartışması"na ilişkindir; ikindsiyse Olympos tanrılarından Ares ile Aphrodite arasında geçen eğlendirio bir aşk ilişkisidir. Şiirler bitince Odysseus De­ modokos'tan tekrar Troia Savaşına dönmesini ve Odysseus'un başrolü oynadığı, meşhur tahta at hikayesini anlatmasını ister. Bu kısım anlatılırken olaylan tekrar yaşayan Odysseus, duygulannı saklayamaz ve sonunda kimliğini açıklar. Bunu Yunan geleneklerine göre kendi adını, babasının adını ve memleketini söyleyerek yapar. Şunlardır söyledikleri:

Laertes'in oğlu Odysseus'um ben, kurnazlığımla tanınmışım tekmil insanlar arasında, benim işte o, ünü göklere yükselen adam. Otururum uzaktan görünen İthake'de, çünkü kocaman bir dağ vardır üstünde, yapraklan hışırdayan Neritas Dağı, sarmıştır çevresini bir sürü ada, Dulikhion, Same, ormanlarla kaplı Zakynthos, çok yakındır bu adalar birbirlerine, İthake yakındır karaya ve odur batıya en dönük olan, ötekilerse ya doğuya ya güneye bakar açık denizde. 23

HO M E R O S ' U Y E N I D E N K E Ş F E T M E K

Kalabalıktır ve yetiştirir güzel delikanlılar görmedim bu dünyada ben ondan daha tatlı toprak. (Odysseia 9.19-28) Daha sonra, Troia'dan dönüşünün şaşırtıcı hikayesini an­ latır. Kikonların toprağı olan İsmaros'a yapılan bir korsan baskınının ardından on iki gemisi fırtınalarda sürüklenmiş­ tir. Aylak Lotosyiyenleri ziyaret etmişler, tek gözlü korkunç Kyklop Polyphemos tarafından esir alınmış ve onu ancak bir

kazıkla kör ederek mağarasından kaçabilmişlerdir. Rüzgarla­ rın efendisi Aiolos,Odysseus'a içinde tüm rüzgarların bulun­ duğu, deri bir tulum vermiştir. Evlerine güvenle dönmelerini sağlayacak bu hediyeyi, Odysseus uyurken ahmak denizciler açmış, tüm rüzgarlar uçup gitmiş ve bunun sonucunda mey­ dana gelen fırtına gemiyi başladığı noktaya geri götürmüştür. Aiolos'tan tekrar yardım istekleri boşa çıkınca yeniden denizlere açılmış ve bu sefer yamyam Laistrygonlarla karşı­ laşmışlardır. Onlardan tek kurtulabilen, Odysseus'un kendi gemisi olmuştur. Yolculuğuna devam eden Odysseus, bü­ yücü tanrıça Kirke'yi ziyaret etmiş ve onun sihirli iksirleri mürettebatının çoğunu domuza dönüştürmüştür. Onları kurtarmaya koyulan Odysseus, Kirke'nin iksirine karşı tan­ n Hermes'ten, tanrıların dilinde

molü

denilen bir panzehir

almıştır. İksirden etkilenmeyen Odysseus, Kirke'yi adamla­ rını serbest bırakmaya ikna etmiş, kendisi de onunla birlikte olmuştur. Bir sene boyunca Kirke'nin adasında kalmışlardır. Daha sonra, onun talimatlanyla Okeanos'u geçip dünyanın batı ucundaki bir limana ulaşmışlardır. Odysseus burada ölü­ lere kurban kesmiş, kendisine öğüt vermesi için yaşlı kahin Teiresias'ın ruhunu çağırmıştır. Odysseus, evinin gözü doy­ maz taliplerin tehdidi altında olduğunu

ilk kez burada duy­

muştur. Ünlü kadınların ve erkeklerin ruhlarını da burada görmüş; en önemlisi de, öldüğünü yeni öğrendiği Agamem­ non'un ruhuyla burada karşılaşmıştır. 24

