Fususü-l-Medeni: Siyaset Felsefesine Dair Görüşler

Table of contents :
iç İ N DEK İLER
Giri§ ... ... ... .. .
İçindekilerin AnaHzi
FusO.lü'LMedeni
Notlar
İndeks
- V -
ı
23
27
78
99

Citation preview

FARABi

-

-

FUSULO'L- MEDENi (SiYASET FELSEFESINE DAIR GÖRÜŞLER)

Ce vir e n

YRD. DOÇ.

DR.

HANiFi ÖZCAN

FARABI



FUSULÜ'L

-

MEDENI

(SIYASET FELSEFESINE DAIR GÖRÜŞLER)

Giri§ ve Notlarla Ne§reden D. 'M. DUNLOP

Çe vire n

Yrd. Doç. Dr. Hanifi ÖZCAN

\

iZ M iR 1 9 8 7

0907 - YK - 87 - 012 - 031 Üniversite Yayın Komisyonu Karar Tarih ve No: 16.6.1987 - 29/4

Bu Eserin Bilim ve DU Bakınundan Sorumluluğu Yazanna Aittir.

Baskı Adedi

Baskı Sayısı Basım Tarihi

: 2500 : ı. Baskı ve Yeri :

Aralık 1987

-

İstikHH Matbaası- İZMİR

iç İ N Giri§

... ... ... ..

DEK İLER ı

.

İçindekilerin AnaHzi

23

FusO.lü'LMedeni

27

Notlar

78

İndeks

99

-

V

-

1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1

1

GiR iS 1 . ARAPLAR ARASINDA FELSEFE Son zamanlarda önem;j katkılar yapılmış olmasına rağmen, Araplar arasında felsefenin doğuşunun ve gelişmesinin incelenm��i, hala, pek çok güçlüğü de birlikte getirmektedir. Kaba hatlanyla bu gerçekler

oldukça

açıktır. İslam'ın yayı:ması.ridan sonra, Araplar, kısmen yeni dinin deği§­ tirici etkisinden ve hatta belki, daha d a çok, zaptedilen

daha yüksek kültürlerle temaslarmdan doiayı,

memleketlerdeki

İbn Halltun'a

Halife Abdü'l·Melilr (685-705) zamamuda başlamış olan bir

göre.

daha

uygariaşma

sürecinden geçtiler. (1 > Araplar'ı, baçlangıçta, mirasçıları olarak bizzat hizmet etmiş_ olduk ­ lan eski medeniyetlerin maddi yönlerinin etkilediğini düşünmemiz müm·

kündür. İlgilenilen illmler, Oni:arın ilkin değerini kavradı:klan daha pra.

tik (ilim) dallarıydı.

Tıp, islam'ın ilk günlerinden itibaren, Cündişapür'dıaki ait tıp okulunda tahsil yapmış olan

İbn

Sasaniler'e

Kelede ve Haccac'ın

doktoru

(olan) Hıristiyan Tayazük (? Teodoks) gibi kişiler tarafından temsil edi­ liyordu (3). Simya'dan (el-kimya), Şam'da Emevi hükümdan Haltd b. Ye­ (M.S. 683'te çocukluk çağındaydı) ve Irak'ta B:J§f b. Mervan (5)

zid

( 694'ten önce) münasebeti ile sözedilir.

J ire baskısı; İnıg. Çev. F. Rosenthal (1) İbn Haldün, Mukaddime, s. 244, Kah (Londra, 1958), c. II, s. 22. , (2) Bak. İbn Cul Cul, Tabakatü'LEtibba ve'1-Hukema, neşr. Fuad Seyyid (Textes et Traductions d'Auteurs: Orientaux, X, Kahire, 1955). s. 54 ve orada zikredilen eserler. (3) İbn Ebi Usaybia, Uyun eLAnba, c. I, s. 121..3, A Müller neşrL (4) Bilim Tarihçisi Julius Ruska'nın, Arahische Alchemisten (!:feidelberg, 1924), c_. l'de Halid b. Yezid hakkınd a yersiz birtakrm şü!)heleri vardı; bununla beraber, O, (İbn Haldun), Halid b. Yezid'e atfedilen hünerleri o çağda im• kansız bulmaktadır. (Mukaddime, s . 505; lng. Çev. F. Rosenthal, c. III, s. 229-30) Buna rağmen, Halid, hayabnın ilk dönemlerinde babasının-yakın arkadaşı olan, meşhur alim Yuhanna et-iDımeşki'nin çağdaşıydı [ (Filip K. Hitti, History of Syria (London 1951) s. 499) J ve Bişr b. Mervan'la ilgili bilgiler de (bundan sonraki nota bak), aynı zamanda Irak'ta, Simya'nın bu­ lunduğunu gösterir. (5) Bk. !b ı n Kuteybe, Ii. ALMa'arif, �. 180, nşr. Wüs:tenfeld; El-İmame Ve's-SL yase (Kahire tarihsiz), c. II, s. 55. ..

