İmparatorluğun Son Asrında Osmanlılar [1 ed.]
 9786258431

Citation preview

İMPARATORLUGUN SON ASRINDA OSMANLILAR (Kurumlar, İnsanlar, Kaynaklar) Editörler:

FAT İ H B O Z K U RT - B U R H A N Ç A G L A R

KRONİK KİTAP: 275

K RONİK KİTAP

Osmanlı Tarihi Dizisi: 47

Şakayıklı Sk. N°8, Levent İstanbul - 34330 - Türkiye Telefon: (02 1 2) 243 1 3 23 Faks: (0212) 243 1 3 28 [email protected]

YAYIN YÖNETMENİ

Adem Koça! KAPAK TASARIMI

Kucan Ural MİZANPAJ

Kronik Kitap ].

Baskı, Aralık 202 1 , İstanbul

ISBN

978-625-843 1 -08-7

Kültür Bakanlığı Yayıncılık Sertifika No: 49639

www.kronikkitap.com

O O 8 kronikkitap BASKI VE CİLT

Optimum Basım Tevfıkbey Mah. Dr. Ali Demir Cad. No: 511 1 34295 K. Çekmece/ İstanbul Telefon: (0212) 463 71 25 Matbaa Sertifika No: 41707 YAYIN HAKLARI

Bu kitabın Türkiye'deki tüm yayın hakları Kronik Yayıncılık A.Ş:ye aittir. Tanıtım amacıyla yapılacak kısa alıntılar dışında, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz, yayımlanamaz.



Imparat�rluğun s�nAsrında Osmanlılar EDİTÖRLER

FATİH BOZKURT - BURHAN CAGLAR

3 Kronik

w

OSARK

FATİH BOZKURT 1978 yılında Manisa'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nden 2000 yılında mezun oldu. Yüksek Lisansını Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yakınçağ Tarihi Bilim Dalı' nda 2003 yılında bitirdi. 2011 yılında " Tereke Defterleri ve Osmanlı

Maddi Kültüründe Değişim (1785-1875 İstanbul Örneği)" başlıklı dok­ tora tezini Sakarya Üniversitesi'nde tamamladı. Osmanlı tarihi üzerine araştırmalarını yürüten Bozkurt, sosyal tarih ve kültür tarihinin deği­

şik alanlarında, özellikle de Osmanlı maddi kültürü alanında çalışmalar yapmaktadır. Bozkurt, 2011 yılında Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'ne yardımcı doçent olarak atandı, halen aynı bö­ lümde öğretim üyeliği görevini sürdürmektedir.

BURHAN ÇAGLAR Trakya Üniversitesi' nde başladığı yüksek öğrenimini İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nde tamamladı (2010). Mezuniyetinin ardından Kanada, University of Alberta'da akademik İngilizce programı­ na kaydoldu (2011). University of Manitoba, Peace and Conflict Studies departmanında tezsiz yüksek lisansa başladı. Winnipeg - St. George Vakfı bursu ile University of Tehran (İran)'da Farsça dil programına ka­ tıldı (2013). University ofToronto, Near and Middle Eastern Studies bö­ lümünden master derecesi aldı (2013-2016). Halen Sakarya Üniversitesi, Tarih Bölümü'nde doktora çalışmalarına devam etmekte olan Çağlar, aynı bölümün Osmanlı Müesseseleri kürsüsünde asistan olarak görev al­ maktadır. Tanzimat sonrası Osmanlı idaresi, basın, matbuat ve biyografi konularında araştırmalarını sürdürmektedir.

Hatice Beyza'ya (Tadı Katık)

. . .

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ

I.

9

İMPARATORLUG UN SON ASRINDA OSMANLI ULEMASI il. MAHMUD DÖNEMİNDE TEBDİL-İ TARİK UYGULAMALARI: İLMİYEDEN KALEMİYEYE GEÇEN MÜDERRİSLER Arzu Güldöşüren

29

PADİŞAH VE DAİYAN: SULTAN ABDÜLMECİD'İN ULEMAYLA TEMASI Zeynep Altuntaş

45

il. MEŞRUTİYET DEVRİ ALFABE TARTIŞMALARI: MUSULLU DAVUD'UN LAYİHASI VE ŞEYHÜLİSLAM HÜSNÜ EFENDİ'NİN FETVASI 65

İlhami Yurdakul

OSMANLI'NIN SON DÖNEMiNDE SEKÜLERLEŞME VE ŞEYHÜLİSLAM'IN STATÜSÜ ( 1 908- 1 9 1 7) 82

Nurul/,ah Ardıç

il. ABDÜLHAMİD DÖNEMİ MATBUAT DENETİMİNDE İLMİYE RİCALi 98

Filiz Dığıroğlu

il.

OSMANLI DÜNYASINDA MATBUAT, KADIN VE SAGLIK ALAFRANGA NEŞRİYAT: OSMANLI BASININDA LEVANTEN GAZETELER VE SÜRELİ YAYINLAR 1 29

Burhan Çağlar

SELANİK'TE YAYINLANAN KADIN TEMALI İLK GAZETE EKİ AYlNE'DE YER ALAN MEKTUPLAR ÜZERiNE BİR İNCELEME 1 68

Ayşenur Kurtoğlu

7

İ Ç İ N DEKİ LER

"FİLHAKİKA BİZ KADINLAR... " :

KADINLARIN YÖNETTİGİ MECMUALARIN ÖN SÖZLERİNDE KADIN KİMLİGİNİN OLUŞ (TURUL)MA SÜRECİ ( 1 887- 1 920) 1 97

Gizem Ece Gönül

OSMANLI MİNYATÜRÜNDE PEYGAMBER HİKAYELERİNİN KADIN İMGELERİ 227

HesnaHaral

OSMANLILARDA KADINLARA MAHSUS HASTANE, KLİNİK, KOGUŞ VE DOGUMHANELERİN GELİŞİMİ 263

Nil Sarı - Ahmet Zeki İzgöer

1 829- 1 8 5 1 KOLERA PANDEMİSİ VE OSMANLI-İRAN SINIRINDA YENİ KARANTİNA SİSTEMİ 296

Özgür Yılmaz

III. OSMANLIDAN PORTRELER VE KAYNAK ESERLER ŞEHRİZADE MEHMED SAİD EFENDİ'NİN DEVLET DÜZENİ İLE İLGİLİ BAZI GÖRÜŞLERİ 327

Nurten Sevinç

EYüB SABRİ PAŞA'NIN HAYATI, ENTELEKTÜEL MUHİTİ VE ESERLERİ ÜZERİNE BAZI YENİ BULGULAR 358

Ömer Faruk Can

OSMANLI M USİKİSİNDE RUM KAYNAKLARI 390

Miltiadis Pappas - Eylül Doğan

XIX. YüZYIL OSMANLI'SINDA BiR ENTELEKTÜELİN

HADİS ŞERHÇİLİGİ ÜZERİNDEN TOPLUM, ULEMA VE ÜMERA ELEŞTİRİSİ : MEHMED ARİF BEY VE BİNBIR HADiS-! ŞERİF ŞERH! 410

Sezai Engin

1 9. YüZYIL ANADOLUSUNDA BİR TÜRKMEN KÖYü: KIZIK 434

ArifBilgin

SINIRDA YAZMAK, SINIRLARI YAZMAK: C/GERDELEN ROMANINDA SINIR BOYLARI VE SINIR KAVRAMI

462

Havva Yılmaz

48 1

iNDEKS

8

GİRİŞ

Osmanlı İmparatorluğu'nun yaklaşık altı yüz yıllık tarihini belli dönemlere ayırmak mümkündür. Yakın zamanlara kadar hakim olmuş kuruluş, yükselme, duraklama, gerileme ve çöküş şeklinde beş dönemi öngören yaklaşım, çoğu Osmanlı tarihçisi arasında artık kabul görmemektedir. 1 6. yüzyılın ikinci yarısından baş­ layıp 20. yüzyılın ilk çeyreğine uzanan uzun dönemi, diğer bir ifadeyle ömrünün büyük kısmını, Osmanlı Devleti'nin çöküşe doğru istikrarlı şekilde ilerlediği yeknesak bir süreç olarak kabul eden tezin geçersizliği yeterince ortaya konmuştur. Osmanlı tari­ hinin farklı alanları üzerine yapılmış çalışmaların Osmanlı tarih yazıcılığına kazandırdığı bilimsel birikim ve yaklaşımın başına dönemselleştirmeyle ilgili olanları koyabiliriz. Kuruluş, klasik ve yenileşme (modernleşme) dönemlerine dayanan yeni tarih­ sel şema Osmanlı tarih yazıcılığına büyük ölçüde yerleşmiştir. Diğerlerine nazaran çok daha uzun dönemi kapsayan klasik dö­ nemin ne zaman başlayıp ne zaman bittiği sorusunu yanıtlamak zor olsa da kabaca 1 5 . yüzyılın sonlarından 1 9. yüzyılın başlarına kadar olan dönemi içerdiği ifade edilebilir. Bu yaklaşımla takdim ettiğimiz derleme kitaptaki yazıların kahir ekseriyetinin Osmanlı modernleşme dönemine ait olduğu görülecektir. Modernleşme dönemi klasik dönemden çok daha kısa zaman dilimini içerse de Tanzimat, Islahat ve Meşrutiyet gibi Osmanlı tarihinin önemli dönüm noktalarını içinde barındırmakta­ dır. Daha da önemlisi modernleşme dönemi, önceki devirlerle 9

