Biyolojik Evrim Kuramının Arkasındaki Yaşam Charles Robert Darwin [1 ed.] 9789944889773

1,886 87 10MB

Turkish Pages 326 [345] Year 2010

Report DMCA / Copyright

DOWNLOAD FILE

Polecaj historie

Biyolojik Evrim Kuramının Arkasındaki Yaşam Charles Robert Darwin [1 ed.]
 9789944889773

Citation preview

PROF. DR. HALUK ERTAN

BİYOLOJİK EVRİM KURAMININ ARKASINDAKİ YAŞAM CliARLES ROBERT DARWIN

© TÜRXİYE İŞ

BANliSI

ICÜLTÜR YAYINLARI, 2.009

Sertifika No: 11213 EDİTÖR

RÜKEN KIZILER GÖRSEL YÖNETMEN

BİROL BAYRAM REDAKSİYON

ÇAGLAR SUNAY DÜZELTİ

ASUYALKUf GRAFİK TASARIM UYGULAMA

T0RKtYE İŞ BANKASI KÜl.TüR YAYINLARI ı.

BASKI: EYLÜL 2.010

ISBN 978-9944-88-977-3 BASKI

YAYLACIK MATBAACILIK LITROS YOLU FATİH SANAYİ SİTESİ NO: 1ıJ1'}7-ı.03 TOPKA.PI İSTANBUL (0212) 612 58 60 Sertifika No: 11931

Bu kitabın tüm yayın hakları saklıdır. Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılacak kısa alıntılar dışında gerek metin, gerek görsel malzeme hiçbir yolla yayınevinden izin alınmadan çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz. •••

Kapak resminde kullanılan fotoğraf, Charles Darwin'in gerçek boyutlarına uygun olarak yapılmış mermerden heykeline aittir. Bu heykel 1883'de Sir Joseph Edgar Boehm tarafından yontulmuştur. Londra Doğa Tarihi Müzesi'nin, Merkez Salonu'na açılan ana merdivenin boşluğunda yer alan anıt 9 Haziran 1885'te, aralarında Galler Prensi'nin de bulunduğu kalabalık bir topluluğun katılımıyla açılmıştır. Bu projenin sahibi ve yürütücüsü Kraliyet Topluluğu olduğundan açılışı, topluluğun o sıradaki başkanı Thomas Huxley yapmıştır. Heykelin yapımı için Boehm'e günümüz parasıyla yaklaşık 100 bin pound ödenmiştir. Bu para dünyanın dört bir yanından, binlerce insanın gönderdiği bağışlarla toplanmıştır.

T0RKtYE İŞ BANKASI KÜl.TüR YAYINLARI İSTİKLAL CADDESİ, NO: 144'4 BEYO�LU 34430 İSTANBUL

Tel. (0212) 252 39 91

Fax. (0212) 252 39 95

www.iskultur.com.tr

Haluk Ertan

biyolojik evrim kuramının arkasındaki yaşam Charles Robert Darwin

Ônsöz A. M. Celal Şengör

TÜRKiYE

$BANKASI

Kültür Yayınları

İÇİNDEKİLER

Önsöz I A. M. Celal Şengör ..

.. .... IX

xv

Başlarken..

Charles Darwin'in Soyağacı ..

. . .

4

. .

7

Charles Darwin nasıl öldü, nasıl gömüldü?.. Wesnninster Abbey'de bir agnostik..

10

1

Büyükbaba Erasmus Darwin ............................... .............. .............. . ...... ..

17

Bilginin teknolojiye dönüştüğü yer: Ay Derneği . .. ..... .... ... . . . . .

18

Darwinler ve Wedgwoodlar: Yüz yıllık dostluk .

19

On parmağında on marifet .

21

.

23

Erasmus Darwin'de evrim düşüncesi.. Ay Derneği'nin diğer parlak üyeleri ................ ...... ......... ....

26

.

Para yönetiminde usta bir baba: Dr. Robert Waring Darwin 28 "Babam, tanıdığım en akıllı insanpı." Koleksiyoner .

. . . . . .........

.. .................. ......

29

.

Ölümlerin acısına dayanmak

..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . ..............

.... . . . . . . . .........

Eğitim ve eziyetin kol kola olduğu yer: Shrewsbury Gramer Okulu

....

31 33

............ ............ ......................... . . 34

Baba doktorsa, özgürce meslek seçmek zordur.............. ........... Doktorluk için nafile çabalar..

37 38

..

Bilimdeki ilk akıl hocası: Dr. Robert Edmond Grant

39

Lamarck neden önemli?..

..4 5 47 49

Lamarck nerede yanıldı?.. Doktor olamadı, bari rahip olsa . .

..... ......... . ........... . ..

Adam Sedgwick'le jeoloji . .

Eğitimden çok içgüdülerin yarattığı bilim adamı "Ben bir doğabilimci olarak doğdum.".. Dersleri ve okulları sevmeyen doğabilimci Darwin tipi gözlemcinin özellikleri

.

Onun gözü farklı görüyordu....

...... . . . . . . . . . . . .

.. .

.

.

.

53

55

56

57 61

"Araştırmak isteyen kişinin her şeyden önce özgür bir ruhu olmalıdır." .

. .69

il

... ... ........ . ..

69 Son seçenek Charles Darwin 71 72 İkinci H.M.S. Beagle yolculuğu.. 74 Geminin kaptanı Robert FitzRoy.. 74 Ateş Ülkesi'nin insanları 76 Y üzen tabutla dünya yolculuğu "Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan" .......................... 7 8 Yolculuğun ilk durağı: Yeşil Burun Takımadaları.. 79 . . 82 Resmi doğabilimci yolculuğu terk ediyor .. . 83 Tierra Argentina: Gümüş Ülkesi; taşıllar ne diyor?.. 86 El Naturalista Don Carlos ..... 87 Şili tarihinin en büyük depremlerinden biri . .......................... 88 Şili altın madenlerinde ölüm ......... .. .... 89 Galapagos Takımadaları'nda ne oldu? . 92 Yaratılışçı görüşler yanlış olabilir mi? . 94 Galapagos ispinozları . 96 Darwin sordu, Grantler çözdü 97 Las Islas Encantadas 99 Galapagos ispinozlarının cins ve türleri 101 Galapagos ispinozlarının genetiği 103 "Hiçbir şey bu ilk görünümden daha itici olamazdı." 104 T ürlerin doğduğu, mahkumların öldüğü okyanus adaları

Şans Meleği Kapıyı Çalıyor..

III

Eve Dönüş ve Charles Lyell ile Tanışma .

.

Ustanın katkısı: Canlılar yeryüzünde nasıl dağılıyorlar? İkinci Londra yaşamı

111 . 1 13 . . 1 14

Devler arasında bir küçük adam, evrim kuramının hizmetkarı: 115

Syms Covington Ustaların önünde ilk sınav.. Nankör Felos!

. ................ . .... ... .. .... ...... .. ........

Franklin'den Malthus'a, ondan da Darwin'e gelen esin.. Bekarlıkla evlilik arasında.. "Benimle evlenir misin?"..

117 118 .. 120 . . . 123

124

. 125 127 . 129 Armut dibine düşer Wallace depremi .. 13 1 İkinci Adam: Alfred Russel Wallace 133 Talihsiz doğabilimci 135 Darwin ile Wallace evrime nasıl yaklaşn? .. 136 137 Darwin'in özgün keşfi: Doğal ve yapay seçilim analojisi.. Bireyler evrimleşmez, evrimleşen canlı topluluklarıdır 138 Onlar Muhteşem Yüzyıl'ın eşsiz doğabilimcileriydi! .. 139 Kırk yıl oturulacak ev: Down House Darwin'i yıkan ölüm ..

iV

Yaşam Mücadelesinde Avantajlı Irkların Korunması ya da Doğal Seçilim Yoluyla T ürlerin Kökeni Üzerine Sen de mi Lyell! . Evrim kuramının kaptanı FitzRoy .. Umut genç doğabilimcilerde .. Biyolojinin ötesindeki Darwinizm Sosyal Spenserizm En uygunun hayatta kalması ..

..... .. .. 147

150 ........ ....................... 150 152 ................ 154 156 15 8 . .............. 159

Sevgili hocası Henslow da arnk yanında değildi

........

Sosyal Darwinizm'in ABD'deki babası: William Graham Sumner

. . . ..... . ....... . 161

v

Darwin'den Yaşamın Kökeni Üzerine Mucizevi Öngörüler. . .... 169

171 171 172 Scala Naturae . 175 Hıristiyanlığın toplum zinciri.. 178 Büyük Varoluş Zinciri nasıl kırıldı? Aristoteles'le savaş! .... . .............. ......... . . 1 84 Evrim kuramının annesi Emma Darwin

İnsanla maymun yakın akrabadır Darwin'in "yaşam ağacı"

Sondan bir önceki söz evrim kuramının Son söz Darwin'in

1 85 1 86

..... ... 1 89 Ekler . ... .. 191 Ek-1 Darwin'in Din Konusundaki Düşünceleri Ek-2 Darwin, Türkler, İspanyollar, Yunanlılar ve Kilise . . .201 . . . . .204 Bulgar ayaklanması.. Darwin Yunanlılar, İspanyollar ve . . . . . . . . . 206 Kilise için ne demişti? .. . . . 209 Ek-3 Darwin'in Irkçılığa Bakışı Ek-4 Kari Marx Kapitari Charles Darwin'e İthaf 213 Etmedi . . Her şeyin başladığı 1 870'li yıllar.. .. .. . .. ....... . . ........ .... 213 Safsatanın doğduğu 1 930'lu yıllar 214 217 Yanlışın düzeltildiği 1970'li yıllar Ek-5 Kari Popper Doğal Seçilim Kuramı Hakkında .... . . . . . . . . . . 221 Geçmişte Hatalı Düşündüğünü Kabul Etti . 223 Ek-6 Darwin Adının Verildiği Çeşitli Yapılar.. ..

. . . . . ..... . . . . . . . . . . . . ...... . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . ...........

Darwin adının verildiği canlılar 225 Ek-7 Darwin'in Aldığı Ulusal ve Uluslararası Onur Ödülleri, Unvanlar ve Üyelikler.. . .231 Ek-8 Darwin'in Yazdığı ya da Katkıda Bulunduğu Kitap ve Kitapçıklar 237 Ek-9 Darwin'in Yayımlanmış Makalelerinin Listesi . ............. .263 Ek-10 Darwin'in Doğadan Topladığı Örneklerin Çalışıldığı Yayınlar .. .. ....... ... ........... . ... .. ............... 303 Kaynakça Dizin. .

3 17 ...... 320

IX

Önsöz

A. M.

Celal Şengör

Çok şükür, dilimizde özgün ve doyurucu bir Darwin kitabı! Böyle bir eserin yazılması için büyük doğabilimcinin doğumunun iki yüzüncü, ölümsüz eserinin basılışının da yüz ellinci yılını bek­ lememiz mi gerekirdi ? Ama ne yapalım ki durum bu. Türk okuyu­ cusunu sıcak, içten ve gerçek Darwin'le tanıştırmak için elinizde tuttuğunuz eseri, ülkemizde böyle bir eserin yazılmasının önünde­ ki engelleri hiç umursamadan, onları teker değil, onar beşer atla­ yarak kaleme alan sevgili dostum, kıymetli biyoloğumuz Profesör Haluk Ertan'a ne kadar teşekkür etsek azdır. Ellerine sağlık. Gö­ nül isterdi ki bu kitabın içeriğini oturup Haluk'la karşılıklı konu­ şabileyim, ona ellerini sıkarak teşekkür edebileyim. Ama Haluk Avustralya'da. Türkiye'nin son yıllarda iyice zehirlenen üniversite ortamından kaçıp, kafasını dinleyebileceği, rahat rahat araştırma yapabileceği bir ortama gitti geçici olarak. Darwin de memleketinden uzaklara gitmişti araştırma yapabil­ mek için. Hem de babasının ilk itirazlarını dayısı yardımıyla orta­ dan kaldırarak. Ama Darwin'i heyecanla gönderen hocası, gitme­ sini sağlayan da ülkesinin bahriyesiydi. O bahriye ki, dolaştığı yer­ lerde gemilerinde mutlaka en az bir doğabilimci bulundurmayı vazgeçilmez bir adet olarak edinmişti. Bazen bu doğabilimciler arasında zengini çıkıp parayı bastırmaya hazır olduğunu söyleyin­ ce, ona gemi ve Kaptan James Cook gibi birinci sınıf subaylarını bile tahsis ediyordu. •

X BiYOLOJiK EVRiM KUAAMl'NIN ARKASINDAKI YAŞAM: CHAALES AOBEAT DAAWIN

Geçen gün bir yundışı seyahatinden British Airways ile döner­ ken, şirketin dergisine göz attım. İngiltere'nin dünyaca meşhur bo­ tanik bahçesi Kew Gardens, tüm dünyada yaşayan vahşi bitkilerin tohumlarının yüzde onunu toplamayı başarmış. Tabii toplamaya devam da ediyor. Bu ne demektir bir düşününüz: Dünyadaki tüm bitkiler onadan kalkacak olsa, İngiltere tek başına bitki örtümü­ zün onda birini yeni baştan yaratabilir. İngiltere, tüm dünya kara­ larının binde dokuzundan az bir yer kaplamaktadır. Nüfusu da dünya nüfusunun yüzde birinden azdır. Böyle mini mini bir ülke, bir kolleksiyonunda tüm dünya vahşi bitkilerinin onda birinin to­ humunu barındırmayı düşünmekle kalmıyor, bir de bunu becere­ biliyor. İngiltere bunu düşünüp becerebiliyorsa, bunda Darwin'in payı büyüktür. Üstelik İngiltere'nin bu tür şeyleri düşünüp becere­ bilmesi onu minicik boyuna rağmen dünyanın en güçlü devletle­ rinden biri yapmakla kalmamış, dili de bugün tüm dünyanın kul­ landığı iletişim dili olmuştur. İşte İngiltere'yi İngiltere yapan fak­ törlerden biri de Darwin ve onun gibi doğabilimcilerdir. Niçin diye sorarsanız cevabını hemen bazı örneklerle vereyim: 1 9. yüzyılda İngiltere dünyanın en büyük imparatorluğuna sahip­ ti. Bu imparatorluğu kuran ve koruyan onun donanmasıydı. İngi­ liz donanmasının başarısı ise gemilerinin ulaşma menzili ve hızıy­ la sınırlıydı. Onun için İngiltere yüzyılın ikinci çeyreğinde, bir va­ tandaşının icat ettiği buhar makinelerini gemilerine takarak onla­ rı hem rüzgarın keyfinden kunarmaya hem de hızlarını anırmaya karar verdi. Buhar elde etmek için ısı enerjisine, ısıyı üretebilmek için de kömüre ihtiyaç vardı. İngiltere, jeologları sayesinde dünya­ nın neresinde ne kadar ve ne kalitede kömür var, herkesten iyi bi­ liyordu. Derhal tüm İngiliz müstemlekelerinde kömür aramaları hızlandırıldı ve buralarda gemilere kömür verecek üsler kuruldu. Bu şekilde İngiliz Donanması dünyanın her yerine herkesten daha hızlı ve daha emin seferler yapabiliyordu. Çin'den çay ithalatını dengelemek için Hint afyonunu ihraç malı olarak kullanan İngil­ tere'ye diklenmeye kalkan Çin, iki afyon savaşında o güçlü donan­ ma önünde diz çöküverdi. Donanmanın kömürlerini de Çin'e ya­ kın İngiliz müstemlekeleri sağlıyordu.

