Genel Türk Tarihi - 8 [8]
 9756782625, 9756782706

Table of contents :
YENİLEŞME DÖNEMİNDE OSMANLI BİLİM VE EĞİTİMİ, Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu - Doç. Dr. Salim Aydüz 9
YENİLEŞME DÖNEMİNDE TÜRK DİLİ, Doç. Dr. Musa Duman 37
OSMANLI DEVLETİ'NİN YENİLEŞME DÖNEMİNDE TÜRK EDEBİYATI, Prof. Dr. M. Orhan Okay 79
YENİLEŞME DÖNEMİNDE KÜLTÜR VE SANAT, Prof. Dr. Günsel Renda 101
SEKİZİNCİ BÖLÜM: TÜRKİYE CUMHURİYETİ

A. MİLLÎ MÜCADELE DÖNEMİ
TÜRKİYE'NİN İŞGALİ VE MİLLÎ DİRENİŞ HAREKETLERİ, Prof. Dr. İzzet Öztoprak 135
MONDROS'TAN SAMSUN'A TÜRK KURTULUŞ MÜCADELESİNİN DOĞUŞU, Prof. Dr. Salahi R. Sonyel 173
TÜRK İSTİKLÂL HARBİ, Prof. Dr. Stanford J. Shaw 193
TÜRKİYE'NİN ÖZGÜRLÜK VE BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ, Prof. Dr. Salahi. R. Sonyel 267
19 MAYIS 1919: MUSTAFA KEMAL PAŞA'NIN SAMSUNA ÇIKIŞI, Dr. Zekeriya Türkmen 277
BİRİNCİ TBMM'NİN AÇILIŞI VE ANLAMI, Dr. Mustafa Küçük 315
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ HÜKÜMETİ (23 NİSAN 1920-30 EKİM 1923), Yrd. Doç. Dr. Yavuz Aslan 337
MİLLÎ MÜCADELE'DE BATI CEPHESİ, SAVAŞLAR VE ZAFERLER, Prof. Dr. Nuri Köstüklü 373
MİSAK-I MİLLÎ HEDEFLERİNİN LOZAN ANTLAŞMASI'NA YANSIMASI, Prof. Dr. İlker Alp 399

B. TÜRKİYE CUMHURİYETİ
TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN KURULUŞU, Prof. Dr. Ercüman Kuran 423
İKİNCİ DÖNEM TBMM VE CUMHURİYET'İN İLÂNI, Prof. Dr. Dursun Ali Akbulut 431
SALTANATIN KALDIRILMASI VE SONUÇLARI, Prof. Dr. Dursun Ali Akbulut 441
ATATÜRK DÖNEMİ VE ATATÜRK İNKILÂPLARI, Prof. Dr. Yücel Özkaya 449
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK: HAYATI VE ŞAHSİYETİ, Prof. Dr. Norman Itzkowitz 499
ATATÜRK'ÜN HAYATI, Prof. Dr. Yaşar Akbıyık 519
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN ASKERÎ HAYATI, Prof. Dr. İsrafil Kurtcebe 551
ALTI İLKE, Prof. Dr. Yücel Özkaya 595
ATATÜRK DÖNEMİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI (1919-1938), Doç. Dr. Mustafa Yılmaz 609
İNÖNÜ DÖNEMİ VE II. DÜNYA SAVAŞI YILLARI, Yrd. Doç. Dr. Necdet Ekinci 641

Citation preview

GENEL TÜRK TARİHİ 8

Editörler

Hasan Celal GÜZEL Prof. Dr. Ali B!R!NC!

YENİ

TÜRKİYE

YAYINLARI

Teknik Koordinatör MuraL Ocak

Sanat Yönetmenleri D. Hamza Gürer / Faruk Taştepe

Görüntüleme Görüntü Yönetmeni Yrd. Doç. Dr. Tufan Gündüz Görüntü Yönetmen Yardımcısı Hasan Tahsin Dr. Muhammet Görür/ Fatma Doğancı/ Uğur Altuğ Yüksel Şahin I Ahmet Sait Candan /Hüseyin Köksal

Resim Tarama Turgay Süslü/ Ümit Bahadır

Dizgi Grubu Mehmet Keskin /Fatma Özgür Şahin/ Murat Aydıner Kadriye Akkaya /Levent Süsoy /Ahmet Düzgün Tuğhan Taştepe /Turgay Süslü/ Ümit Bahadır Zülfikar Mert / Murat Şaşmaz Vural Dönmez /Umut Aras

Tashih Grubu Elnur Ağayev Ahmet Budak / Zehra Filiz Bilir Emine Özdemir/ Büşra Bolay Ebru Demir/Rizvan Genberli

Grafik Tasarım Ali Taştepe

Baskı Semih Ofset

Cilt Balkan Ciltevi Yayın Kodu

975-6782-62-5 ISBN(Takım) 975-6782-70-6 ISBN (Cilt) Yayı.n Yeri ve Tarihi Ankara

2002

Yan Kağıt: Selçuk Çini Paneli, Ahmet Ertuğ

GENEL TÜRK TARİHİ Yayın Kurulu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu Tl.JRK TAR!H KURUMU BAŞKA�! - TlmKIYE

Yayın Danışmam Prof. Dr. Halil İnalcık TÜRKiYE /AB D

Yayın Kurulu Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın

Prof. Dr. Manas Kozıbayev

TÜRK DiL KURU11J BAŞKANI-TGRKIYE

KAZAKiSTAN

Prof. Dr. Süleyman Aliyarlı

Prof. Dr. Ercüment Kuran

AZERBAYCAN

TURKIYE

Prof. Dr. Muhammed Aydoğduyev

Prof. Dr. Şerif Mardin

TÜRKMENISTAN

TÜRKiYE

Prof. Dr. Tuncer Baykara

Prof. Dr. Erdoğan Merçil

TÜRKiYE

TÜRKiYE

Prof. Dr. Kemal Çiçek

Prof. Dr. Rhoads Murphey

TÜRKiYE

!NGILTERE

Prof. Dr. Tınçtıkbek Çorotegin

Prof. Dr. Yuzo Nagata

KIRGIZISTAN

.JAPONYA

Prof. Dr. Geza David

Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak

MACAR!STA"1

TÜRKiYE

Prof. Dr. Feridun Emecen

Prof. Dr. İlber Ortaylı

TlJRKlYE

TtıRKlYE

Prof. Dr. Peter B. Golden

Prof. Dr. Victor Ostapchuk

AB.D.

KANADA

Prof. Dr. Mustafa İsen

Prof Dr. Sema Barutçu Özönder

TÜRKJYE

TORKIYE

Prof. Dr. Narman Itzkowitz

Prof. Dr. Stanford Shaw

AB.D.

A.Il.D

Prof. Dr. Ekmeleddin Ihsanoğlu

Prof. Dr. Geng Shimin

!RCICA BAŞKANI - T(JRK!YE

ÇIN

Prof. Dr. Mustafa Kafalı

Prof. Dr. Dcnis Sinor

TÜRK!YE

A.B.D

Prof. Dr. Kemal Karpat

Prof. Dr. Ahmet Tabakoğlu

A.B.D.

'J'ı:RK!YE

Prof. Dr. Beg Ali Kasımov

Prof. Dr. Dmitri Vasiliev

Öt:BEKISTAN

nı:sYA

Prof. Dr. Salim Koca

Prof. Dr. Bahaeddin Yediyıldız

TiiRK!YE

T(RKIYE

Danışma Kurulu Prof. Dr. Abdülhaluk Çay 13AŞKAN · Tt:RKlYJ::

Dr. Bilgehan Atsız Gökdağ

Prof. Dr. Gabor Agoston :\_!U)

Tl'llKllE

Dr. Oner Kabasakal

Prof. Dr. İsmail Aka Tl'llKl\E

rlK.\ il l.)K-\Nl-TI "llKI\ 1;

Prof. Dr. Şakir Akça

Prof. Dr. E sin Kahya

Tl:llKIYf;

Tl'liKl\1·:

Prof. Dr. Annakurban Aşirov

Prof. Dr. Şaban Karataş

Prof. Dr. Oktay Aslanapa

Prof. Dr. Hee Soo Lcc

TliHK\1LNIS'l ·iN

Tl'llKI\ 1·:

TCRKIYE

Doç. Dr. B. Zakir Avşar

Prof. Dr. Heath

Ti 'fll((\'f;

; il il.

Polat Bülbüloğlu

W.

Lowry

Prof. Dr. Justin McCarrhy

Ti 'llKSOY llıl.';K.·INf.AZEll!l.; YC,\N

1.IUJ

Prof. Dr. Gülçin Çandarlıoğlu

Prof. Dr. Gabriel

R.

