Edip Yüksel'e 114 Mektup
 9786059330367

Table of contents :
Cilt1.pdf
m (3)_1L
m (3)_2R
m (4)_1L
m (4)_2R
m (5)_1L
m (5)_2R
m (6)_1L
m (6)_2R
m (7)_1L
m (7)_2R
m (8)_1L
m (8)_2R
m (9)_1L
m (9)_2R
m (10)_1L
m (10)_2R
m (11)_1L
m (11)_2R
m (12)_1L
m (12)_2R
m (13)_1L
m (13)_2R
m (14)_1L
m (14)_2R
m (15)_1L
m (15)_2R
m (16)_1L
m (16)_2R
m (17)_1L
m (17)_2R
m (18)_1L
m (18)_2R
m (19)_1L
m (19)_2R
m (20)_1L
m (20)_2R
m (21)_1L
m (21)_2R
m (22)_1L
m (22)_2R
m (23)_1L
m (23)_2R
m (24)_1L
m (24)_2R
m (25)_1L
m (25)_2R
m (26)_1L
m (26)_2R
m (27)_1L
m (27)_2R
m (28)_1L
m (28)_2R
m (29)_1L
m (29)_2R
m (30)_1L
m (30)_2R
m (31)_1L
m (31)_2R
m (32)_1L
m (32)_2R
m (33)_1L
m (33)_2R
m (34)_1L
m (34)_2R
m (35)_1L
m (35)_2R
m (36)_1L
m (36)_2R
m (37)_1L
m (37)_2R
m (38)_1L
m (38)_2R
m (39)_1L
m (39)_2R
m (40)_1L
m (40)_2R
m (41)_1L
m (41)_2R
m (42)_1L
m (42)_2R
m (43)_1L
m (43)_2R
m (44)_1L
m (44)_2R
m (45)_1L
m (45)_2R
m (46)_1L
m (46)_2R
m (47)_1L
m (47)_2R
m (48)_1L
m (48)_2R
m (49)_1L
m (49)_2R
m (50)_1L
m (50)_2R
m (51)_1L
m (51)_2R
m (52)_1L
m (52)_2R
m (53)_1L
m (53)_2R
m (54)_1L
m (54)_2R
m (55)_1L
m (55)_2R
m (56)_1L
m (56)_2R
m (57)_1L
m (57)_2R
m (58)_1L
m (58)_2R
m (59)_1L
m (59)_2R
m (60)_1L
m (60)_2R
m (61)_1L
m (61)_2R
m (62)_1L
m (62)_2R
m (63)_1L
m (63)_2R
m (64)_1L
m (64)_2R
m (65)_1L
m (65)_2R
m (66)_1L
m (66)_2R
m (67)_1L
m (67)_2R
m (68)_1L
m (68)_2R
m (69)_1L
m (69)_2R
m (70)_1L
m (70)_2R
m (71)_1L
m (71)_2R
m (72)_1L
m (72)_2R
m (73)_1L
m (73)_2R
m (74)_1L
m (74)_2R
m (75)_1L
m (75)_2R
m (76)_1L
m (76)_2R
m (77)_1L
m (77)_2R
m (78)_1L
m (78)_2R
m (79)_1L
m (79)_2R
m (80)_1L
m (80)_2R
m (81)_1L
m (81)_2R
m (82)_1L
m (82)_2R
m (83)_1L
m (83)_2R
m (84)_1L
m (84)_2R
m (85)_1L
m (85)_2R
m (86)_1L
m (86)_2R
m (87)_1L
m (87)_2R
m (88)_1L
m (88)_2R
m (89)_1L
m (89)_2R
m (90)_1L
m (90)_2R
m (91)_1L
m (91)_2R
m (92)_1L
m (92)_2R
m (93)_1L
m (93)_2R
m (94)_1L
m (94)_2R
m (95)_1L
m (95)_2R
m (96)_1L
m (96)_2R
m (97)_1L
m (97)_2R
m (98)_1L
m (98)_2R
m (99)_1L
m (99)_2R
m (100)_1L
m (100)_2R
m (101)_1L
m (101)_2R
m (102)_1L
m (102)_2R
m (103)_1L
m (103)_2R
m (104)_1L
m (104)_2R
m (105)_1L
m (105)_2R
m (106)_1L
m (106)_2R
m (107)_1L
m (107)_2R
m (108)_1L
m (108)_2R
m (109)_1L
m (109)_2R
m (110)_1L
m (110)_2R
m (111)_1L
m (111)_2R
m (112)_1L
m (112)_2R
m (113)_1L
m (113)_2R
m (114)_1L
m (114)_2R
m (115)_1L
m (115)_2R
m (116)_1L
m (116)_2R
m (117)_1L
m (117)_2R
m (118)_1L
m (118)_2R
m (119)_1L
m (119)_2R
m (120)_1L
m (120)_2R
m (121)_1L
m (121)_2R
m (122)_1L
m (122)_2R
m (123)_1L
m (123)_2R
m (124)_1L
m (124)_2R
m (125)_1L
m (125)_2R
m (126)_1L
m (126)_2R
m (127)_1L
m (127)_2R
m (128)_1L
m (128)_2R
m (129)_1L
m (129)_2R
m (130)_1L
m (130)_2R
m (131)_1L
m (131)_2R
m (132)_1L
m (132)_2R
m (133)_1L
m (133)_2R
m (134)_1L
m (134)_2R
m (135)_1L
m (135)_2R
m (136)_1L
m (136)_2R
m (137)_1L
m (137)_2R
m (138)_1L
m (138)_2R
m (139)_1L
m (139)_2R
m (140)_1L
m (140)_2R
m (141)_1L
m (141)_2R
m (142)_1L
m (142)_2R
m (143)_1L
m (143)_2R
m (144)_1L
m (144)_2R
m (145)_1L
m (145)_2R
m (146)_1L
m (146)_2R
m (147)_1L
m (147)_2R
m (148)_1L
m (148)_2R
m (149)_1L
m (149)_2R
m (150)_1L
m (150)_2R
m (151)_1L
m (151)_2R
m (152)_1L
m (152)_2R
m (153)_1L
m (153)_2R
m (154)_1L
m (154)_2R
m (155)_1L
m (155)_2R
m (156)_1L
m (156)_2R
m (157)_1L
m (157)_2R
m (158)_1L
m (158)_2R
m (159)_1L
m (159)_2R
m (160)_1L
m (160)_2R
m (161)_1L
m (161)_2R
m (162)_1L
m (162)_2R
m (163)_1L
m (163)_2R
m (164)_1L
m (164)_2R
m (165)_1L
m (165)_2R
m (166)_1L
m (166)_2R
m (167)_1L
m (167)_2R
m (168)_1L
m (168)_2R
m (169)_1L
m (169)_2R
m (170)_1L
m (170)_2R
m (171)_1L
m (171)_2R
m (172)_1L
m (172)_2R
m (173)_1L
m (173)_2R
m (174)_1L
m (174)_2R
m (175)_1L
m (175)_2R
m (176)_1L
m (176)_2R
m (177)_1L
m (177)_2R

Citation preview

Şiilik, Sünnilik, Hristiyanlık Dinlerinden veya Deizm, Agnostizm, Ateizm'den İslam'a Atalarının Milli ve Dini Dogmalarını, Din ve Adetlerini Sorgulayan Yiğitlerden

Edip Yüksel'e 114 MEKTUP Çeviri ve edisyon: Yasin Çolak Ozan Yayıncılık Ltd. lstanbul 2017

Şiilik, Sünnilik, Hristiyanlık Dinlerinden veya Deizm, Agnostizm, Ateizm'den İslam'a Atalarının Milli ve Dini Dogmalarını, Din ve Adetlerini Sorgulayan Yiğitlerden

Edip Yüksel'e 114 MEKTUP Çeviri ve edisyon: Yasin Çolak

Ozan Yayıncılık Ltd. lstanbul 2017

Edip Yüksel'e 114 Mektup Bu kitabınTürkçe yayınhakları OzanYayıncılık'a aittir. Tanıhm için yapılacak alıntılar dışında tüm alıntılar, Kültür Bakanlığı Telif Hakları Sözleşmesi gereği yayınevinin iznini gerektirir.

Edip Yüksel'e 114 Mektup/ Edip Yüksel Yayın Yönetmeni: Mustafa Demir Editör: Yasin Çolak Kapak tasarımı: Köksal Kayhan Baskı ve Cilt: Ozan Matbaacılık Davutpaşa Caddesi Güven Sanayi Sitesi B blok Kat:2 No:352 Topkapı ISTANBUL Sertifika no: 1 1329

Kütüphane BilgiKartı (CiP):

Edip Yüksel'e 114 Mektup/ Edip Yüksel

Sosyoloji, Din sosyolojisi, Deneme Ozan Yayıncılık Ltd. Kasım 2017, Türkiye, İstanbul, 352 sayfa ISBN :978-605-9330-36-7

Sertifikano:11329

Dağıtım: İstanbul: 2A, Alfa, Alkım, Artı, Bilgi, Cağaloğlu, D&R, Derya Dağıtım

Final, Paraf, Remzi, Say, Totem, Yelpaze Ankara: İmge, Kıta, Ekinoks, Arkadaş Kitabevi İzmir: Erdoğanlar, Güneş

İnternet satış: www.idefix.com, www.kitapyurdu.com, www.kitapyeri.com, www.dr.com.tr www.netkitap.com, www.hermeskitap.com, www.babil.com, www.1001kitap.com.tr,www.kitapdenizi.com, https://www.finalpazarlama.com,http://www.kitapsan.com.tr

OZANVAVINCILIKLTD.

Alemdar Caddesi Güzel Sanatlar Sk. No: 13 Cağaloğlu İstanbul Tel: 212.5119395-5204390 Faks:212.5279847 Email: [email protected] Web: www.ozanyayincilik.com

Edip Yüksel'e 114Mektup

İÇİNDEKİLER GİRİŞ ................................................................................................. 9 Önsöz ............................................................................................... 11 Mektuplar Kaf Harfini Saymak.......................................................................... 15 Malezyalı Muvahhid ........................................................................ 18 Beyin Yıkayıcılar .............................................................................. 20 Yanılmaz Yanılgı ............................................................................. 23 Allahım, Neden Ben? ....................................................................... 25 Yarım Kalmış Hikiiye ....................................................................... 31 Urduca Meal .................................................................................... 33 Müslümanlardan Nefret Ederdim.................................................... 36 Dokunmayın Duvara ....................................................................... 38 Sakın Alma! O Mürted .................................................................... 66 Babam Adına İmzalar mısın? .......................................................... 71 Asker Arkadaşı ................................................................................. 74 Tek Çekincem ................................................................................... 75 Sevgili Profesör Yüksel..................................................................... 77 Sen Beyaz Adamlar Gibi Değilsin.................................................... 79 Peygamber Nasıl Olunur ................................................................. 86 Ella Ellaçkmi Allahım ...................................................................... 88 Ama'lı Meal...................................................................................... 94 Demokrasiye İnanmıyordum............................................................ 97 Kokunun İzinde .............................................................................. 101 Çıplak Koşan Musa ........................................................................ 105 Biz Ne Yaptık ................................................................................. 111 Gerçek Olamayacak Kadar Güzeldi ................................................ 112 Bazı Hadisleri Gizliyordum ........................................................... 115 Tektanrıcılık ................................................................................... 117 Tanrı'yı Bulmak ............................................................................. 124 Kuran, Hadis ve İslam.................................................................... 127 Tarih Tekerrürden İbarettir............................................................ 13� 5

Edip Yüksel'e 114Mektup

İslamcılıktan Kuran Müslümanlığına ........................................... 132 Eski Bir Dost .................................................................................. 136 Allah Var, Din Yok! ....................................................................... 140 Kuran Kelimelerinin Uyumu ......................................................... 143 Altın Kural ..................................................................................... 146 Yanılmış mıydım? .......................................................................... 148 Kapkaranlıktan Apaydınlığa .......................................................... 153 Tefsirler Beni Öldürdü ................................................................... 157 Gözlerim Yaşardı............................................................................ 159 İmamın Kararı ................................................................................ 163 Cidde'de Müslüman Olmak ........................................................... 165 Burcu'nun Değişimi ...................................................................... 170 Cemaat'ten Kuran'a ....................................................................... 172 Reşad'ın Meali................................................................................ 175 Ateizmin Kapısından Dönmek ....................................................... 179 Sen de Haklısın Birader! ................................................................ 181 Katılmadığım Konu........................................................................ 183 Edip, Hakkını Helal Et ................................................................... 185 Ne Yapmalıyım? ............................................................................ 187 Ortak Akıl Platformu ..................................................................... 188 Nurcular, Farukiler, Gülenciler ..................................................... 189 Bakalım Bu Ne Diyor? ................................................................... 191 Kısaca... ......................................................................................... 193 Geç mi Kaldım? .............................................................................. 194 Anneme Bakıyorum........................................................................ 195 Mutlu Bayramlar ........................................................................... 196 Metin Yüksel Marşı ....................................................................... 197 Bana Edip Deyin ............................................................................ 198 Hem Utandım Hem Sevindim ....................................................... 199 Forum Üyelik ................................................................................. 200 Yalnız Değilmişim ......................................................................... 201 Tarikattan Hakk'a .......................................................................... 204 Büyük Tartışma.............................................................................. 210

43:24 ............................................................................................... 213

& 6

Edip Yüksel Mürted Oldu! ............................................................ 215 Kutsal Kitap Okuması .................................................................... 217 Yoldan Saptın................................................................................. 219 Benim Ayetlerim ............................................................................ 220

Edip Yüksel'e 114Mektup

İkişerli Kitap ................................................................................... 226 Haydi Yoluna ................................................................................. 229 Ben Müslüman Olmayacaktım ...................................................... 231 Felsefebook Okuyun........................................................................ 233 Müslüman Oluyorum .................................................................... 235 Gaflet Uykusu ................................................................................ 237 Puta Çekiç Vurmak ........................................................................ 239 Aykırı Düşünceleri Vardır ............................................................. 241 Ra-Şa-Da ........................................................................................ 243 Amin Amen Amon ......................................................................... 246 Dükkan Elden Gider....................................................................... 252 Kafam Kanşık ................................................................................. 256 Benim Eşim Melek Gibi.................................................................. 259 Mutluluktan Ağlamaya Başladım.................................................. 261 Çamura Saplanmış Maden............................................................. 264 Senin Sınavın Büyük ..................................................................... 265 Sakallı Söylenti............................................................................... 267 6666 ................................................................................................ 269 Tevhid Esaslı Din ........................................................................... 2 72 Soru Cevap Tekniği ........................................................................ 274 Yazıcılar ......................................................................................... 276 Kul Hakkı ....................................................................................... 279 Kalk ve Uyar................................................................................... 281 Bayram Sohbeti .............................................................................. 283 Tasavvuf Pisliği.............................................................................. 288 Köklü Değişim ................................................................................ 289 Sakallı Amca................................................................................... 293 Yanlış Kaynaklar ............................................................................ 295 Kuran ve Matematik ...................................................................... 299 Asker Gözüyle ................................................................................ 302 Reşad'ın Kitapları .......................................................................... 303 Ne Demek Bu 19? .......................................................................... 305 Ôlüm Makinesi .............................................................................. 308 Allah Razı Olsun ........................................................................... 310 Zebralar Gibi Kaçıyorlar ................................................................ 311 Kaçarak Yaşamak............................................................................ 314 Başörtülüsün, Okuyamazsın! ........................................................ 315 Eksi Bir Dost .................................................................................. 32� 7

Edip Yüksel'e 114Mektup

19'a Tanık Olmak ........................................................................... 322 Sünnilerin Duvarları ..................................................................... 327 Algoritma ....................................................................................... 328 Dinsiz İmansız! .............................................................................. 334 Asla Vazgeçme! .............................................................................. 336 Kafayı Yersin .................................................................................. 338 En İyi Meal..................................................................................... 341 Şeyhcik............................................................................................ 344 Olgun Bir Metin ............................................................................ 345 Hocaların Söyledikleri .................................................................... 349

.. 8

Edip Yüksel'e 114Mektup

GİRİŞ Yıllardır gerçek değişim hikayelerini derliyorum (aralarında İn­ gilizce olanlar da var). Kısa ve uzun. Bir paragraftan birkaç say­ faya kadar... Bunları bir kitapta herkesle paylaşmak istiyorum. Kitabın telif ücretini yazarlar ve editörler almayacak. Herkesin yayınevi yoluyla öğrenebileceği bir biçimde bir hayır kurumu­ na, (muhtemelen şiddete maruz kalmış kadınlar gibi) verilecek. Bu kitap 114 HAREKETİ adına yayımlanacak. Siz de atalarınızın dinini sorgulama tecrübenizi; sizi buna yö­ nelten sebepleri; sorgulama sürecinde iç ve dış dünyanızda al­ dığınız tepkileri; yaşadığınız ilginç olayları; size yöneltilen ha­ karet, suçlama, tehdit ve saldırıları bir paragraf veya en çok bir iki sayfa ile anlatıp aşağıdaki adrese email olarak gönderebilir­ siniz: Lütfen şunlara dikkat ediniz: 1. Hikayenin altına kullanılmasını istediğiniz ismi yazınız. Telefon numaranızı da yazsanız, kitaba sokulmasına karar verildiğinde, hikayenizle ilgili bir soru için size rahatlıkla ulaşabilelim... 2. Yayınlanmasını istemediğiniz bilgileri vermeyiniz. Ya­ yınlanmasını istemediğiniz özel isimleri dilerseniz sa­ dece ilk isimleriyle yazınız. 3. Paragraf aralığı vermeyi unutmayınız. Paragraf aralığı bir yazının okunması için tahmininizden çok ama çok daha önemlidir. Dilersen şunu dene. Arkadaşlarını ye­ meğe davet et. Mercimek çorbası, tavuklu pilav ve hoşaf pişir. İçecek olarak da ayran sun. Ama onları arka­ daşınıza sunmadan önce hepsini büyükçe bir tencerede karıştırıp önlerine koy. Bakalım ne kadar iştahları kalır.

.tli' 9

Edip Yüksel'e 114Mektup

... 10

(Emek verip uzunca yazdığın nice makalenin kimse ta­ rafından okunmadığını hiç merak ettin mi? Fikirlerinin saçma olup olmadığını, kullandığın Türkçe'nin anlaşılır olup olmadığını sorgulamadan önce PARAGRAF deni­ len tabakları unutup unutmadığına bak!:) 4. İmla kurallarına biraz dikkat edin. örneğin BOŞLUK virgülden ve noktadan SONRA olur, önce değil. Nokta, virgül gibi imla işaretlerinden sonra MUTLAKA BOŞ­ LUK olmalı. Ve bu boşluklar nereye konuyor? Nokta­ dan, virgülden, ünlemden SONRA. SONRA. Evet, SON­ RA :) 5. Biraz özenerek yazını. Kısa tutmaya çalışınız. (Az önce okuyunca "yazını" diye yazdığımı fark ettim. Çok hızlı yazdığım ve okumadan paylaşhğım için zavallı z harfi­ ni yok etmişim. Özenerek yazmayı öğütlediğim cümleyi bile özenerek yazmayınca içine düştüğüm traji-kome­ diyi görüyorsunuz değil mi?) Kitabın İngilizcesi için düşündüğüm isim şu: From Blind Faith to Rational Monotheism Inspiring Stories of 114 Critical Thinkers Türkçesi: Taklidi İnançtan Rasyonel Monoteizme Atalarının Din ve Adetlerini Sorgulayan 114 Yiğidin Hikayesi veya Şiilik/Sünnilik/Hristiyanlık Dinlerinden İslam'a Atalarının Din ve Adetlerini Sorgulayan 114 Yiğidin Hikayesi Edip Yüksel 11 Haziran 2017 Arizona

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Önsöz Kuran'ın en önemli özelliklerinden biri de; dilleri, renkleri, kül­ türleri ve yaşam biçimleri birbirinden farklı insanları etkileyebi­ liyor olması. İşte bu yüzden dünyanın değişik coğrafyalarından her çeşit insan bu Kitap'a iman ediyor. Allah'ın Muhammed peygamber aracılığıyla insanlığa sunduğu Mesaj, bir şekilde kit­ leleri etkisi alhna alıyor. Okuma yazma bilmeyeninden en eği­ timlisine kadar her yaştan insan bu İlahi Kelam'ı hayatlarının merkezine yerleştiriyor. Tarih boyunca yaşanan bu gerçek, bu­ gün de tekrarlanıyor. Elbette ki Kuran, çoğu zaman doğru anlaşılmıyor. Bazen önyar­ gılar, bazen kişisel çıkarlar ama en çok da insan ürünü kitaplara atfedilen kutsallık, Kuran'ın saf ve duru mesajının önüne geçi­ yor. Daha açık bir ifade ile Rabbimizin mesajı anlam itibariyle tahrifata uğratılıyor. Bu tahrifat kimi zaman mezhepçilik, kimi zaman cemaatçilik, kimi zaman da tarikatçılık adı alhnda yapı­ lıyor. Profesyonel din adamları Kuran'ın anlaşılmaz olduğunu iddia etmek suretiyle, din üzerinden çıkar temin ediyor. İs­ lam'ın mensubu gibi gözüküp İslam'a ihanet edenler ellerindeki muazzam gücü kullanarak, kitleleri istedikleri şekilde manipüle edebiliyor. Yine de birçok insan içinde bulunduğu bu kıskacı kırmayı başa­ rıyor. Uydurulmuş din anlayışının dört bir yanı sarmış propa­ ganda araçları, samimiyetle Rablerine yönelen kulların hakikati bulmasına engel olamıyor. Kuran'ın o muhteşem mesajı gönül­ leri fethediyor. Bu fetih hareketi sadece sahte dinin kumdan ka­ lelerini yıkmakla kalmıyor, aynı zamanda günümüz toplumun­ da hızla yaygınlaşan sektiler anlayışları da tehdit ediyor. Hak geliyor, batıl zail oluyor! Birazdan okumaya başlayacağınız mektuplar yukarıda bahset­ tiğimiz gerçeğin 114 farklı versiyonunu içeriyor. Ateist, agnos­ tik, deist, Sünni, Şii, Hıristiyan, Yahudi ve bunların alt kolları durumundaki onlarca farklı mezhepten ve anlayıştan insanın yazdığı binlerce mektubun arasından seçilen bu hikayeler Ku­ ran mesajının nasıl dalga dalga yayıldığını gösteren küçük bir örnek niteliğinde.

.6.. 11

Edip Yüksel'e 114Mektup

Asya'dan, Avrupa'dan, Amerika'dan, Afrika'dan ve dünyanın başka birçok yerinden yazdıkları mektuplarla Edip Yüksel'e Kuran'ın mesajını nasıl kabul ettiklerini anlatan insanların bir­ çoğunun birbirlerinden bağımsız şekilde ulaştıkları ortak sonu­ cu şu ifadeyle özetlemek mümkün: Kuran, tüm Kuran, başka bir şey değil, SADECE KURAN! ***

Hikayesini Edip Yüksel'le paylaşan bu insanlardan kimisi sade­ ce kısa bir teşekkürle yetinirken, kimisi de küçük çaplı bir oto­ biyografi kaleme almış. Bazıları eleştirilerini, bazıları da minnet­ tarlıklarını dile getirmiş. Ailevi problemlerini anlatanlar olduğu gibi, yaşadığı hüzünlü aşk hikayelerini yazıya dökenler de var. Metafizik tecrübeler yaşayanından, kılı kırk yararak sorgulaya­ nına; sürekli savrulup sonunda Kuran'ın gölgesinde huzuru bu­ lanından, hala arayış içinde olanına; gencinden yaşlısına, yük­ seköğrenim yapmışından, ilkokul mezununa kadar her yaştan insanın ortak noktası hayatlarının bir şekilde Kuran mesajıyla kesişmiş olması. Elinizdeki kitap için oluşturduğumuz seçkide birbirine benze­ yen anlatılara yer verip tekrara düşmemek adına farklı mektup­ ları bir araya getirmeye çalıştık. Bunu yaparken mektupların bazı bölümlerini çıkardık. Kişilerin birçoğunun sadece ismini yazmakla yetindik, soy isimleri açıklamadık. Mektubun içeriği­ ne göre yer adlarını da gizlediğimiz oldu. Özellikle Türkçe yazılmış mektupları düzenlerken imla yanlış­ larını ve anlatım bozukluklarını düzeltmek adına sıkça inisiyatif kullanmak zorunda kaldık; anlamı değiştirmemeye özen göste­ rerek, bazı kısımları yeniden yazdık. Bunu yaparken Türk insa­ nının yazı dilinin kurallarını bilmediği için kendini ifade etmek­ te ne kadar zorlandığını görüp, üzüldük. İngilizce yazılmış mektupları çevirirken serbest çeviri yöntemini kullanmaya gayret ettik. Cümlelerdeki kelime karşılıklarını yansıtmak yerine, manayı vermeyi tercih ettik. Hata yaptığımız ve mektup sahibinin söylemek istediğini tam olarak yansıtmayı başaramadığımız kısımlar mutlaka olmuştur. Bu kişilerin hakla­ rını helal etmelerini umut ederiz. Değişim hikayelerini Edip Yüksel'le paylaşan insanlar, bu kitap­ ta kendi mektuplarını gördüklerinde herhangi bir rahatsızlık (imla, çeviri, anlatım, gizlilik vs.) duyarlarsa lütfen bizimle irtibata geçsinler. � 12

MEKTUPLAR

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Kaf Harfini Saymak

Muhammed E. /13 Ağustos 2000

Selam Edip, Ben Almanya'da okuyan Mısırlı bir öğrenciyim. Mısır'da gele­ neksel Müslümanlığı yaşayan bir ailede dünyaya geldim. Ailem ve akrabalarım Allah'a teslim olduklarını iddia ederlerdi ama çoğu ibadetlerini yerine getirmezdi. Babam Mısır'da savaş uçağı pilotuydu. Büyükbabam ise Arapça hocası. . . Bu yüzden Kuran'a saygı duyarak yetiştim. Kuran'ın Allah kelamı olduğuna inanırdım. Buna rağmen Kuran'la ciddi şekilde ilgilenmem on yedi yaşımda oldu. O yaşımda evimizin önündeki bir camide Kuran'ı Arapçasından okumayı öğrendim. Babam emekli olmuştu ve havayollarında pilot olarak çalışıyordu. Düşünme fonksiyonları tam olarak iş­ levini yerine getirmeyen şeyhler yüzünden Kuran'la ilgilenmeyi Alman lisesindeki eğitimim bitinceye kadar bir kenara bırakhm. Kahire'de bu liseyi bitirdikten sonra eğitimime devam etmek üzere Almanya'ya gittim. Almanya'daki ırkçılık olayları yüzünden problemler yaşadım. Kiralık daire ve iş bulmak zordu. Sonunda bir reklam şirketinde bilgisayar programcısı olarak işe başladım. Şu anda da bilgisa­ yar mühendisliği eğitimi alıyorum. Öğrenciliğimin o yıllarında yurtta kalıyordum ve tamamen şeytanın kontrolünde yaşıyor­ dum; partiler, uyuşturucu vs . . . Bir yandan da kendimi suçlu­ yordum, çünkü Kuran'ı bir kenara bırakmıştım. Bir süre sonra tekrar Kuran'a sarıldım. Yolda giderken bile ku­ laklıkla Kuran dinliyordum. Kuran'ın elli yedinci suresini dinlerken gözümden yaşlar dö­ külmeye başladı. Tam olarak anlamıyor olsam da hissettiğim şey muhteşemdi. Bu ayetlerin Almanca söylenişi nasıl olur acaba, diye hayal ediyordum. Aynı reklam şirketinde çalışhğım bir .6, 15

Edip Yüksel'e 114Mektup

Türk arkadaşım bana Almanca bir meal bulmamı tavsiye etti. İyi bir meal bulmak için yaphğım internet aramaları sonucunda başka birçok bilgiye daha ulaşhm. Bir İnternet sayfasında Ku­ ran'ın matematiksel mucizesinden bahsediliyordu. Bahsedilen bu matematiksel sistemi incelemek için 50. sureden başlamaya karar verdim. Tek tek elle sayacakhm harfleri. Çün­ kü henüz bu işi bilgisayar kullanarak yapabileceğim bir prog­ ram yoktu. Bu yüzden 42. suredeki Kaf harflerini saymaya baş­ ladım. Sürekli 56 adet Kaf harfi çıkıyordu, bir türlü doğru sa­ yamıyordum. 19'un tam kah olabilmesi için 57Kaf olması gere­ kiyordu. Bu yüzden matematiksel mucize denen şeyin uydurma olduğunu düşündüm. Şimdiki bilgisayar programlarınla karşı­ laştırılınca ilkel sayılabilecek bir program aracılığıyla harfleri tekrar saydırdım. Bu kez 57 (19x3) çıkmıştı. Sonra yine elle say­ dım ve bu kez kendi gözlerimle 57 adet Kaf harfi olduğunu gördüm. Ulaşhğım sonuçtan mutluydum. Çünkü bu durum Kuran'da ilginç bir sistem olabileceğinin ilk işareti gibiydi be­ nimi için. Reşad Halife'nin sayımlarından kontrol edebileceklerimin hep­ sini test ettim. Sadece bununla yetinmedim, Kuran'ın mesajına da odaklanmaya gayret ettim. Hadis ve sünnet denen öğretileri terk edip dinimi yalnızca Allah'a özgüledim. Bu MESAJ benim düşünme biçimimi değiştirdi. Daha açık fikirli bir insan oldum ve bana söylenen hiçbir şeyi sorgulamadan kabul etmemeye başladım. Ailemi arayıp bu matematiksel sistemden bahsettim. Reşad Ha­ life'nin elçi olduğunu iddia ettiğini öğrenene kadar mesajla ilgi­ lendiler. Sonrasında annem ve babam Reşad'la ilgili hikayeler uydurmaya başladılar. Mesela onun CIA'nın adamı olduğunu ve İslam'ı yok etmekle görevlendirildiğini söylüyorlardı. Ame­ rika'ya elçi mi gelirmiş, diyorlardı. Bu yanlış bilgileri nereden aldıklarını bilmiyorum. Reşad'ın mesajı çok basitti aslında. Sa­ dece kardeşim Reşad'ın mesajını inceledi ve ona inandı. İşin il­ ginci kardeşim henüz on dört yaşındaydı. Almanya'daki arkadaşlarımın hepsi MESAJ ile ilgilendi, ama yalnızca ikisi "Sadece Kuran" mesajını kabule etti. Birisi Türk, diğeri de Tunuslu bir arkadaşh. 6. Daha önce de söylediğim gibi Almanya'da matematik ve bilgi16

Edip Yüksel'e 114Mektup

sayar programcılığı eğitimi alıyorum. Henüz profesyonel deği­ lim ama Kuran' da böyle bir matematiksel sistem olduğunu görmek beni mutlu ediyor. 74:31 ayetinde belirtildiği üzere bu sistemin amaçlarından birinin de inananların imanım arttırmak olduğunu biliyorum. Matematiksel sistemi gördükten sonra Kuran'ın tek kaynak ol­ duğuna olan inancım arttı. Ahirete olan imanım güçlendi. 19 mucizesi sayesinde Arap ırkçılığı yapmaktan kurtuldum. Evrensel değerlere inanmaya başladım. Bunun çok önemli ol­ duğunu düşünüyorum. Çünkü Araplar hala Kuran'ın sadece kendilerine ait olduğunu düşünüyorlar. Kuran'ı anlamak için kendilerini otorite olarak görüyorlar. Matematiksel sistem aracılığıyla sadece Allah' a teslim olanların bir araya gelmesini, birbirlerine yardım etmesini, ortak dertle­ riyle dertlenmesini, desteğe ihtiyacı olanlara destek vermesini çok önemsiyorum. Böyle bir toplum oluşturmak bazı gereksiz meseleleri tartışmaktan çok daha önemlidir, diye düşünüyo­ rum. Biz kendimizi değiştirmedikçe, Allah da bizi değiştirmez.

.. 17

Edip Yüksel'e 114Mektup

Malezyalı Muvahhid Farouq 0. / 14 Ağustos 2000 Benim ülkemde çocuklar okula gittikleri zaman İslam diniyle il­ gili konulan öğrenmeye başlarlar. Ben de öyle yaptım ama ak­ lıma yatmayan şeyler vardı. Namaz kılmamız söylendiğinde yedi yaşındaydım- gülerdim. Çünkü Arapça sözleri anlamadan tekrar etmek bana komik gelirdi. Din dersi hocalarımızın söylediği şeyler de hoşuma gitmezdi. Mesela bir tanesi, "Sadece Müslümanlar cennete gidecek, diğer­ leri cehenneme ... " demişti. Buna inanmamıştım çünkü Tanrı za­ lim olamazdı. Eve gittiğimde anneme sordum, o da "hocan yan­ lış söylemiş, iyi işler yapan insanlan Allah cennetine koyar. " dedi. O günden sonra din hocalarımın söyledikleri şeylerden şüphe etmeye başladım. Özellikle kadınların çarşaf giymesi ge­ rektiği, kertenkelenin şeytanın arkadaşı olduğu için öldürülme­ sinin sevap olduğu ve dayattıkları diğer saçma dini kurallar ... Yine de sözde Müslüman'dım. Sadece Tanrı'mn varlığına inanı­ yordum, başka bir şeye değil. Camiye gitmezdim, doğru dürüst oruç tutmazdım ve Kuran'a elimi sürmezdim.

6 18

Yirmi yaşındayken üniversite öncesi eğitimine başladım. Bazı Hıristiyan arkadaşlarım vardı. Benim gibiydiler; özgür, rahat, içkici ve eğlenmeyi seven kişiler... Benden tek bir farkları vardı; her hafta kiliseye gidip Tevrat okurlardı. Tanrı'ya inanıyordum ve ben de onlar gibi dinimin gereklerini yerine getirmek isti­ yordum. Bir Kuran çevirisi aldım. Ülkem de kullanılan resmi dille yapılmış bir çeviriydi. Okudukça, Kuran'daki dinle, hoca­ ların anlattığı dinin çeliştiğini fark ettim. Hıristiyan arkadaşla­ rım kutsal kitaplarım kendi ana dillerinde okuyabiliyordu. Müslümanların din konusunda bu kadar çok yanılgıya düşme­ lerinin sebebi Kuran'ı kendi ana dillerinde okuyamıyor olmaları, diye düşündüm.

Edip Yüksel'e 114Mektup

Müslümanların çoğu Kuran' dan habersiz. Sadece hocaların, bir de din adamlarının kendilerine dayathklarını biliyorlar. Bu yüzden de kör fanatiklere dönüşüyorlar. Tıpkı bir zamanlar be­ nim yaptığım gibi... Ben, İslam' ı kendi yöntemlerimle öğrenme­ ye, kendi bildiğim gibi ibadet etmeye ve Kuran'ı İngilizce olarak okumaya karar verdim. Bu şekilde yapan tek kişinin ben oldu­ ğumu sanıyordum ama internette gezinirken benim gibi düşü­ nen ve İslam'ı benim gibi yaşayan birçok insan olduğunu gör­ düm. Kuran'ın matematiksel mucizesini incelediğimde ikna ol­ dum ki Kuran, Müslümanları doğru yola iletebilecek tek kay­ naktır ve din adamlarının oluşturduğu geleneksel öğretilerden çok daha farklıdır. Ailem bu dini anlayışımla ilgili olarak bana destek verdi. Yine de Sünni öğretilerin insanların oluşturduğu sahte bir din oldu­ ğunu öğrenmek onlar için üzücü ve şok ediciydi. Ülkemde, yani Malezya' da, inandığım şeyleri barışçı bir dille yaymak için gay­ ret göstereceğim. Malezya' da Kuran'ı dinlerinin yegane kaynağı olarak kabul eden ve onu kendi anadilleri olan Malay dilinde okuyabilen insanlar görmek istiyorum. Ayrıca çocukların Malay dilinde ibadet edebilmelerini ve böyle­ ce ne dediklerini anlamalarını da istiyorum. Kadınların üzerin­ deki baskının kalkmasını istiyorum. Müslümanlar hiçbir önyar­ gı olmadan başka inançlardaki insanlarla dost olabilir, diye dü­ şünüyorum. Müslüman olmayanların da Müslümanlara karşı olan önyargıları silinsin istiyorum. Rabbim bu yolda bana yardım eder inşallah!

... 19

Edip Yüksel 'e 114 Mektup

Beyin Yıkayıcılar

Tufan K. / 29 Ekim 2003

Size farklı bir hikaye anlatacağım; Tanıdığım birçok insan ya Sünnilikten geliyor ya da "gerçeği arayış hikayesi" yaşamış. Benim hikayem böyle değil. Bu yüz­ den kimseye beddua edecek değilim yazımda. Çocukken Muhammed ve diğer peygamberlerle ilgili anlatılan bazı hikayeler ve mucizeler hoşuma giderdi. Türkiye' de bazı "beyin yıkayıcıları" vardır. Gençlerin beynini yıkarlar. Onları ders çalıştırmak bahanesiyle toplarlar ama asıl amaçları, inan­ dıkları dini anlatmak, Sünniliği empoze etmek veya o çocukları kendi düşüncelerinin taraftarı yapmaktır. Ailem bu insanların niyetini fark ettiği için beni onlardan koruyabildi. Ailemin bunu fark ediş şekli gerçekten komik ve tuhaftı: Bu "beyin yıkayıcıları"nın bana verdikleri bir kitabı bulmuşlardı: İl­ ginç Sorular 2! (Evet, bu kitabın yazarı Edip Yüksel' den başkası değildi). Edip, o kitabında Sünnilerin bazı uç ve anlamsız düşüncelerini alıntılayıp eleştiriyordu. Ailem kitapta yazanların Edip'in fikir­ leri olduğunu düşünmüşlerdi; ilk bakışta öyle gözüküyordu çünkü. Onlara, "Bu fikirler Edip'in fikirleri değil, Edip, bunlan eleştiriyor." diye açıklama yapmaya çalışmıştım. Edip'i sevmiş­ tim. O kitabını da sevmiştim. Sonrasında ailem de kitaptaki düşüncelerin Edip'e ait olmadı­ ğını anladı. Beyin yıkayıcılarından haberleri oldu böylece ve beni bu kişilerin evine bir daha göndermediler. Edip'in "İlginç Sorular 2" kitabı, beni Sünni olmaktan kurtardı. Bunu farklı bir yolla yaptı, ama yaptı! Sonra uzun zaman geçti. Dini konularla ilgilenmedim. Aslında .&_ hiç ilgilenmedim. 20

Edip Yüksel'e 114Mektup

Birgün geldi ve Tanrı'nın varlığı da dahil olmak üzere tüm dini hikayeleri reddettim. İnancımı yitirdim, ateist oldum. Aslında hiçbir zaman da inanmamıştım, sadece bana Tanrı'ya inandığım söylenmişti. Herkes bir Tanrı'nın olduğunu söylüyordu. Düşündüm, sonra ölçtüm biçtim . . . Kahrolası ne kötü ölçüp biç­ tim . . . Kahrolası gene ne biçim ölçüp biçtim . . . Baktım, surat as­ tım ve kaşlarımı çattım. Küstahlık ettim . . . "Bu" dedim, "etkile­ yici bir büyüden başka bir şey değil, bu sadece bir insan sözü­ dür." 74:18-25 (Reddettiğim şey mucize değildi, hikayelerdi. Küstahlık etmiştim. İyi ki yaptım, dediğim tek küstahlıktı bu) Saçma sapan hikayeler yüzündün Tanrı'yı inkar etmiştim. Sonra aradan yine zaman geçti. Bir gün, bir kitap daha gördüm: "Kuran Çevirilerindeki Hatalar", yazarı; Edip Yüksel. Ooo! Bu isim tanıdık geliyor! Okudum kitabı. Edip, benim reddettiğim her şeyi reddediyordu ama hala Tanrı'nın var olduğunda ısrar­ lıydı. Sonra, " Müslüman Din Adamlarına 19 Soru" kitabını okudum. Edip'e bir e-mail gönderdim, o da bana Reşad'ın İngilizce mea­ lini gönderdi. Reşad'ı tanıdım . . . Mealin dipnotlarını okudum önce. 19 sisteminden haberdar oldum. Kuran'ı tanıdım. Tanıdım . . . Rabbimi . . . Edip'e bir e-mail daha yazdım. Dedim ki: "Edip, bütün o uzun rakamlann 19'a tam olarak bölünüp bölünmediğini hesapla­ mak -imkansız olmasa da- çok zor bir iş." ( O zamanlar bilgisayar programcılığı konusunda şimdiki kadar bilgi sahibi değildim). Edip cevap verdi bana: "Bu uzun sayılan hesaplamadım, nasıl yapı­ lacağını da bilmiyorum. " Reşad'ın iddialarının çoğunu test ettim ve ikna oldum. Matematiksel ve sayısal delillerle Tanrı'nın varlığına ikna ol­ dum . . . Bir olan Tanrı'nın varlığına . . . Edip'in o e-mailleri hatırladığını sanmıyorum. Çünkü takma ismimi insanlar beni tanımasın diye sık sık değiştirirdim. Şimdi düşününce tuhaf geliyor: Dinle alakam yoktu, tüm iste­ diğim matematik eğitimi görmekti. Küçük bir çocuktum. Bana

6 21

Edip Yüksel'e 114Mektup

yardım edecekleri söyleyen insanlar aslında "beyin yıkayıcı" Sünnilerdi ve bana kendi fikirlerini empoze edeceklerdi. Onlar­ dan hemen hemen hiçbir şey almadım. Sadece tek bir kitap: Edip'in kitabı. Onları eleştiren az sayıdaki kitaptan biri. .. Son­ rasında gerçekten de dinle hiç alakam yokken, (hiç, hatta hiç ala­ kam yokken) Edip'in bir başka kitabıyla daha karşılaşmam ... Ve o kitabı elime alınca; bu ismi bir yerden hatırlıyorum, diye dü­ şünmüş olmam ... O kitap hayahmı değiştirdi. Teşekkürler Edip. On dokuz yaşındaydım. Rabbim bana doğru yolu gösterdi. Hamd olsun!

... 22

Edip Yüksel'e 114Mektup

Yanılmaz Yanılgı

Pac N. / 26 Mart 2004

Sünni bir çevrede yetiştiğim için geleneksel İslam'la her zaman iç içeydim. Ehl-i Sünnet mensuplarının tebliğ faaliyetlerinde bu­ lunduğu camilere giderdim. İslam diniyle ilgili kitaplar oku­ maktan hoşlanan biriydim. On yedi yaşımı dolduruncaya dek İslam-i İlimler ve Hikmet konulu dersler almıştım. Belki de şu zamana aldığım en iyi dersler bunlardı. İnternette www .submission.org sitesiyle karşılaşıncaya kadar yanlış bir yolda olduğumu hiç düşünmemiştim. Site, öteden be­ ri kalbimden geçen şüphelere farklı ve ilgi çekici cevaplar veri­ yordu. Saatlerce sitedeki makaleleri okudum. Şok olmuştum. Okuduk­ larımın İslam dininin günümüzde nasıl bozulduğu konusunda doğruyu söylediğini fark ettim. Nihayetinde Reşad Halife'nin elçiliğini ve hadislerin güvenilirliği konusundaki bazı fikirlerini kabul ettim. Arkadaşlarımla ve akrabalarımla bu konuları tartıştığımda, on­ lar benim yanlış yolda olduğumu ve okuduğum Kuran çevirile­ rindeki hatalar nedeniyle kandırıldığımı düşündüler. Karşılaştı­ ğım bu farklı dini bakış açısı benim de kafamı karıştırmıştı. Ku­ ran'ın matematiksel sistemine karşı yapılmış eleştirileri bir ke­ nara bıraktım ve bu detaylı matematiksel sistemi doğrulamak için uğraşmadım. Yine de Tövbe suresinin son iki ayetinin matematiksel sistem gereği- Kuran'dan olmadığına inandım. Sonrasında internette www.exmuslim.com sitesiyle karşılaştım. Bu sitede Reşad Halife ve matematiksel sistemle ilgili bazı tar­ tışmalar vardı. Bunlar genellikle mantıklı ve tutarlı eleştirilerdi. Nihayetinde kafası karışmış ve umutsuzluğa düşmüş bir du­ rumdaydım. Rabbime beni hakikate ulaştırması için içtenlikle dua ettim.

& 23

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Eğer izlediğim yol doğru ise bu yol üzerinde; değilse başka bir vesile ile gerçeği bulmak konusunda Allah'tan niyazda bulun­ dum. Sonrasında Edip Yüksel'in web sitesini buldum. Böylece meseleler daha anlaşılır hale gelmeye başladı. Reşad Halife öl­ dükten sonra onu putlaştıranların Sünnilerle aynı tuzağa düş­ tüklerini fark ettim. Şimdi kendimi daha iyi hissediyorum. Dünyanın dört bir ya­ nındaki insanların İslam'ın gerçek mesajını benimsediklerini bi­ liyorum. Bu bana müthiş bir güç veriyor.

A 24

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Allahım, Neden Ben ? Fahad Ali K. / 23 Nisan 2005

Benim adım Fahad Ali K. 1985 yılında Karaçi/Pakistan'da dün­ yaya geldim. Sevimli, orta halli ve Sünni bir aileye mensubum. Ailemdekiler kendilerini Sünni olarak tanımlıyorlar ama dinle­ rinin kutsal kitabından pek de haberdar sayılmazlar. Birçok Pa­ kistanlı gibi ılımlı islamı benimsemişler. Ailenin en büyük çocu­ ğu olduğum için tüm sülale (ailem, büyükannem, büyükbabam, amcalarım ve teyzelerim) beni çok sever. Sünni İslam'a dayalı bir eğitim aldım okulda. Allah'ın birliği, şahadet, namaz, oruç, zekat, peygamberin sünneti ve savaşları gibi konular ... Kuran'ı Arapçasından okumayı da öğrendim la­ kin hala manasını anlayamıyorum. Allah'a şükürler olsun ki güzel bir çocukluk geçirdim. On iki veya on üç yaşıma kadar dertsiz tasasız ve rahat bir hayahm ol­ du. Çizgi roman kitapları okumaktan ve resim yapmaktan hoş­ lanırdım. Tanrı'nın varlığına inancım vardı ama körü körüne ve zayıf bir inançtı bu. O yaşlardaki en büyük problemim, Tan­ rı'nın başka insanlara birçok şey bahşettiği ama beni bunlardan mahrum etmiş olduğunu düşünmemdi. Bazı sorunlarla karşıla­ şıyordum ve bunlar beni üzüyordu. "Neden ben A llahım?" diye soruyordum. Dualarıma karşılık verilmiyor diye hissediyor­ dum. Cehaletim ve biraz da nankör oluşum nedeniyle olsa ge­ rek, Allah'ın bana verdiği nimetlerin farkında değildim. Ta o zamanlarda " Tanrı'nın varlığından nasıl emin olabiliriz?" gibi sorular takılıyordu aklıma. 2:164 Göklerin ve yerin yaratılışında, gecenin ve gündüzün birbiriyle yer değiştirmesinde, insanların yararı için okyanusta akıp giden gemilerde, ALLAH' ın gökten su indirip ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesinde ve orada yaydığı her çeşit canlıda, rüzgarları ve gök ile yer arasında hazır bekleyen bu­ lutları evirip çevirmesinde aklını kullanan bir toplum için el- .&_ 25

Edip Yüksel'e 114Mektup

bette ayetler (dersler ve kanıtlar) vardır. Eğer Tanrı kendisine ille de inanmamızı istiyorsa neden diğer ümmetlere gönderdiği gibi bize de bazı işaretler ve mucizeler göndermiyordu? 40:13 O ki size ayetlerini (kanıtlannı ve işaretlerini) göstermekte ve sizin için gökten bir nzık indirmektedir. Tümüyle yönelip tes­ lim olandan başkası ibret almaz. Neden dualarıma karşılık vermiyor ve bana yardım etmiyordu? 2:186 Kullanm beni sana soracak olurlarsa bilsinler ki ben yakınım. Beni çağırdığı vakit çağıranın çağnsına karşılık veririm. Doğru yolu bulmalan için onlar da bana karşılık vermeli ve bana inanmalı. Neden dünyada çok fazla sefalet vardı? Tanrı bizi eziyet çeke:­ lim diye mi yaratmıştı? 10:44 ALLAH insanlara hiç zulmetmez; ancak insanlar kendi ken­ dilerine zulmederler. 89:16 Ancak ne zaman ki nzkını kısarak onu sınarsa, 1 1 Rabbim beni küçük düşürdü, 1 1 der. 89:1 7 Hayır! Doğrusu siz öksüze cömert davranmıyorsunuz ? 89:18 Yoksulu yedirmeye birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. 89:19 Mirası da hak gözetmeden yiyorsunuz. 89:20 Parayı/malı da çok fazla seviyorsunuz. 89:21 Doğrusu, yer çarpılıp paralandığı zaman, Tanrı zalim ve acımasız mıydı ki sırf kendisine inanmıyorlar di­ ye insanları cehenneme atıyordu? 1 0:8 İşte onların yeri, kazandıklarından ötürü ateştir. Hangi dinin ve hangi kitabın doğru olduğundan nasıl emin ola­ biliriz? Saçma sapan şeyler yapardım. Mesela, günde beş kez düzenli olarak namaz kılmadığım için Tanrı'ya eğer problemlerimi çö­ zerse namazlarımı kılacağımı söylemiştim. Ya da canlı nesnele­ rin resmini yapmayı bırakacağımı . . . (Sünni İslam anlayışında re­ sim yapmak günah olarak kabul edilir. Çok çocukça. Resim yapmayı severdim.) 6_ Sonra Tanrı'mn varlığından şüphe duymaya başladım. Neden 26

Edip Yüksel'e 114Mektup

dualarıma karşılık vermiyor, diye düşünüyordum. Tanrım, eğer varsan lütfen dualarıma kabul et, bana bir işaret gönder ki seni bileyim, diyordum. Bir gece çok yalvardım ve eğer varsa Tan­ rı'nın dualarıma karşılık vereceğini düşündüm. Hiçbir cevap alamadım. Hayal kırıklığına uğramıştım.

2 1 :3 7

İnsanlar aceleci olarak yaratılmıştır. Size ayetlerimi (işaretlerimi) göstereceğim; acele etmeyin.

O günlerde bir çeşit ateiste yahut Tanrı' dan nefret eden birine dönüşmüştüm. Tam olarak hangisiydim emin değilim. Çünkü Tanrı'mn varlığına dair şüphelerim vardı. Tavrım aşağı yukarı şöyleydi: "Tanrı'nın var olup olmadığını biliyorum, eğer varsa O'ndan nefret ediyorum ve ona asi olacağım, beni umursamı­ yor, ben de O'nu umursamayacağım." Ailem düşüncelerimi 15ilmiyordu elbette. Tanrı'ya karşı hissettiğim şey daha çok nefretti. Eğer Tanrı varsa bile beni cehenneme atmasından korkmuyorum, diyordum. O'na boyun eğmeyecektim. Şu anda böyle bir şeyi asla arzu et­ miyorum. Başıma gelen her kötü şeyden Tanrı'yı sorumlu tut­ tuğum zamanlardı. Bu nefretim on beş yaşındayken sona erdi. Çünkü daha varlı­ ğından bile emin olmadığım bir güçten nefret ediyordum ve onu suçluyordum. Eğer Tanrı'yı başıma gelen şeylerden sorum­ lu tutacaksam önce O'nun varlığından emin olmam gerektiğini düşündüm. Yüzümü tekrar Tanrı'ya döndüm. Bana mucizeler göstermesi, doğru din üzerinde hak yola iletmesi, hüznümü ve problemlerimi çözmesi için Tanrı'ya içtenlikle yakardım. Eğer bana doğru yolu ve işaretlerini gösterirse onları kabul edeceğimi söyledim, hidayetim için dua ettim. Tanrı' dan beni düzeltmesi için niyazda bulundum. Allah her zaman yakınımızdadır ve bizi duyar. Ve sonunda Tanrı bana mucizesini gösterdi. Televizyonda "Kuran'ın Mucizeleri" isimli bir belgesele denk geldim. Bin dört yüz yıl önce Kuran' da yazılmış olan ama yakın zamanda keşfedilmiş bilimsel konularla ilgili bir belgesel . . . Böylece Ku­ ran'ın Allah'tan olduğu ispatlamyordu. Nihayet! Şaşırmıştım. Hayretler içindeydim. Sonrasından internette daha başka Kuran mucizesi var mı, diye araştırmaya başladım ve buldum. Allah' a .&_ 27

Edip Yüksel'e 114Mektup

hamd olsun. Tövbe ettim. Rabbim bana mucizelerini Kuran'da göstermiş ve tüm sorularıma cevap vermişti. 7:143 . . . Sen yücesin, sana yöneliyorum. Ben (buna) inananların en önde olanıyım, " dedi. Daha sonra geleneksel İslam' a göre -yani hadislerin etkisiyle hazırlanmış bir meal- satın aldım. O zamanlar hadisler hakkın­ da fazlaca bir fikrim yoktu. Yine de meali dikkatlice okumaya başladım. İngilizce bir çeviri okuduğum için Arapçadaki o ahenkli sesi duyamasam da Kuran yine muhteşemdi. Sanki doğrudan Allah'tan geliyormuş gibi hissediyordum. Kuran so­ rularımın tümüne cevap veriyordu. Canlı bir organizma gibiydi. Sanki aklımdan geçen her şeyi okuyordu. Bu dünyadaki yaratı­ lış amacımızın test edilmek ve Allah'a kulluk etmek olduğunu anladım. 3:142 ALLAH aranızdaki çalışanları ortaya çıkarmadan, sabredenleri ayırmadan cennete gireceğinizi mi sandınız ? Allah'ın birçok insana vermediği nimetleri bana vermiş oldu­ ğunu fark ettim. Artık Allah'ı seviyordum. Kendimi Rabbime adadım. Bütün üzüntülerimden ve sıkıntılarımdan yavaş yavaş kurtuldum. 10:57 Ey halk, Rabbinizden size bir öğüt, gönülleri sıkan her şeye karşı bir şifa, inananlara bir yol gösterici ve bir rahmet gelmiş bulunuyor. 13:28 Bilesiniz ki, kalpler ALLAH' ı anmakla yatışır. Bu arada hadisleri de okumaya başlamıştım. Hadisler şok edi­ ciydi; şiddet, seks, kötü, akıldışı ve anlamsız . . . Okudukça mi­ deme ağrılar giriyordu. Neredeyse bilgisayarımı parçalayacak­ tım. Hadislere göre Muhammed peygamber merhametsiz, cin­ sellik düşkünü ve seks köleleri olan biriydi. Zina yapan insanla­ rı taşlıyordu, dinden çıkanları öldürüyordu. Şaşırmıştım, pey­ gamber böyle bir insan olabilir miydi? Okuduğum hadisler Ku­ ran'la çelişiyordu. Allah'a, Muhammed peygambere ve onun eşlerine saygısızlıklar vardı hadislerle. Hamd olsun ki bu oku­ duklarıma inanmamıştım. 1 7:36 Bilmediğin bir şeye inanıp ardına düşme, çünkü işitme, gör­ me duyusu ve beyin, hepsi ondan sorumludur. Birkaç gün sonra internette Kuran mucizelerini ararken dinin kaynağının sadece Kuran olduğuna dair yorumlar içeren bir si­ .6._ tede bazı Kuran ayetleri okudum. 28

Edip Yüksel'e 114Mektup

6:1 14

Allah'tan başka yasa koyucu mu arayayım ? O ki size kitabı detaylı olarak indirmiştir? ..

Yine ayrıca etrafımdaki "Müslümanlar"ın -özellikle de Sünnile­ rin- Muhammed peygamberi putlaşhrdıklarını fark ettim. Çev­ remdeki herkesin Muhammed peygamberi tanrılaşhrdığını gö­ rüyordum. Televizyonlarda naat (peygambere övgü şiiri) yarışma­ ları ve Cuma namazlarındaki salavatlar hep peygamberi putlaş­ hrma faaliyetleriydi. Allah'ın adı pek anılmıyordu. Ramazan ayında bu faaliyetler zirve yapardı. Sanki bu ay Sünniler için Muhammed peygamberi kutsama ve yüceltme ayıymış gibi davranılırdı. Urduca bir şiirde şöyle deniliyordu; "Muhammed Tanrı değildir ama Tanrı'dan ayrı da değildir. " 26:75

" Peki, " dedi, " Tapmakta olduklarınızı gördünüz mü, "

26:76

" Siz ve geçmiş atalarınız ? "

26:77

" Onlar benim düşmanımdır; yalnız Evrenlerin Rabbi hariç; "

26:78

" Beni yaratan ve bana yol gösteren O ' dur. "

26: 79

" Beni yediren ve içi ren O ' dur. "

26:80

" Hastalandığım zaman bana şifa veren O' dur. "

26:81

" Beni öldüren ve sonra dirilten O 'dur. "

26:82

" Yargı gününde, kusurlanmı bağışlayacağını umduğum da O ' dur. "

Allah bana doğru yolu göstermişti. Ve bu yolun delillerini de ... Sünniliği yani yozlaşmış atalar dinini terk ettim. Yeni anlayışım ailemle aramda küçük anlaşmazlıklar çıkardı. Düşündüklerimin çoğunu onlarla paylaşmadım. O kadar da cesur değildim. Ai­ leme Kuran mesajını tebliğ ettiğimde, sadece Kuran' a uymamız gerektiğini söyleyen ayetleri gösterdiğimde, bana elimdeki mea­ lin yanlış ve eksik olduğunu söylediler. Kuran'ın benim yaşım­ da bir insanın anlayamayacağı kadar zor olduğunu iddia ettiler. Kuran'ı sadece Arapçasından okumam gerektiğini söylediler. İnternete girmeyi bırakmalısın, yoksa bilgisayarını kaldırıp ata­ rız, dediler. Ben de "Bu dediklerim internette değil, Kuran'da yazan şeyler'' diye cevap verdim. Hadis kitaplarındaki saçma­ lıkları onlara gösterdiğimde çok sinirlendiler ve beni susturdular. "Sahih hadis kitaplarında bu tip hadisler yoktur" dediler.

6 29

Edip Yüksel'e 114Mektup

.6_ 30

Bazen babamla din hakkında konuşuyorum ama hiçbir sonuç alamıyorum. Belki de bu benim hatam, daha anlayışlı olabili­ rim. Rabbim onları da doğru yola ulaştırır inşallah. 1 7:24 Onlara merhamet ederek alçak gönüllük kanadını ger. Arkadaşlarıma da anlatmaya çalıştım ama bir işe yaramadı. Be­ nimle alay ettiler. "Fahad delirmiş" dediler. Argümanları şuy­ du: "Bir tek sen mi doğruyu biliyorsun, seni mi yoksa alimleri­ mizi mi takip edeceğiz!" Ayrıca "bu sadece geçici bir evre, biraz daha büyüyünce bizim dinimize döneceksin" dediler. Hiç san­ mıyorum böyle olacağım. Onlara Kuran mesajım anlattım, bana güldüler. Bazıları "Dinimizi sorgu lamamalıyız" diye düşünü­ yordu. Bir arkadaşım, diğer arkadaşıma benimle din hakkında konuşmamasını aksi halde kendisini de saptıracağımı söylü­ yordu. 23:25 O, sadece delibir adamdır. Hele bir süreye kadar onu gözleyin 23:34 11 Sizin gibi bir insana uyarsanız, siz o zaman gerçekten kaybedersiniz. 11 23:38 O, ALLAH' a yalan yakıştıran bir adamdan başkası değildir. Biz ona inanacak değiliz. " Arkadaşlarım bana alimlere başvurmamı çünkü onların İslam konusunda benden çok daha bilgili olduğunu söylediler. Ama "alimlerin" çoğu yanlış bilgilerle donatılmıştır bence. Kuran'ın öğreticisi olan Allah şöyle der; 35:14 Her şeyden Haberi Olan gibi kimse sana haber veremez: Birgün ülkemdeki tüm açık fikirli insanların bir araya gelebildi­ ği bir hareket oluşturmak istiyorum. Bu insanların "Sözü dinle­ yen ve en güzeline uyan" kişiler olması beklentilerim arasında. Umarım Allah'ın dini dünyaya hakim gelir. Ayrıca Kuran'ı Urducaya çevirme planım var. Bunun için Arap­ çayı öğrenmeliyim. Böylece Urduca konuşan aileme, akrabala­ rıma, arkadaşlarıma ve sevdiklerime katkıda bulunabilirim. Tüm övgüler beni doğru yola ileten Allah'adır. 4:1 13 ALLAH' ın sana lütfu ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir grup seni saptıracaktı. Onlar, yalnız kendilerini saptınr; sana hiçbir zarar veremezler. ALLAH sana kitap ve bilgeliği indir­ di ve sana bilmediğin şeyleri öğretti. ALLAH' ın sana olan lütfu büyüktür.

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Yarım Kalmış Hiktiye

Yasin Ç. /21 Temmuz 2005

Merhaba! Ben Yasin. Ben de hikayemi anlatayım; Lise yıllarına kadar din/ diyanet konularıyla hiç alakam yoktu. Sonra, lisedeki derslerimize Nurcu bir hoca gelmeye başladı. Çok sonraları Said Nursi'den aldığını fark ettiğim bilgilerle süs­ lediği din dersleri hoşuma gitmeye başlamıştı. Kuzu kuzu din­ lerdim derslerini. Lise üçüncü sınıfta her Türk genci gibi dershaneye gitmeye baş­ ladım. Sol görüşlü bir dershaneydi ve en sevilen hocalarımız (Türkçeci ve felsefeci) dinsizdi. Bize çaktırmadan ateizm propa­ gandası yaparlardı. (Allah kaldıramayacağı taşı yaratabilir mi, Allah yaratmadan durabilir mi, Neden kötülük var. . . vs) O yıllarda çokbilmiş biriydim ve okuldaki Nurcu hocamdan öğ­ rendiğim "hikmetli" bilgilerle her ateist soruya cevap verebilece­ ğimi düşünüyordum. Felsefe hocamla kendimden gayet emin bir şekilde girdiğim dinsel tartışmalarda fena halde çuvallıyor­ dum. Adam Kuran'ı benden daha iyi biliyordu ve beni hep mo­ rartıyordu! (Daha doğrusu ben o güne kadar hiç Kuran okumamıştım Türkçe olarak) Kendi kendime "Madem bu adam dine inanmadığı halde, dini benden iyi biliyor; o halde ben de dinsizliği öğreneceğim. " de­ dim ve yumuldum Turan Dursun'un kitaplarına. Felaket bir durum... İslam konusunda hiçbir şey bilmiyorum ve en azılı İslam karşıtının kitaplarını okuyorum. Kurdun karşısın­ da savunmasız bir kuzu gibiyim ve imanım gidip geliyor... gi­ dip geliyor. İnat ettim hepsini okudum Din Bu serisinin. Aklımda binlerce soru ve çelişki, köşeye sıkışmışım ama inatçıyım. Turan Dursun

6 31

Edip Yüksel'e 114Mektup

biter bitmez başladım İlhan Arsel'i okumaya... Tamamen, teolo­ jik intihar! Şeriat ve Kadın'ı okudum önce. Bütün bunları okurken "Yasi­ nim sakin ol, bir sürü din alimi var, bu kitapları bitirince onları okursun ve gerekli cevapları bulursun" diyordum kendi kendi­ me. Son olarak İlhan Arsel'in "Toplumsal Geriliklerimizin Ne­ denleri: Din Adamları" isimli kitabını okuyunca, din alimleri­ nin sefaletini de görmüş oldum. Onlar da en az Turan Dursun ve İlhan Arsel kadar tehlikeliymiş! Durumum şairin dediği gibi: Uçurumun kenarındayım Hızır / Bir gamzelik rüzgar yetecek / Ha itti beni ha itecek! Süleyman Ateş'in, Turan Dursun'a cevap niteliğinde olan kitap­ ları olduğunu öğrendim. Son bir umutla onlara sarıldım. Hamd olsun, Kütüb-ü Sitte'deki her hadisin, hadis olmayabileceğini nihayet öğrenmiştim. Yasar Nuri'nin en popüler olduğu yıllardı. Onun kitaplarını da okuyunca "Bu hadis Kuran'a uymuyor, peygamber Kuran'a uy­ mayan bir şey demez" deyip işime gelmeyen hadisleri reddet­ meyi de öğrenmiştim. Süleyman Ateş, Yaşar Nuri, Hüseyin Atay, Hüseyin Hatemi fa­ lan derken üniversitenin birinci sınıfı bitmeden imanımı kur­ tarmışhm. Hatta Nurcu ve Sünni arkadaşlarla tarhşıp kavga bile ediyordum. O zamanki düşüncem özetle: Kur-an + Sünnet + Kur-an'a Uyan Hadisler, şeklindeydi. Ve yıl 1996 ... Edip Yüksel, Ceviz Kabuğu adlı televizyon prog­ ramında .. .

... 32

Edip Yüksel'e 114Mektup

Urduca Meal Tanweer? / 31 Haziran 2005 Selamün aleyküm, Ben aslen Pakistanlıyım ve kendimi oldum olası "Müslüman" olarak tanımlamışımdır. Fakat bu tanımlamam Sünni İslam an­ layışına dayalı bir tanımlamaydı ve bu anlayışı doğru sanıyor­ dum. Benim anadilim Urduca ve Kuran'ın Arapçası Urducaya yakın bir alfabe ile yazılıyor. Bu yüzden Kuran'ı anlamadan da olsa gayet akıcı bir şekilde okuyabiliyordum. Bazı ayetlerin çe­ virilerini İngilizce ve Urduca meallerden okurdum ama Kuran'ı baştan sonra hiç okumamıştım. Büyük hata yapmışım! Eğer baş­ tan sona okumuş olsaydım; Kuran'ın detaylı, açık ve tamam­ lanmış olduğunu söyleyen önemli ayetleri görürdüm. Ayrıca, hem bu dünyada huzura, hem de ahirette kurtuluşa ulaşabil­ mek için Kuran' dan başka hiçbir kaynağa ihtiyacım olmadığını da anlardım. Kuran kendisini "en güzel hadis" olarak tanımlıyordu. Eğer Kuran'ı okumuş olsaydım, bunu da bilirdim. Bütün bunları bilmediğim için adına hadis denen öğretilerin Kuran'ı açıkla­ mak, peygamberin pratiğini bize göstermek gibi bir işlevi oldu­ ğunu düşünüyordum. Hadislerin birçoğunun uydurma oldu­ ğunu ve peygamberin örnekliğinin aslında bizzat Kuran' da mevcut olduğunu bilmiyordum. Ailemin, arkadaşlarımın, kendilerini alim olarak tanımlayanların, okulda aldığım dini eğitimin ve imamların olumsuz tesiri altındaydım. Bir şeylerin ters gittiğini hissediyorum. Çünkü şüpheci bir karakterim vardı ve bazı hadislerde ciddi problemler olduğu aşikardı. İbadetlerimi düzenli olarak yapmıyordum, camiye zaman zaman gidiyordum ama doğru dürüst oruç tut­ muyordum, hacca gidip siyah küp şeklindeki taşın etrafında dönmemiştim ve İslam dünyasının durumuyla ilgili olarak ha-

6 33

Edip Yüksel'e 114Mektup

yal kırıklığı içindeydim. Müslümanların da tıpkı Hıristiyanlar gibi dinlerini mezheplere bölmüş olmaları beni şaşkınlık içinde bırakıyordu. Biliyordum ki ben de dahil olmak üzere büyük bir çoğunluk yanlış yolda yürüyordu. Bazı Kuran ayetlerinin dinde parça parça olmayı yasakladığını da görüyorum. Çevremdeki insanlara hiçbir mezhepten olmadığımı söylüyordum. Gençlik yaşlarımdan itibaren Kuran'ın Allah kelamı olduğuna ve tahrif edilmediğine inancım vardı. Bilimsel konulardaki Ku­ ran ayetleri inancımın temel kaynağı durumundaydı. Bu konu­ ları Maurice Bucaille'nin "Tevrat, Kuran ve Bilim" adlı kitabın­ dan öğrenmiştim. Benim en büyük hatam, Kuran'ı doğru bir çe­ viriden okumamış olmaktı. Tevrat da dahil olmak üzere bir çok dini metin üzerinde çalışmalar yapmıştım. Açıkça görmüştüm ki İslam tek doğru sistem ve hak yoldu. Eğer bu yolda sebat edersek hem dünya hayatında hem de ahirette başarılı olacak­ tık. Tahrif edilmiş İslam'ı biliyorumdum ve bu bana bütün di­ ğer dinlerden daha doğru geliyordu. Şimdi gerçek İslam'ı keş­ fedince inancım ve imanım her zamankinden daha güçlü hale geldi. Elhamdülillah! Yaklaşık bir sene evvel bir Türk ailesiyle tanıştım. Zamanla ar­ kadaşlığımız ilerlerdi. Adamın adı Selim'di ve bana Edip Yüksel diye birinden bahsetti. Ben de internette Edip Yüksel'in makale­ lerini okumaya başladım. En önemli kitabı olduğunu düşündü­ ğüm "Müslüman Din Adamlarına 19 Soru" isimli çalışmasını okudum. Sadece Kuran anlayışını savunan başka siteleri de in­ celedim. Tahrifleri, saptırmaları, uydurma hadisleri, kendilerine alim di­ yenlerin yaptığı yanlış Kuran çevirilerini görünce tamamen şok oldum. Kuran'ı dikkatlice okumaya başladım. Ayetlerle ilgili yapılan tartışmaları inceledim. Çeşitli İnternet sitelerinden fay­ dalandım. Kuran sözlüklerine başvurdum. Böylece kelimelerin doğru anlamlarını öğrenmeye gayret ettim. Yanlış çevirileri fark ettim. Aileme, Müslüman ve gayri Müslim arkadaşlarıma ger­ çek İslam'ı anlatmaya başladım.

6 34

Kuran'ı anlıyorum ve Allah'a hamd olsun ki anlayışım her ge­ çen gün gelişiyor. Her şeyi sorguluyorum, tamamen ikna olma­ dan hiçbir şeyi kabul etmiyorum. Çeşitli çevirileri karşılaştırarak anlayışımı kontrol ediyorum.

Edip Yüksel'e 114Mektup

Kuran hayahmda okuduğum en etkileyici kitap. Çok derin ve her okuduğunuzda yeni bir şeyler öğretiyor size. Bu sahrları okuyan herkese Kuran'ı obj ektif ve üzerinde düşüne düşüne okumayı öneriyorum. Hidayet Allah'tandır;

5:19

Kitap halkı! Elçiler arasındaki bir boşluk dönemin­ den sonra size elçimiz gelmiş bulunuyor ve size ger­ çekleri anlatıyor ki " Bize bir müjdeley ici ve uyarıcı gelmedi, " dem eyesiniz. ALLAH her ş eye Gücü Ye­ tendir.

28:57

Dediler ki, " Senin hidayetine uysak yurdumuzdan ediliriz. Onları, katımızdan her çeşit ürünün rızık olarak toplanıp götürüldüğü güvenli ve kutsal bir bölgeye yerleştirmedik mi ? Ne var ki çokları bilmez.

9:36

ALLAH kuluna yetmez mi ? Seni O ' ndan başkala­ rıyla korkutuyorlar. ALLAH kimi saptınrsa ona bir yol gösteren bulunmaz.

Saygılarımla . . .

... 35

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Müslümanlardan Nefret Ederdim

.6. 36

Sara ?. / 6 Ağustos 2005 Selam, Ben İslam'ı on yıl önce kabul ettim. Her şey okulda, farklı din­ lerle ilgili bir ödev hazırlamamız istendiğinde başladı benim için. Ödev konum olarak İslam dinini seçtim çünkü ondan nef­ ret ediyordum. Müslümanlardan da nefret ediyordum. İslam'm kadınları aşağıladığım düşünüyordum ve bu hoşuma giden bir durum değildi. (Hala aynı fikirdeyim çünkü kendilerine Müslüman diyen ve hadisleri takip eden bazı insanlar kadınları gerçekten de aşa­ ğılıyor) Ödevim için çokça okuma yapmam gerekiyordu. Okudukça ne kadar yanıldığımı görüyordum. İslam dini benim için gittikçe daha ilginç bir konu oluyordu ve araştırmaya devam etmekten kendimi alıkoyamıyordum. Bildiğimi sandığım şeylerin tama­ men tersi şeylerle karşılaşmıştım. İslam'm güzel ve adil bir din olduğunu düşünmeye başladım. Ödevim bittikten sonra da araştırmaya devam ettim. Bir süre sonra da Müslümanlığı kabul etmeye karar verdim. Sonrasında Müslüman bir adamla tanıştım. Oysa, "Müslüman biriyle asla bir arada olmam" derdim. Her neyse . . . Tatil için Tunus'a gittiğimde Müslüman oldum. Eski kocam Şia mezhe­ bindendi ama kendisini öyle tarumlamazdı. Müslüman olmak yeterlidir, derdi. Benim o zamanlan Sünnilik ve Şiilik hakkında pek fikrim yoktu. Yüreğimde nasıl hissedersem öyle yaşardım. Kuran okurdum. Yaşadığım yerde din değiştiren tek insan bendim. Birkaç yıl sonra bir başka bayan da Müslüman oldu. Müslüman olarak doğmuş bazı bayan arkadaşlarla beraber ara sıra buluşurduk. Sorular sorar ve sohbetler ederdik. İşte ilk kez o zaman hadisler

Edip Yüksel'e 114Mektup

konusundan haberdar oldum. Muvahhid olmanın Kuran'ın bir gereği olduğunu düşündüğüm için o ortamı terk ettim. Çeşitli İnternet sitelerini takip ederken sizin sitenizle karşılaşhm Edip Yüksel. Kuran hakkında daha çok şey öğrenmek istiyo­ rum. Arapça bilmediğim için İngilizce ve İsveççe çevirilere gü­ venmek zorunda hissediyorum kendimi. O yüzden çeşitli meal­ leri karşılaştırmalı okuyorum. Eğer aklıma yatmayan bir ifade ile karşılaşırsam, anlamını Arap arkadaşlarıma soruyorum. Allah' a ve onun sözlerine teslim olmak için Kuran, sadece Ku­ ran yeterlidir ve bu dosdoğru yoldur, diye hissediyorum.

... 37

Edip Yüksel'e 114Mektup

Dokunmayın Duvara

Hulusi Ç. / 4 Kasım 2005

İşte bu bizim hikayemiz, öyle saf öyle temiz... Galiba birkaç günlüktüm. İçerdeki televizyondan kulağıma TRT'nin meşhur korolarından birinin söylediği hüzzam şarkı­ lardan biri gelirken, yattığım odanın tavanında iki ya da üç koyun postuna benzer- varlık yavaş ama huzurlu hareketlerle beni selamlıyor. Herkesin "Manyak mısın, bebekken olan bir şeyi nasıl hatırlarsın" dediğini duyar gibiyim. Manyak mıyım bilmiyorum ama iyi hahrlıyorum bu anlattığımı. Arlık bu gör­ düğüm şeyler melek midir değil midir, onu Allah bilir. Yine kaç günlük ya da kaç aylık olduğumu hahrlamıyorum, zannımca bir hocaya götürüyorlar beni. Hani şu meşhur "kulağa ezan okuma" ritüeli . . . Ebeveyn bu işi hallettiğinde büyük bir yük kalkmış olmalı üstlerinden. Bunu da hatırlıyorum. Yaşım dört veya beş ... Baskan Yayınları'nın yayımladığı "Kim Kimdir?lf, "Neden, Niçin?" isimli birkaç ansiklopedi küçücük dünyamı aydınlatan birer güneş gibi elimden düşmüyor. Bü­ yüklerimden öğrenmişim "Allah", "Muhammed" gibi isimleri. "Kim Kimdir?" ansiklopedisinde her ünlünün ismi yanında resmi varken bir tanesinin yanında insan resmi yerine siyah dikdörtgen bir yapı var. Soruyorum anneme: Bu kim? Diyor ki: "Peygamberimiz" Yok, diyorum bu Muhammed olamaz, he­ men alttaki resmi gösteriyorum: "Hayır, Hz. Muhammed bu" ((O resimdeki kişi Ali idi). Çünkü o da insan olmalı, bu yapı hiç de in­ sana benzemiyor. (O yapı Kabe)).

.6. 38

Bir şarkıdaki hikayeyi gerçeğe çeviriyorum; "Şeker de sanıp ila­ cı" ecza dolabındaki hapları yutuyorum. Doktorun beni tokat­ ladığını, hırpaladığını hayal-meyal hatırlıyorum. Gözümü tamamen açhğımda kolumda serum var. Ve hastaneden çıkıyoruz

Edip Yüksel'e 114 Mektup

büyük bir kalabalıkla. Dışarıda sıkıyönetim. Hızlı hareket edi­ yoruz eve giderken. Yine yaş dört-beş ... Evde arkadaşlarım yokken, bir gün, birkaç saat önce evde duyduğum "Küfretmek çok büyük günahmış, Al­ lah adamı çarparmış küfrederse. Ama tövbe derse affedermiş" cümlesini deneye tabi tutuyorum: "Allah! sen aptal mı­ sınr'Ardından da "tövbe, tövbe" deyip affediliyorum. Sonra bir daha küfür ardından bir daha tövbe. Gariptir, çarpılmıyorum. Değişik bir tecrübe olsa gerek. Cinselliğe dair ilk tecrübelerim de o yıllara rast geliyor. Libido­ nun keşfi mesela . . . Bende şey var da kızlar da ne var acaba? Yo­ ğun bir araşhrma dönemi sonunda buluyorum ne olduğunu kızlarda. "Abi" dediğim benden üç yaş büyük bir akrabam bana gazetedeki ( . . . ) Halıları' nın logosunu gösteriyor: " Ben gördüm aynı buna benziyor" Tövbe tövbe! (Ayıpmış, anneannem çok kızı­ yor bizim bu konuşmalarımıza) Yıl 1981. İhtilali her yanımda hissediyorum. Kenan Evren'i çok seviyorum. Çünkü hem yakışıklı hem de bizim başkanımız. Hiç hatası yok. Kusursuz biri. . . Bizim caddeden arabayla geçerken alkışlıyoruz. Büyük sevaba girdiğimi düşünüyorum. Televiz­ yonda o, gazetede o . . . Onu görmek bana özgüven veriyor. Rad­ yoda "Aman da şahlanıyor efem ... " İhtilalden iki yıl sonra bile çalıyormuş, hayret! Günlerden bir gün dilim tutuluyor. Evde bir koşturmaca, bir panik. . . Doğru hastaneye. Orada çözülüyor dilim. Anneanneme göre ekmek kırıntıları üzerinde yattığım için çarpılmışım. An­ neme göre ise nazar değmişti bana. Yıl 1982. İhtilali her yanımda hissetmeye devam ediyorum. Ço­ cuk Esirgeme Kurumu'nun "Gündüz Bakımevi"ne başlıyorum. Orada çok önemli bir isim öğreniyorum: Atatürk. Birkaç yıl Al­ lah ile Atatürk'ün arkadaş olduğu savına dayanan yeni bir dini sistem geliştiriyorum kendimce. İçimdeki ve dışımdaki tüm iş­ leri ikisi birlikte yapıyorlar. Bu arada Allah'ın nasıl bir şey ol­ duğu sorusuna tatminkar bir cevap alamadığımdan Allah'ın resmini kendim tayin ediyorum. Bu resim Nasrettin Hoca'nın temsili resmi. Tam o yıllarda iki önemli rüya görüyorum. Birinde bir akrabam bana. "Allah o kadar güçlüdür ki eliyle senin bacağını parçalar"

.&_ 39

Edip Yüksel'e 114Mektup

6. 40

diyor, büyük bir korkuyla uyanıp annemlerin yanına koşuyo­ rum gece yarısı. Diğerinde Marmara'ya nazır evin penceresin­ den Allah'ı görüyorum, elinden yıldırımlar çıkararak karadaki ve denizdeki insanları yakıyor. Bu sefer uyanmıyorum nedense. Yine aynı zamanlarda olmalı; dayım beni mahalledeki kiliseye götürmüştü. Galiba orada bir vaftiz tecrübesi de yaşamış olma­ lıyım. (Bu olayı anlattığım arkadaşlar işi dalgaya aldıklannda: Siz bir tek kelime-i şahadet getirdiniz. Ben garanti olsun diye hem kelime-i şahadet getirip Müslüman oldum, hem de vaftiz edilip Hıristiyan ol­ dum, "naber" diyorum.) O yıllar akraba bağlarımız çok güçlüydü. En küçük olduğum için ilgi üzerimde yoğunlaşıyordu. Pek sokağa çıkarmıyorlardı tek başıma. İlkokula başladığımda bunların hepsi yavaş yavaş değişmeye başladı. İlkokuldaki ilk yıllarda kendi oluşturduğum dine uygun yaşa­ mayı sürdürüyorum. Helvacı Baba'ya gitmeyi seven kadın bü­ yüklerimle çok kere oraya gittiğimi hatırlıyorum. Bir gün de Eyüp Sultan' a gitmiştik. Orada, bir bayan türbenin duvarına kucağındaki bebeğin elini sürtmeye çalışırken, görevli bağıra çağıra "Dokunmayın duvara" diyor. O zaman bu olayı şöyle yo­ rumlamıştım: Caminin duvarları hem temiz hem de kutsal. Do­ kunulmaz ve ellenmez. Büyük günah, kutsal şeylere dokunmak. O bağırıp çağıran görevliye de çok sinir olmuştum, beni kor­ kutmuştu. Okulda da öğreniyordum; takkeli, çarşaflı, yobaz, aşırı dinci insanlar çok yanlış yapıyor. Onlara düşman olmam gerekiyor. Ve ben onlara düşmanım. Resim dersinde çizdiğim harf devrimini anlatan resmim panoya asılmıştı. O resimde elinde sopayla sarıklı Kuran Hocası, camburleyli cap cupu, Arap harflerini, pis sakalıyla abuk sabuk laflarla öğretiyor, ama ço­ cuklar bir türlü öğrenemiyordu. Resmin diğer tarafında modern bir sınıfta bayan öğretmen bütün çocuklara Latin harflerini ça­ bucak öğretmişti ve çocuklar tahtaya yazılar yazıyordu. Galiba bu resim ile mansiyon kazanmıştım. Müdür çok beğeniyordu resimlerimi. Eyüp'e gitmiştik ya, işte o gidiş pek hayra alamet bir ziyaret de­ ğilmiş. Üç gün sonra sünnet edildim. Sonrasında olmadık işler açıldı başıma. Çok sinirlenmiştim, din adına şeyimi kesmelerine. İltihap, doktor, gözyaşı derken meseleyi unutmaya çalıştım.

Edip Yüksel'e 114Mektup

İlkokul dörtte ve beşte meşhur din dersi vardı. Sureleri ezberle­ tiyordu öğretmenim. Ama ben bu abuk sabuk kelimeleri bir tür­ lü ezberleyemiyordum. Yarım yamalak ezberleyip, kalkıp oku­ duğumda öğretmenimin kızgın bakışlarım görüyordum. Al­ lah'tan dövmüyordu, yoksa dinden imandan çıkmam an mese­ lesiydi. O zamanlarda hemen hemen bütün sınıf ve mahalle ar­ kadaşlarım Kuran kursuna gidiyordu. Annem beni göndermi­ yordu. Bu duruma çok seviniyordum, onlar kadar dinci olma­ dığımı düşünüyordum. Hem Arap harflerini öğrenmek çok zordu, hem camideki hoca çocukları çok dövüyor olmalıydı, hem de dinci insanlar kötü insanlardı. Ermenilerin ve Rumların çok eskiden beri yaşadığı bir mahalle­ de büyümüştüm. Dinci olmasam bile Atatürk'ü ve Türk olmayı seviyordum. Ermenilere ve Rumlara karşı bir kimlik geliştirme çağlarımdır o yıllar. Yunanistan'ı yendiğimiz maçta atılan her golden sonra camdan dışarı "Gooool" diye bağırıp onları rahat­ sız etmek beni çok mutlu etmişti. Türk'tüm, Atatürkçüydüm, (Kuran kursuna gitmesem bile) biraz da Müslüman' dım, böylece Rum ve Ermenilerden üstündüm(!) Attığımız her gol de bu üs­ tünlüğün bir ispatıydı. Ortaokula başladığımda ise her şey hızla değişmeye başladı. Hiçbir dış baskı olmadan evdeki ( . . . Gazetesi'nin yayınladıkları başta olmak üzere) bütün dini kitapları okumaya başladım. Namaz hocasından başladım. Anneanneme namazı bana öğretmesini teklif ettim. Ağır geldiği için vazgeçtim sonra. Okuduğum kitaplar arasında Mızraklı İlmihal, Surelerin Fazileti, Şifalı Dualar, vs. gibi kitapları sayabilirim. (Saadet-i Ebediyye'yi okumak nasip olmadı hiç) Sonra " Hz. Muhammed'in Mucizeleri ve İn­ cil'in Eleştirisi" diye de bir kitap okuduğumu hatırlıyorum. Beni çok etkilemişti. Kesik kolu yerine yapıştırması, Ay'ı ikiye bölmesi gibi olaylar hem ilginç gelmişti bana, hem de böyle bir insanın (insan değil) dinine mensup olmak bana gurur veriyordu. Ettiğim dualarda Allah'tan hep olağanüstü şeyler istiyordum artık. Bütün insanların Müslüman olmasını mesela . . . Atatürk ile Allah' ı bir görmeyi tamamen terk etmiştim. Şimdi Allah' ın yanında Muhammed vardı. Muhammed, Allah kadar ol­ masa da üstün bir varlıktı. Bir nefesle büyük bir orduyu perişan edebiliyordu çünkü. Tek bir hareketle Ay'ı ikiye ayırabiliyordu.

_a 41

Edip Yüksel'e 114Mektup

Orta iki ve üçte Atatürk ile ilgili düşüncelerim (çevremdeki hiçbir insanın müdahalesi olmadan) tam tersine döndü. Kendi kendime: "Düşmanın koskocaman ordusunu Atatürk tek başına mı yen­ miş ki? Peygamber değil, bir şey değil, peh!" dediğimi hatırlıyo­ rum. Artık muhafazakar ve dindarlığa meyleden, oruç tutmasa da, Kuran okumayı bilmese de, teravih namazlarına giden bir Türk genciydim. Din derslerini can kulağıyla ve büyük bir say­ gıyla dinlemeye başlamıştım. Gerçi din dersinde öğretmenin zorla namaz kıldırma girişimlerinden kıl payı kurtulmuştum. Namazın nasıl kılındığını, rekatı, secdeyi, rukuyu, setr-i avreti, kıyamı, tahiyyatı tam olarak bilmiyordum ama Müslüman' dım. Dinin Türkiye' de doğru düzgün yaşanmadığını anlamaya baş­ lamıştım. Ergenliğin başlaması, ilk boşalma, karşı cinse karşı bedensel il­ ginin artması ve bunların karşısında dini yasaklar . . . Ne yapaca­ ğımı pek bilmiyordum, kimseye de sormuyordum. Kitaplardan, din öğretmenimden gusül abdestinin nasıl alınacağını ve öne­ mini öğrenmiştim. Ama ya iğne ucu kadar bir yerimi yıkama­ mışsam! Aldığım tüm abdestler, kıldığım tüm teravih namazla­ rı, hepsi boşa gidecekti. Bu işi bir düzene koymak gerekiyordu. Mastürbasyon yapacağım zamanı öyle bir seçmeliydim ki, ev­ deki kimse benim gusül abdesti aldığımı fark etmeden haftalık banyomu olmalıydım. İğne ucu kadar yer. . . Kalmış mıydı aca­ ba? Çok günah . . . Çok korkuyordum . . . Anlayacağınız o güne kadar din, bana cinsellik endeksli bir ya­ saklar zincirinden gayrı bir şey veremediği gibi; gusülden, üfü­ rükten, cep boy Kuran' dan, beş-on hadis ve kıssadan gayrı hiç­ bir şey de ifade etmiyordu. Teolojik bakımdan da sorgulanmış fazla bir mesele yoktu daha. Ortaokulu bitirdiğim yıl, yaz tatilinde, hayatımın dönüm nokta­ sı olan bir dönem geçirdim. İyileşecek hastanın doktor ayağına gelirmiş, derler ya; işte onu gibi bir şey gerçekleşti. Ne ailem, ne de komşularımız dini bakımdan ne bilgili ne de ilgiliydi. İşte yi­ ne böyle bir komşumuzun üniversite öğrencisi olan torunu ile tanıştık bu dönemde. Hangi cemaatten olduğunu falan hiç bil­ miyorum. Bir keresinde ( . . . ) Dergisi almıştı, bir tek onu hatırlı­ yorum. K. Abi, bana namazı, abdesti, guslü, vs. hepsini öğret..6_ meye çalıştı. Ben de ondan öğrendiğim üzere vecibeleri yerine 42

Edip Yüksel'e 114Mektup

getirmeye başlamışhm. Yaklaşık yirmi-yirmi beş gün süren bu dönemde vecibelerin içinde Atatürk'ün din düşmanı(!) olduğu­ nu, Cezayir'deki militanlara köktendinci denmesinin yanlış ol­ duğunu, parfüm yerine esans kullanmayı, futbolun boşa zaman kaybı olduğunu öğrenmiş ve özümsemiştim. K. Abi gittikten birkaç gün sonra namazı falan bırakmıştım ama muhafazakarlı­ ğı, Atatürk düşmanlığını ve dine uygun bulmadığım yaşanhları eleştirmeyi asla bırakmamışhm. Hatta Atatürk, evde büyük bir sorun olmuştu benim için. Benim onun hakkındaki bir-iki lafım evin her yanının Atatürk resimleri ile dolması ile sonuçlandı. Evdekilere göre her şeyin ölçülüsü makbuldü. Dindarlık da, solculuk da, vatanperverlik de ... Hepsi ve her şey azar azar ol­ malı ya da olmamalıydı. Bir orta yol bulmayı amaç edinmesem de bir süre sonra orta yol bulundu. Orta yol, ortada gözüken yoldl;l , Aslında ben dinimi bu ülkede yaşayamayacağıma karar vermiş ve bir-iki kişiye bir süre sonra Arabistan'a gitmeyi teklif etmiştim. Ben ne kadar ciddi isem teklifi duyanlar da o kadar korkaktı. Liseye başlamıştım. Lise dönemi her bakımdan rezil bir dönem­ di benim için. Büyük bir hayal kırıklığı içindeydim. Yanlış bir okul tercihi yaptığımızı düşünüyordum ki hala öyle düşünüyo­ rum. İbadetle tüm ilgimi kesmiştim ve tabi ki din ile ilgili tüm ilgimi de. Bol bol küfür etmeyi öğrenmiştim. Okulumuzda ne siyasi bir örgütlenme ne de dini örgütlenme vardı. Tam anla­ mıyla ot gibi yaşadığım bir dönemdi. Hiçbir alanda kendimi geliştirme girişimim olmadı. Yol göste­ ren de yoktu. Buna karşın nasıl hasıl oldu bilmiyorum ama Kürt düşmanlığı başladı bende. Bazı derslerde bunu ifade etmekten çekinmedim, sınıf arkadaşlarım da bana destek verdiler. Tam bu sıralarda Sivas Katliamı yapılmıştı ve benim yorumum "Afe­ rin, iyi yapmışlar" olmuştu. Alevi kelimesini de ilk defa bu ve­ sileyle duymuş oldum. Yine bu zamanlarda Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Onat Kutlar gibi isimlere dinci örgütler saldırı düzen­ lemişti, ben de bundan hoşnuttum. Dine dair fazla bir şey yaşamadığım bir dönem olmasına karşın bir-iki anımı hatırlarım. Staj yaphğım yerde dindar olduğu için çok sevdiğim bir ahim vardı. Bir gün rüyamda Muhammed'i görmüştüm. Muhammed bana aynen şunu demişti: "Merhaba,

6 43

Edip Yüksel'e 114Mektup

Ben Hz. Muhammed'im, gel yanıma otur'' Ben de gidip yanına oturmuştum. Yanında asık suratlı iki kişi vardı; sarıklı ve beyaz bezden kıyafetlerle . . . Muhammed ise yüzünde sempatik bir te­ bessüm, bir avuçluk siyah sakalı ve başında kısa bir sarıklaydı. Önümüzde bir kuyu vardı, o kuyudan bilinen tasviriyle şeytan­ lar, cinler çıkıyor, biz de elimizle onlara vuruyorduk, vurunca kayboluyorlardı. Bu rüyamı o zaman bir tek M.'ye anlathm. O da bana bunu kimseye anlatmamamı, anlahrsam sevabının kaybolacağını söyledi (İlginç fetvalardan biridir bu). O yanımday­ ken hiç küfürlü konuşmuyor, karı-kız muhabbeti yapmıyor, kız­ lara bakmıyordum. Çünkü bunların hepsi günahtı(!) Staj notu­ mu veren kişi de benim bu hassasiyetlerimin farkında olan bir memnuniyetle fıkhı birkaç soru sorarak notumu vermişti. Kaç aldığım malum: 100! Dayım, çocukluğumda da, o zamanlarda da ve şimdilerde de çok rahat anlaşabildiğim insanlardan birisi. O günlerde bana İsa'nın üstünlüğünden, Muhammed'in sahtekarlığından söz etmişti. Ona göre Muhammed, karısının iktisadi gücünden fay­ dalanarak kafasındaki dini anlayışı kurmayı başarmışh. Kafa­ sındaki dini de intihallerle oluşturmuştu. Hatta Kuran'ın Al­ lah'ın kitabı olmadığını karşımda bir deneyle ispatlamaya ça­ lışmıştı. Bunların beni etkilediğini söylemem imkansız. Çok yanlış bulmuş ve eleştirmiştim. O günden sonra yanında İs­ lam'a dair hiçbir meseleyi açmadım, açmam da. (Paradigmal sa­ katlıklar hariç) Bir diğer anım da o günlerde üniversite öğrencisi olan bir akra­ bamla geçen diyalogdur. Bu abim de üniversitede solcu olmuş, İslam'ın uyduruk bir şey olduğuna inanmıştı. Bana İslam'ın Tanrısı'nın güneş olduğunu, çünkü namaz vakitlerinin güneşe göre ayarlandığını söylemişti. Ben bir anormallik görmüyor­ dum ama o, bir-iki hususu da ekleyerek bunda ısrar ediyordu. Biraz da komünizmden falan bahsetti (Yıllar sonra bu abim tövbe etti). Ben de tam o sıralar ( . . . ) işçilerinin eylemlerine şahit olmuş ve bundan etkilenmiştim. Evde Marksizm ile ilgili kitaplar var­ dı, anlamasam da şöyle bir göz atmış, sosyalizmin (yani herşeyin devlete ait olduğu sistem) hak mezhep olduğuna kanaat getirmiş­ tim. Sosyalist Parti (Doğu Perinçek'in o zamanki partisi)'nin afişle,6, rindeki sloganları, Perinçek'in televizyonda Özal ve Demirel 44

Edip Yüksel'e 114Mektup

başta olmak üzere açık oturumdakilere verip veriştirmesi çok hoşuma gitmişti. Ancak ateizm ya da dinsizlik gibi kavramlara çok uzaktım. Sosyalizmin bunlarla bir ilgisi olduğunu da henüz keşfetmemiştim. Günlerden bir gün inkılap tarihi dersinde öğretmen Lozan'ın bir zafer mi yoksa hezimet mi olduğunu tartışmaya açtı. Ben hiç renk vermesem de Lozan'ın bir zafer olduğunu savunan çocuğa fena kıl kapmıştım. Zaten o çocuğu da başka bir sınıftan bulup getirmişti öğretmen. Bizim sınıfta Atatürk'ü savunan biri çık­ mamıştı. Sonra okulun son senesi geldi. Okula hiç ama hiç ısı­ namamıştım ve notlarım pek yüksek değildi. Ama herkese kop­ ya verirdim, matematikte de iyiydim. ( . . . ) dershanesinin dene­ me sınavında okuldaki öğrenciler arasında en yüksek puanı al­ mıştım. Muhafazakar bir Türk genci olarak dershanemi de böy­ lece seçmiş oldum. ( . . . ) dershanesine başlamıştım, okul İstanbul' un bir ucunda, dershane başka ucunda. Dini cemaatler hakkındaki bilgim sıfır­ dı. Dinci bir dershane olduğunu biliyordum bilmesine de başı­ ma gelecekleri bilmiyordum. İlk dönem sona erdiğinde benimle kimse ilgilenmemişti. İkinci dönem altı-yedi kişilik bir grup içinde A. isimli bir öğretmeni rehber öğretmen olarak bize ver­ diler. Galiba yarıyıl tatiliydi, ( . . . ) Koleji'nde kampa aldılar bizi. Dinsel bir ortama girdiğimin farkındaydım ve F. diye birinden bahsediliyordu. Bizim gruptan bir-iki kişi namaz falan kılmaya başladı birden. Kıllandım bu duruma. Zaten kimse de beni ara­ yıp sormuyordu ve benimle ilgilenmiyordu. Etüt sınıfında kır­ mızı kırmızı kitaplar vardı. Verimsiz bir çalışma dönemini ka­ zasız belasız atlatmıştım. Rehberimi de değiştirmişlerdi. O dönem içinde de bana kimse tebliğ yapmadı. Sınavdan önce yine aynı yerde kampa alındık. Sınava girdik, saçma sapan ter­ cihler yapmıştım, sınav ne iyi geçmişti ne kötü. Sınavdan çıkar çıkmaz soluğu dershanede aldım. Puanımızı hesaplarken rehber öğretmen: "Bak, E. ile M. de bizimle birlikte gelecek, sen de gel" diye ısrar etti. E. ile M. en samimi olduğum arkadaşlarımdı, Ya­ lova'ya dinlenme kampına gideceklerdi. Onlar da ısrar edince hiç hesapta olmayan bu DİNienme kampına katıldım ben de. On gün falan süren kampta aşırı derece sıkılmış olmama rağmen benden de muhafazakar insanlarla bir arada olduğumdan .. 45

Edip Yüksel'e 114Mektup

dolayı çok da mutsuz sayılmazdım. Orada manevi bir baskı or­ tamı oluşturulmuştu. Bir bakıma lokal bir şeriat yönetimi ku­ rulmuştu. Namaz kılmama lüksümüz de vardı ama planlı bi­ çimde namaz kılmayanlara karşı surat asma eylemi vardı. Onla­ rın suratını göreceğime namaz kılmayı tercih etmiştim. F.'ın ka­ setlerinden seyrettik birkaç tane. Ağlayanlar falan vardı içimiz­ de. O ağlayan eleman içimizde en yobaz olandı. Herkesi kontrol ediyordu. Hatta nasıl işediğimizi bile. Ayakta bevlettiğim için fırçalamaya kalktı bir seferinde. Cevabım: "Sana ne lan!" oldu.

,& 46

Her neyse, kamp bitti, İstanbul' a döndüm. Sıkıntılı bir yazdı benim için. Sınavın sonucuna kilitlenmiştim. Namaza devam ediyordum. Evde namaz kılmama artık kimse bir şey demiyor­ du. Hatta annem benim bu durumumdan etkilenip namaza baş­ ladı, o gün bugündür namaz kılar kendisi. Sonra da babam na­ maza başladı. Sınavı kazanamazsam yanmıştım onlara göre. Ekmek elden su gölden dönemi bitmek üzereydi. Ben de önlem olarak üç tane yüksekokul yazmıştım. Sınav sonucunu dersha­ nede öğrenmiştim. Ve zoraki sonuç: Yüksekokulu kazanmıştım. Benim için eğitim hayatımda ikinci hayal kırıklığı idi bu. Okul açılana kadarki süre içinde aldığım iki kitapla ideolojik olarak kendimi iyice İslamcılığa alıştırmaya çalıştım. Kitaplardan biri Burhan Bozgeyik'in "İslam Birliği Üzerine Oynanan Oyunlar", diğeri İ.Süreyya Sırma'nın " Nasıl Sömürüldük" isimli kitabıy­ dı. Artık çevremdeki birçok insandan çok daha donanımlı bir İs­ lamcıydım. İslam'ın en büyük düşmanı Siyonist masonlardı. Oryantalistler eliyle İslam Birliği'nin zayıf noktalarını tespit edip, bütün mesailerini buna harcıyorlar, İslam'ı yeryüzünden silmeye çalışıyorlardı. Hatta yeni doğan Hıristiyan/Yahudi be­ bekler bile benim can düşmanımdı. Bu sıralarda Bodrum' da bir caminin imamlığına yapan E. bizde kalmıştı. Ona İstanbul'u gezdirmiştim. Bol bol din muhabbeti yapmıştık. Kafamdaki bir­ kaç fıkhı soruyu da ona sormuş, cevabını öğrenmiştim. Bana, caminin yanındaki yatırın ara sıra kendisini ziyaret ettiğin falan anlatmıştı (Sonraları başı açık biriyle evlenmişti, acayip tav olmuş­ tum bu evliliğe). Ona F. grubuna katılacağımı söylemiştim, o da uygun bulmuştu. Artık İslamcılığın bir üst derecesine geçmiş, İslam' a hizmet eden bir hocanın askeri olma yoluna girmiştim. Dershane bizi topluca kayıt yaptırmaya götürmüştü. İyi, güzel; kaydı yaptırdık da nerede kalacağım? Dershanedeki öğretmen-

Edip Yüksel'e 114Mektup

!erden bu işi organize edene cemaate kahlmak istediğimi söyle­ diğimde hemen gideceğim yerdeki dershanenin adresini, tele­ fonunu ve irtibata geçeceğim kişinin adını vermişti. Otobüse bindim ve hayahmın en marjinal dönemini yaşamaya doğru yo­ la çıktım.

