Muhammed ve Muhammedilik [1 ed.]
 9786257387484

Table of contents :
Boş Sayfa

Citation preview

Reginal Bosworth SMITH (1839-1908)

23 Haziran 1839'da Londra'da soylu bir aile içinde dün­ yaya geldi. Oxford Üniversitesinde Teoloji eğitimi aldı ve yine aynı üniversitede Trinity College'ta 1863 yılında öğretim üyesi olarak göreve başladı. Ertesi yıl Harrow Schoolda çalışmaya başladı. Otuz yıldan fazla burada görev yaptı. Aynı zamanda papaz ve misyonerlik görev­ lerini sürdürdü. 1874 yılında Büyük Britanya Kraliyet Enstitüs'nde sunduğu Muhammed and Mohammedanism başlıldı dört konferansla adını duyurdu. Aynı sene içinde bu konferanslar kitap haline getirildi. Çok geçmeden İs­ lam dünyasında da adı duyuldu ve Arapçaya da tercüme edildi. 18 Ocak 1908'de ölen Smith'in Rome and Carthage (1878), Carthage and The Carthaginians (1881) ve Life of Lord Lawrence (1883) adıyla başka eserleri ve yayımlan­ mış birçok makalesi de bulunmaktadır. Necmettin Salih EKİZ

8 Temmuz 1996'da İstanbul'da doğdu. Klasik usulde al­ dığı İslami ilimler eğitiminin yanı sıra 2018'de İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun oldu. Aynı yıl İstanbul 29 Mayıs Üniversitesinde tefsir alanında yüksek lisansa başladı. Halihazırda Düzce Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Tefsir Ana Bilim Dalında araştırma görevlisi olarak görev yapmakta ve Batı'nın İslam ve Kur'an algısı üzerine çalışmalarını sürdürmektedir. Evli olan Ekiz, iyi derecede İngilizce ve Arapça, orta düzeyde de Farsça ve Almanca bilmektedir.

Ankara Okulu Yayınları: 403

©Ankara Okulu Basım Yay. San. T ic. Ltd. Şti. Oryantalist Klasikler: 15

Özgün İsmi: Mohammed and Mohammedanism

Editör: Mehmet Azimli Son okuma: Fatih Toktaş Dizgi ve kapak: Ankara Dizgi Evi Baskı ve cilt: SALMAT Sertifika No: 47771 Birinci baskı: Ekim 2022

ISBN: 978-625-7387-48-4

Ankara Okulu Yayınları

Şehit Mehmet Baydar Sokak 2/A Maltepe/Ankara Tel: (0312) 341 06 90 GSM: 0542 382 74 12 web: www.ankaraokulu.com.tr e-mail: [email protected] [email protected]

Muhammed ve Muhammedilik

Reginald Bosworth SMITH

Çeviren

Necmettin Salih EKİZ

Ankara Okulu Yayınları

Ankara 2022

İÇİNDEKİLER

EDİTÖRDEN

.

.

. .

..

............................................... ......... .......... .... ........

.

.

............. ..... .....

7

ÇEVİRMENİN ÖNSÖZÜ ....................................................................................... 9 ÖNSÖZ ..................................................................................................................... 13 GİRİŞ 23 KONFERANS ..................................................................................................... 23 EK-1: BİRİNCİ KONFERANSA EK ................................................................ 61 ........................................................................................................................

1.

MUHAMMED ........................................................................................................ 69 11. KONFERANS .................................................................................................... 69 MUHAMMEDILİK ............................................................................................103 111. KONFERANS ................................................................................................103 EK-2: ÜÇÜNCÜ KONFERANSA EK ............................................................141 MUHAMMEDILİK VE HRİSTİYANLIK .......................................................145 KONFERANS .................................................................................................145

iV.

DİZİN .....................................................................................................................199

EDİTÖRDEN

Ankara Okulu Yayınları "Oryantalist Klasikler" projesi üst başlığı kapsamında yayımlanan serinin on beşinci kitabı ola­ rak, Bosworth Smith'in, Muhammed ve Muhammedflik adıyla tercüme edilen eserini takdim ediyoruz . Eser, İslam hakkında genel bir çerçeve çizdikten sonra, kı­ saca Hz. Peygamber'in hayatını, İslam hakkındaki tartışmala­ rı ve Hristiyanlıkla bazı kıyaslamaları içermektedir. Yazar ilk dönem oryantalistlerine nispetle insaf dairesinde kalmaya çalışmış ve bazen de kendinden önceki oryantalistlerin İs­ lam'a karşı insafsız saldırılarının yanlışlarını delillerle ortaya koymaya çalışmıştır. Yüz yıl önce, Batı'da bilinen "Kötü İslam" imajının doğru olmadığını izah etmeye çabalamış, bazen ade­ ta kendi dindaşlarına karşı İslam savunusu yapmıştır. Bir Batılı gözünden İslam ve onun Peygamber'i ile ilgili anlayışı gözümüzün önüne seren Bosworth Smith'in eseriyle sizleri baş başa bırakıyoruz... Hayırlara vesile olması dileğiyle... Mehmet Azimli1

1

Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi.

