Andre Malraux: 20. Yüzyılda Politik Angajman [1 ed.] 9789750510922

113 9 4MB

Turkish Pages 279 [281] Year 2012

Report DMCA / Copyright

DOWNLOAD FILE

Polecaj historie

Andre Malraux: 20. Yüzyılda Politik Angajman [1 ed.]
 9789750510922

Citation preview

PERRINE SIMON-NAHUM 1960 doğumlu Fransız tarihçi. CNRS'de (Ulusal Bilimsel Araşunnalar Merkezi) yöneticidir. Yakın ıarih uzmanıdır ve çalışmalan daha çok Yahudiler ve Fransız Yahudileri iizerinedir.

Andrt Malraux. L'engagmıent polttique au xx.• sitcle © 2010 Armand Colin tletişim Yayınlan 1793 • Biyografi Dizisi 21 ISBN-13: 978-975-05-1092-2

© 2012 lletişim Yayıncılık A. Ş. 1. BASKI 2012, lstanbul EDITôR Can Belge DiZi KAPAK TASARIMI Utku Lomlu KAPAK Suat Aysu KAPAK FOTOCRAFl Tony Linck I Time life Pictures I Getty lmages

UYGULAMA Hüsnü Abbas DÜZELTi Cem Tüzün BASKI ve CiLT Sena Ofset· SERTiFiKA NO. 12064

Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi B Blok 6. Kat No. 4NB 7-9-11 Topkapı 34010 lstanbul Tel: 212.613 03 21

lletişim Yayınlan. SERTiFiKA NO.

10721

Binbirdirek Meydanı Sokak lletişim Han No. 7 Cagaloğlu 34122 lstanbul Tel: 212.516 22 60-61-62 •Faks: 212.516 12 58 e-mail: [email protected] • web: www.iletisim.com.tr

PERRINE SIMON-NAHUM

Andre Malraux 20. Yüzyılda Politik Angajman Andrt Malraux L'engagement politique au xx.e siecle ÇEVlREN Canan ôzatalay

�\•lı

-

.

,

iletişim

Bana bu dünyada yaşamayı öğreten Annemin anısına.

Beni yayın programına alan Vincent Duclert ve kitabımın yayımlanması için titizlikle çalışan Corinne Ergasse'a te­ şekkürlerimle . . .

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ

Malraux ya da 20. Yüzyılın Dramı

.

........................... ............

..

...

..

..

..........

11

BİRİNCİ KISIM

YÜZYILIN İÇİNDE YOLCULUK BİRİNCİ BÖLÜM

çocukluk...

......

.

Kültür girişimcisi 22

...............................................



.................. ..

. ........ ..... 17

uçuk kaçık yazılar 27

İKİNCİ BÖLÜM

Medeniyet Krizi.

.

....... ........ ..

.......................................................... 31

Sosyeteye giriş: Edebiyat ortamları 31 • Bir dünyanın sonunu bildirmek 32 • Tarihin ipinin ucu nasıl yeniden yakalanmalı? 33 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

insanlık Durumu .................. .

. ..... .... . ..... ........................ 37

İlk yolculuk 38 • "Kafeslendik" 39 • Hindiçin'e dönüş 41 • Acem olmak daha mı iyi? 45 • İki uzantı 49 • NRF dünyası 54 • 1930'lu yıllardan önceki son yolculuklar 58 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Sola Adanma ......

.

. . . ... ................................. ... 59

Malraux'nun Marksizmi 60 • Romancının araçları 61 • Militan 62 • Saba Melikesi 67 • Kültürün korunması 68 Umut, bir dava romanı mı? 71



BEŞİNCİ BÖLÜM

Savaşın Muamması....

.

.. ......... .... ... ...... 75

Nazi yanlısı NRF 80 • Le Demon de l'absolu 82 • Malraux'nun Direniş'i 83 • Albay Berger 86 ALTINCI BÖLÜM

Aron, Malraux, Mauriac

RPF'nin Sesi

............ . . . ................ ..... .............. .............. ............................................

...............

91

MLN'nin kongresi 92 •Bir "tarih sezgisi" 95 • De Gaulle ile tanışma 96 • Malraux ve Aron 97 •RPF'ye adanma 99 •"De Gaullecü arkadaşların adına" Batıcı Malraux 102 •Sömürgelerin bağımsızlaşması 104 YEDİNCİ BÖLÜM

Sanat Üzerine Yazılar .................................................................

... ... 107

.

Yapıt deneyimi 111 • Les Voix du silence ya da metamorfozun kuramlaştırılması 112 •Tüm dünyadan yapıtlar 116 SEKİZİNCİ BÖLÜM

" Mallarme'nin Kedisiymiş Gibi Yapıyorum"

Kültür İşleri Bakanlığı

.

. .

..................... ...... ..... ........

.. . . . .. . .... ........ ...... .. .. .. . . 119 .. .. . .

. ..

.

..

.

.

.

.. . .

İradenin politikası, aklın politikası 120 • "Meseleler" 133 • Bir politikanın bilançosu 135 DOKUZUNCU BÖLÜM

Malraux 'nun İki Ölümü 1968

yılı.......

. .. ..... ........... .............

.... 139

Bir kez daha Asya 139 • Mayıs olayları 142 • Malraux, yapıbozum ve antitotaliter düşünce 146 • Andre Malraux'nun ikinci ölümü 1'8 ONUNCU BÖLÜM

De Gaulle ve Picasso

Sanatçı olarak insanın portresi

.

. ..

.. ... . .....................

.

. . . 151

............. ....... ... ... ...

Modern zamanların kahramanı: Cisimleşme 152 • De Gaulle ile birlikte derin derin düşünmek 154 •Yazarın tepsili nü'sü 155 • Bakışın aracısı 158

ON BİRİNCİ BÖLÜM

Cenaze Konuşmaları.....................

Gırtlaktan gelen ses

765

.

................................. ......... ................ 161

• Ahlakçı Malraux

766

ON İKİNCİ BÖLÜM

Lazare ya da Ölümden İtibaren Yaşam .

.

.. ..... ..............

Son Malraux

775

• O halde hangi cevap?

.

....... ......

171

775

İKİNCt KISIM

MALRAUX'YU BACIŞLAMALI MI? Malraux ya da Asrın Mitolojisi ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Postmodern Malraux ...

............................................................. ................ 179

Eleştiri ve tarihyaıımı 787 • Malraux bibliyografisi

783

ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Biyografi Meselesi ya da Asrın Narsisizmi

.

.......... ...

..............

193

"Zayıf hafıza" 794 •Michelet'leşen Malraux796 •Ben miti197 • Anı yazarı Malraux 798 • Karşı Rmlor, siyasi bir kitap201 ON BEŞİNCİ BÖLÜM

Malraux'nun Ardılları

.

........ ........ ..

.

.

.

. .... ........ ......... .......

. .205

.......... . . . . . . . . . . . ..... ....

Kültür ve politika 206 •Dünyayı açıklamak 208 ÜÇÜNCÜ KISIM

DAVA ADAMI ON ALTINCI BÖLÜM

Filozof Malraux

. . ......................

. . . . . . . . . . . . ...........................

.

. . . . . . . . . .......................

1930'lu yılların kuşağı. varoluş dönemi214 • Kader olarak yaşam274 • Politzer'le aynı çizgideki Malraux 215 •Yaşama yoğunluğu 277 • Batı, insanın kaderinin sembolü 227 • Ölümden çok yaşam 227

.....

213

ON YEDİNCİ BÖLÜM

Eşsiz Bir Entelektüel.

.

. . ..................... . . ..

. . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . .

..........

225

Angajman olarak felsefe 226 •Savaş bilmecesi 228 • Sağcı yoldaşlık: de Gaullecü bir entelektüel olmak nedir? 231 •Siyaset bir mistik değildir 232 •Sağcı bir Sartre? 235 • Dönek Malraux? 236 • Entelektüeller ve iktidar meselesi 238 •Kültür siyaseti, siyaset kültürü 240 •Le Triangle noir243 •O lasılıkların çokluğu 245 ON SEKİZİNCİ BÖLÜM

Malraux 'nun Estetiği....

..

.........................

. ...........................

. ..............247

Hangi felsefi problem? Sanat yapıtının dili 248 • Bakışın metamorfozu 250 • Aracı sanatçı 251 •Kral eleştirmen 253 •Düşsel Müze 254 • Metafizik olarak metamorfoz 256 • "Sanat karşı-kaderdir" 258 SONUÇ

Düşsel Yolculuk .....

. ........................261

Entelektüellerin yeni bir tarihi 261 •Siyasi angajman 262 •Siyaset tarihin sonu değildir 264 KRONOLOJİ...

.....................

................. .

ANDRE MALRAUX İNCELEMESİ İÇİN KAYNAKLAR.......

.................... 267 .

....................271

KAYNAKÇA. ADRE MALRAUX İLE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR . . .

... .... ..... ......

DİZİN.....

.... ............

.

.

.

.

· · ··········· ·

...

........ .... ...

275

..................278

GİRİŞ

Malraux ya da

20.

Yüzyılın Dramı

"20. yüzyıl ya tinsellik asrı olacaktır ya hiç olmayacaktır. " Me­ selenin özü bu. Andre Malraux bugün tınla bu derece ve kamu­ sal yaşamımızın büyük figürlerinin bazılarına -bakanlar ya da yazarlar- esin kaynağı olmayı sürdürecek kadar ilgimizi çeki­ yorsa, bunun nedeni onun yalnızca bir kahramanlık dönemi­ nin olaylarının ayrıcalıklı bir aktörü olması, cumhuriyetin üst mercilerini işgal etmiş olması, asnn kahramanlarının yakının­ da bulunmuş olması ya da edebi Pantheon'umuzda Victor Hu­ go ya da Sartre'ın yanında bulunuyor olması değildir. Bunların hepsi bir arada olmak üzere, bizim için bizi yaratan asnn yüzü­ ne ve belirsizliklerine bürünmesidir. Gösterişli ve öfkeli, derin ve ümitsiz, kaygılı olduğu kadar samimiyetsiz , yakınındakile­ rin demesine bakılırsa asla mütevazı olmayan Malraux, bizi bü­ yüleyen ve aynı zamanda çok sıkı eleştirdiğimiz 20. yüzyılın ar­ tı ve eksilerini birçok özelliğiyle ortaya koymaktadır. Frederic Gover onun hakkında "Bu yaşama bir değirmene girer gibi girebilir, giriş yerimizi seçebilir, istediğimiz yoldan ilerleyebiliriz," 1 diye yazıyordu. Burada, birçok biyografiye ve ondan daha fazla sayıda da edebi çalışmaya konu olmuş Mal

Bkz. Frtdtric Grover, Andrt Malraux, milieu et fonnation", De Gaulle-Malr-aux içinde, lnstitut de Charles de Gaulle, Paris, Plon, kol. "Espoir", s. 31-40, s. 3 1 . •

11

lraux'nun yaşamını yeniden oluşturma fikrinden ziyade , izle­ diği rota ve yapıdan üzerinden ve bir asnn -çoğahtığı- büyük meselelerinin ötesinde, bizi ona hem bu kadar yakın hem de bu kadar uzak kılanının, hareket tarzımıza kılavuzluk edenin ne olduğunu anlama isteği hakimdir. Gerçekten de Malraux'nun yapıtında ne çağın değişimlerinin ne de yeni bir dünyanın or­ taya çıkışının zayıflatabildiği bir mesajın daimiliğini teslim et­ mek gerekir. Uyandırdığı hayranlıklann çeşitliliği de bunu ka­ nıtlamaktadır. Sağda olduğu kadar solda da, büyüleyici olan, yalnızca maceracının kişiliği değil, tarihin altüst oluşları karşı­ sında insanlık durumu hakkında bize ne söylediğidir. Bir insanın bütünlüğünü kavramak için, felsefi bakış açısı burada bize en anlamlı yaklaşım olarak göründü. Bu bakış açı­ sı, izlediği yolun istisnalığını hafifletmeden , Malraux'yu döne­ minin sorgulamalarının merkezine yerleştirmeye ve entelektü­ el soruşturmayı bir kez daha ele almaya olanak vermektedir. Malraux çağdaşlarımız nezdinde el değmemiş bir itiban muha­ faza etmekteyse, bunun nedeni hiç şüphesiz onun düşünce ile eylemi iç içe geçirebilmiş, dünyaya bakış ile ona müdahale et­ me isteğini birbirinden aynlmaz kılabilmiş olmasıdır. Bunun­ la birlikte Malraux, 1 930- 1935'li yıllar ve bir faşizm karşıu ola­ rak İspanya lç Savaşı'na angajmanı haricinde entelektüellerin tarihinin başköşesinde görünmez. Bu durum, RPF macerasına derinlemesine dalmış, sonrasında l 969'da iktidardan aynlana kadar Fransa'mn yükseltilmesinden sorumlu Kültür lşleri Ba­ kam olmuş, De Gaulle'ün en yakın yoldaşlanndan biri söz ko­ nusu olduğundan şaşırtıcı gelebilir. Çözülecek bir diğer gizem budur. Çünkü Andre Malraux 1930'lu yıllann sonunda eleşti­ rel entelektüellerin safını terk ediyorsa da, Özgürlük'ten itiba­ ren sahneyi işgal edecek olanlardan çok daha önce angajmanın tarafında olmuştur. Kitaplar mesaj mı iletirler? Bununla yetinilemez, hele de sa­ natta mitler inşa etme ve onlann içinde erime ustası kabul edi­ len bu yazarda. Kimi tercihler çok hızlı bir şekilde kendini gös­ terse de l 920'li yıllann sonunda angajman, belirli bir dünya yaklaşımım doğrulayan edebiyat ve siyasetin birbirini tamam-

12

layıcılığı, ardından ikisinin de terk edilmesi- düşüncesinin ge­ lişimini en üst noktaya taşıyan, sanat ve sanatçı üzerine dü­ şünmesidir. Dolayısıyla tarihçi kalemle resim fırçasını birbiri­ ne katmalı, politika ve felsefeyi bir estetiğe uzatan bağlan kav­ ramalı, onun gerçek ufkunu oluşturan daha geniş tarihin içine yerleştirmek üzere asn kavramaya çalışan bir yapıun devinim­ lerini en geniş çerçevede kucaklamaktan endişe etmemelidir. Malraux, her şeyden önce yaşamı kadar yapıtlannın da göz­ ler önüne serdiği anlam ihtiyacıyla, ısrarla ve genellikle yaygın yaklaşımın aksine, metafızik kadar bireyi de reddetmesiyle bi­ zim çağdaşımızdır. Bu anlamda, Pascal'dan Bossuet'ye insanın büyüklüğünü ve köleliğini düşünmekten vazgeçmemiş olan ve ölümü kendilerine kılavuz edinmiş büyük Fransız ahlakçılann soyundandır. Malraux 20. yüzyılın son ahlakçısı, 2 1 . yüzyılın ilk filozofudur. Örnek olmanın ötesinde , entelektüellerin kat­ kılan yaşadıklan çağla sınırlı değildir. Dolayısıyla bizimkinden başlayarak bunu sorgulamak çekicidir. Şu kendimizi daha iyi tanıma hikAyesi. . . Malraux'yla haşır neşir olmakta, açıkçası, kitaplann dünyası­ nın ve edebiyat aşkının çekimine kapılmış tarihçi için her gün yenilenen bir haz vardır. Bir mutluluk ve Malraux'nun uçuk kaçık yazılarla, konuşmalarla, uzun içe bakış dönemleriyle bü­ tünleştirdiği sanat yapıtlannın izlenmesinin ya da romanları­ nın sonsuz hazlannı tarihçiye sunarak, kimi zaman sadece ken­ dini bırakmak istediğinde bunlara nüfuz eden niyetleri açığa çı­ karmaya zorladığı için bir meydan okuma vardır. Malraux'nun tarihçiye sorduğu soru, imgelemidir. Bizzat kendisinin tarihçi­ si olarak, tarih ile edebiyat, bellek ile yaratma arasındaki sınır­ lan bulanıklaştırarak, bize sınırlan çizerek ama kendisi için öl­ çüsüzlüğü seçerek, Malraux yalnızca kışkırtıcı olarak hareket etmez. Genellikle bilimsel yaklaşımla edebi metinlerin kullanı­ mını ya da sanata dalışı yasaklayan disiplinlerin ve türlerin sı­ nırlannı aşmamıza izin vererek, bizi en büyük özgürlüğe davet eder. Ve bizi, yazının özü ve bir dönemin hakikatlerini dile ge­ tirmek için ondan nasıl yararlanılabileceği üzerine düşünme­ ye çağınr. Dolayısıyla Malraux ilk olarak tarihçiye hitap eder. 13

Burada, detaylı bir biyografi-daha önce söylendiği gibi, bun­ lar zaten mevcuttur- ya da estetik bir çalışma ortaya koyuldu­ ğu iddia edilmiyor. Malraux, asrın devinimi içinde, onun çerçe­ vesini çizen entelektüellerden biri olarak alınmıştır. Curtis Ca­ te'in l 993'te Malraux'ya adadığı biyografinin detaylı inceleme­ sinde, Malraux'yu en sert şekilde eleştirenlerden biri olan Si­ mon Leys'e kulak verelim. Görev büyüktür; tarihle ilişkiyi ol­ duğu kadar edebiyatla ilişkiyi de ilgilendirir. Bununla birlikte bize ölçüsüzlükle ilgili söylediği şey, bizi sorgulamaya devam eden bir asrın da ölçüsüzlüğüdür. Simon Leys "Malraux'nun cesareti, deliliğine atfedilmelidir," der. Bununla birlikte şunu da ekler: "Malraux önsezili ya da gülünç, kahraman ya da bu­ dala olabilirdi - ama asla vasat olmadı. " 2 Buna güvenelim.

2 14

Bkz. Simon Leys, L'ange et le cacholot, Paris, Seuil, kol. "Points essais" , 1 998, s. 9 1 .

BİRİNCİ KISIM

YÜZYILIN İÇİNDE

YOLCULUK

BİRİN Cİ B Ö L Ü M

çocukluk

ôlüm ölmüştü. Şatonun en yüksek kulesinin mazgalları­ na oturan günahlar, sakin $t!hri okşayan akşamı izl iyor­ lardı. Henüz hiçbir degişiklik görül müyordu. uşimdi iş başı na!• dedi Kibir. "iş başına!" diye yineledi Günahlar. " Nereden başlıyoruz?" d iye ekledi H ifili. Uzun b i r sessiz l i k oldu, müzisyen tereddüt etti kten sonra şöyle diyerek bu sessizlige son verdi: "Beni bagış­ layın sevgi l i arkadaşlar . . . Ben i nsanken, hafıza kaybına ugramıştım ... dolayısıyla soruma şaşırmayın: ôlüm'ü ne­ den öldürdükr Günahlar, onun iskeletinin parçalarını bir şeyi a n ı m­ satması için kemerlerine asmışlard ı . Onlara dokundular ve tekrar etti ler: "Evet, Ôlüm'ü neden öldürdük?" Sonra birbirlerine baktı lar. Yüzleri kayg ı l ıydı. Başlarını ellerinin arasına bırakıp aglad ı lar. ôlüm'ü neden öldür­ m üşlerdi? Hepsi bunu unutmuştu. 1

Andre Malraux, yüzyılın başında 3 Kasım 1 90 l 'de doğar. And­ re Malraux Fransa'yı ve dünyayı dönüştüren bir çatışmamn er­ tesinde, 1 9 1 8'de yeniden doğar. lkisi arasında, bazılarının da­ ha o zamandan orada yer tuttuğunu söylediği ölüm sayılmaz­ sa, onun çocukluğunu çağdaşlarınınkinden ayıran kayda değer Andrt Malraux, Lunes m papier, Oeuvrcs complttes, 1, Paris, Gallimard, kol. "Bibliotheque de la Pltiade". 1989, s. 25. 17

hiçbir olayın gerçekleşmediği on yedi yıl akıp geçecektir. Ama bu ölüm, babası Femand'ın 1914 ile 1918 arasında tank suba­ yı olarak hizmet verdiği savaş alanlanndaki şanlı ölüm değil, daha özel ve metinlerde yer verilen bir ölümdür: Cenaze töre­ ni, (kendisinden daha sonra dünyaya gelen) felsefe kardeşi je­ an-François Lyotard'ın ona adamış olduğu eserde bir ilk sah­ ne hizmeti gören, l 902'de doğmuş olan Raymond adlı bir er­ kek kardeşin ölümü; baba tarafından dedesi Alphonse'un, Ma­ lraux'nun Altenburg'un Ceviz Ağaçlan'nda anlattığı sözde in­ tihanyla sahneye çıkan ölüm. Bu sözde intihar, anneannesi­ nin yönettiği ve annesi ile teyzesinin oturduğu Bondy'deki kü­ çük bakkalın duvarları arasında geçen, tekdüze ve önemsiz bir çocukluktan kurtulmak için midir? 1 9 1 8 başında Turgot Li­ sesi'nin genç öğrencisini sıralannda ağırlamayı kabul etmeye­ rek, onu okulu bırakmaya itmiş olan Condorcet Lisesi'nde ma­ ruz kalınan başarısızlığı mazur göstermek için midir? Malraux kendi kendini yetiştirir. Savaşın kıyımı bile, yiğit Fransız as­ kerlerinin kahramanlıklanndan çok macera romanlanyla meş­ gul olan genç liseliyi çok etkilememişe benzer. Malraux ne as­ kere yazılmaya can atacak ne de intikamcı yurtseverliğe kapıla­ caktır, savaşan baba imgesi dışında savaş yıllannı bir tür kayıt­ sızlık içinde geçirecektir. Malraux'da, pek çoklannın altını çizdiği gibi, daha amatör ve daha az yapılanmış bir kadınlar dünyası ve bir erkekler dünya­ sı vardır. Dört yaşındayken annesi ve babası aynldığında, And­ re kadınlar tarafına, annesi Berthe, hiç evlenmemiş olan teyze­ si Marie ve bu ikisini egemenliği altında tutan, küçük bir ban­ liyö bakkalının geliriyle geçinen bu topluluğu istediği gibi yö­ netmeyi alışkanlık haline getirmiş olan, genç yaşta dul kalmış anneleri Adrienne Lamy'den oluşan üçlünün tarafına kayar. O zamandan sonra Femand artık Bondy'ye buyur edilmeye­ ceğinden erkekler bu çevreden dışlanmıştır. Dolayısıyla And­ re babasını görmek için Paris'e düzensiz ve seyrek ziyaretler­ de bulunur. Bununla birlikte öncelikle kural tanımayan ilha­ mının bir kısmını doyuracak şeyleri erkekler tarafında bulur. Küçüklüğünde tatillerini geçirdiği Dunkerque'e yerleşmiş Fla18

manlardan olan, baba tarafından dedelerinin denizci ve zana­ atkarlardan oluşan küçük burjuva sülalesinde, büyük olasılık­ la l 909'da beyin kanaması sonucu vefat etmişken, çift ağızlı bir baltayla kafasına vurarak öldürdüğü büyük baba Alphonse -in­ tihar ya da parapraksi?- imgesi üzerinden bir denizaslanı süla­ lesi yaratır. Bu dede Altenburg'un Ceviz Ağaçlan 'nın kişilerin­ den birini doğurur. Baba (Femand) imgesi biraz daha bulanık­ tır. Femand Malraux, Berthe Lamy ile 1 900'de evlenmiştir. Beş yıl sonra, Berthe'ten boşanmaz ama onu terk eder ve kendisi­ ne, 1 9 1 2'de doğup, 1 9 1 5'te nüfusa alınan Roland ve savaş son­ rasında doğan Claude adında iki oğul veren Marie-Louise Go­ dard2 ile yaşamaya başlar. Femand, gittikçe silinen ama cazi­ beli, o dönemdeki tabirle kadınlardan yana başarılı biri olarak betimlenen bir kişidir, görünüşe göre belirli bir mesleği yok­ tur. Savaşın başında on üçüncü topçu alayına asteğmen olarak atanır, sonrasında on ikinci hafif tank taburunda teğmen olur, kayda geçmiş bir kahramanlığı yoktur. Malraux bu bohem ba­ baya hayrandır ve Altenburg'un Ceviz Ağaçlan nda aralarındaki ilişkiden bahseder: "Onu babam olduğu için mi seviyordum? Ebeveynlerin çocuklarına sevgi duyması sık görülen, çocuk­ ların ebeveynlerini sevmesi ise nadiren karşılaşılan bir şeydir. Ama bir baba olacaksa, onun babam olmasından mutluydum ve bazen bundan gurur duyuyordum. "3 Büyük yazarlardan farklı olarak Antimemoires'da hiç sevme­ miş olduğunu4 yazdığı bu çocukluktan, hayatının sonuna ka­ dar muhafaza edeceği bazı kişilik özellikleri miras alır yine de. Örneğin, orada tanıştığı Louis Chevasson'un ölünceye kadar onunla arkadaşlığını sürdürmesi, arkadaşlarının bundan ötürü '

2

Onunla ancak 1922 ilkbaharında evlenecektir.