Kenetlenmiş ayrılamaz kalbimiz ve ellerimiz: 25 Kasım 2005 O günlere gittiğimde şunu anlıyorum. Bazı kesitler vardır ki on­ ların yaşanması veya yaşanmaması pek de sizin elinizde değil­ dir. Hayır, kadercilikten bahsetmiyorum. O kesitler sizin kader­ ciliği reddedişinizin de nüvesini oluşturan değerli bir hazinedir. Hazine sandığının kapağını açmaya yeltendiğinizde belki ilk gördükleriniz sizde bir tiksinti, utanç ya da daha farklı ama kö­ tü duygular uyandırabilir. Hazineye dikkatli baktığınızda kade­ rinizi tayin noktasında size tanınan irade sınırının genişliğini keşfedip başınız dönecek ve "ben o değilmişim" haykırışını tüm dünyaya duyurmak isteyeceksiniz. Kafa ütülemeyi keselim de neymiş ne değilmiş bi bakalım: "Hükümet Konağı'ndan sola dön ve 30 metre yürü" Yürüdüm. Konaktan saptım, düştüm ocağına. İlk zamanlar suni/ hakiki bir huzur duydum. En büyük derdim yabancılık çekmeden kendi­ mi kabul ettirebilmekti. "Evet, ben bağnazım, ben de sizdenim, n'olur beni kabul edin" Dershanenin yurda benzetilmiş on-on iki ranzadan oluşan geniş odası ve karşısında mescidi vardı. Ge­ len giden öğretmenler, güler yüz, şefkat, içtenlik gösterileri ya­ pıyor; kimin ne derece işlerine uygun olduğunu ölçmeye çalışı­ yordu. "Var mı içinizde bizden biri?" "Var, ben" Cemaatsel bilgi eksikliğim vardı ama kabul edildim tabi ki. Çünkü sayımız azdı, mecburen herkesi kabul edeceklerdi. İçlerinde cemaat hakkında en fazla bilgili olanlardan biriydim. Bütün bu arzula­ rım kendi ihlasını doğurdu. İhlas, sevdiğim bir kelimeydi. Ve sürekli ihlastan bahsediliyordu. Doğru yerdeydim. Çünkü baş­ ka yerleri tanımıyordum. İki hafta sonra kalacağımız eve yolladılar beni. Mutluydum. En derecelilerden ve kıdemlilerden biriydim artık. Kıdem dediğin de üç-dört ay falan. Başımızda evin imamı C., ben, i., A., A., Ö. ve ? (bir kişi daha vardı). Çok iyi anlaşıyorduk. C., bize göre gayet iyi bir tedrisattan geçmiş, cemaatin başkenti İzmir' de yetişmişti. İki kötü özelliğinden biri Fenerbahçe taraftarı olması, diğeri faz- .6, 47

Edip Yüksel'e 114Mektup

la kitap okumamız için baskı yapan, disiplini seven kişiliği idi. O da idealist idi. Yeni mezun olmuştu. Birkaç ay sonra anlaş­ mazlıklar çıkacaktı aramızda ve hakkımda önemli bir karar alı­ nacaktı. Buna sonra geleceğim. C.'nin bize anlattığına göre F., Allah ve peygamberle manevi alemlerde görüşen yüce bir zattı. Her namazdan sonra elinde bir kitap, bir şeyler okuyup, tefsir ediyor, biz de dinler gibi ya­ pıyorduk. 20. yüzyılın müceddidinin söylediği üzere, devir tasavvuf-takva devri değil iman kurtarma devri idi. Hakikaten de insanlık, şey­ tana uyup bilim ve felsefe de öyle ileri gitmişti ki artık Allah'a inanmak, Müslüman olmak büyük bir mucizeydi. İşte Said ve F. bu mucizede bize Allah ile aracılık yapıyordu. Said de tıpkı ta­ lebesi F. gibi Allah ve Muhammed ile görüşmüş hatta, kitapla­ rını kendisi yazmamış, ona yazdırılmıştı. "Yaz Said: Allah'ın ispatı". Neymiş: "Resmi çizen ressammış, mobilyayı yapan us­ taymış, kainatın da elbet Sahibi ve Ustası varmış". Peki bu Us­ ta'dan başka Usta var mıymış? "Yaz Said: Her vagon bir önceki vagonu çekermiş, Çeke çeke en baştaki lokomotif aslında en ba­ şı çekermiş. O zaman bir sürü tanrı olsa bile - ki var onlara gö­ re- sonuçta bir Allah varmış." İşte Allah'ın Said'e yolladığı va­ hiyler(!) Hepimizi tatmin ediyordu. Tatmin etmese de tatmin olmuş gibi yapmalıydık. Çünkü iman er geç bizi yakalayacaktı. Nasıl mı? Zamanın birinde bir hocaefendi varmış, birçok talebe yetiştir­ miş, her yetiştirdiği talebe belli bir ruhani seviyeye gelince he­ men hocadan kaçarmış, bu başka bir talebenin dikkatini çekmiş, gitmiş sormuş hocaya: "Hocam, bu deyyuslar sizden neden ka­ çarlar, sizin siluet-i ahval-i melülünüz karşısında el-pençe divan eyleyüp, pir-ü seccade-i vak vak-ül yallah yapmaları gerekirken hemi de?"

.6. 48

Hoca dönmüş ve demiş: "Ey, talebe-yi oğul İbn-ul Malako. Bir­ kaç gün sabreyle, sana cevabını vereceğim" Hakikaten aradan bir zaman geçmiş, bu talebe tedrisatta baya bir ilerlemiş. Öyle bir noktaya ilerlemiş ki hoca tam o anda talebeyi yanına çağırıp: "Bak oğul yukarda ne yazıyor?" Talebe bakar bakmaz: "Hstr, hocam ne yazıyor öyle! ' Senin hocan şakidir, parantez aç yoldan sapmış birisidir kapat parantezi'. Olamaz yaa!" demiş. Ho-

Edip Yüksel'e 114Mektup

ca da: "Ya işte talebe-yi oğul İbn-ul Malako, ağabeylerin molla­ nın bu yüzden kaçarlar benden. Ben kırk yıldır o yazıyı oradan sildirmeye çalışıyorum da bir türlü sildiremedim. (Fondan acıklı bir şeyler geliyor). Hoca başlamış ağlamaya: "Ulan o kadar uğraş­ tım didindim o kadar ruhban yetiştirdim de bir türlü mümin olmayı beceremedim, Allah benim belamı versin, ben tam bir eşeğim" derken gökteki yazı: "Ağlama hoca, seni de erenlerden ve müminlerden kabul ettik, sakın bunu bir yerlere yazma ha! Sonra Kuran'a falan eklerler, mahvoluruz" diye değişmiş. Hocayla talebe sonra evlenmişler mi o kadarını bilmiyorum. Ama bu kıssa-ı şerif, beni umulmaz derinliklere gark eylemişti, ummanlar dolusu kaynar sular başıma dökülmüştü ve demiş­ tim kendi kendime: "Solcusu molcusu ne derse desin, ben Müs­ lümanım, cemaatte kalırsam, imanım öyle bir noktaya gelecek ki ben de alnımdaki yazıyı sildirip daha iyisini yazdıracağım" Anlayacağınız üzere artık solcuların, dinsiz, allahsız ırz düşman­ ları olduğunu öğrenmiştim. Her türlü ahlaksızlığın ve imansız­ lığın kaynağı bu solculardı. Mesela kimler mi solcuydu? Cum­ huriyetçiler baştan aşağı solcuydu. Lenin, Mao yanlarında hak getire. Bir de daha önceden bildiğim masonlar vardı ki, bunlar solcularla el ele verip İslam'ın nurunu yeryüzünden silmek için yaşıyorlardı. Onlarla mücadele etmek için, şu anda topa, tüfeğe, siyasete gerek yoktu. Cemaatin içinde bir nefer olarak kalmak, bir Müslüman için en değerli vazifeydi. Cemaatten ayrılmak ise tam bir cinayet idi. Ayrılana lanet edil­ mişti. Bu yüzden cemaatten ayrılanı şeytan hemen kapıp, bir zındığa dönüştürüyordu. Bunu bize anlatan ağabeylerimizden biri de gazete dağıtıcılarımızdan biriydi. (Ki bu abimiz bir yıl son­ ra cemaati protesto ederek aynldı. Biz de arkasından saydırıverdik . . . ) Diyalog-hoşgörü-gözyaşı medeniyeti üçgeninde gel zaman git zaman geçen altı-yedi ay... Bu zaman içinde sık sık F.'nin kaset­ lerini dinliyorduk. Onun hıçkırıklar ve sümkürmelerle karışık hitabı beni etkiliyordu. Bu kaset fasıllarında ilk başlarda ağlaya­ cak bir şey bulmasam da en azından takvada ne kadar ileri ol­ duğumu ve F.'yi nasıl da çok sevdiğimi göstermek için zorla ağ­ lıyordum. Eve her gün ( . . . ) gazetesi geliyordu. Bir de zorla bizi abone yapmışlardı. Aynı biçimde ( . . . ) dergisine de zorla abone olmuş-

.6. 49

Edip Yüksel'e 114Mektup

hık. Gazeteyi son sayfadan (spor sayfasından) başlayarak oku­ mam C.'nin zoruna gidiyordu. Evde bir ton ritüel vardı. Meal okumak yanlışlı ama Arapça Kuran okumak şarttı. Mutlaka bir Risale okumak gerekiyordu. İlk okuduğum risale de Barla La­ hikası' dır. Ne anladın dersen, hiçbir şey derim, ama okuyor­ duk. Atatürk, bu Said'e zamanında çok zulmetmiş, hapishane­ lerde süründürmüştü. Said de birçok risaleyi hapiste yazmıştı. Sonracığıma tespih ve zikir yapardık, yatsıdan sonra. Nasıl bu kadar hızlı tespih çekerlerdi bir türlü anlamaz, 33, 29, 23 bazen de 33' den fazla "Elhamdülillah", "Sübhanallah" çekerdim. Sala­ ten Tuncina duası okunurken elleri ters çevirmeyi falan öğren­ miştik. Sebebi galiba gökten rahmet yağarmış da tam bu sırada beddua mı ne ediliyormuş, o sırada eli ters çevirip gökten gelen azabı geri yansıtmakmış. Ara sıra salat-ı tefriciya okur 4444' e tamamlamaya çalışırdık. Ben bir ara Cimbom'un şampiyonluğu için başladıydım okumaya da sonra iş-güç işte naaparsın, kay­ nadı gitti. Bir de cevşen okurlardı. Bu Allah'ın Muhammed'e gönderdiği manevi bir zırhmış. Okuyanı da üstünde taşıyanı da korurmuş. Bir tane de bende vardı, boynuma ashğım. O da beni koruyor­ du. Evet, artık takvada ilerlemeye başlamıştık. Her an F. rüya­ mıza girebilirdi. Öyle diyorlardı ve oldu. Birinde F.'yi atın üze­ rinde gördüydüm. Diğerinde de bir ahırda flamingolara çoban­ lık ederken. Demek namım F.'ye kadar gitmiş, ihlas ve takvada­ ki ilerleyişimi takdis etme amacıyla hocam rüyama şeref buyu­ ruyordu. Artık cemaattendim, şakird payesini göğsümde gurur­ la taşıyabiliyordum. Bazı günler öğrenci yurdunda ya da sonradan açılan diğer evle beraber sohbetlere-istişarelere katılırdık. Sohbetler esnasında sünnet üzere yerde yemek yenirdi. Sofranın başında maklube adlı yemek yenirdi. Bazen serrehberimiz bizi özel olarak toplar ve sohbet ederdi. Kaset dinlenir ya da seyredilirdi. İlk serrehberimizi severdim, ağırbaşlı ve işini yapmaya çalışan, mülayim bir in­ sandı. Bölge imamızı da semt imamızı da severdim. Donanımlı insanlardı. Bir sorun olduğunda genelde ilgilenirlerdi.

.6.. 50

Hoc(ae)fendi, Er-risale'nin seyredilmesi salık verirmiş. Biz onu bulamasak da "The Message"ı seyrederdik. Hiç seyretmediysem yedi ay içinde dört kere sohbetlerde seyretmişimdir. Ama

Edip Yüksel'e 114Mektup

hakkını vermek lazım, çok iyi kurgulanmış bir film. Hala seyre­ diyorum, her seferinde etkileniyorum. Evde bir imam yardımcısı seçilmesi gerekti. Bizden bir yaş bü­ yük olduğu için Ö.'yü seçmişlerdi. C. yetmiyormuş gibi bir de Ö. ile uğraş dur işin yoksa. Her şeyi ispiyonluyordu. Gerçi sakat işler yaptığımı hahrlamıyorum. Ne namaz, ne kitap, ne nöbet, ne başka bir şey . . . Hiçbirini aksathğımı hahrlamıyorum. (Bir ke­ re nöbeti aksatmıştım, onun da cezasını çektiydim). Yalnızca her işe bumunu sokma eğiliminde birisi olarak muhalif tavrım dikkat çekiyordu. Siyaset ve spora olan ilgim, espritüel ve iğneleyici üslubum antipati topluyordu. Güzel zamanlar da geçirmiyor değildik. Kelime oyunları, bilgi yarışmaları yapıyorduk kendi aramızda. İstanbul, iki adımlık yerdi. Önceleri iki haftada bir hafta sonu eve gidebilirken sonraları üç-dört haftada bir gidip gelme iznini zor koparmaya başladıydım. Tabi, havasını, suyunu yadırgadı­ ğım bir yerde uzun uzun kalmaktan daralıyordum. Bunun buh­ rana dönüşmemesi için dua ediyordum. Biraz da okuldan bahsedelim. Ben bu okulu sevmemiştim arkadaş! Yalla zorla gidip geliyordum. Zaten daha ilk dönemden okulun uzaması garantilenince ben hedefimi iyice belirlemiş oldum. Ben yüksekokulu falan bitiremezdim. O halde nasıl olsa puanım gelecek sene düşmeyecek, sınava bir daha gireyim, dedim. Dershane de elimizin alhnda. Daha iyi hazırlanıp bir fakülteye kapak atabilirdim. Ama bu tedrisat işi de beni iyice sıkmıştı. Sınava hazırlan, gir çık, kazan, git oku, senelerce . . .. Öyle bir bölüm seçmeliydim ki yata yata bitirilebilecek bir bölüm olmalıydı. Ama illaki öğretmen olmalıydım, şakird ağabeylerim gibi. Bir şey bildiğimden değil de pek mantığıma uygun bulmadığım şeyleri göstermelik yapıyordum. Mesela bu salavat meselesi. . . Ben elimden geldiğince yapmamaya çalışıyordum. İsmi geçtikçe Muhammed' e karşı sevgimi ya yitiriyordum ya da ne olduğunu bilmiyordum. Hakikaten, Muhammed kimdi? Vahiy neydi? Kuran nasıl bir kitaplı? Kuran'ı açıp okumadan bunların cevabını bulmaya çalışıyordum gizliden gizliye. Gitgide şüpheler beni daha çok okumaya yöneltti. Siyerini, mezhepler tarihini, sünnetini öğrenmeye çabalıyordum. Gazetenin o günlerde verdiği "İslam Fıkhı Ansiklopedisi"ni karışmıyor, Sünni mezheplerin

6. 51

Edip Yüksel'e 114 Mektup

içtihat farklarının kaynağına bakıyordum. Birçoğunu da ezber­ liyordum. Tatbik etmeye çalışıyordum. Tabi ki hepsinin içtihadı kutsaldı, tıpkı Matta-Markos-Yuhanna-Luka İncillerinin içtiha­ dı, Hübel-Lat-Menat-Uzza'nın meşrep farkları gibi. Hepsi Al­ lah'tan birer rahmetti. Kullar için içtihat kapısı kapalıydı. Fıkıh ansiklopedisinde olmayan konularda da cemaatin fıkhı geçer­ liydi. Örneğin: Nisa, şeytandır. Sürekli erkeğin ayağın kaydır­ maya, baştan çıkarmaya, işinden, ibadetinden, ahlakından et­ meye çalışırlar. O yüzden onlardan uzak durmalı, onlara bak­ mamalı hatta onları hayal bile etmemeliydik. Tam da altın ça­ ğımızdayız, bu çağımızı Allah' a bir adak gibi hediye etmeliydik. Kot pantolon giymek, sigara içmek, geç vakit dışarı çıkmak, müzik dinlemek, vs . . . Bunlar şeytanın bize güzel gösterdiği şey­ lerdi. Hem, Allah'ın birer askeriydik; "İrfan Ordusu"nda . . . As­ lında biz Allah'ın emirlerine, Muhammed'in sünnetine sımsıkı sarılmıştık. Kimseyle sürtüşmemeli, aksine güler yüz ve sıcaklık göstererek, insanları kendi safımıza çekmeliydik. İrşad ve tebliğ, her Müslüman'ın asli görevlerindendi. Bunların yanında artık cemaatin bir mensubu olarak gerekirse anne-babamızı karşımı­ za alarak, yurdun ve dünyanın uçsuz-bucaksız köşelerinde hizmete büyük bir şevkle koşmalıydık. Yine gerekirse dünyaya dair, cinsellik, sanat, felsefe, bilim ya da arzu edilen neyse on­ dan vazgeçmeliydik. Bunları cennet için değil tamamen Allah' ın rızası için yapan ihlaslı kullardık.

& 52

Günlerden bir gün dershanenin afişlerini, caddelere sokaklara asarken hiç ummadığım bir şey geldi başıma. Siyasetin pislik, siyasetçinin de şerefsiz olduğuna inandırmışlardı bizi. Tüm par­ tilere ve siyasetçilere gıcıktım o sıralar (Gerçi şimdi de pek farklı düşünmüyorum). Seçim arifesiydi, tüm siyasi liderler bizim oraya tek tek geliyordu. Bir gün de Baykal gelecekmiş, onun afişleri aslıydı duvarlarda. Benimki de gıcıklık ya, MHP, SHP, RP, CHP, DYP dinlemeden hepsinin üstüne afişi yapıştırıyorken, iki genç: "Arkadaşlar, Baykal'ın üstüne yapıştınnayın" diye bizi uyardı. Tamam, canım, cicim, asmayız, derken, biz yine asmaya devam ettik. Bir saat içinde bir kamyonet dolusu eleman elle­ rinde sopalar, demirlerle atlaya-koşa karşımıza geldi (Normalde kalpten giderdim de nasıl olduysa hiç korkmadım, çünkü söyleyecekle­ rim vardı). Gözü dönmüş bir eleman: "Sizin feriştahınız kim ulayn!" deyince işin rengi anlaşıldı. Yalnız "feriştah" ne demek-

Edip Yüksel'e 114Mektup

ti, bilmiyordum. Yoksa bu herif bana küfür mü ettiydi? Neyse sinirime hakim olmalıydım. Dedim ki: " Valla ne dediğini pek anlamadım. Ben işçiyim ve bu işi karnımı doyunnak için yapı­ yorum. Hem bak oraya buraya, tüm partilerin üstüne yapıştır­ mışım sadece Baykal'ın üstüne değil. Bak halime, ayıp senin yaptığın!" Ben bunu deyince kalabalık içinde bir değişim oldu. Sanki yerden aldığım kuma okuyup, suratlarına üflemiştim de gözleri görmez olmuştu. Tabi, sonuçta seçim var, bir de iş­ emek-özgürlük muhabbeti . . . "Tamam tamam. Biz yanlış anla­ mışız" deyiverdiler ama afişlerimizi bir bir söktüler. Biz de ses çıkarmadık. Ama ters ters baktım, afişleri sökenlere. Aslanım benim be! Şimdi olsa yapar mı bu aslan? Evde disiplini bozan kişi olarak tam da fişlenmek üzereyken, evde en iyi anlaştığım İ.'nin aklına uyarak İstanbul'a gitmek için izin aldık. İzni bir şartla almıştık. O da maça gidilmeyecek ve akşamki toplantıya mutlaka yetişilecekti. Biz de yalan söyle­ yerek sadece kitap fuarına uğrayıp geri döneceğimizi söyledik. Gittik ve geldik. Gece döndüğümüzde C. cübbesiyle namazı kıldırıyordu. Bitirince yanımıza geldi, çok ağır hakaretlerde bu­ lundu. Başka kalacak bir yer bulamayacağımızı ve cemaate olan sevgimizi kullanarak bizi evden hatta cemaatten atmakla tehdit etti. Bu fasıl bizi ağlatana kadar sürdü ve ertesi gün sürgüne (İkinci kalite şakirtlerden oluşan yeni eve) gönderildik. Oranın ev imamı da aşağılayıcı ifadelerle sürekli üstümüze geldi. İlk evin oturmuş bir düzeni vardı, burada o yoktu. Kendimi sudan çık­ mış balık gibi hissediyordum. Ama biatımız tamdı, ayrılmaya niyetimiz yoktu. Tüm bu olanlar karşısında kendimizi avutmak için C. hakkında komplo teorileri kuruyorduk. İçimdeki nefreti anlatamam. Bu teoriler bir zaman sonra kerhen barış yapılarak sona erdi. Nefreti de ancak birkaç ay sonra yok edebildik. O da Cimbom Feneri yendiğinde. O sıralarda, seçkin şakirtleri seçip bir otobüse bindirdiler. Nereye mi götürdüler? ( . . . ) Spor Salonunda, F.'yi dinlemeye. Aman Allah'ım o ne heyecan, o ne kalabalık! Üç saat ağladı, sızladı; ağladık, sızladık. Bir baktım yanımdaki iki kişi uyuya kalmış. Arkamı döndüm ki milletin yarısı uyuyor. Dedim ki "bu ne ihlas!" Hoc(ae)fendi'nin huzuruna kadar gitmişiz, emirlerini ve dualarını almaya, bizim şakirtler uyuyor. Vay anasını! Yine o bildik, maneviyat havalarında hocam, yağladı, fırçaladı, ayağa

6 53

Edip Yüksel'e 114Mektup

kalkh, tam kürsüden iniyordu, ayağı takıldı, düşeyazdı, salonda -ben dahil- çığlıklar, hıçkırıklar, dinleyen-gören kendinden geçmiş, vs . . . Neyse F.'yi de görmüş olduk böylece. Samimiyet­ lerinden şüphe etmese miydim keşke? Yaz geldi, yine ( . . . ) yolları göründü bize. Kampta, dersaneden gelen öğrenciler ve firesiz şakirt kadrosuyla ( . . . )'da baya bir "din"lendik. Dönüşte birkaç gün evde takıldıktan sonra hizmet yerine geri döndüm, gönüllü. Dershanede bilgisayar, getir­ götür işleri yaptım. Öğretmen kadrosu bir bir değişiyordu. Eski eve geri dönmüştüm. Hem de C. ile beraber kalıyorduk. Bir süre sonra eve dershane öğrencileri gelmeye başladı, onlara ağabey­ lik ile geçti zaman. Ben bu arada bilgisayarımı getirmiştim eve. Oyun oynuyordum. Bu da dikkat çekti. Yeni serrehber bir gün beni arayarak çok ağır fırça kaydı, düzeltti. Özür diledim ve fi­ şini mişini falan verdim evin imamına. O sene sınava gireceğim için gittim serrehberin yanına. Dershaneye gitmek istediğimi söy­ leyince, o kadar çalışıp didinip aldığım bilgisayarı dershaneye vermem karşılığında kursa gelebileceğimi bildirdi. Kaderime razıydım. Artık okulu iyice sallamaya, sınava hazır­ lanmaya başladım. Tam bu sırada yeni bir ev kuruldu ve ima­ mım A. oldu. Ben de onun yardımcısı. Asık suratlı biriydi, açık­ çası hrsıyordum. Eve yeni elemanlar gelmişti. Laf geçiremiyor­ duk. Neden mi? Arkadaşlar ülkücü imiş de ondan. Dalgaya al­ maya çalışıyorlardı, ne kirayı düzgün ödüyorlardı, ne nöbet tu­ tuyorlardı. Bütün iş üstüme kalıyordu. Hem bu yüzden hem de sınava hazırlık dolayısıyla okulu tamamen bıraktım. Sınava iyi hazırlanıyordum, kendime güveniyordum. Ama kendine gü­ venmek suçtu, şeytani bir vesvese idi, enaniyetti.

6 54

Liderlik, organizasyon konularında tecrübeli olmadığım gibi vesveseler de yakamı bırakmıyordu. Her namaz sırasında ka­ famda aynı soru: "Muhammed gerçekten pegamber mi?" Ar­ hk dayanılır gibi değildi. Gittim ev imamına konuyu açtım. "Ben inanmak istiyorum ama aradım, taradım, cemaatin hiçbir kitabında Muhammed'in risaletini bana ispatlayacak bir şey bulamadım" O da kendi ilmince ezberden saydı birkaç kıssa, hadis . . . Tamam, dedim. Erteleyecektim bu vesveseyi. Çünkü çok işim vardı, imanım arttıkça, hizmetim çoğaldıkça bu vesvese geçecekti. Geçti mi peki? Hayır.

Edip Yüksel'e 114Mektup

Bu evde de A. ile anlaşamıyorduk. Dediği şeyleri pek yapamı­ yor, semt imamına yakınıyordum. "Beğenmiyorsan çek git'' de­ nildi. Ben de reste rest. "... örgütünün evi hazır, çalarım kapıyı girerim, bu kadar basit'' dedim. Ciddiyetimi anlayınca, tırstılar. Geçiştirdik böylece olayı. Gizli gizli Edip Akbayram dinliyordum. Manyağıydım. Bir gör­ seler kırarlar diye " tedbir'' olarak kasetlerin üzerindeki yazıları sildim, acayip yerlere sakladım. Büyük ihtimalle de gördüler, ses çıkarmadılar. Ve hayatımda bir dönüm noktası. . . Okuduğum kitaplar hep Sünni paradigmayı destekleyen kitaplardı. Hiç karşıt ve farklı yazılar, kitaplar okumamıştım. ( . . . ) hocamızın mübarek tespit­ leri ışığında Aleviliği öğrenmiş bulunuyorduk. Cemel, Sıffın, Hakem, Kerbela derken, İslam Dünyası ikiye ayrılmış, haksız yere Şiilik kurulmuş, bu esnada İbn-i Sebe (r.a.) adında bir Ya­ hudi dönmesi de bölünmeyi örgütlemişti. Aleviler yanlış yapı­ yorlardı. Hak mezhep dururken, hiç semah, memah olur muy­ du? Hafif solculuk da var tabi bizde. Özgün-protest müzik, sol­ cu radyoları dinliyorum, bir de kitaplarını alsam hiç fena ol­ mazdı. Cemal Şener'in "Benim Kabem İnsandır" isimli kitabı teolojik anlayışımı, kültürel değerlerimi, nasslarımı, tarih anla­ yışımı ters-yüz etti. Diyebilirsiniz ki. "Hadi ordan, o kadar da etkileyici bir kitap değil" Evet, doğru. Etkileyici değil. Etkileyi­ ci olan tüm bildiğim, öğrendiğim şeylerin, belki de bana anlatıl­ dığı gibi olmadıydı. "Ulan," dedim, "böyle hümanist bir Ana­ dolu kültürümüz var, oysaki burada manevi baskı ve işkenceler ve kafamda gitgide çoğalan soru işaretleri . . . " Aynen devam et­ tim ve karşı tezleri de okumaya başladım. Yavuz'un yaptığı kat­ liam, Muaviye'nin nefsi için yaptığı işler, Kerbela' da Ehl-i Beyt'ten Hüseyin'in öldürülmesi, vs . . . Evet, kandırılıyorduk. Muhammed, dört halife, Emeviler her biri siyasetçiydi, kendi menfaatleri için insanları asmak kesmek, onlar için çok basit­ ti(!) Ya Yavuz'a ne demeli? Özbeöz Türk olan Türkmenleri, İs­ mail' e gözdağı olsun diye kesip, gömmüştü. Kim bilir daha neler vardı? Oysaki neler öğrenmiştim: Siyaset, şeytan icadıydı. İslam, diyalog ve hoşgörüyü emredip, Mevlana ile şekillenen bir hü­ manizm sunuyordu. Hani neresinde tarihin, ben mi göremiyorum? Yanlış nedir? Doğru nedir? Doğruyu kim söyleyecek bana?

.6.. 55

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Her geçen gün cemaate, geçmişe ve İslam' a inancım azalıyordu. Bir kurtarıcı arıyordum. Yoktu! Zaten olamazdı da. Bir kere ok yaydan çıkmıştı.

A 56

Kanımda, canımda, dört yanımda senden başka hiç kimse ol­ masın: 28 Ağustos 2006 Olaylardan, konuşmalardan yoğun biçimde etkilenirim. Şu ana kadar doğru bildiğim kişi ve fikirlerin antitezleri ile karşılaşh­ ğımda her şeyi baştan düşünür, doğrularla yanlışları birbirin­ den ayırt etmeye çalışırım. O yüzden kesin doğrularım yoktur, doğruya en yakın doğrularım vardır. Bir zaman bu düsturdan önce yoğun bir paradoksun içinde buldum kendimi. Risaletti, irfan ordusuydu, ihlastı; hepsi ila­ hiydi, kusursuzdu derken, yaşadıklarım, okuduklarım her şeyi kökünden sarsmıştı. Evet, bana çok ağır gelen bir dönem yaşa­ yacaktım, muhafazakar bir yaşamın hakkını vermeye çalışırken, etrafımda gitgide genişleyen bir çemberde kişilerin yanlışları birbiri ardına gözlerimin önüne serilince hayahmın en radikal kararlarından birini aldım ve din üstüne tüm bildiklerimi baş­ tan gözden geçirmek için kendime söz verdim. Marjinal bir yön­ tem denedim. Kendi kendime dedim ki: "Allah yok, din yok, hiçbir şey yok. Yalnızca zaman ve aklın var. Haydi, kolay gel­ sin." Artık bir ateist idim, felsefeden yoksun, inkarcı ve isyancı bir ateist. . . Bu kararın öncesinde bir gün, imanı sallantıda, geleceği belirsiz, düştüğü batakta yapayalnız bir kulun, bir yatsı namazından sonra secdeye kapanarak ağladığı, "bana doğruyu göster n'olur" diye diye saatlerce yalvardığı sahnede başroldeydim. Hıçkırık­ tan başka ses yoktu. Yaratan hep susuyor muydu yoksa? Niye konuşmuyordu benimle? Bir süre sonra "dinin direği" ni bıraktım. Bol pantolon ve üstüne gömleği kalçayı örter biçimde giyinmeyi terk edip gömleğin eteğini kot pantolon içine soktum. Cemaat ile gönül birlikteli­ ğimi tek taraflı feshettim. Artık daha özgürdüm, o cemaatin içinde benliğimi kaybedecek derece kendimi soyutladığım top­ lumla uyum arayışına giriştim. Sıradan bir insan gibi davran­ malıydım. Kararımı etkilemesin diye hiçbir şey okumuyordum, elimde kalem-kağıt, bir yandan teyp, radyo açık . . . Bana şeytani biçimde tanıtılan her şeye yavaş yavaş dokunmalıydım, onlara

Edip Yüksel'e 114Mektup

karşı büyüttüğüm fobileri yenmek zorundaydım. Hem ben ço­ cukken asla böyle son iki yılda yaşadığım bir yaşam tarzına uy­ gun yetiştirilmemiştim. Biraz acele etmeliydim, uyum sorununu hızlı aşmalıydım. Sıkıntının ayyuka çıktığı berbat bir yaz idi bu. Radikal kararıma uymakta ısrarlıydım. Kim ne derse desin bu sefer kendi sözümü dinleyecektim. Yıl 1996 idi. Tabi bu süreç, kısa ve zahmetsiz geçmeyecekti. Bunalımdaydım, bu bunalımdan kendi çabamla çıkabilir miydim? Denedim ama başta olmadı. İşin manevi ağırlıklı tarafında durum buydu. Ya maddi tarafta durum nasıldı? Lise ve yüksekokul dönemimde hiç de adama­ kıllı düşünmeden biraz mecburiyetten biraz cahillikten yanlış tercihler yapmıştım. Gelecek nasıl olmalıydı benim için? Artık yeni bir dönem başlıyordu, üniversite sınavına bir kez daha girmiştim ve gayet iyi geçmişti. Yalnız yine bir sorun vardı. Ter­ cihlerimi cemaat içinde görev alacağım bir geleceğe dönük yapmıştım. Bunu değiştiremezdim ama üstesinden gelmeliy­ dim. Derken sonuç belgesi geldi. Fakülteyi kazanmış, askerlik­ ten yırtmıştım. Yeni bir dönem daha başlayacaktı, ürkütücü bi­ linmeze açtığım yelkenlerimle. Ha! Bu arada maddi-manevi bu kadar köklü değişiklikleri ve belirsizlikleri taşıyacak bir psikolojiye sahip olmadığımı anla­ yınca doğru psikiyatrisin yanına vardım. Of! O kadar kötü bir dönem yaşıyordum ki, olumlu hiçbir gelişme beni mutlu etmi­ yor, sıkıntımı hafifletmiyordu. Depresyondaydım. Psikiyatrisin tanı ya da teşhis, her neyse işte, onu yazdığı kağıda gözüm iliş­ tiğinde bir darbe de orada yemiştim. Depresyon, obsesif­ kompülsif, anksiyete, vs . . . Ne ararsan var; yok yoktu. Görünce dedim ki, "Harbiden manyakmışım lan ben." Deli miydim, de­ lirtmişler miydi beni? Israr ettim o kağıdı görmek için. Gösterdi­ ler, tanıların yanında soru işaretleri vardı. Soru işaretleri, kesin bir tanı olmadığını gösterirmiş. Bir de Rorschach testine almış­ lardı beni. Abuk sabuk şekiller gösteriyorlar, siz de o şekillerde neler gördüğünüzü söylüyorsunuz. Aman ya, korkmuştum iyi­ ce, n'oluyoz diye diye. Doktorlara güveniyordum, başka çarem yoktu. Ama ben terapi merapi beklerken al sana prozac demişlerdi. Bir de tuhaftır, bu tür işler, doktorlara bırakılmayacak kadar riskliydi bizimkilere .6_ 57

Edip Yüksel'e 114Mektup

göre. Beni bir de hacı-hocaya göstermek gerekirdi. Olmaz, sal­ ya-sümük, sakallı, cübbeli yobazlarla işim olmaz dedim. Bu sa­ kallı değil dediler, nefesi güçlüdür, yobaz filan da değildir, hem bizim aile dostumuzdur dediler. İkna oldum, çok gönüllü ol­ mamakla birlikte gittim. Hakikaten de sakallı filan değildi, ak­ sine hanımı, kızları filan gayet sıcakkanlıydı, giyim kuşamları­ nın -hiç de ummadığım biçimde- muhafazakar modelle ilgisi yoktu, açıktılar. Duydum ki bu hoca muhacirmiş, vakt-i zama­ nında Bulgaristan' dan bu tarafa göçmüş. (Muhacirleri severim, çalışkan, işini dürüstçe yapan, becerikli ve zeki insanlardır. Anadolu insanından bu yönüyle onları ayırırım) Gayet delikanlı, ayakları yere basan, huzur veren biriydi. Ama gel gör ki şu üfürük işine saplanmıştı. Hadi ayıp olmasın dedik, üfledi. (Sonra sık sık gö­ rüştük. Bir şeyhten el aldığından bahsederdi. Her şeyi konuşabilirdim onunla, evleri kalabalık ama huzurluydu. Sağ olsun çok ilgilenmişti benimle, inancına katılmasam da emek veriyordu. Uzun zamandır aramıyorum. Çok vefasızım !) Türkiye'nin havalı ama gözümde bir metreküp havagazı kadar değeri olmayan, körfezi b.k-deterjan-yağ karışımı iğrenç kokan şehrinde dört yıllık dönem başlamıştı. İyi de nerede kalacaktım, yurt başvurusundan da bir şey çıkmamıştı. Dedim kendi ken­ dime, hiç kasma, ararsın cemaati, bulurlar sana kalacak yer. Okulun ilk günü elimde iki bavul, derse girmeden fakültenin önünde bekledim vaktin geçmesini. Eski serrehberimi aradım, beş dakikada yer ayarlandı. Dediler, seni eve verelim. Yok, de­ dim, yurtta kalacağım ben, ilaç kullanıyorum, yaklaşmayın ba­ na! Söke söke kabul ettirdim. Cemaatin bir yurdunda kaldım ilk sene. Yurtta daha ilk baştan cemaatten istifa ettiğimi belli etmeliydim. Yaklaşmasınlardı bana. Yine manevi baskıyla zorla ibadet et­ tirme çalışmalarına net ve sert bir duruş ile başladım işe. Başar­ dım. Sonradan yurdu öyle bir hale getirdim ki, resmen cennete dönüştü ortam. Nasıl mı? Son giriş saatini aşmaya başladım, herhangi bir işte çalışmamız yasaktı, onu çiğnedim. Daha sonra yurda sigara sokma ve püfür püfür içme, geceleri birkaç saat kaçma, sarhoş gelme, vs . . . Bunları yapmalıydım, kendimi travmadan kurtarmam için lazımdı. "Yurt haini" olarak diğer arkadaşları da birer birer baştan çıkardım, kimini sigaraya, kimini içkiye başlattım. Gururluydum. 6_ 58

Edip Yüksel'e 114 Mektup Din (ibadet) ile hiçbir ilgim yoktu artık, hürdüm. Birkaç ay dü­ şünmüş ve demiştim ki: "Bu evren yaratıcısız değildir. " Bu çok kısa cümle için çok yormuştum zihnimi. Şimdi sıra diğer mese­ leye gelmişti. Yaratıcımız acaba bizi niye yaratmıştı? Bunun ce­ vabını bulmak için acelem yoktu, bir ömür vaktim vardı. Aslın­ da Yaratanı bulmak da bu kadar kolay olmamalıydı. Belki bü­ tün ömrümüz, O'nu bulmamız, O'na inanmamız için bize tanı­ nan süreden ibaretti. Belki de peygamber dediklerimiz haklıydı, doğru söylüyorlardı. En doyurucu cevap hayatın içinde gizliydi sanırım. Her şey, birbiriyle o kadar alakalı idi ki, görevsiz ve boş duran hiçbir mahluk yoktu. Uzayda dolaşan en küçük bir toz parçasının bile misyonu vardı, vücuttaki virüslerin görevi vardı, dağın, taşın, bulutun, gazın, suyun bir, bilemedin birden fazla sorumluluğu vardı. Bunun bilincinde gibiydi hepsi. Bir in­ san kalmıştı sorumsuz. Onun da sorumluluğu var mıydı, varsa neydi? "Aman boş ver şimdi, zaten kafam bozuk, bi ara ver bunlara," dedim ve ara verdim bir süre. Şimdi dindar (muhafazakar) değildim, belki de dinsizdim, iyi de bunu nasıl sindirecektim? Muhafazakarlığa soğuktum, ta­ mam! Ve insanlar merak ediyordu, nesin sen, necisin? Ben de bir şey olmalıydım, o insanlarla daha iyi kaynaşabilmem için. "Ben ney(d)im?" Biraz Türkçüydüm, biraz sosyalisttim, azıcık nasyonal sosyalisttim ama ne hikmetse hümanisttim! Kendi de­ yişimle sentezciydim, çorbacıydım. Birbirleriyle ne kadar uyumlu olabilirdi tüm bu fikirler? Bunun peşindeydim. Türk­ İslam sentezi de çok uzağımda değildi o zamanlar. Kördüğüm­ dü bu iş. Ama çözecektim, mecburdum. Sebebi kimdi peki tüm bu yaşadıklarımın? Suçu başkalarına at­ malıydım ki, yüküm hafiflemeliydi biraz. Emeviler miydi, Os­ manlı mı, Demirel miydi Özal mı, F. mıydı yoksa Nuri Y. mıydı suçlu olan acaba? Buldum, hepsi suçluydu ama birileri daha fazla suçluydu. Ailem de dahil, bütün gelmiş, geçmiş, herkes suçluydu. Bunlara bir ceza vermeli miydim, saçmalıyor muy­ dum yoksa? Yok, saçmalamıyordum, evet, herkes suçluydu ama intikam almanın hiçbir faydası olmayacaktı. O halde asıl sorun, bir şeyler yapmak, bir şeyleri değiştirmek idi. Değiştirmeye kendimden başlamakla doğru yapmıştım. Peki, doğru değişiyor muydum: "I don't know"

.6. 59

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Yaşadığım bu ağır travmadan dolayı sanırım, hafızam zayıfla­ mıştı, motivasyonumu önemli ölçüde kaybetmiştim. Çok oku­ yordum ama birçoğu uçup gidiyordu. Derslerimde başarılı olamıyordum. Sosyal ilişkilerimi iyileştirerek bu durumun yıp­ ratıcı olmaması için çabalıyordum. Part-time bir işte çalışmaya başlamıştım, iyi bir çevre oluşturmuştum. Gitgide popüler ol­ muştum. Zaman ilerledikçe her şey daha iyiye doğru gidiyordu, kimlik arayışı ise bu süreci yavaşlatıyordu. Etrafa neşe saçan ki­ şi gerçek ben miydim, anlayamıyordum ama öyle olsundu. Sağ olsun okuldaki ilk psikologum beni kendimle yüzleştirmeyi ba­ şarmıştı, tesadüfen elime geçen Cüceloğlu'nun kitabının da yardımıyla kendi terapimi kendim yapıyordum. Bir de fizyolo­ jiyi düzelttik mi, iş tamamdı. O zamana değin kendimi öyle engellemiştim ki hiç kız arkada­ şım olmamıştı. Buna da bir son vermem gerekiyordu ve verdim. Benim gibi romantik ama paspal biri için büyük bir ihtiyaçtı bu. İlk kız arkadaşım türbanlıydı. Bundan da anlayacağınız, her şe­ yi bir anda silmek kolay değildi. Kader miydi, yoksa ben mi kendi kendime ediyordum bunu? Hani muhafazakar değerler­ den tamamen uzaklaşacaktım? Kararlıydım, ona da anlattım durumu. İlişkimiz bitiverdi bir anda. Acısı ise çok uzun sürdü. Önemli bir şey öğretmişti bu bana. öyle şipşak ilişki yaşamak bana göre değildi, ilk görüşte aşk falan yanlıştı, yoğurt üflene­ rek ve olduğu gibi yenmeliydi. Bizimkisi "love story" değil "toy story" idi. Tasavvuf ve Aleviliği ciddi ciddi araştırmaya başlamıştım. Ta­ savvufu "Ene-1 Hak" dan başlayarak panteizme, zühde, tarikat silsilelerine dek; Aleviliği, Ortaasya' dan başlayarak semaha, İs­ mail' e, ocaklara dek öğrenmeyene koyuldum. "Keşke" dedim, "Alevi ya da muhacir doğsaymışım be! Baksana adamlar ne kadar rahat, kedersiz, daha az kompleksli, daha girişken ... Yo­ lu var mıydı bu kaderi değiştirmenin?" Yoktu ama hücrelerime kadar işlemiş o adi mezhep taassubundan iyice temizlenmeliy­ dim. Bu kesindi. Üçüncü sınıfa geldiğimde taşların büyük kısmı yerine oturmuş­ tu. Üç yıl içinde şahit olduğum iki-üç vakadan olumlu etkilen­ miştim. Tedavim sona ermiş, Prozac'tan kurtulmuştum. Depresyonu atlatmıştım ama anksiyete baki kalmıştı. Artık dini ta,6 60

Edip Yüksel'e 114Mektup

assuptan büyük ölçüde arınmış, eskiden kalma birkaç muhafa­ zakar/ dinsel takıntısı devam eden, bazen üstüne yenilerini ek­ leyen biriydim. Tasavvufu bir model olarak kendime uygun bu­ luyordum ama tarikata girmeye falan tövbeliydim. Zaten faal ve beni davet eden kimse de pek yoktu civarda ( Üç kişi ile bu konu­ ları konuşurdum, bir tanesi kendi şeyhini önerdiydi bana, yarı şaka yarı ciddi) Vahdetçi olmuştum. Mezhepleri reddetmiştim. Kuran dediğinin hayatımda yeri hiç olmamıştı zaten. Kul hakkına te­ cavüz affedilir gibi değildi, bunun gibi birkaç düstur edinmeye çalıştım. Anadilde ibadet konusuna kafam takılmıştı bir ara. Yeniden yapılanma, reform gibi sözler kulağıma hoş geliyordu. Yaşar Nuri Öztürk gibi çağdaş yorumlara itibar edilmeliydi. Ben değişebiliyorsam, başkaları da değişebilirdi ve hatta değiş­ meliydi. Dinin dışında mıydım peki? Bunu bilmiyordum ama takmıyordum da. Bunların dışında başka önemli bir yenilik yoktu manevi dünyamda. O zamanlardaki en yakın arkadaşımla aynı evde yaşıyor, aynı işte çalışıyorduk. Yediğimiz, içtiğimiz birdi. Her öğrenci gibi biz de maddi sıkıntı çekiyorduk. Bu durum zamanla bizi daha fazla kaynaştırmıştı. Dilimden anlıyordu, çok yardımını gördüm, sağ olsun. O da bana benzer bir evrim geçiriyordu. Ülkücü tanıtı­ yordu kendini, hatırı sayılır bir çevre edinmişti böylece. Gayet zeki ve bilgili olan bu arkadaşım, gün geldi bir olayda bölümdeki ülkücü hocalar ve muhafazakar öğrencilerle çok ters düştü. Ertesi gün iğrenç bir gürültüyle kalktım. Bizimki gitmiş Ahmet Kaya'nın külliyatını almış, gelmiş, bu da yetmezmiş gibi sabahın köründe son ses dinliyor bunu. "Lan", dedim, "bırak abuk adamlan dinlemeyi filan, gider konuşur hallederiz ne sorun varsa." O, "milliyetçiliğin de dinin de ... " dedi ve koptu. Daha iyi anlaşmaya başladık o günden sonra. Günlük geyik muhab­ betlerimizde bölümdeki üç-beş muhafazakar tipi görüşleriyle beraber aramızda ti'ye alır dururuz, ta o zamandan beri. Parolamız ise "ne istiyorlar bu Müslümanlardan!" Eve sonradan al­ dığımız arkadaşım da bizim antimuhafazakar tarikata "yobaz deyip gülerler/ bir de çağdışı derler/ sanki alay ederler/ türbanlı bacılarla" feryadü figanıyla katılıverdi. İyi eğlenirdik böyle. Seviyordum siyasetten konuşmayı. Bu tür muhabbetlere cum­ burlop dalmak hoşuma gidiyordu Milliyetçi olduğumu sanı­ yordum ama ılımandım. Garip bir ılımanlıktı bu. Irkçılığın ge-

6 61

Edip Yüksel'e 114Mektup

rekli olduğunu savunan bir ılımanlık! Ülkücü, Türk-İslamcı ve ne idüğü belirsiz muhafazakar arkadaşım çoktu. Solcu arkadaş­ larım da vardı. Ve hatta Kürtçü arkadaşlarım da. Aralarında ki­ şisel samimiyet derecesi dışında ayrım yapmıyordum. Ama bir kısım vatandaş bana garip bir gözle bakıyordu. Bu kadar çeşit arkadaşı olan birisi ya ajandı ya da kaypak biriydi onlara göre. Bunu ima edenleri başta önemsemesem de sonradan başka baş­ ka şeyler oldu. Bunu geçelim okula gelelim. Akademik kadroda Türk-İslamcı­ lar baskındı, iyi geçinmeliydim. Sınıfım kalabalıktı ve işe bakın, sınıfın üçte biri F.' ciydi. Anasını satayımdı, her yerde yuvalan­ mışlardı. İlk başta beni kendilerinden görüyorlardı ama ben on­ lara fikir ve hareket bakımından farklı olduğumu hissettirince mesele anlaşıldı. Herkesi davet ettikleri halde özellikle beni hiç davet etmiyorlardı artık. Yalla o kadar memnundum ki bundan, o kadar olur (Bu tavşanlarla her ne kadar karşı karşıya gelmemeye çalışsak da derslerden ötürü sözlü sataşmalar yaşadık) Bir de ikinci sınıftayken biz, 28 Şubat rüzgarı esiyordu, işleri ko­ lay değildi yani. 28 Şubat o zaman bana ilaç gibi gelmişti diyebi­ lirim. Cumhuriyetçi, laik, Atatürkçü düzen tam bize göreydi, bunu kimsenin değiştirmesine izin verilmeyecekti. Yobazlara geçit yoktu, insanlara inancını empoze edenlere karşı benzer yöntemlerle mücadele gereklilikti. O yüzden eski bir yobaz ve şimdi bu kimliği terk etmiş biri olarak tüm olan bitenden mem­ nundum.

Bir gün dönsen yeter bana, gözlerim yolda kalmasın

6_ 62

Okulu bitirip göreve başladığımda da siyasi bir fikre mensup değildim. Yalnız bir şeyi iyi öğrenmiştim: Hiçbir ideolojinin tek başına tüm insanları mutlu etmeye yetecek bir kapasitesi yoktu. Çünkü insan yapımıydı hepsi. Hepsinin doğru, yararlı ve ger­ çekçi tarafları vardı. Komple silip atmak ya da olduğu gibi ka­ bul etmek akıl işi değildi. Hepsinin üzerinde temel birtakım prensiplerden oluşan üstün bir fikir olmalıydı. Ve ben zamanla demokrasiyi keşfettim. Demokrasi, bir yönetim biçimi değildi ama öyle olsaydı bugün sorunların çoğunu tarihe gömmüştü insanoğlu. Uygulamadaki aksaklıklar, demokrat görünüşlü ama aslında antidemokratik alışkanlıklara sahip kişilerden (Ah bu kişiler, ne de şerefs izsiniz siz!) kaynaklanıyordu. Derken hukukun

Edip Yüksel'e 114 Mektup

demokrasinin en temel öğesi olduğunu keşfettim. Biraz geç ol­ du. Demokrasinin prensiplerini sindirmem ise birdenbire olma­ dı. Bu süreç devam etmekte. Muhafazakarlığı terk etme kararımdan itibaren gelenekçi dini söylemin dışladığı ol gularla tanışma fırsatım olmuş ama dinden büsbütün çıkmış değildim. Ta ki askere gidene kadar. Onu da mı anlatayım ? O, anlatılmaz yaşanır! Bildiğimiz Sünni gelenekçi dini söylemin, neredeyse tüm argü­ manlarıyla güncel ve tarihi sorunlarla baş edecek yetenekten yoksun oluşu, kutsadığı değerlerin içinde uyduruk söylemiyle bile ters düşen putlara sahip olması, demokrasi, felsefe ve bilimi dışlayan tutumu, antitezleri karşısındaki baki mağlubiyeti, vs . . . derken tapınılası bir tek Yaratan kalıyordu benim için. Artık ge­ risi tıraştı ! Metafizik (Sünni söylemin metafizik anlayışından anla­ dıklarımı kastediyorum) tümüyle hayal ürünüydü. Vahiy de buna dahildi. Demokrasi, hukuk, insan hakları dışında doğayı keşfetmemle birlikte doğal dine doğru ilerleyişim hızlandı. İlk canlıların ev­ rimi ve insanın ortaya çıkışıyla başlayan süreç (biyolojik olandan çok sosyal olanı) dikkatimi çekti. İlk insanlar ne yer, ne içer, ne yapar, doğada ne tür bir görev ifa ederdi? Sosyal evrimi etkile­ yen faktörler nelerdi? Doğanın bir parçası olmaktan çıkıp, do­ ğaya hükmeder ve doğayı katleder vaziyete geçişte unutulanlar nelerdi? Niye böyle olmuştu? Bunlara bulduğum cevaplar inan­ cımın da temelini oluşturdu zamanla. Askerden döndüğümde artık bir deisttim. Ama klasik bir deist değil, kendi doğası içinde bu yolu bulan ve sor gu lamaya devam eden bir deist (since 2003). Din ve dini felsefeler üzerinde çalış­ maya değer bulduğum bir hobiden ötesi olmayacak diye düşü­ nüyordum. Mezhepsel İslam anlayışı dışında İslam modelleriyle tanışmam İnternet sayesinde oldu. Hiç de tutarsız olduğunu sanmadığım, mevcut İslam söylemine karşı antitezlerden yola çıkan fikirleri­ mi daha fazla geliştirmek ve tartmak amacıyla başkalarının tec­ rübe ve fikirlerinden faydalanmak için internette sörf yapıyor­ dum. Yalnızca Kuran'ı temel alan arkadaşlarla tanıştığımda fi­ kirleri acayip ilgimi çekti. Tam da o günlerde bizim kanka elinde bir kitap listesi ile çıkageldi. Listede Edip Yüksel'in kitapları da

6. 63

Edip Yüksel'e 114 Mektup

vardı. Bir de buna bakalım dedik. Böylece bu süreç hızlandı, yıl 2004'tü. Hem faydalanıyordum o arkadaşlardan hem de elzem olduğuna inandığım "zihniyet devrimi" için cuk oturan bir ipu­ cuyla karşılaştığımı düşünüyordum. İnsanlarımızın inancını dışlamayan aksine onu rafine ederek özüne döndüren akılcı, atı­ lımcı, bilim ve demokrasiye sıcak, evrenselliğe yakın prensiple­ re sahip kişiler ve fikirlere bu ülkenin çok ihtiyacı vardı. Yara­ tan dışında tapınılacak başka hiçbir şey olmadığını ayakları yere basan bir biçimde dile getiren tehvidçi bu anlayışa ısındım. Ar­ zu ettiğim çapta olmasa da bütün bunlar umut vericiydi. Birçok eksiğe rağmen bu söylemi desteklemeye gönüllü addettim ken­ dimi. Benim inanıp inanmamam şekilden ibaret kaldığı sürece de gayet iyi anlaşacağız. Gelelim bugüne . . . Kuran'ın 1400 yıl önce bir bedevi tarafından kaleme alındığı iddiasının çok da geçerli olmadığını düşünüyo­ rum. Birkaç ayet bende güçlü biçimde bunu destekliyor. Kuran'ı birçok ahlaki prensibin bende zaten var olduğunu düşünüyor­ sam da öğütlerine kulağımı kapatmıyorum. Teolojimiz ise hala çatışıyor. Yaratan'ın nasıl bir denklem kurduğu beni daha çok ilgilendiriyor. Öyle ki, birkaç kitapla insanları niçin uyarmak zorundaydı, insanları niçin kendisine ibadete davet etti, dünye­ vi birtakım yasaklara ihtiyaç nereden kaynaklandı, niye hep Or­ tadoğu diye devam eden klasik ve bana özgü soruların doyuru­ cu cevaplarını bulma peşindeyim. Anlayacağınız ne inanıyorum ne de inanmıyorum. Bu bakımdan gavur bir papaz olan Mac­ pherson'un ortaya attığı dinsel agnostisizm modelinin bir ben­ zerine sahip olduğumu düşünüyorum. İnsanları inanç ve dü­ şüncelerinden ötürü yargılayan zihniyeti terk etmekle meşgu­ lüm. Ulusalcı/ milliyetçi söylemlerden gitgide uzaklaşıyorum. Ne bayrak, ne büst, ne anıtmezarlar, ne kişiler, ne düşünceler, ne tarih ne de başka bir şey. Hiç biri tapınılası ve kutsal değil benim için. Bu demek değil ki üstüne benzin döküp yakmalı. Asla, çünkü o da saygı duyulması gereken bir inanç olabilir. Onun inancına öfke duyar, o inancı şiddetle yok etmeyi amaç­ larsam kendi inancıma saygı gösterilmesini beklemek bana ters. Bana ters gelen inançları eleştirmeye, kendi inancımı sorgula­ maya, en doğruyu aramaya devam edeceğim .

.6 Her neyse; benim zayıf taraflarımı yakalayıp tıpkı Nurcular gibi 64

Edip Yüksel'e 114Mektup

manevi baskılarla, akıldan uzak dayatmalarla yapılan her tip tebliğe sert tepki göstereceğim iyi bilinmeli, anlamayanlar için de denemesi bedava gözüküp de pahalı olan cinsten hem de. Yasal uyarı: Ey yazdıklarımı okuyan kişi! Sen sen ol, asla bir ki­

şiye, düşünceye, ideoloj iye veya dine körü körüne bağlanma. Yoksa sonra sen de benim yazdıklarımı yazmak zorunda kalabi­ lirsin. Şaka yaptığımı sanıyorsan yanılıyorsun, tarzım böyle n'apim. İlla da yazmak istiyorsan, senin de tüm okuyanlarla bir­ likte Yaratan' ın rahmetinden alacağın nasibin artsın .

... 65

Edip Yüksel'e 114Mektup

Sakın Alma! O Mürted Sibel C. / 7 Ocak 2006

Bu sene kırk yaşımı dolduruyorum ve dilerim bundan sonra Rabbimin hoşnutluğunu kazanacak bir yaşantı içinde olurum. Ben, Karadenizli ve beş çocuklu bir ailenin kızıyım. İstanbul'da doğup, büyüdüm. Babam şivemiz bozulmasın diye bizi memle­ ketimize pek göndermek istemezdi ama gelen misafirler ile ko­ nuşulması sebebiyle çok şükür anadilimiz Lazcayı öğrendik, ama hala onların yanında konuşmaya çekinirim çünkü ben ko­ nuşmaya başladığımda nedense gülüyorlar. Annem dini inançları güçlü bir kadın ve her zaman belli sohbet grupları ile iç içe olmuştur. Çarşaf giymesi konusunda ona bas­ kı yapan, hatta buna itiraz eden kocasını boşamasını tavsiye eden grupları ve bu doğrultuda evde yapılan hararetli tartışma­ ları hatırlıyorum. Kendimi bildim bileli Allah'a inandım. Benim için din; her ko­ şulda tutulan oruç ve Kadir geceleri yalan yanlış kılınan namaz­ lardan ibaretti. Kuran'ın Türkçesini okumaya çok kereler yel­ tendim ama hiç aklıma yatmayan ayetler sebebi ile (başörtüsü gi­ bi) -ki çeviri farklılığı olabileceğini o zamanlar bilmiyordum­ bundan hep kaçındım. Babamı on üç yaşımdayken kaybettim, daha çok gençti, kırk üç yaşında kalp krizi sonucu bizlerden ay­ rıldı. Ölümle o zaman tanıştım. İnsan böyle bir acıyı yaşamadan bilemez. Arkadaşlarımın babalarının da ölmesini istediğimi ha­ tırlıyorum. Babamın en büyük arzusu çocuklarının okumasını görmekti, kendisinin bu imkanı olmadığından okumuş insanlara hayran­ dı. Tek tesellim, okulda derslerimin iyi olması sebebiyle öğret­ menlerimden duyduğu övgülerin babamı gururlandırmış olma­ sı. Akrabalarımız içinde üniversiteyi kazanan ilk kız çocuğuydum. ..&_ Benden sonra bu psikolojik baraj yıkıldı. Üniversiteden sonra 66

Edip Yüksel'e 114Mektup

özel bir bankada çalışmaya başladım. 2000 yılında yönetim ile yaşadığım anlaşmazlık sonucu ayrıldığımda bireysel bir şubede müdürlük görevindeydim. Ekonomik kriz çıkacağını bilmiyor­ dum elbette. Yine ailemizde bir ilki gerçekleştirdim, boşandım. Ailem şaşırtı­ cı bir şekilde destek oldu bu kararıma ve -kız kardeşimle de ol­ sa- tek başıma yaşama kararıma da saygı gösterdiler. Hayatım bu istifa olayından sonra tamamen değişti. Her şey el­ lerimin arasından kayıp gidiyor ve ben sadece seyrediyordum. Neye elimi atsam tam tersi bir etkiyle bana dönüyordu. Balkon­ dan aşağıya bakıp; Allahım şimdi buradan kendimi atsam, ger­ çekten gözüm arkada kalmaz çünkü bu hayat bana hiç bir şey ifade etmiyor artık, diye düşündüğümü hatırlıyorum. Allah' a inanıyordum ve bunu yapamazdım. Eski bankamdan alınmış bir ev kredim vardı, bir yıl oradan buradan borçlar ile taksitleri ödedim ama iş bulamadığım müddetçe daha fazla dayanama­ yacağımı biliyordum. O kadar fazla düşünce aklımda birbirini kovalıyordu ki beynimin içindeki bu karmaşayı durdurması için geceler boyu Allah' a dua ettim. Rabbim dualarımı kabul etti ama o zamanlar bunu bilmiyor­ dum. Evimi değerinin oldukça altına da olsa satma kararı al­ dım, borçlarımı kapattım ve farklı bir muhite taşındım. Bir ay kadar geçmemişti ki Ramazan ayında, iftar programlarının bi­ rinde Yaşar Nuri Öztürk'un konuşmasına tanık oldum. Seyirci­ lerin sorularına azarlarcasına cevaplar veriyor ve Kuran'ı oku­ madığımızdan şikayet ediyordu. Haklıydı, ertesi gün gidip onun Kuran çevirisini aldım. İniş sırasına göre düzenlenmiş bir mealdi ve " Oku" diye başlıyordu. Gerçekten bana sesleniyor­ muşçasına etkilenerek, o gece bir çırpıda ve yutarcasına oku­ dum. Kah çok korktum -çünkü bu zamana kadar pek de Ku­ ran' a uygun yaşamamıştım- kah sevindim çünkü her şeyi affe­ debileceğini söyleyen bir Tanrımız vardı. Ve beni en çok etkile­ yen cennetin huzur ile dolu olmasıydı. Huzura o kadar ihtiya­ cım vardı ki . . . Bunu hak edebilmek için dua etmeye başladım bu sefer. Ne olur huzur dolu cennetlerine girmek için nasıl bir yaşayış içinde olmam gerekiyorsa yapayım, diyordum duala­ rımda. O güne kadar hiçbir araştırma yapmamış olduğum bu konuda

6 67

Edip Yüksel'e 114Mektup

bilgimi arttırmak için sabırsızlanmaya başladım. Kuran'da an­ lamadığım birçok konu vardı ve öğrenmek için bir an önce işe başlamalıydım. Bu amaçla kitapçıya gidip Y.N. Öztürk'ün ne kadar kitabı varsa aldım. Olmayanlar için sipariş verdim. Yap­ mam gereken çok şey vardı. Namaz kılmam, birikmiş oruç borç­ larımı tutmam, içki ve sigarayı bırakmam, umre ve hac ziyareti­ ni tamamlamam, hayatımdan yalanı ve dedikoduyu uzaklaş­ tırmam, yoksullara yardım etmem vs . . . Beş vakit namaz kılmaya başladım. Kuran'da "De ki" ifadesiyle ile başlayan ayetleri, peygamberlerin Allah'a yakarışlarını ve Allah'ı yücelten ayetleri yazıp, namazlarımda okumaya başla­ dım. Günlük kıyafetler ile namaz kılıyor ve örtünme gereklili­ ğine inanmıyordum. (Hala öyle) Oruç borçlarım için bir çizelge yaptım ve muhtelif aralar ile yaklaşık üç yılda tamamladım. Şimdi bu borçları edinmeme sebep olan alimleri biraz da kızgın­ lıkla anıyorum. İçkiyi bırakmam çok zor değildi çünkü sadece ortama uymak adına yapılan bir eylemdi ve çok da sevmiyordum. Artık içme­ meye karar verdim. Sigara konusunda ise televizyonda gördü­ ğüm bir simülasyon, ciğerlerin oksijeni alışını, bunun hücrelere yollanışını çok güzel bir şekilde anlatıyordu. Zaten zihin olarak hazır olduğum için bu harika sistemin işleyişine zarar verme­ mem gerektiğine karar verdim. Zaten Kuran'da da öyle demi­ yor muydu; "Bile bile kendinize zarar vermeyin." Annem ile birlikte Umre'ye gitmeye niyetlendim ve bir organizasyon şirke­ ti ile görüştüm. Uygulamaya başladığım bu kararlar ilk defa sekteye uğradı. Çünkü konsolosluk kırk altı yaşından küçük hanımlara yanlarında birinci derecede akrabaları olmadan vize vermiyordu. Baban-eşin-dayın-abin olmalıydı. Amcanın oğlu ile bile gidemiyormuşsun. Çok öfkelendim tabi. . . Nasıl beni bun­ dan mahrum edebilirlerdi. Neyse her şeyde bir hayır vardır, dedim.

6 68

Tasavvufa ilgi duymaya başladım. Kuran'daki dine en uygun anlayış oydu. Ahmed Hulusi'nin kitaplarını alıp okumaya baş­ ladım. Bilimsel olmaya çalışan güzel yorumları vardı, etkilen­ dim ama sonrasında bir kitabında anlattığı miraç olayı bu bilimselliği bir anda sildi, süpürdü. Çok mantıksız gelmişti bana. Da-

Edip Yüksel'e 114Mektup

ha sonra Kuran Araştırmaları Grubu'nun kitaplarını okuyunca birilerinin de benim gibi düşünüyor olması beni rahatlath. Yaptığım iş başvurularının olumsuz sonuçlanması, çevremin kısmetimin kapalı olduğu yönündeki olumsuz telkinlerinden etkilenmeme yol açtı. Çok sevdiğim bir arkadaşım, daha önce onun bazı sorunlarına çözüm bulan bir teyzeye götürdü beni. Namaz kılan, evliyalardan bir dede ile irtibatta olan teyze, kıs­ metimin kapalı olduğunu, ama benim inanmadığımı, inanırsam açabileceğini söyledi. İnanıyorum, dedim çünkü kısmetimin açılmasını istiyordum. Teyze gönülsüzce bazı görevler verdi; bir kaç tane kilit alacağım, onları Yasin suresini okuyarak açacağım, sonra denize atacağım ... (!) Bunları yapınca tekrar görüşecektik. Dede ile irtibata geçip, ondan bilgi de alacaktı. Dede, çok inanır­ sak bize de görünebilirmiş! Ben istemiyorum bana görünmesin, söylesin neler yapmam gerektiğini, dedim. Gece on birde beni ara, sana neler yapacağını söyleyeceğim dedi. Aradım, sesi ga­ yet ciddiydi, çok güzel bir gelecek seni bekliyor ama bazı pü­ rüzler var, bu pürüzleri dedeyle açacağız ama senin teslim ol­ man gerekiyor, dedi. Bu kelime benim aklımı başıma getirmeye yetti. Bir anda yaptı­ ğım şeyin çirkinliğini fark ettim. Ben ki Rabbimin gösterdiği dosdoğru yolda yürümeye çalışıyordum, nasıl bu noktaya gel­ miştim? Ağlamaya başladım ve bu söylediğinizi yapamam, ben Kuran'ı okuyorum ve O'ndan başkasına teslim olmamam gerek­ tiğini biliyorum, kısmetim kapalı ise öyle kalsın, dedim. Telefo­ nu kapattık. O gece uyuyamadım. Ya dede bana gözükürse diye gözlerimi kapatamıyordum. Dualar okusam da birkaç gece devam etti bu korku. Sonra, bu da bir sınav diye düşündüm. Bu korkunun üstesinden gelmek zorundasın, onları da seni de yaratan Allah ve sen, her şeyin üstünde olana sığınıyorsun, O'nun izni olmadan hiçbir şey olmaz, dedim kendi kendime. Şükürler olsun ki başardım. Korkularımı yendim ve huzur geri geldi. Bundan sonra bir yardım derneğinde gönüllü çalışmaya başladım. Mektup ile yardım başvurusunda bulunan kişilerin evlerine gidilip, mevcut durumlarının tespit edilmesi gerekiyordu. Hayatımın en anlamlı işiydi. O insanların dertlerini dinlemek,

.&. 69

Edip Yüksel'e 114 Mektup

... 70

belki biraz onlara ama çoğunlukla bana bir terapiydi. Kendi dertlerimin, etrafımdaki birçok insanın dert gibi gördüğü şeyle­ rin, ne kadar önemsiz olduğunu öğrendim. Bazen dağıhlması gereken gıda kolilerini ben götürüyordum. Tek başıma İsta­ bul'un en ücra köşelerine gittim. Hiç kaybolmadım, hiç mağdur olmadım. Hep bir yardımcı çıkıyordu karşıma, beni aradığım eve kadar götüren. Kitapçıda kitap ararken Kuran Araştırmaları Grubu'nun kitap­ ları çıktı karşıma. Edip Yüksel'in adına o kitapların kaynakça kısmında rastladım. Yardım derneğindeki arkadaşlarımdan Kuran çevirisi yapan yazarlar konusunda tavsiye almak iste­ dim. Sadece Yaşar Nuri Öztürk'ü değil başka çevirileri de oku­ malıydım. Birçoğu din eğitimi almışh ve benden daha bilgili olmalıydılar. Muhammed Esed'i tavsiye ettiler. Edip Yüksel'in çevirisini de almak istiyorum dediğimde; "Sakın alma, o mür­ ted!" dediler. Ne demek olduğunu anlamasam da bir şey de­ medim. Ama kitapçıya gidip sipariş vermeyi de unutmadım. Ve sonrasında www.19.org sitesi ... Bir yıldır yazılanları takip ediyorum ve gerçekten çok faydalı oldu zihinsel ve manevi geli­ şimim adına. Yazılarınız ile yaptığınız katkılardan dolayı hepi­ nizden Allah razı olsun. Ayaklarımın daha sağlam yere baslığı­ nı hissediyorum. İmtihan devam ediyor. Beni en çok zorlayan konu, insanların dürüst olmayışı ve dedikodu mekanizmasının bu kadar sevili­ yor olması. Maalesef bir sosyalleşme aracı olarak görülüyor. Eski arkadaşlarım, ne kadar aksini anlatmaya çalışsam da, be­ nim dinci'lerden olduğumu düşünüp, benim adıma üzülüyorlar. Hangi tarikata bağlandığımı çözmeye uğraşıyorlar. Beni anla­ manız için Kuran'ı okumanız lazım, diyerek onlara hediye etti­ ğim çevirileri ise okumaya yeltenmiyorlar. Annemin sohbet grubuna göre ise kelime-i şahadet getirmeyen Müslüman değil. Anneciğim! Ben la ilahe illa Allah diyor, pey­ gamberlerimizin hepsini saygıyla anıyor, dürüst ve onurlu ya­ şamaya çalışıyorum, sence ben Müslüman değil miyim, diyo­ rum. Anlayamasa da anlamaya çalışıyor, çünkü anne yüreği. 27:19 Rabbim, Senin bana ve aileme bağışladığın nimetlerine şükretmeye ve hoşnut olacağın erdemli davranışlarda bulunmaya beni yönelt. Rahmetinle, beni erdemli kullarının arasına sok.

Edip Yüksel'e 114Mektup

Babam Adına İmzalar mısın ? Abdulgaffar K / 13 Ocak 2006 Selam, ben Abdulgaffar K. İstanbul/Süleymaniye . . . 1984 doğumluyum. Aslen Giresun, A.'lıyım fakat en fazla dört-beş kez gitmişimdir memlekete . . . Muhafazakar bir ailede doğdum. Dahası babam, Akıncılar teşki­ lahnın ileri gelen bir üyesiydi. Babam saplantılı biri değildi. Ya­ ni doğruyu çok da geç olmadan buldu ve bize de -sağ olsun­ öğretti. Tabii ben de öğrettiği kadarıyla kalmadım, kendimi ge­ liştirdim. Babamın doğruları nelerdi? Babam İslam'a yeni bir bakış açısı getiren İbn-i Teymiye'den et­ kilenmişti ve onu da babama tanıtan güzel ve samimi bir arka­ daşı olmuştu. Kuran'ı ilk kez o zaman keşfetti ama daha tam an­ lamıyla bir keşfetme değildi bu. Çünkü dinin içinde daha birçok hurafe vardı ve babamın Kuran'ı o hurafelerden sıyrılarak an­ laması zor oluyordu. Kuran bir kitap olduğunu söylüyordu fa­ kat ateistlerin sağlam soruları karşısında yeterli cevaplar veri­ lemiyordu. Ben o yıllarda henüz imam hatip öğrencisiydim ve daha tam anlamıyla pişmiş değildim o konulara. O sıralarda Milli Gençlik Vakfında sohbetlere katılıyordum. Bahsettiğim dönemde Yaşar Nuri Öztürk'ü görmeye başladım ekranlarda. Akla ve mantığa uygun, çok güzle şeyler söylüyor­ du. Yaşar Nuri hadis ve sünneti sorgulamamda bir başlangıç olmuştu. Yani hadis ve sünneti dinin bir parçası gibi al gılama­ malarım ilk onunla başladı. İşte bu bağlamda babam bazen ar­ kadaşlarıyla çok sağlam tarhşmalara girerdi ve ben de olanları izleyedururdum. Din ve siyaset konusu benim beş yaşından iti­ baren ilgimi çekmiştir. Böylece on iki-on üç yaşlarıma gelince bu tip sorgulamalarım arth. Arhk babamın tarhşmalarından

6 71

Edip Yüksel'e 114 Mektup

edindiğim bilgilerle bazı şeyleri ben de savunabiliyor ve de sor­ gulayabiliyordum. O zamanlarda MGV'deki ağabeylerim bana hadislerin neden önemli olduğunu anlahyorlardı. Ben de onlara bazı itirazlarda bulunuyordum. Sürekli olarak İbrahim peygamberin aklını ve mantığını kullanma yöntemini dile getirip vahiy ve akıl arasın­ da bir çelişki olmadığını söylüyordum. Yine de hadisleri tama­ men inkar etmemiştim. Bu benim için zor bir meseleydi ve ko­ nuyla ilgili net bir karar verebilecek donanıma henüz sahip de­ ğildim. Sağlam delillere ihtiyacım vardı. İşte bu yıllarda babam, İbn-i Teymiye'den sonra Yaşar Nuri Öz­ tür'ün fikirlerinden etkilenmeye başladı. Doğal olarak çevresin­ de hem "deli" hem de "sapık" olarak adlandırılmaya başlandı. Çünkü çevresindeki insanlarla sık sık tartışmaya girip onlara inandığı bazı gerçekleri anlatmaya çalışırdı. Elbette ben de bü­ tün bu tartışmalardan epey şey öğreniyordum. Bütün bu tartış­ malar hadis ve sünnetin uydurma öğretiler olup olmadığı ve din adamlarının sözlerini ne kadar dikkate almamız gerektiği gibi hususlarla ilgiliydi. Fetret devri Okuduğum lise ve ortam benim için oldukça farklıydı. ( ...)'da liseye başlamıştım. Anadolu imam hatip lisesini kazanmış ol­ mama rağmen oraya gitmek istemedim. Biliyordum ki imam hatiplilere üniversite sınavlarında katsayı uygulanacak ve önleri kapanacak. Lise dönemim ehli sünnet çevrelerinde geçmişti. Bu dönemde daha sonra çokça eleştireceğim ehli sünnet anlayışını tanıma fır­ satını yakından elde etmiş oldum. Vardığım kanı şuydu; "Bu cemaatlerin hiçbirisi ALLAH'ı birlemiyordu. Çoğu dini önderle­ rini ALLAH'ın yanına koyuyordu."

.&. 72

Dönüm noktama doğru ... İstanbul Teknik Üniversitesi Tekstil Bölümünü kazandım ve hazırlık sınıfında okumaya başladım. Bir Ramazan gününün akşamıydı. .. Hulki Cevizoğlu hazırlamış olduğu televizyon programına EDİP YÜKSEL adında bir "MÜRTED"i çıkarmıştı

Edip Yüksel'e 114Mektup

ama ben bu programı izleyememiştim. Çünkü evlerinde kaldı­ ğım dini grup böyle bir programı izlememize izin vermemişti. Babam ise programı izlemiş ve benden Edip Yüksel'in imza gü­ nüne kahlıp kitabım almamı istemişti. Ben de gittim. Edip Yük­ sel'in ismine fikirlerinden ötürü oldukça önyargılıydım. Çünkü kendisi Mushaf'a iki cümle (9: 128-129) eklendiğini iddia edi­ yordu. Üzerinde 19 Var ve Mesaj Kuran Çevirisi adlı kitapları­ nı alıp babam adına imzalattım. Otobüse bindim. Yolum biraz uzun olduğu için okumaya karar verdim aldığım kitapları. Üzerinde 19 Var kitabının önsözünü okudum. Çok etkilenmiştim. Yazar söylediklerini Kuran ayetle­ riyle delillendiriyordu. Bu benim çok ilgimi çekmişti. Kitabı iki üç günde bitirdim. Gerçekten akıl ve manhğa uygun şeyler söy­ lüyordu. Sorgulamaya başladım. Hem de giderek artan bir şe­ kilde . . . Diğer kitaplarını da aldım. Kuran'a olan ilgim artmışh. O kadar çok sorguluyordum ki 19 yaşımda saçlarım ağarmaya başlamışh. Sonrasında sorgulamalarım artarak devam etti. Ku­ ran'a kayıtsız şartsız bağlandım. İbrahim'in putları yıkhğı gibi ben de kafamdaki putları yıkhm. Şu anda da Kuran hakkındaki araşhrmalarım hala devam edi­ yor. Saygılarımla . . .

.& 73

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Asker Arkadaşı Ali E. /26 Mart 2006

6 74

öncelikle Allahın rahmeti bereketi üstüne olsun Edip abi, Benim adım Ali ve Mersin'de serbest ticaretle uğraşıyorum. İs­ lam diniyle uzun sayılamayacak bir süre önce tanışhm ve şeref­ lendim. Yalnız bu geçiş döneminde kaosların, adam kayırmala­ rın ve fırkaların anaforunda bir ara resmen çelişik bir din kültürünün ortasında kendimi buldum. Mezhepler, tarikat­ lar, bölünmeler, çelişkiler, tutarsızlıklar içinde resmen bir beyin travması yaşadım. Daha sonraki Kuran tetkiklerimde bu yaşam biçiminin kabilesel hatta Arap gelenek ve göreneklerinin etkisinde olduğunu gör­ düm. Cehaletle ve şirk denilen zehirli yılanın en güzel desenler kullanılarak hakim statükocu bir elbise içinde bize satıldığını Allah'ın izniyle keşfettim. Şok oldum. Bize empoze edilen din ile alemlerin Rabbinin bize biçtiği din elbisesi tamamen farklıy­ dı. Edip abi, Tarifsiz bir mutluluk var içimde. Çünkü tek olan Allah'a iman edip, O'ndan başka yedek ilahlara "La" demişim ve şirke bu­ lanmış İslam yerine Kuran'ı referans alan muvahhid bir Müs­ lüman olmuşum. Hamd olsun. Senin kitaplarından ve bizim gibi düşünen, İslam dinini Ku­ ran'a göre yaşayan sayıları az fakat kanımca Allah katında de­ ğerleri ve şerefleri çok olan insanların eserlerinden istifa­ de ettim. Sana çok teşekkürler ediyorum abi. Rabbim her zaman yar ve yardımcın olsun. Bu arada ilginç bir anımı anlatmak isterim; Askere gittim ve Allahın bana en büyük mucizesi gerçekleşti Edip abi. Senin de Mesaj isimli Kuran çevirinde ismini zikretti­ ğin Cumhur E. ile beraber askerlik yaptık. Yaklaşık on bir ay birbirimizden çok faydalandık. Çünkü ben de o zamanlar kitap yazma çalışmalarına başlamıştım. Hala da devam ediyorum. Eğer Türkiye'ye gelirsen mutlaka seninle görüşmek isterim.

Edip Yüksel'e 114Mektup

Tek Çekincem Emre Y. /13 Nisan 2006

Sayın Edip Yüksel, Allah'ın selamı, bereketi ve rahmeti üzerimize olsun inşallah. Öncelikle çalışmalarınızı ve web sitelerinizi ilgiyle takip ettiğimi ve dediklerinizin hemen hemen hepsini tasvip ettiğimi belirt­ mek istedim. Ben, Penn State Üniversitesi'nde Siyaset Bilimi doktorası yapı­ yorum ve bu sene dördüncü yılım. Doktora çalışmasının ne ka­ dar yoğun olduğunu bilirsiniz. Mazeret değil tabi ama ilk üç sene Rabbimize ibadet etmeyi bü­ yük ölçüde ihmal ettim doktora çalışmalarım yüzünden ve üç sene ruhi sıkıntılarla, buhranlarla boğuştum. Ta ki, gecen yaz, Kuran-ı Kerim'i baştan sona, satır satır ve not alarak okumaya karar verene kadar. Aklıma takılan bütün sorulara Kuran'da tek tek cevap buldum ve inşallah şeytanın üzerimdeki vesveselerini büyük ölçüde kırdım. Bu süreçte sizin www. l 9 .org, www.islamicreform.org ve yuksel.org sitelerinizin de çok faydasını gördüm. Ortaokul­ dayken de "Kuran En Büyük Mucize" isimli kitabınızdan çokça istifade etmiştim. Bunun için size teşekkür etmek isterim. İnşal­ lah Rabbim ecrini verir. Şu anda aklıma gelmeyen birçok konu hakkında faydanız oldu: Hadislerin Peygamberimizin vefatından iki yüz yıl sonra toplanması gibi. . . Yine sizden, bazı Kuran ayetlerinin anlamının saptırılarak, Ku­ ran' ın yetersiz olduğunun iddia edildiğini öğrendim. Sizinle ilgili tek çekincem şu; bana sizin Tevbe suresinin son iki ayetini reddettiğinizin söylenmesi oldu. Denildiğine göre, o son .&._ 75

Edip Yüksel'e 114Mektup

iki ayeti (9:128-129) çıkarınca 19 kodu tam olarak yerine oturu­ yormuş. Bu konuda benim bilgim sınırlı. Çünkü 19 kodu hakkında yeter­ li bilgim yok. Fakat Allah'ın, Kuran'ı özellikle koruduğuna ina­ nıyorum. Ayrıca cam gönülden Rabbimize yöneldiğimiz, kibirli ve bozguncu olmadığımız, kendi kendimize yettiğimiz yanılgı­ sına kapılmadığımız takdirde Allah'ın bize doğru yola iletece­ ğine inanıyorum. İnsan aklı sınırlı . . . Bize düşen, mantığımızı kullanmamız, salih amel işlememiz, sabrı ve hakkı tavsiye etmemiz.. Bu maili sizinle ilgili düşüncelerimi bilmeniz için yazdım. İnşal­ lah bir gün yüz yüze tanışmak nasip olur.Allah' a emanet olun!

76

Edip Yüksel'e 114Mektup

Sevgili Profesör Yüksel Tosh ?. /15 Nisan 2006 Sevgili Profesör Yüksel, Felsefik düşünce eşliğinde gerçekleşen dini hikayemi özetlemek istiyorum, Köktendinci bir ailede yetiştim ve vaftiz edildim. On bir veya on iki yaşlarımda Augustine, Origen, Alexandria gibi felsefeci­ lerin yazdıklarının etkisinde kaldım. Bu benim dini araşhrmalar yapmamı tetikledi. Öncelikle kendi dinimi, yani Hıristiyanlığı araştıracaktım. Ondan önce dinler konusunda hiçbir fikrim yok­ tu. Geleneksel olarak kiliseye gidip ibadetlerimi yerine getirir­ dim ve açıkçası pek de ciddiye almazdım yaphklarımızı. On iki yaşımdan on dört yaşıma kadar Kutsal Kitap üzerinde çalışhm. Tümünü baştan sonra okudum. Böylece Tevrat'ın ta­ rihsel gerçeklerle ve bilimle çeliştiğini, uyum içinde olmadığını gördüm. Bununla birlikte Tevrat'ın her bir sayfası kendi içinde birçok çelişki barındırıyordu. Bütünlük yoktu; Tevrat uzun bir zaman diliminde oluşmuş olayları birleştirmiş ve karışık şekilde aktarmışh. Ayrıca etik dışı anlatımlar, insanlık dışı uygulamalar vardı Tev­ rat'ta. Çok basit olaylarla uğraşılıyordu. Tevrat'ın hükümleri ve olaylara karşı sunduğu çözümler oldukça sıradan ve anlamsız­ dı. Mesela Tevrat, Cumartesi yasağım ihlal edenlere ölüm cezası verir. Tevrat'ın Sayılar kitabında şöyle bir olay anlatılır: Bir gün İsrailoğulları kendilerinden olmayan biriyle karşılaşırlar. Gün­ lerden Cumartesi'dir ve adam odun taşımaktadır. Musa'nın şe­ riahm bilmiyor olmasına rağmen bu adamı taşlayarak öldürür İsrailoğulları. Bugün Yahudi toplumunda çocuklar Cumartesi gün oyun oynuyor; yani Yahudiler bu cezayı kendileri için uy­ gulamıyorlar. Yine Tevrat'ın Levililer bölümünde hayvanları .&, 77

Edip Yüksel'e 1 14Mektup

vahşice kurban etme olayı var. Aynı bölümde Yuşa peygambe­ rin bilinmeyen bir suçtan ötürü tüm ailesi ve hayvanlarıyla be­ raber ölüm cezasına çarphrdığı yazılıdır. Tevrat'ın bu adalet an­ layışı bana göre şeytanidir. Tevrat'taki problemle ilgili ansiklo­ pedi yazabilirim. Bunları okuyana dek sadece İncil'i biliyor­ dum; o yüzden bütün bunları görmek beni umutsuzluğa ve şaşkınlığa sevk etti. Bugün ailemde Hıristiyan olmayan tek kişi benim. Akrabaları­ mın çoğu beni reddetmiş durumda. Benimle aralarına mesafe koymuşlar. Ailem beni yalnız bırakhktan sonra depresyona gir­ dim. Kısa bir süre agnostik oldum. Sonrasında gerçeği bulmak için en başından başladım her şeye. Hemen hemen tüm inançla­ rı inceledim. Egzotizm, gizemcilik, geleneksel dinler, agnostizm. Hiçbiri beni tatmin etmedi. Birçok dini gruptan da kovuldum. Bütün bunlar olurken tarihsel, antropolojik ve psikolojik çalış­ malar yapıyordum. Arayış içindeydim. Gerçeğe susamıştım. Şu anda her zamankinden daha huzurluyum. Gerçeğe yakın oldu­ ğumu hissediyorum. Bence hakikat batının değerlerinde değil. Siz, benim İslam' a başka bir açıdan bakmama vesile oldunuz. Arlık İslam dinine iğrenç ve saçma hadislerin ışığında bakmıyo­ rum. İslam' ın hadisler ve geleneksel öğretiler olmadan yaşan­ ması gerektiğini biliyorum .

.&. 78

Edip Yüksel'e 114Mektup

Sen Beyaz Adamlar Gibi Değilsin Arnold Y. / 14 Mayıs 2006 Selam, Tipik ve sarışın bir Hollandalı olarak doğdum. Ailem Katolik. Babam donanmada mühendis olarak çalışıyor. Hayatımın uzun bir döneminde babam hep uzaklarda olmuştur. Buna rağmen elinden geldiğince bizimle ilgilenmeye çalışırdı. İki ablam var. Büyük bir şehrin küçük bir ilçesinde yaşıyorum. Küçükken sınıf arkadaşlarıma pek benzemeyen tombul bir çocuktum. Buna rağmen arkadaşlarımla iyi geçinirdim. Yaşıtlarım gibi oyun ve sporla uğraşmak yerine okumayı ve resim yapmayı tercih eder­ dim. Kiliseye gittiğimi hatırlıyorum; papaz baş belası bir adamdı. Tam olarak inanmayan babam, bu papaza hep saygı duyardı. Çünkü papaz etkileyici vaazlar verirdi. Arkadaşlarımdan daha farklı biri olsam da güzel bir çocukluk geçirdim, iyi arkadaşla­ rım oldu. Diğerler çocuklar kadar özgüvenli değildim, baze11bana sataşırlardı. Liseye gittiğim yıllarda benden yaşça büyük olan çocuklarla so­ runlar yaşadım. Kendilerinden daha küçük olanlara sataşıp duran tiplerdi. Akıllı bir çocuktum, buna rağmen sınıfta kaldım. Hollanda'da okullar iki seviyedir. Lisenin ikinci yılında bir alt sınıfa geri gönderildiğimde benim için hayatımı değiştirecek şeyler başladı. Çok enteresan bir sınıfa verilmiştim. Farklı kül­ türlerden gelen çocuklar vardı. Sınıfımızda benimle birlikte sürekli kiliseye giden bir çocukla arkadaş oldum. Kaykay binmeye başladım. Bu noktada hayatım değişmeye başladı. Seviyesinin altında olan bir sınıfta okuyan ve sürekli isyan eden sorunlu biri olmuştum. Sınıfta sadece oyun oynayan ve bu yüzden öğret-

.6. 79

Edip Yüksel'e 114Mektup

menleri çıldırtan tiplerdendim. Kaykay sürerken rock müzik dinleyen, uyuşturucu kullanan, sigara içen, aynca alkol alan bi­ riydim. Tanrı umurumda değildi. Tanrı'yı hayatımın dışına çı­ karmaya başlamıştım. Yıllar geçtikçe özgüvenim arttı ama kızlarla sürekli sorunlar ya­ şıyordum. Bana saygı duymadıklarını hissediyordum. Davra­ nışlarım ve düşüncelerim kendime olan saygımı etkiliyordu. Bu benim en büyük problemimdi. Ailem beni kontrol altında tuta­ mıyordu. Babam zaten hep uzaklardaydı, annem de çok büyük hatalar yapmadığım sürece beni rahat bırakıyordu. Partilere ka­ tılmaya ve kaykay binmeye devam ettim. O günler hayatımın en güzel günleriydi. Kaykay arkadaşlarım benim şu anki halime hiç benzemeyen çocuklardı. Yine de sahip olduğum en değerli şeyler o arkadaşlardı. Avrupa'yı ve Hollanda'yı gezdik beraber. Ergenlik dönemim bir şölen gibi geçti. On altı yaşındayken uyuşturucu satılan kafeteryaların duvarlarına yazılar yazmaya başladım. Bu dükkanlarda çılgınca şeyler olurdu. Yine de ho­ şuma giden şeylerdi, herkesle diyalog kurabiliyor ve konuşabi­ liyordum. Hollanda'nın eski kolonilerine mensup kişilerle arkadaşlık kur­ dum. Suriname ve Antilles, diye tanımlanan insanlar ... Birçoğu Hollanda'da eğitim görmüştü ama ırkçılık nedeniyle iş bula­ mamışlardı. Para kazanabilmek için uyuşturucu satıyorlardı. Bu insanlarla güzel dostluklar kurdum. Bana, "Sen beyaz adamlar gibi değilsin" derlerdi. Uyuşturucu satıcılığının kötü bir şey ol­ duğunu düşünmüyordum; bu, o insanların işiydi sadece. Du­ varlara yazı yazan bir hareketin içine dahil olup tüm ülkeyi do­ laştım. Hollanda'da kötü bir şöhretim vardı. Yeraltı yaşamını seviyordum. Hırsızlık yapıyorduk, trenlere ve duvarlara yazılar yazıyorduk. Polis bizi kovalıyordu.

.&. 80

Kendi jenerasyonum içinde meşhur biriydim. Sonra bir çocukla tanışıp arkadaş oldum. Portekiz'den gelmişti. Kapı kilitlerini açma konusunda uzmandı ve ona bu iş için alet-edevat temin ediyordum. Kötü bir iş yapan iyi bir adamdı. Sokaklarda para karşılığı şarkı söylüyorduk. Ayrıca beraber uyuşturucu ve ko­ kain de satıyorduk. Hızlı bir yaşamımız vardı. Silahlı çatışmalar ve kavgalar gördüm. Tuhaf partilere katılan değişik tipte insanlar ... Çılgınca ve komik şeyler ... Kahkahalarla güleceğinizden

Edip Yüksel'e 114Mektup

emin olduğum anılarım oldu. Uyuşturucu dünyasının tepesin­ deki insanların başına gelenlerin hiçbiri benim başıma gelmedi, kimse bana dokunmadı. On dokuz-yirmi yaşıma kadar olan dönemimi bu şekilde yaşadım. Ünlü sanatçılarla, hırsızlarla, müzisyenlerle, uyuşturucu satıcılarıyla, suçlularla tanıştım bu dönemde. Partilere katıldım. Avrupa'yı gördüm, farklı insanları tanıdım. Bu deneyimi bana yaşattığı için Tanrı'ya şükrediyo­ rum. Yine de hayatımda tam olarak oturtamadığım bazı şeyler vardı. Ruhum huzur içinde değildi. Bir sürü kitap okudum, sohbetlere katıldım. Tanrı fikri kafamın bir yerlerinde dolanıp duruyordu ama o dönemde bu düşünceye beynimde yer verecek durumum yoktu. Yirmi yaşlarındayken, partilerde yeterince eğlenmiş ve doyuma ulaşmıştım. Alkol sağlığımı bozuyordu. Bu yüzden iç­ meyi tamamen bıraktım ama uyuşturucu kullanmaya devam ediyordum. Tanrı fikri kafamı kurcalıyordu. Okulda Faslı bir arkadaşım vardı, sıkıntılarımı onunla paylaştım. O da bana bir Kuran çevirisi verdi. Bana aynen şöyle dedi; "Bu kitapta bilim­ sel şeyler var, bu kitap bilimle çelişmiyor, bunu oku. " Ben de okumaya başladım. Sebebini bilmiyorum ama aylarca okudum. Bir kızla tanışmıştım. Ona aşık olmuştum. Birlikte yaşamaya başladık. Bu olaydan önce yani kız arkadaşımla tanışmadan ve arkadaşımdan Kuran'ı almadan bir ay önce Tanrı'ya yalvarmış­ tım; "Bana yardım et, ben de sana yardım edeyim. Benim için bir şeyler yap, ben de senin bir şeyler yapayım. " demiştim Tan­ rı'ya. (Gördüğünüz gibi Tanrı 'ya nasıl yalvaracağımı bile bilmiyo­ rum, O'nunla pazarlık yapıyordum.) Bu olaydan bir ay sonra her zaman istediğim iyi bir kız arkadaşım ve bir de Kuran'ım ol­ muştu. Birkaç ay sonra apartman dairesine tanışındık. Ayru dönemde Müslüman olmaya karar verdim. Kuran'ın Allah katından gel­ diğine iman etmiştim. Okuduğum meal kötü bir Hollandaca ile hazırlanmış olmasına rağmen ayetler ve kelimeler içimde yankı­ lanıyor ve ruhumu okşuyordu. Kız arkadaşım da benimle birlikte iman etmiş ve Müslüman olmuştu. Evlendik. İkimiz de Sünni bir inancı benimsemiştik. Her şeyi araştırdım ve okudum. Müslüman gençlerin fikir danıştığı, bilgisine ve bakış açısına güvendiği biriydim. İmamlarla ve çeşitli organizasyonlarla iş-

.6. 81

Edip Yüksel'e 114Mektup

birliği içindeydim. Türkiye'ye gittim ve Türk tarihi üzerine araşhrmalar yaphm. Eşim ve ben mutlu bir yaşam sürüyorduk. Muhafazakar bir ya­ şamımız olmasına rağmen ailelerimiz şaşırtıcı bir şekilde bize saygı duyuyordu. Sünni inancım benimsemiştim ama savaş ve şiddetten nefret ediyordum. Her İslami grup hakkında bilgim vardı. Hizipçilikten nefret ediyor olmama rağmen bu grupların birçoğuna dahil olmuştum. Bu dönemde eski arkadaşlıklarımın çoğu bitmişti. Çünkü değişimim onların kabul edebileceğinden çok daha fazlaydı. Zor zamanlardı benim için. Müslümanlığı kabul ettiğimden beri uyuşturucuyu kuryeliğini bırakmışhm. Eşimle beraber Sünni inancına göre yaşıyorduk. Ama dengeli insanlardık. Yine de inandığımız şeyle ilgili bazı konuları tam oturtamamışlık. Muhammed peygamberi camilerde Allah'la eşit seviyede görmeleri hoşuma gitmiyordu. Bu Muhammed peygamberin istediği bir şey olamazdı. Ben mantıklı ve akla uy­ gun olan bir inancı benimseme taraftarıydım. Bir yıl geçmişti evliliğimizin üzerinden ya da biraz daha fazla. Eşim bana başörtüsünü çıkarmak istediğini söyledi aniden. Te­ settürün içinde kendini rahat hissetmiyordu. Bunun kişisel ter­ cihi olduğunu, rahat hissetmiyorsa ve kalbi mutmain olmuyorsa kapanmaya devam etmesinin sahte bir davranış olacağım söy­ ledim. Ve ekledim; İçine sinmeyen bir şeyi yapma, ta ki bunu yapmaya hazır oluncaya dek." Dinde zorlama yoktu. Söyledi­ ğimin doğru olduğundan emin olmak için eşimin yirmi yıldan fazladır Müslüman olan teyzesini aradım. Bizi evine davet etti. Gittik. Oturmamızı söyledi. Size bir şey okuyacağım, eğer oku­ duğum şey yüzünden kalkıp giderseniz bu beni şaşırtmaz. " de­ di. Okumaya başladı. . . Ben de kalkıp gitmedim. Şükürler olsun ki dinledim. Kuran'ın dinin tek kaynağı olduğu ve onun gerçek mesajıyla ilgi bir makaleydi okuduğu. Benim için çok şaşırtıcı olmuştu. 11

11

Kuran'ın dinin tek kaynağı olduğunu söyleyen fikriyatı incele­ meye başladım. Kafamın karıştığı bir dönemdi. Kuran' ın tek kaynak olduğunu söyleyenlerin iddialarına Sünni arkadaşları­ mın hiçbiri doğru düzgün cevap veremiyordu. Evden dışarı çıkmıyor ve sürekli inceliyordum. Eşim de her şeyi bir kenara bırakmıştı. Sünnilik zamanlarımda bile camilerde Muham• 82

Edip Yüksel'e 114Mektup

med'in isminin Allah'a beraber anılmasını asla kabulleneme­ miştim. Bu benim içten içe hissettiğim bir şey olsa gerek ki, Ka­ tolik iken de İsa'yı Tanrı olarak görmüyordum. İncelemeye de­ vam ettim. Sünnilerle birlikte olmayı kestim. Çünkü sürekli tar­ tışmaya girmek istemiyordum. İnsanlar eşimin ve benim mürted (dinden çıkmış) olduğumuzu düşünüyordu. Eşimin teyzesi "Sadece Kuran" konusunda ko­ nuştuğu için ölümle tehdit ediliyordu. Biz de bu söylemi daha az dillendirmeye karar verdik. Eşimle aram dengedeydi ama zamanla bozulmaya başladı. O artık Kuran'la fazla ilgilenmi­ yordu ve yalnız kaldığını hissediyordu. Buna rağmen aşkımız bizi bir arada tutuyordu. Tekrar uyuşturucu kullanmaya başla­ dık. Kaybolan yıllarımızı geri getirmek istiyorduk. Ben içten içe yine de Kuran'ı izlemek istiyordum ama eşim artık umursamı­ yordu. Aramızdaki iletişim kopmaya başladı. Eşim altın kalpli bir insandır ama hayatı boyunca kitap okumamıştır. Bu yüzden onunla düşüncelerimi paylaşamıyordum, teyzesi ile paylaşı­ yordum. Aramızdaki bilgi farkı zamanla büyük bir duvar oluşturdu iliş­ kimizde. Anlayış farkımız ve benim Kuran'ı izleme isteğim bizi boşanma noktasına getirdi. Birbirimizden farklı olduğumuzu biliyordum, açıkça uyuşamıyorduk. Üç yıllık evliliğimizi son­ landırdık. Ben ailemin yanına döndüm. Boşandıktan sonraki üç ay boyunca belirsizlik ve karamsarlık içindeydim. Ne halde olduğumu tam olarak hatırlamıyorum bi­ le. Hatırladığım kadarıyla yatağımda iki kat elbiseyle yatıyor­ dum. Hiç o kadar soğuk olmamıştı. Normalde fotoğrafik bir ha­ fızam olmasına rağmen o dönemi bölük pörçük hatırlıyorum. Benim için tam bir şok olmuştu bu dönem. Her şey çok hızlı ge­ lişmişti; İslam dinini kabul edişim, evliliğim, arkadaşlıklarım . . . Tüm hayatım bir hız treninin içindeymişim gibi geçmişti. İlk birkaç aydan sonra hayata tutunmaya çalıştım. Kız kardeşim bana psikolojiyle ilgili bir kitap verdi. Bu tip kitaplara ihtiyacım olduğunu düşünmüyor olmama rağmen kitabı okudum. Ta­ mamen yeni bir bakış açısı kazandım ve kitabı okumaya devam ettim. Yaptığım seçimlerin ve hissettiğim şeylerin sebebini an­ ladım. Daha iyi seçimler yapmaya başladım. Eğlenceli şeylere tekrar yöneldim. Eski arkadaşlıklarıma yeniden döndüm. Sün- 6_ 83

Edip Yüksel'e 114 Mektup

ni, kaykaycı ve diğerleri. .. Kimlerle takıldığımı pek umursamı­ yordum. Artık tartışmalardan kaçmıyordum. Bilgim artmıştı ve girdiğim tüm tartışmaları kazanıyordum. Aynı zamanda arkadaşlarımla arama mesafe koymamayı da öğrenmiştim. Çok farklı insanla­ rın olduğu bir ofiste vardiyalı olarak çalışmaya başladım. İşye­ rindeki Sünni arkadaşlarla tartışmalara giriyordum. Başlarda bana karşı geldiler ama sonradan Kuran'a bakış açıma hak ver­ meye başladılar. Bir süre sonra Müslümanlar, Hindular ve Hı­ ristiyanlar gibi farklı inançlardan insanlar bana soru sormak için gelmeye başladılar. Boşandıktan sonraki bir yıl içinde tüm kut­ sal kitapları ve dinler tarihini okumuştum. İnsanlar kendi din adamlarının cevap veremediği soruları bana sorduklarında ce­ vap alabileceklerini düşünüyorlardı. Hatta Selefiler bile bana saygı duyuyordu. Çünkü samimiyetimi ve dinime olan bağlılı­ ğımı görüyorlardı. Onlarla aynı şeyi amaçladığımı biliyorlardı; İslam'da ıslahat yapmak. .. Önemli arkadaşlıklar edindim. Bakış açımı önemsiyorlardı. Bir­ çok konuda fikirlerimizi paylaştık, benzer konularla ilgilendik. Vardiya arkadaşlarımdan birinden bahsetmek istiyorum. Birlik­ te çok eğlenirdik, gezip tozardık. Öyle ki eve geldiğimde gül­ mekten başım ağrımış olurdu. Abartmıyorum, gerçekten de böyle olurdu. Daha rahat bir insan olmuştum ve özgüvenim artmıştı. Çok aktif ve sosyal bir insandım. Kendimi aşmıştım. Bu ortamlarda bir kız gördüm, güzel bir kız ... Genç bir Faslı ... Benim gibi boşanmış yaşlı bir adamla ilgilenmeyeceğimi dü­ şündüm ve herhangi bir girişimde bulunmadım. Kendisi etra­ fımda dolaşmaya başladı, bana sürekli sorular soruyordu. Hemen her şey hakkında konuşuyorduk. Hiç ayrılmıyorduk. Ona Tanrı'dan ve Kuran mesajından bahsetmeye başladım, o da anlattıklarımı onayladı. Aslında inandığı bir şeydi ama inandık­ larıyla ilgili delilinin o zamana kadar hiç olmadığını söylemişti. Ona aşık oluyordum. O ise bana aylar öncesinden aşık olmuştu zaten. Ona duygularımı açtım. Günler ve geceler boyunca inter­ netten ve telefonla konuştuk. Önce beni reddetti çünkü ailesinin buna ne diyeceğini bilmiyordu. Böylece babasını görmeye ca­ miye gittik. Babasıyla da arkadaş oldum. Kızıyla duygusal bir 6_ yakınlığım olduğunu bilmiyordu ama şüpheleniyordu. Babası 84

Edip Yüksel'e 114Mektup

durumu öğrenince beni kabul etti. Annesi hariç ailesindeki her­ kes ilişkimizi onaylamışh. Kızın annesi evden dışarı pek çıkma­ yan muhafazakar bir kadındı ve tutucu bir kafa yapısı vardı. Kızın babası Fas'ın bir köyündeki evlerine davet etti beni. He­ men kabul ettim. Başlarda çok mutluyduk. Birden bire amcası sorun çıkarmaya başladı. Kızı benden ayrılmaya zorluyorlardı. Başka birini dü­ şünmüşlerdi sevdiğim kız için. Birkaç gün boyunca ne yapaca­ ğımızı düşündük. Ailesiyle ve benim aramda tercih yapmak zo­ runda olduğunu hissettiği için acı çekiyordu. Babası tarafından kandırıldığımı düşündüm. Kızla tekrar konuştum. Ona, benim­ le ailesi arasında bir seçim yapmak zorunda olmadığım, aksine İslam'la ailesini arasında bir tercih aşamasında olduğunu söyle­ dim. Kısa bir süre sonra ailesinin ikiyüzlülüğünü gördü. Şimdi ilişkimizi gizli tutuyoruz. Bir süre sonra da evlenmeyi düşünü­ yoruz ama önce ailesine kendi tercihlerini yapabildiğini gös­ termek istiyor. Ailesi istediği kişiyle evlenebileceğini söylemişti ama bunun bir yalan olduğunu gördü. Önümüzde zorlu bir sü­ reç var. Bu zorluk aşkımızı güçlendiriyor. Her şeyin yoluna gi­ receğine inanıyorum, Rabbim bizi destekleyecektir inşallah .