187 4 Şubat ve Mart Aylarında Büyük Britanya Kraliyet Enstitüsü'nde Sunulan Konferanslar

ÇEVİRMENİN ÖNSÖZÜ

Batılı İslam araştırmaları tarihinde 19. yüzyılın ikinci yarısı ile 20. yüzyılın ilk yarısı "altın çağ" olarak kabul edilmektedir. Zira bu dönemde oryantalistler hemen her İslami alanda kuru­ cu metinler ortaya koymuşlar ve etkisini günümüzde hala sür­ düren çalışmalar yapmışlardır. Yapılan çalışmaların çoğu her ne kadar bilimsel ve akademik bir görünüm arz etse de Orta Çağ'dan gelen olumsuz İslam ve Hz . Muhammed algısı değiş­ memiştir. Nitekim Orta Çağ Hristiyan din adamlarının İslam ve Peygamber'i hakkında ortaya attığı iddia ve iftiralar bu döne­ min oryantalistlerinin çoğu tarafından sürdürülmüştür. "Oryantalist Klasikleri" projesi kapsamında Türkçe çeviri­ sini sunduğumuz Reginal Bosworth Smith'in (1839-1908) Mo­

hammed and Mohammedanism adlı kitabı da bu dönemde ya­ zılmıştır. Esasında Hristiyan bir misyoner olan Smith, aynı za­ manda uzun yıllar üniversitede ders vermiştir. Yaşadığı dönem ve öncesindeki İslam hakkında yapılan çalışmalara son derece hakim olduğu kitabın girişinde zikrettiği kaynaklardan anlaşı­ lan yazar, böyle bir kitabı, İslam'dan asırlardır esirgenen ada­ leti ona teslim etmek için yazdığını ifade etmekte�ir. Nitekim yazar, bir taraftan İslam'ın aslında, oryantalistlerin genelinin iddialarının aksine, kılıçla yayılan bir din olmadığını, fethetti­ ği yerlerde hiçbir şekilde zulüm yapmadığını, bir avuç samimi davetçi eliyle tüm dünyaya yayıldığını, dünyaya muhteşem bir medeniyet sunduğunu, yaygın olarak iddia edilenin aksine yok olmaya yüz tutmayıp tam tersi enerjisini hala koruduğunu ve hızla yayıldığını savunmaktadır. Diğer taraftan ise -İslam'dan her açıdan üstün bir din olmasına rağmen- Hristiyanlığın ne­ den İslam gibi yayılamadığını sorgulamakta ve deyim yerin-

Muhammed v e Muhammedflik

10

deyse kendi zamanındaki misyonerleri paylamaktadır. Hz. Mu­ hammed'in de Orta Çağ'dan beri iddia edildiği gibi "sahtekar, zalim, deccal ya da şeytanın ortağı" olmadığını savunmakta ve bunların hepsinin iftira olduğunu ifade etmektedir. Dolayısıyla Smith'in bu eseri, Batı'da asırlardır süre gelen olumsuz İslam söylemi tarihinde bir kırılma olarak görülebilir. Bununla birlikte, kitabında detaylı bir Hristiyanlık-İslam mukayesesi yapan yazar, bir misyoner bakış açısıyla sürek­ li Hristiyanlığın üstünlüğünü vurgulamakta ve "İsa Mesih'in ruhu içine üflendiği takdirde" İslam'ın da kolaylıkla aynı se­ viyeye ulaşacağına inanmaktadır. Esasında yazarın kitabını yazmadaki temel hedefinin de bu olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle de İslam ve Hristiyanlığı mukayese ettiği son kon­ feransında açıkça Hristiyanlığın her açıdan İslam'dan üstün olduğunu vurgulamaktadır. Misyoner kimliğiyle ön plana çı­ kan yazar, misyonerlerin yöntemlerini değiştirmelerini teklif etmekte ve İslam'a ılımlı ve anlayışlı bir şekilde yaklaşma­ larını tavsiye etmektedir. Dışlayarak değil, onları benimse­ yerek Müslümanların kalplerinin kazanılabileceğine ve bu şekilde Hristiyanlığı kabul edecek konuma gelebileceklerine inanmaktadır. Bunu yaparken de misyonerlerin tek yapması gereken Hz. İsa ile Hz . Muhammed ve Hristiyanlık ile İslam arasındaki ortak noktaları olabildiğince açık bir şekilde or­ taya koymaktır. Genel olarak oryantalistlerin iftira ve haksız söylemlerini eleştirdiği için "İslam'ı savunan" bir kitap olarak savunan bu eserin arka planındaki bu "misyoner gaye"nin gözden kaçırılmaması gerektiği ifade edilmelidir. Yine de ya­ zarın kitabı boyunca İslam'a karşı adil ve makul yaklaşımının, özellikle de yaşadığı dönemde yaygın olan olumsuz oryanta­ list kanaat göz önünde bulundurulduğunda, müstesna bir ko­ numda durduğu teslim edilmelidir. Kitap ele alındığında ilk olarak başlığı dikkat çekmektedir. İslam'ın bir vahiy ürünü olmayıp Hz. Muhammed'in beşeri

