Fransız Devrimi
 9786057358936

Citation preview

EM

..

SAFA GURKAN

RAH



• •

.

.

.

..

• .

.

.•

!

••





. ..

. ·· . .

.



. -· .

•••

�· ..

.-



· •

. .

.

Tüm dünyada halklarm kaderini belirleyen tarihin bu en istisnai beş yılına kuş uçuşu bir bakış atmaya hazır mısınız? Elinizdeki kitapta sadece Robespierre'leri, Danton'ları, kafasını giyotine uzatmış mağrur bir kralı ya da genç ve muhteris bir Napolyon Bonapart'ı bulmayacaksınız. Karşınıza, kapitalist ekonominin yarattığı taleplere cevap vererneyen müflis bir krallık, her yerde hain aranan bir cinnet ortamı, doğrudan yönetimin tüm kusurlarını sergileyen bir anarşi, vahyin yerini alırken dinleşmekten geri durmayan laik bir ideoloji, bu ideolojinin elinde inim inim inleyen bir ruhban kesimi, dünün veziri bugünün rezili politikacılar ve kendisini sürekli yeniden tanımlayan bir devrimci ruh çıkacak. Bazen ihtilalin hunharlığından rahatsız. olacaksınız, bazen de kronik problemleri aşmak adına yapılan kimi aşırıilkiara tahamınüJ. etmek zorunda kalacaksınız. Devrimin beş altı başı dönerken, bazılarımza ise 230 yıl önceki ayda bir spin atması karşısında şaşırmak ve insanlığın aynı hatalara tekrar mevzuların nasıl hata tebessüm etmek düşecek. tekrar düştüğünü ·

·

·

x

(!}teras

Prof. Dr. EMRAH

SEFA GÜRKAN

Bilkent Üniversitesi Uluslararası ilişkiler Bölümü'nde lisans çalışmalarını tamamladıktan (2003) sonra, aynı üniversitede Halil inatcık'ın danışmanlığında Batı Akdeniz'deki Osmanlı korsanlarını incelediği tez ile yüksek lisans diplomasını aldı (2006). Ardından Georgetown Üniversitesi Yeniçağ Avrupa Tarihi kürsüsünde Gabor Agoston ile yazdığı "Espionage in the 16th century Mediterranean: Seeret Diplomacy, Mediterranean Go-Betweens and the Ottoman-Habsburg Rivalry" başlıklı tez ile doktor oldu (2012). Halen istanbul 29 Mayıs üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası Ilişkiler .. aoıümü'nde öğretim üyesi olan Gürkan, TOBA Genç Akademi üyesidir. Yeniçağ Avrupa ve Akdeniz tarihi ··�:�t�r� uzmanlaşan müverrih;

korsanltk, kölelik, ihtida, ilişkilefi ve serhad

��tt�:ı;tan üzerine

·

eserler

· .

..

EMRAH

SAFA GÜRKAN

FRANSIZ DEVRiMi Emrah Safa Gürkan

Yayın Yönetmeni: Cumhur Mısırlıoğlu Editör: Cengiz Yolcu Kapak Tasarımı: D'art Duvar- Gökhan Yeter

Iç Sayfa Tasarım: Ercan Portakal -Ahmet Kılıç . Baskı Tarihi: Mayıs 2022 ISBN: 978-605 -73589-3-6 YaJinevi Sertiflka No: 35302 Matbaa: Coşkun Teknoloji ve Yayıncılık Hizmetleri San. Tic. Ltd. Şti. ikitelli OSB. Mah. Hürriyet Bulvarı SS Deparka San. Sit. No.ı /38/3003 Kat.7 Başakşehir/istanbul Sertifika No: 44589

�x(!)teras Teras Kitap

Mareşal Çakmak Mahallesi, Ortaç Caddesi No:7 34ı60 Güngören/istanbul Tel: 02ı2 507 ı o ı5 Mabbels ı 9 Mayıs Mahallesi, Sümer Sokak No:3A, cı Blok iç Kapı No:2 , 34360 Kadıköy/istanbul Dağıtım ve Pazarlama: www.mabbels.com [email protected]

Bu kitabın Türkçe yayın hakları Pay Digital Yayıncılık Hizmetleri San. ve Tic. Ltd. Şti.'ye aittir.

Yayınevinden izin alınmaksızın, kısmen ya da tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çogaltılamaz ve yayınlanamaz.

ll

ll

ONSOZ "

Sanayi Devrimi ile birlikte modern dünyaya şekil veren ve tarihin en önemli '

kırılma anlarından biri olan Fransız ihtilali, taşıdığı tüm politik anlamlara rağ­ men oldukça yüzeysel bilinen bir olay. Çoğumuzun, Fransız halkının krala karşı ayaklanıp demokrasiyi getirmesinden ibaret sandığı bu kanlı devrimin aslında birden fazla yönü var. Elinizdeki kitap popüler zihinlerde Bastille'in düşüşüyle yer etmiş bu tarihsel olguyu siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel faktörleri ön plana çıkararak ve zikzaklar ve çelişkilerle dolu sayısız değişik aşama halinde özetlerneyi hedefliyor. Önümüzdeki sayfalarda sadece Robespierre'leri, Danton'ları, kafasını giyo­ tine uzatmış mağrur bir kralı ya da genç ve muhteris bir Napolyon Bonapart'ı bulmayacaksınız. Karşınıza, kapitalist bir ekonominin yarattığı yeni taleplere cevap vererneyen müflis bir krallık, kriz anlarında her yerde hain aranan bir cinnet ortamı, doğrudan yönetimin tüm kusurlarını sergileyen bir anarşi ve taş­ kınlık hali, vahyin yerini alırken dinleşmekten geri durmayan laik bir ideoloji, bu ideolojinin elinde inim inim inleyen bir ruhban kesimi, dünün veziri bugü-