FAT İ H B O Z K U RT - B U R H A N ÇAG L A R

kıyaslanamayacak düzeyde kapsamlı ve hızlı değişimlerin yaşan­ dığı, bu değişim ve dönüşümlerin toplumsal hayattan kurumsal yapılara kadar birçok alanı yeniden şekillendirdiği bir döneme karşılık gelmektedir. Bundan dolayı 1 9. yüzyıl "İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı" olarak telakki edilir. Osmanlıların, imparatorlu­ ğun son yüzyılındaki bu uzun serüvenleri, birçok açıdan bilgi-tec­ rübe birikimi ve yaşanmışlıklar mozaiği sunmaktadır. Bu mozaik, anlaşılması ve açıklanması pek de kolay olmayan, zaman zaman birbiriyle tezatlar teşkil eden yansımalarıyla adeta girift bir bul­ macayı andırmaktadır. İmparatorluğun Son Asrında Osmanlılar kitabı, bir bakıma, Osmanlı toplumunun modernleşme sürecin­ deki tecrübesinin farklı alanlarına ışık tutarak anlamlandırma ça­ basıdır. Ulemanın veya ilmiye kurumlarının yaşadığı dönüşümler, süreli yayınların Osmanlıların hayatına girişi, Osmanlı kadınının kamusal hayatta kendini ifade edebileceği yeni alanlar, sağlık sa­ hasındaki uygulamalar, dönemin birincil kaynaklarına yansımış toplumsal meseleler kitaptaki makalelerin irdelediği konulardır. Kitapta ağırlıklı olarak Osmanlı tarihinin son devrine, 1 9 . yüzyıl ve sonrasına, odaklanan çalışmalara yer verilmiştir. Klasik döneme dair bazı makaleler, örneğin Osmanlı kadınını ele alan bir inceleme, tematik bir bütünlük içinde kitaba dahil edilerek, ilgili konu bağlamında genel bir çerçeve sunulmak is­ tenmiştir. Üç bölümden oluşan kitap ekseriyetle, 1 7-20 Ekim 20 1 8 tarihleri arasında Arnavutluk' un başkenti Tiran'da gerçek­ leştirilen i l . Uluslararası Osmanlı Araştırmaları Kongresi'nde (OSARK-20 1 8) sunulan tebliğlere dayanmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu, hakim olduğu geniş coğrafyada inanç, kültür, dil, ekonomik faaliyetler ve diğer özellikler ba­ kımından dünya tarihinde ender görülen çeşitlilikte bir nüfu­ su barındırmıştır. Bu nitelikte bir nüfusu toplumsal tabakalar halinde tasnif etmek gerektiğinde Müslim-gayrimüslim, şehir­ li-köylü, askeri-reaya gibi ayrımlar yaygın olarak yapılmaktadır. Osmanlıların da her dönemde kullandığı, bireyin ait olduğu zümreyi tanımlayan kavramların başında gelen askeri tabiri, 10

İ M PA RATO R L U G U N S O N A S R I N D A O S M A N L I LA R

yönetici sınıfı oluşturan grupların tamamını kapsayan bir kav­ ramdır. Erken dönemde ümera ve ulema olarak ikili yapı şeklin­ de tezahür eden Osmanlı yönetici sınıfı, 1 6. yüzyıldan itibaren bürokraside görev yapanların müstakil bir grup olarak gelişi­ minden sonra ilmiye-seyfıye-kalemiye olarak üç kesimden mü­ teşekkil bir görünüm kazanmıştır. Kitabın "İmparatorluğun Son Asrında Osmanlı Uleması "başlıklı ilk bölümündeki yazılar ilmiye sınıfı, diğer adıyla Osmanlı uleması üzerinedir. Osmanlı uleması üzerine zengin bir literatürün varlığı bi­ linmektedir. Ancak kuruluş döneminden itibaren gerek idarede gerekse toplumsal hayatta önemli roller oynamış, imparatorlu­ ğun her döneminde yargı, eğitim, idare başta olmak üzere çeşitli alanlarda faaliyet göstermiş ilmiye sınıfı mensupları ve kurumları hakkında yapılacak araştırmalar hem bu sahanın hem de genel olarak Osmanlı tarih yazıcılığının gelişimine katkı sağlayacaktır. Özellikle modernleşme dönemi olarak tanımlayabileceğimiz sü­ reçte ulemanın ve ilmiye kurumlarının durumu yeterince ince­ lenmemiştir. Halbuki 1 9. yüzyılda girişilen reform uygulamaları, açılan yeni müesseseler, Osmanlıların hayatına derinden tesir eden dönüşümler toplumun diğer kesimlerine nazaran ulema zümresini daha fazla etkilemiştir. i l . Mahmud döneminde vakıf­ ların merkezi idare ve denetime alınması ilmiye mensuplarının gücünü ve alanını daraltan ilk girişim olarak değerlendirilebilir. Takip eden süreçte ulema, asırlardır kendilerine özgü olan iki önemli geleneksel müessesenin, yargı ve eğitim kurumlarının, tedricen zayıflamasına ve varlıklarını devam ettirseler de oldukça sınırlı alanlarda hizmet vermelerine şahit olacaktır. Örneğin bu döneme dek diğer önemli idari yetkileriyle birlikte her türlü kazai vazifeyi üstlenmiş olan şer'i mahkemelerin başındaki kadıların sorumluluk alanı aile hukuku ile sınırlandırılacaktır. Kitaptaki makaleler, 1 9. asır ve sonrasındaki süreçte ulemayı ilgi çekici muhtelif konular bağlamında ele almaktadır. İlmiye sınıfının en üst makamını teşkil eden şeyhülislamlık kurumunun sekülerleşen devlet yapısı içindeki durumu, i l . Mahmud döneminde ilmiye 11

FAT İ H B O Z K U RT - B U R H A N ÇAG L A R

sınıfı mensuplarının kalemiye kadrolarına geçişleri, Abdülmecid döneminde ulema-hükümdar ilişkisi, i l . Abdülhamid dönemi matbuat denetiminde ulemanın rolü, Osmanlının son dönemin­ de gündem olan ve ulemanın da içinde yer aldığı alfabe tartış­ maları şeklinde tanımlayabileceğimiz çalışmalar, imparatorluğun son yüzyılında ulemanın merkezinde yer aldığı fakat toplumun diğer kesimlerini de kuşatan konulara eğilmektedir. Bölümün ilk yazısında Arzu Güldöşüren, tebdil-i tarik uygu­ laması çerçevesinde i l . Mahmud döneminde kalemiye kadrola­ rına geçen ilmiye mensuplarını ele almaktadır. Osmanlı ulema­ sının tarihine baktığımızda, bu kesimin istihdam edilebilecekleri çeşitli kurumlar/kadrolar arasında geçiş yapabildiklerini görürüz. En sık karşılaşılanları kadılık ve müderrislik kadrolarında karşı­ lıklı gerçekleşen tebdil-i ilmiyye örnekleridir. Araştırmanın dik­ kat çeken yönü, 1 9. yüzyıl boyunca güç kaybedecek ulemanın, geleneksel kurumlarında kadro daralması yaşanan bu dönemde ilmiye dışında da görev alabildiklerini göstermesidir. Tayin ka­ yıtlarının yer aldığı Tarik Defterleri' ne dayalı olarak 1 808- 1 839 yılları arasında müderrislikten kalemiyeye geçen isimleri tespit eden Güldöşüren, meslek değişikliklerinin sebep ve sonuçları üzerinde durmaktadır. Yazar, kalemiyenin dışarıdan beslenerek geliştirilmesi ve düzene sokulmasında ilmiye mensuplarından istifade etmenin tarik değiştirmede önde gelen sebeplerden biri olduğunu ileri sürmekte, özellikle Mülkiye Nezareti'nin ve ona bağlı yeni kurumların teşkilinin yetişmiş kadro ihtiyacını açığa çıkardığını vurgulamaktadır. Bunun yanında ilmiye mensupla­ rının yükselmek için uzun süre beklemek zorunda kalmaları ve gelirlerinin nispeten azlığı sebebiyle yeni vazifelere yönelmeyi yeğlemeleri ya da ulema kisvesine yakışmayan hal ve hareketleri nedeniyle tarik değiştirmek zorunda bırakılmaları da bu sebepler arasında sıralanmaktadır. Çalışmada meslek değiştiren müderris­ lerin sosyal kökenleri, medrese teşkilatı içindeki görevleri, ilmi­ yeden ayrılma sebepleri ve kalemiyedeki yeni vazifeleri, devrin şartları da göz önünde bulundurularak incelenmektedir. Yazar, 12