GIRIS

Okeanos'u geçip Kirke'nin adasına döndüklerinde, Odys seus'la adamlan yolculuklannın geri kalanıyla ilgili tavsiye­ ler almışlardır. Güzel sesli Seirenlerin toprağına yaklaşmış, çokbaşlı canavar Skylla ile girdap Kharybdis'in arasından güvenle geçip Güneş tannnın adasına varmışlardır. Odys­ seus'un adamlan burada Teiresias ve Kirke'nin uyanlannı göz ardı edip Güneş'in kutsal hayvanlannı avlamışlardır. Bu saygısızlık, Odysseus hariç tümünün öldüğü bir gemi kaza­ sıyla sonuçlanmıştır. Odysseus Kalypso'nun adasına sürük­ lenmiş, istemeden onun sevgilisi olmak zorunda kalmış ve bu esaretten henüz yeni kaçıp kurtulabilmiştir. Odysseus'un hikayesini gözlerini kırpmadan dinleyen usta denizci Phaiaklar, evine giden yolda ona yardımcı olma­ ya karar verirler. Onu geceleyin kendi adası İthake'nin gizli bir !imanına derin bir uykuya dalmış halde bırakırlar. Ertesi gün, Odysseus eski kölelerinden biri olan domuz çobanı Eu­ maios'un kulübesini bulur. Kendi evinde neler olup bittiğini öğrenmek için, başıboş bir dilenci rolünü oynar. İsmini giz­ lerneye devam ederek, yemekten sonra çiftlik çalışanianna kendisiyle ilgili bir hikaye uydurur: Girit Adasında doğmuş, Troia Savaşında diğer Yunanlada birlikte savaşmak için bir grup Giritliye öncülük etmiş, ardından Mısır kralının sara­ yında yedi yıl geçirmiş ve son olarak Yunanistan anakarası­ nın kıyısındaki, Thesprotlann toprağında bir deniz kazası geçirerek oradan İthake'ye gelmiştir. Bu sırada Sparta'da bıraktığımız Telemakhos, taliplerin kurduğu tuzaktan kurtularak eve döner. İthake kıyısına ula­ şınca gemiyi arkadaşı Peiraios'a teslim eder ve Eumaios'un kulübesinin yolunu tutar. Babayla oğul buluşur. Odysseus kendini tanıtır ve birlikte taliplerin öldürülmesi gerektiğine karar verirler. Eve önce Telemakhos gider, Peiraios'u bulur ve bir şeyler yer. Hala dilenci kılığında olan Odysseus eve Eu­ maios'la birlikte döner. Taliplerin kaba davranışianna bizzat maruz kalır ve onlan nasıl öldüreceğini planlamaya başlar. Penelope'yle karşılaşır; Giritti olduğu ve orada Odysseus'la 25