nün rezili pol itikacılar, kralı na sahip çıkmaya sandığımızdan daha meraklı bir halk, Pa ris ayaktakı m ı n ı n radika l l iğinden bezmiş bir taşra ve hepsinden daha önemlisi, kendisini sürekli yeniden tan ı mlaya n bir devrimci ruh çıkacak. Bazen ihti lalin hunharlığ ı ndan ra hatsız olacaksınız, bazen de kadim düzenin bir tü rlü çözemediği problemleri aşmak adı na yapılan kimi aşırı lıklara tahammül etmek zorunda kalacaksınız. Tek ve tuta rlı b i r olgu s a ndığınız devrimin beş a ltı ayda bir spin atması karşısı nda bazı larınızı n başı dönerken, diğerierinize ise 230 yıl önce konuşulan mevzu ların nasıl hala güncell iğini koruduğuna şaşırmak ve belki de insanlığın aynı hataları tekrar tekra r yaptığ ını hatıriayıp üzgün bir alay­ cılıkla tebessüm etmek düşecek. Kitabın mercek altına aldığı bu ça l kantılı beş yıl, birçok yen i şahsiyet, kav­ ram, olay ve mekan ı tarih sahnesine çıkardı. Bunların hepsinden bahsetmek o kumayı zorlaştıracağ ı nda n, metinde özel isimlerden çok cins isimlere yer ver­ meye çal ıştım ve kan l ı toplumsal değ işimieri n mekanizması n ı i ncelememize yardımcı olacak bilgilerden fazlasını vermedim. Metinle sıkı bir diya log içinde olmasına di kkat ettiğim görsellerle okuyucu n u n devrim dönemleri n i n genel ha­ let-i ruhiyesini daha rahat kavramasını sağ lamaya çalıştım. Görsel iletişi min algı üzerindeki hakim iyeti n i n her geçen gün a rttığı bir çağda, bugüne kadar sık kullanı lmayanlar a rasında n seçmeye özen gösterdiğim resi mlerin açıklama g ücünden sonuna kada r yararlanmayı hedefiedim . Sonucun analitik ve estetik bir bütün oluşturduğuna kaniyim. Metnin provokasyonuna gelip konu üzeri ne da ha fazla bilg i edinmek isteyen olursa, bir yazar olarak bunun beni ne kada r memnun edeceğ ini söylememe gerek yok sanırım. Bu hevesli okuyucu lar için kitabı n sonuna bir okuma listesi eklerneyi de ihmal etmedim. Elin izdeki kitap topl umsal hafızada yer etm iş, a ncak seyri ve dinami kleri oldukça yüzeysel ola ra k bil inen tarihi olay, kavra m ve olguları zen g i n bir gör­ sel içeriğ i n de yardı mıyla geniş kitlelere izah etmeyi amaçlayan uzun soluklu bir projenin ilk ürünü. Dünya tarihinin birincil dereceden önemi haiz olay ve kavramlarını inceleyeceğim bir dizi kitapta n o l uşacak bu projedeki amacım, detayla genel arasında ki çekişmeyi ve tari h i n du rdurulamaz akışıyla bazen şa-

şırtıcı bir şekilde ona yön veren bireysel kaprisler arasındaki hassas dengeyi anlaşılır bir dille mercek altına almak. Tarihlerle, savaş ve yer isimleriyle ve ilginç anekdotlarla dövmektense, okuyucuya etrafında yeni tahliller yapabile'

'

ceği, hem dünü hem de bugünü daha iyi anlamasına yardımcı olacak analitik bir çerçeve sunmak. Projenin diğer kitaplarıyla bir arada okunduğu zaman, Fransız Devrimi'nin tarihe yön veren belirleyici güçler ile toplum, ekonomi ve kültürleri şekillendiren mekanizmaları daha rahat anlamanıza yardımcı olacağı kanaatindeyim. Sürek­ li hap bilgi ve ilginç anekdot peşinde koşan bir okuyucu kitlesini dönüştürme yolunda yeni bir cephe daha açarken, sosyal bilimlerin soğuk metodolajik deh­ lizlerinde kimsenin gözünün yaşına bakmayacağımın altını çizmek isterim. Ve herkese keyifli okumalar dilerim. Emrah Safa Gürkan 1 O Şubat 2022

Moda

En Ça L K a n GILI BBŞ YIL

M

odern dünyayı, aynı zamanlarda bel iren i ki önemli kırılma şeki l lendirdi. Ekonomik a ltya pıyı kökünden değiştiren buharlı makineleriyle Sanayi Devrimi idiyse; siyasi

s istem i geri dönülemeyecek şekilde modifiye eden de eşitl i k, doğa l haklar, katılım­ cı demokrasi, m i lliyetçi lik ve güçler ayrıl ığı gibi kavram larıyla Fransız i hti l a l i oldu. Tüm meşruiyetini yitirm iş, zam a n ı n ı n çok gerisi nde kalmış, ön ündeki ekonomik ve sosya l

problemlerle m ücadele etmesi i mkansız bi r rejimi tasfiye eden ve dü nya s iyasetini kal ıcı bir şeki lde değiştiren bu ka n l ı devrim üzeri ne çok şey yazı ldı. Geleneksel bir s iyasi yap ı n ı n hızla çöküşüne ve adetleri n i tersyüz eden bir halkın çel işki l i tepkilerine mercek tutmaya çalışan araş­ tırmacılar, modern toplumun nasıl olması gerektiği ile ilg i l i kafalarındaki şemayı açık etmekten çekinmedi ler. Sonuçta ortaya biri pozitif, biri negatif i ki yaklaşım çıktı. Ta rihçile r ve siyaset bi­ li mciler meşreplerine göre kah devri m i n ilericiliği, akılcılığı ve reformeuluğunu övdü, kah devrim­ cilerin ka na susamışlığını, radika l l iğini ve din karşıtlığını yerdi. Her iki versiyonun da üzerinde a n la ştığı şey ise Fransız i htilal i'nden sonra Fransızcada An­