- 2-

Hem

:IJrıan'ın

hem de Bizans'ın

fikri

gelenekleri,

yeni

dururnlat

vahiy ile Hg.ili her tür soruyu ortaya çıkardığı için, ilk önce hiç şüphe­ siz, kelami araştınnalar biçiminde gelişen ve bazı Arap lar' ın dikkatlerini yöneltıneye b aşlad ıkları felsefi unsurları da iç ine alıyordu. Yabancı ki­ tapların Arapça'ya çevirisini arzu edilebili r bir hale koymak için pratik ve te ori k i lgiler b irleşti ve böyle ç ev : ri leri n yap ı lması uzun süre g ecikti­ rilmedi. Görünüşe göre, daha Mervan (Hilafeti 683-5) zaman ında, Basra'lı bir Yahudi olan Masa rce veyh, İ skender iye ' li Aaron adında bir kişin:i n tıbbi Kanunlannı (Kunnash) Süryanic e'den çevirdi. (7) Nisbeten daha sonraki bir rivayet e (8) gü veni lebi lirs e, bu çevırı, müttıaki Halife ömer b. Abdü'l·Aziz (717�20) tarafından Emevi arşivlerin­ de bulunmuş ve muh temel en dindışı bir eserin Müslümanlarca bilinme­

sinin uyg un olup olmadığını düşünerek, ancak kırk gün namaz kıldıktan sonra, yine O'nun tarafından yayımlanmıştır. Son E me viler ve ilk Abba­ siler döneminde , bilhassa Meymun (813-33) zamanınd a,

fikri

hareket

hız kazandı. Miladi onuncu asırda, yani Farabi'nin yaşadığı asır da, Bağ· dad'ta felsefe yüksek bir seviye ye ulrr�mış ve bu veya daha sonraki zaman­

larda 1se İs lam Dünyasının diğer bölgelerinde de geliştirilmişti. İ spanya'·

da felsefi bir okul ortaya çıktı. Bu okulun onikinci yüzyılda en önemli temsi lcileri olan Av empace (İbn Baceh) ve Averroes (İbn Rüşd) Doğu'da daha önce yaşamış olan büyük şahsiyetlerle boy ölçüşebilirlerdi.

(6) En azından, daha II. Muaviye zamanında (M.S. 683). Karş. Hitti, aynı yer. (7) İbn Ebi Usaybia, adı geçen eser , c. I, s. 163-4. (8 ) İspanya'lı İbn el1Kı1tiye taraf�ndan İbn CulCul'e nakledilir. Bkz . Tabakatü'l· Etibba ve'l-Hukema, s. 62.

2 . SİY ASİ FELSEFENİN DOGUŞU

956'da yazan Mes'ftdi, Istahar

(Persepolis)'da, galiba mahalli

kay­

nakLardan derlenen, İran Kralları'nın ve onların siyasetinin tarihiyle bir· li.h.-te İran bilim:erinin de bir açıklamasını içeren, 73l'de Emeviler'den Hişam b. Abdü'I-:Melik için çevrilmiş, Arapça geniş bir eser gördüğünü, eşi bulunmayan bir gerçek olarak, zikreder. (9) Mes'ftdl'nin bize naklettiğine göre,

kendisi

tarafından

görülen bu

eser, aşağı yukan bu ta.rihlerde (759'da Mansur'un idam ettiği) meşhur İbnü'I-�ukaffa tarıafından Arapça'ya çevrilen, İran tarihi ve yönetimi hakkında yazılmış Pehlevi kitapları Hudiii Name ve A'in Name'den fark­ lıydı. Kuşkusuz Aııa:pça'da siyas: felsefe haline gelen şeylerin doğuşunu bu gibi eserlerde görmek zorundayız. Öyle görünüyor ki, neticede daha önemli olmakla birlikte, Yunanlı'ları n katkısı ancak daha sonra olmuş­ tur. Eflatun'un Cumhur�yet'i ve diğer Grek eserleri, meşhur müterclm Huneyn b. İshak (IX. asır) tarafından Arapça'ya kazandırılmış ve Kfndi (Yaklaşık 800>-66)slyasl ohrak nite,cnen bir düzine kısa risaleler yazmış­ tır. (10) Bunlann adı şöyledir : >, «Sokrates ve Harraniler, Arasmda Ge�enler Hakkında>> (12), «Akıl Hakkında Risale>> Bunlann çoğunun Yunan'dan esinlenerek kaleme alındığı açıktır (13).

