Kısasa Kısas, Pericles, Kuru Gürültü [1 ed.] 9786052497555

141 22 7MB

Turkish Pages 232 [120] Year 2020

Report DMCA / Copyright

DOWNLOAD FILE

Polecaj historie

Kısasa Kısas, Pericles, Kuru Gürültü [1 ed.]
 9786052497555

Citation preview

William SHAKESPEARE

KISASA KISAS

PERICLES, SUR PRENSİ KURU GÜRÜLTÜ

Türkçe Çeviri: EZGİ OVAT

KOMEDİ

çozli0,,

William Shakespeare Kısasa Kısas Pericles, Sur Prensi Kuru Gürültü

Genel Yayın Yönetmeni: Aydın Şimşek Editör: Dorlion Editör Atölyesi Kapak Çizimi:Melissa Kayacı Kapak Tasarım & Sayfa Düzeni: Dorlion Tasarım Atölyesi 1. Baskı: Nisan 2020 Sertifika No: 33967 ISBN: 978-605-249-755-5

© Dorlion Yayınları | Nisan 2020 © William Shakespeare | Nisan 2020 Merkez: İstiklal Mah. Yeşiltepe Sok. 24/A Eskişehir Şube: Kültür Mahallesi, Liderler İş Merkezi, Kızılırmak Cd. D. No: 63/9 06420 Çankaya/Ankara Tel: (0312) 433 03 78 e Gsm: (0555) 037 73 19 İç Baskı & Cilt: Bil Ofset Basım Yayın Matbaa Hizmetleri San. Tic. Ltd. Şti. Tesviyeci Caddesi No: 7/5 İskitler-Ankara Tel: (0312) 433 03 78 Sertifika No: 46767 ©Bu kitabın yayın hakkı Dorlion Yayınları'na aittir. Dorlion Yayınları"M bir İnsancıl Sahaf tescilli markasıdır.

Yayınevinden yazılı izin alınmadan kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz. www.dorlionyayinlari.com

KİTAP İSTEME ADRESİ:

İNSANCIL

Sipariş Hattı: (0530) 307 10 93 - (0530) 643 30 84 web: www.insancilkitap.com » e-mail: depo&insancilsahaf.com

William SHAKESPEARE

KISASA KISAS PERICLES, SUR PRENSİ

KURU GÜRÜLTÜ

Türkçe Çeviri: EZGİ OVAT

KOMEDİ

ÇOzlio,,

İÇİNDEKİLER KISASAKISAS..............................eeeeeeeeeeeeeeeeeseeeeeeeerene 9 BİRİNCİ PERDE... BirinciSahne ......................................... eee

İkinciSahne

11 ıl

......................................... e 15

ÜçüncüSahne ...................................... e 23 DördüncüSahne .................................

eee

27

İKİNCİ PERDE.................................. eee 31 BirinciSahne .............................................. 31

İkinciSahne

............................eeeeeeenen. 41

ÜçüncüSahne ........................................... 49

Dördüncü Sahne ............................. er 51 ÜÇÜNCÜ

PERDE .............................

erer

59

BirinciSahne ...................................... eee 59 İkinci Sahne ........................eernnnennnn 69 DÖRDÜNCÜ

PERDE............................................. 79

BirinciSahne ....................................... eee

İkinciSahne

79

........................................... 83

ÜçüncüSahne ................................... erene

91

DördüncüSahne ..................................... ee 99 BeşinciSahne ......................................................... 101 AlıncıSahne .......................... een

103

BEŞİNCİ PERDE.................... rn BirinciSahne .................................. eee

105 105

PERICLES,SURPRENSİ............................................ 123 BİRİNCİ PERDE... 125 BirinciSahne ................................eerrrn 127

İkinciSahne ......................eeeeernnnen 133 Üçüncü Sahne ................eeeeerrerernenn 139 DördüncüSahne İKİNCİ PERDE... BirinciSahne

................................. erene 141 145

...............................eeeereerererenen 147

İkinciSahne

........................................eeeen 153

ÜçüncüSahne..................................... enne.

157

DördüncüSahne.................................................. 163 BeşinciSahne ........................................ eee 167 ÜÇÜNCÜ

PERDE........... eren

BirinciSahne........................................

eee

171

173

İkinciSahne ............................eeee 177 ÜçüncüSahne ..................... een 183 DördüncüSahne........................................ 185 DÖRDÜNCÜ

PERDE...

BirinciSahne ................................

187

een

189

DördüncüSahne................................... en BeşinciSahne .................................. een AltıncıSahne ................................. eee

203 205 207

BEŞİNCİ PERDE..................................

215

İkinciSahne .........................eeer 193 ÜçüncüSahne........................ enne 199

eee

BirinciSahne....................................... 217

İkinciSahne ..........................eeeerersnnen 227 Üçüncü Sahne .................... een 229 KURU GÜRÜLTÜ .eeeeeeeereeeeeeresrenensene 233 BİRİNCİ PERDE.............................. e 235

BirinciSahne......................................... 235

İkinciSahne ............................. eee 245 ÜçüncüSahne......................eeee 247 İKİNCİPERDE................................ en

251

BirinciSahne...................................... eee 251 İkinciSahne ............................ eee 263

ÜçüncüSahne.......................... een

265

ÜÇÜNCÜ

273

PERDE........... er

BirinciSahne ......................................... en

İkinciSahne ............................ erene ÜçüncüSahne............................... mmm

273

279 285

DördüncüSahne ......................... een

291

BeşinciSahne...................................................... 295 DÖRDÜNCÜ PERDE... 299 BirinciSahne ................................eeeeeeeeeerernne 299

İkinciSahne

......................................... 311

BEŞİNCİ PERDE.................................. eee 315 BirinciSahne .................................... Geren 315

İkinciSahne

........................................... 327

Üçüncü Sahne ............................ enn

331

DördüncüSahne .................................. een

333

PERICLES, SUR PRENSİ OYUNDAKİ KİŞİLER

ANTIOCHUS, Antakya Kralı PERİICLES, Sur Prensi

SIMONIDES, Pentapolis Kralı CLEON, Tarsus Valisi LYSIMACHUS, Midilli Valisi

CERIMON, Etfesli bir Bey THALIARD, Antakyalı bir Bey PHILEMON,

Cerimon'un uşağı

LEONINE, Dionyza'nın hizmetkârı BOULI, Tellalın uşağı DIONYZA, Cleon'un karısı

THAISAİ, Simonides'in kızı

MARINA, Pericles'leThaisa'nın kızı LIYCHORIDA, Marina'nın dadısı DIANA

GOWER, Antiochus'un kızı Surlu devlet adamları, HELICANUS, ESCANES Teşrifatçı, Muhabbet Tellalı, Lordlar, Hanımefendiler, Şövalyeler, Beyler, Denizciler, Korsanlar, Balıkçılar

Oyun çeşitli ülkelerde geçmektedir.

BİRİNCİ PERDE

PROLOG (Antakya Sarayı'nın önü. GOWER girer.) Eski bir şarkıyı söylemek için Küllerinden doğdu ihtiyar Gower;

Sizlere eğlenceli bir seyirlik sunmak için İnsanın zayıf bedenini yeniden kuşandı. Nice şölenlerde söylendi bu şarkı; Perhiz akşamlarında, kutsal törenlerde

Soylu hanımlar, beyler tarafından Ruhlarına ilaç niyetine söylendi.

Amacı daima insanı şanlı kılmak oldu;

Bu uğurda eski olan hep daha kıymetliydi. Şayet zekânın artık olgunlaştığı bu çağın Çocuklarıysanız, kulak verin bu şarkıya. Dilerim mutluluk getirir Bir ihtiyardan dinleyeceğiniz bu şarkı size; Bu uğurda bir mum gibi yakıp tüketeceğim Bir ömür diliyorum kendime. Burası Antakya; bir zamanlar Büyük Antiochus'un Payitaht olarak kurduğu, dönemin yazarlarına göre Suriye'nin en güzel şehri. Bu kralın kendine seçtiği eş

Öldüğünde ardında bir kız çocuğu bıraktı.

Tanrı ona tüm lütfunu bahşetmişçesine Çekici, şen şakrak ve çok güzel olan bu kıza

Gönlünü kaptıran babası enseste ikna etti onu. Kimsenin yapmaması gereken bu şeytanlığı Yaptıkları için ikisi de birbirinden suçluydu. Lakin başlattıkları şey zaman içinde

Öyle kabul gördü ki, günah addedilmez oldu.

126

Pericles, Sur Prensi

Bu günahkâr kadının güzelliği Pek çok prensi ayağına kadar getirdi; Hepsi onun yatağına girmek umudundaydı, Evliliğin hazlarını onunla paylaşmak istiyorlardı. Buna engel olmak için, onları safdışı bırakıp

Kızını kendine saklamak için babası bir yasa çıkardı,

Kızıyla evlenmek isteyenler sorduğu bilmeceyi Bilmek zorundaydı, aksi takdirde öldürüleceklerdi. Böylece nice genç adam hayatını kaybetti; Bu korkunç manzarada da gördüğünüz üzere. Daha sonra olanlar içinse karar sizin;

Gözlerinizdir davamın en güvenilir yargıçları. (Çıkar.)

BİRİNCİ SAHNE (Antakya. Sarayda bir oda. ANTIOCHUS, PERICLES ve maiyet girer.)

ANTIOCHUS: Genç Sur Prensi, üstlendiğin görevin tehlikesini Bütünüyle anlamış bulunuyorsun. PERICLES: Evet Antiochus; fakat ruhum korkmuyor ölümden,

Kazanacağı şanın düşüncesi güç veriyor ona.

ANTIOCHUS: Gelinliğiyle Jüpiter'in eşi olacak kadar Güzel olan kızımı getirin; Anne karnına düştüğü andan Lucina'nın saltanatına dek tabiat ona Tüm gezegenlerin senatoda toplanıp Varlığını kutsamak için sundukları En mükemmel hediyeleri verdi çeyiz olarak. (Müzik başlar. Antiochus'un kızı girer.)

PERICLES: Geliyor işte; bahar gibi giyinmiş, Kullarını onurlandırıyor; düşünceleri

İnsana şan veren tüm erdemlerin kralı!

Yüzü övgüler kitabı, her sayfasında yalnızca Harikulade mutluluklar yazılı; keder ilelebet

Silinmiş, hırçın gazabı kovmuş uysal doğası.

Beni yaratıp aşka düşüren,

Kalbimde bu kutsal ağacın meyvesini

128

Pericles, Sur Prensi

Tadamazsam ateşe atılıp ölmek Arzusunu tutuşturan tanrılar, yardım edin bana;

Sizin iradenizin oğlu ve hizmetkârıyım, Yeter ki böylesi ebedi bir mutluluğa erişeyim! ANTIOCHUS: Prens Pericles...

PERICLES: Büyük Antiochus'un oğlu olmak isteyen Pericles. ANTIOCHUS: Güzel Hesperid altın meyvesiyle karşında işte; Fakat ona dokunmak tehlikelidir,

Ölümcül ejderhalar yaklaşmana izin vermeyecektir.

Göğü andıran yüzü sonsuz görkemine Bakman için aklını çelse de önce

Bunu hak etmen gerekir, hüküm hak etmediğin Yönünde olursa tüm bedeninin ölmesi gerekir. Şurada gördüklerin, senin gibi ünlü prenslerdi; Dinledikleri öykülerin cazibesine kapılıp, Arzunun buyruğunda maceraya atılıp

Buraya gelmişlerdi. Lal dilleri ve solgun yüzleriyle Onlar anlatsın sana şu yıldız tarlasından başka Siperleri olmadan nasıl şehit düştüklerini

Aşk Tanrısı'nın savaşlarında. Ölü seslerinin öğüdüdür

Kimsenin kurtulamayacağı ölüm kapanından

Bir an önce kaçıp gitmen.

PERICLES: Antiochus, kırılgan ölümlülüğüme Kendini bilmesini, bu korkunç manzarayı göstererek Bedenimi olacaklara hazırlamayı Öğrettiğin için teşekkür ederim. Ölümün anımsanması bir ayna gibidir, Bize hayatın bir nefesten ibaret olduğunu, Ona güvenmenin hata olduğunu söyler. Öyleyse hâlâ bu dünyaya ait olmasına rağmen Bir anlığına tanrılarla göz göze gelen

Ve hissettiği hüzünle dünyevi zevklerden

Tat almayı artık beceremeyen Hasta insanlar gibi vasiyetimi açıklamak istiyorum;

William Shakespeare

Size ve bütün iyi insanlara mirasımdır Barış ve mutluluk; bir prense yakışan bunu yapmaktır. Servetim geldiği yere, toprağa dönsün; (Prenses'e) Lekesiz aşk ateşimse senin olsun.

Hazırım artık hayata da ölüme de, En ağır darbeyi bekliyorum Antiochus.

ANTIOCHUS: Madem öğütlere kulak asmıyorsun, Bilmeceyi çözmen gerekiyor. Başaramazsan Senden öncekiler gibi ölmeni emrediyor kanun. PRENSES: Deneyenler içinden bir sana başarı dilerim! Deneyenler içinden bir sana mutluluk dilerim! PERICLES: Cesur bir şövalye gibi çıkıyorum meydana, Sadakat ve cesaretten başka

Hiçbir şeyin yardımını istemiyorum. (Bilmeceyi okur.) Yılan değilim, ama beni doğuran Annenin kanıyla beslenirim. Bir koca ararken kendime,

Aradığım sevgiyi bir babada buldum. Ben anneyim, eşim, ama onun çocuğuyum;

Sadece iki varken bu nasıl mümkün olabilir? Yaşamak istiyorsan bunu çözmelisin. Bu son cümle oldukça keskinmiş.

İnsanların eylemlerini sınırsız bir kudretle İzleme kabiliyetini tanrılara veren güçler! Okumanın bile yüzümdeki rengi soldurduğu Bu satırlar gerçekse, neden karartmadınız

Tanrıların gözünü ilelebet? (Prenses'in elini tutar.)

Işığın güzel aynası, seni sevmiştim,

Sevmeye devam da edebilirdim

İçin böyle kötülükle dolu olmasaydı.

Fakat bilmelisin ki artık iğreniyorum senden.

İçindeki günahı bilmesine rağmen

Sana dokunacak kişi kötü bir insandır.

129

130

Pericles, Sur Prensi

Sen güzel bir kemansın, hislerinse tellerin; Ahlaklı bir el tarafından çalınırsa müziğin, Gök yeryüzü olur, tüm tanrılar dinler bu sesi. Ama vaktinden önce başlamış şarkın,

Böylesi korkunç bir müziği ancak şeytanlar dinler. Yemin ederim ki artık değerin yok gözümde. ANTIOCHUS: Prens Pericles, ona bir daha dokunursan ölürsün.

Bu da diğerleri kadar tehlikeli bir başka yasamızdır. Vaktiniz doldu. Ya yanıtı verin, ya da hükme katlanın.

PERICLES: Yüce kral, İşlemekten keyif aldığı günahları işitmeyi seven azdır;

Yanıt verirsem ucu size dokunur, hem de fazlasıyla. Hükümdarların sırlar kitabına sahip olan

Onu göstermektense kendisine saklamalıdır; Zira kötülük dillendiğinde başıboş rüzgâr gibi olur, Yayılmak için başkalarının gözüne toz toprak savurur; Fakat bunun yerine ölümü seçmek onurdur; Nefes tükenirken bulutlanmayan gözler Göreceğini çoktan görmüştür. Kör köstebek

Toprağını göklere doğru savurur, yeryüzünün İnsanların hatalarıyla dolu olduğunu söyler; Bu uğurda zavallı solucanın canı gider. Krallar yeryüzünün tanrılarıdır, Kötülüğün saltanatında arzuları kanun olur. Jüpiter doğru yoldan saparsa Kim onun kötü olduğunu söyleyebilir?

Sizin bilmeniz yeterli; daha çok kişi bildiğinde Daha kötü sonuçlara yol açacak olanı Gizlemek en iyisi. Dünyaya ilk adımını attığı anne karnını Sevmeyen yoktur; izin verin dilim de

Başıma olan sevgisini gösterip yerinde kalsın.

ANTIOCHUS: (Kendi kendine) Tanrım, o başını bir alabilseydim!

Bilmeceyi çözdü. Ama bunu örtbas edeceğim.

William Shakespeare

Genç Sur Prensi, doğru cevabı veremediğin için Kanunlarımız gereği seni öldürebiliriz; Fakat böyle iyi bir soydan gelen İyi bir adam olduğun için bunu yapmayacağız. Sana kırk gün daha süre tanıyoruz; Bu sürenin sonunda bilmeceyi çözebilirsen Oğlum olman bana mutluluk verecektir, Şu an gösterdiğim merhamet bunun kanıtıdır. Bu süre boyunca benim konumuma,

Senin de kıymetine layık bir şekilde ağırlanacaksın. (PERICLES hariç herkes çıkar.)

PERICLES: Nezaket nasıl da gizlemeye çalışıyor günahı İkiyüzlülükle yapılan iyilik sadece Gösterişten ibaret olduğunda! Cevabım gerçekten yanlış olsaydı Ruhunu iğrenç ensestle kesinlikle Kirletmemiş olurdun. Oysa şimdi

Hem bir baba hem de oğulsun,

Çocuğunu en iğrenç şekilde kucaklarken

Aldığın zevk bir babaya değil kocaya yakışır. Kızınsa yatağını kirletmekle annesinin kanını içiyor. İkisi de yılanlardan farksız; en tatlı çiçeklerden

Beslenseler de sonunda zehir saçıyorlar. Elveda Antakya! Bilge gözler kolayca görecektir ki Geceden daha kara günahlardan utanmayanlar

Işıktan kaçmak için hiçbir şeyi yapmaktan çekinmez.

Biliyorum ki bir günah diğerini tetikler, Alev dumana ne kadar yakında O kadar yakındır şehvete cinayet. Zehir ve ihanet günahın elleridir, Onu utançtan koruyan zırhlarıdır. Başıma gelecek tehlikeden korktuğum için kaçıyorum, Kalırsam sırrınız açığa çıkmasın diye Beni öldüreceksiniz, biliyorum. (Çıkar. ANTIOCHUS yeniden girer.)

131

132

Pericles, Sur Prensi

ANTIOCHUS: Bilmeceyi çözdü, bu yüzden onu öldürmeliyim. İtibarımı yerle bir eder hayatta kalırsa, Dünyaya Antiochus'un böyle iğrenç bir Günahı olduğunu söyler. Bu prens derhal ölmeli. Onurum ayaklar altına alınacak yoksa. Bu gelen de kim? (THALIARD girer.)

THALIARD: Beni mi çağırdınız majesteleri? ANTIOCHUS: Thaliard, en yakın adamlarımdan birisin sen;

Bütün sırlarımı seninle paylaşıyorum. Sadakatin için daha yüksek bir mevkiyle Ödüllendireceğim seni. Thaliard, bak, Bu bir zehir; bu altınlar da senin için.