cien Regime, ya n i "Eski Düzen" olarak adlandırı lan siyasi yap ı n ı n artık bir a na kronizma olara k ka ldığ ıydı . Rea ksiyoner g üçler ne kadar denerse denesin, akı ntı tersine çevrilemezdi artık; mo­ dern ekon o m i n i n gerekleri yöneten ve yönetilenler arasında başka bir uzlaşmayı zorunlu kıl­ mıştı. Bu uzlaşmanın detayları ka n l ı ve çalka ntılı bir süreçte i leri geri birçok adım ı n atı l masıyla belirlenecekti. Bu karma ş ı k olayı özetlemeye girişmeden önce bir-iki noktayı bel i rtmeden geçemeyece­ ği m. Birincisi, her ne kadar 14 Temmuz'da Parisiiierin Bastille'i ele geçirmesine tari h i ense de, Fransız i htil a l i tek bir olaydan ibaret değ il. Onu kampiike yapan da bu zate n . Tek bir kırılma anından söz edemeyeceğimiz gibi, ihtilali tek bir döneme ayırmak da i mkansız. Feoda l s istemi tasfiye etmek için s iyas i mekan izma lar içinde bir çözüm bul maya çalışarak başlanan devrim kısa sürede radikal leşti . i lk başta, kişisel hakları güvence altına almak, hukuki eşitl iği sağlamak, ada letli bir verg i sistemi inşa etmek g ibi ı l ı m l ı hedefierle yola çıkı lmıştı belki ama, birkaç sene içerisinde, kil i seleri kapatan, kendi ne yeni bi r di n ve ta kvi m icat eden, pogromlarla masum i n-

7

sanları katleden ve araları nda b irkaç sene öncesinin ka hrama nlarının da bulu nduğu binlerce kişiyi hukuksuzca giyotine gönderen bir devri m çıkacaktı karşım ıza.

1789

ile

1794 arasında

beş

değ il, yüz yıl vardı sanki. Bu beş istisnai yıl, okuyuculara birçok açıdan en açıklayıcı örnekleri sergi leme potansiyeli­ ne sa hip. i l k olarak otoriteyi yıkman ı n, bu otoritenin yerine ne kanacağı na karar vermekten çok daha kolay olduğ unu başarılı bir şeki lde ortaya koyuyor. i kinci olarak, kendi çocuklarını yiyen devrimierin bu paster çocuğu, bir ihtilalin nasıl hiç beklenmedik bir şekilde s pin atıp en marjinal noktalara büyük bir hızla savru labileceğ ini gözler önüne serme potansiyel ine de sahip. Savaş, ekonomik sorunlar ve iç huzursuzl uklar gibi konjonktürel faktörlerin bir korku ve şüphe atmos­ feri ya ratıp nasıl en akl ıselim i n sa n ları bile del i saçması komplo teorilerine ina ndırabildiğinin, kendi leri ni tehdit altı nda hisseden toplu lukların nasıl en aşırı eylemiere sürüklenebildiğinin mü­ kemmel bir emsal i.

Paris meydanlarında kurulan giyotinler ihtilalin radikalliğinin sembollerinden biri olacak.

\

8

Devrimi yöneten kişilerin yıllar değil, aylar içinde ardı ardına tasfiye edilmesi, ihti lale yön veren siyasi g rupların programlarının s ü rekli değ iş­ mesi ve içinden çı kıl ması zor bir krize karşı yapılan çelişkili yasaların dev­ rimi bir o tara fa bir bu tarafa çekiştirmesi, kısa bir metinde özetlenmesi zor bir süreç ya rattı. i lerleyen sayfa l a rda, Fransız i htilal i'nin temel taşları­ nın yerine oturduğu devrimin en hara retl i beş yılının olabildiğince anlaş ı l ı r biçimde açık l a n ı ş ı n ı bulaca ksınız. Okuyucunun isimler, o layim, knvrumlc:ır a rasında kaybolmasını engel lemek için sebep-sonuç ilişkileri n i ön plana çıkarmayı ve gereksiz detayla rdan arındı rmayı amaçladığımız metnimizi, birçoğu daha önce bu tip yayın larda kul lanılmamış görseller ve bunların altı ndaki açıklamalarla zenginleştirmeye ça lıştık. Sadece Fransa'da değil, tüm dünyada h a l kların kaderi n i belirleyecek, tarihin bu istisnai dönemine kuş uçuşu bir bakış atmaya hazırsan ız, kemerierinizi bağ layı n, ba şlıyoruz'

ihtilal ülkedeki tüm sınınarı etkilemekte gecikmeyecek

9

Figure allegorique de ta Repubtique, Antoine-Jean Gros

(1794)

11" 'oa neoen sir iHGiLaL OLDU?

F

ransız i htilali basit bir finansal krizin çözülememesiyle başladı . i çinden çıkıla mayan mali sorun lar, kendini yenilemekten aciz bir sistemin tüm defoları n ı o rtaya koydu ve Ancien Reg ime'i n h ızl ı çöküşüne yol açtı. Aslı nda bu tip krizler ya pısal olarak güçlü

idarelerin üstesi nden gelemeyeceği şeyler değ ildir. Daha az bel i rgin ama da ha önemli diğer

etmenler devreye g i rmeseydi, bu da önceki lere benzer şekilde, mal iye baka n ı n ı n değişti rilmesi