Çevirmenin Önsözü

11

çabasının bir ürünü olduğu ön kabulünden hareketle oryan­ talistler tarafından İslam'ın genellikle "Muhammedilik" şek­ linde isimlendirildiği ehlince malumdur. Hem Peygamber'in kendisinin hem de Müslümanların böyle bir tabiri kullan­ madığını ifade eden yazarın, mevcut Avrupa geleneğine ayak uydurmak için böyle bir başlık tercih ettiğini ifade ettiğine dikkat çekilmelidir. Nitekim kitabında genel olarak İslam' dan "Muhammedtlik" şeklinde bahsetmekte fakat bazı yerlerde "İslam" tabirini de kullanmaktadır. Kitabın ilk bölümünü genel olarak dinlere ayıran yazar, dinlerin temelde teolojik değil ahlaki olduklarını savunmak­ tadır. Diğer bir ifadeyle dinin ilahi bir vahiy ürünü değil, top­ lumsal bir uzlaşı olarak mevcut yozlaşma ve zulümlere bir başkaldırı sonucu meydana gelen bir yapı olduğunu iddia et­ mektedir. Ona göre dinler başlarda bu şekilde doğmuş, ancak kurucuları öldükten sonra birçok mitsel ve akıl dışı unsurlar dinlere sokularak özleri bozulmuştur. Mukayeseli dinler bi­ liminin henüz yeni doğduğuna dikkat çeken yazar, bu bilime istinat edilerek yapılan birtakım aceleci genellemeleri eleş­ tirmektedir. Eleştirdiği noktalardan biri de "dinlerin özgün­ lüğü" meselesidir. Dinlerin kökeninin ahlaki olduğu şeklinde vazettiği ilkesinden hareketle özgünlük meselesini ele alan yazar, Hristiyanlığın ya da İslam'ın Yahudilik kökenli olduğu iddialarını eleştirmektedir. Zira ona göre özgünlük "eşsiz ve benzersiz" olmak değildir. Bir dinin özgünlüğü, hitap ettiği toplumun manevi ihtiyaçlarını karşılayıp karşılayamadığıyla alakalıdır. Bu nedenle toplumun manevi ihtiyaçlarını karşıla­ yan ve onlara daha yüce bir yaşam sunan dinin özgünlüğünde hiçbir şüphe yoktur. Bu anlamda Budizm, Hinduizm, Yahudi­ lik, Hristiyanlık ve İslam gibi tüm tarihi dinler özgündürler. Çalışması boyunca bu bakış açısını sürdüren yazar, başta İs­ lam olmak üzere mevzu bahis ettiği tüm dinleri kendi bağ­ lamları içerisinde ele almaktadır.

Muhammed v e Muhammedflik

12

Son olarak, 1 9. yüzyıl İngilizcesiyle ve konferans şeklinde sunulup sonradan yazıya geçirilmiş bir metni farklı bir dile çevirmenin zorluğu kıymetli okuyucular tarafından takdir edilecektir. Bu zorluğu aşmak için gerekli görüldüğü yerler­ de açıklamalar yapıldı ve bunlara "(çev.)" rumuzuyla dikkat çekildi. Ülkemizde oryantalist İslam araştırmaları üzerine ya­ pılan çalışmaların birincil kaynaklardan sürdürülmesine mü­ tevazı bir katkı sağlaması amacıyla Türkçeye kazandırılan bu eserin çeviri sürecindeki katkılarından dolayı başta kıymetli meslektaşlarım Araştırma Görevlileri Muhammed Sadık Öz­ bek ve Burak Pekcan olmak üzere Orhan Asan ağabeyime, bü­ yük bir özenle kitabın son okumasını yapan ve kıymetli eleş­ tiri ve önerilerini esirgemeyen Prof. Dr. Fatih Toktaş'a, proje editörü Prof. Dr. Mehmet Azimli ve Ankara Okulu Yayınları'na şükranlarımı sunarım.

ÖNSÖZ

Bu konferansların ilk örnekleri daha önce 1872'de yazıldı . Aslında bunlar sadece Harrow'daki seçkin bir arkadaş kitle­ sine yönelikti . Ancak bunları dinleyenlerden bazılannın öne­ rişi üzerine bu kitle daha sonra önemli ölçüde genişledi ve 187 4 yılının Şubat ve Mart aylarında Büyük Britanya Kraliyet Enstitüsünde sunuldu. Kapsamı dar ve kusurları olsa da bir ölçüye kadar detaylı ve bağımsız bir bakış açısıyla hazırlanan bu konferanslar, Muhammed'in karakterinin harikalığını ve onun dünya üze­ rindeki etkisinin olumlu yanlarını doğru bir şekilde anlatma girişimidir. Bunlar özgün birer Doğu araştırması olma iddiasında değillerdir. Gerçekten pek de özgün bir tarafları yok; hatta belki de konunun kendisi böyle bir şey için elverişli değildir. Fakat Avrupa dillerine yapılmış pek çok Kur'an çevirisinin yanı sıra Deutsch, William Muir, Aloys Sprenger [viii] ve Caussin de Perceval gibi büyük oryantalist bilginlerin (ve Muhammed'in karakterini şimdiye kadar incelemiş olanların önem vermesi gerektiği üzere, insan ruhunun daha derin me­ selelerine önem verenlerin) çalışmaları sayesinde Arap Pey­ gamberi hakkında tarafsız hüküm vermeyi sağlayacak malze­ melere artık tüm gayretli din bilimi öğrencilerinin ulaşması mümkündür. Şimdiye kadar onu araştırmış olanlar da dahil olmak üzere Muhammed'in karakteriyle ilgilenen herkesin, insan ruhunun derin problemlerini göz önünde bulundurması gerekir. Muhammediliğin genel olarak dünya üzerindeki etkisin­ den yola çıkılarak yapılan değerlendirmenin kıymeti, elbette bir miktar genel tarih bilgisine ve yazarın diğer zorlayıcı va­ zifelerinin arasında, çalışmasına yansıtabildiği açık fikirli zi-

