Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi 1923-1950 [1 ed.]
 9786053325185, 9786053325178

Table of contents :
Boş Sayfa

Citation preview

YAHYA S. TEZEL

CUMHURİYET DÖNEMİNİN İKTİSADİ TARİHİ (1923-1950)

©TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI, 2015

Sertifika No: 29619

EDİTÖR

OZAN KIZILER GÖRSEL YÖNETMEN

BİROL BAYRAM GRAFİK TASARIM UYGULAMA

TüRKİYE İŞ BANKASI KÜLTüR YAYINLARI I. BASIM: 1982, ANKARA il. BASIM: 1986, ANKARA ili. BASIM: KASIM 1994, İSTANBUL IV. BASIM: EYLÜL 2000-EKİM 2001, İSTANBUL V. BASIM: EKİM 2002, İSTANBUL TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARl'NDA I.

BASIM: A(;USTOS 2015, İSTANBUL

ISBN 978-605-332-518-5 (CİLTLİ) ISBN 978-605-332-517-8 (KARTON KAPAKLI) BASKI

YAYLACIK MAT BAACILIK LİTROS YOLU FATİH SANAYİ SİTESİ NO: lı./197-203 TOPKAPI İSTANBUL (0212) 612 58 60 SERTİFİKA NO: ıı93 l

Bu kitabın tüm yayın hakları saklıdır. Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılacak kısa alıntılar dışında gerek metin, gerek görsel malzeme yayınevinden izin alınmadan hiçbir yolla çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz. TüRKİYE İŞ BANKASI KÜLTüR YAYINLARI İSTİKLAL CADDESİ, MEŞELİK SOKAK NO: ı./4 BEYO(;LU 34433 İSTANBUL

Tel. (0212) 252 39 91 Fax. (0212) 252 39 95 www.iskultur.com .tr

Yahya S. Tezel

Cunıhuriyet Dönenıinin İktisadi Tarihi (1923-1950)

TÜRKiYE

$BANKASI

Kültür Yayınları

İÇİNDEKİLER

Gözden geçirilmiş altıncı baskıya önsöz ... .

.

.

.

XVII . XXI . XXIII XXV XXVII

.... .......... ................ ................................ .....................

Üçüncü basımın önsözü... İkinci basımın önsözü ...

Birinci basımın önsözü ... Sunuş

...

..

.

. . .

...... .

..

.

.

........ .................. .... .... ............. ... ............................. . ..... .............. . ......... ..................... ...........

............................................................................... ............................ ..

.

......... ........... .................

.........................................................................................................................................................................................................................

1 Toplumsal Kuruluşların Eklemleşmesi Açısından Türkiye Tarihine Bir Bakış

...................................

1.1. Sunuş........

............................................ ...... .....................

. .

.. .

.............. ... .............. ... ..........

1

. . ...... ... ... .. ................... .. .. ........ .. . . ... .. . ... ...... .... . . .... . ... ..... .. . . .. .. .. . ... ... . ..... ..... 1

1.2. Bizans İmparatorluğu'nda iktisadi ve sosyal hayatın örgütlenme biçimi: gelenekler� kurumlar ve yapılarla ilgili bazı gözlemler... . . .. ....... ... ..... ... ........ ............ ... ... .... ......... ..... ......... ... .... .. . . ......... .... .. ................. ................................. 7 1.3. Bizans ve Osmanlı arasındaki dönemle ilgili bazı gözlemler... .

. . .

.

.

..... ......... ..... .... ............ .......... .....

m

m········································································ ···········································

18

1.3.1. Anadolu'nun Türkleşmesi ve toplumsal kuruluşlardaki değişme sorunu ...

.

.

.

............ ......... ...................................................... ............................

18

1.3.2. Yerleşik tarıma ve göçebe-otlatıcılığa dayanan iki ayrı üretim biçimi arasında çatışma başlaması .

ve Anadolu'da Türk devletlerinin ortaya çıkışı... 1.4. Osmanlı öncesiyle ilgili bazı gözlemler...

19 38

.

1.5 . 15 . ve 16 . yüzyıllarda Osmanlı ekonomisi...

.. ... . .. . . .39

.

1.6 . Batı Avrupa'nın merkantil genişlemesi ve Osmanlı yapılarındaki değişmeler...

.

. ... . ........... ...... ........... ......................... .......................

. 51

.

1.6 .1. Savunma savaşlarının başlaması, mali güçlükler ve vergi ve para yapılarındaki çözülmeler...

. .... .... .... . 51

1.6.2. Devalüasyonlar ve Osmanlı para sisteminin çökmesi..... ..

. . . . ..... ..... ...

. 54

1.6 .3. Nüfusta ve tarımsal yapıda meydana gelen değişmeler . . . .

. .

.

.

.

. .. . ......... ....... ................................. ............................................................................................ .......... ......

55

1.6 .4. Yerli tüccar-tefeci sermayesi ve bunun Avrupa kapitalizmine bağımlılığı ...

....

..............................................................................................................................

64

VI

1.6.5 Avrupa'nın 17. ve 18. yüzyıllardaki iktisadi genişlemesinin Osmanlı İmparatorluğu'ndaki bazı etkileri

. .

66

...

72

1.7. Osmanlı İmparatorluğu'nun 19.ve 20. yüzyıllarda Avrupa kapitalizminin bir yarı-sömürgesi haline gelmesi ...

.

.

1.7.1. Osmanlı İmparatorluğu'nda yabancılar için engelsiz bir dış ticaret yapısına geçiş...

.................................... . . ...... . . . . . ........ ............................

72

1. 7.2. Dış ticaretin genişlemesi .... ... ................ . . .. ......... . . . ............. ..... . . .. ............ . . . . ... . ....... . 77 1.7.3. Dış ticaretteki genişleme ve Osmanlı İmparatorluğu'ndaki sanayi................ 1.7.4. Tarımdaki değişmeler...

..

.

.......... .......... ....................

1.7.5. Nüfus artışı ve şehirleşme...

. ................ 83

................. ......... .. .............. ......................

.

.

86

.. 90

1. 7.6. Avrupalı sermaye sahiplerinin Osmanlı İmparatorluğu'ndaki girişimleri... 1.7.6.1. Osmanlı dış borçları....

.

........................................... .... .................

93

.. .. . .. .... ....... ........ .. . . ...... .... ... .. ...... ... 93

1. 7.6.2. Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Avrupa özel sermayesi...

. .

.

............................. ...... ........................... ................................................................................................

99

1.8. Osmanlı İmparatorluğu'ndaki yarı-sömürge azgelişmişliğinin bazı iktisadi , siyasi ve toplumsal sonuçları 1.9. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü...

...

103

....................... ....................... ..........................

111

il Cumhuriyetin Devraldığı İktisadi Kaynaklar.......... 2.1. Sunuş...... . . .

....

...

m

m. 113

. .. ... .. .. . . .. .. . . . . . . . . 113

2.2. İnsan kaynakları...

.................... ....................................................................... ........................ . . . ........ ...........................

2.3. Sermaye stoku ve teknoloji... 2.4. Doğal kaynaklar...

....

113

........................ . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . ...... . . . . . ...... . . . . .... ..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . .

119

............................................................ ...............................................................................................

126

III 1923-1950 Döneminde Türk Ekonomisinin Genel Görünümü

.. .....

129

... ......................................................................... ................... .......... .............. .................. . . ............................. ................ .................

129

3.1. Sunuş

3.2. Nüfus ve hasılanın büyüme hızı ve kişi başına gelirdeki değişmeler ...

.

.

.. .. . . ........ ....... .. . . ........... .... .......130

3.3. Çalışan nüfusun ve yurtiçi üretimin sektörlere dağılımındaki değişmeler....... .. . ..... . ..... .. . .. .. . .... ... . . . . . .. ... . . ... ... .. .. .. ..... . . . ... . ........ .. . .. 133 3.4. Türkiye'nin dış ticaretindeki gelişmelerle ilgili bazı göstergeler..... ...

.

.

.

.. .

.

.. ......... . . .... ........ ........ ............ ...... ............. ...

............................. ........... 134

Vll

3.4.1. İhracat ve ithalat hacmindeki değişmeler... . . . .. .. . . .. .. . . . .. . 134 . .. . . . . . .

3.4.2. Dış ticaret dengesindeki değişmeler...

.

.

. ... .

. ..

. 139

. . . . .... .

. 141

.............. ......... ........ ..... . ............. ...

3.4.3. İhracat ve ithalatın mal gruplarına göre yapısında değişmeler... . .. .

.

.. . . .

. ... .

.... .... . ............... ............ . .... ... .............. ..

..

. .......... ... .......... .. ....... . .....

.. ............ ...

3.5. Türkiye'deki bankalar sistemindeki gelişmelerin bazı önemli göstergeleri... . .. ....... .... .. .... ..... . ... ....... ... . . . .. ........ . ...... ... ........ . . . . ..... .... .. ...... .. . . ..... .... 143 3.5.1. Bankalar sisteminde yabancı, özel Türk ve Devlet bankalarının payı.... . . .

. . . .. .

. .. .. ..

. .... .. . ........ . ..... .... ... ...... . ..... ....... ......

. .

. ... . ......... .. .................

148

3.5.2. Banka kredilerinin sektörlere dağılımı... . . . .. . . . . .. . .. . . . 149 ..... ..... . ... .. . ..... .

3.6. Ulaştırma olanaklarının geliştirilmesi...

..

... ........... ...... ... . . ... . ... .. ...... . 151

3.7. Nüfusun kır-kent yapısındaki değişmeler... .. . . ...... ..... . . . . . .. . .. . .. . . 153 ... . . . .

..

.

.

.. ..

... ..

3.8. Kamusal eğitim ve sağlık hizmetlerindeki gelişmeler... .. . . . 154 .. . . ...

iV Cumhuriyet'in Siyasal Yapısı ve Kapitalist Gelişme Stratejisinin Belirginleştirilmesi... .. .

. .. . ..

.. 157

4.1. Sunuş

... ............. ........... ...................... ........... ..... ............. ............ ......... ... . .... .. .. .................... ....... . ...... . .... ............... . .. .. ... .

4.2. Türk bağımsızlık hareketi ve toplumsal özellikleri... 4.3. 1923-1950 arasında siyasal rejim ve hükümet...

157

. . 157 . 164

. ...... ....... .. .............

4.4. Kapitalist gelişme stratejisinin geliştirilmesi... .. . . . .. . . . . . . 172 .

... . ... .. . ...... ...... ... . ..

. 172

4.4.1. Kemalist kadronun gelişme ideolojisi... 4.4.2. İzmir'de toplanan Türkiye İktisat Kongresi... .

. . .. . . . 175

. .

...

..

4.4.3. Siyasal bağımsızlık ve iktisadi alanlarda egemenlik sorunu... . . .. . . .. . . . . ... . . .. . .. . .. .. . . .. . . . .. ... . . . .... .. . .. .. . .. .. . .. . 180 ... . ..... .. .. .. .

.......

... . ......

. ...

. ..

.. ... .

. ... .

. .....

.. . . ..

..

. . .. ... . . . . .

4.5. Gelişme stratejisinin ana hedefleri ve sınırları...

181

v Dış Ticaret Politikaları ve Sorunları

.

.. .

. . . . .

.. . . . . .

. . . . . 187

....... ........... . ......... ...... .... ... .... ......... .. ... . .. ...... .......... .. . .. ....... .....

5.1. Sunuş.... .. .

. 187

5.2. 1920'ler...

.. .. .. .187 .................. ............ 187

5.2.1. Gümrük politikasıyla ilgili sorunlar...

5.2.2. Dış ticaretin ülkelere göre yapısı..... . . ... ... .... . . .. ...... ....... ..... . .... . . ........ 195 .

. .

.

.

..

.

. .

5.3. 1930'lar... . .. . ......... ... .. .... . ..... . . .. . ........ ... . ..... ... ..... .. . . .. ...... .. ....... ....... . ... . .............. .. .. ...... ..... . . ....... .. ... .... .. . ..197 5.3.1. Kemalistlerin sanayileşme politikasıyla uyumlu bir dış ticaret politikası arayışları...

... .. .. .... ... ..

.

.

.

.

. 197

Vlll

199

5.3.1.1. 1930'ların gümrük politikası sorunları... 5.3.1.2. Kambiyo kontrolü ve 1930'lardaki

kambiyo politikası.... . ----------------------------------------------------------- ---------------------------------------------------------------------------201 5.3.1.3. Fiziki ithalat kısıtlamalarına başvurulması ve ikili antlaşmalara dayanan yeni ticaret sistemi... 5.3.2. Dış ticaret politikasının diğer sorunları.......

_

__ _ _

205 _ _

209

_

5.3.3. Dış ticaretin ülkelere göre yapısı ve ticarette Nazi Almanya'sına bağımlılığın ortaya çıkışı... 5.4. İkinci Dünya Savaşı yılları

-- - - - - - - - - - - -

----

- ---

-

210

_____________________________

- - - --- --- - --- --- - - - - - -

.•• . .

- --- ----- --- - - --- - - - ------

_ _ _ _ _______

____ _ _ _ _ _ _

... 212

5.4.1. Savaş yıllarındaki enflasyon ve hükümetin gümrük ve kambiyo kuru politikası

• .•

_______________ _______

- - - -- - - - - -- ---- -- - - - -- -- --- --- - -.......... 212

-- - - - - - - - - --

- - - - - - - - - --

- - - - ----- - - - - -- -

-

5.4.2. Hükümetin dış ticarete karışmaları...

____ _ _ _ _ _ _ _ ___ ________ _____ _ _

-- - - -

.. . .

.

. 216

5.4.3. Savaş yıllarında Türkiye'nin dış ticaretinin ülkelere göre yapısı

.••

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------217

5.5. Savaş sonrası... -------------------------------

------------------------------ --·-218

5.5.1. 1946 Devalüasyonu, gümrük tarifesi değişiklikleri 218

ve dış ticareti liberalleştirme çabaları... 5.5.2. 1945-1950 döneminde Türkiye'nin dış ticaretinin ülkelere göre yapısı...........

__ _

_

________________

. 222

VI Yahancı Sermaye İle İlişkiler --- -- - -- --- - ----- - - - - - -- ----- - ---- -- - ---- - -- - - - -

6.1. Sunuş...

-- - -

-- - - - - - - - - - -

- --

- ----

_

_ _ _ _ _ _ _ _ __ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _

223 223

__ _ _

6.2. Türkiye Ekonomisinde toplam kaynak kullanımı ve dış kaynaklar... ---------- -------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------224 6.3. 1920'lerde hükümetin işbirliği politikası ve özel yabancı sermaye hareketleri...

. 226

6.3.1. Yabancı özel yatırımların genişlemesi...

231

6. 3.2. Yahancı müteahhit firmaların etkinliği... ------------------------------------------- 23 5 236

6 .4. 1930-1945 arasında yabancı sermaye... 6.4.1. 1930-1945 arasında yabancı özel

sermayenin etkinliği... -------------------------------------- ----------------------------------------- ---------------------------------------------------------------239 6.4.2. 1930-1945 döneminde millileştirmeler sorunu...... .. .. . 242 6.5. Türk hükümetinin dış borçlanmaları, 1923-1945... 6.5.1. Bazı genel gözlemler

•••

.

_

___ _ __ __ ___

_

_

.

_____

__ ___ _

_

____ _______ _ ________ __ ______

245 246

IX

6.5.3. 1930-1945 dönemi...

................................................................. ..... ................................... 252

6.6. 1923-1945 döneminde dış açıklar ve yabancı kaynak kullanımı ... . .................................... ...... .. ..... .. ....... .. .. .. .... ...... ..... ......... . ... . .. 258 6.7. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Türk Hükümeti'nin yabancı sermaye ile ilişkilerinde ortaya çıkan değişmeler... 6. 7.1. Değişmeleri etkileyen dışsal nedenler...

..... 260

.

.

260

6. 7.2. Değişmeleri etkileyen içsel nedenler... ............... .. ... . ...... ............. ....... 263 6. 7.3. Değişmelerin genel görünümü... ..... .. ..... . ........... .... .. .... ............ .... . . ... .

265

6.7.4. Savaş sonrasındaki dış borçlanmalar.... .. . ........ ...... .. .

268

VII .

İktisadi Gelişme, Özel Girişim ve Devlet Kapitalizmi. . . 7.1. Sunuş

...

271

.............................................. ..... .................................................................................................................................................

7.2. 1929'lardaki gelişme politikasının ana özellikleri ...

271

........ . 271

7.2.1. Özel mülkiyetin kapitalist bir hukuk sistemiyle pekiştirilmesi... ....... ..... ... .... ............ ......... .................. ...................................... ..... .... ........... 2 72 7.2.2. İktisat politikasıyla ilgili yeni örgütlerin kurulması... .. ......... .............. ................. . .. ............. ......... . . .......... .... ....... ... .. ............... .. . . 273 7.2.3. Bankacılık sisteminin geliştirilmesi... .. . . . . . . . . . . . . 7.2.4. Ulaştırma altyapısının geliştirilmesi... ............ ..... . 7.2.5. Gümrük politikası... ... ................ ........... .. ...............

. 274 . .. 278

.

280

7.2.6. Özel sermaye birikimine sağlanan doğrudan destekler... .. ........... .............................................. .......................................... ........................................ 281 7.3. Sanayileşmede devlet kapitalizmine kayış...

283

7.3.1. Dış ticaret açığının yeni bir sanayileşme politikası arayışına yol açması... . . .. . . . . . . . ... ......

283

7.3.2. Dünya Buhranı'nın yeni politika arayışları üstündeki etkisi... ...... . . .............................................. ...... .. .. .. ................................................. . ........................................... 286 7.3.3. Sanayide devlet kapitalizminin ortaya çıkışı... .

288

7.4. Türkiye' de devletçiliğin kapitalist gelişme stratejisi ve toplumsal-siyasal ilişkiler açısından anlamı...

292

7.5. Devletçilik ve yönetici kadroyla yerli varlıklı sınıflar arasındaki ilişkiler... ........................................................... ..... .. .. .. ........ ... ... ... .. ... .. ... . ...........

296

7.5.1. 1930'lar............ ......... ......... .. . .... ... . . . ....... . .... ...... ......... .. ........ ...................................... ....... ............................. 297

x

7.5.2. Savaş ve enflasyon yılları ............................................. .. .. .. ............................................... 307 7.5.2.1. 1942 Varlık Vergisi...

............................................. .. ..... ......... ... ........ .. . ..313

7.5.2.2. 1945 Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu...

315

7.6. Hükümetin iktisat politikasında özel girişime yeniden ağırlık veren değişmeler... .......... . . ...... . ........ . .. .. . ... . .. ....... ...... ........ ... ...... ...... . ..... 316 7.7. 1950 seçimlerinin Kemalist kadronun iktisat politikası açısından ima ettiği sonuçlar... ... . . . ... .. . .... ... . . . . .. . . .... . .. . . ....... .... . . . . . .................... ........ .. ........ 323 VIII Sanayi Sektöründeki Gelişmelerle İlgili Genel Gözlemler .. .............................. 325 8.1. Sunuş..... .......... ............. ....................

......... ..................................... . ............................................. ..... . 325

8.2. Sanayi sektöründe hasıla ve istihdamın büyümesi ve işgücü verimliliğindeki değişmeler......................................... ........... ......................................... 325 8.3. Sanayi sektöründeki yatırımlar.................

....... .............................

......332

8.4. Bazı mamul malların, maden ürünlerinin ve elektrik enerjisi üretiminin gelişmesi ..... . . ... ................. .. . ......... ....................... ........ . .. 333 8.5. İmalat sanayiinin yapısındaki değişmeler... . ... . .. .... . .......... .... ..... . . .... .. .. ....337 8.6. İthal ikamesi: 1923-1950 dönemindeki sanayileşmenin belirgin özelliği ............... .................................................................. ................................... 342 IX Hükümetin Sanayileşme Politikası ve Kamu Kesimi Sanayi Programları .............. ................ ... ...... ...................................... . ......... ...................... 345 9.1. Sunuş

... .......................................................................................................... ..................................................................... . . . . . . . . ..... . . .. . . . . . .

345

9.2. Sanayi kesiminde özel birikime sağlanan doğrudan destekler... . .

.. . . . .. .. .... ....... .. . . ...... . . . 346

9.3. Birinci Beş Yıllık Sanayi Programı'nın hazırlanışı ve uygulanması......

.................................................................

. ....................................... .. .............................. 351

9.3.1. 11 Nisan 1934 tarihli ve Birinci Beş Yıllık Sanayi Programı'nı oluşturan gizli Bakanlar Kurulu Kararı ..... ...........3 . 55 9.3.2. Birinci Beş Yıllık Sanayi Programı'nın bazı özellikleri.....

.. .. . .. .. .. . .... . .. .. ..... ......... .......

3 . 60

9.3.3. Birinci Beş Yıllık Sanayi Programı'nın uygulanışı... 364 9.4. 1938 Programı'nın hazırlanışı ve uygulanışı.....

. 3 . 65

9.4.1. 1938 Programı'nı yürürlüğe koyan kararname .... ........366

XI

9.4.2. 1938 Programı'nın kapsadığı projeler............ . .. .

. ..368

9.4.3. 1938 Programı'nda projelerin çoğunu 372

yürürlükten kaldıran kararname.... .

9.4.4. 1938 Programı'nın sonuçları ...... .. ... .. . .. . .... .. .. . . ................ .. .... . ... . .375 9.5. Savaş sonrası için yeni bir planla ilgili çalışmalar... ... . . ..375 ... ........ .. .... . . . . .... .. .. ........... ..... . .. ..... .... ... 379

9.5.1. 1945 Geniş Plan taslağı... 9.5.2. "İvedili" 1945 Planı ve üzerinde

yapılan değişiklikler............... ............. ......................................... ............. ......... ............. ..... . ............ . . .............. .. ... . 383 9.5.3. 1945-1946 Planı konusundaki kararsızlıklar ve uygulama..... .

. . . ...

... .

..

.

.

. .

. . ..

.

.....

. . .. . . ..387

. .

393

9.5.4. 1947 Vaner Planı ..... .......... ........ . .... .. ... .... ... .. 9.5.5. Avrupa İktisadi İşbirliği Komitesi'nin 1947'deki ilk Türk başvurusunu geri çevirmesi ve yeni bir

yatırım programı hazırlaması ....... . . .. .. ...... . ...... ... ..... ... .. .. ....... .... ... . . .. . ...... .... ... ..... . .. .394 9.5.6. 1945-1946 'Planı'nın sonuçları... ... . ....... . ...... ..... ..... . ..... . ..... ....... .............. 396 9.6. Devlet sanayi programlarını uygulayan kamu kuruluşlarının gelişmesi ...................... ..................................................................... ................... ........ 397 9.7. Sanayileşme politikasında özel birikimden yana değişmeler . .399

ve Türkiye Sınai Kalkınma Bankası'nın kuruluşu....

x Tarım Sektöründeki Yapı ve Gelişmelerle İlgili Genel Gözlemler. 401 10.1. Giriş

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

401

10.2. 1950 yılında Türkiye tarımındaki bölgesel farklılıklar...

. . . ..... .. .. .... .... ........ ...... .. .. ..... .... .......... ...... ......... ... 402

10.2.1. Kıyı bölgeleri ........ . . ... ....... .......... . .... ..... ......................... . . ............. . ...... .................................. . . . 404 10.2.1.1. Batı Anadolu .......... .. ... ... .................. ........................ .......................................................... . 404 . .. . . . . . ... ... . . . . . .. .... . ... 409

10.2.1.2. Marmara bölgesi...

.. . .. ..... .. .. ... .............

10.2.1.3. Akdeniz bölgesi....... 10.2.1.4. Karadeniz bölgesi... 10.2.2. İç bölgeler... . .

. ..

411 .

413 415

10.2.2.1. Orta Anadolu platosu ..... . ........................................................... ............... 415 10.2.2.2. Güneydoğu Anadolu bölgesi... ... ... .. ...... 10.2.2.3. Doğu Anadolu... . . ........ .. .. ... . .. . ..................... ... ......................... 10.3. Tarımda üretim, istihdam ve arazi kullanımı...

416 . ... 418 420

Xll

10.4. Başlıca ürünlerde üretim miktarları ve canlı hayvan varlığındaki gelişmeler...

427

10.5. İşlenen alanın ürün gruplarına göre dağılımı...

_ ___

.

.

__

427

_

10.6. Tarımsal üretimin pazarlanma oranı... ------------------------------------------------------- ----- 429 10.7. Türk tarımının sosyo-ekonomik yapısının başlıca yönleri...

-----------------------------------------------------------------------------------------------------431

___ __ ____________ ___ _____________ _________________ _______________________

10.7.1. Büyük arazi mülkleri ve büyük çiftlikler... 10.7.2. Topraksız kırsal aileler...

______

_

____ ____ ____ _ ___

___ ___

431

----- - --- ----- -------------------------------- ---------------- --- -------436

_ __

10.7.3. Küçük arazili köylüler... --------------------------------------------------------------------------------------------- ------------437 10.8. Kırsal kesimdeki sosyo-ekonomik yapı ile tarımda kaynak kullanımı ve üretimin etkililiği arasındaki ilişkiler...

____

_

____________

______

____ __

__

_ _____

_ __ _ _ _ _ _ _ __ _ __ _ _ _

_438

_

XI Tarımsal Gelişmeyle İlgili Politikalar ve Uygulamalar 11.1. Giriş...

445

_ _

------------------------------------------------- ----------------------------------------- -------------------------------------- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -- - - - - - - - - - - - - - - - - ________

445

__

11.2. Hükümetin kırsal Türkiye'nin sosyo-ekonomik yapısı karşısındaki tavrı - arazi politikası...

_

_

__ _ _

____ _

445

11.2. 1. 1920'lerde büyük arazi sahipliğinin güçlendirilmesi.··-----

_________ ------------ - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ __ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _

446

11.2.2. 1920'lerde Hükümet'in köylülük kesimi karşısındaki tavrı...

____

___ _ _ _ _

________

_ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ ___

___ ______ _________ ________

_ _

448

..

11.2.3. Hükümetin Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki 453

büyük arazi sahibi Kürtlere karşı tavır alması... 11.2.4. Bir genel toprak reformu deneyine doğru ... .

__ _______

455

___ ___ _ _ _

460

11.2.5. 1945 Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu... 11.2.6. Hükümetin arazi

politikasının değerlendirilmesi ... --------------------------------------------------------------------------------------------------------466 11.3. Tarımda pazarlama ve kredi sorunları...

_ _ _ _ _____ _ _ _ _ _ __ ____ _ _

_ _ __ _

483

484

11.3.1. Tarımsal Ürünlerin pazarlanması... 11.3. 1.1. İhraç ürünleri için kurulan pazarlama örgütleri....

_

.

_

_

_

_ _ _

_

.

.

484

11.3.1.2. Hükümetin tahıl piyasasına müdahalesi... 11.3.2. Tarımsal kredi sorunları ...

______________

_ _

.

___ _ _ _ __

_

__ _____ ___ _ ___

488

_

_ _

11.3.2.1. Ziraat Bankası'nın yeniden örgütlenmesi...

. 490 _____

492

xııı

11.3.2.2. Tarım kredi kooperatiflerinin geliştirilmesi............

. .... .... ... . .... . ..... .. ..... 494

11.3.3. Kamu kuruluşlarının sağladığı tarım kredisindeki gelişmeler...

.

.... .. . . . . .... ....... 495

11.3.3.1. Tarımsal kredi ve pazarlama sorunlarıyla ilgili hükümet eylemlerinin değerlendirilmesi... . .

..... ... .. . .........

...

497

11.4. Tarımla ilgili teknik personelin eğitimi ve teknik yayma çalışmaları . . .

.

.

..

........... ...................... ........................................................ .. ................................

498

11.5. Tarımda makina kullanımı ve girdilerin iyileştirilmesiyle ilgili çalışmalar...

.. ....... ... ...... ....502

........................................................

11.6. Sulanan araziyi genişletmek için sürdürülen çabalar. . .

11.7. Hükümetin tarımsal gelişme politikasının sınırları . . .

.508

....

.509

....... ..

XII İktisadi Kalkınmanın Finansmanı: Yurtiçi Ticaret Hadleri, .513

Maliye Politikası ve Kamu Kesiminde Sermaye Birikimi 12.1. Giriş

... .....

..... .... .... .... .........................................................................................................................................................................

513

12.2. 1923-1950 arasında Türkiye tarımının ticaret hadlerinde meydana gelen değişmeler...

. . ... . ............ ..... .. . ....................... ... . ...

. 514

...... ...... . .

12.3. Kamu maliyesi ve maliye politikası sorunları.... .. . . . . ...

.522

12.3.1. Hükümetin bütçe gelirleri ve Türk vergi sisteminin yapısı... . .. . . .

. .. . . . . .. ....... . .... . ..... .. . . .... ...... . . .... .... 522

. ...... .... .. . ......... ..... ... .. ... . ... .. ... .

.. ..

.. .

.. .. .. .....

.

.. ..... .

.

.530

12.3.2. Tarımın vergilendirilmesi sorunu... 12.3.3. Hükümetin bütçe harcamaları ve bütçe dengesi sorunu... ..

.

. . . . .. . ... ........... . ......... ....... .... ..

. 535 .539

12.3.4. Bütçe harcamalarının işlevseP dağılımı... 12.4. 1 926-1950 döneminde devlet kesiminde . . .... ......

toplam sermaye birikimi...... .

. .543

12.5. 1923-1950 döneminde devletçe gerçekleştirilen sermaye birikiminin gelişme sürecindeki önemi ...

548

XIII 1923-1950 Döneminde Türkiye'deki İktisadi Gelişmenin Değerlendirilmesi..... 13.1. Sunuş... 1

Fonksiyonel.

. . . .. . . ..... ...... . . . .. .

. . . .. . . ... .

.551 ..

. 551

xıv

13.2. Kemalist gelişme tecrübesinin sosyo-politik dinamiği ... 551 13.2.1 . İstiklal Savaşı'nın toplumsal özelliklerinin siyasal bağımsızlığın kazanılmasından sonraki iktisadi gelişme stratejisi üstündeki etkileri.... . . .

.. .. .... .. . 551

.

13.2.2. Yabancı sermaye ile ilişkiler... . . . . . . . .. ... . . . . .

. .

556

13.2.3. Yerli varlıklı sınıfların güçlenmesi ve sanayi burjuvazisinin ortaya çıkışı... . .

. . . .. . . .. . . .. .

.

13.2.4. Sanayide devlet kapitalizmi tecrübesi...

. 560

.

..

.. .564

13.2.5. Kapitalist dünya sisteminin iktisadi ve siyasi konjonktürünün Türkiye'deki temel iktisat politikası kararları açısından önemi ... ..... . . . ... . .. . .. . ... . .. 570 ...

. . ....

. . . . . . . . . ..

.

.. ..

13.3. 1923-1950 döneminde Türkiye'deki iktisadi 571

gelişme potansiyeli ve bunun kullanılması... 13.3.1. Yabancı kaynakların kullanılması...

.......... .............. ...... .......... 571

1 3.3.2. Türkiye tarımındaki üretken kapasite fazlası...

575

1 3.3.3. Tarımsal ailelerce sahiplenilen tarımsal .. . . ...... . .. ... .. ...577

fazlanın kullanılması... . . .

13.3.4. Tarımsal fazla, iç ticaret hadleri ve tarımın vergilendirilmesi ... . .. ... . .. ...... .... . .. . ... . . ... .. . ..... ... .. .... . ... .. . . .. . . .. ..

.

... . . .

.

. . . .

.. . .

. . .

.

. ...

. .

.. . 581

.. . . . . .... . . ........ ..

1 3.3.5. Ticaret karları ... .......................... .. ... .......................... ..... . . .. ... . .................... .... .. .. . ..... . ... ... 583 . .

.

.

. .. . ...

. . ..

.

. ... . ..

. .

.

1 3.3.6. Devletçe sahiplenilen iktisadi kaynaklar ve bu kaynakların kullanılması... ..................................................

589

1 3.4. Türkiye'de 1 923-1 950 dönemindeki iktisadi gelişme tecrübesinin karşılaştırmalı değerlendirmesi ... ....... ................. ...590 .

1 3.4.1 . Dönemler arası karşılaştırma... ..... . ... ................................. ...............

590

1 3.4.2. Ülkeler arası karşılaştırma ..... . ..... .. ...... ....................... . ... ..................... ...... ...593 ..

.

.

.

1 3.5. Türkiye'de 1 923-1950 döneminde yaşama koşullarında meydana gelen değişmeler.......

.

. . .... . . .. . .. ..... . ..... ..........

. . . . .

598

1 3.6. Türk toplumunda yaşama koşullarının dağılımı... . ............... 603 1 3.6.1 . Çalışan başına hasıla değerinde sektörler arasındaki farklar

...

........... ....................... . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................

604

13.6.2. Yaşama koşullarında coğrafi bölgeler arasındaki farklar... .. .......... ................. ..

. .

......... . ....... ... ... . . ..... . .. .. . ...... . . .. ... .. . . . . . .. ... 608 .

.

.

.

. . ..

... .. .. . .

.. ....

..

....

. ... . .... . . . .

.

Kızım Gülbahar ve oğlum Ahmet'e

G özden G eçi ri l m iş Altı ncı Baskıya Önsöz

Bu baskının belirleyici farkı yeni yayımcımdır. İş Bankası Kül­ tür Yayınları'nın çalışmalarıma gösterdiği teveccüh Cumhuriyet Döneminin İk tisadi Tarihi kitabımın birkaç kitaplık bir kümenin içinde yer almasını tercih etmeme yol açtı. Ancak önceki yayımcım Yurt Yayınları ve Tarih Vakfı'na, beş baskı ile çalışmamın dikkat toplamasını sağladıkları için teşekkür borçlu olduğumu da bura­ da vurgulamak isterim. Türk yayın hayatının temel bir kurumu olan İş Bankası Kültür Yayınları'nın, ömrümün önemli bir kısmını oluşturan uzun bir çalışma ile ürettiğim bu kitabı sahiplenmesi, eminim ki, kitabın yaşar kalma şansını arttıracaktır. Kültür yayın­ larının Genel Müdürü Sayın Ahmet Salcan'a ve beni çalışmalarımı bu yayınevinde toplamaya yönelten sevgili Ertuğrul Bozgedik'e, ki­ tabımı okuyucuyla yeniden buluşturdukları için ne kadar teşekkür etsem azdır. Bu baskının ikinci farkı, editörlük çalışmasının daha önce tanık olmadığım bir titizlikle yürütülmüş olmasıdır. Metindeki değişik­ likler çoğunlukla metnin okunmasını daha kaygan hale getirmek için yapıldı. Türkiye'nin 1 92 3 - 1 950 arasındaki iktisadi büyümesi ve gelişmesinin temel sayısal göstergelerini ekonomimizin bugün

XVlll

CUMHURiYET DÖNEMiNiN i KTiSADi TARiHi (1923-1950)

ulaştığı ölçeklerle karşılaştırılabilir hale getirmek için bazı temel tablolara son yılların verilerini de ekledim. Yeni baskı üstünde çalışmak, 1 923-1 950 döneminde Türki­ ye'nin iktisadi tarihi meselesinin önemi ve bu döneme nasıl bakıl­ ması ve nasıl bakılmaması gerektiği konusunda algılarımda önemli bir değişikliğe yol açtı. Atatürk'ün Türkiye'nin yönetiminde nihai belirleyici olduğu dönemde ekonomide de "tam bağımsız " bir kalkınmanın sağlan­ dığı, ama bu siyaset sonrasında terk edildiği için Türkiye'nin " em­ peryalizm " e bağımlı hale geldiği ve kalkınamadığı ya da olması ge­ rektiği gibi kalkınamadığı "tasarım " ı bugün hala Türkiye'de bazı çevrelerde bir şehir efsanesi olarak sürdürülmektedir. Türkiye'nin yeniden "tam bağımsız" bir ekonomiye sahip olmasını isteyen si­ yasi ve entelektüel çevreler, bunu sağlamanın şifrelerinin Atatürk döneminde ya da 1 950'ye kadarki Tek Parti döneminde yattığını öne sürmektedirler. Elinizdeki bu kitap, Atatürk ya da Tek Parti döneminin tarihçilik teknikleri kullanılarak yapılacak bir olgusal gerçeklik analizinin, "anti-kapitalist" ve "anti-emperyalist" bir stratej inin söz konusu olmadığını gösterdiği için, altıncı baskıyı görecek kadar ilgi çekmiştir. Benim 1 923- 1 95 0 dönemini araştırmaya başlamamdan bu yana 40 yıl geçti. Bu 40 yıl içinde hem Türkiye hem de dünya ade­ ta tanınamayacak kadar büyüdü ve değişti . Dünya nüfusu 1 96 5 'te 3 , 3 milyardan 20 1 3 'te 7,3 milyara çıktı. Yani bugünkü sayının 4 milyarı toplama bu 40 yıl içinde eklendi . Aynı zaman aralığında Türkiye'nin nüfusu 3 1 milyondan 78 milyona çıktı. 4 7 milyon bu son 40 yıl içinde toplam sayıya eklendi. 1 92 3 - 1 950 arası dünya ekonomisinin tarihinde özel bir dönemdi. 1 9 1 5 öncesine kadar hızlanmış olan ve 1 950'den sonra yeniden hızlanacak olan küreselleşme, 1 9 1 5 - 1 950 arasında, önce Birinci D ünya Savaşı, sonra 1 93 0'lardaki Büyük Buhran ve son olarak da İkinci Dünya Savaşı nedeni ile kesintiye uğramıştı. Küreselleşme kategorisi ideoloj ik nedenlerle olgusal bir içerikten çok adeta me­ tafizik, ahlaki bir içerik de çağrıştırabildiği için çok kısa bir tarif etmek gerektirir. Küreselleşme, her birinde ya yerli ya da, sömür-

GÔZDEN GEÇiRiLMiŞ Al TiNCi BASKIYA ÔNSÔZ

gecilik döneminde olduğu gibi, yabancı bir siyasi hakimiyet yapısı yani bir devlet olan ülkelerde mal, hizmet ve finansal varlık üreti­ minin ne kadarının sınır ötesi piyasalar için yapıldığı ve mal, hiz­ met ve finansal varlık tüketimi ve kullanımının ne kadarının sınır ötesindeki kaynaklardan temin edildiği ile ilgili olgusal bir katego­ ridir. Küreselleşme bugün dünyadaki bütün ekonomilerin ağırlıklı olarak sınır ötesindeki piyasalar için üretim yaptığı ve başta enerj i malları ve temel metaller olmak üzere birçok malı ve hizmeti sınır ötesindeki piyasalardan temin ettiği bir yeni durumu işaret eder. Bu durumu ahlaki ya da estetik nedenlerle beğenmiyor olabiliriz. Ama dünya böyle bir dünyadır ve görülebilir gelecekte böyle bir dünya olmaya devam edecektir. Türkiye' deki ekonomiler, b ütün tarih boyunca dış ticarete ve ik­ tisadi aktör hareketlerine açıktı. Bu kitapta ikinci bölümde göste­ rildiği gibi Osmanlı İmparatorluğundaki iktisadi hayat, 1 50 0'den itibaren Avrupa'da meydana gelen dönüşümlerden, özellikle 1 9 . yüzyılda hızlanan sanayi devriminden büyük ölçüde etkilenmişti. 1 9 1 5 öncesinde Osmanlı İmparatorluğu, gümrük oranı belirleye­ meyen, alacaklısı Avrupalıların bazı vergileri topladığı yarı sömür­ ge devleti ile küreselleşme dinamiklerine özellikle açık bir ekonomi haline gelmişti. Ne var ki, dünyadaki küreselleşmeyi yaratan iktisadi dönüşü­ mün tarihi 1 500'lere dayanıyor olsa da, ülke ekonomilerinin bü­ yük çoğunluğu, İkinci Dünya Savaşı sonrasına kadar, mal, hiz­ met, finansal varlık ve işgücü arzlarının ağırlıklı olarak iç piyasaya yapıldığı ve mal, hizmet, finansal varlık ve işgücü tedariklerinin ağırlıklı olarak iç piyasadan sağlandığı ulusal ekonomiler olarak kalmıştı. Ama bugün artık böyle değiller. Türkiye ekonomisi, Os­ manlı İmparatorluğu döneminde de 1 923-1 950 döneminde de, uluslararası mübadelelere açık olmasına rağmen, sınırlar içindeki üretimin hem arz hem de tedarik yönünden iç piyasaya yönelik olduğu bir ekonomiydi. Ama bugün artık değil. Türkiye ekonomisinin hem ölçeği hem de yapısı son 40 yılda çarpıcı bir şekilde değişti. Bu önerme olgusal bir tespittir. İdeoloj ik bir onaylama ya da yerme değildir. Bu son dönemde Türkiye eko-

XIX

XX

CUMHURiYET DÔNEMININ iKTiSADi TARi H i (1923-1950)

nomisindeki ölçek patlaması ve yapı değişmesi elbette ki ne bu ön­ sözün ne de bu kitabın konusudur. Ama bu dönüşümün idraki bu kitabın doğru okunması ve değerlendirilmesi açısından önem taşı­ maktadır. Burada sadece iki örnek vereceğim. 1 950'de Türkiye'de 24 bin, 1 965'te 84 bin üniversite ve yüksekokul öğrencisi vardı. Bugün bu sayı 5 milyonu aşmıştır. Türkiye'de 1 95 0'de toplam 1 3 bin, 1 965'te 8 8 bin otomobil vardı. 20 1 5 'te 1 0 milyondan fazla otomobil var. 1 95 0 Türkiye'si, erkeklerin askere gidip gelmesi dı­ şında, insanların büyük bir kısmının doğdukları yerde yaşadığı ve öldüğü fakir bir köylü ekonomisinin Türkiye'si idi. İnsanlar enerji ihtiyaçlarının büyük bir bölümünü odun, fındıkkabuğu, tezek gibi geleneksel ve yerel kaynaklarla karşılıyorlardı. Çocukluğum fın­ dıkkabuğu yakarak ısındığımız ve yemek pişirdiğimiz bir dünyada geçti. Bugün Fırtına Deresi'nde yakalanan alabalık yol kenarında­ ki restoranda bir yabancı ülkeden ithal edilen sıvı gazla pişiriliyor. Milyonlarca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yabancı ülkelerde oraların yerleşiği olarak yaşıyor. Yılda 30 milyona yakın yabancı insan turist olarak Türkiye'ye geliyor. Ve maalesef ülkemizde 20 1 5 itibarı ile çevremizdeki içsavaşlardan kaçıp bize sığınan milyonlar­ ca mülteci var. Bu kitabı yeniden yayına hazırlarken, dönemi doğru anlama­ nın, Türkiye'de hala siyasi meselelerimizi çözmemizi, daha doğ­ rusu çözemememizi etkileyen " d ünya tasarımları arası sava ş " ta barışa gidecek yolu bulmamız için hala ne kadar önemli olduğunu hissettim. Hem de, 1 92 3 - 1 9 5 0 Türkiye'sinde ekonominin ölçeği ve yapısının bugünkü Türkiye ekonomisinin iktisadi sistem ve iktisat politikası tartışmalarının ne kadar gerisinde kalması gerektiğini idrak ettim. Ünlü bir siyaset insanımızın dediği gibi " dün dündü, bugün bugündür " . Kitabın ilk fırsatta yedinci baskıyı görmesini sağlayacak potan­ siyel okuyucularıma şimdiden teşekkürlerimi ve saygılarımı suna­ rım. Yahya Sezai Tezel, 1 1 Haziran 2 0 1 5 , Bozburun, Marmaris, Muğla.

Üçü ncü Bas ı m ı n Önsözü

1 9 8 6 'da yapılan genişletilmiş ikinci baskı birkaç yıldır tü­ kenmiş olduğu halde bir tıpkı baskı yapılmasını yeğlemedim. Kitabın canlılığını korumak için bu çalışmanın kapsamına giren yeni yayınları ya da benim ulaşma ya da inceleme fırsatını yeni bulduğum eski yayınları olabildiğince değerlendirip metin üstün­ de ayrıntılı bir şekilde yeniden çalıştıktan sonra, kitabın bu an­ lamda üçüncü edisyonunun yayınlanmasını daha doğru buldum. Bugün böyle bir çalışmanın tamamlanmış olması hem bu kitabın üstünde durduğu yazın zemininin yüzü aşkın kitap ve makale ile genişletilmesi ve güçlendirilmesine hem de okuyucunun birinci ve ikinci baskı sırasında gözden kaçan birçok dizgi ve düzeltme yanlışının olumsuz etkilerinden kurtarılmasına imkan sağladı. Ayrıca, 1 923- 1 95 0 arasında gerçekleştirilen iktisadi gelişmenin Türkiye ekonomisinin bugünkü ölçeği ve boyutlarının bilgisinin ışığı altında değerlendirilmesine yönelik bütün sayısal veri leri de güncelleştirdim. İkinci edisyona gösterdikleri ilgi ile bu edisyonun yapılmasını olanaklı kılan eski okuyucularıma, bu edisyona gösterecekleri ilgi ile umarım ki bir dördüncü edisyonun yapılması fırsatını yarata­ cak olan yeni okuyucularıma, üçüncü edisyonu Tarih Vakfı adına baskıya hazırlayan Ayşen Anadol hanımefendiye ve kültür hayatı-

XXll

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARiHi (1923-1950)

mıza değerli katkılar yapmakta olan Vakfın kurucu ve yöneticile­ rine teşekkür ederim. Yahya Sezai Tezel, Ankara, Kasım 1 994.

İ ki nci Bas ı m ı n Önsözü

Kitabın birinci baskısı b i r yılı aşkın bir süreden beri tükenmiş bulunuyor. Hem öğrencilerime hem de akademik çevreler dışında­ ki okuyucularıma gösterdikleri bu ilgi için teşekkür borçluyum . Bu borcumu, ikinci baskıda tıpkı basım yoluna girmeyip bir yıllık yeni bir çalışma yaparak bir ölçüde ödemeğe çalıştım. Yurt Yayınları'nı yönetenlerin hoşgörüsü ve sabrı da, bir hayli uzayan bu ek çalış­ manın sonuçlandırılmasında önemli bir rol oynadı. İkinci baskıya özgü ek çalışmada i) birçok yeni araştırma ve yayının sonuçlarını değerlendirebilmek ve ii) daha önce bir ölçü­ de muğlak kalmış olan bazı konuları açmak ihtiyacımı karşımağa çalıştım. Son altı yıl içinde, çoğu Osmanlı dönemi hakkında olmak üze­ re, Türkiye'nin iktisadı ve sosyal tarihiyle ilgili birçok yeni, özgün ve ciddi araştırma sonuçlandırılmış ve yayınlanmıştır. Bunların önemli bir kasını Türklerin ve yabancıların dünyanın belli baş­ lı üniversitelerinde yaptığı doktora çalışmalarının tezleri ve yan ürünleridir. Ayrıca Halil İnalcık gibi Türkiye'nin iktisadi ve sosyal tarihi alanının uluslararası duayeni haline gelmiş, ya da Suraiya Faroqhi gibi çalışkanlığı ve titizliğiyle hayranlık uyandıran yerleşik tarihçiler de değerli yayınlarını sürdürmektedirler. Bunun içindir ki kitabın Cumhuriyet öncesini kapsayan Birinci Bölümü önemli öl-

xxıv

CUMHURiYET DÖNEMiNiN i KTiSADi TARiHi (1923-1950)

çilde genişletilerek yeniden yazılmıştır. İkinci Bölümdeki, bu yüzyı­ lın başlarında Türkeyi'nin nüfusuyla ilgili veriler de yenilenmiştir. Kitabın Beşinci, Altıncı, Yedinci, Dokuzuncu, Onuncu ve Onbirinci bölümlerinde de çok sayıda yeni yayının sonuçları ve daha önce dikkatimden kaçan bazı önemli eski kaynaklar değer­ lendirilmiş, bunların ima ettiği bazı sorunlar irdelenmiştir. Ayrıca, mesela Onbirinci Bölümde 1 93 0'lar ve 1 940'larda hükümetlerin tarım ve arazi politikalarının yorumlanmasına yardımcı olacağını umduğum bir analitik çerçevenin geliştirilmesinde olduğu gibi, be­ lirli konular açılmış ve genişletilmiştir. Kitabın genişletilmiş ikinci edisyonunun basılması sırasında­ ki yardımları için, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi araştırma görevlisi değerli öğrencim Aykut Kibritçioğlu'na ve Yurt Yayıncılık'tan Işık Sırman'a teşekkür ederim. Geçmiş dönemler ve kültürlerin iktisadi ve sosyal tarihiyle uğ­ raşmanın, geçinme sorunu ekseni üstünde hayat planı yapmaya ça­ lışan genç bir insana sağlayabileceği pragmatik yarar yok gibidir. Ama öte yanda, eğer milli kültürümüz insanlığın birikimli uygarlık mirasının yaşayan ve saygı gören bir parçası olacaksa, hem ev­ rensel tarihin değişen mozayiğini hem de bu mozayik içinde milli kültürümüzün oluşumunu merak etmemiz ve sadece anlama me­ rakından kaynaklanan serin kanlı bir tarih kültürünü üretmemiz de gerekiyor. Bir tarafta çığ gibi büyüyen ve büyük ölçüde köy kökenli bir nüfusun, diğer yanda iktisadi gelişme serüvenimizin içinde bulun­ duğumuz yeni aşırı pragmatizm döneminin, Türk entellektüel ve üniversiter eğitim dünyasında, geçmiş dönem ve kültürlerin anali­ tik tarihiyle uğraşılmasını gereksizmiş gibi gösterebilecek bir hava­ ya yol açması tehlikesi var. Bunun için dilerim ki bu edisyon, hem akademik çevreler dışındaki okuyucular, hem de üniversitelerdeki öğrencilerimiz arasında belki birkaç kişiye daha, tarihi merak et­ menin kendi başına bir zevk ve moral değer olduğunu hissetirebilir. 24 Aralık 1 9 8 6 Ankara .

Bi ri nci Bas ı m ı n Önsözü

Bu kitap, Cambridge Üniversitesi'nin İktisat v e Siyaset Fakültesi'ne sunduğum doktora tezini bir hayli genişleten yeni bir çalışmanın ürünüdür. Üniversitelerde, Türkiye'nin özellikle Cumhuriyet dönemindeki iktisadi ve sosyal tarihiyle ilgilenen öğ­ rencilere ve yurdumuzda yıllardır ciddi bir tarih yayıncılığını ayak­ ta tutan okuyuculara yararlı olmayı amaçlamaktadır. Son birkaç yılda ilgim iktisat tarihinden bilim ve siyaset felse­ fesine kaydığı için, İngilizce tezi okumuş olan bazı meslektaş, ar­ kadaş ve öğrencilerimin ısrarlı teşvikleri olmasa, bu yeni çalışma muhtemelen ortaya çıkmayacaktı. Bu nedenledir ki, bana bıkma­ dan Türkçe kitabın ne zaman çıkacağını soranlara burada onlara vermiş olduğum sözü gerçekleştirebilmiş olmanın rahatlığı içinde teşekkür etmek istiyorum. Doktora araştırmamın yönlendirilmesi ve tezin yazılmasında bana zamanlarını ve bilgilerini vererek yardımcı olanları minnet­ le anıyorum. Bu arada Sir Kenneth Berrill, Sevim Görgün, Şerif Mardin ve Donald Moggridge'e, tarihe ve sosyal bilimlere bakışı­ mı geliştiren katkıları için de çok şey borçlu olduğumu belirtmek isterim. Kitabın yazıldığı yıllarda bana çalışma zamanı ve ortamı sağ­ layan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Rockefeller

XXVI

CUMHURiYET DÖNEMiNiN i KTiSADi TARiHi (1923-1950)

Vakfı ve Harvard Üniversitesi'ndeki meslektaşlarıma teşekkürü de borç bilirim. Yahya Sezai TEZEL

Sunuş

Türkiye'nin Cumhuriyet dönemindeki iktisadi ve sosyal geliş­ mesini çeşitli yönleriyle ele alan kitap ve makalelerin sayısı giderek artıyor. Ne var ki, belki de 1 960'larda başlayan planlama dene­ yiminin araştırmacıya sağladığı kolaylıklar nedeniyle, yeni çalış­ maların önemli bir bölümü son onbeş yirmi yılı ele almakta, çok az sıyıdaki araştırmada 1 95 0'ye kadar inilmektedir. Daha öncesi­ ni ele alan yeni araştırmaların sayısı daha da azdır. Zaman içinde geriye gidildikçe, sistematik bilgi yetersizliği, birincil kaynakların zor bulunması ve işlenmemiş oluşu araştırmacıların önüne büyük güçlükler çıkarmakta, bu da, Cumhuriyet'in ilk dönemleriyle ilgili tarih çalışmalarının kesintili, izlenimci ve spekülatif olmasına yol açabilmektedir. Oysa Türkiye, İkinci Dünya Savaşı öncesinde, azgelişmiş ül­ keler arasında, iktisadi kalkınmaya yönelik geniş kapsamlı poli­ tikaların hazırlandığı ve uygulandığı az sayıdaki ülkeden biridir. Türkiye'nin iktisadi tarihi bu açıdan ilgi çekici sorunlar taşımak­ tadır. 1 92 3 - 1 950 arasında Türkiye'nin siyasal yönetiminde söz sahibi olan asker-bürokrat kökenli kadronun, bir iktisadi kalkınma aracı olarak devlet kapitalizmine başvurması, hızlı sanayileşme politi­ kasını yaygın bir devletçi uygulamaya dayandırması da, evrensel önemi olan bir bilgi konusunu oluşturmaktadır.

XXVlll

CUMHURiYET DÖNEMiNiN i KTiSADi TARiHi (1923-1950)

Bu ve buna benzer nedenler, Türkiye'nin 1 92 3 - 1 950 dönemin­ deki iktisadi tarihini, bilgi üretimi için çekici bir alan yapmakta, araştırmacıya çok şey vaat etmektedir. Bu kitabımın ardında yatan ve bir doktora tezi olan araştırmamda ben bu alandaki boşluğu bir ölçüde kapatmaya çalıştım. D önemin olgusal ( factual ) bilgi ek­ sikliklerini bir ölçüde gidermek ve dönemi anlamamıza yardımcı olacak açıklama önermelerini geliştirmek istedim. Türkiye'nin 1 92 3 - 1 9 5 0 dönemindeki iktisadi kalkınma sorun­ salının en önemli konuları nelerdir ? Bir önemli konu, bana göre, Türkiye'nin içine düştüğü yarı-sö­ mürge statüsüne karşı sürdürülen Kurtuluş Savaşı içinde ve sonra­ sında, kapitalist bir gelişme stratejisinin benimsenmesi ve içeriği­ nin işlenmesidir. Bir başka önemli konu, 1 93 0 'larda sanayi alanında ortaya çı­ kan devlet kapitalizmi, devletçi politika ve uygulamanın, iktisadi kalkınmayı bir Türk burjuvazisinin geliştirilmesine dayanan uzun dönemli gelişme stratejisi içindeki yeri ve bu stratej iyle olan ilişki­ sidir. Üçüncü bir önemli konu ise, evrensel koşullardaki değişiklikler nedeniyle Türkiye'nin dış iktisadi ilişkilerinde ortaya çıkan değiş­ melerle, Türkiye'deki kapitalist gelişme stratej isinde görülen belli başlı politika değişiklikleri, yani sanayi alanındaki gelişmede bi­ rincil birikimci rolün özel girişimcilik yerine devlet kesimine veril­ mesine geçiş ve tekrar özel girişimciliğe dönüş, arasındaki ilişkidir. Araştırmamdaki bu üç ana konu ve burada belirtmediğim ikin­ cil konular, belli bir çözümleme modeli, belli kavram ve kuram araçları kümelerinin yardımıyla ele alınmıştır. Kullandığım çözümleme çerçevesinin önemli bir tarih boyutu vardır. Türkiye'de tarih içinde ortaya çıkmış olan yarı-sömürge az­ gelişmişliği, Cumhuriyet'in devraldığı toplumsal yapıyı şekillendir­ miş ve 1 923-1 950 döneminde, hem hükümetin iktisat politikasını hem de ekonomide gerçekleşen üretim ve bölüşüm olgularını etkile­ miştir. Azgelişmişlik olgusu tarihi bir ürün olduğu için, Türkiye'nin yakın dönemlerdeki iktisadi tarihinin anlamlandırılabilmesi, konu­ nun tarihi bir bütünlük içinde ele alınmasını gerektirmektedir.