Öyle görünüyor ki, Kinili'nin bu adları taşıyan siyasi eserlerini (ki onların (9) Mes'üdi, Tenbih, s. 106. (10) Bu eserleri İbn Nedim Fihrlslt'inde siyasi olarak nitelemektedir. Orada, O, bu eserlerin başlıklarını verir. (Neşr. Flügel s. 260). ll) Eğer bu Apaımea'lı doktorsa, bu eser, açıkça , ciddi bir yanılgıya dayaı-unak­ tadır. Aparnca'lı Archigenes Trajan zamanında yaşadı. (Krş, Hitti, History of Syria, s. 321) (12) Yine açıkça bir tarih hatasıdır. Tarihi Sokrates ile, Mezopotamya'daki Harran (Carrhae) halkı arasındaki ilişki inandırıcı değildir. 03) Kindi'nin öğrencisi olan Seraıhsi de Kitab e8Siyasetü'l-Kebir ve Kitıih es.Siyıisetü's-Sağirl adlı kitapları yazdı. rF. Rosenthal, Ahmed b. et-Tayyib es..Şerahsi, American Oriental, c. x::vı (1943), s. 56]

-4-

ik isi, Prof.

Ritter tarafından ortaya çıkarılau

Ayıasofya_ el yazmasından

henüz neşredilmiştir) (14) ah laki olarak nitelernek de yerinde olur Aynı şey. genel siyasi türden bir başka eser iç in ,

P5).

yani Ebft"I-Hasaıı

b. Ebi Zer'in son zamanlarda Prof. Arberry tarafından

tetkik

edilen,

Kiııdi'den iktibıaslar yapan ve galiba, bir çağdaşı olarak,

Farabi'yi

de zik­

reden Kl.tabü'S-Sa'Me vc'l-!s'ad'ı («Mutluluk ve Mutlu Kılma Kital:n») için de sö ylenebilir (16) Şimdi Sör Chester Beatty'nin elindeki tek el yazmasın­ .

da buiunan bu kitaptan başka, şimdiye kadar, yazarı hakkında hiç bir şey bilinmiyordu Şu ıanda, onun kimliği, Prof. .

M� Mlnovi

> [Alfa_ rabi's Philosophis:clıe Abhandlungen (Leiden, 1982), s. 192)J olarak y an l ı ş çevinni-ı görünüyor. Fusôlü'I-Medeni, el yazması X'de Peraqim li-Abii Nasr v s. ve el yazmaS1] Pirqe Ebô Nasr vs, yani sadece, Ebu Nasr'ın Bölümleri veya hikmetli sözleri vs. olarak adlandınlan mevcut bir nüshad a İbranice'_ ye geçti. Karş. İbranice varyantlar. eLKıfti'nin listesindeki

min ellahbar,

-

ll

-

Fusül biçimindeki eser ler, daha sonra olduğu gibi, Farabi zamanın­ dan önce de Arap literatüründe karşımıza çıkar. Nitekim lfıı, İbn Mase­ veyh (öl. 857)'in ünlü Razi (öl. 925)' ni n ve lbn el-Cezzar (öl. 1004)'ın. tıbbi açıdan kaleme alınmış Fusftl'üne sah:�biz. Bu eserlerin hepsinin aslı, şüphesiz, Hiıx>krat'a atfedilen ve da ha önce Huneyn b. İ shak tarafından çevrilmiş bulunan FusiH veya «hikmetli sözler» (Aphorisms.) dir. Bu Arap­ ça k elime , doğru olarak , 'ın, her nasılsa, lbn ebı..Usaybia'ın metni.n­ den silinmiş olduğunu ve dor{san altının amaçlandığını düşünebUiriz. Fakat bu fikir pek inandırıcı değildir. FusiHü'l-Medeni'nin hiç bir Arapça veya İbranice el yazması bu sayıda fasıl ihtiva etmez. Orijinal sayının doksan altı olduğuna dair hiç bir kamt da: yoktur. Fakat bundan başka.. İbn Hallikan'da aşağıdaiki metni buluruz: «Ebü Nasr (yani Farabi) , Siyasetü't.Medeniyye adı verilen eserinde. onu yaz(45) Bu terimler için 25. paragrafın not'una bak. (46) ö. Ferruh, EI-Farabiyan (Beyrut, 1369 jl950) s. 13. (47) Karş. 25. paragrafla ilıgili not. ( 4S) Aşağıya bak. s. 13 vd.