ONsôz

1 8 . yüzyıl sonunda, Karayipler'de çalışan köleleri beslemek için en ekonomik yolun güneybatı Pasifik'teki ekmek ağacını ithal et­ mek olduğuna karar verdi İngiltere, çünkü hem Karayipler'in hem de güneybatı Pasifik adalarının bitkilerini iyi tanıyordu. Fransız İhtilali'nin olduğu yılda Tahiti'de içinde isyan çıkan meşhur Bo­ unty gemisinin ve komutanı William Bligh'ın görevi, Tahiti'den Karayipler'e ekmek ağacı tohumları nakletmekti. Amerika'nın güneyi pamuk, Hawaii de şeker kamışı zenginlik­ lerini İngiltere'nin botanik bilgisine borçludur. İngiltere'nin bota­ nik bilgisi ise Darwin ve ondan önce gelen doğabilimciler sayesin­ de oluşturulup biriktirilmiştir. Dünya vahşi bitki tohumlarının onda birine sahip İngiltere'nin tersine Türkiye ne kendi tohumlarını inceleyebileceği bilimsel bir botanik bahçesine, ne hayvanlarını sergileyeceği modern, büyük hayvanat bahçelerine ne de tüm doğal yaşamını inceleyip sergile­ yebileceği doğa tarihi müzelerine sahiptir. Okullarında bu tür ku­ rumları kurup sürdürebilecek insanlar da yetiştirememektedir. Bu­ nun nedeni Türkiye'nin tarihinde tek bir Darwin veya onun selef veya halefleri gibi doğabilimcilerin olmamasıdır. 1 994 yılında Avustralya Jeoloji Derneği'nin davetlisi olarak Perth şehrinde bulunuyordum. Tesadüf eseri, Avustralya donan­ masının bayrak gemisi, James Cook'un Endeavour'unun bir repli­ kası olan tekne Perth Limanı'nda bağlıydı ve ziyaretçi kabul edi­ yordu. Bu meşhur geminin replikasını görmeye gittim. Gemi beni dehşetli etkiledi. Cook'un ve keşif gezisinin finansmanını tek başı­ na yüklenmiş olan Sir Joseph Banks'ın paylaştıkları "Büyük Ka­ bin" sekiz metrekare kadar, alçak tavanlı mini mini bir yerdi. Bu kabinin ortasında duran masanın bir kenarında Kaptan Cook de­ niz haritalarını çizerken, diğer tarafında da Sir Joseph Banks top­ lanan bitki ve hayvan örneklerini sınıflıyordu. Tayfalar topluca, yüksekliği bir metreden az olan güverte altındaki hamaklarda ya­ tıyorlardı. Sir Joseph Banks, bilim adamı arkadaşları ve Cook ile mürettebatı bu şartlar altında üç yıl güney okyanuslarını dolaşa­ rak coğrafi, biyolojik ve jeolojik veriler toplamışlar, insanlığın dünyamız hakkındaki bilgisine müthiş bir katkı yapmışlardı. Aynı yıl, vak'nüvisimiz Vasıf Efendi'nin tarihine göre, Rus Baltık do-

XI

Xll BiYOLOJiK EVRiM KURAMl'NIN ARKASINDAKI YAŞAM: CHARLES ROBERT DARWIN

nanmasının Türk donanmasına saldıracağı haberini veren Fransız elçisine Osmanlı vezirleri Akdeniz kapalı bir deniz ( ! ) olduğu için bunun mümkün olamayacağı cevabını veriyorlardı. Bu düşünceler beni o kadar rahatsız etti ki, Endeavour'un gü­ vertesinde bir yere oturdum kaldım. Halimi gören tayfalardan bi­ ri, belki rahatsızlandığımı sanarak yanıma geldi ve " Yardımcı ola­ bilir miyim? " diye sordu. Ben de kendisine "Hayır," dedim, "ola­ mazsınız. Ne siz ne de tüm insanlık bir araya gelse şu anda bana hiçbir yardımda bulunamaz" . Bu cevabımın tayfayı çok şaşırttığı­ nı görünce devam ettim: "Sizin kültürünüzde, yüzlerce Cook, yüz­ lerce Sir Joseph Banks var. Benim kültürümde ise tek bir tane bile yok. İşte ben şu anda bu iki kutsal insanı taşıyan Endeavour'un güvertesinde bu gerçeğin altında ezilmekteyim ! " B u makus talihimizi yenmek ve uygar toplumlar sınıfına katıl­ mak bizim elimizdedir. Ancak bu Haluk Ertan'ın yazdığı Darwin gibi kitaplar yazmak, onları okumak, orada anlatılanlardan heye­ can duymak ve onların benzerlerini yapmak ateşi ile tutuşmakta olur. Darwin'in kuramı yerine akıllı tasarım gibi deli saçması şey­ leri tercih eden zır cahil aptalları sorumlu mevkilere getirerek değil. Peki Darwin ve kuramı niçin bu kadar önemlidir? Önce kuramı ele alalım: Darwin kuramı, ilk defa çevremizdeki doğanın durağan, yani statik bir nesne değil, bil'akis sürekli bir ha­ reket ve değişim içerisinde olan dinamik bir nesne olduğunu gös­ termiştir. Denebilir ki, bunu Mô 5 . yüzyılda bizim Efesli Herak­ leitos da söylemişti. Ancak Darwin'in farkı, bu dinamizmin nede­ nini açık seçik ortaya koyan, gözlemle kontrolu mümkün bir ku­ ram ortaya koymuş olması, yani, doğada neler olup bittiğini anla­ mamızı mümkün kılmış olmasıdır. Darwin, kuramını memleketlisi ve dostu Sir Charles Lyell'ın jeolojisi üzerine oturtmuştur. Ancak Lyell'ın jeolojisi bir mekanizmadan mahrum, tamamen ampirik bir modeldi. Darwin'in biyolojisi, giderek Lyell'ın jeolojisinin de sor­ gulanmasına neden olmuş ve 1 9. yüzyılın sonunda Viyanalı Edu­ ard Suess, Lyell'ın jeolojisini Darwin ve Cuvier'nin biyolojileri ışı­ ğında eleştirerek, bugünkü modern jeolojinin temellerini atan "Ar­ zın Çehresi" (Das Antlitz der Erde: 1 883-1909) adlı dev eserini ya-

ôNSOZ

ratrnıştır. Bugün enerjiden içtiğimiz suya, iklim değişimlerinin tah­ mininden, soluduğumuz atmosferin temizliğine kadar tüm sorun­ larımızın temelinde jeoloji ve biyolojinin yattığını düşünürsek, can­ lılar dünyasını anlamamıza neden olan, cansızlar dünyasını da da­ ha iyi sorgulamamıza yol açan Darwin'in kuramının önemi daha iyi anlaşılır. Hatta bildiğimizi nasıl bilebiliriz sorusuna cevap ara­ yan bilgibilim (epistemoloji) bile bugün Darwin'in doğal seçme (veya Herbert Spencer'ın deyimiyle, en uygun olanın hayatta kal­ ması) kuramını kendisine en temel teorik dayanak yapmıştır. Darwin'in kişi olarak önemi ise, yaşamının bize verdiği dersler­ dir. Darwin "geç uyanan" çocuklar için bulunmaz bir örnektir. Ya­ şamına üniversiteyi bitirdiği zaman bile bir yön verememiş genç Darwin, sonunda tüm zamanların en büyük bilim insanlarından biri olmuştur. Bu başarının sırrı nerededir? Büyük buluşunun kendisinde yarattığı korku ve tereddütleri yirmi yıl boyunca içinden atamayan Darwin, bu buluşunu bir baş­ kasının da yaptığını öğrenince, bu korkunç durumun yıkıcı etki­ sinden nasıl kurtulmuştur? Kendisiyle aynı buluşu (ama on altı yıl sonra) yapan Wallace, niçin kitabına Darwinizm adını vermiş, ni­ çin Darwin'in bir ömür boyu yakın dostlarından olmuş, sonunda cenazesinde tabutu taşıyanlar arasında bulunmuştur? Bu iki insan her türlü kıskançlık hislerinden ari, nasıl yaşayabilmişlerdir? Buluşu ile büyük tektanrılı dinlerin en önemli dayanaklarını yı­ kan Darwin, dindar karısı Emma ile nasıl uzun ve mutlu bir ömür sürebilmiştir? Darwin yalnız buluşu ile değil, kişiliği ile de insanlık tarihinin devlerinden biridir. Tarih onun gibi dev insanların omuzlarında yücelir ve onların yaşam öyküleri kendilerinden sonra, kendilerine benzer insanların yetişmesinde katalizör görevi görür. Varsın, biz Türklerin henüz bir Darwin'i olmasın. Bizler, Haluk Ertan gibi so­ rumlu, bilgili ve iyi niyetli bilim insanlarımız sayesinde onları tanı­ yarak onlara özeneceğiz ve biz de günün birinde hiç kuşkusuz bir Darwin çıkaracağız. Bunu bazı cahiller ve aptallar istemese bile. Anadoluhisarı, 27 Ekim 2009

Xlll

xv

Başlarken

Charles Darwin'in yakın dostu Cambridge'li evrimci George John Romanes, Darwin'in ölümü üzerine 1882 yılında Nature dergisinde yayımlanan yazısında şöyle diyordu: "Biyografi yazar­ larının birincil görevi, ele aldıkları kişinin ne yaptığından önce, onun kim olduğu hakkında okuyucuya bazı fikirler vermektir ve bu, özellikle Charles Darwin'in durumu için geçerlidir. "• Darwin'in yaşamının son sekiz yılına yakından tanıklık etmiş Romanes, onun zengin kişiliğini en iyi bilenlerden biriydi. Uygar­ lığımızın muhteşem bir dönemi olan 19. yüzyılı yaratanların başın­ da kuşkusuz Charles Darwin geliyordu. Türlerin Kökeni yayım­ lanmadan önce aydınlar arasında evrim kuramını kabul edenlerin sayısı yok denecek kadar azdı. Onun öldüğü 1882'de ise artık yay­ gınlıkla kabul gören bir bilgi haline gelmişti. Daha önce bilim ve düşünce tarihinde hiçbir kişi ve kuram, bu kadar kısa bir sürede, bu kadar büyük bir etki yaratmamıştı. Charles Darwin'in ayırt edici kişilik özellikleri vardı: Bunlardan en çarpıcı olanı çalışkanlığıydı. Bilimsel açıdan en önemli özelliği ise kanıta saygılı olmasıydı. Bulduğu kanıtları inancına, gelenekle­ re, aile menfaatlerine, dini ya da siyasi otoritenin keyfine uygun ..



Romanes, G. J. (1882), Charles Darwin, Nature, 26(655), 49-51. Darwin, C. (1859), On the Origin of Species by Means of Natura/ Selection, or the Preservation of Favoured Races in the Struggle far Life, 1. baskı.

XVI BiYOLOJiK EVRiM KUAAMl'NIN AAKASINDAKI YAŞAM: CHAALES AOBEAT DAAWIN

hale getir mek için çarpıtmadı. Sözlü tartışmalara girmekten hep kaçındı. Evini ziyaret eden dostlarıyla yaptığı mesleki sohbetler bir yana bırakılırsa, bilimsel ilişkilerini yazışmalar yoluyla sürdürdü. Bundan dolayı olsa gerek yaşamı boyunca 2000'e yakın insanla mektuplaşmıştı. Bilim tarihindeki kimi insanlar gibi korkusuz bir kişi değildi, ama yine de birçok kez otoriteye karşı durma cesare­ tini gösterebildi. En güçlü varsayım ve kuramlarını, dini inançla­ rından sıyrıldıktan sonra ortaya koydu.Doğaüstü güçlerden tü­ müyle arındırdığı bir biyolojik evrim kuramına ulaşması böylelik­ le mümkün olacaktı. Charles Darwin kendi insanının tipik özelliklerine sahipti; siga­ ra içer, enfiye çekerdi. Fakat karısı enfiyeyi onaylamadığı için sey­ reltmişti. Bilardo oynamayı sevdiğinden evine bir masa yaptırmış­ tı. Köpeklere çok düşkündü; bu nedenle yaşamının her dönemin­ de en az bir köpeği oldu. Hergün az miktarda şarap içmeyi severdi. Karısı Emma gibi usta bir tavlacıydı. Charles Darwin'in insan doğasının bir parçası olan kimi hata­ ları ve yanılgıları da vardı. Okuyucu kitapta bunları da bulacaktır. Onunla ilgili dilimizdeki yayınlar büyük oranda çeviri kitapla­ ra dayanmaktadır. Kendi yazarlarımızın kaleme aldığı çok az sayı­ daki eser ise, Darwin'in yaşamöyküsünden çok onun çalışmaları üstüne yoğunlaşmışnr. Elinizdeki kitap, bilindiği kadarıyla, Char­ les Darwin üzerine dilimizde bugüne kadar hazırlanmış en kap­ samlı çalışma olmaktadır. Kitaptaki bilgiler ağırlıklı olarak Dar­ win'in eserlerinden ve mektuplarından, onunla ilgili biyografiler­ den ve bilimsel makalelerden derlenmiştir. Bu nedenle okuyucunun kitapta, kimi kanıksanmış bilgilere aykırı bilgilerle karşılaşması olasıdır. Örneğin birçok kaynakta Türlerin Kök eni nde yer aldığı belirtilen: " Hayatta kalan ne türün en güçlüsü ne de en akıllısıdır, değişime en iyi yanıtı verebilendir. " şeklindeki ifadenin gerçekte, Darwin'le bir ilgisinin olmaması ilginçtir.· '



Bu konuyla ilgili daha ayrınnlı bilgiye, Cambridge Üniversitesi Kitaplığı ve Harward Üniversitesi'nin birlikte yürüttüğü, Charles Darwin'in tüm yazışmalarının yayımlanmasıyla ilgili projenin İnternet sitesinden ulaşılabilir: http://www.darwinproject.ac.uk/six-things-darwin-never-said.

BAŞLARKEN

Kitapta, ana metin yanında on adet ek makale yer almaktadır. Charles Darwin'le ilgili farklı tipteki yayınlarda ciddi bir bilgi kir­ liliği olduğundan, bu ek makalelerin bazılarında, yaygın olarak yanlış bilinen çeşitli konulara değinilmiştir. Ana metin beş bölüme ve bunların her biri de birçok alt bölü­ me ayrılmıştır. Alt bölümlerin okumayı kolaylaştırdığı düşünül­ müştür. Okumayı kesintiye uğratmamak için, ana metinle ilgili açıklayıcı notlar bölüm sonlarına konulmuştur. Yine aynı amaçla, kitapta kullanılan alıntılardan, sadece ilgili konu bağlamında önemli olanlar hakkında ayrıntılı bilgi verilmiştir. Kaynakça'da yer alan eserler, metin içinde kullanıldığında kısaca belirtilmiştir. Bu arada okuyucunun olası bir beklentisiyle ilgili bilgi vermek ya­ rarlı olabilir: Darwin'in yaşamöyküsü ekseninde kurgulanan kitap, bu yanıyla, evrim kuramını öğrenmek isteyenler için ideal bir kaynak olarak kabul edilmeyebilir. Fakat bir insan etkinliği olan bilimi, onu yapanın yaşamından ayırmak pek de mümkün olmasa gerek. Kitapta, Charles Darwin'in kaleminden çıkmış eserlerin nere­ deyse tümünü içeren ve bunlarla ilgili açıklamaların yer aldığı ek yazılar bulunmaktadır. Konuyla ilgili bu boyutta bir liste dilimiz­ de ilk kez yayımlanmaktadır. Charles Darwin'in yaşamının büyük bölümünü kaplayan bu büyük külliyat, onun bilimsel ilgi ve çaba­ sının nerelere uzandığını göstermesi açısından çok ilginçtir. Bu bö­ lümün hazırlanmasında kullanılan bilgiler, "The Complete Work of Charles Darwin online" projesinin başkanı Dr John van Wyhe'ın izniyle, Richard Broke. Freeman'ın 1 977'de yayımladığı kataloğa dayanılarak hazırlanan ilgili WEB sayfalarından derlen­ miştir. Kendisine teşekkür ederim. Bunun dışındaki kaynakların büyük bölümü, New South Wales Üniversitesi Kitaplığı'nın ola­ naklarıyla sağlanmıştır. Kitap yazmak uzun ve zahmetli bir iştir. Bu nedenle sadece ya­ zanın değil, çevresindekilerin de büyük özverisini gerektirir. Bu açıdan en borçlu olduğum kişi eşim Esra'dır. Kendisine sabrı ve desteği için minnettarım. Dayım Nadir Doyuran, dostlarım Emin Kayış ve İzzet Göldeli başından beri beni hep teşvik ettiler. Sağ ol­ sunlar. Bir yazarın en büyük şansı herhalde dikkatli ve bilgili eleş-

XVll

XVlll BiYOLOJiK EVRiM KURAMl'NIN ARKASINDAKI YAŞAM: CHARLES ROBERT DARWIN

tirmenleri olmasıdır. Dr. Nadim Yılmazer ve Çiğdem Fırat kitaba bu yönde katkı yapmış dostlarımdır. Özellikle biyolog Dr. Yılma­ zer tüm kitabı baştan sona sabırla okuyarak çok yararlı eleştiriler­ de bulundu. Kendilerine teşekkür borçluyum. Doğal olarak kitapta bulunabilecek hataların tek sorumlusu yazardır. Umarım saygıdeğer okuyucu bu konuda beni bilgilendir­ me inceliğinde bulunur. Çağdaş bilimi kendine yol gösterici olarak seçen Türkiye Cum­ huriyeti'nin dünya çapındaki tabiiyecilerinden Sayın Prof. Dr. Ah­ met Mehmet Celal Şengör'ün taslakları okuyup, eleştirme nezake­ tinde bulunması, kitabın bilimsel değerini yükseltmiştir. Ayrıca Avustralya'da aynı üniversitede çalıştığım arkadaşı, büyük bilim ve jeoloji tarihçisi Prof. David Oldroyd'la tanışmamı sağladığı için de kendisine çok müteşekkirim. Önsözün son sözünü büyük filozof Bertrand Russell'dan bir alıntı yaparak kapamak iyi olmaz mı? "İnsanlık tarihinde Kopernik, Galileo ve Darwin gibi öncülerin önemini biliyoruz. Bu tür kişiler gelecekte de çıkacaktır, elbet. Onları çalışmalarında engellemek, tuttukları ışığı söndürmek, yaşam ortamımızı çoraklaştırmakla kalmaz, bizi yeni bir Karanlık Çağa sokar; tıpkı, parlak Antik Çağ'ı bildiğimiz Karanlık Çağ'ın boğması gibi. Yeni gerçeklerin ortaya çıkması pek çok kimsenin, özellikle iktidar sahip­ lerinin rahatını kaçırır, dahası tepkisine yol açar.

Öyle de olsa, sürüp gelen

bağnazlığın militan fanatizmi karşısında en büyük umut dayanağımız bilgelik­ le birleşen bilgidir... Bilgi edinmede, bilimsel yöntem dışında izlenecek başka bir yol yoktur; bilimin erişemediği bir şeyi bildiğimiz savı bir safsata olmaktan ileri geçmez...

Sidney

1 2 Ekim 2009 [email protected]

Bu metnin Türkçe çevirisi Yıldınm, C. (2007)'den alınmışnr. Alınnnın özgün kaynağı: Russell, B., (1935), Religion and Science, Thornton Butterworth Ltd. Londra'dır.

Çocukluğumda bana denizin kokusunu ve canlılarını sevdiren babam, deniz adamı Hüseyin Süha Ertan'ın anısına...

"Bir dağ gördüğü her seferinde ona tırmanmaya çalışması, Darwin'in gezilerindeki ayırt edici özelliğiydi.,,. Gavin de Beer



Appleman P., (ed.) (1979)'dan alınmıştır.

Charles Robert

S. Fox

Anne Darwin

Josiah W. il 1 769-1 843

Elizabeth Ailen 1 764- 1 846

William Darwin Fox 1 805- 1 880

Josiah Wedgewood 1 730-1 795

Sarah Wedgwood 1 734- 1 8 1 5

....

Josiah W. 111

-

1 795- 1 880

William Erasmus D. 1 839- 1 9 1 4

w.

1 765- 1 8 1 7

Caroline S. D. I KAPIYI ÇALIYOR

lapagoslar'a özgü, gaga yapısı farklı ispinoz türlerinin doğal seçi­ lim yoluyla geçirdikleri evrimin bir tür filmini çekmişlerdi. Araştır­ manın biraz daha ayrıntısına girmeden önce buraların nasıl yerler olduğu hakkında bilgi sahibi olmakta yarar var.