SUNUŞ

Araştırmada iktisadi tarih olgularının anlamlandırılması ve yo­ rumlanmasını şekillendiren kavram, yöntem ve kuramlarla ilgili tavır hakkında, tezin İngilizce metninde birinci bölümde yer alan açıklamalar bu kitaba alınmamıştır. Bunun nedeni, tarih ve sosyal bilimler felsefesi, tarih ve sosyal bilim alanlarında bilgi ve dil ko­ nularının, çok yoğun ve özet bir Türkçe metin içinde ele alınması­ nın yaratabileceği bazı sonuçlardır. Bilindiği gibi bu konularda var olan Türkçe yazın son derece fakirdir. Epistemoloj i, bilim felsefesi ve bilim tarihi konularının klasikleri arasından Türkçeye çevrilen­ lerin sayısı son derece sınırlıdır. Bu alanlardaki çağdaş tartışma­ larla ilgilenme ihtiyacının Türkiye'de duyulmaya başlandığını öne sürebilmek için bile vakit erkendir. Böyle bir ortamda, İngilizce metindeki giriş bölümünün bu kitapta aynı yoğunlukta tekrarı, yollama yapılan kaynakların aşağı yukarı hiçbirinin Türkçeye çe­ virisi bulunmadığı için, yazarı ve okuyucuyu çözümü zor iletişim güçlükleriyle karşı karşıya bırakabilecekti . Bu nedenle tarihçilikte kavram, yöntem ve kuram sorunlarını ilerde yapmayı umduğum yeni yayınlara ertelemeyi yeğledim. Burada konuyu ele alırken dik­ kat ettiğim ve araştırmanın ampirik boyutlarıyla ilgili bir noktayı belirtmekle yetineceğim . Dönemin iktisadi olaylarını v e iktisat politikasını olgusal bil­ gi açısından doğru ve yeterli bir zemine oturtmaya büyük önem verdim. Ünlü bir tarihçinin ifadesiyle, aslında olgusal bilgilerde doğruluk bir meziyet değil bir görevdir. Ama bu görev yerine geti­ rilemezse, ortaya çıkan çalışma, hele bir moda şöhretine kavuşur­ sa, tarihle ilgili kültürel iletişimi bir hayli verimsiz hatta anlamsız mecralara soka bilmektedir. Yeterli ve doğru bir olgusal bilgi zeminin sağlanmaya çalışılma­ sı, bu araştırmanın sonuçlandırılmasının uzun sürmesi sonucunu getirdi. 1 923-1 950 dönemiyle ilgili analizlerin gerektirdiği temel iktisadi ve sosyal istatistiklerin eksikliği ve işlenmemişliği özel güçlükler yarattı. Milli Gelirle ilgili çalışmalar, daha sonra Tuncer Bulutay ve Nuri Yıldırım'la beraber sürdürdüğümüz ayrı bir kap­ samlı araştırma ve yayınla sonuçlandı. Öte yanda, merkezi bütçeye hağlı bakanlıklar ve kuruluşlar, katma bütçeli idareler ve iktisadi

xxıx

XXX

CUMHURiYET DÖNEMiNiN i KTiSADi TARİHi (1923-1950)

devlet kuruluşlarının harcama ve gelirleriyle ilgili kesin hesaplar, bankalar sisteminin bilançoları, dış ticaret istatistikleri ve nüfus istatistikleri üstünde, kitapta özet sonuçları kullanılan ve ayrı ya­ yınlara varabilecek uğraşılar birkaç yılımı aldı. Öte yanda, iktisat politikası kararlarının incelenmesi Düstur' da yayınlanan bütün ka­ nun ve kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanakla­ rının sistemli bir şekilde taranmasını gerektirdi. Okuyucunun, bu çalışmanın, bir masa üzerine dizilen yirmi otuz kitabın taranmasıy­ la iki üç ay içinde yapılan bir entelektüel spekülasyon olmadığını değerlendirmesi, neredeyse sekiz yılı bulan meşakkatli emeğimin en büyük mükafatı olacaktır. Kitap, Türkiye'nin Cumhuriyet'ten önceki iktisadi tarihinin, Anadolu'daki azgelişmişliğin O smanlı öncesi ve Osmanlı döne­ mindeki gelişmesinin incelendiği uzun bir bölümle başlamaktadır. il. bölümde, 1 920'lerin başında Türkiye'de var olan iktisadi ve sosyal kaynakların durumu gözden geçirilmektedir. III. bölümde, 1 92 3 - 1 950 döneminde gerçekleşen iktisadi gelişmenin, Türkiye ekonomisinin bu dönemdeki gerçek işleyişinin ana göstergeleri ele alınmaktadır. iV. bölümde, Türk Bağımsızlık Savaşı'nın ve Cumhuriyetle birlikte kurulan siyasal yapının toplumsal yapıyla olan ilişkisi ve kapitalist gelişme stratej isinin oluşturulması konuları üstün­ de durulmaktadır. Bunu Türkiye'nin dış iktisadi ilişkileriyle ilgili iki bölüm izlemekte; dış ticaret ve dış tica ret politikası sorunları V. bölümü, yabancı özel sermaye hareketleri, dış borçlanmalar ve bu konularla ilgili iktisat politikası sorunları ise VI. bölümü oluşturmaktadır. VII. bölüm, iktisadi gelişme politikalarındaki temel değişme­ lerle, yani özel birikime ağırlık veren politikalardan, 1 93 0 'larda devletçilik denen uygulamalara geçiş ve İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yeniden özel birikimin vurgulanmasına dönüşle ilgilidir. Türkiye'deki iktisadi gelişmenin, yönetici asker-bürokrat kökenli kadronun iktisat politikaları ile bu kadronun yerli varlıklı sınıflar­ la olan siyasal bağlantıları arasındaki ilişkiyi nasıl etkilediği de bu bölümde tartışılmaktadır.

SUNUŞ

Türk ekonomisinin iki ana sektörü VIII. ve XI. bölümler ara­ sında ayrıntılı olarak incelenmektedir. VIll. bölümde sanayi kesi­ mindeki gelişmenin ana göstergeleri değerlend irilmektedir. IX. bö­ lümde hükümetlerin sanayileşme politikaları ele alınmaktadır. Bu dönemde önemli bir yer tutan bir alt konu, sanayi alanında devlet kapitalizmine başvurulması, devlet sanayi programlarının hazırla­ nışı ve uygulanışıdır. X. bölüm tarımda gerçekleşen gelişmeleri ve kırsal kesimdeki sosyo-ekonomik yapının bu gelişmeleri etkilemiş olan beli başlı özelliklerini içermektedir. Tarımsal gelişmeye yönelik iktisat politi­ kalarının çeşitli konuları ve bunların tarımdaki gelişme üstündeki etkileri XI. bölümde ele alınmaktadır. XII. bölüm, iktisadi gelişmenin iç finansmanıyla ilgili iki önem­ li konu, tarım ve sanayi arasındaki iç ticaret hadleri ile maliye politikası ve kamu maliyesindeki fiili gelişmeler hakkındadır. İç ticaret hadleri ve kamu maliyesindeki değişmelerin sanayi ve ta­ rım kesimleri üstündeki etkilerinin tartışılması da bu bölümde yer almaktadır. Kitap, son bölümde, 1 92 3 - 1 950 dönemindeki iktisadi gelişme deneyiminin genel değerlendirmesi ve araştırmanın sonuçları ile tamamlanmaktadır.

xxxı

Top l u msal Ku ru l uşları n Eklem l eşmesi Aç ı s ı ndan Tü rkiye Tari h i ne Bir Bakı ş1

1 . 1 . Sunuş Cumhuriyet dönemini ele alan bir iktisadi tarih çalışmasında, bu dönemin Türkiye'deki toplumsal ilişkiler ve yapıların değiş­ meler ve devamlılıklar sergi leyen tarihi bütünlüğü içine yerleşti­ rilmesi önemli bir ihtiyaçtır. Uzun bir geçmişle bağlantılı olan ta­ rihi eksenine oturtmadan, 1 92 3 sonrasını anlayabilmek olanaksız gibidir. Öte yanda, Türkiye'deki toplumsal ilişkiler ve yapıların tarihini, ülke tarihini aşan geniş bir ölçek içinde ele almamız da gerekmektedir. 2 Türkiye'deki toplumsal ilişki ve yapıların kapitalist dünya sis­ temi içindeki evrensel dinamikten etkilenmeye başlamasının zama­ nını kesin bir şekilde belirlemek zordur. Kimileri bu etkilenmeyi

2

Bu bölümün 1 .2, 1 . 3 ve 1 .4 başlıklı alt bölümleri, daha önce Toplum 1 977'de yayınlandı . Bak. Tezel ( 1 990), 3-5.

ve

Bilim, 3 . Güz

2

CUMHURiYET DÖNEMiNİN i KTiSADİ TARİHİ (1923- 1950)

Avrupa'da sanayi devrimine geçiş dönemiyle, yani 1 8 . yüzyılın sonlarına doğru başlatmaktadır. Bazı araştırmacılar ise, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki iktisadi ortamın değişme dinamiğinin, 1 6 . yüzyıldan itibaren Batı'daki gelişmelerden büyük ölçüde etkilen­ diğini öne sürmektedir. Avrupa'da kapitalizmin gelişmesinde mer­ kezi rol oynamış olan toplumlarda kapitalist üretim ilişkilerinin belirgin bir güç kazanmasının 1 6 . yüzyıla rastladığı düşünülürse, bu gelişme merkezlerindeki kapitalist üretim ilişkilerine bağlı bir mübadele sistemi olarak ele alınan kapitalistik dünya piyasasının ancak bu yüzyıldan itibaren söz konusu olabileceği de söylenebilir. Ne var ki, Cumhuriyet dönemini anlayabilmemiz için can alıcı önem taşıyan bazı tarihi gelişmeler Osmanlı öncesine de bakmamı­ zı gerekli kılmaktadır. Bunun başlıca iki nedeni vardır. Osmanlı dönemi aracılığıyla Cumhuriyet dönemine varan Anadolu'nun Türkleşmesi olayı, sadece etnik, linguistik ve dini değişme eksenlerini değil, aynı zamanda, biri pre-kapitalist yer­ leşik tanm toplum/an diğeri göçebe otlatıcı topluluklar olmak üzere iki ayrı toplumsal ilişkiler ortamında yaşayan insanlar ve k ültürleri arasındaki yapısal çatışmanın tarihini de içermektedir. Bu çatışmanın en yoğun olduğu dönem ise 1 1 . ve 1 4 . yüzyıllar arasındadır. Bu yapısal çatışma ve sonuçları Türkiye tarihinin an­ laşılmasında büyük önem taşır. Öte yanda, Kuzey İtalya ve Batı Avrupa'da 1 000- 1 3 5 0 yılları arasındaki hızlı iktisadi gelişmenin,3 ki kapitalist üretim ilişkilerinin bu bölgelerde daha sonra yaygın hale gelmesinin tarihi kaynağı bu gelişmenin ki, kapitalist üretim ilişkilerinin bu bölgelerde daha sonra yaygın hale gelmesinin tarihi kaynağı bu gelişmedir, Bizans, Selçuklu ve Moğol-İlhanlı dönem­ lerinde Türkiye'deki toplumsal ortamları ve bu ortamlardaki de­ ğişmeleri küçümsenemeyecek bir şekilde etkilediği bilinmektedir. Avrupa'daki merkantil sermaye çevreleri ile Türkiye'deki yönetici ve varlıklı sınıf ve gruplar arasında bağımlılık ilişkileri bu dönem­ de başlamıştır. Bu nedenledir ki, Türkiye' deki tarihi değişmeleri bir

3

Mesela bak. North ve Thomas ( 1 973 ) ; ed. Cipolla ( 1 972) c. 1 ; Postan ( 1 973a), ( 1 973b).

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TAR i H i N E BiR BAKIŞ

dünya ekonomisi4 modeli ile ele alan bir çözümlemede, Osmanlı öncesini Osmanlı dönemi ile analitik bir bütünlük içinde eklemleş­ tirmek yararlı olur. Son olarak, Osmanlı İmparatorluğu'nun siyasi, askeri, idari, mali kurumları ve devletin bu kurumlar etrafında yapılanmasını etkileyen ideoloj inin ya da dünya görüşünün, Osmanlı iktisadi ve sosyal tarihinin bir çok sorunsalının açıklanmasında önemli oldu­ ğu giderek daha çok fark edilmektedir. Osmanlı devlet tarzının ardında ise, Mezopotamya-İran tarihinden kaynaklanan çok eski bir gelenek vardır. Bu üç konuyu birkaç örnekle biraz açmaya çalışalım. Bilindiği gibi, tarımsal üretimin örgütlenişinin ve tarımsal artığa el koymanın biçimleri, bu artığa el koyanlar ile devlet yapıları ara­ sındaki bağlantılar, 'klasik' O smanlı toplumsal ilişkiler ve yapıla­ rının kuruluşunun en önemli sorunları olarak tartışılmıştır. Ancak, çok kere, Osmanlı, ya da bir öncesine gidilirse Selçuklu devletleri­ nin egemenlik alanlarındaki tarımsal üretim teknikleri, bu üretimi üzerinde taşıyan toplumsal ilişki ve kurumların bazı özellikleri, sanki zaman içinde belirli bir noktada başlamış ve doğrusal bir gelişme göstermiş gibi ele alınabilmektedir. Çözümlemelerin ardın­ da yatan ve bu anlama gelen varsayım ve ön kararlar, her zaman açıkça söylenmemiş olsalar da, bir hayli yaygındır. Bir yanda mu4

'Dünya ekonomisi' terimi burada özel bir anlamda kullanılmaktadır. Farklı siyaset ve kültür alanları olan alt bölgelerin her birindeki değişmelerin dinamiği, alt bölge­ yi aşan bir ölçekte belirleniyorsa, bu alt bölgeler mübadele ilişkileri ile birbirlerinin değişme dinamiklerini etkiliyorsa, her alt bölgedeki değişmelerde o alt bölgeyi aşan geniş ölçekte oluşan ve bu anlamda alt bölge için dışsal sayılabilecek güçlerin etki­ leri önemsiz sayılamıyorsa, bir dünya ekonomisinden söz edebiliriz. Böyle bir dünya ekonomisinin kuramsal alanını da, değişme dinamikleri ihmal edilemeyecek kadar bir birini etkileyen alt bölgelerin toplam alanı olarak tanımlayabiliriz. Siyaset ve kültür bölgelerini, Kapitalist dünya ekonomisinin (piyasasının) tarih içinde ortaya çıkışından önceki dönemlerde, sağlıklı bir karşılaştırmalı tarih ya da makro sosyoloj i yaklaşımı ile ele almak için, örneğin bir Akdeniz bölgesini, bir Çin bölgesini, bir Hint yarı kıtası bölgesini, her biri için ayrı birer 'dünya ekonomisi' modeli içinde düşünmenin, daha doğru tarihçilik yapmamıza yardımcı olacağını düşünüyorum. Bu konuda kuramsal tartışmaları uyaran önemli yazı için bak. Wallerstein ( 1 974 ) . Toplumların incelenmesinde " kapalılık" varsayımı v e bunun sosyal bilimlerdeki " fizikalist" ve "organizmacı" paradigmalarla ilişkisi konusunda ise bak. Giddens ( 1 984), 1 62-22 1 .

3

4

CUMHURiYET DÖNEMiNiN i KTiSADi TARi H i (1923-1950)

hafazakar Türk entelij ansiyası, diğer yanda Türk Solu'nda Kemal Tahir'ci biçimiyle 'Asya Üretim Tarzcılığı' söylemini kullananlara kadar Türkiye'de tarihle ilgilenenlerin geniş bir bölümüne hakim olan romantik bir tarih yazma ve 'okuma ! ' alışkanlığı, bu yaygın­ lığa katkıda bulunmakta, 'daha önce'sine adeta bilerek bakılma­ maktadır. Tarihçilik çalışmalarını zaman içinde geriye götürülen bir kronolojik sıralama sanan yaklaşımlarda da, geriye doğru saymanın bittiği herhangi bir an, kaçınılmaz bir şekilde, ileriye doğru saymanın başlangıcı olarak ele alınabilmektadır. 'Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu' gibi. Halbuki, Anadolu'da Selçuklu denip geçiştirilen dönemde­ ki toplumsal, kültürel ortamda önemli bir Hıristiyan köylü ço­ ğunluğunun var olduğu; Osmanlı devletinin kuruluşu sırasında, Bizans'tan gelmiş toplumsal öğelerin yanında ve üstünde, Selçuklu, İranlı-Moğol ve göçebe Türkmen öğelerin bulunduğu, hatta yer yer Haçlı Seferleri ile gelen Latin öğelerin bulunduğu5; İS 1 1 001 40 0 yılları arasında Anadolu'daki toplumsal yapıların sık sık de­ ğişen bir mozayik paterni gösterdiği hatırlanırsa, örneğin Osmanlı 'tımar' sistemini, kendi kendini yaratan bir yapı gibi ele almanın ne kadar yanıltıcı olduğu anlaşılır. Takvim zamanı içinde yok olduğu varsayılan Bizans 'pronoia' sistemi ve kilise vakıfları gibi öğele­ rin, gene takvim zamanı içinde gökten zembille indiği varsayılan O smanlı 'tımar' sistemi ve İslami tekke vakıfları gibi öğelerle, ya­ pısal bir eşzamanlılık içinde eklemleştiği ortaya çıkar. Gene bilindiği gibi, 1 07 1 yılından sonra Bizans Anadolusu'nu hızla etkileyen Selçuklu, İran, Moğol ve göçebe Türkmen kurumla­ rı, genellikle, bir 'Doğu'dan Batı'ya hareket' modeli içinde ele alın­ maktadır. Bazıları da bunu 'İslamın yayılması' modeliyle birleştir­ mektedir. Ancak bu yapıldığında, Avrupa-Asya .arasındaki ticare­ tin hacminin, 1 1 ., 1 2 . ve 1 3 . yüzyıllarda, Avrupa'da bu dönemde görülen hızlı iktisadi gelişmeden ötürü önemli ölçüde büyüdüğü; Anadolu'nun toplumsal yapısını altüst eden nüfus ve siyaset ha­ reketlerinin bu genişleyen ticaretin denetimiyle ilişkili olduğu ge5

Bunlardan Urfa Haçlı Kontluğu ( 1 09 8- 1 1 1 8 ) hakkında bir monografi için bak. De­ mirkent ( 1 974).

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARi H i N E BiR BAKIŞ

nellikle unutulmaktadır. Halbuki, ne Bizans'ta tarımsal alanlarda 'pronoia'ların yaygınlaşması, ne orta Anadolu'daki Selçuklu kent olgusu, ne İlhanlı devletinin Anadolu'yu egemenliği altına alması, ne Haçlı seferleri, ne de göçebe Türkmen boylarının Anadolu'ya akması, Batı Avrupa'da 1 00 0- 1 3 5 0 yılları arasında nüfusun üç misli artmasını mümkün kılan iktisadi gelişmelerin etkilerinden bağımsız değildi. Aslında Braudel gibi önemli tarihçiler, Akdeniz'in doğusun­ daki tarihin, yaklaşık olarak 1 0 . yüzyıldan itibaren Akdeniz'in batısındaki tarihin etkisi altına girdiğinin, daha sonra ise kuzey­ batı Avrupa'daki gelişmelerin Akdeniz'in doğusundaki gelişme di­ namiklerini etkilemeye devam ettiğinin farkına varmışlardır. 6 Bir anlamıyla, Selçuklular ve Osmanlılar Bizans'tan gerikalmışlık nö­ betini devralmışlardır. ·Perry Anderson gibi yazarlar da, Bizans'ta giderek bağımlı bir azgelişmişliğe yol açan toplumsal-iktisadi dur­ gunluğun nedenlerini kuramsal bir düzeyde tartışmaya açmışlar­ dır.7 Osmanlı devletinin kuruluş ve 'klasik' çağının dahi, Osmanlı öncesine uzanan bir dış eklemleşmeler modeli olmaksızın anlaşıla­ mayacağını vurgulamakta yarar vardır. Öte yanda, Fatih Sultan Mehmet'in, Osmanlı devleti içinde yerel güçlüler ve Türk-Türkmen (aşiret ve beylikler) aristokrasi­ sinin siyasi varlığını tasfiye etmeye yönelmesiyle birlikte, bu dev­ lete, askeri-idari devlet kadroları ile yerel seçkinler de içinde ol­ mak üzere idare edilenler arasında kopukluğu, sosyal ilişkisizliği iradi olarak arzulayan, sağlamaya çalışan bir 'iyi'-'doğru'-'olması gereken' devlet anlayışı hakim olmuştur. Hür müslümanlar cema­ atinin seçkin, köklü, aristokratik bir ailesinden gelme Veziriazam Çandarlı Halil Paşa 'nın katli ve ilk kez, hukuki statüsü köle olan devşirme asıllı, köksüz birinin, Zağanos Mehmet Paşa'nın, veziri­ azamlığa tayini, Orta Doğu uygarlık alanının çok eski bir devlet geleneğinin Osmanlı İmparatorluğu'nda da yeniden ortaya çıkma­ sının simgesidir. Mezopotamya 'nın yazı sonrası erken tarihinden

6

7

Braudel ( 1 966), 1 37. Anderson ( 1 974 ) .

5

6

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARi H i (1923-1950)

itibaren şehir devletlerinde başlamış, 8 Hakhamanişler, Selefkiler, Parthlar ve Sasaniler de sürmüş, Bizans'ı etkilemiş olan bu gele­ nekte, 'iyi'-'doğru'-'olması gereken' devlet, adalet dağıtan ( ka­ nuni) bir büyük kral-şehinşah-padişah etrafında yapılanmış, idare edilen nüfusu altında ve dışında tutan, kendini altındaki toplu­ mun içine sızmasına karşı koruyan, bunun için de devlet işlerini, alttaki toplumdan değil, dışardan getirilen yabancı asıllı, alttaki topluma göre köksüz insanlara yaptıran, binlerce yıldan beri köle vezirler, devşirme 'kapı kulları' yani 'krallar kralı'nın kapısındaki kölelerden oluşturduğu saray muhafız orduları ve idari kadroları kullanan bir devletti. Ki bu gelenek Abbasi devletinde gerçekleşen Sasani İranı ağırlıklı İran-İslam senteziyle, İslamiyetin ortaya çık­ masından sonra sürmüştü.9 Türkler Anadolu'ya, bu İran-İslam devletinin içinden geçerek, bu çok eski devlet geleneği içinde politize olarak geldiler. Yeni Müslümanlaşmış Türkler, Gazneliler, Selçuklular gibi adlar al­ tında, yerleşik tarım temelli alanlardaki Türk olmayan nüfuslara hükmettikleri devletleri kurduklarında, yerleşik tarıma dayanan geniş imparatorlukların teşkilatlanma tarihine yeni girmekteydiler. Türklerin Orta Asya'daki daha önceki devlet geleneği, çok büyük ölçüde, göçebe-otlatıcı bir kültürün devlet geleneğiydi . 1 0 İran, Irak, Anadolu ise, binlerce yıllık yerleşik tarım ve tarım-temelli dev­ let-imparatorluk geleneklerinin alanlarıydı. Siyasi merkezlerini ele geçirip buralara egemen olan Türkler, hızla, bu bölgelerin yerleşik tarıma dayalı eski siyasi-iktisadi-sosyal örgütlenme yapılarını, ku­ rum ve geleneklerini öğrenmeye başladılar. Bunun içindir ki Osmanlılarla başlamak, Anadolu'nun iktisa­ di-sosyal tarihinde Cumhuriyet döneminde bile süren bazı devam­ lılıkların anlaşılması açısından kesinlikle yanıltıcıdır. Osmanlılar dönemiyle öncesi arasındaki bu devamlılıkların dinamiği ise, Bizans'a ve Sulçuklular'a bakıldığı kadar, belki de daha fazla,

8 9 10

Oppenheim ( 1 957). Morony ( 1 984); Hodgson ( 1 974), c. 1 , 233-3 1 4, c.2; Lassner ( 1 9 8 0 ) ; Mottahedeh ( 1 975 ) ; Lambton ( 1 95 3 ) 1 -52. Ayrıca bak. İnalcık ( 1 969b). Mesela bak. Kortepeter ( 1 972 ) ; Morgan ( 1 98 6 ) , 32-54.

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

Abbasiler döneminde şekillenmiş İran-İslam sentezine bakılmasını da gerektirir. Kitabın birinci baskısında, bu İran-İslam sentezinin önemi hiç vurgulanmamış, Osmanlı ve Osmanlı öncesinin eklemleşmesi, sa­ dece Bizans ve Selçuklu dönemleriyle ilişki eksenleri üzerinde ele alınmıştı. Kitabın gözden geçirilmiş ikinci baskısına da, bu İran­ İslam sentezinin tarihine Osmanlı-Osmanlı öncesi ilişkileri açı­ sından bakan bir bölüm konulamamıştı. İkinci baskının yayın­ lanmasından sonra bu konuda iki çalışmamı, biri Siyasal Bilgiler Fakültesi'ndeki derslerimle sınırlı olarak dağıtılmış da olsa, yayın­ lama fırsatı buldum. 1 1 Ama oldukça hacimli ve ciddi bir çalışma kapsamı oluşturan ve eğer tamamlayabilirsem okuyucuya ayrı bir kitap olarak sunmak istediğim bu proj em sürmektedir. Kitabın bu üçüncü gözden geçirilmiş baskısında da, ister istemez, Osmanlı dö­ nemine İran-İslam sentezi ekseninden de yaklaşmanın analitik ta­ rihçilik açısından fevkalade önemli olduğu kanaatimi bir kez daha vurgulamakla yetineceğim.

1 .2 . Bizans İmparatorluğu'nda iktisadi ve sosyal hayatın örgütlenme biçimi: gelenekler, kurumlar ve yapılarla ilgili bazı gözlemler Bizans İmparatorluğu'nun uzun tarihi boyunca, tarım ve ta­ rım dışı üretim alanlarında belirgin bir verimlilik artışı sürecinin ortaya çıkmadığını söylemek sanırım ki yanlış olmayacaktır. Bu durağanlığın açıklanması sorunu ise, Bizans İmparatorluğu'ndaki toplumsal kuruluşun bütünü içinde, üretimin, siyasi-askeri ve dini organizasyonun, doğrudan üreticilerden bu siyasi-askeri ve dini kadrolara ve bunlarla ilişkili şehirli nüfusa gelir aktarılmasının ve ticaretin nasıl eklemleştiğine bakılmasını gündeme getirir. Ancak, ana araştırma programı Cumhuriyet dönemi Türkiye'si hakkında olan bu kitapta, Bizans tarihi ile ilgili kapsamlı bir çalışmanın su­ nulması söz konusu olamayacağı için söylenecekler bazı gözlem­ lerle sınırlı kalacaktır. 11

Tezel ( 1 990), ( 1 99 1 ) .

7

8

CUMHUR iYET DÖNEMiNiN i KTİSADi TARiHi (1923-1950)

Avrupa'nın belirli bölgelerinde, içinden daha sonra kapitalizm dediğimiz iktisadi, toplumsal ve siyasi ilişkiler ve kurumlar siste­ minin ortaya çıktığı toplumsal, kültürel ortamların tarım ve tarım dışı üretim alanlarında Orta Çağlar'dan itibaren görülen verimlilik artışları, önemli bir ölçüde doğrudan üreticilerin çabalarıyla ger­ çekleştirilmiştir. Siyasi-askeri ve dini örgütlenme, toplumsal ilişki yapıları içinde, doğrudan üreticilerin üretiminin belirli bir kısmını sahiplenenlerin, verimliliği arttıran teknik gelişmeleri yaratmak ve/ veya uygulamaktaki rolleri ikincildir. Doğrudan üreticilerin top­ lumsal yapı içindeki konumlarının, verimlilik artışının yol açacağı gelir artışlarının hiç olmazsa bir kısmını ellerinde tutabilmelerine olanak sağlaması, Batı Avrupa'daki feodal toplum yapılarında, daha önce görülmemiş bir gelişme dinamiğinin ortaya çıkmasında hayati önem taşır. Batı Avrupa'daki feodal yapılarda siyaset, yargı, askerlik ve ma­ liye güçleri tek bir merkezde toplanmamıştı. Toplumsal yaşamda­ ki güç ilişkilerinin parçalanmış, parsellenmiş olması, tek merkeze bağlı olmayan bir yapı sergilemesi, tacirler ve büyük topraklıları olduğu kadar kırsal alanlar ve şehirlerdeki doğrudan üreticileri de siyasi-askeri güç odaklarının keyfi müdahaleleri, el koymaları karşısında koruyordu. İktisadi birikimlerin aile içinde korunması ve sürdürülmesine elverişli, bunu arızi olarak değil kurumlaşmış süreçler ve ilişkilerle sağlayan bir toplumsal ortam içinde, yaşama­ ları, tarım ve imalattaki doğrudan üreticilerin verimliliklerini art­ tırmaya yönelmeleri, emeklerini daha etkili kılacak yöntem, araç ve ürünleri aramaları, bulmalarını anlamlı kılmaktaydı . Bunun içindir ki, çok kişinin yanlış bir tarih bilinci içinde karanlık çağlar diye baktığı Avrupa'nın feodal Orta Çağlar'ında, genellikle uygar ve aydınlık diye değerlendirilen Roma İmparatorluğu tarihindeki durağan teknikler hızla aşılmıştır. 1 2 Bizans İmparatorluğu'nu Orta Çağlar'da Batı Avrupa'dan farklı kılan özelliklerin en önemlisi, sanırım ki, Bizans'ta toplum12

1 993 İktisat Nobeli'ni alanlardan Douglass C North'un, Orta Çağlar'da 'mülkiyet hakları'nın gelişmesine merkezi önem veren önemli bir çalışması için bak. D. C. North, R. P. Thomas ( 1 973 ) .

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINOAN TÜRKiYE TARi H i N E BiR BAKIŞ

sal güç odaklarının merkezci bir yapıya bağlı olmalarıydı. Bizans İmparatorluğu, cumhuriyet ve erken imparatorluk dönemleri Roma'sını sürdüren bir gelenekle, siyasi karar alma, uygulama, vergileme, yargılama, askere alma erklerini tek ve aynı merkezde toplayan bir devlet yapısına sahipti . Bu tek merkeze göre çevre sayılacak konumlarda13, ikincil güç odakları zaman zaman belir­ ginleşmişse de, Bizans'taki yapının bütünü, tek ve aynı merkez­ de çakışarak temerküz etmiş olan erk alanlarının parçalanması, parsellenmesinin meşruluk ve kararlılık kazandığı yeni bir yapıya dönüşmemiştir. İkincil güç odaklarının her belirginleşmesi, merke­ zin bu belirginleşmeyi silmeye yönelik müdahalelerini uyarmıştır. 'Feodalleşme' sayılan gelişmelerin yoğunlaştığı dönemlerde bile, merkezdeki güç odağı, çevresel odaklardan birine ya da birkaçına ödün verse bile, yapının bütünü içinde meşruluğunu ve hakimiye­ tini korumuştur. Bizans devleti, ülkelerini ve milyonlarca uyruğu­ nu yitirip adeta bir kent prensliğine indirgendiği son dönemlerinde bile, büyük bir imparatorluğun tek merkezli devletine ait siyasi ve ideoloj ik iskeletini ve meşruiyet savının dayandığı dünya tasarımı­ nı korumuştur. Merkezdeki güç odağının toplumsal yapılara tahakkümüne olanak veren konumunu anlamak için, bir yanda Bizans tarihi boyunca küçük köylülüğün yaygın olmasını, öte yanda ticaretin, özellikle ülke aşırı tica retin özel önemi ve yapısını hesaba katma­ mız gerekmektedir. Bizans devletinin, Roma İmparatorluğu'nun köleci iktisadi ve sosyal tarihinin içinden çıkmasına karşın, Bizans'ın hakim olduğu alanlarda, Anadolu'nun ve Orta Doğu'nun, tarımsal üretimde köle emeği kullanımının pek yaygın olmadığı eski tarımtemelli uygarlık geleneğinden gelen nüfusların büyük ağırlığa sahip olması, bu dev­ letin tarihinin şekillenmesinde önemli bir rol oynadı. Araplar Mısır ve Suriye'yi Bizans'tan kopardıktan sonra, köle emeği kullanılan 13

Burada merkez ve çevre kavramları coğrafi bir düzlemde merkezilik ve çevre anlamın­ da değil, Shils'i izleyerek toplumsal ilişki yapılarının dayandığı ve insan tecrübesinin içinde anlamlandırıldığı dünya tasarımının yansıttığı değer, önem, " kutsallık " , " do­ kunulmazlık" haritası anlamında kullanılmaktadır. Bak. E. Shils, ( 1 96 1 ) .

9

10

CUMHURiYET DÖNEMiNİN iKTİSADi TARiHi (1923-1950)

tarımsal alanların İmparatorluk içindeki önemi daha da azalmıştı. 7. yüzyılda, Araplar karşısındaki büyük arazi kayıplarından son­ ra, merkezdeki devlet olgusunu, elde kalan bölgelerdeki bağımsız köylerin 14 asker ve vergi desteğine dayayan bir örgütlenme ağı ku­ ruldu. Bir milis-köylü ordusu ortaya çıkarıldı. Hem asker-köylüle­ rin (stratiotes) hem de diğer köylülerin oluşturdukları köy toplu­ lukları, bu dönemde, devletin kırsal alanlardaki nüfustan destek sağlaması ve tarımsal üretimden pay almasının ana birimi, temeli haline getirildi. 1 5 Küçük köylülüğe dayanan bu tarım ve vergileme yapısını fark­ lılaştıran değişme eğilimlerinin ortaya çıkması gecikmemiştir. Zenginleşen köylüler, fakat daha çok büyük topraklılar bu farklı­ laşmada etkili olmuşlardır. Gene de, küçük köylülüğün tarımsal ya­ pıdaki büyük yaygınlığının 1 0 . yüzyıla kadar sürdüğü söylenebilir. Merkezin küçük köylüleri büyük topraklılara karşı korumak is­ tiyor gibi göründüğü ve 1 0. yüzyıla kadar bıkmadan sürdürdüğü müdahalelerin, köylülerin içinde yaşadıkları ortam hakkında bizi yanıltmaması gerekir. Bizans İmparatorluğu (ve onu izleyecek olan Danişmendli, Selçuklu, Osmanlı devletleri ) , hiçbir zaman bir köy­ lüler cenneti olmamıştır. Kah merkezdeki devlet yapısı kah büyük topraklılar, kırsal alanlardaki doğrudan üretici aileleri, varlıklarını ancak çok düşük bir geçinme düzeyinde sürdürmelerine izin veren biçim ve yoğunlukta sömürmüşlerdir. 16 Bağımsız köylüler ve köy­ ler denildiğinde söz konusu olan bağımsızlık merkezci güç odağına karşı değil, bu odağın güçlenmesini engellemek istediği ikincil güç 14

15

16

Yani bir büyük-arazili aristokratik ailenin y a d a bir kilise ya d a manastırın arazi var­ lığı üstünde, üretimin bir bölümü üstünde sahipliğe yol açan 'haklar'ı ve denetiminin olmadığı köyler. Bir miktar tarım arazisi, vergi bağışıklıkları ve küçük bir maaş karşılığında, askerlik yükümlülüğünü üstlenen köylüler, themata denen yönetim ve askerlik ağının hücre­ lerini oluşturuyordu. Köylülerin işledikleri arazi üstündeki zilyetlikleri babadan oğu­ la geçiyordu. Vergi ödenmesinde devlete karşı köy katında ortak sorumluluk vardı. Ödemeyenin vergisi komşularına ödettirilir, toprağı işleme hakkı da gene komşularına geçerdi. Themata, stratiotes ve ilişkili kurumlar için bak. Ostrogorsky ( 1 94 1 ) , ( 1 9 5 2 ), ( 1 962), ( 1 966); Svoronos; Vasiliev ( 1 9 5 2 ) . 1 1 . yüzyıl Bizans Anadolusu'nda köylülerin geçinme düzeyleri ve büyük arazililerin arazi büyüklükleri ve tarımsal üretimden aldıkları payla ilgili örnekler için bak. Svo­ ronos ( 1 976 ) .

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISI NDAN TÜRKiYE TARi H i N E BiR BAKIŞ

odaklarına, üretici olmayan büyük topraklılara karşıdır. Yoksa köy­ lülerin mahalli güçlü ailelere karşı korunmak istenmesi, köylülerin tarımsal üretimleri üzerinden vergi, rant ya da başka adlarla bir pay alınmasında merkeze karşı güvencelere sahip oldukları anlamına gelmez. Gerçekten de, siyasi hakimiyetini ikincil güçlerle paylaşmak istemeyen devlet, bir yanda küçük köylüleri mahalli güçlü ailelere karşı korumak isterken, düşük ve durağan verimlilikli bir tarımsal üretimden daha büyük bir pay almağa yöneldiğinde, kendisi köylü­ leri mahalli güçlü ailelerin ve manastır gibi merkeze karşı korunan dini örgütlerin himayesine itmiştir. Bizans tarihinin aşağı yukarı her döneminde, devletin sömürüsü mahalli güçlü ailelerin sömürüsün­ den daha ağır olma eğilimini taşımış, köylüler zaman zaman mahal­ li güçlü ailelere, manastırlara sığınmayı yeğlemişlerdir. 1 1 . yüzyılda Bizans İmparatorluğu'nun kırsal alanlarında mer­ kezin denetimini zayıflatan gelişmelerin hızlandığı görülür. Bir yanda manastır-kilise topraklarının, diğer yanda özel büyük top­ rakların genişlemesi, tarımsal artığın toplanmasında köylülerle devletin arasındaki toplumsal katmanların göreli olarak güçlendi­ ğinin işaretidir. Manastır-kilise vakıflarının denetimindeki tarım alanlarının 1 0. ve 1 1 . yüzyıllarda bir hayli genişlediği bilinmektedir. Başta impa­ ratorluk ailesi olmak üzere, merkezdeki zengin ve nüfuslu ailelerin ve yerel güçlülerin bağışları bu vakıfları sürekli olarak beslemiştir. Vakıfların genişlemesinde ilgi çekici bir başka kaynak daha görül­ mektedir. Merkezin koyduğu ağır ve keyfi vergiler altında ezilen ve fakirleşen köylüler, topraklarını vakıflara bağışlayarak, vakıfla­ rın merkeze karşı korunmuş alanlarına sığınmışlardır. 1 7 Manastır gelirlerini, yani manastır topraklarındaki üreticilerin kira-vergi niteliğindeki ödeme yükümlülüklerini toplama işini manastırın ba­ kımını üstlenen kişilere bırakma, eskiden beri başvurulan bir yol olduğu için, bu yüzyıllarda manastır ve özel büyük toprakların ge­ nişlemesi aslında iç içe bir görünüm sergilemekteydi . 18 17 18

Manastırların merkeze karşı mali v e diğer bağışıklıkları (eskuseia) için bak. Vasiliev ( 1 93 3 ) , ( 1 952). Kharistikion adı verilen bu kurum için bak. Vasiliev ( 1 952); Ostrogorsky ( 1 94 1 ) .

11

12

CUMHURiYET DÖNEMiNİN i KTiSADİ TARiHi (1923-1950)

1 1 . yüzyılda büyük arazi sahipliğinin yaygınlaşmasında bel­ ki de en büyük rolü oynayan pronoia kurumudur, ki bu kurum, Osmanlı öncesi ile Osmanlı dönemi arasındaki devamlılıklar açı­ sından özellikle önemlidir. Pronoia, devletin bir tarım arazisini, ya da tuzlalar ve balık­ çılık sahaları gibi üstünden vergi alınan bir başka iktisadi alanı, geçmişteki yararlılıkları karşılığında ve/veya devlete belirli bir hiz­ meti yerine getirmesi koşuluyla bir 'güçlü' kişiye (pronoetes) bı­ rakmasıydı. Bırakılan gelir alanı genellikle tarımsaldı. Comneni döneminde pronoetes'lerden genellikle asker beslemeleri istenince, pronoia sistemi yaygın biçimiyle askeri bir nitelik kazandı. Hiç ol­ mazsa başlangıç dönemlerinde, pronoetes'in hakkını mülkiyetten ayırdeden özellik, pronoia'nın sahibine belirli bir süre için bırakıl­ mış, miras yoluyla geçmeyen, satılamayan ve hediye edilemeyen bir yararlanma hakkı oluşuydu. Ancak uygulamada pronoia'lar hızla mülk benzeri nitelikler kazandı. Köylüler (paroikoi), tarlaları üzerinde çocuklarına kalabilen zilyetlik haklarına karşılık, eskiden devlete ödedikleri vergiler ye­ rine pronoetes'e kira ödemek ve bazı hizmetleri yerine getirmek zorundaydılar. Pronoia'nın yasal yapısında paroikoi, kişisel ola­ rak pronoetes'e değil, işlediği toprağa bağlıydı. Kirasını ( vergisi­ ni) ödemeden toprağı terkederse zorla geri getirilebilirdi. Ancak, ödemesini yapan köylünün özgür olması gerekirken, pronoetes'in onu, kolay ödeyemeyeceği yükler altında bırakarak, kendine ba­ ğımlı, serf benzeri bir duruma soktuğu sık sık görülmekteydi. Pronoia sisteminin yaygınlaşmasının, Batı Avrupa'daki feodal­ leşmenin aksine, tarımsal üretim alanlarında teknoloj ik iyileşme­ ler, verimlilik artışlarını teşvik eden bir ortama yol açtığını söyle­ mek çok zordur. Bizans İmparatorluğu'ndaki köylülerin toplum­ sal yaşamları ve üretimde uyguladıkları teknikler ile elde ettikleri verimlilikler pronoia'nın yaygınlaşması nedeniyle değişmemiştir. Anadolu'ya ait bazı belgeler, 1 1 . yüzyıldaki paroikoi'lerin üretim­ lerini eski örgütlenme ilişkileri içinde, eski yöntem ve araçlarla sürdürdüklerini, ellerinde kalan üretim payının hayatlarını düşük bir geçinme düzeyinde sürdürmeğe ancak yettiğini göstermektedir.

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARi H i N E BiR BAKIŞ

Pronoetes'lerin ise, Bizans İmparatorluğu'ndaki toplumsal ilişkiler sisteminin bütünlüğü içinde sahip oldukları konum ve rolde, üretim ve verimlilik koşullarıyla ilgilenmeleri pek söz konusu olmamıştır. Çok kere, 'subay'lar ve 'memur'lar gibi kentlerde yaşayan prono­ etes'ler için, pronoia'lardan elde ettikleri gelir bir 'maaş' gibi kal­ mış, bu büyük toprak sahipliği kategorisini oluşturanlar, genelde, üretim ve verimlilikle sürekli olarak ilgilenmemişlerdir. 1 9 Aslında, pronoia, üreticilerin toplumsal yapı içindeki konumları açısından önemli bir değişiklik getirmemiştir. Merkezci bir siyasi-toplumsal yapı içinde, doğrudan üreticilerden çeşitli adlar altında alınan gelir payının, üretim olgusu dışındakiler arasında paylaşılmasında, mer­ kezin aleyhine ortaya çıkan bir değişmeyi ifade eder. Bu nedenle, pronoia kurumunu bir feodalizm benzetmesi içinde değerlendir­ mekten kaçınmakta yarar vardır. Bizans İmparatorluğu'ndaki toplumsal yapıların tarihinin anla­ şılması için ticaretin, tarım dışındaki üretimin ve kent yaşamının örgütlenmesinin de yeterli ölçüde ele alınması ve doğru değerlendi­ rilmesi gerekmektedir. Bizans İmparatorluğu'nda bir emir-kuman­ da ekonomisinin özelliklerini gösteren toplumsal, ve siyasi yapılar manzumesi, adeta tekeller, ayrıcalıklar, korumalar ve müdahaleler cenneti gibidir. Devletçiliğin hayranları birçok özlemlerinin sınan­ dığı bir tarihi Bizans'ta bulabilirler. Bizans'taki emir-kumanda eko­ nomisi, adına ister Asyatik ister Orta Doğu toplum biçimi diyelim, bu feodal olmayan ve köleci olmayan kapitalizm-öncesi sosyo-eko­ nomik yapılar manzumesi ile Avrupa'da içinden feodalizmin çıktığı toplumsal yapıların arasındaki farklarla ilgili analitik karşılaştır­ malarda, Bizans'ın seçikliğine ışık tutan can alıcı bir öneme sahiptir. Bu farklılıkların değerlendirilmesinde, Polanyi'nin, insanın " doğaya ve diğer insanlara bağımlılığından kaynaklanan maddi . . . ihtiyaçlarını tatmin eden maddi araçların sürekli olarak arzı­ nı sağlayan çevre ile . . . etkileşmesinin kurumlaşmış süreci " olarak tanımladığı ekonomi kategorilerinden yararlanılabilir. Polanyi'nin ekonomilerin ampirik tarihlerinin analizinde kullanılmak üzere

19

Svoronos ( 1 976 ); Ostrogorsky ( 1 962).

13

14

CUMHURiYET DÖNEMİNiN i KTiSADİ TARİHİ (1923-1950)

önerdiği analitik kategorilerden biri, yeniden-dağıtımcı (re-distri­ butive) ekonomi kategorisi, Bizans tarihinin anlaşılmasında özel­ likle yararlıdır. Geniş coğrafi ve sosyal alanlar üzerinde, mal, hizmet ve üretim araçlarının çeşitli amaçlara tahsisiyle ilgili hareketlerin, gerekli kaynakları bir merkezde ya da bir merkez adına toplamaya ve oradan dağıtmağa yönelik merkezi kadroların kararları aracılı­ ğıyla düzenlenmesi, bu merkezin çeşitli iktisadi-sosyal işbölümle­ rini regüle etmesi, fiyat oluşturucu piyasaların varlığı ve işlevinin, iktisadi faaliyetlerin bütünlüğün ü sağlayan kurumlaşmış süreçler arasında fevkalade tali ve cılız kalması durumuna tekabül eden bu yeniden-dağıtımcı ekonomi kategorisi, Mezopotamya-İran, Bizans ve Osmanlı geleneklerinin eklemleşmesinin anlaşılması açısından önemli ipuçları verebilir. 20 Bizans İmparatorluğu, konumu nedeniyle, canlı bir kıtalar ve bölgelerarası ticarete sahne olmuştur. Mısır, Suriye ve Irak'ın Müslümanların denetimine geçmesi, Avrupa, Rus stepleri ve Asya arasındaki ticarette Karadeniz ve Boğazların yepyeni bir önem ka­ zanmasına yol açmıştı. Ticaretten alınan gümrük vergileri, devlete ait ticaret ve ticarete bağlı sanayi tekellerinin gelirleri, Bizans'taki merkezi devlet olgusunu besleyen önemli bir kaynak haline gelmiş­ ti. İç Anadolu'nun elden çıkışından sonra bile bu ticaret uzun bir süre önemini sürdürmüştü. Ne var ki, Bizans İmparatorluğu'nda, dünya ticaret yollarında­ ki bu çok elverişli konuma ve canlı ticaret hacmine karşın, içerde bir ticaret birikimi, güçlü bir yerli tacirler sınıfı ve bundan kaynak­ lanan bir kapitalist ön-birikim olgusu görülmedi. Bizans'ın mer­ kezci-bürokrat devlet yapısı, kendi egemenlik alanının dışındaki iktisadi güçlerle, İmparatorluğu bu güçlerin yarı-sömürgesi hali­ ne getiren ilişkilere kolaylıkla girerken, içerde filizlenir gibi olan ' burj uvalaşma'ları, bir emir-kumanda ekonomisi ile sonuna kadar dizginlemeye çalıştı. Bizans uyruğu olan tacirlerin kar oranları, para alışverişlerine uygulanacak faiz hadleri, neleri ihraç neleri ithal edebilecekleri ve ticaret uğraşılarının birçok diğer yönü sıkı bir bürokratik deneti20

Polanyi ( 1 957).

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARİ H i N E BiR BAKIŞ

me tabiydi. Kendi zamansallığı içinde Avrupa'da görülmemiş bir 'dev' kent olan İstanbul'un 'iaşe'sini ucuz tutma politikası, yerli tüccarları 'memurlaştıran' bu uygulamayla sürdürüldü. Bizans uy­ ruk/an için ticaretten büyük bir servet biriktirmek aşağı yukarı olanaksız olduğu gibi, tacirlerin sivil bir toplum yapısı içinde bir 'tüccar' topluluğunun vatandaşlan olmaları da söz konusu değil­ di. Üstelik devlet, birçok halde, uzun mesafe ticaretini doğrudan doğruya kendi memurlarına yaptırıyordu. Bizans devletinin ticaret politikası, ticareti, yerli toplumsal unsurlar açısından, Polonyi'nin analitik kategorisiyle yönetilen ticaret şeklinde siyasi merkezin emrinde örgütlemeye yönelikti. 2 1 İstanbul v e diğer kentlerdeki artizanal üretim d e sıkı bir denetim altındaydı. İpekli kumaş üretiminde devlet tekeli vardı. Artizanal üretimde girdi ve çıktıların fiyatları, ağırlık ve kalite özellikleri, pa­ zarlama koşulları, çalışma saatleri devlet görevlilerince belirlenir ve denetlenirdi. Esnaf ve zanaatkarların iktisadi ve toplumsal yaşam­ ları, bürokratik yetki yapısına karşı hiçbir özerkliği olmayan lonca­ lar içinde örgütlenmişti. Avrupa'daki feodal yapıda kentlerin siyasi özerklik kazanmalarında önemli rol oynayan loncaların, üyelerini toplumsal yaşam içinde başka güç merkezlerine karşı koruyan sta­ tülerinin aksine, Bizans'taki loncalar, esnaf ve zanaatkarları merke­ zin siyasi, sosyal ve iktisadi denetimi altında tutmaya yarıyordu.22 İçerde yerli varlıklı ögelere karşı tahakkümünü titizlikle koru­ mak isteyen devletin-merkezci bürokrasinin, dışarda, imparator­ luğun iktisadi kaynaklarını yabancılara bırakan özel bağımlılık ilişkilerine kolaylıkla girdiği görülmüştür. İtalyanlara ilk 'ticaret' ayrıcalığı 992 yılında verildi. İmparator il Basil, Venediklilere, gemileriyle Bizans askerlerini güney İtalya'ya taşımaları karşılığında ticaret ayrıcalıkları sağladı (ki güney İtalya Arap saldırılarına karşı korunacaktı ) . 1 1 . yüzyılda, Norman istila­ sı Sicilya ve Amalfi'den sonra Arnavutluk'a da sıçrayınca, Bizans devleti bir tüccar kent-devleti haline gelmiş olan Venedik'ten tekrar 21 22

ibid Bizans'ta ticaretin, artizanal üretimin ve kent yaşamının örgütlenmesi ve yapısı için bak. Runciman ( 1 93 3 ) , ( 1 95 2 ) ; Vryonis; Mc Evedy ( 1 96 1 ) 28-59; W.Heyd ( 1 8 7 8 )

15

16

CUMHURiYET DÖNEMiNiN i KTiSADi TARiHi (1923-1950)

askeri yardım istedi. Venedikliler, yardımları karşılığında bir dizi yeni ticaret ayrıcalıkları elde ettiler. İmparator, 1082 yılının ünlü fermanıyla, Venedik tacirlerini gümrük vergilerinden ve ticaretten alman bütün diğer vergilerden bağışladı. İstanbul içinde bir mahalle ve 3 rıhtım, ülkedışı (exterritorial) hukuk statüsü ile Venediklilere bırakıldı. Anadolu, Balkanlar ve Ege Adaları'nda birçok liman da, İstanbul gibi, Venediklilerin gümrüksüz ve denetimsiz ticaretine açıl­ dı. 1 1 4 7 yılında, bu ayrıcalıklar Girit ve Kıbrıs adalarına da geniş­ letilerek yenilendi. Bizans devleti kısa bir süre içinde bu ayrıcalıkları öteki İtalyan tüccar kentlerine de tanımak zorunda kaldı. Pizalılar 1 1 1 1 ve Cenevizliler 1 1 5 5 yıllarında benzer haklar elde ettiler. İmparatorluğun uzun mesafe ticareti ve Foça'daki şap (alum) madeni gibi önemli kaynakları kısa bir süre içinde İtalyanların eli­ ne geçti. İstanbul'daki İtalyan kolonisi 1 1 8 0 yılında 60.000 kişiyi bulmuştu. İmparatorluk ekonomisi üstündeki denetimini yitirdi­ ğini hisseden Bizans devleti, İstanbul'daki İtalyanları öldürtmek, yabancıların mallarına el koymak, ayrıcalıkları kaldırmak gibi yol­ lara başvurdu. Bu ise, Dördüncü Haçlı Seferi sırasında İtalyanların İstanbul'u işgal etmelerine ( 1 204 ) ve İstanbul merkezli bir Latin İmparatorluğu kurmalarına yol açtı. Bu İmparatorluğun yaşamı çok kısa sürmüş olsa da, Paleologların İstanbul'u geri almalarına kadar geçen sürede Venedikliler Ege, Doğu Akdeniz ve Karadeniz'e serpiştirdikleri kolonileriyle, 'Doğu' ticaretini iyice ellerine aldı­ lar. İstanbul'u Cenevizlilerin yardımıyla ele geçiren Paleologlar, Cenova ve Venedik'i birbirine karşı kullanarak bir denge poli­ tikası gütmeye kalkıştılarsa da, başaramayıp, Venedik'ten kur­ tulmak isterken Cenova'nm uydusu haline geldiler. İstanbul'da Galata, Karadeniz'de Trabzon ve Kefe gibi stratejik yerlere yer­ leşen Cenevizliler, Moğol devletlerinin geliştirdiği Karadeniz-Asya ticaretinde önemli bir denetim kurdular. Bizans'm yerli tüccarları ise, bu giderek canlanan uzun mesafe ticareti ve taşımacılığından tasfiye oldular.23 Bizans ekonomisindeki stratej ik para-piyasa iliş23

Önemli bir Türkçe kaynak için bak. Turan, Ş. ( 1 990), 1 8-29. Ayrıca bak. Vasiliev ( 1 942 c.2) 380-2; DeRoover 61-70; Heyd ( 1 9 7 8 ) 126-30; Runciman ( 1 9 3 3 ) 1 3 3 -6; Diehl 94-99; Heyd ( 1 8 7 8 ) 120-36 .

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINOAN TÜRKiYE TARi H i N E BiR BAKIŞ

kileri İtalya'daki gelişme merkezlerinin denetimine geçer v e Orta Doğu'da dışarıya bağımlı az gelişmişlik ölgusunun tarihi temelleri ortaya çıkarken, para sistemi çöken, maliyesi bozulan ve tarım­ sal artık üstündeki denetimi azalan Bizans devleti, kendi varlığını sürdürmek için yabancı ön kapitalist birikim çevrelerinden aldığı desteğe bağımlı hale geldi. " Osmanlılar daha Bizans döneminde kaybedilmiş bir iktisadi sa­ vaşın nöbetini devraldılar" diyen Braudel'in sözlerindeki doğruluk bu nedenledir ki küçümsenemez. Üstelik Bizans İmparatorluğu'nda 10. yüzyıldan sonra ortaya çıkan gelişmeler, köleci ve feodal olma­ yan kapitalizm-öncesi sınıflı bir tarım yapısının gelişme dinamiği ve böyle bir yapı ile kapitalizme geçmekte olan feodal toplum ya­ pısı arasındaki eklemleşmelerle ilgili kuramsal sorunlar açısından da son derece verimli önermelere yol açabilir. Siyasi güç yapılarının parsellenmemiş, parçalanmamış, aksine tek ve aynı merkezde birikmiş olması, tarımsal üreticiler arasın­ da fazla farklılaşma bulunmaması, hem tarım hem de tarım dışı kesimlerde aileler içinde sürebilecek özel birikimlerin merkez tara­ fından kısıtlanması ve kesintiye uğratılması, devletin yönetim kad­ rolarının toplumun üretici olan ve olmayan, bürokrasi dışı, uyruk­ ları karşısındaki göreli özerkliği gibi, Bizans İmparatorluğu'nun ilk yüzyıllarında İstanbul'daki ihtişamın ve Bizans devletinin yöneti­ mi ve maliyesinin etkililiğinin ve kudretinin kaynağı sanılan yapı özellikleri, aslında Bizans toplumsal oluşumundaki durağanlığın nedenleri gibi görünmektedir. Bizans İmparatorluğu'nda, yerel büyük topraklıların göreli ola­ rak güçlenmesiyle, tarımdaki üreticilerin belirli ölçülerde bağımlı topraksız köylüler haline gelmeleri gibi üretim düzeyinde feoda­ lite benzeri ilişkiler ortaya çıkmıştır. Ancak bu gelişmeler Bizans İmparatorluğu'nda bir toplumsal kuruluş biçimi olarak feodal üretim biçiminin ortaya çıktığı anlamında yorumlanamaz. Bizans devletinin tarımsal artık üzerindeki denetiminin azalmasına yol açan bu gelişmeler, iktisadi, sosyal, siyasi ve ideoloj ik kurumlardan oluşan Bizans toplum yapısı içinde hiçbir zaman belirleyici olama­ mıştır. Yeni bir toplumsal değişme dinamiğini başlatmamıştır. Tam

17

18

CUMHURiYET DÖNEMİNiN İKTİSADİ TARİHİ (1923-1950)

aksine, merkezin yerel güçlenmeleri denetleme girişimleri, toplu­ mun yapısında ve değişme dinamiğinde kısırlaştırıcı bir gerilime yol açmıştır. Bürokrasinin, yabancıların denetimindeki uzun mesa­ fe ticaretinden alınan artığa kritik bir ölçüde dayanması, miras ve diğer sosyal ilişkiler bakımından önemli etkileri olan hadımlık ku­ rumuna bağlı olması gibi nedenlerle, Bizans'taki devlet olgusu, yer­ li varlıklı kesimler arasındaki ilişkilerin içinden çıkan toplumsal bir güç kullanımı niteliğini kazanmamıştır. İşte bütün bu gözlemler nedeniyle, kendisinden sonraki tarihi etkilemesi açısından Bizans toplum yapısı hakkında söz ederken, 'feodaldi' ya da 'Asyatikti' gibi taksonomi (türlere göre ayırım) tartışmalarına girmekten ka­ çınmamız, bunun yerine Bizans'taki ve mirasçılarındaki toplumsal yapı ve değişme dinamiğini daha iyi anlamamıza yarayacak fark­ lılıkları gözden kaçırmamaya dikkat etmemiz gerektiğine inanıyo­ rum. Bizans ve Osmanlı arasındaki eklemleşme sorunlarını böylece daha iyi ele alabileceğimizi sanıyorum.

1 .3 . Bizans ve Osmanlı arasındaki dönemle ilgili bazı gözlemler 1 . 3 . 1 . Anadolu'nun Türkleşmesi ve toplumsal kuruluşlardaki değişme sorunu Anadolu'nun 1 1 . yüzyıl başlarında 8 milyon yöresinde bir nü­ fusa sahip olduğu sanılmaktadır.24 Bu nüfusun büyük çoğunluğu yerleşik tarımla uğraşan köylülerden oluşmakta, ancak daha son­ raki yüzyıllara ve özellikle Osmanlı dönemine göre bir hayli zengin sayılabilecek bir kent olgusu da görülmekteydi. Bu tarihsel alan ve yapı, 1 1 . yüzyılda başlayan ve birkaç yüzyıl süren Türkmen göçlerine maruz kaldı . 1 6 . yüzyıla gelindiğinde, yaklaşık olarak 6 m.'a düşmüş olan toplam nüfusun çoğunluğu, Türkçe konuşan Müslümanlardan oluşuyordu . 25

24 25

Russel ( 1 95 8 ) 8 1 . B i r önceki kaynak ve Barkan ( 1 9 5 7-195 8 ) 2 0 .