-

13

-

maya Bağdad'da başladığını ve M1sırda tamamladığını söy�edi·» >yla iigili kesinliği, bilgi olarak kabul ettiler. Çünkü «tiç'ün tek olu§U-"' değişmeız. Yani herhalükarda üç'ün çift, dört'ün tek olması mümkün de­ ğildi r. Adı geçen örnek, bil gi ( 'ilm) veya k esinlik (yakin ) olaııak adlandı­ rılırsa, bu , m e dizi olur .

[34] (44) Hikmet, (geri kalan) diğer bütün varlıkların varlığına ve sebebi bulunan şeylerin yakın sebeplerini n varlığına sebep olan uzak se� beplerin b il:gi si dir. �ani onların varlığı hakkı llida kesi nlik vıardır ; (45) biz onları n ne ve nasıl olduklannı, he rnek ada r çok olurlarsa olsunlar, o uzak sebeplerin ve onların altın daki y akın s ebeplerin var lığının sebebi olan a do ğru, bir düzen içe risinde, yük se�dik leri İıi b iliyoruz. Bi.z şunları da biliyoruz : Bu «Bir (varlık)», gerçeklikte tık'tir ve Onun varlığının devam etmesi, başka hir şeyin varlığına bağlı değildir; bil§!kis O, başkasından varlık kaza nmaksızın, kenıdi kendine yeterlidir; O'nun baş@ası ndan varlık kaza nm ası , bir cis im olması veya bir c isim de bulunması, asla mümkü n değildir; O ' nun varlığı, diğer varlıklann varlığı dışı nd a , farklı bir varlıktır; a nlam bakımı ndan o nlarla, O 'nun arıasında asla ortak bir yö n yoktur; aralarında bir ortak yön vıarsa, o da, sadece ishn bakımındandır ; yok s a o isimden a nlaşılan anlam bakımından değil , O, ıancak bir olabi lir ; hakikatte Bir'dir ve diğer varlıklara «birlik» veren O 'dur ; bu birlik, bizi , neticede her varlığın Bütün varlık dereceleri (merati­ bu'l-mevcudat) ni b iliyo ruz: İlk ( evvel) , orta (evsat) v e son (ahir) bun· lardandır. Sonuncular ( el-ahira ) ın (bi rtakım) sebepleri var dır ; faka t ken ı­ dileri daha a§ağıdaki. bi r şeyi n sebepleri değildirler. Bununla! beraber, or· tad akile r (el-mutavass'ıtat) , ke ndiler ini n üstünde bir sebebe sahiptir ler ve ke ndi leri de , ke ndilerinde n daha aşağıdaki ş eyle ri n s elbepleridirler. İlk ( el-Evvel ) ise, kendinden a§ağıda olan şeyin sebebidir, faıkat kendisi, ken-

-

44

-

dinin üstünde başka bir sebebe sahip değildir. Aynı zamanda biz, yine, so­ nuncuların ortadakiler (el-mutavassıtat)e, ortadakilerin de İlk'e ula§ın­ caya kıadar çeşitli şekillerde nasıl yükseldiğini, s onra İlk'ten tedbir'in nasıl başladığım ve en sonuncular ( el-evahır) a ulaşıncaya kadar. bi'r dü­ zen içerisinde, diğer varlıklardan kk tek şeylere nasıl nüfuz ettiğini d e biliyoruz. Bu, hikmet'in gerçek ıanlan:ııdır v e bu isim bazen mecazi olarak kullanılır. O halde, sanatlarıda üstün ve mükemmel olan kimselere e) , d�ger yönetim tipleri'"'

