Türk Kömürünü ilk Bulan Türk Uzun Mehmet

Table of contents :
Front Cover
6 ...
.. ...
PERDE - 3 ...
PERDE 4 ...

Citation preview

PL

UC -NRLF

248 B2 $B 365 444

T81 1938

RKLEY

BRARY VANITY OF FORNIA

CUMHURİYET

HALK

PARTİSİ YAYINI

PİYESLER 4 Perde -1 Tablo

Türk

Kömürünü

Uzun

ilk

Bulan

Türk

Mehmet

Ahmet

Naim ve

Celâl

Edib

A

NKARA

ULUS

1

9

Basımevi

3

8

Babanzade , Ahmet Naim " CUMHURİYET

HALK

PARTİSİ

YAYINI

PİYESLER 4 Perde -- 1 Tablo

Türk

Kömürünü

Uzun

İlk

Bulan

Türk

Mehmet

Ahmet

Naim

ve Се Celâl

Edib

ANKARA ULUS 1

9

Basımevi 3

8

LOAN STACK

PL 248 B2T81 1938

TABLO — 1

(Bir Kömür Şirketi işçi evinin iç görünüşü, köşede saç bir soba, odanın tek penceresinden dışarısının karlı manzarası gö rülmektedir. İki çocuk tahta bir masanın üzerinde kitapları def terleri dağınık bir halde derse çalışmaktadır.)

Birinci Meclis

Çetin - Ayla (iki kardeş) sonra baba (maden amelesi Veli) ÇETİN - Ayla babam bu akşam geç kaldı...

AYLA ――――― (Önündeki kitabı bırakarak) Uzun Mehmed kitabı beni öyle sardı ki vaktin nasıl geçtiğinin farkında bile değilim, acaba saat kaç ?... ÇETİN ―

Varegele biraz evvel iş başı vurdu, gececi amele gireli yarım saat oluyor demek....

AYLA - Öyle ise babam iki buçuk saat kadar gecikti .... ÇETİN -

Ayla, bu akşam hava çok fena... Korkarım bu ha

va çakalları aşağı indirir. (Dışardan kapı vurulur. İki kardeş birden ka piya koşarlar.) ÇETİN ve AYLA - Babam geldi ... 7477

3

(Maden amelesi Veli girer. Veli 35 yaşlarında aya ğında mavi pantalon ve çivili madenci kundurası, sırtında işçi ceketi, belindeki tokaya madenci lâm bası iliştirilmiştir. Bir elinde kazması...) VELİ ― Amanın.. Buuuu .. çocuklar dondum.. Mübarek ha vanın dibi delindi ... Bireh .. bireh . (Elindeki kazmayı bir köşeye dayar, lâmbayı duvara asar, ellerini oğuşturarak sobanın yanına koşar). ÇETİN geç kaldın..

(Sobayı karıştırıp kömür atarken) Baba.. neden

AYLA

Sahi babacığım neden geç kaldın ..

VELİ - Durun bre çocuklar... Biraz soluk alayım ... ÇETİN -

Baba.. Biz mektebden çıkınca hava çok soğuktu ,

Aş evinde yemeğimizi yiyerek, seninkini de getiriverdik.. AYLA

Ah babacığım, bu akşam tatlı da var .

VELİ - Allah razı olsun bizim ocakta Aşhanesi olmasaydı ben sizi nice ederdim. Ocağa girdiğimin dördüncü ayında ana nızı gömdüm. İşte üç yıldır size ana arattırmadılar.

ÇETİN ―― (Isınan yemekleri masanın üzerine getirir) baba yemeğin hazır . VELI ――― O ... Çocuklar bu akşam yemekler altıdan, Kurt gi bi de açım (İştahla yemeğe koyulur).

AYLA

Baba, baba, evvelâ tatlıyı yesene..

VELİ - Anlaşıldı Ayla.. Pilava karnın doymuş ama tatlıya karnın doymamış... ÇETİN - Ayla ne yapıyorsun biz tıka basa yedik, rahat bıraksana...

VELI

Dokunma oğul.. O daha küçüktür ( Aylaya çatalla bir

tatlı uzatır) Al, ye kızım.

4

babamı

ÇETİN - (Sobayı tekrar karıştırır, a yanına çömelir).

2.

a

J

kömür atar ve sobanın

VELI -

(Avurdu şişkin Çetine bakar) Oğul sen de rahmet li anan gibi kül kedisisin, Odayı cehenneme döndürdün. AYLA ―――――― Baba ben hiç üşümüyorum... VELİ - Aferin Ayla. Tam madenci çocuğusun,

Ağabeyin

1 galiba kâtip olacak.

AYLA - Madenci olacağım ya... Hem de Uzun Mehmed gi e bi kömür bulacağım ... VELI ― Bu Uzun Mehmed de kim? AYLA -

A, a. bilmiyor musun baba...

ÇETİN ―――― (Sobanın başından kalkar, babasının

omuzlarına

u asılır) Sahiden bilmiyor musun Baba.... VELİ - Bizim ocakta bu adda çavuş yok ki, oğul, ne bile yim .... AYLA _____ Baba o çavuş değil ki .... ÇETİNO .. İlk kömürü bulan adam....

AYLA -- Kömürü bulan adam ama nasıl bulmuş sen biliyor

a

3

1

musun ?... ÇETİN ――― Biliyorum ya, sen onları daha yeni öğreniyorsun , ben onları okuyalı hani .. Ukalâ sen de .... VELİ ―― Oğul küçük kardeşine böyle lâf etme... ÇETİN - Baba kızdırıyor ama beni, o .. Daha ikinci sınıfda, ben beşinci sınıftayım. (Kitabını açar okur. Bundan yıl önce kömür yüzünden yurdun

yüz sekiz

milyonlarca lirası

yabancı

memleketlere akardı.. Saraylarda cariyeler arasında keyif çata rak ömür süren sultanların israflarını sultan hanımlarının pır lanta gerdanlıklarına para yetiştirmek için köyünde yiyen Türk köylüsü, ayrıca bu kömür yüzünden

ayrık otu

başka, başka 5

isimler altında saray hazinesine vergi ödemeye mecbur tutulu yordu... Bu sıralarda Ereğli'nin Kestaneci köyünden Uzun Meh med adlı bir deniz askeri tezkere alacağı sırada donanmada ya nan İngiliz kömürlerini eyice gözden geçirmiş, köyüne döner dönmez bu maden kömüründen bulup çok sevdiği yurduna hiz met etmeye and içmişti. Uzun Mehmed köyüne döndü... Gine o yıl içinde vaktin eyi düşünen deniz subaylarının israriyle ikinci Mahmud her tarafa iradeler göndermiş, Taş kömürünün aranmasını emretmişti. Bu iradeyi Ereğli'de padişah namına hü küm süren derebeyi ( Mütesellim) Hacı Bey de almış taraf taraf adamlar çıkararak kömür aratmağa başlamıştı. Mütesellimin kö mürü bulmaktan beklediği menfaat, padişahın ihsanları, inam ları, nişanları ve imtiyazları idi... Halbuki, Uzun Mehmedin kö mür bulmak işinden beklediği sadece yurda hizmet emeli idi.. Uzun Mehmed Taş kömürünü buğdayını üğütmek üzere gittiği Köseağzı değirmeni civarında buldu... Ereğlinin zalim derebeyi bu haberi alınca bir canavar kesildi, adamlarına Uzun Mehmedin peşinden saldırdı.. Zaten bu adam Ereğli'de başlıbaşına bir hükümdar demekti... Her gün muhte şem konağının penceresine yaslanır.. gelip geçen köylü üzerin de silâh denemesi yapardı..

(Işıklar söner...)

6

6

J Gi

PERDE ―――――――― 1

h

I

k

İhtişamla döşenmiş alafranka bir salon .. Hint kumaşlariyle ‫ זם‬örtülü erkân minderleri.. Ayı ve sair av derileri .. Dahilek ya Resulallah, Elrızkı Alellah, Tevekkeltü Taalâllah, bu da geçer yahu ve emsali yazılar, levhalar.. sağda ve solda

harem ve se

lâmlığa çıkar kapılar .. Arka plânda bir pencere, pencerenin ö nünde erkân minderi, sekiz kollu şamdanlar, sedirin önünde ya rı içilmiş marpuç dolanmış nargile .. Pencere önünde Ereğli mü

¿

tesellimi ( Samur kürk, entari , belinde şal kuşak, başında beyaz 2 ve işlemeli bir takye, ellilik dinç bir adam... Elinde dolma çak maklı tüfek, mindere yaslanmış pencereden dışarı ateş etmekte dir.. Yanında Kâhya Şaban ağa, aynı yaşta tilki ruhluluğu yü zünden ve çizgilerden anlaşılır... Mutabasbıs ve riyakâr bir a dam.. Entarili kuşaklı ve külâhlı.. Efendisinin dizinin dibinde diz çökmüş elinde barut kabağı tüfek küsküsü etrafında paçav lar....

MECLİS

-1

Mütesellim ――――――― Kâhya, sonra Hoca (Perde mütesellimin attığı tüfek sesleri ve kahkahalar

arasında açılır)... MÜTESELLİM ―――― (Tüfeği nişan almış vaziyette

pencere

den dışarı bir daha boşaltır.. Vahşi kahkahalarla kâhyaya döner) 7

Ulan kâhya.. Türkü ibiğinden nalladım. Gördünya.. (Pencere den tekrar bakar) Ulan... Herif debeleniyor ..... KÂHYA ―

yolunu

(Penceren bakar) Efendimiz... Kurşun

biraz şaşırmış anlaşılan kulağının dibinden dalıvermiş içeri ..... MÜTESELLİM - Şaban çoktandır nişan atmadıktı... deneyelim..

liba gözümüz acemileşmiş.. Dur bir yol daha

Ga Ha

nerdesin.. (Pencereden bakarak) Bak.. Bak.. Bak domuz köylü nün birisi ürktü de yoldan kaçıyor ... ( Nişan alır ve ateş

eder)

Breh breh.. Kurt yiyesi herif.. İki kulaç civdi..... KAHYA - Efendimiz bu şaşkın getti ama.. Allah ömrü dev letlerinizi müzdat buyursun, köylüden çok ne var... Daha çok de neriz ... Padişahı Âlempenah efendimize de sizlerin yoluna da kurban olsunlar.. Tepelerini gün ayaklarını yer yakıyor (alaylı) sayei âlinizde rutbei şehadeti ihraz ediyorlar, cennete gidiyor lar.. Daha ne isterler.. Mihnetli dünyadan kurtarıyorsunuz ...... MÜTESELLİM -

Doğru dersin Kâhya... Köylü kısmı padi

şahların, Beylerin, ağaların kuludur.. Kul tayfasile gönül eğle mesek nedelim gayrı...

KAHYA - Efendimiz aynı keramet

buyurdular

(Yerlere

kapanır).... — Kabahat bizde mi.. Karabahtlarına küs MÜTESELLİM sünler. Sen de bilirsin ki bizde kurşunla püskül koparmak me rakı salgındır nedelim... Dünyada yaşamaları gerekenlerin kıl larına bile hata gelmeden kurşunumuz ibiklerini koparır.. Biz ibiğe atarız.. Azrail alır beynine saplar . Eh bizim ne sunu tak sirimiz var.. Vadeleri yetmiş.. (Bu sırada dışarda bağrışmalar olur). DIŞARDAN BİR SES - - Canavarlar hainler.. Dağ gibi oğ

lumu devirdiniz.. DIŞARDAN BAŞKA SES - (Sopa ve tokat

gürülütüleri

arasında) Geber... Domuz köylü . Efendimize senin oğlun bi yüz bini feda olsun... Tez vurun kellesini...

8

gi

MÜTESELLİM -

a

:

Bu ne.. var bak kâhya.. nicedir bu ürü

meler ... KAHYA -

Ferman devletlümün.. (Önünü kavuşturur eğilir

dışarı çıkar). MÜTESELLİM -

(Sükûnetle dışarısını dinlemekle beraber

nargilesini çekiştirmeye uğraşır.. Dışarda sesler durmuştur....) (Kâhya girer) KAHYA ― (Çekingen ellerini uğuşturur, durur).

MÜTESELLİM -

el pençe divan

Ne var kâhya.. Kayınatası katında dava

rı kurda kaptırmış gelinler gibi kırıtırsın, dilsiz gibi durursun .. Tez söyle.. ne imiş mendeburların zoru ...

KÂHYA ―――― - Hiç efendim kaleme gelecek bir iş değil ... MÜTESELLİM ――――― (Güler) Söyle bre.. Yedi köyün köpeği

- dalaşır gibi ne idi o şamata.... KÂHYA

Allah efendimize uzun ömürler versin .. Demin

cek ibiğinden nalladığınız efendim. MÜTESELLİM ―――――

köylünün babası .. gelmiş de..

şey

Nice söyledin.. Bu ne rütbe küstahlık...

Tez bildirin haddini.. Basın yağlı kazığa melunu ...

KÂHYA - Efendimiz ferahça olsunlar.. Bu köleniz kârını tamam eyledim ....

C MÜTESELLİM - Aferin Kâhya... Ferasetli ve kiyasetli bir adamsın, yoksa divanımızda bunca yıldır tutunamazdın.. Kefere dönmesisin amma zorlu adamsın...

KÂHYA - Sayei devletinizde hem hidayete eriştik hem de yaşarız ... MÜTESELLİM ― (Memnun pencereden bakar, birden aklı na gelmiş gibi) Ne dersin Kâhya. Kurşunumuz yolunu nereden sormuş bir baksak...

9

KÂHYA -

Mahzı keramet efendimiz...

MÜTESELLİM ― Var adam sal.. ler.i..

getirsinler

KAHYA ――― Baş üstüne efendimiz...

şu geberik

(Kâhya ilerler ellerini

biribirine çarpar) Kim var orada ?... (Yalın kılıç kolları çıplak perde çavuşu girer) KAHYA ――――― Yarışın.. pazar yerinde iki geberik yatar. Alıp buraya getirin... (Perde çavuşu çıkar) (Mütesellim pencereden dışarısını süzerken kâhya ar kasından bakar. Bu sırada perde çavuşu tekrar girer).

ÇAVUŞ -

Efendimiz Memiş kulunuz huzura

yüz sürmek

niyazındadır... MÜTESELLİM - (Kâhyanın yüzüne bakar) Ne dersin kâh

ya.. hay.. hayırlı bir haber midir... Acap ?. Aylardanberi arattı ğımız Sultan Mahmudun şol kara taşları bulunmuş mudur dersin. KAHYA - La yalemü gaybi ilâllah ... MÜTESELLİM - (Perde çavuşuna) Var söyle.. İzin verdik huzurumuza gelsin. (Çavuş perdeyi aralar Kör Memiş girer) Meclis :

Evvelkiler - Kör Memiş

KÖR MEMİŞ - (Bir gözü siyah bezle

sargılıdır,

kıyafet

abani sarık,` çepken , potur ; beyin ayaklarına kapanır , eteklerini üç defa öper). MÜTESELLİM ――――― Anladık.. anladık.. Bakalım getirdiğin haber sadakatine uygunca mıdır ? KÖR MEMİŞ -Allah beyimize uzun ömürler

versin.. Üç

aydır dağ taş, dere , tepe demeyup aranırız .. nedelim ki bir em mare bulamadık .. İlle velâkin aramaktan fariğ değiliz .. Efendi mizin kolu uzundur.. Elbet bir gün ol nesneyi bulacağız ...

10

MÜTESELLİM - : (Kükrer) Behey maskara..

bize dilenci

duasımı dinletmeğe geldin.. Yıkıl defol ... [

KÖR MEMİŞ ―

(Kekeler) Efendim arzetmek...

MÜTESELLİM - (Gazup) Bre kellenimi kopartmak diler sin.. Çık huzurumdan .... (Kör Memiş süklüm süklüm çıkar). Meclis :

I MÜTESELLİM

Evvelkiler

(Arkasından öfkeli öfkeli baktıktan son

ra) Teres, huzurumuza masal okumağa gelmiş... (Kâhyaya) Kel lesini vururduk amma nedelim ki bu kara belânın üstesinden gelecek kullarımızdandır.. mendebur... KAHYA - (Yere kapanarak) Aynı keramet efendimiz .... MÜTESELLİM — (Canı sıkılmış) Sen de hep böyle dersin.. Aklın hiç bir şeye ermez.. Şöyle ferasetle sözden, işten anlıyan birisi olsaydı Sultanın istediğini yanan cehennemin dibinden bu

1. lur çıkarırdı.. Salak salak herifler. (Hiddetli hiddetli dolaşır). Üç aydır Hünkârın fermanı geleli . Avuç dolusu altın yedirdim bü tün dağları karış karış gezdirdim.. yok.. yok.. yokkk .

Halbuki

Sultan Mahmud bu işi çok mühimser, ah bulunsaydı.. (Birden bire kâhyaya döner) Arayıcıların hepsi boş döndü.. Yalnız Zon guldak dağlarına giden Çolakla Eğri Ali ve Hacı Dayı kaldı.. Fakat bunlardan da umudum yok .. Bulsaydılar kuş kanadiyle haber salarlardı... KAHYA t Efendimiz devletlümüze sual sormak haddimiz ――― değildir amma biz kul kısmının aklı kasir olur.. Padişahımız efendimiz hazretlerinin fermanda buyurdukları bu yanan siyah

1 taşlara akıl fikir erdiremedik..... MÜTESELLİM ―――――――― Fermanı humayun okunurken nerede idi herif...

kulağın

1. KAHYA - Efendimiz biz cahil kişileriz .. fermanı hümayun

11

okunurken hafızamızda kalmadı... dilimiz tutulmuş, kulakları mız işitmez olmuştu . MÜTESELLİM -

Bre.. riyakâr köpek.. yalana düzene gel

dimi şeytana çarığı ters giydirirsin .. hiç lâf altında kalmazsın .. İlla faydalı bir şeye yaramazsın .. Var git haremden fermanı is tet.. baş ucumuzdaki altın çekmcenin içindedir.

(Kâhya çıkar). MÜTESELLİM Yer yüzünde

(Yalnızdır odada homurdanarak dolaşır)

kul tayfasından işe yarar bir adam

var derlerse

hayyalesselâh.. Hepsi lâf madrabazı .. (Minderin üzerine oturur kırçıl sakallarını sıvazlıyarak pencereden dışarı bakar.. Bir da kika sükût.. Yumruğiyle pencereden bakarak kenarına Ne etsem, ne etsem..

vurur)

(Kâhya girer elinde boru şeklinde kadife bir kese....) Meclis :

Mütesellim ―

Kâhya

MÜTESELLİM - (Kapı açılınca geri döner) Getir bakalım şu fermanı hümayunu .. KAHYA —

(Eğilir elindeki kadife keseyi üç defa öper ba

şına kor ve Mütesellime verir.....)

MÜTESELLİM ― (Aynı şekilde öptükten sonra keseyi açar içindekini çıkarır ve kâhyaya uzatır)

Al düzenbaz herif.. Oku

bir yol da kabak kafana girsin .... KÂHYA ――――― (Câlî bir titreyişle fermanı alır öper başına kor.. Ağır ağır açar kendi kendine dudaklarını oynatır.. mırıldanır..) MÜTESELLİM

Mezar taşına fatiha okuyan koca karılar

gibi ne dırlanır durursun .... KAHYA — Efendimiz. Kulunuz on altı hatim şerif indir dim. İllâ velâkin kelâmı kadimden ve karabaş

tecvitten başka

üstünsüz esresiz yazı okumak.. kârım değildir... kusurumu aff... MÜTESELLİM

12

(Sözünü keserek) Biliriz.. biliriz .. arzu

muz seninle zeklenmekti .. ne kara cahil olduğunuz malûmumuz dur.. Var git hocayı çağır .. (Kâhya çıkarken arkasından) Dü zenbaz herif... (Yalnız kalınca fermanı rahlenin üzerinden alır. Sol avcu içine vurarak) Ah Sultan Mahmud ah.. Şu senin tazı misali ardından koştuğun yanan kara taşlar bir bulunsa ...

Ah

bir.. bulunsa... Senden ne ihsanlar dileyeceğimi ben bilirim... bi lirim.. amma.. ah.. evvelâ mevlâ ihsan etse de taşları bir bulsak... (Hoca önde kâhya arkada girerler). Meclis :

Mütesellim -- Kâhya -

Hoca

HOCA ― (Koşarak beyi etekler). MÜTESELLİM ――― (Eliyle hocayı menederek) Etme bre ho cam.. siz ülema kişisiniz şöyle buyurun hele... HOCA — (Cübbesini kavuşturur, rahlenin

yanındaki alçak üstüne sedire diz çöker, ellerini namazda imiş gibi dizlerinin kor).

MÜTESELLİM — Nasılsın hocam.. afiyettesin.. işler ne â lemde ? Mesalih nicedir... HOCA - Devletlümün sayesinde sayebanız.. Mesalih vafir eyi gider.. Kesircedir amma himmeti âlinizle icabından geliriz. Fetva emaneti âliyesinden sorduğumuz mesaili şeriyeye gelen cevaplarla bir hayli kullarınızın arzuhalleri var..... MÜTESELLİM - Şimdi onları bir tarafa bırak. Padişahı mız efendimizin fermanı hümayunların : bir yol daha oku da şu bizim kâhyanın kafasına girsin . (Hep birden ayağa kalkarlar).

HOCA ________ (Gözlüğünü takar, fermanı rahlenin üzerinden a lır, üç defa öper başına kor, selavat getirerek açar, bir iki defa öksürür). Ferman fermayı hümayunumuz bu kere şoldur ki : Sinini vefiredenberi ingiluzlunun, Venediklunun sefaini bahriye ve

13

tüccariyesinde tahriki çarh için ihrak edilegelmekte ve olsuret te sefaini yelkensiz, küreksiz sathi deryada misali tuyur götüre gelmekte olan bir acayip siyah nesne olup kaʼrı arzdan ihraç e dilmekte bulunan ve mahallince taş kömürü tesmiye kılınan şol acayip nesnenin bir müddettenberi, sefayini hümayunu şahane, tophanei âmire, tersanei âmiremizde dahi mevkii istimale vaze dilmesi dolayısiyle mezkûr nesneye ihtiyacı şedid hasıl olmakla memaliki mahrusei şahanemiz dahilinde de bu siyah yanan nesne nin mevcudiyeti biiznillahi taâlâ karihai sabihai ilhamı şahinșa hilerimize sudur eylemekle bilcümle tebaai şahane kullarımıza mezkûr siyah nesnenin taharrisi esbabının istikmalini ve bulun dukta asitanei âliyemize irsali, ve siyah yanan taşı bulan kulla rımızın tarafı şahanemizden inam ve ihsanımızla taltif edilece ği misillü bu hususta hizmeti sebkedecek bilcümle beyler bey leriyle Mütesellim ağa kullarımıza da tarafı eşrefi şahanemden rütüb, paye nişanı zişan ve imtiyazat ihsan ve atiyyei mülü kânemize gark eyliyeceğimizi ve șol yanan siyah nesnenin min tarafillah zahire ihracı zımnında cevamii lâmielnur ve mesacidi mu şerifede, tekaya ve zevayada ruzuşep duayı beliğ kıraatı vafık bulunduğu babı meşihati islâmiyeden. tasvip edilmekle ol vechile amel olunmasını ferman eylerim. (Fi tahriri yevmi selâse elcemaziyülevvel elfi miatin ves sittin)

HOCA -

(Fermanı bitirmiştir )

Ve bilhürmeti

seyyidina

mürsilin (fermanı üç defa öpüp başına koyduktan sonra rahle nin üzerine bırakır). MÜTESELLİM - (İkisine birden) Oturun bakalım : Ruh sat verdik : Bir yol müşavere edelim. (Kâhyaya) Nasıl .. anlıya bildin mi kâhya? .. KAHYA — Beli devletlüm.. Şevketli Padişahimiz efendi miz bir acayip taş bulunmasını ferman kılar.. İlle ve lâkin efen dimiz bu kullarını af buyursunlar.. Şevketmeap efendimiz bunu bizden nice isterler...

14

MÜTESELLİM ― (Hiddetle) Ya kimlere ferman eylesin ?.. KAHYA ―

Şevketmeap efendimizin asitanei aliyelerinde bunca kömürcü esnaf kulları vardır.. Bu güruhtan elbetteki bu yanan siyah acayip nesneyi bizlerden eyi bilenler bulunur..... MÜTESELLİM -

(Yine öfkeli) Be hey cahil

nadan bu

nun esnafı ancak ingiluzlunun memalikinde imiş.. Padişahımız efendimize işte böyle bir esnaf kişi lâzım . dersin hocam.... HOCA -

(Hocaya)

Sen ne

Gerçek olan devletlime malûm.. Efendimiz bu abdr

hakiri dinlemek tenezzülünde bulunursa arz eylemek isteriz ki.. Raviyanı ahabr ve nakılânı asâr şöyle nivayet ederler ki .. Diyarı hint ve çinde yani gûhi kaf ardında eyi saatte olsunlar diyarın da ol siyah yanan nesneler vafir bulunup... İllâ ruyu zemine ih racı istendikte yetmiş kurban zebhi ile ve yetmiş bakirenin bu hazinenin tılışımın açılması için uryan olarak yetmiş gün

rak

san olmaları ve yetmiş bin ayetelkürsi kıraat edilmesi lâzımdır .. Bunlar yapıldıkta tılısım bozulup mezkûr siyah

nesneler

yer

yüzüne huruç eylediği müsellemdir.. MÜTESELLİM -— (Kâhyaya) İşitir misin Şaban hoca ne der..

Var git kırk atlı hazırlansın o diyara hoca efendile revan olun sun ve on güne değin ol nesneleri yer yüzüne çıkarıldığı müjde lensin... ve bize... HOCA - (Sözünü keserek) Efendimiz kerem buyrulur mu ? MÜTESELLİM — (Hocaya) Hocam yetmiş bakire

bulun

maz mı sanırsın.. Geçen yıl celp edip sarayı humayuna

taktim

eylediğimiz çerkes dilberlerinin sayısını hatırlamazmısın... HOCA bu

vadide

Kerem buyrulsun efendimiz.. Maruzatı acizanem değildir..

Yani

diyarı

Hint

ve

Çin

memaliki

mahrusei şahaneye yetmiş yıl buut mesafede olup ... MÜTESELLİM

(Öfkeli) Behey hoca.. ne diye olmıyacak

şeyler konuşursun.. Biz de seni ferasetli sanırdık..

15

KAHYA ―― Efendimiz müsaade buyurursa bir kolaylık arz etmek isterim... MÜTESELLİM ― Bilirim kâhya kefere dönmesi

olduğun

için şu karnının içi hebasetle tilkilik le memlûdur. KAHYA ―― Efendimizin Allah devletine Merhum ve magfur pederinizin

sayei

zeval

vermesin...

devletlerinde

rahmetli

pederle birlikte çocuk yaşta hidayete eriştik... Efendimizin na ni nimetle perverde olmaktayız... Efendilerimizin hizmetleri yoluna icabında ölmekte bir vazifei ubudiyettir.

MÜTESELLİM ―― Sedakatın malûmumuzdur. Bunları



rak ta tez bulduğun kolaylığı söyle... KAHYA -

Efendimizin

Allah

devletine

zeval

vermesin

Ereğli koyunda rüzgâr gözliyen kalyoncu kulların ne güne du rur... Mademki ol siyah nesneler ingilizlünün, firenklerin süfey ninde bulunur. Ol keferelerin süfeyni yağma

olunsun..

Yanan

taşlarını alsınlar biz de padişahı âlempenah efendimize irsal kı lıp mükâfatı şahaneye kavuşalım... MÜTESELLİM — (biraz alaylı) fena akıl söylemezsin kâh

ya. Bilirim tilkilikte menendin yoktur... İllâ padişahımız efen dimiz taşların arkasını irade eylerlerse... KAHYA - Yine arz eylediğim gibi hareket olunur. MÜTESELLİM ― (sözünü keserek) ya ademi mahsus gön derüp mahalli görmek ferman kılarlarsa.... KAHYA - O da kolaydır efendimiz... Kalyoncu kullarınızın frenk söüfeyninde yağma eyledikleri kara taşlarla

bir

miktar

ak kayaları karaya boyayup bir dağ yamacına gömeriz... MÜTESELLİM — (daha çok alaylı ve gülümsiyerek) aferin amma... ol mahal kazılıp ta ardı boş çıkarsa.... KAHYA — O da kolay efendimiz ... Cenabı rabbiâlemin bu diyarı bu miktar ihsan eylemiş deriz...

16

HOCA - Allahu âlem bissevap olur mu, olur...

MÜTESELLİM ―― (hocaya gülerek) işin

hayırlısını



rünce bakıyorum hep tasviptesiniz hocam... (Kâhyaya) olan ke fere bozması Şaban... Tilkilikte menendin yoktur diye her za man söylerim.. Amma bu aklınla sen padişahtan mükâfat yerine kellemizi kopartacağa benzersin... HOCA -- Efendimiz ruhsat verilirse biraz

rüyeti

mesalih

eylesek... MÜTESELLİM - Hocam bir

alaylı

müşavere

eyledik...

yorulduk... İşin üstesinden gelecek bir çıkara varamadık

belki

demlenirken fikrimiz açılır (Kâhyaya dönerek) hem kâhya Şa ban ağa hazretleri şol yanan taş içine doğrusu çok zorlu bir akıl söyledi (daha çok alaylı) kâhyamızın bu kiyaset ve dirayeti şe refine bu akşamlık ruhsat verdik

çünbür

cemaat

demlenelim .

(Kâhyaya) Şaban ... Var git sofrayı hazırlat... KAHYA -

(yer öperek) ferman beyimizin ....

HOCA — (yer öperek) bir katresini ...

efendimiz

kullarını

bağışlasınlar...

MÜTESELLİM - (sözlerini keserek) hocam hizmetimizde ki adamların ne işler ettiğinden habe rimiz olmaz mı sanırsınız ?. Şol mendebur kâhyanın her akşam zıkkımlandığını gergi

gibi

biliriz... Siz hocam, akşamcı değilsiniz amma (alaylı, alaylı) her yıl bağ bozumunda kurduğunuz âlâ (göz kırparak) yıllanmış şi radan cennetlik göğdeye attığınız da gerçek olan bir şeydir.... Hem benim size ikram edeceğim de on yıl yıllanmış (gülerek) halis şiradır.... İkinci hatunun nikâha aldığım zaman kurmuştuk (kâhyaya) haydi Şaban durma... KÂHYA -

(yer öper ve sessizce çıkar).

MÜTESELLİM -

(Pencereden dışarısını süzerek hocaya)

Hocam hava bozacak gibi... Deniz üstünde bu tarafa lutlar yarışır ...

kara

bu

17

HOCA - Hikmeti ilâhiye efendimiz... MÜTESELLİM — Sual olunmaz hocam... ( birden gelmiş gibi) ha hocam... Ceddimiz ruhuna hatmişerif

aklına

indirecek

idiniz... Hitam bulmadı mı.. Mevludu şerifi ne vakit kıraat ede ceğiz.. HOCA ――― Rabbim kabul eylesin .. İki cüzü şerif kaldı...

Ba

dehu Bozhane Camii Şerifinde Fındık Hafız kulunuz efendimi zin konaklarında da bendeniz mevludu şerifi okuyacağız ..

MÜTESELLİM - Fındık Hafız yezidini bilirim... Sesi ya nıktır... İlle ve lâkin zenperest olduğunu da işitiriz... HOCA - (tehalükle) hâșâ ... Efendimiz... Haşa.... Fındık Ha fız kulunuz ... MÜTESELLİM - (sözünü keserek) biliriz, biliriz... Hatun

kişilere vaaz ve nasihat ederken aldığı tavurları Melek nur ca riyemiz anlatır.... HOCA - Layalemü gaybi illallah.... MÜTESELLİM - Biz ona hattini bildiririz illâ bezmi suh bette yanıkça gazeller okur... Yoksa....

(Kâhya girer) KAHYA -

(Elinde gümüş bir tepsi, üzerinde gümüş sürahi

gümüş kupalar, mezeler dizili. İleride tepsiyi diğer elinde bulu nan bir yer sofrasının üzerine ve Mütesellimin oturduğu sedir önüne kurar ve bekler)..... MÜTESELLİM (Hocaya) Hocam şöyle yanaş

(Sinsi sinsi

gülerek) yıllanmış şıra.... Şaraben Tahura.... HOCA - Allah cenneti âlâda cümlemize nasib ve müyesser eylesin....

KAHYA rap doldurur)... 18

(Hocaya) Alemi fanide de hocam (kupalara şa

MÜTESELLİM -

(gülerek) Hocam Şaban zevzekçedir siz

pek aldırmayın (Hâlâ uzakta kalan hocaya ) Hele hele buyurun.. (Kadehi eline alır bir yudumda yuvarlar).

HOCA (Sofrada bir şeyler arar bulamaz eline aldığı kade hi tekrar sofranın üzerine bırakır....) MÜTESELLİM -

(Hocaya) Hocam rağbet etsenize ....

HOCA - Kavli şeri şerif mucibince şaraba koymak istedik illâ kâhya efendi hazretleri

bir

tutam

tuz

isyan eylemiş ol

sa gerek....

KAHYA (Sinsi) Sanırım ki Hoca efendi şaraba maya ka tup sirge yapmak diler halbuki biz hocamız dünyaya kadem ba sarken vücudu mübareklerini ebe ninesi vafir tuzlamıştır deyu izan ettik de ... Tuza hacet görmedik ( Gülerek kuşağı

arasında

küçük tahat tuz kutusunu çıkarır).... MÜTESELLİM - (Kahkahayı atmıştır) Olan kâhya şu hoş sohbetlerin olmasa çoktan ceddi emcedlerinle cehennemin gay yasında aşık atardın ....

KAHYA ――― (Yer öper) Sâyeyi deövletlerinizde serimiz göv demiz üzerinde nigehbandır ... HOCA - (Kâhyanın uzattığı tuz kutusundan bir tutam tuz alır şarap kupasına atar. Kâhyaya öfkeli bakarak) Cenabı Hal lakuâlem cümlemizi günahi kebair icrasından hıfzı asan eyleye ... Amin ve bihörmetihi seyidine mürselin

(Kupasını bir yudum

da yuvadlar)..... MÜTESELLİM ――――――― (Hocaya manâlı bakarak) Şifalar

olsun

hocam .... HOCA ―

(Bıyıklarını avucuyla kurulayarak) Allah

ömrü

devletlerinizi müzdat buyursun. Hep birden bir daha içerler)...

19

MÜTESELLİM ―――__ (Hocaya) Ey hocam mesalihi hal ede -

cek derecede yorgunluk aldık söyle bakalım şimdi .... HOCA (Beraberinde getirdiği atlas bohçayı açarak) Mü saadenizle evvelâ babu fetvadan istimzaç eylediğimiz mesaile gelen fetvayı şerifeden başlayalım .

MÜTESELLİM -

(Kupayı bir

daha

yuvarlarlar)

Peky

başla bakalım .... HOCA - (Eline bir kâğıt alır itinalı ve hâkimane bir tavır la) Meseli evvel Zeydi müslim zaruretsiz kâfir dilince tekellüm eylese nikâhına zarar

olur mu...

El cevap ...

Zararı

Küfrüne hüküm olunup avratı tefrik olunmaz taziri

mahzdır ... şedit

ve

zecrolunur) .

KAHYA - Şol mesele efendim kefere Yaninin kızına yankın olup kâfir dilince söz atan kalyoncu Riza ile keferce lisan öğ renmek isteyen kullukçu başının oğlu hakkında.... MÜTESELLİM -Anladım.. Altmışar deynek

vurulsun...

sekizer gün zencir bend edilsinler. HOCA - (Devam ederek) Meseli saniye .. Zeydi

müslümin

işret eylediği mertebei sübuta erdikte ne lâzım olur beyan bu yurula.. Elcavap . Delili katî ile Haram işleri sabit oldukta tazi ri şedid ile nushu lâzımada bulunulur...

KÂHYA ――――――― Orhanlar mahallesi muhtarı Hüseyin Emmi me selesi .. Efendim.... MÜTESELLIM ―

Nushi lâz:ma ketektir.. Yüz sopa vurul

sun. (Mütesellim kupa muhteviyatını yuvarlar. Hoca ve Kâhya da imtisal ederler).... HOCA ― Meselei salise ....

MÜTESELLİM — (Sözünü keserek kâhyaya) Kâhya abaza ramazanı andelip kızı vafir zamandır görmeyiz nice olmuştur... Bir yolunu bul da bezmile hembezmi olmak muradımızdır ....

20

KAHYA - Devletlümize bir andelip

kızı kurban

olsun ...

Nice andelip kızlar efendimizin bezmine can atarlar.. İlla ande lip kızın geçenlerde abaza Tahir tarafından Düzceye kaçırıldı ğı malumumuzdur.... MÜTESELLİM -

(Bir an düşünür içini çeker) Var

ise Kestaneci köyü muhtarına adam sal Behice Gelmezse zor etsinler....

KÂHYA -

kızı

öyle

dileriz ....

(Hafif sallanarak sofradan kalkar kapıya doğ

ru gider dışarı çıkmadan perde dışında bir şeyler söyler.... HOCA - (Dili hafif peltekleşmiş) Meselei salise.. Meselei salise.... MÜTESELLİM - (Neşeli) Tez söyle hocam bitirelim gayri şu işleri... HOCA - Meselei salise ... Zeydi müslimin helâl olan avradı na tasallut eden âmir hakkında bir şerri şerif icap eden hal be yan buyurula... El cevap gözleri oyulup bir kuyu derununa atı larak recmoluna.....

KÂHYA ――― (Kapıdan döndükten sonra bunları ayakta din lemiştir. Yerine otururken) Efendimiz hani hani.. (Gözünü kır par, başını sola doğru manidar bir tarzda büker)... MÜTESELLİM Ne dilin dolaştırır durursun .. Söyle bire herif... Yabancımız mı var ?... KAHYA ―――― Yok efendimiz hani.. akdemce halvetinize ulaş tırmak için bir işe yolladığınız şol Çil Satılmışın acemiliği .... MÜTESELLİM -Anladık.. şu beceriksiz mendeburu ... Bir işe saldık yedi düvele ilân etti. Recmoluna... Gözleri oyula.. E fendisi uğruna çok mudur ?.. Ne mutlu kalbur suratlı herife…... HOCA ―

(Bir kâğıt göstererek) Efendimiz bu da bir köy

lü kulunuzun arzuhali ....

21

MÜTESELLİM ― (Hiddetli) Köylü kulumuz yerin dibine batsın hocam.. Gayri bir hoş halimiz olmıyacak mı ?.. Biraz da sözümüz sazlansın .. (Kâhyaya) Ne idraki kıt adamsın

Kâhya..

Nerede kaldı şeytana çarığı ters giydiren kiyasetin.. Biz seni hâ lâ.. lep demeden leblebiyi fehmeder sanırız ... KAHYA ――――― Velinimetim arzularını tasarlıyan kulunuz hep sini hazırlamıştır.. (Ellerini vurarak) Ne durursunuz girsenize huzura... (Kapı açılır sazcılar girer).

MÜTESELLİM -

(Sazcıları görünce gür ve uzun bir kah

kaha atar ve gümüş surahiyi alır, neşesinden hocanın ve Kâhya nın kupalarına şarap koymak ister). HOCA ve KAHYA

(Beyin ellerine sarılarak aman dev

letlim.. inayet buyurun kul kısmına bunca eltaf yaraşmaz ...

MÜTESELLİM — (Kâhyaya) Eyyy.. Kâhya hak ettin doğ rusu.. Deminki sözümüzü geri aldık. (Dolu kadehi son damla sına kadar yuvarlar. Hoca ve Kâhya birer tutam meze alıp Mü tesellime sunarlar) (Mütesellim neşe ile).. Sen bizim kiyasetli .. Firasetli.. Fetanetli .. Dirayetli .. (Biraz düşünür ve peltek bir li sanla) İşte şöyle böyle yoluk bir herifsin .... KÂHYA ―

Devletlûmün teveccühlerine lâyık

olmağa ça

balarız .... MÜTESELLİM ― (Divan durmakta olan sazcılara) Ruhsat verdik oturun.. Sazın : za düzen verin...

HOCA — (Sarhoş olmuştur, gözleri kısık, ellerini

sazcılara

sallıyarak) Sabahiden evlât sabahiden . (Elini şakağına atar ve sabahiden okumağa başlar.) Her taraf meyhanedir ehli aşka....

KÂHYA ――― (Tereddüdle beye bakar, tasvipkâr bir göz işa reti aldıktan sonra) Nur ol Hocam.. nur ol .... 22

HOCA ―― ter.....)

(Kâhyanın şakasına kızar bir şeyler söylemek is

MÜTESELLİM - (Kâhyaya bir işaret yapar, sahte bir öf ke ile hocanın neşesini kaçırdığı için, gûya çıkışır. ) Behey gü vercin nesnesi yutası herif.. Ömründe sıtma yüzü görmedin mi ne zırlar durursun savtı himar misillu. (Hocaya dönerek) Ho cam devam eylesen... Eski günleri hatırlarız ... Pederimiz zama nında ne idi o çam diplerinde avrat oynatırdık...

HOCA

Ah efendimiz ah.. devri şebab.. yel misali

geldi

geçti. (Kupayı doldurur. Tuz atmasını unutarak kaldırır.) E fendimiz üçleyelim.. Malûma.. Kaidei teslis .... MÜTESELLİM ―――――――― (Kahkaha atarak) Aman hocam.. Bu ka çıncı üçleme.. Bakıyorum hocam.. Mey âlemlerinin bütün gava mızına âşina...

KAHYA -

Aman efendimiz (Midesini göstererek)

Sirke

küpüne zarar vermesin diye Hocam gayri ber kavli şerri şerif tuz atmağı da zaid görürler.... HOCA

(Bir tutam tuz alıp bardağa atar ve yuvarlar)....

MÜTESELLİM ve KÂHYA - (Kahkaha atarlar).... HOCA - (Devam eder) Hoşdur bize meyhane ki işret var içinde... Ol gözleri mahmur ile sohbet var içinde.... KAHYA - Hocam.. Senin çömezlere bu misillu mu vaaz ve nasihat edersin.... (Mütesellime ) Efendimiz nisyan buyurmamış lardır.. Fındık hafız.. Hocamızdan desutr almış olsa gerek ....

MÜTESELLİM -

(Elini dudağına götürüp, sus.. işareti ya

par) Bırak Kâhya bırak ... HOCA

(Eyice sarhoştur devam eder ) Bir yerde idim dün

gece yar ile ama.. Nakleyleyemem ol meclisi vuslat var içinde... 23

MÜTESELLİM -

(Kahkahayı basar) Hocam sırrını ele ver

din.. Ol meclisin nazenini kimdir. Tezce ifşa eyle bakalım.... HOCA - Estafurullah Efendim.. Şöyle dile geldi de söyledik misali İzzet Ali paşa..

MÜTESELLİM - Hayır hocam misali

Nabi ..

(Sazcılara)

Haydin (Kestaneci) havasını vurun bakalım .. (Sazcılar Kestaneci şarkısını çalmağa başlar, hepsi işti râk eder ve şarkı karma karışık söylenirken... PERDE

24

..

PERDE ― - 2

( Aynı sahne Mütesellim sedir üzerine sızmıştır. Hoca ve Kâhy a yoktur. Sofra kaldırılmış Mütesellimin baş ucunda karısı Elmas vardır. Elmasın sırtında bindallı dedikleri sırma işli çepken ve şalvar vardır. Başında hotoz .. ) Meclis :

Elmas

Mütesellim

ELMAS - Elmas Mütesellimin ellerini uğuşturarak)... Canı nada mı acımazsın ... Benim devletlim.. Döşeksiz yorgansız bura larda serilip kalmışsın kalk aslanım ...

MÜTESELLİM — (Horlar)...

ELMAS

(Alnını okşayarak) Sen rahat olmazsan

cariyen

de ferahça olmaz. Kalkın da sizi harem tarafına götüreyim...

MÜTESELLİM ―――――― (Soldan sağa döner elini boşlukta dolaş tırır) Of.. ciğerim dağlanmış be.. ELMAS -

Devletli beyim işitmiyor musun.. Kalkın vücudu

nuza soğuk geçecek... MÜTESELLİM - (Elini yine havada dolaştırır) Behice kız sen mi geldin ?... Biliriz bezmimize çoktandır can atardın gel ba kalım.... ELMAS - ·(Elini sanki ateş yakmış gibi beyin alnından çe

25

ker) Gayri ne olduğu belirsiz. Yosmaların

narına mı

yanmağa

başladın ... Konağınızda dört hallın bunca cariyelerin var.. Ve iş te en sadık haremin Elmas baş ucunda.. Ciğeri hun olur ... MÜTESELLİM - (Sayıklar) Geldin mi dilber yosmam.. A damların seni bezmimize eletirken çok mu üzdüler... cim ....

Söyle ci

ELMAS - (Yüzünü buruşturur iki adım geri çekilir)

Bık -

tım artık bu hayattan bunca.. Eza ve cefasından başka elin sür tüklerinin adını burada sayıklayor ah ah.. Şu yanan kara taşları adamlarım bulsa.. Paşa babama gizlice yollasam ihsanlara bir yol kavuşsam.. Artık kim durur buralarda. Bunun mihnetini kim çe ker.. On iki yıldır yandım.. Bıktım.. Usandım.. Bunun elinden ... (Dışardan gürültüler duyulur.....) BİR ERKEK SESİ — (Dışardan) Yürü... BİR KADIN SESİ — (Dışardan) Ne zorluyorsunuz . Bırakın beni.... ELMAS ――― (Kulak kabartır.. Alışkınlığın verdiği bir hareket le elini başına atar ve etrafına bakınarak başına örtecek bir şey ler arar işlemeli bir yastık örtüsü kapar ve örtünür). Dışardan perde aralanır köylü

kıyafetinde

bir genç kız

içeri yuvarlanır... BİR ERKEK SESİ — (Dışardan) Bre bre .. Ne zorlu

avrat

be.. Dört erkeğe denk geldi ...

ELMAS - (Haykırır) Girmeyin içeri.. Namehrem var.. İçeri bir adım atmış olan bir adam derhal kız hâlâ yerdedir....

geri çekilir

ELMAS — (Elleri kalçasında kızı şimşekli bir gözle süzdük ten sonra bir tekme atar. Yavaş sesle) Kalk. Buraya gelirken ar dından sel bile ulaşmamıştır. Şimdi neden susuyorsun.

KIZ ―――― (Dirseklerinin üzerine basarak doğrulmağa

26

çalışır.)

Anacığım, anacığım... (Elması görür) Hanımım... Hanımım.. Ne olur kurtarın beni buradan bunların elinden . ELMAS ― (Hışımla) Sus. Orman eşkiyalarının yosması .. Me raksız ol.. Çabuk kurtulursun buradan... Senin gibi nice düzen baz bu konaktan öbür dünyaya yolcu edilmiştir. ( Saçından çe kerek) Söyle buraya neden geldin. Senin gibilerin bu konakta. hükümleri en çok bir hafta sürer.

KIZ ― Söylediğin lâfı kulağın işitsin ben buraya

kendim

gelmedim. (Eliyle dışarıyı işaret ederek) Bu konağa yatağım dan alınarak zorla geldim. Sen ne söyliyorsun baban yanan ka ra taşları bulmuş Astianeye yollamış.. İlle bu yanan taşların bulunduğu yeri sen bilirsin diye azmı eza cefa ettiler bana. Ah hanımcığım kemiklerim sızlıyor... ELMAS — (Bu sözlerden fevkalâde alâkalı,

Mütesellimin

horlamakta olduğu sedire bir göz attıktan sonra

kıza sokulur,

kısık sesle) Ne diyorsun ? Senin baban kimdir ? Yanan kara taş ları nerede buldu ?

KIZ ____ Kestaneci köyünden Uzun Mehmedin kızıyım... Ba bam Asitaneye yollanalı üç gün oldu ... ELMAS - Demin yanan

taşlar

diye bir şeyler

(Kızın kalkmasına yardım eder ve elinden

tutarak

söyledin ön plâna

doğru getirir. ) Baban bu taşları nereden buldu ? Onları

Asita

neye mi götürdü ? KIZ ――― (Gayet mâsum) O taşları nereden bulduğunu bilmi

yorum. (Elle tarif ederek) Bu kadar kara kara kaya parçaları... Dört gün evvel tan yeri ağarırken getirmişti ... Ben keçiyi sağı yordum, gördüm bir çuvala doldurdu sırtına sardı azık bile al madan, hepimizle ayrı ayrı helallaştı . Çıkış o çıkış... ELMAS -

(Çok tatlı bir sesle kızı okşıyarak) Evde o taş

lardan daha yok mu ? Sen babanın bu taşları sanki nereden çı kardığını bilmez olur musun ?

27

KIZ - Babam taşların hepsini götürdü. Zaten o aylardan beri hep tek başına kırları dağları dolaşıyor, bu yıl ırgatlıkta bile hiç çalışmadı... Günlerce yüzünü göremez olduk.. Üç beş ge cede bir eve gelir yine biz sabahleyin uyanmadan giderdi. Ni nem bu adam bu kara taşlarla başını belâya sardırdı. Gözü gay ri ev köy gördüğü yok.. Korkarım bu gidişle aklını kaybedecek diye sızlanırdı. ELMAS ― (Yine çok tatlı bir sesle)

Yalan

söyliyorsun ..

(Yanağını okşar) sözlerinin yalan olduğunu yüzünden

okuyo

rum. Şu yanan taşların... KIZ ― (Sözünü keserek) Yerini söyle diyeceksin, fakat, ha nımım , ben Türk kızıyım ben köy çocuğuyum, biz yalan lâf et meyiz. ELMAS - (Daima tatlı ve vaidkâr) O yanan

taşların bu

lunduğu yeri bana gösterirsen seni elmasa inciye gark ederim . Lâhurdan şallar dibadan şalvar, altın işlemeli bindallı kuşanır sin.. Bu sırada arka plândaki sedirde uyumakta olan Müte sellim kımıldar, yavaş yavaş doğrulur, gözlerini uğuş turur kendisini görmeden konuşanları dinlemeye baş lar. ELMAS - (Devam ederek) Altına küheylan atlar

koşulu

arabaların, karşısında çifte, çifte divan duran cariyelerin bulu nur. İllâ babanın şu yanan taşları bulduğu yeri bana bildir. MÜTESELLİM

(Yanan taş sözünü işitince sedirde irki

lir.). KIZ - Hanımım sana taşların bulunduğu

yeri bilmiyorum

dedim. Yine söyliyorum ben Türk kızıyım, biz yalandan dolan dan anlamayız. ELMAS

28

(Çenesini okşayarak) Yemin etme.. Çarpılırsın ..

Baban Uzun Mehmed , kara taşları asitaneye götürmeden evvel elbette bulunduğu mahalli tarif eylemiştir. Bak.. Ben de bura dan artık bıktım.. Kocam olan Beyin ellerinden çektiğim cefa yı bir ben bir de Allah bilir. Konağında dört helallısı ve bunca cariyeleri varken yine her gecesini şuradan buradan

toplanan

ayak takımı kadınlarla geçirir. Daha demin bir sürtüğün adını sayıklayıp duruyordu. (Mütesellim yine irkilir, iyi işitmek için elleriyle ku laklarını siper yapar.)

ELMAS ――――――――― (Devam ederek) Bak benim Âli Osman haneda nı ile kadın tarafından karabetim vardır. Asitaneye, paşa baba ma şimdi bir sai göndereceğim.. Babanın bulduğu taşları padi şahımız efendimiz yana yakıla arattırır. Eğer bana kara taşların bulunduğu yeri gösterirsen .. (Birden aklına gelmiş gibi) Dur. Baban ; Asitaneye hangi yoldan gitti ? Karadan mı denizden mi ? KIZ - Bizim kalyon kirası verecek paramız mı var ki, ka radan gitti..

ELMAS — Gördünmü bir kere yanımıza yanan taşlardan a lır, buradan hemen bir kalyona atlarız, baban varmadan hafta larca önce Asitaneye ulaşırız .. Padişahımız efendimize bu müj deyi paşa babam götürürse in'am ve ihsana kark oluruz... ELMAS

Babana verecekleri

sadaka

kabilinden bir şey

olackatır ... Halbuki biz onu daha çok paraya kark ederiz .. ( İki elini kızın omuzuna atar ve gözlerinin içine baka baka)

Sana

ne diyorum.. Bıktım buradan .. Beyin eza ve cefasına dayanami yorum. Gideceğim ben de elbet keyifçe bir ömür sürmek dile rim.... MÜTESELLİM

( Sedirden fırlar ve gök gürler gibi) Vay alçak kadın vay. (Elmas ile kız sıçrayarak geri dönerler, Uzun Mehmedin kızı odanın bir köşesine büzülür. Elmas mih lanmış gibi yerindedir.

29

MÜTESELLİM ―――――――― (Elmasın üzerine yürümeğe başlar, El ams adam akıllı geri çekilerek dip plândaki duvara arkasını yas lar. Mütesellim saçlarından tutarak) Vay yezit melun vay.. Bi zim aleyhimize tuzak ha.. Bize hiyanet ha... (Elmasın sesini tak lid ederek) Paşa babama götürürsek in'am ve ihsanlara gark o luruz. Bıktım buradan beyin eza ve cefasına can dayanmıyor... Ben de elbet keyif üzere bir ömür sürmek dilerim. (Elması saç larından yakalar ve gür sesiyle) Biz ki seni dört helallımızın en vefalısı ve en sadakatlisi sanırdık tuhhh, yazıklar olsun.. ELMAS ―

(Ellerinden kurtularak) Gayri ettiğin

yeter...

Canımızdan bezdik... Bu konakta hoş bir halimiz olacak mı ?... Bunca eza ve cefadan başka bin bir hovarda artığı yosmalarla ... MÜTESELLİM - (Kükrer) Sus alçak kadın ...

ELMAS - - (Çok isyankâr) Sen söylediğini bil artık. Benim hanedanı Ali Osmanla karabetimi unutuyorsun ne cesaretle dil uzatıyorsun. MÜTESELLİM

(Kuduz bir öfke içinde olmasına rağmen

etrafa bir göz attıktan sonra ve kisa bir an tereddüd ettikten sonra) Hanedan da sen de yerin dibine batın, gayya kuyusuna batın.. Çık huzurumuzdan.. Defol .. ELMAS ―― (Bir çığlık atar) Tez.. name gönderilsin babama... Artık burada durmak bana gerekmez...

paşa

MÜTESELLİM - (Gözleri dönmüş burnundan soluyarak) Git... git... boş ol ? Booooş... Üçten yediye... yediden dokuza... dokuzdan yüz dokuza boş ol karı boş ol dokuz dalak boş ol.... ELMAS

(Bir çığlık daha atar başındaki örtüyü

sımsıkı

örter). MÜTESELLİM ――――― (Elması tutup kapıya dğru sürüklemek ister). ELMAS ―――― (Silkinerek) Bırak... dokunma... Artık haramsın bana.

30

MÜTESELLİM - (Tartaklıyarak) Saçını kırk katır kuyru ğuna bağlasınlar var git. ELMAS ――――― (Kapıdan çıkarken, müstehzi ve kindar)

Varip

gidiyorum. Şimdi kalyon hazırlansın... (Kelimelerin üzerine ba sarak teker teker) Hele bir o Asitaneye ulaşayım kırk katır mı? kırk satır mı ? (Çıkar). MÜTESELLİM ―

(Elmasın arkasından bakarak)

Benden

de selâmet (Geriye döner, uzun Mehmedin kızı saklandığı kö şeye büzülmüştür. Üzerine yürür.) Kalk ; Zağar gibi titreme... Konuştuklarınızın hepsini duydum... Elmas hatuna yanan taş ların yerini söylemedin amma tabanına kızgın çuvaldız daldı rılınca, koltuk altlarına haşlanmış yumurta yerleştirilince bül büller gibi şakarsın .

KIZ ―

(Olduğu yerde inler gibi) Bil.. me .. yor.. um...

MÜTESELLİM

Şimdiki kekeliyen dilini kolay çözeriz ...

Bu iş için çok usta adamlarım vardır. Kaygusuz ol .. Baban ola cak herif beyine ihanet etmenin cezasını tez görür. Bu mevsim de o karadan İstanbula bir aydan evvel varamaz o zamana kadar her şeyin icabından geliriz . (Dışarıya seslenir) Kim var orada ?

Perde çavuşu girer.

PERDE ÇAVUŞU ―――― Ferman devletlim ? MÜTESELLİM ―― (Kızı göstererek) Şu mendeburu kim ge tirdi buraya? PERDE ÇAVUŞU - Çolak Ali kulunuz. MÜTESELLİM -

(Kendi kendine ) Ereğli sınırlarında şu

yanan taşları aramağa memur ettiğimiz

hayvan herif... (perde

çavuşuna) tez girsin huzura ! yağlı kazığa basılası herif.. (Perde çavuşu selâmlar çıkar aralanan perde kap-dan ço lak Ali girer beyin ayaklarına kapanır).

31

MÜTESELLİM ――――――― (Öfke ile kafasını tekmeliyerek) Kalk söyle nasıl oldu bu iş.

ÇOLAK ALİ -

(Ayağa kalkar başı önde) Efendimiz gece an buyurulan yanan taşları arıyoruz : Yolumuz gündüz ferm Kestaneci köyüne ulaştı .. Köylüden haber aldık ki... MÜTESELLİM - (Hiddetle) Köylüden neyi haber aldınız

mendebur ?

ÇOLAK ALİ - (Devam ederek ) Haber aldık ki Kestaneci köylü Uzun Mehmet dört gün evvel yanan kara taşları bir taraf ta bulmuş sırtına sarmış ... evile helâllaşıp karadan Asitaneye yollanmış hanesi halkına ne kadar zor ettiysek tek lâf alamadık . (Kızı göstererek ) bunu aldık getirdik . MÜTESELLİM - (Çolak Aliyi

omuzlarından

sarsarak)

Ben size buraya avrat getirin demedim .. Yanan taşlardan geti rin dedim.. (Suratına tükürür) tuuu... bir de utanmadan arlan madan Uzun Mehmet Asitaneye yollanmış dersiniz : Ardından koşup niye gebertmezsiniz . Nerede o posteki suratlı Kâhya. Ne rede bunca sadık adamlarım . (Kapıya doğru yürür

çıkarken)

hepsini yağlı kazığa çekmek gerek bu mendeburların . (Çıkar. )

PERDE

32

PERDE

-- 3

Sahne: Eski paşa konaklarındaki bir (mabeyn) odası. Döşe me: Halılarla kaplı sedirler, sağda, solda ( selâmlık) ve (harem lik) kapıları; seyircilerin bulunduğu vaziyete göre, sağ taraf: selâmlık, sol taraf: haremlik kapıları.) Perde açıldığı zaman, Uzun Mehmedin kızı bir büzülmüş baş ucunda Kâhya -

köşeye

KAHYA - Anlaşıldı mı.. inadı bırak, babanın kellesini kur tarmak senin ağzından çıkacak bir çift kelâma bağlıdır. Bizim haberimiz olmadan bir kıl bile yerinden oynıyamaz. Babanın ar dından atlılar saldım. Nerede ise yakalanır .. Ve... o zaman... be yine hainlik edenin cezasının ne olduğunu sen bilirsin. KIZ - Bilmiyorum dedim ağam... bu kadar işkencelere taş olsa dayanmaz lisana gelirdi.

KÂHYA -

Ne diyorum sana.. bey bu işe çok gazaplandı, topunuzu yağlı kazığa çekecek. ―――― Soldaki harem kapısından sessizce Elmas girer. Ko nuşanları görünce ayaklarının ucuna basarak siner, dinlemeğe başlar

bir köşeye

KÂHYA ―― (Devam ederek) Benim başım da belâya

girdi.

Bey beni evde aratmış keyfiyeti haber alınca aklım

başımdan gitti, gayri bize de burada durmak muhal oldu , (bir lâhza düşü

nür) inadı bırak, yanan taşların yerini bana söyle. Denizden tez 33

Asitaneye götüreyim. Baban gönderdiğim atlılardan bile bizden çok geç Asitaneye ulaşır. Ona da fenalık

kurtulsa gelmez,

bana da, alacağımız ihsanı şahaneyi onunla bölüşürüz, Deraliye de rahat bir ömür sürerdik. ELMAS

(Sindiği köşeden çıkarak) Maşallah ..

KIZ ve KÂHYA ――― (İrkilirler, Elmasa dönerler). ELMAS ―

(Müstehzi) Maaaşallah, Ereğli beyinin sadık ve

vefakâr kâhyası Şaban ağa hazretleri .. Beyinize sadakatiniz bu mudur ? KÂHYA -

(İlk şaşkınlığını yenmiş ve kendine

gelmiştir,

Elmasın karşısında dimdik gerilerek) Sizin, bu konakta gayri sözünüz gûş edilmez. Efendimizin sizi (kelimeleri çatlatarak) talâki selâse ile tatlik eylediği (çok müstehzi) vasılı sem'i âci zane molmuştur. Size odanıza çekilip emir gözlemek gerektir. ELMAS _____ (Kâhyayı baştan aşağı süzdükten sonra) Kâhya Şaban ağa hazretlerine de abtest alıp tövbe ve istiğfar gerektir. Efendisine nihayet hiyanet eden köle yağlı kazıkta ceddine ka vuşur. KAHYA -

(Bir kahkaha atar) Elmas hatunun

bize meyli men

vardır.. Kaç defa vusulünü sunmuştur.. İllâ efendimizin

kûhası olduğu için zerrece meyil görmemiştir de iftira eder. ELMAS - (Bir kahkaha atarak ) Yaya kaldın tatar ağası ... (Kâhyaya selâmlık (sol) kulisini işaret ederek) Kâhya hazret leri gözlerini örten gaflet perdesini sıyırırsanız sözlerinizi din leyenin yalnız ben olmadığını görürsünüz . KÂHYA -

(Gayri ihtiyarî sol kulise yaklaşır bakar ve şaş

kın şaşkın geri dönerken dilini toplar ve cebrî bir gülüşle) Gör düm bütün fettan cariyelerinizi perde arasına yığmışınız .. İllâ şeriatta hatun kişilerin şehadeti mesmu olamaz.

34

ELMAS ―

(Sağ kulisi işaret ederek) Kâhya Ağa hazretleri şu tarafa da bir nazar atarlarsa .. sadık adamlarının dal kılıç bek lediklerini görürler.

KAHYA - (Gayri ihtiyarî sağ kulise kadar gider perdeden dışarısını gözden geçirir. Mağlup ve bitkin Elmasın ayaklarına kapanır.) ELMAS - (Kâhyanın sesini taklit ederek alaycı) Elmas ha tunun bize meyli vardır, vuslunu sunmuştur. illâ zerrece rağbet görmemiştir.. Kalk kâhya.. Ereğli beyinin utufetlû böyle bir vaziyet yaraşmaz . KÂHYA -

kâhyasına

(Ayağa kalkar, tamamiyle teslimiyetkâr Elma

sın karşısına durur.) ELMAS - Meselede beraberiz. Ancak

atı alan

Üsküdarı

geçti. Yanan taşlar uçtu . Bari sen de ben de şimdiki vaziyetimi zi kurtaralım . Bu kızı al, nereye götüreceksen götür ve unutma ki.. İki cambaz .... KAHYA ―

(Sakalını sıvazlıyarak) Bir ipte oynamaz,

KÂHYA —

(Kızın yanına girer) Kalk seni buradan beyden

kaçırayım .. KIZ - Bırakın beni kendim giderim. KAHYA — (Parmağını dudağına götürerek) Sus ; yürü, yü rü... (Elmasa) ya bey bu kızı görmek isterse?

ELMAS - Kimse nam ve nişanından haber vermezse.. (ma nidar) anlarsınya... firar eylemiştir... Dışardan Mütesellimin sesi duyulur. MÜTESELLİM -

(Dışardan) Be hey hocam her

zaman

musafı şerif tilâvetile meşgulüz dersin, bir de bakarız boğazlan mış boğa gibi sizi horlar buluruz .

35

ELMAS -

(Kâhyanın kız ile beraber çıkmakta olduğu k :

pının mukabilindekine koşarak) Tez davran kâhya ; koş. KAHAY -

(Sol taraftaki kapıdan çıkarken Elmasa) Ka

nın fendi... ELMAS - (Çıkarken) Erkeği yendi .

Meclis : Mütesellim ――

Hoca

MÜTESELLİM - (Cephedeki perdeleri aralıyarak

gir

ken) Tam bir maslahata yarar olacağınız sırada ne sizi bulur ve ne de o şebek taslağı Kâhyayı .. Avradının koynunda şeyta kurban eylemeği dilemiştik amma.. zebaniler yine ona im

eyledi. Evine hiç varmamış .. HOCA ―――――― (Girerken) Efendimiz mushafı şerif

tilâvet

lerken maneviyatla dünyeviyatı biz fanileri habı gafletten ki tarır... Neyleyelim ki, dücihan serveti misillû beşer levsiyat dan tathir edilemedi ki. MÜTESELLİM — (Öfkeli ) Bu gidişle sizi tez cehenne yollayıp beşer levsiyatından tathir eylemek bize gerekir, A lahuâlem hoca. Mütesellim sedire bağdaş kurar hoca yer ki minderlerden birine oturur. MÜTESELLİM -- (Bir müddet hocaya dalgın

baktıkt

sonra) Hoca ne etmeli gecedir bu ? Yetmiş bin uğursuzluğa nırsın bu gece bu konak uğrak oldu . (Düşünür) E... hocam, 1 muhabbetin ferdası böyle mi gelecekti . ? HOCA -

Nice vakalar olmuştur Allahuâlem malûmattar

ğiliz amma... Efendimiz lûtfunuzla her şeyin üstünden gelec kudrettedirler. MÜTESELLİM

(Kızgın) Sizin miskin ,

miskin dua

dalkavukluktan başka aklınız bir nesneye ermez mi ?

36

:

HOCA - (Korkak) Efendimiz.. Mesa.ilin künhüne zerrece kıf olmadığımız için nedenlü derpiş eyleyip arzedeceğimizi Jemeyiz ki.

MÜTESELLİM -

Be hey hocam ; öyleyse ne diye anlama

n saçmalar durursun ? HOCA - Efendimizi can kulağı ile dinlediğimi arzeylerim . MÜTESELLİM - (Müteessif) Hocam dilimizden öfke ile. hatayı azim sadır oldu.. Dördüncü menkühemiz Elmas hatu tatlik eyledik. HOCA ―

Efendimiz . Esefe değmiyen basit bir meseleyi şe

e .. tecdidi nikâh eyleriz. Elmas hatunun beyimize begayet habbetlû olduğu cümle âlemce müsellem bir hakikattir. MÜTESELLİM — Hocam,

tecdidi

nikâha

talâkı

selâse

madığı zaman cevaz vardır. İllâ dokuz dalak şart çıktı ağzı zdan ...

HOCA - Talâki selâse tül selâse .. ( düşünür) ..

tatlik vaki

dukta ne lâzım gelir ? Allahu âlem bissevap mezbureyi mütel ka ahara tenkih edilip badehu tatlik ettirilerek hülle yapılma vücubu şerriyedendir. MÜTESELLİM — Bülbül igbi okudum .. İllâ bu hülle bizim hı şerefimizle nisbet alır mı ? Ne dersin ?.. HOCA Bigayet sehil efendimiz bigayet sehil... Kuşçunun rahim, yaşı ilerlemiş ve konağın eski hâdimlerinden biridir. it, zâhit bir kişidir. Efendilerine her cihetle hâdim

olmağa

natarlar... Bilmem tasvip buyurulursa hemen şuracıkta şu işi lederiz. Kâhya hazretlerile diğer bir kulunuzun şehadetle le evamiri şer'iye yerine gelmiş ve bu mesele de ur..

halledilmiş

— Bu cihetleri sonra düsünürüz ... İllâ velâ MÜTESELLİM n Elmasın da şöyle bir fikri yoklansa ? ….. 37

HOCA — Elmas hatun kerimemiz makamındadır ruhsat ve rilirse ?.. MÜTESELLİM - Var git hocam bu mesele halledilmedik çe huzurumuz ferah bulmaz.

HOCA ▬▬▬▬▬▬▬▬▬ (Kalkar, Mütesellimin huzurunda eğildikten son ra sol taraftaki harem kapısına doğru ilerler. Ve seslenir) Huuu . Destur, Hu destur... Elmas hatunun katına varmak dileriz. (Ök sürür) Hu destur... (İçerden bir kadın sesi) Kendileri rahatsız dır... Müsaade edin de haber vereyim.. HOCA

İntizar eyleriz . (Önünü kavuşturur bekler).

MÜTESELLİM -

(Kapıya doğru seslenerek) Kim var ora

da?..

PERDE ÇAVUŞU ――― (Girer) Efendimiz ? MÜTESELLİM

Nice oldu Kâhya ? Kestaneci köyüne git

tiğini söylediler. Allahuâlem bu bir düzen olsa gerek... PERDE ÇAVUŞU — Varıp araştırayım efendim. MÜTESELLİM

Kuşbaz İbrahime de haber salın huzuru

muza gelsin.

PERDE ÇAVUŞU — (Çıkar.) İÇERDEN BİR KADIN SESİ — Hoca

efendi

buyurunuz.

Hem Elmas hatun namizaç bulunduklarından nefes edilip tesbih ten geçirilmesini dilerler.

MÜTESELLİM

İstifsarı hatır eyleriz... Haydi Hocam hiz

mette kusur eyleme. HOCA -

Efendimiz ferahça olsunlar.

-Hoca içeri girer Mütesellim sakalını sıvazlıyarak arka sından bakar -

38

PERDE ÇAVUŞU ― (Girer) Efendimiz Kâhya hazretlerin den haber geldi : Uzun Mehmedin ardını kovalarken atları çatla mış hayvan istemişler. MÜTESELLİM - Tez haber gönderin geri dönsün ; burada daha mühim maslahat var. PERDE ÇAVUŞU - Efendimiz Kâhya hazretleri Uzun Meh medin ardından atlılar göndermiş sonra olağandan

efendimizi

k haberdar etmek için geri dönüp dört nala gelirken atları çatla mış. MÜTESELLİM - (Gayri ihtiyarî güler) Bireh düzenbaz...

(Perde Çavuşuna) Nerede imiş ?

PERDE ÇAVUŞU ――――――― Kestaneci köyünün berisinde ... KAHYANIN SESİ -

(Dışardan) Ne bakarsınız

yüzüme ,

görmez misiniz kanter içindeyim. Efendimize ulaşmak için yaya geldim. Bir bardak soğuk su verin behey nabekârlar. MÜTESELLİM

(Dışarısını dinliyerek) Bireh... Bireh...

herif şeytanla bir anadan süt emmiş... Gazaplandığımızı duyun ca sanki süt kardeşinin sırtına bindi buraya uçtu ... Bireh ... Bi reh... Madrabaza... (Perde Çavuşuna ) var git hemen huzurumu za gelsin .

PERDE ÇAVUŞU ――― (Çıkar. ) Kâhya girer, koşar beyin ayaklarına kapanır KAHYA - Efendimiz , efendimiz... Rabbim cüda eylemesin şu birkaç saatlik iftirak bana yetmiş bin yıl kadar uzun geldi.

MÜTESELLIM ――― Ah bire mel'un... yetmiş bin dağın şey tani batnında cirit oynar... Bilirim , bilirim ne sadakatli kişisin dir. Tarife ne hacet (kaşları çatık) kalk şöyle ; karşımızda di van dur bakalım... Evinize haber saldıktı ...

KAHYA -

Efendimiz

ne saadetler ,

ne şeref,

sathezarı

esef ki..

39

MÜTESELLİM -- (Sözünü keserek) Evet sathezarı esef ki

süt biraderin şeytan habasetle dolu kafasını satırdan hâlâs etti. etti, etti amma... KAHYA — (Titriyerek tekrar ayaklarına kapanır). Efendi mize bütün sülâle ve ahfadımın değersiz kelleleri feda olsun... il le hizmette kusur etmiş olmıyalım. MÜTESELLİM Making (Hiddetli) Hangi hizmetin

üstesinden

gelebildiniz ? Behey nabekârlar nedenlü hizmetiniz dokunmuş tur. Bir yol derpiş eyledi... Biraz yüz verdin mi hemen sapıtır sınız... Hepinizin kârını tamam etmek gerektir amma ille velâ kin kul tayfasının içinde adam bulmak müşküldür... Alnımızın kara yazısı deyip çekiyoruz. Evvelâ söyle bu gece nerelerde idin ? Bir hayli kızıp oku bakalım. KÂHYA - Efendimize kızıp söylemek hangi kulun haddi dir? Malûmatınız olmadan hangi nesne yerinden kımıldanabilir. MÜTESELLİM -Behey hain ; benim ile istihzaya da mi cüret ediyorsun ? (Kapıya) Çağırın celladı ; KAHYA ――― Efendimiz, efendimiz... Kiyaset ve dirayetinizin methü senasını yapmak biz kullarınız için bir vazifei ubudiyet değil midir ?

MÜTESELLİM -- Behey adam ; hangi nesne malûmatımı z altında oluyor. Sizin gibi aptallar varken... (Birdenbire) Hani ? şol kara taşlar ? Ne diye haberimiz olmadan asitaneye yollandı ? KAHYA - (Başını yerden yavaşça kaldırarak Mütesellimin öfkesini eritecek bir ses tonasile) Efendimiz kerem buyursun lar... Refahça olsunlar... İki güne varmadan o kara taşlar uzun Mehmedin kanile kırmızıya boyanıp huzura gelecektir. Atlıla rın ardını kovalarlar. MÜTESELLİM

(Biraz yumuşamış) Zararı

yok iki gün

daha yalan düzen kurmana ruhsat verelim ille sanma ki gazabı mız geçerde kurtulursun...

40

KAHYA ――

Efendimizin uğruna

yüz bin Şaban

yüz

bin

Kâhya kurbanız. MÜTESELLİM ―― (Kâhyayı bir müddet sessizce süzdükten sonra) Ee, kalk bakalım. Hacerülesvete yüz süren medine saili gibi yatma... Söyle bakalım, seninle Elmas hatun meselesini ko

nuşalım ... KÂHYA - (Kendini yine yüzü kuyun yere atar Elmas ha tunun kendisini ele verdiği zanniyle kekeler). Şey... Efendimiz • şey... Elmas hatun... kara taş... bize... vusal... MÜTESELLİM - Ne saçmalar durursun iki paralık aklın vardı korkunuzdan onuda mı yitirdin ?

KÂHYA - (Doğrulur, Mütesellimin simasını

tetkik eder,

Elmasla aralarında geçenden haberdar olmadığına kanaat geti rince rahatlar) Efendimiz af buyursunlar bir hayli ecel teri dök tük.. Ne akıl kaldı ne fikir eh artık ihtiyarladık bir hayli maşi yen yol yürüdük... Yorgunluk almadan...

T MÜTESELLİM --

(İyice yumuşamıştır) Var çık

huzuru

ir muzdan... Bir soluk al ... aklını başına devşir de gel ... Kuşbaz İb rahimi de birlikte getir. KÂHYA ―― (Çıkar). MÜTESELLİM - (Ayağa kalkar, dolaşır, soldaki

harem

i

kapısının önüne gelir.) — İçeriden hocanın öksürükleri duyul 1 maktadır ―――

MÜTESELLİM -

(Harem kapısının perdesini kaldırarak)

Nerdesin be Hocam bilmezmisin el'intizarı eşettüminennar kav lini... Hatmişerif mi indirdin ? HOCA - (İçeri girer, elindeki tesbihi yarım tur yaptıktan sonra esneyerek ellerini yüzüne çalar) Efendimiz Elmas hatu

I nu tesbihten geçirdim, çenelerim ayrıldı... Şom bir nazara uğra mış... Muska yazdım... Tütsü verdim... Biraz ferahladılar ...

41

MÜTESELLİM -- Hocam biraz da biz ferahlıyalım ... (Otu

rur). HOCA

(Tekrar esner, sol elinin tersiyle ağzını

Estağfurullah ... Estağfurullah... Allah cümleyi kem

kapar)

nazardan

siyanet eylesin ... Âmin ; ve bihürmeti seyidüna mürselin . (Elle rini tekrar dua vaziyetinde yüzüne çalar, sakalını sıvazlar).

MÜTESELLİM

Hocam ruzişep eylediğiniz dua arşa va

sıl olup geçti . (Biraz serbestçe ) Yetişir kelâmı eyle... HOCA

artık ; biraz da dünya

Efendimiz, Elmas hatunu nefeslerken hüddamları

cem eylemiştik... Gazaplanmasınlar deyu kelâmullah ile salavat lamak gerektir. MÜTESELLİM ▬ ▬ ▬ ▬ ▬ ▬ ▬ ▬ ▬ ▬ ▬ (Kısa keserek) Hocam Elmas hatun nice

düşünür ? HOCA

(Yılışarak) Yer yüzünde hangi hatun vardır ki e

fendimize naz ve istina gösterebilsin. Elmas hatun : Bunca me şagili kesire arasında elbetteki darılır gazaba gelir... Biz hatun kişileriz ... Saçımız uzun aklımız kısa ne diler, ne irade eylerse bize itaat gerektir, buyurdular. MÜTESELLİM

(Memnun) Hocam essah mı dersin? Bi

liriz, Elmas hatun bigayet sadakatli ve muhabbetlû menkûha mızdır. İllâ kul tayfasının meşagili gayri gözümüze helâlımızı bile göstermiyor ... HOCA -

Amenna ve saddakna... Cenabı vacibül vücut haz

retleri... MÜTESELLİM -

(Sözünü keserek) Hocam duayı sonraya

bırakalım... Şimdi acele yapılacak iş Kuşbazla Kâhyayı çağırıp şu işi halletmektir. HOCA

Efendimiz, Kâhya hazretleri henüz teşrif buyur

madılar... Laya’lemü gaybü ilallah... 42

U

- Hoca bunları söylerken Kâhya girer Hoca kapıya ar kası dönük oturduğu için Kâhyayı görmez

1)

MÜTESELLİM - (Hocaya göstermediği bir işaretle Kâh

ayaya) "sus ve dur ;" emrini verir.) e HOCA ▬ ▬ ▬ ▬ ▬ ▬ (Devam ederek) Ah efendimiz, Şaban ağa hazret leri nedenlü tilki ruhlu bir kulunuzdur... Hani misal caiz ise şeytanırracime çarığı ters giydirir.

MÜTESELLİM ―

İyi ama hocam, Şaban yıllardan beri di

vanımızda ömür harcayan ve her müşkülimize hızır gibi yeti şen bir adamımızdır ; şol aylardanberi aradığımız yanan kara taşların tılsımını açan Uzun Ağanın peşine hepimiz uykuda iken atlılar düşüren odur. HOCA ―――― · (Hayretle) Efendimiz yanan kara taşlar bulunmuş

C& mudur? Fermanı cenabı zilullah üzerine cevamii nuraniyeye til amilerde okuttuğumuz dualar nezdi rabbanide müstecap olmuş e tur... Esasen kulunuza âlemi mânada malûm olmuştur... e MÜTESELLİM - Hocam işler senin fehmeylediğin

gibi

değil... her ne ise Kâhyadan bahsediyordun, devam eyle...

HOCA ―

Evet efendimiz, misal caiz ise şeytana çarığı ters

giydirir. Gayet müzevirdir... MÜTESELLİM - (Dayanamaz, göbeğini a Kâhyaya bakar) Ey? Sonra sonra hocam ?...

oynata

oynata

2 HOCA ―――――――――― (Şüpheli, Mütesellimin yüzüne bakar arkasına döner Kâhyayı görünce sözünü

birdenbire

değiştirerek)

Evet

2 efendimiz, Şaban ağa hazretleri bigayet sadakatlû , dirayetlû .... KAHYA - (Sözünü keserek) Hoca efendi hazretleri bu gû na şecaatlerini esirgemedikçe cenneti âlânın kethüdalığı da bi ze müyesser olur...

HOCA ― (Ayağa kalkarak) Buyurun Kâhya hazretleri ... O na ne şüphe... Cenneti âlânın kethüdalığı... bendeniz âlemi mâ nada gördüm. Levhi mukaddeste ağa hazretlerine mevuttur.

43

KÂHYA — (Gülerek) Bu denlû dua ve senalarınız eksik ol arlesini sürecekti madıkça Kayabaşı mezarlığına Kâhya olacağımız günler karip tir hocam ... KUSBA Juasin MÜTESELLİM ― (Bir hayli güldükten sonra) Eh... yeter

gayri... Huzurumuzda hırlaşmayın ... (Kâhyaya) Kâhya Kuşbaz ÜTE İbrahim nice oldu? in mal " Lütfi KAHYA ― (Hocaya öfkeli bir göz attıktan sonra) Kuşbaz 1 KUŞB kapı dışında emir bekler, HOCA --

(Mütesellime) Efendimiz, Kâhya hazretleri mese lenin künhüne vakıf mıdırlar?

KÂHYA ――――― Hoca efendi hazretleri ne sanırlar, kerainet yal

MÜT nız başında iki arşın tülbent taşıyanlara mı zahir olur ?

bet se

MÜTESELLİM - (Sertçe) Şaban yetişir artık (Kapıya bağırır) Kuşbaz mısın, şahbaz mısın ? W - Kuşbaz İbrahim girer beyi etekler —

HOC

ser'em

mdir.

KÂHYA ―

Efendimiz kuş saydına çıkmak mı dilerler ? U zun Mehmet mel'ununun ardına at sürerken manzurum oldu ... Kestaneci köyü sırtlarında keklik sürüleri pek mebzul olur ... HOCA ――― (Alaylı) Kâhya hazretlerinin kerametleri

MÜ riz bu

zahir

MÜTESELLİM - Doğru söylersin hoca... Hani Şaban sen her şey malûmumuz derdin belli sen lâfı güzaf evliyasısın.

KÂHYA ―― (Hocaya hışımlı bir göz attıktan sonra Mütesellime) Efendimizin mertebelerine ulaşmak hangi kula müyes serdir. MÜTESELLİM ( Mağrur ) Bireh... Sen lâfla şeytanı secde ye getirirsin.. Bırak şimdi... (Kuşbaz İbrahime) İbrahim...

Se

nin sadakatli bir adamımız olduğunu biliriz şimdi bir meseleyi şer'iyenin halli için seni münasip gördük... İllâ.. Bu mesele ayak 44

mas h

HO jikâh

imle

K dar c cidd

vekâ bura

ye {

makulesinin ağzına düştüğü gün cellâdın satırı da senin kelleni düşürecektir.

KUŞBAZ İBRAHİM - Bendeleri gece gündüz efendimi zin duasındayım bir kabahat işlemedim.

MÜTESELLİM -

Sana bir kabahat işledin ; demedik sada

katin malûmumuz olduğu için sana bu mühim işi tevdi ediyo ruz. Lûtfumuza eriyorsun.

KUŞBAZ İBRAHİM olsun....

Can ve başımız efendimize kurban

(Bu sırada Hoca Kâhyanın yanına sokulur

kulağına

bir şey söylemektedir.) MÜTESELLİM ― Aferin kuşbaz ; hoşumuza gidersin... Elbet seni memnun ederiz. (Hocaya) Hocam var git buraya Elmas hatunu davet eyle ; HOCA ――― (yerden bir selâm çakarak) efendimizin huzurla rı şer'en caiz değildir. Mutallikanız olması remdir.

hasebiyle

namah

MÜTESELLİM (Canı sıkılmış) bire hocam biraz da biz bi huzurumuza davet eyle de liriz bu mesaili şer'iyeden ; Elması medik... Vekâletini almak için kapı arkasına çağır demek iste dik.. HOCA - (Kekeliyerek) fakat efendimiz azlığız, bendeniz nikâhı akdedeceğim, Kâhya hazretleri vekil olurlarsa şahidler kimler olacak ?

KAHYA — (Söze karışarak ve boşanma işinden yeni haber dar oluyormuş gibi bir tavır

takınarak)

efendimiz

hâdiseye

cidden üzüldüm... Fakat meselede bir şey yok Elmas hatunun vekâletini kulunuza izin verirseniz ben alayım kuşbaz esaleten burada... Şahidlere gelince haremden bir dilsiz ve bir kör cari ye getiririz.

45

H HOCA -· (atılarak) Avrat tayfasının şehadeti şer'iyatta mes

karli mu olamaz ; Kâhya ağa hazretleri bu nazik ciheti nisyan buyur masınlar.

KÂHYA - Evet o ciheti biz de biliriz amma işi kitaba uy durmakta...

olda s

M

vet 6

hatu MÜTESELLİM -

(Sözünü keserek) Meselenin gayet mektûm kalmasının ahassı matlubumuz olduğunu söylemiştik.. İşe iki de şahit karıştıktan sonra meseleyi gayri boz handa ki dellâl başıya havale eylemekten başka çare yoktur. HOCA ― Şer'i serif efendimiz. MÜTESELLİM ――――― (Suratını

buruşturur,

iki

adım adım

atar,

mis

Kâhyaya) Ulan Şaban göster firasetini ; KAHYA ―――― (Şeytanî bir tebessüm arasında) Hileyi şerriye den sonra kuşbaz Elmas hatunu tatlik eyler, yeniden

efendi -

mize tenkih olunur. Her iş olup bittiken sonra kapı arasına iki uşak çağırırız, şahitmisiniz ? deriz meselenin künhü anla şılmadan işler olup biter.

MÜTESELLİM sındır vesselâm . HOCA ―

- (Çok memnun) yaşa Kâhya ; yaman adam

(atılarak) Şer'i serife mugayirdir ;

MÜTESELLİM ― (Köpürür) Hoca işi artık çok inceleme. HOCA

(zoraki) Efendimizin iradesince

hareket

eyle

mek bir vacibei sadakattir. KÂHYA -

(Hocayı kolundan yakalar ön plâna doğru

rükler) Aman hocam işi kara kaplıya uydur .. yoksa....



başının

gövden üzerinde sallandığını hissediyorum.

HOCA ―

Aman Kâhya birader... Ben de onu araştrırım ya.

(Bu sırada Mütesellim tehdidkâr bir vaziyetle kuşbaz İbrahime bir şeyler anlatmakta o da her sözü eğilerek dinlemektedir).

46

HOCA — (Mütesellim ilerler) efendimiz, molla Necefinin

kavlince, zaruret halinde şuhudsuz akti nikâhın da cevaizden olduğu kütükte muharrerdir. MÜTESELLİM -

Bitir gayri bu işleri Elmas hatunu da

vet eyle... (Kâhyaya) Kuşbaz esaleten bulunur, sen

de

Elmas

hatunun vekâletini deruhte eyle. KÂHYA -

Baş üstüne efendimiz...

HOCA ―

(Soldaki harem kapısının önüne gider) tur ; hu destur ; Elmas kızım... ELMAS ―

hu des

(içerden) buyurun hoca efendi ;

HOCA - Kızım haremde bahsettiğim mesele için mısın ? Kâhya Şaban ağa hazretleri vekiliniz olacak.

hazır

ELMAS ―――――― Hazırım hoca efendi.

HOCA ―――― (Kâhyaya işaret ederek yaklaşmasını anlatır). (Hoca, Mütesellim, Kuşbaz oturmuşlardır.)

KÂHYA - (Harem kapısına yaklaşır, müştasiyle kapıya üç defa vurur. ) Elmas hatun hazretleri ; kuşbaz İbrahim ile ni kâhınızın akti için tarafınızdan vekil olayım mı ?

ELMAS - ( · •

• )

KÂHYA - (yine vurarak) Elmas hatun hazretleri ; kuşbaz İbrahim nam şahısla akti

nikâhınız için

tarafınızdan

başer'i

şerif vekil olayım mı ? ELMAS ―――― (Hafif bir sesle ) olunuz efem ; KÂHYA - (döner yerine oturur)

— HOCA

(Kuşbaza) mihrimuaccel beş yüz bir kuruş... Mih

rimüeccel binbir kuruş (dudakları arasından bir dua mırıldan dıktan sonra kuşbaza ) Allahın emri, peygamberin kavlile ve emri şer'i serif üzere aranızda akti nikâh eylemek üzere Elmas hatunu karılığa alı alı verdin mi ?

47

KUŞBAZ İBRAHİM — Alı alı verdim ; HOCA - (Aynı suali tekrarlar). KUŞBAZ ―――― Alı alı verdim ;

HOCA - (Aynı suali tekrarlar) . Aldım kabul ettim ; KUŞBAZ ―

HOCA -

(Kâhyaya dönerek) Allahın emri ve peygamberin

kavlile ve emru şer'i şerif üzere vekili

bulunduğunuz

Elmas

hatuna kuşbaz İbrahimi kocalığa alı alı verdin mi ?

KAHYA - Alı alı verdim ; HOCA ― (Ayni suali tekrarlar); KAHYA - Alı alı verdim ; HOCA ―

(Ayni suali tekrarlar).

KAHYA - Aldım kabul ettim .

HOCA — Öyle ise ben de sizin nikâhinizi kıydım. MÜTESELLİM ―― (Göğsünden çıkardığı kırmızı bir kese yi şıkırdatarak kuşbaza uzatır) Mihrimuaccel ve mihrimüec celenin bahşişin hepsi bunun içinde derhal hatunu tatlik eyle ; HOCA - (atılarak) efendimiz Mecellerin kavlince ; nikâh lılar arasında telakın vukuundan evvel zımdır.

bir şebin

müruru



MÜTESELLİM ――― (kükrer) Hoca ; yine hikmet savurma ; tez bitsin bu iş..... HOCA -

(titriyerek) mecellenin kavlini arz eylerim... Ma ahaza... (birdenbire ) efendimize olan sadakatim beni icbar edi yor... Tecdidi nikâhın selâmeti namına arz eylerim kuşbaz hiç değilse menkühesinin yanına çıksa... MÜTESELLİM (Kuşbaza) tez var içeri ; fakat, unutma ki kulağım kapıda, içeri girmenle talâkın ağzından çıkması bir o lacak.

48

KUŞBAZ -

harem

(Beyin ayaklarına kapandıktan sonra

kapısından içeri girer) (Hoca ve Kâhya bey

görmeden manidar

birer

işaret

çakışırlar, yirmi saniye kadar bir zaman geçmiştir bey aşağı yukarı gezinmektedir.) MÜTESELLİM ---- (sabrı tükenmiş) Kuşbaz, kuşbaz ;

( ce

vab alamayınca yumruklar) kuşbaz, kuşbaz.... (Hoca ve Kâhya manidar birer işaret daha çakışırlar) . MÜTESELLİM --

kapıyı

yumruklar)

Kuşbaz, ulan İbrahim ; kulağını kapıya yapıştırır

(dehşetli sabırsız,

(kendi ken

dine) İçeride bir gürültü var gibi... HOCA ―――― Efendimiz gelin ve güveyi edayı selât ederler.. MÜTESELLİM HOCA -

(içeri dalmak isterken hoca önler).

Aman efendimiz Elmas hatun şimdilik size

na

mahremdir. Malûmunuz hüllece bir şart vardır o şartta : şak... MÜTESELLİM (bir itişte hocayı yere yuvarlar; içeri

gi

rer.)

HOCA - (yattığı yerden Kâhyaya) Aman kâhya bir ??? efendimize hüllenin baş şartını söylerken ... (Harem kapısının perdeleri şiddetle açılır, lim kuşbaz İbrahimin yakasından

mütesel

yakalamış

getirir

kuşbazda kıyafet dağınıktır.) MÜTESELLİM ――― (Kuşbazın gırtlağını sıkarak) nasıl

din mendebur? (kuşbazın sesini taklit ederek)

benim

de

helâlim

değil mi ? İster boşarım, ister boşamam ha ; ... tez tatlik eyle ; KUŞBAZ - (perişan) tatlik eyledim ; HOCA -- (atılarak) öyle değil ; zevceyi

menkühem

Elmas

hatunu talâki selâse ile tatlik eyledim siz de şahid olun.

49

KUŞBAZ

d (kesik kesik) zev... cem... menkü... hem Elmas

hatunu talâki selâse ile tatlik eyledim siz de şahid olun.. Elhak şahidiz ;...

(Mütesellim, hoca ve kâhya bir ağızdan)

MÜTESELLİM —

(Kuşbazı göstererek Kâhyaya)

şu men

deburu tez kara kullukçuya teslim etsinler, zindana atılsın, zen cirbent edilsin ;... icabını sonra düşünürüz. KAHYA

(korkudan titreyen kuşbazı selâmlık kapısından

çıkarır ve döner)

MÜTESELLİM - (Hiddetli) haydi hocam şimdi bizim

ni

kâhımızı akteyle ;

HOCA -―

(iyilerek baş üstüne efendimiz

kâhya

biraderimiz de Elmas hatunun vekâleti var, efendimiz

hazretleri esaleten

bulunuyorlar mesele bigayet sehil. • (Otururlar.) HOCA ―――― (Mütesellime) Elmas binti Osmani emri şer'i se rif üzere karılığa alı alı verdin mi ? MÜTESELLİM - Alı... Alı verdim . 1 PERDE YAVAŞ YAVAŞ İNER

HOCA -- Alı.. Alı verdin mi... MÜTESELLİM —– Ali.. Alı verdim ..

PERDE

50

PERDE

- 4

(Eski tarz, taş kemerli bir han odası. Dip plânda perde li bir kapı. Solda demir parmaklıklı bir pencere. Bir ke revet, üç hasır iskemle, kapı dibinde bir güğüm, üzerine bakır bir maşraba kapanmıştır. Duvarda bir çiviye

ça

kılmış bir dağarcık bir yamçı, odanın zemini hasır kap 11..)

MECLİS Uzun Mehmet -

1

Hancı Hacı Emmi

(Perde açıldığı zaman uzun Mehmet kerevetin üstünde bağdaş kurmuş, sigara içmektedir. Karşısında Hacı Emmi nargile tokurdatmakta, Hacı Emmi hasır bir san dalyaya oturmuştur.) UZUN MEHMET -

(Derin bir dalgınlıktan uyanır gibi)...

İşte... Hacı Emmi muradıma erdim... Erdim amma çoluk çocuk tan da ayrı düştüm.

HACI EMMİ

Eeh... ne edelim... Hele azıcık ağır ol... Oh

adam gün doğmadan neler doğar. . UZUN MEHMET

Bu kara belâlar başımızda iken bu mil

lete gün doğar mı Hacı Emmi ;

51

HACI EMMİ ― Acele etme Uzun ağa bir duyan felan olur. Hani ... Yerin kulağı var derler. UZUN MEHMET ―――――――

Ben milletim yabancılara muhtaç

ol

masın onlara etek dolusu paralar vermesin diye geceyi gündüze kattım.. Dur bakalım, askerden ırgat zamanı tezkere almıştım ... (Parmağiyle hesaplıyarak) dört irgatlık geçti dördüncü yıl gü zün de değirmene gitmiştim... Demek ki tam dört yıl savaştım ..

HACI EMMİ - Hele azıcık ağır ol dedim ya ağam... Şöyle bir gidişatı gözle, aç değilsin açık değilsin... Çoluk çocuğa ge lince Allah kerim.. Hele sabırlı ol Uzun ağa ; UZUN MEHMET

Ereğli beyi çoluk çocuğa kim bilir ne

eziyetler etmiştir. Zavallı uşaklar... (içini çekerek) ne yapalım elden bir şey gelmiyor ki...

HACI EMMİ

(İskemlesini

Uzun

Mehmedin

oturduğu

kerevete biraz daha yanaştırarak) Uzun ağa... Bu gün handa mi safir yok.... Avareyim, şu işi nasıl ettiğini avare bir vakitta an lativerecektin. UZUN MEHMET

(Bir

düşünceden silkinerek)

Peki ...

peki Hacı Emmi ..... Zaten gönlüm çok sıkıntılı... İçimden bir el kalkıp sanki boğazıma sarılıyor... Anlatırken belki biraz açı lırım .

HACI EMMİ -

Oh uzun ağa hani sen bilirsin amma şu kah veleri bir tazelesek ben yeni bir nargile bassam ?.. UZUN MEHMET -

Sen tazele Hacı Emmi ... benim canım

çekmiyor ...

HACI EMMİ ―

(yerinden kalkar, kapıdan seslenir) ulan Bektaş oğlu nargileyi tazele bir de sade kahve yap ; (yerine dö ner otururken kuşağının arasından çıkardığı bir tabakayı Uzun Mehmete fırlatarak) haydi ağam bir sigara olsun sar. UZUN MEHMET

52

C (düşünceli, rüyada yaşayan bir

adam

gibi gözleri dalgın ağır ağır tabakayı alır ve sigara sarar). Ha CI Emmi ... Bilirsin ki bizim Ereğli uşağı yalnız Ereğli uşağı de ğil bütün yalı uşakları hem denizci oluruz hem rençber...

HACI EMMİ -

Ah oğul ne kadar rençberlik olursa

olsun

(dert belâ) yı karşılamıyor ki... UZUN MEHMET - Ah Hacı Emmi ...

Doğru

söylersin..... alır... umu

âşarcı der alır... Mültezim der alır... Ağa der alır.. alır... Beri yandan sen istersen yaprak ye ayrık otu otla kimin runda...

HACI EMMİ ―

Hele azıcık dert yandın



adamı

çatal

ağaca sallandırıverirler, ne yapacaksın ağam.... (Kahveci Bektaş girer Hacı Emminin dikkatli kahveyi önüne kor çıkar.)

lülesini

tazeler

HACI EMMİ -

(Nargilesini çekiştirir, kahveyi yudumlar) Hele ağam bu dertleri saymakla bitmez.. Biz konuştuğumuza ge lelim .... UZUN MEHMET ---- (yine bir dalgınlıktan silkinerek) Evet Hacı Emmi ... Ne diyordum ? Ha ; küçük yaşta gemiciliğe başla dım.... Başımdan

bin bir tehlike ve kaza geçti...

Bir gün

Şile

açıklarında kestane karasına tutuldum... Ne ettiysek başa çıka madık, sonunda teknemiz battı .. Eğer rahmetli Saraç Kaptan yetişmeseydi çoktan öte dünyaya göç etmiştik....

HACI EMMİ ――――― Allah rahmet eylesin... Saraç kaptan denizci idi .... UZUN MEHMET -

zorlu

Ne ise Hacı Emmi ... Lâfı uzatmıyalım..

Saraç Kaptan anlatmıştı hiç unutmam, uzun denizlere sefer yaparken görmüş ... Bana hey oğul dedi , sen gemiyi frenklerde gör ne yelken ister ne kürek ne de rüzgâr... Geminin kazanında ate şi fayrap ettin mi suları böle böle öyle bir gidişleri var ki... Al tında ateş yakmakla kendi kendine giden gemiye bir türlü akıl 53

sardıramadım... O sıralarda devlet gemilerine de makine kondu dediler bunu duyunca askerlik kaydimi yalvardım, yakardım ni zamiyeden bahriyeye çevirttim. (Serracı bahri ) gemisinde as kerlik ettim ateşle, makine ile geminin nasıl yürüdüğünü öğren dim. Nihayet tezkere günü geldi çattı... Bizim çok değerli zabit lerimiz vardı ... Tezkere alacak efradı geminin güvertesine diz diler, kaptan paşa ; hey çocuklar dedi .... Biliyorsunuz

bu

gemi

taş kömürle gidiyor... Bu taş kömürü biz İngilizlerden alıyoruz. Her sene bu toprağın bir yığın parası yabancılara gidiyor...

Al

lah bu topraklara her bereketi her zenginliği vermiştir.. Memle ketinize dönünce işiniz olsun memleketin parasını dışarı akıtan bu taş kömürünü arayın ... Eminim ki bulacaksınız... Sonra unut mayın ki padişahımız efendimiz kömürü bulanı ihsanlarına gark edecektir, haydi çocuklar yolunuz açık olsun. Gemiden ayrıldıktan sonda düşündüm, Hacı Emmi... Padişa hın Sultan Hanımların saraylarına, paşalara haraç vermekten fakirleşen yıpranan bu toprak çocukları bu kömür derdi içinde ayrıca yabancılara etek dolusu yurt servetini kaptırıyordu . Köye dönünce katî kararımı verdim işi gücü asıp dağ taş kö mür yanan taş aramağa koyuldum eh, çok şükür Allah emekleri mi boşa çıkarmadı . Bıldır kasımın girdiği gün bu yaman taşları toprağımızda buldum. Memleketime tükenmez, bir vatan değil bin vatan besliyecek bir zenginlikte olan kömür hazinelerinin anahtarlarını teslim ediyorum . (Biraz düşündükten sonra) Hacı Emmi gayri öte yanını sen biliyorsun...

HACI EMMİ ―――――

Eh

Biliyorum... Sırtladın... Ereğli beyinin ar

dından saldırdıkları atlılara görünmemek için dağ

yollarından

aşarak buraya kadar getirdin, kaptan paşaya götürdün... ve ... kendisine haber etmediğin için Ereğli beyi sana gazaplandı ... UZUN MEHMET -Evet gazaplandı... Ona haber

versey

dim... Kim bilir bundan kendisine neler çıkaracak , amma mille te de neler edecekti .

54

HACI EMMİ -

Orası öyle amma uzun ağa,

korkarım

bu

adam sana bir iş eder. UZUN MEHMET - Ne ederse etsin... Milletim bu gün bir servet hazinesinin sahibidir ya..

HACI EMMİ ― Hangi milletten konuşuyorsun oğul , padi şah hiç öyle bir serveti millete bırakır mı ? UZUN MEHMET - Bu gün için belki öyle fakat

ileride....

Bu hazineler... Ergeç bu toprakların hakikî sahibi milletin olacaktır.

HACI EMMİ ―

(Mütecessis, Uzun Mehmede sokulur) Uzun

ağa bu kara taşları nerede bulduğunu kimseciklere söylemiyorsun... Eh Allah gecinden versin amma ya bir emri hak olursa ?.... UZUN MEHMET - Olur olur Hacı Emmi amma... Ben ya nan taşların bulunduğu yeri zabitlere göstereceğim Kaptan paşa kapısından bu sabah bir çavuş geldi ya o haber getirdi hafta ya Ereğliye gidiyoruz. (Dışardan ayak sesleri işitilir.. Kalın bir ses bağırır: Hacı Emmi... Hacı Emmi, Uzun Ağa ; kapı açılır dağar cıklı iki köylü girer ;

Ereğli

beyinin

adamları,

Kör

Memiş ve Çolak Ali;)

MECLİS S - 2 Evvelkiler ―――

Kör Memiş,

Çolak Ali

KÖR MEMİŞ ve ÇOLAK ALİ — Selâmün aleyküm ; EVVELKİLER - Eleyküm selâm ;

HACI EMMİ — (yer göstererek) buyurun ağalar, hoş geldi niz, safa geldiniz ; UZUN MEHMET L

Hoş geldiniz ağalar ;

55

KÖR MEMİŞ - Safa bulduk.... ÇOLAK ALİ - Hoş bulduk ağalar (gülerek) Uzun Ağa Ha CI Emmi ile amma kaynaştırmışsınız muhabbeti... Eh ne âlemde siniz bakalım ? HACI EMMI — Ne idelim şükürler olsun

bugün

avarelik

var da... Uzun ağa ile biraz şöyle lâf kaynaştırdık... Siz nasıls . nız ?

YENİLER — Eh şükür biz de iyiyiz...

KÖR MEMİŞ -

(Uzun Mehmede )

Ben

çoktandır

sizin

köye varmadım. Amma pazar yerinde senin uşağı gördüm artık hemen hemen delikanlı olmuş babamın yolunu gözleriz dedi .... UZUN MEHMET

(içini çekerek) Eh... Bu

gurbet

cana

deydi ... Uşaklar gözümde tütüyor....

KÖR MEMİŞ

dig Peki amma ağa ne bekler durursun bunun

burasında gelsene köyüne oğul uşağın arasına ; ÇOLAK ALİ - Öyle ya ağam .... UZUN MEHMET - Bilmez gibi lâf söylersiniz hemşeriler. Ereğli beyi yolumuzu gözler durur canıma kıyacak.. (önüne ba karak) bu hafta heyetle Ereğliye geldikten sonra bile geri



neceğim...

Emmi

Uzun

HACI EMMİ - Bakındı ağalar.... Lâftan misafirleri

unut

(Bu sırada yeni

gelenlerle hancı Hacı

Mehmet görmeden işaretleşirler..)

tuk... Kahve nasıl olsun ağalar ? ... ÇOLAK ALİ -— Yolcu işi Hacı Emmi... Yolcu işi ... Yorgun luk çıkaralım .

HACI EMMİ

Uzun ağa seninki sade mi olsun ?

UZUN MEHMET

Yok canım ben istemem... sabahtanbe

ri içimde bir sıkıtnı var içim bir şey istemiyor ...

56

HACI EMMİ - Etme Uzun ağa... deminde içmedin .... ÇOLAK ALİ - De Hacı Emmi sen lâfa bakma Uzun ağaya yap... hep beraber içelim ; UZUN MEHMET - Yok ağam siz keyfinize bakın ;

ÇOLAK ALİ — Haydi ağam... sen Ereğli beyinden

ötürü

hemşerilerinede mi küstün ? KÖR MEMİŞ — Öyleya Uzun ağa bize de mi küstün ? (Ha cı Emmiye) haydi kahveleri yap ; hep beraber içelim ; HACI EMMİ - (Kapıdan çıkarken gelenlerle bir göz işa reti çakışır).

KÖR MEMİŞ ――― (Hasır sandalyadan kalkar, Uzun Mehme din oturduğu kerevete oturur ) Uzun ağa vallah zorlu adamsın ... Kimseye haber vermeden bir iş ettin ki yedi düvele şan oldu .... UZUN MEHMET

Yedi düvelle

beraber

memleketim

için de şan oldu amma...

ÇOLAK ALİ ―――――――― Eh Uzun ağa gayri sana karada ölüm yok ; KÖR MEMİŞ - Darılma amma Uzun ağa sen malihulya ku ruyorsun ... yanan taşları buldun ihsanlara istersin ?...

kavuştun

daha ne

- Kahveci Bektaş girer kahveleri önlerine kor çıkar UZUN MEHMET ――――――――――― (İşaret ederek) Buyurun ağalar... Du run elime biraz iyi tütün geçti birer sigaralık ikram edeyim.... (Yerinden kalkar duvarda asılı dağarcığına doğru gider.)

KÖR MEMİŞ — (Kuşağı arasından çıkardığı bir keseyi ço lak Aliye göstererk, arkadaşına fincana atalım mı? der gibi bir işaret yapar, menfi cevap alınca keseyi kuşağına saklar). - Yeni gelenler kahvelerini içerlerken Uzun Mehmet dağarcığından çıkardığı bir kese ile gelir. 57

UZUN MEHMET ――― Buyurun ağalar ... amma

rejinin kol

cuları duymasın canımıza ezan okurlar...

KÖR MEMİŞ ve ÇOLAK ALİ - (Keseden tütün alırken) Eyvallah Uzun ağa mübarek kız saçı gibi... HACI EMMİ ―― (Dışardan seslenir) Uzun ağa, Uzun ağa ... Kaptan paşadan çavuş geldi hele aşağı gel... UZUN MEHMET

(Yerinden kalkarak, kapıya giderken)

Kusura bakmayın ağalar ben şimdi gelirim.. (Çıkar);

ÇOLAK ALİ — (Yerinden kalkarak) Haydi Memiş zırnığı ativer içine ;

KÖR MEMİŞ -

(Kuşağından çıkardığı keseden bir tutam

zehiri alır ve Uzun Mehmedin fincanına atar) Ulan Çolak ; Ha CI Emmi zorlu dolap etti... Uzun ağayı torbada keklik domuz heriftir vesselâm ;

avlattı

ÇOLAK ALİ — Sen ne diyorsun Kör Memiş iki kese altın bu....

KÖR MEMİŞ —

has

Çolak ; ne dersin ? Bu zehir aza benziyor ...

Uzun ağayı zıbartmazsa ?... ÇOLAK ALİ - Zibartmazsa mı ?

(Belinden bir ip çıkarır

ve gösterir) Bu ne güne duruyor? Bey ne dedi : Ya Uzun ağa nın kellesi ya sizin kelleniz .

KÖR MEMİŞ --- On kese altını da unutma ; ―――――― Uzun Mehmet gülerek girer ―― UZUN MEHMET -

(Kerevete otururken) Gidi zevzek.... İkide bir yüreğimi hoplatır.

KÖR MEMİŞ - Ne o ağa? Çavuş ne haberi getirdi ? UZUN MEHMET

58

Yok canım haber maber yok... Bizim

Hacı Emminin zevzekliği şu günlerde kaptan paşanın kapısın dan bir haber bekleriz de.... (Kahveden bir yudum alır)

Kahve

de soğumuş) ... KÖR MEMİŞ ve ÇOLAK ALİ — (Endişe ile biribirine ba kışırlar).

ÇOLAK ALİ ―― Kaptan paşadan ne haber bekliyorsun ? UZUN MEHMET -

(Soğuyan kahveyi bir yudumda hepsi

ni içtikten sonra) Bu hafta içinde Ereğliye gideceğiz... Taş kö mürü bulduğum yeri göstereceğim. KÖR MEMİŞ — (Şiddetli alâkalı) Peki amma onlara nere yi göstereceksin... Ereğli beyi her tarafı karış karış arattı bir şeyler bulmadı ...

UZUN MEHMET -

Oraya gittiğimiz zaman siz de görür.

sünüz.

ÇOLAK ALİ - Nasıl olsa görecek değil miyiz ? Bizi me rakta komasana... UZUN MEHMET -- (Ara sıra midesini bastırarak) Yok.... söyliyemem... Kaptan paşa kapısından yemin verdirdiler... (Mi desini kuvvetle bastırarak, yüzünü ekşitir)

A.... a ; ....

amanın

ağalar bana fenalık geliyor.

KÖR MEMİŞ - (Mânidar bir tebessüm arasında ) Soğuk al mışsınızdır ağam. UZUN MEHMET ―

(Ayağa kalkmak isterken sendeler ye

re düşer) Ah ; fena oluyorum... - Kör Memiş ve Çolak Ali işaretleşirken görür — UZUN MEHMET ―――― (Zehirlendiğini anlamıştır) Vay gidi

59

mel'unlar vay ; kancık herifler Ereğli beyinin birkaç altını için beni kahbece zehirlediniz ha ? (Kalkıp saldırmak isterken tekrar düşer) ah.. ah. KÖR MEMİŞ ve ÇOLAK ALİ — ( Üzerine çullanarak) Ço lak Ali - Yanan taşların bulunduğu yeri tez söyle ;

UZUN MEHMET ______ (Kıvranarak) Ah... ; Kancık herifler... cellatlar ; ben size ne fenalık yaptım ?...

KÖR MEMİŞ -

Söyle kara taşları ....

UZUN MEHMET ――――- (Daha çok kıvranarak) Ben millet uğ runa ölüyorum... size hiç bir şey söyliyemiyeceğim...

ben onu

söyliyeceğim yere söyledim. Ben olmasam da onlar.... o…... ra …... sını elleriyle koy.... muş gibi bulacaklar .... ÇOLAK ALİ - Tez bildir, çoluk çocuğunu da doğrıyacağız. Koskoca Ereğli beyine oyun edenin hali budur. UZUN MEHMET

(Fevkalâde bir ceht sarfederek) Kos

koca beyleriniz de…... ağala.... rınız da…….. pa ….. pa... dişahlarınız da yere batsın..

KÖR MEMİŞ ―― Çoluğuna çocuğuna acı.... büyücü herif.; UZUN MEHMET ――――― (Kıvranarak) Bugün .... öldürün.... na sıl olsa boğmasanız da efendilerinizin israflarına para yetiştir mek için açlık .... tan ö.... lü .... yorlar ..... ve unutmayın. bir gün gelecek kahraman yetiştiren bu topraklardan bir millet kahra manı çıkacak ve bu... zalim... idareden bizi... kurta...racaktır ...

-

Hacı Emmi telâşla içeri girer

HACI EMMİ - Amanın ağalar tez bitirin işini ; sesi dışar dan duyulur ....

60

KÖR MEMİŞ ve ÇOLAK ALİ

- (Uzun Mehmedin üzerine

çullanırlar boğazına ip takarken) UZUN MEHMET wan (Çırpınarak) Yurduma bir

hazinenin

anahtarlarını hediye ettim. Padişahınız... beni ... böyle mükâfat landırdı... zararı yok... Uzun Mehmet ölür amma... Uzun Meh metler... yaşar... Uzun Mehmedin solukları ve boğanların arasında ışıklar söner

gürültüleri

&

61

1

}

A