Ecdadın İcadı: AKP İktidarında Bellek Mücadelesi [1 ed.]
 9789750529610

Citation preview

Reyhan Ünal Çmar

AKP iktidarında

Bellek Mücadelesi

REYHAN ÜNAL ÇINAR



Ecdadın icadı

REYHAN ÜNAL ÇINAR Yoksek lisans çalışmalannı "Modem Cemaatleşmeler ve TGrkiye ômegi" başlıklı teziyle lsıanbul Bilgi Üniversitesi KQlıGrel Çalışmalar Programı'nda tamamladıktan sonra Ankara Ünivenitesi Gazetecilik Doktora Programı'ndan doktora derecesini aldı. Halen Ankan Üniversitesi Siyasel Bilimi Prognımı'nda Avrupablık krizi ile lslAınolobi anısındaki ilişkiyi UIOP ve PEGIDA ılzerinden ele aldığı doktora ıt:zi çalışmasını sGıd1lrrnekwlir. reyhanrı[email protected]

iletişim Yayınlan 2933 • Araştırma-inceleme Dizisi 473 !SBN-13: 978-975-05-2961-0

© 2020 iletişim Yayıncılık A.Ş. I !. BASIM ı. Baskı 2020, lsıanbul

EDITÔR Tanı! Bora

DiZi KAPAK TASAR/MI Ümit Kıvanç

KAPAK Suat Aysu

KAPAK FOTOCRAFI Murat Bergi UYGULAMA HQsnü Abbas

DÜZELTi Büşra Bakan DiZiN Berkay Üzıim

BASK/ Ayhan Matbaası· SERTiFiKA NO. 44871

Mahmutbey Mahallesi, 2622. Sokak, No: 6131 Bağcılar 34218 lsıanbul Tel: 212.445 32 38 •Faks: 212.445 05 63 CiLT Güven Mücellit· ::.lRIIHKA NO. -150l.lJ

Mahmutbey Mahallesi, Devekaldınmı Caddesi, Gelincik Sokak, Güven iş Merkezi, No: 6, Bağcılar, lstanbul, Tel: 212.445 00 04

iletişim Yayınlan . SERTiFiKA NO. 40387 Cumhuriyet Caddesi, No. 36, Daire 3, Seyhan Apanınanı, Harbiye Mahallesi, Elmadağ, Şişli 34367 lstanbul Tel: 212.516 22 60-61-62 • Faks: 212.516 12 58 e-mail: iletisim®iletisim.com.tr • web: www.iletisim.com.tr

REYHAN ÜNAL ÇINAR

Ecdadın İcadı AKP İktidarında

Bellek Mücadelesi

�Mlı

:......:.1 ileti,im

İÇİNDEKİLER

........ .. ......................... . . ........................ . .... . ... 9

KISALTMAUR .. GiRiŞ

..............................................................................................................................................11

Epislemolojik-metodolojik-teknik açıdan Yeni Türkiye söyleminin ele alınışı .................... ............ .... ... ...... ....... ........ 29 BIRINCi BÖLÜM

TOPLUMSAL BELLEK MÜCADELESİNDEN ULUS-DEVLfTİN Ev SAHIPLIGINE ....................................................................... 39 Toplumsal belleğin iktidar hafızası ve karşı hafıza açısından kullanım değeri

..... ........ . . . . . . . . . ....................... ....

Kemalizm ve AKP'nin toplumsal bellek mücadelesinin panoraması

39

.

................. .......... .............. ....4 4

2002-2006 Kemalist çarkın dişli-si olarak kendini tanıtma dönemi

................................................................................................. 4 7

2007-2010 ikinci dönem Kemalizm ve Batı ile tanışma dönemi....

2011-2017 kendini kurma/ispatlama dönemi

....... ........... ......... 55 ...................................................63

Karşı hafızadan iktidar hafızasına .......... .. . . . . . . . .......................... ........ ................. 68 iKiNCi BÖLÜM

YENiDEN KURUCU NOSTALJi İLE ERSATZ NOSTALJİ ARASINDA AKP'NIN HAYALi KAPASiTESi: YENi ÜSMANLICILIK ........ ............................... ...............................................................71 Türkiye'de (Yeni) Osmanlıcılığın kısa tarihçesi ..........................................73

Yeni Türkiye'nin yeniden kurucu nostaljisi: Makbul vatandaşlıktan ben-idrakine, ben-idrakinden Erdoğan'ın il.ikim milletine....

.. .........................76

2009-2013 makbul vatandaşlı/dan ben-idrakine....

.. ........... ......... ...........78

2014-2017 ben-idrakinden Erdopn'ın "Akim milletine . ..

YKN ile ersatz nostalji arasında Yeni Osmanlıcı pazarlama stratejisi...

....

..... ....... ... .. .. ..81

..

.....................85

Menfaatvari bir cemaat olarak Yeni Osmanlıcılık .. ........ .. ....... .. .... ....... ........ ..89 Milli kimliğin inşasında günah keçisi ilan etme.....

..............................89

Taraf olmayanı bertaraf etme (sosyal yardım politikalarıyla iktidara bağımlılaıtırma) . .......... .... ...... ........ ..90

................92

Yeni Osmanlıcı Yeni Türlıiye'nin mekAnsal üretimi...... Rantın mekAnsal (t)üretimi: Hizmetler ve mega projeler Bir geriye dönüj projesi olarak kentsel dönüıümler

.... . ............92

...... .

..... ............ ....... ........ .95

....

AKP'nin hayali kapasitesi olarak Yeni Osmanlıcılık...

.. ..98

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

HAFIZA MEKANLARININ MADDi ÖZEL�IKLER IŞIGINDA SEMBOLiK VE iŞLEVSEL ANLAMI...

... . . . . . ............................. ............................ 101

.... .101

Hafıza mekanlarının sembolik ve işlevsel anlamı... Türlıiye ile NYeni" Türlıiye hafıza mekAnlarının ölçeksel rekabeti...

..............111

Mevki: İktidarın uzantısı olarak mekansal konumlanışlar .... .. .......... ....... 11 7 Hafıza mekAnlarının fotografı olarak mimari. .. .......... ........ ............ .......... .......123 Dilsel sembolizm olarak hafıza mekanlarının adlandırılması. ...... ...... 131 Hak/mülkiyet sahipli�i olarak adlanrfırma..

..... 132

Ad yoluyla ölümsüzleştirme-kalıcılaştırma/sabitleme .....

.. .138

Bir pozisyon alma meselesi olarak adlandırma ..

141

n()RnLl�CL' llÔl (',\1

TOPLUMSAL BELLEGIN ARACI OLARAK TÖRENLER.....

........149

Toplumsal bellek mücadelesinde anma törenlerinin iılevi . ... . .....151 Kurucu iktidarın sağlığı olarak savaşlar/resmi bayramlar Kemalist tarihin törensel uygulamaları...... Kemalist tarihin sacayakları... 19 Mayıs: Sıhhatli bir ulus doğuyor ...

23 Nisan: Bir çocuk gibi ulus-devleti yetiştirmek..

.

..

..... ..... . . 15&

........ .. ... .159 .... 165 .. ....165 ...170

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ..

.........................................................173

30 Ağustos Zafer Bayramı ..

. .... .................. ...................177

AKP'nin anma törenlerindeki pozisyonları: Memur, zorunlu davetli ve yeni bir evin sahibi...

Kemalizm'in memur AKP'si,

........... 180

2002-2006 ............................................ ................ 180

"Durun ben de 'Kemalist' olabilirim" . .. ..... ...... ..... .. ... ...... . ..... ... ...... . ....... . 181

"Mesaj alınmıştır"... . ... ...............184 Kemalizm'in zaronlu davetlisi AKP, 2007-2011 .......... ............................... .. 189 Zorunlu davet(liler)..............

..191

Törenlerde alternatif ve boykot....

........194

Yeni evin sahibi olarak AKP, 2012-2017 .... Törenlerde AKP'lileşme dönemi

.......... 200

........................................ .................. 201

Bildik törenlerin Osmanfllaştm/an yeni anlamlandmlmalan. Sivilleşme olarak tôrenlerin Kemalizm'den arındmlması Özgürleştirici müdahalelerin dinciliği. ... Kemalist köken anlatısından AKP'nin hayali kapasitesine

... .... .... 201

..................... 209 . ...

..... 214

...................... 218

19Mayıs Anado/u'nun kurtuluşundan 29Mayıs /sıanbuf'un Fethi'ne .......................................................................... 219 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'ndan Kut'ül Amare Zaferi"ne..

.. ............................ .......... ......... ........... 222

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'ndan 15 Temmuz Oestam'na .. .

SONUÇ....

KAYNAKÇA ... . DiZiN

....... 224

. ........................................................................................................231

. ....................................................................................................................... 241 .. . . . . ... .... .. 265

KISALTMALAR

AKP

Adalet ve Kalkınma Partisi

AOÇ

Atatürk Orman Çiftliği

CHP

Cumhuriyet Halk Partisi

DlSA

Diyalektik llişkisel Söylem Analizi

ESA

Eleştirel Söylem Analizi

HOP

Halklann Demokratik Panisi

TCCB Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı TlKA

Türkiye işbirliği ve Koordinasyon Ajansı

TSK

Türk Silahlı Kuvvetleri

YKN

Yeniden Kurucu Nostalji

9

GİRİŞ

2002-201 7 yıllan arasında ele alınan AKP iktidarı, bu on beş yıl boyunca Türkiye siyasetinin birincil aktörü olarak güncel Türkiye siyasetine yönelik akademik çalışmalann da merkezi haline gelmiştir. Bu açıdan AKP üzerine gerek siya­ set bilimi, gerek sosyoloji, gerek iktisat, gerek tarih gibi pek çok alanda büyük bir çalışma bulunmaktadır. AKP'nin "Yeni Türkiye" söyleminin iktidar ve bellek mücadelesi üzerinden ele alındığı bu çalışmada ise siyasetin bellek üzerinden dü­ şünülmesi amaçlanmaktadır. Toplumsal bellek, antropolo­ ji/etnolojide, kültürel kolektif uzlaşı ve kültürlere ait müze­ leştirme etkinlikleriyle, siyaset biliminde (tarih ile birlikte) toplumlann geçmişleriyle, politik aktörlük bağlan ve sim­ gesel bellek kayıtlanyla; sosyolojide belleğin kolektif boyut­ lanyla, sanat dallannda ise metinler, resimler ve yeni görsel formlar aracılığıyla dirsek teması halindedir (Depeli, 201 1) . Nöroloji v e beyin fizyolojisi açısından ele alınmasının ya­ m sıra "bireysel hafızanın" varlığı, 1920'li yıllardan itiba­ ren M. Halbwachs'm ortaya attığı şekliyle, onun oluşum ko­ şullanm hazırlayan toplumsal bir çerçevede, içinde yaşanan 11

toplumla bağlantılı olarak ele alınmaya başlanmıştır (Hal­ bwachs, 199 1 ) . Bellek çalışmalan, toplumlann ortak hatırla­ ma biçimlerini inceleyen, fakat bunu yaparken tarihsel ger­ çekliği bir ayna gibi yansıtmaktan ziyade (Sancar, 2014: 42), şimdinin ihtiyaçlan doğrultusunda geçmişin yeniden inşa ediliş gerekçesini, biçimlerini anlamamıza imkan sağlayan bir alandır. Bu açıdan toplumsal bellek, iktidann şimdideki ihtiyaçlanna hizmet eden bir "iktidar aracı"; geçmişte sus­ turulanlann, makro tarih anlatılarında sesi duyulmayanla­ rın, görmezden gelinen ve unut(tur)ulmak istenenlerin ise sesini duyurmasına imkan sağlayan bir "direniş aracı" ola­ rak iki farklı şekilde ifade edilebilir. Ricoeur açısından ide­ oloji ve bellek ilişkisi, eylemin simgesel dolayımları düzle­ minde, hafızanın anlatısal işleviyle kimliğin oluşturulması­ imkan sağlamaktadır.

na

Özellikle !kinci Dünya Savaşı ve Holocaust'tan sonra baş­ layan sözlü tarih çalışmaları ile gücün tahakkümüne en çok maruz bırakılanlar olarak kadınların, azınlıkların ve göç­ menlerin deneyimlerine arşivlerde (yeterli) yer verilmeme­ sinden dolayı, bireylerin yaşam tecrübeleri de bilimsel bir veri olarak ele alınmaya başlanmıştır (Neyzi, 2009: 3). Kü­ reselleşmenin, artan iletişim teknolojileri, mal ve bilgi do­ laşım serbestisinin getirdiği avantajlar, homojen bir kimlik içerisinde eritilmek ya da marjinalize edilerek yok sayılmak, ötekileştirilmek istenen topluluklara bir mikro kimlik siya­ set imkanı sunmaktadır. Böylece kendi hafızası ile kendisi­ ne aktarılan hafıza arasında varolan ve giderek büyüyen bir yarık olduğunu gören kesimlerin daha görünür olan varlığı bellek çalışmalarına daha da ivme kazandırmıştır. Sonucun­ da da yaşanan olaylar aynı olsa bile, hatırlama süreçleri ve sonucunda ortaya çıkan bellekler artmış, dünyada l 980'ler­ de hafıza patlaması, hafızanın başkaldınsı olarak anılan yeni bir dönemi başlatmıştır (Youtube, 21 Nisan 201 5 ) . 12

Türkiye'de de özellikle 12 Eylül 1980 Darbesi sonra­ sı geçmişe ilgi artmış, yakın tarihe, özellikle de Cumhuri­ yet'in kuruluş dönemine yönelik tartışmalar yoğunluk ka­ zanmıştır. Bellek çalışmalan l 990'lı yıllardan itibaren sos­ yoloji, edebiyat, folklor, siyaset bilimi, kültürel çalışma­ lar gibi pek çok farklı disiplin üzerinden, pek çok farklı ke­ sim ve konuyu kapsayacak biçimde çalışılmaya başlanmıştır (Neyzi, 2014: 3-5). 2000'lerin başından itibaren ise toplum­ sal travmalar (Neyzi, 2008; Poyraz, 2013), toplumsal cinsi­ yet (Akal, 2003), kentleşme (Cantek, 2003), azınlıklar, göç ve sınıf ilişkileri gibi pek çok konu bellek üzerinden tartışıl­ maya başlanmıştır. Tarih, geçmişe dönük bilgiyi hem herkesin hem de hiç kimsenin sahip olmadığı evrensel bir olgu olarak sunarken; bellek, bireysel ve çoğul olarak geçmişte yaşananlara karşı şimdi ne hissettiğimizi söylemektedir (Nora, 2006). Özel­ likle de ulus-devletin homojen ulus arayışında olaylar, bilgi sağlamak için değil; kişilerin, topluluklann devletle özdeşle­ şip özdeşleşmediğini teyit etmek için kullanılmaktadır (San­ car, 2014: 151). Bu açıdan anlatının manipülasyonu ideolo­ jinin iktidan, tahakkümü haklı çıkarma söylemine dönüş­ tüğü yer olarak, hatırlama, iktidar ve kimlik mücadeleleri içerisinde anlam ve güç kazanmakta, belleğin görünürlüğü ve kabulü belleği taşıyanlann gücüne bağlı bulunmaktadır (Poyraz, 2013: 66-67). Türkiye'de de uzunca bir zamandır toplumun çabuk unu­ tan bir yapıda olduğunu, Türkiye'de gündemin çok çabuk değiştiğini hem söylemekte hem de duymaktayız. Faili meç­ huller, suikastler, öldürülen kadınlar, yolsuzluklar, ekono­ mik ya da siyasi krizler, hepsi yaşanmakta, toplumdan tepki de görmekte ama suya yazılan yazı gibi çok kısa bir zaman zarfında hafızalarımızdan uçup gitmektedir. Peki, o zaman geçmişi, Türkiye'yi nasıl hatırlıyoruz? Örneğin ben toplum13

sal konulara karşı (genç) cumhuriyeti iyileştirmek adına kendisini sorumlu hisseden "cumhuriyet kadını" anlayışı­ nın hakim olduğu, Batılı ve laik yaşam tarzının tutkuyla sa­ hiplenildiği güçlü Kemalist bir ailede büyüdüm. Bu anlayış­ la, bizim ailede yetişen herkes anlamını ve varlığını Cumhu­ riyet'e, Kemalizm'e borçlu hissetmekte, bunun için de Ke­ malist ilkeler uyannca yaşamayı bir borç bilmekteydi. Bunun yanı sıra 28 Şubat post-modern darbe sürecinin kaotik ortamındaki. 1990'lı yıllar ve sonrasında ise lslamcı Milli Görüş Hareketinin içinden gelmesine rağmen, yeni ku­ rulan bir parti olarak AKP'nin (önemli bir oy oranıyla) ik­ tidar oluşuyla, Kemalist kesimde meydana gelen "laiklik el­ den gidiyor" endişesinin yaşandığı 2000'li yıllar Türkiye'si­ ni yaşamış birisiyim. Siyasetin ancak bir tarih tabanına otur­ tularak var olduğundan hareketle (Kılıçbay, 1998: 21) ger­ çekten de Türkiye'de farklılaşan siyasi hareketler ile bir hafı­ za patlaması yaşanmaktaydı. O zaman ise "Neden farklı ha­ tırlıyoruz?" sorusu benim için önemli bir soru haline geldi. Bir yanda yetiştiğim ve önemli bir zaman zarfını deneyimle­ mesem de çevremden aktanlanlarla hatırladığım bir (Kema­ list) Türkiye, öte yanda AKP'nin özellikle üçüncü dönemin­ de yaşadığım ama bir anlamda yabancısı kaldığım bir Yeni Türkiye aynşması yaşanıyordu. Biraz geriye çekilince, irtica korkusu karşısında darbe geçmişini unutarak, kimi zaman orduyu dahi göreve çağıranlar ile dindar kimliğiyle Kema­ lizm'in homojen ulus kimliğinde unutulduğunu söyleyenle­ rin hatırlattıklannı daha çok görüp dinler oldum. Bu esnada doktorada Bedriye hocadan aldığım lletişim ve Bellek der­ si varolan belleksel yarılmayı anlamamda imdadıma yetiş­ ti. Dersle birlikte olaylan, durumlan, kişileri neden ve nasıl hatırladığımız meselesi üzerine yoğunlaştıkça, geçmişin pek çok versiyonla hatırlandığını gördükçe, hatırlamanın salt nörolojik bir süreç olmayıp bilgi ve aslında özne üreten bir 14