TOPLUMSAL KURULUŞLA R I N EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARi H i N E BiR BAKIŞ

Dil, ideoloj i v e siyaset yapılarındaki b u değişmenin, kültür, top­ lumsal ilişkiler ve kurumlar, üretim, mübadele ve artık kullanımı yapılarında hangi değişikliklerle karşılıklı etkileşim içinde oluştu­ ğu konusu, sanırım, Türkiye tarihinin en önemli analitik çalışma ve olgusal araştırma gerektiren sorunsallarından biridir. Toplumsal yapıların tarihinde, Bizans ordusunun Malazgirt'teki yenilgisinden sonra Anadolu'da Müslüman-Türk devletlerinin kurulmasına yol açan yeni ve karmaşık dönem, daha çok siyasi birimler arasındaki karşıtlıklar, hazan da, siyasi birimlere ait, yönetim ve vergileme gibi yerleşik bir düzeni varsayan kurumların birbirini etkilemesi düzeyinde ele alınmıştır. Bunlardan daha temelde ortaya çıkan bir başka karşıtlık vardır ki bunun üstünde belirgin bir şekilde durul­ duğu pek söylenemez. Bu, üretim düzeyinde, yerleşik tarıma da­ yanan üretim ile göçebe-otlatıcılığa dayanan üretim arasında, 1 1 . yüzyılda başlayan ve bir hayli uzun süren çatışmadır. Bu çatışma­ nın Türkiye tarihi üstündeki etkileri, kanımca, devletler, ordular, dinler ve yerleşik yönetim kurumları arasındaki karşıtlık ve çatış­ maların etkilerinden daha önemlidir. 1 . 3 .2. Yerleşik tarıma ve göçebe-otlatıcılığa dayanan iki ayrı üretim biçimi arasında çatışma başlaması ve Anadolu'da Türk devletlerinin ortaya çıkışı Göçebe-otlatıcılık aslında apayrı bir toplumsal kuruluş ve üre­ tim biçimidir. Yerleşik tarıma dayanan feodal, Asyatik, ilkel komü­ nal toplumsal kuruluşlarla karıştırılmamalıdır. Göçebe-otlatıcılar için araziyi sahiplenme akışkandır, belirsizdir. Arazi üstünde ha­ reket eden bir kullanma içinde söz konusudur. Belirgin bir arazi alanının üstünde saptanmamıştır. Sınırları hareket içinde değiştiği ölçüde belirsiz alanların aşiretin ortak kullanımına konu olmasına karşın, sürüdeki hayvanlar üstünde belirgin bir özel sahiplik var­ dır. Bu üretim sürecinde " gerçekte sahiplenilen şey. . . toprak değil fakat sürüdür " .26 Yeniden üretimin konusu olan sürü aynı zaman-

26

Marx ( 1 857- 1 85 8 ) 49 1 .

19

20

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARi H i (1923-1950)

da yeniden üretimin aracıdır. Göçebe-otlatıcı aşiret, hareket içinde her an birlikte yaşayan insanlardan oluşur. Toplumsal varlığın ye­ niden üretimindeki özellikler, göçebe-otlatıcı aşireti, sık sık başka aşiretler ya da yerleşik topluluklarla çatıştırdığı için, aşiret her an silahlı, her an savaşabilecek bir ordu gibidir. Silahlı güç, kendisini besleyen üretim tabanı ile hareket halinde iç içedir. Göçebe-otlatıcı aşiretler, binlerce kilometrelik mesafeler üstündeki birçok yerleşik topluluğun içinde, arasında, bunlarla sürekli çatışarak yaşayabilir. Hareketli askeri eylemlerde uzmanlaşmış, dünyanın en iyi süvari­ lerini çıkarmış olan göçebe-otlatıcılar, bu çatışma içinde, kapita­ lizm-öncesi yapıların köy ve kent topluluklarına karşı can alıcı bir askeri-siyasi üstünlüğe sahiptir. Yerleşik tarım ve ona dayalı kent yaşamının zenginlikleri, gö­ çebe-otlatıcılar için sürekli bir çekicilik taşımıştır. Üretim konusu olan hayvanlar ve yün, deri gibi hayvan ürünleri kolaylıkla tica­ ret konusu olabildiği için, göçebe aşiretler, hazan sanılanın aksi­ ne, para ilişkilerine yabancı kalmamıştır. Göçebe-otlatıcılar bu nedenlerle yerleşik tarım yapıları ile tamamlayıcı ilişkilere girme eğilimi taşır. Ancak, on binlerce hayvandan oluşan sürülerin hare­ ket halinde otlaması, ekili tarım alanlarını bozan, yerleşik tarıma dayanan siyasi yapıların iktisadi temellerini kemiren sonuçlar ya­ ratır. Bunun içindir ki göçebe-otlatıcılar ile yerleşik tarım nüfusları arasında amansız çatışmalar ortaya çıkar. Bu aşiretlerin, kendile­ rine karşı uzun dönemde savunmasız kalabilen köyleri ve kentleri yağmalaması, yakması, yıkması, çatışmaların doğal sonuçlarıdır. Göçebe-otlatıcılar zengin ticaret yolları boyunca yayılmış, yerleşik topluluklarda birikmiş varlıkları talan etmiş ve yer yer yerleşmiş­ tir. Daha da önemlisi, aşiret aristokrasilerinin yerleşik topluluk­ ların siyasi yapılarına el koymasıdır. Selçuklular, Danişmendliler, İlhanlılar, Osmanlılar, göçebe-otlatıcı aşiret aristokrasilerinin yerle­ şik siyasi yapılara dönüşmesinin örnekleridir. Ancak, bir kere yerle­ şik tarım-temelli toplumdan vergi ile elde edilen düzenli kaynaklara dayanır hale gelince, bu aristokrasiler, yerleşik üretimi göçebe-ot­ latıcılığa karşı korumak zorunda kalmış, bu sefer kendileri göçe­ be-otlatıcılık olgusuyla çatışmışlardır. Göçebe-otlatıcılık ile yerleşik

TOPLUMSAL KURULUŞL.ARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARi H i N E BİR BAKIŞ

tarım-temelli toplum arasındaki ilişkilerin kuramsal düzeyde daha geniş olarak ele alınması kendi tarihimiz açısından gereklidir. 27 Malazgirt sonrasında Anadolu'da Türk devletlerinin ortaya çıkması, Anadolu'nun Türklerin yurdu haline gelmesi, Anadolu nüfusunun önemli ölçüde "Türkleşme " si süreçlerinin tarihi üre­ tilecekse, kaçınılması gereken yanlışlardan biri, bu süreçleri, Alp Arslan'ın Büyük Selçuklu Devleti'nin ya da daha 1 1 . yüzyılın son­ ları ve 1 2 . yüzyılda Anadolu'da ortaya çıkan Türk " beyli k " leri, ya da " devlet" lerinin peşinde oldukları bir " Bizans devletini yık­ mak ve Anadolu'yu Türkleştirmek " politikası ile, ya da bir taraf­ ta Müslüman-Türkler ile diğer tarafta Hıristiyan-Rumlar arasın­ da meydana gelen bir dini ya da etnik mücadele ile açıklamaya çalışmaktır. Bu dönemlerde Anadolu'nun Türklerin yurdu haline gelmesi ve "Türkleşmesi " , Türk devletlerinin sistematik politikala­ rından çok, büyük ölçüde, söz konusu Türk devletlerinin hakimle­ rinin istek leri ve kontrolleri dışında, çok kere bunlara da zarar ve­ rerek gerçekleşen nüfus hareketlerinin ve bu hareketlerin askeri ve siyasi etkilerinin sonucu olarak ortaya çıkmış gibi görünmektedir. Türklerin Anadolu üstündeki ilk baskısı, 1029 'da, yani Selçuk'un torunları Tuğrul ve Çağrı'nın etrafında bir yeni hüküm­ darlığın ortaya çıkmaya başlamasının ilk işaretlerine rastlayan bir tarihte, Ermeni kaynaklarının "uzun saçlı, at üstünde ok atan 27

Göçebe-otlatıcılığın kuramsal sorunları Türkiye'de ya ilgisiz kalmakta ya Ja yanlış yaklaşımlara konu olmaktadır. Göçebe-otlatıcı aşireti kendi içinde sosyo-ekonomik fark lılaşması olmayan bir yapı gibi ele almak için zorlayıcı neden yoktur. Bu aşiretlerin kendi içinde servet ( a i lelerin sahip oldukları hayvan) farklılaşması her zaman varsayılabileceği için, hu farklılaş­ mayla il işkili bir siyasal katmanlaşmayı, sosyal farklılaşmayı da var saymak olanaklı, hatta gereklidir. Öte yanda, göçebe-otlatıcı yapıyı bir 'aşiret feodalizmi' diye almak, ya da Asya Tipi yapıııııı bir özd hali saymak, peşinden önemli analitik tıkanıklıklar getirir, yanl ıştır. Hem feodal hem Asya Tipi yapılar yerleşik tarım üretimini gerektirir. Bir yanda üreticiler ile artığa sahip çıkanlar arasında, belirli bir arazi üstünde sahip­ lik, ekonomi dışı güç ve kullanma, yararlanma haklarının farklılaşmış olmasından doğan ilişkiler, öte yanda artığa sahip çıkanların siyasal ve ideolojik yapılar içinde birbirleriyle eklemleşmelerindeki özel biçimlerle tanımlanan 'feodal' ve 'Asya Tipi' kuruluşları, yerleşik tarım üretiminden bağımsız olarak kurabilmek olanaksızdır. Türkiye'nin toplumsal tarihi açısından büyük önem taşıyan göçebe-otlatıcı aşiretlerle ilgili kuramsal sorunların bugüne kadar ihmal edilmiş olması bir talihsizliktir. Bu ko­ nuyla ilgili bazı kuramsal ipuçları için bak. Anderson ( 1 974 ) . Ayrıca bak. Hodgson ( 1 974) c. 1, 148-5 1 , c.2, 8 1 -5 .

21

22

CUMHURiYET DÖNEMiNiN i KTiSADi TARiHi (1923-1950)

[ve] o ana kadar görülmemiş " dediği savaşçıların Ermeni-Bizans sınırlarını zorlamalarıyla hissedildi.28 Bu baskıyı hissettiren ikin­ ci olay, 1 043 'te, Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey'in orduların­ dan kaçan ( ! ) bazı Türkmenlerin, yani göçebe-otlatıcı Türklerin, Güney Doğu Anadolu'daki sınırı geçerek Bizans kuvvetleriyle çarpışmaları oldu. Bunu, 1 04 5 , 1 046 ve 1048 'de Tuğrul Bey'in akrabalarının, 1 054'de Tuğrul Bey'in kendisinin kumandasında, Doğu Anadolu'ya yapılan akınlar izledi. Bu tarihlerden itibaren, Doğu Anadolu sık sık, Selçuklu kuvvetlerinin ya da onlardan ba­ ğımsız olarak göç etmekte olan Türkmenlerin akınlarına sahne oldu. Bazı akınlarda Selçuklu ya da Türkmen kuvvetleri, bugün­ kü adlarıyla Erzurum, Şebin Karahisar, Kemah, Malatya, Sivas gibi önemli şehirleri kısa süreler için ele geçirip yağmaladılar.29 Böylece Doğu Anadolu, Bizans ve Selçuklu siyasi merkezlerinden hangisinin ne zaman nereye hakim olduğunun anlaşılması zor bir ' uc'a dönüşmeğe başladı.3 0 Göçebe-otlatıcı aşiret kökenli Türk silahşörlerin, yerleşik ta­ rım-temelli eski uygarlık alanları üstünde siyasi hakimiyet kurmağa başlamaları, bunlarla içinden çıktıkları aşiret toplulukları arasında hem işbirliği hem de çatışma içeren girift ilişkiler ortaya çıkarmış­ tır. Bunun tipik örnekleri, Selçuklu 'hane'sinin siyasi varlığının bir imparatorlukçu devlete dönüştüğü süreç içinde görülebilir. Büyük Selçuklular diye bilinen imparatorluğun kurucuları olan Tuğrul ve Çağrı Bey'ler, Aral Denizi ile İndus Nehri arasındaki alanlardan başlayıp, İran, Azerbaycan, Irak'ı kapsayarak Suriye'ye varan çok geniş bir bölgede, yerleşik tarıma dayalı yüzlerce şehir ve milyon­ larca nüfus üstünde, bu şehir merkezli tarım-temelli ekonomik ortamın kaynaklarını kullanarak bir üst siyasi hakimiyet kurma­ larının, bu şehirleri ve büyük köylü nüfuslarını, göçebe-otlatıcı Türkmenlerin akınları, talanları ve katliamlarına karşı korumala­ rına bağlı olduğunu görmüşlerdir. Yüzlerce, binlerce kilometrelik

28 29 30

Cahen ( 1 96 8 ) , 67-8; ayrıca bak. Vasiliev ( 1 95 8 ) , c 1 , 3 1 5 . Cahen ( 1 96 8 ) , 68-70. Uc kategorisi ve uc'lardaki siyasal, askeri, kültürel, toplumsal ve iktisadi ortam için bak. Wittek ( 1 934), 4- 1 3 . .

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TAR i H i N E BiR BAKIŞ

mesafeler üstünde, yüz binlerce, milyonlarca şehirli ve köylü nüfu­ sun arasından geçerek hareket etmekte olan göçebe-otlatıcı Türk aşiretlerin savaşçıları açısından, askeri-siyasi boşluk buldukları her ortamda şehir ve köy nüfuslarının iktisadi imkanlarına zor kulla­ narak el koymaları nasıl avlanmak kadar doğalsa, kendileri de bir zamanlar bu tür savaşçılar iken önlerinde yerleşik tarım-temelli büyük uygarlık alanlarının talancısı değil hakimi olma fırsatının doğduğunu gören devlet kurucuları açısından da, içinden çıktıkları göçebe-otlatıcı aşiret kültürün insanlarının şehirler ve köyler üs­ tündeki tahribatını engellemeleri o kadar gerekli bir siyasi görevdi. İşte bunun içindir ki, Tuğrul Bey, Türkmenleri Bizans-Ermeni sını­ rından Doğu Anadolu içlerine akıtarak, bunların İran, Cezire, Irak gibi alanlarda yerleşik şehirli ve köylü nüfuslara zarar vermelerini önlemek istedi. Selçuklu kuvvetlerinin 1 045, 1 046, 1 04 8 ve 1 054 yıllarında Doğu Anadolu'ya yaptıkları akınların arkasındaki stra­ tej i buydu. 1 063'te Tuğrul Bey'den sonra Büyük Selçuklu Sultanı olan Alp Arslan'ın, Malazgirt öncesinde Bizans'la barış imkanlarını ciddi bir şekilde zorladığı, Malazgirt'te elde ettiği büyük zaferden sonra, bütün Anadolu'yu hiçbir güçlükle karşılaşmadan fethetme imkanı önünde dururken bunu yapmaması, aksine esir ettiği Bizans hükümdarı Roman Diyoj en'i fidye vermek, Selçuklularla ittifak yapmak ve eski Bizans-Abbasi sınırlarına çekilmeyi kabul etmek karşılığında serbest bırakması, iki hükümdarın aralarında akraba­ lık ilişkileri kurmayı kararlaştırmaları, bu tarihlerde Selçukluların Anadolu'yu fethetmek ve İmparatorluklarına katmak gibi bir poli­ tikalarının olmadığını göstermektedir. 3 1 Malazgirt'ten sonra yüz binlerce Türk'ün hızla Anadolu'ya gelmeleri, Ege ve Marmara denizlerinin kıyılarına ulaşmaları, Selçuklu Sultanlığı'nın politikasının değil, Malazgirt'ten sonra Bizans devleti'nin düştüğü aczin, Doğu Anadolu ile Ege Denizi arasında göçebe-otlatıcı Türk savaşçıları durduracak hiçbir Bizans gücünün kalmamasının, Malazgirt'ten sonra ortaya çıkan olgusal durumun sonucudur.

31

Cahen ( 1 96 8 ) , 22-3, 29-30; Köymen ( 1 963), 259-80; İbnü'l-Adim, 20.

23

24

CUMHURiYET DÖNEMiNİN İKTiSADi TARİHi (1923-1950)

Malazgirt'i izleyen yüzyıllık dönemde Anadolu'da ortaya çı­ kan Selçuklu, Danişmendli, Mengücekli, Saltuklu, Artuklu gibi Müslüman-Türk egemenlikleri, düzenli devlet yapılarından çok, başlangıçta, belli bölgelerdeki şehirlere yerleşmiş Türk-Türkmen aristokrasileriyle ilgili gibi görünmektedir. Askeri güçlerini büyük ölçüde göçebe ögelerden aldıkları ölçüde aşiretlere yaslanan, fa­ kat yerleşik tarımdan sağlanan artığa düzenli olarak el koymak istedikleri için yerleşik tarımı göçebeliğe karşı korumayı gerektiren bir yapısal konumları vardır. Anadolu'nun adeta sonu gelmeyen mahşer günlerini yaşadığı bu yıllarda bu Türkmen beyliklerinin hiçbirinin kendi bölgelerinde sürekli bir toplumsal düzen sağladık­ ları, tarımsal yapı üzerinde kesin bir denetim kurabildikleri söyle­ nemez. Üstelik sık sık değişen sınırlar üstünde birbirleriyle habire çekişmişlerdir de. Bu çekişmeler toplumsal yapıdaki kararsızlığı daha da artırmıştır. Anadolu'daki toplumsal değişmelerin 1 2 . yüz­ yıldaki görünümünü kavrayabilmek için, Türkmen egemenlikleri­ nin Bizans ve diğer Hıristiyan egemenlikleriyle olan ilişkilerine de bakmamız gerekiyor. Malazgirt'i izleyen birkaç yıl içinde Bizans devletindeki büyük dağınıklıkla birlikte Türkler, Ege ve Marmara kıyılarına kadar da­ yanmış, İznik'te Selçuklu, diğer bölgelerde de başka Türk ögelerin etrafında yeni siyasi odaklanmalar başlamıştı. Ancak, Birinci Haçlı Orduları'nın Anadolu'daki hareketleri sonucunda, 1 1 . yüzyılın sonlarına doğru, Türkler Ege ve Marmara bölgelerinden çıkarıla­ rak Orta Anadolu'ya itildi. 12. yüzyılın başlarında Trabzon-Sinop kıyı şeridi, Sinop-Kastamonu-Ankara-Antalya hattının batısında kalan bölge, Antalya-Antakya kıyı şeridi ile Adana-Maraş-Urfa arasında yeniden Bizans ve aralarında Haçlıların oluşturduğu Frenk prensliklerinin de bulunduğu diğer Hıristiyan egemenlikleri kuruldu. Anadolu'daki Hıristiyan ve Müslüman egemenlik alan­ ları arasındaki bu sınırlar, kaba hatlarıyla, 1 3 . yüzyıl ortalarına kadar sürdü. Türklerin sahillerden uzaklaştırılmaları ve Suriye ile Anadolu arasında Haçlı devletlerinin kurulması, Anadolu'daki Türk haki­ miyet alanlarının Arap dünyası ile denizden ve karadan ilişkileri

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

engelleyerek, bu alanlarda oluşmakta olan islaml Türk kültürünün " adeta Arap dünyasının dışınd a " şekillenmesine yol açtı. "Türkler Küçük Asya'ya İran yoluyla gelmişlerdi. İslami uygarlıktan öğren­ dikleri her şeyi İranlıların elinde öğrenmişlerdi. "32 Birinci Haçlı seferinden sonra Arap dünyasıyla bağlantının uzunca bir süre ke­ silmesi, İran! uygarlık geleneğinin Anadolu Türk kültürü üstünde, Osmanlılar döneminde de sürecek olan güçlü etkisini pekiştirdi. Anadolu'da düzenli devlet yapıları oluşturan Türk öğeler, Asya'dan birbirini izleyen dalgalar halinde gelmekte olan göçebe Türk aşiretlerini, 1 2 . yüzyıl boyunca, hep Anadolu'nun Hıristiyan ve Müslüman alanları arasındaki sınır bölgelerine itmeye çalış­ tı. İç Anadolu'nun eşiklerinde tutulmak istenen aşiretler ise, kah Menderes vadisi, Marmara ovaları gibi Hıristiyan bölgelerini ba­ sarak, kah Bizanslılarla uyuşup Selçuklu kentlerine, köylerine sal­ dırarak, Anadolu'daki yerleşik tarım ve kent yapılarıyla yüzyıllar sürecek bir çatışmaya girdi. Bir yanda Bizans, Selçuklu ve Danişmendli33 gibi yerleşik top­ luluklara dayanan siyasi kuruluşların arasındaki çatışmalar sü­ rerken, diğer yanda göçebe-otlatıcı aşiretlerle yerleşik toplumsal yapılar arasında yaşanan çatışmalar, Anadolu'nun köy yapısını ve bir hayli gelişmiş olan kent olgularını altüst etmiştir. Bu dönemde Anadolu'ya ne kadar göçebe Türkmen geldiği, yerli Hıristiyan nüfusun nerede ne kadar azaldığı, nereye ne ölçüde göç ettiği ve nerede ne ölçüde nasıl Müslümanlaştığı ve Türkleştiğini gösteren tarih bulguları sınırlı ve dağınıktır. Belli kaynaklarda an­ cak bazı kaba ipuçları vardır. Bunlara bakıldığında, bir kere, 1 3 . yüzyıl sonlarına kadar Anadolu'ya gelen Türkmenlerin sayısının Hıristiyanların toplam nüfus içinde büyük çoğunluğu oluşturma­ sını ortadan kaldıracak boyutlara varmadığı anlaşılmaktadır. 14 İkinci olarak, yerli Hıristiyan nüfusta önemli bir azalma ve yer değiştirme olduğu görülmektedir. Özellikle Malazgirt'i izleyen ilk

.l2 lJ

. �4

Cahen, ibid., 8 5 . Selçuklular'dan sonra en büyük Türkmen siyasal kuruluşu o l a n Danişmendliler için bak. Yınanç, İA c.3 . Vryonis 1 6 8-84; Cahen ( 1 6 8 ) 1 43-54.

25

26

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARiHi (1923-1950)

yüzyıl içinde birçok kent, içindeki insanlarıyla birlikte tarihten si­ linmiştir. Erzurum yakınlarındaki büyük ticaret kenti Artze gibi. Yerleşme merkezi olarak daha sonra tekrar karşımıza çıkan bazı yerler ise, ya uzun süre boş kalmış, ya da Bizans dönemindeki nü­ fuslarına, Urfa örneğinde olduğu gibi, ancak 1 9 . ya da 20. yüzyılda erişebilmiştir.35 Kırsal kesimde binlerce köy yok olmuş, Antalya yöresinde olduğu gibi bazı verimli tarım alanları terk edilmiş, uzun süre boş kalmıştır. Onbinlerce Hıristiyan, başta büyük arazi sahip­ leri ve diğer zenginler, fakat sıradan kentliler ve köylülerden de olu­ şan onbinlerce Hıristiyan ise, henüz Müslüman-Türk egemenliğine girmemiş bölgelere, sahillere, Ege adalarına, İstanbul'a, Trakya'ya kaçmışlardır. Bu büyük çalkantıyı, olaylara Güney Anadolu'da tanık olmuş birinin, Urfalı Mateos'un ağzından anlatan şu pasaj ı almadan geçemiyorum. 1 0 8 0'lerde, H içbir bölgede sulh ve asayiş kalmamıştı, her H ı ristiyan evi kılıç ve esaret altına d üşmüştü . Topra k işlenemedi ve ekmek azaldı. Çalışka n çiftçiler . . .telef edildiler ve kıtl ı k bütün memlekete yayıldı. Birçok eya letler ı ssız bir hale geldi . . . U rfa ile hava l isinden başka hiçbir yerde insanlar e k­ mek bulabiliyorlard ı . Anta kya' da, Tarsus' a kadar Kilikya' da, Maraş' ta . . . ve bu yerlerin bütün havalisinde insanlar rahat yüzü görmüyord u . . . on binlerce insan, oralardan kaçarak bu raya geliyord u . Yeryüzü insa n­ la kaplandı. Bunlar M usa' n ı n denizden geçirmiş oldugu h a l kta n . . . pek daha çoktular ... Açlık ve yurtsuzlu k yüzünden memlekette ölümler o ka­ d a r çogaldı ki ölüleri defnedecek takat kalmadı . Bütün bunları gözleri­ mizle görd ü k. 36

Bir ortaçağ tarihçisinin abartma payını ne ölçüde dikkate alır­ sak alalım, Mateos'un anlatımı, bütün Anadolu'da birkaç yüzyıl sürecek olan olayların toplumsal doku üstündeki etkilerini kavra­ yabilmemiz açısından üzerinde dikkatle düşünülmesi gereken bir tablo çizmektedir. 35 36

Urfa ( Edessa) 'nın 1 1 v e 1 2 . yüzyıllardaki nüfusunun 30.000'i aştığı sanılmaktadır ( Vryonis 2 8 ) . Urfalı Mateos Vekayinamesi, 1 56 . Alıntı yapılan bölümdeki cümle düşüklükleri alıntı yaptığım çeviri metninden kaynaklanmaktadır.

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESİ AÇISINDAN TÜRKiYE TAR i H i N E BiR BAKIŞ

Göçebe-otlatıcılığın yerleşik yapının iktisadi üretim kapasitesini gerileten sonuçları yaratması, aşiret göçlerinin bir iki dalgayla bit­ memiş olması, yaklaşık üç yüzyıl boyunca, adeta ritmik bir şekilde tekrarlanmış olmasındandır. Bir halının usanılmadan dövülmesi gibi, Anadolu'daki yerleşik toplumsal kültür, Asya'dan gelen her yeni göç dalgasıyla tazelenen göçebe-otlatıcılık tarafından yüzyıl­ lar boyunca dövülmüştür. Yerleşik kültürün siyasi yapılarının gö­ çebeliği sınırlama, eritme çabaları bazen olumlu sonuçlanır gibi olmuşsa da, her seferinde, yeni gelen bir göç dalgası yerleşik ya­ pıyı tekrar sarsmış ve daha da zayıflayan bir yerleşik toplumsal tabanda çatışmayı uzatmıştır. Selçuklu devletinin egemenliğinin yaygınlaştığı, ekonomisinin çok canlı olduğu, bayındırlık ve gü­ zel sanatlar açısından altın çağını yaşadığı yılların hemen ardından birdenbire dağılması da, kanımca göçebe-otlatıcı kültürün yerleşik kültür üstündeki bu yıkıcı etkisiyle ilişkilidir. Konya Selçukluları, 1 2 . yüzyılın sonlarına doğru İç ve Doğu Anadolu'daki diğer Türkmen beyliklerini egemenliği altına almış­ lardı. Selçukluların 1 3 . yüzyıl başlarında Sinop'ta Karadeniz'e, Antalya'da Akdeniz'e açılması ile, üst siyasi birliği sağlanmış bir Türk Anadolu'sunda, bir ucu Kırım, bir ucu Akdeniz, bir ucu da Orta Doğu'ya bağlanan canlı bir ticaret etkinliği ortaya çıktı. Öte yanda, Latinlerin İstanbul'u almasıyla Marmara ve Ege bölgesine sığın­ mış olan Bizanslılar, İznik merkezli devletleri ile Batı Anadolu'daki egemenliklerini pekiştirdiler. Bizanslılar ve Selçuklular arasında bu dönemde sağlanmış olan barış, Anadolu'daki nüfus kargaşasını bir ölçüde hafifletti. Toplumsal yapılar kararlılık kazanır gibi oldu. Selçukluların egemenliğindeki alanlarda Konya, Kayseri, Sivas gibi kentler büyük ölçüde imar edildi. Kentler arasındaki ana ti­ caret yollarının üstünde çok sayıda kervansaray yapıldı.37 Bugün 37

Bu kervansarayların kalıntıları üstünde yapılan çalışmalar, Anadolu'nun Türklerin denetimindeki bölgelerinde ana ticaret yollarının Denizli-Isparta-Eğridir-Gelen­ dost-Beyşehir-Konya, Afyon-Çay-Konya, Antalya-Isparta, Alanya-Beyşehir-Konya, Konya-Aksaray-Avanos-Kırşehir-Kayseri, Kayseri-Sivas, Kayseri-Afşin-Malatya-E­ lazığ-Çemişkezek, Malatya-Sivas, Sivas-Tokat-Amasya-Vezirköprü-Boyabad-Sinop arasında olduğunu göstermektedir. Bak. Özergin ( 1 965), 1 4 1 -70; Turan, O. ( 1 946), 2 7 1 -96. İslamiyet sonrasında Orta Doğu uygarlık alanında karayollarında, liman çev­ relerinde ve şehirlerde inşa edilen 'han'lar hakkında bak. Elisseeff ( 1 97 8 ) .

27

28

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARiHİ (1923-1950)

Anadolu'da hayranlıkla izlenen Selçuk yapıtlarının büyük çoğun­ luğu bu dönemde ortaya çıktı. Göçebe aşiretler yer yer iskan edil­ di. İskan edilemeyenler denetim altına alınır gibi oldu. Ancak, 1 3 . yüzyılın başlarında Cengiz Han'ın Moğol ordularının bugünkü Özbekistan ve Doğu İran'daki Harzemşahlar devletini yıkması, Batı İran ve Anadolu'nun kapılarını doğudan gelen çok büyük bir yeni göç dalgasına açtı. Moğolların insanlık tarihinde benzeri ne daha önce görülmüş ne de daha sonra görülecek olan büyük vahşetinden kaçanlar Selçuklu Anadolu'suna sığınmağa başladılar. Kösedağ'da Anadolu Selçuklularını yenen Moğollar, başta Sivas olmak üzere birçok kenti yakıp yıkarak, Anadolu'daki yerleşik kültür dokusuna yeni bir darbe vurdular. Asya'dan gelen yeni göçebe-otlatıcı aşiretler ve Moğol tahribatı, 1 3 . yüzyılın ilk yarısında Anadolu'da yerleşik toplum yapıları lehine kurulmuş olan dengeyi bozdu.38 Bir yanda, İznik'teki Laskarid/Bizans devleti, İstanbul'u Latinlerden geri al­ dıktan ( 1 26 1 ) sonra, Bizans devletinin mirası üstünde Balkanlar'da savaşmak zorunda kalıp, Batı Anadolu'daki askeri gücünün büyük bir bölümünü Balkanlara aktarınca, Bizanslılar, 1 3 . yüzyılın sonla­ rına doğru Ege bölgesindeki egemenliklerini tamamen yitirdiler. Öte yanda, Selçuklu devleti Türk-Türkmen göçleri ve Moğol saldırıları arasında eriyip gitti. 14. yüzyıl başlarında, Anadolu'da, herbiri be­ lirli bölgelerde ele geçirdikleri kentlere yerleşip hükmeden göçebe Türk-Türkmen silahşörleri etrafında birçok Beylik ortaya çıktı. 1 1 . yüzyıl başlarındaki Selçuklu, Danişmendli, Mengücekli, Artuklu ve Saltukluların yerini şimdi Osmanlılar, Germiyanlılar, Çandarlılar, Karamanlılar, Saruhanlılar ve benzerleri aldı. 39 38

39

Osmanlı devletinin ilk şekillenişi hakkında önemli bir çalışma yayınlayan Lindner, Moğol istilasının yol açtığı göçebe-otlatıcı nüfus hareketlerinin birkaç çarpıcı örneği­ ne dikkat çekmektedir. Mesela 1 230'larda " dört tümen " (40.000) asker-göçebe-atlıya otlak olarak Azcrhay(an tah;is c J i l m i ş , k a J ı ı ı l ar, y a � l ı l a r v e ı,:o( u k l a r l a 200.000 k i ş i , 3 ile 4 m. koyun ve keçiyle Azerbaycan'a girmişti. Bunun sonucunda, buralara daha önce gelmiş Türk-Türkmen aşiretleri Batıya kaçtı. 1 23 9 - 1 240'da Anadolu'da Babai isyanı diye bilinen göçerler ayaklanması bu ortamda meydana geldi. Moğollar Selçuk­ luları yendikten sonra birçok yeni " tümen " i Anadolu'ya soktular. O yıllarda Anado­ lu'yu gezen bir Arap coğrafyacı, Bolu-Gerede yöresinde 30.000, Kastamonu yöresinde 1 00.000 göçebe-otlatıcı çadırına rastladığını yazmıştı. Lindner ( 1 98 3 ) 14, 56. Moğol istilaları konusunda bakınız Morgan ( 1 9 8 6 ) , 5 5 - 1 99. Ayrıca bak. Yülek ( 1 992). Wittek, Menteşe Beyliği hakkındaki monografisi i l e b u süreci imrenilecek b i r tarihçi­ lik çalışması yaparak incelemiştir. Bak. Wittek ( 1 934).

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARi H i N E BiR BAKIŞ

Türklerin Anadolu'yu egemenlikleri altına almaya başlamasın­ dan hemen önce, Bizans'ın toplumsal yapısında büyük arazilile­ rin bir hayli güçlenmiş olduğunu, merkezdeki devlet yapısının ise tarımsal artığı giderek daha az denetleyebilir hale geldiğini daha önce söylemiştim. Bizans'taki kapitalizm-öncesi toplumsal kuru­ luşun merkezci niteliğinin göreli olarak zayıflamakta olduğu bir sırada, kırlardaki ve kentlerdeki üretim yapısının Türk istilasına maruz kalması, göçebe-otlatıcılıkla etkileşmeye girmesi ve ortaya çıkan yerleşik Türk devletlerinin toplumsal tabanını oluşturması, Anadolu'daki toplumsal kuruluşu, üretim ilişkileri ve biçimi açı­ sından hangi yönde etkilemiştir ? Elimizde kesin kanıtlar olmamakla birlikte, Türk istilasının Anadolu'daki Hıristiyan büyük toprak sahipliğini önemli ölçüde ortadan kaldırmış olması olasılığı yüksektir. Bunlar hem Türklere karşı askeri direnmelerin daha çok başında ya da içinde bulunmuş, hem de sahip oldukları iktisadi, siyasi ve toplumsal olanakları sa­ yesinde Türklerden daha kolay kaçabilmişlerdir. Ancak bu konuda da ihtiyatlı olmamızı ve genelleme yapmaktan kaçınmamızı gerek­ tiren işaretler de vardır. Bazı büyük topraklı Bizans soylularının, din değiştirerek Türk hakimiyetine geçen alanlarda kalan mülkle­ rini korudukları, birçok yerde de kilise-manastır vakıflarının var­ lıklarını sürdürdüğü bilinmektedir.4 0 Bizans Anadolusu'ndaki büyük mülkler, çoğunlukla, üretim araçlarının zilyedi olan küçük üreticilerden vergi-rant ka rışımı bir artığı toplama hakkına sahiplik şeklindeydi. Üretim araçları­ nın zilyedi olan küçük üreticilerin yaygınlığının sürdüğü bir kapi­ talizm-öncesi tarım yapısında ise, büyük topraklara sahiplikteki değişikliklerin, değişiklik ister devlete ait sahipliğin özel kişilere, ister bir özel sahip grubundan ( Hıristiyan-Rum ) bir başka özel sahip grubuna (Müslüman-Türk ) geçmesi şeklinde olsun, üretim etkinliklerini genellikle etkilemeyeceği aşikardır. Bu değişiklikler toplumsal kuruluşun üretim ilişkileri bağlantılarında (connexion ) değil, siyasi ve ideoloj ik katlarındaki değişikliklerle ilişkilidir. Bu 40

Trabzonlu Gavras ailesinden İhtiyar al-Din i b n Gavras'ın, Erzincan yöresindeki mülk­ lerini koruduğunu gösteren örnek için bak. Çahen ( 1 96 8 ) 1 1 2 .

29

30

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADİ TARiHİ (1923-1950)

nedenle Bizans Anadolusu'nun Türkleşmesinin yerleşik tarımsal üretimde belirgin ilişki değişiklikleri getirdiğini sanmıyorum . Malazgirt'ten sonra Anadolu'nun toplumsal kuruluşunda ortaya çıkan önemli bir değişiklik, birbiriyle içiçe geçmiş tekilci (monist} siyaset ve ideoloj i yapısının belli bir süre için parçalanmış olma­ sıdır. Basileus'ta birleşmiş olan üstün siyasi ve dini erk, Selçuklu, Danişmendli ya da Mengücekli Sultanlarında, Beylerinde görülmez. Anadolu'daki Türk egemenliği, her şeyden önce dini ( ideoloj ik) bağ­ lantılar açısından Bağdat'taki Halife'ye; üst siyasi bağlantılar açısın­ dan Büyük Selçuklu Sultanı'na bağlıdır.41 Ayrıca, Anadolu Selçuklu devletinin en güçlü olduğu yıllarda dahi Konya'daki Sultan'ın ege­ menliği, kendi yörelerinde iç özerkliklerini koruyan emirlikler, me­ liklikleri bir araya toplayan bir üst siyasi örtü olmaktan öteye pek geçememiştir. Hepsi de, bir yanda aşiret seçkinlerine, diğer yanda Büyük Selçuklu hanedanına akraba olmuş Türk " bey" sülaleleri, Moğol dönemine kadar varlıklarını ve yerel denetimlerini sürdür­ müştür. 42 Bizans'la Osmanlı arasındaki Anadolu'nun hem Bizans'tan hem de Osmanlı'dan farklı olan önemli özelliklerinden biri, siyasi yapının birden çok seçkin sülaleye dayanmış olmasıdır. Konya'daki Sultan, 1 3 . yüzyılın ilk yarısında dahi, toplumsal yapı içinde yay­ gın ve çoklu bir aristokratik ortamda ancak göreli bir üstünlüğe sa­ hip olabilmiştir. Kösedağı 'ndan sonra Konya Sultanlığı'nın Moğol İmparatorluğu'na bağımlı hale gelmesi, öte yanda bir sürü yeni Türkmen beyliğinin ortaya çıkması, Anadolu'daki siyasi yapının di­ key katmanlaşmasını daha da belirgin hale getirmiştir. Öyle ki, 1 3 . yüzyıl sonlarında Osmanlı Beyliği açısından bakıldığında, Halife'ye 41

42

Anadolu Sultanlarının b u üst bağlantıları, feodal Avrupa'daki krallarla ideoloj ik üst olan Papa ve siyasal üst olan İmparator arasındaki bağlantıları akla getirmektedir. Ancak bu benzeyiş fazla zorlanmamalıdır. Arada, İslam'da bir kilise ve rahipler bü­ rokrasisi, hiyerarşik yapısı olmamasından tutun da, Orta Doğu'da beliren İslam İmpa­ ratorluklarının Germen-Roma İmparatorlukları ile kıyaslanmayacak kadar büyük as­ keri-siyasal güçleri kullanmış olmasını sağlayan yapılar gibi önemli farklılıklar vardır. Bosworth'un Büyük Selçuklu devletinin siyasi tarihi hakkındaki önemli çalışması, Bü­ yük Selçuklu devletinde Büyük Sultan'ın, İmparatorluğun çeşitli bölgelerinde hüküm süren diğer Selçuklu soyluları arasında 'eşitler arası birinci' olduğu, Selçuk hanedanı içinde Türklerin İslamiyet'ten önceki aşiret kültürlerinin eşitlikçi değer ve kurallarına uyulduğunu açıkça sergilemektedir. Bak. Bosworth ( 1 96 8 ) .

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESİ AÇISINDAN TÜRKİYE TARi H i N E BiR BAKIŞ

olan dini üst bağlılığın yanında, siyasi alanda Konya Sultanı'na ve onun üst siyasi bağlılığı aracılığıyla da İlhanlı hükümdarına bağlılık söz konusudur. Anadolu'daki siyasi yapıda 1 5 . yüzyıla kadar sür­ müş olan yatay parçalanmışlık ve dikey katmanlılık olgusu 'görü­ lüp' dikkatli bir şekilde hesaba katılmadan, Türkleşme süreci içinde Anadolu'nun toplumsal, kültürel ortamında meydana gelen değişik­ likler doğru değerlendirilemez. Bu açıdan, soyutlaştırılmış Selçuklu kurum ve yapılarını tarih çalışmalarımızda kullanmanın yol açabileceği yanılgılardan kaçın­ mak ihtiyacı da önemlidir. Selçuklu'yu, zaman ve mekan bakımın­ dan olgusal gerçeklerle desteklenemeyecek bir şekilde genelleştir­ mek, sonra örneğin ikta gibi bir kurumsal 'ideal tip'in anlatımını sanki olgusal gerçekliklerin bir betimlemesi imiş gibi ele almak ve bundan da belli bir zaman aralığında Anadolu'nun toplumsal yapısında oluşan değişiklikleri hakkında genellemelere sıçramak, doğru bir tarih tasarımı geliştirmemize yardımcı olacak bir yakla­ şım gibi görünmemektedir. Yukarda belirtilen nedenle ihtiyatlı olmayı elden bırakmadan, Malazgirt'ten Anadolu'da Moğol egemenliğinin kurulmasına ka­ dar geçen dönemde Türk bölgelerinde tarımsal artığın toplanma­ sıyla ilişkili düzenlemelere kısaca bakalım. Özellikle Selçuklular'la ilgili kurumsal bilgiler, bu dönemde Anadolu'daki yerleşik tarım topluluklarında, üretimin ve artığın denetimiyle ilgili yapılarda önemli değişiklikler olduğunu ima et­ mektedir. Köprülü gibi bazı yazarlara göre ikta diye adlandırılan düzenleme ile, Anadolu'da yepyeni toplumsal ilişkiler oluşturul­ muştur.43 Bu değerlendirme ne ölçüde doğrudur ? 43

Özellikle bak. Köprülü ( 1 93 1 ) . Türkiye'deki tarih düşünüşü üstünde büyük etkisi olmuş Köprü l ü ile gec i k m i ş bir polem iğe gi remeyeceğimize göre, b u ünlü yazıdaki önemli akıl yürütme ve bilgi kullanımı yanlışlıklarına değinmek rahatsızlık yaratıcı, değinmeden geçmek de zordur. Köprülü, 'tımar kurumunda olduğu gibi, Osmanlılar sadece ve sadece Bizans'tan etkilenmişlerdir' diyen bir soyut yanlışı düzeltmek ister­ ken " Osmanlılar Bizans'tan etkilenmemişlerdir" diyerek bir başka kuram ve tarih yanılgısına kaymıştır. Bu etkilenmemiş olmayı ispat etmek istediği için de, Müslü­ man olduğu için yeğlediği ikta'yı evrensel özgünlüğe sahip bir kurum gibi değerlen­ dirmiştir. Ayrıca katı'a ve ikta Köprülü'de karışıktır. (s.2 1 9-3 1 ) . Köprülü'nün Bizans İmparatorluğu'ndaki yapı, kurum ve i lişkilerin Osmanlı tarihini etkilemesi konusun­ daki görüşünü, 1942'de yayınladığı " Vakıf müessesesinin hukuki mahiyeti ve tarihi

31

32

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARiHi (1923-1950)

lkta'nın, Bizans pronoia'sı gibi, binlerce yıllık Mezopotamya­ İran geleneklerinden kaynaklanan ve İslam tarihinde Selçuklulardan çok öncelere giden bir varlığı vardır. İslam devleti, ilk yüzyılların­ da, önemli kimselere devlet arazisinden katı' alar dağıtmıştı. Bunlar geri alınamayan, öşüre tabi özel mülklerdi. İslamiyet'in genişleme­ si bir yanda askeri sorumlulukları artırırken, katı'aların geri alına­ maz oluşu tıkanıklıklar yarattı. Devletin, zilyetliği eski sahiplerin­ de kalan haraç arazileri üstündeki mali haklarını belli bir süre için, hizmeti ya da ödüllendirilmesi istenilen kişilere bırakması uygula­ masına, ikta uygulamasına gidildi. Önceleri, ikta sahibi-mukta'ya bırakılan gelir de öşüre tabiydi. Muktanın yararı (benefice) topla­ dığı haraç ile ödediği öşür arasındaki farktı. Ancak, iktaların bü­ yük çoğunluğunun ordudaki subaylara dağıtılması ve subay muk­ talardan vergi toplamanın olanaksız sayılacak kadar güç olması nedeniyle, iktalar bir süre sonra herhangi bir vergi ödeme yüküm­ lülüğü olmaksızın dağıtılmaya başlanıldı. İktalar ücret ödeme ni­ teliği ağır basan yararlandırmalar idi. Devlet hazinesinin aracılığı olmadan, ücretlerin ödenmesinde kullanılacak fonların toplanması ve ücretlere mahsup edilmesini sağlamaktaydı. Mukta'nın gelirle­ rinden yararlandığı araziler ile, bir arazinin gelirinden yararlanan muktalar, doğrudan üreticiler ile ikta sahipleri arasında yerleşik ve devamlı bağların doğmasını önlemek için, sık sık değiştirilirdi.44 Siyasi erk ve yararları, aşiret aristokrasisinin çeşitli bölümleri arasında paylaştıran göçebe yapılardan gelmiş Türkmen soylula­ rının, Büyük Selçuklular'da olduğu gibi, İslam devletlerini ele ge­ çirmeleri, toplum yapıları içinde ikta sürelerinin uzaması, mirasla geçmesi, bölge valiliklerinin ikta olarak verilmesi, ikta-valiliklerin ise irsi prensliklere dönüşmesi süreçlerini hızlandırmış olsa gerektir.

44

tekamülü" yazısında büyük ölçüde değiştirmiş olması ayrıca dikkat çekicidir ( Bak. Köprülü ( 1 942 ) ) . Köprülü 1 942'de, " Şarki Roma İmparatorluğu'na varis olan İslam Kültürünün Bizans'tan şiddetli müteessir olduğunu görmek için uzun uzadıya düşün­ meğe hacet yoktur" diyerek 1 9 3 1 'deki tarihsel açıklama modelini bıraktığı halde, Köprülü'nün Anadolu tarihiyle ilgili 'Türkçü-İslamcı' tarihçilik yaklaşımını besleyen etkisi, 1 9 3 1 makalesindeki modelin çizgisi üstünde sürmüştür. İkta için bak. Turan, O. ( 1 95 1 ), ( 1 95 8 ) , ( 1 96 5 ) ; Cahen ( 1 970 b), ( 1 970 c ) ; Lambton ( 1 95 3 ) 53-76, ( 1 96 5 ) . Katı'aların İslam'da ilk ortaya çıkışı için bak. Levy ( 1 97 1 ) 4 1 3 ; Cahen ( 1 970 c) 536. Ayrıca bak. Johansen ( 1 990).

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

Köleci olmayan bir kapitalizm-öncesi tarımın sağlayacağı artı­ ğa dayanarak merkezci siyasi yapılar oluşturulmak istenildiğinde, çeşitli toplum ve çeşitli dönemlerde, pronoia, ikta ve tımar gibi düzenlemelere gidildiği görülmüştür. Bu düzenlemelerden herhangi birinin evrensel tarihte özgün bir çözümleme sayılamayacağı açık­ tır. Üstelik Türklerin tarihinde 'fakirin hakkını zengine yedirmeyen bir kerim devlet' arayanlarımızın beklentilerinin aksine, tarımsal artığın toplanmasında bu gibi bürokratik, maaş ödemeci çözüm­ lerin, doğrudan üretici köylü açısından 'iyi' olduğu da kendiliğin­ den söylenemez. Daha da önemlisi, bu gibi çözümler, genellikle, ilk gereksinmeye ters düşen sonuçlara yol açmıştır. Merkezci siyasi yapıyı güçlendirmek için başvurulan bu yol, merkezci siyasi yapıyı zayıflatan geri tepmeler yaratmış; tarımsal artığın toplanmasında parçalanmalara, bir başka deyişle 'feodalleşme' görüntülü gelişme­ ler getirmiştir. Vurgulamak istediğim de budur. Çünkü, Anadolu'da Türkleşme süreci başladığında, Bizans'taki pronoia'nın yerel güçle­ rin varlığını yansıtan bir kurum olması gibi, Selçuklu, Danişmendli ve diğer Türk, Türkmen devletlerinde ortaya çıkan ikta uygulama­ ları da, siyasi merkezin zayıfladığı dönemlerde yerel güç odaklan­ malarını yansıtan tarih olgularıdır. Bu nedenle Anadolu'daki Selçuklu iktası, kendine özgü ve doğ­ rudan üreticiyi yerel siyasi-iktisadi güçlülerle başbaşa bırakma­ yan bir kerim çözümleme olarak değerlendirilemez. Soyut bir ikta kurumu analizi üstünde fazla durmanın, Bizans Anadolusu'nun Türkleştiği yüzyıllarda toplumsal yapıdaki değişmeleri kavrama­ mıza kolaylık getireceğini sanmıyorum. Bu dönemdeki toplumsal değişmelerdeki asıl önemli yönelişlerin, ikta kelimesinin ima etti­ ği sorunsal dışında kalan başka yerlere bakmamızı gerektirdiğine inanıyoru m . Önemli ipuçl a rının artık toplama mekanizmalarının parçalanmışlığı ve dağınıklığı, siyasi yapılarla uzun mesafe ticareti arasında özel tamamlayıcılık ilişkilerinin pekişmesi, yerleşmiş ya­ pılarda feodalleşmeyi andıran özelliklerin ortaya çıkması ve yerleş­ miş yapılarla göçebe-otlatıcılık arasındaki çatışmalar gibi konular­ da daha kolay yakalanacağı kanaatindeyim. Tarımsal artığı toplama mekanizmalarında Selçuklu diye ad­ landırılan ara dönemdeki olay ve kurumları Osmanlı'ya uzatırken

33

34

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARiHİ (1923-1950)

ihtiyatlı olmamazı gerektiren bir başka neden de, Moğol egemenli­ ğinin etkileriyle ilgilidir. 1 240'larda başlayan ve yüzyıl kadar süren önce dolaylı sonra dolaysız Moğol yönetimi, Anadolu'da küçüm­ senemeyecek izler bırakmıştır. Selçuklu devletinin Moğol İlhanlı devletine siyasi olarak ba­ ğımlı hale gelmesi iktisadi bağımlılıklar da getirmiştir. Selçuklular Moğol hükümetinden önemli miktarlarda dış borç almış, bu borç geri ödenemeyince, Osmanlı Düyun-u Umumiye'sini hatırlatırcası­ na, Anadolu'nun belli bölgelerindeki vergi gelirleri borcun öden­ mesini sağlamak için Moğol aracılara bırakılmıştır. Bu, tarımsal artığın parasal bir dış ödeme ile doğrudan ilişkilendirilmesine yol açmıştır. Öte yanda, Selçuklu prensleri aralarındaki iktidar çekiş­ melerinde, yerel güçlüleri kendilerine çekebilmek için geniş arazi­ leri mülk olarak dağıtmışlardır.45 Doğrudan Moğol egemenliğinin kurulmasından sonra ise, Moğol yönetiminin tarımsal vergi alan­ larından özel kişilere satış yaptığı görülmüştür. Moğol vezirlerinin öne sürdükleri satış gerekçesi ilginçtir. Bunlara göre asker-memur niteliğindeki geçici aracıların, " bir yerde uzun vakit kalacakları malum olmadığından geldikleri yeri yağma edip çabucak ceplerini doldurmaktan başka emelleri " bulunmaması tarımsal yapıyı boz­ duğu için, tarımsal artığı belli araziler üstünde sürekli mülkiyet hakları olanların toplaması verimliliği artırmaktaydı.46 Tarımsal artık üstündeki geçici hakları devamlı mülk haklarına dönüştü­ ren bu işlemler için Selçukluların da Moğolların da ikta terimini kullanmış olmaları bizi şaşırtmamalıdır. 1 250'lerden sonra, ikta, tarım alanları üstünde mirasla geçen, alınıp satılabilen yani mülk niteliğindeki hakları anlatmak için kullanılmıştır. Böylece terim, daha önceki dönemlerde kavradığı olgusal gerçeklikten çok farklı bir olgusal içerikle ilişkili olarak kullanılmağa başlanılmıştır. Bütün bunlar göstermektedir ki, Osmanlıların ilk kuruluş dönemlerini içeren 1 3 . yüzyıl sonları ve 14. yüzyıl başlarında, Anadolu'nun toplumsal yapısında tarımsal artığı toplama hak­ kının özel mülkiyet konusu olması bir hayli yaygınlaşmıştı. Bu 45 46

Cahen ( 1 96 8 ) 328-32. Ahmet-Zeki Validi (Togan ) 30.

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

gözlem, bir 'devletçi' Selçuklu toplumsal yapısının kurumu olarak ' ikta' ile bir 'devletçi' Osmanlı toplumsal yapısının kurumu olarak 'tımar' arasında doğrudan bir devamlılık, bir geçiş bağlantısı ku­ rulmasını güçleştirdiği için kanımca önemlidir. Konya Sultanlığı ve Moğol dönemini Osmanlı ile eklemleştirir­ ken, Anadolu'nun 1 3 . yüzyılda yaşadığı canlı ticaret etkinliğinin ve bu etkinliğin siyasi yapılarla olan bağlantısının da ele alınması gerekmektedir. 1 2 . yüzyılda Bizans İmparatorluğu'nda uzun mesafa ticaretinin canlandığı, ticaret ve taşımacılığın ise büyük ölçüde Avrupalıların denetimine girdiğine daha önce değinmiştim. İstanbul'un Latinlerce işgalinden sonra Bizans yönetimi merkezi İznik olmak üzere Batı Anadolu'da ve merkezi Trabzon olmak üzere Doğu Karadeniz'de iki ayrı devlet yapısıyla sürmüş, Selçuklular da Sinop ve Antalya'yı ele geçirerek deniz ticaretine açılmışlardı. 1 200'leri izleyen yüz yıl­ lık dönemde, yıkıcı Moğol istilası ara dönemi dışında, Anadolu dünya ticaretinde büyük bir önem kazanmıştır. Irak, Suriye, İran ve İstanbul'u birbirine bağlayan kara yolları Konya, Kayseri, Sivas, Tokat ve Malatya gibi İç Anadolu kent­ lerinde kesişiyor, Trabzon ve Sinop limanlarında ise hem Kırım ticaretine hem de Venedikliler ve Cenevizliler aracılığıyla Avrupa ticaretine açılıyordu. Öte yanda, Anadolu, Kıbrıs ve Mısır arasın­ da Antalya aracılığıyla önemli bir ticaret yapılıyordu. İpekli ve pa­ muklu kumaşlar, Asya'dan gelen baharat ve kıymetli taşlar, kuzey ülkelerinin kürkleri, köleler kervan ticaretinin ana konularını oluş­ turuyor, deniz taşımacılığında ise buğday, şarap, kereste, deri, tuz, tuzlu balık, şap gibi daha az birim değeri olan mallar da ticaret konusu oluyordu.47 Selçuklu devleti de, Bizans gibi, ticaretten sağlanan gelire önem­ li ölçüde dayanır hale gelmişti. Limanlarda alınan gümrük resimle­ ri, kervanların uzun karayollarından geçerken ödediği çeşitli vergi, 47

Büyük kervanlarla yapılan kara taşımacılığı ve ticaretinin, o zamanın ölçeklerine göre küçümsenmemesi gerekir. 1 3 . yüzyıl başlarına ait bir örnek Anadolu'daki bir kerva­ nın 400'den fazla İranlı tüccardan oluştuğunu göstermektedir. ( Cahen, ( 1 96 8 ) 1 64) Bu yıllarda Asya içlerinde yapılan taşımacılıkta bir arabanın 250 kg ile 1 .500 kg ara­ sında yük taşıyabildiği bilinmektedir. ( Bernard, 277).

35

36

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADİ TARiHi (1923-1950)

resim ve harçlar, siyasi yapıyı besleyen başlıca kaynaklardan biri olmuştu . Öte yanda, Selçuklu prensleri, vezirleri, valileri hem tica­ ret girişimlerine özel olarak para yatırarak hem de ticaret kentleri ve yollarında iş hanları, kervansaraylar yaptırarak ticaret etkinliği­ nin sağladığı artıktan özel olarak yararlanıyorlardı. Yıkıcı istila döneminden sonraki Moğol egemenliği Anadolu üs­ tünden geçen ticaret etkinliğini daha da arttırdı. Moğol hakimiyeti, tarihin en kanlı, en vahşi ve en yaygın öldürme ve yağmalama seli olarak başlamıştı. Ancak Cengiz Han'ın ölümünden sonra ortaya çıkan Moğol devletleri, yerleşik kültürlerin yağmasından vazgeçip 'vergisi'ni toplamayı daha 'akıllı' bulmaya başlayınca, Batı Asya ve Orta Doğu'da ticareti teşvik eden politikaları bilinçli olarak uygu­ ladı. Moğol tüccarları, sermaye ortaklıkları kurarak, poliçe, çek, banka, borsa gibi kurumları geliştirerek Çin'den Güney Rusya ve Anadolu'ya kadar çok geniş bir alan üzerinde Asya ticaretindeki en önemli yerleri ellerine geçirdi. Moğol devletleri bu geniş alanda güvenilir, kararlı bir para sistemini yayarak, ticaretten alınan ver­ gilere ve resimlere tek biçimlilik ve belirlilik getirerek, yollarda can güvenliğini sağlayarak ticaret etkinliklerini korumak ve büyütmek istedi.48 Bu yüzyıllık dönemdeki " Moğol barışı (Pax Mongolica), Asya 'yı kateden yeni yolları Avrupa ticaretine açtı. "49 Sivas ve Tra bzon gibi, Anadolu'dan geçen yolların üstünde ve sonundaki ticaret kentleri de belki de tarihlerinin en parlak günlerini yaşadı. İtalyan tüccarlarının Avrupa-Asya ticaretinin Orta Doğu bölü­ mündeki üstünlükleri Selçuklu ve Moğol dönemlerinde de sürdü. Venedikliler, Bizanslılardan aldıklarına benzeyen ticaret ayrıcalık­ larını Selçuklu Sultanlarından da aldılar. Gıyaseddin Keyhüsrev, İzzeddin Keykavus ve Alaeddin Keykubat'ın, Venediklilere ayrı­ calıklar tanıyan ticaret sözleşmeleri imza l a d ı k l a rı h i l i n m e k te d i r Bu sözleşmelere göre kıymetli maden ve taşlar gümrük resminden muaf oluyor, bütün diğer mallar için ise daha önce uygulanan % 1 0 yerine sadece % 2'lik bir gümrük resmi alınıyordu. Venedikliler Selçuklu ülkesinde, kendi aralarında ya da diğer Hıristiyanlarla çı.

48 49

(Togan) 14-5. Bernard 277.