(esııafu's-siyase) nıln

bir cinsi değildir. Fakat esasla r ( z�vat ) ında ve ma­

hiyetler (tabai') inde ihtilaf bulunduğu halde, kendileıinde ittifak edilen birçok �eyler için bir çeşit ortak

isimdi:r . Faziletli yönetim

ile,

diğer

cahil yönetim tipleri arasında ortak bir şey yoktur. •••

[84] Faziletli yönetim, onunla, hükümdar (es-sails) 'ın, ondan ba§ka­ sıyla elde edebilmesi mümkün olmayanı bir tür fazileti - yani nsan tara,­ fından elde edilebilecek e n yüksek fazileti - elde edeceği Yönetilenler

( el-me'sfisO.n)

yönetimdiır.

dünyevil hayatlarmda ve ahiret hayatında, on­

dan başkasıyle elde edilebilmesi mümkün olmayıan famletleri onunla elde ederler. Onların

dünyevi

h ayatına gelince, onların bedenleri, tek tek tabi­

atların sahip olması mümkün olan en üstün ş ekilde, nefsleri de, tek nefsler için ve

ahlret

hayatında

mutluluğun

sebebi

olan

tek

fruziletler

arasında elde ed�lmesi onların gücü dahilinde olan için, mümkün olan en üstü n durumda olur . Onların yaşayi§l da, başkalarının sıaihip o�duğu bü­ tün hayat ve yaşayış türlerinin en güzeli ve en hoş olanı olur.

•••

[85] Cahil (halkın) başkanlar ( nı ) dan ( ruesa' ) birinin fiilleııinin, di­ ğer tipierin katılma:sı olmaksızın, saf bir

cahil devlet

(sıiyase) tipini ge.

rektirmesi ihtimal dışı ve imkansızdır. Çünkü onların herbirisinin fiille­ ri , bilgiden ve elde edilen sanattan değil, ancak kendilerinin za n, flkir v� nefslerini n tahriklerinde n meydana gelir. Bu bakımdan mevcut olan

yö .

netimler ancak bu cahil yönetimler ( es-siyase ) 'den veya çınların çoğundan oluşan ( mumtezice ) yönetimlerdir.

•••

[86] E:skiler. sadece bu cahil yönetimleri

(es-siyasat el-cahiiliyye)

tesbit ettiler.Çünkü hernekadar cahil yönetimlerden mevcut olanlar, ge­ nellikle birleştirilmiş ( mürekkeb ) yönetimlerse d e ,

ilim

ancak genel ka­

nunları ihtivıa: ve tesbit eder. Zira tek tek yönetimlerin mahiye ti n i bilen kişi, mevcut yönetimi oluşturan unsurlardan

(et-tab')· {min·terkibiha ) bul­

duğuna ve daha ö nce her tür basit yönetimin mahiyeti konusunda bildi­ ğine göre, onun haldnnda karar vererek, mevcut yönetim uıu oluşturan unsurları belirlemeye ve bilmeye muktedir

(es-siyase) i ve olur. Hitabet,

- 70 -

safsata., cedel ve ş�ir.. sanatı gibi bütün ilmi ve arneli §eyler için de durum buna benzer. Çünkü sadece delil (burhan) kulllandığını dü�ünerek ve Z3n�ıederek, onlar hakkında bilgisi olmaksızın, onlarla b!zzat meşgul oran ki�in\n, genellikle, de!ili farklı �ekillerde karı�ık kullandığı �örülür.

[87] Cahil yönetim (es-'siyase ) 'tiplerinin herbi:risi, çeşitli ve çok farklı tipleri i·çerir. Bunlardıa:n bazısı oldukça kötü, bazısının zararı az (33) ve bazı ki�ilere gör·e, yararı çoktur. Çünkü yönetimJel'in durumu ve nefs­ lerle münasebeti, mevsdmler (el-ezman ) in durumları ve onların, çeşitli ıni:z açlara sah:p bcdeı::l�rle münasübetler i g:bidir. Bazı b edenlerin, mizaç ve durum bakımından, son baharda; bazılarının da yaz mevsiminde iyi o�ması; bununla beraber, diğer bazılarının, kendileri i·Ç'in, kışı, en ıyı ve en uygun bulması ve yine bazılarının da, durumlarını, gerçekten ilk­ baharda iyi bulması tıpkı bunun gibidir. Nefslerin durumu ve yönetimler­ le münasebeti d e buna: benzer. Bununla beraber, bedenle ri oluşturan te­ mel unsurlar (usftl) , durumlar (hey'at) ın ve hayat tarzları (es-siyer) nın esasları (usftl) ndan daha çok sınırlı olma eğilmindedirler. Çünkü durum lar ve hayat tarzları, sonsuz olma eğiliminde o1an ve bazıları tesadüfi olan iradeli ve tabii şeylerden olu�turlurlar ve çeşitli h ayat

tarzıarına

sahip

olan insanlardan çoğu, onu bilmeksizin bedbaht (eş·şeka') tırlar; halbuki hastalar ve kötü mizaçiara sahip o1a:n kişiler, durumlarını araştıran kişi· ler kadar, onun farkmda olmayı, hemen hemen hiç ba�aramazlar.

