Heidegger Moderniteyle Hesaplaşma Teknoloji, Politika, Sanat [1 ed.]
 9789757819769

Table of contents :
Heidegger-Moderniteyle-Hesaplaşma-A
ilkkısımpdf
sonkısımpdf
arka

Citation preview

Michael E. Zimmerman

Heidegger Moderniteyle Hesaplaşma Teknoloji, Politika, Sanat

(l) Parodfgma

Heidcgger - l'vloderniteyle Hesaplaşma/Teknoloji, Politika, Sanat Mich,ıcl E. Ziııımt'nıtım İngilizce Adı 1-leidegger's Coııjroııtntioıı witlı Modt'rnity / Tı'dıııology, Politics, Art Türkçesi Hiisa111etti11 Arslan Editör Giikhnıı Ynııuz Oemir

1. Baskı, Nisan :WJ1 Dizgi-Mizanpaj Hiilya Aşkııı Bi/eıı Kapak Minyatür Baskı Baymk Matbaacılık DavııtpllŞll Cııd. No. 14/2 MB İş ı\1erkezi-Topkııpı/İstaııbııl ISBN:978-975-7819-76-9 103. Pnradigııın kitabı Paradigma Felsefe Serisi: 52 1. Mıırtin Heidegge Anarclıist, ss. 76-81.

130 Heidegger

Fakat biz Jünger'in olaylan ahlaki veya politik terimlerle de­ ğil, estetik terimlerle okuduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Ya­ zılarını okurken insan, tebliğcinin gürleyen sesinin başka titanik barajlar, gemiler, uçak ya da gökdelenler inşa etmeleri için endüst­ riyel orduların nasıl seferber edildiklerini tasvir ettiği eski haber filmlerini hatırlar. Bu çılgın faaliyet garip bir şekilde onun için gü­ zeldi: İ nsan daha yüksek ısılara, ışığın soğuk geometrisine, yüksek düzeyde ısıtılmış metallerin göz kamaştıran beyaz ışığına alış­ maya başlar. Çevresi daha yapıcı ve daha tehlikeli, daha soğuk ve daha parıltılı hale gelir; orada Gcıııütliclıkeit'in son kalıntıları da ortadan kalkar.... İnsan zevk gibi ikincil hedeflerden kurtu­ lur; teknik soruların formülasyonunu belirleyici bir konuma çı­ karır; böylelikle çok daha fazlasını gerçekleştirir, çünkü bu so­ ruların arkasında, teknolojik olandan çok daha fazlası gizlidir. [DA: 183]

Teknolojinin arkasında gizlenen, gerçekliği bugün bu şekilde, şu gün şu şekilde şekillendiren ezeli ve ebedi sanat Tutkusu­ dur /İradesidir: "İşçi Gestalt'ının temsil ettiği sanatın işle sıkı ilişki­ de aranması gerektiği apaçıktır." [DA: 299] Modern ulus-devletin yüksek-düzeyli planlaması "hayatı totalitesiyle kavrayan ve ona form veren Gestaltııng'a tutkunun" tezahürüdür. "Yeryüzü gezege­ nini, onun temel hammaddesi olarak kavrayan bir tutkunun/ira­ denin görevlerden yoksun olamayacağı" açıktır; "Aynı zamanda sanatın malzemesi olarak da dikkate alınamayacak hiçbir hayat alanı düşünülemez." [DA: 232] İşçi Gestalt'ı "maceraperest kalbe" tekrar yer açmıştır; "yeknesaklaşan bir dünyanın sınırlarından kur­ tulmak isteyen bir kalbe. Jünger Der Arbeiter'da şu sonuca ulaşır: "İşte parçası olmak ve hizmet etmek: Bizden beklenen görev bu­ dur." [DA: 322] Jünger'in açık şekilde özdeşleştiği faşist hareketteki birçoğu gi­ bi o da emeği gezegenleri hareket ettiren kozmik güçler gibi bir güç olarak resmederek "spiritüelleştirir." Söylediği çoğu şey Nasyonal Sosyalizmin gelişine zemin hazırlasa da Jünger'in kendisi giderek bu harekete uzaklaşmıştır. Gerçekten de, çok satan romanı Derin