veya hükümet i n borçlarını ertelemesi g i b i çözü mlerle atiatı iabii irdi kuşkusuz. Ancak, za manının geris inde ka lan sistemler, tıpkı bağ ışıklık sistemi çökmüş bedenler gibi, ufak m a razla r karşısın­ da tarumar olabili rler. On sekizinci yüzyı l ı n sonuna gelindiğinde, Fransa'da a ltta n alta ilerleyen s iyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel bir dönüşüm artık tamamlanmış durumdaydı. Bu dönüşüm siyasiydi çünkü monarşi mode rn iten i n bizzat taş ıyıcısı o lmuştu. Kralın hane halkına dayan a n patrimonyal on altıncı yüzyıl hükümetlerin i n yerine modern b i r bürokrasi inşa edi lmişti. Bu bürokrasi aracılığıyla monarşi, şeh i r p l a n laması nda n eğiti me, sağlıktan ulusa l bir ekonomi ve tarım politikasına kada r birçok alana müdahil olmaya başlamıştı. Monarşi, i ngiltere'de olduğu gibi parlamenter bir siste­ m i n içinde ya da Prusya'da olduğu gi bi, krala doğal bir müttefik olarak örg ütleyemediğ i için aris­ tokrasisi nin desteğ i n i kaybetm işti. Ancak, arkasına alamadı ğ ı g rupların imtiyaziarına dokunma­ sı mümkün değ i ldi; bu da yüzyıl boyunca etkileyici bir büyüme sağ layan pazar ekonomisinin ortaya çıkardığ ı bir burjuvazi n i n taleplerini karşılamasını imkEınsız kılmaktaydı. Kısacası, esnek ol mayan bir sistemi reforme edemediği için bir o ta rafa bir bu tarafa taviz vermeye çalışan, bu yüzden ikisinin de desteğinden mahrum kalan bir monarşi vardı karşımızda .

77

Ancien Regime Fransası'nı n egemen­ lik anlayışı mutlakiyetçilikti. Çoğu za­ man ya n l ı ş yorumlanan bu kavra m, kralın her istediğini yapabi leceği an­ lamına gelmiyordu. Kelimen i n köke­ n i nden de (Fr. absolutisme) a n layabi­ leceğ iıııiz gibi, urıurı ycıscılcırda n ıtla k (Lat. absolvere), yan i aza de olması

O n sekizinci yüzyılda oluşmaya başlayan "kamusal

Yönetenlerin yetkisinin toplu mlarla yaptığı bir sözleşmeye dayalı olduğunu iddia eden

alan· yeni fıkirlerin kitleselleşmesini kolaylaştır ır.

Rousseau'nun görüşleri, Fransız monarşisinin meşruiyeti nı kökünden sarsmıştır.

demekti. Yaptıkların ın hesabını sadece Tan rı'ya verd i ğ i doğruydu, ancak bu ona tam bir ha­ reket serbestisi sağlamıyordu. Üzerinde uzlaşılmış, onun dahi değiştireıııeyeceği bir doktri n i n varlığından söz etmek mümkü n d ü. Tahta en büyük evlad ı n geçmesi, devletin din inin Kataliklik olması, ü lken i n toprak bütü n l ü ğ ü n ü n kutsa l l ığı, bireylerin ya rgılanmadan cezalandırılaıııaması gibi kavra mlar tartışmaya açı lamazd ı . Yasaları yapan kral değil, Tanrı'ydı; kra l ı n görevi onu ''keş­ fetmek" ve yorum la maktı . Bu sistemin altını oyan ve monarşinin meşru(yetini derinden zedeleyen on sekizinci yüzyıl boyunca, yavaş yavaş kendini gösteren zi h insel bir transformasyon olacaktı. Fra nsız toplumu­ nun ortak h iyerarşi a lgıs1, ana neleri ve sosyal m itleri, sessizce ama kararlı bir şekilde, peyderpey aşı nmıştı. Bir kere a rtık daha çok okuya n bir toplum vard ı . On yedinci yüzyı l ı n sonunda erkekler-

74

de%27, kadınlarda% 14 olan okuma oranları, bir sonraki asrın sonunda%47 ve %27'ye çıkmıştı. Fransa'nın kuzeyinde erkeklerin yarısı, kadınların da üçte biri isimlerini yazabiliyorlardı. Ve bu toplum sadece okuyab iliyor değildi, okuyor du da aynı zamanda. Miras terekelerinde kitaplar daha sık arz-ı endam eder olmuştu. Batı Fransa'nın şehir ve kasabalarında 500 liranın altındaki miraslarda% 10-25 oranında kitaba rastlanmaktaydı. Zenginlik arttıkça yüzdelerimiz de artıyor­ du: 500-1000 lira arası için %30-40, 1500-2000 lira arası için %30-55, 2000 lirayı geçenler için %50-75. Bununla birlikte kıtapiarın sayısı da yükseliyordu; burjuvazi, din adamları ve aristokrat­ ların ellerinde bir yüzyıl öncesine göre beş-on kat fazla kitap vardı. Kısacası, Jacques-Louis Menetra gibi sıradan bir cam ustasının bile kendi hayat hikayesini kale­ me alabildiği on sekizinci yüzyılın ikinci yarısında Fransız toplumu belirli bir bilinç düzeyine erişmişti. Daha çok insanın okuması; Aydınlanmanın ortaya koyduğu bireycilik, akılcılık, eşitlik gibi kavramların yaygınlaşması ve otoritenin sorgulanmaya başla­ ması demekti. Kralın yetkilerinin göklerden değil, ilk toplurnlara dayanan bir "Sosyal Sözleşme"den (Fr.

contrat social) geldiği fikri, egemenliğin bir tek kişiye değil, millete ait olduğu inancını pekiştirdi. Kuvvetler ayrılığı kavramı iktidarın denetimi kavramını ortaya atarken; akılcılık, meşruiyetini kadim olmasına da­ yandıran kilise ve monarşi gibi geleneksel kurumla-

Figaro'nun Düğünü oyunundan bir sahne

rın eleştirilebilmesine imkan sağladı. Gene aynı yüzyılda oluşmaya başlayan bir "kamusal alan" (Aim.

Öffentlichkeit), bu yeni fi­

kirlerin tartışılmasının ve şehirliler arasında yayılmasının önünü açtı. Burjuva elitlerinin müda­ vimi olduğu kafeler, okuma salonları ve Mason localarında otoritenin meşruiyeti her geçen gün daha sık sorgulanmaya başladı. Bu yeni kamusal alan sadece devletin kontrolü dışında kalmadı, aynı zamanda ona sızmayı da bildi. Reform yapsın diye bizzat kralın göreve getirdiği maliye bakanları mutlakiyetin meşruiyetine inanmayan insanlardı; gene 1789'da Genel Meclis'teki (Fr.