TOPLUMSAL KURULUŞLA R I N EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

kacak anlaşmazlıklarda ülke-dışı yargı hakları elde ediyorlardı. 5 0 Venediklilerden başka Cenevizlilerin de Türkiye'den geçen ticaret­ te etkin oldukları bilinmektedir. Cenevizliler ayrıca , o dönemlerin en önemli maden işletmelerinden biri olan Foça şap işletmesi üs­ tünde tam bir tekelci kontrol elde ettiler. Antalya, Konya ve Sivas gibi Selçuklu kentlerinde çok sayıda Ceneviz tüccarına rastlanıyor­ du. Anadolu'dan geçen ticaretin önemli bir kapısı olan Trabzon ise büyük ölçüde Cenevizlilerin iktisadi denetimi altındaydı. " İran ve Kafkas ticareti . . . Büyük Komnenlerin hazinesine para akıtıyor, fakat Cenevizliler bunu Batı 'ya taşıyordu " .5 1 İlhanlı yönetimi de Cenevizlilerle sıkı iktisadi ilişkiler geliş­ tirdi. Cenova 1 2 70'lerde Sivas'ta, 1 300'lerin başında Tebriz'de ticaret konsolosluğu açtı. İlhanlı devleti deniz taşımacılığında Cenevizlileri kullanıyordu. Bir yanda Ceneviz ustalarını Basra körfezine gönderip Hint O kyanusu ticaretinde Arap ve Mısır ge­ milerine karşı donanma oluşturuyor, öte yanda Karadeniz taşıma­ cılığını Cenevizlilere teslim ediyordu. Cenevizlilerin etkin olduğu Trabzon devleti ile Tebriz arasında bir ticaret antlaşması yapıl­ mıştı. Kırım, Anadolu, İran ve Hindistan arasındaki ticaretle ilgili olarak İtalyan paraları ve ödeme senetlerine rastlanması, Venedik ve Cenevizlilerin Asya-Avrupa ticareti üstündeki denetimlerinin Asya 'nın içlerine uzanmaya başladığını göstermektedir.5 2 Anadolu'da Selçuklu devletinin eriyip gittiği ve Moğol deneti­ minin zayıfladığı yılla rda, ortaya çıkan yeni Tü rkmen prenslikleri, bu arada Osmanlılar, böyle bir ticaret etkinliğinin söz konusu ol­ duğu alanlarda kurulmuştur. Bunlar da İtalyan tüccarlarıyla sıkı ilişkilere girmiştir. Moğol denetiminin çökmesi Anadolu'dan ge­ çen transit ticareti bir ölçüde zayıflatmışsa da, sahillerde yeni bir ticaret ilişkileri ağı ortaya çıkmış, Anadolu'nun kendi ürünleriyle katıldığı ticaretteki gelişmeler belki de hızlanmıştır. Floransalı ta­ cirlerin Antalya'daki Hamidoğulları'ndan gümrük ve diğer tica­ ret ayrıcalıkları aldığı, Menteşe Beyliği'nde Rodosluların, Aydın 50 51 52

1 220 tarihli belgıı için bak. Turan, Ş. ( 1 95 8 ) , ( 1 990). Ayrıca bak. 1 1 8-26; Heyd. 333-4. Runciman ( 1 93 3 ) . 1 36 . (Togan) 1 6-8; Cahen ( 1 96 8 ) . 32 1 -4 .

37

38

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADİ TARiHi (1923-1950)

Beyliği'nde ise İtalyanların etkin olduğu, şap madenciliği nedeniyle Ayasoluk ( Efes ) gibi limanlarda Batılılara kolaylıklar sağlandığı bilinmektedir. Aydınoğulları, 1 34 8 Antlaşmasıyla Venediklilere ve müttefiklerine ticaret ayrıcalıkları vermiş, Venedikliler de Ayasoluk ve Balat'ta konsolosluk açmışlardır. Osmanlılar ise ilk kapitülasyonlarını 1 352 yılında Cenevizlilere bağışlamış, İzmir gibi Venediklilerin etkin olduğu yerleri ele geçirince aynı hakları Venediklilere de tanımışlardır.53

1 .4 . Osmanlı öncesiyle ilgili bazı gözlemler Bizans'ta tarımsal artığın göreli olarak merkezci bir siyasi-bü­ rokratik yapı eliyle toplanmasının 1 1 . yüzyılda zayıflamasıyla başlayan ve Osmanlı devletinin kuruluşuna kadar uzanan zaman aralığında, Anadolu'daki toplumsal kuruluşların oluşturduğu yapılarda, hem yatay sosyo-politik parçalanmayı artıran hem de çoklu ve dikey siyasal, ideoloj ik katmanlaşmaları başlatan geliş­ meler görülmektedir. İktisadi, siyasi ve ideoloj ik yapılarda adeta Avrupa'dakini andıran bir feodalleşmeyi görür gibi olmak müm­ kündür. Bu yüzyılların Anadolu'sunda, Avrupa'daki köleci Roma toplum yapısıyla ilkel-komünal Germen aşiret yapılarının çatış­ masını hatırlatan bir çatışma da vardır. Göreli olarak merkezci bir yapı içinde toplanan artıkla ilişkili yerleşik köylülük ve kent olgu­ ları ile göçebe-otlatıcılık arasında görülen çatışma, bu iki ayrı top­ lumsal kuruluşun içiçe geçmesi, kuramsal olarak, yeni bir kuru­ luşa doğru yönelen gelişmelere rastlamak beklentisine yol açmak­ tadır. Ancak Avrupa'dakinin aksine, Anadolu'daki çatışmanın belirlenmiş (determinate) bir yeni toplumsal kuruluşa yol açtığını söylemek olanaksızdır. Ne feodalleşmenin kararlılık kazandığı ne de arada bir yeniden beliren merkezci siyasi yapıların ekonomi üstünde sürekli bir denetim kurabildikleri belirlenmemişlik hali bu çatışmanın başlıca sonucudur. B u soyut genellemenin ilk yüz­ yıllarında Osmanlı devletindeki toplumsal ortamı anlamamız açı­ sından önemli olduğunu sanıyorum . 53

Cahen ( 1 96 8 ) . 324-6; İnalcık ( 1 970) 1 1 82-3.

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

Anadolu'daki siyasi yapıların, Avrupalıların etkin ve başat ol­ duğu ticaret ilişkileri aracılığıyla Avrupa'daki iktisadi gelişme ol­ gusuna karşı özel bir duyarlılık kazanmasının temelleri de bu za­ man aralığında atılmıştır. Anadolu'nun tarım ve tarım dışı üretim kesimlerinde belirgin bir teknoloj i durağanlığının olduğu, belki de gerilemelerin ortaya çıktığı bu yüzyıllarda, Anadolu'daki siyasi ya­ pılar, giderek daha çok, bir ucunda Avrupa'daki merkantil biriki­ min bulunduğu iktisadi etkinlik ile sıkı ilişkilere girmiştir. Ticaret aracılığıyla el konulan artığa kritik ölçüde dayanan merkezi siyasi kadroların Osmanlı Avrupa ticaretinde etkili olan Avrupalı tacir çevreleriyle geliştirdiği ilişkiler, toplumsal yapının üretim katların­ daki kapitalizm-öncesi nitelikler değişmezken, Anadolu'daki ticari etkinliklerin Avrupa'daki sonunda sanayi devrimine varacak olan kapitalist gelişme dinamiğinden etkilenmesini kolaylaştırmıştır. Kanımca Anadolu tarihi, bir dünya-ekonomisinin gelişmesi süre­ cinde merkez-çevre ilişkileri içinde değerlendirmeğe, 1 6 . yüzyıldan daha önce başlamakta yarar vardır.

1 . 5 . 1 5 . ve 16. yüzyıllarda Osmanlı ekonomisi Anadolu'nun 1 5 . ve 1 6 . yüzyıllardaki toplumsal yapısında, fe­ odalleşme gibi görünen özellikler, despotik bir Orta Doğu devlet geleneği ve bunun merkezci bir emir kumanda ekonomisini anım­ satan özellikleriyle bir arada var olmuştur. Tımar kurumu, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki tarımsal yapıla­ rın değerlendirilmesinde, genellikle, tartışmaların ağırlık noktasını oluşturmuştur. Tımarla ilgili kurumsal incelemeler, kurumsal in­ celeme olduğu için ister istemez bir ideal tip soyutlamasına dö­ nüşmüş, bu ideal tipin de Osmanlı toplumunun gerçek yani tarihi yapısını açıklayan genellemelere elverişli olduğu sanılmıştır. Tımar olgusunun Osmanlı İmparatorluğu'nun tarımsal yapısın­ daki önemi elbette ki küçümsenemez. Ancak toplumsal kuruluştaki yerinin daha doğru anlaşılması için, bir kere tımarın bu bölümde daha önce ele aldığımız Bizans ve 'Selçuklu' dönemi tarihi içindeki kaynakları, ikinci olarak da Osmanlı tımarının Osmanlı'nın diğer yapıları ve iç farklılaşmaları ile birlikte ele alınmasında yarar vardır.

39

40

CUMHURiYET DÖNEMiNİN İKTiSADi TARiHi (1923·1950)

Toplumsal varlığının yeniden üretimini çeşitli sosyal bağımlılık ilişkileri içinde sürdüren bir köylülük kesiminin, vergi-rant karı­ şımı biçimlerde ödediği tarımsal artıktan yararlanma hakkının, merkezci bir askeri-siyasi üste karşı belli görevleri yerine getirmek koşuluyla merkezin emrindeki asker-yöneticilere54 bırakılması, bir hayli yaygın, evrensel bir olgudur. Tımar da bu olgulardan biridir. Pronoia ve ikta gibi. Ayrı artık toplama yapılarına sahip ve siyasi yapı içindeki ko­ numları da farklı olan hasları bir kenara bırakırsak, tımar sahip­ leri, tarımın artık yaratma gücünün azalmasını önlemek için köy­ lülerin arazi üstündeki kullanma-yararlanma etkinliklerini denetli­ yor, üreticilerin ödemekle yükümlü oldukları vergileri topluyordu. Kapitalist olmayan bir tarım temelli ama şehir merkezli toplumsal ortamdaki köylülük kesiminden şehire iktisadi kaynak aktarılma­ sını sağlayan kurum ve kural sistemlerinde vergi ve rant aslında içiçe olduğu için, tımar olgusunda da köylünün yaptığı ödeme ver­ gi-rant karışımı bir niteliğe sahipti. Tımarlılar kendilerine bırakı­ lan vergi gelirinin büyüklüğüne göre, kendi askeri yükümlülükle­ rini yerine getiriyor, tımarları büyükçeyse ayrıca bir ya da birkaç atlı-askeri ( sipahi'yi ) donatıyor ve besliyorlardı.55 Osmanlı toplumsal ve iktisadi tarihiyle ilgilenenlerin tımar sahip­ lerinin sınıf özellikleri hakkında yaptıkları değerlendirmeler birbi­ rinden bir hayli farklıdır. Ben bu kitabın kapsadığı asıl araştırma ala­ nını dikkate alarak bu tartışmaların ayrıntılarına burada girmeye­ ceğim. Önemli sandığım birkaç gözlemimi belirtmekle yetineceğim. Tımar sahipleri topluluğuna feodal bir topraklı sınıf demek ilk bakışta olanaklı gibi görünmektedir. Feodalizm terimini, son derece geniş ve esnek bir anlamda, Avrupa içindeki ve dışındaki, kapitaliz­ min fiyat oluşturucu piyasalarının söz konusu olmadığı birçok top54

55

Burada bürokrat terimi çok gevşek bir şekilde kullanılmıştır. Terimin doğru kullanı­ mının Avrupa kapitalist dünya-ekonomisinin tarihi içinde belirli bir yere oturtulması gerektiğinin farkındayım. Bütün eski şehir merkezli tarım temelli devletli kültürlerde, tarımsal araziler üstündeki kullanma, yararlanma hakları, tarım üretimini yapanların bu haklar açısından statüleri, tarımsal üretimden (devlet başta olmak üzere) şehire aktarılan fazla gibi konular, o kül­ türdeki 'vergi sistemi' ile, aynı madalyonun iki yüzü gibidir. Kuruluş ve Klasik dönemle­ rinde Osmanlı vergi sisteminin gelişmesiyle ilgili bir çalışma için bak. İnalcık ( 1 960 a ) .

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TAR i H i N E BiR BAKIŞ

lumsal kuruluşun, kronoloj ik zamanın birbirinden bir hayli uzak dönemlerindeki yapılarını kapsayan bir biçimde, içinde yerleşik tarımsal üretimi yapan köleleşmemiş emekçilerden ( köylülerden ) , vergi-rant karışımı kurumlar v e kurallar ile, ürettikleri tarımsal ürü­ nün bir bölümünün (tarımsal artığın) toplanmasını anlatmak için kullanmak aslında pek de seyrek yapılan bir iş sayılmaz.56 Son yıl­ lara kadar analitik tarihçilik çalışmalarının, aşağı yukarı tamamen, Avrupa tarihinin oluşturduğu bir olgusal zemin üstünde yapılması, Marx'ın Grundrisse ve Kapital' deki zengin analitik çalışmasını de­ terminist bir doğrusal gelişmeci yorum içine hapsetmek alışkanlığı­ nın çeşitli nedenlerle sürmesi ve Asya üretim biçimi tartışmalarının sayısız yanlış bilinçlendirme örnekleriyle dolu bir başka terimcilik sapması görünümünü vermesi, günümüzde de birçok kişinin feo­ dal terimini yeğlemesine yol açmaktadır. Ancak bu yapıldığında, olguların kavranılması zorlaşmakta, araştırmacı üretim biçimi so­ runsalının zenginliğini kısırlaştıran bir terimciliğe itilmektedir. Batı Avrupa'daki toplumsal yapılar ve kültürün ( kültürlerin ) kapitaliz­ me dönüşmesi ya da Osmanlı toplumsal yapılarının ve kültürünün kendiliğinden kapitalizme dönüşmemesi gibi analitik tarihçiliğin can alıcı sorunları karşısında, feodalizm sorunsalı işe yaramaz hale gelebilmektedir. Bu nedenle ben bu sefer, 1 5 . ve 1 6 . yüzyıllardaki Osmanlı için feodaldi ya da Asyatikti demektense, yapının belirlen­ memişliğini vurgulamakla yetinmek istiyorum. Tımar kurumunu dıştan sınırlayan diğer yapı özelliklerine geç­ meden önce, tımarın iç özelliklerine kısaca bakalım. Soyut ideal tipte tımar, tımar verilenin ömrüyle sınırlı olma ve geri alına bilme gibi maaş benzeri özellikleri belirgin olduğu için, örneğin bir Karolenj uygulamasındaki yararlanma hakkı bağı­ şı (benefice) gibi değerlendirilmektedir. Ancak Osmanlı tıma rı, toprakbeyliği aristokrasileri sayıla bilecek Türkmen prensliklerin Anadolu'daki Müslüman-Türk yapıda yaygın olduğu bir ortam içinden çıktığı ve yapısal zamansallığında ikta ve pronoia gibi 56

Bu tür kullanımın önemli örnekleri için İngiliz iktisat tarihçisi M.M. Postan'ın, Fran­ sız tarihçisi M.Bloch'un feodalizmle ilgili ünlü yapıtının İngilizce çevirisine yazdığı önsöz ( Bloch ( 1 939), Dobb ( 1 946) ve Prawer, Eisenstadt ( 1 96 8 ) ) gösterilebilir.

41

42

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARiHi (1923-1950)

kurumlarla ilişkili olduğu için, Osmanlı devletinin ortaya çıkışın­ dan kısa bir süre sonra tımarlar babadan oğula geçerlik kazan­ maya başlamıştır.57 Özellikle belli tür tımarlarda, tımar sahipleri bir hayli geniş mali ve idari özerklikler elde etmiştir. Köylülerin tımar sahibine ayni ödemeler yanında parasal ödemeler de yap­ tığı; tımar sahibine ait çiftlikte çalışmayı da içeren bazı a ngarya­ larla yükümlü olduğu; artık yaratan birimler olarak görüldükleri için araziye bağımlı kılındıkları bilinmektedir. Ki, tımarla ilgili ayrıntılar konusunda, Barkan'ın İslam Ansiklopedisi'ndeki, ol­ gusal tarihi bilgilerin değerli bir özetlemesi olan "tımar" maddesi kullanıla bilir. 58 Tımar'ın Osmanlı İmparatorluğu'ndaki toplumsal yapıların bütünlüğü içindeki yerine bakıldığında, bu kurumun bu bütünlüğü tanımlıyormuş gibi yaygınlaştırılarak kullanılmasının sakıncaları hemen anlaşılacaktır. Barkan'ın yayınladığı 1 52 7- 1 52 8 yılı bütçesi, tımar düzeninin İmparatorluk'un çeşitli bölgelerindeki yaygınlık derecesi hakkın­ da önemli ipuçları vermektedir. Barkan kır ve kent toplulukla­ rındaki yükümlülerin, 1 ) padişah hasları, 2 ) vakıflar ve mülkler, 3 ) ' ümera' hasları, zeamet ve tımarlardan hangisinde bulundu­ ğuna göre yapılmış bir vergi yükü dağılımı hesaplamıştır. Ancak, Barkan'ın yayınında vezirler ve sancakbeyleri gibi yüksek derece­ li hükümet görevlilerine verilen ve artık toplama mekanizmaları açısından küçük tımar ve zeametlerden farklı olan 'ümera hasları' da tımar ve zeametlerle karışık olarak gösterilmiştir. Bu nedenle aşağıdaki sayısal bilgiler, tarımsal üreticiler ile tımar sahiplerini ortak bir yerleşme-coğrafya alanında belirli bir devamlılık içinde yüz yüze getiren ve ideal-tip olarak tımar kurumunun ima ettiği ilişkilerin yaygınlığını önemli ölçüde abartmaktadır. Çünkü, ken­ disine bırakılmış has alanındaki artığı, voyvodalar ve mültezimler

57

58

Neşri, Kitab-ı Ciham-Numa'da ( 1 942), mirasla geçerliliğin 14. yüzyılın ilk çeyreğin­ de başladığını söylemektedir ( 1 949 Ankara edisyonu 1 1 2-3 ) . Zinkeisen ( ' 1 8 6 3 c . 3 ' 1 46-7, a n a n Braudel ' 1 973' 72 1 ) bu geçerliliğin 1 3 75'te genelleştirildiğini bildiriyor. Ayrıca bakınız Köprülü ( 1 95 9 ) 1 09; Cook ( 1 972 ) 4 1 -2, not.5. Barkan ( 1 975) passim.

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

gibi aracılarla toplatan, has alanlarını genellikle hiç görmemiş, bu alanlardaki köylülerle karşılıklı bir ilişkisi söz konusu olmayan vezirler ve benzerleri de tımar ve zeamet sahiplerinin arasında gö­ rülmektedir. Bu bütçeye göre Anadolu, Karaman, Zülkadriye ve Rum eya­ letleri toplam vergi gelirinin % 5 6 'sını, 1 6 .500 kadar tımar, zeamet ve 'ümera' hasında bulunan yükümlüler ödemekteydi . Gelirlerin % 1 7'si vakıflar ve mülklerde, % 26'sı ise padişah baslarında doğmaktaydı. Bu dört Anadolu eyaletinin dikkat çeken özelliği, vakıf ve mülklerin İmparatorluk'un diğer bölgelerinden daha çok yaygın olması, padişah haslarının ise göreli olarak en az burada bulunmasıydı. Tımar, zeamet ve 'ümera' baslarında oluşan vergi gelirlerinin eyaletin toplam vergi gelirine oranı Rumeli'de % 46, Diyarbakır'da % 6 3 , Halep ve Şam'da % 3 8 'di. Mısır'da tımar düzeni bulunmamaktaydı. Padişah haslarının payı Rumeli'de % 4 8 , Diyarbakır'da % 31, Halep ve Şam'da % 48, Mısır'da % 8 6 ; vakıf v e mülklerin payı Rumeli v e Diyarbakır' d a % 6 , Halep, Şam ve Mısır'da % 14'tü.59 Tarihi tımar olgusunda tımar kurumunun ideal tipinden bir hayli farklı toplumsal özelliklerin bulunduğu açıktır. Bir kere, İstanbul hükümetinin kendisine boyun eğen yerel güçlülerin ya­ rı-özerk statülerini kabul ettiğine dikkat edilmelidir. Anadolu'daki Türkmen beyliklerinden gelen ailelerin çoğu, ayrıcalıklı durumları­ nı 'serbest' tımar sahipleri olarak uzun süre korumuşlardır. Bu ara­ da tımar sahibi olmayı da aşan ilginç örnekler gösterilebilir. Adana bölgesinin Osmanlı yönetimine girmesini ( 1 5 1 6 ) izleyen yüzyıl bo­ yunca, Adana'nın eski hakimi olan Ramazanoğulları ailesi, Adana valiliğini, dolayısıyla bölgenin yönetimini bir hak olarak elinde tutmuştur. Bitlis ve Van yöresinde Kürt Ruzheki prensliği sürmüş, 1 84 ?'ye kadar bu bölgelerde ancak sözde bir Osmanlı yönetimi sağlanabilmiştir.6 0 Diyarbakır, Erzurum, Kars bölgelerinde kendi­ lerine 'yurtluk-ocaklık' olarak geniş alanlar bırakılan yerel güçlü ailelerin tımar sistemi içinde görünmesi de bizi yanıltmamalıdır. 59 60

Barkan ( 1 955 a), ( 1 955 b ) . Ayrıca b a k . Kunt ( 1 98 3 ) 31-56. El, 2. edisyon, c.l, "Adana " makalesi; G.Lewis ( 1 960) 1 207.

43

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADİ TARiHi (1923-1950)

Hıristiyan nüfusun yoğun olduğu bölgelerde ise, Osmanlı hüküme­ ti, bazı Hıristiyan toprakbeylerinin varlıklarını korumalarına izin vermiş, birçok manastırın arazi varlığına dokunmamıştır.61 Öte yanda, İslam yasalarına göre kurulan vakıflar, geniş tarım alanları üzerinde özel aile denetimini merkeze karşı korumanın güvenli bir yolu olarak kullanılmış, yaygınlaşmıştır.62 Tarımsal alanlar içinde mülk arazilerin göreli payı az gibi görünüyorsa da tımar içinde görünen alanlarda artık toplama yetkisine sahipliğin nitelikleri, yer yer, o ölçüde mülk haklarına benzemiştir ki, bu payın az gö­ rünmesi, tımar olgusu içindeki fiili mülkiyetler dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Osmanlı İmparatorluğu'ndaki artizan sanayii bu yüzyıllarda bir hayli zengindi. Pamuklu, ipekli, tiftikli kumaş, halı, deri ve madeni eşya yapımı bu sanayiin başlıca kollarıydı.63 Bu artiza­ nal etkinlik İslami loncalar etrafında örgütlenmişti . 64 Loncaların O smanlı toplumsal kuruluşu içindeki yerlerini ve işlevlerini, bun­ ları Avrupa'da görülen 'guild'lere benzetmekten kaçınarak değer­ lendirmekte yarar vardır. Avrupa'nın aksine, Osmanlı'da yöne­ tim ve mali özerklik elde edebilmiş olan kentler görülmemiştir. Avrupa'daki 'guild'ler, bağımsız ya da göreli özerkliklere kavuş­ muş kent olgusunun, bir sivil toplumun temel köşe taşlarından biridir. Halbuki Osmanlı'da loncalar, merkezi hük ümetin siyasi, iktisadi ve mali denetimi karşısında aşağı yukarı hiç özerklik ka­ zanamamıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nda çarşı, Bizans impara­ torluğu'nda da olduğu gibi, devletin 'zabıta'sının teftişi altında 61

62 63

64

1 455 yılında Teselya'nın Tırhala 'liva'sında 1 82 tımardan 36'sının, 1 469'da Bosna Hersek'teki 467 tımardan 1 1 1 'inin Hıristiyan sipahilere verilmiş olduğu görülmekte­ dir (İnalcık ' 1 954a' 1 3 7- 1 84). Ayrıca bak. İnalcık ( 1 954b); Tru helka ( 1 93 1 ) 57-64. Bu konuda ilginç bir monografik çalışma için bak. Faroqhi ( 1 975 ) Artizanal sanayii için, dokumalar konusunda bak. Faroqhi ( 1 984), İnalcık ( 1 966a ) 2 1 1 -8 ; 1 25-55, Dalsar ( 1 960) passim, Darkot ( 1 94 1 ) 444-5, Ergenç ( 1 975), 1 5 1 -5; Çizakça ( 1 980); deri, kösele ve ürünleri konusunda bak. Faroqhi ( 1 984), 1 56-70, ma­ dencilik ve metal endüstrileri konusunda bak. Faroqhi ( 1 984 ), 1 71 - 8 8 ; genel olarak bak. Uzunçarşılı ( 1 949) 6 8 1 -3 ; Akdağ ( 1 97 1 ) 1 72-7. 17. yüzyılda İstanbul'da artiza­ nal sanayi için ayrıca bak. Mantran ( 1 9 8 6 ) c.2, 23-35. Loncalar için bak. Berkes ( 1 96 9 ) 60-1; İnalcık ( 1 969) 98; Baer ( 1 970a) 35-40, ( 1 970b) 1 6-22, { 1 970c) 1 45 - 1 65; Gerber ( 1 976); Mantran ( 1 98 6 ) 333-70, İnalcık ( 1 970b) 2 1 5-7.

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE B i R BAKIŞ

kalmıştır. Osmanlı 'muhtesip'i, Bizans 'eparch'ı gibi, çarşıda fi­ yatları, ağırlık, uzunluk, hacim ölçülerini, girdilerin ve mamül­ lerin kalitesini merkezi devlet adına denetlemiştir.65 Muhtesip yanında, diğer devlet görevlileri aracılığıyla, mesela İstanbul'daki arpa emini ve buğday emini ile bu devasa şehrin tahıl ihtiyacı­ nın, odun emini ile yakacak ihtiyacının karşılanması ile ilgili sü­ reçlerin denetlendiği66 de dikkate alınırsa, Osmanlı artizanlarının 'yönetilen bir ekonomi'nin içindeki, ku llandıkları girdilerin sağ­ lanması ve ürettikleri ürünlerin pazarlanması üstünde fevkalade sınırlı hareket serbestliğine sahip iktisadi aj anlar olarak statüleri daha iyi anlaşılır. Osmanlı İmparatorluğu'nda özellikle İstanbul'da " ordu ve bahriye hesabına çalışan imalathaneler, . . . saraylar hesabına ça­ lışan imalathaneler ve beledi imalathane ve atölyeler " de vardı. Tophaneler, tüfenkhaneler, baruthaneler ve tersaneler bunların ba­ şında geliyordu. Askeri etkinliklerle ilgili olan büyük imalathane­ ler başta olmak üzere, bunlardan bazıları devlet tarafından, emin denilen devlet görevlileri aracılığıyla doğrudan organize ediliyor, yönetiliyor ve denetleniyordu . Bazıları da devlete çalışan esnafın imalathaneleriydi, ki bu esnafın önemli bir kısmı, 1 6 . yüzyıl sonla­ rından itibaren, aynı zamanda yeniçeri olan kişilerdi.67 Artizanal sanayiin dışında , Osmanlı İmparatorluğu'ndaki ma­ den çıkarmacılığı ve işlemeciliği de oldukça gelişmişti denebilir. Bu madenler devlet mülkiyetinde sayılmış, işletmeleri genellikle kişile­ re iltizama verilmişti.68 65

66 67 68

Artizanal üretim v e yerli tacirlerin, esnafın faal iyetlerinin merkezi devlet tarafından düzenlenmesiyle ( hisba ) ilgili bir temel kaynak için bak. ed. Yaşar Yücel ( 1 9 8 1 ) . 'Çar­ şı'daki fiyatların idari kararla belirlenmesi olan narh müessesesi için lıak. Kütükoğ­ l ıı ( 1 9 8 3 ) , Mantran ( 1 9 8 6 ) c . 1 , .'l l O -.'l l . ; 1 600 ta r i h l i İsta n hııl n a r h defteri için hak. Kütükoğlu ( 1 978); 1 640 tarihli narh defteri için bak. Yaşar Yücel ( 1 9 8 2 ) ; Kütükoğlu ( 1 9 8 3 ) . Ayrıca bak Kanunname-i İhtisahı Bursa (yayını 1 96 3 ) ; Kanun-name-i ehl-i hıref (yayını 1 982); Barkan ( 1 942); Mantran ( 1 96 8 ) c.I, 1 3 9-43, 2 8 8 -3 1 0 . 'Hisba' müessesesi ile Grek ve Roma dönemlerinin 'Agoranomos' (pazar-müfettişi ) müessese­ si arasındaki benzerlikler için bak. Foster ( 1 970 ) . Mantran ( 1 986) c.I, 1 76, 207- 1 0. ibid., c.2, 3 - 1 6 . Ayrıca bak. Özsoy ( 1 9 8 8 ) 47- 8 . Madencilik için bak. Yaman ( 1 94 1 ) 266-82; Çağatay ( 1 942- 1 94 3 ) 275-8 3 , 4 1 5-23; Uzunçarşılı 1 949) 682-3, ( 1 95 9 ) 577-9; Güçer ( 1 96 3 ) 97- 1 43 .

45

46

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARiHi (1923-1950)

1 6 . yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda uzun mesafe ticaretin­ de69, nüfusu bu yüzyılda muhtemelen 500.000'i aşan70 İstanbul'un ihtiyaçlarının karşılanması ile ilişkili etkinlikler fevkalade önemli bir rol oynuyordu. O çağda Avrupa'nın en büyük şehri haline ge­ len İstanbul'daki nüfusun tüketim ve inşaat ihtiyaçları, Saray'ın tüketimi ve mesela Süleymaniye Külliye'si gibi büyük inşaatları, donanma da içinde olmak üzere merkezdeki askeri teşkilatın ma­ teryal ihtiyaçlarının karşılanması, İmparatorluk'taki iktisadi kay­ nak hareketleri içinde büyük bir pay oluşturuyordu. Mantran'ın çarpıcı grafik ifadesiyle, İstanbul, İmparatorluğun para, insan ve her türlü iaşe kaynagını eme[n bir] ... migde-kent[ti] . . . İ stanbul'- da[ki] ... büyük mezbahalara yılda aşagı yukarı dört milyon ko­ yun, üç milyon kuzu, iki yüz bin sıgır gelmekte(ydi] ... İstanbul'da[ki yüz­ den fazla fırına], saraylar, kışlalar ve imaretler[e] günde 20.000 kile (500 ton, ki yılda yaklaşık 1 80.000 ton] bugday saglamak gerekmekte[ydi].71

Bu buğdayın, etin ve diğer gıda mallarının sağlanması, Osmanlı merkezi idaresinin en büyük endişe kaynaklarından birini oluştu­ ruyordu. Bu idarenin mali amaçlarından bağımsız olarak var ol­ duğu söylenilebilecek nadir 'iktisat politikası' amaçlarından biri İstanbul'un 'iaşe'sinin sağlanması idi.72 1 00.000'in üstündeki nüfusu 69

70

71 72

Şehir ve kasabalar ile 'pazar' olarak buraları kullanan bu anlamda çevrelerindeki köyler arasında yapılan ticaret dışında kalan, şehirler arası, bölgeler arası ve ülkeler arası ticaret. İstanbul'un 16. yüzyıldaki nüfusu hakkındaki tahminler 300.000 ile 700 .000 arasın­ da değişmektedir. Bak. Faroqhi ( 1 9 8 4 ) , 43. İstanbul'un 1 7. yüzyıl sonlarındaki nü­ fusunun ise 600.000 ile 750.000 arasında bir düzeye çıkmıştır. Bak . Mantran ( 1 9 8 6 ) c. 1 , 47-9. Mantran ( 1 98 6 ) c.I, 1 74-5 ., c.2, 1 8 7-222. İstanbul'un iaşesi meselesi için bak. aynı eser, 1 79-206, c.2, 83-98. Ayrıca bak. Braudel ( 1 966 c. 1 ) 350- 1 . Mantran ( 1 966 c. l ) 1 73-222, ( 1 966 c.2, 8 3 - 9 8 . Ayrıca bak. Braudel ( 1 966 c. l ) 3501; McGowen ( 1 9 8 1 ) 1 1 -5 . Bu endişenin İmparatorluğun sonuna kadar sürdüğü anlaşılmaktadır. Haydar Kaz­ gan'ın aktardıklarına göre, [İkinci] Abdülhamit'in en büyük kaygusu İstanbul'un buğdaysız kalması imiş. Onun için limana buğday gemilerinin geleceği haber verilir ve o da dürbünle seyreder rahat­ larmış. Bak. Kazgan, H. ( 1 99 1 ) , 1 3 . Klasik dönemde Osmanlı yönetici kadrolarının " iktisa­ di dünya " karşısındaki tavırları konusunda ayrıca bak. İnalcık ( 1 970b) .

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKİYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

ile Kahire73, İmparatorluktaki uzun mesafe ticaretinin ikinci önemli odağıydı. 1 6 . yüzyılın ikinci yarısında nüfusu yaklaşık 65 .000 olan Bursa, 3 0 .000 olan Kayseri ve Edirne, 25.000 olan Ankara, 8 .000 ile 1 6 .000 arasındaki olan Kastamonu, Amasya, Tokat, Sivas, Konya, Niğde, Aksaray, Maraş gibi Osmanlı Anadolusu ve Rumelisi'nin belli başlı kentleri,74 İstanbul'a varan tarihi kervan yolları üstündeki uzun mesafe ticaretine, kendi tüketim ve inşaat ihtiyaçları ve artiza­ nal üretimleri ile katılıyordu. Osmanlı ülkelerinin kıyı şeridinde bü­ yük liman kentleri henüz ortaya çıkmamıştı. Sadece, İran üstünden Çin'e kadar uzanan tarihi kervan yolunun ucundaki Trabzon'un nüfusu 1 0.000'i biraz aşıyordu. İzmir, yüzyılın sonlarındaki 2 . 5 00 ile 3 .000 arasındaki nüfusu ile, belirli bir deniz ticareti etkinliğine rağmen büyük bir köyden ibaretti. Foça, Ayasoluğ, Balat, Kuşadası, Ayezmend, Edremit, Mudanya, İzmit, Bendereğli, Amasra, İnebolu, Sinop, Samsun ve Ünye gibi yerler de, ticari etkinliklerde kullanılan iskelesi olan büyükçe köylerdi. 75 Osmanlı İmparatorluğu'nun 1 6 . yüzyılın son çeyreğine kadarki dış ticaretine bakıldığında ise ana hatlarıyla şunlar görülmektedir. İmparatorluğun Avrupa'yla olan ticaretinde en etkin ve etkili olan­ lar Venedik ve Cenova gibi İtalyan denizci-ticaretçi kent devletleri­ nin tacirleriydi. Avrupa'ya ihraç edilen Osmanlı ürünleri arasında pamuk, buğday, deri, yün gibi tarım, şap gibi madencilik ürünleri, kadife, tiftikli, ipekli, pamuklu kumaş, halı gibi bazı artizanal sa­ nayi ürünleri bulunmakta, Avrupa'dan daha çok yünlü kumaşlar, teneke, kağıt, cam eşya ve kimyasal maddeler ithal edilmekteydi.76 Osmanlı İmparatorluğu kendi arazisinden geçen Avrupa-Asya tran­ sit ticaretinden de önemli ölçüde yararlanmaktaydı. Bu transit tica­ retinin en önemli konularından biri, İran ipeği adı altında doğudan gelen ve Bursa' da Avrupalılara satılan ham ipek ve ipekli kumaştı.77 73 74 75 76 77

McEvedy ( 1 972), 39. Faroqhi ( 1 984), 289, 303. Bu limanlar ve buralardan yapılan ticaret için bak. Faroqhi ( 1 984), 75- 1 2 1 . 1 5 701 650 arasında İzmir hakkında bir monografi için bak. Goffman ( 1 9 8 5 ) . Akdağ ( 1 949) 508; Biegman ( 1 967) passim; Coles ( 1 96 8 ) 1 1 0-3 1 . Braudel ( 1 966c 1 ) 543-70; İnalcık ( 1 96 0 b), İnalcık ( 1 965b) passim; Çizakça ( 1 9 8 0 ) 1 43-5.

47

48

CUMHURiYET DÖNEMİNiN iKTiSADi TARiHi (1923-1950)

Bu dönemdeki Osmanlı-Avrupa ticareti ilgilendiğimiz anali­ tik meseleler açısından dikkat çeken bir görünümdeydi . Osmanlı ekonomisinin Avrupa sanayi ürünlerinin tahakkümüne girdiğini, ticaretin yapılmasında Avrupalılar lehine kesin bir simetrisizlik ol­ duğunu gösteren bir yapı henüz bu ticarette başat değildi. Birçok Müslüman-Türk tacir ve gemi sahibi, Venedik gibi yabancı tica­ ret merkezlerinde önemli gruplar oluşturmaktaydı.78 Osmanlıların İtalyanlara tanıdığı ülke-dışı (exterritorial) hakların karşılığında79, İtalya'daki Osmanlı tacirleri de benzer ayrıcalıklardan yararlan­ maktaydı . lmtiyazat ya da kapitülasyonlar denen bu ayrıcalıklar oldukça simetrik bir karşılıklı yararlanma içinde kullanılmaktaydı. Hem Osmanlılar hem İtalyanlar ortak bir Akdeniz gemicilik tek­ niğini kullanmakta, taşımacılık ve ticaret, aşağı yukarı birbirinin eşiti gibi olan taraflar arasında yapılmaktaydı. 80 Osmanlı İmparatorluğu'ndaki hem iç ticaret hem de dış tica­ ret etkinliklerinin değerlendirilmesinde dikkat edilmesi gereken bir başka analitik mesele de şudur. Osmanlı devleti, hem merkezi öğesi hem de yerel uzantılarıyla, ticari faaliyetlere o ölçüde karış­ maktaydı ki, para kullanılarak yapılan mübadelelerin yaygınlığı­ na rağmen, fiyat oluşturucu bir piyasa ticareti söz konusu değildi. Paranın ve ticaretin bulunduğu fakat fiyat oluşturucu piyasanın bulunmadığı bir orta m söz konusuydu. Bunun içindir ki, kendi çağımızın piyasa ticaretine göre koşullanan düşünme refleksle­ rimizin, böyle bir ortamı doğru tasarlamamızı engellememesine dikkat edilmelidir. 8 1

78 79 80

81

Gökbilgin ( 1 964) passim; Braudel ( 1 966 c. 1 ) 376; Ergenç ( 1 975 ) 1 55-6. 1 3 8 7 tarihli Osmanlı Ceneviz 'dostluk ve ticaret anlaşması' için hak. Tu ran, Ş. ( 1 9 90), 1 9 8-203, İmtiyazat için bak. İnalcık ( 1 970a ) 1 1 79-80. Venediklilerin Osmanlı İmparatorlu­ ğu'ndaki ticari etkinlikleri ve Osmanlı merkezi idaresinin Venedik'le tica ret politikala­ rı ve uygulumaları için, asıl ele alınan dönem 1 7. yüzyılın ilk yarısı da olsa, 1 6. yüzyıl­ daki ticaret ve ilişkiler konusunda da değerli analitik bilgiler veren Faroqhi'nin ( 1 98 6 ) makalesine bakılabilir. Venedik'le ticaret, Akdeniz'deki taşımacılık, gemi yapımcılığı ve Akdeniz ticaretindeki iktisadi ve siyasi güç dengesi için bak. Braudel ( 1 966 c. 1 ) 1 03-67, 295-3 1 2 . Para ve ticaretin varlığının fiyat oluşturucu piyasaların varlığının karinesi sayılamaya­ cağı konusundaki önemli çalışması için bak. Polanyi ( 1 957).

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

1 5 . ve 1 6 . yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu'nda yaygın bir kapitalist birikim olduğunu söylemek olanaksızdır. Ama bu İmparatorluktaki sosyal yapıların durağan olmadığı da kesindir. Tarımda giderek daha çok emtia üretimine kayılmakta, yer yer köy­ lüler mülksüzleştirilmekteydi. Padişaha, padişah ailesinin önemli üyelerine ve kıdemli devlet görevlilerine tahsis edilmiş olan haslar, hem iç pazarlar hem de ihracat için yapılan hububat ve deri, yün gibi hayvan ürünleri üretimi ile önemli bir ön-birikim {primary accumulation) kaynağı haline gelmekteydi. Kıdemli devlet görevli­ lerine ait hasların sahiplerine sağladığı yıllık getiriler, 1 6 . yüzyılda, 7.000 hatta 1 0.000 duka altını gibi dönemin koşullarına göre bü­ yük değerlere erişebilmiştir. Haslarını, yerleşik köylülük yapılarını da zorlayarak pazara yönelik üretim için kullanan vezirler, şaşırtı­ cı servetler biriktirebilmişlerdir. Örneğin, Sadrazam Rüstem Paşa ihraç ürünleri üretimi ve bunların ticaretiyle ilişkiliydi. 1 56 1 'de eceliyle öldüğünde, Kanuni'nin kızı olan karısı Mihrimah Sultan'a kalan mirasında, İmparatorluğun çeşitli yörelerine dağılmış 1 . 000 kadar çiftlik bulunmuştur. Mirasın nakit para bölümü ise yaklaşık olarak 15 m. duka altını değerindeydi.82 Hasların büyük koyun otlaklarına dönüştürülmesi hakkında birçok örnek vardır. Kıdemli devlet görevlileri dışında da, pazara yönelik üretim için büyük çift­ lik edinenlere rastlanılmaktadır. Trakya ve Marmara bölgelerinde, Ege ve Akdeniz sahillerinde, yer yer ücretli emek kullanan tarım işletmeleri ortaya çıkmış, bazı tımar ve zeamet sahiplerinin dirlik­ lerini çiftliklere dönüştürdüğü, ticaret ve tefecilikle uğraşan bazı kimselerin çiftlikler edindiği görülmüştür. 83 Tarım dışı alanlarda da önemli sayılabilecek değişikliklerin or­ taya çıkmakta olduğu görülmektedir. Devlet tersane ve tophanele­ rindeki üretimin genişlemesi, büyük bayındırlık işlerinin yapılma­ sı, bir yanda ücretli emeğe karşı öte yanda da artizanal sanayiin 82 83

Braudel ( 1 966c. 1 ) 591, 72 1 ; Morowitz ( 1 902) 9; Karamursal ( 1 949) 6 ; Öztuna ( 1 96 5 c. 6 ) 1 87, 2 1 7. Ayrıca b a k . Tezel ( 1 97 1 ) 2 5 8 . Akdağ ( 1 950) 3 7 1 -4 ( 1 9 6 3 ) 42-3; İnalcık ( 1 969) 1 28-9; Stavrianos ( 1 95 8 ) 1 3 8 -42; Stoianovich ( 1 95 3 ) 3 9 8 -4 1 1 . 1 6 . yüzyıl Anadolu'sunda piyasaya yönelik tarımsal üretim genişlemesiyle ilgili önemli bir belgesel çalışma için bak. Faroqhi ve İslamoğlu ( 1 977) passim.

49

50

CUMHUR İYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARiHi (1923-1950)

ürünlerine karşı olan talebi artırıyordu. 84 Artizanal üretimin geniş­ lemesi, 'manufactory' ve 'putting-out' sistemlerinin başlar gibi ol­ ması 1 6 . yüzyılda lonca yapıları üstünde baskılar yaratmaktaydı. 85 Öte yanda yerli ticaret sermayesi açısından, hem iç ticaret hem dış ticaret etkinliklerinden doğan küçümsenemeyecek ön-birikimlerin gerçekleşmekte olduğunun işaretleri de vardır. Aralarında çok sa­ yıda gayrimüslimlerin de bulunduğu tüccar-tefeciler, artizanal üre­ ticilere göre merkezi hükümetin üstünde çok daha güçlü etkilere sahiptiler. Padişaha, saray üyelerine ve kıdemli devlet görevlilerine ait haslardan toplanan tarımsal artığı parasal gelire dönüştürmek­ te tüccar-sarrafların oynadığı can alıcı görev, onlara siyasi kadro­ ları oluşturan insanlar karşısında küçümsenemeyecek bir işlevsel gereklilik kazandırmaktaydı . Bu tüccar-sarraflar, köylülerin kar­ şısına çok kere vergi toplayıcısı-mültezim-olarak çıktıkları için, ticaret sermayesi tarımsal yapı üstünde de önemli bir denetim ko­ numunu elde etmişti . 86 Ancak, Osmanlı yapılarındaki değişmenin Batı Avrupa'dakine benzer bir kapitalist birikime niye varmadığı, önemli bir sorun ola­ rak gene de önümüzde kalmaktadır. Burada, daha önceki Bizans ve 'Selçuklu' dönemlerinde, Anadolu ve Balkan toplumsal kuruluş­ larındaki değişme dinamiğinin Avrupa'daki hızlı iktisadi gelişmey­ le ilişkili hale geldiğini bir kez daha tekrarlamak isterim. Aslında bunu söylemenin soruya bir yanıt vermek sayılamayacağını da

84

85

İnalcık ( 1 969) 1 1 8-9; Barkan ( 1 970a ) 1 63 - 7 1 ( 1 972) 93-1 07; Baer ( 1 970 a ) 30. Bu arada 16. yüzyılda kırsal alanlardan kentlere göç önemli boyutlara ulaştığı için kent­ lerde ekmek sıkıntısı çekilmediği, aksine kentlerde önemli işsizlik sorunlarının ortaya çıktığını da belirtmek isterim ( Cook ( 1 972) passim). İnalcık ( 1 969) 1 1 5-9. ' M a n u factory' sistem inde, bel l i bir işletme yerinde çok sayıda tezgah ve işçi k u l l a n ı ­

86

m ı n ı gelişmeye başlar. 'Putting-out' sistemi ise, daha çok ticaret kökenli parasal fon sahiplerinin, örneğin bir kumaşın yapımında gereken ipliğin bükülmesi, boyanması, kumaşın dokunması, işlenmesi gibi ayrı işlemleri, sipariş usulüyle ve malzemeleri sağlayarak farklı küçük üreticilere yaptırtması, böylece ticaret sermayesinin üretken emek üstünde özel bir denetim kurmasıdır. Osmanlı İmparatorluğu'nda 'manufac­ tory' örnekleri için bak. Dalsar ( 1 96 0 ) passim; Çizakça ( 1 9 8 0 ) ; 'putting-out' örnek­ leri için bak. Ergenç ( 1 975 ) 1 54-5. İnalcık ( 1 96 9 ) 1 0 1 -4, 1 20-6; Braudel ( 1 96 6 c. 1) 3 5 1 ; Ergenç ( 1 975 ) 1 60-3; Uzunçar­ şılı ( 1 949) 690- 1 ; Akdağ ( 1 950) 3 6 5 .

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

biliyorum. Çünkü Osmanlı'da bir merkez-çevre ilişkisi içinde be­ lirlenen bağımlı değişme dinamiğinin başlangıcını 1 1 . , 1 2 . ve 1 3 . yüzyıllarda İtalyan kentleri ile Anadolu-Balkanlar arasında ortaya çıkan özel ilişkilere kaydırdığımızda, yukardaki soruyu da sadece geriye kaydırmış olmaktayız. Yani, İtalyan kent ekonomileri yöre­ sinde ortaya çıkan kapitalist birikime benzer bir birikimin Bizans ve Selçuklu kuruluşlarında niye ortaya çıkmadığı sorusu gene or­ tada kalmaktadır. Ben bu soruya burada cevap vermeğe çalışmaya­ cağım. Ancak, bazı açıklayıcı ipuçlarının, bireyler ve aileler elinde servet birikimini sürekli olarak tehdit eden tek merkezli ve baskıcı siyasi-ideoloj ik yapılarda yattığını sanıyorum. Bu siyasi-ideolo­ j ik yapılar içinde, artizanal üreticilerin, bir toplumsal sınıf olarak siyasi karar ölçeği üstünde baskı yaratabilecek bir güce erişememiş olmaları da bana önemli gibi görünmektedir.

1 .6 . Batı Avrupa'nın merkantil genişlemesi ve Osmanlı yapılarındaki değişmeler 1 .6. 1 . Savunma savaşları, 1 6 . yüzyıl enflasyonu, mali güçlük­ ler ve Osmanlı klasik çağının askeri-idari sisteminin çözülmeğe başlaması 1 6 . yüzyıl ortalarına gelindiğinde, Osmanlılar Avusturya'da, Bulgaristan ve Romanya gibi Bizans'ın 'geri kalmışlık alanların­ dan çok farklı bir Avrupa ile, Rönesans, bilim, teknoloj i ve ik­ tisadi gelişme Avrupa'sı ile karşı karşıya geldiklerinde, Osmanlı askeri örgüt ve yöntemleri kendi sınırlarına dayanmış, Osmanlı İmparatorluğu'nun genişlemesi kaba hatlarıyla durmuştu.87 Osmanlı İmparatorluğu 'nun genişlemesi, genellikle, kışı İstanbul'da geçiren daimi maaşlı ordunun, her ilkbaharda tı­ marlı sipahi ordusunu da yanına alarak başlattığı ve sonbahar87

A world history [ ( 1 97 1 ) OUP] ve The rise o f the west [( 1 96 3 ) Chicago UP] kitap­ larıyla ünlü tarihçi William McNeil'in Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa'daki ge­ nişlemesi ve bu genişlemenin tıkanmasının analizini yaptığı kitabı için bak. McNeil ( 1 964 ) . Ayrıca, Osmanlı fetih süreçleri konusunda bak. İnalcık ( 1 954d ) .

51

52

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARiHi (1923-1950)

da bitirdiği yıllık seferlerle başarılmıştı. Kanuni döneminde ise İmparatorluk'un sınırları bu tür girişimlerde Osmanlı askeri ka­ pasitesini tüketen mesafelere ulaşmıştı. Osmanlı ordusunun 1 6 . yüzyılda İstanbul'dan Macaristan'a gidip dönmesi 6 ayı aşan bir yürüyüş gerektirdiği için, Nisan ve Ekim ayları arasındaki yakla­ şık 7 aylık sefer mevsimi savaşmaktan çok yürümekle geçirilmeğe başlanılmıştı. Akdeniz'de de, Osmanlı merkez donanmasını oluş­ turan teknoloj i ve örgütle, Osmanlıların İtalya 'nın batısında sü­ rekli bir deniz egemenliği kurma olanağı yoktu. Askeri girişimle­ rin amacı, Kanuni'nin son yıllarından itibaren genişlemekten çok, ortaya çıkan güç dengesinin Osmanlılar aleyhine bozulmasını ön­ lemek haline gelmişti . Bu nedenle, sınırlar üstünde kaleler yaptır­ ma ve garnizonlar kurma gibi yeni harcama nedenleri ortaya çık­ mıştı . Devamlı askerlere olan gereksinmenin artması sonucunda, 1 40 0- 1 5 5 0 döneminde 1 1 .000 ile 1 4 . 000 kişiden oluşan yeniçeri ordusu hızla büyümüş, asker sayısı 1 5 95'te 26.000, 1 5 9 8 'de ise 3 5 .000'i bulmuştu. 88 Avrupa'daki enflasyona paralel olarak Osmanlı İmparator­ luğu'nda görülen fiyat artışlarının etkileri,89 askeri harcamalardaki gerçek artışlarla birleşince, Osmanlı hükümeti bütçe açıklarıyla karşılaşmaya başladı . Geleneksel vergi sisteminin nominal para değerleriyle tanımlan­ mış vergi, resim ve harçlara dayanması, fiyat değişmelerine karşı esnekliğinin bulunmaması, bütçe gelirlerinde istenilen artışın sağ­ lanabilmesini güçleştirmekteydi. Barkan'ın yayınlarına dayanarak yaptığım yaklaşık hesaplamalara göre, merkezi hükümetin toplam harcamaları 1 527'de 1 5 0 m. akçeden (2,5 m. duka ) 1 5 67'de 222 m. akçe ( 3 ,7 m. duka ) , 1 5 8 1 'de 2 7 8 m. akçe (4,0 m. duka ) ve 1 5 9 1 'de 3 6 3 m . akçeye (5,2 m . duka ) çıkmıştı . Artış, a kçe bi r i m iy­ le % 1 42 , duka birimiyle % 1 0 7 oranındaydı. Buna karşılık 1 52 788

89

Uzunçarşılı ( 1 943) 62 1 . Osmanlıların Macaristan'ın fethinden sonra, Rönesansı ya­ şayan, yeni teknoloji üretebilen ve bunu askerliğe uygulayabilen farklı bir Hıristi­ yan-Avrupa ile karşılaşmasının, Osmanlıları askeri bakımdan zorlamağa başladığını, o dönemin Osmanlılarının ağzından anlatımı için bak. B. Lewis ( 1 96 2 ) . Osmanlı İmparatorluğu'nda 1 5 8 5- 1 6 1 0 dönemindeki enflasyon için b a k . Barkan ( 1 970b) ( 1 975b)

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

1 5 9 1 arasında toplam gelirler akçe birimiyle % 32, duka birimiyle % 1 3 oranında artmıştı.9 0 1 5 8 0'lerde başlayan bütçe açıkları 1 7. yüzyıl boyunca sürdü. Açıkların karşılanmasında bir ara padişahın iç hazinesi kullanıldı. Bu hazinede 1 5 95 yılında bulunan 22 m. duka değerindeki kaynak­ lar 1 620'lere gelindiğinde tamamen tüketilmişti.91 Merkezi hükü­ met, sürekli mali kriz karşısında, tarımdan aldığı artığı artırmaya, bu artığa el koyma ve kullanım biçimlerini değiştirmeye de çalıştı. Tımarlı sipahi ordusu, savunma ve garnizon savaşlarında gi­ derek daha az gerekli hale geldiği için, tımarlı sipahilere ayrılan kaynakları maaşlı askerlere kaydırabilmek amacıyla küçük tımar­ lar aleyhine kararlar alındı. Örneğin, 1 5 96 yılında Avusturya ile savaşılırken, savaş alanında tımarlı sipahi defterlerine göre sayım yapıldı ve bulunmayan 3 0 .000'e yakın sipahiyle ilgili tımarlar iptal edildi .92 Metin Kunt'un önemli bir çalışması, tımar-dirlik sistemi­ nin üst düzeylerinde de hızlı bir değişmenin meydana geldiğini or­ taya koymuştur. Buna göre sancakbeyleri tayinlerinde, daha önce eyaletlerde ve sancaklarda alt görevlerde tecrübe kazanmış olan­ lar ilk kez sancakbeyi yapılanların 1 5 6 8 - 1 5 74 arasında % 6 8 'ini oluştururken, bu oran 1 5 78- 1 5 8 8 arasındaki tayinlerde % 5 0'ye, 1 6 3 2- 1 64 1 arasındaki tayinlerde ise % 25'e düştü. İlk kez beyler­ beyi yapılanların ise, 1 56 8 - 1 5 74 arasında % 8 6 'sı daha önce san­ cakbeyi olanlardan seçilmiş iken, bu oran 1 6 32- 1 64 1 'de % 2 7'ye düştü . Bu değişmeler, tımar-dirlik sisteminde, ehliyete ve bu sistem içinde başarıya dayanan adam seçme eğiliminin 1 7. yüzyıl başla­ rında ortadan kalktığını göstermektedir.93 Hükümet ayrıca, ardı arkası kesilmeyen olağanüstü ve keyfi vergilere de başvurdu. Eski vergi toplama yapılarının dağılmakta olduğu bu yıllarda, avarız 90

91

92 93

Barkan ( 1 955b) 25 1 -329, ( 1 96 0 ) 277-332, ( 1 970b) 599, 1 5 9 1 verileri için bak. Uzun­ çarşılı ( 1 954) 334. Akçe/duka oranı 1 527 ve 1 567 için 60, 1 5 8 1 ve 1 5 9 1 için 70 olarak kullanılmıştır. Ayrıca bak. Tezel ( 1 97 1 ) 248-9. 1 7. yüzyıldaki bütçe açıkları için bak. Tabakoğlu ( 1 98 5 ) 1 5-7, 74-82; Berkes ( 1 970) 1 79; Barkan ( 1 961 a ) 304-47 ( 1 96 1 b ) 205-33; Sahillioğlu ( 1 969) 244. İç hazinenin tüketilmesi için bak. Karamursal ( 1 940) 8-9. Uzunçarşılı ( 1 95 1 ) 8 1 -2 . Hükümetin tımar sistemine karşı tavrındaki değişmeler için ayrıca bak. Akdağ ( 1 96 3 ) 3 1 , 1 32, 1 8 8-9; Cin ( 1 969) 76; Uzunçarşılı ( 1 95 6 ) 623. Kunt ( 1 98 3 ) 62-7.