Jünger ve İşçi Gestaltı 131

Uçııruınlarda [A11f de11 Marmorklippen, 1939] Nasyonal Sosyalizme üs­ tü incelikle örtülmüş bir saldırıda bulunur.2� 1940'1arda Jünger teknolojiyi bu yüzyılın girişinde eleştirmen­ lerince ifade edilen düalizme göre anlıyordu: kültürel dünya zıersus teknolojik uygarlık, kişisel üretim vers11s mekanik iş performansı, hakiki ve doğal hayat versus teknolojik ve dejenere hayat.30 12 Eylül 1945 tarihli günlüğünün girişinde şöyle bir sonuca ulaşır: "Teknolo­ jist olarak, spiritüel-soyut varlık [ Wesc11] olarak insan, kültür insanı­ nın düşmanı ve ... kenesidir." 31 O, zamanımızın ürkütücü karakte­ rinin, amaçtan-yoksun, değerlere-nötr modern bilime atfedilebilece­ ğini öne sürer. Jünger bu yüzden Hitler' de "bütün iğrençlikleriyle on dokuzuncu yüzyıl bilimsel teorilerinin enkarnasyomınu" 32 gö­ rür. Fakat Jünger modern insanlığın teknolojik Gestnlt'ın denetimin­ de olduğu fikrini asla terk etmemiştir. Sözün gelişi 1981'de şunları söylemiştir: [1932'de gördüm ki] yeni tipte bir gezegen insanı kendi yerini alıyor ve emprik planda henüz fiilen bilincinde olmadığı bir ye­ ni metafizikte kendisine yol açıyor.Bugün bile bu yeni tipte in­ sanın çehresi kısmen gizli kalmaya devam ediyor.... Fakat bu [teknolojik] süreç, tekrarlıyornm, insanın yalnızca tarihsel, eko­ nomik, sosyal ve hatta ideolojik açıdan temsil etmekten kaçın­ ması gereken bir süreç. Bu fenomen çok daha belirsiz bir derin­ likte varlığını sürdürüyor. [ ...] Bugün de, tıpkı Heraklitus zamanındaki gibi, tarihin çok bü­ yük iki anı arasındaki bir geçiş aşamasında yaşıyoruz. İkincisi kendisini şu iki boyut arasında buldu: bir tarafta mit vardı, diğer tarafta tarih. Ve biz kendimizi tarih ile bütünüyle farklı yeni bir şeyin zuhuru arasında buluyoruz. Ve bizim geçiş aşamamızı modern dünyanın her düzeyde dile getirdiği Titanizm fazı ka­ rakterize ediyor.33 �9 30

31 32

Emst Jünger, On t/ıe Mnrb/c Cliffs, trans. Stuart I foPd (New York: Penguin, 1970). Schwarz, Der koııservntive Aııarc/ıisf, s. 193. Zikreden Schwarz, a.g.e, s. 193.

Zikreden Schwarz, a.g.e., s. 194. 33 Ernst Jünger, "La Travailleur: Entrctien avec Emst Jünp;er," kaydeden Frederick de Towarnicki, Mnrtin HeideggıT, ed. ]'vlichd Haar (Paris: L'Herne, 1983), ss. 147, 149.

132 Heidegger

Heidegger'in Jünger'in düşüncesini kendine maletmesini ele almadan önce, bazı eleştirel değerlendirmelere yer vermeliyiz. Hans-Peter Schwarz, Jünger'in birbiriyle çelişen fenomenlerin (mo­ dern teknolojinin doğası ve onun Avrupa'daki politik-kültürel de­ ğişmelerle ilişkisinin) çok-boyutlu ve çetrefil çokkatmanlılığını mi­ tik terimlerle açıklayarak basitleştirdiğini öne sürer. Büyük dünya güçlerinin teknolojik ve kültürel gelişimlerindeki tarihsel farklılık­ ları görmezden gelerek Jünger, "bütün modern fenomenleri açıkla­ masnu mümkün kılacak evrensel formülü" keşfetmiştir. "Hareket, yani her şeyin hıza amade tüketimi, hayatı oluşturan malzemenin enerjiye dönüşmesi- 'evrensel anahtar' olarak bu basit hareket ya­ sası ile Jünger kendi çağının horoskopunu yapmıştır."34 Schwarz'a göre, Jünger'in birçok Nazi-olmayan çağdaşı onun işçi Gestnlt'ı hak­ kında söylediklerini kabul etmiyordu; gerçekten de onlar bu görüş­ leri hayali faşizm olarak görüyorlardı. Ancak Heidegger dahil reak­ siyoner modernizmin savunucuları Jünger'in gerçekte varolan bir şeyden söz ettiğine inanıyorlardı. Tam tersine Karl Heinz Bohrer, Jünger'in - 1930'ların başın­ da olayların olgusal izahını yapmak şöyle dursun - Huxley'in Ce­ sıır Yeııi Düııyn'sına ya da Fritz Lang'ın 1926 tarihli filmi Metropo­ lis'ine benzer bir kara ütopya (dystopian) roman anlamına gelecek şeyler yazdığını öne sürer. 35 Bohrer'e göre İ�çi'de söylenen her şey bir edebi stil anlayışını izler. Stile, görünüşe, forma, fenomene bu vurgu Jünger'in işçiyi ekonomik terimlerle açıklamama çabasında apaçıktır; aksine işçi açıklamasına yön veren şey "stil"dir ve bu stilde fiili ekonomik şartlar önemsizdir. İşçinin maskı insanın ebe­ diyen kendisine yabancılaşmasını ve daima mükerrer Güç Tutku­ sunun etkilerini sergilemesini sembolize eder. Jünger bu yüzden somut tarihsel, sosyal veya politik olaylarla değil, Güç Tutkusu­ mm en son estetik tezahürü olarak, tasvir edici bir işçi "fenomeno­ lojisi" sağlamakla ilgilenir. Jünger'in teknoloji çağı hakkındaki "ra­ poru" sosyal analiz değil, ütopya (veya kara ütopya) stilinde bir bi­ lim kurgudur. Yazıları, geleceği insanı duygulara veya insanın bi34