H O M E R O S ' U Y E N I D E N K E Ş F ETM E K

tanıştığı hikayesini uydurarak onun niyetini anlamaya ça­ lışır. Penelope'nin meraklı soruları karşısında, yakınlarda Thesprotlann toprağına uğradığını ve orada, Odysseus'un son zamanlarda nerelerde dalaştığını öğrendiğini söyler. Odysseus banyo yapmak için soyunduğunda, evdeki yaşlı hizmetçi Eurykleia onu dizinin üstündeki eski bir yaradan tanır; Odysseus bunu kimseye söylememesi için ona yemin ettirir. Ertesi gün Athena'nın yol göstermesiyle, Penelope talipler arasında bir yanşma düzenler. Bu, Odysseus'un ya­ yının kullanıldığı bir okçuluk yanşmasıdır. Yarışmaya Odys­ seus'un kendisi de katılır ve yayı gerebilecek kadar güçlü bir tek o olduğu için yanşmayı kazanır. Oklarını derhal taliplere yöneiterek hepsini öldürür. Odysseus'la Telemakhos, talip­ lerle birlikte olan on iki hizmetçiyi de öldürür ve onlara des­ tek olan domuz çobanı Melanthios'u sakat bırakır. Ve sonun­ da Odysseus kimliğini Penelope'ye açıklar. Başta tereddüde düşen Penelope, Odysseus evlendiklerinde kendi elleriyle yaptığı yatağı tarif edince ikna olur. Odysseus ertesi gün oğluyla birlikte, yaşlı babası Laer­ tes'in kır evini ziyaret eder. Babası onu ancak, eskiden ona verdiği bir meyve bahçesini tarif edince tanır. İthakeliler, Penelope'nin talipleri olan oğullannın inti­ kamını almak için Odysseus'u takip etmişlerdir. Bunların !iderleri, Odysseus'un, mürettebatının tamamının ölümüne neden olarak ve talipleri öldürerek, İthake'deki erkeklerin iki nesiini tükettiğini öne sürer. Tanrıça Athena araya girip her iki tarafı kan davasından vazgeçmeye ikna eder. Troia Savaşının ve Odysseus'un dönüşünün ne zaman ger­ çekleştiğini hiçbir zaman öğrenemeyiz. İnsanların şimdikin­ den daha iri, daha güçlü ve daha sağlıklı olduğu "kahramanlar döneminde" olduğu söylenir sadece. Şairin döneminde yaşa­ yan insanların -şiirlerin potansiyel dinleyicilerinin- doğru­ dan İlyada ve Odysseia'daki karakterlerden gelip gelmediğini merak ediyor olabilirsiniz. Bazılannın öyle olduğuna şüphe yok; ama bunu şiirleri okuyarak yanıtlayamayız. 26

GIRIŞ

ESKi BİR DESTANI OKUMAK İlyada'nın ilk mısralannda şair bir tannçaya seslenir ve anlatılacak hikayeyi özetler. Söyle tannça, Peleusoğlu Akhilleus'un öfkesini söyle. Acı üstüne acıyı Akhalara o kahreden öfke getirdi, ulu canlannı Hades'e attı nice yiğitlerin, gövdelerini yem yaptı kurda kuşa. Buyruğu yerine geliyordu Zeus'un, ilk açıldığı günden beri aralan erierin başbuğu Atreusoğlu'yla tannsal Akhilleus'un. Onlan birbirine düşüren hangi tann? Apollon, Leto ile Zeus'un oğlu. (İlyada 1.1-9)

Bu mısralann arasında bize garip gelen ama şairin doğal karşıladığı bazı kesin görüşler vardır: Örneğin, bir tanrılar topluluğunun olması (şiirin devamında, bu tanrılann Olym­ pos Dağı'nda yaşadıklannı öğreniyoruz), tanrılann birbirle­ rinden bağımsız hareket etmesi (bazen tıpkı ölümlüler gibi münakaşa ettiklerini görüyoruz) ve gerek birbirleriyle gerek ölümlülerle aşk ilişkisi yaşamalan (tanrıların kralı Zeus'un evli olduğunu, kansınınsa ölümlü bir kadın olan Leto oldu­ ğunu öğreniyoruz). En önemlisi de, bu tanrılann aşkla, sa­ vaşla ve bunlann arasında kalan her şeyle ilgili, sonuçlan bazen iyi bazen felaket olan her tür kararda ölümlülere mü­ dahale ettiklerini okuyoruz. Okumaya devam ettikçe, Zeus ile Leto'nun oğlunun tann Apolion olduğunu ve niçin, başta liderleri olmak üzere, Yunan ordusuna karşı taraf tuttuğunu keşfediyoruz. Apolion'un müdahalesinin yarattığı tartışma­ nın felaketle sonuçlandığını öğreniyoruz. Bu mısralarda aynca, olaylarla ilgili bazı bilgilerin herkesçe bilindiği varsayılmakla birlikte, modem okurlar bunlara aşina 27