[88] Yıazma sanatı (sana'atu'I-Iritabe ) 'nın, kullanıldığı sanatlara ve onu kullananlara göreı değiştiği g;bi, tercübeye dayanan kuvvet tipleri de kullanıldıkları değiışik yerlere, ilg:ili olduğu sana:t lara ve onu kullananara göre deği�ir. Durum böyle olunca, faziletli §ehirlerin yönetiminde (34 ) , heriki türden kullanılanlar, gerçekten çok üstündürler. Tecrübeye day::ı­ nan kuvvete gelince, arneli Mkmete sahip olan kişi, kendisi faziletli ida­ rede (es·siyase) eğitilirken, onu ilk reisin huzurundaık� g eli�me ve fıaali­ yetinde kullanır. Ö yle ki, ondan, faziletli i dareye yararlı olan çok asil bir _ kuvvet meydana gelir ve sonunda, bu, onun bil-fiil idaresi (ru'asa) haline ge�inceye kadar, o, kendisinde kuvve halinde f,a,ziletli yönetim ihtiva eden kişinin ş-aıhsında bir yönetim (er-ru'asa) e ulaşır. En asıil (eşref) ya:zma türü, ilk reisin ve faziletli sultanın hizmetinde kullanılandır; fakat o, asil­ lik ve üstünlük bakımından, ilk reisin kullandığı tecrübe_ye dayanan kuv· vet (el-kuvve et·tecribiyye) in altındadır. Tecrübeye dayanan kuvvetin ke-

-

ll

-

sinlikle asil olanı, yazma sanatının asil

( eş-şerif) olanından daha üstün·

dür . Tecrübeye dayanan kuvve t ,

tahakküme

cahil yönetimlerin en aşağısmda, yani (zorbalığa) dayanan idare (siyasetü't-tağa.llüb ) de dan maksat, aşağılıkla r olmalıdır, k i bu doğru olmaz. lb ­

ranice nüshada bu durum açıktır : «O iyi işlerin yerleştirilmesi va

tesisi için ustalık ( maharet)» vs.

( 6 ) -Nefsin (rfthuıı) (esas ) Paırçaları ve melek eleri be§tir. Krş. Aristo,

Eth, Nic. I, 13 ( 1 102

a-b) . Farabi, faziletn akli ve ahlaki olarak

ikiye Bölümünü (Krş. [7] ve takip eden

bölümler), ;kendisinin

da-

- 79 -

ha iileri götürdüğü, melekelerin bölümlenmesine dayandırmada Aris· to'ya uyar (Aıisto, loe. cit., akıldışı unsur içerisinde, sadece b esleyici ve iştah açıcıyı ayırt eder) . Yine krş. Medinetü'l-Fadılah, 34-6; Siya· seh, 43. Burada Farwbi'nin, nisbeten uzun süre, tartışma gerektir­ miyen , besleyici melekeden bahsetmesi,. şüphesiz, ilgisini çeken şey­ den vaz geçmey.L istemeyişinden dolayıdır. w. Bu ter­ cüme gerekli görünüyor; (b! en ya..o;;ira, heriki el!-yazmasında da açıkça görülmektedir) , fakat > gibi olduğunu söylemiştir. Onun dikkati, şimdi kendisinin, alınmış olan besinden �olayı olduğunu söylediği «UZUV»a, yani organ veya vücudun bi'r parçasına yönelmi� görünüyor. Şüphesiz. bu, Onun bahsetmek istediği sürecin bir açık­ lamasıdır; fakat görüş açısı, bir dereceye kadar beceriksiz bir şekilde değiştirilmiştir.