Schwarz, Der koııservııtive Aıwrclıist, ss. 84-85.

35

Bohrer, Die Aesthctik des Sclırcckcııs, s. 476.

Jünger ve İşçi Gestaltı 133

ricikliğine hiçbir yer bırakmayan bir teknolojik totaliteryanizm olarak resmeden film ııoir türündeki çağdaş sinemayı hatırlatır. Bohrer şunlara dikkat çeker: Eğer insan çağdaş fantastik uzay-ütopyasına ve bilim kurguya benzerliklerinin farkına varırsa kendisini ütopik karakter olarak görür: Kubin'in Öteki Taraf [Tlıe Otlıer Side] romanında, tıpkı mo­ dern teknolojik bilim kurgudaki gibi, uzaylı süper kahramanı, maskelenmiş olma, duygudan yoksunluk nitelikleri, ölümsüz­ lük iddiası, onu yeryüzü sakinlerine üstün kılan özellikleri ka­ rakterize eder. Nitekim Jünger de Typus Gestıılt'ını "soyut yığın­ lardan" farklı eşsiz bir varlık olarak görür.30

Jünger'in sık sık işçi "ınaskı"na ve tutkularının "gezegen çapm­ daki11 ölçüsüne atıfları, okurun işçiyi Almanya'nın 1932'deki fiilf ta­ rinsel durumuna yerleştirmesini sağlayacak her sosyal ayırımı orta­ dan kaldırır. Bu yüzden Jünger'in işçisi, tıpkı bilim kurgu romanla­ rının karakterleri gibi, fethedecek yeni dünyalar arayan muhayyel bir figürdür. 37 Jünger'in işçisi gündelik insani "mutluluk" arayışın­ dan feragat etmekle kalmaz, kendi bedenini nesneye dönüştürerek acıya da davetiye çıkarır. Bu karakteristikler onu her hümanistik ve Aydınlanmacı gelenekten bütünüyle koparır.38 Jünger'in "mutlu­ luk11 hedefini reddi "onu her şeyden önce "gerçek-ütopyacı Nasyo­ nal Sosyalist işçi devletindeki ... gerçek-ütopik projelerin atavistik ayartmalardan ayırır. ... Mutluluğu reddinden, 'mask'ı ve 'gezege­ ne egemenliği' takdiminden fantastik, yani karşı-Aydınlanmacı bir gerçeklik doğar; faşist programa değil, modern sanat ve edebiyatın pesimist içe kapanıklığına denk düşen bir gerçeklik." 39 Bohrer'in, Jünger'in romancının estetik prizmasında saparak modern teknolojiden koptuğu suçlaması tereddüde düşmemize yol açabilir. Şu soru yöneltilebilir: Heidegger modern teknolojiye ilişkin anlayışını kurgu yazılara mı dayandırmıştır? Cevaben, Jünger'in 36 37

A.g.e., s. 481.

A.g.e., ss. 482-483. 38 A.g.e., ss. 486-487. 39

A.g.e., s. 488.