53

54

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARiHi (1923-1950)

denilen bu iyi tanımlanmamış olağanüstü vergilerin toplanmasın­ da iltizam sisteminin yaygın bir şekilde kullanılması, ekonominin üretken tabanını kısırlaştıran sonuçlar getirdi.94 1 .6.2. Devalüasyonlar ve Osmanlı para sisteminin çökmesi Yukarıda anlatılan baskılar altında kalan Osmanlı Hükümeti, paranın kıymetli maden değerini düşürme yoluna girdi. Devalüasyonlar zinciri ise, iktisadi yapı üstünde büyük tahriple­ re yol açarken, merkezi hükümete kaynak yaratma mekanizması olarak pek işe yaramadı. Osmanlı maliyesindeki sıkıntıları uzun dönemde daha da artırdı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hem asıl cari parası hem de mu­ hasebe parası birimi olan akçe, Yavuz döneminde ( 1 5 1 2-20) 0,70, Kanuni döneminde ( 1 520-6 6 ) ise 1 5 66 0,67 gram gümüş içeri­ yordu.95 Üst üste yapılan devalüasyonlarla akçenin gümüş değeri, 1 5 6 6 'da 0,6 1 , 1 5 84'de 0,40, 1 5 9 5 'de ise 0,27 grama düşürüldü. 1 7. yüzyılın ikinci yarısında akçenin ağırlığı 0 , 1 4 grama kadar indi Yabancı paralar, bu arada kalp paralar, Osmanlı ülkelerini istila etmeye başladı. Osmanlı hükümeti parasal olaylar karşısında tam bir çaresizliğe düşerken, sarraflar, tefeciler gibi para kargaşasın­ dan yararlananlar hem doğrudan üreticiler hem de idareci kadro­ lar karşısında giderek güç kazandı . 1 7. yüzyıl ortalarında Osmanlı

94

95

Avarız konusunda bak. Barkan'ın İA c.2'deki makalesi. İltizamın nitelikleri ve Os­ manlı İmparatorluğu'nda yaygınlaşması için bak. Genç ( 1 975 ) passim. İltizamın etki­ leri için bak. İnalcık ( 1 964) 47-8; Gülhane Hatt-ı Hümayunu ( 1 8 3 9 ) 1 1 4 . Bunlar darphanelere verilen " 1 00 dirhem gümüşten 500 akçe kesile" gibi talimatlar anlamında, hedeflenilen ağırlıklardır. O zamanki darphanelerde bu kadar küçük bir fi z i ki birim oluştura n para l a r ı hassas ağırl ı k a y a r l a rıyla ii retecek teknoloji o l m a d ığı için, kesilen gerçek akçelerin ağırlıklarında önemli farklar görülmektedir. Yapı Kredi Bankası koleksiyonundaki paralar arasında, farklı yerlerdeki darphanelerde Yavuz Sultan Selim adına kesilmiş olan 22 akçenin ağırlıkları 0,52 ile 0,72 gram arasında, Kanuni Sultan Süleyman adına kesilmiş olan 1 2 akçenin ağırlıkları ise 0,55 ile 0,75 gram arasında değişmektedir. Bu dönemlerde Dimaşk (Şam), Halep, Maraş, Amid ( Diyarbakır), Ruha gibi Osmanlı İmparatorluğu'na yeni katılan ve başta Mısır Mem­ luk devleti olmak üzere Orta Doğu'daki devletlerin para sistemlerinin etkisinde ka­ lınarak, bir süre farklı bir ağırlık sistemine göre akçe kesildiği anlaşılmaktadır. Bak. Pere ( 1 96 8 ) ; Meydan Larousse, c. 1 , 2 1 2-3; Ana Britannica, c. 1 , 254.

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TAR i H i N E BiR BAKIŞ

para sistemi aşağı yukarı dağılmış gibiydi. Venedik dukasının akçe fiyatı 1 640'da 1 20 akçeden, 1 670'lerde 2 8 5 , 1 6 90'larda 400 akçe­ ye çıktı .96 1 9 . yüzyıla gelinceye kadar kararlı ve ülkenin her yerinde geçerli bir Osmanlı para sisteminden söz etmek olanaksız gibidir. 97 1 .6.3 . Nüfusta, tarımsal yapıda ve Osmanlı askeri, idari, mali kurumlarında meydana gelen değişmeler 1 6 . yüzyılda, Avrupa'daki enflasyona paralel olarak Osmanlı İmparatorluğu'nda meydana gelen fiyat artışları, mali kriz ve ola­ ğanüstü vergilerin yarattığı baskılar, Osmanlı para sistemindeki hızlı çöküş ve kargaşalık, nüfus artışı gibi diğer önemli etkenlerle birleşince, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki toplumsal yapıları altüst eden çalkantılar ortaya çıktı. 1 6 . yüzyıla ve 1 7. yüzyıl başlarına ait demografik veriler, Anadolu'nun hem kır hem de şehir nüfusunda büyük değişiklik­ ler olduğunu göstermektedir. Öyleki, önce özellikle şehirlerde çok daha hızlı olan bir nüfus artışı meydana gelmiş, ama daha sonra, bu daha yüksek nüfus düzeyi korunamamış, Celali İsyanları döne­ minde hem kırsal alanların hem şehirlerin nüfuslarında büyük dü­ şüşler kaydedilmiştir. Nüfus artışı, Celali İsyanları'nın simgelediği büyük sosyal çalkantı ve nüfus azalışı arasında ilginç nedensellik ilişkileri ima ettiği için, bu verileri kısaca özetlemekte fayda vardır. Barkan, Jennings, Erder ve Faroqhi'nin çalışmaları, 1 520- 1 5 8 0 arasında98 Anadolu'nun nüfusunun önemli ölçüde arttığını kesinlikle kanıtlamaktadır. Barkan'a göre, 1 520- 1 530 ile 1 570- 1 5 8 0 arasında, Anadolu, Karaman (Konya, Akşehir, Kayseri yöreleri ) , Zülkadriye 96 97

98

Bak. önceki dip notundaki kaynaklar. 1 7. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda para meselelerinin tarihi için ayrıca bak. Mantran ( 1 9 86 ), c. 1 , 223 - 6 8 . 1 6 . yüzyıl sonlarında Osmanlı para sisteminde yaşanılan kriz konusunda çok değerli bir çalışma için bak. Kafadar ( 1 98 6 ) , 6 1 - 1 09. Bu gelişmelerin bir özeti ile ilgili kay­ naklar için ayrıca bak. Tezel ( 1 97 1 ) 254-5, 254/A; Braudel ( 1 966 c. 1 ) 5 3 9 -4 1 . 1 5 . yüzyıl sonları ile 1 6 . yüzyıl başları arasında Anadolu nüfusundaki değişmeler hakkında fazla bir şey bilinmemektedir. Halbuki özellikle Yavuz Sultan Selim döne­ mi ( 1 5 1 2 - 1 520) mezhep çatışmaları ve Sünni merkezi devletin Anadolu'daki Alevi nüfusa karşı büyük baskı ve şiddet kullandığı bir dönem olduğu için nüfus tarihi bakımından önemlidir.

55

56

CUMHURiYET DÖNEMiNİN İ KTİSADI TARiHi (1923-1950)

( Kırşehir, Maraş yöreleri ), Rum-i Kadim (Amasya, Tokat, Canik yö­ releri ) ve Rum-i Hadis (Trabzon, Kemah, Malatya yöreleri ) sancak­ larının toplam nüfusu % 60, 6 Anadolu şehrinin ( Bursa, Diyarbakır, Ankara, Tokat, Konya, Sivas) nüfusu ise % 1 00 artmıştır.99 Jennings'in bir araştırması, 4 Anadolu şehrinin (Kayseri, Karaman, Amasya, Trabzon ) nüfus toplamlarının 1 523- 1 5 8 5 arasında % 1 4 1 oranında arttığını göstermektedir. 100 1 5 80'lerde Bursa'nın nüfusu 70 bin, Ankara'nın ki 30 bin, Kayseri'nin ki 25-30 bini bulmuş, Konya, Amasya, Tokat ve Urfa'nın nüfusu 1 0 bini aşmıştır. 101 1 5 90'lar ve 1 6 1 0'lar arasında, Celali İsyanları diye adlandırı­ lan ve adeta bir içsavaş şeklinde yaşanmış olan büyük sosyal çal­ kantıdan sonra ise, Anadolu'nun hem şehir-kasaba hem de kır­ köy nüfusunda büyük düşüşler olmuştur. Nüfus tahminlerinin tek belgesel kaynağını oluşturan vergi mükellefi sayımları bu büyük krizden sonra fevkalade seyrekleştiği için, bu azalmanın tarihi daha önceki artışın tarihine göre daha az bilinmektedir. Erder ve Faroqhi, Karahisar sancağında ( Kelkit vadisi bölgesinde Reşadiye, Koyulhisar, Mesudiye, Suşehri, Şebin-Karahisar, Alucra, Şiran yö­ releri ) 1 547/1 548 ile 1 5 6 9 arasında % l OO'lük bir artış gösteren nüfusun 1 5 69 ile 1 6 1 5 arasında yarı yarıya azaldığını ve neredeyse 1 547/1 548 düzeyine düştüğünü; Kocaeli yöresinde Gebze, İznik ve Yoros kazaları nüfusunun ise 1 6 1 5 'de 1 547/1 548 düzeyinin altında olduğunu göstermişlerdir. 1 02 Jennings'in bir çalışmasında, Amasya şehrinin nüfusunun 1 5 85 - 1 642 arasında yarı yarıya düştüğü, bir başka çalışmasında Kayseri sancağında gayrimüslim cizye mükel­ lefi sayısının 1 5 8 3 'de 7.500'den, 1 620 ve 1 624'de 2 . 8 00'e indiği görülmektedir. 1 03 Kayseri sancağının gayrimüslim nüfusundaki bu 99

1 00 101

1 02 1 03

Barkan ( 1 970a} 1 67-9. Braudel'in ( 1 966, c.l, 4 1 0), Barkan'ın 1 95 0'lerdeki yayınla­ rına dayanarak, Osmanlı İmparatorluğu 'nun nüfusunun 1 520- 1 600 arasında üç kat artmış olabileceğinden söz etmesi düzeltilmesi gereken bir abartmadır. Jennings ( 1 976) 5 1 . Barkan ( 1 970a ); Jennings ( 1 976 ) . 1 6 . Yüzyılda şehirleşme konusunda ayrıca bak. En­ der ve Faroqhi ( 1 98 0 ) . Yeni köylerin ortaya çıkışı ve eski köylerin nüfusunun artışını, Kayseri'nin Sakaltutan köyü çevresinden örneklerle gösteren bir çalışma bak Jennings ( 1 97 8 b ) 89-98. Erder ve Faroqhi ( 1 979) 330-5. Ayrıca bak. Erder ( 1 975 ) . Jennings ( 1 976) 5 1 .

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

büyük azalmanın bir kısmı müslümanlaşmayla açıklanabilir. Ama daha büyük bir kısmı, içsavaşımsı kargaşanın yerli Hıristiyanlara çok daha fazla zarar vermiş olmasındandır. 1 04 Nüfustaki bu yükseliş ve düşüş fevkalade ilgi çekici sorunlar ve analitik ihtimaller ima etmektedir. 50 yıllık bir dönemde toplam nüfusun % 50'den fazla artması, o çağlara göre büyük bir nüfus artışıdır. 105 Osmanlı Anadolu'sunda nüfus 1 6 . yüzyılda niye bu öl­ çüde arttı sorusu önemlidir. Daha sonraki nüfus azalışı, bir bağım­ sız olay gibi ele alınacak bir sosyal çalkantının - Celali İsyanlarının, bir sonucu mudur ? Yoksa, bu sosyal çalkantıların kendisi, daha önceki nüfus artışının, iktisadi üretim artışı ve belirli sosyal, idari, siyasi adaptasyonlarla desteklenememesinin, kontrol altında tutu­ lamamasının mı bir sonucudur ? Bu önemli analitik soru ve ihti­ malleri, doyurucu bir sosyal ve iktisadi tarih çalışmasıyla açmak ve cevaplandırmak, bugün için, tarihi bilgimizin sınırlılığı nedeniyle olanaksızdır. Ama gene de, bazı ihtimalleri, anlamlı hipotezler ola­ rak vurgulamakta yarar vardır. Anadolu'da işlenen ve ekilen arazi alanları, nüfusun 20 m.'a çıktığı 1 950 yılına kadar aşağı yukarı durağan bir teknoloj iyle genişletilebildiğine göre, nüfusun muhtemelen 5 ile 6 m. arasında olduğu 1 6 . yüzyıl başlarından bu yüzyılın sonlarına doğru 8 ile 1 0 m . arasında bir düzeye çıkmasının, bir coğrafi imkanlar sınırı ola­ rak ekilebilir arazi potansiyelini, veri olan o zamanki teknoloj i ile zorlamış olması, iktisadi krize bir üretim imkanları yetersizliğinin, buna da arazi yetersizliğinin yol açmış olması imkansızdır. Bunun içindir ki, Michael Cook'un, Osmanlı Anadolu'sunda arazi üzerin­ de nüfus baskısından söz eden kitabında, analizini, ekilebilir arazi kategorisini bir coğrafi imkanlar sınırı olarak mı yoksa bir sos­ yal imkanlar sınırı olarak mı tarif ettiğini belirtmeden sürdürmüş olması önemli bir muğlaklığa yol açmıştır. 1 0 6 Eğer 1 6 . yüzyıldaki nüfus artışı, tarım-temelli Anadolu toplumunda bir üretim ve bes1 04 Jennings ( 1 978a) 290-3, 229-32. 1 05 İngiltere tarihinde demografik devrimin başladığı 1 750- 1 800 arasında İngiltere ve Galler'in nüfusu % 50 oranında artmıştı. Bir önceki 50 yıllık arada nüfus artışı % 5'di. Bak. Deane ve Cole ( l 962) 5; McEvedy ve Jones ( 1 97 8 ) 42-4. 1 06 Cook ( 1 972) passim.

57

58

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARiHi (1923-1950)

lenme darboğazına yol açmışsa, bu da yeterli arazinin işletmeye so­ kulamamış olmasından kaynaklanmışsa, bunun nedenleri, coğrafi imkanlar olarak ekilebilir arazinin kıtlığında değil başka yerlerde aranmalıdır. Anadolu'nun birçok bölgesinde, Hititlerden, aşağı yukarı 1 95 0'lere kadar değişmeden devam eden1 0 7 tarımsal üretim tek­ noloj isinde, karasaban, döven, tırmık gibi aletler ve çekim hay­ vanları, artan köy nüfusunun kırsal toplum-ekonomi içinde kendi ürettiği şeylerdi. Araçlar ve çekim hayvanları, ki sermaye ( K ) diye­ lim, iş gücü (N) ve arazi ( L ) , iktisadi analiz dilinde sabit katsayılı üretim fonksiyonu ile ele alındığı gibi, zaman içinde değişmeyen bir girdi bileşimi halinde kullanılıyordu. 1 0 8 Belirli iklim ve toprak özelliklerine sahip belirli bir bölgede, bir köylü ailesinin bir çift öküz-bir karasabanla ekim ve nadas için işleyebileceği arazi alanı zaman içinde değişmiyordu. 1 0 9 Bunun içindir ki, coğrafi imkanları zorlayacak nüfus düzeyinin çok altında kalan nüfuslarda, artan nüfusun, sosyal-hukuki nedenlerle engellenmediği takdirde, eski KIN ve L/N oranları ile hem ekili arazi alanını genişletebilmesi, hem de kendini besleyecek üretimi yapabilmesi gerekirdi. Eğer bunun böyle olmadığını, ekili arazilerin ve gıda malları üretimi­ nin nüfus artışı kadar arttırılamadığını ima eden işaretler varsa, 1 07 Aşağı yukarı 1 950'ye kadar denmesi doğrudur. Çünkü 1 9 . yüzyıl sonlarına doğru ve 20. yüzyılın ilk yarısında, Türkiye'de, tarımsal üretim faaliyetlerinde traktör ve diğer yeni araçlar ve tekn iklerin kullanılmasına yer yer rastlanılmışsa da, 1 948 'de toplam işlenen arazi içinde traktörle işlenen arazilerin payı sadece % l'di. Bak. Onbirinci Bölüm, 1 1 .5 . Öte yanda, Roma döneminde Ege ve Akdeniz sahil bölgelerinde, 1 6 . yüzyıla göre daha yüksek bir ortalama düzeyine imkan veren tekniklerin kullanılmış olabileceği ihtimalı ciddi bir şekilde akılda tutulmalıdır. Ama bu takdirde de yukarı­ daki argümanımın anlamlılığı değişmez. 1 0 8 Sabit katsayılı bir üretim fonksiyonunda, girdi bileşimi, girdilerin nishi fiyatlarında meydana gelen değişikliklere cevap verilmesini olanaksızlaştıran bir teknolojik-doğal sabitlik sergiler. 1 09 Burada kastedilen zaman içinde kavramı, beşer-onar yıllık dönemler içinde çok kötü bir yağmur-hava koşulları yılı ile çok iyi bir yağmur-hava koşulları yılı arasında, işle­ nen alan ve hasatta meydana gelen farklılıkları yakalamağa yönelik değildir. Mesela onar yıllık yürüyen ortalamalar alınsa, aile başına işlenen alan, hasat edilen ürün mik­ tarında bir değişme olmadığı anlamında bir zaman boyutu kastedilmektedir. 1 9261 950 arasında işlenen alanda meydana gelen artışın % 70'inin artan kırsal istihdam­ dan kaynaklanmış olması, daha önceki dönemler için sabit bir UN oranı varsayımını anlamlı kılmaktadır. Bak. Onuncu Bölüm, 1 0. 3 .

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

ya yeni nüfusun coğrafi olarak mevcut bulunan araziyi işletmeye açmasını engelleyen, zorlaştıran sosyal ve hukuki nedenler, ya da yerleşik tarımsal faaliyetin mutlaka muhtaç bulunduğu sosyal ve hukuki huzur ve güven ortamını bozan koşullar aranmalıdır. 1 6 . yüzyıl Osmanlı Anadolu tarihi hakkında bildiklerimiz her iki ihtimali de ciddi bir şekilde düşünmemizi gerektirmektedir. Celali İsyanları denen içsa vaşımsı büyük sosyal çalkantının ( 1 5 9 8 1 6 1 0) tarihiyle ilgili tek monografi, bütün eksiklikleri v e analiz ka­ balıklarına rağmen, hala, rahmetli Akdağ'ın çalışmasıdır. Akdağ ise, bu isyanlardan çok daha öncesinde, 1 550'lerden itibaren, köylerden kasaba ve şehirlere bir genç erkek nüfusu göçünden söz etmektedir. Köylerini terketmek zorunda kalan binlerce genç, öğrenci ( suhte) olarak medreselere yönelmiş, ya da geçici asker Levend olmanın yolunu tutmuştur. 1 1 0 Şerafettin Turan'ın, Kanuni'nin oğlu Şehzade Bayezid isyanı hakkındaki monografisi de, kasabalarda, şehirlerde, köyünü terketmiş bir lumpen genç erkek nüfusu yığılmasının 1 6 . yüzyıl ortalarında var olduğunu teyit etmektedir. 1 1 1 Eğer kırsal nüfus artışı, yeni köylü ailelerinin ilave arazi kay­ naklarını elde edip kullanarak geçimlerini sağlamakta karşılaş­ tıkları zorluklar nedeniyle, daha 1 6 . yüzyıl ortalarından itibaren, kırdan şehre genç erkek göçüne yol açmışsa, burada, daha önce sözünü ettiğim, büyük alanlar üzerinde ticari amaçlı tarımsal üre­ timin yaygınlaşması, her halde önemli bir rol oynamıştır. Bu yay­ gınlaşmanın, yer yer, köylülerin arazilerinden çıkarılmasına kadar vardığı bilinmektedir. 1 1 2 Jennings'in 1 5 . ve 1 6 . yüzyıllarda Kayseri'nin Sakaltutan köyü yörelerindeki kırsal yerleşme birimleri hakkındaki bulgularının gösterdiği gibi, bazı göçebe-otlatıcı klanların yerleşik tarıma geç­ meleri de, yeni köylerin ortaya çıkmasına yol açmış ve ekilebilir yeni arazilere yönelik bir ilave talebi uzun süre beslemiştir. ın 1 1 0 Akdağ ( 1 963) 8 5 - 1 0 8 . Levendler için bak. Cezar ( 1 96 5 ) . İmaparatorlukta asayişin bozulması ile, ateşli silahların, sipahiler tarafından kullanılması sağlanamadan, İs­ yancılar-Celaliler arasında yaygınlaşmasının ilişkisi konusunda ayrıca bak. Jennings ( 1 980); İnalcık ( 1 9 8 0 ) . 1 1 1 B a k . Bu bölümdeki 5 1 n o l u not; ayrıca b a k . İnalcık ( 1 965 a ) 1 1 2 i b i d . Ayrıca b a k . Braudel ( 1 966, c . I ) 5 3 9-4 1 . 1 1 3 Jennings ( 1 978) 92-5.

59

60

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARiHi (1923-1950)

Artan nüfusun geçimini verimli işlerle sağlayıp sağlayamadığı­ nı ciddi bir sosyal sorun şeklinde düşünemeyen, ele almayan bir üstten yönetici sarayın köle kökenli vezirlerinin, paşalarının ve di­ ğerlerinin, ferdi servetler biriktirmek için, geniş alanları hayvan, yün ve deri üretilen otlaklar olarak kontrollerinde tutmuş olması, üzerinde önemle durulması gereken bir konudur. Ayrıca unutulma­ malıdır ki, 1 6 . yüzyıl, göçebe-otlatıcıların toplam nüfus içinde hala önemli bir paya sahip oldukları bir çağdır. Göçebe-otlatıcıların yaygın varlığı, ekime sokulan arazi alanlarının, meralar ve otlaklar aleyhine genişletilmesini, muhakkak zorlaştırmış, sınırlamıştır. Bu da son derece önemli bir noktadır ki dönemin tarihinin analizinde genellikle gözden kaçırılmaktadır. Ampirik olarak test edilmesi gereken, analitik olarak anlamlı bir ihtimal olarak denebilir ki, 1 6 . yüzyıl başlarındaki Alevi Şah-Kulu isyanlarının bastırılması ve Yavuz'un İran seferinden sonra,· bütün Anadolu'nun ilk kez ihtilafsız bir şekilde Osmanlı hakimiyetine girmesi, Anadolu'da, gene belki yüzyıllardan beri ilk kez bir siyasi bütünlük ve istikrar sağlamış, bu da döneme göre hızlı bir nüfus artışına yol açmıştır. Ancak, hem geniş alanlar üzerinde hareket eden ve silahlı direnme-baskı kurma gücüne sahip göçebe-otlatıcı­ ların toplam nüfusun önemli bir bölümünü oluşturmaları, hem de deri ve yün gibi ihraç edilen hayvan ürünlerinin ticari amaçlı-büyük ölçekli üretiminin, saray ve vezir hasları ve diğer çiftlikler üzerinde önem kazanması, artan köylü nüfusunun gerekli ilave tarla arazi­ sini elde edebilmesini bir hayli zorlaştırmıştır. 1 6 . yüzyıl sonlarına doğru, şehirlerde ve kasabalarda bir lumpen işsiz-güçsüz kalabalık birikmiştir. Osmanlı sosyal, siyasi, idari düzeni, 1 6 . yüzyılda artan nüfusun, artan gıda malları üretimi, artan verimlilikle desteklenme­ sine imkan yaratamamış, bu esnekliği gösterememiştir. Celali İsyanları denen büyük sosyal çalkantı ve çöküntünün hangi tarihi değişme ortamı içinde ortaya çıktığı üstünde düşü­ nülürken, özellikle üç sorun alanını vurgulamakta yarar vardır. Bunlardan biri, savunma savaşları karşısında Osmanlı devletinin, ekonominin üretkenliğini tahrip eden kaynak toplama yollarına başvurması, tımarlı sipahi düzeninin geniş kırsal alanlardaki eski

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TAR i H i N E BiR BAKIŞ

sosyal ve iktisadi düzenle birlikte sarsılmasıdır. 1 1 4 İkincisi, hem bu yüzyılda Amerika kıtasından Avrupa'ya getirilen gümüşlerin, bütün 'eski dünya'da gümüşün satın alma gücünü düşürmesi ve para sistemi gümüşe dayanan Osmanlı ekonomisinin bu nedenle sarsılması, hem de Osmanlı bütçe açıklarının paranın metal değeri düşürülerek kapatılmak istenmesi gibi nedenlerle, Osmanlı para sisteminin çok ciddi bir krize girmesinin iktisadi - sosyal etkileriyle ilgilidir. Üçüncüsü ise, 1 6 . yüzyıldaki nüfus süreçleri ve tarımsal üretim ortamı arasındaki karşılıklı etkileşmelerdir. 1 5 99 - 1 6 1 0 dönemindeki yoğun isyanlar bu çalkantıların bir zir­ vesi sayılabilir. Merkezi hükümet bu isyanlara karşı önceleri insaf­ sız bir bastırma politikası uyguladı. Merkezden gönderilen güçler Anadolu' da yüz binlerce isyancıyı öldürdü. Köyler yağmalandı, ter­ kedildi. Köylüler dağ başlarına orman içlerine sığınmaya başladı. 1 1 5 Ancak, İstanbul hükümeti, daha sonra adeta isyanlara dayanan bir politikaya kaydı. 1 7. yüzyıl içinde, kıdemli devlet görevlilerinin bi­ riktirdiği servetlerin müsaderesi, düzenli bir vergi toplama yöntemi gibi kullanılmaya başlandı. Gönderildiği eyalette insafsız bir talan­ la büyük servetler biriktiren paşa-valiler idam ediliyor, servetlerine merkezce el konuyordu. Öte yanda merkezin hışmına uğrama sıra­ sının kendine geldiğini sezen paşa-valiler de isyan ediyor, umutsuz bir direnme içinde kendini kurta rmaya çalışıyordu. Erzurum Valisi Abaza Mehmed Paşa'ın 1 623-4 ve 1 627-8, Sivas Valisi Varvar Ali Paşa'nın 1 647, Abaza Hasan Paşa'nın 1 6 5 1 ve 1 65 8 , İbşir Paşa'nın 1 65 1 -2, Maraş Valiliği ve Anadolu Beylerbeyliği yapmış olan Seydi Ahmed Paşa'nın 1 656'daki isyanları bu sürecin önemli örnekleridir. Bunlar arasında Abaza Hasan Paşa'nın Padişaha " Rumeli onların Anadolu bizim olsun " diye haber salması, isyancıların ne dere­ ce güçlenehildiklerinin ilgi çekici bir göstergesidir sanırım. Metin 1 1 4 Klasik çağında Osmanlı devletinin tımarlı sipahiye dayanan askeri örgütlenme ve ta­ rımsal üretimden pay alma sisteminin çözülmesi ve ortaya çıkan yeni yapılar, süreçler ve ortam hakkında ciddi bir çalışma için bak. McGowen ( 1 9 8 1 ) 56-79, 1 05- 1 72 . 1 1 5 Adını belirtmemiş olan b i r ü s t düzey görevlisince 1 620 yılında il. Osman'a verilen Kitab-i Müstetab diye bilinen, bozulmanın nedenleri ve düzelmenin çareleri hakkında yazarının görüşlerini içeren, uzun bir raporda da, Celali isyanlarının yol açtığı sosyal tahribat özellikle vurgulanmaktadır. Bak. ed. Y. Yücel ( 1 98 3 ) 1 7-23.

61

62

CUMHURİYET DÖNEMİNİN İKTİSADİ TARİ Hİ (1923-1950)

Kunt'un araştırması, daha önce dağınık referanslara dayanan bu görünümü, sistematik sayısal bir analizle teyit etmiştir. Buna göre, 1 56 8 - 1 5 74 arasında, beylerbeylerinin (vali paşaların) % 23'ünün tayin edildikleri yerde görevde tutulma süreleri 1 yıl ya da daha az iken, % 30'ununki üç yıldan daha fazla idi. 1 632- 1 64 1 arasında ise, görevlendirildikleri yerde 3 yıldan daha fazla kalabilenlerin oranı % 3'e düşerken, 1 yıldan daha az kalanların oranı % 59'a çıkmıştı . 1 1 6 1 7. yüzyılda varlıkları müsadere edilen paşalar ve saray adam­ larından hazineye aktarılan kaynaklar, akıllara durgunluk verecek birikimler sergilemektedir. 1 6 1 4 ve 1 65 5 yılları arasında benim dikkatimi çeken 1 O önemli müsadere sonucu el konulan servetlerin toplam değeri, tarih kaynaklarında yaklaşık olarak 20 m. duka al­ tını kadar görünmektedir. 1 1 7 Müsaderelerle ilgili rakamlar gerçeği iki kat abartmış olsa dahi, bir tarım ekonomisinde sonuç olarak köylünün sırtından biriktirilen bu varlıklar, bize, tarım nüfusunu ve üretimini azaltan büyük bir yağmayı yansıtmaktadır. 1 7. yüz­ yıl isyanları ve tarımın talan edilmesi, büyük köylü kitlelerini dağ köşelerine itmiş, göçebe-otlatıcılığı güçlendirmiş ve Anadolu eko­ nomisinin para-pazar ilişkilerini bir hayli zayıflatmış olsa gerektir. 1 6 8 3 - 1 699 savaşı, bu yapısal çalkantı içinde Osmanlılara ilk büyük yenilgiyi getirdi. Viyana bozgunuyla ( 1 6 8 3 ) Karlofça yenil­ gi antlaşması ( 1 699) arasında üç, hazan dört cephede sürdürülen savaş, Köprülüler'in 1 660'lardan sonra bir süre için sağladığı gö­ reli düzenlilik dönemini sona erdirdi. Viyana bozgunuyla birlikte, Anadolu ve Rumeli'nin birçok yerinde yeni isyanlar çıktı. Köyler ve kasabalar soyuldu, eski toplumsal yapılar daha da dağıldı. Bu sa­ vaşta ve daha sonraki savaşlarda büyük mali baskılarla karşılaşan merkezi hükümet ise, eski artık toplama mekanizmalarının elinden çıkmış olduğunu kesinlikle gördü . Çaresizlik içinde, saraydaki al­ tın ve gümüş eşyadan para kesildi; bakır mangır basıldı; zengin1 1 6 Kunt ( 1 9 8 3 ) 75-6. Ateşli silahların yaygınlaşması, tüfekli piyadeliğin öneminin art­ ması, sipahilerin askeri öneminin kaybolması, köylülerden toplanan ve ateşli silah­ larla donatılmış paralı askerlerin -sekbanların- taşra askeri örgütlenmesinin en büyük unsuru haline gelmesinin bu paşa isyanlarını kolaylaştırmış-mümkün kılmış olması hakkında bak. İnalcık ( 1 980). Ayrıca bkz. Uluçay ( 1 944) ( 1 95 5 ) . 1 1 7 Ayrıntı ve kaynaklar için bak. Tezel ( 1 97 1 ) 267-8.

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKİYE TARİ H i N E BiR BAKIŞ

ler vergilenmek istenildi. Fakat daha da önemlisi, mukataa'lar ve has'ların birkaç yıllık gelirleri toptan iltizama verilmeye başlandı. Birkaç yıllık peşin iltizam isteklerin azalması üzerine, 1 6 9 5 'ten iti­ baren mukataalar, bu arada özellikle tarımsal vergi gelirleri, ara­ larında arazilerin bulunduğu bölgelerin önde gelen güçlüleri de olmak üzere varlıklı insanlara, malikane olarak hayat boyu iltiza­ ma verilmeğe başlandı. 1 6 97'de malikane uygulaması hasları da içine alacak şekilde genişletildi. 1 1 8 " Malikane [leri] alanların çoğu " ise, " bulundukları kent[lerde] oturmayı yeğleyerek, malikanelerini gayri resmi mültezimlere ihale ettiler. . . . ikinci, üçüncü el iltizam­ lar bile söz konusu ol [du] . " 1 1 9 Bu hayat boyu iltizamların miras yoluyla geçerliği, kısa bir süre sonra kabul edildi. 1 8 . yüzyılın baş­ larında ise, İstanbul hükümeti, birçok eyaleti bir bütün olarak, o eyaletlerdeki bazı yerel güçlülere iltizama vermek zorunda kaldı. 1 20 Böylece, 1 8 . yüzyılda miri mukataa iltizamlarını malikane ola­ rak ele geçiren güçlü yerel aileler, Anadolu ve Rumeli'nin birçok bölgesinde merkeze karşı bağımsız sayılabilecek siyasi egemenlik alanları oluşturdu. Bu güçlü ayan ve derebeyi'lerinin, daha önceki dönemlerde merkeze karşı koymuş olan bürokrat-paşalardan en önemli farkları, yerel köklere sahip olmaları, paşalar gibi birkaç yıl içinde eyalet halkını soyup büyük servet biriktirme yoluna sapma­ dan, daha uzun süreli, daha dayanıklı sosyal ve siyasi güç kazan­ maya yönelebilmeleriydi. 1 8 . yüzyılın ikinci yarısında Anadolu'nun hemen hemen tamamın­ da ve Rumeli'nin birçok bölgesinde merkezin egemenliği sözde bir egemenliğe dönüştü. Batı Anadolu' da Büyük Menderes Vadisi'nden Marmara'ya kadar uzanan bölgede Karaosmanoğulları; Yozgat, Kayseri, Amasya, Ankara, Niğde yörelerinde Çapanoğulları; Trabzon, Samsun, Erzurum yörelerinde Canikli Ali Paşa ve oğulla1 1 8 Cezar, E. ( 1 986), 40-54; Tabakoğlu ( 1 98 5 ) 1 20-35 . 1 1 9 Cezar, E. ( 1 986), 34. 120 Genç ( 1 975 ); Cezar, E. ( 1 9 8 6 ) 32-40; Uzunçarşılı ( 1 944) 4 1 , ( 1 95 6 ) 438; Bowen ( 1 960) 778; Mortdmann ve Lewis ( 1 96 5 ) 206-7; Belin ( 1 8 6 5 ) 1 72-4, 225; 1 7. yüz­ yıldaki askeri ve mali değişikliklerin, 1 8 . yüzyılda yerel güçlülerin kendi bölgelerinde merkeze karşı adeta bağımsız askeri-sosyal-siyasi egemenlik sistemleri kurabilmeleri açısından etkilerinin bir analizi için bak. İnalcık ( 1 977), ( 1 9 8 0 ) .

63

64

CUMHURiYET DÖNEMiNİN iKTiSADi TARİHi (1923-1950)

rı, Doğu Anadolu' da Rişvanzadeler, Sivas yörelerinde Zaralızadeler, Divriği'de Karamahmudoğulları, Kemah çevresinde Sağırzadeler, Anadolu'yu paylaşmak için birbirleriyle çekişen büyük hane­ danlardı. Bunların altında, Muğla'da İlyasoğulları, Antalya'da Tekelioğulları, Isparta ve Eğridir'de Yılanlıoğulları, Payas ve Adana yörelerinde Küçükalioğulları, Trabzon'da Cemşitoğulları ve Şatıroğulları gibi ikincil ayan ve derebeyi aileleri vardı. 1 8 . yüzyılın sonlarına doğru İstanbul hükümetinin etkili siyasi denetim alanı, Bizans'ın son yıllarındaki gibi, İstanbul kentine ve Marmara kıyıla­ rına indirgenmişti. 1 2 1 Anadolu'daki siyasi yapılarda merkezci sistemlerin güçlenmesi, zayıflaması, çoklu yerel yapıların ortaya çıkması ve kaybolmasını, Bizans'tan başlayıp 1 9 . yüzyıla kadar varan zaman aralığının bütü­ nü içinde ele almanın analitik tarihçilik açısından önemli yararları vardır. Şöyle ki: 1 7. ve 1 8 . yüzyıllardaki değişiklikleri Osmanlı ön­ cesine bakmadan değerlendirmeye kalkışmak, olayı güçlü bir mer­ kezci yapının dağılması gibi gösterebilecektir. Halbuki, Osmanlı tarihini daha uzun bir dönemde ele alan bütüncü bir yaklaşım içinde ise, 1 7. ve 1 8 . yüzyıllardaki gelişmeler, 1 5 . ve 1 6 . yüzyıllar­ daki merkezleşmenin cılız kalması ve kararlı bir yapıya dönüşe­ memesi gibi görünecektir. 1 7. ve 1 8 . yüzyıllardaki bu görünüm, Anadolu'da bulunan toplumsal kuruluştaki belirlenmemişlik hali­ nin sürdüğüyle ilgili önermemizi teyid etmektedir. 1 .6.4. Yerli tüccar-tefeci sermayesi ve bunun Avrupa kapitalizmine bağımlılığı Osmanlı İmparatorluğu'ndaki gayrimüslim tüccar ve sarraf çev­ relerinin iktisadi güçleri, 1 6 . yüzyılda artmağa başladı. Padişah, sa­ ray mensupları ve kıdemli devlet görevlilerinin kendilerine ait has'la­ rı giderek daha çok iltizama vermeleri bunda önemli bir rol oynadı. Birçok eyalette toplam vergi alanlarının yarıdan fazlasını oluşturan 'padişah' ve 'ümera' baslarında vergi toplama işinin mültezimlere 121

Bak. bir önceki dip notunda belirtilen kaynaklar. Ayrıca bak. Tabakoğlu ( 1 9 8 5 ) , 2226; Sakaoğlu ( 1 984) 9-20, ( 1 99 1 ) 23-8; İlgürel ( 1 972 ) 63-74.

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINOAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

devri 1 5 30'lardan sonra iyice hızlandı. Büyük hasları kesime alan mültezimlerin hazineye büyük ölçekli peşin ödemeler yapmak zo­ runda olması, para sermayesinin Osmanlı İmparatorluğu'ndaki sos­ yo-ekonomik güç dengesinde önemli bir yer elde etmesini kolaylaş­ tırdı. 122 Toplumsal yapıdaki değişiklikler içinde binlerce küçük dirlik sahibinin tasfiye olması, 123 1 7. yüzyılda ömür boyu mültezimliğin, 1 8 . yüzyılda ise eyaletlerin birer bütün halinde mültezim-valilere bı­ rakılmasının yaygınlaşması, gayrimüslim tüccar-sarrafları daha da güçlendirdi. Bunlar ya mültezim olarak vergi-rant kaynaklarını ken­ dileri kesime alıyor, ya da Müslüman askeri gruplar ve ayan ve de­ rebeyleri arasından çıkan mültezimlerin üstünde, ellerinde tuttukları para fonları aracılığıyla iktisadi, hatta siyasi denetim kuruyorlardı. Urquhart'ın bu gelişmelerle ilgili ve o zamanlara ait ilginç gözlemle­ rini aktarmadan geçemiyorum. Valiler, eyaletlerin vergi gelirleri karşılığında İstanbul hüküme­ tine ödenen güvence akçesini sarraflardan borç alıyor, sarrafların bu borçlara uyguladığı yıllık faiz oranları % 25'in altına düşmü­ yordu. Sarrafı n akra bası o l a n bir mutemeti . . . valinin yanında bulunur . . . valinin bütün pa ra isleri sarrafın mutemetinin elinden geçerdi . . . eyaletin gelirlerini bu toplar . . . ürünleri üstünde ticaret yapardı . . . Böylece köpek balıklarına yapışan vantuzlu asalaklar gibi, her valiye bir mutemet asılır. .. valinin kaynaklarını denetler; onu, bir yanda daha ve daha çok şiddet ve yagmaya kışkırtır­ ken, öte yanda, yapılan talanın sadece küçük bir parçasını valiye bırakır­ dı . . .tarım vergilerini hasattan önce toplama yetkisini elde eder. .. zor d u ru m­ da kalan köylülere % 30 faizle borç verir, ürün lerini ucuza kapatırd ı . 1 24

Asıl güçlerini, aracılığını yaptıkları Avrupalı tüccarlardan alan Ermeni, Yahudi ve Rum İstanbul sarraflarından bazılarının ser-

1 22 Bak. Uzunçarşılı ( 1 954) 293; Genç ( 1 975 ) 233-4; Cezar, E. ( 1 9 8 6 ) 34-40. 123 1 5 60'larda 200.000'i bulan tımarlı sipahi sayısının 1 760'larda 20.000'e düştüğü gö­ rülmektedir. (Cin ( 1 96 9 ) 72- 9 ) . 1 24 Urquhart ( 1 8 3 3 ) 1 07- 1 1 .

65

CUMHURiYET DÖNEMiNİN İKTiSADi TARiHi (1923-1950)

veti, 1 8 . yüzyıl sonlarına doğru 1 m. sterlini bulmaktaydı. 1 25 Yerli gayrimüslim tacirler, 1 8 . yüzyıldan itibaren, Avrupa devletlerinin himayesine girerek, Osmanlı İmparatorluğu ülkelerinde sahip ol­ dukları 'imtiyazat'tan yararlanan Avrupalı tacirler gibi, ayrıcalık­ lı ticaret yapan beratlı tüccar haline geldiler. 1 26 Yerli gayrimüslim tacir-tefecilerin Osmanlı ekonomisinin kapitalist dünya piyasasına eklenmesi açısından yerine getirdiği temel işlev, Avrupalı tacirlerle bunların Osmanlı İmparatorluğu'ndaki nihai müşterileri arasında aracılık yapmak, Osmanlı ülkelerindeki tüketim ve üretim alanları­ nı kapitalist gelişme merkezlerindeki birikime bağlayan zincirlerin Osmanlı İmparatorluğu'ndaki başlıca halkalarını oluşturmaktı. Bir çok Müslüman, Türk tefeci-bezirgan ise, bu zincirlere, giderek daha çok gayrimüslimlerin aracılığıyla tutunmak zorunda kalıyordu. 127 1 .6.5 Avrupa'nın 1 7. ve 1 8. yüzyıllardaki iktisadi genişlemesinin Osmanlı İmparatorluğu'ndaki bazı etkileri Kapitalizm öncesi üretim güçlerine dayanan Osmanlı toplum­ sal kuruluşları ile İngiltere, Hollanda ve Fransa gibi hızla gelişen kapitalist ekonomiler arasında yeni ticaret ilişkilerinin kurulması, O smanlı toplumunun bazı yapılarını zayıflatan, çözmeğe başla­ yan sonuçlar doğurdu. Avrupa'da sanayi kapitalizminin gelişme­ sini yansıtan bu yeni ticaret, Anadolu ve Balkanlar'daki yapıların Avrupa'nın iktisadi gelişmesine bağımlı çevre alanlarına dönüşmesi açısından, daha önceki dış ticaretten daha etkili sonuçlara yol açtı. Osmanlı hükümeti Batı Avrupa'nın merkantil genişlemesi kar­ şısında niye bir hayli uyumlu, işbirlikçi bir tavrı benimsedi ? Bu sorunun Osmanlı dönemini Osmanlı öncesi ile bir bütün olarak ele alan bir yaklaşım içinde cevaplandırılması gereklidir. Bir kere, Bizans ve Selçuklu'daki merkezi siyasi yapıların, daha 1 1 . , 1 2. ve 1 3 . yüzyıllarda, Avrupa'daki ticaret sermayesi ve birikim odakları1 25 ibid. 1 26 Bağış ( 1 9 8 3 ) 1 7-38. 1 27 Bak. Belin ( 1 865) 263-4; Uzunçarşılı ( 1 94 9 ) 690- 1 ; İnalcık ( 1 96 9 ) 1 22-6; Braudel ( 1 966 c. 1 ) 723; Wood ( 1 93 5 ) 1 55; Du Velay ( 1 90 3 ) 47-54.

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHİNE BiR BAKIŞ

na karşı uysal bir tavrı benimsemeyi tercih ettiği, bu sonucu yara­ tan yapısal özelliklerle birlikte hatırlanırsa, teslimiyetçi politikayı Osmanlıların başlatmadığı, bu politikanın kökü çok eskilere inen belirli bir devlet, yönetici kadrolar ve iktisadi sınıflar sisteminin sonucu olduğu söylenebilir. 1 6 . yüzyıl Osmanlı'sına gelince, aşağıdaki sistematik gözlemleri öne sürmek yanlış olmayacaktır. Osmanlı sarayındaki önemli kim­ seler ve devlet görevlileri, üstündeki üretimin giderek ticarileştiği has'lardan sağlanan gelirlerle geçindikleri ve genişleyen Avrupa­ Osmanlı ticareti de ihracata yönelik üretim yapılan has'lardaki ge­ lirleri arttırdığı ölçüde, kendi çıkarlarını dış ticaretin genişlemesi ile birleştirmişlerdi. Bunların çoğu, sahip oldukları ticaret hanları, tefeci-bezirganlar aracılığıyla işlettikleri para fonları açısından da ticaret olgusuyla doğrudan çıkar bağları içindeydi. Ayrıca, Osmanlı İmparatorluğu'nda aşağı yukarı bütün tarım ve maden ürünleri ti­ caretinde söz konusu olan bürokratik karışmalar, tüccarların devlet görevlilerinden almak zorunda olduğu çeşitli izinler, ödenecek bir sürü resim, harç ve vergi de devlet görevlisi kesimlerinin ticaret­ ten nasibini ( ! ) almasını sağlıyordu.128 Avrupalı tüccarların, onların deyimiyle İmparatorluk'daki merkezi rüşvet borsası olan saraydan vali konaklarına varan çeşitli yerlerde dağıttığı rüşvetler, pahalı he­ diyeler karşısında görkemli ve çocuksu Osmanlı padişah ve paşala­ rının birer kukla gibi oynadığını gösteren örnekler sayısız gibidir. 1 29 Öte yanda, Avrupa-Asya ticaret yollarının Okyanuslara kay­ ması, Akdeniz havzasındaki ticaret etkinliği üstünde yaşayan Osmanlıları ürkütmüştür. O smanlıların 1 6 . yüzyılda Kızıl Deniz ve Basra Körfezi'nde Portekizlilere karşı askeri girişimleri, ticaret yollarındaki kaymalar karşısındaki rahatsızlıklarıyla ilişkilidir. Okyanus gemicil iği teknoloj isine sahip olmayan Osmanlıların Basra Körfezi ve Kızıldeniz dışındaki bazı deniz seferleri büyük bir başarısızlıkla bitmiş, Hindistan Orta Doğu ticaretinin hızla

128

1 6 . yüzyılda ve 1 7. yü:.:yılda Osmanlı merkezi hükümetinin yabancı tacirlerin Osman­ lı İmparatorluğu'ndaki ticari etkinliklerini kolaylaştırıcı, koruyucu politikası için bak. Faroqhi ( 1 9 8 6 ) . 1 29 Wood ( 1 93 5 ) passim; M u m c u ( 1 96 9 ) 1 55-62.

67

68

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARiHi (1923-1950)

Avrupalıların denetimine geçmesi karşısında askeri anlamda aciz kalan Osmanlılar, Akdeniz'in ticari canlılığını sürdürmek için, İngiliz, Hollandalı ve Fransızları yeni ödünlerle Doğu Akdeniz'e çekmeğe çalışmışlardır. 1 3° Kanuni'nin, " Avrupa'nın en büyük ser­ vetlerinden birinin başında bulunan . . . Avrupa kıtasının en önemli limanlarını, ticaret ve siyaset merkezlerini bir ağ gibi ören banka­ cılık şebekesi . . . [ve Hindistan ile Avrupa arasındaki ticareti elin­ de bulunduran bir denizcilik şebekesi[nin] sahibi olan, " İspanya kökenli Yahudi Yusuf Nasi ve halası Grasya'yı davet ederek İstanbul'a yerleştirmesi, il. Selim'in Yusuf Nasi'ye Ege' deki Nakşa ( Naksos ) adası dukalığını ve On İki Ada'nın yöneticiliğini verme­ si de, Osmanlıların Avrupa Asya ticaretine olan ilgilerinin önemli işaretlerinin başında gelir. 1 3 1 Avrupa-Osmanlı ticaretinin 1 6 . yüzyıldaki genişlemesiyle birlik­ te, bu ticaretin ülke bileşimi ve tabi olduğu rej imde de önemli deği­ şiklikler ortaya çıktı. Daha önceleri Venedik bandırası altında tica­ ret yapan Fransızlar 1 569'da Osmanlılardan kapitüler ayrıcalıklar aldılar. 1 5 8 1 yılında İngiltere'de Osmanlı İmparatorluğu'yla yapı­ lacak ticareti konu alan Turkey Company kuruldu . Daha sonraları Levant Company adını alan bu tekelci şirket aracılığıyla İngilizler de, 1 5 8 0 ve 1 5 83 yıllarında, Fransızlarınkine benzer ayrıcalıklar elde ettiler. Hollandalılar 1 6 1 2'de, Avusturyalılar 1 6 1 5 'te, İsveçliler 1 73 7'de, İki Sicilya Krallığı 1 740'da, Danimarkalılar 1 746'da, Prusyalılar 17 6 1 'de, İspanyollar 1 78 2 ' de ve Ruslar da 1 78 3 'te Osmanlı hükümetinden kapitülasyon diye bilinen ticaret ve yargı ayrıcalıklarını aldılar. 1 740 yılında ise Bab-ı Ali, o tarihe kadar her padişah değişikliğinde yenilenmesi gereken ayrıcalık antlaşmaları­ nın süresiz olarak geçerli olduğunu kabul etmek zorunda kaldı. 1 32 1 30 Akdeniz ticareti üstünde yaşayan öteki büyük güç olan Venedik'in de benzer girişim­ leri görülmüştür. Akdeniz ticaretini canlandırmak isteyen çabalar 1 6 . yüzyılda önemli ölçüde başarılı olmuşsa da, Akdeniz'in Avrupa-Asya ticaretinin başlıca kanalı olmak­ tan çıkmasını uzun dönemde önleyememiştir. Bak. Braudel ( 1 98 5 ) 468-9; Mughul ( 1 96 5 ) 3 7-47, ( 1 974); Braudel ( 1 96 6 c . 1 ) 542-70; Hess ( 1 970), ( 1 973); Özbaran ( 1 97 1 ) 5 1 -65; İnalcık ( 1 970b) 209- 1 5; Barkan ( 1 940b). 1 3 1 Alıntı, Nassi ( 1 99 1 ), 1 5 ; ayrıca bak. Cecil ( 1 94 8 ) . 1 32 İnalcık ( 1 970); Epstein ( 1 90 8 ) ; Sousa ( 1 93 3 ) ; Skilleter ( 1 977); Menage ( 1 9 8 0 ) , Burian ed. ( 1 952). Ayrıca bak . Bağış ( 1 98 3 ) 1 - 1 6 .

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESİ AÇISINDAN TÜRKiYE TARİHİNE BiR BAKIŞ

Bu kapitüler ticaret antlaşmaları Avrupalılara önemli ayrıca lık­ lar sağladı. Daha önce, yerli artizanal sanayiler girdi sıkıntısı çek­ mesin diye Osmanlı İmparatorluğu'ndan yapılacak tarım ürünleri ve diğer hammadde ihracatı üstüne konulmuş olan kısıtlamalar hafifletildi. İthalatta değer üstünden alınan gümrük resmi oranı % 5 'den % 3 'e indirildi. 'En çok yararlandırılan ulus (the most favou­ red nation) statüsünün, yani herhangi bir ülkeye verilen yeni bir ödünden bu statüden yararlanan bütün diğer ülkelerin de kendili­ ğinden yararlanmalarını sağlayan statünün bütün Avrupa ülkeleri­ ne tanınması ise, Osmanlı hükümetinin gümrük egemenliğini yitir­ mesine yol açtı. Bu arada İngilizler, 1 6 97 yılında, Mısır ve İstanbul arasındaki ticari taşımacılık tekelini de ele geçirdiler. 1 33 1 7. yüzyıl boyunca Osmanlı-Avrupa ticaretine İngilizler hakim oldu. Osmanlı ülkelerinde genellikle ham ipek, tiftik, pamuk ve meyan kökü gibi hammaddeler alıp, yünlü kumaşlar ve madeni eşyalar gibi mamul maddeler satan Levant Company tüccarlarının büyük karları, İngiltere' deki sermaye birikimine ve İngiliz merkan­ tilizminin gelişmesine önemli katkılarda bulundu. Osmanlı eko­ nomisi için 'arzı kıt talebi bol bir ekonomidir, bu nedenle elde tutmalıyız' diyen Colbert'in iktisat politikasıyla önemli atılımlar yapan Fransızlar ise, Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa'yla olan ticaretinde 1 8 . yüzyılda önem kazandılar. Öyle ki, 1 78 0'lere gelin­ diğinde, yılda 4,4 m. sterlinlik bir düzeye ulaşmış olan bu ticaretin beşte üçü Fransızların elindeydi. Fransızlar da Osmanlılara daha çok sanayi malları satıyordu. 1 8 . yüzyıl ortalarına ait belgelere göre İstanbul'a Avrupa ülke­ lerinden ithal edilen malların başında çeşitli pamuklu, yünlü ve ipekli dokumalar, aynalar, levha camlar, kağıt, bir kurşun ve kalay alışımı olan pewter ürünleri, çelik ürünler, kurşun, kürkler, şeker ve şekerlemeler, Osmanlı ülkelerinde yetişmeyen ağaçların kereste­ leri, İngiliz biraları, cıva, çeşitli ilaçlar, baharat, Hint çiviti, kahve geliyordu. İstanbul üstünden Avrupa ülkelerine ihraç edilen önemli mallar ise, deri ve köseleler, maroken deriler, sahtiyan, keçi kılı,

1 3 3 İnalcık ( 1 970) 1 1 84-5.

69

70

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARiHi (1923-1950)

deve yünü, balmumu, su geçirmez kumaşlar gibi bazı özel ince do­ kumalardı. 1 34 Ancak, Osmanlı İmparatorluğu'ndan Avrupa'ya 1 8 . yüzyılın sonlarında bile bazı dokumalar ve ipliklerin ihraç edilmek­ te oluşu, Osmanlı ekonomisinin mutlak bir hammadde ihracatçısı haline gelecek kadar kendi artizan sanayilerini henüz yitirmediğini göstermesi bakımından önemlidir. 1 35 1 8 . yüzyılda Avrupalı tacirle­ rin Osmanlı ekonomisine nüfuz etmeleri meselesi değerlendirilir­ ken gözden kaçırılmaması gereken önemli bir başka nokta daha vardır. Rusların Baltık'tan Akdeniz'e filo geçirip 1 770'de Çeşme' de Osmanlı donanmasını yakarak, 1 774 Küçük Kaynarca antlaşması ile Osmanlı devletini Karadeniz'i ve Boğazları Rus ve böylece diğer Avrupa ticaret gemilerine açmaya zorlamasına kadar, Osmanlılar Karadeniz ticaretini Avrupa gemilerine kapalı tutmuştur. İstanbul ekonomisinin gıda ürünleri, yakacak ve sınai hammadde gerek­ sinmeleri açısından özel öneme sahip Karadeniz iktisadi ilişkiler sisteminin, 1 8 . yüzyıl sonlarına kadar Avrupa endüstrilerinin ve ticaretinin rekabetinden büyük ölçüde korunarak devam etmiş ol­ ması dikkatten kaçırılmamalıdır. O smanlı İmparatorluğu'ndaki parasal servet sahibi çevrelerin dış ticarete yönelmesi 1 8 . yüzyılda iyice hızlandı. Mehmet Genç'in önemli araştırmaları, 1 700- 1 840 döneminde Osmanlı ekonomisin­ de sanayi üretiminin durağan bir görünümde olmasına karşın dış ticaretle uğraşan yerli servet sahiplerinin etkinliğinde dikkat çekici genişlemeler olduğunu ortaya koymuştur. 1 36 Bu dönemde büyük toprak sahipleri ve tarımsal üretim de giderek daha çok dış tica­ rete yönelmiştir. Makedonya ve Teselya gibi bazı bölgelerde " 1 8 . yüzyılın ikinci yarısında hububat üretiminin % 40'ı ve pamuk ve tütün üretiminin yarısından çoğu " nun ihraç edilmeye başlaması 137 bunu teyid etmektedir. 1 7. ve 1 8 . yüzyıllarda dışa bağımlı azgelişmişliğin Osmanlı İmparatorluğu'ndaki en önemli belirtisi, bir iki sadrazamın saman

1 34 135 136 1 37

Braudel ( 1 9 8 5 ) 4 7 1 . Wood ( 1 9 3 5 ) ; Issawi ( 1 966) 30. Genç ( 1 975 ) 259-9 1 . ibid., 260.

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

alevi gibi sönen tasarıları ve 111. Selim'in sonuç vermeyen girişim­ leri dışında, Osmanlı hükümetinin adeta bir kompradorlar hü­ kümeti gibi davranması ve Batı Avrupa'nın iktisadi çıkarlarının koruyucusu haline gelmesiydi. Bab-ı Ali, Avrupalı tüccarların çı­ karları yerli artizanal üreticiler ve esnafın çıkarlarıyla çatıştığında, kendi kullan aleyhine karar almaktan çekinmemiştir. 1 8 . yüzyıl­ da İstanbul esnafı Fransız kumaş ihracatçıları karşısında pazarlık güçlerini arttırmak için bir ortaklık kurunca, Fransızların şikaye­ ti üstüne Osmanlı hükümetinin bu ortaklığı dağıtması ve esnafı cezalandırması bunun önemli bir örneğidir. Fransız hükümetinin Osmanlı İmparatorluğu'nda Fransız ihraç mallarıyla rekabet ede­ bilecek yerli sanayi işletmelerinin engellenmesi için İstanbul'daki elçisine talimat verdiği de bilinmektedir. 1 38 Osmanlı Sarayı'nın bu dış ticaret politikasını değiştirme ihtiyacı duymasının tek önemli işareti, 1 8 . yüzyıl sonlarında III. Selim'in bazı girişimleri ile sınırlı kalmıştır. Türkiye'de çağdaşlaşma arayışlarını hızlandıran bu ince ruhlu sultan, yerli gayrimüslimlerin Avrupa devletlerinin himaye­ sine girerek iktisadi ayrıcalıklar elde etmesini sınırlamağa, saray çevresindeki varlıklı Müslümanları ise gemi yaptırıp dış ticaretle ilgilenmeğe teşvik etmeğe çalışmıştır. m O smanlı İmparatorluğu'nun genişlemekte olan kapitalist dün­ ya ekonomisi içindeki iş bölümüne, gelişme merkezlerinden sanayi ürünleri satın alan ve onlara ham maddeler satan bir çevre alanı olarak katılması 1 7. ve 1 8 . yüzyıllarda iyice belirginleşmiştir. Yerli sanayi için olumlu bir korumanın bulunmaması, böylece; yabancı sanayi ve yabancı ve yerli tacirlerin ticareti için bir koruma po­ litikası gibi iş görmüştür. .. [ Osmanlı] köylülügü yeni baskı-sömürü biçimlerine maruz bırakılırken ... [ Osmanlı] ekonomisinin ticaret kesimi genişlemiştir. 1 40

Osmanlı devletinin toplumsal içeriği, dayandığı ve yansıttığı 'dünya tasarımı', bu tasarımı olgusal olarak ayakta tutan ama aynı zamanda 1 3 8 Stoianovich ( 1 960) 258; Etat du Commerce du Levant en 1 784, 3 1 -2 . 1 3 9 Shaw ( 1 97 1 ) 1 78-9; Bağış ( 1 98 3 ) 3 9 - 8 6 . 1 4 0 Stoianovich ( 1 960) 263.