Etats-Generaux)

asilzadelerin tavırları monarşinin tartışılmaz egemenliğinin aristokraside bile

15

karşılığını yitirdiğini gösteriyordu. Belki de en ironiği, hükümetin baş sansürcüsünün, bizzat ba­ sın özgürlüğünü savunan

Memoire sur la liberte de la presse adlı bir risale yazmasıydı; dönemin

meşhur Encyclopedie'sinin ikinci cildine el koyulması emredildiğinde Diderot'ya el altından ha­ ber yollayarak biraz fazla ileri gitmemiş miydi? Sanırız hayır, zira işi, güvenilir birini bulamayan filozofumuzun notlarını bizzat evinde saklamaya kadar götürecekti. Aydınlanmanın bu teorik metinleri kadar etkili olan bir başka kültürel meta da elden ele dolaşan ucuz kitaplardı. Fransızlar bu "yasak bestseller"lara adeta müptela olmuşlardı; çoğu yurtdışında basılan ve ülkeye sokulmasr bir türlü engellenemeyen bu

eser l er,

kilise ve manar­

şinin sorgulanmasına yol açıyordu. Hiciv, pornografi ve hatta bilim kurgu tarzındaki bu kitaplar, Marie-Antoinette'in hafifiiğinden, kralın iktidarsızlığından ve papazların paragözlüğünden dem vurarak büyük bir meşruiyet problemi yaratıyordu. Rossini'nin Sevil Berberi operasının da esin kaynağı olan şaheserinden tanıdığımız Beaumarchais'nin Figaro'su aristokrat efendisine "Bu avantajları hak etmek için ne yaptınız?" diye sorduğunda, artık imtiyazlar üzerine kurulmuş tarih dışı bir toplumun tüm rasyonalitesini alaya almış oluyordu. Sansürden kaçmak için Sevilla'da ge­ çiyor olması, Beaumarchais'nin mesajının yerine gitmediği anlamına gelmemekteydi. Prömiye­ rinde çıkan izdihamda üç kişinin ezildiği oyun, Danton'un ifadesiyle, "aristokrasiyi imha etmişti". ismini XV. Louis'nin metresi Barry Kontesi'nden alan bir başka eserde, bu kez tüm kraliyet ailesi sert bir şekilde eleştiriliyordu. Bilim kurgu türünün ilk örneklerinden biri olan

Aristokratlar ve ruhban güç kaybediyor.

..

'

\

.

.....

. ..

Tan 2440"ta

ise Louis-Sebastien Mercier, içinde yaşadığı Fransa'yı, kahramanını yedi asır sonrasının Paris'i­ ne götürerek iğnelerneyi tercih ediyordu. Dilencilerin, keşişlerin, fahişelerin, köleliğin, keyfi tu­ tuklamaların, vergilerin, lancaların ve hatta çay ve kahvenin bile olmadığı yirmi beşinci yüzyıl Fransası, filozof bir kral tarafından barışçıl bır devrimle meşruti bir monarşiye geçirilmiş ve or­ taya resmi dini ya da ordusu olmayan, eşitlikçi ve müreffeh bir ülke çıkmıştı. Mercier'nin,başka bir zaman yazılsa naif bir hayal olarak kalacak bu ütopyasının zihinlerde çarpıcı bir etki bıraktığı, 18 sene sonra devrim kapıyı çaldığında geç de olsa anlaşılacaktı. Aynı dönemde toplumun sekülerleştiği

de

doğruydu.

Bunu en güzel, ölüme ve cin­ selliğe karşı tavırlarda görmek mümkün. On sekizinci yüzyıl Fransızları ruhlarına dua okun­ ması için miraslarından artık daha az para ayırır olmuşlardı mesela. Üstüne üstlük, kilise topraklarına gömülmek gibi bir Zengi nliği n el değiştirmesini konu alan bir karikatür

1

istekleri de pek kalmamıştı. ilk hamileliklerin evlilik dışı olma

oranı % 15, hatta %20'ye kadar çıkmıştı; demek ki çiftler evlenmeden önce gerdeğe girmekte pek bir sorun görmüyorlardı. Bazıları imzayı atma zahmetine bile girmeyecekti; gayrimeşru ço­ cukların sayısı da büyük şehirlerde%6- 12 arasında seyrediyordu. Bir meslek olarak din adamlığı da eski prestijini kaybetmişti. Yüzyılın son çeyreğinde Fransa Kilisesi papaz bulmakta zorlanı­ yordu; buldukları da eskisi gibi burjuva değil, ağırlıklı olarak köylü çocuklarından oluşuyordu. Toplumun bu hızlı sekülerleşmesi, adeta devlet içinde bir devlet olan, eğitimi tekelinde bu­ lunduran ve birçok mali imtiyazdan faydalanan kilisenin hedef tahtasına kanmasına yol açtı. Dinden güç alan sadece papazlar değildi hiç kuşkusuz; sekülerleşme süreci monarşiyi de zora sokmuştu. Hükümdarın tek bir dokunuşla sıraca hastalığını iyileştirebildiğine artık daha az kişi inanıyordu; "Çok Hıristiyan Kral"ın (Lat. yitirme" ( Fr.

Rex Christianissimus 1 Fr. roi tres chretien)

desacralisation) süreci hızlı ve kesin olmuştu.