134 Heidegger

"kurgu"sunun sadece fantezilerinin değil, aynı zamanda yirminci yüzyılın olağanüstü olaylarıyla karşılaşmasının ürünü olduğunu kaydetmeliyiz. Yazıları teknolojik dünyaya farklı, bazan ilginç bir bakış açısı sergiler. Bu yüzyılda kim, insanların teknolojik gücün efendileri olduğu zamanlarda değil, araçları olduğu zamanlarda da şaşkınlık yaşamamıştır? Fakat Jünger'in dünya savaşlarını, teknolo­ jik totaliteryanizme, elitizme, otoriteryanizme olıımlu yaklaşınıı (ben dahil) aınoral estetizmini kabul edilemez görenler için sürpriz de­ ğilse dahi onur kırıcıdır. Ben aynı zamanda Bohrer'in Jünger'in vizyonunun nihai nok­ tada Nasyonal Sosyalizme uygun olmadığı fikrine karşı çıkmak istiyorum. Tarihsel pratikte Nazilerin genellikle burjuva konfor ve güvenlik endişelerine bağlı kaldıkları doğrudur. Fakat, öne sür­ düğüm gibi, Nasyonal Sosyalizm aynı zamanda bir ölçüde reaksi­ yoner modernizmin vizyonunu da izlemiştir. Naziler şiddeti, teh­ likeyi, macerayı ve güzelliği kutsamıştır; onlar ruhani ve teknolo­ jik gücü birleştirecek yeni bir insan türünü savunuyordu. Joseph Goebbels "çelikten romantizm"de bu vizyonu dile getirmişti. De­ utsclıe Technik'in Şubat 1939 sayısından iktibas ettiğim şu pasajı düşünün: Teknoloji çağında yaşıyoruz. Yüzyılımızın hızlı temposu haya­ tımızın bütün alanlarını etkiliyor. Hiçbir çaba onun güçlü etki­ sinden kaçamaz. Bu yüzden, modern teknolojinin insanları ruh­ suzlaştırma tehlikesi kuşku götürmez biçimde ortada. Nasyonal Sosyalizm teknolojiyi asla reddetmemiş ve onunla mücadeleye kalkışmamıştır. Aksine, Nasyonal Sosyalizmin temel görevle­ rinden biri onu bilinçli olarak kabul etmek, ona ruh vermek, onu disipline etmek ve onu halkın hizmetine sokmak ve halkın kültürel seviyesine yerleştirmekti. Nasyonal Sosyalist kamu ifa­ deleri yüzyılımızın çelikten romantizmine atıfta bulunmak amacıyla kullanıldı. Günümüzde bu ifade tam anlamına ulaştı. Hem romantik hem de çelikvari bir çağda yaşıyoruz; bu çağ ruh derinliğini kaybetmemiştir. Tam tersine Modern icatların ve teknolojinin sonuçlarında yeni bir romantizmi keşfettik. Burju­ va tepkisi teknolojiye açıkça düşman değilse bile teknolojiye ya­ bancı ve onu kavrayıştan yoksun iken, modern kuşkucular Av­ rupa kültürünün çöküşünün en derin köklerinin onda yattığına

Jünger ve İşçi Gestaltı 135

inanırken, Nasyoııal Sosyali:::m tekııo/ıJjiııiız rıılıszız çerçevesini nasıl görmesi gerektiğini ve oıııı zanıaııı1111zm ritmi ve sıcak etkileriyle na­ sıl doldıırrııası gı:rckt(�ini biliyor. 40 Goebbels'in "çelikten romantizmi" bazı şekillerde Heideg­ ger'in 1933-34'deki keskin ve sert dilinde yeniden üretilmişti. Fa­ kat, Goebbels'in, Göring'in ve Jünger'in maskülinist retoriğinin bü­ yüsüne kapılmış olsa da Heidegger, onların Alman halkını Güç Tutkusunun hizmetinde bir "organik konstrüksiyona" dönüştür­ me hamlelerine direnmiştir. Moderniteyi, endüstriyel teknolojiyi ve Nasyonal Sosyalizmi Jünger'in sağladığı edebi mercekle anlasa da Heidegger, Jünger'in gelecek vizyonuna alternatif aramıştı. Mü­ teakip iki bölümde, Heidegger'in Jünger'e karşı düşünmek ıçın Jünger'i kullanma girişimini ele alacağız.

40

Zikreden Herf, Rcactioızary Moderııisnı, s. 196.

Beşinci Bölüm Heidegger'in Jünger'in Düşüncesini İçselleştirmesi, 1933-34

Heidegger'in düşüncesine aşina herkes Jünger'in yazılarının He­ idegger'in modern teknoloji kavramıyla göze çarpan paralellikler taşıdığını fark edecektir. Jünger gibi Heidegger de "1914 neslinin" üyesiydi. Büyük Savaş sırasındaki askerlik görevi geri hizmetlerle sınırlıysa da o - savaşın dehşetinden uzak başka birçok asker gibi - cephede sergilenen kahramanlığı ve her sosyal sınıftan insanın siperlerdeki dayanışmasını övgüyle karşılamıştı. Jünger gibi o da eski burjuva dünyasının bu savaşla birlikte yıkıldığına inanıyordu; bu yüzden savaş sonrası Almanya, nihilizme yakın durumdaki dünyalar arasındaydı. 1 Jünger yeni bir dünyanın doğuşunu gördü­ ğünü iddia etmişti: işçi Gestalt'ının yönettiği bir teknolojik çağın do­ ğuşunu. Heidegger de 1933-34'te bu yeni iş dünyası imkanının far­ kındaydı, fakat bu dünyaya ilişkin görüşü Jünger'in görüşünden farklıydı.

Birinci Dünya Savaşı'nın bir kuşağın şekilJenrnesindeki önemi konusunda bakınız Robert Wohl, "Gerrnany: The Mission of the Young Generation," The Gcııemtion of 1914 (Cambridge: Harvard University Press, 1979).