• 85

Edip Yüksel'e 114Mektup

Peygamber Nasıl Olunur

Hıdır ?. / 7 Haziran 2006

6_ 86

Annemle babam beni hiçbir zaman ağır ve bağnaz bir dini öğre­ tiyle ya da aşırı yasaklarla büyütmedi. Birlikte geçirdiğimiz za­ manları dini tarhşmalarla dolduracaklarına, daha çok insan sevgisine ve genel ahlaka dair konularla doldurdular ve bana öğrettiklerini de pratik bir biçimde yaşadılar. Allah'a şükür. Kelime-i şahadet, birkaç namaz duası, Allah, peygamber, melek, kitap gibi terimleri bana tabii ki anlatmaya çalıştılar. Ancak on sekiz-on dokuz yaşlarında kuşkularım teker teker ortaya çık­ maya başladı. Şu an yirmi üç yaşındayım ve babama yaklaşık on üç sene önce şu soruyu sorduğumu hatırlarım: "Babacığım, peygamber nasıl olunur?" Sevgili babam bana tatlı tatlı gülümseyerek, "Yavrum, hayırdır peygamber mi olmak istiyorsun? Peygamberler dönemi artik bitti" demişti. Çocukluğumda babama sormuş olduğum bu soruyu tam on üç sene boyunca cevaplayamamıştım. Meğer Muhammed denen yüce şahıs öyle bir kitabi ilham almış ki, dünyanın bütün teoloji­ lerini bir şekilde ayni anda içeriyor ve insanlara kendi dini ter­ minolojileriyle Allah'a, ahiret gününe ve erdemli davranışlara olan imanın ne anlama gelmesi gerektiğini öğretiyor. O yüzden de gerek kalmıyor başka bir kitaba ve peygambere. Kuran, belli kesin hükümler çerçevesinde ve müteşabih ayet yapısıyla da her insana uygun inanış biçimi için kapı açıp er­ demliliğe yönlendiriyor. Zamanla paralel bir biçimde İncil, Tev­ rat ve Kuran mealleri okumaya karar verdim. Kuran'ın aslında özünde, kısaca ne söylemeye çalıştığını anlamış oldum: İyilik yapın! Kafam bir zamanlar had cezaları ve 4:34 ile ilgili ayetlere takıl-

Edip Yüksel'e 114 Mektup

mıştı. Hz. Google'a sorarken Edip Yüksel'in yorumlarıyla karşı­ laştım. Bu konuları çeşitli forumlarda tartışa tartışa ve Ku­ ran'dan araştırarak zamanla tatmin oldum. 19 kodunu da inceledim: 19 koduna iman ettim. Ancak bir ma­ tematikçi ve bilgisayarcı olarak 9: 128-129 ayetlerini Kuran'dan bu kod aracılığıyla dışlayabileceğimize rasyonel düşünen bir in­ san olarak pek ihtimal vermiyorum. 19 kodunun böyle cüretli bir adım için yeterli olduğuna inanamadım, hala da inanamıyo­ rum. Muhtemelen de inanmayacağım. Son zamanlarda Kuran'ı gerçekten Allah'ın vahyi olarak görü­ yorum ancak Kuran'dan asla herhangi bir mucize beklemiyo­ rum. Çünkü Allah'ın bu kitabı Muhammed'e nasıl vahyettiğini hiç mi hiç bilmiyorum, bilemeyeceğim. Allah'ın delili zaten Kuran'da ya da bir insanın içinde olamaz. Delil her şeyin içindedir; en ufak bir bitkinin içinde bile. Allah kendi varlığını doğanın düzeni ile zaten ispatlamıştır. Kitaplar ve insanlar amaç değil, benim için sadece araçtır.

• 87

Edip Yüksel'e 114Mektup

Ella Ellaçkmi Allahım Yasemin C. /14 Temmuz 2006 11 Nisan 1975'te doğdum. Laz kökenli bir ailenin ilk çocuğu, daha doğrusu koca bir sülalenin ilk torunu . . . Annem ve babam hala-dayı çocukları . . . Pek çok akrabam da böyle evlilik yapmış­ tır zaten. Etnik nedenlerle dışarıdan evlilik yapılmaması için zamanında böyle yanlış işler olmuş. 1979; bir erkek kardeş! O şimdi asker; iyi ki varmış canım kar­ deşim. Bu arada kan bağım olan kardeşimin yanı sıra, kan ba­ ğım olmayıp da kardeşten öte olduğum pek çok bay /bayan kardeşim vardır. Bu kardeşlerin bir kısmını da bu forum saye­ sinde kazandım. Selam size abilerim/ ablalarım ve de küçük kardeşlerim... Çok rahat, dertsiz tasasız ve de ilkokulda başarılı bir çocukluk geçirdikten sonra, ortaokul ve lisede özel bir okula gittim. Yedi yıl İngilizcenin yanında aynı zamanda beş yıl da Almanca eği­ timi aldım. İngilizceyi çat pat kıvırdım da Almancayı maalesef geri plana attım. Keşke atmayaymışım. Şimdi ne kadar da çok işime yarardı. Mesela bu İnternet forumuna Almanya'dan katı­ lan kardeşlerimle Almanca makaleleri çok rahat kritik edebilir­ dim. 1993'te lise bitti, üniversite başladı. A.Ü. DTCF Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü Sinoloji Anabilim Dalı . . . Bu bölümü dört yılda bitirebilen nadir tiplerden biriyim. Fakültenin son senesi aynı zamanda Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesinde bir yıl boyunca akşamları derslere devam ederek ilköğretim öğretmenlik sertifikası aldım. Öğretmen olmayı da az çok hak ettim. 1997 İlkbahar . . . Üniversite bitti. Önce Dışişleri Bakanlığında Çince Mütercim olmak için elli takla attım. Taklalar boşa çıktı. İşim olmadı. Eee ne de olsa Dışişleri! TRT, Büyükelçilik, Bakanlıklar, v.b gibi pek çok yere birilerinin zoruyla da olsa başvur6_ 88

Edip Yüksel'e 114Mektup

dum. Ama bu gibi yerlerde işe girmenin doğmuş bir bebeğin ana karnına tekrar sokulmasından bir farkı yoktu. 1997 Sonbahar . . . Ailemin yaşadığı şehirde bir okuldan İngilizce öğretmenliği için teklif geldi. Derslere dışarıdan giriyordum ama öğretmenler kadar maaş alıyordum, sigortam da ödeniyor­ du. İyi gidiyordu yani. Severek de yapıyordum işimi. Kısa bir süre sonra arkadaşımın biri beni bir işe tavsiye etmiş. O kadar güvenmişler ki arkadaşıma, aileme ulaşıp hemen bu hafta gelsin, başlasın, demişler. Eh, bulunan iş ailenin yaşadığı şehir­ de olunca tereddütsüz okulu bırakıp çimento sektöründeki bu işe başladım, pardon başlatıldım. Yine de hafta sonları doksan kişilik bir öğrenci grubuna okulda İngilizce kursu vermeye de devam ettim. Çimento sektöründeki maceram kısa sürdü. İşten çıkarıldım. Neden? Ben de hala anlamış değilim. Sonra, şimdilerde kapanan ( . . . ) Bankasının kambiyo servisine girebilmek için İstanbul'da aylarca süründüm. Tam İstan­ bul'daki bir şubede "Tamamdır, buyrun bankoya" dendi ki, sürpriz! Bir vesile ile şu anki demir-çelik sektöründeki işime başladım. Önceleri üç yıl süreyle genel müdür sekreterliği yap­ tım. Sonra özel kalem memuriyeti, sonra da satınalma memuri­ yeti . . . Yedi yıldır aynı işyerindeyim ve son dört yıldır ithalat servisin­ de görev yapıyorum. Burada da devam edeceğim gibi gözükü­ yor. Arada öğretmen atamalarına da başvuruyorum. Hayırlısı bakalım. Beş yıllık evliyim. Üç yaşında sapsarı bir oğlum var. Hani deriz ya, "Allah herkesi bir şeylerle sınıyor" diye, hah işte benim sı­ navım da oğlumdur. Otuz bir yaşımdayım ama elli yaşımda gi­ bi hissediyorum kendimi. Sanki ömrümün sonuna yaklaştım gibi geliyor bana. Oğlum o kadar hareketli, o kadar yaramaz ki ailecek toplumdan soyutlanmamıza neden oldu. Dört duvar arasına sıkıştık kaldık. Çökertti beni, çökertti! Allah ona hayırlı ömür versin de ben yine çökmeye razıyım. Eşimle ilişkim lise birinci sınıftayken başladı, yani on beş yaşla­ rımdayken. Ama evlilik ancak 2001 yılında gerçekleşti. Yani ben yirmi altı yaşındayken. Onca yıl uğraştık durduk. Neden? Çün­ kü eşim Laz değil. Zaten soyumun ilk yabancı damadı. Her neyse, neticede Allah'ın da izniyle bu saçma etnik sorunları aştık ve mutlu bir hayat sürdürmekteyiz. Yeğenler, kuzenler de

6 89

Edip Yüksel'e 114Mektup

..6.. 90

benim sayemde yabancı damat/ gelin getirme kapısını ardına kadar araladılar. Gelelim benim ne zaman, nerede, ne şekilde gerçek bir Müslü­ man olmaya ve dinimi sadece Allah'a özgülemeye karar verdi­ ğime. Gelmesine gelelim de ben önce özel hayatımdan bilgi vereyim derken klavyenin dozu kaçmış. Umarım fuzuli detaylarla sizi sıkmamışımdır. Dedim ya Karadenizli bir ailenin kızıyım, daha doğrusu Laz kı­ zıyım diye. Lazları iyi tanıyanlar bilecektir bizde dini kuralların nasıl da esnek olduğunu. Bizim aile öyle sünnet, hadis madis bilmez. Ama çoğunlukla kla­ sik ritüelci, kimi zaman da hurafeci olan bir ailenin evladıyım. Bizde bir Allah vardır, onun da Lazcadaki adı "Ella"dır. Ama O'na seslenirken asla "Ella" denmez, Türkçedeki gibi "Ellaçkmi" (Allahım) denir. Ailem doğumumdan bugüne kadar bana kendi bakış açıların­ dan İslami kuralları öğretmeye gayret ettiler. Ama kendilerinin de hiçbir şey bilmediklerinin farkında değiller. Koskoca sülalemde babaannem hariç vakit namazlarını kılan yoktur. Babam hayatında hiçbir Cuma namazına gitmediği gibi camileri de ancak cenaze namazlarında görmüş. Onun babası da hiç görmemiş zaten. Kuran da okumamışlar. Sadece bizim ai­ lede mecburi gibi görülerek oruç tutulmuş, kurban kesilmiş, ze­ kat verilmiş. İşte hepsi bu kadar . . . Tek bir hadis bile bilmemeleri ve ilgi göstermemeleri güzel gibi gözükebilir, ama sor bir ayet bakalım, çıt çıkmaz. Bir tanecik bi­ le dökülmez dudaktan. "İyilik" yap der babam "ölümüne iyilik yap, gerisi boş". Bir seferinde eşimle bizim memlekete eniştemin cenazesine gitmiştik. Eşim şok olmuştu. Çünkü cenazede nameli ağıtlar söylendiği gibi ayrıca cenaze namazında kimse camiye girme­ miş, cenaze namazı öncesi imamdan başka kimse vakit namazı kılmamış. Herkes oturmuş avluda imamın gelmesini beklemiş. O zaman dedim eşime, "Anladın mı şimdi neden yabancı damat istemediklerini?". O da "Bu kadannı ummuyordum" demekle yetindi. Artık siz de az çok anlamışsınızdır kültür farkını. Her yerde olduğu gibi bizimkilerin Kuran'ı da kılıfında bekler. Ramazan'dan Ramazan'a cüz takibi için tozu alınır. O kadar.

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Ben dini açıdan hiç mi hiç baskı görmeden, sadece Allah' ın var­ lığını bilerek büyütüldüm. Allah'ın var olduğunun yam sıra ai­ lem bana tek bir İslami kural öğretmiştir. O da boy abdestinin nasıl alınacağıdır. Aha bu kadar, başka da bir şey öğretilmemiş­ tir bana. Bunu da neden öğrettiler hala anlamış değilim. Gerçi onu da doğru öğretmemişler ya, sonradan anladık. Ben bugün aileme dönüp "Merhaba, ben bugün Hıristiyan, ate­ is t, Yahudi, Budist vs. oldum" desem. .İlk şokun ardından başta babam olmak üzere "Hayırlısı olsun Allah bir dedikten sonra ne fark eder'' der, geçer. İşte böyle bir ortamda üniversite yaşıma geldikten sonra, kanka tabir ettiğim adaşımla aynı şehirdeki iki farklı üniversiteyi ka­ zandık. Tam tesettürlüdür kan kardeşim. Nakşibendi tarikatına mensup kalıplı bir ailenin kızıdır. Hala da dostluğumuz devam etmek­ tedir. Okuldan birine hayran kalmış. Geldi yurdun önüne "Ha­ di" dedi "Koca tepe camisindeki dini yayınlar fuarına, benim okuldan beğendiğim çocuk da orada kitap satışı yapıyormuş" Meğer o gün benim değişimin başlangıç günüymüş de sonra­ dan öğreniyorum. Biz üç gün üst üste gittik o fuara, sabahtan akşama gezdik. Ve ben hiçbir kitap almadım. Boş boş gezdim. Arkadaş kitapları yığdı durdu. Ama beğendiği çocuğa bir türlü açılamıyor, onun durduğu stanttan bir türlü cesaret edip de alışveriş yapamıyor­ du. Tam yorgunluğumun had safhaya, sinirlerimin de tepeme çıktığı bir andı ki birden o standa yöneldim ve bizim artiste "Ver bakalım şuradan bir meal" dedim. İşte o cümlem bugüne varmamım tetikçisidir. Dedi ki "Size en uygun olarak elimde Süleyman Ateş Meali var." Bunun üzerin­ de ben de "Bana neyin uygun olduğunu bilmem, sen ver oradan bir tane kardeşim," dedim; "Ver bir an önce de gidelim artık" O arada bizim kızı da çağırdım yalandan, "Ben anlamam bu iş­ lerden ama bak bu kız dini bütündür, anlar dinden kitaptan" fa­ lan filan derken, hem onları bir bahaneyle konuşturdum hem de ilk mealimi almış oldum. Onların mesafeli ilişkisi de başlamış oldu. Hımın . . . Mesafeli ilişki, malum dindarlar ya! Hiç birbirine değmeden aylarca süren ilişki! Başladım aldığım meali sabah akşam okumaya. İşte o zaman değişim başladı. Baktım ki Kuran olmadık şeylerden bahsedi- .6_ 91

Edip Yüksel'e 114Mektup

..6.. 92

yor. Gerçi sonradan Süleyman Ateş'in de gelenekçi olduğunu anladım ya, gene de çok faydasını gördüm. Kafamdaki şimşek­ lerin bir anda çakmasına neden oldu. O arada tabi ki Kuran'a ilgim arttı ve Yaşar Nuri'yi de televiz­ yondan tanıma fırsatım oldu. Kısa zamanda fanatiği oldum. Bilmediğimi öğretiyor, modern yaklaşımlar getiriyordu. Bir ba­ samak daha atlamıştım. İyi gidiyordum. Adamın mealinin yam sıra tüm kitaplarım da aldım. Tüm programlarım izledim. İn­ ternet sitesinin müdavimi oldum. Sordukça sordum. Bunalttık­ ça bunalttım. Sitesini çökertecek durum getirdim. Bir yandan da aileme bir sorular soruyorum ki dut yemiş bülbül gibi kalıyorlardı. "Kanştınna oralan sen, işine bak" deyip kıvı­ rıyorlardı. İlk günden bu güne fikirlerimi, dünya görüşümü saklamadım. Halen daha rahatça " Bence bu iş yanlış, doğrusu budur'' diyebiliyorum. İnsanlar üzerinde inanılmaz bir hoşgörü kredim vardır. Katliam yapsam, yine beni affederler. Bunun ne­ den böyle olduğunu bilmiyorum ama fikirlerime katılmayanlar çoğunlukta olsa da beni hiç dışlamadılar. Seviyorum ben insan­ ları arkadaşlar, karşılıksız seviyorum. Bir gün bir basamak daha atladım. O da Edip Yüksel sayesinde oldu. Yanılmıyorsam 2000 yılıydı. İşte benim big-bang'im bu adam oldu. "Adam" dedim " nasıl da mücadele ediyor'' Bir de mantıklı geliyordu ki söylemleri. Ama bir cümle etti ki yıllar yılı alnına yapıştı kaldı maalesef. " Çöpe at" dedi. Demez olaydı. Ama ben hiç şaşırmamıştım öyle demesine. Çünkü ben biliyordum ki sadece aptal insanlar fikir değiştirmez. Dedim "Bu akıllı biri, fikirlerine tamamen katıl­ masam da bu adamı araştıracağım, takip edeceğim." Dediğimi de yaptım. Yıllarca Edip'i gölge gibi takip ettim. Ama o bilmez, nerden bilecek. Nerde ne yapar, hangi kitapları yaz­ mıştır, hangi söylemleri vardır, internette nerelere takılır, vs., derken en son olarak www.19.org sitesini buldum. Bir yıl bo­ yunca dışarıdan tüm arşivi okudum. Sonra da kayıt oldum ve son bir yıldır da mümkün olduğunca hoşgörülü yazılar yazma­ ya gayret ediyorum. Arapçam yok ama kendi çabamla ve kıymetli kardeşlerim saye­ sinde biraz biraz öğrenmeye başladım. Bu arada hepiniz gibi ben de Kuran'ı okuyorum. Bazen on yıldır her gün gördüğüm bir ayetin ne demek istediğini şimdi anlıyorum.

Edip Yüksel'e 114Mektup

Süleyman Ateş, Yaşar Nuri, Edip Yüksel, Esed, Reşad, PM, El­ malılı, Mevdudi vs., derken bir de baktım ki baya aşama kay­ detmişim. Hayatımda hurafelere, hadislere, sünnete veya Kuran karşıtı ge­ leneklere yer vermemek için müthiş bir çaba sarf ediyorum. "Çaba sarf ediyorum" diyorum, çünkü eşimin ve eşimin ailesi­ nin de kendi ailemden hiçbir farkı yok. Yani aslında kalabalık bir çevrem olmasına rağmen bu konuda ben bir başınayım. Kuran neslinden bir Müslüman, gerçek bir Müslüman gibi ya­ şamaya gayret ediyorum. Hiçbir ibadetimi ritüele kurban etme­ den Kuran çizgisinde gerçekleştirmeye çalışıyorum. Anlamadı­ ğımı, bilmediğimi soruyor araştırıyor, kendimi yanlış gördü­ ğüm yerde de hemen doğru bulduğuma dönebiliyorum. Çünkü ben henüz gelişimimi tamamlamadım. Ben diyorum ki: Allah'tan başka tanrı yoktur ve Kuran da on­ dan gelen bir hikmettir. Ben Allah' a teslim olmuşlardanım ve Allah benim canımı Müslüman olarak teslim etmemi nasip et­ sin. Ben bu duruma basamak basamak geldim. Hala basamakları çıkmaktayım. Daha merdivenin ortalarındayım. Sonuna vara­ bilmek ümidiyle uğraşıp duruyorum. Allah' a bakış açıma ve dünyevi hayatıma katkıda bulunan siz tüm kardeşlerime teşekkür ederim. Ben daha sizin öğrencini­ zim, sakın beni bildiklerinizden mahrum etmeyiniz. Allah'ın hepimizi doğru yola iletmesi dileğiyle . . .

***

Bu arada benim kanka'nın ilişkisine ne olduğunu belirtmemişim. Arkadaşlıkları aylarca sürdü. Ailelere konu açıldı. Aileler onay­ ladı. Evlenme kararı alındı. Ama birinin daha onayı gerekiyor­ du. Adıyaman'a, şeyh hazretlerini de bir güzel razı etmeye gitti­ ler. Ama o da ne, şeyh hazretleri izin vermedi bu evliliğe. Ne­ den mi? Çünkü bunlar bir de aralarında cemaatlere ayrılırlar­ mış. İkisinin tarikatı temelde aynı ama cemaati farklıymış. " O l­ maz" dedi gerizekalı şeyh. Onlar da ikilemeden koyun gibi "ta­ mam" dedi. Şimdi ikisi de kendi cemaatlerinden birileriyle evlendiler, çoluk çocuğa karıştılar. Merak etmeyin mutlular. Ya da öyle gözükü­ yorlar. Garip bir aşk hikayesi işte ...

... 93

Edip Yüksel'e 114Mektup

Ama'lı Meal Ahmet S. / 29 Ekim 2006 28 Şubat'ın anti demokratik tutumu, içerisinde bulunduğum Nurcu öğretiye daha da sarılmama neden oldu.

..6. 94

"Said-i Nursi iman tevhid inancının kamuoyuna yerleşmesinde öncü oldu, Fethullah Hoca bu iman esaslarının hayatın içeri­ sinde kurumsallaşmasına çalışıyor. Bundan sonra gelecek olan üçüncü şahıs ise şeriatı getirecektir. " Buna kesin olarak inanıyordum. Bir yandan çevremdekileri Nurcu yapmaya çalışırken diğer yandan da okuduğum felsefe ağırlıklı kitaplarla kendimi geliştirmeye çalışıyordum. Okuduğum hiçbir kitap, tartıştığım kimse beni içerisinde bu­ lunduğum öğretiden uzaklaştıramıyordu. Aksine her yeni öğ­ rendiğim şey öğretime olan inancımı daha da sağlamlaştırıyor­ du. Ta ki Kuran denen o kitabın mealini okuyana kadar. Meal okurken ilk rahatsız olduğum; şey Allah haram yiyecekle­ ri açıkça belirttiği halde Suat Yıldırımın "ama" diye bir parantez açıp başka haramları da eklemesiydi. Bu tavır çok sıkmıştı ca­ nımı. Üstelik burada anlatılan peygamberler hiç de benim ka­ famdaki gibi değillerdi. Kafamdaki peygamberle Kitap'taki peygamberi birbiriyle uygun hale getirmeye çalışıyordum. Bu­ nu halledeyim derken sahabe inancımda da zedelenmeler oldu. Allah bu kitabında sahabe dediğim bu yıldızlara kızıyor, azarlı­ yor. . . Niye? Ganimetin taksimine razı olmadılar diye. Allah Al­ lah! Sahabeler böyle olur muymuş? Peki, mezhep konusu? Za­ ten oldum olası mezhepler arasında var olan aptesin bozulma şartlarının farklılığı içimi kurt gibi kemirmiştir. Artık gittiğim sohbetlerde aykırı söylemlerde bulunuyordum ve bu durum sık sık "abilerle" karşı karşıya gelmeme neden oluyor­ du. Ama ben de bir ağabeydim ve dahası beninle bu konularda cebelleşecek pek çıkmazdı.

Edip Yüksel'e 114Mektup

"Boşver yahu Ahmet hoca, yine kafayı taktın bir konuya" gibi laflar ediyorlardı. Yavaş yavaş sohbetlere Kuran götürmeye başlamıştım. Bu du­ rum aradaki gerginliği iyice arttırdı. Ve öldürücü iki darbe: Şah, diye diye nihayet mat oldum. Mahvoldum ... Bittim ben ... İki konu: Birincisi, Süleyman'ın evinin önündeki heykeller ikinci ise Musa'nın Şuayip olduğu bilinen ihtiyarın kızlarıyla olan di­ yalogunun Said-i Nursi'nin Van valisi Tahir paşanın evinde ko­ nuk iken valinin kızlarıyla olan ilişkisine benzemesi ... Said-i Nursi uzun müddet kaldığı bu konakta paşanın altı kızı­ nın hiçbiriyle bir kelam etmiyor ve kızları tanımlarken üçü kü­ çük üçü büyük diye tanıtıyor. Altı kişiden üçü büyük üçü kü­ çük; başka nasıl olabilir ki! Biri büyük beşi küçük desen ne deği­ şir ki! Said ile Musa arasında belirgin bir fark vardı: Kadın-erkek iliş­ kisi açısından biri köylü idi, diğeri şehirli. Kadınlara olan dav­ ranış farklarının esası bu idi. Yani benim peşinden gittiğim adam aslında bir köylü. Bu fikrim onu Necip Fazıl, Ahmet Yük­ sel Özemre gibi kişilerle karşılaştırdığımda daha da kuvvetlen­ di. Süleyman'ın heykellerine gelince: Benim için bütün bir yobazlık tarihimizin açıklaması oldu. Bir kere heykele "haram " diyeme­ yiz. Çünkü koskoca peygamber yaptırmış ve kullanmış. Heykele izin vermeyen bir medeniyet görsel transferi de gerçek­ leştiremez. Bu konuyu biraz açalım: Sızıntı dergisinin 70'lerde çıkan ilk sayılarındaki canlıların boy­ nu sonrada çekilen bir hatla güya cansızlaştırılmış oluyordu. Öyle ya, biz kim oluyorduk da Allah'ın yaptığı bir canlıyı taklit ediyorduk? Resim, Allah'ın canlandırmasını taklit olduğu için kesinkes haramdı. Peki Said Nursi'nin hüve nüktesinde anlattığı havanın taşıyıcılık mucizesi, görsel taşımaya izin vermeyen bir medeniyetle nasıl başarılabilecekti ki? Bir çelişki vardı yani or­ tada. Bunu görmezlikten gelemezdim. Peki otuz yıl öncesine kadar dergideki resimleri non-animatif (cansızlaştırma) yapan bir cemaat hangi kafayla televizyon kurar ... Televizyonda gör­ sel taşımacılığın daniskası var. Bu belli bir şey de, söz konusu çelişki nerden geliyor?

6. 95

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Otuz yıl önce haram dediğin şey bugün nasıl helal, hatta farz olur? Beynimin orta yerine balyoz gibi inen bu sorunun cevabı içimi paramparça ediyordu. Evet, kabul etmek zorundaydım ki, ben dinamikleri tüketilmiş yobaz bir medeniyetin çocuğuydum. Çünkü bir şeyin haram-helal oluşu Allah'ın bildirdiğine göre değil, hayalın beni zorlamasına göre beliriyordu. Suat hocaya binlerce teşekkür. . . Onun hiç hesap etmediği bir şekilde meali sayesinde mezhepçilikten kurtuldum.

Edip Yüksel'e 114Mektup

Demokrasiye İnanmıyordum

David K. /27 Mayıs 2007

Herkese merhaba, Benim adım David. Şia bir ailede dünyaya geldim. Ailem Tan­ rı'nın varlığına inanırdı ve şeytanın kötülüklerine karşı korun­ mak için iyi işler yapmamız gerektiğini düşünürdü. Tipik Müs­ lüman bir aileydi ama çok da dindar sayılmazlardı. Mesela oruç tutmazlardı, namaz kılmazlardı ve diğer ibadetleri yapma ko­ nusunda çok hassas değillerdi. Bu yüzden ortaokula başlayıp birkaç Müslüman arkadaş edininceye ve doğduğum ülkeyi zi­ yarette bulunana dek kadar İslam'la ilgili çok fazla bilgim yok­ tu. Her zaman iyi bir inanan olmak istiyordum. Çünkü ne zaman bir Hıristiyan'ın veya Müslümanın din hakkında konuştuğunu duysam etrafta eşsiz bir enerji oluştuğunu hissederdim. Bu ger­ çek ve güzel bir enerji olurdu. İslam dinindeki disiplini seviyordum. Kuralları ve ritüelleri bir­ gün tamamen yerine getirmeyi planlıyordum. On dört-on beş yaşından itibaren Tanrı'nın varlığına inanmaya başlamıştım ve bu karanlık bir odayı aydınlatan ışık gibi bir şeydi. Dünyayı da­ ha net görüyordum ve önümde yeni kapılar açılmıştı. O yıllarda iyi işler yapmaya çalışan ahlaklı bir çocuktum. Okul­ daki arkadaşlarımın çoğunun dikkate almadığı ve uygulamadı­ ğı kurallarım vardı. Kimseyi incitmezdim ve kendimi oldu­ ğumdan iyi göstermek için insanlarla alay etmezdim. İnsanlara karşı kibardım ama kibarlığını zayıflıktan ileri gelmiyordu. Yeri ve zaman geldiğinde yapılan yanlışlıklara aynıyla karşılık ve­ rirdim. Hayatta her zaman sıkıntılı ve zorluklarla dolu dönemler olur. Özellikle çocukluk ve gençlik yıllarımın başında ben de sıkıntılar yaşadım. Yaşım ilerledikçe çektiğimiz sıkıntıların aslında iyi

6 97

Edip Yüksel'e 114Mektup

şeyler olabileceğini gördüm. Başarısızlıklarımın ve yaşadığım zorlukların ileride beni daha güçlü yapacağını, hayatıma değer katacağını gördüm. Bence hayatta zorluk yaşamayan, her şeyi eğlenceden ve gününü gün etmekten ibaret sayan insanlar bu dediğimin ne anlama geldiğini bilemezler. Her neyse ... Bazen Tanrı ile konuşurdum, O'na dua ederdim ve dinini izlemek istediğimi söylerdim. Ama şeytan ve kişisel arzu­ larım dünya hayatına meyletmeme sebep oldu. O zamanlarda mutluluğun içimizde değil dışımızda olduğuna inanıyordum. Popüler çocuklarla takılmak, son moda kıyafetler giymek, parti­ lere gitmek gibi şeyler mutluluğun anahtarı olacak diye düşü­ nürdüm. Bu yanlış düşünce zaman kaybetmeme ve enerjimi yanlış şeylere harcamama sebep oldu. İçki kültürü ve partilere katılmak benim ülkemdeki birçok gencin körlemesine takip et­ tikleri bir akım. Dünyadaki birçok gencin olduğu gibi. .. Batılı yaşam tarzını benimsemiştim; demokrasi, eşitlik, özgürlük ... Sonra zamanla bu yaşam şeklinden sıkılmaya başladım. Haya­ tın gerçek anlamını bulmak istiyordum ve kendimi ruhsal açı­ dan yavaş yavaş da olsa geliştirmek niyetindeydim. Daha iyi bir insan olup fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmeliydim. Materyalizm ve kapitalizm beni tatmin etmiyordu. Bütün bu sorgulamalardan sonra İslam'ı araştırmaya karar ver­ dim. İslam haktı, gerçekti ve kötü bir din olamazdı. Dinim hak­ kında daha fazla bilgi sahibi olmak istememin bir başka nedeni de gerçek bir Müslüman olma vaktimin geldiğine inanmamdı. Sadece inanmakla yetinmeyecek ve dinimin bana emrettiği şey­ leri yerine getirecektim. Aynı dönemde kendimi bilgi açısından geliştirmek amacıyla birçok kitap ve makale okudum intemet­ ten. Hayatla ilgili cevaplanmamış sorularım vardı ve bu cevap­ ları bulmalıydım. Çok kısa sürede İslam'la ilgili bir sürü bilgiye ulaşmıştım. Araş­ tırma yapmak istediğimde karşılaştığım İnternet siteleri Sünni­ lere aitti. En azından çoğunluğu bu tip siteler olduğu için takip edilmesi gereken doğru İslam'ın bu olduğunu düşünmeye baş­ ladım. Araştırmalarıma başlamadan önce İslam'ın Kuran'dan ve alimlerin yorumlarından öğrenilebileceğini düşünüyordum. İs­ lam'ın bütün kuralları Kuran'da vardır düşüncesindeydim. .&, Kimse bana geleneksel İslam'ın yanında başka birçok İslami yo98

Edip Yüksel'e 114Mektup

rumun daha olduğunu söylememişti. Hadisler ve tefsirlere ta­ mamen yabancıydım. Sünni İslam anlayışının geçerli ve doğru tek yol olduğunu dü­ şündüğüm için bu şekilde yaşamaya devam ettim. Katı bir Sün­ ni olmuştum. Hadislerdeki dini anlayışı aynen takip ediyor­ dum. Bir noktada kafam karışmaya başladı. Açık fikirli bir in­ sandım ve bir şeyi kabul etmeden önce aklımın ve gönlümün ondan yüzde yüz emin olması gerektiğini biliyordum. Zamanla doğru yolda olmayabileceğimden şüphe etmeye başladım. Daha tutarlı bir yol olsa gerekti. Soru soran beş dakikalığına cahildir, sonnayan ömür boyu. (Çin atasözü) Aynı günlerde kendimi bazı düşüncelerden kurtardım. Artık demokrasiye inanmıyordum. İnsanların İslam'ı kabul etmiyor oluşlarına şaşıyordum. Gün gelecek şeriat kanunları Norveç'te ve Avrupa'da uygulanacak, İslam her yere ulaşacak, diye düşü­ nüyordum. Gel gör ki inandığım şeriat Kuran'a değil, hadislere dayalı bir şeriat idi. Her ne kadar pek içime sinmese de recm ce­ zası gibi şeylerin İslam'da olduğuna inanıyordum. Madem ki İs­ lam tek gerçekti o yüzden İslam'da olan her türlü şey de gerçek olmalıydı. Anneme ve aileme kızmaya başlamıştım. Özellikle anneme ... Çünkü tesettürlü değildi. Araştırmalarım devam ediyor, makaleler ve kitaplar okuyordum. Partilerine ve eğlen­ celerine katılmasam da aynı kişilerle arkadaşlığa devam edi­ yordum. Bir gün internette dini konuların tartışıldığı sayfalardan birini okuyordum. Hadislerle ilgiliydi konu ve bazı hadislerin uy­ durma olduğu söyleniyordu. Konu ilgimi çekti ve hadislerle il­ gili internette arama yapmaya başladım. Kısa sürede bazı uy­ durma hadislerle karşılaşıp yazılanları okudum. Bir kısım ha­ dislerin Kuran'a ters düştüğü iddia ediliyordu ve gerçekten de öyle gibiydi. Bu gözlerimdeki perdeyi kaldırdı ve benim gerçe­ ğe ulaşmama vesile oldu. İmamların, alimlerin ve şeyhlerin gö­ rüşleri gözümden düşmeye başladı. Birkaç gün içinde bir sürü uydurma hadis bulmakla kalmadım, aynı zamanda www.submission.org sitesini keşfettim. Önümde yeni bir dünyanın kapıları açılmıştı. O güne kadar okuduğum Kuran çevirilerinden hiçbiri Reşad Halife'ninki kadar güçlü ve ,& 99

Edip Yüksel'e 114Mektup

güzel değildi. Aslında o güne dek doğru dürüst Kuran okuma­ mıştım. Çünkü takip ettiğim Sünni siteler hep hadislere yoğun­ laşmıştı. Ama Reşad, sadece Kuran'ı referans veriyordu ve tezi çok güçlüydü. Yine de Reşad'ın İslam yorumundan tam olarak tatmin olmamıştım çünkü Allah'ın elçisi olduğunu iddia ediyor ve Tövbe suresinin sonuna iki ayet eklendiğini söylüyordu. Bunlar bence mantıksızdı. Rabbim' den bana yol göstermesi için niyazda bulundum. Sabırlı ve açık fikirli olacaktım. Kuran'ı okudum ve sorularımdan birçoğu anında cevap bulmaya başla­ dı. Sünni öğretileri birkaç ay içinde terk ettim ve dinimi sadece Al­ lah' a has kıldım. Rabbime hamd olsun! Eğer Allah bana yol gös­ termemiş olsaydı, bugün sakallı ve gereksiz öğretileri izleyen katı bir Sünni olarak yaşıyor olacaktım. Böylece Allah'ın mesa­ jıyla ilgisi olmayan konularda enerjimi harcayıp duracaktım. Rabbim beni Kuran'ın yoluna iletmişti. Gerçek İslam'ı istedim ve bulduğumu bırakmayacağım. Başarabileceklerin anladıkların kadardır. (Napoleon Hill) Öğrenmek talebenin yapabileceği bir şeydir, hoca sadece yolu gösterir. (Çin atasözü) Yavaş gitmekten korkma, olduğun yerde kalmaktan kork. (Çin atasözü) Seçim bizim . . . Ya karanlık ve cehaleti seçeriz ya da bilgiyi ve aydınlığı. Hayattaki başarımın sebebi asla vazgeçmemem ve elimden gelenin en iyisini yapmış olmam. Başarı, bedelini ödeyebilenlerin hakkıdır. (Sun Tzu) Edip Yüksel'e, Layth Ayman'a, Muhammed Esed'e, Kasım Ah­ med'e, Arnold Yasin'e, Zlatan'a ve tüm cesur hakikat arayıcıla­ rının hepsine teşekkür ederim. İslam' ı Kuran' dan anlamanın yo­ lunu açan insanlar hepsi. Onlarsız yapamazdım .

• 100

Edip Yüksel'e 114Mektup

Kokunun İzinde Chris S. / 3 Kasım 2008

Jakarta'da sıradan bir gündü. Küp şeklindeki küçük odamda uyandığımda saat 11:30 civarıydı. Şu anda bu satırları yazarken neden o kadar geç saate kadar uyumuş olduğumu hatırlamıyo­ rum bile. Belki de part-time çalıştığım iş nedeniyleydi. Belki de günlerden cumartesiydi ama şunu hatırlıyorum; o saatler öğle namazı saatiydi. Jakarta'ta her yıl bazı dönemlerde öğle namazı o saatlere denk gelir. Bu ekvatoral iklimde yaşıyor olmanın bir sonucu. Birçok sebepten ötürü hayatımın ilginç bir dönemiydi. O zamanlar Jakarta' daki çeşitli İslami gruplara gidip gelirdim. Buralarda yaşadıklarımı anlatacağım birazdan. Cemaat kelimesi Jakarta' da bilinen bir kelime; aslen Arapça kö­ kenli. İngilizce de bu kelimeye "group" deniyor. Tebliğ kelimesi ise İslam'ı insanlara anlatmak manasına geliyor. Bu insanlar ya­ ni Tebliğciler Muhammed'in sünneti denilen öğretiye kendile­ rini adamış insanlar. Daha doğru bir ifade ile bunlar hadisleri saplantılı bir şekilde takip eden kişiler. Dünyanın dört bir yanı­ na dağılmışlar ve İslam'ı Muhammed peygamber ve arkadaşla­ rının yaydığı şekilde tebliğ ettiklerini düşünüyorlar. Bir mescid belirliyorlar, haftanın ortalama üç günü orada kalıyorlar, hadis­ lerle ilgili çalışmalar yapıyorlar, birlikte ibadet ediyorlar ve top­ luca yemek yiyorlar. Sadece bu kadar değil; kapı kapı dolaşıp insanlara kendileriyle birlikte mescide gelmeyi ve cemaatin ça­ lışmaların katılmayı tavsiye ediyorlar. Bu insanları beyaz cübbe­ lerinden ve genellikle darmadağınık olan sakallarından tanıya­ bilirsiniz.

Ben de bu grubun bir üyesi olarak namazlarımda çok dikkatliy­ dim. Hiçbir namazı kaçırmazdım, sürekli mescidde olurdum. O gün de diğerlerinden farklı değildi; vakit geldiğinde kalkmış, sakalımı sıvazlayarak abdest almış ve manevi anlamda temizlenip arınmıştım. En yakın mescide doğru yola koyulmuştum.

.6. 10 1

Edip Yüksel'e 114Mektup

Jakarta' da her evin önünden en fazla yüz metre ötede bir mes­ cid mutlaka vardır. Dışarıda küçük odamın hemen dışındaki dükkanın önünde yü­ rürken o an için bana sıradışı gelen ama sebebini sonra anlaya­ cağım bir şey oldu. Fark ettiğim ilk şey rüzgarın hızla esiyor oluşuydu. Bu Jakarta' da pek rastlanan bir durum değildi. Rüz­ gar güçlü bir koku taşıyordu. Genzimi dolduran bir kokuydu, bir çeşit karışım gibi . . . Tatlı bir vanilya tadına benziyordu. Bu ilginç bir durumdu çünkü Jakarta genellikle çöp, çürük balık ve kirlilik kokusuna alışkındı. Bir yerlerde tütsü yakıldığını ve rüzgarın tütsünün kokusunu burnuma taşıdığını düşündüm. Her şeye rağmen mescidin köşesine doğru sürdürdüm yürü­ memi. Mescide doğru süren üç dakikalık kısa yürüyüşüm boyunca bu güzel kokuyu hissettim. Mescide vardığımda ve namazı kılar­ ken kokuyu almaya devam ettim. Esinti sürekli devam ediyor­ du. Eve vardığımda, hatta odama girdiğimde de kokuyu duy­ maya devam ettiğimi fark edince sıradışı bir durum olduğunu anladım. Küçük odamın kapısı kapalıydı ve ben hala aynı kokuyu alı­ yordum. Hiç azalmıyordu koku. Sebebini düşünmeye başladım. Bu koku nereden geliyordu? Neden bu kadar güçlüydü? Yakın­ larda bir yerde tütsü fabrikası mı patlamıştı? Gittiğim mescid açık bir yerdi, etrafı duvarlarla çevrili değildi ve rüzgarın içeri­ ye işlemesi gayet mümkündü. Benim odam da küçüktü ve pen­ cerelerinden içeri rüzgar girmesi mümkündü. Belki de kokuyu bu yüzden her yerde alıyordum. Kokunun kaynağı yakınlarda bir yerde ve birazdan dağılır gider, diye düşündüm. Meseleyi çözdüğümü düşünüp konuyu kapattım. Duş aldıktan ve 15.yy tarzı Arap kıyafetlerimi çıkardıktan sonra kayınvalidemin evindeki karımı ve çocuğumu ziyaret etmek için küçük evimden bir kez daha çıktım. Kokuyu sadece yürür­ ken almıyordum bu kez, kayınvalidemin evinde de vardı aynı koku. Son beş saatte dolaştığım beş yüz metre kare çapındaki yer yerde aynı koku vardı. "Sadece tütsü fabrikası olayı" diye düşünmeye devam ettim. Günün sonuna yaklaşırken bile aldı­ ğım kokuyla ilgili hiçbir şüpheli durum düşünmedim.

& Ertesi gün bir önceki gün gibi değildi. Banyoda namaz için ab1 02

Edip Yüksel'e 114Mektup

dest alıyordum. Eğilip yüzümü yıkamak üzereydim ki aynı ko­ ku birden bire havada uçuşmaya başladı. Yine aynı vanilya ve çiçek kokusu her tarafımı sarıyordu. Durdum, ayağa kalktım ve derin derin nefes aldım. Kafamı sağa sola hareket ettirerek etrafı koklamaya başladım. Bu nasıl olabilirdi? Banyomda bu kokuyu ilk kez almamın üzerinden yirmi dört saat geçmişti ve içerisi yi­ ne aynı kokuyla dolmuştu. Biraz şaşırmıştım. Kafamda dönüp duran düşüncelere dalarak mescide doğru yola çıktım. Söylemeye gerek yok, kokuyu yürürken de alıyordum, namaz kılarken de ve sonrasında da. Yaşadığım bu olayın bazı ayrıntı­ larını anlatmayacağım. Kokunun kendisinden çok bu yaşadığım şeyin kimsenin anlamayacak olması daha şaşırtıcıydı. Mescidin içindeyken, yanan bir şey var mı diye etrafıma bakındım. İnsan­ lara fark ettirmeden etrafı koklamaya başladım. Belki kokunun kaynağını görebilirdim ama maalesef! Mescitteki arkadaşlarla bir süre sohbet ettikten sonra eve doğru yola koyuldum. Bir ön­ ceki günden farklı olarak koku bu kez beni uyuyana kadar takip etti. Üçüncü gün uyandığımda koku yoktu ama yarım saat sonra or­ taya çıktı. Tıpkı diğer günlerdeki gibi birden bire gelmişti. Üçüncü veya dördüncü gün bu durumun sıradışı olduğunu an­ ladım. Çünkü nerede olsam, ne kadar uzağa gitsem koku da benimle geliyordu. İşte, mescitte, motosikletle giderken bu tatlı parfüm kokusunu hep benimleydi. Sanki üst dudağıma yerleş­ miş gibiydi. Orada tutunuyordu sonra da her nefes aldığımda burnumdan içeri giriyordu. Bir süre sonra bu olayı arkadaşla­ rımla ve bazı aile üyelerimle paylaşmak zorunda kaldım. Bu durum ısrarla devam edince benden başka kimsenin kokuyu almadığını anladım. Çünkü koku o kadar güçlüydü ki herkesin benim gibi bu kokuyu aldığını düşünüyordum ama durum öyle değildi. Kafamı karıştıran bu durumu ilk Endonezyalı olan cemaat üyesi bir arkadaşımla paylaştım. Bir koku alıyor musun, diye sordu­ ğumda: "Hayır'' cevabını verdi. Dengem bozulmuştu çünkü koku herkesin alabileceği kadar güçlüydü. Acaba zehirlenmiş miydim? Bu hoş kokunun zehirleyici bir özelliği mi vardır? Tam olarak tarif edemeyeceğim ama vanilyaya benzer bir kokuydu. O kadar yoğundu ki normal bir parfüm kokusu olsa beni hasta

A 103

Edip Yüksel'e 1 14 Mektup

edebilirdi. Böyle bir durum söz konusu değildi, koku bende hoş duygular uyandırıyordu. Bazen namaz kılarken o kadar yoğun­ laşıyordu ki dikkatim dağılıyordu. Olduğum yere oturup derin derin nefes alıyordum. Her neyse . . . Arkadaşıma yaşadığım bu durumu arılathm. Kok­ laması hususunda ısrar ettim. Bana güldü. Yine de yüzümü, kı­ yafetlerimi koklamaya başladı. Kullandığım parfümün minik kokusundan başka hiçbir koku almadı. O zaman bu kokuyu alan kişinin sadece ben olduğumu anladım. Emin olmak için başkalarına da sormalıydım. Sonraki birkaç gün bu olayı az sayıdaki başka insan da sordum. Çünkü yaşadığım durum fazlaca insanla paylaşılacak bir şey değildi. Karıma da sordum. Arkadaşım gibi tepki verdi ve hiç­ bir koku almadığı söyledi. Kokuyu sadece benim aldığımdan emin olmak için aynı şeyi cemaatteki bazı arkadaşlarıma da yaptırdım. Hiç kimse hiçbir koku almıyordu. Neden böyle bir koku duyduğuma dair bir açıklama yoktu ortada. Bu güzel koku tatlı bir uğursuzluk ya da bir gölge gibiydi. Pe­ şimden ayrılmıyordu ve hiç kimse bunun farkında değildi. Bu­ nun ne olduğunu düşünmekten uykusuz kalıyordum. Sakallı arkadaşlarımın dediği gibi miydi, cennet kokusu muydu? Bu deneyimimin özel bir anlamı mı vardı? Deliriyor muydum? Ne olup bittiğini arılamak için çok uğraştım ama tatminkar bir ce­ vap bulamadım. Bir süre sonra bu ısrarcı kokunun nereden geldiğini ve anlamı­ nın ne olduğunu düşünmekten vazgeçtim. Bir çeşit arkadaş gi­ biydi, beni her yerde takip ediyordu ve kendimi iyi hissediyor­ dum. Üçüncü haftanın sonunda fark ettim ki koku gün doğduk­ tan sonra geliyor ve sonrasında kayboluyor. Ayrıca şiddetini kaybediyor. Sonunda bir sabah uyandım; koku gitmişti. Bu tuhaf durum üç hafta boyunca devam etti ve beni çok etkile­ di. Hala ne olduğunu düşünürüm ama bir açıklamam yok. Bu kokuyu duymaya başladıktan iki hafta sonra dinin tek kaynağı­ nın Kuran olduğunu söyleyen görüşten haberdar oldum. Bu mesajı kabul ettim. Sakalımı kesip, giydiğim çöl kıyafetlerini yaktım. Hadislere dayalı öğretiyi terk ettim. Kuran'ı dinimin tek kaynağı olarak kabul ettim.

.da. 104

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Çıplak Koşan Musa Chibuzo 0. /16 Şubat 2009 Kuran'ın gerçek mesajına ulaşma yolculuğumun kolay olduğu­ nu söyleyemem. Tanrı'yı ve gerçeği arama yolculuğumun in­ sanları teşvik etmesini isterim. Bu arayış benim gibi bir arka planı olan insanlar için yeni bir şey olsa gerek. Yıllar önceki ha­ lim aklıma geldiğinde, bu fikirlere sahip olacağımı düşünemez­ dim. Ailem Amerika'ya otuz yıl önce Nijerya' dan geldi. Annem de babam da doktor. Dallas/ Teksas' da yaşıyoruz. Herhangi bir mezhebe bağlı değildim ama yine de kendimi Katolik sayıyor­ dum. Aslında annem Katolik'ti, babam ise Agnostik. Okulda sporcuydum, atletizm grubumuz vardı. Tevrat okumayı sever­ dim. Her gece yatmadan önce Tevrat'tan ayetler okumayı alış­ kanlık haline getirmiştim. Başka bir dini inançla karşılaşmamış­ hm, kimse de bana herhangi başka bir inancı anlatmış değildi. Zaten ben de böyle bir şeye gerek duymamışhm. İslam'la karşı­ laşmam lisede tanıştığım en iyi arkadaşım sayesinde oldu. Aile­ si aslen Pakistanlıydı. Geleneksel Sünni inancı benimsemişlerdi. Bana İslam' dan bahsettiler. İlgimi çekmişti ama inancımı değiş­ tirecek kadar değil. . . Liseden sonra annemin teşvikiyle Notre Dame Üniversitesine gitmeye karar verdim. Çünkü dini yönü ağır basan bir okuldu. Amerika' da Katolik kültürün ağır bastığı en büyük üniversitey­ di. Okul müfredatı Katolik kültürü ve felsefesi üzerine kurul­ muştu. Bununla birlikte bilgimi artırmak amacıyla bir arkada­ şımın da tavsiyesiyle Arapça dersi almaya karar verdim. Arka­ daşım Arapçanın ilginç bir dil olduğunu söylemişti. Konuyu okuldaki danışmanıma açtığım zaman şaşırtıcı bir biçimde he­ vesimi kırdı. Çünkü Arapça dersi almamı istememişti. Yine de ben dersi ikinci branş dalı olarak almaya karar verdim. Dili öğrendikten sonra, bu dili konuşan insanları daha yakından

& 1 05

Edip Yüksel'e 114Mektup

tanımak istedim. Okulda İslam'la ilgili olarak verilen eğitim çok genel olduğu için kendi kendimi yetiştirmek amacıyla müfreda­ bn dışında da şeyler okudum. Adeta İslam dinine aşık olmuş­ tum. Hıristiyanlığın tüm doktrinlerine zaten inanmıyordum ve İslam'la ilgili çalışmalarım inançlarımı ve hayata bakışımı değiş­ tirmişti. İnandığım şeyleri ve hayattaki varoluş amacımızı sor­ gulamaya başladım. Yaptığım bu derinlemesine sorgulamalar, beni İslam' ı daha yoğun incelemeye yöneltti. En temel kaynak olan Kuran' dan başladım işe. Diğer dinleri de­ ğil İslam'ı önceliyordum. Çünkü bu din diğer dinlerin yerini al­ dığını iddia ediyordu. Tüm bu çalışmalarım beni bir sonuca gö­ türdü; İslam yeryüzündeki en akılcı ve en mantıklı dindi. Yirmi yaşında İslam'ı kabul etmeye karar verdim. Yirmi birinci doğum günümde evimizin yakınlarındaki bir camide cemaat önünde şahadet getirdim. O aylarda İslam hakkında okumaya devam ettim. Sadece dini açıdan değil siyasi açıdan da İslam' ı inceliyordum. Tıpkı bugün olduğu gibi. . . Camiye sık sık uğru­ yordum. Bir süre sonra Kuran' a odaklanmayı ihmal ettiğimi düşünmeye başladım. Bunun yerine ritüellere, hadis kaynaklı öğretilere önem veriyordum. Bulunduğum yerdeki birçok Müs­ lüman, molla ve Tebliğ Cemaati üyesi helal sertifikalı ürün ye­ mekten, yattığım zaman ne tarafa dönmem gerektiğinden, la ilahe illa allah diyerek zikir yapmaktan bahsediyordu. Böylece daha takvalı biri olacağımı söylüyorlardı. Ayrıca sakal bırak­ mamı, ismimi değiştirmemi, resim yasak olduğu için duvarla­ rımdaki tüm resimleri kaldırmamı, sağ elle yemek yememi çün­ kü şeytanın sol eliyle yiyip içtiğini, Miraç gibi saçma hadislere inanmamı, mollalara mevlana dememi -ki efendimiz anlamına gelir- salık veriyorlardı. Bu nokta geleneğin takipçisi ve belli bir fraksiyonun adamı ol­ duğumu fark etmedim bile. Kör bir cehalet içindeydim. öyle bir körlük ki mollaların fikirlerini sorgulamadan kabul ediyordum. Kuran insanları bu konuda şöyle uyarmaktaydı; 1 7:36 Bilmediğin bir şeye inanıp ardına düşme, çünkü işitme, görme duyusu ve beyin, hepsi ondan sorumludur.

,6. 1 06

İslam'ı kabul etmeden önceki halime dönmüş gibiydim. Niha­ yetinde kabuğumu kırıp Kahire'ye (Mısır) gittim. Amacım Arapçamı ve bilgimi artırmaktı. Birçok insanla tanıştım ve yeni arkadaşlıklar kurdum. Kuran'ı rehber edinmemiş insanlarla ko-

Edip Yüksel'e 114Mektup

nuşup yaphkları şeyleri sorgulamaya başladım. Mesela alınla­ rındaki siyah noktalar. . . Bunlar yüzüstü yere kapanmaktan oluyordu. Ya da kadınlara toplum içindeki davranış biçimleri. . . Yoksulluk, eğitimsizlik, hurafelere inanmak . . . Bütün bunlar sorguladığım konulardı. Hepsi mollaların basından ve vaazlar­ dan yaptıkları yanlış dini propagandaların sonucunda ortaya çıkan durumlardı. Hikayeme devam etmeden önce bir açıklama yapmak istiyo­ rum. Molla kavramını kullanırken insanlara hakaret etmek ni­ yetinde değilim. Elbette aralarında İslam'ın gerçek mesajını an­ latan insanlar var. Ben, molla derken din adamlarındaki bazı or­ tak özellikleri kastediyorum. Mollalar genellikle açık fikirli de­ ğildir. Fikirlerini mantıklı bir şekilde tartışmazlar. Genellikle kendi argümanlarına olduğundan daha fazla değer biçerler. Kinci bir kibirleri vardır. Kadınları aşağılarlar. İnsanın dünyası­ nı da ahiretini de mahvederler. Bu yüzden mollaların insanlık için zararlı olduğuna inanıyorum. Alman ve Amerikan kökenli bir profesörün felsefe derslerine katılıyordum. Derslerinde sık sık İslam dünyasıyla ilgili göz­ lemlerini aktarıyordu. Mısır'daki insanlar arasında Müslüman­ ların genellikle geri kalmış kişiler olduğuna vurgu yapıyordu. Ana konusu olan felsefeden nadiren bahsederdi. Mollaların ( me­ sala Gazali) cehaletiyle eğlenirdi. Tanrının varlığına inanmazdı. Bir derste en sert eleştirilerinden birini yaptı; hiç tereddüt etme­ den Mısır'daki mollaların ülkeyi harabeye çevirdiğini söyledi sınıfta. Mısırlı öğrencilerin bu söze cevap vermemelerine çok şaşırdım. Sonra kendi kendime, mollalar tarafından bir sürü saçmalıkla yetiştirilmiş bu insanlar ne cevap verebilir ki, diye düşündüm. Bir zamanlar aklın ve rasyonel düşüncenin en sadık savunucusu olan Müslümanlar nasıl olmuşta bu cehaletin içine düşmüştü? Mısır'daki eğitimimden sonra Amerika'ya döndüm. İslam'la il­ gili aldığım eğitim sonucu oluşan değişimle birlikte mescide daha sık uğramaya başladım. Selefi imam yine akıldışı şeyler anlatıyor, hutbelerde elini kürsüye vura vura Muhammed pey­ gamberin sünnetini yüceltmek adı altında ona hakaret ediyor­ du. Mesela peygamberimizin güya şöyle dediğini söylüyordu; "Eğer bir adam cüzdanını mescidde kaybederse, dilerim Allah onu kendisine hiç buldurtmasın." Bu korkunç hadisi duyduktan sonra sahih kabul edilen rivayet

6 107

Edip Yüksel'e 114Mektup

kitaplarına daha yakından baktım ve absürt denebilecek şeyler gördüm. Ertesi gece bir arkadaşımla beraber imama özellikle önceki gün verdiği "Hadislerde ilimler'' konu hutbeyle ilgili so­ rular sormaya gittim. Tartışmanın başında bazı saçma hadislerle ilgili sorular sordum imama. Mesela bir grup maymunun zina yapan maymunu taş­ lamalarıyla ilgili hadis . . . Sonra, Allah'ın kimliğini kanıtlamak için Muhammed peygambere baldırını gösterdiğini söyleyen bir diğer hadis . . . Sorduğum bir başka bir hadis de, Musa'nın kıya­ fetlerinin bir taş tarafından çalındıktan sonra Musa peygambe­ rin çırılçıplak koşmasıyla ilgili olan hadisti. İmama sorduğum soruları giderek zorlaştırdım . . . Bütün bu hadislerin saçma ol­ duğunu düşündüğümü ve bunu durumun hadislerle ilgili ka­ famda şüpheler oluşturduğunu söyledim. İmam yüzüme baka baka yalan söyledi, kitaplarda bu hadislerin olduğunu reddetti. Sonra bağırmaya başladı; "Eğer birileri sahih kitaplardaki ha­ dislerin saçma olduğunu iddia ediyorsa, onlar aptalın tekidir, böyle söyle onlara." dedi. Arkadaşımla ben imamın bu davranı­ şına ve tepkisine şok olmuştuk. İmamefendi daha sonra bana hadislerdeki bilimsel konuları an­ latma gayreti içine girdi. Hadislerin doğruluk kriterlerine dair bir şeyler söylemeye çalıştı. Konuştukça batıyordu. Heyecanlı konuşmasını şöyle bitirdi; "Hadisler mükemmel olmayabilir, belki bazı hatalar yapılmıştır ama son tahlilde hadis usulü ge­ çerli bir usuldür. Alimler hadisleri kabul etmiştir. Mesela bir hadiste Musa'nın ölüm meleğini bir mağarada gördüğü ve yü­ züne tokat attığı söylenir. Bu olay neden gerçek olmasın ki!" Arkadaşıma döndüm, dehşet içinde kalmıştım. Aklı başında bir adam bu tip saçmalıklara nasıl böyle safça inanabilirdi? Kaldı ki bu adam bir imam ise! Daha şaşırtıcı bulduğum ise şuydu; bu imam batıda doktora yapmış birisiydi ve birikimi bu kadardı. Bir de dünyanın diğer taraflarındaki hocalar aklıma gelince du­ rumun vahametini düşünemiyordum bile. İmama birçok oryantalistin İslam'ı ve Müslümanları kınamak, eleştirmek, küçük düşürmek için bu hadisleri kullandıkları hal­ de mollaların neden bu hadisleri reddetmediklerini sorduğum­ da hiçbir cevap veremedi. Sorularımda kaçmak için, "Bu hadislerin inancına yıkmasına izin verme." deyip durdu. .&_ Kafam karışmıştı. Şüphelerimi gidermek için tekrar Kuran'a 108

Edip Yüksel'e 114Mektup

yöneldim. Bu saçmalıkların çoğunun Kuran' da olmadığını gör­ düm. Kuran' da olanlar ise hadis ve taklit hastalığının etkisiyle yapılmış çeviri hataları nedeniyleydi. Asıl bomba o haftaki Cuma namazında patladı. Aynı imam ha­ dislerle ilgili klasik hutbelerinden birini veriyordu. Hutbesinde yine hadis kitaplarını yüceltiyor ve Kuran'ın harika mesajını ihmal ediyordu. Daha sonra İslam ümmeti içerisinde Kuran' dan başka kaynak kabul etmeyen insanlarla yaptığı tartışmalara de­ ğinip, onların esasında kafir olduğunu söyledi. Bu sözleriyle beni ve cemaat içinde benim sorduklarımı gündeme getirenleri hedef aldığını anlamıştım. İmam ayrıca, "Bana gelip de şu akıl ve mantık dışı demeyin. Kardeşlerimiz ve kız kardeşlerimiz arasında hadisleri redde­ denler varsa onları muhatap almayın. Çünkü onlar Kuran'ı kavrayamazlar. Onların beyinleri sünnetin ne olduğunu anla­ maya yetmez. Budala insanlardır onlar. " dedi. Bu konuşma beni iğrendirmişti. Daha da kötüsü cemaat içinde­ kilerin çoğu bu adamın iddialarının saçmalığından haberdar bi­ le değildi. Müslümanların neden bu halde olduklarını anlamıştım. Araş­ tırmalarım sonucunda üçüncü yüzyıldan itibaren alim olarak kabul edilen kişilerin Muhammed peygambere sünnet, hadis ve fıkıh denilen öğretileri isnad ettiklerini gördüm. Tüm bu öğreti­ ler Kuran'dan yüzlerce yıl önce uydurulmuştu. Ve böylece İs­ lam dini savaş dinine döndürülmüştü. Müslümanlar Kuran' dan önceki durumlarına dönmüştü. Bir nevi cahiliye dönemi yaşıyorlardı. Kuran'ın insanları fiziksel ve ruhsal olarak özgürleştiren mesajını tahrif etmişlerdi. İnsanlık için dinamik ve akılcı bir sistem olan İslam fırkalara bölünmüş ve böylece saçma ritüellerin, boş inançların, uydurmaların ve dogmaların dini haline getirilmişti. Kuran bize şöyle seslenir; 3:139 Gevşemeyin, üzülmeyin; inanıyorsanız üstün olan siz­ siniz. Ve bir başka ayette de şöyle der; 24:55 Allah, inanıp erdemli davrananlarınızı, kendilerinden öncekileri egemen kıldığı gibi onları da egemen yapacağına, kendileri için seçtiği dini yerleştireceğine ve korkularını güvene çevireceğine söz vermiştir. . .

,&_ 109

Edip Yüksel'e 114Mektup

.&.. 1 10

Bu nedenle bugün yaşanmakta olan İslam, Kuran mesajım ih­ mal ettiği için gelişmek ve ilerlemek yerine diğer dinlerin düş­ tüğü duruma düşmüştür. Çıkarcı ve bencil bir anlayışa mah­ kum olan bu dini, olması gereken konumuna getirmek için Mu­ hammed peygamberin ve onun arkadaşlarının bir dört yüz yıl önceki anlayışlarını hakim kılmak gerekmektedir. Hiçbir samimi insan o dönemde insanlığın gerçekleştirmiş ol­ duğu muazzam başarıyı inkar edemez. İnsanın saygınlığı, kadın hakları, hukuk, adalet, eşitlik, inanç hürriyeti, ifade özgürlüğü, gerçek demokrasi, insan yaşamının kutsiyeti, ilim sahipleri ve entelektüeller tarafından tarihin alhn sayfaları olarak kaydedil­ miştir. Bugün Müslümanların kendilerine, Kuran Allah'tan mıdır değil midir, diye sormaları gerektiğine inanıyorum. Elbette ki Ku­ ran' da hata yoktur. Aslında Müslümanların Kuran' a dönmeleri gerekir. Buna dair umut vardır. Ben inancımı bilgi ve akıl üze­ rinden yeniden yapılandırdım. Fark ettim ki Kuran insanlığın karşılaştığı sorunları çözecek ve varoluş sebebimizi bize hatırla­ tacaktır. İnanıyorum ki her türlü tahrif gerçeği hatalı yorumlamamıza sebep olur ve bu durum aklımız için zararları etkiler gösterip yanlış hüküm vermemize yol açar. Müslümanlar dini eğitim sis­ temlerini ve siyasi anlayışlarını yenilemek zorundadır. İnsan ürünü olan dini öğretilerden vazgeçip Kuran' daki İslam' a yö­ nelmelidir Müslümanlar. Böyle yaptıkları takdirde hem dinleri­ ne, hem Müslümanlara hem de tüm insanlığa büyük hizmet etmiş olurlar. Bunun yolu Kuran'a dönüşten geçmektedir. İslam'a doğru olan yolculuğum ve bu yolculuk esnasında yaşa­ dıklarım sonucu İslam'ın mesajının aslında çok basit olduğunu gördüm. Bunca araşhrma esnasında, farklı birçok alimin fikirle­ riyle tanıştım. Mesela Edip Yüksel, Shabbir Ahmed, Gulam Ahmet Pervez. Tüm bu yaşananlardan sonra vardığım nokta şudur: İnsanlığı kurtarabilecek yegane şey Kuran'dadır. İlahi Kelam'ın dediği gibi; 13:11 Bir topluluk kendisini değiştirmediği sürece Allah da o top­ lumu değiştirmez. Bu sebepten ötürü insanlığa ışık olabilmek için Müslümanların düşünme biçimlerini değiştirmeleri gerekmektedir.

Edip Yüksel'e 114Mektup

Biz Ne Yaptık Layth S. /22 Şubat 2009

Ben ve eşim Almanya'da yaşarken, çok dindar bir Hıristiyan çiftle arkadaş olduk. Bir akşam yemeğinde İslam ve Hıristiyan­ lık üzerine tarhşmaya başladık. Birkaç saat süren tarhşma bo­ yunca her birimiz Kutsal Kitap'tan alıntı yapıyor veya ne dü­ şündüğümüzü söylüyorduk. İsa hakkında konuşurken, Hıristiyan arkadaşım, "İsa öldürüldü mü?" diye sordu bana. Ben de "Hayır, onun yerine başkası öl­ dürüldü," dedim. O anda bana şunu söyledi; "Eğer öldürülen İsa değil de, ona benzeyen biriyse, bu durumda Allah insanlan aptal yerine koşmuş olmaz mı?" Sonra devam etti; " Tann adil değil midir?" Bu soruya sadece "Evet" diyebildim ama aklım başka bir şey söylüyordu. Arkadaşlarımız gittikten sonra Kuran'a bakhk eşimle beraber. Kuran'ı defalarca okumuş olmamıza rağmen tam olarak hangi ayete bakacağımızı bilmiyorduk. İsa ile ilgili bütün ayetleri ince­ lediğimiz de, çarmıha gerilenin İsa olduğunu ama Allah'ın çar­ mıhta İsa'nın canını aldığını, böylece İsa'yı öldürenin insanlar değil Allah olduğunu gördük. Bunu fark etmiş olmak bizi mutlu etmişti. İlk nesil alimler İsa'nın yerine başkasının asıldığını söylemek gibi bir hata yap­ mışsa, başka ne hatalar yapmışlardır kim bilir, diye düşünme­ den edemedik. Bir kaç hafta sonra, internette Kuran'la ilgili araşhrma yapar­ ken, www.moslem.org sitesiyle karşılaşhm. Reşad Halife'nin "Kuran, Hadis, İslam" kitabını okudum o sitede. Verebildiğim tek tepki şu oldu; "Aman A llah'ım, biz ne yaptık?" Gerisi sadece teferruat ...

... 111

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Gerçek Olamayacak Kadar Güzeldi Prithvi ?. / 5 Mart 2009 Ben Bangladeşliyim. Ülkem 1947 yılındaki kanlı bir mücadele­ den sonra Pakistan' dan ayrılıp bağımsızlığını ilan etti. Otuz üç yıllık bağımsızlıktan sonra ülkem kana susamış mollalar tara­ fından ele geçirildi. Cemaat-i İslam diye isimlendirilen mollalar örgütü barışsever ve ürkek bir halkı olan ülkemde şeriat düzeni kurmak için her şeyi yapıyor. Ülkenin önemli bir kısmının beyni yıkanmış durumda. Ben de böyle bir ailede dünyaya geldim. On dört amcamın hepsi bu bahsettiğim grubun üyesi. Dini yol­ culuğumda etkin bir öneme sahip olan bu örgütün benim deği­ şim hikayemde hatırı sayılır bir rolü var. Babam ateistti. Annem ise sıradan bir Müslüman... Ailemdeki -yani amca ve teyzele­ rimdeki- bağnazlık çocuklumdan beri dikkatimi çekerdi. İs­ lam' ın ırkçı bir din olduğunu hiç düşünmemiştim. Aslında o yıllarda din ve Tanrı konusunda pek de kafa yormazdım. Bir gün birisi bana Dr. Zakir Naik'in (Hindistanlı ünlü alim, tüm kutsal kitapları ezbere bilir) bir kitabını verdi. Benim gibi cahil bir adamın Zakir Naik gibi zeki biri tarafından anlatılan safsatalara inanması zor olmadı. Hayatımda ilk kez İslam' a sempati duy­ maya başladım. Bu hayranlığım babamın bana " Şüp he Ettiği­ miz Tanrı" isimli bir kitap vermesiyle son buldu. Kitabın yazarı John Humphyrs isimli agnostik bir İngiliz' di. Kitabı okuduktan sonra internette İslam düşmanlığını ve rasyonalizmi savunan si­ teleri takip etmeye başladım.

6_ 112

Bu esnada İslam konusunda ne kadar cahil olduğumu fark et­ tim. Kafa karışıklığı yaşıyordum. Tam o zamanlarda Richard Dawkins'in "Tanrı Yanılgısı" adlı kitabını da okudum ve inan­ cım neredeyse dağılma noktasına geldi. Tüm bu din karşıtı görüşlere cevap verebilmek için bazı İslami siteleri takip etmeye

Edip Yüksel'e 114Mektup

başladım ama gördüm ki bu siteler edebi laflar ederek nefret ve zararlı fikirler yaymaktan başka bir amaca hizmet etmiyor. Yine de Dawkins'in " Tanrı yoktur'' görüşüne kahlmıyordum. Her ne olursa olsun İslam diğer dinlerden daha mantıklıydı diye düşü­ nüyordum. Allah inancımı koruyordum ama tamamen kör bir inanç içindeydim. Bundan birkaç ay önce internette bir sayfaya denk geldim. Her­ kesin fikirlerini paylaşhğı ve tarhşmalar kahldığı bir siteydi. Si­ tenin dini tartışmalar yapılan bölümünde ateistler, İslam karşıt­ ları ve bazı dini uygulamaları reddeden kişiler tarafından yo­ rumlar yazılıyordu. Bunlardan birisi dikkati çekmişti. Sürekli Kuran'dan ayetleri referans veriyordu. Bu kişiye (Hasan Mah­ mud) mail yazdım ve bana bir Kuran meali tavsiye etmesini söyledim. Bana hemen cevap yazdı ve Edip Yüksel'in "Refor­ mist Translation" isimli çevirisini tavsiye etti. Ayrıca beni www.19.org sitesine yönlendirdi. İlk olarak Edip'in Reformist Translation isimli mealini indir­ dim siteden. Üstünkörü göz attım sayfalara. Biraz sinirlenmiş­ tim. Çevirmenler kesinlikle savunmacı bir mantıkla hareket et­ mişler, diye düşündüm. Böyle düşünmemin sebebi hadisleri çok seviyor oluşum değildi; çeviri gerçek olamayacak kadar güzel­ di. Meali hazırlayanlar Reşad Halife diye birinden sözediyor­ lardı. Bu ismi hatırlıyordum; ateistlerin hazırladığı bir sitede Reşad Halife'den elçiliğini ilan ettiği için alay edilerek bahsedi­ liyordu. Reşad Halife'nin kim olduğunu araştırmak için 19.org sitesine bakmaya karar verdim. Bu " sahte elçi(!)" hakkında bilgi edinmek istiyordum. Sitede indirdiğim mealin çevirmenlerden birinin (Edip Yüksel) Ali Sina ile yaptığı tartışmaya denk geldim. Ali Si­ na'yı daha önce duymuştum, tarhşma o yüzden dikkatimi çek­ mişti. O uzun yazıyı (tartışmayı) okuyunca sahte olanın aslında Reşad Halife değil, geleneksel İslam olduğunu görmüş oldum. Sadece Kuran düşüncesi doğruydu ve benim için mesele bitmiş­ ti. Bu anlattığım olay yeni gerçekleşti. Kendimi bazı konularda ha­ la cahil hissediyorum. Sadece Kuran fikrini savunan sitelere ba­ kıyorum internette ve makaleleri okuyorum. Hoşuma gidenleri sık sık ziyaret ettiğim bazı blog sayfalarında paylaşıyorum. Bazı .. 113

Edip Yüksel'e 114Mektup

yazıları da Baghai diline çevirip internette paylaşıyorum. Çok farklı tepkiler geliyor. Sanırım insanlar geleneksel İslam' dan bıkmışlar ama yeni bir anlayışı kabullenecek cesareti bulamıyor­ lar. Bazı insanlar ise paylaşhğım yazılara çok sert tepki veriyor. Bunu fazla umursamıyorum. İslam'ın kaynağı olarak sadece Kuran'ı kabul eden insanların sayısı az olduğu için kendimi ba­ zen yalnız hissediyorum. Bazı İnternet forumlarında bu düşün­ ceyi savunan Bangladeşli kişilere rast geldim ve çok sevindim. Bu durum inandığım şeyleri insanlara anlatma azmimi arthrı­ yor.

... 114

Edip Yüksel'e 114Mektup

Bazı Hadisleri Gizliyordum

Amine ?. / 9 Haziran 2009

Benim adım Amine. Otuz dört yaşındayım ve Cezayirliyim. Hayat gerçekten çok şaşırtıcı. Sekiz yaşımdayken, okulda öğ­ rendiğim bir şey vardı: Kimse Kuran'ın benzeri bir kitap oluştu­ ramaz! Bir gün alışverişe giderken -günde iki kilometre yol yürürdüm ekmek almak için- öğretmenimin bana okulda söylediği bu ko­ nuyla ilgili hayal kurmaya başladım. Kuran'daki gibi yeni bir sure üzerinde düşünmeye başladım. Bunları size niye anlattı­ ğımı düşünüyor olabilirsiniz. Anlatıyorum çünkü bize öğretilen dinle ilgili her zaman şüphelerim vardı. Kendi kendime, Ku­ ran'dan daha kalın kitapları okuyorsun da neden baştan sona Kuran'ı okumuyorsun, diye sorardım. Sebebini tahmin edebili­ yorum. Bilinçaltımda Kuran'ı anlamayacağımı düşünüyordum. Madem öyleydi, ne diye okuyacaktım! O yıllarda ibadetlerimi aksatarak yerine getiriyordum. Her za­ man kendime "Artık düzenli olarak ibadet edeceğim," deyip duruyordum. Kendime yakıştıramadığım bir durumdaydım çünkü gerçeği, bu hayatla ilgili hakikati bilmek istiyordum. Beni şok edecek bir şeyi ve aynı zamanda da hakikate gözlerimi aça­ cak birini bekliyordum. İnternette dolaşırken dikkatimi çeken bir başlıkla karşılaştım: Kuran'daki Matematiksel Sistem! Dos­ yayı kaydettim bilgisayarıma. Dosyada sadece ayetlerle ilgili bilgiler yoktu, hadislerden de bahsediliyordu. Eşimin Hıristiyan olan bir arkadaşı vardı. Onunla her sohbeti­ mizde din hakkında konuşurduk. Bir gün ona bazı hadisler gös­ terdim. İslam'ın kadına verdiği değeri gösteren hadisler . . . Yalnız sonrasında fark ettim ki, aynı konudaki (kadın) diğer bazı hadisleri kasıtlı olarak gizliyordum. Çünkü o hadislerin tartış­ malarımızda herhangi bir faydası olmuyordu. Sonrasında ma- _& 115

Edip Yüksel'e 114Mektup

tematiksel mucizeyle ilgili bilgilere bakmayı düşündüm. Şok olmuştum. Çünkü Kuran'a iki ayet eklendiği bilgisi de vardı bilgisayarıma indirdiğim o dosyada. Matematiksel mucizesini bulan Reşad Halife, elçi olduğunu id­ dia ediyordu. Tekrar tekrar inceliyordum konuları. Her geçen gün Kuran'ı daha çok okuduğumu fark ettim. Sadece okumakla kalmıyor aynı zamanda anlıyordum da. Apaçıktı Kuran. Ağla­ dığımı hatırlıyorum. Kuran'a defalarca bakmıştım ama asıl şimdi bu Kitap'ın Allah'tan olduğunu içselleştirmiştim. Kuran'a inanan değil onu anlayanlardandım. Gerçeğin apaçık olduğunu görüp Rabbime hamd ettim .

... 1 16

Edip Yüksel'e 114Mektup

Tektanrıcılık Chris M. / 9 Haziran 2009

Uzun bir yolculuğu başlatan atılan ilk adımdır, derler. Bu yolcu­ luğun muvahhitler için başlangıcı esasında dünyanın yaratılı­ şından öncesine dayanır. Ben daha ilk adımı atmadan yolculu­ ğum başlatılmıştı. Hikayem sadece bu dünyaya ait değildi. Tan­ rı sürekli kapımı çalıyor gibiydi, ben kapıyı açmaya karar verin­ ce Tanrı da içeri girmeye karar verdi. Hıristiyan bir ailede doğdum. Alışılmış olduğu üzere kilisede vaftiz edildim ve ismim konuldu. Vaftiz olduğumda ismim son anda Christopher olarak değiştirildi. Bu değişikliğin sebebini ne ben ne de ailem biliyor. Belki de bir muvahhit oluşumun arka­ sındaki ilk aşama buydu. Bana İsa'nın koruyucusu ve çocuklu­ ğunun aktarıcısı Aziz Saint Christopher'in adı verilmişti. Bu iki şey hayatımın önceki ve sonraki aşamalarında benim için mu­ vahhitliğe giden yolun başlangıcı oldu. Kişiliğimle ilgili her zaman ruhsal bir hal hissediyordum. Çok erken yaşlardan itibaren düşüncelerimle baş başa kalırdım. Bu bir nevi meditasyon gibiydi. İçim seyahat etme arzusuyla sık sık dolup taşardı. Akşam yemeği için evde olmadığım zamanlarda dışarıda araştırma yapıyor olurdum. Bu durum uzun süre de­ vam etti, genellikle kilisedeydim. Aklıma düşünceler dolardı. Şimdi geriye baktığımda açıkça görüyorum ki ismini aldığım kişiyle ortak noktalarımız varmış. Ergenlik yaşlarımda bazı deneyimlerim yoğunlaşmaya başladı. Dışarıda benim yaşımda bir çocuğun yapabileceği çokça şey varken, benim dini konularla ilgilenmem alışılmış bir durum değildi. Kiliseye gidiyor, tartışmalara katılıyor ve birgün dini konularda kendime biçtiğim misyonu yerine getirmek için ha­ zırlandığımı düşünüyordum. O yıllar inancın gücünü gördü-

6 117

Edip Yüksel'e 114Mektup

ğüm ve bu yolla kitlelerin nasıl yanlış yönlendirildiğini anladı­ ğım zamanlardı. Çalışmalarım Hıristiyanlığın farklı mezheplerini araşhrarak de­ vam etti. Saatlerce Yehova Şahitleriyle, Katoliklerle ve adını sa­ yamayacağım kadar farklı mezheplere mensup insanlarla mü­ nazaralarımız olurdu. En ilginci de Mormanlar'la patlamış mısır yiyerek yaphğımız tartışmalardı. Tam bir teoloji öğrencisi olmuştum. Daha derinlikli araşhrmalar yapmak adına farklı inanç sistemlerine yöneldim. Her bir din kendisinin birçok açıdan farklı olduğunu iddia ediyordu. Bu noktada imani anlamda olmasa da fikri anlamda ilk şüphelerim ve acabalar" ım oluşmaya başladı. İmanım sağlam temeller üzerine oturmuyordu. Körü körüne bağlanmıştım. Dinimi algı­ layış şeklim inancımın tarihsel köklerine dair yapılmış araştır­ malara dayalı değildi. Esasında birçok şey İsa' dan sonra yaşa­ mış kibirli imparatorların kendi çıkarları için uydurdukları şey­ lerdi. Hayahmın dönüm noktası içinde manevi tatmin olmayan kuru bilginin beni esir ettiğini kavramam oldu. Rahatsız olmuştum. Dersimi almıştım; bilgi güçtü, hikmet ise özgürlük. .. Ergenlik dönemimin sonlarına doğru bir neticeye varmıştım; ne kadar iyi görünmeye çalışırlarsa çalışsınlar kiliselerin, dini lider­ lerin ve yapılan uygulamaların Tanrı'yla alakası yoktu. Amaç sadece prestij kazanmaktı. Bu sonuç daha önce inandığım her şeye meydan okuyan bir durum yaratmıştı benim için. İleride bu sonucun etkileriyle daha çok karşılaşacaktım. Benim gibi bir teoloji öğrencisi, sıkı münazaracı, din savunucu­ su ağır bir yenilgiye uğramışh. Önünde açıldığını düşündüğüm yol, aslında beni yoldan çıkaran bir yoldu. Yaprak dökümü, di­ ye ilginç bir deyim vardır. Bir insanın sahip oldukları hali ha­ zırdaki durumunu gösterir ve gidilmesi gereken yol bazen çok dar olabilir. Dürüst bir insansanız yolun ne kadar dar olduğuna bakmadan yürümek zorundasınızdır. Ben de yirmi yaşımın ba­ şında bu dar yolu yürümek ve eğer varsa bu yolun nimetlerini tatmak durumunda kalmıştım. Eğer kendinizi kalıplaşmış düşüncelerden kurtarmaya niyet­ lenmişseniz işler hesapladığınız gibi gitmez. Benim durumum,& da böyleydi. Sanırım halimi anlatan en doğru tabir akıl dışı huI I8 II

II

Edip Yüksel'e 114Mektup

rafecilik" olurdu. Aldığım özel dersleri bırakhm, eğitimimi sür­ dürmekten de vazgeçtim. Bir iş buldum ve ilk kez para kazan­ maya başladım. Bir araba satın aldım. Özgürlüğümü yaşıyor ve rüzgar beni ne­ reye sürüklerse oraya gidiyordum. Bazen işe geç kaldığım olu­ yordu. Eğlenceli barlar ve gece kulüplerinde nadiren de olsa küçük aşk kaçamakları yaparak gönlümü hoş tutuyordum. Barlarda ve kulüplerde tanınan biriydim. Çok içiyordum ve karşı cinsle yakınlaşma konusunda küçük başarılar sağlamıştım. Hayatımın bu kısmı tam bir felaket olsa da yaptıklarımdan vaz­ geçmeye niyetim yoktu. Buna rağmen bahsi geçen dönemde inanç konusu aklımdan hiç çıkmamıştı. İsteğim ya da içimdeki bilgelik sayesinde dua ede­ rek düştüğüm çukurdan çıktım. Tanrı'nın yardımı bir kez daha yetişti ve bana yine yol gösterdi. Yeni bir iş buldum. Şirket bana bir de otomobil tahsis etti. Bu yeni durum yeni sorumluluklar edinmemi gerektirmişti ki benim en büyük eksikliğim buydu. Annem beni başarabilece­ ğim konusunda ikna etti. Yeniden doğmuş gibiydim. Yeni işimde cennetteymişim gibi hissediyordum. Beni düşmüş olduğum çukurdan çıkarmışh bu iş ve önümde yeni bir sayfa açılmıştı. Tekerlekler dönmeye başlamışh; işime dört elle sarıl­ mıştım ve zevkle çalışıyordum. İçimdeki seyahat etme tutkusu giderek büyüyordu. Yeni yerler görme isteğiyle yanıp tutuşu­ yordum. Seyahatlerimden birinde içimdeki yanan bu ateşi giderdim. Ben istemiştim, Rabbim de bana bahşetmişti. İngiltere'de çok fazla Hıristiyan mezhebi yoktur. Geleneksel ki­ lise mimarisiyle pek uyuşmayan özellikler taşıyan bir kilise fark ettim tesadüfen. Sırp kilisesiydi bu. Sorularımın cevabını orada bulma olasılığım vardır. Bu kilisenin papazıyla birkaç hafta ko­ nuştum. Aradığım cevapları bulduğumu hissettim, İsa Mesih tekrar gönlüme geri gelmişti. Bu kilisenin dini ritüelleri Katolik­ liktekinden daha fazlaydı. Yine de yaphğım ibadetlerin coşku­ suyla tekrar yuvaya dönüş mutluluğu yaşıyordum. Heykelleri öpmenin putperestliğin bir çeşidi olduğunu o sıralar pek düşünmüyordum. Bu durum beni birazcık rahatsız ediyor .6, 1 19

Edip Yüksel'e 114Mektup

olsa da kendime bir sığınak bulmuş olma duygusu bu rahatsız­ lığı gideriyordu. Şu anda bu hikayemi okuyanlar şunu sorabilir: "Bir yandan Tanrı'nın sana doğru yolu gösterdiğini söylerken, diğer yandan nasıl oluyor da putperestçe bir anlayış içinde ol­ duğunu söylüyorsun?" O zamanlar bu soruya verecek bir ceva­ bım yoktu. Şimdi var. Hiç şüphem yok ki benim için o tip dini anlayışları deneyimlemiş olmak önemliydi. Böylece dinlerin ba­ na ne verebileceklerini görüyordum. Gördüklerim arasında seçme yapma şansım oluyordu. Böylece "Tanrı'yı buldum." di­ yebilirdim. Bu gerçekleştiğinde dini yolculuğumun en önemli adımını atmış olacaktım. Kilisenin aktif bir üyesiydim. Dini tartışmalarıma kaldığım yer­ den devam ediyordum. Öğretilere olan sadakatim ve kuru bil­ giye olan bağlılığım geri gelmişti. İç huzuru ve hikmeti unut­ muştum. Bu kiliseyle kopuşum papazın bana bir kitap hediye etmesiyle gerçekleşti. Kitap ismi " Azizlerin Hayatı" idi. Nasıl öldükleri, inançlarına ne kadar büyük bir güçle bağlı oldukları ve kurtuluşları için na­ sıl ibadet ettiklerini anlatıyordu kitap. Azizlerden biri dinden çıktığı için idam edilmişti. Şok edici bir iddiası vardı: Tek bir Al­ lah olduğunu ve İsa'mn tanrının oğlu olmadığım söylemişti. Buradaki çelişkiyi hemen fark etmiştim. Bu kişinin bir yandan aziz olduğu söyleniyor, diğer yandan mürted olduğu için idam edildiği... Bunu kilisenin papazına sorduğumda, "Bu işler böy­ ledir," demekle yetinmişti. Bu cevabı kabul edemezdim. Tekrar karanlık dünyama dönmek üzere ayağa kalktım ve orayı terk ettim. Bu olaydan sonra hayatımı tamamen değiştirdim. Başka bir yere taşındım. Yeni bir iş buldum. Gelecekteki eşimle tanıştım. Ha­ yatımda açtığım bu yeni sayfa beni sonunda aradığım şeye ka­ vuşturacaktı: Tektanncılık. Tüm bu yaşadıklarımın ne anlama geldiğini bilseydim, manevi yolculuğumun beni nereye götür­ düğünden haberdar olsaydım bütün bunları bir işaret olarak görürdüm ve her şey benim için daha kolay olurdu. Yine de tüm bu olayları niye yaşadığım gelecek birkaç yıl içinde kesin bir şekilde aydınlanacaktı.

A 1 20

Eşimi ilk kez kalabalık bir barın sahnesinde gördüm. O gece dans ediyordu, ben de onun yeteneklerini izliyordum. Etrafında

Edip Yüksel'e 114Mektup

döndü ve bana bir bakış attı. (Sonra anlayacaktım ki bana değil başkasına bakmış) Kader ikimizi birleştirmişti. İlişkimiz hızla iler­ ledi. Aslında çok az ortak noktamız vardı. Sinirli bir karaktere sahipti. O obsesyon denilen durumun sınırlarında olan bir kız­ dı, ben ise her zaman kontrollü, ince eleyip sık dokuyan, eğitim­ li ve ihtiyab elden bırakmayan biriydim. Tüm bu aykırılıkları­ mıza rağmen aramızdaki tek ortak nokta olan aşk, aynı yolu yü­ rümemizi sağladı. Hayabmın bu döneminde ikimiz de hayatı­ mızdaki nihai hedefe doğru yol almaya başladık. Tam olarak farkında olmasak da tektanrıcılığa teslim olmuş şe­ kilde yaşıyorduk. Evlendik ve hayatın tadını çıkarma başladık. Seyahat etmeye başladık. Hayabn farklı seslerini ve renklerini deneyimliyorduk. Mesela Mısır ikinci evimiz gibi olmuştu. Hindistan'ın renkleri ve kokuları, Tibet'in kendini adamış keşiş­ leri bizi heyecanlandırdı. Tanrı, Kuran'ı kabul etmemiz ve daha kolay anlamamız için biz farkında olmadan putperestliğin bir­ çok çeşidini bize gösteriyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse Linda pek dindar bir insan de­ ğildi. Çok sorun etmiyordum bunu. Aramızda fazla tartışma çıkmazdı. İnançsız değildi eşim ama kendine ait bir yolu vardı din konusunda. Zaman zaman kiliseye gider ve tefekküre da­ lardı. Ben sade bir şekilde sürdürüyordum dinle olan ilişkimi. Daha içsel bir ilişkiydi bu. Eğer inandığım şeyleri daha dışa dö­ nük yaşasaydım sahip olduğum dengeli durumu kaybederdim. 1999 yılı bu içsel inancımı test etmek zorunda kaldığım bir yıl oldu. Eşimle beraber bir başka seyahate daha çıkmayı planladık. Tayland'a gidecektik. Ama Tanrı'nın benim için başka bir planı vardı. Seyahatimizden birkaç hafta önce tur şirketimiz kapandı ve acilen yeni bir tatil planı yapmak durumunda kaldık. Meksi­ ka'ya gitmeye karar verdik. Dağların manzarası eşliğinde tatil yapacaktık. Meksika gezmek için harika bir yerdir. Tarihi eserleri ve müze­ leri dünyanın en büyük müzeleriyle rekabet edecek seviyededir. Bu müzelerden birinden çıkıp dışarıda kahve molası verdiği­ mizde gördüklerimizle ilgili konuşmaya başladık. Konu dine nasıl geldi, diye kendime soruyorum bazen. Ya müzelerde gör­ düğümüz heykeller bizde çağrışım yapmış ya da Tanrı'nın eli devreye girmişti.

.6 12 1

Edip Yüksel'e 114Mektup

Bu putperestlik konusu Linda'nın dikkatini çekmişti. Ben de bu konuda uzun bir konuşma yapmaya başladım kendisine. Kutsal Kitap çok ayrıntılı ve uzun bir metin olsa da eksik olan bir şey­ ler var, dedim. Konuşmamız böylece sona erdi ve dağlara doğru yolumuza devam ettik. Dağ tatilimiz planladığımız gibi olmadı ve ertesi gün oradan ayrılmayı karar verdik. İşlemlerimizi yap­ tırırken İngilizce bazı konuşmalar duymaya başladık. Bu, mu­ vahhitliğe girişimizin başlangıcıydı. Ray ve Sophie Cotton çifti herkesin tanımak isteyeceği son dere­ ce iyi iki dindar insandı. Onların dini inançları hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. Zaten onlar da bize anlatmamışlardı. İlk tanıştı­ ğımızda Linda'nın onları neden domuz eti yemedikleri konu­ sunda sorguya çekişini ve Müslüman olduklarını öğrendiğimde nasıl ürperdiğimi hatırlayınca gülümsüyorum. Müslüman' dılar; yani "Hıristiyanlığın düşmanı" Yine de sohbetimiz ve arkadaş­ lığımız devam etti. Muvahhitlikle ilgili ilk dersim tatilimizin ge­ ri kalan kısmı boyunca sürdü. Bu dönemde yatağıma uzandığımda konuştuğumuz şeyleri hazmetmeye çalışıyordum. Ne anlama geliyordu dinlediklerim ve ileride ne anlama gelecekti? Yıllardır cevabını aradığım soru­ ların cevaplandırılmaya başlanmış olması beni korkutuyordu. Ben Hıristiyan' dım. Kendi bölgemde güven içindeydim. Men­ subu olduğum yapı içinde tam anlamıyla rahat olmasam da kendi Hıristiyanlık anlayışımı oluşturmak adına yıllarca çaba göstermiştim. Benim için en büyük problem İsa'nın tanrısallığıydı. İdam edi­ len azizin dediği doğruydu, İsa tanrı olmazdı. Yeniden dirilme ve İsa'nın tanrısallığı bir kenara bırakıldığında Hıristiyanlık di­ ye bir şey kalmazdı. Tek bir taşı çektiğinizde bütün bina yıkıla­ caksa acele edemezsiniz. Benim durumumda böyleydi. Un­ da' nın ise acele etmekle ilgili bir sorunu yoktu. Sırtında taşıdığı herhangi bir yük olmadığı için doğru yola girmesi zor olmadı; Kuran' dan tek kelime okumamış olmasına rağmen kaldığımız yerden ayrılmadan İslam'ı kabul etti. Benim için Müslüman ol­ mak birkaç hafta aldı. Yusuf Ali'nin Kuran çevirisini okudum bu sürede. Yıllardır aradığım " o şeyi" Kuran' da buldum. Arayışım sona ermişti, en azından öyle olduğunu düşünüyorMuvahhit olmak bir başka yolculuğun da başlangıcıydı

& dum. 122

Edip Yüksel'e 114Mektup

aslında; her muvahhit bunu bilir. Hayatıma bir muvahhit olarak devam edişimin yaşamıma olan tesirlerini bu kısa hayat hikayemin konusu değil. Allah' a inandıktan sonra bu inancın bizde neleri değiştirdiğidir asıl önemli olan. Her şeye Gücü Yeten, Hep Var Olan veya Yaratıcı ... Hangi sıfa­ tını kullanırsanız kullanın, Tanrı sıfatlarla tam olarak tanımla­ namaz. Tanrı'yı kabul etmek O'na inanmak demek değildir. Arada bir fark vardır ve eğer o farkı görmek istiyorsanız O'nu gerçekten bilmek zorundasınız. Yıllar süren arayışım sonucu Tanrısal bilgiye ulaştığımı düşün­ müştüm ve Tanrı'yı anlamanın hayatımın sonuna kadar bana faydası olacak sanmıştım. Ne zaman ki İslam'ı kabul ettim, Tan­ rı ile ilgili bilgimin yüzeysel olduğunu görmüş oldum. Daha ile­ ri düzey bir anlayışa gereksinim duyuyordum ve o anlayış İs­ lam' dı. Hepimizin hayatında gerçeğe ulaştığımız ve derin bir anlayışa sahip olduğumuz bir nokta vardır. O noktaya otuz üç yaşımda ulaştım. Tanrı'yı bıraktığım zamanlarım olmuştu ama Tanrı beni hiç bırakmamıştı.