Paleczd;:

nm;ııE

Prof. Dr. Emin Çarıkçı

Prof. Dr. Omcljarı Pritsak

Prof. Dr. Nej at Diyarbekirli

Prof. Ik Mirkasun Usınaııov

Ti llKl\ı:;

\il.il

Tl'RKllE

T:l..Tr\l(J.'-''L·\>l

Prof. Dr. Yavuz Ercan

Prof. Dr. Turan Yazgan

Ti HKIYJ·:

Ti liKl\E

Prof. Dr. Semavi Eyice

Prof. Dr. İlya Zaitscv

Tı:rıKIYE

111 '-;\ 1

Prof. Dr. Istvan F'odor

Namık Kemal Zeybek

�1:\l 'AWSTAN

Tl'lihlYI:

Proje

Koorctiııatörü

Osman Karatay

Yurt Dışı Koonlimısyoıı

Sabiha Sungur idari Kooniiııatörler

Abdurrahman Eren I Mustafa V. Güzel / Lütfü Ulukul TPrcıime

R'(ıJıinı-ı Sqfeı 'l.iJCT'll adıyla Türkçeye tercümesi bunlar arasında

sayıl abilir. :ı: ı

Yeni Eğitim Kurumları Osmanlılar XVIlI. yüzyıldan başlayarak İmparatorluğun sonuna kadar süren uzun bir değişim süreci yaşamıştır. Bu dönemin en önemli yönlerinden biri ele kültür ve eğitim hayatıııdaki yenileşme hareketidir. Osmanlıların Batı bilimini t.anırnacla

ve onu kendi dünyalarına aktarmalarında yardımcı olan ve çalışrnaını­

zın şimdiye kadar olan kısmında ele alınan tercüme ve adaptasyonlardan sonra ikinci fakat en öneıııli vasıta, xvm. yüzyılın ilk yansından itibaren kurulmaya haşlayan askeri teknik eğitim müesseseleri olmuştur. İmparatorlukta yenilcoşme hareketinin doğup gelişmesinde eski askeri kuruınlardan Tersane-i Amire'niıı önemli bir yeri olduğu

-

ınüşalıede cclilrnektcdir.'l4 Modern gemi inşa tekniklerinin uygulaıırnası, mühendislik eğitimi­ nin verilmesi ve son olarak ela modern tıp eğiti­ rniıı yapılması gibi üç önemli yenileşme t.e9cb­ hüsü Tersaııe-i Amire'nin bünyesinde gcr­ B u n e ta ' b i r ) Veys? '.ue,

Ne misi 'ye m lı meı

okul11 .1Joıüır' ,S'u lıerijler/ Acele etnıeyiıliz e/€mdimJ B11

lı iddcl

sl/er

Nen;is ile r zu/c11 11uıstiihıkk-ı

ııe

kut du­

.ı;u ' Vey

ruJı:me l l irler. flıınla rı m ıln ro

kıl­

/Ji,/ nı i d i r ' "

İ çl e rinde

Mehmet Celal, Tepedcleıılizüde Küınil, Müstc cübi:dıclc İsmet , llm-i

Jtıfat Saın i h , Ahmet ltasim gibi y azarlanı ı da

buluııdıığu kiınsdPr

özdlikle Ahm et

MitJıat'ın yazısından cesaret alarak Scrvet-i F ünü nrnlarııı clıliıw ve dil anlayışla­ rına kaı·şı sade lisanın savun uculuğuna koyuldular. Bııı ı larla birlikle Elıuzziya Tevfik, Manastırlı Rıfat sade ctil anlayışuıın bağlıları olarak y az ı lar yazdılar . H l GPnç Kalemler dergisinin bu adı almadan önce ki l ii is i ın

ve

Şiir ıııc cmııasııı­

cla, Serwr-i F'iinlın ectcbi.vatı şair ve y azar l ;ı r ı ncl an Tf'vfik Fikret . Halit Ziya, Cc­ ı ı;ıp

Şe l ıab e d diı ı ve Melınwt Raııf Beylerin sanat

kıncta

bir anket açılını�

VP Furis1. lisdn lurı:ndcın elli{}i istifclde .CJ cıur-ı mün­

ker b u / u whı.ğıı ıulau ve Osman/? Tü rkçes i n i bu rnııhtereın lisnnlrınlo 11 ıec­ rül etmek !ıiçtıir Osmaııl? 'ill'll huyfı / ü ı deu bile oeçmeyece.ğinden,

Türk

De rneği, A rabi, l 'e F'a risi !celhnele rini b i i Wn Os ınanl ı lar t o rqfı n du.n kH­

m/ıJ-i s ii h ü le t le cmlaş ı,lacak l i er lı ile şd.1J i ' olrrı.uşlcırındcın i ı ı.tihab edecek ve /ri n{ı eu a le:ı;h mezk ür Den ıeğin .u uzcıuı{j1 ese derele kullruuıca()ı lisem en sd­ de Osrnanlı Türkçesi olacaktır. "8ii

Derneğin bu dil anlayışına Halit Ziya (üşaklıgil) ve Süleyman Nazif tarafın­ dan sert ele ştiriler yöneltilmiştir. Biraz önce daha geniş olarak almtıladığırnız ya­ zısında Halit Ziya "Falwı l is 6 ı ı. sevi.uı;e · i i rftı ıH halkcı 'i nmez, seı.ıiyye-'i. fr­

fan-ı,

halk lisana yiikse llilme:IJe çcıl 7.i/tlı .r"87 diyerek düşüncesindeki temel

farklılığını ortaya koyar. Süleyman Nazif ise Türk Derneği'nin siyasi düşüncelerine ve bu çerçevecte dil konu sundaki hed eflerine şiddetle karşıctır. "Lisanı. sadeleştirmek, /Jiz'i yed1 asn· yerı::ı;e VP rWrt bP.� biu n ilmnet re uza.CJa atrrı.akıı.r. .

Te rk{tr ecierhn ki biz lm giin Bulırmı.11 cle.rJiliz

?Je

o l wn a ­

y ız. O maziJJi iadeye çalışmcık miilılik lri r i rl icnciır" ( Ye n i Tns1.1 'i r-i Ejkfö�

12 Temmuz

1 909, sy . 4:3 ) . 88

Derneğin Türk dili için asıl hizmeti, kurulduktaıı sonra bir yıl içinde ancak yedi sayı çıkabilmiş olan Türk Derneği dergisi olmuştur. Nizaınnaınelerirı deki esaslar doğrultusunda t,'l-kıt6. b ı ı Luurı t i 't. - Tfrıki.uurı (İbıı li Mühenna) ve

Su ıj�ı

Tahl'ili-i Lis6n-ı Türk-/ (i\nton Tıngı r) adlı eserleri yayrnılaınışlardır.

Özellikle

Il.

Meşrutiyet'in başl arındaıı itibaren fikirde Türkçüler ile tasfiye­

cilik yanlılarının dilde saddcşıııe konusunda yollarıııııı ayrıldığıııı ifade etmek mümkündür. Türkçülerin takip ettikleri aıı layış , dilcte sadeleşme çalışmalarında orta yolu temsil etmektedir. Fikren başka gruplara mensup olaıı pek çok saııatçı ve bilim adamı, yenileşme dönemi içinde sade dil taraftarı gözükmüş, yazılarında sade Türkçeyi kullanmaya özen göstermişlerdir. İsliirncılık düşüncesine bağlı olan sa­ de dil konusunda Türkçülerle aynı 11o klacla buluşınu';>Lur. asıldli'. Ne zam.mı hu ası.lrlan a.u rı d iişmüş-

"Sade yazma k bizim.

sr?k, mutlaka mvztcı r lw lnnş 1.zrfn · 'ııçınrık', 'celıe ın wı n'i b·ı rrı k ıp

Ya lnız sadelikle 'r:e n ı ı c f'i 'i /ıe.c]m ı:rneyip

'tu mu ' cl i.uec :ek kcıcfcıı·

il.eri. .Qüiecek cleğüiz »8!J

Hu dönemde daha önceki Servet-i Fününculara benzer şekilde Fecr-i Ati topluluğunun da sadcle�meye karşı olup kendi sanat aıılayışlanna bağlı bir dil kullandıklarını belirtmek gerekmektedir. Bunları e11 güzel biçimde belki kendi devrinde Genç Kalenıler'cleki (II. Cilt, nr. 1 , 29 Mart l '.3 2 7/ 1 1 Nisan 1 9 1 1 , s . l

keli 111 e/eri n o ı 'mrıca terrı.s i l e d i len şek illeri ! ı n ­

uısça n 1 1 1Jıa/ozn o l ı ıı ı a ı ı osl i , t t i ı ı Dinanıo'nun Kutsal isyan adlı r'scrirH.' l ıakılalıilir.

!J l

Harb Tarihi Vesikalan Dergisi, Sayı :37, lklgP No: 8U8.

!J2 Vali lacı Bey, lııgiliz konsoloslıığıına sığıııı ııı � t ı : ( ; o tt.hanl . J uısc:hk.l!d> ı it � ' " ! ' ' "• :z m , , � .- w1ı �

t � '.�,;:1�:·� � ��;;;;,�· ���,�� :; D�'1 ki fiıı'•!U

1'... M. "'•lf

daha açık bir şekilde belirlenmiştir. Bu prensiplerde ise öngö­

'l,,. «�•••lj�' ı.ttk�«��l"fn,

�:���t!!;�!��r.::r!•:·.�ad;';;:ı':�·;

rülen amaç, sonraki yıllarda, özellikle Atatürk döneminde, da­ ima gözönünde tutulmuş ve uygulanmıştır. Buradan, Misak-ı Milli için, esasının Erzunım'da doğduğu, Sivas'ta geliştiği, An­ kara'da kaleme alındığı , İstanbul'da son Osmanlı Meclis-i Meb'usfın'mda nihai şekline kavuşturularak kamuoyuna açık­

Sevr Antlaşması'na Türklerin tepkisini gösteren bir Alman gazetesi haberi

landığı ve TBMM tarafından kabul edilerek uygulanmaya çalışıldığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Zaten Erzurum Kongn:si (2:3 Temmuz- 7 Ağustos 1 9 1 9) , Sivas Kongresi (4- 1 l Eylül 1 9 1 9) ve hatta Amasya Mülakatı (20-22 Ekim 1 9 1 9) karar­ larıyla, M!sak-ı Mill1 metni karşılaştırılarak incelendiğinde, maddelerin ortak yönleri hemen fark edilmektedir. Şöyle ki: a) Erzurum Kongresi'nin 1 ve 6, Sivas Kongresi'nin 1 , 5 ve 6, (An1asya Mü­ lakatı'nın ! . ) maddelerinde ; Mondros Mütarekesi'nin imzalandığı 30 Ekim 1 9 1 8 tarihindeki sınırın asgari bir istek olarak temin edilmesinin öngörüldüğü, milli sı­ nırlar içinde bulunan vatan p arçalarının, Doğu Anadolu illeri dahil olmak üzere , birbirinden ayrılmaz bir bütünü meydana getirdiği, ülke b ütünlüğünün korun­ ması gayesiyle gereken tedbirlerin alınması, ülkemizdeki Müslüman unsurların öz kardrş olduğu ve aynı amacı paylaştığı görüşleri yer almıştır. Bu kararlar ise, Misak-ı Milli'nin 1 , 2, ;3 ve 4 maddeleriyle yeniden teyid edilmiştir. b) Erzurum Kongresi'nin 3 . , Sivas Korgresi'nin, 3. ve 4. (Amasya Mülaka­ tı'nın 2.) maddelerinde; Hıristiyan azınlıklara ülke bütünlüğünü ve toplum den-