77

"kutsallığını

A&»�.aı...t �':i"f,•.n;......._,

�NJ.r..t. � .�.�,.�"·� .N' .... i""r.:...'T, .ı,ô'Wt ,.�I'U'.n. ,.;;i rı:ıa..•t.r..JJ .�

Burjuvazi Eski Düzen'in hakim sınınarını a l aşağı ediyor. ----· - ··----

Ancien Regime bir yandan ekonomik ge­

ların sorgulanmasının gerekliğini algılarken,

lişmelere ayak uydurmakta da zorlanmaktaydı.

büyüyen şehirlerdeki ayaktakımı parasallaşan

1720-1750 yılları arasında sürekli genişleyen

bir ekonominin yarattığı kırılganlığa tepkilerini

bir kapitalist pazar ekonomisi, zenginliğini

kriz anlarında radikalleşerek göstereceklerdi.

ticaretten ve üretimden alan yeni bir sınıf ya­

Bir kez kralı ve büyük aristokratları tepeleyin­

ratmıştı. Fakat eski sistemin feodal zamanlara

ce Fransız Devrimi bu iki grup arasındaki bir

göre şekillenmiş hukuki düzenlemeleri, bu sı­

mücadeleye de sahne olacaktı. Ayaktakımının

nıfın ihtiyaçlarını karşılaşmaktan uzaktı. Kişisel

radikalliğinden ürken burjuva, anarşizmi ba­

mülkiyetin, nakit borçlanmanın, borsaların ve

şından savıp istikrarlı bir düzen yaratabilmek

merkez bankalarının çağında loncaların, feodal

için Ancien Regime'in bazı kurumlarını geri

yükümlülüklerin, angarya ve ser fiik gibi kavram­

getirmek zorunda kalacak, en sonunda bir "im­

ların yeri yoktu. Borçlar artmaktaydı ve vergiler

parator"un varlığını kabul etmeye dahi cüret

tarihsel imtiyazların da devreye girmesiyle den­

edecekti.

gesiz bir şekilde dağıtılıyordu. Bazı eyaletlerin payı fazlayken, diğerleri daha az vergi vermek­ teydi. Hatırı sayılır oranda toprağa sahip kilise ve aristokratlar ise vergilerin çoğundan muaftı.

Modernite öncesi Fransası bir korporas­ yonlar (taşra meclisleri, loncalar, kilise, aris­ tokrasi ve belediyeler gibi imtiyazlı tüzel kişi­ likler) birliğiydi. Bu örgütlü kurumların kendi

Tarihçilerin burjuva dedikleri bir orta sınıf

çıkarları milli çıkarların önüne geçiyordu. Hü­

iktidarda hak iddia etmek için kadim kurum-

kümetin, sürekli borç aldığı bu kurumları ola-

78

sı bir mali reform için ikna etmesi şart olduğu kadar zordu da. Maliye Bakanı Turgot 1776'da, modası geçmiş angaryayı nakit bir vergi ile de­ ğiştirmek ve ticaret lancalarını kaldırmak istedi­ ğinde karşısında rahiplerden yargıçlara, tüccar­ lardan zanaatkarlara, geniş bir ittifak bulacaktı. Halefierinden Necker'in, memuriyetlerin sayısını kısıtlama ve serfiikle iltizamı kaldırma projeleri de benzer bir tepkiye yol açmakta gecikmedi.

..�' Co"

�� .

Kısacası, on sekizinci yüzyılın ikinci yarısına

de

·:· .-....

-'/

gelindiğinde artık ekonomik, sosyal ve kültürel

1789'da pariement'lar

gelişmelerin oldukça gerisinde kalmış olan bir

----· ··----

monarşi, kendine elitler arasında dahi müttefik bulamamanın sancılarını çekiyordu. ihtilalden yirmi yıl önce bayrağı açan ingiltere'deki

pariement'lar oldu.

Parlamento'yla karıştınlmaması

gereken bu kurumlar seçilmiş vekilierden değil, yargıçlardan oluşuyordu. Bir meclis işlevi gör­ müyorlardı; görevleri şehirlerde kralın fermanla­ rını hukuken kayıt altına almaktı. Ayak direme­ leri durumunda kral şahsen oturumiara katılıp ( Fr.

/it de justice)

bunları yasaları onaylamaya

zorlayabilir veya bu da işe yararnazsa sürgüne yollayabilirdi Ancak, hepsi geçici çözümlerdi ve kralın otoritesini sağlamlaştırmaktan çok za­ yıfiatmaya yarıyordu. 177 1 'deki krizde sürgün kartını oynadığında

XV. Louis herkesin tepkisini

çekecekti; üç yıl sonra öldüğünde Paris halkının yasını tutmaması boşuna değildi.

19









A rısG o K rası o e v rı m ı

1

780'1erin sonuna doğru, duru m g ittikçe kötüleşmeye başlamıştı. 600 m i lyon l u k gidere karş ı l ı k sadece 475 milyon l u k gel ir vard ı ve on yılda 1 .2 milyar l ira borçlanan hükümetin gelirleri n i n yarısı borçların fa izine gidiyordu. Verg ileri daha fazla arttırmak mümkün olma­

dığına göre, gerekli reformların yapılması için korporasyonların yönetime ortak ed il mesi şarttı. Dönemin mal iye bakanı Calanne bu a maçla önce 1 787 yılı nda prensler, başpiskoposlar, önde gelen aristokratlar ve pariement başka n larından oluşan bir Ayan Mecl isi (Fr. Assemblee des

Notables) topladı ve bun ları n önüne pazar ekonomisini d ikkate alan bir reform progra m ı koydu. Tüm ülkede geçerli olacak bir arazi verg isi konara k muaf kesi m ler vergilendirilebi lecek, a ngarya nakde çevri lecek, iç gümrükler kald ı rı l ı p ülke pazarı yekvücut hale getirilecek ve seçmenlerden oluşan taşra mecl isleri kurularak verg i lerin adil dağılımı sağ lanaca ktı. En son 1 626'da toplanan bu mecl isin yasama yetkisi yoktu; fakat b u kez katı lanları n prestiji pariement'lar üzerinde bir baskı kurulmasını mümkün kılabilird i . Ancak, h e r n e kada r yukarıdaki reform­ lara sıcak ba ksa lar da, ayanlar yen i bir ver­ ginin yükü nü om uzlarında taşımak i steme­ di ler. Buna yetkileri olmadığını ilan ettiler; kendileri gibi ata n m ı ş üyelerden değil, halk tarafından seç i l m i ş vekilierden oluşan bir Genel Mecl is'in toplanması şarttı. Kısacası, sadece fikirleri n i n soru lmasından ziyade, hü kümete temelli ortak olmalıydı l a r. Oysa, XVI. Louis'n i n, kontrol ederneyeceği bir

Ekonomik reformlar ile birlikte toplumsal güç ilişkileri de değişmekteyd i.