• 123

Edip Yüksel'e 114Mektup

Tanrı 'yı Bulmak

Maryam J. / 9 Haziran 2009

& 124

Kırk yaşına gelmiş bir çiftin tek çocuğu olarak 1922 yılında dünyaya geldim. Annem ve babam, büyükannem ve büyükba­ bam gibi görünüyordu. Annem orta halli bir kadındı ve maale­ sef baskıcı bir karakter olan babamla evlenmişti. Babam Calvi­ rıizm mezhebindendi ve evi tabir caizse demir yumrukla yöne­ tirdi. Tüm aile onun isteklerine boyun eğerdi. Babamla ilgili hatırladığım en eski hatıra birlikte evimizin önündeki çimlerin üzerinde oturuyor oluşumuz. Dört yaşında falandım. Babamın benimle nazik ve yumuşak bir şekilde ko­ nuştuğu tek andı galiba. Sevgi dolu ve sıcaktı. Genellikle herke­ se karşı çok sert olurdu ve hiç arkadaşı yoktu. Beraber oturu­ yorduk; bana Tanrı'nın otları, yıldızları, gökyüzünü, ağaçları, kuşları, böcekleri ve çiçekleri yarattığını söyledi. Tanrı'nın hari­ ka bir varlık olduğunu düşündüm o anda. O'nu görmek iste­ dim. Yaşım büyüdükçe babamın bir daha Tanrı'dan bahsettiği­ ne hiç şahit olmadım. Pazar günleri kiliseye giderdik ve sürekli İsa' dan bahsedilirdi. İnsanlar İsa'nın kendilerini kurtarması için dizlerinin üzerinde sürünerek ağlarlar ve yalvarırlardı. İsa' dan kendilerine merha­ met etmesini isterlerdi. Gittiğimiz kilise Hıristiyanlığın en duy­ gusal ibadetlerinin yapıldığı türden bir kiliseydi. Çarşamba ve Pazar günleri giderdik. Eğer her şeyi Tanrı yaratmışsa neden hiçbir şey yaratmamış olan İsa'ya dua ediyoruz, diye sormak is­ terdim. Kimse babama böyle bir soru soramazdı. Eğer bunu yapsaydım dayak yerdim. O yüzden sessiz oluyordum ama ak­ lımda sürekli Tanrı ile ilgili düşünceler vardı. İsa' dan değil de Tanrı' dan bahseden insanlarla karşılaşmak için dua ederdim. Sadece Pazar günleri değil, her yemek de İsa'yı anardık. Bağıra çağıra İsa'yı takip etmediğimiz sürece cehenneme gideceğimizi söylerdik. Bu bir çocuk için korkutucu bir durumdu. Niye böyle yaptığımız anlayamaz ve sormaya da cesaret edemezdim. Ka-

Edip Yüksel'e 114 Mektup

famdaki Tanrı tutarsız davranıyordu. Bir yandan her şeyi yarat­ tığını söylüyor diğer taraftan yetkilerini bir insana devredip, eğer o insana uymazsak bizi cehenneme atıyordu. Annem ve benim için bu tahammülü zor bir anlayıştı. Gerçekten de korku­ yordum O'ndan. Liseden sonra üniversiteye gidebilmek için annemin kuzeninin yanına New York'a gittim bir yıllığına. Üniversiteye girmek için başka bir okuldan bazı ek dersler almam gerekiyordu. Gittiğim okul Protestan okuluydu. İlk gün bizden "Din Sizin İçin Ne An­ lam İfade Ediyor" konulu bir makale yazmamızı istediler. Böyle bir konuda yazı yazmak için yanlış insandım ben! Tamamen mahvolmuştum. Isa'yı takip etmediğimi yazamazdım. Ağlaya­ rak kuzenimin yanına gittim. Ona, dinin benim için cehennem ateşi, bağırıp çağırmak ve korku dışında bir şey ifade etmediği­ ni söyledim. Nasıl böyle bir makale yazabilirdim! Kuzenim de Hıristiyanlığa inanan biriydi ve kafası karıştı bu dediklerime. (Eğer babam böyle düşündüğümü bilseydi asla kuzenimin yanında kalmama izin vermezdi.) Kuzenim halimi anladı; babamın nasıl bir insan olduğunu o da biliyordu. Bir yolunu bulup öğretmenimi tatmin edecek bir ma­ kale yazdım. Yapmak zorundaydım, kuzenimin yanında mut­ luydum. Çünkü kiliseye gitmek zorunda kalmıyordum. Sonrasında üniversiteye gitmek yerine hemşirelik okuluna git­ tim. İlk yılımda Katolik olan bir arkadaşım beni kilisedeki ayine davet etti, ben de kabul ettim. Sessiz ve sakin bir ortam olur di­ ye düşündüm ise de ne yakılan tütsülerden, ne Latince dualar­ dan ne de gösterişli yakarışlardan etkilendim. İkinci dünya savaşı yıllarıydı ve hemşirelik okulundayken zo­ runlu hizmet için orduya katıldım. Kilise, bulunduğumuz yerin hemen yakınında olmasına rağmen hiç gitmedim; dinle ve İsa ile ilgili hiçbir şey duymak istemiyordum. Bir süre sonra Katolik bir pilotla nişanlandım. Evlenmem için Hıristiyanlık inancına dönmem bekleniyordu. Hıristiyanlık il­ mihali derslerine katıldım. İsa her şeyin merkezine konulmuştu ve ona dua etmem bekleniyordu. Sadece İsa'ya değil, Meryem'e ve kutsal kabul edilen kişilere de dua edilmeliydi. Nihayetinde hem Katolik hem de asker olan bir papaz nikahımı kıydı. Fakat kiliseye hiç gitmedim. (Eşim de gitmedi) Evlenir evlenmez annem de benimle yaşamaya başladı. Beni tatlı sözlerle kiliseye gitmem

6 1 25

Edip Yüksel'e 114Mektup

... 126

konusunda ikna etmeye çalışırdı. Ben buna hiç yanaşmadığım için annem üzülürdü. Sonrasında Güney Kaliforniya' da yaşarken hayahm değişti. Al­ kolik olan ikinci eşimden henüz ayrılmışhm. Annem ve dört ço­ cuğumla birlikte bir apartmana taşınmıştık. Alkol problemi korkunçtu. Hayatımı tamamen değiştirmek amacıyla sigarayı ve ara sıra kullandığım alkolü bıraktım. İçimdeki kötülükleri dua ederek gidermek istiyordum. Vardiyalı bir işte saat üçten gece on bire kadar çalışıyordum ve ailemi çok az görüyordum. Daha iyi bir iş bulup üniversiteye gitmek istiyordum. Hayat gerçekten de oldukça berbattı. Stres, sorumluluk ve elime geçen az miktarda para . . . Gece yarısına doğru eve geldiğimde kendi­ mi çok yalnız hissediyordum. Kendimi yere atıp hıçkırıklarla ağlıyordum. Tanrı'ya bana yardım etmesi için dua ediyordum. O'ndan başka kimsem yoktu ve umutsuzluk içindeydim. İki gün sonra ücretli hemşire olarak çalıştığım yere bir hastane hademesi geldi. Çok karizmatik biriydi ve hepimizi etkilemişti. Aslında hastane hademesi değil, sağlık görevlisi olduğunu son­ radan öğrendik. Psikoloji doktorası yapıyordu ve o yüzden ko­ lay bir iş olarak hastane hademeliğini seçmişti. Aslen Pakistanlı bir Müslüman' dı. Mısır' da El-Ezher Üniversitesinde bir yıl okumuş sonra Fransa'ya gitmişti. Oradan da Amerika'ya gelip inşaatlarda çalışmıştı. Ona İslam'la ilgili sorular sorardım ve o da bana anlahrdı. Ara­ dığım şeyi bulmuştum. Araya başka birilerini koymadan sadece Allah' a kulluk edebileceğim bir dindi İslam. Bir Kuran meali si­ pariş ettim ve elime geçer geçmez okumaya başladım. Bazı ayet­ ler kafamı karışhrmıştı. O yüzden okumayı bırakhm. Ailemle birlikte 1968 yılında Tucson'a taşındık. O yıldan 1974 yılına ka­ dar İslam' a ilgim bazı haftalık dergileri okumak şeklinde oldu. 1979 yılında Reşad Halife'nin Tucson'daki mescidinden haber­ dar oldum. Oradaki derslere katılmaya başladım. Kuran'ın ma­ tematiksel mucizesini öğrendim. Bununla birlikle sadece Al­ lah' a kul olmamız gerektiğine dair güçlü bir mesaj da veriyordu Reşad. Aynı yıl bir grup Amerikalı Müslümanla birlikte hacca gitmek nasip oldu. Hayatta ne kadar mutlu ve huzurlu hissettiğimi anlatmam zor. Allah'a hamd olsun. Uzun ve zorlu bir hayatım oldu ama bana doğru yolu gösterdiği için Rabbime her daim şükrediyorum.

Edip Yüksel'e 114Mektup

Kuran, Hadis ve İslam Deamon ?. / 9 Haziran 2009 Ben Sünni iken kendilerini Müslüman olarak tanımlayan insan­ ların neden bu dünyada kötü bir halde olduklarını düşünür­ düm. Elimizde Kuran gibi bir kitap varken nasıl olur da geri kalmış, çökmüş, ezilmiş ve çiğnenmiş bir halde olabilirdik? Ya­ hut dünyadaki diğer insanlar bizden neden bu kadar nefret edi­ yordu? Birlik olmak yerine bölünmüş bir durumda olmamızın sebebi neydi? İslam ve Ortadoğu ile kitaplar okumaya hep hevesli olmuşum­ dur. Kütüphanemde birçok kitap vardır bu konuda. Cezayirli Muhammed Arkoun ve İranlı Ali Şeriati'yi severim. Müslüman alimler tarafından yazılan kitapları okumaktan çok hoşlanırım. Aslında Muhammed Arkoun'un "İslamı Yeniden Düşünmek" isimli kitabını okuyana dek kah bir Sünniydim. Kitabı iki kez okudum. İslam hakkındaki bakış açımı ve görüşlerimi etkileyen bir kitaplı. Müslümanlar ve politik meselelerle ilgili bilgiler ve­ ren bu kitap sayesinde yeni bir bakış açısı kazandım. Artık mu­ hafazalar bir Müslüman değildim. Bütün okumalarıma, kafa yormalarırna ve başka insanlarla yaphğım tartışmalara rağmen Müslümanların içinde bulundukları durumla ilgili bir cevap bulamamıştım. Amerikan İslam Topluluğu isimli bir organizasyonun üyesiydim. Bu organizasyonun başında Warith Deen Muhammed isimli bir düşünür vardı. Eli­ jah'ın oğluydu ve İslam Milleti oluşumunun kurucusuydu. Bir gün bu şahsın imamlarından biri olan Faheem Shuaibe vaazla­ rından birini dinliyordum. Beni etkileyen şu sözleri söyledi; "Eğer evinizin fayanslarıyla ilgili bir problem varsa hepsini tek tek tamir etmek yerine tüm zeminini yeniden yapmanız daha iyi olur." Ve devam etti; "Müslümanlar içinde bulundukları çıkmazdan kurtulmak için evin zeminini yeniden inşa etmek &_ 1 27

Edip Yüksel'e 114Mektup

zorundadır. Doğru bildiğimiz yanlışları unutmalıyız ve İslam ümmetini yeniden inşa edecek bir yapı oluşturmalıyız." Maalesef imamın bu iyi niyetli sözü İslam' ı Kuran ve sünnet üzerine yapılandırdığı sürece bir anlam ifade etmiyordu. Artık camiye gidip aynı lafların tekrarlandığı hutbeleri dinlemek bana zor gelmeye başlamıştı. Sürekli olarak peygamberin sünnetin­ den ve onu nasıl uygulamamız gerektiğinden bahsediliyordu. Sanki bunu yapınca tüm problemlerimin sona erecekmiş gibi anlatıyorlardı. Camiye gitmekten nefret eder hale gelmiştim. Cuma namazına gitmek zaman kaybı gibi geliyordu bana. Aynı şeyleri dinlemekten gına gelmişti. Hadis ve sünnet muhabbeti dinlemekten yorulmuştum. Peygamber şunu dedi, peygamber bunu dedi . . . Çok fazla problem vardı, zaman kaybediyordum ve ce­ vapsız sorularım aklımda duruyordu. Sonunda bir karar verdim. Zemini en baştan ve yeniden inşa edecektim. Allah'ın benden ve Müslümanlardan ne beklediğini, neyi yanlış yaptığımızı öğrenmeliydim. Eğer temeli sabit olma­ yan, sürekli sallanan bir binanız varsa o binayı yıkmalı ve daha sağlam bir bina kurmalısınız. İşte yapmam gereken buydu. İslam binamı yeniden yapacaktım. Temelini Kuran oluşturacak­ tı. Sadece Kuran üzerine yoğunlaşmaya karar verdim. Kuran' a uygun hadisleri kabul edeceğimi söyledim kendi kendime. Bu­ nu yapabilmek için Arapça derslerine ağırlık verdim. Çünkü bu çalışmayı yaparken çevirilerin yanlışlıklarına kurban gitmek is­ temiyordum. Bir başka tehlike daha vardı; Arapça eğitimi ken­ dilerine İslam Dünyası diyen kişilerin oluşturduğu bir anlayışa dayanıyordu. Bu etkiye maruz kalmamak için Arapçayı kendi yöntemlerimle öğrenmeliydim. Zaten hali hazırda Arapça çalışıyordum. Haftada iki gün mes­ cidde verilen derslere katılıyordum. Ders günlerimin sayısını arttırdım. Ayrıca internet üzerinden de kaynaklar araştırmaya başladım. Böylece kendi kendime de çalışabilecektim. Arapçamı geliştirebileceğim siteler ararken www.inet.ba/-hardy isimli sayfayı buldum. Zlatan kardeşin sayfasıydı bu. O günden beri Zlatan'ı hep ağabeyim olarak görürüm. Kendisine minnetta­ rım. Onu tanıdıktan sonra birlikte hareket etmeye başladık. Arapça ile ilgili başka siteler ararken www.free-minds.org sitesine denk geldim. Bu sitenin ilgimi çekmesinin tek nedeni Arapça .&_ 1 28

Edip Yüksel'e 114Mektup

ile ilgili kaynak arayışım değildi. Site aynı zamanda " Sadece Ku­ ran" düşüncesini savunuyordu. Dikkatle incelemeye başladım. Arapça çalıştığım sürece içinde bu sitedeki hadis ve sünnet ko­ nulu makaleleri okudum. Daha önce incelemeye tenezzül etme­ diğim yeni bir dünya keşfetmiştim adeta. Müslümanların temel probleminin ne olduğunu kavramam çok uzun sürmedi. Hadis ve sünnet konulu araştırmalarım derinleştikçe derinleşti. Sonunda Reşad Halife'nin çalışmalarına ulaştım ve onun www.submission.org sitesindeki makaleleri okudum. Reşad Halife'nin "Kuran, Hadis ve İslam" isimli kitabı sorularımın birçoğuna cevap olmuştu. Hadis ve sünnet denen öğretilerin arka planındaki düşünceyi anlamıştım. Neden bu kadar kolay ikna olduğumu bilmek isteyebilirsiniz. Bu kitabı ilk kez okuyan birçok Müslümana aynı şey olmuştur. İkna oluşumun sebebi iş­ te buydu; kitap çok güçlü bir şekilde tartışıyordu konuları. Yalnızca Kuran düşüncesini ilk olarak eşimle paylaştım ama başlarda pek sıcak bakmadı. Aslında benimle biraz alay etti ve yeni bir şey daha mı keşfettin, dedi. (Haklı mıydı ? Bu düşünceye gelene dek birçok farklı yola girmiştim.) Eşime tesettürle ilgili birkaç makale gösterdim. Konu ilgisini çekmişti, internette kendi araş­ tırmalarım yapmaya başladı. O sıralarda İslami eğitim veren bir okulda Pazar günleri ders veriyordu. Makaleleri okuduktan sonra tesettürünü çıkardı ve okul yönetimi tarafından uyarıldı. Ya tesettüre girmesi ya da okulda artık ders veremeyeceği söy­ lendi kendisine. O da ben de bu uyarıyı dikkate almadık. Zaten hadis ve sünnet konusundaki fikirlerimize de tahammül göste­ remezlerdi. Bir daha cemaate gelmememizi söylediler. (Bu A.S.M denen topluluk sünni dünyasında en özgürlükçü topluluktur. Diğerlerini siz düşünün!) Bütün bunlar olurken çalışmalarıma ve Kuran araştırmalarıma devam ediyordum. Araştırmalarım arttıkça konular daha net olarak aydınlanmaya başlıyordu. Böylece bugünlere geldim. Ar­ tık kendimi hadis ve sünnet denen öğretiden tamamen kurtar­ dım. Bu düşünceyi benimseyen bazı insanların linç edildiğini ve öldürüldüğünü biliyorum ama durumumdan da görüşlerimden de eminim. Gerçeği bulduğumu düşünüyorum. Belki doğru belki de yanlış düşünüyorum ama Allah' a güvenim ve itimadım tam. Samimiyetle ve içtenlikle ona yakardığım sürece beni doğ­ ruya ulaştıracağına iman ediyorum.

-6. 129

Edip Yüksel'e 114Mektup

Tarih Tekerrürden İbarettir Andersson U. / 9 Haziratt 2009

A 130

Sevgili Edip, Benden www.yuksel.org sitesini ziyaret etmemi ve özellikle de oradaki bazı makaleleri okumamı istemiştiniz. Size e-mail yaz­ madan önce makaleleri okudum ve çok etkilendim. Makaleleri­ nizde dikkat çektiğiniz hususlar bende derin bir etki bıraktı. Ayrıca, "Tarih tekerrürden ibarettir" sözünün doğru olduğunu da gördüm. Yine de insanların Reşad'ın ölümünden sonra onu putlaşhrmış olabileceklerini düşünmemiştim. Reşad'ın tebliğiy­ le geleneksel öğretiler arasındaki farklara odaklanmıştım ki bu farklar bugünün toplumunda da -en azından İsviçre'de- bariz bir şekilde gözüküyor. İnsanların İslam'ın ne olduğu konusun­ da fikir sahibi olmadıklarını, hakikatten habersiz olduklarını öğrendim makalelerinizden. Makalelerinizden edindiğim bir başka bilgi de kendisine mu­ vahhit diyen herkesin aslında muvahhit olmayabileceği oldu. Belki de bu insanları başka şekilde tanımlamak gerek. Siz bana okuduğum şeyleri sorgulayıcı bir gözle değerlendirmem gerek­ tiğini öğrettiniz Edip. Bize verilen aklı kullanmamızın önemli olduğunu ve hiçbir şeyi körü körüne takip etmememiz gerekti­ ğini de sizden öğrendim. Şimdi izninizle size İslam'la olan iliş­ kimi anlatmak istiyorum kısaca; Benim hikayem iki yıl öncesine uzanıyor. Hiçbir zaman ateist olmadım, ama kendimi inançlı biri olarak da tanımlamıyordum. Benim ülkemde yani İsveç'te insanlar genellikle Hıristiyan'dır. Ben baştan beri üçleme (trinity) inancını kabul edememiştim. Bana anlamsız geliyordu. Dini konularla her zaman ilgilenmi­ şimdir ve internette gezinirken bir şekilde www.submission.org sitesine denk geldim. Kuran'ın matematiksel sistemi hayret vericiydi ve benim için

Edip Yüksel'e 114Mektup

inkar edilmesi mümkün değildi. Kuran'la ilk kez bu matematik­ sel özellik aracılığıyla tanışmış oldum. Reşad'ın çevirisini oku­ maya başladım. Basit ve anlaşılır bir dili vardı. Bahlı bir toplumda yetişmiş olduğum için Kuran'daki bazı hü­ kümleri kabul etmem ve uygulamam benim için zordu. Bu hü­ kümlerin doğruluklarından hiç şüphe etmedim. Rabbim zaman­ la içinde bunları benim için kolaylaşhrdı ve ben de uygulamak için gayret gösteriyorum. Günden güne arhyor gayretim. Ger­ çeği bulmam ve doğru yolda yürüyebilmem için Rabbime sü­ rekli yalvarıyorum. İlmimi artırmak, gerçeğe sorgulayarak ulaşmak ve anlayışımı geliştirmek istiyorum inşallah. Saygılarımla ...

.. 131

Edip Yüksel'e 114Mektup

İslamcılıktan Kuran Müslümanlığına Ramazan A. / 20 Haziran 2009 Selam Edip abi, Öncelikle e-mailime cevap verdiğin için teşekkür ederim. Eğer senin için de sakıncası yoksa ben sana Edip abi diye hitap etmek isterim. Malum Türk geleneği. . . Edip abi, mailinden anladığım kadarıyla sen de her baba gibi oğlun Yahya için bazı kaygılar taşıyorsun. Oğlunu İstanbul'da misafir etmekten mutluluk duyarım. Ayrıca ona iyi bir mih­ mandar da olabilirim. Benim oğlum Atasoy da yirmi bir yaşın­ da. İstersen onunla birlikte memleketini gezip görebileceği bir Anadolu veya Karadeniz turu da ayarlayabilirim. Bu e-mailde özellikle beni daha yakından tanıyabilmen için kırk iki yıllık hayatımı özetlemeye çalışacağım. Zira ben yıllardır se­ ni ve yayınlarını takip ediyorum, kısmen tanıyorum. Ancak se­ nin beni daha iyi tanıman ve benimle ilgili en azından genel bir kanının oluşması için böyle bir özetlemenin doğru olduğunu düşünüyorum.

.6. 1 32

1981-1984'te, yani lise yıllarımda o zamanın solcularındandım ve hararetle sosyal adaleti savunurken bırak dine, Allah' a dahi inanmıyordum. Bir arkadaşın sabır ve inançla yaptığı tebliğler sonucu tam tersi bir yola girdim ve İslamcı oldum. Yıllarca din adına fıkıh, hadis ve tefsir okudum. Pek çok gruba girdim fakat hiçbirisi beni tatmin etmediği için hepsinden belli bir süre sonra ayrıldım. On dokuz yaşıma geldiğimde ise arkadaşlarla okudu­ ğumuz Tevbe suresi 23-24 ayetlerine dayanarak müşrik oldu­ ğuna kanaat getirdiğim ailemden uzaklaşmak için evden kaç­ tım. Bir buçuk yıl boyunca zavallı annemin ölü mü sağ mı oldu­ ğumdan dahi haberi yoktu. Bu dönemde, Eskişehir' de Atasoy M.' nin yanında kaldım.

Edip Yüksel'e 114Mektup

1988 Şehadet ve 1990 Yılında Tevhit dergisini çıkarmaya başla­ dık. Dergiye sonradan müdahil olup örgüt kurmaya çalışan M.Ali T.,Mehmet Ş., İsa P., Hasan K. ile fikir ayrılığına düştük. Bilgi vermek ve toplumsal hassasiyet oluşturmak gayretinden uzaklaşılması ve İran'dan maddi yardım alınmaya başlanılması ayrılığımın temeli oldu. Salih G. ve ben ayrıldık. Dergide benim yaphğım iş röportaj yapmak, (hatta seninle de Amerika'nın İran si­ vil yolcu uçağını düşürmesi üzerine kısa görüşünü almıştım) şehitler gecesi, Kudüs gecesi ve benzeri aktiviteleri organize etmek ve baskı dizgi işlerini takip etmekti. Gençlik yıllarımda ilgilendi­ ğim bu işler nedeniyle girdiğim çevre hem kişiliğimin hem de dini ve siyasi görüşümün oluşmasında dolaylı da olsa etken olmuştur. Daha sonra evlendim ve iş hayahna atıldım. Necdet K.'in şirke­ tinde gümrükçü olarak çalışmaya başladım ve birkaç yıl sonra kendi gümrük müşavirliği şirketimi kurdum. Kardeşimle an­ laşmayınca ayrıldım ve iki sene Romanya ve Macaristan'da ya­ şadım. Bu dönemde dış ticaretle ilgilendim. Edindiğim tecrübe­ lerle başta tekstil firmaları olmak üzere pek çok sektörde fabrika müdürlüğü ve genel müdürlükler yaphm. Dergi döneminde o zamanki saçma görüşlerim sonucu eşimle sadece çarşaflı diye evlenmiştim. Dini siyasi ideolojik hiçbir or­ tak noktamız yoktu, yani sadece çarşafı ile evliydim. Evliliğim­ deki sorunlardan kaçmak için sonraki işlerimi sırf bu nedenle İstanbul dışından seçtim. 1999 yılında gerçek anlamda mümin olduktan sonra eşimden boşandım ve on yıl bekar kaldım. 2008 Haziran ayında ikinci evliliğimi ilk evliliğimdeki hataları yap­ mayarak başı açık ve mümin birisiyle yaptım. Eşimle hemen hemen her konuda hayata paralel bakıyoruz ve o da benim gibi yalnızca Kuran okuyor. Eşim üniversitede araşhrma görevlisi olarak çalışmış ve daha sonra Kanada'da İngilizce eğitimi almak için asistanlığı ve finans doktorasını yarıda bırakmış. Kanada dönüşü benim genel müdürü olduğum firmada dış ticaret mü­ dürü olarak çalışmaya başladı ve böylece hayatlarımız kesişti. 1997-1999 yılları arasında günahkar bir hayatım oldu. (Rabbim tövbelerimi kabul eder ve beni affeder inşallah) 1999 da yine bir ar­ kadaşımla birlikte okuduğumuz bir mealden sonra tüm geçmi­ şime (İslamcı ve günahkar hayatıma) tövbe ettim ve sadece Kuran okumaya başladım. 2003 yılı başında bir yönetim danışmanlık şirketi kurdum. Yurt .&._ 133

Edip Yüksel'e 114 Mektup dışındaki gurbetçilerimizi Allah, din, kitap ve hadislerle sömü­ ren sözde yeşil İslami sermaye adındaki sahtekarların batırdığı ( . . . ) Holding'i ele geçiren mağdurlar, benden şirketi toparla­ mam için yardım istediler. Üç aylık bir çalışma için Konya'ya gittim. Durumun ticari bir işletmecilikten ziyade bir dolandırıcı­ lık olduğunu bir basın toplanhsıyla tüm ülkeye duyurdum. Medyada uzunca bir dönem yer aldı bu konu, belki hatırlarsın. Bu haberlerden de göreceğin üzere ben de senin gibi (seninki ka­ dar olmam imkansız) sivri dilliyim. Din kisvesinde insanların emeğini sömüren dolandırıcılarla mücadele ettim. Daha önce İs­ lami finans kuruluşlarına para verenlere bir faydam olamadı belki ama -bu hükümetten sonra tekrar para toplama gayretine girmişlerdi- hiç olmazsa onları önlemiş oldum, hamdolsun. Genelde ahlaki ve dini hassasiyetlerim nedeniyle sıkça iş değiş­ tirmek zorunda kaldım. On beş yıldır şirketlerde genel müdür­ lük seviyesi de dahil hep yöneticilik yaphm ve bu vesile ile sık­ ça yurtdışına gitme (yaklaşık yirmi ülke) şansım oldu. Hem viz­ yon anlamında hem de dünyayı ve farklı kültürleri tanıma an­ lamında bana ciddi katkıları sağladı. Özetle, yaptığım her işte insanların hakkını gözetmeye ve top­ lumsal değerler üretmeye gayret ettim. Bunu başaramayacağımı hissettiğim yerlerde ise hiç düşünmeden istifa ettim. Belki bin­ lerce kişiye gerçek dini ve Kuran'ı anlatmaya çalışhm. Ancak, arlık bireysel tebliğin yeterli olmadığı ve daha kitlesel bir hare­ ket ve tebliğin doğru olduğunu düşünüyorum. Kırk yaşının in­ san hayatında önemli bir dönüm noktası olduğu kanaatindeyim ve Allah'ın bana lütfettiği imanın, aklın, vizyonun ve birikimin de bir zekalı olduğuna inanıyorum. İslam'ın bir reforma ihtiyaç duyduğu noktasında senin fikirlerine tamamen kahlıyorum ve yıllardır tüm zorluklara rağmen sürdürdüğün mücadeleyi im­ renerek takip ediyorum. Böyle bir mücadeleye bir şekilde katkı sağlamak benim için büyük bir onur olacaktır. Bu nedenle; e­ mailinde bahsettiğin üzere Caner T. isimli arkadaşın bundan sonra takip edemeyeceği konuları takip etmekten büyük mutlu­ luk duyarım. Tüm eserlerinin, basım dağı.hm ve benzeri faali­ yetlerinde senin isteklerin doğrultusunda ne yapılması gerekir­ se hemen yapmaya hazırım.

A 1 34

Buna ek olarak, eşim ve mümin dostumla yaphğımız uzun ge­ celer süren tarhşmaların sonucunda ortaya çıkan bazı fikirleri seninle paylaşmak isterim.

Edip Yüksel'e 114Mektup

Senin mealini Kürtçe bir CD'ye okutmak ve bu CD"yi ye­ rel radyolarda yayınlamak istiyoruz. Ayrıca doğa görün­ tüleri eşliğinde (Arapça metin de olur) montaj yaparak da yerel TV'lere verebiliriz. Hatta kuzey Irak'taki yerel radyo ve TV'lere de ulaşhrmak için ilişkiye girebiliriz. Mealini senin sesinle Kürtçe yayınlayabilirsek çok iyi olur, fakat senin iş yoğunluğun nedeniyle bu mümkün olmazsa baş­ ka birisinden okumasını isteyebiliriz. Mealin basılı Kürtçe­ si de peşi sıra gelmeli ancak Kürtçe okuma oranı çok dü­ şük olduğundan öncelikle okumanın daha doğru olacağını düşündük. Bu konuda (...) sitesini incelersen böyle bir site de yapar, internetten de sürekli Türkçe ve Kürtçe meal dinlenmesine vesile olabiliriz. 2- Mealini, eğer sen de onaylarsan Ali Bulaç'ın küçük cep meali şeklinde bashrmayı da isteriz. Mevcut hali kalsın ama böyle bir boy meal daha çok insana ulaşır. Bu konuda da görüşlerini bekliyorum. 3- Sitelerin mahkeme kararıyla kapahldığından dolayı insan­ lar seni daha fazla tanıyamıyor, hatta ilişki kuramıyor. Be­ nim iyi avukat dostlarım var istersen uğraşıp siteleri aç­ hrmaya çalışalım. Eğer olmazsa hemen mevcut bilgileri yeni alacağımız isimlere (19mucizesi.com vb) taşıyalım. Bu siteleri de daha aktif hale getirebilir ve forum köşeleri ekleyebiliriz. Ben bu işleri çok rahatlıkla organize edebili­ rim. Oğlum webmaster olduğu için bu konuda severek yardımcı olur. Biz alh ay önce mümin bir dostumla şirketimizi kurarken " Yüz­ de on da Allah'ın payı" dedik ve bu tarz dini çalışmalarımızı fi­ nanse etmek için bir bütçe oluşturduk. Yukarıda bahsettiğim ça­ lışmalar da dahil, dini ve toplumsal projelerimizi elimizden geldiğince finanse etmeye çalışacağız. Rabbim izin verdiği süre­ ce, bu konularda çalışmak bizim için bir onurdur. Erdemli bir kul olma gayretimizde Mevla'nın yardımı muhakkak olacakhr. Bu mail biraz uzun oldu ama tanışma faslını biran önce bitirip, Allah yolunda yapacağımız çalışmaları tarhşmak istiyorum. Eğer kısmet olursa, en kısa zamanda birkaç günlüğüne Ameri­ ka'da seni ziyaret etmek isteriz. 1-

.. 1 35

Edip Yüksel'e 114Mektup

Eski Bir Dost Özalp Ş. /22 Temmuz 2009 Sevgili Edip merhaba, İmam-hatip lisesini bitirdiğimde tarih 1983'dü. Bu dönemde ben hiçbir şekilde üniversite seçme sınavlarında ilahiyat fakülteleri­ nin birini bile yazmayacağıma dair kendime söz vermiştim. Söz verme sebebime gelince şimdilerde okuduğumda buruk bir te­ bessümle karşıladığım hadis, fıkıh, kelam gibi bize din diye öğ­ retilen bilgilerin içime verdiği sıkıntı ve huzursuzluktu. Diğer taraftan Kuran okuyup da mealini okuduğumda içimi çok sade ve duru ruh hali kaplar, huzur bulurdum. Nasıl olur da Kuran ile diğerleri bu kadar farklı etkiler yapıyor, diye sebebini o senelerde tam olarak bilmeden düşünürdüm. O nedenle şöyle dedim kendi kendime: " Üniversiteye gittiğimde mutlaka dinimi tam anlamıyla öğrenmeye çalışacağım. Dinim gerçekten imam-hatipte öğretilen, yaşadığımız hayatla ilgisi olmayan, saçma, akla uymayan, hurafelerle dolu bir din ise bu dini terk edeceğim; hatta ateist bile olabilirim" Yıldız Teknik Üniversitesinin elektrik bölümünü kazandım ilk defa girdiğim üniversite sınavında. Barınma için devlet yurtla­ rı çıkmış olmasına rağmen tartışacağım ve kendilerinden istifa­ de edebileceğim kişilerin olduğunu düşündüğüm ( ... ) yurdun­ da, rahmetli babamın çabalarıyla kalma şansına eriştim. İyi ki de o yurda gitmişim. Çok değerli dostlarım oldu, sıkı tartışma ortamı buldum. Ne yazık ki iki yıl kalabildim. O sıralar İran'da henüz İslam Devrimi yeni olmuştu ve Türki­ ye'de de sıkı rüzgarları esiyordu. İslamcılık moda olmuştu. Bir­ çoğumuz Humeyni'yi sevmiştik; ben de sevenlerin safınday­ dım. Ancak ona taparcasına bağlı olanlarla da anlaşamadığımı zamanla anladım. 1984'de Dar ' ül İslam/Dar ' ül Harp saçmalıkla­ rına kendimi kaptırarak Cuma namazlarım kılmamaya başla... dım. Şimdi de başka nedenlerle kılmıyorum. 136

Edip Yüksel'e 114Mektup

1985 sonları 1986 başları gibi tamamen mezhepsiz bir din anla­ yışına sahiptim. Edip Yüksel'le ilk olarak karşılaşmam 1984'ün Haziran ayında Sultan Ahmet Camiinin avlusunda açılan dini yayınların ağırlıkta olduğu kitap fuarında kendisinden ( maalesef imzasız) "Kuran En Büyük Mucize" adlı kitabını alarak oldu. O vakitler sakalı vardı. Yine o tarihlerde 19 mucizesinin benim için çok harikulade bir durumu da yoktu. Hatta bu konuyla ilgi­ li şu anekdotu da aktarmak isterim: Merkezi İstanbul'da olan gelmiş ve geçmiş bazı siyaset büyükle­ rimizin de bağlısı olduğu bir tarikat şeyhine intisaplı değerli bir dostumla aramızda sonradan beni çok şaşırtan şöyle bir olay geçti: Yıl sanırım yıl 1985, otobüsle Samsun'dan İstanbul'a dö­ nüyoruz. Otobüste yol boyu 19 mucizesinden bahsettik. O sıkı bir şekilde bana 19 mucizesinin öneminden bahsediyordu. Bir kitap ki, diyordu, hem insanların uyması gereken kurallardan bahsedecek, hem geçmiş kavimlerin kıssalarını aktaracak hem de asal bir sayıyla orantılı olacak. Böyle bir kitabın insan elinden çıkamayacağının kanıtı olarak 19 mucizesini bana hararetle sa­ vunuyordu. Ben de ona, " Tamam kabul ediyorum bunu, bu an­ cak benim inancımı güçlendirir. Oysa içeriğini iyi anlamak ve uygulamak daha önemlidir diyordum. " O arkadaşım 19 mucize­ sini savunurken Edip Yüksel bugünkü fikirlerinin pek çoğunu savunuyor değildi? Evet, 19 mucizesini Türkiye'ye o tanıtmış ve savunmuştu ancak daha ehlisünnetçi ekolle yollarını ayırma­ mıştı. Hatırlıyorum 1985 veya 1986'da mezhepsizlere ağır eleşti­ riler getiren bir makalesini okumuştum. Sonra, bildik fikirlerini açıklamaya başlayıp, mezheplerin varlığını reddetmeye başla­ yınca ve Reşad Halife'nin elçiliğini deklare edince hararetle 19 mucizesini savunan arkadaşım Edip Yüksel'in adını dahi anmak istemedi. Bu kez rolleri değiştirmiştik; o 19'un önemli bir şey olmadığını, rakamlarla oynandığını söyler oldu, ben ise Ku­ ran'ın Allah kelamı olduğunun kanıtı olduğu için 19'u çok önemsediğimi söylüyordum. Allah'ın şu işine bakın ki Edip Yüksel askerliğini Samsun'da yaptı. Artık Türkiye'de konuşulan bir kişiydi, aykırı bir yazardı. Samsun'da olmasını fırsat bilerek kendisiyle görüşmeye can atı­ yordum. Samsun'da iki kez görüşebildik. İlki askeri hastane­ deydi, ameliyat olmuştu; geçmiş olsun dileklerimizi ilettik, fazla bir şey konuşamadık. İkinci kez görüşmemizde beş vakit nama- 6. 13 7

Edip Yüksel'e 114Mektup

zın farz kılındığını bildiğimiz miraç hadisesinde peygamberi­ mizin Allah ile Musa peygamber arasında gidip geldiği o meş­ hur hadis ile ilgili yorumunu yaph; üzerine konuştuk, tarhşhk. Daha sonra Edip'le İstanbul'da da çeşitli vesilelerle üstelik de sık sayılabilecek derecede görüşmelerimiz oldu; ta ki 1989 yı­ lında Amerika'ya gidene kadar ... Kuran'a, onun nurlu ışığına ve hakikate susamış olan ben; Edip Yüksel'in sadece Kuran'dan anlathğı dini pek sever olmuştum. Evet, Edip'le tanışmadan ev­ vel mezhep tanımaz bir Müslüman'dım ama yinede "Kuran ve Sünnet" derdim. Edip, Amerika'ya gittikten bir-iki sene sonra artık "Sadece Kuran" diyenlerdendim. Aradan yıllar geçti; bir işe girdik, evlenip çoluk çocuğa karışlık. Dünya meşgaleleri derken kırk yaşımı devirdim. Edip'in 46:15 ayetini delil göstererek kırk yaşın önemine dikkat çektiği­ ni hahrlıyordum. İçim yine huzursuzdu. Ben kafamın içindeki birçok konuyu hallettiğimi düşünürken, okumadan ve araşhr­ madan uzak kalmam eksiklerimi çoğaltmışh. Özellikle Reşad Halife'nin 3:81 ayetinde belirtilen misakın elçisi olup olmadığı konusu hala kafamda soru işareti barındırır! Bu sorunun cevabını da bulmak benim için önemli! Bunları dü­ şünürken Rabbim önüme bir fırsat çıkardı. Maddi açıdan daha iyi olmamasına rağmen 2007 yılında hiç bilmediğim bir sektör­ de -zaman ve enerji yönünden kendime avantaj sağlayabilece­ ğimi düşünerek- yeni bir işe başladım. Hamd olsun şimdi oku­ maya ve araştırmaya daha çok zaman buluyorum. Bu sayede Edip Yüksel'in İstanbul'a Tüyap Kitap Fuarı için geleceğinin ha­ berini aldım ve tam 19 yıl sonra (1 989-2008) Edip Yüksel'le ye­ niden buluşma fırsahru yakaladım. Bu kez kendisinden aldığım kitapları imzalatmayı unutmadım. Kitap fuarındaki toplanhsına ve Sultan Ahmet'teki bir nargile evindeki özel sohbetine eşim, ben ve ablamla birlikte katıldık.

.& 138

Şunu söylemem gerekir ki; Türkiye halkı Kuran'ın 19 sayısıyla şifrelenmiş ilahi bir belge olduğunun mucizevi kanıhnı Edip Yüksel'le tanımışhr. 19 şifresinin çözümü imanımı daha da güç­ lendirmiş, Kuran'a tek kaynak olarak yönelmemi sağlamışhr. Evet, bu insan hayalı için pek karlı gibi gözükmüyor; insan top­ lumdan soyutlanıyor, etrafında yalruzlaşhğını hissediyor. Ben yine de geriye bakhğımda çabalarımdan ve seçimlerimden do-

Edip Yüksel'e 114 Mektup

layı memnunum. Doğru olanı yaphğımı düşünüyor, Allah'a sı­ ğınıyor ve sabrediyorum. Hiç şüphesiz hakikatler zamanla daha iyi anlaşılacakhr. Ülkemiz düşünce ve ifade özgürlüğüne tam anlamıyla sahip daha demokratik bir ülke olduğunda bunları daha rahat konuşacağız inancındayım. Son söz olarak Edip Yüksel'in samimiyetine inanıyor, dürüstlü­ ğüne güveniyorum. Ayrıca çabalarını takdirle karşılıyorum; eğer Türkiye'de Kuran hakkında konuşulacaksa Edip Yüksel'siz konuşmanın ya da tarhşmanın bir yönüyle eksik kalacağın dü­ şünüyorum.

... 1 39

Edip Yüksel'e 114Mektup

Allah Var, Din Yok! Gökhan A. /15 Eylül 2009 önce geçmişimle ilgili kısaca bilgi vereyim; 1976 yılında Türkiye'de dünyaya geldim. Babam hava kuvvetle­ rinde pilottu. Ülkemdeki yaşıtlarımdan daha kolay bir hayalım oldu. En iyi liselere ve üniversitelere kabul edildim. Mühendis­ lik dalında doktora eğitimi aldım. Bilgisayar sistemleri mühen­ disliği sertifikam var ve sistem yöneticisi olarak çalışıyorum. Ankara' da, Türkiye' nin başkentinde yaşıyorum. Din, ailemin ilgilendiği bir konu değildi. O yüzden ben de çok ilgilenmezdim dini konularla. Nüfus cüzdanımın din bölümün­ de İslam" yazardı, hepsi bu. Ortaokul yıllarında öğrendiğim bazı katı Sünni kuralları hatırlıyorum. Din kültürü ve ahlak bil­ gisi dersinde namaz surelerini Arapça olarak ezberlemiştik. Zordu benim için çünkü surelerin Türkçesini ezberleyecek za­ manım bile olmuyordu. Hadisler ve sünnetler vardı. Hatta na­ maz kılmamızı isterlerdi sıraların üzerinde. Ellerinizi şöyle koyun, böyle uzanın . . . Doksanlı yıllarda Türkiye' de özel kanallar açılınca dünyanın çe­ şitli yerlerindeki farklı dini uygulamaları gördüm. Orta doğu ülkelerinde kadınların taşlanarak öldürüldükleri (hala görüntüler aklımdadır) bunlardan biriydi mesela. İslam adına yapılan bu uygulamalar bende şu düşünceyi uyandırdı; Allah var, din yok!" 2003 yılının Aralık ayında karmakarışık bir durumdaydım. Psi­ kolojik bir depresyona girmiştim. Uğradığım adaletsizlikler ne­ deniyle işimden ayrılmıştım. Mahalledeki berberi ve bakkalı saymazsak, aile fertlerim de dahil olmak üzere, birkaç aydır kimseyle konuşmuyordum. İhtiyaç duyduğum tek şey sigaray­ dı. Evet! Günde iki paket sigara. Yıllarca bir şeylerin ters gittiğini hissediyordum. Olup bitenleri II

11

6 1 40

Edip Yüksel'e 114 Mektup

hak etmemiştim. Her zaman kibar ve başkalarına saygılı biriy­ dim. Ne zaman iyi bir şey olsa ardından hemen kötü bir olay gelirdi. Tadını çıkarmaya vakit bile bulamazdım. Bir çeşit lanet gibiydi. Zaten genelde mutsuz ve depresif olurdum ama bu kez farklıydı. Nefret, hem de büyük bir nefret hissediyordum. Bir düğme olsa, bir saniye bile düşünmeden ona bassam, her şey havaya uçsa diye düşünüyordum. Bu dünya, bu cehalet . . . İn­ sanlar bir hiç uğruna ölüyordu . . . Eğer bir işkencedeyseniz, her geçen saniye size acı veriyorsa cehennem nedir ki! Çare boğazı­ nıza derin bir kesik atmakhr(!) Bir gün derin bir umutsuzluğa düştüm. Ayağa kalkıp bağırdım: "Allahım, ya canımı al ya da bana bir yol göster. Yoruldum ve artık dayanamıyorum." Birkaç gün sonra bilgisayarda en sevdiğim oyunu oynarken tu­ haf bir şey fark ettim. Oyundaki bölümleri geçip bitirdiğimde zaman oyun sayacı hep aynı sayıda duruyordu. Bir kere, iki ke­ re değil, dikkatimi çekecek sıklıkta oluyordu. Sonrasında o sayı ekranda kalıyordu. Bu durum iki üç gün devam etti. Beşinci gün oynamaya son verdim çünkü bu durum beni rahatsız et­ meye başlamışh. Bir-iki gün sonra bu sayıyı internetten aramak fikri geldi aklıma. Herhangi manhklı bir sonuç beklemiyordum, alh üstü sıradan bir sayıydı! Google' da bu sayısı arathğımda şok edici bir sonuçla karşılaş­ tım. Kuran' da 114 sure vardı; bilgisayar ekranımda görüp dur­ duğum sayı . . . O an ki duygularımı ifade edemem. Şaşırtıcı ve korkutucuydu. Rabbim' den yardım istemiştim ve o da bana yol göstermişti. Başka bir soru geldi aklıma o anda. Mantıksız oldu­ ğunu düşündüğüm bir şeyle -yani dinle- nasıl olur da ilgilenir­ dim? Bu sorum Allah tarafından cevaplandırılmışh ama farkın­ da değildim. Bu rakamla bilgisayar ekranımda karşılaştığım günlerin üçün­ cüsünde televizyon açıktı. Pek televizyon izlemesem de prog­ ramdaki tarhşmacının söylediklerini duyabiliyordum. Türk bir yazardı konuşan. Kuran'ın matematiksel mucizesi 19, diye bir şeyden bahsediyordu. İlgimi çekmişti. Edip, diye bir ismin geç­ tiğini duymuştum. İnternette arathm ve sitesini buldum. Sitenin ilk sayfasını (Biz Kimiz) okuduğumda "ilginç" diye düşündüğümü hatırlıyorum.

.&. 141

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Mesaj çevirisinin de yayınlandığı www.19.org sitesindeki yazı­ ları okumaya başladım. Araştırmaya başlamadan bir süre önce­ sine kadar gözyaşı döken bir insandım. Bazen düşünüyordum acaba deliriyor muyum, diye! İki üç gün sonra bir kez daha şok oldum. İlginç olaylar devam ediyordu. Televizyonda şizofreniyle ilgili bir program dinlerken 19'u duymuştum. Benim konum! Konuklardan biri hastaydı ve onu dinlerken kendimle onun arasında bir benzerlik hissettim. İtiraf etmeliyim ki şaşırmışhm. Deliriyor muydum? Bu duruma mı düşecektim? Olup bitenin ne anlama geldiğini kavramak için haftalarca düşündüm. Kapı­ da iki arkadaşım belirince sorularıma ancak cevap bulabildim. Benim için endişelendikleri için gelmişlerdi, çünkü telefonlarına cevap vermiyordum. Epey sohbet ettik; 19 mucizesini de konuş­ tuk. Onlar gittikten sonra Allah'ın mesajından uzak kaldığımı hissettim. Tekrar Kuran okumaya başladım. Sayfaları çevirdikçe gözyaşlarım düşmeye devam ediyordu. Dört günde bitirdim Kuran'ı. İçimdeki olumsuz duygular temizlenmişti. Huzur bulmuştum. Yeniden doğmuş gibiydim. O günden beri normal bir yaşanh sürdürüyorum. Bütün bunlar Rabbimin bana olan işaretleriydi. Minnettarlığımı sadece O'na kulluk ederek ve Kuran'ın tek kaynak edinerek göstermeye çalışıyorum. Ailemle aramı düzelttim, sigarayı bı­ rakhm. Bir ay sonra iş buldum kendime. Alh hafta çalışhm ve ayrıldım ama biliyorum ki bir kapı kapanırsa bir başka kapı açı­ lır. 2:186 Kullanm beni sana soracak olurlarsa bilsinler ki ben yakınım. Beni çağırdığı vakit çağıranın çağnsına karşılık veririm. Doğru yolu bulmaları için onlar da bana karşılık vermeli ve bana inanmalı. 40:60 Rabbiniz der ki, 11 Bana yalvann size cevap vereyim. 11 ıı- Bü­ yüklük taslayarak bana kulluk etmekten kaçınanlar aşağılanarak ce­ henneme gireceklerdir. 3:11 Ve Rabbinin sana yaptığı iyilikleri de anlat. Sabrınız için teşekkür ederim.

.la 1 42

Edip Yüksel'e 114Mektup

Kuran Kelimelerinin Uy umu

Lane D. /13 Aralık 2009

Değişim hikayemi yazmamı istemişsiniz Edip Yüksel. Benim adım Lane D. Yirmi beş yaşındayım. Tanrı inancım yok­ hı. Bir ay öncesine kadar ateist olarak yaşadım. Çocukken ailem beni kiliseye gitmem için teşvik ederdi. Ben ise bunun dini bir şey değil, sosyalleşmenin bir aracı olduğunu düşünürdüm. Genç yaşta Tanrı'yı inkar ettim. Okulda, karşılaştırmalı dinler tarihi dersi aldım. Bu dersler beni bütün dinlerin insan ürünü olduğuna ikna etti. İsa'nın bizim günahlarımız için kendini feda etmesinin saçma olduğunu düşündüm. Ne için kendini feda etmişti? Bu kötü dünyadan cennete gitmişse, bu kendini feda etmek değil, ödül­ lendirmekti. Hıristiyan arkadaşlarıma "İsa öldü mü?" diye sor­ duğumda, "Evet'' derlerdi. Ben de "Öldürüldüğünü sanıyor­ dum" derdim. Bunun üzerine "Evet öldürüldü" diye cevap ve­ rirlerdi. Ben de "İsa yaşıyor mu, yoksa öldü mü?" diye sorar­ dım. İsa cennete gitmişse kendini bizim için kurban etmiş olamaz. Olsa olsa bu bir ödüllendirme olur. Hıristiyanlıktaki üçleme (trinity) inancından bahsetmeye bile gerek duymuyorum. Hem Tanrı olacaksınız, hem de Tanrı'ya kulluk edeceksiniz(!) Tatil­ deyken kendi kendinize kartpostal yazmak gibi bir şeydi bu. Sonrasında üniversitede evrim teorisiyle ilgili dersler aldım. Bü­ tün deliller evrimin gerçek olduğunu ortaya koyuyordu. İnsan­ lık hpkı tarlaya ekilen tohumun olgunlaşması gibi zaman içinde evrim yoluyla oluşmuşhı. Bu gerçeği fark etmek beni İslam'dan cahilce nefret etme noktasına getirdi. Daha sonrasında okulu bırakhm ve uyuşhırucu salıcısı oldum. Bazı çetelerin içine girdim. Çok para kazanıyordum bu işten. Arkadaşlarım beni para ve uyuşhırucu için kullanıyordu; kız

6 143

Edip Yüksel'e 114Mektup

A 1 44

arkadaşım da dahil. Hala depresyondaydım. Hayahmın sahte­ likler üzerine kurulu olduğunun farkındaydım. Her gün hapse girme veya öldürülme riski alhndaydım. Cebimde sürekli kü­ çük bir silah taşırdım. Uyuşturucu kuryeliğinden epey para bi­ riktirdim ve o işi bıraktım. Sonrasında da legal bir işe başladım. İşte çalışırken bilgisayar başında çok vakit geçirdiğim için sü­ rekli bir şeyler araşhrıyordum. Bir gün Tevrat'taki matematiksel sistemle ilgili bir konuya denk geldim. Böyle bir matematiksel sistem olduğuna o gün için ikna oldum. Sonra benzer bir şey Kuran'da var mı diye araşhrmaya başladım. Bir bilgiye denk gelmedim internette. Belki bir şeyler bulabilirim diye umut et­ miştim. Birkaç gün sonra Kuran'la ilgili araşhrmalarım devam ederken Edip Yüksel'in, Carl Sagan'la yaphğı tarhşmayı gördüm. Gün kelimesi 365, Ay kelimesi 12, Günler kelimesi 365 kez geçiyor, diyordu Edip Yüksel. Sonra 19 sistemiyle ilgili yazdıklarım okudum Edip'in. İlgimi çekmişti. Biraz daha araşhrdım ve bu sistemin gerçekten de var olduğunu gördüm. Yalnız bu sistemin Kuran'ın gerçekten de değiştirilmiş olmayacağına delil teşkil edip etmediğinden emin değildim. Hala kendimi ateist olarak tanımlıyordum. Kuran'daki bu sis­ temin birileri tarafından oluşturulmuş olabileceğini düşünü­ yordum. Yine de Kuran'ı okumaya karar verdim. Herhangi bir çeviri seçip okumaya başladım. Sonrasında 19 sistemini keşfe­ den kişinin, yani Reşad Halife'nin çevirisi bulup okumaya baş­ ladım. Her gece birkaç saat okuyordum. Okudukça Kuran'ın insan ya­ pımı olamayacağına ikna oluyordum. Çünkü Tanrı'mn ilmin­ den geldiği açıktı. İnandığım her şeyi bir kenara bırakıp Ku­ ran'a teslim oldum. Bu kitabın Allah kalından olduğuna ve tah­ rif edilmediğine dair çok delil vardı. Ayrıca Kuran'da bilimsel mucizeler de vardı. Matematiksel sis­ tem benim tüm şüphelerimi giderdi. Bazı insanlar Kuran'da tekrarlar olduğunu ve konu bütünlüğü olmadığım söylüyorlar. Benim kanaatime göre Kuran'ın bu şekilde olmasının matema­ tiksel sistemle yakından alakası var. Mesela Yusuf peygamberin hayah beni büyülemişti Kuran'da. Hayatın anlamını öğrenmiştim. Her şey daha anlamlı geliyordu

Edip Yüksel'e 114 Mektup

artık. Tanrı'mn şeytana izin vermesi, onun kötülük yapmasına müdahale etmesi. . . Bütün bunların bir anlamı vardı. Ateist ol­ ma gerekçelerim ortadan kalkmıştı. Daha önce gönderilmiş kitaplara inanıyordum. Sadece Allah'ın her şeye gücü yettiğine iman etmiştim. Ahirette hesaba çekile­ ceğimizi de kabullenmiştim. Muhammed'in elçilerden biri ol­ duğunu biliyordum. Müslüman olmuştum! Kuran'ı baştan sona okudum. Bazı Arapça ifadeler (Bismillah, Şahadet, Allah-u Ekber, Elhamdulillah) öğrendim. Günahlarımdan tövbe ettim ve doğru yola yöneldim. Rabbime bana hidayet na­ sip ettiği için şükrediyorum. İnşallah beni cennetine kabul eder. Sadece ahiretim için umutlu olmakla kalmadım, ayrıca dünya hayatımda da huzur buldum İslam'ı kabul ederek. Şimdi başka insanları da hayatın anlamı konusunda tavsiyelerde bulunuyo­ rum.

... 145

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Altın Kural Palace L. G. /15 Aralık 2009 İslam'a olan ilgim çok eski değil. Yirmili yaşlarımın sonuna ka­ dar Protestan mezhebindendim. İlk gençlik dönemlerimden iti­ baren Hıristiyanlığın İsa'nın mesajına tam olarak uymadığım düşünürdüm. Çünkü İsa'mn yeryüzündeki amacı yanlış anla­ şılmışh. Zaman ilerledikçe " büyük dinler" den uzaklaşhm. Doğu dinlerinin felsefesini araşhrmaya başladım. Budizm beni etkile­ di. Çünkü nezaketi, çalışmayı ve barışı öngören bir dindi. Hala daha bu dini önemserim ama Tanrı ile kurulan ilişki biçimi açı­ sından Budizm yetersizdir ki hayatta asıl önemli olan da budur. İslam dininden haberdardım o yıllarda ama cehaletim nedeniy­ le İslam'ın İsa'ya yeterince önem vermediğini düşünüyordum. İslam'la ve Müslümanlarla ilgili yeterli bilgim yoktu. Size tuhaf gelebilir ama bir sabah uyandığımda, aklıma İslam'la ilgili araşhrma yapmam gerektiği fikri geldi. İtici bir düşüncey­ di ama karşı koyamadım. Bir anda bu araşhrmayı yapmanın çok önemli olduğunu hissetmiştim içimde. Kuran'ın ve İslam inancının genel hatları üzerinde çalışmaya başladım. Gerçek manada doğru bir inancın akla, manhğa, in­ san karakterinin gelişimine, sevgiye, dostluğa ve insan hakları­ na değer vermesi gerektiğini düşünüyordum. Benim için "Alhn Kural" buydu. Bazı alimlerin cinsellik, şiddet ve ırkçılıkla dolu fikirlerini oku­ yunca nasıl dehşete kapıldığımı tahmin edebilirsiniz. Yine araş­ hrmalarım sırasında küçük ayrınhların Müslümanları nasıl bir­ birine düşürdüğüne de tanık oldum. Farklı anlayışlar nedeniyle birbirlerini sapık ve dinsiz ilan ediyorlardı. Kuran'daki bazı ayetler de kafama takılıyordu. Hele hadisler beni dehşete düşürüyordu. Bazı hadislere göre peygamber çok ,6. merhametli ve akıllıydı ama bazı hadislere göre de manhksız ve 1 46

Edip Yüksel'e 114Mektup

zalimdi. Hangisine inanacağımı şaşırmışhm. Bu çelişkili duru­ mu görünce hadisleri ciddiye almamam gerektiğine kanaat ge­ tirdim. İslam araşhrmalarım hayal kırıklığıyla başlamışh. Başka­ larına karşı haşin davranmayı teşvik eden bir İslam anlayışına inanamazdım. Bu yüzden Kuran'ı bir kenara bırakhm ve tekrar elime almamaya karar verdim. Bir süre sonra, "Acaba tıpkı Hı­ ristiyanlıkta olduğu gibi İslam'da da insanlann oluşturduğu ve mezhep haline gelmiş bir din anlayışı var ve ben de bu anlayışı okuyup lslam'a karşı ônyargılı mı davranıyorum?" diye dü­ şünmeye başladım. İslam'ın ruhunu kavramış Müslümanlar olmalıydı bir yerlerde. İnternette gezinirken tesadüfen sizin "Quran: A Reformist Translation" isimli çevirinize denk geldim. Bu benim gerçeği bulmama vesile oldu. Şimdi biliyorum ki sorun İslam'ın kendi­ sinde değilmiş. Yanlış çeviriler, rivayet kültürü, gelenekler, hu­ rafeler ve mezhebi önyargılar İslam'ın mesajının önüne geçmişti ve sorun da tam olarak buradaydı. Benim gibi sonradan Müs­ lüman olan birçok insan maalesef bunun farkında değil. İmanım henüz emekleme aşamasında. Öğrenmeyi, kendimi geliştirmeyi ve insanları aydınlatmayı amaçlıyorum inşallah. Tıpkı sizin beni aydınlathğınız gibi Edip bey. Teşekkür ederim.

.. 147

Edip Yüksel'e 114Mektup

Yanılmış mıydım ?

Adam S. /27 Aralık 2009

Allah'ın adıyla başlarım ... Allah'ın selamı üzerinize olsun sayın hocam, Sübhanallah! Nezaket gösterip yazdığım e-maillere cevap verdiniz. Ben ise kendimi bile tanıtmamışhm. Adım Adam S. Otuz üç yaşımı yeni doldurdum. Evliyim. Bir oğlum, iki kızım ve bir de sevgilim eşim var. Aslen Güney As­ ya-Bangladeşliyiz. Ben ve eşim İngiltere vatandaşıyız. Buradaki ikinci nesil kuşaktanız. Geçimimi ilkokul yöneticiliğinden sağlıyordum. 2008 yılının Ocak ayında hakikat arayışım nedeniyle yöneticilik görevimi sonlandırdım. İngiltere'deki bir "İslam Üniversitesi"nde eğitim gördüm. Sünni/Hanefi olarak mezun oldum. Okul haricinde de kendi kendimi yetiştirmeye çalışhm. Allah'ın gerçek Mesaj'ını öğrenmeye gayret gösterdim. Mollaların dinde yaptığı tahribatı fark ettim. Bu konuya devam etmeden size çocukluğuma davet etmek iste­ rim . . . Geçimsiz ve yaramaz bir çocuktum. Zaman zaman çevremde olup biten şeylerin ve hayatın anlamını düşünürdüm. Yaşım büyüdükçe hayat ve Tamı konusunda daha çok sorgulamaya başladım. Ancak aydınlahcı cevaplar bulamıyordum. Küçük bir çocuk olarak, "Belki de bu soruların cevapları yoktur," diye dü­ şünmeye başladım. Kendisine özendiğim babam pek dindar bir adam değildi. İslam'ın emirlerini ne kendisi uygulardı ne de bana ve kardeşlerime uygulamamızı söylerdi. Ailemden hiç kimse İslam dini konusunda fazla bir bilgiye sahip değildi. Bu • 148

Edip Yüksel'e 114Mektup

nedenlerden ötürü din ve Tanrı kavramlarının hayahmda önemli bir yeri yoktu. İlk gençlik yıllarımda bir bayan öğretmenim vardı. Kah bir ate­ istti. Din ve Tanrı fikrini güçlü argümanlarla eleştirirdi. Bahset­ tikleri okul yönetmeliğe aykırıydı ve verdiği dersle alakalı bir konu değildi. Buna rağmen inandığı hakikat için kariyerini teh­ likeye atmaktan çekinmiyordu. (Belki bilmek istersiniz, bu öğret­ menim yaptığı şey nedeniyle hiç yakalanmadı. ) Söylediği şeylere yoğun bir ilgi duyuyordum. Kısıtlı bilgimle bu anlahlanları düşündüğümde ateist görüşün haklı olduğuna kanaat getirdim. Kafamda iki soru vardı; cahiİ ailemin tanrı inancı mı, eğitimli öğretmenimin ateizmi mi? Hangisi daha haklıydı? On altı yaşıma doğru düşüncelerim ateistti ama dışarıdan ba­ kınca Müslüman gibiydim. Yaşım ilerledikçe kavrama yetene­ ğim olgunlaşh; ateizmi yüzeysel ve sığ bir düşünce olarak de­ ğerlendirmeye başladım. Hakikat henüz bilmediğim başka bir yerdeydi. Gerçeği bulma konusundaki müthiş arzumu dindir­ mek için kütüphaneye sığındım. Okumak benim için bir tutku olmuştu. Yaşıtlarım yeni kıyafetler, bilgisayar oyunları, spor müsabakaları gibi şeylerle uğraşırken ben kitap okumayı tercih ettim. Saatlerce kütüphane kalıp Budizm, tasavvuf, Hinduizm, Yahu­ dilik, Hıristiyanlık ve İslam gibi konularda kitaplar okuyordum. Sadece din konusuna değil, felsefe ve insan psikolojisi konusu­ na da ilgi duymaya başlamıştım. Bunlarla ilgili elime ne geçerse okuyordum. Bir çeşit bağımlığa dönüşmüştü bu durum. Bu tut­ kumu diri tutan şey gerçeğin ne olduğunu bilme isteğimdi. Bütün bu okumalarımın faydası kendi araşhrma metodolojimi ortaya çıkarmak oldu. Asla vazgeçmeyeceğim bir özellik ka­ zandım; artık sorgulamadan ve körlemesine hiçbir şeyi kabul etmeyecektim. Böylece hiçbir insanı isminden dolayı otorite ka­ bul edinmemeye karar verdim. Bunun tek bir istisnası vardı; benim üzerimde otorite olabilecek yegane şey mantık kuralla­ rıydı. Eğer herhangi bir konuda ikna olacaksam bu, iddia sahi­ binin şahsı nedeniyle değil delilleri nedeniyle olacakh. Aksi halde hiçbir şeyi kabul etmeyecektim. Budizm' in kurucusunun dediği gibi;

... 1 49

Edip Yüksel'e 114Mektup

A 150

Eğer duygularınızla ve aklınızla ikna olmadığınız bir şey okur­ sanız veya dinlerseniz bunu kim söylemiş olursa olsun -ben söylemiş olsam bile- asla inanmayın. (Siddhartha Gautama) Bana göre gerçeğin üç kriteri vardır; doğayla uyum içinde ol­ mak, aklın ikna olması ve kalbin mutmainliği. Bunlar sadece İs­ lam'da vardı. Bu nedenle hayahmın on yedinci yılında İslam'la kucaklaşhm. Bu kararımdan sonraki bir yıl içinde çeşitli İslami görüş ve yorumlarla karşılaşhm. Daha yüksek düzeyde, tam ve mükemmel bir eğitim almadığım takdirde İslam'ı anlamayaca­ ğımı düşündüm. Medrese eğitimi veren bir üniversiteye kay­ dolmaya karar verdim. Bu kararım için babamı ikna etmek bir­ kaç haftamı aldı ve sonunda ikna oldu babam. İnandığım dini öğrenmek için kolej eğitimimi ve kariyerimi feda ettim. Sonrala­ n toplumda parmakla gösterilecek din adamları haline gelecek bir çok alimden dersler okudum. Bilgim arthkça birçok İslami grup ve organizasyonla iç içe oldum. Bunlardan biri de çok kötü bir şöhreti olan Hizbultahir örgütüydü ama onlarla ilişkim kısa sürdü. Umar B. ve Abu H. gibi kişilerle de yakınlığım oldu. So­ nunda bir mücahit olmuştum. Fark etmişsinizdir ki hiçbir görüş ve ekolde çok uzun süre ka­ lamadım. Çünkü ne zaman sorgulasam ve analiz etsem uydur­ ma ve yalanları anında yakalıyordum. Bu durum her grup için geçerliydi. Sonuç itibariyle farklı İslami ekollerin hepsinin doğ­ ru veya yanlış yönleri olduğunu fark ettim. İkilemde kalmışhm. Kendimi tüm varlığımla tek bir gruba ada­ dığım takdirde o grubun doğrularını ve yanlışlarını aynı anda içselleştirmiş olacağımı anladım. Bu benim için ikiyüzlülük ve çelişki olurdu. Bu kabul edilemez bir şeydi. Bütün İslami ekolle­ rin hangi görüşlerini kabul etmeli hangilerini etmemeli konu­ sunda bir yöntem belirledim; aklımı ve İslami kaynakları hakem edinecektim. İslam dinini kabul edeli on beş yıl olmuştu ve düşüncelerimi sağlarnlaştırdığımı düşündüğüm bir anda dört ciltlik bir kitap okudum. Habibur Rahman Kandhalvi'nin Urduca yazdığı kita­ bın adı "Dini Hikayeler ve Doğrulukları" idi. Kitap, benim o zamanlar bir çeşit dinsizlik olarak gördüğüm Kuran tek kaynaktır, görüşünü savunuyordu. Bu görüşe göre Kuran'ın anlaşılması için hiçbir harici kaynağa ihtiyaç yoktu.

Edip Yüksel'e 114Mektup

Bunu kısaca "Sadece Kuran" anlayışı deniliyordu. Gerçi ben daha önce okuduğum kitaplardan bu görüş hakkında bilgi sa­ hibiydim ama bu anlayışı yanlış bir yol ve İslam dışı bir yakla­ şım olarak görüyordum. Buna rağmen Kandhalvi'nin konuları manhklı bir şekilde irdeliyor olması beni şok etmişti. Bu dö­ nemde Kandhalvi'nin sorgulamalarına cevap verebilmek için geleneksel İslami kaynakları didik didik ediyordum. Aklım hala araşhrmacı özelliğini koruyordu. Yıllarca çeşitli kişi­ lerle ve görüşlerle hareket ederek, tarhşarak ve inceleyecek oluşturmuş olduğum dini anlayışın aslında insan ürünü bir an­ layış olduğunu fark etmeye başlamışhm. Bunun bilincinde de­ ğildim tam olarak ama İslam inancı orijinal halinden uzaklaş­ mışh. İnsanların oluşturduğu İslam anlayışıyla orijinal İslam an­ layışı arasında bir tercih yapma noktasındaydım. Geniş kitlele­ rin ve benim de benimsediğim İslam anlayışıyla ilgili şüpheler vardı. Kafamda oluşan düşünceleri önceleri dillendiremedim çünkü henüz yeterince araşhrmamışhm. Şüphelerim büyüdükçe bü­ yüdü. Şüphelerimden kurtulmak için konuştukça, daha çok şüpheye düşmeye başladım. On beş yıl üzerine yanılmış olabi­ leceğimi psikolojik olarak reddediyordu beynim. Toplumda bir din adamı ve hoca olarak saygınlığım arthkça kendimi ikiyüzlü hissediyordum. Çünkü inandığım şeylerle öğrettiğim şeyler farklıydı. Nihayetinde şüphelerim çok büyüdü. Bütün dini faaliyetlerime son verdim. Bir süre kendi başıma kalmayı tercih ettim. Düşün­ celerimi toplamak için her şeyden soyutladım kendimi. Yürek burkan bir mücadeleydi. Depresyona girmek üzereydim. Soru­ lar ve çelişkiler olduğu gibi duruyordu. Tüm eğitim hayahm boyunca herhangi bir kaygı duymadan doğruları ve yanlışları bir arada savunmuştum. 2008 yılının bir Ocak günü uydurulmuş dinden Muhammed peygamberin ve ondan önceki tüm elçilerin tebliğ ettiği ve kay­ nağı sadece Kuran olan indirilmiş dine dönmeye karar verdim. Geleneksel dine olan bağlılığım nedeniyle Kuran'ı dinin tek kaynağı kabul etmem tam sekiz yıl sürdü. Bir buçuk yıldır Ku­ ran'ı dinimin tek kaynağı olarak kabul ediyorum. Dönüşümüm beni farklı bir insan yapmışh. Kardeşlerim bile

& 15 1

Edip Yüksel'e 114Mektup

birlikte büyüdükleri insanın bu dönüşümünü kabul etmekte zorlandılar. Bu tip bir tepkiyi bekliyordum, o yüzden fazlaca aldırış etmedim. Benim için yaklaşık sekiz yıllık bir süre alan bu dönüşümü diğer insanların bir anda anlamalarını beklemiyor­ dum. Nihayet hakikatin kapısına gelmiştim. Beni içinde sıkışhğım la­ birentten kurtaran ve doğru yola ulaşhran Rabbime ne kadar hamd etsem azdır. Bunun için Allah'a her zaman şükrediyo­ rum. Onun rahmeti olmasaydı perişan bir halde terk edilmiş ve cehalet içinde olurdum.

.. 152

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Kapkaranlıktan Apaydınlığa Mustafa K. / 6 Ocak 201 0

Bir sayı, bir insanın hayalını bu kadar değiştirebilir mi? Kabına sığmayan, duble hiperaktif, hayatı gırgır şamataya alan ve inandığı "SOL" kulvar için, gösteriden gösteriye koşan birini, eğer bir sayı bütün benliğiyle değiştiriyorsa, o sayı olmaktan çı­ kar ve "Mucize" olur! 1995 yılında, İstanbul/Maltepe'de askerken Zafer dergisinin Gerçeğe Doğru" ekinde, fizikçi olan Martin Gardner'in mate­ matikçi olan arkadaşı Dr. Matrix'in Müslüman oluşunu anlatan makalesini okumamla başladı her şey. 11

Daha önce bilinçsiz ve dayanaksız bir şekilde Allah'a ve Kuran'a inanıyordum. Allah'a olan inancım, içimden geliyor ve mantığı­ nı da uygun buluyordum. Kuran'a inanmamın, ailemin ve çev­ remin etkisiyle oluştuğunu sonraları anlayabildim. Genelde sorgulayıcı biri olduğum için, zihnimde devamlı "Al­ lah gerçekten var mı?", "Varsa peygamber veya Kitap gönderdi mi?", Gönderdiyse bile, kitapların değişmediğini nerden bile­ ceğim?" gibi, kimi şeytanın vesvesesi, kimi de hakikati öğrenme arzusundan kaynaklanan sorular ve tereddütler oluşuyordu. Bunlardan sadece ve sadece Allah'ın var olduğu fikri, içimde büyük oranda hakimdi. Diğer konularda aşamadığım ve cevap­ larını bulamadığım bir sürü sorular ve tereddütler hep içimi kemirdi. Allah'a samimi bir şekilde; eğer Kuran'ı kendisi gön­ derdiyse ve değişmediyse, bunu bana, benim anlayabileceğim bir şekilde göstermesi için dua ettim. İşte, Allah bana o göster­ meyi okuduğum o dergide nasip etti. 11

İlk okuduğumda (abartısız söylüyorum) kalp alışlarım hızlandı, beynim zonklamaya başladı ve tüylerim diken diken oldu! " İşte" dedim; "aradığım işaret/deliVmucize! Bu doğruysa, sen

6 153

Edip Yüksel'e 1 14 Mektup

yandın oğlum şeytan" dedim; "Bir daha bana Kuran ile ilgili vesvese veremeyeceksin!" O günden sonra on beş gün boyunca avanak avanak dolaşhm as­ kerliğimi yaphğım taburda. Yatağa giriyorum, aklımda 19 mu­ cizesi, yemek yiyorum aklımda 19 mucizesi, eğitimdeyiz aklım­ da 19 mucizesi, ne yapsam aklımda 19 mucizesi var! Bazı konu­ larda maymun iştahlı olduğum için, bir an önce askerliği bitirip, 19 mucizesini tüm ayrınhlarıyla araştırıp öğrenmek istiyordum. Rabbimin izniyle askerliği bitirip İzmir'e dönünce, bildiğim ne kadar dindar insan varsa, hepsiyle irtibat kurmaya başlamıştım. Amacım dinimi en güzel bir şekilde öğrenip, onu yaşamakh. İlk önce Nur cemaatine gittim. Haftada iki gün ders yapıyor­ duk. Ben o kadar öğrenmeye açmışım ki, iki gün bana yetmi­ yordu. Rufai tarikatının da derslerine gitmeye başladım. Bu arada Menzil'e oradan da Suriye'deki, Şeyh Muhammed'e git­ tim. Aç kurt gibi dolaşıyordum. İlk iki-üç yıl sorgulama ve analiz etme özelliğimi kaybetmiştim. Kumbara gibiydim; ne atarlarsa alıyordum. Bir şeyler öğrendik­ çe, kafamda sorular oluşuyordu ve bu sorulara tatmin edici ce­ vaplar bulamayınca da, sorular içimde devleşiyordu. Belki de, farklı cemaatlere aynı anda gitmem, bazı şeyleri kavramamı hız­ landırdı. Herkes ama herkes kendi cemaat önderinin, günümü­ zün seçilmiş insanı olduğunu, gittikleri yolun da Kuran'a en uygun yol olduğunu söylüyordu. Birsinin ak dediğine, diğeri rahatça kara diyebiliyordu, hem de diğer grubu küfürle itham ederek! Zamanla bende, bir hayal kırıklığı oluşmaya başladı. Aradığım yol bu olmamalıydı. Allah bu kadar çelişkili bir din nasıl gönde­ rir? Bu işin barometresi neydi? Askerden geleli üç-dört yıl olmasına rağmen, 19 mucizesini araştırmak henüz nasip olmamıştı. Belki de Rabbim önce bunla­ rı bana yaşattı ki, 19 mucizesinin kıymetini daha iyi anlayayım. Cemaatler, mezhepler, hadisler arasında gördüğüm ihtilaflar şevkimi kırmasına rağmen, Rabbimize şükür ki, beni yıkmamış­ tı. Bitler için yorganı yaktırmadı Rabbim bana! Daha sonra, Yaşar Nuri Öztürk'ün kitaplarıyla tanıştım. Bu ki-

6. taplar bana yeni bir ufuk açmıştı. Mantıksız ve yanlış gelen bazı 154

Edip Yüksel'e 114Mektup

görüşlerin, Kuran'dan kaynaklanmadığını öğrenmeme vesile oldu Yaşar Nuri. Artık Kuran'a daha fazla zaman ayırmaya baş­ lamıştım. Y. Nuri Öztürk'ün mealini okumaya başlayınca, içim­ de anlatılmaz bir sevinç oluştu. Daha önce az da olsa Kuran okuyordum ama hiç anlayamıyordum. Parantezler, iyi niyetli ilaveler, yine iyi niyetli izahlar Kuran'ın mükemmelliğini maa­ lesef alıp götürüyordu. Y. Nuri Ôztürk'ün meali sade ve paran­ tezsiz olduğu için benim çok hoşuma gitmişti. Bismillah diyerek, Kur-an'ı okumaya başladım. Bir, iki, üç der­ ken yirmi, otuz, kırk defa okudum Kuran'ı. Her okuduğumda başka başka şeyler öğreniyordum. Otuz dokuz kez okuduğum herhangi bir yeri kırkıncı okumamda çözebiliyordum. Televiz­ yon, gazete ve başka her şeyi sanki hayatımdan soyutlamıştım. Sadece ve sadece Kuran'a yoğunlaşmıştım. Artık Kuran ile haşir neşir olmuştum. Daha sonra 19 mucizesini detayıyla araştırmaya karar verdim. Ve maalesef orada da gördüm ki; ne ateşler yanmış, ne mızrak­ lar atılmış ve ne savaşlar yapılmış! Oturdum ve tarafsız bir şekilde Reşad Halife'nin "Kur-an Görü­ len Mucize" isimli kitabına baktım. Müddessir Süresini defalar­ ca okudum. Özellikle 31. ayeti yüzlerce kez ayrıştırarak oku­ dum. Apaçık bir şekilde, 19 sayısından başka bir şeyden bah­ setmiyordu! 19 Mucizesini kabul etmeyenlerin görüşlerini doğ­ ru kabul ederekten (bir an için), onların yanlış dedikleri bölüm­ leri çıkardım. örnek verecek olursam; kitapta 100 tane de­ lil/ispat/veri vs. varsa, kabul etmeyenlerin itirazı 30-40 tane fa­ landı. Kendi kendime dedim ki; "Bunu kabul etmeyenler bile sadece 30-40 taneyi yanlışlayabiliyor. Bu belki de Reşad Hali­ fe'nin hatası (bilmeden) olabilir. Belki de bunu kabul etmeyen­ lerin hatası olabilir, Yani yanlış olmaya da bilir'' Ve sonuç olarak şuna karar verdim; Rabbimiz Kur-an'da 19 sa­ yısıyla ilgili, bize apaçık bir mucize vermiş! Sonra ki günlerde, Edip Yüksel'in kitaplarıyla tanışmak nasip oldu. Onun kitaplarını okudukça, fikirlerinin Kuran' a göre şe­ killendiğini fark ediyordum. Çünkü başkalarında bunun tersini görüyordum. Onun vesilesiyle 19 mucizesini daha iyi anlama ve öğrenme imka.nı bulmuştum. "Mesaj" isimli Kur-an çevirisi de benim dünyama ayrı bir renk katmıştı. Okuyup anlayamadığım

.& 1 55

Edip Yüksel'e 114Mektup

veya manhksız görüp bir yere koyamadığım, birçok konuyu ve ayeti aydınlatmama vesile oldu. Şimdi 110-120 kez olmuştur Kuran'ı okuma sayım. Bütününden, demesek de, % 95 oranında yanlış fikir ve görüşlerden Rabbimin izniyle kurtuldum. Sadece ve sadece Kuran'ı dikkate alarak; hayatımı, ibadetlerimi ve fikir­ lerimi şekillendirdim. Kuran okumanın ve anlamanın ne büyük bir nimet olduğunu yaşayarak görüyorum. Rabbime, beni karanlıklardan çıkardığı için (mübalağa yapmıyo­ rum), ne yapsam ve ne söylesem, asla ve asla şükrümü hakkıyla ifade edemeyeceğimi biliyorum!

... 156

Edip Yüksel'e 114Mektup

Tefsirler Beni Öldürdü Ahamad A. /14 Kasım 2010 Tanrı Beni Karanlıklardan 1 9 Sistemi Aracılığıyla Kurtardı

Otuz yedi yaşındayım. Afrika doğumluyum. Dokuz yaşımday­ ken Fransa'ya göç ettik. Şimdi İngiltere'de bilgisayar program­ cısı olarak çalışıyorum. Hıristiyan, laik bir çevrede; geleneksel bir Sünni ve siyahi Müs­ lüman olarak büyüdüm. Her zaman bilimi sevmişimdir ve Kuran'ı da yanlış çeviriler yüzünden her dediğine katılmasam da ilginç bir kitap olarak görmüşümdür. Tefsirler Beni Öldürdü

Bilgisayar mühendisliği bölümünde mastır yaptıktan sonra İbn­ i Kesir'in tefsirini aldım ve dini konuları araştırmaya başladım. İlahi aşka yönelmiş bir sufi olmayı amaçlıyordum. İbn-i Kesir tefsirinde Muhammed'in arkadaşlarının söylediği birçok sözün ayet olarak Kuran'a girdiğini okuyunca ve ayrıca Yasin suresinde Muhammed'in hem merhametli hem de gaddar olduğunu görünce; " bu Kitap bana göre değil", dedim. İbn-i Kesir'in homoseksüellikle, emzirmeyle ve recm cezasıyla ilgili yorumlarını gördükten sonra Kuran'la ilgili şüpheye düştüm. Kuran'ın Tevrat'tan pek bir farkı olmadığı açıktı: Bir kısmı tan­ rısal özellikler içeren ama gerisi insan uydurması olan ifade­ ler . . . Tefsirin altıncı cildini bitirince İslam'ı terk etmiştim ama hala Tanrı inancım vardı. Yehova şahitlerinden, Mormanlardan ve Hıristiyanlardan birçok arkadaş edindim. Onlarla konuşmak iyi oluyordu. Benim de inancımın temelini oluşturan öğretilerin yüzyıllar önce oluşturulmuş şeyler olduğunu gördüm. Tıpkı o

6 1 57

Edip Yüksel'e 114Mektup

arkadaşlarım gibiydim. Gerçeğin başka bir yerde olduğunu his­ sediyordum ama nerede? Tanrı Beni Kurtardı Nasıl oldu bilmiyorum ama bir gün Google' da dini araşlırmalar yaparken www.submission.org sitesine denk geldim. Otuz iki yaşındaydım. Sitenin bağımlısı olmuştum. 19 mucizesi konu­ su . . . Dört ay uğraşarak bir bilgisayar program yazdım ve iddiayı test etmeye başladım. Reşad'ın ulaşlığı sonuçların hepsine aynen ulaşamasam da Kuran'da matematiksel bir sistem olduğu aşi­ kardı. Dahası, bu matematiksel sistemle beraber gelen mesaj da en az sistemin kendisi kadar önemliydi. Yıllardır aradığım şeyi bulmuştum. Şöyle ki; 1 - Allah bizimleydi 2- Tüm kusurlarımıza rağmen bizi seviyordu 3- Arap kültürünün benim gibi insanlar için din adına oluşturdukları kurallar Allah'ın mesajında yoktu. Kuran'daki matematiksel sistem beni tekrar Allah'a yöneltti. Yaralılışımızın ve bu dünyaya gönderilişimizin ardındaki ilahi gerekçeler benim hayata bakış açımı değiştirip kendimi yeniden inşa etmemi sağladı. Cinsel ve dini tercihler esasında varoluşu­ muzun açısından çok da önemli değildi. Tektanrıcı olmuştum. Sonrasında bütün hayalım değişti. Arlık eskisi gibi değilim. Ai­ lem ve arkadaşlarım bunu asla anlayamadılar; nasıl olur da alim diye bilinen insanların verdiği fetvalara aykırı hareket_ ettiğimi sorup durdular. Şimdi elimde hak ile balılı ayıran bir otorite var. Kuran, tüm Kuran, başka bir şey değil, sadece Kuran! Not: Müslüman Din Adamlarına 19 Soru isimli kitabınızdan öğrendiklerimi unutmamak için bir internet sitesi yaptım. Bu si­ tede yayınladığım bazı videolarım da var.

-6. 1 58

Edip Yüksel'e 114Mektup

Gözlerim Yaşardı Gülşen Ş. / 1 Şubat 2012 Henüz beş yaşlarında anneanneme sorardım "Allah nerede?" diye... "Allah çok büyük" derdi. "Denizlerden de büyük mü ?" derdim. Kollarımı iki yana açıp "işte bu kadar büyük mü?" der­ dim... Allah" ı aramaya çıktım yola, hani neredeydi, çok büyük olduğu için mi göremiyordum. .. Camide olabilir miydi? Birgün haberlerde Allah'ın koyunun üzerinde olduğunu duy­ dum. Tüm koyunlara bakıyordum artık, belki ben de görür­ düm. Yine birgün haberlerde zeytin çekirdeğinde olduğunu duydum. Koşup zeytin yedim bir tane ve çekirdeğin dışında bir şey göremeyince içini merak ettim... Ve babamın o büyük bal­ yoz gibi çekicini alıp çekirdeği kırmaya çalıştım. Çok uğraştım ama kıramadım. Bir türlü göremiyordum, üzülmüştüm. Çocuk­ luğumdan bu yana arayıp durdum. Yetişkin olduğum yaşlarda namaz kılarak Allah'a ulaşabileceğimi öğrendim. Evet, işe yara­ dı da. Fakat büyük bir eksiklik vardı. Zamanla sıkılıyor, disiplin kuralları beni boğuyordu. Bir bırakıp bir başladığım çok oldu. Tasavvufa merak sardım. Daha iyi tanımak için tasavvuf gerekir dediler. Tasavvufu sevdim, kilitli kapıları açıyor insanı değişik bir yolculuğa çıkarıyordu. Fakat sonra tehlikeli olabileceğini de öğrendim.. Bu arada Kuran-ı Kerim yüksek bir yerde duruyordu. Ben an­ lamazdım ki, açıp okuyayım. Birkaç kere tefsir okumaya yel­ tendim. Tek bir ayetini inkar bile insanı dinden çıkarır, cehen­ nemlik yapar diye öğrenmiştim. Fakat bir sure de şöyle bir tefsir okudum "Göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar" Çok rahatsız oldum, bu nasıl olurdu? Mevlamın kitabında böyle bir ayet! Erkekler için mi cennet? Sorgulamaktan korktum o dönemlerde. Çünkü inkar eden cehennemlikti. Vardır bir açıklaması dedim.

.6. 159

Edip Yüksel'e 114Mektup

Beklemeye aldım o cümleyi. Fakat yine buna benzer tefsirlerle karşılaşırım diye korktuğumdan okumak istemedim artık. Kuran'ı anlamak için hadisleri bilmek, fıkıh kitaplarını hatim etmek gerekir, dediler. Bir ara ilahiyat fakültesi okumaya karar verdim. İmkanlarım buna müsaade etmedi. Mürşid lazım dedi­ ler. Mürşidimi bulmaya çıktım. Çeşitli cemaatlere girdim. İlk cemaatim üniversite yıllarında oldu. Kız yurdunun mescidinde tanıştığım bayanlarla birlikte bir eve gittik. Evde sekiz-on kadar kız kalıyordu ve bir öğrenci evi için biraz lüks gelmişti bana. Öğrendim ki her şeyi cemaat alıyormuş, yemekler, içecekler bol. .. Aynı cemaat mensubu bayanlar, aşure günlerinde, sayısı­ nı sayamadığım selamlar veriyorlardı, anlam vermek zordu. Yi­ ne aynı cemaat mensubu bir bayan, kozmetik ürünleri satan bir şirketin temsilciliğini yapıyor, katalogdaki bayanların bacakla­ rını, açık yerlerini beyaz bir bantla kapatıyordu. Sebebini sor­ duğumda bayanın bayana bakması da günah demişti. Bunlar cemaatin yan etkileri olsa gerek dedim ve huzursuz oldum, uzaklaştım. Arayışlarım devam ederken başka bir cemaatle tanıştım; "el" verdim. Akşam rüya göreceksin dediler, psikolojik olarak rahat­ latan bir durumdu. Fakat rüya görmedim; normaldir, görmek şart değil, dediler. Bir süre sohbetlere gittim. Sohbetler güzeldi. Fakat birgün oturup bir çember kurdular, ortaya taşlar koydu­ lar. Dualarla ruh çağırma ... Evet, resmen büyük zatların ruhu bizi izlemeye gelecekmiş. Gözlerimizi kapattık, açmak yasaktı. Kadının biri kendinden geçmişti. Gözlerinizi açmayın deseler de haylaz bir çocuk gibi bu kuralı dinlemeyip gözlerimi hafif aralayarak olan bitene bakıyordum. Avucuma taş koydular bir ara. Her şey olup bittikten sonra şaşkındım. O kadına ne olmuş­ tu öyle? Kendinden geçmişti. Allah, diye diye titriyordu, ken­ dinden geçmişti ... Korktum. Ve bir daha gitmek gelmedi içim­ den.

& 160

Maddi sıkıntılarla boğuştuğum günlerde bir cemaate daha git­ tim. Daha ilk günden beni bir odaya sokup kitaplar almamı is­ tediler, reddetmeme fırsat bile vermediler. Mecburen alma hissi uyandırdılar. Zaten param çok azdı, olanı da oraya vermiştim. Hayır işlemişim çok mu, diye düşünsem de aslında içten içe gıcık olmuştum. Daha ilk günden zorlamasalar iyiydi. Birkaç kere

Edip Yüksel'e 114Mektup

daha gittim fakat sürekli bir şeyler satmak istiyorlardı... Oradan da soğudum. Bir müddet bu tür toplantılara katılmadım. İnternetten Mesnevi okumaya başladım. Bir yandan da Risaleler'i okuyordum. As­ lında güzeldi fakat anlamakta zorlanıyordum. Aklım artık çok karışıktı. Bu arada namaz kılma isteği hala yoktu, huşuyu bu­ lamıyordum. Zoraki şartlarda tamamlamaya çalışıyordum, ama yürümüyordu ve Kuran-ı Kerim hala duvarda asılı duruyordu. Bir gün, bu ateistler neden ateist oldu, diye düşünüp onların içine girdim. Çünkü psikolojilerini merak ettim. Çoğu iyi du­ rumda sayılmazdı fakat haklı yanları vardı. Mantıklılardı, onla­ ra karşı cevapsız kaldım. Soruları hiç bitmiyordu. Ve o sorularla artık benim de beynim bulanmıştı. Aynı soruları kendime sor­ maya başladım. Cevap bulduğum sorular oldu fakat eksik var­ dı. İçimde bir yerde temeller çökmek üzereydi. Bilim ve İslam bir arada olur mu, diye yola çıktım bu kez. Evrime merak sardım; evrim varsa Allah yok (haşa), dediler. Ev­ rimi şiddetle reddediyordu benim bildiğim İslam. Mantığım ev­ rim var, diyordu. Yıllardır aradığım Allah-u Teala'ydı ama ev­ rimi bulmuştum artık. Allah bizi evrimle mi yaratmıştı? Ama hani OL demesi yeterliydi? Sorular, çelişkiler beynimi kavurdu. Ağlayıp yalvardığım oldu; Allah'ım mademki varsın beni neden bu hale soktun? İçimde şüphelerle kalakaldım, beni doğruya ilet diye ağlayarak yalvardığım zamanlarım oldu. Kendi aklımı kullanmaya başla­ dım. Kuranda bildiğim kadarıyla evrime ters bir şey yoktu. Fa­ kat bu durum bildiğim ve sıkı sıkıya bağlanıp kabul ettiğim öğ­ retileri kökünden söküp atıyor ve acı veriyordu. Derken yine son bir içtenlikle Mevlama yalvardığım bir akşam karşıma Edip Yüksel'in evrimle ilgili bir makalesi çıktı. Çok ilginç bir tesadüftü; bence duamın neticesiydi. . . O akşam Edip Yüksel'in Facebook sayfasına astığı notlarını okudum. Ba­ na göre tamamen farklı bir bakış açısıydı ve aradığımı buldu­ ğumu düşündüm. Bir ateiste karşı cevapsız kalmamak için her türlü cevabı Edip Yüksel' de bulabileceğimi anladım. Edip Yüksel'i bir çocuğun ağzından boş bir memeyi çekerek çocuğu ağlatan birine benzetiyorum. Hayır, kötü niyetle değil, ço­ cuğun boş memeyle kandırılmasına müsaade etmeyen bir insan

..6.. 161

Edip Yüksel'e 114Mektup

Edip Yüksel. Bizim ağzımızdaki boş memeleri çekiyor ve alıp uzağa fırlahyor. Çocuk olduğumuz için iyi niyeti anlamayıp ağ­ lıyor ve Allah c.c. ile aramıza yüksek duvarlar ören çeşitli mez­ hepleri, hadisleri, hurafeleri yıkıp geçen reforma karşı hiddetle­ niyoruz. Bu çeşit duvarlara alışmış ve o duvarlarla duygusal bir bağ kurmuş, duvarları yıkmak isteyenlere karşı öfke duyabili­ riz. Bu durumu kolay atlatabileceğimi düşünerek Allah'la aramdaki her engeli kaldırmaya çalışan büyük gönüllere destek vermek için elimden geleni yapacağım inşallah. Hem de duvarlarıma ve boş mememden ayrılmanın zorluğuna katlanarak ... Evet, sonunda zindanımın duvarlarını, tabularını ve putlarını Allah vergisi beynimin ürettiği sorgulama çekiciyle yıkabildim! Hamd sadece Allah'a özgüdür. Selamlar... Edip'in Notu: Gözlerim yaşardı... Fıtrah İslam üzere yarahlan bir gencin hura­ feler ve cahili inançların popüler olduğu bir çevrede sağdan ve soldan yanaşan şeytanların desiseleri arasında ışığı araması, fıt­ rahyla uyuşan mesajı, Kuran'ın mesajını yakalaması ve SADE­ CE Yarahcısına, yani HAKK'a teslim olarak özgürlüğüne ka­ vuşması... Din adamlarının uydurduğu hikayelere, hurafelere, dinlere, mezhepler ve tarikatlara mahkum olmuş herkese do­ ğuştan verilmiş İbrahim'i bir çekiçtir: Dogmaları ve tabuları sorgulama. O çekici etkin bir biçimde kullanmak için gerekli ko­ şullar ve faktörler birkaç kelimeyle özetlenebilir: iyi niyet, cesa­ ret, feraset ve nihayet hidayet!

6. 162

Rabbim seni kötülerden ve kötülüklerinden korusun. Rabbim seni ıslah etsin, işini verimli kılsın, bu aşağılık dünyadaki sınav­ lar karsısında sabır ve güç versin, ailenle aranda muhabbet ve anlayışı geliştirsin, hikmetle ve bilgiye dayanarak yapacağın se­ çimleri yeşertsin, hatalarını ve günahlarını affetsin ve gizlesin, erdemli bir insan olarak yaşama mücadelesinde kolaylık sağlasın. Ailenle birlikte sürdürdüğün sade hayalı mutlu kılsın.

Edip Yüksel'e 114Mektup



Imamın Kararı

Fatih A. /10 Şubat 2010

1973 Yılında Balıkesir'in ( . ..) köyünde dünyaya gelmişim. 1985 ve 1987 yıllan arasında Kuran kursunda okudum. 1987 yılında İ.H.L orta kısmına başladım. Birkaç roman okumayla başlayan okuma alışkanlığım, fikir ve düşünce kitaplarını okumaya sevk etti beni. Okulun kütüpha­ nesinden çıkmayan ve kitap okuma birincisi seçilen bir talebe olmuştum. Bu, her yıl böyle devam etti. Kitap okuyan ama ders çalışmayan ve öğretmenlerle tarhşan bir talebeydim. 1991 yılında İngilizce öğretmeni ile tarhşmam çok şeyi değişime soktu hayahmda. Kuran tercümelerinin İngilizceye çevrilmesini savunuyordum. Böyle yapıldığı takdirde İngilizceyi daha iyi öğrenebilirdik. Tarhşmamız İngilizce öğretmenimin beni disip­ lin kuruluna vermesiyle sonuçlandı. Disiplin kuruluna savun­ ma vermeden okuldan ayrıldım ve başka bir ilçedeki okula geç­ tim. Yeni bir okul benim için yeni bir hayat gibiydi. Okulun kütüp­ hanesinden çıkmayan birisiydim arhk. Müdür beni sevmişti ve benim yazdığım hutbelerin okunmasına izin veriyordu. Sonra kürsüye çıkıp vaaz vermeye başladım. Bunu yaparken Kuran'ı yani mealini- okumayı ihmal etmiyordum. Arhk okulun tüm öğretmenleri benden çekinir olmuştu. Araşhrmalarım, sınıftaki anlahm tarzım ve öğretmenlerin bu konuda bilgisiz oluşları on­ ları korkutuyordu. Tek desteğim okul müdürümüzdü. Tarikatlara girdim çıkhm. Bir türlü tat alamıyordum. 19 muci­ zesi diye bir kitap gördüm kitapçıda, param yoktu ama borç olarak aldım. Kitabı inceledim. Kuranı çok iyi incelemem gerek­ tiğini o an anladım. Yıl 1994: Arhk, Sadece Kuran diyordum içimden ama yeterli bir donanıma sahibi değildim. Paralarımın çoğunu kitaplara harcıyordum.

6 163

Edip Yüksel'e 114Mektup

Gece gündüz Kuran'ı anlamak için tefsir, hadis. Fıkıh, İslami dergiler . . . Ne bulduysam okuyordum. 2003 yılında imam ola­ rak bir köyde göreve başladım. Tarikatçıların çok olduğu bir köydü. Nüfusu kalabalıktı. Tarikatçılarla çatışmam başlamıştı. Benim vaazlarımda sadece Kuran-ı Kerimin doğru delil oldu­ ğunu savunmam onları rahatsız ediyordu. Bu rahatsızlıkları ha­ la devam ediyor. Kuran tek delil, dediğim için imam hatipliği bırakmamı istiyor­ lardı. Peki ben imam hatipliği bırakınca benim yerime geçecek arkadaş tarikatçıların ekmeğine yağ sürerse, ben bu sorumlu­ luktan kaçmamın hesabım ALLAH'a nasıl verebilirdim! Şimdi şükürlar olsun ki birçok imam arkadaşın sadece tek kaynak Kuran anlayışına girmesine aracı oldum. Cemaatime sadece Kuran'ı anlatıyor, öğretiyorum. Çok sıkıntılı bir evreden geçiyo­ rum. Müftülük bundan rahatsız. Siyaset yapsam çoktan gitmiş­ tim, yani görevden alınmıştım. Ben bu görevi bırakmayı çok düşündüm. Kuran'dan habersiz bu cemaati Kuran ile tanıştır­ dım. Kaçmam veya görevi bırakmam doğru mu? Bir kuruş dahi para biriktirmedim. Arabam yok, evim yok, eşimin kolunda boynunda altın yok. Tam aksine borçlarım var. Bunları dert et­ miyorum. Kuran'ı anlatmayı çok istiyorum. Bana bu konuda vereceğiniz her fikri kabul edip değerlendireceğimi de size iletmiş olayım. Rİ-VA-YET anlayışına hayır diyorum. KURAN'A evet diyorum.

6 1 64

Edip Yüksel'e 114Mektup

Cidde'de Müslüman Olmak Omar R. / 4 Ağustos 2012 Selamun Aleyküm, Benim adım Omar R. Yarı İrlandalı yarı Sudanlıyım. Sudan'da azınlık olarak tanımlanıyoruz. Ailemin bir bölümü İrlandalı ve Katolik; diğer bölümü melez ve Müslüman. Kafanız karışh değil mi? Dahası da var. Babam Müslüman olarak dünyada geldi ama annem İslam' ı babamla tanıştıktan sonra kabul etti. Herkes annemin, babamla yani Katolik olmayan biriyle evlen­ mesine karşı çıkmışh. Bu yüzden onlar da Suudi Arabistan' a yani benim dünyaya geldiğim ülkeye taşınmaya karar verdiler. Çok kültürlü bir ailede dünyaya geldiğim için kendimi şanslı sayıyorum. Bu durum hayatta bana çok şey kattı. Suudi Arabis­ tan'ın ilk stand-up sanatçısı oldum. Cidde' de dünyaya geldim. Sadece yabancıların yaşadığı bir si­ tede büyüdüm. İki yönlü bir hayatım vardı; sitenin içindeki ha­ yat ve sitenin dışındaki hayat . . . İçerideki hayat harikaydı. Çün­ kü ülkenin içinde uygulanan dini kurallar orada geçerli değildi. Özgürdük. Giyimimize ve davranışlarımıza karışılmıyordu. Ne­ fes alabiliyordum ve kısıtlanmıyordum. Sanki bir Avrupa ülke­ sindeymişim gibi hissederdim. Çok kültürlü bir yapı vardı sitede; Avustralyalılar, Pakistanlılar, Filipinliler ve dünyanın dört bir yanında insanlar . . . Aileleri ate­ ist olan arkadaşlarım bile vardı. Kimse kimseye bir şeyler da­ yatmıyordu. Bütün farklı bayramları (Ramazan bayramı, Yılbaşı bayramı, Paskalya . . . ) birlikte kutlardık. İşte böyle bir ortamda büyüdüm ve çok güzeldi. Çeşitli inançlardan, ırklardan, kültür­ lerden insanlar birlikte yaşıyorduk. Sitenin dışındaki yaşam ise tamamen farklıydı. Uygun adımda yürünen askeri bir disiplin vardı. Kadınlar siyah çarşaf giymek zorundaydı. Araba kullanmalarına izin verilmiyordu. Kızlar ve

.6_ 1 65

Edip Yüksel'e 114Mektup

erkekler aynı ortamda bulunamaz ve birlikte yürüyemezlerdi. Aksi halde şeriat polisi onları tutuklayıp hapse atabilirdi. Gitti­ ğimiz her yerde haremlik-selamlık olurdu. Bekar insanlar devlet tarafından umursanmazdı. Evlenene kadar yaşama hakkınız yok gibiydi. Bekar bir erkek olarak alışveriş merkezlerine bile kabul edilmezdiniz. Çok rahatsız edici bir ortamdı. Sitenin dışı­ na pek sık çıkmazdım. Bu ikili yaşam tarzı kafamda birçok soru oluşmasına sebep oldu. Bir Müslüman isem ve İslam da bu top­ raklarda doğmuşsa, herkes nasıl davranıyorsa ben de öyle mi davranmalıydım? Kadınların araba kullanamaması doğru muydu? Kadın ve erkekler aynı ortamda bulunamaz mıydı? Ninjalar gibi siyah mı giymeliydi tüm kadınlar? Müzik haram mıydı? Bunun gibi bir sürü soru aklımı kurcalıyordu ve cevap­ larını bulmak zorundaydım. İlk yaphğım şey Kuran'ı incelemek oldu. Sorularıma cevap bulmak için en doğrusu buydu. Ülkede uygulanan şeylerin Ku­ ran'da hiçbir dayanağı olmadığı fark etmek beni şaşırth. Kadın­ ların çarşaf giymesi ve gözlerini kapatmasına dair hiçbir ifade yoktu Kuran'da. Müzik konusunda da herhangi bir hüküm yok­ tu. Hem de hiçbir şey! Şok olmuştum. Bu acayip kuralları nere­ den çıkarmıştı insanlar? Bütün bu kuralların adına "hadis" denen öğretilerden kaynak­ landığını öğrendim. Çeşitli sahihlik dereceleri olan hadisler varmış! Sonra Şiilerin ve Sünnilerin güvenilir kabul ettiği hadis­ lerin de farklı olduğunu gördüm. Sünnilerin, Şiiler için sahtekar ve güvenilmez dediklerini duyardım.

