Horatio Nelson [1 ed.]
 9786257631563

Table of contents :
Untitled.FR12 - 0001
Untitled.FR12 - 0003
Untitled.FR12 - 0004
Untitled.FR12 - 0005
Untitled.FR12 - 0006
Untitled.FR12 - 0007
Untitled.FR12 - 0008
Untitled.FR12 - 0009
Untitled.FR12 - 0010
Untitled.FR12 - 0011
Untitled.FR12 - 0012
Untitled.FR12 - 0013
Untitled.FR12 - 0014
Untitled.FR12 - 0015
Untitled.FR12 - 0016
Untitled.FR12 - 0017
Untitled.FR12 - 0018
Untitled.FR12 - 0019
Untitled.FR12 - 0020
Untitled.FR12 - 0021
Untitled.FR12 - 0022
Untitled.FR12 - 0023
Untitled.FR12 - 0024
Untitled.FR12 - 0025
Untitled.FR12 - 0026
Untitled.FR12 - 0027
Untitled.FR12 - 0028
Untitled.FR12 - 0029
Untitled.FR12 - 0030
Untitled.FR12 - 0031
Untitled.FR12 - 0032
Untitled.FR12 - 0033
Untitled.FR12 - 0034
Untitled.FR12 - 0035
Untitled.FR12 - 0036
Untitled.FR12 - 0037
Untitled.FR12 - 0038
Untitled.FR12 - 0039
Untitled.FR12 - 0040
Untitled.FR12 - 0041
Untitled.FR12 - 0042
Untitled.FR12 - 0043
Untitled.FR12 - 0044
Untitled.FR12 - 0045
Untitled.FR12 - 0046
Untitled.FR12 - 0047
Untitled.FR12 - 0048
Untitled.FR12 - 0049
Untitled.FR12 - 0050
Untitled.FR12 - 0051
Untitled.FR12 - 0052
Untitled.FR12 - 0053
Untitled.FR12 - 0054
Untitled.FR12 - 0055
Untitled.FR12 - 0056
Untitled.FR12 - 0057
Untitled.FR12 - 0058
Untitled.FR12 - 0059
Untitled.FR12 - 0060
Untitled.FR12 - 0061
Untitled.FR12 - 0062
Untitled.FR12 - 0063
Untitled.FR12 - 0064
Untitled.FR12 - 0065
Untitled.FR12 - 0066
Untitled.FR12 - 0067
Untitled.FR12 - 0068
Untitled.FR12 - 10002

Citation preview

AMGUS KOMSTAM - YAZAR 1

koçy 'nın kuz y ucundaki Orkney Adaları'nın yerlisi olan Konstam, kariyerine Kraliyet Donanması'nda

m

si

kt n bir d niz subayı olarak başlamış ve ardından denizcilik tarihi tahsil ederek müzecilik alanında

uzm nl şmıştır. Müzecilik geçmişi, Londra Kulesi'nin silah koleksiyonu küratörlüğü ile Florida'nın Key West kasab sınd yer alan Mel Fisher Deniz Müzesi'nin baş küratörlüğünü de kapsamaktadır. Beri yandan yazmayı da ihmal etmemiş ve çoğu Osprey tarafından basılmış olan yetmişi aşkın kitaba imza atmıştır. Bunlar arasında, korsanlığın tarihiyle Rönesans ve Barok savaş gemilerinin teknolojisine dair eserleri bilhassa ün kazanmıştır. Konstam günümüzde tam zamanlı tarihçi ve yazar olarak doğum yeri olan Orkney'de yaşamını sürdürmektedir.

PETER DENNIS - ÇİZER 1950 yılında doğmuş olan Dennis, yetişme yıllarındaki Look and Learn gibi dergilerden ve özellikle de duayen

illüstratör Angus McBride'ın eserlerinden etkilenerek Liverpool Güzel Sanatlar Okulu'nda eğitim gördü. Mesleğine başladığından beri, onlarca Osprey eseri de dahil yüzlerce kitabı resimlemiştir. Tutkulu bir masaüstü savaş oyuncusu ve modelci de olan Dennis İngiltere'de, Nottinghamshire'da yaşamaktadır.

EMİR YENER - ÇEVİRİ Saint Joseph Lisesi'ni bitirdikten sonra tarih alanında İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde lisans, Boğaziçi Üniversitesi'nde yüksek lisans yapmıştır. İş Bankası Kültür Yayınları'nda askeri tarih dizisi editörü olarak çalışmış ayrıca aynı alanda bir dizi kitabı da çevirmiştir. İngilizce, Fransızca ve Rusça bilmekte; denizcilik tarihi araştırmaları ile çeviri alanlarında faaliyetlerini sürdürmektedir.

ANGUS KONSTAM

ÜSPREY BÜYÜK KOMUT.AHLAR

HORflTIO NEl§ON ÇEVİRİ EMiR YENER

HORATIO NELSON ANGUS KONSTAM

KRONİK KİTAP: 249 Osprey Resimli Tarih Dizisi:

KRONİK KİTAP

13

Şakayıklı Sk. N°8, Levent

- 34330 - Türkiye (0212) 243 13 23 Faks: (0212) 243 13 28 İstanbul

YAYIN YÖNETMENİ

Telefon:

Adem Koça]

[email protected]

ÇEVİRİ

Kültür Bakanlığı Yayıncılık Sertifika No: 49639

Emir Yener

EDİTÖR

www.kronikkitap.com O O @) kronikkitap

Can Uyar

KAPAK TASARIMI

B ASKI VE CİLT

Kuran Ural

Optimum Baslm

MİZANPAJ

Mah. Dr. Ali Demir Cad. No: 51/1 34295 K. Çekmece I İstanbul (0212) 463 71 25 Matbaa Sertifika No: 41707 Tevfikbey

Kronik Kitap

1.

Baskı, Ocak

Telefon:

2022, İstanbul

ISBN 978-625-7631-56-3

AskeriBlrlikScımbolleri

o

g g g 9 g� g ö o C8J Q [?� g_ � �

o

g

...,

� ı:;jjjjl q_� � � EJ §1 � g �� � � GJ � �-� � [2J � � � �- §:? -

-

D•

....,

� -

Keşlşleme

İÇİNDEKİLER Giriş

4

Genç Nelson

5

Albay Nelson

7

Kader Yılları

12

Nelson'un Zihninde

50

Rakip Amiraller

53

Nelson'un Mirası

55

Kelimelerde Bir Hayat

58

Kaynakça

60

Sözlük

62

Dizin

64

GİRİŞ Kraliyet Donanması'na katıldığım sıralarda, Dartmouth'taki Kraliyet Deniz Harp Okulu tıpkı bir sivil devlet okulu misali bir dizi binaya dağılmıştı; fark ise bu binalardan her birinin "tümen" diye adlandırılmasıydı. Gencecik bir zabit namzedi olarak ben Jellicoe Tümeni'ne, arkadaşlarım ise Blake, Hawke, St. Vincent ve Cunningham tümenlerine atanmıştık. Üstlerime neden ay­ rıca bir Nelson Tümeni bulunmadığını sorduğumda ise bir tümenin bu yolla . Trafalgar Savaşı'nın

diğerlerinden çok daha üstün kılınmasının büyük haksızlık olacağı yanıtını

başladığı saat olan öğ leye

aldım. Ölümünden 175 yıl sonra dahi Nelson, akranlarından bir baş daha

on kala sulann da Nelson,

yüksek müstesna bir amiral olmaya devam ediyordu.

o efsanevi 'İngi ltere her erinden görevini yerine

Nelson bütün bu payeleri hak etmekte midir? Şüphe götürmez başarıları, iki asır sonra dahi onun böyle cümleden aziz sayılması için yeterlidir diyebi­

getirmesini bekliyor'

lir miyiz? Ne de olsa o sadece dört büyük filo muharebesinde görev yapmış

işaretini çekti. Aslı nda

ve bunların ikisinde daha üst rütbeli bir subayın astı olarak bulunmuştu.

'güveniyor' sözcüğünü

Karşılaştırıldığında, kendi çağının diğer sembol liderleri çok daha fazla şey

kullanmak istemişti ama

başarmış gibi görünürler. Wellington Dükü tam sekiz büyük muharebe ka­

'bekliyor' sözcüğü için

zanmıştı; kendini Fransa imparatoru yapan Napoleon Bonaparte ise iki dü­

sadece bir tane flama

zineden fazla muharebe idare etmiş ve hepsi olmasa da çoğu onun zaferiyle

gerektiği gerekçesiyle

sonuçlanmıştı. Bu üç isim arasındaki tabii ve temel fark, deniz gücünün

m uhabere subayı

önemini sadece Nelson'un anlamış olmasıdır. Kendi savaş alanında onun

tarafın dan mesajını

en ufak bir dengi dahi yoktu. Napoleon, devrik kraliyetten miras aldığı filo­

değiştirmeye razı edildi.

ların stratejik önemini hiçbir zaman anlayamayıp neticede bunları etkili şe­ kilde kullanmakta başarısız olurken deniz stratejisini adeta içgüdüsel şe­ kilde kavrayabilen Nelson donanma taktiklerini çarpıcı surette değiştirdi. Yaşadığı süre boyunca onun varlığı, yelkenli savaş gemileri çağında zafer için en sarsılmaz garantiydi. Gayet tabii Nelson'un da kusur­ ları vardı. Kibirli, eksantrik, gösterişçi ve benmerkezci bir adamdı. Evli bir kadınla münasebetsiz bir yasak aşk yaşayarak kariyerini neredeyse kendi elleriyle yıkımın eşiğine getirmiş ve yaklaşık bir yıl boyunca özel haya­ tını deniz subayı olarak görevlerinin

üstüne koymuştu. Seleflerinden bir­ çoğunun aksine, bahriyenin idari iş­ lerinde öyle özel bir ışık göstermemiş ve Admiralty'de sözü geçen bir makam sahibi olmamıştı. Büyük seyrüsefer başarıları kaydetmemiş, dünyanın çevresini dolaşmamış ve haleflerinin başına geldiği üzere yeni teknolojile­ rin dönüştürücü etkileriyle uğraşmak zorunda kalmamıştı. Yine de, deniz kahramanları listesinde hala Nelson bütün o Blake'lerin, Hawke'ların, Jellicoe'ların ve Cunningham'ların önünde

yer

almayı sürdürüyor.

Döneminde üstü olan St. Vincent Kontu'nu dahi aşıp geçmiştir. Horatio Nelson günümüzde 'hatırası ebedi',

Denis Dighton'ın Ne/son'un

ölümsüz deniz kahramanlarının doruk noktası; deniz savaşı umurunda dehası

Trafo/gar Savaşı'nda

sorgulanmaz donanma komutanıdır.

Vurulması adlı tablosundan

O, bazılarının gözünde kabadayı ve kendi kabiliyetlerine dair inancı sar­

bu aynntıda, kurşunu yiyen

sılmaz bir kişilikti. Adam idare etme hususunda da çok yetenekliydi ve 'kar­

Amiral dehşet içindeki

deşler takımı' dediği kaptanlarına büyük işler başarmalarını sağlayan bir il­

Albay Hardy çaresizce

ham vermeyi biliyordu. Yine de bu sayılanlar onun dehasının köklendiği esas

bakarken güve rteye

nokta değildir. Onun yeteneği, kendi dönemi için devrimci vasıfta bir deniz avaşı umuru yaratabilmesiydi. Yerleşik taktiklere güvenip zar atmayı, sınırlı

ise deniz piyadeleri Fransız

kapaklanıyor. Gerilerinde

deniz stratejisini ve emniyeti pruva hattında aramayı reddetmişti. Nelson,

keskin nişancısının olduğu

yelkenli savaş gemileri çağında topyekun savaş kavramını bağrına basan ilk

noktaya ateş açmakta.

amiraldi. Onun amacı, düşmanını sadece yenmek değil ama tamamen yok etmek ve denizlerde bir daha savaşabilme potansiyelini ortadan kaldırmaktı. Kendisini gerçekten büyük bir komutan kılan şey, işte bu vizyonuydu.

GENÇ NELSON Eğer Nelson'un annesi ölmemiş olsa; tarih, bir Lord Nelson'u, Trafalgar avaşı'nı yahut 'ebedi hatıra'yı hiç kaydetmeyebilirdi. Catherine Nelson, ba­ şarılı bir deniz albay olan Maurice Suckling'in kız kardeşiydi ve ilk başta, oğ­ lunu denizlere göndermek gibi bir fikrin lafı dahi edilmiyordu. 29 Eylül 1758 günü dünyaya gelen Horatio, Catherine ile Peder Edmund Nelson'un evli­ liğinden doğup hayatta kalmayı başaran dördüncü çocuktu. Peder Nelson, Norfolk'taki Burnham Thorpe'un papazlığını ifa etmekteydi. Çelimsiz ve hastalıklı olmasına rağmen küçük Horatio serpilip büyüyebildi ve eğitimine Norfolk'ta başladı. Catherine 1767 yılının Noel günü öldüğünde, kaybıyla mahvolan Peder Nelson hepsi de küçük yaştaki sekiz çocuğunu büyütmek üzere bir başına kaldı. Albay Suckling de cenazeye katılmıştı ki Horatio için bir bahriye kariyeri muhtemelen ilk defa o sırada gündeme geldi. 12 yaşındaki Horatio, 1 7 7 1 yılı başlarında, Suckling'in gemisi olan 64 ka­ paklı HMS Raisonnable kalyonunda hizmete kabul edildi. Bu zorlu yeni ya­ ama alışabileceği ümit ediliyordu ancak dayısı bu konuda biraz şüpheliydi; yeğeninin bir savaş gemisindeki arbedeli mesaide sağ kalamayacak kadar zayıf bünyeli olduğunu düşünüyordu. Mart ayında Raisonnable'a ulaşan Horatio,

zabit namzetliğine kaydedildi. Suckling, Thames nehrinde muhafaza görevi yapan Triumph'a tayin olduğunda yeğeni de onunla birlikte geldi. Denizci ya­ şamına kısa sürede alışacak olan oğlan, içinde filikacılık, seyrüsefer ve liderlik yetenekleri bulunduğunu da gösterecekti.

Triumph görevinden dolayı denize çıkamadığı için, açık deniz tecrübesi edinsin diye Albay Suckling yeğenini Batı Hint Adaları'na yelken açacak bir ticaret gemisine gönderdi. Kraliyet Donanması dışındaki gemicilik hayatına attığı bu nazar Horatio için hayli faydalı olmuş ve fiili denizcilik melekeleri kazanmasını sağlamıştır. Böyle bir diğer tecrübe seyahati 1 7 73'te de tek­ rarlandı. 14 yaşındaki zabit namzedi, bomba gemisinden dönüştürülmüş HMS Carcass adındaki keşif gemisiyle Kuzey Kutbu sularında dolaştı ve o yılın Ekim ayında geri döndüğünde, kıymetli yeni tecrübeler edinmiş bu­ lunmasının yanı sıra övgü dolu durum raporlarına mazhar oldu. Bu başarılı seyahat sayesinde, ertesi yıl Basra Körfezi ile Doğu Hint sularına sefer ya­ Victoria dönemi nde çizilmiş bu duygusal ama tarihi açıdan yanlış resim, Nelson'un deniz hizmetine başlamasını betimliyor. Ge rçekteyse, a n nesi Catheri n e 1767 noelinde, yani Horatio'nun ilk defa deniz hizmeti n e gittiği 1 7 7 1 yılı nı n Mart ayından üç yıldan fazla bir süre önce vefat etmişti.

pacak olan 24 toplu HMS Seahorse firkateyni mürettebatına katılma hakkı kazanacaktı. Horatio, 1776 yılının yaz aylarında hummaya yakalanana dek bu gemide iki yıl geçirdi. Durumu ağır görülünce de iyileşmesi ümidiyle İngiltere'ye geri gönderildi. Son derece sefilane geçen bu eve dönüş yolcu­ luğu esnasında zabit namzedi delikanlı, kendisini alnına yücelik yazılmış olduğuna ikna eden adeta ruhani bir tecrübe -kendi deyimiyle 'vahiy' - anı yaşamıştır. Bu tecrübesini yüksek ateşin sebep olduğu bir serap diye kesti­ rip atabiliriz tabii, fakat Nelson bu anın önemine, dolayısıyla da kaderine inanmaya hep devam etmiştir. Britanya'ya ulaştığı Eylül 1 7 76 itibariyle Nelson hastalıktan kurtulmuş ve dahası, bahriye kariyerinin meydan okumalarına fazlasıyla mukave­ metli, görmüş geçirmiş tecrübeli bir genç adam haline gelmişti. Amcasının nüfuzu sayesinde geçici bir terfi aldı ve Amerikalı asilerin korsan gemile­ rine karşı Kuzey Denizi'nde konvoylara refakat gö­ revi için Portsmouth'ta donatılmakta olan 64 kapaklı HMS Worcester kalyonunda teğmen rütbesiyle hizmete atandı. Bu görevi sayesinde teğmenlik sınavına girme hakkını sağlayan tecrübeyi kazanacak ve Nisan 1777'de rütbesini kalıcı hate getirecekti. Sınavı geçtiğinin ertesi günü, Albay William Locker'ın komutasında olup Batı Hint sularına yelken açmaya hazırlanan 32 toplu HMS

Lowestoffe firkateynine gönderildi. Yeni teğmeninden pek hoşlanan Albay Locker, gemisinin ele geçirdiği ve kızına nazire olarak Little Lucy adı verilen bir Amerikan ıskunasını Nelson'un komutasına verdi. Yetenekli bir kaptan olduğunu gösteren Teğmen Nelson, komutanının iyice gözüne girdi; öyle ki Albay Locker ertesi yaz sağlık sorunlarından ötürü malulen anavatana geri dönmek zorunda kaldığında, himaye ettiği genç adamın Amiral Sir Peter Parker'ın sancak gemisi olan 50 toplu HMS Bristol kalyonuna tayin edil­ mesini sağladı. O sırada Fransa da Amerikalı asilerin yanında savaşa girmiş olduğu için bol ganimet çıkması bekleniyordu. Nitekim Aralık ayında Nelson'a, derhal tu­ Nelsonleavesh.ome to go to Sea �nv tl\o fly�t hm,,. 1771

tulmaya başlanan bu ganimetlerden 12 toplu olup HMS

Badger adıyla tesmiye edilen bir brikin komutası verildi.

'Deniz Binbaşı' (master and commander) rütbesine yükselen Nelson artık ba­ ğımsız komutanlığın tadını çıkarmaya başlayabilirdi. Terfi merdivenindeki zorunlu ilk basamağa adımını işte böyle atmıştır. Kendisine kol kanat geren amcası o yılın Temmuz ayında vefat edince artık kariyerini hamilik ilişkilerin­ den ziyade liyakatini kanıtlayarak ilerletme zorunluluğu da gelip çatmış oldu. Nelson'un performansı üstlerinin açık takdirini çarçabuk kazandı ve Amiral Parker 1 7 7 9 yılının Temmuz ayında onu kıdemsiz albaylığa (post-cap­

tain) terfi ettirdi. 28 toplu HMS Hinchinbrooke firkateyninin komutanı yakın zamanda vefat etmiş ve amiral de onun görevini devralmaya en münasip adayın Nelson olduğuna kanaat getirmişti. O esnada İspanya'nın Britanya karşıtı koalisyona katılmasıyla Karayipler önemli bir savaş alanına dönüşmüş bulunuyordu. Donanmanın en genç albayları arasında yer alan 20 yaşındaki Nelson için istikbal çok parlak görünüyor olmalıydı. Genç Albay Horatio Nelson'u bu gravür

ALBAY NELSON

portresi, John Francis

Bu ümitvar kariyer, bir yıldan az bir süre sonra neredeyse biteyazdı. 1780 yı­

tablodan kopya edilmiştir.

Rigaud'un eseri olan bir

lının Şubat ayında, Nikaragua'daki bir İspanyol kalesini ele geçirmek üzere Jamaika'dan bir seferi kuvvet gönderilmişti. Bu teşebbüsle Orta Amerika'daki İspanyol irtibat yollarının kesilip kalıcı bir İngiliz kolonisi için nüve teşkil edilmesi amaçlanıyordu. Hinchinbrooke asker nakliyelerine San Juan Nehri mansabına kadar refakat ettikten sonra Nelson, seferdeki bahriye kıtaları­ nın başı olması hasebiyle, kara içlerine yürüyen ordu kuvvetlerine katıldı. lmmacolada Concepcion Kalesi kuşatması 11 Nisan günü başladı. Albay

Rigaud söz konusu tabloya, Nelson'un teğmen rütbesinde olduğu 1777 yılında başlamış fakat tamamlaması ancak, müşterisinin Batı Hint sulanndan Britanya'ya

Nelson'un görevi, istihkamı yıkmaları beklenen deniz toplarından batar­

döndüğü 1782'de m ü m kün

yaları uygun yerlere kurmaktı. Ne var ki kısa süre sonra ateşli dizanteriye yakalandı. Eğer orada kalırsa öleceğini anladığı için, komutayı Teğmen

olmuştu.

Collingwood'a -yıllar sonra Trafalgar'da ikinci komutan olacaktı- devredip bir filikayla gemisine geri döndü ve oradan daJamaika'ya geçti. Eylül'de ise anavatana avdet etmişti. Nelson, Nikaragua cangıllarında ölümün eşiğinden dön­ müştü. Adamlarının çoğu ise onun kadar şanslı olmayaaktı: Kale sonunda ele geçirilip ardından terk edilene dek hayatlarını kaybetmişlerdi. Genç Albay, Bath kasabasında nekahat dönemini tamamladı; ancak hala çok zayıftı ve bir daha asla bir gemiye komutanlık edemeyeceğinden korkuyordu. Şansına, küçük dayısı olan (Maurice'in kar­ deşi) Gümrukler Müdürü Vekili William Suckling araya girdi ve Nelson 28 toplu HMS Albemarle firkateyninin komutanlığını alabildi. 1781 yılının Şubat ayında göre­ vine başlayınca, Atlantik'i geçen konvoylara refakat gö­ revleri ifa etmeye koyuldu. Bu seferlerden birinde peşine bir Fransız filosu takıldıysa da Massachusetts sahilindeki ığlıklar arasından savuşarak kurtulmayı başardı. Artık tecrübeli ve kendine güvenen genç bir albaya dönüşmüş lduğu gibi, daha da önemlisi yeni bir akıl hocası vardı. Amerika istasyonunda iken emrinde görev yaptığı Amiral Lord Hood, bu çelimsiz genç albaydan etkilenmişti. Mart 1782'de, Fransızların elindeki Grand Turk Adası'na küçük çaplı

bir çıkarma düzenleyen Nelson, böylece bir sıcak çatışma tecrübesi daha edinmiş oldu. Ancak bu girişimi, kariyeri boyunca yaşayacağı üç başarısızlıktan ilkini teşkil edecekti. Nelson'un bu üç başarısızlığının üçünün de çıkarma teşeb­ büsleri sırasında yaşanmış olması dikkate değer bir nokta­ dır. Öte yandan Lord Hood durumu anlayışla karşıladıktan başka, Nelson'u kraliyet ailesinden zabit namzedi Prens William'ın -müstakbel Kral iV. William- yeni komutanı olarak seçti. Genç Prens, ilk izlenimini şöyle aktarmıştır: "hitabeti ve sohbetinde dayanılmaz derecede etkileyici bir hoşluk olduğu gibi, mesleğine dair konulardaki coşkusu onun sıradan biri olmadığını gösteriyordu." Prens William ile böylece başlayan ilişkisi, Nelson'un başına kariyerinin ilerleyen safhalarında dert açacaktı. Amerikan Bağımsızlık Savaşı, Ocak 1783'te sona erdi ve

Albemarle de yedi ay sonra ihtiyata alındı. Nelson, izleyen birkaç ayı Fransa' da geçirdikten sonra Norfolk'a döndü ve yeni bir komutanlık alıp alamayacağı sorusu onu yeniden endişelendirmeye başladı. Endişesi kısa süre sonra, 1784 yı­ 1787 yılında Nelson, Batı

lının Mart ayında 28 toplu HMS Boreas firkateyninin komutasına getirilme­

Hint Adalan'ndaki bir

siyle sona erecekti. Bu tayini muhtemelen Lord Hood'un olumlu tavsiyesi sa­

plantasyon sahibinin kızı

yesinde gerçekleşmişti. Şimdiki görevi, Amerikan bandıralı gemileri Batı Hint

ve çocuklu bi r dul olan Frances ('Fanny') Nisbet

Adaları'ndaki İngiliz limanlarını kullanmaktan men eden yeni Seyrüsefer Kanunlarını uygulatmaktı. Ne var ki, söz konusu adalarda yaşayan hemen

ile evlendi. Fanny kendini

herkes bu kanunlara karşı olduğundan ve Nelson'un vazifesini yapamaması

adamış bir eşti fakat

için ellerinden geleni artlarına koymadıklarından ötürü Albay'ın sinirleri­

kocasının Emma Hamilton

nin bozulmasından öte pek bir sonuç alınamadığı görüldü. Bu görevin yo­ ruculuğunu hafifleten tek gelişme, Nelson'un Frances Nisbet adlı bir dul ile yaşamaya başladığı aşk olacaktı. Nevis Adası'ndaki plantasyon sahiplerinden

ile ilişkisi evliliklerini sona erdirecekti.

birinin kızı olan 'Fanny' ile Horatio, 1787 yılının Mart ayında aynı adada ev­ lendiler. Artık deniz albaylığa yükselmiş bulunan Prens William da törendeki yerini almıştı.

Boreas o yaz Britanya'ya döndü ve Kasım ayında ihtiyata alındı. Nelson, eşini babasının Bumham Thorpe'taki papaz konutuna götürdü ve yaşamını yarım maaşla sürdürerek yeni bir komutanlık beklemeye başladı. Batı Hint Adaları'ndaki gayretkeşliği Admiralty nezdindeki itibarını pek yükselteme­ miş, bilakis olumsuz etki yaratmıştı. Lord Hood artık ona yardım etmeye pek gönüllü değildi ve Nelson da kendisini Norfolk kırsalında kıt kanaat bir hayat olasılığına teslim etmeye hazırlanır olmuştu. Hatta bu olasılık dahi, Batı Hint sularında el koyduğu Amerikan gemileri yüzünden kendisine karşı açılan da­ vaların tehdidi altındaydı. Albay Nelson zor zamanlar geçiriyordu. Kendisini okumayla, güncel olayları incelemekle, papaz konutunun bahçesini düzenlemekle ve Norfolk yüksek sos­ yetesindeki rolünü oynamakla oyalamaktaydı. Kısacası, karadaki yıllarını bir taşra beyinin sessiz hayatını yaşayarak ve nüfuz sahibi olabileceğini düşündüğü herkese mektuplar yazıp bir gemi komutanlığı için yalvararak geçirmekteydi. Sorunlarından birisi, 1789 yılında Clarence Dükü yapılan Prens William ile fazlaca yakınlaşmış olmasıydı. Vasat bir deniz subayı olan Prens'i desteklediği için Kral III. George tarafından azarlanmış ve bu durum da, ona yardım edecek nüfuza sahip bulunan Lord Hood ile Lord Howe'un elini kolunu bağlamıştı.