21

sü reci baş latmak için hiç acelesi yoktu; Calon ne'u aziedip yeri ne Brien ne'i atamakla yetindi. Ancak, ertesi sene kriz daha da derin leşecekti . Paris Parlement'ı kral ı n fermanını kaydetmeyi reddetmiş ve Genel Meclis'i n toplanmasında diretmişti. Artık sürgün de fayda etmeyecekti. ü s­ tüne üstlük, kıtlık nedenıyle birçok şeh irde isyan çıkmış, alacaklılar kap ıya dayanmış, kral köşe­ ye sıkışmıştı. B rien ne'i kovup yerine Necker'i getirdi ve 1 Mayıs 1789'da Paris'te toplanacak bir meclis ıçin seçimler yapılmas ı n ı kararlaştı rd ı. Seçimlerin nasıl yap ılacağ ı ya da mecl iste karar alma sürecin i n nasıl işletileceğı bilinmiyor­ du; zira en son 1 63 sene önce top lanan Genel Meclis'i n prosed ürleri belli değildi. Karşımızdakı, eşitlik esasına dayanan modern bir parlamento değildi; üç ayrı "zümre"den (Fr. etat) oluşuyordu: Birinci zümre din adamları, i ki ncisi aristokrasi, üçüncüsü geri kalanlar aras ından seçilecekti; üstüne üstlük bu üç grup ayrı ayrı oy verecekti. Kı sacası ülkedeki nüfusun çoğ u n l uğu gene im­ tiyazlı bir azı n l ı k karş ısında dezavantajlı durumdayd ı ve bu, söz konusu imtiyazları yok edecek reformları yürürlüğe koyması beklenen bir meclis için pek iç açıcı bir du rum değildi. Yeni mali­ ye bakan ı Necker'i n çabalarıyla Ü çüncü Zümre'n in (Fr. tiers-etat) üye sayısı iki katına çıkartı l ı p diğer i k i zümrenin toplamına erişti r i Ise de, Louıs ü ç ü n ü n de beraber o y verd iği ortak bir mecl i s fikrine sıcak bakmadı.

Üç zümre: Ruhban - Arıstokrat - Tiers-Etat ..

...

..... 22

...

..

G

enel Meclis'in 5 Mayıs'taki i l k toplantısı bile top l u m un değişim i stey� n kes im leriyle müesses nizamın arasındaki mantal ite farkını göstermeye yeterdi. Ulkenin %95'ini temsil eden Üçüncü Zümre yan kapıdan gi rmek zorunda bı ra kı l m ış, seremonilerle

ikinci sınıf oldukl arının a ltı çizilmek i stenmişti. Sieyes'in " Ü çüncü Zümre Nedir? Her şey. Şu ana kadar siyasi düzende ne olagelmiştir? Hiçbir şey? Ne istiyor? Bir şey o l mak" demekte haksız

ol madığı bir kez daha ortaya çıkm ıştı. Ancak veki l ler hevesli o ldukları kadar bil inçl iydi ler de; içlerinden, kendilerine di kte edilen sade kıyafetleri giymeyerek ya da kra l gel ince çı kardıkları şapkalarını diğer zümreler gibi tekra r ta karak tepkilerini gösterenler çıkaca ktı. Bu sembo l i k direniş kısa sü rede stratejik bir ham leye dönüştü. Üçüncü Zümre diğer ikisin­ den ayrı bir şeki lde yemin etmeyi reddederek tam bir ay boyunca sistemi k i l itledi. Kra l ın araya gi rmesi bile fayda etmedi ve iki taraf da geri adı m atma dı. Sonunda 1 O Hazi ran'da Üçüncü Züm­ re diğer zümreleri kendisiyle toplanmaya davet etti. B irinci Zümre'deki halktan gelen papazlar daveti kabul ederken, asilzade o lan p i s koposlar ilk başta ayak di redi. Oysaki Ü çüncü Zümre'ye a ristokratlar a rasından bile katılanlar olmuştu. Kafalarının dikine giden veki l ler, 1 Ts inde ken­ di lerini M i l l i Meclis (Fr. Assemblee Nationale) adıyla tek karnaralı bir mecl i s ilan edeceklerdi. Temm uz'un 9'unda bu isme "Kurucu" (Fr. constituante) unvanını da eklediklerinde niyetlerini daha da bel l i etm iş ol uyorlardı. i şin kontrolden çıktığını anlayan kral bu o ldubittiyi kabu l etmeye pek niyet l i değ i ldi. i lk ola­ rak, Üçüncü Züm re'nin toplandığı binanın kapısına kilit vurmayı denedi; ancak bu işe yarama­ yacaktı. Ö fkel i veki l ler soluğu yakınlardaki bir tenis kortunda a ldı ve bir anayasa il an edilene kadar dağ ılma maya yemin etti. Üç g ün sonra ya pılan oturuma katılan Louis, hala ayrı toplan-

t 5 Mayıs 1789'da Genel Meclis'in Açılışı, Auguste Couder.

malarında ısrarcıydı. Ancak vekillerin onu pek taktığı yoktu; dışarıda bekleyen askeri birlikler bile inatlarını kıramayacaktı. B i ri "Mil let emir almak zorunda değil" derken, M irabeau Kontu "Git efendine söyle, biz h a l kın i rades iyiz" diyerek kra l ı meclisin dı­ şında gördüğünü itiraf etmekten çekinme yecekti. Tehditlerinin hiçbir zaman sonunu getirmeyen Louis sonunda geri adım attı ve Temmuz'un 27'sinde d i ğer zümreleri de Bastille'in Zaptı