71

72

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARiHi (1923-1950)

bu tasarımın etkileri altında şekillenen siyasi merkez ve toplum ilişki­ leri içinde, Osmanlı hükümetinin, ticari etkinlikleri, Osmanlı uyruk­ larının zenginleştirilmesi anlamında bir 'iktisadi gelişme' meselesinin bir unsuru olarak görmesi söz konusu olmamıştır. Osmanlı ların 'bir Osmanlı ekonomisinin gelişmesi' meselesinin olmaması biçimindeki iktisadi siyasetleri, Osmanlıların denetimleri dışında meydana gelen uluslararası ticari gelişmelerin sonunda Osmanlı devletinin varlık ve hareket alanını sınırlayan siyasi sonuçları olmuştur. Ticaret alanında yabancılara Osmanlılar tarafından ta nınan kolay­ lıklar, [Osmanlı] egemenliginin başlıca çatlaklarından birini meydana geti rmiştir. [Avrupalı] büyük güçler, [Osmanlı] ekonomisinde oynadıkları büyük rolün bilincine varmaya başladıklarında . . . Batının ekonomik etkisi önce H ristiyan azınlıklar, son ra Yah u d i ler ve nihayet bizzat Türklerin üze­ rine uzanan siyasal bir etkiyle birleşmiştir. 1 4 1

1 . 7. Osmanlı İmparatorluğu'nun 19. ve 20. yüzyıllarda Avrupa kapitalizminin bir yarı-sömürgesi haline gelmesi 1 . 7. 1 . Osmanlı İmparatorluğu'nda yabancılar için engelsiz bir dış ticaret yapısına geçiş Osmanlı İmpa ratorluğu'nun dış iktisadi ilişkilerinde 1 9 . yüzyıl başlarında ortaya çıkan hızlı değişmelerin, kapitalist dünya ekono­ misinin bütünü içinde ele alınması gerekmektedir. İngiliz ekonomisinde gerçekleştirilen sanayi devrimi ile dünya yeni bir çağa girerken, İngiltere'nin dış ticaretindeki büyüme gi­ derek hızlandı . Bu ticaretin yıllık büyüme oranı 1 760- 1 790 ara­ sında % 1 , 8 'den 1 80 1 - 1 8 3 1 döneminde % 2,7'ye ve 1 83 1 - 1 8 6 1 arasında d a % 4,5'e çıktı. 142 1 8 . yüzyılın sonlarından itibaren İngiltere'nin kapitalist dünya pazarındaki çevre alanlarıyla olan iktisadi ilişkileri yaygınlaşmaya ve derinleşmeye başladı. Osmanlı 1 4 1 Mantran ( 1 9 8 6 ) c. 1 , 8 . 1 42 Deane ve Cole ( 1 962) 2 9 .

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

İmparatorluğu da İngiltere için yeni bir önem kazandı. İngiltere'nin Osmanlı İmparatorluğu'na yaptığı yıllık ihracatın değeri 1 8 . yüz­ yıl boyunca 250.000 sterlinin altında kalmışken, 1 8 1 2 yılında 3 1 1 .000, 1 820'de 78 8 . 000, 1 824'de 1 . 300.000, 1 8 30'da 2 . 700.000 ve 1 8 3 6 'da 3.700.000 sterline çıktı . Buna paralel olarak Osmanlı İmparatorluğu'ndan İngiltere'ye yapılan tarım ürünleri ve hammad­ de ihracatında da önemli artışlar oldu. 143 İşte İngiltere'nin Osmanlı İmparatorluğu'na yaptığı ihracatın değerinin 24 yılda I2 misli artmasına yol açan bu ticaret patlamasıdır ki, ticaretle ilgili eski Osmanlı kurum ve düzenlemelerinin piyasa ilişkileri açısından bir­ denbire engel sayılacak bir konuma düşmesine yol açmış ve 1 8 3 8 Balta Limanı Sözleşmesi'yle yeni kurum ve düzenlemeleri getirmiştir. 1 8 3 8 öncesinde, her biri kendi bölgesinde adeta bağımsız hare­ ket eden ayan ve paşaların, genişleyen ticaretten kendi nasiplerini almak için birtakım keyfi davranışlara başvurduğu görülmekteydi. Uluslararası ticarette mal akımlarına rastgele vergi, resim ve harç koymaları, binbir vesile yaratarak rüşvet almaları, piyasa ilişkile­ rine belirsizlik getiren yasaklama ve karışmalara başvurmaları bü­ tün yabancı tacirleri, bu arada özellikle İngilizleri rahatsız ediyor­ du. Osmanlı İmparatorluğu'ndaki siyasi kararsızlık, idare yapısının darmadığınık durumu, can ve mal güvenliğine ve böylece ticarete yönelik bir tehdit gibi görülüyordu. Bir İngiliz gözlemcisinin ifade­ siyle, ülkeye can ve mal güvenliği getirildiği takdirde bu geniş im­ paratorluktaki halkın bütün dikkati tarıma çevrilebilir ve böylece Osmanlı İmparatorluğu " İngiliz sanayi ürünleri için . . . en büyük pa­ zar " haline gelebilirdi. 1 44 1 774'den sonra Kırım'ı işgal eden, Osmanlı İmparatorluğu'nu parçalamaya yönelik en büyük baskının kaynağı haline gelen Rusya da Karadeniz' de ciddi bir ticari varlık haline gel­ menin yollarını arıyordu. Rusların 1 829 Edirne Antlaşması'yla bir­ takım serbest ticaret ayrıcalıkları elde etmesi, bunların güneye sark­ masını endişeyle izlemekte olan İngiltere'yi iyice tedirgin etmişti. 145

1 43 Bailey ( 1 942) 74; Wood ( 1 9 3 5 ) 1 93 . 1 44 Urquhart ( 1 8 3 3 ) 1 -2, 1 4 1 . 1 45 1 829 Osmanlı-Rus ticaret antlaşmasının, 1 83 8 Osmanlı-İngiliz antlaşmasına örnek olduğu söylenebilir. Bak. Puryear ( 1 93 5 ) ; Issawi ( 1 980) 74.

73

74

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARiHi (1923-1950)

Bu genel konjonktür içinde 1 8 3 8 Sözleşmesi'ne varan gelişmeleri hızlandıran olay, Mısır' da Mehmet Ali Paşa'nın giriştiği sanayileşme hamlesi oldu. Sözde Osmanlı Padişahı'nın Valisi olan, fakat gerçekte Mısır'da bağımsız ve etkili bir devlet gücü kuran Mehmet Ali Paşa, bu gücü kullanarak getirdiği bir dizi koruyucu önlemle, bazı tüketim malları ve bunların üretimi için gerekli olan makine ve teçhizat sana­ yiini kurmaya çalışıyordu. 1 8 30'larda, yapılan yatırımların toplamı 1 2 m. sterlini, fabrikalarda çalışan işçi sayısı da 30 bini aşmıştı. 1 4 6 Mehmet Ali Paşa'nın sanayileşme atılımının, bir İngiliz kaşif ve eski Mısır uygarlığı uzmanınca 1 840'ta yapılan bir değerlendirilmesi, 1 9. yüzyıl Avrupa'sının sınai kuruluşlarına benzer kuruluşları kurmak için gereken özel sermaye birikiminin ortaya çıkmamış olduğu top­ lumlarda, sanayileşme hamlesinin başlatılmasında devlet eliyle sınai işletme kurma ve yönetme anlamında 'devletçilik'e başvurulmasıyla ilgili bir hayli erken bazı tespitler olarak ilgi çekicidir. İ ma lathaneler ortaya çıkartıl m ı ş . . . ve Avrupa' dakilerin aynısı olan makinelerle donatılmıştır, . . . ve eger pamuklu [iplik ve kumaş] ve bazı diger [sanayi malları] imalathaneleri n i n kurulması için yapılan harcama­ lar Mısır gibi bir ülkenin kaynakları n ı aşmışsa ve bir tarım ü l kesi ni bir ima latçı ü lke haline geti rmeye [yönelik] gayretlerinde hata ya pmışsa ve eger böylece halkı inciten tekel leri [kurmak zoru nda ka lmışsa] ka lkın­ ma kta olan bir ülkedeki birçok başka reformcu nun da [yaptıgı] orta k bir hatayı yapmış olmaktan ötürü hoşgörü talep edebilir . . . . Bu kuruluşları meydana getirmeseydi başka hiçbir kişi bunların kuruluşunu üstlenmek için yeterli girişime sahip olmuş olmayacaktı . . . . Tekellerin bizim ü l kemiz­ de ve diger bazı Avrupa ü l kelerinde sadece kısa bir süre önce ortadan kal ktıgı da hatırlanılabilir. 1 47

Osmanlı merkezi hükümetine karşı ayaklanan Mehmet Ali, 1 8 3 0 yılında Girit'i, 1 8 8 3 'de Suriye'yi işgal etti. Mehmet Ali'nin 1 4 6 Ali Al Giritli ( 1 952) 390-5; Hobsbawn ( 1 962) 2 1 6 . Mehmet Ali Paşa'nın 'devletçi' sanayileşme politikasına kaynak sağlama açısından önem taşıyan tarım politikası için ayrıca bak. Rivlin ( 1 96 1 ) . 1 4 7 Sir J. Gardner Wilkinson ( 1 840) Three letters on the policy of England towards the Porte and Muhammed Ali ( Landon: John Murray) 36-7.

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

İstanbul'u ele geçirmesini önlemek için Padişah'ın Ruslardan yar­ dım alması ise, Doğu Somnu'nun İngiltere için can alıcı bir önem kazanmasına yol açtı. Orta Doğu'da güçlü bir sanayi kurma yoluna giren, güçlenmiş bağımsız bir devletin ( Mısır ) ortaya çıkması, ya da bu bölgenin Rus denetimine girmesi olasılıkları karşısında, İngiltere hüküme­ ti, daha çok İngiliz etkisi altında kalabilecek bir Osmanlı dev­ letini desteklemeye yönelik yeni bir politika oluşturdu . Böylece Anadolu, Balkanlar ve Arap ülkeleri İngiltere'nin siyasi etkisi ne­ deniyle rekabet üstünlüğüne sahip olduğu bir ticaret arenası hali­ ne gelecekti. Bu politika, Mehmet Ali'ye haddini bildirmek, rahat­ sız edici Rus himayesinden kurtulmak, ve siyasi varlığını sağlam bir dış desteğe dayamak isteyen O smanlı padişahı ve hükümetinin de işine geldi . 1 48 O smanlı İmparatorluğu'nu engelsiz bir dış ticarete açan geliş­ meler karşısında, yerli varlıklı çevrelerin bakış açıları da önemlidir. Yabancı çıkarlarla zaten yüzyıllar sürmüş bir uyuşma tarihi için­ den gelmekte olan pazara yönelik büyük toprak sahipleri ve yer­ li aracı sınıflar, 1 8 3 8 'de başlayan çağı adeta sevinçle karşıladılar. Daha 1 820'lerde, bir Türk toprak beyinin, "Dış ticareti, olanaklı olan her yolla desteklemek ve kolaylaştırmak, akıllı bir hükümetin görevidir. Çünkü arazilerimize değer veren ve hasatlarımızı servete dönüştüren tek şey dış ticarettir" 149 demesi, Osmanlı hükümetinin 1 8 3 8 'de İngilizlere geniş ayrıcalıklar vermesinin ardında sadece dış politika endişelerinin bulunmadığını, yerli varlıklı çevrelerin serbest ticarete açılmakla kendi çıkarlarını da gözettiklerini belir­ ten önemli bir örnektir. Büyük topraklılar dışında, Avrupalıların Doğu Akdeniz ve Karadeniz'deki ticaret ve taşımacılık etkinlik­ lerini tamamlayıcı girişimlerde büyük başarı kazanan Rum gemi sahiplerinin de1 5 0 dış ticaret üstündeki kısıtlamaların kaldırılma148

İngiltere'nin Mehmet Ali olayı karşısındaki iktisadi rahatsızlıkları için bak. Bailey ( 1 942) 1 20; Puryear ( 1 93 5 ) 35-45. 149 Urquhart ( 1 8 3 3 ) 200. 1 50 Rumların 1 8 1 6'da toplamı 1 54.000 tonu bulan 615 ticaret gemisine sahip oldukları, özellikle Rum ticaretinin taşınmasında bu sıralarda adeta bir tekel oluşturdukları bi­ linmektedir. Bak. Papadopoulos ( 1 972 ) 28-44; zikreden Issawi ( 1 9 8 0 ) 1 54.

75

76

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARiHİ (1923-1950)

sından yana oldukları anlaşılmaktadır. Ki Rum deniz tacirleri ve gemicileri, Fransız tacirlerin ve gemicilerin Doğu Akdeniz'de sa­ hip oldukları önemli yeri, 1 793 - 1 8 1 5 arasında, önce Fransız dev­ riminin yol açtığı çalkantılar sonra Napolyon savaşları nedeniyle kaybetmesinin yarattığı boşluğu doldurmuş, 1 9 . yüzyıl başlarında Akdeniz'de önemli bir iktisadi güç haline gelmişlerdi. ı s ı Osmanlı hükümeti adına görüşmeleri sürdüren heyette zengin bir Rum'un, Samos Adası Prensi'nin bulunması, ilgi çekicidir. 1 52 1 8 3 8 İngiliz-Osmanlı Ticaret Sözleşmesi'yle Osmanlı İmpa­ ratorluğu'nun kapitalist dünya piyasası ile bütünleşmesinde yeni bir dönem başladı. Osmanlı hükümetinin birkaç yıl içinde Fransa ve diğer Avrupa hükümetleriyle benzer sözleşmeler yapmasıyla da Osmanlı ekonomisi, sadece İngiltere'de değil bütün Avrupa'daki sanayi birikimi için açık pazar haline geldi. 1 8 3 8 Sözleşmesi'yle Osmanlı hükümeti, yed-i vahit ve ben­ zeri uygulamalardaki tekelci karışmaları kaldırmayı üstleniyor, Osmanlı ülkelerinde iş yapan yabancıları, malların imparatorluk içindeki hareketinden alınan oktruva resmi ve bütün diğer resim, harç ve benzeri ödemelerden bağışlıyordu. Yabancılar ithalatın de­ ğeri üstünden % 5 ve ihracatın değeri üstünden % 12 oranında gümrük resmi ödeyecekti . Bu oranlar ancak sözleşmeye taraf olan­ ların ka rşılıklı anlaşması ile değiştirilebi lecekti . Osmanlı hükümeti bunu kabul etmekle gümrükleri üstündeki egemenliğinden vaz­ geçiyordu. Sözleşme, yabancıların Osmanlı İmparatorluğu'ndaki kapitüler hukuk düzenlerini pekiştiriyor, Osmanlı vergileri ve ya­ saları karşısında yabancılara Osmanlı uyruklarına göre sayısız ay­ rıcalıklar tanıyan ikili bir yapıyı kurmuş oluyordu. ı s 3 Bu sözleşme, İngiliz donanmasının gözdağı veren girişimleri­ nin desteğiyle Mısır'a da uygulandı. Böylece Mehmet Ali Paşa'nın başlattığı ilgi çekici sanayileşme denemesi sona erdirilmiş oluyor­ du. 1 54 151 152 153 1 54

Braudel ( 1 98 5 ) 480- 1 . Puryear ( 1 93 5 ) 1 23 . Ayrıca bak. Urquhart ( 1 93 3 ) passim; Stoianovich ( 1 960) 273-6. Sözleşmenin İngilizce metni ve günümüz Türkçesine çevirisi için bak. Ürünlü ( 1 975 ) . Puryear ( 1 93 5 ) 9 1 - 1 00; Temperley ( 1 93 6 ) 1 0 7-37; Owen ( 1 969) 65-7 1 .

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

1 . 7.2. Dış ticaretin genişlemesi Osmanlı İmparatorluğu'nda yabancılar için engelsiz bir dış ti­ caret rejiminin yerleştirilmesi, buharlı gemi taşımacılığındaki geliş­ melerin etkileriyle birleşince, Osmanlı-Avrupa ticaretinin hacmin­ de büyük bir patlamaya yol açtı . Avrupa ve Afrika'daki birçok bölgenin İmparatorluk'tan ayrılmasına karşın, Osmanlı-Avrupa ticaretinin toplam değeri 1 78 3 'deki 4,4 m. sterlinden 1 8 5 0'lerin başında 1 8 m. sterline ve 1 9 1 l 'de 70 m . sterline yükseldi. Tablo 1 . 1 'de, Pamuk'un, Osmanlı İmparatorluğu'nun ihracat ve ithala­ tının değeri ve başlıca ülkelere dağılımı hakkındaki hesaplamaları özetlenmiştir. Ancak Pamuk dönem sonu için resmi Osmanlı ista­ tistiklerine dayandığı ve bu istatistikler, aşağıdaki notta açıklanan eksik saymaları yansıttığı için, gerçek artışları olduğundan bir öl­ çüde daha az göstermektedir. Bunun için, 1 8 3 0-32 ile 1 90 9- 1 1 ara­ sında Osmanlı dış ticaretinin değerinde meydana gelen artış, tablo­ dan çıkan, ihracat için 6,8 katlık ve ithalat için 9,4 katlık artıştan daha fazlaydı. Bu artış oranları cari fiyatlarladır. Sabit fiyatlarla yapılan dış ticaret hacmi hesaplamaları ise, 1 840- 1 9 1 3 arasında ihracatın 1 0 kat, ithalatın ise 12 kat arttığını göstermiştir. ı s s Osmanlı dış ticaretindeki en büyük yeri Birinci Dünya Savaşı'na kadar İngiltere işgal etti . Öte yanda Osmanlı İmparatorluğu da bir ara ( 1 8 50'lerde ) İngiltere'nin toplam dış ticaretinde üçüncü sırayı işgal etti . Fransa ve Avusturya'nın Osmanlı dış ticaretindeki payla­ rı da önemliydi. 1 9 . yüzyıl sonlarına doğru ise Almanya ve İtalya ön sıralara geçmeğe başladı . 1 5 6 1 5 5 Pamuk ( 1 984) 24. 1 56 Yu k a rd a k i sterl i n değerleri 1 9 . yüzyıldaki altın sterlin birimiyle ifade edilmektedir. Ubicini ( 1 856) 354-6; Bailey ( 1 942) 74; Issawi ( 1 966) 30'daki verilerden hesaplan­ mıştır. 1 9 1 1 yılı için resmi Osmanlı istatistikleri 64 m. sterlinlik bir değer vermektedir. Ancak bu istatistiklerde tütün, tuz ve şarap ihracı ile askeri ithalat ve ayrıcalıklı ya­ bancı şirketlerin yaptığı ithalat gösterilmemiştir. Tütün, tuz ve şarap ihracatı toplamı 6 7 m.'a yükseltmektedir. Öte yanda Osmanlı istatistiklerinin Osmanlı İmparatorlu­ ğu'yla ticaret yapan ülkelerin istatistikleri ile kıyaslanması, Osmanlı ihracatının değe­ rinin Osmanlı istkatistiklerinde eksik gösterildiğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle Osmanlı resmi yayınlarındaki ticaret açığı da abartılmıştır. Bak. Earl ( 1 924) 1 04-5; Eldem ( 1 970) 1 83-7; Sönmez ( 1 970) 1 1 4-5; Aybar ( 1 939) passim.

77

78

CUMHURİYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARiHi (1923-1950)

Tablo 1 . 1 . Osmanh ihracat ve ithalatımn cari deOeri ve başhca ülkelere daOıhmı Yıllar

İhracat Ü lkelerin eaxları,

% (il

mil.

1 830-2

Sterlin

= 1 00 (2 1

1 8 3 0-02

4

1 00

13

14

2

31

13

1 840-02

5

1 37

20

17

2

29

10

1 8 50-02

9

232

20

16

28

8

1 860-02

12

3 26

24

30

l

17

10

1 8 70-02

19

510

27

25

o

14

15

1 8 8 0-02

15

400

24

28

l

6

14

1 8 90-02

18

471

26

25

4

6

4

1 900-02

20

534

26

19

7

8

4

1 909- l l

26

682

18

14

ll

8

4

İngiltere

Fransa

Almanya

Avustur.

Rusya

İthalat Ü lkelerin eaxları,

1 8 3 0-3 2

mil.

1 830-2

Sterlin

= 1 00 ı 2ı

4

1 00

19

10

İngiltere

Fransa

% (IJ

Almanya

Avustur.

Rusya

3

17

31

1 840-42

6

1 42

29

9

5

22

17

1 8 50-5 2

10

238

26

9

10

26

14

1 8 60-62

13

323

27

12

10

17

12

1 8 70-72

22

560

32

12

14

13

9

1 8 80-8 2

15

3 85

45

12

2

12

10

1 890-92

19

480

36

12

10

10

10

1 900-02

20

500

30

10

10

15

10

1 909- l l

38

943

24

8

14

14

9

(1 1

(2)

Pam u k, Almanya'nın siyasi birliginin kuru l masından önceki yıllar için degerleri, Avusturya'dan Osmanlı İ mpa ratorl ugu'na geçen transit ticaretin % 80'ini, daha sonra bu birligi oluşturacak olan alanların Osmanlı İ m paratorlugu'yla tica reti sayarak hesaplamıştır. E ndeks degerleri Pamuk'un yüzbinler hanesine ifade edilmiş sterlin degerleri nden hesaplanmıştır.

Kaynak: S. Pam u k ( 1 9 84), 30- l .

79

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

Tablo 1 .2 Bazı önemli ürünlerin ihrac miktarları, 1 88 5- 1 909 ( 1 000 ton) 1 885

1 890

1 895

1 900

1 905

1 909

Tütün

1 1 ,5

1 3 ,4

1 1 ,8

1 7, 8

2 1 ,6

3 1 ,8

endeks 1 8 8 5 = l 00

1 00

1 16

1 02

1 55

1 87

2 76

75,3

5 2,4

84,0

52,2

76,6

5 8,7

1 00

70

1 12

69

1 02

78

0,46

0,5 7

0,75

0,77

1 ,0 2

1 ,5 2

1 00

1 25

1 64

1 68

255

334

0,73

0,93

1 ,35

1 ,25

2,35

1 ,07

endeks 1 8 8 5= 1 00

1 00

1 27

1 85

1 72

32 1

1 47

Fındık

1 2, 3

8,2

1 4, 1

8,2

1 4, 7

1 4, 3

Kuru üzüm endeks 1 8 8 5 = l 00 H a m ipek endeks 1 8 85= l 00 İpek kozası

endeks l 8 8 5 = l 00

1 00

67

1 15

67

1 20

1 17

Pam u k

1 0,5

6,3

1 1 ,4

1 2,0

1 0,9

1 8, 7

endeks 1 8 85- 1 00

1 00

60 l l l by

1 08

1 14 by

1 03

1 78

1 1 ,7

1 3,4

585

669

2 2, 3

1 7, 7

638

507

1 2, 9

1 5,3

322

382

Simli kurşun madeni

2,0

endeks 1 8 8 5� l 00

1 00

Krom madeni

3,5

endeks l 8 8 5 = 1 00

1 00

Boraks madeni

4,0

endeks 1 8 85= l 00

1 00

4,6 230

by

8,8

by

25 1 by

6,0 1 50

by

( l ) Bilgi yok Kaynaklar: Aybar ( 1 93 9 ) ; Ökçün ( 1 969); Eldem ( l 9 70) 'deki verilerden hazırlanmıştır.

Osmanlı dış ticaretinin mal yapısına baktığımızda 1 8 3 8 'den sonraki dönemde ortaya çıkan değişmeleri de şöylece özetleyebiliriz. Osmanlı İmparatorluğu'ndan yapılan tarım ürünleri ihracatı, özellikle, İngiltere'de yerli tarım ürünlerini ithalata karşı koruyan Corn Laws'un 1 846 yılında kaldırılmasından sonra hızlan-

80

CUMHURiYET DÖN EMiNiN iKTiSADi TARiHi (1923-1950)

dı. Osmanlı İmparatorluğu'nun İngiltere'ye hububat ihracatı 1 840'lardan önce ihmal edilebilecek kadar az iken, 1 8 60 yılında 3 m . sterlinlik bir değere sıçradı. Hububat, 1 8 60 yılında İngiltere'nin Osmanlı İmparatorluğu'ndan yaptığı ithalatın değerinin % 5 5 'ini oluşturuyordu . Fransa ise, bu dönemlerde daha çok ham ipek bö­ ceği kozası ithal etmiş, Osmanlı İmparatorluğu'ndan Fransa'ya ih­ raç edilen bu malların değeri 1 8 6 0 ' da 3 m. sterlini aşmıştı . 1 57 Eldem'in sabit fiyatlarla yaptığı hesaplamalara göre Osmanlı ihracatının gerçek hacmi 1 8 8 5 - 1 9 1 1 döneminde % 70 oranında genişlemiştir. Bu dönemde başlıca ihraç ürünleri toplam ihracat değerindeki önem sırasına göre, tütün, kuru üzüm, ham ipek ve ipek kozası, fındık, pamuk, işlenmemiş madenler, arpa, işlenmemiş tiftik ve yün ve afyondu. 1 58 Tablo 1 .2 'de bazı önemli ürünlerin ih­ raç miktarlarında 1 8 8 5 - 1 909 arasında meydana gelen değişmeler gösterilmiştir. Bu tabloda, kuru üzüm dışındaki tarım ürünlerinin ihraç mik­ tarlarında önemli artışlar olduğu, maden ihraçlarının ise daha da hızlı arttığı görülmektedir. Ne var ki, Osmanlı İmparatorluğu'nun ithalatı ihracatından çok daha hızlı genişlediği için, Osmanlı dış ticaretinde büyük açık­ lar görülmeye başlandı . Hakkında daha çok bilgi sahibi olduğu­ muz için İngiltere'yle olan ticareti ele alırsak, İngiltere'den yapılan ithalatın değeri 1 8 36 yılında 3 , 7 m . sterlinden 1 8 52 yılında 8 , 5 m. sterline yükselirken; aynı dönemde İngilterc'yc yapılan ihraca­ tın değeri ise 1 m. sterlinden ancak 2,3 m. sterline çıkmıştı . 1 825 yılında İngiltere'den 3,5 m. metre pamuklu kumaş ithal edilmiş­ ken, bu miktar, 1 8 3 5 'de 1 6 , 1 8 5 0'de 2 8 , 1 8 8 0'de 3 1 8 m. metreyi buldu. Pamuklular İngiltere'den yapılan ithalat değerinin, 1 825 ve 1 8 6 0 yıllarında % 80'ini, 1 8 8 0'de ise % 74'ünü oluşturmaktaydı. Geri kalan ithalatın büyük kısmı, gümüş çatal bıçak takımlarından tutun da peksimet ve tereyağına kadar geniş bir tüketim malla­ rı çeşnisi sergilemekteydi. Yatırım malları 1 825- 1 860 döneminde toplam ithalat değeri içinde ancak % 3 ile % 4'lük bir yer tutmak157 Eldem ( 1 970) 1 82-3. 1 5 8 ibid., 1 82-3.

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINOAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

taydı. Bu ithalatı yapan da, genellikle, Osmanlı İmparatorluğu'nda çalışmakta olan ayrıcalıklı İngiliz demiryolu şirketleriydi. Daha sonraki yıllarla ilgili Osmanlı istatistikleri ise, toplam ithalat de­ ğerinin 1 8 78 yılındaki 1 8 m. sterlinden, 1 900 yılında 22, 1 9 1 1 'de ise 41 m. sterline çıktığını; buna karşılık toplam ihracat değerinin 1 8 78 'de 8 m. sterlinden 1 90 0 yılında 15 ve 1 9 1 1 yılında 26 m. sterline yükseldiğini göstermektedir. Dokumalar ve giyim eşyaları­ nın toplam ithalat değeri içindeki payı 1 905 'de % 36, 1 9 1 3 'de % 3 1 ; gıda ürünlerininki, sırasıyla, % 32 ve % 3 5 ; yatırım mallarının payı ise % 10 ve % l l 'di . 1 59 Osmanlı İmparatorluğu'nun dış ticaretinde 1 9. yüzyılda ve 2 0 . yüzyıl başlarında meydana gelen gelişmelerle ilgili önemli gözlemler birkaç noktada toplanabilir. ilk olc.rak, ihracat gelirlerindeki artı­ şın, bırakınız yatırım malları ithalatını, tüketim malları ithalatının tümünü bile karşılayamamış olması dikkat çekmektedir. Ticaret dengesindeki açıklar, 1 8 5 0'lere kadar, daha çok altın ve gümüş ih­ racıyla, 1 8 54'den sonra ise Avrupa metropollerinden yapılan borç­ lanmalarla karşılanmıştır. Böylece Osmanlı İmparatorluğu'nun ka­ pitalist dünya ekonomisindeki merkezlere olan sanayi ve ticaret bağımlılığına, bir de mali bağımlılık eklenmiştir. İkinci olarak, ithal edilmiş tüketim mallarına yönelik harcama­ lardaki artışlar, çok büyük ölçüde saray çevresinden ve Tanzimat'la birlikte yaratılan 'yeni' Osmanlı bürokrasisinin üst kademelerinden kaynaklanmıştır. Sultan Mahmud ve Abdülmecid gibi 'Batılılaşmacı' padişahların, Mustafa Reşit ve Ali Paşalar gibi Tanzimat'ın önde gelenlerinin en başarılı oldukları 'Batılılaşma' türü, bağdaş kurulup yemek yenilen bakır sinilerin yerine, Fransa'dan ithal edilen göste­ rişli yemek odası takımlarını kullanmaya başlamak gibi, tüketim ka­ lıplarını değiştirmek ve gösterişsiz Topkapı Sarayı'ndan Avrupa'dan alınan borçlarla yaptırılmış görkemli Dolmabahçe Sarayı'na taşın­ maktı. 1 809 ve 1 8 80 yılları arasında Boğaz kıyılarında altı büyük saray yapıldı. Bunların en büyüğü olan Dolmabahçe'nin maliye159

Bailey ( 1 942) 74, Appendix il, tablo 1 -7; Farley ( 1 8 6 3 ) 62; Annual Statement of the Trade of the United Kingdom 1 884, 2 1 6; Eldem ( 1 970) 1 8 1 , 1 8 6; Issawi ( 1 9 8 0 ) 861 00; Pamuk ( 1 984) 1 4 1 -2 .

81

82

CUMHURiYET DÖNEMİNİN İKTİSADI TARiHi (1923-1950)

ti 3 m. sterlini aştı. Saray ve çevresi öyle bir 'tatlı hayat' ve 'Batı tipi' debdebe yarışına girdi ki, Padişah'ın kızlarından birinin 1 8 5 0 yılında yapılan düğününde 2 m. sterline yakın para harcanabil­ di. 1 60 'Yeni' Osmanlı bürokrasisinin üst kademelerindekiler yüksek maaşlarla beslenmekteydi. 1 9 . yüzyıl sonlarında nazırlara yılda 5 .000 ile 8 .000 altın lira arasında maaş ödendiğini, altının şimdiki ( Ocak 1 994 ) değerinden hareket edildiğinde bunun bugünkü pa­ rayla 4 3 5 . 000 ile 695.000 dolar arasında harcanabilir gelir ifade ettiğini düşünürsek, Osmanlı sarayıyla tüketim yarışına giren üst bürokratların İstanbul'daki tüccar ve bankerler için ne denli yağlı müşteriler haline geldiği kolayca anlaşılır. 1 6 1 E n çok tüketim kalıp­ ları ile 'Batılılaşmış' olan Saray ve Bab-ı Ali çevreleri, Batı Avrupalı kapitalistler ve onların Türkiye' deki uzantısı gayrimüslim tüccar ve bankerler ile binbir çıkar ilişkisine girmiş; düşük verimlilikli bir ta­ rım ekonomisinin sırtında sorumsuz bir israf kesimi oluştururken, İmparatorluk'taki iktisadi kaynakların Batılı çıkarlara peşkeş çekil­ mesini kolaylaştıran bir ortam yaratmıştır. Üçüncü olarak, kentsel dış ticaret kesimi ile kırsal tarım kesi­ minin giderek birbirinden koptuğu, her ikisinin de kapitalist dün­ ya ekonomisinin merkezleri ile ayrı ayrı eklemleştiği görülmek­ tedir. Öyle ki, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki İstanbul, Selanik, İzmir, Tra bzon, Beyrut gibi önemli sahil kentleri ekmeklik unları için dahi ithalata bağımlı hale gelmiştir. Osmanlı ekonomisinde oluşan bu ikilikli (dualistic) yapı, tarım ile kent kesimleri arasında tamamlayıcı iç pazar ilişkilerinin gelişmesini uyarmamış, aksine engellemiştir. Dördüncü olarak, 1 820'ler ile 1 8 5 0'ler arasında Osmanlı dış ti­ caretinin hacminde, mamul mallar ( özellikle pamuklular) ithalatının ve tarım ürünleri ihracatının hızla artması şeklinde meydana gelen ilk patlama, dış ticaret hadlerinin Osmanlı ekonomisi lehine önem­ li ölçüde değişmesi sonucunu getirmiştir. İngiltere'nin ihraç ettiği pamuklu kumaşlar, 1 8 1 9-2 1 ile 1 849-5 1 arasında, ortalama birim 1 60 İstanbul ( 1 967) 1 2 1 4/35, 1 2 1 4/54-5; Du Velay ( 1 903) 1 24. 1 6 1 Eldem ( 1 970) 220- 1 ; Morawitz ( 1 902) 23-4; Du Velay ( 1 903) 1 54; Cumberland ( 1 924) 390.

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

fiyat açısından % 70 oranında ucuzlamıştır. İngiltere'nin Osmanlı İmparatorluğu'ndan ithal ettiği malların fiyatlarında bu dönemde bu denli bir düşme görülmemektedir. 1 62 Bu nedenle bu arada Osmanlı dış ticaret hadlerinin önemli ölçüde iyileştiği kesinlikle söylenebilir. Dış ticaret hadlerindeki bu değişmenin Osmanlı ekonomisi üzerinde iki ters yönlü etkisi olmuştur. Mamul malların (özellikle pamuklu­ ların ) tarım malları satın alma gücünün düşmesi, biraz sonra da değinileceği gibi, çok düşük işgücü verimlilikleriyle çalışan gelenek­ sel Osmanlı el tezgahı endüstrilerini çökertirken, tarım mallarının mamül malları satın alma gücünün yükselmesi, Osmanlı tarımının genişlemesini teşvik etmiş, pazara yönelik üretimin daha önemli ol­ duğu bölgelerde hem büyük arazi sahiplerinin hem de köylü ailele­ rinin refahını arttırmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nda 1 9. yüzyılda genel nüfus artışı ve şehirleşmenin açıklanmasında bu ikinci etki de aşikar bir şekilde hesaba katılmalıdır. Beşinci olarak Osmanlı İmparatorluğu'nun bir serbest ticaret bölgesi haline gelmesi, bu imparatorluğun ekonomisini dünya piya­ sasındaki konj onktüre! dalgalanmalarından çok daha hızlı bir şekil­ de ve çok daha büyük ölçekte etkilenir hale getirmiştir. Pamuk'un incelemesi, Osmanlı dış ticaretinin hacmindeki dalgalanmaların, evrensel konjonktürleri yakından izlediğini ortaya koymuştur. 1 63 1 . 7.3 . Dış ticaretteki genişleme ve Osmanlı sanayii Dış ticaretteki hızlı genişlemenin Osmanlı sanayiinde yarattı­ ğı en büyük yıkıntı kumaş üretiminde görüldü. İthal mallarının ucuzluğu karşısında binlerce pamuklu tezgahı terkedildi. İpekli ve yünlü dokuma sanayiinde de önemli gerilemeler oldu. Geleneksel tekniklerle çalışan el tezga hı sanayii ndeki çöküşler birçok yerde anlatılmıştır. 164 Bu nedenle ayrıntıları burada yinelemekte yarar

1 62 Imlah ( 1 95 8 ) 208- 1 5; zikreden Pamuk ( 1 9 8 4 ) 46. 1 63 Pamuk ( 1 984) 1 8-36. 1 64 Urquhart ( 1 93 3 ) 48, 5 2 , 1 47-5 1 ; Sarc ( 1 940) 425-30; Darkot ( 1 94 1 ) 445, ( 1 944) 808; Kara! ( 1 954) 239; Stoianovich ( 1 9 6 0 ) 257; Pamuk ( 1 984) 1 03-25; Önsoy ( 1 9 8 8 ) 7-25 .

83

84

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARiHi (1923-1950)

görmüyorum. Aynı malı birbirinden çok farklı verimlilik koşul­ larıyla ürecen iki ayrı üretim ortamı, kapitalist dünya ekonomi­ sinin genişlemesi sonucunda aynı piyasada haşhaşa kalınca, ka­ pitalizm-öncesi ilişkiler içindeki üretim çok kere tasfiye olmuştur. Burada asıl vurgulanması gereken, O smanlı İmparatorluğu'nda el tezgahı sanayilerinin karşılamakta olduğu iç pazarın, yerli üreti­ min tasfiyesiyle birlikte kapitalist dünya ekonomisinin gelişme merkezlerindeki birikimi besler hale gelmesidir. Metropollerdeki artizanal küçük üreticilik metropollerdeki sanayi sermayesi biri­ kiminin lehine olarak ortadan kalkarken, çevre alanlarındaki arti­ zanal küçük üreticilik, çevre alanlarındaki kapitalist birikim değil metropollerdeki birikim uğruna yok olmuştur. Çevre alanlarının kapitalist dünya pazarına katılmasının özel biçimi, bu alanlarda eskiden küçük üreticilikle karşılanan mamul mallar pazarının, doğrudan doğruya, gene bu alanlarda ortaya çıkabilecek ve küçük üreticiliği hemen izleyebilecek bir sanayi semıayesi birikimi için kullanılması şansını ortadan kaldırmıştır. 1 6 5 1 8 3 8 Ticaret Sözleşmesi, bağımsız bir gümrük politikası iz­ lenmesi konusunda son şansı da ortadan kaldırdığı için, Osmanlı hükümeti, içerde yeni tekniklere dayanan sanayi işletmeleri kur­ mak, bunların kurulmasını uyarmak istediğinde büyük güçlük­ lerle karşılaştı. 1 8 30 ve 1 840'larda, Mehmet Ali Paşa örneğine bakılarak İstanbul yöresinde başta ayakkabı, dokuma ve askeri malzeme fabrikaları olmak üzere 1 6 0 kadar devlet imalat sana­ yii iş yeri açılmışsa da, devlet fonlarına ve yönetimine dayanan bu işletmeler ithalatın yarattığı reka bet karşısında dayanamadı ve çoğu kapandı. 1 6 6 Gümrük korumasının yokluğundan başka, Osmanlı uyruklarının yabancılara göre çok daha ağır vergi ko­ şullarıyla karşı karşıya bulunması gibi engeller, yerli varlıklı çev1 6 5 Japonya ve Almanya gibi ülkelerde, e s k i üretim koşullarındaki i ç pazarın, bu iç pa­ zar yabancı kapitalist üretim merkezlerine uzunca bir süre peşkeş çekilmeden, içerde yaratılan sermaye birikiminin kaynak alanı haline gelmesini sağlayan tarih koşulları, bu azgelişmiş alanların önce bir yarı-çevre, daha sonra bir metropol haline gelmesini olanaklı kılmıştır. 1 66 Bu girişimler ve sonuçları için bak. Sarc ( 1 940) 434-7; Clark ( 1 974) 65-76; Özsoy ( 1 98 8 ) 49-57.

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TAR i H i N E BiR BAKIŞ

relerin sanayi hatta ticaret alanlarına yönelmesini zorlaştırmak­ taydı. 1 8 3 8 'de her türlü iç gümrüklerden bağışlanan yabancıların aksine, Osmanlı uyruklarının, 1 8 74'e kadar kara taşımacılığında , 1 8 90 ' a kadar da deniz taşımacılığında iç gümrük ödemek zorun­ da bırakılmaları, Osmanlı uyrukları aleyhine olan eşitsizliklere örnek gösterilebilir. 1 6 7 Osmanlı devletinin yarı-sömürge statüsü, sanayi birikiminin hem devlet hem de yerli özel sermaye aracılığıyla gerçekleştirilme­ sini güçleştiren başlıca etken oldu. Öte yanda ise, iç pazar yeni sanayi işletmelerini uyardığı zaman, bu olanaklar, büyük ölçüde ayrıcalıklı konumdaki yabancı kapitalistlerin ya da yabancıların koruduğu yerli gayrimüslimlerin eline geçti . Bunların 1 8 3 8 son­ rasındaki hukuk düzeni içinde sahip oldukları genel ayrıcalıklara, Osmanlı hükümetinden elde ettikleri işletme tekelleri ve benzeri özel ayrıcalıklar da eklendi. 1 6 8 Siyasi bağımsızlığa sahip ülkelerin aşağı yukarı hepsi, koruyu­ cu gümrük politikasını sanayi alanında gelişme sağlamanın başlıca aracı gibi kullanırken 1 6 9 Osmanlı hükümeti 1 8 3 8 Sözleşmesi'nden rahatsızlık duymaya başladı ve gümrük oranlarını yükseltmek is­ tedi. Değer üstünden alınan gümrük resmi oranının % 8 'e yük­ seltilebi lmesi ancak 1 8 62'de sağlanabildi. 1 8 62 değişiklikleriyle, ihracat üzerindeki gümrük vergisinin oranı da % 1 2'den % 8 'e indirildi ve bu oranın her yıl % 1 azaltılarak % 1 'e düşürülme­ si kararlaştırıldı. Osmanlı hükümetinin, 1 8 75 ve 1 8 8 1 'de ithal gümrük vergisini ad valorem % 20 'ye çıkartma, 1 8 8 2 'de, malla­ ra göre farklılaştırılmış oranlar içeren ( ad valorem % 20 tavanlı ) bir tarifeye geçme teşebbüsleri, özellikle Rusya 'nın engellemesi 1 67 Düstur, 1. Tertip , c \ .� H ; D ıı Velay ( 1 90 3 ) 673 -4; Osman Nuri ( 1 922) 748 - 9 . 1 6 8 Ökçün ( 1 972) 1 35-66. 1 8 60'larda Osmanlı İmparatorluğu'ndaki özel imalat sanayii işletmelerinin bir envanteri için bak. Özsoy ( 1 98 8 ) 57-94. 1 69 Bak. Bukharin ( 1 9 1 7) 74-8 0 . Japonya'nın tam gümrük bağımsızlığını ancak 1 9 1 1 'de elde edebilmesine karşın bundan önce önemli bir sanayileşme hamlesini başarabil­ miş olması bir karşı örnek olarak öne sürülebilir. Japon örneği, böyle özel koşulların varlığında gümrük egemenliğinin bulunmamasının tek başına sanayileşmeyi engelle­ meyebileceğini göstermesi bakımından gerçekten ilginçtir. Ancak Japonya örneğinde bile, 'gümrük egemenliğinin bulunmaması sanayileşme sürecenin ilk dönemlerinde olumsuz etkiler yaratmamıştır' denemez. .

.

85

86

C U M H URiYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARiHi (1923-1950)

nedeniyle sonuçsuz kaldı. Yıllarca süren yeni pazarlıklardan son­ ra da, 1 907'de, ithal vergisi oranı, % 3 'lük eklemenin hasılatının D üyun-u Umumiye İdaresi'ne verilmesi koşuluyla, % 1 1 'e yük­ seltildi. 1 70 Fransa'da 1 8 8 0'lerde değer üstünden % 24 oranında alınan gümrük resminin 1 8 92 yılında % 69'a yükseltilmesiyle karşılaştırılırsa, 171 Osmanlı hükümetinin elde ettiği bu artışların ne kadar cılız kaldığı anlaşılmış olur. Osmanlı İmparatorluğu'nda iktisadi gelişmeyi hızlandırma­ ya yönelik politikalar İttihat Terakki hükümetiyle beraber güç­ lenmeğe başladı. 1 9 1 3 yılında Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkartıldı. Ne var ki, iç pazardaki olanakların gelişmesine ve Teşvik-i Sanayi Kanunu'na rağmen, Birinci Dünya Savaşı'na kadarki dönemde sanayi sermayesi birikimi sınırlı kaldı. Ortaya çıkan işletmelerin çoğu da yabancılar ve onların koruduğu yerli gayrimüslimlerce ku­ ruldu. 1 9 1 5 yılında İstanbul ve Anadolu'da büyük işletme denen 5 8 5 iş yerinde 3 0.000 kadar sanayi işçisi çalışıyordu. Bunların % 6 0 ' ı gıda, dokuma ve halı kesimlerindeydi . Bu işletmeler Osmanlı İmparatorluğu'ndaki sanayi malları tüketiminin çok az bir kısmını üretebilmekte, metropoller karşısında tartışmasız bir sanayi ba­ ğımlılığı içine girmiş bulunmaktaydı . 1 72 1 . 7.4. Tarımdaki değişmeler Dış ticaretteki gelişmeye paralel olarak, Osmanlı tarımının üretim hacminde de önemli artışlar ortaya çıktı. Aşar ve ağnam vergileri tahsilatı tarım kesimindeki üretim etkinliğinin genel gös­ tergesi olarak kullanılabilir. 1 8 64- 1 8 6 9 arası için elimizde bulu­ nan kayıtlara göre aşar gelirleri % 22, ağnam gelirleri ise % 3 8 oranında arttı. 1 8 87- 1 8 9 1 ortalamaları ile 1 90 8 - 1 9 1 1 ortalama­ ları kıyaslandığında aşarda % 59, ağnamda % 21 oranında artış görülmekteydi. Bu arada tarımsal üretimin bileşimi de daha çok 1 70 Osmanlı hükümetinin ithal gümrüğünü yükseltme çabaları ve engellemeler konusun­ da özet bilgi için bak. Issawi ( 1 9 8 0 ) 75-6; Özsoy ( 1 98 8 ) 27-36. 1 7 1 Bukharin ( 1 9 1 7) 76-7. 1 72 1 9 1 3 Teşvik-i Sanayi Kanunu için bak. Düstur, 2. Tertip, c. 6, 1 08 - 1 4; 1 9 1 5'le ilgili veriler için bak. Ticaret ve Ziraat Nezareti ( 1 9 1 7) 1 6-7; Eldem ( 1 970) 1 24 .

TOPLUMSAL KURULUŞLA R I N EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKİYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

ihraç ürünleri lehine değişti . Büyük ölçüde iç tüketimi karşılayan hububat üretimi 1 8 8 8 ile 1 9 1 1 arasında % 51 oranında artarken, tütün üretimi % 1 9 1 , incir üretimi % 68, fındık üretimi % 2 1 7, ipek kozası üretimi % 1 22 ve Adana bölgesindeki pamuk üretimi % 4 72 oranında arttı. Diğer tarımsal ihraç ürünlerinin üretim ve ihraç miktarlarında, özellikle 1 8 8 0'ler ile 1 9 1 4 arasında büyük ar­ tışlar görüldü. Tarım ürünleri ihracat değerinin tarım gelirine ora­ nı imparatorluğun tamamında 1 8 8 9'da % 1 8 'i buldu ve 1 90 7'de % 22'ye, 1 9 1 3 'de % 27'ye yükseldi. Bugünkü Türkiye sınırları içindeki alanlarda ise, bu oran 1 8 9 9 'da % 12 ve 1 9 1 0'ların başın­ da % 14 kadardı. 1 73 Ancak bu gelişmelerin yaygın bir tarımsal gelişmeyi yansıttığını söylemek zordur. Belli bölgelerde üretim artışı ve yeni tekniklerin kullanımı sağlanırken, tarımsal üreticilerin büyük çoğunluğu du­ rağan bir üretim ortamı içinde yaşamaya devam etmiştir. Ulaşım olanaklarının kıtlığı, pazar için üretimin en önemli sınırlayıcısıydı. Ulaşımda sağlanan gelişmeler, İmparatorluğun birbirinden kopuk bölgelerini, bir iç pazarda bütünleştirmekten çok, kapitalist dünya ekonomisine bağlamayı amaçladığı için, dış ticaretin geliştirdiği kesimler geri teknik ve düşük verimlilikli Osmanlı tarımında ya­ bancı ekonomilere bağımlı adacıklar olmaktan öteye geçememiş­ tir. Kıyı ovaları ve demiryolları etrafındaki şeritler dışına taşabilen bir teknik gelişme sağlanamamıştır. Osmanlı hükümetlerinin, bir Ziraat Bankası kurarak tarımsal üreticilere ucuz kredi sağlamağa çalışmak, kaliteli tohumluk dağıtmak, 'tarım reformu meclisleri' toplamak, tarım bakanlığı ve eyalet, sancak ve kaymakamlıklarda tarım müdürlükleri kurmak, tarım okulları açmak, tarım araç ve gereçleri ithalini teşvik etmek gibi önlemleri, tarımın bütünlüğü açısından hissedilebilir bir etki yaratamamıştır. 1 74 1 73

Bu bilgilere ağnama tabi koyun ve keçi sayısının 1 8 8 8 'de 36 m. 'dan 1 9 1 1 'de 47 m.'a çıktığı eklenebilir. Veriler için bak. Birinci Köy ve Ziraat Kalkınma Kongresi ( 1 93 8 ) sayfa numarasız ek; DİE, Maliye İstatistikleri 1 93 9- 1 9 1 9, 220; Eldem ( 1 970) 7 1 , 8 3 4, 1 2 8 , 283, 302-6; Shaw ( 1 975 ) 452-3. 1 74 Quataert ( 1 975 ); Birinci Köy ve Kalkınma Kongresi ( 1 93 8 ) 76-96. 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında Anadolu tarımında makine ve yeni araç gereç kullanımı için bak. Novichev ( 1 937) 66-70; Verney ve Dambmaan ( 1 900) 670; Issawi ( 1 98 0 ) 202-6.

87

88

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARiHİ (1923-1950)

Tanzimafla başlayan dönemde Osmanlı hükümeti, tarımda kapitalist gelişme sağlamak için, arazi sahipliğiyle ilgili hukuk ya­ pısını bilinçli olarak değiştirmeye başladı. Kapitalist mülkiyet ve miras hukukunun geliştirilmesi ve eski hukuk yapılarının artıkla­ rının temizlenmesi yolunda önemli adımlar atıldı . 1 8 3 1 'de son tı­ marlar da lağvedildi. 175 1 8 3 9 Hatt-ı Şerifi ile Padişah, uyrukların can ve mal güvenliğinin korunacağı, bundan böyle herkesin her türlü varlığını dilediğince kullanıp mirasçılarına bırakabileceği, müsaderenin yasaklanacağı konusunda yemin etti. Hatt-ı Şerif in özel mülkiyet düzeninden, kamu gönencinin gelişmesi için bir ön koşul olarak söz etmesi önemlidir. Gerçekten de, özel birikimin başlıca köstekleyicisi olan müsadere yöntemi, 1 840'da çıkarılan Avrupa üsluplu Ceza Kanunu ile suç sayıldı. Tanzimat sonrası döneminin arazi hukukundaki en önemli düzenlemesi olan 1 8 5 8 Arazi Kanunu ise, tarımda özel mülkiyetçi hukuk yapılarına geçişi büyük ölçüde kolaylaştırdı ve bu geçişin son halkası olan 1 926 Medeni Kanunu'na kadar yürürlükte kaldı. 1 76 Bu düzenlemeleri, kapitalizm-öncesi bir yapıda kapitalist güçle­ rin oluşmasının içten zorladığı değişiklikler gibi yorumlamak ola­ naklı mıdır? Kanımca hayır. Tanzimat öncesinde de Osmanlı tarı­ mında kapitalist filizlenmeler olduğu elbette ki doğrudur. Ancak Osmanlı toplumunun hukuk yapılarında Tanzimat'la birlikte gö­ rülen yeniden düzenlemeler, daha çok Osmanlı İmparatorluğu'nun kapitalist dünya ekonomisiyle bütünleşmesini daha da kolaylaştır­ mak için dıştan, kapitalist dünya ekonomisinin gelişme merkezle­ rinden uyarılmıştır. Bu düzenlemeler yerli varlıklı çevrelerin çıkar­ larıyla uyumlu olmakla birlikte, bu çevrelerin etkili sosyal-siyasi ta­ lepleri değil, metropol burjuvazileri ve siyasi çevrelerin girişimleri, telkinleri, baskıları sonucunda ortaya çıkmıştır. Birincil önemdeki gereksinme olarak Avrupa emperyalizminin çıkarlarını yansıtır. 1 75 İnalcık ( 1 94 1 ) 244. Son tımarların lağvı sırasında, Anadolu'da sadece 1 .500 kadar sipahi kalmıştı. 1 7. yüzyıl sonlarında Anadolu, Rum ve Karaman beylerbeyliklerinde 1 2 .000, kadar tımar olduğu hatırlanırsa, tımar sisteminin 1 8 30'lar öncesinde zaten büyük ölçüde dağılmış olduğu anlaşılır. Bak. Issawi ( 1 980) 205. 1 76 Gülhane Hatt-ı Şerifi ( 1 8 3 9 ) 1 1 4-5; Velidedeoğlu ( 1 940) 1 76-7; Barkan ( 1 940a) 36940 1 ; Morawitz ( 1 902) 1 00; Du Velay ( 1 90 3 ) 243.

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE B i R BAKIŞ

Arazi Kanunu hem köylülerin işledikleri toprak üstündeki hak­ larını devlete karşı pekiştirmiş, hem de büyük araziler üstünde fiili denetim kurmuş olanların gücünü küçük köylülük aleyhine meşru­ laştıran sonuçlar doğurmuştur. 1 77 il. Mahmud'un büyük ayanları ortadan kaldırmasından sonra köy ağaları, küçük ayan ve derebeyleri, tarımsal yapının güçlü öge­ leri olarak yerleşmiş; bir çok bölgede köylüleri mülksüzleştirme­ ye, bağımlı emekçi haline dönüştürmeye devam etmişlerdi. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da feodalite benzeri yapı gücünü sürdür­ mekteydi. 20. yüzyıl başlarına gelindiğinde Aydın, İzmir, Bursa ve Ankara gibi piyasa için üretimin daha yaygın olduğu vilayetlerde de genişliği 20.000 ile 200.000 dönüm (dekar) arasında olan ve genellikle yarıcılar tarafından işlenen büyük aile mülklerine rast­ lanmaktaydı. Osmanlı İmparatorluğu kapitalist dünya ekonomi­ siyle bütünleşirken içerde feodalite benzeri yapı ve ilişkilerin varlı­ ğı sürdü ve hatta bunlar daha da güçlendi. Büyük arazi sahipleri ve bağımlı emekçiler arasında emeğe yapılan ödeme biçimi açısından kapitalizm-öncesi ilişkilerin yaygın olduğu bir yapının üstüne kapi­ talist mülkiyet kurumlarının getirilmesi, büyük topraklıları hemen kapitalistleştirmemiş, üstyapı kurumları ile tarımdaki toplumsal ve iktisadi yapılar arasında bir takım karmaşık ilişkilerin doğmasına yol açmıştır. 1 78 Tanzimat sonrasında Osmanlı İmparatorluğu'nda tarım mülk­ leri edinme yarışına girenlerin başında Osmanlı padişahlarının kendileri, İstanbul'daki gayrimüslimler, bankerler ve İngiliz giri­ şimciler gelmekteydi. Özellikle Birinci Meşrutiyet'ten sonra, Osmanlı Padişahı İmparatorluk'ta özel hukuk çerçevesindeki en büyük toprak sahi­ bi haline gelmişti. 1 8 90'larda Suriye ve Mezopotamya'daki ekili arazinin yaklaşık üçte biri Abdülhamid'in özel mülküydü. Bu pa­ dişahın Rumeli ve Anadolu eyaletlerinde de özel mülkiyetine sahip 1 77

1 9. yüzyılda İstanbul hükümetinin Adana yöresindeki derebeyleri ile ilişkileri konu­ sunda bak. Gould ( 1 976 ) . 1 78 1 9 . yüzyılda v e 2 0 . yüzyıl başlarında Osmanlı İmparatorluğu'nda tarım arazilerinde mülkiyet, kiracılık, işletme biçimlerinde meydana gelen değişmelerle ilgili yorumlar ve belgeler için bak. Issawi ( 1 9 8 0 ) 201 -3, 206-1 1 , 220-27.

89

90

CUMHURiYET DÖN EMiNiN iKTİSADi TARiHi (1923-1950)

olduğu çiftlikler ve köy arazileri vardı. 1 79 Gayrimüslim sarraf ve bankerler de Mezopotamya'da geniş araziler edinmişlerdi. Bu ara­ da, 1 8 6 7 yılında, yabancıların Osmanlı İmparatorluğu'nda taşın­ maz mal sahibi olmalarını belli koşullarla olanaklı kılan bir hukuk düzenlemesi yapılmıştı. Yabancıların büyük araziler edinerek ihracata yönelik plantas­ yon tipli işletmeler kurması yönündeki en önemli gelişmeler Ege bölgesinde görüldü. Orhan Kurmuş'un İngiliz belgeliklerine daya­ narak yaptığı çalışma, İngilizlerin 1 8 6 7'den de önce Ege'de arazi edinmeye başladıklarını, ancak bu sürecin 1 8 67'den sonra çok güç­ lendiğini göstermektedir. İngiliz uyruklu özel ve tüzel kişiler 1 8 5 7 ile 1 8 92 yılları arasında İzmir yöresinde 2 .600.000 dönüm tarım alanı satın almış, pamuk plantasyonları ve üzüm bağları kurmuş­ lardı. Amerikan İçsavaşı'ndan sonra Anadolu pamuğuna karşı dış talebin düşmesi ve 1 8 94'de phyloxera salgınının bağları tahrip et­ mesi sonucunda bu işletmeler 20. yüzyılın başlarına doğru ortadan kalkmışsa da, Ege'nin tarım yapısında kalıcı izler bırakmıştır. 1 80 1 . 7.5. Nüfus artışı ve şehirleşme Sadece erkek nüfusu kapsayan 1 8 3 1 sayımı sonuçlarına göre, İstanbul ve Anadolu'nun nüfusunun 7,5 m. yöresinde olduğu sa­ nılmaktadır, ki bu 1 6 . yüzyıl sonlarındaki düzeyin altındadır. 1 8 1 Bu nüfus 1 8 84'de 1 1 ,5, 1 9 1 4'de 1 5 ,5 m . ' a çıktı . 1 82 Trakya ve Hatay'la birlikte, Cumhuriyetimizin bugünkü sınırları içindeki toplam 1 79

1 90 8 'de özel borçlarına karşılık bazı emlakini Maliye (devlet) hazinesine devretti. Bunların arasındaki tarım alanlarının yıllık geliri 400 bin Osmanlı altınıydı. ( bak. Şensözen ( 1 982) 66-7) . Bu, altıncı edisyonun yayına hazırlandığı Haziran 20 1 5 'deki altın lira fiyatı ile, yaklaşık 270 milyon TL tutar. Abdülhamid'in lrak'taki arazileri hakkında ayrıca bak. Jwaideh ( 1 96 5 ) . 1 80 Kurmuş ( 1 974) 99- 1 22 . 1 8 1 Sayım sonuçlarının transkribe metni ve ilk yorumu için b a k . Karal ( 1 943 ) . Bu sayımla ilişkili toplam nüfus tahminleri için bak. Shaw ( 1 978 a); Akbal ( 1 95 1 ); Karpat ( 1 97 8 ) . 1 9 . yüzyıl öncesinde Osmanlı İmparatorluğu'nda nüfus artışını önleyen demografik koşullar hakkında Malthus'un ilgi çekici düşünceleri için bak. Malthus ( 1 78 9 ) Birinci Kitap, Onuncu Bölüm. 1 82 1 8 78'de kaybedilip 1 9 1 7'de Ruslar'dan geri alınan Kars ve Artvin yörelerinin nüfusu için, 1 8 84'de 300.000, 1 9 1 4'de 400.000'lik bir nüfus eklenmiştir. Bak. Eldem ( 1 970) 62.