101

gesini bozacak ayrıcalıkların verilmemesi yönündeki hükümlerin Al1d-ı Milll'nin

5. maddesiyle benzerliği ortadadır.

c) Erzurum Kongresi'nin 7. ve Sivas Kongresi'nin 7. (Amasya Mü!akatı'nın 8 . ) maddesindeki; iç ve dış bağımsızlığımızın korunması şartıyla diğer devletler­ le fenni, teknolojik ve ekonomik işbirliği yapılabileceği yönündeki kararların, Mi­ silk-ı Milll'nin 6. maddesiyle paralelliği tartışılmazdır. Özetle; Milli Mücadele'nin yürütülmesini, vatanımızın kurtarılmasını ve Tür­ kiye Cumhuriyeti'nin kurulmasını Erzurum Kongresi, Sivas Kongresi ve Misak-ı Milli kararları temin etmiştir. Bu kararlarla ülkemizin mim sınırlar içindeki top­ rak bütünlüğünün, milll birlik ve beraberliğin, milli hakimiyet ve bağımsızlığ ın taviz verilmeden sağlanması öngörülmektedir. Her üç belgedeki hükümlerin is e, aynı konuyu içermeleri ve büyük bir benzerlik içinde olmaları, kongreler ile and arasındaki ilişkiyi açıklamada gözardı edilemeyen delillerdir. Bu ise Misak-ı Mil­ ll'nin temelini ve dayanağını Erzurum ve Sivas kongrelerinde alınan kararların teşkil ettiğini doğrulamaktadır.

MTsak-ı MillT'nin Amaç ve Hedefleri Mlsak-ı Milli Programı, giriş kısmı ile altı maddeden oluşmaktadır. Burada yer alan madde ve hükümleri ayrı ayrı değerlendirdiğimizde ise şu hususlar açıkça anlaşılmaktadır: l.

maddede, Mondros Mütarekesi'nin imzalandığı :30 Ekim 1 9 1 8 tarihine ka­

dar, düşman devletlerinin işgali altında kalan Arap çoğunluğunun yaşadığı yer­ lerdeki halka kendi geleceklerini tayin edebilme hakkının tanınması istenmekte­ dir. Ayrıca mütarekenin çizdiği s ınır içinde ve dışında din, ırk veya gaye bakı­ mından birbirine bağlı Osmanlı-Islam çoğunluğunca yerleşik bölgelerin tamamı­ nın bölünmez bir bütün olduğu b elirtilınektedir. Böylece mütarekenin imzalan­ dığı sıralarda elimizde bulunan topraklardan katiyetle taviz verilemeyeceği, hat­ ta sınır dışında kalan ve Müslüman milletlerce yerleşik olan bölgelerin ülkemizin tabi uzantısını oluşturduğu ifade edilmektedir. 2. maddeye göre, halkı hür kalır kalmaz Anavatan'a kendi istekleri ile katı­ lan Elviye-i Sel3.se yani Kars, Ardahan ve Baturn'dan oluşan üç sancak için ge­ rekirse yeniden serbestçe halk oyuna başvurulması kabul edilecektir! ı . Böylece halkının çoğunluğunu Türklerin meydana getirdiği üç sancağın, Anavatan'ın ay­ rılmaz bir parçası olduğu vurgulanmaktadır. 3. maddeye göre, Batı Trakya'nın hukuki durumunun belirlenmesi oradaki halkın vereceği oylara uygun olmalıdır. Böyle bir kararın alınmasında ise Batı Trakya'nın nüfus yapısı etkili olmuştur. Çünkü Lozan Barış Konferansı sırasında sunulan belgelerden (Yıınanis­ tan'ın elinde bulunan) Batı Trakya'da ( 1 29. 1 1 8 Türk, 8 3 . 904 Ruın, 26 .266 Bul­ gar, 1 480 Yahudi, 92;3 Ermeninin yaşadığı) , nüfusun % 76.fi'ini Türk, %23. 5'ni di­ ğer unsurların teşkil etl iği görülmektedir. 12 Bu demografik yapı, halkoyuna baş­ vurulduğu taktirde, Batı Trakya halkının Tiirkiye'ye bağlanmak isteyeceğini gös­ termektedir. 4. maddeye göre, lsıarn Halifeliği'nin, Saltanatın ve Osmanlı HükCııneti'nin

402

merkezi olan Istanbul şehri ile Marmara Denizi'rıin güvenliği, her türlü tehlike-

den korunmalıdır. Bu esasın saklı kalm;:ısı şartıyla, devletimizle diğer ilgili dev­ letlerin ortaklaşa alacakları kararlar çerçevesinde Akdeniz ve Karadeniz Boğaz­ ları dünya ulaşımına açılmalıdır. Böylece lstanbul, boğazlar ve çevresinde kayıt­ sız şartsız Türk hakimiyetinin sağlanması ve yabancıların boğazlardan geçişle­ rinde tabi olacakları kuralların Türk Devleti'nin onaylayacağı bir tarzda düzen­ lenm esi öngörülmektedir . 5 . maddeye göre, ülkemizdeki azınlıkların hakları, !tilaf Devletleri ile diğer devletl erin arasında, azınlıklara dair yapılan antlaşmalardaki esaslar çerçevesin­ de, civar ülkelerdeki Müslüman halkın da aynı haklardan faydalanması şartıyla, tarafımızdan tanınacak ve sağlanacaktır. Bu suretle, ülkemizdeki azınlıklara dev­ letlerarası antlaşmalar çerçevesinde kararlaştırılan hak ve hürriyetlerin verile­ ceği ifade edilmektedir. Ancak diğer devletlerdeki Türklerin, aynı insan hak ve hürriyetlerinden istifade edebilme şartı öne sürülerek mütekabiliyet prensibinin uygulanacağı vurgulaı lmaktadır. V o q s i :;dıe

6. maddeye göre, milli ve iktisadi gelişmemizi imkan­ lar çerçevesirıcie gerçekleştirmek ve çağdaş , ciüzenli bir

NrJ:-J J:

idare kurabilmek için, her devlet gibi, ülkemizin de, tam

•.

yaşamımızın ve varlığımızm esas temelini teşkil etmesin­ ğer sınırlamalara karşı olduğumuz, borçlarımızın ödeme şartlarının da bu esaslara uygun düzenlenmesi gerektiği belirtilmektedir. Böylece Türk Dcvlcti'nin tam bağımsız­ lığa ve hürriyete kavuşmasını önlediği için yabacı müda­ halelere ve kapitiilasyonlara izin verilmeyeceği bildiril­ mektedir. Nitekim bu hususlar Lozan Antlaşması'nrn ya­ pıldığı sırada gündeme gelerek kapitülasyonlar kaldırıl­ mıştır. Ozetle MXsak-1 Milll üe 30 Ekim 1 9 1 R lcı rihinde, imzalancııı Mondrns Mi.i larekesi s-ı. ras·ıncio Osmanlı. Devleti '11in

t(J)

'· A lıJa· •'.· '''�· Sıgn..ıJr/'V�ı•-lL.. (A . . . . . .. Dutum . . �·if;< L ,191,?

bağımsızlığa ve hürriyete kavuşması lazımdır. Bunun ise den dolayı siyasi, adli, mali ve gelişmemizi önleyecek di­

Zcltmıg (E3criin)

�·

- -·

)'1.l\'fı°P�G f.leıııd- ü�r e,;ıi ıilrtıf1/ııı 3fli��lli

� r o � t ı11 c l tı ı r: ı:ı b n ·,'il ıı f f�fl•"'"*•"' -­

P .'P'Gdf, (\,' 6tph�iÜ.- . !'iH,&ıı,btrf ırl_d,tırrıcııu b-::ı .�tnnt• bntıe rlİMı U.ruui:tu:uı rıı�t iT! :ı. (1. ıı p � o, -sı e cı p l \la{d;o.. bd ll,ıın. Jasft>� .S ır1 l :.n a -11ntt S:: � r o. � t l n t,:t lilitM !U_tr.lrr ifirn,. �tl%t� ı.ınDıı:Jri.IOu..dıc. ::tc� ': � t! ( ıı � n c n �mı�!lı:iıbu:ötm. T-ıt ;)ııhınlt ubJ iti:ı�. � b � ;:-=:ff;ı\t� hıılr,�c .ı:ı.oııııarırttn ıt�t. btr :nlıtlt :ttaıııiJ)Qfüf,_"baa ,�lnt;. •!:-·n�tltr�rn .t-ntı ottıtfötr·. fİ!fl(1' ıDHtıt. _�a Aıtılnl\t'airn 'Jl.i.IJe- i .'ı'elôse (2 .ınad . ) , Bail. Trak.lJa (3. rnacl .) v d . topraklm·m rnillz s ı ­ nırla m clnhil e di l me s i (2. v e ;3 mad . ) , lstcrn h ı ı l şelı ri, Monrı o m. Denizi ?.'e F3o.r]cız/w· ?izerinde Tli rk lıuk i'1!1 İ!Je· tin in sn..< Jicnmws1 ee Ro(jaz/arciuk'i geç iş l er i n T ü rk Dev leti'n h ı mı.o.u lovaco­ ğı

ta rzcfo rliize11lenmesi ( 4 . rnacl.) , Escıret n / l 1 1 1 rl.11 lw lmı .so.udoşlcı ruruza nn 11 l ı k lwklan 1 1 1 11 tem in edilme­

si ?.1e nzı u lı k/rı ın (m illetle m rus1 !t ıı tlaşnuı lrı. nln ö ı ı.[Jiiriile 1 1 lıo kln rm d ışı 1 1.­

ria) iml i.1Jaz/cı rı. ı ı,

rPri hn.enwsi

De l 'ieti 111 izi.n, S İ.lJUSi., o.d/ 1.,

hğo

km • 1 1 ş nuısı

(6 macl . )