14

Muhammed v e Muhammedilik

hin yapısına bağlı olmalıdır. Yazarın bu konuda sahip olduğu­ nu iddia etme cesaretini gösterebileceği yegane niteliği, her şeyden önce, araştırma konusuna duyduğu iyi niyetli bir ilgi, eskiden ortaya atılmış fikirlerden kendisini kurtarmaya dair özenli bir istek ve hakikatin olabildiğince yakınma ulaşabil­ mek için bizzat Kur'an'ı ve onun en iyi müfessirlerini dikkatli

[ix] bir şekilde incelemesidir. Bir yazar -ve muazzam bir konuya kendini kaptıran diğer herkes-, istekleri ile gücü arasındaki uzaklığın ne kadar büyük olduğunu iyi bilir. Çünkü istekli ol­ manın, her zaman yeterli olmak anlamına gelmediğini ve bir idealin çerçevesinin belirlenmesinin aynı zamanda ona ula­ şırken başarısız olma ihtimalinin farkındalığını da de berabe­ rinde getirdiğini hissedecektir. Doğuştan mensubu olduğu Hristiyanlığa büyük sadaka­ tini koruyan ve yine de herhangi bir önyargı ve ayrımcılık yapmaksızın başka bir dinin tasvirini yapmaya kalkışan bir Hristiyan, kaçınılmaz olarak yanlış yorumlardan kurtulamaz. Konusunu araştırırken bazen kendi dini ile diğeri arasındaki benzerlikler, bazen de taban tabana zıtlıklar nedeniyle şaş­ kınlık içinde kalacak ve söz konusu yanlış yorumlardan ka­ çınmak için -ki maalesef bunlar, dini meselelerin tartışılma­ sında oldukça yaygındırlar- portreyi tamamlayabilme adına şahsi tercihlerini tuvale yansıtmaya ve benzerlikleri gölgede bırakarak farklılıkları bütünüyle gün yüzüne çıkarmaya m ey-

[x] !edecektir. Yine de eğer faydalı sonuçlar verecekse ve ama­ cı bölmekten ziyade birleştirmekse, yani uzun lafın kısası Hristiyanlığın kurucusunun ruhunu yansıtacaksa, iki sistem arasında yapılacak mukayesenin özellikle dini konularda, or­ tak olan şeylere dayandırılması gerekir. Sahip olduğu birçok farklılığa rağmen insan ırkında önemli bir fıtrat vardır; ki b u bize, insanlığın büyük bir bölümü üzerinde derin v e süreğen bir etkiye sahip olan herhangi iki dini sistemin kurucularının birçok temas noktasının olması gerektiğini varsayma hakkı verir. Dolayısıyla İ slam'm ve Hristiyanlığın kurucularını mu-

Önsöz

15

kayese ederken -ki bu mukayese açıktan ifade edilmese de bir şekilde kendini gösterecektir- bu konferansların yazarı ço­ ğunlukla, İsa'nın sahip olduğu karakterin Hristiyanların yanı sıra Müslümanlar, dostların yanı sıra hasımlar tarafından da kabul edilen yönleri üzerinde durmanın, belki nihai bir uzlaşı olmasa da her halükarda birbirlerinin farklılıklarına büyük bir sempati, hoşgörü, anlayış ve saygı gösterme hususlarında ortak bir zemin sağlama vazifesi göreceğini düşünmüştür. Biz ne kadar arzu etsek ve sonucu dünya adına ne kadar iyi