3

Bkz. Amirt Malraux, lıs Ncıyr.rs de l'Altmburg (Altenburg'un Cevi:z Ağaçlan), Oeuvres Complttes il, Paris, Gallimard, kol. "Bibliotheque de la Pltiade" , 1996, s. 621-815, s. 639.

4

"Tanıdığım aşağı yukan bütün yazarlar, çucukluklanndan sevgiyle söz ederler; bense nefret ederim benimkinden. Kişinin kendini yaratması, 'yaşam' adı veri­ len bu geliş gidiş yolu bulunmayan hana uyum sağlamaksa, kendimi yaratmayı çok az ve kötü öğrendim ben.• Bkz. Andrt Malraux, Karşı Anılar, iletişim Ya­ yınlan, 20 1 1 , Isıanbul, s. 8. 19

ona kızmadığını gösterse bile , Bondy okulundaki arkadaşları üzerinde hissettiğine benzer belirli bir üstünlük duygusu. Belki de seferberlik ikliminin yarattığı, yaz tatillerine benzeyen boş­ luktan doğan, bu dört yıl boyunca doğrudan çatışmalarla ilgili olmayan şeylere duyulan bir tür merak. Parlama isteği, kaygılı bir heves, onu asla terk etmeyecek olan psişik bozukluk belirti­ leri, bu rahatsızlığa yakalanmış kişiyi, kendisini daha beter bir şekilde engellemediğinde, başkalarının karşısında ürkütücü kı­ lan yüz buruşturmaların ve tiklerin eşlik ettiği bir sinirsel has­ talık olan Gilles de la Tourette sendromu: Andre Malraux bu yıllarını hem kendisi hem başkaları için sosyeteye giriş gösteri­ sini hazırlamakla geçirir. Koşullara göre ama hiçbir zaman fazla inanmadan yeniden yarattığı çocukluk. lçine girmek için can attığı ve gözden düş­ mek istemediği sosyetenin gereksinimleri için bazen bir prens oğlu, bazen bir burjuva çocuğu olacaktır. Goldschmidt ailesi­ nin içine zorla girip Clara'yla evlendiğinde, karısının ailesinin, özellikle de kayınbiraderleri Georges ve Andre'nin gereksinim­ leri için böyle olacaktır. Çocukluğuyla hesaplaşamadıysa hiç şüphesiz bunun nedeni, çocukluğu onu güzelleştirirken adeta üzerine bir çizgi çekmiş olmasıydı. Böylece, eşini incitmemek için kendine sıradan bir sülale uydurmuş olan Clara'nın ince­ liğinin gereksiz olduğu ortaya çıkmıştır, çünkü kocası hakikati kabul etmeyi sonuna kadar reddetmiştir. Gerçeklikle bu oyun, ilk girişimleri gibi evliliğine de dam­ gasını vurmuş gibi görünmektedir. lki ailenin istemediği uy­ gunsuz bir evlilik, altı ay sonra yapılan boşanma sözleşmesi , bir Tunus yolculuğunda boşanma için gerekli parayı harca­ ma kararı. 5 Clara'nın bizzat kendisi de , Andre'nin içinde ya­ şadığı dünyanın gerçekliğini sorgular. Bunun üzerine yolcu­ luklardan, müze ziyaretlerinden, gezintilerden, okumalardan oluşan kaygısız bir yaşam başlar. Siman Kra'daki çalışmala­ rını durdurmasının ardından tek işi olan özgürlükçü yapıtlar hazırlamayı bir süre daha sürdürdükten sonra, Malraux yeral5 20

Bkz. Clara Malraux, Nos Vingt Ans, Paris, Grasset , kol. "Les Cahiers rouges", 1992, s. 94.

tı faaliyetlerini de tedricen bırakır. Clara'nın drahomasını bor­ saya koyar. Bu çaylaklık yıllannın tek değişmezi olan edebiyat yoluy­ la genç adam sosyeteye giriş yapar. Yeniyetmeliği boyunca ge­ nelde kendini gösteren ilk ve belirleyici etkileri ve kişisel bağ­ lan umursamaz görünen kendi kendini yetiştirmiş birinin gi­ rişidir bu. Condorcet Lisesi'nin kendisini kabul etmeyi reddet­ mesi, onu okulu tamamen bırakmaya iter. Tourette sendro­ mu belki de ailesinin bunu kabul etmesine yol açmıştır. Bun­ dan sonra Malraux zaman açısından özgürdür. Onu , okumak ve ikinci tutkusu olan resmi geliştirmek için kullanır. Balzac, Flaubert, Dostoyevski hayatını doldurur. Dostoyevski'de , di­ ğer ikisinde olmayan mistik ve dini boyutu bulur. 1 939'da Gallimard'dan yayımlayacağı Tableau de la litttrature françai­ se'in (Fransız Edebiyatı Tablosu)6 gösterdiği gibi, kendi ken­ dini yetiştirmiş biri olarak kurumsal hiyerarşileri daima red­ deder. Kendisini neyin cezp ettiğini bilir. Felsefe alanında, sa­ yesinde Batı medeniyetininkiler dışındaki düşünce akımlanna açıldığı Nietzsche'yi yeğler. Şimdi artık edebiyatı geçim kapı­ sı yapması gerekir. Dolayısıyla ömrünün bu iki yılını hırsla ça­ lışma ve amatörce meraklılık arasında geçirir. Bu iki yılla ilgi­ li bilinen pek bir şey yoktur. Durmamaktan duyulan gururda kendini gösteren amatörce meraklılık. Satmak için olduğu ka­ dar tanıtmak için , önce büyük yazarlann kitaplarını, ardından da nadir baskıları edinme hırsı. Aynı hızla kelepirciliği bırakıp editörlüğe geçer. Metinleri keşfetmeye , onlan bir araya getir­ meye, düzenlemeye olan merakı yazıya, hatta ona eşlik edecek üne yönelik eğilimini aşar. Malraux yaşamı boyunca kendine özgü bir şekilde meraklı kaşif, anlam yönetmeni olarak kalır ve roman türünü bıraktığında, hem bakan olarak ve daha da ziyade, yeni bir resimsel sahne tasanmı olan Düşsel Müze'nin yaratıcısı olarak ilk başlarda olduğu gibi sanat girişimcisi hali­ ne gelecektir yeniden.

6

Tab l eau de la liıeraıure française: XVle-XVllle sitdes. Dt Comtillt el Chtnier, Andrt Malraux'nun yönetiminde, Paris, Gallimard, 1939. 21

Kültür g i rişimcisi B u bağlamda, ilk çalışmalannın yeri çok ayndır. Sıklıkla söy­ lendiği gibi yalnızca edebiyatçılar alemine girmek, Paris sah­ nesinde kendini kabul ettirmek değil, aynca gerçekten var ol­ mak için kendi gözünde bu yeni sanatta eksik olanı giderecek bir katkıda bulunmak söz konusudur. tık editörlük deneyimle­ ri pek tatmin edici değildir. Ö ğrenmesi gerekir. Böylece bu edi­ töre göre olmuş sayılan Jules Laforgue'ün şiirlerinin edisyonu, uzmanlara göre, hem sunumundaki keyfilik hem de yenilikler içermemesinden ötürü sorunludur. Bununla birlikte, Madelei­ ne'de küçük bir okuma salonu açmış olan Rene-Louis Doyon'a Villiers de L'Isle Adam'ın ya da Remy de Gourmont'un nadir baskılannı teklif eden Malraux'nun bumu iyi koku alır. Ney­ se ki Malraux hızlı öğrenir ve yayıncı Simon Kra için 1 920'den itibaren hazırladığı edisyonlar, özellikle kitapseverlik açısın­ dan belirli bir ustalığı gözler önüne serer. Bu arada bir şekilde edebi eğitimini tamamlar ve araştırmalannı yürütür. Böylece çok güzel edisyonlarda Kharis'in ahşap üzerine illüstrasyonla­ nyla l..aurent Tailhade'ın metinlerini, Constantin Guys'ın illüs­ trasyonlanyla Baudelaire'in Causeri es 'sini (Konuşmalar) , Gala­ nis'nin illüstrasyonlanyla Georges Gabory'nin bir metnini, yi­ ne Remy de Gourmont'un bir metnini yayımlar. 192 1 yılında­ ki tercihleri daha iddialı olacaktır: Derain'in süslemesiyle Pier­ re Reverdy, Alfred jerry, Max jacob, jean de Tinan ve yeniden Remy de Gourmont. 7 Radiguet'ninki gibi kimi kitaplar ne ya­ zık ki hiçbir zaman gün ışığına çıkmamıştır. Paralel olarak Ma­ lraux, Sade'ın iki yapıtının yanı sıra l..aurent Tailhade'ın Potsi­ es trotiques'inin (Erotik Şiirler) de aralannda bulunduğu yeral­ tı metinlerinin yayımlanmasını teklif eder. Buna karşılık, Rene-Louis Doyon'un kurduğu Connaissance Dergisi'ne verdiği birkaç makale üzerinde daha uzun durmak gerekir. Bunlann Ocak 1 920'de yayımlanan ilki, " Kübist şii7

22

Andrt Vandegans'ın yapıunda bu edisyonlann detaylı listesi bulunmaktadır. La ]cıınesse liıttralrt d'Andrt Malraux. Essal sur l'interprttation farftlut, Paris, Jean-jacques Pauvert editor, 1 964, s. 27-28.

rin temellerini" konu alır. Bu yazı, sanat üzerine bir düşünme­ den çok, çağın psikolojisinin bir yansımasıdır. " 1 920'nin Ma­ lraux'su hakkında az da olsa bir şeyler söylemek, l 926'nın Ma­ lraux'su ile arasındaki farkı ortaya koymak açısından zorunlu­ dur. Gerçekten de, savaşın ertesinde, çevresindeki tedirginliğe duyarlıdır ve onu paylaşmıştır. "8 Kübizm üzerine makale ve o dönemin metinleri bu tedirginliği yansıtmaya çalışır. 1920 yı­ lı aynı zamanda, sanat anlayışına ve psikolojisine gösterdiği il­ giye güçlü bir şekilde etki eden, 1 9 1 9 ile 1921 arasında yayım­ lanan, Elie Faure'un Histoire de l'art'ını (Sanat Tarihi) okudu­ ğu dönemdir. Malraux'nun gençlik yıllarının en iyi uzmanı Andre Vande­ gans'ın ortaya koyduğu gibi, ilk estetik anlayışı dahi metafizik kavrayışıyla ilişki içindedir. 1 9 20'de dine sırt çevirir ve Tan­ rı'nın ölümü fikrini kabul eder. Bundan böyle tanrıların terk ettiği ve halkların saçmalıklarına boyun eğen, anlamdan yok­ sun bu dünyada insanoğluna ne kalır? Malraux, söylenene ba­ kılırsa , Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda yetişkin yaşa ulaşa­ cak kuşakla birlikte büyük sorulan ve anlamamaları miras alır. Oyun ve zevk tek başlarına soruya cevap vermeyi başaramadı­ ğında, onun gözünde, dünyayı daha iyi değilse de en azından daha yaşanabilir kılmayı hedefleyen bir estetik eylemi olanağı kalır geriye. Sanatın bir başkaldırı hareketine ya da daha da kö­ tüsü , amacı kendisi olan sanat sanat içindir oyununa indirgen­ mesi fikri tüm hayatı boyunca Malraux'ya yabancı gelir. On­ da tersine, Plotinus'un Traite sur le Beau'sundaki (Güzel Üze­ rine Kitap) Odisseas gibi, medeniyet denilen insanlığın bir üst biçimi olsun olmasın bir aşkınlık yoluyla dünyada bırakılan ve yıkımların ve ölümün ötesinde var olan izi görür. En ümit va­ at eden estetik biçimlerin gelişmesine olanak vererek l 920'den itibaren gözle görülür kılmanın söz konusu olduğu, daha son­ ra sanat anlayışının üzerine dayandığı bu izlerdir. Böylece in­ san, eleştirmen, şeylerin akışını değiştirmek, çıkmaz olarak be­ lireni ortadan kaldırmayı çabuklaştırmak ve gelecek zamanlar için kendine en verimli görünen yollan göstermek için hareke8

A.g.e. , s. 50. 23

te geçebilir. Görünüşe göre, 1920'den itibaren estetik düşünce­ sinin iki yüzü vardır: dışavurum ve eylem. O dönem egemen olan Dadaizmden ve birkaç yıl sonra da sürrealistlerin grupla­ rından, Andre Breton, Philippe Soupault ya da Louis Aragon ve onların sanat yoluyla başkaldırı kuramlarından onu uzak tutan başlıca nedenlerden biri hiç şüphesiz buradadır. Malraux bir­ çok kez grupla arasına mesafe koyma olanağı yakalayacaktır. llk yapıtlarının, absürde çok yakın olsalar da, ümitsizliğin ka­ ramsarlığına kendini bırakmayı reddetmelerinin nedeni de hiç şüphesiz budur. Her tür etkiyi reddediyor değildir. Bir ara Dadaizm cephesin­ de yer almaya çalışır. llk Dada toplantısı 26 Mayıs 1920'de Pa­ ris'te yapılır. Ne var ki Gide'e büyük bir hayranlık besleyen Ma­ lraux, onu küçük burjuva yazar olarak gören bu hareket çev­ resinde yer alamaz. Başkaldırı ruhundan yana olmaya evet, ye­ ter ki bunun ucu edebi yapıtların yadsınmasına ve olur olmaz vaatlere götürülmesin. Malraux ilk ustalarını Kübizm tarafında arayacaktır. Ama orada da yine etkiler tek kesime ait değildir ve Andre Gide'e doğru yüzünü dönse de, macera romanların­ dan, özellikle joseph Conrad'dan ama aynca edebi niteliklerine hayranlık duyduğu ve insanın dünyadaki yeri meselesinin yan­ sımasını bulduğu Barres'den de ilham_ alır. Genç Malraux'nun hala çekingen bir hayranlık beslediği sembolizmin ölümünü ilan eden dönemin yasalanna benzese de, "Kübist şiirin temel­ leri" konulu makale, kübizmin gücünü, yeni bir estetik kura­ mının ifadesinden çok sanatçının gerçekle kurduğu yeni iliş­ kiye dayandırır. Malraux, Pierre Reverdy'nin çalışmasının yanı sıra hayal gücünden dünyanın "karnavalsı" bir dönüşümünün zembereklerini çıkararak Max jacob'un çalışmasını yüceltir söz konusu makalede. 1929'da, Conqutrants (Kanton 'da isyan) ile ilgili tartışma sırasında, yapıtın yaratıcısına ancak gerçekleş­ me aşamasında göründüğü fikrini savunur. 9 1920'de Malraux, Kübist hareket içinde, sanatın geçici yanını göklere çıkarmak üzere evrensel ve ebedi bir Güzel fikrinin reddi olarak kendini 9 24

Bkz. Jean-Claude l..arr at, Malraux thtoricim de la liıerature, Paris, PUF, kol . "Ecrivains", 1996, s. 23.

gösteren bir modemiteye ilişkin olanın peşine düşerek döne­ min ruhuna uyar yine. Böylece Kübist şiir, Baudelaire'in sanatı­ nı -kısalığıyla dikkat çeken küçük yapıt- andınr. "Ben" ile dünya arasındaki denklem, Malraux açısından, ya­ pıt ilerledikçe, yaratılma anında çözülür h�Ia. Söz konusu olan, dünyada benin dolaysız bir dışavurumunu aramak değil, yara­ tıcı edim yoluyla onda bir soru bırakma isteğini ve bunun gü­ cünü göstermektir. Böylece şairin kişisel dünyasının yoğunlu­ ğu , yapıtın, gerçeği sanatçının sorusuna boyun eğdirerek bük­ me , dönüştürme biçimine kıyasla izlenimlerin kabul edilmesi ve paylaşılmasında okura olanak verdiği benzeşme ve özdeşleş­ me ilişkisinde kendini daha az gösterir. Malraux'nun başta Pi­ casso olmak üzere Kübist ressamlara olan ilgisi, sanatçının pa­ leti üzerinden gerçekliğin tam bir dönüşümünü kavrama biçi­ minin kanıtıdır. Bu aynı ilke, tüm Kübist şairler içinde onun üzerinde en derin etkiye sahip olan Max jacob'un kalemine kı­ lavuzluk eder. Malraux, biri Andre Gide'e diğeri ressam arka­ daşı Galanis'ye adanmış iki çağdaş metinde edebiyatı asla resim olmadan düşünmeyecek ve sanatın esinleyicisi içine temel j est­ leri koyan bir sanat kuramının müjdecisi olacaktır. Kübizmin ustası Max jacob aynı zamanda, aralarındaki ar­ kadaşlık sayesinde Malraux'nun, kendisi gibi Gabrielle Soka­ ğı'nın gediklisi pek çok sanatçı, ressam ya da yazar arasına gir­ mesine yol açmıştır. O zamanlar barlardan ve restoranlardan çıkmayan ve otelde kalan Malraux tam bir züppe yaşamı sü­ rer. Bu aynı zamanda , Florent Fels ve Marcel Sauvage tarafın­ dan 1 920'de çıkarılan ve anarşist çevrede doğan Action dergi­ sine katıldığı dönemdir. Bu dergi başkaldırıyı övse de, edebi­ yat geçmişi üzerine bir çizik atmak gibi bir niyet gütmez . Ter­ sine ona yeni bir soluk vermek söz konusudur. Kübist şair­ ler, kesin olarak Saint-Benott-sur-Loire'a çekilmesinden ön­ ce Max jacob, Andre Salman, Blaise Cendrars dışında, dergide Paul Eluard'ın, Tristian Tzara'nın, Antonin Artaud'nun, And­ re Suares'nin, Jean Cocteau'nun yanı sıra, Franz Hellens, Ilya Ehrenbourg, Alexander Blok, Maxime Gorki ya da Else Lasker Schüler gibi yabancı yazarlarla birlikte Alman dışavurumculu25

ğundan gelen Franz Werfel'in, Claire ve Ivan Goll'ün, K. Ad­ ler'in, C. Einstein'ın imzalan görülür. Dergi Vlaminck, Dera­ in, Braque, Picasso , Dufy, Utrillo, Picasso, Femand Leger gibi çok sayıda genç ressamı da kendine çeker. Aynca Malraux ora­ da uzun bir arkadaşlık kuracağı Pascal Pia ve 1 92l'de evlendi­ ği Clara Goldschmidt ile tanışır. Malraux'nun dergiye katkısında edebi bir kaygı dışında bir şey görmek hata olacaktır. Dönemin entelektüel gençliğiyle, İş­ çi Enternasyonali Fransız Seksiyonu'nun (SFIO) Tours Kong­ resi'nde bölünmesinden ve Fransız Komünist Partisi'nin kurul­ masından sonra yeni ideolojiler karşısında duyulan kuşkuyu ve savaş öncesinin oligarşilerinin yeniden iktidara gelmesi kar­ şısındaki bu "bağımsız sağduyuyu" paylaşır. 1 0 Malraux az ama önemli metinler yayımlar. Gelecekteki Lunes en Papier'lerinin ilk versiyonu ve Ağustos 1 9 2 1 'de yayımlanan ikinci uçuk ka­ çık metni Ecrit pour une idole d trompe'un bölümü ''.Joumal d'un Pompier du jeu de Massacre" dışında, Nisan 1920'de "la genese des Chants de Maldoror" üzerine bir makale ve derginin kapan­ masından ötürü bitmeden kalan, Mart-Nisan 1922'deki "Aspe­ cts d'Andre Gide"in ilk kısmı ile karşılaşılır. Lautreamont'un eleştirisi, onu model alan sürrealistlerin kontrolünden çıkmak isteyen derginin kumanda aleti gibi görünür. Malraux için hem yazının edebi değerini ama daha da ziyade, sürrealistlerin ona bağlanma nedenini sorgulamak söz konusudur. Bu metinde çıl­ gınlık ile edebiyat arasında orta yol bulunur. Malraux idolü boş vererek tartışmaya giriyorsa, ona göre yokluğunu fazlasıyla his­ settiren ve Lautreamont'un metne mekanik yanını veren bir di­ zi oyunla ikame ettiği ilham meselesini yeniden ele almak için bu makale bir fırsattır. On yıl içinde birçok kez yeniden döndüğü Gide okumaları üzerinden Malraux yazarın dünyayla ilişkilerine dair bir düşü­ nüş, kendisini kademe kademe roman biçimine götürecek bir düşünüş içine girer. 197 7'de L'Homme precaire et la litttratu­ re'ün tekrar haurlattığı gibi, Gide'in yapıu Birinci Dünya Sava­ şı'ndan önce ve sonra Malraux'nun makalelerinin kendi tarzlaıo Bkz. Andrt Vandegans, A.g.e., 26

s.

35.

rında katıldığı bir polemiğin merkeziydi. 1 1 Malraux en başın­ dan itibaren kararlı bir şekilde Caves du Vati c an'ın (Vatikan'ın Zindanlan) yazannın yanında yer alır. Okuruna model oluştur­ mayı artık reddeden, bu nedenle de bayağılıklarını gözler önü­ ne seren Gide modernitenin üstadı gibi davranır. Sanat yapıtı­ nın ardına gizlenir. Yazann kişiliği yazının ardında görülmez olduğunda, yapıtın roman, Günlük ya da romansı defterler biçi­ mine bürünmüş bir otobiyografik çeşitleme olarak kavranma­ sının pek önemi yoktur. Gide çevresindeki tartışma bireycilik tartışmasıdır. Henri Massis ama aynca Paul Claudel gibi milli­ yetçi ve Katolik sağ, yapıtın yayımlanmasından itibaren, ahlak­ sız bir bireyciliğin en tehlikeli örneği olarak Gide'in eşcinselli­ ğini skandal olarak ifşa eder, aralannda Malraux'nun da bulun­ duğu Gide'i savunanlar etik nedenlerle işin içine girerler. Bu, 1920'li yıllar boyunca Gide'e adadığı çalışmalann, aynı yıllarda yayımladığı çok sayıda yapıt incelemesinden ayn, özel bir bü­ tün oluşturmasını açıklamaktadır. Düşmanlannın gerici tavn karşısında modem bir ahlakı savunmaktan ibaret olan bir tav­ nn ötesinde, Gide'in yapıtı, bizzat kendisiyle ilişkisinde, Ma­ lraux'nun yazıyla ve yazara ait olan yerle ilgili düşüncesini bes­ ler. Sanat yapıtı döneminin ahlakını aşar.

uçu k kaçı k ya z ı l a r Malraux'nun ilk çalışmaları, uçuk kaçık yazılan, daha önce söy­ lendiği gibi zamanın havasına özgüdür. Onlarda çağın sorgula­ malarının yanı sıra cüretinin yansıması görülür. Malraux Rabe­ lais'den aldığını söylediği sözcüğü (farfelu-uçuk kaçık) tekrar kullanıma sokmakla övünüyordu . Andre Vandegans tarafından çok iyi bir şekilde incelenmiş olan çalışmalar, genç adamın ede­ biyata ve hiç kuşkusuz resme ama aynca dışavurumcu Alman ve lsveç sinemasına olan ilgisini yansıtmaktadır. Gerçekten de bizim açımızdan özel ilgiyi hak eden, bunların, iki Hindiçin ko­ naklamasını çevreleme ve onlara eşlik etme biçimidir. Gerçek11

Bkz. Andrt Malraux, L'Homme prtcaire et la literature, Paris, Gallimard, 1 977, l ı.

s.

27

ten de Malraux'nun edebiyata ve daha da ziyade edebi kariyeri­ ne olan ilgisi açısından bunların oynadığı rolü bir yere koymak güçtür. Bunlarda, daha ileride düşünce ile eylem arasında doğ­ rudan politik ilişkiyi kuracak romana doğru kesin bir kayışın çı­ kış noktası mı görülmelidir? Böylece Malraux uçuk kaçık ilha­ mı, "modern" kalmak için bundan böyle başka bir biçim tasar­ lamak gerektiği sonucuna teslim olacak şekilde neredeyse so­ nuna kadar götürecektir. Bu konaklamalar Malraux'nun, Hindi­ çin'den Marcel Arland ile yaptığı yazışmalar sayesinde Paris'in edebi yaşamından haberdar olmayı sürdürürken, başka yerde olma isteğini dile getirerek, bir bakıma' gerçekten çok önemli meseleleri ele almak için edebiyattan vazgeçmiş gibi davranma­ sına olanak mı vermektedir? Gazetesi Indochine'de yayımladığı roman çözümlemeleri, edebiyat ile yazı üzerine paralel olarak düşünce yürütmeyi sürdürme biçimini kanıtlamaktadır. Galerici ve tablo tüccarı Daniel-Henry Kahnweiler'in ilgisi sayesinde Kasım 1 9 2 l 'de yayımlanan, Fernand Leger'in illüs­ trasyonlarıyla süslenen Lunes en papier' nin kısa çözümlemesi, ölüm teması çevresinde, Malraux'nun yapıtının en güçlü yo­ rumlarından birkaçını esinledi. Kimileri , sevimli bir alaycılık maskesinin altında ve yazarın, yapıtının 1 2 başında okura bilgi vermesine rağmen, Malraux'nun yapıtına nüfuz edecek büyük konuların belirdiğini gördüler. Ona eşlik eden Max jacob'a ithafa rağmen Lunes en pap i er'de temel bir etki görmek güçtür. 1 9 1 8'de başlanılan kitap, entri­ kanın içinden, absürt karakterine rağmen -ölmek zorunda ol­ ma olgusu- ve kendisine bir başka anlam gösterilemediğinden, insanoğlunun en sonunda bu çelişkiyi çözmesi gerektiği fikri­ nin belirmesini olanaklı kılar. Tamamlanmayan Ecrit pour une idole a trompe, uçuk kaçık yazılara egemen olan bu gerekliliği, insanoğluna sonluluğundan doğan absürt duygusuna egemen olmasını sağlayacak yeni bir kuruluş vermenin uygun olacağı hissini sürdürür. 12 Şu not yer almaktadır: "Bu kitapta hiçbir sembol yoktur." Bkz. Andn! Malraux, Oeuvres complrtes 1, Paris, Gallimard, kol. "Bibliotheque de la Pltiade" , 1989, s. 2. 28

Malraux, Clara Goldschmidt ile Action dergisinin toplantıla­ sırasında tanışır. Gençler 2 1 Ekim 192l'de evlenir. Malraux çifti Auteuil'e Clara'mn ebeveynlerinin evine yerleşir ve genç kadının gelirleriyle yaşar. Bu bir yolculuk ve keşifler dönemi­ dir; önce Almanya, Yunanistan, Tunus, ltalya; ardından Belçi­ ka, Çekoslovakya, ispanya turu gelir. Paris'te gece kulüpleri­ ne, barlara, tiyatrolara gider, Rus balesi izler, Charlot'nun gül­ dürüsünü beğenir, Louvre'dan ve başkentin müzelerinden çık­ mazlar. lki olay bir tür kaygısızlık denilebilecek ya da Malraux açısından banliyöde geçen yılların ve yaşamın rövanşı sayıla­ bilecek bu yaşantıya son verecektir. Talihsiz yatırımlar yapı­ lan Meksika'daki bir maden şirketinin iflası onları mahvede­ cektir. lkinci olay ise, evrensel sanat üzerine bir serginin gerek­ sinimleri için, Malraux'nun üzerinde aydınlanmaya benzer bir etki yapan, anlaşılması güç perspektif uygulamaları olan hey­ kel ve sanat yapıtı fotoğraflannın yardımıyla çalışan Köln Mü­ zesi'nden Alfred Salmony'nin ziyaretidir. n

İKİN Cİ B ÖLÜ M

Medeniyet Krizi

Malraux'yu resim atölyelerinden ve Montmartre'ın bistrolann­ dan Saygon'a, Max jacob'a duyulan hayranlıktan ve Kübist şair­ lerle arkadaşlıktan Hindiçin macerasına sürükleyen mantığı iz­ lemek güçse de, yanıtın başlangıcı , 1920- 1925 yıllanna nüfuz eden medeniyet krizi düşüncesinde ve yüzyılın büyük meselesi olduğunu sezdiği şeye edebiyatın tek başına cevap verecek güç­ te olmadığı hissinde bulunabilir.

Sosyeteye g i ri ş : Edebiyat orta m l a rı l 920'li yıllann başlannda sanat ve edebiyat ortamları bugün­ küne kıyasla daha başat bir rol oynamaktaydı. Yeni biten sava­ şın şiddetini nedeniyle kuşkuyla bakılan seçkinlerle, yani ken­ disine ümit ettiği gibi barışçıl bir gelecek sağlayacaksa fikirle­ rin rolünü kabul etmeye hazır bir toplumla toplumsal sımrla­ nn, zekadan ve bir anda büyüyen bir dünyaya yönelen bakışın keskinliğinden daha az önem taşıdığı edebiyat çevreleri arasın­ da, sınırlar eskisi kadar aşılmaz değildir. Kültür, dünyayı gör­ me ve sonrasında da dünyanın geleceğine etki etmeyi deneme aracı haline gelir. Teknik araçları kusursuzlaşan fotoğrafçılık, gelişen sinema bu bakışın genişlemesine katkıda bulunacaktır. 31

Kanlı olduğu kadar saçma da olduğu düşünülen bir savaşın so­ nunda, yazarlar henüz nasıl yapacaklanm bilmeseler de dünya­ yı değiştirmeye karar verirler. Kübist ortamlarla ilişkiye geçen Malraux'nun yaşanmakta olan altüst oluşlann uzağında durmak gibi bir düşüncesi hiç yoktu; tersine, ölüm ve yıkım fonu üzerinde, milliyetçi izlerin ve banş düşlerinin iç içe geçtiği savaş sonrası dünyaya edebiyat üzerinden meydan okuma niyetindeydi. Malraux eleştirisi uz­ mam jean-Claude Larrat, içinden çıktığı ortamın mütevazılığı­ nın, ilk edebi angajmanlarında toplumsal kökleriyle bütün bağ­ lanm koparan genç bir adamın oyununu görmeyi engellediğine dikkat çekmektedir. 1 Bu köklerle asla gerçekten hesaplaşmaya­ cak mıydı? Her halükarda bu hesaplaşma o zaman olmayacak­ tı. Dünyayı yeniden kurmadan, hatta bunun için siyasi spektru­ mun iki yanından birinde saf tutmuş bir halde kendini bulma­ dan önce, edebiyatın ilk misyonu , savaşın sonunda eski dünya­ nın ölümünü göz önüne almak ve tamamen gerçekleşmediğin­ de bu sonu hızlandırmaktı. Malraux'nun gidip gelmeye başla­ dığı Kübist ortam kendini buna adamıştı.

B i r d ü nya n ı n sonunu b i l d i rm e k Yazmak daha o zamanlarda Malraux için , o dönemde orada in­ sanlık durumunun gösterildiğini söylemenin bir yoludur ama aynca sorduğu sorular, yazarın yazılannda, kafasını kurcalayan varoluşsal sorgulamalarla rezonansa girdiğinde yalnızca edebi­ yat buna cevap verebilir. Bu nedenle resimle diyalog ya da oyul­ muş ahşap ya da heykel gibi diğer estetik ifadeler sürüye uy­ mak değildir ama varlığın güçlüğünü söylemek için tüm duyu­ lan seferber etme gerekliliğini bildirirler. Gerçek iflas etmiştir. Akıl kesin olarak tah tından düşmüş görünür. Dolayısıyla savaşa sırt çevirmek ve tarihin yönetimi­ ni insana teslim etmek için aklı kapı dışan etmek gerekir. tler­ leme ve tekniğin, hizmetine girdikleri yıkım işiyle diskalifiye oldukları bir sırada yalnızca sanat, dekoratif olmayan bir sal 32

Bkz. Jean-Claude larral, a.g.t. ,

s.

1 1.

nat dünyayı daha yaşanabilir kılabilecek ve insanın geleceğiy­ le yeniden ilişki kurmasına olanak verecek bir çıkış kapısı sun­ maktadır. Hiç şüphesiz bu Malraux'nun ilk araştırmalarını teş­ vik eden merakı ve sergilediği keşif duygusunu açıklamaktadır. Daha önce söylendiği gibi , üstü kapalı şekilde bu rönesansın koşullarını sorgulamak ve referans noktalarını belirlemeye gi­ rişmek ilk makalelerinin konusunu oluşturmaktadır. Sanat ilk başta gerçekten kaçmamakla birlikte ondan bağımsızlaşacaktır. Sembolizmin gelişiminden sonra, Malraux daha önce söylen­ miş olduğu gibi, o dönemde henüz tanınmamış olan yazarla­ rın, Apollinaire ve Max Jacob'un yapıtlarında hem sanatçı hem de sanat pratiği için bu özerklik talebinin ifadesini bulacaktır. Arkadaşı Yunan ressam Demetrios Galanis'in sergisinin katalo­ gu için Mart 1 922'de yazdığı önsöz, bu düşünceyi derinleştir­ mek için ona fırsat sunmuştur. 2 Modem sanatı tanımlama giri­ şimi üzerinden Malraux söz konusu önsözde, sonrasında etra­ fında kendi Estetiğini kuracağı ilkeleri açıklar.

Ta r i h i n i p i n i n ucu n a s ı l ye niden yakalanm a l ı ? O dönemdeki samimi arkadaşı Marcel Arland'ın uçuk kaçık me­ tinlerde saptadığı ve l 924'te Ecrit pour une idole a trompe'tan par­ çaların yayımlanmasına adadığı önsöze başlık olan, bu kaygıdır. Malraux yıllar sonra jean Lacouture ile röportajında bu konu­ ya yeniden değinecektir. "Yirmi yaşındayken bizi üstatlarımız­ dan ayıran şey, tarihin varlığıydı. Onlar için hiçbir şey yaşanma­ mıştı. Biz ise, tarlamızdan bir tank gibi geçen tarihin bağrında doğuyorduk. "3 Tarih her kişinin aile manzarasını tanınmaz kıl­ makla yetinmedi. Dünya haritasını yeniden çizdi ve Avrupa ile birlikte içinde taşıdığı aklın medeniyetinin iflasını fark ettirdi. Malraux eleştirileri, onun çağdaş nihilizm çözümlemesin­ de Nietzsche'nin etkisinin altını çizmiştir. Çok genç yaşlarda okuduğu Nietzsche gerçekten de entelektüel şekillenişine ege2

Bkz. Amire Malraux "La peinture de Galanis" , Ecrits sur l'art l, Oruvres comple­ tes N. Paris, Gallimard, kol. "Bibliotheque de la Pleiade" , 2004, s. 1 1 69- 1 1 72.

3

Bkz. Jean l..acouture, Malraux, Une vie dans it sitcle, Paris, Seuil, 1973,

s.

15. 33

men olan yazarlardan biridir. La Tentation de l'Occident'ın [Ba­ tı'nın lğvası, çev. M. Hilmi Uçan, Hece Yayınlan, 2002, 1 04 s. ] bazı bölümleri Zerdüşt'ün geliştirdiği temaları ele alacaktır ve Malraux'nun Les Noyers d'Altenburg'unda [Altenburg'un Ceviz Ağaçlan, çev. Tahsin Yücel, Alkım Yayınlan, i2004, 2 1 1 s. ) N i­ etzsche'nin delilik bölümünü ele alırkenki sevecenliği filozo­ fun düşüncesiyle bir yakınlığı doğrulamaktadır. Kuşkusuz Ma­ lraux onda Tanrı ve hemcinsleri tarafından terk edilmiş bir dünya karşısında insanın ümitsizliğinin yansımasını bulmuş­ tur. Ama Nietzsche'nin etkisi, onun edebiyat ile felsefe arasın­ da kurduğu yakınlaşmadan ve yazının destansı gücünden ge­ lir. Tanrı'nın ardından insanı da kapı dışarı eden Malraux, çağ­ daşlarının edebiyatını izlemez ve giriştiği yeni meydan okuma­ ya yanıt veren bir roman biçimi yaratmaya bir bakıma mahküm olmuş bir halde bulur kendini. Nihayet Malraux yeni bir mede­ niyetin değerlerini yeniden kurmaya girişen, Par-delil le Bien et le Mal 'ın [ iyinin ve Kötünün Ötesinde, çev. Ahmet lnam, Yorum Sanat Yayınlan, 200 1 , 222 s. ) filozofu Nietzsche'yi her şeyden önce insan ruhunun bir maceracısı olarak okur. Malraux Hindiçin'e, kendini gösteren çöküşün bunaltısın­ dan kaçmak için değil, tersine, orada gücünü toplamak ve dün­ yaya yeni bir başlangıç olanağı sunmak için gitmiştir. Gerçek­ ten de onda yapıtlannın yönelimini belirleyecek olan şeyin er­ ken bir vakitte ortaya çıktığı görülür: kültürümüzün özgüllü­ ğünün, diğer medeniyetlerle ilgili olarak hissettiği varoluş duy­ gusunda ve onlara duyduğu tümüyle eşsiz ve daha önce görül­ memiş ilgide yattığı iddiası. Malraux'nun yapıtlarının gelecek­ teki yönelimini belirleyecek ve bir vadede belki de bizim me­ deniyetimize bir gelecek çizecek olan, bu özelliğin bilincinde oluştur. Uzaklaşmanın ve Doğu'nun yaptığı etkinin Malraux'da ne derece farklı bir yapıda olduğunu görmek için, onun terk ettiği dünyaya yönelttiği veda bakışını, Paul Claudel, Blaise Cendrars ya da Valery Larbaud gibi kendileri de Asya yolcu­ luğu yapan yazarların veda bakışıyla karşılaştırmak yeterlidir. Çünkü genç yazarın da ileri sürdüğü şey, savaş kültürümüzün değersizliğini ortaya çıkarmışsa da, medeniyetlerin Valery'nin 34

söylediğinin aksine ölümsüz olduğudur. Neredeyse Baudela­ irevari yazışmalar ya da ona denk düşen, arkasından gelenle­ rin onlara yönelttikleri bakış vesilesiyle medeniyetler kendile­ rini yeniden gösterir. Böylece ormana gömülen ve yüzyıllar bo­ yunca insanın gözünden saklı tutulan Kmer tapınakları sanatı, kaderini arayan bir genç adamın giriştiği gezi vesilesiyle canla­ nır. Oswald Spengler tarafından, Malraux üzerinde belirli bir etki yapmış olan Le Dtclin de l'Occident'da [Batının Çöküşü, çev. Nuray Sengelli, Derg4h Yayınlan , 1 99 7 , 559 s. ] geliştirilen viz­ yondan Malraux'yu ayıran şeyi bu anlamda anlamak gerekir.4 Spengler medeniyetlerin gelişmesini, ardından da kaybolması­ nı amansız bir yasası olan bir süreç olarak tasvir ederken, Ma­ lraux'ya göre, bizim medeniyetimizin kendinden önceki ya da çağdaş medeniyetlere yönelttiği ilgi üzerinden bundan yaka­ yı sıyırmanın yollan vardır. Burada Doğu'nun Barres'si, yolcu­ lukların Barres'si çekiciliğini gösterir. Böylece gerileme hareke­ tinden daha güçlü , ileride sanatla ilgili incelemelerinde "meta­ morfoz" teriminin ifade edeceği, bir bakıma bir içine çekme, zincirleme olarak birbirine bağlanma süreci yaşanmaktadır. Hindiçin, Batı'nın manevi terk edilmişlik duygusuna cevap olarak Malraux'nun yapıtlannın temel motiflerinden biri ola­ rak o dönemde biçimlenen ölüm meselesini ortaya koymanın da bir yolu değil midir? Eğer Batı batıyorsa, bu, kadavra tarla­ lannın ve etlerin kokuşması , George Mosse'un yeniyetmele­ rin gözü önünde gerçekleşen Birinci Dünya Savaşı'nın alame­ tifarikası olarak bahsettiği bedenlerin "hayvanileştirilmesinin" ortasında en bayağı bir şekilde gerçekleşmektedir.5 Malraux Bondy'de öğrenciyken çatışmalann birkaç gün sonrasında Mar­ ne'daki savaş alanlannı ziyarete götürüldüğünde duyduğu mi­ de bulantısını ve yakılan ölülerden gelen ince bir kül tabakası­ nın, yemeye hazırlandığı ekmeğinin üzerine konduğunu hatır­ layacaktı. Bunun yansımaları, ölümlerini tasarlarken romanla4

Bkz. Oswald Spengler, Le Ded in de l'Occident, 2. cilt, Paris, Gallimard, kol. "Bibliolheque des ldee.�· . 1 948 [Bau'nın Çöküşü, çev. Nuray Sengelli, Dergah Yayınlan, 1 997, 5 59 s.)

5

Bkz. George L. Mosse, De la Grande Guerre au totalitarisme: La brutalization des soclttts europtennes, Paris, Hacheue Liueraıures, kol. "Pluriel" , 2009. 35

nnın kişilerinin maruz kaldıkları etin peş peşe tabakalar halin­ de kokuşması yönünde bir tür obsesyon şeklinde görülecek­ tir. Her tür dini inancın erken terk edilmesi, savaşın toplum­ sal düzlemde gerçekleştirdiğini bireysel planda yapar: dünya­ nın ve varoluşun gerçekliğine doğrudan bir açıklama bulma­ nın imkansızlığı. Malraux'nun yapıtlarına nüfuz eden ölüm, aynı anda hem medeniyetlerin nihai sonunu , hem insanın faniliğini, hem de insanların bunları aşmak için bulduğu yolu dile getirir. Bu , Heidegger'in Dasein kavramının, ölüm-için-varlık'ın karşısı­ na ölüme "karşı" varlığı koyduğu anlamına gelir. Çünkü ora­ da, ölümden sonra yaşamaya devam etme arayışında, nihai yok oluşun olmadığı fikrini sorgulamada yaşam anlamını bulur. Malraux'da çok erken filizlenen bu düşünce onu kuşağının kö­ tümserliğinden bir bakıma kopardığı gibi belirli bir irrasyona­ lizm biçiminden de dönmesini sağlar. Genç Malraux sanatta ve edebiyatta, kesin görünümüyle medeniyetlerin yazgısını göste­ ren Bau'nın bu krizini aşmanın yollarını ortaya koyacaktır ve 1920'li yıllar onun açısından, bu krizi önlemenin yollarını araş­ tırmaya atlanacaktır. Malraux'nun macerasının anlamını bu şekilde kavramak ge­ rekir. Bu macera, egzotizmde ya da katlandığı sıkıntılarda gün­ delik hayattan kurtulmanın yolunu arayan pek çokları gibi bu hayattan kaçmaktan değil, tersine onun anlamını bulmaktan ibaretti. En büyük politik dehalar, yasanın dışına çıkma arayı­ şında olmadıkları ölçüde maceracı değildirler. Malraux da en başından itibaren ve çağdaşlarının pek çoğunun aksine devrim ile macerayı birbirine karıştırmaktan kaçınmıştır. Maceracı, he­ nüz devrime düşman değilse de, dünyanın gidişatını yöneten yasaların bütününden yakasını sıyırmayı arzuladığı için niha­ yetinde ona ancak düşman olabilir.

Ü Ç ÜNC Ü B Ö L Ü M

İ n san lık Durumu

Kayda deger bir iyi l i k yapmanın ne kadar güç oldugunu bil iyorum. B i r çogumuzun burada çektigi güçlügü, za­ ferler dışında hiçbir şeyin telafi etmeyeceg ini de bil iyo­ rum. Ama en azından eger kazan ırsak, her birimiz n i ha­ yet hayatımıza kavuşacag ız. 1

Malraux'nun Hindiçin'deki iki konaklaması, ona, alaycı bir es­ tetiğin dilinde ifade edilen varoluşsal sorgulamalarını bir baş­ ka düzeye taşıma olanağı sunacaktır. Medeniyetler arasında­ ki savaşlar ve sömürge meselesi ona, aynı varoluşsal meselele­ rin hem Batı'da hem Doğu'da mevcut olduğunu saptama imka­ nı sağlar. Orada insani güçlüklere temas ederek şekillenen po­ litik deneyimde bir ilk yanıtı arar. Malraux'nun Hindiçin de­ neyimlerinden sağladığı ama biyografisinde bir kopuşu orta­ ya koymayan vizyonunun , farklı dönemler içinde oluşma şek­ lini anlamak için karısı Clara tarafından yazılmış sayfalara bak­ mak gerekir. 2 Zaten La Tentation de l'Occident'ın [ Batı'nın lgva­ sı, çev. M . Hilmi Uçan, Hece Yayınlan, 2002, 1 04 s. ] elyazması1

Bkz. Andre Malraux. La Condition hum,aines, Oeuvres Complttes l, Paris, a.g.e. , 8 l l . llnsanlık Durumu, çev. Ali Berktay, Iletişim Yayınlan, 20 10, 320 s . )

s.

2

Andre Vandengans da bu görüştedir. 37

mn, ilk Hindiçin konaklamasından da önce, 1923 yılından iti­ baren filizlenmeye başladığım belirtmek şarttır. Eğer ilk Hin­ diçin gezisine ilişkin olarak maceracı Malraux imajı kalıyorsa, gerçekten de biyografları halkı özgürleştirmek için Tonkin'e geri dönmüş devrimci ve sömürgecilik karşıtı bir Malraux efsa­ nesine uzun bir süredir kulak asmamaktadır. Gerçekten de Ma­ lraux'yu gemiye binip uzak ufuklara doğru yol almaya ve yoru­ cu bir ilk deneyimin ardından aynı şekilde geri dönmeye iten, bir ideolojinin benimsenmesi değildir. Ama acaba yalnızca şart­ lar mı rol oynamıştır?

İ l k yo l cu l u k Malraux, henüz insanlık hazinesi içinde yer almayan tapınak alçak kabartmalarından çıkarılan Kmer sanatı heykellerini al­ mak ve satmak için Angkor'a gitmeye giriştiğinde, bu sanat yapıtlarının durumu henüz hukuki belirsizlik içindedir. Gui­ met Müzesi'nin Kmer sanatı salonlarından başlayarak kısa sü­ re sonra altüst olacak bir güzergah çizer ve Fransız otoritele­ rinden projenin kendisi kadar muğlak bir görevlendirme bel­ gesi edinir. Paris'ten Kamboçya'ya kat edilecek mesafe, o dö­ nemde Uzakdoğu'ya giden gözü pek kişilerin hala kahraman olarak görülmesini açıklamaktadır. Andre ve Clara açısından, oldukça ünlü Angkor gemisinde birinci sınıfta yapılan yolcu­ luk, önceki yolculuklarını uzatma, yavaş bir keşif vesilesi ola­ caktır. Macera hem mesafeden hem de varışın sonrasına dair hazırlıksızlıktan ileri gelmektedir. Clara'nın zalimce l'Incolo­ re (renksiz, silik) lakabını taktığı Louis Chevasson daha sonra onlara katılacaktır. Kasım 1923'te ayak bastıkları, o dönemde Hindiçin'in ekonomik başkenti olan Saygon'dan, Malraux'nun görevini onaylatmak için Ecole française d'Extr�me-Orient'in (Uzakdoğu Fransız Okulu) resmi temsilcileriyle temasa geçe­ ceği Hanoi'ye giderler. Gecikme, geziyi yavaşlatarak felaketi çabuklaştıran, 1 923 yı­ lındaki son derece uzun süren yağmur mevsiminden mi kay­ naklanmıştır? Cibuti'deki molayı uzatarak, Siam'a giden gemiyi 38

kaçırmalanna ve yönlerini Hindiçin'e doğru çevirmelerine yol açan Angkor'un yiyecek ambarlarındaki yangın mıdır? Tüken­ mekte olan paralannın baskısını daha az duyarak, Paris'ten ha­ reket etmeden önce temasa geçmiş olduklan ama tapınağın ko­ runma durumu hakkında kesin bir bilgiye sahip olmayan Ame­ rikalı alıcılar tarafından paraya çevrilebilecek sanat eserlerinin karşılannda kendilerini bulacaklannı bildikleri Banteay-Srey'e doğrudan gitmek yerine maceraya yol almaya devam etselerdi daha mı fazla sükse yaparlardı? Söz konusu tapınak deniz su­ bayı Demazure tarafından 1 9 1 4'te yapılan bir gezi sırasında te­ sadüfen bulunmuş ve 1 9 1 6'da Parmentier tarafından betimlen­ miştir. Öte yandan bizim yeni araştırmacılar açısından onu bul­ mak güç olmuştur. Testereler çakıltaşlannı kesmekte yetersiz kalacak ve küçük ekip ganimetinin bir kısmından vazgeçmek ve keski yardımıyla yontulmuş blokları sökmekle yetinmek zo­ runda kalacaktır.

" Ka fe s l end i k m Yolculuk dönüşü , onlan Fransa'ya götürecek gemiye sandık­ lar yüklenmişken, Andre ve Clara, Louis Chevasson ile birlik­ te 24 Kasım 1923'te tutuklanır ve sanat eserlerini hukuki koru­ ma rejimine ta.bi kılan 9 Mart ve 1 2 Nisan 1 900 tarihli iki ka­ rara dayanarak yağmacılıkla suçlanırlar. ABD'ye satılacak olan parçalara el konulur ve onlar da ev hapsine mahküm edilir. Ph­ nom Penh'de dört ay kalacaklardır. Hotel Manolis'e yerleşirler, sık sık kütüphaneye giderler ama olayların gidişatı karşısındaki endişe ve sıkıntının dışında, bu zorunlu tatili manevi bir sına­ va dönüştüren parasızlık da hızla kendini hissettirir. Bu sıkın­ tıyı ciddiye almak gerekir, oysa Clara yanında olduğundan Ma­ lraux'nun hiç öyle bir hali yoktur. Sahte bir intihar teşebbüsün­ de bulunmak, konaklamalarını hastanede sürdürmelerine ola­ nak verir ama Clara'nın ümit ettiği bir özgürlük sinyaline yol açmaz. Bunun için, işi açlık grevine götürmesi gerekir. Bu zo­ runlu kalış, onların sömürge dünyasını, baskılarını ve adalet3

Bkz. Clara Malraux, Nos Vingt ans,

s.

168.

sizliklerini keşfetmelerini de sağlar. Clara'nın şu satırlarına ba­ kılırsa, Andre Malraux için bir dönüşüm dönemidir bu: "O dö­ nemde eşim toplumsal değil ama temelde Nietzscheci değerlere göre oluşan bir hiyerarşiye inanırdı. insanlık durumuna isyan etmeden, onu düzeltmeyi düşünmeden önce, güçlülerin zaferi­ ne olanak veren ve onu istikrarlı hale getiren bir düzeni kabul ederdi. Bazılarının saygınlığı, onu çoğunluğun mutluluğundan daha çok ilgilendirirdi. "4 Bu cümlelerin sertliği terk edilmiş bir kadının hıncını sonradan görünür kılsa da, Andre Malraux'nun o dönemki kaygılarının doğrudan politik olmaktan çok sana­ ta yönelik olduğu kesindir. Saygon'da en çıplak kapitalizmin varlığını keşfeder. Kendisini sömürgeci adaletin kurbanı ola­ rak görür. Bazı Saygon gazetelerinin kendisine yönelik giriştiği hakaret kampanyası bunun kanıtıdır. Fransa'ya geri gönderilen Clara, kendisini Fransa'ya götüren gemide avukat Paul Monin ile tanışır. Paris'te destek arayışına girer. tık görüştükleri ara­ sında Marcel Arland ve maceranın sürrealist yanı olduğunu dü­ şündüğü şeyden etkilenen Andre Breton yardım önerecekler­ dir. Oradaki yargıçların Malraux ile ilgili zihinlerindeki olum­ suz imajı değiştirmek gerekiyordu. Bu yargıçlar, parlak bir ge­ lecek vaat eden genç kardeşlerini kendilerinden sayan bu ünlü yazarlar topluluğundan etkilenebilirdi ancak. 6 Eylül 1 925'te Les Nouvelles litttraires 'de yayımlanan Malraux'ya destek dilek­ çesinin altında Andre Breton ve Marcel Arland'ın imzalan dı­ şında, Andre Gide, François Mauriac, jean Paulhan, Andre Ma­ urois, Max jacob ve Gaston Gallimard isimleri vardı. Bahsi ge­ çen isimler "olası bir mahkumiyetin Malraux'yu herkesin ken­ disinden beklemekte haklı olduğu şeyi gerçekleştirmesini önle­ mesine üzülecek denli ( . . . ) , gençliğinin ve ortaya koyduğu ya­ pıtın büyük ümitler beslemeye imkAn verdiği bu kişinin gerçek edebi değerine, zekasına kefil" olarak ortaya çıkıyorlardı.5 Bun­ ca iyilik meleğinin aynı beşiğin başında toplanması çok nadir­ dir. Yine de yargıçlar bağışlayıcı olmakta hala tereddüt ederler. Andre Maurois imzalı bir mektup yayımlanır. Dilekçe elden 4

5 40

A.g.e. , s. ı 78. A.g.t. , s. 229.

ele dolaşır. Yargıçlar Malraux'yu bir yıl hapse mahkOm ederler ama cezayı ertelerler ve Andre �alraux ile Chevasson Kasım' da Fransa'ya geri dönerler. Bu arada Malraux, Clara'nın göndermiş olduğu Paul Monin ile görüşmüş ve sömürgelerin sözcülüğünü yapacak bir gazete kurmak üzere geri dönmeye ikna edilmiştir.

H i n d i ç i n ' e dönüş Malraux'nun Hindiçin'e ikinci yolculuğu, ilk gezisine kılavuz­ luk etmiş olanlardan çok farklı ilkelere dayanır. Bu ilkeler doğ­ rudan politikse de, daha az biyografik bir boyuta sahip değil­ lerdir. Bir kez daha maceranın ayrıcalıklı tanığı olan Clara Ma­ lraux bize bunun anahtarlarından birini verir. Gerçekten de Fransa'ya döndükten sonra ikinci gezisine hazırlandığı birkaç hafta boyunca Malraux'nun davasını yeniden yorumlayışında, bir bakıma dünyanın politik bir vizyonuna geçiş gerçekleşir. Çiftin Femand Malraux'nun evinde kalışlarından bahsederken Clara şöyle yazar: "Politikanın egemen olduğu bu Kamboçya maceramızın ilk tanığı sanının oydu. [ . . ] Eşimin Hindiçin'de­ ki Fransız yönetimine yönelik suçlamasının açıklamalarla dolu olduğunu eklemeliyim . Ezilmiş bir halkla kurduğu gönül ba­ ğının nedenlerini, yakın zamanda edinilmiş bir inançla orta­ ya koyuyordu. "6 Bu sözlere mesafeli yaklaşmak gerekse de, hu­ kuki talihsizliğinin giderek politik bir yorumlanışına doğru ka­ yış hipotezi, başta Andre Breton olmak üzere ona yardım etmiş olan sürrealistlerden kendini ayırma konusunda Malraux'nun gösterdiği özen şeklindeki edebi versiyonla desteklenmekte­ dir. Docteur Blanche Sokağı'nda Andre Breton'un evine yapı­ lan, -hiç şüphesiz otomatik yazı deneyiminin ortasındaki- sür­ realistlerin kapılarını çalan Malraux çiftine kapıyı açmaya te­ nezzül etmedikleri gerçekleşemeyen ziyaret olayı, belki de Ma­ lraux'nun kaygılarının farklılığını gösterme isteğinin asıl nede­ nidir. Malraux'nun isyanı benimsediği bir sırada sürrealistler, politik bir öncü olarak kendilerini gösterseler de hala edebiya­ tın içindedirler. Dolayısıyla hiç kuşku yok ki Malraux'nun kah.

6

A.g.e. , s. 265.

ramanhk hikayesinin başlangıcını, Hindiçin dönüşünden ikin­ ci yolculuğuna kadarki bu birkaç haftada görmek gerekir. Malraux kendisini Phnom Penh'e götüren gemiden iner in­ mez bunu Clara'ya söylemişti. Hindiçin'e, sömürgeleştirmenin adaletsizliklerini ifşa etmeyi kendine amaç edinen bir gazete kurmaya gidiyorlardı. Paul Monin onlann ortağı olacaktı. L'In­ dochine'in ilk sayısı 1 7 Haziran 1925'te yayımlanır. Yerel mat­ baaların kapılarını onlara kapatan sömürge yönetimi tarafın­ dan yayımlanması engellenen gazete, iki ay sonra 14 Ağustos'ta ilk kez ortadan kaybolur, ardından Kasım'da L'Indochine encha­ inee adıyla yeniden ortaya çıkar. Bu arada gazetenin redaktör­ leri Hong Kong'da matbaa harfleri ararlar, bu harflere dönüşte Saygon'da el konulur. Şanslarına, düzenbaz satıcıların bir haf­ ta sonra gizlice gelen ikinci gönderileri ellerinde kalır. Dolayı­ sıyla Kasım'da yeniden kendini gösteren mücadelenin yakıcıh­ ğının kanıtı birçok yarası olan bir gazetedir bu. Ocak 1 926'da Malraux kesin olarak Hindiçin'den ayrılır ve Şubat ayında ga­ zetenin varlığı ortadan kalkar. Malraux'nun Hindiçin deneyimi hakkında ne söylenebilir? Büyük bir röportaj muhabiri olan ve kendisi de General Lec­ lerc'in ardından oraya giden j ean Lacouture, Kuomintang ta­ rafından gerçekleştirilen ayaklanmayı yönetmek üzere oraya gönderilmiş olan, komünist militan Malraux efsanesi üzerin­ deki tülü 1 973'te kaldıran ilk kişidir. Onaylayıcı sessizliğin­ den cesaret bulan ilk biyograflarının katkıda bulunduğu bir ef­ sanedir bu. Bununla birlikte jean Lacouture, bu konaklamala­ rın Malraux'nun romanlarında karşılaşılan ve sömürgeleştir­ meye karşı nasıl mücadele edileceğinin habercisi olan pek çok sezgiyi beslemesinin altını çizerek kahramanını kurtarır. Yine de gazetesinde yayımladığı zehir zemberek başyazılara rağmen, Malraux'nun tavırları daha ileride iddia ettiğinden çok daha az radikaldi. Bu başyazılar siyasiden ziyade ahlaki bir bakış açısı­ na sahipti. Gerçekten de Malraux Hindiçin'i pek iyi bilmez ve Hindiçinlilerle ilişkisi zayıftır. Sömürgeleştirmenin adaletsizli­ ğine şaşırır ama olası kurumsal çözümlerle pek az ilgilenir. is­ ter L'Indochine ister arkasından gelen L'Indochine enchainee söz 42

konusu olsun, iki baş redaktörün tasarladığı, Fransa ile sömür­ geyi bütünleştirmektir, yani ulusal bağımsızlığın epey uzağın­ da bir hedeftir. Roger Stephane'a "Ho Şi Min'in tavırları bizim­ kinin gerisindeydi," 7 diyerek, kendini jeune Annam hareketi­ nin kurucularından biri olarak tanıtuğında aldığını ileri sürece­ ği radikal tavırlara dair görünen bir şey yoktur ortada. Antimt­ moires'da aynı şekilde Kuomintang delegeleri ile jeune Amman hareketi arasında bir arabuluculuk rolü oynadığını belirtecek­ tir. 8 Nos Vingt Ans'da Clara Malraux da kendisinin ve kocası­ nın Cho Lon-Saygon Kuomintang üyesi olduklarını ileri sü­ rer ve milliyetçi basın ortamlarına bağlı oldukları yadsınamaz. 9 Bununla birlikte Malraux'nun tavırları, Roland Dorgeles ya da Leon Werth gibi, sömürgenin maruz kaldığı yüz karası sömü­ rüyü ifşa eden , metropolde kalan bazı entelektüeller tarafın­ dan benimsenen tavırlardan daha az ilericiydi . Malraux'nun 1 935'te Hindiçin Komünist Partisi'nin kurulmasının ardından Andree Viollis'in kitabına yazdığı önsöz, bu açıdan bir değişi­ mi gösterir. Özellikle Malraux'nun Kanton'daki isyana katılımını ve ken­ disinin stratejik rolünü asla yalanlamamış olmasında aldatı­ cılık varsa da, belki de bu dönemin Malraux'nun yaşamında­ ki ve yapıtındaki konumuna biraz tereddütlü yaklaşmak ge­ rekir. Eleştirmen Edmund Wilson'a Ekim 1 933'te yazdığı ün­ lü mektuptan önce Robert Brasillach'a yazdıklarıyla efsanenin yerleşmesine bizzat kendisi de katkıda bulunmuştur: "Gençle­ rin NRFde devrimci eylemi keşfettikleri bir dönemde ben bu­ na katkıda bulunuyordum; Çin Devrimi'nin keşfine gelince, sanının bunu başardılarsa, bunun nedeni benim Çin'den geli­ yor olmamdı. " 1 0 Hiç kuşkusuz bu ikinci iddia tümüyle yanlış 7

Bkz. Roger Stephane, Andrt Malraux. Entretims et precisions, Paris, Gallirnard, 1984, s. 56.

8

Bkz. Andre Malraux, lı Miroir des limbes, Antimtmoires, Oeuvres completes lll, a.g.e. , s. 345 [Karşı Anılar, iletişim Yayı nlan lstanbul, 20 1 1 ) . Bkz. Clara Malraux, Nos Vingt Ans, a.g.e. , s. 1 79; !.es Combats et les jeux, Paris, ,

9

Grasset, 1 969, s. 1 19.

1 O "Brasillach et Malraux Cahier des amis de Roben Brasillach, no 22, yaz 1 977, •

s. 30. Geoffrey T. Harris'in makalesine de başvurulacaktır "Malraux et le com43

olmasa da, aslında oynadığından çok daha önemli bir role sa­ hip olduğunu düşündürmektedir. Şüphesiz o kendisini olma­ dığı bir yere koyarken, devrimci halesi ona iki fayda sağlıyor­ du: birincisi, l 930'lu yıllarda faşizme karşı ve İspanya Savaşı sı­ rasında gerçekten de kendisine ait olan adanmayı sağlamlaş­ tınnak ve talep edene dolaysız bir otorite vermek. 193 1 yılın­ da Conqutrants [ Kanton'da isyan, çev. Attila llhan , Bilgi Yayı­ nevi, 1 993 , 2 1 3 s.) üzerine makalesinde Malraux'yu Çin Devri­ mi'nin boğulmasının sorumlularından biri olan Kuomintang'ın hizmetinde olmakla suçladığında Troçki'nin bizzat kendisi ta­ rafından ona destek verilmiştir. 1 1 Aynca Malraux Çin ayaklan­ masında olası ve birinci planda bir role sahip olduğu fikrinin yayılmasına ses çıkarmıyorduysa, bunun nedeni, yaşamının bu bölümüne egemen olan politik adanmışlıkta, politikanın yal­ nızca kendisi için yaşamamış olmasıdır. Her zamanki gibi po­ litika onda bir eksiklik duygusuna açılmakta ve politikayı aşan bir insanlık durumu üzerine bir sorgulamayı tohum olarak ta­ şımaktadır. Malraux'nun romanlarında arayacağı, kısmen biz­ zat kendisinin aktif payının yanıtıdır. Her halükarda numaracı olarak görülmesi kolaydı. Yorumcular açısından, Hindiçin dö­ nemi için, bu yılların eşinin kişiliğinin şekillenişinde oynadığı role ilişkin hiç kuşkusuz gerçeğe en yakın ve en keskin görü­ şe sahip Clara'nın yazılarına başvurmaları yeterlidir. Clara Ma­ lraux, Kanton olaylarına bu güçte bir katılımdan , hatta herhan­ gi bir politik katılımdan asla bahsetmez. Dolayısıyla Malraux'nun Asya romanlarında gerçek Asya'yı bulmayı istemek boşuna olacak gibi görünmektedir. Buna kar­ şılık orada, insanlık durumu meselesini evrensel düzeyde orta­ ya koymak yönünde bir ilk hareket tarzı görülebilir. Malraux, l 930'lardaki olayların ve totalitarizmlerin yükselişinin itkisiy­ le, ilk cevabı, politik çevre çizgilerine sahip bu kardeşlikte ara­ yacaktır. Clara'nın günlüğünde öne çıkardığı, bu varoluşsal bomunisme en lndochine" in Andre Malraux. Unite de l'oeuvre. Uniıt de l'hom­ me, Chrisıiane Moaıti ve David Bevan'ın yönetimindeki kolokyum, Centre de Cerisy, Paris, La Documenıaıion française, 1989. 1 1 Bkz. Lev Troçki, "Une liııeraıure de fossoyeurs", 44

s.

57.

yuttur. Malraux'nun 1927'de Grasset'den yayımladığı, bu dene­ yimin ana metni olan D'unejeunesse europtenne'i esinleyen, va­ roluşsal boyuttur. 1 2 Bu metin, nihilizmin zaferiyle Batı'ya dam­ gasını vuran medeniyet krizi teması ile araması gençliğe düşen ruhani bir gelecek olanağı arasında bağ kurar. "Avrupa gençli­ ği dünyanın ne olduğundan ziyade ne olabileceğiyle daha ilgi­ lidir. İçinde gerçekliğini ifade ettiği ölçeğe, içinde gerçekliğini kaybettiği ölçekten daha az duyarlıdır. Her insanda geçici bir gerçekliğin ifadesini görmek ister. " 1 3 Böylece 1926'da Fransa'ya dönüş bir kopuşu belirtmez. Ma­ lraux aylar önce terk etmiş olduğu Fransa'yı nasıl algılar? Dö­ nemin edebi hareketleriyle arasındaki mesafe, coğrafi uzaklığı­ na atfedilir. Malraux'nun, Hindiçin deneyiminden güç alarak kendisine has bir yol izlediği ve bir entelektüel gruba girme­ nin darlığıyla yetinmeyeceği kabul edilebilir. Şiddetli bir isyan ya da bağımsızlık değil, kişisel bir arayış söz konusudur. Hin­ diçinli arkadaşlarına verdiği ortak mücadeleyi Fransa'dan sür­ dürmek sözünü tutmadıysa, bu ihmalkarlıktan değil, Hindiçin deneyimi yaşamının belirleyici anlarından birini oluştursa bi­ le politik ve kolektif biçimlerine adlanılmaması gereken kişisel bir arayış içine girmiş olmasındandır.

Acem o l m a k d a h a mı iyi ? Durum öyle gösteriyor. Malraux'nun, Parisli yayıncının üç ya­ pıt için ona imzalamış olduğu sözleşmenin başını La Tentati­ on de l'Occident [Batı'nın lğvası, çev. M. Hilmi Uçan, Hece Ya­ yınlan, 2002, 1 04 s . ] ile onurlandırarak 1926 ilkbaharında Ber­ nard Grasset'ye verdiği metindeki söylemi hala yolculuktan ön­ ceki düşünce biçiminin izlerini taşır. Temmuz 1 926'da yayımla­ nan kitap, Batı'ya mesafeli yakalaşan şu bildik Doğu karakteri­ ne sahip bir Çinli olan Ling ile Malraux'nun adının baş harfleri12 Bkz. Andre Malraux, "D'une jeunesse europeenne" Andre Chamson, Andrt Malraux , j ean Grenier, Henri Pelit, Ecrits içinde, Paris, Grasset, kol "Les Cahi­ ers vens", 1927, s. 1 33-153. 1 3 A.g. e. , s. 1 5 1 .

ni kullandığı, gerçek olmaktan çok düşsel bir Doğu'ya aşık genç Fransız "A.D. " arasındaki yazışmalar şeklindedir. Yapıt eleştir­ menlerce fark edilmişse ve edebi niteliklerden yoksun değilse de, didaktik karakterini görmezden gelmek söz konusu değil­ dir. İşte bu didaktik karakter, yazıyı dünyanın yorumlanması­ na dayandıran ve Hindiçin macerasını çözmek bir yana, onun, her şeyden önce kolektif ve uygarlığa ilişkin karakterini hisset­ tirdiği çıkmazı ortaya koyan bir ilk angajmanı gerçekleştirmek üzere Malraux'nun uçuk kaçık yazılar alanını terk etme isteği­ ni görmemizi sağlayacaktır. Batı modeli sona erer, Birinci Dün­ ya Savaşı'nda ve daha da ziyade yeni kuşaklara gelecekte kendi­ lerini bulmalannı sağlayacak bir şey sunamadığından bozguna uğrar. Bu başarısızlık yalnızca Fransa'nın, hatta Avrupa'nın de­ ğil, bütün olarak Batı'nın insanı ve zamanı kavrayış şeklindeki başansızhğıdır. Bu dünyanın iflasının davet ettiği yüzleşme bir çözüm gibi mi yankı yapmaktadır? Genç Çinli ile Batılı muhata­ bının arasındaki yazışmaya dayalı diyalogun çözmeye çalıştığı, bu denklemdir. Kitabın ilk mektubunun biçimine bakmak ge­ rekir. Mitsel bir Asya'nın kıyılannda geçtiği varsayılan yolculu­ ğu sırasında A.D. tarafından gönderilen mektup Pierre Loti'nin ve Victor Segalen'in kalemini ödünç alır ve tütsü dumanlarını, Çin'i, Sovyetik Asya'nın sınırlannı, Tibet ve Mançurya, Türkis­ tan ve Mongolya'yı bizim için ortak bir düşte birbirine kanştı­ nr. Malraux-A.D.'nin vardığını iddia ettiği, aslında ayrıldığı, bu düşsel Asya, bu Asya'nın kıyılarıdır. Orada asla manişeist bir şe­ kilde düzenin ve eylemin sultası altında bir Batı'yı, zamanın baş­ ka bir doğaya büründüğü Doğµ ile karşı karşıya getiren bir okul piyesi görmemek gerekir. Bu tür piyesleri asla kabul etmemiş olan Malraux, Paris'in edebiyat hayatından uzun bir uzaklaş­ madan döndüğü halde ona boyun eğmez. Eğer bu Asya yok ol­ duysa -bu Asya sadece gözü pek gezginler olan birkaç edebiyat­ çının büyülenmiş kaleminde mi var olmuştu?- bunun nedeni, insanlığın artık sanatın transfigürasyonlannın yumuşatamadığı bir durumda yaşıyor olmasıdır. Malraux'nun Tentation de l'Oc­ cident'da ortaya koyduğu şey, savaşın, yavanlığını gösterdiği bir varoluşu sürdürmedeki güçlüktür. Valery hayranı Malraux, ah46

nacak dersi ta derinliklerinde hisseder: medeniyetlerimizin kı­ rılganlığının fark edilmesi üzerinden, bundan böyle kendini da­ ha fazla hissettiren, dünyaya güvenmenin daha da imkansızlaş­ ması. O halde Ling ve A.D. aynı ümitsizliğin, sembollerden yok­ sun ve görüntüdekilerin artık gerçeğin şiddetini maskelemedi­ ği bir evrene meydan okuma güçlüğünün yarattığı ümitsizliğin iki yüzü değil midir? Malraux'nun ilk modem romancı olarak gördüğü Flaubert'in onun üzerindeki etkisinin altını çizen, me­ tin çözümlemesi yapan kimi kişiler, generaller, kraliçeler (Saba melikesi) ya da Taocu düşünürler dizisi üzerinden bazen Salam­ bô'nun [Salambo, çev. Samih Tiryakioğlu , Literatür Yayınlan, 2003, 393 s.] etkisinden bahsederler. Bu noktada, insanlık du­ rumuna ilişkin daha varoluşsal bir düşünüş için egzotizmden ve tumturaklı sözlerden ibaret bir Doğu'dan bahsedilmesini açıkça dışlayarak bir etkilenme kaynağı olarak gençlik metni La Ten­ tation de Saint Antoine'ı [Ermiş Antonius ve Şeytan, çev. Sabahat­ tin Eyüboğlu, lş Bankası Yayınlan, 2006, 192 s . ] saymanın da­ ha yerinde olup olmayacağını kendimize sormamız gerekir. Ma­ lraux Hindiçin'de, dünyanın neresinde olursa olsun insanın ay­ nı faniliğe tabi olduğunu keşfetmemiş midir? "Manzaralannız, sokaklarınızda gördüğüm tüm zavallı varlıklar nasıl acı verici bir izlenim doğuruyor! Faaliyetiniz, kaçamadığım bu acılı yüz­ lerden daha az şaşırtıyor beni. Sanki acı hepinizle teke tek dö­ vüşüyor: ne kadar özel acılar ! " 1 4 lşte ölüme yenik düşen büyük bir bedenin hatlarında krokisi çizilen Batı. Kalıntıları bugün Ba­ tılılar için en değerli şeyler olan Roma ve Atina örneğinde oldu­ ğu gibi, Baulılann yararlandığı eylem ve güç simgelerini saf dı­ şı eden, yine ölümdür. Tamamen Spenglerci bir düşünce. Grek­ lerden gelen insan türü düşüncesine, mutlak kudretine rağmen, insanın bizzat kendisinin sınırlan damgasını vurur. O halde Ma­ lraux'nun, başta mitsel bir Doğu inşa eden sürrealistler olmak üzere o dönemdeki pek çok yazar gibi Asyatik ruhaniliğe ve on­ ların dünya temsillerine kendini kaptırdığı düşünülebilir, çün­ kü Ling Batılılar ve onların medeniyetleri karşısında önyargılar--- - ·- --- -

14 Andre Malraux. La Taııation de l'Occidcnı, Paris, Grasset. kol. "Les Cahiers rouges", 2006 ( l .baskı 1926), s. 28. 47

la dolu biri olarak ortaya çıkar. Zaten genç Çinlinin mektupla­ n, muhatabınınkilere nazaran daha hacimlidir. Gerçekte böyle bir şey yoktur. Kuşkusuz Avrupalı Apolloniyen ve Diyoniszyak maskeleri altında kavranabilir ve tıpkı eylemle ben kültürsüzlü­ ğünü karşı karşıya getiren çatışma gibi, Batı ile Doğu arasındaki çatışma da, ondan ayn olmayan bir dünya durumu olarak anla­ şılabilir. Ama Doğu'nun sözde dinginliği için de benzer bir de­ ğerlendirme yapılır. Çünkü bu dinginlik de, bilge Wang-Loh'un mesajının gösterdiği gibi, varlığını yadsımadan birkaç özelliğini özümsemesine olanak verecek anahtarlara sahip olmayı başara­ madan Bau'nın iğvasına teslim olur. Aynca yaşlı bilgeyi ziyaret, eski Çin'e vedayla son bulur. Bir de çünkü evren için kendini unutmayı salık vererek, yaşamın temposu haline gelen yoğunlu­ ğun gerçekte özel varoluşu ortadan kaldıramadığı ortaya çıkar. Yazışmaların sonlarına doğru , Ling, Malraux'nun sözcülü­ ğünü yapmakta A.D.'ye katılır. Kendini görmeye, incelemeye adayan Batı, temel varoluş meselesi, yani ölüm meselesi karşı­ sında çaresizdir. Bilindiği gibi Malraux'da yaşam üzerine derin düşünme ölüm üzerine olanın asla çok uzağında değildir; Bos­ suet'nin kılığına kolaylıkla girmiştir bile. Tann'nın ölümünden sonra, artık insanın ölümünü kabul etmek gerekir. Burada or­ taya çıkan düşunce, Batı'ya atfedilen bireyciliğin giderek yeni­ den ele alınmasıdır. Malraux'nun şeytanın avukatlığını yapma­ ya soyunduğu -ve kitabın son üçte birlik kısmında gözler önü­ ne serdiği- şey, Bau'nın en belirgin özelliklerinin tedricen sili­ nişidir. Kendine güvenin, bilinçaltının ama özellikle de düşün gerisinde kaybolur bu özellikler. Eğer biçimler üzerinden za­ manı hapsetmeye girişen Louvre ve koleksiyonları, hala Ling'in bakışında, galerilerden bir ilkbahar manzarasına ve geçici bir güneş ışığına açılan pencereyle karşı karşıya geliyorsa, bu, ken­ di imaj ıyla bile bağdaşma imkansızlığı içinde Avrupa'yı ele ge­ çiren huzursuzluğa yenik düşen A.D.'nin yanıtında bu kez söz konusu müze ve koleksiyonların yok olması içindir. Bununla birlikte Malraux kendi dilini henüz bulmuş değil­ dir. Medeniyetler arasındaki karşıtlığın aşılması, her tür duyar­ lılık biçimini arkada bırakmanın bir yoludur. Bazılarının tum48

turak ya da akademizm olarak adlandırdığı şey, duyular ile ruh arasındaki her çağa özgü dengeyi sanat yoluyla söylemek için üslubun ve dönemlerin bir araya gelişini doğru bir şekilde be­ timleme kararsızlığını daha fazla ortaya koymaktadır. A . D . çoktan başka yerdeyken, Ling, düşsel müzesinin başlangıcında Doğu heykellerinin yüzlerini, yaratıcı dehayı en yukarıya taşı­ yarak, insanın yaratmasını tanrının yaratması katına yükseltti­ ği söylenegelen Gotik sanatın yüzlerine yaklaştırmasına olanak verecek kaymalarda ısrar eder. O halde neye bel bağlamalı ? Kitap, vatana, ulusa, cesarete , görkeme ve hatta hakikate dayanan güvenli bir gelecek ümitle­ rini yıkan nihilist bir tonla son bulur. lnsan kendisiyle baş başa kalır ve bu en samimi ama aynı zamanda en acılı arkadaşlıkta, devam etme cesaretini bulur. Böylece Bemard Groethuysen'in 1 926'da "A. Malraux et l'Orient" başlıklı uzun makalesinde 1 5 yaptığı' yorumlamanın aksine, Malraux ne eylemi ne ben'i ke­ sin olarak dışan atar. Bununla birlikte farklı edebiyat gelişmele­ ri, ilk deneyimleri hakkında bir yargıda bulunmasına ve bir ilk mesafe alışa vesile olur. Orada yalnızca, bilinçaltına verilen ye­ re yönelik bir taşlama üzerinden dada ve sürrealist deneyimle­ re yinelenen bir eleştiri bulunmaz. Ama Kübist sanat da kendi­ si dışında esin konusu bulma gerekliliği üzerinden olumsuz bir değerlendirmenin konusunu oluşturur.