& 1 66

Kişisel olarak mezheplere hep karşıydım. Eğer bir tane Kuran varsa bir tane de İslam olmalıydı. Hadislerin sebep olduğu du­ rum benim kafamı karışhrıyor ve büyük bir problem olarak önümde duruyordu. Daha sonra hadislerin peygamberden iki yüz sene sonra yazıldığını öğrendim. Hadislerin oluşumunu ku­ laktan kulağa oyununa benzetirdim. Birisinin kulağına " merha­ ba" diye fısıldarsınız ve o da diğerini kulağına fısıldar. Bir sürü insan bunu yapınca en son insanın kulağına fısıldanan şey " merhaba" olmaz; alakasız bir şey olur. Daha o yaşlarda hadis rivayetlerinde bir sorun olduğunu anladım. Bu yüzden sadece Sünnilerce "sahih" kabul edilen hadislere bakmaya karar verdim. Böylece güvenli bir yol izlemiş olacağımı düşünüyordum.

Edip Yüksel'e 114Mektup

Maalesef bu yöntemim pek işe yaramadı. Peygamberin kendi sözlerinin yazılmasını yasakladığına dair hadislerle karşılaşhm. Siyah köpeklerin öldürülmesi gerektiği çünkü onların şeytan olduğunu söyleyen hadisler bile vardı. Sonra kadınlara hakaret eden hadisler; "Namaz kılan birin önünden kopek, eşek ve ka­ dın geçerse o kişinin namazı bozulur ... " Böyle hadisler vardı ama namaz kılan bir kadının önünden erkek veya herhangi bir hayvan geçerse kadının namazı bozulur, diyen hadis yoktu! Sevgili peygamberimiz neden kadınları aşağılayıcı sözler söylü­ yordu! Kadınları neden hayvanlarla bir tutuyordu? Dahası da vardı. Peygamber insanlara şifa niyetine deve sidiği içmelerini öneriyordu! Düşünebiliyor musunuz? Bu tip hadisle­ rin doğruluğunu sorgulamanıza müsaade bile edilmezdi. Bu­ nun gibi bir sürü hadis daha ... Sonunda bu hadislerin Kuran'la açıkça çeliştiğine kanaat getirince, Artık yeter" dedim. Zina ile ilgili hadis bardağı taşıran son şey olmuştu. Çünkü hadiste zina yapan evlilerin taşlanarak öldürülmesi gerektiği söyleniyordu. Şok olmuştum. Bu barbarlıktı. Kaldı ki Kuran'da bu suçun ceza­ sı belliydi ve taşlamaktan bahsedilmiyordu. 11

Eğer bir hadis açıkça Kuran'la çelişiyorsa nasıl sahih olabilirdi? Sonra, dinden dönenlerin öldürülmesi gerektiğini söyleyen ha­ disler... Hatta bazı kitaplarda dinden çıkanların uçurumdan atılması gerektiğine dair hadisler vardı. Halbuki Kuran çok net bir şekilde, dinde zorlama olmadığını söylüyordu. Bunun an­ lamı istediğimiz inancı seçebileceğimizdi. Neden Kuran "Bir in­ sanı haksız yere öldürmek bUtun insanlığı öldürmek gibidir" derken katliama davetine çıkaran hadisler vardı? Bütün bunlar hadislerle ilgili bende çok ciddi şüpheler uyandırdı. Allah kıyamet gününe kadar Kuran'ı her türlü müdahaleye karşı koruyacağını söylüyor. Bununla birlikte hadisler dini tahrif etmenin zemini haline getirildi. Şeytan bu yolla kutsal dinimize saygısızlık yapıyor. İbrahim-i tüm dinler gibi Hıristiyanlık da tıpkı bu şekilde tahrif edildi. Tevrat'ın on bir farklı metni var mesela. Hepsi de insanların çeşitli nedenlerle orijinal metni tahrif etmeleri sonucu ortaya çıkmış. Rahipler kişisel çıkarları için mesela günah çıkarmak- Tevrat'ta olmayanları dine sokuştur­ muşlar. Kuran' da bu durum şöyle anlatılıyor; Kitab'ı elleriyle yazdıktan sonra onu ucuz bir fiyata satmak için onun Al11

.&. 1 67

Edip Yüksel'e 1 14 Mektup lah'tan olduğunu söyleyenlerin vay haline. Ellerinin yazdığın­ dan dolayı vay haline onların. Kazandıklarından dolayı vay haline onların!" Şimdi de aynı şey İslam'a yapılıyor. Sorun sadece hadisleri Ku­ ran'la aynı seviyeye getirmek değil; eğer tek bir uydurma hadis varsa bile, bu bütün hadisleri şüpheli hale getirir. Çünkü hangi­ sinin gerçekten peygamber tarafından söylendiğini asla bile­ mezsiniz. Mesela kronik bir hastalığınız var, bir de en iyi dok­ torların olduğu hastane . . . Bu doktorlardan sadece bir tanesi as­ lında doktor değil, sahtekar ve sizi öldürebilir . . . Hangisi oldu­ ğunu bilmiyorsunuz. Hayatınızı riske atıp o hastanede tedavi olur musunuz? Ben olmam. İşte bu yüzden bütün hadisleri red­ dettim ve Kuran' ı tek kaynak olarak kabul ettim. Kuran' ı hadislerin ve kendisine alim diyen kişilerin yorumların etkisinden kurtulmuş bir şekilde okumaya başlayınca hayatım değişti. Üzerimden büyük bir ağırlık kalkmış gibi oldu. Bu gü­ zel dine sokuşturulmuş bütün uydurmalardan kurtulmuştum. Bir sürü ayet Kuran'ın Müslümanlar için yeterli olduğunu söy­ lüyordu. Kuran duru bir su kaynağı gibiydi. Rabbimizin bazı ayetlerini hatırlatmak isterim; 6:38

Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık . . .

6:114

Allah 'tan başka yasa koyucu mu arayayım ? O ki size kitabı detaylı olarak indirmiştir . . .

12:111 Bu, uydurma bir hadis değil; fakat kendisinden öncekilerin doğrulayıcısı, her şeyin detaylı açıklaması ve inananlar için bir hidayet ve Rahmettir. 44:58

Ôğüt alsınlar diye senin dilinle onu kolaylaştırdık.

Gerçekten de aydınlandığımı hissediyorum şimdi. Rabbime hamd olsun. Artık kafam karışık değil ve doğru yolda olduğu­ mu hissediyorum. İnsanlara Kuran mesajından bahsettiğimde genellikle cehalet ve duygusallıkla karışık bir ego ile tepki gös­ teriyorlar. Aklını kullanan biri olarak diğer insanlardan farklı olduğumu düşünüyorum. Gördüğüm kadarıyla insanlar atala­ rını ve din bilginlerini körü körüne takip ediyor. Hesap günü sorguya çekileceğimizi unutmamalıyız. Bu hayat

& bir sınav. Ne atalarımızın ne de şeyhlerin yaptıklarından hesap 168

Edip Yüksel'e 114Mektup

vereceğiz; kendi yaphklarımızdan sorgulanacağız. Kuran'da sevdiğim bir ayet var. Şöyle diyor; 2:166-167 O zaman (hesap günü) uyanlar kendilerine uyanlar­ dan uzak duracaktır. Artık azabı görmüşlerdir ve aralarındaki tüm bağlar kesilmiştir. Uyanlar şöyle diyecek: "Keşke bir şan­ sımız daha olsaydı da onların şimdi bizden uzak durdukları gi­ bi biz de onlardan uzak dursaydık." Böylece Allah yaptıklarını pişmanlığa dönüştürür; ateşten çıkamazlar. Şimdi ayağa kalkıp yeniden düşünmek vaktidir.

... 1 69

Edip Yüksel'e 114Mektup

Burcu 'nun Değişimi Burcu D. / 11 Ağustos 2012 Merhabalar; kendimi tanıtarak başlamak en iyisi sanırım. Muğ­ la'da yaşıyorum. Lisans öğrenimimi Yeditepe Üniversitesi'nde radyo-televizyon ve sinema alanında yaphktan sonra Galatasa­ ray Üniversitesi'ndeAvrupa Birliği üzerine yüksek lisans çalış­ malarına başladım. 2007 yılında buradan da mezun oldum ve faaliyetlerini Ankara merkezli sürdüren ( . . . ) Araşhrmalar Ku­ rumu'nda staja başladım. İlk makalelerim bu kurumun yayınla­ rında yer aldı. O günden bu yana çeşitli haber portallannda yazmayı sürdürüyorum. Kendimi her daim "inançlı bir insan" olarak tanımlamama rağ­ men geçen yıla kadar İslamiyet'i öğrenmek adına çok fazla me­ sai ayırmadığımı itiraf etmeliyim. Söz konusu durumun en önemli nedeni dinin korkutmayı esas alan söylemlerle öğretil­ mesi ve zorlayıcı bir süreç şeklinde tarif edilmesi. Annemin ve anneannemin Kuran'ı yerleştirdikleri en üst raftan indirmeden önce yaphkları hazırlıklar ve saygı ritüelleri o kadar uzun sürerdi ki her birini detaylarıyla hahrlamam mümkün de­ ğil. Dolayısıyla yıllar boyu kutsal kitabı elime almaya çekindim. İbadetleri hiçbir zaman layığıyla yerine getiremeyeceğime inan­ dım. Hele hele obsesif hale gelmeye meyilli bir kişiliğiniz varsa bu konulan düşünmek kimi zaman kabusa dönüşebiliyor. So­ nuç olarak, din, hayahnızda sizi tedirgin eden bir alan olarak yer almaya başlıyor. Diğer yandan inancınız sizi bir şeyler yapmaya zorluyor ve ister istemez arada kalmışlık hissine kapı­ lıyorsunuz. En azından benim için böyle oldu. Geçtiğimiz bahar bugüne kadar başka ağızlardan bana İslami­ yet'e dair öğretilmiş her şeyi unutmaya ve dini öğrenmeye sıfır­ dan başlamaya karar verdim. Elmalılı Hamdi Yazır'ın mealini .&_ okudum. (Muğla ' da sadece bunu bulabildim) Ancak yazar gözüyle 1 70

Edip Yüksel'e 114 Mektup

metne bakhğımda çelişkiler olduğunu fark ettim ve çevirinin doğruluğunu sorgulamaya başladım. Özellikle Nisa süresinin 34. ayetinin farklı meallerini internette araştırırken sizin yazıla­ rınızla tanışhm. "İslami Reform İçin Manifesto" ve "Türkçe Kuran Çevirilerindeki Hatalar" isimli kitaplarınızı okudum. Böylelikle İslamiyet'e dair kafamdaki taşlar kusursuz bir biçim­ de yerlerine oturdu. Bu konuyla ilgili daha çok araşhrma yap­ maya ve bundan keyif almaya başladım. Din hayahma tedirgin­ lik değil huzur katan bir kavrama dönüştü. Hatta namaz kılma­ ya başladım. Diyebilirim ki sizin bakış açınızla tanışmak benim için milathr. Teravih namazı, hadisler ve kandiller gibi tarhşmalı birçok ko­ nuda sizinle paralel düşünen, hatta ailenin diğer büyükleriyle münazaraya girişen babam da bu süreçten çok memnun ve beni destekliyor. Ancak İslam'ı yanlış öğrenen ve öğrendiği yanlışla­ ra inanmakta körü körüne inat edenlerin ne kadar çok olduğu­ nu fark ettiğim anlarda karamsarlığa kapılmıyor değilim. Yine de İslamiyet'in barış ve huzurla özdeşleştiği ve doğru anlaşıldı­ ğı bir aydınlanma çağının hayalini kurmaktan vazgeçmedim. Bu uğurda çalışmalarınızın ve başarılarınızın devamını diliyo­ rum. En azından benim yaşamıma yapmış olduğunuz katkıdan sizi haberdar etmek ve teşekkürlerimi sunmak istedim. İyi ki varsınız...

... 171

Edip Yüksel'e 114Mektup

Cemaat'ten Kuran'a Yusuf A. / 12 Eylül 2012

Rahman ve Rahim olan Allah'ın kelimelere başlarım ... Selam ve hayır üzerinize olsun ... Öncelikle kendimden biraz bahsedeyim; adım Yusuf A. 1985 Bingöl doğumluyum. On yaşıma kadar Bingöl'de ikamet ettik. Bingöl'de yaşadığım o yaşlarda her çocuk Kuran kursuna gi­ derdi, ben de gittim. Dini o zamanlar "Kuran'ı kim daha güzel okursa o daha dindar" ifadesiyle özdeşleştiriyordum. Çocuk ak­ lı işte! Bu camii kursları sayesinde tanıştığım Mehmet adında bir genç vardı. Bize kurs sonrası dinden bahsederdi. Namazı an­ latır, Kuran'daki kısalardan örnekler verirdi. Daha sonraları 1994'te Pkk olaylarından artık bunalmıştık. Ba­ bam kamyon şoförüydü ve genelde sefere çıkmış olurdu. Ça­ tışma çıktığında ben ve üç kardeşim anneme sarılırdık ışıkları kapatıp. Bütün bu olaylardan sonra Malatya'ya taşındık. Tüm akrabalarımız oradaydı ve ben camii kurslarına devam ettim. Ta ki gittiğim grubun Hizbullah grubu olduğunu anlayana ka­ dar . . . Bingöl'de Mehmet ahiyi ve Malatya'da bize camide kurs veren üniversite talebelerini içeri almaları bardağı taşıran son olaylar oldu. Amca çocuklarının Diyarbakır'da Hizbullah tara­ fından satırlarla doğranmaya çalışılması sonucu benim de ca­ mideki kurs hayatım sona erdi... Ve lise hayatına geçiş yaptım. Bilirsiniz Türkiye'de, lisede başarılı olmak istiyorsanız toplum­ sal bir baskı olarak cemaatinin dershanesine gitmek zorundası­ nız. Ben de gittim ve neredeyse üniversite birinci sınıfa kadar bu sürdü. Bu arada ben Çukurova Üniversitesi'nde bilgisayar öğretmenliğini kazandım ve okumaya başladım. Yıl: 2003'tü. Tabi ki cemaat evinde kalıyoruz ve sözde ahiretimizi kurtarıyo­ ruz. Allah beni oradaki kirlerimden dolayı affetsin. Cemaatle aramdaki bağlar o zaman evde kalan bir tıp fakültesi öğrencisi6_ 172

Edip Yüksel'e 114Mektup

nin eve gelen bir lise talebesine "Okulda namaz kılma çünkü sen askeriye sınavlarına gireceksin senin dindar biri olduğunu bilmemeleri gerekiyor" demesine kadar sürdü. Ben de Allah savaştayken nasıl namaz kılacağımızdan bahsederken Allah'tan başka hiçbir güç namazın hangi hallerde kılacağını belirle­ yemez," diyerek o gün ayrıldım o evden. II

O cemaatten daha radikal olan Okuyucular grubuna katıldım. Orada da sadece bir yıl barınabildim. Çünkü Kuran diye bir şey yoktu orada sadece Risale-i Nur ve kerametleri vardı. Ve Kuranla tanışma serüvenim başladı. Malatya'da aynı lisede okuduğum, Enes adında bir kardeşim vardı. Soluğu onun ya­ nında aldım. Çünkü o, sadece Kuran'dan bahseden bir grubun olduğundan bahsediyordu. Birgün beni o grubun sohbetine gö­ türdü, içeriye girdim. Orada insanlar oturmuştu ve hepsinin elinde faklı bir Kuran çevirisi vardı; "Allah bize burada ne vah­ yettir' diye birbirlerine soruyorlardı. Sizin çeviriniz Mesaj kitabım işte ilk orada gördüm. Mustafa ahi vardı. Allah onu cennetine alsın inşallah. Allah'ı o kadar çok an­ lamaya çalışan biriydi ki hayran kalmıştım. Gözleri okumaktan ve araştırmaktan yıpranmış olmalı ki artık zor görüyordu. Ço­ cukluğumdan beri aradığım Kuran tadım bulmuştum diyebili­ rim. Ben de başlayan bu değişim ailemi rahatsız etmeye başladı. Çünkü Türkiye'de,"Sadece Kuran" dersen; seni dinden sapmış ilan ederler. Babam bu tavrımdan dolayı "hakkımı helal et­ mem" gibi şeyler söylemeye başladı. Ben de sadece "Kuran de­ mem seni rahatsız ediyorsa sana uymak zorunda olmadığımı Allah bu noktada benim ve senin aranda ayrılığa düştüğümüz noktayı din günü açıklığa kavuşturur" dedim. Sonra baba yü­ reği dayanamadı ve barıştık. Daha sonra Ömer Y. diye biri ile tanıştım ve onların da sadece Kuram anlamaya çalışan, bütün uydurma hadis ve kirletilmiş mezhep bulaşıklarını reddeden bir grupları vardı. Onların soh­ betlerine katılarak huzur bulmaya başladım ama büsbütün on­ lara bağlı da kalmıyordum. Sürekli araştırma yapıyorum. Sonra İhsan Eliaçık'ı bir süre okudum ve ondan da çok istifade ettiğimi söylemeliyim. Allah onun da ilmini arttırsın. .&_ 173

Edip Yüksel'e 114 Mektup

2008 yılında İzmir'de birilköğretim okuluna atandım ve dört yıldır da burada öğretmenlik yapıyorum. Facebook hesabınıza gönderdiğim mail size tekrar göndermemi istemişsiniz; Edip ahi, Ramazan ayından bu yana seni tanımaya ve araştır­ maya başladım. Her videonu ve her yazını okudum. Geçen gün gittim, çevirinle birlikte beş kitabını aldım. Suya susamış gibi bunları sindire sindire okuyacağım inşallah. Yalnız belirtmek is­ tediğim bir iki konu var. Forum sayfalarında videolarında ve hatta her yorumunda anlamak istemeyenlerle kendini yorup duruyorsun. Ve zihni sabit, kirlerle dolu insanlar seni gün ve gün tüketiyor. Kırk yıldır bunlara cevap vermekten yorulmadın mı? Zaman dar ve kısıtlı; ölüm ne zaman gelir bilmeyiz. Yüzü­ nü seni anlamamak için direnen insanlardan, seninle birlikte muvahhit olmayı dört gözle bekleyen insanlara çevirme vakti gelmedi mi?

... 1 74

Edip Yüksel'e 114Mektup

Reşad'ın Meali Faith F. / 17 Ocak 2013 Sevgili Edip, Benim adım Ferreira. Arkadaşlarım bana Faith der. Umarım bu mesajım size ulaşır. Amerika/Miami'de yaşıyorum. Doğduğumdan beri hpkı ailem gibi Sünni İslam'ı uyguluyor­ dum. Sünnilik dinini takip ettiğim dönemde Tanrı'yı bulma ko­ nusunda çok sıkınh çektim. Kendimi terk edilmiş ve sevilmeyen biri olarak hissettim. Benim gözümde Tanrı, erkeklerin kadınlar üzerinde baskı kurmasına müsaade etmişti. Erkekler kadınlara kurallar koyabilirdi. Yıllarca kafamı karıştırmışh kadınların buyruk allına alınması meselesi. Diğer kadınların da böyle dü­ şündüğünden eminim. Annem benim için rol modeldi ve ben onu çok seviyordum. Onu sürekli evlilik yapması beni incitiyordu. Doğru adamı bir türlü bulamıyordu evliliklerinde. Çok eşlilik annem için tek şans olmuştu; fiziksel ve ruhsal olarak yorulmuştu annem. Ben on sekiz yaşındayken annem geleneksel İslam'ı terk etti. O za­ man benim üç çocuğum vardı. Sürekli evlenmem konusunda telkinlerde bulunuluyordu. On dört yaşında evlendirilmiştim, on sekiz yaşında üç çocuklu bir duldum ve annemin yanında yaşıyordum. Başörtüsünü çıkardığı ve geleneksel İslam'ı terk ettiği için an­ nemi acımasızca eleştirdim ve yanından ayrıldım. Benden on yaş büyük Müslüman bir adamla evlendim. Bu kararımın sonu­ cu üç çocuk sahibi daha oldum. Evlendiğim adam ensemde bo­ za pişiriyordu. On yıl boyunca bana kötü davrandı. Yanlış Ku­ ran çevirilerine dayalı inancım ve Sünni alışkanlıklarım nede­ niyle tüm bu yıllar boyunca kötü davranılmayı ve ihmal edil­ meyi sineye çektim. Yirmili yaşlarımın sonlarına doğru yeterince çile çektiğimi dü-

.&.. 1 75

Edip Yüksel'e 114Mektup

şünüp sesimi yükseltmeye ve isyan etmeye başladım. Tesettü­ rümü ve çarşafımı çıkardım. Boşandım ama yine de beynim fe­ na yıkanmışh. Eski kocam beni bir grup imamın yanına götür­ dü. İmamlar bazı İslami kitapları ve şeriat hükümlerini göstere­ rek çocuklarımın üzerinde hiçbir hakkım olmadığını ve onları eski kocama bırakmam gerektiği konusunda beni ikna etmeye çalıştılar. Aksi halde büyük günah işlemiş olurdum(!) Nihaye­ tinde çocuklarıma eski eşime bıraktım. Sabırlı olmaya karar verdim; Allah bana evlenmem gereken doğru adamı göndere­ cekti. Ruh arkadaşım, Allah tarafından seçilecekti ve ben de beklemeliydim. Böyle düşünüyordum. Namazda kılarken yaptığım duaların anlamını bilmiyordum. İs­ lami bir okula yazıldım ve biraz Kuran öğrendim ama Arapçayı anlamıyordum. Sadece yüzünden okuyordum. Sonra zamanla okuduklarımı biraz anlamaya başladım. Allah beni duymuyor, diye düşünüyordum. Her şeyin iyi olması için dua ediyordum. Dualarım kabul oldu. Ruh arkadaşımı gönderdi Rabbim. İtal­ ya'da Amerikan ordusunda görevli olan eşimle intemet üzerin­ den tanıştım. O andan itibaren benim için işler yolunda gitmeye başladı. Allah büyüktür! Kocam herhangi bir İslami gruptan değildi. Selefi ve Sünni ol­ duğu dönemler olmuştu. Sonra sadece Müslüman olmanın ye­ terli olduğuna karar vermişti. Hocalarla hadisleri neden takip etmemiz gerektiği konusunda tartışmalar yapıp onlara sorular sorardı. Kocama göre Allah Kuran'da yapıp yapmamamız gere­ ken şeyleri belirtmişti. Diğer kaynakları dedikodu kitabı olarak görüyordu. Cenneti kazanmak için bu kitaplara ihtiyacım yok, diyordu. Kocamla aynı fikirde değildim ama söyledikleri üze­ rinde düşünüyordum. 2009 yılının Ramazan ayında annem göğüs kanderinden vefat edince birkaç aylık derin bir depresyon yaşadım. Babam, an­ nemden kısa sure önce ölmüştü zaten. Kendimi yalnız hissedi­ yordum, herkes beni terk etti, diye düşünüyordum. Kocam ba­ na destek oldu, yanımdan hiç ayrılmadı. Evimizde Yusuf Ali'nin ve Pickthal'in mealleri vardı. Ben nadi­ ren de olsa Kuran okumaya karar verdiğimde de Yusuf Ali'nin çevirisini okurdum. Yine de kullanılan dil, benim hoşuma gitmezdi; eski bir İngilizceydi. Meal okumak bana anlamsız ve ge,&. 176

Edip Yüksel'e 114Mektup

reksiz gelirdi, okuduğumu anlamazdım çoğu zaman. O yüzden beni meal okurken pek göremezdiniz. Genellikle daha açık ve anlaşılır bulduğum hadislere dayalı kitapları okurdum, onları daha güvenli bulurdum. Ertesi Ramazan ayında, yani evliliğimizin ikinci yılında eşim Reşad Halife'nin mealini sipariş verdi. Bu meal ikimiz için de yeniydi. Kocamı bazen bu mealin sayfalarını karıştırırken gö­ rürdüm ama ben pek ilgilenmezdim bu mealle. Sonra eşim yeni bir Kuran meali satın aldı, onu Kuran okurken görmek beni mutlu ediyordu. Birgün bana bir bölüm okudu. İlk tepkim red­ detmek oldu, üslup hoşuma gitmemişti. Kuran gibi değildi. Ona, "Kutsal kitapların bir anlatım şekli vardır." dedim. O zamanlar Kuran'la fazla meşgul olmadığımızın için böyle bir tepki vermiştim. Birgün evde otururken dua ettim. Şöyle dediğimi hahrlıyorum: "Rabbim kederi ve ıstırabı benden uzaklaştır. Bana sadece sen yardımcı olabilirsin. Beni doğru yola ilet. Yardımını esirgeme benden. Tüm içtenliğimle ahirete inanıyorum, birgün bu bedeni terk edeceğim. Senin lütfuna ihtiyacım var." Hemen ertesi gün üzerimdeki ağırlığın kalkhğını hissettim. Ra­ hatlamıştım. Yüreğim ferahlamıştı. Daha önce hissetmediğim kadar mutlu hissediyordum. Arhk yalnız olmadığımdan emin­ dim. Hayatım hızla değişmeye başladı. Etrafta neşe içinde koş­ turup duruyordum. Renkleri seviyordum ve onları uyum içinde bir araya getirmek hoşuma gidiyordu. Bir tuval satın alıp resim yapmaya başladım. Sanatçı tarafımı keşfetmiştim. Eşimin bir arkadaşı bize misafirliğe geldiğinde çizimlerimi gördü ve birile­ rine benden bahsetti. Bronx' taki bir liseden resim öğretmenliği teklifi aldım. Rabbim bana merhamet göstermişti. New York'dan ayrılıp Florida'ya geldik. İşsizdim. Pahalı bir şe­ hirdi. Yine de Rabbim bizi olmamız gereken yere getirdi, diye düşünüyordum. Çok fazla eşyamız yoktu. Eşyalarımızın çoğu New York'ta depodaydı ve onları getirtmek için paramız yoktu. Evimizin neredeyse bomboş olmasından sıkınh duymuyorduk. Birkaç yastık, bir battaniye, iki çarşaf ve bir de akıllı telefonu­ muz vardı. İşte böyle bir zamanda biraz Kuran okumayı dü­ şündüm. Çok fazla eşyam olmasa da ruhsal olarak sağlıklı olduğum için Rabbime hamd edecektim.

6 177

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Akıllı telefonumdan Google'da "Kuran" diye arathğımda Reşad Halife'nin çevirisi çıkh karşıma. Ücretsiz olduğu için telefonu­ ma indirdim. En başından yani Fatiha'dan itibaren okumaya başladım. Eşimle beraber okuyorduk ve okudukça Rabbim bizi aydınlahyordu. Arhk kimseyi kutsallaşhrmıyoruz. Hidayetimiz ve ahiretimiz için Allah'tan başka kimsenin şefaatini ummuyo­ ruz. Kuran okudukça fikri kölelikten kurtulduk. Gerçek mutlu­ luğu ilk kez tatmışhm hayahmda. Sonrasında sizin www.19.org sitenize üye oldum Edip. İnternet­ ten iki kitabınızı sipariş verdim; İslami Reform İçin Manifetso ve On Dokuz. Eşimle beraber okuyoruz. Yakın zamanda Kuran çevirinizi de almak istiyoruz. Youtube'den videolarınızı da izli­ yoruz. Allah size ve ailenizi hem bu dünyada hem de ahirette nasip­ lendirsin. Saygılarımla ...

... 1 78

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Ateizmin Kap ısından Dönmek Baran C. /16 Şubat 2013 Merhaba Edip abi. Ben Baran. Öncelikle seninle ve Reşad Halife ile Youtube kanalındaki vide­ olar vasıtasıyla tanışmaktan ötürü çok mutluyum. Benim zama­ nımda sizin gibi insanların olması ve sizlere ulaşabilmem bu­ lunmaz bir nimet. Ben yirmi üç yaşında hayata tutunmaya çalı­ şan bir gencim. Müslüman olmama rağmen tam olarak Kuran'ı araşhrıp okumamışhm sizinle tanışana kadar. Çok sevdiğim "canım" dediğim kardeşim vardı benim Volkan adında ve birgün bana "Cübbeli Ahmet Hoca'nın sohbetine git­ mek istiyorum sence gitmeli miyim?" dediğinde, ben de eğlen­ celi olur ve bilgi verir düşüncesiyle çok olumlu karşılamışhm. Ama çocuk tarikata gideli iki hafta olmadan beyninin tamamen yıkandığını fark ettim. Her görüşmemizde sürekli hikayeler an­ lahp duruyor, Mahmut .Hoca'yı övüyor ve bizim asla onlar gibi olamayacağımızı söylüyordu. Ben de sırf bu yüzden başladım araşhrmalar yapmaya. Facebook'ta bulunan karikateist sayfasını okurken ateist olmanın temellerini atmışhm ve National Geographic kanalının yapmış olduğu Kuran belgeselini izleyince İslami duygularım tamamen dip yapmıştı. Ama eşim sizin videonuzu görünce bütün bildik­ lerimi unuttum ve bir hafta boyunca sizi izledim. Gözümdeki perdeyi aralamama vesile olanlardan biri olduğunuz için size teşekkür ederim. Volkan'a sizin videonuzu gösterdiğimde; (national geographic vi­ deosuna olan cevabınız) kardeşim; "Bu adam Kuran'ı kiittllllyor biraz dinledim ama daha fazla dinlersem dinden çıkanm" de­ diğinde, olayın vahametini bütünüyle görüp dehşete kapıldım.

& 1 79

Edip Yüksel'e 114Mektup

Ve uzun tarhşmalardan sonra helalleşip yollarımızı ayırdık ar­ hk. Bu arada kardeşim Cübbeli'ye gitmeden ve ben de sizi izleme­ den önce, çeşitli uyuşturucu maddeleri çok sık tükettiğimi söy­ lemek isterim. Ve hatta üç kere ölümden döndüm bu yüzden. Sanırım dip yapmadan insanoğlu yukarı doğru çıkamıyor. Artık beş vakit namazı anlayarak ve bilerek kılmanın huzuru var içimde. Yazımı okumayacağınızı tahmin ediyorum ama olsun. Başımdan geçenleri sizinle paylaşmak istemiştim ve çok mutlu­ yum bunun için. Sadece tek bir konuda eleştiri getirmek istiyorum size. Kürt kö­ kenli olduğunuz için bazen duygusal olabiliyorsunuz. Bunu fark etmeseniz de, sizin vermeniz gereken sınavlardan birinin bu olduğunu düşünüyorum. Ben bir Türk'üm ve Kürt kardeşle­ rime yapılan zulmün çok alçakça olduğunu düşünüyorum. Siz­ lere zamanında yapılan ve hala yapılmakta olan ikinci sınıf in­ san muamelesinin çok yanlış buluyorum ve zulüm olduğunu biliyorum. Ben Selanik kökenli bir insanım ve adım Farsça'dan Kürtçe'ye geçmiş bir isim. Ahmet Kaya şarkılarını söylemekten de çok keyif alırım. Sizin genele hitap etmeniz için siyasetten uzaklaşıp daha fazla evrenselleşmeniz gerektiğini düşünüyorum. Kendinize iyi ba­ kın, Kuran'lı günler dilerim.

6 1 80

Edip Yüksel'e 114Mektup

Sen de Haklısın Birader! Gürkan E. / 1 Mart 2013 Ben de uzun bir süre bir cemaat ile çalışmışhm. Son altı-yedi yıldır çalışmıyordum bu arkadaşlarla ama fikirlerini benimsi­ yordum. İki sene kadar önce herhalde, sahip olduğum SÜNNİ fikirler ile hayatın uyumsuzluğundan olacak bir boşlukta olduğumu fark ettim ve daha önce bakmadığım fikirlere bakma kararı aldım. Kendi kendime, "Anlamadığım hiç bir şeyi reddetmeyeceğim" dedim. (Aslında, genel tavrım da budur hayatta) Önce, ŞİRK olarak tanımladığım tasavvufa bakma kararı aldım. Ahmet Hulusi'yi inceledim, son derece güzel şeyler söylüyor­ muş aslında. Benim daha önce düşünmediğim yerlerden düşü­ nüyormuş ve kendince delilleri de var. Şimdiye kadar yanlış ta­ nımışım adamı dedim ama bana uygun değildi. Yapım ters be­ nim böyle şeylere. Sonra Cübbeli Ahmet'e baktım. Aa! Arada saçmalasa da, onun da kendince delilleri var. Hatta ben rabıta için küfür derdim, bir açıklamış rabıtayı, doğru gelmedi bana açıklamaları ama "Var arkadaş kendince delili" dedim. Hem Kuran-sünnet diyoruz ya, ver işte adamın hadislerden kendince delili. Tamam, bu adam da benim meşrebime uygun değil ama buna da bir daha laf et­ mem, dedim. Zaten esprili bir şekilde insanları dine çağırıyor, ne kadar faydalı bir adam! Neyse sonra Adnan Oktar'a bakayım dedim. İlk baktığım şey, "Yahu bu adam, kızlarla içli dışlı olmasını, dans etmesini filan neye dayandırıyor?" Ona bakhm. Aa! Bu adamın da var ken­ dince açıklamaları. Bana ters, tasvip edemem ama var işte arka­ daş adamın izahah. Tamam, dedim, isteyen istediğini yapsın, bu da bir yorum. Bunun gibi, aklınıza kim geliyorsa inceledim, fikirlerini oku- • 18 1

Edip Yüksel'e 114Mektup dum, videolarını seyrettim, günlerce üzerinde durdum her türlü fikrin. Sonra, İskender Evrenesoğlu'na bakhm. Adam peygamber ol­ duğunu iddia ediyor. Dedim, "Anlamadan reddetmeyeceğim bu adamı da" ve dinledim. Saatlerce dinledim, ama yok, bir şey an­ lamadım. Daha kendini anlatamıyor bu adam, dedim ve bırak­ hm. Edip Yüksel mi? O adam dinlenir mi hiç? Oksimoron bir tip! Doğru olma ihtimali sıfırın alhnda. Yani, koyu Sünni algıma rağmen, Evrenesoğlu peygamber olabilir ama Edip'in haklı ol­ ma ihtimali yok! Ama, dedim, madem dinledik bir sürü kişiyi, şu ZURNA'yı da dinleyeyim, ne kaybederim ki? Aha, bir dinledim, meğer zurna benmişim ya! Hiç zor olmadı dediklerini kabul etmem. Kendi içinde tutarlı, bütün görüşleri kapsayan, mükemmel bir mesajdan bahsediyor. İkileme yok, tevhid var. Şirke gömülü bir haldeyken çok rahat görüyorsunuz Tevhid'in netliğini (en azından ben öyle hissettim) İşte o zaman her şey oturdu kafamda. Neden her bakhğım gö­ rüşün delillerini inceledikten sonra adamlara, " Sen de haklısın" dediğim çıkh ortaya. Sen biri iki yaparsan, üç yaparsan, dört yaparsan ... Elbette doğru ile yanlışı ayırt edemezsin. Aynı anda hem El-Kaide'ye hem Nurculara, "Sen de haklısın birader" der­ sin. Bunun paradoks olduğunu biliyorum içeride bir yerde ama nedenini çözemiyorum. Şimdi geçmişe bakınca her şey çok daha net. Sanki eskiden bu­ ğulu bir camın arkasından bakıyormuşum dünyaya da, önüm­ deki cam kırılmış gibi.

... 1 82

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Katılmadığım Konu OVA C. /25 Mart 2013

Merhaba Edip Bey, Youtube videolarınızı ilgiyle izliyoruz. Özellikle Arapça kelime­ lerin anlamının çarpıhlması ile yapılan çevirileri deşifre etmeni­ zi çok takdir ediyorum ve Allah'ın dininin kadına bakışını anlat­ tığınız için Allah sizden razı olsun diyorum. Sayenizde kafamdaki bazı boşluklar doldu. Sizin kurandaki­ din.net sitesi ya da Kuran Araşhrmaları Grubu ile bağlantınız var mı? Onları da çok beğenerek okuyorum. Harika bir işe imza ahyorlar. O siteyi İngilizceye çevirmeyi düşünseler keşke ... Bu­ rada o kadar çok okuması gereken insan var ki. Ben 32 yaşındayım, bilgisayar mühendisiyim, iki sene önce eşimle beraber İngiltere'ye yerleşmeye karar verdik ve iş bulup buraya taşındık. Cambridge'de yaşıyorum, ( ...) diye bir firmada çalışıyorum. İzmirliyim. Önceleri inançlı olsam da çok dindar biri sayılmazdım. Ancak özellikle İngiltere'de yaşamaya başlayıp farklı topluluk ve inançları gördükten sonra bu konuda çok düşünmeye başladım. Özellikle Yahudiler ve onların inançlarına ve ümmetlerine bağ­ lılığı beni çok etkiledi. Burada Baptist kilisesine gidip papazı dinleyerek Hıristiyanlığın bize öğretildiği gibi bir parodi değil tam aksine, bizim dinimizin özü ile aynı mesajı veren bir din olduğunu gördüm. Nasıl ki Hıristiyan topluluk dinlerini İsa peygamber üzerine yığmış, Müslüman topluluk da Muhammed peygamber üzerine yığmış, sonucuna varmak zor olmadı. Türkiye'de yetiştirilirken dinlerin hepsinin bize üç ayrı dinmiş gibi öğretildiğini ama aslında Allah'ın bir tek dini olduğunu keşfetmek beni sarsh. Kuran'ı baştan sona okudum, sürekli de okumaya çalışıyorum. Hadisleri çok az okudum ve sizi ve diğer grupları keşfetmeden

.6. 1 83

Edip Yüksel'e 114Mektup

... 1 84

önce dahi onları kabul edemeyeceğimi biliyordum. Çünkü Ku­ ran kendinden başka hiçbir yere referans vermeyen bir kitap. Bir de buradaki Pakistanlı ve Ortadoğulularla tarhşınca bu ka­ rarım iyice pekişti. Mezheplere de inanmıyorum. Geçen seneye dek sadece Yaşar Nuri Öztürk'e güvenir ve onu okurdum. Ama sonra Youtube ve Ekşi Sözlükte sizi ve Caner Taslaman'ı keşfettim. Siz bazen "bütün bu anlattıklarım yalnız­ ca benim fikirlerimdir ve ben bunu size dikte etmiyorum sizde düşünün sorgu layın" gibi şeyler söylüyordunuz ve bu beni ina­ nılmaz etkiledi. Ayrıca kendi kendinizi eleştirmenizi beğendim, geçmişte hata yaphğınızı söylemekten çekinmemenize hayran oldum ve diğer tarhşma programlarındaki rahat tutumunuzu da çok etkileyici buldum. Çünkü şu ana kadar dinle ilgili konu­ şan bir iki kişi hariç gördüğüm herkesin fiziksel açıları oldukça geniş, kaşları çalık, yargıları kesindi. Bu da benim daima kafamı öbür yana çevirmeme sebep olurdu. Ama sizi ve bir kaç kişiyi daha dinleyebiliyorum ve dinlerken etkileniyorum. Kurandakidin.net sitesini de vakit buldukça okumaya çalışıyo­ rum . . . Bir iki gündür öylesine araştırıyordum; acaba Caner be­ yin, sizin ve Yaşar Nuri beyin bağlantısı var mı kurandakidin si­ tesi ve araştırmalar grubu ile diye . . . En sonunda da ben en iyisi Edip Yüksel'e mail atayım dedim işte. Eminim İngilizcesi bizimkinden çok daha yetkin olan insanlar da vardır. Ancak vakit yoksa ve o siteyle ilgili İngilizceye çe­ vilmek istenen kısımlar varsa, eşim de ben de yardımcı olmayı çok isteriz . . . Bir de, sizin her söylediğinize katılıyor ve gönülden inanıyorum ama bir tek şeyi kabul etmem mümkün değil, Tevbe suresinin son iki ayeti konusu... Çünkü bunun olmadığını söylersek o zaman Kuran'ın değişmezliğinden nasıl emin oluruz? Allah o iki ayeti insanı 19 desenine karşı sınamak için koymuş olamaz mı? Cambridge'den selamlar...

Edip Yüksel'e 114Mektup

Edip, Hakkını Helal Et Sedadi B. /29 Mart 2013 Vaktiniz varsa okumanızı rica ediyorum ve helallik istiyorum. Selamün aleyküm, Dünya gözüyle tanışırız inşallah. Tanışamaz isek ahirette beni cehennemde ziyaret ediniz lütfen. Doksanların sonu yahut iki binlerin başında sizi televizyonda de izliyordum ve maalesef sapık diyordum. Hatta "çıplak na­ maz kılan hadisleri reddeden sapık" diyerek, adınız geçtiği sohbetlerde arkanızdan dedikodunuzu yapıyordum. Beni affe­ din. Gönlünüz beni affederse kısaca bir mail yazıp "Helal ol­ sun" deyin lütfen. Sizi yeniden tanıma fırsatı bulmama sebep olan kişi küçük bira­ derim oldu. Mütemadiyen sizi dinliyor. Kendisini yarı ateist olarak tanımlıyor, umarım hidayet verir Allah. İki hafta önce abdestle ilgili konuşurken, ilahiyat mezunu bü­ yük biraderime abdestle ilgili bir soru sordum. O da, "hiç dü­ şünmedim" diye cevapladı. Ertesi gün küçük biraderimin henüz aldığı kitabınızı o gece iştahla okudum. Bir bakıma kafamı kalo­ rifer peteğine çarpmış ve yukarıda "a sign for you" benzeri bir cümle okumuş gibi oldum. Abdest bozan sebepleri gösterdiği­ niz biçimde Kuran'da okudum. Bugün günlerden Cuma ve ha­ yatımda ilk kez Kuran' da anlatılan ve sizin de videolarınızda belirttiğiniz şekilde abdest aldıktan sonra Cuma namazına git­ tim, namazımı kıldım. Bunu bir ritüel gibi yapmadığımı bildir­ mek isterim, bir yalanı gönlümde kırmak için böyle yaptım. Söylediklerime bakıp insanlar ne küçük şeylerle uğraşıyor de­ meyin lütfen. Bizim vicdanlarımızı sağmışlar şimdiye dek. Nasıl mı? Namazda ayakların konumuyla, abdestte burundan aldığın suyu ağızdan çıkarmak gibi eziyetli kurallarla, sünnetle, hadis- .&_ 1 85

Edip Yüksel'e 114Mektup

le, yalan ayetlerle, öcülerle ... Allah'la terbiye edilmemişim ben Edip kardeşim, Şeytanla edep öğretilmiş ben ve benim gibilere. Bu kitabınız (Türkçe Kuran Çevirilerindeki Hatalar) beni hay­ retlere boğdu. Bir elimde kitabınız diğerinde iki meal, sabaha kadar çabaladım. Gören kör kim, deseler beni göstermeliler. O kadar aptalım ki siz veya bir yol gösterici olmasa hiçbir şeyi gö­ remeyeceğimi anlamanın ağır yükünü de sırtıma aldım. Ôğü­ dünüzü tutacağım. Kimseyi dinlemeyip araştıracağım. Çok te­ şekkür ederim. Allah rahmet eylesin Muhammed Esed"e, 2001 de onun mealiy­ le yirmi beş yaşımdayken dine geri döndüm ben. Şimdiler de sizinle yeniden dönüyorum inşallah. Selamlarımı içtenlikle bildirir, Allah"tan size uzun ömürler na­ sip etmesini niyaz ederim.

.. 1 86

Edip Yüksel'e 114Mektup

Ne Yapmalıyım ? Dorukhan ?. /16 Nisan 2013

Edip merhaba, Kuran'ı daha yakından incelerken karşıma çıktınız. Youtube vi­ deolarıruzdan faydalandım, samimiyetinize inandım, Allah razı olsun. Samimi Müslüman bir aileden gelmeme rağmen Kuran'la ger­ çek anlamda bir senedir tanıştım. Biraz yabancı kolej çevrele­ rinde büyümemin etkisi var, Amerika'da olduğunuz için anlar­ sınız beni; Amerikan lisesinde okudum ben de. Ben Kuran'da bilimsel mucizelerin olduğunu bilmiyordum. Siz ve Yaşar Nuri Öztürk gibi aydınların anlattığı şekilde olduğunu da bilmiyordum. Kafamda herkes gibi soru işaretleri vardı. Açıp inceleme ihtiyacı hissetmemiştim. İyi kalpli, ahlaklı ve adaletli olduğumu söylüyordum. Fakat baştan sonra Kuran'ı on-on beş kere dinleyince nasıl olur da sizler gibi anlatan kişi sayısı bu kadar az, diye hayret ettim. Kuran ortada, insanlık neler yapı­ yor! Ben şimdi yirmi yedi yaşındayım,. Endüstri mühendisiyim ve insan kaynakları bölümünde çalışıyorum. İngilizcem oldukça iyi düzeyde. Fakat ben Kuran'ı ve diğer dini kaynakları araştır­ mak, dinimin gerçeklerini kendi gözlerimle öğrenmek istiyo­ rum; sonra da tabi bunları anlatmak... Fakat yol haritamı çizmek zor. (nerede hangi bölümde okumalı, başka bir şey mi yapmalı vs.) Si­ zin gibi birinin desteğine ihtiyaç duyuyorum. Maddi bir bedeli olacaksa tabii ki hakkınızdır. Bana yol göstermek ister misiniz? Sizin için de uygunsa istedi­ ğiniz bir saatte Skype üzerinden görüşebiliriz, istemezseniz ka­ patırsınız ekranı, ama beni görünce inanın pişman olmayacak­ sınız zaten, yine de mailleşiriz de bir süre isterseniz. Minnettar olurum. Selam ve saygılarımla,

• 18 7

Edip Yüksel'e 114Mektup

Ortak Akıl Platformu ELİF ?. / 5 Mayıs 2013

... 1 88

Edip Yüksel'den esinlenmeler ... Edip Hocam merhabalar, Sizi yeni tanıdım ve videolarınızı anlama fırsatı buldum. Sizin gibi bir kaç ismi cihat etme ve Allah'ın güzel mesajını yayma hususunda bizlere örnek olabilecek birer kapı olarak görüyo­ rum. Allah'ıma şükürler olsun ki sizin gibi askerlere ilim öğrete­ rek bizim de bugün hangi alanlarda savaşabileceğimize dair kapılar oluşturmuş. Edip hocam, Allah yolunda o kadar samimi savaşıyorsunuz ki sanki yıllardır sizi tanıyor gibiyim. Dün izlediğim bir videonuzla harika bir fi­ kir edinmeme yardımcı oldunuz. "Siz de videolar hazırlayın, cihad yolunda destek olun" diyordunuz. Tabii ya! Kuru kuruya seviyorum, demekle olmaz! İnanmak ka­ rarlı bir eylem gerektirir. Bu yüzden ben de sizin gibi Youtube'de arkadaşlarımı da teşvik ederek "Ortak Akıl Platformu'" adında bir kanal kurdum. Sizin gibi akademik kariyerim henüz yok, üniversite son sınıf öğrencisiyim. İç mimarlık bölümünde okuyorum. Rabbim bana bu yaşımda bu cesareti, imanı ve idrak kapasitesi­ ni verdi. Sizin gibi ağabeylerim de bana fikir düzeyinde yar­ dımcı oluyorsunuz. Bu savaşın günümüzde nasıl yapılabilece­ ğini fiilen gösteriyorsunuz. Sevgiler, selamlar . . . Rabbimin rahmeti üzerinizde olsun Kardeşiniz Elif.

Edip Yüksel'e 114Mektup

Nurcular, Farukiler, Gülenciler Atilla V. /20 Mayıs 2013 Edip bey kusuruma bakmayın e-maili yeni gördüm. Benim öyle güzel bir hayat çizgim yok. .. On dokuz yaşlarında özellikle askerlik yapmamak için ve mad­ di durumumuzun iyi olmaması nedeniyle Japonya'ya geldim. Dört buçuk yıldır Japonya'dayım. Olur da birgün Japonya'ya gelirsiniz haberim olsun, sizi misafir etmek isterim! Aşağıda yazmış olduklarımı okumanızı isterim. Çünkü bugüne kadar düşüncelerine fikirlerine en çok önem verdiğim kişi siz oldunuz. Yaşadığım hayat boyunca bazı cemaatler gördüm; Nurcular, Fa­ rukiler, Gülenciler. En çok benimsediklerim Harun Yahya'nın hazırlamış olduklarıydı. Konulara akıl'cı yaklaşhğıru düşünü­ yordum. Kuran mucizesi, gibi videolarını çok beğeniyordum yıllar önce. Evrim hakkındaki görüşlerinin yetersiz olduğunu düşündüm. Çünkü Allah'ın yaratmasında sınır olamaz, Allah canlıları her şekilde yaratabilir... Farukiler grubuna girmemle kaçmam aynı gün oldu. Saçmalık! Rezaletten başka bir şey değil. Nerede psikopat var toplanmış cemaatte ve zikir yapıyor. Üç gün boynum ağrıdı. O zikirde herkes bağlandığı için zikirden kaçamadım, bitmesini bekledim! Nurcular çok temiz ve akılcı gibi geldi. Bulundukları yer evime çok yakındı. Said-i Nursi'nin kitaplarını anlamasak da okuma­ mızı isterlerdi. Zamanla anlarsınız derlerdi. Japonya'ya geldiğimde, Gülencilerin sohbet evlerine giderdim. Derslerde birçok hadis anlahlırdı. Sohbet bittiğinde "Muham- ,& 1 89

Edip Yüksel'e 114Mektup

med peygamber kendini neden bu kadar iJvüyor, o da bizim gibi bir insan," diye düşündüğümü hahrlıyorum. Sizin videolarla tanışınca, içinde bulunduğum bu kafa karışıklı­ ğından kurtuldum. Peygambere olan saygım artlı. Allah sizden razı olsun Edip bey. Selam ve dua ile . . .

190

Edip Yüksel'e 114Mektup

Bakalım Bu Ne Diyor ?

Erdem F. / 12 Haziran 2013

Merhaba Edip Bey, Ben Türkiye'de okuyan yirmi yaşında bir üniversite öğrencisi­ yim. On iki, on üç yaşlarındayken kafamda İslamiyet ile ilgili çeşitli soru işaretleri doğmaya başladı ve yıllarca bu sorulara cevaplar aradım. Din kültürü hocası, ilahiyat öğrencisi, imam, cihad aşkıyla yanan Müslüman, şakirt öğretmen ve hatta Allah dostu denilen kişiler ile görüşüp yoldan çıkmamak adına büyük bir çaba sarfettim. Fakat benimle konuşmayı reddedenler mi is­ tersiniz aşağılayanlar mı; hatta hakaret boyutuna varan sözler sarfedip başından savanlar bile oldu ... Başıma gelmeyen kal­ madı. Lisede din kültürü dersimize giren adam bildiğiniz şarapçıydı! Arkadaşlarla pikniğe çamlığa gidiyoruz, adam orda şarap içi­ yor, ertesi gün akşamdan kalma dersimize giriyor! Yemin ede­ rim buna bizzat şahit oldum! Ben kimden yardım istemeliyim, diye düşünüyordum. Bu insanlar yüzünden öylesine öfke doldum ki beş vakit namaz kılan birisiyken peygambere, kitaba ve Allah" a en ağır küfürleri eden birisi olup çıkhm. Çıkış noktam: "Ateist bir insanla arka­ daşlık edemezsin, onları öldürmeli, olmuyorsa dövmeli, onu da yapamıyorsan nefret besleyerek ilişkini kesmelisin" diyen imam hatip lisesi öğretmenim oldu. Benim Allahım onun cezasını vermeyi benden bekliyor, diyerek araşhrmaya başladım. Fakat bakış açım bir açık yakalamak içindi. Çünkü çok sinirliydim! Objektif bir yaklaşım sergilemeye zorladım kendimi. Fakat ülkemizde İslam'ı temsil eden insanla­ rın ve onların anlattıklarının, yazdıklarının elle tutulur tek bir yönü yoktu maalesef. Youtube'da gezinirken kanalınızı fark ettim ve birkaç videonu-

6 19 1

Edip Yüksel'e 114Mektup

zu izledim. Başta "Yine aynı saçmalıklar, bakalım bu ne diyor?" diyerek videonuzu açtım. Üslubunuz, mizacınız, sempatik anla­ tım tarzınız hoşuma gitti ve izlemeye devam ettim. Benim ka­ famdaki model; yani İslam hakkında bir şeyler bilen adam mo­ deli çatık kaşlı, düşünmeyi günah sayan ve akla mantığa sığ­ mayan şeyleri ağdalı Türkçeyle, yalnızca ben bilirim gerisi ya­ landır, diyerek, coşkulu bir şekilde anlatan biriydi. Siz kafam­ daki algıyı kırdınız. Aradığım kişi sizmişsiniz. Çünkü sizi izle­ dikçe (yalan yok imana gelmedim ama) ve dinledikçe öfkem yatıştı. Şimdi objektif bakabiliyorum her iki düşünceye de. Ateist ola­ rak nitelendirmiyorum artık kendimi. Agnostik diyelim . . . Sizden bir ricam var hocam. Eminim ki çok yoğunsunuzdur ve daha öncelikli konular olduğunu düşünüyorsunuzdur ama lüt­ fen ateistlerin inatla deşip durduğu hususlar hakkında videolar, cevaplar yayırılayınız. LÜTFEN! Artık yalnızca İslam karşıtı değil İslamiyet'i anlatan kitaplar da almaya başladım (sizin kitaplarınızı da aldım). Sizi güvenilir ve mantıklı biri olarak görüyorum bu yüzden bu­ nu sizden yukarıda belirttiğim türden videolar hazırlamanızı is­ tiyorum. Umarım beni anlarsınız. Teşekkür ediyor ve esenlikler diliyorum.

... 1 92

Edip Yüksel'e 114Mektup

Kısaca . . . Fatih S. / 28 Temmuz 2013 Edip Yüksel'i dinledikten sonra "Ne dediğimi anlayarak" na­ maz kılmaya başladım. Hadislere - Mezheplere - Sünnetlere (şe­ kilci Zihniyeti) e inanmamaya başladıktan sonra gerçekleri fark ettim. Edip Yüksel sayesinde sadece Kuran-ı Kerim okuyarak ve orada yazılanları hayatıma geçirerek yaşamaya başladım. Edip Yüksel dinsizse, İsrail ajanı ise, mürted ise, yalancı ise ger­ çekten işinde başarısız bir insan! Çünkü onun sayesinde uy­ durma bir dinden gerçek İslam' a geçtim. Selam.

... 193

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Geç mi Kaldım ?

Ahmet D. / 6 Ağustos 2013 Merhaba,

Yaklaşık iki aydan bu yana Youtube'a yüklemiş olduğunuz vi­ deoları izliyorum. Ezber bozan açıklamalarınız ile oldukça farklı bir düşünce yapısına doğru kaymaya başladığımı söyleyebili­ rim. Türkçeye çevirmiş olduğunuz Kuran'ın altıncı baskısını al­ dım. Okumaya başladım . . . Özellikle hadis konusundaki düşüncelerinize katılmamak elde değil. Diğer kitaplar bozulmuştur deyip, Kuran'ın arkasına ha­ disleri ve diğer kitapları eklediğinizde, ortaya, çoğunlukla insan düşünceleri eklenmiş bir din ortaya çıkıyor. Beynimdeki ve kalbimdeki ilk şimşek "Hadis'in Kuran' a değil, Kuran'ın hadise ihtiyacı vardır deniliyor" sözüydü. Sizi soyut­ layarak düşündüm. Milyonlarca takipçisi olan biri bu sözü nasıl söyleyebilir, diye. Bir kadının saçının telinin gözükme ihtimali­ ne karşı onlarca önlem alanlar, söylemlerinde şirk ihtimaline karşı nasıl da rahat oluyorlar anlamadım. Yaşım kırk iki ama daha yolun başındayım. Aklımı, vicdanımı kullanarak doğru yolu aramaya başladım. Geç mi kaldım göre­ ceğiz.

... 1 94

Edip Yüksel'e 114Mektup

Anneme Bakıyorum Erkan Y. / 7 Agustos 2013

Selamım üzerine olsun. Ben her sabah seninle birlikte güne başlıyorum. Videolarım tek­ rar tekrar izliyor ve sorguluyorum ... Annemde hasta abi, evde anneme bakıyorum. Kitaplarım alma­ yı o kadar çok istiyorum ki! Ben inançsız biriyim. Hiç bir inancım yok ama Kuram öyle bir sevdirdin ki bana, okumak istedim. Abi, keşke İstanbul'da olsaydın. Ben Yahudi kökenli bir ailenin üyesiyim. Abdulaziz Bayındır ile görüşüyordum ama şimdiler­ de gidemiyorum. .. Abi, senden ricam olacak. Lütfen! Beni kırmazsın; Abi ben senin kitaplarım almak istiyorum Kuran tercümeni okumak ve bana yararlı olacak kitaplarım . . . Senet mi yaparsın abi, taksite mi bağlarsın bilmiyorum bana yollayabilir misin? Her sabah senin videolarım izliyorum. Çok iyisin var ya abi, çok sevindim videolarım odanda çekme­ ne ... Allah yanımızdan eksik etmesin bizi... Erkan kardeşine yardımcı olabilirsen çok sevinirim. Sevgiler . . .

195

Edip Yüksel'e 114Mektup

Mutlu Bayramlar Umut E. / 7 Ağustos 2013

Sevgili Edip, bayramın kutlu olsun. Bir bayram hediyesi gibi seni mutlu edeceğini umduğum bazı şeyler söylemek istiyorum. Senin sayende 2012 Aralık'tan bu yana: Gizli şirki terk edip tektanrıcı oldum. Hadisleri ve diğer uydurmaları reddedip Kuran'ı dinin tek kay­ nağı edindim. Yıllar sonra tekrar ama bu kez düşünerek ve araşhrarak Kuran meali okumaya başladım. Düzenli olarak, anadilimde ve gerçekten huşu içinde namaz kılmaya başladım. İlk kez bu ramazan kesintisiz oruç tuttum Erdemli bir insan olmaya karar verdim, bu konuda kendimi dü­ zelteceğim kurallar belirledim. Allah senden razı olsun. Kuran'ın mesajını almasaydım, belki de zannı iman sanıp, sırf Müslüman olarak doğduğumuz için cen­ nete gideceğimizi düşünüp, Allah'ı hiç anlamadan, dini hiç ya­ şamadan, hatta "aslında bu ateistlerin / İslam karşıtlannın haklı olduğu şeyler de var" diye içimizden geçirip düşünmeme­ ye çalışarak; namazı zorluk, orucu açlık, sorgulamayı ve akıl yürütmeyi inkarcılık; gelenekleri ve uydurma sözleri Allah'ın farzları zannederek şu dünyadan geçip gidecektik. Sen, Yüce Allah'ın bana gönderdiği en önemli uyarıcısın. Dualarımın seninle olduğunu, her zaman yanında olacağımı bilmeni isterim. Tekrar mutlu bayramlar . . . Selam!

1 96

Edip Yüksel'e 114Mektup

Metin Yüksel Marşı Yalçın Ü. / 18 Ağustos 2013 Merhabalar Edip kardeş, Ben Erzurumlu bir matematik öğretmeniyim, yaşım otuz beş. Üniversite yıllarım bir cemaatin içinde geçti, sonra ayrıldım. Şu an bir cemaatle bir izm'le hiçbir alakam yok. Düşünmeyi, okumayı seven kendi çapında bir ademoğluyum. Cemaatteyken Metin Yüksel marşını dinlerdim. Metin Yüksel benim için mitolojik bir kahramandı, hala da öyledir. Sizi bir yıldır tanıyorum ve Youtube paylaşımlarınızı ilgiyle ta­ kip ediyorum. Dünyanın bir yerlerinde düşüncelerime paralel konuşan öfkeli ve samimi bir adamın olması beni heyecanlan­ dırdı. Keşke daha önceden tanısaydım sizi. Korkunç derecede zeki ve cesur olduğunuzu fark ettim. Bu yüzden bu ahmak coğrafyada lanetlenmeniz gayet doğal. Yolunuzda devam edin lütfen. Belki bir gün bu coğrafyada dini reformlar olursa siz o reformların öncüsü olacaksınız ve belki yıllar sonra insanlar size tapmadan, sizi içten ve samimi bir şe­ kilde sevecekler.

• 19 7

Edip Yüksel'e 114Mektup

Bana Edip Deyin

Levent A./16 Ağustos 2013

6 1 98

Sanırım geçenlerde bir videonun alhna "Edip Hocam" yazma ha­ tasında bulundum. Genelde akademik unvan olarak ya da samimi olduğum arkadaşlarım için kullanıyorum "hocam" tabirini. Seni kendime yakın gören biri olarak; "Bana Edip deyin" şeklindeki nezaket dolu ifadeni hafife almış gibi oldum. Anlayışla karşılaya­ cağını umuyorum. öncelikle iyi ki varsın Edip. "Din dogmatiktir" tarzındaki düşün­ ce yapısının 100 km. öteden belli olan dogmatikliğini seneler önce çöpe atmış birisiyim. Akılcı ve sorgulayıcı düşünceyle insanlara durağan davranmamaları gerektiğini telkin ettiğine şahit oldu­ ğumdan beri, gözümde her gün daha fazla büyüyorsun. Bunu se­ ni övmek için söylemiyorum. Çünkü hem Müslümanlar hem de ateistler açısından memleketteki ezberci düşünce yapısının, olma­ yan tarhşma kültürümüzü getirdiği nokta ortada. Bir konuyu tar­ hşırken insanlar inanılmaz derecede kibirli; hatta çoğu zaman sa­ vundukları söylemlerin ne olduğundan habersiz. Sen bu ezberi bozdun. Birkaç isim daha var elbette; lakin seni bu konuda daha önde görüyorum. Bu da muhtemelen aklına geleni pat diye söyleyip tarhşma ortamındaki havayı düzenleyebilme hünerinden kaynaklı. Diğer bir nokta da, bu bayramı gerçek an­ lamda yaşamama vesile oluşun. David Silverman ile tarhşmanızı soluksuz izledim. Açıkçası ger­ ginlikle, harala gürele içinde, bıraksan birbirini gırtlaklayacak iki üç barbarın saçma egoları üstünden yürüyen yüzeysellikler beni bıkhrmışh. Bunlara prim vermediğin ve bu ülkenin insanını ma­ nevi anlamda beslediğin için sana teşekkür ediyorum. Yüzümüzü güldürüyorsun, sen de hep gül. Allah'a emanet ol. Daha sormayı planladığım birkaç sorum daha var aslında; ama toparlayamadım. Onlarla ilgili birkaç araşhrma yapıp seninle irti­ bata geçeceğim. Bir ara bu konular hakkında söyleşmek isterim seninle. Görüşmek üzere.

Edip Yüksel'e 114Mektup

Hem Utandım Hem Sevindim Fazıl ?. / 23 Ağustos 2013 Teşekkür ederim abi, Ben hp doktoruyum. İstatistik ve matematik yabancı olduğum konular değil aslında ama yöntem yanlış sanırım. Dediğim gibi, takipçin ve destekçinim. Senin eleştirel videoların çok faydalı oluyor diye düşünüyorum. Keşke sistematik olarak Kuran eği­ timi içeren videolar da koysan. Seni dinleyen ve yorumlarını bekleyen insanların sayısı her ge­ çen gün arhyor. Bize en güzel şeyi; dinimizi kendi başımıza öğ­ renebilme ve uygulayabilme yöntemini sen öğrettin. Sayende prangalarımızdan kurtulduk. Biraz sevinç, biraz da utançla itiraf etmek istediğim bir konu var; "Bütün alemleri senin için yarattım" sözünü iki ay öncesine kadar ayet sanıyordum. Böyle bir ifadenin Kuran lafzı olduğuna inanmak istemiyordum. Ciddi şekilde imanımı zorluyordu bu. Kaldı ki ben ve ailem yirmi yıldır Kuran'daki İslam'ı yaşamaya çalışan, bu yönteme inanmış insanlarız. Ona rağmen yukarıda söylediğim ifadenin ayet olmadığını bilmiyorduk. Öğrendiğime sevindim ama bilmediğimi utandım.

-6. 1 99

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Forum Üyelik Hüseyin B. / 23 Ağustos 2013 Sevgili Edip bey,

Yanlış hatırlamıyorsam ilk okuduğum yazınız 1978 yılında Şura dergisinde yayınlanan ve hicri 1400 yılı münasebetiyle yapılma­ sı gerekenleri anlatan bir yazınızdı. Daha sonra İstanbul'da önce kardeşiniz Metin'i, sonra babanızı ve en son da Müfit'i tanıdım. Bu aile Türkiye Müslümanlarının gündemini zaman zaman muhtelif şekillerde meşgul etti. 1984'ten biraz sonraydı. İlahiyatçı bir vatandaşla" sapık" fikirle­ rimizi tartışırken "Reşad nasıl öldürüldü, inşallah sizde öyle öldürüleceksiniz ... " gibi bir cümleyle muhatap olunca Reşad'ın adını ikinci kez duymuş oldum. 1988 senesinde, askerliğimi yaparken Marksist eğilimli bir asker 19 mucizesini sordu. Kitabı okumak istediğini ve fikrimi söyle­ memi istedi. Ben de ilgilenmediğimi, sayısal örgüye uymayan ayetlerin ne olacağını, okumak istiyorsa bizzat Kuran'ı ve mea­ lini okumasını, mucize istiyorsa Kuran'ın kendisinin yeteceğini söyledim. Birkaç yıl sonra bizi iftara davet eden bir ailenin hanımı bana bu konu ile ilgili sorular sordu. Bu soruları nereden bulduğunu ve cevabını bilmediğimi söyledim. Bana E. Şenlikoğlu'nun kitabını verdi. Böylece yeni Edip Yüksel ile tanışmış oldum. Emine Ha­ nım'ın seviyesi ve ilmi gayreti kitabın önsözünden anlaşılıyor­ du. Tabii ben alıntılarla yetinmeyecek kadar "akıllı" idim. 19 so­ ruyu aramaya başladım. Buldum. Çok ciddi (cevabi bir kitap ya­ zabilecek kadar) inceledim. Ancak, 19 sorunun eksik olduğu ka­ naatine vardım ve size altı sayfalık soru ağırlıklı bir mektup yazdım. Bu mektubu göndermeden "hataları" buldum. Bazı so­ ruların cevapları orada vardı ama yeni sorular çıkıyordu. Çalışmalarımı biraz daha genişlettim. Bu sıralarda Muzaffer ve • 200

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Sündüs çiftiyle tanıştım. Aynı zamanlarda konuyu Hayrettin Karaman ve Ercüment Özkan'la da tartıştım. Hatta Muzaffer Bey'lerin Kütahya'da olduğu bir yaz ki, Abdullah ve Dona çifti de buradaydı; Şerafettin, Karaman ve İstanbul'dan gelen bir grup arkadaşınızla benim bir misafirimin de (ki, onun da oldukça farklı bir anlayışı vardı) bulunduğu bir toplantı yaptık. Ceviz Kabuğu'nda "Reşad'ın hadislerini çöpe atmanız" yeniden il­ gimi çekti. Bu bir tutarlılık gayreti ve samimiyetiydi. Ancak, bugüne kadar konuyu tartışabileceğim bilgili veya yetkili birine ne yazık ki, rastlayamadım. Çok dikkatimi çeken şey, bu denli konunun içinde olan insanların konuyu anlatmada yaşadığı ba­ şarısızlıktı. Kesinlikle övünmek için söylemiyorum ama bazı tartışmalarda ben "sizden biri" gibi davranırken daha başarılıy­ dım. Halen de sizi ciddiye alıyorum. (Örnek: Uzun yıllardır cemaatla namazı çok az kıldım. Muzaffer bey ardında namaz kıldığım ender in­ sanlardan biridir.) İnternetteki sitenizden sizi takip eden arkadaş­ larım konuya ilişkin bilgileri aktarıyorlardı. Ben interneti ve bil­ gisayarı pek sevmiyorum. Hüseyin arkadaşım onun için kendi adresiyle üyelik formu istedi. Formu cevaplayacak olan bendim. Ama üyelik formunu görünce yine ümitsizliğe kapıldım. İçimi hoş olmayan duygular kapladı. Sebebi şu: Üyelik formunun biçimi ve içeriği bana çok seviyesiz geldi. Adeta kendime hakaret ediliyormuş hissine kapıldım. Çünkü soruların hepsine içtenlikle cevap verilmesi halinde bile değerlendiricinin yanlış çıkarımlar yapacağı kanaatine vardım. Bu tür testlerin uzmanlık işi olduğunu bilebileceğinizi bildiğim için (Örnek Frederick Kuder, İlgi Alanı Tesbit Envanteri) durumu daha bir garipsedim. Yazışmaları birisi sizin adınıza yapıyor veya size yardımcı oluyorsa böyle biriyle yetiniyor olmanız üzücü ... Her şeyi kendi şahsınızda toplama gibi bir saplantınız varsa ve bu nedenle yetişemediğiniz için bazı şeyler özensiz oluyorsa; bu daha kötü. Bugüne kadar Türkiye'deki İslami ha­ rekete dönüşme amaç ve istidadındaki çabaların en önemli handikabı budur çünkü. Aslında biz başvuru yaparken şartlarla birlikte amacınızı da sormuştuk. Bu üyelik neye üyeliktir? Herhalde bir organizasyona ... Peki bu nasıl bir organizasyondur/yapılanmadır? Yasal.&_ 201

Edip Yüksel'e 114 Mektup

veya yasadışı bir örgüt müdür yoksa Amerikan tarzı bir cemaat midir? Belki de -gönül ister ki- İslami kardeşliği esas alan, nev'i şahsına münhasır bir yapılanmadır? Bunları merak etmek, varsa- hiyerarşisini bilmek üye adayının hakkı mıdır? Adı ve amacı ne olursa olsun her organizasyonun seçkinci dav­ ranmasını anlayabilirim. Ancak söylediğim gibi, bu illaki test şeklinde olacaksa uzmanlar hazırlamalı, ya da bunun yerine re­ ferans sistemi olmalıdır. Ondan sonra elemanın kullanılabilece­ ği yerleri tespit için tanıma amaçlı bundan daha zengin formlar istenebilir. "Doğruyu bulmayı amaçlamış ve bulduğunda teslim olmayı ilke edinmiş" herkesin Müslüman; "Dinin/hayat tarzının bes­ lenme kaynağı olarak Kur'an'ı seçmiş olanların da mü'min" olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle aramızda görüş ayrılıkları olsa da (büyük kısmının iletişim eksikliğinden kaynaklığını sanıyo­ rum) sizinle aynı dine inandığımız kanaatindeyim. Bu iletişimi en azından tek taraflı ve alıcı olarak da olsa- sürdürebilmek için sitenizin ilgili bölümlerine girmenin gerekli olduğuna inandı­ ğımdan formu önce gönlüme göre biçimlendirip sonra eleştirile­ rimle beraber kısmen dolduracağım. Gerisi takdirinize kalmıştır ves'selam ...

... 202

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Yalnız Değilmişim

Hülya A. / 23 Ağustos 2013

Ne karmakarışık bir dünyada yaşamaya başladım. Ne siyasetle ne de dünya politikasıyla bir ilgim var. Yaşananlar dünya halle­ ri, Türkiye'nin durumu ve her şeyden önemlisi İslam'ın gidişatı derken, altüst olmuş bir psikoloji içinde garibim işte! Konuşmalar paylaşımlar nedeniyle öyle bir noktadayım ki her şey boş ... Konuşmak yetmiyor artık. Herkese her şeyi anlatıyor­ sun, deliler ortada; siyasilerin yaptıkları her şey belli. Hala aynı adamları tam gaz savunanlar ... Sen onlara karşısın ama sanki onun karşısındaki tarafta oluyormuşsun gibi... Sen mensubu sandıkları gruba da ait değilsin ama onlar bunu kullanarak seni başka bir şeylerin içine yani kendi rüzgarlarına almak istiyorlar. Allah'ım bu ne karmaşa! Ben kimim, neyi düşünüp neyi destek­ liyorum, nasıl anlaşılıyorum? İşte bunları düşünürken sabah birden içime acayip bir ferahlık ve aydınlık verecek şeyler okudum paylaşımınızda. Yıllar önce bir sabah işe giderken yol boyunca insanları incele­ dim. Dindar görünenler, (ama çok tutucu) modern görünenler, çok uç kişilikler, çok siyasi tipler, deli dolu tipler, yeni moda apaçilerler ... Ben ne gibi görünüyorum bilemedim şimdi ama ruhumun bomboş veya çok dolu olduğunu, acayip bir gerginlik, kimsesiz­ lik, anlaşılamamak ve yalnızlık hissettim. Yıllarca kimin yanına benden mi diye yaklaştıysam beni kendi gruplarına çekmeye ça­ lıştılar ama yakından tanıyınca onlardan olmadığımı fark ettim. Peki ben KİMDİM? Bir gece yatsı namazımı kıldıktan sonra yıllardır kafamı kurcalayan farz ve sünnet namazları ile ilgili düşündüm. Kimi borcu olan sünnet dahi kılmasın, diyordu kimi hayır asla sünnet terk edilmemeli her fırsatta da kaza kılınmalı, diyordu. Seccadede ne .&, 203

Edip Yüksel'e 114 Mektup

kadar oturup ne kadar dua ettim, ne kadar ağladım bilmiyo­ rum. Eskiden okuyacak kitap bulamazken şimdi o kadar çok kaynak var ki! Kaynak mı, tuzak mı, belli değil. Belki bu daha da tehli­ keli ama duamda, Allahım karşıma doğru kaynaklar doğru in­ sanlar çıkar veya içime öylesine bir şey yerleşti ki onun doğru olduğuna kanaat getireyim, dedim; en azından her ne yapıyor­ sam yapayım içime sinsin, huzura kavuşayım . . . Uzun bir süre öylece kaldım. Ve birden içimin rahatladığı his­ settim. Ne kadar aptalca, ne kadar basit şeylerle zaman geçirdi­ ğimi anladım. Olayın özünden uzaklaşarak; sünnetti, kazaydı, seccadenin önündeki işlemeye mi bakmak lazımdı, ayakucun­ daki tırnağa mı, gibi konularla uğraştım. Allahım ben ne yapı­ yorum, dedim. Namaz demek; ALLAH'la irtibata geçmek, onunla konuşmak sohbet etmek, hesaplaşmak ve günün belli aralıklarında onu hatırlayıp, ona hesap vererek (veya kendine he­ sap vererek) bekli de günahlardan kendini sakınmak demekti. Bunun kazası olur mu? Ne mantıksız! Sen bütün gün konuşma, sonra akşam gel, "Aa! Biz sabah konuşamamıştık onun yerine şimdi telefon açıyorum ... " diyerek sürekli ara dur. Seccadeden kalktığımda huzurlu uyudum. Ve o günden sonra yanlış mı yaptım bilmiyorum- sünnet namazlarını kılmamaya başladım. Hiç sebep yokken, içimden geldiğinde, sevindiğim bir şey olduğunda (şükür için) çok üzüldüğümde namaz kılıp özel anlar yaratıyorum. Etrafımdaki bir sürü insana bunu anlatmaya çalışıyordum. Kimsenin beni anlayamadığını, yalnız olduğumu düşünüyordum. Ta ki namaz ile ilgili videonuzu seyredince ka­ dar. Benim telefon görüşmesi diye nitelendirdiğim tabiri siz kaçan tren diye anlatmışsınız. İnanamadım. Beni anlayan birisi ve be­ nimkinden daha da güzel, tam olarak oturan bir yorum . . . Sizin gibi bu konuya kendini adamış araştırmacı bir insanla kendimi kıyaslayamam ama ruhumdaki çalkantılara düşünmeme sizin sebep olduğunuzu hep söylerken meğer sizden önce de bazı konularda karın ağrıları çekiyormuşum. Ve kendim gibi düşü­ nen birileri varmış, yalnız değilmişim. Sabah ki bir paylaşımınızda kırk yaşından önce ölenlerle ilgili düşüncelerinizi yazmış olduğunuz satırlarda göklere uçacaktım. .&_ Çünkü bu kırk yaş olayına da çok takmış ve düşünmüştüm. 204

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Kırk yaşı bütün peygamberlere peygamberlik geldiği hatta Ku­ ran' da kırk yaşın arhk olgunluğa erişildiği yaş olarak belirtil­ mesinden dolayı çok önemsiyordum bu konuyu. Kırk yaşıma geleceğim günü iple çekmiştim. Beş sene geçti, ne değişti, neyi başardım bilmiyorum ama hala sorguluyor hala cebelleşiyorum kendimle. Burada asıl anlatmak istediğim ve sevindiğim olayın özü şu: Dünyada bir yerlerde benim gibi düşünen birileri varmış, yalnız değilmişim. Şimdiye kadar bir sürü yazınızı okudum, etkilen­ dim, değiştim, düşünmeye başladım ve size hep minnettar kal­ dım. Ama buradaki sevindiğim olay çok farklı. Şimdi size daha çok inandım. Çünkü sizi tanımadan bu konularda ne düşündü­ ğünüzü bilmeden kendimle boğuştuğum ve bu böyledir" diye bir sonuca vardığım konularda meğer başka insanlar da birbi­ rinden bağımsız hareket ederek aynı sonuçlara varmış. YALNIZ DEĞİLMİŞİM. II

Çoğu insan bana, Sen de çok irdeliyorsun, çok düşünüyorsun, ne gerek var, görevin yap, bu kadar sorgulama" diyor. Hep dü­ şünüyorum, neden bir türlü huzura eremiyorum? Neden yap­ hklarımı ve okuduklarımı midem burularak, kalbim çarparak sorguluyorum? Belki de Allah, hala benden ümidini kesmemiştir. Belki de onun için hala heyecanımı yaşayabiliyorum. Allahım ben öğ­ renmek istiyorum. Seni bulmak, Sana yaklaşmak, Seni anlatmak ve yarathklarımn içinde de beni anlayacak kişilerin varlığım bilmek ... Şimdi daha huzurluyum. 11

... 205

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Tarikattan Hakk'a Cihad E. / 25 Ağustos 2013 İsmim Cihad E. 1984 doğumluyum. önceleri tasavvuf münkiri olan babam 1989 yılında Menzil Nakşibendilerine bağlandı. Benden bir buçuk yaş küçük olan kardeşim F.E. ile beni bir ara Menzil'e bile götürdü. Babamın evde sofilerle bol sigaralı soh­ betleri ve yatsı namazı sonrası hatm-i haceganları (odadan yükse­ len cezbe sesleri) oldu. Yani tarikata çok uzak değil idik. Babam bizleri namaza hiç zorlamadı, hep dua etti. Nur Talebeliği Dönemi On üç yaşımda Risale-i Nur talebelerinin ortaokul çocuklarına hitap eden sohbetlerine kardeşimle birlikte gitmeye başladık. Çok samimi ve fedakar ağabeylerimiz vardı. Onları çok sevdik. 28 Şubat sürecinde bulunduğumuz ilden sürülüp tayinimiz çı­ kınca ağabeylerimizden ayrıldığımız için çok üzüldük, çok ağ­ ladık. O yıllarda Fethullah Gülen cemaati ile Nur Cemaatinin arası zannedersem çok bozuk değildi. Fethullah Gülen Cemaati Dönemi Ortaokul yıllarında F.G. cemaatinin yurdunda kaldık. 1999'da cemaatin önde gelen okullarından birini burslu kazandım ve Fethullah Gülen'in can yoldaşlarının sohbetlerine dahil oldum. Namaz kılmaya bu okulda başladım. Eğitim ve öğretimlerine la­ fım yok. Öğretmenlik işini çok iyi yapıyorlar. Belletmen ağabey­ lerimiz yine çok fedakardı. Risale Dersleri, F.G. kitapları dersleri sürekli devam etti. Fakat Kuran'dan ders yoktu. Sohbetleri sıra­ sında bahsedilen ayetler vardı sadece. Serbest Dönem

6206

Konservatuara yazılmayı, müzik yapmayı çok istememe rağ­ men (Liseye girmeden önce de çok istemiştim) ailem destek olmadı. Zeki bir sayısal öğrencisi ya doktor ya da mühendis olmalıydı.

Edip Yüksel'e 114 Mektup

2003 yılında elektrik elektronik mühendisliği bölümüne girdim ve 2008 yılında bitirdim. Bizim başımıza verilen "ağabey"lerin benim sorularıma cevap vermemesi üzerine F.G. cemaatinin sohbetlerine gitmeyi bırak­ tım. Onlara gönül borcum vardı, harika bir ortamda lise oku­ dum. Yurtdışı Hayatı ve Tarikat Dönemi Mühendislik yerine daha sosyal iş alanlarına ilgi uyduğum için mühendislik hiç yapmadım. 2009 yılında bir dönem Alman­ ya'da staj yapmayı Allah nasip etti. Almanya'da kalacak başka yer bulamadığımdan F.G. cemaatinin bekarlar için olan evinde kaldım. Beş ay kadar sonra Uzakdoğu'ya bir çalışmaya gittim. F.G. cemaati vasıtası ile değildi, kendi başvurum ile gitmiştim ancak benim lisesi döneminden cemaat bağlantılarım çoktu. Onun için F.G. cemaatinin derneği ile sürekli görüşme halin­ deydim. Öğretmen arkadaşlarımız oldu. Arada sırada sohbetle­ re gittik. Ev arkadaşım Sudanlı Hatmiye K. tarikat ehli biriydi. Allah hi­ dayet versin çokiyi bir insandı. Benim çocukluk dönemimden kalanlar, hikayeler kerametler, vs. aklıma geldikçe sohbet soh­ beti açtı ve beni tarikata girmeye çağırdı. O sırada Türkiye'ye yıllık izne geldiğim dönemde dört-beş yıldır tarikatın içinde olan kardeşime tarikata girmek istediğimi belirttim. Yıllık izin dönüşünden bir gün önce tarikata giriş ritüellerini yaptım. Yapmaya devam ettim. İşimden ayrıldıktan sonra Türkiye'de askerlik durumumdan dolayı başka bir şeyler yapabilir miyim diye tarikatın önde ge­ len isimlerine danıştım. İslami finans üzerine çalışmak iste­ memden dolayı tekrar yurt dışına gitmek istediğimi belirttim. Kararımı olumlu karşıladılar ve gerekli bağlantıları sağladılar. Başvuru işlemleri ve burs bulma işleri için üç ay boyunca uğraş­ tım. Bu sırada tarikatın temsilcileri (vekiller) ve diğer sofiler tara­ fından ağırlandım. (Belki bana karşı gösterdikleri ilgi ve iyilikler için Allah onlara hidayet verir inşallah) Allah'a binlerce şükür dünya­ daki İslami finans aldatmacasırun nasıl döndüğünü gördüm ve bu isteğimden vazgeçtim. Uzakdoğu'da küçük bir girişimcilik denemesinden sonra her şeyi geride bırakıp Türkiye'ye askerlik yapmak üzere döndüm. 6 207

Edip Yüksel'e 114 Mektup

.Tarikattan Hakk'a Askere gitmeden önceki iki aylık süre içerisinde tarikahn İstan­ bul'da iş adamları derneğinin genel merkezinde koordinatörlük yaptım. Bu sırada tarikahn nasıl bir sistem üzerine kurulu oldu­ ğunu yakından görmek nasip oldu. Zira yurt dışında iken sis­ temi tam olarak kavrayamadığımın farkına vardım. Evet, ben kördüm. Sorgulamaya bir o kadar aç, ancak sorgula­ maktan bir o kadar uzak tutulmuş olan ben, tamamen bilinçsiz­ dim. Kuran'ı kendi kendime anlayamayacağımı kafama yerleş­ tirmiştim. Kuran bizim anlayamayacağımız kadar derin, karışık ve sırlarla dolu bir kitaptı. Yüzlerce din aliminin yorumlarına karşılık benim cahil kafam bir hiçti! Kuran'ı bir defa bile baştan sonra Türkçe okumamıştım. Kuran dışındaki kitaplar bizim için daha önemliydi. Daha önceden benimle benzer bir şekilde F.G. okullarında okumuş ve Menzil'e bağlanmış ve kendi zekası ile Kuran ile Hakk'a ulaşmış olduğunu sonradan öğrendiğim dostum F.E. ile irtibat halinde idim. F.E. ile onun Uzak Doğu ziyareti sırasında tanışmıştım. İstanbul'dayken görüşmeye devam ettik. Allah razı olsun bu arkadaşım benimle tarikat hakkında hiç tartışmadı. Sadece kafama takılan soruları zaman zaman soruyordum. Beni Kuran'ı anlamaya yöneltti. Allah'a binlerce şükür ki askerlik sürecinde Kuran'ı çalışma fır­ satı buldum. Elimde kalemim ile ayetlerin altını çizerek, üzerle­ rine notlar alarak okudum. Okudukça hayatımın Kuran'la ne kadar çeliştiğinin farkına vardım. Okudukça titriyordum, kendi kendime haykırıyordum. Her şey çok açıktı. Kuran'ı anlamak için ciltlerce kitap yazmaya gerek yoktu. Bizim için inmişti. Doğrudan bize hitap ediyordu. Askerden sonra biraz daha kitapları karıştırdım. Tasavvuf ki­ taplarını ve Kuran tefsirlerini inceledim. Tasavvufun kaynak olarak gösterdiği hadisleri araştırdım. Gerçekten dayanakları yanlış anlamlandırılmış ayetler ve zayıf hadisler idi. ( O zamanlar Hadisler konusunda tecrübem fazla olmadığı için İslam'ın kesin kay­ naklarından olarak kabul ediyordum)

6. 208

Tarikat bitmişti benim için artık. Yolum babamdan ve kardeşimden ayrıydı.

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Askerden dönüşte babamla yapbğım konuşmalarda gösterdi­ ğim delillere rağmen babam kaçıyordu. Hala kaçmaktadır. "Be­ nim ilmim bu söylediklerine yetmez!" diyerek konuları kapab­ yordu. Sonradan annemden duyduğum kadarıyla çok yıkılmış ve üzülmüş. Babam tarikata bağlanmadan önce tarikat münki­ riymiş. Hatta mezhepleri de inkar etmiş. Zamanında mealciler grubu ile Kuran meali sohbetlerine gitmiş. Her nasılsa ikna ol­ muştu ve tarikata girmişti. Tarikat münkirliğini tecrübe edip sonradan tarikata girdiği için onu ikna etmem nerdeyse imkan­ sızdı. Babam akrabalarımız arasında "Ayaklı Kütüphane"olarak anılacak kadar kitap devirmiş yüksek mühendistir olan bir in­ sandır. Ancak Kuran'ın bırakın tefsirini, mealini bile kendi başı­ na okumamıştır. Israrla okumamaktadır. (İbrahim Peygamber'in babasına ettiği dua gibi, Allah ona hidayet versin inşallah) Ruhani Yolculuğum Serbest dönemimde namaz kılmaya devam ediyordum ancak spritüel olarak bir şeyler aramaktaydım. Meditasyon, transan­ dantal meditasyon ve reikiye ilgi duyuyor ve bu konuda kendi kendime pratik yapıyordum. Çakra ve Ki enerjisi sistemini çok iyi çalışmıştım. Bundan dolayı spritüel İslam bana çok yakın geldi. Yaşadığım spritüal deneyimlerden sonra bunu İslam ile bağdaşbrmak çok iyiydi. Hem spritüal pratiklerimden uzak kalmıyordum hem de aklımca Allah'a yaklaşıyordum. Sadece metotlarımı değiştirmiştim. Ancak sofizmin doğu dinlerinden alıntı olabileceğini hiç düşünememiştim. Bilakis bu spiritüaliz­ min ve mistisizmin hep var olduğunu, Hinduizm-Budizm gibi eski dinlerin İslam'ın eski spritüel metotları olduğu kanaatine varmıştım. Yani birisi Hakk birisi Batıl idi benim için. Tarikata girdiğim anda tavsiye edilen bütün ritüelleri yerine ge­ tirdim. Günde yaklaşık bir saat zikir ve ritüelleri yapıyordum. Ayrıca yirmi sayfa Arapça Kuran okuyordum. Bir buçuk sene buna devam ettim. Günahlardan uzak durmaya çalışıyor, gü­ nah işleyince inanılmaz bir ıstırap duyuyordum. Ancak içten içe bir şeyler beni yiyordu, zira bu kadar zikir ve övülen ritüelleri yerine getirmeme rağmen bir değişiklik hissetmiyordum. Vaa­ dedilen bir yükselme ya da huzurlu bir durum olmadı. En çok huzuru Kuran'ı okurken Allah'ın doğrudan bana aktardığı öğütleri anlamaya çalışırken buldum. O'ndan öğrendiğim

.6. 209

Edip Yüksel'e 114 Mektup

6 210

duaları yaparken buldum. Günde bir buçuk-iki saatimi tarikat ritüellerine ve anlamını bilmediğim Arapça Kuran'a ayıran ben, gerçeklerle yüzleşirken bocalamışhm biraz. "Daha çok ibadet eden daha çok kazanır" manhğı ile gitmiştim bu yollardan ön­ celeri. İbadetten anladığım şey ise sadece ritüellerdi. Halbuki, Allah'a kulluk hayalın her anını ve yanını kapsayan tüm erdem­ li ve doğal tavır ve uygulamaları içerir. Şimdi Allah'ı eskisinden daha fazla düşünür oldum. Doğru yola iletmesini O'ndan çok daha fazla ister oldum. Çok daha korkar oldum. İman denen bu nimetin pamuk ipliğinden milyonlarca kez daha ince bir şeye bağlı olduğunu gördüm. Okumak "İkra!" emrini Müslümanların hepsi bilip dururken, okumamız gereken asıl kitabı neden okutmazlar? "Kendi başına okursan sapıtırsın!" "Molla Kur'an mealini okumayı yasakladı!" "Bu işlerde aklını kullanırsan kaybedersin" "Önce medreseye gitArapça öğren, sonra Kur'an oku!" Hem okumaktan men ederler, hem de düşünmekten. Ne için varız öyleyse? Cehalet Allah doğru yola ulaştırmak için beni dünyanın farklı yerlerine gönderdi. Yaşadığım ülkelerdeki din kavramını daha iyi ince­ leme ve anlama fırsah buldum. Din toplumun afyonudur, sö­ zünün ne kadar geçek olduğuna şahit oldum. İcat edilen ve bo­ zulan dinler ile bir toplumu çok rahat yönetebilirsiniz. Bunu çok zeki toplum manipülatörleri ile gerçekleştirebilirsiniz. Ancak okuyan, sorgulayan beyinlere etki etmek zor oluyor. Bu kişiler cemaatlerinden, toplumlarından derhal dışlanırlar. Cehalet toplumların kendine bir zulmüdür. Muhakkak ki Allah, insanlara (hiç) bir şeyle (asla) zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmederler. (Kuran 10:44) Cehalet bir toplumun hakkıdır. Sorgulamayan, sorgulamayı en­ gelleyen, sorgulatmayan toplumların kendi kendilerine hak et­ tiği bir zulümdür. Zulümlerin cezasını bir şekilde öderler. Ben yeni sorgulamaya başlayanlardanım. Geçiş dönemlerim çok

Edip Yüksel'e 114 Mektup

sancılı oluyor. Alışkanlıklarımız, geleneklerimiz, büyüklerimiz atalarımız... Şükür ve Dua Dört yıl kadar kısa bir süre içerisinde bana bu tecrübeleri ve yolculuğu yaşatan Allah'a binlerce hamd olsun. O'nun mesajını doğru anlamayı bizlere nasip etsin. Mesajı doğru iletenlerin yo­ lunu açık eylesin... Selamün Aleyküm ve Rahmetullah!

... 211

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Büyük Tartışma B.A/29 Ağustos 2013 Edip abi merhaba, Bu mesaj sana gider mi gitmez mi bilmiyorum? Umarım gider... öncelikle şunu söylemek isterim: İyi ki de seni tanımışım. İyi ki de intemet ve Youtube var. Son üç-dört aydır her gün (abartmı­ yorum her gün en az bir defa) senin Youtube hesabına girip " Son Yüklenenler" menüsündeki videolarını takip ediyorum. Ve tabi ki etrafımdaki herkese de takip ettiriyorum, anlahyorum Abi ben, henüz on iki-on üç yaşlarındayken Milli Gençlik Vak­ fı'na devam etmeye başlamıştım. Rahmetli kardeşiniz ve ağabe­ yimiz Metin YÜKSEL'e atfen yazılan o güzel marşlar, ezgiler ve ilahilerle yetiştik. Aradan uzun yıllar geçmesine rağmen şu an­ da bile bunların birçoğunu ezbere bilirim, söylerim. Allah, Me­ tin YÜKSEL ağabeyimize rahmetini esirgemesin ... İstanbul'a her gidişimde de eğer Fatih Camisine yolum düşerse, mutlaka Me­ tin Abim'in vurulduğu yer olan avlusundaki o kırmızıya boyalı yere gider dua ederim. Düşünürüm... Anlamaya, çözmeye, okumaya çalışırım. Hayah, olayları, ideolojileri, süreçleri, so­ nuçları, geçmişi ve geleceği... Düşünürüm ve anlamaya çalışı­ rım. Ama bir çıkış bulamam tabi... Çocukluğum Milli Görüş çizgisinde devam etti. "Şehit tahhnda Rabbe gülümser", "Kalksam ve Dirilsem" ve "Bir Güneş Doğu­ yor" gibi bu camianın ekolü olmuş ezgiler, dilimden ve kula­ ğımdan eksik olmadı. Lise yıllarının başında Kadiri Tarikahna intisap ettim ve zikirlere başladım ve tarikahn öğretilerine göre nefis terbiyesine yöneldim. Lise sona kadar buralardaydım. Ta­ savvuf ve tarikat yolunu ve öğretilerini iyi bilirim. Arada bir Re­ fah Partisine de uğrardım tabi. Bir ara Gülen cemaatine de ta­ kıldım. Dokusunu bilirim. Ayrıca annem, babam ve kardeşleri.. min her biri farklı cemaat ve tarikatlara mensup oldukları için 212

Edip Yüksel'e 114 Mektup

de birçok şeyi yakından görme ve tanıma fırsatını buldum. Son­ ra zamanla bir şeylerin yanlış olduğunu, yanlış gittiğini hisset­ meye başlamışhm. Bir yerde hata vardı ama nerede? Bulamı­ yordum... Tabi ki bulabilecek potansiyelimin ve şansımın olma­ dığının farkında da değildim. 28 Şubat gibi bir süreci, bu çıkmazların içindeyken izlemiştim. Tayyip ERDOĞAN, 1998 yılında cezaevine girdiğinde, ona mo­ ral olması amacıyla bir mektup yazmışhm. O da bana kendi el yazısıyla ve imzasıyla cevap göndermişti. Onun bu cevap mek­ tubunu halen saklıyorum. 2001 yılında üniversitedeki eğitimime devam ederken Ak Parti kuruldu. Ben de gerçek demokrasi, eşitlik ve adalet gibi değerleri sağlamaya katkıda bulunabilmek amacıyla görev almıştım. Şu an itibariyle de sizi, çalışmalarınızı, "19 MUCİZESİNİ" ve "KUR'AN MÜSLÜMANLIĞINI" tanımaya başladım ve yavaş yavaş taşlar yerine oturmaya başladı. Sorunun nerede olduğu­ nu anlamaya, çözmeye ve hissetmeye başladım... Geldiğim noktada ise tüm sorunun "Kuran'dan uzaklaşmaktan" kaynaklandığını gördüm. Tabi ki çözümün de nerede olacağı belli. Yaşadığım bu uyanışın mimarı sensin Edip Abi. İnanıyo­ rum ki din artık cahillerin elinden çıkıp, entelektüellerin eline geçecek, geçmeli. Din, sadece Allah'a özgü olmalı. Tek kaynak tabi ki ve tartışmasız Kuran olmalı. Kuran' dan sapmış ve şirk havuzunda yüzen bu bütün inanışlardan ideolojilerden ve gö­ rüşlerden kurtulabilmemiz için "entelektüel bir darbe" dahi ge­ rekebilir. Onu da tabi ki sizler yapabilirsiniz. Sizin ve bizim gibi çekirdekten gelme İslamcılar yapabilir. Rahmetli Reşad Hali­ fe'nin "Büyük Tartışma" adındaki videosunu defalarca izledim ve içinde bulunduğumuz bataklığı çok net bir biçimde gördüm. Allah kendisine rahmet eylesin. Sizin gibi, onun öğretilerinin kıymetini bilen ve bizlere aktaran değerli insanları da aramız­ dan eksik etmesin. İyi ki varsınız. Ne diyor Enam 116'da Yüce Efendimiz: "Yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allah'ın yolundan saptırırlar..." Dolayısıyla, varsın insanlar hakikati an­ layamasınlar ... Ya da az anlayabilsinler... Bu kendi tercihleri olur. "İleriye gitmek ya da geride kalmak isteyenler için... (Müddessir 37)". Sen hep aramızda ol Edip abi. Ben, ileriye gitmek isteyenlerde-

.&. 213

Edip Yüksel'e 1 14 Mektup

nim ve Allah'ın izniyle de hep öyle kalacağım. Ve Reşhad Hali­ fe'nin de söylediklerinin ve savunduklarının "tamamının" doğru olduğuna inanıyorum. Yine, geldiğim noktada, bu hakikatin olabildiğince çok sayıda insana ulaşması gerektiğine ve bunun için çok çalışmamız gerektiğine de inanıyorum. Tüm bu gerçek­ lerin herkese ulaşmasını sağlayabilmek için bir sivil toplum ör­ gütü, vakıf, dernek, hatta bir düşünce enstitüsü kuralım ... Şimdilik yazacaklarım bu kadar. İletişim bilgimi de yazıyorum. Selam ve saygılarımla...

A 214

Edip Yüksel'e 114 Mektup

43:24 Betül 1. /3 Eylül 2013 Merhaba. Ben Betül 1. Kendimi kısaca anlatmak isterim. 1970 İs­ tanbul doğumluyum. Tipik bir Türk ailesinin ortanca kızıyım (üç kız kardeşiz). Her Türk ailesinin yaphğı gibi günah ve ayıp kavramları öncelikle öğretildi bize. Bir de geleneksel din kül­ türü ile hemen tanışhrıldık. Ama içimdeki sorgulama hep var oldu. Sorularıma kızılacağım düşündüğüm için cevaplarımı kendim bulmaya çalışhm çocukken. Ailem benim iyi huylu ol­ duğumu bilmesine rağmen işlerine gelmeyince bana asi, laf din­ lemez gibi yakışhrmalar yapardı. Gençliğimde etrafa göre bir hayli farklı düşündüğümü keşfettim. Lise yıllarında namaza başladım. Ama kafamdaki sorular çoğalıyordu. Bilginin okulda kazanılmadığını çoktan anlamışhm, üniversite mezunuydum ama aklımda hala birçok soru birçok boşluk vardı. 1993 de evlendim. Eşimin babası hayahnı Kuran'a adamış ama akademik kariyeri olmayan biriydi. Ondan Kuran' a bakmayı yani meal okumanın önemini öğrendim. Allah rahmet eylesin. Önce Kuran, derdi; hadisler ayetle uyumsuzsa çöpe at derdi. Ben neleri açıklamak isterim ama şimdi erken derdi. Onu şimdi anlıyorum. Keşke açıklasaymış. . . Neyse .. . Ben 2013 Ocak ayından beri sıkınhlı bir süreç yaşıyo­ rum. Yönetici olarak çalışhğım işyerinde bana uygulanan mob­ bing yüzünden sıkınhlıydım. Adaletli verdiğim bir karar yü­ zünden beni usule uymadan işten çıkardılar. Ben de işe iade davası açhm. Hukuk sürec devam ediyor. Bu boşluk dönemim de Kuran meali okudum bol bol. Bunu zaten yapıyordum ama şimdi daha çok fırsahm oldu. Namazlarımı sünnet, farz diye ayırmadan kılarım. Fakat geçen haftalar da gördüğüm bir rüya beni çok etkiledi. Rüyamda Allah'ın resulü bana bakıyor ama konuşmuyordu. ... 215

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Ama başka bir ses bana seslendi, Muhammed'den sana mesaj var 43:24, dedi. Çok net. Hayretle uyandım. 43:24 Kuran ayeti olmalı diye düşündüm. Kuran'da Zuhruf suresi ve 24. ayete baktım. Kafam karıştı. İntemette birçok meal incelemeye başla­ dım. Ayette inkarcılar elçiye; biz seninle gönderilen mesajı ta­ nımıyoruz, diyor. Aklımda kıvılcımlar çakmaya başladı. Allah bana ve sorularıma resmen cevap gönderdi diye düşündüm. Sizin videolarınızı, makalelerinizi takip etmeye başladım. 19 kodunu inceledim. Kesinlikle ilahi bir gücün eseri... Zaten Allah evreni matematikle kurmuş, buna şüphe yok. İnsan bile 46 kromozom. Eksiği ya da fazlası anormalliklere yol açıyor. İlahi yasa bütün bunlar. Kırk üç yaşında (enteresan; sure de 43. sure) kendimi herkesten bağımsız ama bir o kadar Allaha yakın his­ sediyorum. Sanki yeniden Müslüman oldum. Bakış açım tama­ mıyla değişti. Allah'ı doğru anlama isteği, onunla birlikte hare­ ket etmeyi sağlıyor. Bu çok güzel bir duygu... Meal okumaya devam ediyorum. Sizi takip ediyorum. Tekrar teşekkür ediyo­ rum. İnşallah İslam yaşanması gerektiği gibi yaşanacak yakın­ da. Hoşça kalın. Allah yardımcınız olun. Selamlar...