(5. ınad) ,

i kt is odi,

nw l i "l'd

m!1(ıçlmrnwktuct ı r.

cılm ı lo niu ınm hcığ nı ı s ı z­

40 3

Mtsak-ı Millt Sınırları Mustafa Kemal Paşa'nın liderliğini yaptığı Milli Mücadele'nin iç ve dış amaç­ ları, Misak-ı Milli adıyla Osmanlı Devleti'nin yasama organı tarafından onaylan­ mış ve TBMM Hükumeti tarafından hayata geçirilmesi için yoğun çaba harcan­ mıştır. Misak-ı Milli' de tespit edilen ilkeler yalnız mim mücadele yılların da değil , ondan sonraki dönemlerde de Türk dış politikasının temelini teşkil etmiştir. Bu sebeple Atatürk, Misak-i Milli'yi "milletin emelleri ve maksatlarının kısa bir programı " ı:ı olarak tarif etmiştir.

Söz konusu özelliklerinden dolayı Misilk-ı Milli üzerinde, kabulünden günü­ müze kadar, çeşitli tartışmalar yapılmıştır. Bunlar arasında en çok tartışılan ko­ nu ise sınırlar meselesidir. Bu yüzden, M!sak-ı Milli sınırlarımızm nerelerden geçtiğini belirtebilmek, Atatürk dönemindeki Türk dış politikasının mim hedef­ lerinin neler olduğunu anlayabilmek ve konuyla ilgili gerçekleri görebilmek için, Atatürk'ün düşünce, ifade ve icraatlarından örnekler vermek ve 1 920'1ere ait belgeleri değerlendirmek mecburiyetindeyiz. Mustafa Kemal Paşa, 28 Aralık 1 9 1 9 tarihinde, Ankara'da, kentin ileri gelen­ lerine verdiği konferansta, Wilson prensiplerindeki hükümlere, Osmanlı Devle­ ti'nin durumuna ve İtilaf Devletlerinin memleketimizi haksız yere işgal etmeleri­ ne değinmiştir. Devamında Mondros Mütarekesi'nin imzalandığı 00 Ekim 1 9 18 tarihinde, Türk kuvvetlerinin hakimiyetinde bulunan yerlerin milll sınırlarımızın dahilinde olduğunu ifade etmiştir . Bu arada Erzurum ve Sivas kongrelerinde be­ lirlenen yeni Türkiye'nin güney, güneydoğu sınırlarından ayrıntılı bir şekilde bah­ setmiştir. Sınırları takiben ise azınlıklar slatüsünün ve Türkiye'nin tam bağımsız­ lığım sağlama şartlarının neler olduğunu da açıklamıştır. Oldukça uzun olan bu konuşmanın belli başlı yerlerinin M!sak-ı Milli metnine büyük ölçüde yansımış ol­ duğunu, hatta bazı maddelerine açıklık getirdiğini söylemek mümkündür. Musta­ fa Kemal Paşa'nın konuşmasındaki sınırlarla ilgili kısım şöyledir: 1 4 "Osmanlı İrrıparatorluğu 'rrnn muharebeden evvelki hududu malumu­ nuzdur Harbi Umumi 'nin neticesi bir takım fedakô.rlık ihti.yarına (yap­

maya) devletimizi mecbur kılıyor, buna nazaran devlet için mill?. yeni bir hudud kabul etdik. Bu hudüd beyannamemizin bü"inc"i maddesinde mu­ sarrahtır (açıklanmıştır ) . Teferruat itibariyle bilrrı.iyen/.er olabilir Ve büta­ bi (tabiatıyla) ma 'zurdurlar. Bu hudud tahassul ederken (oluşurken) işin içinde bulunciuğwndan bunu dcı arz edeceğim: Mütareke akdolunduğu gün ordularımız fi ilen bn hatta hakim bulu­ nuyordu. Bu hudiıci lskenderun Körfezi cenubundan Antakya'dan Halep ile Katrna İstasyonu arasında Cerablus Köprüsü cenühnnda Fırat Neh­ h 'ne müldki olur (ulaşır) . Ordan Deyrizora iner; badehu (ondan sonra) şarka temdid edilerek (uzatılarak) , Musnl, Kerkük, Süleymrmiye'yi ihtiva eder. Bu hudiıd ordumuz tarafından si lô.,hla ınüd{ı:frıa olduğu gibi aynı

zammı.da. Türk ve Kürt anasV"ı ile meskün aksam-ı ııatanırmzı (vatanımı­

zın kısımlarını) tahdld eder (sınırlar ) . Bnnım cenüb akstımında A rapça mü­ tekellim (konuşan) dhuüış/arımız va rdır. Bu hudiıd dahilinde kalcın aksa­ rm

104

memtılikimiz (memleketimizin kısımları) cô.mi 'a-i Osmdniye'den Wyen-

fekk bir kül (ayrılmaz bir bütün) olarak kabul edilmişdir" 1 5

Yukarıdaki ifade değerlendirildiğinde, Misfil e ! ı udwlu m i l l inıiz d n h i l i 1 1 t u zm i ıı o l nı cı kmşı l ı k tut 1 1 l i ll11sı, o/mcul ığı. t cı k ıiirde yi rmi yıl

ertel e n mesi. Dli.iJ(ı.n-ı. Urmi miye idw esi kal ma.vacakl ır. G ü çl ü k l e r çıkarsa sonllıı cukl ı. r.

1 1 . Si/61ıl ı Ku vvrtlcr: O rd u ı 'e dm ı.cı 1 1 111 0.ıp s 1 11 1 rl n w .t ı. m 1 1 ka.u ı tlcı r kab ıı. l

erli lmeyer·ekli ı ·.

1 2. Ya ba ncı. Kunı mla r: Tii ı·k Ku11 1 1 ı t l o n ı w tcı/Ji ı u ı u lu ccı k ı n·. JJ Tli ı k ı .ve 'd c 1 1 o y r ı / w ı /i lk el e r

412

y li ıiu f o kteci i ı .

içi11

iV!i.wık-ı Mi l l l ' n i ı ı. özel maddesi

14.

Cemaatler ve lsldm Vakfılar Hukuku: Eski antlaşmalara göre sağla­

nacaktır. 39 Bu kısa ama kesin talimattan anlaşıldığına göre, TBMM Hükümeti'nin hede­ fi, Misak-ı Milli ile öngörülen hususların barış görüşmelerinde Batılılara kabul et­ Bununla birlikte iki konuda pazarlığa girişmek niyetinde değildir. tiriJroesidir. birincisi, Doğuda Ermenilere toprak bırakılmasıdır. İkincisi ise, Os­ Bunlardan nin çöküşüne yol açan en etkili sebeplerden biri olan kapitülas­ evleti' D nlı ma yo nların kaldırılmasıdır. TBMM Hükümeti, her iki konunun da milli bağımsızlık ilkesi ile asla bağdaşmadığını bildiğinden, gerekirse barış görüşmelerinden çekil­ mekte kararlıydı. Diğer konularda ise elverişli şartların sağlanması yönünde pa­ zarlık yapılabileceği kanaatindeydi. Zaten Lozan'daki müzakere ve gelişmeler bu yönde cereyan etmiştir. Türk Temsil Heyeti Başkanı ve Dışişleri Bakanı İsmet Paşa, Lozan barış gö­ rüşmelerinde takip edilecek hareket tarzından söz ederken:

"Bu milletimizin öteden beri milli istekleri yolunda takip ve tespit ettiği yoldur ki, Misak-ı Milli ile açıklanmıştır. Mi­ sak-ı Milli ve Yüsek Heyetimiz'in siyasetimize esas olarak kabul ettiği anlaşmalar bizim hareket tarzımızı teşkil eder. Misak-ı Milli ile imzalanmış anlaşmalar çerçeve­ sinde hukukumuzu savunacağız" şeklinde açıklamada bulunmuştur. Konu üzerinde hassasiyetle duran Başbakan Rauf Orbay da :