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

nüfus, 1 9 1 4'te 1 6 ,3 m.'du. 1 83 Bu artışın bir kısmı, Osmanlıların Kuzey Karadeniz kıyılarını, Kırım'ı ve Balkanlar'ı kaybetmesinden sonra, yüzbinlerce Türk ve/veya Müslüman muhacirin İstanbul ve Anadolu'ya sığınmasından kaynaklanmıştı. 1 8 3 0- 1 9 1 3 arasında, Kırım, Balkanlar ve Çerkes yurdundan yola çıkıp Türkiye'ye ulaşa­ bilenlerin sayısı en az 2,5 m.'du. 1 84 Öte yanda, 1 9 . yüzyılda ve 2 0 . yüzyıl başlarında binlerce yerli Hıristiyan d a , Türkiye'den dışarıya ve özellikle Amerika'ya göç etti. Bunların sayısı hakkında anlamlı bir tahmin bulunmamaktaysa da, bu sayının gelen muhacir sayısı­ nın çok altında olduğu kesindir. İki yönlü ve büyük ölçekli bu göç­ ler, Türkiye'nin nüfusunda doğum, ölüm ve nüfus artış oranlarında meydana gelen değişikliklerin ayrıştırılmasını, göçlerin etkisinden arındırılmış demografik parametrelerin hesaplanmasını bir hayli güçleştirmektedir, ki bu dönemle ilgili iktisat tarihi çalışmalarının çoğunda, nüfus sorunsalı bu göçler hiç olmamış gibi ele alınmıştır. 1 9 . yüzyılda ve 20. yüzyıl başlarında Osmanlı İmparatorluğu'nun liman şehirlerinin nüfusunda önemli artışlar oldu. İstanbul'un nü­ fusu 1 8 3 0'lar ve 1 840'larda 3 75 . 000'den 1 9 1 2'de 1 . 1 3 5 . 000'e, aynı zaman aralığında İzmir'in nüfusu 1 1 0.000'den 3 0 0 . 000'e, Selanik'inki 70.000'den 1 5 0 . 000'e, Trabzon'unki 3 3 .000'den 5 0 . 000'e, Samsun'unki 4.000'den 25.000'e, Antalya'nınki 1 8 3 Z a m i r ( 1 98 1 ), Kars v e Ardahan yöreleri dışında 1 5,9 m. 'luk b i r toplam vermektedir. Buna Kars ve Artvin için 400.000 eklenmiştir. 1 84 Mirza Bala'nın İslam Ansiklopedisi'ndeki " Kırım" ve " Çerkesler" maddelerinde yaz­ dıklarına göre, 1 9. yüzyılda Türkiye'ye sığınabilmiş Kırım Türklerinin sayısının en az 500.000, Müslüman Çerkeslerin sayısının en az 1 .000.000 olduğu söylenebilir ( bak. İA, c.3, 3 84 ve c.6, 757). Fisher, Kırım Tatarlarının tarihi ile ilgili önemli çalışma­ sında, Kırım'dan göç edenlerin sayısını, 1 78 3 - 1 802 arasında 1 1 0.000, Kırım Savaşı sonrasında 1 00.000 olarak vermekte, 1 8 1 5'te bir göçten bahsetmekte ve 1 8 77-1 902 arasında d a , s a y ıs a l oir ta h m i n v e r m ede n çok Ta tar'ın Osman l ı İmparatorluğu'na göç ettiğini söylemektedir. Bak. Fischer ( 1 97 8 ) , 78, 87-9, 93. Osmanlı hükümeti Çerkeslerden bir kısmını, Ürdün gibi, imparatorluğun Türkiye dışındaki bölgelerine yerleştirmiştir. 1 9 1 4'e kadar gelen Balkan muhacirlerinin sayısı ise 1 .000.000'un üze­ rindedir ( bak. Eldem ( 1 970) 54). Karpat'ın, 1 856- 1 9 1 3 döneminde Kırım, Çerkes ve Balkan göçmenlerinin toplamı olarak verdiği 3,5 m. sayısı ise (bak. Karpat ( 1 9 74 ) ) , Türkiye'nin kendi nüfusunun büyümesinden kaynaklanan artışla beraber düşünül­ düğünde, kabul edilemeyecek kadar yüksek gibi görünmektedir. Tuna, göç eden Çer­ keslerin sayısı ile ilgili olarak çeşitli kaynaklarda verilen ve 400.000 ile 1 .500.000 arasında değişen tahminleri listelemektedir ( 1 977) 1 47-8 . ,

91

92

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARiHi (1923-1950)

1 5 . 000'den 30 .000'e çıktı. 1 8 32 'de kurulan Mersin'in nüfusu 1 9 1 2'de 20.000'i buldu. Demiryolu güzergahlarında, Eskişehir'in nüfusunun 4.000'den 42.000'e, Adana'nınkinin 1 2 . 000'den 42 .000'e, Tarsus'unkinin 4.000'den 2 6 . 000'e, Nazilli'ninkinin 6 . 000'den 2 3 . 000'e, Alaşehir'inkinin 8 .000'den 2 3 . 000'e yük­ selmesiyle, önemli yeni şehirler ortaya çıktı. Ne varki, Osmanlı İmparatorluğu'nda bu dönemde meydana gelen şehirleşmenin öne­ mi abartılmamalıdır. Bursa ( 1 9 1 2 nüfusu 80.000), Manisa, Aydın, Kayseri, Konya, Ankara, Tokat, Amasya, Kastamonu, Sivas, Urfa, Antep, Van gibi Osmanlı İmparatorluğu'nun Orta Çağlar'dan beri önemli şehirleri olan yerlerde 1 8 3 0'ler ile 1 9 1 2 arasında meydana gelen nüfus artışı genel artış oranının altında kalmıştır. Edirne'nin nüfusu ise, savaşlar nedeniyle 1 8 3 0 'larda 1 00.000'den 1 9 1 2'de 8 3 . 000'e, Diyarbakır'ınki 54.000'den 3 8 .000'e düşmüştür. Nüfusu 1 9 1 2 'de 20.000 ya da daha fazla olan yerleşme merkezlerinin top­ lam nüfusunun genel nüfustaki payı, 1 8 30'1ar ve 1 840'1arda % 20'den 1 9 1 2'de sadece % 22'ye çıkmıştır, ki bu oransal artış liman ve bazı demiryolu güzergahı şehirlerinden kaynaklanmaktadır. 1 85 Dış ticaretteki ve yabancı yatırımlardaki büyümeyle birlikte İstanbul, İzmir, Selanik, Beyrut, Tra bzon gibi limanlar kozmopo­ lit bir nüfusu kendilerine çekti. Buralardaki rıhtımları, elektrik, su, gaz, tramvay tesislerini ve bu limanları içerlere bağlayan de­ miryollarını yabancı kapitalistler yapmakta ve işletmekteydi. Kozmopolitleşmenin doruğa vardığı yer İstanbul'du. Dönemi göz­ lemlemiş bir yabancının ifadesiyle, " Kahve ve bakkallarıyla Rum, modası ile Fransız, paltosu ile İngiliz, birahaneleriyle Alman, musikisiyle İtalyan ve İspanyol, bekçisi ve hammalıyla Türk bir İstanbul doğdu" . 1 86 Denebilir ki, İstanbul, İzmir ve Trabzon gibi kentlerin Birinci Dünya Savaşı'na doğru kazandığı kimlik, Osmanlı İmparatorluğu'nun bir yarı-sömürgeye dönüşmesinin simgesiydi. 1 85

Issawi ( 1 980) 33-6. 1 830'lar v e 1 9 1 2 arasında, liman y a d a demiryolu güzergahı şehri olmayıp da nüfusu genel nüfus artış oranından daha hızlı büyümüş olan iki şehir var­ dır. Nüfusu, bu zaman aralığında 1 5 .000'den 43.000'e çıkan Erzurum'daki artış Trab­ zon-İran transit ticaretiyle, nüfusu 3.000'den 27.000'e çıkan Zile'deki artış, önemli bir liman haline gelen Samsun'un hinterlandında meydana gelen canlanmayla ilişkilidir. 1 8 6 Bareilles ( 1 9 1 8 ) 5 1 .

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

1 . 7 .6. Avrupalı sermaye sahiplerinin Osmanlı İmparatorluğu'ndaki girişimleri Osmanlı İmparatorluğu'nun büyük Avrupa devletlerinin or­ tak bir yarı-sömürgesi haline dönüşmesinde, Avrupa sermayesinin doğrudan oynadığı rol son derece önemlidir. Avrupa sermayesi­ nin bu dönüşümdeki işlevini iki genel başlık altında toplayabiliriz. Birincisi, Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa'nın mali denetimi altına girmesine yol açan dış borçlanmalar olayıdır. İkincisi ise, Avrupa özel sermayesinin Osmanlı ekonomisini kapitalist dünya piyasasına daha çok bağlayan kesimlere yaptığı doğrudan yatırım­ lardır. Şimdi bunları kısaca gözden geçirmeye çalışalım. 1. 7 .6. 1 . Osmanlı dış borçları Osmanlı hükümetinin 1 9 . yüzyıl ortalarından itbaren büyük ölçekli dış borçlanmaya gitmesini zorlayan nedenlerin kökleri, as­ lında, 1 6 . yüzyılda başlayan kronik mali açıklarda yatmaktadır. Merkezi hükümetin ayakta kalabilmek için yapmak zorunda oldu­ ğu harcamaları içerden karşılamakta çektiği güçlükler, 1 87 Avrupa ülkelerinden borç istenmesi önerilerinin daha 1 8 . yüzyılda ortaya çıkmasına yol açmıştı . Ancak hem borç istenilmesi düşünülen çev­ relerin pek istekli görünmemesi, hem de 'küffara el açma' görün­ tüsünün yeniçeri-ulema arasında yaratabileceği tehlikeli yankılar, bu önerilerin uygulanmasını engellemişti . 1 8 8 Yeniçeri olgusunun tasfiye edildiği vaka-i hayriye'den ( 1 8 2 6 ) sonra dışardan borç al­ mak düşüncesi tekrar ortaya çıktı. 1 8 3 0 'larda ise, birtakım İngiliz banker ve diplomatları Osmanlı hükümetini borçlanmaya teşvik etmeye başladı. 1 85 0'de, Londra ve Paris'in büyük bankalarının 187 188

1 8 . yüzyılda Osmanlı devletinin mali sıkıntıları, maliye sistemindeki değişmeler hak­ kında değerli bir çalışma için bak. Cezar, E. ( 1 9 8 6 ) . Ayrıca bak. Tabakoğlu ( 1 9 8 5 ) . 1 78 3 'te Fransa, Felemenk y a d a İspanya'dan borç istenmesi gündeme gelmiş, b i r Hı­ ristiyan ülkeden para istenmesi "din" bakımından doğru bulunmamış, Fas'ın Müs­ lüman hükümdarından " istikraz" talebi ise karşılıksız kalmıştı. Ruslarla savaşıldığı 1 78 8 ve 1 78 9 yıllarında tekrar Fas'tan, bu başarısız kalınca Hıristiyan Felemenk'ten borç istenildi. Cezar, E. ( 1 98 6 ) 8 9-90, 1 37-8.

93

94

CUMHURiYET DÖNEMİNİN i KTİSADİ TARİHi (1923-1950)

kendilerine yeni iş alanları aradıkları bir dönemde, İstanbul'daki İngiliz elçisi "Türkiye'ye verilecek üç ya da dört m. sterlinlik bir borç Türkiye'nin satın alma gücünü arttıracak ve bu nedenle tica­ reti geliştirecektir" demekteydi. 1 8 9 Osmanlı devletinin Kırım Savaşı'na İngiltere ve Fransa'nın müt­ tefiki olarak katılması Osmanlı hükümetinin ilk günahı işlemeden önceki çekingenliğini yenmesine yardım etti. Bab-ı Ali, 1 8 54 yılın­ da, İngiliz ve Fransız hükümetlerinin yardımı ile Londra ve Paris borsalarında 3 , 3 m. sterlin tutarında tahvil satarak ilk borçlanma­ sını yaptı . Bu borcun ve bunu izleyen diğer borçlanmaların ayrın­ tıları, borçların faiz ve ana parasını ödemenin getirdiği mali yükün bir kartopu gibi büyümesi, sonuçta Osmanlı hükümetinin 1 8 75 yı­ lında iflasını ilan etmesi, 1 8 8 1 yılında Osmanlı maliyesini Avrupa devletlerinin denetimine sokan Düyun-u Umumiye lda resi 'nin ku­ rulması, bu İdare'nin Osmanlı İmparatorluğu'ndaki emperyalist sömürünün en öneml i aracı haline gelmesi, 1 8 8 1 'den sonra birbiri ardına yapılan yeni dış borçlanmalar ve benzeri konular, Osmanlı borçlarını konu alan geniş bir literatürde incelenmiş bulunmak­ tadır. Bu nedenle ben burada konunun ana hatlarım ele alan bir değerlendirme ile yetineceğim. Osmanlı hükümeti 1 8 54- 1 9 1 4 döneminde 3 5 9 m. Osmanlı Lirası ( OL ) tutarında net dış borç yükü altına girmiştir. Konsolide borçlara dönüştürülmemiş dalgalı dış borçlar bu toplamın dışında­ dır. Öte yanda, bu hesaplamada yeni borçlanmalarda daha önceki borç senetlerinin geri alınması ya da değiştirilmesi için kullanılan bölümler dikkate alınmış, çift sayma önlenmiştir. Piyasaya çıkarılan tahviller nominal değerlerinin çok altında satıldığı, aracılık yapan bankalara ve mali aj anlara büyük komis­ yonlar verildiği için, 359 m. OL tutarındaki borç yükü karşılığında Bab-ı Ali'nin eline sadece 222 m . O L geçti. 1 90 1 8 9 Bailey ( 1 942) 1 5 9, 2 1 9. Ayrıca bak. Du Velay ( 1 90 3 ) 1 3 6-7; Morawitz ( 1 902 ) 1 4-5. 1 90 Osmanlı borçlarıyla ilgili bu ve sonraki hesaplar, Tezel ( 1 974)'de yayınlanan ve Admi­ nistration De La Dette Publique Ottomane ( 1 9 1 3 ) , ( 1 9 1 7) , ( 1 924); Lozan Barış Kon­ feransı Tutanakları Belgeler, Takım l, cilt 3 , ( 1 92 3 ) (Ankara: SBF yayını, 1 972, çev. S.L. Meray) ; gibi belgesel kaynaklara da dayanarak yaptığım araştırmanın sonuçları­ dır. Ayrıca bak. Issawi ( 1 980) 3 6 1 -5 . Pamuk ( 1 984) 53-60, 1 63-6'da, borç tahvillerin-

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

1 8 54'ten sonra yılda bir, bazen iki defa yapılan ve aşağı yukarı tamamı cari bütçe harcamaları ve eski borçların servisinde kulla­ nılan dış borçlanmaların faiz ve anapara yükü bir çığ gibi büyüdü. Her yeni borç tahvili satıldığında, borcun faiz ve anapara ödemele­ rini güvence altına almak için belirli bütçe gelirlerinin ipotek edil­ mesi, kısa bir süre sonra Osmanlı hükümetini adeta düzenli bütçe gelirlerinden yoksun bırakan bir durum yarattı. 1 86 3 yılında bütçe gelirlerinin % 1 7'si dış borç servisine ayrılmışken bu oran 1 8 74'te % 55'e çıktı. 1 9 1 Her yeni borçlanma giderek daha kötü koşullar­ da yapılıyor, Bab-ı Ali'nin Avrupa piyasalarındaki kredisi giderek düşüyordu. Öyle ki 1 8 70'te, 35 m. OL tutarındaki tahviller nomi­ nal değerlerinin ancak % 32'sini oluşturan bir fiyatla satılabildi . 1 8 74'te de nominal değeri 4 1 m. OL olan tahviller, piyasada değer­ lerinin % 40'ına yakın bir fiyatla alıcı bulabildi. Bu durum tahvil­ lerin üstündeki gerçek faiz yükünü büyük ölçüde arttırdı. Örneğin 1 8 74 borcunun nominal faizi % 5 iken, yani üstünde 1 00 OL yazan bir tahvile yılda 5 OL faiz ödenirken, bu tahvilin gerçekte 40 OL'na satılabilmiş olması gerçek faiz oranını % 1 2 'ye çıkarmaktaydı. Osmanlı hükümeti dış borçların servisini ne kendi bütçe ola­ nakları ne de yeni borçlanmalar kanalıyla yapamaz hale gelince, 1 8 75 yılında dış borçlar üstündeki faiz ve anapara ödemelerini durdurduğunu, yani iflas ettiğini açıkladı. Bab-ı Ali'nin bu ka­ rarı bütün Avrupa'da sert tepkilere yol açtı. 1 8 78 Bedin Barış Antlaşması'na, Osmanlı hükümetini gerektiğinde Avrupa'nın mali denetimine sokabilecek özel bir hüküm kondu. Dış borçları ne­ deniyle bir doğrudan siyasi müdahaleyle karşı karşıya kalmaktan korkan Osmanlı hükümeti, 1 8 8 1 yılında, Osmanlı borç tahvilleri­ nin Avrupalı sahiplerinin temsilcileriyle anlaştı. O sırada 1 9 1 m. OL'nı bulan borçlar 1 06 m. OL'na indirildi. En önemlisi, faiz ve

191

den Osmanlı Bankası ve Galata bankerleri gibi unsurlarca imparatorluk içinde satın alınanları dışlayıp, dış fon akımlarını yakalamaya çalıştığı için farklı ( daha küçük) toplamlar vermektedir. Ancak, mesela Osmanlı Bankası satın aldığı borç tahvillerin­ den önemli bir kısmını daha sonra ülke, dışında sattığı için Pamuk'un çabası pratik olarak fazla anlamlı değildir. Blaisdell ( 1 929) 33, 3 8 . Ayrıca bak. The Debate on Turkey in the House of Commons ( 1 8 6 3 ) 6 8-9.

95

96

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARiHi (1923-1950)

anapara ödemelerinin düzenlileştirilmesi için Düyun-u Umumiye idaresi ( DUİ) kuruldu. 192 Osmanlı İmparatorluğu'nun dış borçlarının yıllık servisini kar­ şılaması için, hükümetin düzenli bütçe kaynaklarından bazıları DUİ'ne bırakıldı. DUİ bu vergileri, kendi kurduğu vergi tahsilat kadroları ve yönetim yapısı ile doğrudan toplamaya başladı. 1 9 1 5 yılına gelindiğinde, 5 . 3 00 kişi çalıştıran DUİ, devlet içinde ayrı bir devlet gibiydi. Osmanlı hükümetinin etkili bir denetimi altında ol­ madığı halde, bir Osmanlı devlet kurumunun sahip olduğu kamu hukuku yetkilerinin tümüyle donatılmış olan DUİ yönetim kurulu, çeşitli Avrupa ülkelerindeki Osmanlı tahvilleri sahiplerinin temsilci­ lerinden oluşmaktaydı. Ancak gerçekte, bu temsilcilerin seçiminde ilgili ülke hükümetlerinin onayının gerekmesi ve temsilcilerin ge­ nellikle daha önce kendi hükümetlerinin emrinde kamu hizmeti, diplomatik görev yapmış kimseler olması, DUİ yönetim kurulunu Avrupa hükümetlerinin Osmanlı İmparatorluğu'na yaptıkları siyasi müdahalelerin en önemli aracı haline getirdi. DUİ, Avrupa emper­ yalizminin klasik bir siyasi, iktisadi, mali müdahale kurumu oldu. Osmanlı hükümeti ise, bu denli bir egemenlik kaybı karşılığın­ da, borç yükünün % 44 oranında azalmasıyla bütçe gelirlerinin daha büyük bir kısmını kendi gereksinmeleri için kullanma olana­ ğını elde etti . Ne var ki, 1 8 8 1 'den sonra yeniden arka arkaya dış borçlanmaya gidilmesiyle birlikte, DUİ'ne bırakılan bütçe gelirleri dışındaki gelir kaynaklarından yeni borçlar için ipotek edilenle­ rin payı büyüdü; 1 9 1 1 yılında toplam bütçe gelirlerinin % 3 0 'unu buldu. Dış borçların faiz ve ana para ödemelerinin Osmanlı hükü­ metinin yıllık toplam harcamalarına oranı da, 1 8 8 7-8 mali yılında % l O'dan, 1 900- 1 90 1 'da % 1 9'a, 1 9 1 0- l l 'de ise % 3 3 'e çıktı . 1 93 DUİ, Osmanlı İmparatorluğu'nda büyük bir nüfuz kazandı. Osmanlı hükümeti demiryolu yapımcısı ve işletmecisi yabancı şir­ ketlere kilometre başına belli bir gelir güvencesi tanımaktaydı. Bir hatta kilometre başına net hasılat belli bir değerin altına düşünce 1 92 The Economist, May 20, 1 8 82, 605; Kömürcan ( 1 94 8 ) 46-7; Yeniay ( 1 964) 64-78; Kazgan, H. ( 1 99 1 ) 8 5 - 1 0 6 . 1 93 S h a w ( 1 978 c) 373-8.

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

aradaki farkı hükümet karşılamaktaydı. Yabancı demiryolu şirket­ lerinin ısrarıyla DUİ bu kilometre gelir güvencelerinin ödenmesi konusunda hükümete kefil oldu. Bu da İdare'yi Osmanlı devletiy­ le olan ilişkilerinde hükümetin üstüne çıkaran bir durum yarattı . DUİ yönetim kurulu üyelerinin çoğunun aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu'nda iş yapan belli başlı yabancı şirketlerde de yö­ netim kurulu üyesi olmaları, DUİ'nin çapraz bir ilişkiler ağı içinde emperyalist çıkarların baskı aracı olarak sahip olduğu işlerliğini daha da arttırdı. 1 94 Osmanlı hükümetinin Avrupa'dan borçlanmasıyla ilgi­ li değerlendirmelerde, birçok yazar bu borçlanmanın Osmanlı İmparatorluğu'na net bir yabancı sermaye akımı getirdiği, bu net akımın ise ticaret dengesindeki açıkların kapatılmasında kullanıl­ dığını söylemektedir. 1 95 Bu borçlanmanın getirdiklerinin, faiz ve anapara ödemesi şeklinde götürdükleriyle birlikte ele alınıp değer­ lendirilmemiş olması şaşırtıcıdır. Benim böyle bir değerlendirme yapmak için giriştiğim çalışma, 1 8 54- 1 9 1 4 arasında elde edilen 222 m . OL tutarındaki borç hasılatı karşılığında, aynı dönemde, 1 64 m. O L tutarında faiz, 70 m. O L tutarında ise anapara öde­ mesi yapıldığını ortaya koydu. 1 96 Yani dönemin bütünü ele alın­ dığında Osmanlı İmparatorluğu açısından 12 m. OL tutarında bir net geri ödeme faz lası vardır. Dış borçlanmalar, ilk yıllarda Osmanlı ekonomisine net bir yabancı sermaye akımı oluşturmuş-

1 94 Blaisdell ( 1 929); Cumberland ( 1 924 ) . 1 95 Önemli b i r örnek için bak. Sönmez ( 1 970 ) . 1 96 Tezel ( 1 974 ) . Böylece Osmanlı ticaret istatistiklerinde görünen açığın açıklanabilmesi daha da zorlaşmaktadır. Eğer Osmanlı ticareti 1 854- 1 9 1 4 döneminde gerçekten biri­ kimli bir açık vermişse ve eğer ödemeler dengesindeki taşımacılık, sigorta gibi görün­ mez k a lemler ile dış borçlar dışındaki fa iz ve temettü kalemlerinde de birikimli açıklar varsa -ki böyle olduğu anlaşılmaktadır-, o zaman bu toplam açığın hangi yollardan fi­ nanse edildiği sorusu düşündürücü olmaya devam etmektedir. Haydar Kazgan Galata Bankerleri hakkındaki çalışmasında, bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu'nda tran­ sit ticaretinden sağlanılan önemli kazançların, ödemeler dengesindeki bu problemin açıklanmasında dikkate alınması gerektiğini söylemektedir. Bak. Kazgan, H . ( 1 99 1 ) 1 3 . Osmanlı İmparatorluğu'nun gerçek ticaret dengesi ve kıymetli maden ( para ) stok­ ları hakkında daha ayrıntılı çalışmalar olmadan bu soruna bir çözüm getirilemeyecek­ tir. Pamuk'un ( 1 984) 53-60, 1 63-6'da, farklı toplamlara varmış olmasının nedeni ve anlamı için bak. 1 3 9 numaralı not.

97

98

CUMHURiYET DÖN EMiNiN iKTiSADİ TARiHi (1923-1950)

sa da, uzun dönemde, Osmanlı ekonomisinde yaratılan iktisadi fazlanın Avrupa merkezlerine aktarılmasını sağlayan kanallardan biri gibi iş görmüştür. Dış borçlar Osmanlı İmparatorluğu'nun dış ticaret hacminin genişlemesine de katkıda bulundu . Başlangıç yıllarında bu katkı ithalattaki genişlemenin borçlarla finanse edilmesi şeklinde oldu. Daha sonraları DUİ, kendisine bırakılan vergi gelirlerinin oluştuğu tarımsal üretimi genişleterek topladığı fazlayı çoğaltmak istediğin­ de, tütün ve ipek kozası gibi ürünlerin üretimi ve ihracatıyla da ilgilenmeye başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nda ihracata yönelik üretim yapan yabancı şirketler ile DUİ arasında güçlü bağlantılar vardı. Dış borçlar, faiz ve anapara ödemelerinin getirdiği baskılar nedeniyle ihracatı geliştiren etkiler de yarattı. Borçlanma ve geri ödeme mekanizması, Osmanlı ekonomisinde yaratılan iktisadi artığın İmparatorluk'ta çalışan yabancı şirketlerin kar ve faiz ge­ lirleri şeklinde metropol ekonomilerine aktarılmasına da katkıda bulundu. Osmanlı Bankası'nın elde ettiği büyük karların başlıca kaynağı dış borç işlemleriydi . Borçlanmalardaki aracı karlarının ünlü örneği Baron Hirsch olayıdır. Baron 1 8 70 borcu ve bu borçla ilgili demiryolu yapımı işi nedeniyle iki yıl içinde 6,5 m. sterlinlik bir kazanç sağladı. 1 97 Avrupalı aracılar Osmanlı hükümetini daha çok borçlanmaya özendirmişlerdi. Londra'daki bir mali çevrenin, önerilen borcu kabul etmek istemeyen temkinli bir sadrazamı gö­ revden aldırtabilmiş olması, bu özendirmenin borç alınması yolun­ da baskıya dönüştüğünü gösteren önemli bir olaydı. 1 98 Osmanlı dış borçlanması Avrupalı emperyalist güçlere doğ­ rudan siyasi çıkar sağlayan bir mekanizma olarak da iş gördü. Başlangıçtan itibaren borç tahvillerinin Avrupa borsalarında işlem görebilmesi için ilgili hükümetlerin izni gerekmekteydi. Avrupa hü­ kümetleri, bu ve benzeri nedenlerle borçlanma işlemi üstünde sahip oldukları denetim gücünü, Osmanlı hükümetinden siyasi ve iktisadi ödün koparmakta bir pazarlık öğesi gibi kullandılar. Örneğin, 1 8 60 tahvillerinin Londra borsasına kaydedilmesi için izin istendiğinde, 1 97 Kömürcan ( 1 94 8 ) 28-3 8 . 1 9 8 Blaisdell ( 1 929) 3 8 - 9 . Ayrıca bakınız Luxemburg ( 1 9 1 3 ) 434.

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

İngiltere hükümeti, karşılık olarak Osmanlı İmparatorluğu'nda ta­ şınmaz mallarla ilgili mülkiyet haklarının yabancılara da tanınma­ sını ve Osmanlı maliyesinin uluslararası bir kuruluşun denetimine sokulmasını istedi. Osmanlı hükümetine borç vererek kopartılan iktisadi ayrıcalıklarla ilgili çok sayıda örnek vardır. 1 99 Öte yanda, padişahların ve saray mensuplarının sınırsız savur­ ganlıkları, özellikle ilk yıllardaki borçlanmaların ardında yatan önemli bir nedendi. Dış borçlarla sağlanan toplam fonların ancak sekizde biri yatırım projelerinde kullanıldı. Bunun 25 m. OL'sı de­ miryolu yapımı, 1 m. OL'sı İstanbul limanı, 1 m. OL'sı da Konya yöresindeki bir sulama işiyle ilgiliydi . Borç hasılatının geri kalanı borçlanmadan doğan faiz ve anapara ödemeleri ve Osmanlı hükü­ metinin başta askeri harcamalar olmak üzere cari harcamalarını karşılamada kullanıldı. 200 1 . 7.6.2. Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Avrupa özel sermayesi 1 9 . yüzyılda ve 20. yüzyıl başlarında Osmanlı ekonomisinin kapitalist dünya ekonomisi ile giderek daha çok bütünleşmesini anlayabilmek için, Osmanlı İmparatorluğu'nda ticaret, banka ve sigortacılık, tarım, imalat, madencilik, ulaştırma ve kent hizmetleri kesimlerinde iş yapan yabancı özel sermayeyi de ele almamız gere­ kiyor. Ne var ki, konu üzerinde şu ana kadar yapılmış çalışmalar dağınık, kopuk ve düzensizdir. Bu son derece verimli tarih alanında yeni bilgiler üretilinceye kadar eldeki sınırlı ve ancak bütünle ilgili gösterge olarak işe yarayabilecek verilerle yetinmek zorundayız. Osmanlı ekonomisinde yaratılan iktisadi artığa el konulması açısından Avrupa tüccar sermayesi, kuşkusuz ki, büyük bir önem taşımaktaydı. Ancak en eksik bilgiye sahip olduğumuz alan da ti­ carettir. Osmanlı ihraç mallarının içerdeki toptan ticareti bile ya­ bancı şirketlerin denetimine girmiş, ithalatla ilgili ticaret işlevleri, metropol burj uvazilerinin organik uzantıları sayılabilecek yerli gayrimüslimlerin tekelinde kalmıştı. Osmanlı ekonomisindeki mü1 99 Yeniay ( 1 964) 22-7, 34; Blaisdell ( 1 92 9 ) 38; Mears ( 1 924 c) 363. 200 Tezel ( 1 974) sayfa 90'a ek tablo 1 .

99

1 00

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARiHi (1923-1950)

badele ilişkilerinde el konulan artık, yani tüccar sermayesinin sağ­ ladığı kar ve faiz benzeri kazançlar Osmanlı İmparatorluğu'ndaki sermaye birikimine önemli bir katkıda bulunmadı. İçerde en ücra köy ve mezralarda başlayıp, kasaba ve kentlerde toplanan ve İstanbul ve İzmir'de düğümlenen ticaret ilişkileri ağı, Osmanlı İmparatorluğu'nun bu büyük dış ticaret kentlerindeki iktisadi maf­ sallar aracılığıyla kapitalist dünya piyasası ile eklemleşmekteydi. Bu ticaret zinciri sisteminin iç halkaları üstünde binlerce yerli esnaf ve tüccar bulunmakta, ancak, toplam ticaret gelirlerinin dağılımın­ da en büyük payı, yabancı kapitalistler ve onların organik uzantısı gibi olan İstanbul ve İzmir gayrimüslim çevreleri almaktaydı. Bankacılık Osmanlı İmparatorluğu'ndaki yabancı özel serma­ yenin en önemli uğraşı alanlarından biriydi. 1 9 . yüzyıl ortalarından itibaren yabancı sermayeli bankaların kurulması ve büyük Avrupa bankalarının şubeler açmasından önce, İmparatorluk'taki bütün bankacılık işleri Galata bankerle­ ri diye adlandırılan yerli Yahudi, Ermeni ve Rumların elindeydi . Çoğu b i r Avrupa devletinin d e vatandaşlığına geçmiş olan bu ban­ kerlerin önemli Avrupa şehirlerine yerleşmiş akrabaları aracılığıy­ la, Avrupa'nın ticaret, deniz taşımacılığı ve para-kredi piyasaları ile yakın ilişkileri vardı. Osmanlı İmparatorluğu'nda kambiyo iş­ lemlerini sürdürerek, hükümete, saraya ve eyalet valilerine borç vererek ve kara ulaştırma ve haberleşme sistemi fevkalade zayıf olan İmparatorluk'un çeşitli bölgeleri ve merkezi arasında, başta vergi gelirlerinin transferi olmak üzere para transferlerini, ödeme emri senetleriyle düzenleyerek, yüzyıllardan beri para-kredi piya­ sasına hakimdiler. Osmanlı sarayı ve devlet erkanı üzerinde bü­ yük nüfuzları vardı. 1 9 . yüzyılın ilk yarısında tüketim kalıplarıyla ' Batılılaşan' padişahların, hanım sultanların, nazırların, paşaların har vurup harman savurması İstanbul'u para-kredi sermayesi için bir cennet haline getirmekteydi. Padişah ve ailesinin İstanbul'daki gayrimüslim sarraf-bankerlere olan borcu 1 8 6 3 yılında 1 1 m. ster­ lini bulmuştu.2 0 1 İstanbul'un yerli gayrimüslim bankerleri ise, as201

Bu konuda bak. Du Velay ( 1 90 3 ) 1 27-9, 1 54, 1 64-5, 265; Morawitz ( 1 902) 1 8-9, 5 1 -2; Issawi ( 1 980) 33 9-40; Raccagni ( 1 98 0 ) passim; Kazgan, H. ( 1 99 1 ) .

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

lında Saray'dan aldıkları borç senetlerini Avrupa banka ve borsa çevrelerinde kırdırmakta, Saray'la Avrupa mali çevreleri arasında aracılık yapmaktaydı. 1 8 5 0'lerden itibaren Avrupa banka çevreleri ya kendi şubele­ rini açarak ya da Osmanlı hükümetinden alınan ayrıcalıklara da­ yalı yeni bankalar kurarak Osmanlı İmparatorluğu'nda doğrudan çalışmaya başladı. Osmanlı ekonomisine şubeleriyle giren Avrupa bankalarının en önemlileri Deutsche Bank ve Credit Lyonnais'ydi. Osmanlı Bankası ise yabancı sermaye ile kurulan e n büyük ban­ kaydı. İngiliz ve Fransız sermayesine dayanan bu banka DUİ ve Fransız Tütün Rej isi'yle birlikte, Avrupa emperyalizminin Osmanlı İmparatorluğu'ndaki simgelerinden biri oldu. 1 8 56 'da kuruldu ve 1 8 6 3 'te Padişah'tan İmparatorluk'un devlet ve para bankası işle­ rini görmek üzere ayrıcalık aldı. Birinci Dünya Savaşı'na kadarki dönemde büyük karlar elde etti. Sermayesi 1 8 5 6 'daki 0,5 m. ster­ linden 1 8 75 'te 1 0 m. sterline yükseltildi. Kayıtlarına bakabildiğim 1 8 6 3 - 1 909 döneminde ise, pay sahiplerine 30 m. sterlin tutarında temettü dağıttı .202 Osmanlı ekonomisindeki emperyalist sömürü büyük ölçüde ticaret olgusuna dayanmaktaydı . Bankacılık kesimindeki yabancı girişimler ticaret ilişkilerinin mali kanallarını oluşturuyordu. Öte yanda, Avrupa sermayesi ulaştırma alanına yaptığı yatırımlarla da büyüyen bir ticaret olgusunu olanaklı kılacak fizik altyapıyı da ge­ liştirmeye çalıştı . Osmanlı ekonomisinin ulaştırma sektörü de ke­ sin bir yabancı denetimine girdi. Osmanlı İmparatorluğu'nun dış ticaretindeki ülkeaşırı deniz taşımacılığı tamamen yabancıların denetiminde olduğu gibi, ülke­ nin limanları arasındaki taşımacılıkta Osmanlı bandıralı gemilerin payı çok azdı. 1 9 1 1 yılında , Osmanlı limanlarında yapılan yükle­ me ve boşaltmaların % 90'ı yabancı gemilere aitti . Liman kentle­ rini geliştiren de Avrupa sermayesi oldu. İstanbul, İzmir, Beyrut ve Selanik'te yabancı şirketler rıhtım, elektrik, havagazı, su, tramvay tesisleri kurdu ve işletti. Bu dört kentte sözü geçen alanlardaki ya202 Pech ( 1 9 1 1 ) 1 1 1 -6 . Osmanlı Bankası'nın kuruluşu hakkında ayrıca bak. Kazgan, H. ( 1 99 1 ) 36-44.

1 01

1 02

CUMHURiYET DÖNEMiNİN iKTiSADi TARiHi (1923-1950)

hancı şirketlerin, kaynaklarına bakabildiğim 1 8 9 1 - 1 909 dönemin­ deki karlarının toplamı 3 m. sterlinden fazlaydı.203 Yabancı sermayenin Osmanlı İmparatorluğu'nun ulaştırma ya­ pısında uyardığı en büyük gelişme demiryolu yapımındaydı. 1 8 5 6 yılından sonra, çeşitli Avrupa sermaye grupları Osmanlı hüküme­ tinden demiryolu yapım ve işletmesi için ayrıcalıklar aldı. 1 9 1 5'e kadar Osmanlı İmparatorluğu'nda inşa edilen 6 . 1 07 kilometrelik demiryolunun 4.037 kilometresi yabancılarca yapılmış ve işletil­ mişti. Bu yapımlarda Osmanlı hükümeti kilometre başına belli bir hasılatı garanti etmekte, yabancı girişimciler zarar olasılığın­ dan kurtarılmaktaydı. Hakkında bilgi bulabildiğim 1 8 9 9- 1 909 döneminde, yabancı demiryolu şirketlerinin kar toplamları 26 m. sterlini, Osmanlı hükümetinin bunlara yaptığı kilometre garantisi ödemeleri ise 1 0 m. sterlini bulmuştu.204 Avrupalı kapitalistlerin Osmanlı tarımındaki yatırımlarından daha önce söz etmiştim. Bunların tarım dışı üretken kesimlere yaptı­ ğı yatırımlar ise hem bir bütün olarak sınırlı kalmış, hem de daha çok ihracat için hammadde üreten madencilik kesiminde toplanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nda Avrupalı çevrelerin yaptığı j eolo­ jik araştırmalar zengin petrol, kömür, krom, boraks, kurşun, an­ timon yatakları göstermişti. Bunlardan bazıları 1 9. yüzyılın ikinci yarısından itibaren işletmeye sokuldu. Osmanlı madencilik üretimi sınırlı kalmışsa da, gerçekleştirilen üretimin içinde yabancı şirket­ lerin payı gene de büyüktü. 1 9 1 0 yılında bu şirketlerin madencilik üretiminin toplam değeri içindeki payı % 6 9'a, yerli gayrimüslim­ lere ait işletmelerin payı % 1 2'ye yükselmiş, Türk işletmelerinin payı ise % 1 9'a düşmüştü. 1 902- 1 90 9 aralığında manganez, de­ mir, antimon, çinko, gümüşlü çinko, kurşun, boraks, lületaşı üreti-

203 Eldem ( 1 970) 1 65; Pech ( 1 9 1 1 ) 1 8 1 , 1 86-20 1 , 205-6 1 , 286; Issawi ( 1 980) 1 46-76. 204 Osmanlı İmparatorluğu'nda demiryolu yapım ve işletmeciliği için bak. Morawitz ( 1 902) 3 73-409; Du Velay ( 1 90 3 ) 5 5 8-6 1 6; Pech ( 1 9 1 1 ) 3 8-97; Yeniay ( 1 964) 42-5, 8 7- 8 , 1 0 1 -5 ; Bayındırlık İşleri Dergisi 5 (5) 1 93 8 , 86-9, 1 77; Earle ( 1 924) passim; Mears ( 1 924 c) 37; Pech ( 1 9 1 1 ) 3 8-97; Luxemburg ( 1 9 1 3 ) 43 9-45; Issawi ( 1 9 8 0 ) 1 8 1 -9 8 ; Engin ( 1 993); Kaynak ( 1 9 8 5 a ) , ( 1 9 8 5 b ) , ( 1 985c). Osmanlı hükümetinin hem yapımını hem de işletmesini üstlendiği tek hat 1 .466 kilometrelik Şam-Mekke demiryoludur.

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TAR i H i N E BiR BAKIŞ

minin % 93 ile 99'u ihraç edildi. Daha çok iç tüketim için üretilen madenler ise kömür ve linyitti . 1 9 1 4 yılına kadar yabancı şirketler madencilik kesimine yaklaşık olarak 3 m. sterlin tutarında yatırım yaptı . 1 8 8 8 - 1 909 aralığında kayıtları hakkında bilgi bulabildiğim sadece 5 şirketin toplam karı ise 1 . 5 m. sterlin kadardı. 20 5 Etkili bir sanayileşme ve koruma politikasının bulunmaması­ na karşın, belli merkezlerdeki kent nüfusunun büyümesi ve kaba işlem gerektiren tarım ürünleri ihracatının artması bazı imalat sa­ nayi dallarının kurulmasına olanak sağladı. Yabancı sermaye işlet­ meleri bunların arasında da önemli bir yer elde etti. Fransızların sahip olduğu Tütün Rejisi 1 8 8 8 - 1 909 döneminde, 2 m . 'luk ya­ tırım karşılığında 4 m. sterlinlik kar sağladı. İmalatla ilgili diğer önemli yabancı şirketler arasında el tezgahlarında halı üretimini örgütleyen Oriental Carpet Manufacturers Ltd. ile İstanbul'daki bira fabrikası vardı.2 06

1 . 8 . Osmanlı İmparatorluğu'ndaki yarı-sömürge azgelişmişliğinin bazı iktisadi, siyasi ve toplumsal sonuçları Osmanlı İmparatorluğu'ndaki bağımlı azgelişmişlik sürecinin önemli bir sonucu siyasal düzeyde görüldü. Osmanlı devletinin egemenliği bir yarı-sömürge statüsüne indirgendi . Osmanlı devleti gümrük vergilerini ayarlayabilmek, yabancıları ve Avrupa devlet­ lerinin himayesine girmiş olan yerli gayrimüslimleri vergilemek ve yargılamak haklarını yitirdi. Mali kaynaklarının önemli bir kıs­ mı, bir yabancı yarı-siyasi kuruluş olan DUİ'nin denetimine gir­ di. Dış borçların faiz ve anapara ödemeleri için yapılan yıllık dış transferler 1 9 1 3 yılında 6,6 m . sterlini buldu. Dış ticaret, deniz ve demiryolu taşımacılığı, liman ve rıhtımlar, liman kentlerindeki 205 Kemal Bey ( 1 924) 325; Eldem ( 1 970) 9 1 - 1 02; Ticaret ve Ziraat Nezareti ( 1 9 1 8 )'e yollama yapan Çavdar ( 1 97 1 ) 37; Ökçün ( 1 969) 8 59, 879-92; Pech ( 1 9 1 1 ) 1 50-75. 206 Morawitz ( 1 902) 2 1 7-303; Du Velay ( 1 90 3 ) 502- 1 5 ; Pech ( 1 9 1 1 ) 30-7, 2 8 3-4; Eldem ( 1 970) sayfa 1 22'ye ek tablo. Fransız Tütün Rejisi konusunda ayrıca bak. Quataert ( 1 987) 23-43 .

1 03

1 04

CUMHURiYET DÖNEMiNiN İ KTiSADi TARiHi (1923-1950)

elektrik, havagazı, su ve tramvay tesisleri, madencilik ve belli baş­ lı yapım sanayii de yabancı sermaye sahiplerinin denetimindeydi. İmparatorlukta iş gören yabancı anonim şirketlerin karları 1 9001 90 9 döneminde yılda 3 m. sterlini aşan bir düzeye erişti .2 0 7 Osmanlı ekonomisinin üretim hacminde ihmal edilmemesi ge­ reken bir gelişme ortaya çıktı . Ki, imparatorluğun gayri safi yur­ tiçi hasılasının 1 8 89 ve 1 9 1 4 arasında sabit fiyatlarla yılda % 2 oranında büyüdüğü; nüfus artış hızı % 1 olduğu için kişi başına ortalama gerçek gelirde yılda % 1 oranında bir artış olduğu sa­ nılmaktadır. Ancak, Osmanlı ekonomisinde belirgin bir yapısal değişme ol­ madı. Eldem'in hesaplamalarına göre tarımın yurtiçi hasıladaki payı 1 8 8 9 'da % 57, 1 9 1 4'te % 5 6 ; imalat, madencilik, elektrik, havagazı ve su, inşaat, ulaştırma ve haberleşme sektörünün toplam payı 1 8 8 9 'da % 1 6, 1 9 1 4'te % 1 7; hükümet hizmetlerinin payı sırasıyla % 7 ve % 9; ticaret ve diğer hizmetler toplamının payı ise % 2 0 ve % 1 8 idi.208 Gayrimüslim ticaret burj uvazisinin büyük bir bölümü yer­ li varlıklı sınıflar arasında tam bir komprador işlevini kazandı. Zengin yerli Ermeni, Rum ve Yahudiler metropol burj uvazilerinin Osmanlı ekonomisiyle olan ilişkilerinde gereksindiği aracılık iş­ levlerini tekellerine almış, metropollerle olan din ve dil benzerlik­ leri bunların toplumun Müslüman-Türk çoğunluğu karşısındaki gücünü pekiştirmişti . Çoğu ikinci bir ülkenin vatandaşlığını elde ederek yabancılara tanınan vergi ve yargı bağışıklıklarından da yararlanmaktaydı. 20 9 Bu yerli gayrimüslim aracıların ve ilişkili oldukları Avrupalı, Amerikalı kapitalistlerin, Osmanlı İmparatorluğu'nda yaratılan iktisadi artığın ne kadarına mübadele ilişkileri içinde el koyduğunu sayısallaştırma olanağımız bulunmamaktadır. Ama gerçekleştirilen 207 Tezel ( 1 974) sayfa 98'e ek tablo 5; Pech ( 1 9 1 1 ) passim. Şevket Pamuk'un çalışması da bu sonucu teyid etmiştir. Bak. Pamuk ( 1 9 8 4 ) 1 70 . 208 Eldem ( 1 970 ) 63, 3 0 8 . 209 Yerli gayrimüslimlerin iktisadi ve sosyal konumları v e yabancı güçlerle ilişkileri için bak. Polyzoides ( 1 924); Boghos Nubar Paşa ( 1 924); Haim Nohoum ( 1 90 8 - 1 920 ara­ sında Türkiye baş hahamı) ( 1 924).

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TAR i H i N E BiR BAKIŞ

iktisadi fazlanın büyük bir bölümüne bu çevrelerin sahip çıktığını söylemek yanlış olmayacaktır. Sahiplenilen bu payın nerede ve na­ sıl kullanıldığı hakkında da elimizde sistemli sayısal bilgi yoktur. Ama gene de genel izlenimlerimizden bir hayli anlamlı sonuçlar çıkarılabilir. Bir kere, bu çevreler gelirlerinin önemli bir kısmını ülke dışına aktarmışlardır. İstanbul Levantenlerinin Paris'in en pahalı mahallelerinde birbiriyle görkem ve lükste yarışan köşkler yaptırdığı bilinmektedir. Osmanlı İmparatorluğu'nun içinde har­ cadıkları da görkemli mesken yapımına ve tüketime gitmiştir. Yerli tüccarların, bankerlerin ve Levanten-Avrupalıların Boğaz kıyıla­ rında, Adalar'da, İzmir ve Trabzon gibi kentlerde yaptırdığı bin­ lerce evin, yüzlerce konağın görkemli ve zevkliliği, Cumhuriyet'in Müslüman-Türk burj uvazisinin yapılarıyla erişemediği izler ola­ rak hala bizimle beraberdir. Çocukluğumun geçtiği Trabzon'da, Gabayani, Kostaki gibi Rum banker-tüccarların, Karadeniz köylü­ sünün sı rtından kaza nılan servetlerle yaptırdığı ve şimdi bir kısmı Kız Sanat Enstitüsü, Atatürk Müzesi olarak kullanılan güzel ko­ naklar, gene Karadeniz köylüsünün sırtından kazanılan servetleri beton yığınlarına gömen, günümüzün yeni Müslüman-Türk burj u­ vazisine zevksizliğini hatırlatmak istercesine ayakta durmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu'ndaki büyük topraklıların bu dönem­ deki yaşam biçimleri hakkında bizlere ulaşan izlenimler çok daha sınırlıdır. Ama bunların da, sahiplendikleri iktisadi fazlayı tüke­ timde kullandığı söylenebilir. 1 9 . yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başla­ rında toprak ağası gelirlerinden üretken sermaye birikimine önem­ li bir kayış olduğunu gösteren hiçbir belirti yoktur. Osmanlı İmparatorluğu'nun 1 9 . yüzyılda yaşadığı en önemli toplumsal değişmelerden biri, devlet ve bürokrasi yapılarında orta­ ya çıkmıştır. Devlet kurumları yaygın bir biçimde Batılılaştırı lmış, yeni bir askeri-bürokratik kadro yaratılmıştır. Bu 'Batı tipli' kad­ ronun ortaya çıkışı hakkında geniş araştırmalar vardır.2 1 0 Burada söyleyeceklerim, bu kitabımın çözümleme yapısı için gerekli olan bir özet değerlendirme ile sınırlı kalacaktır. 2 1 0 Bu konudaki önemli çalışmalar için bak. Bailey ( 1 942); B. Lewis ( 1 96 1 ); Mardin ( 1 962); Mardin ( 1 96 9 ) ; Davison ( 1 9 6 3 ) ; Berkes ( 1 964); Ahrnad ( 1 96 9 ) .

1 05

1 06

CUMHURİYET DÖNEMİNiN İKTİSADI TARiHi (1923-1950)

Osmanlı İmparatorluğu, en parlak diye bilinen 1 520- 1 5 8 0 dö­ neminin hemen ardından, fevkalade ağır bir sosyal, iktisadi, mali ve siyasi krize, büyük bozulmalar dönemine girdi. Bu sıkıntılar, 1 7. yüzyılda Padişahlara verilen çeşitli layihaların gösterdiği gibi, Osmanlı devlet görevlilerini " ne oldu bize ? " sorusu üstünde yoğun bir şekilde düşündürdü. Restorasyoncu reform arayışları ile geçen 1 7. yüzyılda bu soruya, " sıkıntılar Osmanlı devlet düzeninin bo­ zulmasından kaynaklanmaktadır" diye cevap verildi ve çare " bo­ zulmadan önceki düzene geri dönmek " te arandı. 1 7. yüzyılda eski düzenin restorasyonuna yönelik uygulamalar bu yüzyılın sonundaki büyük şoku önleyemedi. Bu büyük şok, 1 6 8 3 Viyana kuşatmasından 1 6 99'a kadar süren savaşlarda Osmanlı askeri gücünün büyük ölçüde yetersiz kalması, İmparatorluk'un kazanılması yüzyıllar sürmüş bölgelerinin birkaç yıl içinde kaybe­ dilmesi, Osmanlıların ilk kez bir barış antlaşmasını kaybeden taraf olarak imzalamak zorunda kalmasıydı. Osmanlı devlet erkanının bu ikinci büyük şokun üstünde de bü­ yük bir kederle, derinlemesine düşündüğü ve çareler aradığı bilin­ mektedir. Ancak bu sefer, birçok Osmanlı devlet adamı, Osmanlı ile Avrupa'nın arasında Avrupa lehine olan bir farkı kabul etmeye, bu farkın giderilmesi için, Avrupa 'da olup da Osmanlı'da olma­ yan bazı şeylerin Osmanlı İmparatorluğu'nda da var edilmesini gerekli görmeye başladı. Bu dışandaki yeni çağa ayak uydunna ihtiyacı, Osmanlı-Türk tarihinde önemli bir yeni durum-önemli bir başlangıçtır. Bu başkalaşma isteği o dönemde Osmanlıların yok olmamak, siyasi varlıklarını sürdürebilmek ihtiyacından kaynaklanmıştır. Bir büyük yenilgi şoku, Osmanlıları, dışlarındaki dünyaya çok farklı bir şekilde bakmaya zorlamıştır. Osmanlıların, gaza-cihad anlayışının mağlubiyetler nedeniyle anlamsız hale geldiği bu yeni dış ilişkiler konj onktüründe, iradi bir şekilde çağdaşlaşmaya arayışlarının ilk çarpıcı örneği, Osmanlı devletinin, Hıristiyan Avrupa devletlerini dar-ül harb ve bunlar­ la normal ilişkisini cihad olarak görmekten vazgeçtiği anlamına gelen bir şekilde, tarihinde ilk defa , belli başlı Avrupa pay-ı taht-

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

larına, Osmanlı devlet görevlilerinden oluşan kalabalık heyetlerle birlikte elçiler göndermesidir.21 1 Bunlara verilen görev, " kaleleri, fa brikaları ve [Avrupaj uygarlığının ldiğerj eserlerini ziyaret edip [inceleyerek] " Avrupa devletlerinin güçlü olmalarını sağlayan müesseselerinin neler olduğunu anlamak ve bunlardan hangileri­ nin Osmanlı İmparatorluğu'nda uygulanabileceğini dönüşlerinde birer raporla bildirmekti.2 12 Ki bu elçilerin bazılarının yazdıkları raporlar, 1 8 . yüzyılın başlarında bazı Osmanlı devlet adamlarının, içinde yaşadıkları ama eski anlam dünyalarının dışında kaldığı 'çağ'larını anlamak için Avrupa'ya korkusuzca bakabildikleri­ ni gösteren önemli metinlerdir. Aynı anda hem 'Türkiye'de hem de ' dünya'da yaşamanın ne anlama geldiği üstünde ciddi bir kriz içinde hala bocaladığımız 2 0 1 0'lu yıllarda bu metinler carilik de­ ğerini maalesef korumaktadır. 2 1 3 1 8 . yüzyılın sonlarında i s e Osmanlı devleti Avrupa merkezlerin­ de daimi elçilikler kurmaya başladı. Öte yanda, 1 820'de Mora'da başlayan Yunan isyanı (ya da bağımsızlık hareketi ), Avrupa ile iliş­ kilerinin gerektirdiği tercümanlık hizmetlerini o güne kadar Fenerli Rumlar aracılığıyla yürütmüş olan Osmanlı devletini, 1 82 1 'de Müslüman-Türk devlet görevlilerine Fransızca öğretecek bir Tercüme Kalemi açmaya zorladı. Fransızca dili yanında Fransızca tarih ve matematik dersleri de verilen bu kurum 1 8 32'de Tercüme Odası'na dönüştü. Ali, Safvet, Keçecizade Fuad ve Ahmed Vefik efendiler gibi geleceğin sadrazamlarının yetiştiği yer olarak büyük önem kazandı. 1 8 3 6 ve 1 8 3 9 'daki kararlarla kurulan hariciye ne­ zareti'nin temel kadrosunu oluşturdu.2 1 4 En az bir Avrupa dilini 211

Mesela Viyana'ya gönderilen büyükelçiye 765 kişi eşlik etmiştir. Uzunçarşılı ( 1 95 6 ) .

212

Berkes ( 1 964) 3 3 .

2 1 3 B u raporlar sadece askeri v e sınai teknoloji konuları değil, Avrupa'da kadının toplum içindeki yeri, siyasi merkezin keyfi müdahalesine karşı korunmuş mülkiyet hakkı ile iktisadi zenginlik arasındaki ilişki, astronomi gözlem evleri ve opera gibi konuları da içermektedir. Bir örnek olarak, Fransa'ya gönderilen Yirmisekiz Mehmet Çelebi'nin raporu için bak. Yirmisekiz Mehmet Çelebi ( 1 72 1 ) Sefaretname-i Mehmet Çelebi ( İs­ tanbul: Hayat Tarih Mecmuası Yayınları, ed. Rado, Ş. 1 970). 2 1 4 Findley ( 1 980) 1 26-40. 1 8 . ve 1 9. yüzyılda ve 20. yüzyıl başlarında Osmanlı İmpara­ torluğu'nda Avrupa dilleri öğretiminin devlet, azınlık ve yabancı okullar aracılığıyla yaygınlaşması hakkında bak. Demircan ( 1 9 8 8 ) 40-89.