... 216

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Edip Yüksel Mürted Oldu! Eren C. / 14 Eylül 2013

Selam Edip abi, Ben Diyarbakır'dan Eren C. Otuz yaşındayım ve Türkçe öğret­ meniyim. Bugüne kadar bana anlahlan İslam çok katı ve zordu. Monoteist değildim tesniyeciydim. Belki de Muhammed sevgisi daha ağır basıyordu. Allah affetsin beni. Şans mı diyeyim Allah'ın üzerimdeki tecellisi mi diyeyim bil­ miyorum; o gece çok ağlamıştım, Allahım beni yolunda yürüt diye. Zındık olmak istemiyorum günahlarımı affet Allahım, demiştim. Ertesi gün Cüppeli'nin bir videosunu izliyordum. Videonun yan tarafında "Edip Yüksel mürted oldu" videosunu görünce hkladım. Sizden bahsediyordu. O zamana kadar isminizi hiç duymamıştım. Her nedense izledim. Mürted ağır bir suçlamay­ dı. Araştırdım sizi, gerçekten dinden mi çıkmışsınız diye. Bak­ hm ki siz dine girmişsiniz. Kendime bakhm, ben dinde değilim. Şafi mezhebinin bağnaz kuralları ve hurafeleri içinde kaybol­ muşum. Aman Yarabbi, dedim. Videolarınızı izledikçe tüylerim diken diken oldu. Kabullenmek çok zordu. İki haftadır uyku haram bana. Gözaltlarım morardı yazıları okumaktan ve videoları iz­ lemekten. Rahat değilim. İçimde zihnimi kemiren bir fare var sanki. Sürekli kemiriyor. Kemirdikçe zihnimdeki saçma salak her şey siliniyor. Hadis, sünnet, mezhep, Cüppeli, züppeli, sa­ rıklı, sakallı. .. Her şey silinip Kuran merakı oluşuyor. Beni sizinle tanışhrdığı için Allah'a hamd ediyorum. Sizi öyle bir görme ve sarılma arzusundayım ki! Keşke Diyarbakır' a gel­ seniz ve ben haberdar olsam.

... 217

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Kitaplarınızı Diyarbakır'da bulamadım ama kesinlikle alacağım. İyi bir muvahhid olma yolunda elimden geleni yapacağım. Ai­ lem beni mürted saysa dahi ... Allah sizi başımızdan eksik etmesin. Bize yol göstericilerden ey­ lesin. Allah'ın selamı ve bereketi üzerinize olsun. Selam ve sevgilerle ...

218

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Kutsal Kitap Okuması Birkan K. /24 Eylül 2013 Merhaba, Çoğu siyaset teorisiyle ve felsefeyle ilgili olmak üzere çokça ki­ tap okudum ama şu ana kadar sizin hiçbir kitabınızı okumadım. Ne var ki Youtube'a yüklediğiniz videoları ilgiyle izliyorum. 19.org'taki yazılarınızdan da bazılarını okudum. Kuran'a ve İslamiyet'e dair bilgilerim zayıf, "kabul gören", "doğru kabul edilen" baskın Sünni ibadet pratiğim ise gençken kıldığım namazları saymazsak neredeyse sıfırdır. Hayahmda Allah inan­ cı hiç eksik olmamakla birlikte evrensel ahlaki değerlere uygun biri olmaya çalışıyorum, o kadar. Bu beni Allah'a ne kadar yak­ laşhrır bilemiyorum. Dinle ilgili konularda sosyoloji, felsefe ve siyaset biliminden edindiğim bilgi birikimi ile ve bu bilim dallarında kullanılage­ len düşünme yöntemleriyle akıl yürütüp sonuca ulaşmaya çalı­ şıyorum. Bu yaklaşım ise dini; sosyolojik ve ideolojik bir olgu olarak ele almak anlamına geliyor. Öte yandan Allah'a, dine (tüm dinler), İslamiyet'e, Müslümanlığa, Kuran'a ve Muhammed peygambere yaklaşımınızı doğru buluyorum. İnanmayan, dini bilim dışı gören biri için elbette tartışılabilir olmaktan uzak olan bu konuların en azından "ilahi olarak indirilmiş bir kitabın", inanan insanlar ve "inanç" dünyası içinde en "uygun" tarhşma biçiminin sizin (anladığım kadanyla) yapmaya çalışhğınız şekilde olduğunu düşünüyorum. Dinin ve ibadet pratiğinin şu andaki biçiminden teorik ve pratikte sıyrılıp, Kuran'ı öz haliyle anla­ maktan ve anladıktan sonra da uygulamaya koymaktan geçti­ ğine inanıyorum. İslamiyet içinde yüzyıllardır yerleşmiş (yerleştirilmiş) kalıpların, hadislerin, peygamber anlayışının ve din üzerinden oluşan devasa toplumsal tabakanın bir anda değişmesi, zayıflaması, geri

6 219

Edip Yüksel'e 114 Mektup

çekilmesi ya da ortadan kalkması elbette zor. Arayışım bu ne­ denle öncelikle kendime dair. Bütüncül bir "kutsal kitap okuması" yapmak adına Tevrat ve İn­ cil meali ile birlikte Kuran mealini de yıllar önce Elmalılı Hamdi Yazır ve Y.Nuri Öztürk tarafından hazırlanan meallerden oku­ muştum. Kuran'ın dilinin (okuyana sesleniş biçiminin, özne ve za­ mirleri kullanışının, insan davranışlarına yaklaşımının, ceza ve ödül sisteminin, Allah ' ın varlığına dair tartışmalarının) diğerlerinden çok farklı olduğu açık. 19 sayısı ile ilgili kuram bu farklılığı bambaşka bir boyuta taşıyor. Gizlenen (Müddessir) suredeki an­ lahm ilginç ve nedeninin sizin ortaya koymaya çalıştığınız du­ rumdan başka bir şey olma (yani niye 19, nereden çıktı bu 19 değil mi ?) olasılığı yok gibi geliyor. Ne olursa olsun tek başına "sayı­ sal bir sır barındırması" Kuran'ın ilahiliğine dair rastlanhsal ol­ mayan bir durum gibi geliyor bana. Sabrınız ve anlayışınız için şimdiden teşekkür ediyorum. İşinizde kolaylıklar dilerim.

& 220

Edip Yüksel'e 1 14 Mektup

Yoldan Saptın

Sümeyye D. / 6 Ekim 2013 Merhaba Edip ahi,

Ben Almanya'da yaşıyorum. Yirmi sekiz yaşındayım. Seni tesa­ düfen gördüm Youtube'de ve takip ediyorum. Dün sana yazmıştım hemen cevap verdiğin için teşekkür ede­ rim. Bizzat senin tarafından bana dönüş yapılmasından dolayı biraz şaşırdım, muhtemelen bir başkası cevap verir sanıyordum. Ben senin Kuran çevirine ve eğer mümkünse diğer kitaplarını almak istiyorum. Bir olaydan sonra İslam'ı incelemeye başladım. Kendi başıma Kuran'ı mealinden okumaya çalıştım. Senin dile getirdiğin yan­ lış çevirilerin bundan bir sene önce farkına vardım ve şok ol­ dum. Tüm ezberlerimi bozdum. Mezhebimi ve hadisleri kenara koydum. Fakat bu konuda kendimi yalnız sanıyordum. İçimde çok sancılı bir dönem yaşadım. Ailemle de ayrı düştüm. Bu konuda kabul etmiyorlar ama bana baskı da uygulamıyorlar. Sadece "Allah doğru yola iletsin yol­ dan saptın" demekle kaldılar. Hamd olsun doğru yolda oldu­ ğumu biliyorum. Gösterdiğin mücadele ilgimi çekiyor. Üstelik tek başıma yapı­ yorum, diyorsun. Allah seni korusun, bazı fikirlerine katılma­ sam da düşüncelerimle uyuşan çok ortak yanların var. Ve ben artık doğru bir Kuran çevirisi okumak, incelemek istiyorum. Çünkü orada da kafama takılan konular var. Uzun oldu biliyorum ama biraz kendimden bahsetmek istedim. Sevgilerimle ...

.& 22 1

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Benim A yetlerim Fazıl M. I. / 26 Ekim 2013

..6.. 222

Sevgili Edip, Az önce büyük bir sürpriz olarak seni telefonun ucunda bul­ mak, son yıllarda aldığım en değerli hediye oldu inan. Rabbim­ den, bana ayırdığın vaktin sınırsız mislini sana ayırması, niya­ zında bulunuyorum. Sevgili Edip kardeşim, Cevabi mesajında verdiğin e-posta üzerinden bana ulaş ve ken­ dini tanıt demişsin. Umarım vakit bulup mesajımı okuyabildi­ ğinde bu "kendini tanıt" kısmının başına"ama kısaca" diye yazmamış olmanın pişmanlığım duymazsın Not: Aşağıdaki yazı eşimin de uyarılarıyla tam üç kez ve yoğun olarak hraşlanmıştır. Umarım bir gün bir yerlerde karşılaşırız da yaşamı daha detaylı paylaşırız. 1959 tarihinde Eskişehir'de dünya hayahna başladım. İlkokulu Eskişehir'de, ortaokul hazırlık sınıfını İstanbul Galatasaray lise­ sinde, ortaokul ve lise sona kadar olan eğitimimi gene Eskişe­ hir'de ve son sınıfı da Ankara'da okuyarak lise eğitimimi ta­ mamladım. Hacettepe Üniversitesi İşletme Bölümünü bitirdim. Önce üç sene kadar devlette memuriyet yaphm, ardından uzun yıllar danışman ve yönetici olarak özel sektörde çalışhm, ta ki 2005'e kadar. 2005 yılında karşılaşhğım sağlık sorunları nedeniyle yaklaşık üç sene kadar yoğun biçimde bunların çözümü ile uğraştım ve ar­ hk aktif çalışma hayahma son verdim. Burada konuya derinden girmeden önce İslami özgeçmişim hakkında kısa bir bilgi vermem gerek: Eskişehir'de avukat bir baba ve ev hamını bir annenin kurduğu mutlu bir yuvada üçüncü ve en küçük çocuk olarak; beş-altı yaşları arası başlanan

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Kuran kursları (14'ümde tamamlandı), Cuma'lar, teravihler, oruç­ lar, kandiller ve bayramlar ile standart bir Anadolu İslam öğre­ tisi aldım. Anlayacağın ubudiyet dininden uzak, ibadet dinini benimsemiş bir Anadolu çocukluğu ... Yirmi yedi yaşımda içinde bulunduğum sosyal yapının ve çev­ renin bana göre yaşanhm üzerinde baskı sayılabilecek tutumları karşısında ve sanırım fıtri yapımdan kaynaklanan bir dürtüyle, bugün bile hala acımasızca devam eden, "anlamsız kader anla­ yışı" na rest çekerek farklı bir hayat tarzına yöneldim. Normal insanların ancak filmlerde görüp özendiği bir bohem yaşanhsı içinde uzun yıllar, uydurulan dinden uzakta, bir ömür tükettim. Ancak içimdeki boşluğu ne içinde bulunduğum lüks ve eğlence­ li ortamlar, ne de sayısını unuttuğum gönül maceraları doldu­ ramamış olmalı ki hep bir şeylerin eksikliğini derinden hisset­ tim. 2003 yılı baharında yaklaşık sekiz ay süren bir hastalık ardından 80'li yaşlarına dokunmuş babamı Rabbine uğurladık. Bu benim için bir dönüm noktası oldu. O güne kadar çok uzağımda olan ölüm gerçeğiyle yüzleşmek beni derinden etkiledi. Gene dar­ madağın bir yaşam konseptinde huzur aramaya yönelmiş du­ rumdayken, çok sevdiğim bir arkadaşım aracılığıyla, bugün eşim olan Sema ile tanıştım. Balkanlardan uzun yıllar önce Trakya'ya iltica eden bir ailenin eğitimci bir kızı. . . 2004 senesi kışına doğru da yuvamızı kurduk. 2005 senesinde karşılaştığım sağlık sorunu sebebiyle -ki Rama­ zan ayıydı- evde otururken bir televizyon kanalında "Ahmet Hulusi ile Sohbetler" diye bir programa rastladım. Akşamları eşim ile birlikte otuz ramazan gününü A.Hulusi sohbetleri din­ leyerek tamamladık. Bu dönem sonunda ruhunda fırtınalar ko­ pan ve mevcut di(zi)yanet işleri yönetimindeki atalar dinine kin besleyen bir adam olarak hayata yeniden başladım. Eşim de aile olarak ibadet dinini uygulayan bir soydan gelen ancak Kuran dinleme ve oruç dışında diğer uygulamaları ya­ şamına sokmamış aydın bir kadın olarak, hiçbir hurafe ve bid'at'a bulaşmamış (bunlann kelime anlamından bile uzak) mez­ hep, meşrep, tarikat, cemaat nedir bilmeyen, hadis falan tanı­ mamış bir saflıkta sadece Allah'a üst düzey bir sevgi besleyen bir kişidir. Bense geleneksel ziyanet işleribaşkanlığı güdümlü bir

6 223

Edip Yüksel'e 114 Mektup

tedrisattan geçmiş, karımın hiç bilmediği konularda gençlik tü­ ketmiş bir adamdım. Edip kardeşim, İçinde bulunduğum atalar dinine isyan etmiş ve yaklaşık on bir­ on iki sene ucundan bucağından o dine dokunmamış ama ne yazık ki bu dönemde indirilen vahiyle de tanışamamış bir kar­ deşin olarak 2005 senesi, A.Hulusi ile geçen, otuz Ramazan gü­ nü bitimindeki ruh halimi umarım anlayabilirsin. O dönem -ki yaklaşık 1-1 +1 /2 sene sürdü-, Allah ondan razı olsun Ahmet Hulusi külliyahnı hatmetmekle geçti. Bu gün bakhğımda kendi­ sini açık açık eleştirdiğim birçok konular bulunmasına rağmen; o başlangıçta bana çok iyi geldi ve aslında kendimin asla bir "dindar" değil sadece ve sadece dini dar" bir kişi olduğunu fark etmemi sağladı. "Feeynema tüvellü fesemme vechullah " ve "la ilahe illahuve'l evvelü ve'l ahiru ve'z zahiru ve'l batın" ayetleri yeni yaşamım­ da içselleştirdiğim ilk ayetlerim oldu. Uzun zaman gezerken, eğlenirken, yatarken kalkarken hep bu ayetlerimle iç içe oldum. Sonradan öğrendiğim İslam literatürüne göre hiç bilmeden te­ fekkür yapmışım da haberim yokmuş. Artık elinde kalem-kağıt Besmele'nin tefsirinden başlayıp, Fati­ ha-İhlas ile o güne kadar bilincime atmış olduğum tüm ayetleri içselleştirip onları benim ayetlerim yapma çabasına giriştim. Eşim Sema öğretmenliğinin yanında idarecilik görevine de baş­ ladığından, sabahın karanlığında evden çıkıp yorucu bir İstan­ bul günü sonrası akşam karanlığında eve geldiğinde ilk iş ola­ rak hemen şu soruyu sorardı: "Bugün ne öğrendin?" En büyük zevkim hanım işe gittikten sonra evin tüm işlerini halledip, ça­ lışma masasına oturup kitaplara saldırmaktı. Tüm gün boyu ne­ ler öğrendiysem akşamı zor bekleyip, onları Sema'ya aktarmak en büyük zevkimdi. Ancak bazı akşamlar benim için sorunlu olmaktaydı. Çünkü Sema anlattığım bazı konuları "Bunlar ak­ lıma yatmıyor, bunu benim peygamberim söylemiş olamaz, Al­ lah böyle bir şeyi neden istesin?" gibi akıl-mantık süzgecinden geçirip bana itiraz ettiğinde hep üzülüyordum. Sonra sonra bunun benim için bir şans olabileceğini düşünerek, Sema'nın olamaz dediği her konuda derin incelemelere girdiğimde gördüm ki Sema haklı çıkıyor. O andan itibaren Sema'yı II

A 224

Edip Yüksel'e 114 Mektup

benim içinde bulunduğum hurafe ve bid'at'lardan kolay arın­ mamda bir süzgeç görevlisi olarak kabul ettim. Az önce gene yaklaşık iki paragraf olan anlatımımı sildiğimi bilmeni isterim. 2005'den bu yana geçen sekiz yıllık sürede günde en az sekiz-on saatimi dinimi öğrenmeye harcarken, bir taraftan da geçmişten gelen kirliliklerden temizlenmeye çalışır­ ken nelerle karşılaştığımı burada dönem dönem anlatmaya kalksam en az on sayfa fazladan sayfayı okuyamazsın korku­ suyla başka bir metotla sana son sekiz yılımı anlatmaya çalışa­ cağım. Bu metot 2005'den bu yana başımdan gelen geçeni sana anlat­ maya yeter sanırım. Sema ve Murat olarak sana söyleyeceğim sadece şu olacak; 2005'den bu yana anlamını (Allah'ın muradını) içselleştirmediğim hiç bir ayeti ezberlemiyorum. Orijinal dilin­ den okuduğum her ayeti tefsiren benimsemiş oluyorum. Tüm Kuran'ı tarayarak içinden, "peygamber duaları, zikirler, konula­ ra göre" başlıkları altında tüm ayetleri ayırıp yeniden (nüzule göre) dizin yapıp eşe-dosta dağıtıyorum. Sema da derin tefsir bi­ rinci hatmini geçen sene tamamladı ve yeniden ikinci tura baş­ ladı. Sema bir senedir bayanlar arası bir Kuran halkasında ders­ lere gidiyor. Birlikte ise Cuma akşamları M.İslamoğlu ekolün­ den bir grupla eşli Kuran halkasına katılıyoruz (en okumuş, en aydın, en kültürlü olarak tanıdığım bir halka). Şu an " Ee, madem bu halkaların var o halde niye benden Kuran halkası adresleri sordun" diye düşünebilirsin (Sema bu düşün­ cemin yanlış olduğunda ısrarlı bu arada). Cevabım şu olacak; "Senin ve Recep İhsan Eliaçık'ın yüzün­ den!" Açıklamama izin ver: Cuma akşamki Kuran halkamızın yöneti­ cisi, İslamoğlu ekolünün yeni organize ettiği "Kuran Halkaları" organizasyonunun yönetim kurulu başkanı ( ...) isimli kişi. Tüm katılımcılar çoğu aydın olmak üzere iyi eğitimli kariyerli müte­ deyyin kimseler ... Ama ne yazık ki her yerde olduğu gibi içle­ rinde bir zamanlar olsun az da olsa "Fetö" ekolünden beslenmiş kişiler de mevcut. İslamoğlu, tüm çabasını Kuran halkası olu­ şumuna veriyor ama bu büyük kalabalıkları tam kontrol imkanı sanırım bulunamıyor. Halka başkanı Hakan Bey tam bir Kuran sevdalısı. Onca işi ara-.&_ 225

Edip Yüksel'e 114 Mektup

sında her Cuma derin tefsir hazırlığı yapıyor. Her bir ayet arala­ rında senin Mesaj çevirinin de bulunduğun yaklaşık on beş me­ alden tek tek inceleniyor, üzerine tarhşmaya açılıyor. Aynı ekolden olan birkaç kişi yorum yapıyor ama; acaba böyle de olabilir mi, diye ortaya fikir sokmaya çalışan veya itiraz eden iki kişi oluyor: Sema ve Murat! En son kurban bayramı öncesi yaphğımız toplantıda konu "Kurban" idi. Ekip klasik yaklaşımla hazırlanmış gelmiş. Ben ise İhsan Eliaçık'ın "Yaşayan Kur'an"ı ve Edip Yüksel'in "Me­ saj"ı ile karşılarında durduğumdan beri zaten kafalarda soru işareti uyandırdığım bilinciyle, bir de senin ve R.İhsan'ın kur­ ban ile ilgili her tür dokümanınızı içselleştirmiş olarak biraz faz­ la dik durdum sanırım gece boyu. Karşımda bir hastanenin başhekimliğini yapan bir doktor en son bana dayanamayıp "kan akıtmak farzdır" dediğinde arhk verecek cevap bulama­ dım bu zihniyete. Umarım bir gün bilinçleri açılır onlarında. Bayram boyu gelen e-postalarımı incelediğimde, halkanın en yaşlısı olmama rağmen, sadece iki kişiden tebrik aldığımı gör­ düm. İnan o günden beri kendimi sorgulayıp durdum. Gene mi bir sürü psikozu ile toplananlar arasındayız, diye. Aklım almı­ yor "zahir ve batın" a inandığını söyleyip de böyle tek pencere­ den olaylara bakmayı. İşte bu nedenle sana ulaşıp yardım istemeyi uygun gördüm. Dün geceki halka toplanhsına da gitmedik Sema'yla. Normalde yarım saat geç kalsak arayıp "Nerdesiniz" diyenler, bu sezon başında bizler yazlıktayken arayıp "Özledik yahu, sissiz tadı­ mız yok gelin artık" diyenlerden ses seda yok. Demek ki "kur­ ban" konulu ders sonrası gönüllerden kurban edilmişiz.

.6. 226

Bu nedenle sevgili Edip kardeşim, bize uygun bir Kuran grubu bulmak hem senin hem de R.İhsan kardeşimin (ki kendisiyle de daha kucaklaşamadık) boynuna bir borç oldu. Bu arada bizim bu Kuran sevdamızı ve gelişimimizi izleyen kimi diyanet dinine uzak ama Allah'a yakın bazı konu komşulardan bu konuda bi­ zim ön ayak olmamızı isteyenler mevcut. Ancak ben bu konuda tam eğitimlerini almamış olanların, eğitimciliğe soyunmalarını asla tasvip etmiyorum ve bu nedenle bir Kuran grubunu kendim kurmaya yanaşmıyorum. Rabbim izin verir kendimi iyice

Edip Yüksel'e 114 Mektup

eğitip bu konuda yeterli görebilirsem belki o zaman bunu yapa­ rım. Yaklaşık on-on beş sayfa arası olmasını beklediğim bu tanıtımı "kısaca" üç sayfaya sığdırmış bulunmaktayım. Aşağıdaki listeyi ek olarak veriyorum. Umarım bir gün bir şekilde detaylı sohbet etıne imkanımız olur (A.Bayındır kadar hakkım olduğuna inanıyo­ rum). Seninle ilgili olarak, bazı konulardaki görüşlerine olan karşı düşüncelerimi de karşı karşıya geldiğimizde ileteceğim. Sağlıkla ve sevgiyle kal Edip kardeşim. Tüm ailene de huzurlar ve hayırlar diliyorum.

... 22 7

Edip Yüksel'e 114 Mektup

İkişerli Kitap Adil V. T. / 1 Kasım 2013

Selam Edip, Daha evvel Facebook hesabında 39:23 ayetine ilişkin sizinle fır­ sat bulduğumda paylaşımda bulunmak istediğimi söylemiştim. Umarım okuma fırsatınız olur ve bu anlamda fikrime, fikir katmada benden yardımınızı esirgemezsiniz. Hazır size yaz­ mışken şunu da paylaşmak isterim; Ben uzun yıllar önce hadisi, sünneti ve Kuran' ın yanında başka­ ca bir kaynağı reddettim. Sizi de uzun süreden beri takip etmek­ teyim. Birçok konuda katılmadığım gibi birçok konuda da şid­ detle katıldığım fikirleriniz oldu/olmakta. Özellikle önümüze sorgulanmamış ve hazır olarak sunulan bir dininin ve bu dini akıllarına ihanet ederek tahrif etmiş kimselerin yanlış öğretile­ rinden uzaklaşarak, bir birey olarak bize sunulan hayatı ve tan­ rısal mesajları sorgulamamız gerektiği inancına kanaat getirdim ve bu husustaki fikirlerinize tümden katıldım. Sizin de birçok konuşmanızda/yazılarınızda dediğiniz gibi onurlu ve erdemli insanlar Tanrı' dan başka hiçbir öğretiyi ilahi nitelikli olarak kabul etmezler. Kimseyi körü körüne takip et­ mez, aklına ihanet etmek suretiyle yahut başkasının vesayeti al­ tına girerek mukallit bir zihniyetin ürünü olmanın düşürdüğü duruma düşmeyi kabullenemezler. Bunu kabullenmedikleri gi­ bi böyle yaşayanları asla tasvip edip bunu dinin yahut Tanrı'ya ulaşmanın bir gereği olarak kesinlikle görmezler. Bu anlamda sizin cesaretinizi naçizane takdir ediyor, bu hususta sizinle aynı yöne baktığımızı ifade etmekten kendimi alıkoyamıyorum. Ak­ leden varlıklar Tanrı'nın vermiş olduğu aklın tüm imkanlarını kullanarak "Monoteist" inancın eteklerinden zirvesine doğru ilerlemelidirler. Günümüz toplumunda din adına gerçekleştirilen safsataları da sorgulayarak bunların Tanrının mesajından ..&_ 228

Edip Yüksel'e 114 Mektup

uzaklaşhran ve yarahlmışların zihnini kaplayan birer virüs ol­ duğunu da görmemiz elzemdir. Aslında bu hususta sabaha kadar yazsam yine içimdekileri tam anlamıyla dökmüş olamayacağım kanısını taşıdığımdan ve ko­ nu konuyu açacağından sizi daha fazla sıkmamak adına özetle 39:23 ayetiyle ilgili düşüncelerimi aktarmaya geçiyorum; 39:23 ALLAH en güzel hadisi, tutarlı ve ikişerli bir kitap halinde indirdi. Ondan dolayı Rab ' lerini sayanların tüyleri ürperir. Sonra derileri ve kalpleri ALLAH'ın mesajına karşı yumuşar. Bu, ALLAH' ın yol göstermesidir; dilediğini / dileyeni ona ulaştım. ALLAH'ın saptırdığı bir kimseye rehber bulun­ maz.* *Kuran'ın nasıl ikişerli (mesani) bir kitap olduğunu siz araşhrıp inceleyiniz. (Hz. Edip Yüksel'in Mesaj adlı kur'an çevirisindeki­ dipnotu) 74:29 Halklar için (evrensel) bir göstergedir/ ekrandır. * 85:22 Korunmuş bir ana levhadadır. * * Kuran'ın matematiksel sistemi onun her elementinin Tanrı ta­ rafından korunduğunu sergiler. Buradaki"levha" kelimesi ile 74:29'daki "levvaha" kelimesinin aynı kökten oluşu ilginçtir. (Hz. Edip Yüksel'in Mesaj adlı Kuraan çevirisindeki dipnotu ) Yukarıya alıntılamış olduğum ayetlerin birbirleriyle ilişkili ol­ duğunu ve 39:23 ayetinin sırasıyla 74:29 ve 85:22 ayetlerine gönderme yaptığını değerlendirdim. Birçoğumuzun tanık oldu­ ğu 19 sisteminin birçok ayete referans olması bakımından Ku­ ran'ın nasıl tutarlı ve ikişerli bir kitap halinde indirdi'ği konu­ sunda bana şu şekilde bir fikir vermiştir; 39:23 ayetinde geçen "tutarlı ve ikişerli bir kitap halinde in­ dirdi" cümlesindeki ifade her şeyden evvel yine beni cevabını da kendisinin vereceğini düşündüğüm Kuran' a soru sormaya yöneltti. Bakıldığında Kuran'ın zahirde sözel bir kitap olduğu­ nu herkes müşahede edebilir. Bu bakımdan sözel olan bu kitabı dikkatlice okuyup 19 sisteminin çatısını oluşturan Kurandaki 74. surenin 29. ayetine geldiğimde (Halklar için (evrensel) bir gös­ tergedir/ ekrandır) daha önce aklımda tutmuş olduğum 85:22 aye­ tinin bununla bağlantısını düşündüm ve sizin 85:22 ayeti için yazmış olduğunuz dipnot ilgimi çekti. Yukarıdaki dipnotu ay­ nen alıntılıyorum; 85:22 ayeti için sizin yorumunuz; * Kuran'ın matematiksel sis- 6 229

Edip Yüksel'e 114 Mektup

... 230

temi onun her elementinin Tanrı tarafından korunduğunu sergi­ ler. Buradaki"levha" kelimesi ile 74:29'daki "levvaha" kelimesi­ nin aynı kökten oluşu ilginçtir. Kuran korunmuştur. Biz Kuran'ın korunduğunu 19 sisteminin elde ettiği sayısal veriler ile kabul etmiştik. Dolayısıyla biz bu­ radan 39:23 ayetiyle"tutarlı ve ikişerli bir kitap halinde indir­ di"ifadesinde bildirilen "ikişerli kitap"ın da korunduğunu an­ layabiliriz ve bu yöntemle bu ikişerli olan fakat aynı zamanda tüm olan Kitap'ın birbirini desteklediğini ve bir tutarsızlık söz konusu olmadığını görmekteyiz. Yukarıda izah ettiğim gibi biz Kuran'ın Tanrı'nın sözü olduğunu sayısal verilerle delillendir­ diğini biliyoruz ve bu konuda hiçbir tutarsızlık yaşanmadığını da kabul ediyoruz. Burada aslında şunu söylemek lazım; eli­ mizde mevcut olan sözel bir kitabın ispatı sayısal verilerle tutar­ lı bir şekilde güçlendirilmektedir. O halde sözel bir kitabın var­ lığından söz ederken aynı zamanda sayısal bir kitabın varlığı da dikkatimizi çekmektedir. Ben Kuranın 39:23 ayetiyle kastedilen "tutarlı ve ikişerli bir ki­ tap halinde indirdi"ifadesinin Kuran'ın sözel ve sayısal içerikli iki ayrı mesaj olduğunu bu iki mesajın birbirini desteklediğini ve aralarında hiçbir tutarsızlığın söz konusu olmadığını aksine bu iki mesajın tutarlı bir şekilde tanrısal mesajı koruduğunun kanıtı olduğunu ve sözel aynı zamanda sayısal olan ikişerli ki­ tabın insanlık için önemli mesajlar ilettiğini ve ileteceğine ka­ naat getirdim. Son olarak değerli Edip arkadaşım, Çevirisini yapmış olduğunuz MESAJ'dan inanılmaz nasipleni­ yorum. Bu anlamda aklımın oyunlarına gelmeksizin aksine ak­ lımı en etkin bir şekilde işleterek kendimi dahi kandıramayaca­ ğını ve uzun süre önce Tektanrıcı bir birey olarak inancımı ya­ şamaya söz verdiğim şu ana kadar bana kattığınız fikirler için teşekkürü borç bilirim. Bu anlamda size ve benimle aynı inancı paylaşan eşime çok teşekkür ediyorum. Kısmet olursa sizi mem­ leketimde (Eskişehir' de) ağırlamak isterim. Umarım onurlu ve erdemli olan insanların sayısı çoğalır ve bizler efendimizin hu­ zurunda sapkının emellerini boşa çıkartırız... Efendimizin bahşettiği ve bahşedeceği nice güzel ve cesur bir yaşam diliyorum. Selam size ve sizin şahsiyetinizde tüm onurlu ve erdemli muvahhidlere olsun.

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Haydi Yoluna Tamer A. / 7 Kasım 2013

Grupta İslami düşünce ve hayat tarzına ilişkin sert ve bazı za­ manlarda rencide edici paylaşımlar olabiliyor. Kendimi bir mu­ vahhid Müslüman gördüğüm halde iki bakımdan üstüme alın­ mıyorum. Birincisi İslam aleyhtarı gibi görünen paylaşımlar as­ lında Edip'in de tanımladığı gibi Sünnilik dinine yönelik eleşti­ rilerdir, üslup eleştirilebilirse de Sünnilik dini bu eleştirilerin daha fazlasını da hak etmektedir. Evet Sünnilik İslam'dan apayrı bir dindir. Kitapları, peygamber üstü ruhanileri, gavsları, kutupları, velileri, mehdileri, mesihleri vardır. Sünnilik dininin muadili olan diğer Alevilik, Selefilik, Mutezile gibi versiyonları da dahil, kanaatimce bu dinlerin Ku­ ran'la çok gevşek ilişiği vardır. İkincisi kendi inancıma yönelik sert hatta rencide edici eleştiri­ lere de onaylamasam bile şiddet ve sövgüyle mukabele etmem. Böyle bir tavrın daha peygamberane ve Kuran-i olduğu­ nu bilirim. " Ne halin varsa gör, haydi yoluna" (lekum dinikum ve liye din) diye öğütleyen bir İlahi mesajın "fikirde liberal" ol­ duğuna inanırım, siyasal ve ferdi özgürlükler alanda da liberal olduğuna dair bizatihi Kuran içinden mesajları göstererek fik­ rimi tarhşırım. Geçmiş göçmüşlerin uyduruk masal ve menkıbe­ lerine itibar etmem. Kuranın önyargısız okunduğunda tamamen güncel muhteşem mesajlarla yüklü olduğunu belirtmek isterim. Kırk sekiz yaşına kadar aslında Müslüman olmadığımı iç yakıcı bir şekilde anladığımı itiraf etmek isterim. İşte Edip bu yolda bir çığır açmışhr, aslında fark edip de söyleyemediğimiz hususlar­ da teceddüdi (reformist) bir çığlık olmuştur. Tabi Edip'e katıl­ madığım hususları saklı tutuyorum. Evet, kanaatimce Kuran her alanda özgürlüğü önerir. Bakınız şu son güncel öğrenci evleri meselesinde bu muhafazakar-dindar .&_ 231

Edip Yüksel'e 114 Mektup

demokratlar "adem ve eşi" kıssasını anlayarak okusa idi ahlak zabıtacılığının "hikmete mugayir" olduğunu, hatta tanrısal rol oynamak hatta aşmak olduğunu anlayabilecekti. Sayın Hocam, akademik yönünüzü takdir etmek hadsizlik olur benim için, katılmadığım fikirleriniz elbette oluyor ancak ente­ lektüel birikiminiz, hesapsız ve cesur paylaşımlarınızla da en derin saygıyı Siz hak ediyorsunuz. Samimi sevgi ve saygı biz­ den gelsin .

• 232

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Ben Müslüman Olmayacaktım Murat K. / 18 Kasım 2013

Edip abi merhaba, Ben Murat K. İstanbul'da yaşıyorum. Okul öncesi öğretmenliği mezunuyum. Evliyim, eşim de öğretmen. Şu an özel bir okulda yönetici, ben de bir devlet okulunda öğretmenim. Dört ay önce bir erkek çocuğumuz oldu İsmini .İSLAM'ın Türkçe karşılıkla­ rından biri olan BARIŞ koyduk. Bundan iki yıl öncesine kadar Kuran'ı açıp bir kere bile oku­ mamıştım. Fakat buna karşılık kulaktan kulağa yayılan hurafe­ ler, hadis adı altında peygambere ve Allah'a atılan iftiralar, çe­ şitli yerlerde hep karşıma çıkıyordu. İşin açıkçası bu hurafeleri hep İslam'ın bir parçası olarak düşünmüştüm. Kuran'da da bu iftiralarla dolu hikayelerin olduğunu düşünüyordum ve İslam'a karşı bir önyargı oluşturmama ramak kalmıştı. Bundan üç yıl önce Van'ın ücra bir yerinde görev yaparken (vaktim de biraz boldu) bu dünyada neden varolduğumuzu, ne­ den düşünen, konuşan, duygularını ifade eden bir varlık oldu­ ğumuzu sorgulama fırsatı buldum. İstanbul'a tayin olduktan sonra bu konulara olan ilgim arttı bu konularla ilgili kitaplar okumaya başladım ama hala Kuran'ı okumamıştım. Gün gelip Kuran'ı okumaya karar verdiğimde çevremde kulaktan kulağa dolaşan hurafelerin hiçbirinin Kuran'da olmadığını gördüm ve çok şaşırdım. Kısacası eğer Kuran bu hurafeleri destekleyen ve barındıran bir kitap olsaydı ben Müslüman olmayacaktım. Ama Kuran'ın realist yaklaşımı ve insanın iç dünyasına tesir eden yapısı beni içine çekti. İki yıldır her gün mutlaka Kuran okuyo­ rum ve her okuyuşumda Kuran'ı daha iyi anladığımı hissediyo­ rum. Ve ibadetimi anladığım dilde yaparak Allah'a ne dediğimi biliyorum. Kuran'ı da Türkçe okuyarak onun benden ne istediğini biliyo-

.&. 233

Edip Yüksel'e 114 Mektup

rum. Bu iletişimin beni Allah'a daha çok yaklaşhrdığını hissedi­ yorum. Seni yaklaşık yedi-sekiz aydır takip ediyorum. Kitapla­ rınızı okudum ve videolarınızın tamamını izledim Kuran adına ve gerçek İslam'ın anlaşılması adına yaptıklarınızdan dolayı sa­ na çok teşekkür ederim. Youtube kanalında çeşitli konferansla­ rını da dinledim umarım bir gün İstanbul'a geldiğinde seni canlı olarak dinleme fırsatı bulurum. Bunu gerçekten çok istiyorum... Yaklaşık birkaç hafta öncede kitaplarını seslendirmeye karar verdim. Bu mesajı tüm insanların duymasını istiyorum en azın­ dan ulaşabildiğimiz kadarına duyurmak istiyorum.

ala 234

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Felsefebook Okuyun Osman T. / 24 Kasım 2013

Merhaba Edip, öncelikle çok kısa kendimden bahsedeyim: Doğma büyüme İs­ tanbulluyum, yirmi sekiz yaşındayım ve mühendislik yapıyo­ rum. Ortaokul eğitimimi imam-hatipte, lise eğitimimi cemaatin okullarında ve üniversite eğitimimi İTÜ'de aldım. Senin anlaya­ cağın üç farklı profilde insanların bulunduğu ortamlarda bu­ lundum. Üniversite yıllarıma kadar, yani doğru düzgün sorgulamaya başladığım zamana kadar, ailemin veya hocalarımın dini konu­ larda söylediklerinden en ufak bir şüphe duymaz, her söylene­ ne sorgusuz sualsiz biat ederdim. Manasını bile hala bilmedi­ ğim (bu da benim eşekliğim olsun) Yasin suresini henüz on yaşım­ dayken ailemin zoruyla cami hocası bana ezberletti. Sadece Ya­ sin değil, Tebareke, Amme gibi çoğu duayı o zamanlar ezber­ lemiştim. Manasını bilmeden Arapça kelimeleri bir papağan gi­ bi cami hocasının arkasından tekrar etmek için harcadığım za­ manın onda birini Dostoyevski okuyarak geçirseydim, belki de hayata bakışım daha farklı olacak ve benim çok daha işime ya­ rayacakh. Edip, sen de takdir edersin ki bir insanı ne kadar çok sıkarsan, ileride yasayacağı patlama kendisine o kadar fazla zarar verir. Ben de bu patlamayı üniversite yıllarımın ortasında yaşadım. Sorgulamaya başlamamla birlikte hadislerdeki saçmalıkları, dindar geçinen kişilerin kendi içlerindeki çelişkiyi, Fethullah G., Cübbeli A., gibi insanların etrafına ördükleri duvarın arkasın­ dan cemaat üyelerini nasıl sömürdüklerini fark ettim. Bir anda İslamiyet'ten inanılmaz derecede soğumuştum. Bu geçiş süreci yaklaşık olarak bir yıl kadar sürdü. Şu anki hayatımda uyuşturucudan alkole ve fuhuşa kadar her 6235

Edip Yüksel'e 114 Mektup

türlü pislik var ve ben artık kendimden bile utanmaya başla­ dım. Sırf evdekilere ayıp olmasın diye Cuma günleri namaza gidip eğilip kalkma hareketleri yapmam, galiba münafıklığın en büyüğü idi. Ben ne cemaatin aptal papağan üyeleri gibi olmak istiyorum ne de şu anki yaşadığım gibi bir hayat istiyorum. Ben sadece temiz bir insan olmak istiyorum Edip. Son zamanlarda senin videolarını izlemeye başladım ve imam­ hatibe giderken yasadığım heyecanının bir benzerini yaşamaya başladım. Ama şu anki yaşadığım heyecan daha gerçek, daha yoğun ve mantık temellerine oturan bir düşünce olduğu için daha doyurucu oldu. Umarım ben de hidayete ererim bir gün. Kaybettiğim Allah inancı senin sayende tekrar yeşermeye baş­ ladı. Belki kafamda hala soru işaretleri var ama geçen yıla göre pek çok sorunun cevabını buldum en azından. Şu an yaşadığım her türlü pisliği pat diye bir anda bırakmayı o kadar çok istiyorum ki, ama maalesef bazı şeyleri bırakmak o kadar da kolay olmuyor. Bu hayatı bırakmak demek, etrafıma yepyeni bir çevre kurmam manasına geliyor. Keşke bizim gibi düşünen insanların beraberce Amerika veya benzeri bir yerde yaşama imkanı olsa. Biz senin müridin olsak! Mürit kelimesin­ den nefret ettiğini biliyorum ama aklına cemaatin aptal müritle­ ri gelmesin sakin. Benim hayal ettiğim örgüt; araştıran, sorgula­ yan ve İslam' ı günümüzün mantık temellerine oturtma gayesi ile hareket eden, bilimden ve teknolojiden kopmayan ve birbiri­ ni menfaat beklemeden seven insanların bir arada olduğu bir dernek veya benzeri bir yapı. Bu tabi ki bir hayal ama şayet ger­ çekleşmiş olsa şu kısacık hayatımız sence de daha manalı bir hal almaz mı? Aslında ben senin Facebook'ta yaptığın "Felsefebook okuyun, kendinizi değiştirin' yorumunla ilgili konuşmak için mail atmak istemiştim ama bir anda nedense içimi doktum. Bana birkaç ta­ ne felsefebook kitabi önerirsen sevinirim (Türkçe olursa sevinirim) .

.&. 236

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Müslüman Oluyorum Sadık A. / 2 7 Kasım 2013

Merhaba Edip abi, Şu an saatler Türkiye'de sabah dört buçuğa geliyor ve nihayet iman ediyorum. Kaçıncı gecedir sabahlıyorum, Allah biliyor. Türkiye Doğu Anadolu'dan bir takipçinim. Ben de son derece muannit bir Sünni aileden geliyorum. Yedi göbek ailecek böl­ gemizin din adamlığını yapmışlığımız var. Altı yıl önce üniversiteye gittiğimde de Nakşibendi Tarikatına bağlı evlerde kaldım. İnanır mısın üç yıl boyunca kendi mahrem yerimi görmedim, çünkü banyo yaparken kapanırdım. Bize öyle öğretmişlerdi; güya melekler bundan haya ederdi. Bu şekilde en saçma hadislere inanmak ve bunu ortaml�rda savunmakla geçti güzelim üniversite yıllarım. Üniversiteden sonra Avrupa'da yüksek ihtisas yapma fırsatım oldu. Orada pek çok ateist ve deist arkadaşım ve bunlarla tar­ tışmalarım oldu. Memleketime döndüğüm ana kadar orada beş vakit namaz kılıyordum. Ama ne zamanki memlekete döndüm, mutsuz olmaya başladım, orada gördüğüm adalet, hoşgörü, öz­ gür ortam, anlayış ve genişliğin memleketimde olmadığını gör­ düm, daraldım, boğuldum ve sorgulama eğilimleri gösterdim. Hata neredeydi acaba! Düşündüm ve sorgulamaya başlamak için karar verdim, işe ev­ rim teorisini incelemekle başladım. Bu teoriyle ilgili olarak ileri sürülen bütün tez ve antitezleri inceledim. Netice de ateist yöne­ limler fark ettim kendimde. Fakat kader denilen ve günlük ha­ yatımıza kadar nüfuz eden şu düzen, tam olarak ateizme geç­ meme mani oluyordu. Derken Carl Sagan ile tanıştım ve deist oldum. Deizm artık benim için olabilecek en ideal dindi. Fakat bazen deAgnostik hissediyordum kendimi. Kuran kitap, peygamber vs, .. Bunların hepsini reddediyordum. Kuran-ı Ke-

6 23 7

Edip Yüksel'e 114 Mektup

rimi İlhan Arsel ve Turan Dursun'un eleştirilerini dikkate alarak incelemiş ve iyice ikna olmuştum. Arlık çevremdeki şakirtlerle tarlışmalar yapıyor, onlara din değiştirdiğimi açıkça söyleyebi­ liyordum. Arkadaşlarımın sırf bu yüzden benden nefret etmele­ rine tanık oluyordum. Çevremden ve ailemden baskı gördüm, dışlandım. Dışlandıkça da daha da inada girdim, öfkelendim ve İslam'a sert bir cephe aldım. Arlık bunca şeyden sonra yeniden Müslüman olmam beklenemezdi. İşte bu halet-i pür melal içinde tam tamına iki koca yıl geçti ve birkaç ay önce seni tanıdım. Bazı günler on beş tane videonu üst üste izliyordum. Yoğun bir şekilde websiteni inceliyordum, bir yandan argümanlarını okuyordum, bir yandan da videolarını izliyordum. Aradan sanırım allı ay geçti ve ben bu akşam Müslümanlığı ka­ bul etmeye karar verdim. Sen vesile oldun, Çok ama çok Teşek­ kür ederim. Evet, Edip abi, Şu an evrenlerin Rabbi huzurunda Muhammed peygambere indirilen Kuran'a ve yalnızca bu Kuran'a dayanan Müslümanlı­ ğa gönülden iman ettim, inandım, tasdik ettim. önceki yıllarda mensup olduğum Sünnilik dininden dolayı şu an büyük utanç duyuyor, Allah'tan kendisine ve resulüne yapılan hakaretlere inandığım için derinden özür diliyorum. İman ettiğim bir nokta daha var Edip abi; Savunduğun 19 mucizesini bütün boyutlarıyla kabul ettim ve fazlasıyla ikna edici buldum. Ayrıca, şahsını da kendi açımdan bir "peygamber elçisi" olarak gördüğüme kanaat getirdim. Bu ve­ sileyle seni getirdiğin mesajla birlikte alıp, gözbebeğimin üze­ rinde ağırlayıp gönlümün en derin yerine koyuyorum. ALLAH senden hep razı olsun.

... 238

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Gaflet Uykusu Ferhat D. /1 6 Aralık 2013

Edip Bey merhabalar, Bugün Facebook'ta bir kişinin mailini paylaşhnız, okunca açık­ çası kendimi gördüm. Tek fark gemi kaptanı değil üniversite öğrencisi olmamdı. Bu ayrınh dışında tüm ifadeleri sanki ben yazmışım gibiydi. Sizin Youtube'deki videolarınıza rastlamadan önce köleliği em­ reden cariyelik gibi ahlaksız bir yapıyı öngören bir peygambere ve Allah'a karşı açıkçası uzun yıllar -içimden benimser gibi yap­ sam da- daima soru işaretlerim vardı. Zaten üç ay önce de hadis-ayet farkını ve ayetlerde yapılagelen tahrifatları daha önce pek araşhrmadığım için İslam'ı reddedip ateizm ile deizm arasında kendime bir yer beğeniyordum. Ateizmi düşündükçe kalbim sıkışır gibi olurdu, "Nasıl yani, her şey elli yıllık bir hayat mı?" sorusu karşısında başımdan kay­ nar sular dökülürken, deizmi araşhrırken de "Ya hata yapıyor­ sam ya Allah'ı bildiğim halde reddediyorsam" diye muazzam bir çelişki halindeydim. İnanın, atalar diniyle kamufle halde dahi olsa "İslam'dan" çık­ tıktan sonra ateizm ve deizm arasında kalmak tahmin edileme­ yecek kadar zor bir duygu hali ... Neyse ki deizm ile ilgili bir video izlerken sizin bir videonuza denk geldim. Korkmadan eleştiriyor olmanız, sözünü esirge­ meyen üslubunuzla bizim zihnimizdeki tabuları ti'ye alıyor ol­ manız aslında onların bir kutsiyetinin olmadığını, sorgulanabi­ leceğini bana düşündürmeye başladı. Ve arlık İslam'a dönebile­ ceğim bir yol bulmuştum. Sizden sonra diğer bazı araştırmacıların çalışmalarını gördükçe nasıl bir gaflet uykusunda olduğumu anladım. Açıkçası atalar

6 239

Edip Yüksel'e 114 Mektup

dininden çıkıp bir süre nötr bir halde arayış içinde kalmış ol­ mamı, bazen Rabbim'den bir nimet olarak düşünürüm. Eğer tamamen reddetmeseydim sizden birkaç bilgi toplayıp eski ina­ nışıma yamadıktan sonra belki de asıl mesajınız olan "tevhid" prensibini hiçbir zaman göremeyecektim. Gerçeği görebildiğim için Allah'a şükrediyorum. Ve diliyorum ki gerçeği gördükten sonra sapkınlığa düşmeme izin vermez Rabbim. Bilgimi ve ina­ nışımı inşa edebilmeme inşallah yardımcı olur. Dünya ve ahiret yaşamımıza yönelik Allah'ın bizler için indir­ diği ayetleri bir arkadaş (benden yaşça büyük olduğunu biliyorum), bir dost olarak bana diğer insanlara hatırlathğınız için kendi adıma ne kadar teşekkür etsem azdır. Sizden; (tabi eğer mümkünse, eğer herhangi bir engel teşkil edecek bir durum varsa anlarım) Mesaj çevirinizi ve bana gönderebileceği­ niz kitaplarınızdan bir kaç tanesini PDF olarakgöndermenizi ri­ ca ediyorum. Selam sizin ve gerçeği arayan tüm insanların üzerine olsun.

.. 240

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Puta Çekiç Vurmak Haluk D. / 25 Aralık 2013 Selam Edip abi, Ben Haluk, Hacettepe Üniversitesi tercümanlık mezunu imanı tam, ancak Allah affetsin, namaz kılmayan, zaman zaman dost­ larla bir-iki kadeh içki içen, Cuma namazına gitmeyen, Atatürk devrimlerine bağlı, olabildiğince sorgulama yapmayı seven bir insanım. Kısacası İstanbul'da oturan ortalama Türk halkını tem­ sil ettiğimi rahatlıkla söyleyebilirim. Uzun zamandır ben neden yarahldım, sorusunu kendime sorup duruyorum. Arayış içinde olduğum için uzun zamandır Youtu­ be'de videolar izlemekteyim. Bu sayede rahatlahcı bir konuşma tonu olan ateist Sevan Nişanyan'ı da, sosyal ruhlu İhsan Eliaçık'ı da aslında gördüğüne inanmayı seven Abdülaziz Bayındır'ı ve siz çılgın profesör, 19Edip Yüksel'i tanıdım. Bazı saptamalar yapmak istiyorum. Umarım okumaya vaktiniz olur. Okumasa­ nız da içimde kalmasın. 1- Hz. Muhammed Meselesi: "Hz" denmesini sevmediğinizi biliyorum. Manhğını da anladım. Allah derken bir şey yok, Muhammed derken neden var? Hım! Manhklı. Az düşü­ nünce anlaşılıyor. Ancak sosyal bir sorun var. Siz Amerikan toplumu içinde yaşarken onların örf ve adetlerine uyulması gerektiğini çözmüş bir insansınız. Uymazsanız nasıl top­ lumdan ayrı kalacağınız da sosyal bir konu. Putları yıkmak için tartışmalara elinizde adeta bir çekiçle çıkıyorsunuz. Ra­ kipleriniz tartışacak ama siz önce puta bir çekiç vuruyor ve kırıyor sonra tartışmaya çalışıyorsunuz. Dolayısıyla fikir alışverişi yapacağınız kişi ya masadan kalkıyor ya da önceki tarhşmalardan sizi tanıdığı için masaya hiç oturmuyor. Halbuki iyi bir fikir adamısınız. Siz fikirlerinizi ve yolu ortaya koyun, çekiç masada dursun. Tarhşma sonunda rahat-

.6. 241

Edip Yüksel'e 114 Mektup

lıkla karşınızdakinin o çekici alıp o putu kendisinin kırma­ sını sağlayabilirsiniz. 2- Günümüzde gerek Sünni dini gerekse diğer benzeri dinler, benim tarzımdaki yani sadece Türkiye değil hemen tüm dünya ülkelerindeki ortalama okumuş, aklını kullanmayı seven, sabah işine gidip akşam ailesiyle film seyreden insan­ ları tatmin etmemeye başladı. 19 mucizesini gördüm, Ku­ ran'ı da yeniden ama bu sefer gerçekten tanıdım bunun için size teşekkür ederim. 3- Gerçek İslam'ı anlatan yaklaşık yirmi dakikalık bir tanıtım filmine ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Müslüman genç­ lik inanın bana hiç kitap okumuyor ama video seyrediyor. Putlara çekiç vurmadan sessizce çekici insanların bilgisaya­ rının yanına koyarak kendilerine kırdırmanın en güzel anla­ tım şekli olduğunu düşünüyorum. Bu filmde Buhari'deki saçma sözleri göstermek, şeyhül şeytanların saçma sapan vaazlarını Kuran'dan alıntılarla çelişkiyi ortaya koyarak berhava etmek lazım diye düşünüyorum. Bu zibidiler yü­ zünden milyonlar kendi dinine düşman oldu inanın. Saygı ve sevgilerimle ...

6. 242

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Aykırı Düşünceleri Vardır Tuğçe T. / 25 Aralık 2013 Hitap şeklim konusunda düşünce ayrılığına sahibim. Şöyle ki; bilgi birikiminiz dolayısıyla Edip hocam, yaşınız itibari ile Edip abi, resmiyet çerçevesi ve saygı ile Sayın Yüksel, gönlümden ge­ çen ise Edip hocam yahut sınırı aşmaz isem Edip abi. öncelikle selamlar, 2013'ün son ayı itibari ile yirmi beş yaşımdayım. Kendimi fark ettiğim zamanlardan beri dinimiz ile alakalı milyonlarca soru vardı kafamda. Bu soruların en önemlisi ise Kuran'ın nasıl ko­ runduğu ile alakalı olan kısım idi. Cevabını bulamadığım, sor­ duğum zaman cevap alamadığım bir başka soru şuydu; Son peygamberin mucizesi ney di? Ay yarılması, ağaçların yürüme­ si, diye cevap veriyorlardı bu soruma. Ama ben bunları görme­ dim, bilemiyorum, dediğimde de, "iman nedirr' diye soruyor­ lar ve cevap: "Görmeden inanmaktır" şeklinde oluyordu. Ve yahut son peygamberimizin mucizesi neydi? Kuran idi. Peki nasıl Kuran? Evet Kuran evrensel bir mesaj her döneme hitap eden mu­ cizevi bir kitap. Mucizenin örnekleri? Ezberlenişinin kolay olması, bilimsel olaylara asırlar önce­ sinden ışık tutması Kuran'ı Allah'ın koruduğu, değiştirile­ meyecek tek kitap gibi nükteler ... Evet, elbette ki doğru. Fakat yine bir şeyler eksik kalıyordu benim yüreğimde. Değiştirilemiyor ama neden, nasıl? Ner­ den biliyorum? İşte böyle diyaloglar yaşarken takip ettiğim yegane isimlerden Yaşar Nuri Öztürk ile olan sohbetinizi tamamen tevafuk olarak izledim ve Edip Yüksel'i tanıdım (2013/Ekim). Ve ben bu sürece ,& 243

Edip Yüksel'e 114 Mektup

kadar belirli bir dönem bir mürşidim olması gerektiğine inanı­ yordum. Bir grup olmalı, inancında idim ama bu grup nerede kimler olmalı, bilemiyordum. Mürşid için dualar ediyordum. Sahabe hikayeleri ile oyalanı­ yordum. Edip Yüksel ve 19 ile hayahmda bambaşka bir dönem açıldı. BEN RESMEN ÖZGÜRLEŞTİM. Tam ifade ile anlahmım bu: ÖZGÜR HİSSETMEK. Aile olarak rasyonel ve muhafazakar bir yapıdayız. Bir tarikatın ya da birilerinin öncülüğünde olan kişilerden değiliz. Babam bu mürşid işlerini hiç desteklemez ama yanıla yanıla doğruyu bu­ lursun, düşüncesinde idi. Ertesi gün Kuran! İşte 19 ile korunu­ yormuş dediğimde; "'Biz BO'lerde Edip Yüksel'i okuduk, biliyo­ ruz, sen daha şimdi buldun, oku geç, fazla takılma, aykın dü­ şünceleri vardır" dedi. Evet doğru. Olağan değil. Ama akla manhğa yatan sıra dışılık­ lar. Benim hayatım farklı bir şekilde devam etmeye başladı. Şimdi çok daha farklı sorularım var, daha fazla araşhrmaya baş­ ladım. Artık aklımı kullanmak iyi geliyor bana. Kuran'ı hadis­ siz, tefsirsiz anlayamayız, düşüncesi çok garip geliyordu bana. Keza etrafımda kimse bu düşüncemi doğru bulmuyor ama ben Edip Yüksel ve düşünceleri ile kendime yeni ve muazzam bir yol çizmeye başladım. Hayatımın akışı olumlu manada çok de­ ğişti. Aklım, beynim ve kalbim fazlasıyla hür ve çok mutlu! Ankara'dan sevgiler.. (Bunca zaman çok zorlu sınav süreçlerinden, mülakatlardan geçerek, elenerek ama yılmayarak kazandığım bir üst kurulda önemli bir görev neticesi, atamam tamamlanmadığından üzülerek, çekinerek ve korka­ rak kendi mail ve hesaplarımdan yazamıyorum maalesef)

... 244

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Ra-Şa-Da Raşit E. /2 Ocak 2014

Selam ve sevgilerimle Reşad Halife'nin videolarını izledim. Bir Sünni ile yaphğı tarhş­ mada elçi olduğunu söylüyor. Elçinin anlamını postacı veya me­ sajı ileten olarak algılayarak, çağımız için Allah'ın varlığını anla­ yabilmede ve Kuran'ın ifade ettiği gibi "inancımızı güçlendir­ memizde'" 19 sistemini bulan bir insan elbette Allah'ın bir elçisi­ dir. Reşad Halife'den uçmasını, yerden sular fışkırtmasını falan da beklemiyorum. Vikipedia'dan yüzeysel olarak hayat hikayesi­ ni inceleyebildim. 19 Kasım'da doğması, 19 sayısından söz den 74'üncü surenin sırrının 1974 yılında keşfedilmesi, surenin ismi­ nin "Gizlenen" anlamına gelmesi ve Kuran'da Ra-Şa-Da şeklin­ deki ifadenin (isminin köküymüş sanınm, Arapçam yok maalesef) 19 kere geçmesi, öldürülmesi ve katilinin 19 yıl sonra yakalanması tüm bunlar beni ikna etmeye yetti. Çağımız için bir uyarıcı ve Kuran'ı hahrlahcı bir elçi olabileceğine inanıyorum. 19 yaşındayım ayrıca, bu mucizeye de 19 yaşında tanık oldum. Reşad Halife hayattayken yetişebilsem ona sormak istediğim şeyler vardı. Arhk ne yazık ki yok. Öldürülmesine son derece üzüldüm, içime bir şey oturuyor videoları izlerken. Türkiye'de camiler şirk en büyük şirk yuvası, tüm ibadetler ama­ cından saphrılmış. Allah'ın emri olan toplanh namazını toplaşıp kılabileceğim etrafımda kimse yok. Türkiye'ye geldiğinde imkan­ sızlıktan, yüksek ihtimalle konferanslarına gelemem. Ama kalben her zaman yanındayım. Sayende anneme Kuran okutabildim. Senden birkaç şey kaptım, anneme vaaz veriyorum. Kırk yaşında ve ilk kez Kuran'ı Türkçe okudu. Geçen gün de ba­ bam geldi, oğlum, dedi, Kuran vardı bizim evde nerede? Epey şaşırdım. İşyerinde okuyacakmış. Sanırım annemden duydu an­ lathklarımı ve ilgisini çekti. Çok büyük endişelerim var, çok büyük umutlarım var. Allah hepimize yardım etsin. 6_ 245

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Amin Amen Amon Merve ?./ 26 Ocak 2014

& 246

Merhaba Edip hocam, Uzun bir süredir ertelediğim yazıma başladığıma inanamıyo­ rum. Yine de doğru yere gitmesi ve ulaşması umudundayım. Çünkü sizi de ilgilendirecek birkaç şey söylemek istiyorum. Yakın zamanda dört gözle beklediğim şeyi gerçekleştirip İstan­ bul'a geldiniz ve iki kere televizyon programına çıktınız. Böyle­ ce videolar dışında izleyebildim sizi. Ancak programlarınızın tamamını izleme fırsatım olmasa da bir kısmını izledim ve size yine saçma bir şekilde davrandıklarını gördüm. Ben on ikinci sınıf öğrencisiyim. Üniversite sınavına hazırlanıyorum ama benden daha büyüklerin bile anlayamayacağı bazı şeyleri daha net görebiliyorum. Programda size karşı olan bir kişinin bu den­ li Kuran'dan habersiz olduğuna hiç ihtimal vermezdim. Bilgi­ siyle sizin aşağısında kalmış gibiydi. Ben de sizin samimiyetini­ ze sizin hakkında çok fazla kötü şey duymama rağmen hep inanmışımdır. Neden biliyor musunuz? Size anlatacak çok şe­ yim var. Öncelikle ben Merve ... Zaman olarak kesin bir şey söyleyemeyeceğim. Ama sanırım bir buçuk senedir kendimde fikren defalarca değişimler hissettim. Hem fikren hem de ruhsal gibi... Kuran'ı okumuyordum ama büyük saygım vardı. İnternette defalarca yerli-yabancı sitelerde hadis araştırırdım. Hepsini de okurdum. Hiç de sıkılmazdım. Hadisler ışığında kıyamet alametlerinden tutun, peygamberin bu dünyada olmayan cennet insanlarıyla yer altında karşılaş­ masından, mehdi, mesih ve ahir zamandan... Daha birçok şey ... İşte bir gün ben daha fazla dini bilgi öğrenmek amacıyla gittim kütüphaneye. Bizim lisenin karşısındaydı, rahatça ödünç alırdım diye düşündüm. Orada "Bilinmeyen Yönleri ve Sırlarıyla

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Son Üç Peygamber" adında bir kitap ilgimi çekti, onu aldım. (Bunu iyi hatırladım geçen senenin başıydı. Okul yeni başlamıştı). Başladım okumaya. Musa peygamberden başladı sırayla İsa ve Muhammed'e kadar... Her sayfayı özenle okuyordum. Bazı say­ falarında çizimler vardı. İlgimi çekiyordu. Hatta ve hatta yazı­ lanları destekleyen ayetler koyulmuştu kitaba. Okudukça sarsı­ lıyordum. Ancak bir sorun vardı. Anlamlandıramadığım bir so­ run. Okuduklarımı daha önce duymamışhm. O yüzden de doğ­ ru bilgi öğrendiğim yanılgısına düştüm. Kitapta Galaktik Irk, Sirius yıldızı, spiritüalizm ve kıyametin aslında uyanış olduğu gibi beni korkulara sürükleyecek bir takım şeyler vardı. Hatta bir şemada ise Allah'ın tek Büyük Tanrı'nın bir alt tanrısı oldu­ ğu yazıyordu. (Haşa!) Yeterince Mısır dini gibi görünmüştü ba­ na bu kitap okudukça... Başka bir dünya görüyordum. Hatta New Age dini bile vardı işin içinde. Mesela Muhammed pey­ gamberin bir psişik olduğundan bahsediyordu. Uzun bir süre mantıklı göründü tüm bunlar bana. Ama hala düşünüyordum acaba diye. Sonra demiştim ki: "Kuran bunlan üstü kapalı bir şekilde verdiğine göre bu kitap bana açıklayıcı oldu. " Bana çok yakın bir sınıf arkadaşıma gösterdim kitaptaki resim­ leri ve fikirleri. Gerçek bir şey öğrenmişim gibi hararetli hararet­ li anlatıyordum ona. Gel zaman git zaman daha önceden de gördüğüm olağanüstü dediğim rüyalarım daha da sıklaştı. Her gün rüyamda gördüğüm şey ertesi gün çıkıyordu. Aklımı kaçı­ rıyorum sanmıştım. Bu başkalarına inandırıcı gelmeyebilir hatta size de. Olabilir. Saygı duyarım. Ama Edip hocam, gerçekten ben ne gördüğümü biliyordum. Bir süre sonra hatırlayamadı­ ğım bir nedenden dolayı bu kitabın saçma olduğuna kanaat ge­ tirmiştim. Nihayet! Kendimden utanıyorum hala yaptıklarım­ dan ötürü. Sonra bir matematik hocam vardı. Çok iyi bir bayan ... Annem yaşındaydı. Dersimizin boş olduğu vakit çok ilginç şeyler söy­ lerdi. Buralar sizin de ilginizi çekecektir diye düşünüyorum Edip Hocam. Anlattıklarının birçoğunu hatırlayamıyorum, zira hipnoz olmuş gibi dinlerdim. Herkes "Hocam neden böyle hissediyoruz? Sizi dinlerken uykumuz geliyor" demişti. Hoca da "Evlatlanm Al­ lah'ın anıldığı bir meclise hazretler teşrif ederler. O yüzden. Si- ,&. 24 7

Edip Yüksel'e 114 Mektup

A 248

zin nefsiniz de Allah'ı duymak istemediği için uykusunu getirt­ tir." demişti. İşte o an tüm bunlar anlamlı geliyordu. Hatta bir ara dediği ve anlathğı şeyler yüzünden uzun süre şaşkın kal­ mıştım. "Çocuklar Allah'ın Peygamber Efendimiz için yaptıkla­ rını duysanız şaşırıp kalırsınız.", "Dünyayı onun yüzü suyu hürmetine yarattı.", "Çocuklar Peygamber Efendimiz insan gö­ rünümündeydi ama senin benim gibi değildi. Havaya bile yük­ seliyordu. Gölgesi de yoktu." (Haşa) Şu an gerçekten tüm bu cümlelerden tiksiniyorum. Anlatamıyo­ rum nefretimi. "Her çocuğa Muhammed ismi konulmaz. Çocuğa ağır gelir. Ta­ şıyamaz. O isim yasaklanmalı. Çünkü o isim Allah'ın özel ola­ rak Peygamber Efendimize koyduğu isimdir'' bile demişti. Hatta en çok nefret ettiğim diyalogu yazayım. Çünkü peyga·mber ay­ rımı konusunda hassasım. Özellikle bazı Müslümanlar(!) İsa peygambere tabiri caizse gavur gözüyle bakıyorlar. Bir çocukla hocam arasındaki konuşma ... Ne kadar sinirlendiğim tahmin bi­ le edilemez. Ama siz tahmin edebilirsiniz. "Hocam Amen demek günah mı?" "Senin peygamberin ne söylüyorsa onu yap. Amin de" İsa dış kapının dış mandalı değildi bir kere. Çok önemli Müslüman peygamberlerden biriydi. Hem Amin veya Amen "Amon" deni­ len put Tanrı'dan geliyor diye biliyorum. İnsanlar keşke bunu bilseydi. Bir de bu hocam Mevlana Celaleddin Rumi'ye, Hazreti Mevlana diyordu. Daha o zaman bile beynim körpe olmasına rağmen içimden bir rahatsızlık duyuyordum. O Hazreti dedikçe benim içim kararıyordu. Halbuki anlattığı şeyler çok süslü çok şiirsel­ di. Gerçekten eğer aklınızı devre dışı bırakırsanız kendinizden göçersiniz gibi. Bu nasıl bir sarhoşluktur! Hocam derdi zaten. O tarz sohbetlere katılırmış. "Çocuklar öyle güzel aşk dolu bir yer ki kendinizden geçersiniz." İbn-i Arabi'den de bahsediyordu. Daha o zaman anlıyordum ki bu hocanın dini tasavvuf! Bu konuyla ilgili de saçma aptallıklarını oldu. Derviş hikayeleri anlatan bu kadın benim gözümde din bilginiydi o zamanlar. Yanına giderdim, sohbet ederdik. Ben bir rüyamı anlatırdım "Hayırdır inşa ilah Hz. Yusuf' derdi bana. "Sen hazretsin" bile dediği oluyordu. Gerçekten bu satırları yazarken bile içim bur-

Edip Yüksel'e 114 Mektup

kuldu şu an... Yusuf konusuna gelince: Benim bir küçüklük anım bu yakıştırmayla ilgili. O kadar değişik ki inanabilecek misiniz buna bilemiyorum Edip Hocam. .. O zamanlar beş yaşındaydım. Annem beni dışarı oynamaya ko­ lay kolay yollamazdı. Çok da sıkmazdı. Yine de gözünden ayırmıyordu. Benden üç yaş büyük ahi, dediğim kuzenimle bir kere aşağı indik. Otlak, taşlık bir alanda oyun oynuyorduk. Be­ nim yaşımda bir kız vardı. O da ahimin oyun arkadaşı gibiymiş. Beni pek sevmezdi. Yani hem oynardı ama benden nefret ettiği­ ni bilirdim. "Neden bu kadar güzelsin? Benden neden daha gü­ zelsin?" derdi. Cevap veremezdim. Kıskançlığı gözünü kör etti ve beni yüksek bir yerden aşağı itti. Beni ittiği yerde kimse beni göremiyordu. Ayağa da kalkamıyordum. Bir adam çekip çıkar­ dı beni. Kurtardı. Kolum dirsekten kırılmıştı. Uzun bir süre al­ çıyla gezdim. Büyük ameliyatlara girdim. Neyse işte ben bir gün bu hocama bir rüyamı anlattım. Sizce bunun anlamı ne olabilir dedim. O da bana " Seni Hz. Allah tes­ lim almış" dedi. Ben donakaldım. Tekrar bunun anlamını sor­ duğumu hatırlıyorum. "Sen mürşidini bekle. Çok dua et. İste Allah'tan... Şimdi senin günahın yok benim için de dua et" dedi. "Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır. Hem havadaki kuşun bile mürşidi var" gibi saçma bir şey söyledi. Bir ara Mevlana denen adamı o kadar çok sevmiştim ki ama artık nefret ediyo­ rum şu an ... Nefretimi sınıfta birkaç kişi biliyor. Mevlana'yı du­ yunca akıllarına ben geliyormuşum. (Bu arada Mevlana kelimesi bana sanki Allah ' a aitmiş gibi görünüyor. Kelime anlamlarını siz daha iyi bilirsiniz Edip Hocam. Bundan sonra Celaleddin diyeceğim) Bir kere Celaleddin ile ilgili bir kitap okumuştum. Cennet'in ve Ce­ hennem'in varlığı konusunda beni şüpheye düşürmüştü. O ho­ cama sordum " Cennet de cehennem de bu dünyada" dedi. O ho­ canın mürşitlik konusunda dedikleri bana iyice saçma gelmeye başladı. Ben bir insana kul olamazdım. Sonra dedim ki "Al­ lah'ım eğer bu doğru bir şey ise bana mürşidimi gönder. Ben bilmem sen bilirsin... " Bu tarz bir dua ettiğimi hatırlıyorum. Sonra tekrar Kuran meali okumaya ve nette Kuran ayetleriyle ilgili makaleleri incelemeye başladım. Allah bana bu şekilde mürşidini göndermişti işte! Sonra Kuran okudukça zihnimde bütün hadisleri reddettim.

.6. 249

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Hatta çok iyi hahrlıyorum bir ara Kuran okurken Allah'ın Mu­ hammed peygambere insan olduğundan bahsettiği kısma gel­ dim. "Ama neden böyle? Hani uçabiliyordu? Ya da hocamın da­ ha önce dediği gibi Kutlu Doğum haftalarında ruhunun gezdiği yerde gül kokusu kalıyordu?" Sonra dedim ki, Allah'ın dediği açıkmış. Saçma sapan fikirlere gerek yokmuş. Biz Kutlu Doğum haftası panosunu hazırladığımızı görüp bizden memnun olan peygamber yokmuş işte. Çünkü o ölmüş ve yaşamıyormuş. Böyle fikirler iyice kendime yerleştirdim. İnternette 19.org ya­ zan bir yer denk geldi araşhrmalarım sonucunda. Tıkladım ve Edip hocam hepsini olmasa da çoğu makalenizi okudum ve bi­ raz sonra diyeceklerime inanabilecek misiniz? Okur okumaz üslubunuzu çok beğendim. Bunları yazan kişi ne kadar zeki ne kadar eğlenceli biri dedim. Gerçekten abartmıyo­ rum. Daha sonra videolarınızı gördüm. İzledim birkaçını. Ama şöyle bir kanaate vardım; Demek ki benim düşüncem yanlış değilmiş, benim gibi düşü­ nen birileri varmış. Yani Edip hocam ben sizin fikirlerinizden etkilenmedim. Daha önce kendime göre oluşturduğum fikirleri sizde onayını görünce size olan güvenim arttı. O yüzden bu be­ nim için sizin iddianızın doğru olduğu hakikatini kanıtlar. Ha­ talarınız ve yanlışlarınız olabilir. Sizi yargılamak bana düşmez. Mesela 19 konusunda kesin bir iddiada bulunmak istemiyorum. Ama gerçekten mükemmel bir şey. Bir videonuzda vahiy aldı­ ğınızla ilgili bir şey anlattığınızı izlemiştim. Başka biri iftira ata­ bilir ama ben izler izlemez size inandım. Yani böyle bir şey ya­ şadığınızı kesin bilemem ama bildiğim bir şey varsa bu vahiy konusundaki tutumunuza inandığım ve güvendiğimdir. Benim de başıma birkaç defa geldi. Sonuçta kesin olarak bildiğim bir şey. Ama samimiyetinize içtenlikle güveniyorum. Bu arada Nihat Hatipoğlu yeni bir programa başladı iki hafta önce. Programın adı "Kuran ve Sünnet" Ben bunun size ve id­ dianıza ters ve sanki meydan okuma gibi görüyorum. Zaten bi­ zim gibilerden haberdar. Arap aşığı birisi. Hadislerdeki pey­ gamberin dışında başka bir şeyi kabul etmiyor. Obsesyon ken­ disi sanırım. Ayrıca o adamın dediklerini bir bir üstüme alınıyo­ rum. Kanıma dokunuyor her yaptığı. Yeryüzünün Efendisi ..&_ Muhammed, sloganlarıyla dolaşmasına tahammül edemiyorum 250

Edip Yüksel'e 114 Mektup

arlık! Televizyonda yer almasını hiç istemiyorum. En büyük is­ teğim sizin onunla tartışmanız. Zaten eskiden en çok sevdiğim ders olan din dersinden de nefret ediyorum. İki hafta önce yirmi tane ezbere hadis okudum din hocama. Hadisleri adamın sura­ hna hızlı hızlı öyle bir çarpmışım ki bana 100 vermiş hızlı oku­ duğumdan dolayı. Hala da inanamıyorum bu maili yazdığıma. Sanırım yarın 18 yaşıma bashğım için cesaret almış olmalıyım. Belki de bu sabah sizi dördüncü defa rüyamda görmekten kaynaklanıyor olabilir bu cesaret. Bir konu hakkında tarhşıyorduk rüyamda. Çok uzun bir mail oldu. Hayat hikayesi de diyebilirsiniz. Yaza­ caklarımı tek bir anda söylemek istedim. Çünkü bir daha böyle bir maile zaman ayıramayabilirim diye düşündüm. Üniversite sınavına hazırlandığım için vakit kıtlığını var. Cevabınızı sabır­ sızlıkla bekliyorum. Selamlar.

.& 251

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Dükk.in Elden Gider Aziz G./29 Ocak 2014 Bir araşhrmada insanın neyi söylediğinden çok, nasıl söylediği­ nin algı ve kavrama açısından daha önemli olduğunu okumuş­ tum. Asıl konuya girmeden önce kısa bir açıklama yapmam ge­ rekir. Edip Yüksel üniversite yıllarımda tesadüfen bir kitabım okudu­ ğum ve ismi aklımda kalmış birisiydi. Tanrı'mn mesajına ve tek­ tanrıcılığa ilgim artmaya başladığında ilk karşılaştığım isim Edip Yüksel oldu. Üniversite yıllarım ve şu ana kadar ki yaşamım sol/ sosyalist çizgide gelişmiş olmasına rağmen bilincimin gizli bir yerlerin­ de tanrı algısı var olmuş olacak ki, 19 mucize mi değil mi, Ku­ ran çevirileri, evren, yaradılış vesaire diye araştırırken kendimi monoteist bir çizgide buluverdim. Bulmayı da arzu ettim. Bu arada bütün yıllarım dinci (bir solcunun algısından bakılmasını öneririm bu sıfata) hadisçi, sakallı, ayet ve hadis pazarlamacısı tiplerden gıcık almakla (başka tanım duygularımı tam olarak ifade etmemektedir) geçtiği için kullandıkları terminoloji ve literatüre de oldukça yabancı yetişti bilincim. Sanırım Tanrı'nın da bir armağanı olsa gerek bu yabancılık. Edip Yüksel'in söylediklerini kısa sürede kavramama ve çok mantıklı bulmama yol açtı. Tek tanrı inancım ve Furkan'ı (tanrısal mesajın bu ismini çok sevi­ yorum) dinin tek kaynağı olarak kabul eden yolu seçmemde doğrudan bir payı bulunmamakla birlikte, doğru yolda oldu­ ğuma güven kazanmamı sağladı Edip Yüksel.

6_ 252

İnsanın kapitalist toplum düzeni içerisinde şekillenmiş para­ digmalarını kırması, algı ve toplum mühendislerinin eseri tek­ tip bir birey olmaktan kurtuluşu sancılı bir süreçtir. Bu süreçte yol gösterici bilgi, kişi, kaynak ve desteklere ihtiyaç duyabilir.

Edip Yüksel'e 114 Mektup

İşte tam da bu noktada kısa bir eleştiri yazısı paylaşmak istiyo­ rum. BAZEN Söyledikleriniz SADECE Karşınızdakilerin Anlayabile­ cekleri Kadardır Yazının başlığına bakarak "hatta her zaman" denmelidir aslında. Son dönemde İnternet üzerinden izlediğim çokça video tarhşma ve paylaşımlarında Edip Yüksel'in yüzlerce kez apaçık doğrula­ rı söylemesine rağmen al gı bilinçleri ve düzeyleri yüzyılların bombardımanına maruz kalmış birçok genç insan ve bir o kadar da araşhrmacı, yazar, bilim adamı ve moderatör tarafından an­ laşılmadığını görmekteyim. Burada, hadis, tevatür, bidat ve benzeri şey pazarlamacılarının dükkan elden gider kaygısı, ile bilinçli olarak çarpıtma ve iftiralarını ayrı tuttuğumu belirtmek isterim. Neden? Edip Yüksel aslında Furkan indirildiğinden bu yana apaçık olan bazı gerçekleri ortaya koymasına ve bazı insanlara bu çok doğal gelmesine rağmen birçok insana niçin anlaşılmaz gelmektedir? Bırakınız sözlerini, dış görünüşü ile bile insana güven vermeyen peygamber sidiği ve dışkısı tüccarlarının, kapitale; dolayısı ile şeytanın hizmetlerine satılmış gazeteci kılıklı kişilerce say gın bi­ linen programlara çıkarıldıklarında yumurtladıkları saçmalıklar NEDEN Edip Yüksel'in söylediklerinden DAHA tesirli? 12:103 Ve insanların çoğu sen ne kadar çok arzu etsen de mü­ min değillerdir! 12:106 Onların pek çoğu Allah'a ortak koşmaksızın iman et­ mezler. Yusuf suresinin bu ayetleri gerçeğin bir bölümüne ışık tutuyor. Ancak başka bir durum daha söz konusu: Ele alınan gerçe­ ğin NASIL anlatıldığı konusu ... Yazıya başlamadan önceki giri­ şin son paragrafında kapitalist düzen içindeki bireyin ihtiyaç duyduğu yol gösterici bilgi, kişi ve kaynak ifadelerine dikkat çekmek isterim. Beyinleri kendilerine verilenin dışına çıkama­ yan b�reylerin, kendilerine doğrular şırınga edilse bile kavra­ maktan uzak oldukları kesindir ve Kitap'ta (Furkan) da birçok yerde vurgulanmıştır. Bir de hazırlık sürecinde ya da her şey­ den bihaber olan bireyleri düşünün. Şimdi eskilerin deyişi ile sadede gelmeliyim. Edip Yüksel'in

A 253

Edip Yüksel'e 114 Mektup

şahsi kanaatimce Peygamberi çok sevdiğine eminim. Çünkü bir insanı sevmek onu algılamak anlamına da gelir. Ya da sevdiği­ niz bir insanı daha iyi algılayabilirsiniz. Tersinin doğru olduğu durumlar da söz konusudur ama konumuz gereği ilk formül açısından bakıyorum. Edip bey, benim de peygamber Muham­ med demeyi tercih ettiğim nebiye niçin Hazreti demediğini ve ona niçin tapmadığını, kısacası dinin sadece tamıya özgüleye­ rek uygulanabilen bir pratik olduğunu belki benim gibi beyni yıllarca bu masallarla didiklenmeye karşı, seçtiği başka bir ideo­ lojiden dolayı korunmuş bir bireye anlatabilir. Ancak kullandığı argümanları dile döküş biçimi ve anlatım sistematiği ne yazık ki sahip olduğu bilgi ile doğru orantılı değil. 16:20 ALLAH'ın dışında çağırdıkları kişiler hiç bir şey yara­ tamazlar, aksine kendileri yaratılmışlardır Bu apaçık ayet; peygamber sidiği ve kanı içmeyi doğal karşıla­ yan ve hatta Tanrıya yönelişlerinde yüce yaratıcının isminin ya­ nına peygamberi de günde beş kere ekleyen, tekkelere, mezarla­ ra, şeyhlere tapan bir şirk güruhuna indiği günden bu yana ses­ lenmektedir. Bir zamanlar bir arkadaşımla İslam'da Hıristiyanlıktakine ben­ zer bir REFORM HAREKETİ olur mu olmaz mı diye tartıştığı­ mızı ve şahsımın "Bu dogmatik yapı asla reforme edilemez" de­ diğimi hatırlıyorum. Tam tersi olduğunu, reform değil devrim bile olabileceğini kavradığım bir süreçte olduğumuzu düşünü­ yorum. Ayrıca geçmişte sosyalist hareketin halk katmanlarına neden yeterince inemediğini, kavranmadığını tartıştığımız yıl­ larda, kullandığımız elitist dilin, halkın terminolojisinde yeri olmayan kavramların, yaşam pratiklerinin ve benzeri birçok şe­ yin engellerimiz olduğunu görmüştük. Monoteist hareketin eli­ tist ya da dar kalmaması için yönelim, iletişim, bilişim ve birçok benzeri alanda ThinkTank'lar oluşturulmalı ve konu üzerine kafa yorulmalıdır. Murad-ı İlahi diyerek Tanrı'ya bile iftira atabile­ cek kadar pervasızlaşmış bir ruhbanlar güruhunun pençesinde­ ki kitleleri tektanncı algı ile buluşturmak amaç ise, tüccar takı­ mının din pazarlarken kullandığı yöntemlerinin nasıl tersine çevrilebileceği de bir ThinkTank konusu olabilir.

A 254

Kişisel olarak çok eğlenceli bulduğum çok şey öğrendiğim anla­ tım tarzını, retorik ve hitap bilgisi ile desteklemelidir Edip bey.

Edip Yüksel'e 114 Mektup

16:44 Belgeler ve kitaplarla . . . Sana bu mesajı indirdik ki, ken­ dilerine indirileni halka açıklayasın (bildiresin) ve onlar da dü­ şünsünler. 16: 125 Rabbinin yoluna bilgelikle ve güzel bir aydınlatma ile çağır. Onlarla en güzel biçimde tartış. Rabbin, yolundan sapan­ ları ve doğru yolda olanları en iyi bilendir. Televizyon tartışmaları ve Youtube videoları elimdeki tek refe­ rans kaynakları. Edip bey sözcü konumunda olduğu için belki tam doğru olmasa da içinde doğrular da olabileceği düşüncesi ile görüşlerimi yazıyorum. örneğin bir televizyon programında hem 19 hem de hadis konusunu tartışmayı kabul etmeniz (hem de iki insanla iki ayn konuyu) stratejik bir hataydı. Eski yoldaşınız duygusal, agresif ve anlamaktan ziyade söylemeye kilitli, 19'u tartıştığınız genç doktor ise tepkili ve bilimsellikten uzaktı. Bu­ na rağmen söylenebileceklerin bir bölümünü ya yorgunluktan ya da karşıdaki tartışmacının bastırmacı üslubundan dolayı söy­ leyemediğinizi düşünüyorum. Son olarak, mesajı aktarmak bir sorumluluktur ve bilginin akta­ rımı konusunda profesyonelleşmiş insanların görüşleri önem­ senmelidir. İletişim bir sanattır ve yüce yaratıcının mesajı payla­ şılırken sanatta uzmanlaşılmalıdır. 11:121 İnanmayanlara de ki: "Elinizden geleni yapın, biz de yapacağız. "

-6. 255

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Kafam Karışık Kaymak P./ 15 Şubat 2014

.&. 256

Merhaba Edip, İstersen çok uzun olan ilk iki paragrafı atlayabilirsin. O da uzun gelirse son paragrafı okumanı istiyorum. Cevap vermek zorun­ da hissetme. Parmaklarını daha fazla yormak istemem. Ama hiç değilse okuduysan okuduğuna dair bana boş bir mail atabilir­ sin. Çok memnun olurum. İnşallah düşünmeye sevk edebilirim. Ben on yedi yaşında Türkiye'den bir gencim. Öncelikle sana te­ şekkürlerimi sunmak istiyorum. Videolarından etkilenerek kendime bir yol çizdim ve tartışabilme cesareti gösteriyorum ar­ tık. Eğer lanet eğitim sistemi olmasa idi sana ya da başka birile­ rine video çekip eleştirilerimi belirtebilirdim. Bu yüzden beni şu depresif halimden kendini ifade edebilen bir insan haline getir­ diğin için sana salat ediyorum (seni destekliyorum). Türkiye'ye geldiğinde herhangi bir konferansında olmak isterdim fakat sı­ navlarımla ilgileniyordum. Her neyse, umarım tekrar gelirsen buluşuruz. 19 konusu hakkında çekincelerim var. Boş bir vakit bulursam bir eleştiri yazabilirim sınavlardan sonra. Fakat önce kitabını okumam gerek, bulabilirsem. Bu arada "Üzerinde 19 Var" kita­ bını pdf formatında bulamadım. Sen de tebliğ konusunda ödün vermeyen, bu işe kendi menfaatlerini karıştırmayan birisin. Umarım bir güzellik yaparsın. Mesaj çevirini de ayet ayet bula­ biliyorum fakat tek kitap olarak pdf formatında bulamıyorum. Bu arada yaşadıklarından dolayı, yapılan haksızlıklardan dolayı sert üslubunu (sana göre öyle değildir ama ) normal görüyorum ama yine de biraz kibirli davranıyorsun gibi geliyor. Lütfen beni Allah'tan gelen bir resul gibi gör ve sana yeryüzünde böbürle­ nerek gezmeme mesajını tebliğ etmiş olayım. Sadece dikkat etmeni istiyorum. Mesela 2000'li yıllarda, Türkiye'deki eski prog-

Edip Yüksel'e 114 Mektup

ramlarında çok daha pozitif ve kendini sevdiren bir adamdın. Tekrar o şekilde olmam isterdim. Eski Ceviz Kabuğu ve yeni Ceviz Kabuğu programlarım karşılaştırınca aradaki farkı belki anlayacaksın. Dediğim gibi bunu sadece bir uyarı olarak al lüt­ fen. Ben kendime göre yorum yapıyorum tabii ki. Kuran'ı okumaya başladım videolarım izledikten sonra. Daha önceleri deist gibiydim. Aklım bu dünyada olanların burada ka­ labileceğine inanmak istemiyor çünkü. Dünya gerçekten aşağı­ lık bir yer. Birçok kez bunalıma girdim bu yüzden. Şu an anti­ depresan da alıyorum hatta. Hayattaki gerçeklerin farkına var­ mak insanı sıkıyor sığınacak bir yer bulamayınca... Yıllarca bir deist, bir agnostik gibi yaşadım. Tabi bunlardan evvel de Sünni bir dindar idim. O zamanlar her bağnaz dindar gibi Kemalist re­ jime karşı tepkiseldim. Her konuda adaletsizliği savunur, bunu Mustafa Kemal yaptığında pozitif ayrımcılıkla onu yerer durur­ dum. Tipik bir Türkiye Sünnisi... Bu altyapıyla öncelikle bana dikte edilen milliyetçilik belasını reddettim. Birçok kere Kürtle­ rin dillerini konuşabilmesi gereğini, anadillerinde eğitim olması gereğini söyledim ve buna karşılık hep dışlanma faaliyetlerine maruz kaldım. Senin de bir videonda dediğin gibi istedikleri zaman Burası Türkiye isteyen çeker gider!" istedikleri zaman da Atatürk"ümüz Türk derken öyle demek istemedi, aslın­ da'Türk' ifadesi tüm milletleri kapsayan çok sevecen bir şeydir. " diyen faşistlerle tartıştım. fi

fi

Burada öylesine dolu ki onlardan. Daha sonra o halde devletin ismini değiştirelim de Kürdistan yapalım, dediğimde, olur mu öyle şey biz 1071 de buralara geldik, kafirden kılıçla kanla aldık gibi zırvalarla savunuyorlar kendilerini. İşin ilginç kısmı da bu. Türk isminin tüm milletleri kapsayıcı olduğunu düşünüyor ve istiyor, fakat bu Kürt ismine olduğu zaman olur mu öyle şey oluyor. İşlerine göre kavramları istismar eden ikiyüzlüler çoğu. Ben Kürt de değilim ama bana göre bu aydınlanma idi. İnsanla­ rın insan olarak değerlendirilmeleri gerektiğine karar vermiş­ tim. Kimsenin kimseden üstünlüğü olmamalı, sınıflar olmamalı, sınırlar olmamalı gibi şeyler düşündüm. (biraz İhsan Eliaçık gibi oluyor fakat onu senden sonra tanıdım. İhsan çok değişik anlamlar çı­ karan ve çıkarmaya çalışan birisi Kuran ' dan bence.)

Daha sonra kendi kafamdan doğruyu bulduğumu fark ettim. & 257

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Bir süre sonra dini desorguladım, düşündüm ki bir Tanrı varsa benim düşündüğüm gibi bir Tanrı olmalı. Mesela Tanrı ırkçı olmamalı, her dilde duayı kabul etmeli. Tanrı mutlak adaletli olmalı, torpile izin vermemeli. Tanrı iyileri ödüllendirmeli, kö­ tüleri cezalandırmalı. Bunları düşündükten sonra İslam diye bildiğim Sünnilikten soğudum ve deizme yöneldim. Aslında 19 olmasaydı sen de böyle olacaktın sanırım, beni ken­ dine benzetmişsindir. Daha sonraları bir baktım, benim düşün­ düklerimi düşünen bir adam var. Rabbime çok şükür. 19'u araş­ tırdım hafiften. Mantıklı geldi, fakat tam olarak tatmin olma­ dım. Şu an 19'un bir imtihan aracı mı yoksa imtihan mı olduğu konusunda şüphelerim var. Fakat hadisleri kökten reddetmene sonuna kadar katılıyorum. Yalnız tek bir sorum var. Mesajımın özeti aşağıdaki paragrafta: Gerçekten kaçacak değilim, merak ettiğim bir şey var; sen Ku­ ran'dan hoşuna gitmeyen ayetler olduğunu söylüyorsun mese­ la. Aynen benim de var. Şu an Kuran'ı okuyorum. Elmalılı mea­ li ... Biliyorum meal olarak geleneksel ve güvenilmez, fakat ho­ şuma gitmeyen ayetlere senin çevirinde de baktım. Onda da ay­ nı şekilde duruyor. Mesela Ahzab suresinde çok fazla var bun­ lardan. Bir de Tevbe suresinde çok var. Bunları tartışmak iste­ rim. 19 doğru ise hoşumuza gitmese de o ayetleri kabul etmeli miyiz? Ya da içindeki uzak, dolaylı, zorla çıkarılabilen farklı manaları mı arayalım? Kararsızım. Sen hoşuna gitmeyen ayetle­ re karşı nasıl bir yöntem uyguluyorsun. Okuduğumda sanki Muhammed'in sözüymüş gibi gelen ayetler var. Ya da savaşçı bir Tanrı gösteren ayetler ... Şimdi tam ayrıntılı yazamayacağım ama umarım ileride ayet ayet tartışma imkanımız olur. Şu anlık merak ettiğim bu ayetler karşısında nasıl bir yol izliyorsun? Ya 19 bir tesadüfse? Ya da gerçekten aklımızda bulabileceğimiz mutlak Tanrı'nın gönderdiği imtihan kitaplarının içinden bir imtihan ise? Şimdilik bunları düşünüyorum. Okuduğun için te­ şekkürler .

• 258

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Benim Eşim Melek Gibi Yusuf G./19 Mart 2014 Sevgili Edip Yüksel, mesajımı okursan inan çok sevinirim. Ben yirmi dokuz yaşındayım. Yaklaşık beş yıldır Amerika' da yaşı­ yorum ve altı yıldır Amerikalı bir Hıristiyan ile evliyim. Eşim olduğu için söylemiyorum; benim tanıdığım insanlar içerisinde cennete en çok layık gördüğüm birisi. Kimseye sesini yükselt­ meyen, alçak gönüllü, en ufak şeylerden mutlu olabilen, dünya malına tamah etmeyen, asla kul hakkı yemeyen, kimseyi kıs­ kanmayan, kimseyi hor görmeyen, her zaman güler yüzlü, tam anlamıyla melek gibi bir insan bence. Kendisi Hıristiyan ve işte benim çıkmazım da tam olarak burada başlıyordu. Yani Sünni dinine göre cehenneme girecekti! Bu beni çok rahatsız ediyordu. Bana göre dünyanın en iyi insanı. Takva sahibi bir insan, ama Müslüman olmadığı için cehenneme girecek! Ancak onun Müs­ lüman olmasına engel olan münafıklar, müşrikler, İslam'ı kirle­ ten, kendine uyduran, çalan, çırpan, Allah adıyla kandıran, kul hakkı yiyen, yoksulu aşağılayan, zekatı vermeyen, insanları öl­ düren, yobazlar gericiler, kadım aşağılayanlar -inan bu listeyi sayfalarca çoğaltabilirim- cennete girecekti! Onlara göre din bu­ nu söylüyordu. Bu inanılmaz çelişki beni yıllarca rahatsız etti. Çünkü bunu Ku­ ran'a dayandırarak söylüyorlardı. Bu kainatı yaratan Allah'ın bu kadar zalim olabilmesine, bir kelimeyi söylemedi diye yarat­ tığı on insandan sekizini sonsuz cehenneme atacak olmasına an­ lam veremiyordum. Sesimi yükselttiğim için günlerce vicdan azabı çektiğim karım; bu Sünnilere göre sonsuza kadar cehen­ nemde kalacaktı! Yine cie içimden bir ses hep bunun tersini söy­ lüyordu. Bunun doğru olamayacağını, Allah'ın adaletli olduğu­ nu, yarattığı on kişiden sekizini bir kelimeyi söylemedi diye sonsuz cehennemde yakacağına ihtimal vermiyordum ama kanıtım yoktu. Çünkü izlediğim her hacı, hoca, ilahiyatçı Kuran'ı

6 259

Edip Yüksel'e 114 Mektup

yüzlerce kez okumuş insanlardı. O halde Kuran ya Allah kelamı değildi ya da bu hocaların hepsi bilerek ya da bilmeyerek yalan söylüyordu. Yine bu konuyu araştırırken tesadüfen senin katıldığın Ceviz Kabuğu programım izledim yaklaşık iki ay önce. Çok farklı şey­ lerden bahsediyordun; sadece Kuran, diyordun. Sonra seni araş­ tırmaya başladım. Videolarım izledim, makalelerini okudum ve Kuran' ı okumaya karar verdim. Yaklaşık bir saat önce de bitir­ dim. Çok şükür ki içimdeki ses doğru çıktı. Allah adaletliymiş. Senin dediğin gibi kelle sayıları bir şey ifade etmiyormuş. Allah kıldan tüyden şeylerden veya bir kelimeyi söylemedi diye kulla­ rım sonsuz ateşe atacağından bahsetmiyormuş. Önemli olan ba­ şı açıp kapatmak, tırnağı kesmek, sarı inek mi beyaz inek mi kurban etmek değilmiş. Günah işleme özgürlüğü bunların söy­ lediği gibi çalıp çırpmak, savaş başlatmak, insan öldürmek, kul hakki yemek değilmiş. Peygamberimiz normal bir insanmış, güzel bir insanmış. Dokuz yaşındaki bir çocukla evlenen biri değilmiş, bir cani değilmiş, Kuran bunların anlattığı gibi biat etmek yerine özgür olmaktan bahsediyormuş. Şimdi anladım neden bu şeyhlerin, tarikatların insanı Kuran' dan neden uzak tuttuğunu. Çünkü Kuran'ı bir kere okuyan bunların ne mal ol­ duğunu anlayacaktı ve haramilerin iktidarı son bulacaktı. Kim­ se malım, çocuğunu, parasını bunların hizmetine vermeyecekti. Allah adıyla kandıramayacaklardı kimseyi. İnsanlar uyanacaktı benim gibi. Son olarak söylemek istediğim şu; inşallah benim gibi bütün di­ ğer insanlar da aydınlanmak için Kuran'ı en azından bir kere okur, sorgulamaktan çekinmez, tarikatlara kul köle olmaz, karı­ sına kızına din diye dinle alakası olmayan sebeplerden ötürü zulmetmez. İnsanlara saygılı olur, kimseye düşüncesinden ötü­ rü zarar vermez, hoşgörülü, cömert ve merhametli olur .