( 7 ) - Eğ'er organ et ise, (o, bu besin vasıtasıyle ) et haline gelir

(8,9) - işlenen (sindir!Jen) ; işleyen (hazırlayan) veya pişiren>>,

( 1 0 ) - beslenen bedene ulaşmcaya kadar. Herikl el yazmasında da böyledir. Fakat biz, -> adını vermi§Ierdir. «İlahi insan>>ın ve «Vah�i hayvan»­ ın zıddı, daha sonra Avempace ( Ibn Bacce) 'de, Tedbir el:-Mütevah­ hid'de görülür; n�r . Asin Palacios ( Madrid-Granada, 1946) . 16-17, Kr� . D. M. Dunlop, «lbn Bajjah's Rule of the Solitary», Journal of the Royal Asiatic Sociaty ( 1945) , 72 , orada aynı Arapça keli;me kul­ lanılır. Aristo'daki bu muhtemel kaynağa, daha önce zaten atıf ya­ pılmı�tır; Giriş, 4 ( c ) . Vah�i hayvan ve Tanrı'yle ilgili ifadeler, Aristo'nun me�hur sözünde (Pol. ı, 2, 14 = 1253 a) de �u �ekildedir: Cemiyette ya�ama.ya muktedir olaınıya n veya kendi kendine yeterli olduğu için hiçbir �eye ihtiyacı olmayan ki�i biri, ya da diğeri. ol­ malıdır.

( 16) - iıkincisi.ne gerınce, ( eğer o var olsaydı) , hi�bir zaman ne bir § ehri yönetirdi , ne de oııa hizmet ederdt vs. B'nin okunmasına uyulmu�­ tur. Farabi, �ehri yöneten kral (sultan) ile hizmet eden devlet ada­ mı arasmda az önce ayırım yapmı�tı; uygun olan bir �ey varsa. o da, Onun bu ayırımı devam ettirmesidir. O, başka yerde de, bu ikisi11i bir tutar. Fakat Onun görü� noktası, çok az değişir, Krş. [3], >, orada bu ö:zJ­ de�le�tirme tam değildir.

(17) Bu fasl'da tartı�ılan bu ayırım, Aristo'nun bahsettiği nefsine hakim ki�i ( . . . . . . . . . . . . . . . . . . ) ile, mütedil ki� i ( . . . . . . . . . . . . . . . . . . ) arasın� daki ayırımın aynısıdır. Bk . , Eth., Nk VIt 2 = 1 14.6 a.

( 18 ) - 0, iyi fnler;

yapar,

fakat onları yapa.rJı:en eziyet çeker. > (ta'azza) kelimesinin kar�ılığı olarak kullanılan aynı kelime, cahil dervletlerle ilgili fiilleri yapmaya zorlanan faziletli ki�i hak­ kında da kullanılır,. Medinetü'l-Fadılah, Dieterici ne�ri, 68.

( 19 ) - fatziletli kişi pratik olarak = mutedil ki�i, daha a�ağıda gelen kısım­ lada kr� . Farabi, hikmete ilaveten, faziletierin mütedillik, adalet ve cesaret �eklindeki Platonik s ınıflandırmasına uyar. Bu, bu kitapta hiçbir yerde açıkça görülmez; fakat krş. [71].

-



-

(20) Orta ( olma) doktrini, §Üphesiz, Aristo'ya aittir. (Kr§. bilhassa, Eth . Nic., IL 6, 7 ) Bu bölümdeki örneklerin çoğu, zaten Aristo'da vardır, loc. cit. Farabt bu doktrini ba§ka yerde de kia:bul eder. Bk- Kitab et-Tenbih 'ala Sebil es.Se'adeh (Hyderabad, 1 346 A. H.) , 1 1-12 ve 14. Son zikredilen parçada , buradaki aynı örneklerin birçoğu verilir. (21 )



yiyecek ve ila�lardaki mfttedtı ve ortanın durumu da buna benzer vs . Kr§. Tenbih 'ala Sebil es- Sa'adeh, 1 0, orada tı:bbi kar§ıla§tırma ya�-< pılır-