[xi]

olacak olursa olsun, İslam'ın Doğu'da Hristiyanlığa göz açtıra­ cağına inanmak zor; ancak şurası kesindir ki Muhammediler Hristiyanlardan çok şey öğrenebilir ve yine de Muhammedi olarak kalabilirler. Hristiyanlar da Muhammedilerden az da olsa bir şeyler öğrenebilirler ve bu onları eskisinden daha az değil, bilakis daha fazla Hristiyan yapar. Eğer biz bu öze sahip olacaksak öncelikle ona boyun eğmeliyiz. Dördüncü konfe­ rans, her iki dinin temelini oluşturan fıtrat özelliklerini, ayrıca benzerliklerin yanı sıra farklılık noktalarını da bütünüyle göz önünde bulundurarak -asla Hristiyanlıkla bütünleşmeyecek olsa da- Muhammediliğin en azından karşılıklı diyalog ve yakınlaşma süreciyle Hristiyanlığın en iyi müttefiki olabile­ ceğini gösterme girişimidir. Diğer bir ifadeyle yazar, Hristiyan aleminin kendi birliğinin üstünde ve ötesinde bir birliğin olduğuna inanmaktadır. Bu birlik, gereğince anlaşıldığında, tüm eğitimli Hristiyanların arzu ettiği; "bir babanın çocuk­ larının, ona farklı isimler altında tapındığı", öyle olmadığını zannetseler bile tek bir ruh tarafından etkilendikleri, tek bir inançları olmasa bile hepsinin tek bir ümidi olabileceği inan­ cına dayanan bir birliktir. HARROW ıs Nisan 1873

[xii]

16

Muhammed v e Muhammedilik

Yazılarımı dikkatli bir şekilde gözden geçirip birçok kıy­ metli tavsiye verdiği için dostum Mr. Arthur Watson'a en iç­ ten şükranlarımı sunarım. Konuyla ilgili daha kolay erişilebilir eserlerden ve metin­ de hatırıma geldikçe kendilerine genel olarak minnet bor­ cumu ifade etmek istediğim yazarlardan bahsetmek İ ngiliz okuyucular açısından faydalı olabilir. Bir yandan eğer kendi çalışmalarımda onların eserlerini esas almasaydım bu konu hakkında kalem oynatamayacağımın oldukça farkındayım. Ancak öte yandan sık sık kendi muhakememle onların tahlil­ lerini ve vardıkları sonuçları eleştirmek durumunda kaldığım için burada onların tamamından bahsetmek hususunda epey endişeliyim. Ben sadece, onlara hararetle muhalefet ettiğim yerlerde üstatlarımın bana -en azından- nazikçe "katılmıyo­ rum" demelerini ümit ediyorum. Zira ben -her ne kadar öz güvenim olmasa da- böylesi büyük bir konuda hakikatin ya da hakikat düşüncesinin gayretkeşliğini yapan bir talebe ve [xiii] yazardan başkası değilim.

Çalışmamda faydalandığım eserler şunlardır: Asli Kaynaklar2

The Koran, George Sale'in detaylı bir önsözle birlikte ve Arap müfessirlerden yaptığı alıntılarla dolu Kur'an tercü­ mesi.

The Koran, Savary'nin tercümesi (1 782) : Bu tercümede de aynı şekilde açıklayıcı notlar bulunur.

The Koran, Rodwell'in tercümesi (1861): Sureler imkan nispetinde kronolojik olarak düzenlenmiştir. Gagnier'in Vie de Mahomet adlı eseri (1 732) : Büyük ölçüde hadislerden ve Ebu'l-Fida'dan alınan bilgilerle yazılmıştır. 2

Bu iki başlık, orijinal metinde bulunmamakla birlikte yazarın doğru­ dan eser isimlerini saymaya başlamasının neden olacağı kopukluğu engelleme adına çevirmen tarafından eklenmiştir. Ancak sonraki baş­ lıklar yazarın kendisi tarafından eklenmiştir (çev.).

Önsöz

17

Gibbon'un Decline and Fail of the Roman Empire adlı eseri (1788), L, LI, LII Bölümleri: En ustaca ve kusursuz bir tas­ vire sahiptir. Weil'in Mohamed der Prophet adlı eseri (1845): Yetkin ve nokta atışı yapan bir çalışmadır. Caussin de Perceval'ın Essai sur l'Historie des Arabes (1847) adlı eseri: Özellikle Arap Yarımadası'nın bilinme­ yen tarihine dair kapsamlı bilgiler verir ve tamamıyla ta­ rafsız bir bakış açısıyla yazılmıştır. Sprenger'in Life o/Mohammad (1851) ve başyapıtı Das Le­

ben und die Lehre des Mohamad adlı eseri (1851-1861): En teferruatlı, özgün ve bilgi dolu eserdir; fakat kesinlikle tarafsız değildir. O sıklıkla -ileride işaret edeceğim üzere­ bir ya da iki dipnotta aşikar bir şekilde Muhammed'e hak­ sızlık etmiştir. Sir William Muir'in Life of Mahomet adlı eseri (1858-

1861): Bilgi dolu, kapsamlı, mahirane ve insaflı bir çalış­ madır. Ancak eserdeki vahyin doğası hakkındaki teolojik varsayımlar ve şahsi bir Ehrimen3 tanıtımı sebebiyle ese­ rin bilimsel kıymeti zedelenmiştir; ki bunlar kitabın akışı içerisinde kendisiyle çelişmekte ve bana göre daha önceki problemleri çözmek yerine yeni problemler ortaya çıkar­ maktadır.