138 Heidegger

Heidegger'in Jünger'in yazılarıyla ilişkisi hem karmaşık hem de belirsizdir. Jünger'in burjuvazinin çöküşü eleştirisiyle, elit bir müstakbel insanlık iddiasıyla ve otoriteryen Gemeinsclıaft özle­ miyle büyülenen Heidegger de Jünger'in teknolojik gelecek öne­ risinden yola çıkıyordu. Fakat Heidegger Jünger'in voluntaristik, askeri veya erkeksi retoriğini onun teknolojik kader tahminini en­ gelleyecek bir Nasyonal Sosyalist devrime çağrı için kullandı. O giderek insanlık için işçi Gestalt'ının "damgasını yemekten" kur­ tulmasını sağlayacak hiçbir yol olmadığı sonucuna ulaştı. He­ idegger giderek Jünger'in Der Arbeiter'm sonunda yaptığı gibi, in­ sanlığı bu kadere boyun eğmeye çağırdı. Paradoksal olarak insan­ lığın modern teknolojiyle doğru bir ilişki kurması için gerekli "dönüş/ dönüşüm" yalnızca böyle bir boyun eğmeyle gerçekleşe­ bilirdi. Bu bölümde önce Heidegger'in 1933-34'teki Nazi konuşmala­ rının kendi felsefi vokabülerini Jünger'in çelikten romantizm vo­ kabüleriyle nasıl harmanladığını göreceğiz. Bu dönemde Heideg­ ger üniversitenin devrimci değişim güçlerinin Almanya'nın yeni VolksgenıeinscJıaft'nın yoluna çıkanlarla mücadele edeceği bir bü­ yük cephe olacağını öne sürdü. Yalnızca her şeyi kendilerinden da­ ha yüksek bir davayı gerçekleştirmek için gönüllü riske atan cesur, çalışkan, mert insanlar yeni üniversiteye kabul edilebilirdi; yalnız­ ca bu tür yüksek karakterli tipler "bilimin" [ WisseııscJıaft] asıl anla­ mını kavrayabilirdi; yalnızca bu tür insanlar Almanya'yı modern teknolojinin ürettiği fiziksel ve ruhsal çölden kurtarabilirdi. He­ idegger devrimci dünyanın işçinin dünyası olduğunu kabul edi­ yor, fakat hem işi hem de işçiyi Jünger'in onları tanımlama tarzın­ dan farklı bir tarzda tanımlamaya çalışıyordu. Maskülinist retori­ ğini benimsediği halde I-Ieidegger, Jünger'in teknolojik nihilizmiy­ le kavgaya tutuşmuştu. Heidegger aslında Jünger'i Jünger'e karşı kullanıyordu.

Heidegger'in Jünger'in Düşüncesini İçselleştirmesi, 1933-34 139

A. Heidegger'in 1933 Rektörlük Konuşması 1933'te, Hitler'in iktidarı ele geçirmesinin "devrimi" daha önce amacına ulaştırdığını varsayanların aksine Heidegger, "gerçek" devrimin ancak kendisinin devrimin ruhani Fiilırer'i haline gelme­ siyle gerçekleşebileceğine inanıyordu. Hitler'in attığı adımın önemi­ ni teslim etse de Heidegger gönüllü olarak daha önce demokratik kurumları totaliteryen rejime uygun kurumlara dönüştüren Nasyo­ nal Sosyalist GleiclıscJıaltııııg'un gelişmesine katkıda bulunuyordu. Fakat bunu yaparken o Jünger'in sertlik, cesaret, fedakarlık, erkek­ lik retoriğini kullanıyordu. Heidegger yeni iş dünyası ile ilgili görüşünü ilk kez kamuya açık şekilde Rektörlük konuşmasında ["The Self-Assertion of the German University" ("Alman Üniversitesinin Kendisini İspatı")] (Mayıs 1933) dile getirmişti.2 1945'ten sonra Heidegger "kendini-is­ pat" (self-assertion) ile üniversitenin Nasyonal Sosyalizmin üniver­ site hayatına politik müdahaleleri karşısında bağımsızlığını ispatını (assertion) kastettiğini söyleyecekti. Fakat 1933'de "kendini-ispat" ifadesiyle başka bir şeyi kastettiği, kafasında başka bir şeyin oldu­ ğu, daha açık bir söyleyişle Alman üniversitesinin devrimci hare­ ketteki uygun liderlik rolünü sergilemesi gerektiği fikri olduğu açıktır. Jünger'i hatırlatan terimlerle Heidegger konuşmasına, lider­ lerin kendilerine "Alman halkının kaderini, tarihinin damgasını ta­ şımaya zorlayan bu değişmez spiritüel misyonun" rehberlik etmesi gerektiğini söyleyerek başlar. [SDU: 10/ 471] Ayrıca, Alman üniversitesinin özüne tutku, kendi durumunun bilincin­ de bir halk olarak Alman halkının tarihsel misyonuna tutku ol­ duğu kadar bilime tutkudur da. Bilim ve Alman kaderi [Sclıick­ sal], bir arada, bu özüne tutkuyu güçlendirmelidir. Ve onlar bunu aııcak ·ue aııcak biz -bu hocalar ile öğrenciler birliği - bir taraftmı bilimin en derin ihtiyacına ve diğer taraftan eşit ölçüde en büyük zorluklarıyla Almaıı kaderine teslim olursak yapabilirler. [a.g.e.] 2

"The Politics of lleidegger's Rectoral i\.ddress/1 Man and World, 20 (1987), ss. 171187'de Gracme Nicholson bu altüst edici konuşmayla ilgili yararlı vukuflar ortaya koyar.

140 Heidegger

Heidegger bilimi Grek felsefesindeki kaynaklarına göre tanım­ lar. Grek filozofu ilkin "varolaıı şeylerin tiinıiine yönelir ve böylece varolan şeyi bir entite olarak sorgular ve anlar." [SDU: 11/471-4721 "Bütün bilim felsefedir .... " [a.g.e.] Hakiki bilim normal araştırma­ cıların işgüzar faaliyeti değil, filozofun örtüyü kaldırma hamlesidir. Almanya'nm kaderindeki geleceği Grekler bahşetmiştir. Başlangıç, diye iddia eder Heidegger, "önümüzde durur ... Orada bizi, onun bi­ ze verdiği uzak büyüklüğüne ulaşma buyruğu bekler." [SDU: 1213/ 473] Hakiki [authentic] bilim (felsefe) "en yüksek energia, 'iş-te­ olrna' modudur." [a.g.e.] Felsefenin direşken faaliyeti, yani otantik sorgulaması hakiki bir ruhsal dünyayı, "insanların toprağa ve kana bağlı en derinlerdeki kuvvetlerini muhafaza etme gücünü harekete geçirebiler. ..." [SDU: 14/3751 Eğer filozofun mücadelesi en yüksek iş-te-olma formu ise ve eğer devrim bir otantik iş dünyası inşa edecekse, o zaman - He­ idegger böyle bir sonuç çıkarıyordu - filozof Volk'un bu yeni dünyaya girişine rehberlik etmeliydi. Felsefi çalışmanın öncülüğü­ nün ışığında Heidegger Alman iş/emek hizmetini Platon'un Dev­ let'indeki ideal şehirdeki işbölümüne tekabül eden "eşit düzeyde asli" (equiprimordial) üç guruba ayırır: silahlı-hizmet [Wehrdi­ enst], iş-hizmeti [Arbeitsdieııst], bilgi-hizmeti [Wissensdieııst]. İlk iki emek formunun - yani işçininkinin ve askerinkinin - Jünger'in işçi-asker Gestnlt'ı olduğuna dikkat edilmelidir. En azından Rek­ törlük dönemi sırasında Heidegger öğrencilerin tümünün parami­ liter eğitimini desteklemekle kalmamış, aynı zamanda beklenme­ dik ölçüde asker-öğrenciyi teşvik edecek çalışmalar da yapmıştır. Hugo Ott'a göre Heidegger, Jünger'in "cephe tecrübesinin" insan­ ları nasıl devrimi icra için gerekli çelikten, azimli, merhametsiz ve cesur tiplere dönüştüreceği konusundaki açıklamalarıyla büyü­ lenmişti.3 Heidegger'in 1933-34'teki "sertlik ve çetinlik arzusunu" 3

Ott, Martin Heidegger. Uııtenvegs zıı seiııcr Bivgraplıie. ss. 146-166. Bu sayfalann başlı­ ğı" 'The Peculiar Yearning of Severity and Arduousness': The Soldierly Context of the Rector's Address"tir [Özel Sertlik ve Çetinlik Arzusu: Rektör'ün Konuşmasının Askeri Konteksti]. Ott bu başlığı Winfried Franzen'in bir sonraki dipnota düşülen denemesinden almıştır.

Heidegger'in Jünger'in Düşüncesini İçselle�tinnesi, 1933-34 141

Winfried Franzen de tasvir etmiştir. 4 Heidegger açıktır ki Her­ mann Göring'i sahneye çıkaran yaygın propagandaya inanıyordu: Çünkü Heidegger 1933'te doğum günü armağanı olarak bir arka­ daşına yeni Nazi insanı olması için Birinci Dünya Savaşı sırasında hava pilotu, Hitler'i iktidara getiren Göring'in biyografisinin bir nüshasını vermişti! 5 Heidegger insanın cephede hayatını riske at­ masının Alnıanya'nın öngörülen büyük ve zorlu görevler için ihti­ yaç duyduğu insanı yaratmanın tartışma götürmez yolu olduğunu iddia ediyordu. Heidegger'in 1933 Kasımında yaptığı son kamuya açık politik konuşmasından aldığımız şu pasajda yer alan askeri vurguyu düşünün: Bugün yeni bir gerçekliğin mücadelesini veriyoruz. Yalnızca bir geçiş [Obergaııgl, yalnızca bir kurbanız. Bu kavganın savaşçıları [Kanıpfes] olarak, artık hiçbir şeye bağlı olmayan, [fakat! kendisi­ ni Volk temelinde inşa eden ciddi bir stoka sahip olmalıyız. Bu kavga kişilerle ve meslektaşlarla ilgili değil, boş formaliteler ve genel tedbirlerle hiç ilgili değildir. Her saf kavga, mücadele ve mücadele faaliyeti imajının kalıcı özelliklerini taşıyor. Yalnızca savaş şeyleri gerçekleştirmek için hakiki yasaları kullanır, savaş istediğimiz şeydir: kalp kalbe, omuz omuza."

1933 Kasımmda Heidegger aynı zamanda öğrencilerinden Al­ manya'nın Birleşmiş Milletler' den ayrılması için plebisit çağrısına destek vermelerini isteyen ateşli bir konuşma daha yapmıştır. O ay­ rıca Avusturya'nın ilhakını da istiyordu; çünkü Almanca-konuşan bir ülkeydi ve açık şekilde Alman Volk'un bir parçasıydı. Fakat komşu ülkeler konusundaki askeri retoriğine rağmen Heidegger Jünger'in istila savaşlarının işçi-asker çağının kaçınılmaz gelişini hızlandırmanın yolu olduğu fikrini desteklemiyordu. 1937'de He­ idegger halklar arasındaki otantik/hakiki kavgayı silahlı savaş ola4

5 "

Winfried Franzen, "Die Sehnsucht nach Harte und Schwcre," Heidcgger ıınd die prıık­ tisc/ıc Plıilosoplıie, ed. Annemarie Gethırnınn-Siefert and Otto Piiggeler (Frankfurt anı Main: Suhrkamp, 1988), ss. 78-92. Ott, Martin Hcidegger, s. 147. Martin l !. Sommerfeldt'in Göring biyografisi. A.g.P., s. 231.

142 Heidegger

rak değil, komşuların birbirlerini kendi eşsiz varlık/ oluş tarzlarına döndürdükleri spiritüel bir mücadele olarak tanımlar.7 Rektörlük konuşmasında Heidegger iş-servisinin Volk'un bü­ tün "tabakalarının" (estates) ve "sınıflarının" [Stneııde] yerine getir­ meleri gereken komi.inal görevleri içerdiğini dile getirir. O başka yerlerde, Nasyonal Sosyalist devrimin Volk'un sınıflara bölünmesi­ nin sonu anlamına geldiğini öne sürer: "Yalnızca bir tek Alman 'ya­ şayan smıfı'[Lelıeıısstmıd] vardır. Bu sınıfın kökleri Volk'u ayakta tu­ tan temelde ve devletin tarihsel iradesinde özgürce ifadesini bulan işçi sınıfındadır; etkisi/ damgası [Prıigııng] Nasyonal Sosyalist Al­ man İşçi Partisi hareketinde önceden-şekillenmeye başlayan [bir sı­ nıf]." 8 Heroik, tek-sınıflı işçi devleti fikri "devrimin" kılavuz ilkele­ rinden biriydi. Bir Nasyonal Sosyalist yazar bunu şöyle dile getir­ miştir: Ve Führer'in bir başka ifadesi şöyle devam eder: "gelecekte yal­ nızca bir tek soyluluk olacak, emeğin soyluluğu"; bu "emekçi" kavramının proleterya renginin ve bir başka düzeye yönelik mü­ cadeleci tutumunun ortadan kalkacağını gösterir. Buna binaen, bir proleterya kültürü inşa etme istikametindeki bütün edebi gi­ rişimler yararsız hale gelecek ve unutulacaktır. Tek bir kültür ve tek bir hayat tarzı vardır; o da Alman halkının kültürü ve hayat tarzıdır. Alman işçisinin hayat tarzının [endüstriyel] üretimi top­ lum hayatının hücresi haline getirme çabalarından doğacağı açıktır. 9 Ne Hitler ne de Heidegger Rusya ve Aınerika'ya atfettikleri kit­ le toplumu türünde homojen bir kitle toplumu olarak "tek-sınıflı" 7 8

9

iv1artin I-Ieidegger, "\Vege zur Aussprache," Schneeberger, Naclılt!se Dukıımeııte ::ıı sei11eıız Leben ııııd Denken (Bern, 1961), ss. 258-62.