Nelson'u unutulup gitmekten kurtaran şey, yeni bir savaşın başlaması oldu. 1789 yılında Fransa, patlayan devrimin kanlı ellerinde çalkalanıyordu. İlk başta bir savaş tehdidi bulunmamakla beraber Kraliyet Donanması 1790 yılında, kağıt üzerinde İspanya ile bir gerginliğe cevaben seferber edildi. Nelson'un hala bir gemisi yoktu, ancak siyasi iklim kötüleştikçe Britanya'nın Devrimci Fransa ile savaşa sürüklenme olasılığı artmaya başladı. Fransa'nın kraliyet ailesi, 1791 yılının Haziran ayında ülkeden kaçmaya çalıştı ancak ya­ kalanıp Paris'e geri getirildiler. Sonraki yaz ayak takımı Tuileries Sarayı'nı bastı ve kral ile kraliçe tutuklandı. Avusturya ile Prusya bunun üzerine Fransa'ya savaş ilan edince yeni doğmuş Fransız Cumhuriyeti sınırlarını savunmakta çok zor duruma düştü. Ardından, Ocak 1793'te devrimci Jakobenler XVI. Louis'yi idam ettiler. Britanya açısından bu, bardağı taşıran son damla oldu ve derhal Fransa'ya savaş ilan edildi. 1792 yılı sonlarında deniz kuvvetleri nihayet AlbayNelson'u hatırlamış ve kendisi, Admiralty Birinci Lordu olan Chatham Kontu ile görüş­ mek üzere davet edilmişti. Birinci Lord, Nelson'a ya hemen hemen tamam­ lanmış olan 64 kapaklı bir kalyonun ya da biraz daha beklemeyi tercih ederse

İngiltere Kralı III.

74 kapaklı daha büyük bir geminin komutanlığını önerdi ve Albay da ilk se­

George'un üçüncü oğlu

çeneği tercih ederek Chatham'da donatılmakta olan HMS Agamemnon'un idaresini ele aldı. Nelson sonunda, prestijli bir kalyon komutanlığı ile hep

olan Prens William

arzuladığı tayini kazanmıştı ve yaklaşan savaştaki rolünü oynamaya hazırdı. Nelson, Şubat ayı başlarında, savaşın ilan edilmesinden sadece iki gün önce görevinin başına geçerek Agamemnon'a çıktı. Geminin mürettebatını Norfolk ile Suffolk'tan gönüllüler toplayarak oluşturmuş ve eksikleri de

( 1 7 6 5-1837), kardeşinin öldüğü 1833 yılı nda Kral IV. William olarak tahta geçecekti. Nelson, bu serseri ruhlu prensle

zorla askere alma yöntemiyle tamamlamıştı. Nisan itibariyle nihayet hare­

arkadaşlığı yüzünden hem

kete hazırdı, fakat Lord Hood emrindeki 11 kıta kalyonla Akdeniz'e yelken

Admiralty'nin hem de

açabilecek hale gelene dek iki ay daha anavatan sularında beklemesi gere­

sarayın hoşnutsuzluğunu

kecekti. Bu gemiler Cebelitarık'a ulaştıklarında Akdeniz Filosu'nu teşkil edeceklerdi. Agamemnon'u da içeren filo yelken açtıktan

uyandı rdı.

sonra 22 Haziran'da Cadiz'e erişti ve İngiliz zabitleri bu­ rada İspanyol akranları tarafından ağırlandılar. Nelson, limanda gördüğü İspanyol filosundan hiç mi hiç etkilen­ memişti. Şöyle yazmıştır: "Cadiz'de hizmette dört parça üç ambarlı kalyonları mevcut. Bunlar çok güzel gemiler ancak mürettebatları bir felaket." Edindiği bu olumsuz kanaat, yaklaşık dört yıl sonra gerçekleşen St. Vincent muharebe­ sindeki hareket tarzının şekillenmesinde önemli rol oyna­ mıştır. Davet üzerine seyrettiği bir boğa güreşinden de hiç etkilenmemiş, bilakis mide bulandırıcı bulmuştu. Cebelitarık'ta dört kıta daha kalyon�n katılmasıyla takviye edilen İngiliz filosu, Ağustos ayı başında, Fransız Akdeniz Filosu'nun ana üssü olan Toulon'un açıklarına erişti. Liman şehrine kargaşa hakimdi. Ahali, Jakoben aşırıcılığının Paris'ten taşıp yayılmasından çekiniyor ve yakındaki Marsilya'dan gelen kitlesel idam haberleri bu korkuyu daha da körüklüyordu. Bunun üzerine, Toulon müteveffa Kral Louis ile monarşiye sadakat ilanında bu­ lundu ve şehrin ileri gelenleri Lord Hood'u limana davet ettiler. Böylelikle, 27 Ağustos günü İngilizler hem deniz üssünü hem de Fransız filosunu ele geçirdiler.

Nelson, Toulon'un savunmasına katılacak takviye askerleri toparlayıp getirmek üzere Napoli'ye gitmişti. Napoli sarayındaki İngiliz temsilci Sir William Hamilton ve onun yeni eşi Emma ile de ilk defa bu vesileyle ta­ nıştı. Leydi Hamilton, Nelson'un üze­ rinde olumlu izlenim uyandırmıştı, gerçi o kötü şöhretli ilişkilerine baş­ lamalarına henüz daha beş yıl vardı. Sonraki

görev, Agamemnon'u

Sardinya'daki Cagliari'ye götürmekti. 22 Kasım günü Nelson bir Fransız fir­ kateyn filosuyla karşılaştı. Kalyonuyla derhal kovalama harekatına girişip 19. yüzyılın başında

44 toplu Melpomene'i yakalamayı başardı; ne var ki Fransızlar büyük sayı

boyanmış bu tabloda

üstünlüğüne sahiplerdi ve her ne kadar Melpomene'i sakatlayabilmiş olsa

Norfolk'taki Burnham

da Agamemnon'un da arması ağır hasar görmüştü. Neticede Nelson teması

Thorpe'un papaz konutu,

kesmek zorunda kaldı ama saldırgan ruh ve sayıca üstün düşman karşısında şecaat sergilemişti.

yani Nelson'un içinde doğduğu ve çocukluğunu geçirdiği yer görülüyor.

Agamemnon Livorno'da tamire alındı. Gemi onarıldığı esnada, Fransız ordusunun yükselen yıldızlarından Napoleon Bonaparte'ın idare ettiği bir

Genç Albay, 1788 yılında

kuşatma neticesi Toulon cumhuriyetçilerin eline geçmişti. Ocak ayında

Fanny ile birlikte bu raya

Nelson'a, Korsika'ya gidip adada bağımsızlık davası güden General de Paoli'ye

dönerek yanm maaşla

destek olması emredildi. Paoli, eğer Bastia, San Fiorenzo ve Calvi'deki Fransız

kıt kanaat bir hayata razı

garnizonlarını ortadan kaldırmasına yardım ederlerse adayı İngilizlerin ha­

olmak zorunda kalmıştı.

kimiyetine sokma sözü vermişti. Nelson, Bastia'yı ablukaya aldıktan sonra Korsika içlerine de küçük akınlar düzenlemeye başladı. Bunlardan birinde o ve yanındaki 60 adamı, San Fiorenzo bölgesindeki yegane un değirmenini ele geçirdiler. Değirmen yakıldı ve un da denize döküldü. Ayrıca yerel deniz

Albay Nelson Calvi Kuşatmasmda, Temmuz 1794 Nelson, bahriyedeki kariyerinin daha başlarından itibaren körlemesine itaatten ziyade cesaret verme ve bizzat örnek olmaya dayalı bir liderlik tarzı geliştirmişti. Bunun da neticesinde, mesela St. Vincent muharebesindeki rampa savaşında, Tenerif'teki çıkarma birliğinde ve Trafalgar'da adamlarına en ön safta önderlik etmişti. İşte bu komutaniık tarzını da ilk defa Korsika'nın kuzeyindeki Calvi kasabasının kuşatmasında sergilemiştir. 20 Haziran 1794 günü, Fransızların elindeki adı geçen limanın kuşatılması esnasında, Nelson bir İngiliz piyade tugayının çıkarma harekatına nezaret ediyordu. Kasabanın istihkamlarına bir milden fazla mesafede bir batarya tesis edilmişti ancak

6 Temmuz'da Fransız mevzilerine sadece 640 metre mesafede bir ileri hat bataryası kuruldu. Bu mevzideki toplar, Nelson'un gemisiAgamemnon'dan indirilmiş 24 funtluk silahlardı ve yine geminin mürettebatı tarafından kullanılmaktaydılar. 10 Temmuz günü, batarya ile Fransızlar arasında ateş teatisi süregiderken, sabah saat yediyi biraz geçe bir Fransız güllesi İngiliz parapetine isabet ederek tufan gibi taş ve kum yağdırdı. Mevzideki Nelson yüzünden yaralandı ve sağ gözü nihayetinde kör oldu; fakat bir an metanetini yitirmemiş ve kuşatmanın başarıyla sonuçlandığından emin olana dek görevinin başında durmayı sürdürmüştü.

10

nakliyatını da imha etmiş ve Bastia kapılarındaki küçük bir kaleyi zapt etmişti. 19 Şubat günü, bir tugay İngiliz askeri San Fiorenzo'da karaya çıkarak küçük kasabayı aldı. Böylece geriye sadece Bastia ve Calvi'deki Fransızlar kalmış oluyordu. Hiilihazırda Korsikalı isyancılar tarafından sarılmış olan Bastia, Hood ile Nelson tarafından ablukaya da alındı. Garnizonun aç­ lık neticesi eninde sonunda teslim olacağı umulmaktaydı. Nelson, baskıyı artırmak için Agamemnon'un toplarından bir kısmını karaya indirip Şehre hakim tepelerde bir ba­ tarya tesis etti. Sonraki altı hafta boyunca fiilen bir topçu komutanı olarak hareket edecek ve limanın bombardıma­ nını yönetecekti. Korsika'daki İngiliz askerleri Mayıs orta­ sında takviye aldılar ve kasabayı kuşatmak üzere geldiler. İçerideki Fransızların artık dayanacak güçleri kalınamıştı; 21 Mayıs'ta teslim oldular.

Agamemnon, elden geçirilmek üzere Cebelitarık'a gönderilmişti. Gemi Haziran sonlarında döndüğünde İngilizler artık Calvi'yi kuşatmaya hazırlardı. Nelson 20 Nelson, 1794'teki Ca lvi

Haziran'da bir İngiliz piyade tugayının karaya çıkarılmasına nezaret etti.

kuşatmasında sağ gözünü

İki hafta içerisinde bir batarya kurularak kasabanın dış istihkamları ateş al­

kaybettikten sonra arada

tına alınmıştı. 6 Temmuz günü, bir ileri hat bataryası kasabanın ana tabyası

sırada bir göz bandı kullanmaya başlamıştı.

olan Mozzello Kalesi' ne sadece 640 metre mesafede konuşlandırıldı. Bu defa da Nelson toplar ile top mürettebatlarını temin etmiş ve bombardımanı ne­

Ne var ki kibrinden ötürü

zarete gelmişti. Fransızlar da bu küçük limanı kararlılıkla savunuyorlardı.

bunu asla kamuoyu önünde

10 Temmuz sabahı, yeni kurulan bataryaya karşı şiddetli bir ateş aÇtılar.

takmamış ve sadece deniz

Sabah saat yedide, topraktan parapete isabet eden bir Fransız güllesinin savur­

hizmetine saklamıştı.

duğu kum ve taşlarla Nelson yüzünden yaralandı. Görevinin başında kalmayı sürdürdü ama yarası ciddiydi: Sağ gözü artık kör olmuştu. Fanny'e yazdığı mektubundaysa durumunu hafife almış ve yarasının zar zor fark edildiğini söylemişti. Bilakis bunu bir onur nişanesi gibi kabul ediyordu. Calvi, limanında sıkışıp kalmış iki Fransız firkateyniyle birlikte 10 Ağustos 1 794 günü teslim oldu. Bu gemilerden biri de Melpomene idi. Küçük ama zorlu Korsika seferinin sona ermesiyle Nelson yaralı gözünü Lord Hood'un şahsi doktoruna muayene ettirdi ve ardından Agamemnon'u artık çok gerekli hale gelmiş olan bir yeniden donatım için Livorno'ya götürdü. Britanya, Toulon'un menzili dahilinde emin bir üs kazanmıştı ve Fransız limanının ablukası yeniden tesis edildiği vakit Akdeniz Filosu gözünü hedefinden ayır­ mayabilecekti. Korsika seferinde önemli rol oynayan Nelson artık göze batmaya başla­ mıştı. Kaderine dair güçlü inancını sürdürüyordu fakat bu çelimsiz, enerjik ve bir nebze erken olgunlaşmış kıdemsiz albay, alnına yücelik yazılmış oldu­ ğunu başkalarına da kabul ettirmeliydi.

KADER YILLARI Takvimler 1795 yılının ilkbaharını gösterdiği sırada, Horatio Nelson 15 yılı aşkın bir süredir kıdemsiz albay rütbesindeydi. Engin tecrübe kazanmış ve bir kalyona komuta etmişti. Ne var ki, değil tam tekmil bir deniz savaşı yürütmek, 12

Denizlerde Durum, 1793-1805 �Ablukahatlan J,

Ana deniz üsleri

Finisterre Burnu

/,...,·,·;: SanSeBa-s ·an

PORT{KiZ LIZBON t.

f

.

İ'S'-f>--.A-N-'Y A

PJ �)��ol

Vi�����

J

s

, J GEBEUI.A&!Jii CADIZ l A gecıra # / .

,

CARTAGENA

A Cezayir

K

�--\

l\f�Malta

1

GA � P OCAKLAR!

f

i i

1 1

I

i i

M 1S1 R

uzun menzilden birkaç küçük çatışma hariç doğru dürüst teke tek gemi düel­ losu bile görmemişti. Bu durum değişmek üzereydi. Sonraki on yıl boyunca, önemleri giderek artan bir dizi filo muharebesini yürütecek, donanma komu­ tanlığının cilveleriııi öğrenecek ve zafer çelenklerinin tadını çıkartacaktı.

Hotham'ın Cenova Açıklarındaki Çatışması, 1795 Koramiral Sir William Hotham, 1 7 94 yılının Ekim ayında Akdeniz Filosu komutanı yapılarak Lord Hood'un yerine geçmişti. Yeni komutan yetenekli ama hayal gücünden yoksun bir adamdı ve selefiyle aynı saldırgan ruhu paylaşmıyordu. Kış boyunca Toulon'u abluka altında tuttu fakat kötü havadan faydalanan Fransızlar, Mart 1 795'te 15 kıta kalyondan oluşan bir filoyla İngilizleri atlatıp Akdeniz'e çıkmayı başardılar. Tuğamiral Pierre Martin komutasındaki bu filonun amacı, Korsika'yı İngilizlerin elinden alacak bir istila kuvvetine refakat etmekti. Hotham derhal 14 kıta kalyonla Fransızları takibe girişti ve iki filo 12 Mart günü sabah saatlerinde birbirlerinin görüş menziline girdi. Fransız gemileri işi pek şansa bırakmak istemeyerek Toulon'a doğru kaçmaya koyuldular fakat 80 kapaklı Ça Ira bir müsademe neticesi gabya çubuklarını kaybettiğinden ötürü yoldan kaldı ve 36 toplu İngiliz firkateyni Inconstant tarafından yakalandı. İngiliz gemisi, Nelson komutasındaki Agamemnon yetişene kadar sürekli 13

ateşle Fransız kalyonunu taciz etti. Sonraki iki saat boyunca, Nelson açtığı fasılasız ateşle Ça Jra'yı döverek kalbura çevirecekti. Fransız kalyonu bir firkateyn tarafından yedekte çekilmekte olduğu için etkili bir karşılık verememişti. Bu esnada 1 20 toplu üç ambarlı

Sans Culottes birden kendini gösterince Hotham, Nelson'a geri çekilmesini e m ret t i ;

fakat

İ n gilizler

gece

boyunca Fransızların kuyruğundan ayrılmadılar ve muharebe ertesi sabah tekrar başladı. Bu sırada Ça Ira artık 7 4 kapaklı La Censeur tarafından yedeğe Fransız kalyonu Ça Ira'nın

alınmış bulunuyordu. Vuku bulan çatışmada La Censeur'ün ana direği, Ça

Nelson'un komutasındaki

Jra'nın ise bütün arması budanarak her iki gemi de hareketsiz kılındı ve bunlar kısa süre içinde bayraklarını indirip teslim olmak zorunda kaldılar.

64 kapaklı Agamemnon Cen ova Körfezi'nde ele

Hotham sonuçtan memnundu; "mutlu olmalıyız, çok iyi iş çıkarttık" diye yazıyordu. Fakat Nelson farklı düşünmekteydi. Fanny'e mektubunda

tarafından 14 Mart 1795'te geçirilmesi, Albay'a

şöyle diyordu: "On kıta kalyonu alıp on birincisinin kaçmasına izin vermiş

i lk müstakil görevini

olsaydık dahi.. .ben buna asla iyi iş diyemezdim . " Onun derdi düşmanı

kazandırdığı gibi İngiliz

tamamen imha idi, canını yakıp bırakmak değil.

kamuoyunun da dikkatini

. Bu öfke kabarmasına rağmen yahut belki de tam bu yüzden Hotham,

ilk defa kendisi üstüne celp

Nelson'a müstakil bir görev verme yoluna gitti. Sonraki birkaç ay boyunca

etti.

Agamemnon Fransız Riviera'sına karşı taciz harekatı yürütecekti. Haziran ayında bir Fransız filosu geminin peşine düştüğü vakit Nelson onları Hotham'ın filosuna doğru çekti. Ne var ki İngiliz amiralin gönülsüz tepkisi yüzünden bütün Fransız gemileri limana emniyet içinde dönebildi. Nelson, hıncını Cenova yakınlarında rastladığı bir Fransız konvoyunu ele geçirerek ve bölgedeki sahil nakliyatını Riviera limanlarından ayrılamaz hiile getirerek çıkardı. Beceriksiz Hotham, Aralık ayında görevden alındı ve yerine, Nelson'un da saygı duyduğu ilham verici bir komutan olan Sir John Jervis getirildi. Siyasi durum Fransa karşıtı koalisyonun aleyhine bozulmaktaydı ve hızla değişen koşullar] ervis ile Nelson'u hem sınayacak hem de kabiliyetlerini göstermelerine imkan tanıyacaktı.

St. Vincent Burnu Muharebesi, 1797 Amiral]ervis, yetenek gördüğü vakit takdir etmesini bilirdi. Nelson'u geçici ola­ rak komodorluğa yükselttiği gibi müstakil görevini sürdürmesine de izin verdi. General Bonaparte, 1796 yılının Mart ayında İtalya'daki Fransız ordusunun başına geçmiş ve bir ay sonra başlattığı fırtına misali taarruz seferi; Sardinya Krallığı'nı savaş dışı ederek Avusturyalıları da Kuzey İtalya'da ta Mantua'ya kadar çekilmek zorunda bırakmıştı. Haziran'da Fransızlar, İngiliz donanması için önemli bir üs olan Livorno'yu da aldılar. Koalisyon güçlerinin İtalya'dan büsbütün sürülüp atılmaları açık ki ciddi bir olasılık haline gelmişti. Ardından, Ağustos ayında İspanya ile Fransa'nın San Ildefonso Antlaşması'nı imzalamasıyla İspanyollar Fransızların müttefiki hiiline geldiler ve izleyen Ekim ayında Britanya'ya savaş ilan etmeleriyle Kraliyet Donanması

14

karşısındaki düşman filoların mevcudu ikiye katlanıverdi. Bu durum ayrıca, İngilizlerin geleneksel korkularından olan anavatana bir Fransız-İspanyol çı­ karması olasılığını tekrar gündeme sokmuştu. İngiliz Akdeniz Filosu'nu du­ ruma müdahale edebileceği bir mevkide tutmak gerektiği için bu kuvvet önce Cebelitarık'a, ardından da Lizbon'a çekildi. Britanya hükümeti, kalan İtalyan müttefiklerini o an için bir başlarına bırakmak zorunda kalmıştı. Durumun diğer net sonucu, Korsika'nın da tahliye edilmesiydi. Böylelikle, Elba Adası hariç bütün Batı Akdeniz fiilen bir Fransız-İspanyol gölü haline gel­ miş oldu.Jervis'in Cadiz'i ablukaya almakla ve düşman gemilerinin Atlantik'e kaçmalarını engellemekle yetinmesi gerekecekti. Öte yandan Cadiz zaten bü­ yük ölçüde boşalmıştı ve Fransız Akdeniz Filosu'nun esas kütlesi, sonu hüs­ ranla bitecek bir İrlanda'yı işgal teşebbüsü için Aralık ayı ortalarında Atlantik'e çıkmayı başarmıştı. 1797 yılı başlarında, İspanyol donanmasının Cartagena'da toplanmış olduğu ve denize çıkmayı planladığı açıklık kazandı. Buna cevaben Jervis, Akdeniz Filosu'nu Portekiz'in güneybatı ucundaki St. Vincent Burnu'na gö­ türerek gelişmeleri beklemeye başladı. Nelson 13 Şubat'ta filoya tekrar katıldı; hem Toulon'u hem de Cartagena'yı kolaçan etmiş fakat düşmandan iz görememişti. Öte yandan, avdetinden bir gün önce Cadiz açıklarında İspanyol filosunu tespit etmişti. Fransızların ka­ festen kaçmış oldukları ve İspanyolların da müstakil bir harekat yürütmeye

B u tabloda, Komodor

karar verdikleri barizdi. Kalkıştıkları bu teşebbüs, Cadiz'den Malaga'ya bir

Nelson'un sancağını çektiği

konvoy götürmekti ki bunu gerçekleştirmek için Cebelitarık Boğazı'ndan geçmeleri, dolayısıyla daJervis'in filosuyla karşılaşmayı göze almaları gereki­

Captain'i İspanyol kebir

yordu. İspanyol filosunun yeni komutanı olan Amiral (Teniente-General) Jose

yaklaşırken görüyoruz;

kalyonu San Nicolas'a

Cordoba y Ramos, elindeki bütün kuvvetle konvoya refakat yolunu seçti;

onun da hemen ardında

bundan muradı, Jervis'in gözünü sayı üstünlüğüyle korkutup saldırıya uğra­

üç a m barlı San Jose

madan Cadiz'e ulaşmaktı.

seyrediyor. Nelson'un

Ne var ki Cordoba, hem Jervis'in kararlılığını hem de hava durumunun

her iki gemiyi de akıllara

cilvelerini hafife almıştı. Cadiz'in henüz İspanyol filosunun görüş alanında

durgunluk verici şekilde

olduğu 6 Şubat günü patlayan bir gündoğusu fırtınası üzerine İspanyol ge­

art arda ele geçirmesi,

mileri, şiddetli rüzgarla daha rahat başa çıkabilmek için batıya, Atlantik'in

St. Vincent muh arebesini

açık sularına dümen kırdılar. Altı gün sonra fırhna dindiğindeyse, hayli hasar

beraberlikten bir İngiliz

görmüş bulunan İspanyollar elden geldiğince derlenip toparlanmaya ve tek­ rar Cadiz'e yol vermeye çalıştılar. St.

zaferine çevi rmişti.

Vincent Burnu'ndaki İngiliz filosuna iltihak yolunda olan Nelson onları işte tam da bu sırada tespit etmişti. İki düş­ man deniz kuvveti birbirlerinden artık sadece birkaç deniz mili mesafedeydi. Aziz Valentin Yortusu olan 14 Şubat günü şafak söktüğü sırada, 27 kıta kalyondan oluşan İspanyol fi­ losu St. Vincent Burnu'nun 35 deniz mili kadar güneybatısında, Jervis ile emrindeki 15 kıta kalyon ise burnun 10 mil kadar kuzeyindeydi. Hava ga­ yet iyiydi, kıbleden hafif bir lodos esiyor; alçak bir sis bulutu rüyeti kı­ sıtlıyordu. Rakipler birbirlerinden 15

haberdar idiler. Cordoba rotasını güneydoğuya, yani potansiyel İngiliz teh­ likesinden açığa çevirdi. Sabah saat on sularında sis, filoların birbirlerini çıplak gözle görebileceği kadar kalkmıştı. Jervis, İspanyolların kendisinden neredeyse iki kat daha ka­ labalık olduklarını artık biliyordu. Rakip kuvvetler, İspanyollar İngilizlerden biraz daha önde olacak şekilde şimdi çakışan bir rota üzerindeydiler. Cordoba o an, filosunun geri kalan kısmı dönüp yetişemeden önce dümdarının yaka­ lanıp imha edilebileceğini fark etti. Bunun üzerine yeni bir rota değişikliği için emir verdi: Bütün sancak gemileri, peşlerindeki tümenleriyle birlikte aynı anda yıldız istikametine döneceklerdi. Sonuç, İspanyol filosunun inti­ zamını yitirmesi oldu. Cordoba öngörüsünde haklıydı; Jervis'in planı tam da İspanyol hattını kesip dümdar tümeni izale etmekti. İspanyolların rota değişikliği, onun planı üstünde büyük bir etki yaratmadı; artık tek fark; hasım hattı kesmek için gözüne kestirdiği gediğin dümdar yerine pişdar ile merkez tümenleri ara­ sında açılmış olmasıydı. Fiiliyatta, Koramiral Moreno komutasındaki pişdar dümeni dümdara dönüşmüş, Koramiral Morales de los Rios komutasındaki Yelkenli savaş gemileri

dümdar tümeniyse pişdar konumuna geçmiş bulunuyordu. Jervis dosdoğru,

çağındaki en büyük kalyon,

İspanyol filosunun ana kütlesini teşkil eden merkez tümeniyle Moreno'nun

dört tam top ambannda

tümeni arasındaki gediğe yol verdi. Cordoba'nın sancak gemi�i olan 130

toplam 136 top taşıyan

toplu ve dört ambarlı muazzam Santissima Trinidad da merkezdeydi.

İspanyol gemisi Santissima

Trinidad idi. Ancak aşı n silahlı olması neticesinde

Muharebe bir yarış gibi başladı. İngiliz filosunun öncü gemisi olan 74 ka­ paklı Culloden, öğleden hemen önce Santissima Trinidad ile aynı hizaya gel­ miş ve onu geçip Moreno'nun sancağını çektiği 112 toplu üç ambarlı Principe

hem St. Vin cent'te hem

de Asturias'a erişmek için çabalamaya başlamıştı. Moreno'nun hafifçe iske­

de Trafalgar'da hantal

leye dümen kırmasıyla iki gemi karşılıklı alabanda ateşine girişerek muha­

ve kullanışsız kalmıştı.

rebeyi açtılar. Principe de Asturias yoldan kalıp hattan çıktı ve Culloden, arka­

1 7 97'de teslim olma ktan kıl payı kurtulan kalyon,

sında 98'er toplu üç ambarlılar Blenheim ile Prince George (Koramiral Parker'ın sancak gemisi) olduğu halde derhal Moreno'nun bıraktığı boşluğa daldı. 74

1805'te nihayet bayrağını

kapaklı Orion da Prince George'u hemen geriden takip ediyordu. Saatler öğ­

i n di recekti.

leni gösterdiği sırada Jervis, İspanyol filosunu ikiye ayırmayı başarmıştı. Moreno'nun bir başına kalan tümenini görmezden gelerek Culloden'e kuzeye yol vermesini ve filonun ka­ lanının da onu takip etmesini emretti. İngiliz gemileri düzgün bir pruva hattında seyrediyorlardı. Saat bire on kala itibariyle İngiliz ve İspanyol filo­ ları üç müstesna grup halindeydiler: İspanyolların esas kütlesi halen muharebeden kaçınma rotasıyla ku­ zeyde, Moreno'nun tümeni hala güneyde, geniş bir 'U' şeklinde dizilmiş olan İngiliz filosu ise bu iki kuvvetin arasındaydı. Nelson muharebenin gidişatını yeni ge­ misi olan 74 kapaklı Captain'in kıç güvertesinden takip etmekteydi. Captain, İngiliz hattının sondan dördüncü gemisiydi ve Nelson, eğer emirlere itaat ederse Cordoba ile filosunun kaçıp kurtulacağını anlamıştı. Onun hemen önünde, iki kıdemli subay seyretmekteydi: Koramiraller Thompson (gemisi 100 toplu üç ambarlı

Britannia) ile Waldegrave (gemisi 98 toplu üç ambarlı Barfleur). Bu iki komutan da emirlere körü körüne uyu­ yor ve istiflerini hiç bozmuyorlar gibi görünüyordu.