Quarterly Review (Ekim, 1867) dergisinde yayımlanan "The Talmud" ve yine aynı dergide (Ekim, 1869) yayım­ lanan "Islam" adlı makalelerin ikisi de Doğu'ya dair an­ laşılması güç bilgiler içerir. Eğer müteveffa yazar "Islam" makalesinde haberini verdiği çalışmasını tamamlamaya ömrü yetseydi, muhtemelen dünyada önceden benzeri görülmemiş bir bütünlükle İ slam'ın daha adil ve yalın bir tasvirini yapabilirdi. Daha az tafsilatlı çalışmalar: 3

Zerdüştlük inancında kötülük ve karanlık tanrısı ( çev.).

[xiv]

18

Muhammed v e Muhammedilik

Ockley'in History ofSaracensfrom 632-705 adlı eseri (1708-

1718): Genellikle halk efsaneleriyle ilgilenmektedir. Hallam'ın Middle Ages adlı eserinin iV. Bölümü (1818) ile Milman'ın Latin Christianity adlı eserinin 4. Cildinin 1. ve il. Bölümleri (1857): Her iki çalışma da yazarlarının üstün

liyakatli birer tarihçi olduklarına dair güzel örneklerdir. Carlyle'ın Hero as Prophet (1846) adlı eseri: Son derece ufuk açıcı bir çalışmadır. Washington Irwing'in Life of Mahomet (1849) adlı eseri: Bir romancının çalışması olmasına rağmen şaşırtıcı bir şekilde halk efsanelerinden tamamıyla uzak durmayı ba­ şarabilmiştir. Dean Stanley tarafından verilen Eastern Church (1862) adlı konferans: Bu konferans yazarın tüm yazılarının eşsiz cazibesine sahiptir. Evrensel bir sempatisi ve zihin açıcılı­ ğı vardır. Ayrıca bizzat içinden olmasa da, yazarın görevli olduğu yerden yani Doğu Kilisesi'nin sınırlarından konuya dair değerlendirmeler yapılmıştır. Barthelemy St. Hilaire's'in Mohamet et le Koran (1865) adlı eseri: Kapsamlıdır ve konuya dair yazılmış çoğu şey hakkında faydalı değerlendirmeler yapar. Mukayeseli Dinler alanına dair genel bilgiler veren çalış­ malar: F. D. Maurice'in Religious of the World (1846) adlı eseri:

Muhtemelen tüm yazıları arasında yazarın karakterini ve zihin yapısını bize en iyi gösteren çalışmasıdır. Renan'ın Etudes d'Historie Religieuse (1858) adlı eseri: Mahirane ve büyüleyicidir. Fakat her zaman için -hatta ge­ nellikle- ikna edici bir çalışma sayılmaz. Gobineau'nun Les Re/igions et les Philosophies dans I'Asie Centrale (1866) adlı eseri: İ ran'da hala varlığını sürdüren Babller hakkında en iyi değerlendirmeleri içerir.

Ön söz

19

Max Müller'in Chips from a German Workshop (1868) ve lntroduction to the Science ofReligion (1873) adlı eserleri: Maalesef yazar Muhammedllikten çok az bahsetmektedir. Ancak kendisinden konuya dair genel değerlendirme mahiyetinde çok kıymetli öneriler aldım. Belki de Max [xv] Müller'in sıra dışı bilgi ve dehası, Müslüman öğrencilere nazaran bu tür konulara ulaşma imkanı daha az olan Av­ rupalı öğrencilere sunulmalıdır. Ancak onun bir gün Mu­ hammed'in dini hakkında da dünyaya bir Chip4 armağan etmesini istememek elde değildir. Farklı ülkelerdeki Muhammedilerin özelliklerine ışık

tu-

tan çalışmalar: el-Makkari'nin Mohammedan Dynasties in Spain ( İ ng. Ter­ cüme) adlı eseri. Sir John Malcolm'un History of Persia (1815) adlı eseri. Conde'nin History of the Domininon of the Arabs in Spain

(1820-21) adlı eseri. Crawfurd'un lndian Archipelago (1820) adlı eseri. Colonel Briggs'in Rise of the Mohammedan Power in India

(1829) adlı eseri: Farsça'dan tercüme edilmiştir. Sir Stamford Raffles'in History of]ava (2. Baskı), (1830) adlı eseri. B urckhardt'ın Travels in Arabia (1829) adlı eseri. Caille'nin Travels Through Central Africa to Timbuctoo

(1830) adlı eseri. Burckhardt'ın Notes on the Bedouins and Wah-Habess

(1831) adlı eseri. Lane'in Modern Egyptians (1836) adlı eseri. Burton'un Pilgrimage to Mecca and Medina (1856) adlı eseri. 4

Yazar bu ifadesi ile Müller'in yukarıda zikrettiği Chips from a German Workshop adlı eseri tarzında bir eser kastetmektedir (çev.).

Muhammed ve Muhammedilik

20

Waitz'in Anthropologie der Naturvölker (Leipzig, 1857) adlı eseri. Lane'in Notes to his Translation of the TJ:ıousand and One

Nights (Yeni baskı, ed. E.S. Poole, 1865) adlı eseri. Elphinstone'un History ofIndia (3. Baskı), (1866) adlı eseri. Palgraves'in Arabia (1867) adlı eseri. W.W. Hunter'ın Our lndian Mussulmans (1871) adlı eseri.