İ M PA RATO R LU G U N S O N A S R I N D A O S M A N L I LA R

literatürdeki bilginin aksine ilmiye mensuplarının çocuklarının da en az vezirlerin ve diğer seçkinlerin çocukları kadar tarik de­ ğiştirme eğiliminde olduklarını belirtmektedir. Çalışmasında hükümdar-ulema ilişkilerini konu edinen Zeynep Altuntaş, Sultan Abdülmecid' in şehzadelik ve padişahlık dönemlerinde yakın çevresinde bulunan ilmiye mensuplarını in­ celemektedir. Şehzade hocaları, huzur hocaları ve padişah imam­ ları olmak üzere devrin önemli müderris grubunu inceleyen makale, bu zümreyi görev süreleri, vazifeden ayrılma şekilleri, medrese derecelerindeki ilerleyişleri, maaşları ve sair gelirleri ba­ kımından ele almaktadır. Derlediği bilgileri çeşitli tablolar halin­ de sunan yazar, ödemelerin aylık maaş şeklinde yapıldığı, çeşitli kaza gelirlerinin bu kişilere arpalık olarak tahsis edildiği, imam-ı evvel ve sini dışındaki imamların maaşlarının ise düşük olduğu tespitinde bulunmaktadır. Bununla birlikte söz konusu vazifelere atananların padişaha yakın olmak hasebiyle birtakım imtiyazlar temin ettikleri, özel ihsan ve hediyeler aldıkları vurgulanmak­ tadır. Bu vazifelere tayin edilen ilmiye mensuplarının "tafra" ile birkaç rütbe atlatılarak yüksek mevkilere daha hızlı ulaştıkları yine tablolar halinde gösterilmiştir. Makalede söz konusu görev­ lerin prestijine de vurgu yapılmaktadır. Örneğin padişah imam­ larının, hükümdarın da katıldığı cuma ve bayram namazlarını hükümdar vekili sıfatı ile kıldırmaları bir bakıma hilafet vazi­ fesini yerine getirmek olarak görülebileceği öne sürülmektedir. Çalışma, padişah-ilmiye ilişkisini farklı bir perspektiften ortaya koyması bakımından dikkat çekmektedir. İlhami Yurdakul makalesinde Tanzimat devrinde gündeme gelmeye başlayan lisan ve alfabe meselesini konu edinmektedir. Dil ve elifba tartışmalarının birbiriyle bağlantısı üzerinde duran ma­ kale, il. Meşrutiyet'ten sonra kaleme alınan iki zıt metin etrafında şekillenmektedir. Makale; Cevdet Paşa, Şemseddin Sami, İbrahim Şinasi ve Ahmed Midhat Efendi gibi bazı Osmanlı müelliflerinin lisan konusundaki fikirlerine değinerek Musullu Davud'un Latin harflerinin kabulüne dair layihası ile Şeyhülislam Çelebizade 13

FAT İ H B O Z K U RT - B U R H A N Ç A G L A R

Hüseyin Hüsnü Efendi'nin Latin harflerinin kabul ve tedrisinin reddine dair fetvası üzerinde durmaktadır. il. Meşrutiyet devri mebuslarından Doktor Musullu Davud'un 1 909 yılında Meclis-i Mebusan' a sunduğu, harf ıslahatının gerekliliği hakkındaki gö­ rüşlerini ve Osmanlı elifbasıyla okuma ve yazma zorluğuna dair düşüncelerini içeren layihasını inceleyen Yurdakul, buradaki hu­ suslara daha önce başka müelliflerce de temas edildiğini belirt­ mekte, Latin menşeli bir alfabeyi kabul etmenin en çok dini meş­ ruiyetinin sorgulandığına vurgu yaparak, Şeyhülislam Hüseyin Hüsnü Efendi'nin bu konudaki fetvasına dikkati çekmektedir. Makalede, Türk modernleşme tarihinin en hararetli tartışmala­ rından biri olup hala güncelliğini koruyan harf ve yazı konusunda şer'i hukukun bir yorumcusu olarak Hüseyin Hüsnü Efendi'nin fetvası irdelenmektedir. Çalışma, Cumhuriyet inkılaplarının en radikallerinden biri kabul edilen alfabe değişikliğini tekrar gün­ deme getirmekte ve Osmanlı'nın son dönemlerinden günümüze çeşitli tartışmalara konu olan harf devrimini il. Meşrutiyet döne­ mine ait iki farklı metin üzerinden ele almaktadır. i l . Meşrutiyet devrinde şeyhülislamın statüsüne, seküler­ leşen devlet yapısı içerisinde şeyhülislamlık kurumunun ge­ çirdiği dönüşümlere ve bunun ortaya çıkardığı tartışmalara odaklanan Nurullah Ardıç, söz konusu dönüşümün nirengi noktaları arasında şeyhülislamın kabine üyesi olarak atanarak Meclis-i Mebusan'ın denetimi altına girmesini göstermektedir. Makalede "gelenekçi" ve "modernist" olarak tanımlanan taraf­ ların şeyhülislamın statüsüne dair görüşleri incelenmektedir. Şeyhülislamlığı tarihsel bağlam içerisinde değerlendiren çalışma, il. Meşrutiyet'ten sonraki süreçte kurumun yetkilerinin tedricen azaldığına, mahkemelerin Adliye, medreselerin Maarif ve vakıf­ ların Evkaf Nezaretlerine aktarılması ile yetki alanlarının daral­ tıldığına ve yalnızca aile hukukuyla sınırlandırıldığına dikkati çekmektedir. Ardıç, meşihat kurumunun yetki alanındaki bu daralmaya paralel biçimde azalan gücünün Osmanlı hilafetinin seküler nitelikli dönüşümünün de bir yansıması, hatta aşaması 14

İ M PA RATO R L U G U N S O N AS R I N D A O S M A N L I LA R

olduğunu ifade etmektedir. İslamcı entelektüellerin bu dönüşü­ me dair ortaya koyduğu iddia ve söylemler üzerinde duran yazar, dini meşruiyetin temel dayanak olduğu Müslüman bir toplumda halife ve şeyhülislamın statülerinin İslami gerekçeler üretilmek­ sizin zayıflatılamayacağı kanaatindedir. İslami söylemin tüm bu sekülerleşme sürecinde yoğun olarak kullanıldığını ortaya koyan çalışma, İslam ve modernite arasındaki girift ilişkiyi resmetmesi açısından da ilgi çekicidir. Matbaa Osmanlıların hayatına girdiği andan itibaren devle­ tin dikkatini çekmiş, yaygınlaşmasıyla birlikte denetimi söz ko­ nusu olmuştu. Bu bakından Sultan Abdülhamid devri gerek ülke içi gerekse ülke·dışındaki matbuat hayatının hayli hareketli oldu­ ğu bir dönemdi. Yeni tesis edilen eğitim kurumlarının yanı sıra muhalif hareketlerin propaganda faaliyetleri matbuatı hareket­ lendirmiş, bu durum yayınlanacak eserlerin sıkı bir kontrole tabi tutulmasına ve denetim organlarının kurumsal bir yapı kazan­ masına zemin hazırlamıştı. Bu durum devrin matbuat denetimi­ ne dair uygulamalarını sansür, baskı, yersiz yasaklama ve engelle­ meler üzerinden resmeden bir literatürü beraberinde getirmiştir. Dini metin sahasındaki denetim ve uygulamalar, "dini eserlerin tahrifi" olarak ele alınarak, Sultan i l . Abdülhamid'in tahttan in­ dirilme gerekçeleri arasına kadar girmişti. Filiz Dığıroğlu, maka­ lesinde i l . Abdülhamid dönemi sansür politikaları çerçevesinde çok tartışılan kitap yasaklamalarını ele almaktadır. Yazıda , Bab-ı Fetva'daki meclis çalışmaları takip edilerek, Hamidiye devrinde matbuat idaresinin işleyişi, özellikle dini neşriyatın nasıl de­ netlendiği ortaya konmakta; dini yayın ve mushaf denetimini gerçekleştiren kurumların üyelerine odaklanılarak denetimin mahiyet ve keyfiyeti incelenmektedir. Dığıroğlu ayrıca, Meşihat Arşivi'ndeki Sicill-i Ahvaal defterlerinden bu meclis üyelerinin hem ilmi hem de bürokratik kariyerlerini tespit etmektedir. Memur özlük dosyaları diyebileceğimiz bu kayıtlar üzerinden söz konusu denetim organlarında görev alan ilmiye ricalinin isimleri, vazifeleri, hizmet süreleri, rütbe ve nişanları tablolar 15

FAT İ H B O Z K U RT - B U R H A N Ç A G L A R

halinde sunulmaktadır. Çalışma, heyet üyelerinin ilmi düzeyi yüksek isimlerden oluştuğunu, aralarında İstanbul kadılığından kazaskerliğe kadar çeşitli payelere sahip ulemanın bulunduğunu ortaya çıkarmaktadır. Bu tespit devrin muhalif literatüründe yer alan, denetimlerin "sarıklı azalardan" ve "her ilmin mütehassısı" olarak tasvir edilen kifayetsiz isimlerden teşkil edilmiş meclisler vasıtası ile yürütüldüğü iddiasının geçersizliğini göstermektedir. Makalede ayrıca mevcut literatürün aksine denetim organları­ nın siyasi nüfuz altında olmadan otonom bir yapıda işlediği, ilmi düzeyleri yüksek azaların şahsi kanaatlerini rahatlıkla ifade ede­ bildikleri çeşitli misallerle öne sürülmektedir. İlmiyenin Osmanlı matbuat denetimindeki rolünü ortaya koyan çalışma, Meşihat bürokratlarını tanıtması açısından da kayda değerdir. Kitabın ikinci bölümü, "Osmanlı Dünyasında Matbuat, Kadın ve Sağlık" başlığıyla Osmanlı toplumunda kadın, süreli yayınlar ve sağlık konularına ilişkin makaleleri içermektedir. Çalışmaların önemli kısmı Osmanlı kadınına odaklanmıştır. Matbuat başlığı al­ tında değerlendirilebilecek üç yazıdan ikisi kadın temalı gazete ve dergilere, sağlık başlığındaki iki yazıdan biri de kadınlara hizmete vermeye yönelik kurumlar hakkındadır. Bunların yanı sıra Osmanlı dönemi minyatürleri üzerinden kadın imgesini ele alan çalışma da ikinci bölümün merkezine Osmanlı kadınını konumlandırıldığını göstermektedir. Bu yönüyle kitap Osmanlı kadın tarihi çalışma­ larına dikkat çeken bir mahiyet arz etmektedir. Kamusal hayatta erkek kadar görünür olmasa da mülk edinen, mahkemede hakkı nı arayan, aile ekonomisine katkı sağlayan, vakıf kuran kadınların sa­ yısı Osmanlı toplumunda hiç de az değildi. 1 9. yüzyılda yaşanan değişim ve dönüşümler kadının sosyal hayattaki yerini de etkile­ di. Bu bölümde kadınları ele alan yazılar, modern kadın kimli­ ğinin oluşumuna ışık tutmakta, Tanzimat ile birlikte kadınların toplumsal yaşamda daha etkin rol almaya başladıklarını göster­ mektedir. Bu bağlamda süreli yayın kurucusu kadınlarla karşıla­ şıldığı gibi başyazarlık yapanlar da vardır. Bölümün son iki yazısı, Osmanlılarda sağlık kurumlarına, hastalık algısına, kolera salgını 16