"Gayemiz Misak-ı Milli, istiklali Tammı Milli'dir"40 diyerek TBMM'nin amacının Misak-ı Milli'nin ve tam bağımsız­

lığın temin

edilmesi olduğunu açıkça belirtmiştir . Görüldüğü gi-

bi Lozan'da Türkiye'nin hareket noktası Misak-ı Milli'ydi. Misak-ı Milli sınırları dahilinde ise, başta Boğazlar hakimiyeti, Batı Trakya, Ege

ismet Pa�a

Adaları , Hatay, Musul Vilayeti, Elviye-i Selase'nin ülkemize dahil edilmesi ve iktisadi bağımsızlığın sağlanması yer almaktaydı. Ayrıca kapitülasyonla­ rın

kaldırılmasına da büyük önem verilmiştir. Yani Türklerin çoğunlukta bulun­

duğu yerlerde, her bakımdan bağımsız bir Türk Devleti'nin kurulması amaçlan­ mıştır. Zaten Türkiye bunu aşan bir talepte de bulunmamıştır. Bağımsız bir Tür­ kiye'nin milli ve stratejik sınırlarının korunmasına yoğun çaba harcanmıştır. Fa­ kat Müttefikler, 1 9 1 4'ten önce terkedilen yerleri bu konferansta görüşmeye ya­ naşmamışlardır. Onlar, I. Dünya Savaşı'nın mağlubu olan bir Türkiye ile müza­ kerelerini sürdürme ısrarında idiler. Bunun karşısında Türk heyeti, bugün ten­ kit edilen bütün konuları Lozan müzakereleri sırasında büyük azimle savunmuş­ tur. Bu yüzden görüşmeler uzun sürmüş, tartışmalı geçmiş hatta kesilmiştir (Öyle ki, 20 Kasım 1 922'de toplanan konferans, müttefiklerin milli sınırlarımızı kabul etmemeleri ve kapitülasyonların devamında ısrar etmeleri üzerine, 4 Şu­ bat 1923'te kesintiye uğramıştır. 23 Nisan 1 923'te yeniden başlayan konferans, 24 Temmuz 1 923'te Lozan Barış Antlaşması'nın imzalanmasıyla sona ermiştir. Bu Antlaşma da 24 Ağustos 1 9 23'te TBMM tarafından onaylanmıştır) .41 Müttefikler, Osmanlı Devleti üzerindeki iktisadi, mali vd. imtiyazlarından çok zor vazgeçmişlerdir. Yeni Türkiye'nin sınırları konusunda ise Mudanya Mütarekesi sınırlarını savunarak geri çekilmek istememişler, Boğazlar üzerindeki fi-

41 3

ili hakimiyetlerinden vazgeçmemişler, Hatay ve Musul Vilayeti gibi yerleri ver­ meye yanaşmamışlardır. Bu yüzden Mlsak-ı Milll'de öngörülen hususların tama­ mı gerçekleşmemiştir. Bununla birlikte, Lozan'da elde edilen neLiceler asla kü­ çümsenemez. Çünkü o günkü siyasi şartları, milletimizin durumunu, devletimi­ zin asker! gücünü, mail ve iktisadi yapısını gözönünc!e bulundurduğumuzda el­ de edilen neticeler gerçekten inanılmazdır. Ordus uyla bütünleşen Türk mille ti, büyük fedakarlıkla verdiği mücadele sonucunda, yüzyıllardan beri yarı sömürge haline gelen devletlerinin mim sını rlan içindeki istiklalini kurtarmayı başarmış ­ tır. Lozanla birlikte tam bağımsız yeni bir Türk Devleti kurulınuştur. Büyük Nutuk'ta Sevr ile Lozarı'ı karşılaştıran Atatürk: "Mu!ıterern Efendiler, Lausanne Sulh Mu n h e ci en fı:m es i 'ni n ihtiva etti­ ği esrisatı,, diğer sulh teklifleriyle dalw Jazla m ukayeseye malı.al o l ma dığı fikrindeyim. Bu mı.ıiıhedename, Türk rnilletı: aleyhine, asırla nünı beri ha­ zırlrınmv� oe Seı;res Marihedenchnesi 'yle ikmal edildi/Ji (tamamlandığı) zcınnedilm:iş, büyük bir suüwsti11 inhidamını (yıkılışırn) i,fade eder bir ve­ sikad'/.r Osmc.ınlı devrine ait tarihte emsali ıı.Cı.mesbfık (eşi olmayan) bir si­ yası zafer eseridı:rı "42

değerlendirmesini yaparak Lozaıı An tlaşması'nın, Türk

milleti aleyhine yüzyıllardan beri takip edilen ve Sevr Antlaşması'yla tamamlan­ dığı zannedilen yok etme faaliyetlerine set çeken bir belge niteliği taşıdığı ve Os­ manlı tarihinde benzeri bulunmayan bir siyası zafer eseri olduğu sonucuna var­ maktadır. Ancak Atatürk, burada ülkemizin sınırlarıyla ilgili alınan kararları Mi­ sak-ı Milli ve mim menfaatler doğrulLuslmcla değiştirmeyi düşündüğü de bir ger­ çektir. Nitekim Amerikalı General Mc:. Arthur'un, "Hat ı, ralu.rmda", "Büyük devlet adamlarından biri" olarak tamdığını ifade ettiği Atatürk'le l g;3;ne Anka­ ra'da yaptığı bir mülfıkat buna örnektir. Mülakatta şöyle denilmektedir: "Aı.aıü rk, Ankrıra 'daki k cı rş ılcış ma n nzda bana: ' 'A lma n :ı; a 'y a dikkat edin, eğer d. i(je r deııletler akıllı dmı m mruız la rs cı bu h al iy l e Alm.anya ikiye l!Olirn.ecek ve bundan en j(ı.zlcı Rusya kazançlı, Çikacak " eledi. "Sizin Türk'iye"ni.n ueleccği h cı k hn da tascıFmı.rların12 rı.edir9" iye sor­

du{jwnda ise: ''A llah nasıjJ eder, örnnim oefa ederse Mvsul, Kerkük

ve

A daları geri

olacağ'ıın Se!c'mik de dahil Bcıtl Traky Hcbiıth of a Nation, ( Wcid(·ııldd a ı ı c l NicD!suı ı , Loıı c lra, l >J(if) '\1aııgo. Aııdn'ı·v , Atat urk. (OvPrlool; l'n'ss. Wooılstock, NY. �00 1 1 ) . Volkmı, Vaıııik

U. a ı ı d l t zkowit z .

Norıııaıı, The

Imnı ortal Atatıırk: A syclınlıiognıplı,ı·

Alat i irk. M ı ıs t afa Kema l , Nutuk, (AKDTYK. Ankara, l !J8'J ) .

Soıı>·d, Salal ı i , Ataturk-The Foııncler o f Modern Turkey, (Tı i ıl Tari l ı Km ı ı ı ı ı ı ı , ..\ıık ı tk ;o,1 i l l ( ' t M t ·di­

si'ııde "!fos 13o!�evik C ı ı ı ı ı l n t ıi.w t i ilr• M t ıı ıas('l ı a t - ı Si .ı ·asi>Tsim·" dair l'l' n i igi izah Vl' h ı ı yol­ daki tartı9malar iıı Ol ara k

Belgelerle Türk-İngiliz i liş k i l eri nde '.V!usul

Mııstafa KC'nıal A t a t ıır k ,

ve

Bir Hakış",

13oğazlar", Türk Dış P ol i ti­

Kürdistan S orun u 1 9 1 8- 1 926,

"1 ut uk , C. il, [s t aı ı l ıu l, 1 D82.

Orııt-�r Kiirk�üoğlu, Türk-İngiliz İli şki lPri ( 1 9 1 9- 1 926), Ankara. 1 !l78.

rt'lat ioııs t u n :o-sovic·t iqıı v(• Am ac,:ları ", Atatürk Tiirkiyesinde Dış

Politika Sempozyumu, lsı.anlıııl, 1 D84 .

Türk İstiklal Harbi , C i l t ili, Doğıı Ccµlıt•si, C 1 t 'ıı-lııiıı Arasıııdaki

Yazışmrıaeurn. Near East arıd India. New Statesmarı. Westminster Gazette. '.'Jineteenth Century arıd Aftf'r. Observer. Near East. TirnesDaily Express Daily Herald . Daily Telegraph. Eeonomist. English Review.

6 10

İNÖNÜ DÖNEMİ VE il. DÜNYA SAV A ŞI YILLARI

YRD. DOÇ. D R . NECDET EKİNCİ A K D E N İ Z ÜNİVERSİTESİ İLETİ Ş İ M FAKÜLTE S İ I T Ü R K İ YE

1 •

Giriş kinci Dünya Sava.;;ı öncesinde tüm dünyada otoriter ve "totaliter" yönetim biçimleri eıı "

"

gözde siyasi rejimler olarak yükselmesini sürdürmektedir. Osmanlı'nın son kalıntıları olan Sultanlık ve Hilafet kurumlarını kaldıran Mustafa Kemal Atatürk, Türk Devleti'nin

yönetim biçimini Cumhuriyet olarak ilan etti. Onceleri İslam, anayasada devlet dini olarak adı kondu; sonra 10 Nisan 1 928'de bu madde kaldırıldı. Daha sonra da 5 Şubat 1 937'de Türk Dev­ letini "laik" olarak tanımlayan ilgili madde anayasaya eklendi. Egemenlik kayıtsız ve koşulsuz bir biçimde ulusa veriliyordu. TBMM ulus adına egemenliği kullanabilecekti. Yasama yetkisi doğrudan TBMM'de, yürütme yetkisi TBMM'nin seçtiği Cumhurbaşkanı ve onuıı seçtiği Ba­ kanlar Kurulu aracılığı ile Mcclis't.e oluşmakta ve toplanmaktaydı. TBMM, ulusun seçtiği mil­ letvekillerinden oluşuyor ve 22 yaşını dolduran her Türk erkek ve kadın yurttaş oy kııllanabi­ liyordıı. Fakat se çim sistemi anayasanın öngördüğü kadar demokratik değildi. Bu sistem 18 76- 1 878 Birinci ve 1 908- 1 9 1 8 İkinci Meşrutiyet dönemlerinin bir kalıntısıydı. Oy verenler, sonradan kendi vekillerini meclise seçen, bir seçmenler topluluğunun seçtiği , dolaylı iki dere­ celi bir sistemdi. 1 946 yılında çok partili düzene geçinceye dek yürürlükte kalan bu sistem, büyük toprak sahiplerinin ve eşrafın CHP'nin tüm tek parti yönetimi bo_y1Jnca kendi güç ve ağırlıklarını TBMM'de korumalarını sağlamıştı. Bir yandan yeni kurulan devleti ve devrimleri yaşatma kaygısı, diğer yandan ülkenin top­ lumsal yapısı nedeniyle henüz Batı'ııııı demokrasisini sindirecek siyasi bir olgunluğ;ı erişeme­ miş olması düşüncesi, Mustafa Kemal Atatürkü ister istemez, ülkeyi bir süre tek parti ile yö­ netmeye zorlamıştı.