16

St. Vincent B urnu M u h a rebesi, 14 Şubat 1797

lspanyol filosundaki di�er gemiler: Atlante(74) San Genaro(74) Soberano(74) San Francisco de Paula (74) Terrible(74) San Antonio (74) Glorioso(74) San Juan Nepomuceno (74) Conquestador (74) San lldefonso (74) Firme(74)

\-

t

Mexicano (1 12)

Santisima Trinidad (136) "' Amiral C6rdoba y Ramos

� SanJose(112)

\"



Nelson nizamı bozar

San Nicolas (84)



/ Salvador del Mundo (1 12)

"' San Ysidro (74)

//_ddgilizmuharebehattı şmanasokulur

Diadem (64) ,

Namur (90) ,

t culloden(74)

Captain (74) Komodor Nelson ,

t sıenheim (9B)

_a._ Prince George (98) � Koramiral Parker

\. Orion (74)

\, ırresistible (74)

lspanyol pişdarı. lngilizlerin rüzgaraltına doğru yol verir Öğleden sonra saat bir'deki vaziyet

..



lspanyol gemileri

il

lng iz gemileri

+----

lspanyol gemilerinin rotası

+----

lngiliz gemilerinin rotası

, Excellent(74)

, Britannia (100) Koramiral Thompson

.. Colossus (74)

Victory(102) �miralJervis

Goliath (74) Egmont(74)

Principe de Asturias (1 12) t74l Amiral Moreno "' "' Oriente (74) �

San Domingo (74) \-

llV �. Conde de Regla (112)

�rça na� gemisl

deniz mili 17

Bereket versin ki Komodor Nelson'un kumaşı çok daha sağlamdı. Bir an te­ reddüt etmeden Captain'in iskeleye döndürülmesini emretti. Bu hareketi ne­ ticesi, önündeki Barfleur ile ardındaki Namur (90 toplu üç ambarlı) arasında bir gedik açılmıştı. Captain 270 derecelik bir dönüş yapıp çember çizerek, ar­ dında seyreden 64 kapaklı Diadem ile 74 kapaklı Excellent'in arasından geçti. Nelson dosdoğru İspanyol filosunun sağ kanadına yol vermişti ve dolayısıyla, güneyden orsa etmekte olan Culloden'e destek olabilecek durumdaki tek kap­ tandı. Saat öğleden sonra bir idi, muharebenin kader anı gelmişti. İngiliz filosunun sancak gemisi olan Victory'de ( 100 toplu üç ambarlı) Albay Calder, Amiral Jervis'e Nelson'u geri çağırmak için işaret verilmesini isteyip istemediğini sordu. Jervis ise bunu reddederek bütün filoya nizamı bozup Nelson'a destek çıkmalarını emretti. Bazı tarihçiler, Nelson'un bu ha­ reketini itaatsizlik olarak nitelendirmişlerdir; halbuki aslında komodor, ami­ ralinin niyetini diğer kıdemli subaylardan çok daha iyi anlamış ve inisiyatif kullanmıştı. Saat biri yirmi geçerken, Victory'nin direklerinde 16 numaralı işaretin flamaları açıldı: "Düşmanla yakın temas kurun." Nelson, Santissima Trinidad ile Cordoba'nın peşine düşmüştü. Aynı sırada İspanyol gemileri yığınına geriden yaklaşmakta olan Culloden'in komutanı Troubridge, düşmanı sıyırıp geçerek Captain'e destek verebilmek için rotasını iskeleye düzeltti. Jervis'in hattının en gerisindeki Excellent'in başını çektiği George Jones'un

diğer İngiliz gemileriyse bu esnada birer ikişer nizamı bozarak İspanyolların

tablosundan tab edilmiş bu

peşine düşmeye başlamışlardı. İyi yetiştirilmiş bir filo karşında Nelson'un

resimde, Komodor Nelson'u

hareketinin tek sonucu intihar olurdu; fakat İspanyol donanmasındaki feci

1797'deki St. Vincent

eksikleri zamanında incelemiş olduğundan bu hamleye cüret edebilmişti.

Burnu muha rebesinde İspanyol üç a m ba rlısı San

Captain kendisini 84 kapaklı San Nicolas ve 112 toplu üç ambarlı San Jose ile borda bordaya buldu. Bu sırada Culloden de yetişmişti. Nelson ateşini iki

Jose'ye rampa ederken

gemi arasında bölerken, ardındaki Cıılloden ise San fose' ye yoğunlaştı. On da­

görüyoruz. İki koca düşman

kika ateş teatisi ardından Culloden'in arması hasar alınca gemi yoldan kalarak

gemisini böyle olağanüstü

Captain'i iki İspanyol kalyonuna karşı tek başına bıraktı. Nelson şimdi büyük

şekilde ele geçiren Nelson,

tehlike içindeydi ama neyse ki Excellent'e komuta eden Albay Collingwood

anavatandaki her hanede

yetişip gemisini komodor ile İspanyolların arasına sokarak olası bir felaketi

bilinen bir isim haline

engelledi. Ardından Collingwood, San Nicolas ile borda bordaya gelme te­

gelecekti.

şebbüsünde bulununca İspanyol kalyonu bir rampa denemesini önlemek maksadıyla rüzgar altına yöneldi.

Excellent biraz daha ileri çıkmıştı ki Captain'den ateşlenen bir gülle San fose"'nin mizana direğini devirdi ve bu İspanyol gemisi de rüzgar altına düşe­ rek San Nicolas ile çarpıştı. Sakatlanan kalyonlar, devrilen direk ve yelkenle­ riyle birbirlerine dolanıp kaldılar.

Captain de ağır hasar görmüştü: Yelkenleri delik deşik olmuş ve dümeni parçalanmıştı. Gemisinin hakimiye­ tini kaybetmek üzere olduğunu gören Nelson, süvarisi Albay Miller'a ala­ banda edip San Nicolas'ın sancak kıç omuzluğuna yanaşma emri verdi ve ardından, İspanyol gemisine rampa eden kıtanın başına bizzat geçti . 18

Bu taarruzunda öncülüğü, gemisine silahendaz olarak veril­ miş bulunan 69. (Güney Lincolnshire) Piyade Alayı'ndan bir müfreze üstlenmişti. Nelson kendi anlatısında bu adamlara haklarını eksiksiz teslim etmiştir: 69. Alay'ın askerleri, kendilerine sonsuza kadar şeref verecek bir şevk göstermişler; hele de yine bu birliğin mensuplarından Teğmen Pearson hizmette başı çekmiştir. Düşmanın mizana çar­ mıklarına ilk sıçrayan kişi, bir vakitler kıdemli teğmen rütbesiyle emrimde hizmet etmiş bulunan Binbaşı Berry idi... 69. Alay'dan bir asker, kıç balkon pencerelerinden birini kırarak düşman ge­ misine atladı ki ben ve diğerleri de onu olabildiğince hızlı takip ettik... Düşmanın kıç güvertesine eriştiğimizde Binbaşı Berry zaten orada hakimiyet kurmuştu ve İspanyol bayrağını indirmekteydi.

San Nicolas ele geçirilmişti. Ne var ki Nelson ile adam­ ları şimdi de, aldıkları geminin iskele tarafında yatan San fose" nin açtığı ateşe maruz kalıyorlardı. Taarruza devam etmekten başka çare yoktu. Komodor adamlarını toplayıp derhal bu ikinci İspanyol gemisine de rampa etti ve düşman mürettebatı kısa sürede teslim oldu. Nelson teslim anını şöyle tasvir edecekti: "Kıç güvertesine

1 7 9 7 'deki zaferi neticesi St. Vincent Kontu

erişmemin üstünden fazla süre geçmemişti ki İspanyol süvari bir reveransla

unvanıyla taltif edilen

bana kılıcını teslim etti ve amiralinin [Tuğamiral Don Xavier Winthuysen]

Amiral John Jervis ( 1 7 35 -

aşağıda ölümcül yaralı yattığını söyledi." Nelson, İspanyol subaylarının kılıçlarını toplayıp filikacısı William

1 8 2 3 ) , sert disipliniyle

Fearney'e teslim etti ve o da bu silahları topluca koltukaltına sıkıştırdı. Bu

yeteneklerini takdir etmeyi

tanınırdı; ancak Nelson'un

yiğitçe rampa harekatı hem donanmayı hem de İngiliz kamuoyunu coştura­

d e bilmiş ve astının St.

caktı. Öyle ki, bir düşman gemisinden diğerine atlama yöntemine 'üç ambar­

Vincent Burnu'nda çok

hlara rampa için Nelson'un patentli köprüsü' adı takıldı. Komodor, ele geçirdiği gemileri emniyete alırken muharebenin de son safhaları vuku bulmaktaydı. Birbirine dolanmış bu üç kalyonun ilerisindeki

çarpıcı sonuçlarla şahsi inisiyatif kullanmasını onaylamıştı.

Cordoba, cesur bir hamle yapıp sancak gemisini İngilizler ile filosunun geri kalan kısmı arasına soktu. Devasa Santissima Trinidad, izleyen 90 dakika bo­ yunca ağır hasar gördüyse de öğleden sonra saat dördü yirmi geçeye, yani Amira!Jervis'in filosuna muharebeyi kesme emrini verdiği ana kadar dayan­ mayı başardı. Nelson'un hemen gerisindeki Victory, 112 toplu üç ambarlı Salvador del Mundo 'yu yakalamış ve bu İspanyol da uzun bir top düellosu ardından teslim olmuştu. Kendisini izale halde ve yolu kesilmiş bulan 74 ka­ paklı San Ysidro da bayrağını indirmekten başka çıkar yol bulamayacaktı. Filolar birbirlerinden ayrıldıklarında, İngilizler dört parça İspanyol gemi­ sini ganimet olarak ellerinde tutuyorlardı. Nelson muharebenin ardından

Victory'e çıktığında Jervis ona sarılıp kucakladı ve inisiyatif gösterdiği için bizzat teşekkür etti. Albay Calder, Komodor'un emirlere itaatsizlik ettiğini amirale hatırlattığı vakit ise, 'kesinlikle öyle yaptı ki sen de bir daha bu tür bir itaatsizlikte bulunursan seni de affederim' diye karşılık alacaktı.

Lively firkateyni,Jervis'in raporlarıyla birlikte o gün anavatana yelken açtı ve zafer haberleri duyulduğunda Nelson günün kahramanı oldu. Korsika'nın sa­ bık İngiliz naibi ve Nelson'un iyi dostu olan Sir Gilbert Elliot da Lively'nin yol­ cuları arasındaydı. Firkateyn yola çıkmadan önce Nelson, Sir Gilbert'in yave­ riyle konuşmuş ve eğer başarısı için ödüllendirilecekse baronetlik yerine Bath Nişanı'nı tercih edeceğini söylemişti. Gözle gösteremeyeceği bir unvandan 19

ziyade üstüne takabileceği bir madalyayı tercih ederdi. Nelson'un kişiliğinin iki yüzünü bu hikaye kadar iyi anlatabilecek pek az şey vardır: Bir yanda, hare­ ketleriyle muharebenin gidişatını değiştiren yiğit kaptan, diğer yanda ise kafayı başarının gözle görülür simgelerine takmış, kibirli alkış düşkünü. İşin sonunda, Nelson isteğine ulaşacaktı. Hatta 'Bath Şövalyesi' payesini almakla kalmayıp tuğamiralliğe de terfi ettirilmişti. Kendisi için bir o kadar önemli olan diğer nokta ise isminin vatanın her hanesinde duyulması ve ce­ saretiyle taktik kabiliyetlerinin bol bol övülmesiydi. St. Vincent Burnu mu­ harebesi Nelson için gerçek bir kilometre taşıydı. O noktadan sonra, yıldızı parlamaya başlamıştı.

Tenerif, 1797 Kazandığı zaferle Amiral Jervis artık St. Vincent Kontu olmuştu. Ne

Richard Westall'ın

var ki eve dönmek gibi bir durum yoktu, Cadiz açıklarında s e yrederek

tablosundan kopya edilmiş

İspanyolları limanda tıkılı tutmayı . sürdürüyordu. Nelson da filodaydı

bu resimde, Tenerifteki

fakat o ve Albay Miller, Captain'den alınarak mürettebatının isyanın eşi­

İspanyol limanı Santa

ğinde olduğundan şüphe edilen 74 kapaklı Theseus'a transfer edilmişlerdi.

Cruz'un mendireğine ayak

Neyse ki korkulanın aksine kendisine, personelin onun emrinde hizmet

basmaya hazırlandığı

vermekten mutlu olduğunu bildiren imzasız bir pusula ulaştırıldı. Nelson

esnada Tuğamiral

sadece subaylarını gayrete getirmekte usta değildi, denizci erleri de onu

Nelson'un yaralanışı

nereye gitse takip etmeye hazırlardı. Yine de, abluka sıkıcı bir iş olduğun­

betimleniyor. Tablonun

dan ötürü, çiçeği burnunda Tuğamiral limana yapacağı bir akınla vazifeye

tarzı heyecan verici fakat gerçekçi olamayacak kadar

biraz heyecan katmaya karar vermişti. Bu akın harekatında, hedefi önce bir bomba gemisinin ateşiyle dövdü ve ardından İspanyol ganbotlarının karşı

melodramatik.

taarruzunu, bizzat başına geçtiği bir filika kuvvetiyle durdurdu. Çatışma sı­ rasında Nelson'un bindiği filika, imha edilmekten takviyelerin yetişmesiyle ancak kıl payı kurtulmuştur. Abluka sürüp gitti; ancak İspanyollar dışarı çıkıp şanslarını muharebede de­ nemeyi inatla reddediyorlardı. Nisan ayında Nelson, İspanya toprağı olan Kanarya Adaları'ndan Tenerif'in başlıca limanı Santa Cruz'a saldırı düzenleme önerisinde bulundu. Burası, Amerika'dan hazine taşıyan İspanyol gemilerinin du­ rağıydı ki söz konusu sefinelerden San fose'' n in kıymetli gümüş hamulesiyle birlikte o sırada limanda olduğuna dair söylentiler İngilizlerin kulağına gelmişti. Tuğamiral'e, küçük bir filonun başında kasabaya saldırması emredildi. Seferi filo, ablukadan tefrik edilen 74 ka­ paklılar Theseus, Culloden ve Zealous'tan; Seahorse, Emerald ve Terpsichore firka­ teynlerinden, Fox kotrasından ve niha­ yet bomba gemisi Terror'dan oluşuyordu. Nelson, Tenerif'in savunma kuvvetleri hakkında, General Don Antonio de

20

Gutierrez komutasındaki 3000 ka­ dar adamdan oluştukları hariç pek az malumata sahipti. Santa Cruz, ta­ arruz etmesi zor bir hedefti. İki yanı yüksek dağlarla çevriliydi ve kayalık sahillerinde uygun çıkarma nokta­ ları yoktu. Liman, aynı zamanda gö­ ğüs siperi işlevi de gören bir duvarla birbirine bağlanmış üç kale ve dokuz batarya tarafından savunulmaktaydı. Nelson, bodoslamadan saldırı öneri­ sini ilk başta reddetmişti. Bunun ye­ rine, baskın prensibine başvurulmalı ve limanın kuzey ucuna bir gece taar­ ruzu yapılmalıydı. Bir kıyıbaşı tutul­ duktan sonra karaya gemilerden toplar indirilip şehir teslim olasıya ateşe tutulabilirdi. Seferi filonun Tenerif'e ulaştığı 15 Temmuz günü itibariyle taarruzun planlaması kılı kırk yararak tamamlanmıştı. Ne var ki kötü hava yüzünden harekatı bir hafta tehir etmek gerekti ve bu süre boyunca İngiliz gemileri,

St. Vincent m u ha rebesindeki İspanyol filosu, Amiral Jervis'in İngiliz filosu tarafından ikiye bölündükten

havanın iyileşmesini bekleyerek denizde çalkalanıp durdular. Taarruz niha­

sonra bütün intizamını

yet 22 Temmuz'u 23'üne bağlayan gece başladı. Culloden'in komutanı Albay

kaybetmişti. Çarpışmanın

Troubridge, 1000 kadar denizci ile silahendazdan oluşan kuvveti filikalara

bu betimlemesinde,

bindirdi ve firkateynler kıyıya bir deniz mili mesafe kalana kadar bunları ye­ dekte çektiler.

J ervis'in sancak gemisi

Nelson 23 Temmuz günü şafak vakti Tenerif açıklarına ulaştığında, filikala­ rın hfılen kıyıya erişmemiş olduklarını görerek dehşete düştü. Karadan denize doğru esmeye başlayan güçlü bir yel yüzünden bunların ilerlemesi tam bir

Victory İspanyol üç a m barlısı Salvador del

Mundo'yu kıçtan yakalarken görü lüyor.

sürünmeye dönmüştü. Baskın şansı kaybedildiğinden ötürü Troubridge sal­ dırıyı iptal etti. Nelson'un geri çekilmekten başka şansı kalmamıştı. Ardından o ve Troubridge, kasabanın beş kilometre kadar kuzeydoğusunda yer alan Bufadero deresinin ağzına bir başka çıkarma yaptılar. Bu sefer başarılı olmuş­ lardı ama sahil ile San ta Cruz arasında, gün ortası sıcağında tırmanmaları ge­ reken dik bir tepe yükseliyordu. Zirveye ulaştıklarında, önlerinde bir dik sırt daha uzandığını gördüler. Adamları güneş çarpması ve susuzluk yüzünden büyük ıstırap içinde olan Troubridge ricate mecbur kaldı. Nelson o akşam, kariyerindeki en felaketli kararı vererek kasabaya bodos­ lamadan taarruz emretti. Kulağa intihar gibi gelen bu karara, alınan bir esi­ rin garnizonun direniş iradesinden yoksun olduğunu söylemesi yol açmıştı. Gece yapılacak olan saldırının başarı şansı sürate, kararlılığa ve talihe bağ­ lıydı. İşin doğrusu, Tuğamiral usancına ve başarısızlık korkusuna teslim ol­ muştu. Ancak bu sefer, harekatı bizzat idare edecekti. Plana göre, altı gruba ayrılacak olan 1000 kişilik çıkarma kuvveti, günü­ müzde Plaza Candelaria denilen kasaba meydanının önündeki mendireğe inecek ve derlenip toparlandıktan sonra, savunma sisteminin anahtarı olan ilişikteki San Cristobal Kalesi'ne hücum edecekti. 24 Nisan günü firkateynler filikaları kasabanın iki mil açığına kadar yedekte çektiler ve gece on buçuk sularında bunları salıverdiler. Filikaları geriden takip eden Fox kotrasında da 200 kişilik bir seyyar ihtiyat birliği vardı. Yaklaşma safhası iki saatten fazla sürdüyse de saat gece bir itibariyle mendirek görüş alanına girmişti. 21

Ardından her şey bir anda ters gitti. Bir İspanyol nö­ betçi, İngiliz filikalarını fark ederek alarm verdi. Rıhtım boyunca uzanan bataryalar atışa başlarken siper duvarı­ nın ardından tüfek ateşinin vaveylası koptu. Nelson'un anlattığı üzere, "ne yazık ki filikaların büyük kısmı mendireği hiç göremeden, kıyıya azgınca çarpan dal­ galara kapılmışlar ve hedefin soluna savrulmuşlardı." Aslına bakılacak olursa, akıntı filikaların büyük kısmını güneye atmış ve adamlar nereye denk gelirlerse orada karaya çıkmaya uğraşmışlardı. Terpsichore'un komutanı Albay Bowen, mendireğin kara ucundaki bir bataryayı ele geçirmeyi başardıysa da kaleden açılan yoğun ateşle yerine mıhlanıp kaldı. İşler hızla sarpa sarıyordu. Nelson, tam rıhtıma çıkmak üzere olduğu esnada sağ dirseğinin üstünden bir tüfek kurşunu yedi ve filikası­ nın içine geri yuvarlandı. Bereket versin ki, kafası hızlı çalışan üvey oğlu Teğmen Josiah Nesbit onun koluna Nelson, 24 Temmuz 1797

hemen bir turnike sardı ve Tuğamiral'in sağlam bir filikaya bindirilip sancak

günü Tenerifin Santa Cruz limanına karşı düzenlediği

gemisine geri götürülmesini emretti. Saldırı git gide tavsıyordu. Çıkarma kuv­ vetinin tamamı, rıhtımın 270 metrelik bir kısmı boyunca sıkışıp kaldığı gibi

başansız çıkarmada sağ

Fox kotrası da kıyının 270 metre kadar açığında batırılmıştı.

koluna bir misket kurşunu yemiş ve yaranın ağırlığı yüzünden uzvu kesilmişti.

Komutayı devralan Albay Troubridge, General Gutierrez'i blöfle kandırıp teslim olmasını sağlamaya çalıştıysa da avucunu yaladı; İspanyol komutan kimin üstün durumda olduğunun çok iyi farkındaydı. Adamlarını harekete

Hayatını kurtaran kişi,

geçirmek zorunda olduğunu gören Troubridge, doğru kasabaya daldı fakat

yaralandıktan hemen sonra

İngilizler etraflarının çevrilmiş olduğunu görünce canlarını bir manastıra zor

koluna bir turnike saran

atıp mevzilendiler. Rıhtımda, Zealous'un komutanı Albay Hood bir ateşkes ayarlamayı ba­

üvey oğlu oldu.

şararak yaralıları gemilere geri göndertebilmişti. Theseus'ta ise, geminin cerrahı Nelson'un parçalanmış kolunu muayene etmiş ve uzvu kesmekten başka çıkar yol olmadığını bildirmişti. Bu ameliyata büyük metanetle katla­ nan Tuğamiral, sadece bir saat dinlendikten sonra, ağaran şafak İngilizlerin uğradığı felaketi olanca çıplaklığıyla göstermeye başladığı esnada görevinin başına geri döndü. Manastırda mevzilenen İngilizler, sabah saat yedide teslim oldular ve ge­ milerine gitmelerine izin verildi. Yenik adamlarının geri dönüşünü izledikten sonra Nelson kamarasına kapanarak sol eliyle Jervis'e durum raporunu yaz­ maya koyuldu. Yarası onu öylesine sarsmıştı ki bir daha hizmet görebileceğini dahi ümit edemiyordu. Kargacık burgacık kaleme aldığı mektubunda şu ifa­ deler yer almaktaydı: 'Dostlarıma yük oldum artık, ülkem için de kıymetim kalmamıştır . . . Dünyanın gözünde ölüden farkım yoktur, gidip bir daha da dönmeyeceğim ... Benden geriye kalan cesedi İngiltere'ye geri götürecek bir firkateyn verebileceğinizi ümit ediyorum.' Bitirirken de şunu eklemişti: 'ka­ ralamalarımı mazur görmenizi dilerim, [sol elle] ilk denememdir.'

Malul Üç hafta süren Cadiz'e dönüş yolculuğunu Nelson, istikbalini ümitsiz nazar­ larla düşünerek geçirdi. Amiral St. Vincent çok destekleyiciydi; Tuğamiral ile adamlarının 'en büyüğünden kahramanlık ve sebat sergilediklerini' söylemişti.

22

Nelson, diğer yaralı zabitlerle beraber anavatana gönderildi. Yola çıkmadan önce, St. Vincent onun bir dileğini yerine getirmiş ve Teğmen Nesbit'i bin­ başılığa terfi ettirmişti. Nesbit'e sonradan 24 toplu Dolphin'in komutası tevdi edildi; fakat onun bahriyedeki kariyeri kısa ve sıradan olacaktı. Britanya'da,Josiah'ın annesi Fanny, kocasının yaralarını sarmayı öğrenmek durumundaydı. Nelson ağır ağır iyileşiyordu ancak damar dikişlerinin nihayet alındığı Aralık ayına dek çok ıstırap çekti. Nekahat döneminin büyük kısmını Bath kasabasında geçirmiş ve bu esnada çok sayıda destek mektubu almıştı. Batlı Şövalyeliği'ne giriş merasimi kapsamında Kral tarafından sarayda kabul edildi ve ardından başka payelere de layık görüldü ki bunlar arasında Londra ile Norwich'in fahri hemşerilikleri de vardı. Ancak onun açısından en önemlisi, Admiralty'nin kendisine yeni bir tayin sözü vermiş olmasıydı. Bu yeni tayin babında ilk başta, Plymouth'ta kızakta bulunan 80 kapaklı

Foudroyant'ın komutanlığı teklif edildi. Ne var ki Tuğamiral beklenenden hızlı iyileşmekteydi ve halihazırda hizmette bulunan bir gemiyi tercih ederdi. Bunun üzerine, Portsmouth'ta donatılmakta olan 74 kapaklı Vanguard'ın ko­ mutasına getirildi. Ülkenin ona kesinlikle ihtiyacı vardı. General Bonaparte'ın İtalya'daki çarpıcı başarılarından sonra Avusturya barış istemiş ve böylece de Britanya, Fransız-İspanyol-Felemenk (Hollanda) ittifakı karşısında bir başına kalmıştı. Denizlerdeki durum Ekim ayında, Amiral Duncan'ın Hollandalıları Camperdown muharebesinde yenmesiyle biraz iyileşti gerçi ama Akdeniz'in artık bir Fransız gölü olduğu ve Britanya'nın istila tehdidi altında bulunduğu gerçekleri hala ortadaydı. Nelson, 29 Mart 1798 günü sancağını Vanguard'da toka etti. Emirleri,

Ebu h u r muharebesindeki

Amiral St. Vincent ile Cadiz açıklarında buluşmak ve Akdeniz'i geri almak

Fransız sancak gemisi

için üstüne elinden gelen bütün desteği vermekti. Bu aslında çok gecikmiş

L'Orient'ın infilakını çok

bir hamle sayılırdı, zira Fransızlar bütün kış boyunca Toulon'daki filolarını

canlı şekilde betimleyen

tepeden tırnağa elden geçirmişler ve bir nakliye filosu toplamışlardı. Büyük bir sefer planladıkları barizdi.

Nelson'un Ağustos 1798'de

Vanguard, 30 Nisan'da Akdeniz filosuyla buluştu. Nelson'un emrine,

bir resi m . Bu feci olay, Mısır sahi llerinde kazandığı

74 kapaklılar Vanguard, Orion ve Alexander ile üç firkateynden oluşan bir

tayin edici zaferin simgesi

müfreze verilmiş ve Toulon'da tam olarak neler döndüğünü keşfetmesi istenmişti. Ayrıca, onun Akdeniz'deki

old u .

varlığının Avusturyalılar ile -hala kal­ dıysa- İtalya'daki İngiliz destekçilerini de cesaretlendireceği umuluyordu.

Ebuhur Muharebesi, 1798 Nelson, 8 Mayıs günü Cebelitarık'tan yelken açtı ve emrindeki müfreze 12 gün sonra Lyon Körfezi'ne ulaştı. Bu sırada patlayan şiddetli bir fırtınada

Vanguard az kalsın Sardinya sahiline düşüp parçalanacaktı. Öte yandan hava şartları Fransızlar için tam bir Tanrı vergisi olmuştu. Nelson fırtınayla bo­ ğuşurken 13 kıta kalyon, 31 kıta firka­ teyn ile korvet ve 280 kıta nakliye ge­ misinden oluşan muazzam bir Fransız

23

istila filosu, Korsika'nın doğusundan geçerek Akdeniz'e kaçmayı başardı. Bu filo, Avusturyalıları İtalya'da tarumar etmiş bulunan meşhur General Bonaparte'ın komutasındaki 36.500 gedikli askeri haviydi ki İngilizlerin ha­ berdar bulunmadığı ayrıntı, 'Şark Ordusu' (J;Armee d'Orient) adı verilmiş söz konusu seferi kuvvetin hedefinin Mısır'ı ele geçirmek olduğuydu. Amiral St. Vincent, 24 Mayıs'ta Nelson'a on kıta 74 kapaklıdan, bir adet 50 toplu sagir kalyondan ve bir firkateynden oluşan takviye kuvvet gönderdi. Bu gemilerin hepsi de Albay Troubridge'in komutasındaydı. Nelson'un emrinde şimdi 13 kıtası 74 kapaklı, bir adedi de 50 toplu olmak üzere toplam 14 kıta kalyondan oluşan etkileyici bir filo toplanmıştı. Tuğamiral, kariyerinde ilk defa olarak çok tecrübeli personelin idaresindeki büyük bir ana muharebe filosuna komuta etmekteydi. Şimdi tek yapması gereken, Fransızlarla yüzleşmekti. Toulon'a eriştiği vakit, limanın boş olduğunu fark etti. Ona göre Fransızlar güneye, İtalya'ya, Sicilya'ya yahut Doğu Akdeniz'e gidiyor olmalılardı. Derhal takip harekatına girişerek 15 Haziran günü Napoli'ye ulaştı, fakat düşman­ dan henüz bir iz yoktu. Aslına bakılacak olursa, Bonaparte ile filo komutanı Koramiral Brueys o sırada Malta'da idiler. Napoleon, adaya hücum etmiş ve SaintJean Şövalyeleri'nin sembolik direnişi ardından orayı almıştı. Nelson, Fransızların yerini nihayet tespit ettiğinde güneye doğru pupa yelken depara kalkarak Sicilya ile İtalyan çizmesi arasında kalan Messina Boğazı'ndan geçti. Ne var ki, Fransız filosu 19 Haziran'da adadan ayrılmıştı. İngiliz filosu ise bu durumu, yolda karşılaştığı bir gemiden öğrenecekti: Malta, Bonaparte'ın eline düşmüş ve ardından Fransızlar tekrar denize açılmışlardı. Nelson, Malta'nın doğusunda bir noktada Brueys'ü yakalamayı umuyordu.

Ebuhur muharebesi esnasmda Vanguard'm klÇ kasaras1, Ağustos 1798 Tuğamiral Nelson, Fransız Koramiral Brueys'ün filosunu 1 Ağustos gecesi Ebuhur Koyu'nda yakaladığı vakit derhal bir taarruz düzenleyebildi, zira kaptanlarıyla önceden sürekli istişare etmişti ve astları kendilerinden ne beklendiğini çok iyi biliyorlardı. elson'un, İngiliz filosunun bütün gücüyle düşman filosunu parça parça yok etmek istediğinin farkındaydılar; Tuğamiral sadece, düşman hattının tam neresine saldırmak istediğine karar vermeliydi. Brueys gemilerini münasip görüldüğü üzere pruva hattında dizmişti ve kendini kara tarafından sığ suyla emniyete aldığını düşünüyordu. Nelson, yaklaşma safhasında üç işaret kaldırdı. Bunlardan ilki olan 'düşman pişdarıyla ve merkeziyle temas kurun' mesajı, kaptanlarına nereye taarruz edeceklerini bildiriyordu. 'Uygun gördüğünüz takdirde hatta girin' şeklindeki ikinci mesajıyla, geleneksel pruva hattı tertibini boş verip uygun gördükleri hasma saldırmalarını söylemişti. En nihayetinde gelen 'yelkenler fora' mesajıysa harekete geçin anlamına gelmekteydi. Bu sahnede, Fransız merkezine doğru orsa eden Vanguard'daki Nelson

(1)

kıçtan geriye

doğru, peşinden gelen diğer yedi kıta İngiliz kalyonuna bakıyor. Fransızlar şimdiden ateş açmıştır fakat Vanguard da dahil bütün İngiliz gemileri boş menzil noktasına dek toplarını konuşturmayacaklardır. İşaretlerden sorumlu zabit namzediyle levazımatçı

(2), Nelson'un o gün çekeceği son işaretin flamalarını hazırlıyorlar: "düşmanla yakın

(

temas kurun." Vanguard'ın komutanı Albay Berry (3) ile muhabereci teğmen 4) bu can alıcı dakikalarda amirallerine eşlik etmektedirler. Birazdan her ikisi de kıç güvertedeki esas muharebe mevkilerine gidecek ve kıç kasarayı işaretçiler ile deniz piyadelerinden keskin nişancılara bırakacaklar.

24

Ne var ki, rakip filolar 22 Haziran'ı 23'üne bağlayan gece birbirlerini sadece birkaç deniz mili mesafeyle kaçırarak aksi istikametlerde geçip gittiler; karan­ lık ve sis yüzünden kimse kimseyi fark edememişti. Bu, denizcilik tarihindeki büyük 'ya başka türlü olsaydı?' anlarından biridir. Şayet Nelson Fransızları gündüz gözü yakalamış olsa Brueys'ü yeneceği ve nakliye filosunu batıracağı yahut ele geçireceği kesindi. Bunun da neticesi, General Bonaparte'ın kariye­ rinin daha başlangıcında bitmesi olurdu. Takibi Doğu Akdeniz'e uzatmakla Nelson büyük risk alıyordu. Fransız istila kuvveti kuzeye, Adriya Denizi'ne gidiyor olabilir yahut Sicilya'yı işgal hede­ fiyle orsa alabanda edebilirdi. İngiliz amirali, neredeyse hepten içgüdüsünü takip etmekteydi. Aslına bakılacak olursa, daha süratli olan İngiliz gemileri Fransızları geride bırakmış ve Nelson tarafından Bonaparte'ın muhtemel he­ defi olduğu varsayılan Mısır'ın İskenderiye limanına 28 Haziran günü ulaş­ mışlardı. Burayı da boş bulmak acı bir darbe oldu. Şu vaziyette, Brueys'ün orsa alabanda edip rotasını kuzeye yahut batıya çevirmiş olması iyice akla yatkın görünüyordu. Hiç vakit kaybetmeden tekrar yelken açan Nelson, önce Türkiye kıyıları istikametinde kuzeye seyrettikten sonra dümeni batıya, Girit ve Mora yönüne doğru kırdı. İngilizlerin İskenderiye'den ayrılmalarından iki gün sonra Fransızfar or­ taya çıktılar. Şayet Nelson içme suyu stoklarını yenilemek için azıcık daha oyalanmış olsa, tarihin akışı bu sefer de değişebilirdi. Mevcut halde ise, Bonaparte ordusunu rahatsız edilmeden karaya çıkarabildi. 7 Temmuz günü, Brueys nakliye gemilerini İskenderiye tarafında bırakarak filosunu limana 15 deniz mili mesafedeki Ebuhur Koyu'na götürdü. Sığlalar, adacıklar ve kara­ daki top bataryalarıyla örtülen bu demir yerinde saldırıya karşı daha koru­ naklı olacaktı. Açıkta kalan deniz kanadını ise, kıyıya paralel bir hat halinde Bu İngiliz karikatüründe, bir timsah sürüsü olarak resmedilmiş Fransız

demirlediği gemilerinin toplarıyla örtecekti. Nelson 19 Temmuz'da Sicilya'ya erişti ama Fransızlardan yine iz yoktu. Bonaparte'ın hedefinin İskenderiye olduğu ve rakip filoların birbirlerini bir

filosunun Horatio Nelson

şekilde kaçırdıkları artık aşikardı. Takip harekatı tekrar başladı. Ne var ki arama

tarafından öldü resiye

ve taramayla geçen haftaların tamamen boşa gittiği de söylenemezdi. Nelson,

sopalandığını görüyoruz.

kaptanlarını ikişerli ve üçerli gruplar halinde sancak gemisinde düzenli ola­

Geride havaya uçan timsah

rak toplamış ve kullanılacak taktikleri akşam yemekleri boyunca onlarla tar­

ise L 'Orient'ı temsil ediyor.

tışmıştı. Binnetice, İngiliz filosu 1 Ağustos günü İskenderiye'ye ulaştığı ve Fransız nakliye gemilerini tespit et­ tiği esnada, İngiliz kaptanların hepsi de kendilerinden ne beklendiğini çok iyi biliyordu. Nelson'un doktrininin özü, düşmanın tam imhasıydı. Bu amacı gerçekleştirmek için de hasım kuvvetin can alıcı kısmının üstüne ezici güçle çullanmayı planlamıştı. Esasen kendisi, Almanların yaklaşık 150 yıl sonra tanklarla uygulayacak­ ları yıldırım harbi taktiğini yelkenli savaş gemileriyle tatbik etmekteydi. Fransız harp filosu hala ortalıkta görünmediğinden, Nelson önden birkaç keşif gemisi gönderdi ve bun­ lar da Brueys'ün Ebuhur Koyu'nda

26

E b uhur M u h a rebesi, 1 A ğ usto s 1798

t

Culloden (74) koyun girişinde,Guerrier'in 1.6 deniz mili kadar kuzeybatısında karaya oturur

Orion (74)

Vanguard (74) Tuğamiral Nelson

,

'

---Theseus (74)



--



Minotaur(74)

--

-- �ellerophon (74)

Defence (74)

� Audacious (74)

,

---Majestic(74) Leander (50)

Alexander (74)

Swiftsure (7

Zealous (74)

'

/ �olıath (74) I G li�)'er Zealous (74)' � Audaci�74l -\--f Conquerant (74) � Goliath (74)�'.. ' -,Lvanguard (74) Tuğamiral Nelson -\� spartıate(74) Theseus(74i\ -\' inotaur(74)

Ganbotlar

, , ,

Serieuse(36) Firkateyni

)

1 tff:

Aquilon (74) � Defence(74) -Peuple Souverai (74 ..k.� � (74)� Orıon � -�� Swiftsure (74) Leander (50)� ' Franklin (BO) \. :\Tuğamiral Blanquet � -ot:Bellerophon (74) Alexander (74) . \.�

{ /

Orient (1 20) Koramiral Brueys /

.. Majestic (74)

Tonnant (BO)\

�zgar



lculloden'in mevkiil '"' karay��������\�� ���:� Ebuhur S,�ıal -ot: -� Adası ç'J K

t

1 E�� S'�ı• [/

Ganbotlar�

::

' '\

Ebuhur Koyu

VGoluEtkoKal«>� \\

' \\ Fransız il�su '

i� L_]___] deniz mili

Heureux (74) \ Mercure (74) \

zga



r

Genereux(74) t limoleon (74) t

• •



Fransız gemileri lngiliz gemileri lngiliz gemilerinin hareketleri

27

yatmakta olduğu haberiyle çarçabuk yetiştiler. İngiliz amiralin kararı derhat saldırmaktı. O gün öğle sonrasında Brueys, çok sayıda adamını su ve erzak toparlamak üzere karaya çıkarmıştı. İngilizler ortaya çıktığında bunlar ge­ milerine hata dönmemiş olduklarından muharebeye de iştirak edemediler. Fransız kalyonları, pruvaları kuzeybatıdaki Ebuhur Adası'na bakar şekilde ve uzun bir hat halinde demirliydiler. Fransız hattı, dört kulaç derinlik sı­ nırına, yani tam yüklü bir kalyonun omurgasının derinliğine yakın konuş­ luydu. Bu sığ suda ayrıca küçük bir ganbot filotillası da demirlemişti ve ana muharebe kuvvetinin kara tarafında, birkaç gomina mesafede dört parça ·

firkateyn yatıyordu.

İngiliz gemileri doğudan turna katarı tertibinde yaklaştılar ve 1 Ağustos gününün gurup vakti olan saat akşam altıyı çeyrek geçe Ebuhur Kalesi'ndeki Fransız topçuları ateş açtı. 15 dakika sonra Nelson, Ebuhur Adası'nın kuzeyin­ deki sığlanın etrafından dolanmaya koyuldu. Güneş saat yediye çeyrek kala batacağından, Brueys İngilizleri gördüğünde onların açıkta sabahı bekleye­ ceklerini ve dolayısıyla da muharebeye hazırlanmak için bol zaman bulabile­ ceğini düşünmüştü. Nelson'u tanımadığı için fena halde yanılıyordu: İngiliz amirali derhal 'savaşa hazırlanın' işaretini çekti. Tam belirtmek gerekirse, bu komutuna 've pürmeçe tutun' ifadesini de eklemişti. Son derece alışılmadık bir emirdi bu. Nelson'un niyeti, filosunu Fransız gemilerinin arasındaki dar gediklerden geçirip hasımlarına yanaşmak ve teslim olana kadar onları topa tutmaktı ki İngiliz gemileri rakipleriyle yakın temasa geçtikten sonra kıç lom­ barlarından fazladan pürmeçe demir atarlarsa, manevra serbestilerini biraz olsun koruyarak düşmanı sürekli ateş menzilinde bulundurabilirlerdi. Nelson, Ebuhur

Culloden, bahsi geçen sığlada karaya oturduysa da filonun kalanı bu gemiyi

m u ha rebesi nde alnından

uyarı şamandırası gibi kullanıp açığından geçerek emniyetle koya girdi ve gü­

yaralanmıştı. Yarası

neye yol verdi. O noktada Nelson, art arda iki yeni işaret kaldırdı. Bunlarla,

cerrah Michael Jefferson

kaptanlarına pruva hattında dizilmeyi boş verip düşmana uygun gördükleri

tarafı ndan temizlenip

şekilde yanaşmalarını ve Fransız pişdarı ile merkezine yoğunlaşmalarını em­

sanldıktan sonra ağn kesici

rediyordu. Diğer bir deyişle, Fransız filosunun rüzgar üstünde kalan ileri yarı­

etkisiyle kısa süre zoraki

sını ezmek niyetindeydi. Ardından, İngiliz gemileri düşman hattından aşağı

dinlenmiş ve ardından çarpışmanın sonucunu

kademe kademe ilerleyebilirlerdi. Ayrıca, taktik kararları kaptanlarına; yani emirlerini hakkıyla yerine getireceklerine güvendiği adamlara bırakmıştı.

izlemek üzere güverteye

Son çektiği işaretin flamalarıysa bütün muharebe boyunca Vanguard'ın di­

dönmüştü.

reklerinde dalgalanacaktı: "Düşmanla yakın temas kurun." Karaya oturmuş olan Culloden ha­ riç Nelson'un kalyonları öncüden art­ çıya şu sıradaydılar: Goliath, Zealous, Audacious, Orion, T heseus, Vanguard (sancak gemisi), Minotaur, Swi�sure, Defence, Alexander, Bellerophon, Majesticve 50 toplu Leander . Goliath'ın komutanı olan Albay Foley, amira­ linin düşman filosunu üstün güçle parça parça ezmek istediğini iyi bili­ yordu. Bu minvalde, öncü Fransız ge­ misi olan 74 kapaklı Guerrier'i kıçtan yakalayıp bir güzel tarama ateşine tuttu; kendi sancak tarafındaki suyun yeterince derin olduğunu umarak

28

yoluna devam etti ve Fransız hattının iskele tarafına geçiverdi. İngilizlerin böyle bir harekete kalkışacağını akıl­ larına bile getirmemiş olan Fransızlar, bütün top mürettebatlarını gemile­ rinin sancak bataryalarında topla­ mışlardı. Dolayısıyla, Goliath bir son­ raki düşman gemisi olan 74 kapaklı

Conquerant'a ateş kustuğunda hiçbir karşılık görmeyecekti. Foley, bu kal­ yon ile düşman hattının üçüncü ge­ misi olan 74 kapaklı Spartiate arasında demir attı. Ardından gelen diğer dört İngiliz gemisi de onu taklit edecek ve Fransızların etrafından dolanıp düş­ manlarını karaya bakan taraflarından vuracaklardı. Hepsi de demirleyip en öndeki üç Fransız gemisine ateş açtılar. Tek istisna, Spartiate'ın hemen ardındaki 74 kapaklı Aquilon'u atlayarak

Ebu h u r m u h a rebesinin

aynı sınıftan Peuple Souverain ile yani beşinci Fransız gemisiyle düelloya tutuşan

sembol anı, Fransız sancak

Orion (komutanı Albay Saumarez) oldu.

gemisi L 'Orient'ı n akşam

İngiliz filosunun kalan kısmı, Fransız hattının sancak tarafına orsa etti.

saat dokuz buçuk sulannda

Vanguard'daki Nelson Spartiate ile kozlarını paylaşırken Minotaur ile Defence sırasıyla Aquilon'u ve Peuple Souverain'i ateş altına almışlardı. Küçük Leander,

çarpıo ama gerçeklikle

bu beşinci Fransız ile onun ardındaki 80 kapaklı Franklin'in arasından geçmiş

en ufak ilgisi olmayan

ve demir atmadan önce her iki gemiyi de hiçbir karşılık görmeden taramıştı.

gravürde söz konusu olay

havaya uçmasıydı. Bu

En nihayet, Swiftsure, Bellerophon ve Alexander, Brueys'ün sancak gemisi olan

beti mlenm eye çalışı lmış.

120 toplu üç ambarlı l}Qrient'ın etrafında toplandılar. Majestic, Fransız amiral gemisinin iki gerisindeki 74 kapaklı Heureux'yü yanından geçtiği esnada topa

İnfilak öyle sersem leticiydi ki şahit olan herkes savaşa

tuttu fakat yanaşmak için seçtiği esas hedef, onuncu Fransız gemisi olan 74

birkaç dakikalığına da olsa

kapaklı Mercure idi.

devam edememişti.

İngiliz taktikleri tek kelimeyle mahvediciydi. Mürettebatlarının dörtte bir kadarı hala karada olan Fransız kalyonları toplarını kullanmakta zorlandık­ ları gibi daha süratli ateş edebilen İngiliz topçuları hasımlarının büyük kıs­ mını her iki yanlarından makasa almışlardı. Fransız filosunun kalan kısmı, yıldızdan esmekte olan karayel yüzünden saldırı altındaki yoldaşlarının yardımına koşamıyordu. Zifiri karanlıkta demir alıp rüzgar üstüne kaçmaya çalışmak da çok tehlikeliydi. Vuku bulan muharebe Nelson doktrininin, yani düşmanı zayıf noktasından başlayarak üstün güçle ezme taktiğinin ders ki­ taplarına yaraşır bir tatbikatı olacaktı. Hava kararmıştı ama Ebuhur Koyu top alevleriyle parıl parıl parlamak­ taydı. Fransız gemileri amansız İngiliz baskısı karşısında birer birer boyun eğmeye başladılar. Serieuse firkateyni Orion'a ateş açtıysa da Albay Saumarez öyle etkili bir karşılık verdi ki Fransız gemisi kalbura dönerek battı. O sırada

Orion'un iskele bataryalarındaki topçular Peuple Souverain'e odaklanmışlardı. Saat sekize geldiği sırada, arması budanmış ve direksiz bir kuru tekneye dön­ müş haldeki Guerrier bayrağını indiren ilk Fransız gemisi oldu. Spartiate ile cebelleşen Vanguard ve Nelson, bir yandan da Aquilon'un ateşi altında kal­ maktaydı. Bu durum, Minotaur ile Theseus'un Aquilon'u aralarına almalarıyla sona erdi. Saat sekizde, Nelson bir metal parçasının isabetiyle yaralandı ve 29

yüzü kanla kaplı halde alt güverteye götürüldü. Bu sırada Albay Berry'e 'öl­ düm ben!' diye bağırmıştı. Aslında yarası hafifti; alnından yüzülen bir deri parçası sağlam gözünün üstüne düşerek onu geçici surette kör etmişti. Yüzü gözü temizlenip yarası sarıldıktan sonra biraz dinlenmeye razı edilmişti ki bir denizci Fransız sancak gemisinin alev aldığı haberiyle gelince tekrar kıç güvertedeki mevkiine döndü. Bu sırada, Fransız pişdarındaki gemilerin büyük kısmı ile Spartiate artık tes­ lim olmuş bulunuyordu ve muharebenin ağırlık merkezi I.:Orient'ın etrafına kaymıştı. Çarpışma başlarken Swiftsure ile Bellerophon Fransız amiral.gemisini

sancak tarafından, Alexander ise iskeleden ateşe alacak şekilde mevzilenmişti. Brueys ateşini Bellerophon'a yoğunlaştırdı ve bu İngiliz' in armasını kısa sürede budadı. Demir halatı da kopan Bellerophon, karanlığın içine sürüklenerek sa­

vaş dışı oldu. O sırada, direksiz kalmış olan Peuple Souverain demirini kesip bırakarak kıçtan sürüklenmeye başlamış ve Franklin'i geçip gitmişti. Bunun üzerine, Leander derhal onun bıraktığı boşluğa girerek Franklin'i pruvasından tarayacak şekilde mevzilendi. Koramiral Brueys, muharebenin başlarında hafif yaralanmıştı fakat bir gülle isabetiyle iki bacağı da kopana dek görev mevkiini terk etmedi. Ölümcül yarasına rağmen alt güverteye götürülmeyi reddetti ve sadece, cerrahın ba­ caklarından kalanlara birer turnike sarması için izin verdi. Birkaç dakika sonra da bir diğer gülle isabetiyle kafası koparak öldü. Saat dokuz olmuştu ve

I.:Orient artık alevler içindeydi. Ateşin sıcaklığı Swiftsure'un güvertesindek' zift tımarını eritmeye başlayınca, bu İngiliz gemisi biraz geriye çekilmek gereği duydu. Saat ona yirmi kala civarında alevler görkemli Fransız sancak gemisi­ nin cephaneliğine ulaştı ve üç ambarlı kalyon muazzam bir infilakla havaya uçarak un-ufak oldu. Enkaz parçaları yüzlerce kadem göğe fırlamış ve lOOO'i aşkın adam gemiyle birlikte yitip gitmişti. Muharebe şimdi son safhalarına giriyordu. İngiliz gemileri Fransız hattı boyunca yollarına devam ettiler ve gece saat ll'i biraz geçe Franklin teslim oldu. I.:Orient'ın hemen arkasında demirli olan ve sancak gemisinin infila­ kından hasar görmüş bulunan 80 kapaklı Tonnant da birkaç dakika sonra bayrağını indirecekti. Daha da gerideki Heureux ile Mercure demirlerini ke­ serek kendilerini karaya oturttular. Bu sayede mürettebatları kurtulabil­ diyse de gemiler İngilizlerin eline geçti. Fransız filosundan geriye sağlam

Ebuhur m u h a rebesi geceleyin vuku bulmuş ve kıyı m , tutuşan L 'Orient'ın alevleriyle aydınlanmıştı. Bu sahnede, her iki filodan filikalann denizdeki can paza n ndan çoğu yaralı yahut yanmış haldeki kazazedeleri kurtarmaya çalışmalan resmedilmiş.

30

hiilde sadece üç kalyon, hepsi de 74 kapaklı tipteki Guillaume Te ll, Genereux ve Timoleon kalmıştı. Bunlardan ilk ikisi demirlerini zamanında keserek karanlığın içine savuşmayı başardılar. Guillaume Tell'in komutanı, yedi yıl sonra Trafalgar'da Nelson ile nihai karşılaşmasını yapacak olan Tuğamiral Villeneuve idi. İki Fransız firkateyni de kurtulmayı başardı fakat Timoleon'un şansı yaver gitmemişti: Karaya oturdu ve bu esnada da direkleri devrildiği için teslim olmak zorunda kaldı. Ebuhur muharebesi, akıllara durgunluk verici bir İngiliz zaferiydi. Bir Fransız filosu kelimenin tam anlamıyla imha olmuş ve Nelson doktrini ateşle imtihanından başarıyla çıkmıştı. İngiliz amirali, kariyeri boyunca başka hiçbir şey yapmasa dahi salt 1 Ağustos 1798 günü başardığı muazzam işle sonsuza dek hatırlanabilirdi. Halbuki, istikbal onun daha da olağanüstü zaferlerine gebeydi.

Napoli Sergüzeşti 1798- 1800 1 79 5 yılının ilkbaharından beri, Nelson'un yıldızı yükselişteydi. Ancak Ebuhur'un ardından bir yılı aşkın bir süre boyunca, bütün kariyerini evli bir

1798-1800 arasında devam

kadının peşinde çöpe atıyordu az kalsın. Her şey 22 Eylül 1 798 günü, mu­ zaffer filosunu Fransız karşıtlığının kalelerinden Napoli'de demirlediği vakit

eden Malta kuşatmasında

başladı. İngiliz elçisi Sir William Hamilton ile eşi, yanlarında Sicilyateyn Kralı

kurtarmak için Şubat

FerdinanC: ve onun en kıdemli donanma komutanı olan Komodor Caracciolo

1800'de gerçekleştirdikleri

bulunduğu halde Vanguard'a çıkmışlardı. Ferdinand, adı kötüye çıkacak de­

bir teşebbüsü a kamete

recede zayıf bir hükümdardı ve krallığının esas idarecisi, müteveffa Fransa kraliçesi Uarie Antoinette'in kız kardeşi olan eşi Kraliçe Maria Carolina idi.

uğratmak hariç pek az rol

'dü!1yadaki en mükemmel kadınlardan biri' diye tasvir edecekti. Kendini

ayında pes edecekti.

şimdiden kaptırmaya başlamıştı.

Teslim anını betimleyen bu

�ngiliz amiral, karısına sonradan yazdığı bir mektupta Emma Hamilton'u

Nelson, Sicilyateyn siyasetinin bulanık sularına daldı. İlk olarak, Napoli

Nelson, Fransızlann adayı

oynadı. Fransız garnizonu nih ayet aynı yılın Eylül

sah nede, garnizona komuta

askerlerir:i İtalya'nın kuzeyine yönelik bir Sicilyateyn seferi kapsamında

eden General Vaubois

Livorno'ya nakletmeyi önerd;. Ne var ki bu teşebbüs, Ferdinand'ın ordusu­

İngiliz donan masından

nun Roma'ya az bir mesafec��:i Castellana'da Fransızlar tarafından dümdüz

Albay Martin'i selamlıyor.

edilmesiyle hüsrana uğrayacakt1. Bunlar olup biter­ ken Nelson'un hesapta MaJ�3'yı abluka ediyor olması gerekiyordu ama Gozo'daki Fransız garnizonunun teslim alınması hariç ·pek bir sonuç elde edileme­ mişti. Bur:.un yerine, amiralin gemileri Sicilyateyn kraliyet ailesi ile Hamilton'ları Aralık ayı sonlarında Sicilya'daki Palermo'ya taşıdı. İzleyen altı ay boyunca, Nelson karada Hamilton'lar ile birlikte yaşarken Malta'nın ve artık Fransızların eline geçmiş olan Napoli'nin ablukasını astlarına bı­ rakmıştı. 1799 yazında, Koramiral Bruix komutasında Toulon'dan kaçmayı başaran bir Fransız filosunun pe­ şine düştüğü sırada, Napoli halkı ayaklanarak Fransız boyunduruğunu söküp attı. Bruix ise firkateynleri ta­ rafından zamanında ikaz c:�ilmesi sayesinde Nelson kendisini yakalayamadan ev v d limana dönmeyi başarmıştı. Fransız deniz tehcllcii böylece giderildik­ ten sonra İngiliz amiral, kraliyetin iktidarını tekrar

31

Sidly t yn donanm asına

komut

den Komodor

Francesco Caracciolo ( 1 7 5 2-99), Fransızlann tarafına geçmiş fakat yakalanıp m a h keme edildikten sonra kendi sancak gemisinin direğinden sallandınlarak idam olunmuştu. B u melodramatik resi mde Nelson, Hamilton'lar ve Kral Ferdi n a n d , Caracciolo'nun denize

kurmak üzere Napoli'ye gitti. Bir önceki yıl Fransızların tarafına geçen cum­

atılan cesedinin Nelson'un

huriyetçi asilerden biri de Komodor Caracciolo idi. Bu zat, Nelson'un yeni

bayrak gemisinin yanı ndan

sancak gemisi Foudroyant'ta mahkeme edildikten sonra bir Napoli firkatey­

sürüklenip gidişini

ninin seren direğinden sallandırılarak idam olundu. Amiral, Sicilyateyn si­

seyrediyorlar.

yasetine bir kere daha gırtlağına kadar batmıştı ve dahası, görevini ihmale de başlamıştı. İngiliz Akdeniz Filosu'nun yeni komutanı Lord Keith, Temmuz ayında Nelson'a Minorka Adası'ndaki Port Mahon'da yeni tesis edilen deniz üssüne gitmesini emretti. O ise hem bu emri hem de Keith'in ikinci bir çağrısını Napoli'deki vaziyetin kendisinin mutlaka orada kalmasını gerektirdiği baha­ nesiyle görmezden gelecekti. Üçüncü bir emir üzerine dört gemi gönderdi ve filosunun kalan kısmıyla beraber Napoli'de durmayı sürdürdü. Bu, Nelson'un kışı karada Hamilton'lar ile birlikte geçirme kararıyla iyice ağırlaşan kör gö­ züm parmağına bir itaatsizlik eylemiydi. Sir William 67 yaşında, geçmişinde hizmetçilik, dansçılık ve metreslik olan eşi Emma ise sadece 33 yaşındaydı. İngiliz elçi, genç karısından ziyade İtalya'daki antik kalıntılar ile ilgiliymiş gibi görünüyordu; hatta Emma'nın Nelson ile dostluğunu bizzat teşvik etmiş dahi olabilir. Her ne ise, Noel itibariyle Emma artık amiralin metresi olmuştu. Nelson'un Palermo'daki sefahati çok talihsiz sonuçlar doğurdu. Malta'nın ablukası ile kuşatması ciddiyetsiz sürdürülmüş ve General Bonaparte Mısır' dan kaçıp Akdeniz'i geçerek Ekim 1799'da Fransa'ya dönmeyi başarmıştı. Sabrı taşan Lord Keith, Nelson'u silkelemek üzere 1800 yılının Ocak ayında bizzat Palermo'ya geldi. İki amiral, Malta kuşatmasını takviye etmek üzere güçlerini birleştirdikleri gibi Ebuhur'dan kurtulmayı başarmış iki kıta Fransız kalyonun­ dan Genereux'nün bu arada Nelson tarafından yakalanıp ele geçirilmesi de

Nelson, 1798-1800 arası nda, Fransızlann İtalya'daki yayılmacılığına karşı faydalı bi r engel olarak gördüğü Sici lyateyn Krallığı'nı gayretle desteklemişti. Vezüv yanardağının haki m olduğu bu panoramada, İngiliz amiralin Napoli Körfezi 'nde yatan donan ması görülüyor.

32

güzel bir ikramiye oldu. Diğer kalyon, yani Guillaume Tell ise Malta'da abluka

altındaydı. Ne var ki, Nelson bunun ardından Kraliçe Maria da bayrak gemi­ sinde olduğu halde Livorno'ya gidince Lord Keith küplere bindi ve haddini bildirmek üzere astının peşine düştü. 24 Haziran'da Keith, 'Leydi Hamilton fi­ loyu yeterince idare etmiştir' diye zehir zemberek bir ilanda bulunduktan sonra Nelson'a anavatana geri dönmesini emretti. 13 Temmuz günü sancağını gemi­ sinden indiren Amiral, Britanya'ya deniz yoluyla gitmek yerine Hamilton'lar ile birlikte karadan, Avusturya ve Almanya'yı gezerek dönmeyi seçecekti. Bütün bu süreç ve evli bir kadınla açık açık ilişki Nelson'a hiçbir fayda sağlamadı. Eski dostlarıyla meslektaşları onunla bağlarını kestiler, St. Vincent Kontu Jervis dahi bu gönül macerasını onaylamamıştı. Avrupa'da üç buçuk ay avare gezdikten sonra Nelson, Kasım 1800'de Yarmouth'a ulaştı. Admiralty'nin gözünden öylesine düşmüştü ki savaşın kalan kısmı boyunca başka hiçbir vazife alamayabilirdi. Ne var ki, kısa süre içinde hizmetlerine tekrar ihtiyaç duyulacaktı.

Kopenhag Muharebesi, 1801 Rusya, Danimarka ve İsveç, 1800 yılının Aralık ayında bir silahlı tarafsızlık antlaşması imzaladılar. Buna göre, Britanya ile Fransa arasındaki savaşta taraf tutmayacaklardı fakat kendilerini ve tüccar gemilerinin serbest ticare­ tini savunma hakları bakiydi. Bu müeyyidelerin, Britanya'nın Fransa'ya karşı kıta çapında koyduğu ablukayı bir şaka haline getireceği ortadaydı. Fransız taraftarı Rus Çarı I. Pavel'in işi olan bu silahlı tarafsızlık antlaşması fiiliyatta Fransa ile bir ittifaktı ve bu üç Baltık milletinin filolarının Fransız deniz gü�cüne eklemlenmesi tehlikesini barındırmaktaydı. Britanya hükümeti antlaş­ mayı büyük bir tehdit olarak gördü ve gereğini yapmaya karar verdi. Seçilen hareket tarzına göre, Amiral Sir Hyde Parker'ın komutasına verile­ cek bir filo Baltık'a yelken açacak ve silahlı tarafsızlık güden her üç ülkeyi de kararlarından dönmeleri için gerekirse zorla ikna etmeye uğraşacaktı. Nelson,

ewel Nelson, kaptanlannı

1801 yılının Ocak ayında sancağını Manş Filosu gemilerinden San fosefde

kahvaltıya çağırarak onlara

Kopenhag mu harebesinden

toka etmişti ki bu gemi onun dört yıl önce St. Vincent'te ele geçirmiş olduğu

planını ve kendilerinden

San fose"den başkası değildi. Ne var ki Baltık krizinin patlamasıyla, Amiral

tam olarak ne beklendiğini

Parker'ın Yarmouth'ta toplanmakta olan filosuna iltihak etmesi emredildi.

a n lattı . Söz konusu

Görevi, bayrak gemisi olarak seçtiği 98 toplu üç ambarlı St. George'dan filonun

zabitler, idealize edilmiş

ikinci komutanlığını yürütmekti. Parker, vazifesinden ziyade yeni evlendiği

bu resimde uygun rüzgar

genç karısıyla ilgili gözüken vasıfsız bir komutandı; kısa süre önce benzer bir

ve zafer için kadeh

görevi ihmal suçlamasıyla karşılaşmış olan Nelson ise kabahatini düzeltmek

kaldınyorlar.

için yanıp tutuşuyordu. Eğer farklı davranmış olsa filoya onun komuta edeceği kesindi fakat Emma Hamilton skandalı bunu imkansız kılmıştı. Filo, 12 Mart'ta yola çıktı ve iki hafta

sonra

Kattegat'a ulaşarak

Danimarka'nın Saelland Adası ile İ sve ç ' i birbirinden ayıran dar ve müstahkem Sund Boğazı'nın kuzey girişinde demirledi. Parker bundan sonra ne yapması gerektiğinden emin değildi. Rus filosu Finlandiya Körfezi'ndeki Reval'de buzlara sıkışmış

33

vaziyette iken daha küçük olan İsveç filosu Güney İsveç'teki müstahkem Karlskrona üssünde kışlamaktaydı. Bu durumda geriye bir tek, Sund'un en güney ucundaki Kopenhag'da konuşlu olan Danimarka Filosu ka­ lıyordu. Kararsızlığı süren Parker, nihayet filosunu meşhur Elsinore Kalesi'nin (Shakespeare'in Hamlet trajedisinin geçtiği yer) önünden geçirerek boğazı aşmaya karar verdi. İngilizler, geçidin İsveç yakasında kalarak kalenin top menziline girme­ meyi başardılar ve Nisan ayı başında Parker'ın filosu Kopenhag'ın görüş Bu resim, Nicholas

alanı dahilinde demirledi. Bundan sonra, diplomatik çözüm arayışları başa­

Pocock'un Kopenhag

rısız oldu ve Danimarkalılar İngiliz ticaret gemilerini enterne edince Parker'ın

muh arebesini betim leyen

saldırmaktan başka çaresi kalmadı.

meşhur tablosundan kopya edilmiştir. Nelson'un

Danimarka filosu doğruca Kopenhag'da, Nyholm Tersanesi'ne yakın bir noktada yatıyordu. Şehre denizden yaklaşmanın tek yolu, dar Kronlobet

gemi leri Danimarkalılann

Kanalı boyunca seyretmekti. Bu geçit, Kopenhag sahilinde dizili bataryalarla

savunma hattıyla

ve daha derin olan Konigs-tief Kanalı ile buluştuğu noktadaki sahil müdafaa

cebelleşirken görülüyorlar;

istihkamı Trekroner Kalesi sayesinde örtülmekteydi. Kronlobet'te, gemilerin

bomba gemi leriyse

Danimarka sahiline yakın seyretmelerini engelleyen kumlalar mevcut bulun­

Trekroner Kalesi'ne ateş

duğu gibi Konigs-tief'in batı ucunda demirli dört adet yüzer batarya ile 14 kıta

açmaktadır. Danimarka

kuru tekneden oluşan bir hat savunmayı takviye etmekteydi. Kronlobet'te

hattı nın gerisinde, ülkenin

demirli daha da fazla sayıdaki kuru tekne ile tamamlanan bu güçlü savunma sistemi, herhangi bir saldırganı tersaneden, ana demir yerinden ve şehirden

başşehri uzanıyor.

uzak tutmayı amaçlıyordu. Limana bodoslamadan taarruzun zor ve çok zcıyiata mal olacağı açıktı. Parker'ın gözü korkmuştu ama Nelson, savunmada zayıf bir nokta tespit et­ miş bulunuyordu. Eğer savunma sisteminin Konigs-tief'in güneyinde kalan kısmına bir taarruz düzenlenebilirse, İngilizler kuru tekneler yahut donatıl­ mış gemilerden oluşan hat boyunca o noktadan itibaren kademe kademe ilerleyerek Danimarkalıları yoğunlaştırılmış ateş gücüyle alt edebilirlerdi. Savunma hattı aradan çıkınca da bomba gemileri yaklaşıp liman içinde yat­ makta olan diğer Danimarka gemilerini ateşe tut;ıbilirdi. Parker da hemfikir oldu ve Nelson'a planı fiiliyata dökme emri verildi. Nelson'un emrine, filodaki en hafif 12 kıta kalyon, bir firkateyn müfrezesi ve bir dizi daha küçük gemi verildi. Amiral, sancağını 74 kapaklı Elephant'a naklederek iskandille derinlik ölçümleri alınmasını ve gemilerinin Konigs­ tief'in güney ucuna erişmek için kullanacakları Hollands-tief Kanalı'na şamandıralar yerleştirilmesini emretmişti. Bu geçit, Nelson'un Konigs­ tief'e bodoslamadan taarruz etmesini engelleyen Orta Yer Sığlası adın­ daki bir kum yığınının uzak ucunda yer almaktaydı. 1 Nisan akşamında, Nelson'un gemileri dört deniz mili uzunluktaki Hollands-tief'i geçtiler ve Orta Yer Sığlası'nın güney ucundaki geceleme noktasına varıp demirlediler. Akşamleyin son emirlerini vermiş olan amiral, şafağı ve uygun bir rüzgarı beklemeye koyuldu. Morali yerindeydi ve savaş için sabırsızlanıyordu. Yine de, ürkütücü bir zaman dilimi söz konusuydu; zira Danimarkalılar savunma 34

K o pen h a g Mu h a rebesi , 2 N i s a n 1801

• Danimarka gemileri • İngiliz gemileri - Danimarka y er bataryaları

üz

St George (98) 1 Saturn (74) ,Landon (98) Sancak Gemisi ., ,Raisonnable (64)

t

,Ramilles(74)

1veteran (64)

Hollands-tief

,Defence(74)

'\

Stubben Sığlası

üzgar

Otter (14) Ateş Gemisi\. \.Alcmene (32) Firkateyni Bl n e ( 6) Firkateyni Yer Dart 128) Firkateyn;\- \. a ch 3 �Amazon (38) Firkateyni Sığlası � Zephyr (14) Ateş Gemisi �Defiance (74) Hjaelperen (64)" lndfodsretten (64) � \.Monarch (74) Trekroner Kalesi Holsten (60) Elefanten (70) t Batarya ��Yüzer � Ganges 174) Charlotte Amalie(26)� Karavelesi ""� Mars (]4) -A=F Sjaelland (74)"'5 �Elephant (74) Sancak Gemisi

Saltholm Kum lası



\aataryalar

j, Bataryası

111.J,,.ı WL,Dannebrog (60) Sancak Gemisi Agamemnon (64) Aggershus 120) ,.,,. -,,. Glatton (SO) 1: Tombazı Bellona (74) -,- ·���t�0d!�isi � 6,, ' ' Russell(74) Ardent �. ı., tıJJ.ı. ... ,.,,a (lO) (64) .,. � ' Elven (lO) Firkateyni,.,,a . Discovery BombaGemisi ' �onborg (22) Firkateyni/ ' E���l� (24) "" lsı.s 150)"-", 1: Jamaıca Jylland (54) ' "':' -,- Firkateyni ' Nyborg (22) Briki� /� Polyphemus ... 6) Gan botlar , Rendsborg (22) Brikı � 164) �����;�� ' Wagrien (52) ' � Provestenen (56) '

Lynetten

Ganbotlar

.



Stri Bataryası

'

Refshale Sığlası

35

hatlarını takviye için havan topları getirip İngilizlerin demirlediği noktayı ateşe tutabilirlerdi. 2 Nisan gününün şafak vakti geldiğinde, Nelson böyle bir bombardıman gerçekleşmediği için çok rahatlamış olmalıydı. Kıbleden esen canlı bir ke­ şişleme rüzgarı, İngiliz taarruzu için biçilmiş kaftandı adeta. Amiral, adeti olduğu üzere kaptanlarını sancak gemisine çağırdı; böylece beraber kahvaltı ederlerken emirlerini bizzat iletmiş ve astlarının kendilerinden n� beklen­ diğini tam olarak anladıklarından emin bulunmuş olacaktı. Hatırlanacağı üzere, Ebuhur muharebesinden önce de benzer bir yol takip etmiş ve kendi saldırgan ruhunu emrindeki komutanlara aşılamıştı. İngiliz amirali, Danimarkalıların kuru tekneleriyle yüzer bataryalarını kanalın batı kıyısına yanaştırdıklarından, bundan ötürü de Ebuhur'da yap­ mış olduğu gibi düşman hattını iki yanından kuşatma olanağı bulunmadı­ ğından şüpheleniyordu. Bu sefer, hasmını denize bakan tarafından yoğun top ateşiyle haklamak zorundaydı. 74 kapaklı Edgar, 64 kapaklı Ardent, 56 toplu Glatton karavelesi, 50 toplu /sis ve 64 kapaklı Agamemnon Danimarka hattının aşağı ucunda demirleyecek ve hasımlarıyla düelloya girişeceklerdi. Hepsi de 74 kapaklı sınıfındaki Bellona, Russell, Elephant, Ganges, Monarch ve Defi-ance'tan oluşan daha güçlü ikinci bir grup ise seyre devam edecek ve adı geçen hedeflere bu esnada birkaç alabanda ateş ettikten sonra esas olarak düş­ man hattının kuzey kısmıyla uğraşacaklardı. Birinci gruptaki İngiliz gemileri rakiplerini haklar haklamaz tekrar yelken açıp ikinci grubun yardımına koşacaktı. Son olarak, Albay Riou komutasındaki firkateyn müfrezesi Trekroner Kalesi'nin ateşini üstüne çekmekle ve Nelson ile Parker arasında irtibat sağlamakla vazifelendirildi. Danimarkalıların sa­ vunma hattı imha olur olmaz, Parker filonun kalanını Riou'yu desteklemek üzere getirecekti. Hülasa, Nelson'un cüretkar ve hırslı planı günü kurtarmak için İngiliz topçularının üstünlüğüne bel bağlamaktaydı. Amiral ayrıca, filo­ sunu hedefine ulaştıracak kılavuzlara da güvenmek durumundaydı. İngiliz tarafında ilk başta hissedilen bir bocalama havası, Bellona'nın süvarisi filo­ nun Konigs-tief'e yapacağı seyirde öncülük rolü üstlenmeyi teklif ettiğinde dağıldı. En nihayetinde Bel/ona, Russell ve Agamemnon karaya oturacaktı ama bunlardan ilk ikisi, top menzili içinde kalmış olmaları sayesinde yaklaşan muharebede rol oynayabildi. Geri kalan gemiler, netameli geçidi başarıyla kat ettiler. Saat on olduğunda, hasım muharebe hatları 365 metreden bile kısa bir mesafeden birbirlerini mahvedici alabanda ateşleriyle dövmeye başladılar. İkinci İngiliz grubu, olanca şevketiyle yanından geçip gittiği Danimarka kuru teknelerini ateşe tuttu; gerçi bu gruptan iki gemi karaya oturmuş bulunduğundan ötürü yakın menzildeki ateş gücü bir nebze azalmıştı. Muharebenin tam göbeğindeki Elephant'a, Danimarka hattının kuzey ucuna yol verdiği esnada, geride bıraktığı Bellona'nın mürettebatı tarafından teza­ hürat yapıldı. Bütün muharebe boyunca Nelson, artık kendisiyle özdeşleş­ meye başlayan 16 numaralı işaretin ('düşmanla yakın temas kurun') flama­ larını dalgalandırmıştır ki kaptanları da bu emrini layığıyla yerine getirdiler. Danimarkalılar müthiş bir şecaatle karşı koydular, açtıkları ateş Nelson'un beklediğinden çok daha şiddetliydi. Ne var ki, savunma hatları İngiliz gemi­ leri karşısında daha güçsüz kaldığı gibi İngiliz mürettebatlar amirallerinin kendilerine karşı itimadını doğruluyorlardı. Yağdırdıkları ateş tufanı, rakiple­ rinin kuru tekneleriyle yüzer bataryalarını yıkıma uğrattı, toplarını çalışmaz duruma getirdi ve onları olmuş armut misali ele geçmeye hazır hale koydu. 36

Johan Clemens'in bu gravürü, Kopenhag mu ha rebesini Danimarkalılann bakış açısı ndan gösteriyor. Danimarka hattının kuzey kısmıyla savaşan İngiliz gemilerinin üstünde bi r duman bulutu asılı. Ön plana ise Danimarka'nın Nyholm Kraliyet Tersanesi haki m .

Nelson'un filosunda ayrıca, 49. Piyade Alayı'ndan askerler de vardı ki bun­ ların vazifesi, şayet fırsat çıkarsa düşman gemilerine rampa etmekti. İşin so­ nunda bunları kullanmaya lüzum kalmadı. Muharebenin kaderini ateş gücü çizecek; gülleler ile pilankete ve peşrev mermileri havayı dolduracaktı. Saat ll'i biraz geçe, en küçük ebatlardaki Danimarka gemileri Trekroner Kalesi'nin ardındaki sığlıkların nispi güvenliğine sığınmak amacıyla demir­ lerini kesmeye başladılar. İlk yola çıkan 22 toplu Rendsborg oldu ve onu yine 22 toplu olan Nyborg takip etti ama bu ikincisi geri çekildiği esnada battı. Danimarka filosu komutanı Komodor Olfert Fischer'in sancak gemisi olan 60 kapaklı Dannebrog alev alınca, bu zat bayrağını hattın daha kuzeyindeki 60 kapaklı Holsten'e taşımaya mecbur kaldı. Tahliye edilen Dannebrog, su çizgisine kadar yanıp enkaza dönerken iki adet yüzer batarya demirledikleri noktada batmış ve saat öğleden sonra bire geldiğinde, 52 toplu Wagrien ile 70 kapaklı fylland teslim olmuştu. Öte yandan, muharebenin tek taraflı geçtiği kesinlikle iddia edilemezdi.

Monarch, Ganges ve Defıance ağır hasara uğrayarak hattan çıkmak zorunda kalmışlar ve kanalın doğu yanında, Trekroner'in top menzili dahilinde ka­ raya oturmuşlardı. Sancağını Defıance'ta dalgalandıran Tuğamiral Graves, daha sonra Kopenhag muharebesini 'bu savaştaki en şiddetli çatışmaydı' diye tasvir edecekti. Elephant'taki Nelson, geminin komutanı Albay Foley ve

49. Alay'dan Yarbay Stewart ile beraber çarpışmanın gidişatını gözlemlemek­ teydi. Stewart sonradan, savaşın doruk noktasında amiralin kendisine döne­ rek 'bana binlerce sterlin de verseler buradan başka yerde olmak istemezdim' dediğini bildirecekti. Nelson ayrıca, Danimarkalıları kast ederek 'bu arkadaş­ lar bize beklediğimizden daha iyi bir müzik çalıyor' da demişti ama filosunun sonunda galip geleceğinden en ufak şüphesi yoktu. O sırada, Parker'ın sancağını çekmiş olduğu London'ın direklerinde 39 numaralı işaretin flamaları açıldı: 'Düşmanla teması kesin'. Komodor Fischer'in gemilerinin nasıl paramparça edildiklerini, yaklaşık dört deniz mili kadar kuzeydoğuda yattığı için görmeyen İngiliz filosu başkomutanına, Danimarka hattı iyi dayanıyor gibi gelmiş olmalıydı. Nelson, mesajı gördü­ ğünü üstüne bildirdi fakat kendi gemisinde 16 numaralı işareti sergilemeyi sürdürdü. Yine Stewart'a göre, Foley'e dönerek, 'Foley, farkındasın ki ben tek gözlüyüm; yani arada sırada kör olmaya hakkım var' demişti. Ardından dürbünü kör gözüne dayayıp 'hakikaten ben işaret falan görmüyorum' diye ekledi. Zaferin avucunda olduğunu biliyordu ve günü kazanmak için emir­ lere karşı gelmeye yine hazırdı.

37

Parke r ' ı n

i şareti

tekrar

edil­

medi. Edilmediği gibi, Defiance'taki Tuğamiral Graves tarafından da gö­ rülmemişti. Fakat daha kuz�yde ve Parker'a iki deniz milinden az bir mesafede olan Albay Riou'nun itaat etmekten başka seçeneği yoktu . Firkateyn müfrezesine teması kesme emri vermiş ve bu sırada 'Nelson hak­ kımızda şimdi ne düşünecek?' diye yerinmişti. 36 toplu sancak gemisi

Amazon uzaklaşma manevrası yapar­ ken, en zayıf kısmı olan kıç aynalığını Trekroner'e döndü ve kaleden ateşle­ J o h n Bang tarafından

nen güllelerden biri buraya isabet edip içeri girerek Riou'yu ortadan ikiye

çizilmiş bu Kopenhag

ayırdı. Danimarkalılar, kaçınılmaz görünen yenilgiyi sürpriz bir zafere çevi­

m u h a rebesi resminde

rebilecekler gibiydi. İngilizlerin talihine, filonun geri kalanı Nelson'a uydu

perspektif göz ardı edilmiş.

ve muharebe devam etti.

Stilize beti m lemede Nelson Danima rkalılann savunma

Çatışmanın kaderi artık çoktan belli olmuştu. Danimarkalılar, hatlarının orta ve güney kısımlarındaki kuru tekneler ile bataryaları tahliye ediyorlardı.

hattıyla uğraşıyor;

Açtıkları ateş tavsamaya başladı ve güneyde tamamen durdu. Böylece, söz

bomba gemi leri şehrin

konusu kısımda demirlemiş olan İngiliz gemileri tekrar harekete geçip hattın

isti h kamlanna ateş açıyor

kuzeyinde işe koyulmak için serbest kaldılar. Nelson'un savaşabilir hiildeki bütün gemileri şimdi Danimarkalılardan geriye ne kaldıysa onların üstüne

ve Hyde Parker'ın gemi leri i htiyatta yatıyor.

çullanmıştı. Bu son rakipler de, saat öğleden sonra iki itibariyle kaçınılmaza boyun eğerek teslim oldular. 26 toplu Charlotte Amalie karavelesi, yüzer ba­ tarya Sohesten ve Holsten kalyonu bayraklarını indirirken, Komodor Fischer de Trekroner'e sığındı. İşte bu noktada Nelson, diplomatik kabiliyetlerinin taktik yetenekleri kadar keskin olduğunu göstermiştir. Saat ikide, ateşkes öneren bir mektup kaleme aldı. O an itibariyle Trekroner Kalesi savaş gücünü korumaktaydı ve Danimarka hattının kalan kısmı susturulmuş olmakla beraber teslim olma­ mıştı. Nelson, Danimarkalılara eğer razı gelmezlerse kalan bütün yüzer ba­ taryalarını ve kuru teknelerini yakacağı tehdidini savurdu ki bunun sonucu, söz konusu sefinelerde mahsur kalmış yüzlerce yaralı denizcinin korkunç biçimde ölmesi olurdu. Danimarkalıların, adamlarını kurtarmak için teklifi kabulden başka çareleri yoktu. Müzakere devam edecekti fakat muharebe res­ men sona ermişti. Nelson, toplamda 12 kıta Danimarka gemisini ganimet aldı; fakat tamir edi­ lebilir gördüğü Holsten hariç hepsini ateşe verecekti. Ertesi sabah bomba ge­ milerini yanına getirdi fakat müzakerelerin olanca hızıyla sürmesi sayesinde bunların ateş açmalarına gerek kalmadı. Amiral, Danimarka veliaht prensi ile görüşmek üzere karaya çıktı ve ülkenin silahlı tarafsızlık ittifakını terk etmesini istedi. Danimarkalılar, Rus misillemesinden çekiniyorlardı ama başşehirlerinin halihazırda bombardıman tehdidi altında olması onlara pek bir manevra şansı bırakmamaktaydı. Ardından, Fransız taraftarı Çar I. Pavel'in bir saray darbesiyle devrilip öldürüldüğü haberi geldi. Rusya'nın yeni hükümdarı olan 1. Aleksandr ise babasının ittifakını sürdürmeye niyetli görünmüyordu. Neticede, bir an­ laşmaya varılabildi: Danimarka'nın silahlı tarafsızlığı terk etmesine mukabil başşehirleriyle donanmalarına dokunulmayacaktı.

38

Kopenhag zaferi, Nelson'u bir defa daha milli kahraman haline getirdi. İtibarını çok fena lekeleyen Leydi Hamilton skandalı, ona yağan övgüler ara­ sında unutulmuştu. Amiral Parker'ın seferdeki rolü de tamamen unutuldu; aslına bakılacak olursa, muharebeden kısa süre sonra Britanya'ya geri çağı­ rılmış ve harekatı Nelson tek başına sona erdirmişti. Ruslar ile İsveçliler mu­ harebe aramayı reddettiklerinden ötürü zaten yapılabilecek pek başka şey de kalmamış bulunuyordu. Baltık seferi filosu, 1 Temmuz' da İngiltere'ye döndü ve Koramiral Pole bu kuvvetin yeni komutanı oldu. Nelson'a vikont unvanı verildi ancak Danimarka ile barış sağlanmış ve hüküm et bütün bu meselenin altına diplomatik bir çizgi çekmeye karar vermiş olduğundan, ona başka pa­ yeler ihsan edilmeyecekti.

Boulogne'dan Toulon'a Nelson eve döndüğünde, karısı Fanny ile bütün ilişkisini keserek Wimbledon yakınlarındaki Merton Place adlı konağı satın aldı ve orada Hamilton'lar ile birlikte yaşamaya başladı. O yaz, Fransızlar bir istila filosu hazırlamaya koyul­ muşlardı ve orduları Manş limanları etrafında yığınak yapıyordu. Bunun üze­ rine, artık Admiralty Birinci Lordu yapılmış bulunan St. Vincent, Nelson'a Downs'ta toplanmış istila karşıtı filonun komutasını almasını ve Suffolk'taki Orfordness ile Doğu Sussex'teki Beachy Head arasında kalan sahilin mü­ dafaasını üstlenmesini emretti. Bu mıntıka, Manş'ın en dar olduğu Dover tarafındaki kıyı şeridini, yani en muhtemel çıkarma bölgesini de içeriyordu. Nelson, birkaç ayını denizde geçirdi ve bir yandan da komutası altındaki sahil savunma tertibatını gezip teftiş etti. Filonun teşkilatını da, bir Fransız istila teşebbüsüne hızla yanıt verebilecek şekilde baştan düzenlemişti. Düşmanı anavatan sahillerine ulaşamadan mağlup edebileceğine emindi. Öte yandan hem o hem de St. Vincent taarruz harekatı da yürütmek için çok istekliydiler. Nelson, Manş'taki Fransız limanlarını tarassut ettirdikten sonra Ağustos'ta Boulogne'a başarısız bir akın düzenledi. Yerel akıntılar, istila mav­ nalarını ele geçirmek üzere filika yollama teşebbüsüne tıpkı Tenerif'teki gibi ket vurmuş ve zayiat artmaya başlayınca Amiral saldırıyı iptal etmişti. Ekim ayında, Britanya ile Fransa arasında Amiens Barışı imzalandı ve nevralji ile dişeti çekilmesinden mustarip Nelson nihayet karaya, Merton'a dönebildi. Hamilton'lar ile aşk üçgeni sürüyordu, öte yandan ne o ne de Sir William, Emma'nın akşam yemeği partilerinden yahut abartılı resepsiyon­

Admiralty'nin bekleme odası, kendilerini fark etti rmek isteyen zabitlerin, sivil müteah hitleri n , ganimet g e m i alıcılannın ve ümitli zabit namzetlerinin fi n k attığı yerdi. Eylül 1805'te Nelson, yine böyle bir bekleme odasında müstakbel Wellington Dükü ile tanışacaktı.

larından hazzetmekteydi. Her iki ada­ mın da sağlığı bozuktu. Gerçi Nelson Lordlar Kamarası'nı ziyaret edip mev­ cut hükümetin lehinde konuşmuştu. Üçlü ayrıca Sir William'ın İngiltere ile Galler'deki mülklerini de gezmiş ve Nelson gittiği her yerde, dönüşmüş olduğu milli kahramana layık ağır­ lanmıştı. Ne var ki Sir William'ın sağ­ lığı sürekli kötüye gitmeyi sürdürdü ve yaşlı adam sonunda Nisan 1803'te, düşmanca dedikoduların dediğine göre sadakatsiz karısının davranışla­ rıyla tükenmiş halde öldü.

39

Kağıt üzerinde bu durum, Nelson ile Emma Hamilton'a ilişkilerini daha şerefli bir zemine taşıma olanağı sağlamaktaydı fakat bu sefer de savaş mani olacaktı. Amiens Barışı geçici bir ateşkesten, tarihçilerin Fransız Devrimi Savaşları ile Napoleon'un seferlerini birbirinden ayırmasını sağlayan bir virgülden başka şey değildi. Nelson'un Akdeniz Filosu komutanı olarak atanmasından on gün önce, 16 Mayıs günü Britanya Fransa'ya savaş ilan etti. Atandıktan sonra Amiral, Merton'dan ayrılıp Portsmouth ' a giderek 1 8 Mayıs günü, yani Fransızların İngiliz savaş ilanını resmen kabul ettikleri gün, sancağını yeni amiral gemisi olan

Victory'de toka etti. İki gün sonra ise Fransızlann Britanya'yı

Malta'ya müteveccihen denize açılmıştı bile. Yolculuğunu daha hızlı tamam­

istila tehdidi, son

lamak için Amphion firkateynine binmiş ve Portsmouth'tan ayrıldıktan dört

derece elle tutulur bi r

hafta sonra Malta'ya ulaşmıştı. Bir defa daha, bölgedeki Fransız çıkarlarına za­

gerçeklikti. 1803 ile 1805 yıllan arasında General

rar vermekle, Napoli ile Sicilya'yı emniyete almakla ve Fransızları Akdeniz' deki ticaret limanlarından men etmekle vazifelendirilmişti. Görev çok zorluydu

Bonaparte'ın askerlerinin

ama Nelson da doğrusu tam bu işin adamıydı.

böyle bi r teşebbüste

Ancak ilk yapılması gereken şey, Toulon'daki Fransız filosuna o bıktırıcı

bulunmasını engelleyen tek

ve fasılasız abluka taktiğiyle göz açtırmamaktı. Nelson bu işe, tam iki yıl bo­

şey Kra liyet Donan ması'nın uyanıklığıydı. 1803

yunca görev yerlerini terk edemeyen sekiz kıta köhne kalyonla başladı. İhtiyaç içindeki bir gemiyi yeniden donatım ve tamirat için Cebelitarık'a göndermek

yılından bu karikatürde

ancak kaçak göçek mümkün oluyordu. Takviye olarak Victory hariç sadece

'John Bull' (Britanya),

üç diğer kalyon geldiğinden Fransızlar sayı eşitliğine sahiplerdi ve bu durum

'Korsikalı'nın gelmesini

da Nelson'un Toulon açıklarındaki filosunu sürekli teksif halinde tutmasını

hazır ve nazır bekliyor.

gerektiriyordu. İşte bu İngiliz deniz kuvvetinin herhangi bir dost limana uğ­ ramadan tam iki yıl boyunca denizde kalabilmiş ve bir büyük muharebe

yü­

rütmeden evvel düşman filosunu ta Batı Hint Adaları'na kadar kovalayıp geri gelmiş olması, Nelson'un kabiliyetlerinin abidevi bir göstergesidir. Başlıca sorun, hele de henüz tarafsız duran İspanya'nın giderek Fransa'ya yanaştığı bir sırada Kraliyet Donanması'nın aşırı yayılmış olmasıydı. İspanyollar nihayet 1804 yılının Aralık ayında Britanya'ya savaş ilan ettiler ve vaziyet İngiliz gemilerinin Cadiz, Vigo ve Ferrol limanlarını abluka üzere tefrik edilmesini gerektirdi. Britanya'ya karşı hala ciddi bir istila tehdidi vardı fakat hem St. Vincent hem de Nelson iyi biliyordu ki Fransızlar Manş'ı sa­ vaşarak geçecek güçten yoksunlardı. St. Vincent parlamentoya seslenişinde durumu 'Fransızlar buraya gelemezler demiyorum; sadece, deniz yoluyla gelemezler diyorum' sözleriyle özetlemişti. Ancak, Fransızların Akdeniz ve Manş filoları İspanyol filosuyla güçlerini birleştirirlerse, o vakit Birinci Lord bir istilayı o kadar kolay engelleyemeyebilirdi. Durumun bir o kadar farkında bulunan Nelson, Fransızları böyle bir te­ şebbüse kalkışmalarına kalmadan yenilgiye uğratarak riski azaltmak isti­ yordu. 1804 yılının Ağustos ayında niyetini şu sözlerle ifade etmişti: "Toulon 40

limanını hiçbir zaman ablukaya al­ mış değilim. Tam aksine, düşmana denize açılabilmesi için her fırsatta şans tanıdım zira ülkemizin ümit ve beklentileri ancak bu yolla ger­ çekleştirilebilir." Yine de, Fransızlar şanslarını denememekte en azından o an için kararlı davranıyorlardı. Öte yandan, Fransa ve İspanya'nın bütün büyük limanlarında savaş gemilerinin denize açılmak üzere hazırlandıkları açıktı. Harbin tayin edici deniz seferi başlamak üzereydi.

Surrey'deki Merton

Takip

metresi Emma ile kızlan

Konağı, Nelson açısı n dan,

Fransızlar nihayet 18 Ocak 1805 günü, bir kış fırtınasından faydalanarak hamlelerini yaptılar. İngiliz firkateynleri Fransızların huruç ettiği haberiyle yetiştikleri esnada Nelson'un filosu Sardinya'nın kuzeydoğu köşesinde fırtı­ nayı atlatmaya çalışıyordu. Koramiral Villeneuve'ün filosu Cadiz'e, Malta'ya yahut Mısır'a müteveccih olabilirdi ve Nelson da, düşman şayet doğuya seyre­ diyorsa yakalayabilmek için Sardinya'nın güneyine yelken açtı. Ancak Fransız gemileri fırtına yüzünden dağılıp hasara uğramış olduklarından ötürü

Horatia'ya yuva olan en



sevgili yerdi. 1805 yılının Ağustos ve Eylül ayla n nı , yani Britanya'daki son günlerini, Eylül 1801'de satın aldığı bu m ü lkte geçirdi.

Villeneuve denizde sadece üç gün geçirdikten sonra tekrar Toulon' a dönmeye karar vermiş ve hanidir beklenen muharebe gerçekleşmemişti. Yine de, bir � şeyler döndüğü ve Fransızların tekrar bir teşebbüste bulunacakları barizdi. Aslına bakılacak olursa, Villeneuve'ün hurucu çok daha büyük bir planın parçasıydı. Kendisinden İspanyollarla buluşup beraberce Batı Hint Adaları' na erişmesi bekleniyordu ve Brest'teki Fransız Manş Filosu da sıyrılıp denize çık­ tıktan sonra onunla orada birleşecekti. Ardından ise bu birleşik armada tekrar Manş'a dönecekti. Villeneuve, emrindeki 11 kıta kalyonla 30 Mart'ta tekrar yola çıktı ve 12 kıta kalyonla Barselona açıklarında dolaştığı rapor edilen Nelson'a yakalanmamak için güneye yol verdi. Halbuki, İngiliz amirali o sı­ rada Sardinya'nın güneyinde pusudaydı. Fransız koramiral, rastladığı bir tica­ ret gemisinden Nelson'un güneyde kendisini beklediğini öğrenince 1 Nisan günü batıya dümen kırdı ve beş gün sonra Cartagena açıklarına ulaşh. Ne var ki, bu limanda yatan altı parça İspanyol kalyonu halen ona katılmaya hazır durumda değillerdi. Villeneuve yola devam ederek Cebelitarık Boğazı'ndan geçti ve ayın 8'inde Cadiz açıklarında, İspanyol filosunun Amiral Gravina komutasındaki ana kütlesiyle buluştu. Şimdi mevcudu 18 kıta kalyona çıkmış bulunan Müttefik filo, ardından Batı Hint sularına yelken açtı. Nelson takibe koyulmuştu fakat Villeneuve'ün nereye gittiğine dair fikri yoktu. Cadiz'i kapatmakla vazifeli altı kıta kalyondan müteşekkil olup o esnada Lizbon'un güneyindeki Lagos Koyu'na çekilmiş bulunan küçük bir İngiliz tümeniyle 9 Mayıs günü buluştu ve Fransız hasmının Atlantik Okyanusu üstünden batı rotasında seyrettiğini de muhtemelen orada öğ­ rendi. Ertesi gün, bilgili bir tahmin üzerine zar atarak takibe devam kararı aldı. 4 Haziran'da Barbados'a ulaştığı vakit içgüdüsünün doğru olduğunu anlayacaktı. Fransızlar 14 Mayıs'ta Martinik'e erişmişlerdi fakat Diamond Kayalığı'ndaki İngiliz garnizonunu teslim alıp yerel deniz nakliyatını taciz

41

etmek haricinde Britanya çıkarlarına verdikleri bir zarar yoktu. Bilakis, fi­ loları hastalıktan kırılıyordu; öyle ki Villeneuve tam 1000 malulü !\araya çıkarmak zorunda kalmıştı. Nelson'un kendisinin peşinde olduğunu öğrendiği vakit Fransız amiral, Brest filosunu bek­ lemek uğruna daha fazla oyalanamaya­ cağına karar verdi. Batı Hint sularındaki iki kebir kalyonu da kuvvetine kattıktan sonra İspanya'nın kuzeyine mütevecci­ hen tekrar Atlantik'e dönecekti. Nelson'un elindeki istihbarat kısıtlı olduğu kadar tam sıhhatli de değildi. Buna rağmen Villeneuve'ün niyetlerini doğruya yakın tahmin etmiş ve büyük Nelson'un son bayrak

bir kumar oynayarak Atlantik'e geri gitme kararı almıştı. Şayet yanılıyor ol­

gemisi, 1765 yılında denize

saydı, Britanya'nın en müreffeh kolonilerini teşkil eden Batı Hint'teki şeker­

indirilmiş olan 100 toplu

kamışı adaları saldırıya açık kalacaktı. Ancak İngiliz amiral her zamanki gibi saldırıdan başka Şey düşünmüyordu ve Fransız-İspanyol filosunun tam im­

üç a m barlı Vidory idi. Koramiral'in sancağını toka

hası hariç hiçbir sonucu kabul etmeyecekti. Neticede, Batı Hint sularında bir

ettiği Mayıs 1803'e dek

kıta kalyon bıraktıktan sonra kalan 11 gemisiyle doğuya dümen kırdı.

bu gemi, üç büyük deniz

Villeneuve Atlantik'i tekrar geçiyor olmasına geçiyordu ama Nelson da

muharebesinde amiraller

onun hedefinin Brest mi, Vigo mu, yoksa Cadiz mi olduğunu bilmiyordu.

Keppel, Kempenfelt ve

Hasmının Brest'e ulaşmasını İngiliz Manş Filosu'nun engelleyebileceğine

Jervis'in bayrağını taşımış

güvenerek, karşısındaki kuvvetin büyüklüğü ne olursa olsun tayin edici bir

bulunuyordu.

muharebe ümidiyle Cadiz açıklarına yollandı. Batı Hint sularını terk etmeden önce raporlarını Curieux brikiyle anavatana yollamıştı ki bu gemi, Plymouth'a doğru pupa yelken seyrederken Fransızları Atlantik'in ortasında tespit etti. Bunun üzerine, Admiralty'nin yeni Birinci Lordu olan Lord Barham, Villeneuve'ü köşeye kıstırmak için gerekli emirleri derhal verdi. Ferrol ile Rochefort'u ablukaya almış olan tümenler birleşip Koramiral Calder komu­ tasındaki 15 kıta kalyondan müteşekkil bir filo oluşturacaklar ve bu kuvvet İspanya'nın kuzeybatı ucundaki Finisterre Burnu açıklarında konuşlanacaktı. Fransız-İspanyol filosu 22 Temmuz' da ufukta göründü, fakat bocalayan Calder tayin edici bir muharebeye tutuşmakta başarısız oldu. Bu sayede de Villeneuve'ün gemileri ona yakalanmadan Ferrol ile Vigo limanlarına gire­ bilmişti. Calder ise küçük bir tarassut tümeni bırakarak Amiral Cornwallis'in Brest açıklarında devriye gezen Manş Filosu'na iltihak etti. Bu arada Nelson, Calder'in çatışmasından iki gün önce Cebelitarık'a erişmiş ve neredeyse anında tekrar kuzeye yelken açmıştı. Üç hafta sonra da Manş Filosu ile bu­ luştu. Cornwallis'in Nelson'a Admiralty'e gidip durum raporu vermesini em­ retmesi üzerine de, Victory denizde iki yıldan fazla bir süre geçirmesi ardından 18 Ağustos günü nihayet Portsmouth limanına girdi. Gemileri tamir edilir ve yeniden donatılırken Nelson da Lord Barham ile görüştü ve tekrar denize dönmeden önce kısa bir soluk alabilmek için Merton Konağı'na uğradı. Tükenmiş durumdaydı, bozulan sağlığını düzeltmesi ge­ rekiyordu. Yine de vazifesi açıktı. Nelson karadayken Villeneuve de Biskay limanlarından kaçarak güneye, Koramiral Collingwood komutasındaki bir abluka filosunun gözetim altında tuttuğu Cadiz'e yollanmıştı. Nelson'a had

42

safhada ihtiyaç duyuluyordu. Amiral, 13 Eylül günü Emma'ya ve Merton Konağı'na 'şu dünyada canımın par­ çası gördüğüm her şeyi burada ardımda bırakıyorum' diyerek veda etti ve er­ tesi gün sancağı tekrar Victory'de toka edildi. Ayın lS'inde ise denize açılmıştı bile . Bu esnada Emma'ya bir mektup yazarak neşelenmesi için ona yalvarmış ve şunu eklemişti 'önümüzde, çocukla­ rımız ve onların çocuklarıyla çevrele­ neceğimiz uzun ve mutlu seneler uza­ nıyor.' Halbuki, sevdiği kadını bir daha asla göremeyecekti. Nelson, artık iyice köhneyip dökül­ meye başlamış olan filosunu tekrar gü­ neye götürdü ve 28 Eylül günü Cadiz açıklarında Collingwood ile buluştu.

14 Eylül 1805 gününü

Böylece toplam 32 kıta kalyondan oluşan bir deniz gücü husule gelmiş olu­

betim leyen bu

yordu. Amiral, gemilerinin bir muharebeye hazırlık bağlamında doruk nok­ tada, personelin ise hem iyi talimli hem de şevkli olduğunun farkındaydı.

ama gerçeklerden uzak

Filosu Cadiz açıklarında yatarken, kaptanlarının muharebe planından ha­

resimde Koramiral

berdar ve kendilerinden bekleneni yerine tam getirmeye hazır olmaları için

Nelson'u Portsmouth'ta,

gereken adımları atmaya koyuldu. Onları Victory'de akşam yemeğine davet etmiş ve bu vesileyle niyeti ile taktiklerini bizzat anlatmıştı. Emma'ya yazdığı �bir mektupta sonucu şöyle tasvir etti: "Onlara 'Nelson dokunuşunu' açıkladı­

vata nseverlik yüklü

Victory' e götürülürken

görüyoruz. Rıhtı m daki kadın muhtemelen Leydi

ğımda sanki elektrikle çarpılmış gibi oldular. Bazılarının gözlerinden yaşlar

Hamilton, kollanndaki

süzüldü ve hepsi de onayladı. .. bu yeni, benzersiz ve basitti." Çoğu daha önce Nelson'un emri altında hiç görev yapmamış olan bu kap­

yaşı ndaki gayrimeşru kızı

tanlar inisiyatif kullanmaları, gözü kara ve saldırgan olmaları ve düşmanın

H o ratia olmalı.

çocuk ise Nelson'un dört

tam imhasından başka hiçbir sonuca razı gelmemeleri için cesaretlendirildi­ ler. Akşam yemeği toplantıları ardından Nelson, 9 Ekim günü yayınlanan bir genelge kaleme alarak konuya yaklaşımını vurguladı. Planı, düşman filosunu üç parçaya ayırıp bunlardan en az ikisini imha etmekti. Yenilik şuradaydı: Trafalgar Savaşı'na dek, deniz savaşı umurunun adeta karşı gelinmez temel kaidelerinden birisi pruva hattı iken Nelson tayin edici bir sonuç uğruna bü­ tün varlığıyla kumar oynuyor ve düşman hattını iki yerinden kırmak üzere iki başlı bir hücum tasarlıyordu. Genelge, sonradan çok alıntılanan şu sözlerle son bulmaktaydı: "gemisini düşmana yanaştıran hiçbir kaptanın çok yanlış . bir iş yaptığı söylenemez." Bu cümle, taktik bir doktrin olmaktan ziyade en işbilmez kaptanların dahi planlanan yakın menzil muharebesinde aktif rol oynamalarını garanti etmek için metne eklenmişti. Geriye artık sadece, düş­ manı dışarı çıkıp savaşması için kışkırtmak kalıyordu.

Trafalgar Savaşı, 1805 Nelson'un karşısındaki müşterek filo, dört firkateynin muavenetindeki 18 kıta Fransız ve 15 kıta İspanyol kalyonundan (toplamda 33 gemi) mürekkepti. Villeneuve ile Gravina, İngilizler karşısında sayı üstünlüğüne sahiplerdi fakat İngilizlerin vasıfça üstünlüğü öylesine fazlaydı ki müttefiklerin limanda kal­ maya devam etmeleri büyük bir olasılıktı. Daha çapsız bir amiral, düşmanı

43

limanda ablukaya almakla yetinebilirdi belki fakat Nelson bir muharebe arayıp hasmını tümden yok etmek istiyordu. Villeneuve de Cadiz'de kalmaya piç ni­ yetli değildi, zira Collingwood'un ablukası yüzünden bu limanda yiyecek ve levazım namına neredeyse hiçbir şey kalmamıştı. Napoleon, 1 7 Eylül günü koramiraline Akdeniz'e kaçıp askerlerini Napoli'ye in­ dirmesini ve ardından Toulon'un güven­ liğine dönmesini emretti. Daha da fenası, Villeneuve bu talimatlara karşı gelecek olursa diye Koramiral Rosily'i komutayı 21 Ekim 1805 g ü n ü vuku

devralması için Cadiz'e göndermişti. Villeneuve'ün yelken açmaya hazırlan­

bulan Trafalgar Savaşı,

maktan başka şansı yoktu; talihi yaver giderse ablukacıları geceleyin atlatabi­ lir ya da en kötü ihtimalle vuruşa vuruşa kaçmaya çalışabilirdi.

yelkenli gemiler çağı n d a ki en kesin sonuçlu deniz

Nelson da Villeneuve'ü huruca cesaretlendirmek için elinden geleni ar­

m uharebesi olduğu

dına koymadı. Nihai olarak da, abluka hattında bir avuç gemi bırakıp kalan

kadar dönemin en

kuvvetini 50 deniz mili kadar batıya çekmişti. Fransız amirali, kaçıp savuş­ mak için hatırı sayılır bir fırsat çıktığını düşünmüş olacak ki 18 Ekim günü

şiddetli çarpışmalan da arasındaydı. 20. yüzyıl

hamlesini yaptı. Altı kıta İngiliz kalyonunun muhtemelen Cartagena'yı

san atçı lanndan Harold

ablukaya almak üzere Cebelitarık Boğazı'ndan geçtiğine dair bir rapor da

Wyllie'nin bu resmi,

onu cesaretlendirmiş olabilir zira bu haber Nelson'un filosunun zayıfladığı

m u h a rebenin şevketi kadar

anlamına geliyordu. Halbuki İngiliz amiral söz konusu gemileri hem su ve

yıkıcılığını da m ü kemmelen

levazım tazelesinler diye, hem filosunu daha rahat idare edilebilir bir sayıya

yansıtıyor.

indirmek için ve hem de Villeneuve'ü kışkırtmak üzere kasten göndermişti. Fransız amirali, 19 Ekim' de limanı terk etmeye çalıştıysa da rüzgar kesildiği için başarısız oldu. Bütün müttefik filo ertesi gün öğle sonrası saatlerinde ni­ hayet açık denize çıkabildi gerçi ama İspanyollar nizamlı seyre alışık olmadık­ larından ötürü intizamsız seyrediliyordu. Saat öğleden sonra dört civarında Villeneuve, Cebelitarık Boğazı' na müteveccihen güneye dümen kırdı. Söz ko­ nusu geçit ile Cadiz arasındaki deniz yolunun orta yerinde Trafalgar Burnu uzanıyordu. Bu esnada, Nelson'un filosu batıda volta vurmaktaydı. Tarassut firkateynleri düşmanın limandan çıktığı haberiyle yetiştikleri vakit derhal emir vererek müttefik filoyu Trafalgar Burnu açıklarında yakalamak üzere bir keşişleme rotası tutturulmasını sağladı. Albay Blackwood'un firkateynleri, Villeneuve'ün gidişatına dair Nelson'u sürekli haberdar tuttular. 20 Ekim sabahı İngiliz filosu kendisini müttefik­ lerin 40 deniz mili kadar güneyinde bulunca Nelson dümenin tekrar batıya kırılmasını emretti zira amacı düşmanlarını ürkütüp Cadiz'e geri kaçırtmak değil ama onları yakalayıp muharebeye tutuşmaktı. Havanın da kötüleşe­ ceğine dair emareler mevcuttu ve yaklaşan fırtına düşmana savuşma fırsatı verebilirdi. Ayrıca, kaotik bir gece muharebesi riskine girmek yerine şafakta savaşmak istiyordu. 21 Ekim gününün ilk saatlerinde rotasını poyraz istika­ metinde düzeltti ve şafak sökerken müttefik filoyu tam da beklediği yerde, gündoğusunda bir hatta dizilmiş olarak lodos istikametinde seyrederken buldu. Villeneuve İngiliz gemilerini görür görmez, Cadiz'e kaçmak üzere derhal orsa alabanda yıldız istikametine dönülmesini emretti ama artık çok geçti. Nelson daha şafak sökmeden evvel filosunu muharebe üzere dizmişti ve hafif rüzgarın elverdiği en azami hızda düşman filosuna yaklaşıyordu.