.. 260

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Mutluluktan Ağlamaya Başladım Ayşe B. / 6 Nisan 2014 Saygıdeğer Edip bey, Ben on altı yaşında Almanya'da yaşayan ve Türk-Kürt karışımı bir aileden geliyorum. Bir aydır videolarınızı izliyor ve yazdığı­ nız kitap ve makaleleri inceliyorum. Ne tuhaftır ki yıllardır ce­ vaplayamadığım soruların büyük bir kısmını bu bir ay içerisin­ de cevapladım. Daha bundan iki sene önce Süleymancıların kursuna (ya da cemaatine ?) gidiyordum. Ne yalan söyleyeyim dinden nefret etmeye de orada başlamıştım. Neden, diyecek olursanız; ben bu kursa üç sene boyunca her haftasonu ve tatil­ lerde gidiyordum ve bana tek öğretilen şey rabıta yapmanın imanı ve namazdaki sevapları artıracağıydı (rabıtalının namazı yetmiş kat kadar daha sevapmış!) . Başka gereksiz hatta şirke götürecek şeyler de öğrendim, ama o zamanlar dikkatimi çeken şey sadece rabıtanın saçmalığıydı. Bunun yarında Kuran'ı Arapça ve tecvitle de öğreniyorduk, il­ mihali komple ezberliyorduk ve Süleyman Hilmi Tunahan'ın hayatını da ezberliyorduk. Tabi bunlar en çok dikkat çeken saçmalıklar, yoksa say say bitmez . . . Ben o zamanlar hadisin aslında İslamiyet'le hiçbir alakası olma­ dığını bilmiyordum, böyle öğretilmişti çünkü. Zaten bize ezber­ leten hadisler de "güzel sözlerden" ibaret olduğu için hiç karşı gelmemiştim. Allah' a şükür zamanla birçok şeyi sorgulamaya başladım. Mesela ilk başta dikkatimi çeken şey, hadislerde aşa­ ğılanan Hıristiyanlara ve Musevilere neden bu kadar benze­ memizdi. Neden onlar gibi erkekleri sünnet ediyorduk? Çocuk­ larımızı camilere medreselere atlıyorduk? Ben bunları sorgularken anneme de bu konuları soruyordum ama o hep dinin sor-

6 26 1

Edip Yüksel'e 114 Mektup

gulanamayacağını hatta Allah'ı inkara kadar gidebileceğimi söylemişti. Tabi ben o zamanki aklımla acayip korkmuştum, ay­ larca dinden çıktığımı düşünmüştüm. Yalnız şunu da belirtmek isterim ki annem de babam da tarikata veya cemaate bağlı de­ ğillerdi hiç bir zaman. Ama kendilerince "dindar" Müslüman­ lardı. Annemin başı örtülü ve ikisi de beş vakit namazlarını kılan in­ sanlar. Ama ne yazık ki Kuran'a göre değil de, hadislere ve mezheplere göre yaşıyorlar. Daha yakın zamanda anneme, evde Kuran meali olup olmadığını sormuştum, o da hadis külliyatı okumamı istemişti, hatta hadis olmadan Kuran'ı anlamayaca­ ğımı söylemişti. Bunu ne kadar istemesem de bir bakayım, de­ dim. İçindeki çelişkiler beni hemen şüpheye düşürdü. Bir hadis­ te şöyle yaparsanız muhakkak cennete gidersiniz diyor, başka bir hadis de bambaşka bir şeyle cenneti garantiliyor bizlere. Özellikle de kadınlarla ilgili hadisler korkunçtu. Bunun üzerine anneme gidip, hadislerin kadınları ne kadar aşağıladığını ama Allah'ın kadın-erkek ayrımcılığı yapmadığını anlattım. Sonra ona cehennemin kadınlarla dolu olduğunu iddia eden hadisi söyledim ve bana şu cevabı verdi: "Olabilir, demek ki en çok kadınlar günah işliyor. " Ne diyeceğime şaşırdım! Demek ki ka­ dınlar bu saçmalıklara o kadar inandırmışlar ki özgürlükleri göz göre göre ellerinden alınırken bile "Allah böyle istiyor" diyerek boyun eğiyorlar. Aynı şekilde başörtüsünü, çarşafı ve peçeyi bi­ le sorgulamıyorlar hatta sevap ve yahut farz olduğuna bile ina­ nıyorlar! Türkiye' de yaşayan dedem mesela . . . Geçen seneden beri, eğer başımı örtmesem beni evine almayacağını söylüyor. Bütün tati­ lim kabus gibi geçmişti. Ama yine ne tuhaftır ki, Allah bunu Kuran-ı kerimde böyle söylemiyor. Sadece bir tavsiye olarak kadınların cinsel organlarını ve göğüslerini örtmelerini söylü­ yor. Ben bu son iki senede din değiştirmeyi bile düşündüm, ama Allah'a şükür bunu gerçekleştirmedim. Mezheplere, tarikatlara ve cemaatlere gelince . . . Öncelikle mezhepleri karşılaştırdım ve hepsini de apayrı dinler olduğuna inandım. Çünkü bir mezhep bir şeye "haram" diyorsa diğer mezhep "helal" diyordu! Bu nasıl bir çelişkidir, diye dü... şündüm ve artık kendimi tamamen Kuran'a verdim. Gördüm ki 262

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Allah'ın dini çok kolay ve sadeydi. Kuran, Allah'la aramıza şeyhler, imamlar, çarşaflar, putlar ve birçok hurafeyi koymu­ yordu. Bu bana çok manhklı gelmeye başladı. Allah yalnızca O'na iba­ det etmemizi istiyordu. Anneme arlık Ehli-Sünnet'den çıkhğımı söylediğim zaman çok sinirlendi ve sen ne anlarsın ki o kadar alim varken, diye kızdı. Hatta benim "Vahhabi" olduğumu söy­ ledi. Çünkü yalnızca onlar mezheplere inanmıyorlarmış. Yaptı­ ğım araşhrmadan sonra onların da Hanbeli mezhebine bağlı ol­ duklarını gördüm. Vahhabi olmadığımı "öğrenince" içim rahat­ ladı. Ve gelelim namaz konusuna ... Mezhepler her konuda olduğu gibi, namaz konusunda da sade­ ce gereksiz ayrıntılara takılıyordu. Namazın anlamından çok el­ lerimizi nereye koymamız gerektiğinden bahsediyordu mesela. Namazı nasıl kılmamız gerektiğini sorgularken Kuran-ı Kerime ve sizin videolarınıza baktım. Ve şunu anladım ki, sadece gün­ de üç vakit namaz vardı, abdest almak için "peygamberin sünne­ tine uymak" diye bir şey de yoktu ve her zaman olduğu gibi na­ mazlarımızda da sadece Allah'ı anmamız gerekliydi. Birkaç gün böyle araştırıp öğrendikten sonra, namazımı yalnızca Allah'ın istediği gibi kılmaya karar verdim. İlk önce Kuran'a göre abdest aldım, başımı örtmedim ve hatta Arapça kunut duaları ve (an­ lamadığım) sureleri bile okumadım. İçimden geldiği gibi Allah'ı andım ve ona şükredip secde ettim. Hayatımda hiç bu kadar huzur verici bir namaz kılmamıştım. O kadar duygulandım ki mutluluktan ağlamaya başladım. Allah'ı ve gerçek dinini bulduğum için kendimi çok şanslı hissediyo­ rum. Bunda sizin de katkınız olduğu için, size de hikayemi an­ lahp teşekkür etmek istedim. Sizden bir cevap alırsam çok mut­ lu olurum. Almasam da Allah razı olsun. (İmla hatası yaptıysam affedin) Saygılarımla ...

• 263

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Çamura Saplanmış Maden

Ertan T. /19 Nisan 2014

.&. 264

Sevgili Edip abi, Seni tanıyalı daha birkaç ay gibi bir zaman oldu ama sanki yıl­ lardır tanıyormuşum gibiyim. Çocukluktan beri o kadar çok şey varmış ki cevapsız kalan, kendime inanamadım. Sormaya kork­ tuğum o kadar çok şey varmış ki hangi zihniyet bunları bize yıl­ lardır sordurmamış diye kendime kızıyorum ve inan şimdi taş­ lar yerine öyle oturuyor ki! Sapasağlam ve sımsıkı. . . İlk önce Osmanlı-İslam karşılaşhrması videonu izledim, açıkçası seni videonun başında çatlak bir ukala zannettim. Ta ki, İslam'ı sembolize etmek gerekirse onun en iyi simgesi beyin olur dedi­ ğin ana kadar. O an dünyayla iletişimi kestim sanki. Çamurun içine saplanmış madeni çıkarmanın yöntemini anlatıyordun ve bu tam da benim istediğimdi. Lafı fazla uzatmayacağım: Tevhid hareketinin önemli bir sözcü­ süsün. Allah güç kuvvet versin. Ben de naçizane etkili olduğum alanda, dini, yalanlardan, hurafelerden arındırmak için çaba sarfediyorum, Allah muvaffak etsin. Senin bu yaptıklarının de­ ğeri çok büyük. Seninle fikir alışverişi yapmayı çok isterim. Bu arada ben Bursalıyım. Bursa'ya konferansına geldiğinde seni henüz tanımıyordum, inşallah bir dahaki gelişinde seni misafir etmek de isterim. Belki benim gibi yüzlerce kişi sana mail atıyordur, belki hepsini tek tek cevaplama imkanı bulmuyorsundur. Cevaplaman veya okuman için bunu atmıyorum, sadece bendeki değişimde fikir­ lerinin önemli olduğunu belirtmek ve sana çok teşekkür etmek için bu yazıyı yazıyorum. Bursa' da her zaman sana yirmi dört saat kapısı açık olan bir kardeşin olduğunu aklının bir tarafına koyarsan çok sevinirim . İslam' a ve insanlığa kathğın değer için sana çok teşekkür ederim.

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Senin Sınavın Büyük Burcu Ô. / 30 Nisan 2014 Edip, bugüne kadar kafamda sorguladığım pek çok şeyi senin sayende cevaplıyorum ve samimiyetle söylüyorum ki Kuran'ı arbk çok iyi anlıyorum. Sanki senin de dediğin gibi kalbimdeki ve beynimdeki perde bir anda kalkb. Bunun için çok teşekkür ederim. Ben görme engelli bir insanım, hayatta her zaman çirkin ördek yavrusu oldum, iyi ki de oldum. Farklı düşünmek için farklı olmak gerekiyor biraz da galiba. Görmeyen bir insan olarak ha­ liyle istenmeyen gelin durumundayım. Hele de bu gelenekçi­ ler ... Şafi bir ailenin en kıymetli (sanırım) oğluyla evlenme gafle­ tine düşmüş bir suçluyum ve bu yüzden bana yapılan duygusal şiddeti hak ediyorum. Senin videolarım dinlemek bana yaşadıklarımın bir rüyadan farksız olduğunu ammsamamı ve evrensel değerlerin esas me­ sajın ne olduğunu düşünmemi sağlıyor. Ben ODTÜ' de Felsefe Bölümü' nde okudum bu yüzden senin tüm videolarım izliyo­ rum. Yani ben de senin tiryakilerindenim. Öfke ile ilgili mailime cevap verdiğin için çok teşekkür ederim. Bunun üzerine uğraşacağım. Senin için dua ediyorum. Bana değerli zamanım ayırdığın için teşekkür ederim.

Edib'in cevabı: Burcu selam. Senin sınavın büyük... Bununla orantılı olarak gönlün de büyük! Senin için elimden geleni yapmak isterim... Nerede yaşadığım bildirirsen ve izin verirsen birkaç arkadaşımla seni ve aileni tanıştırayım. Hatta senin için mahzuru yoksa telefon numaram da ver.. Senin gibi entelektüel düzeyi yüksek, ancak takdir edilmeyen bir ortamda yaşayan bir kişiye yardımcı

6 265

Edip Yüksel'e 114 Mektup

olmam gerekiyor. Zira senin hissettiğin acılar entelektüel düzeyi daha düşük olan birisinin acılarından daha büyüktür. Senin bir kitap yazmanı istiyorum. Bu kitabı birlikte yazman için bir arkadaş önereceğim. İnşallah kitabın yayınlanması için girişimde bulunacağım. Bu e-mailleri okumak ve yazmak için ne kullandığını veya ki­ min yardımını kullandığını merak ediyorum.

266

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Sakallı Söylenti

Cemal ô. / 5 Mayıs 2014

2005-2006 yıllan arasında, on yedi-on sekiz yaşlarımdayken, beynimin orta yerinde peyda olan, doktorların sonradan omuri­ liğe doğru yayılma eğilimini fark ettikleri küçücük bir kitleden ötürü başladığım ve üç yıl süren "tedavi" süreci ((gamma-knife (bıçaksız ameliyat,) kemoterapi, radyoterapi + fizyoterapi)) 2008 yılı­ nın Eylül ayında sona erdiğinde fiziksel anlamda sağlığımın ha­ tırı sayılır bir bölümünü kaybettim. Toparlayabildiğim kadarıy­ la yaşamaya devam ediyorum. Ömrümün sonuna kadar bu to­ parlayabilme mücadelesini vermem gerektiğini söylüyordu doktorlar... Fiziksel anlamda bu yıkımın altından kalkabilmek zor oldu be­ nim için. Kaçınılmaz olan başka yollara yöneldim. Daha doğru­ su başka bir yola ... Doğduğumda nüfusuma cüzdanıma "İslam" yazmışlardı ama ben bu kelimenin gerçek anlamını 2010 yılında öğrendim. Keli­ me-i Tevhid ifadesini ara sıra tekrar ederken; bir olduğuna şa­ hitlik ettiğim Allah'ın -birkaç masal ve sakallı söylenti dışında- kim veya ne olduğuna dair pek bilgim yoktu. Gerçeğe olan merakım ve gençlik yıllarımın baharında yaşadı­ ğım bu zor süreç beni o başka bir yolun kapısına getirdi: "Ma­ dem müthiş sıfatlara sahip, adaletli, merhametli ve sonunda her şeyin O'na döndürüleceği söylenen bir Yaratıcı ve bu Yaratı­ cı'nın sözlerinden ibaret olduğu söylenen bir kitap var, öyleyse okumam lazım." dedim. O da zaten: "Oku!" diyordu; "Yaratan Rabb'inin adıyla oku ... " Sırtıma yüklediğim enkazla duruyordum o "yol"un kapısında ve yeni bir yük daha binmişti omuzlarıma. Ya da ben öyle sanı­ yordum... Beş yıl önce adamakıllı anlamaya, düşünmeye, kritik etmeye hatta sorgulamaya çalışarak okumaya başladım Kuran'ı. Son üçüç buçuk senedir de derinlemesine inceleyerek ve irdeleyerek • 267

Edip Yüksel'e 114 Mektup

(tefsirlerden, farklı meallerden karşılaştırarak ve Arapçasından öğre­ nerek) anlamaya çalışıyorum.

Bu çabalarımın karşılığında gönül rahatlığıyla ve dilimi eğip bükmeden söyleyebilirim ki tam ve yürekten bir teslimiyetle Rahman olan Allah'a yani Hakk'a inanıyorum. Kısacası; İslam oldum. Rahman Kuran'da benden, O'nu birlememi, dini yalnız O' na özgülememi; O'ndan başka ilah, tapılacak ve yalvarılacak bir efendi edinmememi istiyor... Özgürlüğün daha güzel bir tanımı olamaz bence! Hele yaşadı­ ğımız şu çağda ... Tam da Kuran'da Hakk'ın öğrettiği gibi. .. Dedim ki: "Allah'a inandım ve okuduğum bu kitabına ve daha önce O'nun tarafından indirilmiş olan kitaplara ve o kitapların vahyedildiği tüm elçilere aralarında ayrım yapmaksızın inan­ dım. İbrahim'in ve ondan sonra insanlığa uyarıcı ve müjdeci olarak gelen tüm elçilerin ve son elçi Muhammed'in (hepsine se­ lam olsun) uğrunda mücadele ettikleri tevhid inancına sahip bir Müslümanım. Allah Bir'dir ve O'ndan başka ilah yoktur!" Tamam! Ne güzel bunu söylemek ama işte önümde kocaman bir "yaşamak" duruyor ve hayat ister istemez çekiştiriyor insanı orasından burasından... Son iki yıldır kendimle yaşadığım mücadele sonunda, Ku­ ran'dan da çıkardığım sonuca göre bütün başka ilahlarımdan kurtulmaya karar verdim. Bugüne kadar hayatımda isteyerek veya istemeyerek önceledi­ ğim şeyler vardı. Artık onlar olsa olsa gereklilik olur ama asla öncelik değil. Örneğin; para, eğlence, beğenilmek, takdir edil­ mek, iyi ve lezzetli beslenmek, muktedir olmak, sevilmek, başa­ rılı olmak vs... Teslim olmanın gerekliliklerini yerine getirmeye çalışarak ya­ şamımı sürdürmeye, ölüp yeniden diriltilince hakikatin karşısı­ na çıkacağım hesap gününe kadar O'nun yolunda kalmaya çalı­ şacağım ... Yaşamım, sanatım, sanatsal çalışmalarım bu yönde olacak. De­ ğer üretmeye, dünyaya ve insanlığa bir şeyler katmaya; kısaca insan olmaya, İNSAN KALMAYA çalışacağım... �

268

Edip Yüksel'e 114 Mektup

6666 Ferhat S./ 14 Haziran 2014 Merhaba Edip üstadım, Dün ilk kitabınızı okudum ve 19 iddianız aklıma yatlı, hatta mucizevi olarak nitelemekte mümkün. Şöyle arz edeyim: Daha önce İslam tarihini incelerken Kuran'ın yakılması hadise­ sine rastlamışhm. Kuran'ın Muaviye ile Ali'nin savaşında mız­ rakların ucuna takılması ve hatta Halit bin Velid'in oklarına muhatap olması ve "Hani Rabbin seni koruyacaktı? Hani, nere­ de? Gelsin de seni benim elimden alsın!" demesi, benim Ku­ ran'ın güvenilirliğini sorgulamama neden oldu. Diyordum ki, eğer Allah Teala koruyacağım dediyse bunda şüpheye yer yoktur; ama pekala başkası buna eklemeler yapabi­ lir ve bu ayeti de eklerse kimse o ekler konusunda tartışma ce­ sareti gösteremez. O halde bu savın yani Allah'ın indirdiğini ko­ ruyacağı vaadi hak ise bunun bir delili olmak durumundadır. Zira Tevrat, İncil ve Zebur'da insan tahrifatına uğramıştı, Ku­ ran'ın uğramadığının kanıh olabilir miydi? Biz böyle inanıyoruz diye bu gerçekten böyle olabilir miydi? Bunu doğrulayacak bir tane bile akla yatkın delil bulamadım. Düşüncelerim konusunda tartışhğım insanlar Kuran'ın hafızları olduğunu ve onların Kuran' ı ezberlediğini, değişme olsa fark edeceklerini söylüyordu. Oysaki bu acınası bir iddia idi. Çünkü Allah insanların zayıflığını biliyordu, nasıl olur da vaadini in­ sanlara güvenerek verebilirdi ki? Sonra Kuran'ın 6666 ayet olduğunu öğrenegeldiğimiz için ilk iş oturup önce besmeleli, sonra besmelesiz sayımlar yaphm, işte o an şaşırdım! Çünkü 6666 ayet yoktu, en fazla 6234 ayet sayısına ulaşabilmiştim. O an; işte, dedim, değiştirilmiş, ayetler eksik! Babamla bu konu üzerine tarhşma yaphm, her ne kadar onun dininden çıkmış olsam da sorgulama yapan biri olduğu için du- ... 269

Edip Yüksel'e 114 Mektup

rurnu onunla daha açık yüreklilikle tartışabilirdirn. En azından beni kafir ilan etmemiş ve katlirni helal kılmamıştı. Zaten Alevi­ lerin böyle bir yaklaşımını hiç görmedim, sadece en fazla yüz çevirirlerdi; ama şiddet kullanmazlardı. Nihayet babama konuyu açtığımda kendisi bana Resulullah hakkında 432 ayetin eksikliğini dile getirdi, yani o da değiştiril­ diğine kanaat etmişti. Benim sayımlarırnda da 6234'e ulaştığım en fazla sayıdan 432'yi çıkarınca 6666 ayeti tamamlıyordu. Konu uzun süre kafamı karıştırdı, ortada babamın sözü dışında savını destekleyecek bir tane tarihi kaynak ve hadis dahi bul­ mak mümkün değildi. Dernek ki o da zamanında benim gibi saymış ve bu ayetlerin eksikliğini aşk ile bağlı bulunduğu Ehl-i Beyt'e izafe etmişti. Gerçi savını kendince mantığa oturtması pekala mümkündü. Zira Ali ve evlatlarının uğradığı tahkir ve katliamlar çok acıydı ve kuvvetli düşmanları olan Ernevi ve Ab­ basilerin bunu yapmaya muktedir olduğu ve haklarında ayet varsa silmeleri olasılık dışı değildi; ama yine de babamın dışın­ da bu savı destekleyecek bir tane delil yoktu. Bu sebeple bir sü­ re Kuran'ın eksik olduğu fikri ile kafamı yordum. Tabii o za­ manlar hadisçi ve nakilcilere itibar ediyordum :) Sonra hadis ve diğer kaynakları reddedince Kuran'ın aslında 6666 ayet olduğu konusunda bir kaynak kalmadı elimde. Gerçi Hadislerde de 6666 ayet olduğuna dair bir hadis gördüğümü anımsamıyorum, yani bu iddia daha çok nakilcilerin dile getir­ diği mesnetsiz bir iddia olarak aklımda kaldı. Bir süre İslarn'ın dışına çıktığımda konuyu çok kafamda tarttım, yani eğer Allah varsa ve her şeye kudreti yetiyorsa (ki İslam'ın dışında çıkmış olsam da bir yaratıcı olduğuna iman etmekten vazgeç­ medim. Sadece İslam ' ın gerçekten o yaratıcının dini olduğu konusun­ da bir şüphem vardı.) ve indirdiğini koruyacağını vaat ediyorsa, o halde bunun bir delili olmak zorundaydı ve biz buna bakınca kesinlikle buna şüpheye yer olmaksızın inanmamızı sağlayacak şekilde ortaya koymalıydı. Sizin videolarınızı izlediğimde 19'dan bahsederken bunun bir Error Correction olduğunu söylediğinizde ilgimi daha da çekti. Çünkü kafamda dönüp duran o soruya cevap bu olabilir belki, diye düşündüm; ama 400 videonuza bakıp savlarınızdaki tutar... lılığı görmeden de iddialarınızı okumak istemiyordum. Nihaye270

Edip Yüksel'e 114 Mektup

tinde hemen hemen tüm videolarınızdaki tutarlı ve samimi ta­ vır sözlerinizin okumaya değer olduğu konusunda beni ikna et­ ti. Gerçi ikna olmasam da okurdum, en azından savunduğunu­ zu bilmek adına; ama kalbimde size karşı bir eksi olacağı için objektif olmama hususunda sıkıntılarım olurdu muhtemelen. Ben meslek olarak yazılım mühendisliği yaptım uzun bir zaman boyunca, yaklaşık on beş yıl kadar ... Son dört yılımda freelance olarak danışmanlık da yaptım ve aynı zamanda yazılımcılara nasıl kod yazılacağı, algoritma geliştirme, hata tespiti ve ayık­ lama, yazılım tasarımı ve modelleri gibi konularda eğitim de veriyordum. O yüzden Error Correction deyiminiz çok ilgimi çekti ve "Evet, Allah bunu yapar ve bu doğruluğu tespit ebnekte insan için ölçü olabilir" dedim kendime. Kitabınızda 19'u oldukça iyi incelemiş ve yüzlerce bağlantı ku­ rulabilecek muazzam bir sistematik oluşmuş ki bu benim güve­ nimi kazandı. Bu kadar çok şeyin tesadüfi bir olasılık olmasına imkan yoktu. Zaten bu kadar şey tesadüf ise bugüne kadar okuduğumuz tüm bilimleri de tesadüf olarak nitelemek ve belki de çöpe atmak gerekirdi. Nihayetinde beni ciddi bir şüpheden kurtardınız ve ancak ilahi kaynaklı olabilecek bir tasarımı gözler önüne serdiniz, imanı­ mın kuvvetlenmesine vesile oldunuz. Allah sizden razı olsun. Allah dileklerinizi kabul etsin ve sevdiklerinizin de kalbini size açsın. En derin sevgi ve selamlarımla ...

• 27 1

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Tevhid Esaslı Din İsimsiz / 24 Haziran 2014 Merhaba Edip, Öncelikle kendimi tanıtmak isterim ama çok fazla meşgul oldu­ ğunu bildiğim için istersen bu kısmı geçip aşağıdaki sorumu okuyabilirsin. Dini olarak gerçekten çok fazla araştırma yapmış birisiyim. Hemen hemen piyasadaki bütün görüşleri araştırdım diyebilirim. Bu araştırmalarımın sırası da nedense kronolojik olarak uydurulan dinden Kuran'daki dine doğru olmuştur. Ya­ ni hep yanlıştan doğruya doğru adım giden bir yoldu 1;,enimki­ si. Üniversiteyi ilk kazandığım yıl kalacak yer sıkıntısı çektiğim için biraz da aileden ve toplumdan aldığım muhafazakar din anlayışında olduğum için dini yaşadığını zanneden bir vakfın yurdunda kalmak zorunda kaldım. Burada öyle bir din anlayışı vardı ki Kuran meali okumak yasaktı. Normal insanlar dini Ku­ ran' dan öğrenecek kapasiteye sahip değildi ve sadece kendi alimlerinin yorumları olan ilmihal kitaplarından din anlaşılabi­ lirdi. Bu bana çok saçma geliyordu ve bir süre sonra devlet yur­ duna geçme fırsatı buldum. Burada daha özgürdüm, istediğim gibi araştırma yapabiliyordum. Önceki yurdun düşüncesinin aksine doğru dinin kaynağının Kuran olma fikri bende fazlasıy­ la yer etmeye başladı ve sürekli Kuran meali okumaya başladım ve toplumun inandığı dini sürekli sorguladım. Onların Kuran'ı sadece Arapça olarak okuyup bir büyü, sihir kitabı olarak gör­ meleri gittikçe anlamsızlaşıyordu benim için. Ardından araştırmalarım sonucu Mevdudi, Seyyid Kutup, İbni Teymiyye gibi tevhid esaslı din anlayışıyla karşılaştım ve bu bana çok mantıklı gelmeye başladı ama mesela Mevdudi'nin Tefhimul Kuran tefsirini okurken yorumları bende hayranlık uyandırırken bazı ayetler için sürekli hadis rivayet eden insan,& 272

Edip Yüksel'e 114 Mektup

ların görüşlerine yer vermesi kafamı karışmıyordu. Bu yaphğı Kuran'ı daha içinden çıkılmaz hale getiriyordu sanki. Mevdudi çok değerli bir insan benim için ancak yine de yeterli gelmiyor­ du. Daha birçok isimle karşılaştım. Arkadaşlarınız olduğunu tahmin ettiğim Emre Dorman ve Caner Taslaman'ı tanıma fırsa­ tı buldum. Başta bazı fikirleri çok uçuk gelse de zamanla daha manhklı gelmeye başladı ve ardından error verdiğim kısım seni tanımam oldu. Aslında hem çok manhklı gelip hem de uçuk ge­ liyordu düşünceleriniz. Seni tanıma fırsatı bulduğum zamanlarda kürtaj muhabbeti vardı ve sen bunu meşru gösterecek açıklamalar yapıyordun. Bu görüşün yüzünden senin de Cüppeli'nin zıttı olan diğer uçta olduğunu düşündüm. Ancak yine de sadece tek bir yorumun yüzünden fikirlerini araştırmaktan vazgeçmedim. Sonuçta Ku­ ran "Onlar ki sözü dinlerler ve en güzeline uyarlar. Onlar, ALLAH'ın yol gösterdiği kimselerdir. Onlar akıl sahipleridir'' diyordu. Böylece seni de çok araşhrdım, birçok videonu izledim ve hala da izliyorum.

• 273

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Soru Cevap Tekniği

Gizem A. /5 Temmuz 2014

Edip ahi umarım vaktini almıyorum, biliyorum çokça meşgul­ sün. Ben yaklaşık iki aydır hemen hemen tüm videolarınızı gece gündüz izledim. Manhğımın böylesine kabul ettiği ve uyduğu bir başka insan daha tanıdığımı bilmiyorum. Gelecekte yapacağınız videolarla ilgili beni heyecanlandıran takdirinin tabi ki size ait olduğu- bir kaç önerim olacak ama bundan önce sizinle bir mutluluğumu paylaşmak istiyorum. Si­ zinle paylaşmak istiyorum çünkü katkınız çok büyük oldu. Ben bundan beş yıl önce eşimle tanıştım ve kendisini tanıdı­ ğımda eşim kendisinin Hıristiyan olduğunu zanneden bir deist­ ti. Bir yaratıcının olduğunu kabul ediyordu ve İsa'ya da inanı­ yordu ama insanların, özellikle de kiliselerin dini uygulayışını nefret edercesine reddediyordu. Ben bilgimin yettiği kadarıyla İslamiyet'i yaşamaya çalışan bir insan olarak eşimi ilk tanıdığım zamandan, onunla evlenme ka­ rarı alana kadar onun İslam'la öylesine bağdaşan bir yüreği ve aklı olduğunu o kadar net anladım ki bana göre bu bariz bir testti benim için. Ben tüm yadırgamalara rağmen evlendim. Beş yıl boyunca uğraştım didindim, dinimi anlatmaya çalışhm. Ge­ ce gündüz dua ettim olmadı. Kendimle çelişkiye düştüm. Kişi­ sel karar verdiğimi düşündüm. Tüm bu umutsuzluğum içinde videolarınız aracılığıyla beynimdeki kirli dataları birer birer te­ mizledim. Son iki aydır gece gündüz evimizdeki tek konu sizin videolarınız oldu (özellikle İngilizce olanları; eşim Türkçe bilmiyor). Bu videolarınız eşimin Müslüman olmasına vesile oldu. Bunu sizinle paylaşmayı özellikle istedim. Çünkü size hakaret eden, sizi öldürmeye çalışan bir topluluk olduğu gibi, bir de bardağın dolu olan tarafına bir örnek olmak istedim sizi mutlu edeceğine A_ inanarak. Bu nedenle Allah sizden razı olsun. 274

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Videolarınızın içinde beni en çok etkileyen şey sizin sorularla ya da duruma göre Kuran' dan ayetleri kullanarak cevap verdiğiniz bölümler oldu. Mesela Hüseyin Avni Kansızoğlu tartışması exorcismdi resmen. Siz Kuran' da örnek edilen diyalogu orada yaşattınız adeta ve ben Kuran' daki bu soru cevap yöntemiyle Allah' ın bizlere verdiği örneklerin kimsenin başedemeyeceği bir güçte olduğuna inanıyorum. Bunu ilk kez sizin o videodaki di­ yalogunuz sonrasında fark ettim. Öncesinde elbette biliyordum ama orada duruma karşı olan bir yabancılaşma resmen yok ol­ du kendi içimde. Müslüman olduğunu söyleyip inandığı hura­ felerle Allah'ın apaçık verdiği cevabın arasında kaldıktan sonra tek kaçış, olan biteni anlamamaktı. Bilmiyorum nasıl olur; ya­ yıncı değilim, kitap da yazmadım ama bu örnekte uyguladığı­ nız soru cevap tekniğini yaygınlaştırabilmenin bir yolu olabilir mi? Bunu merak ediyorum. Yani sadece bir örnek değil de tü­ müyle Kuran ayetleri ile tartışmak gibi... İleride yapacağınız videolar arasında bunun üzerinde durma şansınız olursa bunun Müslüman olduğunu iddia eden ve dine şirk koşan herkesi (sa­ dece Kuran ayetleri kullanıldığı taktirde) Allah'ın sözünün karşı­ sında çaresiz bırakacağı kuşkusuz. Bana cevap yazmaya muhtemelen vaktiniz olmayacak ama ola ki olursa, kız kardeşimin özellikle sorduğu bir soru var: Oje ile abdest olur mu? Cevabı sizden duymayınca içi rahat etmiyor­ muş! Şimdiden teşekkürler ...

.& 275

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Yazıcılar Mert C. /1 0 Temmuz 2014

.6. 276

İlk olarak on iki yaşımdan beri aklımda hep Allah'ın varlığı hakkında sorular vardı. Sonraları on altı yaşında Nurcular ( Ya­ zıcı grubu) ile tanışhm. Risale-i Nur okumak adı altında günler geçti. Risale ezberletmeler, Risalelerin, Said-i Nursi'ye ilham ile geldiği sonra Risale okumayanların "ehli dünya" olarak aşağıla­ narak tekfir edilmesi... Osmanlıca çılgınlığı beni zamanla on­ lardan soğuttu. Risale' den başka kitap okumama karşıydılar. Sonrası en ünlü cemaat abisinin (adı Ali, IDSB diye uydurduklan bir birlikte başkan!) yanında çalışınca adamın yalancı, kul hakkı yiyen bir namussuz olduğunu anladım. Böylece kişileri ve sonra da sistemlerini sorguladım. Cemaatin sevilen bir ferdi iken bir hastalık sonucu beni unutup yüzüme bile bakmayan bu çıkar topluluğunu bıraktım. Beni görünce benden kaça bu müşrik ve çıkar şirketini terk ettim. İlk olarak kozmoloji okudum. Bilim felsefesi, kuantum, astro­ nomi... Türkçe'ye çevrilmiş çok az kaynaktan üç yıl boyunca okudum. Ve Allah'a inanmanın daha rasyonel olduğuna yürek­ ten karar verdim. Cemaatte kalsam ateist olurdum, buna inanı­ yorum. Sadece "Risale-i Zulmet" ve Nursi'nin fikirlerini okusay­ dım halim çok kötüydü. Uyduruk "Risale-i Zulmet" kitapları ve uyduruk kuralları hem benliğimi hem de fikirlerimi esir almak istedi. Kuantum mekaniği, sicim kuramı, enflasyon teorileri ara­ sında bilim, yeni fikirler üretirken; Yazıcı Nurcular ve diğerleri hala "Dünya balığın sırtında" uyduruk hadislerini açıklamak ve "Bir iğne ustasız olmaz" hikayesini anlatmaktaydılar. Oysa bilim ve kozmoloji ve yeni felsefe yaratıcısız evren teorilerini çoktan geliştirmişti. Bir ateist bu Nurcuları darmadağın eder. Bu gelişmeler ve tezler ile anti tezler okuyunca "Allah var" dedim. Ve r.1atematik ... Gördüm ki her şeyin temelinde matematik var. Bütün kuramlar ve ne var ne yoksa evren çok karmaşık mate-

Edip Yüksel'e 114 Mektup

matiksel hesaplardan ibaretti. Görelilik, kütle çekimi, kuantum mekaniği, astronomi, sicim teorileri. .. Hepsi matematik. "Ma­ tematik Tann'nın evreni yazdığı dildir" diyen Galileo çok hak­ lıydı. İşte bu sebeple Kuran'ın dili de yani şifresi de matematik olmalıydı. O da evren gibi... 19 bu sebeple çok önemli. Tanrı matematikle bizlere kendi bilgisinden bir şeyler veriyordu. Fraktal simetri, altın oran, Fibonacci sayıları; hepsi matematik. .. Demek ki bu matematikte bir şey var. Kendi blog sayfamda okumalarım ile ilgili yazdıklarımı paylaşıyorum. Bu bile "boş iş" olarak görülüyor. Sonra seni tesadüfen Youtube'daki "Efendi"kelimesi üzerine olan video ile tanıdım. Zaten cemaatin "bıyık", "sarık" gibi şeyle­ rine karşıydım. Yazıcı Nurcu (Zulmetçi diyorum ben) kısmı Os­ manlıca delisi. Osmanlıcanın ve Osmanlıca yazmanın ibadet ol­ duğunu söylüyorlar. Hatta birçok uyduruk hadislerle bu işi te­ mellendiriyorlar. Her gün bir sayfa yazı (Risale yazmak) şehit se­ vabı verirmiş (!) O kadar çok hadis var ki bu konuda, o kadar te­ ferruat ... Cemaat içinde divit, kalem, özel masa satışı vardır. Cemaatin kodamanlarına yakın çevreler ışıklı masa ve mürek­ kep kalem satar. Alkollü mürekkepler haramdır. Bilirsin sen de, cam masa vardır üzerinde Osmanlı Türkçesi orijinal dedikleri Said'in kitap sayfaları ve üstüne boş bir A6 kağıdı ve kopyala ... Düşünmek yasak ... Okumak yasak ... Düşünmeyen bir toplum ise çökmeye ve sömürülmeye mah­ kumdur. Sonra hep karşı çıktığım tipler ... Cübbeli gibilerden nefret ediyordum. Seni dinledikçe ve Kuran mealini okudukça bilimdeki, kozmolojideki ve fizikteki tevhidi dinimizde de gör­ düm. Müşrik olduğumuzu anladım. Din diye yutturulan gele­ nekler ve saçmalıklar vardı. Senin deyimiyle anonim bir din... Şu anda Sünni geleneği reddediyorum. Tevhid, Kuran ve saf bir din ile medeniyetimizin Avrupa standartlarına erişeceğini dü­ şünüyorum. Bazen evde hadislere ve saçma geleneklere, putlaş­ tırılmış şirk kokan inançlara karşı Kuran ayetleri okuyorum. Kuran'a inanmıyorlar ama o müşrik ve zındık hocaların masal­ larına inanıyorlar. İnancımızın aslından uzaklaştırılıp binlerce ayrıntı ile dolduğunu ve hadis, evliya, cemaat, mezhep hikaye­ lerinin dini edinildiğini gördüm. Akıl yok, düşünmek yok! Dinin hükümleri açık ve yükümlülükler çok az. Bunu öğrendim. 6 277

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Namazımdan şirk namazını ve sünnetleri çıkardım. Tahiyyat, salavat; bunların nasıl dinimize ve dilimize girdiğini anladım. Namazda Tahiyyat yerine Reşad'ın Youtube videosunda söyle­ diği tevhit kelimelerini söylüyorum. İnan ki o birlik ve her şeye kadir olan mesaj beni mutlu ediyor. "Lailahe illallah vahdehu la şerike leh" Tahiyyat yerine bunu söylüyorum. Bilmiyorum daha iyi bir tavsiyen var mı? İnşallah insanlar tevhidi, asıl dini, Allah'ın nebisinin asıl amacı­ nı ve sadece bir elçi olduğu gerçeğini anlayacaktır. Aslında bu cemaat ile ilgili anlatacak şey var. Nurcuların Yazıcı­ lar kolunu ve dini nasıl bozduklarını, aklı ve analitik düşünme­ yi nasıl iptal ettiklerini biliyorum. Şirk ve hurafelerle savaşan çok az insan var. "Mesaj" isimli çevirini diğer meallerle karşı­ laştırmalı okuyorum. Hele bu Yazıcı Nurcuların çevirisi. . . Ah bir okusan! Şirk dolu. Edip sana teşekkür ederim. Gerçeği arama yolunda sana rastla­ dığım için mutluyum. Kozmoloji ve kuantum mekaniği okuma­ ya devam ediyorum ve bir de meal. Sonuç: Tanrı var. Buna ina­ nıyorum. Şu an din diye inandığımız şeyleri bırakıp tevhid di­ nine dönmezsek kıyamete kadar kukla ve sömürülen bir millet olmaya mahkum olacağız. Selam ile...

... 278

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Kul Hakkı İnci. A./ 14 Temmuz 2014 Merhabalar Edip bey, Çocukluğumuzdan itibaren gerek ailelerimiz, gerek ders kitap­ larınuz, gerekse yazılı ve görsel basın tarafından bize dikte edi­ len din (sorgulanmayan) ve gerçek din (bilimsel) arasındaki farklı­ lıkları kitaplarınız ve videolarınız aracılığı ile insanlara göster­ me çabanızı kutluyorum. Bu amaç uğruna kaybettiğiniz değer­ leri de düşündükçe size olan saygım daha da artıyor. Ben yirmi dört yaşındayım. Üniversiteden daha yeni mezun oldum, yaşım gereği olsa gerek, adınızı bile iki ay öncesine kadar bilmiyor­ dum. Namazla ilgili bir videonuzu tevafukken Youtuba'den iz­ leme şansım oldu ve o an aradığım soruların cevabının sizde olduğunu anladım. O gece sabaha kadar Youtube'da ki videola­ rınızı izledim ve dine olan yaklaşımınıza, bilginize hayran kal­ dım. Namazla ilgili söylediğiniz öyle bir şey vardı ki, benim sorguladığım her şeyi açıklar nitelikteydi. "Hadislere göre na­ maz kılınamaz" videosu. . . O videoda ayet okuyarak hadisle namaz kılınamayacağını çok güzel bir şekilde açıklıyorsunuz. Eski erkek arkadaşım, Nurcuydu. Hadislere göre namaz kılan insan tarifinizle o kadar çok örtüşen bir örnek ki. . . Kendisi beş vakit sünnet öğretilerine göre namaz kılan, her sene umreye gi­ den, Ramazan ayında oruç tutan bir insandı. Üniversite hayatım boyunca hem okuyup hem çalıştım. Onunla evleneceğimize olan inancım ve onun bir Müslüman olarak (görüntü) bana ver­ diği güvenle, ortak hesaba gerek duymadan, düzenli olarak ka­ zandığım tüm parayı onun hesabına yatırdım. Bu üç yıl boyun­ ca böyle devam etti. Toplamda ( . . . ) TL para kazandım ve için­ den kendime bir çay, kahve parası bile ayırmadan onun hesabı­ na yatırdım. 2012 yılında, Ramazan ayında, hem oruç tutup hem çalıştığım sıcak bir Cuma günü, beni aradı ve almayı çok istediği arabayı uygun bir fiyata bulduğunu, ( . . . ) TL eksiğimizin olduğunu söy- _& 279

Edip Yüksel'e 114 Mektup

... 280

ledi. İş yerinden utana çekine (. . . ) TL borç aldım ve onun hesa­ bına yahrdım. İki gün boyunca beni hiç aramadı. İki gün sonra Cuma günü aradı, teşekkür etti. Sonra bir daha hiç ulaşamadım ona. Daha sonra öğrendim ki, bir buçuk yıldır görüştüğü bir kız varmış ve onunla evlenmişler. Şimdi beş aylık bir oğlu var. Benim hakkım olan parayı bana geri vermedi, bana hep yalanlar söyledi. Ben onun orucuna, namazına güvenerek çok büyük bir hata yaptım. Allah'a hep dua ediyordum onunla evlenebilmek için. O da duamı kabul etmedi, üstüne bir de benim dolandırıl­ mama, kandırılmama göz yumdu. Allah'la olan tüm bağlarımı kopardım, bir yarahcımn varlığına inanıyordum ama kırgın­ dım. Dualarımı kabul etmemişti çünkü. O dönemde panik atak oldum, çok ağır anksiyolitikler kullandım. Çünkü eğer Allah'ın sizi sevmediğini düşünüyorsanız, yaşamaktan da ölmekten de korkuyorsunuz. Hala terapi de alıyorum ama hiç bir psikiyatrist ya da psikolog bana bunu neden yaşadığımı açıklayamıyor. Ar­ lık dua etmiyorum, namaz kılmıyorum, iki senedir oruç da tut­ muyorum. Çünkü bu ibadetleri yapan insanlar tarafından do­ landırıldım. İslamafobi gibi bir şey yaşıyordum. Ta ki sizin videolarınızı din­ leyene kadar. . . Şimdi anlıyorum; taşlar yerine tam olmasa da oturdu gibi . . . Gerçi hala dua etmiyorum. Çünkü kabul etmeye­ cek biliyorum. Gerçi namaz gibi belki duayı da yanlış biliyo­ ruzdur. Namaz da kılmıyorum ama gerçek namaz kılmayı ger­ çekten çok istiyorum. Sizin namaz kıldırışımzı izledim; Türk­ çeydi. Müslümanlar namaz kılarken ne dediğini bilmediği için belki de bu durumda bugün. Size hem teşekkür etmek hem de bir soru sormak için yazıyorum. Sorum şu; siz KUL HAKKI'NIN şekilden daha önemli olduğu­ nu söylüyorsunuz, Allah kahnda bu kadar önemli olan bir şeyin affı mümkün mü? Yani size bahsettiğim kişi tövbe etmişse Allah onu affetmiş olabilir mi? Affetmişse, bu da onu cezalandırma­ yacak demek oluyor. Kuram Kerim'de Musa Peygamber bir adamı suçsuz yere öldürüyor ama sonra Allah tarafından affe­ diliyor. İkinci olarak da hakkımı alabilmem için Kuran-ı Ke­ rim'in hangi ayetlerini okuyarak Allah'a dua etmemi tavsiye edersiniz? Cevabınız için şimdiden çok teşekkürler. Saygılarımla . . .

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Kalk ve Uyar Murat H. /23 Temmuz 2014

Size en son videonuza yorum yazarak daha kolay ulaşacağımı düşündüm. Bu nedenle bu yorumu yazıyorum. Aslında bir te­ şekkürdür ve minnet borcudur bu. Allah sizden ve Reşad Hali­ fe'den razı olsun. Birkaç gün öncesine kadar tam bir yıllık ag­ nostiktim. Bana öğretilen İslam'dan nefret etmiştim. Hatalı Ku­ ran çevirileri de nefretimi artırmıştı. Sizin bir videonuzu izledim. Hadis ve sünnet konusunda man­ tıklı düşünüyordunuz ve mantıklı konuşuyordunuz. Sizin vide­ olarınızı izlemeye devam ettim. Artık Kuran dışında hiçbir kay­ nağı İslam adına kabul etmiyordum. Kuran çevirilerinde düzelt­ tiklerinizi de inceledim. Bir örnek olarak Nisa Suresi'nin 34. aye­ tini verebilirim. Meğer dövmekten değil boşanmaktan bahsedi­ liyormuş ayette. Bunun gibi birçok örnekler mevcut. Neyse, daha sonra 19 sayısının sırrı hakkında düşünmeye sevk ettiniz beni. Düşündüm, düşündüm, düşündüm. .. Nihayet an­ ladım ki bu bir tesadüf olamaz. Tam bu sırada Reşad Halife is­ mini duydum sizden. Onun videosu var mı diye araştırdım. Varmış, izledim. Kesinlikle harika biriydi. Çok güzel anlatıyor­ du 19 sayısının sırrını. Fakat yine de içimden inanmak gelmi­ yordu. Aklım ise inanmam gerektiğini söylüyordu. Bu şekilde günler birbirini kovaladı. Nihayet 74. Sure'yi okudum birkaç saat önce. "Ey gizlenen, kalk da uyar!" ve "Üzerinde 19 vardır." ayetlerini düşündüm. Siz ve Reşad bey bu ayetleri 19'un sırrına kanıt ola­ rak öne sürmüştünüz ve bununla yetinmeyip 19 sayısının sırrı­ na ilişkin çeşitli örnekler vermiştiniz. Bütün bunları düşünürken 73. surenin adının da "Gizlenen" ol­ duğunu öğrendim. 73. surede "Kuran'ı ağır ağır, tane tane oku. Şüphesiz, biz sana ağır bir söz vahyedeceğiz." yazıyordu. Ve ni- ,& 28 1

Edip Yüksel'e 114 Mektup

hayet, 1974'te 19'un "kalkıp uyardığına", "ağır sözün vahyedil­ diğine" kanaat getirdim. Tövbe ettim. Reşad beyin bir videosunun yardımıyla Kuran'da yazdığı gibi abdest aldım ve "fecr namazı"nı kıldım. Allah, Reşad beye rah­ met eylesin. Her ikinizden de Allah razı olsun. Benim gerçeği bulmama vesile oldunuz. Artık içimdeki sıkıntı kalmadı. Demek ki Allah'ın kalp mühürlemesi, beşerin ameli ile ilişki­ liymiş. Bunu anlamama da bir bakıma siz vesile oldunuz. Reşad beye ve size ne kadar teşekkür etsem azdır. Duygularımı anla­ tacak kelime bulamıyorum. Şu an on altı yaşındayım. Siz ve Re­ şad bey olmasanız belki de altmış altı yaşına kadar Sünniliği veya herhangi bir mezhebi İslam sanacak ve bu nedenle inan­ mamaya devam edecektim. Tekrar Allah, Reşad beye rahmet eylesin ve ikinizden de razı olsun diyorum. Mutlu günler ...

.. 282

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Bayram Sohbeti 28 Temmuz 2014 VEYSEL E: Vazgeçtim. .. Artık asla ve asla ailemi düşünmeye, akıl işletmeye ve şirkten uzak durmaya çağırmayacağım. Ben böyle cehalet, bağnazlık, saçma yorumlar ve saçma fikirler gör­ medim.. . Bugün Ali Akın'ın Çay TV'de anlattıklarını abimle paylaşayım dedim karşı çıktı 'sen anlatma' dedi ve hatta bu ca­ hil insan hem üzerime yürüdü dövmek için hem de kendi uygu­ lamadığı şeyleri bana öğütledi. Tam bir cahil+müşrik. .. Oku­ muyor araştırmıyor merak etmiyor benden ne öğrendiyse gidip millete satıyor . . . Artık bu cahil ve cahillere asla bir şey anlatma­ yacağım danışmayacağım. Şirk ve cehalet denizinde boğulsun­ lar ... METİN D: Son cümle iyi olmamış ... İnsanlardan ümidini kesme kardeşim VEYSEL E: Bu insanlara artık ne yapayım ne anlatayım bilemi­ yorum. Aileme maddi açıdan destek olacağım, güleceğim, ko­ nuşacağım Asla akıl istemeden, sorgulamadan, şirkten bahset­ meyeceğim. Kendi hacı hocalarıyla baş başa kalsınlar .. TUNAY Ş: Aynı durumdayım. Annemi her karşıma alıp konuş­ tuğumda bana cevap veremiyor ama iki gün sonra hep aynı şey; herkes yanlış biliyor da sen mi doğru biliyorsun. Bıktım artık! FATİH Ü: Malum anlattıklarımız bazılarının inkarı artıracak. (Ayetin numarasını ezbere bilmiyorum). Başıma geleni anlatayım; altı aydan fazla erkek kardeşim ile uğraştım. Kendisi eskiden Sünni idi, sonra ise esnaflık işleri nedeniyle enteresan bir şekilde Fethullah'ın dinine girmişti. Uzun süre maillestik. İlk başlarda tipik, klasik tepkiler aldım. Ancak daha sonra baktım akletmeye başlamış. Bir gün "Abi hakliymişsin" diye bir mail yazmış. Şimdi bir monoteist. Okuyup, araştırmaya uğraşıyor. Kimin

6_ 283

Edip Yüksel'e 114 Mektup

doğru yola erişeceğini bilemeyiz. Siz mesajı verin. Gerisini Al­ lah' a bırakın. Akledip, düşünürler ise ne mutlu. DİLEK Y: Söyledikleri tek şey: "O kadar alim ulema düşünmedi de sana mı kaldı din analizi?" Bakara 78'i hatırlayın; Onlar ki­ tabi bilmezler ve zanda bulunurlar. Yüzyıllarca alışılagelmiş "rivayete icabetçilik" işte ... Mesaj sadece akledene azizim. FATİH Ü: Lut ve Nuh'un ailesi bizlere birer örnektir. Allah is­ temedikçe bizim elimizden bir şey gelmez. Bu konularda yakın örnek olarak çok fazla insan tanıyorum. En basit örnek ise he­ pimizin tanıdığı biri olan Edip. Azılı bir şirk dini savunucusu olmasına rağmen o kadar şirkin içinden çıktı ise; istedikten son­ ra (işitip, aklettikten sonra), Allah da isterse herkes şirkten çıkabi­ lir. Bize düşen sorulara cevap vermek ve onları düşünmeye sevk etmek. VEYSEL E: Bazen Müslüman alemin içinde bulunduğu duruma "Oh olsun!' çekiyorum. Böyle müşrikliğe, cahilliğe, akla düş­ manlığa devam etsinler daha çok çekecekleri var. AYŞE Y: Hepimiz aynı sıkıntıları yaşıyoruz demek . . . Çok fazla muhalefet olunca her şeyi anlamsız görmeye başlıyorum. ALP D: Ben o kadar baydım ki haybeye konuşmaktan, tebliği bıraktım. Ne halleri varsa görsün modundayım. Peygamberle­ rin yaşadığı sıkıntıyı tasavvur edemiyorum .... VEFA A., AYTEN A: Ensar Üzümcü, üzerine bir Tekitte ben çe­ kiyorum. Herkese mutlu bayramlar. ÖNDER K: Sanırım herkes aynı dertten muzdarip ve gerek ai­ lemiz gerek çevremizle olsun ayrı ayrı bölgelerde yaşamamıza rağmen genelde ortak yaşadığımız sorunlar ortada ama beni gerçekten sinir eden şey ise insanların arkalarındaki kalabalığa güvenip onları yaratan Allah' a güvenmemeleri. Fakat yine de tebliğ etmeye devam etmeliyiz, arada bir bizi bunaltsalar da bir kişi bir kişidir, belki akleden olur. övgü alemlerin Rabbi olan Allah'adır. Selam olsun muvahhit kardeşlerimize. TURGAY Y: Aileye yapılacak en iyi uyarı, hayat uygulamala­ rınla doğrunun peşinde olduğunu ispat etmektir. Onlar doğru yolda olduğunu hissettiğinde iş çok daha kolay olacaktır. Tebli­ ğin özü en güzel örnek olmaktır. Bu iş sabır işidir. Aile ile burun .6_ buruna gelip dikleşmek Kuran'ın öğütlediği bir sistem değildir. 284

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Bu yanlış bir çabadır. Kuran rehber edinilip, kendi hayahnızda­ ki iyi yönde gelişmelere ailen tanık oldukça sabır süren kısalır. Bir de aile ile ilgili başka sorunlarla alakalı olarak intikam aracı olarak bu konu kullanılmamalı. Tecrübe ile sabittir ki samimi yaklaşımlar çok daha olumlu sonuçlar vermektedir. Aileye sırt çevirmemeli, konuyu üst seviyede tarhşma durumuna getir­ memeliyiz. Aile ve yakın akrabanın konumlandırılması diğer insanlara göre Kuran da oldukça farklıdır. İlgili ayetler defalar­ ca okunursa ve uygulanırsa sonuç olumlu olacakhr. ENSAR Ü: Askıda anlahlan tepki aklıma çok hoş bir analizi ak­ la getirdi; bir hatırlatma Edip'ten: "İNANÇ" Konformistler için En İyi Dinlenme Yeri 1. Dinsel ve mezhepsel doğmalara çocukluğumuzdan itibaren muhatap ediliriz. Dinsel öğretilere erken yaşta muhatap olma­ mızın üstümüzdeki etkisi büyüktür. Bir Hindu için, binlerce in­ san-tanrıya tapmak her şeyden daha çok bir anlama sahiptir. Bir Hıristiyan için, suçsuz oğlunu suçlular için kurban eden üç kişi­ likli bir tanrı hayatın amacı konusuna tek cevaptır. 2. Kurumlaşmış dinlerin, tarikat ve mezheplerin cevapları ge­ nellikle basit değildir; karmaşık ve belirsizdir. Biz herhangi bir doğmayı yorumlayıp kendimiz için kabul edilebilir hale getire­ biliriz. Yol, sonsuz spekülasyonlara açıktır. 3. Birçok cevap nesnel geçerliliğe sahip değil. Sınayamadığımız ve yanlışlama imkanına sahip olamadığımız bir çok iddiayı ko­ laylıkla kabul edebiliriz. 4. Kurumlaşmış ruhban sınıfı belirli doğmalar üzerinde yaşar. Nitekim, iyi eğitilmiş kutsal satış elemanları elbette sürekli or­ tada din ve mezhep satacakhr. Ruhbanlar, tarihin tanık olduğu en becerikli pazarlamacılardır. 5. "Sormadan inan," yahut "alimleri taklit et" gibi yaygın dini normlar, muhtemel bir entelektüel aydınlanma için gerekli olan bütün devreleri peşinen kapayabilir. 6. Dinler, tarikatlar ve mezhepler yanlış doğmalarını ve mitoloji­ lerini çıplak olarak sunmazlar; gerçekleri sömürürler. Gerçeği hurafelerle ustaca birleştirip kaynaştırırlar. İçerdikleri bazı ger­ çekler ve güzel yönler bir çok kişiyi çeker. Bazı gerçekler uğruna karışımı kabul etmek zorunda kalabiliriz.

.. 285

Edip Yüksel'e 114 Mektup

7. Dini gruplarda çevre ve arkadaş baskısı çok güçlüdür. Aile­ mizin ve yakın çevremizin dinini kabul etmemenin sonucunda gerçekleşebilecek sosyal ve psikolojik cezalandırmalar genellik­ le araştırmanın önünde caydırıcı bir faktördür. Hatta çevreyle olası bir çelişmeyi önlemek için bilinçaltında entelektüel bir san­ sürü devreye sokarız. 8. Bizim gizemli beynimiz, çevremizin etkisiyle kabullendiğimiz inançları güçlendirecek garip oyunlar oynayabilir: seçmeci algı­ lama ve hatırlama, mantık hataları ve halüsinasyonlar, normal olayları sanki özel bir Tanrısal tecrübeymiş gibi algılamamıza neden olabilir. 9. Bir dinin, mezhebin veya tarikatın sağladığı sosyal ve eko­ nomik yararlar, bizi onun doğmalarını rasyonalize etmeye ve desteklemeye yöneltebilir. 10. Ekonomik, politik ve etnik hastalıklarla kavrulan üçüncü dünya ülkelerinde belli bir azınlık rüşvet, kayırma, tekelcilik ve yüksek faiz gibi yollarla kaymağı yerken, halkın büyük çoğun­ luğu işsizlik, yoksulluk ve eğitimsizlik içinde kıvranmağa mah­ kum olmaktadır. Adaletsizlik ve kargaşanın yaygın olduğu bu tür ülkelerde, ezilen sınıfa kimlik sağlayan ve iktidara karşı ra­ dikal bir muhalefet vadeden geleneksel bir din veya tarikat po­ pülarite kazanır. Bu durumda, kitlelerin bayraklaştırdığı din veya tarikat bir politik araçtır, bir cesaret hapıdır, bir başkaldırı sembolüdür. Yönetici sınıfa karşı nesiller boyu birikmiş kin ve öfke Tanrı'mn adıyla boyanmış sloganlarla ortaya dökülür. Böy­ le bir ortamda din ve tarikatlar, akıl ve gerçeği değil, sosyal ve ekonomik bunalımların oluşturduğu karmaşık duyguları temsil eder. 11. İnandığımız ve savunduğumuz bir inanca zamanla aşık ola­ biliriz. Bu aşk beynimizde belli hormonlar üretir. Yerleşmiş bir inancı kaybetmek beynin mevcut kimyasal yapısında önemli değişimlere yol açacağı için ürkütücüdür. İnanan kişi, sigaranın zararlarını az çok bilmesine rağmen sigaradan vaz geçemeyen tiryakinin bağnazlığından daha güçlü bir tutkunluk gösterebilir.

A. 286

Ne yazık ki inananların çoğunluğu dinin entelektüel ve felsefi boyutuna yabancıdır. İnancım derinlemesine sorgulayan kaç dindar kişi tanıyorsunuz? Kuran'ın inanç konusunda öngördü-

Edip Yüksel'e 114 Mektup

ğü 17:36 ayetindeki rasyonel ve empirik metodu uygulayan kaç Müslüman biliyorsunuz? OKTAY Ö: Babam beni aforoz etti. Ama üstüme de gelmedi. Huyumu, geri adım atmayacağımı iyi biliyor. Annem biraz mantıklı. Kardeşlerimin Sünnilik bile pek umurlarında değil. Mesajı yeni aldığım günlerde meslektaşıma tebliğ ederken kırıcı bir laf söyledi. Yunus gibi Kuran'ı attım bir an ve okumayaca­ ğım artık dedim. On iki saat sonra ALLAH'a dua ettim tövbe et­ tim, dualarıma cevap verdi şükür. Hiçbir kınayanın kınamasın­ dan çekinmeden cihada devam! Tepkiler hep aynı! Bunlar ol­ ması gereken şeyler. ÖMER A: Ya cihat budur işte! Sabredelim sağdıçlar, acele et­ meden yavaş yavaş ... Düşünün, aklımızı bir kaç derste kaybet­ medik. Uzun zaman işiydi sonra söylediğimiz gibi yaşamalıyız, aksi takdirde bir anlamı olmaz.

.. 28 7

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Tasavvuf Pisliği Can B./29 Temmuz 2014 Reşad Halife'yi birkaç ay evvel izlediğim zaman, beynimden vurulmuşa döndüm. Dedim bu adam samimi. Resul müdür, değil midir bilemem ama sıradan bir adam değil, aydınlık bjr insan. O'nu dinlemek, diğer hacı hocayı dinlemek gibi insanın üstüne yük bindirmiyor, tersine üzerinden yükleri alıp götürü­ yor. Tıpkı Kuran'ın insanları hürriyetine kavuşturduğu, benli­ ğini kendisine hissettirdiği gibi ... Nurcular'ın arasında kaldığım bunca sene, kendimi hep yarım müslüman, günahkar, alt taba­ ka, asla dinini tam yaşamayacak bir zavallı gibi görmüştüm. Aynı Kuran'ın hürriyetine kavuşturduğu siyahi sahabeler gibi hissettim kendimi, prangalarından kurtulmuş bir köle gibi... Yalnız Allah'ın kölesi! Nurcular arasında çok muhteşem insanlar var. Hala çok iyi ve samimi dostlarım var. Zaten oradakilerin %90'ımn niyetleri iyi ama sadece niyet yetmiyor, Aklını kullanmak da gerekiyor. Bunları bu pis bataklıktan kurtarmamız lazım. Benim en farklı tarafım, her zaman korkmadan aklımı kullan­ maya önem vermiş olmam. Bu yüzden de zaten hiçbir zaman bir mevkilere çıkamadım. Zira cemaatte aklım kullanan, itiraz eden adamı bir yerlere çıkartmazlar. Başa bela olur yoksa. Benim için dönüm noktalarından biri, dinin içine sinsice sızmış ve normal vatandaş tarafından ayırt edilmesi imkansız tasavvuf pisliği. Cemaat bunu, inanılmaz bir şekilde kullanır. Ne zaman­ ki tasavvufun İslam'la bir alakasının olmadığım, hatta tam bir sapıklık olduğunu anladım, gerisi çorap söküğü gibi geldi. Ak­ lım kullanan vicdan sahipleri için ondan sonrası çok da zor de­ ğil. Allah'ım sana çok şükürler olsun ki, KURAN sapasağlam eli-

6 mizde! 288

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Köklü Değişim Mertcan C. /13 Ağustos 2014 1996 yılında Sünni bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. Müslüman' dım ama tabi ki bana "Hanefi" ismini daha uygun görmüşlerdi... Sünnilik dininden çıkış öyküme geleceğim ... 2012 Senesinde koyu bir Osmanlı fanatiği idim. Gerçek anlamda yobaz bir Sünni idim. Cübbeli Ahmet videolarını izlemekten aşırı keyif alan, Alparslan Kuytul'un oturumuna katılan, Nihat Hatipoğlu' nun sahur programlarını kaçırmayan biriydim. Ai­ lem her ne kadar Sünni olsalar bile Atatürkçü olmaları nedeni ile dini konularda baskıcı olmayan rahat bir yapıdaydılar. Ai­ lem ile ilk tartışmalarım Sünnilik öğretileri nedeni ile oldu. Ka­ dir Mısıroğlu ve birçok Sünni hocanın etkisi ile "şeriat gelmeli" diye düşünüyordum. Kadınların giyim tarzları, başlarının açık olması gibi durumlar çok sinirimi bozuyordu. Hatta ailem ile birçok tartışma yaşamıştım bu nedenle; "Şeriat gelmeli siz Al­ lahın kurallarına uymuyorsunuz" diyordum onlara. Meşhur "resmi tarih/gerçek tarih" gibi sayfalarda vaktimi har­ cayıp anti-Kemalist ve yobaz bir şekilde tavrımı koyuyor, aykırı düşünenlere kafir gözü ile bakıyordum. Osmanlıya büyük sem­ patim tarih sevgimden gelir. Tarih derslerine zaten büyük bir ilgim vardı ve Sünni hocaların Kadir Mısıroğlu gibi tarihçile­ rin{!) etkisi ile aşırı bir Osmanlı sempatizanıydım. Sosyal med­ yada "Osmanlı torunuyuz, Osmanlıyız pek şanlıyız" gibi slo­ ganlar atıyordum. Tabi bu süreçte F tipi cemaat yurtlarında da kalmaya başlamış­ tım "ahiler" dedikleri insanlarla birlikte cemaat evlerinde kalı­ yordum. Bu süreçte elbette kendimce bir takım sorgulamalarda yapıyordum. örneğin elfaz-ı küfür konusundan çok muzdarip idim. Sürekli Sünni forumlarda başlık açıp yanlışlıkla bu listede

.6.. 289

Edip Yüksel'e 114 Mektup

.6. 290

yer alan sözlerden birini söylediğim için nasıl tövbe etmem ge­ rekir affedilir miyim, diye sorular soruyordum. Bir zaman sonra Sünnilik dininin gerekliliklerini yerine getir­ meye karar verdim. Fıkıh ve ilmihal kitapları okumaya başla­ mıştım. Namaz ibadetine sıra geldiğinde Hanefi sitelerinde ve mezhep sitelerinde dolanmaya başladım. Çünkü hiç okuyaca­ ğım sure bilmiyordum. Karşıma iki farklı görüş çıkmıştı: Yaşar Nuri'nin gelenekselin dışında ki yorumu ve Sünnilerin katı yo­ rumu . . . Elbette Sünni yorumu tercih etmiştim. Sure ezberleyene kadar namaz kılmadım ve sonunda namaza başladım. Tabi ne söylediğimi bilmeyerek kılıyordum namazları. Kıyafet konusunda kırk detay arıyordum; renk, şekil, uzunlÜğu ondan sonra kafamda takke olup olmaması gibi birçok detay . . . Sadece bu da olsa iyi; mezhep arasındaki farklılıklar hiç dikka­ timi çekmemişti. Hanefi mezhebine göre ne yazıyorsa onu uy­ guluyordum. Bir Şafi ile yan yana namaz kıldığımda söyledikle­ ri beni çok şaşırtıyordu. Ayak parmaklarının açıklığın, secde­ deyken ayağının nasıl durması gerektiği vs . . . Kuran okumama konusuna hiç girmeyeceğim. Elbette internet­ ten Kabe imamının hatmini açıp sevap olsun diye dinliyordum. Bu böyle giderken bir gün hayatımı değiştiren süreci başlatan bir olay oldu. ForumTR adlı bir internet sitesinde gezerken gö­ züm; "Felsefe" alt başlığına takılmıştı. Tıkladım. Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı bir yola o tıklama ile girmiştim. Açılan aykırı başlıklar çok dikkatimi çekmişti "Tanrının varlı­ ğına dair" görüşler ve birçok ateist yazıların hepsine tek tek tık­ layıp okumuştum. İlk defa aykırı yorum görmenin vermiş ol­ duğu bir merak olsa gerek. . . Elbette bir hafta boyunca vaktimi "Dinimiz İslam, Sorularla İslamiyet" gibi Sünni-hadisçi sitele­ rin cevaplarını copy/paste yaparak geçirmiştim. Tabi ki hezimete uğramam da sonucu oldu. Ateistler ile olan tartışmalarım ve tatmin edici cevaplar arama çabam beni Caner Taslaman isimli felsefeciye yönlendirdi. Ca­ ner Taslaman sayesinde birçok soruma cevap bulmuş aradı­ ğımdan fazlasına ulaşmıştım. Hadisleri sorgulamam Caner Tas­ laman'ın, Mehmet Okuyan adlı ilahiyatçı ile birlikte çıktığı programdan sonra olmuştu. Hadisler aklıma ve mantığıma bir türlü yatmıyordu. Birçok çelişkiler tutarsızlıklar ve zorluklar

Edip Yüksel'e 114 Mektup

barındırıyordu. Bir yandan "zorlaştınnayın kolaylaştınn, nef­ ret ettinneyin müjdeleyiniz" hadisini okuyarak işte dinimiz böyle bir kolaylık dini diyordum, bir yandan da "mürtedi öldü­ rün, zina eden kadın ve erkeği taşlayarak öldürün" gibi hadisle­ ri okuyarak bu tutarsızlığa anlam vermeye çalışıyordum ... Mehmet Okuyan ile çıkhğım serüvende çok şey öğrenip hadis­ lerin çoğunun peygamber sözü olmadığına kanaat getirmiştim, ancak muvvahit, kritik düşünen bir Müslüman olmama vesile olan kişi Youtube de hadis videoları izlerken rastgele bir video­ suna denk geldiğim Edip Yüksel'dir ... Edip Yüksel ile tanışmam bir "tesadüf" sonucu gerçekleşmişti. Karşıma "Erdoğan'ın Kutlu doğum haftasındaki peygambere şirk dolu sözler" sarf ettiği video eleştirisi gelmişti. Sesi ilk başta kulağımı, üslubu ve tarzı kültürümü zorlasa da alışmam çok zaman almadı ve akabinde sıkı bir şekilde diğer videolarını ta­ kip etmeye başladım. Bundan sonrası tamamen zorlu bir süreç­ ti; bir yandan Sünnilik etkisini üzerimden atmaya çalışıyor bir yandan gelenek ile olan göbek bağımdan kurtulmaya çalışıyor­ dum. Diğer yandan da Osmanlı sempatizanlığını ile mücadele veriyordum. Okuduğum kitaplar, Edip Yüksel'in videoları bu zorlu süreçte çok yardımcı olmuşlardı bana. Edip Yüksel'in ta­ biri ile Kadir gecem diye söyleyebileceğim net bir tarih olmasa da 2014 başında (Ocak gibi) dinimi yalnız Allaha özgülemeye karar verdim. Bundan sonrası ise daha zorlu bir süreçti. Muvahhid bir Müs­ lüman olarak bakmaya başladığımda bir şeyi fark etmiştim; adeta çevrem şirke batmışh. Eskiden severek yaphğım birçok gelenek ve söylediğim sözler şimdi buram buram şirk kokuyor­ du. Okulda ki felsefe hocam ile yan yana namaz kılardık. Ken­ disi felsefeci olduğu halde kritik düşünemeyen bir insandı. Zira "sen olmasan alemleri yaratmazdım" hadisini dahi kabul eden biriydi. Başta felsefecim olmak üzere din kültürü hocam ve çev­ rem ile çok sorunlar yaşadım, tartıştım. Ancak argümanlar hep kullandıkları "senin yaşın kaç başın kaç" gibi klişe ve içi boş cümlelerde hkanıp kalıyordu. Bundan sonrası ise artık tamamen "harekete geçme" eylemine döndü. Facebook sosyal ağında bir sayfa kurarak tebliğ vazifesinde bulundum. Hadis çelişkilerini Sünnilik dininin tutarsızlı-

A 291

Edip Yüksel'e 114 Mektup

ğıru göstermeyi kendime görev edindim. Şimdi geriye bakb­ ğımda ise geçirdiğim süreç hala çok enteresan geliyor. Çünkü farklı en uç noktayı da yaşamıştım. En koyu Sünnilikten, Yalnız Kuran diyen rasyonel düşünen muvahhit bir Müslümanlığa . . . Bu noktaya gelmemde yukarda saydığım Caner taslaman ve Mehmet okuyan hocanın her ne kadar büyük katkısı olsa da esas köklü değişimimin mimarı Edip Yüksel' dir. Kendisine bir kez daha teşekkürler . . .

... 292

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Sakallı Amca Ufuk K. / 7 Eylül 2014 1987 yılında İstanbul Beyoğlu'nda tipik bir Sünni çiftin çocuğu olarak dünyaya geldim. Yedi yaşında namaz kılmaya başladı­ ğımı hatırlıyorum. On yaşında bir astım krizi sonucu annemi kaybettim. Annemin öldüğü gece secdeye kapandığımı hatırlıyorum. Rabbim ham­ dolsun ki isyan etmek yerine bana iman nasip etti. Ailem Sünni olduğu için küçükken anlamsız detaylara çok takı­ lırdım, kafam karışırdı. On yaşında iken camii de sakallı bir am­ cayla tartıştıktan sonra sorgulamaya başladım. Acaba Allah bu detaylara takılmamı istiyor mu, diye ... Sakallı amca ile tartışma nedenim kocasını kaybetmiş bir kadının yalnız olarak hacca gi­ demeyeceğini iddia etmesiydi. Yıllar geçtikçe sorgulamalara de­ vam ettim. Lise dönemimde kendimi kötü hissettiğim bir gün (günahkar olduğumu hissettiğim bir gün desem daha doğru olur) na­ mazımı kıldım ve Allah'a dua ettim. Dedim ki, Allah'ım şimdi bize göndermiş olduğun Kuran'ı açacağım ve rastgele bir ayet okuyacağım sen içime ferahlık ver! Kuran-ı Kerim'i elime aldım ve Türkçe meal bölümünden rast­ gele bir sayfa okumaya başladım. Önümde duran Kuran-ı Ke­ rim'de Duha suresi sayfası açıktı ve okumaya başladım. "And olsun Kuşluk vaktine ve dindiği zaman geceye, Rabbin seni ne terketti ne de sana darıldı. Gerçekten senin için Ahiret Dünyadan daha hayırlıdır. " ayetlerini okudum. O an içime gelen ferahlığı kelimeler ile anlatabilmem mümkün değil. Daha sonra bu olayı bir arkadaşıma anlattığımda "orada sana değil peygambere hitap ediliyor. Günaha giriyorsun" dediği zaman çok üzülmüştüm. Ama yıllar sonra surenin başında "Ey Muhammed" diye bir ifadenin geçmediğini öğrendiğimde tek- 6_ 293

Edip Yüksel'e 114 Mektup

... 294

rar aynı ferahlığı hissedip, o an arkadaşıma niye araştırıp cevap vermedim diye kendime kızdım. Elbette surede peygambere hi­ tap ediliyordu fakat Allah kitabını, peygamberi vasıtası ile bü­ tün insanlığa indirmişti ve benim yaşadığım olay tesadüf ola­ mazdı. Liseyi ailevi nedenlerden ötürü diploma notum yüksek olması­ na rağmen endüstri meslek lisesi elektronik bölümünde oku­ dum. İlk başlarda isyan ediyordum bu duruma çünkü İstanbul erkek lisesinde okumak istiyordum. Daha sonra lise son staj dö­ neminde şu an eşim olan Fatma ile tanıştığım için iyi ki o okul­ da okumuşum, diyorum. Burada da Bakara suresi 216. ayetin ne kadar doğru olduğunu anlıyorum. Üniversiteyi meslek liselerine uygulanan kat sayı sorunu yü­ zünden dışarıdan Anadolu Üniversitesi İktisat işletme bölü­ münde okudum. Tipik bir açık öğretimli gibi okumamam gerek­ tiğini düşünüp iktisat ve işletme yönetimi ve menkul ve gayri­ menkul piyasalarında uzmanlık alanımı belirlemeye karar ver­ dim. Bunun için alanında en iyilerden olan iki iktisat profesö­ ründen iktisat teorisi ve borsa eğitimi aldım. Gayrimenkul yatı­ rımı ve reklamcılık sektöründe çalışmaya başladım. Üniversite­ yi bitirdiğimde hatırı sayılır bir iş tecrübem/bilgi birikimim vardı, evli ve bir çocuk babasıydım. Allah izin verirse Aralık ayı gibi ikinci evladımızı kucağımıza alacağız. Ultrasonda erkek olacak gibi görünüyor. Allah'ım ha­ yırlı imanlı ilim sahibi kullarından eylesin inşallah. Türkiye'ye geldiğinizde inşallah görüşebiliriz. Olur da görüşe­ mezsek ufkumu açtığınız için size teşekkür ediyorum. Hakkını­ zı helal edin. O kamerayı karşınıza alıp konuşmayı aklettiğiniz gün, bir neslin ufkunu açıp onların Gerçek İslam ile tanışması­ na vesile olabileceğinizi düşünüyor muydunuz? Sizden bir erkek ismi birde kız ismi önermenizi rica ediyorum. İmla hataları için özür diliyorum. Allah ilmimizi arttırsın. Saygılar . . .

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Yanlış Kaynaklar Polat K. / 21 Eylül 2014 Çocukluğumda ilk din bilgimi aldığım günü hahrlıyorum. An­ nem ve babamın biz iki kardeşe ölümün ne olduğunu anlattık­ ları gündü ve sanırım beş yaşındaydım. O gün benim için çok yıkıcı bir gündü. Ancak anne ve babamın çok iyi olmasa da te­ melde bildiği Yarahcı ve yeniden dirilme kavramları hep aklımı kurcalıyordu. O zamana dayanır merakım. Öğrendiğim andan itibaren bitmek tükenmek bilmeyen sorularıma kimse de cevap veremiyordu. Bu konudaki merakımın peşine de o yaşlarda düştüm. önce Kuran kursuna gittim. Oysa orada bana Allah'ı değil bilmediğim harfleri öğretmeye koyuldu köy hocası. Öğ­ rendim de. Hatta yazmayı da öğrendim. Ama sorularım bitmi­ yordu. Hoca tüm cevapların kitapta olduğunu söylüyordu ama seslendirdiğim o alfabeden hiç bir şey anlamıyordum. Nihayet bir gün hoca bana; çok soranların akıbetinin cehennem olduğu­ nu söyleyince susmak zorunda kaldım. Kursu da bıraktım. Ha­ tim yapmadım. Çünkü anlam bulamamıştım. Yıllarca okudum ve araştırdım. Hiçbir şey tatmin etmiyor ve manhğıma sığmıyordu. Kuran çevirileri ve ilmihalleri, dua ki­ tapları, çevremdekilerin anlattıkları veya öğretmeye çalıştıkları mantığıma sığmıyordu. Sonra büyüdüm ve koyverdim her şeyi. Ölmeyecekmiş gibi yaşamaya devam ettim. Şimdi bakhğım zaman o günlere, yanlış kaynakların beni gö­ türdüğü yanlış yolları düşünüp gülüyorum kendime. Nihayet iki yıl önce gıyabında ölümle tanışma fırsatım oldu. Sonrasındaki tedavi sürecimde tekrar düşünmeye başladım ve bu defa nihayet gerçekten aklıma ve mantığıma ters düşmeyecek gerçek düşünme şeklini buldum sizlerle. Önce Caner Taslaman ve Emre Dorman'ın videoları çıktı karşıma. Bir soruma verdikleri ce­ vapta referans gösterdikleri kitabı okudum ve hemen en uygun çeviriyi alıp Kuran'a sarıldım. Sonra çok şükür sizin sundukla-

.6_ 295

Edip Yüksel'e 114 Mektup

rınız ile karşılaşbm. Allah'a şükürler olsun artık rahatım. önce şunu gördüm sayenizde; küçük yaşta Allah'ı ve Kuranı öğren­ mek için en yakın hocaya aklımızı kiralıyoruz. Belli günlerde bi­ rilerine para verip Kuran okutuyoruz. Kurban kessin diye biri­ lerine vekalet veriyoruz. Duamızı (namazı) şekle soksun diye imamı önümüze geçirip ona da vekalet veriyoruz... Neredeyse yaratıcı ile ilgili her ilişkimize bir vekil tayin etmişiz ve aklımızı çöpe atmışız meğer! Ama öldüğümüz gün hesabımızı verecek kimseyi bulamayacağız vekalet vermek için. Ve sizlerden bir şeyi öğrendim ... Yazıma başlarken hocam diye başladığımı fark ettim ve hemen sildim... Zira paylaştığınız bil­ gilerle siz dahil kimseyi kendime hoca (vekil) tayin etmemem gerektiğini öğrendim. Katılmadığım bazı detaylara rastlasam da inşallah daha çok takip etmeyi, daha çok akletmeyi, daha çok aklımı çalıştırmayı düşünüyorum. Sizleri karşı�a çıkaran Al­ lah'a şükrediyorum ve size teşekkür ediyorum. Dilerim daha çok bilgi paylaşırsınız, dilerim bir gün sizlerle sohbet etme fırsa­ tı bulurum.

• 296

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Kuran ve Matematik Ahmet Y. A. /25 Eylül 2014 Benim hikayem bir Ramazan ayında başladı. Ramazanın ilk günleriydi ve ben ilk defa oruç tutmaya başlamışhm. Nasıl ol­ duğunu anlayamadan, birdenbire Hıristiyan forumlarına girip bu inanışı araştırmaya başlamışhm. Bu araşhrma istemli olarak yaphğım bir şey değildi. Fakat içimde bu siteleri araşhrma ge­ reği hissediyordum. Bir Müslüman olarak Hıristiyan inancının tarihini ve detaylarını okumaya başlamıştım. Gördüm ki bu inanca göre; ilk insanla gelen büyük bir günah vardı ve İsa tüm bu günahları çarmıha gerilerek, kefaret olarak ödemişti. Daha sonra İsa yeniden dünyaya gelmiş, kendine inananları ve yolu­ nu takip edenleri cennetle müjdelemişti. Fakat bu inanışta anlahlan plan benim aklıma bir türlü yatmadı. Çünkü dağları, denizleri ve tüm canlıları mükemmel bir şekilde yaratan Güç, istediği an hiçbir şarta bağlı kalmadan herkesin günahını da bağışlayabilecek olmalıydı. Her şeyi yaratan Son­ suz Güç'ün böylesine bir plana ihtiyacı varmış gibi düşünmek bile, sonsuz gücü sınırlı gibi göstermekten başka bir şey değildi. Tarihsel olarak incelediğimde teslis inancının yani üçlemenin MS.325 yılında İznik konsülünde insanlar tarafından ortaya çı­ karılıp yayıldığını gördüm. Kuran'da anlahlanlara baktığım zaman da, o dönem yaşamış insanların, bunu Allah'ın hoşnut­ luğunu kazanmak için gerçekleştirmeye çalıştıklarını fakat bu­ nun da yanlış anlaşılarak saptırıldığını anladım. Çünkü sonsuz güç olan Allah'ın bir oğul edinmeye ihtiyacı yoktu. İsa ise sade­ ce bir peygamberdi ve amacı da insanları Allah yoluna çağır­ makh. Sonra Yahudiliği incelemeye başladım. Fakat anlayamadığım şey, insanlara örnek olması gereken peygamberlerin ahlaklı ve düzgün bir biçimde yaşamış olması gerekmekteydi. Şu anki .6. 297

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Tevrat içinde ise, bizleri Allah yoluna yani gerçeği bulmaya ça­ ğıran peygamberlerinin anlahlma şekillerini gördükçe hayretler içerisinde kaldım. Gerçek Tevrat'ın bu olamayacağını, değişti­ rilmiş olabileceğini düşünmeye başladım. Zaten Kuran'ı araş­ hrmaya başladığımda, Yahudilerin helali haramlaşhrdığı, ha­ ramı helalleştirdiğini yani küfre saptıklarını ve Hıristiyanların İsa'yı nasıl ilahlaşhrmaya çalıştığını, yani müşrikliğe (ortak koş­ maya) doğru gittiklerini öğrendim. Oysa Musa ve İsa, diğer tüm peygamberler gibi İslam' ı yaşamıştı. İslam ise, Allah' a teslim olmak demekti. Musa ve İsa'dan önce yaşamış olan İbrahim peygamber ise ne Yahudi'ydi, ne de Hıristiyan'dı. İbrahim ha­ nifti (arı duru) ve müşriklerden de olmamıştı. İbrahim tek olan Allah'a teslim olanlardandı. İşte ben bu inanışları araştırdıktan sonra kendi dinim olan İsla­ miyet' i araştırmaya başladım. Öncelikle İslamiyet'e giren insan­ ların dinimize giriş sebeplerini inceledim. Gördüm ki onların hepsi Kuran'ı okumuştu. Ben de Kuran'ı okumaya ve inceleme­ ye başladım. Şimdi Yahudi ve Hıristiyan olanlar şunu söyleyebilir; "Kuran Allah sözü ve korundu diyorsun, o zaman niye lncil ve Tevrat korunmadır' Ben bunu şöyle düşünüyorum: Eğer ki Zebur, Tevrat ve İncil Allah'ın indirdiği biçimde doğru ve gerçek ola­ rak yaşanabilseydi, zaten Kuran onları doğrulayıcı olarak inme­ yebilirdi. Fakat şu da var ki, Allah her şeyi bilendir. Bu sebepten ötürü de, Kuran'ı zamanı geldiğinde biz insanlar için indirecek­ ti. Her şeyin bir sınav olduğu dünyada, diğer inanışlara sahip insanların da doğruyu bulabilmek için araştırmaları, belki de kendileri için bir sınav olabilirdi. Tabi ki her şeyin en doğrusu­ nu yüce Allah bilir. Ben Kuran'ın Allah sözü olduğunu biliyorum. Çünkü; evrenin oluşumu, zamanın göreceliliği, insanın yaratılışı, evrenin geniş­ lemesi, denizde iki farklı suyun birbirleriyle karışmaması, dün­ yanın yuvarlak oluşu, yağmurun oluşumu, bebek için iki yaşına kadar anne sütünün en iyi besin olduğu, parmak izinin farklılık göstermesi gibi daha birçok bilimsel konu Kuran'da bizlere an­ latılmıştır.

A 298

Ayrıca matematiksel olarak, Kuran'da geçen "insan" kelimesin tekrar sayısı ile insanı oluşturan temel maddelerin sayıları top-

Edip Yüksel'e 114 Mektup

lamı eşittir. Bazı zıtlık ifade eden kelimeler ise Kuran'da simet­ rik olarak kullanılmıştır. örneğin; zarar anlamına gelen "daran" kelimesi 9 kez, yarar anlamına gelen "nefan" kelimesi de 9 kez kullanılmıştır. Yakınlaşmayı ifade eden "zulfa" kelime 10 kez, uzaklaşmayı ifade eden "azal" kelimesi de 10 kez kullanılmıştır. Adem ismi 25 kez, İsa ismi de 25 kez geçmektedir. Ve ilginçtir ki, Adem ve İsa isimleri aynı anda sadece Al-i İmran Suresi 59. ayette geçer. Kuran'ın başından itibaren sayarsak her iki isim için 7., sondan başa doğru sayarsak da 19. tekrarlaruşa denk gelmektedir. Ayrıca her iki ismin tekrarlanışı da 19. sure olan Meryem Sure'sindedir. Her iki isim de Meryem Sure'sinde bir kez geçer ve bu geçişler de her iki ismin baştan itibaren 19. tek­ rarlanışına denk gelir. İsa ismi Meryem Sure'sinde 34.ayette, Adem ismi ise 58. ayette geçer. Daha da ilgi çekici olan şey 34'ten 58'e doğru sayarsanız sonuç 25 olur. Bu da Adem ve İsa isimlerinin Kuran' daki geçiş sayılarını bizlere verir. Bir başka nokta ise, Meryem Sure' sinde 34.ayette Meryem ismi İsa ismi ile birlikte geçer. Yine ilginçtir ki Meryem ismi de Kuran' da 34 kez geçmektedir. Buna benzer daha birçok matematiksel ispat Kuran' da bulun­ maktadır. Bu gibi bilimsel gerçekleri ve matematiksel özellikleri 1400 sene önceki insanların bilebilmesi ise imkansızdır. Modern bilimin bile henüz daha yeni keşfedebildiği buluşlar neredeyse 1400 sene önce Kuran'da bizlere anlahlmıştır. Kuran, vahiylerle Muhammed peygamberimize indirilmiş ve peygamberimiz de Kuran'ı tüm insanlığa tebliğ etmiştir. Dü­ şündüğümüzde, Muhammed peygamber o dönemde, yaşayan Kuran gibidir ve insanlara Kuran'ı öğretmiştir. Dikkat ederseniz insanların Kuran'ı çok çabuk bir şekilde ezberleyebildiğini gö­ rebilirsiniz. Yani Kuran hafızların zihninde zikir olarak mevcut­ tur. Dünyadaki tüm kitapları imha etseler bile, Kuran'ı ezber olarak taşıyan hafızlar mutlaka olacaktır. Belki bu bile Kuran'ın korunma yöntemlerinden biri olabilir. Ayrıca 19 rakamı üzerine yapılan bilimsel çalışmalar da Kuran'ın korunmuşluğu konu­ sunda bize matematiksel olarak ispatlar verebilir. Fakat en doğ­ rusunu Allah bilir, çünkü Allah' ın bizim bilemediğimiz birçok ilimle Kuran'ı koruduğuna yürekten inanıyorum. Ben kendi dinimi araştırırken, Kuran'ı okumaya başlamıştım.

.6.. 299

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Arapça bilmediğim için sadece kendi dilime çevrilmiş olan me­ alleri okuyabiliyordum. Birçok ilahiyatçı insanla beraber Edip Yüksel'i de bu zaman zarfında tanıdım. Kendisi hakkında onca olumsuz eleştiri olmasına rağmen, anlatmaya çalıştıklarını din­ ledim. Çünkü Kuran'ı dinin tek kaynağı olarak kabul eden bir yazardı ve ben de bu düşünceyi savunuyordum. İslamiyet' in ilk döneminde, dinimizin şu anki yaşanışından da­ ha farklı şekilde olabileceğini düşünüyordum. tarihi araştırdı­ ğımda ise dikkatimi en çok çeken, peygamberin yanında büyü­ yen, ilk Müslümanlardan olan, Muhammed peygamber ile sa­ vaşlara katılan ve kızı ile evlenen Ali'nin ve oğullarının şehit edilmeleriydi. Muhammed peygamberimizin ehlibeytine kast eden insanlar halifeliği de babadan oğula geçirenlerdi. Nasıl oluyorsa peygamber ve dört halife döneminde yazılmayan ha­ dislerin birçok kuşak sonra (yaklaşık 200 sene) yazılmış olmasıy­ dı. Kimi hadis yazarları yaşadığı ömrün bile yetmeyeceği kadar hadisi araştırıp yazdığını söylerken, kimi hadis yazarları da peygamberin hadis yazımını yasakladığını dile getiriyordu. Ki­ mi hadis yazarı da sahih olanları dahi eleyebildiğini söylerken ve hadisler içinde onca çelişki varken, ben dinimi hadisler (riva­ yet edilen sözler) üzerine mi yaşamalıydım? Ayrıca hadislerin içinde pek çok tezat varken, doğru ya da yanlış olan sözleri ke­ sin olarak peygamber söylemiştir diye bir somut bir kanıt bile yokken ben dinimi bu hadis kitaplarına bağlı yaşamak zorunda mıydım?

.6. 300

Ben Muhammed peygambere ve diğer tüm peygamberlere iman ediyor ve hiçbiri arasında ayrım yapmıyorum. Tüm peygamber­ lerin yaşadıklarından kendime göre dersler çıkarıyor ve bunları yaşamıma yansıtmak için uğraşıyorum. Ben Muhammed pey­ gamberin yaşadığı dönemdeki şekilsel özelliklerini değil, insanı yönlerini; güzel ahlakını, hoşgörüsünü, mütevaziliğini, yardım­ severliğini ve çalışkanlığını örnek almaya çalışıyorum. Çünkü peygamberi hiç görmemiş ve o dönemde yaşamamış olsam bile, Kuran' a göre yaşayan ve tüm inanlara örnek olan bir peygam­ berin bu özelliklere sahip olduğunu, Kuran'ı okuyarak anlaya­ biliyorum. Ayrıca Muhammed peygamberin yüceltilmeye değil, anlaşılmaya ihtiyacı olduğunu görüyorum. Peygamberi anlamanın ve kendisine itaat etmenin de, bize emanet olarak bırak-

Edip Yüksel'e 114 Mektup

hğı Kuran'ı okuyup anlamak ve uygulamakla olacağını düşü­ nüyorum. Kuran; Allah'tan başka ilah olmadığını, dini yalnızca Allah'a teslim olarak barış içinde yaşamayı, ihtiyacı olanla pay­ laşmayı, doğru ve iyi bir insan olabilmeyi bize öğüt olarak su­ nuyor. İşte biz Kuran'ın mesajını anlayıp yaşamaya çalıştığımız sürece, bize bırakılan emanete de gerçek anlamda sahip çıkabili­ riz. Kuran'da 25:30 ayetinde peygamberin din gününde yapacağı şikayet yazılmıştır. Bu ayette Kuran'ın terk edilmiş olmasından bahsedilmektedir. Kuran'ı inananların terk etmesi ise, Kuran'a göre hareket etmemekle ve başka şeyleri dini kaynak olarak tutmakla anlahlabilir. Bu ayette hadislerin (sözlerin) değil, Ku­ ran'ın terk edilmiş olmasına vurgu yapılmaktadır. İşte ben bunları araşhrdıkça gerçeklere doğru yol almaya başla­ dım. Kuran bana, "Ne kadar az düşünüyorsunuz? Hiç düşün­ meyecek misiniz? Düşünüp tutasınız diye öğütler verilmekte­ dir," diye söyledikçe, düşünmem ve öğrenmem gerektiğini fark ettim. Kuran bize ilk olarak "Oku" diyor, düşünmemizi öğütlü­ yor ve bizi araşhrmaya, öğrenmeye teşvik ediyor. Bizler Müs­ lüman olarak; yalnızca Allah'a teslim olmalı, Kuran' ı okuyup yaşamamıza yansıtmalı, insanları da okuyup araşhrmaya teşvik etmeli ve güzel olan hayırlı işleri gerçekleştirmeye çalışmalıyız. 41:33 İnsanları Allah'a davet eden, iyi işler yapan ve ben Müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?

• 30 1

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Asker Gözü yle Cihan Y. / 10 Ocak 2015 Selamlar Edip abi, Türkiye hududundaki birliklerden birinin komutanıyım. Bir yılı aşkın bir süredir seni takip ediyorum. Senin verdiğin mücade­ leyi kendi çapımda sürdürüyorum. Akrabalarımdan bazısı yüz çevirdi, annem ve babam ilk başlarda benden korkmaya başla­ dı, geleneksel İslam savunucusu arkadaşlarım beni terk etti, eşimle bile zaman zaman tarhşmalar yaşadım. Ben gerçeği man­ hğıma oturturken, bana bu kadar düşman olan insanın neden kafası almıyor, neden ön yargılarım, çocukluğundan beri sorgu­ lamadan kabul ettikleri dini bilgilerini objektif olarak düşünmek istemiyorlar, diye sordum kendime. Anladım ki bu insanlar uy­ ku halinde ve uykudan uyanmak istemiyorlar. Geçen izinde Cuma namazına gittim, bir yerde Allah yazıyor, bir yerde Muhammed. Koskoca yazmışlar sanki Arapça bili­ yormuşuz gibi. Bu işten para kazanan imam da demiyor, hani sadece Allah'ı çağıracakhk bu mescitte diye. Hadis hikayesi anlatıp insanları oyalamaktan başka bir şey yapmıyorlar. Anlayacağın Edip abi, ayetler kimsenin umurunda değil. Uyuyor bu insanlar. TRT dahil bütün televizyon kanalları Sünnilik dininin propagandasını yapıyor. Okumayan, objektif düşünmeyi unutmuş bir toplumuz. Anlata anlata dilinde tüy bitti ama İslam dünyasının tek kurtu­ luşunun tek kitap Kuran'da birleşmek olduğunu anlayacak ka­ pasite yok bu insanlarda. Allah yardımcımız olsun. Seviyorum abi seni. .&_ Sevgiler, saygılar, teşekkürler... 302

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Reşad'ın Kitap ları Gülçin E. / 3 Şubat 2015

Merhaba Edip bey, Uzunca bir zamandır Kuran'ı meallerinden okuyorum. Rabbi­ min mesajını anlamaya gayret ediyorum. Her zaman samimi bir insan olmaya gayret ettiğimi söyleyebilirim. Yirmi dokuz ya­ şındayım. İngiliz edebiyah mezunuyum. Başlangıçta dini konu­ larile çok alakalı olmasam da rasyonel düşünme ve hayatı sor­ gulamam beni Kuran ile tanışhrdı. Bu yolda şöyle söyleyebili­ rim ki Cübbeli ile başlayıp, Hatipoğlu'ndan hızlı bir geçiş yapıp Caner Taslaman ve Mehmet Okuyanı takip etmeye başladım. İlk iki isim kesinlikle hemen süpürüp sileceğimiz tipler. Sizin yaklaşımınızı da biliyorum. Diğer iki isim ise beni daha çok ay­ dınlatan fakat hadisler konusunda daha orta yoldan giden iki iyi niyetli isim, diye düşünüyorum. Sizi ve Reşad Halife ismini Allah'a daha yakın olmak için dua ettiğim ve bir dönemde duydum. Özellikle namaz konusunda kafama takılanlar vardı. Videolarınızı izleyince namazı tama­ men yanlış kıldığımı anladım. Resmen şirk yapıyormuşum. Ha­ yız durumundan dolayı yılda üç-dört ay namazı kaçırdığımı an­ ladım. Beynimden vurulmuşa döndüm inanın. Camilerde res­ men şirk yapılıyormuş. Her yerde Allahın ismi elçisiyle aynı se­ viyede, aynı değerde tutulmuş. İnanın bu benim için bir uyanış oldu. Kuran okuyuşum bile değişti. Kendimin aslında bir müşrik ol­ duğunu hissettim. İşime geldiği yerde hadise uyuyor, sonra Ku­ rana uyuyordum. Çoğu ayeti hiç üstüme alınmadığımı gördüm. Sorgulamadan hikaye kitabı gibi okuyormuşum meğer. Rabbim inşallah samimiyetle doğru yolda olma duamı kabul etmiştir. Şimdi soruma gelelim. Reşad Halife sizce gerçekten bir elçi & 303

Edip Yüksel'e 114 Mektup

miydi? Ben kendisini çok samimi buldum. Anlathğı tebliğ me­ selesinde niçin ölümü göze alarak elçi olduğunu açıklasın ki, diye düşünüyorum. Ama söz konusu insan olunca biliyorsunuz durup düşünmek gerekiyor. Bir de onunla ilgili video sayısı çok az. Kendisinin daha fazla videosu ya da kitabı var mı? Kitapçı­ dan sadece "Kuran Görülen Mucize" adlı kitabını bulabildim. Kesinlikle eğer başka konularla ilgili doküman varsa kendisi­ nindiğer görüşlerini de bilmek isterim. Şimdiden teşekkürler. Allaha emanet olun.

• 304

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Ne Demek Bu 1 9 ? Emre Y. / 6 Nisan 2015 Sayın Edip, (sizden yaşça oldukça küçük olmama rağmen, size böyle diyebilmem bile aynca bir kültürde yeniden düzenleme ve reform ' dur.) Hareketiniz tarafımdan takip edilmekte ve takdir edilmektedir. Ben üniversite sınavına hazırlanan bir öğrenciyim. Uzunca süre­ ler yalnız kalıyorum. Yalnız kaldığımda, Allah'ı düşünüyorum. Sizden önce kafamı sorular kemiriyordu: "Evrim varsa Tanrı ne­ rede? (Caner Taslaman 'ın da yardımı oldu bu konuda.)", "İslam'da çocuk evliliği", "Turan Dursun'un iddialan" gibi birçok etken beni ateizme sürüklüyordu. Bende Kuran'dan çıkartabildiğim tek mesajı uyguluyordum: "Allah'ın ipine sarılmak." Ama daha fazla tutunamayacağım belliydi. Carl Sagan'ın bir sözü vardır: "Büyük iddia, büyük kanıt ister." Tanrı, hele de daha spesifik anlamda Allah, çok büyük kanıtlara ihtiyaç duyuyordu. Bazı argümanlar vardı. Ama embriyolojik argüman, pekala Mısırlı bir hekimden edinilmiş, evrenin geniş­ lemesi ise bir çeviri çarpıtması olabilirdi. Öyle bir argüman, öyle bir kanıt gerekliydi ki, hem Kuran'ı, inanılmaz ve benzersiz kılmalı, hem de onun insan sözü olmadığını ispatlamalıydı. On dokuz argümanını daha öncede işitmiştim ama itibar etmemiş­ tim. Çünkü hem Efe Aydal gibi ateistler, hem din adamları red­ dediyor ve itibarını zedeliyorlardı. Din adamları 19'a gereksiz, ateistler yalan veya düzmece, diyorlardı. Adeta ilginç bir ittifak vardı. Ben "Hiç kimsenin itibar etmediğine ben mi itibar edece­ ğim?" diyerek konuyu araştırmadan, Efe Ayda! gibi, "nümerolo­ ji bilim değil" diyerek geçtim. Bunun yerine Kuran'dan ben bir ispat bulmalıydım. İnternetten bir Kuran indirdim ama orada ayetlerin yeri farklıy­ dı. Orijinali gibi değildi. Müddessir Suresi, 4. sureydi. (Tam sıralama şu şekildeydi: Alak, Kalem, Müzzemmil, Müddessir. Neye göre .&, 305

Edip Yüksel'e 114 Mektup

6. 306

yaptıklannı bilmiyorum.) İlk üç sure hızla bitti, zaten kısalardı. Elime bir kanıt geçmemişti. Açıkça söylemeliyim, Kuran kendi anlahmının dışına çıkmayı sevmeyen bir kitap. Yani, iyilik, gü­ zel ahlak, yetimleri korumak, muhtaçlara yardım etmek, sıra­ dan konular. Birde ceza konusu var. Cezalardan çok ağır bir şe­ kilde bahseciiliyor. Bu ise benim aradığımın tam tersiydi. Sonunda bulamayacağımı düşünerek, uygulamayı silmeyi dü­ şünürken, 4. sureye geldim. Burada bir tablodan/levhadan/ek­ randan 19 rakamının yansıyacağından bahsediyordu. Bu ilginç geldi. Diğerlerine benzemiyordu. Burada ilginç bir ifade vardı. Ne demek yani; onun üzerinde 19 var? Bu ya bir saçmalık, ya bir işaretti. O an aklıma, annemin seyrettiği, kendine profesör dedirten şarlatanların cirit attığı, Yetiş Hayata programında Ömer Çelakıl'a yönelttikleri soru ve Youtube'daki tartışma gel­ di. "Ne dernek bu 19?" denilmişti Çelakıl'a. O da kem küm etti, lafı geveledi, tam bir cevap veremedi. Senin Youtube'deki videolarını izledim ve 19.org sitesindeki makaleleri okudum. 19 argümanını inceledim. Oldukça rasyo­ nel, mantıklı ve bir üstün zeka işi olduğunu düşünüyorum. Za­ ten böyle olması gerekirdi. Bu arada "Kuran yeterince mükem­ mel, ne gerek var" diyenleri, bu ucuz ve tamamen popülist söy­ lemlerinden ötürü tebrik ediyorum(!) Onlardan bu beklenirdi. Bu iddiayı dört ana sebeple kabul edemeyiz: 1- Kuran yeterince mükemmel, ne gerek var 19'a diyenler, embriyolojik argüman ispat edilmeden önce de, ne gerek var embriyolojik argümana diyenlerdir. Bugünde aynı kafa­ lardan aynı sesler çıkıyor. 2- Daha öncede dediğim gibi, ucuz ve popülist bir söylem ol­ duğundan, onları ilgilendiren gerçekte 19 değil, onun so­ nuçlarıdır. 19'un sonucu ise, açıkça fikri, düşünceyi tekrar uyandırmaktır. Uyuyan devi uyandırmak istemeyenler, ev­ rimsel Psikoloji ile rahatlıkla açıklanabilecek, stabiliteyi ko­ ruma peşindeler. (hoş, onlar evrime de inanmazlar.) Ah keşke bilselerdi! 3- 19 gibi bir mucizeye ne gerek var denilemez. Çünkü Ku­ ran'ın diğer mucizeleri gibi, iftiraya ve çarpıtmaya açık de­ ğildir. Onun üzerine çalışma yapan inkar ehli kimseler, bunun gerçekliğini araştırmış ve ona verecek cevap bulama-

Edip Yüksel'e 114 Mektup

yınca, benzerini üretme girişiminde bulunmuşlardır. Ama görünen o ki, pek başarılı olamadılar. 4- Kuran'ın hayran hayran okuduğunuz ve "Başka mucizeye gerek yok." diyebilecek kadar sevdiğiniz kısımları, çoğu zaman sizi bağlar, ateist, deist veya panteistleri değil. Bu onu bir tabloya çevirmektir. Siz tablonun çizilmiş tarafına bakıyorsunuz ama onlarsa aksi tarafta arkasına bakıyorlar. Kuran herkesi hayretler içinde bırakmalı ve bunu daha önce de söylediğimiz gibi rasyonel bir şekilde yapmalı. 19 bu kri­ teri tamamlıyor ve teknoloji çağımızın adına yakışır biçimde nasıl ki en ufak parçalarından itibaren bir gözlem uydusu nakış nakış işleniyorsa, Kuran'ında aynı şıklıkla işlendiğini gözler önüne seriyor. Keşke düşünselerdi.