Las Islas Encantadas Galapagos Takımadaları yaklaşık 1 3 büyük ada, 6 küçük ada, 1 07 adacık ve kayalıktan oluşmaktadır. Adalarda şu anda altı et­ kin yanardağ bulunmakta ve bu nedenle ada oluşumu sürmektedir. İki-üç milyon yıl önce takımadaların yalnızca 5 ila 7 adadan oluştuğu ve tropikal yağmur ormanlarıyla kaplı olduğu düşü­ nülüyor. Galapagos Adaları dönemsel olarak güneyden ya da ekvatordan gelen akıntıların etkisindedir. Güçlü akıntıların neden olduğu yanılsama nedeniyle deniz üzerinde hareket ediyormuş gibi görün-

BINDLOE lbb M;wchrn;al

PASİFİK OKYA�USU JA.\IE.'

.... ""'' . (l� �, ......

Ak.ııdıınnı kı•m

........ ..._ CHARlES ıh b 'ıuM;.ı \lwDJ

Galapagos Adaları

a

BARRl�GT01' clııLı Sotııı;ı rrı

• ��"-"''•"f .....u .

ı l.ı.. Wı

11000 fhl.. �.Wl

( l't'llr.IJ.ail

97

98 BİYOLOJiK EVRiM KUAAMl'NIN AAKASINDAKI YAŞAM: CHAALES AOBEAT DAAWIN

düklerinden gemiciler takımadalara, " Las Islas Encantadas" yani "Efsunlu (ya da Büyülü) Adalar" diyorlardı. Güneydoğudan gelen ve Şili kıyılarını yalayan Humboldt (ya da Peru) akıntısı soğuk ve az tuzlu olup takımadalardaki deniz yaşamının ana kaynağı duru­ mundadır. Örneğin, iguanaların temel besini olan deniz alglerinin yeşermesi bu akıntıya bağlıdır. Fakat aynı akıntı karada görece se­ rin ve az yağışlı bir ortamın oluşmasına yol açar. Buna karşılık ek­ vator kuşağından gelen ve El Niiio'nun neden olduğu sıcak su akıntısı da deniz bitkilerinin yaşam düzenini altüst eden bir etmen­ dir. Fakat bu koşul yoğun tropikal yağışları beraberinde getirdiğin­ den karadaki bitki örtüsünün canlanmasına yol açar. Söz konusu akıntılar takımadaların iklimini dönemsel olarak belirler. İklim değişiklikleri takımadalardaki kuşların esas besini olan tohumların (adalarda böcek sayısı oldukça azdır) yaygınlığında da büyük dalgalanmalara neden olur ve adalardaki kuş türlerinin, özellikle de ispinozların, topluluk yapılarında büyük değişikliklere yol açar. Grant çifti Daphne'deki araştırmalarına 1 973'te başlamış­ tır. Daphne Major küçük (0,34 km2) bir volkanik adadır ve bir ya­ nıyla bizim Marmara Denizi'ndeki Sivriada'ya (Hayırsızada) ben­ zetilebilir. Üzerinde ağaç bulunmayan bu çorak adada yaygın ola­ rak Geospiza fortis ve Geospiza scandens olmak üzere iki yer ispi­ nozu türü yaşar. G. fortis orta boy yer ispinozlarındandır. Bu türün topluluğunda, tohumla beslenen küçük ve büyük gagalı bireyler karışık olarak bulunur. G. scandens ise yalnızca küçük ve sivri ga­ galı bireylerden oluşur; kaktüs çiçekleri ve meyveleriyle beslenir. Bu iki türün beslenme rejimleri farklı olduğu için aralarında besin için bir rekabet yoktur.

Daphne Major Adası

ŞANS MELEGI KAPIYI ÇALIYOR

Adadaki ispinozların hemen hemen tümü Grant çifti tarafından özel halkalarla işaretlenmiş ve her yıl iki türün birey sayısı, gaga büyüklükleri ve şekilleri istatistik analiz için kaydedilmiştir. Kuşla­ rın yanında, adalarda onların yediği tohumları veren bitkilerin da­ ğılımı ve iklimsel değişimler de ayrıntısıyla izlenmiştir.

Galapagos ispinozlannın cins ve türleri Cins: Geospiza. Tohum ve meyvelerle beslenen yer ispinozu cinsidir. Cinsin üyelerinin farklı biçim ve büyüklükte gagaları var­ dır. 20. yüzyılda yapılan evrim araştırmalarında bu cinsin türleri kullanılmıştır. Bu türler şunlardır: Keskin gagalı yer ispinozu, Geospiza difficilis Kan emici ispinoz, Geospiza difficilis septentrionalis Orta boy yer ispinozu, Geospiza fortis Küçük yer ispinozu, Geospiza fuliginosa Büyük yer ispinozu, Geospiza magnirostris Darwin'in büyük yer ispinozu, Geospiza magnirostris magni­ rostris (soyunun tükendiği sanılıyor) Büyük kaktüs ispinozu, Geospiza conirostris Yaygın kaktüs ispinozu, Geospiza scandens Cins: Camarhynchus. Çalılıkların ve kaktüslerin üzerindeki meyve ve böceklerle beslenen ispinoz cinsidir. Türleri şunlardır: Büyük ağaç ispinozu, Camarhynchus psittacula Orta boy ağaç ispinozu, Camarhynchus pauper Küçük ağaç ispinozu, Camarhynchus parvulus Ağaçkakan ispinozu, Camarhynchus pallidus ( bazen Cactospi­ za cinsi içinde sınıflandırılır) Mangrov ispinozu, Camarhynchus heliobates Otçul ispinoz, Camarhynchus crassirostris ( bazen Platyspiza cinsi içinde sınıflandırılır) Cins: Certhidea. Küçük ve sivri gagalı, ötücü bir ispinoz cinsidir. Çalıbülbülü ispinozu, Certhidea olivacea

99

100 BiYOLOJiK EVRiM KURAMl'NIN ARKASINDAKI YAŞAM: CHARLES ROBERT DARWIN

Grant çifti, araştırmaya başladıktan dört yıl sonra yani 1 9 77'de Galapagoslar'da büyük bir kuraklık yaşanır. Kuraklık tohum üretimini büyük oranda düşürdüğü için ispinozların yeğ­ lediği ince kabuklu ve küçük tohumlar bir süre sonra tükenir ve geriye yalnızca iri ve kalın kabuklu tohumlar kalır. O yıl, G. for­ tis topluluğunda bulunan küçük gagalı yani iri tohumları yiye­ meyen bireylerin büyük bölümü açlıktan ölür. Bunlar yaklaşık olarak topluluğun yüzde 80'ini oluşturmaktadır. Geriye türün, çoğunlukla büyük tohumları yiyebilen iri gagalı bireyleri kalır. Başka bir anlatımla adada ispinozlar rastgele değil, gaga biçimle­ rine bağlı olarak ölür. Daha sonraki birkaç yıl boyunca yalnızca bu bireyler çiftleşip döl verebildiği için topluluğun çok büyük bö­ lümü iri gagalı bireylerden oluşur. On yıllık dönemde genellikle bir-iki kez adaları etkisi a ltına alan El Nifio, kuraklıktan altı yıl sonra yani 1 9 83'te Galapagoslar'ı etkisi altına alır ve adalara tropikal yağışları getirir. Yoğun yağışlar adalardaki bitki örtüsü­ nün canlanmasına ve dolayısıyla tohum veriminin büyük oranda artmasına neden olur. Bu bolluk döneminde ispinozlar ince ka­ buklu ve küçük tohumları yerken sert kabuklu, büyük tohumla­ rı yeğlemezler. Böylece toplulukta hayatta kalabilen az sayıdaki küçük gagalı birey, yeniden çoğalma olanağı bulur. Gram çifti 1 9 73'ten 2003'e kadar yani otuz yıl boyunca, adalarda etkili olan bu iklimsel dönüşümlere bağlı olarak Daphne Major'deki ispinoz topluluklarını oluşturan bireylerin, gaga biçimi ve gaga büyüklüklerinde değişimler olduğunu gözlemler. Daphne Ma­ jor'deki gibi ispinoz sayısının birkaç yüzle birkaç bin arasında değiştiği küçük toplulukların yaşam koşullarında sert bir deği­ şim, doğal seçilim yoluyla, topluluğun genetik yapısında küçük değişmelere yol açıyordu.

Büyük yer ispinozu

Geospiza magnirostris

Küçük yer ispinozu

Geospiza fuliginosa

ŞANS MELEOI KAPIYI ÇALIYOA

Galapagos ispinozlannın genetiği Grant çiftinin çalıştığı genetikçiler ve gelişim biyologları, çiftin ekolojik çalışmalarından çıkan sonuçların moleküler temelini ay­ dınlatmak için beden büyüklüğü, gaga biçim ve boyutu bakımın­ dan farklı beş Geospiza türünde genetik ve biyokimyasal testler yaptılar. Çünkü yumurtadan yeni çıkan yavrularda, ergin hale gel­ diğinde sahip olacağı gaga biçimi ve büyüklüğü gayet belirgin bir şekilde görülüyordu. Başka bir anlatımla bu özellik daha sonra de­ ğil, en başta genetik olarak belirleniyordu. Araştırmacılar bu ne­ denle yüz ve kafatası gelişiminden sorumlu moleküler mekanizma üzerine yoğunlaştılar. Embriyo gelişiminin farklı devrelerinde gen­ lerin çalışma programlarını izlediler. Sonunda " bmp4" ( bone [ke­ mik] morfogenetik protein 4'ün kısaltması) adı verilen bir büyüme faktörü geninin, gaga biçiminin belirlenmesini belli bir oranda kontrol ettiğini saptadılar. Büyük ve sert kabuklu tohumları par­ çalayabilen iri ve küt gagası olan, büyük yer ispinozu Geospiza magnirostris'te bu genin, öteki türlere göre gelişimin daha erken aşamalarında ve daha çok çalışmaya başladığı görüldü. Buna kar­ şılık, sivri gagalı, küçük yer ispinozu Geospiza fuliginosa'da, bmp4 geni daha az çalışıyordu. Yani aynı genin, iki türde farklı ça­ lışma programları vardı. Genin çalışmasını kontrol eden genler farklıydı. Kısacası bu iki türün, bu genetik özelliği birbirinden de­ ğişikti. Yani evrimsel açıdan doğal seçilimin ilk hedeflerinden biri, bu genin çalışma programındaki çeşitlilikti. Evrimleşme, bir canlı topluluğunun genetik özelliklerinde za­ man içinde meydana gelen kalıcı değişmelerdir. Bir türü oluşturan bireyler birbirlerinin tam bir kopyası değildir; birbirlerinden kü­ çük farklarla ayrılırlar. Aslında gözümüzle gördüğümüz bu farkla­ ra neden olan şey, küçük genetik farklardır. Bu nedenle ispinoz topluluğu içinde, bmp4 geni ve onun çalışmasını kontrol eden öte­ ki genlerin değişik tiplerini içeren bireyler bulunur. Ortamdaki bir yaşam koşulu değiştiğinde, örneğin kuraklık olduğunda ve yeğle­ nen tohum çeşidinin üretiminde düşme olduğunda, iri ve güçlü ga­ galılar hayatta kalır yani seçilir, buna karşılık küçük gagalılar ölür

101

102

BiYOLOJiK EVRiM KURAMl'NIN ARKASINOAKI YAŞAM: CHARLES ROBERT OARWIN

yani ayıklanır. Böylece daha sonraki soylarda iri gagalılar toplu­ lukta hakim duruma geçer. Aslında daha doğru bir anlatımla, iri gagalılığa yol açan genetik özellik toplulukta yaygın duruma gelir. Kuraklığın olmadığı, yani genelde geçerli olan iklim durumunday­ sa küçük ve orta boy gagalılar çoğunlukta kalır. Çünkü küçük ve yumuşak tohumları tüketmek, doğadaki enerji ekonomisi açısın­ dan, çok daha kolay ve az enerji kullanan bir beslenme yoludur. İs­ pinozların büyük ve sert tohumları parçalamak için küçük tohum­ lara göre üç kat daha çok zaman harcadıkları saptanmıştır. En iri ispinozların bile, ortamda küçük tohumlar varken yalnızca onları yedikleri gözlenmiştir. İspinoz evriminin farklı boyutlarıyla da ilgilenen Grant çifti, yü­ rüttükleri başka genetik çalışmalarda, on üç Galapagos ispinozu tü­ rünün, iki-üç milyon yıl önce ve büyük olasılıkla anakaradan (Gü­ ney Amerika) gelen ortak bir ata türden evrimleştiğini saptadı. Yani bu sonuç Darwin'in bu türlerin Galapagoslar'da evrimleştikleri yö­ nündeki tezini doğruluyordu. Genetik analizlere dayanarak hazırla­ nan ispinoz soyağacına göre ata tür, yani adalara ilk ulaşan tür, bü­ yük olasılıkla uzun sivri gagalı, böcek yiyen ve ötücü bir ispinoz tü­ rüydü. Çünkü bu özellikleri taşıyan adadaki çalıbülbülü ispinozu ( Certhidea olivacea), soyağacmın köküne en yakın (yani ortak ata­ ya en yakın) tür olarak çıkmıştı. Galapagoslar gibi öteki kara parça­ larından oldukça yalıtılmış adalara, çeşitli yollarla ulaşabilen az sa­ yıdaki ata türden yalnızca bu adalarda bulunabilen yeni hayvan ve bitki türleri evrimleşip uyarlanmışlardı. Bunlara ek olarak aynı eki­ bin, Galapagos ispinozlarının Güney Amerika'daki en yakın akra­ balarını saptamak için yaptığı molekül analizlerinin sonucunda, kı­ tanın batı sahillerinde yaşayan küt gagalı, ispinoz benzeri bir türün (Tiaris obscura) bugün yaşayan ispinozlara genetik açıdan en yakın tür olduğu saptandı. Bir başka deyişle, Darwin'in öteki varsayımı­ nın da doğru olduğu belirlendi. İşte, Darwin'in 2 1 . yüzyılda hala ayakta kalmasını sağlayan, bu tür güçlü bulgularla desteklenebilen tezleriydi. Evrim kuramı böylesi birçok tezin üzerine oturuyordu. Galapagos Adaları'nda bulunan türlerin, geçmişte Galapagos­ lar ile Güney Amerika arasında var olan bir kara bağlantısı yoluy-

ŞANS MELEQI KAPIYI ÇALIYOA

la buraya geldiği yönündeki bir olasılık üzerine jeologların yaptığı araştırmalar böyle bir kara bağlantısının hiç var olmadığını göster­ miştir. Yani takımadalardaki özgün türler buralara anakaradan karayoluyla gelmemiş, başlangıçta göçen az sayıdaki ata türden Galapagoslar'da evrimleşmişlerdi.

"Hiçbir şey bu ilk görünümden daha itici olamazdı. " Charles Darwin • Darwin, Galapagos Takımadaları'na ulaştığında ilk ayak bastı­ ğı Chatham Adası onun hayallerini yıkmaya yetmişti: Yanardağ­ lardan akan siyah lavların oluşturduğu derin yarıklar ve tepeler, tropikal güneşin altındaki adayı ıssız bir cehennem havasına bürü­ müştü. Çevrede bodur çalılardan başka yaşam belirtisi görülmü­ yordu. Yayılan koku rahatsızlık vericiydi. Fakat ilerleyen günlerde Darwin ve yardımcısı Covington öteki adalara ve onların içlerine yaptıkları araştırma gezileri sonunda aslında buraların, ilk anda pek dikkat çekmeyen zengin bir yaşam ortamına sahip olduğunu anladılar. Darwin daha sonra düşünceleri değişmiş halde şöyle ya­ zacaktı: "Bu adalarda hem uzam hem zaman açısından, sanki o büyük gerçeğe, o gizemlerin gizemine, yani yeryüzünde yeni canlı­ ların ilk kez ortaya çıkışına yaklaşır gibi oluyoruz." (Araştırma Günlüğü, İkinci baskı, 1 845) Beş hafta süren Galapagos maratonu, FitzRoy'un gemi rotasını Tahiti Adaları'na döndürdüğü 20 Ekim 1 835'te son buldu. Ta­ kımadaların doğasına doyamayan Darwin ayrılırken üzgündü ve duygularını güncesinde şöyle dile getirmişti: "Herhangi bir bölge­ nin en ilginç yanlarını tam keşfetmek üzereyken oradan aceleyle ayrılmak zorunda kalmak çoğu gezginin kaderidir. " Darwin ada­ lardan ayrılırken bunun onları son görüşü olacağını bilse, herhal­ de çok daha farklı şeyler hissederdi; çünkü yaşamının geri kalanın­ da bir daha bu yerlere hiç dönemeyecekti. Darwin, Güney Amerika'dan ayrıldıktan sonra, iki büyük ok­ yanusu dev bir duvar gibi ayıran kıtanın iki farklı yüzünü Türlerin •

Yolculuk Günlüğü ve Düşünceler ( 1 839).

1 03

1 04 BiYOLOJiK EVRiM KURAMl'NIN ARKASINOAKI YAŞAM: CHARLES ROBERT DARWIN

Kökeni'nde şöyle anlatmıştı: " Ortak bir balığı, deniz kabuğunu ya da yengeci bulmanın neredeyse olanaksız olduğu iki ayrı deniz fa­ unası için Güney ve Orta Amerika'nın doğu ve batı kıyılarından daha iyi bir örnek verilemez. " Darwin, Güney Amerika'da gördüklerini tüm Pasifik adala­ rında da görmeye devam edecekti. Aynı şekilde, Galapagos Ta­ kımadaları'nda karşılaştığı uyarlanma örneklerine, yolculuğun daha sonraki duraklarını oluşturan Avustralya'da ve bazı Pasifik adalarında da rastlayacaktı. Örneğin, Avustralya'daki memeli­ ler, dünyanın başka yerlerindekiler gibi plasentalı değil, keseliy­ di. Hatta kuş gibi yumurtlayan bir memeli türü dahi vardı. Coğ­ rafi yalıtılmışlık türlerden yenilerinin evrimleşmesi için olanak yaratmıştı. Darwin, Beagle yolculuğu sırasında tüm zamanını olabildiğince çok örnek toplamaya, gözlemlerini yazmaya ve düşünmeye ayır­ mıştı. Yolculukta en önemli bilimsel tezleri, jeoloji alanında geliş­ tirdi. Biyolojide bu yönde yaptığı önemli bir çalışma yoktu. Fakat yolculukla ilgili birçok kitapta, yıllarca süren bu tip araştırmaların doğasına uygun olarak, sanki Darwin her şeyi o sırada arazide ça­ lışırken fark etmiş ve düşünmüş gibi anlatılır, oysa gerçekte durum böyle değildi. Gezinin biyolojisi ancak İngiltere'ye dönüldükten birkaç yıl sonra çözümlenmeye başlanacaktı. Evrim kuramının ya­ yımlanmasınaysa daha onlarca yıl vardı. Daha açık bir anlatımla Darwin yolculuktan yine yaratılışçı olarak ama kafasında birçok kuşku ve soruyla dönmüştü.

Türlerin doğduğu, mahkumların öldüğü okyanus adaları Adalar biyolojinin doğal laboratuvarları olup evrim kuramının icat edilmesinde yaşamsal rol oynamıştır ve hala da oynamaktadır. Adaların doğa tarihindeki bu yeri dışında, siyasi tarihte de önemli yerleri vardı. Ortaçağ'ın sonlarından itibaren yöneticilerin siyasi ra­ kiplerini saf dışı bırakmak için adaları sıklıkla kullandıkları bilin­ mektedir. Okyanus yolculukları mümkün olduktan sonra uzak ada-

ŞANS MELEÖI KAPIYI ÇALIYOR

Sürgün

adası St. Helen

!ar, özellikle 1 8 ve 1 9. yüzyılda, iflah olmaz tutukluların sürgüne gönderildiği yerler olarak yöneticilerin gözde mekanları haline gel­ mişti. Örneğin Galapagos Takımadaları'ndaki Charles Adası, Ekva­ dor Hükümeti tarafından hapishane olarak kullanılıyordu. Anımsa­ nacağı gibi Avustralya'nın Britanya Hükümeti'nin gündemine ilk gi­ rişi, hapishanelerin tıka basa dolu olduğu Britanya'da, tutukluları başlarından defetmek için uzak bir yer aranmasıyla olmuştu. Bu ara­ da Avustralya'yı hapishane olarak Britanya Avam Kamarası'na 1 779'da öneren ilk kişinin büyük botanikçi Joseph Banks olması, bir talihsizlik olarak görülebilir. Cocos (Keeling) Adaları'ndan biri­ nin adı "Hapishane Adası "ydı. Aynı şekilde Fransızlar da Pasifik Okyanusu'ndaki sömürge adalarını aynı amaçla kullanıyordu. Ör­ neğin, Güney Atlantik'teki, Britanya'ya ait volkanik St. Helena Ada­ sı ünlü Fransız İmparatoru 1. Napoleon'a 1 8 1 5'ten, öldüğü 1 82 1 'e kadar sürgün hapishanesi olarak hizmet etmişti. Coğrafi olarak yalıtılmış adalar, buralara anakaralardan ulaş­ mış ata türlerden kendilerine özgü göz kamaştırıcı türlerin evrim­ leşmesine olanak verirken birçok mahkumun özellikle de siyasi muhalifin ve düşünce suçlusunun ölüm yatağı olmuştu.

1 05

106 BiYOLOJiK EVRiM KURAMl'NIN ARKASINOAKI YAŞAM: CHARLES ROBERT OARWIN

NOTLAR

2 3 4

5 6

7

Jeolog Charles Lyell ikinci Bcagle yolculuğu öncesi kaptandan ziyaret edecekleri yer­ lerin jeolojisiyle ilgili gözlemlerini kaydetmesini rica etmişti. Özellikle Kuzey Avru­ pa'da yaygın olarak bulunan büyük kaya parçalarının benzerleriyle ilgili bilgilerin çok yararlı olacağını söylemişti. Büyük olasılıkla Lyell yeni basılmış kitabını FitzRoy'a bu sırada vermişti. Amiral 1 803'te Charles Darwin'in babası Dr. Robert Darwin'e bir deri hastalığı ne­ deniyle muayene olmuştu. Yukarıda adı geçen kişiler arasında yapılan resmi yazışmalarda, bu gerekçeden söz edilmeyip yolculuk için iyi bir doğabilimci arandığı belirtilecekti. Rahip Leonard Jenyns ( Blomefield), 1 887 tarihli Chapters in My Life (Yaşamımdan Kesitler) başlıklı kitabında, George Peacock'ı tanıyan kişinin FitzRoy olduğunu ve bu konuyla ilgili mektubu ona bizzat kaptanın gönderdiğini bildirmiştir. Ayrıca Jenyns, Charles Darwin'in adı üzerinde Henslow'la birlikte karar verdiklerini ve bunu kapta­ na bildirdiklerini yazmışnr. FitzRoy adı, "kral oğlu" anlamına gelen Fransızca "fils roi"dan gelmektedir. Kaptan sonunda söz verdiği gibi yerlileri ülkelerine geri götürecek ama ilerleyen yıl­ larda bölgeden gelen haberler FitzRoy'un manen yıkılmasına neden olacaktı. Çünkü Fuegia Basket'in büyük olasılıkla hayat kadını olarak Britanyalı gemicilere çalıştığını, Jemmy Button'ın eski yabani yaşam tarzına döndüğünü, York Minster'in akıbetinin­ se bilinmediğini öğrenecekti. Diğer bir ifadeyle hem kendisinin Hıristiyan misyoner yetiştirme hayalleri boşa çıkmış hem de bu insanların hayatları berbat olmuştu. Hı­ ristiyanlığı yayıp, misyonerlik üssü kursun diye "uygarlaştırdığı" yerlilerle karaya çı­ karılan rahip Matthews buralarda ancak on iki gün dayanabildikten sonra, yolculuk­ tan dönen gemiye kendini zor atmış ve daha sonra Avustralya'ya yerleşmişti. Avrupalıların taşıdıkları hastalıklar ve yaptıkları katliamlar sonucunda, geçmişte on binleri bulan safkan yerli sayısının bugün, yüz kişiyi geçmediği sanılmaktadır. Dün­ yanın en zor yaşam ortamlarından biri olan Ateş Ülkesi'nin bu özel insanları, kutup soğuğunun dövdüğü yerlerde on binlerce yıldır neredeyse çıplak yaşamayı başarmış ama "uygar" Avrupalı sömürgecilere ancak birkaç yüzyıl dayanabilmişti. Bu arada Jemmy Button'la ilgili küçük bir bilginin verilmesi ilginç olabilir. 1 863'te Ateş Ülkesi'ni ziyaret eden misyoner rahip Waite Stirling, Button'la yeniden temas ku­ rar ve 1 866'da Button'un ölümü üzerine onun küçük oğullarından biri olan Three­ boy'u lngiltere'ye götürür. 1 878 yılında H.M.S. Bcagle'ın eski subayları bu çocuk için bir yardım kampanyası açar ve Darwin gemideki eski yerli dostu için buna destek olur. Misyoner Thomas Bridges, Fuegia Basket'i 1 872 ve 1 883 yıllarında Tierra del Fue­ go'da iki kez gördüğünü bildirmiştir. Son görüşünde artık çok çok yaşlı olduğunu ve yaşamının sonuna yaklaştığını söylemiştir. Darwin Arjantin'de yaptığı bir arazi çalışması sırasında, kendisini kanlı ve dehşet ve­ rici bir katliamın ortasında buldu. Acımasız Arjantinli diktatör General Juan Manu­ el de Rosas, topraklarını ele geçirmek için düzenli bir şekilde yerli Pampa Kızılderili­ lerini yok ediyordu. Gördüğü vahşet karşısında günlüğüne "Şimdiye dek böylesine al­ çak, eşkıya benzeri bir ordu toplanmış olabileceğini sanmıyorum" diye yazacakn. 1 829-1 852 yılları arasında Arjantin'i yöneten ve birliğini sağlayan bu diktatör, em­ rindeki bir generalin kendisine karşı isyan edip ordusunu yenmesi sonucu 1 852'de yurtdışına sürgün edildi. Gönderildiği yer lngiltere'nin Southampton kentiydi. Yaşa-

ŞANS MELEQI KAPIYI ÇALIYOA

8

9 1O 11

12

mm çok ilginç rastlannlarından biri olarak oğullarından birini ziyarete Southamp­ ton'a giden Charles Darwin, bir gün yolda oğluyla yürürken dikkatini Güney Ameri­ ka kovboyları Gaucho'lar gibi ata binen biri çeker; adamı oğluna gösterir. Darwin'in gördüğü, aslında 1 800'lü yılların ikinci çeyreğinde Güney Amerika'nın en güçlü kişi­ si General Rosas'tı. Acımasız diktatör ölümüne kadar burada kalacak ve bir çiftçi ola­ rak yaşayacaktı. Güney Arnerika'da bulundukları sırada, Brezilyalı genç bir hizmetçi kızın, yaşlı bir Portekizli hanımın evinden yükselen acı dolu çığlıklarını işitmişti. Bu köle sahibi, en küçük bir kusurlarında bile hizmetçilerinin parmaklarını mengeneyle eziyordu. Yıllar sonra bile kızın çığlıkları hala Darwin'in kabuslarında yankılanıyordu. Türlerin Kökeni'nden. Journal of Researches Adanın dev kaplumbağaları uzun yıllar denizciler için okyanus yolculuklarında et kaynağı olarak kullanılmıştır. On binlerce hayvanın bu amaçla katledildiği bilinmek­ tedir. Kaptan FitzRoy da diğerleri gibi onlarca hayvanı et stoku olarak gemiye yükle­ miştir. Darwin ve yardımcısı Covington da yavru bir kaplumbağayı beraberlerinde ge­ miye getirmişlerdi. Fakat amaçları onu yemek değil, yol arkadaşı yapmaktı. Darwin "Harriet" adını koyduğu kaplumbağayı İngiltere'ye döndükten sonra yardımcı kap­ tan Yüzbaşı John Clements Wickham'a hediye eni. Wickham ilerleyen yıllarda onu, hakim olarak görev yapacağı Avustralya'nın doğu sahilindeki Brisbane kentine getir­ di. 1 76 yıl yaşayan ve büyük üne sahip Harriet, 2006'da öldü. Böylece Darwin'i ve Beagle'ın efsane mürettebatını doğrudan tanıyan son tanık da dünyamızdan ayrılmış oldu. B u kitabın bir başka adı Yolculuk Günlüğü Uournal of Researches)'dür.

1 07

11 1 .

BÖLÜ M

.

.

44 yaşındaki Charles Darwin Samuel Lawrence'ın tablosunda.

111

Eve Dönüş ve Charles Lyell ile Tan ışma

Beagle, on binlerce k ilometrelik yolculuktan sonra 2 Ekim 1 83 6 günü İngiltere'ye vardı. Geminin, inşa edildiği topraklar­ dan 1 . 73 7 gün süren ayrılığı artık sona ermişti. Darwin'in Shrewsbury'ye ulaşması 4 Ekim akşamını bulmuştu. Evdekileri rahatsız etmemek için geceyi bir handa geçirdi. Sabah kahvaltı­ sından sonra eve girmesiyle başlayan sevinç görülmeye değer bir coşkuya dönüştü. Beş yıl iki gündür ayrı düştüğü ailesine sonun­ da kavuşmuştu. Üç haftalık bir ev tatilinden sonra Darwin, getirdiği eşyaları almak üzere geminin yanaştığı Greenwich'e gitti. Bu sırada, yol­ culuğun başında hocası Henslow'un kendisine önerdiği (okuma­ sı ama inanmaması kaydıyla ) Jeolojinin İlkeleri kitabının yazarı, Jeoloji Derneği'nin başkanı tanınmış jeolog Charles Lyell'dan kendisini çok heyecanlandıran bir yemek daveti aldı . Böylece ya­ şam boyu sürecek iyi bir dostluğun temeli de atılmış oldu. Aslın­ da bu tanışmadan çok daha önce Darwin, yolculuğun ilk hafta­ larından itibaren kara parçası gördüğü her yerde Lyell'la sanal sohbetler yapmıştı. Çünkü Jeolojinin İlkeleri'nde bulunan ussal açıklamalar, Darwin tarafından doğrudan arazide gözlenip, sı­ nanmıştı. And Dağları, volkanik adalar vb. birçok konudaki sav­ ları Lyell'dan esinlenmişti. Fakat aynı gezide Lyell'ın hatalı oldu-

1 1 2 BiYOLOJiK EVRiM KURAMl'NIN ARKASINDAKI YAŞAM: CHARLES ROBERT DARWIN

ğu kimi noktaları saptama olanağı da bulmuştu. Örneğin Lyell'a göre deniz tabanında sabit şekilde duran dağlar ve yanardağlar, mercan adalarına temel görevi yapıyordu. Mercan böceği denen deniz hayvanları buralara bağlanarak, çoğalıyorlar ve böylece mercan resiflerini alttan yukarı doğru yükseltiyorlardı. Buna kar­ şılık Beagle'ın 1 Nisan 1 8 36 tarihinde demirlediği Cocos ( Kee­ ling) Adaları'nda ( bunlar atol türünde mercan adalarıydı) Dar­ win'in on iki gün boyunca yaptığı gözlemler bilinenlerin yanlış olduğunu gösterdi. Darwin, Lyell'ın tersine, bu adaların mercan­ ların (esas olarak kalsiyum karbonat içeren ve polip olarak ad­ landırılan omurgasız hayvancıklar) üremesi sonucu oluşan resif­ lerin, üzerinde oturdukları deniz tabanının çökmesi sonucunda oluştuklarını saptamıştı. 1 Çünkü mercan polipleri sığ ve ılıman sularda üreyebiliyordu. Taban yavaş yavaş gömüldükçe mercan­ lar ışık, sıcaklık ve oksijenle temaslarını kaybetmemek için bir­ birlerinin üzerine yığılarak üremeyi sürdürüyor ve resifi, deniz düzeyinin birkaç metre üzerine yükseltebiliyorlardı. Birçok fark­ lı tipi olan bu oluşumların, Cocos (Keeling) Adaları'nda görülen şeklinde yani atollerde, ada çevresindeki sığ sularda üreyen mer­ canlar, ada okyanus tabanına doğru çökmesini sürdürse de üre­ melerine devam ederek bir lagünü çevreleyen halka şeklindeki atolleri oluşturuyordu. Hatta yaşlı atollerde kayalığın deniz üs­ tünde kalan kısmında zamanla oluşan toprak tabakasının ağaçla­ rı yaşatacak kalınlığa ulaşmasıyla, tropikal ormancıklar içeren " mercan adaları " da oluşuyordu. Yani genel kanının tersine, mercan resifleri alttan yukarıya doğru itilerek değil, bir duvarın inşa edilmesinde olduğu gibi sıra sıra yükseliyordu. Darwin dö­ nemine kadar bu aşağıdan itme işini, " mercan böceği" olarak bi­ linen bir canlının yaptığına inanılıyordu. Tanıştıktan sonra tüm bunları Lyell'a anlatan Darwin, deneyimli bilgini şaşkınlığa dü­ şürmüş ama takdirini de kazanmıştı. Yolculuğa çıkarken Sedg­ wick ve Henslow'un sadık bir öğrencisiyken, yolculuktan Lyell'ın hayranı olarak dönen Darwin için bunlar büyük bir mutluluk kaynağıydı.

EVE OÔNÜŞ VE CHARLES LYELL iLE TANIŞMA

Ustanın katkısı: Canlılar yeryüzünde nasıl dağılıyorlar? Lyell'ın ileride biyolojik evrim kuramı üzerinde çok daha bü­ yük etkileri olacaktı. Örneğin yeryüzünün jeoloj ik yapısındaki de­ ğişmelerin canlıların dağılımını nasıl belirlediği konusunda Dar­ win'e büyük katkı sağladı. Bir türün bireyleri çevreye yayılırken coğrafi olarak birbiriyle bağlantısı olmayan yerlere göç ettiklerin­ de, artık yeni yurtlarındaki yaşam koşullarına bağlı olarak kendi evrimlerini geçiriyorlardı. Ayrılan küçük gruplar artık birbirleriyle çiftleşmediklerinden, doğal seçilim bu grupların gen havuzlarını şekillendiriyordu. Örneğin aynı türün bireylerinin bir bölümü göç­ tükleri bölgenin yeni beslenme koşulu yönünde doğal seçilime uğ­ rarken, bir başka bölümü yeni bölgedeki kuraklığa ya da farklı bir avcının varlığına bağlı olarak seçiliyordu. Lyell'a göre yeryüzünde, zaman içinde, yükselme ve alçalmalar meydana geliyordu. Alçalan bölgeler su altında kalarak üzerindeki canlılarla birlikte yok olu­ yordu. Buna karşın bazı yerlerde zemin yükselmeleri meydana ge­ liyor ve böylece yeni yaşam ortamları oluşuyordu. Kara yükselme­ lerinin en iyi örnekleri okyanus adaları ve sıradağlardı. Yeryüzün­ deki alçalma ve yükselmeler kimi zaman, yeni coğrafi engeller ya­ ratarak bazen göç olmadan da canlı topluluklarının birbirlerinden ayrılmasına neden olabiliyordu. Örneğin Güney Amerika'nın batı kıyılarını güneyden kuzeye boylu boyunca uzanan And Dağları, kıtayı dev bir duvar gibi bölmüştü. Bu nedenle, Darwin'in de vur­ guladığı gibi, kıtanın doğu ve batı kıyısında bulunan türlerin bir­ birleriyle ilgisi yoktu. Eğer topluluklardaki bazı bireyler anakaralardan adalara göç ederse, onlardan yeni türlerin oluşumu daha kolay oluyordu. Çün­ kü adanın yaşam koşulu neyse yeni tür ona uygun şekilde uyum­ sal değişime uğruyordu. Böylece bir türden yeni alttürlerin evrim­ leşmesi gerçekleşiyordu. Benzer şekilde büyük ölçekli fay çökmele­ ri ya da yükselmeleri, akarsuların aşındırdığı alanlar, rüzgarın, yağmurların, volkanik etkinliklerin vb. etkisiyle yerküre sürekli olarak şekilleniyordu. Bu da doğal olarak canlıların yaşam alanla­ rını ve dağılımını etkiliyordu. İşte, Lyell'ın biyocoğrafya konusun-

113

1 1 4 BiYOLOJiK EVRiM KURAMl'NIN ARKASINDAKI YAŞAM: CHARLES ROBERT DARWIN

daki tezleri üzerine Darwin yukarıda söz edilen evrimsel uyum te­ zini yapılandıracaktı. Lyell'ın evrim kuramının hazırlanmasına sağladığı büyük katkıyı Darwin her zaman açık sözlülükle dile ge­ tirecekti. Wallace ise vahşi doğada geçirdiği on iki yıl gibi uzun bir sürenin sonunda canlı topluluklarının dağılımıyla yeryüzünün ya­ pısı arasındaki yakın ilişkiyi görmüştü. Örneğin Avustralya'yı Gü­ neydoğu Asya'dan ayıran "Wallace Çizgisi" onun buluşuydu. Bu hat Avustralya hayvan ve bitkileriyle, Asya'daki hayvan ve bitkile­ rin yayılma alanları arasındaki sınırı gösteren çok dikkat çekici bir saptamaydı. Çizginin Asya tarafında Borneo, Sumatra, Filipin ve Cava adaları yer alırken karşı tarafta Selebes, Timor, Yeni Gine ve Molük Adaları bulunmaktadır. Arada ise derin bir çukur vardır. Bölgenin kıta sahanlıkları incelendiğinde Wallace Çizgisi'nin coğ­ rafi bir temeli olduğu görülür. Gerçekten de Borneo, Cava, Sumat­ ra ve Bali'nin deniz tabanı yoluyla Güneydoğu Asya'ya, buna kar­ şın Yeni Gine'nin Avustralya'ya bağlı olduğu anlaşılır. Günümüz­ de Avustralya ile Yeni Gine arasında sığ bir deniz bulunması buna bir kanıttır. Deniz seviyesinin günümüzdeki kadar yüksek olmadı­ ğı geçmiş zamanlarda Asya ve Avustralya'dan gelen hayvanların bu hattın sınırlarına kadar yayıldıkları anlaşılır. Çizginin geçtiği bölgenin deniz tabanındaki derin çukur o dönemde bile denizin al­ tında kaldığı için iki kıtadan gelen canlıların birbirlerine karışma­ sı mümkün olmamıştı. Zaman içinde deniz yükselmeleri sonucu bu adaların anakaralarla bağlantıları kesilmiş olsa da hayvan top­ lulukları geldikleri kıtaların temel karakterlerini taşımayı sürdür­ müştü. Örneğin bu durumu Avustralya memelilerinin keseli, öteki taraftakilerin ise plasentalı olmasında görmek olasıydı.

İkinci Londra yaşamı Biyocoğrafya konusu, Darwin ile Wallace'ın jeoloji ve biyoloji­ yi nasıl birlikte harmanladıklarının güzel bir örneğidir. Darwin bir süre sonra Londra'da, eski üniversitesinin ve hocası Henslow'un evinin yakınında kalacak bir yer tuttu. Amacı, gezi notlarını bir an önce düzenleyip yayımlamaktı. Ama bundan daha önemli görevi,

EVE DÖNÜŞ VE CHARLES LYEU. iLE TANIŞMA

geziden derlediği binlerce örneğin, bilimsel değerlendirmesinin ya­ pılması için uzmanlara ulaştırılmasını sağlamaktı. Gezinin bilançosu aslında bir insanın sınırlarını zorlayacak ni­ telikteydi: Yolculuk dört yıl, dokuz ay sürmüştü. Darwin'e (daha doğrusu babasına) bunun maliyeti günümüz parasıyla 50.000 ster­ linden fazla olmuştu. Darwin dünya denizlerinde 75.000 km yol katetmişti. Yolun 3 .200 km'den fazlasını at sırtında aşmıştı. Gezi boyunca 1 .75 1 sayfalık biyoloji ve jeoloji notu tutmuş, güncesinin 770 sayfasını doldurmuş, birçoğu etiketli 3.907 post, kemik, ku­ rutulmuş deri ve canlı örneği toplamış, bunların dışında 1 529 hayvan örneğini de a lkole yatırmıştı. Katlanılması çok zor deniz tutmasına dayanmak, atlatılan ölüm tehlikeleri, yakalanılan en­ feksiyon hastalıklarıysa cabasıydı. Yolculuğa başlayan yetmiş dört kişiden altısı yolda yaşamını yitirmiş, onlarcası da yolculuğu yarı­ da bırakmak zorunda kalmıştı. Darwin hem hayatta kalmayı ba­ şarmış hem de yolculuğu tamamlayabilmişti. Tüm bunlardan son­ ra henüz yirmi yedi yaşındaydı ve önünde en az bu kadar yoğun geçecek bir yaşam kendisini bekliyordu.

Devler arasında bir küçük adam, evrim kuramının hizmetkan: Syms Covington Tarih hep krallardan, komutanlardan, din ulularından, filozof­ lardan, ozanlardan söz eder. Tarihi üstünkörü okuyan bir kişi, her şeyi bu birkaç bin kişinin yarattığını sanır. Halbuki büyük başarı­ ların ardında her zaman büyük özverilerde bulunmuş insanlar vardır. Evrim kuramı ve Darwin söz konusu olduğunda, gölgede­ ki bu insanlardan biri Syms Covington'dur. Covington, Beagle'da Darwin'in ücretli olarak yanına aldığı yardımcısı ve hizmetkarıy­ dı. On sekiz yaşında denizciliğe başlayan bu çok çalışkan ve din­ dar gemici, 1 833'ten itibaren Darwin'in giysilerini yıkamaktan ka­ binini temizlemeye, dağınıklığını toplamaktan doğa örneklerini korumaya, kıta içine yapılan yolculuklara katılmaktan Darwin'e göz kulak olmaya kadar her işi yaptı. Ayrıca güzel keman çaldığı için gemicilerin baş eğlence kaynağıydı. Fakat bunlardan çok da-

115

1 1 6 BiYOLOJiK EVRiM KURAMl'NIN ARKASINDAKI YAŞAM: CHARLES ROBERT DARWIN

Syms Covington

ha önemlisi, yolculuğun başlamasından bir süre sonra, çabuk öğ­ renme ve kavrama yeteneğiyle Darwin'in dikkatini çekerek, ona çalışmalarında yardımcılık yapmasıydı. Darwin, Covington'a doğada çalışmanın tüm inceliklerini öğ­ retmişti: Silah temizliği, atıcılık, kuş yakalama ağlarını kullanma ve tuzak hazırlama, örnek toplama ve etiketleme, hayvan doldur­ ma, saklama, taşıl bulma, bitki presleme ve kurutma, kayaçları ayırt etme vb. onlarca iş bunların arasındaydı. Doğadaki sayısız nesnenin her birinin ayrı bir teknik ve özen gerektirmesi bu yar­ dımcının katkısını daha da artırıyordu. Covington, becerisi arttık­ ça Darwin'inkilerin yanında kendisi için de bir miktar örnek top­ ladı. Onun ilgisini en çok çeken canlılar, kuşlardı. Kuşları uygun bir şekilde avlama ve kurutmada büyük bir beceri kazanmıştı. Co­ vington'un özellikle Galapagos Takımadaları'nda -satmak için­ kendisine hazırladığı ispinoz koleksiyonu, İngiltere'ye dönüşte Darwin'in çok işine yarayacaktı. Çünkü Darwin topladığı örnek­ leri gezi sonrası incelemesi için uzman kuşbilimci Gould'a verdi­ ğinde, tatsız bir durumla karşılaşmıştı. Örneklerin hangi adadan ve bölgeden toplandığıyla ilgili bilgileri kaydetmeyi ihmal etmişti. Halbuki Covington kendi örneklerinde, toplandığı adayı, bölgeyi ve tarihi düzgün bir şekilde etiketleyip, kaydetmişti. Benzer bir ko­ leksiyonu, müzelere vermek üzere kaptan FitzRoy da hazırlamıştı.

EVE DÖNÜŞ VE CHARLES LYEU. iLE TANIŞMA

Darwin'in doğal seçilime dayalı evrim kuramının e n tanınmış ka­ nıtı olan Galapagos ispinozlarına ilişkin (daha sonra bu türler "Darwin İspinozları" şeklinde adlandırılacaklardır) bilgiler bu şe­ kilde hizmetkarın ve kaptanın koleksiyonundan derlenecekti. Fa­ kat Covington'un atıcılık merakı, yolculuk sonunda onun işitme yetisini kısmen kaybetmesine de mal olacaktı. Yolculuk dönüşü Londra'ya yerleşen Darwin, Covington'dan kendisine hizmet etmeyi sürdürmesini istedi. Bu öneriyi kabul eden becerikli yardımcı, iki buçuk yıl daha onun için çalıştı. Gezide top­ lanan tüm örneklerin paketlerden özenle çıkarılması, gruplandırıl­ ması, yeniden etiketlenmesi ve listelenmesi işlerini yaptı. Coving­ ton tüm bunların yanında Darwin'in yolculuk notlarının ve önem­ li mektuplarının kopyalarının çıkarılmasında da çalıştı. Bu çok ya­ rarlı insan, yaklaşık yedi buçuk yıl boyunca Darwin'le en çok bir­ likte olmuş kişiydi. Yirmili yaşlarının ortalarında Avustralya'ya göç eden Covington evlenip orada bir aile kurdu. Avustralya'day­ ken Darwin için örnek toplamayı sürdürdü. Hatta oradan gönder­ diği çok farklı midye türü deniz kabukluları sayesinde Darwin'in dev sirriped (kılsıayaklı) koleksiyonuna katkıda bulundu. Darwin bu çalışmasını yayımladıktan sonra Kraliyet Topluluğu'nun büyük bilim ödülünü kazanacaktı. Başka bir anlatımla Covington dünya­ nın öbür ucundan da olsa hizmet etmeye devam ediyordu. Dar­ win'in yoldaşı ve evrim kuramının hizmetkarı Syms Covington, 1 86 1 'de yani ustasından yirmi bir yıl önce yaşamını yitirdi.

U stalann önünde ilk sınav Darwin ilk bilimsel sunumunu, 4 Ocak 1 8 37 günü tanınmış Zooloji Derneği'nde yaptı ve derneğe bağışladığı 80 memeli taşılı­ nı ve 450 doldurulmuş kuşu izleyenlere tanıttı. Örneklerin ilk in­ celemelerinden elde edilen sonuçlar çok çarpıcıydı. Yeni türler iz­ leyenlerin ve uzmanların büyük hayranlığını toplamıştı. Darwin, süratle öteki örnekleri uzmanların incelemesine sundu. Taşıl memeliler için Lyell'ın evinde tanıştığı Prof. Owen'la; yaşa­ yan memeliler için Waterhouse'la; balıklar için Jenyns'le; sürün­ genler için Bell'le; flora analizleri için Hooker, Henslow ve Berke-

117

118

BiYOLOJiK EVRiM KURAMl'NIN ARKASINDAKI YAŞAM: CHARLES ROBERT DARWIN

ley'le; böcekler için Waterhouse, Walker, Newman ve White'la; je­ oloji örneklerinin incelenmesi içinse Miller'la işbirliği yaptı. Dar­ win'in hem elindeki paha biçilmez örnekleri başka araştırmacılar­ la paylaşma cesaretini göstermesi hem de bu önemli uzmanlar gru­ bunu ustalıkla koordine etmesi, yıllar sonra gerçekleşecek büyük bilimsel devrimin temelindeki etmenlerin başında yer alacaktı. Büyük soru yanıtını arıyordu: Yaratılış dogmasındaki gibi eğer her tür, ayrı ayrı yaratılmışsa, neden belirli türler yalnızca bir böl­ gede bulunuyor da aynı koşullara sahip bir başkasında görülmü­ yordu? Canlıların dünyamızdaki dağılımı doğa teolojisinde söyle­ nenden çok daha farklı gerçekleri araştırmacılara sunuyordu.

Nankör Felos! Darwin örnekler konusunda çaba sarf ederken, gezi notlarını yayıma hazırlamak için de büyük bir çaba içindeydi. Fakat aşırı gerginlik ve yorgunluk 20 Eylül 1 837 tarihinde "şiddetli bir kalp çarpıntısı " şeklinde kapısını çaldı. Dört haftalık yararlı bir dinlen­ me fırsatından sonra kısaca Günlük olarak adlandırdığı gezi not­ larının taslağını, görüş ve onayını almak üzere Kaptan FitzRoy'a gönderdi. Ama gelen yanıt hayli can sıkıcıydı. Kaptan, Darwin'i kendini beğenmişlikle ve hem kendisinin hem de öteki gemi su­ baylarının onun için yaptıkları büyük özverilere yeterince değer vermemekle suçluyordu. Çünkü o, Darwin'in "şimdi bulunduğu yere, diğer subayların tuttuğu merdivenin basamaklarına tırma­ narak çıktığını" biliyordu. Bunun üzerine daha değerbilir bir ön­ söz hazırlayan Darwin, ortamı yumuşatmayı başardı. Fakat Dar­ win bu konudaki bencilliğini ileride, Türlerin Kökeni'ne yazdığı ve kendinden önceki evrimcileri göz ardı ettiği önsözde de yine­ leyip çevresinden ağır eleştiri alacaktı. Hatta göz ardı ettikleri arasında dedesi, büyük evrimci Erasmus Darwin dahi olacaktı. Konu irdelendiğinde, böyle davranmasının birkaç nedeni olabilir­ di: Ya yaptıklarının tümüyle kendinden kaynaklanan özgün çalışma­ lar olduğu ve geçmişin bilgisine dayanmadığına inanıyordu ya da kendinden öncekilerin tümüyle hatalı olduğuna ve doğrunun kendi­ siyle başladığı düşüncesine. Bir başka olasılık da küçükken çevresin-

EVE DÔNÜŞ

VE

CHAALES LYEU iLE TANIŞMA

deki insanların dikkatini çekmek ve övgülerini almak için yaptığı akıl almaz işlerin (9-10 yaşlarındayken, nasıl hızlı koştuğunu söylesinler diye arkadaşlarına elma verdiği bile olurdu) bir uzantısı olarak bu konuda henüz olgunlaşmamış bir kişilik yapısının olmasıydı. Aslında evlenip otuzlu yaşlarına girdikten sonra bu tavrında biraz da olsa de­ ğişiklik olacaktı, çünkü yaşamın gerçekleri bunu ona öğretecekti. Fakat bir kötü huyundan vazgeçemeyecekti. O da hatalarını kabul etme konusundaki isteksizliğiydi. Örneğin, çok önem verdi­ ği kalıtımla ilgili Pangenesis tezi,2 kuzeni Francis Gaitan tarafın­ dan çok iyi tasarlanmış bir deneyle çürütüldüğü halde bunu yaşa­ dığı sürece kabul etmeyecekti. Aynı şekilde İskoçya'nın Glen Roy bölgesindeki dağ yamacında yer alan teras şeklindeki uzun paralel yollar konusunda da aynı tavrı sergiledi. Darwin bu izlerin yüksel­ miş deniz kıyıları olduğu düşüncesindeydi. Bu saptamasını 1 839'da yayımlamasından sonra, yamaçtaki bu derin izlerin aslın­ da, buzul çağının sonlarında buzullarının eriyerek geri çekilmesi sırasında oluşan göllerden birinin kıyı izleri olduğu anlaşılmasına karşın, bunu kabullenmesi de yıllar alacaktı. Britanya dahil Kuzey Avrupa'da yaygın olarak görülen iri kayaların bulundukları yerle­ re suda yüzen buzdağlarıyla taşındıklarını düşünüyordu. Darwin'e göre karaları kaplayan devasa buzulların çözülmesi sırasında on­ dan kopan parçalar, Üzerlerinde kalmış bu kayaları eridikleri yer-

Francis Galton

119

1 20 BiYOLOJiK EVRiM KURAMl'NIN ARKASINDAKI YAŞAM: CHARLES ROBERT DARWIN

!ere kadar götürmüşlerdi. Fakat daha sonraki çalışmalar bu kaya­ ların yüzen buzlarla değil, buzul hareketleriyle taşındıklarını gös­ terecekti. Bu örnekler Darwin'in, tezlerine karşı gösterilen kanıtlar kafasına yatmadığı sürece kendi tezini ısrarla savunmaktan yana olduğunu göstermektedir. 1 83 8 de tıpkı bir önceki yıl gibi yoğun yazma çalışmalarıyla ge­ çiyordu. Bu yıl içinde iki önemli gelişme oldu. Bunlardan ilki, Ha­ ziran ayında, yalnızca dönemin önde gelen edebiyatçı, sanatçı ve bilim adamlarının kabul edildiği centilmenler kulübü Athenae­ um'a Charles Dickens'la aynı günde üye olmasıydı. Kulübün üye­ si seçkin bilim adamlarıyla konuşmak ve zengin kütüphanesinden yararlanmak, o dönem genç Darwin'in gereksinim duyduğu şey­ lerdi. Fakat otuz küsur yıl sonra İnsanın Türeyişi kitabı yayımlan­ dığında en aşağılayıcı duyurulardan birini Athenaeum yapacaktı: " Hiçbir insan hiçbir zaman bir köpekten din, bir kediden Hıristi­ yanlık öğrenmeyecektir. "

Franklin'den Malthus'a, ondan da Darwin'e gelen esin 28 Eylül 1 8 3 8 günü evinde dinlenirken sırf kafasını dağıtmak için okumaya başladığı bir kitap, Darwin'in bundan sonraki tüm yaşamını değiştirecekti. Kitap, onun doğumundan on bir yıl önce ilk baskısını yapmış bir ekonomi eseriydi. Adı An Essay on the Principle of Population (Nüfus İlkesi Üzerine Bir Deneme) olan kitabın yazarı rahip Thomas Malthus'tu. O da bir Cambridge me­ zunuydu. Aslında bu Charles Darwin'in Malthus'la ilk karşılaş­ ması değildi. Malthus, ileri sürdüğü cesur ve özgün sosyoekono­ mik savlar nedeniyle, hem Darwin a ilesinin büyükleri arasında hem de kendi dost çevresinde iyi tanınan bir düşünürdü. Rahip Malthus, insan nüfusunun, denetlenmediği takdirde, yi­ yecek miktarındaki artıştan çok daha hızlı bir şekilde artacağını ve bundan dolayı açlık ve sefaletin yaygınlaşacağını ileri sürüyordu. Sonuçta insanlar arasında yiyecek ve barınak için kaçınılmaz bir savaş ve kıyım yaşanacaktı. İnsan nüfusu, doğal ya da yapay yol­ larla mutlaka denetim altında tutulmalıydı. Aslında Malthus, tezi-

EVE DÖNÜŞ VE CHARLES LYEU. iLE TANIŞMA

Thomas Malthus

nin ana temasını Amerikalı bilim adamı ve politikacı Benjamin Franklin'in düşüncelerinden esinlenerek oluşturmuştu. Franklin nüfus ve kaynaklar konusunu kapsamlı şekilde inceleyen ilk eko­ nomistlerden biriydi. Malthus tanınmış kitabının 1 798'de yapılan ilk baskısında yukarıdaki tezden pek söz etmedi. Ama ikinci bas­ kıdan 1 826'da yapılan altıncı ve son baskıya kadar, nüfus dinami­ ğini etkileyen faktörleri inceledi ve Franklin'e atıfta bulundu. Franklin'in temel düşüncesi şuydu: İnsan nüfusu, kendisini besle­ yecek araç ve olanakların artmasıyla orantılı bir şekilde artıyordu. Canlı sayısıyla yaşam olanakları arasındaki ilişki evrensel bir ger­ çekti ve bu yalnızca insan topluluklarında değil, tüm bitki ve hay­ vanlar dünyasında da geçerliydi. Yeryüzünde yalnızca bitkiler ya­ şasaydı tüm dünya kısa sürede tek bir bitki türüyle, örneğin reze­ ne bitkisiyle kaplanabilirdi. Aynı şekilde dünyada tek bir ulus, ör­ neğin İngilizler olsaydı birkaç kuşak sonra tüm dünyayı kaplarlar­ dı. Fakat yeryüzünde farklı bitkiler ve uluslar olduğu için bunların karşılıklı etkileşimleri, varlıkların sayısını denetim altında tutuyor­ du. Fakat Franklin nüfus sorununu Malthus'unkinin tam tersi bir nedenle ele almıştı. 1 8. yüzyılda Kuzey Amerika'daki kolonilerde en önemli sorun nüfus azlığı ve buna bağlı işgücü yetersizliğiydi. Franklin nüfusu artırmanın yollarını bulmak için bu konuya eğil­ mişti. Buna karşılık yaşlı kıta Avrupa'da Malthus'un sorunu, nü­ fusun kontrol altında tutulmasıydı.

121

1 22 BiYOLOJiK EVRiM KURAMl'NIN ARKASINDAKI YAŞAM: CHARLES ROBERT DARWIN

Darwin, Malthus'un savlarında bitkiler ve hayvanlar dünyası­ na uygulanabilecek bazı noktalar görmüştü. İnsan topluluklarında olduğu gibi başka canlı topluluklarında da bir nüfus artışı sorunu vardı. Bir çift filden, bütün yavruların hayatta kaldığı kabul edil­ diğinde, 500 yıl içinde 15 milyon fillik bir topluluk oluşacağını he­ saplamıştı. Canlılar hayatta kalacak olandan çok daha fazla yav­ ru yapıyordu. Fakat gerçek yaşamda "doğal ayıklama" adını ver­ diği bir mekanizma, aşırı nüfus artışını mekanik olarak denetliyor­ du. "Varolma mücadelesi" nüfus arttığında daha da şiddetleniyor­ du.3 Bu mücadele, türün bireyleri arasında, türler arasında ve bi­ reylerle iklim arasında oluyordu. Yaşam mücadelesinde bireyin hayatta kalmasına yardımcı olan özellikler doğal seçilim yoluyla korunuyordu. Acaba doğal ayıklama mekanizmasının doğada yol açtığı başka sonuçlar olabilir miydi? Doğa hasta, güçsüz ve koru­ masız olanı, ortam koşuluna uygun olmayanı yaşama mücadelesi içinde ayıklıyordu. Peki, hayatta kalanlar kimlerdi? Bunların ortak bir özelliği var mıydı? Doğadaki bu göz kamaştırıcı canlı çeşitlili­ ğini ve hatta aynı türden bireyler arasındaki çeşitliliği yaratan ney­ di? Çünkü doğal seçilim ancak bir çeşitlilik olduğunda iş görebili­ yordu. Çeşitlilik olmadığında, değişen yaşam koşulları karşısında hayatta kalmak neredeyse olanaksız hale geliyordu. Yaşama sava­ şında en önemli silah, çeşitlilikti.4 Kutuplarda hayatta kalmak için bir ayının sahip olabileceği en iyi yapı, beyaz renkli, kalın bir kürktü. Buna karşın Kanada ormanlarında yaşayan bir ayının ih­ tiyacı, fark edilmesini güçleştirecek koyu renkli bir kürktü. Fakat yine de beyaz bir kürkü olmak, ilahi yaratılışın tersine, buz olan her yerde ortaya çıkmak için yetmiyordu. Örneğin, kutup ayıları­ na Kuzey Kutbu'nda rastlamak olasıyken, koşulları aynı olan Gü­ ney Kutup bölgesinde yani Antarktika'da kutup ayısı yaşamıyor­ du. Buna karşılık güneyin penguenlerine Kuzey Kutbu'nda rastla­ mak olası değildi. Oluşan engeller penguenlerin ve ayıların yayılı­ mını kısıtlamıştı. Örneğin, Güney Amerika'nın bazı bölgelerinde yaşayan tek bir ayı türü dışında, güney yarımkürede yaşayan her­ hangi bir ayı bulunmuyordu. Tüm bu sorular Darwin'in karşısın­ da dev engeller olarak dikilmiş bekliyordu.

EVE DÖNÜŞ VE CHAALES LYEU. iLE TANIŞMA

Bekarlıkla evlilik arasında Bütün bu bilimsel gelişmelerin yarattığı mutluluk arasında Dar­ win'i rahatsız eden ve aklından çıkaramadığı bir sorunu vardı. Çev­ resindeki herkes evlenip, çoluk çocuk sahibi olmuştu. Fakat onun özel yaşamında hiçbir ilerleme yoktu. Kendisiyle benzer bir hayatı ya­ şayan kaptan FitzRoy bile evlenmiş, bebeğini büyütüyordu. Darwin evlenmeyi ciddi şekilde düşünmeye başladığında bu kez kafasını evi­ ni nasıl geçindireceği derdi sarmıştı. Çünkü hala baba parasıyla ayak­ ta duruyordu. Gerçi böyle mutlu bir gelişme olursa, babasının her za­ manki gibi arkasında olacağını düşünüp biraz olsun rahatlıyordu. Yi­ ne de bir gün önüne boş bir kağıt alıp evliliğin lehinde ve aleyhinde görüşlerini sıralamaya karar verdi. Gerçekçiliği elden bırakmıyordu. "Evlen" ve "Evlenme" başlıklarını koyduğu iki liste hazırladı: Evlen Çocuklar (Tanrı isterse) - Sana ilgi duyacak sürekli bir yoldaş (ve yaşlılıkta bir dost). - Sevecek ve oynayacak bir şey (bir bakıma, köpekten de iyi). Ev - Ayrıca evle ilgilenecek birisi. - Müziğin ve kadınca gevezeliğin hoşluğu. Böylesi şeyler in­ san sağlığı için yararlıdır. Mi­ safirliğe gitme ve konuk ağır­ lama mecburiyeti, fakat bü­ yük zaman kaybı. - Tanrım, insanın bütün yaşamını cinsiyetsiz bir arı gibi, çalışarak ve eline hiçbir şey geçmeden harca­ masını düşünmek korkunç. - Hayır, böyle yapmayaaığım. Bir insanın bütün günlerini isli ve pis bir Londra evinde tek başına geçir­ diğini bir düşün. - Bir de gözlerinin önüne kanepeye uzanmış hoş ve yumuşak bir eş ge­ tir, bir de gürül gürül bir ateş, ki­ taplar ve müzik -Bu görüntüyü, Great Malborough Caddesi'nin (evinin bulunduğu cadde) kasvetli gerçeğiyle karşılaştır.

Evlenme - Çocuk yok, (soy sürmeyecek) yaşlılıkta insana bakacak kimse olmaması. - İstediğin her yere gitme özgürlü­ gü. - istediğin cemiyete girmek ve iste­ diğin kadar yararlanmak. - Kulüplerde akıllı adamlarla soh­ bet. - Akraba ziyaretine gitmek zorun­ da olmamak ve en ufak sorunlar­ da eğilmemek. - Çocukların masrafı ve endişesi. - Belki kavga. - Zaman kaybı. - Akşamları okuyamamak. - Şişmanlık ve aylaklık. - Endişe ve sorumluluk. - Kitap vs. için daha az para. - Çok çocuk olunca, ekmek parası kazanmak mecburiyeti (Oysa çok çalışmak insanın sağlığına zararlı). - Belki karım Londra'yı sevmeye­ cek: o zaman ceza, aforoz edil­ mek, üşengeç ve zavallı kaçık du­ rumuna düşmek.

1 23

1 24 BiYOLOJiK EVRiM KURAMl'NIN ARKASINOAKI YAŞAM: CHARLES ROBERT DARWIN

Darwin'in sosyal yaşamında oluşabilecek büyük değişikliğin hazırlıkları arasında kendisine bilimsel anlamda mutlu bir haber daha ulaşacaktı. Evlenmesinden beş gün · önce, yani 24 Ocak 1 839'da Kraliyet Topluluğu üyeliğine seçilecekti. Derneğin tüm dünya üzerindeki üye sayısı 800'dü ve bu konum kendisine bilimsel çalışmalarının karşılığı olarak sunulmuştu. Fa­ kat giriş ödentisinin günümüz parasıyla 3 .500 sterlin olduğunu duyunca çığlığı basmıştı ama bu yolla tanışacağı insanları düşü­ nünce buna değeceğine karar verip içini rahatlattı. 1 839 Ağustos'unda Darwin'in hazırladığı bilimsel gezi notları Araştırma Günlüğü adı altında, FitzRoy ve öteki görevlilerin ha­ zırladıkları raporlardan ayrı bir şekilde basıldı ve büyük yankı bul­ du. Bunlar arasında en anlamlısı gençlik kahramanı Alexander von Humboldt'un 1 8 Eylül 1 839 tarihli mektubuydu. Humboldt mektubunda " Önünüzde mükemmel bir gelecek var, " demenin ya­ nında büyük bir alçakgönüllülük göstererek "en büyük başarısının Darwin'e esin kaynağı olmasında yattığı"nı da dile getiriyordu.

"Benimle evlenir misin ? " Darwin en sonunda evlenmek istediği kişiyi seçti. Bu, çok sev­ diği Jos Dayısının kızı Emma'ydı. Aslında Darwin üniversitede öğ­ renciyken ablaları onu çok yakın arkadaşları Fanny Owen'a yö-

Emma Darwin

EVE DÖNÜŞ VE CHARLES LYELL iLE TANIŞMA

neltmeye çalışmışlardı; ama büyük olasılıkla Darwin'in böcek top­ lama merakı yüzünden Fanny'yi ihmal etmesi sonucu, bu iş suya düşmüştü. Zaten Darwin yolculuktayken Fanny başkasıyla evlen­ mişti. Fakat artık bunlar çok geride kalmıştı ve Darwin gönlünün yeni sahibi Emma'ya, 9 Kasım 1 83 8 'de aniden evlenme teklif etti. Jos Dayı ve kendi babası bu gelişmeden çok mutlu olmuşlardı. Darwin-Wedgwood birlikteliği daha da perçinlenecekti. Evlilik tö­ reni 29 Ocak 1 839'da gerçekleşti. Londra'da Darwin'in ağabeyi Erasmus'un bulduğu bir evde oturacaklardı. 1 839'un son günlerin­ de ilk çocukları William dünyaya geldi. 1 840'ta Darwin'de, bundan sonraki tüm yaşamını zehir edecek Chagass hastalığının ilk belirtileri görülmeye başladı. Mide bulan­ tısı, uykusuzluk ve halsizlik, haftalarca süren yatak bağımlılığı ya­ ratıyordu. Bir-iki saatten çok çalışamıyor, hemen dinlenmesi gere­ kiyordu. Fakat Darwin yine de bilimsel sorunlarla bağının kopma­ sına izin vermedi. Örneğin, o sıkıntılı günlerinde kuzeni Fox'a, " . . . Sakın unutma, eğer o yarım kan Afrika kedin bir gün ölürse, iske­ letini inceleyebilmem için küçük bir sepete koyup bana gönderir­ sen çok memnun olacağım," diye yazmaktan geri kalmamıştı (25 Ocak 1 84 1 tarihli mektuptan). Emma, 2 Mart 1 84 1 günü ikinci çocuğu Anne (Annie) Elizabeth'i doğurdu.

Kırk yıl oturulacak ev: Down House 1 842 yılında Darwin ailesi, uzun yıllar içinde yaşayacakları, Londra'nın biraz dışında yer alan şirin Down köyündeki papaz evini satın alıp taşındılar. İşin şakası, Darwin sonunda babasının yıllar önce planladığı gibi bir köy papazı oluvermişti işte. Yeni evlerine taşınmalarından bir hafta sonra Emma, Mary Eleanor adını verecekleri üçüncü çocuklarını dünyaya getirdi. Fa­ kat ne yazık ki üç hafta sonra bebeklerini köy mezarlığına göm­ mek zorunda kaldılar. 1 843 sonları Darwin için önemli bir dönem oldu; çünkü gele­ cekte hem bilim adamı hem de iyi bir dost olarak yaşamında bü­ yük bir yer alacak olan yirmi altı yaşındaki botanikçi Joseph Dal-

1 25

126

BiYOLOJiK EVRiM KUAAMl'NIN ARKASINDAKI YAŞAM: CHAALES AOBEAT DAAWIN

Darwin'in Down köyündeki evi: Down House.

ton Hooker'la tanıştı. Hatta Ocak 1 844'te ona, hiç kimseye söyle­ meye cesaret edemediği, büyük ve tehlikeli sırrını dahi açacaktı: " . . . ( başlangıçtaki görüşümün tersine) şimdi türlerin değişmez ol­ madıklarına ( bu bir cinayet itirafı gibi) neredeyse eminim . . . Gali­ ba, türlerin kendilerini çeşitli amaçlara nasıl kusursuzca uyarladık­ larının basit yöntemini ( işte iddialı bölüm de burası) buldum . . . " Mary Eleanor'un ölümünden sonra Emma-Charles çiftinin Henrietta, George ve Elizabeth adlarını verdikleri üç çocuğu daha oldu. 1 848'de onlara bir kardeş daha eklendi: Francis. Darwin'in ölümünden sonra Francis, babasına ait binlerce mek­ tup ve dokümanı derleyerek bunların günümüze kalmasını sağla­ yacaktı. Bu çalışma, bilim tarihine büyük bir katkı olarak geçecek­ ti. Çünkü, Darwin'in yaşamı boyunca yazdığı ve aldığı mektupla­ rın sayısı 1 5.000'i geçiyordu. Bunlara yazdığı on binlerce sayfa bi­ limsel doküman da eklenince bazı yazarların neden "Darwin en­ düstrisi" kavramını yaratmak zorunda kaldığı daha iyi anlaşılıyor. Kasım 1 848'de beklenen kötü haberlerden biri Down House'a ulaştı. Doktor baba Robert Darwin, tekerlekli iskemlesinde otu­ rurken huzur içinde ölmüştü. Kız kardeşi Catherine, babasının

EVE DôNÜŞ VE CHARLES LYELL iLE TANIŞMA

]oseph Da/ton Hooker

Francis Darwin

ölüm haberini bildiren mektubunu "Tanrı'dan teselli bul, çok sev­ gili Charles, seni o kadar seviyordu ki, " sözleriyle bitiriyordu ( 1 3 Kasım 1 848 tarihli mektuptan). Darwin'in yaşamında çok önemli bir sayfa daha kapanmıştı. Kötü sağlığı çok sevdiği babasının ce­ nazesine katılmasını da engellemişti. Bilimsel gelişmeler olanca hızıyla sürüyordu. 1 848 yılı içinde Cebelitarık Boğazı'nın İber Yarımadası tarafında kalan kısmında­ ki Gibraltar Kayalığı'nda Neandertal insanına ait bir kafatası bu­ lunmuştu. Bundan sekiz yıl sonra bu kez Almanya'nın Neander Vadisi'nde bu bulguyu destekleyen ve daha çok kemik içeren taşıl­ lar bulunacaktı. Görünen o ki insanın altı bin yıl önce, Cennet Bahçesi'nden kovulmuş Adem ve Havva'dan türediği dogmasında da bir sorun vardı.

Darwin'i yıkan ölüm Babasının ölümünden sonra kendi sağlık sorunlarıyla boğuşma­ ya başlayan Darwin, dokuz yaşındaki kızı Anne ve iki küçük kız kardeşi, kızıla yakalanınca büyük korkuya kapılmıştı. Neyse ki za­ man içinde hepsi sağlığına kavuştu. Fakat 1 850 Haziran'ının sonu­ na doğru Anne'nin yine bir sağlık sorunu çıktı. Durumunda bir dü­ zelme olmayınca Darwin küçük kızını kendi doktorunun bulundu­ ğu, 300 km uzaktaki Malvern'e götürmeye karar verdi. Fakat ora­ daki tedavinin de bir yararı olmadı ve Darwin'in "Yaşlılığımızda

1 27

128

BiYOLOJiK EVRiM KUAAMl'NIN AAKASINDAKI YAŞAM: CHAALES AOBEAT DAAWIN

tesellimiz olacak " dediği sevimli ve neşeli kızının yaşamı, 23 Nisan 1 85 1 tarihinde son buldu. Onun ölümünden bir hafta sonra Dar­ win şunları yazacaktı: " ... Kısa süren son hastalığında, Annie'nin hali gerçekten melek gibiydi; bir kez dahi yakınmadı, hiç huysuz­ luk yapmadı. İnsanları rahatsız etmekten kaçınıyor ve kendisi için yapılan her şeye olabilecek en nazik ve dokunaklı tarzda teşekkür ediyordu. Güçlükle konuşacak kadar bitkin düştüğünde, kendisine yapılanlara şükretti ve içtiği bir yudum çaya 'Çok nefisti' dedi. Kendisine biraz su içirdiğimde 'Gerçekten teşekkür ederim' diye karşılık verdi; bunların onun sevgili dudaklarından bana söylenmiş en son kıymetli sözcükler olduğuna inanıyorum . . . Geriye baktı­ ğımda, onun ayırt edici özelliği olarak gözümün önünde her zaman sevinçli bir insan hayali beliriyor: O, sanki neşeli bir hayat yaşa­ mak için var olmuş gibiydi. Biz evimizin mutluluk kaynağını ve yaşlılığımızın tesellisini kaybettik. Onu ne kadar sevdiğimizi anla­ mış olmalı. Onu hala ne kadar içten ve şefkatli bir şekilde sevdiği­ mizi ve o sevimli, neşeli yüzünü hep ne kadar seveceğimizi de bile­ bilse ... Hayır dualarımız üzerine olsun. 30 Nisan 1 85 1 . "6 Darwin, Anne'nin ölümünden sonra, her pazar sabahı ailesiyle birlikte yine kiliseye gitti. Ama içeriye girmeden kapısından ayrıldı.

Anne Darwin

EVE DÔNÜŞ VE CHARLES LYELL iLE TANIŞMA

1 856'nın sonuna doğru son çocukları Charles Waring dünyaya geldi. Emma artık kırk sekiz yaşında yorgun bir kadındı ve bu çif­ tin onuncu ve son çocuğuydu. Emma yorgundu ama Darwin do­ ğum kontrolüne inanmayan inatçı biriydi. Gerekçesi de Britan­ ya'da orta sınıfın çoğalmasının, uygarlıkta ilerlemenin en sağlam garantisi olması gibi tuhaf bir düşünceydi. Fakat karşısındaki Dar­ win de olsa, doğa yasaları kimseye ayrıcalık yapmadan çalışmaya devam ediyordu. Son çocuklarında, Down Sendromu olarak ad­ landırılan genetik bir hastalık çıkmıştı. Şubat 1 857'de kaptan FitzRoy, Darwin'i ziyarete geldi. Bu, on beş yıl sonraki ilk görüşmeleriydi. Geçen süre kaptan için acılarla dolu olmuştu. Karısını ve bir çocuğunu kaybetmişti. Yeni Zelan­ da'daki valilik görevi de başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Bir iki çalış­ ma girişiminden sonra 1 850'de aktif hizmetten çekilmişti. Arala­ rında Darwin'in de bulunduğu bazı üyelerin önerisiyle 1 85 1 yılın­ da Kraliyet Topluluğu'na üye seçilmesi onun için iyi olmuştu. Da­ ha sonra topluluğun önerisiyle hükümete bağlı bir meteoroloji bü­ rosu kurmakla görevlendirilmişti. Çalışma hayatına gelen düzen, sosyal yaşamını da etkilemiş ve yeniden evlenmişti. Ziyaretinin nedeni de 1 854'te evlendiği yeni eşini ve ilk karısından olan oğlu­ nu Darwinlere tanıştırmaktı. Yaşam sürüp giderken Darwin'in yaşamında da ilginç bir geliş­ me oldu. Kendisine önerilen Kent Bölgesi Sulh Hakimliği teklifini kabul etti. Göreve atanmak için gereken, " Kutsal Kitap üzerine ye­ min etmek "ten yüksünmeyerek işine başladı. Artık kurulu düzenin bir parçası olmuştu !

Armut dibine düşer Bu arada Darwin'in babasından miras aldığı önemli bir noktay­ la ilgili birkaç bilgi vermenin de yararı var. Baba Darwin'in bir pa­ ra yönetimi uzmanı olduğundan daha önce belirtilmişti. Bu yete­ neğin kısmen Darwin'e de geçtiği söylenebilir. Şöyle ki Darwin, servetinin önemli bölümünü Endüstri Devrimi'nin muhteşem ürü­ nü olan demiryolu hisselerine yatırmıştı. 1 854'te Büyük Kuzey De-

1 29

130 BiYOLOJiK EVRiM KURAMl'NIN ARKASINDAKI YAŞAM: CHARLES ROBERT DARWIN

miryolu hisselerine yatırdığı paranın bugünkü değeri yaklaşık bir milyon sterline yakındı. Zaten daha sonraki yaşamını ve çocukla­ rının geleceğini buradan gelecek parayla kotaracaktı. Fakat bu ser­ vete rağmen Darwin dünyada olup biten ekonomik hareketleri iz­ lemekten de geri kalmıyordu. Örneğin, 1 9 . yüzyılın ortalarında al­ tın dahil bir değerli madenler cenneti olduğu ortaya çıkan Avus­ tralya'ya İngiltere'den yaklaşık 80.000 kişi göç etmişti. Bunların arasında, anımsanacağı gibi, Darwin'e yardımcılık yapmış olan Syms Covington da vardı. Covington'dan oradaki gelişmeler hak­ kında sürekli bilgi alan Darwin, bu fırsatlar ülkesine göç etmeyi dahi düşünmüştü. Çünkü altın fiyatlarının artışı hisse senedi fiyat­ larında ciddi düşmelere yol açıyordu. Göç konusunu düşünmesin­ deki bir başka önemli etmen, III. Napoleon'un liderliğindeki Fran­ sa 'nın yayılmacı siyasetine bağlı olarak Britanya'ya savaş açıp onu işgale girişebileceği yönündeki güçlü belirtilerdi. Darwinlerin yaşa­ dığı Down köyünün, Fransa'ya en yakın Britanya yerleşim nokta­ ları arasında yer alması da ailenin ciddi bir sıkıntı duymasına ne­ den olmuştu. Neyse ki olumsuz senaryoların hiçbiri gerçekleşmedi ve Darwinlerin Down'daki yaşamı sürdü. Becerisinin yanında, para konusunda Darwin biraz şanslı da bir insandı. Çünkü daha önce tanımadığı Anthony Rich adındaki birinden 7 Aralık 1 8 78 tarihli bir mektup aldı. Mektubu yazan, Güneydoğu İngiltere'de yer alan Batı Worthing'te oturan zengin bir antikacıydı. Rich, ölümü durumunda büyük mirasını Dar­ win 'e bırakmak istediğini söylüyordu. Darwin olayı anlamak için kendisini evine davet etti; paraya gereksinimi olmadığını ve tekli­ fi kabul edemeyeceğini nazikçe kendisine bildirdi. Fakat Rich ıs­ rar etti. Darwin sonunda konuyu geçiştirmeyi başardı. Zaten iki yıl sonra 26 Ağustos 1 8 8 1 'de sevgili ağabeyi Erasmus'un ölümü dolayısıyla onun yüklüce mirasına sahip olacak ama onu ablası Caroline'le paylaşmayı yeğleyecekti. Darwin'in bu olaydan dört yıl sonra ölümü nedeniyle Rich'in arzusu da doğal olarak gerçek­ leşemedi. Kendisi 1 89 1 'e kadar yaşadı. Darwin kanalıyla Hux­ ley'le de tanışan Rich, 1 8 8 1 yılında bu kez aynı teklifi Huxley'e yaptı ve sonunda onu ikna etmeyi başardı. Öldüğünde Rich'in de-

EVE DÔNÜŞ VE CHAALES LYELL iLE TANIŞMA

niz kıyısında yer alan malikanesi Huxley'e kaldı. Bu da yaşamın beklenmedik sürprizlerinden biri olarak tarihe geçti.

Wallace depremi Darwin 1 857- 1 8 5 8 yıllarında başyapıtı üzerine sağlığı elverdi­ ği ölçüde çalışmasını sürdürdü. 1 8 Haziran 1 85 8 günü eve gelen postada Alfred Russel Wallace tarafından gönderildiği anlaşılan bir paket, Darwin'in yaşamını bir süre için de olsa karartmaya ye­ tecek haberler içeriyordu. Wallace, Darwin'e " Çeşitlerin Ana Tip­ ten Tümüyle Ayrılma Eğilimleri Üzerine" başlıklı makalesini, ken­ disinin ve Lyell'ın incelemesi ricasıyla göndermişti.? Darwin maka­ leyi okudukça büyük bir şaşkınlık duydu ve endişeye kapıldı. Tah­ min etmediği biri, kendisinin son taslaklarını hazırladığı doğal seç­ meye dayalı evrim kuramının ana temasını, bu kısa makalede ga­ yet yetkin bir şekilde açıklıyordu. Darwin şok geçirmişti. Yıllardır üzerinde çalıştığı doğal seçilime dayalı evrim kuramıyla ilgili önce­ liğini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyaydı . Wallace'ın makalesi bir başka nedenden dolayı da olabilecek en kötü zamanda Darwin'in eline geçmişti. Kızı Etty difteriyle savaşı­ yordu. Komşu köyün çocukları da ölümcül bir kızıl salgınından kırılıyordu. Darwin bu tatsız gelişmeyi, kuramla ilgili çalışmaları­ nı yakından bilen iki kişiye, Lyell ve Hooker'a açtı.

Alfred Russel Wallace

131

1 32 BiYOLOJiK EVRiM KUAAMl'NIN AAKASINOAKI YAŞAM: CHAALES AOBEAT DAAWIN

Bu olaydan beş gün sonra son çocuğu Charles Waring, kızıla yakalanıp ateşlendi ve 28 Haziran 1 85 8 günü öldü. Darwin artık psikolojik açıdan tümüyle yıkılmış haldeydi. Lyell ve Hooker, Darwin'in bu zor günlerinde onun yükünü ha­ fifletmek için bir plan geliştirdiler. Buna göre Wallace'ın makalesi, Darwin'in 1 844 yılında hazırladığı ama yayımlamadığı bir yazısı ve Amerikalı Asa Gray'a konuyu açtığı 1 857 tarihli mektupla bir­ likte Londra Linne Derneği'ne verilecekti. Planlandığı gibi hazırla­ nan dosya, 1 Temmuz 1 85 8 günü derneğin kuruluna sunuldu.s Lyell ve Hooker, ilgili dokümanlara koydukları kapak mektupla­ rında, Wallace ve Darwin'in çalışmalarını ortak yayımlama konu­ sunda uzlaşmış olduklarını ima etmişlerdi. Aslında bu "ince dü­ zenlemeyle " ilgili olarak Wallace'a danışılmadığından, onun geliş­ melerden haberi ancak üç ay sonra olacaktı. Burada bir etik sorun olduğu açıktı. Tüm bu işler olup biterken Darwin, en küçük oğlu Charles'ı toprağa veriyordu. 1 862'de İngiltere'ye dönen Wallace, Darwin'in kısa bir süre ön­ ce basılan Türlerin Kökeni adlı kitabını Malay Takımadaları'nday­ ken okumuştu. Gelişmeleri öğrendikten sonra beklenen olumsuz tepkiyi nedense göstermedi. Darwin'in konuyla uzun yıllardır olan yakın ilgisini bilen Wallace, kendi çalışmasının yetersizliğine dem vurarak Darwin'in üstünlüğünü hiçbir zaman tartışmadı. Fakat Wallace'ın böyle davranmasında, Darwin'e duyduğu saygının öte­ sinde, gelişmelerle ilgili tüm ayrıntıya hiçbir zaman ulaşamaması da bir etken olarak düşünülebilirdi. Bir başka güçlü olasılık da Wallace'ın, küçük derlemesinde ortaya koyduğu bilgilerden yola çıkarak sağlam bir evrim kuramına ulaşabilmenin nasıl mümkün olacağı konusunda bir fikrinin bulunmamasıydı. The Wonderful Century; Its Successes and Its Failures (Muhteşem Yüzyıl: Başarıları ve Hayal Kırıklıkları) kitabının 1 903'teki beşinci baskı­ sında şöyle diyecekti: "Tüm edebi ve bilimsel çevreler bu türden kuramlara şiddetle karşıydı . . . (ama) Darwin'in kitabının büyüklü­ ğü ve bütünlüğü insanların bakış açısında büyük bir değişikliğe ne­ den oldu . . . Olasılıkla, böylesine güç ve karmaşık bir sorunda böy-

EVE DÖNÜŞ VE CHARLES LYEU iLE TANIŞMA

lesine kesin bir görüş değişikliğini bu kadar kısa sürede gerçekleş­ tirmek (doğal seçilim yoluyla evrim görüşünün kabul edilmesini sağlamak) daha önce hiç başarılamamıştı . . . Bu, Darwin'in adını Newton'ınkiyle aynı düzeye yerleştirir. "

İkinci Adam: Alfred Russel Wallace Birçok kişi Wallace'ı Darwin'in gölgelediği biri olarak görür. Gerçekte bunun birçok nedeni bulunmaktadır: Wallace'ın iyi bir eğitim almamış olması, yoksul bir aileden gelmesi, entelektüel çev­ resinin geniş olmaması, metafizik etmenleri doğaya ilişkin olgula­ ra karıştırması, öne sürdüğü varsayımlar hakkında özgüveninin ve kararlılığının zayıf olması böyle bir kanının oluşmasında belirleyi­ ci olmuştu. Hatta 1 8 89'da yayımladığı kitabına " Darwinizm " adını veren de oydu (Darwinism; An Exposition of the Theory of Natura/ Selection With Some of Its Applications). Fakat Wallace yine de birçok açıdan bilim dünyasının ilginç ki­ şiliklerindendi. Her şeyden önce tutkulu, dikkatli ve çalışkan bir doğa araştırmacısıydı. Darwin'in beş yıl boyunca çektiklerini o, on iki yıl boyunca yaşamıştı. Örneğin Darwin, Chagas hastalığıyla boğuşurken Wallace'ı tüketen, sonu gelmez sıtma nöbetleriydi. Okuma ve yazma çabasını doksan yıllık yaşamı boyunca hiç bı­ rakmayan, çok verimli bir bilim adamıydı. Öldüğünde ardında 22 kitap ve 508'i bilimsel nitelikte 747 makale bırakmıştı. Wallace bir eylem adamıydı. Bu bağlamda gündeme az gelen, ama çarpıcı özellikleri vardı. Örneğin, kadın haklarının yılmaz bir savunucusuydu. Hatta bu konuda ince bir mizah da yapmıştı. Ka­ dınlar ekonomik ve sosyal özgürlüklerini elde ettikçe, evlenecekle­ ri erkekleri daha özenle seçeceklerinden, kötü huylu erkekler ev­ lenme şansı bulamayacak ve doğal seçilimle eleneceklerdi. Wallace geceleri sosyalistlerin toplandığı Bilim Salonu adlı bir mekanda yapılan din ve özel mülkiyet karşıtı konuşmaları izlerdi. Burada aldığı bazı politik değerleri yaşamı boyunca koruduğu bi­ linmektedir. Örneğin, zekanın zengin olmakla ilgisi olmadığını çünkü para kazanma başarısının esas olarak "arsızlık" gerektirdi­ ğini düşünüyordu.

1 33

1 34 BiYOLOJiK EVRiM KURAMl'NIN ARKASINOAKI YAŞAM: CHARLES ROBERT OARWIN

Toprakların halk yararına ulusallaştırılmasını istiyordu. Genç­ liğinde kadastro çalışmaları yaptığı için bu konuda oldukça bil­ giliydi ve yaşamının son otuz iki yılında, Toprağın Ulusallaştırıl­ ması Derneği'nin başkanlığını yaptı. Silahlanma ve savaş karşı­ tıydı. Çalışanlar için bir asgari ücret uygulamasının şart olduğu­ nu dile getirdi. İyi bir çevreciydi: Kentlerin çevresinde yeşil bir kuşak oluşturulmasının önemini ilk dile getirenler arasındaydı. Örneğin, Londra'nın çevresini saran yeşil a lanların bir kısmı onun bu mücadelesinin bir başarısıydı. Aşılama kampanyalarına kesinlikle karşıydı çünkü bunların korumaktan çok insanlığı has­ talığa daha yatkın hale getirdiğini düşünüyordu. Wallace'ın bu son saptaması dikkat çekicidir; çünkü kimi zaman günümüzün bilimsel dergilerinde de konunun tıbbi gerekçeleriyle ilgili maka­ leler yayımlanmaktadır. Wallace ile Darwin'in Humboldt ve Malthus'un eserlerinden benzer yönde esinlenmeleri ve Malthus'tan yola çıkarak "doğal seçilimi" kurgulamaları ilginç bir rastlantıydı. Fakat Darwin'den on dört yaş küçük olan Wallace'ın asıl kahramanı Charles Dar­ win'di. Onun Beagle Yolculuğu kitabını arkadaşlarıyla konuşur, tartışırdı. Yıllar önce onun Humboldt ve Waterton'un kitaplarını okurken daldığı Amazon ormanları hayalleri için insanlar artık Darwin'in kitaplarını okuyordu. Fakat gerçek yaşama dönüldüğünde iki araştırmacı arasında birçok fark da bulunuyordu. Wallace yoksul bir hukukçunun do­ kuz çocuğundan sekizincisiydi. On dört yaşındayken eğitimini bı­ rakmak zorunda kalmış ve arazi ölçümlerinde yardımcı olması için bir inşaatçının yanına çırak verilmişti. Bundan sonraki yaşamında kendi kendini yetiştirmek zorunda kalmış ve bu nedenle, Dar­ win 'den farklı olarak, bir üniversite eğitimi alma olanağını hiç ya­ kalayamamıştı. İlk gençliğinde botanikle ilgilenmiş fakat daha sonraki yıllarda Henry Walter Bates'le karşılaşması merakını bö­ cekbilime de yaymasını sağlamıştı. Doğaya olan yakın ilgisi doğuş­ tan gelen bir özelliğiydi. Çünkü 1 9. yüzyılın yaygın mesleklerinden biri olan, zenginler ve müzeler için ilginç organizmalar toplama işi­ ni yaparken doğaya en az Darwin kadar dikkatli ve eleştirel baka-

EVE OÔNÜŞ VE CHARLES LYELL iLE TANIŞMA

bilmişti. Doğal seçilim mekanizması, keşfedildikten sonra anlatımı basit bir olgu olmasına karşın, onu iş gördüğü yerden çıkarıp sis­ temli bir bilgi haline getirmek insanoğlunun binlerce yılını almıştı. Hem Darwin'in hem de Wallace'ın gördüklerini sürekli olarak toplayıp işlemden geçiren bir beyinleri vardı. Çünkü doğal seçilim olgusunun en güç yanı, fark edildikten sonra geriye dönüp birçok gözlemle sınanma zorunluluğuydu. Eğer canlı topluluklarının ya­ şamı ve dağılımıyla ilgili hafızanızda ve kitaplığınızda depolanmış ciddi bir birikim yoksa, sınama işlemini yapmak olanaksızdı.