44

Amiral, büyük üniformasıyla güvertedeki yerini çoktan almıştı; Bath ni­ şanı, Osmanlı sultanı III. Selim'in hediyesi olan hilal madalyası ve rütbesine dair bütün alametleri eksiksiz üstündeydi. Etrafındaki herkes içinde en göze çarpan kişiydi ve bu haliyle kaçırılmayacak bir hedef teşkil ediyordu. Filosunu müttefiklere birkaç mil kadar rüzgar üstünde ve amut gelen iki kolona halinde tertiplemişti. Kendisi kuzeydeki kolonanın başını Victory ile çekerken vekili ve filo ikinci komutanı olan Koramiral Collingwood da 98 toplu üç ambarlı

Royal Sovereign ile güneydeki kolonaya öncülük ediyordu. Nelson her zaman komutanın en önden gitmesi gerektiğine inanırdı fakat kendisiyle vekilinin en başta yer almalarının bu sefer bir sebebi daha vardı. Sancak gemileri ola­ rak ittihaz ettikleri üç ambarlılar İngiliz filosundaki en sağlam kalyonlardı ve yakın teması önceleyen uzun ve yavaş yanaşma safhasında bertaraf olmak­ sızın düşman ateşini üzerlerine çekerek geri kalan gemileri bir nebze olsun perdeleyebilirlerdi. Hasım müttefik filo uzun, ince ve kırılgan bir hat halinde dizilmişti; ancak Villeneuve joker olarak Amiral Gravina'nın komutasındaki 12 kıta kalyonu ihtiyatta tutuyordu. Bunlarla, hattının muharebe esnasında tehdit altında kalacak olan kısımlarını destekleyebileceği düşüncesindeydi. Sağduyulu bir önlemdi bu ve Nelson'un da işini bir kat daha zorlaştırmaktaydı. Yine de, İngiliz başkomutanı düşman filonun en azından üçte ikisini yerine mıh­ layacak yakın menzilde bir arbede çıkarmaya kararlıydı. Ona göre, Fransız ihtiyatındaki gemiler haklanacak fazladan hedeflerden başka şey değillerdi. Adamlarının kıyas kabul etmez denizciliği ve topçuluğuyla günün kazanıla­ cağından şüphesi yoktu. Trafalgar, daha başlamadan önce kazanılmış bir deniz savaşı olarak tarif edilmiştir. Nelson'un hareket tarzı tayin edici bir zaferi kaçınılmaz kılmıştı zaten. Gerçekteyse, Amiral'in kabul ettiği sıra dışı taktikler filosunu büyük tehlikeye sokmuş ve düşmanla temas kurulamadan önce gemilerinin ateş al­ tında kalıp saf dışı olmaları riskini doğurmuştu. Nitekim bir Fransız firkateyn filosu, 1811 'de Adriya Denizi'nde vuku bulan Lissa muharebesi adlı büyük bir

Thomas Sutherland'ın eseri

çarpışmada Nelson'un taktiğini taklide teşebbüs edecek ve İngiliz topçuluğu

olan bu gravür, Trafalgar

karşısında yenilgiye uğrayacaktı. Trafalgar'da İngiliz zaferi çantada keklik ol­ maktan çok uzaktı '!e öncü İngiliz gemilerindeki personel açısından, hiçbir

Savaşı'nın başındaki temel taktik vaziyeti yakalamış.

karşılık veremeden düşman ateşine maruz kalmak sinirleri tuzla buz edici bir

İki kol hali n d e seyreden

deneyimdi. Bu zorlu muharebeden canlı çıkabilenler de zaferin daha baştan

İngiliz gemileri, hasım

onların olduğu yargısını şüphesiz sorgulardı. Bilakis, bütün savaşın en kanlı

müttefiklerin pruva hattını

ve şiddetli deniz çarpışması onları bekliyordu.

yarana dek düşman ateşi

Nelson, Victory'nin süvarisi Albay Hardy'den gemiyi düşman pişdarıyla merkezi arasindaki sınırda yer alan dev Santissima Trinidad'a doğru yönelt­

karşısında kabak gibi açıkta kalmışlardı.

mesini istedi. Ardından, Koramiral Villeneuve'ün sancağı 80 kapaklı

Bucentaure'da toka edilince, Hardy'e düşman hattını Fransız bayrak gemisi­ nin hemen arkasından kesmesini em­ retti. Aynı sırada Collingwood da düş­ man merkeziyle dümdarı arasındaki gediği hedef alıyordu. Ateş teatisi baş­ lamadan kısa süre önce Nelson, artık efsaneleşmiş olan o müstesna işareti verdi: "İngiltere her erinden görevini 45

T rafa l g a r S a va ş 1 , 2 1 E ki m 1805

)Saatöğledensonra ikif #Africa (64) Santisima Trinidad _._ _._ =I= Neptune (98J Orion(74) #conqueror (74) gamemnon (64), Leviathan � :W: t74l"'!'l"I" Ajax (74)' ... '1 / Neptune� Bucentaure /..., (Fransız){SO) """"'" r Kor�r. �i?ı������ ' ����7."�����Ik Victory (102} Koral. Nelson .. Redoutable (Fransız) (74) .. remeraire(98) � �ar Fougueux(Fransız)(74).

�zgar

� ���n1;�!��;=I=

�frica 164)

Neptuno (lspanyol) (80) . _.__ Scipion (Fransız) (74) "Tt ıntrepide(Fransız){74) t Cornelie (Fransız) (40) Firkateyni Formidable (Fransız) (80) _._ Tuğamiral Dumanoir :W:t Mont Blanc (Fransız) (74) Dugay�Trouin (Fransız) (74) t • Rayo (İspanyol) (100) Euryalus(36) Firkateyni San Francisco de Asis (lspanyol) (74). .. Sirius(36) Firkateyni"l'I"" � .San Augustin (lspanyol) (74) Naiad 138) Firkateyni# Heros (Framız) 174) ... :W: tHortense (Fransız) (40) Firkateyni Britannia (100) Neptune (98) #victory (102) Koramiral Nelson Tuğamiral Northesk .. Santısıma Trinidad _._ Phoebe (36) Firkateyni (lspanyol) (136) =1= # amiralCisneros # � « Temeraire(98) t Furet (Fransız) ( 1 8) Briki Pickle ( l O) # lskunası Ajax (74) # � ��;�than (74) quero ����! {80) : r f ·���:����r�i ntr(�)����t� � a vl �amemnon (64) ... _._ Redoutable (Fransız) (74) =F =I= San Justo (lspanyol) (74) t Neptune(Fransız)(80) '°rion (74)

San Leandro (lspanyol) (64) . t lndomtable (Fransız)(80) Rhin Royal Sovereign(lOO) � ... ... (Fransız) (40) Firkateyni Koramiral Collingwood """'"" ....... • � \anla Ana (lspanyol) (1 12) Koramiral Alava Belleisle (74) ... Mars (74) ... ,.....---.,.. t Fougueux(Fransız) (74) .Argus(Fransız) (16)Briki • Tonnant(80) � "'!'l"I" Monarca (lspanyol) (74) Bellerophon(74)� ,.....---.,.. ... ... T:o��l�k�;;; z) :W: Pluton (74) (Fransız) =F Colossus (74) "'!'l"I" �: Achille(74).. � (74) ·����C,:�: r�ıl%���� Revenge t74l� Dreadnought (98)... _._ Bahama (lspanyol) (74)=1= � "'!'l"I" Thunderer(74 •"l"!"!'oefiance(74)� • t Aigle(Fransız) (74) ... Defence (74) Montaiies (lspanyol) (74). ... Swıftsure 174) _._ . :W:: ������{74) ·��������40) Firkateyni Polyphemus (64) Argonaute (Fransız)(74) t _._ • Argonauta (İspanyol) (80) San lldefenso (lspanyol) (74) =I= Achille (Fransız) (74) :f: Fransızve lspanyol ..... Principe deAsturias (lspanyol) (1 12) =I= gemileri Amiral Gravina Berwick (Fransız) (74). lngilizgemileri :İ:sanJuande Nepomuceno (lspanyol) (74)

Prince (98) { 'i( Minotaur (74) Spartiate(74) -- ""

t

46

yerine getirmesini bekliyor." Moral yükseltme amaçlı bu mesajı esas önemli olan 16 numaralı işaret takip etti: "düşmanla yakın temas kurun." Saat 11 :35'te Villeneuve ateş açılması emrini nihayet verdi. Filolar arasında bir deniz milinden birazcık daha fazla bir mesafe kalmıştı. 40 dakika sonra

Royal Sovereign, düşman hattını 112 toplu İspanyol üç ambarlısı Santa Ana ile Fransız 74 kapaklısı Fougueux arasından yardı. Collingwood, aralarına girdiği bu iki düşman kalyonunu mahvedici bir tarama ateşine tuttuktan sonra Santa Ana'ya yanaşırken ardından gelen diğer İngiliz gemileri müttefik hattında açılan gediği genişletmeye koyuldular. 74 kapaklı Belleisle, Fougueux'ye sal­ dırırken yine 74 kapaklı olan Mars ise İspanyol dengi Monarca'yı hedef aldı. Collingwood'un kolonasındaki diğer bütün gemiler de sonraki yarım saat zar­ fında tam angaje oldular ve Villeneuve'ün dümdarını çiğneyerek Gravina'nın ihtiyat kuvvetini yerine mıhladılar. Öğleyi çeyrek geçe Victory de nihayet düşman hattına erişmiş ve Fransız bayrak gemisi ile 74 kapaklı Redoutable arasındaki gediğe dalmadan evvel Santissima Trinidad ile Bucentaure'u ateş altına almıştı. Nelson'un tarama ateşi, Fransız kalyonlarının top ambarlarını tarumar etti. 98 toplu İngiliz üç ambar­ lısı Temeraire, Redoutable ile onun ardındaki 80 kapaklı Neptune'ün arasından geçerken bir diğer 98 toplu üç ambarlı olan İngiliz Neptune'ü ise Victory'i takip ediyor ve ağır ağır arkasından geçtiği Bucentaure'u kıçtan tarıyordu. Saatler yarımı gösterdiği esnada müttefik pruva hattı artık iki yerinden yarılmış ve birbirlerine yaklaşık olarak eşit boydaki üç kısma ayrılmış haldeydi. Rüzgarın hafifliği, Fransız pişdarının orsa edip merkez ile dümdarın yardımına koşa­ bilmesinin hayli zaman alacağı anlamına gelmekteydi. Nelson'un hesabına �göre, bu gerçekleşene kadar İngiliz filosu hasmını çoktan haklamış olacaktı.

Trafa lgar Savaşı'nın doruk a n lannı betim leyen bu

Büyük kumarı sonuç vermiş ve muharebe şiddet dolu yeni bir evreye girmişti:

resi m , bulanı k olmakla

Müttefik filonun yakın menzilden dövülerek imhası.

beraber atmosferi

Victory düşman hattını yarmıştı yarmasına ama bu sırada arması fena

yansıtmayı başanyor.

halde budandığı için hareketsiz kalmış ve Redoutable'a dolanmıştı. İki kal­

Büyük ölçüde sağlam

yon, boş menzil noktasından birbirlerine ateş kusarken Fransız deniz erleri

görünen Victory, arması

İngiliz sancak gemisinin güvertelerine el humbaraları yağdırıyor ve keskin

budanmış Santissima

nişancılar tespit ettikleri subaylar ile topçubaşıları avlamaya çalışıyorlardı.

Trinidad'ı kıçtan taramak

Özellikle de sancak tarafına Temeraire'in yanaşması ardından Redoutable feci

üzere manevra yaparken

hasara uğradı; ancak Victory'nin açık üst güvertesi de çok tehlikeli bir yer ha­

görülüyor. Halbuki

line gelmişti. Nelson yapabileceğini yapmıştı ve o noktadan sonra, kazanıla­

Nelson'un sancak gemisi,

cağını bildiği zaferi beklemek hariç muharebenin gidişatına etki edemezdi.

Fransız Redoutable ile

Victory'nin kıç güvertesini arşınlıyor ve çatışmanın seyrini Albay Hardy ile

muharebeye tutuşmuştu.

değerlendiriyordu. Sonra, öğleden sonra saat bii'i çeyrek geçe, vurularak güverteye kapaklandı. Öldürücü misket kurşunu sadece yirmi metre öteden, Redoutable'ın mizana çanaklığındaki bir keskin nişancı tarafından atılmıştı. Mermi, amiralin sol omzuyla sol kürekke­ miğini delip geçmiş ve sağ omzu­ nun altında durmadan önce akciğe­ rinde delik açıp omurgasını kesmişti. Nelson'a yardım etmek için bir anda koşuşturma başladı ve Hardy de 47

amiralin alt güverteye götürülme­ sini emretti. Nelson taşınıp götürül­ düğü esnada Hardy'e 'sonunda beni hakladılar, omurgam kırıl.dı' dedi. Victory'nin kontra tavlon güverte­ sinde kurulmuş ve bir mezbahadan farksız haldeki geçici revirde gemi cerrahı William Beatty elinden ge­ leni yapacaktı. Kıyafetleri çıkarılıp bir çarşaf ile üstü örtülen Nelson , kendisini muayene etmeye koyulan cerraha akciğer kanaması dahil bü­ tün semptomlarını doğru şekilde ta­ rif etti. Yara ölümcüldü. Canı çekilir­ ken amiral, muharebenin gidişatına Robert Dodd'un Trafa lgar Savaşı'nı betim leyen bu

dair yeni haberleri anlatması için Hardy'i çağırttı. Hardy, saat iki buçukta ortaya çıktı ve Nelson'un sorusunu şöyle cevapladı:

baskı resmi, çarpışmanın

"Her şey harikulade lordum. Düşmanın 14 kıta kalyonundan 12'sini ele ge­

son safhalannı gösteriyor.

çirdik; fakat pişdarlarındaki beş kıta diğeri orsa ettiler ve niyetleri Victory'nin üzerine çullanmak gibi gözüküyor." Albay kendisini hiçbir İngiliz gemisinin

Tuğamiral Dumanoir komutasındaki Fransız

teslim olmadığına dair temin ettikten sonra, Nelson bir tutam saçının hatıra

pişdan, filosunun

olarak Leydi Hamilton'a ulaştırılmasını rica etti. Ardından Hardy güverteye

merkezine yardıma gitme

geri döndü ve öğleden sonra saat dörtte tekrar amiralin yanına inerek 14 kıta

teşebbüsünün başansız

düşman kalyonunun teslim olduğu iddiasını tekrarladı. Buna karşılık Nelson,

olması üzerine pupa yelken

'iyi tabii, gerçi ben 20 tanesini alırız diye ummuştum' yanıtını verecekti. En

kaçmakta.

nihayet cesedinin denize gömülmemesini ve Leydi Hamilton'a sahip çıkılma­ sını rica ederek Hardy'den helallik istedi. 'İçim rahattır, Tanrı'ya şükür ben görevimi yaptım' dedi ve birkaç dakika sonra son nefesini verdi.

Victory, Trafalgar'da M üttefi klerin pruva hattım yanyor, Ekim 1805 Koramiral Nelson, karşısındaki müttefik filoyu 21 Ekim sabahı Trafalgar Burnu açıklarında tespit etmeden çok önce muharebe planında karar kılmıştı. Filosunu düşman hattına amut iki kolona tertibinde ilerletecek ve hasım filoyu birbirine aşağı yukarı eşit üç parçaya bölecekti. Sancağı Royal Sovereign'de dalgalanan Tuğamiral Collingwood bir kolonaya, Nelson ise diğerine öncülük etmekteydi. Fransızlar öğleye çeyrek kala civarında sancaklarını toka ettiler ve Nelson da nihayet karşısındaki Koramiral Villeneuve'ün gemisini tespit edebildi. Planına son noktayı koymuş olmakla beraber doğaçlama yapacak kadar bir alanı vardı: rotasını sancağa düzelttirerek Fransız amiralinin bayrağını dalgalandıran Bucentaure'u hedef aldı. Son anda ise Victory'i Bucentaure ile onun hemen ardından gelen Redoutable'ın arasındaki boşluktan geçirmeye karar verdi. Saat yanın civarıydı. Fransız hattını yardığı sırada Vıctory, hem iskele hem de sancak bataryalarıyla alabanda ateşi açarak her iki Fransız gemisini de boş menzil noktasından taradı. Toplam 520 kilo tutan gülleler Fransız gemilerini en zayıf kısımları olan baş ve kıç bodoslamalarından delip geçerek gövdelerinin boylu boyunca uçuştular. Balık istifi güverteler can pazarına dönmüş, isabet alan toplar devrilip kalmış ve personel güllelerle paramparça olmuştu. Bu etkileyici açılış salvosu ardından Victory orsa edip Redoutable'a yanaşmak suretiyle, peşi sıra gelen Neptune'e de aynı öldürücü tarama ateşini açabileceği kadar alan bıraktı.

48

Bu resim, müttefik filonun derbeder haldeki kalıntılannı 23 Ekim'deki h uruçtan sonra tekrar Cadiz'de demi rledikleri sırada betimliyor. Fransız Tuğamiral Cosma-Kedulien, İngi lizlerin ele geçirdiği gemilerden bazılannı söz konusu huruç harekatıyla kurtarmaya teşebbüs etmişti. Fransız filosunun artıklan, Fransa'ya karşı dönen İspanyollann ellerine geçtikleri 1808'e dek Cadiz'de mahsur kalacaklardı.

Nelson'un nihai büyük muharebesi artık son safhalarındaydı. Müttefik piş­ darı hakikaten de yoldaşlarının yardımına gitmeye çalışmış fakat iki gemisini kaybederek püskürtülmüştü. Tuğamiral Dumanoir teması keserken, kalbura dönmüş haldeki 11 kıta gemisini bir şekilde arbededen çekip çıkarmayı başa­ ran Amiral Gravina ise Cadiz'e doğru kaçmaya başladı. Nelson, İngiliz zaferinin akıllara durgunluk verici boyutunu öğrenebilecek kadar yaşamıştı. İnfilak ede­ rek havaya uçan Fransız 74 kapaklısı Achille hariç sekiz kıta Fransız ve dokuz kıta İspanyol kalyonu ele geçirilmişti. Bir yanda Dumanoir diğer yanda ise ölüm­ cül yaralı haldeki Gravina toplam 15 kıta kalyonu kurtarmışlardır ki bunların yarısı muharebeye hemen hiç katılmamış olan müttefik pişdarına mensuptu. Müttefikler, İngilizlere kaptırdıkları 17 kıta kalyondan ikisini, Santa Ana ile 74 kapaklı Algeciras'ı, çarpışmayı izleyen şiddetli fırtınadan istifadeyle Cadiz'den gerçekleştirdikleri bir huruçta tekrar geri aldılar. Collingwood, çoğu ağır hasarlı olan ganimet gemileri fırtınadan kurtarmak için çok uğ­ raştıysa da bunların yedisi batmış yahut parçalanmış ve dört diğeri de kendi kendilerini batırmak zorunda kalmıştı. Geriye kalan son dört kıta ganimet ise İngilizler tarafından şamandırada kuru tekne olarak kullanılacaktı. Kaçmayı başaran 15 kıta müttefik gemisinden dört tanesi 4 Kasım' da ele geçirildi ve üç diğeri de fırtınada battı. Böylece, o azametli Fransız-İspanyol armadasından geriye ancak, yarısı Fransız yarısı da İspanyol olmak üzere sekiz kıta gemi kal­ mış oluyordu. İspanyollar, geri alınan Algeciras da dahil Fransız filosundan artakalanlara, Fransa'ya karşı döndükleri 1808 yılında el koydular. Tarih, bu derece eksiksiz çok az deniz zaferi kaydetmişti. Nelson nihai amacına ulaşmış ve düşman filosunu imha etmişti. Trafalgar'ın trajedisi, amiralin en büyük zafer anında hayatını kaybetmiş olmasıydı.

NELSON'UN ZİHNİNDE 12 Eylül 1805 günü, Londra'ya yaptığı son ziyaret esnasında Nelson, Sömürgeler Bakanlığı'nı ziyaret etmiş ve küçük bir bekleme odasına alın­ mıştı. Odadaki diğer ziyaretçi General Sir Arthur Wellesley idi, yani müstak­ bel Wellington Dükü. Ne var ki o anda kendisi henüz, başarılı bir 'Hint gene­ rali' sıfatıyla temayüz etmesi üzerine sömürge valiliğine atanmış ve yeni bir tayin kollayan bir asilzadeden fazlası değildi. Dönem Britanya'sının en büyük iki askeri kişiliğinden biri olan bu mümtaz şahsiyet, söz konusu diğer deha ile karşılaşmasını sonradan şöyle tasvir edecekti: 50

Kim olduğumu biliyor olamazdı fakat yine de benimle sohbete başladı; tabii buna sohbet denilebilirse. Zira her şeyin onun gözünden ve onunla ilgili olması yetmiyormuş gibi üslubu da öyle kibirli ve aptalcaydı ki beni şaşırtmış ve nere­ deyse tiksindirmişti. Sanıyorum, söylediğim bir şey benim önemli biri olduğumu tahmin etme­ sine sebep verdi ve bir anlığına odadan dışarı çıktı. Hiç şüphem yok ki büro amirine kim olduğumu sormaya gitmişti. Döndüğünde ise karşımda hem edep ve adabı hem de cevheriyle bambaşka bir adam vardı. Şarlatan üslubu diye gör­ düğüm bütün o hal ve tavırlar yok olmuştu. Ülkenin durumu hakkında ve Kıta Avrupası'ndaki vaziyet ile olasılıklara dair sağduyulu şekilde konuştu. Gerek ana­ vatandaki gerekse de yurtdışındaki konulara dair bilgisi de beni eş derecede ve sohbetimizin ilk kısmına nazaran çok daha olumlu anlamda şaşırtmıştı. Lamı cimi yok, tam bir subay ve devlet adamı gibi konuşuyordu.

Wellington bu değerlendirmesini, 'bana bundan daha ilginç gelen başka bir sohbet olmuş mudur bilemiyorum' diyerek bağlamıştır. Nelson'un karmaşık karakterinin iki yüzünü, onun Trafalgar'daki ölümünden sadece beş hafta önce vuku bulmuş bu hikaye kadar iyi özetleyen başka pek az örnek vardır. Amiral kesinlikle kibirli, gösteriş meraklısı, sürekli kendi reklamını yapan, yalaka, küstah ve şahsıyla kabiliyetlerine dair inancını bir an dahi sorgulama

Nelson'un hayatının aşkı

ihtiyacı duymayan bir adamdı. Ayrıca duygusal, melodramatik ve hırçın bir

Leydi Emma Hamilton idi

yönü de vardı. Beri yandan stratejiyi, taktikleri ve mevcut ahvali adeta iç­

( 1 7 6 5-1815). Geçmişinde

güdüsel olarak kavrayan adanmış bir profesyoneldi de. Canı istediğinde gö­

modellik, dansçılık ve

nülleri çelmeyi biliyordu ki mesleğine dair konularda net fikirliliği kadar bu

metresli k bulunan Emma,

fikirlerini başkalarıyla paylaşabilme yeteneği de güçlüydü. Bu zıt ikiliğin kökü

1791 yılında ihtiyar Sir

Nelson'un psikolojisinde aranmalıdır. İki asırdan beri tarihçiler, Britanya'nın

William Hamilton ile

en büyük milli kahramanının zihnini anlayabilmek için mesai harcıyorlar.

evlenmişti. Yedi sene sonra

Hiç değilse bir psikolog, Nelson'un karakterindeki olumsuz özellikleri

Nelson ile başlayan yasak

onun çocukluk yıllarına ve annesini erken yaşta kaybetmesine yormuştur.

i lişkisiyse amiralin ölümüne

Catherine Nelson, Horatio henüz dokuz yaşındayken vefat etmişti; fakat

dek devam edecekti.

1804 kadar geç bir tarihte dahi amiral, annesine duy­ duğu güçlü ve kalıcı sevgiyi dile getiriyordu. Catherine onun için adeta duygusal bir payanda gibiydi. Birkaç tane kardeşin arasında annesinin ilgisini çekmeyi öğrenmesi gerekmiş ve bu ilgi budalalığı hayatının sonuna kadar sürmüştü. Takdir görmenin sathi ni­ şaneleri olan kurdelelere, madalyalara ve unvanlara düşkünlüğü de hep bu yüzdendi. Onu bütün alamet­ lerini takıp takıştırmış halde gördüğünde General Sir ]ohn Moore, 'Ebuhur'un galibinden ziyade operet prenslerine benziyordu' diye şaşkınlığını belirtmişti. Öte yandan Britanya kamuoyu daha hoşgörülüydü ve Nelson'un bu çalımı, Ebuhur'un ardından milletinin ona karşı kalpten hissettiği hayranlığı azaltmamıştı. Nelson'un başlıca motivasyon kaynağının hırs ol­ duğu açıktır. Mesleğinde ustalaşmak için çok büyük çabalar göstermişti ama şahsi çıkarlarını ilerletmesine yardım edebilecek kişilerin desteğini aramaktan da geri durmamıştı. Ne var ki, Clarence Dükü Prens William ile adeta yalakalık düzeyindeki dostluğu ona saray 51

nezdinde hiç saygınlık getirmedi zira Kral III. George oğlunu son derece hakir görüyor ve onun arkadaşla­ rına da şüpheyle yaklaşıyordu. Öte yandan Nelson, St. Vincent KontuJervis ile Lord Barham gil;>i başka üstleriyle de iyi ilişkiler geliştirmişti. O zaman. dahi, St. Vincent astının bir gemiye komutanlıktan ziyade bir filoyu idareye daha uygun olduğunu düşünmek­ teydi zira tekdüze gemi komutanlığının gerekleri Nelson'un dinamik bir amiral sıfatıyla kabiliyetlerini köreltebilirdi. Lord Keith ise bu kadar destekleyici de­ ğildi; çok da haksız olmayarak, Napoli ile Sicilya'da iken Nelson'un özel hayatını bahriyedeki vazifesinin önüne geçirdiğini söylemişti. Leydi Emma Hamilton ile ilişkisi de Nelson'a kesinlikle teveccüh sağlamamıştır. Bir yıl boyunca karakteriyle kariyerine bu gönül bağı şekil vermiş ve neticede mesleki itibarı ağır zarar görmüştü. Hamilton'lar ile sürdürdüğü aşk üçgeni kibar takı­ mının diline düştüğü kadar sadık fakat kıvılcımdan yoksun karısı Fanny'i çok adi tavırlarla bir kenara atması da herkesi şaşkınlığa uğrattı. Adamlarına komuta etme yeteneği ne kadar yüceyse, şahsi ilişkilerinde bir o kadar safça ve dürtüsel davra­ nıyordu. Korsika'nın sabık İngiliz valisi olan ve Nelson'u uzun süreden beri tanıyan Lord Minto, Trafalgar'dan kısa süre önce amiral hakkında 'bir­ çok açıdan gerçekten büyük bir adam, diğer açılar­ dan ise tam bir bebek gibi' demişti. Horatio Nelson, zaferlerinin ardı ndan gelen

Yine de, Nelson'un çok sayıdaki kusurunu onun bir donanma komutanı sıfatıyla elde ettiği çarpıcı başarılara binaen hafife alabiliriz. Kalbinin efendisi

gözle görülür i hsanlara pek

Emma olabilirdi; fakat yaşamındaki tek gerçek tutkusu görev bilinciydi. Leydi

düşkündü. Bu resmi n d e,

Hamilton ile gönül macerası yaşarken dahi onunla geçirdiği zamandan çok

Sultan III. Selim'in hediyesi bir madalya üstündeki Bath nişanıyla,

daha fazlasını denizde geçirmişti ve çağdaşları arasında Nelson'un liderliğini ilham verici bulmayan bir kişi dahi yoktu. Zaferlerini kazanmak için bel bağladığı kıdemli astları, yani o meşhur

Sici lyateyn Krallığı'nın

'kardeşler takımı' hakikaten de kendilerini bir kardeşlik bağıyla bağlı hisse­

verdiği ve anca k yanm

diyordu ve aralarından mesela Victory'nin komutanı olan Albay Hardy gibi

gözüken Aziz Ferdi na n d

bazıları makam ve mevkilerini Nelson'un hamiliğine ,borçluydu. Amiral

nişa nıyla ve St. Vincent

sadakati önemserdi fakat hür düşünmeyi teşvik etmekten de asla geri dur­

ile Ebuhur muharebeleri

muyordu. Ne de olsa, kendi kariyerini emirlere pısırıkça itaat etmek yerine

üzerine kazandığı iki

gerektiğinde inisiyatifi ele alarak şekillendirmişti. Emrindeki sıradan de­

adet zafer madalyasıyla

nizciler de, onların esenliğini hep düşünen ve zafer kazanmayı bilen ami­

betimlenmiş.

rale tapardı. Nelson'un karmaşık bir şahsiyet olduğu şüphe götürmez fakat bütün ku­ surlarına mukabil, hepsi de başarısında rol oynayan birçok vasfa da sahipti. Astları karşısında gönüller fatihi, dinamik ve sadık olmayı bilir, neredeyse pervasızlık derecesinde cesaret sergiler ve adamlarına cömert davranırdı. Vazifesinde gayretkeşti; karşısında uzanan muharebeyi 'okuyup' taktik du­ rumu kavrama ve lehine çevirme hasleti vardı onda. Trafalgar seferi sırasın­ daki performansıyla düşmanlarının hep bir adım önünde olabileceğini ve

52

hızlı akan bir deniz seferinin stratejik inceliklerini eksiksiz kavrayabildiğini göstermiştir. Bütün bunların ötesinde, Nelson çok güçlü bir vatanseverlik hissine ve humma ateşiyle yanan genç bir delikanlıyken ilk defa deneyimlediği adeta ruhani bir özgüvene malikti. Bu özgüveni de nihayetinde tam olarak doğrulandı. Robert Blake örneğini bir kenara koyarsak, milletinin aJi çıkarlarına kendini bu derece adamış ve ülkesinin düşmanlarını yok etmek için böylesine derin bir kararlılık gös­ teren başka bir amirali tarih herhalde kaydetmemiştir. Nelson kesinlikle sıradan bir varlık değildi ve şair Lord Byron tarafından 'Britanya'nın savaş

Nelson, akı llara

tanrısı' diye tasvir edilmiş olması haklıydı.

durgunluk veren zaferlerini kazanırken

RAKİP AMİRALLER

'kardeşler takımı' diye anılan kapta n lanna bel bağlıyordu.