ı

mecl ise katıl maya davet etti. Ancak bir kez araya güvensizl ik g i r­

mişti ve kral karşısında aldıkları galibiyet, veki lieri cesa retlend irmişti. Mecl isi vergileri onaylamakla yükümlü bir kurumdan öte g örmeyen kra l 1 3 Tem muz'da Maliye Bakanı Necker'i kovun­ ca, ihtilal dinamiğine yeni bir a ktör daha katı lacaktı: Paris halkı. Versail les'daki mecl isi kontrol etmek için getirilen birliklerin şehre saldıracağ ından şüphelenen başkentliler depolardan yağ­ maladıkları silah larla Bastil le'e saldırdı. Kra l l ığın sembolü olan bu mekEının halkın el ine geçtiği 14

Temmuz tarihi ileride ihtilalin başlang ıç günü ola­

ra k kabul görecekti. Başkentin kontrolü a rtık Louis'nin değil, hal kın el indeyd i . Paris li ler h ızla yeni b i r beled iye başkanı seçmeyi ve başına Amerikan Bağımsızlık Sa­ vaşı'nın kah ramanlarından La Fayette'i getirdikleri bir U lusal Muhafız Alayı (Fr. Garde Nationale) kurmayı da ihmal etmemişlerdi. Versailles'daki kralın önünde iki seçenek vard ı : Kaç­ mak ya da pes etmek. i kincisini tercih etti ve birl iklerini dağıtıp Necker'i tekrar göreve getirdi. Mecl ise gidip üç renkl i ihtila l koka rtını (Paris'in mavi ve kırm ızısına ha­ nedanın beyazı eklenm işti) taktı. Artık veki l lerin önünde engel kal mamıştı. Kral ve aristokrasi taşrada da kont-

26

Marquis de La Fayette (1757-1834)

ı

rolü yitirmişti; şehirler Pa ris örneğini takip edip kendilerini örgütlediler. Köylüler isyan edip aristokratların şatolarına saldırd ı l a r. B i rçok yazarın iddia ettiğinin a ksine şatoları yak­

Les honınıes n:1i�scnt tt dcmı:urcnt librc< l't cg.ıux en droit\ ...

mayıp buradaki vergi ile a lakalı belgeleri yok etmeleri, basit bir köylü isyanından çok daha bilinçli ve örgütlü bir hareketle

ART. X. �ul ne

Anı. I\'.

karşı ka rşıya o l d uğumuzu gösteriyord u .

doit eır,

inquii:ıi:

La Iibcrıl: consi,tc .i p n t de �H ıs , qui k Ai dev � oir e " tr oin: sur un �ch•IT1ud , o u lı. u d'hre R.-t;:.;i nmu e n .art v te. \'oy�ı-le n � prtnirc aucune meııure p�ur fıırt.• tr:ı'l.Sf-:H�r. l ı fımdl.� C1p�c J . t -) uj � u r l � -t.Jm'!,tr la

qui v�nl)ıt ch r fs et de poner

a\U

ı tiıııe:�e "

o ı'J. l e s

.

,

3/�.

IJ/I� IIf � �.t�ParO U � J,;/y/.c; � " ses-� -

cuutth:ı.ııı c·ınt r � -(,C vol u t u' n •laı r eı

w

+� '

�l'�;rJ/a-,- ;.;_. 11_

? ._.:. ? PtiJ'.

�A�

L

\



M I

RN AL

J

)

U

PO L I T l Q U E

p

E� U

p

L

F.

' 1

:F. T 1 M P .!. U 'fl

AL:

J ·· p · tı1 A R ·!.T ' ;-.t u teu r d e l'Offr3n d-e ..� ' a ,.,;-.. :utht:ııt d guı.Cs e n g.1rdeı; nacionnx , pour J ' r rı.. 1tıttt. M ıis !ı! q•ıi ne ı .. iıse lt: n.ıoi ıd re r.g ocneı que vou• tendent '" 'ın6deleı dep••_•• , maı> corure r e:�ıontE:menr t holutıe � dt leurs seductio�· � c en l veıre cıvrsme eclaıre t't / c. ı. l o! 10 ' ı l � se �llllrcs d senc�non seul�men � bons p.11rıoıt- s m ilis- brUI�n' dıt (:OUr.ıgeux qcc ı.. C'.lpi .,hı don en parde lu ıu�o�s de , /" ... . / L de 1 ��alıtC quı lct d�it'�pijre 1 m a s. ıcle _ p o u r h .!Jtıt hlbic .. ns , e r que l ı pa ttı e devra soıı uıomı:lıe. _ 1n .. tr�pı�Cmen t &c vou�s :ı u sı�.l u t. de l1 ptı r!t , cJ,11 t Jle•ıe� en place po u r n )tl e rt>pos , po ur vorre gloıre , i ls mı. . e d clıı�oıt-n nm�n le r l a r ı.ı ı n ı: . Q.ue dı,·ıe , .ı� ıoa nt' u ( hıurı s d m I'c , p i tt : . Ne q u i.rtez ur le 51ıut de . mı tın , ı. ls !e moorroıt'r H pub11que , re:nis e rı vos mıı s , qu .a prcs 1ue

6

ı

H

H

� AJtç' oha..ı.-,Ml#;/ ?JJ,"'-� ��� \'lin 'lP.t ���- � ,;,_Ji, ,,_... � :� :�e .le.- /�/114- '.) l,.,; 111'4� . J

ro

ıuuoritio

6'&..:-:=-:)) �



:

In!

effrootes o pprcssturt ( ı ) d rı

)a con vt:nt ') n nıtıon:de ncıus aur.ı d�b3nasse du deset d·· s� rlC .. ıııdıgn., ; aprCl .-qı.ı.' elle 1un r efo.r mı: · morısuu .ıı u x de la con� tuııon , .aource eter� t t a e tıf.sa,trl!\,., a p r f s q u ' e l l e ura pı.ıb'iq�.:e c u r d� ba• cs inCbranhblrs. ı ,. . fıi e • civuqHr l e func.>Sle d lıcr �t _ l dı�pu ,;, &flp�ııe .. d .ı c o m po .. � r. E � l ı­ c.-, ın Cf'lll'" ıo•tes let St'ccıons a. ce l , r..·qu'ı fı�se d