süreç olduğunu anlamaya başladım. Her siyasal duruş, dü­ şünüş veya eylem, tarihin belli bir okumasına denk düşüyor ve aslında geçmiş, siyasetin tabanını teşkil ediyordu (Kılıç­ bay, 1998: 21). Hafızanın bitip, unutmanın başladığı bir yer­ den hafıza çalışmalarını başlatan Nora'dan hareketle, bellek müdahaleye açık olan, maruz kalandı. Bir iletişim öğrencisi olarak, artan iletişim teknolojileri, küreselleşme vb. durumlara bağlı olarak gelişen mikro kim­ lik siyaseti bir yandan insanlara hızlı haber alma fırsatı ya­ ratırken, öte yandan bu hız, haberin, bilginin çabuk tüke­ tilmesine neden olduğunu daha da yakından gördüm. An­ lık olarak alınan haberler, bilgiler yine anlık olarak değişen akış içinde kaybolup gitmektedir. Bu açıdan iktidardan ba­ ğımsız gibi görünmesi yanılsaması yaratılan medya, iktida­ rın toplumun olmayan düşünceleri toplumun kendi düşün­ cesi olarak kabul ettirilmesi bakımından önemli bir işleve sahip. Medya çoğu kez toplumsal zihniyeti, iktidarın ideolo­ jisine göre biçimlendirmekte, böylece iktidarlar toplumları kontrol altında tutabilmektedirler. Dolayısıyla bize ait oldu­ ğunu düşündüğümüz bireysel belleğimiz esasında yaşadığı­ mız toplulukla kolektif bir biçimde hatırlayıp unutmaya im­ kan verir. Dış müdahaleye açık olan, hatta aslında dış mü­ dahaleyle oluşan belleğimiz, kimlerle ve nasıl yetiştiğimizle, çevreyle girdiğimiz etkileşimimizle yakından ilgili olduğun­ dan farklı hatırlıyoruz. Bu noktada bireyin tamamen etkisiz kaldığı bir belleksel süreçten elbette söz ediyor değilim. Zi­ ra böyle bir iddiada bulunduğum takdirde, kolektif bir güç olarak belleğin bir direniş aracı olma potansiyelini reddet­ miş olurum. Yeni Türkiye söyleminin toplumsal bellek çalışmaları üze­ rinden analiz edileceği bu çalışmada da Kemalizm'in bas­ kın olduğu Türkiye ile AKP'nin Yeni Osmanlıcı bir zemin­ de kurmaya çalıştığı Yeni Türkiye arasındaki bir mücadele 15

bahsettiğim iki farklı Türkiye, bir diyalektik içinde ele alın­ maktadır. İktidar nazannda Yeni bir Türkiye kurulma im­ kanı, giderek Türkiye'yi yıkma kapasitesiyle orantılı olarak görülmektedir. Çalışmanın asli amacı, AKP'nin Türkiye'nin kurucu belleği diyebileceğimiz Kemalist belleği nasıl yıkaca­ ğı ve yıktıklannın yerine yeni olarak ne koyacağıyla açıkla­ nan Yeni Türkiye'nin kurucu iktidan1 olma kapasitesi(zliği) ve imkanını anlamaktır. "Yeni Türkiye" söyleminin Kema­ lizm'den ayrıştırmak istediği Yeni Osmanlıcılık olduğunu iddia ettiği anlam borcu ve köken anlatısı, esasında AKP'nin gelecek vaadidir. Zira AKP'nin son dönemlerinde gerek iç, gerek dış meselelerle ilgili sık ve kısa sürede değişen tutarsız siyaseti düşünüldüğünde, Türkiye'den neyi unutturmaya, neyi hatırlatmaya çalıştığı, AKP'nin nasıl bir gelecek kura­ cağını ve AKP döneminin nasıl hatırlanacağını anlamamızda önemli bir veri olarak çalışmanın odağıdır. Kitap, Giriş ve Sonuç Bölümleri hariç AKP'nin Kemalizm karşısında nasıl karşı hafızadan, bir iktidar hafızasına dö­ nüştüğünü tarihsel bir analizle ele alan Birinci Bölüm, Yeni Türkiye'nin ve onun öznesinin üzerine inşa edileceği kuru­ luş zemini olarak Yeni Osmanlıcılığın ele alındığı İkinci Bö­ lüm ve P. Nora'nın hafıza mekanlan ile P. Connerton'ın anOncelikle asli ve tali olarak ikiye aynlan kurucu iktidar kavramsallaşurması bu çalışmada içerdiği yeni ilkeler ve kurallar aracılığı ile tüm toplumun ve dev­ letin geleceğini belirleme potansiyeline sahip yeni anayasayı hayata geçirme­

de de facto olarak, hukuk dışı ve sınırsız yetkili anlamıyla bir asli kurucu ikti­ dar olarak kullanılmaktadır. Kurucu iktidarlann, anayasa yapma erkiyle onıo­ lojik bir önceliği bulunmakta, yani devletin kaynağını oluşturmaktadırlar. Ku­ rucu iktidar, yeni bir düzeni yoktan var etme fiili olarak, daha öncesinde geti­ rilen hiçbir hukuk kuralına bağlı olmayan, devlete hukuki ve siyasi statüsünü veren, yasama, yürütme ve yargı olmak üzere hangi organlar tarafından, nasıl ve hangi sınırlar içinde kullanılacağını belirleyen, bağlayıcı anayasa normlan­ nı koyan iktidardır (Teziç, 2007: 151). Anayasa ile kastedilen kurucu iktida­ nn ve halk egemenliğinin siyasal birliğini yansıtan bir irade beyanıdır (Çelebi, 2008: 20). Rawls'a göre halkın yeni bir rejim, yeni bir düzen kurmadaki gücü, mevcut gücü sınırlayabilmektedir. Dolayısıyla bu kurucu gocun istisnai yapı­ sı, mevcut rejim yıkıldığında söz konusu olmaktadır (Rawls, 2006: 265). 16

ma törenlerinin birer araç olarak bellek mücadelesinin ince­ lendiği Üçüncü ve Dördüncü Bölüm'den oluşmaktadır. Birinci Bölüm'de, AKP'nin on beş yıllık iktidar süreci, top­ luluklann mevcut anlam borcu ve köken anlatısına dahil ol­ ma arzusuyla, toplumsal bellek olarak iktidara karşı ya da iktidar yanlısı bir pozisyon alma meselesi üzerinden anla­ şılmaya çalışılmaktadır. Buna göre bellek, bir iktidar aracı ya da iktidann hakim söylemine meydan okuyan bir direniş aracı olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplumsal belleğin ikti­ dan, daha doğrusu iktidann toplumsal belleği kurmasında anlatımsal boşluklar kabul edilemezdir, çünkü belli bir top­ lumsal belleğin ya da hafızanın iktidar olabilmesi için yeni olarak kendisinin, şimdinin olaylannın kendi geçmiş anlatı­ sıyla tamamen kaplanması gerekmektedir. Dolayısıyla anıla­ nn devletin olduğu ve iktidar kavgasının simgesel yönü ol­ duğundan hareketle (Sancar, 2014: 121, 125), geçmişten neyin, nasıl ve ne zaman hatırlanıp unutulacağı müdahale­ ye açık hale gelen belleğin politizasyonuyla ilgilidir (Gür­ şimşir, 2012: 34). Aksi takdirde meydana gelen anlatımsal boşluk, ötekinin kendisini var etmek, özgürleştirmek, ken­ dine yer açabilmek için "işgal edilebileceği" bir "direniş ala­ nı" halini alır. Belleğin iktidarla kurulan ilişkiyle ilintili olduğundan ha­ reketle, AKP'nin Kemalist bellekle hangi dönemde, hangi pozisyonda ve nasıl bir ilişki kurduğuna odaklanılmış, bu dönemselleştirme ise bir iktidar olarak AKP'nin ülkeyi ken­ di anlayışında yönetme gücü üzerinden üç dönem halinde ele alınmıştır: 1. 2002-2006 yıllan arasındaki ilk dönem İs­ lamcı geçmişini unutturmak isteyen AKP'nin lslamcı anla­ yıştaki bir siyasetten uzaklaştığını iddia ettiği yeni halini ve böylelikle Kemalizm için bir tehdit olmadığını kanıtlayaca­ ğı kendini tanıtma dönemi. 2. 2007-2010 yılları arasındaki ikinci dönem, AKP'nin yükselen iktidar gücüyle Kemalizm 17

karşısında daha eşit ama hala bir öteki olmaya devam ettiği Kemalizm ve Bau'yla bir tanışma dönemi. 2011-2017 yıllan arasında son dönem ise AKP'nin anti-Kemalist ve anti-Batıcı olarak kendini kunna, ispatlama dönemidir. Birinci dönem­ de, Rum ve Ermeni azınlıklar, Kürt ya da Alevi kesimler üze­ rinden toplumsal travmalara eğilen ve bunu Kemalist Türki­ ye'nin Baulılaşma ve demokratikleşme hedefi için, yani Ke­ malizm'i iyileştirmek adına yaptığını iddia eden bir AKP söz konusudur. lkinci dönemde ise, Kemalizm'in iç ve dış siya­ set anlayışını değiştirme fırsatını tam olarak elde edemeyen AKP, Batı'nın ve Türkiye'de kendisini Kemalist olarak gör­ meyen kimi kesimlerin desteğini almıştır. Böylece AKP'nin Kemalizm'in sirayet ettiği bürokratik, askeri ve yargı yapısı­ nı değiştirme fırsatlarını sonuna kadar kullandığı ama bu­ nun karşısında da Kemalist vesayetin e-muhtıra, kapatma davası gibi hamleleriyle de karşı karşıya kalmasıyla Kemalist vesayet ile AKP iktidarı arasında bir güç mücadelesi yaşan­ mıştır. Üçüncü döneminde ise Yeni Türkiye'yi, anlam borcu ve köken anlatısı bakımından Batılılaşma arzusundaki Ke­ malizm'den aynşurmaya başladığı bir dönem olarak nitelen­ dirilmektedir. Nitekim çalışmada AKP, Kemalist vesayetin gücüyle bağlantılı olarak bu üç aşamadan ilk ikisinde kar­ şı hafıza, vesayeti hemen hemen kontrolü altına aldığı üçün­ cü döneminde ise iktidar hafızası olarak kabul edilmekte­ dir. AKP'nin bir karşı hafıza olduğu birinci ve ikinci dönem arasındaki aynın ise, birinci döneminde Kemalist hafızanın içinde kalarak Kemalist rejimin altını oyma, ikincisinde ise Kemalist kurumsal yapıyı, AKP'lileştirme anlamında dönüş­ türme ve bu bakımdan Kemalizm'in bir miktar dışına çıkma şeklinde işlemesidir. Önce bir karşı hafıza ve sonrasında ise iktidar hafızası olan AKP dönemlendirmeleri ulus-devletin meşruluğu, sa­ hipliği ve süreğenliği anlatısında birer kurucu işlevi olan 18

"anlam borcu" ve "köken anlatısı" kavramlan üzerinden yü­ rütülmektedir. "Köken anlatısı" ile ulusun nasıl kendisini/ kendi geçmişini temize çekerek sahiplik, meşruluk, süre­ ğenlik iddiasında bulunduğu; "anlam borcu" ile ise ulusun köken iddiasından hareketle nasıl bir gelecek kurmak istedi­ ği anlaşılmaya çalışılmaktadır. "Yeniden Kurucu Nostalji tle Ersatz Nostalji Arasında AKP'nin Hayali Kapasitesi: Yeni Osmanlıcılık" başlıklı ikin­ ci Bölüm'de toplumsal belleğe siyasal karakterini verenin, geçmişe kattığı öznellik ve yaşanmışlık duygusu (Gürşimşir, 2012: 214) olduğundan hareketle, Türkiye'nin kuruluş ze­ mini olan Kemalizm'in yerine Yeni Türkiye'nin kuruluş ze­ mini olarak AKP tarafından getirilmeye çalışılan "Yeni Os­ manlıcılık" anlayışı ele alınmaktadır. Bu bölümde ilk olarak Yeni Osmanlıcılığın Türkiye siyase­ tine yönelik kısa bir tarihçesi verildikten sonra, AKP döne­ minde Yeni Osmanlıcılık anlayışı hem özne kuruluşu hem de iktidara sağladığı ekonomik, sembolik yararlar açısından ele alınarak, AKP'nin zihni haritası çıkanlmaya çalışılmaktadır. llk önce AKP'nin Yeni Türkiyesi'nin kolektif belleğine dahil edilen ve belleğin aktancılan olan öznelerin inşası anlamında AKP'nin ileri sürdüğü milli muhafazakar kimlik ele alınmak­ tadır. Buna göre Yeni Osmanlıcılığın Kemalist belleğin yarat­ tığı makbul vatandaşı, 2009-2013 yıllan arasında Pan-lsla.­ mist anlayış doğrultusunda nasıl bir ben-idrakine; 2014-2017 yıllan arasındaki süreçte ise ben-idrakinden Isla.mi Ulusalcı­ lık olan nasıl Erdoğan'ın hakim milletine dönüşümü irdelen­ miştir. AKP'nin laik, pozitivist Batılı belleği ülkenin gerçek değerlerine yabancılaşarak, belleksiz-kimliksiz bırakmakla it­ ham ettiği Kemalist öznenin yerine, önce Pan-lsla.mist ardın­ dan ise, Isla.mi ulusalcı bir anlayışla önerdiği yeni kimlik, ik­ tidara göre ülkenin gerçek değerlerine yeniden kavuşması an­ lamında, sahiplenilmesi gereken tek hakikat olarak "yeniden 19

kurucu bir nostalji (YKN)" olarak nitelendirilmektedir. Ye­ ni Osmanlıcılık, Osmanlı geçmişinin toplumdaki karşılığı­ kullanarak, AKP'nin kaybettiği taban desteğini kendisine yeniden sağlamasına fırsat yaratan bir araçur. AKP'nin bu on beş yıl içinde gerek Kürt politikasında, Alevi ve azınlık açı­



lımlarında, Batılılaşma anlayışı ve Türk dış politikasında tu­ tarlı bir siyaset izlememektedir. Günün şartlarına göre aldı­ ğı refleksif tavır ile AKP kendisine biat edecek bir taban kon­ solide etme telaşındadır. AKP'nin tutumunun başka çalışma­ larda da olduğu gibi (bkz. Tokdoğan, 2018) toplumda kar­ şılığı olan bir duygu durumunu olarak Yeni Osmanlıcılığın, yeniden kurucu bir nostalji anlayışla kavramsallaştırılması­ nın doğru bir okuma olduğunu kabul etmekle birlikte, kuru­ cu bir iktidar olma gayesi kapsamında belli bir siyaset anlayı­ şı, bir norm koyma kapasitesinin tartışmaya açıldığı AKP'nin iktidarda kalmak araçsallaştırdığı Yeni Osmanlıcılığın toplu­ ma odaklanmak yerine; piyasa şartlarına hizmet eden bir "er­ satz nostalji" olduğu ileri sürülmektedir. Ersatz nostalji, geç­ mişte yaşanmışa duyulan bir özlem ya da aktarılan bir hafı­ zayla oluşmuş ikinci kuşak travmaların (second generational traumas) yaşadığı duygusal bir durum anlamına gelmemekte­ dir. Tam tersine iktidarlar ya da sermaye sahipleri metalaştır­ dıklan geçmişi ve onu çağrıştıran günümüz mallanru hiç ya­ şanmamış, deneyimlenmemiş olan bir sözde geçmiş kurgusu ile birer tüketim nesnesine ve geçmişe özlem duyan insanları da onların Yeni Osmanlıcılık ambalajı ile sundukları mallan satın alan birer tüketiciye, müşteriye dönüştürmektedir. Ya­ ni AKP, sermaye sahipleriyle geliştirdiği şirket devlet anlayışı sonucunda, Yeni Osmanlıcılığı bir pazarlama stratejisine çe­ virerek bir siyaset üretiyor, belli bir hedefe ilerliyor gibi sun­ duğu bir ambalaj olarak kullanmaktadır. Yeni Osmanlıcılık, AKP'nin neoliberal ekonomi şartların­ da iktidarını pazarlama stratej isi olarak ikiye ayrılmaktadır. 20

Birincisi, otoriterleşen iktidarın zorunlu meşruluk arayışı sonucunda kendisine taban olarak menfaatvari bir cemaat oluşturması ve böylece kendisi ve sermaye lehine politikalar izlemesine rağmen iktidarda kalması adına ihtiyaç duydu­ ğu toplumsal desteği sağlanma çabasıdır. ikincisi ise birikim stratejileri ve kendisi lehine haksız zenginleşme ve rant ara­ yışına yaslayışını gizleyen bir maske olarak, mekansal üre­ timleri hizmet, mega projeler ve kentsel dönüşümler üzerin­ den Yeni Türkiye'nin fiziki ve sembolik inşası olarak sun­ masıdır. Menfaatvari bir cemaat olarak Yeni Osmanlıcılığın ele alındığı bölüm ikiye ayrılarak, muhafazakar milli kimli­ ğin inşasında eski rejimin günah keçisi ilan edilerek, taba­ nını konsolide etme çabası ile taraf olmayanın bertaraf edil­ diği bir anlayış sonucu sosyal yardım politikaları ile yoksul kesimleri iktidanna bağımlı hale getirirken; haksız rant ak­ tarımı ile zenginleşmesine imkan sağladığı sermaye kesim­ lerini, sosyal yardım politikalarında taşeronlaştırarak, onları hayırseverler gibi göstermekte, böylece onları Yeni Osman­ lıcı idealin kahramanlarına dönüştürmektedir. "Yeni Osmanlıcı Yeni Türkiye'nin mekansal üretimi" de yine ikiye başlıkta incelenmektedir. llki, hizmet anlayışı ve mega projelerin bir altın çağ nostaljisi olarak Yeni Osmanlı­ cılığı yaşatma girişimi olarak rantın ve zenginleşmenin giz­ lenmesidir. Zira AKP, yeni mekanlar üretmekten ziyade; ge­ rek Kemalist anlatının gerek Osmanlı geçmişinin izlerini ta­ şıyan mekanlar olsun, bir iktidar olarak var olan bu mekan­ lara yaptığı müdahalelerle yalnızca bu mekanların AKP'lileş­ tirilmiş versiyonlarını türetmektedir. ikincisi olan "bir geri­ ye dönüş projesi olarak kentsel dönüşümler"le ise bir yan­ dan kent merkezlerini yeniden rantın üretimine sunmasına rağmen, bunun Yeni Osmanlıcı Yeni Türkiye'nin merkez­ lerini yaratma projesi olarak sunulmasıdır. Yeni Osmanlı­ cı geçmişe bir geri dönüş projesi olarak sunulmasına karşın, 21

eski sakinleri sürülerek, alımgücü yüksek müşterilerin yeni sahipler kılındığı bu yeni merkezlerin, iktidarın iddia ettiği gibi eski sakinleri için geçmişi yenme sembolü değil; anla­ n daha da geriye götürme pahasına iktidarın sürdürdüğü bir inşaat seferberliğidir. YKN ile ersatz nostalji arasında salınan Yeni Osmanlıcı­ lık, AKP'nin iktidarı boyunca zora düştüğünde sarıldığı can simididir. Agamben'in bir şeye kayıp demek için öncesinde ona sahip olmak gerektiğini söyleyerek, hiç sahibi olunma­ mış bir şeyin yokluğunun ancak bir hayalı: kapasite olacağı­ na dair vurgusuyla, AKP'nin Kemalizm dolayısıyla kaybedil­ diğini ve kendisinin de bu kaybın mağduru olduğunu iddia ettiği Yeni Osmanlıcılık, aslında AKP'nin hiç sahip olmadığı hayali kapasitesi olarak ele alınmaktadır. Çalışmanın Üçüncü ve Dördüncü Bölümler'i, AKP'nin bellek mücadelesinin hangi araçlarla yapıldığını ortaya koy­ mayı amaçlamaktadır. Bellek teorilerinin dayandığı iki ze­ min olan hafıza mekanları ve anma törenleri üzerinden yü­ rütülen tartışmada AKP'nin kurucu iktidar olarak Kemalist belleği nasıl ve neyle neyi değiştirerek yıkmaya çalıştığı so­ rulan, AKP'nin hafıza mekanları ve anma törenlerine yöne­ lik uyguladığı somut ve sembolik müdahaleler ışığında ce­ vaplandırılmaktadır. Saf hatırlamanın imkanlarının orta­ dan kalktığı günümüzde, müzeler, arşivler, anıtlar, tutanak­ lar, kutsal yerler, koleksiyonlar vb. pek çok yer birer hafıza mekanına dönüştürülmektedir. Yıldönümlerini devam ettir­ menin, ayinleri ve/veya müzeleri düzenlemenin ve arşivleri kurmanın gerektiği duygusundan hareketle, hafıza mekan­ larının gücü aidiyet kurmada artmaktadır (Nora, 1994: 23). Nora'ya göre, mekanlar üzerinde somutlaştırılmak istenen şeylerin unutulma tehlikesi olmazsa hafıza mekanlarına da gerek olmayacaktır. Grupların kendi tarihlerini-kimlikleri­ ni yaşatmak, canlandırmak ve devam ettirmek adına hafıza 22

mekanlanna ihtiyacı bulunmaktadır. Hafıza mekanlan unu­ tulmama direnci, hatırlanma istencinin belli bir anlatıya sa­ bitlenmiş tezahürleri olarak ifade edilmektedir. "Hafıza Mekanlannın Maddi Özellikleri Işığında Sembo­ lik ve İşlevsel Anlamı" başlıklı Üçüncü Bölüm'de anımsanan şeyler olmaktan ziyade, hafızanın mayalandığı yerler, gele­ neğin icat edildiği laboratuvarlar olarak tanımlanan hafıza mekanlan (Nora, 1994: 12), yine Nora'nın izleği takip edi­ lerek "maddi, işlevsel ve sembolik" olmak üzere üç anlam­ landırma ışığında ele alınmış ve bu üç kategori Lefebvre'nin "Mekanın Üretimi" adlı çalışmasından yola çıkılarak "algı­ lanan (perceived), kavranan (conceived) ve yaşanan (lived) mekan" boyutlannda analiz edilmiştir. Ampirik olarak gö­ rünüp, gözlemlenebilir olanı ifade eden algılanan mekan, AKP döneminde kimliğin, siyasi karakterin görselliği indir­ generek, piyasalaştınldığı iddiası ile Nora'nın mekanın mad­ di yapısı olarak sunduğu fıziki bir takım özelliklerle ele alın­ mıştır. Mekanın temsili anlamına gelen kavranan mekan ise, mevcut üretimin, iktidann egemen olduğu, soyut yapısıy­ la, uzmanlar tarafından bireylerin sosyal ve politik pratikle­ rinde önemli oynayan kodlara, işaretlere ve simgelere gön­ dermede bulunan "sembolik" anlamdır. Son olarak ise hem sembollerin hem de deneyimin gerçekleştiği, yani kullanan­ larca yaşanan, üretilen, deneyimlenen, aynı zamanda da an­ lamlar ve sembolleri içeren mekanlar bu işlevsel boyutla­ rıyla tartışmaya açılmaktadır. Bu anlamda çalışmada hafı­ za mekanlannın "ebatı, konumu, mimari yapısı ve adlandı­ nlması" olarak belirlenen dört somut olarak özellik üzerin­ den, AKP ve/veya Kemalizm açısından sembolik özellikle­ riyle hem kavranan mekan hem de işlevsel özellikleriyle ya­ şanan mekan boyutlanyla tartışılmaktadır. Maddi özelliklerden ilki olarak belirlenen "ölçekseVebat­ sal" rekabet ile iktidarın gücü ile mekanlann ebatı arasında23

ki ilişkinin bir prestij göstergesi mi yoksa güç kaybeden ik­ tidann güçsüzlüğünü kamufle edecek bir yanıltmaca mı oldu­ ğu anlaşılmaya çalışılmaktadır. Harvey'nin bir mekanın ko­ numunun aynı zamanda mental bir mevkilenme ve Heidig­ ger'in bir yeri mesken tutmanın aynı zamanda çevreyle de özdeşleşmesi gerektiği anlayışından hareketle ikinci özellik konumla ise, AKP'nin hafıza mekanları için seçtiği konum­ ların hem Osmanlı hem Kemalist Türkiye şartlarıyla bir öz­ deşleşme mi yoksa yapılı çevrenin anlamını belirleme er­ kini gösterme arzusuna mı dönüştüğü değerlendirilmekte­ dir. Mimari olarak belirlenen üçüncü özellikte ise, AKP'nin kendi icadı olan Osmanlı-Selçuklu tarzı yeni mimari anla­ yışının, iktidarın iddia ettiği gibi ülkenin Osmanlı geçmişi­ ne yönelik bir iadei itibar mı olduğu sorgulanmaktadır. Ya da bu yeni tarzın mimari olarak AKP'ye sağladığı genleşme ve sınırlama imkanları gibi, hemen hemen hiçbir konuda da tutarlı bir siyaset izlemeyen ideolojisiz iktidar anlayışını giz­ leyeceği, böylece partinin geçmişten bu yana sahip olduğu bir ideolojisi var-mış gibi görüneceği siyasal bir beden yarat­ ma çabası mı olduğu tartışılmaktadır. Son özellik olan ad­ landırmalar ile ise Kemalist anlatıyı çağrıştıran pek çok adın birer tabuya dönüştürülerek, AKP ile birlikte artık kullanıl­ madığı ifade edilirken, yine AKP tarafından Osmanlı'yı çağ­ rıştıran adların geçmişi günümüze taşımaya yarayacak bi­ rer totem gibi sıklıkla kullanılmasının mekanlar üzerinden AKP'nin Kemalist Türkiye'yi unutturacak ve kendi Yeni Os­ manlıcı anlayışını yaşatacak bir strateji mi olduğu anlaşıl­ maya çalışılmaktadır. Parklara, yollara, projelere Osman­ lı'yı çağrıştıran isimleri koyan iktidarın bu durumunu "ken­ di kurucu değerlerini" ölümsüzleştirme işlemi olarak oku­ mamız mümkün müdür? AKP, Atatürk gibi, Kurtuluş mü­ cadelesini hatırlatacak pek çok isme karşı toponomik bir te­ mizliğe girişmiştir. Kemalist Türkiye'nin laik, pozitivist, Ba24

tılı anlam borcu ve köken anlatısını değiştirmek, Sünni mu­ hafazakar bir kimlik, kadim bir lslam medeniyeti ile değiş­ tirmek isteyen iktidar, ülkenin gerçek sahibi olduğunu söy­ leyerek, Türkiye'ye yeni bir ad vermesinin, yeni bir Türki­ ye inşa etmesinin bir hak ve mülkiyet meselesi olduğunu id­ dia etmektedir. Osmanlı'ya dönük simgesel yatırımlar, Türkiye'de ken­ disine yer bulamadığını düşünen kesimlerin, asıl özlemi­ ni çektikleri eski hallerine-duygularına dönüş talebini bes­ lemenin ve böylece kendisini bu kesimlerin hamisi ilan et­ menin bir aracı olarak ifade edilmektedir. Bu açıdan kitap­ ta, AKP'nin geri dönülemeyecek ev olarak Yeni Osmanlıcılı­ ğı semboller üzerinden yeniden dolaşıma sokarak, kendisi­ ne Kemalizm dışında var olabileceği meşru bir bellek yarat­ maya çalıştığı iddia edilmektedir. Bu çalışmada Harvey'nin kapitalist üretim süreçlerin­ de, parklar, altyapı, AVM'ler, konut projeleri gibi mekanın üretim ve değişim değerini belirleyenin, yatının odakları­ nı gayrimenkullere çeviren şirketler ve iktidarlar olduğun­ dan mekansallaşmanın, esasında birikim süreçlerinin ve ik­ tidarların bir parçası haline geldiği öne sürülmektedir. Yeni Osmanlıcılığın ebat, konum, mimari, adlandırma üzerinden üretilen sözde temsilleri ile yaşanan mekanlar olarak bu ha­ fıza mekanlarının işlevselliği irdelenmekte, hizmet üreteme­ yen bir iktidarın sembollere hapsederek, kullanım değerini ihmal ettiği bu mekanlar, rant odaklı mekansal üretim an­ layışının gizlendiği ersatz nostalji mekanları olarak ele alın­ maktadır. Hafıza mekanları olarak bu mekanların işlevsel­ leştirilmekten uzak anlayışı sonucu toplumun kullanımın­ dan uzak kalan bu yerlerin ne tür bir hatırlama talebinin so­ mut gösterenleri olduğu sorgulanmaktadır. Aslında AKP'nin hafıza mekanları olarak ileri sürdüğü köprüler, yollar, tü­ neller, kavşaklar gibi, kullananlar için yalnızca transit geçiş 25

mekanlan olan bu yerler, herhangi bir anlam yüklenmeyen mekanlardır. Dolayısıyla yaşanmışlıktan, deneyimlenmek­ ten kaynaklanan bir ruhu da bulunmayan bu mekanlar, M. Auge'in kavramsallaşurmasıyla yer olmayan (non-place) yer­ lerdir. AKP, bu yerleri Osmanlı mimarisini, adlannı, ölçek­ lerini kullandığını iddia ederek, birer hafıza mekanına dö­ nüştürmek istediğini ifade etse de Osmanlı geçmişini yansı­ tacak biçimde gerçek ve orijinal olmayan bu mekanlar, rant uğruna metalaştınlmış kültürel bir alan olarak, mekanın rant odaklı üretim anlayışı ortaya çıkan bir disneyleştirmedir (disneyfication) (akt. Çeler, 2018: 9). Çalışmanın Dördüncü Bölüm'ü ise "Toplumsal Belleğin Aracı Olarak Törenler"dir. Bu bölümde, AKP'nin Türkiye ta­ rihine yönelik kurmaya giriştiği karşı anlatısının, iktidar bel­ leğinin ne olduğu, AKP'nin yazdığı/kurduğu Yeni Türkiye ta­ rihinin değişen anlam borcu ve köken anlatısı ve dolayısıyla ulus öznesi bellek alanı üzerinden anlaşılmaya çalışılmakta­ dır. Törenlere düzenleyiciler tarafından belli bir anlauyı yük­ lenen bir "anlam" atfedilmektedir. Toplumlann geçmişi nasıl haurladığına yönelik çalışmasında Connerton, belleğin be­ denin de dahil olduğu bir pratik sayesinde pekişerek nesil­ den nesile aktanlabileceğini, bunun için anma törenlerinin bedensel pratikler olarak haurlamanın en etkili yöntemi ol­ duğunu ileri sürmektedir. Kurucu iktidarlann ulus-devletin kuruluş hikayesi olarak kurguladığı mitik tarih anlatılannın aktüel bir temsili olarak törenler hem bu anlatılan hem de hayali cemaat olarak ulusu somutlaşurmaktadır. Ulus-dev­ letler ölümsüz, süreğen, kalıcı ve kutsal olduklannı iddia et­ mek adına varlıklannı ilahi kılarak dokunulmaz olacaklan bir kan borcuna yaslamaktadırlar. Bu çalışmada da resmi tö­ renler, kurucu iktidarlann sağlığı olarak anlam borcunu kan borcuna dayandırarak, devlet adına seküler kutsal, ölümsüz ve değişmez bir siyasal beden yaratma pratiğidir. Dolayısıy26

la törenlerdeki anlam, her ne kadar geçmişten gelen bir mi­ ras gibi de gözükse, esasında töreni düzenleyen tarafından, şimdinin ihtiyaçlan için kurulan bir geçmiş ve gelecek tem­ silidir. Bu bölümde Kemalist tarih anlatısının anlam borcu­ nu ve köken anlatısını üzerine kurulduğu resmi bayram ola­ rak kutlanan dört önemli gün olan 19 Mayıs Atatürk'ü An­ ma, Gençlik ve Spor Bayramı, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ve 30 Ağustos Zafer Bayramı ele alınmaktadır. Kemalizm'in çerçevesini be­ lirlediği bir Türkiye'den Yeni Osmanlıcı bir çerçevede kendi anlam borcu ve köken anlatısını kurmak adına farklı bir ta­ rih anlatısı kurmak isteyen AKP, Kemalist belleğin tarih an­ latısına iki şekilde müdahale etmiştir: llk olarak AKP, 2012 yılında ilk kez iktidann tören yönetmeliğine doğrudan mü­ dahale ederek, bir değişikliğe gitmiştir. Bununla amaçlanan törenlerin anlam belirleyicisi olarak iktidann izinin törenle­ re yansıtılması, yani uygulamalann sivilleştirilmesi anlamın­ da Kemalizm'in sembollerinden anndınlması, Osmanlılaş­ tınlması, özgürleştirme anlamında dinselleştirilmesi kısaca­ sı AKP'lileştirilmesidir. ikinci olarak ise Kemalizm'in anlat­ tığı Kurtuluş Mücadele sürecinin yeni bir devletin başlangı­ cı olduğu iddiasına karşı çıkarak, cumhuriyetin kökenini Os­ manlı'ya, hatta kadim bir Islam medeniyetine dayandırmak­ tadır. Bu bağlamda da yukanda resmi bayram olarak kutlan­ dığı ifade edilen günleri kendi tarih anlatısını destekleyecek başka günlerle değiştirmeye çalışmıştır. AKP, 19 Mayıs'ı, 29 Mayıs Istanbul'un Fethi'yle, 23 Nisan'ı önce Kutlu Doğum Haftası, ardından Kut-ül Amare Zaferi anmalanyla, 30 Ağus­ tos'u Çanakkale Zaferi'yle ve 15 Temmuz 2016 darbe girişi­ mi sonrası ise 29 Ekim'i bir anlamda 15 Temmuz Destanı'yla değiştirmek istemiştir. AKP'nin değişen iktidar gücü ile anma törenlerindeki po­ zisyonları, tören uygulamaları üç dönem halinde incelen27

mektedir: 1. 2002-2006 yıllan arası olarak ele alınan ilk dö­ neminde AKP'nin törenlere katılmak dışında bir işlevi ve inisiyatifi bulunmamasından dolayı AKP kendisine talimat­ lar verilen, Kemalizm'in tören uygulamalanna harfiyen ri­ ayet eden, Kemalizm'in bir memuru olarak ifade edilmiş­ tir. lktidannın görece gücünün artuğı ancak Kemalist hege­ monyanın da devam ettiği 2007-2011 yıllan arasındaki ikin­ ci döneminde ise AKP Kemalizm'in ev sahipliğindeki tören­ lerde, Derrida'dan yola çıkarak zorunlu bir davetli olarak ni­ telendirilmiştir. Zorunlu davetli, ev sahibi tarafından isten­ meyen ama konumu ve ev sahibiyle ilişkisi itibariyle gör­ mezden gelinemeyecek olan davetlidir. Misafirliği ev sahi­ binin koyduğu kurallara tabi kılınan, törenlerde-davetlerde­ ki söz hakkı ise davete icabet edip etmemekle sınırlanan da­ vetli, bu anlamda düzenleyici olarak etken bir aktör değil­ dir. Zira bu dönem Kemalizm ve AKP iktidan bazında deği­ şen ikircikli tören uygulamalan, alternatif kutlamalar ve tö­ renlerin her iki kesim tarafından da zaman zaman boykot edilmesine dikkat çekilmiştir. 2012 yılından sonra iktidann tören yönetmeliğinde yaptığı değişiklikle birlikte AKP'nin kuruculuk iddiası doğrultusunda "ev sahipliği" analiz edil­ mektedir. Buna göre törenlerin düzenleyicisi olarak AKP'nin Kemalist Türkiye'nin yeni ev sahibi olamayacağını anlayarak, yeni bir evin sahibi olmaya karar verdiği Yeni Türkiye iddiası anlaşılmaya çalışılmaktadır. Buna göre AKP, Kemalist anla­ yışın hakim olduğu siyaset, ekonomi, toplumsal pek çok ko­ nuda kendi kurallannı uygulayacağı, istediği gibi yöneteceği yeni bir devlet aklı oluşturmak istemektedir. AKP'nin Yeni Türkiye'nin kurucu iktidar olma imkanı­ nın yeni bir bellek oluşturma kapasitesi üzerinden tartışıldı­ ğı bu çalışmada gösterildiği üzere iktidar, on beş yıl boyun­ ca hem iç hem dış politikada tutarlı bir siyaset izlememiştir. Bunu da hem iktidann sosyo-tarihsel analizinin yapıldığı Bi28

rinci Bölüm'de karşı hafızadan iktidar hafızasına değişen po­ zisyonunda hem de Yeni Osmanlıcılık anlayışı olduğunu id­ dia ettiği kurucu zemini gerek hafıza mekanlanna gerekse anma törenlerine yansıtırken, birbiriyle ters düşen, çelişen pek çok uygulamayı siyasi kimliği olarak ortaya koymasın­ daki kaygan zeminin analizinde kurucu iktidar olma iddia­ sının olumlu ve olumsuz sonuçlan ele alınmıştır.

Epistemolojik-metodolojik-teknik açıdan Yeni Türkiye söyleminin ele alınışı Çalışmada metodolojik açıdan çok katmanlılık söz konusu­ dur. Öncelikle AKP'yi kendi yaklaşımı içinde tarihselleştiril­ miş, bellek araçlan olan hafıza mekanlan ve anma törenle­ ri yoluyla bu tarihselleştirme sürecindeki simgeselleştirme­ ler incelenmiş, son olarak ise bu tarihselleştirme ve simge­ selleştirme analizleri üzerinden "Yeni Türkiye" söylemi yeni­ den derinlemesine yorumlanarak yazılmıştır. Van Dijk'e gö­ re söylemde sadece iletinin içeriğine değil, kimin, neyi, kime, neye dayanarak ve hangi amaçla söylediğine, yani iletinin tüm boyutlanyla bağlamına odaklanılmalıdır (akt. Barker ve Galansinski, 2001: 63-64). Bunun için de bir metin anlaşılır­ ken altında saklanan anlamlann metinle bağlantısının ortaya çıkanlması için politik, kültürel, bilişsel ve toplumsal bağla­ mın da analize dahil edilmesi gerekir (Van Dijk 2013: 117; Sözen, 1999). 1970'lerden itibaren ortaya çıkan ESA, Teun A. Van Dijk, Norman Fairclough ve Ruth Wodak gibi kuram­ cılann öne çıktığı, çok disiplinli ve disiplinlerarası bir yakla­ şım olarak kabul edilmektedir.2 Wodak ve Meyer'e göre eleş­ tiri kavramı, güç yapılannı deşifre etmeyi ve ideolojilerin (ki 2

Söylemi bir yöntem olarak değerlendiren çalışmalar da olsa, bu çalışma boyun­ ca AKP'nin Kemalizm'le giriştiği bellek mıicadelesi, bir yandan Kemalist Türki­ ye'yi yıkarken öte yandan Yeni Türkiye'yi kuran bir ikilik içinde analiz etmeye imkAn sağlayan diyalektik epistemolojik bir yaklaşım olarak ele alınmaktadır. 29

Althusser'e göre ideoloji, toplumsal kurumlardaki toplumsal uygulamaların malzemesidir), maskelerini düşürmeyi amaç­ lamaktadır (akt. Arkonaç, 2014: 173-174). Temelde Fouca­ ult'nun bilginin bir iktidar aracı olup, iktidar tarafından üre­ tildiğinden hareketle düşünme ve yazma pratiklerinin kültü­ rel yapı içinde politik ve ideolojik amaçlara nasıl hizmet et­ tiğini arkeoloji ve soybilim olarak adlandırdığı yöntem üze­ rinden ele alma arzusu yer almaktadır (Woofitt, 2005). Bu­ na göre Foucault, tarih anlatılarında bilgisine yer verilme­ yenlerin, yaşadıkları anlatılmayanların tarihine odaklanmak­ tadır. Bunun için yapılması gereken, makro tarih anlatıları­ nın iktidarın bir aracı haline dönüşen "bilgi" edinme tarzın­ dan kurtarılıp, geçmişi susturulanları da kapsayacak biçim­ de bilginin arkeolojisine erişmektir. Bu anlamda bellek çalış­ maları, geleneksel tarih anlayışının bir şeyin kökeninin, o şe­ yin "oluştuğu" an olarak belirlenmesine ve o belirlenmiş kö­ kenden kaynaklandığı iddia edilen değişmez, sabit bir kimlik olarak kabulüne karşı çıkan Foucault'un soybilim yöntemi­ ni benimsemiştir. AKP de bir karşı hafıza olarak Kemalist an­ latıda yer verilmeyenlerin bilgisine tarih anlatısında yer ver­ me iddiasıyla iktidara gelmiştir. AKP'nin bir iktidar hafıza­ sına dönüştüğü üçüncü dönemindeki Yeni Türkiye söylemi ise farklı talepleri kendisine eklemlemleyerek hegemonik ol­ mak yerine, kendi anlatısına uygun bir tarih anlatısına uygun olarak farklılıkları yok saydığı bir bellek kurmaya çalışmıştır. Giriş kısmının ilk kısmında da belirtildiği üzere Kemalist Türkiye'nin yıkılmasına bağlanan bellek mücadelesi Yeni Osmanlıcılık ile Kemalizm, Yeni Türkiye ile Türkiye, Batı­ lılaşma ile Kadim bir lslam medeniyeti, Sünni Muhafazakar öz ile laik öz, diriliş ile kurtuluş, AKP'nin köken anlatısı ve anlam borcu ile Kemalizm'in köken anlatısı ve anlam bor­ cu üzerinden diyalektik bir anlayışla verilmektedir. Dolayı­ sıyla toplumsal bellek çalışmaları kapsamında AKP'nin ku30

rucu bir iktidar olma iddiasının olanaklılıklarının tartışıldı­ ğı bu çalışmanın epistemolojik yaklaşımı (eleştirel bir söy­ lem yaklaşımı olan) Fairclough'un "diyalektik ilişkisel söy­ lem (DlSA)" yaklaşımıdır (Fairclough, 1989, 2003). Anali­ ze bir araştırma sorusu yerine, sosyal bir problemle başla­ nan DlSA, toplumsal "yanlışları", bu yanlışların kaynakla­ rını, sebeplerini, bu yanlışlara karşı direnişlerin üzerine yo­ ğunlaşmaktadır (Arkonaç, 2014: 196-201). ideolojilerin et­ kilediği ve mevcut ideolojilerin nasıl öğrenildiğini, sahip­ lenildiğini ve/veya değiştirildiğini belirleyen sosyal bir pra­ tik (Wodak, 2001: 9) olan söylem toplum ve sosyal gerçek­ likler üzerine bir bilgi edinme biçimidir (Sözen, 1999: 14). Çalışmada da yeni bir Türkiye kurma iddiasındaki AKP'nin bir karşı hafızadan iktidar hafızasına giden sürecinde prob­ lematize ettiği ve AKP'ye karşı problematize edilen süreçle­ re odaklanmaktadır. "Yeni"nin, bellekte biriken her şeyi sil­ me işlevinden hareketle AKP'nin Yeni Türkiye'yi inşasında siyasetin normalleşmesi olarak sunduğu bu üçe ayrılan ikti­ dar döneminde üç hesaplaşma talebi söz konusudur: 1. Par­ tinin içinden geldiği lslamcı Milli Görüş geleneği ile. 2. Ke­ malizm ile. 3. Batı ve Baulılaşmanın lider olduğu bir düzen arayışıyla. Bu açıdan Milli Görüş, AKP'nin kendi geçmişine; Kemalizm AKP'nin de içine doğduğu Türkiye'nin şimdisine ve anti-Batıcılık arayışı, geleceğe yönelik bir değişiklik tale­ bi olarak karşımıza çıkmaktadır. Fairclough'un diyalektik ilişkisel söylem çalışmalarının epistemolojik zeminini teşkil ettiği bu araştırmanın yönte­ mi ise J. B. Thompson'ın her mesajın her bir alıcı tarafından aynı şekilde anlaşılacağına karşı çıkarak, yorumsamanın kı­ sıtlılıklarını aşmak için geliştirdiği "derin yorumsama (depth hermenrutics)" yöntemi3 olarak belirlenmiştir (Thompson, 3

DISA'da mesajlann kişilerin gündelik hayauna nasıl sirayet ettiğine bakan ve bu mesajlann yalnızca kendi yapısından ve içeriğinden çıkarnlabilecek sonuçlar31

2013). Yöntem, sembolik biçimlerin mobilize ettiği anlamın nasıl anlaşıldığı ve bu biçimler üzerinden anlama nasıl bir değer verildiğini inceler (Thompson, 2013: 36-37). lktidar­ lann geçmişi şimdiyi gizlemeye, belirsizleştirmeye ya da baş­ ka bir kılığa sokmaya çalışmasının analizine dayanan derin yorumsamacı yöntemde (Thompson, 2013: 317), Yeni Tür­ kiye'nin bellek mücadelesinde bugünü başka biçimde gös­ terme, icat edilmiş geleneklerin ruhlannı geri çağırma çaba­ sına odaklanılmıştır. Bu anlayışla araştırma, üç aşamalı bir metodolojik çerçeve ile ele alınmıştır: 1. Sosyo-tarihsel Ana­ liz 2. Biçimsel-söylemsel Analiz 3. Yorumlama/Yeniden Yo­ rumlama (Thompson, 2013: 322) aşamalandır. Sosyo-tarihsel analizin araştırma alanı, kişilerin günde­ lik hayatında önceden yorumlanmış olan bir alan olarak (Thompson, 2013: 32), kişilerin zaten önceden bir yere ka­ dar anladığı, açıkladığı bir alan olarak yeniden yorumlanma­ sıdır. Bunu sembolik biçimlerin üretimi ve aktanmı, med­ ya mesajlannın inşası ile bu mesajlann alımlanmasını ve be­ nimsenmesini, gerçekleştikleri sosyo-tarihsel koşullarla be­ raber analiz etmek gerekir (Thompson, 2013: 35-36). Kapi­ talist toplumsal ilişkiler, hegemonyanın yönetilenlerin ken­ di nzalanyla, üretilen ideolojiye ve sömürüye boyun eğme­ lerine ve böylece sembolik bağlamda ele alınan hakim ideo­ lojilerin kazandıklan doğal görünümleriyle, toplumdaki bir­ çok kişinin belirli konularda aynı düşündüğünü zannetme­ mize yol açmaktadır (Wodak ve Meyer, 2009: 8). Sembo­ lik biçimlerin içsel yapısal özelliklerinin oturduğu toplum­ sal bağlamı anlamak için birbiriyle sistematik olarak ilişki­ lendirilebilecek farklı analiz yöntemlerini kapsadığından la değerlendirilmesi yönündeki edilgen yanılgıdan kurtulmayı vaat etmektedir. ideolojilerin güce, egemenliğe, sömürüyü kurına ve sürdürmeye imkan yaratan gerçeklerin temsili olduğunu ifade eden Fairclough'u takiben (2003: 218), bağ­ lamın tarihsel açılardan ele alınması da sembolik biçimlerin içinde geliştiği top­ lumsal gerçeklik ile ara•ındaki baglanıılan sınamayı amaçlamaktadır.

32

(Thompson, 2013: 3 13), AKP'nin Kemalizm ile diyalektik ilişkisel bir zeminde anlaşılmaya çalışılan bellek mücadele­ si incelemesinde, güç ilişkilerinin somut toplumsal yapıya etkisi ve bu yapıdan etkilenme kapasitesinin kişilere, tarih­ sel bağlama göre değişen yapısını da anlamaya olanak sağ­ lanmaktadır. ikinci aşama olarak biçimsel/söylemsel bir analizde ile ya­ pısal nitelikleriyle sembolik biçimleri, bir şeyi temsil ve bir şeye işaret eden bellek çalışmalannda olduğu gibi bir şey ko­ nusunda söz söyleme imkanını güce yaslayan eklemli bir ya­ pı içinde analiz etmeyi amaçlamaktadır (Thompson, 2013: 33). Thompson, anlamın güç ilişkilerini nasıl beslediği­ ni incelemek gerektiğini ileri sürer. Tıpkı söylem çalışma­ lannda olduğu gibi derin yorumsama yönteminde de me­ tinlerin işleyiş tarzlannı sembolik stratejilerle kurduğu iliş­ ki üzerinden analiz etmektedir. Burada metin ile kastedilen eylemlerden jestlere, ritüellerden sözcelere, sanat eserlerin­ den (Thompson, 2013: 164) kurumlara, mimari biçimler­ den düzenleyici kararlara, yasalara, idari tasarruflardan bi­ limsel, felsefi, ahlaki önermelere varan heterojen bütünler ile söylemsel ve söylemsel olmayan öğeler arasındaki iliş­ kileri de kapsamaktadır. Dilin konuşulduğu-yazıldığı biçim olarak söylemin-metnin (Ricoeur, 2017: 105) inşa etmeye çalışırken ekledikleri ve dışanda bıraktıklanyla anlam adı­ na, Thompson ideolojinin "meşrulaştırma, gizleme, birleş­ tirme, parçalama ve şeyleştirme" olarak ifade ettiği beş tarz önermektedir. Meşrulaştırmada ideolojik açıdan, belirli bir tutum, davra­ nış ve yaklaşımın "rasyonelleştirme, evrenselleştirme ve an­ latı oluşturma" stratejileriyle meşru olduğu iddia edilmekte­ dir. Belli bir anlayış doğrultusunda ideolojik sembolik biçi­ min ikna edici hale gelerek, bir haklılık devşirilmesi olarak tanımlanan rasyonelleştirme, çalışmada AKP'nin Kemalist 33

Türkiye karşısında iktidar gücünü artumıa arayışının "sını­ nsız

haklılığını" eleştirel olarak imlemektedir. Belirli bir ke­

simin çıkarına olan bir durumun herkesin yararına gibi gös­ terilerek, çıkan sanki ortak bir çıkarmış gibi genelleştirilme­ si olarak evrenselleştirme ise, çalışmada AKP'nin haksız zen­ ginleşme anlayışının ve meşruluğunu yitirmekte olan bir ik­ tidar olarak kendisine uygun bir cemaat arayışının parava­ nı olarak kullanılan Yeni Osmanlıcılık anlayışının analizinde kullanılmışur. Son olarak anlau oluşturma ise AKP'nin bel­ leklerde yeniden kurucu nostalji anlayışı doğrultusunda alun çağ özlemiyle geçmişi yeniden keşfettirecek hikayeler oluş­ turması ile Kemalist belleğin "kayıplarını", nasıl Yeni Tür­ kiye söyleminin kazançları olarak AKP'lileştirilmiş yeni ta­ rih anlatısının uğraklarını anlamamıza imkan sağlamaktadır. ikinci işleyiş tarzı olarak gizleme ise, varolan-süregiden güç ilişkilerinin nasıl örtükleştirildiğinin analizinde, "yeri­ ne geçirme, örtmece, mecaz" (kapsamı değiştirme, ad aktar­ ması, eğretileme) stratejilerine başvurulmaktadır. Yerine ge­ çirme, belli bir kişi, nesne veya durumu ifade ederken baş­ ka bir kişinin, nesnenin veya duruma yönelik çağrışımların aktarılması anlamına gelmektedir. lkinci strateji olarak ört­ mece ise olumsuz algılanması muhtemel belli olayların, du­ rumların veya toplumsal ilişkilerin tarif edildiği olumlu bir değerlendirmelere odaklanmaktadır. Üçüncü strateji olan mecazda, kapsamı değiştirme, söylemdeki parça-bütün iliş­ kisiyle ilgiliyken; ad aktarması, durum veya nesnenin bel­ li bir özelliğini imleyen bir terimin durum ve nesne için bü­ tüncül bir özellik olarak kullanılmasıdır. Son strateji eğreti­ leme ise toplumsal ilişkilerin aslında olmayan özelliklerinin, bir terimin sanki varmış gibi algılanmasına imkan sağlaya­ cak biçimde alakasız olarak kullanılmasıdır. Üçüncü işleyiş tarzı birleştirme ise, farklılıklann görmez­ den gelinip, yok sayılması adına standartlaştırmanın (sem34

bolik biçim toplumun ortak temeli gibi hareket edilmesi) ve simgeselleştirmenin (toplumdaki ortak kimlikle özdeşleş­ meyi imkanlı kılan semboller üretilmesi) toplumun nasıl öz­ deş gibi algılanmasının sağlandığını, böylece aslında kuru­ luş zemini olarak yaslanılan AKP ve Yeni Osmanlıcı tahay­ yüllerin nasıl ülkenin yegane hakikati olarak hatırlanması­ nın talep edildiğini analize dahil etmektedir. Dördüncü işleyiş tarzı olan parçalama ve aynştırma ile ötekiden anndırma stratejileri, tahakküm ilişkilerine, he­ gemonyanın kuruluşuna zarar verecek nitelikteki grupla­ nn bölünüşüne odaklanmaya izin vermektedir ki bu çalışma boyunca Fairclough'un DlSA yaklaşımıyla da diyalektik bir biçimde verilen bellek mücadelesine tanıklık ettiğimiz AKP ile Kemalizm'in nerelerde ayrıştığını, kutuplaşmayı anlamı­ mıza imkan sağlamaktadır. Son işleyiş tarzı şeyleştirme ise, tarihsel olarak meydana gelen ama aslında değişken olan bir durum ya da olayın za­ mandan azade olarak "değişmez" gibi sunduğu iddiasını ir­ delemektedir. Şeyleştirmenin stratejiler olarak doğallaştır­ manın ve ebedileştirmenin tarihsel sürecin sonucu olan top­ lumsal bir ilişkinin doğal koşullarla oluşmuş gibi gösteril­ mesidir. Diğer bir strateji ebedileştirme ise toplumsal ilişki­ lerin nasıl sonsuz, süreğen ve sabit olarak yansıtıldığını an­ lamamıza imkan sağlamaktadır. Yeniden yorumlamada oluşturulan ve dolaşıma sokulan söylem, onu anlamlandıran öznelerin yüklediği anlamdan bağımsız olmadan ama dışına çıkarak yeniden anlamlandı­ rılmaktadır. Amaç, sosyo-tarihsel olarak kurulan bu anla­ mın nasıl ve neden kurulduğunu açıklamaktır. Bu açıdan yeniden yorumlama ile AKP'nin mücadelesini verdiği bellek analiz edildikten sonra, yeniden yorumlama ile Yeni Tür­ kiye söylemi kapsamında verilen bellek mücadelesinin na­ sıl ve neden verildiğine yönelik bir deşifre imkanı sunmak35

tadır. Tek hakikat olarak mühürlenmiş olan anlamın sorgu­ lanmasıdır. ideolojinin nasıl işlediğinin, hangi stratejilerle nasıl etkiler yarattığının ve bu etkilerin hangi tarihsel-top­ lumsal bağlam içinde yerleşik ve kalıcı hale geldiğinin ana­ lizi, bu ideolojilerin gizlediği toplumsal ilişkilerin açık hale getirilmesine katkı sağlar. Yöntemin üçüncü aşaması ise yorumlama/yeniden yo­ rumlamadır. Sembolik biçimin söylediği, temsil ettiği yara­ tıcı anlamın izahına odaklanmaktadır. Sosyo-tarihsel analiz ile biçim-söylem çözümlemesinin sonuçlarına dayanılarak, sembolik biçimin ne söylediği, neyi temsil ettiği, ne ile ala­ kalı olduğu açıklanmaya çalışılır ki bu önceden yorumlan­ mış bir alanı, yeniden yorumlamak olduğundan yorumlar çatışmasına neden olmaktadır (Thompson, 2013: 34). Me­ tin, onu oluşturan, dolaşıma sokan ve alımlayıp anlamlandı­ ran öznelerin ona atfettiği anlamın dışında (ancak ondan ba­ ğımsız olmadan) yeniden anlamlandırılır. Derin yorumsama yönteminin izlendiği bu çalışmada ve­ ri toplama tekniği ise söylem analizi olarak belirlenmiştir. Geçmişi nasıl hatırladığımız, okulda, gazetelerde, filmlerde, dergilerde, tarih kitaplarında ile aile ve sosyal çevremizden bize aktarılan sözlü ve yazılı kültürle ilgilidir (Neyzi, 2014: 2). Söylem analizinin nesnesi de yazılı, sözlü ve sözsüz içe­ rikli metinler (Sözen,1999), her türlü kayıtsal malzeme ya da bildiriler, demeçler, akademik makaleler veyahut med­ yada yer alan programlar, haberler, reklamlar, vb. kaynaklar veri toplama sürecinin bir aracı haline gelebilmektedir (El­ liot, 1996). Bu çalışma kapsamında da literatürden ağırlık­ lı olarak toplumsal bellek, mimari, sosyoloji ve siyaset bili­ mi alanındaki akademik makalelerden, kitaplardan, bildiri­ lerden; kurumsal kaynak olarak yönetmeliklerden, çıkarı­ lan yasalardan, kentsel dönüşüme dayalı projelerden; hem iktidar hem Kemalist kesim tarafından törenler ve olaylara 36

dönük hazırlanan video içeriklerinden, özellikle mekanlara dönük reklamlardan, Tayyip Erdoğan ve diğer AKP'li yöne­ ticiler ile Kemalist kesimi temsil ettiği ifade edilen TSK, yük­ sek yargı, CHP ve toplumsal kesimlerden gelen demeçler, brifingler ve konuşmalara yer verilmiştir. Çalışma boyunca yararlanılan kaynaklar olarak ise hem AKP'yi destekleyen li­ teratür çalışmaları ile basın kuruluşlarının haberlerine hem de AKP'ye karşı eleştirel bir yaklaşım sergileyen kesimlerin görüşleri ve basın kuruluşlarının haberlerine, yazılı ve/veya sözlü medya anlamında yer verilmiştir. Her ne kadar toplumsal bellek alanında Türkiye'de de ça­ lışmalar yapılıyorsa da AKP'ye yönelik olarak yapılan bellek çalışmaları genellikle belli bir hafıza mekanına ya da belli bir törene odaklanan sınırlı bir kapsamla ele alınmıştır. Oysa bu çalışma toplumsal bellek çalışmalarının iki sacayağı olarak görülen hafıza mekanları ve anma törenlerini beraber olarak, bellek teorisi üzerinden detaylı olarak analiz eden ilk çalış­ madır. Dolayısıyla çalışmanın yazım sürecinde her ne kadar bellekle ilgili daha önceki çalışmalardan ve literatürden ya­ rarlanıldıysa da çalışma AKP'yi bellek üzerinden ele alış biçi­ miyle, belleğin interdisipliner yapısını benimseyecek biçim­ de farklı disiplinlerden yararlanılarak hem bellek çalışmaları literatürüne hem de AKP çalışmalarına yönelik bir katkı sun­ ma amacıyla hazırlanmıştır. Kendinden önce toplumsal bel­ lek literatürü üzerinden yapılan çalışmaların sınırlılığı ve da­ raltılmış alanı düşünüldüğünde bu durum çalışmanın yazım sürecini belirlemede hem zorluk ancak hem de çalışmayı öz­ gün kılacak bir imkan olarak görülmüştür.

37

BiRiNCİ BÖLÜM

TOPLUMSAL BELLEK MÜCADELESİNDEN ULUS-DEVLETİN EV SAHİPLİGİNE

Toplumsal belleğin iktidar hafızası ve karşı hafıza açısından kullanım değeri Toplumsal bellek, bireyin zihinsel süreçlerinin depo ala­ nı olmaktan ziyade, içinde yaşadığı topluluğun çerçevesi, bağlamı içinde oluşan seçilmiş kolektif anılandır (Halbwa­ chs, 1992: 38). Dolayısıyla tarihsel olmanın ötesinde sosyal ve siyasal ağlann dönüştürdüğü, dönüştürürken de bir yan­ dan sürekli olarak yeniden kurduğu söylemsel ve simgesel bir alanı imlemektedir (Parmaksız, 2012: 8). Bir kimlik so­ runu olarak toplumsal bellek, ulus-devletler açısından ulu­ sal kimliği bir kökene, bir anlama sabitlenme ihtiyacı ile ala­ kalıdır. Fakat geçmiş, olduğu haliyle muhafaza edilmesi, ak­ tarılması imkansız olarak vardır/yoktur (Agamben, 2004: 158). O nedenle bu çalışmada toplumsal bellek, "karşı ha­ fıza" ve "kurucu iktidar" olarak ifade edilecek iki kategori arasında sürekli yıkılıp, yeniden kurulma potansiyelini bu­ lunduran bir mücadele alanını imlemektedir. Birinci kategori olarak ele aldığım karşı hafıza ulus-devle­ tin homojenlik söyleminde yok sayılmak ya da marjinalleş39

tirilmek istenen ötekilerin müdahaleye uğrayan belleğidir. Tarihi olduğu gibi yazmamanın millet olmanın bir parçası olduğu iddiasıyla icat edilen (resmi-milli) tarih, o ilk yaşan­ dığı haliyle, belleğimizde korunarak yer almaz. Bellek, ikti­ darlann bastırma, eksiltme, çarpıtma gibi çeşitli müdahale­ lerine açıktır ve hatırlama ve unutma edimini araçsallaştır­ ma ihtiyacının sonucu olarak tarihin daima seçili bir versi­ yonu hakikat kılınmaktadır. Tarihte yer alan her olayda ad­ landınlmayan, bilgi ve deneyimine başvurulmayan gezgin bir fazlalık bulunmaktadır (Gürşimşir, 201 2: 42). llerlemeci tarih anlayışı doğrultusunda bir yandan ulus-devletin sözde tarihi kurucu iktidar tarafından temize çekilirken, öte yan­ dan hayal edilmiş cemaati oluşturanlar arasında kendisine yer bulamayan bu gezgin fazlalıklann yaşadıklan, ya yok sa­ yılmakta ya da ötekileştirilmektedir. Oysa ulus-devletin yok saydığı tarihin hiç söylenmemiş kısımlan da birilerinin tari­ hidir (Trouillot, 2015: 42). Üstelik bu yok sayış, ulus-devle­ tin iradi ihmalidir. İşte toplumsal bellek mücadelesi de tam bu noktada, ulusu homojen kılma amacıyla geliştirilen saf ontolojik millet tasavvuru ile ampirik milletin karşılaşma­ sında yaşanmaktadır (Bora, 1996: 179-180). Bu karşılaşmayı ele alması bakımdan, toplumsal bellek çalışmalan da bu kar­ şılaşmayla mitik tarih anlatılannın yalnızca madunun sesi­ ne yer vererek dışanda bıraktıklanna, susturulanlara, kendi tarihlerini anlatmak isteyenlere bir direniş imkanıdır (Trou­ illot, 2015: 35, 42). Burada direniş, bir vaattir. Sadece kaza­ nanlann tarihini anlatan makro tarih anlatılannın dışlayıcı­ lığına karşı, iyileştiricilik (Neyzi, 2014: 3); homojen ulus­ devlete karşı bir çokluk vaadidir (Trouillot, 2015: 33) . Bu bağlamda elinizdeki çalışmanın temel amacı, AKP iktidan­ nın toplumsal belleğe müdahalelerinin bastınlanın geri dö­ nüşüne imkan sağlayan ontolojik bir mücadele olup olmadı­ ğını tartışmak ve anlamaya çalışmaktır. 40

ikinci kategori ise bellek çalışmalarının iktidar(ın) ara­ cı kılınmasına ilişkindir. Buradaki hareket noktasıysa tari­ hin merkezi kimin inşa ettiği ve nasıl algılandığına göre de­ ğişiklik göstermesidir (Kılıçbay, 1998: 21-22). Bu bakımdan toplumsal belleğin ömrü, iktidarın hegemonyasıyla paralel­ lik arz etmektedir. Zira iktidarın aracı olarak ne kadar kabul görür, içselleştirilirse, karşı hafıza da o kadar edilgenleştiri­ lecektir. Toplumsal bellek, geçmişe yüklediği öznellik ve ya­ şanmışlık duygusundan hareketle (Traverso, 2009), ulusun ortak bir geçmişi ve bu geçmişten itibaren kurulan ortak bir geleceği olduğu fikrine zemin hazırlar. Böylece geçmişle bir süreklilik içinde icat edilen geleneğe dayandırılan ulus an­ layışıyla, ben "bize" çevrilebilmektedir. Dolayısıyla moder­ nizmin sabitlenme ve homojenleştirme ihtiyacına cevap ola­ rak, insanlar arasında bir bağ kurularak oluşturulabilecek si­ yasal topluluğu kurmada önemli bir araç olan toplumsal bel­ lek, ulusu tek bir "kökene" ve belli bir "anlam borcuna" sa­ bitleyen, tek tipleştiren kurucu iktidarın kurgusudur. Tek­ rarlamalar ve aktarımlar yoluyla dolaşıma sokulan gelenek­ ler, hafızamızda, kurucu bir ilkeye, kökene sabitlenmekte­ dir (Hobsbawm, 2006: 2-6). Burada söz konusu herhangi bir kökenden değil, toplumun, toplumsal ve siyasal varlığı­ nı anlamlandıran, her zaman bir kurucu iktidar tarafından seçilen/belirlenen bir kökendendir. Aynı zamanda başlangıç olan bu "köken", bir şeyin tek başına yapılmasını, orijinallik haline bulunulan atıfla insanın doğum ilnı gibi, ulusun üze­ rine inşa edileceği eşsiz, benzersiz bir doğum anıdır. Gerçekte bir kurucu iktidarın kurgusu olması bakımından sabit, değişmez ve süreğen olmayan köken, kurucu iktidarla­ rın bugünkü ihtiyacına hizmet edecek şekilde değişebilmek­ te, iktidarın el değiştirmesiyle kesintiye uğrayabilmektedir. Kökenini, daha doğrusu hegemonyasını süreğen kılmak is­ teyen iktidar, toplumun birliğini ve içinde yaşadığı düzenin 41

varlığını bir kurtancıya, yaraucıya, hanedana ve benzeri bir odağa borçlu olduğu iddiası üzerinden hareket ederek (Gau­ chet, 2011: 33-67) kınlganlığını azaltmaktadır. Bu borç, ik­ tidann toplumdan ayrılarak, toplumu yönetmesine imkan sağlayan, toplum ile toplumun varlık nedeni olarak göste­ rilen iktidar arasındaki bölünmenin, siyasal birliklerde ai­ diyet kurmanın, kimlikte ortaklaşmanın yaslandığı kökenin meşrulaştıncısı olan anlam borucudur. (Gauchet, 2011: 50). Ulus-devletin homojen bir bütün olarak siyasi birliğe sahip olmasını sağlayan dışsaldır. Ulus, anlam borcuyla bir dışsa­ la borçlandınlarak kurulur, birleştirilir (Gauchet, 2011: 58). lnsan tabiau gereği kendinden farklı olan ve başka bir mekan ve zamanda bulunan varlıklara borçlu olduğunu düşünür. Varoluşa ilişkin bu borç, modem devlet öncesi bir dine, bir yaratıcıyayken, modem devletin oluşum süreciyle birlikte seküler devletin kutsallıklara yönelmiştir. Ölüm, bilinmez olandır. Bu bilinmezlik sayesinde ise ölenlerin sorumluluğu­ nu yaşayanlara emanet eden kurucu iktidarlar, yaşayanlar ile ölenler arasında kurguladıklan anlam borcuyla yeni bir or­ taklık kurarlar ve böylece ölüm, bir yok oluş değil; sonsuz­ luğa kapı aralamanın bir umudu haline gelir (Levinas, 2011: 17- 18, 23). Anlam borcunun üzerine kurulduğu geçmiş, top­ lumun varlık nedeni; kurucular/ölenler ise bu varlığın sağla­ yıcılan olarak kutsallaştınlmakta, sabitlenmektedir. Ölenin hiçliği, yok oluşu karşısında, kendisi de yok olma korkusu­ na kapılan ulus, varlık sebebi olduğuna inandığı kökensel öz atfedilen ortak bir geçmişe sığınarak korunmaktadır (Gauc­ het, 2011: 58). Bu borç, ölenin mirasına sahip çıkma, taşıma, aktarmayla ödenecek olan toplumsal bir olaya dönüştürül­ mektedir. Şimdide yaşayana kalansa ölüme yüklenen borç­ la yaşamaktır. Dolayısıyla yaşayanlar için, kurucu anlatının kökensel özü olarak tayin edilen geçmişe sahip çıkarak yaşa­ mak, anlam borcunun diyetidir. Bu diyetse, kurucu iktidann 42