Burton'un Zanzibar (1872) adlı eseri. Shaw'un High Tartary, Yarkaad and Kashgar (1871) adlı eseri. ·

Palgraves'in Essays on Eastern Subjects (1872) adlı eseri.

Reports of the General Missionary Conference at Allahabad (1873) adlı eser. [xvi]

Periyodik literatürde yukarıda değindiğim "Islam" makalesinin yanı sıra bazı eleştirel konularda çalışmamı genişlet­ meme yardımcı olan oldukça kıymetli üç makale daha var: "Mahomet': National Review, (Temmuz, 1858). "The Great Arabian", National Review, (Ekim, 1861). "Mahomet': British Quarterly Review, (Ocak, 1872). Başvuramadığımdan dolayı pişmanlık duyduğum diğer çalışmalar arasında ise şunlar zikredilebilir: Gerock'un Versuch einer Darstellung der Christologie des Koran (Hamburg, 1839), adlı eseri. Freeman'ın Lectures on the History and Conquests of the Saracens, (1856) adlı eseri. Geiger'ın Was hat Mohammed aus dem ]udenthume auf-ge­ nommen? (1832) adlı eseri. Nöldeke'nin Geschichte des Qorans adlı eseri. Seyyid Ahmed Han'ın Essays on the Life ofMohamm ed and

subjects subsidiary thereto (1870) adlı eseri.

Önsöz

21

Seyyid Emir Ali Molla'nınA Critica/ Examination ofthe Life

and Teachinys ofMohammed (1873) adlı eseri. Bu konferansların ilk örneklerini yazarken son iki kitaptan haberim yoktu. Bu yüzden çalışmamı genişletirken hususi olarak onlara başvurdum. Çünkü bu yazarların Muham­ medi bakış açısıyla ruhani bir şeyi savunduklarını fark ettim ve Hristiyan bakış açısından yakalamaya çalıştığım bazı so­ nuçlara bu şekilde ulaştım. Elbette Avrupa dillerinde yazılmış [xvii] kitaplardan ve bunların sağladığı malzemelere dayanan yan­ sımalardan yola çıkarak hazırladığım bu kusurlu çalışmamı, doğrudan kaynağından hazırlanmış çalışmalarla mukayese edemem. Bununla birlikte hareket noktaları ve yöntemleri birbirinden tamamen bağımsız olduğu halde varılan sonuçlar benzerlik arz ediyorsa, muhtemelen her yazarın vardığı sonuçların değerli olduğuna inanma hakkı vardır.

GİRİŞ 1. KONFERANS

14 Şubat 1 874'te Kraliyet Enstitüsü'nde Sunulmuştur.

Her milletin dini kendine, bizimki bize - Cicero Tüm milletlerden her kim ki Tanrı'dan korkar ve doğruluk üzere yaşarsa O'nun tarafından kabul edilir ve sevilir - Aziz Peter

M ukayeseli Dinler Bilimi yakın zamanda ortaya çıkmıştır. B u alanın kendini koruması gereken en tehlikeli şey aceleci ve mantıksız genellemelerdir. Aceleci genelleme her yeni bi­ lim dalını kuşatan bir cazibedir. Peki ama genel olarak tüm bilimler hakkında da aynı şeyi söyleyemez miyiz? Onlar da neticenin kendi kendini öncüllerden şekillendirmesini sabırla beklemek yerine, genellikle anlaşılabilir sonuçlara ulaşa­ rak, kendi varlıklarını meşrulaştırmak için çok acele ederler; sanki hakikat arayışında hakikatin peşinden koşmanın, sü­ recin kendisinden; sürecin kendisinin de her zaman bizzat sonuçtan daha değerli değilmiş gibi! Teorinin, yeni doğmuş [1] bir bilimde bile araştırmanın varsayabileceği kesin bir çizgi önermek gibi avantajları olduğu doğrudur. Gelişigüzel tahmine dayalı bir çalışma değil de bilim adamının eğitilmiş hayal gücü ya da dahi birinin isabetli sezgisi tarafından oluşturulan nefis bir hipotez; insani kabiliyetlerin sahip olduğu sınırla­ rın uzmanlaşmayı dayattığı -kendisi de böyle olmaya fazlaca istekli olan- bir öğrencinin ufkunu açacaktır. Böylesi bir hi­ potez, her mevzunun görece mekanını ve doğruluk oranını tespit ederek muhtemelen daha önce yarısı gölgede olan bilgi alanına ışık tutacak, neticede ise dağınık hakikatleri tek bir merkezde toplayarak hepsini tek bir kaideyle geçici olarak açıklayacaktır. Yine bu hipotez, diğer akli yetilerde de karşı­ lığını bulmak ve daha fazla araştırma yapmak için en önemli saik olan hayal gücünün yardımına da başvuracaktır. Aslında