(.22 ) - obje, Arapça.'da ellezi ileyhi'l-fil, krş . Tenbrh, İbid, men ileyhi'l-fi'l, bunun hemen pe§inden men minhu'l-fi'l, yan fail gelir. (23) - fülin §artları, eı.ıeşya' el-mutife hi'l-fi'I. Aynı ifade [26] da gelir. Kr§. Tenbih, 10, el-ahval el'-mutifeh b:ha ( yani el-ef'al ) . ( 24 ) ı- yün ve kıl ( dan) . . . meskenler. Tabiidir ki, Farabi. bedevilerin ça ­ dırlarını dü§ünmü§ olmalıdır. Bununla beraber. onun ifade ettiğ,i gibJ, bunlar, eski yazarLar tarafından hemen hemen hiç tasvir edil ­ mez. ( 2 5 ) Farabi, «mal ve ma1-:sahiibh> ili§kisini ilave etmek! suretiyle, Aristo'­ nun efendi ve köle, koca ve karı� anne-ibab a ve çocuk olıarak aileyı olu§turanların ili§kileriyle ilgili görü§ünü (PoI. L 3 = 1253 b ) ge­ ni§letir. Bryson'un Oikonomikos'unun Arapça nüshası, servet ( mal) ten, hizmetçiler, e§ ve çocuklarla birlikte ev halkın!n gereklerinden biri olarak söz eder ( kr§. Martin Plessne�. Der Oikonomikos des Neu.pythagoraers Bryson, (Heidelberg, 1928, 214) ; fakat Farabi'nin bu eseri gördüğünü b ilmiyoruz. Farabi'deki gibi, aynı bu dört tür analiz daha sonra, yani onüçüncü asırda Nasır ed�Din Tüsi'nin Ahlak-'I Nasiri sinde görülür (Plessner, op. cit. 60 ) . '

(26) - Şehir bazen «zarurb vs. Kq . , I:flatun, Cumhuriyet, II, 369· D : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Burada, > vs.lerinin uyuşmasından dolayı, onların (bÜtün) grubu tek bir sultan (melik) gibi olur. Fakat, aristokrasi, hiçbir eserde, bu pa­ sajdaki kadar, yani faziletli hükümdann yönetiminin diğer en iyi

·- 89

· -

ıalternatirfi kadar açık bir §ekilde tasvir edilmez ve elde edilebilir olmamasından dolayı meydana getirilemiyeceğ,i belirtilmez. - Fara .. bi. M. Fadıla ( 62 ) 'da, «topluluk>> §ehri (veya: toplumcu §ehir) (el. Medineh el-cemaiye ) 'nden bir cahil §ehir olarak S•ÖZ eder ve SLyaseh' , de, bu tipi" dikkate değer geni§likte (69 •· · 7 1 ) ele alır. O, Eflatun dc ­ mokrasisinin b ir karakteristiği ni ayrı bir devlet halinde geli§tirmi§­ tir ( Kr§., [28] ) : Bu «topluluk>> § ehr ini n sakinlerinin amacı hürriyet­ tir ve §Üphesiz, bu fasl'da bahsettiği ar:stokras.iyle onun hiçbir ilgi­ sinin bulunmadığı açıktır. ( 71 ) - üçüncüsü, bunların da bulunmadığı durumdur. Bu taktirde, §ehrin reisi kendisind.e . . . vs. Bu, kendisi için, «Olgunluk ya§ından sonra ·> (Ba 'de kibarihi), (görünüşe göre, >, 88·9 , «bU bağı çözmemi �e müsaade edil­ mez, ruhla beden a rasındaki bağı kastediyorum, fakat onun çözül­ mesini onu bağlayan O (Kişi) 'ye bırakmalıyıZ>>. ,

(20) - O'nu görmede aldatılmayacağı. Farabi� burada, bir hadis i (hadis) kullanır. Krş. , Lane, Arabic - English Lexicon, 1817 a. (21)- tercih edilmesi veya, kaçın'ı.lma�ı gereken fl:iller hususunda ayır etme mükemmelliği, Krş., [35], vs. (22) Arneli hikmete sahip olan kişi, düşünme mükemmelliğine sahip olan kişidir, vs, Krş. [36], [38 ] . ·

(23) :.. O, aynı zamanda , ahlaki fazilette de üstün olur. , Kr§., [ 37]

.

(24 ) - Hermes, yani Farabi'nin, açıkça, bir tarihi şahsiyet olarak kabul et� tiği Trismegistus, Araplar arasında Hermes Trismegistus'un, gö­ rüşleri için krş. Ibn ebi Usaybiah, Uyftn el.Enba', nşr. Müller, I; 1 6ff.

-

93

-

(2·5) ,.. Alexander, yani Büyük İskender . (26) - Zeyd, çokkere olduğu gibi, burada da, özel biıi ıatıf olmaksızın. «fa� !anca>> yerine kullanılır.

(27)- Bu görüşün tarafta;rlan, ..:irkin, nefret edileni fiHiere s'ığ1nırlar, vs. Eğer İlk Sebep