Tüm olumsuz koşullara karşın, Mustafa Kemal Atatürk, Cumhurbaşkanı olarak ülkeyi yönettiği 1923-1938 yılları arası, iki kez kurulmasına izin vererek, gönlünün çok partili düzenden ya­ na olduğunu ortaya koymuştu. Ama bilinen nedenlerden dolayı onun tüm bu girişimleri sonuçsuz kaldı. Şimdi Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi muhalefetsiz ikti­ dardaydı. Bu sistemde anlamlı olan yalnızca bir tek partinin var­ lığı değildi. Daha önemlisi, devlet ile parti arasındaki ayrımın or­ tadan kalkmasıydı. Parti, devlet kurumlarının yönetimini üstlen­ mişti. Partinin il başkanları aynı zamanda ilin valileriydi. Devlet memurlarının "neredeyse tümü" CHP üyesi yapılmıştı. Kısacası Atatürk vefatından kısa süre önce Savarona'da, ( 1 938)

totaliter devletleri anımsatır bir biçimde Türkiye' de parti ve devlet iç içe girmiş, birbiri ile kaynaşmış, Türkiye bir parti devleti du-

rumuna gelmişti.

1. Mustafa Kemal Atatürk'ün Ölümünden Sonra Türkiye A. ismet inönü 'n ün Cumhurbaşkam Seçilmesi Cumhurbaşkanı Atatürk'ün rahatsızlığının ilk belirtilerinin 1936 yılının so­ nuna doğru ortaya çıktığı, sağlık durumunun ise 1937 yılından itibaren bozuldu­ ğu bilinmektedir.1 Atatürk, ölümünden bir süre önce "Başvekillik Makamı'm iş­ gal eden İsmet İnönü ile siyasi bir çatışma içine girmiş, bunun sonucunda İsmet İnönü görevinden alınarak, yerine Mahmut Celal Bayar atarınuştır.2 Celal Bayar'ın başvekilliğinin Atatürk'ün hastalığı ile aynı döneme gelişi, dış siyasette Hatay sorununun sürekli olarak hükümetin gündeminden düşmemesi, ardından Cumhurbaşkanı'mn ölümü, Bayar Hükümeti'nin siyasal kadrolarda önemli değişikliklere yönelememesi, İsmet İnönü'nün cumhurbaşkanı seçilme­ sini kolaylaştırıcı temel koşullan oluşturmuştur.3 Asım Gündüz'ün anılarında aktardığına göre bu konuda Genel Kurmay Başkanlığı'nda bir toplantı yapılmış, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Atatürk'ün ölümünden sonra alacağı konumun ne olacağı tartışılmış, sonuç olarak tarafsız kalınmasında karar kılınmıştır. Bu top­ lantıyı haber alan Başvekil Celal Bayar, Genel Kurmay Başkanı'nı ziyaret etmiş, Çakmak'ı, TBMM'nin Cumhurbaşkanı olarak görmek istediğini belirterek, ken­ disinden bu görevi kabul etmesini istemiş ise de, Genel Kurmay Başkam bu tek­ lifi ordunun bu konuda tarafsız kalma kararında olduğunu ileri sürerek kabul et­ memiştir. Bu toplantıdan iki gün sonra, I. Ordu Müfettişliği'ni sürdürmekte olan Fahrettin Altay Genel Kurmay İkinci Başkanı Asım Gündüz' den cumhurbaşka­ nının kim olması gerektiğini sormuş ve toplantıda alınan kararı öğrenince karşı çıkmıştır. I. Ordu ve Tümen kumandanları ile yaptıkları toplantıda İsmet İnö­ nü'nün Cumhurbaşkanı yapılması kararını aldıklarını açıklamıştır. Altay'm bu kararın Çakmak'a iletmesini istemesi üzerine, Genel Kurmay İkinci Başkanı

642

Gündüz, ordu kumandanlarının kararım Çakmak'a bildirmiş ve Genel Kurmay

Başkanı da bu kararı kabul etmek zorunda kalmıştır .4 Her ne kadar dönemin Da­ hiliye Vekili Şükrü Kaya bir basın toplantısında bir gazetecinin

başkanı kim olacak?"

sorusuna

"Yeni cumhur­

"TBMM kimi seçerse o olacak"

yanıtını ver­

mekteyse de5 Atatürk'ün durumu ağırlaştıkça kendini iyice belli eden bir iktidar mücadelesi baş göstermiştir. 10 Kasım'a doğru bu tür siyasal girişimler daha da hızlanacaktır. Asım Us'un anılarına göre: İnönü'ye karşı cumhurbaşkanlığı konusunda Fevzi Çakmak, Fethi Okyar, Celal Bayar hatta Tevfik Rüştü

Aras ve Şükrü Kaya'nın adları6 geçmişse de TBMM Başkanı Abdülhaluk Renda'nın adı üzerinde ciddiyetle durulmuştur. Ancak Ren­ da öneriyi geri çevirmiştir. 7 Tüm bu karşı gru­ bun varlığına karşın, Atatürk'ün ölümünün er­ tesinde 1 1 Kasım günü, İsmet İnönü'nün 322 oyla CHP Meclis Grubu'nda cumhurbaşkanı

ismet lnönü, hükümet üyeleriyle Atatürk'ün naaşını beklerken, ( 1 938)

adayı olarak gösterilmesine karar verilmiş8, İnönü grup toplantısının hemen ar­ dından toplanan TBMM Genel Kurulu'nda oylamaya katılan 348 milletvekilinin oybirliğiyle, cumhurbaşkanlığı makamına oturmuştur.9 Ordunun sergilemiş ol­ duğu bu eğilimin büyük bir olasılıkla TBMM'ye yansıtılmış olduğu açıktır. ı o 1 1 Kasım 1 938 günü TBMM çevresindeki olağanüstü askeri önlemler İnö­ nü'nün cumhurbaşkanlığının buruk bir anısı olarak l l siyasilerin hatıra defterle­ rinin sararmış yaprakları arasında kalacaktır. Kısacası İnönü'nün cumhurbaş­ kanlığı TBMM'nin özgür iradesi ile değil, tek parti CHP'nin elit kadrosu ve ordu­ nun diretmesi, kendisinin de bu güçlerle işbirliği sayesinde gerçekleşmiştir.

B. Tek Parti Yönetimine Son Halka: Milli Şeflik Kurumu İsmet İnönü başvekillikten alındıktan sonra kendi köşesine çekilmiş, pek dikkat çekmemeye özen göstermiş olduğundan, 1 938 yılı boyunca gazetelerde adı pek ender olarak görülmüştü. Cumhurbaşkanlığına seçilmesiyle birlikte ba­ sında Atatürk'ün ilkelerini en iyi bilen devlet adamının İnönü olduğu, Büyük Şefin eserlerini sürdürebilecek bu en seçkin kişiye İkinci Atatürk demekte bir an bile duraksamayacağı 1 2 türünden yazılar kendini göstermeye başlamıştı. Özetlemek gerekirse; 'Parti devleti'ne dönüşmüş Türk siyasal sistemi, Ata­ türk'ün ölümüyle yeni bir döneme girmekteydi. Atatürk'ün ölümünden hemen sonra başlayan ve çok partili düzene geçilmesine dek süren bu döneme "Milli Şef Dönemi'', CHP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'ye de "Milli Şef' 1 3 denilmiştir. "Milli Şef Dönemi", tek partili rejimin bir önceki döneminden oldukça farklı bazı özelliklere sahip olmuştur. Milli Şef Dönemi'nin İkinci Dün­ ya Savaşı boyunca sürmesi ve bu savaşın başında mihver devletlerinin önemli başarılar kazanması, tek partili yönetimin aynı döneminin iç ve dış siyasetinde başkalıklar göstermesine neden olmuştur. ı 4 Burada vurgulanması gereken gerçek, İnönü cumhurbaşkanlığına gelinceye dek Milli Şeflik Türk siyasi yaş amın-

643

da bir kurum niteliği kazanmamıştır. Atatürk de sağlığında, 1 92 7'den beri ülke­ nin 'banisi', ulusun önderi, devletin reisi, 'Edebi Şefi'dir. Ama onun bu değişmez başkanlığı "manevi" kişiliğine bağlı adeta "fiili" bir durumdu. Arıcak tüzükte "Değişmez Genel Başkanlık" diye bir kurum oluşturulmamıştı. Siyasi tarihimiz­ de bir tek kişiye "Milli Şef' denilmiştir. O da İsmet İnönü'dür. Türkiye Cumhu­ riyeti'nde görülen dayanışmacı Kemalizm, İsmet İnönü'nürı Milli Şeflik uygula­ maları ile O'nun kişiliğinde "Faşizm ve Nasyonal Sosyalizm"i anımsatan bir to­ taliterliğe dönüşüyordu. 1 5

A.

C H P Olağanüstü Büyük Kuru ltayı ( 1 938)

İsmet İnönü'nün cumhurbaşkanı olmasının ardından 26 Aralık 1 938 günü olağanüstü toplanan CHP Büyük Kurultayı, gerçekleştirdiği tüzük değişikliği ile İsmet İnönü'yü ülkenin 'Milli Şefi', CHP'nin de, 'Değişmez Genel Başkanı'yap­ mıştır. Böylece parti devleti yönetimi Atatürk'ün ölümünden sonra son adımla­ rı atmış, yeni bir döneme ayak basmıştır. Aslında bu kurultayın normal süresi içinde, 1 939 yılında toplanması gerekmektedir. Atatürk'ün ölümü üzerine parti­ nin yeni genel başkanının seçilebilmesi için kurultay tarihi zorunlu olarak öne alınmıştır. !fi Parti tüzüğünün bazı maddelerinin hu arada değiştirilmesi için oku­ nan gerekçesindc ı ı "Curnhuruaşkam ismet inönü'nun Değişmez Genel Baş­ kan olduğunu tespü ve ifade rrwksad?. ile

. . .