İki uzantı 1926- 1 930 yıllan dolaylarında gerçekten d e pek çok ip kesişe­ cektir ama hepsi içinde düşünce ve eylemi birlikte dokumaya girişenler en dayanıklılar olacaktır. 1 927'de yayımlanan Dtfen­ se de l'Occident başlıklı bir yazıda Henri Massis ile girişilen po­ lemiğin kanıtladığı gibi ben'in yazımına ilişkin meseleye bağlı olarak Doğu'ya ilgi, Gide örneği üzerinden, bir eylem felsefesi15 Bkz. Bemard Groethuysen "Andrt Malraux et l'Orient" , 1 926. Ayrıca bkz. NRF, no: l87, 1 Nisan 1929, s. 5 58-563, Bernard Groethyusen içinde, Autres portraits, Paris, Gallimard, kol. "Les cahiers de la NRF", 1995, s. 233-239 ye­ niden alınır. 49

nin Doğu'yu kullanımına dayanmaktadır. Burada hala eyleme bağlı ben inşası biçimini daha ileri götürmek söz konusudur. Malraux'nun iki "Hindiçin" romanının, Les Conqutrants lKan­ ton'da isyan, çev. Attila llhan, Bilgi Yayınevi, 1 993, 2 1 3 s. ] ve La Voie Royale'in ortaya koyduğu soru budur. Kan ton 'da İsyan ya da Batı'nın

ru hu

Malraux'nun ilk romanı Kanton'da isyan, ben üzerine bu tar­ tışmanın devamında yer alır. Yazann bizzat kendisinin yaptı­ ğı metin yorumlamasına bakılırsa, onu bir tarih romanı olarak değil Batı'nın ruhu üzerine bir düşünme olarak okumak gere­ kir. Andre Malraux, soğuk savaş durumu , coğrafi ama aynca da olası bir komünizm zaferi karşısında ruhani bütünlüğü içinde Avrupa'yı yeniden tehdit ettiğinde Avrupa ruhu üzerine S Mart 1 948'de Pleyel Salonu'nda verdiği demeci kitabın savaş sonra­ sındaki yeni baskısına son söz olarak ekler. Romanının yayım­ lanması Malraux'nun edebiyat ortamında hemen tanınmasını sağlar ama aynca onu ayn bir yazar olarak işaret eder. La Vo­ ie Royale bu yönde işlemeye devam eder. 1928'de Union pour la Verile karşısında Kanton'da lsyan'ı yorumladığında, Malraux hllla politik argüman ileri sürer. Olay, Kuomintang sorumlu­ lan Çin'i kapitalist Avrupa'nın nüfuzundan kurtarmaya karar verdiğinde, 192S'te geçer. Roman, Kanton'da genel grevin ilan edildiği gün olan 25 Haziran'da başlar. Kişilerin her biri politik bir duruşun cisimleşmiş halidir. Politik spektrumun iki ucun­ da, her tür şiddet eylemini reddeden yaşlı Tcheng-Dai ile kü­ çük sefil halkın içinden gelen terörist Hong yer alır. lki baş kişi Borodin ve Garin ise Bolşevik devrimin bir yüzünü temsil eder­ ler: saf devrimci Garin ile politik ve toplumsal bir devrimin yö­ neticisi, örgütleyicisi Borodin. Her ikisi de ezilmiş ama örgüt­ lenemeyen ve üstelik düşüncede olsa bile eyleme geçemeyen Çinlilerin devrime ilişkin kararsızlıklan karşısında Bolşevik et­ kinliği göstermektedir. Garin ile Çin'e kendi devrimci deneyi­ mini inşa edecek süreyi bırakmak taraftan yaşlı Tcheng-Dai'yi karşı karşıya getiren laf kavgasının ama daha da ziyade devrim50

ci ruh ile 1 9 . yüzyıldaki Batı burjuvazisinin ruhu arasındaki karşıtlığın nedeni budur. Bizzat kendisinin ifadesiyle: "burju­ vazinin antitezi olarak komünizm. " 1 6 Malraux açısından birey­ cilikten Marksist bir anti-bireyciliğe geçiş Garin üzerinden ger­ çekleşir. Romancılık sanatının yeni bir yön alması onun üze­ rinden söz konusu olur. Gerçekte devrimci eylemin de ötesin­ de, insanın kaderi karşısında Çinliler ile Batılılar arasında bir ara çizgi çizmek söz konusu olduğu ölçüde soruyu ortaya koy­ maya olanak veren, Asya'dır. Çünkü Asya'nın devrime dahil olması , bireycilik üzerinde daha ileri giden bir düşünmeye konu oluşturmaktadır. Bu du­ rumda Asya ancak modemiteye girmesi, Batı'nın fanilik vizyo­ nunu benimsemek üzere kendi geleneksel zaman ve evren algı­ sını terk etmesi koşuluyla başkaldırabilir. Ama öte yandan dev­ rim düşüncesine götüren Batı'ya has bu bireyciliğin kendisi de, etkin olmak için Marksizmin salık verdiği anti-bireyciliğin öne geçmesine izin vermelidir. Bu durumda Kanton'da lsyan'da iki soru kendini gösterir. Malraux burada bir yandan devrimci bi­ rey üzerine bir düşünmenin ilk ürünlerini ortaya koyar. 1929'da burjuvazi fikrini uzun uzadıya geliştirirken bu konuda yaptığı yorum budur. Marksist anti-bireycilik ile özü itibariyle her tür devrimci kopuş ediminin somutlaşması olan bireyciliğin yücel­ tilmesi nasıl bağdaştırılacaktır? Öte yandan, ölüm ve farklı me­ deniyetlerin onun karşısındaki tutumu hakkındaki, Batı'nın lg­ va'sında başladığı bilinen sorgulamasına devam eder. Ölüm kar­ şısındaki tutum, Batılılarda hala tevekküle sığınanlar ile insan­ lıklarını kazanmadan önce ölme fikrini reddedenler arasın­ da aynı ara çizgiye denktir. Dolayısıyla başkaldın Kanton'da ls­ yan'ın yazan tarafından politik bir çizgiye göre değil ama politi­ kanın ancak olası ifadelerinden biri olacağı bir varoluşsal tutum olarak tanımlanmıştır. İnsanileşmiş bir yaşama hak kazanma mutluluğu, kolektif bir boyutla ya da halk boyutuyla karışmaz ama tersine bireysel bir varoluş duygusuna ve biricikliğinin ka­ zanılmasına götürür. Ölüm karşısındaki tutum devrime katılım 16 Bkz. Andrt Malraux, "La question des Conqutrants" , Cahitrs de !'Heme, a.g. e. , s . 33-37, s. 34. 51

kriteri haline gelir. Böylece Tcheng-Dai'nin adalet adına ve ada­ let biçimleri içinde gerçekleşen bir devrim söyleminin yazann katılımını sağlamadığı anlaşılır. Orada politik gerçekçiliğe bir ayncalık değil ama daha ziyade okura devrimin doğasının bu­ rada ortaya konduğu gibi olmadığını göstermek söz konusudur. Malraux ne Borodin'le ne Garin'le özdeşleşir. Kanton'da lsyan'ın mesajı kuşkusuz Garin tarafından ama son anda, başkaldıran Hong Kong'u terk etmeye hazırlanırken verilir. Dünyanın ge­ çiciliğinin kesinliği olmadan gerçek yaşam yoktur. O halde ya­ şam, gücünü bu anlamsızlık hissinden alır. Garin'in bu anlam­ sızlığın karşısına eylemin yanılsamasını koymaya girişmek için mücadelesi boşunadır. Bu kişinin insanlık dışı olduğu eleştirisi­ ni kendisine yöneltenlere Malraux daha o dönemde devrimci li­ derlerin hepsinin Michelet'nin betimlediği gibi olmadığı ve gö­ zünü kırpmadan insanlan feda etmeye razı gelmelerinin, başka insanlık biçimleri içinde, komünist liderlerin gözler önüne ser­ diği biçimlerde doğrulamasını bulduğu yanıtını vermektedir. Troçki i l e m ücadele etmek

Nisan 1 93 l 'de, o dönemde Fransa'da sürgünde olan Lev Troçki NRFde Kanton'da lsy an 'a cephe alır. Tarihsel gerçek­ lik düzleminde Malraux'ya şiddetli bir şekilde saldınr. Gerek­ çe, Borodin'in Malraux'nun romanında Bolşevik devrimin tem­ silcisi olarak belirdiği, oysa yabancı partilerle ilişkiden sorumlu gerçek Borodin'in söz konusu devrime ancak uzaktan tanıklık ettiğidir. Dolayısıyla hiçbir durumda Malraux'nun ona atfetti­ ği "profesyonel devrimci" rolüne talip olamayacaktır. Garin'in kişiliği de Troçki'nin nazannda, parti içinde alınan formasyo­ nun her devrimci lidere sağladığı profesyonellikten mahrum olduğu ölçüde gerçekçi değildir. Hepsinin de ötesinde, Garin'in Marksist doktrini karalama şekli, Malraux'yu hakiki bir komü­ nizm kabulünden ayıran mesafeyi ortaya koymaktadır. Son ola­ rak Troçki her şeyden önce yazann, Troçki'ye göre Stalinci bü­ rokrasinin ve terörün devrim adına Troçkizmi tasfiye etmek üzere benimsediği söyleme benzer bir şekilde, Garin ve Bo52

rodin'in proletaryanın alt tabakasından gelen terörist Hong'la karşıtlığı üzerinden Çin Devrimi'nin başarısızlığını ve tasfiye­ sini haklı göstermesini eleştirmektedir. Troçki'ye göre Malraux burada Stalin'in sözcülüğünü yapmaktadır. Malraux aynı sayıda, militandan çok romancı olarak kendi­ ni savunarak Troçki'ye yanıt verir. Suçlamalann tümünü red­ deder ve nihayetinde Hong'un, hiçbir şekilde halka bir gelecek sunmak gibi bir kaygısı olmadığından proletaryayı değil anar­ şiyi somutlaştırdığının altını çizer. Dolayısıyla Troçki ile Stalin arasındaki karşıtlığın tarihine gönderme yapmamaktadır. L'Es­ po i r'ın [ Umut, çev. Attila llhan, lletişim Yayınlan, 20 1 0 , 569 s. ] gösterdiği gibi anarşistlere her zaman sempati duymuş olan Malraux , Troçki'ye, Lenin ile ittifakı sırasında bizzat kendisi­ nin Rus anarşistlerinin kaderini belirlediğini hatırlatır. Hede­ fi Çin proletaryasına olabildiğince hızlı bir şekilde sınıf bilinci vermek olduğu ölçüde Troçki'nin itiraz ettiği Entemasyonal'in "maceraperestliği" , burada açıklamasını bulur. Böylece Enter­ nasyonal ile Kuomintang arasındaki ittifak, durumun gerçek­ çi bir analizinin sonucudur ve Troçki'nin belirttiği gibi, yazann devrimci karakteri burjuvaziye, hatta küçük burjuvaziye ver­ mesinin yansıması değildir. Bu tartışma Malraux'nun 1 933 yı­ lında Royan'daki inziva evinde Troçki'yi ziyaret etmesini, son­ rasında Nisan 1934'te sol partilerin Komünist Parti ile yeni it­ tifak politikasının kurbanı olarak Fransa'dan dışan atıldığında bunu açıkça protesto etmesini engellemeyecektir. La Vo i e roya le

Malraux Asya efsanesini yine Grasset'de Daniel Halevy ta­ rafından yönetilen Cahiers verts koleksiyonunda yayımlanan ikinci bir kitapta sürdürür. Bu koleksiyon yolun başındaki ya­ zarlan kabul etse de, Malraux'nun ikinci romanı Interallie ödü­ lü ile kendini gösterecektir. Bir yazann aynı konuyu ya da kişi­ yi merkez alan bir seri yayımlamasının rağbette olduğu bir dö­ nemde -Roger Martin du Gard'ın Les Thibaults'yu [ Thibault'lar, çev. Adnan Cemgil, Cem Yayınevi , 1 99 6 ] ve Romain Rol53

land'ın L'Ame enchantte'yi yayımladığı dönemdir bu- bu ödül Malraux'nun edebi ilhamının orijinalliğini ortaya çıkanr. Ama onu macera romanı içinde sınıflandırmak isteyenler karşısında özgüllüğünün de altını çizer. Kuşkusuz yazar ile kişileri arasın­ da, biri Mnonglann ülkesinde bir krallığın kurucusu maceracı bir Grabot'nun izlerinden giden , diğeri sanat eserleri için Hin­ diçin'e gelen Peken'le Claude Vannec'ten bazen biri bazen diğe­ ri ile yine paralellik kurulabilir. Biyografik pay her şeyden önce kişilerin psikolojik saptamalannda kendini gösterir.

NRF d ü nya sı

Kanton'da isyan Malraux'nun 8 Haziran l 929'da Union pour la verile için yaptığı kısa konuşmada söylediği gibi ancak kurgu ve daha özelde de roman yoluyla gerçekleşebilecek ötekilerin farkına vanlmasına yolu açıyordu. Burada Malraux'yu ilgilen­ diren, kişilerin portresini çizmekten çok yaşam tarzlarını kale­ me almaktır. 1930'lu yılların başında Bemard Groethuysen ile tanışmasının bu yolda onu desteklediği düşünülebilir. Galli­ mard yayınların perde arkasındaki yöneticisi, Decades de Pon­ tigny ve Union pour la verite'nin yetkilendirilmiş katılımcısı Bemard Groethuysen genellikle Gide ve Malraux'yu Marksiz­ me getiren kişi olarak görülür. Sartre'ın külliyatının başlarında da aynı şekilde kesin bir rol oynayacaktır. Ö ğrencisi olduğu Al­ man filozof Wilhelm Dilthey'nin tilmizi Groethuysen'in, Fran­ sa'ya Alman felsefesini sokmaktan fazlasını yaptığı genellikle ihmal edilir. Özellikle 1928'de Berlin'de yayımlanan, 1 952'de Fransızcaya çevrilen ama Maurice de Gandillac ya da Erle Weil gibi pek çok Fransız filozofun Almanca versiyonundan okudu­ ğu Anthropologie philosophique üzerinden kendi tarih düşünce­ sini geliştirir. 1 7 Söz konusu düşünce, Malraux'nun romanların­ da işlediği temalarla ilişkisiz değildir. Gerçekten de Groethuy­ sen insanı tarih içinde yaşanmış öğelere dayanarak düşünür ve böylece zamanı benlik algısının merkezine koyar. Husserl'in 1 7 Bkz. Bemard Groethuysen, Philosophisce Anthropologie, Münib, Berlin, R. 01denburg, 1928. 54

kategorilerine dayanarak, yaşanmış olaylann, onlann bilincin­ de oluşumuzdan daha az önemli olduğu fikrini ileri sürer. " ( . . . ) bir yaşamdan bahsettiğimizde , neler olduğunu anlatamayız . Anlatmak felsefe yapmak değildir. O halde felsefi ruha biyogra­ finin felsefesinden daha ters bir şey yok gibidir. " 1 8 Tarihin kay­ nağı kendinden çok bizdedir. Malraux bunu aklında tutacakur. Sanat ve dünyanın temsilinde sanatın oynamaya itildiği rol ko­ nulanndaki yakınlıklannın da altını çizmemek olmaz. Böylece sanat felsefe ile, Groethuysen için hatta belki din ile , önceleri dine, ardından felsefeye düşen işlevleri üstlenerek, insanı ken­ di üzerinde düşünmeye itme misyonunu paylaşır. Malraux'nun burada da aklında tutacaklan vardır. "Sanata içkin bir göreli­ lik varsa da, sanatın kendisinde göreli hiçbir şey yoktur. Sanat­ ta, tarih boyunca sanat yapıtlannın maruz kaldığı tüm değişim­ lere direnen sağlam bir şey vardır. " 1 9 Malraux'nun 1 947'de ya­ yımladığı Psychologie de l'A rt da Groethuysen'in düşünceleri­ nin uzantısı olarak okunmalıdır. Gerçekten de Groethuysen'in bu sözlerinde, onda sanat Malraux'da hiçbir zaman olmayacak şekilde mutlak bir öze sahip olsa bile, metamorfoz kavramının kaynaklanndan biri görülmez mi? 1 922'den 1 935'e, Malraux NRFye sekiz eleştiri yazısı , dene­ melere ilişkin iki kısa yorum, iki önsöz ve üç sergi tanıtımı ve­ rir. 1909'da kurulan ve 1 925'ten itibaren, Jacques Riviere'in ve­ fatının ardından yerine geçen jean Paulhan tarafından yöneti­ len dergi, tanınmış bir yazar olmak isteyen genç bir adam açı­ sından hiç şüphesiz gözlemlemek ve Paris'in edebiyat ortamın­ da baş göstermek için ayncalıklı bir ortam teşkil eder. 1920'li yılların başlannda NRF "yeni ruhun" estiği yerdir. Malraux, Marcel Arland sayesinde oraya girer. 20 Paulhan'ın etkisiyle, Ja­ cques Riviere'in çok daha uçuk kaçık ve karışık bulduğu şu tar18 Akt. Bernard Dandois, Banard Groethuysen, Philosophie eı histoirı:'ın girişi, Pa­ ris, Albin Michel, kol. "Idees" , 1995, s. 33. 19 Bkz. Bernard Groethuysen, "lntroduction a la philosophie de l'an" , Philosophie tt histoire içinde, a.g.e., s. 145- 1 74. s. 1 49- 1 50. 20 Bkz . j ean-Rene Bourrel, "Anclre Malraux a la NRF: l'Esprit nouveau et la erta­ tion litteraire Andrt Malraux, Unilt de l'oeuvre. Unilt de l'homme içinde, a.g.e., s. 1 1 1 - 1 27, s. 1 1 5 . ",

55

zı kontrol etmeye çalışır. 1923'te Mademoiselle Monh'a verdiği önsöz, Malraux'nun, ideolojik karşıtlıklara rağmen düzenine ve açığa çıkan entelektüel gücüne hayran olduğu Maurras gi­ bi yazarlan okuyarak gerçekleştirdiği kendi üzerindeki bu ça­ lışmanın kanıtıdır. Paralel olarak Malraux , Louis Chevasson ve ressam Gala­ nis ile birlikte sanat kitaplan yayımlayan bir yayınevi olan A la Sphere'i kurar. Yayımlanacak ilk kitap olan François Mau­ riac'ın şiir kitabı Orages , Galanis'nin gravürleriyle resimlen­ miştir. Paul Morand'ın 1925'teki Asya gezisinde tuttuğu gün­ lüğünden seçmelerden oluşan ikinci kitap büyük bir satış ba­ şansı yakalar. Yine Galanis'nin gravürleriyle resimlendirilmiş olan üçüncüsüne gelince, sembolist yazar Albert Samain'in pi­ yesi Polyphtme söz konusudur. 1 926 sonbahannın başında Ma­ lraux şirketinde bir dönüşüme girişir, ona yeni bir isim verir "Aux Aldes" . Resimlendirilmiş kitaplar modadır. Mart 1 927'de Paul Morand'ın yeni kitabı Siam'la yayıncının yakaladığı haşa­ n, Malraux'yu, Pierre Loti'nin Les Pagodes d Or unun da arala­ nnda olduğu Doğu temalanna dayanan on ciltlik bir koleksi­ yon yayımlamaya teşvik eder. "Aldes" yayınevi tarafından ya­ pılan, Alexandre Alexeieffin resimlendirdiği son yapıtlar, je­ an Giraudoux'nun Siegfried et le Limousin'i ve Paul Morand'ın Bouddha'sı olacaktır. Aynı dönemde Malraux Baudelaire'in Pa­ radis artificiels'inin [ Yapma Cennetler, çev. Yakup Şahan, Te­ los Yayınlan, 2008, 197 s. ) iki cildini yayımlamak için hazırdır. Ne var ki 1927 yılının sonunda yayıncı piyasasının zayıflama­ sı, onu Grasset Yayınlan'nın mali desteğini aramaya mecbur bı­ rakır. Şubat 1928'de Grasset'nin himayesinde Stendhal'in Sou­ venirs d tgotisme'ine adanan bir cilt yayımlanır. Bu , türün ilk ve sonuncusudur. Bir yıl sonra Aldes Yayınlan, Malraux'nun 1928'den beri Gallimard'ın bibliyofil faaliyetinden sorumlu ol­ duğu NRFye sığınır. Aynı yıl yayınevinin yayın kuruluna gi­ rer. Bundan böyle yapıtlannın tümünü orada yayımlayacaktır. Malraux'nun edebi faaliyeti üzerinden gerçekleştirdiği benlik inşası çalışmasını göz ardı etmemek gerekir. Gerçekten de onun açısından yüzyılın başındaki roman mirası içinde yer almak de'

'

5&

'

ğil, daha ziyade türü terk etmek söz konusudur. Dolayısıyla tü­ rü yeniden bulmak, onu dönüştürmek, onun modemite içinde yer almasını sağlamak demektir. Diğerlerinin edebiyatını araştı­ nrken aradığı şey budur. Bunun için kendine sevgi ve saygı duy­ duğu üstatlar ya da görüştüğü muhataplar seçer: en başta Gide elbette, joseph Conrad, William Faulkner, Louis Gouilloux, Pa­ ul Morand, Georges Bemanos, Franz Hellens. Malraux ona duy­ duğu hayranlığa rağmen, gerek tarihi dışlamayı reddetmesi, ge­ rek romanı dünya meselelerine açma isteğiyle Gide'den ayrılır. Bu eleştiri çalışmasına paralel olarak, Malraux özel bir ilgi besle­ diği Anglosakson edebiyatını tanıtmaya katkıda bulunur. Galli­ mard'da "Du monde entier" koleksiyonunun yaratılmasına katı­ lır ve William Faulkner'ın ve john Dos Passos'un yapıtının Fran­ sa'da tanıtılmasına destek verir. Dashiell Hammett'in büyük bir hayranı olan Malraux, polisiye roman türünü de beğenir. Nihayet Clara ile birlikte düzenli olarak katıldığı Decades de Pontigny'ler, tıpkı Union pour la verite toplantıları gibi, bizzat kendisinin hayatının son döneminde birinci Colloque de Ce­ risy'e son söz olarak konan Ntocritique başlıklı metinde belirt­ tiği gibi, Malraux'nun şekillenişinde göz ardı edilemez bir rol oynamıştır. 2 1 Gerçekten de Decade'ler edebiyat camiasını ede­ bi görüş alış verişleri ya da tartışmalarda bir araya getirir. Ora­ da NRF'den kişilere, Ramon Femandez'e, jean Prevost'a, And­ re Maurois'ya, François Mauriac'a ama ayrıca Andre Gide'e, Du Bos'a ya da Roger Martin du Gard'a rastlamak mümkündür. "Söz ustası" Bemard Groethuysen dinleyicileri kendine hay­ ran bırakır. Her yıl Decade özel bir tema çevresinde gerçekleşir. 1928'deki konu , 1 870 kuşağını 1 9 1 4- 1 9 1 8 kuşağıyla karşılaş­ tıran "Savaş sonrası gençlik" olacaktır. Malraux, burada Andre Chamson ile tartışır. jacques Heurgon tanıklığını aktarır: "Ma­ lraux cansız sesiyle, hızlı bir şekilde Çin'in 1 9 l l'den 1928'e ka­ darki tarihini genel hatlarıyla çizer. [ . . . ) Çin pek önemli değil­ dir, aslolan Malraux'dur (St. just) . Bu kışkırtıcı, küçümseyici ama yine de nazik itiraf dokunaklıdır. Ama perde asla tümüy21 Bkz. Andre Malraux, Ntocritique, in Etre&Dire, Martine de Courcel'in bir ara­ ya getirdiği metinler, Paris, Plon, 1976, s. 295-337, s. 316. 57

le kaldırılmaz. Yine de herhangi bir Batılı düşünme şekline, da­ ima çıkarcı Batı düşüncesine herhangi bir değer vermeyeceğini söyler. Ölüm düşüncesini unutuyordum. [ . ] Çin rejimi yanlı­ sı olduğunu söylediğinde gülüştüler. "22 Roger Martin du Gard Günlük'ünde genç Malraux'nun büyüsünü açıklayan bir fizi­ ki portre çizer: " [ . ] ince ama geniş omuzlar ve tüm tutumla­ rı naziktir. Genellikle yan oturur, bacak bacak üstüne atar, kol­ larını kavuşturur, gövdesi öne eğiktir. Dinlerken ince, soluk, uzun parmaklı güzel elini ağzına koyar; başını eğer [ ] Bir ta­ raf 'alev'. Sürekli bir alev. Aralıksız yanan ve insanı yakıp kül eden bir zeka. Ama ısısı olmayan bir alev." 23 1 932'de Malraux, Raymond Aron, Ramon Femandez ve Andre Philip ile değerle­ rin aktarımına ve Aron'un yeni döndüğü Almanya'daki duruma adanan Decade'ı canlandırır. . .