H O M E ROS ' U Y E N I D E N K E Ş F ET M E K

değildir: Bu ınısralann odaklandığı üç kişinin kimlikleri. Bun­ lardan ikisi, Atreusoğlu ile Akhilleus, ölümlü savaşçılardır; ilk ınısrada ima edildiği üzere, Akhilleus şiirin ana karakteri ola­ caktır. Üçüncüsüyse, daha önce de açıklandığı gibi tann Apol­ lon'dur. Bu ınısralarda, söz konusu isiınlerin ikisinden bahse­ dilmez bile; çünkü hem ritme uygun değillerdir hem de herkes tarafından zaten bilinmektedirler. Tabü ki herkes, Akhilleus ile anlaşmazlığa düşecek kişinin, Troia'da Yunan ordusunun lideri Atreusoğlu Agamemnon olduğunu bilmektedir. Tabü ki her­ kes, Zeus ile Leto arasındaki lasa süreli gizli ilişkiden dünyaya gelen tek erkek çocuğun Apolion olduğunu bilmektedir. Bu mısralan okudukça karşımıza çıkan daha başka me­ seleleri ileride incelemek üzere bir kenara bırakalım. Görü­ nen o ki, öldüklerinde (şürde karşımıza çıkan "kahramanlar" da dahil) insanlann ruhlan Hades'e, yeraltına gitmektedir. Daha sonra öğrendiğimize göre, cesetlerin cenaze töreninde yakılması gerekiyor; ancak erkekler savaş meydanında öldük­ lerinde bu her zaman gerçekleşmiyor. Şairin birinci mısrada bir tannçaya seslendiğini anlamakla birlikte hangisine ses­ lendiğini bilemiyoruz ve aslında insan tarafından yazılmış bir şiiri okumaya başlarken neden tannçadan bu şiiri oku­ masının istendiğini henüz anlayamıyoruz. Son olarak, Troia Savaşında savaşanlara hangi tarafta olduklanndan bağımsız olarak Yunan (Grek) değil, tahmin edebileceğimiz gibi Akha dendiğini görüyoruz. Troialılar gibi birkaç isimleri olduğunu öğreniyoruz. Birden çok isme sahip olmak, şairin dinleyicile­ ri tarafından doğal karşılanmaktadır; bu isimler bize ileride, Troia Savaşı efsanesinin kökenleriyle ilgili bilgiler verecektir. Eskiden olanın aksine, artık hiç kimse, bu şiirle karşılaşan herkesin gerekli bilgilerin hemen hemen tamamına önceden vakıf olacağını söyleyemez. İlyada'nın yazılmasından 265 yıl sonra, Platon döneminin Atina'sında bile bazı aynntılar oku­ ru şaşırtmıştır. 2650 yıl sonra günümüze gelindiğinde, oku­ run anlamakta zorlanacağı, hatta uzmaniann ve �mlerin çözemedikleri birçok mesele bulunmaktadır. Bu kadar uzun 28

GIRIS

süre önce yazılmış bir metni okuyabilmek için zihinlerimizi açık tutmalıyız. İlk adımı bir kere attık mı, ne kadar uzak bir zamandan ve bilinmeyen bir kültürden gelirse gelsin, İlyada ve Odysseia gibi bir destan diğer edebi türlerin çoğundan çok daha erişile­ bilir hale gelir. Bu iki şiir yazıya aktarılmış olmasına rağmen, şair bunları her ortamda, kökenierini ve tepkilerini bilmedi­ ği dinleyiciler karşısında yüksek sesle okumuştur. Genellikle dinleyicinin büyük bir kısmı hikAyelere aşinadır; ancak hiçbir şiir bir önceki gibi okunmadığından, dinleyicinin onu her se­ ferinde takip edebilmesi, şiirin hikAyeyi önceden bilenlerin de ilgisini çekmesi gerekmektedir. Şiiri sıkıcı bulsalar veya anlamasalar, dinlemekten vazgeçerlerdi. Bu yüzden, bu şiir­ leri hem anlamak hem de takip etmek kolaydır. Şair onlara bu özelliği katamasaydı hiç dinleyicisi olmazdı. Bu şiirleri ele almayı kolaylaştıracak dikkate değer yollardan biri şudur: Karakteriere hemen aşinalık kazanıyor, kısa süre içinde onları tarudığımızı hissediyoruz. Yukarıda alıntılanan birkaç satırda, Akhilleus'un adı iki kere geçiyor. Her ikisinde de adı geçmekle kalmıyor, aynı zamanda karakterize ediliyor: birinde Peleusoğlu, diğerinde de tannsal olarak. Bu ve başka tür tanımlamalar şiir boyunca devam ediyor. Bir anda Akhilleus'u