anlam borcunu devam ettirmek, nesilden nesile aktarmaktır. Böylece söz söyleme yetisine sahip olan iktidarla, bu söze ri­ ayet etmesi gereken toplum arasında bir bölünme yaratılmış, dışsallığın egemen başkalığıyla donatılmış olan iktidar insa­ (Gauchet, 2011: 48), toplumdaki sıradan insanları yönetir hale gelmiştir. Mitik tarih anlatılarında her şey ilk günkü ha­ linde bugünkü insanlardan farklı varlıkların istedikleri şek­ liyle değişmeden kalmış, bugüne adeta kutsal bir emanet gibi taşınmıştır (Gauchet, 2011: 58). Bu, ulus-devletin değişmez,



sabit, süreğen ve boşluklara izin vermeyen yapısının bir gere­ ğidir. Bunun için de ulusal anlatılarda, teolojikleştirilmiş bir tarihe gönderme yapılarak, ulusal tarih yazımı köken arayı­ şı boyunca katedilmesi gereken durakları, (anlam borcu üze­ rinden) kutsallaştırılarak, müzelerini, arşivlerini, anlatılarını, anıtlarını sembolleştirmektedirler (Parmaksız, 2012: 284). Bir şeyi olduğu gibi muhafaza etmenin yolu onu dokunul­ maz kılacak bir kutsallık atfetmekten geçmektedir. Bunun için de kökenin, anlam borcunun kuşakların birbiri ardına eklendiği, yaşanan zamandan farklı bir zamanda ve şimdiki insanlara benzemeyen varlıklarla dolu bir mekAndan gelmesi gerekmektedir (Gauchet, 2011: 58). Kökenini icat ettiği geç­ mişini, icat ettiği anlam borcu ile geleceğe taşımakla mükel­ lef kurucu anlatı, ulus-devletin başlangıç anıyla şimdi ve ge­ lecek arasında boşluğu, kopukluğu gidermek adına zamanlar arası bir süreğenlik kurmak zorundadır. Ulusun sürekliliği için zamanı ve mekanı aşan "yaratılmış" bir birliktelik duy­ gusudur. Bu, "Biz kimiz?" sorusunun da cevabıdır. Geçmiş ve gelecek üzerinde ortaklaştınlan biz de ulus-devletin sahi­ bini belirlemektedir. Sahip, borçlanandır ve borcu için geç­ mişi geleceğe taşımakla yükümlü kılınandır. Kurulan belle­ ği taşıyacak, icad edilmiş ecdada kendisini borçlu hissedecek olandır. Peki, ama AKP dönemi Türkiye'sinde borç, borçlu kimdir, bu anlam borcunun diyeti nedir? 43

Kemalizm ve AKP'nin toplumsal bellek mücadelesinin panoraması Toplumsal bellek mücadelesinde AKP, "Yeni Osmanlıcı" ve AKP öncesi Türkiye'nin kurucu iktidan diyebileceğimiz Ke­ malizm ise "Batıcı" köklerden hareketle, anlam borcu açı­ sından birbirlerinden aynlmaktadır. Kemalizm, fikirsel alt­ yapısı önceden belirlenmiş bir doktirin olarak değil, devletin ve devlet tarafından yaratılacak olan toplumun zaman için­ de değişebilecek ihtiyaçlanna cevap verecek biçimde, sadece genel hatlan belirlenen kılavuz bir görüştür. içerikten daha çok bir aksiyonu ifade eden Kemalizm, sağ, sol, liberalizm, muhafazakarlık gibi başka ideolojilerle eklemlenerek kon­ jontürel ihtiyaçlara 1 göre siyasal bir duruş ve mutlak doğ­ rular üretmektedir. Zira literatür tartışmalanndan da hare­ ketle Türkiye siyasal hayatı boyunca tek bir Kemalizm ta­ nımından ziyade Kemalizmlerden söz edilmektedir (lnsel, 2012: 1 5). Bu durumda çalışma boyunca Kemalizm ve Ke­ malizm'i benimsemiş kesimleri imlemek adına kullanılan Kemalist kesim ifadesini açmak yerinde olacaktır. Çalışma­ da Kemalizm'in özü, değişmez seküler ilkelere, modem/Ba­ tılı kimliğe ve buna uygun bir yaşam tarzına, kültürel ho­ mojenliğe ve ulusun toprak bütünlüğüne dayandın lan ( Ciz­ re ve Çınar, 2003), dolayısıyla ulus-devletin resmi hafıza­ sı olarak anlam borcu ve köken anlatısını bu temelde inşa eden kurucu bir zemin olarak tariflenmektedir. Farklı yak­ laşımlar olduğunu not ederek, asgari müşterek Kemalizm'in Örneğin, CHP'nin parti programında yer alan ve "milliyetçilik, halkçılık, in· kılapçılık, laiklik, cumhuriyetçilik ve devletçilik" olarak ifade edilen altı oku, 1935 yılında Kemalizm olarak ifade edilmeye başlanmıştır ( CHF 1931 N i­ zamname ve Programı, TBMM Matbaası, Ankara, 1935). 1960'larda daha çok halkçılık ve devletçilik ilkelerine yaslanan sol Kemalizmden bahsedilirken; 1980'lerdeki Komünizm karşıtlığı doğrultusunda laiklik ve milliyetçilik ilkesi­

ni öne çıkararak, Türk-lsl:lm sentezine yaslanan 12 Eyl ül Kemalizm'i gibi fark· lı farklı Kemalizm versiyonlanndan bahsetmek mümkün hale gelmiştir. 44

jenerik özellikleri şu şekilde ifade edilebilir: Değişmez sekı:ı­ larizm özü ile kastedilen, din ve devlet işlerinin birbirinden aynştınlarak, devletin her dine eşit mesafede olduğu bir la­ iklik anlayışı değil, Sünni lslam'ı merkeze alan bir anlayıştır. Burada Kemalizm tarafından öne çıkanları Sünni lslam, ku­ rucu iktidann Batılılaşma hedefi doğrultusunda dinin devle­ tin ihtiyaçlanna cevap verecek şekilde yeniden tanımlanma­ sıdır. Kemalizm, devlet tarafından kontrol edilen, hurafeler­ den anndınlarak, aklın öngörüsünde, pozitivist ve milli çer­ çevedeki bir laiklik anlayışıyla belirlenmiş olan bir Sünni İs­ lam anlayışını işlevsel kılmayı amaçlamaktadır (lnsel, 2003: 22). Milliyetçilik anlayışı ise kültürel ve siyasal homojenliğe dayanan bir toplum yaratmak adına korporatist bir anlayış­ la kamusal alanda dinsel, etnik, sınıfsal farklılıklan görün­ mez kılan bir kültürel milliyetçilik olarak kabul edilmekte­ dir. Kemalizm'de devlet adına bir toplum oluşturma gaye­ si söz konusudur. Patemalist bir anlayışla (lnsel, 2003: 1821), toplumu Batılı ve laik yaşam tarzı için hazırlama göre­ vi ise belli yapı ve kurumlara verilmiştir. Tam da bu neden­ le Kemalist Batılılaşma kendisinin temsil ettiği iktidar prati­ ği tarafından sınırlandınlmİş, "Batı" ile neyi, ne zaman, nasıl ödünç alacağı konusunda "cautious" bir modernleşme prati­ ği olmuştur. Dolayısıyla Batı normunun referans noktasının sabit, fakat Batılılaşma anlayışının sınırlı ve sınırlandıncı ol­ duğunu söyleyebiliriz. Bu çalışmada 2002-2010 yıllan ara­ sındaki dönem için Kemalist anlayışı savunan ve taşıyan as­ li güç ordu olarak kabul edilirken (lnsel, 2001: 25), yüksek yargı organlan, yüksek bürokrasi, özellikle Deniz Baykal'ın genel başkanlığını yaptığı dönemdeki CHP ve kimliğini yu­ kandaki ilkeler ile tanımlayan toplumsal kesimler Kemalist olarak kabul edilmektedir. 2010 itibariyle AKP hükumeti­ nin bürokraside kadrolaşan Gülen Hareketi ile işbirlW için­ de başlattığı Ayışığı, Balyoz, Ergenekon gibi darbe planı so45

ruşturmalan üzerinden ordunun toplumsal ve siyasal pres­ tiji, statüsü sarsılmış, özerk kurumsal pozisyonu ise yapı­ lan yasal "reformlarla" zayıflaulmış durumdadır. Yine 2010 yılında yapılan bir anayasa değişikliği ile HSYK'nın Kema­ list denebilecek kompozisyonu dağıtılmış, Deniz Baykal bir komplo sonucu CHP Genel Başkanlığından istifa etmek zo­ runda bırakılmıştır. Dolayısıyla 2010'dan sonra Kemalist ke­ sim, daha çok kendisini AKP karşısında Batılı, laik ve kül­ türel homojen bir toplum yapısı içinde tanımlayan toplum kesimlerini ve sivil toplumu imleyen bir kavrayışa dönüş­ müştür. Bir kurucu iktidar olarak Kemalizm, sadece Türki­ ye Cumhuriyeti'ni kurması bakımından Osmanlı'dan, hane­ dandan bir kopuş değildir. Aynı zamanda yeni kurulan dev­ let, askeri-sivil bürokrasi eliyle toplumun medeni bir top­ lum olarak anladığı Batı tipi bir toplum kurmak istemesi ba­ kımından Osmanlı modernleşmesinin radikalleşmesidir. AKP açısındansa, Kemalizm, Batı ile arasındaki açığı ka­ patmak adına (Osmanlı kastedilerek) benimsediği kopuşçu tezi ile halkın özünden uzaklaşmıştır. Batılılaşma konusun­ da kendisini geç kalmış hisseden Cumhuriyet'in bir an önce Batılılaşmak adına, bu görevi asker ve sivil bürokratlar eliyle gerçekleştirmek istemesi, Kemalizm'in halk için, halka rağ­ men gerçekleştirilmek istenen bir toplum mühendisliğidir (Tekin ve Toker, 2004: 92). Buna göre "ödünsüz, seferber, topyekun Batılılaşma" gibi ifadeler AKP için Kemalist tarih anlatısı, otantik özden bir sapma olarak görülürken, altı yüz yıl, üç kıtaya hükmetmiş bir cihan imparatorluğu olan Os­ manlı mirasına sahip çıkılarak otantik öze geri dönüş tale­ bi bu çalışmada "Yeni Osmanlıcılık" olarak adlandınlacak­ tır. AKP'ye göre ulus-devletin anlam borcu, iktidarın altın çağ olarak tanımladığı Osmanlı lmparatorluğu'nda aranma­ lıdır. Bu nedenle iktidara geldiği ilk günden, hatta daha ön­ cesinden itibaren AKP'nin ulus-devletin Kemalist kurucula46

nna, kökenine, bu kökensel atıfla devlet ile devletin "sahi­ binin" kim olduğuna yönelik farklı iddialan vardır ve bu id­ dialar nedeniyle Kemalizm ile gerilimli bir ilişkisi olagelmiş­ tir. Kemalistler tarafından kendisine bu ülkenin zencisi mu­ amelesi yapıldığını sıklıkla ifade eden AKP hükümeti, ulus­ devleti "özüne döndürme" mottosuyla Türkiye'nin kurucu anlatısını değiştirmek istemektedir. Böylece Kemalist anlatı­ da susturulduğunu, yok sayıldığını iddia edenleri temsil et­ me iddiasında olan AKP, kendi iktidarında Yeni Osmanlıcı bir öze yasladığını ifade ettiği anlam borcunu gerçek sahip­ lerine yönlendirerek, toplumu gerçek özüne, anlamına ka­ vuşturmuş olma iddiasındadır. AKP, iktidarda olduğu süre boyunca bu anlayışını hayata geçirmek için farklı dönemlerde farklı yollar, stratejiler izle­ miştir. Aşağıda bu iki anlam borcu arasındaki gerilimli ilişki ve bu ilişkide AKP'nin anlam borcu açısından geçirdiği dö­ nüşümler üç farklı dönemde detaylı olarak ele alınacak ve değerlendirilecektir.

2002-2006 Kemalist çarkın dişli-si olarak

kendini tanıtma dönemi

"Eski" Türkiye siyasetinde serbest seçimler, seçilmiş hü­ kümetlere ülkeyi yönetmek için yeterli donanımı kazandır­ mayıp, sadece Kemalist vesayetin2 iktidarı paylaşacağı or2

Kemalist vesayet ile kastedilen. Kemalizm'in modernleşme hedefiyle, modern­ leşmenin siyasi yônO olan demokratikleşme arasındaki gerilimin (Köker, 2001:

107), anayasanın hiçbir hOkmünOn devrim yasalanna aykın biçimde yorumla­ namayacağını hükme bağlayarak, Kemalist refonnlan anayasal gOvence altına

aldığı (Çelik, 2001: 90; Kayalı, 2005: 204) ve ordunun siyasi bir faktör olarak ortaya çıktığı (Eroğul, 1998: 157) 1960 darbesinden sonra gelişen siyasi konfı­ gOrasyondur. Bu konfigOrasyonun merkezinde kurumsal ve siyasi özerkliği bu­ lunan ordu yer almaktadır (Cizre, 2005: 59-60). Siyasi özerklik ile demokratik seçimle

iş başına gelen hokomeılerin, anayasal otoritesinin OstOne çıkma yete­

neği ifade edilmektedir. Ordu bu yeteneği ile bir siyaset karşıtlığı çerçevesinde, hükümet üzerinde dolaylı ve doğrudan etkiler yaratabilmektedir (Cizre, 2005:

47

taklannı belirlemektedir (Çınar, 2015: 109-110). Kemalist vesayetin gözünde lslamcı geçmişiyle AKP, ne Kemalizm'in köken anlatısındaki pozitivist, kültürel milliyetçi ve laiklik anlayışının ne de ulus-devlete (anlam borcu olarak) yüklen­ mek istenen Batılılaşmanın takipçisi sayılmayıp, iktidann paylaşılacağı meşru bir ortak olarak görülmemiştir. Toplu­ mu meydana getiren farklı kesimlerin taleplerinin siyasi ola­ rak ifade edilip, karar alma süreçlerine aktanlarak, devlet­ te bir karşılık bulmasının Kemalizm'in sınırına kadar ger­ çekleştirilebildiği (Köker, 2001: 98) bu ilk döneminde AKP, Kemalizm'in karşı hafızasıdır. 2002-2006 arasındaki sürede, Kemalizm hegemonik konumu göz önüne alındığında, ikti­ dann Kemalizm ile doğrudan kökensel bir mücadeleye gir­ me imkanı olmamıştır. AKP, Kemalizm ve aslında onu da aşıp Batı kökenli evrensel değerler açısından zararsız oldu­ ğuna ikna etmeye çalıştığı bir "kendini anlatma, tanıtma" dönemindedir. Nitekim bu dönemde AKP'nin Kemalizm'in benimsedi­ ği ilkelere bir itirazı olmadan bir "iktidar" dönemi sürdür­ düğünü söyleyebiliriz. Bunu partinin üç yaklaşımından an­ lıyoruz: Birincisi, lslamcı Milli Görüş Hareketi gibi Kema­ lizm'i bütün sorunlann kaynağı olan bir temel yabancılaş­ ma olarak tanımlamış, ekonomik, siyasi, sosyal problemle­ rin sebebi olarak Kemalist vesayete değil, kendilerinden ön­ ceki hükümetlerin basiretsizliğine dikkat çekmiştir. ikinci­ si, Kemalizm'in Batılılaşma amacına da uygun olarak Avru­ pa Birliği'nin Türkiye'nin üyeliği için şart koştuğu demokra­ tikleşme/uyum paketlerini hayata geçirmiştir. Partinin Batı60. 66). Kurumsal özerklik ise, kurum olarak ordunun işleyişini siyasi müda­ halelerden azade kılmasına ve böylece siyasi konularda etki alanını genişleıebil­ mesine de imkan sağlamaktadır (Cizre. 2005: 59). Bu konfigürasyon sayesinde ordunun merkezinde bulunduğu, yüksek yargı, akademi, medya, bıirokrasi, si­ vil Loplum örgüLleri ve siyaseLçilerden uluşan bir ağ, meşru siya.selin paranu:Lre­

lerini belirleme hakkını kendinde görmekıedir (Çınar, 2013: 40). 48

lılaşma yanlısı bu tutumu, Kemalist vesayetin engellemele­ ri karşısında Batılı normlara tutunarak, iktidarını kullanaca­ ğı bir alan yaratmasına imkan tanımıştır. Batılılaşma yanlısı tutum, aynca parti kurucularının lslilmcı geçmişi dolayısıyla Kemalist vesayetten gelen tepkilerden kaçınabilmeleri adına lslamcı geçmişlerini unutturarak, liberal lslam'ı savunduk­ larını söyledikleri "yeni" kimliklerini öne çıkarmalarına hiz­ met etmiştir. Böylece bir karşı hafıza olarak AKP, her ne ka­ dar Kemalist vesayet karşısında kendisine önemli avantaj­ lar sağladığı için bu demokratik reform yasalarını hayata ge­ çirse de yine de bu düzenlemelerle ülkede varolan ekono­ mik, sosyal, siyasi pek çok problemi hükumetin bir demok­ ratikleşme meselesi çerçevesinde ele alıyor gibi algılanması­ nı sağlamıştır. Üçüncüsü, özellikle 1990'lı yıllarda yükselen Atatürk sembolizmi ile devam eden Kemalizm'in Atatürk gi­ bi, resmi bayramlara dönük uygulanan ritüelleri gibi Kema­ list belleği oluşturan pek çok sembolünü kendisi de kullan­ mış, böylece kendisinin Kemalist değerler açısından bir öte­ ki olmadığını kanıtlamaya çalışmıştır. Türkiye'de 1990'lı yıllar faili meçhullerin, yolsuzlukla­ rın, sıklıkla değişen koalisyon hükumetlerinin, sorunların çözümünde otoriter, baskıcı tutumların, ekonomik ve si­ yasal krizlerin dönemidir. Bunlar ve ardından meydana ge­ len 200 1 ekonomik kriz ile ülkede mevcut siyasi aktörle­ re güven iyice azalmıştır. Krizin arkasından iktidara gelen AKP'ye göre Kemalist kesimden iktidarına karşı gelen tep­ kilerin nedeni, partinin Kemalist rejim açısından bir tehdit oluşturması değil, kendilerinden önceki hükumetlerin ne­ den olup, içinden çıkamadıkları ekonomik, sosyal, siyasal problemlerin rejim bahanesiyle hasıraltı edilmeye çalışıl­ masıdır (Yeni Şafak, 30 Temmuz 2003). AKP, siyasi krizle­ ri çözmekten ziyade, ekonomik ve sosyal meseleleri çözme­ ye aday bir parti olarak, zararsız ama iyileştirici olduğu id49

diasını kanıtlama çabasındadır. Öyle ki türban serbestisine ilişkin tabanında önemli bir beklenti olmasına rağmen ha­ yat tarzlanna müdahale etmeyeceklerini söyleyerek, AB sü­ recine ve bu sayede de hem demokratikleşme hem de eko­ nomik kalkınma anlamındaki kazanımlara hız verecekle­ rini vurgulamaktadır (Hürriyet, 2002). Böylece türban ya­ sağını yaşam tarzına, özgürlüğe müdahale olarak tanımla­ yıp gündeme alabilmiş, ancak öncelik vermeyip, daha genel meselelerle ilgilenerek, vesayet odaklarının "gazabından" bir nebze kaçabilmiştir. 28 Şubat süreci ile tabanlannı büyütmenin iktidarda kal­ maya yetmediğini gören hükumet (Bora, 2017: 478), ikti­ darda kalabilmesinin yolunu kendisini Kemalizm'in dışı­ na çıkmadan, onun bir dişli-si olarak tanıtmak olarak gör­ müştii r. Ancak aynı zamanda (Kemalist) tarihin yok saydık­ lan olarak ifade ettiği Aleviler, Kürtler, gayrimüslimler için bir boşgösteren olarak ortaya koymuştur. Bu boşgösterenlik iddiasıyla Kemalist hegemonyayı farklı talepleri eklemleye­ rek genişletme iddiasında bulunmuş, bunu da Kemalist dev­ let anlayışını iyileştirmeye dönük bir vaat, böylece Batı'nın siyasi çoğulculuk normlanna yönelik bir hedef olarak sun­ muştur. Kemalist hegemonya içerisinde AKP, siyasi meşrui­ yetini sağlamak adına, kendisini Kemalizm'in ötekisi olarak değil, Kemalizm'in anlam borcu olan Batılılaşmanın takipçi­ si olarak ortaya koymuştur. AKP, Refah-Yol hükumetinden ve 28 Şubat sürecinden edindiği deneyimle l 970'lerden- l 990'lara Batı/Avrupa kar­ şıtı bir tutum benimseyen Milli Görüş Hareketinin lslam­ cılığından uzaklaştığını dile getirmiştir (Duran, 2010: 334; Dağı, 2010: 122-123). Dolayısıyla AKP toplumsal tabanını, l 990'lardan bu yana biriken sistem/statüko karşıtı halk his­ siyatını, Kemalizm'i doğrudan hedef almadan, onun Batılı­ laşma hedefi doğrultusunda demokratik çoğulcu bir söylem 50

üzerinden temsil etme iddiasıyla (Çınar, 2015: 156-157) ge­ nişletmiştir. Gerek ekonomik gidişatı düzeltmek gerekse Kemalist hegemonyayı zayıflatacak gerçek bir "iktidar" ola­ bilmek adına AB, AKP için sadece bir coğrafya değil; demok­ ratikleşmeyi güçlendirme konusunda alternatifsiz bir model olarak olarak ifade edilmektedir (Duran, 2010: 333-336). Yani Islamcı Milli Görüş'ün anti-Batıcı anlayışından uzakla­ şarak, Kemalizm'i ve hedefi olan Batı'yı karşısına değil, arka­ sına almış, Kemalist hegemonya karşısındaki varoluş müca­ delesini, Batı reformaları ve Batı'dan aldığı destek sayesinde yürütebilmiştir. Batılılaşmanın AKP'nin Kemalist vesayeti aşmak kadar, ondan kaçınmasını da mümkün kılan ikinci yanı ise ülke içinde sürekli karşısına çıkan kurucularının Islamcı geçmiş­ lerinin unutulmasına aracılık etmesidir. Zira Islamcı geçmi­ şiyle AKP, Kemalist vesayetin ebedi öteki ilan ettiği irticanın günümüzdeki yansıması olarak kabul edilmektedir. Çünkü Kemalist ulus-devletin süreğenliği ve meşruluğu açısından, laik milliyetçiliğin seküler bir kutsal olarak kabul ettirilme­ si, böylece kurucu iktidarın anlatısındaki haliyle geleceğe aktarılabilmesi elzemdir. AKP ise, hem laiklik karşıtı ola­ rak görüldüğünden hem de taşıdığı toplumsal değerle mil­ liyetçiliğe bir alternatif olmasından dolayı cumhuriyet için bir tehdit olarak algılanmaktadır (Toprak, 1987; Özipek, 2004: 240-241). Islam ile Kemalizm'i taban tabana zıt ku­ tuplar olarak ele alan iflasçı tezin aksine, aralarında etkileşi­ me dayalı bir ilişkinin bulunduğudur. Zira bir yandan Islam ile kamusal siyasi alanı ayırırken, öte yandan Islam'ı çeşitli biçimlerde dolaşıma sokan devletin Islam'la olan ilişkisi bas­ tırma ve uzlaşma arasında bir salınıma sahiptir (Cizre, 2005: 82-84). Milletin homojen, tek etnik kökenli (Türk), tek dilli (Türkçe) ve tek mezhepli (Sünni) bir entite şeklindeki tanı­ mına kültürel alanda Islam'ın laikliğe yedirilişinde, Batılılaş51

ma anlayışı karşısında kimliğini ve varlığını lslam'dan almış kesimlerin gözünde de meşruluk sağlatacak olan bir özellik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu açıdan lslam bir yandan reform, gelişim, medenileşme ol(a)mayan her şeyi temsil eden olarak ötekiliği sembolize ederken (Kasaba, 1993: 45), öte yandan Kemalizm'in zayıfladığı durumlarda başvurduğu pekiştirici bir tamamlayıcıdır. Zaten bu yüzdendir ki lslam, Kemalist merkeze karşı, çevrenin en önemli argümanı (Mar­ din, 1995: 71), AKP de lslamcı geçmişiyle Kemalist vesayet için öncelikli tehdit olmuştur. "lslamcı" yönelime sahip bir yapı olarak tasvir edilmesi­ nin sistem güçleriyle ilişkide bir meşruiyet sorunu yarata­ cağını bilen AKP de (Dağı, 2010: 122) bu yüzden kendisi­ ni "muhafazakar demokrat" olarak tanımlamıştır. Muhafa­ zakar demokratlık tanımlan ise bireysel hak ve özgürlükle­ re alan açan, siyasal meşruluğunu anayasa ve evrensel norm­ lara dayalı hukuk ve halk egemenliğinden alan, uzlaşı kül­ türüne dayanan ve devletin kendisini Kemalizm gibi ideo­ lojik bir görüşe hapsetmemesi gerekliliğine yaslanan siyaset anlayışıdır (Akdoğan, 2010: 61-62). Esasında ise başkalan­ nın AKP'yi (kuruculannın Milli Görüş geleneğinden gelme­ sinden dolayı) lslamcı olarak kategorize etmesini engelle­ mek için öne sün1lmüştür (Çınar, 2015: 156). Böylece, par­ ti hem özellikle Amerika'da radikal lslamcı bir örgüt olan El Kaide tarafından gerçekleştirilen 11 Eylül terör saldınsı son­ rası, Batı'nın peşine düştüğü liberal lslam arayışına bir cevap olma potansiyeli sergilemiş hem de iç siyasette 1980 darbe­ si ve 28 Şubat postmodem darbesiyle merkez sağın tasfiye edildiği bir boşlukta, Kemalist laikçi merkez karşısında çev­ reyi temsil eden Demokrat Parti (DP) geleneğine yaslandığı iddiasında bulunabilmiştir (Dağı, 2010: 128). AKP'li yöne­ ticilere göre parti, din elbisesini (Milli Görüş'ün gömleğini) çıkaranların partisidir. Partilerinin DP'nin devamı; hükü52

metlerinin de "ikinci Menderes" dönemi olduğu iddia edil­ mektedir (Sanoğlu, 2003). Böylece parti kendisini laik Tür­ kiye'ye lslamcı bir alternatif olarak sunmaktan ziyade, ne­ oliberal krizlerin, kapitalizmin, küreselleşmenin problem­ lerine bir çözüm sunacağı iddiasıyla muhafazakar demok­ rat olarak savunmuştur ki bu da parti tarafından yine Ke­ malizm'i iyileştirme arzusu şeklinde ortaya atılmaktadır. So­ nuçta AKP, Kemalizm'in hedefi olan Batılılaşmayı kendisine nosyon edinerek, hem iktidannı Kemalizm'e karşı koruya­ bilmiş hem de hayata geçirdiği AB reformlan sayesinde ge­ rek içeride gerek dışanda partisine verilen maddi ve manevi desteği arttırabilmiştir. Atatürk sembolizmi olan üçüncü stratejisi ise, kurucu li­ der Mustafa Kemal ve dava arkadaşlan ile aynı inanca sahip olma, onlann izinden gitme iddiasını ifade eder (Radikal, 19 Mayıs 2003). Öyle ki 14 Ağustos 200l'de, AKP'nin kuru­ luşunu ilan etmek için toplanılan salona, Milli Görüş geç­ mişlerinde öteki olarak telaffuz ettikleri Atatürk'ün portresi asılmış; toplantı, Atatürk'ün anısına bir dakikalık saygı du­ ruşu ile başlatılmıştır. Burada unutulmamalıdır ki resmi tö­ renlerin ölenlere yönelik saygı duruşuyla başlaması, ölenle­ rin ölümüne yüklenen anlam borcuna, mirasa duyulan sa­ hiplenişin bir sembolü olarak gerçekleştirilmektedir. Bede­ nin hareketsizliği ve dilin sessizliği ile geçirilen bir dakika, kutsallaştmlan geçmişin ve onu geleceğe taşma arzusunda­ ki ortaklığın yemin törenidir. Dolayısıyla AKP'nin, kendisi­ ni bu mirasın içinde (gibi) konumlandırdığı, kendilerinin Atatürk'ün karşısında değil, yolunda olduklarını gösterdiği sembolik bir eylem söz konusudur. Bu toplantının ardından ise Erdoğan ve kurucu diğer yöneticiler, Atatürk'e saygıları­ nı sunmak üzere Anıtkabir'i ziyarette bulunmuşlardır. Ku­ rucunun kabrinde onun bedeninde temsil olunan tüm de­ ğerlerin ölümsüzleştirildiği sembolik mekan olan Anıtka53

bir'i ziyaret ederek bu değerlere karşı olduklanna yönelik kaygılan gidermeye çalışmışlardır. Benzer biçimde AKP liderleri, eşleri türbanlı olduklan ge­ rekçesiyle Kemalist kesimden tepki almamak ve Isla.mi de­ ğil de muhafazakar demokrat bir parti olduklannı kanıtla­ mak için devlet resepsiyonlanna eşsiz katılmışlardır. AKP, iktidar olma amacını Kemalist rejimin sahipliği meselesin­ den aynştırdığını göstermeye çalışmıştır. Başörtüsü/türban sorunu gibi dinle ilgili konulan bir laiklik meselesi olarak değil, demokrasi talebi olarak ele almış, böylece rejimin özü görülen laiklik için bir engel teşkil etmediklerini gösterme­ ye çalışmışlardır. Burada söz konusu olan, hükumet olma­ sına karşın kendisine sınırlar koyan Kemalizm'in resmi tö­ ren kurallanna, yani aslında ortak yaşam değerlerini belirle­ yen "ev sahipliğine"; kurucu iktidar gücüne bir itirazı yok­ muş gibi davranıyor olmasıdır. AKP, köken ve anlam borcu açısından Kemalizm'in hege­ monyası karşısında yeni bir hegemonya kurma erkini henüz elinde bulunduramadığından, Kemalizm'in köken anlatısı ve anlam borcunun dışına çıkamamıştır. Bunun yerine özel­ likle Batılılaşmayı kendisine araç edinerek dışına çıkamadı­ ğı bu toplumsal belleği, kendi silahlanyla zayıflatmaya ça­ lışmıştır. Kemalist Tıirkiye'de iktidarda kalabilmesinin yo­ lunun kendi lslamcı geçmişini unutturmak olduğunu gören hükumet, Aleviler, Kürtler, gayrimüslim azınlıklar gibi kar­ şı hafızanın mal varlıklannın iadesi, ana dilde eğitim ve ken­ di ibadethanelerinin tanınması hakkı gibi pek çok talep Ke­ malizm'den değil, daha önceki hükumetlerin basiretsizliğin­ den kaynaklanan problemler olarak ortaya koymuştur. Do­ layısıyla bu dönemde, Kemalizm'in karşısında durmadan, aslında bir anlamıyla onu kendi içinden, eksiklerini tamam­ lama iddiasıyla, altını oyarak zayıflatan bir bellek mücadele­ si söz konusudur. 54

2007-2010 ikinci dönem Kemalizm

ve Batı ile tanışma dönemi

AKP, anlam borcu ve köken anlatısının hala Kemalizm'le özdeş olduğunu söylediği bu dönemde Kemalist vesayet için görmezden gelinemeyecek daha eşit bir öteki konumu­ na yükselmiştir. Ne Kemalizm'i aşmış ne de ilk döneminde­ ki gibi Kemalizm'e bağımlı bir iktidar ortağıdır. Hem Batı­ lı, hem Doğulu, hem laik, hem dindar, hem rejimin ötekisi olarak Osmanlı mirasının, hem vesayete til.bi bir iktidar ola­ rak Kemalist mirasın aktancısı konumunda olunan bir araf, ikilemeler dönemi yaşanmaktadır. 2007-2010 yıllan arasın­ daki bu dönem Kemalist belleğin aktancısı olan yapı ve ku­ rumlann ele geçirilme mücadelesinin yaşandığı bir süreç ol­ muştur. Bu döneminde hükumet, vesayetçi anlayış karşısın­ da sessiz kalmamıştır. 2007 yılında yayınlanan ve cumhurbaşkanlığına "doğru" kişinin seçilmesi gerektiğini bildiren e-muhtıra karşısında (NTV, 27 Nisan 2011), hükumet adına Cemil Çiçek, e-muh­ tıranın demokratik bir hukuk devletiyle örtüşmediğini vur­ gulayarak, hükumete muhtıra vererek had bildiren genel­ kurmayın başbakanlığa bağlı olduğunu hatırlatmıştır (Haber­ tıirk, 27 Nisan 2012). Bu olay, Kemalizm ile AKP arasında­ ki mücadelenin önemli bir kınlma noktası haline gelen 2007 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde gerçekleşmiş­ tir. 2007 yılında süresi dolacak olan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in yerine seçilecek kişinin Sezer gibi Kemalist mirasa sahip çıkacak birinin olup olmayacağı büyük önem kazanmıştır (Sabah, 15 Nisan 2007). Zira 12 Eylül 1980 dar­ be yönetiminin yaptığı anayasa ile yürütme erki üzerinde ge­ niş yetkilere sahip, fakat siyasi sorumluluğu olmayan cum­ hurbaşkanının Kemalist mirası koruması beklenirken, ikti­ darda sahip olduğu meclis çoğunluğu itibanyla tek başına 55

cumhurbaşkanı seçilebilecek fakat Kemalist mirasa sadakati tarUşrnalı bulunan AKP bulunmaktadır. Bu bakımdan, Çan­ kaya Köşkü, Kemalizm'e rağmen iktidar olabilmiş AKP'ye karşı, Kemalist vesayetin gücünü sembolize etmektedir. Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi, Atatürkçü Düşün­ ce Derneği ve Cumhuriyet gazetesi tarafından "Tehlikenin Farkında mısınız?" mottosuyla, AKP'li birisinin cumhur­ başkanlığına karşı, (14 Nisan'da Ankara, lzmir, İstanbul ve Kurtuluş mücadelesinin başlangıç noktası Samsun'da) mi­ tingler düzenlenmiştir (Yeni Şafak, 6 Nisan 2007). Cumhu­ riyet Mitingleri olarak anılan bu gösterilerde "Vatanına Sa­ hip Çık, Yann Çok Geç Olacak" (Evrensel, 6 Mayıs 2007), "Çankaya yollan şeriata kapalı", "Türkiye laiktir laik kala­ cak", "Mollalar lran'a, şeriata geçiş yok", "Yaşasın demok­ ratik, laik, hukuk devleti, Atatürk kurdu, bizler yaşataca­ ğız" şeklinde sloganlar atılmıştır. Sloganlardan da anlaşıl­ maktadır ki gerçek kimliği olduğu iddia edilen Milli Görüş gömleğini çıkarmak yerine, maskelediği iddia edilen iktida­ nn laik devleti yok etme çabası üzerinden (Radikal, 3 Ağus­ tos 2007) cumhurbaşkanlığı makamı bir rejim sahipliği me­ selesine dönüşmüştür (Sabah, 15 Nisan 2007; Radikal, 9 Ey­ lül 2007). Buna göre, AKP'den, üstelik de eşi türbanlı birisi­ nin, Çankaya'ya çıkma ihtimali, laik ulus-devletin kalesinin Kemalizm'in ötekisi tarafından işgalidir. Meydanlan doldu­ ran kalabalığın amacı, Kemalist Türkiye'de, laiklik karşı­ tı, lslamcı olarak tektipleştirilen AKP'li birini devletin başı yapacak bir boşluğun olmadığını, meydanların buna mey­ dan vermeyecek kalabalıklarla dolu olduğunu gösterme ar­ zusudur. Kemalistlerin son kale olarak gördüğü Çankaya'ya AKP'den birinin çıkması, cumhuriyete ve kurucu ideoloji­ ye karşı, lslamcı bir ihanet çemberiyle eşdeğerdir (Erdoğan, 200 1 : 587). Öyle ki AKP'nin, Batı'dan gördüğü destek kar­ şısında, Batılılaşma yanlısı Kemalist kesimin Türkiye'nin iç 56

işlerine karışarak, tam bağımsızlık anlayışını zedelemekle suçladığı Bau'ya yönelttiği öfkeli dili dikkat çekicidir. Bu tu­ tum ontolojik milletin ampirik milletle mücadelesinde, icat edilmiş ulus-devletin bekası uğruna, anlam borcu olan Batı­ lılaşma anlayışından bile uzaklaşabileceğini göstermektedir. AKP'ye göre ise mitingler, Çankaya'yı elinde tutarak hal­ kı yönetmek isteyen elitist bir anlayışın tezahürüdür. Erdo­ ğan'a göre, "CHP, Çankaya'yı kaybetmemek adına, Müslü­ manların kutsal mekanı olan Kabe'yi (bile) Araplara verme­ ye hazırdır" (TCCB, 2015, 5 Mayıs). Dolayısıyla CHP'nin fe­ tişleşen Çankaya arzusu, hem içinde bulunduğu elitist an­ layıştan hem de dini inanç eksikliğinden kaynaklanmakta­ dır. Bu mitingler kadar, mitinglerin bir ritüeli olarak Anıtka­ bir'e yapılan toplu ziyaretler de anlamlıdır (Cumhuriyet Mi­ tingleri, 2009). AKP'nin iktidarıyla, kendisinin olanın elin­ den alındığını, gasp edildiğini düşünen Kemalist kesim için Anıtkabir'de olmak, kurucu ve kurtarıcı olan Atatürk'ün her yerdeliğine karşı (lnsel, 2001: 26), onun huzurunda olma borcunun bir tezahürüdür. Zira Anıtkabir'in avlusunda top­ lanan kalabalık, _aynı ortak geçmişe, kökene ve anlam bor­ cuna inanlar olarak, aşkın bir topluluğu temsil etmektedir. Sonuçta ise cumhuriyet mitinglerine, 27 Nisan e-muhtı­ rasına meydan okuyarak "sine-i millete dönen" AKP, 2007 seçimlerinden büyük bir başarıyla çıkmış (Akça, 2014: 19), ardından da ağustos ayında MHP'nin desteği ile Abdullah Gül'ü cumhurbaşkanı olarak seçtirmiştir. Nitekim Gül'ün cumhurbaşkanlığına ilişkin çıkan haberlerde, AKP iktidarı­ na kadar Kemalizm'in muhalefetin de sınırlarını belirleyen hegemonyası karşısında, Çankaya Köşkü'ne Kemalist olma­ yan birinin seçilmiş olmasıyla "köşke seccadenin girmesi", aslında devletin laiklik anlayışının zarar görmesi olarak ifa­ de edilmiştir (Aköz, 2007) . Zira Kemalist kesim açısından AKP, laiklik anlayışının bir teminatı, borçlusu olamaz. 57

Burada vesayetçi anlayışın, bir tek AKP için değil, aslın­ da Kemalizm için de öteki olması gerekliliğinin de altını çiz­ mek gerekir. Zira Kemalizm'le aynı köken ve anlam borcu­ na sahip olmadığı düşünülerek seçilmiş olan AKP'nin önün­ de, kendisini koruyucu bir güç olarak ifade eden vesayet, as­ lında Kemalizm'in de muasır medeniyet hedefinin önündeki aşılması gereken en ivedi problemdir. Zira bir norm olarak demokrasi, atanmışlann değil, demokratik seçimle iktidara gelenin meşruluğunu kabul eune kapasitesince sağlanabilir. AKP'nin, iktidar konumu güçlendikçe vesayet kurumla­ n ile yaşadığı krizler de derinleşmiş, ordunun gücü ve sta­ tüsü daha büyük bir problem haline gelmiştir. Bunun üzeri­ ne Gülenci bürokrasinin sağladığı lojistik yardımıyla Erge­ nekon, Ayışığı, Balyoz gibi isimler altında sıralanan seküler, ulusalcı, anti-lslamcı TSK personeline yönelik bir tasfiye sü­ reci başlatılmış (Açıkel, 2016: 25) , iktidar Türkiye'nin de­ mokratikleşmesinin önündeki temel engel olduğu iddiasıyla vesayet organlannı kısıtlamaya/aşmaya çalışmıştır. Böylece AKP, bir yandan kendi iktidannın önündeki en büyük teh­ dit olan vesayetçiliği kınlganlaştırmış, öte yandan da rejimi Batı'nın demokratikleşme normu olarak gerekli gördüğü ve­ sayetçilikten anndırarak kendisini Kemalizm'in Batılılaşma hedefinin liderine dönüştürmüştür. iktidardaki ilk yıllannı laiklik karşıtı bir odak olduğu ge­ rekçesiyle 1998 yılında kapatılan lslilmcı Milli Görüş Hare­ ketinin temsilcisi Refah Partili geçmişlerini unutturmaya ça­ lışan AKP kuruculan, 2008 yılında yine aynı gerekçeyle, ya­ ni laik rejime yönelik irticai bir tehdit oluşturduklan gerek­ çesiyle (Deutsche: Welle, 14 Mart 2008; Habertürh, 15 Mart 2008) kapatma davasıyla yüz yüze kalmışlardır.3 Dava sonu3

2008 yılında Kur'an kurslan ve vakıfokullannın denetimini Diyanet işleri Baş­ kanlığına devredilmiş, yazın gidilen Kur'an kurslannda yaş sının kaldınlmış, Kur'an kursu ogrencilerine hediye dağıtılması gibi yeni uygulamalar hayata ge­ çirilmiştir. Aynca imam Hatiplerde ogrencilerin türbanlı ve sakallı derse gir-

58

cunda oyçokluğu ile lehine iktidarın Kemalizm karşısında­ ki gücü artmış, iktidar da bu sonucu kendisine mal etmeyip, sivil siyasetin ve demokrasinin normalleşmesi olarak değer­ lendirerek, vesayetle doğrudan karşı karşı gelmekten kaçı­ nabilmiştir (Özhan, 2008). Hükumet, ideolojik ve bürokra­ tik merkezin gücünü küreselleşme aktörlerinden aldığı des­ tekle sorunsallaştırabilmektedir (Dağı, 2010: 126). Oysa AKP, iktidarda olduğu süre zarfında kendi aleyhinde olmadıkça demokrasi ve özgürlük karşıtı hemen hiçbir sü­ rece müdahale etmemiş, etse bile müdahalesini kurumsal­ laştırmayıp, bunları bir norm haline dönüştürmeyerek çö­ züm arayanları kendi iktidarına bağımlı kılmaya çalışılmış­ tır. lkinci döneminde doğrudan "Kemalist politikaları" so­ runsallaştıran iktidar, böylelikle hem Kemalist vesayeti alt etmek hem de bunu yaparken ülkeyi demokratikleştiriyor gibi görünerek içeride ve dışarıda aldığı desteği devam ettir­ mek adına önemli bir adım daha atmış, önceliği Kürt mese­ lesine vermiştir. Meselenin AKP iktidarı açısından iki önem­ li dinamiği bulunmaktadır: Birincisi, iç dinamikte ulus öz­ neyi AKP'nin milliyetçilik anlayışı doğrultusunda tanımla­ yabilmek için Kemalizm'in ve özellikle vesayetin en çetrefilli sorunu haline gelen Kürt kimliğinin evrensel olmayıp, "yer­ li ve milli" ölçütlerle yeniden ele alınmasıdır. ikincisi, dış di­ namikte ise Kemalizm'in Batılılaşma hedefi ve buna yönelik yine iç dinamikte olduğu gibi evrensel değerlerin dışına çı­ karak kendisini ondan aynştırabilmesidir. Bunun içinse da­ ha çok ekonomik vaatlerle iktidara gelmiş bir parti olarak mesi, kanuna aykın olduğu ifade edilen eğitim kurumlarında çalışma cezası­ nın indirilmesi, Pinokyo, Hrensel Meşrulyeti: Ulus-Devlet inşa Sareclnde Milli Bayramlar (1923-1938). Ankara Üniversitesi, TOrk inkılap Tarihi EnstitılsO, ya­ yımlanmamış ıez, 200 l . Assmann, J., "Religion Und Kulturelles GedAchınis", Verlag C.H. Beck, MOnih, 2000 , s. 40-41 . Assmann, j . , Kaltarel Bellek (Eski Kaltarlerde Yazı, Hatırlama ve Politik Kimlik), çev. A. Tekin, Aynnb Yayınlan, lstanbul, 2001. Assmann,J. ve Czaplicka,J., "Collective Memory And Cultural ldentiıy", New Ger­ man Critique, sayı 65, 1995, s. 129-30. "Ata!Ork'On Gençliğe Hitabesi", http://ataturkungencligehitabesi.com/ (erişim 14. 07.2018( . Ateş, K., "AKP, Dinsel Popolizm ve Halk-Olmayan", Mülkiye, cilt 41, sayı 1, 2017, s. 105-130. Auge, M., Non Place: lntroduction to an Anthropology of Supermodemity, Verso Books, Londra, 1995. Auge, M., Unutma Biçimleri, çev. M. Sen, Om Yayınevi, lstanbul, 2000. Aydın, S., "Çanakkale Ruhu 2015", Birikim, sayı 312, 2015, s. 45-58. Aykan, B., "Unesco ve KOl!Orel Mirasın Milliyeti", Neye Yarar Hatıralar?, der. Pınar Melis Yelsalı Parmaksız, Phoenix Yayınevi, Ankara, 2012, s. 303-331. Azaryahu, M., "The Power o[ Commemoraıive Sıreeı Names", Environmenı and Planning D Society and Space, cilt 14, sayı 3, 1996, s. 31 1-330. Babacan, N.; Korkmaz, S. ve Sevinç, Ş., "Boykotlu Kutlama", Hürriyet, 24 Nisan 2003, hııp://www.hurriyeı.com. ır/gundem/boykoılu-kuılama-142308 1 erişim 24.07.2014). Bakiner, O., "Analysis or Currenı Evenıs: Is Turkey Coming ıo Terms Wiıh !ıs Pası?, Politics or Memory and Majoritarian Conservaıism", Naıionalities Papers, cilt 4 1 , sayı 5, 2013, s. 691-670. Balcı A., Yeşilıaş, M., "AK Parti Dönemi TOrk Dış Politikası SOzlOğQ, Kavramsal Bir Harita", Bilgi, sayı 23, 2011, s. 9-34. Balcı, A., "Stratejik Derinlik'ıe Kemalizm ile Hesaplaşmak", Straıejik Zihniyet, der. Talha Köse, Ahmet Okumuş, Burhaneııin Duran, Kore Yayınlan, Ankara, 2014, s. 221-234. Barker, C. ve Galasinski, D., Cultural Stwlies and Discourse Analysis: A Dfalogue On Lmguage and ldentity, Sage Publicaıions, Londra, 2001. Barıhes, R., GOstergebilimsel Serüven, çev. M. Rıfat ve S. Rıfat, Ka[ Yayınlan, lstan­ bul, 1999.

243

Başgöz, 1., "The Meaning o[ Dimension o[ Change o[ Personal Names in Turkey", Turcica, XV, 1983, s. 201-218. Batuman, B., "Okul Cephelerinden 'Cumhurbaşkanlığı Sarayı'na: Mimari Temsil Olarak Osmanlı Selçuklu ve Ulusun Millet Olarak (Yeniden) inşası", Arreda­ men!o, 2014, s. 65-73. Batuman, B., •Architectural Mimicry and The Politics of Mosque Building: Nego­ tiating lslam and Nation in Turkey", Thejoumal Of Archiıecıurc, cilt 2 1 , sayı 3, 2016, s. 321-347. Batuman, B., Mimarlığın ABC'si, Say Yayınlan, lsıanbul, 2017. Batuman, B., Kentin Suretleri: Mekan ve Gôrsel Politika, Dipnot Yayınlan, Anka­ ra, 2019. Bauman, Z., Ôlılmlıllılk, Ôlılmsılzlak ve Diğer Hayat Stratejileri, çev. N. Demirdö­ ven, Ayrıntı Yayınlan, lsıanbul, 2012. Bayraklı, E., "Türk Dış Politikasında Yeni Osmanlıcılık Tanışmaları", Dış Politika Yıllığı 2013, der. Burhanettin Duran, Kemal inat, Ali Balcı, Seıa, Ankara, 2014, s. 43-60. BBC Tarkçe, "Yıldırım: Boğaziçi Köprüsü, 15 Temmuz Şehitler Köprüsü Olacak",

25 Temmuz 2016, https://www .bbc.com/turkce/lıaberler-turkiye-36890178 BBC Tarkçe, "Kızılay Meydanı'nın ismi, 1 5 Temmuz Milli irade Meydanı Oldu", 9 Ağustos 2016, https://www.bbc.com/turkce/lıaberler-turkiye-37020466

Bektaş, !., "Saygı Duruşuna Saygım Kalmadı!", Yeni Akit, 22 Ocak 2015, http:// www.yeniakit.eom.tr/yazarlar/ibrahim-bekıas/saygi-durusuna-saygim-kalma­ di-9277.hunl Berger,j, Gôrme Biçimleri, çev. Y. Salman, Metis Yayınlan, lsıanbul, 1995. Beşikçi, M., •ı. Dünya Savaşı Ôncesinde iktidarın Çelik Sembolleri: Donanma Sem­ bolizmi ve Milliyetçi Propaganda", Toplumsal Tarih, sayı 127, 2004, s. 92-95. Bilsel, C.; Akpınar, 1.; Yerasimos, S. ve Pinon, P., "Henri Prost'un lsıanbul Planla­ ması Çalışmaları Üzerine Dokümantasyon Araştırmaları ve Envanter Hazırlan­ ması", TÜBITAK-EGIDE Araştırma işbirliği Programı PlA, 2004. Birgün, " 1 5 Temmuz Gecesi 90 Bin Camiden Sefa Okunacak", 7 Temmuz 2017,

https://www.birgun.net/haber-detay/15-ıemmuz-gecesi-90-bin-camiden-sela­ okunacak-168696.html Bohn, E., Die Nationalhymnen der europaischen Vıllker, verlag M.&:H. Marens, Bres­ lau, 1908. Bora, T., "inşa Döneminde Türk Kimliği", Toplum ve Bilim, sayı 71, 1996, s. 168194. Bora, T., "isim, Şehir, Enkaz", 23 Aralık 2015, http://www.birikimdergisi.com/ha[ıalik/7389/isimsehirenkaz#.Vt2gw_m15Wj%C2%AO Bora, T., Cereyanlar, iletişim Yayınlan, lsıanbul, 2017. Boraıav, P.N., 100 Soruda Türk Folkloru. BilgeSu Yayıncılık, Ankara, 2013. Boym, S., Nostaljinin Geleceği, çev. F.B. Aydar, Metis Yayınlan, lsıanbul, 2009.

244

Bozdoğan, S., Modmıism anıl Nation Building: Turkish Architectural Culture in the Early Republic, Washington University Press, Seatıle, 2001. Brown, W., Tarihten Çıkan Siyaset, çev. E. Ayhan, Metis Yayınlan, lsıanbul, 2010. Buday, S., "Külıorel iktidar Arayışı ve Kamusal Alandaki Temsiller: Camiler", Biri­ kim, sayı 347, 2018, s. 96-103. Bülent K. ve Buket T., "Müzakeresiz Kamusallık, Milli Cemaatin Yeniden inşası Sürecinde Demokrasi Nöbetleri", Tııplum ve Bilim, sayı 140, 2017, s. 181-214. Cavlan, T., "Yeni Osmanlıcılık: Baudan Kopuş mu?", Sosyal Bilimler, 2010, http:// sosbilder.neu.edu.tr/wp-contentluploads/sites/612016104/Turan-Cavlan.pdf !erişim 14.05.20171. Cerrahoglu, N., "Sagn.ak", Cumhuriyet, 21 Temmuz 2012. Cevizci, Ahmet, Felsefe S