. .

. . .

1 9 3 0 ' l u y ı l l a rd a n önceki son yolcu l u k l a r 1 928'de Clara v e Malraux Türkiye'ye, lran'a giderler; Irak ve Suriye'yi baştan başa dolaşırlar. 1929'da yeniden lran'a yolcu­ luk yapılır. 1 930 ve 193 l 'de, Hindistan, Afganistan, sonrasında Japonya ve ABD yolculukları geçekleşir. Grek ve Budist mede­ niyetleri karşılaştıran bir serginin öğelerini toplamaktır niyetle­ ri. 24 Gaston Gallimard NRF'ye sırtını dayamış bir galeri açmış­ tır. Malraux, NRF'nin patronunu röprodüksiyonların gelecek­ teki önemine ikna etmiştir. Malraux'ların getirdiği sanat par­ çalarının geldiği gerçek yerler üzerinde şüpheler dolaşmasına rağmen, Galeri sergiler düzenler, yabancı galerilerle bir haber­ leşme ağı kurar. Dolayısıyla 1 930'lu yılların başında Malraux edebiyata giriş yapmayı başarmıştır.

---

---- - -

2 2 Bkz. jacques Heurgon, i n François Chaubet, Paul Desjardins et !es Dtcades de

Pontigny. 23 Bkz. Roger Manin du Gard Joumal il. 1919-1936, Paris, Galliınard, 1993, s. 1321. ,

2 4 Bkz. Andre Malraux, " Exposition gothico-bouddhique-exposition greco­ bouddhique" , Ecrits sur l'art, Oeııvres complttes lV, a.g.e. , s. 1 1 79- 1 1 8 1 . 58

D Ö R D ÜNC Ü B Ö L Ü M -- - - - -- - - -----

S o la A danma

Uçagın a ltından kuş sürüleri geçecek olmasın, her sefe­ rinde köylü, işaret parmagı n ı hemen d i kiyordu havaya. Teruel daglarının zirveleri, saban bıçakları gibi, bulutla­ rı, orasından burasından yarmışlardı; daha sagda, hava­ cı ların Karlıboran dedikleri dag çemberi, bulutların daha mat beyazlıgı üstünde kıvılcım saçan aklıgıyla göz a l ıyor­ du. Magni n i nsanların bitmez tükenmez ugraşı üstünde­ ki bu dünyanın başlangıcı sakinliQine gerçi al ışkındı; fa­ kat nedense bu defa bulutlar kesin l i kle sınır çekemiyor­ du iki ayrı evrene. Ne umursamaz dalgaları kanat kana­ da aynı düşmana yönelm iş, dostluk ve bu sakin gökte bi­ le her yan ı saran onca tehlike içindeki uçaklardan güç­ lüydü artık, ne de pergellerin aynı kardeş kaderi paylaş­ makta birleştirdigi, kendi lerinden başka şeyler için ölme­ yi kafaya koymuş bu adamlardan ! 1

Malraux'nun l 930'lu yıllarına damgasını vuracak ve angaje en­ telektüel Malraux efsanesini yaratacak olan sola angajman, Ma­ lraux'nun Asya dönemiyle aynı hatta mı görülmeli yoksa ter­ sine bu ilk angajmandan kopuş olarak mı yorumlanmalıdır? Bkz. Andre Malraux, l'Espol,., Ocuv,.es compltıes II, Paris, Gallimard, kol. "Bib­ liotheque de la Pltiade", 1 996, s. 390 [ Umut, cev. Attila llhan, lletişim Yayın­ lan, 2010, s. 514) . 59

l 930'lu yıllar aynı zamanda Malraux'nun yazar payesine erişti­ ği yıllardır. Ama angajman hala vardır ve onu , önceki edebiyat kuşağından ayınr. insanlık Durumu'ndan Umut'a, kaleminden çıkan romanlar, Gide'in bireyciliğinden ya da Proustçu ben­ lik kaygısından kesin bir şekilde ayrılır. Malraux orada dün­ yayı değiştirmek üzere kendini dünyaya adamanın gerekliliği­ ni ileri sürer.

M a l ra u x ' n u n M a rksizmi Malraux hiç Marksist olmamış mıdır? Daha önce belirtildiği gi­ bi, Bemard Groethuysen'le birlikte Berlin'den bir geçişi sıra­ sında ve Groethuysen'in Humanitt'de gazetecilik yapan arka­ daşı Alix Guillain'in etkisiyle Marksizme yaklaşmıştır. Döne­ mi açan ve l 933'te Malraux'ya Goncourt ödülü getiren insanlık Durumu önceki iki roman gibi Çin Devrimi'nden bahsediyor­ sa da, Marksizm ile ilişki orada daha fazla mevcuttur ama da­ ha kapalıdır. Kuomintang ordusunun Şangay'a doğru yürüdü­ ğü 1927'de geçen roman, devrimci grupların, şehrin Çan Kay Şek'in birlikleri tarafından alınmasını teşvik etmek için yapuğı eylemi anlatmaktadır. Kişilerin sorgulamalarının yazarın sor­ gulamaları olduğu açıktır. Bundan ötürü Malraux insanlık Du­ rumu'ndan bahsederek Edmond jaloux'ya şöyle yazar: "Bu ki­ tap benim için baştan aşağıya bilinç dramı kitabıdır ve düşün­ celerim neredeyse takıntılı bir şekilde ona dayandığından , bir gün kendimi daha fazla ifade edeceğim. " 2 Öte yandan kitabın komünist çevrelerde çok sıcak bir şekilde karşılanmadığını be­ lirtmek gerekir. Gerçekten de komünistler Malraux'nun köylü­ ler ve işçilere gerçek bir sempati duymadığını saptarlar. Kitle­ ler olsa olsa figüranlık eder. Burada öne çıkarılan devrimin fel­ sefi boyutudur. O dönemde Pierre Drieu la Rochelle'in belirtti­ ği gibi, Malraux komünist jargona hakimse de, bu , onu kendi özel kullanımına tabi kılmak içindir. 2

Christiane Moatti, La Condition humaint d'Andrt Malraux. Pottique du roman d'aprts l'ttude du manuscrit, içinde Paris, Les lettres modemes, "Archives des Lettres Modemes", no: 210, 1983, s. 1 40.

60

Roma ncı n ı n a ra çları Tuhaf bir biçimde, en geleneksel edebiyat tarihine göre uzun zaman boyunca güdümlü bir edebiyatın sembolü olan insanlık Durumu ideolojik bir türün çok uzağında görünmektedir. Liseli kuşağa okuması tavsiye edilen bu roman, kitabın yazılması ile yayımlanması arasında yazarın yaptığı düzeltmelerin bolluğu­ nun gösterdiği gibi karmaşık bir yapıdadır. Burada gözler önü­ ne serilen, bir olayın seyrinden çok psikolojik durumlann ifa­ desi olduğundan tarihi romanın çok uzağındadır. Malraux bir olay anlatmaya çalışmadığı gibi, bir tarih dersi vermek iddia­ sında da değildir. Tarihi durumlan sahneye koyar. Bu da, yaza­ nn, geçmişini anlatma gerekliliği duymadan kişilerin gözlerin­ den bize aksettirdiği olayın belirli bir anında söz konusu kişile­ rin duygulannı anlatmakla ilgilenmesini açıklamaktadır. Onun önemsediği, fikrin açıklanmasından çok, dünyayla birlikte tit­ reşime girmesidir. Dramatizasyon etkisi bu araç tasarrufundan doğar, Malraux genel bir bağlamla tasvir ettiği olaylar arasın­ daki bağı kurmayı okura bırakır ve bazı anlarda olayın drama­ tik yoğunluğuna vurgu yapar. Çalışma sırasında yaptığı rötuş­ lar, ideolojik tavırların aydınlatılmasına dayanır. 1947'deki La Pleiade baskısında, terörizmin kesin olarak mahküm edildiğini gösteren değişiklikler görO lecektir. Malraux insanlık Durumu'nda, daha sonra Umut'a da nüfuz edecek olan sinematografik bir estetiğe başvurur. Niyet, kişi­ lerin içinde devindiği bölünmüş bir dünyaya gönderme yapan anlatıya özgü bir tempo yaratmaktır. Romancının oynadığı ve sembolik anlamı aşikar olan ışık ve gölge aynı şekilde sinema­ ya gönderme yapar. Anlatının karmaşıklığı , Malraux'da dai­ ma eksiltili olacak yazının temposundaki iniş çıkışlarla daha da artar. Malraux olayı kişilerin gözlerinden gösteriyorsa da , bu kişilerde olayla doğrudan bağlantısı olmayan her şeyi boş­ luk olarak bırakır. Böylece fiziki tasvirlerin nadirliğine , kişile­ rin duygularını bir bağlama oturtma gibi bir kaygı güdülme­ mesi eklenir.

Militan

insanlık Durumu'nda gözler önüne serilen b u i ç parçalanma , bazı solcu entelektüellerin l 930'lu yılların başlarında yaşadı­ ğı parçalanmadır. Gerçekten de bu, Malraux'nun 1932'de ku­ rulan Devrimci Yazar ve Sanatçılar Derneği'ne (DYSD) katıl­ dığı dönemdir. Gide'in yanında görülür ama aynca 2 1 Mart l 933'te Hitler'in iktidara gelişini kınamak için düzenlenen DY­ SD'nin ilk mitinginin kürsüsünde jean Guehenno ve Paul Vail­ lant-Couturier'nin de yanındadır. Daha o zamandan savaşı ha­ ber verir. "On yıldır, faşizm büyük kara kanatlarını Avrupa'nın üzerine uzatıyor [ . . . ) Yakında kana kan bir mücadele yaşana­ cak [ . ) Alman faşizmi savaşla karşı karşıya olduğumuzu bize gösteriyor. "3 Kaçınılmaz gördüğü savaş karşısında, umut Sov­ yetler Birliği'ndedir. Komünist rejimin içinde taşıdığı yeni in­ san ve toplum tipi gerçekten de insanlık dışı bir faşizmin proje­ lerine karşı en iyi kurtuluş yolu gibi görünür. Malraux komü­ nizmin yurdunun tarafında yer almasını, bir süre insana duy­ duğu bu inançla açıklayacaktır. Belki bu güven biraz da bu ara­ da Andre'nin baba olmuş olmasından kaynaklanır. Clara ile gü­ zel bir kaçamağın hatırası, kızı Florence 28 Mart l 933'te do­ ğar. Ama Malraux militanlık faaliyetlerine ancak kısa bir süre ara verir. 8 Kasım 1 933'te Gide ile birlikte, Naziler tarafından Reichstag yangınıyla suçlanan Dimitrov lehine bir mitinge baş­ kanlık eder. lkisi birlikte Nazi iktidarının onu serbest bırakma­ sını sağlamak için Ocak 1 934'te Berlin'e gider. Goebbels kendi­ lerini kabul etmeyi reddettiğinden, Gide ve Malraux mesaj bı­ rakmakla yetinir. Çok hızlı bir şekilde , entelektüellerin önüne komünizme karşı demokrasi değil, faşizme karşı komünizm gibi bir seçe­ nek konduğu düşüncesine kapılır. Malraux oldukça erken bir zamanda, her halükarda 6 Şubat 1934'ten ve Daladier hüküme­ tinin devrilmesinden epey önce faşizmin teşkil ettiği tehlikeyi kavrar. Bu bakımdan hala büyük çoğunluğu pasifıst olan Fran. .

3 62

Akı. J ean Lacouture, "Charles de Gaulle et Andre Malraux face au nazisme" içinde, De Gaulle-Malraux, içinde. a.g.e. , s. 89-95, s. 93 .

sız solundan ayrılır. Malraux'ya göre liberalizm ve komünizm proletarya diktatörlüğü konusunda zıt düşse de, yine de hü­ manizm ve -faşizmin ltalyan, Cermen ya da milli kimliği için­ de başka herhangi biriyle ikame ettiği- insan gibi ortak değer­ lere sahiptir. Faşist ideoloji, toplumlann temeli olan sanata ka­ dar her şeyi tehlikeye düşürmektedir. Faşist sanat, savaşın es­ tetikleştirilmesidir. Malraux, faşizmi yenmek için komünizm ile liberalizmin olası bir birlikteliğinin analizini biraz daha ile­ ride Marianne'da yayımlanan bir makalede tekrar yapar. "Avru­ pa'nın ya da dünyanın ateşinin seyrini öngörmeye olanak vere­ cek bir 'politik biyoloji'ye inanmıyorum. Savaş en uygun şart­ lar bir araya geldiğinden patlak veriyor değil. Hayır. Bugünkü Avrupa'nın durumunun 1 9 1 4'teki Avrupa'nın durumuna ben­ zediği söylendiğinde bunda bir hata yok; ama bundan 1 9 1 4'te­ ki gibi bir savaş çıkacağı sonucuna varıldığında hata yapılıyor. Bunca tahmin yapılabildiğinde, geriye irade kalır, ben diyorum ki: hiçbir durumda Rusya ile savaş yapmayacağım. "4 Malraux, yine Marianne'da Hanoi davalan hakkında ve devrime çağn ya­ pan çok sert bir makale yayımlayarak sömürgeciliğe karşı ko­ yar. 5 Bir savaşın kaçınılmaz olduğu fikri, 14 Temmuz 1 935'teki Daladier, Thorez, Langevin ve Rivet'nin yanında yer aldığı mi­ ting haricinde, Halk Cephesi'nin kimi mitinglerinin kürsüsün­ de görülmemesini açıklayabilir.6 Mayıs 1 934'te Andre ve Clara Dzerjinski gemisine biner. Ma­ lraux, insanlık Durumu'ndan itibaren hayran olduğu Sergey Eisentein ile birlikte bir film yapma olasılığı görür. Ne var ki bu muhtemel ortak çalışma, birinci Sovyet yazarlar kongresi­ nin başından itibaren politik nedenlerle aniden kesilir. Mosko­ va'da Louis Aragon, jean-Richard Bloch ile buluşur. Kongrede Romain Rolland, Henri Barbusse, Andre Gide selamlanır. Ma­ lraux Gorki ile karşılaşır, Pastemak ve Meyerhold ile konuşur. Avrupalı yazarlann Moskova'da bulunmalanyla Sovyetler Birli4

Mariannc, 20 Aralık 1933.

5

·sos· Marianne, 1 1 Ekim 1933.

6

Bkz. Uya Ehrenburg, La nuil ıombe. Souvenirs 1 932- 1 940, Paris, Gallimard,

1 966, s. 3 1 7 . 63

ği tarafında angajmanlarının damgasını vurduğu Birinci Yazar­ lar Kongresi Ağustos l 934'te gerçekleşir. Sanatçılar açısından Stalin'in politikasına resmt bir destek sunmak söz konusudur. Tartışmalar sosyalist gerçeklik üzerinedir. Bununla birlikte Malraux daha o dönemde çatlak sesini duyurmuştur. Gerçek­ ten de oradaki tartışmalardan biri iç politikaya yöneliktir. Sta­ linci parti entelektüelleri iktidarlanna boyun eğdirmek niyetin­ dedir. Lenin 1920'de Proletkult'ü partinin kontrolüne sokmuş­ tu. NEP döneminde gevşeyen bu yapı yeni bir organizma üze­ rinden l 928'de yeniden kurulmuş, iktidarın izlediği politika­ lardaki değişikliklere uyum sağlayamadığından Nisan l 932'de dağılmıştır ve Sovyet Yazarlar Birliği onun yerini almıştır. Dola­ yısıyla kongre el sıkışma taktiği taraftarlan ile tersine, sınıf mü­ cadelesine öncelik verilmesine bağlı kalanlar arasında bir çekiş­ me fonu üzerinde gerçekleşmektedir. Malraux'nun kongre kür­ süsünde yaptığı konuşma bu bağlama oturur. Yazar, Sovyet'le­ rin makam sahibi kimseleriyle aynı tarafta yer almak yerine, sanatçıların yaratma özgürlüğüne zarar verdiğini düşündüğü, jdanov ve Radek'in tanımladığı şekliyle kültürün ideolojik işle­ vini ("Sovyet edebiyatının başarısının yolu , sosyalist aydınlan­ manın başarısıyla açıklanır"7) eleştirir. Kuşkusuz, sanatçı top­ lumsal değişime katkıda bulunur. Ama bu değişim onun yarat­ ma özgürlüğüne kendini dayatamaz. O dönemde yayılan inan­ ca göre Kolhozcuların Tolstoy ve Gogol okuması, Malraux'yu Sovyetler Birliği'nde kendini gösteren yeni insanın ortaya çı­ kışına ikna etmek açısından belirleyicidir. Çünkü Fransız iş­ çisi daha çok Fantômas okurken, halktan birinin bundan böy­ le doğal bir şekilde aklın büyük yapıtlarına yönelmesinin ken­ di başına zaten çarpıcı bir olgu olmasının ötesinde, bu kültürel mirasın özümsenmesi, Malraux'nun deyişiyle, kendi başına bir "yaratma edimidir" . "Sanat eseri, taş değildir, ekildiği toprak­ la birlikte değişen bir tohumdur. " Yazarlara gelince, "ulvi ko­ nunun" onlara bahşedilmesi, onlan doğal olarak bir çarpışma edebiyatına, epik bir edebiyata yöneltmektedir. Malraux'nun bu dönüşüm içindeki toplumda "yoğunluk" , Sovyet insanında 7 64

Cahitrs de l'Henıt içinde,

a.g.t. , s.

276.

derinlik ya da zenginlik olarak ortaya koyduğu şey, politik de­ ğişimlerin yeni bir insan malzemesi şekillendirebileceği fikri­ ne gönderme yapar.8 lşte bu yüzen proletaryanın vatanının or­ taya çıkışından, yeni bir sanat doğmalıdır. Politika burada ya­ zann derin inançlanyla ve kültürün demokratikleşmesinde as­ lında, insanın yazgısını yeniden elleri arasına alması olgusunun söz konusu olduğu fikriyle buluşur. Hiç şüphesiz, Malraux'nun asla Marksist ideolojiyi benimsemeden, insan ile kültür arasın­ da yeni bir buluşma ümidiyle herkesin gözünde Sovyetler Birli­ ği'nin gerçekleştirdiklerini savunacağı nokta budur. Bununla birlikte edebiyat dünyası hep birlikte ve kolay bir şekilde angaje olmaz . O dönemde NRF içinde bunun yerinde­ liği ile ilgili bir tartışma yaşanır. Gerçekten de Aralık l 934'te jean Schlumberger, artık dergide yayımlanan makalelerin çok belirgin partizan karakterine bağlı tehlikeyi ortaya koyduğu bir not yayımlar. O dönemde hala solda olan Ramon Femandez ona, yazarlann edebi değeri önce geldiğinden, NRFnin onlara bir halk kürsüsü vazifesi görmesinin normal olduğunu söyle­ yerek itiraz eder.9 Bununla birlikte bu dönemde Malraux'nun yaptığı konuş­ malan, özellikle de yeni Sovyet insanı kavrayışına ilişkin satır­ lan anlamak güçtür. Bunlarda, daha önce görülmüş olduğu gi­ bi, Malraux sanat alanında hiçbir şey bırakmadığında daha da anlaşılmaz olan, en ideolojik vurgularla karşı karşıya gelinir. O halde Sovyet otoritelerinin dayatuğı söylemi neden eleştirel bir muhakemeden geçirmeden benimsemiştir? 23 Ekim l 934'te Palais de la Mutualite'de Sovyet Yazarlar Kongresi'nin toplan­ tısında yaptığı konuşmanın metninde, SSCB'de giz merakının ortadan kalktığı ve yazann artık yeni bir toplumun ortaya çıkı­ şını betimleyecek emre amade tüm bilgiye sahip olduğu fikrini savunduğu beyanatlan okumak üzücüdür. O dönemki bağlam­ da dahi, Malraux'nun "katil ve hırsızlan" , hiçbir işe yaramadığı bilinen, Stalin'in kaprisinden başka bir şey olmayan Beyaz De­ niz kanalının açılmasını hayatlanyla ödeyen Gulag sürgünleri 8

Bkz. Andrt Malraux, Cameı d'URSS 1 934, Paris, Gallimard, 2007,

9

Bkz. Ramon Femandez, "Lltttrature et politique" , NRF, Şuba t 1935.

s.

34.

olarak nitelediğini duymak ve "Beyaz Deniz Kanalı-Güven yo­ luyla yeniden eğitim" yazdığını okumak daha da kabul edile­ mezdir . 1 0 Malraux'nun ortaya koyduğu , Fransız entelektüelle­ rinin Sovyetler Birliği ve onun Fransız temsilcisi Komünist Par­ ti ile bu yeni Sovyet hümanizminin ululanmasındaki birlikte­ liğinin yol açmış olduğu şeyin en ideolojik biçimini orada gör­ meksizin, Sovyet kahramanının ortaya çıkışını, erkeklerin kar­ deşliğini, paranın ortadan kalkmasını, kadının topluma kazan­ dırılmasını , çocuklann mutluluğa kavuşmasını ve toplumun şeffaflığını yücelten, 1 935- 1 936 yıllannda farklı kürsülerden yaptığı ateşli konuşmalardaki çözümlemelerin naifliğini kabul etmek güçtür. l 935'te yayımlanan ve Hitler tarafından hapsedilen Alman komünist militanın hik!yesini anlatan Le Temps du mtpris, ön­ sözü okuyanlar tarafından haklı olarak Malraux'nun en angaje metni, Paul Nizan gibi dönemin en militan entelektüellerinin nazannda komünizmi benimsediğini düşündürecek kadar an­ gaje bir metni olarak görüldü . 1 1 Malraux orada bireyi onu bes­ leyen topluluğun içine yerleştirir. Birey topluluk içinde yolu­ nu bularak kendini gerçekleştirir. Halk Cephesi'nin habercisi olan 14 Temmuz 1 935 tarihli yürüyüşe katılmadan önce, Pa­ lais de la Mutualite'de Gide ile birlikte başkanlık ettiği Kültü­ rün Korunması lçin Uluslararası Yazarlar Kongresi'nde Haziran 1935'te verdiği demeçte komünizmin insanı beslemesi , zengin­ leştirmesi fikrine değinir yine. Sağcı entelektüellerin çağrısına cevaben yaptığı konuşmada Malraux, sağcı entelektüeller tara­ fından ileri sürülen Hıristiyanlık medeniyetinin savunusunu tartışmaya açmak için, l 920'lerin başında izlemiş olduğu Ba­ tı'nın geleceğini sorgulama çizgisini yeniden bulur. Batı'nın bü­ yüklüğü kesin olarak, sağın savunduğu otoriteye ve dogmala­ ra karşı ileri sürdüğü insanın özgürlüğü savında yatar. Kasım l 935'te sömürgeciliği kınamak ve ltalya'nın Etiyopya'ya saldı­ rısını ifşa etmek için bir kez daha Hindiçin deneyimine atılır. Haziran'daki kongrenin sonunda kurulan Kültürün Korunması 10 Bkz. Andre Malraux, Camets d'URSS, a.g.e. ,

s.