İ M PA RATO R L U G U N S O N A S RI N DA O S M A N L I LA R

ve karantina uygulamalarına odaklanmaktadır. Modernleşen bir imparatorluğun teşkil ettiği sağlık kurumları, tıbbi uygulamaları, hastalıklarla mücadele yöntemleri ve bunların devlet ile toplum yapısındaki yansımaları konu edilmektedir. Osmanlı Devleti'nde süreli yayınların ortaya çıkışı, Fransız İhtilali'nin tesiri ve kapitülasyonların etkisiyle oldu. Osmanlı coğrafyası ile bağları bulunan Avrupalıları ya da Osmanlı toprak­ larına yerleşmiş Levanten grupları hedefleyen farklı dillerde, içe­ rik ve temalarda süreli yayınlar, gazete ve mecmualar yayın haya­ tına girmeye başladı. İdarehanelerini Levanten grupların yoğun olduğu Beyoğlu-Pera'da açtıklarından bu gazetelere "Levanten basın" deniyor, yayınları "Alafranga neşriyat" olarak niteleniyor­ du. Burhan Çağlar, makalesinde Levanten basına odaklanmakta ve ağırlıklı olarak İngiliz gazeteleri üzerinden basın yayın faali­ yetlerine ışık tutmaktadır. Çağlar'ın belirttiğine göre gazetecilik faaliyetlerinin ilk örneklerini teşkil eden Levanten basın, çeşitli bakımlardan diğer Osmanlı gazetelerine rol model teşkil etmiş; gazete ve gazetecilik geleneğinin oluşmasında öncü roller üstlen­ mişti. Bununla birlikte daima mevcudiyetlerini borçlu oldukları kapitülasyonları savunmaya devam ediyorlardı. Makalede bu gazetelerin yayıncılık faaliyetlerine ve siyasi tutumlarına dikkat çekilmekte Avrupalı devletlerin, Osmanlı Devleti' nden bekle­ diği reformları her fırsatta tekrarladıkları vurgulanmaktadır. Çalışmada, İngiliz basını perspektifinden Osmanlı matbuat ku­ rumlarına ve işleyişine dair tespitlere de yer verilmiştir. Tanzimat dönemi yenileşme ve değişim hareketinin, basın yayın hayatına yansımasının en önemli göstergelerinden biri, ka­ dınlara dair yazı, kitap ve edebi eserlerdir. Bu yıllarda "terakki", "medeniyet" ve "yeni" gibi kelimeler basın hayatında sıkça kullanı­ lır olmuş, bu ortamda toplumsal değişimin sacayaklarından birisi­ ni de kadınlar oluşturmuştur. Devrin idealist yazarlarının tesirini kadınlara mahsus gazetelerde gözlemlemek mümkündür. Ayşenur Kurtoğlu, 1 875- 1 876 yılları arasında Selanik'te yayınlanan kadın temalı ilk gazete eki Ayine'yi konu edindiği makalesinde, gazetede 17

FAT İ H B O Z K U RT - B U R H A N Ç A G L A R

yer alan okuyucu mektuplarını incelemektedir. Haftalık olarak çı­ kan ve iki yaprak, dört sayfadan oluşan Ayine, 4 1 sayı yayınlanmış­ tır. Zaman gazetesinin eki olan gazetenin kadın ve çocuklara hitap ettiği mukaddime bölümünde belirtilmektedir. Kurtoğlu'nun ak­ tardığına göre, Ayine ismi ile çıkan gazete, kadınların ellerinden düşürmeyecekleri, onların ahlak ve terbiye güzelliğini gösterecek bir "ayna'' olmayı hedeflemektedir. Araştırmaya konu olan mek­ tuplar, gazetede anonim olarak yayınlanmakta "Bir hanım tara­ fından varaka'', "Bir hanım tarafından derkenar" ve "Bir hanım tarafından mektup" gibi ifadelerle okuyucuya sunulmaktadır. Dönemin şartları düşünüldüğünde, mektupların tümüyle ka­ dınlar tarafından kaleme alınmış olmalarına şüpheyle yaklaşmak gerektiğini vurgulayan Kurtoğlu, yine de bu kaynakların kadınlar için bir görünürlük alanı olduğunun altını çizmektedir. Mektuplar üzerinden, 1 870'li yıllarda Selanik'te yaşayan kadınların sesine ku­ lak veren araştırma, onların eğitim, tüketim, israf, eğlence, moda, çeyiz, çok eşlilik vb. konulardaki talepleri, şikayetleri, tavsiyeleri, fikirleri ve rahatsızlıklarına dair bir çerçeve çizmeye çalışmaktadır. Makale modernleşme sürecinde Osmanlı kadınının toplumsal dö­ nüşümüne dair tespitlerde bulunmaktadır. Gizem Ece Gönül, çalışmasında Osmanlı kadınlarının ta­ rihini, kendilerinin kaleme aldığı metinler üzerinden ele ince­ lemektedir. Bu amaçla imparatorluğun son döneminde faaliyet göstermiş ve "kadın dergisi" olarak tanımlanabilecek süreli ya­ yınların önsözlerine odaklanmıştır. Osmanlı kadını, kalemi ile çeşitli alanlarda kendini ifade etmeye bu yüzyılda başlamış ol­ makla ve süreli yayınlarda karşımıza çıkmakla birlikte 1 880'li yılların sonlarından itibaren gerek kurucusu oldukları gerekse başyazar rolünü üstlendikleri süreli yayınlara da sahip olmuş­ lardı. Gönül, bu özellikteki süreli yayınları kadın dergisi olarak nitelemektedir. Çalışma kapsamında; Şükufezar ( 1 887) , Parça Bohçası ( 1 889) , Hanımlara Mahsus Gazete ( 1 895), Kadınlar Dünyası ( 1 9 1 3) , Kadınlık Hayatı ( 1 9 1 3) , Kadınlar Alemi ( 1 9 1 4) , Kadınlık ( 1 9 1 4) , Genç Kadın ( 1 9 1 8) ve Diyane ( 1 920) isimli 18

İ M PA RATO R LU G U N S O N AS R I N DA O S M A N L I LA R

yayınlar incelenmiştir. Söz konusu süreli yayınların bizzat kadın­ lar tarafından kaleme alınmış önsözleri veya önsöz yerine geçe­ bilecek başlangıç metinleri çalışmanın esasını teşkil etmektedir. Yazar, önsözleri söylem analizine tabi tutarak Osmanlılarda ka­ dın hareketinin fikri temellerini ve gelişimini ortaya çıkarmaya çalışmaktadır. Makale bir taraftan Osmanlı kadınlarının kuru­ cu yahut başyazar olarak matbuat dünyasındaki varlığına dikkat çekerken diğer taraftan modern kadın kimliğinin oluşumunda kadın yazarların rolüne vurgu yapmaktadır. Hesna Haral çalışmasında peygamber kıssalarında zikredilen kadın figürlerin tasvir biçimlerini konu edinmekte, metin-minya­ tür ilişkisi üzerinden değerlendirmelerde bulunmaktadır. Makale, Enbiydndme, Kısas-ı Enbiya, Siyer-i Nebi gibi İslami literatürün meşhur eserlerinde betimlenen kadınların Osmanlı dönemi min­ yatürlerindeki tasvirlerine odaklanmakta; bu amaçla Zübdetü't­ Tevarih, Cem-i Tarih, Hadikatü's-Süeda, Falname, Hümayunndme, Yusuf u Züleyha gibi eserleri incelemektedir. Haral, ilk kadın Hz. Havva'nın, Osmanlı minyatüründe en sık betimlenen kadın kah­ ramanlardan biri olduğunu vurgulamakta, onun tarih, edebiyat, silsilename ve falname gibi eserler içinde sıklıkla yer bulduğunu ifade etmektedir. Üzerinde durulan bir diğer kadın figür olan Hz. Meryem, minyatürlerde iffet ve saflığın sembolü olarak tasvir edilmiştir. Osmanlı minyatürlerinde tasvir edilen kadınlar arasın­ da Belkıs ve Züleyha da yer almaktadır. Makalede Belkıs' ın Hz. Süleyman'ın meclisinin ayrılmaz bir parçası olduğu, Züleyha'nın ise Hz. Yusuf' a duyduğu aşk ile betimlendiği belirtilmektedir. Hesna Haral, Hz. Peygamber'in yakın çevresindeki kadınların da Osmanlı minyatüründe yer alan figürler arasında olduğunu ifade etmektedir. Annesi Hz. Amine, süt annesi Hz. Halime, eşleri Hz. Hatice ve Hz. Aişe ile kızı Hz. Fatıma bu cümleden olarak zik­ redilebilir. Makale, söz konusu kadınların yanı sıra Hz. Yusuf' a kavuşan Züleyha ve Kısas-ı Enbiya anlatımlarında geçen Belkıs ya da Hz. Havva gibi kadın figürlerin Osmanlı resmine taşınış ve yorumlanış biçimini de ortaya koymaktadır. 19

FAT İ H B O Z K U RT - B U R H A N Ç A G L A R

Nil Sarı ve Ahmet Zeki İzgöer'in ortak kaleme aldıkları makale, Osmanlı Devleti'nde kadınlara mahsus hastane, kli­ nik, koğuş ve doğumhaneleri incelemektedir. 1 9. ve 20. yüzyıl­ larda kadın sağlığı ile ilgili tedavi kurumlarının gelişimini arşiv kaynaklarına dayalı olarak ele alan çalışma bu kapsamda hiz­ met veren hastaneler üzerinde durmaktadır. Haseki Darüşşifası, Pertevniyal Valide Sultan'ın Medine-i Münevvere'de yaptırdığı Ebniyye-i Hayriyye Hastanesi, Haseki Nisa Hastanesi gibi ku­ rumların kadın hasta kabul eden hastaneler oldukları kaydedil­ mekte, yine aynı dönemde açılan Zeynep Kamil Hastanesi'nin kadın-erkek ayrımı yapmaksızın herkese hizmet verdiği vurgu­ lanmaktadır. 20. yüzyıl başlarında kadınlara tahsis edilen sağlık kurumlarının sayılarının arttığına dikkat çekilen makalede kadın hastanesi bulunmayan bölgelerde de yoksul ve kimsesiz kadın hastalar için gureba hastanelerinde ayrı bölümlerin ve doğum­ hanelerin teşkil edildiği belirtilmektedir. Bunların yanı sıra "vila­ dethane" adı verilen doğumhanelerin teşkil edildiği, Mekteb-i Tıbbiye talebelerinin eğitimi amacıyla modern bir doğum kliniği Seririyat-ı Viladiye'nin kurulduğu vurgulanmaktadır. Bu sağlık yatırımlarının artırılarak kazalara kadar yaygınlaştırılmasının ise devleti yıkıma götüren savaşların başlaması ile kesintiye uğradı­ ğı kaydedilmektedir. Makale Osmanlı Devleti' nin modernleşme çabalarının bir yansımasını ortaya koymakta ve Cumhuriyet dev­ rine intikal edecek sağlık yatırımlarına dair bilgiler sunmaktadır. Hindistan merkezli olarak yayılan kolera, 1 829- 1 8 5 1 yılları arasında ilk büyük salgın dalgasıyla tüm dünyayı etkisi altına almıştı. Hastalık kürk, ipek ve baharat yolları üzerinden hızla yayılarak batıya ilerledi. İrlandalı göçmenler vasıtası ile Kuzey Amerika'ya taşındı; böylece Yeni Dünya'ya da sirayet etmiş ol­ du. Bir türlü engellenemeyen hastalık birkaç yıl arayla tekrar alevlenerek veba mesabesinde can aldı. Sadece İstanbul'da al­ tı bin civarı ölüm oldu. Osmanlı topraklarındaki ticari yollar Koleranın yayılma güzergahında önemli bir mevki teşkil etmek­ teydi. Dolayısı ile imparatorluk coğrafyası salgınlardan tümüyle 20

İ M PA RATO R L U G U N S O N AS R I N D A O S M A N L I LA R

etkileniyordu. Bu sebeple çeşidi bölgelerde karantina idareleri kurularak, sınır hatlarında sağlık koridorları oluşturuldu. Özgür Yılmaz, araştırmasında kolera pandemisi ve Osmanlı-İran sı­ nırında kurulan karantina sistemini incelemektedir. Koleranın Osmanlı topraklarına giriş alanlarından olan İran sınırı boyunca uzanan hattı ele alan makale, bu coğrafya üzerinden gelebile­ cek salgınlara karşı tedbir faaliyetlerini ve karantinanın doğur­ duğu sonuçları araştırmaktadır. Çalışma Fransız epidemiyolog Antoine Fauvel'in yazışmaları ve neşrettiği yayınlar üzerinden konuya odaklanmakta, Meclis-i Tahaffuz'un hazırladığı rapor­ ları değerlendirmektedir. Batum'dan Basra Körfezi' ne kadar uzanan sınır boyunca yapılması planlanan düzenlemelere ilişkin raporları inceleyen Yılmaz, tesis edilecek on iki yeni karantina istasyonuyla Osmanlı-İran arasındaki pandemik geçişin ön­ lenmesinin, sınır güvenliğini sağlayarak siyasi belirsizliği orta­ dan kaldırılmasının amaçlandığını belirtmektedir. Makalede, Osmanlı karantina idarelerinin organizasyonu öncesinde karan­ tina istasyonlarına yönelik teftişlere katılan Fauvel'in tavsiyeleri ile bazı düzenlemeler yapıldığı ve koleraya karşı etkin bir "sağlık kordonu" oluşturulmaya başlandığı ifade edilmektedir. Bunların yanında Tanzimat reformlarının bölgede tatbik edildiği ve re­ formlara karşı direncin mahalli ölçekte yoğun olduğu bir döne­ me tekabül etmesi açısından karantina hattı, kamu otoritesinin tesisine de katkı sağlamaktaydı. Karantina uygulamaları taşrada devleti görünür kılıyor ve sınır boyunca uzanan siyasi belirsizli­ ği ortadan kaldırıyordu. Öte yandan mevcut transit ticareti ise sekteye uğratmaktaydı. Osmanlı topraklarında tesis edilecek bir sağlık kordonu hastalığın Batıya seyrinin önlenmesinde kritik öneme sahipti. Bu açından makale konunun Avrupa tarafından da yakından takip edildiğine vurgu yapmaktadır. "Osmanlılardan Portreler ve Kaynak Eserler" başlığını taşı­ yan son bölüm, Osmanlı tarihi açısından bazı önemli kaynak­ ları, eserleri ve Osmanlı münevverleri gözünden toplum hayatı­ nı irdeleyen çalışmalardan oluşmaktadır. Birincil kaynaklardan 21

FAT İ H B O Z K U RT - B U RH A N ÇAG L A R

harekede yüzyılın getirdiği Doğu-Batı ikiliği ve Osmanlı aydını­ nın devlet, cemiyet ve din ekseninde konuya bakışı ortaya kon­ maktadır. Toplumu sarmalayan bu kültürel atmosferin, dünya görüşü ve estetik anlayışına yansımaları edebiyat, sanat ve musiki dahil hemen her alanda tezahür ettiği açıktır. Biyografik anlatım­ lar ve birincil kaynaklar etrafında şekillenen bölüm, geçmişin bi­ rikimini bugüne taşıyan yazılarla okuyucuyu Osmanlı tarihinin farklı alanlarına çekmektedir. Osmanlı musikisi üzerine kaleme alınmış Rumca eserler, Hicaz' a dair önemli eserlerin sahibi Eyüb Sabri Paşa'nın hayatı ve entelektüel muhiti, 1 8 . yüzyılda yaşamış bir Osmanlı aliminin devlet ve topluma dair düşünceleri ile bir Osmanlı münevverinin gözünden son dönem toplumuna dair metinler gerek Osmanlı tarihine ilişkin birincil kaynakları tanıt­ maları gerekse bu kaynakların içeriğini değerlendirmeleri bakı­ mından dikkat çekmektedir. Miltiadis Pappas ve Eylül Doğan'ın ortak kaleme aldıkları makalede Osmanlı musikisinin Rum kaynakları ele alınmak­ tadır. Çalışmada 1 7. ve 1 8. yüzyıllarda Osmanlı toplumunun bir unsuru olan Rumlar tarafından yayınlanmış farklı dillerdeki (Rumca, Türkçe ve Karamanlıca gibi) kaynaklar üzerinde durul­ makta Efterpi, Pandora, Armonia, Kallifonos Sirin, Lesvia Sapfo, İdiftongos Aidon, Apantisma ya da Mecmua-i Makamat gibi re­ pertuvar koleksiyonları ile nazariyat bilgisi içeren kitaplar in­ celenmektedir. Makalede Osmanlı topraklarında yaşayan Rum müzisyen ve nazariyatçıların yaşadıkları kültür çevresinin, dünya görüşü ve estetik anlayışının bir yansıması olarak Türkçe, Arapça veya Farsça olan makam müziğine de ilgi duydukları belirtil­ mektedir. 1 5 . yüzyıl itibariyle Türk makam müziği repertuvarını oluşturan pek çok sözlü ve sözsüz eserin Rumlar tarafından kili­ seye özgü bir notasyon ile kaydedildikleri vurgulanmaktadır. Bu bakımdan makalede değerlendirilen eserlerin, 1 9. yüzyıla kadar sadece meşk usulü ile aktarımı yapılan Osmanlı dönemi Türk makam müziği repertuvarının icra ve nazariyat anlayışına dair kayda değer bilgiler içerdiği de kabul edilmektedir. 22

İ M PA RATO R L U G U N S O N A S R I N D A O S M A N L I LA R

Nurten Sevinç çalışmasında Şehrizade Mehmed Said Efendi'nin devlet düzeni ile ilgili görüşlerini konu edinmektedir. Hayatı hakkında yeterince bilgi bulunmayan Şehrizade' nin Tdrih-i Nevpeydd adlı nasihatname türündeki eseri şimdiye dek pek dik­ kati çekmemiştir. Sevinç'in belirttiğine göre eser, Şehrizade'nin günümüze müstakil bir kopyası intikal etmeyen Usulü1-Hikem fi Nizdmi'l-'Alem ve Muslihu'l-Halel el-Vdki' Beyne'l-Milel ve1-Ü­ mem adlı risalesini içermesi bakımından önemlidir. Makalede, Şehrizade'nin söz konusu eserini esas alarak "kanun-ı kadim"e kıyasla ortaya koyduğu bozulmalar üzerinde durulmakta, Koçi Bey başta olmak üzere Katip Çelebi, Nahifi Süleyman Efendi ve Naima gibi Osmanlı müelliflerinden iktibaslarla yapılan dönem­ sel kıyaslamalar ele alınmaktadır. Makalede eserin, şeriatın tatbi­ ki, ilim ehline gereken değerin verilmesi, adaletin tesisi, zulüm ve haksızlıkların giderilmesi, israf ve rüşvetle mücadele edilmesi gibi konularla kendinden önceki klasik nasihatname müellifle­ rini tekrarlayan bir mahiyet arz ettiği belirtilmektedir. Çalışma, 1 8 . asır başlarında sona erdiği düşünülen klasik nasihatname tü­ ründeki metinlere, asrın ikinci yarısında kaleme alınmış yeni bir eseri katması bakımından da dikkat çekicidir. Ömer Faruk Can, makalesinde Haremeyn tarihine dair eserleriyle öne çıkan, Bahriye mirlivalarından Eyüb Sabri Paşa ( 1 832/33- 1 890) ve eserlerini ele almaktadır. Paşa, elli sekiz yıl­ lık hayatına çok sayıda eser sığdırmış ve bu yönüyle son dönem Osmanlı münevverleri arasındaki yerini almıştır. Eserlerinin ba­ şında ise ömrünün on altı senesini hasrettiği Mir'dtü'l-Haremeyn gelmektedir. Arşiv malzemeleri başta olmak üzere salnameler, eserleri ve gazete yazılarına dayandırarak Paşanın mevcut bi­ yografisini detaylandıran ve içinde yer aldığı entelektüel muhiti tespit etmeye çalışan yazar, literatürdeki kimi yanlış bilgilere de dikkat çekmiştir. Paşanın Cuma hutbesinin Türkçe okunması tartışmaları tarihine katkı sunabilecek bir makalesi ilk defa bu çalışmada mercek altına alınmaktadır. Yine Paşanın çocuk eği­ timine dair bir yazı dizisi de Paşa'nın hayat hikayesi bağlamında 23

FAT İ H B O Z K U RT - B U R H A N ÇAG L A R

incelenmiş ve proje yürütücülüğünü üstlendiği Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Haram maketlerinin akıbetleri yazıda etraflıca sorgu­ lanmıştır. Eyüb Sabri'nin sahip olduğu ilmi ve kültürel çevreye değinirken gazeteci, şair, alim, edip, şeyh ve devlet ricali gibi dev­ rin önde gelen pek çok ismiyle münasebetleri olduğunu vurgu­ layan makale, Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde yetişmiş bir devlet adamının hassasiyetlerine, ilmi derinliğine, entelektüel birikimine ve kültür muhitine vakıf olmamızı sağlamaktadır. Sezai Engin çalışmasında Mehmet Arif Bey' in telif eseri Bin Bir Hadis-i ŞerifŞerhi'ni incelemektedir. Eseri içerik, yöntem ve kaynak bakımından ele alan Engin, şerhe konu hadisler üzerin­ den bir Osmanlı münevverinin toplum, ulema ve ümera eleştiri­ lerini değerlendirmektedir. Hadisteki temel mesajı ve dersi gün­ deme getirerek okuyucuya öz bir izahat sunmaya dayalı "ictimai şerh" yöntemini esas aldığı belirtilen Mehmed Arif Bey' in eserin­ deki hadisler Suyuti'nin el-Cdmiu's-sagir adlı kitabından alınmış­ tır. Sezai Engin'e göre Mehmed Arif Bey, hadisleri seçerken 19. yüzyıl Osmanlı toplumundaki sorunları öncelemiş ve bu sorun­ lara yaklaşımını şerh ettiği hadisler üzerinden ortaya koymuştur. Arif Bey' in üzerinde durduğu toplumsal konular arasında Doğu­ Batı ikiliği ve yanlış Batılılaşma öne çıkmaktadır. "Frenklik" olarak tarif ettiği Batı hayranlığını kınayan Mehmed Arif Bey, iyi olan her fikir ve buluşun Batı'ya ait olduğu düşüncesine ka­ tılmamakta, ancak gereğinde Batı'dan istifade edilmesi üzerinde durmaktadır. Ona göre Batı'nın ilim, fen, sanayi ve ticaret gibi tarafları taklit edilebilirdi. Engin, eserde Batı'ya dair iyi örnekle­ rin de yeri geldiğinde verildiğini kaydetmektedir. Mehmed Arif Bey, ulema ve yönetici sınıfına yönelik eleştirilerini de yine bu hadis şerhleri üzerinden yapmaktadır. Yazar, Mehmet Arif Bey' in sayfalarca üzerinde durduğu ve toplumsal bağlamda en çok açık­ lamalar yaptığı konunun "müminlerin birliği" olduğuna dikkat çekmektedir. Mehmet Arif Bey'in bu husustaki eleştirilerinin tüm İslam ulemasını kuşattığı, özellikle Mısır ulemasının milli ve dini şuurdan yoksun olmakla itham edildiği, hatta bir kısmının 24

İ M PA RATO R LU G U N S O N A S R I N DA O S M A N L I LA R

masonluğa tevessül ettiği vurgulanmaktadır. Hukukçu ve yazar kimliğiyle öne çıkan Mehmed Arif Bey'in şerh ettiği hadisleri zamanın ve dönemin temel toplumsal meselelerine uygun ola­ rak seçtiğini belirten yazar, bu çalışması ile 1 9. yüzyıl Osmanlı toplum hayatında yaşanan sosyal, kültürel ve dini tartışmalara Mehmed Arif Bey' in eseri üzerinden ışık tutmaktadır. Arif Bilgin, makalesinde 1 9. yüzyıl Anadolu'sunda bir Türkmen köyüne odaklanmakta ve Bolu Sancağı, Pavli Kazasına bağlı Kızık'ı incelemektedir. Köyün iktisadi hayattaki yerini ağır­ lıklı olarak arşiv kayıtları temelinde ele alan çalışma, yerleşimin ekonomik faaliyetlerini, üretim ve tüketim dengesini ve işkol­ larını belirlemekte, köydeki üretimin ve mesleklerin, toplumsal ihtiyaçlar ve coğrafi imkanlar çerçevesinde şekillendiğini vurgula­ maktadır. Verimli topraklara sahip olmayan Kızık'ın, orman köyü olma özelliği öne çıkmaktadır. Ekim yapılabilen arazinin sınırlı, engebeli, taşlı ve nispeten verimsiz olması, alınan mahsulle köy nüfusu arasında gözle görülür bir dengesizlik oluşturmuştur. Bu nedenle topraktan elde edilen ürün miktarı nüfusa göre düşük kalmış, halkı tarımsal ihtiyaçlarını dışardan karşılamaya sevk et­ miştir. Nitekim köylüler arasında çiftçilik yanında hayvancılık, katırcılık, demircilik, yevmiyecilik, sepetçilik, çobanlık, hizmet­ karlık gibi başka meslek dallarında faaliyet gösterenler dikkat çek­ mekte; bu hizmet dallarından elde edilen gelirin önemli bir kısmı, büyük ihtimalle tarımsal üretim-nüfus dengesizliğinden kaynak­ lanan tahıl açığını kapatmak üzere kullanılmaktaydı. Bilgin'in Kızık'ın demografisini de yansıtan araştırması, köyde yoğun olarak icra edilen meslekler arasında katırcılığın dikkat çektiğini vurgulamaktadır. Bu hizmeti görenler, orta gelir düzeyinin üstü­ ne çıkacak imkana kavuşmakta, katırcılık ile ilgilenenlerin nere­ deyse tamamı köyün nispeten varlıklı kesimini oluşturmaktadır. Çalışma 1 9. yüzyıldaki bir Anadolu köyünün üretim-tüketim ve geçim kalıplarına ilişkin literatüre katkılar sağlamaktadır. İmparatorluğun son yüzyılını farklı konular üzerinden ele alan bu kitabın son yazısı Safiye Erol'un kaleme aldığı Ciğerde/en 25

FAT İ H B O Z K U RT - B U R H A N Ç A G L A R

romanını incelemektedir. Çalışmasında eseri anlatım ve kurgu yönünden ele alan Havva Yılmaz, romandaki Balkanlar tasviri ile sınır kavramı üzerinde durmaktadır. Romanın kurgusu Rumeli topraklarının Osmanlı'dan kopuş sürecindeki olaylar üzerin­ de inşa edilmiştir. Safiye Erol'un da bir parçası olduğu Rumeli kültürünü resmeden eser, okuyucuya Osmanlı serhaddini tasvir etmektedir. Makalede Havva Yılmaz, sınırda gezinen kavramlar olarak nitelediği "serhat", "sınır", "göç", "yurt" ve "vatan" gibi son dönem Osmanlı münevverlerinin sıklıkla telaffuz ettikleri kavramları Erol'un eseri bağlamında sorgularken, Ciğerdelen Kalesi ile özdeşleşen bölgedeki Osmanlı egemenliği üzerinde durmaktadır. Yılmaz, Ciğerdelen'in çok sayıda karşıtlık içinde sı­ nır kavramını tanımladığını, anlatımın ise Doğu-Batı ikiliği bağ­ lamında kapsamlı bir çerçeveye yerleştirildiğini belirtmektedir. 1 9. yüzyılın, o zamana kadar yaşanan değişim ve dönüşümle­ rin hepsinden daha derin bir biçimde Osmanlıların tarihini ikiye böldüğü şüphesizdir. Asrın ilk yarısındaki Tanzimat düzenleme­ leri, yüzyıl boyunca devam eden tüm kurumsal hareketlilikler ve yapısal dönüşümler Osmanlıların yaşantısını kökten etkilerken, öteden beri süregelen geleneksel hayat tarzı da değişmektedir. Gerek bu özelliği gerekse yaşanan yoğun gelişmeler dolayısıyla bu yüzyıl, toplumsal hayatın tekrar biçimlendiği, Avrupa'ya öy­ künen zümrelerin doğduğu, kurumların şekil değiştirdiği, tek­ nolojik devrimlerin yaşandığı bir dönem olarak karşımıza çıkar. Kitapta yer alan makaleler gerek önceki dönemlere atıf yaparak gerekse 1 9 . yüzyılı betimleyerek, Osmanlıların tecrübe ettiği sü­ reklilik ve değişimlere dikkat çekmektedir. Bu girift serüvende imparatorluğun, ihtiyaçlarına uygun kurum ve uygulamaları üretme ve dönüşümleri gerçekleştirmedeki mahareti ise kayda değerdir. Kitap, Osmanlıların son asrına ait tecrübelerini keşfet­ mek isteyenler için önemli bir müracaat kaynağı hüviyetindedir. Fatih Bozkurt - Burhan Çağlar 26

1. İMPARATORLUGUN SON ASRINDA OSMANLI ULEMASI

il. MAHMUD DÖNEMİNDE

TEBDİL-İ TARİK UYGULAMALARI: İLMİYEDEN KALEMİYEYE GEÇEN MÜDERRİSLER Arzu Güldöşüren·

Osmanlı devlet teşkilatı içinde görev alan ilmiye, kalemiye, seyfiye mensupları ve diğer devlet görevlileri kariyerlerinin her­ hangi bir noktasında mesleklerini bırakıp başka bir tarike/mes­ leğe geçebiliyordu. Bu gibi kariyer değişikliklerine resmi dilde tebdil-i tarik/tebdil-i meslek denilmekteydi. 1 Meslek değişti­ ren zümreler arasında ilmiyeye mensup müderris ve kadılar da vardı. İlmiye mensuplarının tayin kayıtlarının yer aldığı Tarik Defterleri' nde müderris ve kadıların ilmiyeden ayrılarak başka bir mesleğe geçmesine işaret etmek için sıklıkla "terk-i tarik kerd", "terk-i tarik şud", "tebdil-i tarik etmiştir", "tarik-i ahar", "tarik-i ahara sülük etmiştir", "terk-i tarik-i ulema" gibi ifade­ ler kullanılmıştır.2 Bu çalışmada il. Mahmud'un saltanatında 1 808- 1 839 yılları arasında modernleşme hareketlerinin ve mer­ kezileşmenin birlikte yürüdüğü bir dönemde devlet ve toplum yapısında önemli değişim ve dönüşümlerin yaşandığı bir za­ manda ilmiye teşkilatında görev alan müderrislerden kalemiye­ ye geçenlerin hikayesi incelenmektedir. il. Mahmud döneminde tebdil-i tarik uygulamasının nasıl işlediğini anlayabilmek için Dr., İslam Araştırmaları Merkezi ([email protected]) Abdulhamit Kırmızı, Abdülhamid'in Valileri Osmanlı Vilayet İdaresi 1895-1908 (İstanbul: Klasik Yayınları, 2008), 84 Arzu Güldöşüren, /J. Mahmud Dönemi Osmanlı Uleması (İstanbul: Marmara Üni­ versitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 20 1 3) , 350. .

2

29

ARZU G Ü LDÖŞÜREN

ilmiyeden ayrılan müderrislerin sosyal kökenlerini, hangi mü­ derrislik derecelerinden ayrıldıklarını, tarik değiştirmelerin al­ tında yatan sebepleri, ilmiyeden sonraki mesleklerini, ilmiyeden ayrılmaları sırasında taltif ve ceza uygulamasının nasıl işlediğini, tarik değiştirmelerin ne gibi sonuçlar meydana getirdiğini tespit etmek gerekmektedir. Müderris ve kadılar kuruluş yıllarından itibaren eğitim, yargı ve din hizmetleri yayında mali, diplomatik, vb. başka vazifele­ ri de yerine getiriyorlardı. Bu işleri yapmak üzere görevlendiril­ diklerinde profesyonel olarak ayrı bir yola girmiş olmuyor, bu görevleriyle aynı anda veya daha sonra müderrislik ve kadılık yapıyorlardı. XV. yüzyıl ortalarından itibaren söz konusu işleri yapmak için ayrı bir zümre ortaya çıkmaya başladığı gibi kalemi­ ye adı verilen ayrı bir kariyer yolu da teşekkül etti. Bu ayrılıktan sonra ulema bürokrasinin önemli bir parçası olmaya devam etse de ilmiye mensupları sadece eğitim, hukuk ve din ile ilgili işlerde uzmanlaştılar dolayısıyla da ilmiye kariyerinde devam ettiler. 3 Kalemiyeye Geçen Müderrislerin Sosyal Kökenleri 111.

Selimle başlayan modernleşme hareketleri sonrasında i l . Mahmud döneminde merkezi bir devlet kurma yolunda gösteri­ len çabalar kariyer gruplarında uzmanlaşmayı ortaya çıkarmıştır. Bu değişiklerle eş zamanlı olarak müderrislerden bazıları ilmiye kariyerini bırakmış, meslek hayatlarına kalemiyede devam etmiş­ tir. il. Mahmud döneminde İstanbul medreselerinde görev alan 1 2 1 4 müderris arasından sadece altı müderris tebdil-i tarik ile kalemiyeye geçmiştir. İlmiyeden ayrılan müderrislerden üçünün babası ilmiye kökenli iken diğer üçünün babası ilmiye dışında bir mesleğe sahiptir. Mehmed Fuad Efendi, Abdülkadir Efendi ve Mehmed Zühdü Galib Efendi'nin babası ilmiye mesleğinden­ dir. Mehmed Fuad Efendi, i l . Mahmud döneminin ünlü devlet 3

Abdurrahman Atçı!, "Osmanlı İmparatorluğu'nda Bürokrasi ve Ulema'', Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi 36 (20 1 7) , 4-6. 30

il.

M A H M U D D Ö N E M İ N D E T E B D İ L- ! TA R İ K U Y G U LA M A L A R I

adamı, şair aynı zamanda da bir ilmiye mensubu Keçecizade Mehmed İzzet Efendi'nin oğludur. Keçecizadeler önemli bir ule­ ma ailesidir.4 Abdülkadir Efendi, i l . Mahmud' un baş imamların­ dan Ahmed Kamili Efendi'nin torunudur.5 Padişah imamlarının devlet teşkilatındaki ve padişahın nazarındaki önemi aşikardır. Mehmed Zühdü Galib Efendi'nin babası ilmiye teşkilatında gö­ rev alan Karahisarlı İbrahim Efendi'dir. Babaları ilmiye mesleği dışından olan müderrisler, Mehmed Nureddin Efendi, Mehmed Tevfik Efendi ve Mehmed Hamdi Efendi'dir. Mehmed Nureddin Efendi'nin babasının mesleği bilinmemekle birlikte Çavuşbaşızade olarak anılması babasının ilmiye mensubu olmadığı düşüncesini kuvvetlendirmektedir. Zira çavuşbaşılar reisülküttabın maiyetinde çalışan görevlilerdi. Mehmed Tevfik Efendi'nin babası İzzet Bey, ilmiye mesleği dı­ şındandır. Mehmed Hamdi Efendi'nin babası Kaptan-ı Derya Ali Paşa'dır. Hamdi Efendi ilmiyeden ayrıldıktan sonra tıpkı ba­ bası gibi paşalığa kadar yükselmiştir. 6 Zilfi, tarik değiştiren ya da değiştirme ihtimali yüksek olan müderrislerin genellikle başka mesleklerle ilişkileri olan paşazadeler olarak isimlendirilen ve­ zirlerin ve ilmiye dışındaki diğer seçkinlerin çocukları olduğunu iddia etmiştir.7 Oysa i l . Mahmud döneminde kalemiyeye geçen müderrislerin yarısının babası ilmiye dışından ise diğer yarısı ilmiye kökenlidir. Bu durum i l . Mahmud döneminde ilmiye mensuplarının çocuklarının da en az vezirlerin ve diğer seçkin­ lerin çocukları kadar tarik değiştirme eğiliminde olduklarını göstermektedir. 4 5 6 7

Naci Okçu, "İzzet Molla, Keçecizade", Türkiye Diyanet Vakji İs/dm Ansiklopedisi (Ankara: TDV Yayınları, 200 1 ) , 23/56 1 -563. Nuri Özcan, "Ahmed Kamil Efendi", Türkiye Diyanet Vakfı İs/dm Ansiklopedisi (Ankara: TDV Yayınları, 1 989), 2196. Güldöşüren, Osmanlı Uleması, 1 1 1 . Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmani (Dersaadet: Matbaa-i Amire, 1 308), 3/557. Madeline C. Zilli, Dindarlık Siyaseti Osmanlı Uleması Klasik Dönem Sonrası 16001800 (Ankara: Birleşik Yayınları, 2008), 76.

31

ARZU G Ü LDÖŞÜREN

Müderrislerin İlmiyeden Ayrıldıkları Medrese Dereceleri il. Mahmud döneminde ilmiyeden ayrılarak kalemiyeye geçen müderrislerin hangi medrese derecesindeyken tebdil-i tarik et­ tiklerini incelediğimizde, Mehmed Nureddin Efendi, Musıla-i Süleymaniye derecesinde iken Küçük Evkaf Muhasebeciliğine, 8 Mehmed Fuad Efendi, Musıla-i Salın müderrisi iken Tercüme Odasına, Abdülkadir Efendi, İbtida-i Altmışlı müderrisi iken Mektubi-i Sadr-ı Ali Odasına, Mehmed Zühdü Galib Efendi, Musıla-i Süleymaniye müderrisi iken Mukataat-ı Mahlule Müdürlüğüne geçmiştir. Mehmed Tevfik Efendi, Hareket-i Dahil müderrisi iken hacegan rütbesiyle meslek değiştirmiş, vazife al­ dığı oda ya da büro hakkında herhangi bir bilgi verilmemiştir.9 Hareket-i Dahil müderrisi iken tariki hak edildikten yani ilmi­ ye mesleğinden çıkarıldıktan sonra meslek değiştirmek zorunda kalan Mehmed Hamdi Efendi'nin 1 0 de benzer şekilde kalemiye içindeki görevi zikredilmemiştir. Tarik değiştiren müderrislerin ilmiyeden ayrıldıkları medrese dereceleri incelendiğinde ikişer ki­ şinin Hareket-i Dahil ve Musıla-i Süleymaniye, birer kişinin ise Musıla-i Sahn ve İbtida-i Altmışlı müderrisi iken tarik değiştir­ diği görülmektedir. Altı müderris üzerinden ortaya çıkan bu tab­ lo her ne kadar anlamlı görünmese de il. Mahmud döneminde ilmiyeden ayrılan diğer müderrislerin terk-i tarik ettikleri med­ rese dereceleriyle karşılaştırıldığında az da olsa bazı değerlendir­ melerde bulunmaya imkan vermektedir. il. Mahmud döneminde 8

9

10

Süreyya, Sicill-i Osmani, 4/592. Mehmet Yıldız, Abdülhak Molla ve Tarih-i Liva'sı: tahlil ve tenkildi metin (İstanbul: İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 199 5), 11. Ahmed Lütfi Efendi, Tarih-i Lü tfi (Dersaadet: Da­ rüt-tıbaati'I Amire, 1 291) , 2/ 1 80. Millet Kütüphanesi, Ali Emiri, Tarik Defteri [TD] , No. 58, vr. 1 ! Oa; Ali Emiri, Tarik Defteri [TD] , No. 56, vr. 8 l b; Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, Revan, Tarik Defteri [TD] , No. 1506, vr. 60a; İstanbul Müftülüğü Şeriye Sicilleri Arşivi, Tarik Defteri [TD], No. 2, s. 144; İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, Tarik Defteri [TD] , No. 855 vr. 294b. Hamdi Bey'e daha sonra kaymakamlık verilmiştir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) , Hattı Hümayun [HAT] , No. 1 3 54/52894.

32

il.

M A H M U D D Ö N E M İ N D E T E B D İ L - ! TA R I K UYG U L A M A L A R I

müderrislerin ilmiyeden ayrıldıkları derecelerin başında, Musıla-i Sahn ve Hareket-i Dahil gelmektedir. Bu medreseler müderrisle­ rin yukarıdaki derecelere yükselmek için en fazla bekledikleri yer­ lerdi. Sahn-ı Seman müderrislerinin adedi sabit bir şekilde sekiz olduğundan Musıla-i Sahn derecesinde birçok müderris birikmek­ teydi. Bu nedenle bu derece batak olarak tabir olunmaktaydı. 1 1 Kalemiyeye geçen müderrisler örneğinde üç müderrisin Musıla-i Sahn ve Hareket-i Dahil derecelerinde tarik değiştirmiş olması genel tablo açısından bakıldığında müderrislerin bu derecelerde daha fazla beklemek istemedikleri ve başka sebepler yanında bu hususun da etkisiyle tarik değiştirdikleri şeklinde yorumlanabilir. Zilfi, başlangıç düzeyindeki müderrislik derecelerine ulaşan mü­ derrislerin çoğunun başka bir meslekte yeniden başlamaktansa kendi vazifelerinde ilerlemeyi tercih ettiklerinin altını çizmiştir. 12 Kalemiyeye geçen müderrisler Zilfi'nin bu tespitini doğrular şe­ kilde başlangıç derecelerindeyken ilmiyeden ayrılmamıştır. İlmiye Mensuplarının Tarik Değiştirme Sebepleri III. Selim dönemi layiha yazarlarından Behic Efendi, kaleme aldığı layihada haceganlık görevinde bulunan memurların cehalet için­ de olduklarının altını çizmiş, bu durumun sebepleri ve sonuçları üzerinde de durmuştur. Behic Efendi'nin katiplerin durumunun iyileştirilmesi için sunduğu öneriler arasında "medrese" kökenli­ lerin istihdamı da vardır. 111. Selim dönemi layiha yazarlarından bazıları Behic Efendi ile aynı görüşü paylaşmıştır. Bunun sonucu olarak kalemiyenin dışarıdan beslenerek geliştirilmesi ve düzene sokulması gündeme gelmiştir. 1 3 Dışarıdan eleman temin edilecek zümrelerin başında da Behic Efendi' nin de işaret ettiği üzere ilmi­ ye geliyordu. Görünürdeki sebep ya da devlet kayıtlarına yansıyan 11 12 13

Güldöşüren, Osmanlı Uleması, 35 1 . Zilli., Osmanlı Uleması, 75. Muzaffer Doğan, "III. Selim Döneminde Devlet Teşkilatına Dair Bazı Düzenle­ meler", Nizam-ı Kadim'den Nizam-ı Cedide fil. Selim ve Dönemi, ed. Seyfi Kenan (İstanbul: İsam Yayınları, 20 1 0) , 92- 1 03.

33

\.)J .,...

Müderrisin İsmi

Tarike Girdiği Yıl

Tarikten Ayrıldığı Yıl

İlmiyeden Ayrıldığı Medrese Derecesi

Yeni Mesleği

Çavuşbaşızade Mehmed Nureddin Efendi

1 5 Receb 1 2 1 8 3 1 Ekim 1 803

1 Şaban 1 242 28 Şubat 1 827

Musıla-i Süleymaniye

Küçük Evkaf Muhasebeciliği

Keçecizade İzzet Efendi Mahdumu Mehmed Fuad Efendi

3 Ramazan 1 243 1 9 Mart 1 828

3 Rebiülewel 1 252 18 Haziran 1 836

Musıla-i Sahn

Tercüme Odası

Ahmed Kamili Efendi Hafidi Mir esSeyyid Abdülkadir Efendi

5 Muharrem 1 235 24 Ekim 1 8 1 9

26 Cumadelula 1 252 8 Eylül 1 836

İbtida-i Altmışlı

Mektubi-i Sadr-ı Ali Odası

Karahisari İbrahim Efendizade es-Seyyid Mehmed Zühdü Galib Efendi

1 5 Muharrem 1 239 2 1 Eylül 1 823

13 Rebiülahir 1 253 1 7 Temmuz 1 837

Musıla-i Süleymaniye

İzzet Beyzade Mir Mehmed Tevfik Efendi 23 Zilhicce 1 246 4 Haziran 1 83 1

5 Safer 1 25 1 2 Haziran 1 835

Hareket-i Dahil

-

Kaptan-ı Derya Ali Paşazade Mehmed Hamdi Efendi

23 Şewal 1 239 21 Haziran 1 824

Hareket-i Dahil

-

1 3 Zilkade 1 223 3 1 Aralık 1 808

Tablo 1. İlmiyeden Kalemiyeye Geçen Müderrisler

Mukataat-ı Mahlule Müdürü

> ;:ı:ı N c cı c r
"'

(;;

1 tT1 - z

�Ep- njç ·ııı;onqmdj ç M�•.. ç.

Nazariyat Bilgisi ve Repertuvar İçeren Kitaplar ,

Dış Musikinin Anlatımı

�� ��

1

----



Ritimyazıcı: Tüm Musiki Ve Güftelerde Zaman, Ölçü Ve Ritim; Nota içeren Ekiyle Birlikte

ı

!'

.. - -Pan otis A. Korom!las ve Oğ Harı I Matbaası/lstanbul Yeorgı·adis Kı·lcan idis

-;;

I

1 ! Rum Patrikhanenin Matbaası/ 1 lstanbul

ı

ı

1

1

. . _._ _. _. _ . _ _ _ Agathangelos Kiryazidis

ı

] 1 856/ 1 872 1' Yoannis Zoğrafos ı Geyveli i 1

AecıPiıı :Ea11

1 Rumca/ Karamanlıca

8 1 / 1 78

---+---- --

-

49/52

25

-

--

-

--

-

1

Filadelfefs/Ati na

Rumca

7

Kusulinos matbaası/ Atina

-

- -

El yazması/ İstanbul Yeniden basım/Atina (20 1 6) --

sz >

r-

1 Rumca

14

> :'.:

___

--

z tı tT1 :>:l c:: 2::

"'

1 Kilcanidis Matbaası/İstanbul

--

-

2:: > z c 2:: c::

ô.

Basımevi/ Atina

__

--

(/>

- --- -

-

--

o

1

� 1

1 909

1 j 1

11

!

- --- --

j Rum:a- ı 6



--

1 -- - - ---- : İğnatiadis Basımevi/ Neoloğos -�-- -- ,--1 Rumca 1 1 859/1 888 - ıı Panayotis 1 Yeorgiadis Kilcanidis : Matbaası 1 ----ı-:-::-: --- --+-- - ,--Yoannis---Sklepas' ın Themis 1 Rumca Vlahakis 1 870 :-.:- ---+-Nikolaos

Kalliıpeııvoç L€tpı']v

r---

1

,

MoumKov i\11av0ıcıµa ij MeliǵouaY MaKaµaı:

Mousikon Apanthisma veya Mecmua-i Makamat

ı

11

i "'""a

P,o.;;;;,:, ,,, M�•'-•1

İstanbul

1

Arap-Pers Müziğiyle Karşılaştırmalı Olarak Yunan Müziğin Asıl Dış Ezgilerinin Öğrenimi ve Yaygınlaştırılması için Nazari ve Uygulamalı Metodu Öğretim

'O Pu0µoypa