Sur Prensi'nden nefret ediyorum ve Onu öldürmeni istiyorum. Sebebini sorman Uygun düşmez; emrettiğim için yapmalısın.

Yapacak mısın?

THALIARD: Yapacağım lordum. ANTIOCHUS: Bu yeterli.

(Bir ulak girer.) Soluklan biraz, belli ki koşarak gelmişsin.

ULAK: Lordum, Prens Pericles kaçtı.

(Çıkar.)

ANTIOCHUS: Yaşamak istiyorsan sen de peşinden git; Hedefini on ikiden vuran usta bir okçunun oku gibi ol Ve “Prens Pericles öldü” diyene kadar dönme. THALIARD: Lordum, silahımın menziline girerse

Yaşama şansı kalmaz. Hoşça kalın majesteleri.

ANTIOCHUS: Güle güle Thaliard! (THALIARD çıkar.)

Pericles ölene dek Kalbim aklımın yardımına koşmayacak. (Çıkar.)

İKİNCİ SAHNE (Iyre. Sarayda bir oda.PERICLES girer.)

PERICLES: (Lordlara) Beni yalnız bırakın. Düşüncelerimin böyle değişmesi,

Bu hüznün yoldaşlığı, bu kör olası melankolinin

Beni böyle ele geçirmesi nedendir? Ne güzel gündüzün Ne de kederin mezarı olması gereken Suskun gecenin bir saatinde bile huzur bulamıyorum. Bütün keyiflere kapatıyorum gözlerimi, Korktuğum tehlike kesinlikle Bana ulaşamayacak kadar uzakta, Antakya'da olmasına rağmen Ne ruhumu neşelendirebilen bir mutluluk var,

Ne de ötekinin uzaklığıyla teselli buluyorum. Demek zihnin kuruntudan doğan eziyeti

Endişeden beslenerek büyüyüp gelişiyor,

Başlangıçta olasılığın korkusundan ibaret olan

Korktuğunun başına geleceğini bilmeye dönüşüyor. Bana olan da bu işte. Boy ölçüşemeyeceğim Büyük Antiochus ne isterse yapabilecek güçte; Konuşmayacağıma yemin etmiş olsam da Konuşacağımı düşünüyor. Onu onurlandıracağımı

Söylesem de aksini yapacağıma inanıyor.

134

Pericles, Sur Prensi

Öğrenilmesi hâlinde büyük bir utanç yaşayacağı

Sırrının açığa çıkmaması için mutlaka bir adım atacak; Topraklarımı düşman ordularla kuşatacak,

Savaşın tuzakları sayesinde öyle güçlü görünecek ki

Hayret kovacak şehirden cesareti,

Daha dövüşmeye başlamadan yenilecek adamlarım,

Yanlış bir şey yapmamış olmasına rağmen Cezalandırılacak halkım. Endişelerim onlar için,

Kendim için değil. Ben sadece büyüdüğü kökleri Koruyup savunan ağaç yaprakları gibiyim; Bu da bedenimi hasta, ruhumu kederli kılıyor;

Daha cezam verilmeden cezalandırılıyorum. (HELICANUS ve Lordlar girer.)

1. LORD: Kutsal kalbiniz neşe ve huzurla dolsun!

2. LORD: Ve bize geri dönene dek Zihniniz hep rahat olsun! HELICANUS: Susun, susun da tecrübe konuşsun. Bir krala dalkavukluk etmek kötülük etmektir.

Övgüler günahın gazap dolu kükreyişidir. Övülen, bir kıvılcımken her övgüyle

Alevlere dönüşür; fakat saygılı ve adil eleştiri Krallar için iyidir, çünkü onlar da insandır

Ve insanlar hata yapar.

Bay Övgü size huzur dilediğinde

Aslında dalkavukluk ederek canınıza kast etmiştir. Prensim, bağışlayın beni; isterseniz de cezalandırın;

Diz çöktüğüm bu yerden daha fazla alçalamam.

PERICLES: Bizi yalnız bırakın. Gidip limanda hangi gemiler var, Ne gibi yükler taşıyorlar diye bir bakın, Sonra da gelip durumu bana bildirin. (Lordlar çıkar.) Helicanus, beni etkiledin.

Bakışlarımda ne görüyorsun? HELICANUS: Öfke görüyorum lordum.

William Shakespeare

135

PERICLES: Gözlerimde böyle ölümcül bakışlar varken Beni daha da kızdırmaya nasıl cüret ediyorsun? HELICANUS: Bitkiler beslendikleri göğe bakmaya nasıl cüret eder? PERICLES: Canını alacak güce sahip olduğumu biliyorsun. HELICANUS: (Diz çöker.) Baltayı kendim biledim, Tek yapmanız darbeyi indirmek. PERICLES: Kalk lütfen, kalk.

Otur. Sen bir dalkavuk değilsin,

Bunun için sana teşekkür ederim.

Tanrı esirgesin kralların kulaklarını Hatalara tıkamasından! Bir prense layık bir hizmetkâr ve akıl hocasısın; Bilgeliğinle bir prensi kendine hizmetkâr Etmeyi başarıyorsun. Ne yapmalıyım sence? HELICANUS: Dertlerinize sabırla katlanmalısınız.

PERICLES: Verdiği ilacı kendisi almaya korkan Bir doktor gibi konuştun Helicanus.

Dinle beni öyleyse. Bildiğin gibi Ölümle burun buruna gelmek pahasına Vârislerimin annesi olarak bana güç,

Halkıma neşe verebilecek olan Şanlı bir güzele evlenme teklif etmek için

Antakya'ya gittim. Güzelliği inanılır gibi değildi; Fakat gerisi, dikkatle dinle, ensest kadar iğrençti. Bunu keşfettiğimde günahkâr babası Düşman gibi değil de dost gibi davrandı bana; Ama bilirsin, bir zorbadan korkman gereken vakit

Sana sarıldığı vakittir. Ondan o kadar korktum ki

Dostça bir gardiyan gibi görünen Gecenin koruyucu örtüsü altında buraya kaçtım; Gelir gelmez olanları ve olabilecekleri düşündüm. Onun bir zorba olduğunu biliyordum; Zorbaların korkularının asla azalmadığını,

136

Pericles, Sur Prensi

Aksine zamandan da hızlı büyüdüğünü de.

Ve şayet o kirli yatağının sırrını saklamak için Kaç zavallı prensin kanının döküldüğünü

Dünyaya anlatacağımdan korkuyorsa, Ki korktuğuna şüphe yok; O zaman korkusunu yatıştırmak için

Ordularını toplayıp ona karşı bir yanlış yapmışım Gibi davranmaktan çekinmeyecektir.

Bu durumda herkes savaşın

Masumların canını gözetmeyen yıkımına maruz kalıp Benim suçumun cezasını çekecektir; Tabii buna bir suç denebilirse.

Sen de dahil tüm halkım için duyduğum sevgi,

Ki az önce yeniden ispat ettin

Sevgimde haklı olduğumu...

HELICANUS: Eyvahlar olsun efendim! PERICLES: Gözlerimi uykusuz, yanaklarımı kansız bıraktı; Zihnimde derin düşünceler, binlerce şüphe;

Bu fırtınayı gelmeden nasıl durduracağımı

Sorup duruyorum kendime. Onları kurtaracak

Bir yol bulamadığım için de soylu bir şekilde Onlar için kederleniyorum.

HELICANUS: Lordum, konuşmama izin verdiğiniz için

Özgürce konuşacağım. Antakya Kralı'ndan Korkuyorsunuz ve bana kalırsa korkunuzda

Haklısınız da; o zorbanın sizi açıkça ya da

Gizlice, ihanetle öldürteceğinden korkuyorsunuz.

Lordum, öyleyse o bu öfkeyi unutana veya

Hayatını kaybedene dek seyahate çıkın. Makamınızı da herhangi birine devredin; Beni seçerseniz günün ışığa olduğu kadar Sadık olurum size.

PERICLES: Sadakatinden şüphe duymuyorum; Fakat ya yokluğumda beni devirmeye çalışırsa?

William Shakespeare

HELICANUS: O zaman kanımız bizi var eden toprağa karışır. PERICLES: Öyleyse Sur'a sırtımı dönüp Tarsus'a doğru Bir yolculuğa çıkıyorum; orada senden Haber bekliyor olacağım. Mektuplarında Yazanlara göre hareket edeceğim. Halkımın refahı için geçmişte ve bugün Sahip olduğum sorumlulukları, Taşıyabilecek kadar bilge olduğunu bildiğim Sana devrediyorum. Sadakatine inanmam için Sözün yeterli; senden bir yemin beklemiyorum. Sözünden cayacak olan yeminini de bozar nasılsa. Fakat farklı dünyalarda öyle gayretli ve dikkatli Olacağız ki ikimiz de, zamanın sonuna dek Senin fevkalade bir hizmetkâr, Benim de gerçek bir prens olduğum konuşulacak. (Çıkarlar.)

137

ÜÇÜNCÜ SAHNE

(Sur. Sarayda bir oda.IHALIARD girer.)

THALIARD: İşte, burasıSur, bu da saray. Burada öldürmeliyim Kral Pericles'i; bunu yapmazsam yurdumda asarlar beni. Çok tehlikeli. Anladığım kadarıyla akıllı biri; oldukça da tedbirli,

zira kraldan ne istediği sorulduğunda sırlarından hiçbirini bilmemeyi diledi. Şimdi anlıyorum ki bunu yapmakta haksız değilmiş; çünkü bir kral kime kötülük yapmasını söylerse, o kişi mecburdur bunu yapmaya ettiği yeminle. Aman! Sur lordları

geliyor.

(HELICANUS, ESCANES ve diğer Sur Lordları girer.) -

HELICANUS: Sevgili Sur Lordları, kralın gidişiyle ilgili Bana daha fazla soru sormayın; Bana güvenerek emanet ettiği,

Emirlerini yazarak mühürlemiş olduğu Bu belge seyahate gittiğini gösteriyor zaten. THALIARD: (Kendi kendine)Ne? Kral gitmiş mi?

HELICANUS: Neden siz sevgili lordların rızasını almadan Gittiğini bilmek istiyorsanız, açıklayayım. Antakya'da... THALIARD: (Kendi kendine)Ne olmuş Antakya'da?

140

Pericles, Sur Prensi

HELICANUS: Soylu Antiochus, bilmediğim bir nedenden ötürü Ona sinirlenmiş, en azından o öyle düşünmüş;

Bir hata yapmış, bir günah işlemiş olabileceğinden Korktuğu için de, pişmanlığını göstermek adına Bir kefaret cezası verdi kendisine;

Ölümün daima mevcut bir tehdit olduğu Bir denizci hayatını kuşanmaya karar verdi. THALIARD: (Kendi kendine)Asılabilirdim ama

Anlaşılan o ki artık asılmayacağım.

Madem gitmiş, kral memnun olacaktır

Denizde ölmek için karadan kaçtığını işitince.

Yanlarına gideceğim. Sur Lordları'na merhaba! HELICANUS: Antakyalı Lord Thaliard hoş gelmiş.

THALIARD: Prens Pericles'e kralımdan bir mesaj getirmiştim; Fakat buraya varınca öğrendim ki Lordunuz sonu belirsiz bir yolculuğa çıkmış, Bu durumda mesajımı geldiği yere geri götürmeliyim. HELICANUS: Onu istemek için bir nedenimiz yok; Efendimize iletilecekmiş, bize değil.

Fakat gitmeden önce Sur'da Bir ziyafet sunmak isteriz Antakyalı dostumuza. (Çıkarlar.)

DÖRDÜNCÜ SAHNE (Tarsus. Valinin evinde bir oda.CLEON, DIONYZA ve diğerleri girer.)

CLEON: Dionyza'm, burada dinlenip

Başkalarının kederli öyküleriyle

Kendi acımızı unutmaya çalışalım mı? DIONYZA: Söndürmek için ateşi körüklemek olur bu;

Bir dağı kazarak yok etmeye çalışan Yanı başında daha büyük bir dağ yaratır.

Ah, mutsuz lordum, bizim acılarımız da böyle işte; Şu anda özleri varlıklarından ibaret belki,

Fakat budandıkça büyüyecekler, ağaçlar gibi.

CLEON: Ah Dionyza, kim karnı açken acıktığını söylemeyip Ölene dek açlığını gizleyebilir? Dillerimiz ve acılarımız mutsuzluğumuzu Havaya ilan ediyor; ağlıyor gözlerimiz Dilimiz ağıdımıza ses vermek için yeniden Soluk alana dek, durmadan.

Tanrılar kullarının başı sıkıştığında uykudaysa Onlara teselli vermek için uyandırılmalı.

Konuşacağım acılarımızdan, yıllardır çektiklerimizden; Sen konuşamazsan gözyaşlarınla destek ol bana.

DIONYZA: Elimden geleni yaparım efendim.

142

Pericles, Sur Prensi

CLEON: Yönettiğimbu şehir, Tarsus; Niceleri tarafından kutsanmış olan,

Taşı toprağı altından, kuleleri Bulutları öpecek kadar yükseğe uzanan, Her gören yabancının hayran kaldığı; Mağrur ve süslü kadınları ve erkekleri Bir ayna gibi diğerinde kendini gören,

Donatılmış masaları gözlere ziyafet çeken,

Lüksü yiyecekten daha fazla seven, Fakirliğin nefret edildiği bu şehir yardım istemeyi Küçümseyecek kadar gururludur. DIONYZA: Ah, çok doğru.

CLEON: Ama bak, tanrılar nelere kadir! Talihimiz

Çark ettiğinden beri, nice nimetler sunan Toprağa, havaya ve suya övgüler sunmak zahmetine Katlanmayan bu ağızlar, kullanılmamaktan Harap olan evler misali açlığa mahküm oldular Susmaktan. Daha iki yaz öncesine kadar Gösterişli olmayan sofralara burun kıvıran Bu ağızlar şimdi bir parça ekmek için yalvarıp Bulunca mutlu oluyorlar. Bebeklerini beslemek için Hiçbir şeyin yeterince iyi olduğunu düşünmeyen O anneler şimdi o kıymetli varlıkları yemeye hazır. Açlık öyle fena vuruyor ki, karı koca kurayla seçiyor Diğerinin yaşaması için kimin öleceğine. Her yerde ağlayan, ölen insanlar var;

Fakat düştüklerini görenlerin Onları gömecek gücü bile yok. Doğru değil mi bu? DIONYZA: Yanaklarımız ve tükenmiş gözlerimiz şahittir.

CLEON: Ah, bolluğun kadehinden içip Sofrasından gönlünce tadan O müsrif isyan şehirleri duysun bu gözyaşlarını! Tarsus'un sefaleti onların olsun. (Bir lord girer.)

William Shakespeare

LORD: Vali Bey nerede? CLEON: Buradayım. Seni buraya alelacele getiren Kötü haberi söyle; iyi haberler bizden uzakta nasılsa. LORD: Bize doğru yaklaşmakta olan Heybetli bir filo saptadık komşu kıyıdan. CLEON: Bunu bekliyordum. Bir acı asla ardından yerini alacak olan Vârisini peşinden getirmeden gelmez. Bizimkinin yaptığı da bu. Komşu şehirlerden biri Sefaletimizden faydalanıp gemileriyle Yola çıkarmış birliklerini; şehri ele geçirecekler Biz zaten diz çökmüş hâldeyken. Benim üzerimden zafer kazanmak istiyorlar ama

Kimseye şan getirmez böylesi.

LORD: Bundan korkmamıza gerek yok; Beyaz bayraklarına bakılırsa

Savaşmak niyetinde değiller; Düşman olarak değil dost olarak gelmişler. CLEON: Bire bin katmadan anlatamayan biri gibi konuştun. En büyük kötülükler heybetli gösterilerin ardındadır. Fakat onları buraya getiren ne olursa olsun, Korkacak neyimiz var ki? İnsan yerden daha alçağa düşemez,

Biz de yolu yarıladık zaten. Git komutanlarına Nereden, ne sebeple geldiğini, ne istediğini Öğrenmek için onu burada beklediğimizi söyle.

LORD: Emredersiniz lordum.

(Çıkar.) CLEON: Niyeti barışsa memnuniyetle karşılarız;

Savaşsa da ona direnecek gücümüz yok.

(PERICLES ve hizmetkârları girer.)

PERİCLES: Sayın Vali, duyduğum kadarıyla bu şehri Siz yönetiyormuşsunuz. Gemilerimin

143

144

Pericles, Sur Prensi

Ve birliklerimi sizi alarma geçirecek Bir uyarı ateşi olarak görmenizi istemem. Sur'dan bile duyduk sefaletinizi, Sokaklarınızdaki haraplığı gördük. Acılarınızı çoğaltmaya değil azaltmaya geldik. Gemilerimizin Truva atı misali

Zafer ateşiyle yanıp tutuşan, kana susamış

Askerlerle dolu olduğunu düşünebilirsiniz,

Fakat hepsi aslında ihtiyacınız olan ekmeği Yapabilmeniz için buğdayla doludur; Amacımız açlıktan ölmek üzere olanlara Can vermektir. HEPSİ

Yunan tanrıları sizi korusun!

Sizin için dua edeceğiz.

PERICLES: Kalkın, kalkın rica ederim.

Nezaket değil sevgidir istediğimiz. Bir de gemilerim, adamlarım ve benim için Güvenli bir liman.

CLEON: Bunu size sağlamayı başaramayan, Yahut yeterince minnet duymayan kişi

Karım da olsa, çocuğum da olsa, hatta ben bile olsam

Tanrıların ve insanların tüm lanetleri üzerine yağsın! O zamana kadar -ki umarım bu hiç olmaz-

Şehrimizde istediğiniz kadar kalabilirsiniz majesteleri.

PERICLES: Teklifinizi kabul ediyoruz. Bize kaş çatan yıldızlar Yeniden gülümseyene dek burada kalacağız. (Çıkarlar.)

İKİNCİ PERDE

(GOWER girer.)

GOWER: Burada kudretli bir kralın

Çocuğunu enseste ikna edişini gördünüz.

Ne korkunç biri olduğunu Sözleri ve eylemleriyle ispat edebilecek İyi kalpli bir prensiyse suskunluğa itti; O da yapması gerekeni yaparak Gazabı yatışana dek susmayı seçti.

Şimdi size derdin hükmünde ezilenlerin

Nasıl bir taş kaybedip de sonra Bir dağ kazandığını göstereceğim. O iyi yürekli adam,

Ki onunladır en iyi dileklerim, Hâlâ Tarsus'ta; herkes onun sözlerini

Kutsal sayıyor, onu onurlandırmak için Heykelini dikiyor. Tüm olup bitenler Şimdi sahneye geliyor, Ne gerek var benim sözlerime?

SÖZSÜZ OYUN

(Bir kapıdan CLEON'la konuşmakta olan PERICLES ve maiyetleri girer. Başka bir kapıdan elinde PERICLES'e bir mektupla bir soylu girer. PERICLES mektubu CLEON'a gösterir, ulağa para verir ve onu takdis eder. PERICLES ve CLEON ayrı kapılardan çıkar.) Memlekette kalmış olan iyi kalpli Helicane Asalak bir arı gibi bal yemek niyetinde değildi, Kötüleri öldürüp iyileri yaşatmaktı isteği; Prensinin arzusunu yerine getirmek için

146

Pericles, Sur Prensi

Sur'da olanlardan haberdar ediyordu onu. Thaliard'ın günahkâr niyetlerle Onu öldürmeye geldiğini bildirmiş, Tarsus'ta daha fazla kalmasının Onun için iyi olmayacağını söylemişti. Prens de bu tavsiyeye uyup İnsan gördüğünde huzursuzluk çıkaran Denizlere açıldı. Çok geçmeden rüzgâr Esmeye başladı. Gökteki fırtına Derinde kabaran dalgalarla bir oldu,

Sonunda gemisi güvenli bir sığınak olmaktan çıkıp Parçalanarak battı. Böylece Her şeyini kaybeden iyi yürekli prens Dalgalarla kıyıdan kıyıya savrulmaya başladı. Ne adamları kaldı geriye, ne de malları; Kendisinden başka hiçbir şeyi kurtaramadı.

Sonunda kötülük etmekten yorulan kader Onu bir kıyıya savurdu ve rahat bıraktı. İşte, geliyor. Bundan sonra olacakları Şimdi göreceksiniz; bağışlayın ihtiyar Gower'ı. (Çıkar.)

BİRİNCİ SAHNE (Pentapolis. Deniz kıyısında açık bir alan.PERICLES ıslak bir hâlde girer.)

PERICLES: Yatışsın artık öfkeniz, göğün kızgın yıldızları! Rüzgâr, yağmur ve fırtına, unutmayın ki insanoğlu

Size boyun eğmesi gereken bir özdür sadece; Ben de tabiatım gereği itaat ediyorum size.

Ah, deniz kayalara savurup attı beni;

Kıyıdan kıyıya sürükleyip peşimdeki ölümden başka Hiçbir şeyi düşünecek nefes bırakmadı içimde.

Bir prensin elinden her şeyini alıp Tatmin etsin artık o yüce kudretinizi. Islak mezarınızdan fırlatılıp atılmışken Tek isteğim burada huzur içinde ölmek. (Üç balıkçı girer.) 1. BALIKÇI: Ne oluyor?

1. BALIKÇI: Çabuk buraya gel, ağları getir! 1. BALIKÇI: Ne oluyor dedim! 3. BALIKÇI: Ne diyorsunuz efendim? 1. BALIKÇI: Bak nasıl kendine geldin! Gel buraya, yoksa ben

getirmesini bilirim.

3. BALIKÇI: Efendim, inanın az önce önümüzde karaya vuran

zavallı adamları düşünüyordum.

148

Pericles, Sur Prensi

1. BALIKÇI: Zavallılar, yardım etmemiz için attıkları çığlıklar kalbimi kedere boğdu; ama ne çare, kendimize bile zor yardım

ediyoruz.

3. BALIKÇI: Suya bir dalıp bir çıkan domuzbalıklarını görünce böyle olacağını söylememiş miydim efendim? Yarı balık, yarı canavar diyorlar onlar için. Lanet olsun hepsine! Fırtına kopuyor ne zaman ortaya çıksalar. Efendim, balıkların denizde nasıl yaşadığına şaşıyorum. 1. BALIKÇI: İnsan karada nasıl yaşıyorsa öyle yaşıyorlar işte;

büyükler küçükleri yiyor. Zengin cimriler balinalara fazlasıyla benzer mesela; zavallı yavru balıkları önüne katıp oynar durur, sonunda da hepsini bir lokmada yutarlar. Böyle balinalardan karada da var; rahibi, kiliseyi, çan kulesini, çanları olduğu gibi

yutana dek ağızlarını kapatmıyorlar.

PERICLES: (Kendi kendine)Ders çıkarmak gerek bundan.

3. BALIKÇI: Ama efendim, zangoç olsaydım o gün ben de çan

kulesinde olmak isterdim. 1. BALIKÇI: Nedenmiş 0?

3. BALIKÇI: Çünkü o zaman beni de yutardı, ben de midesine girince çanları öyle bir çalardım ki çanları da, kuleyi de, kiliseyi

de kusmadan bırakmazdım yakasını. Ama iyi kalpli Kral Simonides de benim gibi düşünseydi...

PERICLES: (Kendi kendine) Simonides! 3. BALIKÇI: Arının elinden balını çalan bu asalaklardan temizlerdik şehri. PERICLES: (Kendi kendine)Denizdeki balıklardan nasıl da İnsanın kusurlarını anlatıyor bu balıkçılar!

Sular imparatorluğundan çıkardıklarıyla Nasıl da gözler önüne seriyorlar iyiyle kötüyü! Kolay gelsin size asil balıkçılar.

1. BALIKÇI: Asil mi? Ne diyorsun arkadaş? Gün seni getirdiyse, takvimden çıkarsak peşine düşen olmaz.

William Shakespeare

149

PERICLES: Gördüğünüz gibi deniz kıyıya savurdu beni. 1. BALIKÇI: Seni yolumuza savurduğuna göre sarhoş olmalı deniz! PERICLES: Suların ve rüzgârın o engin tenis kortunda Oynayacak bir topa çevirdikleri bu adam Kendisine merhamet etmenizi rica ediyor;

Ki bugüne dek kimseden bir şey istememiştir. 1. BALIKÇI: İstemeyi beceremiyor musun arkadaş? Bizim ülkemizde, Yunanistan'da yani, çalışarak elde ettiğimizden

fazlasını elde ederiz bu yolla.

1. BALIKÇI: Balık tutabilir misin? PERICLES: Hiç denemedim.

1. BALIKÇI: Öyleyse açlıktan ölürsün, kesin. Balık

tutamıyorsan buralarda yiyecek başka bir şey bulman imkânsız

bugünlerde.

PERICLES: Eskiden olduğum kişiyi unuttum artık, Şimdiki banaysa düşünmeyi öğretiyor yokluk. Soğuğa yenilmiş bir adamım; damarlarım buz tuttu, Dilimi sizden yardım istesin diye ısıtmaktan Daha fazlasını yapacak kadar can yok içlerinde. Şayet yardım etmeyi reddederseniz de

Lütfen öldüğümde gömün beni; ben de insanım.

1. BALIKÇI: Ölmek mi dedin? Tanrı korusun! Burada bir

paltom var, gel, giy üstüne. Seni sıcak tutar. Sahiden çok

yakışıklı bir delikanlı! Eve gidelim, tatillerde et, perhiz

günlerinde balık, ayrıca tatlılar, kekler, börekler yiyelim; herkes

sevinecek geldiğine.

PERICLES: Teşekkürler efendim.

1. BALIKÇI: Dostum, kimseden bir şey isteyemem demiştin. PERICLES: Sadece kibarca sordum. 1. BALIKÇI: Kibarca sordun mu? O zaman ben de “kibar

sorucu” diyeyim kendime, kırbaçlanmaktan kurtulayım.

150

Pericles, Sur Prensi

PERICLES: Bütün dilencileri kırbaçlıyorlar mı burada? 1. BALIKÇI: Hepsini değil dostum, hepsini değil. Tüm dilenciler

kırbaçlansaydı kırbaççılıktan iyi meslek olmazdı. Efendim, ben

gidip ağları çekeceğim. (3.BALIKÇI'yla çıkar.)

PERICLES: (Kendi kendine)Bu soylu neşe işlerine nasıl da

yakışıyor!

1. BALIKÇI: Bayım, nerede olduğunu biliyor musun? PERICLES: Pek sayılmaz. 1. BALIKÇI: Ben söyleyeyim: burası Pentapolis, kralımız da iyi kalpli Simonides'tir. PERICLES: İyi kalpli Kral Simonides mi diyorsunuz ona? 1. BALIKÇI: Evet bayım; barışçıl ve iyi yönetimiyle bunu hak ediyor. PERICLES: Yönetimiyle halkından “iyi kalpli” sıfatını kazandığı için çok şanslı bir kralmış. Sarayı bu kıyıdan ne kadar uzakta? 1. BALIKÇI: Yarım günlük yoldur buradan bayım. Biliyor musunuz, bir kızı var ve yarın onun doğum günü. Dünyanın dört bir yanından prensler ve şövalyeler onun sevgisini kazanmaya çalışmak için buraya gelecek. PERICLES: Talihim dileklerime denk olsaydı, aralarında

olabilirdim belki.

1. BALIKÇI: Her şey kuralına göre yapılmalıdır bayım. İnsan bir şeyi isteyip de alamazsa, pekâlâ alabilir karısının ruhu karşılığında. (2.BALIKÇI ve 3.BALIKÇI bir ağı çekerek yeniden girer.) 1. BALIKÇI: Yardım edin efendim, yardım edin! Bir balık kanun

karşısındaki fakir adam gibi hapsoldu ağa, çıkamıyor. Ha! Sonunda çıktı kahrolası! Paslı bir zırhmış.

PERICLES: Bir zırh mı? Dostlar, rica ederim bakmama izin verin.

William Shakespeare

151

Başıma gelen tüm talihsizliklerin ardından

Kendimi onarma fırsatını sunduğun için

Sana teşekkür ederim kader. Kaybettiğim babamın Bana miras bıraktığı zırhı, bana ait olanı Geri verdiğin için de. Ölürken bana demişti ki: “Pericles'im, al bunu; ölümle aramda

Kalkan olmuştu”. Sonra da bu kolluğu gösterip “Beni koruduğu için bunu da sakla;

Tanrılar korusun ama ihtiyacın olursa Seni de koruyacaktır”. Ben de sevgiyle saklamıştım, Ta ki hiçbir insana acımayan haşin denizler Öfkeyle onu elimden alana kadar. Fakat yatışınca Geri verdiler işte. Bunun için minnettarım.

Babamın mirasına yeniden kavuştum ya, Artık gemimin batmış olmasına üzülmüyorum. 1. BALIKÇI: Ne demek istiyorsunuz bayım? PERICLES: Bu kıymetli giysiyi istiyorum sizden sevgili dostlar, Bir zamanlar bir kralın kalkanıydı, Üzerindeki işaretten tanıdım. Beni çok severdi,

Onun hatırı için almak istiyorum bu zırhı. Sonra da beni hükümdarınızın sarayına götürürseniz Orada bir soylu gibi görünebilirim bununla. Olur da kötü talihim düzelirse bir gün,

Cömertliğinizin karşılığını öderim; O zamana dek size borçlu kalacağım.

1. BALIKÇI: Sen de mi hanım için yarışacaksın? PERICLES: Silah kullanmaktaki meziyetlerimi göstereceğim. 1. BALIKÇI: Al bakalım, tanrılar yardımcın olsun! 1. BALIKÇI: Fakat dinle dostum; bu kıyafeti denizin sert dikişlerinden çıkaran biziz. Bunun bir ödülü, bir karşılığı

olmalı. Amacına ulaşırsan umarım bunu kimden aldığını

hatırlarsın.

PERICLES: Hatırlayacağıma emin olabilirsin.

152

Pericles, Sur Prensi

Çelik kuşandım sayenizde; Denizin taşkınlığına rağmen

Yeniden koluma taktığım bu mücevher sayesinde de Öyle bir ata bineceğim ki, attığı her adımın güzelliği İzleyenlerin aklını başından alacak. Dostum, şimdi

Tek eksiğim bir şövalye eteği.

1. BALIKÇI: Onu da hallederiz. En iyi kıyafetimi veririm sana, bir etek yaparsın. Saraya da ben götürürüm seni. PERICLES: Öyleyse onur irademin hedefi olsun;

Bugün sonum ya batmak, ya çıkmak olsun. (Çıkarlar.)

İKİNCİ SAHNE (Yarışmak için bekleyenlerden oluşan bir kalabalık, yolun kenarında kral çadırı. SIMONIDES, THAIJSA, Lordlar ve

hizmetkârlar girer.)

SIMONIDES: Şövalyeler yarışa başlamaya hazır mı? 1. LORD: Hazırlar lordum, huzurunuza çıkmak için

Emrinizi bekliyorlar.

SIMONIDES: Git olduğumuzu söyle; ben de,

Doğum günü şerefine bu yarışmaların düzenlendiği, İnsanlar hayran olsun diye yaratılmış, Sanki güzelliğin kendi çocuğu olan kızım da. (Lord çıkar.)

THAISA: Soylu babacığım, müsaadeniz olursa

Becerebildiğim kadarıyla takdirlerimi sunayım size.

SIMONIDES: Bunu yapman uygun düşer, zira hükümdarlar Tanrının kendisinden yarattığı örneklerdir; Mücevherler cilalanmazsa parlaklığını yitirir, Hükümdarlar da saygı duyulmadığında itibarını. Kızım, kalkanlarındaki armalara uygun şekilde Her bir şövalyeyi karşılama onurunu Sana bırakıyorum. THAISA: Onurumu korumak için üzerime düşeni yapacağım. (Bir şövalye girer, önlerinden geçer, uşağı kalkanını Prenses'e sunar.)

154

Pericles, Sur Prensi

SIMONIDES: İlk öne çıkan bu şövalye kimdir?

THAIJSA: Spartalı bir şövalye, asil babacığım; Kalkanının üzerindeki armada da Güneşe uzanan bir Etiyopyalı resmi Ve “Işığın bana yaşamdır” sözleri var. SIMONIDES: Yaşamını sana bağlayanın aşkı gerçektir. (İkinci şövalye geçer.) İkinci şövalye kimdir? THAISA: Makedon bir prens, soylu babacığım;

Kalkanındaki armada bir hanımefendi tarafından Fethedilmiş, silahlı bir şövalyenin resmi

Ve İspanyolca “Zorlamaktansa nezaketle” sözleri var. (Üçüncü şövalye geçer.) SIMONIDES: Üçüncü şövalye kimdir? THAISA: Üçüncü şövalye Antakyalı;

Armasında şövalye nişanı ve

“Beni harekete geçiren zafer arzusudur” sözü var. (Dördüncü şövalye geçer.)

SIMONIDES: Dördüncü şövalye? THAISA: Ters çevrilmiş, yanan bir meşale resmi ve “Beni besleyendir beni söndüren” sözü.

SIMONIDES: Güzelliğin sahip olduğu güç ve arzuyla Can verebileceği gibi öldürebileceğini de anlatmış. (Beşinci şövalye geçer.)

THAISA: Beşincide mihenk taşınca sınanmış altınlarla dolu, Etrafı bulutlarla çevrili bir el ve

“Sadakatim hazırdır sınanmaya” sözü var. (Altıncı şövalye, PERICLES geçer.)

SIMONIDES: Kendisini böyle zarif bir selamlamayla takdim eden

Altıncı ve son şövalye kimdir?

William Shakespeare

155

THAISA: Yabancı biri gibi görünüyor; ama armasında

Sadece tepesi yeşil olan, kurumuş bir dal var;

Bir de “Bu umut için yaşıyorum” sözü.

SIMONIDES: Güzel bir söz; bulunduğu düşük sınıftan

Senin aracılığınla yükselmeyi umuyor.

1. LORD: Niyeti dış görünüşünden iyidir umarım; Zira bu hâliyle ona itibar etmek güç. Bu paslı zırhıyla da şövalyeden çok Arabacıya benziyor. 2. LORD: Büyük ihtimalle bir yabancı; böylesine Önemli bir gün için çok tuhaf giyinmiş. 3.LORD: Bugün tozla ovulup temizleneceğini düşünerek Zırhını bilerek paslandırmış gibi sanki. SIMONIDES: Budalalıktır insanın dış görünüşünü yargılayarak

İçini anladığını sanmak.

Şövalyeler geliyor, balkona geçelim.

(Çıkarlar. “Fakir şövalye” bağırışları duyulur.)

ÜÇÜNCÜ SAHNE

(Resmi bir salon. Bir ziyafet hazırlanmıştır. SISMONIDES, THAISA,

Lordlar, hizmetkârlar ve yarışmadan gelen şövalyeler girer.)

SIMONIDES: Şövalyeler, geldiğiniz için ne kadar sevindiğimi Anlatmam gereksiz. Savaşlarda göstermiş olduğunuz Hünerler de açıkça ortada, bu yüzden Başarılarınızdan söz etmek ancak

Yazdığınız kitabın kapağını yazmaktan ibaret olur; Bu yersiz davranışı da hiçbiriniz beklemiyordur.

Şölenler keyif içindir, keyfini çıkarmaya hazırlanın; Hepiniz konuğumsunuz sevgili prensler.

THAISA: Fakat siz benim şövalyem, benim konuğumsunuz. Size bu zafer tacını vererek Bu mutlu günün kralı ilan ediyorum. PERICLES: Hünerden ziyade talihimden kazandım hanımefendi. SIMONIDES: Adına ne dersen de, nihayetinde gün senin günün;

Kimsenin de zaferini kıskanmadığını umuyorum. Bir sanatçı yaratırken kiminin iyi, Kimininse sıradışı olacağına hükmeder sanat;

Sen onun en sevdiği çocuğusun. Şimdi,

Şölenin kraliçesi, sevgili kızım, geç otur yerine.

Teşrifatçı, diğer konuklarımı da uygun şekilde oturt.

158

Pericles, Sur Prensi

ŞÖVALYELER: İyi kalpli Simonides bizi fazlasıyla onurlandırdı. SIMONIDES: Varlığınızla günümüzü güzelleştirdiniz. Severim onuru, çünkü onurdan nefret eden

Gökteki tanrılardan nefret ediyor demektir.

TEŞRİFATÇI: Beyefendi, sizin yeriniz şurası.

PERICLES: Başka bir yer daha uygun olur.

1. ŞÖVALYE: Oturun bayım; bizler kalbinde de

Davranışlarında da yüksektekini kıskanmayan, Alçaktakini hor görmeyen kişilerizdir.

PERICLES: Gerçekten çok nazik şövalyelersiniz.

SIMONIDES: Oturun bayım, oturun. PERICLES: Düşüncelerin kralı Jüpiter aşkına, hayret içindeyim; Ondan başka şey düşünemiyorum,

Bu lezzetli yemekleri bile görmüyor gözüm. THAISA: Evliliğin kraliçesi Juno aşkına,

Yediğim her şey tatsız geliyor bana; Onu tatmak istiyorum yalnızca. Kesinlikle yiğit bir beyefendi.

SIMONIDES: Alt tarafı taşralı bir adam;

Diğer şövalyelerin yaptıklarından fazlasını yapmamış, Bir iki mızrak kırmış sadece. Boşver onu.

THAISA: Cam parçalarının yanındaki Mücevher gibi görünüyor bana diğerlerinin yanında. PERICLES: Kral bana babamın bir zamanlar ne kadar Şanlı biri olduğunu gösteren resmini hatırlatıyor. Vaktiyle güneş gibi otururmuş tahtında, Nice prens de ona tapan yıldızlar gibi Dolanırmış etrafında. Onu görenler, Yüceliği karşısında taçlarının sönük ışığını da

Kendi elleriyle yok etmek için eğilirlerdi önünde. Şimdi onun oğlu gecenin içinde bir ateşböceği gibi;

William Shakespeare

159

Yalnızca karanlıkta parlıyor, aydınlıkta yok hükmü. Bu da bana anlatıyor ki, zaman insanlara hükmediyor; Onların hem anne babası, hem mezar kazıcısı

Ve ne isterlerse istesinler o hep bildiğini okuyor. SIMONIDES: Şövalyeler, keyfiniz yerinde mi? ŞÖVALYELER: Soylu varlığınızla bizi onurlandırırken Aksi mümkün mü? SIMONIDES: Ağzına kadar doldurun kadehlerinizi, Sevdiğinize sunacakmışsınız gibi;

Sağlığınıza içiyorum.

KNIGHTS

Teşekkür ederiz majesteleri. SIMONIDES: Fakat durun bir dakika. Şuradaki şövalye Çok mutsuz görünüyor, sarayımızda onu Layıkıyla ağırlayamamışız gibi. Gördün mü Thaisa?

THAISA: Bundan bana ne babacığım? SIMONIDES: Olur mu hiç öyle şey kızım! Krallar gökteki tanrılar gibi yaşamalıdır, Onları onurlandırmaya gelen herkese karşı

Cömert davranmalıdır. Aksi şekilde davrananlar sivrisineklere benzer, Çok ses çıkarırlar ama ölümleri arzulanır.

Bu yüzden onu mutlu etmeliyiz;

Bu kadehi onun şerefine içtiğimizi söyle hadi.

THAISA: Aman babacığım, yabancı bir şövalyeye karşı Bu kadar cesur olmak bana yakışmaz; Sözlerimi yanlış anlayabilir,

Zira erkekler kadınların hediyelerini Küstahlık addeder çoğu zaman.

SIMONIDES: Ne diyorsam onu yap, yoksa sinirlendireceksin beni. THAISA: (Kendi kendine)Tanrılar şahidimdir, Daha mutlu edemezdi beni.

160

Pericles, Sur Prensi

SIMONIDES: Ayrıca onu daha yakından tanımak istediğimizi söyle; Adını, ailesini, nereli olduğunu sor.

THAISA: Beyefendi, babam bu kadehi sizin için içiyor. PERICLES: Kendisine teşekkür ederim.

THAISA: Ömrünüze ömür katmasını diliyor. PERICLES: Hem ona hem de size teşekkür ederim; emrinizdeyim.

THAISA: Sizi daha iyi tanımak istiyor; nereli olduğunuzu, Adınızı, ailenizi soruyor.

PERICLES: Surlu bir beyim; adım Pericles.

Sanat ve silah eğitimi aldım. Macera peşinde dünyayı dolaşırken Zalim denizler gemilerimi ve adamlarımı

Aldı elimden; kazadan sonra bu kıyıya çıktım. THAJSA: Size teşekkür ediyor; adı Pericles'miş;

Surlu bir beymiş. Denizlerde yaşadığı bir talihsizlik Onu gemilerinden ve adamlarından etmiş, Sonunda da bu kıyıya sürüklemiş.

SIMONIDES: Tanrılar şahidimdir talihsizliğine acıdım; Onu bu mutsuzluktan kurtaracağım. Gelin beyler, zamanı boşa harcamayalım;

Biraz eğlenelim. Hazır zırhlarınız üzerinizdeyken Size asker dansı yapmak yakışır. Özre lüzum yok; Müziğin sesi hanımların başını ağrıtabilir, Ama nasılsa yatağın içinde olduğu kadar Hoşlarına gider erkekler zırhları içinde olduklarında. (Şövalyeler dans eder.)

İyi ki istemişim bunu, hoş bir gösteri. Gelin beyefendi; bakın, burada dans etmek isteyen Bir hanım var. Hem, duyduğum kadarıyla

Sur şövalyeleri hanımlara hızlı adımlar attırmakta da,

Yavaş danslarda da oldukça ustaymış.

William Shakespeare

PERICLES: Bu konuda eğitim almış olanlar öyledir lordum. SIMONIDES: Nezaket göstermek adına mahrum bırakmayın Kendinizi bu eğlenceden. (Şövalyeler hanımlarla dans eder.)

Ayrılın, ayrılın! Hepinize teşekkürler beyler, Harikaydınız. (PERICLES'e) Ama en iyisi sizdiniz.

Şövalyeleri odalarına götürmek için Uşaklar gelsin, ışık getirilsin!

(PERICLES'e) Yanımızdaki odaya yerleşmeniz için

Emir verdim bayım.

PERICLES: Emrinize amadeyim majesteleri. SIMONIDES: Prensler, beklediğinizin bu olduğunu biliyorum

ama

Aşktan söz etmek için çok geç oldu.

Bu yüzden şimdi herkes dinlenmeye çekilsin

Ve yarın birinci olmak için hazırlansın. (Çıkarlar.)

161

DÖRDÜNCÜ SAHNE (Sur. Valinin evinde bir oda. HELICANUS ve ESCANES girer.)

HELICANUS: HayırEscanes, dinle beni;

Ensest günahını işliyordu Antiochus,

Bu yüzden de en ulu tanrılar nicedir beklettikleri

İntikamı özgür bıraktılar bu iğrenç,

Korkunç suç için. Tam da şanının zirvesindeyken

Yanında kızıyla paha biçilmez arabasındayken Gökten bir ateş düştü ve kavurdu bedenlerini,

İğrenç bir hâle getirdi. Üstelik o kadar kötü koktu ki, Evvelce onlara taparak bakan gözler Onları gömmekten bile imtina eder oldu. ESCANES: Çok tuhaf.

HELICANUS: Adalet yerini buldu. Büyük bir kral olsa da Büyüklüğü tanrının mızrağına kalkan olamadı; Günahının cezasını ödedi. ESCANES: Çok doğru. (Birkaç Lord girer.)

1. LORD: Baş başayken de başkalarının yanında da

Kendinden başkasının fikrine önem vermiyor.

2. LORD: Artık birinin ona haddini bildirmesi gerekiyor.

164

Pericles, Sur Prensi

3.LORD: Bunu yapanı da herkesin desteklemesi gerek. 1. LORD: Gel öyleyse. Lord Helicane, konuşabilir miyiz? HELICANUS: Bana mı dediniz? Hoş geldiniz, iyi günler lordlarım. 1. LORD: Bilin ki dertlerimiz bini aştı,

Bir nehir gibi yatağından taştı.

HELICANUS: Dertleriniz mi? Ne derdi? Sevdiğiniz prensinize haksızlık etmeyin.

1. LORD: Öyleyse sen de kendine haksızlık etme

Soylu Helicane. Şayet Prens hayattaysa İzin ver onu selamlayalım, hiç değilse Soluğuyla hangi toprakları kutlu kıldığını bilelim. Bu dünyada yaşıyorsa, onu arayacağız; Mezarında yatıyorsa, onu bulacağız. Ya bizi yönetmek için yaşadığını, Ya da öldüğünü ve bizi özgürce seçim yapmaya Bıraktığını öğrenip mezarında yasını tutacağız. 2. LORD: Bize kalırsa ölmüş olması en yüksek ihtimal. Çatısız kalınca çok geçmeden

Bir harabeye dönecek olan görkemli bir bina gibi Bu krallığın başsız kaldığını bilirsek, Yönetim konusunda usta biri olan size Soylu kralımız olarak itaat ederiz.

HEPSİ: Çok yaşa soyluHelicane! HELICANUS: Onurunuz için, Prens Pericles'e duyduğunuz Sevgi için saklayın oylarınızı. İsteğinizi yerine getirmem, bir dakikalık rahatlık için Saatlerce zahmete katlanılan denize düşmem demek.

Kralınızın yokluğuna on iki ay daha

Katlanmanızı rica ediyorum; bu süre dolduğunda Hâlâ dönmemiş olursa, ihtiyar sabrımla

Taşırım boyunduruğunuzu. Fakat eğer

William Shakespeare

İkna edemiyorsam sizi bu sevgiye, Soylular gibi, soylu bir teba gibi arayın onu; Arayışınızda harcayın maceracı kıymetinizi, Onu bulup geri getirecek olursanız da Tacında alırsınız yerinizi elmaslar gibi. 1. LORD: Bilgeliğe boyun eğmeyen kişi aptaldır; Lord Helicane'in bu öğüdüne uyalım Ve bu yolculuğa çıkalım. HELICANUS: Öyleyse birbirimizi seviyoruz demektir, Gelin el sıkışalım. Lordlar böyle birlik olduğunda Bir krallık ilelebet kalır ayakta. (Çıkarlar.)

165

BEŞİNCİ SAHNE Pentapolis. Sarayda bir oda.SIMONIDES elindeki mektubu okuyarak girer, şövalyelerle karşılaşır.

1. ŞÖVALYE: İyi kalpliSimonides'e günaydın. SIMONIDES: Şövalyeler, kızım bu yıl içinde evlenmeyi Düşünmediğini sizlere söylememi istedi. Sebebini yalnızca kendisi biliyor, Bana söylemeyiyse reddetti. 2. ŞÖVALYE: Onunla konuşamaz mıyız lordum? SIMONIDES: Mümkün değil. Kendini odasına kapattı, Kapıları da sıkıca kilitledi. On iki ay daha giyecek Diana'nın elbisesini, bâkire onuru üzerine

Yemin etti sözünden dönmeyeceğine.

3. ŞÖVALYE: Vedalaşmayı hiç istemesek de gitmeliyiz. (Şövalyeler çıkar.)

SIMONIDES: İşte gittiler. Sıra geldi kızımın mektubuna. O yabancı şövalyeyle evlenmezse bir daha Gün yüzü görmeyeceğini yazmış. Peki kızım,

Benim de seçimim bu yönde, sevindim buna.

Fakat rızamın olup olmadığını umursamamış,

Ne kadar da kararlı! Neyse, seçimine Onay vereceğim; meselenin gecikmeden Halledilmesini sağlayacağım. Biri geliyor,

168

Pericles, Sur Prensi

Mektubu saklayayım. (PERICLES girer.)

PERICLES: İyi kalpli Simonides, talih sizinle olsun! SIMONIDES: Sizin de bayım! Dün geceki tatlı müzik için Size teşekkür ederim; daha önce hiç bu kadar

Ahenkli, güzel ezgiler dinlememiştim.

PERICLES: İltifat ediyorsunuz majesteleri, Layık değilim bu güzel sözlere. SIMONIDES: Bayım, müzikte bir ustasınız.

PERICLES: Öğrencilerinin en kötüsüyüm sevgili lordum.

SIMONIDES: Size bir şey soracağım. Kızım hakkında ne düşünüyorsunuz bayım? PERICLES: Çok erdemli bir prenses. SIMONIDES: Ayrıca güzel de, öyle değil mi? PERICLES: Güzel bir yaz günü gibi, eşsiz bir güzellik. SIMONIDES: Bayım, kızım hakkınızda çok iyi şeyler

düşünüyor,

Bana kalırsa onun öğretmeni olmalısınız; O da sizin öğrenciniz olmalı. Kabul edin bu görevi. PERICLES: Bu göreve layık değilim efendim. SIMONIDES: O öyle düşünmüyor ama; bakın şu mektuba. PERICLES: (Kendi kendine)Nedir bu?

Sur Prensi'ni sevdiğini söyleyen bir mektup! Beni öldürmek için Kral'ın kurduğu bir tuzak bu. Bana tuzak kurmaya çalışmayın majesteleri, Bir yabancıyım, dertli bir beyim sadece; Kızınız gibi birini sevmeye Cüret etmeyi hiç düşünmedim,

Aksine onu her şekilde onurlandırmak istedim.

SIMONIDES: Kızıma büyü yaptın, alçak.

William Shakespeare

169

PERICLES: Tanrılar şahidimdir ki yapmadım. Ne düşüncelerimde ne de eylemlerimde Yanlış hiçbir şey yapmadım; onun sevgisini

Ya da sizin öfkenizi kazanacak bir şey yapmadım.

SIMONIDES: Yalan söylüyorsun, hain. PERICLES: Hain mi? SIMONIDES: Evet, hain.

PERICLES: Bana hain diyen kişi bir kral olmasaydı Yalanını yüzüne çarpmasını bilirdim. SIMONIDES: (Kendi kendine)Doğrusu cesaretini takdir ettim.

PERICLES: Eylemlerim, hiçbir kötülüğün izini taşımayan Düşüncelerim kadar asildir. Sarayınıza gelişim Onurlu bir amaç uğrunaydı, onuru ayaklar altına Almak için değildi. Her kim hakkımda aksini Söyleyecek olursa, bu kılıç ispat eder onun Bir yalancı olduğunu.

SIMONIDES: Öyle mi? İşte kızım geliyor, doğrulayacaktır beni.

(THAJSA girer.)

PERICLES: Güzel olduğu kadar erdemli olan Siz söyleyin öfkeli babanıza bugüne dek

Dilimden tek bir hece, kalemimden tek bir harf

Çıktı mı sizi sevdiğime dair?

THAISA: Diyelim ki oldu, beyefendi;

Beni mutlu eden bir şey nasıl suç olabilir ki? SIMONIDES: Bu konuda kararını verdin demek. (Kendi kendine) Tüm kalbimle destekliyorum.

Seni sakinleştirecek, boyun eğmeni sağlayacağım. Kalbini bir yabancıya vermek niyetinde misin, hem de Rızam olmadan? (Kendi kendine) Bana kalırsa

Bu yabancı benim kadar soylu biri. Dinle beni kızım; ne dersem onu yapacaksın. Siz de bayım, dediğimi yapmazsanız eğer

170

Pericles, Sur Prensi

Evlendiririm sizi. Hadi, verin ellerinizi,

Dudaklarınızla mühürleyin birlikteliğinizi; Sizi birleştirmekle de kalmayacağım, Umutlarınızı yok etmek için, mutsuz olun diye Tanrı'dan mutluluk dileyeceğim size! İkiniz de memnun musunuz yoksa? THAISA: Beni seviyorsanız evet. PERICLES: Canım kadar, canıma can katan kanım kadar. SIMONIDES: Ne yani, kabul mu ettiniz?

İKİSİ: Majesteleri uygun görürse evet. SIMONIDES: Öyle sevindim ki buna, hemen evlenin istiyorum;

Sonra da bir an önce yatağınıza gidin. (Çıkarlar.)

ÜÇÜNCÜ PERDE

(GOWER girer.) GOWER: Uyku son verdi şölene, evdeki tek ses

Bu görkemli düğünün abartılı ziyafetiyle Gürültüsü artan horultular şimdi.

Yanan kömürlere benzeyen gözlerle Kedi, fare deliğinin önünde uyuyor; Cırcır böcekleri fırın kapağının yanında Isınarak tatlı şarkılar söylüyor. Hymen gelini yatağa getirdi, Gelin o yatakta hamile kaldı.

Dikkatle izleyin bu kısa zamanda olanları,

Siz hayal gücünüzle eşlik ederken Ben de anlatacağım sözsüz oyunda olanları. SÖZSÜZ OYUN

(Pericles ve Simonides hizmetkârlarla girer, bir ulakla karşılaşırlar. Ulak diz şöküp Pericles'e bir mektup verir, Pericles mektubu Simonides'e gösterir, Lordlar önünde diz çöker. Sonra yanında bir çocuk ve dadı Lychorida ile Thaisa girer. Kral ona mektubu

gösterir, Thaise çok sevinir. O ve Pericles babasından izin isteyip hizmetkârlar ve dadıyla çıkarlar. Sonra da Simonides ve diğerleri çıkar.)

Atların ve gemilerin büyük masraflar

Ve çabalarla, nice karanlık ve tehlikeli

Yolculukta dünyanın dört bir yanında Pericles için süren aramalarda

Seferber edilmeleri sonunda Nihayet yabancı Sur topraklarından Kral Simonides'in sarayına kadar

172

Pericles, Sur Prensi

Ulaştı mektuplar. Antiochus'un ve kızının

Öldüğü yazıyordu; Sur halkı kralları olarak Helicanus'u seçmek istemiş, fakat o Bunu reddetmişti; halkın ayaklanmasını

Derhal engellemek için, Kral Pericles Bir yıl içinde yurda dönmezse İsteklerini kabul edip tahta geçeceğini Söylemişti onlara. Bu haber

Pentapolis'te duyulunca herkes çok sevindi: “Tahtımızın vârisi bir kralmış!

Bu kimin aklına gelirdi?” Yani artık Sur'a gitmesi gerekiyor. Hamile eşi de ona eşlik etmek istiyor,

Kim reddedebilir ki bu isteği?

Vedalaşırken yaşanan üzüntülü anları

Anlatmaya gerek yok hiç. Yanlarında dadı Lychordia'yla birlikte Denize açıldılar böylece.

Gemileri dalgalarla sarsıldı, Yolu yarıladıkları sırada birden Kader çark etti ve kuzey rüzgârları Hayatta kalmaya çalışan bir ördek gibi Bata çıka suda sürüklenir hâle getirdi gemilerini Yolladığı bir fırtınayla. Thaisa çığlık çığlığaydı, Korkusundan doğum sancıları başladı. Bu korkunç fırtınada bundan sonra olanları Şimdi izleyeceksiniz, daha fazlasını

Anlatmam gereksiz. Ben sadece aradaki Boşlukları doldurmaya çalıştım.

Bu sahnenin gemi olduğunu hayal edin; Güvertede fırtınadan bitap düşmüş Pericles konuşmaya başlayacak şimdi. (Çıkar.)

BİRİNCİ SAHNE (PERICLES girer.)

PERICLES: Ey engin denizlerin tanrısı! Dindir artık Yeri göğü ıslatan bu dalgaları! Sensin bütün Rüzgârların hâkimi, toplayıp hapset onları yine Emrinle çıktıkları derinliklere! Durdur artık

Kulakları sağır eden korkunç yıldırımlarını, Söndür şimşeklerin ışıklarını! Lychorida, Kraliçem nasıl? Fırtına çok şiddetli,

Dünyayı parçalayacak sanki! Denizcinin ıslığı Ölülerin kulağında işitilmeyen bir fısıltı gibi.

Iychorida! Geceleri gözyaşı dökenlerin İyi kalpli ebesi, kutsal tanrıça Lucina; Lütfunu bahşet batan gemimize, Dindir kraliçemin doğum sancılarını! Lychorida! (LYCHORIDA kucağında bir bebekle girer.) LYCHORIDA: İşte böyle bir yerde olmak için çok küçük bir şey. Anlayabiliyor olsaydı hemen ölürdü, Ben de bunu yapmak üzereyim. Ölü kraliçenizden size kalanı alın kucağınıza.

PERICLES: Ne? Ne diyorsunlychorida! LYCHORIDA: Metin olun efendim; bir fırtına da siz çıkarmayın. Kraliçeniz size bunu bırakarak hayata veda etti;

174

Pericles, Sur Prensi

Küçük bir kız. Onun hatırı için metin olun

Ve bir erkek gibi davranın.

PERICLES: Tanrılar! Neden muhteşem hediyelerinizi Önce sevdirip sonra da aniden alıyorsunuz elimizden? Biz aşağıdakiler yapmıyoruz sizin yaptığınızı, Geri istemiyoruz verdiğimizi; utanın kendinizden! LYCHORIDA: Bebeğin hatırı için biraz sakinleşin efendim. PERİCLES: Dilerim ömrün sükünet içinde geçer!

Hiçbir bebeğin doğumu fırtınalı olmamıştır bu kadar. Dilerim ömrün sakin ve huzurlu geçer! Hiçbir kralın çocuğuna bu kadar

Sert bir karşılama yapılmamıştır. Umarım bundan sonra olacaklar mutluluk getirir.

Öyle gürültülü oldu ki doğumun;

Sanki ateş, hava, su ve toprak birleşip

Dünyaya gelişini ilan etti cihana.

Daha ömrünün başında, dünyadaki hiçbir şeyle

Telafi edemeyeceğin bir kayıp yaşadın. Dilerim tanrılar tüm güzellikleri versin sana! (İki denizci girer.)

1. DENİZCİ: Bayım, bu ne cesaret! Tanrı sizi korusun! PERİCLES: Her şeye cesaretim var. Fırtınadan

Korkmuyorum artık, en kötü felaketi

Getirdi zaten başıma. Sadece bu taze denizci,

Bu zavallı yavru için, ona sevgimden Dinmesini diliyorum.

1. DENİZCİ: Halatları gevşet! Yapmayacaksın değil mi?

Patla o zaman.

2. DENİZCİ: Açık denizde böylesine öperken dalgalar Ay'ı,

Umurumda değil hiçbir şey.

1. DENİZCİ: Bayım, kraliçenizi gemiden çıkarmalısınız.

Dalgalar iyice yükseldi, rüzgâr şiddetlendi; ölüyü gemiden çıkarana dek de bu fırtına dinmeyecek.

William Shakespeare

175

PERICLES: Hurafe bu.

1. DENİZCİ: Bağışlayın efendim ama denizciler buna inanır ve geleneklere uyarlar. Onu hemen bırakmalısınız, derhal çıkmalı gemiden.

PERICLES: Ne diyorsanız öyle olsun. Zavallı kraliçe! LYCHORIDA: İşte burada efendim. PERICLES: Korkunç bir doğum yatağın oldu sevgilim; Işıksız, ateşsiz. Tabiat zalimce unuttu seni.

Sana layık bir cenaze töreni düzenleyecek

Zamanım bile yok; bir tabutun bile olmadan

Denize atmak zorundayım seni.

Mezar taşın ölümsüz yıldızlar olacak, Yunuslar gezinecek etrafında;

Dalgalar örtecek bedenini

Deniz kabuklarının yanında.

LychoridaNestor'a söyle bana baharat,

Mürekkep, kâğıt ve mücevherlerimi getirsin;

Nicander'e de söyle saten kutuyu getirsin. Bebeği yastığa yatır. Ben onun için son kez Dua ederken sen de hemen hallet bunları. Çabuk ol kadın! (LYCHORIDA çıkar.)

2. DENİZCİ: Efendim, ambardaki sandığı su geçirmeyecek şekilde sarıp hazırladık. PERICLES: Elinize sağlık. Denizci, hangi kıyı bu? 2. DENİZCİ: Tarsus yakınlarındayız. PERICLES: Rotayı Sur'dan Tarsus'a çevirin.

Ne zaman varabiliriz?

2. DENİZCİ: Rüzgâr dinerse sabaha varırız. PERICLES: Tarsus'a öyleyse! Orada Cleon'u ziyaret ederim; Bebek Sur'a kadar dayanamayacak.

176

Pericles, Sur Prensi

Orada bırakırım onu, iyi bakarlar ona. İşine dön denizci. Cesedi getireceğim şimdi. (Çıkarlar.)

İKİNCİ SAHNE (Efes. Cerimon'un evinde bir oda. CERIMON, bir uşak ve gemi

kazazedeleri girer.)

CERIMON: Philemon! (PHILEMON girer.)

PHILEMON: Beni mi çağırdınız lordum? CERIMON: Bu zavallılara ateş yak, et getir. Fırtınalı, korkunç bir gece oldu. UŞAK: Çok fırtına atlattım ama

Bu geceki gibisini hiç görmemiştim. CERIMON: Ffendin sen dönene kadar ölmüş olur;

Hayatını kurtarmak için Yapılabilecek hiçbir şey yok.

(PHILEMON'a) Bunu eczacıya ver, Gelişmelerden de haberdar et beni.

(CERIMON hariç hepsi çıkar. İki Bey girer.) 1. BEY: İyi günler. 2. BEY: İyi günler efendim. CERIMON: Beyler, neden bu kadar erken kalktınız?

1. BEY: Efendim, deniz kıyısında bulunan evimiz

Deprem olurmuşçasına sallandı;

178

Pericles, Sur Prensi

Sanki temelleri parçalanıyormuş da

Tepemize yıkılacakmış gibiydi.

Müthiş bir korku ve şaşkınlık duyduk, Daha fazla duramadık evde. 2. BEY: Sizi bu erken saatte rahatsız etmemizin sebebi

Çalışma isteğimiz değil, budur. CERIMON: Pekâlâ.

1. BEY: Fakat etrafında bu kadar güçlü binalar olan Siz majestelerinin bu kadar erken bir saatte

Uykunun altın huzurunu bozmanıza şaşırdım.

Mecbur olmadığınız hâlde bu sıkıntıya Katlanmayı istemeniz çok garip.

CERIMON: Daima erdem ve zekânın asalet ve servetten Çok daha değerli olduğuna inanmışımdır. Hercai vârisler asaleti lekeleyebilir, Serveti tüketebilir; fakat erdem ve zekâ ebedidir,

İnsanı bir tanrıya çevirir. Bildiğiniz gibi Tıp eğitimi aldım; bu gizemli bilim sayesinde Ve ustaların kitaplarını okuyarak Nice deney yaptım. Bunların sonucunda

Yardımcımla birlikte bitkilerde, metallerde ve Taşlarda bulunan maddelere aşina olduk.

Tabiatın yol açtığı rahatsızlıkları tanımlayabilir

Ve bunlar için şifa bulabilirim; bu da bana

Kıymetsiz Hazinemi Budalaları Çok daha

mevkilerin peşinde koşup ipek çantalara doldurarak ve ölümü memnun etmekten gerçek bir mutluluğu tattırıyor.

2. BEY: Yaptığınız iyiliklerle namınız tüm Efes'e yayıldı; İyileştirdiğiniz yüzlerce insan kendilerini Hizmetkârınız addediyor. Bilginiz ve Gösterdiğiniz büyük gayretler, Ayrıca para konusundaki cömertliğiniz Lord Cerimon'a öyle bir şöhret kazandırdı ki

William Shakespeare

Ebediyen unutulmayacak.

(İki üç uşak bir sandıkla girer.)

1.UŞAK: Böyle bırakın. CERIMON: Nedir bu? 1.UŞAK: Efendim, az önce karaya vurdu bu sandık; Batan bir gemiden çıkmış. CERIMON: Açın bakalım içinde ne varmış.

2. BEY: Tabuta benziyor efendim. CERIMON: İçinde ne var bilmiyorum ama çok ağır. Kırıp açın hemen. Denizin midesinde Çok altın birikmiş ki, talih onu bizler için Kusturmuş. 2. BEY: Haklısınız lordum.

CERIMON: Ne kadar sıkı sarılmış böyle! Denizden çıktı dediniz, değil mi?

1.UŞAK: Ömrümde bunu fırlatan kadar büyük dalga

Görmemiştim efendim.

CERIMON: Açın hemen. Yavaş olun! Çok hoş kokuyor.

2. BEY: Çok güzel sahiden. CERIMON: Böyle tatlı bir koku duymamıştım hiç. Açın hadi. Yüce tanrılar! Nedir bu? Bir ceset!

1. BEY: Olacak iş değil! CERIMON: Soylu kıyafetleri giydirilmiş, mumyalanmış ve Etrafı baharat keseleriyle dolu! Bir de belge var! Apollo, okumam için güç ver bana. (Okur.)

“Bu tabutun karaya ulaşıp ulaşamayacağını Merak ediyorum. Ben, Kral Pericles Bu eşsiz kraliçeyi kaybettim. Onu bulursanız gömün; bir kralın kızıydı.

179

180

Pericles, Sur Prensi

Ödül olarak da bu hazineyi alın; Yardımınız için tanrılar sizi kutsasın.”

Eğer hayattaysan Pericles, kalbin acıyla Paramparça olmuştur. Dün gece olmuş bu. 2. BEY: Büyük ihtimalle efendim. CERIMON: Hayır, kesin bu gece olmuş; Ne kadar canlı görünüyor hâlâ, baksanıza! Onu denize atarken acele etmek zorunda kalmışlar.

İçeride bir ateş yakın; odamdaki tüm kutuları getirin. (Bir uşak çıkar.)

Ölüm bir insanı saatlerce ele geçirebilir; Fakat onu hayata döndürmek

Yine de mümkün olabilir. Bir Mısırlı'nın

Dokuz saat boyunca ölü kaldıktan sonra

İyi bir tedaviyle yeniden canlandığını duymuştum. (Uşak elinde kutular, bezler ve meşaleyle girer.)

Güzel, güzel; ateş ve bezler geldi. Yalvarırım bildiğiniz en sessiz, En hüzünlü müziği çalın. Nasıl da konuşuyor bu cansız keman! Devam edin müziğe. Lütfen biraz açılın.

Beyler, bu kraliçe yaşayacak. Tabiat uyanıp

Sıcak soluğunu vermeye başladı bile içinden.

Beş saat olmamış komaya gireli daha. Bakın, işte yeniden nefes almaya başladı!

1. BEY: Sizin aracılığınızla bunları yapan tanrılar

Bizim hayretimizi, sizin şöhretinizi ebedi kılıyor.

CERIMON: O yaşıyor! Bakın Pericles'in kaybettiği Kutsal mücevherleri örten gözkapakları

Altın ışıklar saçmaya başladı;

Ortaya çıkıyor en kusursuz elmaslar, Dünyayı bir kat daha zenginleştirerek.

Eşsiz, güzel varlık; hikâyenle bizleri ağlatmak için

Tutun hayata.

William Shakespeare (THAISA kımıldar.) THAISA: Ah, Diana aşkına, neredeyim ben? Lordum nerede? Burası neresi?

2. BEY: Bu çok tuhaf değil mi? 1. BEY: İnanılmaz. CERIMON: Sessiz olun sevgili dostlarım! Yardım edin de onu yandaki odaya taşıyalım. Çarşaf da getirin. Derhal tedavi etmeliyiz onu, Herkangi bir gecikme ölümcül olabilir. Acele edin. Aesculapius bize yardım etsin. (Thaisa'yı taşıyarak çıkarlar.)

181

ÜÇÜNCÜ SAHNE (Tarsus. Cleon'un evinde bir oda.PERICLES, CLEON, DIONYZA

ve kucağında MARINA ile LYCHORIDA girer.)

PERICLES: AsilCleon, benim derhal gitmem gerekiyor; On iki aylık sürem doldu ve Sur'da Huzursuzluk başgösterdi. Size de, eşinize de Tüm kalbimle teşekkür ederim. Benim veremeyeceğim ne varsa

Tanrılar versin size!

CLEON: Size ölümcül yaralar veren kader okları Aynı şekilde bizi de yaralamıştır. DIONYZA: Ah, tatlı kraliçeniz! Zalim kader izin verseydi de Getirebilseydiniz onu buraya keşke,

Güzelliğiyle gözlerimiz kutsansaydı! PERICLES: Tanrıların arzularına boyun eğmek zorundayız. Ona mezar olan deniz gibi kızıp köpürebilirim, Ama bu hiçbir şeyi değiştirmeyecektir. Canım yavrum; adını doğduğu yerden, Denizden alan Marina'm için sizden ricam

Ona şefkat göstermenizdir. Onu size bırakacağım. Onu bir prenses olarak yetiştirmeniz için Yalvarıyorum size. Böylece geldiği soya yaraşan Biri olabilir büyüdüğünde.

184

Pericles, Sur Prensi

CLEON: Siz hiç merak etmeyin lordum. Halkım hâlâ getirdiğiniz buğdaylarla anıyor sizi, Dualar ediyor iyiliğiniz için. Çocuğunuzu da Bağrına basacaktır hepsi. Onu ihmal edecek kadar korkunç biri olsaydım da Halkım görevimi yapmaya zorlardı beni. Bir gün bu gelecek olursa başıma, Tanrılar beni ve ailemi sonsuza dek Cezalandırsın bunun için!

PERICLES: Size güveniyorum. Onurunuz ve iyiliğiniz

Bunu yapacağınızın bir teminatı. Hanımefendi, O evlenene dek, ne kadar kötü görünsem de

Saçlarıma makas değmeyeceğine Yemin ediyorum Diana'nın huzurunda. Artık gitmeliyim. Sevgili hanımefendi, Çocuğumu büyütürken gösterdiğiniz özenle Kutsamış olacaksınız beni de.

DIONYZA: Benim de bir çocuğum var;

Onu kendi çocuğumdan ayırmayacağım lordum.

PERICLES: Teşekkür ederim, size dua edeceğim. CLEON: Efendim, size sahile kadar eşlik edelim; Orada artık sakinleşmiş olan Neptün'e

Ve göğün nazik rüzgârlarına emanet edelim.

PERICLES: Memnuniyetle. Buyurun hanımefendi. Ah, ağlama Lychorida, ağlama. Küçük hanımına iyi bak; gelecekte de

O sana bakacak. Buyurun lordum. (Çıkarlar.)

DÖRDÜNCÜ SAHNE (Efes. CERIMON'un evinde bir oda. CERIMON ve THAIJSA girer.)

CERIMON: Hanımefendi, bu mektup ve bazı mücevherler

Tabutunuzda yanınızdaydı. Hepsi sizin. Bu yazıyı tanıyor musunuz?

THAISA: Kocamın el yazısı. Hamile olmama rağmen Gemiye bindiğimizi hatırlıyorum ama Doğum yaptığımı hatırlamıyorum. Fakat sevgili kocam Kral Pericles'i Bir daha göremeyeceğime göre, Ömrümün kalanını bir manastıra kapanarak Geçirecek ve mutluluk nedir bilmeyeceğim. CERIMON: Hanımefendi, niyetiniz buysa, Diana Tapınağı buraya çok yakın; Sürenizi orada doldurabilirsiniz.

Ayrıca arzu ederseniz orada size

Yeğenlerimden biri eşlik edebilir. THAJSA: Karşılığında ancak teşekkürlerimi sunabilirim;

Küçük bir ödül olsa da büyüktür minnettarlığım. (Çıkarlar.)

DÖRDÜNCÜ PERDE

(GOWER girer.)

GOWER: Şimdi Pericles'in kaderinin peşinden giderek Mutlulukla karşılandığı Sur'a varışını hayal edin. Kendini Diana'ya tapmaya adayan

Üzgün kraliçesini Efes'te bıraktık.

Marina'yı getirin şimdi de gözünüzün önüne. Hızlıca ilerleyen gösterimiz Tarsus'ta buluyor onu; Cleon sayesinde müzik eğitimi almış, Öğrendiği her şeyi hayata geçirmeyi başarmış, Böylece herkesi kendine hayran bırakmış. Ama ah, hak edilmiş övgülerin düşmanı olan O canavar kıskançlık, hainlikle almaya çalışıyor Marina'nın canını. Cleon'un da bir kızı var,

Evlenme çağına gelmiş; adı Philoten. Öykümüz bize daima Marina'nın yanında Olduğunu söylüyor; uzun, narin, beyaz parmakları İpekler dokurken; keskin iğnesini kumaşa batırıp da Zarar vererek onu güzelleştirirken;

Sazlar eşliğinde söylediği şarkıyla

Bülbülün hüzünlü nağmelerini sustururken;

Yetenekli kalemiyle Diana'ya methiyeler yazarken Philoten hep yarışırmış mükemmel Marina'yla; Kutsal kumruyla tüylerinin beyazlığı konusunda Yarışmaya çalışan bir karga gibi. Bütün övgüleri Marina alıyormuş; erdemlerinin karşılığında,

Hak ederek. Bu durum Phileton'a öyle çok Zarar vermiş ki, sonunda Cleon'un karısı

Müthiş bir kıskançlıkla iyi kalpli Marina'yı Öldürmesi için bir katil tutmuş; böylece Kızının artık kimseyle yarışması gerekmeyecekmiş.

188

Pericles, Sur Prensi

Bu kötü planlar yapıldığı sırada Dadı Lychorida da hayatını kaybetmiş; Uğursuz Dionyza da gazabın gebe aracını

Bu darbe için hazırlamaya başlamış. Bu olayla sizi baş başa bırakıyorum şimdi; Sözlerimle sadece zamanı ileri almaya çalıştım,

Fakat hayal gücünüz olmadan bunu başaramazdım. İşte Dionyza; yanında da Leonine, bir katil. (Çıkar.)

BİRİNCİ SAHNE (Tarsus. Sahilde açık bir alan. DIONYZA ve LEONINE girer.)

DIONYZA: Yeminini hatırla; yapacağına söz verdin. Sadece tek bir darbe; bilinmeyecek asla.

Bunu yapmakla en büyük iyiliği Yapmış olacaksın bana. Bende çoktan buz kesmiş olan

Vicdan denen şeyin kalbinde sevgi ekmesine Sakın izin verme, bu seni durdurabilir.

Kadınların bile yok sayabileceği

Merhametin yoluna çıkmasına müsaade etme.

LEONINE: Çok iyi bir insan, ama bunu yapacağım. DIONYZA: Öyleyse onu tanrılara vermek daha da uygun olacak. İşte geliyor, dadısının ölümüne ağlıyor. Kararlısın, değil mi? LEONINE: Kararlıyım.

(MARINA bir sepet çiçekle girer.)

MARINA: Hayır, toprağı soyacağım tüm giysilerinden Mezarını çiçeklerle örtmek için. Yaz bitene dek Bir kilim gibi olacak mezarın; sarılar, maviler, Mor menekşeler ve çuha çiçekleriyle.

190

Pericles, Sur Prensi

Ah! Annemin öldüğü fırtınada doğduğumdan beri Bu dünya dostlarımı benden uzaklara savuran Hiç bitmeyen bir fırtına, yazık bana! DIONYZA: Merhaba, Marina! Neden tek başınasın?

Kızım neden seninle değil? Hayatını kedere Teslim etme sakın; ben de dadın sayılırım. Tanrım, faydasız acılar nasıl da

Değiştirmiş yüzünü! Hadi çiçeklerini bana ver, Leonine'le yürü biraz. Hava çok güzel,

İnsanın iştahı açılıyor burada. Hadi Leonine,

Koluna gir de birlikte yürüyün.

MARINA: Hayır, lütfen; Hizmetkârınızı uzaklaştırmak istemem sizden.. DIONYZA: Hadi hadi; seni de babanı da kanımdanmış kadar

Severim. Çok yakında gelecek buraya; Gelipde mektuplarımızın mükemmel olduğunu Söylediği kızını harap hâlde bulursa O kadar yolu teptiğine pişman olur; Kocama da bana da çok kızar ve seninle

Yeterince ilgilenmediğimizi düşünür.

Hadi, git lütfen; biraz yürü ve neşelen.

Genç yaşlı herkesi büyüleyen O kusursuz yüzüne kavuş yeniden.

Beni merak etme, eve tek başıma gidebilirim.

MARINA: Pekâlâ, hiç istemiyorum ama gideceğim. DIONYZA: Hadi, hadi; sana iyi gelecek, biliyorum. Leonine, en az yarım saat yürüyün;

Dediğimi unutma.

LEONINE: Hiç merak etmeyin hanımefendi. DIONYZA: Bir süreliğine sizi bırakıyorum tatlı kızım; Lütfen acele etmeden, yavaş yavaş yürüyün. Sen bana emanetsin.

William Shakespeare MARINA: Teşekkür ederim efendim. (DIONYZA çıkar.)

Rüzgâr batıdan mı esiyor?

LEONINE: Güneybatıdan. MARINA: Doğduğumda kuzeyden esiyordu. LEONINE: Öyle mi?

MARINA: Dadım babamın hiç korkmadığını; Denizcilere cesaret vererek, soylu ellerini

Yara içinde bırakarak halatlara asıldığını,

Yelken direğine sarılarak Gemiyi batırmak üzere olan denize Direndiğini anlatmıştı bana. LEONINE: Ne zaman olmuş bu?

MARINA: Ben doğduğumda. Görülmemiş şiddetteymiş

Rüzgârlar ve dalgalar; halat merdivene tırmanan Bir denizciyi fırlatıp atmış sular; bunu gören Başka bir denizci şaşkınlık içindeyken

Diğerleri sırılsıklam hâlde geminin her yanında

Çabalamaya devam etmiş. Lostromo ıslık çalmış, Kaptan bağırmış, karmaşa üçe katlanmış.

LEONINE: Hadi dua et. MARINA: Ne demek istiyorsunuz? LEONINE: Fazla zaman almayacaksa dua etmene İzin verebilirim; ama acele et, çünkü tanrılar

Çabuk anlar, ben de işimi hızlı bitirmeye söz verdim.

MARINA: Neden beni öldürmek istiyorsunuz? LEONINE: Hanımımı memnun etmek için.

MARINA: Neden beni öldürmek istesin ki? Yemin ederim, hatırladığım kadarıyla

Ömrüm boyunca kimseye zarar vermedim;

Tek kötü söz etmedim, sözümden dönmedim.

191

192

Pericles, Sur Prensi

İnanın bana efendim, bir fare bile öldürmedim,

Bir sineğin canını yakmadım. Yanlışlıkla üzerine Bastığım bir solucan bile çok üzmüştü beni.

Ölümümün onun iyiliğine olacağını, Ya da yaşamamın ona tehdit olacağını Düşündürecek ne yaptım ona?

LEONINE: Benim görevim sebebini bulmak değil,

İşi yapmak.

MARINA: Umarım bunu yapmazsınız.

Yakışıklısınız, bakışlarınız kalbinizin iyiliğini gösteriyor.

Geçenlerde bir kavgayı ayırırken yaralandığınıza Şahit olmuştum; belli ki iyi bir insansınız,

Yine aynı şeyi yapın ve canımı almak isteyen Hanımınızla aramıza girip zayıf olanı, Zavallı beni kurtarın.

LEONINE: Yemin ettim ve yeminimden dönmeyeceğim.

(Marina'yı yakalar. Korsanlar girer.) 1. KORSAN:

Dur, hain!

(LEONINE kaçar.) 2. KORSAN: Ganimet! Ganimet!

3.KORSAN Yarı yarıya beyler, yarı yarıya. Hadi, hemen gemiye götürelim şunu.

(MARINA ve korsanlar çıkar. LEONINE yeniden girer.)

LEONINE: Bu alçak hırsızlar büyük korsan Valdes'in hizmetinde; Marina'yı kaçırdılar. Bırakayım gitsin.

Dönmesi mümkün değil nasılsa. Öldüğüne dair Yemin ederim, cesedi denize attım derim.

Ama ne yapacaklarına bir bakayım. Belki de Onu götürmez, kendilerini tatmin etmeye Çalışırlar onunlar. Kalacak olursa burada,

Onların tecavüz ettiğini ben katlederim. (Çıkar.)

İKİNCİ SAHNE (Midilli. Genelevde bir oda. Muhabbet Tellalı, Genelev Sahibesi

ve BOULI girer.)

TELLAL: Boult! BOULT: Efendim?

TELLAL: Pazarı dikkatlice dolaş; Midilli şehvetli gençlerle dolu.

Yeterince kızımız olmadığı için bugün çok zarar ettik.

SAHİBE: Hiç bu kadar yetersiz kaldığımız olmamıştı. Sadece üç

zavallı kız var, onlar da ellerinden gelenden fazlasını yapamaz. Devamlı çalışmaktan bitap düştüler zaten.

TELLAL: Bu yüzden yenilerini almalıyız, bedeli ne kadar olursa olsun. İş konusunda prensipli davranmazsak asla kâr edemeyiz. SAHİBE: Doğru söylüyorsun. Bu zavallı piçlerle olacak iş değil, on bir tanesini yetiştirdim ama... BOULT. On bir yaşına kadar yetiştirdin, sonra da mahvettin. Pazara gideyim mi artık? SAHİBE: Başka çare var mı? Elimizdekiler öyle tükenmiş

durumda ki, kuvvetli bir rüzgârla yıkılıp gider hepsi.

TELLAL: Haklısın, doğrusunu söylemek gerekirse hepsi

hastalıklı. Zavallı Transilvanyalı öldü, hani şu küçük olanla

yatan.

194

Pericles, Sur Prensi

BOULT. Evet, anında hasta etti onu; kurtlara yem etti. Neyse,

pazara gidiyorum ben. (Çıkar.)

TELLAL: Kenarda üç dört bin altını olsa, insan köşesine çekilip

huzurlu bir hayat sürebilir.

SAHİBE: Neden çekilecekmiş köşesine? Yaşlanınca da para

kazanmak utanılacak bir şey mi?

TELLAL: Kâr ettiğimiz şekilde itibar edinmeyiz; ikisi birbiriyle uyuşmaz. Bu nedenle, gençken iyi bir yatırım yapıp yaşlanınca

işten elini eteğini çekmek fena olmaz. Ayrıca, tanrılarla aramızın

bozuk olması da emeklilik için iyi bir sebep.

SAHİBE: Yapma, bizim kadar kötü nice insan var. TELLAL: Bizim kadar mı? Olabilir, ama daha iyileri de var. Bizim günahımız en korkuncu yine de. Hem, işimiz ticaret değil. Boult geliyor. (BOULT, MARINA ve korsanlar girer.)

BOULT. (MARINAya)Böyle gel. Efendiler, bâkire mi? 1. KORSAN: Kesinlikle öyle bayım. BOULT: Efendim, bu parça için anlaşma yaptım. Hoşunuza

gittiyse ne âlâ; değilse depozitoyu yaktım.

SAHİBE: Boult, ne özelliği var bu kızın? BOULT: Yüzü hoş, güzel konuşuyor, müthiş giysileri var. Onu geri çevirmek için ortada sebep yok gibi. SAHİBE: Fiyatı nedirBoult? BOULT: Bin altından aşağıya bırakmıyorlar.

TELLAL: Beyler, gelin benimle. Paranızı alacaksınız. Hanım, onu içeri götür; ne yapacağını göster ki işe başladığında acemilik etmesin. (Sahibe ve korsanlar çıkar.)

SAHİBE: Boult, görünüşünü iyice ezberle; saçının rengini,

boyunu, yaşını, bâkireliğini, her şeyi anlatarak en çok parayı

William Shakespeare

195

verenin onunla ilk birlikte olan olacağını duyur. Böylesi çok iyi para eder; erkekler değişmediyse. Dediğimi yap. BOULT: Hemen gidiyorum. (Çıkar.)

MARINA: Leonine biraz daha çabuk olsaydı ne olurdu! Ah! Konuşmadan derhal sokmalıydı hançerini!

Keşke o korsanlar biraz daha barbar olsaydı da

Annemi bulmam için atsalardı beni denize!

SAHİBE: Neden böyle üzgünsün güzelim? MARINA: Güzel olduğum için. SAHİBE: Tanrılar seni sevmiş belli ki. MARINA: Suçladığım onlar değil. SAHİBE: Artık elimdesin, yerin burası. MARINA: Beni öldürecek ellerden kaçmakla hata ettim.

SAHİBE: Zevk dolu bir hayatın olacak. MARINA: Hayır.

SAHİBE: Evet, olacak. Her tür erkeği tadacaksın. Keyfin yerinde olacak; her ırktan insan tanıyacaksın. Ne o? Kulaklarını mı

tıkıyorsun?

MARINA: Siz bir kadın mısınız?

SAHİBE: Kadın değil de neyim sence? MARINA: Onurlu değilse, kadın da değildir. SAHİBE: Kes sesini, kaz palazı! Anlaşılan beni çok uğraştıracaksın. Genç, budala bir fidansın; seni istediğim şekle

sokmak için sana boyun eğdirmem gerek.

MARINA: Tanrılar beni korusun!

SAHİBE: Tanrılar seni insanlar aracılığıyla korumak isterse, o zaman insanlar mutluluk verecek, karnını doyuracak, geçimini sağlayacak demektir. Boult döndü.

196

Pericles, Sur Prensi

(BOULT yeniden girer.)

Pazar yerinde herkese bahsettin mi ondan?

BOULT. Neredeyse saçındaki teller kadar, defalarca anlattım. Sesimle bir resmini çizdim herkese.

SAHİBE: Peki nasıl tepkiler aldın? Özellikle gençlerin tepkilerini anlat lütfen.

BOULT: Babalarının vasiyetini dinlermiş gibi dikkatle dinlediler beni. Bir İspanyol vardı aralarında, dinlerken öyle ağzı sulandı ki neredeyse tarifiyle girecekti yatağa. SAHİBE: Yarın en iyi kıyafetleriyle ağırlayalım onu burada. BOULT: Bu gece, bu gece. Bir de, kambur Fransız şövalyeyi biliyor musunuz? SAHİBE: Kim, BayVeroles mi? BOULT: Evet, o. Ben anlatırken keyfinden dans etti, sonra da inleyerek yarın kızı göreceğine yemin etti. SAHİBE: Pekâlâ; buraya hastalık getirmişti, şimdi de tamir etsin

bakalım. Gölgemize gelip altınlarını saçarak güneş açtıracaktır. BOULT: Keşke her milletten bir gezgin gelse de her gün güneş açsa. SAHİBE: (MARINA'ya) Lütfen biraz buraya gel. Talihin açılmak üzere. İyi dinle beni. İsteyerek yaptığın şeyi isteksizmiş gibi davranarak yapmalısın; sanki paraya kıymet vermiyormuş gibi görünmelisin. Hayatına ağlamak âşıklarında merhamet uyandırır; merhametin iyi niyet, iyi niyetin de kâr getirdiği pek görülmemiştir. MARINA: Sizi anlamıyorum.

BOULT: Efendim, eve götürün onu, eve götürün. Bu utangaçlığı

biraz çalışarak atmalı üzerinden.

SAHİBE: Haklısın, öyle. Yapması gerekeni yapacak diye utanıp sıkılıyor gelin gibi.

William Shakespeare

197

BOULT: Bazısı utanır, bazısı utanmaz. Ama efendim, madem

pazarlığı ben yaptım...

SAHİBE: Kendi payını istiyorsun. BOULI: Evet.

SAHİBE: Kim itiraz edebilir ki buna? Gel bakalım körpe şey. Kıyafetlerin de pek güzelmiş. BOULT: Henüz değiştirmeye gerek yok. SAHİBE: Boult, tüm şehre anlat onu. Burada kaldığını söyle. Müşterilerden prim vereceğim sana da. Tabiat bu kızı var etmekle senin yüzüne güldürmüş talihi. Git ne kadar mükemmel olduğunu anlat herkese, bunun için de bir ödül

alacaksın.

BOULT: Emin olun ki efendim, fırtınaya tutulmuş yılanbalıkları gibi olacaklar anlattıklarımla. Bir kısmını da bu gece eve getireceğim.

SAHİBE: Hadi düş peşime. MARINA: Ateş sıcak, bıçak keskin, deniz derin oldukça

Bekâretimin bağlarını çözmeyeceğim.

Diana, yardım et bana!

SAHİBE: Diana'nın bizimle işi ne? Lütfen gelir misin artık? (Çıkarlar.)

ÜÇÜNCÜ SAHNE

(Tarsus. CLEON'un evinde bir oda. CLEON ve DIONYZA girer.)

DIONYZA: Neden aptallık ediyorsun? Olan oldu. CLEON: Dionyza, güneş ve ay şahit olmadı Böylesi bir cinayete bugüne dek! DIONYZA: Çocukluk ediyorsun. CLEON: Bu koca dünyanın hükümdarı olsaydım, Bu olayın üzerine bırakırdım görevimi. Ah, bir prensestin sen, doğuştan soylu olan Nice kralla boy ölçüşebilecek kadar Erdemliydin, buydu asaletin! Hain Leonine! Onu zehirleyen de sensin! O zehirle

Sağlığına kadeh kaldırsaydın Ancak layık olurdu yaptığın işe. Soylu Pericles çocuğunu sorunca ne diyeceksin? DIONYZA: Öldüğünü söyleyeceğim. Dadılar Kader Tanrıçaları değildir, Yaşam ve ölüme hükmetme güçleri yoktur. Gece birden öldü böyle diyeceğim. Kim aksini iddia edebilir? Tabii sen Masum rolüne girip de takdir kazanmak için Cinayete kurban gittiğini söylersen başka.

200

Pericles, Sur Prensi

CLEON: Yeter! İnsanlığın tüm hataları içinde

Tanrıların nefretini en çok bu kazanmıştır.

DIONYZA: Tarsus'un küçük kuşları uçup Pericles'e

Gerçekleri mi anlatacak sanıyorsun? Bu kadar korkak olduğunu görünce Ne kadar soylu bir aileden geldiğini Hatırlamaya utanıyorum.

CLEON: Direk olarak dahil olmasa da böyle bir eylemi Onaylamış olan hiç kimse Onurlu bir soydan gelmemiştir. DIONYZA: Ne diyorsan o olsun. Ama senden başka Onun öldüğünü bilen yok; kimse de bilemez Artık Leonine de öldüğüne göre. O benim çocuğumu gölgede bırakıyor, Talihiyle arasına giriyordu. Kimse ona bakmıyor, Herkes Marina'ya bakıyordu. Çocuğumuz Zaman harcamaya bile değmeyecek,

Kıymetsiz biri muamelesi görüyordu onun yüzünden. Bu da kalbime bir bıçak sapladı; her ne kadar Çocuğunu yeterince sevmediğinden Yaptıklarımı tabiata aykırı bulsan da sen,

Bana göre bu tek kızımız için yapılmış bir iyilikti. CLEON: Tanrılar bağışlasın! DIONYZA: Pericles'e gelince, ne diyecek ki? Karısının Cenaze töreninde ağladık, hâlâ yas tutuyoruz;

Anıtı da neredeyse bitmek üzere. Mezar taşına altın harflerle methiyeler yazıldı. Tüm bunlar için ettiğimiz masraflar Onu ne kadar önemsediğimizi açıkça gösteriyor. CLEON: İnsanları bir meleğin yüzünü göstererek Tuzağına düşürüp kartal pençeleriyle yakalayan Harpia gibisin. DIONYZA:

Sen de tanrılardan korkusundan

William Shakespeare

Sinekleri kendisinin değil, kışın öldürdüğünü

İspat etmeye çalışan biri gibi.

Yine de dediğimi yapacağını biliyorum. (Çıkarlar.)

201

DÖRDÜNCÜ SAHNE (Tarsus'taki Marina anıtının önü. GOWER girer.)

GOWER: Zaman su gibi akıp geçti, mesafeleri kısalttık; İstersek deniz kabuklarında açılabiliriz denize,

Hayal gücümüzle gidebiliriz kıyıdan kıyıya, Ülkeden ülkeye. Affınıza sığınarak, Sahnelerimizin geçtiği farklı ülkelerde

Aynı dili kullandık, bu bir suç değil neticede. Şimdi işi boşlukları doldurmak olan

Bendenizi dinlemenizi rica ediyorum sizden. Pericles bir kez daha tehlikeli denizleri geçiyor Kızını, hayatının neşesini görmek için. Pek çok lord ve şövalye de ona eşlik ediyor,

İhtiyar Helicanus'la birlikte. Yaşlı Escanes'i

Vekâleten ülkenin başında bıraktılar;

Yakın bir zamanda Helicanus Sur'da Önemli bir mevkiye terfi ettirmişti onu. Hızlıca geçen gemiler ve dost rüzgârlar Bu kralı Tarsus'a getirdi; yolculuğu sürerken Aklınızda tutun bunu. Çoktan gitmiş olan kızını Evine götürmek için geldi. Şimdi sessiz oyunda Olacakları izleyin, ardından açıklayacağım Gördüklerinizi de.

204

Pericles, Sur Prensi

SÖZSÜZ OYUN (Pericles ve maiyeti bir kapıdan, Cleon ve Dionyza başka bir kapıdan girer. Cleon Pericles'e mezarı gösterir, Pericles ağlar, dövünür, üzerine bir çuval giyerek çılgınca hareketlerle gider. Ardından Cleon ve Dionyza da çıkar.)

İkiyüzlülük nasıl da çektiriyor inanca!

Bu sahte keder kesiyor gerçek acının yolunu; Derdinden bitap düşen Pericles,

İç çekişlerle tükenmiş, gözyaşlarıyla bitmiş hâlde

Tarsus'tan ayrılıp tekrar yola koyuluyor.

Yüzünü bir daha asla yıkamayacağına,

Saçını bir daha asla kesmeyeceğine ant içiyor. Üzerine bir çuval giyip açılıyor denize. Karşısına bir fırtına çıkıyor, bedeni

Parçalassa da sağ kurtulmayı başarıyor.

Şimdi hain Dionyza'nın Marina için yazdırdığı Yazıtı okuyacağım size. (Okur.)

“Gençliğinin baharında hayatını kaybeden

Güzeller güzeli, tatlılar tatlısı bir kız yatıyor burada.

Sur Kralı'nın kızıydı o, çirkin ölüm saldırıp

Aldı onu elimizden. Adı Marina'ydı; doğduğunda

Gururlanan Thetis yutmuştu toprağın bir kısmını. Toprak da sel korkusuyla bu çocuğu Göğe gönderdi; bu yüzden Thetis halen Kıyılara saldırısını dürdürmektedir dalgalarla.” Narin, nazik övgüler kadar hiçbir şey Başarılı olamaz gizlemekte kara ihaneti. Pericles kızının öldüğüne ve hayatına Kader tarafından hükmedildiğine inanırken Biz de sizler kızının acısını, düştüğü korkunç

Durumda başına gelenleri gösterelim.

Şimdi hep birlikte Midilli'de olduğunuzu hayal edin. (Çıkar.)

BEŞİNCİ SAHNE (Midilli. Genelevin önü. Genelevden iki bey çıkar.)

1. BEY: Hiç duydun mu böylesini? 2. BEY: Hayır, böyle bir yerde bir daha da duymam zaten bu kız giderse. 1. BEY: Burada vaaz vermek, olacak iş mi! Aklına gelir miydi? 2. BEY: Hayır, asla. Bir daha da gitmem artık böyle yerlere.

Manastıra ilahi dinlemeye gidelim mi?

1. BEY: Şu anda iyi olan her şeyi yapabilirim; fuhuş yolundan çıkıyorum sonsuza dek. (Çıkarlar.)

ALTINCI SAHNE (Genelevde bir oda. Tellal, sahibe ve BOULT girer.)

TELLAL: Buraya hiç gelmemiş olması için, ona ödediğimin iki katını verirdim.

SAHİBE: Lanet olsun bu kıza! Priapus'u bile alt edip bütün bir nesli mahvedebilir. Ya tecavüz ettirmek, ya da kurtulmak

gerek bundan. Müşterileri eğlendirip patronunun, yani benim sözümü dinleyeceğine saçma sapan konuşuyor, vaaz veriyor, dua ediyor, diz çöküyor. Şeytan onu öpmeye çalışsa, sayesinde dindar olurdu o bile.

BOULT: Ona tecavüz etmeliyim, yoksa hiç müşterimiz kalmayacak; hepsini rahiplere çevirecek. TELLAL: O acemi masumiyetine frengiler konsun! SAHİBE: O masumiyetten kurtulmanın tek yolu da frengiyi getiren yol. Lord Lysimachusgeliyor, kılık değiştirmiş. BOULT: Müşterilerin istediğini almasına müsaade etseydi hem lordlar, hem köylülerle dolardı burası. (LYSIMACHUS girer.)

LYSIMACHUS: Merhaba! Bir düzine bekâret kaça?

SAHİBE: Tanrılar sizi korusun! BOULT: Sizi iyi gördüm, sevindim buna.

208

Pericles, Sur Prensi

LYSIMACHUS: Sevinirsin elbet; müşterilerinizin iyi durumdaolması işinize gelir. Pekâlâ. Elinizde şöyle hasta etmeyecek, memnun edecek bir günah var mı? SAHİBE: Gelmeyi kabul ederse bir tane var; ama Midilli

böylesini hiç görmemiştir.

LYSIMACHUS: “Karanlık işler yapmayı kabul ederse” demeliydin. SAHİBE: Siz ne denmesi gerektiğini daha iyi bilirsiniz. LYSIMACHUS: İyi, hadi çağırın da gelsin.

BOULT: Aman efendim, kırmızıyla beyaz aşkına efendim, bir gül göreceksiniz, gerçekten bir güldür o, fakat... LYSIMACHUS: Fakat ne?

BOULT: Neyse, ben susayım efendim.

LYSIMACHUS: Bu, sözde namusluları olduğu gibi bir muhabbet tellalını da daha itibarlı gösterir. (BOULT çıkar.)

SAHİBE: İşte, taze fidan geliyor. Çiçeği koparılmadı daha.

(BOULT MARINA)yla yeniden girer.) Çok güzel değil mi?

LYSIMACHUS: Uzun bir deniz yolculuğunun ardından çok iyi gelir insana. Alın ücretinizi, bizi yalnız bırakın.

SAHİBE: İzninizle ona bir şey diyeceğim, sonra hemen çıkacağız. LYSIMACHUS: Acele edin. SAHİBE: (MARINA'ya) Öncelikle şunu bilmeni istiyorum ki o çok onurlu bir beyefendidir. MARINA: Umarım öyledir, kendisine saygı duymak isterim. SAHİBE: İkincisi, bu şehrin valisidir ve ben ona bağlıyım. MARINA: Şehri yönetiyorsa ona bağlısınızdır elbette; ama işini

ne kadar şerefli yaptığını bilmiyorum.

William Shakespeare

209

SAHİBE: Lütfen artık bu namus takıntısını bırakıp ona hizmet eder misin güzelce? Eteğini altınlarla doldurur. MARINA: Onurlu bir şekilde yaptığı her şeyi minnettar bir şekilde kabul ederim.

LYSIMACHUS: Bitti mi?

SAHİBE: Lordum, biraz çekingendir; yola getirmek için

uğraşmanız gerekebilir. Gel, onları baş başa bırakalım. (Sahibe, tellal ve BOULT çıkar.)

LYSIMACHUS: Söyle bakalım güzel şey, ne zamandır bu işi yapıyorsun?

MARINA: Ne işi efendim? LYSIMACHUS: Seni utandırmamak için açıkça söylemiyorum.

MARINA: Yaptıklarım beni utandıramaz. Söyleyin lütfen. LYSIMACHUS: Ne zamandır bu mesleği yapıyorsun? MARINA: Kendimi bildim bileli. LYSIMACHUS: O kadar küçük yaşta mı başladın? Beş altı

yaşlarında da fahişelik yapar mıydın?

MARINA: Şu anda yapıyorsam daha da erken başlamış olabilirim. LYSIMACHUS: Ev sahiplerin satılık olduğunu söylüyor. MARINA: Buranın böyle bir yer olduğunu bilmenize rağmen geliyor musunuz? Buranın valisi olduğunuzu, şerefli biri olduğunuzu duymuştum. LYSIMACHUS: Patronun mu söyledi sana kim olduğumu? MARINA: Kimmiş patronum? LYSIMACHUS: Şu otçu kadın; utancın ve günahın tohumlarını eken. Gücüm hakkında bir şeyler duymuşsun ve başına bir şey

gelir diye korktuğundan temkinli davranıyorsun. Ama korkma

güzelim, sana kötü davranmayacağım. Hadi, daha özel bir yere götür beni. Hadi, hadi.

210

Pericles, Sur Prensi

MARINA: Eğer soylu biri olarak doğduysanız, Şimdi gösterin bunu; sonradan olduysanız da Asalete layık hareket edin ki Bunu hak etmediğiniz düşünülmesin. LYSIMACHUS: Ne diyorsun sen? Ne bu? Vaaz mı veriyorsun

bana?

MARINA: Ben sadece zalim kaderin bu korkunç yere attığı Zavallı bir kızım. Geldiğimden beri anladım ki Burada hastalık ilaçtan pahalıya satılıyor. Keşke tanrılar beni tertemiz gökte süzülen En kıymetsiz kuşa dönüştürse de

Buradan kurtarsa!

LYSIMACHUS: Böyle güzel konuşabileceğin aklıma gelmezdi. Karanlık bir ruhum olsaydı da sözlerin Beni iyileştirirdi. İşte, senin için biraz altın.

Yürüdüğün bu temiz yolda devam et, Tanrılar sana güç versin!

MARINA: Tanrılar sizi korusun!

LYSIMACHUS: Bil ki buraya kötü niyetlerle gelmedim; Bu yerin kapısından, penceresinden bile Nefret ediyorum. Hoşça kal. Sen bir erdem timsalisin; soylu bir ailede

Yetişmiş olduğuna da şüphe yok.

İşte, biraz daha altın. İyiliğini senden çalacak olan Bir suçlu gibi ölsün, lanet olsun ona! Bir daha benden haber alırsan,

İyiliğin için olacaktır bu. (BOULT yeniden girer.)

BOULT: Efendim, bana da bir tane verin lütfen. LYSIMACHUS: Defol, seni kahrolası kapıcı!

İçinde bu kız olmasaydı çoktan Tepene yıkılmıştı evin! Defol! (Çıkar.)

William Shakespeare

211

BOULT: Ne bu şimdi? Sana bir ders daha vermek şart oldu. Bu hırçın iffetin en ucuz şehirde bir kahvaltı parası bile etmez, ama bütün bir evi batırır. Yürü. MARINA: Nereye götürüyorsun beni?

BOULT: Bekâretini aldırmamız lazım, yoksa sonumuz gelecek. Yürü. Bir müşteriyi daha kaçıramayacaksın buradan. Yürü dedim. (SAHİBE yeniden girer.)

SAHİBE: Ne var, ne oluyor? BOULT: Git gide kötüye gidiyor efendim; Lord Lysimachus'a da ilahi bir vaaz vermiş.

SAHİBE: Lanet olsun! BOULT: İşimizi tanrıların gözü önünde yerin dibine sokuyor. SAHİBE: Gönder şunu gitsin! BOULT: Soylu beyimiz ona asilce davranmış olmasına rağmen

adamı buza çevirmiş, dualar eden bir kartopu gibi gitti buradan.

SAHİBE: Boult, götürüp canının çektiğini yap şununla. Kır bekâretinin camını, yola getir. BOULT: Bundan daha dikenli bir arazi olsaydı da bilirdim ben sürmesini.

MARINA: Dinleyin, ey tanrılar!

SAHİBE: Yardım istiyor bir de! Götür şunu. Gelmez olsaydı bu eve! Geberesice! Bizi bitirmek için gelmiş dünyaya. Kadınlığına mı isyan edeceksin? Senin o iffetini alır, üzerine defneyle biberiye koyup meze yaparım ben soframa! (Çıkar.)

BOULT: Hadi, yürü.

MARINA: Nereye götürüyorsun beni? BOULI: Canın pahasına koruduğun mücevherini almaya.

212

Pericles, Sur Prensi

MARINA: Lütfen önce soruma cevap ver. BOULT: Hadi sor neyse sorun.

MARINA: Neyin düşmanın olmasını dileyebilirsin? BOULT: Belki efendimin, ya da hanımımın. MARINA: Hiçbiri senin kadar kötü değil, Çünkü onlar emrediyor, yapan sen oluyorsun. Öyle bir yerdesin ki, cehennemin en acılı Şeytanı bile yetişemez sana. Kendine bir

Fahişe arayan bütün alçakların Lanetlenmiş kapıcısısın sen; kulakların En korkunç suçluların hastalıklı yumruğuna açık;

Yemeğin sofrana mikroplu ciğerlerden geliyor.

BOULI: Ne yapmamı istiyorsun? Savaşa mı gideyim? Yedi yıl boyunca bacağımı kaybetmek için hizmet edip de sonunda tahta bacak alacak kadar bile para kazanamamak için mi?

MARINA: Bu yaptığını yapma da ne yaparsan yap.

Lağım temizle, çöpçülük yap, cellat çırağı ol; Hepsi şimdiki işinden iyidir. Bir maymun bile Konuşabilseydi senden onurlu olduğunu söylerdi.

Ah, tanrılar beni buradan bir kurtarsa! İşte, al sana altın. Efendin illa ki üzerimden

Para kazanmak istiyorsa, şarkı söyleyebileceğimi, Dikiş dikebileceğimi, dans edebileceğimi;

Asla böbürlenmeyeceğim meziyetlerim olduğunu Söyle ona. Tüm bunları öğretebilirim de. Bu kalabalık şehirden pek çok Öğrenci çıkar eminim.

BOULT: Bunların hepsini öğretebilir misin? MARINA: Yapamazsam beni tekrar eve götürüp En iğrenç müşterinize fahişe yaparsın. BOULT: Pekâlâ, ne yapabileceğime bir bakayım. Yapabilirsem bir yere yerleştiririm seni.

William Shakespeare

213

MARINA: Ama erdemli kadınların yanına. BOULT: Çok fazlasını tanıdığımı söyleyemem. Ama seni satın

alan efendimle hanımım olduğu için önce onların rızasını almam gerek. Bu yüzden niyetini anlatacağım onlara, büyük ihtimalle itiraz etmeyeceklerdir. Gel, bakalım ne yapabileceğim. Yürü hadi. (Çıkarlar.)

BEŞİNCİ PERDE

(GOWER girer.)

GOWER: Marina böylece kurtuldu genelevden, Öykümüze göre namuslu bir eve yerleşti. Bir tanrıça gibi şarkı söylüyor, dans ediyor,

Nakışta ustalığını gösteriyor, iğnesiyle Tabiatı resmedip tomurcuklar, kuşlar,

Ağaç dalları, böğürtlen çalıları dikiyor; Sanatı gerçek güllerle,

İpekten ipliği yakut kirazla kardeş oluyor.

Pek çok soylu öğrencisi var, Hepsi de servetlerini önüne yığıyorlar; O da lanet genelev sahibesine veriyor kazandığını. Şimdi onu orada bırakıp babasına döneceğiz, Son bıraktığımızda denizdeydi. Rüzgârlar onu Kızının yaşadığı yere getirdi; bu kıyıya demirlediğini Hayal edin haydi. Şehirde Neptün Bayramı Kutlanıyordu, bu sırada Lysimachus Siyah bayrakları, zengin süsleriyle Sur gemilerini gördü ve kayığına binip Derhal yanlarına gitti sevinçle. Mutsuz Pericles'in Gemisi olduğunu hayal edin sahnemizin;

Olanları oyunumuz gösterecek sizlere, Lütfen yerlerinize oturup izleyin. (Çıkar.)

BİRİNCİ SAHNE (Pericles'in gemisi. Midilli açıkları. Güvertede önü perdeli

bir bölmenin içinde bulunan Pericles bir sedire uzanmıştır.

Sur gemisinin yanında bir tekne vardır. Helicanus ve biri Sur gemisinden, diğeri tekneden iki denizci girer.)

SURLU DENİZCİ: (Diğer denizciye) Lord Helicanus nerede? Sorunuzu o yanıtlayabilir. Ah, buradaymış.

Efendim, Midilli'den bir tekne geldi, İçinde de Vali Lysimachus var. Ne yapalım? HELICANUS: Gelebilir. Birkaç Bey de gelsin.

SURLU DENİZCİ: Beyler! Lordum çağırıyor. (İki üç Bey girer.)

1. BEY: Bizi mi çağırdınız efendim? HELICANUS: Beyler, gemiye çıkmak isteyen önemli biri var, Gidip layık olduğu şekilde karşılayın lütfen. (Beyler ve iki denizci aşağı inip tekneye gider. Tekneden LYSIMACHUS, Lordlar, Beyler ve iki denizci girer.)

SURLU DENİZCİ: Efendim, sorularınızı cevaplayabilecek kişi

budur.

LYSIMACHUS: Sizi selamlıyorum bayım! Tanrıları sizi korusun! HELICANUS: Sizi de bayım, benden daha uzun yaşamanızı Ve huzur içinde ölmenizi dilerim.

218

Pericles, Sur Prensi

LYSIMACHUS: Çok naziksiniz. Kıyıda Neptün Bayramı törenlerindeydim, birden güzel geminizi gördüm, nereden geldiğini öğrenmek için geldim.

HELICANUS: Önce mevkinizi öğrenebilir miyim? LYSIMACHUS: Önünde durduğunuz bu şehrin valisiyim. HELICANUS: Efendim, gemimiz Sur'dan geliyor; kralı taşıyor. Son üç aydır bir kelime bile etmedi, yas tutması için yetecek kadarından bir lokma fazlasını da yemedi. LYSIMACHUS:

Nedir bu kederinin sebebi?

HELICANUS: Anlatması uzun sürer; ama en büyük acısı

Sevgili eşini ve kızını kaybetmiş olması.

LYSIMACHUS: Onu göremez miyim? HELICANUS: Görebilirsiniz ama bir işe yaramaz;

Kimseyle konuşmuyor.

LYSIMACHUS: Yine de görmek isterim onu. HELICANUS: Bakın. (PERICLES'i gösterirler.)

İyi bir insandı o; ta ki korkunç bir gece Onu bu hâle getirene kadar. LYSIMACHUS: Kral Hazretleri, sizi selamlıyorum! Tanrılar sizi korusun! Selam size efendim! HELICANUS: Boşuna uğraşıyorsunuz, sizinle konuşmaz.

1. LORD: Efendim, Midilli'de bir kız var,

Bahse girerim onu konuşturabilir.

LYSIMACHUS: İyi bir fikir. Hiç kuşkusuz o tatlı ahengiyle Ve tüm diğer meziyetleriyle onu etkileyebilir; Sağır kulaklarını açabilir. Bir tanrıça kadar mükemmel. Şu anda arkadaşlarıyla

Adanın kıyısındaki yapraklı barınakta. (Bir beyin kulağına bir şeyler fısıldar, bey Lysimachus'un teknesine binip gider.)

William Shakespeare

219

HELICANUS: Hiçbir şey işe yaramayacak gibi, ama Her ihtimali değerlendirmeliyiz. Bize çok Nazik davrandınız, bundan cesaret alarak

Altın karşılığında bize yiyecek sağlamanızı Rica edebilir miyiz? Eksiğimiz yok ama Pek çoğu bayatladı artık. LYSIMACHUS: Aman efendim, böyle bir isteği

Reddedecek olursam adil tanrılar Şehirdeki tüm bitkilere tırtıllar yollar, Aşımızı lanetler. Kralınızı üzen şeyleri

Biraz daha ayrıntılı anlatamaz mısınız acaba? HELICANUS: Oturun da anlatayım bayım. Fakat bir engel çıktı. (Tekneden yanında Marina ve genç bir kadınla deminki bey girer.)

LYSIMACHUS: Ah, işte söz ettiğim hanımefendi. Hoş geldiniz! Harika biri değil mi? HELICANUS: Asil bir hanımefendi.

LYSIMACHUS: Soylu, nazik, iyi bir aileden geldiğine Emin olabilseydim eğer,

Ondan başkasını seçmez, eşsiz bir eş

Bulduğuma şüphe duymazdım.

Güzel hanımefendi, sabrın bir kral olduğu

Bu yerde en büyük ödülleri umabilirsiniz; Kusursuz yeteneklerinizle size bir şeyler Söylemesini sağlayın yeter, kutsal tedavinizin Karşılığında ne isterseniz alacaksınız. MARINA: Ona yardım etmek için elimden geleni

Yaparım efendim; ama benden Ve arkadaşımdan başka kimse

Yaklaşmamalı yanına.

LYSIMACHUS: Gelin onları yalnız bırakalım. Tanrılar şans versin ona!

220

Pericles, Sur Prensi

(MARINA şarkı söyler.) LYSIMACHUS: Şarkınız dikkatini çekti mi? MARINA: Hayır, bakmadı bile. LYSIMACHUS: Tamam, onunla konuşacak şimdi.

MARINA: Selam size efendim! Dinleyebilir misiniz beni? PERICLES: Ha? MARINA: Lordum, ben bugüne dek bir kuyrukluyıldız gibi Herkesin baktığı, fakat hiçbir gözü Davet etmemiş bir kızım. Sizinle konuşan bu kız,

Lordum, sizinkilere denk olabilecek

Acılar çekmiştir, mümkünse şayet

Acıları kıyaslamak. Değişken kader beni En alçakça yerlere fırlatıp atmış olsa da

Kudretli krallardan gelmektedir soyum aslında;

Fakat zaman beni koparıp aldı onlardan, Dünyanın ve korkunç tesadüflerinin

Oyuncağı etti beni. (Kendi kendine) Şimdi susacağım; Ama içimden bir ses o konuşana dek Durmamamı söylüyor.

PERICLES: Kaderim... Ailem... İyi ailem... Benimkine denk mi dedin? Ne dedin?

MARINA: Ailemin kim olduğunu bilseydiniz Bana kötü davranmazdınız dedim lordum.

PERICLES: Herhalde. Lütfen bana bak.

Seni birine benzetiyorum... Nerelisin? Buralı mısın?

MARINA: Hayır, değilim. Ölümlü doğan, Göründüğü gibi olan biriyim.

PERICLES: İçim kederle dolu; hepsini akıtacağım yaşlarla.

Canım karım bu kıza benziyordu,

Kızım olabilirdi o. Kraliçemin gözlerini almış;

Aynı boydalar, onun gibi dimdik duruyor,

Sesi onun gibi gümüşten; bakışlarında cevherler,

William Shakespeare

Her şeyi ona benziyor. Yürüyüşü Juno gibi, Beslediği kulaklar hep aç kalıyor, O konuştukça hep dahasını işitmek istiyor.

Nerede yaşıyorsun?

MARINA: Sadece bir yabancı olduğum bir yerde. Güverteden görebilirsiniz orayı. PERICLES: Nerede büyüdün? Sana ait olmakla zenginleşen Bu erdemleri nasıl edindin? MARINA: Öykümü anlatacak olursam, yalan sanılacak, Sonunda kimse inanmayacaktır bana. PERICLES: Lütfen anlat. Yalan olamaz senin sözlerinde,

Adaletin kendisi kadar alçakgönüllü görünüyorsun; Doğruluğun kralının yaşadığı bir saray gibisin. Sana inanacağım; öykün ne kadar İmkânsız görünse de öyküne inanacağım. Çünkü çok sevdiğim birine benziyorsun. Ailen kimdi? Seni fark edip Uzaklaştırmaya çalıştığım sırada İyi bir aileden geldiğini söylüyordun, değil mi? MARINA: Doğru. PERICLES: Aileni anlat. Sanırım beterin beterine Mahküm edildiğini, karşılaştırmak mümkün olsa Acılarının benimkilere denk olabileceğini

Söyledin bana.

MARINA: Öyle dedim; sadece olduğunu düşündüğüm şeyi Dile getirmeye çalıştım. PERICLES: Anlat öykünü; acıların benimkinin Binde biriyse, bir erkeksin demektir sen, Ben de bir kız gibi acı çekmişim demektir.

Kralların mezarına gözlerini dikmiş bakan Sabır heykelleri gibi görünüyorsun; Gülümsemenle en büyük kötülükleri

221

222

Pericles, Sur Prensi

Silip atacak kudretin var sanki. Kimdi ailen? Nasıl kaybettin onları? Adın neydi güzel kızım? Söyle lütfen. Gel, yanıma otur.

MARINA: Adım Marina.

PERICLES: Ah, alay ediyorlar benimle!

Kızgın bir tanrı dünyayı bana güldürmek için Seni yollamış buraya! MARINA: Sakin olun efendim, yoksa devam edemem. PERICLES: Tamam, sakinleşeceğim.

Adının Marina olduğunu söyleyerek beni Ne kadar ürküttüğünü bilemezsin. MARINA: Adımı kudretli bir kral olan babam koymuş. PERICLES: Ne? Bir kralın kızı mısın? Adın da Marina mı?

MARINA: Bana inanacağınızı söylemiştiniz. Ama huzurunuzu kaçırmamak adına

Burada keseceğim.

PERICLES: Etten, kemikten misin sen? Nabzın atıyor mu?

Peri değil misin? Heykel değil misin? Peki, devam et. Nerede doğdun?

Neden Marina koymuşlar adını? MARINA: Denizde doğduğum için Marina koymuşlar adımı. PERICLES: Denizde mi? Annen kimdi? MARINA: Bir kralın kızıydı; ben doğduğumda öldü. Anlatırken dadım Lychorida hep ağlardı. PERICLES: Ah, dur biraz!

(Kendi kendine)

Budala uykunun üzgün ahmakları kandırmak için Kullandığı en tuhaf rüya bu. Pekâlâ. Nerede büyüdün? Dahasını da duymak istiyorum; Sonuna dek anlat, kesmeyeceğim sözünü.

William Shakespeare MARINA: Bana inanmıyorsunuz. En iyisi susayım artık.

PERICLES: Anlatacaklarının her hecesine inanacağım. Müsaadenle sormak istiyorum; buraya nasıl geldin? Nerede büyüdün?

MARINA: Babam beni Tarsus'ta bıraktı;

Cleon zalim karısıyla birlikte beni Öldürmeye çalışana dek onların yanında kaldım. Bu işi yapmak için bir katil tutmuşlardı; Kılıcını çektiği sırada bir korsan çetesi

Ortaya çıkıp beni ondan kurtardı ve Midilli'ye getirdi. Ama sevgili beyefendi, ne istiyorsunuz benden? Neden ağlıyorsunuz? Bir sahtekâr olduğumu Düşünmeye başladınız sanırım. Yemin ederim ki

Değilim; Kral Pericles'in kızıyım ben, O hâlâ hayatta mı bilmesem de. PERICLES: Helicanus! HELICANUS:

Lordum?

PERICLES: Sen ağırbaşlı, soylu bir akıl hocasısın; Her konuda bilgeliğine güvenirim. Söyleyebilirsen Söyle bana bu kızın kim olduğunu, Ya da beni böyle ağlatmayı başaranın Kim olabileceğini. HELICANUS: Bilmiyorum ama Midilli valisi de burada,

Onunla ilgili çok iyi şeyler söylemişti efendim.

LYSIMACHUS: Ailesinin kim olduğunu hiç söylemedi;

Bunu sorduğumda oturup ağlamaya başlamıştı.

PERICLES: Helicanus, şerefli dostum, bir tokat at bana;

Bir yerimi kes; içimde dalga dalga yayılmakta olan Bu büyük mutluluk denizinden aklımı alabilmem için Bir acı ver bana. Yoksa canımın kıyılarını sel alacak, Güzelliğiyle beni boğacak. Ah, sana can verene Yeniden can veren; gel buraya. Denizde doğdun,

223

224

Pericles, Sur Prensi

Tarsus'ta gömüldün, denizde yeniden doğdun! Helicanus, diz çök! Ulu tanrılara gök gürültüsü kadar

Yüksek bir sesle teşekkür et! Marina bu.

Annenin adı neydi? Bunu da söylemeni istiyorum, Zira hiç şüphe olmadığında bile Gerçek için hiçbir kanıt yeterli gelmez.

MARINA: Öncelikle adınızı sorabilir miyim efendim? PERICLES: Ben Surlu Pericles. Haydi, boğulan kraliçemin

Adını söyle bana, diğer bütün söylediklerin gibi

İlahi bir kusursuzlukla; krallıkların vârisi olduğunu,

Baban Pericles'in kanından olduğunu kanıtlayarak.

MARINA: Kızınız olmak için tek yapmam gereken Annemin adının Thaisa olduğunu söylemek mi? Beni doğururken ölen annemin adı Thaisa. PERICLES: Tanrılar seni kutsasın! Kalk, sen benim

çocuğumsun.

Yeni kıyafetler verin bana. Benim çocuğum bu, Helicanus, barbar Cleon'un planladığı gibi

Öldürülmemiş Tarsus'ta. Hepsini anlatacak sana. Sen de önünde diz çöküp prensesini selamla. Bu kim?

HELICANUS: Midilli valisi efendim. Üzüntünüzü duyunca Sizi görmeye geldi. PERICLES: Sizi kucaklıyorum. Kıyafetlerimi verin. Gördüklerim aklımı başımdan aldı neredeyse. Fakat bu müzik sesi de ne? Helicanus, Marina'ma her şeyi tüm ayrıntılarıyla, Tekrar tekrar anlat; kızım olduğuna hâlâ İnanamamış gibi görünüyor. Bu müzik de ne? HELICANUS: Ben bir şey duymuyorum lordum.

PERICLES: Duymuyor musun? Yıldızların müziği! Dinle Marina'm.

William Shakespeare

LYSIMACHUS: Karşı çıkmayalım, suyuna gidelim. PERICLES: Eşsiz bir şarkı! Duymuyor musunuz?

LYSIMACHUS: Duyuyorum lordum.

(Müzik)

PERICLES: Kutsal bir ahenk! Dinlemeye zorluyor beni,

Ama uyku bastırıyor göz kapaklarıma. Dinleneceğim.

(Uyur.)

LYSIMACHUS: Bir yastık verin. Onu yalnız bırakalım. Dostlarım, inancıma bir yanıt idiyse bu olanlar, Sizleri hiç unutmayacağım.

(PERICLES hariç herkes çıkar. DLANA Pericles'in rüyasına girer.)

DLIANA

Tapınağım Efes'te; oraya git ve sunağımda

Bir kurban kes. Rahibelerim toplandığında Herkesin önünce karını denizde nasıl Kaybettiğini anlat. Talihsizliklerinin yasını tut, Kızınla birlikte her şeyi kelimesi kelimesine anlatın. Dediğimi yapmazsan keder içinde yaşayacaksın;

Yaparsan mutlu olacaksın. Gümüş yayım üstüne

Ant içerim. Uyan ve insanlara rüyanı anlat. (Kaybolur.)

PERICLES: Kutsal Diana, gümüş tanrıça,

Sana itaat edeceğim. Helicanus! (HELICANUS, LYSIMACHUSve MARINA yeniden girer.)

HELICANUS: Efendim?

PERICLES: Amacım nankör Cleon'a saldırmak için Tarsus'a gitmekti ama önce yapmam gereken

Başka bir şey var. Rotayı Efes'e çevirin; Sebebini birazdan anlatacağım. (LYSIMACHUS'a) Biraz toparlanmak ve yol için gereken erzağın Parasını size ödemek için sahilinize gidelim mi?

225

226

Pericles, Sur Prensi

LYSIMACHUS: Elbette, lütfen buyurun. Kıyıya çıktığımızda

Soracağım bir şey olacak size.

PERICLES: Kızımı istemek niyetindeysen, yanıtım

Olumlu olacaktır; belli ki asilce davranmışsın ona.

LYSIMACHUS: Verin elinizi öyleyse. PERICLES: Gel Marina'm. (Çıkarlar.)

İKİNCİ SAHNE (Efes. Diana Tapınağı. GOWER girer.)

GOWER: Vaktimiz dolmak üzere artık; Kısa bir süre sonra susmamız gerekecek.

Sizlerden bir kere daha hayal gücünüzü Kullanmanızı rica edeceğim

Kralı karşılamak için Midilli'de valinin Düzenlediği şölenleri, söylenen şarkıları,

Gösterileri, dansları gözünüzde canlandırmak için. Güzel Marina'yla evlenme sözünü almak Şansına kavuşmuştu; ama Diana'nın buyruğu olan

Kurban kesilene dek beklemesi gerekiyordu.

Şimdi oraya gidiyorlar; aradaki zamanı Akıp geçti farz edin. Yelkenler açıldı,

Gemi hızla ilerliyor; dilekler kabul oluyor. Efes'te tapınağı, kralımızı ve diğerlerini göreceksiniz. Oraya böyle çabucak varmasını da Sizin hayal gücünüze borçlu. (Çıkar.)

ÜÇÜNCÜ SAHNE (Efes. Diana Tapınağı. THAISA Başrahibe olarak sunağın yanında durmaktadır. Her iki yanında birkaç rahibe vardır. CERIMON ve şehirliler de oradadır. PERICLES, maiyeti,

LYSIMACHUS, HELICANUS, MARINA ve bir hanım girer.)

PERICLES: Selam sana Diana! Emrini yerine getirmek için Burada herkese Sur Kralı olduğumu açıklıyorum; Ülkemden kaçıp Pentapolis'te güzel Thaisa'yla

Evlenmiştim. Denizde çocuğumuzu doğururken Hayatını kaybetmişti; ama Marina'mız Dünyaya gelmişti. Hâlâ senin gümüş giysini Çıkarmadı üzerinden, ey ulu tanrıça! Tarsus'ta Cleon büyüttü onu,

On dört yaşına geldiğindeyse öldürtmeye çalıştı; Ama talihli yıldızları onu Midilli'ye getirdi. Bu kıyılara vardığında kader onu gemime kadar Ulaştırdı; berrak hatıraların yardımıyla Kızım olduğunu orada bana kanıtladı. THAIJSA: Bu ses, bu yüz... Sen, sen... Ah, soylu Pericles!

(Bayılır.)

PERICLES: Rahibenin nesi var? Öldü mü? Yardım edin!

CERIMON: Soylu beyefendi; Diana'nın sunağına Doğruyu söylediyseniz eğer, Bu sizin eşiniz.

230

Pericles, Sur Prensi

PERİICLES: Sayın yabancı, olamaz bu; Kendi ellerimle atmıştım onu denize.

CERIMON: Bu kıyıya attınız, değil mi? PERICLES: Evet.

CERIMON: Yardım edin hanımefendiye, mutluluktan bayıldı. Fırtınalı bir sabah kıyıya vurmuştu; Tabutu açtım, içinde kıymetli mücevherler vardı.

Onu hayata döndürdüm ve Diana tapınağına

Yerleştirdim.

PERICLES: Görebilir miyim onları? CERIMON: Evimde hepsi; buyurun birlikte gidelim. Bakın, Thaisa kendine geliyor. THAISA: Ah, bakayım! Kocam değilse o, Gözlerim kanıtlasa da Kutsallık müsaade etmeyecek inanmama. Ah, lordum, Pericles değil misiniz siz?

Onun gibi konuşuyor, onun gibi görünüyorsunuz. Bir fırtınadan, bir doğumdan ve Bir ölümden söz etmediniz mi?

PERICLES: ÖlmüşThaisa'nın sesi! THAISA: Öldüğü, boğulduğu sanılan oThaisabenim.

PERICLES: Ölümsüz Diana! THAIJSA: Şimdi iyice tanıdım seni.

Pentapolis'ten gözyaşları içinde ayrılırken Babam sana böyle bir yüzük vermişti. (Bir yüzük gösterir.) PERICLES: Bu o! Tanrılar, geçmişteki acılarım gözümde

Hiçbir şey artık, sunduğunuz bu lütuflarla. Dudaklarına dokunduğum anda eriyip

Yok olsam bile üzülmem. Gel, ikinci gömülüşün Kollarıma olsun.

William Shakespeare

MARINA: Annemin göğsüne yaslanmak için Sabırsızlanıyor yüreğim. (Thaisa'nın önünde diz çöker.) PERICLES: Bak, kim diz çöküyor önünde!

Thaisa, senin kanından olan, denizde doğurduğun, Bu yüzden adı Marina olan kızın! THAISA: Tanrım, benim kızım bu! HELICANUS: Hanımefendi, kraliçem, selamlarım sizi!

THAJSA: Sizi tanıyamadım. PERICLES: Sur'dan kaçtığımda yerime ihtiyar bir adam Bıraktığımı söylemiştim sana; adını Hatırlıyor musun? Sıkça söz etmiştim ondan. THAISA: Helicanus.

PERICLES: Ta kendisi. Sarıl ona sevgili Thaisa. Seni nasıl bulduklarını, Nasıl hayatta kaldığını, bu mucize için Tanrılardan başka kime

Teşekkür etmem gerektiğini Duymak için sabırsızlanıyorum. THAISA: Lord Cerimon'a, lordum; bu adam aracılığıyla Gösterdi tanrılar kudretini. Başından sonuna dek

Olup biten her şeyi o anlatabilir. PERICLES: Saygıdeğer beyefendi, Tanrıların sizden daha ilahi bir yardımcısı olamaz. Ölmüş kraliçemin hayata nasıl döndüğünü Anlatabilir misiniz bana? CERIMON: Anlatacağım lordum. Ama önce buyurun Hep birlikte evime gidelim; yanında bulduğumuz Her şeyi de gösterelim size orada. Neden tapınağa Yerleştirildiğini de anlatacak, en ufak detayı bile Es geçmeden söyleyeceğim her şeyi.

231

232

Pericles, Sur Prensi

PERICLES: Diana, rüyam için teşekkür ederim sana!

Her gece dua edeceğim sana. Thaisa, kızının nişanlısı olan bu iyi kalpli prens Pentapolis'te evlenecek onunla. Bana sefil bir görüntü veren bu süse de

Şekil vereceğim şimdi, on dört yıldır ustura görmemiş

Bu saçı sakalı düğününüz şerefine keseceğim.

THAISA: Lord Cerimon'ın güvenilir kaynaklardan aldığı Mektuplara göre babam ölmüş. PERICLES: Tanrılar bir yıldız yapsın onu! Kraliçem, Orada kutlayacağız çocuklarımızın evliliğini;

Ömrümüzün kalanını da birlikte orada geçireceğiz. Kızımız ve oğlumuz hükmedecek Sur'a. Lord Cerimon, öykünüzün kalanını

Dinlemek istiyorum artık. Buyurun, yolu gösterin. (Çıkarlar. GOWER girer.)

GOWER: Antiochus'la kızında canavar şehvetin Hakkı olan cezaya çarptırılışını gördünüz. Pericles, kraliçesi ve kızında da

Kaderin korkunç saldırısına rağmen Erdemin yıkımın darbesinden korunuşunu;

Ona yol gösteren tanrıları ve sonunda Taçlanan mutluluğu. Helicanus'ta dürüstlüğü, Sadakati gördünüz; Cerimon'da bilgeliği,

Hayırseverliği ve erdemleri. Korkunç Cleon'la eşinin Onurlu Pericles ailesine yaptığı kötülükler Şehirde duyulunca halk çok öfkelendi

Ve onları saraylarında yaktılar. Cinayet işlememiş olsalar da teşebbüs ettiklerinden

Tanrılar memnun kaldı bu cezanın verilmesinden. Bizi dinlemekte gösterdiğiniz sabır için Hepinize teşekkür eder, mutluluk dileriz!

Oyunumuz burada sona erdi. (Çıkar.)