" bu değişikliğin yapıldığı belirtil­

mekte ve "Milli Şef' in tanımlaması yapılmaktadır. Olağanüstü Kurultay tarafın­ dan bu gerekçeye dayanarak hazırlanan yeni tüzüğün değişen maddeleri şöyle­ dir: 1 8 "Madde 2- Partinin banisi ve ebedi başkanı Türkiye Cumhı.ln:yeti 'nin müessesi olan Kemal Atatürk'tür. Madde 3 - Partinin değişmez genel başkanı ismet lnönü'dür. Madde 4- Partinin genel bcışkanlı_ğı aşağı.daki üç suretle inhilal edebilir; A Vefat

B. Vazife yapamayacak bir hastal ığı sabü olması halinde C istifa "

Yeni tüzüğün 4. maddesinden d e anlaşılacağı üzere "Değişmez Genel Baş­ kanlık" kalıcı bir kurum olarak düşünülmüştür. Atatürk'ün sağlığında parti tü­ züğüne girmemiş bulunan "Değişmez Genel Başkanlık" , İnönü'nün Cumhurbaş­ kanlığı döneminde tüzükteki yerini almıştır. Yeni tüzükte açıkça "Milli Şef' kav­ ramı yer almamakla birlikte, daha önce görmüş olduğumuz encümen gerekçe­ sinde bu deyime yer verilmiştir. Kısacası, Atatürk'ün "manevi" kişiliğinden doğ­

muş, "Fiili" bir özellik gösteren 1 927 Kurultayı'rıdan beri süregelen "Değişmez Genel Başkanlık" geleneğini kurumsallaştırmak, buna ek olarak "Milli Şef' sıfa­ tını kabul etmek, Türk siyasal sistemini, Almanya'da Hitler-Führer, İtalya'da Mussolini-Duçe "totaliter" rejimlerine daha da yaklaştırmıştır .1 9 İsmet lnö­ nü'nün kendini hu sıfatlarla bezemesi, hem hükümet, hem de CHP üzerindeki 644

otorite ve etkisinin son derece yükselmesine neden olmuştur.

B . M i l l i Şef'lik Karşısında Türk Ayd ını, CHP Siyas il eri ve Bü rokrasi İsmet İnönü, CHP'nin "Değişmez Genel Başkanı" ile birlikte, "Milli Şef' olurken benzer siyasal rejimlerin uygulandığı ülke liderleri gibi, örneğin bir Adolf Hitler'in Almanya'da nasyonal sosyalizmi, bir Benito Mussolini'nin ltal­ ya'da faşizmi, bir Fransisco Franco'nun İspanya' da falanjizmi kurarken karşılaş­ mış olduğu bir aydın muhalefeti ile, ne CHP'nin içinde ne dışında yüz yüze gel­ miştir. Aksine Türk aydını, "Milli Şef'ini hiç tereddütsüz bağrına basmış, O'nun bu sıfatına daha derin anlamlar vermek için, adeta birbiri ile yarış haline girmiş­ tir. 20 Nadir Nadi o günlerde, "Milli Şef'lik kurumunu nasıl karşılamış oldukları­ nı

şu sözleriyle pek güzel anlatmaktadır :

" . . .Milli Şeflik deyiminin ardında şefliği müesseseleştirmek isteyen bir gayret seziliyordu. . . Tüzük değişikliğine itiraz eden bir kişi çıkmadı. ltiraz etmek şöyle dursun, dünya şartları değişip de lsmet lnönü Milli Şeflik ve Değişmez Başkanlık payelerine üzerinden silkip attığı güne değin biz onu avuçlarımız patlayasıya alkışladık" 2 1 Türk aydını "Milli Şef'ini böylesine engin bir coşku ile karşıla­ mıştır. Bunun nedeni ise bellidir.

..

O yıllarda totaliter yönetim rrwdası salgın halinde idi. Almanya, ltalya, Rusya ve Japonya gibi dev memleketlerin yanı sıra lberik yarımadasında, Orta Avrupa'da, Balkanlar'da, irili ufaklı bir sürü para-faşist re­ jim kurulmuştu . . . Derrwkrasiye, ihtiyarlamış, devrini ya­ ".

şamış, verimsiz bir yönetim sistemi olarak bakan aydın­ ların sayısı günden güne artıyordu. »22 Türkiye, siyasal anlamda dar ve sıkı bir dönemden geçerken, aydın kesimin büyük bir bölümü ile, devletin nimetlerin-

ismet lnönü. ( 1 1 Kasım 1 938)

den faydalanarak oldukça rahat bir yaşam düzeyine ulaşmış bulunan CHP'nin önde gelenleri, İsmet İnönü'yü böyle bir anlayış içinde görmek istemişler, onunla bütünleşmişlerdir. İnönü'nün kendisinin de "parti-devleti" yapısının en üst katındaki yerini daha mutlak bir hale getirmek için, böyle bir bütünleşmenin gereğini anlamış olması gerekir.23 Bu anlamda:

"Milli Şef demek, milli hayatımızın uyanık başı demektir. "24 "Türk Milleti 'ni, yaşamanın ve ölümün efendisi yapan büyük kıymet­ lerin ta kendisidir. »25 2 7 Ocak 1 939'da Refik Saydam Hükümeti'nin programının okunmasından sonra güven oylaması öncesi yapılan konuşmalarda söz alan Manisa Milletvekili Refik Şevket İnce, TBMM kürsüsünde:

". . . Türkiye baştan aşağı belli bir idealin, Cumhuriyet Halk Partisi idealinin sarsılmaz taraftarıdır ve Türkiye Büyük Millet Meclisi onun temsilcisidir. . . Bizi temsil ederı:lerden ölene de yaşayana da Milli Şef de­ mişizdir ve onların belirttiği doğrultuda yürümek temel görevimizdir. Hükümet için Milli Şeflerimizin gösterdiği kimselere, doğrudan doğruya onun güvenine sahip olduğu için güvenmeliğimiz, Milli Şefimiz'e karşı milli ve vicdani görevimizdir. . . "26 derken, hükümet programının, başbaka-

645

nın ve bakanların hiçbir önem taşımadığ ın ı , "Milli Şef'in bu kadroya inanmış ol­ masının önemli olduğunu ifade etmektedir. Kısacası Türkiye'de siyasayı belirle­ yen "Milli Şef' İsmet lnönü'dür. Metin Toker'e göre: "Mec l is,

I!ü.kümet hukuken vaniüar Fakat polüika;ı}'t bizzal dor/nıdrın

doğruua lsrneı lnönü

id a re edipordn. Milli Şej'in nuıhzurlu göıcl ü(jü her

şe.IJ Türkiye'de yasaktu . . Bundan dolayuirr ki, gazetel.ern g e le n zen ise;

nasıl yorumlar yazılması g e re kt iği Müli

Şfif üe

hatta

bildiriliJ;o rrtu

.

.Haşlw

en!.'ir/.e ba­ errı i rlerde

,'>ef'i'ıı ailesi ile ilgil? hoberierfrı b ü :ı; ük verdi rihnesi

bildi·riliyordu. . n2 7

Milli Şef İsmet İnönü'nün Bakanlar Kurulu ve üyeleri üzerindeki hakimiye­ ti bakanların dış görünüşlerine dahi karışabilecek derecededir .28 İkinci Dünya Savaşı yıllarını da kapsayan bu dönemin mutlak hakimi "Milli Şef' İsmet İnönü olmuştur. CIIP, TBMM, Bakanlar Kurulu, her konuda "Milli Şef'in yalnızca onaylayıcısı o lmuşlardır.29 Bu anlayış , İkinci Dünya Savaşı boyunca, dış siyasi koşullara bağlı ama bazı değişiklikler göstererek, çok partili düzene geçene dek Türkiye'nin iç ve dış siyasetine egemen olacaktır.

i l . i kinci Dünya Savaşı'nda Türk Dış Siyaseti A. Türk Oışişlerinde Yeni Bir Dönemin Başlangıcı İsmet İnönü'nün Cumlıurbaşkanı ve Milli Şef olarak Atatürk'te bile olmayan geniş yetkilerle donatılmasından kısa bir süre sonra, İkinci Dünya Savaşı ile Türkiye, kendini bir ateş çemberi içinde bulmuştur. l!k birkaç ayı saymazsak, "Milli Şef Dönemi" ile İkinci Dünya Savaşı aynı yılları kapsamaktadır. Türki­ ye'nin bu dönem içindeki siyaseti, ne pahasına olursa olsun , bu savaşın dışında kalmak olmuştur. Türkiye'yi savaş dışı tutabilmesi, İsmet İnönü'nüı ı siyasal yaşamı boyunca gerçekleştirmiş olduğu en büyük başarıları arasında kabul edilmektedir. Ancak, Türkiye savaşa girmemekle birli kte, bu savaşın etkilerini, savaş yıllarında ve sonrasıııda en derinden hisseden ülke olmuştur. Milli Şef İsmet lnönü'ıtün İkinci Dünya Savaşı boyunca geliştirmiş olduğu ve evreleri bakıınmdan çok değişik nitelikler-zaman zaman çelişkiler-sergileyen dış siyaseti savaşın son bulmasıyla müttefik devletler üzerinde olumsuz bir iz bı­ rakmış, Türkiye'nin bir takım suçlamalarla karşı karşıya kalmasına, iç ve dış si­ yasetinde yeni bir takını düzenlemelere yönelmesine yol açmıştır. Bunun temel rwdenlerinden biri Milli Şef İsmet İnönü'nün Atatürk'ün ölümünden sonra, O'nun geleneksel dış siyasetinden ayrılarak, gittikçe totaliter anlam ve özellik yüklenen tek partili rejiminin ve "temkinli" kişisel sezgilerinin de etkisiyle olı ış­ turmuş olduğu kendine özgü-bir dış siyasa uygularnasıııa yönelmiş olmasıdır. -