1 07

1 08

CUMHURiYET DÖNEMİNİN iKTİSADi TARiHi (1923-1950)

öğrenmiş olarak Avrupa'daki bu yeni ikamet elçiliklerinde yaşa­ maya başlayan Osmanlı diplomatları, dönüşte getirdikleri fikirler ve kitaplarla, Osmanlı İmparatorluğu'nda 'Batılılaşma' diye bili­ nen değişme süreçlerinde öncü roller oynadılar.2 1 5 Osmanlı İmparatorluğu'nda, sonunda yeni bir anlam dünyası ortaya çıkarmaya başlayacak olan, Avrupa'ya göre yeniden yapı­ lanma süreci içinde, 1 8 . yüzyılda kurulan ve askeri ihtiyaçları kar­ şılamaya yönelik kara ve deniz mühendislik okulları büyük önem taşır. İlki 1 734 yılında açılan bu okullarda Avrupa dilleri, kartez­ yen matematik ve Newton fiziğinin okutulmasıyla, Osmanlı devlet ve düşünce hayatı, imparatorluğun merkezinde de, eleştirici aklın süzgecine ve sadece eleştirici aklın süzgecine tabi olan yeni bir me­ deniyet anlayışına kurumsal olarak açılmış oluyordu. Bu açılış, bir keyfi tercih değil, bir siyasi-kültürel varlık olarak yok olmak teh­ likesinin kapıya dayandığı bir ortamda, Osmanlıların mecburiyet içinde yaptığı, bir var-kalma mücadelesinin kendilerine dikte ettiği bir tercihti . Osmanlı devletinin varlığının uzatılabilmesine imkan yaratan, bu arada bu imparatorluk içindeki Türklere bir toparlan­ ma fırsatı, bir milli devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti 'ni kurabi­ lecek şekilde tarih içinde varlıklarını saklı tutma şansı sağlayan, bu yeni ve çağdaş medeniyet üslubu içinde yetişen askerler, devlet adamları, düşünürlerdi. Osmanlı ordusu ve donanmasının batı örnekli modellere göre yeniden örgütlenmesi, ancak, değişmeye karşı güçlü bir direnç gös­ teren Yeniçeri Ocağı'nın 1 826'da tahrip edilmesinden sonra yay­ gınlaştırılabildi. Osmanlı İmparatorluğu'nu Batı'nın serbest ticare­ tine açan 1 8 3 8 Osmanlı-İngiliz Sözleşmesi'ni, Tanzimat olayı yani yönetim, eğitim ve adalet yapılarının hızlı bir şekilde 'batı tipli' modellere göre yeniden örgütlenmesi izledi.2 1 6 1 9 . yüzyıl Osmanlı devlet erkanı arasında, sadece askeri örgüt­ lenmelerde bazı çağdaş uygulamaların gerçekleştirilmesinin yetme-

2 1 5 Avrupa'da Osmanlı ikamet elçiliklerinin kuruluşu için bak. Kuran ( 1 96 8 ); Findley ( 1 9 8 0 ) 1 26-32. 2 1 6 Kazamias ( 1 966) 50- 1 ; B. Lewis ( 1 96 1 ) 79- 8 1 ; Berkes ( 1 964) 8 9-200; Velidedeoğlu ( 1 940) passim; Weiker

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

diği, askeri yeniliklerin dahi, Osmanlı devlet ve toplum düzeninin bir bütün olarak çağdaşlaştırılmasına bağlı olduğu düşüncesinin giderek güçlendiği bir yüzyıldır. Sırp ve Yunan milliyetçilik akımla­ rı, çok dinli, çok dilli, çok cemaatli nüfus yığınlarını üstten yöneten Mezopotamya-İran devlet geleneği üzerindeki Osmanlı devletinin bazı yöneticilerini milliyetçilik olgusunu anlamaya zorladı. Sened-i ittifak ve Tanzimat Fermanı, Osmanlı İmpara­ torluğu'nda devletin hukuk ve idare kurumlarının çağdaş örnekler ve fikirlerle yeniden kurulması, yeni bir devlet sisteminin oluştu­ rulmaya çalışılmasının başlangıcıdır.217 Ama bu çabalar, kesintisiz bir ilerleme, tutarlı bir değişme programı şeklinde sürememiştir. Devlet düzeninin işleyişinde, meşruiyetini, teokratik bir iddia ile pekiştirilmiş Mezopotamya-İran kerim devlet iddiasından alma­ yı sürdüren bir mutlakiyetçilik, ağırlığını, 1 8 77- 1 8 7 8 yıllarındaki kısa bir meşrutiyetçilik dışında, 1 90 8 'e kadar korudu. Ama askeri ve idari yapıların üst kademelerinde yeni bir insan grubuna giderek daha çok rastlanılmaya başlandı. Batı uygarlıgının bazı yönlerine aşina ... en azından bir batı dilini bi­ len . . . bu insanların . . . çogu çagdaşlarının yaptıgı gibi . . . rahat bir cehalet içinden kafir Batı'yı hor görmeleri olanaksızdı. Aksine, hem egitim hem de çıkarlarından ötürü Batı'yla uyuşmuşlard ı .2 1 8

Yeni askeri-bürokratik kadro hızla büyüdü. 1 9 1 3 yılında mer­ kezi hükümete bağlı kuruluşlarda 1 90.000 kişi çalışıyordu. Bunun yarısını ordu ve donanmadaki subaylar oluşturuyordu.2 1 9 'Batı tipli' kurumlarda çalışan memur ve subayların büyük çoğunluğu, fakir ailelerinin çocuklarıydı. Bu yeni askeri-bürokratik kadro, kısa bir süre sonra, Osmanlı İmparatorluğu'nun siyasi, toplumsal ve ekono­ mik yapısının bir burjuva ulus devleti modeline göre yeniden şekil­ lendirilmesini ve Türk devletinin bu yolla kurtarılmasını amaçlayan 2 1 7 Tanzimat döneminde Osmanlı devlet teşkilatının yeniden yapılandırılmasına yönelik reformlar konusunda bak. Akyıldız ( 1 9 9 3 ) . 2 1 8 B. Lewis ( 1 96 1 ) 5 9 . 2 1 9 Eldem ( 1 970) 2 1 8-9. 1 9. yüzyılda ve 20. yüzyıl başlarında Omanlı ordusu ve donan­ masının 'modernleştirilmesi" konusunda bak. Yapp ( 1 975); Swanson ( 1 975 ) .

1 09

110

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARiHi (1923-1950)

bir ideoloj iyi benimsedi. Burj uva ulus devleti ideoloj isi dışardan it­ hal edilmişti. İçte oluşan toplumsal bir devrimin ürünü değildi. Yen i bürokrasinin işlevi Osmanlı İmparatorluğu'nun kapitalist dünya ekonomisi içindeki ilişkilerini kolaylaştırmak ve bu nedenle Avrupa sermayesinin Osmanlı ekonomisindeki girişim ve çıkar­ larına hizmet etmek olsa da, bağımsızlıkçı ve iktisadi-toplumsal gelişmeden yana bir Türk milliyetçiliği hareketi de gene bu yeni asker-bürokrat kadronun içinde filizlendi ve güçlendi .220 Osmanlı İmparatorluğu'nun yarı-sömürge statüsü, bu kadro arasında, ik­ tisadi ve toplumsal gelişmenin önündeki en büyük engel olarak görülmeye başlandı. Yeni kadronun gelişmeci yönelişi ilk kez, 1 90 8 ve 1 9 1 8 yılla­ rı arasında iktidarda kalmış olan ittihat ve Terakki Partisi 'nin 'İktisadi milliyetçilik' diye koruyucu gelişme önlemleri aldılar. Ne var ki, İngiliz ve Fransız tahakkümünden kurtulalım derken Osmanlı İmparatorluğu'nu Alman emperyalizminin en büyük are­ nası haline getirdiler. ' Batı tipli' yeni asker-bürokrat kadronun ortaya çıkışına rağ­ men, ekonomiden daha büyük bir kaynak payının devlete akta­ rılması ve devlete aktarılan payın giderek daha çok iktisadi ve sosyal gelişme amaçlarına tahsisinde büyük güçlüklerle karşıla­ şıldı . Bazı olumlu sonuçlar ise ancak dönemin sonlarında, İttihat Terakki hükümeti sırasında alınabildi. 1 8 8 9'da 1 7,2 m. OL olan bütçe gelirleri, 1 9 1 1 'de 2 8 , 8 m.'na yükseldi. Bu tahsilatın Osmanlı İmparatorluğu'nun cari fiyatlarla gayrisafi yurtiçi hasılasına oranı 1 8 8 9'da % 1 1 , 1 907'de % 12 iken 1 9 1 1 'de % 1 5 'e çıktı. Osmanlı devletinin bütçe gelirleri sistemi, sonuna kadar, büyük ölçüde, bu tarım temelli devletin en önemli klasik vergi kaynağı olan aşar ve 220 Eldem ( 1 970); Kazamias ( 1 966); Mardin ( 1 962), ( 1 969); Berkes ( 1 964); Ahmad ( 1 9 6 9 ) . Bu yeni askeri-bürokratik kadro içinden, devletin iktisadi gelişmeyi hızlan­ dırmak için kalkınma programları uygulamasına yönelik ilk ciddi hazırlıklardan biri, 1 8 8 0 yılında, dönemin 'Nafia nazırı' ya da bayındırlık bakanı imzasıyla ' Başvekalet'e sunulan, ülkede yapılması istenilen ve her biri için maliyet hesapları yapılmış belirli karayolları, demiryolları, limanlar, bataklık kurutma işlerinden oluşan, bir yatırım programı önerisi olan, "Umur-ı nafiaya dair Bab-ı Aliye takdim olunun layiha ve tak­ rir ile teferruat-ı mecmuasının nüsha-i diğeri" başlıklı belgedir. Tam metni için bak. D incer ( 1 97 1 ) .

TOPLUMSAL KURULUŞLARIN EKLEMLEŞMESi AÇISINDAN TÜRKiYE TARiHiNE BiR BAKIŞ

ağnam'a bağımlı kaldı. Bu iki verginin toplam bütçe gelirleri hası­ latı içindeki payı 1 8 8 7- 1 903 döneminde % 36-42, 1 90 8 - 1 9 1 1 dö­ neminde % 32-34 arasında oynadı. Ne var ki, önemli bir kısmını savunma harcamaları ve borç ödemelerinin oluşturduğu toplam bütçe harcamaları, gelirlerden çok daha hızlı artarak, 1 8 99 'da 1 8 ,4 m. OL'dan, 1 9 1 1 'de 36,7 m'na çıktı . Dış borç ödemelerinin harca­ malar içindeki payı 1 8 8 9 'da % 1 4'den 1 9 1 0'da % 3 3 'e yükseldi. Askeri harcamaların payı22 1 1 8 8 7'de % 57 ve 1 9 1 1 'de % 5 1 'di. 1 8 8 7- 1 9 1 1 döneminde yıllık ortalama olarak % 5 5 gibi yüksek bir düzeyde seyretti. Bütçe gelirleri tahsilatı savunma harcamaları ve maaş ödemelerine yetmediği için, bütçe açıkları giderek artan bir ölçüde yeni dış borçlarla kapatıldı. 1 8 90'ların sonunda hükümet harcamalarının % 70'i, memur, subay ve emekli aylığı ödemelerin­ de kullanılıyordu. İttihat Terakki'nin iktisadi ve sosyal gelişmeye yönelik bazı çabalarıyla, 1 9 1 1 'de, eğitim harcamalarının payı % 3 , bayındırlık harcamalarının payı % 4 ' ü buldu. Harcamalar içinde toplam yatırım harcamalarının payı ise 1 8 8 7'de % 2, 1 8 9 7'de % 4 iken, 1 909'da % 6 ve 1 9 1 1 'de % 8'e yükseldi .222 1 .9. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü Osmanlı İmparatorluğu'nda Avrupalı emperyalist güçlerin or­ taklaşa sürdürdüğü sömürü, bunların arasında önemli çıkar çatış­ malarına yol açtı . 1 9 1 4 yılı başında, nominal değeri 1 5 7 m. sterlin olan Osmanlı dış borç tahvillerinin % 48'i Fransız, % 1 9'u Alman ve % 1 3 'ü İngilizlerin elindeydi. Yabancıların Osmanlı ekonomisi­ nin çeşitli sektörlerine yapmış oldukları doğrudan yatırımların aynı tarihteki tutarı da 74 m. sterlin kadardı . Bunun % 6 3 ' ü demiryol­ ları, % 9'u limanlar ve liman şehirlerindeki belediye hizmetleri, % 1 2'si bankacılık sektörlerindeydi. 74 m. sterlinin % 5 0 'si Fransız, % 2 8 'i Alman ve % 1 5 'i İngiliz kapitalistlere aitti. Rusların ve Avusturyalıların da Osmanlı İmparatorluğu'nda önemli iktisadi çıkarları ve çıkar beklentileri vardı. 2 2 1 Harbiye, Bahriye, Zaptiye v e Jandarma Nezaretleri harcamaları toplamı. 222 Shaw ( 1 975) passim; Shaw ( 1 978 c ) passim; Eldem ( 1 970) 237-57, 277-309.

111

1 12

CUMHURiYET DÖNEMiNiN i KTiSADi TARiHi (1923-1950)

Almanların Bağdat demiryolu ile bu bölgeyi kendi nüfuz alan­ ları haline dönüştürmek istemeleri ve Kerkük-Musul petrol bölge­ sinin önem kazanması gibi nedenler, emperyalist güçler arasında Osmanlı İmparatorluğu ile ilgili çatışmayı daha da belirginleştir­ di. İmparatorluk daha Birinci Dünya Savaşı'ndan önce emperya­ list güçler arasında nüfuz bölgeleri halinde paylaştırıldı. Osmanlı devletinin Birinci Dünya Savaşı'ndaki yenilgisi ise, galip güçlerin Türklerin anayurdu haline gelmiş olan Anadolu'yu fiili işgallerle parçalama girişimine yol açtı. 223

223

Bak. Mears ( 1 924 c); Earle ( 1 924); Adamov ( 1 924); Howard ( 1 93 1 ); Pamuk ( 1 9 8 4 ) .

il

C u m h u riyet'in Devrald ı ğ ı İ ktisad i Kaynaklar

2 . 1 . Sunuş Kurtuluş Savaşı'nın içinden çıkan Cumhuriyet hükümetinin hangi iktisadi kaynaklarla işe başlayabildiği, belirli bir iktisadi ge­ lişme stratej isinin benimsenmesini ve Türk ekonomisinin 1 92 3 ' ü izleyen yıllarda belirli büyüme yolları izlemesini büyük ölçüde et­ kilemiştir. Ki, kitabın bu bölümünde Türkiye' deki iktisadi kaynak­ ların Cumhuriyet'in kuruluş yıllarındaki durumu incelenmektedir.

2 . 2 . İnsan kaynakları Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında Türkiye'nin insan kaynakları açısından ele alınması gereken birinci önemli konu, Türkiye nü­ fusunun 1 9 1 3 - 1 927 arasında önemli ölçüde azalması, şehirleşme oranının gerilemesi ve nüfusun etnik yapısının büyük ölçüde de­ ğişmesi konusudur.

1 14

CUMHURİYET DÖNEMİNİN İKTİSADI TARiHi ( 1 923- 1 950)

Türkiye'nin 1 923 sınırları içindeki nüfusu 1 9 1 4 yılında 1 6 ,3 milyondan1 1 927 yılında 1 3 ,6 milyona düştü . Azalma Oranı % 1 7'ydi. Azalmanın bir nedeni, 1 9 1 3 ' ü izleyen on yıllık sürekli savaş döneminde İstanbul ve Anadolu'nun Türk ve Müslüman nüfusu­ nun Osmanlı ordularının asker kaynağı olmasıydı. Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı kuvvetlerinin cephede verdiği ölü sayısının 400.000, hasta, kaçak, kayıp asker sayısının ise 1 . 600.000 yöre­ sinde olduğu sanılmaktadır.2 Öte yanda, savaş yıllarında sivil nü­ fus arasında, beslenme, sağlık koşullarındaki bozulmalar, işgal ve etnik çatışma alanlarındaki karışıklıklar nedeniyle ölüm oranları artarken, erkek nüfusun önemli bir kısmının askerde olmasından ötürü doğum oranlarındaki düşmenin Türk ve Müslüman nüfusu azaltıcı etkisi de dikkatten kaçırılmamalıdır. Kurtuluş Savaşı'nda cephede ölen Türk asker ve subay sayısı sınırlıdır. Ancak işgal edilen alanlardaki kayıplar, 'İç İsyanlar' ve bunların bastırılması sırasındaki ölümler, bu savaş sırasında da Anadolu'daki Türk ve Müslüman nüfusun azalmaya devam etmiş olması ihtimalini güç­ lendirmektedir. Ne var ki, nüfus azalmasının önemli bir bölümü, etnik yapıda­ ki değişmeyle ilişkilidir. 1 9 1 4 yılında, Türkiye'nin Kars ve Artvin illeri dışında kalan yerlerinde 1 5 ,9 milyon insan yaşamaktaydı. Bunun % 80'i Müslüman'dı. Geri kalan gayrimüslimler arasında 1 ,7 milyon Rum toplam nüfusun % l l 'ini, 1 ,2 milyon Ermeni de % 8 'ini oluşturuyordu. Yahudiler, Süryaniler, Asuriler, Yezidiler, Nusayriler gibi başka yerli gayrimüslim topluluklar da vardı .3 Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında Türkiye'deki kültürel, toplumsal ve iktisadi hayat, hala, farklı etnik ve dini öğelerin bir arada yaşadığı bir ortamda sürmekteydi. Rumlar ve Ermeniler daha çok şehirlerde yaşamakta ve ta­ rım dışı sektörlerde çalışmaktaydı. Yerli gayrimüslimler, bir ön­ ceki bölümde de anlatıldığı gibi, Osmanlı İmparatorluğu'nun dış 1

2 3

1 9 1 4 nüfusu, Zamir ( 1 98 1 )'in yayınladığı verilere, o sırada Rus işgalinde olan Kars ve Artvin illerinin o tarihte yaklaşık olarak 400 bin olan nüfusu (bak. Eldem ( 1 970 ) 60-3) eklenerek bulunmuştur. Bayur ( 1 967) 787. Zamir ( 1 98 1 )'de yayınlanan sayım sonuçlarından hesaplanmıştır.

CUMHURIYET'IN DEVRALDIGI iKTiSADi KAYNAKLAR

ve iç ticaretinde, madenci lik ve sanayi sektörlerinde, Türklere, Müslümanlara göre çok daha önemli nispi payları ellerinde tu­ tuyorlardı. Vilayet salnameleri taranarak çıkartılan bir dökü­ me göre, 1 9 1 2 yılında, imparatorlukta iç ticaretle uğraşılan 1 8 . 000 kadar iş yerinin % 1 5 ' i Türklere, % 49'u Rumlara, % 2 3 ' ü Ermenilere ve % 1 9'u levantenler, diğer gayrimüslimler ve diğer Müslümanlara aitti . Artizanal dükkanlar da içinde olmak üzere 6 . 5 0 0 kadar imalat iş yerinin % 1 2'si Türklerin, % 4 9 ' u Rumların, % 30'u Ermenilerin, % l O'u diğerlerinindi. Doktor, mühendis, muhasebeci gibi 5 . 3 00 kadar serbest meslek sahibinin % 1 4' ü Türk, %44'ü Rum, % 22'si Ermeni'ydi.4 İstanbul, İzmir ve Trabzon gibi nüfuslarında gayrimüslimlerin önemli paya sahip olduğu kentlerde Türklerin ticaret ve serbest mesleklerdeki payı daha da azdı. Mesela 1 9 1 0'lu yıllarda İzmir'de " azınlıklardan 8 8 , Türklerden ise yalnız 7 doktor vardı. 4 3 eczacının bir teki bile Türk değildi. " 5 1 922 yılı İstanbul'unda dış ticaret işletmelerinin sadece % 4'ü, taşımacı firmaların % 3 'ü, toptancı mağazaların % 1 5 'i ve perakendeci mağazaların % 25'i Müslümanlara aitti . 1 9 1 9 yılında Batı Anadolu'da çalışmakta olan 3 .3 0 0 imalat sa­ nayi işyerinin % 73 ' ü Rumların olup, bu iş yerlerindeki 2 2 . 0 0 0 işçinin % 85'i d e gayrimüslimdi. Anadolu tarımında ihracata yönelik üretimin geliştirilmesi, yeni tekniklerin kullanılmasında da Rum ve Ermeni çiftçiler daha önde gelmekteydi . Hıristiyan azınlıkların okuryazarlık, eğitim ve sağlık koşulları Türklerin, Müslümanlarınkinden çok daha iyiydi.6 O smanlı devletinin dağılışı sırasında, emperyalist güçlerin ve yerli Rum ve Ermenilerin Türk anayurdunu da parçalamaya yöne­ lik politikası, Türkiye' de yaşayan Türklerle Rum ve Ermeniler ara­ sında acı bir düşmanlık ve silahlı çatışmaya yol açtı . Anadolu'nun her yerinde belirgin bir Türk, Müslüman çoğunluğu olmasına karşın Doğu Anadolu'da bağımsız bir Ermeni devleti kurmak ve 4 5 6

Indzhikyan ( 1 977) 206-9; zikreden Issawi ( 1 9 8 0 ) 1 4 . Umar ( 1 974) 59. Başar ( 1 966); Eldem ( 1 970), ( 1 973 ); Novichev ( 1 937); Cuinet ( 1 890- 1 8 9 5 ) ; Monroe ( 1 924); Çavdar ( 1 970 ) .

115

116

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARiHi ( 1 923-1 950)

Batı ve Kuzey Anadolu'yu Yunanistan'a katarak bir Neo-Bizans yaratmak girişimleri, sonunda başarısız kaldı. Ama Anadolu'nun etnik yapısının büyük ölçüde değişmesi sonucunu getirdi. Yerli Ermenilerin Osmanlı İmparatorluğu'nu işgal etmekte olan devlet­ lerle silahlı işbirliğine girmesi karşısında, Osmanlı hükümeti duru­ ma müdahale etti. Silahlı hareket bastırıldı, büyük ölçekli bir göç ve tehcir, etnik yapıyı değiştirdi.7 Öte yanda Rumlar da Balkan Savaşı'nı izleyen yıllarda Türkiye'den ayrılmaya başlamışlardı. Kurtuluş Savaşı'nda istilacı Yunan ordularının yenilgiye uğratılma­ sından sonra ise, Türkiye' deki Rumlar, Türk ve Yunan hükümetle­ ri arasındaki nüfus mübadelesi antlaşması gereğince Yunanistan'a gönderildi. Sadece İstanbul Rumları 1 92 3 - 1 927 arasında uygula­ nan bu mübadelenin dışında tutuldu. 8 1 92 7 yılına gelindiğinde, Türkiye' deki 1 3 ,6 milyonluk nüfusun % 99'u Müslüman'dı. Resmi istatistiklere göre nufüsün % 8 6 'sı­ nın ana dili Türkçe, % 9 'ununki Kürtçe'ydi. Türkiye'de, hemen hemen tamamı İstanbul'da oturan 1 1 0 . 000 kadar Rum ve 77.000 Ermeni kalmıştı.9 1 9 1 4- 1 927 arasında nüfustaki azalmanın en önemli yönü bunun çok büyük ölçüde kentlerde meydana gelmiş olmasıydı. İstanbul, İzmir, Edirne, Bursa, Sivas gibi büyük kentlerin nüfus­ ları 1 8 80'lerdeki düzeylerinin bile altına düştü. Bitlis, Van, Muş, Harput, Arapkir, Şebinkarahisar gibi Doğu Anadolu'nun önemli kentleri ise birer büyük köye dönüştü. Türkiye'deki kültürel, top­ lumsal ortamı bütün boyutlarıyla etkileyen önemli değişikliklere yol açan şehir nüfuslarındaki bu azalmanın bölgelere göre dağılımı tablo 2 . 1 'de gösterilmiştir.

7 8

9

Bu olayların hayli serinkanlı bir değerlendirmesi için bak. Yerasimos ( 1 975 ) 1 006-22. Ayrıca bak. B. Lewis ( 1 96 1 ); Eldem ( 1 973); Shaw ( 1 978 b). Bu konuda ayrıntılı bir çalışma için bak. Psomiades ( 1 962) 148-55. Bir Türk'ün görgülü ve zarif kaleminden, Yunanlıların ve yerli Rumların Anadolu macerasının, Ege'deki toplumsal yapıları tamamen değiştiren hikayesi için bak. Umar ( 1 974 ) . Bin­ lerce yıl vatan olarak Türkiye topraklarında yaşamış yerli Rumların Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında bıraktıkları ve artık iyice silinmeye başlayan son izlerinin Muğla örnekleri için bak. Aladağ ( 1 99 3 ) . DİE, İstatistik Yıllığı 1 929, 4 1 -2.

CUMHURIYET'IN DEVRALDIGI iKTiSADi KAYNAKLAR

Tablo 2. 1 1 9 1 2 ve 1 927 y.llannda kentsel nüfus, 1 .000 kişi

İstanbul 1.

Bölge ( batı ), 1 5 kent ı ı ı

il.

Bölge (orta), 1 9 kent ı2ı

111.

Bölge (dogu), 1 7 kent 131

52 kent to12lamı

1912

1 927

Azalma Oranı

1 1 25

69 1

39

763

43 1

44

5 74

514

10

5 74

330

43

3036

1 96 7

35

%

İzmir, Edirne, Bursa, Manisa, Ayd ın, Turgutlu, İzmit, Adapazarı, Ayva lık, N azilli, Alaşehir, Tekirdag, Bergama, Kırkagac, Balıkesir. !41 Kayseri, Konya, Eskişehir, Adana, Afyon, Ankara, Tokat, Amasya, Antal­ ya, Zile, Isparta, Tarsus, Samsun, Nevşehir, Burdur, Kütahya, Merzifon, Kastamonu, Mersin . 141 Sivas, U rfa, Trabzon, Antep, Erzurum, Bitlis, Diyarbakır, Malatya, Va n, M a rdin, Muş, Erzi ncan, M a ra ş, H a rput, Arapkir, Şebinkarahisa r, Kilis. 141 Sıralama 1 9 1 2 nüfus büyüklü klerine göredir.

(1) (2)

(3) (4)

Kaynaklar: 1 9 1 2 nüfusları, British Chamber of Commerce of Turkey Trade }ournal, J une 1 9 1 2, zikreden lssawi ( 1 9 80) 3 4-5; 1 9 2 7 nüfusları, Keleş ( 1 96 1 )

ek.

1.

1 9 1 2'de, bugünkü Türkiye'nin Kars, Artvin ve Hatay illeri dı­ şında kalan yerlerinde nüfusu 20.000 ya da daha fazla olan 52 kent vardı. Bunların nüfuslarının toplamı 3 . 03 6 . 000 olup, 15 mil­ yonluk toplam nüfusun % 20'sini oluşturuyordu. 1 0 Bu 52 kentin 1 92 7 nüfuslarının toplamı ise, % 3 5 'lik bir azalmayla 1 . 96 7. 000'e düştü . Bu 1 927'de Kars, Artvin ve Hatay dışındaki alanların top­ lam nüfusunun % 1 5 'i kadardı. Kentsel nüfusun en çok azaldığı yerler Adapazarı-Muğla hattının batısıyla (% 44 ) , Ordu-Sivas­ Maraş hattının doğusuydu ( % 43 ) .

10

Bölüm 1 . 7.5'te, 1 9 1 2 yılında Osmanlı İmparatorluğu'nda nüfusu 20.000 ya d a daha fazla olan kentlerin genel nüfusun % 22'sini oluşturduğu söylenmişti . Fark, Selanik gibi şehirlerin Cumhuriyet Türkiyesi dışında kalmasından kaynaklanmaktadır.

1 17

1 18

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADi TARiHi ( 1 923- 1 950)

Toplam nüfusun azalması, etnik yapının değişmesi ve kentleşme olgusunun gerilemesi Türkiye ekonomisini olumsuz yönlerde etki­ ledi. İstanbul'daki Rum ve Ermeni nüfus varlığını Cumhuriyet dö­ neminde de büyük ölçüde koruduğu için gayrimüslim işadamları­ nın azalması ticaret alanında çarpıcı boşluklar yaratmadı. Ancak, Anadolu'daki imalat sanayii işyerlerinde hem işadamları hem de işçiler arasında büyük bir yer tutan gayrimüslim nüfusun birkaç yıl içinde erimesi, Birinci Dünya Savaşı'ndan önce Anadolu'da sana­ yii kuruluşlarının birçoğunun dağılmasına, yok olmasına yol açtı. İpek böcekçiliği gibi bazı tarım dalları da Anadolu Hıristiyan köy­ lü nüfusunun ortadan kalkmasından büyük zarar gördü. Ancak, uzun dönemde, kendi içinde dil ve din bakımından daha türdeş, içindeki etnik karşıtlıklar daha azalmış bir toplumsal yapı, iktisadi gelişme için daha elverişli bir ortam yaratmıştır da denilebilir. Tarih çalışmalarında, yaşanmış zamanda olmuş olan olmamış olsaydı ne olurdu sorusu mubah bir soru değildir. Bir romancının hayal gücüne katkıda bulunmaktan fazla bir işe ya­ ramaz. Ama bir an için kendimizi böyle bir romancı fantezisine bırakıp, bugünkü 65 milyonluk Türkiye'de 7 milyonluk bir Rum ve 7 milyonluk bir Ermeni azınlığının var olduğunu düşünür ve Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerindeki etnik çatışma­ ların boyutlarını ve niteliklerini hatırlarsak, Anadolu nüfusunun daha türdeş olmasının getirdiği sonuçları daha iyi değerlendirebi­ liriz sanıyorum. Cumhuriyet'in ilk yıllarında nüfusun okuryazarlık, eğitim ve sağlık nitelikleri ve kamunun sağladığı eğitim ve sağlık hizmetleri de pek iç açıcı bir görünümde değildi. Kurtuluş Savaşı'ndan çıkan Anadolu toplumu beşeri sermaye bakımından bir hayli fakirdi. 1 92 7 sayımı nüfusun % 1 1 'inin okuryazar olduğunu gösterdi. 1 92 0'lerin başında ise altı yaşından büyük Müslüman nüfusun % l O 'u bile okuma yazma bilmiyordu . Resmi istatistiklere göre 1 924 yılında Türkiye'de ilk, orta ve yüksek eğitim düzeyinde top­ lam olarak 5 . 000 okul, 1 2 .400 öğretmen ve 3 5 9 .000 öğrenci var­ dı. Öğrencilerin sadece 3 . 000'i yüksek eğitim kurumlarındaydı. Gene 1 924 yılında yaklaşık olarak 1 3 milyonluk nüfusa karşılık

119

CUMHURIYET'IN DEVRALDIGI iKTiSADi KAYNAKLAR

ülkede sadece 1 . 000 kadar doktor ve 1 0 . 000'den daha az hastane yatağı vardı. Sağlık hizmetlerinin geriliği ve yetersizliği, yaygın ca­ hillik ve fakirlik nedeniyle sıtma, trahom, frengi, tifüs, tüberküloz gibi salgın hastalıklar büyük ölçüde işgücü ve refah kaybına yol açmaktaydı. 1 1

Tablo 2.2 1 923 sınırları ic:inde baz:ı ürünlerin üretim miktarı ve küc:ükbaş hayvan sayısı, 1 9 1 3- 1 922 ııı

BuOday

Tütün

Pamuk

Fındık

Yetişkin koyun

ve

keçi 1 .000 ton

1 9 1 3 - 1 4 ortalaması 1 92 2

{1) (2) (3)

1 .000 ton

1 .000 ton

1 .000 ton

mil. baş

3.788

46

29

52

12 1 3 3

13 1 2 .042

21

7

10

15

Yıllar arasında karşılaştırmayı olanaklı kı lmak için Van, Erzurum, Diyarba kır, Ada­ na ve Bitlis illerinin bugday üretim i dışla bırakılmıştır. 1 9 1 4 yılı için. 1 92 1 yılı için .

Kaynak: Eldem ( 1 9 7 4) 3 0, 3 3 , 3 5 .

2 . 3 . Sermaye stoku ve teknoloji Osmanlı İmparatorluğu'nun kapitalist dünya pazarıyla gide­ rek daha çok bütünleşmesiyle birlikte tarımda ihracata yönelik önemli ürün bileşimi değişiklikleri ortaya çıktı . Ama 1 92 0 'lerin başında Türkiye'nin birçok bölgesinde üretim hala tarih öncesin­ den kalma teknikler, araç ve gereçlerle yapılmaktaydı . İç bölge­ lerde kullanılan saban, neolitik çağdaki gibi, ucuna çakmak taşı cinsinden sert bir sivri taş takılmış kanca biçimli bir odun parça­ sıydı. Yapay gübre kullanımı bilinmiyordu. Bir tarlaya birbirini izleyen yıllarda farklı ürünler ekerek verimliliği arttıran ürün ro11

Bak . üçüncü bölüm, tablo 3 . 6

ve

3.7. Ayrıca bak. lssawi ( 1 9 8 0 ) 1 2 , 44-50.

1 20

CUMHURİYET DÖNEMiNiN i KTiSADİ TARİHi ( 1 923- 1 950)

tasyonu başlamamıştı . Tohum ekme işi ve hasat elle yapılıyor, altı taşlı ilkel bir döven kullanılıyor, tanenin sapından ayrılması için, binlerce yıl öncesinde olduğu gibi rüzgardan yararlanılıyordu. Bir Hitit köyündeki buğday üretiminin 1 920'lerin başında Orta Anadolu'daki durumdan pek farklı olduğunu sanmıyorum. Yeni araç ve gereçler ve üretim yöntemleri kıyı şeritlerinde ve demiryo­ lu bölgelerinde biraz daha yayılmıştı . Cumhuriyet'in ilk yıllarında Adana, İzmir, Bursa, Konya ve Trakya bölgelerinde 1 . 000 kadar traktör ve bazı diğer tarım araçları vardı. Ancak, 1 927 tarım sa-

Tablo 2.3 1 9 1 3 yıhnda Türkiye'nin 1 923 sımrları içinde bulunan ve her biri 1 00 ya da daha çok insan çahştıran imalat sanayii kuruluşları İ malat Sanayi alt kesimleri

Kuruluş sayısı Özel Kamu

Ekipman ya da üretim kapasitesi toplamı

En büyük kuruluşta çalışanların sayısı

Un degirmen leri

3

1 1 1 by

1 74

Tütü n isleme ve ürünleri

4

by

1 .000

Bira fabrikaları

3

by

1 1 8 (ortalama)

Yünlü dokuma

1 1

30.000 ig 500 tezgah

2 00 (ortalama)

9

8 2 .000 ig 800 tezgah

540

by

121 768

Pa muklu dokuma Deri isleme ve ürünleri Çimento Askeri silah yapımı ve tersa neler (1) (2)

2 17

8 0.000 ton/yıl

225 (ortalama)

by

3 8 8 (ortalama)

Bilgi yok 1 9 1 5 yılı için.

Kaynaklar: Ticaret ve Ziraat Nezareti ( 1 9 1 7) passim; Eldem ( 1 970) 1 24-3 1 .

CUMHURIYET'IN DEVRALDIÖI iKTiSADi KAYNAKLAR

yımına göre ülkede 1 . 1 8 7.000 kara sabana karşılık demir pulluk sayısı sadece 21 l . OOO'di. Bu demir pullukların önemli bir kısmı da Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra üretime sokulmuştu. 1 2 Sürekli savaşlar ve nüfus azalması nedeniyle Türkiye'deki ta­ rımsal üretimde 1 9 1 3 ve 1 922 arasında meydana gelen azalma da önemlidir. Birinci Dünya ve Kurtuluş savaşlarının Anadolu'nun üretim yapısı üstünde kesintisiz olarak sekiz yıl boyunca yaptığı tahribatın büyük olduğu görülmektedir. Bitki üretimindeki gerile­ me Cumhuriyet'i izleyen birkaç yıl içinde giderilebilmiş, fakat hay­ van varlığının 1 9 1 3 - 1 922 arasında yarı yarıya azalmış olmasının olumsuz etkileri uzun sürmüştür. Sanayiye gelince, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöktüğü yıllar­ da Türkiye ekonomisinin bu alanda kapitalist metropollere büyük ölçüde bağımlı olduğunu daha önce görmüştük. Birinci Dünya Savaşı'na kadar bir takım yeni imalat sanayii işletmeleri kurulmuş­ sa da, Türkiye'nin 1 923 sınırları esas alındığında, yerli fa brika üre­ timinin yurtiçi tüketimi karşılama oranı pamuklu kumaşlarda % 1 0, yünlü kumaşlarda % 40, ipekli kumaşlarda % 5 , sabunda % 20, buğday ununda % 60'tı . Porselen, cam, çatal-bıçak, şeker gibi tüketim mallarının tamamı ithal edilmekteydi. Taşıma zorlukları açısından yurtiçi üretime büyük avantaj lar sağlayan tuğla ve kire­ mitte bile iç üretim piyasanın ancak üçte birine cevap vermekteydi. Sermaye mallarının tümünün ithal edilmekte olduğunu eklememe bilmem gerek var mı ? 1 3 1 9 1 3 sanayi sayımı, Türkiye'nin 1 923 sınırları içinde her biri 1 0 ya da daha çok işçi çalıştıran 560 imalat sanayi iş yeri olduğunu ve bunlarda 3 5 . 000 kişinin çalıştığını gösteriyordu. 1 4 53 kurul uşta istihdam hacmi l OO'er kişiyi geçmekteydi. Yukardaki Tablo 2 . 3 bu 5 3 kuruluşa ait genel bilgileri vermektedir.

12 13 14

Bak. onuncu bölüm. Ticaret ve Ziraat Nezareti ( 1 9 1 7) 1 7. Bunlardan İstanbul v e Batı Anadolu'da bulunan 240 kuruluş hakkında bilgi Ticaret ve Ziraat Nezareti ( 1 9 1 7) 'de, geri kalanlar hakkında yayınlanmamış sonuçların özeti ise Eldem ( 1 970) 1 24-S'te bulunmaktadır.

1 21

1 22

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADİ TARiHi ( 1 923- 1 950)

Tablo 2.4 1 9 1 3 sanayi sayımı sonuçlar1n1n bir özeti İ malat sanayi alt kesimleri

Kurulus sayısı

İstihdam 1 .000 kişi

%

ııı

da§ılım

Ortalama isci sayısı

Tekstil - elbise

61

7, 8

46

1 32

Gıda - tütün

71

4,3

25

63

Kagıt - matbaacılık

51

1 ,9

11

42

16

1 ,0

6

70

Çimento - tugla - toprak ürün leri Deri işleme ve ürünleri

1 1

0,9

6

85

Agaç işleme ve ürünleri

19

0,7

4

37

Kimya

10

0,4

2

42

239

1 7,0

1 00

75

Toplam (1)

İ stihdam verileri, ilgili bilgileri saglayan 2 2 6 kuruluşa aittir.

Kaynak: Ticaret ve Ziraat Neza reti ( 1 9 1 7) 1 6-7.

1 9 1 3 sanayi sayımında kapsanan 10 ya da daha çok işçi çalış­ tıran 560 işyerinden sadece 2 3 9 ' uyla ilgili sonuçlar yayınlanmıştır. İstanbul ve Batı Anadolu'daki bu 2 3 9 işletmeyle ilgili bilgilerin öze­ ti Tablo 2 .4'te verilmiştir. Ancak Tablo 2 .4'ün kapsamının Tablo 2 . 3 'teki bazı işyerlerini dışarda bıraktığına dikkat edilmelidir. 1 9 1 3 sayımının yayınlanan bölümü İstanbul ve Batı Anadolu'daki askeri işyerleri ve madeni eşya işletmelerini kapsamamıştır. Tablo 2.4'te kapsanan imalat sanayi işyerlerindeki istihdamın % 8 0 ' i tekstil, gıda ve tütün, kağıt ve matbaacılık sektörlerindey­ di. Bu 2 3 9 kuruluşun 22'si devlete, geri kalanların büyük çoğun­ luğu ise ya bancılara ve onların himayesindeki yerli gayrimüslim­ lere aitti . 1 5 1 92 1 yılında Ankara hükümeti d e kendi denetimi altında olan bölgelerde bir imalat sanayi sayımı yaptırdı . İstanbul ve Batı 15

Ticaret v e Ziraat Nezareti ( 1 9 1 7) .

1 23

CUMHURiYETiN DEVRALDIGI iKTiSADi KAYNAKLAR

Anadolu kapsanmadığı için daha çok artizanal sanayi varlığını yansıtan 1 6 bu sayımın sonuçlarının özeti Tablo 2 . 5 'te verilmek­ tedir. 1 92 1 sayımı sonuçlarının işyeri başına ortalama 2 çalışan insan göstermesi, sayımın kapsadığı alanlarda kendi başına ya da aile emeğinin yardımıyla çalışan küçük üreticilerin dışında ücret-emek ilişkisine dayanan sanayi üretiminin yok denecek kadar cılız ol­ duğunu işaret etmektedir. Ki, imalattaki küçük üreticiliğin yarı­ sı da dokuma ve halı tezgahları ile terzi dükkanları ile ilişkiliydi. Gerçekten de, 1 9 1 3 sayımının sadece 1 . 300 makine tezgahı gös­ terdiği düşünülürse 1 92 1 sayımının 1 6 .000 el dokuma tezgahının varlığını yansıtması17 önemlidir. Dokuma sanayiinde ilkel teknik­ lerle çalışan küçük üreticiliğin, 1 9 . yüzyılda uğradığı yıkıma kar­ şın, önemini bir ölçüde koruduğu anlaşılmaktadır.

Tablo 2.5 1 92 1 sanayi sayımı sonuclarının bir özeti İ malat sanayii

İ stihdam

Kuruluş

Ortalama

alt kesimleri

iş�i saxı

Tekstil - el bise

%

daiılım

1 .000

kiıi

%

daiılım

sayısı

20.05 7

61

35,3

46

2

Deri isleme ve ürünleri

5.347

16

1 8,0

24

3

Madeni eşya

3 . 2 73

10

8,0

10

2

Agaç isleme ve ürünleri

2 .067

6

6,0

8

3

Gıda - tütü n

1 . 2 73

4

4,5

6

4

T ugla - toprak ürün leri

704

2

3,6

5

5

Ki mya

337

Toplam

3 3 .05 8

0, 8 1 00

76. 2

2 1 00

Kaynaklar: Tökin ( 1 949) 4 3 ; Eldem ( 1 973 ) 43-4.

16 17

Kapsam farklılıkları 1 9 1 3 ve 1 9 2 1 sayımı sonuçlarının birbirine eklenmesini y a da karşılaştırılmasını engellemektedir. Eldem ( 1 973) 44.

l

1 24

CUMHURiYET DÖNEMiNiN İ KTiSADi TARİHİ ( 1 923- 1 950)

Madencilik sektöründe ekonominin bütünü içinde dikkat çekici bir yere sahip olmak açısından sadece Zonguldak-Ereğli kömür havzası önem taşımaktaydı. Birinci D ünya Savaşı öncesindeki yıl­ lık kömür üretimi rekoru 900.000 tondu. Daha önce de belirtti­ ğim gibi, kömür madenlerinin çoğu ve diğer maden yataklarının adeta tamamı yabancılar ve yerli gayrimüslimler tarafından işle­ tilmekteydi. Fransızların Societe d'Heraclee kömürde, Societe de Balia Karaaydin çinkoda, İngilizlerin Borax Consolidated Ltd. boraksda, Karabumn Mercury Company cıvada, Paterson and Co. kromda, Almanların Metallegesellscha� gurubu bakırda, Gebrüder Reochling grubu da kromda önemli yabancı şirketlerdi . B i r sürü ayrıcalıklı yabancı şirket d e , elde ettikleri işletme haklarını spekülatif amaçlarla saklamakta, üretime geçmeye yönelik niyet ve hazırlıkları olmadığı halde önemli maden yataklarını kapatmış hulunmaktaydı. 1 8 Türkiye Cumhuriyet'in kurulduğu yıllarda sahip olunan altyapı sermayesi açısından da çok fakirdi. Osmanlı İmparatorluğu'nun kapitalist dünya piyasasıyla daha çok bütünleşmesini sağlamak için bazı demiryolu hatları yapılmış olmasına karşın, ulaşım koşulları 1 920'lerin başında hala çok ye­ tersizdi. 1 923 sınırları içinde bulunan 4 . 1 00 kilometrelik hatların en önemlisi, Trakya'da Yunan sınırından başlayıp Anadolu'yu çapraz bir şekilde kat ederek Suriye ve Irak sınırına uzanıyordu . Bu a n a hat, kısa kollarla Ankara, Kütahya v e Mersin'e bağlanmış­ tı. Öteki demiryolları Ege bölgesinde olup, zengin tarım vadilerini ana ihraç limanı olan İzmir'e bağlamaktaydı . 1 923 yılında, ancak iyi hava koşul larında motorlu trafiğe açık olan 14.000 kilometre kadar karayolu vardı. O günün koşullarında otomobille yapılacak bir İstanbul-Ankara yolculuğunun yaklaşık 80 saat tuttuğu dik­ kate alınırsa, bu yolların ne derece yol sayılabileceği daha da iyi anlaşılmış olur sanırım. 1 9 Ülke çok uzun bir kıyı şeridine sahip olduğu halde Türk liman­ ları arasındaki deniz taşımacılığı da son derece cılız bir durumday18 19

Conker ( 1 937) 48; Jordan ( 1 939) 28; Eldem ( 1 970) 96; Ökçün ( 1 969) 809. Darkot ( 1 96 8 ) 20 1 .

CUMHURIYET'IN DEVRALDIÖI iKTiSADi KAYNAKLAR

1 25

dı. İstanbul, İzmir, Trabzon gibi kentler, daha çok, ülkeler arası ta­ şımacılık ile ekonominin kapitalist dünya pazarına bağlanmasında rol oynuyordu. Öte yanda, İstanbul'da bile doğru dürüst liman ve rıhtım hizmetleri, depolama olanakları yoktu. Olanlar da yabancı sermaye sahiplerinin denetimindeydi .

Tablo 2.6 1 923 yıhnda Türkiye' d e yat1r1mcı yabancı sermaye Ekonominin

Kuruluşların

kesimleri

sayısı

Yatırılmış

Topla m yabancı

sermaye

sermaye içinde

Milyon sterlin

payı, %

7

3 9,2

62

23

1 0,2

16

belediye hizmetleri

1 1

5,0

8

Tica ret

35

3,6

6

6

3,0

5

İmalat

12

2,4

3

Toplam

94

63 .4

1 00

Demiryolları Bankalar Liman işleri ve ilgili

Madencilik

Kaynak: Aydemir ( 1 966) 3 4 3 .

Ülkenin altyapı sermaye stoku ulaştırma alanı dışında daha da yetersizdi. Konya'da Almanların yaptırdığı küçük bir sulama şebekesi dışında, Osmanlı devleti tarım arazisinin verimliliğini arttırıcı hiçbir drenaj ve sulama yatırımı yapmamıştı . 1 920'lerin Anadolu'sundaki tarım hayatı, sulamaya dayanan teknikler ve ürün bileşimleri bakımından, yer yer, Helenistik ve Roma dönem­ lerinin de gerisinde kalan bir görünüme sahipti. Kamusal eğitim ve sağlık hizmetlerinde okul ve hastane gibi te­ sisler sayılıydı. İstanbul dışında ise parmakla gösterilecek kadar azdı. Elektrik, havagazı, su gibi belediye hizmetleri ülkenin ancak bir iki büyük ithalat-ihracat limanında bulunmakta olup, bunların da sahipliği ve işletmeciliği yabancıların elindeydi.

1 26

CUMHURİYET DÖNEMiNİN İKTİSADİ TARiHİ ( 1 923- 1 950)

Enerj i kullanımı ve enerj i kaynaklarının niteliği de karamsarlık veren bir görünümdeydi. Evlerde kullanılan en önemli enerj i kay­ nağı tezekti . Bunu odun ve odun kömürü izlemekteydi. Maden kömürü üretimi Birinci Dünya Savaşı'ndan önceki 900.000 ton­ luk rekordan 1 923 yılında 600.000 tona gerilemişti . 1 92 3 yılında ülkede üretilen toplam elektrik enerj isi ise sadece 45 milyon kw saatti.2 0 1 920'lerin başında Türkiye'de ekonominin para-piyasa ve üc­ ret-emek ilişkilerinin yaygınlaşabildiği bölümlerinde önemli bir yer tutan yabancı yatırımcı şirketlerin ülkedeki öz varlıklarının değeri 63 milyon sterlin kadardı. Bunun % 45'i Alman, % 26'sı Fransız, % 1 7'si İngiliz, % 4'ü Belçikalı ve % 2'si Amerikalı kapitalistlere aitti.21 Yabancılara ait yatırılmış sermaye tutarının sektörlere dağı­ lımı önceki sayfada yer alan tabloda gösterildiği gibiydi. Görüldüğü gibi yabancı kapitalistler daha çok bu azgelişmiş alanın dünya piyasasıyla ticaret ilişkilerini kolaylaştıracak alanla­ ra yatırım yapmışlardı. Öte yanda, madencilik ve imalat sanayi kesimlerinde yabancı yatırımların değeri, toplam yabancı sermaye içinde küçük bir yer kaplasa da, her iki sektörün kendi içinde bi­ rikmiş sermaye toplamına göre önemli bir yer tutmaktaydı.

2.4. Doğal kaynaklar Türkiye'nin bir hayli farklı iklim kuşaklarına sahip olması ta­ rımsal üretimde zengin bir ürün çeşnisine olanak sağlamaktaydı. Ancak, iç, doğu ve güneydoğu kesimlerinin tamamını kaplayan kurak iklim koşullarında, geleneksel tekniklerle yapılan üretim, olumsuz iklim değişmelerinden, örneğin yıllık yağış miktarında ya da bunun aylara dağılımında ortaya çıkan olumsuz sapmalardan büyük ölçüde etkilenmekteydi. Türkiye'nin topoğrafyası da, hem ulaşım, hem de sulama gibi tarım işlemleri için elverişli olmayan özellikler sergilemekteydi . Ülke yüzölçümünün ancak % 1 8 'inin denizden yüksekliği 500 metrenin altındaydı. % 57'si 500 ile 1 . 500 20 21

DİE, İstatistik Yıllığı 1 92 9, 1 9; Bölüm 9, tablo 9 . 5 . Hershlag ( 1 94 8 ) 4 1 -

CUMHURIYET'IN DEVRALDIGI iKTiSADi KAYNAKLAR

metre, % 22'si de 1 . 500 ile 2 . 5 0 0 metre arasında yüksekliklere sahipti .22 Büyük ölçüde ihraç ürünleri üretilen kıyı alüvyon ovala­ rında verimli topraklar, daha çok tahıl üretimi yapılan iç alanlarda ise erozyon ve binlerce senelik devamlı ekim nedeniyle fakirleşmiş topraklar bulunmaktaydı . Türkiye'de nehirlerin yataklarının topoğrafyasının düzgün ol­ mayışı, sularının yaz aylarında büyük ölçüde azalması nehir taşı­ macılığını, bir iki önemsiz nehir ağzı taşımacılığı dışında, olanaksız kılmaktaydı. Ülkedeki sulama ve hidrolik enerj i üretimi potansiye­ li zengindi. Ama 1 920'lerin başında aşağı yukarı hiç kullanılmamış bir durumdaydı. Daha önce de sözünü ettiğim maden rezervleri, zengin bir çeşni göstermekteyse de, rezervlerin miktarı ve/veya kalitesi bakımın­ dan sınırlı olanakları olan bir Türkiye ortaya koymaktaydı . Başta kömür, linyit, krom, boraks, gümüşlü kurşun, manganez olmak üzere bilinen ve bir kısmı işletilmekte olan maden yatakları bazı olanakları akla getirmekte, fakat Türkiye bunların hiçbirinde dün­ ya ölçüsünde tekelci bir üstünlük sağlayacak büyük rezerv varlığı sergilememekteydi.

22

İktisadi etkileri açısından İklim v e Topoğrafya koşulları için bak. Tanoğlu ( 1 94 3 ) 3 2 1 5 4 ; Darkot ( 1 96 8 ) .

1 27

111 1 923- 1 950 Dönem i nde Tü rk

E konomisindeki Ge l işmelerin Genel Görü n ü m ü

3 . 1 . Sunuş Kita bın bundan önceki iki bölümünde Cumhuriyet'in devral­ dığı iktisadi ve toplumsal yapıların tarihi ve 1 920'lerin başındaki görünümü ele alındı. Bu bölümde ise Türkiye ekonomisinde, asıl araştırma dönemimiz olan 1 92 3 - 1 9 5 0 aralığında ortaya çıkan de­ ğişmelerin temel sayısal göstergeleri gözden geçirilecektir. Bunun için de yurtiçi hasıla, kişi başına gelir ve yurtiçi hasılanın ve çalışan nüfusun sektörlere dağılımındaki değişmeler, Türkiye'nin dış tica­ retinin hacmi ve yapısal özellikleri, bankacılık sistemi, ulaştırma olanakları, toplumsal yapının kır-kent bileşimi, kamusal eğitim ve sağlık hizmetleri gibi konular incelenecektir. Ekonominin işleyişi ve geçirdiği değişikliklerin genel görünü­ müyle ilgili bu bilgiler, aslında kitabın sonuç bölümünde de ele alınabilirdi. Bunları burada gözden geçirmekteki amaç, iktisat po­ litikaları ve ekonominin tarım ve sanayi gibi ana alt kesimleriy-

1 30

CUMHURiYET DÖNEMiNiN iKTiSADİ TARiHi ( 1 923- 1 950)

le ilgili ayrıntılı bölümlere girmeden önce okuyucunun zihninde bütünle ilgili genel bir değerlendirme tablosu oluşturmak, ayrıntı sayılabilecek bilgilerin bütünlük içinde algılanabilmesine olanak sağlamaktır.

3 .2 . Nüfus ve hasılanın büyüme hızı ve kişi başına gelirdeki değişmeler 1 92 3 - 1 950 döneminde gayri safi yurtiçi hasılanın ( GSYH) 1 94 8 fiyatlarıyla hesaplanmış değeri, bunun sektörlere dağılımı ve kişi başına düşen gelir Tablo 3 . 1 'de gösterilmektedir. Bu tabloda 1 923, 1 924 ve 1 92 5 yılları için GSYH değerleri ve­ rildiği halde hesaplayacağımız büyüme oranlarını 1 926 'dan baş­ latmak daha doğru olacaktır. Çünkü 1 92 3 - 1 925 aralığına savaş yıllarında ortaya çıkan ve bir önceki bölümde anlattığım iktisadi gerilemenin giderilmesi olayı hakim olmuştu. Uzun dönemli değiş­ melerin değerlendirilmesi bakımından 1 926 daha uygun bir baş­ langıç yılıdır.

Tablo 3. 1 1 948 fiyatlarıyla gayri safi yurtici hasda, ydhk ortalamalar, 1 923- 1 950 Yıllar

Tarım < 1 >

Sanayi

Ulaıhrma

Hükumet

haberleıme

hizmetleri

milyon

endeks

milyon

endeks

milyon

endeks

milyon

endeks

TL

(8)

TL

(8)

TL

(8)

TL

(8)

1 92 3-25

1 .5 2 2

68

42 1

64

1 15

69

255

75

1 92 6-3 0

15 1 2 . 2 5 4

1 00

662

1 00

1 67

1 00

338

1 00

1 93 1 -3 5

2 . 490

1 10

1 .0 1 9

1 54

209

1 25

566

1 67

1 9 3 6-40

3 . 79 1

1 68

1 .4 2 3

161 2 1 5

307

1 84

75 5

223

1 94 1 -45

3 . 1 76

141

1 . 363

206

321

1 92

597

1 77

1 946-5 0 171

3 . 744

1 66

1 .5 8 5

239

439

263

729

216

1 92 6

2.237

293

3.939

527 16 1 1 .5 5 2

1 48

1 93 9

348

91 1

1 950

4. 1 1 5

1 .759

493

820

1 31

1 923- 1 950 DÖNEMiNDE TÜRK EKONOMiSiNDEKİ GELiŞMELERiN GENEL GÖRÜNÜMÜ

Diler hizmetler

< 31

Topla m

Tablo 5.2 Türkiye'nin ihracat ve ithalatmın cari deOerlerinde başlıca ülkelerin payı Yıllar

İhracatta payı O/o

İthalatta payı Ofo

İhracatta payı °!o

1 924

13

ıı

22

1 92 5 1 92 6 1 92 7 1 92 8 1 92 9 1 93 0 1 93 1 1 93 2 1 93 3

14 13

13 16 17 17 17 21 24 25 27

26 28 23 18 22 21

10 14 14 14 ı2 15

1 93 4

20 40

1 93 5

43

1 93 6 1 93 7 1 93 8 1 93 9 1 940 1 94 1 1 942 1 94 3 1 944 1 945 1 946 1 94 7 1 94 8 1 949 1 95 0 (1}

24 16 13

36

ll

43

10

52

48

39 44

44 48

37

51

16 2

İthalatta payı o/o

21 ı8 16 12 12 13 14 15 13

ıı

İhracatta payı 0/o

15 9

ll ll

10 10 9 9 10 9

9

İthalatta payı °lo

İhracatta payı %

18

12

16 14 14 12 12

12 12

ıl lı

12 13 10

10

7

4

5

71

3

3

10

5

3

10

8 16

6 10 16 15

6 14

4 6

ı

o

o o

11

6 19

2 8

6 2

25

20

6

9 5 5

16 15 12 14

58

5

4

22 15 18

3 4 4 3 5 4 5 5

3

7

l

72 74 77 71 69 69 68 65 61

3 3 4 3 5 6 7 6 7 5

70

6 11

l

%

5

7

2 o o 6 14

6

%

4

5

2 o o

%

İthalatta payı

4

2

3

payı

10

5

12

10 13 13 16 16 10 12 10 12

%

İhracatta

10

5

12 28 38 30

9



%

İthalatta payı

7

13 12 10 8 6

4

9

%

İhracatta payı

Almanya (+ Avus.) + İtalya + İngiltere + Fransa + ABD İthalatta İhracatta payı payı

3

ll ll

6

10

İthalatta payı

SSCB

8 3 4 5 7 4 3 3 3

6 5

22 25 24 23

ABD

Fransa

İngiltere

İtalya

Almanya + Avusturya ( 1 )

14 14 13 10 10 10 8 7

3

25 23 16 18 23 19 ı3

4 5

24 17

6 5

10

4

o o

2 3 o o o o o l

2 4

%

65 69 67 61 59 59 60 63 61 61 66 71

ıı

10

3

5

75

70

14

15

5

6

69

71

12

10

4

4

72

75

14

3

3

14

10 11

17 21 24 44 20 24

5 5 2 5 18 31 33

ı3

6

22 14

5

17

23 20 25

l

o o o

o

o o o o o

o o

o o

o

o

1 93 8'de Avusturya Almanya ile birleştigi için 1 93 8 - 1 945 orasında Almanya ile tiçoret hakkındaki istatistik verileri Avusturya'yı do kapsar. Önceki yıllarla korsılostırobilmek için 1 924- 1 9 3 7 döneminde Almanya ve Avusturyo'ylo alon ticaret bir orada degerlendirildi. 1 924- 1 9 3 7 arasında Avusturyo'ylo olan ticaret ihracohn % 0,9'unu, itholohn ise % 2,2'sini oluşturdu.

Kaynak: D İ E, Dıs Ticaret Yıllıkları.

() c s:: ::ı: c JJ =