61.

1 1 Bkz. Andre Malraux, l..e Tmıps dıı mtpris, Oeuvres complttes l, a.g.e. , s . 775-838. 66

için Uluslararası Yazarlar Derneği 4 Kasım'da Palais de la Mu­ tualite'de Etiyopya'nın savunulmasına adanan bir miting dü­ zenler. Malraux, Mussolini'nin saldınsını ve Henri Massis, Thi­ erry Maulnier, Gabriel Marcel ya da Henri Bordeaux'nun arala­ rında bulunduğu sağcı yazarların ona verdiği desteği kınar. 23 Aralık 1 935'te, Dimitrov'un beraatının ikinci yıl dönümü vesi­ lesiyle bir toplantıya katılır ve Naziler tarafından toplama kam­ pına gönderilen komünist entelektüel Ernst Thalmann'a saygı konuşması yapar. Mart 1936'da, Litteraturnaia Gazeta için ça­ lışmaya giden kardeşi Roland'ın eşliğinde SSCB'ye bir yolculuk daha yapar ve Gorki'yi ziyaret eder.

Sa ba M e l i kes i "Saba Melikesi Süleyman'dan bahsedildiğini duyar [ . . ] ve onu güç sorularla sınamaya gelir. Bol miktarda altın, baharatlar, de­ ğerli taşlar yüklenmiş develerle Kudüs'e varır. Süleyman'ın evi­ ne girer ve ona kalbindekileri söyler. Süleyman tüm sorula­ rını yanıtlar. " 1 2 22 Şubat 1 934'te Malraux, eski dostu Yüzba­ şı Comiglion-Molinier ve bir makinist ile birlikte Saba Melike­ si'nin başkentinin yerini belirlemeye gider. Bir yıldan biraz faz­ la bir süre sonra, 1 3 Mayıs'da, Malraux'nun bir kahramanına adını veren Binbaşı Thomas Edward Lawrence lngiltere'nin dar bir yolunda motosiklet kazasında ölür. Saba Melikesi ise , jean­ ne d'Arc ve Ravensbrück kadınlarıyla birlikte Malraux'nun sa­ yılı kadın kahramanlarından biridir. Hiç şüphesiz bu onun en romantik gezisidir çünkü artık tanınmış bir yazar olduğundan, onu, zaten kazanılmış bir ünü tehlikeli bir tarzda aramaya iten hiçbir şey yoktur. Bu gezi, Malraux'nun yaşam ve roman ara­ sında ayrım yapmadığının en açık işaretlerinden biridir. Çok daha dramatik zamanların yaklaşmasıyla kendini sınamak söz konusu olmadığında . . . Kahire'deki ilk mola ona çoktan efsane­ leşmiş bir toprağa ayak basma ve 1965'te her şeyi yerli yerin­ de bulacağı müzeyi ziyaret etme imkanı sunar. 7 Mart'ta Ye.

12

1, Rois X, 1 -4, Ancim Testament, çev. Edouard Dhorıne , Paris, Gallimard, kol. "Bibliotheque de la Pltiade", 1956, s. 1073-1074. 67

men'e doğru yola çıkılır. Sonrası Karşı Anılar'da yer alır . 1 3 Keşif ümidinden ve tarihin gizemlerinden birine nüfuz etme hissin­ den sonra dönüş dramatiktir. Küçük uçak fırtınaya yakalanır ve mucize eseri Bône'a iner. Malraux ilk kez hiçliği tatmıştır.

K ü l t ü r ü n koru n m a s ı Malraux SSCB'ye mi angaje olur? Proletaryaya mı? Marksist so­ la mı yoksa doğrudan kültürün korunmasına mı? Kültür ko­ nusu gerçekten de o dönemde resmi kürsülerde yaptığı konuş­ malann bütününde ele alınır. Bunlann hangileri olduğuna ba­ kalım. Thalmann'ın Özgürlüğü için Komite, Savaş ve Faşizme Karşı Dünya Komitesi Başkanlığı , Moskova Kongresi, sıray­ la Paris, Londra, Madrid ve New York'taki Uluslararası Yazar­ lar Kongresi'ne katılımlar ve daima şu kaygı: kültürün milletle­ rin politik çılgınlığına teslim olması, kültürü koruma gerekli­ liği ama aynca insanlann çılgınlığına karşı nihai savunma ara­ cı olarak gücünü yeniden ileri sürme isteği. Malraux'nun yakı­ nı olan Andre Brincourt bu angajman yıllannı bir sanat felsefe­ si şekillenişi atmosferine yerleştirir. Bu, katıldığı çeşitli toplantılarda Malraux'nun demeçlerinin çıkardığı çatlak sesi açıklamaktadır. Haziran 1 934'teki "Sanat bir fetihtir" konulu Birinci Sovyet Yazarlan Kongresi'nde yap­ tığı konuşma türünün ilk örneğidir. "Sanat bir boyun eğiş de­ ğil, bir fetihtir, neredeyse daima bilinçaltının, çok sık da mantı­ ğın fethidir. Marksizm toplumsalın bilinci, kültür, psikolojiğin bilincidir. "14 Moskova'dan Paris'e kadar yapılan toplantılarla il­ gili 23 Ekim 1934'te verdiği "raporda" , sanat temasını yeni bir hümanizmin ortaya çıkışıyla birleştirmeye girişir: Sovyet me­ deniyetinin içinde, ilk önemli olgu, sanatçının ilgi nesnesi ola­ rak kendi gözünde zayıflamasıdır; dünya ona kendisinden da­ ha ilginç görünür çünkü orada keşfedilecek bir dünya vardır! "Oluşmakta olan Rus toplumunun insana kuşku ile yaklaşması mecburiyeti üzerinde çok durulmuştur. Dikkat edelim: bu kuş----

-

- ---

13 Bkz. Andre Malraux, Karşı Anılar, iletişim Yayınlan, 20 1 1 , s. 67-86. 1 4 Bkz. Jean Lacouture, a.g.e. , s. 1 56. 68

ku sadece bireyi hedef alır ! Sovyet toplumu , insanın toplum karşısında benimsediği, önemli olanın artık her insanın eşsizli­ ği değil niteliği olduğu ve onu diğer insanlardan ayıranı değil , onların da ötesinde onlarla birleşmesine olanak vereni korudu­ ğu temel bir tutum olan bir hümanizm yaratabilir. " 1 5 Jean Lacouture'e göre, Temps du mtpris'nin önsözü Malraux'­ nun angajmanında bir geçiş metni olacaktır; Emile Zola'da ]'ac­ cuse [Suçluyorum, çev. Tahsin Yücel, Can Yayınlan, 2007, 48 s. ) neyi temsil ediyor ise, bu metin de Malraux'da benzer bir yer­ dedir. Bize göre daha çok, aynı yılın 29 Haziran'ında Mutualite Kongresi'nde yapılan ve Eylül'de Commune'de yayımlanan kapa­ nış konuşması bir yön değişikliğini ortaya koyar. Malraux muh­ temelen savaşın olacağı bir gelecekte Sovyet kültürünün oyna­ yacağı rolü analiz eder. Orada yalnızca, romanı Umut'un onun gözünde temsil edeceği şeyin ifadesi değil ama ayrıca satır arala­ rında, metamorfoz kavramı gibi savaş sonrasındaki yapıtlarında işlenecek temalar da görülür. "Sovyet yoldaşlar, kanda, tifüsle, kıtlıkta eski figürlerini korumuş olan medeniyetinizden bekle­ diğimiz, sayenizde yeni figürlerinin bize gösterilmesidir [ ] Or­ tak irademizin altında bin bir fark bulunmaktadır ama bu irade vardır. Geçmişin figürlerine yeni metamorfozlannı dayatmak­ tadır. Çünkü her eser simge ve işaret olur, her sanat reenkar­ nasyon imkanıdır. Herkes, tüm kör heykellerin gözlerini açma­ yı hedefleyenler için kendi arayışı yoluyla kendi alanım yeniden yaratmalı ve ümitten iradeye, ayaklanmadan devrime, insanla­ rın bin yıllık acısıyla insan bilincini oluşturmalıdır." İspanya Savaşı'ndan önceki dönem gerçekten de Malraux'­ nun angaj manında yeni bir dönem açar. Bu dönem tam ola­ rak 18 Temmuz 1936'da başlar. Aynı yılın Şubat'ındaki seçim­ lerin galibi Frente Popular iktidara gelir. Mayıs'ta Malraux, je­ an Cassou ile birlikte heyet olarak ilk kez Madrid'e, Kültürün Korunması için Uluslararası Dernek'in Kongresi'ne gider. 1 8 Temmuz'un akşamı, İspanyol halkına yazarlar adına bir destek telgrafı ulaştırır. 2 1 Temmuz'da tekrar İspanya'ya gider, Mad­ rid'e iner ve Barselona'ya geçer, orada yazar Jose Bergamin onu . . .

15 Commune Kasım 1934. Akı. jean I.acouıure, A.g.e. , s. I 59. 69

cumhuriyetçi yöneticilerle irtibata geçirir. Malraux meşru hü­ kümete uçak sağlamak göreviyle oradan ayrılır. İngilizlere iste­ meyerek bir müdahalesizlik politikası sözü veren Blum hükü­ metinden asla istediği uçaklan alamayacaknr. Ama jean Mou­ lin ve Pierre Cot ile ilişkileri, bir kurnazlık sayesinde, 1 29 uçak teslimi sağlamasına olanak verecektir. 1 Ağustos'ta Blum mü­ dahalesizlikte karar kılar. 6'sında Malraux, evliğini kurtarma­ nın yolunu macerada ve ona eşlik eden tehlikede gören Clara ile birlikte lspanya'dan döner. Önce "Espana" , ardından "And­ re Malraux Filosu" adı verilen gönüllü bir hava filosu oluştu­ rur. Bu filo, keşif uçuşları ya da stratejik bombardımanlar yap­ makla yetinir, kamuoyunda müdahalesizlik ilkesinin ihlali ola­ rak görülecek hava savaşlarından kaçınır. Şubat 1 937'de filo dağılır, hava kuvvetleri yasal cumhuriyet ordusunun kontro­ lüne girer. 1 937 Şubat ayının sonunda, solcu The Nation der­ gisinin Avrupa muhabiri Louis Fischer'in ve Random House'ın başkan yardımcısı Robert Hass'ın tavsiyesi üzerine, İspanyol cumhuriyetçilerin davasını savunmak ve Amerikalılardan ma­ li destek sağlamak üzere New York'a gider. Komünizm yanlı­ sı entelektüel olarak bilinen Malraux, Amerikalılan demokrasi için savaşuğına inandırmakta zorlanır. Bu vesileyle Avrupa'da­ ki ve daha özelde de Fransa'daki duruma ilişkin çözümlemesi­ ni ortaya koyar. Eğer SSCB cumhuriyetçilerle birlikte hareket ediyorsa, bu devrimi yaymak için değil faşizme karşı savaşmak içindir. Konuşmasının merkezine özellikle, hem komünistlerin hem demokratlann ortak kaygısı olan demokrasinin savunusu­ nu koymaya çalışır. Malraux'nun Amerikalılara iletmek istediği mesaj , Umut'ta da karşımıza çıkan, faşizmin zaferinin aynı za­ manda insanın yenilgisi de olacağı fikridir. Malraux'nun Halk Cephesi karşısındaki tutumu nedir? je­ an Lacouture, belki de Fransız sahnesinde onun açısından muhtemel bir rolü olmadığından ötürü, kırgınlıktan kaynak­ lanan bir ilgisizlik içinde olduğu görüşünü ortaya atar. Olay, özellikle Malraux'nun Carnets'lerinde yaptığı saptamalar üze­ rinden, önemsiz değildir. Bu saptamalar, onun solcu entelek­ tüel tutumunu aydınlatır. Öncelikle de halkla ilgili tutumu70

nu . Vel'd'Hiv'de 7 Haziran'daki büyük gösteriyi anlatarak Ma­ lraux'nun bahsettiği halk, bu vesileyle bir araya gelmiş 60.000 kişilik kalabalıktan çok, RPF konuşmalarında savaş sonrasında yeniden ele alacağı halkın tarihsel imajıdır. Blum, Lamartine ya da bir Jironden üyesidir "daha zayıf bir belagat; belirli bir nite­ likte, ortalama bir otoriteyle [ . ] aynca çılgınca bir inanç birli­ ği arzusuyla, bir kez ileri atılmaya karar vermiş çekingenlerin inanç birliği arzusuyla açık konuşuyor. Kapalılık, vaaza olduk­ ça yakın tonda degil, anlamda. " 1 6 Malraux en başından itibaren SFIO ile Komünist Parti arasındaki ilişkiler meselesinin altı­ nı çizer. Sosyalist öncüye ilişkin yargısı pek sevimli olmasa da , çarpıcı olan politik öngörüşlülüğüdür: "Sanının Blum ilk olay­ lardan önce ya da sonra fiziken çökecek ve Reynaud'dan Cac­ hin'e cumhuriyetçilerden ya da uzmanlardan oluşan bir bakan­ lık Poincare tipi bir birlik oluşturacak." 17 . .

Umut, b i r d ava rom a n ı m ı ? Genellikle "edebiyatımızın en iyi politik romanı" 1 8 v e insanlık Durumu'na yanıt olarak görülen, akıllara cesaret ve kardeşlik görüntülerini kazıyan Sierra de Teru d filmiyle ölümsüzleşen Umut, angaje entelektüelin, l 930'lu yılların politik Malraux'su­ nun sembolü olarak kalır. Malraux'nun kendisi de bu esere da­ ima ayn bir bağlılık gösterir. Belki de bu yapıtta 1934'ten itiba­ ren düşünü teşkil eden şeyin yansıması bulunur. O tarihte Rus­ lara şöyle diyordu: "Bir insanın, hatta entelektüelin yalnızca bir doktrini benimsemesi enderdir; daha ziyade bir yaşam biçimi­ ni benimser. Muzaffer partilere katılmaya yol açan yalnızca il­ gi değildir; bu partilerin ideolojik bir yaşam yerine, kolektif bir yaşam haline gelmesidir. " 1 9 Gücü hiç şüphesiz yazımının an16 Bkz. Amire Malraux, Carnet du Fronı Populaire, Paris, Gallimard, 2006, s. 55-56. 17 Bkz. A.g.e. s. 66. 18 Bkz. Pol Gaillard, "Themes et prnblemes de l'Espoir" , Cahiers de l'Htrnt, a.g.t. , s. 52. 19 l 934'te Moskova'da kaldığı sırada Malraux'nun Rus gazeticilerle yaptığı görüş­ me. "L'oeuvre d'an n est pas une pierre" başlığıyla verilmiştir, Cahitrs de l'Her­ nt, A.g.t., s. 284-288, s. 285 . '

71

gajmanın kendisi ile eşzamanlı olmasından gelmektedir. Ma­ lraux Umut'u yazdığında, Espana filosunu kurar ve İspanyol cumhuriyetçilerin yanında savaşır. Gerçekten de bir romanın ütopyaya bu kadar az yer vermesi nadiren görülür. Umut onun devrimci yanılsamadan vazgeçtiği yerdir. Eylem, yalnızca ger­ çekleştiği için önemlidir yoksa ulaşılmaz bir idealin belirtisi ol­ duğu için değil. Keza mücadele de anlamını, uzak bir gelecek vaadinde değil, bizzat kendisine bulur. Umut bir kardeşlik romanıysa da, bu kardeşlik politik eylem­ den bir uzaklaşma biçimi üzerinde ortaya çıkmaz mı? İspan­ ya Savaşı'na katılımda entelektüel için de yazar için de en ufak bir şüphe oluşmaz, aynı şey Frankocu saldırı karşısında cum­ huriyetçi davanın haklılığı için de geçerlidir. Tuhaf bir biçim­ de, önceki yapıtlardan farklı olarak burada Malraux'nun dikka­ tini çeken, kesinlikle politik mesele değildir. Gerçekten de ilgi­ si, faşizmin kesin olarak bağlı olduğu milliyetçilik ile demok­ rasinin savunulmasının gerektirdiği bir evrenselcilik arasında açılan uçuruma odaklanmıştır. Dolayısıyla her halükilrda ay­ nı dönemde çağdaşlarında görülenden çok farklı olan yeni bir denkleme göre, Malraux'nun angajmanı meselesini bir kez da­ ha düşünmek gerekir. Yazarın mesajını, bu umut kavramında aramak lazımdır. 1937-1938'de Malraux'nun komünistlerle arası açılır. Stalin­ ci ajanların POUM'lu anarşistleri yakalaması ve Andres Nin'in saf dışı bırakılması, ondaki yanılsama kırıntılarını da ortadan kaldırır. Marksist eleştirmen Lucien Goldmann'ın kitaba iliş­ kin politik yorumunda , Umut ona göre disiplin adına değer­ lerin fedasını gösterdiğinden , pek inandırıcı değildir.20 Mayıs 1 939'da Münih Anlaşması'na şiddetle karşı çıkan Malraux, Pa­ ris'te Aragon'un, Langevin'in ve Cachin'in yanında uluslarara­ sı antifaşit konferansa katılır. Ortaya çıktığında Alman-Sovyet Paktı'nı uluorta eleştirmekten kaçınıyor ve arkadaşı Ehrenburg ile iyi ilişkilerini sürdürüyorsa, ona göre totalitarizmlerin sun20 Bkz. Lucien Goldmann "lntroduction a une lecture structurale des romans de Malraux" Poıır ıınt: sociologie dıı roman , Paris, Gallimard, kol. "Bibliotheque des idees" , 1964, s. 4 1 - 1 80. 72

duğu tehlikelerde bir hiyerarşi varsa bile, savaşın başında Stali­ nizmi kesin olarak mahkQm etmiş değildir. Umut insanlığın romanıdır. Burada İspanyol savaşçıları bir araya getiren devrim kardeşliği değil , cumhuriyet davasına adanmışlıklarından ötürü boyun eğdikleri kaderdir. Çünkü in­ sanlar en çok ölümde kardeştir. "Uçakların bitmek tükenmek bilmeyen vımltısı , birbirini onca hasım bellemiş şu anarşist­ lerin de, komünistlerin de , sosyalistlerin de, cumhuriyetçile­ rin de kanlarım bak nasıl birbirine kanştmvermişti? " 2 1 Anar­ şistlere daha büyük bir yer veren Sierra de Terud'de mesaj da­ ha da açıktır. Savaş başlamadan önce film yalnız iki kez gösteri­ lecektir, sonrasında gösterimi Fransız otoriteleri tarafından ya­ saklandı mı , yoksa sadece gösterim izninden mi yoksundu bi­ linmiyor. l 945'te Prix Louis Delluc ödülünü alan film, planla­ rının güzelliği ve manzaralarının gücü ile, Potmıkin Zı rhlısı ya da dışavurumcu Alman filmleri gibi sinemanın başyapıtların­ dan biri olarak kalır. Sonuç olarak Malraux asla Marksizmi gerçekten benimseme­ miştir. Ne olursa olsun temel noktalarını, sınıf mücadelesinin yanı sıra proletarya diktatörlüğünü daima reddetmiştir. Kuşku­ suz kendini halkın yanında saf tutmuş bulmuştur. Ama onun açısından adalet ve kardeşlik değerlerini belirsiz bir geleceğe er­ telemek değil, hemen şimdi ileri sürmek söz konusudur. Buna karşılık, komünizmin vatanı SSCB ile Stalin rejimi arasında ay­ nın yaparak ve bu nedenle, l 939'da Alman-Sovyet Paktı sırasın­ da nasıl susmuşsa, Fransa'da kimilerinin o dönemde olabildi­ ğince şiddetli bir şekilde kınadığı Moskova davalarına sessiz ka­ larak belirli bir tarih temsiline yenik düştüğü yadsınamaz. l 930'lu yılların angajmanı, Malraux'nun sürdürdüğü arayış­ ta ve politik eylem içinde insanın kendi kendine sorduğu so­ rulara bir cevap bulabileceği yanılsamasında bir kesinti olarak görülmelidir. Çok erken bir vakitte seferber olan Malraux'nun Direniş'e katılmasından ve ülke tehlike içindeyken yazıya ken­ dini vermesinden önce uzun süre kararsızlık yaşayacağı savaş yıllarının ona göstermeye yöneleceği şey budur. 1 930'lu yıl. .

21 Anclre Malraux. Umut. iletişim Yayınlan, 2010,

s.

393. 73

lar tersine , kısa ama yoğun bir Direniş'in ardından , Özgür­ lük'ten ölümüne kadar kesintisiz bir sadakat içinde izleyece­ ği yolu çizecek ve onu birtakım politik sorumluluklar almaya itecek De Gaullecü angajmanı anlamak için anahtarlardan bi­ rini sunmaz mı?

B EŞ İNC İ B Ö L Ü M

Savaşın Muamması

H e r sabah tan vaktinin kuşkulu ayd ı n l ı Q ındaki bin lerce karaltıya bakıyor ve düşünüyorum: insan bu. San ırım kü ltürümden fazlas ı n ı b i l iyoru m çünkü d i ni ya da politik i nancı uQruna savaşan yıQın larla karş ı laş­ tım; şimdi biliyorum ki bir entelektüel yalnızca kendisi­ ne kitap gerekl i biri deQildir, çok basit dahi olsa bir fik­ rin hayatına nüfuz ettiQi ve yön verdiQi her adam ente­ lektüeldir. Çevremdeki ler bin yıl lard ı r günü yaşıyorlar. Savaşın ilk dönem lerinden itibaren, üniforma mes­ lekleri görünmez kıldıQında, bu gotik yüzleri görmeye başladım. Bugün artık tı raş olamayan ürkmüş kalaba l ı k­ ta kend ini gösteren şey zindan deQil, Orta ÇaQ'dır. He­ len ba l ı kçıların, Roma l ı duvarcı ların yüzleri n i bekledi­ Qim Akdenizli lerin yüzlerinde aynı şey: çünkü belki Or­ taçaO insa n l a r ı beti m lemekle yükü m l üydü ve ta nrı la­ rın ortaya çıktrQı bir yerde deQildik. [ . ] Aşkları kendi le­ .

.

ri için dahi bir gizdir; arkadaşl ıkları, konuşmadan yan ı n­ da dinleni lebi lecek bir varoluşun i nsan i sıcaklıQı - bir ses­ sizli k alışverişi. 1

1936'da, İspanya Savaşı sırasında Malraux İspanya atmosferin­ de ulusu keşfetmiştir. Böylece hava filosu Espana'nın Cumhu­ riyetçi Ordu ile bütünleşmesini kabul etmiştir. 1 940'ta asker olarak savaşa giden ardından esir düşen Malraux Fransa'yı keşBkz. Andrt Malraux, Les Noyers dt l'Alıcnboıırg. a.g.e. , s. 629 [Altcrıburg'un Ce­ vi:ı: Agaçlan, çev. Tahsin Yücel, Alkım Yayınevi, 2004, 2 1 1 s. ) . 75

feder. Şayet yıkımlar çevresini kasıp kavururken Malraux sanat tarihiyle ilgileniyorsa, bunun nedeni, lspanya'daki savaşımı­ nın ardından, faşizmle mücadelenin yalnızca çarpışma düzle­ minde kendini göstermediği ama aynca faşizmin zaferinin da­ ha fazla tehlikeye düşüreceği şeyi , yani insanı koruma aciliye­ ti olduğu sonucuna varmış olmasıdır. Psychologie de l'art'ın ya­ zımı yoluyla kendine göre yetişmeye çalıştığı şey budur. Ayn­ ca faşizmin ancak büyük güçlerin birlik olmasıyla yenilebile­ ceğini düşünüyor olmasının da bunda payı vardır. Dolayısıy­ la yalnızca 1 940- 1 945 dönemine odaklanarak Malraux'nun sa­ vaş yıllarına dair bir yargıya varılamaz. Bunun başlangıcını, is­ panya Savaşı'nın sonuna ve savaşın patlak vermesinden önce­ ki iki yıla götürmek gerekir. Zaten Malraux, Guadalajara ölüle­ ri ile Dordogne direnişçilerinin (maquis) ölüleri arasındaki bu bağlan doğrulayacaktır. 2 Konformist olmayan pek çok genç gibi, Mart 1922'de asker­ liğini erteletmesine ve 1929'da çürüğe çıkarılmış olmasına rağ­ men, Mart 1939'da Malraux Fransız ordusuna kaydolur.3 Hava kuvvetlerine kabul edilmeyen Malraux, Albert Beuret komuta­ sındaki Provins zırhlı alayına gönderilir. Bu zırhlı araçlar aslında hizmet göremeyecek durumdadır. 1 5 Haziran'da birkaç operas­ yonun ardından Malraux yaralanır. 16 Haziran'da esir düşer ve Sens ile Provins'in ortasında yer alan bir esir kampına kapaulır. Tutsaklık, Malraux'nun yaşamında sıklıkla anlamı tam ola­ rak kavranamadan anılan çok önemli bir dönemdir. Esir düş­ tüğü 16 Haziran 1 940'tan kaçmayı başardığı 1 Kasım'a kadar­ ki birkaç aylık süre boyunca Malraux Fransa'yı keşfeder ve ya­ zıya geri döner. Çığır açıcı olduğu hissedilen bu tutsaklık dö­ nemini, Jean-Paul Sartre'ın Camets de la drôle de guerre'de Al­ sace'daki kendi silah altına almışı hakkında anlattıklannı4 ya 2

Bkz. Michel Cazenave'ın bir makalesine eklediği notlar, "La metamorphose" , Cahiers de l'Herne, a.g.e s . 205-2 1 2 .