.. 307

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Ölüm/Makinesi M.Y. /27 Nisan 2015 Selam hidayet tabi olan muvahhitlere olsun. 1992 yılında Hizbullah ile başlayan Allah'ı arama serüvenim El Kaide ile noktalanmış, hayahm; İbrahim'in gerçek ve kahksız dini ile nihayet ve hidayet bulmuştur. Bazı insanlar yazar olarak doğar, bazıları ressam olarak doğar. Ben savaşçı olarak doğduğuma inandım. Hizbullah'a çok hizme­ tim oldu. Ta ki El Kaide koridorlarına geçince Hizbullah'ın as­ lında Şia olduğunu El Kaide'deyken öğrendim. Sahih selef aki­ desi adında bir itikat verildi. İbn-i Teymiyye'nin usul-u din programlarına kahldım. Humeyni putunu bırakıp Muhammet elçiyi en büyük rab edindim. Ahmet bin Hanbel, Şafii, Maliki, Hanifi gibi putlarını oldu. Bunların yanı sıra Kurtubi, İbn-i Kesir, Taberi gibi putlar da edimdim. Hadiste İbn-i İshak, Tırmizi, İbn-i Mace, Ebu Davut gibi putlarını vardı. Fıkıhtaki putum ise Tahavi idi. Bütün bunları neden öğreniyordum? Kutsal savaş için(!) Haçlıların 11 Eylül'de başlathkları sefere karşı cihad hazırlığı yapıyorduk. Daha sonra Afganistan'a götürülüp, birer ölüm makinesine çevrilecektik. Bundan önce selef akidesini öğren­ memiz gerekecekti. Herkesin anında hüküm verebilecek ve icra edebilecek bir fıkıh bilgisine sahip olması gerekiyordu. İşid'ten bile daha tehlikeli olan bir yapılanmaya hizmet etmek için eğiti­ liyorduk. Din adına kadın, çocuk, ihtiyar demeden herkesi silip süpür­ müş, kasabaları haritadan silmiş, ashkları insanları elektrik di­ reklerinde haftalarca sergilemiş, kadınları recm etmiş Taliban örgütü saflarına kahlmak için yetiştirildik.

.&. 308

Afganistan savaşından sonra Irak'a gidip Ebu Musab Zarkavi tugaylarına katıldım. Bugüne kadar öldürülmemiş olmam ve

Edip Yüksel'e 114 Mektup

hidayetle ödüllendirilmem benim için Allah'a en büyük hamd vesilesidir benim için. Kendi başıma sorgulayarak hidayeti buldum. Şu anda beni düşman olarak gören eski arkadaşlarım bana "Sen Edip Yüksel gibi konuşuyorsun" deyince, bu ismi Youtube'den takip ettim. O günden itibaren kendimi geliştirmeye çalışhm. Bir 4 Nisan günü (2015) İbrahim'in dinine (İslam) girdiğimi ilan ettim. Bu cesareti Edip Yüksel'in videolarını izleyerek buldum. Din adına işlenen sahtekarlıkları bu kadar net bir şekilde ortaya koyan Edip Yüksel, benim gerçek anlamda hidayete kavuşma­ ma vesile oldu. Hayatının büyük bölümünü emperyalizme karşı fiziki ve strate­ jik savaşla geçirdiğini sanan ben, alemlerin tek efendisi ve gö­ rünün/görünmeyen orduların komutanı olan Allah'a hamd ederim. Allah emrine galiptir; fakat insanların çoğu anlamaz!

... 309

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Allah Razı Olsun Semih Y. / 16 Mayıs 2015 Bir yerden duyarak, tavsiye alarak izlemedim onlarca videoyu. Nasıl şanslı bir kişiyim ki açıklayamayacağım bir şekilde video­ lar önüme geldi. Nasıl başladım, ne sebeple başladım hahrlamı­ yorum. Şükürler olsun Allah'a! Herhangi bir cemaat içerisinde dinimi öğrenmedim ama dini konularda bayağı eğitim gördüm, bayağı düşündüm, önemse­ dim. Her şeyi doğru yapsam da yaptığım tek yanlış şey Ku­ ran'ın okumamış olmaktı. Bu durumda yaptığım doğru şeylerin kıymeti ne kadar olabilirdi ki? Mezhepçilik ve hadis hurafelerinden soğumam sizden önceydi. Birkaç tık kalmıştı ki Allah dışında her şeyi reddedip deist ola­ yım. Çünkü en şüpheye düştüğüm vakitlerde bile Allah'ı -tek tanrıyı- terk etmeyi düşünmemiştim. Akılcılık her zaman ön plandaydı. Sizin onlarca videonuzu izledikten, yazılarınızı oku­ duktan sonra Kuran-ı Kerim'i okumaya başladım. Sadece Baka­ ra suresi bile aklıma, düşündüklerime, en büyük nimet olan beynime ihanet etmemiş olduğumu anlamamı sağladı. Allah razı olsun!

... 310

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Zebralar Gibi Kaçıyorlar Uğur ?/ 1 7 Haziran 2015 Merhaba Edip bey, Ben Belçika'da yaşıyorum ve size Youtube'de yayınladığınız vi­ deolarınız için teşekkür etmek istiyorum. Videolarınızı 2013 yı­ lının Aralık ayından beri izliyorum. Bir başka değişle; ikinci ço­ cuğumun doğum gününde, üç-dört gün süren grip hastalığım süresince yataktan çıkamadığım ve Youtube'ye "İslam'da recm cezası yoktur" diye yazdığım günden itibaren . . . İsminizi Youtube'de gördüğümde "Din adına masal anlatan bir başka hikayeciyi daha ... " diye geçirdim aklımdan. İsmini­ zin Türkçe olması o anda bana Nihat H.'yi anımsattı nedense. Amerikan dolarıyla çalışan hocalar . . . Ama videonuzu iyi ki iz­ ledim. Çok hasta olmama ve baş ağrısı nedeniyle yerimden doğrulacak halim olmamasına aldırış etmeden yeni doğum yap­ tığı için hastaneden henüz taburcu olmuş eşimin yattığı odaya koştum. "Az önce birini izledim Youtube'de, İslam adına bildi­ ğimiz her şeyin tahrif edilmiş olduğunu söylüyor ve bunu Kuran ayetleriyle ispatlıyor." dedim eşime heyecanla. önceleri şüphelerim vardı ama yine de size dinlemeye devam etmeye karar verdim. Diğer din adamlarının yüzde doksan do­ kuzu gibi olduğunuzu düşünmeme sebep olacak bir hikaye an­ lattığınızda bu kararımdan vazgeçecektim. Neredeyse iki yıl sü­ ren Edip Yüksel videoları izleme sürecimin sonunda size şu ne­ denlerden ötürü teşekkür etmek istiyorum; Ben bir Aleviyim ve İslam dünyasının çoğunluğunu oluşturan­ ların kurguladıkları şeytanı hikayeler beni sinirlendiriyor. Ka­ naatimce herkes kendi İslam anlayışıyla ilgili olarak ikiyüzlü bir tavır içinde. Bu tavrın doğru olmadığına inanıyorum. İnsanlar Allah'ın sözlerini suiistimal ediyorlar. (Bu tavnn sebebi Allah'a varlığına herhangi bir delilleri olmadan inanmalan)

6. 311

Edip Yüksel'e 114 Mektup

.& 312

Ben Allah'm varlığına inanıyorum ama Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar hemen her konuda ciddi tahrifatlar yapmışlar. Ne zaman onlarla tartışmaya girsem, bana hadislerle ve Kuran ayetleriyle karşılık veriyorlardı. Hadisleri delil getirdiklerinde onlara cevap veremiyordum. Sizin videolarınızı izledikten son­ ra bu konular benim için daha açık ve anlaşılır bir hale geldi. Bütün algım değişti. Şimdi Allah'm varlığına sadece inanmıyorum aynı zamanda O'nun varlığım BİLİYORUM da. Her gün ikiyüzlülükle karşı­ laşsam da artık kızmıyorum. Çünkü Suudilerin reklamını yap­ hkları dinin aslında Kuran'm dini değil hadislerin dini olduğu­ nu biliyorum. İslam tarihini araşhrdığımda Suud ailesinin gücü nasıl ele geçirdiğini görmem bu anlayışımı iyice pekiştirdi. Şimdi Kuran'ı okumadığım her gün bana büyük bir kayıp gibi geliyor. Sizin Kuran çevirinizi okuyup diğer çevirilerle karşılaş­ hrıyorum Edip Bey. Böylece diğer çevirileri neden okumamam gerektiğini anlıyorum. Ben Belçika doğumlu ama aslen Faslı olan, Sünni köklere sahip bir hanımla evliyim. Bazen konuşup tarhşıyorum eşimle. Sizin videolarınızı izledikten sonra arhk eskisi kadar sık tartışmama­ ya başladık. Arhk sadece Kuran'm dinin tek kaynağı olduğu konusunda sohbetler ediyoruz. Birbirimizi dini konularda suç­ lamıyoruz. Ben arhk kendimi Alevi olarak tanımlamıyorum. Eşim de kendisini Sünni olarak tanımlamıyor. İkimiz de Bir olan Allah'a inanıyoruz. Din konusunda kimseye güven olmayacağı şüphesiyle dinle­ meye başladığım ve sonunda size teşekkür etme noktasına gel­ diğim konuşmalarınız için minnettarım. Biliyorum ki Allah her yerdedir. Biliyorum ki Kuran ve Hadis aynı şey değildir. Allah'a kesinlikle inanıyorum ve O'nun isminin yanma başka bir isim koymuyorum. Eskiden Kureyş kabilesinin Hüseyin ve Ali ile ilgili ikiyüzlülü­ ğü konusunda konuşurdum. Şimdi inanıyorum ki her ikisi de bizim gibi birer insandı ve Tevhid mesajı uğruna ellerinden ge­ leni yaparak şehit oldular. Allah yolunda sana kolaylıklar dilerim Edip. Gerçeği haykırdı-

Edip Yüksel'e 114 Mektup

ğın sürece; cahil, aklını kullanmayan ve Allah'ın mesajını takip etmeyen insanlar her zaman bir şeyler söyleyip duracaktır. Ba­ zen yapılan eleştirileri okuyorum, ama ciddiye almıyorum. Açıkça görüyorum ki "Zebralar gibi kaçıyorlar" ve ben halleri­ ne gülüyorum. Şunu da söylemek isterim ki senin mücadeleni görünce elçilerin tevhid mücadelesinin ne kadar zorlu bir mücadele olduğunu anlıyorum. Elçi olduğunu söylemiyorum ama sen de bu dünya­ da benzer bir mücadelenin içindesin. Tevhid mesajını anlathğın için eleştiriliyorsun. Son olarak 19 rakamı konusunda birkaç şey söylemek istiyo­ rum. Bu konuyla ilgili olan kitabını aldım, okudum ve anlama­ ya gayret ettim. Henüz hepsini bitirmedim ama Kuran'da ay (şehr) kelimesinin 12, gün (yevm) kelimesinin 365 kez tekrar­ landığını söylemen ilgimi çekti. Benim için bu durum Kuran'ın insan yapımı olmadığını gösteriyor. Bu günümüz insanı için bir mucize olsa gerek. Yine de kitabı okumaya devam ediyorum. Kesin kararımı henüz vermedim E-Mailime burada son vermek istiyorum. Size tekrar teşekkür etmek isterim Edip bey. Allah'a da sizi karşıma çıkardığı için şükrediyorum. Sayenizde açık fikirli olmayı ve dinlemeyi öğ­ rendim. Bu yazdıklarıma cevap verme fırsah bulamazsanız size gönül koymam. Sadece Belçika'da da sizin videolarınızı izleyen, ömrünü tevhid mesajını yaşamaya adamış, her gün Allah' a dua eden ve Kuran' ı okuyan biri olduğunu bilin. Saygılarımla . . . (Türkçe de biliyorum ama benim için İngilizce yazmak daha kolay. Yine de İngilizce yazarken bile birçok gramer hatası yapıyorum)

... 313

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Kaçarak Yaşamak Osman G. /1 Temmuz 2015 1

Öncelikle selam ve barış dileğiyle, Az önce bir mail yolladım ancak yoğun olduğunuz için sonra okuyacağınıza dair bir yazı aldım. Bu yazımda sadece size şunu bildirmek isterim bundan sonra hadis-risale vs. gibi hurafeleri gömdüm. Sadece Kuran'ı okumaya karar verdiğim ve sadece Al­ lah'a kendimi özgüledim. Arkadaş çevrem tamamen Sünni bir toplum. İçlerindeyken eski inancım olan Aleviliği söyleyemezdim. Neden bilmiyorum. Bel­ ki de aralarında barınmak içindir. Belki de toplum psikolojisi... Anlamsız mezhep çalışmaları, uydurulmuş dinler ... İnanır mısın bir ara çömelerek su içerdim. Köpek havladığı zaman şeytan geldi zannederdim. Karanlıktan korkar, sanki evi cinler basmış diye düşünürdüm. İnan seni samimi bulduğum için sana yazı­ yorum, sana güveniyorum. Sende bana güven veren bir tebes­ süm hissettim. Ben kendimi yıllardır ifade edemediğimden, hep kaçarak yaşa­ maya çalıştım. Cübbeli bir adam gördüğümde, bir caminin önünden geçtiğimde çok korkardım. Okulda hep bizi korkuttular din derslerinde. Televizyonlardaki din programlarını görünce hipnoza geçen bir insandım. Sizi iki aydır izliyorum. Sürekli izli­ yorum. Edip sizi çok sevdim. Ama bir vaiz, hoca gibi değil, bir abi ve öğretmen gibi sevdim. Aklımı kullanmaya başladım şimdi. Edip abi, biraz karışık yazıyorum kusura bakma. Ben hayahmda ilk defa birine mail atıyorum; içim içime sığmıyor ... Senin gibi akıllı ve erdemli bir adama bunları yazmak gerçekten çok güzel. Birazdan Youtube kanalınızdan bir başka videonuzu izleyip yeni şeyler öğreneceğim ve sorgulayacağım. Bu size aslında bir teşekkür yazısı. .. Fırsat oldukça size soru ve görüşlerimi yazacağım. Tekrardan yeni videolarınızı bekler, ai.6_ lenizle sağlık ve esenlik dilerim. 314

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Başörtülüsün, Okuyamazsın ! Hanife Y. /10 Ağustos 2015 Van'ın (. . . ) ilçesine,bağlı eski adıyla (. . . ) yeni adıyla (. . . )'da 1970 yılında doğdum. Bizim köyde okul yoktu. 1978'de ilk defa kö­ yümüzde bir okul açıldı. Kızlar okula gitmeli mi gitmemeli mi tarhşmaları arasında dedem -nur içinde yatsın- siz göndermez­ seniz göndermeyin ben torunumu okula göndereceğim, dedi ve sekiz yaşında okula kaydedildim. Sınıfta tek kızdım ve yaşları benden büyük, sözlü ve nişanlı er­ keklerle birlikte okuyordum. Biraz olsun okuma yazma öğren­ sinler diye aileler erkekleri gönderiyordu okula ama kız yoktu. Kızların okula gitmesine haram ya da yanlış gözüyle bakılıyor­ du. Bir süre tek başıma gittim okula. Sonrasında tek kalmaya­ yım diye amcamlar da iki kızlarını gönderdi okula. Sonrasında bir kaç kız öğrenci daha geldi. Öğretmenlerimiz Türkiye'nin ba­ tısından gelmişlerdi ve Kürtçe bilmiyorlardı. Biz de Türkçe bil­ miyorduk. Sınıfta dilsiz ve sağır gibi kimse birbirini anlamıyor­ du. Devletin zulmünü mü törenin zulmünü mü anlatayım! Okulda tabir caizse zehir gibiydim. Çok kısa sürede okuma yazmayı öğrendim. Öğretmenlerim hayret ediyorlardı bu başa­ rıma. Birinci sınıftan üçüncü sınıfa doğrudan geçtim. Başarılı bir öğrenci olduğum için sınıf atlamıştım. Beş yılda bitirmem gere­ ken okulu dört yılda bitirdim. Beşinci sınıftayken okul adına kahldığım bilgi yarışmasında birinci oldum. Bu yarışmadan sonra ilçe kaymakamının, milli eğitim müdürünün, okulumuza gelen bir müfettişin, öğretmenlerimin tüm çabalarına ve dedemin de çok istemesine rağmen annem "Asla!" dedi ve babamı da o yönde ikna etti. Ve ben okula gönderilmedim. Çünkü ben bir kızdım. Kızların okuması ayıplı

6 315

Edip Yüksel'e 114 Mektup

ve bizim kültürümüzde benim okula gitmem ailemize yakış­ mazdı. İlkokuldan mezun olduğumda Türkçeyi doğru düzgün konuşamıyordum. Anlıyordum ama cümle kuramıyordum. Konuşmam bir türlü istediğim gibi olmuyordu. Bu durum beni çok üzüyordu. Mezun olduktan üç yıl sonra evimize televizyon alındı. Ben o zaman televizyonu Türkçeyi öğrenebilmek için izliyordum. Türkçeyi bu şekilde öğrendim. Okuma yazmam çok iyiydi ama konuşmada zorlanıyordum. O zaman şartlar farklıydı. Anne ve babalar dil bilmedikleri ve televizyon gibi şeyler olmadığı için çocuklar Türkçeyi öğrenemiyordu. Bu durum kuşaklar boyu devam etti. Devlet de bu yönde bir çalışma yapmadı. Kürt ço­ cukları çok çile çekti eğitim konusunda. Diyebilirim ki yıllarca gözyaşı döktüm. İçimde karşı çıkamadı­ ğım bir okuma aşkı vardı ve ne zaman okula devam eden birini görsem boynumu büker bakardım. Keşke ben de bunlar gibi ol­ saydım, derdim. On üç yaşıma bashğımda hiç beklemediğim bir şey oldu! Baba­ mın amcasının oğlu beni oğluna istedi ve dünyam başıma yıkıl­ dı. Yaşım küçük, amcamın oğlu ile ilkokulu beraber okumuşuz ve ben onun kişiliğinden nefret ediyorum ... Değil evlilik kolay kolay konuşmuyorum bile kendisiyle... İlk istediklerinde dedem yaşı küçük, dedi. Vermedi beni ama önemli bir şey vardı; bizim törede akraba isteyince bir kızı, başkası istemezdi artık. Benim de öyle oldu. Arlık onların malı olmuştum, beni bir başkası is­ teyemezdi! Kan dökülürdü. Bu korkular içinde on beş yaşıma geldim. Korktuğum başıma gelmişti. Aile büyüklerimin kararıy­ la amcamın o en sevmediğim oğluna verildim. İstemiyorum, dedikçe ve direndikçe dayak yedim.

.6. 316

Nişan yüzüğüm benim rızam dışında eve getirildi. Şimdiki gibi değildi, yüzük parmağa takılmasa da olurdu. Yüzüğü eve bırak­ tılar ve gittiler. Aylarca direndim, direndikçe dayak yedim. Da­ yak yedikçe ahd ettim. Bu zulme boyun eğmeyeceğim, dedim ve nişanı geri çevirdim. Bu dava tam yedi yıl devam etti. Kos­ koca bir aile ile bir köyle tek başıma mücadele ediyordum. Ola­ cak diyorlardı; başka çaresi yok, ya öleceksin ya da bu evlilik olacak. Çünkü sen bizim namusumuz oldun, seni başkasına yar etmeyiz ...

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Bu yedi yıllık süre içinde ne yapabilirim nasıl kurtulabilirim di­ ye çarelerini ararken köyümüze Adana'dan bir öğretmen geldi. Eşi dikiş nakış kursu hocasıydı. Ben bu kursa gittim. Orada da nakış işini hemen kavrayınca kadın beni çok başarılı buldu. Ba­ na madem ailen seni okutmadı bu yönde kendini geliştir, usta öğretici olursun, çok yeteneklisin ama bunun için diploma isti­ yorlar, dışarıdan al bu diplomaları, böylece bir mesleğin olur dedi. Ortaokul diploması bile yeterliydi. Bu fikir benim hayahmın dönüm noktası oldu. Heyecandan tit­ remiştim. Ne yani okulu dışarıdan okuma diye bir şey mi var? Yani ortaokulun ve lisenin sıralarına oturabilecek miydim? Bu düşünce bile beni heyecanlandırdı. Fakat bir problem vardı; ai­ lemi nasıl ikna edebilirdim? Beni şehir merkezine kim götüre­ cek, okula kaydımı kim yapacak? Yol bilmem, iz bilmem. Nişan meselesi yüzünden kapının önüne çıkamıyorum. Bir kızın şehir merkezine tek başına gitmesi mümkün değil. Bütün bunları dü­ şünürken sabaha kadar uyuyamadım. Günlerce aileme konuyu nasıl açacağımı düşündüm. Nihayet bütün cesaretimi topladım ve babama konuyu açhm. Annem olmaz, babam olabilir, dedi. Neyse . . . İzin çıkmışh. Bir akrabamdan yardım istedim, sağ ol­ sun o da, okursan ve ailen izin verirse sana yardım ederim, de­ di. Çünkü tek başıma gidip okula kaydolmayı bile bilmiyor­ dum. Bu akrabam lise mezunu olduğu için biliyordu bu konula­ rı. Okula kayıt olacağım gün ben, dedem ve o akrabam gittik. Kaydımı yaptılar. O zamanki sisteme göre bir yıl içinde mezun olunabiliyordu. Ben de öyle yaptım; bir yılda ortaokul, bir yılda da lise diploması aldım. Artık lise meiunuydum. Aynı yıl için­ de halk eğitim müdürlüğüne bağlı dikiş nakış kursu açhm kö­ yümde. Aynı yıl ÖSS'ye başvurdum ve sınava hazırlanmaya başladım. Yıl 1993, ben uzak bir akrabamdan aldığım 1960'lı yıl­ lara ait eksik sayılı ve eski püskü dergilerle sınava çalışıyorum. Hem de gizli gizli ... Komşular bilmemeliydi, ayıplı(!) Ailem bu ayıbın(!) bilinmesini istemiyordu. Nişanı reddettiğim amca tara­ fım da bilmemeliydi. O yıl girdiğim üniversite sınavında liseyi okumuş, kimisi de dershaneye gitmiş pek çok erkek öğrenci arasında dereceye girdim. Buna çok sevindim ve birinci aşamanın puanıyla tek bir .&_ 317

Edip Yüksel'e 114 Mektup

okul tercihi yaphm. Mesela İstanbul Üniversitesi Muhasebe bö­ lümüne gidebilirdim ama ailem göndermez diye meslek okulu­ nu tercih ettim. Okulun ikinci yılının ikinci döneminde 28 Şubat post modern darbesi yapıldı. Tam hayallerimi gerçekleştirme fırsahnı bulmuş, ailem durumu kabullenmişken bu kez de dev­ let çıkh karşıma; başörtülüsün okuyamazsın, dedi. Her gün o korkuyla okula gitmek. .. Okula alınmama ya da atılma korku­ su ... Zaten mezun olmak üzereyim . . . Bu mesele canımı çok sıkh ve nihayet başımı açmadan mezun oldum. Psikolojim alt üst olmuştu. Hayatımda hiç bir şey değişmeye­ cekti. Bölümümü dört yıllığa tamamlayacaktım. Ya da edebiyat okumak için hazırlanacakhm. Tekrar sınava girecektim ama bir anda her şey tepetaklak oldu. Ve yine eğitim hayatım bitti, Mezun olup evime döndüğüm ilk hafta ilçe nüfus müdürlü­ ğünden iş teklifi aldım. O zaman KPSS şartı yoktu, direkt kad­ rolu olarak işe başlayacaktım. Çok sevindim bu teklife ama bir şart vardı; başımı açmam gerekiyordu. İnancım gereği başımı açamazdım. Bu iş hayalim de yarım kaldı, hatta başlamadan bit­ ti. Eve dönünce inanılmaz bir psikolojik baskı gördüm çevrem­ den; okudun da ne oldu, sen gerçekten üniversiteye gittin mi yoksa bize yalan mı söyledin, diyorlardı. Mezun olduktan yaklaşık üç ay sonra milli eğitim müdürlüğü ücretli (vekil) öğretmen alınacağına dair bir ilan yaptı. Başvur­ dum. Öğretmenliği köyde yapacaktım. Başörtüsü köyde engel olmaz, diye düşündüm. Ücretli öğretmenlik için milli eğitim müdürü mülakata çağırdı bizi ama ben başörtülüyüm diye mü­ lakata bile yapmadı benimle. Yani adam benimle konuşmaya korktu. Üniversite mezunu olmayan, çoğu lise mezunu insan­ larla dolu ilçede, ben sayılı üniversite mezunlarından biriydim ama mülakat odasına bile alınmıyordum. Orada ağladım, ken­ dimi tutamadım. Bir peruk bulup eşarbımın üzerine takbm. Böylece lütfedip beni içeri aldı müdür. Hiç unutmam üç soru sordu:

A 318

İstanbul' un fetih tarihini, eğer görevi alırsam dersi nasıl bir me­ totla vereceğimi ve bir de adımı . . . Hepsi bu kadar. Mülakat so­ nunda başarılı olmadığımı söyleyerek beni öğretmenliğe kabul etmedi. Liseyi zar zor bitiren komşumuzun bir oğlu vardı, onu bile görevlendirmişti. Ağlayarak oradan ayrıldım. İşin kötü ta-

Edip Yüksel'e 114 Mektup

rafı mülakah geçemediğimi düşündü herkes. Üstelik bir de alay etmeye başladılar benimle. Günlerce evden çıkamadım. Bu ka­ dar saçma sapan bir şey yüzünden bunalıma soktular beni. Böylece ücretli öğretmen olamadım. Aradan birkaç ay geçti. İz­ mir'e dayımlara gittim. Altı ay kaldım. Bu süre içinde dikey ge­ çiş sınavına başvurdum. Ege Üniversitesi kampüsünde sınava girdim. Görevli başımı açmamı söyledi ama ben açmadım. Kı­ zım aklını başına al bu senin geleceğin aç başını, dedi. Ben aç­ madım, sınava devam ettim. Sandım ki göz yumdu. Kağıdımı teslim ettiğimde; "kılık kıyafet kanununa uymadı/iptal" diye yazdı kağıdıma. Sınavım iyi geçmişti ama bu şekilde muamele gör­ mek...! Ağlayarak binadan ayrıldım. Sınav sonucum yayınla­ madı bile. Aynı yıl belki bir kez daha üniversiteye giderim ha­ yaliyle ÖSS sınavına girdim ama o da olmadı. Boş bir mücade­ leydi, kazansaydım bile başörtüsüyle üniversiteyi okuyamaz­ dım. Tekrar Van'a, köyüme döndüm. Okuduğum bölümle ilgili bir iş bulamadım. Büyük bir hayal kırıklığı ve ümitsizlikle köyde ha­ yahma devam ettim. Onca mücadelem adeta boşa gitmişti. 2002 yılında yüksekokulda öğrenciyken ( ...) Cemiyeti kız yurdunda kalmışhm, oranın idarecileriyle tanışıyordum. Bir gün hiç bek­ lemediğim ve çok sıkınhda olduğum bir anda (o anı hiç unut­ mam) telefon geldi. ( ...) Cemiyeti kız yurdunda çalışmak istiyor musun, eğer ailen izin verirse iki gün sonra gel işe başla, dedi­ ler. Mutluluktan uçuyordum adeta. Ailem biraz karşı çıkh ama onları ikna ettim. İki gün sonra yurtta işe başladım. Bir ay sonra da yurt müdürü olarak işe devam ettim. Bu benim için bir dö­ nüm noktasıydı. Yurtta sekiz yıl çalışhm. Hayatımın en güzel günlerini orada ge­ çirdim. Fakat bir yandan da sınavlara girmeye çalışıyordum. İş­ letme bölümüne yeniden kayıt yaphrdım ama sınavına alınma­ dım. KPDS'ye girdim, sınav salonundan atıldım. Üç veya dört yıl ara verdim. Sonra işletme bölümüne tekrar kaydımı yaphrdım. Sınav günü gözetmen kavga gürültü beni dışarı attı. Bu sınavım da boşa gitti. Sınavlara giremediğim için bir süre sonra kaydım silindi. Israrla yüksek öğretimimi dört yıllığa tamamlayıp bir yerlere gelmeyi amaçlıyordum. ALES sınavına girmek istiyo-

6 319

Edip Yüksel'e 114 Mektup

rum, yüksek lisans yapmak istiyorum ama bir türlü mezun olamıyorum. Bütün bunların üstüne bir de başörtülü yurt mü­ dürlüğü yaptığım için soruşturma geçirdim. Serbest muhasebeci olmak için girmem gereken bir sınav vardı. Çok zor şartlarda bu sınava girdim. Hem de merkezi sistemle yapıldığı için Van'dan İstanbul' a gitmem gerekti, onu da kazanamadım. 2010 yılına kadar mevcut işime devam ettim, 2010 yılında ayrıl­ dım. Çok pişman olmuştum. Tekrar köyüme döndüm. Yıllar sonra tekrar ücretli öğretmenliğe başvurdum ve nihayet kabul edildim. Ücra bir köye verdiler. İlk gittiğimde çok zorlandım. Orda da yine başörtü meselesin nedeniyle uyarıldım ama atıl­ madım. Son dört yıldır aynı göreve devam ediyorum. Yöremde birçok ilki başaran tek kadın benim diyebilirim; orta ve liseyi dışarıdan bitirip üniversitede okuyan tek kız ... Töreyle mücadele eden çok az sayıda kadından biri... Ve bu töre ile mü­ cadele konusunda pek çok kızın benim yaşadığım şeylere kur­ ban gitmemesine vesile olup bir anlamda öncülük yaptım. Ehli­ yeti ilk alan kız ... İlk kez araba alıp kullanan yine bendim. Bu yörede benden sonra birçok kadın araba kullanmaya başladı. Kızların okumamasına karşı daima mücadele ettim. Bu anlamda ilkokuldan sonra okutulmayan kız kardeşimi lise sınavlarına hazırlayarak açık öğretimden mezun ettirdim. Ailemin çok karşı çıkmasına rağmen Türkiye'de okuma imkanı bulamadığı için Azerbaycan'a götürüp tek başıma, aile desteği olmadan tıp fa­ kültesine kaydettirdim. Kardeşim doktor oldu diye seviniyo­ rum. Çünkü inanılmaz bir tıp sevdası vardı bende. Ailem okutmadığı için büyük bir ukde olarak kaldı içimde. Ne zaman bir doktor görsem gözlerim doluyor. Hayatım mücadele ile geçti, yapamazsın demekle kalmadılar önüme defalarca engel koydular, koymaya da devam ediyorlar. Yılmamam gerekiyor, İşte bu sebeple güçlü bir kadının sizin desteğinize ihtiyacı var.

.. 320

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Eksi Bir Dost Ömer G. / 21 Eylül 2015 Edip kardeşim, Youtube' deki bütün videolarını izledim. Bu ara­ lar senin kitaplarını okumaya çalışıyorum. Tabii ki bulabildikle­ rimi... Malum, Türkiye'de kitaplarının hepsini bulmak mümkün değil. Bu arada ben 1966 Kütahya doğumluyum ve İstanbul'da yaşıyorum. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap Dili ve Edebiyah Bölümü mezunuyum. Babanız Molla Sadrettin Bey ile - ben henüz Kütahya' da İHL de öğrenci iken - iki defa Fatih'teki evinizde görüşmüştüm. Seninle de -1986-87 yılları idi sanırım- Fatih Camiinin arkasındaki Fetih yurdunun yanındaki çay ocaklarının birinde iki arkadaşımla birlikte çay içmiş ve kısa bir süre sohbet etmiştik. Elbette senin beni hatırlaman mümkün değil. Tahmin edebileceğin üzere ben de ehl-i sünnet dinine mensup biri iken Rabbim bana hidayet etti. Böylece ben de dinimi sade­ ce Allah'a has kılarak özgür bir birey ve muvahhid bir Müslü­ man olmaya çalışıyorum. Henüz İHL öğrencisi iken bir iki kitabınızı okuduğumu hahrlı­ yorum. Yusuf'un 40. Emri adlı şiir kitabınız idi ismi sanırım okuduklarımdan biri. O zamanlar tüm aleyhe propaganda ve eleştirilere rağmen size karşı hep hüsnü niyet beslemiştim. Ga­ liba ben de senin gibi imalat hatasıyım! Neyse çok uzathm, sadece kendimi kısaca anlatmak istedim. Sana daha sonra bazı konulara ilişkin değerlendirmelerimi gön­ dermek istiyorum. Görüşmek üzere... Selam ile.

• 321

Edip Yüksel'e 114 Mektup

19'a Tanık Olmak Mustafa Akıncı / 29-31 Ekim 2015 Edip Yüksel'in Giriş Notu: Youtube kanalımdaki "Tevbe Suresinin son iki ayeti" başlıklı vi­ deoda kendisine hitap ettiğim Mustafa Akıncı adlı kişi eleştirim ve sorularım üzerine hayalını değiştiren bir sorgulama yaşıyor ve 19 sistemine tanık olup dinini sadece Allah'a özgülüyor. Mus­ tafa Akıncı, Sünnilik dinini terkedip müslüman olduktan sonra bloğunda mezhep ve tarikat yerine islamın mesajını paylaşmaya karar verdi: http://mustafaakincigroup.blogspot.com.tr/

A 322

Mustafa Akıncı 31 Ekim 2015 Edip Yüksel'in "Tevbe Suresinin Son İki Ayeti" isimli videosun­ da (24.38-26.00 dk) "MUSTAFA AKINCI SEN MÜNAFIKSIN" demeseydi, bugün sizlere küfür ediyor olacaktım. Allah'a hamd olsun. O videoyu bir kez daha izledim şimdi, Edip abiye ken­ dimi bir kez daha borçlu hissettim. Allah senden razı olsun Edip abi. Edip Yüksel 'in benim hakkımda dedikleri doğrudur. 1Ben ömrünü Sünniliğe ve Tasavvufa vermiş biriyim. Ver­ diği blog sayfamda değişimi fark edeceksiniz, eski yaz­ dıklarım ile son zamanlarda yazdığım yazıların içeriği arasında dağlar kadar fark var. 2Ben EDİPİST, ONDOKUZCU, ŞUCU, BUCU değilim. Muvahhit bir Müslümanım. Benim mesajı anlamama ve­ sile olan Edip Yüksel'dir. Bu mesajın mutlak doğruluğu­ nu, anlatmama yarayan sistem 19 MUCİZESİ'dir. 3Eleştiri yapan birçok arkadaştan ya da yorum arkadaşlar kadar Kur'an-ı Kerim'e, hadislere, müctehit ekollerine, ta-

Edip Yüksel'e 114 Mektup

savvuf doktrinlerine konu ve bütünlük bakımından hakim biriyim. 4İsteseydim koca bir dergahın idarecisi olarak, onlarca ki­ şiyi kendime mürit edip muhteşem bir hayat sürebilir­ dim. Allah'a hamd olsun ki, dinimi yalnız Allah'a özgüle­ yerek ne kendimi bir başkasına köle etmedim ve bir baş­ kasını kendime köle etmiyorum. Buna tanık olduğumu ilan etmeden Bahailik, Şiilik, 5Brahmanizm, Hıristiyanlık, Ezidilik, Musevilik, Deizm ve Mutezile gibi felsefi, dini, gelenek kültürlerini de incele-, miştim. Her gün bu konuyu daha iyi incelemek için Matematik ve 6Arapça derslerine başladım. Hiçbiriniz ama hiçbiriniz benim kadar Edip'e de düşman 7değildiniz. Ama erdemli davrandım, Edip'i sorguladığı­ mm % lO'u kadar kendi hocalarımı sorguladım. Sorgula­ malarıma verdikleri mantıksız cevaplar, korkak tavırlar ve öfkeleri bende bazı şeyleri uyandırdı. Sonuç kimsenin kimseye gaz verdiği yok. Yeni bilgiler sizin fi­ kirlerinizi değiştirmiyorsa, büyük bir sorun vardır demek. Selam ve sevgilerimle ... NOT: Yüce Allah Edip abiye yardım etsin ©Edip ahinin sayfa­ sındaki yorumlara bakınca, iki şeyi çok daha iyi anladım: 1- Demek bir zamanlar ben de aklım, kurnaz bir papaza, ima­ ma, hahama köle etmiş biriydim ki; kendimi gördüm bazı yorumlarda. Cehalet... Salaklık... Ukalalık... Kibir... 2- Edip Yüksel'in sırtındaki davanın büyüklüğünü anladım. O sebeple arkadaşlar bize çok iş düşüyor. Videolarla, yazılarla, makalelerle MESAJI vermek, yaymak ve anlatmak için çok uğ­ raşmamız lazım. Allah Bizimle Olsun. 19'a Tanık Olmak İsmine, tipine, aksanına bile alerji duyduğunuz Edip Yüksel 'in paylaşımlarım yapmam, Edip'i kendime arkadaş etmem, Kuranı Kerim'den başka hiçbir İslami değeri kabul etmemem... Bu du-

6 323

Edip Yüksel'e 114 Mektup

rum çoğunuzda bazı sorulara sebep oluyor. Farkındayım. Kimi direkt diyor... Kimi dolaylı diyor ... Kimi korkakça, sinsice, adice arkamdan iftiralar alıyor. Pekala. Bu durumun üzerine yazıyorum: 1- Ben ömrünün büyük bir kısmını; Sünniliğe ve Tasavvufa vermiş biriyim. Google Blog sayfamda bu değişimi fark edeceksiniz, eski yazdıklarım ile son zamanlarda yazdığım yazıların içeriği arasında dağlar kadar fark var. 2- Ben EDİPİST, ONDOKUZCU, ŞUCU, BUCU değilim. Mez­ hebim, örgütüm, tarikahm bile yok. Muvahhit bir Müslü­ manım. (Doğadaki her şeyle BARIŞ içinde yaşayarak/yaşamaya gayret ederek Tek Bir İlaha Teslim olan biriyim.) Benim mesajı anlamama vesile olan elbette Edip Yüksel'dir. Bu mesajın yani Kur'an-ı Kerim'in mutlak doğruluğunu, anlatmama yarayan sistem 19 MUCİZESİ'dir. 3- Edip Yüksel'e, Reşad Halife'ye ve 19 Mucizesi'ne eleştiri ya­ pan birçok arkadaştan daha iyi ya da eleştiri yapan o arka­ daşlar kadar Kur'an-ı Kerim'e, hadislere, müctehit ekolleri­ ne, tasavvuf doktrinlerine konu ve bütünlük bakımından hakim biriyim. 4- 19'a tanık olmam beni zengin etmedi. Servet sahibi, nüfus gücü, politik gücü olan biri de etmedi. Oysa; isteseydim ko­ ca bir dergahın idarecisi olarak, onlarca kişiyi kendime mü­ rit edip muhteşem bir hayat sürebilirdim. Allah'a hamd ol­ sun ki, dinimi yalnız Allah'a özgüleyerek, kendimi bir baş­ kasına köle etmedim ve bir başkasını da kendime köle et­ miyorum.

... 324

5- 19'a tanık olduğumu ilan etmeden çok önceleri de ve son zamanlarda da Bahailik, Şiilik, Selefilik, Vahabilik, Brahma­ nizm, Hristiyanlık, Ezidilik, Musevilik, Budizm, Deizm ve Mutezile gibi felsefi, dini, gelenek kültürlerini/öğretileri de incelemiştim. 6- Bir zamanlar Radikal İslam Gruplarına da sempatim oldu­ ğu kadar zaman zaman içinde de yer aldım. Bugün büyük bir örgütün içinde çok ciddi bir yerim de olabilecek yete­ neklere de sahipken sıradan, parasız, borçlu biri olmayı ter­ cih ettim.

Edip Yüksel'e 114 Mektup

7- Her geçen gün bu konuyu (Kur'an-ı Kerim'deki Matematik­ sel Sistemi) daha iyi incelemek için kısıtlı imkanlarla Mate­ matik ve Arapça derslerine başladım. 8- Edip Yüksel bana para verebilecek kadar zengin de değil; beni koruyacak kadar güçlü de değil. Bedenen aramızda binlerce kilometre yol ve koca bir okyanus var. Ruhen, kal­ ben, fikren beraber olsak da... 9- Edip Yüksel'e ve Matematiksel Sistem'e acımasızca yaptı­ ğım yüzlerce eleştiri sonucu birkaç kez "kendimi sorgula­ ma" erdeminde bulunduktan sonra bu hakikati kabul ettim. Kabul etmem demek, durmam anlamına gelmiyor. Halen de inceliyorum ve ömrüm yettikçe de incelemeye devam edeceğim. 10- Edip Yüksel'e de 19 Sistemi'ne de hiçbiriniz ama hiçbiriniz benim kadar düşman değildiniz. Eminim!.. Ama erdemli davrandım, Edip'i sorguladığımın % 19'u kadar kendi hoca­ larımı sorgulamaya başladım. Mantıksız cevaplar, korkak tavırlar ve öfkeli sesler, o hocalarım hakkında bende bazı şeyleri uyandırdı. 11- Silahsız, örgütsüz, devletsiz, rantsız bir hareket olan 114 Hareketi'ne resmi bir üyeliğim bile yok. Bu hakaretin sabit bir yeri bile var mı, bilmiyorum. Bu hareketin her hangi bir organizasyonunda yer alan biri bile değilim. 12- Kalitesiz eleştiriler, hakaretler, saldırılar alan biriyim. Oysa çok daha prestijli yerlerde olabilirdim. Edip Yüksel'den ne gibi bir beklentim olabilir ki? .. Garibim kendisini bile zor geçirdiren ve bu işten para kazanmayan biri. Desem "Edip beni evlendir." adamcağız donakalacak. 13- Politik analizlerim, cesur söylemlerim beni siyasal bir parti­ de önemli biri yapabilecekken, hemen hemen siyasi partile­ rin tümüne hedef oldum. Yani rahat olan yaşamımı hatta daha iyi olabilecek bir geleceği elimin tersiyle itip avuçları­ ma Kuran-ı Kerim'i aldım. 14- Ailem beni deli; Sosyal Medya üzerinden tanıştığım arka­ daşların çoğu beni kafir; mahalleden arkadaşlarım beni ajan sanıyor. ©Düşünsenize bu kadar şeyin arasında kalmaktan bile çekinmedim. Allah'a hamd olsun yılmadım da...

.& 325

Edip Yüksel'e 114 Mektup

15- Kimsenin beni gaza verdiği de yok; kimseye gaz verdiğim de yok. Hiçbir mukallite, mürite kızmadım ancak onların acınacak hale gelmelerine sebep olan şeyhlerine, imamları­ na, öğretilerine makalelerle eleştiride bulundum. 16- Tasavvuf yıllardan kalma eski arkadaşlar "Mustafa sana büyü yapmış Edip." diyorlar. Maşallah zaten herkes büyü­ cülük doktorası yapmış. (!) 17- İsmini buradan vermeyi doğru bulamadığım çok büyük bir şeyh de vekili aracılığıyla bana haber yolladı: "Mustafa se­ nin içine Şeytan girmiş. Şeyh Baba dedi 'Mustafa gelsin ona okuyayım, düzelir.' gel Mustafa bu yol, yol değil." Benim de cevabım şu oldu: "Şeytan sizin bir tarafınıza girmiş haberi­ niz yok." 18- Yeni bilgiler tutkusu olan ve bu bilgileri sorgulayan, araşh­ ran, kritik düşünebilen biriyim. Her yeni bilgi; sizin fikirle­ rinizi değiştirmiyorsa, size bazı şeyleri sorgulatamıyorsa, büyük bir sorununuzun olduğu anlamına gelir. Acilen Nö­ roloji servisine görünmeli ve Psikolog desteği almalısınız. 19- Hayatım boyunca tesadüflere inanmayan biri olarak, Ku­ ran-ı Kerim'deki 19 ve 19 çarpanlarını gördükten sonra "Bu Bir Tesadüf" diyecek kadar, salak biri değilim. Selam ve sevgilerimle ...

... 326

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Sünnilerin Duvarları İlker Ş. / 1 Kasım 2015 Eskiden uydurulmuş dindeydim. Bazı hadisler uyduruk hikaye­ ler bir türlü içime sinmiyordu. Sorgulamaya başladım. Her hoca farklı bir şeyler anlatıyor, çelişkiler söz konusu, her cemaat kendisinin doğru olduğunu söylüyor. İçimde bir ses doğru var ama bu doğru ne, diye soruyordu. Sürekli Allah'a dua ettim. Al­ lah'ım senin yoluna yönelt beni diye. Çünkü içime sinmiyordu. Artık ilmihal kitaplarında uzaklaştım. Boşluğa düşmüştüm. Araştırma sonucunda Edip beyin videola­ rıyla karşılaştım. İlk izlediğimde şok geçirdim ve hemen video­ yu kapattım. Aklım çok karışmıştı. Beynimde fikirler dans edi­ yordu. Galiba ateist olacağım diyordum ama ateistlik de içime sinmiyordu. Etrafıma baktığımda Allah'ın varlığım hissediyor­ dum. Kafam allak bullak oldu. Sonra tekrar Edip beyin videolarını iz­ lemeye devam ettim. Çok hoşuma gitmediyse de ısrarla izledim. İzledikçe çok mantıklı gelmeye başladı. Hemen Kuran'daki ayetleri araştırmaya başladım. Şok üstüne şok geçiriyordum. Neden Kuran'dan uzak tutmaya çalıştıklarını anladım. Büyük bir ferahlık geldi. Adeta duran beynim müthiş bir şekilde çalış­ maya başladı. İşte bunlar çok büyük hikmet sahibi Allah'ın söz­ leri dedim içimden. Şimdi bütün taşlar oturmuştu. Allah'ın çe­ lişkili olmadığını, insanların ürettiği çelişkili dinlerde boğuşup durduğumu anladım. İndirilen dini bulmuştum artık. Allah Edip beyden razı olsun. Şimdi etrafımdaki insanlara elimden geldiğince anlatmaya çalışıyorum. Şunu da fark ettim; Sünnilerin duvarı ateistlerin duvarından çok daha yüksek aş­ ması zor. Çünkü beynimiz hurafelerle dolduğu için çok zor olu­ yor kabullenmek. Çok şükür Allah'a duvarlarımı yıkabildim ve doğruyu aramakta ısrarcı oldum. Saygılarımla... .&_ 327

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Algoritma Mehmet S. B./16 Kasım 2015 Selamun aleyküm, Abi, sana binlerce mail geldiğinin farkındayım, vaktinin kısıtlı ve dahi ne kadar değerli olduğunun da farkındayım. Böyle uzun bir mail'in sana, zamanına saygısızlık olduğunu da biliyo­ rum. Onun için öncelikle beni affet, olur da vaktin olursa hızlıca gözden geçirmeni umuyorum. Ben kardeşin ve inşallah "yoldaşın" Mehmet. Yazılım mühendi­ siyim. Iraklı Kürt bir babanın ve Türkmen bir annenin şu anda yirmi dokuz yaşında olan tek erkek çocuğuyum. Ankara do­ ğumluyum. On yaşımdan beri yazılımla, dolayısıyla algorit­ mayla yakından ilgiliyim. Babam Ikhwan Al Muslimin grubu­ nun Irak'ta önemli isimlerinden ... 1980'lerde Türkiye'ye kaçtı­ ğında burada da çalışmalarım sürdürmüş, insanların fetva iste­ diği bir şahıs ...

.6. 328

Sübhanallah! Abi, o kadar yakın hissediyorum ki kendimi sana. Benim sorgulamalarım genç yaşta başladı. Allah razı olsun, ön­ ce babam destekledi beni. Fakat hadislerle ilgili sorgulamalarım başladığında ciddi tepkiler almaya başladım. Ama ne de olsa bu tepkilerin oğullarını kaybetmek istemeyen bir babanın, oğlunu canından çok seven bir annenin samimi tepkileri olduğunun farkındaydım. Lakin çevremdekilerle bu düşünceleri paylaştı­ ğımda çok daha sert tepkilerle karşılaştım. Daha zaman mef­ humunu kavramamış, kanunların sahibinin, neden-sonucun ilişkisinin yaratıcısının adete bir sihirbaz gibi hayvanları, insan­ ları bir anda yeryüzünde ortaya çıkardığım düşünen yahut te­ pesindeki yıldızların her birinin bir güneş, onların etrafında dö­ nen sayısız gezegenler olduğunu ve en yakın yıldıza bile üretti­ ğimiz en hızlı araçla 19000 yılda varacağımızdan habersiz olan bazı cahillerin beni tekfir etmelerini izledim.

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Yine aynı cehaletteki insanlar hurafelerle, statükonun gücüyle senin tabirinle "kelle sayısına" güvenerek benimle dalga geçtiler. Yine de psikolojimi güçlü tutmaya, üslubumu sertleştirmemeye, onlar gibi onlarla dalga geçmemeye çalışhm... Edip abiciğim, bu seninle ilk temasa geçişim, lakin senden ilk haberdar oluşum sanırım yedi-sekiz sene önce şehit Metin'in fa­ tihte şehit edildiği noktayı boyayıp mezarını ziyaret edişimden sonra muhabbet ettiğim bir arkadaş sayesinde oldu. Bana "sen matematikten anlarsın şuna bir bakar mısın?" dedi. Bu konuda ön yargılıydım abi. Hele de ebced hesabıyla Kuran'da gelecek­ ten haber veren şifreler çıkarmaya çalışan adamlara karşı hassa­ siyet barındırıyordum. Kavrayamadım. Kitap apaçıktır, herkese inmiştir, böyle şifreler falan barındıramaz, demiştim. Ama fikri yapına kayıtsız kalamıyordum, herkesin hatası olur deyip seni 19'dan bağımsız takip etmeye başlamışhm, hatta 19'u ön plana çıkarmana kızıyordum. Ama dün gece resmen "dağıttın" beni abi. Dünyevi hayahmın en yoğun dönemindeyim. Ortadoğu'da doktorlar için klinik yönetim yazılımı yapan bir startup'ı hayata geçirmeye çalışıyorum. Kendine has veri girişi sistemiyle, kendi alanında en kolay kullanıma sahip, inşallah devrim niteliğinde bir yazılım . . . Böyle yoğun bir zamanda dün gece yatağıma yat­ mış uyumaya çalışırken, sen çıkhn karşıma tabletimde. Yahu şu 19 meselesini adam gibi bir oku, dedim kendi kendime. Ve buummm! Dağıldım abi, sabah saat 12'ye kadar uyuyamadım, kendime çok kızgındım, nasıl bugüne kadar bu kadar kör ola­ bildim anlayamıyorum. Mesele şifre değilmiş; asıl mesele trans­ fer edilen bir Data'nın değiştirilmeyeceğinin kontrolünü yapan bir "Hash" mekanizması imiş. Vaktiyle bir projede özel bir şifreleme algoritması yazmam ge­ rekmişti. Lakin bu algoritmanın İnternet sitelerinde kullanılan SSL sistemi gibi "Public ve PrivateKey" barındırmaması ve aynı zamanda verinin transferi sırasında hiç bir müdahalenin yapıl­ madığını check etmesi gerekiyordu. Dolayısıyla aktarılmak istenen verinin dışında ekstra bir key göndermek yerine, key 'i özel bir algoritmayla taşınan verinin içine saklamış ve MD5 CheckSum algoritmasına benzer bir yapıyla tek bir harfin bile değişti­ rildiğinde orijinal sonuca ulaşılamaz hale getirmiştim. Ben bunu

& 329

Edip Yüksel'e 114 Mektup

yapıyorken yarahcı neden ısrarla koruduğunu iddia ettiği bir mesajı insanların hafızasına emanet etsin? Evet ahi, resmen "dağıthn" beni. Ertesi günkü yani bugünkü gö­ rüşmelerim hep birbirine girdi, elhamdulillah! Kafamdan ata­ mıyorum, muazzam bir heyecan yaşıyorum... Dönüp hayahma bakıyorum ahi, bu yaşadığım süreç, bana verilen tüm bu yetiler, bunlar boş yere verilmedi, diyor içimden bir ses. Bir şeyler yapmalısın, diyor. Bugün toplanhların birinde elimizdeki müş­ teri databasındeki verileri analiz ederek kişiye özel offer'lar sunmak için database analizi yapacak bir algoritmayı tarhşıyor­ duk, yahu bu iş analizi hak ediyorken, Kuran hak etmiyor mu, dedim. Ahi, ben bu yapıyı bilimsel olarak ortaya çıkaracak bir algorit­ ma yazmaya talibim. Günümüzün en son teknolojilerinden fay­ dalanarak, açık kaynak kodlu, tamamen bilimsel verilere daya­ narak aslında algoritma keşfedecek bir algoritma yazmaya ni­ yetlendim. Lakin dediğim gibi inanılmaz yoğunum ve sübha­ nallah bunun da hayırlı olduğunu düşünüyorum. Zira bu mese­ leyi takıntı haline getirip ayağımı kaydırma niyetinde değilim. Öncelikle muazzam büyük ve zor bir iş bu. İşin içinde "Big Da­ ta", "Artificiallntelligence" var. Muazzam bir zaman ve emek ge­ rektirecek. Kısım kısım ele alıp elimden geldiği yere kadar bu meseleyi taşıyıp açık kaynak kodlu olarak paylaşıp, katma de­ ğer katabilecek insanlara açmak istiyorum. Öncelikle bu ebced hesabını adam gibi öğrenmeliyim. Aslında bizim yazılım dilinde bunun karşılığı ASCII Kod. Sonrasında yapılacak çok iş var. Zira yazılımsal olarak biz daha Arapça ke­ limelerin doğru harf sayısını dahi çıkaramıyoruz. Harflerin ke­ limenin konumuna gören değişen yapısı bu problemi oluşturu­ yor. Bunu halledecek bir algoritmaya bakacağım. Sonrasında asıl algoritmayı çalıştırdığımda sürekli tekrarlayacağı işlemleri ayrı ayrı algoritmalara bölüp sonuçlarını database kaydedeceğim ki her defasında bu işlemleri yapmak yerine direk database'den çeksin. Şöyle bir database yapısı oluşturmayı planlıyorum: Öncelikle Arapça metni alacağım, surelere ayetlere ve kelimele­ re böleceğim. Database'deki her bir sahr bir kelime barındıracak. Satır içersinde o kelimeyle ilgili veriler de olacak. Örneğin; .6. 1. Kelime: Örneğin İlk Sure, İkinci Ayetin Üçüncü Kelimesi: ı.,.ı_.,1 330

Edip Yüksel'e 114 Mektup

2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. 15. 16. 17. 18. 19. 20.

Abi,

Ayet No: İkinci Ayet olduğu İçin 2 Sure No: İlk Sure olduğu için 1 Ayet İçersindeki Kelime No: Üçüncü Kelime Olduğu için 3, Sure İçersindeki Kelime No: İlk Ayet 4 Kelime + İkinci Ayet 3. Kelime = 7 Toplam Kelime No: Sure ve ayet bağımsız toplam kaçıncı kelimeyse, bu ilk sure olduğu için; 7 Harf Sayısı: 2 Ayet İçersinde İlk Harfinin Konumu: Y.J Jı �ı ; dolayı­ sıyla .Jnin konumu öncesinde 8 harf olduğu için: 9 Sure İçersindeki İlk Harfinin Konumu: Ayet içersindeki konumu+ Önceki ayetlerin harf sayısı: 9 + 19 = 28 Toplam İlk Harfinin Konumu: İlk sure olduğu için Öncesi yok dolayısıyla yine: 28 Ebced Karşılığı Ayet içersinde bu kelimeye kadar olan(bu kelime dahil) tüm kelimelerin ebced toplamı Sure içersinde bu kelimeye kadar olan (bu kelime dahil) tüm kelimelerin ebced toplamı Toplam bu kelimeye kadar olan (bu kelime dahil) tüm kelimelerin ebced toplamı Kelime Ayet İçersinde Toplam Kaç Defa Geçmiş Kelime Sure İçersinde Toplam Kaç Defa Geçmiş Kelim Tüm Kuranda Toplam Kaç Defa Geçmiş Kelime Ayet İçersinde (Toplam Değil) öncesinde yani bu kelimeye kadar kaçıncı geçişi Kelime Sure içersinde (Toplam Değil) Öncesinde yani bu kelimeye kadar kaçıncı geçişi Tüm Kuran'da Kaçıncı Geçişi: Son 3 alanı umarım anlata bilmişimdir. örneğin ':-'..,kelimesi toplamda kaç defa geçi­ şi değil de, bu kelimeye kadarki kısımda kaçıncı geçişi, yani Rab toplamda 100 defa geçmiş, fakat bu ayetin bu harfindeki Rab 50. geçişi gibi... bu parametreler arttırılabilir. Bunları teker teker çıkarınca

6 331

Edip Yüksel'e 114 Mektup

artık eldeki bu verileri analiz edecek bir algoritma yazmaya baş­ layabilirim. Böylelikle algoritma bunları tekrar tekrar hesapla­ mak yerine direk database' den bu verileri çekeceği için çok daha hızlı bir şekilde çalışabilecek. Sonrasında senin bahsettiğin senaryoları makinenin anlayacağı dile çevirip test edeceğiz. 19 sayısı muazzam bir sayı, hali ha­ zırda en güçlü şifreleme algoritmalarında kullanılan sayılar gibi asal bir sayı, lakin ben sonrasında bu senaryoların başka sayılar içinde çalışıp çalışmadığını test edecek bir yapı düşüneceğim. Bu aşamada senaryo üreten bir algoritma yapmış olacağız. Böy­ lece her sayı için böyle şeyler bulunur hipotezini test etmiş ola­ cağız. Sonrasında kelimeleri ya da ayetleri tek tek çıkarıp aynı senaryoları test ederek herhangi bir sıkıntı var mı gözleyeceğiz. Kusura bakma abi, kafamda milyonlarca şey dönüyor. Karma­ karışık bir mail olmuş olabilir, zamanla oturacaktır inşallah. Bunları şimdi seninle paylaşma sebebim; sen bu konuda çok daha tecrübelisin, açıkçası boşa kürek çekmek istemem. Hali hazırda buna benzer yapılar oluşturuldu mu? Bu konuda siz böyle bir çalışma yaptınız mı? Birde sevgili ahim, nasıl söylesem bilemediğim bir mesele var. Kendimi yanlış anlatmak istemem ... Şu an Irak'tayım. Kuran çevirin Mesaj adlı kitabına ulaşmak istiyorum. Türkiye'ye gider gitmez kitabı alıp kütüphaneme koyacağım. Fakat şuan e-kitap olarak bulabilme imkanım var mıdır? İntemette buldum fakat senin şahsının dışında bir iş olduğu için kaynak olarak güvenir­ liliğini yitiriyor benim için. Allah'a emanetsin...

.. 332

Edip Yüksel'e 114 Mektup

.

Dinsiz Imansız! Gani Ô. /23 Ocak 2016 Merhaba Edip Ahi, Sizi Allah'ın selamı ile selamlıyorum. Seni çok iyi tanıyorum ve seviyorum. Nereden tanıdığımı ve neden sevdiğimi kısaca açık­ layacağım; seninle aynı jenerasyon olmasam da senin yürüdü­ ğün yollarda yürüdüm ve aynı atmosferlerde yaşadım ben de. Şöyle ki; ben 1967-Muş doğumluyum. Rahmetli babam ve ba­ banız Norşin medreselerinde birlikte okudular. Benim çocuklu­ ğum da kısmen sizinkisi gibi Norşin'de geçti. Oradakilerin hep­ sini ben de tanıyorum, biliyorum. Annem (şu an 85 yaşında) si­ zin rahmetli anneniz Sare hanımın arkadaşı... Babam çocuklu­ ğumda medrese anılarından bahsederken rahmetli babanızdan da övgüyle bahsederdi. "Mele Sadredin zeki, çalışkan ve klasik medrese din-kitap öğretilerine bağlı pek kalmayan biriydi," derdi. Hatta zaman zaman babanız şöyle dermiş; "Yeter arhk, siz bu samandan ve yünden kitapları okudunuz, bu kitaplar hakikati öğretmez!" Ayrıca Said-i Kürdi'nin Emirdağ ziyaretle­ rinden bahsederdi. Kendimden bahsedecek olursam: Ben hiç medrese eğitimini almadım. Sadece Kuran'ı okudum ve çocukluğum klasik din öğretileri ve hikayeleriyle geçti. Muş Lisesi matematik bölümünü bitirdim. Sonra Bilkent Üniversitesi Elektrik-Elektronik Bölümünü kazandım fakat yarım dönem okuyabildim, maddi şartlar elvermedi. Sonraki sene sınava girerek Ziraat Fakültesini kazandım. Rahmetli babam beni amcamın oğluna emanet etti Nurcuların yanına yerleştim. Orada iken onların faşizan hareketleri ve risale öğretileri bana saçmalık ve zulüm olarak geldi. Kavga ederek ayrıldım. Ateist bir düşünceye sahip oldum. Bir yılım öyle geçti... Her şeyi soruyor ve sorgulu­ yordum ama sorularım hep cevapsız kalıyordu. Ailemde öğ-

6 333

Edip Yüksel'e 114 Mektup

rendiklerimi saçma sapan buluyordum. Uyuşturucu nitelemesi­ ni yapıyordum bu tip öğretilere. Hayat kitabım da hikaye ve dua kitabım olarak görüyordum. Üniversite eğitimimin ikinci yılında babamı kaybettim. Okulu yokluk ve zorluk içinde bitir­ dim. Bu süre içerisinde hep bir arayış, bocalama ve mutsuzluk içinde geçiyordu günlerim; bir gün (1 988 yılında) bir arkadaşım Ali Şeriati'nin "Öze Dönüş" kitabım verene kadar ... Kitap bana oldukça farklı gelmişti. Sonrasında Şeriati'nin tüm kitaplarını merakla okudum. 1988-1990 yılları arasında İran devriminden etkilendim. Tanrı'yı yeniden ama farklı sorguluyordum bir şe­ kilde bu kez. Şii inancım Sünni inancına paralel ancak farklı renkte görüyordum. Mezhepler ve hadisler bana hep saçma ve akıl dışı geliyordu. Çelişkiler vardı. Hikayem uzun ancak özetlemeye çalışıyorum. Üniversiteyi bi­ tirdim ancak iş yoktu. Ekmek parası için sağda solda karın tok­ luğuna çalışıyordum. Bir keresinde İzmir'e gitmiştim, köhne bir inşaatta yahp kalkıyorduk. Kazandığım parayla ekmek ve kitap alıyordum. Sizden haberdar oluşum arkadaş sohbetlerinin bi­ rinde isminizin geçmesi vesilesiyle oldu. Babası tarafından red­ dedilmiş (mürted ilan edilmiş) olduğunuz söyleniyordu. Çok yanlış şekilde aksettiriyordunuz bu sohbetlerde. Hatta Muş'a geldiğimde sizi anneme sormuştum. Tüm ailenizin hikayesini, aile bağlarınızı bana anlatmışh. Abim sizinle yaşıt ve hala Muş'ta mele/molla'dır. (Dinden para kazanıyor) Farsça deyimle "pish nemaz" vazifesinde ... Onunla ne frekansımız ne de bakış açılarımız-düşüncelerimiz uyuştu. Sizi ona sorarken bana " ne olacak o da senin gibi dinsiz-imansız" demişti. Sevgili Edip abim, 1992 yılında Trakya'da askerken rahmetli babanızı ziyaret ettim. Çok sevinmişti. Anılarından bahsetti bir süre. Sizi ona hiç sormadım. Tam hahrlamıyorum ama ev hal­ kından birilerine sizi sorduğumda İstanbul'da olmadığınızı söy­ lediler. Sizi çok görmek istemiştim. Tanışmak niyetindeydim. Sanırım Süreyya ablaydı, onu da görmüştüm. Sonrasında Muş'a geldiğimde Pkk ve Hizbullahçıların saldırıla­ rına maruz kaldım. Ve devlet güçlerinin ... Pkk bana Hizbullah­ çı diyor saldırıyordu, Hizbullahçılar Pkk'lıyım diye... Devlet beni bazen Pkk'lı bazen de Hizbullahçı diye gözalhna alıyordu. .&, Ben ne yapıyordum? İçim içime sığmıyordu, indirilen mesajın 334

Edip Yüksel'e 114 Mektup

öğretilen klasik dini öğretileriyle çeliştiğinden, gerçek dinin Ku­ ran'da anlahlan olduğundan, akla muhalif hadislerin ve menkı­ belerin saçmalıklarından bahsediyor ve gençlere bu konularda yazılmış kitap dağıhyordum. Yine de hep yalnızdım. Bir bankanın açlığı sınava girdim ve kazandım. On yıl bankacı­ lık yaphm. O süre zarfında sekiz sürgün yaşadım. 28 Şubat'ta gözalhna alındım, meslekten ahldım. Altı ay işsiz kaldım. Mah­ kemeyle yoluyla herhangi bir örgütle bağlanhm-ilişkimin ol­ madığım ispatlanınca işeme geri döndüm. 2002 yılında ( ...) Ba­ kanlığına geçtim. Şu an Ankara'dayım. Hasılı kelam Edip Abi, dün sizi rüyada gördüğüm için, ölme­ den belki kısmet olur yüz yüze tanışırız umuduyla ve rüyanın da etkisiyle bu maili size yazma ihtiyacı duydum. Şunu belirte­ yim ki sizin tüm kitaplarınızı okudum. Tüm videolarınızı ve tarhşmalarınızı da izledim. Hepsinin altına imzamı atıyorum. Yıllardır zaten bu düşünceleri, bu mesajları savundum. Çev­ remde yalnız kalmış olsam da ... Şu an sağlık problemim var, kanserle mücadele ediyorum. Ameliyatlarım oldu ve çok şükür başarılı geçti. Kemoterapi sü­ recindeyim. Evde dinleniyorum. Ben hiç evlenmedim, fırsatım olmadı. Tanıştırıldıklarımla ilgili şunu görüyorum; farklı ilahla­ ra inanıyor tapıyoruz. Böyle bir evlilik mümkün değildi, olmadı da... Yalnızlığı hayat şekli kabul edip kanıksadım ... Kabullen­ dim. Bu uzunca maili yazdım. Belki de hiç okumadan silersin... Belki de hiç ulaşmaz sana... Belki de okur, saçma bulur ve bir sahr bile cevap yazmazsın... Olsun, seninle nasılsa cennette buluşacağız inşallah. Bu satırlarda biraz derdimi yazıya dökmüş gibi ol­ dum. İnsan kendine benzeyeni ve benzer atmosferlerde yaşamış birisiyle çok konuşmayı ister. Bazen de susmak ister... Bir gün kısmet olur görüşürsek soracağım birkaç sorum olacak­ tır :) Barış, sağlık ve sevgiyle kalınız... Selam ve dua ile...

• 335

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Asla Vazgeçme! Savaş A. /14 Şubat 2016

& 336

Edip abi selam, Değerli vaktini almaktan şiddetle imtina ederek hemen sadede geliyorum. Ben bir muvahhidim (daha doğrusu öyle olduğumu sa­ nıyordum) ve yıllardır kendi kendime sorduğum ve hatta sor­ maktan bile korktuğum için bilinçaltımda debelenerek beni dü­ şünce fıtığı yapan soruların cevaplarını nihayet senin aracılığın­ la buldum. Bunun için Yüce Allah'a şükür sana da teşekkür edi­ yorum. Aslında önceleri ateisttim, sonra evrendeki ayetlerin sa­ ğır olmayan insanların kulaklarında oluşturduğu bangır bangır sesi duyarak ve o ayetleri okuyarak Rabbin varlığına kendi var­ lığımdan daha da fazla emin olan birisi olarak iman ettim. Risa­ le-i Nur okuyarak, Nakşilerle oturup kalkarak bilmeden içine girdiğim Sünnilik dini beynimi yiyip bitiriyor, muvahhit olma­ nın getirdiği mutluluk ve özgürlük duygusunun önünde kalın bir sis perdesi oluşturuyordu. Evet burada mutlaka bir yanlışlık olmalıydı, tek ve gerçek doğ­ ru yaşam yolu olan İslam nasıl bu kadar karanlık olabilir, her şeyden münezzeh olan Allah nasıl bir insan gibi düşünüp saka­ la kıla tüye öfkelenip insanı bu sebeplerden dolayı tehdit edebi­ lir, insanların aç köpekler gibi servet biriktirip birbirlerini acı­ masızca sömürmesine değil de pantolon paçalarının uzunluğu ve sakal ve sarık gibi kıldan tüyden şeylere hiddetlenebilir, in­ sanların taşlanarak canice öldürülmelerine nasıl razı olabilir, hasbelkader Müslüman bir toplumda doğan müptezel, alçak, cimri ve hatta aşağılık bir adamı sırf Müslüman diye cennetle mükafatlandırır da erdemli yaşayan herhangi bir "Japon"u nasıl cehennemine atar, gibi sorularla beynim tırmalanır ve psikolo­ jimin cıvataları gevşer, yayları bozulur haldeyken Allah seninle tanıştırdı, çok şükür. Bunlar gibi yüzlerce çelişkiyi cesurca sorgulayarak, cevaplarını bulmanın ve bu çelişkilerden kurtulma-

Edip Yüksel'e 114 Mektup nın, bu çelişkilerin asıl sebebi olan Sünnilik dinini terk ederek İslam'a girmek olduğu gerçeğini senin aracılığınla bize gösteren ve öğreten Yüce Rabbe sonsuz şükürler olsun. Edip abi, diyeceğim şu ki; yaptığın çalışmalar, muazzam bir gayretle verdiğin mücadele şuna emin ol ki karşılığım buluyor. Artık bunun önüne kimse geçemez, dediğin gibi ışığı görünce karanlık parçalanıp yok oluyor. Bunun böyle olacağından hiç şüphem yok zaten ama yine de söylüyorum; Asla vazgeçme! Bir Şeyh Bedrettin yareni olarak ben de vazgeçmeyeceğim. (Şeyh Bedrettin'e ve Ali Şeriati'ye muazzam sevgi ve sempatim var). Seni de çok seviyorum canım abim. Allah enerjine enerji, sabrına sa­ bır, gücüne güç, ömrüne ömür katsın. Rabb'in kardeşlik, eşitlik, barış ve özgürlük sofrasında buluş­ mak dileğiyle, Sevgi, barış ve mücadeleyle kal...

• 337

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Kafayı Yersin Erkan Y. /22 Şubat 2016 Adım Erkan. Ben çok dindar bir ailenin çocuğu değilim fakat Sünni bir ailenin çocuğuyum. Tabi şimdi benim sayemde onlar da mezhepleri kabul etmiyorlar. Ben dokuz veya on yaşlarım­ dayken arkadaşlarımın namaz kılmasına özenerek namaz kıl­ maya başladım. Bir ay kadar namaz kıldıktan sonra anlamadı­ ğım için bana anlamsız geldi ve bıraktım. Hatta 90'lı yılların Di­ yarbakır'ında yaşamış biri olarak sözde namaz kılanların insan­ lara ne kadar zarar verdiğine de tanık olunca on üç, on dört yaş­ larımda Allah'ın var olmadığına (haşa) karar verdim. Tabi ailem çok fazla dindar olmadığı için bunun karşısında çok fazla dur­ madılar. Hatta pek ilgilenmediler de denebilir. Daha sonra ken­ dimce biraz deneysel fizikle ilgilendim. Tabi o dönem uzayla il­ gili belgeseller de dikkatimi çekmişti ve baktım ki Allah'a inanmamak çok saçma. Lise de her ne kadar teorik matematiğim zayıf olsa da sayısal zekamın farkındaydım. Sadece ders çalışmıyordum o kadar. Uzayla ilgili ve çeşitli belgeseller izlerken doğadaki ve evrende­ ki her şeyin mükemmel bir matematiksel denge içinde olduğu­ nu fark ettim. Çünkü muazzam bir şekilde havada asılı bir şe­ kilde duruyoruz ve bunun içinde yaşıyoruz. Daha sonra Allah'ı, Allah'ın gönderdiği iddia edilen Kuran'da araştırmaya karar verdim (o dönem kitaba inanmıyordum). Her ne kadar ilk başlarda ateist bir tavır sergilesem de kulaktan dolma da olsa Sünni kül­ türün etkisinde kalmıştım. Üniversite sınavına çalışma sebebiyle matematiği çok iyi bir şe­ kilde öğrenmeye karar verdim. Her ne kadar müzikle ilgilen­ sem de matematiği de bir o kadar çok seviyorum. Tabi bu du­ rum sayısal düşünme yeteneğimi biraz daha arttırmıştı. Bu se­ beple bildiğim Sünni kültürden kalma birkaç şeyin Kuran' da A_ tam tersine rastladım. Fakat küçüklüğümden beri çevremde 338

Edip Yüksel'e 114 Mektup

duyduğum bir söz vardı "Din'e kafayı fazla yorma kafayı yer­ sin" diye. Bende "Acaba kafayı mı yemeye başlıyorum" diye düşündüm. Bu arada fark ettiğim çelişkileri çevremde tarikatla­ ra ve camilere sıkça giden arkadaşlara sorunca bana: "Çok teh­ likeli! Bir alim kontrolünde öğrenmezsen maazallah dinden çı­ karsın" dediler. Ben de Kuran okumaktan korktum. Fakat onla­ rın alim dedikleri sarıklı, sakallı gözlerinin feri kurumuş tiplere gitmeye de gönlüm el vermedi. Bu süre zarfında sohbete ve camilere giden arkadaşlarla dini konular konuşurken onlara ateist olduğum dönemlerden kalma ve manhğımın almadığı bazı sorular yöneltiyordum fakat cevap veremiyorlardı. Bende bulamıyordum ve Kuran'a bakmaktan da işin açıkçası çekiniyordum. Hala tatmin edici cevabını bula­ madığım bazı sorular var ama eminim bu soruları soran daha nice insanlar olmuştur. Nihayet 2013 yılında üniversiteyi bitirdikten sonra Kuran'ı tekrar okumaya ve okuma şeklinin nasıl olması gerektiğinin cevabını da yine kurandan bulmaya karar verdim. Çünkü düşündüm: "Allah, Muhammed peygambere bu kitabı indirdiyse mutlaka nasıl okunması gerektiğini de ayetlerle göstermiştir," diye. Fakat yine de acaba kafayı yer miyim diye de temkinliydim. Kuran'ın nasıl okunması ve Kuran'a nasıl yaklaşılması konu­ sunda ayetleri incelerken ilk dikkatimi çeken ayet 96:1 numaralı "Yaratan Rabbinin ismiyle oku" ayeti oldu ve bunu düşünmeye karar verdim.Allah oku derken neyi kastedebilir diye mate­ matiğin vermiş olduğu kritik düşünme ile olabilecek alternatifleri düşündüm. Sana indirileni insanlara oku (aktar), hayah oku, evreni oku v.b gibi birçok şey olabilir diye düşündüm ve baktım ki okumayla ilgili her türlü yorumun getirilebileceği bir şeyle karşılaştım. Fakat bu Kuran'ı nasıl okumam gerektiği ile ilgili yeterli gelmedi. İkinci olarak 56:79 ayetinde geçen "Ona temiz olanlardan başkası dokunamaz" ayeti dikkatimi çekti. Düşündüm ve ilk olarak Sünniliğin etkisi ile abdest geldi aklıma ama abdestli olarak Kuran okuyan bir sürü insan vardı ve ka­ rakter olarak pek de temiz insanlar değillerdi. Hatta tam tersi toplumun en büyük sorunlarının kaynağı bunlardı. Bu yüzden burada kastedilen temizliğin "Kafandaki tüm yanlış bilgileri temizle ve temiz bir yürekle oku" anlamına gelebileceğine karar 6 339

Edip Yüksel'e 114 Mektup

verdim. Bu bağlamda elimden geldiğince öyle okudum. Tabi kafam tam anlamıyla temiz değildi çünkü doğuştan gelen etki­ leri -her ne kadar yanlışta olsa- ortadan kaldırmak kolay olmu­ yor maalesef. Bu yaz tatilinde (2015) "Acaba yanlış düşünüyor olabilir miyim, benim gibi düşünen var mı?" diye Youtube'da araşhrma yapar­ ken Mehmet Okuyan'ı ve Mustafa İslamoğlu'nu keşfettim. Te­ sadüfen başka kimler var diye araşhrırken yaklaşık bir ay kadar önce sizi keşfettim. Sadece Kuran, demeniz çok önemli bir şey bana göre. Bu sebeple en çok sizin görüşleriniz bana yakın gel­ di. Hatta Cübbeli'ye ettiğiniz o laflar bile bana çok samimi geldi. Sizi keşfedince 19 mucizesinden bahsettiğinizi duydum ve Tev­ be suresinin son iki ayetinin çıkarttığınızı fark edince açıkçası sizden biraz soğudum ve izlememeye karar verdim. Çünkü ayet çıkarmak çok büyük bir iddia, fakat daha sonra diyanetin mea­ linde Tevbe suresinin son iki ayetinin Kuran'a sonradan eklen­ diğini yazan bir ibare görünce Aha! dedim, Edip Yüksel haklı olabilir! Bu olaydan sonra 19 sisteminin ne olduğunu anlamaya karar verdim. Yeni başladım araştırmaya ve çok mantıklı geldi. Daha televizyonda izlediğim Ömer Çelakıl gibi kişilerin sayısal veri­ lerinden çok farklı ve her şey yerli yerine oturuyor gibi geldi. Hala araşhrıyorum ve bu mucize eğer gerçekse buna kendim tanık olmak istiyorum. Şu ana kadar vardığım sonuca göre bü­ yük oranda haklısınız. Hadis ve sünnet mevzularındaki duydu­ ğum ve bildiğim ibareleri de oldum olası benimseyememiştim zaten. Bu yaz tatilinde onlara da kısmen baktım. Sizin de dedi­ ğiniz gibi çelişkili ve iftira dolu bir sürü safsata var. Çevremde bunlarla mücadele etmeye çalışıyorum. Bazılarım düşünmeye sevk edebiliyorum ama bazıları Sünni dinini körü körüne kabul etmiş. Onlara 6:39, 8:22, 10:41, 21:45, 47:23 ayetlerini armağan ediyorum, kendime de 10:42, 27:80, 30:52-53 ayetlerini hahrlatı­ yorum ve konuyu uzatmadan tarhşmaya son veriyorum.

... 340

Edip Yüksel'e 114 Mektup

En İyi Meal Salman H. /27 Şubat 2016

Benim adım Salman H. 2015 yılının ortalarıydı. Rutin İnternet gezintilerimden birinde Edip Yüksel tarafından kaydedilmiş bir videoya denk geldim. Video Yüksel'in, din ve bilim konulardaki farklı kitaplarla ilgili görüşleri hakkındaydı. Böylece kendisini takip etme yolculuğum başlamış oldu. Sıradışı fikirlerine karşı önyargılı bir bakış açısı içindeydim. Coşkulu bir anlatım tarzı vardı. Bu tarzın beni Kuran'a bütünüyle akılcı bir şekilde saygı duymaya yönelteceğini bilmiyordum. Geleneksel bir ailede dünyaya gelmiştim. Çocukluğumdan beri farklı dinlere ilgim vardı. Tevrat'ı Kuran'la beraber okumuştum. Yine de kendimi yalnız ve tükenmiş hissediyordum. Mezhepçi şirk dini olan Sünnilik, bana Muhammed'i Allah'la aynı düzeyde görmekten başka bir şey öğretmemişti. Bu anlayı­ şa göre Muhammed'in dindeki konumu belirgin değildi. İnsani özellikleri Tanrı ile aynı düzeyde olmasa bile neredeyse O'na yakındı. Sarık takan, kafası çalışmayan, palyaçoya benzeyen, yarı insan yarı kahin, kendilerine kutsallık atfeden din adamla­ rının ahirette bana şefaat edeceğini düşündüğüm için kendimi güvende hissediyordum. Sadece bu değil; okul yıllarından itiba­ ren sürekli bir şekilde anlatılan mitolojilerin, hadis kitapların­ daki saçma sapan hikayelerin aslında Muhammed Peygambere hakaretler içerdiğini sonradan fark ettim. Muhammed Peygamber hadis kitaplarında tuvalete nasıl gi­ dileceğini, bir kabın içine sinek düştüğünde ne yapılacağını anlatan biri olarak tanıtılıyordu. Muhammed niçin Kuran'da geçen mukatta harflerinin ne anlama geldiğinden bahsetme­ mişti? Açıkça durum şuydu; tarihsel Muhammed'e karşı hikayelerle bambaşka bir Muhammed uydurulmuştu. Üniversitedeki en üst düzey profesörlerin durumu da ay- ... 341

Edip Yüksel'e 114 Mektup

nıydı. Dini sorulara verdikleri cevapların seviyesi çok dü­ şüktü. Hadisleri kaynaklarını soruşturmadan, doğruluklarını incele­ meden ve objektif olarak analiz etmeden büyük bir şevkle alıntı­ lardım. Sahih görünen hadislerde bile dikkatlice incelendiğinde problemler olduğu fark ediliyordu. Hiçbir entelektüel bilgi içermiyorlardı. Bu rivayetler sıradan sözlerdi. Sorgulamalarım beni şu soruyla karşı karşıya getirdi: Neden son peygamber bu kadar sıradandı? Müslümanlar utanmadan bu hadisleri bazen şekerle kaplar gibi tatlandırarak çekici hale getiriyordu ve böy­ lece dinlerine başka inançlardan insanlar topluyordu. Muhammed peygambere saygı duyduğunu söyleyen mezhepçi Müslümanlar aslında Siyonistler gibiydi. Her iki grup da esa­ sında Muhammed'in en büyük düşmanıydı. Çünkü Muham­ med'i aynı kaynaklar aracılığıyla tanıyorlardı. Hadisler ve din alimleri Kuran'ın tek kaynak olması gerektiğini anlatamazlar. Çünkü bunu yaptıklarında ekmekleri ellerinden gider. Kuran'ın apaçık bir kitap olması din adamlarının yalanlarını ifşa eder, sahtekarlıklarını ortaya çıkartır önceki durumumu başka bir şekilde ifade etmek gerekirse şöy­ le yapıyordum; üzeri şekerle kaplı ama esasında zehirli hadisle­ ri seçip kullanıyordum. Birkaç ay sonra İslam'a ilgili düşüncele­ rim değişti. Artık İslam benim için bir din değil SİSTEM haline gelmişti. Muhammed'i ortalama bir Müslüman'ın aksine ritüel­ ler koyan biri olarak görmüyordum; Muhammed tüm insanlığa gönderilmiş evrensel bir mesajın taşıyıcısıydı. Edip Yüksel'in Youtube videoları ve www.19.org sitesindeki yazıları şaşmaz bir yola ulaşmak için bana vesile olmuştu. Bu yol üzerinde sağ­ lam yürümek için videoların hiçbirini ihmal etmeden izledim. Kabul etmek gerekir ki Edip Yüksel tarafından yapılmış olan Kuran çevirisi tarihi süreç içinde yapılmış, tevhid mesajını ve­ ren en iyi mealdir. Özenle hazırlanmış ve diğer çevirilerden ka­ tegorik olarak farklı bir meal. .. İnsanlar bu çeviri aracılığıyla Kuran'ın yedici yüzyıldaki saf ve duru halini görebilirler. İnanı­ yor ve kabul ediyorum ki Edip Yüksel'in, Kuran'ın iç içe geçme­ li bir sistem olan 19 mucizesi temelli bu çevirisi yukarıda belirt­ tiğim gerçeği daha iyi görmemizi sağlıyor. A_ Sünnet; ortaçağ Arap kültürünü din gibi göstermenin diğer 342

Edip Yüksel'e 114 Mektup

adıdır. Şeytan tarafından aldahlmış mezhepçi Müslümanlar aracılığıyla bu anlayış hakim kılınmışhr. Şimdi Müslüman genç­ lik için bu bataklıktan kurtulma vaktidir. Tutuculuk, kadın düşmanlığı, geri kalmışlık Kuran tarafından yasaklanmıştır. Ku­ ran'ın aklı özgürleştiren, açık fikirliliği öngören mesajı kabul edilmeli. Bunu yapabilmek için Kuran'ın tek kaynak olduğunu kabul etmek gerekir. Allah tarafından bize verilmiş akıl ve man­ tık kuralları yöntemimiz olmalıdır. Edip Yüksel gibi düşünürler çağımızın acil ihtiyaçlarındandır. Kuran'ın yanlış çevirilerinden kaynaklanan, tutuculuk ve gerici düşünce İslam ümmetinde hızla yükseliyor. Bununla birlikte şunu da gözlemliyoruz; bilginin ışığında yükselen nice öncü in­ san var. Bu insanlar çeşitli inançlardan kişileri Kuran'ın yol gös­ tericiliği konusunda ikna ediyor. Rabbim bu insanları korusun! Bu tip insanlar geleneksel ve müşrik inançları muhafaza etmek isteyen kişiler tarafından sürekli taciz ediliyor ve adeta taşlanı­ yor. Edip Yüksel de ayağa kalkıp kralın çıplak olduğunu haykı­ ran öncü insanlardan birisi. İnşallah Müslümanlar şeytani öğretileri terk ederler ve Sadece Kuran mesajına teslim olurlar. Salman H. - İnşaat Mühendisi, Uluslararası İlişkiler ve Hukuk öğrencisi

.. 343

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Şeyhcik Cumali ?./13 Nisan 2016 Merhaba Edip abi, Adım Cumali, Tarsus doğumluyum, aslen Diyarbakırlıyım ve son bir buçuk aydır Hollanda'da yaşıyorum. Tesadüfen izledi­ ğim "Ne mutlu patatesim diyene" videosundan sonra sizi yak­ laşık beş veya altı aydır takip ediyorum. İlk defa bir din ada­ mı/teolog ezilen halkın yanındaydı. Gerçekten çok şaşırmış­ tım. O sıralar Sünni dininin Hanefi mezhebini terk etmiş, ailem ve çevremdekilerle sürekli çatışmalar içerisindeydim. Emindim; Allah'ın dini bu olamazdı! Eğer buysa; ben yokum, dedim. İlk başta sırasıyla ateist ve agnostik olmuştum. Yazacak bir sürü şeyim var. Ancak biliyorum her gün yüzlerce e-mail alıyorsunuz. Özellikle ablamın ve eniştemin, bir zaman­ lar da babamın bağlı olduğu Nakşibendi adında bir tarikat lide­ ri şeyhcik hakkında çok şeyler anlatmak isterdim. Yok gaybı bili­ yormuş, yok kıyamet kopmuyorsa bu veli kullar sayesindeymiş, yok bilmem ne . . . Bunların tapındıklarının kendilerine ne zararı ne de yararı dokunmayan şeyhciğin sözüm ona mucizelerini duysanız çıldırırsınız. Efendi efendi, diyerek tapıyorlar adama Edip abi! Bana o kadar ısrar ettiler ama gitmedim, içim­ den gelmedi; şükürler olsun ortak koşanlardan olmadım. Az önce bir videonuzu izledim yine. İyi şeyler oluyor, sürekli mesaj alıyoruz, dediniz. Ben de bu maili Allah'ın tek efendi ol­ duğunu ve mesajının (din bağlamında) tek kaynak olarak ele alınması gerektiğini onaylamış biri olarak yazıyorum. Kuran'ın tek kaynak olarak yeterli olabildiğini bize gösterdiğin için sana müteşekkirim. Allah'ın rahmeti üzerinize olsun. Bu dünyada görüşemeyiz belki ama ahirette inşallah erdemli insan­ lar grubunda görüşürüz.

.6.. Saygılarımla . . . 344

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Olgun Bir Metin Berk T. /22 Temmuz 2016 Merhaba Edip bey. Umarım bu e-posta adresiniz doğrudur ve size ulaşmışhr. Bu yazacaklarım çok uzun olsa dahi lütfen okuyunuz. Benim için ne kadar önemli olduğunu tahmin dahi edemezsiniz. Öncelikle kendimi tanıtmam gerekirse, on dört yaşından gün alan, aklını kullanmaya çalışan, düşünüp sorgulayan ve kendi­ sini sürekli geliştirmeye çalışan bir Kuran Müslümanıyım. Lise­ ye yeni geçtim. Kuran'ı okuyup düşünce sistemime yeni fikirler katmayı çok seviyorum. Felsefe öğrenmeyi çok istiyorum fakat şu an elimde yeterli kaynak bulunmadığı için felsefe hakkında bildiklerim aşırı derecede sınırlı. Bilim ve tarih hakkında araş­ tırmalar yapıyorum. Öğrendiklerimi sindirmeye ve felsefi yan­ larını sorgulamaya çalışıyorum. Bunun dışında aslında pek yap­ tığım bir şey yok. Edip bey, benimle ilgili olarak -birçok bilgiyle donanmış bir ço­ cuk- zannına kapılmadan önce size kendi serüvenimden biraz bahsetmek istiyorum. On üç yaşıma kadar tam bir cahil olarak kaldım. Bildiklerim sa­ dece okulda öğrenmiş olduklarım ile sınırlıydı. Hiçbir şekilde kaliteli bir eğitim görmedim. Bildiklerim kesinlikle bana yetmi­ yordu. Zamanımın çoğunu boş geçiriyordum. Dini alanında da hiç bir şekilde eğitim görmüyordum ve kesinlikle maneviyat boyutunda çok kötüydüm. Hiç bir realite görüşlerimin içinde yer almıyordu ve yaşam amacım kesinlikle yoktu. Gelecek adı­ na radikal kararlar veremiyordum ve en kötüsü hiçbir şekilde Allah'ın rızasını kazanabileceğim gerçek bir hedefim yoktu. Çevre tarafından kirletilmediğim halde içim bomboştu. Çünkü "gerçek" olarak adlandırabileceğim hiçbir şey algıma girmiyordu. Çok kötü durumdaydım. .6.. 345

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Sonra on üç yaşımda hayatımın en büyük kararını aldığımı bile fark etmeden kişisel hayatımda reform hareketi başlattım. Bu reformistik yaklaşımımın ilk hedeflerinden biri namaz kılmaktı ki zaten bir tek bunu yapmayı başarabildim. Namazın bana yapmış olduğu etkiler saymakla bitmez! Na­ mazda Allah'ın huzuruna çıktığımdan beri birçok şeyi görmeye başladım. Şu an bile tanımlayamadığım birçok şey kalbimde ve zihnimde gezinirken değişmeye başladığımı fark ettim. öyle bir değişim oldu ki, değişime uğramış bakış açımın gerçekliği üze­ rinde düşünürken Allah'a binlerce kez şükrediyorum. Ama şu anda bile size, yaşamış olduğum deneyimlerimi saf gerçekliğiy­ le anlatmaktan aciz kaldığımı belirtmek zorundayım. Anlatsam bile anlayabileceğinizden şüpheliyim. Biliyorum, benden çok daha fazla tecrübeli ve bilgilisiniz. Fakat bu kesinlikle deneyim­ lerimi anlamada size artı bir puan kazandırmaz. Zaten istesem de anlatamam. O yüzden size sadece çok küçük bir kısmını an­ latacağım ki zaten bu kısım benim anlatmak istediğim kısım. Ve anlatabildiğim kısımlardan ... Namaz ile beraber kazanmış olduğum deneyimlerim deformeye uğramış olan zihin dünyamda birçok şeyi uyandırmaya başla­ dığında aslında hayatımın ne kadar boş geçtiğini ve çevremin hiç bir şekilde bana yardımcı olmadığını anladım. Kesinlikle an­ ladım. Çünkü bu reformistik hareketimin yeşerebileceği bir or­ tama kesinlikle sahip değildim ve bu ortam çevre adını verdi­ ğim bulunduğum toplum olduğu kadar cahilce yaşadığım uzun bir dönemden geriye kalan kişisel meziyetlerimdir aynı zaman­ da. O kadar zor ve stresli günler yaşadım ki, şu anda çocuk ol­ duğum için hesaba çekilmeyeceğimi bildiğimden ölmek iste­ dim.

6. 346

Bu gerçekliği net olarak fark ettiğim zaman aslında doğru yola iletenin sadece Allah olduğunu anladım. (Gerçekliğin fark edilmeye başlandığı an ile şu anki farkındalığı kazandığım an arasında bir kaç ay olduğunu ve bu bakışı yaklaşık bir kaç hafta önce kazandığımı düşünün.) İşte o zamandan beri büyük ve be­ nim bakış açıma göre korkunç bir gerçeklikle karşı karşıya kal­ dım. O kadar ürperiyorum ki bazen namazlarımda kendime engel olamıyorum. Bağırmak, çağırmak istesem de ağlamakla yetiniyorum. Çok, çok zor gerçekten.

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Bu kadar üzülmemim tek sebebi benim bunu fark edemeyişim­ dir ve Allah'ı aslında doğru değerlendiremeyişimdir. Ve bu yargının gerçekliği de zihnimde yankılandıkça namaz kıldığım yaklaşık 11 aya da yanasım geliyor. Her ne kadar bu namazla­ rımda da büyük gerçeklikleri fark etsem de cahilce yaklaşımım beni çok sinirlendiriyor. Offf! Gerçekten yazmak, anlatmak istediğim şeyler var ama ol­ muyor. Üstelik size kendim hakkımda ne kadar şeyi aktarabil­ diğimden de şüpheliyim. Bu gerçekliği fark etmemi sağlayan başka bir radikal değişimim de var aslında. Bu da en çok sizi ilgilendiriyor. Çünkü siz olma­ saydınız belki de bu radikal değişimi yaşamayıp yedinci döne­ mime -iç dünyamın periyodik sıralamaları var- çürük olan baş­ ka bir yoldan girecektim. Ve belki de şirk batağında kalmaya devam edecektim. Kuran Müslümanlığını kabul ettiğimden beri arbk çok daha bü­ yük bir gerçekliğin -ki dönem geçişlerim genellikle büyük olur­ içerisinde bazı şeyler çok daha net ortaya çıkmaya başlıyor. Ve Allah'ın reformistik mesajını çok daha iyi kavrayabiliyorum. Peygamberi dini bir sembol olmaktan çıkarıp reform hareketi­ nin elçisi olarak kabul ettim. Ve dini Allah'a has kılmaya başla­ dım. Size çok teşekkür ederim bana böyle bir bakış açısı kazandırdı­ ğınız için. Ama merak etmeyin, sizi şeyhim ya da alimim diye bağrıma basmayacağım. Çünkü kablmadığım bazı yönleriniz de var ve mürit olmak için körü körüne her şeye "Evet!" demek la­ zım. Size şunu söylemek istiyorum ki, gerçekten şu an ne yapacağımı bilmiyorum. En başta kendimi tanıtırken yapmış olduğum açık­ larımın neredeyse hepsi bir-iki aylık dönem sonucu oluşmuş alışkanlıklar ki şu an bile tam bir sisteme oturtabilmiş değilim. Sizden ricam pedagoji alanındaki bilgilerinizi benimle paylaş­ manız ve kendi kendimi eğitme konusunda bana bir yol gös­ termeniz. Burada bir kaç soru da sormak istiyorum. Cevap verirseniz se­ vinirim. 1. 5:1 16 "Allah şöyle diyecek: 'Ey Meryem oğlu İsa, sen mi halka 'Allah'tan başka beni ve annemi de tann edinin. ' dedin ?(...) " (Edip yüksel meali) .&_ 347

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Arapça bilmiyorum. Bu yüzden meal okuyorum. İncelediğim bir çok mealde ve sizin mealinizde de "beni ve annemi" ifadesi geçiyor. Benim bildiğim kadarıyla Hıristiyanların teslis inancın­ da baba (Allah), oğul (İsa) ve kutsal ruh (Cebrail) adında üç tan­ rı var. Buna göre Meryem yok? Acaba gelecekte Hristiyanlar kutsal ruhu ahp Meyem'i mi koyacaklar, yoksa başka bir durum mu? Ya da ben mi bir şeyleri yanlış biliyorum? Lütfen beni ay­ dınlatınız. 2. 6:12 " (...) Kendisine merhametli olmayı gerekli kıldı.(...) " (Edip yüksel meali) Bir çok mealde ve sizin mealiniz de ve ayrıca 6:54'te de bu ifade geçiyor. Allah kendisine merhametli olmayı gerekli kılması ne ifade ediyor? Ben pek anlamadım, eğer anlarsam Allah'ın mer­ hameti hakkında farklı bir bakış açısı elde edeceğimi düşünüyo­ rum. Sizin düşünceleriniz nelerdir ve ben ne kadar haklıyım? 3. Birçok ayette Allah insanları saptırdığını ve doğru yola ilettiğini söylüyor. Bu ayet aslında psikolojik olarak prensiplerine bağlı kalan ve inatçı olan insan­ ları mı kapsıyor? Ben bunun böyle olduğunu düşü­ nüyorum. Çünkü örneğin 6:39-40-41 ayetleri üze­ rinde aşırı derece de yoğunlaştığımda bazı şeyler anlıyorum. Eğer bu konuda cevap yazarsanız dü­ şüncelerimi geliştirebilirim. Unutmayın ki bu konularda çok yeniyim. Eğer bir hatam varsa beni bağışlayın ve beni çok fazla araştırmış bir insan olarak görmeyin. Selam ve sevgilerimle . . . Edip'in Notu: 13 yaşında bir çocuğun böylesi imlasıyla düzgün, sorgulamasıy­ la olgun bir metin yazabileceğine inanmakta zorluk çekiyorum. Ama fark etmez. Dikkatimi çekmek için bunu yapmış olabilir­ sin. Olsun... İnşallah konuşalım. Aşağıda WhatsApp numaram var. Gerçi son günlerde ona cevap veremiyorum ve biriken yak­ laşık yüzlerce kişiden.2900 mesaj var... Selam!

A 348

Edip Yüksel'e 114 Mektup

Hocaların Söyledikleri Deniz ?. / 8 Kasım 2015 On altı yaşındayım, lise üçüncü sınıf öğrencisiyim. Dinin çocuk­ luğumdan beri hayatımda hep çok önemli bir yeri oldu. On üç­ on dört yaşlarıma geldiğimde din hakkında "hocaların" söyledik­ leri şeyler çok kafamı karıştırdı. Dini yaşanması o kadar zor bir şey olarak anlatıyorlardı ki! Ayrıca anlattıkları pek çok şey saç­ ma ve gereksiz geliyordu ama geçtiğimiz seneye kadar bu tür şeyleri sürekli olarak kafamdan uzaklaştırmaya çalıştım. Geçen sene bunları araştırmam gerektiğine karar verdim ve in­ ternetteki bilgi kirliliği kafamın çok daha karışmasına sebep ol­ du. Kendimi bildim bileli inandığım dinin yanlış olabilme dü­ şüncesi beni çok üzüyor ve korkutuyordu. Bir gün sizin videolarınızı buldum, dikkatimi çekti ve izlemeye başladım. "Sadece Kuran" tutumunuz daha önce hiç karşılaş­ madığım bir şeydi. Gerek okulda gördüğüm din derslerinde, gerekse okuduğum kitaplarda din ve mezhepler hep bir arada verilmiş, mezhepsiz din olmaz düşüncesi istemsiz bir şekilde kafama kazınmıştı. Videolarınızı izledikçe ve sadece Kuran ide­ olojisi hakkında daha çok araştırma yaptıkça kafamdaki soru işaretleri teker teker silinmeye başladı ve din konusunda saçma ve gereksiz gelen her şeyin aslında gerçekten dinde olmadığını, hepsinin hurafe olduğunu fark ettim. Dinimi gerçekten yaşayabilmek, katıksız Müslüman olabilmek için de doğduğumdan beri mensubu olduğum Sünnilik mezhe­ bini terk ettim. Şu an sizin sayenizde kendimi dinime hiç olma­ dığım kadar bağlı hissediyorum. Çok teşekkür ederim .

.. 349