24

Muhammed ve Muhammedilik

şu sıralar hakikat olarak tanıtılan şeyler bir zamanlar hipo­ tezden ibaretti ve şayet en başta varsayılmasalardı, şimdi asla hakikat olarak kabul edilmeyeceklerdi. Ne var ki dünyada -evreni açıklar gibi görüne� ve gerçekler gerektirdiği anda, kendilerinin adeta bir parçası haline gelmiş bir hipotezi bir çırpıda feda edebilecek- Kepler gibi çok az insan mevcuttur. Bu yüzden, gerçeklere uygun olması için teorinin değiştiril­ mesi gerekirken, olur da gerçekler teoriye uydurulur diye son

[2] derece ihtiyatlı olmaya her zaman ihtiyaç olacaktır. Bu uyarıyı aklımızda tutarak biz belki de, henüz yeni bir bilim olmasına rağmen Mukayeseli Din Bilimi'nin, başlangıcı çok eskilere dayanmayan -yani insan aklının kendisiyle eşza­ manlı olan- dünyanın tüm büyük dinlerinin ilk etapta teolo­ jikten ziyade ahlaki olduklarını genel bir kaide olarak ortaya koymamızı sağlayacak kadar yeterince uzun süredir mevcut olduğunu düşünebiliriz. Bu dinler sosyal ve ulusal ihtiyaçları karşılamak için var edildiler. Tanrı'yı doğrudan insana indir­ mekten ziyade, insanı yavaş yavaş Tanrı'ya doğru yükselttiler. Ö rneğin Yahudilik, İsrailoğulları ataerkillikten siyasi yaşa­ ma, kölelikten de özgürlüğe geçtiklerinde ve aile olmaktan çı­ kıp bir ulus oldukları anda var oldu. "Seni Mısır toprağından ve kölelik diyarından çıkaran Tanrın Rabbin benim:' Bundan son­ ra oluşan ve teokrasinin bizzat kendisi olan ahlaki hukuk, işte bu temel gerçeğin neticesidir. Tanrının seçtiği, bilakis var etti­ ği bu ulus, O'nun halkı olmak ve kanunlarını sürdürmek için var edilmişti. Bu yüzden, ister bizzat Tanrı tarafından iki levha üzerine yazıldığına inanılsın ister önüne getirilen özel davalar­ da hakimler tarafından uygulanmış olsun, kadim Yahudilerin

[3] nazarında tüm kanunlar ilahiydi. Dolayısıyla ahlaki ve siyasi suçlar Tann'ya karşı işlenmiş sayılırdı. Suç ve günah düşünce­ leri sonuç açısından hem gerçekte hem de zihinde aynıdır. Aynı şekilde Buda'nın dinine bakalım. Çoğu zaman B u­ dizm' den, iki bin yıl önce teşekkül etmiş ve günümüzde 450

Giriş: 1. Konferans

25

milyon mensubu olan bir doktrinler bütünü olarak bahset­ meye alışkınızdır. Bu dünyada mutlak acısızlığın (Nirvana), "en yüce iyi" idealinin ve sonu geldiği vakit bu dünyanın ta­ mamen yok olacağı inancının, Buda'nın muasırlarının manevi arzularını gerçek hayatta nasıl tatmin edebildiğini ve çeşitli biçimleriyle günümüzde insan ırkının üçte birine nasıl yaşam rehberliği edebildiğini merak ederiz. Halbuki Budizm'in dini­ den ziyade -en azından özünde- sosyal bir reform olduğunu unuturuz. Aslında Budizm Hint toplumunun tüm iskeletini sarmış olan Brahmanizm'in din adamlığı ağına karşı bir ham­ leydi.1 Kast ayrımlarını ortadan kaldırmaya yönelik bir giri­ şimdi. "Kral olmak için doğmuş bir adamın (Buda)" kraliyet payesini bir kenara atması, bizzat tecrübe ettiği ve faydasız bulduğu kutsallık maskelerini çekip çıkarması ve fakirleri zenginlere, Sudraları2 da Brahmanlara3 tercih edişiydi. Onu (4) dinleyenlerin kalbini fetheden şey, Buda'nın günah ıstırabının üstesinden gelmesini sağlayan hissiyatı, daha iyi bir yaşam için duyduğu derin özlemi ve özü sevgi olan ahlak sistemiydi. Onun yeni bir din kurduğu doğrudur; fakat o, eskisine saldır­ makla işe başladı. Ö nce toplumu yeniden inşa etti. Dolayısıyla onun dinini ortaya çıkaran şey, bizzat sosyal reformuydu. Belki yarımın bütünden daha fazlası olduğunu düşünebiliriz; "Göğün ışığını aradı, bulunca da son nefesini verdi". Hristiyanlıktaki durum da çok farklı değildir. İ sa Mesih her şeyden önce siyasi olmayan yeni bir toplumun kurucusuydu. Şayet siyasi olsaydı, hemşehrileri onun şahsiyetinde, gelmesi beklenen Mesih'i ve krallığında da kendi peygamber ve şairle­ rinin altın çağını görürlerdi. Elbette İ sa Mesih kendi dönemi­ nin siyasi sistemini yok etmek ya da yeniden yapılandırmak için gelmedi; bunu dolaylı bir şekilde ve uzaktan yapacaktı. 1 2 3

Bkz. Max Müller. Chips /rom a German Worl