Bu siyasanın başlangıcını, İnönü'nün cumhurbaşkanı olduktan hemen sonra, Atatürk'ün en güvendiği, O'nıın en uzun Dışişleri Bakanı olma onuruna ermiş bulunan Tevfik Rüştü Aras gibi cleneyirnli bir devlet adamını, Atatürk'e yakınlı­ ğı yanında, yine Atatürk'ün sağlığında, dış siyaset konusunda kendisi ile uyuş646

maclığı için bu görevden alıp, Türkiye'den uzaklaştırması, yerine Şükrü Saraçoğ-

lu'nu ataması oluşturmaktadır.30 Bunun ardın­ dan İkinci Dünya Savaşı'nm başından sonuna dek izlemiş olduğu -bazı zig-zaglar çizerek-Ata­ türk'ün dış siyaset anlayışına aykırı dış siyasi uy­ gulamalarıdır. 31 "Milli Şef İsmet İnönü"nün uyguladığı dış si­ yaset ile, Atatürk'ün dış siyaseti arasında derin ayrılıklar ve çelişkiler vardır.32 Atatürk'ün savaş öncesi izlemiş olduğu dış siyaset ile öneri ve uya­ rıları , İsmet İnönü'nün İkinci Dünya Savaşı'nda­ ki siyasetinin temel taşları olması gerekmekte­

lnönü ve hükümet üyeleri Balkan festivaline katılacaklarla (2 Eylül 1 936)

dir. Oysa Atatürk'ün ölümünden önceki son iki yılındaki dış siyaseti ve düşün­ celeriyle İsmet İnönü'nün İkinci Dünya Savaşı'nda izlemiş olduğu dış siyaset karşılaştırılacak olursa, bu temel taşların hiç göz önünde tutulmadığı hemen fark edilmektedir.

B. Atatürk'ün Geleneksel Tarafsızflk Siyasetinin Sonu: Türk-İ ngi/iz-Fransız ittifakı Atatürk'ün ölümünden önce, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ve Dışişle­ ri Genel Sekreteri Numan Menemencioğlu 10 Temmuz 1 938'de Almanya'nın Ankara Büyükelçisi Yon Kelle'e Türkiye'nin barış zamanında Almanya'yı hedef alan hiçbir grupla ittifak antlaşması imzalamayacaklarını sözlü olarak yinele­ miş33 bulunuyorlardı. SSCB Dışişleri Komiseri Vekili Potemkin, Atatürk'ün ölümünden 14 gün sonra, yani 24 Kasım 1 938 günü, bakanlığına çekmiş olduğu bir telgrafta, Türki­ ye'nin

yeni Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu'nun hazır bir toplantıda yeni

Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile bir buçuk saatlik bir görüşme gerçekleştirdiğini bildirmektedir. Telgraf metnine bakıldığında, geleceğin Türk-Sovyet ilişkileri için hiçbir olumsuzluk görülmemektedir.34 Potemkin'in telgrafından da anlaşıla­ cağı gibi, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras'ı dış siyaset konusundaki görüş ay­ rılıklarından ötürü, bu görevinden almasına karşın Atatürk'ün geleneksel dış si­ yasetinden ayrılacağına ilişkin hiçbir belirti göstermemektedir. Gerçekte, bu es­ ki siyaseti sürdürmemesi için hiçbir neden yoktur. Atatürk, İnönü ve Hüküme­ ti'ne, dünyanın belli başlı devletlerinin tamamıyla dostluk ilişkilerine, Balkan A­ tlantı'na, Sadabat Paktı'na dayanan

"karşüıklı evrensel sevgi ile dolu olan dünyada hiçbir toplulukla en küçük bir itilafı bulunmayan" bir dış siyaset devretmiştir.35 Ama Türk Dışişleri'nin bu tarafsızlık siyaseti çok sürmez. ital­ ya'nın 1939 Nisanı'nda Arnavutluk'u işgal etmesi,36 İnönü' de büyük bir kaygının uyanmasına neden olur. İngiltere ve Fransa'nın 1 3 Nisan'da Yunanistan ve Ro­ manya'ya garanti vermesi, aynı biçimde bir garantinin Türkiye'ye verilebileceği­ nin bildirilmesi, İnönü'nün "Demokrasi Cephesi"ne yönelmesinin37 ilk adımları­ nı oluştururken38 Almanya en iyi devlet adamlarından Franz Yon Papen'i büyü­ kelçi olarak Türkiye'ye göndermiştir.:39 Yon Papen Türk-İngiliz yakınlaşmasını önlemek için Almanya'nın en kısa zamanda Türkiye'ye etkin garantiler vereceğini, Türk Dışişleri Bakanı Saraçoğlu'na bildirmektedir . Almanya'nın Türki-

647

ye'nin tarafsızlığından başka bir şey istemediğini, tek isteklerinin Türkiye ile ekonomik ilişkilerini sürdürmek olduğunda ısrar eder ama hiçbir sonuç ala­ rnaz.40 Türk-İngiliz görüşmelerine kuşku ile bakan bir ülke daha vardır: Yugoslav­

ya

. . .

Bu ülke, daha deklarasyon yayınlanmazdan önce Türkiye'nin İngiltere'ye

yaklaşmasırıa sert tepki göstermiştir. Yugoslavya'nın bu sert tepkisi Romanya'yı

da etkiler. İngiltere Hükümeti bu gelişmelerden ciddi bir biçimde kaygılanmış­ tır. Bu tepkilerin Türkiye'yi etkileyebileceğınden korkmaktadır. 4 ı İlginçtir ki, kendisinin mimarı olduğu ve en duyarlı olması gereken Balkan bölgesinde Tür­

kiye, bu tepkilere kulaklarını tıkamış, tüm çaba ve dikkatini, Sovyetler Birli­ ği'nin kendisi ile gireceğine inandığı bu Batı işbirliğine yöneltmiştir.42 Fakat Tür­

kiye beklenmedik bir durumla karşılaşmıştır. İngiliz Hükümet.i, daha 29 Nisan'da İngiliz-Sovyet Antlaşması'nın imzalanmasının şüpheli bir duruma düştüğünü bil­ dirıniştir. Gerçekten Alman ve Sovyet Hükümetleri arasında yakınlaşma ve iliş­ kiler hızla geliştiği için, Sovyetler Birliği, İngiltere ve Fransa ile olan deklaras­ yon görüşmelerinde ç ekingen davrnnmaktadır.4�3 Böyle ce, Türkiye ve İngiltere arasında 1 5 Nisan'da başlayan görüşmeler, SSCB olmaksızın, 1 2 Mayıs 1 939'da

Türkiye'yi "Demokrasi Cephesi" ne bağlayan dekl arasyonun yayınlanmasıyla sonuçlanmıştır. Bu tarihe kadar Fransa ve Türkiye arasındaki ilişkilere gölge dü­ şüren Hatay sorunu etrafın daki görüşmeler henüz sonuçlanınadığından,44 Fran­

sa ile aynı doğrultudaki bir deklarasyon ancak 23 Haziran 1 9:l9'da yayınlanabil­ miştir.4fi

Sovyetler Birliği Türk-İngiliz deklarasyonunu görünürde iyi karşılamıştır .46 Ancak 1 5 Haziran 1 939'dan sonra Sovyet-Alman ilişkileri hızla gelişir47 ve 23 Ağustos 1 939 günü Alman-Rus Saldırmazlık Antlaşması'nın imzalanması48 ile sonuçlanır. Büyük bir şaşkınlık içinde olsa da, Türkiye hala SSCB ile bir yardım­ laşma ant.laşması imzalayabileceği umudu içindedir. Karşılıklı yardımlaşma an­ laşması görüşmeleri için Türk Dışişleri Bakanı Saraçoğlu 24 Eylül 1 939 günü Moskova'ya hareket eder. 26 Eylül' de başlayan görüşmeler, Türkiye için cam bir düş kırıklığına dönüşür ve 1 6 Ekim' de hiçbir sonuç alınamadan son bulur. SSCB

Montreux Boğazlar Sözleşmesi'ne aykırı olarak garantiler istemektedir. Ayrıca, Türkiye'nin İngiltere ve Fransa'ya vermiş olduğu güveııcelerin gelec eğin Sovyet çıkarlarına aykırı olduğunu savunmaktadır.49 SSCB ile hiçbir anlaşma sağlana­ maması üzerine Saraçoğlu Ankara'ya geri dönmüştür. Bu koşullar altında, Tür­

kiye'nin önünde artık tek bir seçenek kalmıştır:GO Türk-lngiliz-Fransız Ü çlü İtti­ fakı. Arıllaşma,fil 19 Ekim 1 939'da taraflarca imzalanır. Atılaıı yanlış ve acele adım Türkiye'yi dönüşü olmayan bir yola sokmuştur. Bu i ttifakla birlikte ismet İnönü ve Hükumeti, Atatürk'ün vasiyet etmiş olduğu

geleneksel dış siyasetten ayrılıp, henüz ülkeye dönük, doğrııdan bir tehdit yok­ ken, Avrupa'nın çelişkilerinden doğmuş gruplardan birine yönelmiştir. Bu yan­ lış siyasetin hemen ortaya çıkan sonuçları şunlar olmuştur: Atatürk'ün döneminde büyük çabalarlrt oluşturulan ve dünya siyasal plat­ formunda Türkiye'ye saygııı bir yer sağlayan Balkan Antantı, atılan bu yanlış adımlar yüzünden etkisini kaybetmiş, dağılma sürecine girmiştir. Bunun sonu­ cunda bölgeye önce İtalya daha sonra da Almanya işgalci güç olarak gelip yer-

M8

kşmiştir.G: