Osmanlı'da Değişim ve Anayasal Rejim Sorunu [4 ed.]
 9789944883832

Citation preview

Genel Yayın: 1491

TARİH İLBER ORTAYLI OSMANLI’DA DEĞİŞİM VE ANAYASAL REJİM SORUNU

© türkiye iş bankası kültür yayınları, 2008 Sertifika No: 29619 editör ALİ BERKTAY görsel yönetmen BİROL BAYRAM grafik tasarım uygulama TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI düzelti ERKAN IRMAK 1. basım: temmuz 2008, istanbul ıv. basım: kasım 2015, istanbul ISBN 978-9944-88-383-2

baskı KİTAP MATBAACILIK SAN. TİC. LTD. ŞTİ. davutpaşa caddesi no: 123 kat: 1 topkapı istanbul (0212) 482 99 10 Sertifika No: 16053

TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI istiklal caddesi, meşelik sokak no: 2/4 beyoğlu 34433 istanbul Tel. (0212) 252 39 91 Fax. (0212) 252 39 95 www.iskultur.com.tr

İlber Ortaylı

Osmanlı’da Değişim ve Anayasal Rejim Sorunu

İÇİNDEKİLER

I Osmanlı Kurumları ve Değişim 1

................................................................................................................................

I İkinci Viyana Kuşatması’nın İktisadî Sonuçları Üzerine

3

.........................

II 17. Yüzyıl Sonlarında Orta Anadolu Vilâyetlerinin Toplumsal-Ekonomik Durumu Üzerine

11

III 18. Yüzyılda İlmiyye Sınıfının Toplumsal Durumu Üzerine Bazı Notlar

19

.......................................................

....................................................

IV Osmanlı Bürokrasisinin Özelliklerine Karşılaştırmalı Bir Yaklaşım Denemesi

25

.............................................................................................

V Osmanlı Toplumunda Yönetici Sınıf Hakkında Kamuoyunun Oluşu35 muna Bir Örnek: Menâkıb-ı Mahmud Paşa-i Veli ................................

VI Osmanlı Toplumunda Aile

61

...............................................................................

II Osmanlı Şehirleri ve Ulaşım Sistemi 77

................................................................................................................................

VII Eski Türk Şehirlerinde Yapı İşlerinin Fonksiyonel Düzenlenişi ve Yapı Örgütü

79

......................................................................................................

VIII 16. Yüzyılda Rodosçuk (Via Aegnetia’nın Marmara Uzantısı) IX Devenin Taşıma Maliyeti Eğrisi Üzerine Bir Deneme

95

.........

107

.........................

X 19. Yüzyılda Kastamonu Vilâyetindeki Yapısal Değişim Üzerine

119

XI 19. Yüzyıl Ankara’sına Demiryolunun Gelişi ve Bölgedeki Üretim Eylemlerinin Değişimi

125

XII 19. Yüzyılda Trabzon Vilâyeti ve Giresun Üzerine Gözlemler

143

XIII Kent Tarihinde Kaynak Sorunları

165

...................................................................................................

.......................................................................

..............................................................................................

................................................................

XIV 19. Yüzyıl Sonunda Suriye ve Lübnan Üzerine Bazı Notlar

173

............

XV Yanya Vilâyeti’nin Limanı Olarak 19. Asrın İkinci Yarısında Preveze

199

XVI 19. Yüzyılda Bir Mezopotamya Limanı: Basra

209

.....................................................................................................................

.....................................

III II. Abdülhamid Döneminde Osmanlı İmparatorluğu ................................................................................................................................

XVII Osmanlı İmparatorluğu’nda Askerî Reformlar ve Polonyalı Mülteci Subaylar XVIII II. Abdülhamid Devrinde Taşra Bürokrasisinde Gayrimüslimler

223

225

................................................

233

....................................................................

XIX II. Abdülhamid Döneminde Anayasal Rejim Sorunu

243

.........................

XX İlk Osmanlı Parlamentosu ve Osmanlı Milletlerinin Temsili

251

XXI Osmanlı İmparatorluğu’nda İdarî Modernleşme ve Mahallî İdare Alanındaki Gelişmeler

263

XXII İlk Osmanlı Parlamentosunun Yapısında Eyâlet İdare Meclislerinin Etkisi

277

XXIII Midhat Paşa’nın Vilâyet Yönetimindeki Kadroları ve Politikası

287

...........................................................................................

...........................................................................

.............................................................................................

......................................................................................

XXIV 19. Yüzyılda Panislâmizm ve Osmanlı Hilâfeti Notlar Dizin

297

.....................................

309

.......................................................................................................................

331

.........................................................................................................................

I OSMANLIKURUMLARI VEDEĞİŞİM

‹kinci Viyana Kuflatmas›’nda Jan Sobieski’nin Türk ordugâh›na sald›r›s›; Historisches Museum auf Stadt Wien.

I

İkinciViyanaKuşatması’nınİktisadî SonuçlarıÜzerine*

1 1683’te Viyana’n›n Osmanl› ordular› taraf›ndan ikinci defa kuflat›lmas› Orta Avrupa tarihi için önemli bir dönüm noktas›d›r. Viyana’n›n Osmanl› ordular›n›n eline geçmesini önleyen kuvvetli bir neden Polonya Kral› Jan Sobieski olmufltur. Acaba Viyana Osmanl›lar›n eline geçse idi ne olurdu? Bu önemli görünen sorunun cevab› burada tart›fl›lmayacakt›r. 1683 yenilgisinin Türkiye tarihi için, Avusturya tarihi için oldu¤u kadar önemli say›lmamas› gerekir. Türkiye’de, “Viyana önlerine uzanan Türkler” slogan›, gerek halk aras›nda gerekse tarihçilikte daha çok Birinci Viyana Kuflatmas›’n›n kal›nt›s› olarak yaflamaktad›r. ‹kinci Viyana bozgunu, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda bir yüzy›ld›r süregelmekte olan kurum*

Bu bildiri, 28-30 Kas›m 1979 tarihlerinde ‹stanbul’da Baflbakanl›k Arfliv Genel Müdürlü¤ü ile Avusturya Baflkonsoloslu¤u Kültür Enstitüsü’nün iflbirli¤i ile düzenlenen “Tarih Boyunca Avusturya-Türkiye ‹liflkileri Sempozyumu”nda okunmufl, Osmanlı AraştırmalarıII, ‹stanbul, 1981, s. 195-202’de yay›mlanm›flt›r.

4

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

sal kargaflan›n tabii sonucu olarak de¤erlendirilmektedir. Toprak düzeninin bozuldu¤u, fakirlik ve isyanlarla dolu 17. yüzy›l sonunda Osmanl› ordular›n›n Viyana önlerine uzanmas›nda herhalde Köprülüler restorasyonu kadar etkisi olan baflka nedenler de vard›. Bu da Orta Avrupa’daki içtimaî düzen de¤iflikli¤inin getirdi¤i sanc›lar, Otuz Y›l Savafllar›’n›n yaratt›¤› tahribat ve Habsburg ‹mparatorlu¤u’nun içinde bulundu¤u umumî zaaft›. Oysa Avusturya tarihi için 1683 zaferi gerçekten önemli bir olayd›r. 1683 galibiyetiyle Avusturya gerçek bir imparatorluk ça¤›na girecektir. ‹ki yüzy›ld›r Avrupa güçlerinin bask›s› alt›nda bulunan bu devlet, art›k istikbale ümitle bakmaya bafllam›flt›r. 1683 Avusturya tarihinde bir annusmirabilis’tir. Bundan sonra Alman prenslikleri üzerinde otoritesini kurmaya bafllayan, sanayi, ticaret, ziraat ve kültürünü gelifltirmeye bafllayan ülkenin yeni dönemini ifade etmektedir. Avusturya yeni bir at›l›m›n bafllang›c›ndayd›.

2 17. yüzy›l›n sonlar›nda Kutsal Roma-Germen ‹mparatorlu¤u, Voltaire’in deyimiyle; ne kutsall›k ne Romal›l›k ne de imparatorlukla ilgisi olan bir siyasî birlikti. Otuz Y›l Savafllar›’n›n eritti¤i imparatorluk ülkeleri kuzeyde ‹sveç, bat›da XIV. Louis Fransa’s›, do¤uda Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun bask›s› alt›nda idi. Ülkenin siyasal durumu, elde tuttu¤u topraklar›n bereketsizli¤i nedeniyle Bat› Avrupal› (Hollandal›, Alman, Danimarkal›) sermaye sahipleri ve s›naî müteflebbisler yat›r›m için buraya yönelmemifllerdi. Avusturya hayvanc›l›¤› ve tar›m› Bat› Avrupa ile karfl›laflt›r›lamayacak kadar geri durumda idi. Avusturya’da merkantilizm döneminde, tar›mda kayda de¤er bir teknolojik geliflme ve verim art›fl› gözlemlenmiyor. Bu dönemde, tar›mda üçlü ekim sistemine (Dreifeldersystem) geçilmiflti. Ancak, Avusturya dukal›¤›na ba¤l› ülkelerde tar›m ve hayvanc›l›k, sanayi ve ticarette büyük geliflmeler do¤uracak düzeyde de¤ildi. Hayvanc›l›k, henüz geliflmifl yöntemlerle yap›lm›yordu. Tirol ve Vorarlberg ülkelerinde tar›m ve hayvanc›l›¤›n biraz daha iyi durumda olmas› Avusturya için yeter-

İKİNCİVİYANAKUŞATMASI’NINİKTİSADÎSONUÇLARIÜZERİNE

li de¤ildi. Dolay›s›yla köylüler de sefil ve adaletsiz durumlar›ndan kurtulmufl olmuyorlard›. Üzerlerindeki feodal bask›, a¤›r angarya ve vergi yükü devam etmekteydi.1 Avusturya ülkelerinin zengin maden kapasitesinin de yeterince de¤erlendirildi¤i söylenemez. Manifaktür ve metalürji sanayiinin geliflmemesi mevcut madenlerin tam kapasiteyle çal›flamamas›n›n bir nedenidir. Meselâ, 1657’de Fugger’ler Tirol ve Schwaz’daki madenleri kapatmak zorunda kalm›fllard›. Steiermark madenleri ise, 1526’dan beri özellikle Osmanl› ak›nlar›na ve tehlikesine karfl› devletin silâh ihtiyac›n› karfl›lamak için iflletiliyordu. Bu nedenle 1656’dan beri Wiener Neustadt’da Hollandal› ve Alman usta ve giriflimcilerin yard›m›yla kurulan ve devlet kontrolünde olan bir silâh fabrikas› faaliyette idi.2 17. yüzy›l sonuna kadar Avusturya manifaktürü, gerek yerli gerekse Bat› Avrupa’dan gelmesi beklenen müteflebbislerin, bu ülkenin siyasal güvensizli¤i ve fakirli¤i nedeniyle ifle giriflmemelerinden dolay› geri idi. Ülkede, manifaktür ve fabrika gibi iflletmeleri yaflatacak bir talep büyümesi yoktu. Baz› manifaktür giriflimleri iflâsla neticelenmiflti. Meselâ; ilk Orientalische Handelskompagnie’nin Schwechater ve Tabor’daki pamuklu-yünlü dokuma tesisleri 1687’de iflâs etmiflti.3 17. yüzy›l sonuna kadar Avusturya’n›n iç ve d›fl ticareti de devletin vergi gelirlerini besleyip art›racak bir düzeye ulaflamam›flt›. Avusturya, Tuna bölgesini kontrol edemedi¤inden, nehir ticareti geliflememiflti. Roma-Germen ‹mparatorlu¤u üyesi olan devletçiklerin aras›ndaki gümrük duvarlar›, ticarî gelirin sadece fakir Avusturya ve Bohemya ülkelerinden elde edilmesiyle sonuçlan›yordu. Akdeniz’le iyi liman ba¤lant›s› olmad›¤›ndan denizlere aç›lamam›flt›. 1667’de Becker taraf›ndan kurulan ilk Orientalische Handelskompagnie bir müddet sonra iflâs etti.4 Ülkede karayollar›n›n da Bat› Avrupa’ya göre çok ilkel düzeyde olmas› imparatorluk ülkeleri aras›ndaki ticareti baltal›yordu. Zaten 1683 kuflatmas›n›n Osmanl› ordusu için bir yenilgiyle bitmesinde, Afla¤› Avusturya (Niederösterreich) ülkesinin bozuk ve iptidaî yol sisteminin büyük rolü olmufltur.

5

6

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

3 1683 kuflatmas›n›n ard›ndan Osmanl› ordular›n›n Tuna ve Transilvanya Macaristan’›ndan çekilmesinden; 1699 Karlofça (Karlowitz) ve 1718 Pasarofça (Pasarowitz) muahedelerinden sonra Habsburg ‹mparatorlu¤u, Tuna boyunda yerleflmiflti. Bu bölge, ülkenin Balkanlar’a uzanan yeni pazar ve hammadde kayna¤› idi ki, art›k ülkede yap›lan ziraî reformlar, maliyenin düzenlenmesi, sanayi ve ticaretin geliflmesi uygun bir hayat sahas› bulmufl olacakt›. Avusturya merkantilizminin parlak devrine girifli, ilk etkisini tar›m alan›nda gösterdi. ‹mparator VI. Karl devrinde tar›m›n ›slâh› için bir dizi tedbirler gelifltirildi. 1651-1700’e göre, 1701-1750 devresinde tar›mdaki verim art›fl› %103 oran›nda idi.5 18. yüzy›lda hayvanc›l›k alan›nda yeni dam›zl›k türler getirilerek Avusturya ülkelerindeki hayvanc›l›k gelifltirildi. Bununla beraber Avusturya manifaktürünün geliflmesi, Tuna boyu ülkelerinden tah›l, yün gibi tar›msal hammadde ithalat›n› art›racakt›r. ‹mparatorlu¤un Tuna boyundaki fetihleri ve yeni pazar imkânlar› gerek Bat› Avrupa’dan gerekse yerlilerden yeni müteflebbislerin ortaya ç›kmas›n› sa¤lad› ve Avusturya manifaktürü geliflmeye bafllad›. Meselâ, 1697’de, Viyana’da Bratti’ler bir ipekli dokuma tesisi kurdular. ‹sviçreli Dunant’›n 1717’deki tafta fabrikas› da bu tür bir giriflimdi. Yeniden kurulan Orientalische Handelskompagnie, 1724’te Schwechater’de pamuklu dokuma fabrikas›n› tekrar faaliyete geçirdi.6 Pamuk bu dönemde kaçak ticaretle Türkiye’den getiriliyordu. Avusturya’da nehir, deniz ve kara ulafl›m sisteminin ›slâh edilmeye bafllad›¤›, Tuna üzerindeki askerî ve sivil donanman›n büyüdü¤ü, yeni bir teknolojiyle nehir ulafl›m filosunun meydana getirildi¤i görülüyor.7 1719’da, VI. Karl Trieste’yi Venedik’e karfl› önemli bir liman haline getirtti. Bunun yan› bafl›nda Trieste ile Fiume serbest liman olarak ilân edildiler. Bu iki liman, Avusturya için hayatî önemi olan Akdeniz ticaretinin geliflmesinde çok etkin olacaklard›.

İKİNCİVİYANAKUŞATMASI’NINİKTİSADÎSONUÇLARIÜZERİNE

Ülkenin d›fl ticaretini gelifltirecek karayollar› da yap›ld›. 1728’de Semmeringstrasse Viyana ve Trieste’yi ba¤lad›. 1722’de posta sisteminin ›slâh› ve devletlefltirilmesi ile merkezî devletin güçlenmesi, ticaret ve maliyenin ›slâh›nda önemli bir ad›m at›lm›fl oldu. Avusturya için Akdeniz ticareti hayatî öneme sahipti. Çünkü uzak denizler ve okyanus afl›r› kolonilerle iliflki kurmakta baflar› sa¤lanamam›flt›. Nitekim VI. Karl 1722’de devlet himayesinde 6 milyon gulden sermayesi olan “Do¤u Hint Ticaret Kumpanyas›”n› kurmufl, kumpanya gayet parlak giriflimlerle faaliyete geçmiflti. Ancak, Hint Denizi ve Uzakdo¤u limanlar›nda Hollanda ve ‹ngiliz rekabetine dayanamayarak faaliyetini tatil etti.8 Avusturya denizcili¤i teknolojik kapasite ve güç yönünden uzak denizlere ulaflacak durumda de¤ildi. Ayr›ca ticaret konusu mamulât da fiyat bak›m›ndan rekabet kabiliyetine sahip de¤ildi. Bu nedenle Avusturya d›fl ticaretini Balkanlar ve Do¤u Akdeniz’e yöneltmek zorundayd›. Esasen bu dönemde Akdeniz Avusturya’n›n yay›labilece¤i uygun bir ortamd›. 18. yüzy›lda ‹ngiltere, Hollanda ve hatta Fransa ticarî faaliyetlerini Atlantik afl›r› bölgelerde yo¤unlaflt›rm›fllar ve Akdeniz’den çekilmifllerdi. Nitekim Fransa, 16. yüzy›lda d›fl ticaretinin yar›s›n› Akdeniz limanlar›nda yap›yorken, bu oran 1780’e do¤ru 1/20’ye düflmüfltü. Gene ‹ngiliz ticaretinin 1/10’u 17. yüzy›lda Akdeniz’de yap›l›yorken, 1770’lerde bu oran 1/100’e düflmüfltü.9 Avusturya, Akdeniz’deki ticaretini adeta ‹ngiltere ve Hollanda’n›n okyanus afl›r› ‹spanyol kolonilerinde uygulad›¤› bir sistemi izleyerek organize etmifltir. Yani ilk elde Akdeniz’deki seyr-i sefâini (navigation) güvenlik alt›na alm›flt›r. 16.-18. yüzy›llarda korsanl›k, devletlerin yar› resmî bir deniz gücü ve deniz politikas›yd›. Avusturya, hem deniz ticareti faaliyetini hem de kaçak ticaretini güven alt›na alabilmek için seyr-i sefâin anlaflmalar› elde etmek yönüne gitmifltir. 1699 Karlofça ve 1718 Pasarofça antlaflmalar›ndan sonra bu gibi ahidnâmeleri (conventionact) devam› olarak elde etmifltir. Taraf›mdan incelenen ve yay›mlanan “1727 Osmanl›-Avusturya Seyr-i Sefâin Sözleflmesi” bunlardan biridir.10 Bu sözleflme-

7

8

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

lerde ticaret serbestli¤i, bunun kurallar› ve gümrük resmi miktar›n›n belirtilmesi söz konusu de¤ildir. Ancak seyr-i sefâinin güvenli¤i teminat alt›na al›nd›¤›ndan, kaçak ticaret için uygun bir zemin haz›rlanmaktad›r. Kaçak ticaret, esas›nda Avusturya-Osmanl› iliflkilerine has bir durum de¤ildi. 17. ve 18. yüzy›llarda merkantilist ticarî tedbirler güden ‹spanya kolonilerine ‹ngiltere ve Hollanda ayn› biçimde nüfuz ediyorlard›. ‹ngiltere ve Hollanda, ‹spanya ile yapt›klar› ayn› tip seyr-i sefâin sözleflmeleri (navigationact) ile Amerika k›tas›ndaki ‹spanyol sömürgelerine uzan›p, kaçak ticaret yap›yorlard›. Mahallî valilere verilen rüflvet ve yasa¤a ra¤men, yerli toprak sahipleri ile yap›lan al›flverifl sonucu ‹spanyol sömürge gelirleri azalm›flt›.11 Avusturya bu yolda Do¤u Akdeniz, fakat daha çok Kuzey Afrika limanlar›yla iliflki kurmaktayd›. Bir yanda Tuna boyu ve Balkanlar’a, öbür yanda Kuzey Afrika pazarlar›na uzanan Avusturya merkantilizmi alt›n devrini yaflamaya bafllad›. Ülkede bu bölgelerin talebine yönelik manifaktür sanayi h›zla geliflmeye bafllad›. Bunun iktisadî sonuçlar› kadar, Avusturya’n›n yeni hayat›nda kültürel etkilerinin de görülmeye bafllad›¤› bilinmektedir.

4 ‹kinci Viyana Kuflatmas›’ndan sonra Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun Balkanlar’daki eyâletleri ilk anda bir kargaflal›k, iktisadî bir çöküntü ve asayiflsizlik içinde kald›lar. Ordunun bozgunu, flehirlerde asayifli sa¤lamakla görevli garnizonlar›n da erimesi, iktisadî çöküntü, yol güvenli¤inin azalmas› ve süregelen harbler, bu eyâletlerde merkezî idarenin kontrolünü yok etmiflti denebilir. Meselâ, Bosna ahalisi merkezden sürekli olarak para ve asker yard›m› istiyordu. Oysa merkezî hükümet bu talepleri karfl›lamaktan âcizdi12. Bu nedenle, flehirlerin halk› kendi güvenliklerini kendileri sa¤lama yoluna gittiler. 18. yüzy›l bafl›ndan itibaren imparatorlu¤un Rumeli bölümünde kent idaresinde güvenlik, malî sorunlar k›smen ahali taraf›ndan karfl›lanmaya bafllad›. Ekseri flehirleri

İKİNCİVİYANAKUŞATMASI’NINİKTİSADÎSONUÇLARIÜZERİNE

temsilen âyanlar otoriteyi elde etmeye bafllad›lar. Bunlar özellikle yerel toprak sahipleri, büyük vak›flar›n yöneticileri gibi zümrelerden ç›k›yordu. Nihayet idare çok yerde bu gibi kimselere teslim edildi; bunlara mütesellim deniyordu. Balkanlar’da görülen as›l de¤iflme iktisadî yönden olmufltur. Bu de¤iflmedeki bafll›ca etken de Avusturya’n›n Balkanlar’a yay›lan ve geliflen ekonomisidir. Özellikle Avusturya’n›n Balkanlar’dan sat›n ald›¤› tah›l, endüstriyel bitkiler (tütün, pamuk), hayvanî ürünler (deri, yün), yar› ifllenmifl maddeler (aba, kaytan vs.), balmumu, kereste, baz› maden cevherleri Osmanl› Rumeli’sindeki tar›m, ziraat ve ticaretin kompozisyonunu giderek de¤ifltirmifltir. Avusturya nehir gemicili¤inin Tuna üzerinde geliflmesi 18. yüzy›l›n otuzlu y›llar›nda Demirkap›’ya kadar uzanan bir bölgede ticareti canland›rm›flt›. Bulgar ve Romen tah›l› büyük ölçekte Bat› pazarlar›na naklediliyordu. 18. yüzy›ldan sonra Avusturya pazarlar›n›n ihtiyac› olan deri, yün, endüstriyel bitkiler bol miktarda üretilmeye baflland›.13 Özellikle deri ve yüne dayanan yar› mamul maddelerin Avusturya pazarlar›na ihrac› Bulgaristan’da Rusçuk, Filibe (Plovdiv), Plevne gibi merkezlerde lonca teflkilât›n›n nitelik de¤ifltirmesine ve baz› lonca ustalar› aras›nda büyükçe sermaye sahiplerinin ortaya ç›kmas›na neden oldu.14 Bu süreç Balkanlar’›n tümünde görüldü ve bu zenginleflen tüccar s›n›f› Avusturya ile olan iliflkileri sayesinde hem ideolojik, kültürel yönden hem de malî güç bak›m›ndan 19. yüzy›l›n burjuva-milliyetçi hareketlerini besleyecek hale geldi. Kaçak ticaret yapan ve Avusturya ile yak›n iliflkiler kuran bu tüccarlar, daha çok H›rvat, S›rb ve Yunan as›ll› idiler. 16. yüzy›l bafl›nda Ragusa Cumhuriyeti (Dubrovnik) ve Venedik tüccarlar›, Avusturya’n›n Do¤u ile ticaretinde arac›l›k yap›yordu. Oysa flimdi Balkan halklar›n›n hemen hepsinden tüccarlar vard›r.15 Bunlar›n Viyana modas›n›, kültürünü, giderek Alman dilini Balkanlar’a yerlefltirmekteki önemli rolleri bilinmektedir. 18. yüzy›lda Avusturya manifaktürünün Balkanlar’a girifli daha çok porselen, çini, kumafl ile olmufltur. Pancar flekeri, daha sonraki yüzy›l›n ticaret meta›d›r. Avusturya, bu dönemde Bohemya’daki porselen sanayiini gelifltire-

9

10

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

rek, Venedik rekabetini yendi ve Bohemya porseleninin bafll›ca al›c›lar›ndan biri Türkiye oldu. Esasen Viyana gittikçe ‹sviçre ve Almanya’dan yap›lan ticaretin de merkezi oldu ve bu mamulât Avusturya arac›l›¤›yla Balkanlar’a girdi. Her türlü kumafl, möble, giyim ve kullan›m eflyas›yla birlikte ticaret dili olarak Almanca Balkanlar’a Avusturya ticareti sayesinde girdi. Avusturya manifaktürü, tekstil ve hafif endüstri mamulât›nda Do¤ulular›n zevkine göre üretime geçti. Özetlenecek olursa, 18. yüzy›lda Avusturya, Balkanlar’a yay›lan ve Bat› Avrupa’dan çekilmeye bafllayan bir imparatorluktu. Balkanlar’daki iktisadî ilgisi buralarda yerel toprak beylerinin ve tüccarlar›n zenginleflip güçlenmesine ve ileride onlar›n siyasî bir rol oynamalar›na yard›m etmifltir.

II

17.YüzyılSonlarındaOrtaAnadolu VilâyetlerininToplumsal-Ekonomik DurumuÜzerine*

17. yüzy›l sonunda Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda, 150 y›ld›r süregelen toplumsal bozukluk, çözülme düzeyine gelmifltir. Bu h›zl› çözülmede ‹kinci Viyana bozgunu bir bafllang›ç olay›d›r. 1683’te Viyana’n›n Osmanl› ordular› taraf›ndan ikinci defa kuflat›lmas› Orta Avrupa tarihi için önemli bir dönüm noktas›d›r. Harb tarihçileri Viyana’n›n Osmanl› ordular› taraf›ndan ele geçirilmesini önleyen önemli bir sebep olarak Polonya Kral› Jan Sobieski’nin baflar›l› hücumunu ve uygulad›¤› stratejiyi gösteriyorlar. Acaba, flehir Osmanl›lara geçseydi ne olurdu? Muhtemelen de¤iflen bir toplumsal düzenin bütün sanc›lar›n› çeken, Afla¤› ve Yukar› Avusturya ülkeleri ile Salzburg ve Würzburg’un köylüleri de Osmanl›lara karfl› fazla direnifl göstermezler ve Osmanl›lar Tuna nehrinin kayna¤›na kadar ilerleyebilirlerdi. Böyle bir olay›n Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun toplumsal-ekonomik ve kültürel hayat›nda yeni de¤iflmeler *

ToplumveBilim, Say›: 15-16, Güz 1981/K›fl 1982, s. 33-60.

12

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

yaratacak etkileri olurdu. Ama bozgunun da Osmanl› toplumunun hayat›nda derin etkileri vard›r ve bunlar yeterince incelenmemifltir. Türkiye tarihçili¤inde ve halk aras›nda “Viyana önüne uzanan ecdâd” slogan›, daha çok 1529’daki Birinci Viyana Kuflatmas›’n›n bir an›s›d›r. 1683 bozgunu bir as›rd›r fakirleflen, anarfli içindeki imparatorluk için normal bir tarihî sonuçtur. Hatta ikinci kuflatman›n nas›l olabildi¤i sorusuna bugün için Köprülü devri restorasyonunu neden göstermek art›k yeterli bir cevap de¤ildir. 1683’te Osmanl› ordular›n›n Viyana önlerine uzanmas›nda, Orta Avrupa’da toplumsal düzen de¤iflikli¤inin yaratt›¤› sanc›lar, Otuz Y›l Savafllar›’n›n getirdi¤i y›k›nt› ve Habsburg ‹mparatorlu¤u’nun içinde bulundu¤u1 umumî zaaf› da göz önüne almak gerekir. ‹kinci Viyana Kuflatmas› ve bozgununun Osmanl› ülkelerinde yaratt›¤› iktisadî, sosyal çözülmeler, literatürde yeni yeni ele al›n›yor. Bu konuda Balkan eyâletlerindeki de¤iflmeler üzerine baz› etütler var ise de; Anadolu k›tas›ndaki de¤iflmeleri ele alan çal›flmalar yap›lamam›flt›r. Viyana bozgununun tesirleri do¤al olarak Osmanl› Rumeli’sinin eyâletlerinde göze batan sonuçlar yaratt›. Bu eyâletler, ilk anda bir kargaflal›k, iktisadî çöküntü asayiflsizlik içine düfltüler. Ordunun bozgunu, flehirlerde asayifli sa¤lamakla görevli garnizonlar›n erimesi, iktisadî çöküntü, yol güvenli¤inin azalmas› ve süregelen harbler bu eyâletlerde merkezî idarenin kontrolünü yok etmiflti. Örne¤in Prof. H. ‹nalc›k’a göre, Bosna ahalisi bu y›llarda merkezden sürekli olarak para ve asker yard›m› istiyordu. Merkezî hükümet ise bu talepleri karfl›lamaktan âcizdi. Bu nedenle flehirlerin halk› kendi güvenliklerini kendileri sa¤lama yoluna gittiler.2 Bu y›llardan itibaren Rumeli eyâletlerindeki flehirlerde güvenlik, malî idare önemli ölçüde yerel güçler taraf›ndan sa¤lanmaya bafllad›. Bunlar›n bafl›nda mahallî toprak sahipleri veya vak›f yöneticileri veya H›ristiyan ruhban ve muteberândan seçilen kocabafl›lar görülür. Nihayet idare ço¤u yerde âyanlara ve sancaklarda mütesellimlere teslim edilmeye baflland›. Vergi toplamak, asayiflin sa¤lanmas›, ahali temsilcilerine b›rak›ld›. Bu olaylar bütünü, bir ölçüde, Osmanl› flehirlerinde bir tür yerel yönetimin bafl-

17.YÜZYILSONLARINDAORTAANADOLUVİLÂYETLERİNİNTOPLUMSAL-EKONOMİKDURUMUÜZERİNE

lang›c› say›labilir. Özellikle ‹kinci Viyana Kuflatmas› y›llar›nda Bosna vilâyetinde mahallî bir özerkli¤in do¤uflu gözleniyor ve flehir yönetiminin do¤uflundan söz edilebilir.3 Köprülüler devri ile Osmanl› ‹mparatorlu¤u, 17. asr›n ikinci yar›s›nda klasik dönemdeki kurumlar›n› restore etmifl ve geçici bir güvenlik ve düzen geri gelmiflti. Ancak bu olay bir modernleflme ve idarî bünyedeki temelden bir de¤iflim de¤ildi. Bu nedenle Viyana bozgunu y›llar›nda 17. as›r bafllar›ndaki anarfli dönemi avdet etti. Fakat, bu seferki kar›fl›k dönem, imparatorlu¤un toplumsal ve idarî hayat›nda bir de¤iflme bafllang›c› olmaktad›r. Harb y›llar› içinde imparatorlu¤un iktisadî ve idarî hayat›ndaki kar›fl›kl›k, bizzat baflkentteki yabanc› diplomatlar›n bile gözünden kaçmam›flt›r. ‹darecilerin ve büyük komutanlar›n s›k s›k de¤ifltirilmesi, flehirlerin iktisadî vaziyetinin sars›lmas› para ve erzak darl›¤› ve isyan havas› meselâ, Frans›z elçilik raporlar›nda en çok zikredilen konulard›r. 1684 Mart’›nda Fransa’n›n ‹stanbul’daki elçisi Guilleragues raporunda, “‹mparatorluktaki kumandanlar, vezirler, valiler ve yüksek rütbeli memurlar›n devaml› de¤ifltirilmesi ve ço¤unun görev yerinde 6 ay bile kalamamas› idarî otoritenin aczine, rüflvet, yolsuzluk ve isyanlar›n artmas›na sebep olmakta” demektedir.4 17. as›r sonuna kadar üstünlük ve yenilmezlik imaj›n› muhafaza eden ordudaki teknik gerilik ve çözülme de elçi Guilleragues’›n gözünden kaçmam›flt›r: “...Türklerin askerî teknolojideki acz ve cehaletleri anlafl›l›r gibi de¤il.”5 Ordu düzeninin aç›k bir çözülme içinde oldu¤u anlafl›l›yor. Bir as›rd›r devam eden çöküntünün doruk noktas›na ulafl›p patlak vermesi adeta Viyana bozgununu beklemifltir. 1686 Temmuz’unda ünlü Frans›z elçisi Girardin, “Büyük senyörün [padiflah›n] yoluna ç›k›p protesto gösterisi yapan ‹stanbul halk› her an bir isyana haz›rd›r, ‹stanbul uzun zamand›r k›tl›k içindedir”6 diyor. Girardin, Kas›m 1687’de, defterdar›n hazine gelirlerini çoktan tüketti¤ini, zarurî masraflar› karfl›layamad›¤›n›, maafllar› ödeyemedi¤ini bildiriyor.7 Baflkentte bile gözle görülen bu dahilî çöküntünün, imparatorlu¤un Anadolu vilâyetlerinde daha trajik bir flekilde tezahür etti¤i-

13

14

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

ne flüphe yoktur. Anadolu flehirlerinin bu y›llara ait mahkeme arflivleri bize iktisadî-içtimaî durumun hayli renkli bir görünümünü vermektedir. 16. yüzy›l sonlar›ndan itibaren ziraî ve s›naî yap›s› de¤iflmeye bafllayan Avrupa dünyas›, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun içtimaî, iktisadî bünyesi üzerinde sars›c› tesirler yaratm›flt›. Bilinen baz› sebeplerden; yani nüfus art›fl›, topraks›zl›k, fütûhât›n durmas› ve enflasyondan dolay› Anadolu k›tas›, t›marl› sipahiler, vak›f mütevellileri ve sair yöneticilerin toprak gasb›na, idarenin bozulmas›na ve köylü isyanlar›na sahne oldu. Ekseriya devlet otoritesini sa¤lamakla görevli olanlar da bu isyanlarda yerini al›yordu.8 17. as›r ortalar›nda Celâlî Kar›fl›kl›klar› denen bu olaylar, fliddet tedbirleri ve büyük askerî operasyonlarla durduruldu. Köprülü ailesinin vezâreti döneminde imparatorlu¤un 15. ve 16. as›rlardaki asayifli yeniden sa¤land›¤›n› ve s›n›rl› bir desantralizasyon uygulanarak eski idarenin restore edilebildi¤ini belirtmifltik. Ancak Viyana bozgunu y›llar›nda ordunun yap›s›n›n ve idarenin gerili¤i kendini belli etti. Buna ba¤l› olarak toprak ve vergi sistemindeki aksakl›klar, yeniden eflk›yal›¤a, idarî anarfliye, yer yer ayaklanmalara ve umumen köylü kitlelerin maruz kald›¤› zulmün artmas›na sebep oldu. Bu dönemde, 16. yüzy›lda bafllayan, muayyen eldeki arazi temerküzü olay› h›zlanmaktad›r. T›marl› sipahinin ölümü dolay›s›yla bofl kalan t›mar (mahlûl t›mar) usulsüz olarak di¤erleri taraf›ndan gasbedilmektedir. Bundan baflka orduyla seferde olan t›marl› sipahinin topra¤› da di¤er görevliler, vak›f mütevellileri veya baflka t›marl›larca gasbediliyordu. Köylülerin kaç›p bofl b›rakt›¤› topraklar da bu biçimde zapt edilmekteydi. Bazen kendisine belirli yer dirlik olarak verilen bir sipahi, topra¤›n›n baflkalar› taraf›ndan önceden iflgal edildi¤ini görüyordu. Dönem içinde bu gibi haks›zl›klar› aksettiren vesikalar yan›nda, mahkeme sicilleri birbirinin topra¤›n› zapt eden t›marl›lar›n davalar› ile doludur. 1098/1685 y›l›na ait bir sultanî ferman, Ankara sanca¤›n›n t›marl›lar› ordu ile harbde iken, t›marlar›n sahipleri öldü, bofl kald› (mahlûldur) diye uydurma bahanelerle beytü’l-mâl emini ve baflka görevliler taraf›ndan zapt edildi¤ini veya vergilerinin toplan›p zimmete geçirildi-

17.YÜZYILSONLARINDAORTAANADOLUVİLÂYETLERİNİNTOPLUMSAL-EKONOMİKDURUMUÜZERİNE

¤ini, bu duruma mani olunmas›n› adeta bofluna emrediyordu.9 Bu gibi durumlar çok yayg›nd›. Harb y›llar›nda yeni dirlik beratlar›yla yeni kimselere t›marlar veriliyor; ancak bu kimseler çok kere kendilerine verilmifl olan t›mar topra¤›n› iflgal edilmifl buluyorlard›. Hatta 1689 Ocak ay›nda bizzat saray›n çavufllar›ndan Hasan’a verilen Çubuk nahiyesindeki K›z›lkilise köyünün 17.000 akçe tutan t›mar gelirini, kazan›n beytü’l-mâl emini zimmetine geçirmekten korkmam›flt›.10 T›marl› sipahilerin ve t›mar düzeninin bu anarflik hali, tabiat›yla Anadolu ordusunun da çözülmesine neden oldu. Beklenen asker ça¤›r›l›nca orduya gelmiyor ya da kaç›yordu. 1688 senesinde Sivas-Ankara-Eskiflehir bölgesinde bütün sancaklar askerine, defalarca sefere kat›lmalar› emri gönderildi¤i halde, bu ifl iyi yürümedi¤inden ayn› y›l Vezir Ahmed Pafla, Anadolu’dan Macaristan seferine asker toplamak için fevkalâde olarak görevlendirildi. 1687 fiubat ay›nda yaz›lan bir fermanda, Anadolu k›tas›ndaki yeniçeri, topçu gibi ulûfeli askerin bile, “Acemiyiz, mütekaidiz veya flehir muhafazas›na memuruz (sefermânde olduk)” diye sefere gelmedikleri belirtiliyor.11 Merkezî hükümet ve sultanî fermanlar durumu düzeltmekten âcizdi. Çok kere subay ve komutanlar›n ve görevlilerin rüflvet alarak bu duruma göz yumduklar› da anlafl›l›yor. Asker toplamakla görevli ordu ve saray memurlar› (sürücü çavufllar) bazen sefere gitmek istemeyen askerler taraf›ndan kand›r›l›yor, hatta öldürülüyordu.12 Asker toplayamama sebeplerinden biri de eyâlet t›marl› ordusu mevcudunu bildiren kay›tlar›n eskili¤idir. Bu dönemde acele teflebbüs edilen baz› tedbirler de sonuçlanamam›flt›r.13 Fermanlarda emredilen yeni kay›t ve t›mar tevcihleri gerçeklefltirilemedi¤inden, ordunun mevcudunda artma beklenemezdi. Uzun harb y›llar›n›n köylüler üzerindeki fevkalâde hal vergilerini ve mükellefiyeti art›rd›¤› aç›kt›r. Viyana Muhasaras› y›llar›nda Anadolu eyâletlerinde de vergiler ve angarya art›r›lm›fl, gayri kanunî uygulamalar ço¤alm›flt›r. Harb masraflar›n›n art›fl› ve devaml› asker ve malzeme ihtiyac› yüzünden; harb vergileri (avâr›z-› dîvâniyye) art›r›l›p daha s›k topland›. Bu sebepten, vergi mevzuu olan nüfus ve hane adedinin, yeniden tesbitine giriflildi¤ini görüyo-

15

16

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

ruz. Çünkü eski say›mlar›n yetersizli¤i anlafl›lm›flt›r. Ayn› flekilde gayrimüslimlerden al›nan cizye de art›r›larak, vergi mevzuu hane ve insan say›m›n›n yeniden yap›lmas› emredilmifltir.14 Bir di¤er konu, tekâlîf-i flâkka denen vergiler kategorisidir. Kürekçi bedeli, bildar bedeli, nüzûl akçesi gibi nakdî olarak al›nan (avâr›z vergileri) ekseriya yük hayvan› olarak isteniyor ve al›n›yordu. Sancaklara yaz›lan emirlerde harb için yük hayvan› (ester ve kat›rlar) istenmektedir.15 Hükümetin her türlü vergiyi, ister nakdî, ister hayvan ve zahire olsun geciktirmeden hatta daha önceden toplatt›¤›n› görmekteyiz.16 Her meslek mensubu esnaf›n saman, ot, zahire, askerî malzeme teslimi gibi yükümlülükleri art›r›ld›. Gene köylülerin ordu için ucuz hayvan ve tah›l pazarlamalar› (sürsat) s›k s›k istenen mükellefiyetlerdendi. Bu mükellefiyetin bazen belirli bir miktar para ile yerine getirilmesi de isteniyordu.17 Kalelerin tamiri için inflaat malzemesi veya asker donat›m› için para (bildar bedeli gibi) al›nmas› yan›nda, nüzûl akçesi denen verginin miktarlar› art›r›lmaktayd›.18 Baz› halde bu vergilerin mahallî görevlilerce fazladan topland›¤› da oluyordu.19 Devletçe, vergiler d›fl›nda, genifl ölçüde flehirlerin eflraf ve tüccarlar›ndan mecburî istikraz yoluyla para al›nd›¤› da görülüyor. Tespit edilen mecburî istikraz miktar› bir hayli yüksek görünmektedir. Meselâ Kayseri muteberân› ve tüccarlar›ndan bir keresinde 10.000 kurufl (400 alt›n) al›nm›flt›r.20 Köylüleri ve flehirlileri ezen ödemelerden biri de devaml› olarak gelip giden memur ve askerin konaklama masraflar›n› ve mühimmat›n› karfl›lamakt›. Bir y›l içinde sadece Ankara’da 3 kad› de¤iflmiflti. As›l müfettifl paflalar›n, asker sürücüsü paflalar›n kalabal›k maiyyetiyle flehirler ve köyler üzerinden Naîma’n›n tabiriyle bir çekirge sürüsü, asumanî bir belâ gibi kona göçe geçtiklerini, hele bazen gere¤inden fazla isteyip erzak ve mal ya¤malad›klar›n› düflünürsek, Anadolu ahalisinin bezginli¤i anlafl›l›r.21 Devlet otoritesinin zay›fl›¤›n›n ve memurlar›n itaatsizli¤inin en mühim bir delili de toplanan vergilerin bazen zimmete geçirilip, merkeze gönderilmemesidir. Bu y›llarda merkezî hükümetin mahallî kumandan, kad› ve mültezimlere s›k s›k emir göndererek,

17.YÜZYILSONLARINDAORTAANADOLUVİLÂYETLERİNİNTOPLUMSAL-EKONOMİKDURUMUÜZERİNE

toplanan vergilerin elan gönderilmedi¤ini veya eksik oldu¤unu belirterek gönderme istemini tekrarlamak zorunda kald›¤›n› görüyoruz.22 Bu y›llardaki malî buhran ve afl›r› para ihtiyac›, vergi ödemelerinin akçal› (nakdî) olarak yap›lmas›n› gerektiriyor ve halk buna zorlan›yordu. Böylece zorlama bir nakit dolafl›m› (monetarycirculation) bafllamaktad›r. Ancak, nakdî ekonomiye geçemeyen bir toplumda bunun yaratt›¤› s›k›nt›lar yan›nda geleneksel enflasyon da halk›n tahammülünün ötesindedir. Bizzat Ankara sanca¤›nda iki sene zarf›nda, 1 alt›n resmî kay›tlara göre 500 akçeden 600 akçeye ç›km›flt›r.23 Böyle bir enflasyon oran›, geleneksel bir tar›m ekonomisi içinde yaflayan halk için a¤›r flartlar yaratmaktayd›. Üretim artm›yor, düflüyordu ve Anadolu halk› uzun bir harbin getirdi¤i ekonomik y›k›m›n a¤›rl›¤› alt›nda eziliyordu. Harbe gitmeyip isyan eden askerler veya topra¤›n› terk eden köylüler, say›s›z eflk›ya çetelerine kat›lmaktan baflka bir fley yapamazlard›. Üstelik s›k s›k görevinden azledilen bir k›s›m yüksek kumandanlar da devlete karfl› isyan ediyorlard›. 1689 y›l› Ocak bafllar›nda Sivas Beylerbeyi Gedik Pafla devlete isyan bayra¤› açan vezirlerden biriydi.24 Al›fl›lagelen tedbirler ve mahallî görevlilerle eflk›yal›k olaylar›n›n önü al›namad›¤›ndan, devlet fevkalâde selahiyetli müfettifl paflalar görevlendirdi. Bu y›llarda Anadolu eyâletleri üst üste gönderilen müfettifl paflalar›n birlikleri ile doludur. Ancak eflk›ya takibi için gelenler, kendileri eflk›ya kadar amans›z olup, ahalinin mal ve erzak›n› ya¤malamaktan, suçsuz kimseleri cezaland›rmaktan çekinmiyorlard›.25 Halk a¤›r vergilerden, eflk›ya ve eflk›ya takipçisi taraf›ndan soyulmaktan b›k›yor, topra¤›n› terk edip baflka bir eflk›ya grubuna kat›l›yordu. Anadolu’ya bu y›llarda Ali Pafla (1685 Ocak), Cafer Pafla, Halid Pafla gibi gözde kumandanlar eflk›ya takibi için gönderildi. Ama baflar›l› sonuçlar al›namad›. Çorum, Amasya, Çank›r›, Ankara, Kastamonu, Bolu beylerbeyleri, sancak beyleri, kad›, âyan ve dizdarlar›na, merkez ihtar ve tembihlerde bulunuyor ama durum de¤iflmiyordu.26 Bu durumda flehirler ve köyler kendi sorunlar›n› kendileri çözmek zorunda kald›lar. Mahallî eflraf ve muteberân bu konuda ön-

17

18

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

cülük etti. Bu dönemden itibaren âyan denen mahallî temsilcilerin unvan› fermanlarda s›k s›k zikrediliyor ve baz› ifller için sorumlu tutuluyorlard›. Böylece Anadolu flehir ve köylerinde idareyi yeni bir s›n›f ele geçirmeye bafllad› ki, 18. as›rda mütesellim ve âyan unvanl› ve fevkalâde yetkileri olan bu mahallî yöneticiler taflra idaresinde, çok önemli iktidar sahipleri oldular. Osmanl› yönetimi zorunlu olarak fevkalâde bir desantralizasyon dönemine giriyordu.

III

18.YüzyıldaİlmiyyeSınıfının ToplumsalDurumuÜzerineBazıNotlar*

Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda ilmiyye s›n›f›n›n sosyal, ekonomik, hukukî durumu sadece klasik devir ‹slâm devletlerinin (Emevî, Abbasî) ve toplumlar›n›n etüdüyle anlafl›lacak gibi de¤ildir. Hatta Osmanl› toplumu ile klasik ‹slâm sistemleri aras›nda inatç› ve ›srarl› karfl›laflt›rma ve paralellikler saptamaktan da kaç›nmak gerekir. Bundan baflka, Osmanl› tarihinde ulemân›n gerek e¤itim, gerek meslekî durumlar›, sosyo-ekonomik konumlar› devirden devre farkl›l›klar gösteriyor gibidir. Yap›lan monografik çal›flmalar bu yönde baz› ipuçlar› veriyorsa da konunun daha bir hayli ayd›nlat›lma bekledi¤i aç›kt›r. Burada 17.-18. yüzy›llarda ilmiyye s›n›f›n›n üst tabakas›ndaki toplumsal geçiflkenlik s›n›r›na ve özellikle Anadolu’da bu s›n›f›n sahip oldu¤u servet konusuna bir ölçüde de¤inilecektir. Araflt›rmac›lar aras›nda imparatorlukta ulemâ s›n›f› için, halktan insanlar›n yöneticili¤e geçifl imkân›n› buldu¤u bir ortam oldu¤u kanaati yayg›nd›r.1 Bu daha çok medreseye Türk unsurun giri*

ODTÜGelişmeDergisi, özel say›, 1979-80, s. 155-159.

20

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

fli ve teorik olarak yükselme imkân›n›n bulunuflu göz önüne al›narak verilmifl bir hükümdür. Konu üzerindeki sistematik araflt›rmalar henüz bafllamaktad›r.2 Esasen fieyhülislâml›k, Anadolu-Rumeli Kazaskerli¤i, ‹stanbul Kad›l›¤›, Sultan Hocal›¤›, Süleymaniye Müderrisli¤i ve Mevleviyyet pâyeli kad›l›klar›n çok erken dönemlerden beri belli bafll› ulemâ ailelerinin tekeline girdi¤i ve üst s›n›f ilmiyye mensuplar›n›n adeta kapal› bir kast haline dönüfltü¤ü pek bilinmeyen bir gerçek de¤ildir. Bu ulemâ aileleri belirli bir servet sahibi olmufllar (ilmiyye s›n›f› için katl ve müsadere yoktu); aileye damat olarak rastgele insanlar› almaktan kaç›nm›fllard›r. Sadece beflikten verilen pâyeler (ki bu s›n›f›n üyeleri çok genç yafllarda müderris pâyesine ulafl›yordu) ve adam kay›rma d›fl›nda, esasen belirgin düzeyde bir e¤itim ve yetiflme de bu s›n›fa mensup olman›n verdi¤i atmosfer içinde mümkün olmaktad›r. Bu konuda baz› verileri sergilemeden önce, makaledeki as›l amac›n, taflradaki ulemâ zümresinin kapal›l›¤› ve servet birikimi konusunda baz› bilgiler getirmek oldu¤unu belirtelim. Bunu yaparken amac›m›z, taflrada da yüksek ilmiyye aristokrasisindeki kastlaflma e¤iliminin mevcudiyetine dikkati çekmektir. 17. ve 18. yüzy›llarda ilmiyye s›n›f›n›n üst tabaka üyelikleri tamamen irsî bir yap›ya göre oluflmaktad›r. fieyhülislâm biyografilerini içeren bir kaynak eser olan Müstakimzâde Süleyman Saadeddin Efendi’nin Devhatü’l-Meşâyih adl› kitab›n› kulland›¤›m›zda3 baz› mukayeseler elde edebilmekteyiz. 16. yüzy›l sonundan (1590’lar) 17. yüzy›l ortalar›na (1660’lara) kadar uzanan bir zaman içinde görev gören 20 fleyhülislâm›n, dördü fleyhülislâm o¤lu veya torunu, befli yüksek rütbeli ilmiyye ricalinin (yani Anadolu-Rumeli Kazaskeri, Sultan Hocas›, Mevleviyyet pâyeli kad›lar veya büyük müderrislerin) çocu¤u, biri yüksek rütbeli devlet adam›n›n, biri tarikat fleyhinin çocu¤u olup, dokuzu halk tabakas›ndan gelmektedir.4 Aç›kça görüldü¤ü üzere bu dönemde de bir s›n›fsal billurlaflma ve kapal›l›k belirgindir. 18. yüzy›l için benzer bir gözlemde bulunarak flu durumu sapt›yoruz (1702-1750’ler aras›): Bu dönemde görev gören 30 fleyhülislâm

18.YÜZYILDAİLMİYYESINIFININTOPLUMSALDURUMUÜZERİNEBAZINOTLAR

içinden 13’ü fleyhülislâm torunu ve çocu¤u, 9’u yüksek rütbeli ulemân›n çocuklar› (Sultan imam›, Kazasker, ‹stanbul Kad›s›, Mevleviyyet pâyeli kad›lar), 3’ü yüksek rütbeli kalemiyye veya seyfiyye memurlar›n›n çocuklar› (reisülküttâb, vezir vs.) biri tarikat fleyhinin, 4’ü ise halktan insanlar›n çocuklar›d›r.5 Bu son kategoriye girenlerden fieyhülislâm Mekkî Mehmed Efendi asl›nda bir devflirme olup Enderûn’un yüksek rütbeli a¤alar›ndan iken tarîk-i ilmiyyeye geçifl yapm›flt›r (1126/1714’te Haremeyn mevleviyyeti pâyesiyle). Di¤er yandan fleyhülislâm ve kazaskerlerin bu dönemde mütemadiyen Dürrizâdeler, Arabzâdeler, Ebubekir Efendizâdeler, fierifzâdeler gibi ulemâ hanedanlar›ndan ç›kt›¤› görülüyor. Bu kapal›l›¤›n tipik bir görünümü de ailelerin genç üyelerinin çok erken yafllarda yüksek ilmî rütbelere ulaflmalar›d›r. Biyografilerine bakt›¤›m›z kimseler ortalama 15-20 yafllar›nda müderris pâyesini (Hariç medreselerinde) almaktad›rlar (galat bir deyim olan Beflik Ulemâs› sözünü hat›rlayal›m). 16. yüzy›l sonunda sadece merkezde de¤il, taflra flehirlerindeki ulemâ aras›nda da bir kastlaflma ve servet birikimi bafllam›flt›r. Dr. Ö. Ergenç’in Ankara ve Konya üzerindeki araflt›rmas›nda görülen bu durum, 18. yüzy›lda daha büyük boyutlara ulaflmaktad›r. Ergenç’in tesbitine göre, 1015/1606 y›l›nda Mevleviyyet pâyesi ile Ankara kad›s› olan Çelebi Mehmed Efendi’nin kardefli fleyhülislâm, damad› kad›, ye¤eninin kocas› ise Bursa kad›s›d›r. Ailede müderris ve tüccar da vard›r.6 Verilen di¤er örneklere göre flehirde birbiri ile evlenen tüccar ve devlet adamlar› ile akraba olan bir ulemâ aristokrasisi vard›r. Çocuklar› “çelebi” unvan›n› tafl›maktad›r. Esasen ilmiyye memurlar› taflrada da bu unvanlar›n› tafl›yorlard›. Büyük mebla¤larla ifade edilen para vak›flar›n›n aras›nda bu s›n›f mensubu kimseler pek çoktur: Ergenç, Çelebi Mehmed Efendi’nin deftere geçmifl metrûkât› içinde: 446.920 akçe nakit, köleler, hayli gayrimenkul, sürü, tah›l ve mücevherat ve yazma kitap tesbit etmifltir. Gene 1583’te Konya’da Karabacakzâde Mehmed Çelebi adl› bir kad›n›n vakfiyyesi 10.000 alt›n olup (600.000 akçe) bu vakf›n Konya ve çevresinin en büyük kredi kayna¤› oldu¤u anlafl›lmaktad›r.

21

22

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Taflradaki ilmiyye s›n›f› üyeleri ve bunlar›n çocuklar›n›n 18. yüzy›lda daha güçlü ve kapal› bir s›n›f haline geldi¤i görülüyor. Örne¤in, Ankara’da 19. yüzy›l bafllar›nda (1800-1810 y›llar›) ulemâ ailelerine mensup kimselerin terekesine göz att›¤›m›zda, di¤erlerine göre yüksek miktarlarla karfl›lafl›yoruz. Dahas› bu kimselerin tereke kayd›nda bazen baflkalar›na göre daha hürmetkâr ve edebî bir ifade ve elkâb kullan›l›yor.7 Genellikle böyle bir ailenin mensuplar› “çelebi” diye an›l›yor. Peygamber soyundan geldiklerini iddia ve ispat edenler (ço¤unlukla) seyyid unvan› ile an›l›yor. Bu dönemin terekelerine bakt›¤›m›zda 35-100 kurufl gibi miktarlarla bafllay›p birkaç yüz kurufla ulaflan miktarlar yayg›nd›r.8 Bin kurufl üzerindeki miktarlar s›n›rl›d›r. Defterlerde sadece Müslümanlar›n de¤il, gayrimüslimlerin de terekesi yer ald›¤›ndan sa¤l›kl› bir karfl›laflt›rma yapmak mümkündür.9 Bunlar›n içinde de serveti büyük miktarlara ulaflanlar vard›r. (Bu dönemde yine sicillerde kay›tl› merkezden gelen bir emr-i âliye göre ‹stanbulî alt›n 5 gümüfl, atik ve cedid funduk alt›n› 7 gümüfl, Y›ld›z ve Macar alt›nlar› 7,5 gurufltur.)10 10-15 bin kuruflluk bir miras –2 bin alt›ndan fazlad›r– o dönemde Ankara sanca¤› avâr›z vergileri toplam›n›n 580.875 gurufl oldu¤u göz önüne al›n›rsa, küçümsenecek bir miktar de¤ildir.11 Örne¤in 1216/1801 senesinde vefat eden Mollazâde es-Seyyid ‹smail Efendi’nin terekesi 12.141 kurufl, gene es-Seyyid Hidayet A¤a ibn-i es-Seyyid Abdülcelil Efendi’ninki 18.377 kurufl, kuzat-› kiramdan Abdülhadizâde es-Seyyid Abdülgani Efendi ibn-i es-Seyyid Muhammed Efendi’ninki 9325 kurufltur.12 Seyyidler ve ilmiyye s›n›f› iç içe geçmifl olup gerek bilinen vergilerden muafiyet gerekse vak›f mütevellili¤i gibi fonksiyonlarla servetlerini güvenceli olarak art›rmaktad›rlar. Daha 17. ve 18. yüzy›llarda taflrada ulemâ aras›nda güçlü ve zengin bir grubun ortaya ç›k›fl› yayg›n bir olayd›r. Bu durum ulemâ s›n›f›n›n üst tabakas› ile alt tabakas›n›n ve di¤er gruplar›n çat›flmas›na da neden olmufltur. Bilindi¤i üzere eyâletlerde kad›, müfti ve seyyidlerin reisi olan nakîbü’l-eflraf (baz› yerlerde) Beylerbeyi Dîvân› üyesidir. Bunlar›n d›fl›nda güçlü ve paral› ulemâ s›n›f› üyeleri ile alt tabakadaki, fakir softa, imam, vs. gibi ulemâ üyeleri ara-

18.YÜZYILDAİLMİYYESINIFININTOPLUMSALDURUMUÜZERİNEBAZINOTLAR

s›nda çat›flma olmufltur. Bu özellikle 19. yüzy›l bafl›ndaki reformlar s›ras›nda da gözlenmifltir.13 Genellikle de¤iflikliklerden rahats›z olan halk gruplar›n›n bafl›nda isyankâr bir tav›rla yer alan bu fakir ulemân›n imparatorlu¤un her kentinde ve bölgesinde ayn› tutumu sürdürüp sürdürmedi¤i araflt›r›lacak konudur. Osmanl› modernleflmesinde üst s›n›f ilmiyye üyelerinin daha çok merkezî devlet paralelinde hareket etmeleri de dikkati çeken bir konudur. Onlar›n di¤er toprak sahibi nüfusu grupla birleflip merkezî devletle bir uyum sa¤lad›klar›n› görüyoruz.

23

IV

OsmanlıBürokrasisininÖzelliklerine KarşılaştırmalıBirYaklaşımDenemesi*

Geleneksel toplum sistemlerindeki bürokratik örgütlenmelerin temel nitelikleri üzerinde karfl›laflt›rmalar yaparak, Osmanl› toplumunun ve yönetim örgütünün temel özelliklerini saptamak gere¤i; son y›llarda siyasetbilimci, sosyolog ve tarihçilerin bu konudaki yo¤un sistemlefltirme denemelerinden ötürü kaç›n›lmaz olmufltur. Özellikle sosyal bilimciler ve siyasal bilimcilerin, Osmanl› toplum ve yönetim sistemini ayr› bir tipoloji çerçevesinde de¤erlendirmek için, tarih bilgisinin kaynaklar›n› do¤ru ve yeterli bir biçimde kullanamay›fllar›, ortaya konan modellerin tart›fl›l›rl›¤›n› art›rmaktad›r. Oysa Osmanl› yönetim örgütünün temel ve ayr›nt›daki özelliklerine e¤ilip, iliflkiler çerçevesini ele almak gerekir. Üstelik bunu yaparken de geleneksel Avrupa toplumlar›yla genifl karfl›laflt›rmalar yap›p, paralellikler kurmak, varsa z›tl›klar› saptamak ön kofluldur. Bu yap›ld›¤› zaman, bugüne kadar ortaya konan birçok modelin tutars›zl›¤› görülecektir. *

Yönetim Sosyolojisi, Kollokyum Bildirisi, 14-15 Ekim 1976 TODA‹E, s. 1-24.

26

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Bu karfl›laflt›rmalar› yaparken Ortado¤u’daki geleneksel toplum sistemleriyle Avrupa geleneksel toplumlar›n› eflzaman (synchronique) boyutlar› içinde ele alman›n olana¤› yoktur. Bu toplumlar›n geliflmelerindeki zaman farkl›l›¤›, karfl›laflt›rmalar›n diachronique boyutlarda yap›lmas›n› gerektirir. Bu nedenle bu denemede geleneksel toplumlardaki bürokratik örgütleflme kal›plar›n›n en tipik (belirgin-saptay›c›) olan ö¤eleri ele al›nacak; a) Bu özelliklerin Avrupa toplumlar›nda nas›l bir yap›ya oturdu¤u ve nas›l bir evrim geçirdi¤i görülecek; b) Sözü geçen bu kal›plar›n Osmanl› toplumundaki varl›¤› ve evrimi üzerinde, özellikle siyasal bilimciler taraf›ndan yap›lm›fl baz›s› yanl›fl, fakat güncellik kazanm›fl de¤erlendirmeler ele al›nacak; c) Bu nedenle birincil ve ikincil tarihî kaynaklara dayanarak Osmanl› bürokrasisinin temel nitelikleri üzerinde durulacak ve geleneksel Avrupa bürokratik örgütlenmesi ile karfl›laflt›rmas› yap›lacakt›r. Sözü geçen nitelikleri afla¤›daki biçimde s›ralayabilir ve tart›flabiliriz.

TımarSistemiveGelenekselToplumKalıpları Geleneksel toplumdaki fonksiyonel farkl›laflma, a) Üretenler ve b) Yönetenler fleklinde bir ay›r›ma dayanmaktad›r. Temelde Osmanl› toplumundaki fonksiyonel farkl›laflma da bu kal›plara uymaktad›r. Özellikle t›mar birimi ile herhangi bir fief aras›ndaki ay›r›m pek mu¤lâk spekülasyonlara konu olmufltur. Osmanl› toplum ve yönetim sistemi tart›fl›l›rken, ay›r›c› özellik olarak en çok baflvurulan konu t›mar sistemi olmufltur. T›mar rejimi; toprak mülkiyeti, yönetimdeki hiyerarfli gibi konular aç›s›ndan spekülasyon konusu olmufl ve merkeziyetçi devlet ve yönetim modelini kan›tlamakta kullan›lm›flt›r. T›mar sisteminin temel nedeni, geleneksel devletin güçsüz bir merkezî örgüte sahip olmas›ndan ileri gelir. Yönetim örgütü yatay hiyerarflik sistemde, genifl bir alanda etkin uygulamalarda bulunmak ve an›nda tedbirler almak gücüne sahip de¤ildir.

OSMANLIBÜROKRASİSİNİNÖZELLİKLERİNEKARŞILAŞTIRMALIBİRYAKLAŞIMDENEMESİ

Merkezî yönetim, ülkeyi kapsayan bir maliye örgütünden yoksundur; maafl ödemeleri yapmak, vergi tahsil etmek, gerekli kay›tlar› tutmak ve tek bir elden yönetilen bir güvenlik örgütünü an›nda harekete geçirebilmek durumunda de¤ildir; iflte bu zaruret t›mar sistemini ortaya ç›karm›flt›r. Bu anlamda Avrupa feodal döneminde merkezî yönetimin genifl bir alandaki güçsüzlü¤ünden ve dolduramad›¤› otorite bofllu¤undan ötürü, hükümdar›n alt kademelerdeki soylulara dirlik (Gut) da¤›tmas› ayn› gereksinmeye dayan›r. Bu tevcih bir beratla (edict,Erlassamanorschein) yap›lmakta idi. Bu birimlerde hükümdar malî iflleri, güvenlik ve asker toplamay› lordlara b›rak›yor, adlî ifller pratikte lordlarca de¤il, Avrupa feodalitesinin ilk ça¤lar›nda onlar taraf›ndan tayin ve kontrol edilen yarg›çlarca (bir tür merkeziyetçilik), sonra da bu birimlerden ba¤›ms›zlaflan, fakat merkezî ve gittikçe laikleflen ortak ve standart bir hukuk mevzuat›na göre yürütülmekteydi (hukukun romanizasyon süreci). Bugüne kadar Osmanl› tarihine bakan baz›lar›, Avrupa feodallerinin malî, askerî, adlî alanlardaki özerkli¤ine de¤inerek, t›mar sisteminde toprak mülkiyetinin devlet elinde bulundu¤unu, sipahinin feodal lordlar›n tersine sadece bir memur oldu¤unu, reâyân›n Avrupa serfleri gibi topra¤a ba¤l› yar› esir statüsünde bulunmad›¤›n›, yarg› mekanizmas›n›n merkezî devletçe yürütüldü¤ünü ileri sürmüfl ve OrientalDespotisme1 kavram›n› ileri sürerek, t›mar sisteminin esasta feodaliteden farkl› bir rejim oldu¤u sav›n› benimsemifllerdir. Oysa t›mar sistemi Avrupa feodalitesi ile k›yasland›¤›nda, ay›r›c› sonuçlar kadar benzer yönler de ortaya ç›kmaktad›r. Her fleyden önce, sistemin temel birimi olan “t›mar”›n babadan o¤ula geçen, yani bir tür irsî toprak lordlu¤unu oluflturan birim oldu¤unu belirtelim. “T›mar” birimi benzeri olan toprak ünitelerinin sadece sipahilerce de¤il, bu statüdeki di¤er baz› zümrelerce de tasarruf edildi¤i, dikkat edilmesi gereken di¤er bir gerçektir. Örne¤in, Balkanlar’daki fetihler neticesinde, yerli aristokrasi bu tür birimlerin bafl›nda b›rak›lm›flt›. Devaml› tekrarlanan ikinci bir nokta, sipahinin bir lord de¤il, bir devlet memuru oldu¤udur. Geleneksel top-

27

28

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

lumda var olan teknolojik olanaklar›n bu küçük memurlarla (!) merkez bürokrasisi aras›ndaki iletiflimi ne derece sa¤lamaya yeterli oldu¤unu da tart›flmak gerekir. Üzerinde ›srar edilen konulardan biri de haslara tasarruf eden vüzerâ (valiler) ve sancak beylerinin merkezî hükümet karfl›s›nda boyunlar›n›n k›ldan ince oldu¤udur. Gerçekte bu tezi ileri sürmek çözümleyici de¤il, konuyu ask›da b›rakan bir durum yarat›r. Osmanl› eyâlet beylerbeyi veya sancak beyinin taflra yönetiminin temel birimleri de¤il, sadece bu birimler aras›nda koordinatör fonksiyonu olan bir memur oldu¤unu belirtmek gerekir. Bu koordinatörlerle as›l küçük birimler aras›ndaki iliflkiler ise bugüne kadar pek söz konusu edilmemifltir. Bir eyâletin valisi veya bir sancak beyi, kap› halk› bir yere geldi¤inde, kendisine ayr›lan haslardan gelirini bu personel arac›l›¤›yla vergi olarak toplatmas› imkâns›zd›. Bu nedenle arazilerinin küçük birimler halinde mahallî nüfuz gruplar›ndan kimselerce yönetimi ve kontrolü gerekliydi. Bu küçük toprak birimleri üzerindeki kontrol ise, ço¤u irsî olarak ayn› sülâlelerin elinde kalm›flt›r. Literatürde bir Osmanl› valisi ile Bâb›âlî’nin iliflkileri bugüne kadar pek güzel incelendi¤i halde, eyâlet ve sancak bafl›ndaki yöneticilerin bu sözü geçen yerel nüfuz gruplar› ile olan iliflkilerine pek de¤inilmemifltir. Gerçekte ise valinin, kad›n›n ve merkezden ba¤›ms›z diyebilece¤imiz mal defterdar›n›n bu kapal›, özerk-malî birimler içinde yerel nüfuz gruplar›n›n ve küçük birimlerin bafl›ndaki t›marl› sipahi, vezir voyvodas› gibi kimselerin etkisi alt›nda oldu¤u giderek anlafl›lmaktad›r. Bu küçük toprak birimleri irsen ayn› ailede kald›¤› gibi, zamanla bir toprak temerküzü de görülmektedir. Benzer modelleri gelifltirerek, Osmanl› toplumunu aç›klamak ve de¤erlendirmek isteyen tarihçi ve siyasal bilimcilerin gözden uzak tuttuklar› bir konu da Osmanl› maliyesinin durumudur. E¤er bir toplumda maliye örgütü merkeziyetçi ve karmafl›k bir örgütlenmeye sahip de¤ilse, bu o toplumun henüz geleneksel toplum (endüstri öncesi tar›msal) özelliklerine sahip oldu¤unun göstergesidir. Osmanl› maliyesi de örgütü, kadrolar› ve ifllemleri yönünden geleneksel toplum yap›s›yla ba¤dafl›r durumdad›r. Bütçelerde ge-

OSMANLIBÜROKRASİSİNİNÖZELLİKLERİNEKARŞILAŞTIRMALIBİRYAKLAŞIMDENEMESİ

lirlerle birlikte giderler görünmez. Bütçe bir bilanço niteli¤indedir. Bütün ülkeyi kapsayan bir bütçe ve vergi tahsil ve giderler bölümü ve ifllemi yoktur. Merkezdeki defterdar, vilâyetlerdeki malî ifllemleri denetleyip yönetecek durumda de¤ildir. Merkezdeki maliye örgütünde memur ve flakird say›s› 16. yüzy›lda bile say›lar› 200 civar›n› geçemeyen dar bir kadroydu.2 Vilâyetlerdeki mal defterdarlar› bu durumda genifl ölçüde ba¤›ms›z ifllemlerde bulunuyordu ve ülke malî yönden özerk birimlere ayr›lm›fl görünümdeydi. Çünkü bu birimlerde toplanan gelir, merkezî hazineye gitmeksizin (16. yüzy›lda bile ancak % 53’ü merkeze giderdi) mahallinde harcan›rd›. Bütün bunlar d›fl›nda Osmanl› sistemini betimlemek için ortaya konan fleman›n, yani t›mar sisteminin Anadolu’nun ve Rumeli’nin ancak bir k›sm›nda uyguland›¤›n› da ekleyelim. Romanya, Transilvanya (Erdel), Do¤u Anadolu, K›r›m, Kafkasya, Ba¤dat, Cebel-i Lübnan, M›s›r gibi eyâletlerin k›smen imtiyazl› beylik statüsünde, k›smen Salyane eyâleti statüsünde bulundu¤unu ve t›mar sistemi d›fl›nda kald›¤›n› belirterek bu konuyu bitirelim.

YönetimMevzuatındaStandartlaşmaOlmamasıve KodifikasyonEksikliği Geleneksel toplumlar›n yönetim sistemlerinde göze çarpan bir özellik, toplumun bütün üyelerine eflit hak ve yükümlülükler getirecek kanunlar olmamas›d›r. Ayn› konuda çeflitli s›n›f, zümre ve bölgelere göre ayr› kural ve uygulamalar göze çarpar. Bundan baflka di¤er önemli nokta, yönetimin maddî temelini meydana getiren kurallar bütününün, yaz›l› oldu¤u kadar yaz›s›z (örf, âdet) olmas› ve bir araya toplan›p standart hale konmam›fl olmas›d›r. Yani kodifikasyon söz konusu de¤ildir. Bu özellik geleneksel Avrupa toplumlar› kadar, Osmanl› toplumunda da göze çarpmaktad›r. Çeflitli fermanlar, kararnameler ve bunlar›n yan›nda gelenek ve görenekler, hukukî mevzuat› meydana getirmektedir. Osmanl› toplumunda bu yap›ya genel olarak göz atal›m.

29

30

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Şer’îhukuk Gerçi içtihad kap›s› (özelgörü) ‹slâm toplumunda zamanla kapanm›flt›, fakat fukahân›n (hukukçular›n) rey ve fetvâs› bir kaynak olarak kalm›flt›r. Osmanl› yönetiminde fler’î hukuk d›fl›nda laik hukuka b›rak›lan alan da vard›r. Bu sultanî kanunnâmeler toplum hayat›n›n düzenlenmesinde genifl ölçüde etkili olmufltur. Bunlar›n prensip olarak fler’î hukukun de¤inmedi¤i alanlar› düzenlemesi gerekiyor idi ise de bu böyle olmam›fl, örfî hukuk fler’î alana da el atm›flt›r. Sultanî kanunnâmeler, ço¤unlukla bütün ülkeye ve s›n›flara flamil de¤ildir. Gerek çeflitli s›n›flara (ilmiyye, seyfiyye, reâyâ) göre kanunlar gerekse bölgelere özgü kanunlar vard›r. Osmanl› hukukunda yerel gelenekler ve örf, a¤›rl›¤› ve önemi olan hukuk kaynaklar›d›r. O kadar ki, Osmanl› kad›s› gitti¤i ülkede fleriat d›fl›nda yerel gelenek ve âdetlere dikkat edip uygulam›fl, modern bir yönetim sistemindeki yarg›çlar gibi eldeki standart bir kanunu inatla uygulamak yetenek ve gücüne sahip olamam›flt›r. Gerek hususî hukuk alan›nda gerekse kamuya ait sorun ve davalarda bu yola da genifl ölçüde gitmifltir.

GelenekselYönetimlerdeKayıtSistemleri Geleneksel toplumlar›n yönetim örgütünde göze çarpan bir di¤er özellik de bürokratik kay›tlarla ilgilidir. Hatta bu M. Weber’in bile geleneksel bürokrasi ile modern bürokrasilerin ay›r›m› için saptad›¤› bir ölçüttür. Geleneksel bürokratik örgütlerin karmafl›k bir yap›da olmamas› ve fonksiyonlar›n s›n›rl› alanlar› kapsamas›ndan dolay›, geleneksel yönetim de bürokratik kay›tlarda basit olup, ayr›nt›l› ve tasnifli de¤ildir. Osmanl› devlet arflivlerinin zenginli¤i, ilk anda bu konuda yanl›fl de¤erlendirmelere neden olmufl ve Osmanl› bürokrasisinde mükemmel bir kay›t sisteminin varl›¤›ndan söz edilmifltir. Oysa malî sistem ele al›nd›¤›nda, vergi mükellefleri, ödemeler ve harcamalar hakk›ndaki kay›tlar bu alanda ayr›nt›l› ve standart olmaktan uzakt›r. Bir ülke fethedildi¤inde yap›lan tahrirlerin bile

OSMANLIBÜROKRASİSİNİNÖZELLİKLERİNEKARŞILAŞTIRMALIBİRYAKLAŞIMDENEMESİ

zamanla yenilenen envanterlerle gözden geçirilmedi¤i de biliniyor. Genel nüfus say›mlar›, nüfus hareketleri, do¤um, ölüm kay›tlar› ayr›nt›l› ve an›nda yap›lan ifllemler de¤ildi. Gelirler bütün ayr›nt›s› ile merkezî bir arflivde kaydedilmedi¤i gibi, giderler de öyledir. Bu durum dönemi için mesele yaratmaz, ama kastedilen anlamda bir merkeziyetçi bürokratik model bu dönem için geçerli olamaz. Gene devlet bürolar›nda bu anlamda uzmanlaflma yoktur. Ülkeyi yöneten en yüksek organ olan Dîvân-› Hümâyûn’un kararlar› bile bir kalemde kar›fl›k olarak sadece tarih s›ras›na göre kaydedilmifltir (mühimme defterleri). Ancak Tanzimat’tan sonrad›r ki, bu tip kararlar ilgili ofise göre tasnif edilmekte, 19. yüzy›l›n ikinci yar›s›ndan sonra devlet ofislerinde de bir uzmanlaflma ve say›ca art›fl görülmektedir. Sözü geçen bu uzmanlaflma ve tasnif yoklu¤u, bürokraside yetiflkin eleman azl›¤›ndan, dolay›s›yla da kay›t ve dosyalaman›n basitlefltirilmesinden ileri gelmektedir. Her fleyden önce okuma yazman›n güç oldu¤u ve dar bir zümre taraf›ndan ö¤renildi¤i geleneksel toplumlarda, yönetimde ayr›nt›l› ve mükemmel bürokratik kay›t sistemi kurman›n güçlü¤ü ortadad›r.

YöneticiSınıfÜyeliğininİrsîOluşu Geleneksel toplumlarda yönetici s›n›f›n statüsünün irsî oldu¤u, sosyal bilimlerde gözlenen ve kabul gören bir gerçektir. Fakat bu gerçek, Osmanl› tarihi ile u¤raflanlar taraf›ndan, Osmanl› toplum sistemi ve yönetici eliti için geçersiz say›lm›fl ve bu durum Osmanl› toplumlar›n›n kendine özgü bir niteli¤i olarak gösterilmifltir. Siyasal bilimciler taraf›ndan bu nitelik yaln›z Osmanl› de¤il, Çin toplumu için de geçerli gösterilmifl ve kendi yetene¤i ile yükselme (achievement) motifi, ay›rt edici bir özellik olarak saptanm›flt›r. Oysa, gerçeklere ayr›nt›l› olarak bak›ld›¤›nda, bu varsay›m geçerlili¤ini bir ölçüde yitirmektedir. Bir kere, yönetici s›n›f üyelerinin statü temeli olan t›mar›n irsî oldu¤unu belirtmeliyim. Bundan baflka, Osmanl› toplumunda baz› fleyh, vak›f mütevellisi gibi taflra hayat›nda egemen olan gruplar›n, bu egemenlik araçlar›n› irsî olarak devam ettirdiklerini de ekleyelim. Bundan baflka, ilmiyye s›n›f›nda

31

32

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

da (ki en çok yetene¤e dayanarak yükselinmesi gereken kesimdi) irsî atamalar ve yükselmeler normal yoldan ilerlemek isteyenleri engelleyecek düzeydeydi. Yüksek yöneticili¤in güç devlet imtihanlar›na ve uzun e¤itime dayand›¤› geleneksel Çin’de de, Mandarinler zümresinin çocuklar› daha çok flans sahibi idi ve baz› s›navlar›nda baflar›s›z olsalar bile üst derece e¤itim ve görevlere devam edebiliyorlard›. Osmanl› toplumunda eyâletlerdeki egemenlik genellikle irsî olarak devam etti¤i halde, merkezî hükümet örgütünü incelemekle yetinenler devflirme-kap›kulu yöneticiler üzerinde ›srarla durmaktad›rlar. Bir kere flunu belirtmekte yarar vard›r ki, bu sistem 14. yüzy›l ortalar›nda bafllay›p 17. yüzy›l bafllar›nda ortadan kalkm›flt›r; iki yüzy›ll›k bir uygulama, alt› yüzy›ll›k bir toplum ve devlet sistemi için zaman bak›m›ndan temel bir gerçek olarak al›namaz. Bundan baflka, kap›kulu tipindeki sistemler sadece Ortado¤u monarflilerinde görülen bir özellik de¤ildir. Avusturya monarflisinde Leibgardist’ler, Büyük Petro’ya kadar Rus Çarl›¤›’nda görülen Strelitsiy ayn› amaç ve gereksinmelerle kurulan, benzer sistemlerin adlar›d›r. Nihayet, ister kap›kulu isterse ilmiyye s›n›f›ndaki basit halk çocuklar›n›n s›n›rl› yükselme olana¤›n› sistemin tümüne yayarak, Osmanl› toplumuna yetenekle yükselinebilen toplum niteli¤ini vermek bir abartmad›r. S›n›fsal hareketlili¤in bütün geleneksel toplumlar gibi Osmanl› toplumunda da s›n›rl› oldu¤u bir gerçektir. Ancak, Bat› Avrupa gibi kapal› sistemin geç ve güç k›r›ld›¤› bir topluma göre Osmanl› sistemi toplumsal t›rman›fla çok cevaz vermektedir. ‹lginç bir örnek de Rusya’da görülmektedir.

YönetimveDiğerEtkiGrupları Geleneksel devlet ve yönetim örgütünün tipik bir özelli¤i vard›r. Dayand›¤› teknoloji dolay›s›yla güçsüz olan kontrol araçlar›n›n ve hizmet fonksiyonlar›n›n yetersizce yerine getirilmesinden do¤an a盤›, çeflitli mahallî gruplar›n yard›m›na baflvurarak kapat›r. Bu gruplar, yerel elemanlar, meslek gruplar›, lonca temsilcileri, dinsel liderlerdir. K›rsal bölgelerde güvenli¤in sa¤lanmas›, vergi tahsili ve

OSMANLIBÜROKRASİSİNİNÖZELLİKLERİNEKARŞILAŞTIRMALIBİRYAKLAŞIMDENEMESİ

askerî e¤itimi t›marl› sipahiye b›rakan devlet, benzer görevleri kentlerde de yerel yard›mc›larla sa¤lar.3 Kentlerde narh uygulamas›, vergi tahsili, mahkeme kararlar› verilirken, lonca temsilcisine, eflrafa, o yerin ulemâs›na baflvurma (flühûdu’l-hal denen tüzel kiflili¤i olmayan bir kurul bu görevlerde kad›ya yard›mc› olurdu) gibi ifllemler bu süreci kan›tlamaktad›r. Memleket âyan-eflraf›na bizzat kad›, fiyat uygulamalar›, güvenlik ve vergi ifllerinden yerel geleneklerin saptanmas›na kadar her konuda baflvururdu. Fizik mekânda da naîb, imam atamak ve gayrimüslim cemaatlerin ileri gelenlerine kendi mahallerinin baz› görevlerini yüklemek bu sistemin dayand›¤› bir sonuçtur. Loncalar sadece ekonomik konularda de¤il, üyeleriyle ilgili güvenlik ve infaz konular›nda bile4 söz sahibi idiler. Örne¤in, debba¤ (derici) esnaf› aralar›ndaki mücrimleri teslim etmez, kendileri cezaland›r›rlard›. Gene ordunun iâflesini tamamlamak avâr›z vergilerini toplamak kentlilerin ifliydi. Yang›nlarda mahalle halk› harekete geçirilir, mahalle güvenli¤i bile onlara b›rak›l›rd›. Geleneksel sistemlerin dayand›¤› teknolojinin basitli¤i ve buna ba¤l› olarak örgütlenmenin de basit yap›s› ve güçsüzlü¤ü, bu sonucu do¤urmufltur. Bu Osmanl› toplumunda da böyle idi. Mahalle güvenli¤inin, mahalle sakinlerinden önce zab›tan›n görevi olmas›, Türkiye’de ancak II. Abdülhamid devrinde gerçekleflmeye bafllayan bir olgu idi ve orada bile halk henüz bu duygulardan kurtulmufl de¤ildi. Bu hüküm geleneksel toplumlarda geçirilen bir aflama idi.

CezalardaŞiddetveİnfazdaİbretPrensibi Geleneksel yönetim sistemlerinin koyduklar› kurallar› uygulatmak için konan yapt›r›mlar ve bunlar›n infaz›ndaki despotizm ve ibret unsuru, bürokratik örgütlerin kontrol güçsüzlü¤ünü gösteren en önemli ölçütlerden biridir. Ekme¤in gramaj›n› düflüren f›r›nc›n›n kula¤›ndan çivilenmesi; et ve un ihtikâr› yapanlar›n bazen idam›; eksik tartan bakkal›n, pasl› çivi kullanan nalbant›n falakaya yat›r›lmas› gibi ölçüsüz ce-

33

34

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

zalar, asl›nda kontrol güçsüzlü¤ünü telâfi etmek endiflesine dayan›r. Bu endifle fliddetle aç›kta uygulanan cezalar sistemini do¤urur ki, sadece Do¤u toplumlar›nda görülmez. Feodal Avrupa’da, suçlular›n teflhir tahtas›na oturtulmas›, aç›kta k›rbaçlan›p yak›lmas›, sahtekâr esnaf›n kafes içinde nehre dald›r›lmas› ayn› gereksinmelerin sonucudur. Rekabetçi bir ticaretin olmad›¤›, kontrol olana¤›n›n s›n›rl› bulundu¤u geleneksel sistemlerde bu yola kaç›n›lmaz olarak baflvurulur, idarede despotizme dayanan bu zihniyet halk taraf›ndan ön destek görür ve yönetimlerden bu tedbirler beklenirdi.

Sonuç Geleneksel toplumlardaki bürokratik örgütlenmelerin baz› temel özelliklerini ele ald›¤›m›z ve tart›flma ortam› olarak da Osmanl› toplum ve yönetim sistemini seçti¤imiz bu tebli¤de, Osmanl› yönetim örgütünün kendine özgü diye nitelendirilen baz› özellikleri üzerinde durduk. Bunlar›n di¤er geleneksel Bat› ve Do¤u toplumlar›ndaki paralelliklerini aray›p karfl›laflt›rmaya çal›flt›k. Geleneksel toplumlardaki bürokratik örgütlenme özelliklerinin temel nedeni, o toplum sistemlerindeki teknolojik yap›d›r. Bu sistemlerde kent üretimi loncalara, ticaret bir ölçüde aynî mübadeleye ve serbest rekabet eksikli¤ine dayan›yor. Bu yap› ancak tar›ma modern teknolojinin girmesiyle, üretimin artmas› ve ulafl›m teknolojisinin modernleflmesiyle, mal mübadelesinin büyümesi gibi olaylarla de¤iflecektir. Türkiye idaresinin bu tip modernleflme sürecine girifli ise ancak 19. yüzy›l ortalar›nda bafllayan bir olgudur. Bu olguya ba¤l› olarak, bürokratik örgütlerin geleneksel kal›p ve nitelikleri de de¤iflmeye bafllam›flt›r.

V

OsmanlıToplumundaYöneticiSınıf HakkındaKamuoyununOluşumuna BirÖrnek:Menâkıb-ıMahmudPaşa-i Veli*

Anonim halk edebiyat› ürünlerinden olan menk›beler, Osmanl› toplum hayat›nda yönetici elit ve halk aras›ndaki iliflkileri ayd›nlatmak bak›m›ndan ilginçtir. Bu metinler içinde Mahmud Pafla üzerine düzenlenenlerin özel bir yeri vard›r. Fatih devri vezîr-i âzamlar›ndan olup 1474’te idam ettirilen Mahmud Pafla, birçok halk hikâyelerinde efsanevî bir flahsiyet olmufl, anlat›c›lar›n muhayyilesine göre de¤ifltirilen bir tarihî fona dayand›r›lan abartmalarla yüceltilmifltir. Elde, bilinen birkaç çeflit Mahmud Pafla menâk›bnâmesi vard›r.** Biz, bunlardan Viyana National Bibliothek el* **

Prof.T.BekirBaltaArmağanı, TODA‹E, Ankara, 1974, s. 459-481. N. Ahmed Bano¤lu, Mahmud Paşa. Hayatı ve Şehadeti ad›yla yay›mlad›¤› risalede 1298/1882 Çemberlitafl Aziz Efendi Matbaas›’nda bas›lan menâk›bnâme ile kendisindeki yazma nüshadan yararland›¤›n› söyleyerek menâk›bnâmeyi yeni harflerle yay›mlam›flt›r. Ancak her iki metin hakk›nda da bilgi vermiyor ve yapt›¤› çeviride metne sad›k kalm›fl görünmüyor. Bununla beraber bu menk›be bendeki yazman›n efli olabilir. Bkz. MahmudPaşa.HayatıveŞehadeti, N. Ahmed Bano¤lu, Gür Kitabevi, ‹stanbul, 1970.

36

Ad› geçen menâk›bnâmenin kahraman› Mahmud Pafla, bugün kendi vakf› olan bir cami, hamam ve ismini tafl›yan çarfl› ile tan›nmaktad›r.

OSMANLITOPLUMUNDAYÖNETİCİSINIFHAKKINDAKAMUOYUNUNOLUŞUMUNABİRÖRNEK

yazmalar› bölümü, Do¤u yazmalar›nda bulunan iki yazma nüshadan yararland›k. Metinlerin her ikisi de birbirinin hemen hemen ayn› olup bunlardan biri esas al›nm›flt›r. Bunun hakk›nda aç›klama biraz ileride verilecektir. Fatih devrinin dikkate de¤er kifliliklerinden Mahmud Pafla’n›n idam› olay›, çeflitli gruplar aras›nda tepkiyle karfl›lanm›fl ve paflay› yücelten, dolay›s›yla siyasal iktidar› üstü kapal› bir biçimde yeren menk›beler ortaya ç›km›flt›r. Menâk›bnâmelerde öz bak›m›ndan zaman zaman de¤ifliklikler görülmekte, muhayyile zenginli¤i tarihî olaylar› zaman ve mekân s›n›rlar› tan›madan de¤ifltirmektedir. Nitekim Prof. ‹nalc›k, AÜDTCF kitapl›¤›ndaki yazma Mahmud Pafla menâk›bnâmesinin 17. asra ait oldu¤unu ve bu yüzden Mahmud Pafla’n›n yapt›¤› ifller aras›nda; gerçekte 1625’te vukua gelen Bo¤az’da Yeniköy’e yap›lan Kazaklar›n bask›n›n› önledi¤inin de nakledildi¤ini bildirmektedir.1 Gerek Prof. ‹nalc›k’›n sözünü etti¤i menâk›bnâmede gerekse bizim inceledi¤imiz nüshada, devirle ilgisi olmayan bambaflka olaylar da Mahmud Pafla’n›n yüceltilen kiflili¤i etraf›nda nakledilmektedir. Di¤er yandan Prof. ‹nalc›k’›n elindeki bu “Gazavat-› Sultan Murad” nüshas›na ekli Mahmud Pafla Menâk›bnâmesi’nde ise [ki yazar Kanunî devrine ait oldu¤unu tesbit etmektedir] Fatih devriyle ilgisi olmayan bir s›ra olay›n yer ald›¤› görülmektedir.2 Örne¤in: Olaylardan biri Edirne civar›nda Mustafa Pafla Köprüsü üzerinde geçmektedir. Oysa mezkûr köprü Kanunî devrinde yap›lm›flt›r (ayn› motif bizim elimizdeki nüshada da vard›r). ‹ncelememizde temel tuttu¤umuz her iki nüshan›n da bafl taraflar›nda Mahmud Pafla Menâk›bnâmesi, bunu takiben Kanije müdafii (Tiryaki) Hasan Pafla’n›n hayat› ve cenklerine ait olaylar nakledilmektedir. Daha ziyade bir sefer günlü¤ü havas›nda kaleme al›nan Hasan Pafla hakk›ndaki ikinci k›s›m incelenmemifltir. Bizim konumuz mecmualardaki Mahmud Pafla menâk›bnâmeleridir. Yazmalar›n birincisi mezkûr koleksiyonda A F 234 (133) kod numaras› alt›nda kay›tl›d›r. Flügel Katalo¤u’nda II. ciltte 1035 no ile kaydedilen bu yazma ikincisinden, gerek kaligrafi gerekse imlâ bak›m›ndan daha kötüdür.3 Flügel Katalo¤u’nda II. ciltte 1036 no’da tan›m› yap›lan ikinci nüshan›n imlâs› ve kaligrafisi daha muntazamd›r. Bu yazmada

37

38

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

“Menâk›b-› Mahmud Pafla-i Veli” bafltan 1v-22r aras›nda yer almakta olup, 22v-86r aras› ise ayn› flekilde Hasan Pafla ile ilgili olaylara ayr›lm›flt›r. Bu yazma 87 yaprakt›r. K⤛d›n cinsi sar› renkli octav olup, nesih yaz› ile sahifede ortalama 21 sat›r yer almaktad›r. Arapça deyimler ve baz› isimler k›rm›z› mürekkeple yaz›lm›flt›r.4 ‹kinci menk›be olan Hasan Pafla menk›besi, Mahmud Pafla menk›besine nazaran daha az menk›bevî bir nitelik tafl›maktad›r. Gene Hasan Pafla menk›besinin girifli uzun olup Allah’›n dünyay› yarad›fl›ndan bahsedilmekte ve uzun bir salutatio k›sm› yer almaktad›r. Oysa Mahmud Pafla Menâk›bnâmesi’nin gerek menk›be niteli¤inin güçlülü¤ü ve gerekse sade dilinden dolay› kahvelerde anlat›lan bir halk hikâyesi oldu¤u anlafl›lmaktad›r. Nitekim gerek Hammer gerekse Flügel yazma için (Cafehauserzählung) kahvehane hikâyesi deyimini kullan›yorlar.5 Kuflkusuz, bu tip metinlerin medrese e¤itiminin ilk basama¤›nda talebe taraf›ndan istinsah edildi¤ini de belirtmek gerekir. Esasen son devirlere kadar kahvehane toplum hayat›n›n önemli bir merkezidir. Burada kamuoyunu oluflturan araçlar aras›nda dedikodu kadar,* meddah hikâyeleri, k›ssahanlar›n anlatt›klar› menk›beler, halk flairlerinin destanlar›, flüphesiz ki toplumsal hayat›n yaz›l› belgeler d›fl›nda kalan yönlerini, çeflitli gruplar›n kanaatlerini anlamak bak›m›ndan önemli malzeme teflkil ederler.

YazmanınTarihiHakkında Metnin Menâk›bnâme-i Mahmud Pafla k›sm›nda bir tarih kayd›na rastlanmamakta ise de, Hasan Pafla ile ilgili ikinci menk›benin dîbâcesinde sene-i 1168/1754 Safer tarihi ve Abdullah Hasib Edirnevî ismi görülmektedir.6 Ancak bu isim sadece Hasan Pafla ile ilgili olaylar› m›, yoksa ayn› zamanda Mahmud Pafla menk›besinden mi istinsah edene aittir, bilinmez. Bundan baflka incelememiz s›ras›nda fikrine baflvurdu¤umuz Prof. Andreas Tietze, yazman›n medrese talebeleri taraf›ndan da derlenerek istinsah edilen menâ*

Bu tür dedikodular›n siyasal nitelikli olanlar›na “Devlet sohbeti” denirdi ki, zaman zaman yasaklanm›fl ve kahvehaneler takip alt›nda tutulagelmifltir.

OSMANLITOPLUMUNDAYÖNETİCİSINIFHAKKINDAKAMUOYUNUNOLUŞUMUNABİRÖRNEK

k›bnâme mecmualar›ndan biri olabilece¤ini söylemifltir. Nitekim gerek imlâ hatalar›, gerek kaz›nt› ve mürekkep lekeleri ve k⤛d›n son derece ekonomik kullan›l›fl› bunu kan›tlamaktad›r. Bu durumda eldeki yazma, büyük ihtimalle 1168/1754’te Abdullah Hasib Edirnevî taraf›ndan evvelce istinsah edilen Hasan Pafla menk›besiyle, bir kahvehane anlat›s› olan Mahmud Pafla menâk›bnâmesini birlikte ayn› deftere kopya eden bir medrese talebesine veya merakl›ya aittir ki, 18. yüzy›l›n ikinci yar›s› tarih olarak verilebilir. Menâk›bnâmenin öz olarak as›l tarihini tesbit de güçtür. Burada menâk›bnâmenin içindeki baz› ipuçlar›yla birlikte, dil yönünde gösterdi¤i baz› özellikleri de göz önüne almak gerekmektedir. Menâk›bnâmede, Mahmud Pafla’n›n Yedikule Zindan›’na kapat›l›fl›n› anlatan pasajda; yan›na dört ibrikdâr o¤lan verildi¤i, bunlardan birinin sonra onun vakf›na mütevelli oldu¤u,7 bu mütevellinin doksan befl yafl›na kadar yaflay›p yerine geçen o¤lunun menk›beyi babas›ndan dinleyip kaydetti¤i, yazar›n da ondan ald›¤› söyleniyor. Bu flüphesiz menk›beyi yaz›ya geçiren meçhul yazar›n hofl bir uydurmas›d›r. Menâk›bnâme-i Mahmud Pafla’n›n isimsiz yazar›, bu hesapça metni 16. asr›n ikinci yar›s›nda yazm›fl olmal›d›r. Ancak dil özellikleri göz önüne al›nd›¤›nda, ilk yazman›n arada birçok müstensihlerin elinden geçti¤i, baz› ilâveler ve dil, üslûb de¤iflikliklerine u¤rad›¤› aç›kt›r. Bütün bunlar gösteriyor ki, karfl›m›zda anonim nitelikte bir halk edebiyat› ürünü vard›r.

YazmanınDili Eserin dili genellikle arkaik Osmanl› anonim tevârîhlerininkini and›r›yorsa da, daha geç devirlere ait deyimler göze çarpmaktad›r. Örne¤in Kad›asker Ali Efendi’den söz edilirken “ihtiyar” sözcü¤ü kullan›l›yor ki,8 bu sonraki yüzy›llara ait bir deyifltir. Arkaik devirde bu s›fat daima “koca” olarak kullan›l›rd›. Gene ayn› flekilde metinde geçen “tekraren ve yine” gibi yan yana kullan›lan synonim yanl›fllar sonraki devirlerin bir katk›s› olmal›d›r.9 Metinde çokça geçen halk a¤z›na ait tipik yanl›fllara flunlar örnek gösterilebilir: ruhbanlar, ulemâlar, enâmlar, kelimâtlar, ahvâller. Ayn› flekilde, avamî galat deyimler göze çarp›yor. Hilâf anlatmak gibi...

39

40

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Konuflulan Türkçenin, ayd›n s›n›f›n yaz› dili kadar h›zl› bir de¤iflim geçirmedi¤inin görülebilece¤i arkaik deyimler bir hayli çoktur. Örnek: Kura salmak (kura çekmek); selâm eytmek (fiimal Türkçesinde eytmak-söylemek); “Âdemîler”; “kabahatin rica etmek”; gene arkaik fiillere örnek olarak, “önüne düflüb olmak”... Ayn› flekilde halk edebiyat›nda çokça görülen basit simetrik üslûba burada da rastlanmaktad›r. Mahmud Pafla’n›n idam›n› anlatan sahnede: “Mahmud Pafla’n›n eli ba¤lu, yüre¤i da¤lu meydana getirdiler” deniyor. Sinonim çiftlere örnek olarak; “hedaye ve piflkefller hazur idüb, ... Tatarlar yas ve mâtem idüb, ... tekraren ve yine” gibi kullan›fllar gösterilebilir. Bu arada baz› galat deyimler de görülmektedir. “Yüzüne güllâb ferman eylemek, tavflan uykusu vermek (oyalamak)” gibi... Gene baz› arkaik çekimlere de rastlan›yor: “Görem, ... alvirim, ... tedarikin görmüflüm (gelecek zaman çekimi)” gibi... Gerek istinsah hatas›, gerek konuflma dilinin sentakstan çok tonlamaya, mimik ve jestlere dayanan anlat›m özelli¤inden olacak; menâk›bnâmede bozuk cümle kurulufllar›na da rastlan›yor. Örne¤in: “Anlar›n ikram›na binaen iki eliyle kal’a divar›na yapuflub, virmem kal’a kâfirciklerim, bana lâzumdur deyüb...”10 ifadesi gibi... Bu anonim edebiyat ürününün bir özelli¤i de dibâcenin salutatio (dua) bölümünün uzun olmamas›, Hasan Pafla menk›besinin aksine fazla düflünsel ve bilgiççe anlat›ma girilmemesi ve her fleyden önce metnin Arapça, Farsça lûgate fazla yer vermemesidir. Bununla beraber günlük dilde kullan›lan yabanc› deyimlere bolca rastlan›yor ve özellikle yukar›da gösterildi¤i gibi bu deyimlerin yanl›fl kullan›ld›¤› görülüyor. Metnin gerçekten ayd›n olmayan bir dinleyici kitlesine hitap etti¤ine en iyi delil; olaylar›n s›k tekrar›, tarafgir bir üslûb ve menk›bedeki kiflilerin, iyi-kötü fleklinde kesin bir ayr›ma tâbi tutulmas›d›r. Bu durum, menk›benin her fleyden önce sözlü edebiyat ürünü oldu¤unu düflünürsek, dinleyici ve anlat›c› aras›nda bir dramatik gerilimin do¤mas›n› gerektiren anlat›m ve temsil özellikleri bak›m›ndan hiç de garip kaçmamaktad›r.

OSMANLITOPLUMUNDAYÖNETİCİSINIFHAKKINDAKAMUOYUNUNOLUŞUMUNABİRÖRNEK

MahmudPaşa Ad› geçen menâk›bnâmenin kahraman› Mahmud Pafla, bugün halen kendi vakf› olan bir cami, hamam ve ismini tafl›yan çarfl› ile tan›nmaktad›r. Mahmud Pafla’n›n menâk›bnâmelerde yaflayacak kadar, genifl halk gruplar› üzerinde nüfuz ve etki sa¤lamas› gerçekten tart›fl›lacak ilginç bir konudur. Bu nedenle menk›be kahraman›n›n hayat› ve gerçek tarihî kiflili¤i üzerinde k›saca durmak ve menâk›bnâmede nakledilen olaylara de¤inmekte fayda vard›r. Fatih devrinin bu ünlü vezirinin do¤um tarihi ve aile kökeni gerek klasik vekayinâmeler ve gerekse modern yazarlar aras›nda tart›flmal› bir konudur. Phrazantzes onun Tryballuslu S›rb bir baba ile Rum bir anneden, Kritovulos ise muteber bir Rum ailesinden geldi¤ini ileri sürmüfllerdir.11 Ça¤dafl tarihçilerden Franz Babinger ise onun S›rb Despotu Angelos hanedan›n›n Teselya kolundan geldi¤inin kuvvetle muhtemel oldu¤unu söyler.12 Nihayet Halil ‹nalc›k, eldeki menâk›bnâme metinlerini de göz önüne alarak bir baflka ihtimali zikrediyor ki, bu da Mahmud’un babas›n›n Manast›r papaz› Pop Kasab oldu¤udur.13 Mahmud’un Edirne Saray›’na ne flekilde getirildi¤ine dair rivayetler de muhteliftir. Muhtemelen Mehmed A¤a nâm bir emir, Mahmud’u annesiyle birlikte Semendire yolunda Novo-Brodo mevkiinde esir edip Sultan II. Murad’a takdim etmifltir.14 ‹flte bütün bu safhalar›n vekayinâmelerde de karanl›k kalmas›, kesin bir bilgi görülmemesi; menâk›bnâmelerde rastlanan ve zengin muhayyileye dayanan anlat›m›n nedenidir; incelemenin sonunda, menâk›bnâmenin bu safhay› anlatan k›s›mlar› ek olarak verilmifltir ve çok ilginç muhayyel bir fon oluflturuldu¤u görülmektedir. Bir müddet Edirne Saray›’nda e¤itim gören Mahmud; II. Mehmed’in cülûsundan sonra (855/1451) yeni padiflah taraf›ndan ocak a¤al›¤›na tayin olundu. Bu safhaya kadar Mahmud’un siyasî kariyeri üzerine menâk›bnâmelerde rastlanan abartmalar gayet ilginçtir. ‹stanbul muhasaras› s›ras›nda, “sur”un Edirnekap› ve Yedikule kesimi aras›nda Anadolu Beylerbeyi ‹shak Pafla’n›n maiyyetinde bulundu. Baz› tezkirelerin Mahmud Pafla’n›n hem vezir hem beylerbeyi olarak muhasaraya ifltirakini iddia etmeleri fi. Tekin-

41

42

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

da¤’a göre de as›ls›zd›r.15 Gerçekten bu konuda menâk›bnâmelerin de Mahmud Pafla’n›n muhasaradaki rolünü abartmalar› ve ona beylerbeyilik, vezîr-i âzaml›k, kaptanpaflal›k gibi pâyeleri vermeleri gerçek d›fl› yak›flt›rmalar›n hayli yayg›n bir nitelikte oldu¤unu gösteriyor. S›rb Kraliçesi Helena, Katolik bir Bosnal›y› nüfuzlu bir mevkie getirince S›rb Boyarlar› isyan ederek II. Mehmed’den yard›m istediler. Padiflah bu iflle Mahmud Pafla’y› görevlendirdi. Mahmud Pafla kendi paras›yla techiz etti¤i Rumeli askerine, Anadolu askerini ve Fatih’in verdi¤i 1000 yeniçeriyi de katt›.16 Ancak S›rb zâdegân›, padiflah›n bizzat gelmesini, aksi takdirde Macar kral›na baflvuracaklar›n› bildirerek Mahmud Pafla’y› reddettiler. Bu çekiflmeli durum, askerin de isyan›na sebep oldu. Mahmud Pafla ise askeri türlü vaatle ve para ile yola getirdi ve ilerleyerek Resova ve Kuruca gibi mühim kaleleri fethetti. Elimizdeki menâk›bnâmede bu olay Sultan Murad’›n ölümünden sonra Tatarlar›n hücum etmesi ve Mahmud’un kendi paras›yla Rumeli’de at ufla¤› ve bekâr o¤lanlar›ndan bir ordu kurmas› fleklinde muhayyel bir nakle konu olmufltur. Bu fitne-i Tatar bahsi, Prof. ‹nalc›k’›n elindeki menâk›bnâmede bulunmamakla beraber, di¤er menâk›bnâmelerde umumiyetle vard›r.17 Mahmud Pafla askerî kariyeri bak›m›ndan; Fatih’in Karadeniz’deki Sinop, Amasra ve Trabzon fütûhât›nda önemli rolü olan kumandanlardand›r. Keza, 1460’ta Mora’da Mistra Kalesi’ni, despotu ikna ederek ele geçirmifl ve kendisini hanedan› ile birlikte II. Mehmed’in nezdine göndermifltir. Menâk›bnâmede nakledilen Gedik Ahmed Pafla ile birlikte Çatalca Hisar›’n› denizden zapt etmesi ve içinde korsanl›k yapan kâfirleri te’dib etmesi olay›, muhtemelen anlat›c› ve dinleyicilerin Mahmud Pafla’n›n bu deniz seferlerini kendi dünyalar›na göre biçimlendirmelerinden baflka bir fley olmasa gerektir. Mahmud Pafla, 1468’de Karaman beyi Pir Mehmed’in takibine memur edildi, fakat yakalayamad›. Bu olay Mahmud Pafla’n›n gözden düflmesine sebep olmufltur ki, aleyhine padiflah› k›flk›rtanlar›n fiehzâde Mustafa ve Rum Mehmed Pafla oldu¤u nakledilir.

OSMANLITOPLUMUNDAYÖNETİCİSINIFHAKKINDAKAMUOYUNUNOLUŞUMUNABİRÖRNEK

Gerçekten Âfl›kpaflazâde dahi Rum Mehmed Pafla’y› bu yüzden kâfir ve müfsid olarak nitelendirir ve sonunda, “padiflah›n an› it gibi bo¤durdu¤unu” nakleder. Müteakiben Karaman ili merkezindeki amele ve zenaatkârlar›n ‹stanbul’a nakli ifline nezaret eden Mahmud Pafla, burada adil muamelesiyle halk›n sevgisini kazanm›fl olmal›d›r. Ancak “Karamanl›’dan akça al›p, adam kay›rd›¤›” dedikodular›yla bu vazifeden de affedilmesine sebep oldular. Rum Mehmed Pafla’ya verilen bu vazife bu sefer sert, adaletsiz uygulamalara ve flikâyetlere yol açt›. Olay, ma¤dur kitlelerin indinde Mahmud’un itibar›n› art›rm›fl olmal›d›r. Akkoyunlu Emiri Uzun Hasan’›n Orta Anadolu’da ilerledi¤i s›ralarda Mahmud Pafla yeniden vezîr-i âzam oldu. Otlukbeli Savafl›’ndaki baflar›l› stratejisine ra¤men muâr›zlar› onu II. Mehmed’in gözünden düflürdüler ve tekrar azledildi. Bundan sonra Hasköy’e çekilen Mahmud Pafla, fiehzâde Mustafa’n›n ölümünden sonra ‹stanbul’a gelip padiflah›n huzuruna ç›kt›.* Aralar›ndaki husumet dolay›s›yla, fiehzâde Mustafa’n›n ölümüne karfl› kay›ts›z kalan Mahmud’u, Fatih çok so¤uk karfl›lad› ve Yedikule Zindan›’na hapsettirdi (879/1474). Bir müddet sonra da idam ettirdi. Esasen Otlukbeli Savafl›, paflan›n siyasî kariyerinin sonu olmufl ve hükümdarla aras› adamak›ll› aç›lm›flt›. Eldeki menâk›bnâmelerde Mahmud Pafla’n›n idam›na sebep olan olaylar›n çok de¤iflik, ayr› bir anlat›ma konu olmas› gerçekten ilginçtir. Muhakkak olan bir fley varsa, o da paflan›n idam›n›n gerek halk gerekse birçok müellifler aras›nda hoflnutsuzlukla karfl›land›¤›d›r. Paflan›n halk ve ulemâ taraf›ndan tutulmas›na bir sebep olarak, o s›ralarda güçlenmekte olan Hurûfîleri te’dib etmesi, yakt›rmas› ve padiflah›n Hurûfîli¤e karfl› olan alâkas›n› önlemesini gösteren yazarlar vard›r.18 Gerçekten bu yeni türeyen nüfuz grubuna karfl› mevcut gruplar›n statü ve dengesini korumas› hoflnutluk yaratm›fl olmal›d›r. Mahmud Pafla’n›n annesi dolay›s›yla Ortodoks cemaatinin ileri gelenleri ile de iliflki kurdu¤u söylenir. Gene muhakkak olan Adnî mahlas›yla fliir yazd›¤› ulemâ ve fluarâ muhitlerinde koruyucu bir rol oynad›¤›d›r. *

Mahmud Pafla ile fiehzâde Mustafa aras›nda flahsî münaferet de vard›.

43

44

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

‹flte Mahmud Pafla’n›n kiflilik olarak çeflitli gruplar ve s›n›flar aras›ndaki bu dengeci tutumu, onun nüfuzunun artmas›n› sa¤lam›flsa da, tabiat›yla radikal teflebbüsleriyle tan›nan II. Mehmed gibi bir monarkla çat›flmaya götürecekti. Fatih devri, flüphesiz Osmanl› tarihinde kayda de¤er de¤iflikliklerin görüldü¤ü bir dönemdir. Fatih’in ›slâhat hareketleri, Osmanl› toplum ve devlet hayat›n›n ana unsurlar›na; merkez ve eyâlet teflkilât›na, toprak düzenine, malî bünyeye, kültürel ve ilmî müesseselere kadar girmifl, bu da flüphesiz ki eski nizam içinde ç›kar› olan genifl gruplar› rahats›z etmifltir. Radikal de¤ifliklikler getiren monarklar, asl›nda genifl kitleleri daima rahats›z edegelmifllerdir. E¤itim kurumlar›n›n yeniden kuruluflu, zâviye topraklar›n›n mirî sisteme entegrasyonu; orduda, maliyede, kanç›laryada teflkilât›n düzenlenip geniflletilmesi, yeni vergi mevzuat› ve sistem ayarlamalar›, di¤er taraftan fethedilen ülkelere sürgün metoduyla baz› ahalinin gönderilme ifllemi, ilmiyyeden, idareci gruplardan, tarikat mensuplar›ndan ve hatta üretici halktan genifl kitleleri memnuniyetsizli¤e sevk etmifl olmal›d›r. ‹flte böyle bir ortamda baz› statükocu yöneticilerin monarkla çat›flmalar› ve bu yolda iktidar ve hayatlar›n› kaybetmeleri halinde, bu gayrimemnun gruplarca efsanelefltirilmeleri sadece Osmanl› toplumuna has bir olay de¤ildir. 17. as›r Rusya’s›nda Çar Aleksei Mihailoviç Romanov ve Patrik Nikon’un merkeziyetçi devlet ve ona entegre bir kilise kurmaya yönelik reform çabalar›, her s›n›ftan çeflitli gruplarca tepkiyle karfl›lanm›fl ve Boyarina Morozova gibi mürteci asilzâdeler azizlefltirilmiflti. Bunu her toplumun çeflitli evrelerinde benzer örneklerle görmek mümkündür. II. Mehmed’in icraat› karfl›s›nda tutumunu kesinlikle bilemememize ra¤men, mümkündür ki, Mahmud Pafla ünlü monark›n karfl›s›nda halk kitlelerinin tutuculu¤una hitap eden bir tav›r ve politikan›n güdücüsü olmufltur. Bu takdirde anonim halk eserleri bu kiflileri yönetici elitten ay›r›r ve efsanelefltirir. T›pk› ilk anonim tevârîhler gibi avamî tarikatler ve dinsel liderleri yücelten Mahmud Pafla menâk›bnâmesindeki, Eflrefzâde bu tür bir flahsiyettir. Mahmud’un karfl›s›ndaki yöneticiler ise onun da düflman›d›r ve ondan “torlak” diye bahsederler. Mah-

OSMANLITOPLUMUNDAYÖNETİCİSINIFHAKKINDAKAMUOYUNUNOLUŞUMUNABİRÖRNEK

mud Pafla’y› yücelten, onun otoritesini meflrulaflt›ran motifler adeta bir siyasal formüldür. H›z›r’›n onu kurtarmas›, rüyas›nda ‹slâm’a geçmesi ve hidayete ermesi gibi kerametler onu adeta bir karizmatik otorite olarak tan›mlamam›z› gerektirse de; asl›nda bütün bu motifler belirli gruplar›n onun etraf›nda bir myth yaratma gayretini gösterir. Menk›bedeki olaylar ve menk›benin zaman içindeki biçimlenifli göz önüne al›nd›¤›nda bu tür olaylar› karizmatik otorite gibi mu¤lâk bir kavrama baflvurarak aç›klaman›n imkâns›zl›¤› görülür. Mahmud Pafla’n›n kiflili¤i, birtak›m menk›bevî motiflerle yücelefltirilmek, iktidar› övülmek ve haks›z idam› tel’in edilmek isteniyor. Hiç yan›lmayan, ola¤anüstü ak›ll› ve bilgili, meslek çizgisindeki baflar›s› birtak›m mistik olaylara ba¤l›, adeta misyon sahibi bir yönetici olarak ortaya konmaktad›r. Keza, menk›benin onun uhdesine birçok vazifeyi vermesi de, güçlü yönetici imaj›n› yarat›yor. Geleneksel toplumda otoritenin belirgin bir niteli¤i de bu olsa gerektir. Bu menâk›bnâme metinlerinde, Mahmud Pafla her bak›mdan saltanat mevkiindeki kifliye üstün tutulmaktad›r. Gerek II. Murad gerekse II. Mehmed zay›f iradeli, kolay tesir alt›nda kalan flahsiyetler olarak canland›r›lmaktad›r. Onlar›n her baflar›s›nda Mahmud’un büyük rolü vard›r. ‹stanbul muhasaras›ndaki rolü muhayyel olaylarla abart›ld›¤› gibi, Tatarlar›n fesad›n› yok etmek de sadece ona ait bir baflar›d›r. Prof. ‹nalc›k’›n elindeki menâk›bnâmede bu fitne-i Tatar bahsi bulunmamakla beraber, muhayyel olay›n di¤er menâk›bnâme metinlerinde yer ald›¤›n› söylemifltik. Her iki padiflah da Mahmud’un idam›n› emrederler fakat piflman olmakta gecikmezler. Mahmud’un II. Mehmed’e ve II. Murad’a olan üstünlü¤ü muhtelif pasajlarda birtak›m statü sembolleriyle belirtilir. Örne¤in muhasaradan sonra Mahmud Pafla’n›n att›¤› okun, Dumanl› Kilise denen ve Ayasofya’dan daha büyük bir kiliseye düflmesi gibi... Keza Mahmud sarayda büyük bir itibarla a¤›rlan›r. Osmanl› devlet teflkilât›n›n kurallar› ve devflirme usulüyle ba¤dafl›r yan› olmayan olaylar›n s›rf onun kiflili¤ini yüceltme gayesiyle uydurulup, menk›beyi zenginlefltirdi¤i görülüyor. ‹lginç bir nokta da, Sultan Murad’a ‹slâmbol Padiflah›, ... Gazi Sultan Murad Han gi-

45

46

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

bi unvanlar verilmesine karfl›n, II. Mehmed için, kendi devrinde dahi kullan›lan Ebü’l-feth unvan›n›n kullan›lmamas›d›r. Bu kayda de¤er bir tutumdur. Do¤u menk›belerinde bir kimsenin ilmî üstünlü¤ünü belirtmek için çokça baflvurulan motife burada da rastlan›yor. Halk aras›nda bu üstünlü¤ün vurgulanmas› adeta bir gürefl veya spor müsabakas› biçimindeki bir olaya ba¤lanarak belirtilir. Bilgin ve faz›l menk›be kahraman›, devrinin bütün yüksek bilginlerinin bulundu¤u bir mecliste, fikir ve çözümleriyle onlar› susturmak, ileri sürdükleri problemleri çözüp pes dedirtmek suretiyle derhal orada büyük bilgin vasf›n› kazan›r. Özellikle fiiî menk›belerinde görülen, ‹mam Ebu Musa Kâz›m’›n Ba¤dat ulemâs›n› bir toplant›da susturmas› gibi ayn› flekilde Abdülkadir Geylanî ve di¤er din ulular› için nakledilen rivayetlerde de benzer motiflere rastl›yoruz. Menâk›bnâmemizde, Mahmud’un biri manast›rda rahiplerin, di¤eri Edirne Saray›’nda devrin seçkin ulemâs›n›n önünde olmak üzere iki imtihandan geçti¤ini görüyoruz. Menâk›bnâmenin içindeki muhayyel olaylar muhakkak ki halk aras›nda uzun zaman yaflam›fl, sözlü kültürün bu unsurlar› genifl kitlenin tarih, toplum ve devlet yönetimi hakk›ndaki görüfllerini yans›tm›flt›r. Mahmud Pafla menâk›bnâmeleri, geç devrin resmî tarih yaz›c›l›¤›ndan nitelikçe çok farkl› ve arkaik bir görünümde ise de, 15. yüzy›la kadarki anonim tevârîhlerle olan benzerli¤ine de¤inilmiflti.19 Bu menâk›bnâmede görülen, H›z›r’›n Mahmud’a yard›m etmesi, halk kitlelerince benimsenen tarikat liderleri tipini temsil eden Eflrefzâde’nin gösterdi¤i kerametler, ‹stanbul kuflatmas› esnas›nda Cebe Ali hakk›nda anlat›lan efsanevî olaylar (ki menk›be-i Cebe Ali-Cibali semtinin ismine atfen halk aras›nda anlat›lagelmifltir), fierife Hatun’un bedduas›yla Mahmud Pafla’n›n idam› aras›nda yak›n bir ilgi kurulmas›, Mahmud Pafla Camii’nin inflaas›na ait menk›bevî olaylar çokça rastlanan tipik motiflerdir. Klasik tarih yaz›c›l›¤› bafllang›çta bu tür motiflerden uzak bir yap›da de¤ildir. Menk›beler bu yüzden arkaik tarihçili¤in niteliksel çekirde¤ini teflkil eden unsurlar› göstermek bak›m›ndan da ilginçtirler. Bu özellik s›rf Osmanl› historiographie’sinin bafllang›ç

OSMANLITOPLUMUNDAYÖNETİCİSINIFHAKKINDAKAMUOYUNUNOLUŞUMUNABİRÖRNEK

devirlerine has de¤ildir. Anna Komnena gibi zirvedeki temsilcisiyle Bizans tarihçili¤i, vakanüvîs Nestor’un flahs›nda Kiev Rusyas› ve daha geç devirlerin Rus historiographie’si de zengin muhayyel olaylara, mistik motiflere dayan›rlar. 15. yüzy›l Osmanl› müverrihi Âfl›kpaflazâde; Osmanl›lar›n Rumeli’ye geçiflini menk›bevî bir tarzda anlat›r. Hatta 16. yüzy›l›n ünlü Macar tarihçisi Istvan Brodariç bu yönden daha da ilginçtir. Brodariç, Buda’n›n Türklerce fethi olay›n›, Kanunî Süleyman’›n bir hac› k›l›¤›nda flehre girip, flehrin kap›lar›n› d›flar›da bekleyen ordular›na açmas›yla izah etmektedir. Son birkaç asra kadar tarih yaz›c›l›¤› bu tür menk›belerin tesiri alt›nda kalagelmifltir. K›saca özetleyecek olursak, menâk›bnâmeler gerek halk kitlelerinin dünya görüflü ve yöneticilere karfl› olan tutumu aç›s›ndan, gerek tarih yaz›c›l›¤›n›n bafllang›c›ndaki atmosferi ve geliflimini saptamaktaki yarar› bak›m›ndan bilinmesi ve incelenmesi gereken türdeki yap›tlard›r.

MenkıbeninKonusu* Sultan II. Murad devrinde eyâletlere gizlice teftifl için adamlar gönderilir, o memleket reâyâs›n›n durumu, idarecilerin suiistimali olup olmad›¤› tetkik ettirilirmifl. Gene bir gün Rumeli’ye gönderilen böyle biri, Manast›r kasabas›na gelir. Kasabada bahar mevsimi dolay›s›yla ruhban toplan›p aralar›nda zor meseleleri tart›flmakta ve en güç meseleyi halleden menk›benin diliyle ulu ruhban seçilmektedir. O y›lki problemi uzun boylu bir genç çözer ve rahipler onu selâmlar, hürmetle kendilerine bafl seçerler. Sultan Murad’›n adam› Edirne’ye dönerek bu gördü¤ü olay› ve genci padiflaha anlat›r. Padiflah merak eder ve Edirne Saray›’na getirilmesi için ferman verir. (!) Manast›r’a gelen adamlara Mahmud’un babas› emre itaat etti¤ini, ancak o¤lunun art›k kendine ait olmad›¤›n›, rahiplere baflvurarak onlardan istemelerini söyler. Rahipler, Mah*

Viyana, National Bibliothek, Handschriftensammiung. H. O. 116 (171) nolu yazma nüshas›n›n, s. /2v-22r/ aras›ndaki menk›benin özetidir.

47

48

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

mud’u Sultan Murad’›n adamlar›na teslim edip etmemek konusunda anlaflamazlar. ‹çlerinden biri genç Mahmud’un ça¤r›lmas›n› ve durumun kendisine anlat›l›p, seçim yapt›r›lmas›n› teklif eder. Mahmud geldi¤inde durumu anlat›rlar. Me¤er Mahmud’a bir müddetten beri rüyas›nda Müslüman olaca¤› ve ‹slâmbol* padiflah› Sultan Murad hazretlerine vâs›l olaca¤› söylenmiflmifl. O da o vakitten beri, bu haber ne zaman gerçekleflecek diye bekleyip düflünürmüfl. Derhal Müslüman olup rahiplerden izin ister. Fakat keflifller gene de verip vermemek konusunda çat›flmaya düflerler. Nihayet kura çekmeye karar verirler. ‹natla üç defa kura çektikleri halde, üçünde de kura “verilsin” diyenlere isabet eder ve delikanl›y› padiflah›n adamlar›na verirler. Padiflah›n adamlar› ismini hemen Mahmud koyarlar. O dahi rüyas›nda isminin Mahmud olaca¤›n› görmüflmüfl. Kasabada ne kadar rahip ve kocabafl› varsa onu u¤urlay›p flehrin d›fl›na ç›karm›fllar. Ve ayr›ld›klar› noktaya kocaman bir mermer direk dikip, ad›n› Ayr›l›k Dire¤i koymufllar.** Mahmud da Edirne’ye gelip Sultan Murad’›n huzuruna ç›km›fl. Padiflah gencin hatt-› hareketini be¤enmifl ve ona Molla Güranî’yi hoca tayin ederek, “Bu gencin ilmi derindir, sen de benim ricamla Kur’an ö¤ret” demifl. Delikanl›ya oda tahsis edilmifl ve öyle ilim tahsil etmifl ki, o kadar olur. Hocan›n durumu padiflaha bildirmesiyle, padiflah bütün bilginleri ça¤›r›p, onu imtihan etmelerini ister, imtihan günü büyük ziyafetler verilir. Kad›asker Ali Efendi (?) ve di¤erleri Mahmud’un çok bilgin biri oldu¤unu tasdik edip, padiflaha bildirir. Padiflah çok sevinir ve onu vezîr-i âzam yaparak, vezîr-i âzam› da ikinci vezir yapar. Mahmud Pafla üç y›l kadar adalet üzere vezirlik yapar. Fakat kader bu; di¤er vezirler k›skan›p onun hakk›nda flikâyette bulunurlar. Padiflah nihayet kuflkulan›r ve boynunun vurulmas›n› emreder. Mahmud Pafla’y› eli ba¤l› yüre¤i da¤l› meydana getirirler. Oradaki ihtiyarlar, temiz kimseler, âlimler, zenginler, fakirler feryad u figân etmektedirler. Padiflaha aff› için yalvar›rlar, fakat o reddeder. Cellâd ipi üzerine atarken Mahmud Pa* **

Sultan II. Murad için kullan›lan bu unvan ilginçtir. Metin; 3r son. Menk›be bu direk için, flimdi dahi ol dire¤in ad› ayr›l›k dire¤idir, diyor. 4r sat›r 3.

OSMANLITOPLUMUNDAYÖNETİCİSINIFHAKKINDAKAMUOYUNUNOLUŞUMUNABİRÖRNEK

fla, “Yarab mahfî ifller sana malûmdur” diye yakar›nca, birdenbire nâbedîd olur. Halk velveleye düflüp, “Aferin Mahmud Pafla kerametlû, kendini cellâd elinden halâs eyledi” derler. O hafta cuma günü Mustafa Pafla Köprüsü’nde bir koca, flehr-i Edirne’ye giderken flehre yak›n bir yerde iki kifli oturuyormufl. Bunlardan biri nur yüzlü bir ihtiyar, di¤eri güzel yüzlü bir genç adamm›fl. Pir o ihtiyar köylüyü ça¤›rm›fl ve kendisinin H›z›r aleyhisselâm, gencin de iftiraya u¤rayan vezir Mahmud Pafla oldu¤unu, Tanr›’n›n emriyle onu cellâd elinden kurtard›¤›n› söylemifl. “Sen flimdi flehrin beyine git, filân yerde vezirin Mahmud’u gördüm diye söyle” demifl. “Bir k›l›na zarar getirmesin, kendi çok zarar görür” demifl. “O ihtiyar da acele ile flehre gidip durumu padiflaha anlat›r. Padiflah sevincinden bay›l›r, ay›ld›¤›nda vezirlerini Mahmud’u aramaya gönderir. Fakat arayanlar onu bulamazlar. Ertesi gün sarayda Divân topland›¤›nda, Mahmud Pafla birden zâhir olur. Padiflah ona yüz bin akçe ba¤›fllay›p, gene vezîr-i âzam yapar. Fakat kendisi üç ay sonra ölür. Yerine o¤lu Mehemmed Han cülûs eyler. K›rk gün yas tutarlarken, K›r›m Tatarlar› Sultan Murad’›n vefat› haberini al›p, Edirne’ye ya¤maya gelirler.” Gelenler k›rk bin kiflidirler. Edirne etraf›na konup, “fiimden sonra saltanat bizimdir” derler. Sultan Mehemmed, Mahmud Pafla’y› yan›na ça¤›r›p ak›l dan›fl›r. O da, “Sizin âli himmetiniz berekâtiyle anlar›n tedarikin görmüflüm” diye cevap verir. Mahmud Pafla Tatarlar›n belli bafll› adamlar›na kaftanlar haz›rlat›p üzerine zehir bulaflt›r›r ve daha çokça hediyeler haz›rlat›p Tatarlara götürür. “fiimden sonra saltanat sizindir, yaln›z on befl yirmi gün mühlet isteriz, zira manimiz var, yabandan gelecek adamlar›m›z var, onlara haber verelüm gelsünler, eflya ve adamlar›m›z› al›p gidelim” der. Tatarlar bunun üzerine bir ay müddet verirler. Pafla da onlara zehirli kaftan giydirir ve tavflan uykusu verir.* Menk›be devamla: “Ol zaman/kul yok idi. Dört bölük sipahi vard›. Sekban oca¤› var idi. Bir de kap› a¤alar›n›n kendi tevâbiî var idi. Andan sonra Mahmud Pafla Edirne’de ne kadar bekâr tâifesi ve at ufla¤› var ise, on bin mikdar› *

“Onlar› oyalar” demek.

49

50

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

adam yazub, cümlesine istimâlet virüb, cebe ve çuflen ve silâhlar ülefltirüb, bu yurdu ki; imdi var›n 17 güne de¤in sabr idün, e¤er hüda-i müteal nusret virirse ben dahi size padiflahtan ihsanlar bahflifller alivirim” diye anlaflt›. Böylece 16. gün Tatar beyleri zehirlenip ölür ve Tatarlar periflan olur. Mahmud Pafla’n›n haz›rlad›¤› ordu da bunlar› da¤›t›r yok eder. Ondan sonra Mahmud Pafla sözünden dönmeyerek onlara mülkler verip, menâk›bnâmenin deyimiyle “bu saltanat› Allah-u Teâlan›n avniyle ve Resûl-i aleyhisselâm›n mübaharetiyle Tatar taifesinin ellerinden halâs eyledi”. Mahmud Pafla bundan sonra Sultan Mehemmed’e Konstantiniye’nin al›nmas› gerekti¤ini söyler. Padiflah raz› olur ve asker toplan›r. Ordu Gelibolu’ya, oradan da Bursa’ya geçer. Sonra ‹znik’e geçilip üç ay kal›n›r. Orada Eflrefzâde diye bir aziz vard›r. Onu ziyaret edip duas›n› al›p, Konstantiniye’ye hareket edilir. Konstantiniye beyine bir adam göndererek Sultan Mehemmed Han’›n oraya av ve gezinti için geldi¤ini söylerler. Mahmud Pafla karfl› sahilde bir kale gerekti¤ini söyleyerek Rumeli Hisar›’n›n yap›m› için padiflah› raz› eder. Mahmud Pafla rüyas›nda H›z›r aleyhisselâm› görür, H›z›r ona eliyle bir s›¤›r gösterir. Uyand›¤›nda bir s›¤›r derisi istetir ve bunu Konstantiniye beyine göndererek ondan, Sultan Mehemmed Han için bir s›¤›r derisi kadar yer istetirler. Burada padiflaha gölgelik bir yer yap›laca¤› söylenir. Bey izin verince, deriyi dilimlere ay›r›r, çevirdi¤i yer kadar bir alana bugünkü Rumeli Hisar›’n› yaparlar. Konstantiniye beyi durumu ö¤renince telâfla kap›l›r, ama son piflmanl›k fayda vermez. Böylece Konstantiniye beyine Karadeniz’den gelen zahirenin yolu kesilir. Bir gün Mahmud Pafla 10.000 kadar askerle bir serdâr tayin edip Galata Kalesi’ni fethettirdi. K›l›ç art›¤› kâfirler de cizye ve harac› kabul ettiler. Bir gün Mahmud Pafla padiflaha “Rahiplerden öyle iflittim ki, Konstantiniye’nin fethi, ‹slâm askerlerine gemilerini karadan yürütmeyince müyesser olmaz” der. Bunun üzerine Gedik Ahmed Pafla ile o gece Ok Meydan›’nda, karadan denize kad›rga indirmifller, fetih müyesser olmam›fl. Lakin eski Vezîr-i âzam ‹brahim Pafla (!) ve adamlar› padiflah› k›flk›rt›r ve “O daha gâvur, putu ç›kmad›” derler. Padiflah k›z›p Mahmud Pafla’n›n çad›r›na gider. Ama önce Eflrefzâde’ye

OSMANLITOPLUMUNDAYÖNETİCİSINIFHAKKINDAKAMUOYUNUNOLUŞUMUNABİRÖRNEK

soray›m der. Eflrefzâde padiflaha Mahmud’u katlettirmemesini söyler. Mahmud Pafla bu olay› duyunca üzülür ve Eflrefzâde’ye yalvar›r. O da, “Üzülme, kalenin fethi bu vakte kalmazd›, lâkin Cebe Ali sar›l›r vermem der” diye teselli eder. Bu Cebe Ali’yi kâfirler hofl tutup beslerlermifl.* Padiflah Mahmud’u öldürmekten vazgeçip dönünce, di¤er vezirler derhal; “Ama padiflah›m o Eflrefzâde torla¤›n›n sözüne bak›l›r m›, ikisi birden h›yanet eder. Galata kâfirleriyle meflveretleri varm›fl” derler. Padiflah bunun üzerine tekrar çad›ra dönünce, Eflrefzâde’nin yaln›z bafl›na a¤lay›p dua etti¤ini duyar. Eflrefzâde “Ya benim can›m› al, ya da flu Cebe Ali’yi öldür” diye dua etmektedir. Padiflah bunun üzerine Eflrefzâde’yi ve Mahmud’u katletmekten vazgeçer ve o gece yar›s› da Cebe Ali ölür. Bu sayede fetih müyesser olur. Kâfir askerleri kaçarlar. fiehre girilirken Yahudiler Kapusu denen yerde Sultan Mehemmed Han ve Mahmud Pafla birer ok atarlar. Sultan Mehemmed’in att›¤› ok Ayasofya’ya, Mahmud Pafla’n›nki ise Dumanl› Kilise** denen yere düfler. Bu Dumanl› Kilise daha büyükmüfl ve bütün rahipler orda toplan›rlarm›fl. Padiflah, Mahmud’a “Sen deryaya kapdan ol, karadan gemi yürüttün” der. O da etek öpüp Gedik Ahmed Pafla’y› kaymakam tayin eder. Denizden Çatalca Hisar›’n› kuflatmaya giderler. Bu Çatalca Hisar›’ndan ‹stanbul’u ya¤malamak için çokça kâfir gelmektedir. Sonra Kad›asker Ali Efendi hacca gitmek için padiflahtan izin istemifl ve yerine Mahmud Pafla’y› tavsiye etmifl. Ali Efendi hacda ölünce Mahmud Pafla kad›asker olarak kalm›fl. Böylece dört vazifeyi birden hakk›yla yerine getirdi¤i gibi (vezîr-i âzam, beylerbeyi, kaptan-› derya, kad›asker) arada bir padiflahla k›rklar halvetine bile girermifl. Mahmud Pafla, padiflahtan izin isteyip Dumanl› Kilise’yi y›kt›r›r ve yerine cami yapt›rmak için ifle giriflir. Caminin temelini kazarlarken, kocaman, alt›n dolu bir küp ç›kar. Padiflah bunu ona hediye edince hepsini sikke yap›p usta ve amelelere verir. Böylece cami bedavaya ç›kar. Fakat caminin yap›m›nda hiçbir zor* **

Bugünkü Cibali semtinin ismini böyle bir menk›beye dayanarak aç›klayanlar vard›r. Metinde Dumanl› Kinisa 14 v.

51

52

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

lama olmam›fl. Ustalar ve ameleler kendi iradeleriyle rahat çal›fls›nlar denmifl, hatta malzeme tafl›yan öküzler bile güdülmeden ot yiyerek camiye malzeme tafl›rlarm›fl. Böylece cami yedi y›lda tamamlanm›fl. Alt›nlar›n bir k›sm›n› da Medine f›karas›na vakfetmifl. Zira rüyas›nda peygamberi görmüflmüfl. Bu arada ‹brahim Pafla’n›n kar›s› ölmüfl. Padiflah ona bir cariye vermiflmifl. Mahmud Pafla’ya bir mühürdar o¤lan verilmifl. Mahmud Pafla’y› k›skanan Vezir ‹brahim Pafla ise, o o¤lana haber gönderip, “Bir beyaz k⤛da mühür kaz›p bana gönder, seni ihya ederim” der. O¤lan tamah edip denileni yapar. ‹brahim Pafla da k⤛da düzmece bir mektub yaz›p, padiflaha götürüp ve nifakâne a¤layarak mektubu gösterir. K⤛tta ‹brahim Pafla’n›n cariyesine hitaben flöyle yaz›yormufl: “Sen bir makbule olsan, seni böyle bir mühmel kocaya vireler, flikâr olas›n insaf m›d›r ve sencileyin bir mâh-› peyker öyle âdeme sayd olmak lây›k de¤ildir, imdi hemen niylersen eyle, o nabekâr kocay› (ihtiyar) helâk eyle. Badehu ben seni tezvic ederim. Zira sencileyin makbule bana lây›kd›r.” Padiflah bunun üzerine gazaba gelir ve Mahmud Pafla’y› Yedikule’ye hapsederler. Menk›be burada, “Hizmetine dört ibrikdâr o¤lan tayin ettiler. Amma ash-› rivâyette bir ibrik o¤lan› tayin olundu, an›n lisan›ndan menkûldür, hatta ol o¤lan bade’z-zaman Mahmud Pafla evkaf›n›n üzerine mütevelli olmufl idi. Doksan befl yafl›nda vefat eyledikde o¤lu yerine mütevelli olub, bu menâk›b› pederinin lisan›ndan rivâyet eder. Biz dahi yazd›k tâkim mü’min kar›ndafllar›m›z okudukda bu fakiri bir fâtiha-› flerife ile mesrur idüb, ihsan ideler” diyor. Burada iken sabaha karfl› Mahmud Pafla’n›n akl›na Eflrefzâde gelir, ona bir mektup yaz›p gönderir. Eflrefzâde gelen adama der ki, “Filân mahalle var, anda bir fierife Hatun vard›r. Mahmud’a inkisar etmifl. Ona benden selâm söyle, hay›r dua etsin, ola ki gazab-› padiflahî durur.” Bunun üzerine kad›n› gidip bulan adama, fierife Hatun der ki: “Bu gece rüyamda peygamberi gördüm. Duan kabul olundu dedi. Benim ona inkisar›m›n sebebi fludur: E¤riboz seferinde iken azeb tâifesi ile Garb (Oca¤›) tâifesi nâmakul bir ifl iderler, birkaç›na siyaset emrolunur. ‹çlerinde o¤lum da vard›r. Bu yüzden beddua ettim. Padiflah gaza-

OSMANLITOPLUMUNDAYÖNETİCİSINIFHAKKINDAKAMUOYUNUNOLUŞUMUNABİRÖRNEK

b›na u¤ras›n, olsun dedim. Gerçi bu ifli Mahmud Pafla nizâm-› âlem için etmifldür. Lakin inkisar etmifl oldum. Ta ki ol zamandan beri on dört y›ld›r duam flimdi kabul olundu. Amma bu iflte Mahmud Pafla’n›n ahretine zarar yoktur, flehâdetine sebeb olur. At›lan ok geri dönmez. fieyh efendiye selâm söyle, flimden sonra ahret tedarikin görsün.” Eflrefzâde de bunun üzerine Mahmud Pafla’ya mektup yazar. Mahmud Pafla rüyas›nda Ayasofya taraf›ndan meflale geldi¤ini görür. Kalk›p abdest al›b namaz k›lar. Bu s›rada Yedikule kap›s› aç›l›r ve cellâd gelir. Cellâd iflini bitirip Mahmud Pafla ruhunu teslim etti¤inde, “bo¤ulmas›n” diye padiflahtan haber gelir. Faidesiz. Sonra cenazeyi bir arabaya yükleyip kendi camii yan›nda yol üstünde b›rak›rlar. Padiflah sabahleyin maiyyetiyle o yere gitti¤inde ahalinin toplan›p a¤laflt›¤›n› görür. Sordu¤unda, ahalinin “Gazi bir veziri katledip, böyle yol ortas›nda b›rakmak reva m›d›r?” diye esef etti¤ini söylerler. Padiflah piflman olarak onun cenazesini kald›rt›r ve üzüntüsünden: “Keflke ben senin rütbene nail olsayd›m” der. Padiflah durumu anlar ve bir gün ‹brahim Pafla’ya yalanc›ya ne ceza vermek gerekti¤ini sorar. O da hapsedilmesi gerekti¤ini söyler. O zaman padiflah ona, “fiu karfl› Galata canibinde olan kule eyü niflangâh kuledir. Sen dahi buna münasib bir kule yapars›n, ikisi de bize niflangâh olsa” der. Bunun üzerine ‹brahim Pafla kuleyi yapt›r›r, tamamlar ve padiflaha haber verir. Padiflahla beraber kuleye gelirler. Padiflah, “Lala sen önce ç›k, bir yer haz›rla, biz sonra ç›kar›z” der. Koca ‹brahim Pafla ç›kmaya bafllay›nca ard›ndan kap›lar› kapatt›r›r ve oraya hapseder. Pafla ölünceye kadar orada kal›r. Padiflah ona cezas›n› verir. Öldükten sonra da o kulenin yan›na bir cami yapt›r›r. Padiflah o camiye ‹brahim Pafla Camii desinler diye emir verir. Menâk›bnâme burada flöyle biter: “Haliyen o isimle meflhur-u afâk olmufltur. ‹mdi benim can›m, bu menk›be burada temam oldu.”

53

54

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

MahmudPaşa’nınManastır’daikenrahiplerinbaşıolmasınıve padişahınkendisiniİstanbul’agetirtmekistediğinianlatanbölüm 1v

Hazâ menâkîb-› merhûm ve ma¤fûr Mahmud Pafla (ki) himmetullahi aleyhû. fiükr-i (...) ol pâdiflâhe ki bizi yo¤iken var iyledi, dahi salâvat› selâm ol Resûl-u Ekrem, sall’allah u aleyhi vesellem üzerine olsun kim, an›n nûr-› berekâtiyle bu âlemi izhâr eyledi ve bu risâle-i lâtîfi merhûm Mahmud Pafla’n›n zamân-› sabâvetinden vefât›na gelince vâki olan ahvâli zikr olunur. Evvela ‹slâmbol’u feth iden Sultân Mehemmed’in babas› Sultan Murad Han Gâzi Edirne’de sâkin iken âdet-i kânûnlar› bu idi ki beylerin ve kâd›lar›n reâyâ üzerinden zulümleri def’içün yeni devlet olmak ile reâyây› kendüye mûnis olmak içün kânûn deyü her memlekete

2r

kendü cânibinden mutemedün-aleyh kimesneler gönderir idi. Her birisi gördü¤ü ahvâl-i âlemi tecessî idüb, malûm idünürler idi. Bâdehu gelüb pâdiflâhe ifâde iderler idi. ‹ttifâk bir gün Sultân Murad Hân bir mu’temed kimesne istedikte bulub getürdiler. Gayet de ferâset sâhibi âdem idi. Bunu Rûmili’ne tecessüse gönderdi. Ol kimesne dahi gezerken yolu kasaba-i Manast›r’a u¤rar. Me¤er ol zemân fasl-› behâr imifl. Bu kasabadan hâriç bir yerde üç dört yüz mikdâr› keflîfl bir cem’olmufllar, mübâhese iderler iken câsûs merkûm üzerlerine gelür, bu ruhbânlar›n birinden suâl iderki, bu cemiyyete bâis nedir. Ol ruhbânlar cevâb idüb dirlerki, bizim her senede âdetimiz budurki, mâbeynimizde bir müflkîl mes’ele istihrâc idüb birbirimize arz olunur, her kim ol meseleyi feth iderse an› ulu ruhbân iderler. Didikte, an› gördi, bunlar›n aras›ndan uzun boylu bir tâze civân ayak üzre kalkub, ilerü varub, nice y›ldan berü feth idemedikleri ol müflkîl meseleyi feth idüb ve cevâb beyân eyledi. Hemândem ruhbânlar ayak üzre kalkub, bu civâne ta’zim idüb külli riâyet eyleyüb merhabâ eylediler. Bu cânibden pâdiflâh›n âdemisi suâl eylediki, bu civâne bu kadar riâyet nedir, keflîfl cevab idüb eytdi, ilm

OSMANLITOPLUMUNDAYÖNETİCİSINIFHAKKINDAKAMUOYUNUNOLUŞUMUNABİRÖRNEK

içinde bunca y›ldan berü feth idemedikleri meseleyi flimdi bu civân feth eyledi, an›n içün riâyete sebeb budur didi. Ve hem flimdi bir bölük ruhbânlara bafl eylediler, vaktâki Sultân Murad Hân Gâzi tecessüs için gönderdügi âdem günlerde bir gün Edirne’ye gelüb, muttalî oldu¤u ahvâlleri pâdiflâh-› âleme haber virüb, badehû esnâ-yi kelâm›nda kasaba-y› Manast›r’a u¤rayub ol ruhbânlar›n ahvâllerini bir bir beyân eyledi. Bunca y›ldan berü, ilm içinde olan müflkîllerin bu civân cevâb virüb, ziyâde akl u ferâset sâhibi idügün ta’rif eyledi. Pâdiflâh bi’z-zarûre ol civâne mâil olub, huzûr-› flerîfine getürmesini murad eyledi. Hemândem emreyledi, babas›na ve ruhbânlara emirler yaz›lub, âdemler tedârik olunub, Manast›r’a ve ruhbânlara gönderdi flöyle fermân-› hümâyûn sadr olmuflki, “nâmem 3r

Serebeska* vâs›l oldukta gerektirki bir ân ve bir sâat te’hîr itmeyüb o¤lun› varan âdemime teslîm idüb, âsitâneme irsâl idesin, zirâ benim âsitâneme lây›k imifl deyüb cevâb yazulmufl.

MahmudPaşa’nınsarayakabulü,eğitimi,ulemâönündeimtihanvermesivehayranlıkuyandırarakpadişahtarafındanveziryapılmasınıanlatanbölüm 4r

* ** ***

Hâs›l› kelâm ol aradan Mahmud Pafla (ol aradan/**) konak be konak Edirne’ye gelüb Sultân Murad Hân hazretlerinin huzur-› fleriflerine getürdiler, padiflah ol civan›n hüsn-i hareketini begenüb temâm didüklerinden ziyâde begenüb, me¤er ol zemânda Molla Gürânî*** pâdiflâh›n hâcesi imifl, pâdiflâh emr idüb bizim hâce gelsün didi. Varub haber virdiler. Pes Molla Gürânî dahi gelüb, pâdiflâh› selâmlayub emrin nedir Serbesk; mahallin ad›, S›rbistan olup olmad›¤›n› tesbit edemedim. Tekrar hatas›. Molla Güranî özellikle ‹stanbul ahalisinin yüceltti¤i bir tarihî flahsiyettir. Mahmud Pafla’ya onun ö¤retmen olarak tayin ettirilmesi de, menk›benin ilginç bir motifidir.

55

56

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

pâdiflâh›m, buyur didi. Pâdiflâh eytdi; Hâce bu o¤lan ilm tahsil eylemifl, imdi senden recâm budurki, bizim hat›r›m›z içün ilm-i Kur’ân’a dahi aflna-i mûnis eyliyesin didi, emr pâdiflâh›n bafl›m üzerine diyüb, bu civâne bir oda tayîn idüb ol o¤lan-› kâmil, iki sene ta’lîm-i ilm idüb bir mertebe ehl-i ilm-i fazl sâhibi olduki, ancak olur, andan sonra bu o¤lan›n böyle ehl-i ilm oldu¤un pâdiflâhe ilâm eyledi, 4v

bir gün pâdiflâh dahi cümle ulemâs›na ilâm idüb ve da’vet idüb didi ki; gelesiz bir imtehân idecek kulum vard›r. Sizlerden dilerim ki imtehân idesiz, fasâhatini görüb bana arz idesiz deyu ferman olundu. Andan sonra bir mûcib-i fermân, sultân-› ulemâ-y› âzâm cümlesi sarây-› hümâyûn-u pâdiflâhîye cem’olub bir araye geldiler, Pâdiflâh dahi ol gün bunlara bir âlî ziyâfet eyledikim, diller ile vasf olunamaz, ve andan sonra ulemâ efendilere hil’atler giydirib, ol zemânde bir ihtiyâr kad›asker var idi, ismine Ali efendi dirler idi. Ali efendi Kapucular Kethüdâs›na eytdiki, “A¤a var flimden sonra imtehân olcak kar›ndafl›m›za haber eyle gelsün” didi, a¤a-i mezbâr dahi fi’l-hâl içerüye girüb, Mahmud Pafla’n›n bafl›nda yelken takye ile önüne düflüb alub geldi. Çün iç a¤alar› takye giyerler. Kad›asker Ali efendi eytdiki, “ey a¤a münâsib midir ki, bunda ulemâ vard›r, ol kar›ndafl›m›z› gerü döndür ve bafl›na ulemâ imâme ve sar›k giydir, zîrâ bu meclis ulemây› âzâm meclisidir. Bunda yelken takye ile gelmek münâsib de¤ildir. ‹ç a¤as› meclisi de¤ildir deyu” buyurdular,

5r

andan sonra Mahmud Pafla’y› girüye döndürüb bafl›na imâme sarub ulemâ huzûruna geldükde, andan sonra anda ulemâ efendiler ta’zîmen aya¤ üzre kalkub Mahmud Pafla dahi ilerüye varub evvelâ hâcesî olan efendinin elin öpdi. Andan sonra kâd›asker efendinin elin öpüb ve sâir ulemâ efendilere merhabâ idüb cümlesinden afla¤› oturdu, bâdehu ulemâ efendiler her tarafdan buna mesele havâle eylediler bu dahi Manast›rda papaslara ne flekil cevâb virdiyse ulemâ efendi-

OSMANLITOPLUMUNDAYÖNETİCİSINIFHAKKINDAKAMUOYUNUNOLUŞUMUNABİRÖRNEK

lere dahi öyle cevâb virüb, Ali efendiyle Molla Gürânî efendinin ellerin öpüb varub yerinde karâr eyledi, andan sonra hâcesi Ali efendiye sizde sual idin didiler, ol dahi suâl eyledi. Hemândem yerinden kalkub varub Ali efendinin elin öpüb, sultân›m siz alîmsiz deyu cevab eyledi. Andan sonra varub yerinde karâr eyledi. Andan Ali efendi eytdi. “Berhudâr ol bu meselei dahi bilürsin, amma nihâyet budur ki edeb idüb, bize riâyet eyledin” deyu buyurdiler. Ali efendi hâcesi olma¤›n hukûka müra’ât idüb cevâb virmedi didiler, Andan sonra Ali efendi anda olan ulemân›n cümlesine eytdi, ey efendiler bu kar›ndafl›m›z 5v

cümlemizden fâz›l kimesnedir. Sizde ne dirsiz didikde cümlesi didiler ki, “gerçeksiz.” Andan sonra cümlesi ittifâken bir muhzîre yaz›b pâdiflâhe virdiler, pâdiflâh›m›n didü¤ünden ziyâde bulduk didiler, pâdiflâh muhzîri gördü¤i gibi yüzüne gözüne sürüb elhamd’ullillah, tekrâren yine elhamd’ullillah diyüb hamd ü senâ idüb tekrâr ulemâ efendilere hil’atler giydürüb nice enamlar idüb gönderdi, andan sonra pâdiflâh hazretleri vezîr-i âzâma ihbaren bir hatt-› flerîf tahrîr idüb gönderdi “benim lâlâm sen bilürsün kim, bir ehl-i ilm ve sâhib-i tedbîr bir kulum var. ‹lminin ve hilminin ve himâyetinin riâyetine vezîr-i âzâm itmek murad›md›r, benim hat›r›m içün sen dahi ma’kûl göresin ve sen vezîr-i sânî olas›n didi ve o günden sonra Mahmud Pafla vezîr-i âzâm oldu.

İstanbulkuşatmasınınuzamasınıveMahmudPaşa’nınsayesindeşehrinalındığınıanlatanbölüm 12r

Bâdehu Mahmud Pafla Gedik Ahmed Pafla’y› yan›na alub, Ok Meydân› cânibine gelüb, bir dane kad›rga bünyâd eyleme¤e mübâfleret idüb, alt›na tekerlekler peydâ idüb ve k›zak ile yürütme¤e yol idüb, bir mübârek sâat gözedüb ol kad›rgan›n içine tob ve tüfenk ve cengâverler koyub, ol mübârek sâat zuhûr etdikde hemân karfluyakadan Fezkapusu’na do¤-

57

58

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

ru yelken açub ol kad›rgai yürütdiler, hemân toblar atub (gerek) kay›klar ile gemi kara taraf›ndan bir (kelime silik) ile yürüyüfl idecek mahalde akflam irüflüb, gerüye ç›kulub beklediler. Ol gice bin mikdar âdemî Galata cânibine muhâf›z tayîn eylediler. Merhûm Mahmud Pafla dâimâ Eflrefzâde Ali Efendi ile görüflürler idi, ziyâde 12v sever idi ve Eflrefzâde’den himmet isterdi. Ve Eflrefo¤lu pek büyük âdem idi, dâimâ Mahmud Pafla’ya “elem üzre olma o¤ul inflâ’allah-› teâ’lâ nusret pâdiflâh›m›nd›r, ‹slâmbol’e mâlik olub, avn-i Hakka câmî’ler yapub, ezân-› Muhammediyye okudursuz, Rahmet-i Hakka mazhar olursuz” dir idi, ve dahi bundan maada nice flehr feth idersiz dir idi, amma Koca ‹brahim Pafla’n›n hevâs›na tâbi’ ba’z› müfsidler var idi. Baz›s› ulemâ ve baz›s› avâm tarîkinde-Koca ‹brahim Pafla’n›n ise mühür lezzeti dima¤›ndan gitmemifl de¤il idi, her bar ol müfsidlere dir idike, ol ki Mahmud Pafla’y› ber takrîble pâdiflâhâ geçüb azl ya katl itdüre bilürsünüz her birinizi tarîkinize göre âlâ mans›b iderüm. Anlar dahi dâim Mahmâd Pafla’y› pâdiflâha geçerlerdi, bir gün tecemm’ü ile pâdiflâha geldiler, “pâdiflâh›m Allah-u Teâlâ vücûd-› hümâyûnunu hatâs›z eyleye, bizler senin düflmân›n de¤iliz. Siz efendimiz bari k›rkda bir sözümüzü dinleseniz, gâlibâ bizlerden emîn de¤ilsin, henüz Müslüman de¤ildir, babas›n›n ve 13r

*

akrabas›n›n putu derûnundan ç›kmaz, sen andan erlik ve metânet me’mûl eylemek, bahusus kâfirler ile sözi bir oldu¤undan ›fltibâh yokdur. Anlar an›n akrabas›d›r. Her bir gayretlerin güder”* didiler, bâdehû pâdiflâh tehavvüre gelüb kalkd›ki, Mahmud Pafla’y› katl eyliye. Ol hînde hat›r›ne Eflrefzâde geldi. Bunda Allah-› azîm’üflflân›n bir hikmeti vard›r, bir kerre ana dahi dan›flay›m deyüb, âdem ta’yîn idüb, da’vet idüb getürtdi, cevâb eytdiki “size bir fley dan›flay›m Onlar›n yarar›na çal›fl›r.

OSMANLITOPLUMUNDAYÖNETİCİSINIFHAKKINDAKAMUOYUNUNOLUŞUMUNABİRÖRNEK

çünki sizi velî bildim, sizden himmet umar›m.” Dedike, “buyur pâdiflâh›m söyle” didi, “ben Mahmud’u katl itdirem ne dirsin” didi. “Zîrâ ihyâneti* var imifl” didikte ol dahi buyurdiki; “pâdiflâh›m hilâf anlatm›fllar ve hâin anlard›r, sabr›na var›n zîrâ pâdiflâh›m her s›rda bir hayr vard›r” didi. ‹nfla’allah-› teâlâ bir kaç gün mürûrunda her ifller (kelime silik) buyurdular, pâdiflâh dahi bu sözü ma’kûl görüb teselli buldi, bâdehu Eflrefzâde Mahmud Pafla’n›n yan›na gelüb, pâdiflâh›n mâcerâs›n› nakl eyledikde, Mahmâd Pafla hafve tâbi olub Eflrefzâde efendinin aya¤›na sar›ld›, amân ya efendi Allah-› a’zîm-uflflân kulunun kalbini bilür. Her ümurumi kendüye sipârifl itmiflim ve sizden himmet umar›m, dan›flan 13v da¤ aflar, dan›flmayan yolda kalur deyu buyurdi, Eflrefzâde de “Allah-u teâ’lâ kerîmdir elem üzre olma. Bu vakte kal’an›n fethi kalmaz idi, lâkin Cebe Ali kal’a divâr›ne sarulub virmem kal’a kâfir kullar›n, bana ikrâm iderler deyüb feryâd ider. Ol ecilden bu vakte kald›, Cebe Ali’nin tedârikin görüb, bâdehu Islâmbol’e mâlik olmal›, yoksa fetih mümkün de¤ildir” vak›a Cebe Ali’ye kâfirler ikrâm iderler idi. Anlar›n ikrâam›na binâen iki eliyle kal’a divâr›na yapuflub, “virmem kal’a kâfirciklerim bana lâz›md›r” deyüb feryâd ider idi, vâk›â Cebe Ali hazretleri gerçek bedlâ idi, amma pek büyük âdem idi, Mevlâya sözi geçer idi, —Pâdiflâh-› âlempenâh hazretleri Eflrefzâde efendinin yerinden kalkub taht›na geldi. Mezbûr müfsidleri yan›na da’vet idüb buyurdular ki “Efendiler Mahmûdu katl idecek idim, Eflrefzâde efendi recâ eyledi. 14r

*

Her sabrda bir hayr vard›r ve ‹nfla’allah’u Teâlâ karîben her ifl olur deyüb ilm u halîmine müra’âten katl eylemedim” diyince, “yaz›k pâdiflâh›m Eflrefzâde sana sihir eylemifl, zîrâ ol an›n muînidir ve sana kas›dlar› vard›r. Öyle torla¤›n sözüne itimâd idüb kerâmete me’mûl idersen sabâh bafl›na ne gelece¤in bilirmisin, bu gice meflveretleri var imifl Galata kâfirle‹hanet, h›yanet gibi.

59

60

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

riyle– hele sabâh olsun da pâdiflâh›m ne görersin, ne sen kalursun ve ne biz” didiler. Eflrefzâde efendi ise avn’illah ile anlar›n melânetleri kendüye keflf olub hemân pâdiflâh ol hînde gazebe gelüb, vareyim ihtidâ Eflrefo¤luna katl idüb, bâdehu Mahmûdi katl ideyim deyü geldikde ne gördi, merhûm Eflrefzâde bir halvet yerde seccade üzrinde oturub, tazarrûen dirki “Yarab ya Cebe Ali’nin can›n al, ya benim” deyüb feryâdlerle niyâz ider ve dahidir ki “pâdiflâha beni hilâf bildirdiler anlar›n söylediklerin ben kabul itmem, hâflâ” deyüb k›bleye karflu niyâz ider, mübârek gözlerinden yafl yerine kan ceryân ider, pâdiflâh bu hâli görünce gerüye avdet eyledi. Vâk›â n›sfu’l-leyl olunca Cebe Ali vefât eyledi. Eflrefzâde efendiye ma’lûm olunca hemen ol sâat pâdiflâhe gelüb “Dideniz rûflen olsun. Alâmet-› fütûhat flimdi vâki oldi 14v pâdiflâh›m flâdmân ol” didi, bâdehu sabâh oldukda toplar çeküb tob kapusundan dö¤me¤e bafllad›lar. Derûn-› kal’adan küffâr taflra, asâkir-i ‹slâm muttas›l iki gün iki giçe ceng olund›. Akibetu’l-emr asâkir-i ‹slâm nusret bulub, Allah-u Teâlân›n avniyle feth müyesser olub, hemen küffar-› hâk sâr inhizâmen kaçmaya bafllad›lar. Sâirlerin cenge mecâlleri kalmayub asâkir-i ‹slâm flâdmân olub, küffâr› k›rma¤a bafllad›lar. Bâdehu sultân Mehemmed Han ve Mahmud Pafla ma’en Yahudîler Kapusuna gelüb ikisi bir yüksek yere ç›kub birer ok atd›lar ve kavl eylediler her kimin oki Ayasofiyye’ye var›r ise Ayasofiyye an›n olsun didiler, bâdehu ikisi dahi at›n dermeyân idüb segirdim ile gitdiler, pâdiflâh›n oki Ayasofiyye’ye düfler, Mahmud Pafla’n›n oki flimdi câmi-î flerîfi olan mahalle düfler. Ol zamân câmi-i flerîf yerinde dumanl› kinisa dimekle ma’rûf Ayasofiyye misâlinde bir kinisa varm›fl, ana düfler. Vaktâki Mahmud Pafla’n›n yolu ol mahalle u¤rar, görürki bir muhteflem kinisad›r, bütün papazlar›n cemiyyeti anda idi, itibârl› yerleri idi.* *

Böylece burada hükümdarla Mahmud Pafla aras›nda bir statü ölçütü, bir üstünlük tan›ma söz konusudur. Tabii böyle bir büyük kilisenin varl›¤› hayalîdir.

VI

OsmanlıToplumundaAile*

Konumuzun bafll›¤› Osmanl› toplumunda aile olup, Osmanl› ailesi gibi bir terimi neden kullanmad›¤›m›z› belirtmek gerekir. Buna ba¤l› olarak Osmanl› toplumunda aile, evlilik gibi bir konuyu, ‹slâm f›k›h kitaplar›n› inceleyerek aç›klaman›n da mümkün olmad›¤› kan›s›nday›z. Bu iki e¤ilime de konuyu ele alanlar aras›nda s›kça rastlan›r, ama sorunu aç›klamaya yetmeyen bir yöntemdir. Nas›l bir sosyolojik tasnif yap›l›rsa yap›ls›n “Osmanl› ailesi” gibi bir ay›r›m söz konusu olamaz. Bu aileyi ‹slâm f›k›h›n›n esaslar› ve f›k›h kitaplar›ndaki bilgilerin ›fl›¤›nda de¤erlendirmek de, ‹slâm hukuku denen dal›n niteli¤i yönünden mümkün görünmemektedir. Osmanl› toplumunda aile, kad›n gibi sorunlar› incelemek için en önemli kaynak, imparatorlu¤un muhtelif dönemlerine ve bölgelerine ait fler’iyye sicilleridir, ikinci önemli kaynak, seyahatnâmeler ve nihayet baz› vekayinâmelerdeki bilgilerdir. Ailenin temel üretim birimi oldu¤u bütün geleneksel toplumlardaki gibi, Osmanl› toplumunda da genifl aile tipi yayg›nd›r. Bu genifl aile, üç kufla¤›n bir arada yaflad›¤›, ama yak›n akraba ve kar*

TürkToplumundaAile, Türk Sosyal Bilimler Derne¤i, Ankara, 1985, s. 93-104.

62

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

defllerin ailelerini de içeren daha genifl bir birleflik toplulu¤un üyesidir. Bu durum Osmanl› ülkelerindeki Müslümanlar kadar, gayrimüslimler için de söz konusudur. Osmanl› tahrir defterlerindeki kay›tlara göre, hane denen birimi meydana getirenlerin nüfusu befl kifli civar›nda hesaplanmaktad›r. Ancak hanenin her zaman ba¤›ms›z bir aile oldu¤unu düflünmek hatad›r. Ço¤un bir avlunun etraf›ndaki konutlarda ayn› ailenin üç kufla¤›na mensup haneler bir sosyo-ekonomik ünite halinde yaflarlar. Bu birli¤i ço¤un, ayn› mahallede bulunan yak›n akrabalar tamamlar. Osmanl› mahallesinin sadece idarî de¤il, ayn› zamanda birbirinin zincirleme kefili olan yak›n insanlardan müteflekkil bir sosyal topluluk olmas›nda bu gerçek etkindir. Genifl ailenin bireyleri birlikte bir üretim birimi meydana getirirler. Toplumun büyük ço¤unlu¤u olan köylülerin d›fl›nda kentlerdeki zenaatç›lar için de ayn› durum geçerlidir. Anonim sosyal kurulufllar›n geliflmedi¤i toplumlarda aile üyeleri ve yak›n akrabalar, bireyin do¤umundan ölümüne kadar bütün toplumsal iliflkilerin çerçevesini meydana getirirler. Bireyin güvencesi kan ba¤›yla ait oldu¤u gruptur, ailesi için yaflar. Nepotizm (akraba kay›r›c›l›k) her geleneksel toplumda oldu¤u gibi, Osmanl› toplumunda da her s›n›f insan›n kaç›n›lmaz olarak içinde do¤up yaflad›¤› iliflkiler bütününü belirler. Do¤um, aile kadar mahallede de kutlanan ve herkesi ilgilendiren bir olayd›r. Yeni bir üyenin toplulu¤a kat›lmas›n›n “lohusa hamam›” gibi, küçük çocu¤un okula bafllamas›n›n “âmin alay›” gibi, kendine özgü ritüeli vard›r. Çocuk okumay› söktü¤ünde mükâfat olarak mahallesinde gezdirilir ve alk›fl toplar. Dü¤ün, çocuk sahibi olma gibi olaylar ön planda ailenin ve mahalle sakinlerinin yak›n ilgi konusudur. Birlikte üreten genifl aile, birlikte tüketir. Bünyesinde üç kufla¤›n bütün üyelerini bar›nd›ran genifl ailenin kad›nlar› birlikte diker, birlikte k›fll›k yiyece¤i haz›rlar, birlikte gezer ve e¤lenir. Ailenin erkekleri inflaat ve tamirat›, erzak al›m›n› birlikte genifl aile için yaparlar. Çekirdek aile ço¤un ba¤›ms›z bir ünite olarak yaflamaz. Kar› ve koca ve çocuklar›n, kendi dar aileleri için ay›racaklar› vakit ve enerji yoktur. Kuflkusuz geçen zaman ve kentleflme, Osmanl› toplumunda da bu tür aileyi ve iliflkiler sistemini

OSMANLITOPLUMUNDAAİLE

de¤ifltirecektir. Edebiyat arac›l›¤›yla yak›ndan tan›d›¤›m›z, 19. yüzy›l›n ‹stanbul ailesi her ne kadar bugünkü modern aile tipinden farkl›ysa da, eski aile yap›s›n›n temelden de¤iflmeye bafllad›¤› aç›kt›r. Osmanl› flehirlerinde konut bölgelerindeki ay›r›m ve biçimlenme ekonomik aidiyet ve statüye göre de¤il, dinî aidiyet ve statüye göredir. Bu nedenle kentin çevresinde dar bir bölgede yaflayan gayrimüslimler de ayn› flekilde kendi genifl ailelerinin ve cemaatlerinin belirledi¤i iliflkiler çerçevesi içinde hayatlar›n› sürdürürlerdi. Birçok geleneksel toplumda oldu¤u gibi Osmanl› toplumunda da ayr› dinden gruplar aras›nda evlenme (intermarriage) pek azd›. Dinî hükümler, Müslüman erke¤e bu hakk› vermekle birlikte, gayrimüslim cemaatler de bu gibi geliflmeleri canla baflla önlemekteydiler. Baz› yerlerde görevli Müslüman memurlar›n veya tacirlerin geçici olarak H›ristiyan kad›nlarla evlendi¤i görülmüfltür (mut’a nikâh›). Ancak bu tür evliliklere de az rastlanmaktayd›.1 Osmanl› toplumunda san›lar›n tersine polygamie’nin [çokefllilik] yayg›n olmad›¤› görülüyor. Baz› Avrupal› seyyahlar da bu durumu gözlemifllerdir. Örne¤in 16. yüzy›l sonunda Türkiye’den geçen Alman Protestan papaz› Salomon Schweigger flöyle demektedir: Türklerülkelere,karılarıdaonlarahükmeder.Türkkadınıkadargezen, eğleneniyoktur.Çokkarılılıkyoktur.Herhaldebuişidenemiş,dertvemasrafanedenolduğunuanlayıpvazgeçmişler.Boşanmapekgörülmüyor.Çünkü boşanırkenerkekparaveeşyaveriyorvekızçocukanayakalıyor.2

Geleneksel ailenin yap›s› içinde en önemli üye kad›nd›r. Fakat gerek aile içindeki gerekse toplumdaki statüsü, üretim fonksiyonu ile orant›l› de¤ildir. Kad›n›n aile ve toplum içindeki statüsü çocuklar›n›n say›s› ve yafll›l›k ile yükselir. Geleneksel toplumda kad›n›n özgürlü¤ünü söz konusu etmek niyetinde de¤iliz. Bu konuda kendi de¤er sistemimizle yap›lacak bir yaklafl›m geçerli ve gerekli de¤ildir. Üretim sürecine kendi özgür karar›yla kat›lamad›¤› için, bu toplumda erke¤in özgürlü¤ünden söz etmek de mümkün de¤ildir. Ancak kad›n›n ailenin erkeklerine ba¤›ml›l›¤› evlilikten sonra da devam eder ve bir aileden di¤erine transfer edilen üretici emek un-

63

64

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

suru konumundad›r. Bu transfer karfl›l›¤› ödenen de¤er, bafll›k, kal›n veya baflka terimlerle adland›r›l›r ki, genel san›n›n tersine, sadece Osmanl›-‹slâm toplumuna özgü bir uygulama de¤ildir. Çünkü ‹slâm hukukunda mehr iki k›s›mda ödenir (mehr-i muaccel, mehr-i müeccel) ve kad›n›n kendisine ait olup, daha çok boflanma ve dulluk halinde ekonomik güvencesini sa¤lamaya yönelik bir edimdir. Oysa bafll›k, kal›n gibi uygulamalar›n f›k›h kitaplar›ndaki hükümlerle ilgisi yoktur. ‹lk evlilik ve ekonomik ba¤›ml›l›k yafl›n›n küçük oldu¤u geleneksel toplumlarda, gelin için damad›n böyle bir ödeme yapmas› yayg›n bir gelenektir. Demek ki, bu gelenek ne sadece Türkiye’ye ve ne de di¤er Arap ve ‹slâm ülkelerine özgüdür. Evlilikte bu tür ödemeler bütün geleneksel k›rsal toplumlarda rastlanan bir özelliktir. Konu üzerinde bu yüzden yaln›zca hukukî de¤il, sosyolojik yönden de durulmas› gerekir. O takdirde, hukukî mevzuatla toplumsal uygulama aras›ndaki iliflkiler anlafl›labilir. Genellikle baflvurulan aç›klama, bafll›k veya Arap ülkelerindeki sada’k’›n ‹slâm hukukundaki mehr müessesesinin bir devam› oldu¤unun zikredilmesidir. Oysa bafll›k veya sada’k, Do¤u toplumunda çok eski ça¤lardan bugüne az veya çok de¤iflikliklerle ulaflm›fl, bu tür âdetler ço¤u kez hukukî uygulamaya da konu olmufltur. Gelin için a¤›rl›k ödeme oluyla evlenme, uygarl›kla birlikte do¤al bir de¤iflim geçirmifltir. Ailenin matriarkal (anaerkil) yap›dan patriarkal (babaerkil) bir yap›ya geçifli de evlilik, boflanma ve miras konular›nda kad›n›n eflitli¤ini kaybetmesi ve giderek k›z›n baba ve sair yak›nlar› taraf›ndan damat namzedine a¤›rl›k karfl›l›¤› verilmesiyle sonuçlan›yor. Bu flartlar alt›nda kurulan bir ailede patriarkal ve agnatique (baba ve h›s›ml›¤›na de¤er veren) iliflkilerin hâkim oldu¤u her yerde görülür. ‹slâml›ktan önce Araplar aras›nda mehr’e veya çeflitli biçimlerde a¤›rl›k ödemeye dayanan evlilik gelenekleri vard›.3 Bu gelenekler, patriarkal ve polygam bir aile yap›s›na uygundur. ‹slâm’dan önce mehr, kad›n›n sat›fl bedeli idi. ‹slâm dini bu âdeti baz› yeni düzenlemeler ve yasaklamalara ba¤lam›fl, özellikle mehr’i kad›n›n almas›n› emrederek, k›z babalar›n›n veya akrabalar›n›n almas›n›

OSMANLITOPLUMUNDAAİLE

fliddetle yasaklam›flt›.4 Tatbikatta bu ‹slâmî hükümlere her yer, her zaman ve her topluluk aras›nda uyuldu¤unu söylemek güçtür. Eski tarz veya sapt›r›lm›fl uygulamalar›n f›k›h›n de¤il, toplumsal ve ekonomik flartlar›n zorlamas›yla genifl çevrelerde yayg›nlaflmas› mümkündür. ‹slâm hukukuna göre mehr iki k›s›mda verilir: mehr-i muaccel ve boflanmada veya eflin ölümünde terekeden al›nacak mehr-i müeccel. Nikâh›n geçerli olmas› için mehrin verildi¤ine dair zevcenin r›zas› mahkeme sicilinde sabit olmal›d›r. ‹slâm hukukçular› “mehr”in asgari miktar›nda anlaflamazlar. Yayg›n miktar, genellikle 10 dirhem gümüfltür. Mehr evlenen k›z›nd›r. Onunla cihaz yapmaya, ne kocas› ne ebeveyni taraf›ndan zorlanabilir.5 Oysa fler’î hukukun bu konudaki hükümleri göz önüne al›n›p Osmanl› toplumundaki uygulamalara bak›ld›¤›nda, genellikle fleriat aras›nda uyuflmazl›k göze çarpmaktad›r. Örne¤in, 16. yüzy›l Ankara, Çank›r›, Kayseri ve Konya fler’iyye sicillerindeki hükümleri dört Sünnî mezhebin hükümleriyle karfl›laflt›rd›¤›m›zda, o ça¤da Anadolu’daki evlilik uygulamas›n›n her zaman ‹slâmî içtihadla ba¤daflmad›¤› görülüyor. Bu gibi belgelerin ›fl›¤› alt›nda 16. yüzy›ldan beri Osmanl› toplumunda evlilik iliflkilerini (nikâh, boflanma, evlilik d›fl› iliflkiler) ele alaca¤›m›z bu makalede, bu nedenle görebildi¤imiz bu uygulaman›n ‹slâmî hukuk hükümleri ile zaman zaman karfl›laflt›rmas›n› yapmakta da fayda vard›r. Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda fler’î hukukun özellikle kamusal alanda ve toprak düzeninde yerini genifl ölçüde örfî hukuka b›rakt›¤›n› biliyoruz. Bugünkü ay›r›ma göre, özel hukuk alan›na giren düzenlemelerin ise fler’î hukuka b›rak›ld›¤› çok tekrarlanmas›na ra¤men, biz ayn› kan›da de¤iliz. Özellikle aileye iliflkin, evlenmeboflanma gibi konularda fler’î hükümlerin d›fl›na çok ç›k›ld›¤›, Ortodoks fleriat anlay›fl›ndan uzak uygulamalar›n bollu¤u ile anlafl›lmaktad›r. ‹darî ve cezaî alandaki örfî hukuk düzenlemeleri d›fl›nda aile hukuku alan›nda da fleriat d›fl› uygulamalar›n araflt›r›lmas›na devam edildi¤inde, zengin ürünlerin saptanaca¤›na kuflku yoktur. Farkl› uygulama daha çok yerel örf ve âdetin etkisinden dolay› olmaktad›r. Osmanl› kad›s› tayin edildi¤i ve k›sa müddet kald›¤› böl-

65

66

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

gede standart hukuk kurallar›n› ›srarla uygulamaktan kaç›nmaktad›r. Kad›ya göre, yerel düzene ve geleneklere uymak, yerel düzeni bozup kar›fl›kl›¤a neden olmaktan ye¤dir. Osmanl› fukahâs› aileye iliflkin konularda (ferâiz veya ahkâm-› nikâh) bir risale kaleme ald›klar›nda, klasik ‹slâm fakihlerinin eserlerini sadakatle tekrarlaman›n d›fl›na ç›kmay› hiç denemedikleri halde, uygulamada bu kadar Ortodoks davranmamaktad›rlar. 16.-17. yüzy›llarda Orta Anadolu’da bafll›k veya kal›n benzeri geleneklere mahkemelerin de itibar etti¤i görülüyor. Gene boflanma ve zinaya iliflkin davalarda da Osmanl› hukukçusu klasik ‹slâmî hükümlerin sertli¤ine uymam›fl ve daha mutedil davranm›fl görünüyor. Kuflkusuz ele ald›¤›m›z fler’iyye sicillerinde böyle farkl› uygulamalar kadar ‹slâmî mehr konusundaki hükümlere uygun kay›tlar da görülüyor. Örne¤in, evlenme her yerde mahkeme siciline kaydedilmekteydi. Bu usulün yayg›n oldu¤u anlafl›l›yor. Aksi takdirde kad›n ve erkek, “nikâhs›z yaflad›klar›” gerekçesiyle, mahkemeye celbediliyor ve bu gayrimeflru durumlar› mahkeme sicillerine kaydediliyordu.6 Osmanl› ailesinde hiç de¤ilse baz› yerlerde evlilik içinde kar›-koca mal ayr›l›¤› rejiminin esas oldu¤u anlafl›l›yor. Jennings bu durumu 18. yüzy›l Kayseri’sinde saptam›flt›r.7 Yukar›da sözünü etti¤imiz ‹slâmî nikâh hükümleriyle pek ba¤daflmayan geleneklere en iyi örnekler 16. yüzy›l Orta Anadolu bölgesinden seçilmifltir. Bu devre ait Ankara mahkeme-i fler’iyye sicillerinde, nâmzedlik denen bir evlenme gelene¤inin genifl ölçüde uyguland›¤›na dair kay›tlara rastlanmaktad›r.8 K›z çocuk daha küçük yafllarda babas› taraf›ndan birine vaat edilmekte ve karfl›l›¤›nda para veya mal al›nmaktad›r. Bu para baba taraf›ndan kullan›l›r ve k›z, yafl› erince nâmzed oldu¤u gence verilir. Sicillerde efllerin ayr› yaflamas› veya ortak yaflamlar›n›n bitifli için zindegâne olmama tabiri kullan›l›yor. Ortodoks uygulaman›n tersine, baz› yerlerde kad›n kocas›n›n evini terk edince dönmesi istenmezdi.9 Bu durumlarda belirtildi¤i üzere bazen zevce mehr-i muaccel ve nafaka hakk›ndan vazgeçerdi. Zevci taraf›ndan bofl oldu¤u söylenen kad›n›n yeniden evlenmek için fler’î hukuka uygun olarak iki ay beklemesi genel bir uygulama gibi görülüyor.10 Nafaka, s›rf boflanma halinde de¤il, eflin evi terk et-

OSMANLITOPLUMUNDAAİLE

mesi veya masraflar› karfl›lamamas› halinde, zevcenin mahkemeye müracaat› üzerine ba¤lanmaktayd›.11 Bütün geleneksel toplumlarda oldu¤u gibi, 16. yüzy›l Osmanl› toplumunda da evlilik d›fl› iliflkiler, nesebi gayrisahih çocuk do¤urmak gibi olaylar tepki ile karfl›lan›yordu. Namus sözünün Yunanca nomos’dan geldi¤ini hat›rlamak, toplumlar›n bu konudaki ortak tutumunu görmek için yeterlidir. Ancak, bu konuda 16. yüzy›l Osmanl› toplumunun eski Do¤u toplumlar›n›n kat› ceza uygulamas›n› terk etti¤ini söylemek gerekir. ‹slâm hukukuna göre, zina yapt›¤› sabit olan kad›n, eski ‹branî hukukundakine benzer bir hükümle, tafllan›rd›. Buna recm deniliyor. Ancak, daha ilk dönemde bu cezan›n uygulanmas›n› adeta imkâns›z hale getiren hükümler göze çarp›yor. Zinan›n subutu için dört erkek flahit gerekiyordu. Kocas›n›n zina isnad›na ra¤men kad›n, yemin ve inkâr yoluna saparsa kurtulabilirdi.12 Bu hüküm Osmanl› hukukunda kabul edilmifl, kad›lar genellikle “zinan›n subut etti¤i” hükmüne varmam›fllard›r. Mahalleli uygunsuz iliflki kuran insanlar›n evine bask›n yap›p onlar› teflhir ve alayla mahkemeye getirdiklerinde, verilen hüküm “zina isnad›” fleklindedir ve kürek ve hapis cezalar› verilmifltir.13 Recm cezas› Osmanl› tarihinde, taassup hüküm sürdü¤ü bir dönemde, bir kere verilmifl ve uygulanm›fl, ancak hiç hofl karfl›lanmad›¤› için bir daha tekrarlanmam›flt›r. Miladî 1680 y›l›nda, ‹stanbul’da Aksaray’da kocas› seferde olan bir kad›n›n, ipekçilikle geçinen bir z›mmî gençle zina halinde yakaland›¤› iddia edildi. Mahkeme kad›n›n recm edilmesine, delikanl›n›n da idam›na hükmetti. Rumeli Kazaskeri hükmü istemeyerek tasdik etmifl, bu hüküm ve olay ulemâ aras›nda nefretle karfl›lanm›flt›.14 Bir daha da böyle ceza verilmedi. Babas›z çocuk do¤uran veya nikâhs›z yaflayan kad›nlar toplumca hofl karfl›lanmam›fl, flehrin asayifl amirinin gözetimine b›rak›lm›fllard›. Örne¤in, 16. yüzy›l sonlar›nda taflrada da bu gibi kad›nlar›n derhal subafl›na teslim edildiklerini görüyoruz.15 Osmanl› flehirlerinde konut bölgesinde bekâr nüfusun bulundurulmamas›na gayret edilirdi. Büyük flehir ‹stanbul’da bile, çal›flmak için gelen bekâr erkek nüfus, merkezî ifl bölgesindeki bekâr hanlar›nda bar›nd›r›l›r ve bir tür gözetim alt›nda tutulurdu.

67

68

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

AileYapısındaDönüşüm Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun son yüzy›l› reformlar dönemidir. Bu reformlar›n temel amac›, çokça belirtildi¤i gibi ordunun modernlefltirilmesi olabilir ama 19. yüzy›l›n devlet adam› malî, adlî ve idarî alanda da bir bütün olarak modernleflmenin gere¤ini anlam›flt›. 19. yüzy›l›n reformcular› Osmanl› tebaas›n›n can ve mal güvenli¤i içinde, kanun ve nizam egemenli¤i alt›nda yaflamas›n› istiyorlard›. Bir toplumda de¤iflme bafllad›¤›nda bu de¤iflim, öngörülen alanlar kadar, öngörülmeyen alanlara da s›çrar. Bu nedenle Avrupa uygarl›¤› orduda, maliyede, yönetimde oldu¤u gibi kültürde, edebiyatta, günlük yaflamda da Osmanl› toplumu için model oldu. Tanzimat dönemi, Osmanl› toplumunda yeni bir insan tipinin ortaya ç›kt›¤› devirdir. Kuflkusuz 19. yüzy›lda Osmanl› toplumu köklü büyük bir de¤iflim geçirmiyordu, ama her alanda bir modernleflmenin bafllad›¤› tart›fl›lmazd›. Tanzimat döneminde Osmanl› kad›n› için de kayda de¤er geliflmeler bafllamaktad›r. Osmanl› kad›n›n›n hayat› ayr› bir renge bürünmüfltür. Bu renk de¤iflikli¤ini sadece modadan, günlük yaflamdan, tüketim kal›plar›ndaki farkl›laflmadan, yabanc› dil ö¤renmek veya piyano çalmak gibi yeni zevklerden ibaret görmemek gerekir. 19. yüzy›lda Osmanl› ülkelerinde tar›mda, e¤itimde görülen baz› yap›sal de¤iflmeler ve bütün dünyan›n yaflad›¤› haberleflme ve teknolojideki devrimin Osmanl› topraklar›na da yans›mas›, klasik aile yap›s›n› büyük flehir kadar, k›rsal alanda da yavafl yavafl de¤iflim geçirmeye zorlayacakt›r. Nihayet Ortado¤u ülkelerinde kad›n›n özgürleflmesi sorunu bu dönemin modernleflme ideolojilerinde önemli yer tutar. ‹slâmc› modernleflmeci ak›mdan, liberal düflünceye kadar bütün Ortado¤u düflünürleri klasik ailenin yap›s›, kad›n›n toplumsal yeri üzerinde duruyor ve de¤ifliklik öneriyorlard›. 19. yüzy›lda Rumeli eyâletlerinde Bat› Avrupa pazar›na yönelik tar›m üretimi ve yar› mamul madde ihrac›na yönelik manifaktür geliflmekteydi. Bu bölgedeki demografik hareketler üzerine yap›lan tarih araflt›rmalar›, sözünü etti¤imiz de¤iflimin bafllad›¤›n› göstermektedir.16 fiehirlerde küçümsenmeyecek bir büyüme dolay›s›yla

Bursa’da bir ipek atölyesinde çal›flan kad›nlar, Foto¤raf: Sébah & Joaillier, 1890.

70

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

aile yap›s›nda da modernleflmenin bafllamas› kaç›n›lmazd›. Anadolu k›tas›nda da, Türkiye’nin sosyal tarihi içinde önemli bir de¤iflme bafllamaktayd›. Çukurova, Amik, Marafl yörelerinde afliretlerin iskân› dolay›s›yla göçebe nüfus yeni bir hayata geçmekteydi. Nihayet yüzy›l›n ortas›nda Ege bölgesi, ard›ndan Çukurova’da bafllayan monokültürel tar›m›n yaratt›¤› toprak iflçili¤i k›rsal kesimdeki ailenin geçimini ve yap›s›n› etkilemeye bafllayan geliflmelerdi. K›rsal kesimde bu dönüflümü bafllatan faktörlerden biri de 1858/1274 tarihli Arazi Kanunnâmesi’dir. Arazi Kanunnâmesi, çoktan beri da¤›lan klasik arazi rejimini yeni bir gözle hukukî yönden düzenlemek, tar›mda özel giriflim ruhunu teflvik etmek için ç›kar›lm›flt›r. Gerçi Kanunnâme’nin çok çabuk ve etkin bir biçimde özel mülkiyet düzenini gerçeklefltirdi¤ini, hele küçük ve orta s›n›f çiftçili¤i güçlendiren etkileri oldu¤unu söylemek güçtür; fakat tar›m topraklar›n›n mülkiyeti ve miras konular›nda yenilikler getirmedi¤i de söylenemez. Arazi Kanunnâmesi’ni burada ayr›nt›lar›yla ele alacak de¤iliz. Ancak ifllenen topraklar›n tapuland›r›lmas› ve miras yoluyla intikali ister istemez k›rsal kesimdeki büyük aileyi parçalayacak bir süreci bafllatt›. Bundan baflka, arazinin miras yoluyla intikalinde k›z evlât da erkeklerle eflit pay alacakt› ki, bu hukukî yönden önemli bir geliflmedir. Modern tar›m yap›lan ve pazara aç›lan bölgelerde yeni arazi rejiminin süratle etkisini gösterdi¤ine kuflku yoktur. 19. yüzy›lda tar›msal alanda gördü¤ümüz bu geliflmeleri nicel olarak, 1920’lerin, hele 1940’lar›n Türkiye’sindeki büyük yap›sal de¤ifliklikle k›yaslayacak ve efl tutacak de¤iliz, ancak niteliksel bir de¤iflimin bafllad›¤› aç›kt›r. 19. yüzy›lda k›rsal bölgelerden ülkenin ‹stanbul, Beyrut, Selanik gibi büyük flehirlerine yap›lan göçte de niteliksel bir de¤iflim gözlenmektedir. Daha önce büyük flehre bekâr nüfus göç eder ve k›smen mevsimlik olarak kal›rken, art›k çeflitli nedenlerle aile göçlerinin bafllad›¤› görülüyor. ‹stanbul’un surlara yak›n kesiminde, Haliç civar›nda ilk gecekondulaflma bafllamaktayd›. Bu olgular› flehirleflme ve çekirdek aileye geçiflin bafllang›c› olarak nitelemek, abartma say›lmamal›d›r. Tanzimat döneminin getirdi¤i sosyo-kültürel de¤iflim, hiç de¤ilse üst ve orta tabaka kad›n›n toplumsal hayata giriflini haz›rlayan

OSMANLITOPLUMUNDAAİLE

alt›n bir dönem olmufltur. Modern ‹slâmc› düflünürler çokkar›l› evlili¤in kalkmas›na ya da s›n›rland›r›lmas›na yönelik yeni yorumlar getirirken, gerek Osmanl› ülkesinde gerek di¤er Ortado¤u ülkelerinde ve Rusya periferisindeki düflünür ve yazarlar geleneksel aile yap›s› ve evlenmelerin aleyhinde kampanya açm›fllard›. ‹brahim fiinasi Bey, modern tiyatromuzun ilk eseri say›lan Şair Evlenmesi’nde biraz naif bir üslûbla eski evlilik geleneklerini yererken, Azerî dramaturjisinin kurucusu Mirza Fethali Ahundov ve izleyicileri tiyatro yap›tlar›nda ‹slâm kad›n›n›n kapal› hayat›n›, pederflahî aile düzenini, k›z çocuklar›n›n cahil b›rak›lmas›n› en etkin biçimde yeriyorlard›. 1880’lerde Rusya Müslümanlar›ndan bir grup kad›n, Âlem-iNisvân adl› bir kad›n gazetesi ç›kararak, feminist hareketi yayg›nlaflt›rmak çabas›ndayd›lar. Tanzimat maârifinin en önemli giriflimlerinden biri, ortaö¤retim alan›nda inâs rüfldiyeleri açarak k›z çocuklar›n›n e¤itim olana¤›n› gelifltirmek olmufltur. K›z okullar›n›n say›lar›n›n artmas› ve 19. yüzy›l sonunda e¤itim derecesinin liseye kadar yükselmesi ise, yeni bir meslek grubunun ortaya ç›k›fl›n› sa¤lad›: Muallime han›mlar... Kad›n›n özgür çal›flma hayat›na girifli, Türkiye tarihinde sanayiden önce e¤itim alan›nda olmufltur ki, bu geliflme günümüz Türkiye’sinde kad›n›n bürokrasideki güçlü durumunun bir nedenidir.17 Tanzimat dönemindeki kültürel aç›l›mla ortaya ç›kan yeni ayd›n grubunun üyeleri aras›nda üst s›n›ftan kad›nlara da rastlanmaktad›r. Cevdet Pafla’n›n k›z› Fatma Aliye Han›m bu tip ayd›nlar›n prototipidir. Büyük kentlerde kad›n evin d›fl›na Fatma Aliye Han›m.

71

72

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

ç›km›flt›r. Bo¤aziçi’ndeki mehtap gezilerinden, Beyo¤lu’ndaki al›flverifllere kadar birçok yerde kad›n›n toplumsal hayata giriflini, Tanzimat’›n devlet adamlar›ndan Cevdet Pafla, zenperestli¤in ve muâflakan›n artmas› olarak nitelendirir.18 Sanayileflme ve kentleflmenin yavafll›¤›na ra¤men toplumda kad›n›n 19. yüzy›ldan beri ›l›ml› bir özgürleflme sürecine girdi¤i görülüyor. Sanayileflen Avrupa’da kad›n özgürlü¤ün bedelini çok pahal› ödemifl, toplumsal hayatta yeni güçlüklerle karfl›laflm›flt›r. Benzer bir geliflme ülkemiz kad›n› için henüz bafllamaktad›r; ama koflullar›n farkl›l›¤›ndan dolay› Türkiye’de kad›n›n özgürlük için ödedi¤i bedelin Avrupal› kad›n›nki kadar a¤›r oldu¤u söylenemez. Bu farkl› koflullar, yak›n tarihimizdeki reformlar›n, sanayileflmeden önce özgürlük için uygun bir zemin haz›rlamas›ndan ileri gelmektedir. Tanzimat döneminin devlet adamlar› mevcut aile hukuku ve evlenme âdetlerinin sorunlar yaratt›¤›n›n fark›ndayd›lar. Bu konudaki yasama programlar› Sadrazam Mehmed Emin Alî Pafla’n›n Frans›z Medeni Kanunu’nu kabul etme giriflimine kadar varmaktad›r, ama toplumsal yap› buna müsait olmad›¤›ndan, geleneksel evlili¤i düzenlemek için baz› ferman ve tenbihler ç›karmakla yetinmifllerdir. Prof. fierafettin Turan’›n inceledi¤i bu ferman ve tenbihler, esas olarak, evlenme s›ras›nda bafll›k ödemeyi yasaklamakta, a¤›r masraflar›n yap›lmas›n› önlemek istemekteydi.19 Ferman, Cemaziyelâhir 1260 /Haziran-Temmuz 1844 tarihli olup, 1) Reflit k›z evlâd›n kendi arzusuyla evlenebilmesini, ebeveynin müdahale etmemesini, 2) Bafll›k gibi a¤›rl›klar›n (tekâlif denmekte) kald›r›lmas›n› ve ebeveyne bu gibi ödemelerin yap›lmamas›n› emrediyor. On sekiz y›l sonra 23 Rebiülevvel 1279 /18 Eylül 1862 tarihinde, sözü geçen ferman›n uygulanmas›yla ilgili hükümet tenbihleri neflredildi. Bu tenbihler on maddeden ibaret olup, dü¤ünlerde israf› yasakl›yor, bafll›k kald›r›ld›¤› gibi, mehr-i muaccel ve mehr-i müecceli fakir, orta, zengin s›n›flar için yüz kurufl, befl yüz kurufl ve bin kurufl olmak üzere üç kategoride tesbit ediyordu. Çok fakirler hiçbir fley vermeyecekti. Böylelikle evlili¤in kolaylaflt›r›lma-

OSMANLITOPLUMUNDAAİLE

s› istenmekteydi. Tenbihler bunun d›fl›nda damad›n dü¤ünden sonra kar›s›n›n akrabalar›na hediye vermesi usulünü kald›rmaktad›r.20 Bundan baflka dü¤ünler de; birinci, ikinci, üçüncü s›n›f olarak üç kategoriye ayr›lmakta, her biri için ne kadar masraf yap›laca¤› ayr›nt›lar›yla belirtilmektedir. Bu tenbihlerin Kurtulufl Savafl› s›ras›nda T.B.M.M. hükümetinin ç›kard›¤› 1336/1920 tarihli ve 55 say›l› Dü¤ünlerde Men-i ‹srafat Kanunu’nu and›rd›¤› görülmektedir. Kuflkusuz ferman ve tenbihlerin yaflayan gelenekleri ortadan kald›rd›¤› söylenemez, ama daha ziyade bunlar›n var olan belli bir geliflmeyi, bir e¤ilimi yans›tt›¤› da aç›kt›r. 19. yüzy›lda ülkemiz aç›s›ndan önemli bir hukuk yap›t› olan Mecelle, bilindi¤i gibi aile hukukuna dair hükümleri içermemektedir. Ancak, yukar›da de¤indi¤imiz ferman ve tenbihler, aile ve evlilik kurumunu modernlefltirme e¤ilimlerinin güçlendi¤ini göstermektedir. Bu dönemde, hiç de¤ilse flehir nüfusu aras›nda ekonomik ve sosyal zorunluluklarla eski geleneklerin ve çokkar›l› evlili¤in epey azald›¤› ve hofl karfl›lanmad›¤› bilinmektedir. ‹kinci Meflrutiyet döneminde modernleflmeci fikir ak›mlar› ve siyasal giriflimler aile ve evlilik kurumuna da e¤ilmekte, yöneticiler hukukçular ve düflünürler aras›nda tart›flmalar olmakta ve devrin romanc›l›¤› Türk kad›n›n›n sorunlar›n› retorik ve didaktik bir üslûbla ele almaktayd›. ‹ttihad ve Terakki çevrelerinin üstad düflünürü Ziya Gökalp, daha ilk gençlik yaz›lar›nda bu konuya de¤inmifl ve geleneksel evlilik düzenini yeren “‹bifl Day›” adl› bir hikâye yazm›flt›.21 Bu ortamda Jön Türkler iktidar›n›n aile hukuku alan›nda baz› yenilik hareketlerine giriflmesi beklenmeliydi. Nitekim Türk Ocaklar›’n›n o tarihte özellikle feminist hareketlere kaynakl›k etti¤ini görüyoruz. Ne var ki, gerek Balkan Savafl›’ndan sonraki diktatoryal dönemde gerekse Birinci Büyük Savafl içinde ‹ttihad ve Terakki hükümeti bu konuda radikal giriflimlerde bulunamad›. Özellikle hükümet çevreleri ve Enver Pafla, savafl y›llar›n›n yenilgi ve sefalet ortam›nda artan memnuniyetsizli¤i tutucu çevrelere taviz vererek bast›rmaya çal›fl›yordu. Örne¤in, kad›nlar›n çarflaf uzunluklar› ve peçe standartlar›n› saptamak için bir komisyon bile kurulmufltu.22 Bu nedenlerle 1333/1917 tarihli

73

74

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Hukuk-› Aile Kararnamesi (kanun kuvvetinde kararnamedir) köklü yenilikler getiren bir metin de¤ildir. Ancak kararname hangi dinden olursa olsun bütün Osmanl›lar için düzenleyici ve emredici nitelikte olup, ‹slâm ülkelerinde bu konuda haz›rlanan ilk standart hukukî metin say›lmaktad›r. Kararnamede kad›nlara boflanma ve polygamie’ye karfl› baz› haklar tan›nmakta, evlenmelerde her dinden tebaa için devletin kontrolü flart koflulmaktad›r. Burada Hukuk-› Aile Kararnamesi’nin içeri¤i üzerinde durmak konumuz d›fl›ndad›r. Her dinden Osmanl› tebaas›n›n evlilik ve aile hukukunu düzenlemek amac›ndaki bu kararnamenin bölüm bölüm baz› hükümlerinde gayrimüslimler istisna tutulmaktad›r.23 fiu kadar›n› belirtmekte yarar vard›r ki, do¤ru dürüst uygulanamayan bu kanun kuvvetindeki kararnamenin ömrü çok k›sa olmufl ve 1919 y›l› Haziran’›nda yürürlükten kald›r›lm›flt›r. Böyle bir kararname sadece mutaass›p Müslümanlar›n de¤il, cemaatleri üzerindeki yarg› yetkisini tamamen kaybetmekten korkan gayrimüslim din adamlar›n›n da hofluna gitmemifl olmal›d›r.24 Osmanl› toplumunda muhtelif toplumsal tabaka ve bölgelerdeki aile tiplerinin günlük yaflay›fl›, sosyo-kültürel davran›fl kal›plar›, tüketim ve kazançlar› henüz ciddi araflt›rma konusu olmam›flt›r. Özellikle sosyal de¤iflimin h›zland›¤› 19. yüzy›l için bu araflt›rmalar›n s›n›rl› say›daki hat›rat, her yerde pek düzenli olmayan nüfus kay›tlar›, seyahatnâmeler ve kuflkusuz romanlar›n ve hikâyelerin taranarak yap›lmas› gerekmektedir. Hüseyin Rahmi Gürp›nar veya Ahmet Rasim’in eserleri, 19. yüzy›l halk hayat›n› anlamam›za yarayacak meddah hikâyeleri küçümsenmeyecek kaynaklard›r. Türkiye bütün Ortado¤u’da son yüzy›lda ekonomik yönden en h›zl› de¤iflim geçiren ülkedir. Bu de¤iflimde sadece ziraî-s›naî geliflme de¤il, önemli ölçüde hukuk reformlar›, sosyo-kültürel reformlar da etkin olmufltur. Modernleflen Türkiye’de ailenin geçirdi¤i yap›sal de¤iflimi bilmek bu nedenle evrensel bir anlam tafl›r. Bugünkü Ortado¤u-‹slâm toplumlar› yeryüzünde tar›m devriminin en erken do¤du¤u, yani en eski flehir toplumlar›n›n bulundu¤u bölgededirler. Bununla beraber, halen sanayi devrimini tamamlayamam›fl ve metropoliten flehir hayat›na girememifllerdir.

OSMANLITOPLUMUNDAAİLE

Oysa Avrupa ve Kuzey Amerikal›lar›n sanayi öncesi toplum olarak yaflad›klar› tarihleri çok k›sad›r. fiu halde Ortado¤u-‹slâm toplumlar›nda birçok kurum gibi, aileyi araflt›r›rken de ‹slâm toplumu-modern toplum gibi kutuplaflmalardan (dichotomy) de¤il, az geliflmifl metropoliten toplum ve metropoliten toplum kutuplaflmas›ndan hareket etmek gerekir. Ortado¤u ailesinin farkl› görünen yap›sal özelliklerinin uzun süren bir endüstri öncesi toplum tarihinin kal›nt›lar›ndan ileri geldi¤i kan›s›nday›z.

75

II OSMANLIŞEHİRLERİVEULAŞIM SİSTEMİ

Süleymaniye Camii. Foto¤raf: Sébah & Joaillier, 1900.

VII

EskiTürkŞehirlerindeYapıİşlerinin FonksiyonelDüzenlenişiveYapı Örgütü*

Geleneksel topluma özgü flehir sisteminde, yap› ifllerinin niteli¤i ve örgütlenifli; bugünkü anlam›ndan farkl› oldu¤u kadar, çok kimsenin san›lar›n›n tersine, gerek fonksiyonlar› gerekse örgütlenifl biçimi ve yetkileri bak›m›ndan basit bir meslek örgütlenifli olmaktan da uzakt›r. Bunun nedenlerini bafll›ca flu ögelere ba¤layabiliriz. a) Üretici ve kontrolcü gruplar›n ve iliflkilerinin flehir düzeyinde biçimlendirdi¤i mekân da¤›l›m› ve sosyo-ekonomik yap›; b) Kent teknolojisinin altyap› tesislerinde, ulafl›mda, konut yap›s›ndaki biçimlenifli; c) Az›nl›k halk›n oturdu¤u bölgeler üzerindeki s›n›rlama ve denetim. Bunlardan baflka, askerî yollar ve devletçe organize edilen pazar merkezlerini ba¤layan ticaret yollar›n›n tesis ve bak›m› da ya*

MimarlıkDergisi (TMMOB), Ankara, Temmuz 1974, no: 129, s. 11-16.

80

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

p› ifllerini ve örgütünü düzenleyen önemli ö¤elerdir. Bu nedenlerle, yap› ifllerini yürüten meslek üyeleri, sadece üretici gruplardan lonca örgütüne giren zenaatç›lar de¤il, ayn› zamanda devletin merkez ve eyâlet örgütü içinde yer alan bürokratlard›r. Birincilerin ücret, emek arz› ve meslekî yeteneklerinin denetimi, ikinci grubun temel fonksiyonudur. Bunun için, 16. yüzy›ldan bu yana, yap› ifllerinin yürütülmesi için meydana gelen örgütü ve evrimi k›saca gözden geçirmekte fayda vard›r. Bu takdirde yap› faaliyeti ve denetim mekanizmas›n› daha aç›k görebiliriz. Her meslek dal›nda oldu¤u gibi, devlet bu alanda çal›flan loncalar› da kendi iç iflleyiflleriyle bafl bafla b›rakmay›p, kendi örgütüyle de alanlar›na el atar. Ancak, kendi normal kadrosu yap› iflçilerini denetleyemeyece¤inden, bünyesine ald›¤› imar kadrolar›yla bu görevini tamamlar. Di¤er dallar için böyle bir nitelik pek söz konusu de¤ildir. Örne¤in saraç esnaf›n›, debba¤lar›, ciltçi ve hattatlar› denetlemek için devletin bürokratik kadrolar›nda mirî saraç, debba¤, mirî hattat veya ciltçi her zaman her yerde böyle bir görev yapmaz, yapamaz. En az›ndan sarayda üretim yapan güzel sanatlarda çal›flan zenaatkâr›n bu tür denetim görevleri olmad›¤›n› biliyoruz. Mimarl›¤›n ayn› zamanda resmî bir memuriyet olmas› hali, s›rf ülkemizin geçmiflteki kurumlaflmas›na özgü de¤ildir. Bu örnekleri her ülkenin tarihinde görürüz. Demek ki, mimar mirî binan›n yap›m› kadar, bay›nd›rl›k ifllerini de, beledî yap› denetimini de yürüten kifliydi. Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun resmî mimarl›k örgütünün bafl› “Ser Mimârân-› Hâssâ” olup, di¤er memurlara da “Hâssâ Mimâr›” denirdi. Unvanlar›ndaki “Hâssâ” kelimesinin tersine, sadece saray›n yap› ifllerini de¤il, saray d›fl›nda merkezde ve eyâletlerdeki yap› ifllerini yöneten, denetleyen bu örgüt, esas olarak Yeniçeri Oca¤›’n›n bir parças›d›r.1 Mimar Sinan, Davut A¤a gibi klasik Osmanl› mimarîsinin birçok ünlü ustas› bu ocaktan yetiflmifltir. Bu asl›nda flafl›lacak bir durum de¤ildir. Hassa Mimar Oca¤›, bir mimarl›k mektebidir. Uzun seferler, gezilen yabanc› ülkeler; yol, köprü, han, hamam, kule gibi tesislerin onar›m ve yap›m›, bir bak›ma mesle¤in o sistem içinde en iyi ve en çok üretime yönelik

ESKİTÜRKŞEHİRLERİNDEYAPIİŞLERİNİNFONKSİYONELDÜZENLENİŞİVEYAPIÖRGÜTÜ

rasyonel bir ö¤retimi sa¤lamaktad›r. San›lan›n tersine, geleneksel toplumun mimar›, sanat›n› dar bir kontrolcü s›n›f›n gösteriflçi tüketim de¤erlerine göre de¤il, bütün bir sistemin her çeflit yap› gereksinmesine yönelik bir uygulama ile ö¤renmektedir. Hassa mimarlar›n›n en göze batan görevi, hükümdar›n ve hanedan üyelerinin binalar›n›n yap›m ve onar›m›n› yürütmek, mirî binalar›n plan ve proje ifllerini yönetmektir. Bu nedenle hassa baflmimar›n›n mekân› da Topkap› Saray›’ndaki Sepetçiler Köflkü idi. Hamam, imâret gibi vak›f binalar›n›n, suyolu, bent, köprü, konaklama yerleri gibi beledî ve bölgesel ulafl›m tesislerinin yap›m ve onar›m›n› yürütmek dahi onlar›n görevidir.2 Hassa baflmimar›n›n kontrolcü fonksiyonunu da göz önüne ald›¤›m›zda, bütün bu görevleri imparatorluk çap›nda tek bafl›na yürütmesine imkân yoktur. Kendisine, emrindeki hassa mimarlar› gerek merkezde gerek eyâletlerde temsilcisi olarak yard›m etmektedirler. Prof. fi. Turan bunlar›n say›s›n›n 1526-1665 tarihleri aras›nda 18’den 40’a kadar ç›kt›¤›n› tesbit etmektedir.3 Mirî binalar›n yap›m›n› ayr›nt›lar›yla aç›klayan yol gösterici bir monografik çal›flma son zamanlarda Ö. L. Barkan taraf›ndan yay›mland›. Süleymaniye Camii’nin yap›m›; iflçi, usta temini, muhasebesi vb. gibi konular› kapsayan bu genifl çal›flma, bize mimarbafllar›n›n ve mirî inflaat örgütünün ayr›nt›lar› hakk›nda da bilgi vermektedir.4 Bu gibi inflaatlarda çal›flt›r›lacak taflç›, dülger, marangoz, s›vac› ve özellikle kale inflaat›nda hizmet gören la¤›mc› ustalar› ‹stanbul’dan temin edilir, ihtiyaç halinde taflradan getirilirdi. Hassa Mimar Oca¤›’nda ‹stanbul ve eyâletlerdeki mimar, kalfa ve sair ustalar›n defterleri tutulurdu. Gerekti¤inde mimar bafl›n›n teklifiyle divândan hüküm yaz›l›r ve bunlar›n celbi yoluna gidilirdi.5 Gerçekten de Ö. L. Barkan, Süleymaniye inflaat›nda, sermimar Sinan’›n verilen bir fermana dayanarak icab›nda tezkire gönderip Rumeli eyâletlerindeki kad›lar ve sancak beylerinden baz› ustalar›n bulunup gönderilmesi talebinde bulundu¤unu söylüyor. İmparatorlukdahilindemevcutbütüninşaatustalarınınenbüyükamirive reisiolanmimarbaşılarınbenzerifermanlarlakendilerinetâbiustaveesnafın

81

82

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

isimveihtisaslarınınkayıtlıbulunduğudefterdenveyahutdahaevvelbaşka biryapıdaçalıştırılarak,ehliyetleritesbitedilmişustagruplarınınadresvehüviyetlerinitesbitetmişolanlistelerdenfaydalanarak,lüzumhasıloldukçamuayyensayıvevasıftakiişçiyi,çokdefaisimzikretmeksuretiyleistemesidikkatçekmektedir.6

Gene di¤er inflaatlarda da bu usul kullan›l›rd›. Nitekim Büyük Çekmece Köprüsü için duvarc› gerekti¤inde ayn› usule baflvurulmufltur (Aral›k 1565’te).7 Mirî binalar›n yap›m›nda askerî teflkilâttan da yararlan›l›rd›. ‹nflaat süresince ulûfeli olarak kaydedilen acemi o¤lanlar›, yap›da çal›flt›klar› gibi civar8 mahalden tafl ve sair malzemeyi tafl›makta da kullan›l›rd›. Hassa baflmimar› sadece yap›lar›n ve onar›mlar›n teknik yönlerinden sorumludur. Hesap iflleri, ücret ödemeleri, malzemenin al›m ve temini, k›sacas› muhasebe ve mubayaa iflleri için “flehremini” denen ayr› bir memur sorumluydu. fiehremini unvan›, Tanzimat’tan sonra ‹stanbul belediye reisleri için kullan›lm›flsa da, terimi kar›flt›rmamak gerekir. Klasik dönemde bu fonksiyonu yerine getiren flehreminleri her eyâlette vard›. II. Mahmud reformlar çabas› içinde bu iki memuriyeti de birlefltirecek ve “Ebniye-i Hassa Müdüriyeti”ni kuracakt›r ki, üzerinde duraca¤›z.9 Eyâletlerde, hassa baflmimar›n›n görevini onun tayin ettirdi¤i hassa mimarlar› görmektedir. Baflmimar›n inhas›yla tayin edilen bu memurlar›n10 görevlerinin s›n›r› ve eyâlet sistemi içindeki yeri halen iyi anlafl›lmam›flt›r. Bunlar›n baflmimar›n merkezdeki görevini gördüklerine kuflku yoktur. Kendisine bu konuda müracaat etti¤im C. Orhonlu, bu görevin bazen ocaktan yetiflmeyen, fakat liyakatiyle sivrilen mahallî ustalara da b›rak›ld›¤›n›, aralar›nda gayrimüslim ustalar›n da bulundu¤unu söyledi. Eyâletlerde bu sistem Tanzimat’tan sonra da devam etmifltir. Modernleflen vilâyet teflkilât›nda meclis-i belediyelerde mühendis, vilâyet ve liva meclislerinde tarîk ve ebniye mühendisleri yer al›rken, aynen klasik devirde oldu¤u gibi bu uzmanlar›n bulunmamas› halinde kalfalar›n dahi belediye meclisinde müflavir azâ oldu¤u görülüyor.11 Hassa mimarlar›n›n ikinci önemli görevinin de, vak›flara ait bina ve tesislerin onar›m›n› talep üzerine bizzat yönetmek, fakat ön

ESKİTÜRKŞEHİRLERİNDEYAPIİŞLERİNİNFONKSİYONELDÜZENLENİŞİVEYAPIÖRGÜTÜ

planda bu onar›m› teknik bak›mdan denetlemek oldu¤unu söylemifltik. Onar›m› denetlemek ilk ve son keflif ifllerini yapmak, vak›f mütevellisinin suiistimalini önlemek gayesini güdüyor ki12, bu ayn› zamanda vak›flar› denetleme göreviyle yükümlü olan “kad›”n›n, bu önemli fonksiyonunun bir parças›n› teflkil etmektedir, inflaat ve tamirat›n gere¤ini keflif ile anlamak ve tasdik etmek bu yönde gerekliydi. Kentlerin suyolu, la¤›m gibi altyap› tesisleri ço¤un vak›flara aitti ve bir vak›f görevlisi olan “su naz›r›”n›n fonksiyonuydu. Buna ra¤men bu tesislerin bak›m›yla görevli olan personel, yani “suyolcular oca¤›”, hassa baflmimarl›¤› makam›na ve Hassa Mimar Oca¤›’na ba¤l› oldu¤undan, suyolunun bak›m ve korunmas›, infla ve onar›m›ndan yap›lacak keflif, yönetim ve denetim, su yolu üzerine usulsüz yap›lan binalar›n y›kt›r›lmas›na karar vermek; hassa mimarlar›n›n görev ve yetkilerindendi.13 Bu gibi konularda kad›lar daima hassa mimarlar›n›n oyuna ve beyan›na baflvurur ve ona göre inflaat› önler ve hatta y›kt›r›rlard›. Demek ki, kentin genel altyap›sal tesislerinin bak›m, yap›m ve onar›m›na nezaret, hassa mimarlar›nca yerine getirilmektedir. Hiç kuflkusuz kentlerin imar düzenini kad› ve yard›mc›lar›yla birlikte sa¤lamak hassa mimarlar›n›n en önemli görevlerindendir. Yang›n, pislik, geçit ve suyollar›n›n kaplanmas›n› önleyecek tedbirler al›n›r, yani mevcut yap› nizam›na uymayan binalara izin verilmez, yap›lm›flsa y›kt›r›l›rd›. Mimarbafl›, maiyyetinde çavufllar› oldu¤u halde atla flehri teftifl ederdi.14 Örne¤in; yap›lar›n flahniflinlerinin genifl olmamas›, sokaklar›n kapanmamas›, sokaklar› daraltacak flekilde binalar›n geniflletilmemesi, sur diplerine bina yap›lmamas›, debba¤hane ve çömlekçilerin konut bölgesinde bulunmamalar›, dikkat edilecek konulard›. Prof. fi. Turan, bu nizam›n uygulanmas›na dair ilginç bir örnek vererek, 1540/946 y›l›nda ‹stanbul’da surlar›n befler ziradan daha yak›n›na yapt›r›lan binalar›n (ev-dükkân) y›kt›r›ld›¤›, ayr›ca Mimarbafl› Sinan A¤a ve kad› hükmüyle yanan binalar›n yerine kârgir bina yap›lmas›n›n istendi¤ini belirtiyor. Esasen yanan ahflap bina yerine kârgir bina yap›lmas› için s›k s›k hükümler ç›kart›ld›¤› halde buna uyulmam›flt›r.15 fiüphesiz ki,

83

84

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

bu tür emirlere uyulamamas›n›n bafll›ca nedenleri aras›nda, bu tür inflaatta kullan›lan malzemenin pahal›l›¤›, kentsel ve bölgesel ulafl›m›n ilkelli¤i baflta gelmektedir. 16. yüzy›ldan beri, ülkemize gelen seyyahlar Türk evlerini tenkit edegelmifllerdir. Mimarl›k, sanat olarak kendini ancak, art› ürünün kanalize edildi¤i mabet, hamam, imâret gibi kamusal binalarda gösterebilmifltir. Geleneksel toplumda merkantil toplumun tersine özel mimarîden çok kamusal binalara para harcanmaktad›r. Nitekim 16. yüzy›l sonlar›nda ülkemize gelen Protestan Alman papaz› Salomon Schweigger’in bu konudaki yarg›s› çok anlaml›d›r: Bütünsahtedindarlarıneskidevirlerdenbugünekadaryapageldiğigibi, Türkler de Allah’ı aldatmak için gösterişli pahalı binalar, mabetler yaparlar. Kendi evlerine özen göstermezler. Oysa biz hakiki inanç sahipleri bu gibi masraflardankaçınırız.Parayıkendiyararımızaşeylereharcamakdahaiyidir.16

Bu kendi yarar›na fleylerden (!) hususi evler, antrepo ve yol, liman tesisleri kasdedildi¤ine flüphe yoktur. Buna karfl›n ileride görece¤imiz gibi, gerek imar nizam› gerekse usta ücreti ve malzemenin fiyat ve kalitesinin tesbiti bak›m›ndan, özel konut yap›m› tümüyle hassa mimarlar›n›n kontrolündedir. Geleneksel flehrin mekân da¤›l›m›nda konut bölgelerindeki farkl›laflmay› tayin eden faktör, s›n›fsal farktan çok etnik farklard›r. Bütün benzeri Akdeniz-Ortado¤u flehirlerinde oldu¤u gibi, geleneksel Türk flehrinde de konut bölgesi renkli bir görünüme sahiptir. Geleneksel mahalle; bir pafla kona¤›n›n yan›nda bir suyolcunun hanesinin, ilmiyyeden mahreç pâyeli bir efendinin kâflanesi yan›nda, basit bir evkaf kâtibinin afl› boyal› mütevaz› evinin bulunduklar› bir mekând›r. Bu durum 19. yüzy›l›n yavafl de¤iflen flehir yap›s› içinde de devam etmifltir. T. Gautier flöyle der: Türkiye’deyırtıkpırtıkgiysiliherhangibirserseri,kahvehanedeenşatafatlıbiçimdegiyinmişbirininyanındaoturabilirveo,altınişlemeliyeniniyanındakiningiysilerinedeğmemesiiçinçekmez.17

ESKİTÜRKŞEHİRLERİNDEYAPIİŞLERİNİNFONKSİYONELDÜZENLENİŞİVEYAPIÖRGÜTÜ

Gerçekten bütün yaflant›s›yla geleneksel Türk mahallesi Karagöz perdesini, yani “fieyh Küflteri meydan›”n› and›r›r. Az›nl›k mahallelerinin de böyle bir kompozisyonu olacakt›r. Genellikle flehrin periferisinde yer alan bu bölgenin kendine özgü sorunlar› yan›nda, yap› denetimi ve nizam› da hassa mimarlar›n›n görev bütününün ilginç bir yönünü meydana getirmektedir. Geleneksel flehirde az›nl›k nüfusun artmas›, artan nüfusun gereksinimine cevap verecek umumî bina ve konut bölgesinin büyümesi arzu edilmez. Bu nedenle yeniden kilise, mektep gibi umumî binalar yap›lmas›na müsaade edilmez. Mevcutlar›n da geniflletilmemesi için onar›m›n denetlenmesi gerekmektedir.18 ‹skân bölgesinin darl›¤› ve s›n›rlar›n›n sabit tutulmas›, az›nl›k cemaatlerin oturdu¤u bölgelerde her fleyden önce arsa fiyatlar›n› art›rmaktad›r. Bu nedenle dar sokaklar, yüksek yap›lar ve yer kazanmak için uzat›lan balkon ve sundurmalar bu kesimin temizli¤ini, suyolu ve la¤›m gibi tesislerini de tehlikeye sokmaktayd›. Örne¤in, fakir aileler yüksek binalar içinde yaflarlard›. Özellikle eski ‹stanbul’da “Yahudhane” denen yüksek binalar bizdeki ilk sefalet apartmanlar›d›r. Bunlar› bugün tipik “slum” yap›lar› olarak Balat semtinde görmek mümkündür. Az›nl›klar›n ‹slâm mahallelerinde oturmas› Tanzimat’tan sonra bile yasakt›. Nitekim Mihaliç kazas›nda ‹slâm mahallesinde ev alan bir H›ristiyan, bu haneyi bir Müslümana satmaya zorlanm›flt›r (BOA Cevdet, Dahiliye no: 1797 26 Safer 1263/13 fiubat 1847 tarihli bir belge say›s›z örneklerden biridir). Bu durumda az›nl›klar›n umumî binalar›n›n tamiri için özel müsaade almalar› ve tamirat›n keflif ve denetiminin hassa baflmimar›nca yap›lmas› gereklidir. Buna göre az›nl›k cemaatinin vak›f mütevellileri ve muteberân›, nerede olurlarsa olsun, mektep, kilise vs. bir binan›n tamiri için Bâb›âlî’ye müracaat ederler. Merkezde mimarbafl›, eyâletlerde hassa mimarlar› gereken keflfi yap›p tamirin lüzumuna kanaat getirirlerse, bu husus flehrin belediye reisi ve mülkî amiri derecesindeki kad› önünde beyan edilir, kad› bu beyan› kaydedip tamir iznini verir, bu ilk kefliften sonra tamirata bafllan›rd›. Yaln›z tamirattan sonra, yap›ya ilâve

85

86

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

yap›l›p yap›lmad›¤›n› tesbit için, son keflfin yap›lmas› gerekirdi. Nizama ayk›r› bir ilâve ve geniflletme varsa y›kt›r›l›rd›. Bu önemli iflin özellikle baflkentte ser mimârân-› hassa baflkanl›¤›nda di¤er hassa mimarlar›n›n kat›ld›¤› bir heyetçe yap›ld›¤›n› görüyoruz.19 Burada önemli bir konuya de¤inmemiz gerekiyor. Genellikle baz› tarihçiler, Islâhat Ferman› (1856) hükümlerine bakarak, Tanzimat’tan sonra hele Islâhat döneminde, gayrimüslimlerin kilise ve umumî bina yap›m› konusunda serbest b›rak›ld›klar›n› ileri sürmektedirler. Bu, her fleye ra¤men Osmanl› idaresinin ve Osmanl› memleketlerinin bünyesel özellikleri ile de çeliflkili bir durum yarat›rd›. fiöyle ki; Rum-Ortodoks kilisesinden ayr›lmak isteyen Bulgarlar›n her yerde Eksarhl›k kiliseleri kurmalar›, Katolik kilisesine geçen baz› Bulgarlar›n bu tür faaliyeti ve gene Protestan kilisesine geçen reâyân›n her yerde kilise ve okul inflaat›na bafllamas›, önce di¤er cemaatlerin hasetini, kinini ve reaksiyonunu k›flk›rt›rd›. Bu tür çat›flmalara Osmanl› idarecilerinin tahammülü yoktu. Bundan baflka, ne hükümet mekanizmas› ne de az›nl›k cemaatler bu konuda eski al›flkanl›klar›ndan kolayca vazgeçebilmifllerdir. Bizim Baflbakanl›k Arflivi, fier’î Siciller ve Takvîm-iVekâyî koleksiyonlar›nda rastlad›¤›m›z belge ve kay›tlar da bu yarg›m›za tan›kt›r. Örne¤in; 25 Cemaziyelâhir 1272/3 Mart 1856 tarihli bir hatt-› hümâyûn, inflaat hakk›nda gereken ruhsat›n, cemaat metropolitleri ve hahambafl›lar arac›l›¤›yla Bâb›âlî’den al›nmas›n› bildirmektedir.20 Gene 12 fiaban 1289/15 Ekim 1872 tarihli bir arzuhal, Yedikule Mirahur mahallesi Rumlar›n›n bir k›raathane binas›n› mektebe çevirmek için acele müsaade istediklerini, müsaade ç›kana kadar tavan örtülmemek flart›yla duvarlar›n yap›lmas› için müsamaha edilmesini rica ettiklerini gösteriyor. Belge, bu bürokratik ifllemin uzunlu¤unu ve safahat›n› göstermek bak›m›ndan da ilginçtir.21 (Bkz. Belge 1.) Osmanl› hükümet teflkilât›n›n, ›slâhattan sonra da gayrimüslim cemaatlerin tamir veya yeniden infla ettirdikleri eserlerin istatisti¤ini titizlikle tuttu¤unu gösteren bir pusulay› aynen vermekte fayda vard›r.22 (Bkz. Belge 2.)

ESKİTÜRKŞEHİRLERİNDEYAPIİŞLERİNİNFONKSİYONELDÜZENLENİŞİVEYAPIÖRGÜTÜ

Anlafl›laca¤› üzere Islâhat Ferman›’ndan sonra bu konudaki eski kat› denetim hafiflemiflse bile, imparatorlu¤un 19. yüzy›ldaki etnik nedenli kar›fl›kl›klar›, muhtelif cemaatlerin ortaya ç›k›p hak talebinde bulunmalar›, gerçekte dolayl› olsa da eskisi kadar s›k› bir denetimi gerektiriyordu. Taflrada da eski usulün devam etti¤i görülmektedir. Nitekim, 5 Rebiülâhir 1290/2 Haziran 1873 tarihli bir tahrirat; Balç›k kazas› Kafovinos köyü Bulgarlar›n›n bir küçük kilise inflas› için baflvurduklar›n›23 gene; 7 Zilkade 1282/24 Mart 1866 tarihli bir mukteza da “Kesriye kasabas› Rum ahalisinin harap olan s›byan mektebini münasip mahalle nakil ile yeniden tamiri”24 için baflvurduklar›n› gösterir. Gerek kilise tamiri, gerek yeniden okul infla veya tamiri gibi konularda hayli müracaat vard›r. Nitekim merkezî hükümet bu konuyu teferruat›yla düzenleme ihtiyac›n› duymufl ve mahallî idarecilere bu konudaki talimat› içeren fermanlar göndermifltir. fiüphesiz ki, mahallî yöneticilerin en teferruatl› konular için bile, müracaatlara merci olmaktan çekinmeleri ve en ufak tamirat konusunda dahi Bâb›âlî’ye say›s›z müracaat›n yap›lmas› bunda rol oynam›fl olmal›d›r. Nitekim Anteb fier’iyye Sicilleri’nde rastlanan ve Anteb kazas› yöneticilerine gönderilen bir fermanda, kiliselerin esasl› onar›mlar› veya y›kt›r›larak yeniden yapt›r›lmas› isteklerinde, mimar taraf›ndan yerinde yap›lacak keflifle düzenlenecek evrak›n, bir dilekçeyle Bâb›âlî’ye bildirilmesi, kiremit aktarma, s›va gibi ifllerde buna lüzum olmad›¤› bildiriliyor.25 En ufak tamirat bile k›rtasiye ve merkezî izin bahanesiyle savsaklanm›fl olmal›d›r. Esasen, önemli yap›sal de¤ifliklikler olmad›kça, d›fl bask›yla getirilen yeni statü ve vaatler, radikal bir de¤ifliklik yaratamazd›. fiehirlerin bu kesiminde geleneksel imar düzeninin devam›n› bunda aramak gerekir. Bu bahisten sonra as›l konuya dönelim. Hassa mimarlar›n›n kontrolcü fonksiyonu baflka konular› da içerir. Askeriye silki içindeki yerlerine uygun olarak savafla kat›l›rlar, gerekli kald›r›m, köprü infla usta ve amelelerini temin ederlerdi. Hassa baflmimar› ordunun hareketinden evvel maiyyetiyle yola ç›kar ve güzergâhtaki tesisleri onar›rd›. Bu aslî bir görevdir.26 IV. Murad’›n

87

88

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Ba¤dat Seferi’nden önce, k›sa zamanda tafl yol döflendi¤ini biliyoruz. Ancak bütün yat›r›m ve inflaatlar ulafl›m sistemini meydana getiren normal kervan yollar› için söz konusu olmay›p, askerî amaçl›d›r. Geleneksel toplumda, üretici s›n›f içinde yer alanlar kuflkusuz, tar›mc›lar ve kentlerdeki zenaatç› esnaf gruplar›d›r. Zenaatç›lar›n içinde, inflaat iflleriyle u¤raflan loncalar›n üzerindeki kontrol da, ihtisas sahibi bürokrat bir grup taraf›ndan yap›lmal›d›r. Bu önemli fonksiyonun hassa mimarlar›nca yerine getirildi¤ini yaz›n›n bafl›nda belirtmifltik. Bir denetim görevi tüm imparatorluk düzeyinde hassa baflmimar› ve maiyyetince yerine getirilmekte ve bafll›ca: a) ‹flçi ve usta say›s›, b) Ücretler, c) Yap› malzemesinin kalite ve fiyat› üzerinde uygulanmaktad›r. Bilindi¤i üzere geleneksel toplumda, iflçi ve usta say›s› bütün zenaat dallar› için kesindir ve “gedik” ad›n› al›r. Her daldaki say›, etnik dinî farkl›l›klara göre de¤il, iflgücü arz›nda fazlay› önleme prensibine göre ayarlan›r.27 Fakat bu say›n›n usta ve düz iflçi için dondurulmas›, özellikle büyük yang›nlar ve benzeri olaylardan sonra inflaat alan›nda do¤an iflgücü s›k›nt›s› dolay›s›yla çok zaman uygulanamam›flt›r. Gene ücretler de buna ba¤l› olarak resmen tesbit edilen miktar›n çok üzerine yükselmifltir. Özellikle baflkente böyle zamanlarda taflradan gelen “bekâr tâifesi” inflaatlarda çal›flmaya bafllam›fl, ne ücretlerde ne de çal›flanlar›n miktar›nda kontrol kurulabilmifltir. Ç›kan hükümler fazla ücret ödeyenleri de menetmek istemektedir. ‹stanbul’da ve eyâletlerde, yap›larda, yol ve kald›r›m ifllerinde çal›flacak usta ve kalfalar, hassa baflmimar›ndan ve hassa mimarlar›ndan icra-i zenaat için bir “ehliyet belgesi” almak zorundayd›lar. Böyle bir belgesi olmayan faaliyet gösteremezdi. Gene usta ve iflçi ücretleri de inflaat ve para de¤erine göre tesbit edilirdi. Ücretler Rûz-› H›z›r (6 May›s-18 Aral›k) ve Rûz-› Kas›m (15 Aral›k-5 May›s) devreleri için y›lda iki döneme göre tesbit edilirdi. Prof. fi. Turan 1742 y›l› için tesbit etti¤i fiyatlar› flu flekilde s›ral›yor28 :

ESKİTÜRKŞEHİRLERİNDEYAPIİŞLERİNİNFONKSİYONELDÜZENLENİŞİVEYAPIÖRGÜTÜ

H›z›r Günleri 6 May›s-18 Aral›k Kalfa Kârhaneci Usta fiakird Duvarc› La¤›mc›29 S›r›k hamal› Rençber

.............................................

..................................

...............................................

...........................................

.......................................

....................................

..............................

.......................................

Kas›m Günleri 15 Aral›k-5 May›s15 60 akçe 50 “ 45 “ 30 “ 40 “ 40 “ 30 “ 24 “

.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

............................................

............................................

............................................

............................................

............................................

............................................

............................................

55 akçe 45 “ 40 “ 25 “ 35 “ 35 “ 24 “ 20 “

Bu ücretlerin, yukar›da belirtti¤imiz nedenler dolay›s›yla oldukça sert biçimde tatbikine dikkat edildi¤ini bilmeliyiz. Di¤er zenaatç› esnaf için de tesbit edilen narh› ve ücreti uygulamak söz konusudur. Ancak al›c› ve sat›c› iliflkilerinin yayg›nl›¤›, geleneksel flehir üretiminin kontrolünü de daha etkin k›lmaktad›r. Oysa yap› ifllerinde bilhassa iflgücü arz›n›n k›tl›¤›, yüksek ücretlerin müflterilerle anlaflarak daha kolay ve kontrolden uzak bir biçimde yüksek miktarda teflekkülünü kolaylaflt›rmaktad›r. Hassa baflmimar›, yap› malzemesinin kalite ve fiyat›n› da tesbitte mühim rol oynar. Di¤er zenaatç› için narh tesbitinde kad› ve muhtesib, kontrolcü bürokratik grubun temsilcileri oldu¤u halde, inflaat ifllerinde narh ve ücret tesbitinde hassa mimar› da onlar›n yan›nda yer al›r. Bundan baflka yap› iflleri zenaatç›lar›n ve malzeme satan esnaf›n lonca temsilcileri de narh tesbitine kat›l›r. Mimar›n beyan› ve oyu her zaman için önemlidir. Daha önce söyledi¤imiz gibi II. Mahmud, 1831’de, fiehreminli¤i ve Mimarbafl›l›¤›, Ebniye-i Hassa Müdüriyeti ad› alt›nda bir merkezî organda birlefltirdi. Bu makam sonraki dönemde Nâf›a Nezareti ve fiehremaneti aras›nda gidip geldi. Esasta fonksiyonlar›n aynen devam etti¤i söylenebilir. Gayrimüslim mahallelerinde infla faaliyeti, iflçi ücreti, malzeme fiyatlar›, eyâletlerdeki imar faaliyetleri ve bölgesel yol ve tesisler üzerindeki denetim ve yönetimi, esasta aynen kalm›flt›r. Nitekim Takvîm-iVekâyî’den ald›¤›m›z

89

90

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

bir tebli¤, bu örgütün iflçi ve usta ücretleri üzerindeki kontrolünü göstermektedir. Bu tebli¤de, inflaat iflçi ve usta yevmiyelerinin s›n›rland›r›larak, müsait eyâletlerden külliyetli miktarda amele ve ustan›n ‹stanbul’a celbedildi¤i, ücretin ise bütün esnaf kethüdalar› ve inflaat kalfalar› haz›r bulundu¤u halde Nâf›a Meclisi’nde kararlaflt›r›ld›¤›, bu nedenle fazla ücret talebi halinde Nâf›a Meclisi’ne flikâyet edilmesi gerekti¤i beyan ediliyor ve tesbit edilen günlük ücretler de flöyle ilân ediliyordu:30 Neccar31 ve silici Neccar ç›ra¤› Hamamc› ve duvarc› Taflç› Nakkafl ve s›vac› La¤›mc› ve h›rvat Hammal Rençber Tekneci Kald›r›mc› Suyolcu

......................................

..............................................

.............................

...............................................................

......................................

.....................................

.......................................................

........................................................

20 kurufl 12 “ 16 “ 18 “ 18 “ 13 “ 12 “ 10 “ 8 “ 15 “ 15 “

.............................................................

....................................................

.........................................................

Esasta yap› ifllerini yürüten gruplar›n, üretici ve kontrolcü fonksiyonlar›n› yerine getirifl biçiminde büyük farkl›laflmalar olmad›¤›n› görüyoruz. Ne var ki, 19. yüzy›l›n ikinci yar›s›ndan sonra liman flehirlerinin geçirdi¤i yap›sal de¤iflikli¤i göz önüne almak zorunday›z. Kuflkusuz Selanik, ‹zmir, ‹stanbul gibi limanlarda geleneksel mekân organizasyonu de¤iflikliklere u¤rad›. Bu konut alan›n›n kontrolünde, yol ve altyap› hizmetlerinde baz› de¤ifliklikleri de getirdi. Bununla beraber bu flehirlerde bile bir endüstrileflme olmay›fl›, de¤iflikli¤i dar alanlara has bir olgu haline getirir. Örne¤in, ‹stanbul’da, Galata-Beyo¤lu kesimi d›fl›nda önemli de¤ifliklik görülmez. Gene, taflra flehirlerinde kentsel yap› yavafl de¤iflmekteydi. Bu nedenle geleneksel mekanizma genifl ölçüde devam etmifltir. fiehirsel yap›n›n bu özelli¤i, belediyelerin güçlenip geliflmesini önlemifl, imar ifllerinin düzenlenmesi ve kontrolü bu nedenle daima devlet teflkilât›n›n elinde kalm›flt›r.

ESKİTÜRKŞEHİRLERİNDEYAPIİŞLERİNİNFONKSİYONELDÜZENLENİŞİVEYAPIÖRGÜTÜ

Belge1 Azınlıkların genel binalarının yapım ve onarımı için Bâbıâlî’denözelizinalmalarıgerekirdi.Tanzimat’tanveIslâhat’tansonradabudurumdevametmiştir.1289/1872tarihliYedikuleMirahurmahallesiRumlarınınbirkıraathanebinasınıokulaçevirmek içinizinistediklerinigösterirbirbelge. Saâdetlu efendim hazretleri, Mîrâhûr mahallesinde etfâle mahsûs, inflâs› tasavvur olunan mekteb ebniyesinde bundan akdem kilisam›za akar olmak üzere k›râathâne inflâ itmek içün lâz›m gelen tu¤la ve kireç ve horasan ve eflyâ-› sâiresi tedârik olunarak mübâfleret olunmak üzere iken, ahâlîmiz muteberân› taraf›ndan k›râathâneden sarf-› nazarla mekteb inflâ olunmas›na karâr virilerek Bâb-› âlî cânib-i sâmiyyesine bir k›t’a takrîr bi’t-takdîm, emânet penâhîlerine havâlesiyle mahallinde mazhûrdan sâlim oldu¤u halde, keflf ve muâyenesi bi’l icrâ badehu irâde-i aliyye-i cenâb-› pâdiflâhî sûdûruna de¤in tevfîz-i nizâm kâidesinden bulundu¤u ve bu ise taraf-› bendegânelerine küllî zarâr ve ziyân virece¤inden Merâhim-i Aliyye-i emânet penâhîlerinden mercûdur ki, irâde-i flâhânesi sûdûruna de¤in ebniye-i mezkûrun yaln›z temel ve etrâf-› erbaa dîvârlar› inflâ ve ikmâl olunmufl ve derûnuna girifl ve döfleme ve sakf (tavan) yap›lmamak üzere sâye-i irâde-i flâhâneleri sûdûr itmez ise, mekteb inflâs›ndan sarf-› nazarla k›râathâne veyâhûd hâne flekline konmak üzere ahâlîce bir k›t’a sened takdîm idecek oldu¤umuz ve sâir bir mahalden dahi davâc› zuhûr ider ise paydos idece¤imize cümlemiz taraf›ndan taahhüd olunaca¤›ndan ber mûcib-i muharrer ebniye-i mezkûreye müsâade-i seniyyelerinin erzân buyurulmas› (müsâade edilmesi) niyâz›m›z bâb›nda emr-u fermân hazret-i men leh’ul emrindir. fi 12 fia’ban sene (12) 89 bendeleri bi’l-cümle mîrâhûr mahallesi Rûm milleti ehâlisi kullar›

91

92

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Belge2 OsmanlıhükümetteşkilâtınınIslâhat’tansonradagayrimüslim cemaatlerintamirveyenideninşaettirdikleribinalarınistatistiğini titizlikletutmayadevamettiklerinigösterirbirpusula.* Kaynak: BOA; Cevdet Dahiliye, no: 11726, pusula. Piskoposhane, Papashane, Hastahane, Hahamhane Cemaat

‹nflaas› için Yeniden tamir Mektep inflaas› emr-i âlî için emir için emir

Mektep tamiri Yeniden kilise için emir inflaas› ve tamiri için emr-i âlî

Rum

3

15

24

804

725

Ermeni

1

8

11

31

44

Katolik**

1

1

2

6

35

Yahudi

1

---

2

8

8

Bulgar

---

---

1

1

24

Kazak

---

---

---

4

5

Protestan

---

---

2

2

11

Latin

1

---

1

13

18

Süryanî Yakubî

---

---

1

1

8

Frenk

---

---

6

---

4

Ulah, Moldavan ve Livon

---

---

---

---

4

Yekûn

7

24

50

870

886

Keldanî

* Say›m cetveli 10 y›ll›k bir süreyi kapsamaktad›r. ** fiark ve Ermeni Katolikleri.

“Bâ irâde-i seniyye, Islâhat emr-i âlîsi tarîhi olan ikiyüz yetmifl iki senesi evâil-i Cemaziyelâhir’den iflbu seksen üç senesi flehr-i Z gurresinden de¤in milel-i muhtelife taraflar›ndan Memâlik-i Mahrûsa-› fiâhânede müceddeden ve tevsîân binâ ve inflâ olunan kilisa ve mekteb ve piskoposhane mikdâr›n› mütebeyyindir.”

ESKİTÜRKŞEHİRLERİNDEYAPIİŞLERİNİNFONKSİYONELDÜZENLENİŞİVEYAPIÖRGÜTÜ

Belge3 İnşaatişçiveustalarıarasındasayılandoğramacıların,devletçe organize edilerek yangınlarda bina yıkma için kullanıldıklarını gösterenbirbelge. Kaynak: Baflbakanl›k Arflivi, Cevdet Dahiliye, say› 5336 Buyruldu Hazine-i âmire defterdâr› saâdetlü efendi hazretleri; mûcibince tanzîmine himmet ideler. Fi 17 Ramazân 1255. Dâr-ül-hilâfet-ül Âliyye ve havâlîsinde vukû bulan harîklere memûr neccâr amelesinin istimâl eyledikleri marangoz baltalar›n›n biraz› zâyi ve biraz› dahi muhtâc-› ta’mîr olmak ve amele-i mersûmeden harîk mahallerinde baltas› fliken olanlara virilmek üzere müceddeden mübâyaas› lâz›m gelen elli aded baltan›n ma’e kabza beheri yirmi sekiz gurufla ve mevcud ve müsta’mel bulunan yüz aded baltan›n beherinin ta’mîri ellifler paya kat’› pazar olunmufl oldu¤undan bahisle icâb›n›n icrâs› mütevakk›f-› irâde-i aliyyeleri idügini ebniye-i hassa müdîri efendi kullar› Bâb›âlî’ye bi’t takdîm fermân-› sâmileri su’dûriyle savb-› çâkeriye havâle buyurulan bir k›t’a takrîrinde inhâ itmifl ve müdîr-i mûmâileyh marifetiyle ikiyüz k›rk sekiz târîhinde mubâyaa ve tanzîm olunmufl olan ma’e kabza yüz aded gülenkli harîk baltas›n›n beheri ondörder gurufldan îcâb iden behâs› hazîne-i âmireden virilmifl oldu¤u emsâlinden idügi mâliye muhâsebesi derkenâr›nda gösterilmifl ve müdîr-i mûmâileyhin takrîrinde muharrer mubâyaa olunacak elli aded baltan›n ma’e kabza beheri yirmi sekizer gurufldan ve ta’mîr olunacaklar›n beheri ellifler paradan hesâb itdirildi¤i vechile cem’an îcâb eden behâs› bin beflyüz yirmibefl gurufla resîde olmufl olma¤la bu suretde zikr olunan baltalar›n ber minvâl-i muharrer mubâyaa ve ta’mîri muvâf›k-› irâde-i aliyyeleri buyuruldu¤u halde muhâsebe-i merkûmeye kayd ile mebla¤-› mezbûrun hazîne-i âmireden itas› içün sûretinin tahririyle tanzîmine ibtidâr k›l›naca¤› ma’lûm-u devletleri buyuruldukda, emr-u fermân hazret-i men leh’ul emrindir.

93

Tekirda¤ (Rodosçuk) ve çevresi ticaret yollar›.

VIII

16.YüzyıldaRodosçuk (ViaAegnetia’nınMarmaraUzantısı)*

16. yüzy›lda Rodosto (daha sonra Tekirda¤, Tekfurda¤; Osmanl› deyifliyle Rodosçuk) Marmara limanlar›ndand›r ve flüphesiz Durazzo’dan (Draç veya Dures) bafllay›p Selanik’e uzanan klasik Via Aegnetia’n›n bir uzant›s›d›r. Rodosçuk iktisadî ve sosyal bak›mdan 16. yüzy›lda ve imparatorlu¤un Rumeli k›sm› elden ç›kana kadar, sonraki zamanlarda da geliflmifl ve aktif bir merkezdir. 16. yüzy›l Rodosto’suna literatürde Suraiya Faroqhi bir nebze de¤inmifltir.1 Bu çal›flmada Rodosçuk kenti, kad› sicilleri ve mühimme defterlerindeki baz› hükümlere dayanarak ele al›nacakt›r. Ankara Millî Kütüphane’de bulunan Rodosçuk Kad› Sicilleri (no: 1510-no: 1754 aras›) 953-956/1546-1549 y›llar›ndan 11881190/1774-1776 y›llar›na kadar iki as›rl›k bir süreyi kapsayan 205 cilttir. ‹çlerindeki kay›tlar herhangi bir kad› sicilinde görülmeyecek kadar ilginçtir. Zengin ve farkl› bir sosyal kültürel çevre göze çarpar. Köyler dahi baflka yerde nadir görülecek kadar, adlî me-

*

DünüveBugünüyleToplumveEkonomiDergisi, Temmuz 1995, say› 8, s. 5-12.

96

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

kanizman›n içine girmifltir. 16. yüzy›l›n ikinci yar›s›nda bu liman›n faaliyetleri legal bir ticarî trafik kadar, illegal bir tah›l trafi¤ine de istinat etmektedir. Rodosto, Balkanlar’›n ‹stanbul ve hatta Marmara üzerinden d›fl dünya ile temas›nda önemli bir fonksiyon yüklenmifltir. Kara tafl›mac›l›¤›n›n pahal› oldu¤u dönemde Rodosçuk artülkesi (hinterland) ile ‹stanbul aras›nda da ba¤›nt› kuruyordu. Bu fonksiyonu afla¤› yukar› Berlin Antlaflmas›’na (yani Bulgaristan’›n özerkli¤i ve Güney Bulgaristan’›n iktisadî kontrol alan› d›fl›na ç›kmas›na) kadar devam etti. 1875’te Britanya’n›n Rodosçuk’taki konsuler ajan› Dussi flöyle yaz›yor:2 1873’tenöncetransitticaretdoruknoktadaydı.İpekböceğikozası,yün, deri,pöstekiEdirneveFilibe’denRodosçuk’asevkediliyorveburadangemilerleihraçediliyordu.Tahıl(buğdayveçavdar)ise,MeriçveEnesnehirleri üzerindensevkedilerekgemilereyüklenirdi.Geneithalmallarburadan(Rodosto)EdirneveFilibe’yesevkedilirdi.19.yüzyılda,demiryolubusevkıyata büyükölçüdedarbeindirdi.Dedeağaçdahadaönemkazandı.

Buna ra¤men Dussi: “Rodosto deniz k›y›s›ndaki konumundan ve uygun ikliminden dolay› Dedea¤aç’tan daha müsait bir limand›r. Demiryoluna ba¤lan›rsa yollar› ve baflkente yak›nl›¤› dolay›s›yla kazançl› ç›kar” demektedir. Nitekim, 1874 y›l› raporunda 1.200.000 ‹stanbul kilesini bulan tah›l ihracat›ndan söz ediyor. Malûmdur: Via Aegnetia’n›n tarihteki rolü Adriyatik ile Kuzey Ege aras›n› ba¤lamakt›r. Böylece Balkanlar ya ‹talya’ya veya Ege’ye (Thessalonik) ve daha ötede Asya metropolü Ephesos’a ba¤lanacakt›. Oysa Osmanl› devrinde Via Aegnetia’n›n klasik fonksiyonu de¤iflir. As›l mesele Balkanlar’›n önemi artan Makedonya ve Bulgaristan bölgesini Ege’ye (Selanik) ve Marmara’ya ba¤lamakt›r. Bu nedenle yeni uzant›lar önem kazanm›fl ve Via Aegnetia bir hat de¤il, bir bölgesel yol a¤› oluflturmufltur. Modern zamanlar›n Via Aegnetia’s› da böyle olacakt›r. Art›k Osmanl› devrindeki gibi Durazzo-Venedik ile Selanik, Marmara ve Do¤u Ege k›y›lar› (‹zmir) aras›nda ba¤lant› kurulacakt›r. Gelecekteki iktisadî düzen için Osmanl› Via Aegnetia’s›n› iyi incelememiz gerekiyor.

16.YÜZYILDARODOSÇUK

Rodosçuk da (Tekirda¤) bu bak›mdan eski önemini kazanmasa da, ifllek bir liman olacakt›r ve gelece¤in Rodosçuk’unu planlamak için 16. yüzy›l Rodosçuk tarihini de bilmek gerekiyor. Balkanlar ve ‹stanbul hatt› kadar Marmara güneyindeki ünlü merkez Bursa ve onun iskeleleri ile Balkanlar’›n ba¤lant›s›n› da Rodosçuk sa¤l›yordu. Çünkü Balkanlar, birtak›m hammadde kadar, baz› tar›m maddeleri ve tuzu da Marmara’n›n güneyinden sa¤l›yordu ve Rodosçuk bu nedenle güneyde Band›rma-Mudanya gibi limanlarla Balkanlar’›n ba¤lant›s›n› temin ediyordu. Hahn’›n bilinen makalesi “Die VerpfIegung Kostantinopel’s durch staatliche Zwangswirtschaft”ta3 belirtildi¤i üzere Rodosto, ‹stanbul yolu üzerinde bir ba¤lant› merkezi durumundad›r. Bu nedenle “Zwangswirtschaft” d›fl›nda, illegal ticaret a¤›nda da Avrupa istikametinde ayn› rolü oynuyordu. Bizans döneminden beri Rodosto (Tekfurda¤) ‹stanbul’un beslenmesi bâb›nda önemli bir tah›l iskelesiydi. Balkanlar’dan, çevreden gelen tah›l, sebze ve meyve burada depolan›r (özellikle 11. as›rda) ve ‹stanbul’a kontrol alt›nda sevk edilirdi. Literatürde F. L. Bratianu, “La question de l’approvisionnement de Constantinople à l’époque byzantine et ottomane”, Byzantion,V, 1930, s. 83-107 ve A. Andreades, “Byzance-Paradis du monopole et privilège”, Byzantion, IX, 1934 s, 171-181 gibi makalelerde bu durum aç›kça izah edilmifltir. Klasik Osmanl› döneminde de metropol ‹stanbul’un beslenmesi, bir tafl›ma ve ticaret tekeli ve bu gibi yönlendirilmifl mekanizmalar sayesinde mümkündü. Bu tafl›ma mekanizmas›nda Rodosçuk önemli bir toplama merkezi, bir buluflma noktas›yd›. Bu nedenle de elimizdeki en eski kad› sicillerinde; bu civar›n kad›lar›na (illegal) ticaretin önlenmesi için devaml› fermanlar yolland›¤› görülür. Bunlardan biri Evâil-i Cemaziyülâhir 958/Haziran-Temmuz 1551 tarihli fermand›r: Mefâhir’ul-kudatve’l-hükkâm,maden’ul-fezaîlve’l-kelâm,mahrusa-yıİstanbul’danBoğazhisarı’navarıncayolüzerindevakîolankadılardâmefazluhum.

97

98

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

‹stanbul’dan Gelibolu’ya kadar iskelelerin kad›lar›na evvelce bildirildi¤i gibi denizdeki yabanc› gemilere gizlice tah›l verilmesini (deryayaküffâr-ıhaksarcaniblerineterekeverilmesundeyu) önlemeleri emrediliyor. Hans Dernschwam, Gerlach gibi seyyahlar Avrupa’dan kara üzerinden geldiklerinden, Rodosto’ya u¤ramam›fllard›. Fakat etrafta bulunan tasvir ettikleri Cisr-i Mustafa Pafla gibi flehirlerin hiçbir zaman Rodosçuk gibi geliflemedi¤i anlafl›l›yor.4 Bununla birlikte Rodosçuk’un do¤rudan Avrupa karayolu üzerinde olmamas›n›n flehrin halk› için avantajl› bir yönü vard›r. Gelen kalabal›k elçilik (Özellikle Alman-Avusturya ‹mparatorlu¤u) heyetlerini a¤›rlamak gibi a¤›r giderlerden kurtulmaktad›rlar. Nitekim, Edirne mizân mukaatas›ndan önemlice bir bölümün bu ifle ayr›ld›¤› ve birçok merkezde bu gibi masraflar›n ek salmalarla ahaliden topland›¤› hat›rlan›rsa, Rodosto ahalisinin flansl› oldu¤u anlafl›l›r. 16. yüzy›l Rodosçuk’unun nüfusu için Suraiya Faroqhi, 643 erkek vergi mükellefinden hareketle 2000 civar› bir nüfus veriyor.5 fiehirde Vezîr-i âzam Maktul ‹brahim Pafla’n›n yapt›rd›¤› 80 dükkân ve mahzen varm›fl. Ancak dükkânlar›n say›s› bununla kalm›yor; o takdirde ticarî altyap› 2000’in üstünde bir nüfusla nas›l beslenecek? Muhtemelen iskeleye u¤rayanlar, fakat daha çok yak›n kalabal›k ve pazara aç›k köylerden gelenler bu yap›y› besleyebilir; ama gene de nüfus miktar› üzerinde durmak gerekir. Nitekim, civar köylerin herhangi bir Osmanl› kasabas›nda görüldü¤ünden daha çok flehirle hukukî, idarî, malî iliflkiler kurdu¤u görülüyor. Kasaba civar›nda ve içinde verimli bir ziraî faaliyet vard›, ‹stanbul’daki cami ve medreselere ait vak›f arazi ve bostanlar›n bulundu¤u kad› sicillerinden anlafl›l›yor. Nitekim, ‹stanbul Fatih Sultan Mehmed Camii vak›flar›na ait olup, kiraya verilen ba¤ ve bostanlar›n icâresi ödenmiyor diye flikâyetler vard›r.6 Bölge Çingenelerinin nüfusu belli de¤il; ancak bunlar›n bir k›sm› H›ristiyan olmal› ki, kendilerinden ispençe al›n›yor. Nitekim, Gelibolu ve Malkara kad›lar›na yaz›lan 8 fievval 966/14 Temmuz 1559 tarihli bir hüküm; “Çingene tâifesinin ispençelerini toplamaya memur olan Koçi Çavuflun suîhali dolay›s›yla derzincir edilib

16.YÜZYILDARODOSÇUK

(zincire vurulup) gönderilmesini” emrediyor.7 Civarda Naldöken yörükleri, Tanr›da¤› Kocac›k yörükleri ve Tatarlar da vard›.8 Kentin nüfusunun hayli kozmopolit oldu¤u görülüyor. 16. yüzy›l için kesin rakamlara sahip de¤iliz. Ancak Rodosto bir Musevi cemaatine de sahiptir. Gerçekte 12. asr›n ünlü Yahudi gezgini Benjamin de Tudela (1160’ta buradan geçmifl olmal›) Rodosto’ya u¤ram›flt› ve burada 400 Yahudi oldu¤undan söz ediyor.9 (Bunlar Yunanca konufluyor). Gerçi Osmanl› döneminde Rodosçuk Sefarad (Sephardim) Yahudilerin yaflad›¤› ve Balkan Savafl›’ndan sonra Rumeli’den göçen Yahudilerle cemaat nüfusunun artt›¤› bir yerdir. Kuflkusuz kentte ve etraf köylerde sicillerde de görüldü¤ü gibi aktif bir Rum nüfusu vard›: Gene 16. yüzy›la ait çeflitli sicil kay›tlar›nda, buraya K›r›m’dan göçen bir grup oldu¤u da anlafl›l›yor. Kentte geleneksel bir cemiyette görülmeyecek nispette nüfus kaymalar› ve göç oldu¤u da anlafl›l›yor. ‹câre (kira) davalar›n›n çoklu¤u bile, hareketli ve geçici bir nüfus miktar›n›n varl›¤›na delildir. Rodosçuk fier’iyye Sicilleri’nde kasaban›n d›fla aç›k ticarî hayat› ve sosyal hayat› üzerinde önemli bilgiler vard›r. Bu arada flehrin ticaretinde Faroqhi’nin sayd›¤› meyve-sebze, hayvan, bal, peynir, ya¤, aba-keçe gibi maddeler aras›nda, onun belirtmedi¤i tuz ticaretine (daha do¤rusu nakliyat›na) dair kay›tlar bu maddenin önemini gösteriyor. 16. yüzy›l Osmanl› limanlar›nda illegal ticaret kadar, istifçilik ve karaborsac›l›¤›n da yayg›n oldu¤unu ve Rodosto’nun da bundan pay ald›¤›n› belirtelim. Özellikle, ya¤ ve süt ürünleri, her yerde bir karaborsa konusuydu. Nitekim, 3 Za 967/26 Temmuz 1560 tarihli Kefe sancakbeyine ve kad›s›na yaz›lan bir hüküm, ya¤lar›n mahzenlerde saklan›p sahtekârlar (madrabaz) taraf›ndan pahal›ya sevk edildi¤ini belirtiyor.10 Demek ki, Bat› Akdeniz dünyas›n›n ticarî talepleri bütün Levant’da böyle bir illegal mekanizma yaratm›flt›. Nitekim Rodosçuk iskelesi de, ‹stanbul’a göndermesi gereken zahire ve meyveyi, d›fl ülkelere göndermeyi tercih ediyor ki; bu kaçakç›l›¤› yasaklayan emirler s›kça gönderiliyordu. 13 M 967/15 Ekim 1559 tarihli bir Dîvân-› Hümâyûn karar› ve sultan ferman› Silivri, Çorlu ve Rodosçuk kad›lar›na, ‹stanbul için gemilere yüklenecek zahireye dikkat etmelerini tembih

99

100

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

ediyor.11 Komflu iskeleler de bu yayg›n kaçakç›l›¤a ifltirak ediyor olmal› ki; Aral›k 1564’te Kavala kaptan›na (liman reisi) daha önce bu konudaki tembihlere ra¤men deryaya (yabanc› gemiler liman d›fl›nda) tereke (tah›l) verildi¤i, önlenmesi için Kavala iskelesine gelen gemilerin dümenleri al›n›p, ‹stanbul zahiresi yüklendikten sonra iadesi emrediliyor.12 fiehir civar›ndaki ahalinin de devlete karfl› vergi ve mükellefiyetlerinden birçok yolla kaç›nd›¤› görülüyor. Balkanlar ve Anadolu’nun mütevaz› kasabalar›n›n aksine, halk aras›nda da para ekonomisi ve ticarete aç›lman›n yaratt›¤› suiistimallere rastlan›yor. Ahalinin koyun emirlerinin adamlar›na rüflvet yedirip, koyun say›s›n› deftere az kaydettirip veya koyunu baflka yerde saklay›p (resm-i a¤nam) az vermek (...) memurlar›n baz› yolsuzlukla halk› soydu¤u, buna karfl›l›k halktan baz›lar›n›n vergilerini kalp akça ile ödedikleri, 12 Rebiülâhir 957/30 Nisan 1550 tarihli bir fermandan anlafl›l›yor.13 Bu ferman koyun resmi (resm-i a¤nam) tarh ve toplan›fl› ve kalp para ile vergi verme mekanizmalar›n› etrafl›ca tasvir etmektedir. Pazara üretim yapman›n getirdi¤i kolektif yolsuzluklar bu flehirde baflka örneklerle de görülür: Edirne kad›s›na yaz›lan 7 Rebiülevvel 973/2 Ekim 1565 tarihli bir emirde: Bostan sahiplerinin Arda-Meriç nehirlerinin yataklar›n› daralt›p bozdu¤u ve sel taflk›n›na sebep olduklar›, bu ifllemin önlenmesi emrediliyor. Bu açgözlü tar›m üretiminin hedefi Rodosto’dan yap›lan ihracatt›.14 Gene 1551 Temmuz ortalar›nda (958 Evâs›t-› Cemaziyelâhir) yaz›lan ferman, ‹stanbul’daki Mehmed Han vak›f mütevellisi Ali’nin, Rodosçuk’taki cami vakf›na ait bostan ve ba¤lar› iflleyen köylülerin resimlerini ödemediklerine dair flikâyetinden söz ediyor.15

RodostoGümrüğü.TuzveBazıTarımÜrünlerinin Nakli Akdeniz ve Ortado¤u bölgesinde karada ve denizde birkaç yüz mil ve kilometre boyunca tuz, flarap, kereste gibi maddelerin; dokumac›l›kta kullan›lan baz› boya maddesi ve bitkilerin tafl›nmas›

16.YÜZYILDARODOSÇUK

tarih boyu ola¤and›r. Bu, tabii 16. as›rda da böyleydi. Gene Bizans döneminden beri büyük flehir Konstantinopolis’in tah›l, et, ya¤ ve bal ve sebze ve meyvesi de uzak bölgelerden organize bir flekilde tafl›n›rd›. Rodosçuk bu trafi¤in ortas›nda ilginç olaylar yaflayan hareketli bir sahil flehriydi. Bulgaristan’›n güneyine tuzun Güney Marmara bölgesinden deniz yoluyla tafl›nd›¤› ve Rodosçuk iskelesinde ambarlarda sakland›¤› ve yük hayvan› ve arabalarla kuzeye tafl›nd›¤› görülüyor. Rodosçuk’a kuzeyden yük tafl›yan ve Rodosçuk iskelesinden kuzeye mal sevk eden, araba ve yük hayvanc›l›¤› kentte örgütlenmiflti. Genelde kuzeye sevk edilen tuz pahal› olmas›n diye Rodosçuk’ta bundan gümrük al›nmad›¤› (mirî tuz ise) anlafl›l›yor. ‹stanbul ve Galata gümrü¤ü naz›r› olan Ali’nin flikâyetinden, Rodosçuk, Erikli (Herakleia) ve Silivri’ye gemilerle gelen tuzdan gümrük talep edildi¤inden flikâyet ediliyor.16 (4 Muharrem 958/12 Ocak 1551) Burada, 957/1550 y›l›na ait bir flikâyet daha var: Bu, ‹vrane nâm bir gayrimüslim mültezim taraf›ndan, Rodosto iskele eminlerinin kanun hilâf› gümrük istediklerine dair flikâyetdir.17 Meselâ muhz›rbafl› da kanundur diye sekiz kile tuz alm›fl (usulsüz olarak). Demek ki, bu maddenin yan›nda, Bursa taraf›ndan Güney Bulgaristan’a muhtemelen endüstriyel ihtiyaç için kestane de tafl›n›yor ve bu maddelerden az bir gümrük resmi al›n›yor veya muafiyet uygulan›yor ki, Yahudi ‹brahim isimli bir iskele kâtibi, gemi kaptan› Receb’i gemiden gümrük vermeden kestane boflalt›yor diye flikâyet ediyor.18 Gümrük eminlerinin fazla gümrük almalar›ndan Dubrovnik tacirleri de flikâyet etmifller (16 Temmuz 1550).19 Dubrovnik (Knez) beylerinin elçileri Marakabuz ve Nikola beyler, ihraç için Filibe’den ve civar›ndan getirilen aba ve yün Rodosçuk’ta mahzenlerde saklan›p sevk ediliyordu. Meselâ, Anadolulu Ahmed adl› birinin ölümünde mahzeninde 6 denk (otuz alt› k›t’a6 balya) abas› ç›km›flt›.20 Bütün bu toplay›c› ve da¤›t›c› merkez özellikleri yan›nda, Rodosçuk ‹stanbul’daki elçilik heyetlerinin tah›l, et (domuz), sebze ve flarap (hamr) ald›klar› yerdi. 18. yüzy›ldan itibaren diplomatik personelin bu al›mda resim ödemedi¤i, muafiyeti oldu¤u biliniyor.

101

102

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

‹ç bölgelerden (hinterland) gelen tah›l› bazen berâtl› (izinli) yabanc› tüccar da sat›n al›yor ve Rodosçuk’tan harice sevk ediyordu. 22 Safer 958/1 Mart 1551 tarihli Tekfurda¤› (Rodosto) kad›s›na yaz›lan bir hüküm, Galata’da sakin Anton Bedpal (?) nâm tacirin saraydan izin al›p Edirne civar›ndaki has’lardan kilesi on akçeye (asper) sekiz bin kilo tah›l ald›¤›n› ve bunu kira arabalar› ile Rodosçuk iskelesine indirece¤ini; bunlar Rodosçuk’a gelince kad›n›n gözetimi alt›nda gemiye yükletilmesini tembih ediyor.21 Bu gibi yabanc› tüccar›n yerli halktan vekilleri de vard›. Evâhir-i Ramazan 956/Ekim 1549 tarihli bir sicil kayd›na göre Dominik Pofli nâm bir Venedik taciri, yerli Rumlardan kalafatç› Tomazo veled-i Pavl nâm birini Edirne ve ‹stanbul’daki iflleri için vekil tayin ediyor (VenedikbazergânlarındanDominikaPoşinâmreismeclis-işer’eikraridüb,didiki:Edirneveİslâmbol’davesaîryerlerdeolantacirlervebazergânlarınüzerindeolanakçamvehakkımın kabzı ve bana îsali içün işbu sahib-i sicil barçe kalafatçısı olanTomazoveled-iPavlonâmkimesneyikendicanibimdenvekilvenaîbnasbeyledim). Rodosto’dan d›fl dünyaya bu gibi legal ticaret kadar, bütün Marmara, Ege limanlar›nda kaçak bir ticaret de devam ediyordu. Bizzat Yanya’da Narda (Arta) kad›s› 1551 May›s’›nda saraya arz etti¤i flikâyette: “Bu y›lk› gibi deryaya tereke (tah›l) sat›lmak hiçbir zamanda olmam›flt›” diyor.22 Selanik, Arta, Kavala, Rodosçuk (deryaya tereke vermek denen) kaçak ihracat merkezleriydi.

KentinSosyalHayatıveParaEkonomisi fiüphesiz birçok bölgeye göre tar›m faaliyetinde bile aynî vergilerden çok nakdî ödeme yap›ld›¤›, bahçe kiralama ve iltizam sistemi görülüyor. Ayr›ca köylülerin bile borç, al›m-sat›m akdi gibi ifllemleri kad› sicillerine kaydettirdi¤i görülüyor. Yani kad›lar noter ifllemlerini bir hayli görüyorlard›. Tar›mda vak›f arazileri, adeta kirac› olarak iflleyenler yan›nda; t›marlarda, padiflah haslar›nda (manor) faaliyet gösteren köylüler vard›. fiehir civar› ba¤ ve bahçeleri iflleyen veya sahip olan köylü-

16.YÜZYILDARODOSÇUK

ler, yasakç› denen askerlere bir ücret ödüyordu. Bu bir kontrat (akid) biçiminde oluyordu. 14 Cemaziyelâhir 957/30 Haziran 1550 tarihli bir kontrat (akid) sicile kay›tl›d›r. Yeniçeri a¤as› saraydan (dergâh-› muallâ yayabafl›lar›ndan) ‹skender subafl›y› yasakç› tayin etmifl. O ve alt› nefer yasakç›ya, ahali (bostan sahipleri) günde 20 akçe ödeyecektir.23 Kad› sicillerinde, s›n›rlar› tarif edilen tarlalar gayrimüslim ve Müslümanlar aras›nda al›n›p sat›lmaktad›r. Bunlar civar köylerdendir (Örnek RŞS., no: 1511, s. 33 r). Ev sat›fl muamelelerine çok rastlan›yor (RŞS., no: 1511, s. 66r Muharrem 955/fiubat 1548). 1 y›lda 40’tan fazla ev ve tarla sat›fl› kay›tl›d›r (RŞS., no: 1510 ve 1511). Gene tereke (miras) taksimi de çoktur. Ancak bunlar her yerdeki kay›tlar gibi eksik mal bildirimine dayand›¤›ndan, gerçek serveti aksettirdi¤i flüphelidir. Gene ba¤lardan üzüm ve incir gibi meyve sat›fl› çoktur: Bu nedenle borç ifllemi kad› sicillerine kaydediliyor. ‹brahim bin Mustafa ve Hüseyin bin Beylerhan aras›ndaki 900 akçelik borç kayd› bir örnektir. (RŞS., no: 1511, s. 24 r, Evâil-i Rebiülâhir 957/Nisan 1550). Köylüler aras›nda dahi 142 akçe miktar›nda bir borç için mahkemeye müracaat görülüyor: Mudurnu kasabas›na dahil Köse ‹lya köyünden Sadi Ali bin Hac› ile Hoca Mirza aras›nda kaftan sat›fl›ndan do¤an niza gibi... (RŞS., no: 1510, s. 7 v). Bu gibi nizalarda 1000 akçeyi aflan miktardakiler hiç de az de¤ildir: Di¤er yandan bazen al›m sat›m ifllemlerinde vekâlet verilenler ve verenler gayrimüslimlerdir. Erikli metropoliti Kiryanos veled-i Manol, Duka veled-i Manol için vekâleten bir sat›fl ifllemini sicile kaydettirir (Evâil-i Ramazan 956/Eylül 1549, RŞS.,no: 1510, s. 163 v). Özellikle kasabadaki nüfus hareketi dolay›s›yla ev kirac›l›¤›n›n yayg›n olmas›, kira davalar›n›n nedenidir. Kiralar›n pahal› oldu¤unu da belirtelim. 1549 y›l› Haziran ay›nda 2 bab (kap›l›) kerpiç bir ev 4000 akçeye iki taksitle sat›l›yor (RŞS., no: 1511, s. 28 r, 1 Cemaziyelevvel 957/18 May›s 1550 tarihli). Molla K›r›mî vakf›nda bir küçük dükkân için (bir bab dükkân) mal sahibi Çora bin Abdullah, kirac› Seferflah’dan ayda 25 akçe al›yormufl. Kirac›n›n itiraz› üzerine ehl-i hibra 15 akçe k›ymet biçmifl. (RŞS., no: 1511, s. 27 r, Evâil-i Cemaziyelevvel 957/May›s 1550)

103

104

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Bütün bu gibi vakalar›n gösterdi¤i bir fley var: Via Aegnatia’n›n 16. as›rdaki uzant›s› olan Rodosçuk (Tekfurda¤), imparatorlu¤un her yerleflmesinde görülmeyecek kadar pazar ekonomisine, canl› nüfus hareketine ve nakdî ekonomi sistemine girmifl görünmektedir. Bu yap›n›n afla¤›da görece¤imiz üzere sosyal kurum ve âdetlere, aile hayat›na yans›mas› da kaç›n›lmazd›r. Aile hukukuna iliflkin davalar da ilginçtir. Sicilde cariye al›m sat›m kay›tlar› çokça görülüyor.24 Cariye al›m sat›m› böyle bir kasaba için çok miktardad›r. Hatta gayrimüslimlere yasakland›¤›na göre, bunlar›n da cariye almak e¤iliminde olduklar› anlafl›l›yor. Bunun yan›nda boflanma ve nafaka davalar› da hayli ilginçtir. Gördü¤ümüz kadar›yla ailenin bar›na¤› olan evler hiç de sefaleti yans›tm›yor. Sat›fllarda (RŞS., no: 1511, s. 66 r, 955/1548 y›l› örne¤i gibi) fevkanî evler hiç az de¤ildir. Bunlar bazen, bahçe ve ar› kovanlar›yla sat›l›yor. Bundan ç›kan anlam, bir avlu etraf›nda birkaç nesil bir arada yaflayan genifl aileler oldu¤udur. Tabii küçük aileler ve yaln›z yaflayanlar da görülüyor. Bu ailelerde kad›n›n belirgin bir mal varl›¤› ve özgürlü¤ü Rodosçuk’a özgü bir durumdur. Meselâ, kocas› sarhofl oldu¤u için boflanma talep eden kad›nlar görülüyor. Teslime bint-i Yusuf (Evâil-i Rebiülevvel 953/May›s 1546 tarihinde) mahkemede: “Kocam evlenince e¤er bundan sonra içersem flart olsun benden bofl ol dedi. Bir hafta sonra gene flarab (hamr) eyledi (yani içti)” diyor ve boflanma talebi kabul ediliyor.25 Bir baflka dava babal›k tesbiti (affiliation) ile ilgilidir. Nefise bint-i Turbali ile kocas› ‹lyas bin ‹smail çocu¤un nesebi konusunda münazaal›d›r. Kocas›, kad›n›n nikâhtan sonra dört ay içinde sa¤lam bir o¤lan çocuk do¤urdu¤unu ileri sürüyor. Kad›n ise benim nikâh›m 954 Safer ay›nda oldu (Mart-Nisan 1547). Receb ay› bafllar›nda do¤urdum (va’z hal eyledim) diyor. Yani, nikâhtan itibaren alt› ay geçti¤ini iddia ediyor. 6 ay hukukî aç›dan daha kabul edilebilir bir mucizedir. Dava için bir bilirkifli (ehl-i hibra) görevlendiriliyor. Bilhassa bir vaka kentin iktisadî, ahlâkî durumu ve d›fl dünyayla olan ba¤lant›s› aç›s›ndan çok ayd›nlat›c›d›r. 1551 y›l› Ocak bafllar›nda Sa¤›r Hoca adl› birinin vekili olan Kâtib Sinan mahkeme-

16.YÜZYILDARODOSÇUK

ye müracaat ediyor.26 (Böylece bu gibi yerlerde bir tür hukukî vekâlet uyguland›¤› da görülüyor.) Sa¤›r Hoca’n›n k›z› Fatma’y› baz› kad›nlar kand›rm›fl ve Subhan adl› delikanl› ile evlendirip, güya ‹stanbul’a gidecek bir gemiyle kaçmas›n› sa¤layacaklar›n› söylemifller. K›z ise ifadesinde: “‹stanbul’da hemflireme gidecektik” demifl. Anlafl›lan Rodosçuklu bir genç k›z›n ‹stanbul özlemi de vard›r. K›z baba evinden on yedi bin akçe, on m›skal alt›n, bir alt›n kuflak ve bir frengi kaftan, bir alt›n zincir ve alt›n levha al›p kaçm›fl. Bu miktar eflya ve para, tereke (miras) taksimlerinde bile az görülen bir zenginliktir ve bu gibi yerlerde kay›t d›fl› servetlerin varl›¤›na bir örnektir. Kriminal tarih bazen sosyal iktisadî yaflam için umulmad›k malzeme veriyor. Tek bafl›na bu vaka bile bu küçük liman flehrinde, imparatorlu¤un birçok flehrinde görülmeyen zenginlik, sosyal iliflkiler, bireysel özlemler ve özgün bir moral ve gelenek oldu¤unu göstermeye kâfidir. Kasaba insan› ticaretten dolay› zengindir, gözü ve hayali ise flehrin d›fl›na taflmaktad›r.

105

IX

DeveninTaşımaMaliyetiEğrisi ÜzerineBirDeneme*

Sanayi öncesi toplum, tar›msal üretimin ekonominin temelini teflkil etti¤i ve bütün üretim faaliyetlerinin; tar›mda öküz ve saban; zenaatta tezgâh, el eme¤i gibi organik enerjiye dayand›¤› bir toplum sistemidir. Geleneksel toplumda, tar›msal teknoloji de¤ifliklik geçirememifltir. Bütün mülkiyet flekilleri, yönetimdeki kurumlaflmalar, ulafl›m örgütü, flehirsel yap› bu faktörün etraf›nda flekillenmektedir. Bizim ele alaca¤›m›z konu, bu toplumun genel bir betimlemesi de¤ildir. Üretim ve tüketim merkezlerinin ba¤›nt›s›n›, k›sacas› üretimin da¤›t›m›n› sa¤layan bir faaliyetin; ulaflt›rma sorununun üzerinde durmak istiyoruz. Sanayi öncesi toplumda ulaflt›rma sorunlar›: 1) Yollar ve konaklama tesisleri, 2) Ulafl›m› sa¤layan araçlar olmak üzere, iki odak noktas›nda mütalaa edilebilir. *

AÜSBFDergisi, c. XXVIII, Mart-Haziran 1973, no: 1-2, s. 181-190.

108

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Genellikle tüccar gruplar›n›n organizasyonu ve ticarî mal ak›fl›n›n düzeni bu iki oda¤a göre biçimlenmektedir. Yollar›n da¤›l›m› ve devenin niçin ulafl›mda temel araç oldu¤u sorunu, asl›nda geleneksel sistemlerin s›naî yap›s›ndan çok, ziraî teknolojiyle ve buna ba¤l› olarak yerleflme düzeniyle ilgilidir. Bu nedenle, araflt›rmalar›n bu sorunlar› ayd›nl›¤a ç›kartmas› gerekmektedir. Burada yol ve konaklama meselelerini içeren birinci noktadan çok, ulaflt›rma araçlar›n›n niteli¤i ve bundan dolay› tafl›ma maliyetinin ne flekilde teflekkül etti¤i üzerinde durulacakt›r. Bununla beraber, konuya girmek için ticaretin organizasyonu üzerinde literatürde bilinen gerçekleri k›saca tekrarlamakta fayda vard›r. Tarihçiler bugüne kadar, mevcut yollar›, konaklama kurumlar›n› tesbite çal›flm›fllard›r. Tüccar gruplar› ve bunlar›n kendi aralar›ndaki ihtisas ve sermaye kontrolüne dayanan farkl›laflma (occupational and functional differentiation) ilgiyi çekmifl ve önemli aç›klamalar getirilmifltir.1 Bununla ilgili olarak, flehirlerin yap›s›, mekân da¤›l›m› üzerinde bu kurum ve mekanizman›n yapt›¤› etkiler, flehirciler ve sosyologlar›n da ilgisini çekmeye bafllam›flt›r.2 Geleneksel sistemlerin ulafl›m sorunlar›; dönemle ilgili seyahatnâmeler, mahkeme kay›tlar›, loncalarla ilgili dava ve tescil vesikalar›, günlük narh defterleri gibi arfliv malzemesinin incelenmesiyle daha genifl ölçüde ayd›nlanacakt›r. Burada belirtilmesi gereken bir özellik vard›r: Organik enerjiyle üretim yap›lan toplumda, güçlü küçük yerleflme merkezleri yoktur. K›talararas› ticaretin organizasyonu ve emniyeti, daima imparatorluk çap›nda bir örgütü gerektirir. Bu nedenle eski ve ortaça¤larda yol flebekesi, özellikle Ortado¤u ülkelerinde önemli bir ölçüde bürokratik ve organizasyonel bir dehan›n eseri olarak görülmüfltür. Genellikle ortaça¤lar›n yol sistemleri, yani deve kervanlar›n›n geçece¤i yollar, Roma sisteminden devral›nm›flt›r. Ancak eski ça¤lar›n köleci sistemlerinde, devenin bir ulafl›m vas›tas› olmay›p, bu fonksiyonun kat›r kervanlar›nca yerine getirildi¤i biliniyor.3 Deve kervanlar› geleneksel ekonomilerde, Do¤ulu sistemlerin ortaça¤larda gelifltirdi¤i bir ulaflt›rma organizasyonudur. ‹rem Acaro¤lu, Roma ça¤›na kadarki klasik Anadolu flehir yap›s›-

DEVENİNTAŞIMAMALİYETİEĞRİSİÜZERİNEBİRDENEME

n› ele alan eserinde kervan yollar›n›n, Antik Roma tafl döfleli yollar›n› izledi¤ini birçok yerde görmüfltür.4 (Örne¤in Efes civar›ndaki yol, gene Antakya-Cilvegözü aras›ndaki yol). Ortado¤u’da özellikle konaklama bak›m›ndan, Osmanl›lar›n Abbasî-Selçuklu gelene¤ini devam ettirdikleri de üzerinde durulan bir tezdir. Bugün literatürde Ortado¤u toplumlar›n›n gelifltirdi¤i konaklama sistemlerine dair önemli makale ve monografik çal›flmalar vard›r.5 Bu konu üzerinde fazla durmay› gerekli bulmad›¤›m›zdan, aç›klamalar›m›zda kullanaca¤›m›z birkaç noktay› belirtmek istiyoruz. 1) Yol emniyeti ve konaklama imkânlar› tüccar kervan› taraf›ndan de¤il, merkezî otoritece yükümlenilmifl ve organize edilmifltir. Özellikle geleneksel sistemin bünyesel özellikleri, uzun mesafe ticaretinde, mahallî organlar›n veya tüccar gruplar›n›n bu tür fonksiyonlar› yerine getirmesini imkâns›zlaflt›rmakt›r. Bu nedenledir ki sorunu, merkezî otoritenin bürokratik ve organizasyonel tedbirlerle baflar›l› bir flekilde çözümledi¤i görülmektedir. Ünlü Slav tarihçisi Jirecek’in Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nu –modern zamanlara kadar tüm tarihte– Roma’dan sonra yol sistemini en iyi çözümleyen sistem olarak nitelemesi bundan dolay›d›r. 2) Kervansaray gibi konaklama tesisleri ticarî organizasyon kadar, mekân organizasyonunun da oluflumunda önemli rol oynar. Kervansaray, kervanlar için konaklama yeri fonksiyonu kadar, civar›n ekonomik aktivitesi, nüfus toplama ve emniyeti üzerinde de etkin rol oynar. Bu kurum kat› kurallar ve yönetim alt›ndad›r. Girifl ve ç›k›fl belirli saatler dahilinde mümkündür. Kervansaraydaki h›rs›zl›k ve soygun olaylar›ndan devlet ad›na, kervansaray amiri sorumludur (Geleneksel ticarette sigorta yerine, tazminat ödemenin söz konusu oldu¤u görülüyor).6 Kervansaray, müstahkem bir kale, adeta bir Eski Roma oppidum’udur. Müessese gerek ticarî, gerek güvenlik ve kontrol bak›m›ndan onun geliflmifl bir devam› gibidir.* Keza, kervanlar›n kuruluflu ve hareket zaman› da muayyen kaidelere *

“Sub vesperum Oppidani portas claudebant” (Akflamleyin oppidum’da oturanlar kap›lar› kaparlar). Roma oppidum’lar› gerek ordular›n müstahkem mevkii, gerek barbarlarla yap›lan ticaretin s›n›rdaki merkezi olup, emin konaklama yerleridir.

109

110

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

ba¤l›d›r. ‹stendi¤i zaman yola ç›k›lmas›, yeni teflebbüsle yeni kervan teflkili ola¤an de¤ildir. Yollar›n tamir ve emniyeti, muayyen gruplara, derbentçi ve kald›r›mc›lara b›rak›l›r ve devletçe vergi muafiyeti gibi teflvik tedbirleri sa¤lan›r.7 Geleneksel sistemde, ticaret ve ticarî kapital seçkin bir yere sahip olamam›flt›r. Tüccarlar merkantilist ekonomilerdeki gibi aktif, gittikçe zenginleflen bir grup de¤ildir. Geleneksel sistemin zengin insanlar› toprak beyleridir. Bu sistemde tüccar, henüz üretici bir fonksiyon sahibi olarak görülmez, küçümsenir. Bu, tar›msal teknolojide de¤iflme olmamas›, üretimin art›p yeni ihtiyaçlar›n, yeni üretim dallar›n›n ve pazarlaman›n geliflmemesinden ileri gelmektedir. Gerçekte, bütün Do¤u kaynaklar›nda, Tevrat’tan beri ticarete ve tüccara karfl› kuflkulu bir tutumun varl›¤› görülmektedir. Bunun nedenleri aras›nda, bu toplumlarda zarurî maddelerin uzak mesafe ticaretine girmemesini, ticaretin daha çok dar bir elitin lüks emtia ihtiyac›n› tatmine yönelmesini sayabiliriz. Bununla beraber, kervan ticaretinin yo¤unlaflt›¤› 8. ve 9. yüzy›l ‹slâm dünyas›nda toplumsal s›n›f tasniflerinde de¤ifliklik görülmektedir. TicaretyoluileservetyapmanınbirMüslümaniçiniftiharvesilesiolduğunu,HanefîfukahasındanMuhammedü’ş-Şeybanîsöylemiştir.Fakathirfetahlâkınınkatılığıiçindekalanbazıulemâ,meselâGazalîbugörüştedeğildir.8

Bu toplumun en zengin tabakas›n›n tüccar olmad›¤› keyfiyeti, önemli bir noktad›r. Meselâ, Osmanl›’da özellikle 15. as›rda zenginleflen tüccar çoktu. Ne var ki, en zengin tüccar bile topra¤›n kontrolünü elde tutan yönetici s›n›fla mukayese edilememektedir. 1500’lerde bir sancak beyinin y›ll›k geliri 4.000-12.000 Ducat alt›n› iken, Bursa’n›n en zengin sarraf ve tüccar›, nadiren 4.000 Ducat alt›n›na sahiptir.9 Nitekim, bu sistem ve bu tür düflünce Osmanl›larda büyük de¤ifliklik göstermemifltir.10 Osmanl› Devleti’nin ve di¤er Do¤u devlet sistemlerinin geleneksel ticareti teflvik ve himayesinde; lüks emtia naklinin devam› ve posta-habercilik gibi fonksiyonlar›n yerine getirilmesi daha önemli bir faktör olmufltur.11 Bu sistemlerde lonca nizam›n› bozacak bir ticarî organizasyon ve faaliyet düflünülemezdi.

DEVENİNTAŞIMAMALİYETİEĞRİSİÜZERİNEBİRDENEME

fiimdi de, bir kervan›n organizasyonu ve tüccar gruplar› aras›ndaki ihtisaslaflman›n baz› noktalar›n› gözden geçirelim. Bu konuda Prof. ‹nalc›k’›n aç›klamalar›n› temel alarak, ilgili yönleri belirleyebiliriz. Hellenistikdevrekadargidenbirgeleneğegöre,Ortadoğukültürüüççeşittacirtanır: 1)Stokyapanvezamanıgelincesatantüccar.BunlaraHazin denir. 2)Bölgelerarasıkervanveyadenizticaretinibizzatyöneten,Saffar denen tüccartipi.Bunlartamnakliyecitüccardır. 3)Mücehhizdenen;sermayevedonatımmasraflarınıkarşılayarakticaretekatılanlar...Bunlargenelliklezenginiratsahipleri,yöneticilerdir.Buusule Mudaraba(Commanda)denirki,asılşirketfaaliyetlerindensayılmaktadır.12

Gerek Osmanl› ülkesinde gerek ‹spanyol ve ‹talyan flehirlerinde Commanda yolu ile kazanç sa¤layan tüccar çok görülmekteydi. Geleneksel ekonomi sisteminde, büyük flehirlerin iafle ve ibatesi piyasa mekanizmas› ile de¤il, cebrî inhisarlarla sa¤lanmakta idi. Örne¤in, ‹stanbul için zarurî ihtiyaç maddeleri karadan kervan yoluyla de¤il, deniz yoluyla sa¤lan›rd›. 17. yüzy›l ortalar›nda Karadeniz’de 2.000, Akdeniz’de 3.000 kaptan ‹stanbul’un zahire al›m ve tafl›ma iflini yerine getiriyordu. Bu spekülatörler, sonralar› Avrupa gemilerine gayrikanunî bir flekilde kaçak zahire devretmeye bafllad›lar.13 Kervan mübrem g›da maddeleri ve benzeri tüketim maddelerini tafl›mad›¤› gibi, genifl ölçüde yolcu nakli gibi bir ihtiyac› da yerine getiremez. Bu uzun ve zahmetli yolculu¤a herkes katlanamaz. Bundan baflka, kervana kat›lmak, kervan emininin iznine ba¤l›d›r. Kervan hamulesi f›rsat bulunan yerlerde gemilere yüklenir. Meselâ, Balkanlar’da Köstence-Tuna yolu, Ege’de ‹zmir körfezi, Mezopotamya’da Dicle nehri uygun güzergâhlardand›r. Keza, Fat›mîler devrinde M›s›r-Lübnan ticareti önemli bir ölçüde deniz ulafl›m›na dayan›yordu. Goitein, Nil ve Akdeniz’de bu dönemde iflleyen 150 kadar gemi tesbit edebilmifltir.14 Son olarak belirtilecek husus, kervan›n iki merkez aras›nda sabit kalem ve hacimdeki mallarla gidip

111

112

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

gelemeyece¤idir. U¤rad›¤› her merkezde mal al›p, mal satar. Bu özellikleri k›saca gözden geçirdikten sonra, deve ulafl›m›ndaki tafl›ma maliyeti üzerinde durabiliriz.

DeveninTaşımaMaliyetiEğrisi Kervan ticaretinin gerektirdi¤i yol sistemi ve yol emniyetini, tüccar gruplar›n›n yap›s›n› gözden geçirdikten sonra, tafl›nan mal›n niteli¤ini, yükleme, boflaltma masraflar›n›; k›sacas›, tafl›ma maliyetinin teflekkülünü ve bundan do¤acak neticeleri tart›flabiliriz. Bu konular yaz›da teorik olarak ele al›nacak, ne gibi hesaplamalar yap›lmas› gerekti¤i belirtilecektir. Bu yaz› gerekli belgesel tesbitler için bir tasar›md›r. Öncelikle bilinmesi gereken bir özellik, deve ile ulafl›m›n uzun mesafe ve uzun zamana yönelik bir ticaret tipi yaratt›¤›d›r. K›sa mesafe ticareti, daha çok ilkça¤›n köleci üretime dayanan sistemlerinde görülür ve ulafl›m hayvan› kat›rlard›r. Osmanl›lar›n ve Selçuklular›n ilk devirden Anadolu için yeni bir deve melezini gelifltirdiklerine ve bu ifli örgütlediklerine hocam›z Halil ‹nalc›k iflaret etmifltir. ‹klim, Arabistan develeri için müsait de¤ildir. Bu nedenle dayan›kl› Baktria develeri ile yerli ve di¤er cinslerin melezi elde edilmifltir. Gerek savafl ve gerek ticaret için Bo¤urcu’nun (bir cins deve), Araplar›n ilk zamanlar›ndan beri istihdam edildi¤i anlafl›l›yor. Gene belirli noktalarda deve parklar› (bir tür istasyon) ve deve pazarlar› teflekkül15 etti¤i, bu konuda devlet kontrol ve yönetimi görülmektedir. Anadolu’da uzun ve k›sa mesafede bu hayvan genifl ölçüde kullan›lm›flt›r. K›sa mesafede mübrem mal tafl›nd›¤› görülür. Uzun mesafeye yönelen deve ticaretinde ise, modern ulaflt›rman›n tersine, kervan›n iki merkez aras›ndaki uzun mesafeyi ayn› yük ve mal çeflidi ile aflmas› beklenemez. Muayyen bir noktadan, örne¤in, on kalem malla hareket eden kervan bunu u¤rad›¤› yerlerde satmak, yerine yenilerini almak suretiyle öbür hedefe, de¤iflik bir emtia kompozisyonuyla ulaflacakt›r. Katar say›s›n›n azal›p artmas›, erzak›n yenilenmesi, bazen vak›f kervansaraylarda konaklama, yem ve yeme¤in bedava olmas› gibi azalt›c› etkenlerden

DEVENİNTAŞIMAMALİYETİEĞRİSİÜZERİNEBİRDENEME

dolay› devaml› surette artan veya azalan bir maliyet elde edemeyiz. E¤er de¤iflmeyen flartlar alt›nda sabit bir mal miktar› ile belirli bir mesafe afl›lsa idi, flöyle bir maliyet e¤risi ve denklemi elde ederdik. (fiekil 1)

Şekil1

Burada: Tc: Toplam maliyet D: Mesafe a: Bafllang›ç, yükleme maliyeti k: Birim mal›n, birim mesafede tafl›ma sabitesi oldu¤una göre; toplam maliyet Tc = a + (D.k) denklemi ile ifade edilecektir. Ne var ki, kervan›n tafl›ma masraflar›n›n, k›sa mesafelerde konaklama, al›flverifl dolay›s›yla devaml› bir azal›fl ve bu azal›fl› izleyen bir art›fl göstermesi; lineer bir maliyet e¤risi ile durumu ifade etmemize manidir. Bilindi¤i gibi, A flehrinden on kalem malla kalkan kervan, bundan sonra gelen B flehrinde bir k›s›m mal› satar. Kervan ilk anda buraya kadar yapt›¤› masraflar› tamamen veya k›smen karfl›layacak bir has›la elde etmifltir. Müteakiben tekrar yeni mallar sat›n al›r ve C flehrine hareket eder. Bu sefer ayn› olay tekrarlan›r. Ne var ki, bu sefer maliyet hiçbir zaman bafllang›ç noktas›nda de¤il,

113

114

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

daha yüksek bir seviyede teflekkül eder. Üstelik yeniden harekette tekrar ani bir yükselifl (yükleme ve sat›n almalardan dolay›) görülecektir. Yani, süreci aç›k bir flekilde ifade etti¤imizde, her iki nokta aras›ndaki mesafede yeniden yap›lan yükleme masraflar›n› hesaba katmaktay›z. Bu durumda: Tc [a1 + (Da . ka)] + [a2 + (Db . kb)] + ..... [an + (Dn . kn)] denklemi ile maliyeti hesaplar›z. Burada a = devenin bak›m, besleme masraflar› + kervan sürücü masraflar› + yükleme kapasitesi ile de¤iflen yük miktar› aras›ndaki farkt›r. Bu yeni durumu bir diagram üzerinde gösterelim. (fiekil 2a)

Şekil2a Bu durumda toplam tafl›ma maliyeti denklemi ve denklemi ifade eden e¤ri flu flekilde teflekkül eder. (fiekil 2b) Tc = ∑nai + ∑n Di ki i=1

i=1

i= 1 .............. n

DEVENİNTAŞIMAMALİYETİEĞRİSİÜZERİNEBİRDENEME

n

Σ Di ki i=1

n

Σ ai

i=1

Şekil2b

Görüldü¤ü üzere, kervan›n anlatt›¤›m›z flekilde organizasyonu ve izledi¤i ticarî usul, tafl›ma masraflar›n›n h›zla artmas›n› önlemektedir. Böylece, yol üstü merkezlerde fiyatlar son ulafl›m noktas›na nazaran daha ucuz olmakta, bu nedenle de ticaret kervanlar› bütün bir ülkenin imalât›n› merkezler aras›nda da¤›tabilmektedirler. Hesaplamalar›m›zdaki sürücü, hamal, erzak, konaklama masraflar›n› somut belgelerden elde ettikçe, daha ikna edici sonuçlar sa¤lanmas› mümkündür. Sigorta masraflar›n›n maliyete etkisi olmayaca¤›n› biliyoruz. Zira, geleneksel ticarette bu tür masraf olmay›p zarar›n devletçe tazmini söz konusudur. Geleneksel ticarette emtian›n maliyetini belirleyen en önemli unsur mesafedir. Yani, geleneksel ticaret sistemi mekân fark›ndan yararlanan bir sistemdir. Bu yüzden, birinci ve ikinci dereceden önemli ihtiyaç mallar› de¤il, daha çok lüks emtian›n uzak mesafe ticaretine konu oldu¤u görülmektedir. Çünkü, mübrem ihtiyaç maddeleri bu tür bir ulafl›mla çok pahal›ya mal olmaktad›r. Burada, geleneksel ekonominin serbest piyasa ekonomilerine göre en mühim fark› ortaya ç›kmaktad›r. Yani, arz ve talep hiçbir zaman birbirleriyle kesiflemez. Mevcut tica-

115

116

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

rî organizasyon, depolama ve nakliyatta da böyle bir gaye göz önüne al›namaz. Mesafe uzakl›¤› her türlü kâr ve inhisar›n nedenidir. Muayyen merkezlere, muayyen zamanlarda nakliyat, konaklama ve seyahat flartlar›ndan ileri gelir ve pazar flartlar› da buna göre flekillenir. ‹ktisat biliminde Cobweb teoremi (örümcek a¤›) olarak bilinen ve ziraî üretim için söz konusu olan; arz ve talebin kesiflememesi hali, geleneksel sistemde bütün ticarî emtia için söz konusu olmaktad›r. Saffar (nakliyeci) ve hazin (stokçu) bir y›l›n taleplerine bakarak, ertesi y›l için yeterli bir tahmin ve ayarlamada bulunamazlar. Dolay›s›yla arz ve fiyat›n kontrolü ellerinde de¤ildir. Zaten yönetim sisteminin uygulad›¤› narh mekanizmas› da böyle bir ticarî sisteme uygun düflmektedir. Bu nedenlerden ötürü, nispeten talep elastisitesi yüksek, lüks emtia ticaretin konusu olmaktad›r. Geleneksel ticaretin bu yap›s›, yeni ça¤lar›n de¤ifliklikleriyle uyuflamam›flt›r. Mübrem maddelerin nakliyat› zorunlulu¤u, özellikle alt›n karfl›s›nda gümüfl de¤erinin yerel farkl›l›klar göstermesi, lüks emtian›n uzun mesafe nakliyat›n› güçlefltirmektedir. Manifaktür mamulât› olan ucuz eflya ile tezgâh imalât› olan lüks emtia rekabet edememektedir. fiehirlerde artan talebi bu ticaret karfl›layacak kapasitede de¤ildir. Bu nedenle Avrupa k›tas›n›n 14. ve 15. yüzy›llarda de¤iflmeye bafllayan ticarî organizasyonuna, daha do¤rusu ulaflt›rma teknolojisine de¤inerek konuyu bitirmek istiyoruz. Ziraî teknolojinin geçirdi¤i de¤ifliklik, Avrupa k›tas›nda at ve a¤›r saban sayesinde ziraî üretimi, dolay›s›yla mal talebinin hacmini büyütmüfl; flehirlerde büyüme ve imalâtta manifaktüre yönelifl görülmüfltür. Bu durumda ticarî nakliyat da at ve araba ile yap›lmaktad›r. Bir devenin 3-5 kantar yük (70-130 kg.) tafl›yabilece¤i gerçe¤ini göz önüne al›rsak, at ve araban›n behemehal daha çok yük tafl›d›¤›n›, bu nedenle daha mübrem ihtiyaç maddelerinin nakledilebilece¤ini görürüz. En büyük kervanlar, örne¤in y›lda bir kere Hicaz-Suriye’den gelen kervand›r; binlerce kifli tafl›r. fiam-Mekke aras› 61 gün çekmektedir.16 Oysa, at ve araba ile yap›lan ulafl›mda süre bundan daha k›sa oldu¤u gibi, ulaflt›rma kapasitesi de yüksek olacakt›r. Ne var ki, at ve araba ticaretinin gerektirdi¤i

DEVENİNTAŞIMAMALİYETİEĞRİSİÜZERİNEBİRDENEME

flartlar ve sistem çok daha baflkad›r. At ve araba ulafl›m›n›n temeldeki pahal›l›¤›n› zaman ve mal miktar›ndaki kompozisyon azalt›r. Bir baflka deyiflle, kâr› biçimlendiren faktör mesafe de¤il, üretimin kendisidir. Yüksek üretim kadar, bunun çabuk nakli mühimdir. Bu, üretim teknolojisindeki de¤iflme ve buna ba¤l› olarak yap›sal de¤iflikliklerle mümkün olmufltur. Ziraî üretimdeki art›fl hem flehirde hem de k›rsal alanda talebi art›r›r. Fazla nüfusun doldurdu¤u flehirler, lonca üretiminin y›k›l›fl›n› yaflar. Art›k bol miktarda mübrem maddenin seri bir ulafl›mla yeni pazar alanlar›na sevki gerekmektedir. Sanayi ve ticarette ihtisaslaflma artar. Yol üstü konaklama tesisleri geliflir. At ve araba yolculu¤unun gerektirdi¤i onar›m tesisleri do¤ar. At ve araba, ziraî fazlas› sadece öküz ve sabanla yarat›lan toplumun besleyebilece¤i bir ulafl›m arac› de¤ildir. Saniyen at ve araban›n ulafl›ma girmesi; araba, nal, koflum vs. donat›m› temin eden yeni ifl dallar›n› gerektirir. Ziraî teknolojinin de¤iflmedi¤i bir sistemde, ulafl›m fazla ihtisas ve organizasyon gerektirmeyen araçlara dayanmaktad›r. Bir atl› araban›n 3-4 deve yükünü daha çabuk nakledebilece¤ini belirtmifltik. Ancak, gereken yol, konaklama, bak›m merkezleri, flehir merkezlerinin rasyonel da¤›l›m› ve as›l önemlisi, emtiay› tüketecek al›c› çevrelerin bulunmas› flartt›r. Bu tür kara ticareti, kervanlar›n aksine, k›talar aras›nda cereyan etmez. Bu görev geliflen gemicili¤e aittir. Ziraî teknoloji de¤iflip, flehirler büyüyüp, merkezlerin ba¤lant›s› mükemmelleflmedi¤i takdirde; at, lüks bir binek hayvan›d›r. Nal ve koflumu bile pahal›ya mal olmaktad›r. Veteriner Dr. Carnat, ilginç bir çal›flmas›nda, eski ça¤larda nal›n kullan›lmad›¤›n› veya çivili nal bilinmedi¤inden çok pahal› bir donat›m arac› oldu¤unu söylemektedir. Gene bu dönemde at, eflya ulafl›m› için elveriflli de¤ildir ve buna göre ›slâh edilmifl cinsleri de yoktur.17 Carnat’n›n bildirdi¤ine göre, çivisiz nalla yap›lan bir deney, bu nal›n 30 günden fazla dayanmad›¤›m göstermifltir. Üstelik, yeni zamanlara kadar nal dökümünün çok pahal› bir ameliye oldu¤unu da göz önüne almak gerekir. 15. yüzy›ldan sonra, giderek demirhanelerin büyüdü¤ü, ucuz ve bol nal döküldü¤ü, araba imalât›n›n geliflti¤i görülüyor. Buna pa-

117

118

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

ralel olarak veterinerlik, yol yap›m›, paral› konaklama tesisleri gibi dallarda görülen geliflmeler, atl› araba ulafl›m›n› yayg›nlaflt›rd›. Bununla beraber kat›r, ulafl›m a¤›n› tamamlayan ikincil bir araç olarak kullan›lmakta devam etmifltir. Gene 19. yüzy›lda, demiryollar›n›n kurulmaya bafllad›¤› ülkemizde, deve kervanlar› demiryollar›yla bütünleflmifl; ikincil yollar›n demiryoluna ba¤lanmas›nda vazgeçilmez ulafl›m araçlar› olmufllard›r.18 Ancak deve, burada art›k, k›sa mesafe ulafl›m arac›d›r. Gerçekten deve kervanlar›n›n uzun mesafe ulafl›m arac› olmalar› keyfiyeti, otarflik tar›msal bünyeli sistemlerde görülür. Uzak ticaret burada lüks emtiaya dayan›r. Deve ile mübrem madde nakli ancak 19. yüzy›lda görüldü¤ü gibi, k›sa mesafelerde mümkün olabilmektedir.

X

19.YüzyıldaKastamonuVilâyetindeki YapısalDeğişimÜzerine*

19. yüzy›lda Türkiye limanlar›n›n baz›lar› önemli de¤iflimlere u¤rad›. Bu de¤iflim daha çok, bu limanlar›n hinterland›ndaki (artülke) tar›msal faaliyetlerin ve zenaat üretiminin Avrupa endüstri bölgesinin ihtiyaçlar›na yönelen bir yap›sal de¤iflmeye girmesinden ileri geliyordu. Tar›msal faaliyetin konusu olan ürün çeflitleri ve bunun yan› bafl›nda kentlerdeki geleneksel el zenaat›, bu d›fl ticaretin taleplerine cevap verecek bir çeflitlili¤e ve üretim yap›s›na geçmekteydi. Bu limanlar›n bafl›nda Selanik, ‹zmir, Beyrut gibi, özellikle ön planda Bat› pazarlar›yla bütünleflen liman flehirleri ve onlar›n hinterland›n› saymak mümkündür. Bu bölgelerdeki de¤iflmeler çok daha çarp›c› nitelikteydi ve bölgenin toplay›c› merkezi olan liman flehirleri de giderek yar›-metropoliten özelliklere sahip olmaktayd›. 19. yüzy›lda ‹zmir bu tip bir metropol olarak önemli bir örnektir. Sözü geçen örnek son y›llarda Prof. Mübeccel K›ray taraf›ndan bu geliflmeyi yorumlayan çal›flma ile ele al›nm›flt›r.1 *

AÜSBF,BYYOYıllığı, Ankara, 1977, s. 301-307.

19. Yüzy›lda Kastamonu Vilâyeti.

HÜDAVENDİGÂR VİLÂYETİ ANKARAVİLÂYETİ

SİVASVİLÂYETİ

TRABZONVİLÂYETİ

19.YÜZYILDAKASTAMONUVİLÂYETİNDEKİYAPISALDEĞİŞİMÜZERİNE

Ele ald›¤›m›z Kastamonu vilâyeti ise, 19. yüzy›lda gerek limanlar›n›n faaliyet hacmi gerekse hinterlanddaki tar›msal ve tar›m d›fl› faaliyetlerin yap›s› bak›m›ndan benzer bir de¤ifliklik gösteriyordu. Ancak 19. yüzy›lda Kastamonu vilâyetindeki bu yap›sal de¤iflmeler, yukar›da sayd›¤›m›z bölgelerinkine k›yasla ikincil bir öneme sahiptir. Buna ra¤men, bölgenin toplay›c› ve d›fl dünyayla ba¤›nt› rolüne sahip merkezlerinde bir de¤iflme meydana gelmifl ve baz› limanlar›n (daha do¤rusu iskele) önemini kaybetmesine karfl›n, di¤erlerinin baflat rolünde bir art›fl görülmüfltür. Örne¤in, Sinop liman› bu ça¤da, biraz da co¤rafî yap›s› nedeniyle vilâyetin merkez liman› olma niteli¤ini sürdürürken, Safranbolu-Bart›n-Amasra ekseni de bölgede gittikçe önem kazanan bir toplay›c› bölge haline gelmifltir. Safranbolu-Bart›n-Amasra ekseninin ticarî öneminin art›fl›, her fleyden önce bölgenin art›k salt ‹stanbul ile de¤il, Karadeniz kuzeyindeki Çarl›k Rusyas›’n›n liman merkezleriyle de iliflkilerinin artmas›na ba¤l›d›r. Böylece, bölgenin ürünleri d›fl pazarlara yönelmeye bafllam›flt›r. Nitekim, daha 19. yüzy›l bafllar›nda bile Sinop ve ‹nebolu iskeleleri, donanma için gerekli kerestenin ve ‹stanbul’un ihtiyac› olan baz› ürünlerin sevk edildi¤i merkezlerdi. Yüzy›l›n bafl›na ait Frans›z ticaret raporlar›, bölgedeki kerestenin tamamen Osmanl› donanmas›na tahsis edildi¤ini bildiriyordu. Dönem boyunca Sinop ve ‹nebolu, Karadeniz’deki beynelmilel ticaret yönünden önemi olan merkezler de¤ildi.2 19. yüzy›lda, bölgede gerek zenaatlarda (lonca ekonomisi) gerekse tar›msal faaliyetlerde gözlenen yap›sal de¤iflmeler belirli merkezlerde bir servet birikimine de sebep oldu. Bugün hayranl›¤›m›z› çeken Safranbolu kasabas›n›n konutlar› veya 100 y›ld›r vilâyet merkezinden bile daha zengin bir hayata sahip olan Bart›n kasabas› bu de¤iflimin kan›t›d›r. Bu nedenle, bu de¤iflimin meydana geldi¤i Safranbolu-Bart›n-Amasra ekseni incelenmeye de¤erdir. Bu inceleme için Kastamonu vilâyetinin 19. yüzy›ldaki idarî taksimat›n› ve bölgesel organizasyonunu k›saca gözden geçirelim. Kastamonu vilâyeti, 19. yüzy›l›n ikinci yar›s›nda flu sancaklardan meydana geliyordu: Kastamonu (merkez liva), Sinop sanca¤›,

121

122

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Bolu sanca¤›, Keng›r› (Çank›r›) sanca¤›... Buna göre bizim inceleyece¤imiz ve bugün Zonguldak vilâyetine dahil olan Safranbolu (Za¤feranbolu) Kastamonu sanca¤›na, Bart›n ise Bolu sanca¤›na ba¤l› iki kazayd›; Amasra ise, Bart›n’a ba¤l› bir nahiye idi. Üretim yap›s›nda yeni de¤iflmeler görülen Bart›n ve Safranbolu kazalar›n›n idarî durumu ise flöyleydi: Safranbolu’ya Ulus, Eflani ve Aktafl nahiyeleri ba¤l› idi; Bart›n’a ise, Çarflamba ve Amasra nahiyeleri ba¤l›yd›. Kaza dahilindeki idarî organ ve kurumlar flunlard›: Safranbolu’da 1286/1869 y›l›nda kaymakam›n baflkanl›¤›nda 3 müslim ve 1 gayrimüslim olmak üzere dört üyeden kurulu bir “Meclis-i ‹dare” vard›r. Belediye meclisi henüz teflekkül etmemiflti.3 Bu y›llarda Kastamonu sanca¤›na ba¤l› ‹nebolu ve Araç gibi di¤er iki kaza, idarî organlar bak›m›ndan daha mükemmel bir idarî yap›ya sahiptir. 1293/1877 y›l›nda ise Safranbolu kazas›ndaki geliflmenin sonucu, idarî yap›da da bir mükemmelleflme göze çarpmaktad›r. Kazan›n ekonomik geliflmesi sonucu, “Menâfi-i Umûmiye Sand›¤›”n›n sermayesi de 82.875 kurufla ulaflm›flt›r. Ayn› y›l içerisinde, kazan›n 3 nahiye ve 82 köy ve 10 mahalleden müteflekkil oldu¤unu ö¤reniyoruz. 1877 y›l› istatistiklerine göre4, kaza içinde 15 talebesi ve 3 muallimi bulunan bir rüfldiye, telgrafhane, civarda zührevi hastal›k yayg›n oldu¤undan, Frengi ve Gureba Hastahanesi gibi modernleflmenin getirdi¤i baz› tesisler bulunmaktad›r. Gene kazada, Tanzimat’tan ve Islâhat Ferman›’ndan sonra birçok yerlerde görüldü¤ü gibi, gayrimüslim cemaatler kendilerine ait üç okul kurmufllard›r. Kazan›n bütün nüfusu 1293/1877’de 1 Ermeni, 335 Rum ve 6825 ‹slâm hanesi olarak veriliyor. Bu kabaca 25.200 civar›nda bir nüfusa eflittir.5 1901’de ise, ayn› hesapla bu nüfus 3.300’ü H›ristiyan, 22.700’ü ‹slâm olmak üzere 26.000’e ulaflm›flt›r. 19. yüzy›l sonunda kazada mevcut olan 12 hangâh ve 11 han, 10 hamam ve 911 dükkân; Safranbolu’nun, civar› için bir toplay›c› ticaret merkezi rolünü yüklendi¤ini göstermektedir. Gene tah›l üretimi ve dericili¤in geliflti¤i kazada 261 de¤irmen ve 84 debba¤hane bulunmaktad›r. Safranbolu’da, bu dönemde çeltik ve tah›l ziraat› ve ba¤c›l›k yap›lmaktad›r. Bu ürünlerle pazar için üretime geçildi¤i görülüyor.

19.YÜZYILDAKASTAMONUVİLÂYETİNDEKİYAPISALDEĞİŞİMÜZERİNE

Aflâr iltizam› ile yaflayan, mahallî ölçüler içinde varl›kl› bir s›n›f türemifltir. Safranbolu, 16.-17. yüzy›llardaki gibi elan Anadolu’nun önemli bir ticarî karayolu üzerinde idi. 19. yüzy›l sonlar›nda ‹stanbul’dan Adapazar›’na kadar uzanan demiryolu ile bu yörelerin baz› ürünlerinin ‹stanbul’a sevki daha da kolaylaflm›flt›. Di¤er yandan Kastamonu vilâyeti, önemli hayvanc›l›k merkezlerinden idi. Özellikle Eflani, bugünkü gibi önemli bir hayvan pazar› idi. Bunun Safranbolu’daki dericilik zenaatini besleyen önemli bir kaynak oldu¤u anlafl›lmaktad›r. Gerek Osmanl› ülkesinde gerekse Bat› Avrupa pazarlar›nda, Safranbolu’da üretilen ham deri, iflleniflindeki elverifllilik, kalite ve ucuzlu¤u dolay›s›yla ihtiyaç duyulan ve aranan bir madde idi. Safranbolu merkezindeki imalâthaneler, a¤›r endüstriye geçen ülkelerdeki el eme¤inin pahal›l›¤› vs. nedenlerle, karfl›lanamayacak bir ihtiyaca cevap veriyorlard›. Safranbolu’nun, kara yolu ile do¤rudan ‹stanbul ve deniz yolundan da (Bart›n vas›tas›yla) Karadeniz limanlar›yla gerçekleflen ba¤lant›s›; bunun yan›nda monokültürel tar›ma geçifl ve dericili¤in genifl pazarlara yönelmesi, flehirde önceki devirlere göre varl›kl› bir hayat›n bafllamas›na neden olmufltur. 19. yüzy›l›n birçok flehir ve kasabas›nda kolay rastlanamayan bu nisbî refah›, Safranbolu’nun Türk konut mimarîsinin çarp›c› özellikteki say›s›z örne¤ine sahip olmas› da göstermektedir. Safranbolu’nun dönem içindeki mekân da¤›l›m›, faaliyetlerin durumu ve nihayet flehrin günümüz yap›sal flartlar› içindeki de¤iflimi çarp›c› bir durumu göstermektedir. Bu konuda Tans› fienyap›l› ve Sevgi Aktüre’nin araflt›rmas› ilginç ve etrafl› bir çal›flmad›r.6 Eksenin merkezini meydana getiren Bart›n ise, o devrin araçlar›yla Karadeniz’e Bart›n çay› üzerinden iki saat mesafededir.7 Vilâyet içerisinde en ifllek çarfl›lardan birine sahip olup, mavna ve sandallar Karadeniz’le ulafl›m› sa¤lard›. Senede 4-5 yüz kantar halat imal ediliyor, kereste ticaret ve nakliyat› yap›l›yordu.8 Kazada 38 Rum, 17 Ermeni ve 19.107 ‹slâm nüfus vard›. Bart›n’›n vergi gelirlerine bakt›¤›m›zda, ekonomik durumun Kastamonu vilâyeti içinde ola¤anüstü bir seviyede oldu¤u anlafl›l›yor. 1869 y›l›nda kazan›n a¤nam rüsûmat› 46.800 kurufl, aflâr geliri 515.148 kurufl ve

123

124

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

askeriye bedelat› 938 kurufla ç›km›flt›r. Bu vergilerin toplam› 821.908 kurufl olup, ayn› miktar tüm Sinop sanca¤›nda 233.182 kurufl; Kastamonu sanca¤›nda ise 236.462 kurufltur.9 Dolay›s›yla Bart›n tek bafl›na bölgenin en zengin merkezidir. Kazan›n idarî organlar› da teflekkül ve ihtisaslaflma bak›m›ndan göreli olarak daha mükemmel bir seviyededir. 1877 y›l›nda kazada Ziraat Meclisi, Maârif Meclisi gibi ihtisas kurulufllar› vard›. Amasra nahiyesinde de karantina memuru, maâdin-i hümâyûn komiseri gibi görevliler vard›. Bart›n’›n 1877 y›l›nda Menâfi-i Umûmiye Sand›¤› sermayesi 207.356 kurufla ulaflm›flt›. Bu miktar, Kastamonu’da 181.735 kurufl, Bolu’da ise sadece 64.316 kurufltur.10 fiehirde 2 hocal› ve 40 talebeli bir rüfldiye ve Müderris ‹smail Efendi’nin yönetti¤i 70 ö¤rencili bir medrese vard›.11 fiehir, bölgenin kültürel merkezlerinden biriydi. Bart›n’›n nüfus hareketleri de ilginç bir durum göstermektedir ki, bu sosyo-ekonomik de¤iflmenin bir sonucudur. 1877 y›l›nda 9 mahalle ve 112 köyü bulunan Bart›n’da 45 Ermeni, 85 Rum, 30 K›btî, 32.500 Müslüman nüfus vard›. Kaza nüfusu k›sa zamanda iki misli artm›flt›r. 1901 y›l›nda bu nüfusun iki misline ulaflmas›, ekonomik aktivite hacminin büyümesi dolay›s›yla bir iç göç olay›n›n varl›¤›n› do¤rular niteliktedir. Bart›n’›n altyap›sal tesisleri kadar kültür hayat›n› da etkileyen bu geliflmeler; a) flehrin do¤rudan do¤ruya hinterland› ile Karadeniz ulafl›m› aras›ndaki, b) ‹stanbul’la ve hatta Çarl›k Rusyas› limanlar› ile olan ulafl›mdaki, ba¤lant› rolüyle yak›ndan ilgilidir. Dönem içinde Amasra’n›n iktisadî durumu Necdet Sakao¤lu’nun, Bart›n’›nki ise, Kemal Samanc›o¤lu’nun araflt›rmalar›nda di¤er yönleriyle görülebilir.12 Bu yaz›da daha çok bu merkezlerin kendi içlerinde ve hinterlandlar›yla aralar›nda olan mekânsal bütünleflmeye de¤inilmek istenmifltir. 20. yüzy›ldaki gerileme de, gene Karadeniz ticaretindeki rollerini kaybetmelerine ve Anadolu k›tas›ndaki demiryolu ve sonralar› karayolu ulafl›m a¤›n›n bu merkezlerin d›fl›na kaymalar›ndan ileri geliyor. Böylece sözü edilen iktisadî eksen eski önemini kaybetmifltir.

XI

19.YüzyılAnkara’sınaDemiryolunun GelişiveBölgedekiÜretim EylemlerininDeğişimi*

DemiryolununAnkaraveHinterlandındakiEtkileri Üzerine 20 Ekim 1885/1303 tarihli Ankaravilâyet gazetesinde, Ankara halk›n›n Dahiliye Nezareti’ne ve padiflaha sundu¤u bir dilekçe yer al›yordu.1 Vilâyetin muteberân›ndan seçilen bir heyet vas›tas›yla takdim edilen dilekçede, “Medeniyetin nimetlerinden yararlanman›n, servet ve umrân›n artmas›n›n ancak demiryoluyla mümkün olaca¤›” belirtiliyor, daha evvelki teflebbüsün Bulgar hadisesi (1877 Savafl›) dolay›s›yla sonuçsuz kald›¤› ekleniyordu. Anadolu halk› uzun bir zamand›r demiryoluna kavuflmak için istekliydi. Dilekçede al›fl›lm›fl bir formül kullan›lm›flt›:

*

TarihİçindeAnkara, ODTÜ, Ankara, 1984, s. 209-221.

20. yüzy›l bafl›nda Anadolu demiryolu sistemi.

19.YÜZYILANKARA’SINADEMİRYOLUNUNGELİŞİ

Budefapadişahımızsayesindeahâlîdeterakkiisteğiuyanmıştır.EzcümleAnadolu’nunortakolundavakîolanAnkaravilâyetiki;vusat-ıaraziceâdetabirmülkemuadilveziraatvehayvancılığamüsaittir.

Bu gayretli ve iyi niyetli ahali demiryolunu memleket hayat›n›n kaderini h›zla de¤ifltirecek bir unsur addettikleri için, “Anadolu flimendiferinin vilâyet dahilinden mürûr edecek k›sm›n›n ameliyât-› turabiyesini (bundan sonraki toprak kaz› ifllemlerini) icra etmek gibi bir hidmet ve muavenetin ifâs›na tarifi nâkabil bir flevk ve hahefl-i fevkalâde ile haz›rlanm›fllard›r” deniyor ve “Yol düzgün ovadan geçece¤i için tünellere ihtiyaç olmayaca¤›, travers için gerekli a¤ac›n etrafta bulundu¤u ve yar›s›n›n ahali taraf›ndan verilece¤i” ekleniyordu. Deve ile mal tafl›nd›kça, ziraat ve ticaretin geliflemeyece¤i, bofl arazi ve köylerin ifllenmesi için demiryolunun gerekli oldu¤u, vilâyette 163.811 adet nüfus-› mükellefe (angarya ile yükümlü) bulunup, bunlar›n hizmete âmade oldu¤u belirtiliyordu. Gazetede, Anadolu k›tas›nda flimendifer tesisinin otuz seneden beri arzu olunan mevadd-› nâf›adan oldu¤u, bir mukavele imzalan›rsa demiryolunun dört y›lda Ankara’ya ve sekiz y›lda Diyarbak›r’a, on iki y›lda da Ba¤dat’a ulaflaca¤› konusundaki umut tekrarlan›yordu. Üç y›l sonra, 25 Eylül 1888’de demiryolunu ‹zmit’ten Ankara’ya uzatmak için Alfred Kaulla’ya bir imtiyaz verildi. 28 Kas›m 1892’de, yani dilekçenin verildi¤i tarihten yedi y›l sona 485 km.lik bir hatla Ankara’ya ulafl›ld›. Demiryolu 16 tünel, birçok köprü ve 180 km.ye ulaflan tepelerin yar›lmas›yla aç›lan güzergâhtan hedefine ulaflm›flt›. Alman sermaye ve tekni¤inin bu baflar›s› herkesi büyülemiflti. Padiflah kumpanyan›n iste¤i üzerine fiubat 1893’te Eskiflehir-Konya hatt› için di¤er bir imtiyaz› tereddüt etmeden verdi. 1896’da Konya’ya da ulafl›ld›. Ancak ikinci hatt›n inflas› ile de Ankara ve hinterland›n›n demiryolundan görece¤i yarar bu kadarla kald›. Yolun Konya’ya kayd›r›lmas›, Alfred Kaulla’n›n 1891’deki gözlemine göre olmufltu. Ona göre, bu yol kesinlikle Kayseri’den öteye uzat›lmamal›yd›. Masraf› karfl›layamazd›. Oysa demiryolu Bilecik’e ulaflt›¤›nda Konya’dan develerle tah›l

127

128

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

tafl›nd›¤›n› görmüfltü. Demiryolunun Konya üzerinden Mezopotamya’ya uzat›lmas›, hem zengin tah›l merkezlerinin kontrolünü sa¤layacak hem de inflaat daha ucuza mal olacakt›. Sonralar› hatt›n Çukurova ile ba¤lant›s›n›n kurulmas›na da ‹ngilizler karfl› ç›kt›lar. K›sacas›, Osmanl› ulafl›m sistemi ülkenin co¤rafyas›na ve idarî gereklerine göre de¤il de, yabanc› kumpanyalar›n tar›msal ürün merkezlerini ele geçirme savafl›na göre biçimleniyordu. Burada otokratik modernleflmenin iki tipik temsilcisi olan I. Nikola ile II. Abdülhamid, yani St. Petersburg-Moskova demiryolunun güzergâh›n›, h›zl› ulafl›m› düflünerek dümdüz bastonla çizen Çar’la, imtiyaz avc›lar›n›n eline bakan padiflah aras›ndaki trajik fark ortaya ç›kmaktad›r. Birinci yol halen iki büyük Rus metropolünü süratle ba¤larken; yabanc› kumpanyan›n hem ucuz inflaat› sa¤lamak hem de tah›l toplama merkezlerine u¤ramak endiflesi ile uzatt›¤› Türkiye’nin iki büyük flehri aras›ndaki yol, ifllevini tamamen yitirmek üzeredir. Osmanl› baflkentinden müstakbel Türkiye’nin baflkentine uzat›lan yol, yeni bir hayatla birlikte, problemler de getirmiflti. Demiryolu Ankara’da bitiyordu; bu Ankara’n›n hinterland› ve do¤usundaki Anadolu topraklar› üzerinde kontrolcü bir merkez olma flans›n› yitirmesine yol açt›. ‹leride de görece¤imiz gibi Ankara vilâyetinin Kayseri, K›rflehir gibi sancaklar› bile merkezle eski usul deve tafl›mac›l›¤› yoluyla ba¤lant› kuruyordu. Üstelik Ba¤dat hatt›n›n Çukurova ve kuzeyde Samsun’la (burada liman veya r›ht›m tesisleri yoktu) ba¤lant›s› olmamas›, Ankara’n›n önemli bir merkez olmaktan çok bir toplama istasyonu olarak kalmas›na neden olacakt›r. Bu durumuyla Ankara, ‹lhan Tekeli’nin bu dönem Osmanl› demiryolu sistemi için yapt›¤› bir nitelemeye, “A¤aç Modeli” deyimine tipik bir örnektir.2 Bu demiryolu vantuzunun ucunda bulunan Ankara’da, demiryolu dolay›s›yla yeni ifl dallar›n›n kurulmas›ndan, s›naî dallar›n do¤ufl ve inkiflaf›ndan çok, ihraç edilen tek tip hammadde miktar›nda bir art›fl beklenebilirdi ve nitekim de öyle olmufltur. Bu durumda uygulanan demiryolu teknolojisinin de pay› vard›r. Gerçi Anadolu demiryolunun inflas›nda daha önce ‹ngilizlerin ve Frans›zlar›n Osmanl› ülkesinde yapt›klar› demiryolu

19.YÜZYILANKARA’SINADEMİRYOLUNUNGELİŞİ

inflas›na göre üstün ve etkin bir teknik, bir sürat ve baflar› görülüyordu ama, bunun 19. asr›n en modern teknolojisi ve en yüksek ehliyetteki demiryolu sistemini getirdi¤i söylenemez. Yol, ana hatta ba¤lanacak ikincil hatlar›n inflas› için uygun de¤ildi. Örne¤in, bu dönemde Macaristan demiryolu bakan› G. Baros’un ad›yla an›lan sistemde; flehir içi tramvay hatlar› ile demiryolunun bütünleflti¤i (ki bu kentin mekân organizasyonu liman ve depolama tesislerinin yer seçimi bak›m›ndan bir esneklik sa¤l›yordu) ve ülke içinde ana hat ile kolayca bütünleflebilecek yan hatlar›n inflas›n› mümkün k›lacak bir yap› gözleniyordu. Anadolu demiryollar›nda eskimeye bafllayan bir teknoloji ve sistemin uygulanmas› nedeniyle tafl›ma kapasitesi de s›n›rl› kalm›flt›r. Öyle ki, asker ve malzeme nakli ihtiyac›n›n artt›¤› Birinci Dünya Savafl› ve özellikle Kurtulufl Savafl› aras›nda bunun s›k›nt›s› çekilmifltir. Nitekim, Kurtulufl Savafl› s›ras›nda asker tafl›yan bir katar, 35 vagondan meydana geldi¤i için; sorumlular›n askerin hayat›n› tehlikeye soktuklar› gerekçesiyle ‹stiklâl Mahkemesi’ne sevk edilmesi söz konusu olmufltu.3 Bir bak›ma Ankara’ya ulaflan demiryolu, k›sa ömürlü hastal›kl› bir çocu¤un do¤umunu and›r›yordu.

1890’lardaAnkaraVilâyeti(İdarîYapı,Nüfus, EkonomikDurum,ŞehrinYapısı) Demiryolunun geldi¤i dönemde Ankara vilâyeti, merkez Ankara, Yozgat, K›rflehir, Kayseri ve Çorum sancaklar›ndan meydana gelmekteydi. Bu s›n›rlar özellikle Tanzimat’tan beri devaml› de¤iflim geçirmektedir. 1890’larda bu dört sancak dahilinde 32 kaza, 15 nahiye ve 2971 köy vard›r. Göze çarpan bir di¤er nokta da, bu yörede 19. yüzy›ldaki huzursuzluklar nedeniyle do¤udaki vilâyetlerden mecburî iskân yoluyla getirilen ve henüz topra¤a tam yerleflemeyen afliretlerin mevcudiyetidir. Demiryolundan sonra yerleflik hale geçecek olan ve tiftikçilikle geçinen bu afliretler flunlard›r: Reflvan, fieyh Bezenli, Yad›ll›, Turkiyanl›, Mikailli, Yambekli, Keybanl›, Sufyanl›...4 Özellikle görece¤iz ki, demiryolundan sonra hat boyuna büyük miktarda Rumeli muhacirleri de

129

130

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

yerlefltirilecektir. Bu dönemde Osmanl› nüfus tahrirlerinin halen hane esas› üzerine ve hassas kay›t yöntemleri izlenmeden yap›ld›¤›n› belirterek, Ankara vilâyetinin 1890’lardaki nüfus kompozisyonunu hane5 hesab›yla flöyle verebiliriz: 256.000 ‹slâm, 1896 Rum, 1841 Ermeni, 5.609 Ermeni-Katolik, 109 Protestan-Ermeni, 478 Musevi. Bu dönem için kaynaklar›n verdi¤i toplam nüfus 677.000 ile 700.000 aras›nda de¤iflmektedir. Vilâyetin yüzölçümü de 70.000 km2 kadard›r (bu nüfusun 100.000 hane kadar› ‹slâm, 900 hane kadar› Rum ve 6.300 hane kadar› Ermeni olmak üzere Ankara sanca¤› dahilindedir. (Ankara sanca¤›n›n s›n›rlar› bugünkü Sivrihisar ve Mihal›çc›k’› da içermekteydi.) Ankara sanca¤›n›n, klasik Osmanl› idaresinden beri merkez sancak olarak bölge üzerinde belirli bir toplay›c› ve kontrolcü fonksiyonu vard›. Demiryolundan önce Samsun iskelesi arac›l›¤›yla Karadeniz üzerinden ticaret iliflkilerini yürütmekteydi. Sanca¤›n merkez Ankara olmak üzere, Nall›han, Zîr (Yenikent) ve Sivrihisar kazalar›nda Ermeni-Katolik nüfus hat›r› say›l›r bir cemaatti. Esasen Ermeniler aras›nda Katolisizmin yayg›nl›¤› ve 19. yüzy›lda Protestanl›¤›n da ortaya ç›k›fl› bölgenin Bat› ile olan iliflkileri hakk›nda bir fikir vermektedir. Orta Anadolu bölgesinde bu dönem için tipik olan göç olay› Ankara’da da gözleniyordu. Göç olay›nda verimsiz tar›m ve k›tl›k bafll›ca rolü oynamaktad›r. Örne¤in, 1875 y›l›ndaki k›tl›k da, nüfus erozyonuna neden olan bu göçü h›zland›rm›flt›r. Britanya Konsolosluk raporlar›na göre, Keskin kazas›n›n 42 köyünde 1873 y›l›nda 16.990 olan nüfus, 1875’te 9.261’e inmifltir.6 Ankara sanca¤› bu dönemde 16. f›rka (kolordu) merkezidir ve klasik devirdeki gibi tah›lla, özellikle tiftikçilikle geçinmektedir. 17. yüzy›ldan beri Ankara’n›n art›k ham tiftik ihraç merkezi fonksiyonunu yüklendi¤ini biliyoruz. 19. yüzy›lda da bu durum de¤iflmeden devam edecektir. Ancak demiryolundan sonra tiftik ve tah›l üretim miktar› aras›ndaki oran›n ulafl›m sistemine göre baz› de¤iflmeler geçirdi¤ini görece¤iz. 1873 y›l› Britanya Konsolosluk raporlar›, Ankara ve civar›n›n 176.000 sterlin tutan y›ll›k ihracat›n›n 154.000 sterlininin tiftikten sa¤land›¤›n› bildiriyorlar. 1882 raporlar›nda da durum ayn›d›r ve bu y›l tiftik ihrac›n›n 213.321

19.YÜZYILANKARA’SINADEMİRYOLUNUNGELİŞİ

sterline ulaflt›¤› kaydediliyor. Genellikle Ermeni tüccarlar ‹ngiliz kumpanyalar› ad›na bu ifli yürütüyorlard›. Ancak 1891 y›l› raporlar›, Almanlar›n ‹ngiliz tüccar›n yerini almaya bafllad›¤›n› ve ticaretin her alan›nda Alman tüccar›n aktif olarak rekabeti yok etmeye bafllad›¤›n› bildiriyordu.7 19. yüzy›l sonunda Ankara flehri böyle bir de¤iflim geçirmeye bafllayan bir vilâyetin merkezi olup, ilk bak›flta Orta Anadolu’nun tipik fakir görünümlü flehirlerinden biri idi. Ancak kozmopolit nüfusu ve Bat› ticaretine aç›kl›¤› ile di¤erlerine göre farkl› baz› yönleri de vard›. fiehrin nüfusu ‹ngiliz raporlar›na göre, 1876’da 30.000 civar›ndad›r. On y›l sonra Osmanl› say›m belgeleri bu nüfusu 50.000 civar›nda gösteriyor. fiehirde 5.900 civar›nda ‹slâm hanesi, 3.200 civar›nda Ermeni hanesi, 900 civar›nda Rum ve 300 kadar da Musevi hanesi vard›.8 Bu y›llardaki Britanya konsoloslar› flehirde zenaat ve sanayinin yok derecesinde oldu¤unu, loncalar›n zay›flay›p ortadan kalkt›¤›n›, hatta flehrin kendi giyece¤ini bile üretmeyip, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun di¤er bölgelerinden, Tokat, Kastamonu, Merzifon ve Halep’ten develerle kumafl getirildi¤ini ve as›l önemlisi mavi renkli ucuz Manchester kumafl›ndan Ankara ve civar›na y›lda 70.000 sterlinlik ithalat yap›ld›¤›n› bildiriyorlar.9 ‹ngiliz kumafl sanayii, Ankara ve civar›ndaki tüketimin tahminen %40’›n› temin ediyordu. Britanya viskonsülü Bernham’›n 1882’de yazd›¤› rapora gö10 re, Müslüman nüfus ço¤unlukla tar›mla ve geleneksel zenaatlarla meflguldür. Ermeni ve Rum nüfus ise, daha ziyade kâtib (noter), avukat, tabip, gibi serbest mesleklerde, tiftik ticaretinde, iltizam ifllerinde veya teknik zenaat dallar›nda faaldirler. Gayrimüslimler gerek refah ve gerekse modern hayat tarz› bak›m›ndan Anadolu’daki di¤er dindafllar›na göre daha üstün durumda olmal›d›r. fiehirdeki Ermeni ve Rum nüfusun kültürel yönden üstünlü¤ü e¤itim müesseselerinde görülür. Bu dönemde flehirde birkaç ecnebi mektebi vard›. Gayrimüslimler özellikle Ankara vilâyeti dahilinde nüfuslar› ve iktisadî nüfuzlar› ölçüsünde Müslümanlarla eflit bir biçimde idareye kat›lmaktad›rlar. Vilâyet ve kaza idarî meclisleri,

131

132

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

temyiz dîvân› ve meclis-i belediyelerde, di¤er Anadolu vilâyetlerinin tersine gayrimüslimlerin yar› yar›ya üyelikler elde etti¤i görülmektedir.11 Müslümanlar içinde önde gelen zümreler ise, gene tarikat postniflinleri, vak›f mütevellileri ve ilmiyye s›n›f› mensuplar›d›r. Bu bak›mdan Ankara’da 19. yüzy›l›n sonu ve 20. yüzy›l›n bafl›nda da Müslüman nüfusun elit tabakas›n›n klasik devirdeki gibi de¤iflmeden kald›¤›n› söyleyebiliriz. Özellikle 17. ve 18. yüzy›lda da Ankara’n›n önde gelenlerinin ilmiyye s›n›f›ndan oldu¤unu biliyoruz.12 Nitekim R›fat Özdemir de, 1785-1840 y›llar› aras›nda Ankara e¤itiminden söz ediyor ve bu y›llarda Ankara’da 26 medrese, 11 sibyan mektebi oldu¤unu söylüyor.13 Ankara flehrinde dönem içinde kentsel ticarî aktiviteyi gelifltirecek ve örgütlendirecek kredi kurumlar› geliflmemiflti. Mal sand›klar› her yerde oldu¤u gibi 1877 Harbi esnas›nda ve sonra maliyece adeta gasp edilmiflti. 19 fiaban 1299/6 Temmuz 1882 tarihli vilâyet gazetesinde mal sand›klar›n›n bakiye mebla¤›n› maliyeye devreden bir tebli¤ bu durumu göstermektedir. Demiryolu gelince, 1893’te Bank-› Osmanî bir flube açt›. Ancak, bu bilindi¤i gibi bir mevduat ve mahallî kredi kurumu olarak çal›flmaktan çok, Düyûn-› Umûmiye’nin alacaklar›n› toplamak ve bununla ilgili muamelat› düzenlemek gibi iflleri ön plana alan bir malî kurulufl olarak çal›flm›flt›r. Ticarî ve s›naî yat›r›m için kredi verdi¤i görülmüyordu.

TanzimatDönemindeAnkara’daGörülenİdarî ReformlarveBayındırlıkİşleri Tanzimat döneminin baflar›l› vali ve mutasarr›f› geldi¤i kenti kârgir hükümet binalar›yla donatmaya çal›flan, bir k›flla ve hastane yapt›ran, çevre merkezlerle ulafl›m› sa¤lamak için flose yollar inflas›na iâne ve angarya yoluyla gayret gösteren bir yönetici tipidir. Sanayii geliflmeyen ve nüfusu kayda de¤er bir art›fl göstermeyen bu kentlerde modern Osmanl› yöneticisi, bürokratik manipülasyonla modern bir flehircilik örne¤i yaratmak ve flehir d›fl›na k›flla, hastahane vs. infla ederek kentleri eski dokusunun d›fl›na kayd›rmak çabas›ndad›r. Bu yöneticilerin baz›lar› baflar›l› olamam›fl, baz›lar› da

19.YÜZYILANKARA’SINADEMİRYOLUNUNGELİŞİ

Osmanl› Bankas›’n›n Ankara flubesi, kartpostal.

yönettikleri kentin ve bölgenin tarihine imarc› paflalar olarak geçmifllerdir. Bölgesinin geliflme flartlar›n› iyi de¤erlendiren Midhat Pafla, bu tip yöneticilerin en iyi örne¤i say›l›r. Sivas valisi Halil R›fat Pafla ve Adana ve Ankara valiliklerinde bulunan Abidin Pafla da bu gruba giren baflar›l› yöneticilerdendir. Abidin Pafla Ankara’ya demiryolu ulaflmadan baz› altyap›sal tesisleri ve karayolu a¤›n› tamamlam›flt›r. 1884-1892 y›llar› aras›nda Ankara’da valilik yapan Abidin Pafla, vilâyet gazetesinde örne¤i görüldü¤ü üzere, s›k s›k iâne kampanyas› açarak ve halk› angaryaya koflarak vilâyet dahilinde 800 mili aflan bir flose yol a¤› kurmufltu. Demiryolunun Ankara’ya ulaflaca¤› y›l, acele 200 mil yolu daha tamamlatt›.14 Yönetim döneminde, Gureba Hastahanesi, k›fllalar, gerekli depolar, rüfldiye ve Ankara Sultanîsi de tamamlanm›flt›. Özellikle demiryolu hatt›n›n güney kesiminin demiryoluna ba¤lanmas›nda bu flose yol sisteminin büyük yarar› olmufltur. Ne var ki, Ankara vilâyetinin gelirler toplam›nda en büyük pay aflâr vergisi ve a¤nam resminden geliyordu. Gider kaleminde de Dahiliye, Zabtiye ve Düyûn-› Umûmiye’ye tahsis edilen aflâr pay› en büyük miktar› teflkil ediyordu.15 As›l önemlisi, vilâyetin malî bilançosunda bu miktarlar artsa da, kalemlerin oran›n›n, demiryolunun geliflinden sonra da pek de¤iflmemesidir.

133

134

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

DemiryolununEtkileri Demiryolu bir Alman iktisadî girifliminin sonucunda Ankara’ya ulaflm›flt›. Bu olay, bugün oldu¤u gibi, o vakit de çeflitli yorumlar›n yap›lmas›na neden olmufltu. 1891 y›l›nda Britanya konsolosu kaleme ald›¤› bir raporda, Almanlar›n civarda kolonizatör yerlefltirmek için araflt›rma yapt›klar›n› bildiriyordu. Ancak konsolos, bu iflin imkâns›z oldu¤unu, bofl arazilerin daima komflu köylüler taraf›ndan gasp edildi¤ini ve buraya gelecek kimselerin her türlü huzursuzlu¤u ve uzun sürecek davalar› göze almas› gerekti¤ini belirtiyordu.16 Kumpanya, demiryolunu bu ülkeye Pancermen Birli¤i’nin milliyetçi hayallerini gerçeklefltirmek için getirmemiflti. Zaten Anadolu Demiryollar› kozmopolit sermayeli bir flirketti. O kadar ki, bu flirketin sadece sermayesi de¤il, yöneticileri ve mühendisleri aras›nda da Almanlar san›ld›¤›n›n tersine büyük ço¤unlukta de¤ildi. Bu nedenle, afl›r› milliyetçi Pancermen Birli¤i’nin üyeleri: “Alman teri ile kurulan flirketin dili bile Frans›zca, mühendisler de her milletten. Yak›nda Almanlar› tamamen iflten atarlarsa flaflmamak gerek...” diye feryat eden broflürler da¤›t›yorlard›. Sermayenin milliyeti yoktu ve Anadolu Demiryolu Kumpanyas›’n›n Birinci Dünya Savafl› s›ras›ndaki ‹sviçreli müdürü, Alman komutanlar›n isteklerini tam yerine getirmedi¤inden s›k s›k onlarla çat›flmaya düflüyordu.17 Demiryolu Anadolu’nun ortas›na uzanmaya bafllad›¤› anda, Sultan Abdülhamid yönetiminin uzun zamand›r tasarlad›¤› bir proje de gerçekleflme safhas›na girdi. Elden ç›kan Rumeli k›tas›ndan ak›p gelen periflan muhacir kitleleri hat boyuna yerlefltirilmeye baflland›. Böylece ›ss›z Anadolu ovalar› demiryolunun da getirdi¤i tafl›ma ve sulama imkânlar›yla bir hububat ambar› haline gelmeye bafllad›. Devlet muhacirlerin hat boyuna yerleflmesini teflvik ediyor, yap›lan yard›mlar, propaganda ve törenlerle duyuruluyordu (27 Temmuz 1908 tarihli vilâyet gazetesi, Polatl› ‹stasyonu civar›nda T›rnaks›z mevkiinde 77 hane Dobruca muhacirinin yap›lan evlere, vilâyet erkân›n›n da kat›ld›¤› bir törenle yerlefltirildi¤ini yaz›-

19.YÜZYILANKARA’SINADEMİRYOLUNUNGELİŞİ

yordu). Demiryolu hatt›n›n geçti¤i bölge k›ymetlenmiflti. Bu y›llarda vilâyet gazeteleri say›s›z haciz ilân› ile doludur. Borçland›r›lan köylünün topra¤› muayyen ellerde toplanmaya bafllam›flt›. Anadolu Demiryolu Kumpanyas› belirli bir kredi mekanizmas› kurmufltu. Bundan baflka, mühendis Hermann gibileri modern tar›m teknolojisinin getirilmesinde ve uygulanmas›nda köylülere yard›mc› oluyordu. Buna bir de hat boyuna yerlefltirilmelerine devam edilen ve Dobruca, Bulgaristan gibi tar›m tekniklerini daha iyi bilen ülkelerden gelen göçmenleri de katarsak, ilk andaki üretim art›fl›n› anlayabiliriz. Rosa Luxembourg: “‹lkel tar›m teknolojisine sahip bir ülkenin tafl›yamayaca¤› bir yük” demiflti demiryolu için...18 Bu söz Ba¤dat hatt› için genelde do¤ru bir öngörüfl ise de, ilk elde Ankara hatt› için tersine baz› umutlar do¤mufltu. Nitekim, Ankara vilâyetinin toptan tar›msal üretimine bak›ld›¤›nda tiftik önde idi ama, hat boyunda, yani Ankara’n›n bat›s›nda tah›l üretimi öne geçmiflti ve ilerleme kaydediyordu. 1894’te demiryolunun geliflinden bir y›l sonra Britanya konsolosu, demiryolunun tar›msal üretimi %50 oran›nda art›rd›¤›n›, bunun ürün ve arazi fiyatlar›nda da ayn› ölçüde bir art›fla sebep oldu¤unu yaz›yor19 (1 acre-4 dönüm toprak 5,5 ilâ 11 flilin aras›nda de¤ifliyor, ama sulama yap›lan yerlerde art›k 2 pound civar›ndad›r). Aflâr %10 oran›nda al›n›yordu. K›tl›k ve savafl y›llar›nda bu oran %12 ve fazlas›na ç›km›flt›r. Ancak, 1904 y›l›nda hasat rekoru k›r›ld›¤›nda, demiryolu için ödenmesi gereken kilometre garantisi yükü de art›k ortadan kalkm›flt› ve iflletme rantabl döneme girmiflti. Tar›msal üretimde bu y›llarda beklenen art›fl gerçekleflmifl say›labilirdi. 1893 ve 1911 aras›nda AnkaraHaydarpafla hatt›nda nakledilen tar›msal ürün miktar›nda flu art›fl gözlenmektedir20:

135

136

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Ankara’dan Haydarpafla’ya

1893 1911

Hububat 51.389 ton 262.145 ton

Yumurta 469 ton 5.070 ton

Meyva 2.581 ton 5.444 ton

Demiryolu sayesinde Ankara ve civar›nda özellikle ucuz ve mübrem tüketim maddelerinin kullan›m›nda da bir art›fl gözlendi. Ayn› y›llar itibariyle fleker, petrol ve manifaktür nakliyat›ndaki art›fl flu miktara ulaflt›: Haydarpafla’dan Ankara’ya

1893 1911

fieker 775 ton 10.987 ton

Petrol 1.434 ton 8.144 ton

Manifaktür 1.847 ton 5.305 ton

‹lk elde baz› toprak sahipleriyle eskiden beri ticareti elde tutan komisyoncu tüccar›n servetinin artt›¤› görülecektir. Bir bak›ma demiryolunun gelifltirdi¤i ticaret, yeni müteflebbis gruplar yaratacak bir nitelik ve hacme ulaflamam›flt›. D›fl ticaretin ba¤land›¤› merkez ise de¤iflmekteydi. 1893’te manifaktürün en az %40 kadar› ‹ngiltere’den geliyordu. Ama Amerika Birleflik Devletleri konsolosunun 1897 y›l› ticarî raporuna göre, ‹ngiliz ticareti, Alman ticareti karfl›s›nda üçte bir nispetine düflmüfltür.21 Ucuz ve kalitesiz AlmanAvusturya mallar› Orta Anadolu pazar›n› istilâ etmiflti. Bu dönemde sof endüstrisi çoktan iflâs etmiflti. Demiryoluna ra¤men Ankara’da endüstri olarak nitelendirilecek tek fley, buharl› bir de¤irmenle çal›flan ve günde 20.000 kilo kadar un üreten fabrika idi. Ankara, Balkan ve Birinci Dünya Savafl›’na sanayi olarak istasyon civar›ndaki bu küçük fabrika ile giriyordu. Demiryolu ile derhal 1893’te Osmanl› Bankas›’ndan baflka (ki banka yat›r›m için kredi sa¤lamaktan çok, k›sa vadeli krediler veriyordu ve as›l görevi Düyûn-› Umûmiye’nin alacaklar›n› tahsil için gerekli ifllemleri yerine getirmekten ibaretti) kurulan iki sigor-

19.YÜZYILANKARA’SINADEMİRYOLUNUNGELİŞİ

ta flirketi flubesi de daha çok demiryolu tafl›mac›l›¤›na konu olan mallar›n sigortas›yla ilgileniyor, ev, eflya ve ticarethanelerin sigortas› gibi ifllemlerle ilgilenmiyordu. Buna ra¤men d›fl dünyada, demiryolu gördü¤ü ifllev bak›m›ndan, baz› huzursuzluklar yaratmaktan ve hücuma u¤ramaktan kurutulamad›. Nitekim 1898’de, Haydarpafla gar› ve liman inflaat›n›n imtiyaz› Almanlara verilirken, Çarl›k Rusyas›’n›n ünlü floven gazetesi Novoye Vremya, “Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun paylafl›lmas›nda aslan pay›n› Almanlar›n ald›¤›n›” ilân ediyordu.22 Anadolu demiryolu fiark’a do¤ru ilerledikçe, d›fl dünyada olumsuz tepkiler yarat›yor ve endifle kayna¤› haline geliyordu. Daha önce Ege bölgesindeki ‹ngiliz ve Frans›z sermayeli demiryolu flirketlerinin tersine Anadolu demiryollar› tar›m kredileri vermek, sulama tesisleri kurmak gibi tar›msal teknolojiyi bir ölçüde de¤ifltirecek at›l›mlara giriflti¤inden bu tepkiler do¤ald›. Ankara’da bir çoban mektebi ve numune çiftli¤i kurulmufl, ilk tar›m uzmanlar›n›n da yetifltirilmesine bafllanm›flt›. ‹stanbul, Anadolu demiryolu sayesinde bir müddetten beri ithal mal› bu¤dayla beslenmekten kurtulmufl, yani Rusya ve Bulgaristan’dan yap›lan bu¤day ithaline son verilmiflti. Bu nedenledir ki, Çarl›k Rusya matbuat›n›n feryad›nda salt yay›lmac› bir siyasetin de¤il, ekonomik endiflenin rol oynad›¤› aç›kt›r. ‹stanbul’daki büyükelçilik baflkâtibi Çarikov, Anadolu demiryollar› üzerine kaleme ald›¤› kitapta, Almanya’n›n bu yolla, mamulât›n› ‹ran ve Afganistan’a sokup, bu bölgelerdeki Rus ticaretini yok edece¤ini, Türkiye’nin ise ziraî mahsullerini Avrupa’ya naklederek, Rusya’n›n tah›l ticaretine darbe indirece¤ini ileri sürüyordu. Gerçekten de 1880’lerde Osmanl› ticaretinin %9’u Rusya ile yap›l›yordu. ‹stanbul Rusya’dan y›lda 65.000 ton un al›yordu. Daha demiryolu Ankara ve Konya’ya ulaflt›¤› an bu ticaretin tamamen kesildi¤i görüldü. Çarikov: “fiimdi bütün Avrupa’ya milyonlarca put Mezopotamya bu¤day› ve di¤er tar›m ürünlerinin ulaflt›¤›n› düflünün, halimiz ne olur?” diye soruyordu.23 Demiryolunun Ankara’da kör bir nokta halinde kalmas›, hat boyunda ve Ankara’n›n do¤usunda kalan hinterland aras›nda tar›msal üretimde bir farkl›laflma (ihtisaslaflma) meydana getirdi.

137

138

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Hat boyunda h›zla tar›m üretimi artarken, demiryoluyla ba¤lant›s›n›, Ankara istasyonuna iflleyen deve kervanlar›yla sa¤layabilen Ankara’n›n do¤usu, güneyi ve kuzeyindeki bölgelerde tiftik üretimi artmakta ve önemini korumaktayd›. Hatta bu bölgelerde eskiden oldu¤unun tersine koyunculuk gerileyip, keçi say›s›nda art›fl görülmekteydi. Örne¤in, Ayafl kazas› dahilinde hayvan say›s›nda flu de¤iflmeyi görüyoruz: 1881 y›l› Keçi 54.778 Koyun 31.148

1904 y›l› 62.222 22.088

Ayn› dönemde Beypazar›’nda keçi say›s›nda 50.442’den 75.043’e, Nall›han’da 56.723’ten 69.247’e art›fl vard›r. Hayvanc›l›¤›n temel u¤rafl oldu¤u Haymana’da ise, keçi adedinde ayn› dönemde on misli art›fl görülmektedir (maamafih görünen bu say›sal art›flta Düyûn-› Umûmiye idaresinin etkin bir kay›t-envanter yapmas›n›n rolü de vard›r). Gene, K›rflehir sanca¤› da, Ankara istasyonu arac›l›¤›yla ticarete kat›l›yordu ve tiftik üretiminde art›fl vard›. Buna karfl›l›k hat boyu merkezlerde hayvanc›l›kta bir gerileme ve tar›m ürünlerinde bir art›fl görülmektedir. Nitekim, hat boyundaki iki merkezin, Mihal›çç›k ve Sivrihisar’›n hayvanc›l›k durumuna ayn› y›llar zarf›nda göz att›¤›m›zda, hayvan say›s›nda gerileme ve tah›l üretiminde art›fl gözlemlenmektedir.24 Demiryolu tar›msal gelirler ve vergi gelirlerini art›rd›. Kuflkusuz bunda Düyûn-› Umûmiye idaresinin kurdu¤u etkin malî kontrol ve örgütlenmenin de etkisi vard›. Örne¤in, 1882 y›l›nda Ankara vilâyetinin toplam a¤nam bedeli (koyun vergisi) 4.806.000 Osmanl› kuruflu iken, 1904 y›l›nda bu miktar 11.121.702 kurufla yükseldi. Bununla birlikte, vilâyetin artan gelirinin; dahiliye ve zabtiye giderlerinin art›fl› dolay›s›yla e¤itim ve sa¤l›k hizmetlerine ayn› oranda bir yans›mas› olmad›. Zaten ikinci büyük gelir kalemi olan aflâr resmi oldu¤u gibi Düyûn-› Umûmiye taraf›ndan tahsil ediliyordu. Memleketin hayat›nda, yeni yat›r›mlar yap›lmas›n› veya baz› hizmetlerin gelifltirilmesini sa¤layacak bir zenginleflme söz konusu de-

19.YÜZYILANKARA’SINADEMİRYOLUNUNGELİŞİ

¤ildi. Fakat demiryolu ilk anda asayiflin düzelmesine yard›m etti ki, bu bile hükümetin ve halk›n umutlar›n›n ötesinde bir geliflme idi. 1882 ve 1904 y›llar›n›n vilâyet bütçelerindeki gelir kalemleri aras›nda bir karfl›laflt›rma yapmak bu konuda bir fikir verecektir.25

Aflâr bedeli A¤nam resmi

1881 y›l› bütçesinde (Kurufl olarak) 16.078.401 8.750.839

1904 y›l› bütçesinde (Kurufl olarak) 22.557.415 11.021.702

Görüldü¤ü gibi tar›m gelirlerinde belirli bir art›fl gerçekleflmekteydi. 19. yüzy›l boyu Ankara’ya gelen her seyyah, tozlu dar sokaklar ve harap evlerden meydana gelen fakir bir Anadolu flehrinden söz eder. Abidin Pafla gibi birkaç becerikli yöneticinin flehrin periferisinde kurdu¤u vali kona¤›, mektep ve hastahane gibi resmî binalar ile tipik görünümü tamamlanan bu Anadolu flehrinde, demiryolu mekân organizasyonunda bir de¤ifliklik yaratmad›. Abidin Pafla döneminde iâne kampanyas› ile tamamlanan Ankara Sultanîsi, Hamidiyye Sanayi Mektebi, Gureba Hastahanesi gibi binalardan baflka, flehrin en modern binas› Taflhan’›n bir bölümündeki “Hotel Angora”, Ankara’ya gelen demiryolunun d›fl dünyadan getirdi¤i temel hayat tarz› de¤iflikli¤ini simgeliyordu. Ankara istasyonunun hinterland›yla ba¤lant›s› eskiden oldu¤u gibi deve kervanlar›yla sa¤lan›yordu. Demiryolu kumpanyas›n›n Kayseri, K›rflehir, Yozgat gibi merkezlerde ve giderek di¤er kasabalardaki ajanlar› arac›l›¤›yla demiryoluyla sevk edilmek amac›yla buralara getirilip götürülen mallara, demiryolu ulafl›m›nda %22’lik bir tenzilât uygulad›¤›n› görüyoruz.26 Tren, Ankara’dan ‹stanbul’a, Eskiflehir’de geceleyerek iki günde ulafl›yordu. Burada yolcular paral› iseler kumpanya taraf›ndan imtiyazla bir Almana verilen otelde, paras›zlarsa civardaki hamamda konaklarlard›. Refik Halid’in deyimiyle, Alman genel direktör, gece ifllemeyen trenin yolcular›na vagon, restoran ve yatakl› vagon gibi fleyleri lây›k görmüyordu.27

139

140

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Demiryolunun Ankara’da bitiflinin olumsuz bir etkisi Kayseri’deki s›naî potansiyelin geliflememesinde görülür. Demiryolundan önce güherçile, deri, hal› gibi mamulât›n› Karadeniz üzerinden sevk eden Kayseri tüccar›; demiryolundan sonra Ankara istasyonunu sevk›yat için kullanmaktad›r. Ancak deve ulafl›m›n›n pahal›l›¤› dericilik ve hal›c›l›k dal›ndaki küçük endüstrinin daha büyük ve modern boyutlara ulaflmas›n› engellemektedir. 1908 y›l› istatistiklerine göre, Kayseri’de 135.000 tabaka deri debba¤hanelerde haz›rlan›p, bunun 86.000 adedi ihraç edilmektedir. Gene 3.325 adet hal› tezgâh›nda 3.800 iflçi çal›flmaktad›r.28 Bunun gibi bir hayli past›rma imalâthanesi ve bir de güherçile fabrikas› vard›r. Bütün bunlar hepsi küçük ve insan örne¤inin yo¤un olarak kullan›ld›¤› ilkel tesislerdir. Ankara’da bile önemli bir sanayi geliflememifltir (hepsi, 1 un fabrikas›, 9 kiremithane, 7 ya¤hane). Anadolu demiryolu bütünleflemeyen bir demiryolu sistemi oldu¤undan, ülkenin her taraf›nda oldu¤u gibi, Ankara’da da belirgin bir s›naî at›l›m yoktu. Geleneksel bir toplum yap›s›ndaki ilk çatlamalardan belki de birincisi, servet sahibi s›n›ftaki de¤ifliklikti. Ankara’ya gelen demiryolunun kentin ve bölgenin hayat›nda köklü de¤ifliklikler yaratmad›¤›n›n bir göstergesi de, flehrin ve bölgenin eski zengin ve nüfuzlu grubunun de¤iflmeden kalmas›d›r. 1914 A¤ustosu’nda Birinci Büyük Savafl patlay›p, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda da seferberlik ilân edilince bütün valiler gibi, Ankara valisi de ilk elde vilâyetin en zengin kimselerinden ordu için teberruda bulunmalar›n› isteyerek kampanyay› açt› ve teberruda bulunan bu zevat›n isimleri ve yapt›klar› ba¤›fl vilâyet gazetesinde ilân edildi. Muteberân-› vilâyet de¤iflmeyen bir kompozisyondayd›. Hac› Bayram-› Velî dergâh› mütevellisi ve türbedâr› listenin bafl›nda yer al›yordu ve ilk elde Ankara ‹ttihad ve Terakki Cemiyeti Heyeti’nden çok daha fazla bir miktarda ba¤›fl yapm›flt›. Arkadan Ankara muteberân›ndan Andon Hevalas Efendi, Konstantino¤lu Konstantin Efendi, Ba¤dasaro¤lu Agob Efendi, Feslio¤lu Corci Efendi gibi tiftik ticareti ve iltizamla u¤raflan zenginler ve Mihal›çc›k’›n tah›l ticareti yapan baz› eflraf› en çok para ve yük hayvan› ba¤›fllayan kimseler olarak yer al›yordu.29 Önemli bir bankac›-

19.YÜZYILANKARA’SINADEMİRYOLUNUNGELİŞİ

l›k ve sermaye hareketinin bu dönem Ankara’s›nda göze çarpmad›¤›n› biliyoruz. Ankara inflaatç›l›kla, borsa oyunlar›yla, hatta karaborsa ve ithal mal› istifçili¤iyle zengin olanlar›n bulundu¤u, banka ve flirket yöneticilerinin itibar gördü¤ü bir kent de¤ildi. fiehir gene geleneksel yap›s›, eski görenekleri ve ayn› fakir ve zengin gruplar›yla yaflamaya devam ediyordu. Demiryolunun geliflinden otuz y›l sonra, Ankara yeni Türkiye’nin baflkenti oldu¤unda, eskisi gibi tozlu dar sokaklar›, harap evleri, k›t ifl imkânlar› ve bo¤ucu atmosferiyle küçük bir Orta Anadolu flehriydi. Anadolu’nun ortas›na uzanan demiryolu bir koldan Konya’ya ve Ere¤li’ye, öbür koldan Ankara’ya kadar uzan›p kör nokta halinde kalm›flt›r. Bu iki noktadan kuzeyde Samsun’a, güneyde ise Mersin liman› arac›l›¤›yla Akdeniz’le ba¤lant› kuramayan bu hatt›n, ne daha fazla ziraî üretimi ne de manifaktür ve küçük sanayi üretiminin geliflmesini teflvik edebilece¤i aç›kt›. ‹kincil demiryolu hatlar›n›n kurulamamas›ndan dolay›, bütün Osmanl› ülkelerinde oldu¤u gibi, deve kervanlar›yla demiryolu vazgeçilemez bir biçimde birbirlerini bütünlemeye devam ettiler. 20. yüzy›l›n ortalar›nda ifllevini yitirmeye bafllayacak bu yolun ilk anda idarî merkeziyetçili¤in güçlenmesi, bürokrasinin kontrolünün büyümesinde etkileri görüldü. 1893 k›fl›n›n ortas›nda Ankara’ya ulaflan demiryolunun, bu flehrin ve Türkiye’nin tarihindeki olumlu rolü, demiryolu ulafl›m› dolay›s›yla Kurtulufl Savafl›’n›n ve yeni kurulan Cumhuriyet’in merkezi olarak seçilmesini sa¤lam›fl olmas›d›r.

141

VİLÂYETHUDUDU

Trabzon Vilâyeti haritas›.

KASTAMONUVİLÂYETİ

SİVASVİLÂYETİ

XII

19.YüzyıldaTrabzonVilâyetive GiresunÜzerineGözlemler*

Muhterem hocam›z Prof. Münir Aktepe, yazd›¤› “Tuzcuo¤ullar› ‹syan›” adl› makalesiyle Trabzon tarihine kayda de¤er bir katk›da bulunmufltur.1 O dönemin Trabzon’u, iktisadî ve idarî veçhesiyle flüphesiz bir de¤iflim içindeydi. Ben bu mütevaz› çal›flmada 19. yüzy›l›n ortalar›nda bu bölgenin ve vilâyet merkezi olan beldenin bünyesi üzerinde durup bir kaba tasvir yapmak niyetindeyim. Bunun için bafll›ca malzeme Britanya ve Alman devletlerinin konsolosluk raporlar› olacak; onlar› yerli kaynaklarla (sâlnâme gibi) karfl›laflt›rarak baz› veriler elde etmek durumunday›m. Elimizdeki Alman konsolosluk raporlar› Alman Birli¤i’nin kurulmas›ndan sonra ve Birinci Büyük Savafl’a kadarki dönemi, yani 19. yüzy›l sonu ve 20. yüzy›l bafl›n› kapsar. Britanya raporlar› *

‹ÜEF. MünirAktepeArmağanı.

144

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

daha eskiye uzan›r ve esasen teferruatl›d›r. Ancak, iki kayna¤a ait belgeler ayr› ayr› de¤erlendirilmelidir. Özellikle Birinci Dünya Savafl› öncesi durum için Alman konsolosluk raporlar›n›n k›sa bir de¤erlendirmesi yap›ld› (bkz. Ek 1). Bunlar›n, flehrin beynelmilel ticareti, fakat sanayiden uzak tüketim kal›plar›n› anlamak bak›m›ndan yarar› vard›r. Burada bir de Trabzon vilâyeti dahilinde olmas›na ve Trabzon’la birlikte bir iktisadî yap› içinde bulunmas›na ra¤men Giresun’u ayr›ca ele ald›k. Trabzon’un Tanzimat sonras› y›llarda, özellikle K›r›m Harbi s›ras›nda, bu harbin etkisiyle önemli bir ticarî patlama yaflad›¤›n› görece¤iz. Ancak Tuzcuo¤ullar› zaman›nda da bir ticarî trafik olan bu bölgede, içtimaî ve iktisadî geliflmeyi sadece ticarî verilerle anlamak mümkün olmuyor. Genellikle Tanzimat dönemi reformlar›, ulafl›m ve haberleflmeyi kolaylaflt›ran ve asayiflin k›smen düzelmesini sa¤layan neticeler ve bürokrasinin teflvik edici ve düzenleyici tedbirleriyle ticareti art›rd›. Bu hal vilâyetlerin bir k›sm›nda, hayat›n de¤iflmesine sebep olmufl, de¤iflen tüketim zevki ve hayat tarz› da hiç de¤ilse memur zümresi ve yerel eflraf›n yeni tüketim mallar› kullan›m›na ve bu merak›n yay›lmas›na ve ticaretin hacminin artmas›na neden olmufltur. Bundan baflka, Trabzon vilâyetine dahil bir sancak olan Giresun’un da ayr› olarak incelenmesi, bize Osmanl› döneminin bu genifl vilâyeti hakk›nda daha tamamlay›c› ve genifl bir görüfl kazand›rabilecektir. 19. yüzy›l›n ortalar›nda Trabzon, telgraf hatt› vas›tas›yla baflkentle haberleflme a¤› içine girdi. Tanzimat sonras›nda bürokrasinin yeniden düzenlenmesi, asayiflin eskiye oranla sa¤lanmas› ve ulafl›m imkânlar› ticarî kapasiteyi art›rm›flt›r. Trabzon vilâyeti limanlar› da, bu dönemde özellikle K›r›m Savafl›’n›n yaratt›¤› imkânlarla ticarî faaliyetlerini art›rm›fllard›r. Nitekim Trabzon’daki Britanya konsolos vekili Stevens’›n 1854 y›l› raporu bu tezatl› geliflmeyi naklediyor. Harb edilen memleket Rusya ile ticaret devam etmektedir. Stevens 1854 y›l›nda ticaret hacminin bir evvelki 1853’e göre 1.742.693 sterlinden 2.023.673 sterline yükseldi¤ini bildiriyor.2 Harb y›llar›nda Rusya ile kaçak ticaret, Kafkasya’dan

19.YÜZYILDATRABZONVİLÂYETİVEGİRESUNÜZERİNEGÖZLEMLER

(burada da bir cephe vard›) ve ‹ran üzerinden yap›l›yordu. Demir, kenevir, gemi halat›, balmumu, tuzlu bal›k, bu¤day, flimflir a¤ac› bu tarafa geçirilmekte, buna karfl›l›k fleker, kahve, kalay, cam eflya hatta barut gibi maddeler de öbür tarafa nakledilmekteydi (barutun Rusya’dan çok Kafkas kabilelerinin ihtiyac› için ihraç edildi¤i düflünülmelidir). Bu sonuncu grup mal dolay›s›yla ‹ngiltere’den ithalat artm›flt›r. Köylüler durumdan istifade etmekte ve hatta iflçi ücretleri bile artmaktad›r. Sulh zaman›nda 1,6 sterlin olan iflçi ücreti (bu haftal›k olarak düflünülmeli) 3 sterline kadar ç›km›flt›r. 1856 y›l›nda ise, Stevens art›fl›n devam etti¤ini rapor ediyor. ‹ran üzerinden Kafkasya’ya geçen mallar (‹ngiliz mallar›) 53.047 sterlin art›fl göstermifl (1854’e göre). K›r›m’daki müttefik ordular›n ihtiyac›n› karfl›lamak faaliyeti bu limanlar›n önemini art›rm›fl.3 Nitekim, 1860 y›l› ilk yar›s›nda limana gelen gemiler ve hamuleleri flöyledir:4

Britanya (Buharl›+yelkenli) Avusturya (Buharl›+yelkenli) Frans›z (Buharl›) Türk (Yelkenli) Türk Rus Buharl› Yelkenli Yunan Yelkenli Sardinya Yelkenli Toscana Yelkenli Mecklenburg Yelkenli

say›

hamulesi

1 30 26 20 23 17 8 8 3 2 1

384 21.047 10.410 15.085 17.274 2.030 1.050 522 231

145

146

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Nüfus Sâlnâmeler ve konsolosluk raporlar› mutabakat halindedir. 1860 için ‹ngiliz raporlar›n›n verdi¤i nüfus, Osmanl› say›m›na dayan›r. Nitekim, bu rakamlar›n “nüfus a¤as›”n›n yapt›¤› say›mdan elde edildi¤i belirtiliyor.

Müslüman

Rum

Ermeni

Ermeni

Ermeni

Katolik Protestan Trabzon (Merkez)

146.000

19.660

4.750

100

44

Ordu

39.500

8.680

3.000

------

------

Gümüflhane

25.400

15.750

1.280

------

Lazistan sanca¤› Toplam

------

66.150

------

400

1.230

------

277.050

44.090

9.430

1330

44

Toplam nüfus: 331.944 Trabzon flehri nüfusu ise: Müslüman 40.000 Rum 10.000 Avrupa tebaas› 1.500 Ermeni 3.000 ‹ranl› 600 Ermeni Katolik 500 Ermeni Protestan 100 Yekûn 55.700 olarak verilmektedir. fiehirde ilginç bir unsur ‹ranl›lard›r ve bu ‹ran transit ticaretiyle ilgili bir vak›ad›r. Say›lar› asr›n sonuna kadar artm›fl olmal› ki, ‹ranl› unsur kendi kamusal kurumlar›n› da meydana getirmifltir. Nitekim 22 fiubat 1326/19 Eylül 1908 tarihine ait bir irade ile Trabzon’da bir ‹ran mektebinin aç›lmas› için izin de verilmifltir.5 Bu mektebin varl›¤›n› ve binan›n yerini tesbit edemedik.

19.YÜZYILDATRABZONVİLÂYETİVEGİRESUNÜZERİNEGÖZLEMLER

Trabzon, 3 Eylül 1847 (Jules Laurens).

1860içinTrabzonvilâyettaksimatı Trabzon merkez sanca¤›na; Yumru, Vakf-› Kebir, Akçaabad, Tonya, Görele, Kastel, Maçka, Sürmene, Of, Rize kazalar› ba¤l›d›r. Ordu sanca¤›n›n 7 kazas› vard› ve Giresun bu sanca¤a ba¤l›yd›. Asr›n ikinci yar›s›nda geliflecek ve bir sancak olacakt›r. Bu makalede Giresun bu geliflmeden dolay› müstakil olarak ele al›nacakt›r. Karahisar 9 ve Lazistan sanca¤› 10 kaza ihtiva etmektedir. Lazistan sanca¤›na Batum ve Acara bölgeleri de ba¤l›yd›. Gümüflhane 6 kazaya sahiptir. Kaymakamlar Gümüflhane, Giresun, Karahisar ve Batum’da oturur. Di¤er kaza bölgelerini bu dönemde (yani 1864 ve 1871 Vilâyet Nizamnâmeleri öncesi) müdürler yönetir. 1870’lerdenitibarenTrabzon fiehirde 1880’lerde Osmanl› Bankas›’n›n kredi mekanizmas›n›n iflledi¤i; Ermeni ve Rum ihracatç›lar›n bundan istifade etti¤i görülüyor. Bu arada, Kafkasya’dan göçlerle flehirde Laz, Tatar ve Çerkes denen gruplar›n artt›¤› ve nüfusun katland›¤› anlafl›l›yor.

147

148

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

1892 için Britanya konsolosu Longworth’un verdi¤i nüfus miktar› sâlnâmelerle de uyufluyor;6 2911 yerleflmede 188.630 hane vard›r. Müslümanlar 820.426, Rumlar 159.599, Ermeniler 44.350 ve ecnebiler 16.315 (yekûn 1.040.690’d›r). Demek ki, 1860’a göre, otuz y›l içinde nüfusun büyümesi 3 kat kadard›r. 1860’da 55.000 civar›nda verilen Trabzon flehir nüfusunun ise bu oranda artmad›¤› aç›k. Gerçi, 1890’daki kolera salg›n›, art›k al›nan h›fz›ss›hha tedbirleri dolay›s›yla büyük bir y›k›m getirmemifl görünüyor. Bu artan nüfus ve zenginleflmenin bütün Trabzon’da kamusal binalara yat›r›m› da art›rd›¤›, özel konutlar›n da imparatorlu¤un nadir flehirlerinde görülen bir düzeye ulaflt›¤› anlafl›l›yor. Dışticaret 1879 ve 1880 itibariyle Trabzon’un ihracat› ve önemli kalemler flöyledir (£ olarak):7 1879 Bakliyat 23.379 fiimflir a¤ac› 1.161 Meyve-sebze 26.952 Deri 21.616 M›s›r unu 46.225 Keten ürünleri 15.720 F›nd›k-ceviz 27.156 Muhtelif makine 99.136 Tiftik 7.950 Tütün 49.272 Ceviz a¤ac› 29.956 Toplam ihrac›: 348.523

1880 23.327 51 10.146 29.191 7.075 10.220 47.104 66.956 15.970 57.993 11.983 279.971

azalan kalem ” ” artan kalem azalan kalem azalan kalem artan kalem azalan kalem art›fl önemli artan kalem azalan kalem 68.552£’lik bir azalma vard›r.

Ancak f›nd›k ve tiftik ihracat› art›fl›n›n ve as›l önemlisi bölgede tütün rejisinin hâkimiyetini art›ran tütün için ayn› durum söz konusudur. Reji idaresi istihdam etti¤i gayrimüslimlerle, yerli Müslü-

19.YÜZYILDATRABZONVİLÂYETİVEGİRESUNÜZERİNEGÖZLEMLER

man ekiciyi karfl› karfl›ya getiren bir mekanizma meydana getirmifltir. Britanya konsolosu Biliotti 1884 tarihli raporunda8 (31 Aral›k 1884 itibariyle); ithalat ve ihracat, gemi ve flirket acental›¤› yapanlar›n listesini veriyor (bkz. Ek II). Acentalar aras›nda Ballassarian, Dernarsessian, Hedeciyan, Marinian gibi Ermeniler; Triandofilis, Efremides gibi Rumlar; Konstantinof (Rus), Hochstrasser (Alman) ve Hac› Mirza Baba, Hac› Cevad gibi ‹ranl›lar var. ‹hracatç›lar da gene ayn› etnik gruplardan 33 kiflidir. Aralar›nda Lemlio¤lu, Saliho¤lu, Hac› Ali Haf›z d›fl›nda yerli Müslümanlara rastlanm›yor. ‹thalatç›lar listesi daha kalabal›kt›r. 65 kifli aras›nda Hamamc›zâde, Gundulzâde, Lemlio¤lu biraderler, Serdarzâde Salih efendi, Yelkencizâde biraderler d›fl›nda yerlilere rastlanm›yor. Bunlar içinde ithalat ve ihracatta sadece tar›m ürünlerine kapanmayan, d›fl dünya ile mamul ürün ithal ve ikame eden tek aile Lemlio¤ullar›d›r. Bölgede ziraat›n teknik makine ve yo¤un metotlarla yap›lmad›¤›, 1321/1903 tarihli sâlnâmede modern ziraî tekniklerin anlat›lmas›ndan ve bunlar›n tatbik edilmedi¤inden ac› ac› dert yan›lmas›ndan bellidir (Sâlnâme-iVilâyet-iTrabzon, sene 1321, s. 146 vd.). Yabancıtemsilcilikler fiehirde canl› ticaret ve kozmopolit tüccar nüfus dolay›s›yla bulunan konsolosluk heyetleri, 1318/1900 y›l› itibariyle flöyledir:9 Avusturya-Macaristan baflkonsolosu (Alman ve Felemenk devleti Trabzon konsoloslu¤unu da yerine getirir). Samsun konsolos vekili ve Giresun konsolosluk memurlar› ona ba¤l›d›r. ‹ngiltere’nin Trabzon konsolosu (Longworth), ABD konsoloslu¤unu da ifa eder. Samsun’da konsolos memuru vard›r. Trabzon’da, Fransa konsolosu ve Samsun’da da konsolos memuru vard›r. Rusya’n›n Trabzon’daki konsolosuna, Rize viskonsülü, Samsun viskonsülü ve Giresun viskonsülleri ba¤l›d›r. ‹talya’n›n Trabzon konsolosuna, Samsun konsolosluk memuru ba¤l›d›r. ‹sveç ve Norveç’in Samsun’daki konsolos vekâletini de Samsun’daki ‹talyan memur yerine getirir. Giresun’da da bir konsolosluk memuru vard›r. ‹ran’›n

149

150

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Trabzon’da baflflehbenderi (baflkonsolos) ve Samsun’da konsolosu (flehbenderi) vard›r. Yunanistan’›n da Trabzon’da konsolosu vard›r. Belçika’n›n Trabzon konsolosu, Danimarka konsolos yard›mc›l›¤› görevini de görür ve Samsun’da bir viskonsülü vard›r. Gene ‹spanya’n›n Trabzon’da konsoloslu¤u ve Amerika’n›n da Samsun’da konsolos memurlu¤u vard›r. Trabzon’da bu zamanda 6 dava vekili ve 11 diplomal› tabip vard›; gene buna yak›n say›da eczac› faaliyetteydi. fiehirde gayrimüslimlerin hayat›nda da farkl› sosyal s›n›flar›n tüketimine ve servetine göre bir farkl›laflma vard›. Stéphane Yerasimos, 19. yüzy›lda d›fl ticaretle zenginleflen Rumlar›n çocuklar›n› istedi¤i gibi e¤itti¤ini, d›flar› gönderdi¤ini ama fakirlerin flehirdeki Rum-Ortodoks Patrikhanesi’nin kontrolünde dinî karakterli okulda Hellen lisan› ile e¤itim gördüklerini belirtiyor. Trabzon’da Sevastos Kyminitis’in kurdu¤u okul 1682’den beri faaliyetteydi ve okullar›n say›lar› zamanla artt›. Rumlar, Ermenilerin aksine Müslüman nüfusla da fazla bir iliflki içinde de¤illermifl.10 fiüphesiz Orta Anadolu ve hatta Bat› Anadolu’ya göre farkl› bir atmosfer ve cemaatler aras› farkl› iliflkiler düzeni oldu¤u görülüyor. Trabzon d›fl dünya ile ticaretin d›fl›nda, d›fl vilâyetlere ve d›fl ülkelere (Rusya ve di¤er Karadeniz’e komflu ülkeler) emek ihraç eden bir vilâyetti. Bu nedenle bu bölgede farkl› sosyal kurumlaflmalar ve kültürel etkiler de yer etmifltir. Öyle ki 19. yüzy›l›n ikinci yar›s›nda (Birinci Dünya Savafl›’na kadar) Trabzon vilâyeti 20. yüzy›l›n ilk yar›s›ndan daha farkl› bir iliflkiler kompozisyonuna sahipti, Birinci Dünya Savafl›’ndan sonra, Rusya ticaretinin kapanmas› ve ‹ran transit ticaretinin k›smen baflka yönlere kaymas›, bölgeyi d›fl dünyadan soyutlam›flt›r. D›fla aç›l›fl son devrin de¤iflen flartlar› dolay›s›yla henüz bafll›yor. Bu özelli¤i bölgede Giresun liman› ve artbölgesi için gözlemek de mümkündür.

19.YüzyıldaGiresunKasabası 19. yüzy›lda Giresun, Trabzon merkez sanca¤›na ba¤l› kazalardan biriydi. Güneyde fiebin-Karahisar, bugünkünün aksine, bu ka-

19.YÜZYILDATRABZONVİLÂYETİVEGİRESUNÜZERİNEGÖZLEMLER

zaya ba¤l› de¤ildi. Ancak Giresun, Anadolu ve Karadeniz co¤rafyas›nda iktisadî bak›mdan bugünkünden daha önemli bir konumda görünmektedir. 1895 y›l›na ait Trabzon Vilâyeti Sâlnâmesi (Sâlnâme-iVilâyet-iTrabzon, sene 1313) Giresun’u flöyle anlatmaktad›r:11 Trabzon’uncanib-igarbîsindeberrenotuzaltısaatmesafedevâkiolanGiresunkasabasıkimerkez-ikazadır;TrabzonveSamsunkasabalarındansonraticaretvemamuriyetçe;dahil-ivilâyetdebulunankasabalarınhemancümlesinefâikolup,heleletâfet-iâb-ıhavacaburasısalihensefabahş-ıkulubolacak birmevkî-idilâradır:Kaza-imezkûrAkköy(bugünBulancak),Piraziz,Keşab, Kırıknamlarındadörtnahiyeyihavîvema’emülhakat11.973haneyicamîdir. Giresunahâlîsiezmene-isalîfedeolduğugibişimdikihaldedahiheman umûmenticaretemaîlvemünhemikolduğundanorasıehemmiyetlibirbendergâh-ıticaretolmakmevkiîniihrazetmiştir.GiresunkasabasıKaradenizsevahilininengüzelveenmâmurşehirlerindendir.Giresun’datıbkıSamsungibibirhayat-ıticarîveiktisadîtecellieder.

Giresun’dan Karahisar’a uzanan ve 19. yüzy›l boyu teknik bak›mdan büyük problemler yaratt›¤› halde, ulafl›m› sa¤layabilen yol sayesinde, bu iskele flehri hayat bulmaktad›r ve sâlnâmede de belirtildi¤i üzere haftada 5-6 vapur Giresun’a u¤ramaktad›r.12 1868-69 y›l› itibariyle Trabzon’da Britanya konsolosu olan W. Gifford Palgrave, Giresun flehrinin nüfusunu Mart 1868 tarihli raporunda da flöyle vermektedir:13 4600 nüfus: 600’ü Rum, kazan›n 60 köyünde 18.252 nüfus vard›r; 14.427’si Müslüman, 2.631’i Ermeni, 145’i Rumdur. Gene kazan›n içindeki ev ve binalar›n dökümü de flöyle verilmektedir:14 4816 1 124 137 62 16 53 1

hane mekteb-i rüfldiye mekteb-i ibtidaiyye mescit ve camî-i flerif medrese tekke kilise hükümet dairesi

151

152

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

1 1 1 3 4 24 5 746 313 195 73 12 142 5 3 24

hapishane daire-i askeriye redif deposu fabrika eczahane han hamam dükkân ma¤aza su de¤irmeni ekmekçi f›r›n› gazino kahvehane lokanta hotel meyhane

1903/1321 y›l› Trabzon Vilâyeti Sâlnâmesi’nde Giresun flehri ve onun k›demli belediye reisi Kaptan Yorgi Pafla’dan sitayiflle bahsedilmektedir.15 Belediye reisi izzetli Kaptan Yorgi Pafla’n›n 18 y›ll›k belediye riyaseti s›ras›nda flehir çok geliflmifl, caddeler aç›lm›fl, kald›r›m döflenmifl, bahçeler (parklar), çeflmeler yap›lm›flt›r (Sâlnâme, s. 247). Yar›madan›n ortada yükselen k›sm›na Akropolis deniyor, buraya a¤açl› bir cadde yap›lm›fl ve hükümet kona¤› bahçesi de tanzim edilmifl. Gerçekten hükümet kona¤› bu devirde kaza merkezinde rastlananlardan daha abidevî ve mükellefti. Sâlnâme, “Hükümet dairesi iâne ile yap›lm›fl olup, muazzam ve dilniflin bir binad›r” diyor. fiehirde kald›r›m döflenen ve tanzim edilen caddeler yüz bin metre murabba’›ndad›r. Giresun halk› ekserisi f›nd›k ziraat› ve ticaretiyle meflguldür. Marangoz, dülger, taflç›, demirci ve kay›kç›, bal›kç› (nitekim Keflab bal›kç›l›kla geçinen bir nahiyeydi), bak›rc› gibi zenaatkâr ve esnaf da vard›r. Nitekim 1321/1903 y›l› sâlnâmesi de Sürmene ve Ünye’de on befl, yirmi bin kilelik gemiler; Tirebolu ve Giresun’da da pek zarif sandal ve kay›klar yap›ld›¤›n› bildiriyor (Sâlnâme, s.

19.YÜZYILDATRABZONVİLÂYETİVEGİRESUNÜZERİNEGÖZLEMLER

118). Bak›rc›l›k zenaat›n›n ihtiyac› için Giresun’a ‹ngiltere ve Rusya’dan bak›r ithal edildi¤ini de görüyoruz:16 “Ehl-i kur’a, yani köylüler para kazanmak için memâlik-i ecnebiyeye de giderler.” Demek ki, d›fla iflgücü göndermek, bütün Trabzon vilâyeti gibi Giresun’da da müzmin bir problemdir. Ahalinin pek az› setre pantolon giyer. Halk›n ekserisi ve köylüler çakfl›r ve z›bka ve mintan giyinir. Müslüman ve gayrimüslimler aras›nda büyük k›yafet fark› olmad›¤›, dönemin foto¤raflar›ndan da anlafl›lmaktad›r. Genellikle yabanc› sermaye ve tütün rejisi gibi kurulufllar, yerli Rumlar ve Müslümanlar aras›nda istihdam ve serviste ayr›l›k gözetti¤inden, bu hal bir gerilim yarat›r. Osmanl› ülkelerinde Protestan misyonerler de yerli H›ristiyanlar› çok etkilemifllerdir. Hem ticarî faaliyet hem de çevredeki okul, kilise gibi kurumlar›n etkileri Giresun’da da dinî-etnik gruplar aras›nda gerilimi art›rm›flt›r. Bununla beraber, gerek idarî gerekse sosyal hayatta flehrin Rumlar›, nüfus miktarlar›n›n çok üstünde bir mevkie sahiptiler. Belediye meclisleri ve çeflitli idarî komisyonlarda bunu görmek mümkündür. Konsolosluk temsilcili¤i gibi görevleri almalar›, onlar›n d›fl dünya ile iliflkilerinin daha yo¤un oldu¤unu gösteriyordu. Kazan›n ahalisinin ekseriya Çepnî aflireti Türkmenlerinden oldu¤u bilinmektedir. Giresun eflraf›n›n önde gelenleri, yani meclis-i idareler ve mal sand›¤›, ziraat komisyonu, mahkemeler gibi karma komisyonlarda çal›fl›p, madalya ve niflan ile ödüllendirilenlerin isimlerine bakt›¤›m›zda; bunlar›n ekseriya yeniçeri menfleli ailelerden gelir gibi görünümleri vard›r. 1313/1895 sâlnâmesine göre, flehir eflraf›n›n önde gelen isimleri flunlard›r:17 Dizdarzâde Abdullah Bey Sar›alemdarzâde Ahmed Efendi Gedikalizâde Ahmed A¤a Sar›alemdarzâde Hasan Tahsin Efendi KapudanYorgi Efendi (belediye reisi), sonra pafla Karaibrahimzâde Abdullah Efendi Sar› Mahmudzâde Mustafa Efendi

153

154

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Tokatl›yan Mateos A¤a Muhacirinden Yusuf A¤a Muhacirinden Aziz A¤a Çolakkad›zâdeler (ilmiyyeden, naîb, kad› kökenli) Bu listeye Beyaz›to¤ullar›n› da (Beyaz›tzâde) ilâve etmelidir. Bu aileden de birkaç fert yak›n zamanlara kadar flehrin belediye reisli¤inde bulunmufltur. Bahaeddin Yediy›ld›z, çevrede müsellem ve nöker o¤lan› denen zümrenin kalabal›¤› ve arazi tasarrufundan söz etmifltir.18 Nitekim, eflraf ailelerin isimleri de bunu gösteriyor. Bundan baflka, K›r›m Savafl›’ndan beri bölgeye göç eden Da¤›stanl›, Çerkes ve K›r›ml›lar›n varl›¤›, baz›lar›n›n ticaret ve zenaatla yükselip muteberân aras›na girdi¤i de görülüyor. 1318/1900 Sâlnâmesi’ne göre, flehirde Avusturya-Macaristan konsolos memuru (Papadopulos), Rusya viskonsülü (Kolaro), ‹talya konsolos memuru (Petroçina), ‹ran konsolos vekili gibi ecnebî devlet memurlar› da vard›r.19 Bunlar›n baz›lar›, meselâ Tomaçino adl› biri Avrupa vapur kumpanyalar›n›n temsilcisidir. Ticarî kay›tlara ulafl›lamad›. Ama flehirde belirli say›da ‹talyan, Alman gibi Avrupal›lar›n yaflad›¤›, ticaret, zenaat, serbest meslek icra etti¤i biliniyor; bunlar›n bugün çocuk kütüphanesi olan Roma Katolik mezhebine ba¤l› bir küçük kiliseleri de vard›. ‹flte bu grup, flehrin Rumlar›na da Avrupaî bir tarz-› hayat konusunda etki etmifl olmal› ki, gazino, lokanta gibi Akdeniz limanlar›na has baz› sosyal kültürel birimler ortaya ç›km›flt›r. Ama genelde, flehirde kendine has mimarînin yan›nda, yeni bir tafl iflçili¤i ve inflaat tarz› ile yeni binalar infla edilmifltir. Bu binalar› bugün eski albüm ve kartpostallardan görüyoruz. Karadeniz’in bu bölgesinde 19. yüzy›lda eski tarz-› mimarî ile yeni bir kârgir tekni¤in bileflimi ortaya ç›kmaktad›r. Giresun kazas›n›n içinde, kaba bir say›mla yüz bin hektar› geçen bir ormanl›k vard›r. Ama ormanc›l›¤›n bir sanayi haline gelemedi¤i, yeterince kereste fabrikas› olmad›¤› ifade edilmektedir. Ayn› fley üzüm ba¤c›l›¤› için de söylenmekte ve bu yüzden ›slâha muhtaç bu dal›n flarapç›l›¤›n geliflimini sa¤layamad›¤› ifade edilmektedir.20

19.YÜZYILDATRABZONVİLÂYETİVEGİRESUNÜZERİNEGÖZLEMLER

Giresun’u fiebin-Karahisar’a ba¤layan flose yol, hem merkez kaza hem de hinterland (artülke) için hayatî önemi haizdir. 19. yüzy›l›n sonunda bu yolun ›slâh› için Alman, Frans›z imtiyaz avc›lar› rekabete girmifl, bu arada Sivas-Giresun-Karahisar-Erzurum a¤›n›n (2000 mil ediyor) inflas› düflünülmüfltür. Trabzon-Erzurum karayolu ›slâh edilerek Giresun’un iç tarafla ba¤lant›s›n› kurmak üzere “Entreprise Générale des Routes de l’Empire Ottoman” adl› bir Frans›z flirketi ›slâh ve yap›m iflini üstlenmifltir.21 Etkili bir sonuç al›namam›flt›r, ama Giresun-Karahisar yolu üzerinde önemli bir onar›m sa¤lanm›flt›r. Giresun liman›n›n (daha do¤rusu iskelesinin) 19. yüzy›l›n ortalar›ndan itibaren ticaret ve gemicilik alan›ndaki faaliyetleri konusunda, dönemin Britanya raporlar› önemli bilgi vermektedir. 1854’te Trabzon’daki Britanya viskonsülü Stevens’›n, savafla (K›r›m Savafl›) ve Kafkasya, Kars, Bayezid’de Rus ordular›n›n varl›¤›na ra¤men, Trabzon ticaretinin durmad›¤›n›; tahminlerin aksine, 1.742.693 sterline f›rlad›¤›n› ve bu miktar›n 1854 y›l› itibariyle 2.023.073 sterline ç›kt›¤›n› belirtti¤ine de¤inmifltik. Hiç flüphesiz ‹ran transit ticareti cephe gerisinden gene Trabzon liman›na ulaflmaktad›r. Bu ticarette Giresun liman›n›n pay›, Stevens’›n verdi¤i rakama göre 1858 y›l› itibariyle, 220.000 kental f›nd›k ihracat›d›r.22 1879 y›l›nda konsolos Biliotti (‹ngiltere), Giresun’un sadece Ruslar taraf›ndan, f›nd›k için ziyaret edildi¤i ve bunun Taganrog’a sevk edildi¤ini söylüyor (s. 1449). Giresun’un ‹ngiltere’ye 81.968 sterline ulaflan ihracat›n›n, 66.500 sterlini f›nd›ktan oluflur.23 Nitekim Konsolos Longworth’un 1896 y›l› raporlar›na göre (s. 13), Giresun iskelesinin ihracat ve ithalat kalem ve miktar de¤erleri flöyledir.24 ‹hracat Bakliyat Meyve F›nd›k (kabuklu) F›nd›k (kabuksuz) F›nd›k (hasarl›)

115 £ 670 £ 65.416 £ 59.960 £ 785 £

155

156

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Deri Koyun Ceviz Balmumu Toplam

4.800 £ 7.400 £ 1.240 £ 140.386 £

‹thalat Kahve, fleker Pamuklu v.s. Cam, porselen Petrol Tuz Sabun fiarap Tütün Toplam

11.260 £ 17.660 £ 1.190 £ 2.105 £ 3.120 £ 2.130 £ 1.240 £ 8.960 £ 47.665 £

Nitekim, 1896 y›l› itibariyle Giresun iskelesinin ticarî kapasitesinde Rusya’n›n yan›nda Avusturya-Macaristan ve Fransa gibi ülkelerin de yer ald›¤› görülüyor. (s. 95)25 Bunlar›n 1903 y›l›ndaki gemi say›s› ve tonaj de¤iflimi de ayn› tabloda izlenebilir:

Osmanl› Fransa Avusturya Rus Yunan ‹talya Toplam

1896 y›l› gemi say›s› Gemi Tonaj 147 148.505 70 102.347 102 112.828 79 52.421 54 40.405 23 29.627 475 486.133

1903 y›l› gemi say›s› Gemi Tonaj 130 137.605 43 65.342 106 128.900 55 43.356 53 48.889 12 19.544 399 443.636

Burada bir özellik ortaya ç›k›yor. Giresun ve artülkesi monokültürel bir tar›m, tek ürüne dayanan ihracat ve günlük mübrem

19.YÜZYILDATRABZONVİLÂYETİVEGİRESUNÜZERİNEGÖZLEMLER

mal› al›p tüketen mütevaz› bir bölgedir. Ticaretin getirdi¤i canl›l›k 19. yüzy›l Giresun’undan bildi¤imiz manzaralar›; yeni bir konut tipi ve dar bir zümrenin Avrupaî hayat›n› yaratm›flt›r; ama bu s›n›rl›d›r. Giresun iskelesi henüz ehven bir liman de¤ildir. Sinop ve Trabzon’un ve Samsun’un korunak imkânlar› yoktur. Konsolos Biliotti 1879’da (s. 1445) bunu belirtiyor. Fakat Giresun liman›, Karahisar-Sivas ve Erzincan’daki ordu merkezine kadar uzanan bir ulafl›m›n da bafl›nda yer al›yor. Bu nedenle, bölgenin ihtiyac›na yönelik bir ithal iskelesidir. Bir taraftan, civarda do¤an bir ev endüstrisi (Verlag yahut puttingoutsystem) göze çarpar. Sivas evlerinde Manisa ifli bez dokunur. Di¤er taraftan da, 1881 y›l› itibariyle Giresun’a sadece ‹ngiltere’den 84.000 sterlin miktar›nda yünlü ve pamuklu dokuma giriyor. Bu iki ürün, 94.830 sterlinlik ‹ngiliz ithalat›n›n büyük k›sm›d›r. Amasya-Merzifon ve Sivas-Gürün’de de benzer sistem görülüyor. Bir yandan da, Karadeniz’e 20. yüzy›l bafl›nda ‹talya, Avusturya, Belçika ve hatta ‹spanyol sermayesi bile giriyor.26 Yörede Samsun tütünü bu çekimi art›r›yor. 1904-1905 Rus ihtilâli s›ras›nda bile ‹ran transit ticareti Rusya ile azalan ticareti telâfi etmifltir. F›nd›k ürününü tütün izliyor ve Frans›z tütün rejisi bölgede yönetici, temsilci ve kaçakç›l›¤a karfl› kollukçu olarak yerli Rumlar› istihdam etti¤inden, bu Müslüman halkla gayrimüslimler aras›nda bir so¤ukluk yarat›yor. Maamafih, tütün rejisinin yaratt›¤› iliflkiler çok çeflitli boyutlar arz eder.27 Osmanl› Bankas›’n›n Trabzon flubesi 1891’de kurulmufl olup, Giresun’da bunun etkin bir kredi mekanizmas› yaratt›¤›n› söylemek zordur. Galiba kredi mekanizmas›n›n iflleyifli de bölgede dinî etnik gruplar aras›nda bir gerilim yaratm›flt›r. Tek ürüne dayanan zenginlik ve d›fl dünya flartlar›n›n de¤iflimi, Birinci Dünya Savafl›’ndan sonra Trabzon’u ve Giresun’u da bir ticarî kesinti ve yoksullu¤a itmifltir (Rusya’n›n de¤iflen durumunun bafll›ca neden oldu¤una de¤inilmiflti). Bu bak›mdan 19. yüzy›ldaki durumu gelifltirip yeniden kurmak için Karadeniz ticarî ekonomik bölgesinin canlanmas› gerekmektedir. Bugün bölgeden göçün önlenmesi için bu ilk flartt›r. Di¤er yandan yeni zenaat dallar› ve orman endüstrisinin gelifltirilmesi de gerekir.

157

158

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Ek1 Trabzon: Alman Konsolosluk Raporları (das Bundesconsulat inTrapezond:21Haziran1871). İlkrapor1868yılı19Ağustostarihineaittir.BunlarNortdeutscheBund’aaittir(BundesconsulatinTrapezond).BunlarıbilgibakımındanBritanyakonsoloslukraporlarınagöreçokyetersizbuluyoruz. Arşivler D.D.R.’den Fedaral Almanya’ya geçen (eski Potsdam,ZentralArchivD.D.R.,yeniBundesarchiv,Potsdam’dadır).Zatenanılan1868yılıraporu1871’deizleniyor.Muntazam vebolraporyazılmamış.Konsoloslarrutinişlerleuğraşmışgörünüyor.1907’densonraraporsayısıartıyorveteferruatkazanıyor. 1911tarihli(16Mart)AlmankonsolosraporuharböncesiTrabzon hakkında bazı kayda değer bilgiler verir (Auswärtiges AmtHandel, no:53 Türkei, s. 13-15, Dr. Berzfild Konsul, başbakan Bethmann-Holiweg’e). A) Avusturya’dan 25.000 frankl›k emaye, ‹ngiltere’den 7.000 frankl›k galvanize sac ithalat›; Almanya ve Belçika’dan 5.000 frankl›k çinko; ‹ngiltere’den 150.000 frankl›k kalay, Avusturya ve Fransa’dan; 40.000 ve 10.000’er frankl›k miktarla izleniyor; kurflun Fransa’dan 36.000 frank, ‹talya’dan 4.000 frank miktar›nda ithal ediliyor. ‹ngiltere’den 300.000 frankl›k, Rusya’dan ise 30.000 frankl›k bak›r ithal ediliyor. Bu miktarlar dahi flehirde bak›rc›l›k gibi zenaatlar d›fl›nda ciddi bir endüstri geliflemedi¤ini, di¤er madenlerin daha çok konut ve bina yap›m› ve benzeri tüketim için ithal edildi¤ini gösteriyor. B) Tüketim maddeleri aras›nda, a) Ayakkab›: Almanya’dan 4.000 frank miktar›nda ithal ediliyor (bu da deri eflya ve ayakkab›n›n yerli üretimce karfl›land›¤›n› gösterir). b) Cam eflya: 35.000 frank Belçika’dan, 13.000 frank Almanya’dan. c) Porselen: Sadece Türk kahvesi için fincan (s. 15) 11.500 frankl›k ithalat Almanya, Avusturya ve Rusya’dan yap›l›yor.

19.YÜZYILDATRABZONVİLÂYETİVEGİRESUNÜZERİNEGÖZLEMLER

d) K›rtasiye: 28.000 frank Almanya’dan, 12.000 frank Fransa’dan. e) Sigara k⤛d›: 280.000 frank Avusturya’dan, 20.000 frank miktar› Rusya’dan. Yabanc› sabun-parfüm az miktardad›r; ilaç vs. malzeme 115.000 frank miktar›nda ithal edilmektedir. - ‹lginç bir tüketim kalemi: Almanya’dan 6.000 frankl›k müzik aleti ve 11.000 frankl›k plak ithal edilmektedir. (s. 18) Gene 50.000 frankl›k cep saati Avrupa’dan ithal edilir (4.000 frankl›k miktar› Almanya’dan). Oyuncak ithali ise, 15.000 franka ulaflmaktad›r. Bu kalemler Trabzon’da baz› basit tüketim mallar› ve dayan›kl› ev eflyas› tüketiminin çevre vilâyetlere göre artt›¤›n› gösterir. Alman konsolos raporu Trabzon için 16 Mart 1911’de ithalat miktar›n› ülkelere göre flöyle ay›r›r: ‹ngiltere Avusturya Fransa ‹talya Rusya Almanya Belçika ‹sviçre Romanya Amerika Di¤erleri Toplam

8.385.000 frank 2.445.000 frank 2.185.000 frank 1.925.000 frank 1.275.000 frank 985.000 frank 775.000 frank 225.000 frank 140.000 frank 135.000 frank 215.000 frank 18.690.000frank

Rusya halen un ithalinde; Avusturya ise flekerde öndedir. Osmanl› vatan› yollar›n bozuklu¤undan bu havalinin tah›l/un ihtiyac›n› 1911’de bile iç bölgelerden yani Orta Anadolu’dan karfl›layamamaktad›r. Trabzon üzerinde yeni bilgilerin, Rusya ‹mparatorlu¤u D›fliflleri Arflivi (AVPR‹-Moskova) ve St. Petersburg’daki Ticaret Ofisi Arflivleri’nin tetkikiyle zenginleflece¤ine hiç flüphe yoktur.

159

160

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Ek2 Trabzon,Aralık31,1884.PPAcilt79.ConsulBiliotti.1884yılıraporunaekliliste,s.1984-1986. ŞirketTemsilcileri

ŞirketAdı

Ballassarian, M. Constantinoff, D.J. Dernarsessian, M. Hac›, Mirzâ Baba Hac›, Cavad Hac›, Mehmed Hassan Hochstrasser ve Co.

Anatolia Persia Anatolia Persia Persia Persia Anatolia; Imperial Ottoman Bank, & c. ajan› Persia Persia; Reliance Insurance Company, & c. ajan› Anatolia ve Persia Persia; Manheimer Insurance Company, & c. ajan› Anatolia; La Foncière Insurance Company, & c. ajan› Avukat

Inebegoglou ve Mahdumlar› Hedecian ve Houbesserian Mahohian, A. Marimian, B.O. Triandafilidés, A. Efremides, A.C. İhracatçılar Arnaoudoglu Kardefller Aznavorian Kardefller Boyacidis, P. Kaprislian Kardefller Kaptanian, M. Kacoulidés, P. Karagozian Kardefller

F›nd›k, bakliyat, tütün, tuzlu bal›k F›nd›k, bakliyat, bal›kya¤› Kemik, boynuz s›yr›¤›, paçavra Deri, tütün, f›nd›k, bakliyat, yün Hububat, bakliyat, f›nd›k, keten tohumu, keten iflleri F›nd›k, tütün, m›s›r fiimflir tahtas›

19.YÜZYILDATRABZONVİLÂYETİVEGİRESUNÜZERİNEGÖZLEMLER

Karvonidis, Georges Constantinoff, D.G. Davidian, G. Dernarsessian, M. Diradurian Kardefller Cermakian, G. Efremidis, L.P. Gurékian, S. Hac› Ali Haf›z Efendi Hochstrasser ve ortaklar› Kedeçiyan Vartan Lemlio¤lu Kardefller Mahokian, A. Marmarian, S. Mélidis, S. Missir, O. Nurian Kardefller Paregentanian, S.J. Parigoris, Th. Sahatcian, H. Boghos Saliho¤lu, Ali Haf›z Sarafian, B. Sassi, A. B Saulidis, C. Triandafilides, A. Vartabédian Kardefller

F›nd›k, tütün Deri, bakliyat, tütün, hububat, f›nd›k Deri, tütün, balmumu, keten tohumu, bakliyat, f›nd›k Bakliyat, f›nd›k Hububat, f›nd›k, bakliyat Ba¤›rsak, bal›kya¤› F›nd›k, bakliyat, tütün, hububat, balmumu, bal›kya¤› Bakliyat, f›nd›k, hububat Bu¤day, f›nd›k, tütün F›nd›k, tütün, bakliyat Keten iflleri F›nd›k, bakliyat, tütün, kuru üzüm, balmumu, hububat F›nd›k, bakliyat Tütün, f›nd›k, m›s›r, f›nd›k, deri F›nd›k, hububat, tütün, keten tohumu Deri, bakliyat, f›nd›k, m›s›r, tütün Bakliyat, deri, f›nd›k, m›s›r, keten iflleri Bakliyat, f›nd›k, deri, m›s›r F›nd›k, tuzlu bal›k fiimflir tahtas› F›nd›k, tütün, bakliyat Bakliyat, f›nd›k, ba¤›rsak Bal›kya¤›, f›nd›k Tütün M›s›r, bakliyat, f›nd›k, tütün, bal›kya¤› F›nd›k, m›s›r, bakliyat

İthalatçılar Arabian, Maranian Arabian Kardefller

Manchester mallar›, Halep mallar›, metaller Manchester mallar›, Halep mallar›, fes

161

162

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Arghiropulos, D. Arnaudoglu Kardefller Boyacidis, P. Kalpakcidis Kardefller Kapayanidis, G. Kaprislian Kardefller Kaptanian, M. Kariofili Kardefller Kasakis, D. Kondozi, Constantinoff Kongalidis Kardefller Konstantinidis, D. Derhamparsumian Kardefller Cermakian, G. Culfazo¤lu, Hac› Hüseyin Efremidis, P.L. Elefteriadi, Lefter Fetvacian Kardefller Gundulzâde, Velibi Efendi Hamamc›zade, H. ‹smail Hekimian, J. ‹sraelian, Nikogos Kazanc›o¤lu Kardefller Keçecian, Calust ve Ortakl. Kederian, Artin Kitrides, Anesti Lemlio¤lu Kardefller Mahokian A. Marengo, J.B. Marengo, J.N. Meghavorian Kardefller Melidis, S.

Koloni mallar›, çanta, tüfek, çelik Koloni mallar›, un, metal, mücevher, alt›n tipi Faney mallar›, parfümeri, iççamafl›r›, çorap Manchester mallar› Koloni mallar›, çay, sabun, mum, metal Koloni mallar›, çanta Un, çanta Manchester mallar›, pamuk (yün ipli¤i) ‹ç çamafl›r›, alkol ve flarap, bakkaliye Grey mallar›, Halep mallar›, çanta Koloni mallar›, metal, zeytin, ya¤, meyve Ecza, baharat, tuhafiye, h›rdavat Deri ve kundura eflyalar› Kibrit, t›rpan Grey mallar›, Halep mallar›, çay, metal Un, petrol, çivit, post Alt›n ipi ve danteli, tuhafiye ‹ççamafl›r›, fes, fantezi eflyalar, h›rdavat Grey mallar› Manchester mallar› Alkol, flarab, bira, erzak, bofl flifle Dikifl makinas› Manchester mallar›, Rus pamuk mamulü Manchester mallar› Fes, püskül Çanak, çömlek ve cam eflya, h›rdavat Çeflitli mallar, koloni mallar›, metal, tuz Çeflitli mallar, koloni mallar›, metal, çanta, mum Ecza Ecza ‹pekli ve yünlü eflyalar fieker, alkol, kibrit

19.YÜZYILDATRABZONVİLÂYETİVEGİRESUNÜZERİNEGÖZLEMLER

Metaksa Kardefller Missir, D. Mikaelian, D. Nourian Kardefller Paregentanian, S.J. Petropulos, P. Sarafian, B. Serassi ve Eleftariadi Serdarzade, Salih Efendi Sirinopulos, Y. Sofianopulos L. Tagmazian Ayakkab›c›lar loncas› Terziler loncas› Terzopulos V. Çay›ro¤lu P. T›gdaban, Vahid ve Akif Efendi Tirakian Garabed Tsuliadis G. Vafiadis Murad Vafiadis Kardefller Vartabedyan Kardefller Velisiadi Kardefller Yanikapani, Panayoti Yelkencizâde Kardefller Zimplinidis Kardefller

Manchester mallar›, çanta, balmumu, fes Koloni mallar›, k›rm›z, çanta, deri Mücevher, cep (kol) saati Halep mallar›, ham pamuk Post, hububat Hububat Kibrit, çelik Manchester mallar› Yün ipli¤i Grey mamulleri Meyva, sabun, k⤛t Halep mamulleri Deri, ayakkab› Elbise ve kumafl Halep mallar› Cam eflya, lâmba, vs.

Pirinç, çay, metal eflya Bisküi, makarna, un Kimyevi eflya, cam Çanta, çorab Grey eflyalar›, koloni eflyalar› Elbise, fes, tuhafiye ‹pekli yünlü kumafllar Un, m›s›r Manchester mamulât›

163

XIII

KentTarihindeKaynakSorunları*

Kent ve k›r tarihi diye bir ayr›m yapmak son derece güçtür; çünkü hem kay›tlar›n nitelikleri hem devaml›l›klar› hem birbirlerini tamamlamalar› bak›m›ndan k›rsal ve kentsel tarih kay›tç›l›¤›, arflivcili¤i gibi bir ayr›m›n güçlükleri ortadad›r. Kald› ki, kentin belki k›rsal bölgeye nazaran tek fark›, tarihin bizatihi kentte cereyan etmesidir. Yani, tarih dedi¤imiz gerçekten yaz› ile bafllar; bu klasik bir tarif de¤ildir; hiçbir zaman modas› geçmifl bir tarif olmayacakt›r. Çünkü geçmiflin insan gruplar›yla ve toplumuyla fonetik iletiflim, tarihi meydana getirmektedir ve tarihin metodolojik sorunlar› ve avantajlar› bunun üzerinde odaklanmaktad›r. Bir bak›ma kent demek ve kentli demek, tarihin kay›t konusu olan bir grup demektir. Nitekim, köylülük tarihin d›fl›nda kalan bir unsurdur; bizatihi tarih ça¤lar›nda bile kay›tlar›n canl›l›¤›na ra¤men bazen hayret edilecek derecede teferruata sahip olmam›za ra¤men, bir tarih nesnesinin çizgilerine, yüz hatlar›na sahip olmak bak›m›ndan köylülerin tarih d›fl›ndaki kitleler olarak kald›¤›n› gör*

KentTarihçiliği,Sempozyum/Atölye, Tarih Vakf›, Toplu Konut ‹daresi, 1994. s. 111115.

166

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

mektedir tarihçiler. Nitekim ben son zamanlarda Ukrayna tarihine, Birinci ve ‹kinci Cihan Savafl› aras›nda Ukrayna’da k›rsal bölgede, bilhassa Polonya hâkimiyetindeki Bat› Ukrayna’n›n k›rsal bölgelerinde geliflen faflizme bak›yorum. Bat›’daki faflizmlerin tersine, kentsel proletaryan›n ve kentsel orta s›n›flar›n destekledi¤i faflizmin aksine, köylülerin destekledi¤i bir faflizmdir bu. Tarihçi ‹van Lysiak-Rudniytsky, ilk defa Ukrayna’n›n halk› yani köylüsü tarih sahnesine ç›kmaktad›r, biz buraday›z, demektedirler ama bu faflizm ile mümkün olmufl, diyor.1 Demek ki, köylülü¤ün hakikaten tarihî bir nesne olmas›na ra¤men, olaylar›n renklili¤i bak›m›ndan kentlere göre bir farkl›l›k arz etti¤i aç›kt›r. fiimdi bu, kuflkusuz baz› sorunlar› ifade ediyor; meselâ kentsel bir topluluk olduklar› için tarihte en çok hiddeti çeken az›nl›klardan birisi Yahudi az›nl›¤›d›r. Avrupa tarihinde tek az›nl›k Museviler de¤ildir; fakat Museviler kent az›nl›¤› olarak yaflam›fllard›r. Bundan dolay› kent insan›na has birtak›m zenaatlar›, kabiliyetleri edinmifller; sosyal t›rman›fllar›, çat›flmalar› bünyelerinde bar›nd›rm›fllard›r. Bunu birlikte getirmifllerdir. Kuflkusuz bu çok maharetli halk›n kabiliyeti; müzi¤inde olsun, ilminde olsun, baflka dallarda olsun, onlar›n kent az›nl›¤› olmalar›ndan ileri gelmektedir. Bu yüzden kimlik sorunlar› öbürkülerden çok daha belirgin, çat›flmal› ve renklidir. Bu, kent grubu olmalar›ndan ileri gelmektedir ve yine Yahudiler kendi tarihlerinde en çok kayda sahiptir. Baflka az›nl›klar›n, özellikle k›rsal az›nl›klar›n bu kadar teferruatl› tarihî kayd› yoktur. Çünkü Yahudiler kent cemaatidir. Bundan dolay› zengin bir malzeme ile ortaya ç›kmaktad›rlar. Tabii her do¤runun istisnas› vard›r. Bizim tarihî kay›tlar›m›z boldur, ama mahiyeti farkl›d›r. Osmanl› toplumuna göz att›¤›m›zda, kent ve k›r toplumu aras›nda kay›tlar›n mahiyeti aç›s›ndan fark olabilir ama nicelik-miktar aç›s›ndan hiçbirinin lehine farkl› bir durum yoktur. Daha do¤rusu, Avrupa tarihî kay›tlar›n›n aksine, bizde kentli ve köylü aras›ndaki kay›t fark› sürekli bir akordeon gibi daral›p aç›lmakta ve tarihyaz›c›l›¤›n nesnesi olmak aç›s›ndan köylü ve kentli aras›ndaki fark azalmakta ve tarihyaz›m sorunlar› eflitlenmektedir. Osmanl› vesikalar›, köylü ve kentli için ob-

KENTTARİHİNDEKAYNAKSORUNLARI

jektif kay›t ve say› bak›m›ndan büyük farklar ortaya koymamakta, tarihyaz›c› ayn› yo¤unlukta bilgi s›nav›yla bafl bafla kalmaktad›r. Bu, malî kay›tlar için böyledir ve meselâ tarihî folklor malzemesi aç›s›ndan da böyledir. Ve tabii yabanc› seyahatnâmeler aç›s›ndan da 19. yüzy›la kadar böyledir. Ancak 19. yüzy›l›n ecnebisi Osmanl› flehriyle daha çok ilgileniyor; anlafl›lan art›k flehir-köy ayr›m›n›n çarp›c›l›¤› kadar, gelen insan›n dünyaya yaklafl›m› da bunda rol oynuyor. fiimdi kentlinin durumunu hangi kaynaklardan, nas›l inceleyip kavrayaca¤›z? Kent insan›n› kavrayabilmemiz için arfliv malzemesinin d›fl›ndaki baflka kay›tlar bize yard›mc› olmaktad›r ve çok enteresan malzeme ile karfl› karfl›yay›z. Meselâ, dünden beri fler’iyye sicilleri diyoruz, tahrir defterleri diyoruz, cizye defterleri diyoruz. Halbuki bunlarda da arflivcilik bak›m›ndan çok dramatik bir olgu söz konusu. Çünkü, 15. yüzy›la, yani Osmanl› Devleti’nin art›k hakikaten bir imparatorluk oldu¤u bir ça¤a ait tahrir defterlerinin say›s› çok azd›r; bunlardan ilk görüleni ki 1431 tarihli olan Arvanid (Arnavutluk) tahrir defterini Halil ‹nalc›k hocam›z 1950’lerin bafl›nda neflretti; öbürlerini de Balkan âlimleri neflrettiler ve 15. yüzy›la ait bu birkaç defterin de hemen hepsi Rumeli’ye aittir. Yani bizim bugünkü vatan›m›z›n, Anadolu’nun 15. yüzy›la ait tahrir kay›tlar› namevcuttur; 16. yüzy›l bafl›na ait vesika da azd›r. Hepsi 16. yüzy›l ortalar›ndan bafllamaktad›r. Ayn› fley flehirlerin tarihi ve sosyal hayat›m›z bak›m›ndan çok önemli gördü¤ümüz kad› sicilleri için de söz konusudur. Bunlar›n da ço¤u bir iki istisna d›fl›nda 16. yüzy›la aittir. Demek ki, imparatorlu¤un en da¤da¤al›, en sanc›l›, en do¤urgan, en gürültülü 150 senesini biz bu gibi arfliv kay›tlar›n›n d›fl›ndaki kaynaklardan incelemek zorunday›z. Çok defa 15. yüzy›l için, mevcut 16. yüzy›l eserlerine ve kay›tlar›na istinaden feedback (geriye yans›tma) mekanizmas›n› uygulamaktay›z. Ve yard›mc› kaynak olarak Schildberger, B. de la Brocquière, Clavijo gibi seyyahlar› kullan›yoruz; istenmeyen Cenova, Venedik vs. ‹talyan arflivleri yard›mc›m›z olabilir. Geç Bizans tetkikleri bizatihi yeni bir sahad›r ve Osmanl› tetkikleriyle eklemlenmesi pek yeni bir çabad›r, emekleme halindedir.

167

168

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

fiimdi Osmanl› toplumunda kentli insan›n hayat çizgisini tarihyaz›c› olarak gözden geçirelim: Bir kentli Osmanl› do¤ar, kay›t yoktur (evde Kur’an-› Kerim’in bir köflesine yaz›l›rm›fl), mektebe gider kay›t yok. Ölümü deklare edilmez. Yak›n zamana kadar da edilmezdi. ‹htiyaç yok çünkü, herkes hastal›¤›n›, sa¤l›¤›n› gözetlemifltir. Cemaat ölümü bilir. Ama kay›tta yoktur. Ölüm kay›tlar›n›n, flecerenin genifl ölçüde tutulmad›¤› bu toplumda, Osmanl› ulusal biyografisini yazan muhteflem insan Mehmed Süreyya Bey kay›tlar› mezarl›klardan izlemifltir. Bazen periflan bir k›l›kla geceleri mezarl›kta geceleyerek bu tafllardan Osmanl› elitinin biyografilerini ç›karmaya çal›flm›fl ve bildi¤imiz eser, Sicill-iOsmanî meydana gelmifltir. Do¤umun ve ölümün kayd›n› tutmamak, bu toplumda baz›lar›n›n bilmeden tekrarlad›¤› gibi, s›rf Müslümanlara has bir nak›sa de¤ildir. H›ristiyan cemaatler için, Museviler için de ayn› noksan geçerlidir. Çok yak›n zamanlar hariç (galiba 1940’lardan itibaren) Riva Kastoryano, Hahambafl›l›k arflivinde evlilik kay›tlar› ve drahoma miktarlar›n› tesbit ediyor. Musevi cemaatinin bireysel kay›tlar›n›, aile tarihini kolay tesbit edemezsiniz. Gene mezarl›klarda Minna Rozen bir araflt›rma yap›yor. Jeneolojik tesbitten çok tarihî, demografik, antropolojik sonuçlar ortaya ç›k›yor. fiimdi birtak›m defterlere bakt›¤›m›z zaman, meselâ tahrir defterlerine, bunlarda mükellefin ad›n› görüyorsunuz; aile reisini, ailenin di¤er erkek mükellefini görüyorsunuz. Köyün ad›n› görüyorsunuz; verdi¤i vergileri görüyorsunuz. Fakat buralarda bile bir jeneoloji tesbiti tam anlam›yla mümkün de¤ildir. Kad› sicillerini ele alal›m; buralarda her fleyi görüyorsunuz. Miras taksimini görüyorsunuz, boflanma davalar›n› görüyorsunuz, bilirkifli raporu ve kefalet kayd› görüyorsunuz. Çünkü kad› sicilleri hem beledî defterlerdir, flehrin idaresiyle ilgisi vard›r, hem noter belgesidir hem de hukuk ve ceza davalar› görülmektedir. Cizye defterlerinde H›ristiyan cemaatin isimlerini say› ve say› görüyorsunuz ama jeneolojik bir silsile mevcut de¤ildir ve bunlar üstelik tam gerçe¤i aksettirmez. Çünkü tahrirler düzgün yap›lmad›¤› için zamandan zamana eskir ve s›hhatli kay›tlar de¤ildir, ama bir fikir verirler.

KENTTARİHİNDEKAYNAKSORUNLARI

Kuflkusuz arfliv kay›tlar›n›n d›fl›nda bu cemiyetin hayat› ile ilgili say›s›z ilginç belge ve kitaplar bulunur: fiuara tezkireleri (biyografidir), hatta lâle yetifltirenler, çiçekçilerle ilgili hayat ve biyografiler (Tezkire-iŞukûfeciyân), Ayvansarayî’nin binalarla ilgili eseri, nadir olsa da EvliyaÇelebiSeyahatnâmesi gibi bir abide, askerî ve idarî tarihi besleyen vekayinâme d›fl›nda, derleme yaz›flmalar (Münşeât-ıFeridun gibi); sefer günlükleri vs... Ayvansarayî eserler kadar, onlar›n etraf›ndaki söylenti, rivayetleri nakleder, bir ideolojiyi yans›t›r. Bu önemlidir. Birtak›m menak›bnâmeler bulursunuz, tarikata girmifl insanlar› ve o hayat› canl›ca ö¤renirsiniz ki, zannediyorum Türk-‹slâm tarihinde bunlar, Bat› toplumundaki herhangi bir dinî gruba göre daha fazla bilgi verebilir; ilginç bilgiler veren eserler olma vasf›na sahiptir. fiu noktaya de¤inmek istiyorum; dün burada hocam›z Halil ‹nalc›k de¤indi ve hakl› idi. Terekeler meselesi; son zamanlarda Rodosçuk üzerine çal›fl›rken birtak›m terekeleri tesbit ettim; biri ölmüfl ne kalm›fl, kap kaca¤a kadar yaz›l›yor akçe de¤eri ile. Ve bundan bir ekonomik manzume çizmek istiyordum. Fakat sonra ikinci bir grup bilgiye rastlad›¤›m zaman bunlar›n hepsini derledim, toplad›m, bir kenara att›m ve konferans tebli¤imde çok kullanmad›m bile. Terekeler bir flehirdeki halk›n iktisadî vaziyetini (belki yaklafl›k) olarak verse de, tam yans›tamaz. Çünkü her toplumda, hele geleneksel toplumda, insanlar hiçbir zaman sorunu kendileri çözecekken, gidip de resmî makamlara baflvurmuyorlar. Aile miras›n› kendi taksim ediyor; bu bir s›rd›r. Ancak büyük ihtilâf vukuunda veya sahipsiz ölü olma durumunda kad› mahkemesine müracaat edilir ve kayda geçilir. Baz› halde tereke taksimine müracaat etseler bile, mallar› gizliyorlar. Onun için bizim Osmanl› tarihinde servet tesbiti için tek bafl›na tereke defterleriyle veya kay›tlar›yla yetinemeyiz. Baflka kaynaklara da el atmak gerekmektedir. Alt› as›rl›k tarih içinde ihmal etti¤imiz tarihyaz›c›l›k alanlar› vard›r. Kriminal Geschichte (criminalhistory) dedi¤imiz alan; cürüm tarihi veya adlî tarih veya suç tarihi bunun bafl›nda gelir. Suçluluk ve suçlular tarihinden söz ediyorum. R.E. Koçu bu sahaya amatör merakla el att›¤›nda küçümsenmiflti. Oysa sistematik tetkiklerle devam etmemiz gerekir. Çünkü suç tarihi; bi-

169

170

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

zim toplumda, bütün toplumlarda oldu¤u gibi örtülen, saklanan, torbalanan birtak›m olaylar›n patlamas›, ortaya ç›kmas› demektir. Meselâ, Rodosçuk için bakt›¤›m birtak›m terekelerde görmedi¤im, onlar› tamamen yalanlayan zenginlikler böyle ortaya ç›kabildi. Ceza davalar›nda ortaya ç›kt›. Bir örnek vererek aç›klayay›m: Davac› Sa¤›r Hoca mahkemeye vekili kâtib Sinan arac›l›¤›yla müracaat etmifl; k›z› Fatma aldat›lm›fl; kocaya kaç›yorum ve ‹stanbul’a gidiyorum zann›yla Tekirda¤’daki (Rodosçuk) bir flebeke taraf›ndan aldat›lm›fl; baba evinden 17.000 akçe, 10 miskal alt›n, bir alt›n kuflak ve frengî kaftan ve bir alt›n zincir al›p kaçm›fl. fiimdi böyle bir servet dökümünü terekelerde kolay kolay bulamazs›n›z.2 Gizli servetler, cemiyetin mazbut görünen hayat› arkas›ndaki gizli facialar, özlemler bu sayede ortaya ç›k›yor. Tekirda¤’›n müreffeh bir flehir oldu¤u, paral›lar›n bol oldu¤u; cizye ve tahrir ve terekelerle ilgili kay›tlardan çok, bu gibi adlî kay›tlardan anlafl›l›yor. fiehir hayat›, ahlâk normlar› neydi? Adlî tarih daha iyi belirler. Türkiye tarihinde bu bak›mdan adlî olaylar son derece önemlidir ve aç›kt›r ki, zengin ‹stanbul bölgesi sicilleri d›fl›nda birtak›m naîblikler ve Dîvân-› Hümâyûn ile ilgili vesikalara, mühimmelere çok iyi bakmak gerekmektedir ve 19. yüzy›la geçti¤imiz zaman, siciller yerini art›k “Mehakîm Ceridesi” gibi adlî tarihi takip edece¤imiz jurnallere b›rak›yor ve bunlara bakt›¤›m›z zaman cemiyete ters düflen olaylardan, cemiyetin as›l yap›s›n›n ne oldu¤unu, flehir toplumunu anlamak mümkün olmaktad›r. Son olarak bir konuya de¤inmek istiyorum. Kent tarihi veya k›r tarihi veya sosyal tarih gibi isimler yeni konmufl olabilir; ama bu alanlar› ifllemek dün de¤inildi¤i gibi 19. yüzy›l›n icad› de¤ildir. Bu gibi yorumlar, F. Braudel ve di¤er Annales Okulu mensuplar›yla da bafllam›fl de¤ildir. Fransa’da bu tip tarihçili¤i Languedoc manast›rlar›ndaki rahipler Histoire de Languedoc adl› külliyatla ortaya koydular. Bu Almanya’da bile yap›ld›. H. J. Winckelmann’dan beri arkeolojinin verileriyle Yunan-Roma klasik tarihi böyle yaz›l›yordu. Birinci Harb’den sonra Alman üniversitelerinde, özellikle Edith Ennen ve etraf›, nihayet F. Heer bu iflin pek Fransa tekelinde de olmad›¤›n› gösteriyor. Ben, Türkiye’nin flehir tarihçili¤i ala-

KENTTARİHİNDEKAYNAKSORUNLARI

n›nda geç kald›¤› kan›s›nda da de¤ilim. En az›ndan Osman Nuri Ergin’in Mecelle-i Umûr-ı Belediyye’si, hem zaman bak›m›ndan hem malzeme bak›m›ndan hem de yaklafl›m bak›m›ndan Türkiye’de flehir tarihçili¤inin anlafl›ld›¤›na ve oldukça da uygun bir zamanda bafllad›¤›na delildir. Kuflkusuz, Avrupa flehir tarihçili¤inin baz› malzemesine sahip de¤iliz. Bizim eski toplumumuzda kontratlarla (akitlerle) statüleri ve iliflkileri belirlenmifl kurulufllar yoktur. fiehir tarihini müstakilen araflt›raca¤›m›z, teferruat› tesbit edebilece¤imiz kilise, üniversite, belediye yoktur. Ama vakfiyye ve vak›f vard›r; flühûdu’l-hal dedi¤imiz rastgele flahitlerden isimler vard›r. Burada sahip oldu¤umuz tipteki kay›tlara da Avrupa tarihinde rastlanmaz. Bütün mesele; muhakememizi gelifltirip, olanla olmayan› nas›l infla edece¤iz; olana nas›l bakaca¤›z ve olmayana nas›l bir extrapolation, yani geniflletici yorum yapaca¤›z? Bu, bizim tarihyaz›c›l›¤›m›z›n meselesidir. Kent tarihini bugün Bat›’da bilgin tarihçi dedi¤imiz, büyük bilgin yan›nda, entelektüel olmayan tarihçiler de yap›yor. Dar bilgili uzmanlar›n da yapabilece¤i bir fley; belli kay›tlar› gözden geçirirsiniz, çok iyi Osmanl› kültürünüz olmaz, Osmanl› flehri üzerinde çal›fl›rs›n›z bu mümkündür. Eski tip tarihçili¤e göre bunlar belki muhaf›z, çok derin haf›zal›, çok zeki insanlar da olmayabilirler. Hatta bunlar bazen Türkiye tarihini yapar. Türkçeyi çok iyi bilmeyen biri olabilir, bu da mümkündür; belirli vesikalar›n üzerinde durabilir. Fakat burada dikkat ederseniz baflka disiplinler gerekmektedir. Yani kent tarihçisinin kesin surette baflka disiplinlerle donanm›fl insan olmas› gerekiyor. Bu, mühendislik olabiliyor, hukukçuluk olabiliyor, iyi iktisatç›l›k olabiliyor. fiehir tarihçili¤i baflkalar›na muhtaç; ama ön planda tarihçinin iflidir. Dünkü münakafla anlaml›yd›; flehirci, sosyolog, iktisatç› olursunuz. Tarihçi olmad›¤›m›z süre; yapt›¤›m›z ifl sosyoloji, flehircilik veya iktisatç›l›kt›r. Çünkü tarihçi geçmiflle dil temas› kuran kiflidir. Eski toplumun (literati) okumufl adam› gibi olacaks›n›z. Aksi takdirde spekülasyonlar tutars›z olabilir. Meselâ, Türkiye flehirlerini göçebelerin kurdu¤u söylendi. Malzemeye dayanmayan bir tahmin mütearife haline getirilmifl ve tarihçili¤in bir sorunu böylece halledilmifl.(!) Bu bana bir f›kray› hat›rlatt›; imtihanda profesör ta-

171

172

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

lebeye sormufl: “O¤lum, dalak ne ifle yarar?” Talebe: “Hocam vallahi biliyordum, unuttum” demifl. Hoca: “Bu unutkanl›¤›n ilim dünyas›n› çok üzdü” demifl. Çünkü o zaman dala¤›n ne ifle yarad›¤› bilinmiyormufl henüz... Göçerlerin, flehirlere yerleflmesi de ilim dünyas›n› çok rahatlatacakt› ama geçerli de¤il. Yani Osmanl› ve Selçuklu Türkiyesi’ndeki flehirlerin, hakikaten göçebelerin yerleflmesiyle kuruldu¤una dair ancak zorlama bir iki tesbit var. Birisi Bursa Yeniflehir, birisi de belki Ermanak. Yani flehirler hepsi eski yap›lanmalar. Buralar ne oldu? Eski halk m› kald›? ‹ran’dan flehirliler mi geldi, kimler geldi, nas›l geniflledi bu flehirler? Hepsi bilinmeyen fleyler. fiimdi urbanistlerin, co¤rafyac›lar›n kendi yorumlar› ve kendi metotlar›yla kurdu¤u modellerin ve yapt›klar› aç›klamalar›n bu bak›mdan hiçbir geçerlili¤i yoktur. Daimi surette tarih malzemesine, hele flehir tarihçili¤imizin flu emekleme ça¤›nda yorumlar›m›za temel olan malzemeye çok dikkat etmemiz gerekiyor.

XIV

19.YüzyılSonundaSuriyeveLübnan ÜzerineBazıNotlar*

Arap ülkeleri, 16. yüzy›l bafl›nda Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun bir parças› olmufltur. Bu bir sorunun tart›fl›lmas›n› gerektirir; o da Arap ülkelerinin Osmanl› sistemine Balkanlar’a göre bir buçuk as›rl›k bir gecikmeyle girdi¤idir. Gerçekten de Arap ülkelerinin büyük ço¤unlu¤unda Osmanl› t›mar sistemi Balkan ülkelerinde oldu¤u kadar yayg›nl›kla uygulanmam›fl, mahallî otorite iliflkileri, eski hanedanlar ve gelenekler daha yo¤un biçimde yaflama flans›na sahip olmufltur. Gerçi bugünkü Suriye ve Mezopotamya’n›n baz› k›s›mlar› bu dedi¤imiz istisnan›n d›fl›nda kalm›flt›, ama klasik Osmanl› devrinde Arap ülkelerinin pratikte belirli bir otonomiye sahip oldu¤u aç›kt›r. 19. yüzy›l reformlar› ise, bu statüyü büyük ölçüde de¤ifltirmifl ve idarî merkeziyetçilik Suriye baflta olmak üzere di¤er baz› bölgelerde de kendini hissettirmifltir. Gerçi 1845 Lübnan olaylar›ndan sonra Bâb›âlî, Cebel-i Lübnan’a özerklik veren nizamnâmeyi Avrupa bask›s›yla 1861’de kabul etmifl, 1864/1281 tarihli statüyle de baz› de¤ifliklikler yap›p bunu yenilemiflti. *

OsmanlıAraştırmaları, say›: IV, 1984, s. 89-113.

HAYFA

GAZZE

VİLÂYET

19. Yüzy›l Sonunda Suriye ve Lübnan.

19.YÜZYILSONUNDASURİYEVELÜBNANÜZERİNEBAZINOTLAR

Bu yenilik Lübnan’da bir hukukî özerkli¤in bafllang›c› ise de, modernleflen Osmanl› bürokrasisinin bölgedeki kontrolünü, Lübnan’›n klasikteki ad› konmam›fl özerkli¤ine k›yasla ne derecede azaltt›¤› düflünülmelidir. 19. yüzy›lda Suriye-Lübnan’›n imparatorlukla bütünleflememe (disintegration) olay›, idarî platformda gözlenmekten çok, ekonomik de¤iflim dolay›s›yla bafllar. Çünkü 19. yüzy›lda Bat› Avrupa’n›n sanayi ülkeleri, Do¤u Akdeniz bölgesiyle 17. ve 18. yüzy›lda oldu¤undan çok daha yo¤un bir biçimde ilgilenmeye bafllam›fllard›. Bu ilgi her fleyden önce, büyüyen Bat› metropollerinin g›da ihtiyac›n›n karfl›lanmas›, bol miktarda yeni hammadde türlerini acilen talep eden endüstrinin doyurulmas› ve buharl› gemi tafl›mac›l›¤›n›n ucuz mal naklini kolaylaflt›rmas›ndan ileri gelmekteydi. Selanik, ‹zmir gibi limanlar›n yan›nda, Suriye-Lübnan limanlar› da yeni endüstri ça¤› ticaretinin yo¤unlaflt›¤› ve geliflti¤i merkezler durumuna geldiler. 19. yüzy›l›n ikinci yar›s›ndan itibaren Do¤u Arap vilâyetlerinin tar›msal faaliyetlerinde de buna ba¤l› niteliksel de¤iflmeler görüldü. fiehirler ve flehir hayat›n›n kurumlar›, nihayet kültürel ve siyasal planda ideolojik de¤iflmeler de buna ba¤l› olarak h›zland›. Modern Arap dünyas›n›n oluflumunun temelleri 19. yüzy›lda biçimlendi. Bu devir üzerindeki araflt›rmalar henüz yeterince ayd›nlat›c› olmayabilir, ama görünüflte Bat› Avrupa’n›n artan etkisiyle Arap dünyas›, imparatorluktan kopup Bat›’yla bütünleflmekteydi. Bu kopuflun h›z›na paralel olarak, Osmanl› imparatorluk yönetimi de, idarî, iktisadî ve özellikle kültürel ve ideolojik planda Arap vilâyetlerindeki etkinli¤ini art›rma çabas›na girmifltir. 19. yüzy›lda Osmanl› Arap ülkelerinin liman flehirlerinde niteliksel ve niceliksel de¤iflmeler meydana gelmifltir. Beyrut’un yan›nda, Güney Mezopotamya’da, Basra’da da bu de¤iflme gözlenir. Özellikle Basra’n›n, bu dönemde Bâb›âlî’nin geçmifle göre artan idarî kontrolüne ra¤men, ekonomik bak›mdan Osmanl› dünyas›ndan kopup Britanya ekonomisi ile bütünleflti¤i görülür.1 Osmanl› ülkelerinde d›fl dünyaya ba¤l› olarak geliflen bu metropoller, sadece geleneksel tar›m ve zenaat ürünlerinin ihrac›ndan do-

175

176

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

lay› de¤il; ayn› zamanda Bat› Avrupa endüstrisine hammadde arz eden bir faaliyet alan›n›n, yani monokültürel tar›m›n ve yar› mamul üretimin büyüdü¤ünü de göstermektedirler. Limanlar›n büyümesi, kuflkusuz hinterland üzerinde kurulan denetime ba¤l›d›r. Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun d›fl iliflkileri kolonyal bir düzen içinde kurulmad›¤›ndan, liman kentlerindeki ticaret için gerekli olan ulafl›m ve depolama gibi altyap› yat›r›mlar› çeflitli Bat› devletlerinin kontrolünde geliflmifltir. Örne¤in, hinterlandla kurulan demiryolu ba¤lant›s› ‹zmir’de ‹ngiltere ve Fransa’n›n; Anadolu’da Almanya’n›n; kent içi ulafl›m› da yine çeflitli devletlerden imtiyaz sahiplerinin giriflimiyle kurulmufltur (Örne¤in ‹zmir ve Beyrut’ta r›ht›m Frans›zlar›nd›). Osmanl› demiryolu sistemi Avrupa ve hatta Rusya’ya göre geç geliflmifl ve rasyonel ifllerlikte bir ulafl›m a¤› meydana getirilememifltir. Fakat ülkede telgraf sistemi erkenden h›zla tesis edilmiflti. Osmanl› posta sistemi de gene devlet tekelinde geliflmifl, ancak yabanc› postalar da legal ve illegal olarak faaliyet alan›n› geniflletmifllerdir. Demek ki, posta sisteminde de tek bir ülkenin tekeli yoktu. 19. yüzy›lda SuriyeLübnan bölgesinin demiryol ulafl›m sisteminde Fransa üstün durumdayd›. Ancak denizcilikte önce ‹ngiltere’nin üstün oldu¤unu, sonra bir rekabet bafllad›¤›n› görece¤iz. Nihayet, fiam’dan güneye inen Hicaz demiryolu yerli sermaye ile kuruldu ve Fransa’n›n denetim alan› d›fl›ndayd›. Demek ki, yukar›da bütün imparatorlu¤un ulafl›m sistemi için sözü edilen bölge bölge paylafl›lm›fl menfaat sistemi, bu bölge için de geçerliydi. 19. yüzy›lda Osmanl› eyâlet örgütünün mekân düzeninde görülen de¤iflmeler bu geliflmelere ba¤l›yd›. Üretici ve toplay›c› merkezler, klasik dönemdekine göre de¤iflmifl, yerleflme birimleri aras›ndaki mekân hiyerarflisi (spatial hierarchy) farkl›laflm›flt›. Demiryollar› ve denizyolu (liman) ulafl›m hatlar›n›n düzeni, bütün imparatorlukta eyâlet s›n›rlar›n›n ve taflra idarî merkezlerinin s›k s›k de¤ifltirilmesine neden oluyordu. Nitekim, ‹zmir’in Ayd›n vilâyetinin merkezi olmas› (eskiden Ayd›n’d›), Samsun’un geliflmesi nedeniyle Canik sanca¤›n›n Trabzon vilâyetinden kopmas›, Çukurova’da Adana’n›n geliflip baz› idarî birimlerin kendisine ba¤-

19.YÜZYILSONUNDASURİYEVELÜBNANÜZERİNEBAZINOTLAR

lanmas› gibi yeni idarî mekân düzenlemelerine Arap vilâyetlerinde de bolca rastlan›yor. Cebel-i Lübnan’›n özerkli¤ine ra¤men, Beyrut ayr› olarak düzenlenmifl, Trablusflam sanca¤› önemli bir idarî birim haline gelmifl, Basra bir ara ayr› vilâyet haline getirilmiflti. Klasik dönemde fiam, bütün Suriye’nin en önemli idarî, iktisadî, ticarî merkeziyken bu rolünü günden güne Beyrut lehine yitirmekteydi. 19. yüzy›lda Suriye limanlar›, Akdeniz trafi¤inin önemli merkezleri haline geldi. Daha 18. yüzy›l sonunda de Volney, “Bütün Suriye sahillerinde 400 ton kapasiteli bir geminin yanaflaca¤› r›ht›m yoktur” diyordu. Esasen ayn› yazar, bu durumu aç›klayacak bir baflka gözlemde de bulunuyor: “Tar›mla ve hayvanc›l›kla u¤raflan halk (köylüler) hükümetin bask›s› alt›ndad›r. Fakat bunlar feodalite döneminin serfleri derecesinde de¤ildir.”2 Henüz büyük plantasyon çiftçili¤inin olmad›¤› yerde, fakir ve otarflik bir hayat sürülen köylülük düzeni egemendi. Ticaretin geliflmedi¤i bu küçük limanlar ülkesi 19. yüzy›l bafllar›ndan itibaren çehre de¤ifltirmeye bafllad›.

DışTicaret Ötedenberi Akdeniz ticaretinde Suriye limanlar› artbölgelerle Bat› Akdeniz bölgesi aras›nda ba¤lant› görevini yerine getiriyordu. Napolyon’un M›s›r seferine kadar, Do¤u Akdeniz ticaretinde Fransa üstünlü¤ünü korumufl say›labilir. 1789’da Suriye’de yirmi civar›nda Frans›z acentas› vard›. 1830’lardan sonra Avrupa’n›n endüstri lideri Britanya üstünlü¤ü ele geçirdi. Gerçi Britanya’n›n ticarî üstünlü¤ü Suriye-Lübnan’da kültürel üstünlü¤ü de sa¤lamas› için yeterli olmam›fl ve Fransa’n›n dinî-kültürel etkinli¤i güçlü bir biçimde sürmüfltür. Britanya ticaretinin geliflmesiyle bölgede, ‹on Adalar›’ndan (Yedi Adalar), Malta’dan gelen tüccarlar gibi, Britanya uyruklu ticaret adamlar› da yerleflmeye bafllam›flt›r. Bunlar›n d›fl›nda Britanya ticaret flirketlerinin temsilcili¤ini alan ünlü Nakkafllar gibi yerli aileler de vard›. ‹ngiliz ticareti özellikle bu ikinci yolu, yerli aileleri temsilci olarak kullanmay› tercih etmifl-

177

178

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

tir.3 Beyrut do¤rudan Frans›z ve ‹ngiliz ticareti ile geliflmiflti. 1825’lerde bu bölgeye yap›lan ithalat hacmi 4,6 milyon frank, bölgenin ihracat› 3,2 milyon frank civar›ndayken, 1836-38 y›llar›nda ithalat hacmi 14,5 ve ihracat 8,5 milyon frank düzeyine ulaflt›. Özellikle ‹ngiliz ticareti buharl› gemiler sayesinde h›zla geliflti. Daha 1845’te, Beyrut’ta 365 civar›nda ‹ngiliz ticaretevi olmufltu.4 ‹ngiliz ticaretinin 1820’lerden beri ayn› h›zda geliflti¤i ve 1838 Osmanl›-‹ngiliz Ticaret Anlaflmas›’n›n bu geliflmede tayin edici rolü olmad›¤› anlafl›l›yor. Bizzat konsolosluk raporlar›ndan ve Britanya endüstri tarihinin geliflme aflamalar›ndan da anlafl›ld›¤› üzere, Britanya sanayiinin ucuz üretimi ve buharl› denizcili¤in verdi¤i yeni imkânlar bu büyümede bafll›ca etkendi. Sanayi ve denizcilikte Britanya’n›n karfl›s›na Avusturya ve Fransa gibi yeni rakipler ç›kt›kça ticaret hacminin de¤iflmesi kaç›n›lmazd›. 1828’de Britanya Ticaret Odas› (Board of Trade) baflkan› Huskisson taraf›ndan verilen bir memorandumda; ‹ngiliz Levant Company’nin 1825’te da¤›lmas›ndan sonra ‹ngiltere’nin bu bölgede hiçbir ticarî örgütlenmeyi gerçeklefltiremedi¤i, Halep’te ve Akkâ’da Fransa ve Avusturya’n›n temsilcilikleri oldu¤u halde, ‹ngiltere’nin sadece Beyrut’ta bir konsolosu bulundu¤u söyleniyordu. 1830 Haziran’›nda J. W. Farren, Lord Aberdeen’e yazd›¤› raporda, fiam’da bir konsoloslu¤un acilen kurulmas› gere¤ini, bütün Asya Türkiyesi’nde ‹zmir ve ‹skenderiye d›fl›nda bir temsilcilik bulunmad›¤›n›, bildiriyordu.5 Gerçekten de bu y›llarda ‹ngiltere’nin bölgedeki ticarî örgütlenmesini giderek güçlendirdi¤i ve resmî temsilcilerinin de ço¤ald›¤› görülmektedir. Ayn› e¤ilim sadece Britanya için söz konusu de¤ildir. Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun pek az bölgesinde çeflitli yabanc› devletler bu kadar çok konsolosluk bulundurmufltur. 1898 y›l›nda fiam’da ve Halep’te; Fransa, Rusya, ‹talya, ‹ngiltere, Avusturya-Macaristan ve Almanya, ‹ran, ABD, Portekiz, ‹spanya ve Felemenk konsolosluklar› vard›. Buralarda tercüman ve memur olarak Marunîlerin yan›nda Ermeni, Rum ve Müslümanlar da bulunuyordu; herhalde imparatorlu¤un hiçbir yerinde Müslüman ahali, Avrupa ile bu kadar yo¤un iliflkiler içinde de¤ildi.6

19.YÜZYILSONUNDASURİYEVELÜBNANÜZERİNEBAZINOTLAR

Britanya gemicili¤i 1830 ve 40’lardaki teknik üstünlü¤ünü zamanla yitirmeye bafllad›.7 Öyle ki 19. yüzy›l›n ikinci yar›s›nda bütün Akdeniz’de oldu¤u gibi burada da, Avusturya-Macaristan band›ral› gemicilik ciddi bir rakip oldu. Bizzat Britanya konsolosluk raporlar› bu durumu göstermektedir. Avusturya, Frans›z, M›s›r ve Rus ticaret filolar› hükümetleri taraf›ndan desteklenir ve ‹skenderiye, ‹stanbul gibi limanlar aras›nda düzenli seferler yaparken, Britanya gemileri için bu durum söz konusu de¤ildi. Anlafl›lan ‹ngiliz gemicili¤i yönünden Selanik, ‹zmir gibi ticaret limanlar›nda gözlenen durum, Beyrut liman› için de söz konusuydu. Afla¤›daki tablo bu y›llardaki ayr›nt›l› Britanya konsolosluk istatistiklerinden ç›kar›lm›flt›r.8

Y›llar

Gemi Say›s›

Tonilato

‹ngiltere

1868 1871

50 34

50.551 22.268

AvusturyaMacaristan

1868 1871

60 54

36.874 70.521

Fransa

1868 1871

73 57

72.892 48.075

‹ngiliz ticareti, Birinci Dünya Savafl›’na kadar bölgede üstünlü¤ünü korumufltur. 1912 y›l›nda ABD’nin Beyrut baflkonsolusu o y›lki bütün k›tl›k ve s›k›nt›ya ra¤men ‹ngiltere’den yap›lan ithalat›n ilk s›radaki yerini korudu¤unu bildiriyordu.9 Bununla beraber, ‹ngiliz ticaret kapasitesinin di¤er devletlerin tersine temelde azald›¤› ve istikrars›z bir geliflme izledi¤i aç›kt›r. 1871’de Britanya’n›n Beyrut Konsolosu Jago, Suriye’den yap›lan ithalat› di¤er devletlerinkiyle flöyle karfl›laflt›r›yordu:10

179

180

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

‹ngiltere Fransa Avusturya (Alman ve Macar Mamulât› dahil) ‹talya ‹sviçre ABD

692.500 sterlin 117.000 ” 208.500 ” 89.000 87.400 83.050

” ” ”

18 y›l sonra, ‹ngiliz ticareti özellikle Suriye’ye yap›lan ithalatta üstünlü¤ünü korumakla birlikte hacim düflmüfltür, ‹ngiltere’ye bu bölgeden yap›lan ihracat da, di¤er devletlere göre düflüktür; yani ‹ngiltere hammadde ihtiyac›n› uzak kolonilerden karfl›lamaya devam etmektedir. ‹ngiliz ithalat ve ihracat› aras›ndaki bu büyük nispetsizlik bölgede ‹ngiltere ile ticarî ve kültürel etkileflimin düflük yo¤unlukta kalmas›n›n bir di¤er nedenidir. Bölgenin 1887-1888 y›l› ticaret raporu flu görünümdedir:11 ‹hracat ‹thalat (‹ngiliz sterlini olarak)

‹ngiltere Avusturya Macaristan Almanya Fransa

1887

1888

1887

1888

12.754

13.991

201.399

234.671

22.556 38.928 46.460

20.366 10.132 42.006

8.249 7.098 45.950

18.278 17.644 67.260

1880’lerden itibaren Avusturya-Macaristan ve Almanya ticarî blokuyla ‹talya’n›n ‹ngiltere için ciddi rakipler durumuna geldi¤i anlafl›lmaktad›r. Gerçekten de, daha 1861’de Britanya konsolosu Rogers bütün Suriye’de ‹ngiliz ticaret evlerinin say›ca çok azald›¤›n› ve Almanlar›n ticaret evlerini ele geçirdi¤ini bildiriyordu. 1893’te de Beyrut’tan Trotter, Earl of Rosebery’ye Alman-Avus-

19.YÜZYILSONUNDASURİYEVELÜBNANÜZERİNEBAZINOTLAR

turya ticaret temsilcilerinin bölgede etkinliklerini art›rd›klar›n› yazmaktayd›.12 1888 May›s’›nda Britanya’n›n fiam’daki konsolosu Brant, ‹ngiliz ticaretinin esasen yerlilerin eline geçti¤ini, Beyrut’taki birkaç ‹ngiliz tüccar›n temsilcili¤inin genifl ölçüde yerli Rumlarca yürütüldü¤ünü ve hatta onlar›n baz›lar›n›n Londra ve Manchester’da açt›klar› ticaret evleri arac›l›¤›yla flimdi ‹ngiltereSuriye ticaretini de ellerine ald›klar›n› ve yerli Rumlar›n da ‹ngiltere’ye ihracat› gene bu Rum ticaret evlerine yapt›¤›n› söylüyor. Di¤er yandan Marsilya da Do¤u Akdeniz’e gittikçe hâkim olmaktayd›. Suriye’de ticaretin tamamen Avrupal›lar›n elinde olmad›¤› aç›kt›r. Halen fiam’dan kalkan kervanlar›n Ba¤dat’a kadar uzand›¤› biliniyor. Bu yollarla Arap ve Hint mamulleri de bölgeye ulaflmaktad›r. Hatta fiam’da baz› Hintlilerin ticarethane kurdu¤u ve yerli Yahudi ve Müslümanlarla iflbirli¤i yapt›¤› bilinmektedir. Suriye bölgesinin bütün tarih boyu oldu¤u üzere, 19. yüzy›lda da kozmopolit bir ticaret hayat›na sahip oldu¤u görülüyor. Ancak bu dönemde ticaret etkisini tar›m ve zenaat alan›nda duyurdu. Altyap› yat›r›mlar›yla Suriye-Lübnan bölgesinde tar›m ve zenaatler, hammadde ve yar› mamul madde üretiminde niteliksel ve niceliksel bir de¤iflim geçirmeye bafllad›.