aklımızdan çıkaramaz oluyoruz; allevi bağlantılarını hatırlı­ yor, kendi ismine yüklenen özelliklerle bağdaştırıyoruz. Çok geçmeden Agamemnon'u erierin başbuğu olarak görmeye baş­ lıyoruz. Ak kollu Hera'yı, sanşın Menelaos'u ve çilesi bitmeyen asil Odysseus'u gözümüzün önüne getiriyoruz. Genellikle formül adı verilen bu tür kalıplar destanın yapıtaşlarıdır. Sözlü şairler

[oral poets] akıa bir anlatım için bunlara ihtiyaç duyarlar; bir

başka işlevleri de dinleyicilerin, modem okur da dahil olmak üzere tüm dinleyicilerin, hikAyeyle bağlantı kurmasını kolay­ laştırmaktır. 29

HOMEROS DÜNYASINDAKi OLAYLAR DİZİSİ Mö3 000

2.000

lıtııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııtııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııllll111111f11111tlll

//yada, Odysseia

ve ilgili Gelenekler

Dil, Edebiyat, Kayıtlar

Troia II'nin yıkılışı

Tarih, Politik Olaylar :

yaklqık 2.400

o

l,,,,.ı,,""''""'""'"''""''"'"""ı,,,,,ı,,.,·,ı,,,,.ı,,,,.ı,,,,"'l'""'"''""""' 2.000

Mö3 000

TROIAIV·V MO Y. 2200- 1 700

TROIAI·ID MO Y. 2900-2200 BRONZÇAGI MO Y. 3000- 1 200

1 500

ııııııııı

ııttlllllljiiiii!IIIJIIIIIIIII

I

1000

IIIIIIIII

JIIIIIIIII J IIIIIIIIIJIIIIIIIII J IIIIIHII

..Abbiyawa Kralı, ""Troia Savqı Tuibi" (SonıU:i Yuııııo Kayııoklan) Seba Nelıri ba......ı.n 1 1 94- 1 1 84 kovulur; Wiluaiya yoAmalanır" (/. 71M/JıtJ/iya Yıllık/an) "Dnlııy biıt' . H" lcnn . �-·-'• , ...._

I

IItllllll

lskhia'da bulunan bir

k.op ilurindc

"Ben Ncstor'un

kupuıyım" )'IZISI

1!�:..

Y. 1420.1400

Y. 720

"Aıktinos,Stui-. Kreoplıyı.. dönemi" (daha ııoıınıki

(Kııdoş Sa...,ı $1/rl) Y. l 285

kayııoklan)

Yunan Y. 800-750

"Adolanlıı buzunıuzluk devletler altlist olur" (//. Rmıuu Yıllık/an) ---- - Y.. lUB Luwi mılbrilae aitbir parça Troia'da buhmur

Hititler Wilusa'ya hlkim olur Y. 1 700- 1 600

Homerot'un Y....IP .. tarih (Heıodotoıı) Y. 840

Yunımiltm'a alfabetik yazınm ıetiti, ııcç Geomctrilt dönem fiııunıtifmmin

Y. 1 1 50- 1 125

Altık.ıtuttlu Alll/tqma.Jı; Peııtmıor. Kııdoş Sa..,ı $iiri

bqlanaıcı

Y. 800-750

Hesiodos'1m 6düllü tiiri; erba. bir 1'1u!opti