Zll

Hl'idegger:

Schneeberger, Naclılt'se ::ıı Heidegger, s. 181. Proplıets of Extremity: Nictzsc/ıe, f-fridegger, Foııcaıılt, Daridıı'da (Berkeley: University of Califomia Press, 1985) Allan Megill Heidegger'in Nazi komışmalannın iyi bir yorumunu veriyor. New Gerıııa11 Critiqııe, No. 45 (Fall, 1988), ss. 96-114'tc Williams S. Levvis, Heidegger'in Nazi konuşmaları­ nın birçoğunu İngilizceye tercüme ederek yayınlamıştır. Aktaran Anson G. Rabinbach, "The Aesthetics of Production in the Third Reich," fo­ ıırııal of Coııteınpomry History, il (1976), ss. 43-74. İktibas edilen kısım s. 5l'de. Bu de­ neme yüksek itibar görmüştür.

Heidegger'in Jünger'in Düşüncesini İçselleştirmesi, 1933-34 143

işçi devleti tahayyül etmiştir. Aksine onlar her bir işçinin kendi tar­ zında toplumun devamına katkıda bulunduğu bir organik idealden söz ediyorlardı. Heidegger "bilgi-servisine"[Wissensdiensf} angaje olanların - bunlar Platon'un Dev/et'indeki koruyucular sınıfına te­ kabül ediyorlardı - tek-sınıflı komünitenin liderleri olduklarını söylüyordu. "Devlet adamı ve hoca, doktor ve yargıç, bakan ve mi­ mar dahil bu koruyucular Volk'un kendilerine emanet ettiği bilginin hizmetindeydi. Bu tür bilgi "Oasei11'ın entitelerin karşı konulamaz güçleri ortasındaki en büyük riskidir. Varlığın/ oluşun sorgulanabi­ lirliğinin bizatihi kendisi insanları çalışmaya, mücadele etmeye ve mesleklerinin içinde yer aldığı duruma sürükler." [SDU: 16/ 477]

B. İşin Doğası ve İşçi Devleti Hakkındaki Politik Konuşmalar Nazilerin "İş Özgürleştirir" [Arlıeit Maclıt Frei] sloganını ciddiye alan Heidegger, Freiburg Üniversitesi öğrencilerinin el emeğinin değerini öğrenerek elitist entelektüalizmin tehlikelerinden kaçın­ malarında ısrar ediyordu. Böylesi bir iş-hizmeti zorluk, toprağa ve aletlere yakınlık tecrübesini ve grup halinde en yalın bedensel ve dolayısıyla temel faaliyet disiplinini" 10 yaratabilirdi. Yalnızca "ru­ hani yaratıcıların" gerçek iş yapabileceklerini söyleyen kısır "kül­ türlenmiş insan" kavramını reddeden Heidegger "her işin iş alarak spiritiiel" 11 olduğunda ısrar eder. O "kafa" (brow) emeği ile "el" (fist) emeği arasında bir köprü inşa etmeye çalışır.12 Bu köprü artık mümkündü, çünkü devrim çalışan insanları "sömürmek" [ausbe­ ııten] için imtiyazlılarca yanlış kullanılan bir enstrüman olarak "bi10 Aktaran Schneeberger, Nac/ı/ese zıı Heidegger, s. 181. İşe yönelik Nasyonal Sosyalist tutumlar hakkındaki bir genel görüş için bakınız T. W. Mason, "Labuur in the Third Reich, 1933-39," Past aııd Prcseııt, No. 35 (Decenıber, 1%6), ss. 112-141. 11 Schneeberger, Nac/ılese zıt Heidegger, s. 181. 12 A.g.e., s. 200.

144 Heidegger

limin" yanlış kullanımıyla sonuçlanmıştı. O aslında "saf bilimin bil­ gisiyle çiftçinin, oduncunun, toprak ve maden işçisinin, el-işçisinin bilgisinin kesin şekilde birbirinden ayırılamayacağını" 13 öne sürü­ yordu. Heidegger'in Nasyonal Sosyalist görüşlere yakınlığı yukar­ daki ifadesini Hitler'in Kıwgam'daki [Meiıı Kmnpfl şu ifadesiyle mu­ kayese ettiğimizde apaçık hale gelir: "Demirci hep örsünün önünde, çiftçi sabanının arkasında ve bilgin incelemesinin başındadır; hepsi de aynı gayretle ve aynı işlerine adanmışlıkla." 14 Bir eleştirmen He­ idegger'in derin-kazı ile felsefenin yakınlığını vurgulayarak kendi akademik pozisyonunun, yeni "işçi devleti"ndeki entelektüel "pa­ razitleri" eleştiren Naziler'in pozisyonunu yansıttığını öne sürmüş­ tür.15 Bununla birlikte, Heidegger her işin spiritüel karakterini teyi­ dinde kesinlikle samimiydi. Heidegger 1933 Almanya'sının endüstriyel alanlarında işin ve işçinin niteliklerini yitirdiği eleştirisi teknolojiyi demonize eden ve Vo/l