SanayiveTarım Suriye bölgesinin dokuma gibi baz› mamulât› Osmanl› iç pazar›nda da tutunmaktayd›. Kervan ticareti konusu olan lüks dokuma d›fl›nda 19. yüzy›ldaki manifaktür ürünleri de di¤er vilâyetlere sevk ediliyordu. Meselâ 19. yüzy›l sonunda Orta Anadolu bölgesinde Suriye pamuklu dokumas› ve ipeklileri genifl ölçüde kullan›l›yordu. Yaln›z iç pazar de¤il, d›fl pazarlarda da Suriye’nin ithal kumafllar›na rastlanmaktayd›. Yani, 19. yüzy›l›n ikinci yar›s›nda yerli manifaktürün bu bölgede önemli geliflme kaydetti¤ini söylemek abartma say›lmamal›d›r. 19. yüzy›l›n ikinci yar›s›nda Do¤u Akdeniz sahillerinde, M›s›r’da ve Anadolu’da Suriye pamuklu ve ipeklilerinin yayg›n kullan›m›, özellikle Hama ve fiam’da dokumac›l›¤›n geliflmesini sa¤lad›. Ancak bu sanayi ev

181

182

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

tezgâhlar›na (Verlag-puttingoutsystem) ve küçük atölyelere dayan›yordu ve ilkel bir teknoloji kullan›l›yordu. Bununla beraber 1840’lar ve hatta 1860’larda geliflip yayg›nlaflan bu manifaktür, 1870’lerden itibaren duraklamaya bafllad› ve Avrupa’n›n ucuz fabrika mamulât›yla rekabet kabiliyetini giderek yitirdi. Hammadde fiyatlar›n›n art›fl›, ödeme ve kredi imkâns›zl›klar› bu çöküflte rol oynad›.13 19. yüzy›l bafl›ndan 1850’lere kadar Suriye’de h›zl› bir enflasyon gözlenmifltir.14 Bu enflasyon, yavafllayarak Birinci Dünya Savafl›’na kadar sürmüfltür. Bununla beraber, sözü geçen enflasyonun fliddetini o ça¤›n Avrupa’s›yla k›yaslamak mümkün de¤ildir. Ayn› fley iflçi ücretleri için de söylenebilir. Suriye’de ücretler Orta ve Bat› Anadolu’ya göre düflük düzeyde olmakla beraber, Avrupa’daki iflçi ücretlerine göre hat›r› say›l›r derecede yüksekti. Bu ön planda flehirleflmenin çok düflük h›zda olmas›ndan ve manifaktürde çal›flmay› talep eden genifl iflçi gruplar›n›n oluflmamas›ndan ileri gelmekteydi ve Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun bütün Do¤u vilâyetleri için geçerli bir durumdu. 1840’lara kadar Suriye dokumac›l›¤› zenaatkârl›k düzeyinde olup lüks emtia üretimine yöneliktir. 1840’lardan itibaren atölye sistemine geçilmeye baflland›. Britanya konsolosu Moore 1857’de, “Birkaç y›l öncesine kadar Suriye ham ipe¤i düflük kaliteydi, fakat flimdi birinci kalite ‹talyan, Frans›z ipekli kumafllar›yla rekabet edebiliyor” diyordu. Gene Suriye’de, M›s›r ve Amerika’n›n tersine susuz tar›mla pamuk üretilebiliyor ve bu da kuflkusuz fiyat›n ucuzlu¤unu sa¤l›yordu.15 Bir Frans›z ifladam› 1840’ta Cebel-i Lübnan’da ilk dokuma atölyesini kurdu. Buhar gücünün uyguland›¤› ilkel tezgâhlarla yayg›nlaflan ipek manifaktürü yer etmeye bafllad›. 1870’lerde Frans›z iflletmeciler ipek dokumac›l›¤›nda 1200-1250 kifliyi çal›flt›r›yorlard›. ‹flçilerin ço¤u genç k›zlar ve kad›nlard›. Konsolos Jago’nun raporuna göre ipekçilikte kullan›lan iflçilerin yar›dan ço¤u Marunî-Katolik, %15 kadar› Rum-Ortodoks-Arap, di¤erleri de Melkit ve Dürzî idi. Bölgenin iç k›s›mlar›ndaki halk ve özellikle Müslüman nüfusun ücretli iflçi olmad›¤› görülüyor.16 Dokumac›l›ktaki el tezgâh› teknolojisinde hiçbir geliflme görülmemifltir. Sonraki y›llarda da (meselâ 1887’de), tica-

19.YÜZYILSONUNDASURİYEVELÜBNANÜZERİNEBAZINOTLAR

rî raporlar, manifaktür merkezleri olarak yine Hama, fiam gibi yerleri saymakta, ipekli ve pamuklu dokumalar›n gene pazarlara ve seyyahlara sat›ld›¤›n› belirtmektedirler.17 Tamamen mahallî özelliklere ve zevke göre dokunan mamulât, ülkede ayn› nedenlerden dolay› bir talep yaratm›flt›. Bunun d›fl›nda büyük endüstrinin ucuz mamulleriyle Suriye’de ve di¤er Osmanl› vilâyetlerinde bile rekabet edemedi¤inden üretimde daha fazla bir art›fl söz konusu olmamaktayd›. Dokumac›l›kta kayda de¤er bir teknolojik de¤iflme ise görülmemifltir. Bununla beraber Suriye-Lübnan’›n ihrac›nda mamul halde ipekli kumafl, pamuklu ve yünlü dokumalar en büyük kalemi oluflturmaktayd›.18 O kadar ki, Süveyfl Kanal›’n›n aç›lmas›na ve Çin ipeklisinin daha ucuz nakledilmesine ra¤men, Çin’in ipek sanayii Suriye’ye ciddi bir rakip olamad›. 1871 y›l›n›n 717.401 sterlin tutan ihracat›nda; koza, ham ipek ancak (53.810+17.346) sterlin tutar›ndad›r. Ham ipek ve yün ihracat› yar› mamul madde halinde ihraç edilme aflamas›na gelmifltir. (Ayn› y›l 214.340 sterlin tutar›nda ipekli ve 115.800 sterlin tutar›nda yünlü dokuma ihraç edilmifltir.) Buna karfl›l›k, ‹ngiltere’den ucuz Manchester dokumalar›, elbise, madenî eflya; Fransa’dan ipekli kumafl, kahve, fleker; ‹talya’dan saten, mermer, k⤛t ve h›rdavat; Avusturya ve Almanya’dan ucuz cam ve porselen eflya gelmektedir (Frans›z ve ‹ngiliz ithalat› bu alanlarda ‹talya ve Alman-Avusturya blokuyla rekabet kabiliyetini yitirmekteydi).19 Geliflkin bir ticaret ve sanayii beslemek için Suriye tar›m› henüz haz›r de¤ildi. 1870’lerde Jago, “Suriye henüz bereketi ve iklimi ölçüsünde bir tar›msal geliflme göstermedi” demektedir. Tar›m teknolojisi Roma devrinden beri pek az, hatta hiç de¤iflmemiflti. Bir çift öküz ve sabanla sürülen, ilkel bir sulamadan veya hiç sulama imkânlar›ndan yararlanamayan topraklar büyük ölçüde ya¤›fl ve iklim de¤iflikliklerine ba¤l› olarak az veya çok ürün vermektedir. Genellikle bu¤day, dar› ve arpa bütün tar›m has›las›n›n yar›s›ndan ço¤unu oluflturmaktad›r. Susam, zeytin, tütün, pamuk gibi endüstri bitkilerinin tar›m› henüz geliflmektedir.

183

184

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

1871 Y›l› Tar›m Ürünlerinin Da¤›l›m›20 Ürün Bu¤day Arpa Dar› Susam Pamuk Sebzeler Tütün Meyva Zeytin

% 40 9 7 13 6 5 2 4 14

Kurumsallaflm›fl tar›m kredi mekanizmas› var olmad›¤› gibi, sübvansiyon ve vergi ba¤›fl›kl›¤› gibi tedbirler de söz konusu de¤ildi. Tefeciler %25-40 gibi yüksek faizler almaktayd›lar. ‹lginçtir, Britanya konsolosu Jago, burada bir ziraat bankas›n›n gerekli oldu¤unu söylüyor. Sözü edilen bankan›n temeli olan mal sand›klar›, o y›llarda Tuna vilâyetinde faaliyete geçmiflti ve sonralar› Suriye’ye de ayn› vali (Midhat Pafla) taraf›ndan getirilecektir. Bölgede hayvanc›l›k yap›labilece¤i halde geliflmemifltir ve sadece Beyrut vilâyetinin (Sayda) liman›na yap›lan ithalat›n en büyük birimi y›ll›k 11-12 bin sterlin tutar›nda deriydi.21 Bununla beraber 1880’lerden sonra Osmanl› politikas›n›n yeni bir uygulamas›, bölgede baz› sonuçlar vermekte gecikmedi. Midhat Pafla’n›n Tuna vilâyetindeki deneyimi, yani yo¤un biçimde Kafkasya muhacirlerinin yerlefltirilmesi, bofl topraklar›n ifllenmesi, büyükbafl hayvan yetifltirilmesi, tar›msal ürünün artmas›n› sa¤lad›. Britanya’n›n fiam’daki konsolosu Dickson, 1888’de özellikle fiam’›n güneyinde Cevlan bölgesine yerlefltirilen Çerkes muhacirlerle bölgede bofl topraklar›n ifllendi¤ini ve tah›l üretim ve pazarlamas›n›n artt›¤›n› bildiriyordu.22 Suriye tar›m›ndaki bu geliflmelerin, özellikle bafll›ca zenginlik kayna¤› olan ipe¤in Osmanl› hazinesine yans›mad›¤› aç›kt›r. Zaten Ocak 1880’den beri bölgenin tuz resmi, ipek ve bal›k rüsûmu gibi gelirler, Galata bankerlerine ve sonra Düyûn-› Umûmiye’ye terk edilmiflti.

19.YÜZYILSONUNDASURİYEVELÜBNANÜZERİNEBAZINOTLAR

Ticaret ve tar›m›n geliflimini kolaylaflt›racak karayolu flebekesi bölgede ihtiyaçlara cevap verebilecek biçimde kurulamam›flt›r. Beyrut-fiam aras›nda bir Frans›z flirketi taraf›ndan 1858’de yap›m›na bafllanan flose, 1862’de bitmiflti. Yafa-Kudüs aras› bir yol ise, yap›lan masrafa ra¤men, bilgisizlik yüzünden tamamlanamam›fl ve kullan›m d›fl› kalm›flt›r. Cebel-i Lübnan’daki yollar ise, ticaret ve yo¤un ulafl›mdan çok, yöneticilerin ve zabtiyenin kullan›m› için düflünülmüfltü. Ancak 1880’lerde, Hama-fiam ve Trablusflam aras›nda posta iflleyecek bir karayolu tamamlanm›flt›. Bölgede haberleflme büyük ölçüde telgraf sistemine, tafl›mac›l›k da kervanlara dayan›yordu. Esasen bölgede demiryollar› yap›ld›ktan sonra da kervanlar demiryoluyla iç bölgenin ba¤lant›s›n› sa¤lamaya devam etti. 19. yüzy›l sonunda Almanya’ya verilen Anadolu-Ba¤dat demiryolu imtiyaz› Fransa’y› bölgede demiryolu imtiyaz› elde etme ve yap›m›na teflvik etti. 1892’de Yafa-Kudüs, 1894’te fiam-Muzarib, 1895’te Beyrut-fiam, 1898’de Beyrut-Maalmetein, 1902’de de Rayah-Humus-Hama demiryolu hatlar› döflendi. Bu hatlar Yafa ve Beyrut limanlar›yla hinterland›n ulafl›m›n› sa¤lad›. fiam’dan bafllayarak Medine’ye ulaflan Osmanl› Hicaz demiryolu ise, 1901-1904 aras›nda tamamlanm›flt›r. Bütün imparatorlukta rasyonel olmayan ve ayr› devletlerin nüfuz bölgelerine göre döflenen bir demiryolu ulafl›m› vard›. Bununla beraber Suriye-Lübnan bölgesinde özellikle Hicaz hatt›n›n da yap›m›yla bütün imparatorlu¤un en faal ve yararl› ulafl›m sa¤layan demiryolu flebekesinin kuruldu¤unu belirtmek gerekir. Böylece tar›m ve zenaatlar›n d›fl ticarete aç›lmas› oldukça kolaylaflm›flt›. Fakat ayn› bölgenin Anadolu ile ne demiryolu ne karayolu ne de denizyoluyla bütünleflemedi¤i aç›kt›r. *** 16. yüzy›lda Osmanl› fatihleri Arap dünyas›n› yan yana yaflayan fakat birbirine kapal› dinî, etnik cemaatlerden oluflan heterojen bir y›¤›n halinde buldular. Araplar›n, Akdeniz’in uzun uygarl›k tarihi içinde oluflan bir birli¤i vard›, ama ayn› tarihin getirdi¤i kurumsal ayr›l›klar daha çok göze çarp›yordu. 19. yüzy›l›n ikinci

185

186

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

yar›s›nda bu ayr›l›klar, bir yandan kanl› çat›flmalara dönüfltü, buhranlar yaratt›; di¤er yandan, bir kültürel kaynaflma da birlikte do¤du. Bu kültürel kaynaflma Arap ulusçulu¤u diye adland›r›lmaktad›r, ama gerçekte Bat› dünyas›n›n kültürünün ve e¤itiminin getirdi¤i yeni de¤erler etraf›nda oluflan, yar› bat›l›-yar› laik yeni bir kurumlaflma söz konusuydu. Bu kurumlaflma, dinî inançlar›, hukukî iliflkileri, ticaret hayat›n›, e¤itimi, politikay› ve yaflam biçimini derece derece kapsam›flt›r ve sözü edilen kurumlaflman›n geliflme ve yay›lmas›na paralel olarak da modern Arap seçkinleri yeni sorunlarla dolu yeni bir Arap dünyas›n›n do¤ufluna öncülük etmifllerdir. Kuflkusuz Osmanl› yönetimi de, 16.-18. yüzy›llardaki Arap vilâyetlerine göre çok de¤iflen yeni bir Arabistan k›tas›n›n yönetimini düzenlemek gibi bir ifllevle ayn› buhranl› atmosferin içindeydiler.

YeniVilâyetDüzeni-NüfusveSınırlar Osmanl› döneminde Suriye-Lübnan bölgesinin nüfusunu ve bunun etnik-dinî kompozisyonunu kesinlikle vermek mümkün de¤ildir. Bir bak›ma bürokratik kay›tlar, nüfus yaz›m› yönünden Osmanl› bürokrasisi hatta Çarl›k Rusyas› ile karfl›laflt›r›lamayacak kadar ilkel ve eksik yöntemlerle çal›flmaktayd›. Bununla beraber, Osmanl› idaresinin yapt›¤› nüfus say›m›, hem o günlerdeki Bat› Avrupal› seyyahlar›n, araflt›r›c›lar›n (V. Cuinet gibi) ve konsoloslar›n tek kayna¤›d›r, hem de bugünkü tarih araflt›rmac›lar›n›n... Bir ihtimal gayrimüslim cemaatlerin kendi özel kay›tlar›n› bulmak ve taramak çözüm olabilir. Ama ahalinin ancak bir kesimi hakk›nda do¤ru bilgi verebilece¤i flüpheli bu kaynaklardan yararlanmak da gün geçtikçe imkâns›zlaflmaktad›r. Vergi ve angarya gibi yükümlülüklerden kurtulmak için, her cemaat, her köy ve mahalle üyelerinin nüfusa kayd›n› mümkün mertebe önlüyordu. Bu bütün imparatorlukta oldu¤u gibi Suriye’de de böyleydi (1900’lere ait bir konsolosluk haritas› büyük kentlerin nüfusunu da göstermektedir, veriler için bkz. s. 174).

90.000

31.000

43.000

35.000

13.500

22.000

53.000

292.463

Beyrut

Hama

Trablus

Lazkiye

Akkâ

Belka

Yekûn

‹slâm

fiam

Sancak

40.051

1.000

3.000

1.000

13.000

8.500

6.000

9.500

Rum Ort.

13.326

------

700

800

5.000

------

4.500

2.500

Marunî

1.548

------

------

------

------

500

2.500

9.000

Grek Kat.

785

Protes.

1.591

Süryani

487

143

Ermeni Ermeni-Katolik

ERKEK NÜFUS (18-50 YAfi ARASI) 1880 YILI (Rakamlar listede yuvarlak olarak, yekûnda aynen verildi, bütün gruplar yaz›lmad›)

494

Latin

3.079

Musevi

187

188

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

19. yüzy›lda bugünkü Lübnan’›n önemli bir k›sm› (Beyrut ve çevresi hariç) Cebel-i Lübnan özerk mutasarr›fl›¤› olarak do¤rudan ‹stanbul’a ba¤l›yd›. Gene daha güneydeki Kudüs-ü fierif ve civar› da merkeze ba¤l› bir mutasarr›fl›kt›. Cebel’in ortas›ndaki Beyrut, güneydeki Hayfa ve Akkâ, kuzeydeki Lazkiye ve Trablusflam sancaklar›yla birlikte Beyrut vilâyetini oluflturuyordu. Do¤u’da fiam flehri (250.000 nüfuslu en büyük flehir) merkez olmak üzere Suriye vilâyeti ve kuzeydo¤uda da Ay›ntab ve Antakya’y› da içeren Halep vilâyetini de sayarsak co¤rafi yönden klasik SuriyeFilistin ülkesini tamamlam›fl oluruz. 19. yüzy›l sonunda bölgede flehirleflmenin yo¤unlaflt›¤› tipik merkez 150.000 nüfusla Beyrut’tu ve flehrin etraf›nda sefalet mahalleleri oluflmufltu. Bölgede Sünnî-fiîî ayr›m› vard›; fakat fiîîler bir mezhep veya millet statüsünde de¤ildi. Dürzîler, Nusayrîler gibi gruplar da fiilen var olan cemaatlerdi; fakat onlara da ayn› muamele uygulan›yordu. Marunî ve Melkit (Grek-Katolik) H›ristiyan cemaatlerin d›fl›nda Ermeniler, Latin cemaati ve Museviler bulunuyordu. Kuflkusuz bu tabloya Tatar ve Çerkes muhacir gruplar›n› da eklemek gerekir, buna ra¤men Babil kulesi kalabal›¤›n›n tam olarak tasvir edildi¤ini söylemek güçtür. Sadece Beyrut-Suriye bölgesinin 1.200.000 nüfusu bulundu¤u (1880 y›l›), bunun 300.000 kadar›n›n gayrimüslim oldu¤u anlafl›l›yor. Beyrut ve listede yer almayan özerk Cebel’de nüfus H›ristiyanlar lehineydi. Britanya viskonsülü Jago’nun raporundan 1880 için elde edilen sonraki sahifedeki nüfus tablosu, resmî sâlnâmelerle de afla¤› yukar› uyum içindedir. Sadece erkek nüfusun dinî cemaatler (millet) ay›r›m›na göre verilifli, Jago’nun bunu sâlnâme ve di¤er sözlü-yaz›l› resmî kaynaklara dayanarak haz›rlad›¤›na bir delildir.23 Trablusflam ve Lazkiye’de ço¤unlukta olmak üzere Nusayrîler 24.000, Dürzîler 8.000, Mutevellîler 4.500 kadar nüfusla önemli Müslüman az›nl›k gruplar›yd›. Listedeki 18-50 yafl aras› vergi mükellefi say›lan erkek nüfus 408.819 olarak verilmifl. Böylece Cebel-i Lübnan hariç bölge nüfusu 1.200.000 civar›nda olmal›d›r. Bu dönemde 1316/1898-99 y›l› Osmanl› say›m›na göre Halep vilâyetindeki nüfus ise flöyleydi:24

19.YÜZYILSONUNDASURİYEVELÜBNANÜZERİNEBAZINOTLAR

Halep (Halep-Urfa-Marafl Sancaklar›) ‹slâm H›ristiyan Musevi Di¤er Toplam

704.594 97.562 9.439 3.728 815.323

.................................................................

..........................................................

...................................................................

.......................................................................

............................................................

Halep flehrinde de nüfusun %60 kadar› Müslümand›. Bununla birlikte Halep vilâyeti bütün bölgede en kozmopolit k›s›md› ve Arapça ve Türkçeden sonra Frans›zcan›n birtak›m gruplarca üçüncü dil olarak kullan›ld›¤›n›n resmî vesikalarda gösterildi¤i görülmektedir. Osmanl› ülkeleri içinde Suriye-Lübnan, en erken yurtd›fl›na iflçi göçü olay›n› yaflayan ilginç bir bölgeydi. Britanya’n›n Beyrut’taki baflkonsolosu Colonel Trotter 1893’te, bir y›l evvel 4.500 Lübnanl›’n›n Yeni Dünya’ya göçtü¤ünü, bunlardan 2.500’ünün Brezilya, 500’ünün ABD ve 500’ünün Avustralya’ya da¤›ld›¤›n› söylüyor. Gidenlerin bir k›sm› bazen geri geliyorsa da, Yeni Dünya’daki Lübnanl› az›nl›k o zamanlar oluflmaya bafllam›flt›. Giden iflçiler ülkelerine para da gönderiyordu. 1891 y›l›nda bölgeye bu yolla 120.000 sterlin girmifltir.25 ABD’de de göçmenlerin Osmanl› konsoloslar› için bafll›ca problem oldu¤u, bu fakir tabakan›n buna ra¤men yeni ülkelerinde örgütlenmeye bafllad›¤› da bildiriliyor. New York’ta Kewkab-ı Amerika diye bir gazete ç›kar›l›yormufl. Gidenlerin iflsizlik ve para s›k›nt›s› kadar, askerlik hizmetinden (?) kurtulmak için gitti¤i de not ediliyor.26 Kozmopolit nüfusun içinde say›lar› bir hayli çok ve kalabal›kça olan gayrimüslim cemaatleri kontrol alt›nda tutmak için Osmanl› yönetimi ruhanî reislere tam yetki vermifltir. Bu bölgede ilk ‹slâm egemenli¤inden beri bin y›l› aflk›n bir süre, H›ristiyan ve Musevi nüfus bu tür bir sisteme de al›flk›nd›. Ancak, Fransa’n›n 17. yüzy›l sonundan beri Fransiskenler ve Cizvitler arac›l›¤› ile Katolikli¤in, ‹ngiltere’nin 19. yüzy›lda Protestanl›¤›n yay›lmas› için gösterdi¤i faaliyet bu dengeyi bozdu. Nihayet, Rusya’n›n kendine

189

190

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

ba¤l› bir Ortodoks cemaat yaratma giriflimleriyle, Suriye-Filistin dinî çekiflmeler yönünden en problemli bölge oldu. 1824’te Amerikan misyonerleri Beyrut’ta ilk özel okulu açt›lar. K›sa zamanda ruhsats›z olarak aç›lan okul ve yetimhaneler ile Amerikal›lar Suriye-Filistin, Mezopotamya ve Do¤u Anadolu’da en etkin misyoner grubu oluflturdular. Açt›klar› kurum say›s› 400’ü geçti.27 Bu hiçbir Avrupal› misyonun ve yerli H›ristiyan cemaatin e¤itim etkinli¤iyle karfl›laflt›r›lamayacak bir baflar›yd›. Amerikal› Protestan misyonerlerin etkinli¤i imparatorlu¤un her yerinde di¤er H›ristiyan cemaatlerin tepkisine neden oldu. Suriye-Lübnan’da da Marunî, Latin, Ermeni-Katolik, Rum-Ortodoks ve Rum-Katoliklerin tepki ve flikâyeti bafllad›. Osmanl› yöneticileri bu huzursuzlu¤u ve protestoyu dindirmek için teflebbüse geçti¤inde, Amerikal› misyonerleri, Britanya konsoloslar› himaye etmeye bafllad›. ‹ngilizler, Dürzîlerin aras›nda Amerikal›lar›n rahatça çal›flmas›n› da temin ettiler.28 Fransa, Cizvit ve Fransiskenleri korudu¤undan Halep’te tutundular. Antakya Rum-Ortodoks patrikli¤ine ba¤l› cemaatler de Ruslar›n himayesini gördü.29 Bölgedeki dinî cemaatler aras›nda 19. yüzy›ldaki modern kurumsallaflma ve d›fl devletlerin müdahalesiyle çat›flma yaratacak bir ay›r›mc›l›k bafllad›. 1860’lardan itibaren yeni Vilâyet Nizamnâmesi ile bafllayan idarî örgütlenme, bilindi¤i üzere vilâyet, liva, kaza idare meclislerinde ikifler tane gayrimüslim ve müslim nüfusun temsilcili¤ini yapacak seçimli üyeler bulunmas›n› öngörüyordu. Bundan baflka, o yerin ruhanî reisleri de idare meclislerinde tabii üye olarak bulunacaklard›. Suriye-Filistin’de bu kozmopolit kurala dikkat edilmifl ve idare meclisleri rengârenk bir Babil Kulesi veya Ruhban fiûrâs›’na dönüflmüfltür. Osmanl› vali veya mutasarr›f› genel olarak bu kozmopolit yap›dan mahallî temsilcileri malî sorunlar›n çözümüne destek olarak kullanmak ve birbiriyle anlaflamayan bu cemaatlerin ortas›nda bir “Arbiter mundi Ottomanorum” rolü oynayarak kendi bildi¤ini dikte etmek için faydalanm›flt›r. Tanzimat sonras› Osmanl› yöneticisi klasik dönemdeki selefleri gibi güçlü de¤ildi, ama daha politikac›yd›. Vali her fleyden önce askerî gücü elinde tutan kumandanla da bir denge kurmak durumundayd›. Midhat Pa-

19.YÜZYILSONUNDASURİYEVELÜBNANÜZERİNEBAZINOTLAR

fla’n›n Suriye valili¤i s›ras›nda bafll›ca sorunu buydu. Sorumlu oldu¤u asayifli sa¤layacak asker, Suriye ordu kumandan› olan müflirin elindeydi ve ona söz geçiremiyordu. Sadece idare meclislerinde de¤il, ziraat-nâf›a komisyonu, mal sand›klar›, temyiz dîvân› gibi kurullarda da mahallî cemaatlerin temsili, bir tür politik dengenin sa¤lanmas›na yard›m ediyordu. 19. yüzy›l valisinin di¤er bir sorunu olan yabanc› konsoloslar›n H›ristiyanlar›n himayesi gerekçesiyle dahilî ifllere kar›flmas› da, bu kozmopolit kurullar›n sözde müzakere ve ald›klar› kararlar› gerekçe gösterilerek önlenebiliyordu. Üstelik buraya gelen üyelerin ahali üzerindeki nüfuzundan yararlanmak ve onlar› sad›k devlet hizmetkâr› haline getirmek mümkündü. Valinin kararlar›na uyup olumlu davrananlara, hükümetin iste¤i do¤rultusunda çal›flanlara niflan ve rütbe da¤›t›l›yordu. 1898 y›l› Halep Sâlnâmesi’nde, vilâyetin önde gelenleri ve eflraf›ndan memur olmay›p da niflan ve rütbe alanlar›n isimleri veriliyordu. 30’dan fazla kiflinin içinde 7 gayrimüslim var. Birinci Meclis-i Meb’ûsân’a Halep mebusu olarak gelen Nikola Nakkafl Efendi de böyle niflan alanlardan biriydi.30 Bu aileden Maron Nakkafl’›n Arapça kaleme al›p icra ettirdi¤i Harunü’r-Reşid piyesi için taltif edildi¤i de görülüyor. 1898 y›l›nda kendilerine hizmetleri karfl›l›¤› niflan ve rütbe ihsan edilen Halep’in ünlü ailelerinden Cabirîzâdeler 1863 y›l›nda hükümetin gözünde makbul kifliler olmad›klar›ndan olacak, ailenin iki ferdi, Ali ve Veysi efendiler süresiz olarak Bursa’ya sürülmüfllerdi.31 Geçen zaman Cabirîzâdelere herhalde vali paflalarla iyi geçinme gere¤ini ö¤retmifl olacakt›r. Ama valinin ve kaymakam›n kontrol edemeyece¤i küçük yerleflme birimlerinde bu gibi kozmopolit nitelikli idarî meclislere müsaade edilemezdi. Nitekim Rumeli’de oldu¤u gibi, Suriye-Lübnan bölgesinde de nahiye idarelerinin say›s› art›r›lmad›. Nahiye meclislerinin yerel iktidar› ele geçirmeleri hiç istenmiyordu. Bu konuda Cebel-i Lübnan gibi özerk bölge tek istisnaî uygulama alan› oldu. Orada da cemaatler aras› karfl›tl›k ve çat›flma nahiyelerin gerçek özerkli¤ini nas›l olsa engelleyecekti. Osmanl› taflra idaresindeki reformun imparatorlu¤un parçalanmas›n› önlemeye yöneldi¤i aç›kt›. Nahiyelerde özerk yönetim, istenmeyen siyasî sonuçlar verebilirdi. Ama modern beledî örgütlenme ve faaliyet

191

192

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

için ayn› fley söylenemez. Suriye ve Lübnan’›n önemli liman flehirlerinde ve toplay›c› merkezlerinde belediye örgütü ve modern flehir hizmetleri, imparatorlu¤un ‹zmir, Selanik gibi kozmopolit flehirlerinde görüldü¤ü üzere, d›fl ticaret faaliyetine yönelik altyap›sal tesislerin, liman hizmetlerinin gerçeklefltirilmesi olarak anlafl›lmal›d›r. Bölgede fiam, Beyrut, Halep, Trablusflam gibi merkezlerde belediye örgütü bütün imparatorluktaki ilk belediye örgütleri aras›nda say›lmal›d›r. Bu gibi kentsel altyap› hizmetleri ön planda yabanc› flirketlere verilen imtiyazla getiriliyordu. fiam ve Beyrut’ta tramvay ulafl›m› 1897’de gerçeklefltirilmiflti. Hatta havagaz› gibi bir modern hizmet Nablus gibi daha küçük merkezlere de getirilmiflti. Tanzimat yöneticilerinin kent merkezlerinde idare binalar› yapt›rmak, baz› meydanlar› modernlefltirip geniflletmek gibi geleneksel faaliyetleri bölgede büyük flehirlerde de görülür. Meselâ, 1863 y›l›nda Rüfldü Pafla’n›n Suriye valili¤i s›ras›nda fiam’da flehrin etraf›ndaki batakl›klar kurutulmufl, ama bu ifl galiba pek de baflar›l› ve ehliyetli biçimde yap›lmad›¤›ndan çok masrafl› olmufltu. Ayn› vali sokaklar› geniflletip, flehrin önemli bir k›sm›n› atl›-araba trafi¤ine açm›flt›.32 Midhat Pafla zaman›nda bu tür faaliyetler göze çarpar. fiam, Beyrut’la ve artülkeyle yap›lan ulafl›m›n merkeziydi ve bu nedenle Kapal›çarfl› (Suk Hamidiyye) ve depo-antrepolar kurulmufltu. 1900’lerde fiam, Hicaz demiryolunun en büyük istasyonuydu ve flehir, limanlarla ve bütün merkezlerle demiryolu ba¤lant›s› oldu¤undan geliflmeye devam etti. Osmanl› modernleflmesinin idarî merkeziyetçili¤i tamam›yla gerçeklefltirdi¤ini söylemek güçtür. Bütün Suriye vilâyetinin asayifli 1880’lerde atl› ve piyade bin kadar zabtiyeye b›rak›lm›flt›. Halen büyük kesimde mahallî liderler, bedevî kabile fleyhleri asayiflten sorumluydu.33 Hükümetin bütün adlî ve polisiye olaylar› kontrol etti¤i flüphelidir. 1301 y›l› istatistiklerine göre Suriye vilâyetinde suç say›s›:34 cinayet: 70, h›rs›zl›k: 13, gasp: 6, ›rza geçme: 18 ... Bu rakamlar adlî olaylar›n büyük k›sm›n›n adliye örgütünün bilgisi ve muamelesi d›fl›nda kald›¤›n› gösterir. Bürokrasinin toplumsal hayata müdahalesi her yerde oldu¤u gibi zay›ft› ve rüflvet ve yolsuzluk, kapal› cemaatleri “kendi iflini kendin gör” tutumuna itmiflti.

19.YÜZYILSONUNDASURİYEVELÜBNANÜZERİNEBAZINOTLAR

Eğitimveİdeoloji Berlin Kongresi’nden sonra Osmanl› ‹mparatorlu¤u Balkanlar’daki Slav ve Ortodoks tebaas›n›n ço¤unlu¤unu kaybetmiflti. ‹mparatorluk hayat›na bundan sonra Anadolu ve Arap vilâyetlerindeki tebaas›yla devam edecekti. II. Abdülhamid döneminin e¤itim politikas› bu unsurlar› kazanmaya yönelikti. Bu nedenle modern e¤itim kurumlar›n›n yay›lmas›na çal›fl›ld›. Ancak Suriye-Lübnan bölgesindeki eski gayrimüslim cemaatlerin e¤itim alan›ndaki giriflimleri, belki öyle bir politika ile etkisiz k›l›nabilirdi, ama 19. yüzy›l›n bafl›ndan beri Amerikal›, daha önceden Frans›z, sonralar› Rus, ‹talyan, Alman, Avusturyal› ve ‹ngiliz misyonerlerin kurdu¤u e¤itim kurumlar›, modern e¤itim alan›n› Osmanl› yönetiminden çok önce parsellemiflti. Özellikle Frans›z Katolik rahiplerin ve Amerikal› Protestan misyonerlerin kurdu¤u e¤itim kurumlar›n›n yayg›nl›¤›na ve baflar›s›na de¤inilmiflti. Bas›n ve yay›n hayat›nda da ayn› nitelik gözlenmektedir. Özellikle 1870’lerden sonra Osmanl› yönetimi, gazete ve kitap yay›n› yoluyla resmî ideolojiyi afl›lamak istemekteydi. Ancak bölgede yabanc› yay›nevleri, yabanc› dilde gazeteler daha önceden vard› ve giderek ba¤›ms›z Arap gazetecili¤i ve yay›nc›l›¤› da toplum hayat›na girdi. Arap ulusçulu¤u, do¤ufl ve yükselme dönemindeydi. Henüz ba¤›ms›zl›k isteyen sesler zay›ft› ve taraftar toplayamayacak düzeydeydi. H›ristiyan veya Müslüman olsun, Arap ulusçular› bu dönemde eflitlikçi bir özerklikten yanayd›lar. Arap ulusçulu¤unun önde gelen simalar›ndan ‹brahim el-Yaz›c› (Nasif Yaz›c›’n›n o¤lu) ayr›l›kç› bir ulusçuydu, ama ‹kinci Meflrutiyet y›llar›na kadar Araplar aras›nda bu gibi fikirlerin pek yay›lmad›¤› ve taraftar toplayamad›¤› bir gerçektir. Ne var ki Bâb›âlî’nin, daha do¤rusu Y›ld›z Saray›’n›n ‹slâmc› ve Osmanl›c› politikas›, afl›r› merkeziyetçili¤i amaç edinen bir idarî mekanizmadan vazgeçemiyordu. II. Abdülhamid, Midhat Pafla’n›n Suriye’deki aktif ve hakl› olarak yetki talep eden idarecili¤ini bile, özerklik ve hatta ba¤›ms›zl›k iste¤i olarak yorumlam›flt›r. Böylece, Hamidiyye ‹slâmc›l›¤›, Arap ülkelerinde daha bafl›ndan baflar›s›zl›¤a mahkûm olmufltur. Sultan II. Abdülhamid’in

193

194

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

gerek Arap dinî ve etnik önderlerine yaklaflma politikas› güttü¤ü gerekse bay›nd›rl›k ve e¤itim alan›nda Arap ülkelerine yönelik yat›r›mlara giriflti¤i aç›kt›r. Hatta devlet hizmetinde Arap as›ll›lar›n bu devirde daha genifl ölçüde kullan›ld›¤› da gerçektir.35 Bununla beraber, Arap düflüncesini ve politikas›n› etkileyen ve etkilemeye aday olan liberal Arap ayd›nlar› otokratik yönetimden hofllanm›yorlard› ve modern Arap panottomanizmi, II. Abdülhamid’in ortaya koydu¤u Osmanl›l›ktan uzaklaflt›. Raflid Rida, Abdurrahman Kevvakebî gibi modern ‹slâmc›lar, aynen Nam›k Kemal ve Mizanc› Murad gibi düflünüyorlard›. Bunlara göre, “meflveret” bulunmayan, yani demokratik kurumlara sahip olmayan bir ‹slâmizm’den ve ‹slâm toplumundan söz edilemezdi. Rida’n›n ve Kevvakebî’nin ideali daha öteye uzan›yordu, bir federasyon... Arap ulusçulu¤unun ilginç önderlerinden Butrus el-Bustânî, Âli ve Fuad paflalar›n Osmanl›c›l›¤›n› benimsemiflti. Çünkü dinlere ayr›lm›fl Suriye’de Osmanl›c›l›k ona her fleyden önce Suriye’nin birli¤ini ve Arapl›¤›n› sa¤layacak gibi görünmüfltü. fiiveler kullan›lmamal› ve Arapça yaz›lmayan ölü bir dil olarak kalmamal›yd›.36 1860’ta Beyrut’ta kurulan “el-Cemiyyet es-Suriyye el-‹lmiyye”ye, baflta Fuad Pafla olmak üzere, baz› Osmanl› devlet adamlar› da fleref üyesi oldu¤una göre,37 bu tip bir Osmanl›c›l›k sempatiyle de karfl›lan›yordu. Butrus el-Bustânî laik bir ulusçuydu. Bu laik Arap ancak Osmanl›c› bir politika içinde Arapl›¤›n yüceltilip birleflebilece¤i inanc›n› tafl›yordu. Yabanc› misyon okullar›nda okuyan Araplar edebî, tarihî metinleri de¤erlendirmeyi, yabanc› dildeki edebiyat› izlemeyi ö¤renmiflti. Suriye Protestan Koleji ve Cizvit Koleji (Frans›z) bu gibi tan›nm›fl iki e¤itim kurumuydu. Modern Arap tarihçili¤i ve edebiyat araflt›rmalar›n›n daha çok bu laik veya yabanc› e¤itim görmüfl H›ristiyan Araplar taraf›ndan gerçeklefltirilmesi bir rastlant› de¤ildir. Suriye-Lübnan kozmopolit bir kültür ortam›yd› ve bu renklilik içinde modern Arap ulusçulu¤u geliflti. Bustânî’nin daha 1875’te kurdu¤u cemiyetin üyeleri, 187980’de Beyrut sokaklar›nda mitingler yap›yor, Suriye-Lübnan’›n birleflmesini ve özerkli¤ini istiyorlard›. Bu birlik iste¤i hep tarihî bir özlem olarak kalm›fl, gerçekler ise bunun d›fl›nda geliflmifltir.

19.YÜZYILSONUNDASURİYEVELÜBNANÜZERİNEBAZINOTLAR

Araplar›n ulusçu ve özerklikçi ‹slâmc›l›¤›na veya Osmanl›c›l›¤›na karfl› II. Abdülhamid, Halep’in ünlü R›faî fleyhi Ebulhüdâ’y› resmî ‹slâmc›l›¤›n sözcüsü ve propagandac›s› olarak kulland›. Bu gibi kendine ba¤l› çevrelerle yekpare ve otokrat bir ‹slâmc›l›¤›n tutunmas›n› sa¤layacak ve adem-i merkeziyetçi geliflmeleri önlemeye çal›flacakt›. Bu gayretlerinin kal›c› olmad›¤› ama bir dönem için baflar›l› oldu¤unu belirtmek gerekir. Hamidiyye döneminin Suriye-Lübnan’›n bütünlü¤ünü sa¤lama için yapt›¤› en önemli giriflim e¤itim alan›nda olmufltur denebilir. Mevcut sibyan mekteblerinin ›slâh›, k›z ve erkek rüfldiyeleri açmak, idadiye ve sultaniyeler kurmak bu politikan›n sonucudur. Bunlar›n yan› bafl›nda sanayi mektepleri de aç›lm›flt›r. Özellikle Midhat Pafla bu sonuncular›n yay›lmas›na, di¤er valiliklerinde oldu¤u gibi, gayret göstermifltir. Gayrimüslim cemaatlerin kurmufl oldu¤u eski geleneksel okullar üzerinde de resmî kontrol kurulmufltu. Ama böyle bir kontrol, kapitülasyonlardan yararlanan yabanc› misyon okullar› için söz konusu de¤ildi. Modern okullar›n yay›l›fl› dönemin sâlnâme türü resmî belgelerinde de görülür. Meselâ, 1899’da Halep’te bir idadî, 20 rüfldiye (k›z ve erkek) ve askerî rüfldiye vard›.38 Ama Ermeni, Rum, Protestan, Katolik mektepleri daha eskiden aç›lm›flt›. Yine fiam ve kazalar›nda 3 erkek idadîsi, 1 k›z rüfldiyesi aç›lm›flt›. Ama 8 Frans›z ve 1 ‹ngiliz mektebi ile 13 Amerikan okulu vard› ve yeni aç›lan okullar›n bunlarla rekabeti zordu. Yine 1882’de, Beyrut’ta birkaç askerî ve mülkî rüfldiyeye karfl›l›k, aralar›nda yüksek düzeyde e¤itim verenler de bulunan, 38 yabanc› okul vard›. Bununla beraber Osmanl› e¤itim kurumlar›n›n yay›lmas›, zamanla Osmanl› (daha do¤rusu Türk) kültürünü tan›yan ve Osmanl›l›¤a sempati duyan bir neslin yetiflmesine yard›mc› oldu. Arap dünyas›nda resmî Osmanl›l›¤›n aleyhtar› düflünce ve duygular›n en çok yaflad›¤› bu bölgede, Türk dilini bilen ve Osmanl›lara sempati duyanlar artt›; bir Osmanl› ayd›n zümresi yarat›ld›. Zaten modern e¤itim kurumlar› yay›ld›kça, Müslüman çocuklar›n›n misyon okullar›na devam›n› yasaklayan emirler de ç›k›yordu. Yüzy›l›n bafl›nda Suriye-Lübnan’›n belli bafll› yerleflme merkezlerinde rüfldiye ve idadîler ve Araplara orduya girme f›r-

195

196

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

sat› veren askerî rüfldiyeler hat›r› say›l›r bir say›ya ulaflm›flt›. ABD’li misyonerlerden, Rusya Çarl›¤› mensuplar›na kadar yabanc›lar da ayn› süratle okul açmaktan geri kalm›yorlard›. Osmanl› yönetiminin süratle kendine ba¤l› bir seçkinler grubu yetifltirmek için baflvurdu¤u di¤er yöntem, afliret reislerinin, yerel eflraf›n çocuklar›n› ‹stanbul’daki e¤itim kurumlar›na çekmek olmufltur. 11 Temmuz 1885’te kurulan ünlü Afliret Mektebi d›fl›nda, Mekteb-i Mülkiye’de de bu gibiler için bir “S›n›f-› Mahsus” kurulmufltu. Bizim yapt›¤›m›z taramaya göre, 1901-1907 y›llar› aras›nda bu s›n›fta Arap ülkelerinden 167 ö¤renci okumufl ve diploma alm›flt›; bunlar›n 21’i Suriye ve Lübnan’dan geliyordu.39 Bu ö¤renciler uzun y›llar Arap bürokrasisinde Türkçe bilen ve bazen yüksek mevkilere ç›kan kimseler oldular. Bir k›sm› ülkesine dönmedi ve Türkleflti. Arap vilâyetleri d›fl›nda görev ald›lar. Midhat Pafla’n›n Tuna vilâyetinde izledi¤i politika, yani resmî Osmanl›l›¤›n benimsetilmesi için Türkçe ve yerli dilde gazete ç›karmak ve kitap bast›rmak Suriye-Lübnan’da da uyguland›. Ancak Beyrut ve Suriye gibi iki dilde ç›kan vilâyet gazeteleri arzu edilen sonucu sa¤lamaya yetmeyecekti. Dönem içinde Beyrut’ta 17 gazete Arapça, 3 gazete Frans›zca ç›k›yordu. Yine ayn› dönemde Beyrut’ta bas›m ve yay›nevlerinin ço¤u Arap (12 adet) ve Frans›zd› (12 adet) ve daha yüksek tirajla çal›fl›yorlard›.40 Türkçe matbaa 6 taneydi. Yerli halk›n ayd›nlar›yla iliflki kurmakta ve onlar› etkilemekte karfl›lafl›lan tek sorun bu de¤ildi. II. Abdülhamid yönetiminin sansürü, resmî Türkçe yay›nlar›n Arap ayd›n›na hitap etmesini önlüyordu. Midhat Pafla’n›n bu alandaki esnek politikas› terk edilmiflti.41 Kuflkusuz sansür Arap ayd›nlar›n› ‹stanbul’daki ayd›nlar kadar etkilemiyordu. Polis o kadar güçlü de¤ildi, yabanc› misyonlardan ve gruplardan istenen yay›n elde edilebiliyordu. Beyrut veya fiam’da yay›n› yasaklanan gazete veya risale, ‹ngiliz iflgalindeki M›s›r’da bas›l›p kolayca bölgeye sokuluyor ve da¤›t›l›yordu. Bas›n ve yay›ndaki sansür dolay›s›yla Sultan Hamid yönetiminin ve resmî ‹slâmc›l›k ideolojisinin Arap ayd›nlar›yla diyalog kuramad›¤› ve onlar›n bu nedenle daha çok d›flar›n›n etkisine aç›ld›klar› bir gerçektir.

19.YÜZYILSONUNDASURİYEVELÜBNANÜZERİNEBAZINOTLAR

19. yüzy›l›n ikinci yar›s›nda Arap dünyas›n›n Avrupa ile ekonomik bütünleflmesini imparatorluk önleyemedi. Buna karfl›l›k e¤itim, kültürel hayat ve ideolojik planda Arap dünyas›ndaki Bat› etkisini Osmanl› idaresi engellemeye çal›flt›. Resmî ‹slâmc›-Osmanl›c› politikan›n bu alanda giriflti¤i e¤itim reformlar›n›n tam baflar› sa¤layamasa da önemli etkiler b›rakt›¤› aç›kt›r. Tanzimat’la bafllayan idarî merkezileflme, hukukî alandaki düzenlemeler modern Arap devletlerinde kal›c› izler b›rakt›. Resmî Osmanl›c›l›k politikas› Arap Osmanl›c›l›¤› ile tam uyum içinde de¤ildi, ‹kinci Meflrutiyet’ten sonra Türkçülük, Arap ulusçulu¤unun ideolojik plandaki ve siyaset konusundaki kopuflunu da h›zland›rd›. Resmî ‹slâmc›l›k döneminde de, Arap ve Türk ayd›nlar›n›n yo¤un bir kültürel al›flverifl içinde olmad›¤›, diyalog kuramad›¤› aç›kt›r. Bu nedenle, Arap ayd›nlar› bu dönemde daha çok d›fla aç›lmaya bafllam›flt›. ‹slâmc› ve Osmanl›c› ak›m›n zay›f yan› buydu. Böylece, 19. yüzy›lda do¤u Arap vilâyetlerinin bütün tedbirlere ra¤men Osmanl› dünyas›ndan ekonomik, kültürel ve ideolojik kopuflu h›zlanm›flt›.

197

19. yüzy›lda Yanya.

XV

YanyaVilâyeti’ninLimanıOlarak19. AsrınİkinciYarısındaPreveze*

Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun son asr›nda Yanya vilâyeti, hem imparatorlu¤un çevre vilâyeti hem de Do¤u Akdeniz’de önemli bir geçifl noktas› karakteri göstermektedir. Yanya ve liman› Preveze ve Narda (Arta) Do¤u Akdeniz ve özellikle Yunanistan Krall›¤›, ‹talya ve Osmanl› ‹mparatorlu¤u aras›nda iktisadî, siyasî bir ba¤lant› noktas›yd›. Uzun tarihi boyunca Preveze, Venedik ve Osmanl› hâkimiyetini geçirmifl; nihayet 1912 sonunda Balkan Savafl›’ndaki çözülme ile Yunanistan’a geçmifltir. Preveze sanca¤› Tanzimat döneminin tipik ve ilginç geliflmelerini yaflayan bir bölgedir. 1829’da Yunanistan Krall›¤› bölgeye komflu olarak kuruldu ve bu nedenle de hem Yedi Adalar Cumhuriyeti (Cezair-i Seb’a-‹on adalar›) hem de Yunan Krall›¤› ile yo¤un iktisadî, siyasî iliflkiler görülüyordu ve stratejik bak›mdan hassas bir bölgeydi. *

TTK, Belleten, Aral›k 1997.

200

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

1912’ye, yani son Osmanl› askeri çekilene kadar, Preveze sanca¤› Yanya vilâyeti içindeydi. 1864 ve 1912 aras›nda üç kazas› vard›: Preveze (merkez), Loros ve Marg›liç (bugün Margariti). Parga, önceleri bir kaza merkezi iken, sonralar› sadece bir nahiye merkezi olarak kald› ve Marg›liç’a ba¤land›. Parga, Arnavut Müslüman toprak a¤alar›n›n iktisadî ve malî nüfuzu alt›ndayd›. Bu a¤alar, ‹kinci Dünya Savafl› sonras› düflmanla iflbirli¤i ile suçlanarak sürüldü veya yok edildiler. Preveze sanca¤›n›n iki nahiye ve 36 köyü vard›.1 19. yüzy›l Osmanl› idarî sisteminde nahiye, klasik devirdeki gibi bir kad› naîbinin oturdu¤u ve yönetime ifltirak etti¤i bir küçük yerleflme (nahiye, nevâhi) olmaktan çok; Frans›z commune sistemine göre yeniden düzenlenmifl bir alt idarî birimdi, ama esas ald›¤› Frans›z modeline göre kontrollü ve güdümlü bir idarî birimdi ve özellikle Balkanlar’da özerk bir idarî bünyeye kavuflmas› hiç istenmedi¤inden, ne say›ca çoktu ne de önemli yetki ve görevlerle donat›lm›flt›. Nüfus miktar› sâlnâmelerde ve bunlara dayanan co¤rafya kitaplar›nda da hemen hemen ayn›d›r. Bunlar teferruatl› nüfus say›mlar›na dayanmad›¤›ndan, 19. yüzy›l Osmanl› Avrupas›’n›n nüfus miktarlar› daha çok bir oran olarak de¤erlendirilmelidir. 1895 y›l› itibariyle Preveze bölgesinin nüfusu flöyledir:2

Rum-Ortodoks Müslüman

Erkek

Kad›n

5168 3512

4840 3097

Di¤er bir Osmanl› nüfus kayna¤› 1894 itibariyle nüfusu hane say›m›na göre flöyle veriyor:3

Preveze Loros Marg›liç

hane

erkek

kad›n

2306 2780 5224

5556 6137 12.576

4504 6507 11.379

tahmini yekûn 12.366 15.424 29.179

19.ASRINİKİNCİYARISINDAPREVEZE

Görünüfle göre, Müslümanlar merkez flehir ve sancaklarda az›nl›ktad›r. Bu tarihten 23 y›l önce 1871’de, Britanya konsülü Barker, 4.318 H›ristiyan ve 1.724 Türk (bütün Arnavut ve Türk nüfus demek istiyor) ve 56 Çingene olarak nüfusu verir.4 Belki bilgi noksanl›¤›, belki de henüz bir cemaat teflkil edilemedi¤inden konsül Barker, Musevi nüfustan söz etmez. 8 y›l sonra di¤er bir Britanya konsülü Blakeney tamamen z›t miktarlardan söz eder. 1.200 kifli Müslüman (11.200 içinde), di¤erleri H›ristiyand›r. Bu arada nüfusun etnik kompozisyonu hakk›nda hiçbir bilgi vermez. Nüfus Kanunu’ndaki bu yeterli bilgiye ra¤men, Britanya konsolosluk raporlar› ticaret ve ziraat konusunda de¤erli bilgiler verirler. 1864’te yeni Vilâyet Nizamnâmesi ile Rumeli vilâyetlerinin idarî yap›s› yeniden düzenlenmifl ve bir y›l önce 1863’te sancak merkezi, Arta’dan (Narda) Preveze’ye kayd›r›lm›flt›. Bu de¤ifliklik flehirde altyap›sal tesislerde de düzelme kadar, flehirde yeni bir memur s›n›f›n›n ortaya ç›kmas›n› sa¤lad›. 1864’te Preveze vilâyet merkezi Yanya’ya telgrafla ba¤land›. 1878’e kadar Preveze ve Parga gibi merkezler aras›nda da telgraf hatt› çekilmiflti.5 Daha önce asayiflsizlik bölgede büyük bir sorunken, 1884’te Britanya konsülü güvenlik sorununun her y›l gittikçe düzeldi¤ini yazmaktayd›. Hatta 1864’te Britanya’n›n Yanya konsülü Stuart raporunda, flekavet henüz temel bir sorundur; fakat te’dîb edilmektedir ve bireysel suçlar bu y›l geçen y›llar ortalamas›n›n alt›na düflmüfltür, diyordu.6 Henüz küçük ve geleneksel hayat›n› sürdüren Preveze’de, sancak memurlar›n›n say›s› art›nca hayat de¤iflti ve iyileflme bafl gösterdi. Ücreti iyi olan bu memurlar, kazada günlük al›flverifli ve tüketimi art›rd› ve hatta ithal mamulât için yeni talep yaratt›. Di¤er yandan, mahallî ürünlerin ihrac› Arta’y› bölgenin ticaret merkezi ve ihraç iskelesi haline dönüfltürdü. Britanya konsolosluk raporlar› 1862-1863 için, Arta’n›n ticarî faaliyetlerini flu miktarlarla belirtiyor:

1862 1863

‹thalat (£)

‹hracat (£)

38.000 64.000

14.000 16.000

201

202

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Arta’ya gelen gemiler; Osmanl› 255, ‹onya (Adalar) 33, Avusturya, Yunan 100 adetti. 1863-1864 y›llar›nda Preveze’ye gelen gemiler ise; Gemi Britanya lonya adalar› Yunan Osmanl› Avusturya ‹talya Bu devletlerin buharl›lar›

Kargo’nun de¤eri (£) 1 173 347 84 8 1

8.559 2.667 2.000 1.445

26

15.049

------

------

‹thalat miktar› ise 29.750 sterline ulaflm›flt›r. 16 y›l sonra, 1880’de Preveze liman›ndan yap›lan ihracat 104.903 sterline ve limana (daha do¤rusu iskeleye) yap›lan ithalat 234.025 sterline ulaflt›7. Ayn› y›l Preveze liman›na u¤rayan gemi say›s› flöyledir:8

Avusturya Britanya Yunanistan ‹talya Osmanl› Yekûn

Buharl›

Yelkenli

60 2

------

----------------

62

5 3.252 17 1.108 4.382

Preveze henüz küçük bir limanken, geliflme flans›n› 1881’de Arta’n›n (Narda) Yunanistan taraf›ndan ilhak›yla tamamen kaybetti. Bölgenin esas liman ve ticaret merkezi Yunanistan’a geçince, ‹onya adalar› ile temas› da kayboldu ve s›n›r flehri oldu ve ticarî faaliyet gerilemeye bafllad›. Preveze’de kayda de¤er bir endüstri de yoktu. 1871’de Viskonsül (Britanya) Barker flöyle diyor:

19.ASRINİKİNCİYARISINDAPREVEZE

Prevezeküçükbirlimanşehridirveticaretideönemsizdir.İthalat,ihracatınüçmislimiktardadır;buhaltıpkıAvrupa’yaherzamanborçluolanülkeleringenelyapısınauygundurveTürkiye’dehükümetyerlisanayiiteşviketmemektedir.

Fakat raporuna ilâve etti¤i husus gerçekten ilginçtir: “Preveze’de ölüm oran› düflüktür, kronik hastal›klar ve salg›nlar bu bölgede görülmez” diyor.9 Preveze endüstrisi birkaç küçük atölyeden ibaretti ki, yerel ziraî mahsulât› iflliyordu (Ek 1’deki liste). 1880’lerde 24 zeytin presi, 5 un de¤irmeni ve 3 sabun fabrikas› vard›. Vergi kay›tlar›na göre, 104.000 zeytin a¤ac› ve 5.000 meyve a¤ac› vard›. 1894’te temel ihraç ürünleri bu¤day, arpa, bal›k, tütün ve sabundan ibaretti. Fakat Britanya konsolosu Stuart’›n da belirtti¤i gibi; Buülkedenemakinelernedetekerlekliarabaişaracıolarakkullanılır. Öküz,sabaniçinveulaşımdadayükbeygirikullanılır.Herikisidehemnitelikhemdemiktarolarakdüşüktür.İonyaadalarındakiBritanyahimayesisırasında;çiftçilerburadakikomiserlikmüteahhitlerininhayvantüccarlarıaracılığıileEflaköküzleridenencinstenediniyorlardı.Artıkbunuyapamıyorlar. Epir(Yanya)bölgesinde,artıkEflaköküzünerastlanmıyor.Şimdibütünçift sürmeişiyerelöküzcinsleriyleyapılıyor;bunlardaufak,âcizvekuvvetsizdir.Fakatbucinsbiledejenereoluyor.10

Konsolos Stuart’›n verdi¤i bilgiye göre, bundan daha beteri K›r›m Savafl› s›ras›nda askerî ihtiyaç için binlerce at bölgeden al›nm›fl. Bu noksan bir daha telâfi edilememifl ve her y›l yerli cins gözle görülen ölçüde yozlafl›yormufl. Konsolos Blakeney’in 1883 y›l› için verdi¤i listedeki ziraî ürün çeflitlerinin miktar ve de¤eri yaklafl›k olarak flöyledir:11

203

204

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

bu¤day arpa yulaf yün bal›k peynir tütün tereya¤› sabun deri-koyun ve keçi

(kilo) “ “ “ (okka) (tulumda-okka) (okka) “ “ (parça)

miktar

de¤eri (£)

20.000 15.000 19.800 20.000 120.000 31.000 15.000 3.000 100.000 40.000

4.181 4.163 1.080 1.090 5.454 1.536 2.045 272 3.181 2.909

Ayn› y›l Blakeney halen baz› haydut çetelerinin varl›¤›ndan söz ediyor. Fakat bu gibi olaylar daha çok Yanya vilâyetinin tenha köflelerinde yo¤unlaflm›flt›r ve Preveze’nin milletleraras› ticareti bu olaylardan etkilenmemektedir. Maamafih, 1882 y›l›nda, 1877-78 Rus-Türk harbi ve Arta’n›n Yunanistan’a geçifli dolay›s›yla iktisadî boyuttaki gerilemeden söz etmektedir: Arta’nınYunanistan’averilmesi,PrevezeveSalaboralimanınınfaaliyetlerindebirgerilemeyevezaafanedenoldu;fakatbereketliArta(Narda)ovası halenTürkiye’dedir.BunedenlesadecedışülkelerdenArtalimanınayapılan ithalatartıkPreveze’dengeçmemektedir.(...)1877-78savaşındanberibirçok mamullerinfiyatı%50arttı.12

fiehirde on bir Rum kilisesi, bir adet Roma-Katolik kilisesi, iki cami (Ali Pafla ve Ahmed A¤a Dino), iki türbe gibi dinî yap›lar vard› (Ek 1’de 1871 y›l› itibariyle flehirdeki binalar›n dökümüne bak›n›z). Sancak merkez flehrinin bu kozmopolit kompozisyonu dolay›s›yla; Preveze sanca¤› meclis-i idaresi de, ruhanî reisler ve iki Müslüman, iki gayrimüslim seçilmifl üyeden oluflan rengârenk bir meclisti. Tanzimat dönemi boyunca Osmanl› yöneticileri ve bu meyanda Preveze mutasarr›flar› bölgeyi kalk›nd›rmak için bina ve altyap›

19.ASRINİKİNCİYARISINDAPREVEZE

inflas›na heveskâr memurlard›. Vak›a Tuna vilâyeti vali ve mutasarr›flar› Mora bölgesi yöneticileriyle k›yaslanamayacak derecede baflar›l›yd›lar, ama bölgenin Yunanistan’a geçmesinden sonra Osmanl› Moras›, Bat› Anadolu ve Tuna vilâyetindeki (Bulgaristan) geliflme ve inflaat›n aksine burada bir duraklama bafllad›. Preveze örne¤inde, mutasarr›flar›n sancaklar›n› gelifltirmek ve baz› reformlar› yürütmek için uzun zamana ihtiyaçlar› oldu¤u, ama aksine bu mevkide çok kalamad›klar› görülmektedir. S›k s›k görülen bu de¤ifltirmeler, idarecilere politikalar›n› yürütme ve hizmetin devaml›l›¤›n› sa¤lama imkân› vermedi. Vilâyet-i Yanya Sâlnâmesi (1311/1894) 1864’ten itibaren bu mutasarr›flar›n bir listesini veriyor.13 1864 Vilâyet Nizamnâmesi’nin yürürlü¤e girmesinden sonra tayin edilen ilk mutasarr›f Hasan fievki Pafla’d›r (1 Mart 1864). Onu Selim Pafla ve sonra Reflit Pafla ve Timur Edhem Pafla izlemifltir. ‹zzeddin Sir Pafla ve iki kere göreve tayin edilen Fikri Efendi bu grubu izler. Fikri Efendi’nin tercüme-i halini bulamad›k. En uzun o mutasarr›fl›k yapm›flt›r. Sonra Selahaddin Bey, Kâz›m Bey, Abdürrefihî Efendi ve Hâdi Ahmed ve Ferid paflalar da bu görevde bulundu. Böylece, 30 y›ll›k süre içinde on bir mutasarr›f de¤iflmifltir. Bölgede Osmanl› yöneticisinin görev teminat›n› yok eden olaylar say›s›zd›r. Meselâ, Yanya valisi Ahmed Eyüb Pafla 1889’da (19 Ramazan 1306/19 May›s 1889) Preveze’de bulundu¤u s›rada ‹talya konsolosuna iade-i ziyarette bulunmad›¤› için buna zorland›¤› ve istifa mecburiyetinde kald›¤› anlafl›l›yor.14 Öyle görünüyor ki, ahalinin önemli bir k›sm› bölgenin Yunanistan’a ba¤lanmas›na fliddetle karfl›yd› (özellikle bölgedeki Arnavutlar). Yerel eflraf, saray› ve hükümeti; e¤er Preveze, Narda (Arta) ve Yanya Yunanistan’a verilirse ayaklanma ve silâhl› müdahale etme konusunda uyarm›fllard›. fiubat 1881’de/1298 Yunanistan kral› Preveze ve Narda’y› ziyaret edince, yerli Müslümanlar›n protestolar› ayyuka ç›kt›.15 Müslümanlar›n bu konudaki hassasiyetini gösteren benzer bir olay da, o s›ra müstakil olan Cezair-i Seb’a Cumhuriyeti (Adriyatik’te ‹onya Adalar›) generalinin Preveze ve Parga’y› ziyareti s›ras›nda yaflanm›fl, yerli Müslümanlar›n protestosu ve k›flk›rt›lmalar›n› önlemek için bu gibi ziyaretler dikkatle iz-

205

206

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

lenmifl, teyakkuza geçilmifltir.16 Yerli Arnavutlar daha önce Mart 1879’da Y›ld›z Saray›’na çektikleri telgraflarda, Preveze, Narda (Arta) ve Yanya’n›n Yunanistan’a verilmesinin bölgede Arnavutlar için facia yarataca¤›n› bildirmifllerdir.17 Görünüflte Arnavut milliyetçili¤i bölge Arnavutlar› aras›nda güçlüydü ve yükseliyordu. Bu nedenle, Abdul Bey ve yandafllar› taraf›ndan yürütülen harekât ve k›flk›rtmalar› yat›flt›rmak için Preveze’ye Ergiri’den (Argiri) yeni bir mutasarr›f tayin edilmifltir.18 Bu y›llarda Arnavut unsurun adamak›ll› huzursuz ve telâfll› oldu¤u anlafl›l›yor. Gerçi vilâyet gazetesi Yanya’n›n bu y›llardaki nüshalar› da taran›nca mevcut sosyo-ekonomik de¤ifliklikler gözlenebiliyor; arazi ve emlâk haciz ve iflâs dolay›s›yla s›k s›k sat›fla ç›kmaktad›r. Baflbakanl›k Osmanl› Arflivi’ndeki baz› vesika serileri de bu gözlemleri destekler niteliktedir. (19) Bununla beraber, halen vilâyetin varidat› içinde aflâr, a¤nam ve canavar (koyun ve büyükbafl hayvan) resmi gibi kalemlerin büyüklü¤ü, bölgede ziraî ekonominin ve yap›n›n hâkim oldu¤unu gösterir (Ek 2 bütçe).

19.ASRINİKİNCİYARISINDAPREVEZE

Ek1 ReportbyVice-ConsulBarkerontheTradeofPrevesaforthe year 1871, (Prevesa January 22, 1872) Parliamentary accounts andpapers,p.1355-56. Habitations,housesandhuts 1.163 Shops 283 (total) Drapers 14 Cooking-shops 7 Butchers 6 Fishmongers 5 Coffee-shops 9 Greengrocers 7 Ship-chandlers and grocers 235 Stores 88 Caravanserailles 6 Flour-mills 5 Military hospitals 2 Soap manufactories 3 (about 127.000 Ibs. of this article is fabricated during the year) Oil-presses, wood-screw pressure 21 (the appro=imate value or cost of one press is 220 £ Schools (two for males, two for females, 3 being public schools supported by private contributions) Court of Justice (building) Government Civil offices (building where the Police-station is held, 42 men engaged for police service in town) Metropolitan house (piskopos evi) 1 Churches (Greek orthodox) 10 Cathedral (ditto) 1 Chapel (Roman catholic) 1 Mosques (Mohametan) 2 Mahometan Monasteries (tekke) 2 Vapour bath 1 Ouarantine office 1 Building (7 persons employed) Forts (Usual garrison, Artillery 260, Infantry 680 men) Drinking Fountains (Turk›sh çeflme) 5 2 Harbours (one inner harbour, where the Venetians had their Arsenal)

207

208

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Ek2 Prevezesancağınüfusu1893yılı Sâlnâme-iVilâyet-iYanya(H1311),s.37.

Preveze sanca¤› hane: 2306 Loros sanca¤› hane: 2780 Marg›liç sanca¤› hane: 5224

zeker

inas

yekûn

5.556

4.504

10.060

6.137

6.507

12.644

12.576

11.379

23.955

Prevezesancağı1894yılımalidurum aynıkaynak,s.310-11. Vâridât Emlâk temettü Bedel-i askerî Aflâr A¤nâm ve canavar (koyun ve büyükbafl hayvan) Varîdat-› sâire Masarîfat Dinî mahkemeler ve ilmiyye s›n›f› maafl› fier’iye Dahiliye Adliye Mâliye Maaflât-› zâtiye Zabtiye

(Osmanl› kuruflu) 732.344 666.118 1.948.376 1.172.4591 782.355 (Osmanl› kuruflu)

56.544 280.960 163.324 210.704 22.602 26.122

XVI

19.YüzyıldaBirMezopotamyaLimanı: Basra*

19. yüzy›lda Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun liman flehirlerinde önemli de¤iflmeler meydana geldi¤i aç›kt›r. Selanik, ‹zmir, Trabzon, Beyrut ve Basra bunlar›n aras›nda en önemli ve dikkati çekenlerdir. Basra özellikle, Mezopotamya ile d›fl dünyan›n ba¤lant›s›n› kuran bir nirengi noktas›d›r. T›pk› ‹skenderiye, ‹zmir, Selanik gibi Basra da, geleneksel tar›mdan Bat› sanayi dünyas›n›n ihtiyaçlar›na yönelik bir tar›msal yap›ya geçiflin biçimlendirdi¤i liman flehridir. Temel özellik budur. Ancak ‹skenderiye, Beyrut, Selanik kozmopolit bir din ve diller dünyas›n›n, siyasal, kültürel renklilik ve kurumlaflman›n da merkezi oldular. Basra için bunu söylemek zordur. (Temelde ‹zmir de, Selanik’ten daha zengin bir hinterland›n (artülke) kap›s› olmakla beraber, Selanik gibi bir si-

*

“Türk-Arab iliflkileri: Geçmiflte, Bugün ve Gelecekte”, I.UluslararasıKonferansıBildirileri, HÜ, Ankara, 1980, s. 221-232.

Britanya hükümeti Basra körfezini, Hindistan altk›tas› ve M›s›r-Süveyfl hâkimiyetinin, kaç›n›lmaz bir çevre ve destek alan› olarak görünüyordu. Süveyfl Kanal› 17 Kas›m 1869’da ‹mparatoriçe Eugénie’nin kat›ld›¤› ve gemilerin geçit resmi yapt›¤› bir törenle aç›lm›flt› (TheIllustratedLondonNews).

210

19.YÜZYILDABİRMEZOPOTAMYALİMANI:BASRA

yasî, etnik hinterland›n odak noktas› de¤ildi. Asl›nda kozmopolitli¤i Makedonya merkezininkinden farkl› oldu¤undan, ‹zmir flehri de renkli bir kültür ve bas›n hayat›na ra¤men, Selanik gibi yo¤un bir siyasete ve siyasî teflkilâtlanmaya sahne olmam›flt›r.) Basra’n›n 19. yüzy›ldaki geliflimi tarih yaflam›nda dikkati çekmeden kalm›flt›r. 19. yüzy›l Basra’s›, Kuveyt meselesi etraf›ndaki Britanya-Almanya-Osmanl› rekabeti ve tabii Berlin-Ba¤dat-Basra Alman demiryolu projesi nedeniyle dikkati çekip zikredilmektedir. Basra, ekonomisi ve ticareti itibariyle neydi? Bunu ele almak gereklidir. M›s›r ‹skenderiye’si 19. yüzy›lda Britanya idaresi alt›nda Akdeniz’in en kozmopolit büyük flehirlerinden biriydi (meselâ en kalabal›k Hellen nüfusu bar›nd›ran flehir). Beyrut ise, daha çok Frans›z ekonomik kültürel etkisi alt›ndayd›. Basra’n›n durumu neydi? Britanya konsolosluk raporlar› (ki konsoloslar India Government taraf›ndan tayin edilirdi) bölgedeki ‹ngiliz proje ve emellerini gizlemiyordu. 19. yüzy›l›n ikinci yar›s›nda, Basra vilâyeti iki önemli idarî de¤ifliklik geçirdi. Bölge Osmanl›lar taraf›ndan tamam›yla 1534’te fethedilmifl say›lmal›d›r. Basra, genel olarak Ba¤dat eyâletinin bir parças›d›r. Gerçi, Osmanl›lar bu bölgede ayr›l›kç› ve isyanc› hareketi yok etmekte katî bir baflar› sa¤lam›fl ve tam hâkimiyet kurabilmifl de¤illerdi. Bedevî kabilelerin isyanlar›, mahallî hanedanlar›n çeflitli üslûbdaki direniflleri görünüyordu. Bu nedenle, Rumeli k›tas›n›n tersine, Osmanl› idaresi Arabistan’›n bu bölümünde (Lübnan’da oldu¤u gibi) mahallî hanedanlara idareyi b›rakmak; daha do¤rusu merkezî hükümet temsilcileri yan›nda onlar› idareye ifltirak ettirmek veya belirli sahalarda idareyi onlara vermek gibi bir tarz› benimsemifltir. Meselâ, 17. yüzy›lda Ali Pafla (1625) ve torunu Hüseyin Pafla (1650), Afrasyab sülâlesi olarak burada yöneticilik yapt›lar ve merkez bunu tan›d›. Bu t›pk› Cebel-i Lübnan’da Ma’ano¤ullar›’n›n idaresi gibi bir durumdu. Bu mahallî beylerin yönetimde olmalar›; Portekiz, ‹ngiliz ve Hollanda tüccar gemilerinin liman› üs edinmelerini ve Basra körfezi ticaretinin yerleflmesini sa¤lad› ve suyolunun kullan›m›n› art›rd›. Basra ve çevresinin bu nedenle bir tür iktisadî özerklik edindi¤i ve hatta

211

212

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

idarede Ba¤dat valisine karfl› bir özerk tutum sürdürülmesine ve Ba¤dat beylerbeylerinin bunu k›s›tlama çabalar›na karfl› uzun bir dönem bu tutum ve yap›n›n sürdürüldü¤ü anlafl›l›yor.1 Vak›a, 1830’larda bafllayan merkezî idarî reformlar›n a¤›rl›¤› bölgede de hissedilmekteydi. Bununla birlikte Basra, Do¤u ticareti için önemli bir bölge olsa da, bölgedeki Muntefika gibi bedevî afliretler kamu güvenli¤ini sarsacak soygun gibi faaliyetlerde bulunuyorlard›. Baz› tarihçiler, Basra’n›n 1267/1850’de do¤rudan ‹stanbul’a ba¤l› bir vilâyet olarak örgütlendi¤ini belirtirler.2 Fakat bu durum zaman zaman de¤iflmifltir. Bazen Basra bir eyâlet gibi, bazen de Ba¤dat eyâletinin bir sanca¤› olarak yönetilmifltir. Bu dönemde Avrupa ve Amerika ile ticaretin artt›¤›, ticarî iliflkilere yönelik kurumlar›n ortaya ç›kmas›ndan da anlafl›l›yor.3 Liman bir ölçüye kadar tamir görmüfl; fiattü’l-Arab a¤z›nda derin bir kanal kaz›lm›flt›r.4 fiehrin hayat›ndaki bu görünür modernleflme, belirtelim ki, Midhat Pafla’n›n Ba¤dat valili¤i zaman›ndad›r. Böylelikle Basra, Mezopotamya için bir toplay›c› nokta ve d›fl dünya ile iliflki kuran bir merkez haline dönüflmekteydi. 19. yüzy›lda bir eyâlet olarak Basra üç sancaktan olufluyordu. Merkez Basra, Muntefika (yahut Nasiriyye) ve Necid. Vilâyet

Merkez

BASRA

Basra

Sancak

Muntefika (Nasiriyye)

Necid

Kaza Basra Kurna Kuveyt Suku’lfluyuk fiatara Hîye Hamar Katar Hûtuf Katîf

19.YÜZYILDABİRMEZOPOTAMYALİMANI:BASRA

1870’ten sonra Ammare de bir sancak olarak örgütlendi. Baz› beldeler, mahallî rüesâ aras›ndan seçilen kaymakamlar taraf›ndan yönetiliyordu. Bu yeni organizasyon, 1864 Vilâyet Nizamnâmesi hükümlerine göre cereyan ediyorsa da, giderek mahallî eflraf ve rüesân›n yerini merkezden tayin edilen memurlar almaya bafllad›. 1869-72 y›llar› aras›nda Ba¤dat valili¤i yapan Midhat Pafla bu uygulaman›n öncüsüdür. Meselâ, Katîf kazas› kaymakam› (Necid Sanca¤›) olan Faysal ailesi ve memurlar› bu bölge fiîîlerinden istisnaî vergiler almak istemifl ve bask› uygulam›fllard›; bu nedenle Midhat Pafla bu aileyi askerî güçle yerlerinden ve makamdan atm›flt›.5

NüfusveŞehirler Basra bölgesinin bu dönemi için kesin nüfus miktarlar› vermek mümkün de¤ildir. Bu Osmanl› nüfus ve arazi say›m›ndaki sistemin eksikli¤i ve eskili¤iyle ilgilidir. Evvela nüfus say›m› hane esas›na, sonra erkek nüfusuna dayan›r. Saniyen gruplama etnik yap›ya de¤il, dinî aidiyete göre yap›l›r. Bu keyfiyet Rusya’n›n bizden sonra Tuna vilâyeti ve Kars’ta yapt›¤› say›mlarla, Osmanl› nüfus tahriri verilerini karfl›laflt›rd›¤›m›zda anlafl›l›r. Hane halk› say›s›n›n ne olabilece¤i, tarihî demografinin tart›flma alan›d›r. K›rsal ve kentsel nüfusun ayn› s›hhatle tesbit edilemedi¤i de gerçektir. Ancak, 19. yüzy›l sâlnâmeleri her yer için Vital Cuinet gibi araflt›rmac›lara, hem de büyük ölçüde konsolos raporlar›na da kaynak teflkil etmifltir. 1307/1889 tarihli Sâlnâme-i Vilâyet-i Basra, Basra merkez sanca¤›n›n nüfusunu 10.000’in üzerinde veriyor. Ammare sanca¤›, bunu 7.000 nüfusla izliyor. Basra nüfusunun % 30’u Sünnî, % 50’si fiîî ve geri kalan› da H›ristiyan ve Musevidir. Basra flehri, geliflen bir liman›n özelliklerini ve ifllevlerini sergiler. Meselâ, bir belediye binas›, vali kona¤›, postahane; Dub’da asker k›fllas›; Menavî’de bahriye k›fllas› vard›r. Bundan baflka matbaa, demirhane, gümrük binas›, hastahane, mekteb-i rüfldiye, 4 adet iptidaî mektebi, 13 cami ve mescid, medrese ve dükkânlar flehrin manzaras›n› tamamlar.

213

214

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Vilâyet Meclis-i ‹daresi’nde; vali, defterdar, mektubcu, müfti ve nakîb (ü’l-eflraf) iki müslim ve iki de gayrimüslim ahali temsilcisi vard›r. Genelde Anadolu vilâyetlerinde iki gayrimüslim üye her zaman bulunmaz. Basra’da ise gayrimüslimlerin etkili bir sosyal, ekonomik rolü vard›r. Mezopotamya de¤iflik bir dünyayd›. fiehirde Britanya, Fransa, Almanya, Amerika, Avusturya-Macaristan ve kay›tlarda her zaman görülmemesine ra¤men, ‹ran viskonsülleri vard›. Britanya temsilcileri Londra taraf›ndan de¤il, Hindistan kral niyabeti taraf›ndan tayin edilen, fiark ülkelerini tan›yan memurlard›. Ticaret d›fl dünya ile iliflkileri art›r›yordu. Düyûn-› Umûmiye direktörü Ali Bey’in Hint gezisi s›ras›nda SeyahatJurnali adl› eserinde zikretti¤i gibi, u¤rad›¤› Basra bu dönemin Basra’s›d›r. Hurma mahsulü topland›¤›nda, do¤rudan Basra’dan Süveyfl tarikiyle Bat›’ya sevk ediliyordu. Buna ra¤men Basra’n›n Bat› dünyas› ile temas› daha çok Hindistan altk›tas› arac›l›¤›yla oluyordu. Bu batakl›k ve s›tmal› bölgede6 özellikle askerin aras›nda bu hastal›¤›n yay›lmas›, Osmanl› idaresi için büyük problemdi. Buna Basra’da s›k görülen kolera salg›n›n› da ilâve edersek, 19. ve 20. yüzy›l bafl›nda beynelmilel trafi¤in Basra’da yaratt›¤› problemler anlafl›lm›fl olur. Amerika Birleflik Devletleri’nin Basra’daki viskonsülünün raporuna göre, Kerbelâ, Necef, Hilla ve Kûfe, Divâniye, Ammare, Hosrabâd ve Samara’da 15 gün zarf›ndaki ölüm vakalar› 30 Haziran 1904 tarihi itibariyle (74 vaka Kerbelâ, 156 Necef, 146 Hilla) hayli yükselmiflti.7 Karantina tedbirlerine ra¤men kolera salg›n› önlenemiyordu. Burada, Osmanl› idaresinin örgütlenme noksanlar› ve imkâns›zl›klar› kadar, deniz ulafl›m›n›n tamama yak›n›n› elde tutan Britanya’n›n lakayt ve iflbirli¤ine yanaflmaz tutumunun da rolü vard›. Hint’in salg›nlar› Britanya gemileriyle Basra’ya y›¤›l›yordu.

Ulaşım Avrupa ve hatta Rusya’ya nazaran Osmanl› demiryolu flebekesinin hem geç kald›¤› hem de azgeliflmifl oldu¤u malûmdur. Fakat

19.YÜZYILDABİRMEZOPOTAMYALİMANI:BASRA

bu imparatorluk, merkezî bir idarenin gereksinim duydu¤u haberleflme araçlar›n›, özellikle posta-telgraf sistemini gerçeklefltirebilmifltir. 19. yüzy›l sonunda Basra ‹stanbul’a Ba¤dat üzerinden ba¤lanmakla kalmad›; ayn› zamanda Far denen bölge üzerinden Hint ve Avrupa ile ba¤lant› kurabildi. Basra-Kurna-Ammare ve Kuttü’lAmmare-Ba¤dat aras›nda oldukça ve mükemmel bir posta sistemi kurulabilmiflti. Maamafih bu hizmet Basra-Necid ve Basra-Muntefika bölgesi bedevîlerinin sald›r›lar› yüzünden s›k s›k devre d›fl› kal›yordu. Bölgede, kanun güvenli¤i zor sa¤lan›yordu ve çöl bedevîleri kendi alanlar›na hâkimdi. Burada ancak zabtiye gözetiminde posta tafl›mac›l›¤› yap›labiliyor ve ayn› nedenle para havalesi de kabul edilemiyordu.8 Nehirlerin taflmas› dolay›s›yla, Basra liman› her 15 günde bir aç›k denizin büyük gemilerine aç›labiliyordu. Bundan baflka Basra üzerinden fiattü’l-Arab, Kuttü’l-Ammare ve Ba¤dat’a nehir gemileri iflleyebiliyordu; bu tip nakliyat, 19. yüzy›l›n buharl› gemileriyle de yap›l›yordu. Bu dönemde Osmanl› nehir kumpanyas›n›n Musul, F›rat, Rasafe, Ba¤dat ve Meskene adl› befl gemisi, Britanya’n›n ise Lynch ve Halife adl› iki gemisi devaml› iflliyordu (1307/188990 y›llar›). Nehir tafl›mac›l›¤› iflini Ba¤dat valisi iken Midhat Pafla bafllatm›flt›. Mahallî halk 250 mavna ile bu tafl›mac›l›¤a kat›lmaktayd›. Nehir iskelelerinden içerilere mal tafl›mak için kat›r ve deve kervanlar› örgütlenmiflti. T›pk› ‹zmir-Ayd›n demiryolunun iç bölgelere yan tafl›mac›l›¤›n› da mahallî müteflebbislerin örgütledi¤i deve kervanlar›n›n yapmas› gibi.9 Basra, asl›nda 16.-17. yüzy›ldan beri beynelmilel ticarete aç›kt›. East India Company’nin (‹ngiliz Do¤u Hint fiirketi) bir flubesi Basra’da 1666’dan beri faaliyetteydi. Pratikte Hint-Basra seferleri ‹ngiliz monopolü alt›ndayd›. ABD’nin de Mezopotamya nehir ticaretine kat›lma teflebbüsleri olmufltur.10 Amerika ve Basra aras›nda do¤rudan bir deniz seferi tesis edilmiflti. Bu arada Pennsylvania Steel Company’nin (Çelik fiirketi) Dicle üzerinde bir köprü kurma projesi de gündeme gelmifl ve fakat malî mülahazalar dolay›s›yla vazgeçilmiflti.

215

216

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Genelde nehir tafl›mac›l›¤› ve deve kervan› tafl›mac›l›¤› birbirini tamamlayan ve muntazam yürüyen bir sistemken, Mezopotamya’y› hedefleyen demiryolu yat›r›mlar› beynelmilel bir rekabet konusu olmufltur ve bu mesele Osmanl› egemenli¤inin sonuna, hatta daha sonras›na kadar çözülemeden kalm›flt›r. Basra’ya ulaflmay› amaçlayan Alman-Ba¤dat demiryolu projesinin mant›kî ve gerçekçi oldu¤unu söylemek zordur. Bu projenin gerçekleflememesi, sadece Basra liman› ve çevresinin denetimini elde tutan ‹ngiltere’nin engelleme çabalar›yla aç›klanamaz. Her fleyden önce, ortaya konan Alman sermayesi yetersizdi ve Alman Genelkurmay› ve hükümet çevrelerinin bu konudaki ihtiraslar›, Alman ifl çevrelerinde ve teknisyen kadrosunda yoktu. Bu nedenle Ba¤dat demiryolu grubu, projeden ‹ngiliz deste¤i de çekilince çok zor duruma düfltü. Siemens grubu, bu projede ‹ngiliz ifl çevreleriyle hareket etmek, onlar› projeye ortak etmek veya onlarla birlikte çekimser kalmak konusunda tereddüt göstermedi.11

BasraVilâyetleriGelirleri Salman Hasan’a göre, 1860’larda bütün Irak’ta 150.000 dönüm ziraat yap›lan toprak vard›.12 Bu tar›m, d›fl pazara yönelik bir mahiyet ald›. 19. yüzy›l boyu imparatorlu¤un Ege, Suriye, Trablusgarb, Çukurova gibi bölgelerinin d›fl pazara yönelik tar›msal ürüne geçti¤i, buna ra¤men tar›m teknolojisinin bu yönteme uygun biçim ve ölçüde modernleflemedi¤i aç›kt›r. Basra bölgesi için de ayn› olgu geçerlidir. 1860’lardan itibaren ekili arazi geniflledi. Ama teknolojinin ayn› ölçüde de¤iflti¤ini gösteren veriler yoktur. 19. yüzy›lda, bölge tipik bir tar›msal ekonomi içindeydi; varidat ve vergiler de tar›msal kaynakl›yd›. 1307/1890 y›l›nda Basra vilâyeti varidat› 17.844.373 kurufla ulaflm›flt› (yahut 178.443 Osmanl› liras›). Burada en önemli pay aflâr, sonra resm-i a¤nam gibi kalemlere aitti.13 Hurma, bu¤day, susam ve baz› narenciye ürünleri de ihracat›n temelini oluflturuyordu.14

19.YÜZYILDABİRMEZOPOTAMYALİMANI:BASRA

1307 / 1890 Vâridât-› Vilâyet Kurufl Aflâr virgüsü Bedel-i askerî A¤nâm resmi Camus resmi Deve vergisi Aflâr maktuu Orman kereste, pul Emlâk ve tapu Mehâkim borçlar› Rüsûm-u mütenevvie Has›lât-› müteferrika* Yekûn

438.881 11.788 1.792.153 187.350 194.704 10.399.333 1.400 23.227 54.200 1.338.955 118.138 14.560.129

Para 22 25 ----------------

10 --------------------------

* Bu müstakil, özel emlâk vergisi mahallî yönetimin denetiminde de¤ildi.

Ayn› kaynakta vilâyet ifadesi için yap›lan masraf kalemleri de flöyle zikrediliyor: ‹dâre-i Vilâyet Giderleri Kurufl fier’iyye Dahiliye Adliye Mâliye Maaflât-› zatiyye Âflâr Zabtiyye Polis Müteferrik Yekûn

186.716 361.006 377.140 799.037 160.380 000 338.531 945 32.802 2.256.557

Para ------

20 ------

20 -------------------------------

217

218

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

1890 y›l›nda vilâyetin temel giderleri zabtiye ve dahiliye bölümüne (polis, jandarma ve vilâyet merkez bürokrasisi) aittir. Nâf›a ve maârif gibi yat›r›m kalemleri pek küçüktür. Osmanl› idaresi, zenginli¤ini baflkalar›n›n toplad›¤› ülkelerin jandarmas› olarak kalm›flt›r. Vilâyet varidat›n›n takriben % 50’si hükümete aktar›lmaktad›r. Bu miktar içinde de Osmanl› Düyûn-› Umûmiye ‹daresi’ne giden pay önemlidir. Ayr›ca vilâyet gümrük ve duhân resmi (tütün vergisi) do¤rudan Düyûn-› Umûmiye ‹daresi ve Frans›z Reji ‹daresi taraf›ndan alaca¤a karfl›l›k tahsil edildi¤inden, varidat listesinde görülmemektedir. Basra Osmanl› hâkimiyetinde, fakat iktisaden d›fl dünyan›n kontrolü alt›ndad›r. Buna karfl›l›k, ziraî modernleflme pek yavafl ilerlemekte olup, ancak 1860’tan sonra (1/2 ve 1/3) oran›nda a¤›r aflâr vergilerinde indirim yap›lm›flt›r. Bunu mahallî toprak beyleri toplamaktayd›.15 Aflâr nispetinde indirim kuflkusuz refah› bir ölçüde art›rd›. El-Ucma ve el-Murra urban› (bedevîler) Necid ve Muntefika’da oturup, vergilerini muntazam ve tam ödemezlerdi. Asl›nda Osmanl› malî idaresi, tahakkuk eden, tarh edilen vergiyi toplayamayan bir malî örgüttü. Nitekim 1918’den sonra, Britanya mandas› vergileri muntazam ve eksiksiz toplamaya bafllay›nca, isyanlar da bafl gösterdi. Ahali, daha etkin bir maliye idaresi sayesinde, malî despotizmi hissetmiflti.

Basra’daİngiliz-AlmanRekabeti 19. yüzy›l›n ikinci yar›s›nda, Basra körfezi bir rekabet ve gerilim alan›na dönüfltü. Alman imparatorlu¤u güçlenene kadar, bu bölge adeta ve fiilen Britanya nüfuz alan›na b›rak›lm›fl gibiydi. Asl›nda Osmanl›lar›n Basra körfezi fleyhlikleri üzerinde etkisi yoktu ve hatta Kuveyt bölgesinde bile sembolik, s›n›rl› bir otorite kurulabilmiflti. Malî iflâs halindeki imparatorluk, bölgedeki Britanya etkisini önleyebilecek durumda de¤ildi. Almanya’n›n bölgeyle ilgilenmesidir ki, Britanya’y› ciddi bir rakiple karfl› karfl›ya getirdi. Bu sayede Osmanl› devleti de etkisini art›rmak için bölgede Almanya’ya paralel ve müttefik bir politika gütmeye bafllad›. Bölgeye her

19.YÜZYILDABİRMEZOPOTAMYALİMANI:BASRA

gelen valinin Alman komflular›na ilk ve devaml› sorusu Ba¤dat hatt›n›n ne zaman Basra’ya ulaflaca¤›yd›.16 Hatta ordu komutanlar› Basra-Kuveyt aras›nda da bir demiryolu uzant›s›n› gerekli görüyordu. Osmanl› ‹mparatorlu¤u, Basra ve Ba¤dat vilâyetleri kendinin oldu¤una göre, körfezdeki fleyhlikler ve Bahreyn Adas› üzerinde de hükümranl›k haklar› oldu¤unu iddia ediyordu. Lord Granville’e Osmanl› büyükelçisi taraf›ndan 16 Temmuz 1872’de verilen bir memorandumda, bölgedeki Osmanl› haklar›n›n tan›nmas› isteniyordu.17 Kuflkusuz bunlar sonuç getirmeyen teflebbüsler olarak kald›. ‹ngiltere bölge üzerinde çok hassas ve dikkatliydi. Britanya hükümeti Basra körfezini, Hindistan altk›tas› ve M›s›r Süveyfl hâkimiyetinin, kaç›n›lmaz bir çevre ve destek alan› olarak görüyordu ve bu bak›mdan buray› nüfuzu alt›nda tutmak zorunlulu¤unu hissediyordu. Di¤er taraftan, Osmanl› hükümeti de bölgede vergi bile toplayam›yor, sadece bölge yönetimini elde tutacak baz› gelir kalemlerini ve ifllemleri denetleyebiliyordu. Bu durumda, Basra’y› art›k sadece denizden de¤il, Mezopotamya kanad›ndan da kontrol alt›na alabilmesini sa¤lamak için, Almanya’n›n BerlinBa¤dat-Basra demiryolu projesine idareciler dört elle sar›ld›. Basra demiryolu hiç yap›lmamas›na ra¤men, Almanya bölgede nüfuz mücadelesine kar›flt› ve bunun için Osmanl› hükümetini kulland›. Buna karfl› muhafazakâr Disraeli hükümeti, Ba¤dat demiryolu projesini planlar› aras›na alm›flt›. Britanya’n›n ‹stanbul büyükelçisi Layard, Mezopotamya-Münbithilâl ülkelerinin kalk›nmas› için gerekli tedbir ve ifllemler hakk›nda Sultan II. Abdülhamid’e bir reform projesi takdim etmifltir. Burada özellikle, Basra civar›nda karayollar› ve su kanallar› ve bölgeye ulaflacak bir demiryolu inflas› önerilmektedir.18 Almanya Ba¤dat demiryolu projesini üstlendi¤ine göre, Mezopotamya’y› körfez bölgesi olarak seçen ‹ngiltere de böyle bir projeyi üstlenebilirdi. Bölgede ‹ngiliz nüfuzu epeydir hissediliyordu. 1871’de Ba¤dat valisi olan Midhat Pafla, Kuveyt’i bölgeye bir kaza olarak ba¤lamak çabas›ndayd› ve bu kazay› Basra sanca¤›n›n mülhakat›ndan say›p, fieyh Abdullah es-Sabah’› Kuveyt kaymakam› tayin etmiflti. Gerçi ayn› aile 19. yüzy›l sonunda, Britanya bölgeyi idare etmeye

219

220

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

kalkt›¤›nda, fieyh Muhammed es-Sabah baflkanl›¤›nda Britanya yönetimini tan›makta tereddüt etmemifltir. Bu dönemde Almanya da gerekli giriflimi yapt› ve Kuveyt’i Ba¤dat demiryolu hatt›n›n nihaî noktas› olarak saptad›.19 Neticede Osmanl› sultan› Kuveyt üzerindeki hükümranl›k haklar›n› vurgulayarak ilân etti. Maamafih, fieyh Mübarek de, Osmanl› sultan› ve Britanya aras›nda ikili oynamay› tercih etti. 1898 sonlar›, 1899 bafllar›nda, bölgede TürkAlman ortak askerî müdahalesi meydana geldi, ama sonuçta ‹ngiliz himayesine müsaade edildi. Buna ra¤men Osmanl›-Alman ve Rus ve Britanya rekabeti devam etti. Bu nedenle Birinci Dünya Savafl› sonuna kadar da flartlar Britanya’n›n bu bölgede tek ve gerçek hâkim olmas›na müsaade etmedi. 20. yüzy›l bafl›nda ABD de bölgedeki çat›flmalara fazla kar›flmadan etki kurmaya çabalamaktayd›. Özellikle bölgenin H›ristiyan halk›na nüfuz için, ABD, e¤itim kurumlar›n›n faaliyeti ve yerli H›ristiyanlar›n tâbiyeti kabul politikas›n› tercih etti. 10 fiubat 1869’da Ba¤dat’taki ABD viskonsülünün raporuna göre, H›ristiyan halk› ABD yurttafll›¤› için kalabal›k gruplar halinde müracaat ediyorlarm›fl. Bundan baflka bu müracaatlar için gerçek belgeler kadar sahtelerini de ibraz ediyorlarm›fl.20 Bu durum konsoloslar için ciddi sorunlar yaratacak boyutlara ulaflm›flt›. Netice olarak flunu ifade etmeliyiz: 19. yüzy›l sonu ve 20. yüzy›l bafl›nda Mezopotamya ve Basra bölgesinde Osmanl› hâkimiyeti etkin de¤ildir. Bölgenin ihracat› Basra yolu ile olmaktad›r.21 Bu ithalat için de böyledir. Osmanl› Devleti jandarma görevine sahiptir, ama imparatorlu¤un malî durumu bu ifllevi yerine getirmesine de engeldir. Vilâyetin gelirleri dahi k›smen d›fl alacakl›lar›n kontrolündedir. 19. yüzy›lda Arapça konuflan dünya da, bütün Osmanl› ‹mparatorlu¤u gibi iktisadî da¤›lma ve ayr› bölgelere ayr›lma durumundad›r. Asl›nda bugünkü Arap dünyas›n›n s›n›rlar›n›n sunî olarak çizildi¤i s›k söylenir. Kuflkusuz Birinci Dünya Savafl› sonunda Fransa ve ‹ngiltere aras›nda cetvelle çizilen bu s›n›rlar, o günkü stratejinin ve antlaflmalar›n eseridir; ama temelinde, iktisadî bölgelerin d›fl dünya ile ayr› ayr› bütünleflen bölgeler olmas› gerçe¤inin

19.YÜZYILDABİRMEZOPOTAMYALİMANI:BASRA

yatt›¤› görülür. Beyrut bir baflka bölgenin, ‹skenderiye baflka bir iktisadî a¤›n, Basra ise ayr› bir hinterland›n toplay›c› merkezidir. Arap dünyas› art›k Bat›’n›n kompartmanlar›na göre ayr›lm›flt›r. 20. yüzy›lda bu, ‹ngiltere ve Fransa’n›n çizdi¤i siyasî s›n›rlarla tamamlanan bir çözülme olacakt›r. Fransa Suriye-Lübnan’da, ‹ngiltere Filistin ve Mezopotamya’da iktisadî hâkimiyetini siyasal s›n›rlarla berkitmifl say›lmal›d›r.

221

III II.ABDÜLHAMİDDÖNEMİNDE OSMANLIİMPARATORLUĞU

Serdâr-› Ekrem Müflir Ömer Pafla 1806-1871

XVII

Osmanlıİmparatorluğu’ndaAskerî ReformlarvePolonyalıMülteciSubaylar*

15. yüzy›lda, Polonya Avrupa’n›n büyük devletlerinden biriydi. Polonya Cumhuriyeti, bu nedenle, bir zaman sonra, daha 15. yüzy›l bafl›nda bir Balkan imparatorlu¤u haline gelen ve Orta Avrupa’ya do¤ru ilerleyen Osmanl›larla çat›flmaya girmek durumunda kald›. Yüzy›llar›n ak›fl› içinde bu iki güç; Varna, Ni¤bolu gibi savafl meydanlar›nda karfl›laflman›n d›fl›nda, canl› bir ticarî ve kültürel al›flveriflin de içine girdiler. Her iki ulusun hayat›nda maddî kültür unsurlar›, k›yafetler, hatta günlük hayatta görülen baz› modalar ve araçlar kadar, her iki dilde görülen ödünç kelimeler de bu al›flveriflin en canl› örnekleridir. Örne¤in, Bulgar tarihçisi Cvetana Georgieva, sadece 15. yüzy›l sonunda Osmanl› Bulgar eyâletlerinde Polonya ile yap›lan ticaretin y›lda 5-10 bin ducat alt›n› gibi bir mebla¤a ulaflt›¤›n› söylemektedir.1 Bu devirde Polonya-Litvanya kral›, I. Jan ve Osmanl› sultan›, II. Bayezid idi.

*

RevueInternationaled’HistoireMilitaire, ed. Turquie, no: 67, Ankara, 1988, s. 5765 (tercüme).

226

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Polonya ve Osmanl› ticareti Balkan ülkelerindeki ziraî ve ekonomik hayat›n geliflmesine önemlice bir katk› sa¤lam›flt›r. Polonya’n›n sadece Osmanl› baflkentinde de¤il, fakat Erdel Beyli¤i ve K›r›m Hanl›¤› gibi vasal devletlerle de diplomatik iliflkileri vard›. Bu dönemde yükselmeye bafllayan Moskova Devleti ile K›r›m Hanl›¤› ve Osmanl›lar aras›ndaki çat›flma, Polonya’y› çok erkenden bu devletlerin iç durumuyla ilgilenmeye sevk etmifltir. Özellikle askerî durum kadar, kültürel ve ekonomik yap›yla da ilgilenilmifltir. Polonyal› elçilerin kaleme ald›¤› raporlar, bu nedenle, devri ayd›nlatan, gerçek bir bilgi ve yetene¤in izlerini tafl›yan, de¤erli tarihî kaynaklard›r. Bu kaynaklar sayesinde bugün Osmanl› ülkelerinin o günkü durumu hakk›nda baz› ayr›nt›l› bilgilere sahip olabiliyoruz. Bu sefaretnâmelere bir örnek olarak Polonya Cumhuriyeti’nin K›r›m Hanl›¤› nezdindeki elçisi, Martin Bronevski’nin sefaretnâmesini gösterebiliriz.2 Bunun gibi, Lehistan’a gönderilen Osmanl› elçilerinin kaleme ald›¤› sefaretnâmeler de Polonya tarihi için hususî bir önemi haizdir. Bunlar, 17. yüzy›ldan bafllamaktad›r. 18. yüzy›la ait bir Polonya sefaretnâmesi olan Mehmed Efendi’ninki (1730 tarihli3) ve gene 1758 tarihli Mehmed A¤a’n›n eserini burada belirtmeliyiz.4 Türk elçisi Mehmed A¤a 19 fiubat 1758’de Polonya’ya vâs›l olmufltu. Gerek cumhuriyetin soylular› gerekse halk taraf›ndan s›cak bir ilgi gösterilmifl ve elçimiz halk›n ve soylular›n ve kral›n cömert ve s›cak davran›fl›n› canl› bir biçimde tasvirden kendini alamam›flt›r. Bir ay sonra dönüfl için yola ç›kt›¤›nda, kral kendisine 1000 ducat alt›n› vermiflti. Her iki elçimiz de asl›nda Polonya’n›n her s›n›f halk› hakk›nda gayet müsbet beyanda bulunmaktad›rlar. Asl›nda 17. yüzy›l, Türklerin ve Polonyal›lar›n tarihinde sürekli savaflla geçen bir dönemdir. Bununla birlikte, Osmanl› yöneticileri çok erkenden Polonya’n›n var olmas› ve güçlü kalmas›n›n, kendileri için de hayatî önemi oldu¤unu kavram›fllard›. ‹kinci Viyana Kuflatmas› s›ras›nda 1683’te Kahlenberg tepelerinden sald›rarak, kuflatman›n ve ordumuzun çözülmesine neden olan Kral Jan Sobieski, bu nedenle asl›nda bir Polonya zaferinden çok, Polonya’n›n inhitât›n›n bafllang›c›n› bilmeden haz›rlam›flt›r. Çünkü

OSMANLIİMPARATORLUĞU’NDAASKERÎREFORMLARVEPOLONYALIMÜLTECİSUBAYLAR

sulh ve iktidar, ancak her iki gücün de varl›¤›n›n devam›yla mümkündü. Nitekim, bu olaydan sonra Polonya tarihinin mecras› de¤iflti ve 1683’ten sonra, bu nedenle Osmanl›-Polonya iliflkileri sadece ittifak ve dostlu¤a de¤il, Rusya ve Avusturya’ya karfl› hayatî bir birli¤e yöneldi. Büyük Petro ile Rusya bir Avrupa gücü olarak sahneye ç›kt›. Bu, Polonya’y› Osmanl› ‹mparatorlu¤u’na daha fazla yanaflt›rd›. 1711’deki Prut Meydan Savafl›, bu ittifak politikas›n›n bir sonucudur. Becerikli Polonyal› diplomat Poniatowski ve ‹sveç kral›n›n (XII. Karl veya Demirbafl fiarl) savafl meydan›nda bulundu¤unu biliyoruz. Gene 1768 y›l›nda Türk-Rus savafl›, Çariçe II. Katerina’n›n Polonya ifllerine sürekli müdahalesi dolay›s›yla, Osmanl›lar taraf›ndan ilân edildi. Bu y›llardaki durumu bize, ünlü müverrih Cevdet Pafla’n›n kalemi flöyle çiziyor: KaterinadevamlıPolonyaişlerinekarışıyorduveikincidefaolarakbirlikleriniPolonya’yasevketmişti.BununüzerineRusya’yaharbilânettik.Sebep, Rusya’nınbirlikleriniOsmanlısınırvilâyetlerindengeçirmesiydi.

Osmanl› Devleti’nin yenilgisinden sonra, Polonya ikinci defa olarak taksim edildi. Polonya’n›n son taksimi s›ras›nda ise, Osmanl› Devleti çok ciddi bir dahilî ve malî buhran içindeydi. Cevdet Pafla diyor ki: BuuğursuzhaberBâbıâlî’yeulaşınca,bizimiçinbiribretoldu.BunedenleOsmanlılarzarurîaskerîvemalîıslâhatıbiranevveltamamlamakyolunu seçtiler.

Cevdet Pafla, Polonya’n›n bafl›na gelen bu felaketten dolay›, Polonya Anayasas›’n› ve idarî sistemini sorumlu görmektedir. Osmanl› baflkentine Polonya’n›n taksim haberi ulaflm›flt›, ama devlet baflkente henüz gelen yeni Polonya elçisini, Frantiszek Pjotr Potocki’yi ayn› gün elçi olarak tan›y›p padiflah›n huzuruna kabul etmekte tereddüt etmedi. Elçi, Dîvân-› Hümâyûn’a ve padiflah huzuruna ç›kt›ktan sonra hemen ülkesine geri döndü.5

227

228

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Polonya’n›n bölüflülmesi ve ortadan kalkmas›, Osmanl› Devleti’nin hiç arzu etmedi¤i bir olayd› ve bu taksimi hiçbir zaman tan›mad›. Osmanl› saray›n›n protokolünde namevcut Polonya elçisinin her zaman bir yeri vard›. Güya çavuflbafl›n›n törenlerde üç defa “Lehistan elçisi...” diye seslenip, sonra “henüz yoldad›r…” diye bildirimde bulunmas›, bu dönemle ilgili politikay› yans›tan bir söylentidir. Bu dönemden beri, Polonya’n›n ba¤›ms›zl›¤› için mücadele eden bütün Polonya yurtseverlerinin son iltica yeri Türklerin imparatorlu¤u olmufltur. Kanaatimizce, Polonya’n›n özgürlük mücadelesinin yo¤unlaflt›¤› 19. yüzy›l, bu nedenle Polonya-Türk iliflkilerinin de doruk noktas›n› teflkil eden bir dönemdir. Osmanl› ‹mparatorlu¤u Polonyal› yurtsever ulusçular›n bir iltica noktas›yd› ve bu müteflekkir insanlar ikinci vatanlar›n›n modernleflme alan›ndaki çabalar›na da candan kat›l›yor, önemli hizmetlerde bulunuyorlard›. E¤er Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun 19. yüzy›l ortalar›ndaki zor durumunu göz önüne al›rsak, bu devletin Polonyal› ve Macar mültecilerin hayat hakk›n› Rusya ve Avusturya’ya karfl› savunmak konusundaki cesurane politikas›n› kelimelerle tasvir etmek güçleflmektedir. Osmanl› Devleti, sadece mültecilerin haklar›n› savunmakla kalmam›fl, ayn› zamanda 1831 Polonya ‹htilâli’nden sonra, sürgünde kurulan bir hükümet say›labilecek “Polonya Millî Komitesi”ni de tan›m›fl ve komitenin ‹stanbul’daki temsilcisine adeta bir elçi gibi muamelede bulunmufltur. Bu konuda, son y›llarda de¤erli arfliv uzmanlar›m›zdan Nigâr Anafarta’n›n yay›mlad›¤›, Polonya ve Osmanl› iliflkilerini ele alan ve Topkap› Saray›’ndaki bu konudaki belgelerin koleksiyonunu ihtiva eden eser, bir fikir vermektedir. Buna göre Bâb›âlî, Polonya Millî Komitesi ile destekleyici bir iliflki içindedir.6 1831 y›l›nda, Polonya’daki ayaklanmadan sonra, baz› mültecilerin Türkiye’ye geldi¤i görülüyor. Bu y›llarda Bâb›âlî, Chrzanowski Wojcieh adl› bir Polonya generalini hizmete ald›¤›nda, Avusturya, Rusya ve Prusya elçilerinin protestolar›na muhatap olmufltu. Chrzanowski, Polonya ayaklanmas›na kat›lm›flt›. Ayaklanma bast›r›l›nca, evvela Avusturya Galiçya’s›na, sonra Belçika ve ‹ngilte-

OSMANLIİMPARATORLUĞU’NDAASKERÎREFORMLARVEPOLONYALIMÜLTECİSUBAYLAR

re’ye geçmifl, sonuncu ülkenin uyru¤unu kabul etmiflti. Genelde mülteci Polonyal›lar, Chrzanowski’yi pek sevmezlerse de, Prens Adam Czartoryski’nin itimat ve iltifat›na mazhar olmufltu. Böylece, sürgündeki lider Adam Czartoryski’nin tavsiye ve deste¤iyle ‹ngiltere hükümeti taraf›ndan askerî reform çal›flmalar›na kat›lmak üzere Türkiye’ye gönderildi.7 1838 y›l›nda ‹stanbul’a üçüncü defa gelmiflti. Bu y›llarda Osmanl› ordusu halen modernleflme çal›flmalar› içindeydi. Devlet, M›s›r Valisi Mehmed Ali Pafla’n›n isyan› gailesini atlatm›fl de¤ildi. Bu flartlarda Chrzanowski yetenekli bir general olarak, Osmanl› yöneticileri taraf›ndan memnuniyetle kabul edildi ve ifle giriflti. Mehmed Ali Pafla’ya karfl› baflar›l› bir savunma için gerekli askerî k›talar›n reformu üzerinde duruyordu. Serasker Hüsrev Pafla kendisini Anadolu ordusu komutan› Haf›z Pafla’n›n yan›na müsteflar olarak tayin etti. Chrzanowski, maiyyetindeki Zablowski ve Kovalski gibi Polonyal› subaylarla Diyarbak›r’a gitti. Bu tayin üzerine Prusya elçisi Königsmark, Avusturya maslahatgüzâr› von Klaezl ve Rus maslahatgüzâr› Boutinev protestolar› ard› ard›na s›ralad›lar. Buna karfl›l›k ‹ngiltere büyükelçisi Ponsonby, Chrzanowski’nin ‹ngiliz tebaas› oldu¤unu belirterek bu protestolara karfl›, Osmanl› hükümetinin yan›nda yer ald›. Avusturya baflvekili Prens Metternich bu y›llarda ‹ngiltere hariciyesine flu notay› göndermiflti: Osmanlıordusununreformuiçinbirhakikiİngilizgeneralgönderilmesianlaşılırdı,amaİngilizleştirilmişbirPolonyalınınoradabulunmasınıtasvipedemeyiz.

Her üç devlet de Polonyal› generalin tayinini engellemeye çal›flt›lar, hatta Prusya elçisi Königsmark Bâb›âlî’ye; “Bundan böyle kendilerinden reform çal›flmalar› için hiçbir Prusyal› subay›n talep edilemeyece¤ini” tehdit yollu bildirdi.8 Bütün bunlara ra¤men, General Chrzanowski maiyyetindeki di¤er Polonyal›larla birlikte Diyarbak›r’a gönderildi ve ordu merkezinde Haf›z Pafla taraf›ndan askerî törenle karfl›land›. Henüz organizasyonu tamamlanamayan ordunun, bu dönemdeki baz› at›l›mlar›nda birçoklar› yan›nda Ge-

229

230

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

neral Chrzanowski’nin hizmetinin de pay› vard›r. Üç kere Türkiye’ye gelmifl, ikincisinde rütbeli olarak Osmanl› ordusunda görev alm›flt›. Böylece ordunun e¤itimi ve yönetimin düzenlenmesine kat›lm›fl, hatta Ba¤dat’ta bir süvari bölü¤ü bile teflkil etmiflti. 1853’te K›r›m Savafl› ç›kt›¤›nda, Osmanl› Devleti onu gene hizmete ça¤›rd› ve Kafkasya’da tümen komutan› olmas› istendi. Fakat o bu savafla kat›lamad›.

TürkİmparatorluğuHizmetindePolonyalıMülteci Subaylar 1849 y›l›nda, Macar ayaklanmas› baflar›ya ulaflm›fl gibi görünüyordu. Avusturya ‹mparatoru Franz Joseph, çaresizlik içinde uzunca bir tereddütten sonra Rus çar›ndan yard›m istedi. I. Nikola memnundu. En az›ndan 1831 Polonya ayaklanmas›nda onun hiddet ve kinini çeken iki Polonyal› general, Macar ihtilâlcilerin saf›nda oldu¤una göre, flimdi onlar› bertaraf edebilirdi. I. Nikola, ac›mas›z generali Paskieviç’in komutas›nda 200 bin askeri Macaristan’a sevk etmekte gecikmedi. Macarlar bu müthifl hücuma ve güce karfl› koyabilecek durumda de¤illerdi. Kossuth Lajos Türkiye’ye iltica etti ve komutay› Macar generali Görgey’e b›rakt›. Görgey, Ruslara do¤rudan teslim olup, onlarla temasa geçerek, Avusturyal›lar› devreden ç›kard›. Böylece Paskieviç de çara meflhur raporlar›ndan birini gönderebiliyordu: “Macaristan, majestelerinin ayaklar› alt›ndad›r.” Görgey böylece Avusturyal›lar› hiddetlendirmeye muvaffak olmufltu. Paskieviç de Avusturyal›lar› k›zd›rm›flt›; çünkü Görgey’i ve maiyyetini himayesine alm›fl ve Avusturyal›lara teslim etmiyordu. Oysa çar, ele geçirilen Polonyal› savaflç›lar› en merhametsiz bir biçimde cezaland›rtmaktayd›.9 Polonyal›lar›n durumu gerçekten zordu ve kurtuluflu Türkiye’ye s›¤›nmakta buldular. 1849’da Macar ihtilâli baflar›s›zl›kla sonuçlan›nca, Macar savaflç›lar ve politikac›lar ve onlar›n müttefiki olan kalabal›k say›da Polonyal›lar ve baz› ‹talyanlar Osmanl› ‹mparatorlu¤u’na s›¤›nd›lar. Polonya mültecileri aras›nda General Bem (sonra Murad Pafla), Dembinsky, Wisocki, Bulharin vard›. General Bem, bir süre sonra din de¤ifltirdi ve Murad Pafla olarak Vidin komutan› Ziya

OSMANLIİMPARATORLUĞU’NDAASKERÎREFORMLARVEPOLONYALIMÜLTECİSUBAYLAR

Pafla taraf›ndan törenle karfl›land›. Onunla birlikte baz› subay ve askerler de ‹slâm dinini kabul ettiler. Fakat dinini de¤ifltirmeyenler için de Vidin Kalesi’nde bir kilise tahsis edilmiflti. Yukar›da sayd›¤›m›z generallerden baflka, üç albay ve on kadar binbafl› da vard›. Eylül 1849’da sadece Vidin Kalesi’nde 6778 mülteci savaflç› vard›, bunlar›n 1200 kadar› Polonyal›yd›.10 Sultan›n gönderdi¤i temsilci Ahmed Efendi (Ahmed Vefik Pafla), Sultan Abdülmecid’in mültecilere hitaben gönderdi¤i ferman› okudu ve flu sözleri söyledi: Şerefimüzerinevekesinlikleifadeederim,hiçbiryerdeburadandahaasil vealicenapbirhimayebulamayacaksınız.Efendimiz,SultanAbdülmecidHan sizlerihimayeediyor.İçinizdenbizlerlekalmakisteyenvarsa,silk-iaskeriyyedeveyasanayiveyönetimdedininideğiştirmesinelüzumolmadaneskigörev verütbesinemümasilbirgörevetayinedilecektir.Amaülkemizdenayrılmak isteyenlerin,Malta’yagitmeleriteminedilmiştir.11

Avusturya ve Rusya’n›n ard› kesilmeyen protestolar›na ra¤men, mülteciler geri verilmedi. Daha A¤ustos 1849’da Çar Nikola’n›n Sultan Abdülmecid’e yazd›¤› ve Polonyal›lar›n iadesini talep eden mektup, Bâb›âlî taraf›ndan kaale al›nmad›. Avusturya ve Rusya’y› bu konuda müfltereken temsil eden fevkalâde murahhas Kont Radzivill de, mülteciler sorununda istedi¤ini elde edemeden Eylül 1849’da ‹stanbul’dan ayr›lmak zorunda kald›. Macar mültecilerin tersine, Polonyal›lar›n çok büyük bir k›sm› Türkiye’de kald›lar. Askerlik, yönetim ve sanayi dallar›nda eski görev ve rütbelerine mümasil görevlere tayin edildiler. Örne¤in, ‹slâm dinine geçen ve Murad Pafla olan General Bem, Tuna’n›n sa¤ yakas›ndaki ordular›n (Vidin, Rusçuk, Silistre) komutanl›¤›na tayin edildi. Murad Pafla’n›n bu göreve tayini Avusturyal›lar›n ve Ruslar›n fliddetli protestolar›n› mucip oldu. Bunun gibi, Szarzcinski (Osman Bey), Tabatsinski (Ali Bey), Kont Kossielski de (Sefer Pafla) Müslümanl›¤a geçerek orduda yeni görevler ald›lar. 1849’da Avusturyal›lar ve Ruslar›n hiç sevmedi¤i ve Rumeli ordular› komutan› olan Ömer Pafla (sonra K›r›m Savafl›nda serdâr-› ekrem) Polonyal›lar› Vidin’de himaye etti¤i ve güya ‹slâm dinine girmeye zorlad›¤› için devaml› olarak bu iki devletin protestolar›na konu

231

232

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

olan bir kifliliktir.12 Gerçi Osmanl› yöneticileri bu gibi isnatlar› fliddetle reddetmifllerdir, ancak Polonyal› mültecilerin de bu sayede Osmanl› tebaas›na geçtikleri ve geri gönderilme tehlikesine karfl› bir güvence elde ettikleri aç›kt›r. Osmanl› tebaas›na geçen bu Polonyal› subaylar, Osmanl› Tanzimat asr›ndaki modernleflmenin öncüsü oldular. Onlardan biri olan Kont Konstantin Borzecki (ki Mustafa Celâleddin Pafla olarak bilinir), topçuluk konusunda yeni metotlar getirmifl, orduda haritac›l›k alan›nda hizmetleri görülmüfl ve Türk ulusçulu¤unun ilk öncü eserini de kaleme alm›flt›r.13 Bu parlak kariyeri devam etmifl ve kendisi Karada¤ muharebesinde mirliva rütbesiyle savafl alan›nda flehit düflmüfltür. Osmanl› hizmetinde müflirli¤e kadar yükselen bir baflka Polonyal› subay da, Mahmud Hamdi Pafla’d›r. General Zamowinski, Sobieszcanski, Wilkoszewski ve di¤er 17 subay ise, dinlerini de¤ifltirmeden, Osmanl› ordusunda hizmet etmifllerdir.14 Gene bu dönemin subaylar›ndan General Bilinski (Saadeddin Nüzhet Pafla) ve General Michael Czaikowski (Sad›k R›fat Pafla) Osmanl› askerî reformlar›n›n iki öncü kiflili¤idir. Bu meyanda din de¤ifltirmeyenlerden Yüzbafl› Stanislas Ostrorog’u da belirtmek gerekir. Ostrorog, sadece askerî hizmetleriyle de¤il, fakat ‹stanbul’un kültür hayat›nda uzun zaman parlak rol oynam›fl bir ailenin bafl› olmas›yla da dikkat çeker. Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun mültecileri geri vermeme konusundaki kararl› ve cesur tutumu Paris ve Londra gibi Avrupa baflkentlerinde hararetli taraftarlar buldu ve Avrupa dünyas›nda kamuoyu Türklerin lehine döndü. 1850 y›l›nda bir gün, Londra’da sokaktaki kalabal›klar, Osmanl› büyükelçisi Kostaki Musurus Pafla’n›n arabas›n›n atlar›n› çözüp, kortej halinde ve tezahüratlarla onu sefarethaneye kadar çektiler. Musurus Pafla mülteciler meselesinde aktif ve baflar›l› bir diplomasi örne¤i verenlerin bafl›nda geliyordu. Mülteciler sorunu bir bak›ma Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nu yeni bir savafla sürükledi: K›r›m Savafl›. Bu devirden bize kalan an›lar aras›nda, Polonyal› mültecilerin yerleflti¤i ‹stanbul civar›ndaki Polonezköy ve Osmanl› modernleflmesinde hizmetleri büyük olan her derece ve rütbeden Polonyal› mülteciler, yeni Osmanl› uyruklu yurtseverlerdir.

XVIII

II.AbdülhamidDevrindeTaşra BürokrasisindeGayrimüslimler*

Sultan II. Abdülhamid devri, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun, yani Ortado¤u-Akdeniz imparatorluklar›n›n üçüncü ve sonuncusunun alt› as›r süren hayat›n›n son otuz y›l›n› kapsar. Bundan sonra bu tip imparatorluklar, bir dördüncüsü olmamak üzere tarihin mal› olmufltur. Kuflkusuz Osmanl› miras› halen bu ülkelerde kültürel, siyasî izleriyle, yaflayan bir tarih olarak devam etmektedir. Bu yaflayan tarih, her zaman tatl› an›lar ve izler olarak de¤il, Balkanlar’da ve Ortado¤u’da oldu¤u gibi kan ve barutla da kendisini hissettirmektedir. Bu nedenle Osmanl› as›rlar›n›n her biri gibi Hamidiyye dönemi de gittikçe artan bir alâka ve araflt›rmaya konu olmak durumundad›r. Sultan II. Abdülhamid’den sonraki on y›lda imparatorluk Balkanlar’daki hâkimiyetini kaybedip, günümüz s›n›rlar›na do¤ru Akdeniz adalar›ndan çekilecek ve nihayet Birinci Cihan Savafl› sonunda bugünkü anavatan topraklar›n›

*

SultanII.AbdülhamidveDevriSemineri,27-29Mayıs1992, ‹ÜEF., Tarih Araflt›rma Merkezi, ‹stanbul, 1994, s. 163-171.

234

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

müdafaa için yeni bir savafla bafllamak gerekecektir. Asl›nda, hükümdar›n tahta ç›k›fl›n›n hemen ard›ndan bafllayan Türk-Rus savafl› sonucunda Balkan topraklar› Ayastefanos Antlaflmas›’yla hemen tamamen elden ç›km›flken, 1878 Berlin Antlaflmas›’nda yap›lan tashihle imparatorluk Balkanlar’da otuz y›l daha yaflayabilmifltir. Ancak bu hâkimiyet, art›k idare ve maliyeye yo¤un Avrupa müdahalesi ve Avrupa devletlerinin tükenmeyen ›slâhat talepleri üzerine ›slâhat proje ve uygulamalar›yla sürmüfl, imparatorluk d›fl politikada gerek Avrupa devletleri gerekse yeni Balkan devletleri ve prenslikleri aras›nda denge diplomasisine yönelik bir siyaset devrine girmifltir. Bu bak›mdan 1878-1908 aras›; özellikle Rumeli vilâyetlerinde gerek memurînin etnik kompozisyonundaki de¤ifliklikler gerekse Maârif Nezareti ve Dahiliye Nezareti’ne ba¤l› flubeler, Adliye teflkilât› ve jandarmadaki ›slâhat konusunda yeni veçheler, yeni uygulamalar göstermektedir. Osmanl› taflra bürokrasisinin bu yeni devrini anlamak için, ç›kan kanun ve talimatnâmeler kadar, bürokratik iflleyifli takip edebilece¤imiz Sicill-i Ahvâl gibi biyografik kay›tlar›n, devrin vilâyet gazetelerinin taranmas›ndan ve nihayet son senelerde arflivlerimizde tasnif edilip araflt›r›c›lara aç›lan Rumeli Müfettiflli¤i Evrak› ve Y›ld›z belgelerinin yeni tasnif edilen k›s›mlar›ndan önemli bilgiler elde edilece¤i aç›kt›r. Bundan baflka, gerek Osmanl› ve gerekse Avrupa bas›n›, yeni kurulan muhtar statüdeki Bulgar Prensli¤i’nin arflivleri ve bizde bulunmayan gazete koleksiyonlar› ile Do¤u Rumeli bas›n›, Balkan devletlerinin benzer malzemesi yeni bilgiler getirecektir. Hiç kuflkusuz önemli bir kaynak, devrin büyük devletlerinin arflivleridir. Nas›l Osmanl› arflivleri, Rusya, Almanya ve Avusturya için çok önemli ise ve bu ülkelerin millî tarihleri bizim arfliv malzememizle yeni bilgi ve yorumlar kazanmaktaysa, bizim imparatorluk tarihimiz de, bu ülkelerin benzer malzemesi ile yeni boyutlar ilâve edilerek yaz›labilir. Araflt›rmac›lar›m›z›n kullanmaya bafllad›klar› Britanya arflivleri (Public Record Office), Frans›z D›fliflleri (Quaid’Orsay) ve di¤er arflivleri, Avusturya-Macaristan’›n arflivleri (HausHofundStaatsarchive) ve di¤er fonlar›, Alman arflivleri (son olarak Demokratik Alman Cumhuriyeti’nden geçen

II.ABDÜLHAMİDDEVRİNDETAŞRABÜROKRASİSİNDEGAYRİMÜSLİMLER

Potsdam’daki ZentralStaatsarchiv bizim tarihçiler taraf›ndan pek kullan›lmam›flt›r), Rusya arflivleri bu konularda zengin malzemeye sahiptir. Özellikle sonuncusunun herhalde Balkanlar, Suriye ve Filistin’deki konsolosluk a¤› bak›m›ndan 19. yüzy›l›n ikinci yar›s› için zengin olaylar› içerdi¤i, yap›lan neflriyattan anlafl›lmaktad›r. Osmanl› Rumelisi ve Suriye-Filistin’deki olaylar›n ve problemlerin anlafl›lmas› için bu gibi arfliv malzemesi kaç›n›lmaz olmaktad›r. Sultan II. Abdülhamid devrinin büyük problemleri ve bu problemlerin nas›l çözüldü¤üne dair yap›lan c›l›z de¤erlendirmeler d›fl›nda, bir devrin kompozisyonunu çizebilmek için bu gibi kaynaklar›n gereklili¤i aç›kt›r.1 II. Abdülhamid devrinde imparatorlu¤un idarî co¤rafyas›nda göze çarpan ilk husus, baz› muhtar idarelerin mevcudiyetidir. Bunlar, Bulgar Prensli¤i, sonradan prensin vali tayin edilmesiyle Bulgaristan’la bütünleflecek olan ama Berlin Kongresi’nden beri özel bir idaresi olan Do¤u Rumeli (yani Filibe’nin merkez oldu¤u Güney Bulgaristan), Sisam Emâreti, Cebel-i Lübnan Mutasarr›fl›¤› ve ‹ngiliz iflgalindeki M›s›r H›divli¤i’dir. Bu bölgelerin idaresinde Bâb›âlî’nin farkl›, fakat belirli ölçülerde müdahaleci bir rolü, ayn› zamanda da tan›d›¤› imtiyazlar vard›r. Meselâ, merkezî idare sistemi içinde olmalar›na ra¤men, gerek parlamenter rejimin iflleyifli gerekse sansür gibi idarî tedbirlerin uygulanmas› aç›s›ndan Do¤u Rumeli ve Cebel-i Lübnan’da farkl› görünüm ve problemler oldu¤u anlafl›lmaktad›r.2 II. Abdülhamid devrinde Y›ld›z Saray›’n›n Bâb›âlî’yi gölgede b›rakt›¤› ve idarenin baz› bölümlerinin paralelinin sarayda kuruldu¤u çokça tekrarlanan ve do¤ruluk pay› olan bir vak›ad›r. Vilâyetlerden ve hariçteki sefaretlerimizden devaml› bilgi ak›fl›, Y›ld›z Saray›’nda Mâbeyn-i Umumî ve Baflkitâbet ofislerini yirmi dört saat faaliyete sevk etmektedir. Bu dönemde Baflkitâbet ve tahriratta Mülkiye Mektebi’nin baflar›l› mezunlar›ndan al›nan genç kâtibler gece nöbetine de kal›rlar ve telgraf bafl›nda gelen tahrirat› kabul ederler, vilâyetler gibi süferâ da devaml› sarayla yaz›fl›r ve önce oraya müracaat ederlerdi. Tunuslu Hayreddin Pafla’n›n sadrazam olarak itiraz etti¤i noktalardan birincisi budur. Verdi¤i lây›hada,

235

236

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Bâb›âlî’nin atlanmas› ve bilgi ak›fl›n›n d›fl›nda b›rak›lmas›ndan flikâyet etmifltir.3 Bu durum maalesef baz› valileri ve Salih Münir Pafla gibi süferây› devlet galerisinde Bâb›âlî naz›rlar›ndan daha çok göze çarpan portreler haline getirmifltir. Bilindi¤i üzere Sultan II. Abdülhamid imparatorlukta teftifl gezilerinde bulunmazd›. Fakat raporlar›n ve sözlü haberlerin d›fl›nda, devaml› foto¤raflarla memâlik-i mahrusan›n her köflesindeki ahalinin âdet ve k›yafetinden, törenlerden, inflaat ve aç›lan eserlerden haberdar Tunuslu Hayreddin Pafla. olurdu. Bu eflsiz, zengin albüm koleksiyonu yak›n tarihçili¤imiz için yol gösterici bir kaynakt›r. Yukar›da belirtti¤imiz duruma ra¤men Bâb›âlî fonksiyonlar›n› kaybetmifl bir bürokratik makine de¤ildir. Kay›tlardan ve arfliv tasniflerinden de görülmektedir ki, taflra ile olan yaz›flmalar daha çabuk takip edilmekte, ihtisaslaflma artt›¤›ndan çabuk de¤erlendirilmekte, faaliyet ve ifl hacmi artmas›na ra¤men bu ihtisaslaflma ifllerin takibini daha kolaylaflt›rmaktad›r. Lây›halarda birtak›m meselelerin, Tanzimat döneminin ehliyetli bürokratlar›ndan eksik kalmayan bir vukufla ele al›nd›¤› görülmektedir. Yaz›flmalarda tezkirelerin (arz tezkiresi) leffinden anlafl›ld›¤›na göre ast ve üstler aras›nda evrak›n ulafl›m sürati artm›flt›r. Bunun yan› bafl›nda evvelki devirlere nazaran önemli bir fark görülmektedir; baz› meselelerin halli için (›slâh-› sanayi, demiryolu, nâf›a ve maârif gibi) projeler haz›rland›¤›, bu lây›halar›n ço¤u ehliyetli bürokratlar taraf›ndan kaleme al›nd›¤› görülmektedir. K›saca bürokrasi uzman ve teknokrat bir karakter kazanmaya bafllam›flt›r. Türkiye ‹mparatorlu¤u’nun Tanzimat asr›ndaki modernleflmesi devam etmektedir.

II.ABDÜLHAMİDDEVRİNDETAŞRABÜROKRASİSİNDEGAYRİMÜSLİMLER

Taflra idaresi merkezî bürokrasinin bu geliflmelerinden etkilenmektedir. II. Abdülhamid döneminde taflra bürokrasisinin iki ana özelli¤i vard›r. Birinci özellik, memur say›s›ndaki art›flt›r. Herhangi bir vilâyetin sâlnâmelerinde belirli aral›klarla yap›lacak örnekleme ve say›mda bunu görürüz. Bu memurlar›n bilgi ve yeteneklerinde düzelme görülür; çünkü art›k merkezdeki âlî mekteplerin mezunlar› bu bürokraside yerlerini artan oranda al›rlar. Bundan baflka, vilâyet gazeteleri gibi organlar› takip etti¤imizde bir tür rapor ve izleme olay› görülmekte, baz› idareciler bu nedenle faaliyet göstermekte ve taltif beklemektedirler. E¤itimin sonuçlar› al›nmaya bafllanm›flt›r. Nitekim Sicill-iAhvâl defterlerinde yap›lan taramalarda, küçük ve büyük memurlar›n biyografilerinde bunu görmek mümkündür. 1296/1879’da kurulan “Sicill-i Ahvâl Komisyonu” müteakip senelerde ilk anda, her rütbeden 92.137 memurun kayd›yla hem devlet hayat›na hizmet etmifl hem de tarihçili¤imiz için 196 adet ciltten oluflan büyük bir kaynak b›rakm›flt›r.4 Böylelikle ilerideki bir tarama ve tasnifle Abdülhamid devrinin taflra bürokrasisi birçok özellikleriyle daha iyi anlafl›lacakt›r. Bu kay›tlar yeni bilgiler verir, hatta bu kay›tlarda görülen baz› okullara maârif tarihiyle ilgili çal›flmalarda rastlanmamaktad›r. Örne¤in, Frans›z as›ll› olup Osmanl› taabiyetine geçen fiarl fiaritene’nin (Charles Chariténé) Dersaadet’te alt› sene masonlar (duvarc›l›k) mektebine devam etti¤i belirtiliyor.5 Bu okul üzerinde bilgi yoktur. Bir baflka konu burada memurlar›n dilbilgisidir. Aç›kça görülüyor ki, Rumeli vilâyetlerinde küçük memurlar›n aras›nda bile 2-3 dil bilenler kalabal›k bir grup oluflturmaktad›r. Bilindi¤i üzere Tanzimat asr›n›n memur yetifltiren yüksek ö¤renim kurumlar› (Mülkiye Mektebi, Hukuk Mektebi, bilhassa Nuvvâb Mektebi ve Mekteb-i Sultanî gibi) II. Abdülhamid devrinde ›slâhat ve mükemmelleflme geçirmekte, ayn› flekilde teknokrat yetifltiren e¤itim kurumlar› da taflra bürokrasisine gerekli eleman› sa¤lamaya bafllamaktad›rlar. ‹htisaslaflan bürokrasi, ihtisaslaflan e¤itimden g›das›n› almaktad›r. ‹kinci özellik, taflra bürokrasisinde artan say›da gayrimüslim memur istihdam›d›r. Özellikle son zamanda tasnife aç›lan Rumeli Müfettiflli¤i Evrak›’nda bu konuda baz› cetvellere rastlanmaktad›r ki, afla-

237

238

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

¤›da bunlar›n tahlilini yapaca¤›z. Esasen Osmanl› yüksek e¤itim kurumlar›na Tanzimat bafl›ndan beri belirli kontenjanla (gayrimüslim nüfus üçte bir diye tahmin edildi¤inden, gayrimüslim milletlerden talebe de üçte bir oran›nda) gayrimüslim milletlerin gençlerinin al›nd›¤› görülüyor. Meselâ, gerek Ermeni cemaati gerekse sonradan müstakil eksarhia haline gelen Bulgarlar, Rum-Ortodoks kontenjan aleyhine Mekteb-i T›bbiye’de kendi kontenjanlar›n›n art›r›lmas›n› istemifller; Bâb›âlî de bu müracaat› kabul etmiflti.6 Di¤er yandan taflra vilâyetlerinde 18. yüzy›ldan beri belli ofislerde ve özellikle malî görevleri yerine getirme konusunda gayrimüslimlerin etkinli¤i artmaktayd›. Meselâ Suriye’de Musevi Farhî ailesi malî ifller yükümlenmiflti ve sarrafl›k yapmaktayd›. Bunlar›n devlet nezdindeki rakipleri H›ristiyan Bahrî ailesiydi. 1840’a kadar süren M›s›rl› ‹brahim Pafla’n›n yönetimi devrinde, yerel H›ristiyanlar Müslümanlar› da müttefik olarak celbedip Farhîlerin nüfuzunu k›rd›larsa da, Osmanl› otoritesinin tesisinden sonra durum de¤iflti.7 Rumeli eyâletlerinde de gayrimüslimlerin bu flekilde baz› idarî görevler edindi¤i; en az›ndan 18. yüzy›l bafl›ndan beri baz› muhtar flehir yönetimlerinin ortaya ç›kt›¤›, Bosna’daki baz› merkezlerde ve Arnavutluk’ta Voskopoj gibi merkezlerde gayrimüslimlerin idarî görevler edindi¤i görülmekteydi.8 Tanzimat’tan sonra meclis-i idareler ve nâf›a ve ziraat komisyonlar›, Menâfi-i Umûmiye Sand›klar› gibi komisyonlarda ve Vilâyet Temyiz Dîvân› ve karma ticaret mahkemelerinde gayrimüslim üyeler bulunmaktayd›. Giderek merkezî idarenin taflra flubelerinde mahkemelerde gayrimüslim memur, hâkim ve zab›ta say›s› artt›. Bunlar her zaman mahallî memurlar de¤ildi; gittikçe merkezden tayin edilen gayrimüslim memurlar da görülüyordu. Gayrimüslim memurlar merkezî idarenin temsilcileri olarak teknik ve fen dallar›n›n d›fl›nda silk-i adliyeye, dahiliye ve zab›taya intisab ederlerdi. Bu geliflmeyi d›fl H›ristiyan devletlerin bask›s›na ba¤layarak aç›klamak pek do¤ru de¤ildir. Devlet hayat›ndaki kozmopolitizmin 18. yüzy›ldan beri flekillenmesi ve 19. yüzy›lda özellikle laik e¤itim kurumlar›n›n yetifltirdi¤i gayrimüslim gençlerin t›pk› Müslümanlar gibi hizmete girip muhtelif yerlere tayin edilmesi söz konusudur. Böylelikle Tan-

II.ABDÜLHAMİDDEVRİNDETAŞRABÜROKRASİSİNDEGAYRİMÜSLİMLER

zimat döneminde bu alanda geleneksel bürokrasinin bir kal›b› de¤iflmekte, yeni bir geliflme görülmektedir. Nitekim Rumeli vilâyetlerinden olan Manast›r’dan 26 Zilhicce 1321/19 Mart 1904 ve Selanik’ten 9 Zilhicce 1321/26 fiubat 1904 tarihinde mektûbî-i vilâyet kaleminden sadârete gönderilen tezkire ve Kosova vilâyeti için Rumeli Vilâyât-› fiâhânesi Müfettifl-i Umûmîli¤i memuriyeti celilesinden kaleme al›nan 16 Zilhicce 1321/4 Mart 1904 tarihli tezkirede; “Dahil-i vilâyetde hîdemât-› mülkiye ve adliye ve mâliye ve sâirede tebâ-yi H›ristiyaniyye’den olarak müstahdem bulunan bi’l-umum memurînin isim ve milletleriyle nev’î memuriyet ve tarih-i tâyin ve mikdar-› maâfllar›n› ve nereli olduklar›n› mübeyyin bir defterin lüzum-› tanzimi hakk›nda irâde üzerine leffen takdim k›l›nan” defterlerde9 memurlar›n künyeleri göz önüne al›n›rsa, bu gerekçe görülüyor. Berlin Kongresi’nden sonra, Rumeli ›slâhat meselesi Osmanl› Devleti’nin Avrupa devletleriyle z›tlaflt›¤› bir konudur. Bu gibi cetveller sadece bu gibi beynelmilel müdahaleye bir cevap için mi haz›rlan›yordu? Belki evet, ama devletin kendi iç teflkilât›na ve artan Makedonya Balkan milliyetçili¤inin kontrolü için bu hususlara önem verdi¤i aflikârd›r. Bu konu henüz genifl bir araflt›rmaya ve tart›flmaya aç›kt›r. Bu vakte kadar Osmanl› memurîninin tetkikat›nda istatistikî malûmata pek rastlanm›yor. Carter Findley’in son devir bürokrasisinde araflt›rd›¤› gayrimüslimler daha çok merkezî ofisler ve hassaten Hariciye Nezareti ile s›n›rl›d›r.10 Sözü geçen Rumeli vilâyetlerindeki H›ristiyan ve Musevi memurlar›n cetveline bakt›¤›m›zda, önemlice ve yüksek rütbeli olanlar›n›n merkezî hükümetin tayiniyle geldikleri ve mahallî halktan olmad›klar› görülmektedir. Örne¤in Manast›r vilâyetine bakal›m: Acemyan Efendi (nâf›a mühendisi) Dersaadetli bir Ermenidir. Ovakim Mutafyan Efendi (kondüktör) Ünyeli bir Ermenidir. Kiryos Efendi (merkez idadî Rumca ve Frans›zca muallimi) Konya Akflehir Rumlar›ndand›r. Florina kazas› kaymakam muavini Bedros Efendi Sivas Ermenilerindendir. Mahkeme-i bidâyet azâs›ndan Filip Yuvakis Efendi Kayseri Rumudur. Gene ayn› mahkeme azâs›ndan Anastas Efendi Ankara Rumlar›ndand›r (TFR-I- UM-

239

240

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

1321-12-26, 2907/4). Manast›r vilâyeti vali muavini ‹stefanaki Bey ‹stanbul Rumlar›ndand›r. Adliye müfettifli Paskal Efendi ‹stanbul Ermenilerindendir. Bidâyet mahkemesinin dört azâs› ‹stanbul Ermenilerinden, di¤er dört azâs› ‹stanbul Rumlar›ndand›r. Selanik vilâyeti vali muavini Kostantinidi Pafla ‹stanbul Rumudur. Selanik mahkeme azâlar› içinde Anadolulu Ermeni, Rum ve Süryanîler göze çarpmaktad›r (TFR-I- UM-1321-12-26, 2907/2). Ohri vilâyeti bidâyet mahkemesi reisi Filip Efendi Kayseri Rumudur (TFR-I- UM-1321-21, 2907/3). Bunun gibi Kosova vilâyeti mahkeme-i istinaf azâs›ndan Yakob Faik Efendi Diyarbak›rl› bir Süryanîdir. Ayn› mahkeme azâs›ndan Corci Efendi Diyarbak›rl› Kâldanîdir. Di¤er iki azân›n biri Kayserili Rum ve di¤eri Sivasl› Ermenidir (TFR-I- UM-1321-12-26, 2907/7). Listeler renkli bir biçimde uzamaktad›r. Bulgar, Ulah, Museviler daha çok yerel memuriyetlerde, posta ve maliye dairesinde veya komflu sancaklarda ö¤retmenlik görevinde bulunmaktad›rlar. Maamafih Musevi memurlar›n maliye ofisinde önemlice bir oranda görevde oldu¤u göze çarpmaktad›r. Bu uzun listeleri teferruat›yla nakletmek makalenin s›n›rlar›n› aflaca¤›ndan ancak baz› rakamlar vererek konuyu kapatmak gerekmektedir. Bu defterlerden ç›kartt›¤›m›z hülâsa rakamlar flöyle sunulabilir: Yukar›da ele al›nan Manast›r vilâyeti defterine göre; 37 Rum-Ortodoks, 10 Ermeni, 2 Katolik (bunlar Makedonya ve Bulgar Katolik kilisesine ba¤l› yerel memurlard›r), 4 Ulah, 3 Musevi, Bulgar ve S›rb memur vard›r. ‹lginç olan, Fener Patrikhanesi Bulgar Eksarhl›¤›’n› hâlâ tan›mamas›na ra¤men (ancak ‹kinci Dünya Savafl›’ndan sonra tan›d›), Bâb›âlî bu kilisenin cemaatini müstakilen zikretmektedir. Kosova vilâyetinde ise; Dahiliye dairesinde 1 Katolik, 2 Rum, 1 Musevi vard›r. Adliye dairesinde 1 Süryanî, 1 Kâldanî, 4 Rum, 4 Ermeni, 5 Bulgar, 11 Ortodoks (S›rb ve Ulah kastediliyor olmal›) ve 1 Musevi vard›r. Maliye dairesinde 2 Bulgar ve 1 Ortodoks, Maârif dairesinde 4 Bulgar, 5 Rum-Ortodoks, Posta ve Telgraf idaresinde ise 2 Rum, 4 Musevi, 1 Katolik memur görevlidir. Ayn› vilâyetin Nâf›a dairesinde 1 Rum, 2 Katolik, poliste ise 14 Ortodoks (herhalde Ortodoks Arnavut, S›rb ve Makedon kastediliyor), 12 Musevi, 28 Bulgar, 15

II.ABDÜLHAMİDDEVRİNDETAŞRABÜROKRASİSİNDEGAYRİMÜSLİMLER

Rum, 4 Ulah polis memuru ve zab›ta amiri çal›flmaktad›r. Bu iki vilâyetin H›ristiyan ve Musevi memur say›s› hiç de küçümsenmeyecek bir say›d›r. Ayn› y›l›n sâlnâmeleri ile yap›lacak etrafl› bir karfl›laflt›rmada da bu görülebilir. Tam say›lara vurulan mukayeseli bir tesbit tablosu ise burada verilemeyecektir. Bütün bu memurlar›n ve idare edilenlerin, idarî mekanizma içindeki tavr› ve yönetimin iflleyifli ise flüphesiz yaz›l› kaynaklar›n çok genifl taramas›na dayanmal›d›r. Bu renkli emperyal görünüm, Rumeli k›tas›n›n elden ç›k›fl›yla çok k›sa zamanda silindi. Yeni kurulan Balkan devletçikleri, mahallî etnik unsurlar›n bile bu gibi görevlerden d›fllanmas› politikas›n› izlediler. Bu durum, ön plandaki kadrolar›n içinde iflbilir memurlar›n yer almamas›na ve Balkan devletlerinin problemli, eksik, ehliyetsiz kadrolarla yönetim hayat›na bafllamalar›na neden oldu. Bu konuda Berlin Antlaflmas›’ndan sonra Bulgaristan Prensli¤i’nin sorunlarla bo¤uflmak zorunda kalan yeni bürokrasisini belgelenmifl ve canl› bir biçimde tasvir eden Bernard Lory’nin eserinden flu pasaj› nakletmek gerekir: Osmanlıidaresimemursayısındatasarrufaçokriayetetmekteydi.Ruslar iseimparatorluklarındabununaksineanormalbüyüklüktebirbürokratikgövdeyarattılar.DoğuRumeli’deiseFransızsistemitatbikediliyordu.Neticede buradaeski2sancakve14kazaalanında,6departmanve28kantonihdas edildi.Memurvejandarmakalabalığındanköylülerşaşkınadöndüler.Harbdenönce2-3jandarmanınbulunduğubirküçükbölgedeotuzayakıngörevli memurortayaçıktı.

Bu durum düzelmedi, aksine 1879’da 2.800 olarak bilinen memur say›s›, 1896’da 20.509’a ç›km›flt›r.11 Bernard Lory ve yararland›¤› Bulgar tarihçilerinin bu tipteki çal›flmalar› bütün Balkan ülkeleri için yap›ld›¤› takdirde, benzer bilgiler elde etmek mümkün olabilecektir. fiüphesiz bu alanda ileride yetiflecek Balkanist ve Osmanist tarihçilerimizin daha etrafl› ve mukayeseli araflt›rmalarla Osmanl› miras›n›n problemlerini ve Sultan II. Abdülhamid devrinin bürokratik yap›s›n› daha iyi de¤erlendirecekleri aç›kt›r.

241

‹lk Osmanl› parlamentosunun 20 Mart 1877’de Dolmabahçe Saray›’nda yap›lan aç›l›fl töreni.

XIX

II.AbdülhamidDönemindeAnayasal RejimSorunu*

23 Aral›k 1876’da Osmanl› ‹mparatorlu¤u art›k anayasal bir monarfli oldu ve 1922’de saltanat kald›r›lana kadar, ömrünün son 46 y›l›n› bu rejimle tamamlad›. K›sacas› o ça¤da halk ve ayd›nlar taraf›ndan “istibdad” terimiyle an›lmas›na ve anayasal kurum ve prensiplerin ihlâline ra¤men, Hamidiyye dönemi için de anayasal monarfli veya “Meflrutiyet dönemi” terimini kullanmak gerekmektedir. Bu durum, her fleyden önce Kanun-› Esasî’nin lâfz›yla ve baz› temel kurumlar›yla yürürlükte olmas›yla, imparatorluk co¤rafyas› içinde otonom bölgelerde ve baz› cemaatlerin yönetiminde parlamenter rejimin süregitmesiyle yak›ndan ilgilidir. Nihayet, Hamidiyye döneminde yönetilenlerin tepkisini ve oluflan kamuoyunun niteli¤ini de göz önüne almak durumunday›z ki, önceki devirlerden farkl› bir atmosferle karfl›laflt›¤›m›z aç›kt›r. 19. yüzy›l›n ilk yar›s›nda Osmanl› toplumunda böyle bir idareyi hatta daha despotik bir düzeni “istibdad” diye olumsuz bir terimle betimlemek, *

Türkiye’deDemokrasiHareketleriKonferansı, HÜEFDergisi,c. 4/1, 1986, s. 55-61.

244

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

sansür veya mutlak›yetçi yönetimden flikâyet etmek, yayg›n rastlanan bir olay de¤ilken, bu dönemde istibdad sözü bir rejim elefltirisi olarak kullan›lmaktad›r. Yani toplumda da gözden uzak tutmamam›z gereken bir siyasal geliflme görülmektedir. II. Abdülhamid dönemindeki anayasal rejimin problemlerini bu nedenle, anayasan›n yürürlükte bulundu¤u gerçe¤i etraf›nda ele almak gerekmektedir. Osmanl› Kanun-› Esasî’si metin olarak, belirli zaaflar› ve parlamenter rejimin ihlâlini kolaylaflt›rma olanaklar›n› içermekteydi. Bu durum, daha çok metni haz›rlayanlar›n anayasal yasama yollar›n› bilmemelerinden veya rejimin çat›s›n› ve temelini sa¤lamca kuracak usul meselelerine dikkat etmemelerinden ileri gelmifltir. Osmanl› Kanun-› Esasî’sini haz›rlayanlar, yani anayasac› liberallerimiz anayasan›n kendisini her fleyin çözümü olarak gören, Prof. Tunaya’n›n tabiriyle, “anayasal romantizm” içindeki ayd›n bürokratlard›. Anayasa metni Hamidiyye döneminin otoriter uygulamalar›na aç›kt›. Hukuk yönünden, usul aç›s›ndan zaaflar› olan bu belgenin; parlamenter rejimi henüz tan›yan, sendika, parti gibi ikincil gruplar›n bulunmad›¤› bir toplumda geleneksel despot uygulamalar›n yaflamas›na cevaz verece¤i aç›kt›r. Hamidiyye dönemi, ruhu itibariyle anayasal geliflmeyi durduran bir dönemdi, ama yap›lan uygulamalar›n Kanun-› Esasî metninin lâfz›yla uyum sa¤lamad›¤›n› ileri sürmek güçtür; dolay›s›yla Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda anayasan›n kald›r›ld›¤›n› söyleyemiyoruz. Osmanl› Kanun-› Esasî’sinin en zay›f yönlerinden biri, yetkili fakat sorumsuz bir hükümdarl›k kurumunu tan›mas›d›r. Bir meflrutî rejim için bu, istisnaî derecede sakat ve çarp›k bir nitelikti ve ancak 1905’ten sonra Çarl›k Rusya Duma rejiminde benzeri görülebilirdi. Prusya Anayasas›’nda görüldü¤ü biçimde bir kabine vard›, ama meclis denetimine aç›k bir hükümet yoktu. Kald› ki, Osmanl› anayasal sisteminde hükümet bu aç›dan katiyen meclislerin muhatab› de¤ildir. ‹cra, yani hükümet meclislere karfl› de¤il, saltanata karfl› sorumludur. Hükümet program›n›n kabulü, güvenoyu gibi kurumlar yoktur. Böyle kurumlar olmad›¤› gibi, II. Abdülhamid’in meclisleri toplamak ve da¤›tmak, sadrazamlar› de¤ifltirmek, naz›rlar› tayin etmek gibi tasarruflar› asl›nda anayasa metnine karfl› bir

II.ABDÜLHAMİDDÖNEMİNDEANAYASALREJİMSORUNU

durum de¤ildi ve metinle müeyyideleri tasrih ve tarif edilmemiflti. K›sacas› eski mutlak›yetçi gelenek anayasal rejimde de devam etmekteydi. Bu anayasada temel özgürlükler ve kiflisel hak güvenceleri, yani do¤al hâkim, kanunsuz suç ve ceza olmaz gibi prensiplerin varl›¤› da çeliflik bir biçimde, bir baflka pek orijinal bir maddeyle esasl› olarak zedeleniyordu. Garip ve ünlü 113. madde ile, hükümdar res’en bir kimsenin siyasal suçlu veya siyasal yönden mahzurlu oldu¤una karar verebilir, onu do¤rudan sürgün cezas›na çarpt›rabilirdi. O takdirde, hükümdar›n daha meclis toplanmadan Midhat Pafla’y› sürgüne yollanmas› ve 33 y›l boyu bu cezay› sistematik olarak uygulamas› da, meflrutî bir rejimin amaç ve ruhuna uymasa da, Kanun-› Esasî’ye pek uygundu. Kanun-› Esasî’deki zay›f kurumlardan biri de bas›n özgürlü¤üydü. 12. madde “Matbuat kanun dairesinde serbesttir” demekle bas›n özgürlü¤ünün ihlâline aç›k bir kap› b›rakm›flt›r. Nihayet bu madde, sansürü (censure préalable) önleyemez ve Kanun-› Esasî’nin bu maddesi pekâlâ sansür rejimiyle bir arada yaflayabilirdi. Osmanl› sansür rejimi, imparatorlukta en çok Türk unsurun kültürel hayat›nda olumsuz etkilerde bulunmufltur. Balkanl›lar Orta Avrupa ve Rusya üzerinden; Araplar M›s›r’dan gelen yabanc› ve her türlü neflriyat› kolayca izlemifller; yetiflen Türk nesli ise dünyaya kapal› kalm›flt›r. Bu dönemde üstelik sansür rejiminin Avrupal›lar nezdinde, toplumu küçümseyici de¤erlendirmeler için vesile teflkil etti¤i de görülüyor. Örne¤in, 19. yüzy›l›n ünlü Frans›z idare hukukçusu Batbie ünlü traité’sinde, Napolyon tipi sansürün Rusya ve Osmanl› ‹mparatorlu¤u’ndaki sansür için model teflkil etti¤ini; Fransa’da kalkan bu rejimin asl›nda Fransa için geriletici etkileri olsa da, Rusya ve Osmanl›’da bir ilerleme teflkil etti¤ini ileri sürmüfltür. Bu küçümseyen ifadede, sansür rejiminin Napolyon tipi bir model benimseyerek asl›nda kanunî bir biçim ve usul kazand›¤›n›n ileri sürüldü¤ü görülüyor.1 Sansürün varl›¤› ayr›ca Do¤u Avrupal›lar için de uygun görülüyordu. Meclis-i Meb’ûsân’›n toplanmas› ve da¤›t›lmas›na iliflkin usul sorunlar› da Kanun-› Esasî’de aç›k de¤ildi. 73. maddede, “ba irâde-i seniyye heyet-i meb’ûsân fesh ile da¤›t›l›rsa, alt› ayda yeni se-

245

246

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

çimle meb’ûs seçilece¤i” belirtiliyor; ancak meclis feshedilmemiflti, 1878 içinde sadece toplant›lar› tatil edilmiflti. Nitekim, o günden sonra da devlet sâlnâmelerinde âyan azâs›n›n isimleri hep yer alm›flt›r. Bu hile-i fler’iyyeyi kesinlikle önleyecek bir hüküm yoktur. Kuflkusuz, Kanun-› Esasî’nin öngördü¤ü rejimin kurumlar› yani özgürlükler, 26. maddede de belirtilen, iflkence ve sair eziyetin yasak oldu¤u gibi hükümler sürekli olarak ihlâl edilmifltir. ‹mparatorluk bürokrasisi eski al›flkanl›klar›ndan kolay vazgeçememifltir. K›sacas› 1293/1876 Aral›k sonras› Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nu, anayasal monarfli olarak niteliyoruz. Despotik uygulamalara ve kanunsuzluklara ra¤men, Kanun-› Esasî yürürlükten kalkm›fl say›lm›yor. Nitekim biçimsel bir gösteri olarak, Kanun-› Esasî metni devlet sâlnâmelerinde, ilân edilen hatt-› hümâyûn ve âyan listesiyle birlikte sürekli yay›mlan›yordu. Osmanl› anayasas› Hamidiyye dönemi boyunca tezatl› bir rejimin belgesiydi. Prof. Tunaya’n›n bir deyifliyle,2 “Kanun-› Esasî kendini kap›lar›n ard›nda bekleyen bir despotizme imkân veriyordu, ama ayn› zamanda o kap›lar bir daha kapanmamak üzere yeni geliflmelere aç›lm›flt›.”

ParlamentarizminCoğrafyası II. Abdülhamid döneminde, Osmanl› co¤rafyas› nas›l farkl› iklimlerden ve morfolojiden oluflan bir renklilik gösteriyorsa, parlamenter rejim ve uygulamalar› yönünden de öylesine, yeknesak olmayan, farkl› renklerden oluflan bir görünümdedir. 19. yüzy›lda Osmanl› siyasî co¤rafyas›nda özerk bölgeler ortaya ç›kt›. Özellikle 1878 Berlin Kongresi’nden sonra, Bulgaristan Prensli¤i’nin kurulmas› ve bugünkü Güney Bulgaristan’›n da Do¤u Rumeli özerk bölgesi olarak (Rumeli-i fiarkî Vilâyeti) H›ristiyan bir vali ve yerel meclisin yönetimine b›rak›lmas›, bu bölgede hem meclislere hem de belirli ölçüde siyasal faaliyet, cemiyet kurma, bas›n özgürlü¤ü gibi kurumlar›n yaflamas›na cevaz vermifltir. Çünkü anayasal müesseseleri ink›taa u¤ratacak veya zedeleyecek bir polis gücünün burada di¤er imparatorluk bölgelerinde oldu¤u gibi faaliyet göstermesi söz konusu de¤ildi.3 Do¤u Rumeli vilâye-

II.ABDÜLHAMİDDÖNEMİNDEANAYASALREJİMSORUNU

tinde H›ristiyan bir vali yan›ndaki vilâyet idare meclisi, Osmanl› vilâyet sisteminde oldu¤undan çok daha etkin bir biçimde, adeta bir parlamento gibi çal›fl›yordu. Nitekim, bu nedenle de burada bazen prenslikte oldu¤undan daha özgür bir Bulgar yönetimi, ne ‹stanbul ne de Sofya ile karfl›laflt›r›labilecek derecede gevflek bir sansür, hatta bu nedenle de bas›nda ulusçu hareketlerin teflvik edildi¤i görülüyordu. Bir örnek, bu bölgede ç›kan Bulgarca BorbaMücadele gazetesiydi ve bu gazete zaman zaman Osmanl› bas›n› ile polemi¤e bile giriyordu.4 Sözünü etti¤imiz bu özerk yönetim bölgeleri, yani Bulgaristan Prensli¤i, Do¤u Rumeli Vilâyeti, Cebel-i Lübnan Mutasarr›fl›¤›, Sisam Emâreti ve hatta Girit Vilâyeti, içifllerinde yar› veya tam ba¤›ms›z bölgeler olarak Osmanl› genel yönetiminin d›fl›ndayd›lar. Ama ayn› zamanda imparatorlukla olan organik ba¤lar› ve vasall›k iliflkileri nedeniyle Osmanl› anayasal rejimi için aç›k örnekler say›lmaktayd›lar ve böylelikle parlamenter rejimin sorunlar› imparatorlu¤un di¤er köflelerine de s›çramakta ve tart›flmal› bir atmosfer yaratmaktayd›. Cebel-i Lübnan, bunlar›n içinde ulusçu e¤ilimlerle kurulmayan, fakat statüsü cemaatlerin çat›flmas› sonucu özel olarak tesbit edilen bir bölge olarak baflta gelir. Marunîler ve Dürzîler aras›nda Tanzimat bafl›ndan beri süregiden çat›flmalar ve Avrupa devletlerinin Lübnan’a müdahalesi sonucu, Bâb›âlî, 9 Haziran 1861 tarihli Cebel-i Lübnan Nizamnâmesi’ni haz›rlad›. Bu statü üç y›l sonra (16 Eylül 1864) ayn› garantör devletler taraf›ndan uzat›ld› ve sonuna kadar yürürlükte kald›.5 Bu özerk statüye göre, bölgeye H›ristiyan bir mutasarr›f tayin ediliyordu. Mutasarr›f bölgedeki memurlar› o yer halk›ndan tayin ve azil ediyordu. Mutasarr›f›n, yan›nda mezheplerin nüfus oran›yla temsili esas›na göre kurulan ve her cemaatin seçimli temsilcilerinin bulundu¤u bir idare meclisi ve ayr›ca ayn› esasa göre kurulan mahkemeler bulunacakt›. Bu yar› parlamenter düzen d›fl›nda, bölgede bas›n ve yay›n hayat›n›n da daha serbest bir stürüktürde oldu¤u görülüyordu. Donald J. Cioeta’n›n Suriye ve Lübnan’da II. Abdülhamid devri sansürü üzerine yazd›¤› etrafl› makaleye göre, bas›n kontrol edilmektedir, yasak

247

248

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

kelimeler ve deyimler listesi mevcuttur. Ancak bunlar›n ihlâli ve sansürden kurtulufl Türkiye’ye göre daha kolayd›r. Belirli bas›n›n, ki muhalif ve kaçak münevverlerin ürünüdür, yasaklanmaya ra¤men ülkeye daha kolay girdi¤i anlafl›lmaktad›r.6 Gene Yunan isyan› s›ras›nda Sisam Adas›’nda da ayaklanma belirtileri üzerine durumu yat›flt›rmak için, Sultan II. Mahmud devrinde 1832 y›l›nda, büyük devletlere de tebli¤ edilerek, Sisam Adas›’na özerk bir yönetim verildi (Sisam Emâreti). Ada eflraf›n›n, ki H›ristiyanlardan olufluyordu, temsilcilerinden seçilmifl bir meclis; adan›n malî, ticarî ifllerini, bay›nd›rl›k sorunlar›n›, kilisenin ve evkaf›n idaresini görüflüp karara ba¤layacakt›. Sisam emiri olarak Bâb›âlî taraf›ndan tayin edilen (Fenerli beyzâdelerden) bir bey meclis reisi oldu¤u gibi, idarenin de bafl›yd›. Liman yönetimi, gemilere pasaport vermek, konsoloslar›n ifline bakmak, d›fl ticareti yönetmek ve asayiflin sorumlulu¤unu yüklenmek onun göreviydi. Adada asker bulunmuyordu.7 Sisam Adas› demokratik yönetimli bir ada say›lmazd›. Yerli zenginlerin yönetimi ve bask›s› söz konusuydu, ancak idarede bir tür parlamentarizmin hâkim oldu¤u görülüyor ve Osmanl› yönetimi içinde bu yönüyle bir istisna teflkil ediyordu. Osmanl› parlamentarizmi ve anayasac›l›¤› aç›s›ndan ilginç bir örnek Bulgar Prensli¤i ve 1877-78 savafl› öncesindeki Bulgar ulusçu hareketidir. Bulgarlar, daha Sultan Abdülaziz zaman›nda 1867 y›l›nda, Avusturya-Macaristan çifte monarflisi örne¤ini izleyerek, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda Bulgaristan’›n söz sahibi olaca¤› Osmanl›-Bulgar çifte monarflisi modelini önermifllerdi. Bulgar Gizli Merkez Komitesi (TainayaZentralenBolgarskiKomitet) bu amaçla 22 maddelik bir federal anayasa metni teklif etmifltir.8 Bu anayasa federal bir sistemde Bulgaristan yönetiminin esaslar›n› tesbit etmekteydi. Projenin 6 maddesi ba¤›ms›z Bulgar kilisesinin statüsüyle ilgili olup, ilk 15 maddesi ise, Osmanl› Sultan› ve Bulgar Çar› unvan›n› tafl›mas› öngörülen Sultan Abdülaziz ve haleflerinin, Bulgaristan’› parlamenter bir monarfli modeli içinde yönetmesi için gerekli statüyü içeriyordu. Bu bizdeki resmen önerilmifl, bilinen ilk anayasa tasar›s›d›r. 1878 Berlin Kongresi’nden sonra Bulgar Prensli¤i, içifllerinde tamamen ba¤›ms›z bir devlet olarak

II.ABDÜLHAMİDDÖNEMİNDEANAYASALREJİMSORUNU

kurulmufltur. Ancak d›flifllerinde ve malî konularda, askerî örgütlenmede Osmanl› ‹mparatorlu¤u ile belirli yasal iliflkileri olan bir özerklik sahibidir. Bulgaristan 16 Nisan 1879 Anayasas›’yla bir süre için anayasal bir monarfli de olmufltur. Prens otoriteyi seçilmifl temsilcilerden oluflan bir meclis (Sobranye) ile paylaflmaktayd›. Rejimin geçirdi¤i sars›nt›lara ve d›fl müdahalelere ra¤men, Osmanl› Devleti ile yasal iliflkileri olan bu ülkede özellikle anti-Rus ve anti-Avrupa partinin, yani baflbakan (reîs-i müdîrân) Stambulov’un ve taraftarlar›n›n Osmanl› ‹mparatorlu¤u ile federatif bir sistem kurma fikrini devam ettirdikleri görülmektedir. 1886 ve 1887’de Volçov (‹stanbul’daki temsilci) arac›l›¤›yla, Stambulov bu teklifi iki kere II. Abdülhamid’e sunmufltur.9 Padiflah, bu teklifi d›fl bask›lardan ve Avrupa’dan çekinerek has›ralt› etmifltir. E¤er teklif gerçeklefltirilebilseydi, Osmanl› Devleti, bir monarfliden ve Bulgaristan Cumhuriyeti’nden oluflan ilginç bir federatif monarfli olacakt›. Bu içifllerinde ba¤›ms›z bölümlerdeki rejim farkl›l›¤› yan›nda, sansür ve polis otoritesi ülkenin her köflesinde ayn› fliddette de¤ildi. Örne¤in, Selanik ‹stanbul’a göre daha serbest bir yay›n ve tart›flma ortam›na sahipti. Bir baflka örnek; ‹stanbul’da bir ara, politik tafllama yap›ld›¤› için yasak edilen ortaoyununu Macar türkolog Ignacz Kunos, Eskiflehir’e gidip seyretmifltir.10 Bununla birlikte bu tip sapmalar›n veya istisnalar›n, zaman zaman sertleflen otokratik rejim karfl›s›nda geriledi¤i de görülüyordu. Osmanl› yönetimi içinde parlamenter gelene¤in aksak ve s›n›rl› olarak devam etti¤i di¤er bir alan da, gayrimüslim cemaatlerin Tanzimat dönemi boyunca elde ettikleri yeni statüydü. Örne¤in, Ermeni cemaati veya Museviler bu dönemde laik cemaat üyelerinden, seçimle gelenlerden oluflan meclisler taraf›ndan yönetiliyorlard›. Kuflkusuz bu meclislerin ve cemaat yönetiminin kontrolden uzak (kontrolü, sadece Bâb›âlî’nin de¤il, patriklerin ve dinî liderlerin kurdu¤u otorite olarak da anlamak lâz›md›r) kald›¤›n› düflünmemeliyiz. Ama gerek bu meclisler, gerek vilâyet ve belediye yönetimlerindeki meclisler tart›flma, karar alma, yönetimi etkileme ve yerel temsil ve seçim konular›nda imparatorlukta küçümsenemeyecek bir gelene¤in yaflamas›n› sa¤lad›lar. En az›ndan demokra-

249

250

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

sinin ifllemesi için gerekli kural, kurum ve usuller bir al›flkanl›k halinde topluma sindiler. Böylece Türkiye bugün, yönetim ve toplumsal rejim yönünden 150 y›ll›k bir meclis, tart›flma, karar alma ve seçim gelene¤ine sahip ülkedir. Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda II. Abdülhamid dönemi anayasal rejimin zorluklarla karfl›laflt›¤›, otokratik uygulamalar›n anayasal kurumlar› gölgeledi¤i bir devirdir. Buna ra¤men bu otuz y›l zarf›nda parlamenter gelenek ve kurumlar›n da yaflamak konusunda direndi¤i ve süregitti¤i bir atmosfer de vard›r.

XX

İlkOsmanlıParlamentosuveOsmanlı MilletlerininTemsili*

19. yüzy›l Avrupa’da parlamentolar ça¤›d›r. Yüzy›l›n ilk yar›s›nda, Avrupa ülkelerinde imtiyazl› s›n›flar›n d›fl›nda genifl y›¤›nlar parlamentoyu oluflturmak hakk›ndan yoksundu. Siyasal kat›lma sorunu, yüzy›l›n son çeyre¤inde genel oyun kabulü ile yeni boyutlara ulaflt›¤› gibi, oluflan parlamentolar›n yap›s›nda da s›n›fsal (çokuluslu imparatorluklarda da etnik) bir görünüm a¤›r basmaya bafllad›. Yüzy›l›n ilk yar›s›nda, parlamentolar yükselen burjuvazi ile, eski feodal s›n›f sözcülerinin çat›flma alan› idi. Yüzy›l›n son çeyre¤i ise, a¤›rl›¤›n› duyurmaya bafllayan di¤er s›n›flar›n da bu çat›flmaya kat›ld›¤›na flahit oluyordu. Ancak, çokuluslu imparatorluklar›n siyasal platformu olan parlamentolara yeni cevval bir savaflç› zümre girdi. Bu zümre, ezilen etnik gruplar›n temsilcileriydi. Milliyetçi burjuvazi, haklar› ve temsil yetenekleri k›s›tl› da olsa, siyaset arenas›na ç›km›flt›. 19. yüzy›lda bu tür mücadelenin gözlendi¤i tek arena Avusturya-Macaristan monarflisi idi. Ancak, çok *

ArmağanKanun-ıEsâsî’nin100.Yılı, AÜ SBF, Ankara, 1978, s. 162-182.

252

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

geçmeden Tuna monarflisi bu problemle karfl›laflan tek çokuluslu imparatorluk olmaktan ç›kt›. Hiç umulmayan bir anayasal monarfli daha ortaya ç›km›flt›: Osmanl› ‹mparatorlu¤u... 19 Mart 1877’de Osmanl› baflkentinde, ülkenin dört yan›ndan gelen rengârenk bir heyet toplan›yordu. Arabistan vilâyetlerinden gelen çeflitli din ve mezhepteki temsilcilerin yan›nda, Anadolu ve Rumeli’den gelen Türk, Rum, Bulgar ve Arnavut temsilciler, ilk Osmanl› parlamentosunu oluflturuyordu. Meflrutiyet rejimi, içeride oldu¤u kadar, d›flar›da da flaflk›nl›k ve sorular yaratm›flt›. Nas›l oluyordu da, Ayd›nlanma devrinden beri Avrupa siyasal düflününde despotik yönetimin modeli say›lan bir toplum, anayasal rejime geçiyordu? Üstelik bu parlamentonun kompozisyonuna göz att›¤›m›zda, Tuna monarflisinin parlamentosunda ve 1905’ten sonraki Çarl›k Rusya Dumalar›nda bile görülmeyen ilginç bir özellik daha vard›. O da imparatorlu¤un hâkim unsuru olan Müslümanlar›n yan›nda, gayrimüslim unsurlar›n hele etnik oranlama yap›l›rsa gayri Türk unsurlar›n hayli yüksek bir oranda temsil edilmesiydi. Bu durum ilginçti. Çünkü Avusturya-Macaristan monarflisinde Çek, H›rvat, Sloven, Slovak, Polonez, Ruten gibi unsurlar›n temsili, oran bak›m›ndan haks›zl›k derecesinde düflüktü. Macar milletvekilleri ise, çifte monarflinin kurulmas›na kadar ayn› haks›zl›¤a maruzdular. Rusya’da ise, 1905’ten sonra kurulan Duma’da gayri Rus milletlerin düflük oranda temsili özel bir statü ile sa¤lanm›flt›. ‹lk Osmanl› parlamentosunun bu konudaki istisnaî durumunun nedenlerini aç›klamak, sadece birtak›m d›fl siyasal bask›lar› ortaya koymakla mümkün de¤ildir. Nedenleri, Osmanl› imparatorluk gelene¤inde de aramak gerekiyor. Osmanl› imparatorlu¤u bir Akdeniz imparatorlu¤udur. Ona tarihin üçüncü ve son Roma ‹mparatorlu¤u demek pek yanl›fl olmaz. “Roma ‹mparatorlu¤u”, eski dünyan›n çokbudunlu (kavim) geleneksel imparatorluklar› için kullan›lacak bir deyimdir. Bu imparatorluklarda, devlet ve toplum hayat›nda kabul edilmek ve yönetime kat›lmak, etnik kökenden çok devletin ideolojisini benimsemek ve onun koflullar›na uyum sa¤lamakla mümkündür. Bu Bizans ve Osmanl›larda oldu¤u gibi, resmî dinin veya Antik Roma’daki gibi imparatorun kiflili¤i-

İLKOSMANLIPARLAMENTOSUVEOSMANLIMİLLETLERİNİNTEMSİLİ

ni tanr›sallaflt›ran kültürün üyesi olmakt›r. Bu uyum, Bizans’ta Ortodoks kilisesine mensubiyet ve onun bafl› olan imparatora sadakat, Osmanl›larda ise din-i ‹slâm’a mensup olmak ve hükümdara sadakat diye belirlenebilir. Bu statü etraf›nda toplanan herkes, ister Da¤›stan ve Gürcistan’›n uzak köflelerinden isterse Bosna ve Mora’dan gelsin, kifli olarak yöneticili¤e aday ve grup olarak da millet-i hâkimiyeye mensuptur. Gerçi 19. yüzy›lda bu geleneksel kal›b›n k›r›lmaya bafllad›¤›, bir yerde uluslaflma sürecinin ve ulusalc›l›k ak›m›n›n bafllad›¤› görülüyor. Bununla beraber, eski düzen elan devam ediyordu. Di¤er yandan, d›fl devletlerin gayrimüslim cemaatler lehine zaman zaman yapt›klar› müdahaleler, imparatorlu¤un klasik dönemdeki kozmopolit bürokrasisinin daha renkli bir görünüm ve yap›ya ulaflmas›yla neticelendi. 19. yüzy›lda ne Avusturya ne de Rusya’da hâkim ulusun (yani birincisinde Almanca konuflan Katolik Avusturyal›, ikincisinde ise Ortodoks Rus) d›fl›nda herhangi bir dinî etnik gruptan sefir, naz›r, devlet adam› görülemezdi. 19. yüzy›l›n Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda ise H›ristiyan naz›rlar, sefirler, valiler ve hatta milletleraras› konferans ve bar›fl antlaflmalar›na gönderilen gayrimüslim murahhaslara rastlan›yor. ‹lk parlamentonun yap›s›nda da bu kozmopolitizme rastlamak, o nedenle istisnaî bir durum de¤ildir. ‹lk mecliste dokuzu âyan azâs› ve otuz yedisi meb’ûsan azâs› olmak üzere, toplam k›rk alt› gayrimüslim meb’ûs vard›.* Bu ilginç görünümü sadece büyük devletlerin bask›lar›na de¤il, bürokrasinin geleneksel kozmopolit yap›s›na da dayanarak aç›klamak gerekiyor. Klasik devirden beri Osmanl› eyâlet idaresinde yerel gruplar›n temsili gelene¤i, merkezî hükümet ad›na yürütmeyi elde bulunduran valilerin baflvurup yararland›¤› bir usuldü. Vergi tahsili, zarurî ifllerin yapt›r›lmas›, reâyân›n temsilcilerinden meydana gelen kurullar›n yard›m› ile sa¤lan›rd›. Meflveret kural›na dayanan bu temsil görevi; ruhanî reisler, H›ristiyan reâyâ ad›na kocabafl›lar ve memleket eflraf›n›n temsilcileri (âyan) taraf›ndan yerine getiriliyor*

Makalenin arkas›nda, âyan ve meb’ûsan azâs›n›n listesi verilmifltir.

253

254

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

du. Vergi tevzi ve tahsili, sefer an›nda gereken ifllerin yerine getirilmesi gibi konularda yöneticilere yard›m gayesini tafl›yan meflveret usulü, bugüne kadar literatürde, sosyal fonksiyonlar› göz önüne al›nmadan, ‹slâmî bir kurum olarak nitelendirilmifltir. Oysa bu, geleneksel devletin güçsüzlü¤ünü telâfi etmek için, vergi toplamaktan, kamu hizmetlerinin görülmesine kadar, her alanda bölge ileri gelenlerinin yard›m›na baflvurmas› demektir. (Ayn› sistem, erken ortaça¤da Avrupa’da da görülüyor. Almanya’da Rat, Rusya’da Veçe denen bu kurullar, bafllang›çta bir devaml›l›k ve hükmî flahsiyet sahibi de¤ilken, zamanla flehirlerin güçlenmesi ve sosyal yap›daki de¤iflmelerle ilâve haklar elde etmifl ve devaml›l›k kazanm›fllard›r.) Türkiye’de bu tür kurumlar›n devaml›l›k kazanmas› ve hükmî flahsiyete sahip olmalar›, Tanzimat’tan sonra eyâlet idaresinde yap›lan reformlarla mümkün olmufltur. Resmen Avrupa’dan befl as›r sonra gerçekleflen bu süreç, daha önce defacto olarak Balkanlar’da, baz› Akdeniz adalar›nda k›smen gerçekleflmekte idi. Örne¤in K›br›s Adas›’nda, H›ristiyan reâyân›n temsilcilerinden kurulan ve demogerentos denen bu heyet, zamanla ada ahalisinin örgütlenmesinde ve ba¤›ms›z hareket etmesinde önemli bir etmen olmufltu. Esasen ülkenin her yerinde bu tür kurullar ve onlar›n önde gelen temsilcileri, 18. yüzy›l sonlar›ndan itibaren, merkezin güçsüzlü¤ünden istifade ile yürütme erkini ele geçirip, devaml› bir meflveret gelene¤i kurabilmifllerdir. Balkanlar’da bu kurullar, özellikle 19. yüzy›lda Mazzini’nin fikirlerinden esinlenerek örgütlenen ve çal›flan, “Diaspora Révolutionnaire”ler (devrimci diaspora) haline geldiler ve Balkan ba¤›ms›zl›¤›nda önemli rol oynad›lar. Tarihsel ve toplumsal temelini de göz önüne ald›¤›m›zda, Osmanl› parlamentosunun s›n›fsal bir nitelikten çok, etnik bir renklili¤e sahip olmas›, ça¤dafl parlamentolara göre onun belirgin ve ay›rt edici özelli¤idir. Bununla beraber, bu durum önemli bir etnik çat›flmaya ve ulusal talepler ileri sürülmesine neden olmam›flt›r. Parlamento, d›fl örgütler ve kitle hareketleriyle organik ba¤lar içinde de¤ildi (zaten bunlar ya yoktu ya da pek c›l›zd›). Tart›flmalar ve elefltiriler zaman zaman c›l›z kal›yordu ve ülkesel sorunlardan çok yerel sorun ve istekleri yans›t›yorlard›. Gerçi bu durum, özellikle

İLKOSMANLIPARLAMENTOSUVEOSMANLIMİLLETLERİNİNTEMSİLİ

kalabal›k nüfuslu ve d›fl ticarete aç›lan vilâyetlerin ayd›n nitelikteki meb’ûslar› taraf›ndan ülkenin gerçekleri kavrand›kça de¤iflmeye yüz tutmufl, sorunlar ülkesel düzeyde ele al›nmaya bafllanm›flt›r. Zaten ilk meflrutî mecliste müslim ve gayrimüslim meb’ûslar aras›nda, burjuva güçleri veya e¤ilimleri temsil edenler de görülüyor. Ama gene de Osmanl› parlamentosu örgütlü s›n›fsal ç›karlar ve etnik düzeydeki isteklerin gerçekleflmesi için verilen mücadele aç›s›ndan, o ça¤›n çokbudunlu imparatorluklar›nda görülen atmosfere sahip de¤ildi. ‹lk Osmanl› parlamentosunun etnik görünümünde hükmedilen millet temsilcilerinin oran›, Avusturya parlamentosu ve Çarl›k Rusya Dumas›’na göre daha yüksek olmas›na karfl›l›k, etnik çat›flmalar henüz ayn› belirginlikte de¤ildi. Milliyetçilik 19. yüzy›l›n bafl›ndan beri Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun gayrimüslim ve gayri Türk vilâyetlerine s›zmaya bafllam›flt›r. Buna karfl›l›k, Tanzimatç›lar›n reform giriflimlerinin odak noktas› Osmanl›l›¤›, yani imparatorlu¤un geleneksel kozmopolit yap›s›n› ve ideolojisini restore etmekti. Bütün bunlara ra¤men, bürokrasideki modernleflme, e¤itimde ve kültürel alandaki modernleflme ile paralel gitti¤inden Türk milliyetçili¤inin do¤uflu da kaç›n›lmaz olarak haz›rlanm›flt›. ‹lk Meclis-i Meb’ûsan’da ulusalc› e¤ilim ve çat›flmalar belirgin olmamas›na ra¤men, do¤ufl halindeki ulusalc› duygu ve e¤ilimlerin zaman zaman ortaya ç›kt›¤› görülecektir. Belirtildi¤i gibi, meb’ûslar daha çok geldikleri bölgelerin sorunlar› ile meflguldür. Elefltiriler vilâyetlerdeki ehliyetsiz valiler, h›rs›z defterdarlar üzerinde yo¤unlaflmaktad›r. Ancak Rumeli vilâyetlerinden gelen bir iki gayrimüslim meb’ûs, özellikle vilâyet meclislerinde müslim ve gayrimüslimlerin eflit oranda temsili ilkesini tenkitle, nüfus esas›na göre temsil ilkesinin getirilmesini istiyordu.1 Bu gibi çekingen taleplerin yan›nda Arabistan vilâyetlerinin baz› meb’ûslar› tamamen pratik nedenlerle, meb’ûs olacaklar›n Türkçe bilme flart›n›n kald›r›lmas›n› istemiflti. Ahmed Vefik Pafla riyaset makam›nda kültürel milliyetçili¤in ilk örne¤i say›lan flu ç›k›fl› yapm›flt›r: “Gelecek seçime kadar daha dört y›l var. Ak›llar› varsa bu zaman içinde Türkçe ö¤renirler.”2 Gayrimüslim meb’ûslar›n aras›nda hâkim millete

255

256

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

karfl› bir birlik yoktu. Rumeli’nin sözü geçen H›ristiyan meb’ûslar›n›n yukar›da bahsetti¤imiz taleplerine, Anadolu’nun Müslüman meb’ûslar› ile birlikte Mezopotamya vilâyetlerinin H›ristiyan meb’ûslar› da karfl› ç›km›fllard›. Bütün bunlara ra¤men, ilk Meclis-i Meb’ûsân’›, az›nl›k milletlerin gerçek talep ve e¤ilimlerinin temsil edilebilece¤i bir mahal olarak görmek pek yanl›flt›r. Esasen buraya gelen tabii millet temsilcileri, hükümetin itimad›n› kazanm›fl kimselerdi. Bu kimseler, genel bir oyla de¤il, geldikleri vilâyetin valisinin seçimiyle, adeta tayin edilerek bu göreve gelmifllerdi.3 ‹lk anayasam›z›n ilân›ndan sonra ne bir “‹ntihab Kanunu” ç›kar›labilmifl ne de seçimler için gerekli haz›rl›k yap›labilmiflti. Bu durumda liva ve vilâyet idare meclislerindeki seçimli üyeler aras›ndan meb’ûs seçmek uygun görülmüfltür. Esasta bu üyelerin (liva ve vilâyet idare meclisi üyesi) bir seçilmifl üye olmaktan çok, vali ve mutasarr›flar taraf›ndan adeta tayin edilen kimseler oldu¤u, hem ilgili nizamnâmeden hem de uygulamadan biliniyor.4 fiimdi ise, valiler bunlar›n aras›nda en çok meflrebine uygun ve güvenilir kimselere meb’ûsluk s›fat›n› adeta tevcih ediyordu. Bu nedenle gelen gayrimüslim meb’ûslar›n da, daha önce vilâyetlerde idare meclisi üyeli¤ini merkezî hükümetin güvenini kazanacak flekilde yapanlardan oldu¤u anlafl›l›yor. Nitekim verece¤imiz örnekler de bunu göstermektedir. Elimizdeki, 12 Cemaziyelâhir 1291/27 Temmuz 1874 tarihli Dahiliye Nezareti’ne yaz›lan bir arz tezkiresinde; “Manast›r vilâyeti Meclis-i ‹dare azâs›ndan Avram Efendi’nin gayreti dolay›s›yla kendisine rütbe-i salise tevcihi’’ isteniyor. Bu Avram Efendi Meclis-i Meb’ûsân’da Manast›r-Selanik’i temsil ediyordu.5 Gene elimizdeki Gurre-i Cemaziyelâhir 1291/16 Temmuz 1874 tarihli bir vilâyet arz tezkiresi, “Suriye vilâyeti, Meclis-i ‹dare azâs›ndan Nikola Nakkafl Efendi’nin Arazi Kanunnâmesi’ni Arapçaya çevirdi¤i ve gayretli hizmetinden dolay›, halihaz›rdaki salise rütbesinin rütbe-i saniyeye ç›kar›lmas›n›” istiyor.6 Göze giren bu meclis azâs›, ilk mecliste bilindi¤i gibi, Suriye meb’ûsu olarak bulunmufltur. Bununla beraber flu noktay› önemle belirtmek gerekir; Osmanl› Meclis-i Meb’ûsan’›ndaki gayrimüslim meb’ûs kalabal›¤›n›n ne-

İLKOSMANLIPARLAMENTOSUVEOSMANLIMİLLETLERİNİNTEMSİLİ

deni salt d›fl bask›lar olmad›¤› gibi, valilerin toleransl› seçiminden ibaret de de¤ildi. Tanzimat’tan beri imparatorluk bir laikleflme ve geleneksel kozmopolitizmin kurumsallaflmas› süreci içine girmiflti. 1840’lardan beri vilâyetlerde, liva ve kazalarda teflkil edilen idare meclislerinde, belediye meclislerinde, ziraat komisyonu, Menâfi-i Umûmiye Sand›¤› gibi kurumlarda gayrimüslim üyelerin de bulunmas›na dikkat ediliyordu. Bu meclisler bir beynelmilel flûrâ, hatta kimisi tarihte efli görülmemifl, Ruhban fiûrâlar› halinde toplan›yorlard›.7 Ticarî davalar, fler’î hâkimlerin önünde de¤il, müslim ve gayrimüslim üyelerden kurulan karma mahkemelerde görülüyordu.8 Gene, ilk derece mahkemesi olan fler’î mahkeme ve gayrimüslimlerin ruhanî mahkeme kararlar› ayn› biçimde karma olarak kurulan Temyiz Dîvân›’na getiriliyordu. Ceza davalar›, fler’î veya ruhanî mahkemelerde de¤il, nizamî mahkemelerde görülüyordu. Bu imparatorluk, bir “Globus Ottomanorum” idi ve bu imparatorlu¤un ilk parlamentosunun da böylesine bir kozmopolit kurumlar silsilesi içinden ç›kan ve o nitelikleri tafl›yan bir organ olmas› do¤ald›. Nitekim ilk Osmanl› parlamentosu bu kozmopolit birli¤in, gerçekte pek de var olmayan (daha do¤rusu yok olmaya bafllayan) özlenir bir örne¤ini vermiflti. Etnik çat›flma nedeni olacak konulardan müzakereler esnas›nda özellikle kaç›n›l›yordu. Meclis, Rusya ile savafl bafllad›¤›nda Osmanl› vatanseverli¤inin örne¤i say›lacak nutuklara sahne olmufltur. Bu nutuklar›n baz›lar› samimiyetten uzak olsa bile, hiçbir üyenin çeflitli milliyetçi dernek ve hareketlerle organik ba¤› oldu¤u bugüne kadar aç›kça ve kesinlikle ortaya konamam›flt›r. Bunun tersine, sadakat örnekleri çoktur. Gerçi Osmanl› parlamentosu, “Osmanl›lar dünyas›”n›n y›k›l›fl›n› gösteren baz› örneklere de sahne olmufltu. Buna ra¤men, uyanan Balkan milliyetçili¤ini burada görmek mümkün de¤ildir. Hele böyle bir vehme dayanarak II. Abdülhamid’in meclisi da¤›tmas›, bu ortam içinde anlafl›lacak bir olay de¤ildi. Parlamentonun milliyetçili¤i körüklemesi gibi bir durum, ancak 1866’dan sonraki Avusturya-Macaristan ‹mparatorlu¤u için söz konusudur. II. Abdülhamid’in meclisi da¤›tma gerekçesini Osmanl› Meclis-i

257

258

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Meb’ûsan’›n›n içindeki duruma de¤il, Avusturya-Macaristan parlamentarizmine bakarak ortaya koydu¤u düflünülebilir. Çünkü ilk Osmanl› Meclis-i Meb’ûsân› az›nl›klar›n en genifl flekilde temsil edildi¤i, fakat milliyetçilik sorununun da en az görüldü¤ü bir parlamento idi. 1877’de Gayrimüslim Âyan Azâs›* Meclis-i Âyân** Musurus Pafla (Londra sefiri) Mihran Bey Lagofet Bey*** Marko Pafla (Mekteb-i T›bbiye nâz›r›) Kostaki Efendi Yorgaki Efendi Daviçon Efendi Serviçon Efendi Kastro Efendi

Rütbesi Vezîr - (1. dereceden Mecidiyye) Bâlâ - (2. dereceden Mecidiyye) Bâlâ Ferik Evveli Ferik Evveli Ûla sânisi Ûla sânisi Ûla sânisi Baflkâtip

Fiilen da¤›t›lmayan bu meclise 1296/1879’da Sertabib-i Hazret-i fiehriyari Mavroyani Efendi ile Konstantin Efendi de tayin edilmifltir.9 Böylece gayrimüslim âyan azân›n say›s› 11’e ç›km›flt›r. (Toplam üye say›s› 36’d›r.)

*

** ***

Bu konu, R. Devereux, TheFirstConstitutionalPeriod, Johns Hopkins Press, Baltimore, 1963, adl› eserde münakaflal› bir durum gösteriyor. Daha farkl› ve eksik, bazen yeni isimli bir liste var. Ancak bu ilk oturum üyelerini havi bir listedir. Biz 1295 (1878) senesi Sâlnâme-iDevlet-iAliyye-iOsmaniyye’yi esas ald›k. Sâlnâme-iDevlet-iAliyye-iOsmaniyye, 1295, s. 100-101. Lagofet, daha do¤rusu Logothet olup, orta Yunancada defterdar, muhasebeci anlam›na gelir. Patrikhane muhasebecisi olan L. Bey’in unvan› yanl›fll›kla hep onun ismi olarak kaydedilmifl ve “Logofet, Lagofet” olmufltur. As›l ismini ö¤renemedim.

İLKOSMANLIPARLAMENTOSUVEOSMANLIMİLLETLERİNİNTEMSİLİ

1878’de Da¤›t›lan Meclis-i Meb’ûsân’da Bulunan Gayrimüslim Üyeler*

*

‹stanbul

:

Edirne

:

‹flkodra

:

Ankara Ba¤dad Bosna

: : :

Cezâir-i Bahr-i Sefîd (Akdeniz adalar›)

:

Halep Hüdavendigâr

: :

Diyarbak›r Selanik

: :

Suriye

:

Kazazyan Agob Efendi, Sofuzâde Aleksan Efendi Kostaki Peridi Efendi Toros Efendi Revin Efendi Zahari Efendi Mihalaki Bey Angeli Efendi Filip Aga Rosto (yahut Resho) Malkon Efendi Menahim Efendi Salamon Efendi Maruflik Bozo Efendi Pero Efendi Vasil Efendi Zafiraki Efendi Hac› Vasilaki Yorgalidi Efendi Karaca (Manok) Efendi Pavlidi Efendi Sahak (Yavrumyan) Efendi Osib (Kazazyan) Efendi Vasilaki Efendi Avram Efendi Istefan Yani Efendi Mihalaki Efendi Nikola Nakkafl Efendi Nufel Efendi

Meclis-i Meb’ûsân’daki meb’ûs say›s› muhtelif kaynaklarda 115, 116 ve Devereux, a.g.e.’de 119 olarak geçiyor. Gene gayrimüslim meb’ûs say›s› da benim taraf›mdan 40 olarak saptand›¤› halde, bu rakam da 47’ye kadar ç›kmaktad›r. Her halükârda oran üçte birin çok üstündedir.

259

260

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Trabzon Tuna

: :

Kosova

:

Konya

:

Yanya

:

Ohannes Efendi Petraki (Slatov) Efendi Dimitraki (Teodorov) Efendi Apostol A¤a Andon A¤a Sutiraki A¤a Mihre (Danufl) A¤a Simonaki (De¤irmencizâde Efendi) Nikola (Çanaka veya Cenruh) Efendi Argiri (Kantarc›) Efendi Mihail (Hurito) Efendi Daviçon Efendi

İLKOSMANLIPARLAMENTOSUVEOSMANLIMİLLETLERİNİNTEMSİLİ

Ek1 BOA,İ.,Dahiliye,no:48003,12Cemaziyelâhir1291/27Temmuz1874. Âtufetlû Efendim Hazretleri, Manast›r vilâyeti Meclis-i idâresi azâs›ndan Avram ve sand›k emini Yusuf efendiler asdakadan (sâd›klardan) olub, umûr-› memûrelerini hass-› ifâya bezl-i mesâi eyledikleri cihetle mûmâîleyhümâdan Avram Efendinin rütbesinin sâliseye terfî’i ve Yusuf Efendinin dahi uhdesine müceddeden rütbe-i râbîe tevcîhi ifâdesine dâir devletlû kaymakam pafla hazretlerinin tezkiresi leffen arz ve takdîm k›l›nm›fl olma¤la olbâbda emr u fermân-› hümâyûn-› cenâb-› cihânbânî her ne veçhile müteallik ve flerefsudûr buyrulur ise mantûk-› münîfi erzân idilece¤i beyâniyle tezkire-i senâverî terkîm k›l›nd› efendim. Fî 12 Cemaziyelâhir sene 291/27 Temmuz 1874. Derkenâr (Mâbeyn-i Hümâyûn’un) Marûz-u çâker-i kemîneleridir ki resîde-i dest-i ta’zîm olan iflbu tezkîre-i sâmiye-i âsâfâneleriyle zikrolunan tezkire-i manzûr-› âli-i hazret-i pâdiflâhî buyrulmufl ve ber mûcib-i istîzan mûmaileyhümâdan Avram Efendinin rütbesinin sâliseye terfî’i ve Yusuf Efendinin dahi uhdesine müceddeden rütbe-i rabi’e tevcîhi müteallik ve flerefsudûr buyurulan emr-i irâde-i seniyye-i hazret-i pâdiflâhî mantûk-› münîfinden olarak, mezkûr tezkire-i seniyye savb-› sâmi-i sadâret penâhîlerine iâde k›l›nm›fl olma¤la olbâbda emru fermân hazret-i veliyu’l-emrindir. Fî 13 Cemaziyelâhir sene 291 (28 Temmuz 1874)

261

262

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Ek2 Sadâretin arz tezkiresi (Nikola Nakkaş Efendi’nin terfî’i hakkında); BOA, İ., Dahiliye, no: 47923, Gurre-i Cemaziyelâhir 1291/16Temmuz1874. Âtûfetlû Efendim Hazretleri, Suriye vilâyeti Meclis-i idâresi azâs›ndan Nikola Nakkafl Efendinin lisan-› arabîye nakl ve terceme itdi¤i, arazî kanunnâmesiyle ana müteferri sâir f›karât-› nizâmiyeyi hâvi telîf eyledi¤i mecelle ve manzûmeden dolay› rütbe-i hâliyesi olan sâlisenin mükâfâten sâniyeye terfî’i hakk›nda vilâyet-i mezkûre vâlisi devletlû pafla hazretlerinin vürûd iden tahrirât› leffen arz ve takdîm olunmufl ve bu makule âsâr-› nâfizenin terceme ve tahrîrine sarf-› mesâî ve ihtimâm idenlerin teflvîk ve taltifi emsâli ve flân-› maârif niflân-› âli iktizâs›ndan bulunmufl olma¤la iltimâs-› marûz’un isâ’f› emrinde irâde-i mekârim-i mutâde-i cenâb-› flehinflâhî her ne vechile müteallik ve flerefsünûh buyurulursa mantûk-› celili infâz olaca¤› beyâniyle tezkire-i senâverî terkâm k›l›nd› efendim. Fî Gurre-i Cemaziyelâhir sene 291.

XXI

Osmanlıİmparatorluğu’ndaİdarî ModernleşmeveMahallîİdare AlanındakiGelişmeler*

1 Mahallî idare, siyasî ve hukukî bir kavram ve sosyal-idarî bir kurum olarak geç ortaça¤lar Avrupa’s›n›n ürünüdür. Sahip oldu¤u malî kaynaklar› kendi organlar›n›n kararlar› do¤rultusunda kullanan özerk bir malî-idarî yap› ve bu yap›n›n tüzel kiflilik kazanmas› yoluyla flehirlerin özgürleflmesi gerçekte 12. yüzy›l Avrupa’s›nda bafllayan ve boyutlar› bugüne kadar uzanan bir tarihsel olgudur. Ne Eski Yunan-Roma flehir yönetimi, ne ortazaman ‹slâm ülkelerindeki veya Bizans’taki beledî idareyi, modern mahallî idarenin bafllang›c› ve kayna¤› olarak görmek pek do¤ru say›lmamal›d›r. fiehir uygarl›¤›n›n birkaç bin y›l önceden Ortado¤u-Akdeniz havzas›nda do¤du¤u ve flehir yönetiminin ilk parlak örneklerinin gene bu bölgede görüldü¤ünü yads›mak niyetinde de¤iliz. ‹lkça¤lar›n *

İÜHFİdareHukukuveİlimleriDergisi, ‹stanbul, 1982 (1-3), s. 137-148.

264

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Mezopotamya ve M›s›r flehirlerinin idarî, ekonomik yap›s› uygarl›k tarihinin önemli aflamas›d›r. Yunan-Roma uygarl›¤›n›n flehir demokrasisi birçok kimselerce ça¤dafl dünyadaki siyasal kültürün bafllang›c› olarak düflünülmektedir. Ancak buradaki flehir yönetimi ister demokrasi ister onun bozulmufl biçimi tiranl›k olsun, ne mahallî idare ne de ça¤dafl demokrasi olgusu ile ilgilidir. Ça¤dafl mahallî idare ve mahallî demokrasi, bir kurum olarak, ancak genifl bir alanda ve toplumun bütün kurumlar› üzerinde kontrol fonksiyonu yürüten bir merkezî idarenin varl›¤› karfl›s›nda söz konusudur. Yani devletin güçlenen erkine ra¤men, tarihin ak›fl› içinde bir bölgenin veya flehrin malî-idarî alanda özerklik elde edip bunu güçlendirmesiyle mahallî idare denen hukukî varl›k ortaya ç›km›flt›r. Nihayet, yeni ça¤lar›n hukukî devrimi, bir yerde bu tip idarelerin hukukî varl›¤›n› tan›tmas›, yani tüzel kiflilik kazanmas›d›r.* O halde, sadece kendi bafl›na ve kendi içinde var olan Eski Yunan polis’i veya bunun bir imparatorluk federasyonu içinde biçim de¤ifltirmifli diyebilece¤imiz Roma sitelerinin (civitas) modern belediye ile kavramsal ve hukukî ba¤›n› kurmak güçtür. Eski Roma flehirlerinin imparatorluk içindeki özerk görünümleri aldat›c› olmamal›d›r. ‹darî-malî yönden merkezin bask›s› alt›nda idiler. Bu bask› ve merkezileflme büyük ölçüde yarg› alan›nda da görülür. Esasen hiçbir Roma flehrinin ba¤›ms›z bir hukukî kiflili¤i yoktu. Roma’da birçok kurumun bir tüzel kiflilik sahibi olmad›¤› görülüyor; hatta respublica bile bir tüzel kiflilik say›lamaz. Romanistler, bir ölçüde fiscus’un (maliye) böyle bir statüsü olup olmad›¤›n› da henüz tart›flmaktad›rlar. O halde, modern mahallî idarelerin tarihî kayna¤›n› ve do¤uflunu Roma ‹mparatorlu¤u’nda aramak fazla iyimserlik *

Avrupa’da mahallî idare veya serbest komün gelene¤inin do¤uflu ve geliflmesi, hukuk tarihçileri, sosyologlar aras›nda halen tart›fl›lan çetin bir konudur. Bu gelene¤i Eski Roma’n›n fiscus kurumuna ba¤layarak aç›klayanlar oldu¤u gibi, tamamen Germanik kökenli bir kurum olarak aç›klayanlar da vard›r. Türk okuyucu bu tart›flmalar› k›sa elden ve etrafl›ca izleyebilmek flans›na, müteveffa Prof. S›dd›k Sami Onar ve Charles Crozat sayesinde sahip olabilmifltir. Hükmî flahsiyet kurumunun geliflmesi üzerine, S. Sami Onar, İdareHukuku, c. l, ‹stanbul, 1944, s. 371-400’de; C. Crozat, AmmeHukukuDersleri, c. II, k›s›m l, ‹.T. yay., 1944, s. 243-301 aras› Avrupa’da komünlerin geliflmesine iliflkin çeflitli tezleri ele almaktad›rlar.

OSMANLIİMPARATORLUĞU’NDAİDARÎMODERNLEŞMEVEMAHALLÎİDAREALANINDAKİGELİŞMELER

olur. Gene maliye, idare ve kolluk alan›nda örnek ve mükemmele yak›n teflkilâtlanma örne¤i gösteren ortaça¤ ‹slâm flehirleri için idarî özerklikten söz etmek güçtür. Geleneksel toplumlarda ulafl›m ve haberleflme teknolojisinin ilkelli¤i yüzünden bölgeler ve flehirlerde bir dereceye kadar bir merkezkaç sistemi görülürse de, bunun mahallî özerklik ve demokrasi anlam›na gelmeyece¤i aç›kt›r. Modern anlamdaki mahallî idare, merkezî idareyle birlikte ve ona ra¤men vard›r. Eski ça¤›n polis veya sitelerinde, devlet veya flehrin özdefllik içinde oldu¤u görülüyor. Var olan demokrasi tiranl›¤a dönüflürse, mahallî demokrasi diye adland›r›lan mekanizma da felce u¤rar. Oysa, modern ça¤lar Avrupa’s›nda merkezî hükümet flekli demokrasi, tiranl›k veya diktatorya da olsa, mahallî yönetimin varl›¤›n› sürdürdü¤ü görülmektedir. Alt› yüzy›ldan beri Avrupa’da mahallî idareler, krall›klara, cumhuriyetlere, ihtilâllere ra¤men bünyelerini koruyarak ve gelifltirerek yaflam›fllard›r. Bu kendi kendini yönetme sisteminin devaml›l›¤›, kuflkusuz 20. yüzy›l Avrupa demokrasisinin varl›¤›n› sa¤layan en büyük etkenlerden biridir. Avrupa k›tas›n›n her yerinde mahallî idare gelene¤inin do¤uflu ve geliflmesi eflzamanl› olmad›¤› gibi, eflit h›zda da olmad›. Zamanda ve nitelikteki bu farkl›l›¤›n sonuçlar›n› Avrupa ülkelerinin siyasal ve idarî hayat›nda bugün de görmek mümkündür. Gerek bölgecilik (local patriotism) gerekse mahallî idarelerin etkinli¤i yönünden ‹skandinavya, Britanya, Almanya, Fransa, ‹talya ve ‹sviçre gibi ülkeleri ayn› ölçülerle ve ayn› düzeyde de¤erlendirmek mümkün de¤ildir. Fransa’da ilk komün, 1066 y›l›nda bir krall›k ferman›yla bu statüyü elde eden Mans bölgesidir (commune des Mans). Bu komün, böylece ayr› bir idarî örgüte, yarg›ya ve maliyeye ve milicebourgeoise denen kolluk kuvvetine sahip olmufltur. Ancak mahallî idarelerin Fransa’daki gücü zamanla merkezî krall›k taraf›ndan k›s›lm›fl ve bugünkü niteliklerine ulaflmalar› için büyük Frans›z ihtilâlini beklemeleri gerekmifltir. Flandre bölgesinde, Avusturya ve Almanya’da, mahallî idareler uzun süren ama kesintisiz bir evrimle bugünkü yap›lar›na ulaflm›fllard›r. Britanya’daki mahallî idarelerin 11. yüzy›ldan beri gösterdikleri özerk geliflme ise, di¤er bir örnektir ve günümüz Britanya demokrasisinin görke-

265

266

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

minde bafll›ca pay, bu ülkenin sa¤lam ve kesintisiz geliflen mahallî idarelerine aittir. Ortaça¤ Avrupa’s›n›n ‹talya’da, Kuzey Almanya Hansa flehirlerinde rastlanan oligarflik idare tipinin bu nedenlerle mahallî bir demokrasi gelene¤i ile ilgisini kuramay›z. Rusya tarihçileri aras›nda 15. yüzy›la kadar Kuzey Rusya’da Novgorod fiehir Cumhuriyeti’nin oligarflik yönetimini tarihî demokratik bir bafllang›ç sayanlar vard›r. Bu yorumun da bir romantizmden ötede anlam› yoktur. Avrupa flehrinin yönetimi, kuflkusuz do¤ufltan mahallî bir özerklik veya demokrasi niteli¤ine sahip de¤ildi. Bir sosyo-ekonomik evrim sonucu merkezî yönetimden bu özerklik al›nm›flt›. Böyle bir süreci gözlemlemek için, Viyana flehrinin 13. yüzy›l bafl›ndan beri geçirdi¤i evrimi örnek olarak incelemekte yarar vard›r. Ortaça¤ flehirlerinin ço¤u gibi Viyana da 12. yüzy›l sonuna kadar özerk bir idareye sahip de¤ildi. fiehrin yarg›c› ve belediye baflkan› derecesindeki Stadtrichter, Habsburg büyük dükünün tayiniyle görevlendirilirdi. Önceleri istiflarî görevi olan 24 kiflilik meclis (Stadtrat) tüccar ve esnaf loncalar›n›n üyeleri aras›ndan tayin ediliyordu ki, Habsburglu VI. Leopold’un 1221’de verdi¤i bir imtiyaz berat›yla devaml›l›k kazanan bir kurul haline geldi. 1288’de, belediye baflkan›n› (Bürgermeister) seçmek için direnen Viyanal›lar› Habsburg dükleri te’dib ettiler.1 Özerk bir flehir yönetimi Tuna boyu ülkelerinde daha geç gerçekleflebildi. 13. yüzy›l sonuna kadar burada flehir yöneticisi, statü ve görevleri yönünden Osmanl› kad›s›ndan daha farkl› de¤ildi. Avrupa’da mahallî idarenin geliflme evreleri ve nedenlerini tart›flmak konumuz d›fl›nda kalmaktad›r, ancak Osmanl› mahallî idare gelene¤inin anlafl›lmas› bak›m›ndan etrafl›ca bilinmelidir.

2 Klasik dönemde Osmanl› flehrinin idaresi ve yarg› görevi, ilmiyye s›n›f›ndan olan kad›lara b›rak›lm›flt›. Kad› sadece flehrin de¤il, civar›ndaki köy ve nahiyelerin de mülkî amiri ve yarg›c› idi ki, bu bir kaza dairesidir. Merkez bürokrasisinin üyesi olan kad›, belirli bir süre için tayin edildi¤i bu bölgede yarg›n›n, kolluk ifllerinin,

OSMANLIİMPARATORLUĞU’NDAİDARÎMODERNLEŞMEVEMAHALLÎİDAREALANINDAKİGELİŞMELER

malî görevlerin ve flehir yönetiminin sorumlusuydu. Geleneksel devlette devaml› görev gören ve kurumsallaflan bürokratik kadro çok dard›r. Genellikle büyük memurlar›n personeli onlar›n özel hizmetlileridir. Kad› da, görev yerine kendi kap› halk› (özel personeli) ile gelir ve giderdi veya gitti¤i yerde baz› kimseleri istihdam ederdi. Osmanl›larda mahkeme görevlileri içinde de¤iflmeyenler çok dar say›da olmal›d›r. Mahkeme veya flehir kâtibi diyebilece¤imiz bu gibilerin her yerde bulunup bulunmad›¤› da kesinlik kazanm›fl de¤ildir.2 Kad›lar›n belediye veya mahkeme gibi kurumsallaflmay› temsil eden ofisleri de yoktu. Hangi binaya yerleflirlerse oras› mahkeme veya belediye binas› say›l›rd›. Hatta baflkent ‹stanbul’da bile belli bir kad›l›k ofisi olmad›¤›, ancak II. Mahmud döneminde ‹stanbul kad›s›n›n Bâb-› Meflîhat’›n bir bölümüne yerlefltirildi¤i ve devaml› ofisinin buras› oldu¤u bilinmektedir.3 Ne kad› ne de yard›mc› personelinin mahallî halk taraf›ndan seçilip denetlenmesi veya idareye halk temsilcilerinin belirli bir statü ve kural çerçevesinde kat›lmalar› söz konusuydu. Kad› ekonomik ifllerde (fiyat tesbiti, narh konmas›), kolluk görevinin yerine getirilmesinde, malî ifllemlerin yürütülmesinde (vergi tarh ve cibayeti gibi) halk›n ve esnaf›n temsilcisi say›lan kimselere baflvurdu¤u takdirde yard›mc› olurlard›. Esnaf loncalar›n›n temsilcileri olan esnaf kethüdâlar›n›n, flehir ileri gelenlerinin (vücuh-› belde), ruhanî reislerin varl›¤›na ra¤men bu gibi kimselerin flehir yönetimine kat›lmak için devaml› kurullar halinde toplanmad›klar› ve çal›flmad›klar› görülmekteydi. fiu halde, Tanzimat devrine kadar Osmanl› ülkelerinde flehir ve eyâlet idaresinden, vak›flar gibi ekonomik-sosyal kurulufllardan, cemaat örgütlerinden söz edilebilir ama, mahallî idare gibi bir kavram ve kurumdan hatta idareye yard›mc› olan devaml›l›k kazanm›fl mahallî kurullardan söz etmek kesinlikle mümkün de¤ildir. ‹mparatorlu¤un idarecileri ile yerel halk›n bir uzlaflmaya gittikleri, karfl›l›kl› bir güçler dengesinin yasallaflmas› içinde ortak karar vererek yönetimi paylaflt›klar› görülmüyor. Merkez bürokrasisinin teknik nedenlerle yükümlenemeyece¤i baz› hizmetleri mahallî gruplara b›rakmas›n›n ne tutarl› bir adem-i merkeziyet ne de mahallî demokrasiyle ilgisi oldu¤u aç›kt›r. Belediye dahi, asl›nda

267

268

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

“commune”, “Gemeinde” gibi terimlerin tercümesi de¤ildir. Gene ‹ran flehirlerinde, belediye reisi, “maire-Bürgermeister” terimleri karfl›l›¤› için “flehrdar”, belediye için “flehrdarî” gibi pek uyumsuz tabirler kullan›l›r. Bunlar›n hepsi bu alandaki geleneksizli¤in aksidir. Asl›nda böyle bir gelenek olmad›¤› için demek de gerekmez. Bu, Ortado¤u medeniyetinin eskili¤i ve Bat› Avrupa’n›n flehir kültürüne geç girifli ve kabile gelenekleri içinde flehri oluflturmas› ve Roma hukuku prensiplerini uyarlamas›yla müesseselerini gelifltirmesinden ileri gelir. Kabile düzeni miras› ve Roma hukuk prensip ve kurumlar› birbirinden ayr›lmaz biçimde bu yap›y› özgür bir tarihî geliflim ortam›nda oluflturmufllard›r. Tanzimat dönemi, idarî modernleflme ihtiyac›n›n fliddetle duyuldu¤u imparatorlu¤un son yüzy›l›d›r. Bu idarî modernleflme ise, kaç›n›lmaz olarak hukukî, kültürel, siyasal ve sosyal de¤iflmeyle birlikte olmufltur. 19. yüzy›l Türkiye’sinde tar›mda, sanayide gözden uzak tutulamayacak baz› de¤iflmelerin meydana geldi¤i de aç›kt›r. Bu de¤iflikliklerdir ki, idare adamlar› pek istekli olmasalar da, eyâlet idaresinde mahallî gruplar›n idareye bir ölçüde kat›lmalar›n› gerekli k›lm›flt›r. Bu kat›lma nas›l olmufltur? Merkez bürokrasisinin bu konudaki siyasal tutumu neydi? Kimler nas›l bir seçimle idareye temsilci olarak kat›lm›fl, merkezî hükümetin temsilcileriyle nas›l birlikte çal›flm›fllar ve ne ölçüde etkili olmufllard›r? Nihayet bu geliflmeler imparatorlu¤un genel yönetim mekanizmas› ve siyasî geliflmesinde ne derecede tesirli olmufltur? Bu sorular›n cevab›n›n aranmas›, günümüz Türkiye’sindeki idarî-siyasî yap›y› tan›mak aç›s›ndan gereklidir. 19. yüzy›la kadar imparatorluk idaresi baz› hizmetleri mahallî gruplara, dinî cemaatlere, vak›flara b›rakm›flt›. Tanzimatç›lar bu gibi hizmetleri de olabildi¤ince merkezî hükümet örgütüne devrettiler. Meselâ, baz› yol geçitlerinin korunmas› vergi ba¤›fl›kl›¤› karfl›l›¤›nda derbentçi denen köylere b›rak›lm›flken, Tanzimat’tan sonra bu görev onlardan al›nm›fl, hükümetin kolluk kuvvetlerinin sorumlulu¤una verilmiflti. Vergilerin tarh ve cibayeti daha önce cemaat idarelerinin, flehir ileri gelenlerinin reyiyle tesbit edilip mültezimler taraf›ndan toplan›rken, bu usulden vazgeçildi. ‹lk anda il-

OSMANLIİMPARATORLUĞU’NDAİDARÎMODERNLEŞMEVEMAHALLÎİDAREALANINDAKİGELİŞMELER

tizam usulü de kald›r›lm›fl, merkezden gönderilen yetkili muhass›llar ve onlara yard›mc› olarak mahallî halk›n temsilcileri ve ruhanî reislerden oluflan devaml› kurullar (muhass›ll›k meclisleri) bu ifllerle görevlendirilmiflti. Ancak Tanzimat önderleri k›sa zamanda merkezî bir malî idareyi gerçeklefltirecek bürokratik altyap›n›n noksanl›¤›n› gördüler ve trajik bir biçimde iltizam usulüne dönüldü. Asayiflin sa¤lanmas› ise, köy ve kasabalardaki halktan, baz› loncalardan veya bu görevi ihale usulü ile yüklenen yasakç›, muhtesib vs. kimselerden al›nd›, zabtiye örgütü güçlendirildi. Baz› baflar›s›zl›klar›na ra¤men Tanzimat liderleri, merkeziyetçi bir devlet mekanizmas›n› gerçeklefltirmekte hayli yol alm›fllard›. ‹flte bu modern merkeziyetçilik güçlendi¤i ölçüde, Osmanl› toplumunda modern anlamda mahallî idarelerin çekirde¤inin olufltu¤u, yerel gruplar›n idareye kat›ld›¤› görülüyor. Ordunun, maliyenin, mülkî idarenin her daim hükümet kontrolüne al›nmak istendi¤i ve e¤itimin de buna yönelik bir biçimde düzenlendi¤i ortamda, mahallî halk›n temsilcilerinin yard›m›na baflvurmak da kaç›n›lmazd›. fiu halde 1840’lardan beri muhass›ll›k meclislerinde, sonra memleket meclislerinde, daha sonra vilâyet, liva, kaza idare meclislerinde, vilâyet temyiz dîvânlar›nda, ziraat komisyonu, mal sand›¤› ve belediye meclislerinde mahallî temsilcilerin bulunmas›, sadece merkezî hükümet bürokratlar›n›n tek tarafl› tasarrufu veya inayetiyle gerçekleflmifl de¤ildir. Merkezî hükümet bu gruplar› d›fllayacak güçte de de¤ildi, zaten o ça¤da sadece Osmanl› devletinin merkez bürokrasisi de¤il, Avrupa’n›n hiçbir modern devlet örgütü böyle totaliter bir güce sahip de¤ildi. Demokratik de¤il, sadece kanunî ve adil bir idarenin gerçeklefltirilmesi için idare edilenlere de dan›flmak ve onlar›n yard›m›n› almak gerekliydi. Tanzimat döneminin idarî reformlar›, bu nedenle ülkemizde mahallî idarelerin do¤uflu için gerekli ortam› da haz›rlam›flt›. Kuflkusuz Tanzimat döneminin devlet adamlar›, siyasal kat›lma, mahallî demokrasi gibi bir siyasal program› benimsemifl kimseler de¤illerdi. Hatta böyle bir siyasal geliflme onlar› ürkütürdü. Onlar›n istedikleri kanunî ve adil bir idarenin kurulmas›yd›. Önlerindeki Avrupaî model, ne ‹ngiltere ve ne de Fransa’yd›; sadece Metternich

269

270

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Avusturya’s›yd›. Tanzimat önderlerinin Metternich’e olan hayranl›klar› ve onu izledikleri biliniyor. Metternich de, Osmanl› reformlar›n› onaylayan ve yak›ndan izleyen bir devlet adam›yd›. Osmanl› ‹mparatorlu¤u nezdindeki Avusturya diplomatlar›, özellikle Eduard von Klaezl, II. Mahmud döneminin reformlar›n› ayr›nt›lar›na kadar ve olumlu bir de¤erlendirmeyle baflbakan›na bildirmekteydi.4 Osmanl› imparatorlu¤u asrî bir merkeziyetçi yap› kazan›yordu; bu yap› yerleflti¤i ölçüde mahallî idarelerin do¤uflu da kaç›n›lmazd›. 19. yüzy›l tarihimizin en önemli geliflmelerinden biri iflte budur.

3 Seçim konusu bizim tarihimizde Tanzimatç›lar›n vilâyet idaresinde yapt›klar› reformlar dolay›s›yla gündeme geldi. Seçim usulüne, kurumsallaflan ve devaml›l›k kazanan kurullara yerli halktan temsilci olarak kat›lacak üyelerin saptanmas› nedeniyle baflvurulacakt›. Öngörülen seçim usulü pek ilkeldi, bundan baflka yayg›nl›kla uygulanmad›¤› da kesindir. Ancak önemli olan, bir seçim usulünün öngörülmesi ve hukukîleflmesidir. Maliyenin ›slâh› için vilâyetlerde sancak merkezlerine gönderilen vali yetkisinde ve validen ba¤›ms›z yüksek rütbeli maliye memurlar›n›n, yani muhass›llar›n yan›nda muhass›l meclisleri kurulacakt›. Bu meclislere muhass›l›n maiyyet memurlar›ndan baflka, memleketin hâkimi, müftisi, asker zabiti, ruhanî reisler ve memleket ileri gelenlerinden alt› kifli kat›lacakt›. Sözü edilen alt› kifli seçimle görevlendirileceklerdi. Muhass›l meclislerinin kurulufl biçimiyle ilgili olarak, Meclis-i Ahkâm-› Adliye’nin haz›rlad›¤› nizamnâmenin ilk bendinde seçimin usulü tarif edilmektedir. Seçilecek kimseler bulundu¤u memleketin ak›ll›, afif ve muteber adamlar›ndan olmal›yd›. Adaylar önce mahkemeye gelip isimlerini kaydettirecekler, sonra seçmenlerin oyuna baflvurulacakt›. Seçmenler ise, kazaya ba¤l› köylerden kura ile saptanan befler kifli ve kaza merkezlerinde de yerleflme yerinin büyüklü¤üne göre “ak›ll›, söz anlar, emlâk sahiplerinden 20-50 kifli” olacakt›. Bir araya toplanan bu

OSMANLIİMPARATORLUĞU’NDAİDARÎMODERNLEŞMEVEMAHALLÎİDAREALANINDAKİGELİŞMELER

seçmenlerin karfl›s›na adaylar ç›kar›lacak ve tek tek her aday› isteyen seçmenler bir yana, istemeyenler öbür yana geçeceklerdi. Oylar›n ço¤unlu¤unu elde eden aday seçilecek, isteyen ile istemeyenler eflit ise kur’a-i fler’iyye’ye baflvurulacakt›.5 Kuflkusuz nizâmnâme ile kurumlaflan bu seçim usulü genifl bir taban›n kat›lmas›n› sa¤lamaktan uzakt›. Ayr›ca gere¤i gibi ve yayg›nl›kla uygulanmad›¤›n› da belirtmifltik. Ça¤dafl gözlemcilerin belirtti¤ine göre, “meclislere seçilenler (!) ya mülkî amirin tayin ettikleri veya benzer biçimde gayrimüslim cemaat ileri gelenlerinin saptad›klar› ya da yüksek rütbeli memurlarla anlaflan mahallin ileri gelenleriydi.”6 Ancak bu tür bir mekanizmay› 19. yüzy›l›n Osmanl› ‹mparatorlu¤u için göze fazlaca batan bir kusur olarak görmemek gerekir. O ça¤da Rusya ‹mparatorlu¤u’nda zemstvo’lar, Avusturya ‹mparatorlu¤u’nun birçok yerinde idarî kurullara getirilen üyeler daha genifl tabana dayanan bir seçimle saptan›yor de¤ildi. Toplanan meclislerin görev ve yetkilerini kesinlik ve aç›kl›kla belirten hiçbir nizamnâme veya talimatnâme yoktu.7 Konuflacaklar› konular ne olacakt›? Anlaflt›klar› noktalar bir karar m›, yoksa bir dilek niteli¤i mi tafl›maktayd›? Bunlar belirlenmifl de¤ildir. 1864’ten itibaren vilâyet, liva ve kaza idare meclisleri vilâyet bütçesini, giderleri, okul, hastane vs. kurulufllar için yap›lacak harcamalar› tart›flm›fllard›r. Ancak merkezî hükümet memurlar›n›n bu meclislerdeki seçimli üyelerden ve ruhanî reislerden as›l bekledi¤i, arazi anlaflmazl›klar›n›n çözümlenmesiydi. Meclis-i idarelerin bafllang›çtan beri bafll›ca ifllevi, köylüler aras›ndaki arazi anlaflmazl›klar›n› çözümlemek oldu. Kuflkusuz meclis-i idarelerin arazi sorunlar›n› ve anlaflmazl›klar› her zaman hakkaniyetle çözdü¤ü düflünülemez. Mirî arazilerin belli gruplar taraf›ndan ya¤malanmas› ve tapulanmas› ifllemi bu kurullarda bafllam›fl ve yo¤unlaflm›flt›r. Üyelerin yetkileri tarif edilmedi¤i gibi, yasayla belirlenmifl bir güvenceleri de yoktur. Ço¤un mecliste konufltuklar›ndan veya mecliste tart›fl›lan konular› d›flar›da söz konusu ettiklerinden dolay› suçlanmaktayd›lar. Bununla beraber Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun tarihinde ilk defa kurumsallaflan ve mahallî halk›n temsilcilerinin kat›ld›¤› kurullardan söz etmek mümkün olmaktad›r ve bu ileri bir

271

272

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

ad›md›r. Bu kurullar›n bir tüzel kiflilik kazand›¤›n› ileri sürmek güçtür. Ancak bu yönde bir geliflme vard›r. Hatta üyelere belirli bir miktar maafl ba¤lanm›flt›r. Gerçi bu maafllar›n kimlere ne miktarda ödenece¤i kesinlik kazanm›fl de¤ildi. Hatta maafl konusunda yolsuzluklar görülmesi üzerine, vazgeçildi. 1864 Vilâyet Nizamnâmesi’nde bu nedenle, vilâyet, liva, kaza idare meclislerindeki seçimli üyelerin fahrî olarak çal›flmalar› öngörülüyordu.8 Fakat bu organlar›n tüzel kiflilik kazanmalar› için aslî unsurlardan biri olan üyeli¤in anonimlefltirilmesi, yani üyelerin niteliklerinin belirlenmesi hususu, 1840’tan beri muhass›ll›k meclisleri ile ilgili nizamnâmelerde, sonra 1864 tarihli Vilâyet Nizamnâmesi ve 1871 tarihli Daire-i Umûmiye-i Vilâyet Nizamnâmesi’nde yerine getirilmifltir. Tabii üyeler; mülkî amir ve memurlar, ruhanî reislerden ibaretti. Seçimli üyeler ise, o yerin halk›n› temsilen seçilen yar›s› müslim, yar›s› gayrimüslim dört kifli idi. Bu son kural Osmanl› devlet gelene¤inde önemli bir geliflim ve de¤iflim demektir. 19. yüzy›l›n Osmanl› düflünürü Meflrutiyet rejimini, parlamentoyu veya bu gibi mahallî kurullar› ‹slâmî meflveret gelene¤i içinde aç›klamaya çal›fl›r ama, bu gibi kurullar› ‹slâmî meflveret gelene¤i içinde ele alman›n mümkün olmad›¤› aç›kt›r. ‹dareye ve karar almaya belirli kurallar çerçevesinde gayrimüslimler de kat›l›yordu. Kurullar›n teflkil tarz› özünde laik bir temele dayanmamakla birlikte, laik bir geliflmeye yol açm›flt›r. Mahallî gruplar›n merkezî idarenin kararlar›na hiç de¤ilse dilekte bulunma yoluyla kat›lmalar› 1840’lardan itibaren bir kurumsallaflma ve devaml›l›k kazan›yordu. Bu geliflmenin mahallî idarelerin do¤uflu aç›s›ndan gösterdi¤i önem d›fl›nda, muhass›ll›k meclisleri ve onun devam› olan vilâyet idare meclislerinin Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun parlamenter hayata geçiflinde de önemli bir katk›da bulunduklar›n› belirtmek gerekir. 19 Mart 1877’de ilk Osmanl› Meclis-i Meb’ûsân› topland›¤›nda, imparatorlu¤un dört bir yan›ndan gelen meb’ûslar, büyük ço¤unlukla vilâyet idare meclislerinin seçimle gelen üyeleri aras›ndan valilerce veya meclis üyelerinin ortak karar›yla tayin edilen kimselerdi. Meb’ûs seçimi için haz›rlanan talimat-› muvakkate, vilâyet idare meclislerinin seçilmifl üyelerinin ilk seçmen say›larak meb’ûs

OSMANLIİMPARATORLUĞU’NDAİDARÎMODERNLEŞMEVEMAHALLÎİDAREALANINDAKİGELİŞMELER

seçilmelerini öngörüyordu ki pratikte meb’ûslar bunlar›n aras›ndan seçilmifl veya valilerce tayin edilmifllerdi. Örne¤in, Kastamonî meb’ûslar›, 1864-1876 y›llar› aras›nda vilâyet meclisinde üyelik yapan Hac› Mustafa ve Salim efendiler, Suriye meb’ûsu, 1869’dan beri vilâyet meclisinin seçilmifl üyesi olan Nikola Nakkafl Efendi’ydi. Hüdavendigâr meb’ûslar› da 1870’ten beri vilâyet meclisinde bulunan fieyh Bahaeddin ve Pavlos Pavlidi efendilerdi. Örnekler ço¤alt›labilir.9 Gelen meb’ûslar ilk anda eski görevlerinden gelen al›flkanl›kla, daha çok geldikleri yerlerin sorunlar› üzerinde durmufllarsa da, k›sa zamanda ülkenin genel sorunlar›n› kavram›fl, hatta d›fl politikay› bile tart›flmaya bafllam›fllard›. Bu demokratik terbiyede yirmi y›l› aflan vilâyet idare meclisleri ve daha eskiye uzanan muhass›ll›k meclisleri gelene¤inin büyük pay› vard›r. Meclis-i Meb’ûsân’›n bir iç tüzü¤ü olmamas›na ra¤men meb’ûslar belli bir müzakere al›flkanl›¤›na sahipti. Eski vilâyet müfettifli olan meclis reisi Ahmed Vefik Pafla’n›n otoriter baflkanl›¤›ndan, meb’ûslar›n tart›flma âdâb›na kadar her fleyin eski vilâyet meclislerindeki tecrübe ve gelene¤e dayand›¤› aç›kt›. Taflradan gelen meb’ûslar seçim konusu tart›fl›l›rken, ‹stanbullular›n ilk defa seçim gördüklerini, kendilerinin ise “ibtida-i Tanzimat’tan beri seçim usulünü bildiklerini” ileri sürüyorlard›.10 Vilâyetlerdeki meclis-i idarelerin d›fl›nda, yerli halk›n temsilcilerinden oluflan Menâfi-i Umûmiye Sand›klar›, ziraat ve nâf›a komisyonlar›, mahallî üyelerin kat›ld›¤› ticaret mahkemeleri, memleketin iktisadî hayat›n› düzenlemekte küçümsenmeyecek rolü olan kurullard›. Rumeli vilâyetlerinde özellikle Midhat Pafla’n›n valili¤i s›ras›nda Tuna vilâyetinde Menâfi-i Umûmiye Sand›klar› önemli bir sermaye birikimini gerçeklefltiren kurulufllar olmufllard›.11 Bu sermayenin kullan›l›fl biçimi, yat›r›m yap›lacak alanlar mahallî sand›k kurullar›nca kararlaflt›r›l›yordu. Bununla birlikte sand›klar imparatorlu¤un her yerinde ayn› etkinli¤e ve güce sahip de¤ildi. Yerli tüccarlar›n güçsüzlü¤ü ve iktisadî geliflmenin yavafll›¤›ndan dolay›, mahallî idarelerin gerçek anlamda güçleniflini sa¤layacak bu kurulufllar bir müddet sonra etkinliklerini tamamen kaybettiler. Özellikle Osmanl›-Rus savafl›ndan sonra sadece var olan Menâfi-i

273

274

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Umûmiye Sand›klar›’na de¤il, Osmanl› flehirlerindeki esnaf›n geleneksel avâr›z sand›klar›na bile devletçe el konmufltur. ‹ktisadî konularda karar alma güçsüzlü¤ü ve sermaye kurulufllar›na sahip olamamak bafllang›çtan beri ülkemizde mahallî idarelerin geliflmesini önleyen bir olgudur. 1860’lardan beri sözde her yerde var olan meclis-i belediyeler, üstelik ilk Osmanl› Meb’ûsân Meclisi’nde “Dersaadet ve Vilâyât Belediye Kanunu”nun haz›rlanmas›na ra¤men, geliflememifllerdir. Güçlenen merkezî hükümet karfl›s›nda mahallî gruplar›n iktisadî gücü de ayn› oranda artmad›¤›ndan, Türkiye’de mahallî idareler önce iktisadî ve buna ba¤l› olarak da hukukî özerklik konusunda geri kalm›fllard›r.

4 19. yüzy›lda, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda da merkeziyetçi devlet felsefesi ve e¤ilimi egemendi. Modernleflme bürokratik örgütlerin büyümesine neden olmufltur. Devlet faaliyetlerindeki ihtisaslaflma, merkezde ve vilâyetlerdeki örgütlerde ihtisaslaflmay› yaratmaktad›r. Merkezî hükümet sanayiden e¤itime kadar hayat›n her alan›n› düzenleme e¤ilimindedir. Yabanc› devletlerin misyonerleri ülkenin her yan›nda say›s›z okul ve sosyal kurum açarken, Bâb›âlî bürokrasisi hay›rhah davranmasa bile buna engel olamamaktayd›.12 Ama herhangi bir yerdeki halk kendi ihtiyac›na yönelik bir ç›rak veya ebelik okulu veya çobanl›k ve tar›m teknisyenli¤i kursu açmak istese buna izin verilmeyece¤ine flüphe yoktu. Yetimhane veya sanayi mektebi kurmak, taflradaki mahallî önderlerin de¤il, ancak gönderilen valilerin giriflimiyle oluyordu. Merkezî hükümet ço¤u yerde belediye örgütünü kurmam›fl ve belediye meclislerine uzun süre tüzel kiflilik kazand›rmam›flt›r. Belediyelerden beklenen hizmetlerin bir k›sm› vak›flar›n, bir k›sm› merkezî hükümet organlar›n›n elinde oldu¤undan, ‹stanbul’da bile belediyenin etkin bir hizmet görmesi mümkün de¤ildi. Bir semtten di¤er bir semte suyolu veya kald›r›m döflemek için iki-üç nezaret veya evkafla anlaflmak gerekirdi. Kuflkusuz belediyelere ayr›lan malî kaynaklar da çok yetersizdi. Belediyeye yeni malî kaynaklar sa¤lamak konusun-

OSMANLIİMPARATORLUĞU’NDAİDARÎMODERNLEŞMEVEMAHALLÎİDAREALANINDAKİGELİŞMELER

da Bâb›âlî bürokrasisinden daha isteksiz davrananlar ise taflra eflraf› idi. Yeni kaynak, yeni vergi demekti. Bu e¤ilimi Osmanl› Meb’ûsan Meclisi’nde de görmek mümkündür.13 Son devir Osmanl› yöneticileri belediye örgütünü sadece düzenli flehir hizmetlerinin görülmesi için istediler. ‹kinci Meflrutiyet döneminde belediyeler örgüt olarak gelifltirilip, tüzel kiflilik kazand›klar› halde, önceki devirden daha güçlü merkeziyetçi politik bask›yla yönetildiler ve her yerde merkezî hükümete daha ba¤›ml› hale getirildiler. Bu politika imparatorluktan cumhuriyete miras olarak kalm›flt›r. H›zl› bir flehirleflmeyle birlikte siyasal kat›lma sorununun da büyük boyutlara ulaflt›¤› günümüz Türkiye’sinde, mahallî idareler halen geçmiflin getirdi¤i uyumsuz yap›y› tafl›maktad›rlar.

275

XXII

İlkOsmanlıParlamentosunun YapısındaEyâletİdareMeclislerinin Etkisi*

‹lk Osmanl› parlamentosunun toplanmas› ve 1876 y›l› gibi erken bir tarihte anayasal rejime geçifl, tarih ve siyasal bilim literatüründe çeflitli yorumlar›n ortaya ç›k›fl›ndan çok, hayretle ve inanamazl›kla karfl›lanm›flt›r. Bu hayret ve küçümseme, hem o günlerde hem de bugün bilimsel literatürde, Meflrutiyet rejimi ve ilk meclisin geleneksiz kurumlar olarak nitelendirilmesine neden olmufltur. Meflrutî rejime iç bask›lardan çok d›fl bask›larla geçildi¤i öne sürülmüfltür. Oysa o günlerin d›fl bask›lar›na boyun e¤mek için parlamentarizme geçifl gerekli de¤ildi. Böyle bir d›fl talep yoktu. Ülkenin içinden gelen direnifl bununla bütünlefltirildi¤i vakit, anayasal rejime geçiflin nedeni daha iyi anlafl›l›yor. Bununla beraber bu yaz›da, meflrutî idareye nas›l geçildi¤inden çok, onun bafll›ca kurumu olan parlamentonun çal›flma tarz›nda bir gelenek olup ol*

TürkParlamentoculuğununİlkYüzyılı,Siyasî ‹limler Derne¤i, Ankara, 1976, s. 433448.

278

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

mad›¤› tart›fl›lacakt›r. Çünkü ilk parlamento hem o gün hem de bugün birçok yazar›n, “Toplant› ve çal›flma gelene¤inden yoksun bir kalabal›k” olarak rahatl›kla nitelendirdi¤i kurumdur. Oysa parlamentonun üyelerine ve bu üyelerin seçilip geldi¤i vilâyetlerdeki bir tak›m idarî, kurul ve kurumlar›n çal›flmalar›na ve bunlar›n tarihî temellerine göz att›¤›m›zda, son iddian›n ne kadar yanl›fl ve yüzeysel oldu¤u anlafl›labilir. Bunu 1877 parlamentosunun görünümünü, çal›flmas›n› ve bir de Osmanl› eyâlet idaresinin klasik devirden beri var olan kurumlar›n›n evrimini inceleyerek göstermeye çal›flaca¤›z. 19 Mart 1877’de, Osmanl› ülkesinin dört yan›ndan gelen rengârenk bir heyet toplan›yordu. Meflrutiyet ilân edilmifl, haz›rlanan anayasa ile Türkiye tarihinin ilk parlamentosu oluflmufltu. Rusya sefiri olay› çoktan protesto etmiflti: “Avrupa’da parlamentosu olmayan tek ülke olmak ay›b›n› biz tafl›yamay›z. Bu Bâb›âlî’ye pahal›ya mal olacakt›r” diyordu. Britanya Sefiri Layard ise, “fiaflk›n, millî problemlerden bihaber bir kalabal›k...” diye nitelendiriyordu meb’ûslar›...1 Aç›l›fltan beri, meb’ûslar hatalar› tenkit etmeye bafllam›fllard›. Selanik, Erzurum, Ba¤dat gibi uzak, yak›n vilâyetlerden gelen meb’ûslar, az zamanda bozukluklar›n sadece kendi bölgelerinde de¤il, ülkenin dört bir yan›nda hüküm süren, sefalet, bozuk idare gibi derin nedenlerden ileri geldi¤ini ö¤rendiler.2 Yüzy›l›n ortalar›ndan beri, Tanzimat hareketinin getirdi¤i sars›nt› ve tepki yaratan reformlar silsilesi, flimdi de Meflrutiyet rejimini ve onun kurumlar›n› yaratm›flt›. “Parlamento, meb’ûsân, müzakere” herhalde imparatorluk halk›n›n ilk anda anlayabilece¤i kavramlardan de¤ildi. Meflrutiyet rejimi, içte oldu¤u kadar d›flar›da da flaflk›nl›k ve problemler yarat›yordu. Nas›l oluyordu da, Ayd›nlanma devrinden beri Avrupa siyasal düflününde despotik yönetimin modeli say›lan bir toplum, anayasal rejime geçiyordu? Ça¤dafl dünyaya ve özellikle Avrupa’n›n di¤er çokuluslu imparatorluklar›n›n parlamenter kurumlar›na veya anayasal hareketler bütününe göz att›¤›m›zda, bu yarg›lar› hakl› ç›karacak bir durum yok de¤ildi. Avrupa ülkelerinde bile parlamenter rejimin henüz sars›nt›dan kurtuldu¤u söylenemezdi.

İLKOSMANLIPARLAMENTOSUNUNYAPISINDAEYÂLETİDAREMECLİSLERİNİNETKİSİ

Orta Avrupa’daki uluslar hapishanesi ve Metternich’in diktatör yönetimini yaflayan komflu imparatorluk Avusturya-Macaristan, 1848’deki kanl› ihtilâlden sonra parlamenter rejime henüz 27 y›l önce geçmiflti. 1850’de Prens Schwarzenberg idaresi SylvesterPatent’le parlamentoyu da¤›t›p, anayasal haklar› rafa kald›rm›flt›. Avusturya’n›n 1859’da ‹talya ve Prusya karfl›s›ndaki yenilgileri, 1860’da anayasal rejime yeniden dönüflü zorunlu k›ld› ve meclis 1860’ta topland›. Ne var ki imparatorluk da bir süre sonra Avusturya-Macaristan olarak ikiye ayr›ld›. Çifte taçl› imparatorluk, milliyetlerin çat›flt›¤› bir ortam halinde idi. Anayasal rejim flimdi baflka güçlüklerle karfl› karfl›yayd›. 1866’daki çifte monarfli rejimine geçiflin getirdi¤i buhranlar göz önüne al›nd›¤›nda, parlamenter rejimin Avusturya’da oturdu¤unu söylemek de henüz güçtü. Rusya anayasas›z ve parlamentosuz bir devasa imparatorluktu. Komflu ‹ran’da bu fikrin o ça¤da mevcut olup olmad›¤› henüz araflt›rma konusudur. Bütün bu gerçekleri göz önüne ald›¤›m›zda, ilk meclise geleneksiz, flaflk›n bir meclis demekte acaba hakl› m›yd›lar? Osmanl› parlamentosunun ve meflrutî rejimin kurulufl nedenlerini tart›flmak, belirtildi¤i gibi bu tebli¤in s›n›rlar› d›fl›ndad›r. Biz, 1877’de toplanan ilk parlamentonun müzakere al›flkanl›¤›, fikrî yap›s› üzerindeki baz› yads›y›c› iddialar› konu edindik. Bu bak›mdan ilk parlamentomuzun bir gelene¤e sahip olup olmad›¤›n› cevapland›rmak zorunday›z. Evet, gerçi Osmanl› meflrutî meclisi, ça¤dafl› olan parlamentolar›n atmosferinden, sosyal yap›s›ndan daha farkl› bir görünümdeydi. O ça¤›n Bat›l› parlamentolar› s›n›fsal tabana oturan partilerin gruplaflt›¤›, etnik sorunlar›n, malî-iktisadî politikan›n yan›nda iflçi sorunlar›n›n da tart›fl›ld›¤› ve bütün bu sorunlar›n ele al›n›fl biçiminin parlamento d›fl› kaynaklardan genifl ölçüde beslendi¤i kurumlard›. Avrupa, bir müddettir, tutucu hükümetlerin getirdi¤i statüyle genel oyu kabul etmifl, parlamentolar art›k etnik çat›flmalar yan›nda, s›n›fsal yönden iflçi s›n›f›n›n da sözcülü¤ünün yap›ld›¤› siyasal temsil kurumlar› haline gelmeye bafllam›flt›. Ancak ilginç olan, Bismarck’›n dedi¤i gibi genel oy çok fley de¤ifltirmedi. “Bize oy veriyorlar” demiflti.

279

280

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Osmanl› parlamentosu ise ilk bak›flta s›n›fsal temellere dayanmaktan çok, etnik görünümlü idi. Üstelik bu meclis parlamento d›fl› bir kurulufllar silsilesiyle ve kitle örgütleri ile organik ba¤lar içinde de¤ildi. Tart›flmalar, tenkitler zaman zaman c›l›z kal›yordu ve ülkesel sorunlardan çok, mahallî sorun ve istekleri yans›tan bir görünümdeydi. Gerçi bu durum, özellikle kalabal›k nüfuslu ve zengince vilâyetlerin ayd›n nitelikli meb’ûslar› taraf›ndan ülkenin gerçekleri kavrand›kça de¤iflti. Ulusal sorumluluk ve konular› ülkesel düzeyde ele alma e¤ilimi do¤du. Di¤er yandan, bu mecliste gayrimüslim ve Müslüman meb’ûslar aras›nda, burjuva güçleri ve e¤ilimleri temsil eden üyelerin de bulundu¤u görülüyordu. Ama gene de Osmanl› parlamentosu örgütlü s›n›fsal ç›karlar, ulusal ve etnik düzeydeki isteklerin gerçeklefltirilmesi için verilen mücadele aç›s›ndan; o ça¤›n çokuluslu imparatorluklar›n›n hatta 1905’te kurulan Çarl›k Rusya Dumas›’n›n atmosferine sahip de¤ildi. Ne var ki, bu nitelik bizatihi Osmanl› meflrutî meclisinin, hiç de¤ilse çal›flma ve teflekkül tarz›na bakt›¤›m›zda, köksüz, geleneksiz bir kurum oldu¤unu kan›tlamaya yeterli de¤ildir. Gerçi Osmanl› parlamentosu, endüstrileflemeyen, sosyal bütünleflmesi zay›f bir ülkenin yap›s›na uygun bir millî meclisti, ama çok eskilere uzanan bir tart›flma ve temsil gelene¤ini de devam ettirmekte idi. Örne¤in, imparatorluk o tarihte, 30 y›l› bulan bir süredir, mahallî meclis ve temsil gelene¤ine vilâyet idaresinin bünyesinde sahipti. ‹flte mahallî halk›n temsilcilerinin biçimsel vilâyet yönetimine kat›lmas›, bir tart›flma, karar alma ve elefltiri gelene¤ini idarenin genel bünyesi içine sokmufltu. Bu geliflimi bu nedenle gözden geçirmekte yarar vard›r. Klasik devirden beri Osmanl› eyâlet idaresinde temsil gelene¤i, merkezî hükümet ad›na yürütmeyi elde bulunduran valilerin baflvurdu¤u bir kurumdur. Vergilerin kolay tahsili, zarurî ifllerin yapt›r›lmas›, reâyân›n temsilcilerinden meydana gelen kurullar›n yard›m› ile sa¤lan›rd›. Bu meflveret kural›na dayanan temsil; ruhanî reisler, H›ristiyan reâyâ ad›na kocabafl›lar ve memleket eflraf›n›n temsilcileri (âyan) taraf›ndan yerine getiriliyordu. Vergi tevzi ve tahsili, sefer an›nda gereken ifllerin yerine getirilmesi gibi konular-

İLKOSMANLIPARLAMENTOSUNUNYAPISINDAEYÂLETİDAREMECLİSLERİNİNETKİSİ

da yöneticilere yard›m gayesini tafl›yordu. Meflveret, bugüne kadar sosyal fonksiyonlar› göz önüne al›nmadan ‹slâmî bir kurum olarak nitelendirilmifltir. Oysa bu, geleneksel devletin güçsüzlü¤ünü telâfi etmek için vergi toplamadan kamu hizmetlerinin görülmesine kadar, her alanda bölge ileri gelenlerinin yard›m›na baflvurulmas› demektir. Ayn› sistem, erken ortaça¤da Avrupa’da da görülür. Almanya’da Rat, Rusya’da Veflçe denen bu kurullar bafllang›çta bir devaml›l›k ve hükmî flahsiyet sahibi de¤ilken, zamanla flehirlerin güçlenmesi ve sosyal yap›daki de¤iflmelerle hak elde etmifl ve devaml›l›k kazanm›fllard›r. Türkiye’de bu tür kurumlar›n devaml›l›k kazanmas› ve hükmî flahsiyete sahip olmalar›, Tanzimat’tan sonraki eyâlet idaresinde yap›lan reformlarla mümkün olmufltur. Resmen Avrupa’dan befl as›r sonra gerçekleflen bu süreç, daha önce defacto olarak Balkanlar’da, baz› Akdeniz adalar›nda k›smen gerçekleflmekte idi. Örne¤in, K›br›s Adas›’nda, H›ristiyan reâyân›n temsilcilerinden kurulan ve Demogerentos denen bu heyet, zamanla ada ahalisinin örgütlenmesinde, ba¤›ms›z hareket etmesinde önemli bir etmen olmufltu. Esasen, ülkenin her yerinde bu tür kurullar ve onlar›n önde gelen temsilcileri 18. yüzy›l sonlar›ndan itibaren; merkezin güçsüzlü¤ünden istifade ile yürütme erkini ele alabilmifller ve devaml› bir meflveret gelene¤i kurabilmifllerdir.3 Balkanlar’da bu kurullar, özellikle 19. yüzy›lda Mazzini’nin fikirlerinden esinlenerek örgütlenen ve çal›flan, Diaspora Révolutionnaire haline geldiler ve Balkan ba¤›ms›zl›¤›nda önemli rol oynad›lar. Merkeziyetçi bir at›l›m say›lan Tanzimat hareketi, eyâlet idaresinde bu tür eski kurum ve geleneklerin ›slâh›n›; yeni strüktürün yerlefltirilmesi, kanunî ve merkeziyetçi bir idarenin gerçekleflmesi için yeniden organize etmeyi tercih etti. Malî ›slâhat için gönderilen fevkalâde yetkili muhass›llar›n yan›na, o yerin ruhanî reisleri, müfti ve ahali aras›ndan seçilen üyelerden kurulan muhass›l meclisleri verildi, ilk zamanlar maafl da alan bu meclis üyeleri kapal› oturumlarda, vergi tevzii, tahsili, nâf›a ve maârife iliflkin konularda tart›fl›yor, karar al›yordu.4 Bu kurullar›n üyeleri, Tanzimat öncesi âyan ve eflraf›n› meydana getiren

281

282

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

gruplardand›r. Bafll›ca yenilik, H›ristiyan ahali temsilcilerinin arada bulunmas›yd›. Bunlara Müslüman üyeler ilk zamanlar pek iltifat etmedi, hatta hakaret ettiler. Ancak zamanla, birlikte çal›flma gelene¤i yerleflti. Üyelerin idarecilerle çat›fl›p, ahaliyi k›flk›rtt›klar›na veya onlara boyun e¤diklerine dair örnekler vard›r. Gene üyelerin birbirleriyle çat›fl›p bu kurullar› bir nüfuz mücadelesi alan›na çevirdikleri görülüyor.5 1845 Lübnan olaylar› ve büyük devletlerin fiilî müdahalesi, burada ayr› bir idarî statünün gerçeklefltirilmesini gerektirdi. Gerçekte, Lübnan hiçbir zaman ülke ile bütünleflememiflti. fiimdi ise, Fransa, Marunîleri; ‹ngiltere, Dürzîleri k›flk›rt›yor ve himayesi alt›na ald›¤› bu cemaatlerin, Cebel-i Lübnan ‹daresi’nde söz sahibi ve güvence alt›nda bulunmalar›n› istiyorlard›. Büyük devletler ve Osmanl› temsilcilerinden kurulu komisyon, 9 Haziran 1861 tarihli Cebel-i Lübnan Nizamnâmesi’ni haz›rlad›.6 Bu üç y›ll›k bir statüydü. 16 Eylül 1864’te yenilendi ve imparatorlu¤un sonuna kadar yürürlükte kald›. H›ristiyan bir mutasarr›f›n yönetiminde, ahaliyi teflkil eden cemaatlerden her biri (Marunî, Dürzî, Melkit), mutasarr›f›n yan›nda bir vekile sahip olacak, gene bu cemaatlerin ikifler üyesinden kurulu bir merkezî meclis seçilecekti. Bu afl›r› özerk statü, Avrupal›larca bütün ülkede uygulat›lmak istendi. Ancak Osmanl› yöneticileri, baflta A. Cevdet Pafla olmak üzere, daha mutedil ve merkezî hükümetin etkisine aç›k bir umumî statü haz›rlad›lar. Bu 1864 Vilâyet Nizamnâmesi’dir. Yayg›n flekilde uygulanmasa bile, ilk anda baz› vilâyetlerde süratle yürürlü¤e kondu. Burada müslim ve gayrimüslim vilâyet meclisi üyeleri cemaatlerce seçilmiyor, vilâyet yönetiminin gösterdi¤i adaylar›, belli miktar vergi verenler seçiyordu. Kaza, liva ve vilâyet kademesinde yap›lan seçimin sonuçlar› vali taraf›ndan tasdik edilerek, adaylar›n üyeli¤i kesinlefliyordu.7 Meclisler, müfti ve cemaatlerin ruhanî reisleri d›fl›nda, seçimle gelen iki müslim ve iki de gayrimüslim üyeden müteflekkildi. Böylece vilâyet, liva ve kaza idare meclisleri, vali, mutasarr›f ve kaymakam yan›nda icraî bir organ olmaktan çok bir karar ve istiflare

İLKOSMANLIPARLAMENTOSUNUNYAPISINDAEYÂLETİDAREMECLİSLERİNİNETKİSİ

organ› olarak bulunuyordu. Maalesef toplant›lar gizli oldu¤undan, hiçbirinin müzakere usulü hakk›nda bilgi edinece¤imiz belgelere sahip de¤iliz. Ancak ilk parlamentonun müzakere havas›ndaki al›flkanl›k bize bu konuda da bir görüfl verebiliyor. Sistemin yayg›nlaflt›r›l›p son fleklini almas›, 1871 Nizamnâmesi ile mümkün oldu. Bu statü afla¤› yukar› imparatorlu¤un sonuna, 1916 tarihli Vilâyet Kanun-› Muvakkat›’n›n ç›kar›lmas›na kadar devam edecektir. 1871 Vilâyet Nizamnâmesi ile, her sancak ve kaza merkezinde idare meclisleri ve vilâyette de vilâyet idare meclisi teflkil edildi. 1871 Nizamnâmesi meclisleri yayg›n hale getirmifltir. 1871 Nizamnâmesi ile gelen yeni bir kurum da; vilâyet umûmî meclisleridir ki, her livadan seçilen temsilciler, merkezde valiyle vilâyet sorunlar›n› tart›fl›p, temenni mahiyetinde karar ald›klar› y›ll›k toplant›lar yaparlard›. Bu meclislerin hepsinin üyeleri kaza, liva ve vilâyet düzeyinde kademeli olarak seçilir. Seçim idarî amirlerin onay›yla kesinleflir. Tabii üye olan ruhanî reisler ve müfti d›fl›nda, iki müslim iki de gayrimüslim üye seçilir, demifltik. Gayrimüslim üyelerin say›s›yla ilgili bu hüküm, Rumeli vilâyetlerinde dikkatle uygulan›rken, Anadolu vilâyetlerinde pek dikkatlice uygulanmam›flt›r. Babil kulesini and›ran bir etnik yap›ya sahip olan Mezopotamya vilâyetlerinde ise, özellikle uygulanm›flt›. Zaten bu vilâyetlerin rengârenk idare meclislerindeki etnik çat›flmalar, bir “Arbiter Mundi Ottomanorum” rolündeki valilere genifl inisiyatif ve yetki kazand›rm›flt›r.8 Bir anlaflman›n olmad›¤› bu yerlerde, harc-› âlem ifller hariç, önemli hiçbir konu görüflülemezdi. Önemli sorunlar ise, devlet kap›s›n›n gizlili¤i ard›nda çözüm beklemek zorundayd›lar. Engelhardt, “Valiler, meclislerin bu kozmopolit yap›s›na s›¤›narak, konsoloslar›n taleplerini de rahatça reddedebiliyorlard›” demektedir.9 1877 meclisinin meb’ûslar› yeniden yap›lan, umumî seçimlerle de¤il de, zaten seçilmifl say›lan, vilâyet idare meclisindeki bu üyelerin meb’ûsluk s›fat›n› kazanmas›yla kurulmufltur. Nitekim Engelhardt, valilerin meb’ûsluk s›fat›n› çok defa kendi arzulay›p, güvendikleri kimselere adeta tevcih ettiklerini ilâve ediyor ve diyordu ki:

283

284

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

“Valiler kendi adamlar›na, kendi yetifltirmeleri olan memurlara ve aflâr mültezimlerine meb’ûsluk s›fat›n› tevcih ettiler.”10 Bununla beraber gelen meb’ûslar, tart›flma, seçim gibi konularda bir tecrübe sahibi idiler ve bunu ‹stanbul meb’ûslar›na bir üstünlükleri olarak kabul ediyorlard›.11 Bu konuda ilginç bir yön de, Osmanl› parlamentosunun seçmenli¤i verilen vergiye göre, varl›kl› s›n›flara münhas›r bir imtiyaz olarak b›rakma e¤ilimidir.12 ‹stanbul vilâyeti ilk defa seçim görüyordu. Burada ilk seçmenler mahalle muhtar ve imamlar›nca tesbit edildiler. Seçimlerin sonucunda, evvelce tesbit edilen kontenjan dolmam›flt›. Meclise 33’ü gayrimüslim olmak üzere 99 meb’ûs gelmiflti.13 Rumeli meb’ûslar›, yar› yar›ya müslim ve gayrimüslim, Anadolu meb’ûslar› büyük ölçüde Müslümand›. Mezopotamya ve Arabistan meb’ûslar› aras›nda tek tük H›ristiyanlar vard›. Bu sonuncular, mecliste hükümetin ve Müslüman meb’ûslar›n görüfllerini destekliyorlard›. Vilâyet meclislerinin içinden yap›lan seçimle, adeta bir “Vilâyet Meclisleri Umûmî Heyeti” meydana gelmiflti. Meclis-i Meb’ûsân taflra meflveret meclisleri gibiydi. Bu nedenle ilk parlamentomuz, köklü s›n›fsal, politik nitelikli mücadelelerde sivrilen, örgütsel ve s›n›fsal taban› temsilen gelen üyelerden de¤il, bu mahallî temsilcilerden meydana geliyor ve buna uygun bir fikrî yap›ya sahip bulunuyordu. Vilâyet idare meclislerinin ve di¤er kurullar›n (Temyiz Dîvân›, Nâf›a, Ziraat, Maârif Komisyonu gibi) birçok nüfuzlu üyesi, meb’ûs olmufltu. Örne¤in, Kastamonu meb’ûslar›, 1867-1876 y›llar› aras›nda vilâyet idare meclisinde adeta demirbafl üye olarak bulunan, Hac› Mustafa Efendi ile Salim Efendi idi. Gene Suriye meb’ûslar›ndan Nikola Nakkafl Efendi 1869’dan beri vilâyet meclisinde idi. Bursa vilâyeti meclis-i idare azâl›¤›n› 1870’ten beri yürüten fieyh Bahaeddin Efendi ile ayn› meclis üyelerinden Pavlos Pavlidi Efendi, Hüdavendigâr vilâyeti meb’ûslar› olarak geldiler.14 Bu örnekler ço¤alt›labilir ve böyle olmas› da bu flartlarda do¤ald›. Seçim her fleyden önce bir örgüt sorunudur. Osmanl› ülkesinin bu konuda bir tecrübesi yoktu. Sonra temsilcilik ve meb’ûsluk gibi s›fatlar için, herkes önce vilâyetlerde bu niteli¤i kazananlar› uygun görüyordu. Bu nitelik, ça¤dafl Avrupa parlamentolar›n›n tersine

İLKOSMANLIPARLAMENTOSUNUNYAPISINDAEYÂLETİDAREMECLİSLERİNİNETKİSİ

Osmanl› parlamentosunu bir “vilâyetler flûrâs›” haline getirecek kadar a¤›r basmaktayd›. Siyasal partiler, sendikalar gibi kurulufllar›n siyasal hayatta önemli rol oynad›¤› ülkelerde, meb’ûslar mahallî temsilcilik niteli¤ini kaybeder ve ulusal temsilcilik niteli¤ini kazan›r. Gerçi Osmanl› meb’ûslar› bu konuda h›zl› bir evrim geçirip, kayda de¤er örnekler verdiler. Ancak mahallî temsilcilik nitelikleri dolay›s›yla genel oy gibi bir fikirden de yoksundular. Tersine, vilâyet kurullar›nda oldu¤u gibi iki dereceli seçimi savunuyorlard›.15 Genel oy ülkesel çapta faaliyet gösteren sendika ve s›n›f partileri gibi kurulufllardan gelen temsilcilerin savunaca¤› bir konudur. Meb’ûslar ilk anda bir ülkenin sorunlar›na tümüyle sahip ç›kan kifliler de¤il, kendi bölgelerinin dertlerini anlatmaya gelen kimseler niteli¤indeydi. Maamafih, bu durum zamanla de¤iflti. Meclislerin müzakere ve yönetim tarz›, meflrutî meclise de sinmiflti. Reis Ahmed Vefik Pafla eski bir valiydi, karfl›s›ndaki meb’ûslar da eski vilâyet meclisleri üyeleri... A. Vefik Pafla, onlar›n tenkit, temenni ve taleplerini, bir valinin despotlu¤u ve haz›r cevapl›¤› içinde karfl›l›yor, müzakere usulünü kendi sapt›yor, yer yer haflin davran›fllar ve azarlamalarla oturumlar› yönetiyordu, I. Meclis’te, etnik ç›karlar bile daha çok bölgesel bir hava içinde savunuluyordu. Örne¤in, vilâyet ve belediye kanunlar› tart›fl›l›rken, ‹stanbul’un imtiyazat›ndan yak›nmay› meb’ûslar âdet haline getirmifllerdi.16 Bu partikülarist e¤ilimin millî bir politika görüfl ve savunuculu¤una çevrilebilmesi için zaman geçti. Gene de tenkitler idarenin genel yap›s›ndan çok, falan veya filân vilâyetin yolsuz valisi, h›rs›z defterdar› üzerinde yo¤unlafl›yordu. Bölgecilik Müslümanlar kadar gayrimüslim meb’ûslarda da görülüyordu. Rumeli H›ristiyanlar›n›n bölgesel milliyetçi ve hatta burjuva-milliyetçi nitelikteki isteklerine, Mezopotamya H›ristiyanlar› hiç de ayn› nitelikte olmayan, tamamen yerel ç›karlar›n› savunan itirazlarla karfl› ç›k›yorlard›.17 Osmanl› parlamentosunun, kuruluflu için yap›lan seçim ve seçilen meb’ûslar›n müzakere al›flkanl›¤› ile mevcut taleplerinin niteli¤i aç›s›ndan temelini, vilâyet yönetiminin organlar› olan, mahallî idare meclisleri oluflturmaktad›r. Meclisin ilk zamanki atmosferini

285

286

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

de gene bu meclislerin fikir iklimi etkiliyordu. Bu özellik zamanla, özellikle II. yasama döneminde giderek kaybolmaya yüz tutacakt›r. Unutmayal›m ki, 1877 meclisi Türk parlamento hayat›nda, 1960’lara kadar göze çarpmayan bir cesaretin örne¤ini vermifl, tabu say›lan d›fl politika konusunda aktif bir izleyicilik ve tart›flma ortam›na girmiflti. Bunun genifl ölçüde parti disiplininin ve siyasî parti gruplar›n›n bulunmay›fl›ndan ileri geldi¤ine flüphe yoktur. ‹lk parlamentomuz, di¤erlerinin tersine siyasal grup ve partilerden çok, vilâyet temsilcilerinin oluflturdu¤u bir kurumdu. Meb’ûsân Meclisi’nin bu niteli¤i Âyan Meclisi’nde görülemez. ‹mparatorlu¤un yüksek rütbeli bürokrat ve askerlerinden oluflan ve üyeleri tayinle gelen Meclis-i Âyan, I. Meclis’in tersine, yerel sorunlar konusunda ya bilgi sahibi de¤ildi ya da bunlar› tart›flmaya tenezzül etmiyordu. Maamafih bu kurulun hukuk ve idare alan›ndaki tecrübe ve bilgi üstünlü¤ünü göz ard› edemeyiz. Umumî politika, iç ve d›fl siyaset sorunlar›nda da, saltanata sayg›l› ve “hikmet-i hükümet” fikrinin gizlilik ilkesine ba¤l›yd›lar. O yüzden onlar da yönetici elitin tutumu içerisinde bir fleyi tart›fl›p itiraz etmemeye, irade-i seniyyenin buyurdu¤unu beklemeye haz›rd›lar. ‹lk yasama organlar› aras›ndaki bu derin fark, üyelerinin yap›sal kökeninden ileri gelmektedir.

XXIII

MidhatPaşa’nınVilâyetYönetimindeki KadrolarıvePolitikası*

Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda 1860’larda, reform ve ulusalc› ayaklanmalar, anayasac› liberalizm ve reaksiyon iç içe yafl›yordu. Böyle bir ortamda Midhat Pafla, modernleflen ve zaman›na ayak uydurmak isteyen ihtiyar bir imparatorluktaki yeni zihniyeti temsil etmekteydi. Tuna, Nifl, Ba¤dat, fiam; her biri 19. yüzy›l›n ulusçu ak›mlar›yla çalkalanan veya endüstri dünyas›n›n yaratt›¤› yeni iktisadî iliflkiler ortam›na giren merkezlerdi. Osmanl› reformculu¤u bu de¤iflen dünyaya nas›l uyum sa¤layacakt›? Midhat Pafla’n›n yönetimi, bu z›tlar dünyas›nda reformcu Osmanl›c›l›¤›n gelifliminin öyküsüdür denilebilir. Midhat Pafla Tuna vilâyetine bir Osmanl› valisi olarak geldi. Bu vali Osmanl›c› düflüncenin de en aktif adam›yd›. Gerek kendi fikirleri gerekse maiyyetindekiler, Tanzimat döneminin modernleflmeci ideolojisini, Osmanl› yurtseverli¤ini temsil ediyorlard›. Osmanl›c›l›¤›n 19. yüzy›l›n ikinci yar›s›ndaki ulusalc›l›k ortam›yla ne derece *

UluslararasıMidhatPaşaveZamanıSemineri, Ankara, 1986, s. 227-233, 341-346.

Midhat Pafla, Antuvan Vas›f K›l›çyan Efendi ile.

MİDHATPAŞA’NINVİLÂYETYÖNETİMİNDEKİKADROLARIVEPOLİTİKASI

uyuflabildi¤i ayr› bir sorundur. Ama Midhat Pafla, klasik dönemin yöneticilerinden farkl› düflüncede, farkl› kadrolarla göreve bafllayan, Tanzimat dönemi insan›n›n ve okumufl (literati) bürokrat›n›n niteliklerine sahip yeni bir yöneticiydi. Osmanl›c›l›k, Osmanl› yönetici s›n›f›n›n 19. yüzy›ldaki ideolojisiydi. Midhat Pafla’n›n ilk kuflak Tanzimatç›lardan farkl› bir yönü vard›. O meflrutiyete, yani anayasal monarfliye inanm›fl bir yöneticiydi. O halde, sadece kanunî ve adil bir idareyi de¤il, fakat yönetilenlerin yönetime kat›ld›¤›, ona sahip ç›kacaklar› bir tarz-› idareyi yerlefltirmek gerekiyordu. Midhat Pafla’n›n yak›n çal›flma arkadafllar› da Osmanl›c› bir kadro oluflturuyordu. Tahrirat müdürü ‹smail Kemal Bey’di; Arnavuttu. 1878 y›l›nda Balkanlar’›n Osmanl› ‹mparatorlu¤u’ndan kopma tehlikesi üzerine kurulan Prizren Birli¤i’nin öncülerindendi. Arnavut ulusçusuydu, ama Arnavutluk’un Osmanl› ittihad› içinde güçlenip yaflayaca¤›na inananlardand›. Di¤er yak›n bir çal›flma arkadafl› Ermeni Odian Efendi, Antuvan Vas›f K›l›çyan Efendi ve nihayet yak›n çal›flma arkadafl› olan Ahmed Midhat Efendi’ydi. Yan›ndaki teknisyen kadrolar›, 1849’da imparatorlu¤a s›¤›nan Polonyal› ve Macarlard›. Bunlar kartograf, teknisyen ve açaca¤› sanayi mektebinin hocalar›yd›. ‹çlerinden en önde geleni Polonyal› Karol Brzozowski’ydi. “Kara Avc›” diye bilinen bu kimse, onu Ba¤dat vilâyetinde de izlemifl ve oradaki çal›flmalara yard›mc› olmufltur. Becerikli bir maliyeci, kitabet ve teknisyen kadrosunu toplay›p örgütlemek Midhat Pafla için önemli bir baflar›d›r. 19. yüzy›l›n ikinci yar›s›nda bir Avusturya valisi, hatta bir Çarl›k Rusya valisi için bu imkân zaten vard›. Ama Osmanl› ‹mparatorlu¤u merkeziyetçilik ça¤›nda, artan bürokratik faaliyetleri yürütecek kâtib kadrosundan, teknik altyap›y› kuracak teknisyenlerden mahrumdu. Daha 1859 senesinde vilâyetlere yaz›lan ve tensikat emreden bir yaz›ya; valiler ellerinde zaten yeterli say›da memur olmad›¤› cevab›n› vermifllerdi. Midhat Pafla, ulusçulu¤un kaynad›¤› bir bölgeye Osmanl›c› ideolojinin taraftar› ve nitelikçe de Osmanl› olan kozmopolit bir kadroyla geliyordu.1 Geldi¤i ülke, Bulgarlar›n yaflad›¤› yerdi. Bulgar ulusalc› hareketi 1860’l› y›llarda gerek ideoloji gerekse örgütlenme olarak doruk

289

290

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

noktas›na ulaflm›flt›. ‹lk safhada Rum Patrikhanesi’nden kopmak ve millî kiliselerini kurmak yolunda önemli ad›mlar atm›fllard›. ‹kinci olarak, bu y›llarda komiteler halinde örgütlenmeyi h›zland›rm›fllard›. Yunan ba¤›ms›zl›k hareketinden farkl› olarak, Bulgaristan’›n büyük Avrupa devletlerinden ayn› ölçüde bir destek ald›¤›n› söylemek zordur. fiartlar, Bulgarlar› kurtuluflçu hareketlerini kendi bafllar›na örgütlemeye zorlam›flt›r. Köylü kitlelerinin kat›ld›¤› veya kat›lmak zorunda kald›klar› bu komiteler, bir yerde özgün bir Balkan komitecilik hareketinin de bafllang›c› say›lmal›d›r. G. Rakovski’nin S›rbistan’da kurdu¤u VerhovnaNarodnaGrajdanskaNaçaltstvo ve Vasil Levski’nin Romanya’daki komiteleri Tuna vilâyetindeki hareketleri d›flar›dan yönetiyordu. Bulgar ticaret burjuvazisi, etnik renklilik ve tolerans›n bulundu¤u Romanya’da, Osmanl› Trakya’s›nda ve Ege bölgesinde geliflmiflti. Hatta ilk Bulgar gazetesi Lyuboslovye, Konstantin Fotinov taraf›ndan ‹zmir’de ç›kar›lm›flt›; gene 1863’te ‹stanbul’da Kiryos Petro ve Hristos Topçipliflte taraf›ndan bir gazete ç›kar›lmaktayd›. Bulgar e¤itimi Tanzimat bafl›ndan beri gelifliyor ve zengin çevreler taraf›ndan finanse ediliyordu. Bulgaristan’da e¤itim bir sorundu. Kimi zaman Rusya’n›n okullar› etkiledi¤i görülüyor, kimi zaman Fener Patrikhanesi’nin temsilcileri Bulgar e¤itimcilerle çat›fl›yor, onlar›n Rus ajan› oldu¤unu Osmanl› makamlar›na ihbar ediyorlard›. Bu sorunlar kasabadan vilâyete, vilâyetten Bâb›âlî’ye ve oradan yabanc› sefarethanelere do¤ru büyüyen problem dalgalar› halini al›yordu. Midhat Pafla’n›n politikas› bu durumda üç nokta üzerinde yo¤unlaflt›. Bas›n ve e¤itime Bulgar dilinde el atarak, Osmanl› vatanseverli¤ini ve Osmanl› resmî kontrolünü yerlefltirmek, ikincisi, mahallî halk›n yönetimde söz sahibi olmas›n› sa¤layarak, Tanzimat bafl›ndan beri görülen otokratik modernleflme yöntemini bertaraf edip, yönetimi daha liberal bir esasa oturtmak ve nihayet, çetelerin faaliyetine daha aktif biçimde karfl› koymak. Tuna vilâyetini genifl ölçüde Rusya’dan gelen muhacirlerle iskân etmek de bu politikan›n bir tamamlay›c›s› olarak de¤erlendirilmelidir. Midhat Pafla, Bulgarca gazete ç›kar›p baz› kitaplar yay›mlatt›. Bulgar okullar›na Türkçe dersi ve Osmanl› tarihi ve co¤rafyas› gi-

MİDHATPAŞA’NINVİLÂYETYÖNETİMİNDEKİKADROLARIVEPOLİTİKASI

bi dersler koydurarak, Bulgarlar›n kendi dilinde e¤itim görmeleri yan›nda, Osmanl› yurtseverli¤ini kabul ettirmek çabas›nda idi. Bu sayede özellikle Rusya’dan, S›rbistan’dan gelen ihtilâlci neflriyat›n etkilerini ortadan kald›rmak istiyordu. Pafla’n›n bu projesi, ayn› y›llarda Rusya ‹mparatorlu¤u’nda Türk kabilelerini kazanmak için uygulanan ‹lminsky projesini and›rmaktayd›. ‹lminsky, Rusya ‹mparatorlu¤u’nun az›nl›klar› olan Tatar ve Türkik uluslar›n böyle bir e¤itim ve yay›nla entegrasyonunu amaçlam›flt›. Midhat Pafla’n›n e¤itim politikas›n›n üç buçuk y›l içinde kayda de¤er sonuçlar sa¤lad›¤›n› belirtmek gerekir. Bulgar okullar›ndaki e¤itim bu politika do¤rultusunda etkilenebilmifl, Bulgarca kitap bas›m› için imparatorlukta (M›s›r hariç) ilk Vilâyet Matbaas› kurulmufltur. Bu matbaan›n as›l önemli ifli, Duna yahut Tuna isimli Türkçe-Bulgarca vilâyet gazetesini ç›karmak olmufltu. Tuna bizdeki ilk vilâyet gazetesine örnektir. (Daha önce M›s›r’da ç›kan Vekayi-i Mısriyye’yi bu anlamda ele alamay›z.) Bu gazetenin tahlili yap›lm›flt›r. San›ld›¤›n›n aksine, vilâyet haberleri, yerel tarih ve iktisadî-beledî konular a¤›rl›kl› olarak yer almakta idi. Ba¤dat ve Suriye’de de ayn› fleyin devam etti¤ini belirtelim. Gerçekçi ve dengeli bir e¤itim politikas› gere¤i, kâtib ve subay yetifltirecek okullardan çok teknisyen yetifltirecek okullar›n gere¤ini anlam›flt›. Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun Rumeli vilâyetlerinde, ard›ndan Ba¤dat’ta ilk sanayi mekteplerini kurmak Midhat Pafla’n›n iflidir. Bu konudaki yard›mc›lar› Polonez-Macar teknisyenler baflta olmak üzere kendi maiyyetindekilerdi. Elimizde bir mazbata var... Buna göre Tulca sanca¤›, Mahmudiye kazas›, Körçeflme köylüleri; muhtar-› evvel ve muhtar-› sâni ve ihtiyar meclisi üyeliklerine flu kimseleri intihab ettik, diye matbu bir mazbata sunuyor. Midhat Pafla vilâyet yönetiminde Tanzimat bafl›ndan beri izlenen modern otokratik yönetimi terk eden ilk devlet adam›m›z, daha do¤rusu anayasac› demokratlar›n ilk temsilcisidir. Vilâyet halk›na, yönetime kat›lmak ve sorunlar› kendileri çözmekte daha çok inisiyatif vermifl, bu inisiyatifi meclisler sayesinde kurumlaflt›rm›fl ve meclislerin seçimli üyelerinin, vilâyet, liva, kaza düzeyinde düzgünce seçimine dikkat ederek, köylerde

291

292

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

de ayn› biçimde seçimleri yapt›rmaya dikkat etmifltir. Pafla’n›n Bâb›âlî ile bitmeyen mücadelesi valilere verilen yetkilerin k›s›tl›l›¤› konusundayd›. Özellikle Suriye’de iken, asayifl konusunda ordu müflîrinin yetkilerini validen ba¤›ms›z olarak kullanmas›na Midhat Pafla’n›n itiraz etti¤i ve gerek müflîrle gerekse merkezle çat›flt›¤› görüldü. Midhat Pafla, mahallî halk idareye kat›ld›kça, ulusalc› radikalizmin bertaraf edilece¤i kan›s›ndayd›. Vilâyetler idaresinde adem-i merkeziyetçilik düflüncesi, Midhat Pafla’dan Jön Türkler’e, özellikle Prens Sabahattin’e geçmifltir. Bu e¤ilim 1921 Anayasas›’nda çarp›c› bir ifade ile yer almaktayd›.2 Midhat Pafla, Tuna Nizamnâmesi’nde de, “mutasarr›f” sözünü ve unvan›n› despotça bularak kaymakama ve “kaymakam”› müdüre çevirtmiflti. ‹lk Osmanl› parlamentosunda vilâyet kanunu görüflülürken meb’ûslar, Midhat Pafla’n›n kulland›¤› bu unvanlar›n kanunda yer almas›n› ›srarla istediler. Midhat Pafla bu geliflmelere ve demokrat tutumuna ra¤men, ulusalc› hareketlere güç verecek bir mahallî özerkli¤in fliddetle karfl›s›nda durmufltur. Tuna vilâyetinde kilit noktalarda Bulgar memur az kullan›l›yordu.3 Ayr›ca, Avusturya ve Rusya’n›n Viyana Protokolü’nde (1855) ›srarla üzerinde durduklar›, Balkanlar’da nahiye idarelerinin gelifltirilmesi projesini engelleyenlerin bafl›ndayd›. Nahiye meclisleri ço¤unluk halktan seçilecek, müdür onlar›n aras›ndan tayin edilecekti. ‹flte Midhat Pafla bu hükmün getirece¤i tehlike dolay›s›yla, yerleflme hiyerarflisinin gere¤ine ve nüfusun kompozisyonuna ra¤men, Tuna vilâyetinde nahiyelerin geliflmesini, kurulmas›n› engelledi. Tuna vilâyeti 7 sanca¤a ayr›lm›flt› ve 48 kaza vard›. Ama nahiye statüsündeki yerlerin say›s› yüzleri aflmas› gerekirken, sadece 15 idi. Midhat Pafla’n›n vilâyetin nüfusu üzerinde etkin bir de¤iflikli¤i bafllatt›¤› görülüyor. Rusya’dan gelen Çerkes-Tatar muhacirler bu y›llarda bolca yerlefltirilmekte ve bizzat köyler ve kasabalar halk›n›n deste¤iyle toprak verilip, ev yap›lmaktayd›. Halk harcamalar› yap›yor, devlet onlara borçlan›yordu. Sonra ço¤u zaman bu borç devlete ba¤›fllan›yordu. Sultan Abdülhamid de ileride Orta Anadolu’yu iskân etmek için bu metodu izlemekte tereddüt etmeyecekti.

MİDHATPAŞA’NINVİLÂYETYÖNETİMİNDEKİKADROLARIVEPOLİTİKASI

Midhat Pafla’n›n kurdu¤u memleket sand›klar› bizde ulusal kredi kurumlar›n›n bafllang›c› say›l›yor. ‹ster istemez 19. yüzy›l›n ilk yar›s›nda Macaristan tar›m›n›n ve kredi kurumlar›n›n ünlü ›slâhatç›s› Kont Szécheny Istvan’› hat›rl›yoruz. Szécheny, Macar tar›m›n›n ›slâh› ve tefecili¤in önlenmesi için tar›msal kredi kurumlar›n› tasarlayan ve gerçeklefltiren adamd›. 19. yüzy›l›n Do¤u Avrupas›, galiba böyle giriflimci büyük yöneticileri yarat›yordu. Midhat Pafla’n›n memleket sand›klar›n› o ça¤›n ölçüleri içinde banka olarak niteleyemeyiz. Bunlar daha çok imece usulü bir yard›mlaflmaya ve k›sa vadeli faizli borç vermeye dayan›yordu. Ama olay komün maliyesi aç›s›ndan mühimdi; merkezî devlet kontrolünden ve müdahalesinden uzak, komün maliyesinin temellerinin at›lmas› demekti. Memleket sand›klar›n›n nitelik ve geliflmesi her yerde ayn› olmad›. Kimi yerlerde sermayedar ve belirli zümrelerin tekelinde idi, ama Tuna vilâyetinde en yayg›n ve güçlü flekliyle uyguland›. Bulgar tarihçi Maria Todorova’ya göre, 1864-1866 aras›nda sadece Rusçuk’ta sand›k sermayesi 883.000 kurufltan 3.665.093 kurufla ç›kt›.4 T›rnova’da ise, bu art›fl befl misliydi. ‹mece usulü, sadece sermaye ve kredi piyasas› için de¤il, bay›nd›rl›k ifllerinde de uyguland›. Ba¤›fl veya angaryams› bir hizmetle köprüler ve yollar yap›m›n› biliyoruz. Vidin-Selanik flosesinin, yani Tuna ile Akdeniz’in bu sayede birleflti¤ini düflünmek yeterlidir. ‹mece usulü çal›flma, ba¤›fl ve mahallî imkânlarla Varna liman› ile Dunava gölü aras›nda bir kanal aç›lm›flt›r. Bunun Varna liman›n›n geliflmesi aç›s›ndan arz etti¤i önem aç›kt›r.5 Nifl valili¤i s›ras›nda da bu gibi tedbirlerle refah ve güvenlik art›nca, Nifl isyan›ndan beri ülkeyi terk edip S›rbistan’a ve Rusya’ya kaçan Bulgarlar geri gelmeye bafllam›flt›. Midhat Pafla’n›n Balkanlar’daki valilik y›llar›na ait böyle arzuhallerin say›s› kabar›kt›r.6 Ticareti gelifltirmek için mahallî vapur flirketleri Tuna ve Ba¤dat’ta kuruldu¤u gibi, ilk anda posta arabalar› kumpanyas› da kurulmufltu.7 Bay›nd›rl›k hizmetleri için halk›n angaryaya koflumu cebren olmuyordu. Yap›lan ifller dolay›s›yla eflraf, ileri gelenler ve halk kendileri bu ifle kat›lm›flt›r. Hamidiyye döneminin Abidin Pafla gibi valileri bu gibi iflleri örgütlemekte Midhat Pafla’y› iz-

293

294

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

lemifllerdir. Ankara’ya demiryolu gelmesi için Ankaral›lar›n bedenen çal›flmaya raz› olduklar›n› bir dilekçeyle saraya bildirdiklerini biliyoruz.8 Dahilî emniyet ve refah› sa¤layacak bu tedbirlere karfl›l›k Midhat Pafla, Bulgar komitecilerine karfl› etkin bir politika yürütmüfltür. Bu alanda da yarg›lamaya ve suçu kanun dairesinde cezaland›rmaya dikkat etmifltir. Dönem içinde, Bulgar komiteleri ile daha etkin mücadele edildi¤i anlafl›lmaktad›r. Say›s›z örneklerden biri, 1864 y›l› içinde Tuna’da bir Rus gemisinde silâh ele geçirildi¤ini ve zabt edildi¤ini bildirir. Tarihî aç›dan Midhat Pafla’n›n trajik konumu burada ortaya ç›kmaktad›r. Baflar›lar›, yarat›c› yönetimi ve demokratlaflma iste¤i, Bâb›âlî’nin tutucu çevrelerinin hofluna gitmemifl ve onu bugüne kadar süren bir dedikoduyla “Mehmed Ali özentisi” olarak nitelemifllerdir. Di¤er yandan Bulgar ulusçulu¤unun en geliflti¤i zamanda Osmanl›c› bir politika izleyerek, Bulgar ulusçular›yla da çat›flmaya düflmüfltür. Avusturya ve Rusya ise, Balkanlar’›n bu kesiminde Midhat Pafla’n›n reformlarla Osmanl› egemenli¤ini güçlendirebilece¤ini düflünerek, Bâb›âlî üzerinde bask›da bulunmufllard›r. Bâb›âlî muhafazakârlar› ise, bu entrikalara hay›rhah bir biçimde uymufllar ve Pafla’y› geri ça¤›rarak fiûrâ-y› Devlet naz›rl›¤›na tayin ettirmifllerdi. 19. yüzy›l›n otokratik imparatorluklar›nda belirli bir devlet adam› tipi vard›r. Ehliyetli, organizatör, çal›flkan yönetici tipi, tembel bir bürokrasiyi harekete geçirmekte ve yönetilene bir fleyler vermeyi amaçlamaktad›r. Tolstoy’un AnnaKarenina roman›ndaki Aleksandr Karenin, böyle bir tipin tasviridir. Ancak, sahnedeki muhafazakâr ve otokrat tipli bu devlet adamlar›na, Kont Witte, Midhat Pafla gibi liberal demokrat tutumlu yeni yöneticiler grubunun kat›ld›¤›n› görürüz. Midhat Pafla, baflar›lar› ve baflar›s›zl›klar›yla 19. yüzy›l modernleflmesinin yaratt›¤› liberal devlet adamlar›na bir örnektir. Onlar›n trajedisi, otokrat imparatorluklar›n köhne yanlar›yla, geliflen liberalizmin ayn› bünyedeki çat›flmas›n›n bir sonucudur.

MİDHATPAŞA’NINVİLÂYETYÖNETİMİNDEKİKADROLARIVEPOLİTİKASI

Midhat Pafla, kadrolar yetifltirmeyi amaçlayan ve yönetim yetene¤ini daha genifl gruplara yayan Tanzimat bürokratlar› kufla¤›n›n son temsilcisidir. Tuna vilâyetinde de yeni kadrolar, genç memurlar yetifltirmifltir. Liberal bir monarfli için mücadele veren, Tanzimat’›n getirdi¤i kanun devleti özlemini anayasac›l›¤a dönüfltüren Midhat Pafla, modern Türkiye’nin oluflum sürecinde bu yönüyle önemlidir. Anayasac›l›¤› salt kendine ait bir özlem ve hareket olarak kalmad›. 1867’de yaratt›¤› havaya bir ölçüde ulusçu Bulgar hareketi de kat›ld›. 1867 y›l›nda Gizli Bulgar Komitesi Sultan Abdülaziz’e 21 maddelik bir anayasa tasla¤› sundu.9 “Haflmetli ‹mparator Efendimiz” diye bafllayan öneri, Ferenç Dèak’in haz›rlad›¤› federal Avusturya-Macaristan monarflisi statüsünün yap›s›n› izleyerek, sultan›, Osmanl› Hakan› ve Bulgar Çar› olarak iki federe ülkenin yöneticisi diye tan›yordu. ‹lk 16 maddede Bulgar yönetimi, 5 maddede Bulgar kilisesinin statüsü düzenleniyordu. Ulusçu ayr›lmac›l›k ve radikalizm yerini, k›sa sürecek ve reddedilecek bir ›l›ml›l›¤a ve federasyonculu¤a b›rakm›flt›. Osmanl› ‹mparatorlu¤u tarihinin bilinen bu ilk anayasa tasar›s›, kuflkusuz Tuna vilâyetindeki baflar›l› yönetim denemesinin ve politikas›n›n izlerini tafl›yordu.

295

XXIV

19.YüzyıldaPanislâmizmveOsmanlı Hilâfeti*

1 Berlin Kongresi’nden sonra, Osmanl› ‹mparatorlu¤u Balkanlar’daki hâkimiyet sahas›ndan önemli kay›plar verdi. Bu imparatorlu¤un, Balkanlar ve Ortado¤u’da klasik dönemlerdeki siyasî co¤rafyas› önemli sars›nt›lar geçiriyordu. Ma¤rib bölgesi Libya d›fl›nda (Trablusgarb vilâyeti) elden ç›kt›. M›s›r, ‹ngiliz iflgali alt›ndayd›. Bu deyimi ›srarla kullanaca¤›z, çünkü Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamid dönemlerinde M›s›r üzerindeki Osmanl› hukukî hâkimiyetinin vurgulanmas› ve bizzat hilâfetin bu politika için önemli bir enstrüman olarak kullan›m› kayda flayand›r. Siyasî co¤rafyadaki bu sars›nt›lar, Avrupa’n›n kolonyal imparatorluklar› içinde (dârü’l-harb) kalan ve o tarihte üç yüz milyona yak›n olarak hesaplanan Müslümanlar üzerinde Osmanl› Halife Sultan›’n›n

*

“Le Panislamisme Ottoman et la Question du Califat”, l’AutreIslam, no: 2, Paris, 1994, s. 67-77.

298

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

kurdu¤u manevî hâkimiyet göz önüne al›nd›¤›nda flafl›lacak bir tezat sergiler. Osmanl› sultan› kendi s›n›rlar› dahilindeki gayri TürkMüslüman nüfustan çok, hilâfet sayesinde Rusya, Britanya, Fransa ve Hollanda kolonilerindeki Müslümanlar üzerinde bir etki kurmufl, onlar için daha sempatik bir görünüm kazanm›flt›. Buralardaki halk taraf›ndan hilâfet de Osmanl› etkisi ve gücü de abart›l› bir biçimde de¤erlendiriliyordu. Bu keyfiyet, Avrupa diplomatik sahas› için de söz konusudur. Avrupa devletleri de, Osmanl› panislâmist politikas›n› oldu¤undan daha etkili görüyorlard›. K›sacas›, kolonilerin Müslümanlar› ve kolonyalist devletler için bir Osmanl› illüzyonu söz konusuydu. Özellikle II. Abdülhamid’in bunu baflar›yla kulland›¤›n› görece¤iz. Britanya’n›n ‹slâm dünyas› üzerindeki bilgisi ve buna istinaden Osmanl› Araplar›n› Türk hilâfeti aleyhine k›flk›rtmas›, Çarl›k Rusya’s›n›n Osmanl› Devleti’ne panslavist karfl› hücumu bu illüzyonu y›kamam›flt›r. Dünya Müslümanl›¤›, hilâfeti universal bir ruhanî kurum gibi de¤erlendiriyordu. Avrupa da hilâfeti öyle görüyor ve ‹stanbul bu durumdan pek memnun bir tarzda panislâmist politikan›n bafl›nda olmay› tercih ediyordu. ‹lginçtir ki, Türkiye’yi en iyi tan›yan Rusya’n›n bile panislâmist politikadan çekindi¤i anlafl›l›yor. Asl›nda bir baflka çal›flmada ele alaca¤›m›z Rusya ‹mparatorlu¤u D›fliflleri Arflivleri’ndeki (AVPRI) belgelere göre, II. Abdülhamid’in panislâmist örgütlerinin faaliyetlerinin sand›¤›m›zdan daha genifl boyutlara ulaflt›¤› anlafl›l›yor. 19. yüzy›lda ‹slâm hilâfeti, müessese olarak bütün tarihi boyunca görülmedik ilginç problemler gösterir. Müessese, bu bak›mdan incelenmeye çok muhtaçt›r. Daha ilginç bir durum, daha ilk ‹slâmî as›rda hilâfet müessesesi çat›flma ve fraksiyon do¤uran bir kurumken ve Endülüs Emevîlerinden beri ve giderek 15.-16. yüzy›lda birden çok ‹slâm hükümdar› hilâfet iddias›nda iken; flimdi, 19. yüzy›lda, hilâfetin art›k bir tek devlette, Osmanl›’da oldu¤u daha yayg›n bir biçimde kabul görüyordu. ‹ran fiîîleri Osmanl› hilâfetini kabul etmese de, art›k eskisi gibi fliddetli bir karfl› propaganda yoktu. Hatta ‹smailiyye gibi müfrid karfl› gruplar›n bile Osmanl› hilâfeti karfl›s›nda hay›rhah bir suskunluk gösterdi¤i görülmektedir.

19.YÜZYILDAPANİSLÂMİZMVEOSMANLIHİLÂFETİ

Bu romantizm nedeniyle Hint’te Seyyid Ahmed Han’›n hilâfet konusundaki olumsuz görüflleri veya Arap dünyas›nda hilâfetin Kureyfl ve Arap soyuna ait olmas›n› savunan baz› yeni görüfller (reinterpration) dahi, ayn› çevrelerde fliddetli bir muhalefetle karfl›lanmaktayd›. Ama di¤er yandan hilâfet kurumunu modern dünyan›n siyasî yap›lanmalar› ve rejimlerine uygun bir biçimde düzenlemek isteyen modernist görüfller de ortaya ç›kmaktayd›. Buna örnek olarak Senusîleri (Seyyid Mehmed el-Mehdî) veya Cemaleddin Afganî gibilerini görmek gerekir. ‹flte 19. yüzy›lda Osmanl› sultanlar›n›n, özellikle II. Abdülhamid’in bütün bu farkl› yorumlar›n baz›lar›n› destekleyerek, baz›s› ile mücadele ederek hilâfet kurumunu kendine göre yönlendirme gayreti içinde oldu¤u görülmektedir. Bütün bu sorunlar› II. Abdülhamid ve Senusî hareketi, M›s›r meselesi karfl›s›nda Bâb›âlî, Rusya Türkleri ve Sultan Abdülhamid gibi eksenler etraf›nda de¤erlendirmek durumunday›z. Bu dönemde Osmanl› çevrelerinde ortaya ç›kan Türk-merkezli bir panislâmizmin varl›¤›na da dikkat çekmek zorunday›z. Nihayet imparatorlu¤un baflkenti yeni bir ‹slâmi e¤itim düzenlemesine sahne oluyordu ki, bu konu pek az incelenmifltir (ve biz de maalesef fazla teferruat olaca¤› için, de¤inemeyece¤iz). Osmanl› medrese modernleflmesindeki amaç el-Ezher ve Kazan medreselerinin ayar›nda ve daha mükemmel bir e¤itimle ideolojik kontrolü sa¤lamakt›r. II. Abdülhamid halife olarak bu kurumun onurunu içte ve d›flar›da korumak ve güçlü bir imaj yaratmak zorundayd›. K›sacas›, 19. yüzy›lda Osmanl› ‹mparatorlu¤u, hilâfet müessesesine her zamankinden daha fazla önem veriyordu.

2 Osmanl› hükümdarlar›n›n hilâfet unvan›n› ›srarla kullanmalar› ve bunun beynelmilel bir müessese haline gelmesi, Rusya ile yap›lan ve Müslümanlar›n yaflad›¤› topraklar›n elden ç›kmas›na yol açan çarp›c› bir tarihî olay olan 1774 Küçük Kaynarca Antlaflmas›’n›n hükümlerinde görülür. Nitekim muahedenin, aralar›nda hafif de¤ifliklikler olan Frans›zca, ‹talyanca ve Türkçe metinlerinde,

299

300

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

“Hilâfet ve Müslümanlar›n halifesi” unvan›, Osmanl› sultan› için hep ›srar ve dikkatle kullan›lm›flt›r. Böylece II. Katerina’n›n Osmanl› Ortodoks H›ristiyanlar› üzerindeki protektoras›na karfl›, Osmanl› sultan›n›n elden ç›kan K›r›m ve Kuban Müslümanlar› üzerindeki dinî liderlik ve protektora hakk› belirtilmektedir. Bu andan itibaren de, Osmanl› halife-sultan›ndan ve hilâfet denen müesseseden daha belirgin hatlarla söz etmek mümkündür. Asl›nda Osmanl› hükümdarlar›n›n hilâfet unvan›n›, Yavuz Selim’in 1517 M›s›r-Hicaz hâkimiyetinden beri devrald›¤›n› ileri sürenler, 18. yüzy›l Osmanl› vakanüvîsleridir. ‹lginç biçimde Osmanl› idare tarihinin ilk bilimsel eserini kaleme alan M. d’Ohsson da, eserinde bu hikâyeyi tekrarlar ve halifeden “autorité sacerdotale” diye bahseder.1 Bütün bu yorum ve deyimleri ‹stanbul’da temasta bulundu¤u Osmanl› bürokratlar›n›n kendisine empoze etti¤i kuvvetli bir ihtimaldir. ‹slâm’a uygun bir hilâfet teorisi de¤il, adeta panislâmist görüfle uygun bir müessese kurulmaktad›r. 19. as›rda hilâfet kurumu, Hindistan, Cava, Kuzey Afrika Müslümanlar›n› kapsayan bir propaganda ve misyon faaliyeti düzenliyor, Rusya Müslümanlar›n›n e¤itim ve dinî kurumlar› ile iliflkiler a¤›n›n kurulmas›n› sa¤l›yordu. Baz› halde Almanya ile yak›nlaflma gere¤i, II. Abdülhamid’in Nisan 1901’de Çin’deki Bokser Ayaklanmas› üzerine Çin Müslümanlar›na bir nasihat heyeti gönderip, halife ad›na itidal tavsiye ettirmesi gibi faaliyetler de buna dahildir.2 Zaman zaman Osmanl› konsoloslar›n›n Hollanda Cavas›, Britanya, Hindistan ve Rusya gibi ülkelerde “persona non grata” ilân edilmesiyle sonuçlanan dinî-siyasî giriflimler yan›nda; Hicaz demiryolu için bütün dünya Müslümanlar›ndan iâne toplanmas› gibi faaliyetler de bu çerçevede yürütülmüfltür. II. Abdülhamid’in devrinde hilâfetin Kureyfl’e ait oldu¤unu ileri süren klasik ‹slâmî siyaset eserlerinin Osmanl› hilâfetine zarar verece¤i düflüncesiyle, bu gibi eserlerin bast›r›lmas›na izin verilmez ve bas›lanlar da toplatt›r›l›rd›.3 Tabii modernist ‹slâmc› baz› yazarlar›n görüflleri de mutlaka Osmanl› s›n›rlar›ndan içeri giremiyordu. Meselâ, Hindistan’da Seyyid Ahmed Han, II. Abdülhamid’in bu iddialar›na karfl› ç›k›yor ve bu politikan›n ülkede ‹ngiliz-Hint iflbirli¤i ve uyumunu

19.YÜZYILDAPANİSLÂMİZMVEOSMANLIHİLÂFETİ

sarsaca¤›n› ileri sürüyordu. Türkofili’ye karfl›yd› ve beynelmilelci ‹slâm’›n hilâfet flemsiyesi alt›nda meseleleri halledece¤ine inanm›yordu. Bu görüfllerin ve Seyyid Ahmed taraftarlar›n›n en amans›z elefltirmeni Cemaleddin Afganî idi. O, bu gibi düflünce sahiplerini, Hindistan’› ‹slâm dünyas›ndan ve Türklerden koparmakla itham etti. Afganî, Hint’te üç y›l geçirdi. Her yerde bu fikirlerle mücadele etti. fiüphesiz anti-Türk fikirlerin aksini ileri süren çoktu. Muhammed ‹kbal, Bilâd-ıİslâm’da Delhi, Ba¤dat, Medine ve ‹stanbul’u bütün Müslümanlara “vatan” olarak gösteriyordu.4 1910’a kadar Zenzibar’da II. Abdülhamid ad›na hutbe okunmufltur. Birinci Büyük Savafl bafllad›¤›nda bu ortam de¤iflti. Rusya’da ise, modernist ‹slâm düflüncesinin öncülerinden Gaspirinski [Gasp›ral›] ‹smail Bey, Sultan Abdülhamid’i halife olarak selâmlar ve onun selâml›k ve H›rka-i fierif ziyaretlerini Tercüman gazetesinde teferruatl› haberler ve flaflaa ile anlat›rd›.5 Hilâfet, ‹slâm dünyas› ve Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun Müslüman ahalisi aras›nda her zamankinden daha çok kullan›lan ve üstünde durulan bir kurumdur. D›fl dünyada, H›ristiyanlar aras›nda bunun ruhanî bir kurum gibi anlafl›l›p yorumlanmas›ndan da, do¤rusu Osmanl› çevreleri pek rahats›z olmuyorlard›. Sonradan 1908’de Bosna-Hersek, Avusturya-Macaristan taraf›ndan ilhak edildi¤inde, ‹slâm cemaati reisi olan “reisü’l-ulemâ”n›n, ‹stanbul’daki fleyhülislâma ba¤l› olaca¤› iki taraf aras›ndaki antlaflmada yer ald›. Ayn› fley, 1912’de Trablusgarb’› (Libya) ilhak eden ‹talya ile de 1912’de yap›lan antlaflmada yer ald›.6 Hilâfet kurumu diplomatik antlaflmalarda sadece ruhanî bir kurum olarak öne sürülüyor, dünyevî taraf› söz konusu edilmiyordu. Farkl› ifade ve uzlaflmalarla bu kurumun, Müslüman ahali üzerindeki rolü ve sultana getirdi¤i pretoktora hakk›, Bulgaristan ve Yunanistan gibi ba¤›ms›zl›¤›n› kazanan ve 1912-1913 Balkan Savafl›’ndan sonra Müslümanlar›n yaflad›¤› bölgeleri ilhak eden Balkan devletleriyle yap›lan antlaflmalarda da yer ald›. Hilâfet ve saltanat›n ayr›lmas› konusundaki fikirler de bu y›llarda (‹kinci Meflrutiyet) ortaya ç›kmaya bafllad›. ‹mparatorluk ideolojisi olan Osmanl›c›l›k, henüz Jön Türkler taraf›ndan savu-

301

302

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

nulmaktad›r. Türkçülük ideolojisi yayg›n ve resmî kabul görmüfl de¤ildir. Her din ve “ethnicité”den Osmanl›lar›n ve devletin reisi olan sultan›n, sadece bir dinî kompartman›n reisi demek olan “halife” unvan›n› da tafl›mas›, baz› münevverler taraf›ndan mahzurlu görülmektedir. Maliye Naz›r› Cavid’le birlikte dergi ç›karan Ahmed fiuay›b bu iktisat ve sosyoloji dergisinde, iki makam›n birbirinden ayr›lmas›n› öne sürmektedir.7 Bu yaz›da halifeden “ruhanî reis” (spiritualhead) diye de söz edilmektedir. Böylece halifenin ruhanî reis olma vasf› yanl›fl olarak, fakat büyük ihtimalle kas›tl› olarak ortaya at›lmaktad›r. Çünkü laik ve pozitivist de olsa 20. yüzy›l bafl›nda bir Osmanl› münevverinin, böyle bir müesseseyi bu kadar bilgisiz bir biçimde yorumlamas› mümkün de¤ildir.

3 Hilâfet ve panislâmizmin birbiriyle aynîleflmesi flüphesiz II. Abdülhamid ve daha önce Sultan Abdülaziz devirlerinin bir olay›d›r. Her halükârda bugün ve dün II. Abdülhamid, Osmanl› sultan› ve yabanc› devletler idaresinde yaflayan Müslümanlar›n dinî lideri olan hükümdar›n (halife) bir prototipiydi. 1992 May›s ay›nda ‹stanbul Üniversitesi’nde yap›lan bir seminer bu olay› bir ölçüde ayd›nlatm›flt›r. Henüz, Britanya, Rusya, Fransa, Avusturya arflivleri gibi bizzat Osmanl› arflivlerinin yeni tasnif edilen fonlar› sayesinde bu tarihî dönemi ayd›nlatan yeni vesikalar ortaya ç›kmaktad›r. Osmanl›lar›n sultan› kendi devrinde sadece hükümette, valilik ve elçiliklerde de¤il, daha afla¤› derece memuriyetler ve taflra idaresinde bile en genifl ölçüde gayrimüslim memur kullanmaktad›r.8 II. Abdülhamid, Müslümanlar›n lideri olarak, H›ristiyan dünya ile eflit bir diyalog kurmak istiyordu. H›ristiyan misyonerlerin faaliyetlerine hukuk ve diplomasi çerçevesi içinde müdahale etmek, fakat as›l önemlisi, bunlar› Ortodoks ve Ermeni cemaatlerden ay›rarak, tek bafl›na Vatikan’›n deste¤i için; 16 Nisan 1898 günü Vatikan’a ilk elçiyi (eski Atina Sefiri As›m Bey’i) tayin ediyordu.9 Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamid devirlerinin siyasî teorisyeni ve (fleriat) hukuk adam› Cevdet Pafla, “‹ktidar ve kud-

19.YÜZYILDAPANİSLÂMİZMVEOSMANLIHİLÂFETİ

ret sahibi olana itaat ‹slâm’da mecburiyettir (farzd›r)” der. Bu ‹slâm âleminde tek siyasî kudret sahibi olan Osmanl› Devleti ve Osmanl› sultan›na, Müslümanlar›n itaatini tavsiye eden bir öneridir. Cevdet Pafla, böylece ‹slâm önderli¤ini Kureyfl’e mal eden görüfllerin arkas›nda ‹ngiltere’nin Arap k›flk›rt›c›l›¤›n›n oldu¤unu öne sürerek, Osmanl› iktidar›n› ve hilâfetini siyasî yönden akl›yor, meflrulaflt›r›yordu. Sultan Abdülhamid, di¤er yandan Afganistan’a da Ahmed Hulusi Efendi’yi göndererek, Osmanl› hâkimiyet ve hilâfetini tan›tmas›n›, Ruslara karfl› Osmanl› lehine savafla girmelerini ve ‹ngiltere ile iyi geçinmelerini öneriyordu.10 Bu olaylar panislâmist atmosferin ön planda Osmanl› d›fl politikas› için kullan›l›fl›na bir örnektir. Fakat ayn› zamanda bir panislâmist politik faaliyet ve organizasyonun da varl›¤›n› göstermesi bak›m›ndan önemlidir. II. Abdülhamid bu motifle Hicaz demiryolu için bütün dünya Müslümanlar›ndan iâne toplamak, ‹stanbul medrese ve okullar›nda (askerî okullar dahil) ‹slâm dünyas›n›n her yerinden gelen ve celbedilen gençlerin okutulmas›n› sa¤lamak, Avrupa’da ‹slâmiyet aleyhindeki neflriyat, propaganday› önlemek ve ‹slâm’› küçük düflüren tiyatro eserlerini yasaklamak11 gibi faaliyetlere özen gösteriyor ve baflar› da sa¤l›yordu. Klasik ‹slâm bilgini Maverdî gibi hilâfeti Kureyfl’e mal eden teorilere kaynakl›k edecek klasik ‹slâmî devir eserleri ve modern dönemin demokratik, parlamentarist yorumlar içeren ‹slâmc› kitaplar› yasaklan›yor ve sansürden geçemiyordu. Sultan Abdülhamid, bilgi ve izni d›fl›ndaki panislâmist hareketleri de desteklemezdi. Gaspirinski ‹smail Bey’in M›s›r’da ‹slâm Kongresi toplama teflebbüsü12 veya Abdurrahman Kevvakebî veya C. Afganî’nin faaliyetlerini kontrol eder ve engellerdi. Bizzat Afganî’yi, nihayet ‹stanbul’da ölümüne kadar ikamete mecbur etmiflti. II. Abdülhamid’in kendisi Bat› müzi¤ine, operaya düflkündü. Y›ld›z Saray›’ndaki tiyatro bu faaliyetler için yap›lm›flt›. Sarayda Ramazan ay›nda memurlar ve zabitlerin birço¤unun oruç tutmad›¤› da biliniyor.13 Ama sofu bir hayat sürülmeyen saray›n ve devletin protokolü bir halifeninkine yak›fl›r biçimde düzenlenir ve devlet törenlerinde buna önem verilirdi.

303

304

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

D›flar›da, meselâ Rusya’daki Türk matbûat›nda bafl haber olarak bu gibi tören haberlerine yer verilirdi.14 Esasen panislâmizmin Türk merkezli bir yorumu söz konusuydu. Prof. E. Kuran, Küçük Said Pafla’n›n bu konudaki görüfl ve yaz›lar›n›n makbul ve resmî görüfl oldu¤una hakl› olarak iflaret etmifltir.15 As›l olan halifenin d›fl dünyada kurdu¤u örgütlenme, propaganda ve oluflturdu¤u imajd›. II. Abdülhamid’in panislâmist politikas›n› bafll›ca iki çevrede, yani Britanya Hindistan› ve Rusya Türkleri aras›nda propaganda, yay›n, ziyaretçi göndermek yoluyla tatbik etti¤i ve bu iki hükümeti oldu¤undan daha fazla bir panislâm propagandas› imaj›yla telâflland›rd›¤› görülüyor. Hint ulemâs› ve nüfuzlu önderlerle temas› oldu¤u, ‹stanbul gazetelerinden haber ve yaz›lar›n Hint Müslüman gazetelerinde yer ald›¤›, tarikatler yoluyla Müslüman topluma nüfuz (penetration) için s›k s›k ziyaretçi ve konferansç› gönderdi¤i biliniyor. Bunlardan baz›lar›n›n seyahatnâmeleri de yay›mlanm›flt›r.16 Fakat bilhassa Hint’teki Osmanl› konsoloslar›n›n faaliyetleri flayan-› dikkattir. Sultan Abdülhamid ‹stanbul’da Urdu dilinde Peyk-i İslâm ve Londra’da Farsça ve Arapça el-Gayret adl› gazeteleri bast›rarak Hint’e sokmufltur. Bu gazeteler, zaman zaman ‹ngiliz hükümeti ile diplomatik çat›flma konusu da olmufltur. 1878’e kadar sadece Bombay ve Kalküta’da Osmanl› konsolosluklar› varken, say›lar› art›r›lm›flt›r. Konsoloslar, esasen Osmanl› ‹mparatorlu¤u’ndaki okul, yol vs. yat›r›mlar için yard›m toplar, Müslüman kongre ve mitinglerine kat›larak konuflurdu. Baz›lar› daha örgütçü faaliyetler yürüttü¤ünden, Karaçi konsolosu Hüseyin Kâmil Bey gibi “persona non grata” ilân edilmifltir.17 Cava’da da ayn› durum göze çarpard›. Bat›l› hükümetler ve ‹ngiltere, sultan›n ‹ngiltere’ye karfl› bir Hint ayaklanmas› tertipledi¤i görüfl ve endiflesinde idiler. Konu üzerinde çal›flan Azmi Özcan böyle bir tertip ve olaya ihtimal vermiyor.18 Gerçekten Rusya da böyle bir endifle tafl›yorsa da, bu da gerçek de¤ildi. Hatta halifenin bir fikrî hareketi bile etkin biçimde örgütledi¤i söylenemez. Zaten Osmanl› hilâfeti aleyhindeki ‹ngiliz tertibi veya Seyyid Ahmed Han gibi yerli düflünürlerin tav›rlar› her zaman Abdülhamid ve ajanlar›n›n talimat›n› beklemeyen yerli

19.YÜZYILDAPANİSLÂMİZMVEOSMANLIHİLÂFETİ

Müslüman örgüt ve önderlerce tenkit ve reaksiyonla karfl›lanm›flt›r. II. Abdülhamid’i Müslümanlar›n halife ve lideri haline getiren kendi gayretinden çok, ‹slâm dünyas›yd›. O, bu dünyan›n hissiyat ve Bat›’ya karfl› tavr›n› anlam›fl ve dengeli bir biçimde onlar›n tercüman› olmaya çal›flm›flt›r. Bunu yaparken de büyük devletlerle diplomatik bir dil ve ölçülü diyalogu korumaya gayret etmifltir.

4 Buna karfl›l›k imparatorluk içinde panislâmist politika, Müslüman vilâyetlere yeni okul, demiryolu, liman ve kentsel-altyap›sal yat›r›mlar›n art›fl› fleklinde görülür. Bunu Suriye-Filistin ve Hicaz’da, Midhat Pafla’n›n valili¤i zaman›nda Ba¤dat’ta da görmek mümkündür. Genelde II. Abdülhamid devri, enerjik valiler zaman›d›r. Bu birkaç enerjik memur fiark vilâyetlerinde fizikî ve kültürel çevreyi de¤ifltirecek kadar yat›r›m ve inflaat yapt›. Bundan baflka baflkentte kurulan Afliret Mektebi yan›nda, Mülkiye Mektebi’nde Arap vilâyetlerinden gelecek talebe için hususî bir s›n›f aç›ld›. Aç›kt›r ki, 1918’den sonra Arap ülkelerinde ilk bürokrasi ve idareci s›n›f›n içinde Mülkiye mezunlar›n›n önemli bir yeri vard›r. Di¤er taraftan, Osmanl› halifesinin imparatorlu¤un Müslümanlar› üzerinde hâkimiyeti her zaman bu kadar rahat olmam›flt›r. Trablusgarb’da Senusî ailesi ile olan iliflkiler bu bak›mdan komplike bir örnektir. 1850-1890 aras›nda Osmanl› idaresi bugünkü Libya afliretlerinden vergi toplamak için muhtelif çöl operasyonlar› yürüttü. Özellikle Hac› Reflid Pafla’n›n bölge valisi ve Bengazi mutasarr›f› olarak bu seferleri yap›fl› ve ‹stanbul ile bedevî kabileler ve Senusîler aras›ndaki iliflkiler Michel le Gall taraf›ndan anlat›l›r.19 Ancak onun da de¤inmedi¤i bir noktaya iflaret edelim. Meselâ, fiehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi, Senusîler bafll›kl› risalesinde, Seyyid Mehmed es-Senusî’yi 13. asr›n (19. as›r) en büyük düflünürü olarak ele al›p, hükümdar› tenkitten geri kalmaz. Çünkü Abdülhamid, Senusî’yle iflbirli¤ini ve hilâfetin gerçek rolünü anlay›p yeni devri açabilecek biri de¤ildir. fiehbenderzâde hükümdar›n panislâmist politikas›n› da, “Ceberrut Arap fleyhleri ve entrigan kimsele-

305

306

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

ri desteklemekten ibaret” diye nitelemektedir.20 Meflrutiyetin ilk y›l›nda bas›lan, daha evvel elden ele ve dilden dile dolaflt›¤› anlafl›lan bu risale gibi anti-Hamidien modernist ‹slâm görüflleri vard›. fiehbenderzâde, Senusî’nin içtihad ve yorum biçimini modernist bir ‹slâm birli¤i için savunuyordu. II. Abdülhamid, t›pk› pozitivist Bat›c› Jön Türklerle oldu¤u gibi, Bat› demokrasisi biçiminde modeller öneren modernist ‹slâmî yorumlar ile de mücadele etmek durumunda kalm›flt›r. Panislâmizmin bu ikili karakteri bugüne kadar literatürde ilgiyi çok az çekmifltir. Siyasî hâkimiyet ve hilâfet kurumunun yönetti¤i pragmatik panislâm yan›nda, Afganî, Raflid Rida, Rusya’da Gaspirinski ve Hindistan Müslümanlar›n›n modernist panislâm anlay›fl› pek ele al›nmam›flt›r. Bu sonuncu kategori II. Abdülhamid yönetimine muhalif bir ak›md›. Ve flüphesiz birbirinden çok farkl› görüfl ve politikalar› ihtiva ediyordu. Osmanl› idaresi M›s›r’la özel iliflkilere sahipti. Bu nedenle ülkenin etkili din adamlar› olan el-Ezher ulemâs› ile bir uyum sa¤lanmas›na önem verilmiflti. Hatta 1922’de Abdülmecid sadece halife olarak seçilirken bile, el-Ezher ulemâs›n›n müsbet reyi söz konusu olmufltu. M›s›r, ‹stanbul’a karfl› yo¤un bir fikrî muhalefetin yaflad›¤› ülkeydi. Ama dinî kurumlar ‹stanbul’daki halife ile uyum içindeydi ve Osmanl› sultanlar› 19. yüzy›l boyu ve saltanat›n sonuna kadar bu uyuma dikkat etmifllerdir. Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamid devirlerinde tarikatler ve tarikat fleyhleri ile olan ba¤lant›, teferruat›yla ayd›nlat›lmak zorundad›r. Genel olarak Tanzimat döneminde tarikatler devlet kontrolü alt›na al›nm›flt›r. Arap ülkelerinde Sultan Abdülhamid’in tarikat fleyhleriyle iliflkileri henüz araflt›rma konusu oluyor. Nakflibendî, Kadirî gibi tarikatler d›fl›nda meselâ, Abdülhamid devrinin makbul fleyhi Ebulhüdâ’n›n durumu nedir? Butrus Abu Manneh bu konuda son zamanlarda bilgilerimizi de¤ifltirecek yeni boyutlar üzerinde duruyor.21 fiüphesiz 19. yüzy›lda Osmanl› medreseleri tam baflar›l› olamasa da, bir modernist at›l›m içindeydiler. Ancak bu alanda laik sivil okullar›n yan›nda zay›f kald›lar. Fakat Osmanl› panislâmizmi ma-

19.YÜZYILDAPANİSLÂMİZMVEOSMANLIHİLÂFETİ

ârifin geliflmesine (okul ve ö¤renci say›s›n›n artmas›) ve özellikle hem ‹stanbul’un dinî e¤itim veren medreselerinde hem de askerî okullar›nda ve di¤er laik yüksek okullar›nda, Osmanl› dünyas›, Rusya ve Hint’ten gelen talebelerin, Osmanl› taraftar kadrolar› olarak yetifltirilmelerine gayret etmekteydi. Dönem içinde Dârü’lHilâfetü’l-Âliyye medresesi ve di¤er medreselerde reform teflebbüsleri, askerî okullar yan›nda, laik e¤itim veren di¤er okullar›n düzenlenmesi22, Dârülfünûn (‹stanbul Üniversitesi) kurulmas›, vilâyetlerde idadî (gymnasium) say›s›n›n birkaç misli artmas›, Arap, Arnavut ve Rusya Müslümanlar›ndan ö¤renci al›nmas› bunu gösterir. Osmanl› Türkiyesi, Müslümanlar›n e¤itimini denetlemek ve yönetmek gayretindeydi. Hilâfetin Türkiye’deki son on y›l› panislâmizmin bir iflâs› gibi de¤erlendirilmifltir. Bu hükümde gerçek pay› varsa da, abartma daha fazlad›r. Birinci Dünya Savafl›’nda kutsal savafl (cihad) ilân edildi¤inde, Osmanl› halifesinin davetine dünya Müslümanlar›n›n icabet etmedi¤i, sonralar› cumhuriyet devri tarihçili¤i taraf›ndan çok tekrarland›. Bu konuda resmî görüflü savunan Y. Hikmet Bayur’un, Osmanl›’ya karfl› çarp›flan Britanya ordular›ndaki Hint Müslüman asker say›s›n› çok abartt›¤›n› Mete Tunçay tekrarlam›flt›r.23 Ancak, kendisinin verdi¤i rakamlar da pek küçümsenecek gibi de¤ildir (Bayur’un 700.000 iddias›na karfl›, Tunçay 190.000 say›s›n› verir). Kuflkusuz göz önüne al›nacak as›l önemli husus, büyük savaflta ‹ngiliz deste¤i ve yönlendirmesiyle Türk halifenin ordular›na isyan eden fierif Hüseyin’dir. Vak›a bu geliflmelerde yükselen Türk milliyetçili¤inin militanlar›ndan Suriye ve Arabistan genel komutan› Cemal Pafla ve di¤er ‹ttihad ve Terakki yöneticileri de suçlanmaktad›r. Ama Arap dünyas› art›k Türk sultan›na hilâfeti yak›flt›ramamaktayd›. Buna karfl›l›k, Hindistan Müslümanlar›n›n da hilâfeti Osmanl› sultan›ndan baflkas› için düflünmedi¤i hakl› olarak ileri sürülmektedir. Galiba, ‹ngiltere’nin Araplar›n hilâfeti davas›n› aç›kça desteklemekten çekinmesinde Hint’teki bu atmosferin pay› vard›.24 Di¤er yandan, hilâfet ordular›na karfl› savaflmamak gibi bir motif, Rusya cephesinde askere al›nan Müslüman Türk asker-

307

308

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

lerin kolayca silâh b›rak›p teslim olmalar›n›n da bir nedeniydi. Hindistan Müslümanlar›n›n tutumu, hilâfetin 1924’teki la¤v› s›ras›nda da, Türkiye’deki farkl› reaksiyondan çok daha renkli ve önemlidir ve hilâfet kurumu, denebilir ki 1914’ten beri Hint Müslümanlar›n›n önemli bir sorunu olmufltur. Hindistan Müslümanlar›n›n savafl boyu Britanya’ya beklenen deste¤i göstermemesinin hilâfetle ilgili oldu¤u da görülmektedir. Panislâmizm, 1924 Mart’›nda Türkiye’de hilâfetin la¤v›yla nihaî darbeyi yedi mi? Bu soruya “evet” cevab› verilmesi zor; ‹slâm fikri, ‹slâm’›n politikaya temel teflkil etmesi, baflar›s›z da olsa panislâmist karakterli radikal, mutedil veya kültürel hareketler halen devam ediyor. Da¤›lan Sovyetler’de bu tip hareket yeterince güçlü olmasa bile, en çarp›c› hareket olarak görülüyor. Asl›nda panislâmizmin dünü ve bugününü güçlülük ve radikalizm aç›s›ndan mukayese etmek de pek mümkün de¤ildir.

NOTLAR I ‹K‹NC‹ V‹YANA KUfiATMASI’NIN ‹KT‹SADÎ SONUÇLARI ÜZER‹NE (Sayfa 3-10) 1

2 3 4 5 6 7 8

9 10

11 12

13

14 15

Erich Zöllner, Geschichte Österreichs, Verlag für Geschichte und Politik, Viyana, 1970, s. 279-280; Ferdinand Tremel, WirtschaftsundSozialgeschichteÖsterreichs, Graz, 1969, s. 232-235 ve 242-245. E. Zöllner, a.g.e.,s. 284-285; F. Tremel, a.g.e., s. 255-260. E. Zöllner, a.g.e.,s. 281-282; F. Tremel, a.g.e.,s. 261-262. Herbert Hassinger, “Die erste Wiener Orientalische Handelskompagnie 1667-1683”, Viertelj.fürSoz.undWirtschaftsgeschichte,XXXV/I, 1942. Tremel, a.g.e.,s. 237. A.g.e.,s. 270. Vladimir Aichelburg, “Kriegsschiffe auf der Donau”, MilitärhistorischeSchriftwerke vonHeeresgesch. Museum, Defter 37, s. 7-18. J. Dullinger, “Die Handelskompagnies Österreichs nach dem Orient und nach Ostindien in der ersten Hälfte des 18. Jahrhunderts”, ZeitschriftfürWirtschaftgeschichte, 7/1900; Tremel, a.g.e.,s. 275. Ralph Davis, “English Imports from the Middle East 1580-1780”, StudiesintheEconomicHistoryoftheMiddleEast,ed. Cook, Londra, 1970, s. 205. Ö. N. Bibl. HandschriftenSammlungMxt.497. 15 B 1139/8 Mart 1727 tarihli ahidnâme. ‹lber Ortayl›, “1727 Osmanl›-Avusturya Seyr-i Sefâin Sözleflmesi”, AÜSBF Dergisi,Cilt XXVIII, No: 3-4, 1975, s. 97-109. Henri Sée, ModernKapitalizminOluşumu, çev. Selahattin Özmen, ‹stanbul, 1972, s. 56. Halil ‹nalc›k, “Saray-Bosna fier’iyye Sicillerine Göre Viyana Bozgunundan Sonraki Harb Y›llar›nda Bosna”, TarihVesikaları,Cilt II, Say› 11, Ankara, 1943, s. 1-3, 24 B 1107/29 fiubat 1696 tarihli. Virginia Paskaleva, “Die Wirtschaftsbeziehungen der Bulgarischen Gebiete mit Mitteleuropa im 18. und 19 Jahrhundert”, Wirtschaftswege:HermannKellenbenzFestschrift, Klett-Gotta, 1978, s. 169. Nicolai Todorov, “19. Yüzy›l›n ‹lk Yar›s›nda Bulgaristan Esnaf Teflkilât›nda Baz› Karakter De¤iflmeleri”, İÜİFMecmuası, Cilt 27, No: 1-2, 1968, s. 1-36. Hermann Kellenbenz, “Südosteuropa im Rahmen der europäischen Gesamtwirtschaft”, DieWirtschaftlichenAuswirkungen,derTürkenkriege, H.G. Othmar Pickl, Graz, 1971, s. 33-34.

II 17. YÜZYIL SONLARINDA ORTA ANADOLU V‹LÂYETLER‹N‹N TOPLUMSAL-EKONOM‹K DURUMU ÜZER‹NE (Sayfa 11-18) 1

‹lber Ortayl›, “‹kinci Viyana Kuflatmas›’n›n ‹ktisadî Sonuçlar› Üzerine”, Osmanlı Araştırmaları, II, ‹stanbul, 1981, s. 195.

310

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

2 3

4 5 6 7 8 9 10 11

12 13

14 15

16 17 18 19 20 21 22 23 24 25

26

Halil ‹nalc›k, “Saray-Bosna fier’iyye Sicillerine Göre Viyana Bozgunundan Sonraki Harb Y›llar›nda Bosna”, TarihVesikaları, c. II, Say›: 11, Ankara, 1943, s. 1-3. Avdo Suçeska, “Die Rechtsstellung der Bövelkerung in den Stadten Bosniens und der Herzegowina 1463-1878”, SOEJ, Say›: 8, 1968, s. 84-99. Bu tür bir otonominin daha erkenden do¤maya bafllad›¤›n› ileri süren bir görüfl için bkz. Adem Handziç, “Bövelkerungsbewegungen (Relation; Dorf-Stadt) in Bosnien in XVI. Jahrhundert”, 9. TürkTarihKongresi, III A seksiyona sunulan bildiri, Ankara, 1988, s. 895-901. Archive du Ministre des Affaires Etr. (Quai d’Orsay), MémoiresetDocumentsC.P. Turquie, c. 17, 168, s. 12 (Pera, 28 Mart 1684). A.g.k., “Pera-9 Haziran 1684 tarihli rapor”, c. 17, fog. 40 v-43 v. A.g.k., “Girardin-Pera, Temmuz 1686”, c. 18, fog. 283 v. A.g.k., “Girardin-Pera, Kas›m 1687”, c. 19, fog. 325 v. Bu konuda, Mustafa Akda¤, BüyükCelâlîKarışıklıklarınınBaşlaması, Atatürk Üniversitesi Yay., Erzurum, 1963. AŞS., no: 66, hük. 816. 1099/1687-1688. AŞS., no: 68, hük. 494, Ra. 1100/Aral›k 1688. AŞS., no: 66, hük. 814, s. 301-21, Ra. 1098/Ocak 1687. AŞS., no: 66, hük. 827: “Bir ferd yerinde kalmay›b cümlesi ihrac olunmak üzere kol kol askeri, sefer-i hümâyûn tenbih idüb gitdikten sonra baz› kimesneler biz sefermânde olduk, yedimizde sürüci pafladan buyuruldu ve zabitlerimizden memhurumuz var deyu, yerlerinde kalub yine askerîlik iddias›nda olduklar›...” AŞS., no: 66, hük. 830, Evâil-i Ca. 1098/Nisan 1687. AŞS., no: 66, hük. 862, Evâil-i Z. 1098/Ekim 1687. AŞS., no: 65, hük. 618, “Yeniçeri acemio¤lan›, topçu ve cebeci ve çal›k esâmileri ve yevmiyeleri kaç akça ise tashih olunmalar›”, 1095-1096/1683-1684. AŞS., no: 65, hük. 697. Hatta silâhl› genç adamlar›n bile asker kaydedilmesi isteniyor. AŞS., no: 68, hük. 380, Evahir-i B 1099/1688 May›s. AŞS., no: 65, hük. 692, 1095/1684. AŞS., hük. 693, AŞS., hük. 696. AŞS., no: 65, hük. 715, 10 M. 1096/18 Aral›k 1684. 94 senesi mahsub olmak üzere Ankara kazas›na varid olan bedel-i nüzûl emri. AŞS., no: 66, hük. 850, 1098/ 1686 y›l›. Burada kad›dan 4713 kurufl sürsat bedelinin ya teslimi ya da ahalinin sürsat için ç›kar›lmas› emrediliyor. AŞS., no: 66, hük. 840. AŞS., no: 65, hük. 619, tekâlîf-i flâkka ile reâyân›n ezildi¤i ve bunun önlenmesi... KayseriŞer’i’yyeSicilleri, no: 94, s. 109. AŞS., no: 66, s. 5, hük. 33. AŞS., no: 68, hük. 366, 9 N. 1099/8 Temmuz 1688. AŞS., no: 66, hük. 840, 1103/1691-1692. KŞS., no: 97, s. 81’deki de¤erlerinin karfl›laflt›r›lmas›. 1101/ 1689-1691. AŞS., no: 68, hük. 515, Evâil-i Ra. 1100/Aral›k 1688. AŞS., no: 68, hük. 476, 478. AŞS., no: 65, hük. 650. AŞS., no: 66, hük. 820. KŞS., no: 93, s. 132. AŞS., no: 65, hük. 716, M. 1096/Ocak 1684-1685.

NOTLAR

III 18. YÜZYILDA ‹LM‹YYE SINIFININ TOPLUMSAL DURUMU ÜZER‹NE BAZI NOTLAR (Sayfa 19-23) 1

2

3 4 5 6

7

8 9 10 11 12

13

‹. Hakk› Uzunçarfl›l›, OsmanlıDevletininİlmiyyeTeşkilâtı, TTK. yay., Vlll-17, Ankara 1965; H.A.R. Gibb ve Bowen, IslamicSocietyandtheWest(2 cilt), c. 1, Londra, 1950-57. Suraiya Faroqhi, “Social Mobility among the Ottoman Ulema in the Late Sixteenth Century”, IJMES, 1973, s. 204-218. Bu konuda kaynaklara inen ve 17. yüzy›la dahi ayd›nl›k getirecek bir çal›flma: Klaus Liebe-Harkort, BeitraegezurSozialenund WirtschaftlichenLageBursasamAnfangdes16.Jahrhunderts (Dissertat-der Universitä Hamburg), Hamburg, 1970. Müstakimzâde Süleyman Saadeddin, Devhatü’l-Meşâyih (t›pk›bas›m), Ça¤r› yay., ‹stanbul, 1978. A.g.e.,s. 46-75. A.g.e., s. 101-125. Özer Ergenç, 1580-1596 Ankara ve Konya, AÜDTCF doktora tezleri, Ankara, 1973, s. 210 vd. Bu eser 16. yüzyılda Ankara ve Konya ad›yla Ankara Enstitüsü Vakf› taraf›ndan bas›ld›, 1995, bu konu s. 134’te yer al›yor. Ekseriya “Medine-i........................... da ............................... mahallesi mütemekkininden [sakinlerinden] iken, bundan akdem vefat (fevt) olan, (veya müteveffie)” gibi bir kay›t kullan›l›rken, ilmiyye mensubîni için “Medine-i ....................... da .................... mahallesi sakinlerinden iken, bundan akdem veday› âlem-i fâni iden, kuzaat-› kiramdan Abdülhâdizâde es-Seyyid Abdülganî Efendi ..................... “ AŞS.,no: 200, Etnografya Müzesi. hük. no: 126, H. 1218-1219/s. 36-38. Tarama AŞS.,no: 195-203, 1215-1229/1800-1813, Ankara Etnografya Müzesi. A.g.k., no: 195, hük. 121 ve 131: Bedros veled-i Bo¤os 15.843 guruflluk tereke..... AŞS., no: 202, hük. 176, 1219-1229/1804-1813, s. 39-40, alt›nlar›n fiat›na dair hükm-i âli. AŞS.,no: 195, hük. 109, 1216/1801 senesine mahsuben Liva-y› Ankara’da vaki kazalar›n bedel-i avâr›z ve nüzûl mal›.... A.g.k., no: 195, hük. 160, s. 105. 1215-1216/1800-1801; a.g.k.,no: 196, hük. 216, s. 107, 1217/1802; a.g.k.,no: 200, hük. 126, s. 36-38, 1218-1219/1803-1804. Medine-i Ankara’da Hatunî Mahallesi sakinlerinden iken, bundan akdem veda-y› âlem-i fâni iden kuzaat-› kiramdan Abdülhâdizâde es-Seyyid Abdülgânî Efendi ibn-i es-Seyyid Mehemmed Efendi’nin veraseti, zevcesi Zübeyde kad›n bint-ü Mehmed Efendi ile sulb-i sa¤ir o¤lu es-Seyyid Mehemmed Esad Molla’ya ve sulbiye-i sa¤ire k›z› fierife Fatma kad›na münhas›r oldu¤u led’el fler’î ile ve nümâyan oldukdan sonra müteveffa-i mumaileyhin cânib-i fler’îden bi’t-tahkik tahrîr ve takvim ve beyne’lverese bi’l-farizâtü’fl-fler’iyye tevzî ve taksîm olunan terekesidir ki bervech-i ati’ zikr olunur. 17 M. 1219/24 Nisan 1804. Tereke: 159 kuruflluk kitab, hayli mücevher ve eflya vard›r. Bunlar 10.000 kurufla yaklafl›yor. Mohe Ma’oz, “The Ulema and the Process of Modernization in Syria”, Asianand AfricanStudies,theUlemainModernHistory, ed. Gabriel Baer., Isr.Or.Soc., c. 7, 1971, s. 77-79.

311

312

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

IV OSMANLI BÜROKRAS‹S‹N‹N ÖZELL‹KLER‹NE KARfiILAfiTIRMALI B‹R YAKLAfiIM DENEMES‹ (Sayfa 25-34) 1

2 3

4

Wittfogel, OrientalDespotisme, New Haven, 1957, adl› eseri bu tür kuramlar için bir ön model olmufltur. Ayn› tür yaklafl›mlar “Asya Tipi Üretim Tarz›” modelini izleyenlerde de görülüyor. ‹. Hakk› Uzunçarfl›l›, OsmanlıDevletininMerkezveBahriyeTeşkilâtı, TTK. yay., Ankara, 1948, s. 336. Bizde âyanl›k olay›n›n ve kurumunun 18. yüzy›lda ortaya ç›kt›¤› gibi müphem bilgiye dayanan analizler vard›. Oysa bu kurum Ortado¤u ülkelerinde de eskiden beri vard›r. Örne¤in ‹ran’da, Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Safevî belgelerindeki, 15. ve 16. yüzy›lda “gomafltegân”, “kethudayân”, “kalenterân” gibi terimler bu zümreye verilen isimlerdir. Hermann Thorning, Islamische Vereinswesen, Mayer und Müller, Berlin, 1913, s. 103-104’te Memlûklerdeki durumu naklediyor.

V OSMANLI TOPLUMUNDA YÖNET‹C‹ SINIF HAKKINDA KAMUOYUNUN OLUfiUMUNA B‹R ÖRNEK: MENÂKIB-I MAHMUD PAfiA-‹ VEL‹ (Sayfa 25-60) 1 2 3

4 5 6

7 8 9 10 11 12 13 14 15

H. ‹nalc›k ve M. O¤uz, “Yeni bulunmufl bir Gazavat-› Sultan Murad”, AÜDTCF Dergisi, c. VII, say› 1, Ankara, Haziran 1949, s. 494. H. ‹nalc›k, M. O¤uz, a.g.m., s. 494-495. Viyana, National Bibliothek, Handschriftensammlung H. O. A. F. 234 (133). Bafltan 2v-36v aras› Mahmud Pafla Menâk›bnâmesi, 37r-66r aras› ise Hasan Pafla ile ilgili vekâyîin nakline aittir. Viyana, National Bibliothek, Handschriftensammlung H. O. 116 (171) de kay›tl›. J. V. Hammer, GeschichtedesOsmanischenStaates, Bd. IX, 238. s. 116, no. Flügel: Bd II. 1036, no. H. O. (171). “Ve bu menak›bi tahrir iden el fakirü’l-hakir el muhtaç alâ Ahmed rebb’l kadîr Edirnevî es Seyyid Abdullah Hasib bin Alî ibn-i Velî bu mezburun mezhurlar›ndan vs” metin 22 v. Metin H. O. 116 (171) s. 18r (sat›r 7). Metin 6v (sat›r 5). Metin 5v. Metin, 13v, (sat›r 10). Karolodi Tercümesi, TOEM ilâvesi1328, s. 192, fiehabeddin Tekinda¤, “Mahmud Pafla”, İ.A., c. 7, s. 183’ten. F. Babinger, MahometIIleConquérant, Paris, 1954, s. 139. H. ‹nalc›k, M. O¤uz, a.g.m., s. 494. fi. Tekinda¤, a.g.m., s. 184. A.g.m., s. 184.

NOTLAR

16 17 18 19

Tursun Beg, “Tarih-i Ebu’l-Feth”, TOEMilâvesi 1330, s. 82, fiehabettin Tekinda¤, a.g.m., s. 185’ten. H. ‹nalc›k, M. O¤uz, a.g.m.,s. 494-495. fi. Tekinda¤, a.g.m.,s. 187. H. ‹nalc›k, M. O¤uz, a.g.m., s. 494.

VI OSMANLI TOPLUMUNDA A‹LE (Sayfa 61-75) 1

2 3

4

5 6

Marie Alexandrescu-Dersca, “Sur le mariage entre Turcs, Ottomanes et Roumaines, XVIe-XIXe siècles”, intervention au rapport, XVeCongrèsInternationalHistorique àBucarest, 1980, s. 15-17. Salomon Schweigger, Eine reyssbeschreibung aus Teutschland nach Constantinopel undJerusalem, R. Neck. Akad. Druck und Verlag. Graz, 1964, s. 201-210. Bu devirde Araplarda evlilik ve nikâh bir cinsel birleflmeden ötede anlam› olmayan bir kurumdu. Nikâhl› kad›n, ilk elde erke¤in kar›s› olarak addedilmez, kad›n çocuk do¤urmad›¤› sürece ölse bile kocas›na taziyette bulunulmaz, suç iflledi¤i zaman diyetini kocas› de¤il, mensup oldu¤u hay (oymak) öderdi. K›z›n sat›fl paras›n› (sada’k veya mehr), babas› yoksa yak›n akrabas›ndan erkek al›r. Kim münasip fiyat verirse ona sat›lmas› bilhassa riayet edilen kurallardand›r. Bu arada karfl›l›kl› de¤iflime dayanan bir tür nikâh da vard›r ki, sığar nikâh› denir. Kad›n› rencide eden bir usul oldu¤undan ‹slâm peygamberi taraf›ndan yasaklanm›flt›r. Araplarda rastlanan ve sonraki devirlerde kal›nt›lar› devam eden bir di¤er nikâh flekli de mut’a nikâh›d›r. Bu nikâh›n özelli¤i birleflmenin kad›n taraf›ndan istenmesi ve dolay›s›yla mehr ve a¤›rl›k ödenmemesidir. Nikâh kad›n›n iste¤i ile ve velilerin izni olmadan yap›l›rd›. Do¤acak çocuk kad›na kal›rd›. Bkz. fiemsettin Günaltay, “‹slâmdan Önce Araplarda Kad›n›n Durumu”, Belleten, 1951, c. XV, s. 702-705. Mehr’in ‹slâm hukukunda düzenlenifl tarz›: ‹slâm hukukuna göre, mehr’in muhakkak verilmesi gerekir. “Herhangi bir Müslüman ile evlenen kad›n, z›mmî de olsa mehr namiyle bir mala müstahak olur. Mal ile mübadelesi kabil olan bir menfaat da mehr olabilir” (Ö.N. Bilmen, Hukuk-ıİslâmiyyeveIstilahat-ıFıkhiyyeKâmusu, ‹ÜHF., 1950, c. II, s. 121-122). Bu tarifteki son hüküm, ileride örnek olarak verece¤imiz baz› ilginç uygulamalara sebep olmufltur. Mehr’in bundan baflka nikâh s›ras›nda zikredilmesi de lâz›md›r. Nitekim araflt›r›c›lar›n fler’iyye sicillerinde de çokça rastland›¤› gibi, verilen mehr ve a¤›rl›klar kaydedilmekte idi. KoŞS.,no.s. 74-76, mehr-i müeccelin miktar›. KoŞS., no: 1, s. 38. “‹brahim k›z› Selime ile Pir Ahmed o¤lu Mehmed’in ikibin akçe mehr-i muaccel ve ikibin akçe mehr-i müeccel ile nikâh› k›y›l›yor” kayd›; mehr zevcin vefat› halinde terekede önceli¤i olan alacaklar aras›ndad›r. ÇŞS.,A.E.M., no: 2, s. 8, hük. 20: “Keng›r› kalesi sakinlerinden Fahrüddin, k›z›m Ömer A¤a’n›n zevcesi Kerime olub, vefat›ndan sonra yirmibeflbin akçe ve aram›zda k›ymeti malûm bir flal üzerinde anlaflm›fld›k” defter, 1069-1077/1658-1659 di¤er vârisler buna mani olamazlar. Ö. N. Bilmen, a.g.e., c. II., s. 154-156. Örne¤in 970/1562-63 y›l›nda KonyaŞer’iyye Sicilleri’ndeki bir olaya göre: “Süleyman Çelebi diye birinin tasarruf etti¤i Aynî bint-i Abdi adl› bir kad›n› nikâh› üzerinde niza ç›km›fl. Sicile bak›ld›¤›nda kay›t görülmemifl ve kendisi de güya nikâh›

313

314

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

7 8

9 10

11

12

13

14 15

Berkuk o¤lu Lütfi diye birinin k›yd›¤›n› söylemifl. Herhalde durum nikâhs›z yaflama diye nitelendirildi¤inden, subafl›n›n kad›ya müracaat› makul görülüp hatunun bu gayrimeflru durumu sicile kaydediliyor”; KoŞS., no: 5. 79/5. R. Jennings, “Woman in the Early 17th Century”, Ottoman Judicial Records-The Sharia Court of Anatolian Kayseri, JESHO, 1975, c. XVIII, bölüm 1, s. 101-102. Bunlardan 958/1551 tarihli bir kayda göre: Edhem adl› biri ‹skender veled-i Devlet adl› bir z›mmî hakk›nda flikâyette bulunuyor ve 600 akçe kefalet borcunu ödemesini talep ediyor, ismi geçen ‹skender’in kefalet sebebi fludur: Edhem’in Ayfle adl› bir k›z› vard›r. Bu k›z› Kara Yeniçeri nam›nda bir yeniçeri istemifl, Edhem de k›z›n, önceden, Simitçi Yusuf’un namzedi oldu¤unu ve bunun için 600 akçe ald›¤›n› bildirmifl. Yeniçeri, “bu paray› ben sana veririm, k›z› bana ver” dedi¤inde, Edhem kefil istemifl, yeniçeri de ‹skender adl› zimmîyi kefil göstermifl ve k›z› al›p ortadan kaybolmufl. Bu durumda Edhem 600 akçay› Simitçi Yusuf’a vermek zorundad›r ve kefil olan ‹skender’i dava etmifltir. Halit Ongan, AŞS., 958/1551, no: 2, kay›t 1314, TTK, 1956: “Edhem 600 akça al›b harcad›m, mezbur yeniçeri ol 600 akçay› ben sana vireyim ol üzre nikâh olunsun diyerek mezbure itimat etmedikçe, iflbu ‹skender kefil olmufl idi, bundan taleb iderim...” Bir di¤er hükme göre, Cüneyd bin Mustafa adl› biri Bâli bin Emir Ahmed nâm birini dava ediyor ve mezburun kardeflinin k›z› Katunbula adl› k›z benim namzedimdi, flimdi ise baflkas›na vermifl diyor. Görülüyor ki, Katunbula adl› k›z›n vasii oldu¤u anlafl›lan Bâli bin Emir Ahmed, k›z› baflkas›na vermifl ve bafll›k alm›flt›r. Bu da ‹slâmî mehrin hükümlerine ayk›r› olaylardan biridir. AŞS., A.E.M. no. 1, kay›t: 1019, “Cüneyd bin Mustafa nâm kimesne Bâli bin Emir Ahmed nâm emirî izhar edüb, bundan akdem mezburun kar›ndafl› k›z› Katunbula benim namzedim idi, halen ahere vermifl...” Jennings, a.g.m., s. 85, ÇŞS.,no: 4, “Kâz›menin zevci Hüseyin ile adem-i zindegâneleri olub”. KoŞS., no: 1, s. 37: “Gülbahar bint-i Sefer, zevci Mustafa bin Abdullah mezbureye talak virdükten sonra, mezbure Gülbahar üç hayz gördü¤üne yemin ettikten sonra, Hasan subafl›n›n kendisini Mehmed’e bin akçe mehr ile nikâh etti¤ini...”, KoŞS., no: 5 91/5: “Selçuk Hatun, zevci Ali’nin kendisini boflad›ktan sonra elli güne de¤in üç hayz görüb mezbur Ayd›n’a vard›¤›n›...” ÇŞS., no: 2, s. 32, hük. 259; “Haznede bint-i Bayram, meclis-i fler’e gelüb, zevcim üç ay kadar vard›r, beni kodu gitti, bir akçe harc›na halim yoktur, nafaka taleb iderim dedikte k›bel-i fler’îden ikifler akçe nafaka tayin olundu”. Kur’an-ıKerim,NurSuresi(24,2):Zina edenlere müminlerin önünde 100 sopa vurulmas›n› emreder. ‹ffetli kad›nlara zina isnad edib dört flahit getirmeyene ise 80 sopa ve flehadetten men cezas› emreder. Ama kad›n kocas›n›n yalanc› oldu¤una Allah’› dört kere flahit gösterip yemin eder ve beflincisinde “yalan söyledi¤im takdirde Allah’›n laneti üzerime olsun” derse cezadan kurtulacakt›r. BOA, KepeciTasnifi, no. 252, s. 22. “‹stanbul’da Mehemmed nâm imam mescidde namaz k›l›rken, H›z›r nâm kimesnenin mezbur imam›n hatunu ile muamelesi olma¤›n, mezkur hatun ile evin içinde bulunma¤›n, mezbur müebbed küre¤e, hatun habs-› müebbed olmak buyuruldu”, 11 N. 997 /M.24.7.1589. Ayr›ca bkz. Nejat Göyünç: “Osmanl› Ceza Hukuku ile ilgili Belgeler”, BelgelerleTürkTarihiDergisi, 1967, say›: 3, s. 40-2. SilâhdarTarihi, c. 1,s. 750. KŞS., no. 8, 1001/1592 A.E.M. s. 7, hük. 52: “Mahalle-i Bozatlu’dan Zeman bint-i Ali nâm avret meclis-i fler’e gelüb, ben yabana un bulma¤a gitdü¤ümde bir kimesne

NOTLAR

16 17

18 19 20 21 22 23

24

gelüb benim gözümü ve elümü ba¤layub, bana fi’li flen’i itdi, hamilim zuhur itdi deyü ikrar etdü¤ü zâimu’fl-flehr olan (...) subafl›na muhz›r›nda...” Nikolai Todorov, BalkanskiiGorodXV-XIXvekov, izd. Navka, Moskova, 1976, s. 308-331. Birinci Dünya Savafl› bafllad›¤›nda baz› nezaretlerde kad›n memur istihdam›na bafllanm›flt›. Balkan Savafl›’nda ise kad›n amele taburlar› teflkil edilerek kad›nlar›n kol iflçili¤ine çekildi¤i de görülür. Bkz. Zafer Toprak, Türkiye’deMillîİktisat,Yurt Yay›nlar›, Ankara, 1982, s. 316, 341, 412. Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun son döneminde Darülfünûn’un muhtelif flubelerinde, baz› yabanc› yüksek okullarda k›z ö¤rencilerin bulunmas›, k›zlar›n e¤itimindeki geliflmenin yaratt›¤› ola¤anüstü bir durumdur. Çünkü o devirde Avrupa ve Kuzey Amerika’n›n birçok üniversitelerinde ya tamamen ya da baz› flubelere k›z ö¤renci kabul edilmedi¤i, ders ve seminer izleyenlerin ise diploma s›navlar›na kabul edilmedi¤i bilinmektedir. A. Cevdet Pafla, Ma’ruzât, haz. Y. Halaço¤lu, ‹stanbul, 1980, s. 9-10. fierafettin Turan, “Tanzimat Devrinde Evlenme”, İşveDüşünceDergisi, XXII, say› 182, ‹stanbul, 1 Ekim 1956, s. 14-15. H. Berksun, “Dü¤ün Geleneklerinde Yasak”, İdareDergisi, 1945, no: 174, s. 14. Ziya Gökalp, İbişDayı,ZiyaGökalp’inİlkYazıHayatı, der. fievket Beysano¤lu, ‹stanbul, 1956, s. 111. Falih R›fk› Atay, Çankaya, ‹stanbul, 1968, s. 407. Hukuk-› Aile Kararnamesi ve Medenî Kanun’a kadar ç›kar›lan di¤er kararname ve lây›halar için bkz. Sabri fiakir Ansay, MedenîKanunun25.YıldönümüMünasebetiyle EskiAileHukukumuzaBirNazar, Ankara, 1952, AÜHF. yay. Gotthard Jaeschke, “Türkiye’de ‹mam Nikâh›”, çev. Ahmet Mumcu, Ord.Prof.S.Ş. AnsayArmağanı, AÜHF yay., Ankara, 1964, s. 194.

VII ESK‹ TÜRK fiEH‹RLER‹NDE YAPI ‹fiLER‹N‹N FONKS‹YONEL DÜZENLEN‹fi‹ VE YAPI ÖRGÜTÜ (Sayfa 79-93) 1 2 3 4 5 6 7 8 9

10

fierafettin Turan, “Osmanl› Teflkilât›nda Hâssa Mimârlar›”, AÜDTCFTarihAraştırmaları, c. 1, ayr› bas›m, Ankara, 1963, s. 3. A.g.m., s. 9-10. A.g.m., s. 5. Ö. Lütfi Barkan, SüleymaniyeCâmiveİmaretiİnşaatı, c. I, TTK yay., say› 10, Ankara, 1972. fi. Turan, a.g.m., s. 14. Ö. Lütfi Barkan, a.g.e., s. 95. A.g.e., s. 97. A.g.e., s. 108. Sermimarl›k Kurumunun bafllang›c› için, Mecelle-i Umur-ı Belediyye yazar› Osman Nuri, kitab›n 1358. sayfas›nda, Hace Saadeddin’in Tâcü’t-tevârih’ine dayanarak flu bilgiyi veriyor: “‹stanbul’un fethinden sonra Fatih, Süleyman Bey adl› subafl›ya saray vesaire tamir ettirmifltir.” Yazar›n hükmünün tersine bu ifl subafl›lara ait olmamal›d›r. Ancak görev yeniçeri oca¤› mensuplar›na ait olagelmifltir. fi. Turan, a.g.m.,s. 22.

315

316

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

11

12 13 14 15 16 17 18

19 20 21 22 23 24 25 26 27

28 29

30 31

Örne¤in AdanaVilâyetSâlnâmesi, 1289/1872, 45. sayfada, belediye meclisi azâs› aras›nda imar iflleri için, mimar kalfas› Kirkor’un ismi müflavir azâ olarak zikrediliyor. Adana gibi geliflmekte olan bir merkezde bile bu durumun devam etmesi ilginçtir. fi. Turan, a.g.m.,s. 15. A.g.m.,s. 18. Osman Nuri, Mecelle-iUmur-ıBelediyye,1, ‹stanbul, 1338, s. 978. fi. Turan, a.g.m.,s. 17. Salomon Schweigger, EinneuereyssbeschreibungausTeutschlandnachConstantinopelundJerusalem, Nürnberg, 1608, s. 107, Graz, 1964, 2. bas›m. Théophile Gautier, İstanbul (1851-52), çev. N. Berk, ‹stanbul, 1971, s. 121. Bina ancak belirli bir yükseklikte yap›labilir. Mahalle seçiminde öncelik Müslümanlara aittir. Gayrimüslim haneleri kârgir olamaz, içlerine hamam yap›lamaz (bu mahallelerin fazla su sarfiyat›n› önlemek için). Bu altyap›sal mahrumiyet ve yer darl›¤›, s›k›fl›k bir iskân ve pisli¤i getirmifltir. Maamafih, bu s›rf onlar için de¤il, bütün liman flehirleri için söz konusudur. fi. Turan, a.g.m., s. 16. Takvîm-iVekâyî, 25 C 1272, say›: 539. BOA, Cevdet Tasnifi, Dahiliye vesikalar›, say›: 11942, arzuhal. BOA, Cevdet Tasnifi, Dahiliye vesikalar›, say›: 11726, pusula. BOA, Cevdet Tasnifi, Dahiliye vesikalar›, say›: 15036, tahrirat. BOA, Cevdet Tasnifi, Dahiliye vesikalar›, say›: 15120, mukteza. AntebŞer’iyyeSicilleri,s. 290’daki 3 Z 12 (64)/31 Ekim 1848 tarihli ferman, yay. C. Cahit Güzelbey, AntebŞer’iyyeSicilleri, fas. 2, s. 28. fi. Turan, a.g.m., s. 18. ‹nflaat usta ve kalfalar›n›n din ve millet kökeni üzerinde kesin istatistik yoktur. Esasen tarihin Üçüncü Roma ‹mparatorlu¤u olan Osmanl› ülkesinde, inflaat dallar›nda her dil ve dinden üyeler olaca¤› aç›kt›r. 16. yüzy›l için bir örnek olarak baflvuraca¤›m›z Süleymaniye inflaat›nda nakkafl, camger, dülger ustalar›n kimileri Müslüman olup, özellikle, la¤›mc›, haddad (demirci) ve taflç›larla dülgerler ço¤unlukla H›r›stiyand›r. Bu, Osmanl› mimarîsinin çeflitli gruplarca nas›l beslendi¤ine de bir örnektir. Bkz. Ö. Lütfi Barkan, a.g.e.,s. 144 ve 6 nolu grafik. fi. Turan, a.g.m., s. 20. S›r›k hamal›, ulafl›m imkânlar› dar olan geleneksel kentte tümüyle organik enerjiden faydalan›ld›¤›n›n tipik örne¤idir. S›r›k hamallar› a¤›r yük tafl›rlar, toplu erzak ve inflaat malzemesi tafl›mas›nda kullan›l›rlard›. Takvîm-iVekâyî, 25 M 1274/15 Eylül 1857, say›: 556, tebli¤-i resmî. Neccarlar, yang›nlarda itfaiye görevi görür, gösterilen binalar› y›karlard›. Bu nedenle tezkire vergisi muafiyetleri, y›lda bir kat elbise verilmesi gibi ayr›cal›klar› vard›. Hatta, 17 N 1255/25 Aral›k 1839 tarihli bir tahrir, (BOA, Cevdet Tasnifi, Dahiliye Vesikalar›, say›: 5336) bunlar›n yang›nda kullanaca¤› baltalar›n yenilenmesi için tahsisat verilmesini bildiriyor. Bkz. Belge 3.

VIII 16. YÜZYILDA RODOSÇUK (VIA AEGNETIA’NIN MARMARA UZANTISI) (Sayfa 95-105) 1

Suraiya Faroqhi, “‹stanbul’un ‹aflesi ve Tekirda¤-Rodoscuk Liman› 16.-17. As›rlar”, ODTÜGelişmeDergisi, 1979-1980, s. 139-154.

NOTLAR

2 3

4 5 6 7 8 9 10 11 12

13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24

25 26

Parliamentary Papers and Accounts 1875, Report by Consular Agent Dussi of the Trade and Commerce of Rodosto for the year 1875, s. 1060-1061. Walter Hahn, “Die Verpflegung Konstant›nopl’s durch staatliche Zwangswirtschaft. Nach türkischen Urkunden aus dem 16. Jahrhundert”, Beihefte Viert. Jschr Sozial undWirtschaftsgeschichte. ed. G. v. Below, 8. Heft, 1926, s. 21-28. RŞS., no: 1511, s. 83, Evâil-i CA 958/May›s 1551. Faroqhi, a.g.m., s. 140-141. RŞS. no: 1511, s. 135 v Evâs›t-› B 958/Temmuz 1551. BOA,Mühimme3, 48, s. 116, 8 L 966/15 Temmuz 1559. T. Gökbilgin, Rumeli’deYürükler,Tatarlar, ‹ÜEF, 1957, s. 70-73. Benjamin von Tudela, Jüdische Reisen im Mittel-alter. Verlag Sammlung Dieterich, Leipzig, 1991, s. 31. BOA,Mühimme3, 1364, s. 458, 3 Za 967/27 Temmuz 1560. BOA,Mühimme3, 425, s. 157, 13 M 967/16 Ekim 1559. BOA,Mühimme6,472.s. 220, 5 Ca 972/9 Aral›k 1564, “Kavala kaptan›na hüküm ‹stanbul için zahire almak üzere emirle Kavala iskelesine gelecek gemilerin harice zahire kaç›rmamalar› için dümenleri al›n›p yüklemenin sonunda iadesi ve yan›ndaki kalitalarla cümlesini Bo¤az’dan içeriye geçirmesi hakk›nda...” RŞS., no: 1511, s. 26 v, 12 Ra 957/1 Nisan 1550. BOA,Mühimme5, 314, s. 134, 7 Ra 973/3 Ekim 1565. RŞS.,no: 1511, s. 135 v, Evâs›t-› B 958/Temmuz 1551. A.g.k., no: 1511, s. 66 v, 4 M 958/13 Ocak 1551. A.g.k., no: 1511, s. 131 v, 957/1550. A.g.k., no: 1510, s 160 v, Evâil-i N 956/Eylül 1949. A.g.k., no: 1511, s. 139 v, 2 N 957/21 Ocak 1550. A.g.k., no: 1510, s. 166 r, Evâhir-i N 956/fiubat 1549. A.g.k., no: 1511, 22 S. 958/Mart 1551. A.g.k., no: 1511, s. 83 r, Evâil-i Ca 958/May›s 1591. A.g.k., no: 1511, s. 28 r, 14 Ca 957/1 Haziran 1550. A.g.k.,no: 1511. s. 22 v, Evâsit-› Ra 957/Nisan 1550: “Evrun bin H›z›r nâm kimesne kasaba-i Rodoscuk’ta BaylosbinNarda nâm kimesneyi meclis-i fler’e izhar edib dedike: mezkûr Baylo’dan Hubyar nâm câriye alub sonras›nda ay›b-› kadim zahir olucak üzerine reddeyledim...” Cariyelerin resmi ve ismi; “uzunboylu,açıkbaşlu,ala gözlü,sarışunMacarü’l-asl” gibi tariflerle verilir. A.g.k.,no: 1510, s. 9 r, Evâil-î Ra 953/May›s 1546. A.g.k., no: 1511, s. 63 v, Evâil-î M 958/Ocak 1551.

IX DEVEN‹N TAfiIMA MAL‹YET‹ E⁄R‹S‹ ÜZER‹NE B‹R DENEME (Sayfa 107-118) 1

2

Halil ‹nalc›k, “Capital Formation in the Ottoman Empire”, JEH, XIX/1, 1969, s. 97140. Fuad Köprülü, “Türk ‹slâm Devletlerinde Resmî Posta ve ‹stihbarat Teflkilât›” (İslâm MedeniyetiTarihi),Ankara, TTK, 1963, s. 321-339. ‹. Acaro¤lu, TheEvolutionofUrbanizationinAnatolia (8000B.C.-400A.D.), Haziran 1970 (ço¤alt›lm›fl doktora tezi). ‹lhan Tekeli, OnInstutionalizedExternalRelationsofCitiesintheOttomanEmpire, ODTÜ, Mart 1971 (ço¤alt›lm›fl tez.)

317

318

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

3 4 5

6 7

8 9 10 11 12 13

14 15

16 17 18

Örne¤in bkz. Germain Carnat, DasHufeiseninseinerBedeutungfürZivilisationund Kultur, ABC Verlag, Zürih, 1953. ‹. Acaro¤lu, a.g.e.,s. 557. Bkz. Osman Turan, Selçuklularveİslâmiyet (SelçukKervansarayları), ‹stanbul, 1971, s. 93-116. Fuad Köprülü, OsmanlıDevletininKuruluşu, TTK, Ankara, 1959, s. 52-64. H. ‹nalc›k, TheOttomanEmpire, “Cities and Road Network”, Weidenfeld and Nicholson, Londra, 1973, s. 146-150. Semavi Eyice, “‹stanbul-fiam-Ba¤dat Yolu Üzerindeki Mimarî Eserler”, İÜEF,Tarih Dergisi, say›: 13, c. IX, Eylül 1958, s. 81-103. H. ‹nalc›k, “Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda Kapital Teflekkülü Üzerine Bir Deneme”, RobertKolejİktisatTarihiSemineriTebliği,27 Aral›k 1970, s. 10. Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğunda Derbent Teşkilâtı, ‹Ü. yay., ‹stanbul, 1967; ayn› yazar, “Meslekî bir Teflekkül Olarak Kald›r›mc›l›k”, İÜEF Güneydoğu AvrupaAraştırmalarıDergisi, 1, s. 93-138; ayn› yazar, “Köprücülük”, VII.TürkTarihKongresi’ne sunulan tebli¤. Abraham L. Udovitch, Partnership and Profit in Medieval Islam, Princeton Univ. Press, 1970, s. 17-21. Halil ‹nalc›k, TheOttomanEmpire(ClassicalAge), Londra, 1994, s. 121-140. Halil ‹nalc›k, “Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda Kapital Teflekkülü Üzerine Bir Deneme”, s. 8. ‹nalc›k, a.g.m., s. 10. Udovitch, a.g.e., s. 170 vd. Halil ‹nalc›k, “Dobrudja”, EI, 1965, Leiden, Brill, c. II (C-G), s. 613. Dobruca ‹stanbul için bu¤day temin eder. H. ‹nalc›k, “Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda Kapital Teflekkülü Üzerine Bir Deneme”, s. 2. S. D. Goitein, “Mediterranean Trade in the Eleventh Century”, SIEHME., Cook Oxford, 1970, s. 59. Say›n hocam›z›n daha önce ders teksirlerinde yer alan bilgi, son zamanda ç›kan flu makalesinde etrafl›ca ifllenmektedir: H. ‹nalc›k, “Arab Camel Drivers in Western Anatolia in the Fifteenth Century”, Revued’HistoireMaghrebine, X/31-21, Tunus, 1983, s. 247-270. M. Z. Pakal›n, TarihDeyimleriveTerimleriSözlüğü,c. II. s. 244. (Burada verilen yolcu say›s› abartmal›d›r). Germain Carnat, a.g.e.,s. 134-150. Tekeli bu olay› “a¤aç modeli” ile aç›klamaktad›r. Bkz. Osmanlıİmparatorluğu’nda MekânOrganizasyonununEvrimi, ‹TÜMF Yay›n›, ‹stanbul, 1972, s. 108. Gene K›ray, ‹zmir bölgesi için “Deve kervanlar› sahipleri ile demiryol kumpanyac›lar› birbirinden vazgeçememekte idi” diyor. Bkz. ÖrgütleşemeyenKent,İzmir, Ankara, 1972, s. 14-15.

X 19. YÜZYILDA KASTAMONU V‹LÂYET‹NDEK‹ YAPISAL DE⁄‹fi‹M ÜZER‹NE (Sayfa 119-124) 1

M. B. K›ray, ÖrgütleşemeyenKent,İzmir, Sosyal Bilimler Derne¤i yay., Ankara, 1972.

NOTLAR

2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12

Örne¤in M. Anthoine, Essai HistoriquesurleCommerceetlaNavigationdelaMerNoire, Paris, 1820, s. 332. Sâlnâme-iVilâyet-iKastamonî,1286/1869, 1. def’a, s. no. su yok. Kaza-i Za¤feranbolu Bölümü. Sâlnâme-iVilâyet-iKastamonî,1287/1870, Za¤feranbolu k›sm›. Sâlnâme-iVilâyet-iKastamonî,1293/1876, 8. def’a, Za¤feranbolu k›sm›. Tans› fienyap›l›, Sevgi Aktüre, “Safranbolu’da Mekân Yap›s›n›n Gösterdi¤i Özellikler”, ODTÜMimarlıkFakültesiDergisi, say› 1, 1976, s. 61-95. Sâlnâme-iVilâyet-iKastamonî,1286, s. 92. A.g.k., s.108-109. A.g.k.,1286,1. def’a, s. 110. A.g.k.,1293, 8. def’a, s. 95. A.g.k.,1286,s. 61, 137, sene1293, 8. def’a, s. 95 vd. Kemal Samanc›o¤lu, Bartın Belediyesi ve Tarihçesi, Neflir; Bart›n Belediyesi, Bart›n 1954. Necdet Sakao¤lu, Amasra, Latin Matbaas›, ‹stanbul, 1966.

XI 19. YÜZYIL ANKARA’SINA DEM‹RYOLUNUN GEL‹fi‹ VE BÖLGEDEK‹ ÜRET‹M EYLEMLER‹N‹N DE⁄‹fi‹M‹ (Sayfa 125-141) 1 2

3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17

Ankara (haftada bir defa neflrolunur, Vilâyet Gazetesi), no: 641, 3 M 1303/12 Ekim 1885, s. 1-2. ‹lhan Tekeli, “Evolution of Spatial Organisation in the Ottoman Empire and Turkish Republic”, FromMedinatoMetropolis, ed. L. Carl Brown, The Darwin Press, Princeton New Jersey, 1973, s. 244-277. Ziya Gürel, “Kurtulufl Savafl›nda Demiryolculuk II”, TTKBelleten,c. CXLV / 2 Nisan 1981, say›: 178, s. 87. Ali Cevad, Memâlik-iOsmaniyye’ninTarihveCoğrafyaLûgati, Dersaâdet, 1318, s. 38. Sâlnâme-iVilâyet-iAnkara, 1325/1907, s. 132. BritishParliamentaryPapers,(PapersandAccounts), Consular Reports from Angora, for the year 1875. PPA, Angora, for the year 1883 ve 1891. Sâlnâme-iVilâyet-iAnkara, 1300/1883, s. 163. PPA, Angora, for the year 1891, 1893, s. 8. PPA (Report by Vice-Consul Barnham) Angora, for the year 1882, s. 626. Sâlnâme-iVilâyet-iAnkara, 1300/1883 ve 1320/1903, meclis-i idare-i vilâyet ve belediye meclisleri azâs›n›n isimleri bulunan k›s›mlar. ‹lber Ortayl›, “18. Yüzy›lda ‹lmiyye S›n›f›n›n Toplumsal Durumu Üzerine Baz› Notlar”, ODTÜGelişmeDergisi, 1979-1980, s. 155-160. “Ankara’da E¤itim ve Ö¤retim”, FıratÜniversitesiDergisi, 1988/2-2, s. 161. PPA, for the year 1893. Sâlnâme-iVilâyet-iAnkara,1300/1883,s. 188-169 ve 1325/1907, s. 328-329. Diplomatic and Consular Reports on Trade and Finance, no: 1687, United States, Consul Shipley-Angora, y›l 1897, s. 9. Bkz. ‹lber Ortayl›, II. AbdülhamidDevrindeOsmanlıİmparatorluğu’ndaAlmanNüfuzu, AÜSBF, 1981.

319

320

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

18 19 20 21 22 23

24 25 26 27 28 29

Rosa Luxembourg, “Osmanl› Devleti ve Alman Emperyalizmi”, Aydınlık, Aral›k 1968, say› 2, s. 139-144. PPA, Angora, for the year 1894. R›fat Önsoy, Osmanlı-AlmanTicarîMünasebetleri, H.Ü. Tarih Bölümü Doçentlik Tezi, Ankara, 1979, s. 75. DiplomaticandConsularreports, United States-Consul Shipley, 1897, s. 4. ‹lber Ortayl›, a.g.e., s. 144. N.V. Çarikov, Vopros o Maloaziatiskih Jeleznih Dorogah-1891, Bondarevskii Bagdadskaya Doroga-proniknoveniye Germanskogo ‹mperyalizma na Blijniy Vostok, ‹zd. Uzbk. SSR, Taflkent, 1955, s. 219-221. Sâlnâme-iVilâyet-iAnkara, 1325/1907, s. 286, 292, 294. A.g.k., 1300/1883 s. 168; sene 1325/1907, s. 328. PPA, Angora, for the year 1893, s. 8. Refik Halid Karay, ÜçMumluŞamdan, Arkadafl yay, ‹stanbul, 1981, s. 89. Sâlnâme-iVilâyet-iAnkara, 1325/1907 s. 217. Ankara (Vilâyet Gazetesi), no: 1983, 26 Ramazan 1329/18 A¤ustos 1914, s. 2.

XII 19. YÜZYILDA TRABZON V‹LÂYET‹ VE G‹RESUN ÜZER‹NE GÖZLEMLER (Sayfa 143-163) 1 2

3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20

Münir Aktepe, “Tuzcuo¤ullar› ‹syan›”, İÜEF.TarihDergisi,c. III. say›: 5-6, s. 21-52. PPA., report Vice-Consul Stevens on the trade of Trebizond, for the year 1854, s. 6364. Bu dönemden Üner Turgay, “Trabzon”, Doğu Akdeniz’de Liman Kentleri 18001914,çev. Gül Ça¤al›, makalesinde ayn› kaynaklara de¤inerek söz eder; Tarih Vakf› Yurt yay., ‹stanbul, 1994, s. 57 vd. A.g.k., report by Stevens, British Consul at Trebizond, 1856, s.175-176. A.g.k., report by Stevens, on the trade during the half year ending 30 Haziran 1860, s.190, nüfus için s. 191. BOA.,İ,AdliyeveMezâhib, no: 3358/2131/4. PPA., Consul Longworth, Trebizond 14 May›s 1892. no: 1059, s. 6. PPA., Report of Consul Biliotti tor the district of Trebizond 1880, s. 1107. A.g.k., Billiotti, 1884 y›l›, s. 1081-82. Sâlnâme-iVilâyet-iTrabzon, 1318/1901, s. 166 vd. Stéphane Yerasimos, “La Communauté Grecque de Trabzon au XIXe Siècle”, VII. CİEPOSempozyumu, T.T.K, Ankara, 1994, s. 251, 255 ve 266. Sâlnâme-iVilâyet-iTrabzon, 1313/1896, s. 226-230. A.g.k., s. 230. PPA., 1868-69, c. 59, s. 360 (report of Consul W. Gifford-Palgrave). Sâlnâme-iVilâyet-iTrabzon, 1321/1904, s. 249. A.g.k.,s. 247 vd. PPA., Report Consul Satow, 1912, no: 5014-5166, s. 5. Sâlnâme-iVilâyet-iTrabzon, 1313/1895, s. 231. Bkz. OrduYöresiTarihininKaynakları, 1, TTK. yay., Ankara, 1992. Sâlnâme-iVilâyet-iTrabzon, sene 1318/1900, s. 166-167. A.g.k., sene 1321/1904, s. 249.

NOTLAR

21 22 23 24 25 26 27

PPA., Consul Satow, 1912, s. 6, ve ayn› seri, ConsulLongworthraporu, 1909-10 y›l›, no: 4740, s. 7. PPA., Vice-consul Stevens, on the trade of Trebizond, 1854, s. 63-64; Aynıseri, 1858 y›l› raporu, 562. A.g.k., Consul Biliotti, 1879 y›l› raporu, s. 1446-1449. A.g.k.,(reports on trade of Trebizond and Sivas) 1897 y›l›, no: 2069, s. 13’teki tablolar. A.g.k., Consul Longworth, no: 3160, 1905 y›l› raporu, s. 18’deki tablo; 1897 y›l› raporu, no: 2069, s. 14’teki tablo. A.g.k., 1879 y›l›, Consul Biliotti raporu, s. 1445 ve 1447. Bu konuda bkz. Muhsin Altun, OsmanlıTütünTekeli, AÜSBF (lisansüstü monografisi), 1994; özellikle s. 58.

XIII KENT TAR‹H‹NDE KAYNAK SORUNLARI (Sayfa 165-172) 1 2

‹. L. Rudniytsky, Mizhistorieuipolitykoiu, New York, Suchasnist, 1973, s. 239. Milli Kütüphane, Rodosçuk fieriyye Sicilleri, no: 1511, 1 M 958/9 Ocak 1551.

XIV 19. YÜZYIL SONUNDA SUR‹YE VE LÜBNAN ÜZER‹NE BAZI NOTLAR (Sayfa 173-197) 1

2 3 4 5 6 7

8 9 10 11 12

13

‹. Ortayl›, “The Port Cities in the Arab Countries-A Study of the Disintegration of the Arab-WorId in the 19 th Century with special Reference to Basra”, Türk-ArabİlişkileriI.Konferansı, HÜ. Ankara, 1979, s. 221-232. de Volney, OeuvresComplètes, Paris, 1876, s. 181 ve 291. C. Issawi, “British Trade and the Rise of Beiruth 1830-1860”, IJMES, 8, 1977, s. 98. A.g.m., s. 96. Issawi, a.g.m., s. 91-92. Sâlnâme-iVilâyet-iHalep, 1316/1898, s. 161-163. 1856 y›l›nda Beyrut’taki Britanya baflkonsolosu Moore, (s. 183) ‹ngiltere’den sonra Fransa ve Avusturya ticaretinin geldi¤ini ve “Messageries Impériales” ve “Lloyd” gibi gemi kumpanyalar›n›n bunda büyük pay› oldu¤unu bildiriyordu. PPA., 1871, Consul Jago, s. 866. U.S.A. ReportonTrade andCommerceofBeirutforthe1912, Consul General Cumberbatch, No: 5184. Jago, a.g.k, s. 851. PPA., Consul J. Dickson to Salisbury, fiam, no: 538. “Colonel Trotter to the Earl of Rosebery” Beyrut, Haziran 14, 1893, PPA, no: 1279: “fiam’da ‹ngiliz ve Avrupa ticareti genelde iki Alman acentas› taraf›ndan temsil edilmektedir. Yerel halk›n rekabeti ‹ngilizleri devre d›fl› b›rakm›flt›r.” PPA., 1871 Jago, s. 858.

321

322

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41

H. Gerber-N. Gross, “Inflation and Deflation in 19th Century Syria”, JEH, 40/2/1980, s. 356. PPA.,G.B. Parl. Papers, Consulat Beyrout, Moore, 1857, 53, s. 811. Jago, a.g.k,s. 843-844. PPA., G.B. Parl. Papers, Consul Dickson to Salisbury, 13 Nisan, 1888, Nr. 538. Jago, a.g.k, s. 842. PPA.,G.B. Parl. Papers. fiam, Consul Rogers, 1861, s. 105. Jago, a.g.k, s. 860-862. A.g.k., s. 871. PPA., Dickson to Salisbury, 13 Nisan 1888, s. 3. Bu listede Cebel-i Lübnan yoktur. PPA., 1880, Viceconsul Jago, s. 1083. Sâlnâme-iVilâyet-iHalep, 1316/1898. PPA., 1893 14 Haziran, Beyrout Colonel Trotter to Rosberry, s. 2-3. A.g.k., s. 3. ‹lber Ortayl›, “Some Observations on American Schools in the Ottoman Empire”, TurkishPublicAdm.Annual, 1981, s. 93-110. C. Farah, “Protestantism and British Diplomacy in Syria”, IJMES,7, 1976, s. 32144. C. Farah, a.g.m.,s. 335-338. BOA, İ. Dahiliye, no: 47923, Gurre-i C 1291/16 Temmuz 1874: Nikola Nakkafl Efendi’nin berat› ve Sâlnâme-iVilâyet-iHalep, 1316/1898. BOA,İ,MV, 1 R 1279/26 Eylül 1862, no: 21519 hüküm. PPA., Consul Rogers Report-fiam, 1864, s. 103. Najib E. Saliba, “The Achievements of Midhat Pasha as Governor of Syria”, IJMES, 9, 1978, s. 321. Sâlnâme-iVilâyet-iSuriye, 1301/1883, s. 235, “‹cmâl-i vukûat-› cinâiyye”. E. Deniz Akarl›, “Abdülhamid’s Islamic Policy in the Arab Provinces”, Hacettepe Türk-ArabKonferansı, Ankara, 1979, s. 51-53. Albert Hourani, Arabic Thought in the Liberal Age, Oxford, 1970, s. 102; C.E. Dawn, FromOttomanismtoArabism, Illinois-Urbana, 1973, s. 149. Al Tibawi, AModernHistoryofSyria, Edinburg, 1969, s. 160. Sâlnâme-iNezâret-iMaârif-iUmûmiyye, 1318, s. 1259 vd.; ayr›ca bkz. Bayram Kodaman, AbdülhamidDevriEğitimSistemi, ‹stanbul, 1980. Çankaya, MülkiyelilerTarihi, III ciltten yap›lan tarama. Sâlnâme-iNezâret-iMaârif-iUmûmiyye, sene 1318. Donald Cioeta, “Ottoman Censorship in Lebanon and Syria”, IJMES, 1979, c. 10, say›: 2, s. 167-186; C. Farah, “Censorship in Syria and Egypt”, NationalisminanonnationalState, ed. Haddad ve Ochsenwald, Ohio State University Press, Columbus, 1977, s. 151-191.

XV YANYA V‹LÂYET‹’N‹N L‹MANI OLARAK 19. ASRIN ‹K‹NC‹ YARISINDA PREVEZE (Sayfa 199-208) 1 2

Sâlnâme-iVilâyet-iYanya, 1310/1892, no: 6, s. 211-216. Ali Cevad, Memâlik-iOsmaniyyeninCoğrafyaLûgati, ‹stanbul, 1892, s. 238-40.

NOTLAR

3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 16 17 18

Sâlnâme-iVilâyet-iYanya, no: 7, 1311/1894, s. 37. PPA.,reportofVice-ConsulBarker,Prevesa, Ocak 28, 1872, s. 1353-1355. Vice-ConsulBlakeney. Prevesa, fiubat 22, 1878, s. 886. Vice-ConsulBlakeney. Prevesa, Mart 1, 1884, s. 577; daha önce Major Stuart, a.g.k., Janina, 10 May›s 1865, s. 462. PPA., (Great Britain) Consul Stuart 1863-64, c. 70, s. 108-111. Vice-ConsulBlakeney. Prevesa, fiubat 19, 1881, Part IV-Londra 1881, s. 579. Vice-ConsulBarker, Prevesa, Ocak 28, 1872, s. 1355 ölüm oran› olarak 43/2000 rakam›n› verir. PPA., Reports by Consul Stuart, on the present state of Epirus Janina, Nisan 24, 1871. s. 816. A.g.k. Preveze, 16 fiubat 1882, s.1161. Sâlnâme-iVilâyet-iYanya, 1894/1311, s. 78. BOA, Daire-i Sadâret Evrak›, 47/33, 19 N 1306. BOA,Yıldız-Hususi, 165/145, 15 S 1297/28 Ocak 1880. BOA,İrâde-Hariciye, no: 4118, 29 Ca 1268/21 Mart 1852. BOA,YıldızHususi, 160/72. 25 Ra 1296. BOA,YıldızHususi, 165/145, 15. 2a 1297. BOA,Yıldız-It, 25 Ca 1296/17 May›s 1879, no: 161-26 Yanya 1873 y›l› koleksiyonlar›.

XVI 19. YÜZYILDA B‹R MEZOPOTAMYA L‹MANI: BASRA (Sayfa 209-221) 1 2

3

4 5

6 7 8 9 10

R. Hartmann, B. Darkot, T. Gökbilgin, “Basra”, İA, Maarif Matbas›, ‹stanbul, 1943, s. 320-327. Longrigg, “Basra”, EI, yeni bask›, c. 1, s. 1086-7; bkz. L. Bouvat, “Le Vilayet Baghdad et son Organisation Administrative”, RevueduMondeMusulman, 23 (193), s. 240-267. Hasan Muhammed Salman, “The Role of Foreign Trade in the Economic Development of lraq 1864-1964”, SEHME, ed. M.A. Cook, 1970, s. 346-372. Yazar Irak ekonomisinin 1860’tan beri d›fl ticarete göre flekillendi¤ini söyler. Longrigg, a.g.m., s. 1087. Y. Halaço¤lu, “Midhat Pafla’n›n Necid ve Havalisi ile ilgili Birkaç Lây›has›”, İÜEF, TarihEnstitüsüDergisi, say› 3, Ekim 1972, s. 160-162; bkz. Moosa Matti I., “The Land Policy of Midhat Pasha in Iraq 1869-1872”, IslamicQuarterly, (1968), s. 146159. Ali Bey, SeyahatJurnali(İstanbul’danBağdat’aveHindistan’a-minsene1300-ilasene1304), ‹stanbul, 1314, s. 97, 98, 99. National Archives and Record Service of U.S. Foreign Service-Post Record, 81, “American Consulate Baghdad”, no: 220. Sâlnâme-iVilâyet-iBasra,sene 1307, s. 95-97. Mübeccel B. K›ray, ÖrgütleşemeyenKent-İzmir, Sosyal ‹limler Derne¤i yay., Ankara, 1972, s. 14-15. NARS,Dept.ofState, “Correspondance of American Vice-Consul in Baghdad” no: 47 4/2/1897 ve 12 May›s 1900.

323

324

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

11

12 13 14 15 16 17 18 19

20

21

ABDİstanbulelçiliğinin Mr.Leishman’aRaporu, 2 Haziran 1903, no: 431: NARS, Turkey, Koli 69: “TheSyndicateplacedinadifficultpositionowingtowithdrawalof Britishsupportofthescheme...” Ayn› konudaki Alman bilginler: Archiv des Auswaertigen Amtes, Bonn; Türkei, Bd. 2/3 134 adl› “Kaiserlich Deutsche, Konsulat in Baghdad”, Richarzraporu, 23 May›s 1899, A 7371: “Türk yöneticiler Mezopotamya’daki ‹ngiliz nüfuzunu k›rmak için Alman Ba¤dat demiryolu projesini destekliyorlar.” Siemens grubunun ayn› konudaki ‹ngiliz iflbirli¤i için bkz. Bekir S›tk› (Baykal), DasBaghdadBahnProblem1890-1903,Druck Rudolf Goldschiag. Freiburg, 1935, s. 81-86. Muhammed Salman Hasan, The Role of Foreign Trade in the Economic DevelopmentofIraq, s. 359. Sâlnâme-iVilâyet-iBasra, sene 1307, s. 102. Sâlnâme-iVilâyet-iBasra, sene 1320. Bkz. Matti Moosa, a.g.m., 159; I. E. Fadeeva, “Va Midhat Paşha-Jızn, i Deyatel, nost” izd-vo, Nauka SSSR Moskova, 1977, s. 45-66 Fadeeva. ‹. Ortayl›, Osmanlıİmparatorluğu’ndaAlmanNüfuzu, Kaynak yay., ‹stanbul, 1983, s. 114 ve 145. ‹smail Hakk› Tevfik, BasraKörfeziMeselesi, Hariciye Vekaleti Matb., no: 15, Ankara, 1931, s. 9. Report of the British Amb., Layard: BOA,YıldızEsasevrakı, karton no: 7, evrak no: 94, zarf no: 126. J. Philby, Arabia, Londra, 1936, s. 25, 136, 169; bkz. G. L. Bondarevski, Bağ-dadskayaDorogaiProniknoveniyeGermanskogoimperializmaNaBlijni,Vostok18881903G.İ., Uzb. SSR, Taflkent, 1955, s. 156-199. NARS,ForeignServ.PostRec,‘84 “Correspondance American Consulate Baghdad,” — Dec, 1892 to February. 1900” s. 115. State Department, 10 February [fiubat] 1899: “Türkiye’nin çeflitli flehirlerinde ikamet eden birçok yerli flahs›n Amerikan vatandafll›¤› talebinde bulundu¤u, bunlar›n bir k›sm›n›n iddiaya göre k›sa bir süreli¤ine ABD’ye gelerek as›ls›z yeminli beyan vermek suretiyle uyruk de¤ifltirme belgesi almay› baflard›¤›, baz›lar›n›nsa ülkeye ayak bile basmadan arkadafllar›n› ikna edip kendilerini baflka bir kifli gibi göstermelerini sa¤lamak yoluyla uyruk de¤ifltirme belgesi ve pasaport elde ederek himaye istemiyle s›kl›kla Konsoloslar›m›za baflvurdu¤u, Bakanl›¤›n dikkatine sunulmufltur.” Rudolph Hurner ABD Konsolos yard›mc›s› Ba¤dat-Türkiye M. Salman Hasan, a.g.e., s. 348: “Irak’›n d›fl ticareti 1864-1871 aras›nda 147.000’den 2.960.000’e yükselmifltir.”

XVII OSMANLI ‹MPARATORLU⁄U’NDA ASKERÎ REFORMLAR VE POLONYALI MÜLTEC‹ SUBAYLAR (Sayfa 225-232) 1

Cvetana Georgieva, “Les rapports de commerce entre l’Empire Ottoman et la Pologne et les terres Bulgares au XVIe siècle”, BulgarianHistoricalReview,1973/3, s. 3851.

NOTLAR

2 3 4 5 6

7 8

9 10 11

12

13 14

Martin Bronewski, TartariaeDescriptio-Kırım, çev. Kemal Ortayl›, Ankara, 1971. Faik Reflit Unat, OsmanlıSefirleriveSefâretnâmeleri, TTK, Ankara, 1968, s. 69- 74. Abdurrahman fieref, “Manzum bir Sefâretnâme”, Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmûası, 1328, no: 13, s. 777-795; Unat, a.g.e., s. 97-99. Tarih-iCevdet, c. 5, s. 255. Nigâr Anafarta, Historical Documents concerning relations between the Ottoman EmpireandPoland, yay. Mehmet Kavata, ‹stanbul, 1979; ayn› konu için bkz. Stefan Kieniewicz, “La Turquie et l’indépendance de la Pologne au XIXe siècle”, Belleten, TTK, Ankara, 1984, XLVI1/186, s. 545-562. Chrzanowski Wojciech, PolskiSlownikBiograficzny, c. 3 (1937), s. 463-67. Öst. Haus Hf. St. Arch., TürkeiVI, kart: 68, raporlar fog. 111-112 ve 113-118 ve 180, “Metternich’den sefir H. Lambrevic’e 15 Eylül 1838 tarihli mektub”; yine TürkeiVI, kart: 68, fog. 250-52. Edward Crankshaw, Winterpalast, W. Hayne Verlag, Münih, 1980, s. 136. Öst. Haus Hf. St. Arch (PA), Türkei XII, kart: 41, fog. 685 Infor, Bur./A kart: 22 AGZ. 8551, fog. 851. 1673/A ve fog. 881. Öst. Haus Hf. St. Arch (PA), TürkeiXII, kart: 40, fog. 36 ve fog. 66, “Vidin’den gelen rapor, 26 Eylül 1849 tarihli”, ilgili konuda BOA, ‹., Hariciye, no: 2828, 21 Ca 1265/14 Nisan 1849, Polonya mültecilere yap›lan yard›mlarla ilgilidir. Öst. Haus Hf. St. Arch., kart: 40, fog 66, bu konuda Dénes A. Janossy, GreatBritainandKossuth, Budapeflte, 1937, s. 32-34; bu konuda Osmanl› arfliv kaynaklar› BOA, Mülteciler Dosyası, no: 82/60; Bâb›âlî’nin Avusturya ve Rusya’ya 26 Aral›k 1849 tarihli cevab› üzerinde klasikleflen eser: Ahmed Refik, “Mülteciler Meselesine Dâir”, TOEM, say› 12(89), s. 361-86 ve 13(90), s. 1-41, ‹stanbul, 1341(1925-26). Mustafa Celâleddin Pafla, LesTurcsAnciensetModernes,‹stanbul, 1869. Taha Toros, Turco-PolishRelationsinHistory, ‹stanbul, 1933, s. 24, 27.

XVIII II. ABDÜLHAM‹D DEVR‹NDE TAfiRA BÜROKRAS‹S‹NDE GAYR‹MÜSL‹MLER (Sayfa 233-241) 1 2 3 4 5 6 7

8

Bu konuda bkz. ‹lber Ortayl›, “‹kinci Abdülhamid Döneminde Anayasal Rejim Sorunu”, Türkiye’deDemokrasiHareketleri,HÜEF.Dergisi, c. 11, 1986, s. 55-61. Lübnan’daki sansür için bkz. Donald J. Cioeta, “Ottoman Censorship in Lebanon and Syria”, IJMES,10/1979, s. 167 vd. ‹bnülemin Mahmud Kemal ‹nal, OsmanlıDevrindeSonSadrazamlar, VI. cüz, 4. bask›, s. 943 ve sözü geçen 21 Ca 1296/13 May›s 1879 tarihli arize, s. 946-951. Atilla Çetin, “Sicill-i Ahvâl Defterleri”, TürkDünyasıTarihDergisi, Haziran 192/66, s. 34 vd. BOA,Sicill-iAhvâlDefterleri,c. 12, s. 391. BOA, ‹., MV., 12 N 1273/6 May›s 1857 tarihli arz tezkiresi ve leffi. Moshe Ma’oz, “Changes in the position of the Jewish communities of Palestine and Syria…”, Studies on Palestine during the Ottoman Period, ed. M. Ma’oz, Magnes Press, Kudüs, 1975, s. 146-151. Virginia Paskaleva, “Die Wirtschaftsbeziehungen der Bulgarischen Gebiete mit Mitteleuropa im 18. und 19. Jahrhundert”, WirtschaftswegeHermannKellenbenzFestschrift, Klett Gotta, 1978, s. 169.

325

326

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

9 10 11

BOA,RumeliMüfettişliğiUmumEvrakı, TFR-1-UM- 21-12,1321 tarihli evrak no: 2907/2, 3, 4, 7, 9, 10’daki cedveller. Carter V. Findley, OttomanCivilOfficialdom, Princeton, 1989, s. 143. Bernard Lory, “Le Sort de l’Héritage Ottoman en Bulgarie,1878-1900”, VariaTurcicaI, ed. Isis, ‹stanbul, 1985, s. 67, Todorov ve Kantchov’a dayanarak yapt›¤› tahliller.

XIX II. ABDÜLHAM‹D DÖNEM‹NDE ANAYASAL REJ‹M SORUNU (Sayfa 243-250) 1 2

3 4 5 6 7 8 9

10

A. Batbie, TraitédeDroitPublicetAdministratif,c. 2, Paris, 1855, s. 187-188. T. Z. Tunaya, “Midhat Pafla’n›n Anayasac›l›k Anlay›fl›”, MidhatPaşaSemineri(TTK taraf›ndan 1984’te Edirne’de düzenlenmifltir). Örnek, Sâlnâme-iDevlet-iAliyye-iOsmaniyye,1302, s. 110-132 ve 147-148. Bernard Lory, “Le Sort de l’Héritage Ottoman en Bulgarie”, VariaTurcicaI, ed. Isis, ‹stanbul, 1985, s. 13-17. Borba ile Tarîk gazeteleri aras›ndaki polemi¤e bir örnek, Tarîk, 27 Ca 1301/9 Temmuz 1885 tarihli nüshada görülebilir. ‹. Ortayl›, Türkiye’deYerelYönetimGeleneği, Hil yay., ‹stanbul, 1985, s. 50-52. Donald J. Cioeta, “Ottoman Censorship in Lebanon and Syria 1876-1908”, IJMES, 10 (1979), s. 167-186. ‹smail Hakk›, Hukuk-ıİdâre, Dersaâdet, 1328, s. 369-371. Gandjev-Hristov, BolgarskoVuzrajdane, Sofya, 1969, c. II, s. 324-332’deki metin. Stefan Stambulov’un hat›rat›n› Marinof kaleme alm›flt›r. Marinov, StefanStambulov iNoveişatanaİstoriya, s. 381-390; ayr›ca Bozhidar Samardzhiev, “Ottoman Policy Towards the Principality of Bulgaria During the Regency”, Etudes Balkaniques, 4/1976, s. 55-57. Bu konuda Bulgaristan komiseri R›za Bey’e yollanan telgraf ve muhaberat için BOA,YıldızEsasEvrakıKataloğu,36/2328 (5) ve Z 146/XV (Mabeynle Bulgaristan komiserli¤i aras›ndaki muhaberat defteri). Ignacz Kunosz, TürkHalkEdebiyyatı, ‹stanbul ‹kbâl Kitabhanesi, 1343, s. 79-89.

XX ‹LK OSMANLI PARLAMENTOSU VE OSMANLI M‹LLETLER‹N‹N TEMS‹L‹ (Sayfa 251-262) 1

2

Özellikle Selanik meb’ûslar› Mihalaki ve Vasilaki efendilerle, Yanya meb’ûsu Argiri Kantarc› Efendi bu talepleri ileri sürerken, Anadolu ve Rumeli’nin Müslüman meb’ûslar› ile Mezopotamya ve Anadolu’nun H›ristiyan meb’ûslar› bu taleplere karfl› ç›km›flt›. Bkz. Meclis-iMeb’ûsânZabıtCeridesi, Hakk› Tar›k Us, 7 Nisan 1877 oturumu, s. 84-85. Bkz. Meclis-iMeb’ûsânZabıtCeridesi, s. 313; ‹. Ortayl›, TanzimattanSonraMahallîİdareler, Ankara, 1974, s. 191. Bu konudaki ilginç bir belge, az›nl›klar›n Meflrutiyet ve Tanzimat dönemlerinde Türkçe ö¤renmeye istek duydu¤unu ve Türkçenin imparatorlu¤un kaç›n›lmaz resmî

NOTLAR

3 4 5 6 7

8 9

dili olarak zorunlu biçimde ö¤renilmesinin anlafl›ld›¤›n› gösteriyor. Bu vesika Beyo¤lu Bidâyet Mahkemesi üyesi Konstantinidi Bey taraf›ndan kaleme al›nan bir arz tezkiresidir: “Teba-y› Devlet-i Âliyyeden Rum milleti efrad›n›n Türkçe ö¤renmeleri maksad›yla memâlik-i flahânede Türkçe tedris olunmayan Rum mekteblerinde Maârif Nezâret-i Celilesi’nin intihabiyle maafllar› cemiyet taraf›ndan ibka edilerek muallimler nasb› ve f›kara çocuklar›na meccanen Türkçe kitablar ve her tarafta ders-i umumî küfladiyle bunlar içün muktezi olan kitab ve resaili....eylemek ve Lisan-› Osmanî’nin Rumlara teshil-i talimi yolunda telif olunacak kitablara müsabakat usulüne tevfikan mükafaat virmek vs....” BOA, ‹., MM., no: 2128: “Beyo¤lu Bidâyet Mahkemesi üyesi Konstantinidi Bey taraf›ndan kaleme al›nan, Rum milletine Osmanl› lisan› talimine mahsus bir cemiyyet-i ilmiyye teflkiline ruhsat itas› hakk›ndaki tezkire.” Engelhard, TürkiyeveTanzimat, çev. Ali Reflat, Kanaat Kitabevi, ‹stanbul, 1328, s. 354-355. ‹. Ortayl›, TanzimattanSonraMahallîİdareler, s. 82. BOA, ‹., Dahiliye, 1291, 48003 no.lu arz tezkiresi ve 1295 / 1878 Sâlnâme-iDevlet-i Aliyye-iOsmaniyye. Meclis-i Meb’ûsân azâs› bölümü. BOA, ‹., Dahiliye 1291, no: 47923, C 1291/Temmuz 1874 tarihli vilâyet tezkiresi. 1875 y›l›nda Diyarbak›r Vilâyet ‹dâre Meclisi böyle renkli bir yap›da idi. Meclis tarihte efli görülmemifl bir ruhban flûrâs› halinde idi. 2 müslim ve gayrimüslim seçilmifl üye d›fl›nda; Rum Metropoliti, Ermeni Protestan Episkoposu, G›ldani Metropoliti, Ermeni Gregoryan Murahhas Vekili, Ermeni Katolik Murahhas Vekili, Süryanî Murahhas Vekili, Süryanî Katolik Murahhas Vekili ve Müfti bulunuyordu, bkz. Sâlnâme-iVilâyet-iDiyarbakır, sene 1292, Meclis-i ‹dâre-i Vilayat Bölümü. Örne¤in: BOA, ‹., Dahiliye, 1291, no: 48005. Bu belgede, Manas Efendi’nin Kale-i Sultaniye Ticaret Mahkemesi Reisli¤ine tayini arz ediliyor. Sâlnâme-iDevlet-iAliyye-iOsmaniyye, sene 1296, s. 43.

XXI OSMANLI ‹MPARATORLU⁄U’NDA ‹DARÎ MODERNLEfiME VE MAHALLÎ ‹DARE ALANINDAK‹ GEL‹fiMELER (Sayfa 263-275) 1

2 3 4 5

6 7 8

1221 tarihli berat, WienerNationalBibl.Cod.Lat. 352’de kay›tl› olup, flu makaleye baflvurulabilir: Felix Czeike, “Vom Stadtrecht des Mittelalters zur Modernen Verfassung”, WienerGeschichtsblaetter, Viyana, 1971, s. 260 vd. ‹lber Ortayl›, “Osmanl› fiehirlerinde Mahkeme”, AÜHF,.B.N.Esen’eArmağan,Ankara, 1977, s. 257-258. A.g.m., s. 246-247. Öst. Haus Hof und Stats Archiv, 67-68, TürkeiVI,Varia1837-1838, “‹stanbul Büyükdere’den, Eduard von Klaezl’den Metternich’e” raporlar. A. Vefik, TekâlifKavaîdî,c. II, Dersaâdet, 1329, s. 26-27, nizamnâmenin uygulanmas› için ilgili muhass›ll›klara gönderilen bir sadâret tezkiresi örne¤i: BOA, Cevdet Dahiliye no: 16602, 23 Safer 1256/26 Nisan 1840 tarihli. Halil ‹nalc›k, “Tanzimat›n Uygulanmas›”, Belleten, say› 112, 1964, s. 634-635. A.g.m., s. 635. ‹. Ortayl›, TanzimattanSonraMahallîİdareler, Ankara, 1974, s. 22-23.

327

328

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

9 10 11 12

13

Kastamonî (1286-1293), Suriye (1286-1292), Hüdavendigâr (1287-1293) vilâyetleri sâlnâmelerinden karfl›laflt›rmayla elde edilen bilgi. H. Tar›k Us, Meclis-iMeb’ûsânZâbıtCeridesi, 7 Nisan 1877, s. 84-85. Maria Todorova, “Obflçopoleznite Kasi na Midhat Pafla”, İstoriçeski Pregled, 1972/5, s. 56-76. 19. yüzy›l›n sonunda Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda sadece ABD’nin kurdu¤u okul ve yetimhane say›s› dört yüze yaklafl›yordu. Bkz. ‹. Ortayl›, “Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda Amerikan Okullar›”, Ammeİdaresi, 1982, c. 14, say› 3, s. 90-91. H.T. Us, M.M.Z.C., 16 Nisan 1877, s. 118.

XXII ‹LK OSMANLI PARLAMENTOSUNUN YAPISINDA EYÂLET ‹DARE MECL‹SLER‹N‹N ETK‹S‹ (Sayfa 277-286) 1 2 3 4 5 6 7 8

9 10 11

12

13

14

15

Y. T. Kurat, HenryLayard’ınİstanbulElçiliği, AÜDTCF Yay., Ankara, 1968, s. 167 vd. Mary Mills Patrick, UnderFiveSultans, Londra, 1929, s. 150. Yazar meflrutî dönemde Amerikan K›z Koleji görevlilerinden idi. Bu konuda Prof. H. ‹nalc›k bir makale haz›rlamaktad›r. Bizim bu hükmümüz, onun Chicago Üniversitesi’ndeki derslerine dayanmaktad›r. Bkz. ‹. Ortayl›, TanzimattanSonraMahallîİdareler, Ankara, 1974, s.13-28. A.g.e., s. 13-28. Nizamnâmenin etrafl› bir tahlili için bkz. ‹smail Hakk› Bey, Hukuk-ıİdare, 1. K›s›m, 1. tab’› Dersaadet Kanaat Matbaas›, 1327, s. 343-345. Bkz. Düstûr, 1. Tertib, c. 1, s. 608. 1875 y›l›nda Diyarbak›r vilâyet idi ve meclisi de böyle renkli bir yap›da idi. Meclis tarihte efli görülmemifl bir ruhban flûrâs› hali arz ediyordu. 2 Müslim ve 2 gayrimüslim seçilmifl üye d›fl›nda; Rum metropoliti, Ermeni Protestan episkoposu, G›ldanî metropoliti, Ermeni Gregoryan murahhas vekili, Ermeni Katolik murahhas vekili, Süryanî murahhas vekili, Süryanî Katolik murahhas vekili ve müfti bulunuyordu. Bkz. Sâlnâme-iVilâyet-iDiyarbakır, sene 1292, Meclis-i ‹dare-i Vilâyet Bölümü. Engelhardt, TürkiyeveTanzimat, çev. Ali Reflad, ‹stanbul, 1328, s. 98. A.g.e.,s. 354-355. Siyasal parti gibi kurulufllar olmad›¤›ndan bir seçim yap›lsa da ayn› kimseler meb’ûs olurdu. Edirne meb’ûsu Rasim Bey, “Biz taflral›y›z. Bu ifli elbette daha iyi biliriz. Biz ibtida-i Tanzimattan beri bu iflin içindeyiz, ‹stanbul daha bu sene intihaba girdi.” H. T. Us, MMZB,7 Nisan 1977 oturumu, s. 84-85. A.g.e., 18 Nisan 1877 tarihli oturum, s. 32. Meb’ûslar intihab hakk›na malik olacaklar›n 200 veya 500 kurufl senevî vergi vermeleri konusunu tart›fl›yor, umumî seçim hakk›ndan söz eden yoktur. Sâlnâme-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye, sene 1295 (1878), s. 102’de Heyet-i Meb’ûsân azâs› veriliyor. 110. sabitede ise âyan azâs›n›n isimleri var (8 gayrimüslim + 37 müslim). Vilâyet teflkilât›na ait kay›tlar düzgün de¤ildir. Bundan baflka, baz› vilâyet sâlnâmelerinin eksik olmas›, tam bir istatistikî tablo haz›rlamam›za engel oldu. Bununla beraber hükmü do¤rulayacak örnek, sâlnâmelerde dahi bir hayli çoktur. ‹. Ortayl›, TanzimattanSonraMahallîİdareler, s. 84.

NOTLAR

16

17

MMZC, 16 Nisan 1877 tarihli oturum, s. 120. Kastamonî meb’ûsu Salim Efendi: “Kantar ve esnaf rüsûmu taflralarda maliyeye ait, ‹stanbul’da ise belediye dairelerine verilmifl. Bu ‹stanbul için bir istisnad›r.” Reis A.V. Pafla: “Siz de ‹stanbul gibi bir flehir yaparsan›z olur.” 23 Nisan 1877 tarihli oturum, s. 157. Astarc›lar Kethûdas› Ahmed Efendi: “Zannolunuyor ki, ‹stanbul az vergi verir. ‹çti¤imiz suya kadar vergi veririz. Galiba taflra halk› suyu bedava içiyordu. fiimdi bir de pencerelerimize vergi koymak istiyorlar.” Mehmed Ali Efendi (Sivas): “‹nflallah bundan sonra, ‹stanbul halk› da vergiler verirler de, taflra halk› ile müsavi olurlar.” Gerçekte anayasan›n 12. maddesine göre, “Baflkent ‹stanbul’dur ve di¤er beldelerden fark ve imtiyaz› yoktur.” Ancak belediye ve vilâyet kanunlar› bu maddeye ruhen uygun de¤ildir. ‹lber Ortayl›, TanzimattanSonraMahallîİdareler,s. 83-85. Örne¤in Rumeli meb’ûslar›ndan (Selanikli Mihalaki ve Vasilaki ile Yanya’dan Argiri Kantarc›) nahiye, kaza, liva ve vilâyet idare meclislerine üye seçilirken müslim-gayrimüslim ayr›m ve oran›n›n kald›r›lmas›n› istediler. Bu milliyetçi bir görüfltü. Rumeli ve 12 Adalar’da Rumlar ço¤unluktu. Buna karfl› Suriye meb’ûsu ve di¤er Mezopotamya vilâyetlerinin H›ristiyan meb’ûslar› direndi. MMZC, 7 Nisan 1877 tarihli oturum, s. 84-85. Suriye meb’ûsu Nufel Bey: “Çok olan cemaat azây› seçer, öbürleri seçilmeden kal›r.” Salim Efendi (Kastamonu): “Meb’ûsu oldu¤um Kastamonî’da beflyüzbin ‹slâm vard›r. Topu dörtbin H›ristiyan bulunur. E¤er yar› yar›ya olmazsa H›ristiyandan hiç azâ olmaz.” Suriye’nin H›ristiyan meb’ûslar›, Osmanl› tebaas›n›n birlik ve bütünlü¤ü üzerine nutuklar atarak, öneriyi önlüyorlar.

XXIII M‹DHAT PAfiA’NIN V‹LÂYET YÖNET‹M‹NDEK‹ KADROLARI VE POL‹T‹KASI (Sayfa 287-295) 1

2 3 4 5 6 7 8 9

BOA,CevdetDahiliye, no: 5432, 2 C 1276/27 Aral›k 1859 tarihli Kastamonî vilâyetinden, Sadâret hükmine cevabda, “taflrada müstahdem ketebenin icab-› maslahata göre hadd-i kifâyeye tenzili hakk›ndaki emrin, Kastamonî meclisinde okundu¤u ve müstahdemin hadd-i kifâyede bile olmayub, hariçten vâlinin maafl ile adam kulland›¤› dahi vaki olub, tenzilin mümkün olmad›¤›” bildiriliyor. 1921 Anayasas›’n›n 11.-14. maddeleri, “Vilâyet fiûrâlar›”; fi. Gözübüyük-S. Kili, TürkAnayasaMetinleri, Ankara, 1982, 2. bask›, s. 94-95. R. Davison, ReformintheOttomanEmpire1856-1876, Princeton, 1963, s. 154. M. Todorova, “Obflçopoleznita Kasi na Midhat Pafla”, İstoriçeskiPregled,1972/5, s. 6 vd. BOA, ‹., MM., no: 1010, sene 1278. BOA, ‹., Dahiliye, 1279 y›l› belgelerine bak›labilir. BOA, ‹., MV, 26 C 1280/8 Aral›k 1863, no: 22521. ‹lber Ortayl›, “Ankara ve Demiryolu”, ODTÜMimarlıkFakültesi,TarihİçindeAnkara, 1984, s. 209-210; bkz. bu kitab›n içinde Bölüm XI. Metin: H. Ristov, N. Gandjev, BolgarskeVozrajdane, 1969, Sofia BAN, c. II, s. 324325.

329

330

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

XXIV 19. YÜZYILDA PAN‹SLÂM‹ZM VE OSMANLI H‹LÂFET‹ (Sayfa 297-308) 1 2 3 4 5 6 7 8

9 10 11 12 13 14 15 16

17

18 19 20 21 22

23 24

Mouradgea d’Ohhson, TableauGénéraldel’EmpireOttoman, Paris, 1787; T. W. Arnold, TheCaliphate, Oxford, 1924, s. 170’de bu gerçe¤e iflaret eder. ‹. Ortayl›, Osmanlıİmparatorluğu’ndaAlmanNüfuzu, ‹stanbul, 1983, s. 58. Sir Edwin Pears, Life ofAbdülhamid, Londra, 1917, s. 149. Mushiru’l-Hasan, NationalismandCommunalPoliticsinIndia, Yeni Delhi, 1991, s. 104-115, Hint ve dünyadaki bu durumun özelliklerini içermektedir. ‹. Ortayl›, “Reports and Considerations of ‹smail Bey Gaspirinski on Central Asia”, CahiersduMondeRusseetSoviétique,XXXII (1), 1991, s. 43-46. T. W. Arnold, a.g.e.,s. 177; A. de la Jonquière, Histoiredel’EmpireOttoman,Paris, 1897, c. II, s. 70, 179-221’den naklen. Tevfik Çavdar, Türkiye’deLiberalizminDoğuşu, Ankara, 1982, s. 202. ‹. Ortayl›, “II Abdülhamid Devrinde Taflra Bürokrasisinde Gayrimüslimler”, Sultan II.AbdülhamidveDevriSemineri,‹ÜEF, ‹stanbul, 1994, s. 163-170; bkz. bu kitap içinde Bölüm XVIII. Selim Deringil, “II. Abdülhamid Döneminde Osmanl› D›fl ‹liflkilerinde ‹maj Saplant›s›”, a.g.e., s. 149-150. Cezmi Eraslan, “II. Abdülhamid’in Hilâfet Anlay›fl›”, a.g.e., s. 96-99. Ziyad Ebuzziya, “Sultan II. Abdülhamid’in Fransa, ‹ngiltere ve ‹talya’da Yasaklatt›¤› Piyesler”, V. MilletlerarasıTürkolojiKongresi, ‹stanbul, 1988, s. 327-367. Cezmi Eraslan, a.g.m., s. 103. ‹. M. Mayokan, YıldızdaNelerGördüm, ‹stanbul, 1940, s. 22-25. ‹. Ortayl›, “Reports and Considerations of ‹smail Bey Gaspirinski on Central Asia”, s. 43-46. E. Kuran, “Küçük Said Pafla as a Turkish Modernist”, IJMES. c. l, say›: 2, Nisan 1970, s. 124-132. Örne¤in Ahmed Hamdi, Hindistan ve Sevad-ı Afganistan Seyahatnâmesi, ‹stanbul, 1300 (1883); ‹. Ortayl›, “Hindistan Üzerine Türk Seyahatnâmeleri”, AÜSBFDergisi, 1992/47, no: 3-4, s. 271-277. Azmi Özcan, “Sultan II. Abdülhamid ve Hindistan Müslümanlar›”, SultanII.AbdülhamidveDevriSemineri,‹ÜEF, ‹stanbul, 1994, s. 132-136; ayn› yazar, Panislamizm, OsmanlıDevleti,HindistanMüslümanlarıveİngiltere,1877-1914,‹stanbul, 1992. A.g.m.,s. 135. M. le Gall, “The Ottoman Government and the Sanusiyya, A Reappraisal”, IJMES, 21 (1989), s. 91-106. fiehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi, Senusîler, Abdülhamid ve Seyyid Mehmed el Mehdi, ‹stanbul, Matbaa-y› Ebuzziya, 1325, s. 58, 69. B. Abu Manneh, “Sultan Abdülhamid II and Shaikh Abu’l-Huda al Sayyadi”, IJMES, 15, 1 (1979), s. 131-153. M. Kütüko¤lu, “Darü’l-Hilâfetü’l-Âliyye Medresesi ve Kuruluflu Arifesinde ‹stanbul Medreseleri”, İTEDergisi, ‹ÜEF, c. 7/1-2, 1978, s. 1-212. Nesimi Yaz›c›, “Osmanl›lar›n Son Döneminde Din Görevlisi Yetifltirme Çabalar›”, Diyanet Dergisi, Ankara 27/4, 1991, s. 55-124. Mete Tunçay, TürkiyeCumhuriyeti’ndeTekPartiYönetimininKurulması,Ankara, 1982, s. 77. Jean Pichon, CihanHarbininŞarkaAitKaynakları, çev. H. C. Yalç›n, ‹stanbul, 1937, s. 152.

D‹Z‹N

ABD; Amerika Birleflik Devletleri 136, 149, 150, 159, 178-180, 182, 189, 196, 212, 214, 215, 220 Abdülaziz 248, 295, 297, 302, 306 Abdülhamid II 33, 128, 134, 193-196, 219, 233-251, 292, 297-306; meclisi da¤›tmas› 257 Abdülmecid (Halife) 306 Abdülmecid (Sultan) 231 Aberdeen (Lord) 178 Abidin Pafla 133, 139, 293 Abu Manneh, Butrus 306 Acara 147 Acaro¤lu, ‹rem 108 Adana 133, 176 Adapazar› 123 adem-i merkeziyetçilik 195, 267, 292 Adriyatik 96, 205 Afganistan 137, 303 Afrasyab sülâlesi 211 a¤aç modeli 128 ahkâm-› nikâh 66 Ahmed A¤a Dino Camii 204 Ahmed Cevdet Pafla 71, 72, 227, 282, 302, 303 Ahmed Eyüb Pafla 205 Ahmed Hulusi Efendi 303 Ahmed Midhat Efendi 289 Ahmed fiuay›b 302 Ahmed Vefik Pafla 231, 255, 273, 285 Ahmet Rasim 74 Ahundov, Mirza Fethali 71 Akçaabad 147 Akdeniz 5-7, 84, 100, 111, 141, 154, 177, 179, 185, 211, 233, 252, 254, 263, 281, 293 Bat› Akdeniz 99, 177 Do¤u Akdeniz 7, 8, 175, 177, 181, 199 ayr.bkz. Levant Akkâ 178, 187, 188 Akkoyunlular 43

Akköy (Bulancak) 151 Aktafl 122 Aktepe, Münir 143 Aktüre, Sevgi 123 Âlem-iNisvân71 Ali Bey bkz. Tabatsinski Ali Pafla 17 Ali Pafla (Afrasyab sülalesi) 211 Ali Pafla Camii 204 Almanya 10, 137, 158, 159, 170, 176, 178, 180, 183, 185, 211, 214, 218-220, 234, 254, 265, 266, 281, 300 Amasra 42, 121, 122, 124 Amasya 17, 157 Amik 70 Ammare 213-215 Anadolu 12-19, 29, 65, 70, 100, 108, 112, 123-125, 127, 128, 131, 132, 134, 151, 167, 176, 193, 214, 252, 256, 283 Bat› Anadolu 150, 182, 205 Do¤u Anadolu 29, 190 Orta Anadolu 11-18, 43, 66, 127, 130, 131, 136, 141, 150, 159, 181, 182, 292 Anadolu askeri, ordusu 15, 42, 229 Anadolu Demiryolu Kumpanyas› 134, 135, 137 Anadolu demiryolu sistemi 126, 128, 129, 137, 140, 141, 185 Anadolu Kazaskerli¤i 20 Anafarta, Nigâr 228 anayasal monarfli 243, 246, 249, 252, 289 anayasal rejim 243-250, 252, 277-279 anayasal romantizm 244 Angelos hanedan› 41 Ankara 14-17, 21, 22, 65, 66, 294 ve demiryolu 125-141, 294 Ankara Sultanîsi 133, 139 AnkaraVilâyetgazetesi125, 133 AnnaKarenina294 Anna Komnena 47 Annales Okulu 170

332

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Antakya 109, 188, 190 Arabistan 186, 211, 252, 255, 284, 307 Arabzâdeler 21 Araç 122 Arap Osmanl›c›l›¤›; panottomanizmi 194, 197 Arap ulusçulu¤u 186, 193, 194, 197 Arap dünyas›; ülkeleri; vilâyetleri 64, 173, 175, 177, 185, 186, 193-197, 220, 221, 299, 305-307 Arazi Kanunnâmesi 70, 256 Arda 100 Arnavutluk 167, 238, 289 Arnavut milliyetçili¤i 206 Arta bkz. Narda As›m Bey 302 Âfl›kpaflazâde 43, 47 Afliret Mektebi 196, 305 afliretlerin iskân› 70, 129 Avrupa 4, 14, 25-27, 29, 34, 68, 72, 75, 97, 98, 111, 116, 119, 137, 159, 166, 171, 173, 176-178, 182, 197, 203, 212, 214, 215, 225, 227, 232, 234, 239, 247, 249, 251, 252, 254, 262-266, 269, 278, 279, 281, 284, 290, 297, 298, 303 Bat› Avrupa 4-6, 10, 32, 68, 123, 175, 176, 186, 268 Do¤u Avrupa 245, 293 Orta Avrupa 3, 4, 11, 12, 225, 245, 279 Avustralya 189 Avusturya 3-11, 32, 98, 136, 145, 156-159, 178-180, 183, 202, 227-231, 234, 253, 255, 265, 270, 271, 279, 289, 292, 294, 302 Avusturya-Macaristan 149, 154, 156, 178180, 214, 234, 248, 251, 252, 257, 258, 279, 295, 301 âyan 9, 12, 17, 18, 33, 253, 280, 281 Âyan Meclisi 286 ayr.bkz. Meclis-i Âyan Ayasofya 45, 51, 53 Ayastefanos Antlaflmas› 234 Ayafl 138 Ayd›n 176, 215 Ayd›nlanma 252 Ayr›l›k Dire¤i 48 Ayvansarayî 169

Bâb-› Meflîhat 267 Bâb›âlî 28, 85-87, 91, 93, 173, 175, 193, 227-229, 231, 235, 236, 238, 240, 247-249, 274, 275, 290, 294, 299 Babinger, Franz 41 Ba¤dat 29, 46, 88, 127, 181, 211-213, 215, 219, 220, 230, 278, 287, 289, 291, 301, 305 Ba¤dat demiryolu hatt› 127, 128, 135, 185, 211, 216, 219, 220 Bahreyn 219 Bahrî ailesi 238 Balat 85 Balkan milliyetçili¤i 239, 257, 290 Balkan Savafl› 73, 99, 136, 199, 301 Balkanlar 6-10, 12, 27, 96, 97, 100, 111, 173, 193, 200, 225, 226, 233-235, 241, 254, 281, 289, 292-294, 297, 301 Band›rma 97 Bank-› Osmanî 132 ayr.bkz. Osmanl› Bankas› Barkan, Ömer Lütfi 81 Bart›n 121-124 Basra 175, 177, 209-221 Basra körfezi 211, 218, 219 bafll›k 64, 66, 72 Batbie, A. 245 Batum 147 Bayezid 155 Bayezid II 225 Bayur, Yusuf Hikmet 307 bedevîler 192, 211, 212, 215, 218, 305 Belçika 150, 157-159, 228 belediye meclisi 82, 122 ayr. bkz. meclis-i belediye Bem (General; Murad Pafla) 230, 231 Bengazi 305 Benjamin de Tudela 99 Berlin Antlaflmas› 96, 234, 241 Berlin Kongresi 193, 235, 239, 246, 248, 297 Bernham 131 beflik ulemâs› 21 beylerbeyi 22, 28, 42, 51 Beyo¤lu 72, 90 Beypazar› 138 Beyrut 70, 119, 175-181, 184, 185, 187190, 192, 194-196, 209, 211, 221

DİZİN

Bilâd-ıİslâm301 Bilecik 127 Bilinski (General; Saadeddin Nüzhet Pafla) 232 Biliotti 149, 155, 157, 160 Birinci Büyük Savafl; Birinci Dünya Savafl›; Birinci Cihan Savafl› 73, 129, 134, 136, 140, 143, 144, 150, 157, 166, 170, 179, 182, 220, 233, 301, 307 Birinci Viyana Kuflatmas› 3, 12 Bismarck 279 Bizans 47, 97, 101, 167, 252, 253, 263 Bohemya 5, 9, 10 Bokser Ayaklanmas› 300 Bolu 17, 122, 124 Bombay 304 Borba-Mücadele247 Bosna 8, 12, 13, 238, 253 Bosna-Hersek 301 boflanma 63-66, 104, 168 Boutinev 229 Boyarina Morozova 44 bölgecilik (local patriotism) 265, 285 Braudel, Fernand 170 Brezilya 189 Britanya 96, 130, 131, 134, 135, 143-145, 148, 149, 151, 155, 158, 175, 177182, 184, 188-190, 201-203, 211, 214, 215, 218-220, 234, 265, 278, 298, 300, 302, 304, 307, 308 ayr.bkz. ‹ngiltere Brocquière, B. de la 167 Brodariç, Istvan 47 Bronevski, Martin 226 Buda 47 Bulgar Eksarhl›¤› 86, 238, 240 Bulgar Gizli Merkez Komitesi (Tainaya Zentralen Bolgarski Komitet) 248, 295 Bulgar ulusçu hareketi 248, 289, 290, 294, 295 Bulgaristan, Bulgar Prensli¤i 9, 96, 101, 135, 137, 205, 225, 234, 235, 241, 246-249, 290, 301 Bulharin 230 Bursa 21, 50, 97, 101, 110, 172, 191, 284 Butrus el-Bustânî 194 Büyük Çekmece Köprüsü 82

Cabirîzâdeler 191 Cafer Pafla 17 Canik 176 Cava 300, 304 Cavid Bey 302 Cebe Ali 46, 51, 59, 60 Cebel-i Lübnan 29, 173, 177, 182, 185, 188, 191, 211, 235, 247, 282 Cebel-i Lübnan Nizamnâmesi 173, 247, 282 Celâlî Kar›fl›kl›klar› 14 Cemal Pafla 307 Cemaleddin Afganî 299, 301, 303, 306 Cenova 167 Cevlan 184 Chrzanowski Wojcieh 228-230 Cioeta, Donald J. 247 Cisr-i Mustafa Pafla 98 Cizvit Koleji 194 Cizvitler 189, 190 Cobweb teoremi 116 Cuinet, Vital 186, 213 Czaikowski, Michael (General; Sad›k R›fat Pafla) 232 Czartoryski, Adam (Prens) 229 Çank›r› (Keng›r›) 17, 122 Çarikov 137 Çarflamba 122 Çatalca Hisar› 42, 51 çekirdek aile 62, 70 çelebi 21, 22 Çelebi Mehmed Efendi 21 Çepnî aflireti 153 Çerkesler 147, 154, 184, 188, 292 Çin 31, 32, 183, 300 Çingeneler 98, 201 Çorlu 99 Çorum 17, 129 Çubuk 15 Çukurova 70, 128, 176, 216 d’Ohsson, Mouradgea 300 Da¤›stan; Da¤›stanl›lar 154, 253 Danimarka 4, 150 Dârü’l-Hilâfetü’l-Âliyye 307 Dârülfünûn (‹stanbul Üniversitesi) 307 Davut A¤a 80

333

334

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

De Volney 177 Dèak, Ferenç 295 Dedea¤aç 96 defterdar 13, 28, 29, 214, 255, 285 Delhi 301 Dembinsky 230 Demirkap› 9 demiryolu 96, 118, 123, 124, 125-141, 176, 185, 192, 211, 214-216, 219, 236, 294, 300, 305 Demogerentos 254, 281 demokrasi 264-267, 269, 306 derbentçi 110, 268 Dernschwam, Hans 98 Dersaadet ve Vilâyât Belediye Kanunu 274 despotizm 33, 34, 246 Devhatü’l-Meşâyih20 devflirme 21, 32, 45 Diaspora Révolutionnaire (devrimci diaspora) 254, 281 Dicle 111, 215 dirlik 14, 15, 27 Disraeli 219 Dîvân-› Hümâyûn 31, 99, 170, 227 Dîvâniye 214 Diyarbak›r 127, 229 Do¤u Hint Ticaret Kumpanyas› 7 ayr.bkz. East India Company Do¤u Rumeli 234, 235, 241, 246, 247 ayr. bkz. Rumeli-i fiarkî Vilâyeti Dub 213 Duma 244, 252, 255, 280 Duna(Tuna) 291 Dunava gölü 293 Durazzo (Draç veya Dures) 95, 96 Dussi 96 Dü¤ünlerde Men-i ‹srafat Kanunu 73 Dürrizâdeler 21 Dürzîler 182, 188, 190, 247, 282 Düyûn-› Umûmiye 132, 136, 138, 184, 214, 218 East India Company 215 ayr. bkz. Do¤u Hint Ticaret Kumpanyas› Ebniye-i Hassa Müdüriyeti 82, 89, 93 Ebu Musa Kâz›m 46 Ebubekir Efendizâdeler 21 Ebulhüdâ 195, 306

Edirne 37, 47-49, 54, 55, 96, 98, 100, 102 Edirne Saray› 41, 46, 47 Edirnekap› 41 Eflani 122, 123 Ege 70, 96, 102, 111, 137, 216, 290 e¤itim kurumlar› 44, 71, 131, 150, 190, 193-197, 220, 237, 238, 290, 291, 299, 300, 307 El-Cemiyyet es-Suriyye el-‹lmiyye 194 El-Ezher medresesi 299, 306 El-Gayret304 Endülüs Emevîleri 298 Enes 96 enflasyon 14, 17, 182 Engelhardt 283 Ennen, Edith 170 Entreprise Générale des Routes de l’Empire Ottoman 155 Enver Pafla 73 Ephesos; Efes 96, 109 Erdel bkz. Transilvanya Erdel Beyli¤i 226 Ere¤li (Konya) 141 Ergenç, Özer 21 Ergin, Osman Nuri 171 Ergiri (Argiri) 206 Erikli (Herakleia) 101, 103 Ermanak 172 Ermeniler 92, 122-124, 130, 131, 146-151, 178, 187, 188, 190, 195, 238-240, 249, 302 Erzincan 157 Erzurum 155, 278 Eskiflehir 15, 127, 139, 249 eflk›ya; eflk›yal›k 14, 17 eflraf 16, 17, 33, 140, 144, 153, 154, 191, 196, 205, 213, 248, 253, 280, 281, 293 Eflrefzâde 44, 46, 50-53, 58-60 EvliyaÇelebiSeyahatnâmesi169 Far 215 Farhî ailesi 238 Faroqhi, Suraiya 95, 98, 99 faflizm 166 Fat›mîler 111 Fatih bkz. Mehmed II Fatih Sultan Mehmed Camii 98 Fatma Aliye Han›m 71

DİZİN

Faysal ailesi 213 Felemenk 149, 178 ayr.bkz. Hollanda feminist hareket 71, 73 Fener Patrikhanesi 240, 290 feodal; feodalite 5, 27, 34, 177, 251 ferâiz 66 fief 26 Fikri Efendi 205 Filibe (Plovdiv) 9, 96, 101, 235 Filistin 188, 190, 221, 235, 305 Findley, Carter 239 fiscus 264 Fiume 6 Flandre 265 Florina 239 Flügel Katalo¤u 37, 38 Fransa 4, 7, 13, 121, 128, 137, 149, 155159, 170, 176-180, 182-185, 189, 190, 200, 211, 214, 220, 221, 241, 245, 265, 269, 282, 298, 302 Frans›z ihtilâli 265 Frans›z Medenî Kanunu 72 Fransiskenler 189, 190 Franz Joseph 230 Frengi Hastahanesi (Kastamonu) 122 Fugger’ler 5 Galata 51, 53, 58, 59, 90, 101, 102 Galata bankerleri 184 Galata Kalesi 50 Galiçya 228 Gall, Michel le 305 Gautier, Théophile 84 gayrimüslimler 16, 22, 33, 62, 63, 74, 82, 86, 89, 92, 101, 103, 104, 122, 131, 132, 148, 150, 153, 157, 186, 188191, 193, 195, 204, 214, 233-241, 249, 252, 253, 255-259, 271, 272, 280-285, 302 Gazalî 110 gecekondulaflma 70 gedik 88 Gedik Ahmed Pafla 42, 50, 51, 57 Gedik Pafla 17 geleneksel bürokrasi 239, 252-255, 267 geleneksel toplum yap›s› 25, 26-29, 30-34, 45, 61-64, 67, 79, 81, 84, 88, 90, 99, 107-111, 116, 140, 169, 265

Gelibolu 50, 98 genifl aile 61-63, 104 Georgieva, Cvetana 225 Gerlach 98 Geylanî (Abdülkadir) 46 Girardin 13 Giresun 143-163 Girit 247 Goitein, S. D. 111 Gökalp, Ziya 73 Görele 147 Görgey (General) 230 Granville (Lord) 219 Guilleragues 13 Gureba Hastahanesi (Ankara) 133, 139 Gureba Hastahanesi (Kastamonu) 122 Gümüflhane 146, 147 Gürp›nar, Hüseyin Rahmi 74 Gürün 157 Habsburg ‹mparatorlu¤u; Habsburglar 4, 6, 12, 266 Hac› Mustafa Efendi 273, 284 Hac› Reflid Pafla 305 Haf›z Pafla 229 Halep 131, 178, 188-192, 195 Haliç 70 Halid Pafla 17 Halil R›fat Pafla 133 halk edebiyat› 35, 39, 40 Hama 181, 183, 185, 187 Hamidiyye Sanayi Mektebi (Ankara) 139 Hammer, Joseph von 38 Hansa flehirleri 266 Harunü’r-Reşid191 has 28, 102 Hasan Pafla (Tiryaki) 37-40 Hasan fievki Pafla 205 Hasköy 43 Hassa baflmimar› 81-89 Hassa Mimar Oca¤› 80, 81, 83 Hassa mimarlar› 81-89 Haydarpafla 135-137 Hayfa 188 Haymana 138 hazin 111, 116 Heer, F. 170 Hicaz 116, 300, 305

335

336

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Hicaz demiryolu 176, 185, 192, 300, 303 hilâfet 297-308 Hilla 214 Hindistan 214, 219, 300, 301, 304, 306308 Hint Denizi 7 HistoiredeLanguedoc 170 Hollanda 4, 5, 7, 8, 211, 298, 300 ayr.bkz. Felemenk Hosrabâd 214 Hotel Angora 139 Hristos Topçipliflte 290 Hukuk Mektebi 237 Hukuk-› Aile Kararnamesi 74 Humus 185 Hurûfîler 43 Hüdavendigâr vilâyeti 273, 284 Hüseyin Kâmil Bey 304 Hüseyin Pafla (Afrasyab sülâlesi) 211 Hüsrev Pafla 229 Islâhat Ferman› 86, 87, 91, 92, 122 İbişDayı 73 ‹brahim el-Yaz›c› 193 ‹brahim Pafla (M›s›rl›) 238 ‹brahim Pafla Camii 53 ‹brahim fiinasi Bey 71 içtihad 30, 65, 306 ‹kinci Dünya Savafl›; ‹kinci Cihan Savafl› 166, 200, 240 ‹kinci Meflrutiyet 73, 193, 197, 275, 301 ‹kinci Viyana Kuflatmas› 3-13, 226 ‹lminsky projesi 291 ilmiyye 19-23, 30, 32, 44, 84, 132, 154, 208, 266 iltizam 102, 123, 131, 140, 269 imtiyazl› beylik 29 ‹nalc›k, Halil 12, 37, 41, 42, 45, 111, 112, 167, 169 ‹nebolu 121, 122 ‹ngiltere 7, 8, 128, 131, 136, 137, 145, 146, 149, 153, 155, 157-159, 176-183, 189, 190, 196, 211, 215, 216, 218-221, 228, 229, 235, 269, 282, 297, 300, 303, 304, 307 ayr.bkz. Britanya ‹on Adalar› (Yedi Adalar) 177, 199, 202, 203, 205

‹ran 137, 145, 146, 149, 150, 154, 155, 157, 172, 178, 214, 268, 279, 298 ‹shak Pafla 41 ‹skenderiye 178, 179, 209, 211, 221 ‹slâmc›l›k 193, 195-197 ayr. bkz. panislâmizm ‹slâmc› modernleflmecilik 68, 71, 194, 300, 303 ‹smail Gaspirinski (Gasp›ral›) 301, 303 ‹smail Kemal Bey 289 ‹smailiyye 298 ‹spanya 7, 8, 111, 150, 157, 178 ‹stanbul 13, 41, 43, 45, 46, 51, 54, 57, 67, 70, 81-83, 85, 88, 90, 96-102, 105, 111, 121, 123, 124, 137, 139, 170, 179, 188, 196, 212, 215, 219, 228, 229, 231, 232, 240, 247, 249, 267, 273, 274, 284, 285, 290, 298, 300, 301, 303-307 ‹stanbul ailesi 63 ‹stanbul Kad›l›¤› 20, 21 istibdad 243, 244 ‹sveç 4, 149, 227 ‹sviçre 6, 10, 159, 180, 265 ‹talya 96, 111, 149, 154, 156-159, 178, 180, 183, 193, 199, 202, 205, 230, 265, 266, 279, 301 ‹ttihad ve Terakki 73, 140, 307 ‹zmir 90, 96, 111, 119, 175, 176, 178, 179, 192, 209, 211, 215, 290 ‹zmit 127 ‹znik 50 ‹zzeddin Sir Pafla 205 Jan Sobieski 3, 11, 226 Jirecek 109 Jön Türkler 73, 292, 301, 306 Kafkasya 29, 144, 145, 147, 155, 184, 230 kahvehane 38, 39, 84 kald›r›mc› 110 kalemiyye 21 kal›n 64, 66 Kalküta 304 Kanije 37 Kanun-› Esasî 243-246 Kanunî bkz. Süleyman I kap›kulu 32

DİZİN

kapitülasyonlar 195 Kaptan Yorgi Pafla 152, 153 Karabacakzâde Mehmed Çelebi 21 Karaçi 304 Karadeniz 42, 50, 111, 121, 123, 124, 130, 140, 150, 151, 154, 157 kar›-koca mal ayr›l›¤› 66 Karl VI 6, 7 Karl XII (Demirbafl fiarl) 227 Karlofça Antlaflmas› (Karlowitz) 6, 7 Karol Brzozowski (“Kara Avc›”) 289 Kars 155, 213 Kastamonu 17, 119-124, 131, 273, 284 Kastel 147 Kastoryano, Riva 168 Katerina II 227, 300 Katîf 213 Katolikler 86, 92, 130, 146, 154, 187, 189, 190, 193, 195, 204, 240, 253 Kaulla, Alfred 127 Kavala 100, 102 Kayseri 16, 65, 66, 127-129, 139, 140, 239, 240 Kazan medresesi 299 kazasker 20, 21 Keng›r› bkz. Çank›r› Kerbelâ 214 kervan 181, 185 deve kervan› 107-118, 138, 139, 141, 215, 216 emini 111 yollar› 88, 108, 109 kervansaray 109, 112 Keskin 130 Keflab 151, 152 Kevvakebi (Abdurrahman) 194, 303 Kewkab-ıAmerika 189 K›br›s 281 K›l›ç Vas›fyan Efendi 288, 289 K›ray, Mübeccel 119 K›r›k 151 K›r›m 29, 49, 99, 145, 300 K›r›m Hanl›¤› 226 K›r›m Harbi; Savafl› 144, 154, 230-232 K›rflehir 128, 129, 138, 139 k›ssahan 38 K›z›lkilise 15 Kiev 47

Kiryos Petro 290 Klaezl, Eduard von 229, 270 kocabafl› 12, 48, 253, 280 Koçu, Reflat Ekrem 169 komitecilik 290, 294 komün maliyesi 293 Konstantin Borzecki (Kont; Mustafa Celâleddin Pafla) 232 Konstantin Efendi 258 Konstantin Fotinov 290 Konya 21, 65, 127, 128, 137, 141, 239, 260 korsanl›k 7, 42 Kosova 239, 240, 260 Kossielski (Kont; Sefer Pafla) 231 Kostaki Musurus Pafla 232, 258 Kovalski 229 Königsmark 229 Köprülüler 4, 12-14 Köstence 111 Kritovulos 41 Kuban 300 Kudüs 185, 188 Kûfe 214 Kunos, Ignacz 249 Kuran, Ercüment 304 Kureyfl 299, 300, 303 Kurna 212, 215 Kurtulufl Savafl› 73, 129, 141 Kuttü’l-Ammare 215 Kuveyt 211, 212, 218-220 Kuzey Afrika 8, 300 Küçük Kaynarca Antlaflmas› 299 laik e¤itim kurumlar› 238, 306, 307 laik hukuk 27, 30, 186 laikleflme 257, 272 Lajos, Kossuth 230 Latinler 92, 187, 188, 190 Layard 219, 278 Lazistan 146, 147 Lazkiye 187, 188 Lazlar 147 Lehistan 226, 228 ayr.bkz. Polonya Leibgardist 32 Leopold VI 266 Levant 99 ayr.bkz. Do¤u Akdeniz Levant Company 178

337

338

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Levski, Vasil 290 lonca 9, 32-34, 80, 88, 89, 108, 110, 117, 121, 131, 266, 267, 269 Londra 181, 214, 232, 304 Longworth 148, 149, 155 Loros 200, 208 Lory, Bernard 241 Louis XIV 4 Luxembourg, Rosa 135 Lübnan 111, 173-197, 211, 221, 247, 282 olaylar› (1845) 282 Lysiak-Rudniytsky, ‹van 166 Lyuboslovye 290 Ma’ano¤ullar› 211 Maalmetein 185 Macar ayaklanmas›; ihtilâli 230 Macaristan 6, 15, 129, 230, 293 Maçka 147 Ma¤rib 297 mahalle 33, 62, 67, 84-87, 89, 186, 284 mahallî idare 87, 109, 263-275, 280, 285, 292 ayr.bkz. yerel yönetim Mahmud Hamdi Pafla 232 Mahmud II 82, 89, 248, 267, 270 Mahmud Pafla Camii 46 Mahmud Pafla Menâk›bnâmesi 35-60 Makedonya 96, 211, 239, 240 Maktul ‹brahim Pafla 98 mal sand›klar› 132, 153, 184, 191, 269 Malkara 98 Malta 177, 231 Manast›r 41, 47, 54, 239, 240, 256, 261 Manchester 131, 181 Mandarinler 32 manifaktür 5, 6, 8-10, 68, 116, 136, 141, 181-183 Mans (commune des Mans) 265 Marafl 70, 189 Marg›liç (Margariti) 200, 208 Marmara 95-105 Maron Nakkafl 191 Marsilya 181 Marunîler 182, 187, 188, 190, 282 Maverdî 303 Mazzini 254, 281 Mecelle 73 Mecelle-i Umûr-i Belediyye 171

Meclis-i Ahkâm-› Adliye 270 Meclis-i Âyan 258, 286 meclis-i belediye 82, 132, 274 ayr.bkz. belediye meclisi meclis-i idare 122, 153, 204, 214, 238, 256, 261, 262, 271, 273, 284 Meclis-i Meb’ûsân 191, 245, 255-259, 272, 273, 284 meddah 38, 74 Medine 52, 185, 301 Mehmed A¤a 226 Mehmed Ali Pafla 229, 294 Mehmed Efendi 226 Mehmed Emin Alî Pafla 72 Mehmed II (Fatih) 35, 37, 41-46 Mehmed Süreyya Bey 168 mehr 64-66 mehr-i muaccel 64-66, 72 mehr-i müeccel 64-66, 72 Mekke 116 Mekkî Mehmed Efendi 21 Mekteb-i Mülkiye 196, 235, 237, 305 Mekteb-i Sultanî 237 Mekteb-i T›bbiye 238, 258 Melkitler 182, 188, 282 Memleket sand›klar› 293 Menâfi-i Umûmiye Sand›klar› 122, 124, 238, 257, 273 menâk›bnâmeler 37, 41, 47 Menavî 213 Meriç 96, 100 merkantilist; merkantilizm 4, 6, 8, 84, 110 Mersin 141 Merzifon 131, 157 meflveret 194, 253, 254, 272, 280, 281 Metternich (Prens) 229, 269, 270, 279 Mezopotamya 111, 128, 137, 173, 175, 190, 209-221, 256, 264, 283-285 M›s›r 29, 111, 181, 182, 196, 211, 219, 229, 245, 264, 291, 297, 299, 300, 303, 306 M›s›r H›divli¤i 235 M›s›r seferi (Napolyon) 177 Midhat Pafla 133, 184, 190, 192, 193, 195, 196, 212, 213, 215, 219, 245, 273, 287-295, 305 Mihal›çc›k 130, 138, 140 Mihaliç 85

DİZİN

milliyetçilik 9, 134, 255, 257, 258, 285 Mimar Sinan 80, 81 Mistra Kalesi 42 misyoner faaliyetleri 153, 190, 193, 196, 274, 302 Mizanc› Murad 194 modern bürokrasi 30, 141, 144, 175, 255 modernleflme 13, 23, 34, 68, 70, 73, 74, 82, 122, 128, 175, 192, 212, 218, 228, 229, 232, 236, 255, 263-275, 287, 290, 294, 299 Molla Güranî 48 Mora 42, 205, 253 Moskova Devleti 226 Mudanya 97 mudaraba (commanda) 111 Mudurnu 103 muhacirler 129, 134, 135, 184, 188, 290, 292 Muhammed ‹kbal 301 Muhammedü’fl-fieybanî 110 muhass›l 269, 270, 281 muhass›ll›k meclisleri 269, 270, 272, 273, 281 muhtesib 89, 269 Muntefika 212, 215, 218 Murad II 41, 42, 45, 47-49, 54, 55 Murad IV 87 Murad Pafla bkz. Bem Museviler 99, 130, 131, 166, 168, 187-189, 201, 213, 239, 240, 241, 249 Mustafa (fiehzâde) 42, 43 Mustafa Celâleddin Pafla bkz. Konstantin Borzecki Mustafa Pafla Köprüsü 37, 49 mut’a nikâh› 63 Muzarib 185 mücehhiz 111 müderris 20, 21 müfettifl paflalar 16, 17 mühimme defterleri 31, 95, 170 mülteciler 225-232 Münşeât-ıFeridun 169 müsellem 154 Müstakimzâde Süleyman Saadeddin Efendi 20 mütesellim 9, 12, 18 mütevelli 14, 22, 31, 39, 52, 83, 85, 100, 132, 140

Nablus 192 nafaka 66, 104 Naîma 16 nakîbü’l-eflraf 22, 214 Nall›han 130, 138 Nam›k Kemal 194 nâmzedlik 66 Napolyon 177, 245 Narda (Arta) 102, 199, 201, 202, 204-206 Necef 214 Necid 212, 213, 215, 218 Nestor 47 New York 189 Ni¤bolu 225 Nikola I 128, 230, 231 Nikola Nakkafl Efendi 191, 256, 259, 262, 273, 284 Nil 111 Nifl 287, 293 Norveç 149 Novgorod fiehir Cumhuriyeti 266 Novo-Brodo 41 nöker o¤lan› 154 Nusayrîler 188 Nuvvâb Mektebi 237 Of 147 Ohri 240 Ok Meydan› 50, 57 Ordu 146, 147 Orhonlu, Cengiz 82 Oriental Despotisme 27 ayr.bkz. despotizm Orientalische Handelskompagnie 5, 6 Ortado¤u 26, 32, 68, 71, 74, 75, 84, 100, 108, 109, 111, 233, 263, 268, 297 Ortodokslar 43, 65, 66, 86, 150, 182, 190, 193, 200, 238, 240, 253, 300, 302 Osman Bey bkz. Szarzcinski Osmanl› Bankas› 133, 136, 147, 157 ayr. bkz. Bank-› Osmanî Osmanl›c›l›k 193-197, 287, 289, 294, 301 Osmanl›-‹ngiliz Ticaret Anlaflmas› 178 Osmanl› parlamentosu 251-262, 277-286 ayr.bkz. Meclis-i Meb'ûsân Ostrorog, Stanislas (Yüzbafl›) 232 Otlukbeli Savafl› 43 Otuz Y›l Savafllar› 4, 12

339

340

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

Ömer Pafla 224, 231 örfî hukuk 30, 65 Özcan, Azmi 304 Özdemir, R›fat 132 Palgrave, W. Gifford 151 Pancermen Birli¤i 134 panislâmizm 297-308 ayr.bkz. ‹slâmc›l›k panslavizm 298 Parga 200, 201, 205 Paris 232 Pasarofça Antlaflmas› (Pasarowitz) 6, 7 Paskieviç 230 Patrik Nikon 44 Pavlos Pavlidi Efendi 259, 273, 284 Pennsylvania Steel Company 215 Petro (Büyük) 32, 227 Peyk-iİslâm 304 Phrazantzes 41 Pir Mehmed 42 Piraziz 151 Plevne 9 Polatl› 135 Polonezköy 232 Polonya ayaklanmas›; ihtilâli 228, 230 Polonya 3, 11, 166, 225-232 ayr. bkz. Lehistan Polonya Millî Komitesi 228 Polonyal› mülteci subaylar 225-232, 289 polygamie (çokefllilik) 63, 64, 74 Poniatowski 227 Ponsonby 229 Portekiz 178, 211 posta sistemi 110, 176, 185, 215, 240, 293 Potocki, Frantiszek Pjotr 227 Preveze 199-208 Prizren Birli¤i 289 Protestanlar 86, 92, 130, 146, 153, 189, 190, 193, 195 Prusya 228, 229, 279 Prusya Anayasas› 244 Prut Meydan Savafl› 227 Radzivill (Kont) 231 Ragusa Cumhuriyeti (Dubrovnik) 9 Rakovski, G. 290 Raflid Rida 194, 306 Rat 254, 281

Rayah 185 reâyâ 27, 30, 47, 54, 86, 253, 254, 280, 281 recm 67 Refik Halid 139 Respublica 264 Reflit Pafla 205 Rize 147, 149 Rodosçuk (Tekirda¤, Tekfurda¤; Rodosto) 95-105, 169, 170 Rodosto bkz.Rodosçuk Roma 108, 109, 170, 183, 252, 263, 264, 268 Roma-Germen ‹mparatorlu¤u 4, 5 Romanizasyon 27 Romanov, Aleksei Mihailoviç 44 Romanya 29, 159, 290 Rozen, Minna 168 ruhanî reisler 189, 190, 204, 253, 267, 269272, 280-283, 302 Ruhban fiûrâlar› 190, 257 Rum Mehmed Pafla 42, 43 Rumeli 8, 9, 12, 29, 47, 68, 81, 95, 99, 130, 134, 167, 191, 201, 211, 231, 234, 237-239, 241, 252, 255, 256, 273, 283-285, 291 Rumeli askeri, ordusu 42, 231 Rumeli Hisar› 50 Rumeli Kazaskerli¤i 20, 67 Rumeli-i fiarkî Vilâyeti 246 ayr.bkz. Do¤u Rumeli Rumlar 86, 87, 91, 92, 99, 122-124, 130, 131, 146-150, 151, 153, 154, 157, 178, 181, 182, 187, 190, 195, 200, 204, 238-241, 252 Rusçuk 9, 231, 293 Rus ihtilâli (1905) 157 Rusya 32, 44, 47, 71, 121, 124, 137, 144, 145, 149, 150, 153-159, 176, 178, 179, 186, 189, 193, 196, 213, 214, 220, 227, 228, 230, 231, 234, 235, 244, 245, 252-255, 257, 266, 271, 278-281, 288, 290-294, 298-302, 304, 306, 307 Rüfldü Pafla 192 Saadeddin Nüzhet Pafla bkz. Bilinski Sabahattin (Prens) 292

DİZİN

Sad›k R›fat Pafla bkz. Michael Czaikowski saffar 111, 116 Safranbolu (Za¤feranbolu) 121-123 Said Pafla (Küçük) 304 Sakao¤lu, Necdet 124 Salih Münir Pafla 236 Salim Efendi 273, 284 Salman, Hasan 216 Salyane eyâleti 29 Salzburg 11 Samanc›o¤lu, Kemal 124 Samara 214 Samsun 128, 130, 141, 149-151, 157, 176 sancak beyleri 17, 28, 81, 110 sansür 196, 235, 244, 245, 247-249, 303 Sayda 184 Schildberger 167 Schwarzenberg (Prens) 279 Schwaz 5 Schwechater 5, 6 Schweigger, Salomon 63, 84 seçimler 249, 250, 256, 268, 270-273, 282285, 291, 292 Sefer Pafla bkz. Kossielski sekban 49 Selanik 70, 90, 95, 96, 102, 119, 175, 179, 192, 209, 211, 239, 240, 249, 256, 278, 293 Selim I (Yavuz) 300 Selim Pafla 205 Semendire 41 Senusîler 299, 305 Senusîler 305 Sepetçiler Köflkü 81 serf 27, 177 Sevastos Kyminitis 150 SeyahatJurnali214 seyfiyye 21, 30 seyr-i sefâin anlaflmalar› 7, 8 seyyid 22 Seyyid Ahmed Han 299-301, 304 Seyyid Mehmed el-Mehdî 299 Seyyid Mehmed es-Senusî 305, 306 S›rbistan 290, 291, 293 Sicill-iAhvâl 234, 237 Sicill-iOsmanî 168 Siemens grubu 216 Silistre 231

Silivri 99, 101 Sinop 42, 121, 124, 157 sipahi 14, 15, 27, 28, 33, 49 Sisam 248 Sisam Emâreti 235, 247, 248 Sivas 15, 17, 133, 155, 157, 239, 240 Sivrihisar 130, 138 Sobieszcanski 232 Sofya 247 Stambulov, Stefan 249 Stevens 144, 145, 155 Strelitsiy 32 Suk Hamidiyye 192 Sultan Hocal›¤› 20 Suriye 116, 173-197, 216, 221, 235, 238, 247, 256, 262, 273, 284, 291, 292, 305, 307 Suriye Protestan Koleji 194 suyolcular oca¤› 83 Süleyman I (Kanunî) 37, 47 Süleymaniye Camii 78, 81 Süleymaniye Müderrisli¤i 20 Sünnî 65, 188, 213 Sürmene 147, 152 sürücü çavufllar 15 Süveyfl Kanal› 183, 210, 214, 219 Sylvester Patent 279 Szarzcinski (Osman Bey) 231 Szécheny, Istvan (Kont) 293 ŞairEvlenmesi 71 fiam 116, 176-178, 181, 183-185, 187, 188, 192, 195, 196, 287 fiarl fiaritene (Charles Chariténé) 237 fiattü’l-Arab 212, 215 fiebin-Karahisar 147, 150, 151, 155, 157 fiehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi 305 flehremini 82 fienyap›l›, Tans› 123 fler’î hukuk 30, 65, 66 fler’iyye sicilleri 61, 65, 66, 167 fierif Hüseyin 307 fierifzâdeler 21 fieyh Abdullah es-Sabah 219 fieyh Bahaeddin Efendi 273, 284 fieyh Muhammed es-Sabah 220 fieyh Mübarek 220 fleyhülislâm; fleyhülislâml›k 20, 21, 301

341

342

OSMANLI'DADEĞİŞİMVEANAYASALREJİMSORUNU

fiîî 188, 213, 298 fiûrâ-y› Devlet 294 flühûdu’l-hal 33, 171 Tabatsinki (Ali Bey) 231 Tabor 5 Taganrog 155 Takvîm-iVekâyî 86, 89 Tanzimat 31, 68, 70-72, 82, 85, 86, 91, 122, 129, 132-134, 144, 190, 192, 197, 199, 204, 232, 236-238, 247, 249, 254, 257, 267-270, 273, 278, 281, 287, 289-291, 295, 306 Taflhan 139 Tatarlar 40, 42, 45, 49, 50, 75, 99, 147, 188, 291, 292 Tekeli, ‹lhan 128 Tekfurda¤ bkz. Rodosçuk Tekirda¤ bkz. Rodosçuk telgraf sistemi 144, 176, 185, 201, 215 Tercüman 301 Tezkire-iŞukûfeciyân169 t›mar 14, 15, 26-29, 31, 33, 102, 173 T›rnova 293 Tietze, Andreas 38 Timur Edhem Pafla 205 Tirebolu 152 Tirol 4, 5 Todorova, Maria 293 Tokat 131 Tolstoy 294 Tonya 147 Topkap› Saray› 81, 228 toprak beyleri 10, 110, 218 düzeni 4, 14, 44, 65 iflçili¤i 70 mülkiyeti 26, 27, 70 sahipleri 8, 9, 12, 23, 136 Trablusgarb 216, 297, 301, 305 Trablusflam 177, 185, 187, 188, 192 Trabzon 42, 143-163, 176, 209, 260 Transilvanya (Erdel) 29 Trieste 6, 7 Tuna boyu; ülkeleri; vilâyeti 5, 6, 184, 196, 205, 213, 260, 266, 273, 287, 290-295 Tuna monarflisi 252 Tuna nehri 9, 11, 111, 231

Tuna Nizamnâmesi 292 Tunaya, Tar›k Zafer 244, 246 Tunçay, Mete 307 Tunuslu Hayreddin Pafla 235, 236 Turan, fierafettin 72, 81, 83, 88 Tuzcuo¤ullar› 143, 144 Türk milliyetçili¤i; ulusçulu¤u 232, 255, 307 Türk Ocaklar› 73 Türkçülük 197, 302 Tütün Rejisi 148, 153, 157, 218 Ukrayna 166 ulemâ 19, 22, 23, 33, 43, 67, 110 ulemâ aileleri 20-22 ulusçu ak›mlar; hareketler 247, 287, 289, 295 Uzakdo¤u 7 Uzun Hasan 43 Ünye 152 Vakf-› Kebir 147 vak›flar 9, 12, 14, 21, 22, 31, 82, 83, 85, 98, 102, 132, 171, 267, 268, 274 Varna 225, 293 Veçe 254 Vekayi-iMısriyye 291 Venedik 6, 9, 10, 96, 102, 167, 199 vergiler 5, 12, 14-17, 22, 27-30, 32, 33, 44, 100, 102, 138, 168, 184, 186, 218, 219, 253, 254, 267, 268, 275, 280282, 305 a¤nam 100, 123, 133, 138, 139, 206, 216 askeriye bedelat› 124 aflâr 123, 133-135, 138, 139, 206, 208, 216-218, 284 avâr›z 15, 16, 22, 33 bildar bedeli 16 cizye 16, 50, 167, 168, 170 ispençe 98 kürekçi bedeli 16 nüzûl akçesi 16 tekâlîf-i flâkka 16 Verhovna Narodna Grajdanska Naçaltstvo 290 Via Aegnetia 95, 96

DİZİN

Vidin 230, 231, 293 Vilâyet Kanun-› Muvakkat› (1916) 283 Vilâyet Nizamnâmesi (1864) 147, 190, 201, 205, 213, 272, 282 Vilâyet Nizamnâmesi (1871) 147, 272, 283 Viyana 3, 4, 6, 7, 9-12, 266 Viyana Protokolü (1855) 292 Volçov 249 Voltaire 4 Vorarlberg 4 Voskopoj 238 Weber, Max 30 Wilkoszewski 232 Winckelmann, H. J. 170 Wisocki 230 Witte (Kont) 294 Würzburg 11 Yafa 185 Yahudhane 85 Yahudiler 92, 99, 166, 181 Yahudiler Kapusu 51, 60 Yanya 102, 199-208, 260

yasakç› 103, 269 Yavuz Selim bkz. Selim I Yedikule 41, 86, 91 Yedikule Zindan› 39, 43, 52, 53 Yediy›ld›z, Bahaeddin 154 yeniçeri 15, 42, 103, 153 Yeniçeri Oca¤› 80 Yeniflehir (Bursa) 172 Yerasimos, Stéphane 150 yerel idare; yönetim 12 ayr. bkz. mahallî idare Y›ld›z Saray› 193, 206, 234, 235, 303 Yozgat 129, 139 Yörükler 99 Yumru 147 Yunanistan 150, 199, 202, 204-206, 301 Zablowski 229 Zamowinski 232 Zemstvo 271 Zenzibar 301 zina 66, 67 Zîr (Yenikent) 130 Zonguldak 122

343