3

Bkz. Olivier Wievorka, "Malraux el la Resistance: fıctions el realites", Andrt Malraux et le rayonnement culturel de la France içinde, Charles-Louis Foulon yönetiminde, Brüksel, Complexe, 2004, s . 223-23 1 , s. 223.

4

Özellikle izinli askerler hakkında anlamklan, jean-Paul Sarlre, Les Carnets de la drDle de guerre, Paris, Gallimard, 1 983, s. 245-25 1 .

. .

76

da Emmanuel Levinas'ın Carnets de cap t i v i tt sindeki5 hislerin kestirmeye olanak verdiği şeyleri birbiriyle karşılaştırmak ge­ rekir. Sartre, Malraux, Levinas, pek birlikte anılmayan üç isim. Ama bununla birlikte satır aralarında, tutsağı başka bir gerçek­ liğe götüren ve özgürlüğü edebiyatın dünyasında yeniden bul­ maya olanak veren, zamanda bir kırılmanın yaşandığı aynı de­ neyime şahit oldukları okunur sanki. Malraux Noyers de l'A l­ tenburg'dan bahsederek "Bu anlatının ilk kısmını 1 940'ta esir kampında yazdım," der. "Yazmak o dönemde yaşamaya devam etmenin yegllne yoluydu. Sırayla sabotaj eylemlerinin sesleri­ nin anlattıklarını yazıyor, esaret arkadaşlarımın söylediklerini not ediyordum. "6 Böylece kendisini hiçbir zaman lşgal döne­ minde olduğu kadar özgür hissetmemiş olduğunu ifade eden Sartre'ın cümlesi belki de ikinci dereceden yorumlanabilir. Bu yeni "özgürlük" hiç kuşkusuz aynı zamanda Emmanuel Levi­ nas'ı, XI B esir kampının (stalag) dibinde hayatı boyunca yazdı­ ğı tek aşk romanını kaleme almaya itmiştir. Bu aynca kardeşli­ ğin yeniden bulunduğu bir dönem ve Levinas'ın kısmen "esir­ ken kaleme aldığını" söylediği De l'existence a l 'existant'ın savaş sonrası dönemde gösterdiği başka bir tipteki insan ilişkilerini keşfetme fırsatıdır. 7 Esirlik dönemi -beş ay- kader arkadaşları üzerinden Fran­ sa'nın hiçe sayılan ve hor görülen bir yüzünü keşfettiği dönem­ dir. Proletaryayı Hindiçin'in kulileri* ya da Barselona'nın anar­ şistleri ile bir tutan Malraux aniden Fransa'da onca asil bir ru­ hun altında bir o kadar derin bir sefaletin var olduğunu fark eder. Önceleri çok derin bir farklılık hissinin onu Hindiçinli­ lerden ama aynca halktan ve işçilerden ayırdığı bu Fransa'da onun parçası olur bir an. Farklı röportajlarda belirteceği, pro­ letaryayla birleşince Fransa'yla da birleştiği, bunların aynı şey olduğu yönündeki fikir buradan gelmektedir. "Derin bağ aynı'

5 6 7

Bkz. Emmanuel Levinas, Camtts dt captiviıt tt autres intdits, Oeuvres 1 , Paris, Grasset, IMEC, 2009. Bkz. Anılre Malraux, I..azare, Paris, Gallimard, kol. "Folio", s. 70. Bkz. Emmanuel Levinas, De l'existence 1 947) .

ıı

l 'existant, Paris, Vrin, 1978 ( 1 . bas.

( * ) Kuli: Sömürgelerde para karşılığı çalışunlan yerliler - ç.n. 77

dır," diyordu 1969'da Yugoslav bir gazeteciye.8 Fransa ona hiç değişmez görünür, Direniş'in ölüleri ile Büyük Savaşınkiler iç içe geçer. Barres de dahil Michelet'den Malraux'ya, sesini du­ yuran, kısa süre sonra De Gaulle efsanesinde politik akımların tümünü aşan ebedi bir Fransa söz konusudur. "Çevremdekiler [ 1 bin yıllardır günü yaşıyorlar" , "basit de olsa bir fikrin haya­ ta nüfuz ettiği ve yön verdiği" entelektüellerle farkı hiç küçüm­ semeden gösterir. lnsanlık onun açısından kendi kelimeleriyle esas muamma haline gelir. Malraux'nun tutsaklık ile ilgili anlatısı, -her ne kadar Sens kampı burada Chartres'a taşınmışsa da- orijinalinin Gestapo tarafından yok edildiğini iddia ettiği son romanı Noyers de l Al ­ tenburg'un önsözünü oluşturur. Malraux La Lutte avec l'ange'ı -yapıtın ilk adı- Ağustos 1 940'ta yazmaya başlar. Katedralde toplandıktan sonra, Malraux ve kader arkadaşları geniş bir an­ trepoya götürülüp, sıcağa ve açlığa rağmen dayanmaktan başka hiçbir şey yapmadan haftalarca orada kapalı tutulurlar. O za­ man Malraux, Albert Beuret ve ]ean Grosjean'ın da aralarında olduğu başka arkadaşlarla birlikte, hasat mevsiminde tanın iş­ çisi olarak gönüllü çalışmaya aday küçük bir grup kurar. Ma­ son bir belediye başkam tarafından Collemiers köyünde işe alı­ nan bu grup, yazın tarlalardaki çalışmalara yardım eder. Ey­ lül'de Malraux yardımcı öğretmen olur. Bu, ona geniş bir yazı alam bırakır. Bununla birlikte Almanlar Malraux isminde ko­ münist bir yazann peşinde olduklarından baskı daha da artar. Üvey kardeşi Roland'ın yardımıyla Malraux Ekim ayı sonunda kaçmayı başarır. Beş gün sonra, Aralık 1 933'ten beri aralarında bir ilişki olan sevgilisi ]osette Clotis, Pierre-Gauthier adı veri­ len ve Roland tarafından evlat edinilen bir oğlan doğurur. 1 940 Kasım'ı başında esir kampından kaçınca Malraux Gü­ ney bölgesine gider. Tutsaklığı sırasında edebiyata yeniden ka­ vuşmuştur ve kendini ona adamak istemektedir. Roger Step­ hane'ın 1 94 1 - 1 944 döneminde Malraux'nun tutumunu açık­ lamak için kullandığı "giz" hiç şüphesiz buradadır.9 Malraux, . . .

'

8 9 78

Nin, Haziran

1969.

Bkz. Roger Stephane, Andrt Malrawc. Enl retiens et precisions, a.g.e. ,

s.

98.

]osette Clotis ile birlikte Roquebrune-Cap-Martin'de Gide'in arkadaşı ressam Simon Bussy'nin villasına yerleşir. Orada La Lutte avec l'ange'a ve Psychologie de l'Art'a devam eder. Malraux ile çeşitli görüşmelerini aktarmış olan Roger Stephane'ın tuttu­ ğu ışığa rağmen bu aylar gizemini korur. Bu sohbetlerde, hem strateji alanında bir öngörülülük -Malraux daha savaşa bile gir­ memişken ABD'nin zaferini ve Avrupa'ya yayılan bir tür New Deal'i öngörür- hem de Malraux'nun insani bir dünyanın son kalıntısını içinde gördüğü edebiyata geri dönüşün açıklayabile­ ceği, olaylarla arasına mesafe koyuş kendini gösterir. O dönem­ de teknik ilerlemelere ve bunların savaşın gidişatındaki rolüne duyduğu ilgi çarpıcıdır. Çözümlemelerindeki kavrayışlılık, ke­ hanetlerde bulunmaktan değil savaşın gidişatına ilişkin gerçek bir düşünüşten gelir. "Barbarossa" harekAtından kuşkulanarak, bazukaların ve panzerfaustların çatışmasını öngörür, Alman saldırısının SSCB'de yenilgiye uğrayacağını kestirir. 1 94 1 llk­ baharı'nda Malraux, ]osette Clotis ve oğullan Roquebrune'den ayrılıp, Cap d'Ail'de bir başka villaya geçer. Aynı dönemde Ma­ lraux, 1 940 yazından itibaren Amerikan yönetimi tarafından Fransız entelektüellerin Marsilya'dan Amerika'ya gönderilme­ sini organize etmekle görevlendirilen Emergency Rescue Com­ mittee temsilcisi Varian Fry ile irtibattadır. 1 ° Fry Eylül 194 l 'de Fransa'dan atılmadan evvel entelektüellerin birçoğu kendileri­ ne sunulan imkAndan yararlanacaktır. Malraux bunu reddeder ama Fry aracılığıyla Amerikalı yayıncısı Robert Haas'a Noyers de l'Altenburg'un ilk iki bölümüyle Sierre de Teruel'in makara­ larını ulaştırmaya çalışır. Daha ileride aynı şekilde ]ose Agus­ to de Santos'a, 13 Haziran 1 942'de tamamlanan, Lozan'da Edi­ tions du Haut-Pays tarafından 1 943 yazında basılan Lutte avec l'Ange'ın elyazmasını verecektir. Metin, Malraux'nun vasiyetin­ de bu konuda yetkili kıldığı Albert Beuret'nin vasıtasıyla Pleia­ de'ın cildinde ancak 1990'da yeniden basılacaktır. Eylül sonun­ da Roger Stephane isteğini yineler. Ama Malraux'nun De Gaul­ le'ün yanında olası bir angajmanından bahsettiğinde, Malraux, 10 Bkz. Emmanuelle loyer, Paris il Ncw Yarlı. lnıı:llecıuels el artistes franı;ais exil 1 940- 1 947, Paris, Grasseı, 2005.

en

79

de Gaulle'ün çevresindekiler gibi "Action Française'ci subay­ lardan" oluşan bir ortama katılmasının yersiz kaçacağını ile­ ri sürerek bu fikre karşı çıkar. 1 1 Malraux'nun Appel du 18 ju­ in'in ( 1 8 Haziran Çağrısı) yazarıyla tanışması için 18 Temmuz 194S'i beklemek gerekir. Ekim 194l'de Malraux ve ailesi, yak­ laşık bir yıl kalacakları Roquebrune'e geri döner. 1 942 kışın­ da Correze'e, arkadaşı Emmanuel Berl'in yanına yerleşir. O dö­ nemde kardeşi Claude , Rouen ve Havre bölgesinde bir sabo­ taj ağı örgütlemekle uğraşan Albay Buckmaster'in SOE'si (Spe­ cial Executive Orders) bünyesinde; yakınlarda genç bir piyano öğretmeni olan Madeleine Lioux ile evlenen diğer kardeşi Ro­ land ise, Büyük Britanya'ya giden İngiliz havacıları ya da SOE ajanlarını konuk ederek aktif bir şekilde Direniş'e katılır. Mart 1943'te, La lutte avec l ange'ın kahramanı Vincent Berger şerefi­ ne Vincent adı verilen ve vaftiz babası Pierre Drieu la Rochelle olan, Malraux'nun ikinci oğlu doğar. '

Nazi ya n l ı s ı NRF Malraux, edebiyata geri dönmüşse de, resmi edebiyata hiç taviz vermez. 194 l 'den beri NRFnin yeni müdürü olan Pierre Drieu la Rochelle ile arasındaki sevgi bağına rağmen, NRF'ye katkıda bulunmayı hep reddeder. lki adam arasındaki arkadaşlık savaş öncesine uzanır. Conqutrants [Kanton'da isyan, çev. Attila 11han, Bilgi Yayınevi, 1 992, 2 1 6 s. ] yayımlanır yayımlanmaz, Dri­ eu kitabın yazarıyla arasında bir ruh kardeşliği olduğunu düşü­ nür.1 2 Zaten romanları, politik farklılıklara rağmen paralel bir tempoda gelişir. Aralarındaki politik farklar, Drieu'nün Mosko­ va'daki konaklamasından önce Nümberg Kongresi'ne katıldı­ ğı yıl olan 1935'ten itibaren daha da artacaktır. Gallimard için çalışmaya devam etse de, kaçaklık döneminden beri yönettiği NRFnin son sayısında, Haziran 1 940'ta, jean Cassou ile birlikte ilk kaçak edebiyat örgütü "Amis d'Alain-Foumier"nin kurucu1 1 Bkz. Roger Stephane, Andrt Malraux. Entretiaıs et precisions, a.g.e. ,

s.

97.

12 Bkz. Frederic Grover, "Malraux et Drieu la Rochelle" , ı.ıı Revue des lettres mo­ demes, no. 304-309, 1972, 4, s. 6 1 -93. 80

su olan jean Paulhan direnişe çağrı yapar. NRF gerçekten de iş­ galci için seçkin bir hedeftir. "Öncelikle kontrol edilmesi gere­ ken askeri olmayan üç hedef vardır: komünizm, Haute Banque, NRF," der Otto Abetz. 13 Kasım 1 940'ta Gallimard'ın kapısına mühür vurulur. Otto Abetz'in gücünün büyüklüğü ve Hitler'in Fransa ile ilgili niyetleri konusunda yanılsamalarla dolu olan Drieu la Rochelle'in Aralık l 940'ta yeniden çıkan derginin yö­ netimine atanması bu amaca hizmet eder ve edebiyat dünyası­ nın temsilcilerinin çoğu, en başta jean Paulhan'ın kendisi -Dri­ eu la Rochelle'in önerdiği ortak yönetimi reddetse de- bunu onaylar. 1 4 1 940 yazında Paulhan şöyle yazar: "Eğer Alman za­ feri ve nüfuzu on ay sürecekse, Drieu girişimi dayanılmazdır . . . Ama bu yüz yıl sürecekse tersine ustaca, cesurca ve gerekli bir girişimdir. " 1 5 Mauriac'ın bu durumu açıklarken söylediği gibi, NRFnin yeniden çıkması Fransız ruhunda bir sürekliliği orta­ ya koyuyordu. 1 6 Editions Gallimard'ın yazarlan için buna bir de mali kaygılar ekleniyordu. Kandırmak için, dergide yer al­ mayacak olmalarına rağmen savaş öncesindeki bazı yazar isim­ leri duyurulur - Alain, Gide, Valery, Marcel Arland ya da Leon­ Paul Fargue. 1941 Aralığı'nın başında yayımlanan birinci sayı­ nın içindekiler sayfası, jacques Chardonne, jacques Audiberti, Marcel Ayme, Charles Peguy, Marcel jouhandeau, jean Giono, Alfred Fabre-Luce ve Paul Morand isimlerini bir araya getirir. Sayıda Andre Gide'in birkaç "Feuillets"si yayımlanır. Bu ilk sa­ yının yönelimi , yazarlann yeni dergiye katkıda bulunmayı red­ dini çabuklaştınr. Bununla birlikte Drieu bunun böyle olacağı­ nı sezmiştir. Aslında jean Paulhan dergide gizli bir rol oynama­ ya devam eder ama Drieu'nün dergiye olan ilgisizliği, gelecek­ teki başarısızlık sezgisinden beslendiği ölçüde oynadığı rol git13 Archives de la vie liıttraire sous l'Occupation. A travers le dtsasıre, Roben Pax­ ton, Olivier Corpel, Claire Paulhan, Taillandier yönetiminde, IHMEC editeur,

2009. 14 A . g.e , s. 1 3 1 . Ayrıca bkz. Pierre ANdrey, Frtdtric Grover, Drieu La Rochelle, Paris, Hacheue Litterature, 1979. 15 Bkz. Gistle Sapiro, La Guerre dcs tcrivains 1 940- 1 953, Paris, Fayard, 1999, s. 379. 16 Bkz. François Mauriac, "Drieu", La Tablt: Ronde, juin 1949, s. 916. .

tikçe kendini belli eder. Olası bir normalleşme vaat etmekle ye­ tinir, eski dostlannı koruyucu bir açıklamadır bu. Paulhan Şu­ bat 1942'de Musee de l'Homme direnişçi grubunun üyesi ola­ rak tutuklandığında, yoldaşlarından yedi tanesi kurşuna dizi­ lirken onun serbest bırakılmasını sağlayan , Drieu la Rochel­ le'dir. Savaş döneminde Malraux ve Drieu la Rochelle pek çok kez karşılaşır. Drieu Ağustos 194l'de Malraux'nun evinde deniz kıyısında birkaç gün geçirir ve Malraux da Paris'ten geçerken onu ziyaret eder. 1942 başından itibaren Drieu dergi yükünden kurtulmanın bir yolunu arar. Bu, Haziran 1 943 sayısından son­ ra gerçekleşir. Mayıs 1 943'te, komünizmin zaferine emin oldu­ ğunu dile getirdiği Malraux ile Paris'te yeniden görüşür. 23 Ka­ sım 1943'te Malraux Drieu'ye şu satırları yazar: "Bıktığım Law­ rance'ımı bitiriyorum. Yıl sona ermeden tekrar Paris'e uğrama­ yı düşünüyorum ve tabii sizinle de görüşmeyi. " 1 7 Mart 1 94S'te intihar ettiğinde bıraktığı vasiyetnamede Drieu , "eğer oraday­ sa" Malraux haricinde, hiç kimsenin cenazesine katılmasını is­ temediğini belirtir.

Le Demon de l'absolu 1940- 1 943 yıllan, aynı zamanda Malraux'nun, Arabistan Kral­ hğı'mn kurucusu , Sept piliers de la sagesse'in [Bilgeliğin Yedi Sütunu, çev. Bilal Çölgeçen, Chiviyazılan, 200 1 , 2005 , 2005, 3 cilt) yazan T. E. l..awrence üzerine bir denemeye adadığı yıllar­ dır. Gaetan Picon'un Malraux'ya adadığı yapıtta bu denemeyle ilgili sunumuna göre, Malraux şöyle yazar: "Beni çekmiyor, be­ ni son derece uğraştırıyor. T. E. l..awrence'ın yaşamı adamakıl­ lı yargılayıcı; örnek bir yaşam değil ve öyle olmak istemiyor. " 1 8 Bu yorum psikolojik bir tarza gönderme yapmaz ama politik mücadelenin o dönemde Malraux'nun gözünde aldığı anlamda derin bir sapmayı gösterir. Politik mücadele artık olaylann akı­ şını hemen değiştirecek güçte değildir ama içinde taşıdığı insan 17 Bkz. Francois Mauriac, "Drieu", a.g.m., s. 916. 18 Bkz. Gaetan Picon, Malraux par lul-mbne, Paris, Seuil, 1959, s. 16. 82

vizyonu üzerinden daha derinden değiştirecek güçtedir. Law­ rence'a adanmış olan, Le Dtmon de l'absolu başlıklı biyografiyi yayımlamayı reddetmesinin nedeni bu mudur? Gerçekten de Malraux savaştan sonra bu projeden vazge­ çer. Nedenlerden biri, politik durumun değişmesidir. İngiliz bir binbaşıya övgüler düzme fikri, De Gaulle'ün uluslararası düzlemde ileri sürdüğü Fransa'nın politik bağımsızlığı ile bağ­ daşmaz. Mayıs 1 948'de İsrail devletinin kurulması Yakın Do­ ğu'nun manzarasını altüst ediyordu ve Malraux kendini daima İsrail'in dostu olarak takdim etmiştir. 1 9 ]acques-Doucet'nin kü­ tüphanesinde muhafaza edilmiş olan el yazmasının yapraklan yine de yazarın seyrinde boşlukta kalan bir evreyi doldurmaya ve savaşın etkisini ölçmeye olanak vermektedir. Gerçekten de Le Dtmon de l 'absolu'yü bir tarihi biyografiden çok Les Noyers de l 'A ltenburg'a paralel bir yazı girişimi olarak yorumlamak ge­ rekir. Bu , elyazmasının Edition de la Pleiade'da, Les Noyers de l'Altenburg'dan hemen sonra kendine yer bulmasını açıklamak­ tadır.20 Lawrence ile ilgili yapıt hiçbir zaman yayımlanmamış­ sa, bu nihayetinde hiç şüphesiz kahraman figürünün daima in­ sanlık durumuna yenik düştüğünü ileri sürdüğü içindir. Dola­ yısıyla Le Dtmon de l absolu'nün önerdiği, roman ile mücadele arasında, roman kahramanı ile tarih kahramanı arasında bir ek­ lemlenmedir. Savaşın sonunda, kitabın yayımlanma vakti gel­ diğinde, Malraux, General De Gaulle ile birlikte çoktan başka bir işe yönelmişti. '

M a l ra u x ' n u n D i re n i ş ' i Malraux'nun Direniş'i neydi? B u dönem, uzun süre tartışma konusu olmuştur. Bunun nedeni, bir yandan Malraux'nun Di­ reniş'e geç , Normandiya çıkarmasından birkaç ay önce katıl­ masıdır ama özellikle de bu geç katılıma rağmen, Albay Ber19 Bkz. Mic hael de Saint-Cheron, Malraux et les ]uifs. Histoire d'une fidelite, Pa­ ris, Desclee de Brouwer, 2008.

20 Bkz. Andre Malraux, Le Dtnıon de l'absolu, Oeuvres completes il, a.g.e. , s. 8 1 9130 1 . 83

ger faaliyet gösterdiği Dordogne bölgesinde derhal önemli bir rol almak ister ve destan düzeyindeki yapıtlarında oynadığı ro­ lü anlaur. Correze'den Almanya'ya, Alsace, Strasbourg, ve Dan­ nemarie dahil, savaş sonrasının halktan adamına kişiliğini ve­ recek olan, bu adanmadır. 19 Aralık 1964'te ulusun jean Mou­ lin'i anma toplantısına kadar, ölmüşlerin sesi olacak olan Ma­ lraux'dur. Aynca hiç şüphesiz bir diğer neden, Direniş dönemi­ nin kişinin kabalığını ve tuhaflığım, fiziki cesaretini ve josette Clotis'in ölümünden sonra kararlı bir şekilde tehlike arayışını, karizmasını ve hep öne çıkma isteğini ortaya koymasıdır. Pi­ erre Laborie, Malraux'nun Direniş dönemine adadığı mükem­ mel makalede, orada "ani aydınlanma " , "eşsiz bir olay" görür. 2 1 Bununla birlikte Malraux'nun Direniş'i hiçbir durumda yal­ nızca kişisel amaçlardan oluşmuş bir dönem olarak yorumla­ namaz. Olivier Todd, Malraux'ya adadığı biyografide, gerçekli­ ğin gerçekleştiği iddia edilen olayların genellikle gerisinde ol­ duğunu gösteren ve ubbi kayıtlar gibi bazı kısımlan zaten kay­ bolmuş olan askerlik dosyasını yazarın bizzat kendisinin dol­ durabilmiş olması olgusuna şaşırarak, dosyanın tümünü "His­ toire, legende, roman" başlıklı bir bölümde toplamıştır.22 Di­ renişçi Malraux'nun mücadelesi sınırlıydı; bu , savaş öncesin­ de savaşım içinde olan ve antifaşist mücadelenin bayraktarlığı­ nı yapmış bir adam düşünüldüğünde şaşırtıcı görünebilir. Hiç­ bir zaman CNR içinde ya da onun ulusal delegesi, müttefik­ ler arası misyon şefi olmadığı, her ne kadar Mtmoires de guer­ re'de General de Gaulle aksini ortaya koyar görünse de, her bi­ ri kendi örgütlenmelerine ve farklı yöneticilerin otoritesine ya­ nıt veren iki bölgesel düzene ait Lot, Correze ve Dordogne Di­ reniş güçlerini yönetmediği biliniyor.23 Şimdilik tarihle yetin­ meyi deneyelim. lki kardeşi Claude ve Roland'ın her ikisi de, İngiliz ajanların örgütlediği ağlar olan Buckmaster mücadele ve 2l

Pierre L.aborie, "Malraux et la Rtsistance: experience et transcendence", Andrt Malraux et le rayonnement culturt:I de la France içinde, a.g.e. , s. 233-244, s. 234.

22 Olivier Todd, Andrt Malraux. Une vie, Paris, Gallimard, kol. "Folio", 2001 , 522-536.

s.

23 Bkz. Charles de Gaulle, Mtmoires de guerre, L'Unitt 1 942-l