Kariyeri boyunca Nelson, ikisi Fransız ikisi de İspanyol olmak üzere dört tane

Astla nnın planlannı

filo komutanını yenilgiye uğratmış ve Danimarkalı Komodor ]ohan Olfert

iyice a n ladıkla n ndan

Fischer (1747-1829) ile İspanyol garnizon komutanı General Don Antonio

ve taktik doktrinlerini

Gutierrez'e (1729-99) karşı savaşmıştı. Gutierrez, Nelson'u ciddi bir yenilgiye

onayladıkla n ndan her daim

uğratmaya en çok yaklaşan rakip olmuştur. Ancak odağımızın kaymaması için Fischer ile Gutierrez'i bir kenara koyacak ve filolara komuta etmiş rakip­

emin olurd u . Masadaki

lere eğileceğiz.

aittir.

muharebe planı Trafalgar'a

Bu dört filo komutanından ilki olan Amiral DonJose de Cordoba y Ramos ( 1732- 1815) aslında Nelson'dan ziyade St. Vincent muharebesinde İngiliz filosu komutanı olan Amira!John Jervis'in ( 1735 -1823) dengiydi. Berabere bitmesi muhtemel söz konusu çarpışmayı emirlere itaatsizliği sayesinde za­ fere çevirmiş de olsa, St. Vincent'te Nelson kıdem sırasında ancak beşinci

y

geliyordu ve dolayısı la Cordoba'nın rakibi sayılamazdı. Bu durumda geriye ancak üç tane denk rakip kalmaktadır: Ebuhur'da Fransız filosuna komuta eden Brueys Kontu Koramiral François-Paul Brueys d'Aigailliers ( 1 753-98) ile Trafalgar'daki müttefik komutanlar olan Koramiral Pierre-Charles-Jean­ Baptiste-Silvestre de Villeneuve (1763-1806) ve Don Federico Carlos Gravina y Napoli ( 1756-1806). Güney Fransa'daki Languedoc-Rousillon bölgesinin düşük rütbeli asil ailelerinden birine mensup Brueys, aristokrat geçmişine rağmen Devrimci Fransa'da yüksek makama erişebilmiş olmasıyla sıra dışı sayılırdı. 1768'de, henüz 15 yaşında bir delikanlıyken Fransız donanmasına katılmış ve subay namzetliğine kabul edilmeden evvel Akdeniz' de gönüllü olarak hizmet ver­ mişti. Hem Akdeniz'de hem de Karayipler'de pratik tecrübe kazandıktan sonra, 1780 yılında 74 kapaklı Terrible'e teğmen rütbesiyle tayin oldu ve Amerikan Bağımsızlık Savaşı dahilindeki Batı Hint Adaları harekatında çar­ pıştı. Savaş sonra erdiğindeyse küçük bir şalopaya komutan yapıldı.

53

Fransa'ya devrimin arifesinde dönen Brueys, donanmadaki subay tasfiye­ lerinden ve aristokrasiye karşı uygulanan kıyımdan sağ kurtulmayı başardı. 1792 yılında albaylığa terfi ettirilerek 74 kapaklı Le Tricouleur'ün komutanı oldu fakat sadece bir sene sonra, monarşi sempatizanlığı şüphesiyle· rütbesi sökülüp hapse atıldı. Ne var ki Fransız donanması müthiş bir subay noksan­ lığından mustaripti ve aleyhine bir kanıt gösterilemeyen Brueys sonunda 1795'te serbest bırakıldı. Ertesi sene de tuğamiral yapıldı. 1796 ile 1798 arasında Adriya Denizi'ndeki Avusturya deniz nakliyatını taciz eden ve General Bonaparte'ın karadaki seferine destek sağlayan küçük bir Fransız donanma müfrezesine komuta etmesi ardından Brueys, bizzat Bonaparte'ın isteği üzerine, Fransız Şark Ordusu'nu Mısır'a konvoy edecek filonun başına getirilerek ödüllendirildi. Bunun da neticesinde, büyük bir filoyu idare hususundaki tecrübesizliğine mukabil o meşum 1 Ağustos 1798 günü kendisini Ebuhur Koyu'nda Nelson ile karşı karşıya bulacaktı. Kuvvetini hatalı konumlandırarak ve genel bir kararsızlık sergileyerek sö­ nük bir performans göstermiştir; yine de cesaretle savaştı ve sancak gemi­ sinde öldü. Villeneuve de düşük rütbeli bir asil aileye mensuptu, fakat aristokrat kök­ lerini reddederek en başından itibaren devrimi desteklemişti. Esasen 1778 yılından beri donanmadaydı, fakat devrimin patlamasına dek çok yavaş terfi Üstte: Koramiral Brueys

ettirilmişti. 1793'te nihayet albay oldu fakat tıpkı Brueys gibi sonradan zan

cesur bir deniz su bayıydı

altında kalarak rütbesi söküldü. Ancak o da temize çıkacak ve tuğamiralliğe

fakat Nelson'un engin

terfi ettirilecekti. Ebuhur muharebesinde Fransız dümdarının başındaydı ki

tecrübesi ve taktik

bu sayede felaketten savuşup kurtulabilmişti. Malta'nın İngilizler tarafından

sağduyusundan yoksun d u .

teslim alındığı Ekim 1800'de esir düştüyse de Amiens Barışı'nın imzalanma­

Bu kusurlannın bedelini

sıyla serbest bırakıldı.

canıyla ödeyecek,

Villeneuve, 1804 yılının Mayıs ayında koramiral yapıldı ve aynı yılın

infilakı ndan kısa süre ewel

Aralık ayında, Toulon'da konuşlu bulunan Fransız Akdeniz Filosu'nun ba­

sancak gemisi L 'Orient'da

şına getirildi. Napoleon'un Britanya'yı istila hedefiyle yumurtladığı Fransız ve İspanyol donanmalarını birleştirme tasarısına hiçbir zaman pek itimat

son nefesini verecekti.

etmemişti ama Trafalgar seferi sırasındaki performansı son derece profesyo­ neldi. Nelson'u atlatmayı başarmış, Atlantik'i iki kere geçmiş ve Finisterre Burnu açıklarındaki sonuçsuz çatışmada Amiral Calder'a başarıyla karşı koymuştu. Ne var ki, kendisini içinde bul­ duğu stratejik vaziyetin tam ayırdına hiçbir zaman vara­ mamış göründü ve karşısına çıkan birkaç tane fırsattan yeterince faydalanamadı. En sonunda da iki seçenekle baş başa kaldı: denize açılıp Nelson ile karşılaşmak yahut levazım kıtlığının pençesine düşmüş Cadiz'de filosunun yavaş yavaş erimesini seyretmek. En sonunda çıkıp savaşma kararı vermesi Villeneuve'ün hanesine artı puan olarak yazılabileceği gibi kibir sonucu diye de görülebilir; zira denize açılmazsa görevden alı­ nacağını biliyordu. Kazanabileceğine inancı da hemen hiç yoktu; Nelson kıratındaki bir rakibin elinde yenilgi kaçınılmaz görünüyordu. Sancak gemisi teslim olduktan sonra İngilizler tarafından şartlı salıverildi ve döndüğü Paris'te ertesi yıl şüpheli koşullar altında öldü. Resmi ka­ rara göre intihar etmişti ve bu sebeple de işaretsiz bir me­ zara gömüldü. 54

Sonuncu isim olan, Sicilyalı İspanyol asilzade Don Federico Gravina da Amerikan Bağımsızlık Savaşı esnasında İngilizlere karşı çarpışmış ve 1780 yılında ilk gemisine ko­ muta etmişti. Cebelitarık kuşatmasına katıldıktan sonra 1790'ların büyük kısmı boyunca, İspanyol donanmasının idari sistemini çok ihtiyaç duyulan bir yeniden düzenle­ meye tabi tuttu. 1793'te İngilizlerle omuz omuza Devrimci Fransa'ya karşı savaşmıştı; fakat İspanya'nın 1804'te Fransa'nın yanında zar atması üzerine İspanyol donanma­ sına başkomutan yapıldı. Kağıt üzerinde Villeneuve'den daha kıdemli ve yüksek rütbeliydi fakat pratik sebeplerden ötürü Trafalgar'da bütün müttefik filoya Fransız amirali hük­ medecekti. Muharebe esnasında müttefik ihtiyatına komuta ederek kendini gösteren Gravina, yine de çarpışmanın son safhalarında ölümcül yaralanmaktan kurtulamadı.

NELSON'UN MİRASI Nelson'u kutlama, kutsama ve milli gurur süreci, daha Trafalgar'ın dumanı dağılmadan başladı. Amiralin temizlenen naaşı, anava­

Üstte: Trafalgar'daki

tana yapacağı uzun yolculuğa dayanabilmesi için brendi dolu büyük bir fıçıda

İspanyol filosunun zarif

muhafazaya alındı. Popüler efsanenin aksine, bu tahnit fıçısının başına diki­

komutanı Amiral Don

len nöbetçi deniz piyadelerinin mürettebat içkiyi içmeye kalkmasın diye değil � de sahiden bir ihtiram kıtası olarak görev yaptıklarını belirtmek gerek. Victory 4 Aralık'ta Portsmouth'a ulaştı ve oradan yola devam edip Thames Nehri'nin

Federico Carlos Gravina y Napoli, m u h a rebeden itiban sarsılmadan çıktı;

ağzındaki Nore'a erişti. 22 Aralık günü amiralin naaşı bir yata nakledilerek,

fakat ölümcül yaralanmı ştı

4-7 Ocak günleri arasında katafalkta yattığı Greenwich'teki Boyalı Salon'a gö­

ve sadece beş ay sonra

türüldü. On binlerce kişi bu esnada saygılarını sunmak üzere sıraya girmişti.

vefat etti.

Nelson'un 8-9 Ocak 1806'da vuku bulan resmi cenaze töreni, müsrifçe bir geçit alayı şeklinde cereyan etti. Nehir mavnalarının muhteşem resmi­ geçidi eşliğinde Greenwich'ten Whitehall'a taşınan naaş, ardından bir gece boyunca Admiralty'de katafalkta yatmış ve ancak bundan sonra cenaze tö­ reni tam anlamıyla başlamıştı. Muazzam geçit alayının St. Paul Katedrali'ne ulaşması o kadar uzun sürdü ki son ağıtçılar Admiralty'i terk ettikleri sırada tabut daha henüz katedrale erişememişti bile. Yaslı fakat muhteşem korteji saymaya gelmez boydaki kalabalıklar izliyor ve birçok kişi hüngür hüngür ağlıyordu. Londra halkı böylesine bir kitlesel yas gösterisini, Galler Prensesi Diana'nın bir yüzyıldan fazla süre sonraki cenazesine dek sergilemeyecekti. Denizci Nelson'un ölümsüz kahraman Nelson'a dönüşmesiyle sonuçla­

Karşıda: Bütün Trafalgar seferi boyunca çapsız bir

nan sektiler kutsama süreci, amiralin vefatıyla aynı anda başladı. İlk adım,

portre çizmekle beraber

Amiral Collingwood'un maktul üstünü 'adı ölümsüz kılınacak ve hatırası

Koramiral Villeneuve,

bu ülke nezdinde ebediyen aziz kalacak bir kahraman' diye tarif ettiği ilk

Nelson'un kendisine

Trafalgar Savaşı raporuyla atılmıştı. Ölüm haberi 7 Kasım günü gazetelere

Akdeniz'de kurduğu

düştüğü vakit Morning Post genel hissiyatı şu satırlarla özetledi: "Britanya'nın

tuzağa düşmemek ve

en sevgili oğlu için yas tutuyoruz şimdi. Bir tesellimiz şu olabilir: Şanlı kariye­

Calder'in filosunu Finisterre

rini sona erdiren zafer onun ismini ölümsüzlük tabletlerinde öyle yukarılara

açıklanndaki çatışmada

kazımıştır ki ardından gelecek vatanseverler o noktayı coşkuyla seyretmekten

püskürtmek gibi birkaç

fazlasını yapamayacaklardır."

başan da göstermiştir.

55

Üstte: 'Lord Nelson'un

Bu bol keseden yücelik söylemlerine zengin bir hatıra endüstrisi de eşlik

vefatı na ağıt' başlıklı bu

ediyordu: Broşürler, bira kupaları, yas yüzükleri ve donanma temalı hatıra­

melodramatik ve tamamen

lıklar. Anlaşılabilir bir durumdu bu. Britanya, ciddi bir istila tehdidini yeni

gerçek dışı gravürde amiral,

savuşturmuştu. Millet ayakta kalışını Kraliyet Donanması'na ve çok ciddi bir ölçüde de bizzat Nelson'a borçluydu. Ölümünden önce muhtemelen kusurlu

son nefesini kamarasında bir koltuğun üstünde veriyor ve

bir milli kahraman olarak görülen Amiral, şimdi artık hatırası ebedi Nelson;

kıç aynalık pencerelerinde

Britanya'nın kahramanlar salonundaki en yüce isim idi.

Trafalgar Savaşı'nın sürüp

Fransızların ise gayet tabii ağızları kulaklarındaydı. Fransız filosunun imha­

sah ne , Victory'nin karanlık

sını hafifseyen Le Moniteur, 'Nelson artık yok' diye ilanda bulundu ve derhal düşman kıyılarının istilasını talep etti. Ancak tabii müteveffa amiral böyle bir

kontra tavlan güvertesi n den

teşebbüsü imkansız hale getirmişti. Diğer Avrupalıların tepkisiyse farklıydı. O

gittiği görülüyor. Böyle bir

çok daha kahramanca

sırada Napoli'de bulunan Samuel Taylor Coleridge, kendisinin İngiliz olduğu

addedilmiş olmalı.

anlaşıldığında bazı Napolililerin gözyaşları içinde sokakta yanına gelip tazi­

Yukanda Sağda: Nelson'un

yelerini ilettiklerini bildirmiştir. Kıta Avrupası'ndaki Fransız boyunduruğuna

9 Ocak 1806 günü yapılan

karşı aktif direniş gösterilen bölgelerde de hissiyat benzerdi. Trafalgar müthiş

cenaze töreni, Londra'nın

bir zaferdi evet, ancak korkunç bir bedel karşılığında kazanılmıştı.

tarihindeki en gösterişli cenaze kortejine sahne

Sanatçılar da Nelson'un ölümsüzleştirilmesi sürecine katkılarını kısa süre içinde yapmaya koyuldular. Çarpışmanın doruğunda Victory'nin mürette­

olmuştu. Koramiralin

batını amiralin etrafında toplanmış halde göstermek gibi bariz saçmalığına

tabutu, yanya indirilmiş

rağmen, Sir Benjamin West'in Nelson'un Ö lümü adlı tablosunu seyretmeye

bir donanma bayrağı çekili

binlerce kişi gelmişti. Charles Turner, Victory anavatana döndükten sonra

direkle mücehhez ve tam

geminin eskizlerini çizmişti ki Trafalgar Savaşı adlı tablosunun merke­

altı adet siyah at tarafı ndan

zine de Nelson'un bu sabık bayrak gemisini yerleştirdi. Victory'nin Mizana

çekilen devasa bir arabada

Çarmıklarından Trafalgar Savaşı 'nı Seyir adlı önceki bir tablosu daha da des­

taşındı.

tansıydı ve zor fark edilecek kadar küçük boyadığı Nelson'u kule gibi yükselen direklerin arasında, çatışmanın olanca şiddeti içinde yere kapaklanmış halde tasvir etmişti. En nihayet, Arthur David'in Nelson'un Ö lümü adlı tablosu

56

amirali Victory'nin revirinde, sadık subay ve erleriyle çevrelenmiş olarak şanlı ölümsüzlüğe yükseldiği anda betimlemekteydi. 1843 yılında Londra'da, Nelson Sütunu adlı anıtın yapımı tamamlandı. Ulu bir granit sütundan kaide üstünde, sanatçı Edward Hodges Baily'nin Craigleith kumtaşından yonttuğu beş metre yüksekliğindeki Nelson heykeli yer alıyordu. Taştan amiral, Admiralty'e, Whitehall'a ve onların da ötesindeki denize bakışlarını yöneltecek şekilde konumlandırılmıştı. Zaten çok çarpıcı olan bu milli anıt, Sir Edwin Landseer'in elinden çıkma dört adet tunç as­ lanın da eklenmesiyle 1867 yılında nihai şeklini buldu ve dahası, iyice em­ peryal bir hava da kazanmış oldu. Sütunun etrafındaki alana ise Trafalgar Meydanı adı verildi. Nazilerin 1940 yılında Britanya'yı istila tasarıları bağlamında yazılan bir andıçta, 'İngiliz deniz gücünün ve dünya hakimiyetinin bir simgesi' olarak tarif edilen Nelson sütununun Londra'dan kaldırılıp Berlin'e götürülmesi ta­

'Amiralin selamlanışı'

lep ediliyordu. Daha da önemlisi, bu anıtın İngiliz milli gururunun en göze

başlıklı bu gravürde,

batan simgelerinden biri olmasıdır. Nelson'un mirası ile İngiliz milli gururu

Greenwich Dona n m a

ayrılmaz şekilde iç içe geçmiştir. Naziler istila hülyaları içindeyken, yönet­

Hastanesi'ndeki bi r emekli

19. yüzyılda yapılmış ve

men Alexander Korda ise Laurence Olivier ile Vivien Leigh'in başrolleri pay­

-muhtemelen Nelson'un

laştıkları That Hami/ton Woman adlı bir film çekiyordu. 1941 yılında göste­ rime giren ve Amerikan seyirci kitlesini hedefleyen bu filmin çekirdeğini yeni

savaşlan ndan birine katılmış bir gazi- Horatio

bir milli kriz anında yapılmış yeni bir Nelson betimlemesi teşkil ediyordu.

Nelson'un büstüne selam

Ayrıca, yürekleri ısıtan aşk hikayesinin yanı sıra, kötücül bir yabancı diktatö­

dururken görülüyor.

rün yönelttiği tehditle mücadele eden Nelson karakteri üstünden galeyana

Milli k� h raman Nelson'a

getirici bir silah başına çağrısı da içermekteydi. Bonaparte ile Hitler arasın�daki paralellikler çok barizdi.

Her ne kadar günümüzde çoğu kişi onun yaralarından, aşk hayatından ve

ölümünden sonra adeta nasıl tapıldığına dair güzel bi r örnek.

savaşta ölümünden fazlasını hatırlayamıyor olsa da Nelson milli bir kişilik sıfatıyla Britanya'da varlığını sürdürüyor. BBC'nin yaptığı bir ' 100 büyük İngiliz' anketinde amiral, Prenses Diana ile John Lennon'un ardından kendine dokuzuncu sırada yer bulabilmiştir. Bu sonuç söz konusu türden anketlerin 'kıymetine' dair güzel(!) bir fikir verse de Nelson'un İngiliz kamu­ oyunun büyük kısmı tarafından halen büyük bir milli kahraman olarak görüldüğü açıktır. Kraliyet Donanması, Nelson'u yüreğine işledi. iL Dünya Savaşı'ndaki en güçlü İngiliz zırhlısı da dahil birçok gemiye onun adı verildi. Trafalgar Gecesi bü­ yük zevkle kutlanmaya devam ediyor ve müteveffa amiral, Kraliyet Donanması'nı geçen iki asır boyunca bu denli etkili bir savaş gücü kılan o profesyonelliğin cisimleşmiş hali olarak görülmeyi sürdürüyor. Fakat bu konuda son sözümü, Edinburgh'ta bir diğer Nelson Anıtı dikilmesi için gerekli masrafları karşılayan ' mü­ teşekkir vatandaşlara' ayırmalıyım. Üzerindeki lev­ hada, Nelson'a adadıkları bu anıtı 'ölümüne nafile yere yerinmek yahut yaşamındaki eşsiz ve benzersiz zaferleri kutlamak için değil ama teşkil ettiği soylu örnekten aldığımız feyzi oğullarımıza da öğretmek ve şayet gerekirse, tıpkı onun yaptığı gibi ülkeleri adına 57

can vermeyi göze almalarını sağlayabilmek için' diktir­ diklerini belirtmişlerdir. Nelson adına bundan daha adil ve daha duygulandırıcı bir kitabe herhalde olamazdı.

KELİMELERDE BİR HAYAT Horatio Nelson'un yaşamının kutlanışı, amiralin 1805 'teki ölümünden hemen sonra başladı. Onun tam teşekküllü ilk 'resmi' biyografisi, Galler Prensi tarafın­ dan ısmarlanmış ve prensin rahibi olan Peder James Stainer Clarke ile yetenekli biyografi yazarı ve tarihçi John McArthur tarafından ortaklaşa kaleme alınmıştı. Eserin iki ince cilt halinde basıldığı 1809 yılına dek ise Nelson'un işleri sayısız miktardaki broşürlerde ve gazete makalelerinde övülmüştü zaten. Amirali faniler katının üstüne yükseltme dalgasında Clarke ile McArthur'un tek yaptığı, büyük milli kahramanın alelacele yazılmış ve sorgulayıcı olmayan 'resmi' yaşamöyküsüyle kamuo­ yunun talebini karşılamaktı. Londra'daki Trafalgar

Yine 1809'da Samuel Taylor Coleridge, yürütücüsü olduğu The Friend adındaki süreli yayında daha manipülatif bir anlatı ka­

Meydanı'nd a yer alan

leme aldı. Nelson'u, adamlarının kalpten sevdiği ve diğerlerine ilham veren

Nelson Sütunu, mimar

bir deha olarak tarif etmişti. Bu çarpıcı metin, 'ebedi hatıra'nın da başlangıcı

William Railton tarafı ndan

oldu. Coleridge'in arkadaşı Lord Byron da 1819'da yayınladığı Don fuan adlı

tasarlanmış ve 1847 yılı n da

eserinde bu efsanevi hareye katkıda bulunacaktı. İngiliz kamuoyunun maktul

tamamlan mıştı. 46 metrelik

komutana kutsiyet atfetme ihtiyacına binaen, Nelson'u 'Britanya'nın savaş

granit kolonun üstünde,

tanrısı' diye betimlemişti. Coleridge'in bir diğer arkadaşı olan tarihçi Robert

Victoria devrinin meşhur

Southey ise kendi Life ofNelson'unu yazdı ki bu eser 'resmi' biyografiden fersah­

heykeltıraşla n n dan Edward

larca daha üstündü ve günümüzde dahi son derece okunabilir ve düzgün bir

Hodges Baily'nin eseri olan

Nelson portresi teşkil etmeyi sürdürüyor. Gerçek Nelson'un üstündeki perdeyi

beş metre yüksekliğindeki

kaldırmaktan gocunmayan Southey, amiralin Sicilyateyn siyasetine müdaha­

Nelson heykeli yer

lesiyle Leydi Hamilton vakasını açıkça eleştirmekle beraber hakkında yazdığı

almaktadır.

kişiye sahici bir hayranlık da duyuyordu. Nitekim tamamıyla amiralin kendi enerjisine, sözlerine ve başarılarına dayanarak metnini son derece olumlu bir havada bağlayabilmişti. Emma Hamilton haliyle kitaptan nefret etti ki bu da eserin satışlarını daha bile artırmış olabilir. Southey'in Nelson biyografisinin basımı, Emma'nın 1815'teki ölümünden sonra daha birkaç on yıl boyunca de­ vam edecekti. Heykeller, tablolar ve amiralin isminin verildiği sokaklar ile meydan­ lar gibi edebiyat dışı övgüler akmayı sürdürdüyse de Southey'in biyografi­ siyle boy ölçüşebilecek başka bir metin ortaya çıkmıyordu. 1839'da yazan Victoria dönemi tarihçisi Thomas Cariyle, Nelson'un kahramanca yönlerini vurguluyordu. Nitekim Victoria döneminde amirale tapınma sürüyordu. Bu dönemde yazılan Nelson incelemelerine tipik bir örnek olarak Thomas Pettigrew'un 1849 tarihli Life of Nelson'u gösterilebilir. Pettigrew, amiralin özel hayatını pek eleştirmemiş fakat Southey'i takiple Leydi Hamilton'u kötü kadın rolüne koymuştu.

58

Gerçekten ciddi ve etkili ikinci Nelson biyografisi için 1886 yılını beklemek gerekti. Bu eser, yani Sir John Knox Laughton'un Letters and

Despatches ofHoratio, Viscount Nelson adlı kitabı aslında daha ziyade bir otobiyografi sayılmalıdır. Zira son de­

!I! .

rece iyi bir edisyon kritik süzgecinden

AN ACCOUNT

geçirilmiş seçme belgelerin tutarlı bir tarihi anlatı oluşturacak şekilde toparlanmasıyla husule gelen eser, adeta Nelson'un kendi kaleminden çıkmış gibiydi. Hem de, kendisinden iki yıl önce Sir Nicholas Harris Nicolas tarafından derlenmiş olup Nelson'un evrakının daha az titiz bir seçkisini teşkil eden The Dispatches and Letters

of Vice-Admiral Lord Viscount Nelson adlı eseri de tamamlayıcı nitelik­ teydi. Nicolas, Napoleon Savaşları esnasında Kraliyet Donanması'nda hizmet vermiş olması hasebiyle en alakadar belgeleri seçme salahiyetine sahipti. Hülasa, bu iki evrak derlemesi �bir yüzyılı aşkın bir süre boyunca Nelson incelemeleri alanının boy öl­ çüşülmez temel direkleri olarak kaldı. Amerikalı deniz teorisyeni Alfred T. Mahan, Trafalgar'ın yüzüncü yıl dönümünde Nelson'u İngiliz deniz hakimiyetini sağlayan kişi ve dolayı­ sıyla da kendi ortaya attığı deniz gücü paradigmasının muştulayıcısı olarak yansıttı. Mahan'ın 1884'te kaleme aldığı Life of Nelson; Britanya'nın donanması ve küresel hakimiyetin­ den yere göğe sığmaz bir gurur duy­

PF

QF

THE VlCTORY OVER

TH;ıi:

. Combined Fleets , FRANCE AND SPAIN ; .

·

. D�A!H of LORD NE_ı;,SON. AND THE



PIJ•••th, N111J. 5, 1So5. _ . Mnsrs. 'r. """ fV. EARLE1111a. C.. Gt11.1!İmnı, , THE Picklc arrivcd here thiı morning-Caprain Syk