Talihsiz doğabilimci Wallace 1 848'de kendi olanaklarıyla Amazon'a giderek örnek topladı ve gözlem yaptı. Güney Amerika'dayken kendisine katılan yirmi iki yaşındaki kardeşi Herbert'ı sarıhummadan kaybetti. Dört yıl süren bu araştırmadan dönüşü sırasında denizin ortasın­ dayken bindiği geminin yanıp batması sonucu, yaşamını kurtar­ masına karşın, topladığı tüm örnekleri yitirdi.9 Bu kaza nedeniyle duyduğu büyük üzüntüyü ve bilim dünyasının mahrum kaldığı ha­ zineyi şöyle anlatır: " Dört yıllık yoksulluğun ve tehlikenin nere­ deyse tüm ödülünün kaybolmuş olduğunu düşünmeye başladım . . . Kaç kez tam sıtma nöbetine yenilmek üzereyken sürüklenerek or­ mana gitmiş ve bazı bilinmeyen, muhteşem türlerle ödüllendiril­ miştim. Benim dışımda hiçbir Avrupalı ayağın çiğnemediği kaç yer, koleksiyonumu süsleyen nadir kuşlar ve böceklerle anımsanacak­ tı. .. Ve şimdi her şey yok oldu ve gördüğüm vahşi ortamları can­ landıracak tek bir örneğim bile yok." Birkaç yıl sonra onu bu kez, sekiz yılını geçireceği, bugünkü Ma­ lezya ve Endonezya'nın (eski adı Malay Takımadaları) tropikal or­ manlarında görüyoruz. Doğal seçilimle ilgili çalışmasını da Dar­ win'e, Endonezya'nın Maluku (Baharat) Takımadaları'nın volkanik adalarından biri olan Temate'den postalamışu. ı o Bu yolculuk için yaklaşık 30.000 km yol kat etti ve 125.660 canlı örneği topladı. Bunlardan yaklaşık bin tanesi daha önce bilinmeyen yeni türlerdi. Topladıklarının yaklaşık 83.200'ü kınkanatlı türlerindendi. Özellik-

1 35

1 36 BiYOLOJiK EVRiM KURAMl'NIN ARKASINDAKI YAŞAM: CHARLES ROBERT DARWIN

le insanın kökeni sorununa bir yanıt bulabilmek amacıyla bu adala­ rın derinliklerinde orangutanları inceledi. Aynı zamanda bu doğa ge­ zileri sırasında topladığı canlı örneklerini satarak geçimini sağlıyor­ du; Britanya Müzesi'nin güvenilir örnek toplayacılarından biriydi.

Darwin ile Wallace evrime nasıl yaklaştı? Darwin ile Wallace'ın evrime bakış açılarında bazı farklar bu­ lunuyordu. Örneğin Wallace, Lamarck'ın " kazanılmış karakterle­ rin kalıtımı" öğretisini tamamıyla terk etmişti. Halbuki Darwin bunu yaşamı boyunca çeşitli şekillerde kullanmayı sürdürecekti. Hatta bu tezi açıklamak için çok güvendiği ama o kadar da hata­ lı olan kalıtımla ilgili "pangenesis" varsayımını geliştirecekti. Wallace bireyler arası rekabete bağlı olarak bir seçilimin gerçek­ leştiğini düşünmüyordu. Ona göre seçilim yalnızca çevre koşulları­ na uyum sağlayamayan bireyler üzerinde etkiliydi. Bu nedenle Dar­ win'den farklı olarak, yaşama mücadelesi olgusuna büyük bir önem vermiyordu. Ona göre toplumu oluşturan bireylerin arasında reka­ betten çok, işbölümü ve dayanışma daha belirleyici etmenlerdi. As­ lında bu iki doğabilimcinin farklı yaklaşımlarının olması kurama büyük zenginlik katmıştı; çünkü her ikisinin de söylediği doğada yaygın olarak geçerliydi. Rus düşünür Pyotr Kropotkin'in 1 902'de Britanya'da sürgündeyken bastırdığı Mutual Aid: A Factor of Evo­ lution (Karşılıklı Yardımlaşma: Evrimin Bir Faktörü) başlıklı kitabı, onun Sibirya doğasında yaptığı enfes gözlemleri yansıtıyordu. As­ lında Kropotkin kitabı, sosyal Darwincilerin görüşlerine karşı yaz­ mıştı; ama biyolojik anlamda bilimcilerin arasında zamanla önem­ senen bir kitap haline gelecekti. Bu yanıyla Wallace'ın tezini destek­ leyen iyi bir kaynaktı. Ayrıca Wallace doğal seçilimin bir amacının olması gerektiğini düşünüyordu. Toplumlar üzerinde etkili olan evrimsel güçlerin, kusursuz insanın yaratılması hedefinde çok önemli bir yeri olma­ lıydı. Darwin içinse evrimin önceden belirlenmiş bir amacı ve yö­ nü yoktu. 23 Mayıs 1 86 1 'de John Herschel'e yazdığı mektupta bunu ilginç bir örnekle anlatmıştı: "Tanrı'nın, kaya güvercininin kuyruğundaki tüyleri, yelpaze kuyruklu güvercin yetiştirmek iste-

EVE DÔNÜŞ VE CHARLES LYEU iLE TANIŞMA

yen biri bu özelliği seçebilsin diye, çok özel bir biçimde önceden tasarladığını kabul etme niyetinde değilim (gerçi bu yaklaşımın birçok insan tarafından kabul gördüğünü de biliyorum) . . . Wallace, Darwin için evrimde önemli olan seksüel seçilimi de kabul etmiyordu. Onun için temel belirleyici etmen doğal seçilim­ di. Darwin için göz alıcı renkleri olan bir dişi ya da erkeğin seksü­ el seçilimde büyük şansı vardı. Halbuki Wallace'a göre örneğin do­ nuk renkleri olan dişi bir kuşun, avcılardan korunma açısından daha iyi bir kamuflajı olduğu için hayatta kalma şansı daha yük­ sekti. Aynı şekilde bazı zehirli böceklerin göz alıcı renkleri düş­ manları için bir çekim kaynağı olmaktan çok, ciddi bir tehlike uyarısı anlamına geliyordu. Wallace, bedeni olmasa da insan ruhu ve aklının bir güç tara­ fından insana bahşedilmiş olduğunu düşünüyordu. Fakat bu güç büyük göksel dinlerin Tanrısı gibi doğaüstü bir otorite değildi. Hıristiyanlığa inanmadığı halde bir deist yani Yaradancı olduğu­ nu açıklamıştı. Sol geleneğe bağlı Wallace'ın metafizik çözümle­ melerden tam olarak kurtulamadığı görülür. Bunda yaşamının daha sonraki aşamalarında "ruhçuluk" akımına bağlanmasının etkisi olduğu düşünülebilir. Wallace insanın gelişimi ve inanç ko­ nusunda yukarıdaki düşüncelerini yayımladıktan sonra Dar­ win'in tepkisi sert olmuştu. Wallace'a yazdığı 1 4 Nisan 1 86 9 ta­ rihli mektupta, " Hayır! Kesinlikle senden farklı düşünüyorum ve bu konuda çok üzgünüm," diyecekti.i l "

Darwin'in özgün keşfi: Doğal ve yapay seçilim analojisi Darwin'in yaklaşımındaki en ayırt edici özelliklerden biri, do­ ğal seçilim konusunda Wallace'tan çok daha ileri giderek gözlem­ lerini hayvan ve bitki ıslahı üzerine de yönlendirmesiydi. İnsanlar uygarlık tarihinin en eski zamanlarından beri evcilleştirdikleri tüm canlılarda bilinçli bir şekilde doğal seçilim mekanizmasını kullanıyordu. Örneğin şu ana kadar çevremizde gördüğümüz tüm köpek türlerini yabani bir kurt türünden türetmişlerdi. Bundan birkaç yüzyıl önce yemek masamızın vazgeçilmezleri olan muz,

1 37

1 38

BiYOLOJiK EVRiM KURAMl'NIN ARKASINOAKI YAŞAM: CHARLES ROBERT DARWIN

lahana, brokoli, karnabahar, mısır vb. bitkiler dünyada yoktu. İn­ sanlar bunları doğadaki kendilerine hiç benzemeyen yabani bir iki türden üretmişti. Yabani bir güvercin türünden akıl almaz gü­ zellikte, renkli, paçalı, tepeli, süslü kuyruklu güvercinler yaratıl­ mıştı. Çok süt üreten, yumurta veren, et tutan hayvanlar da böy­ le üretilmişti. Hayvan ve bitki ıslahı çalışmalarında, doğadaki seç­ me işleminin benzerini bu kez insan kendi yapıyordu. İstediği özellikleri taşıyan türler yaratmak için bu özellikleri olan bireyle­ ri seçip birçok soy boyunca çiftleştiriyorlardı. Böylece istenilen özelliklerde canlılar elde edilebiliyordu. Darwin bu işin doğada, doğal seçilim yoluyla, tıpkı yapay seçilimde olduğu gibi, topluluk içinde var olan özelliklerden yani çeşitlilikten, hayatta kalmaya ve yavru vermeye yardımcı olanların seçilmesi şeklinde çalıştığını saptamıştı. Tabii doğada bu iş maddi kazanç ya da estetik gerek­ çelerle değil, var olma-yok olma bağlamında gerçekleşiyordu. Bi­ yoloj i tarihinde Darwin'den önce bu analojiyi kullanan hiç kimse olmamıştı.

Bireyler evrimleşmez, evrimleşen canlı topluluklarıdır Wallace'tan farklı olarak Darwin'in, evrim kuramına yaptığı ki­ mi özgün katkılar bulunmaktadır. Bunların en önemlilerinden bi­ ri, evrimsel değişimi anlamak için bireylerle ilgilenmenin yanında topluluğa bakmanın da gerekli olduğuydu. Bu yaklaşım 20. yüzyıl evrim çalışmalarında büyük bir aşama kaydedilmesine yol açaçak ve evrim geçirenin bireyler değil, canlı toplulukları olduğu kesin olarak saptanacaktı. Bireyin taşıdığı özellik topluluğa yayılmadık­ ça evrimsel açıdan bir önemi olmuyordu. Bunun için bireyin bir sonraki soya döl vermesi gerekiyordu, yoksa taşıdığı ve belki de çok yararlı bir biyoloj ik özellik kendisiyle birlikte yok oluyordu. Darwin bu yaklaşımla tür kavramına yeni bir boyut daha katıyor­ du. Doğal seçilim sonucunda türün kazandığı bir özellik topluluk­ ta kalıcı duruma geliyordu. Başka bir anlatımla tür sabit bir olgu değildi, değişebiliyordu. Darwin bu konuya çok genel anlamda yaklaşmıştı; ama 20. yüzyılda bu nokta evrim kuramının ana ek-

EVE DÔNÜŞ VE CHARLES LYELL iLE TANIŞMA

senine yerleşecekti ve biyolojik evrim artık, zaman içinde canlı topluluklarının genetik özelliklerinde meydana gelen kalıcı deği­ şim olarak anlaşılacaktı. Bazı bilimsel ve toplumsal konularda kimi zaman görüş ayrılı­ ğına düşseler de iki bilim adamı ömür boyu dost kaldı. 1 8 80'li yıl­ ların başında Wallace işsizdi ve maddi sıkıntı içindeydi. Ekonomik buhran birikimlerini tüketmişti. Sınav kağıdı okuyarak ailesini ge­ çindirmeye çalışıyordu. Ellili yaşlarının sonuna yaklaşmış büyük doğa bilgini Darwin ve Lubbock'un kısmi desteğiyle idare ediyor­ du. Sonunda Darwin ve Huxley, Gladstone hükümetine başvura­ rak doğabilime katkılarından dolayı Wallace'a düzenli bir emekli maaşı bağlanmasını sağladılar. Elli sekizinci yaş gününde bu habe­ ri alan Wallace büyük mutluluk duymuştu. Wallace dürüst, açık sözlü ve güçlü bir doğabilimciydi. The Malay Archipelago: The Land of the Orang- Utan and the Bird of Paradise (Malay Takımadaları: Cennet Kuşu ve Orangutan'ın Va­ tanı}; The Geographical Distribution of Animals (Hayvanların Coğrafi Dağılımı}; Tropical Nature (Tropikal Doğa); Australasia; Man 's Place in the Universe (İnsanın Evrendeki Yeri); Island Life (Ada Yaşamı) ve Muhteşem Yüzyıl onun yazdığı kimi enfes kitap­ ların başlıklarıdır.

Onlar Muhteşem Yiizyıl'ın eşsiz doğabilimcileriydi! Yukarıda sayılan özellikleri yanında Wallace'ın bilim tarihine geçmesine neden olan en belirgin özelliklerinden biri, evrim kura­ mında Darwin ile kendisinin yerini çok açık ve zarif tümcelerle ortaya koyup sahneyi Darwin'e bırakma büyüklüğünü gösterme­ siydi. Bu çok gerçekçi ve dürüst hir değerlendirmeydi. İstese uzun yıllar tartışmaya neden olabilecek yargılarda bulunması müm­ kündü. Fakat bunlar çok özel insanlardı ve bilimi her şeyin üze­ rinde tutmasını bilmişlerdi. Büyük buluşunu Darwin'e, güvenli el­ lerde olduğunu bilerek teslim etti. Darwin'in bulduğu bir deyim olan "doğal seçilim" adını bir kitabına vererek aşağıdaki enfes sözcükleri onun önsözüne yazdı: "Bay Darwin benden çok daha

1 39

140

BiYOLOJiK EVRiM KUAAMl'NIN AAKASINDAKI YAŞAM: CHAALES AOBEAT DAAWIN

Darwin 'in Down House'taki çalışma odası.

önce işe koyulduğu ve Türlerin Kö k eni ni yazma girişimi bana kalmadığı için tüm yaşamım boyunca oldukça içten bir hoşnutluk hissetmişimdir ve hala da hissediyorum. Kendi gücümü uzun uza­ dıya ölçmüşümdür; bu gücün böyle bir göreve hiç de denk düşme­ diğini gayet iyi biliyorum. Benden çok ama çok daha yetenekli in­ sanlar, olabilecek en çeşitli türler hakkındaki devasa olgu yığınını biriktirmedeki o yorulmaz sabra, o eşi görülmemiş yeteneğe, o ge­ niş ve doğru fizyoloj ik bilgiye, deneyleri uygulamadaki o isabetli­ liğe ve baştan sona açık, inandırıcı ve adil olan o hayranlık verici yazım tarzına, kısacası Bay Darwin'i herhalde şu anda yaşayan tüm insanlar arasında, üstlendiği ve başardığı o görkemli işe en uygun kişi olarak belirleyen tüm o niteliklerin uyumlu kombinas­ yonunu taşımadıklarını itiraf edebilirler. " ıı Evet, bunlar dahiler yüzyılının soylu, duyarlı ve safkan doğabi­ limcileriydi. Kanımca onlarla birlikte bu tür bilimcilerin devri ka­ panıyordu ... '

EVE DÖNÜŞ VE CHARLES LYELL iLE TANIŞMA

NOTLAR

2

3

Darwin'in Lyell'ın jeolojisine yaptığı en büyük katkılardan biri onun kara yükselmeleri ve alçalmaları tezine, deniz tabanı çökmeleri olgusunu da katmasıdır. Yanardağ aktiviteleri ve depremler sürekli olarak dağ ve ada oluşumu gibi kara yükselmelerine (ya da çökmelerine) neden oluyordu. Darwin bunlar yanında, deniz tabanında da benzer çökme olaylarının meydana geldiğini kanıtlamış oluyordu. Mercan resifleri ile ilgili çalışması bu açıdan önemlidir. Darwin, Türlerin Köken ı'ni yayımladıktan sonra doğal seçilime dayalı evrim kuramı­ nın gelecekte ayakta kalabilmesi için mutlaka güvenilir bir kalıtım düzeneğine gerek duyduğunu fark etmişti. Yıllar önce aynı sorunla Lamarck da karşılaşmıştı. Bu amaç­ la Darwin, 1 86 8'de yayımladığı Evcilleştirilen Bitki ve Hayvanlarda Değişim başlıklı kitabında "Pangenesis" adını verdiği yeni bir kalıtım varsayımı önerdi. Buna göre her canlının vücudunu meydana getiren hücreler ya da birimler, "gemmul" adını verdiği çok çok küçük tanecikler salıyordu. Gemmullar vücutta kolaylıkla dolaşabilme ve sa­ lındığı hücreye benzeyen yeni bir hücre oluşturma yetisine sahipti. Gemmullar birbir­ lerine bağlanıp küme oluşturma yetisine de sahip olduklarından üreme organlarında ve sonuçta üreme hücrelerinde birikebiliyorlardı. Üreme hücreleriyle yavruya geçen gemmullar, yeni organizmayı meydana getirmek üzere gelişmeye başlıyordu. Anlaşıla­ cağı gibi yavru, gemmullar sayesinde ana babasının özelliklerini alıyordu. Burada dik­ kat edilmesi gereken nokta, yavruyu meydana getirenler üreme hücreleri değil, içer­ dikleri gemmullardı. Üreme hücreleri yalnızca onları taşımakla görevliydi. Gemmul tanecikleri hem eşeyli hem de eşeysiz üremede iş görebilecek nitelikteydi. Ayrıca yara­ lanma ve organ kaybı durumlarında vücutta dolaşan gemmuller, doku ve organ yeni­ lenmesinde de iş görüyorlardı. Darwin omurgasız hayvanların ve sürüngenlerin kesi­ len kısımlarını yenileme yetilerini, Pangenesis tezini desteklemek için kullanmıştı. Da­ ha sonra bir adım daha ileri giderek yaşam koşullarının bu gemmulları belli bir oran­ da değiştirebileceğini düşündü. Böylece edinilmiş bazı özelliklerin yavruya geçebilme­ sinin yolunu da bulmuş oluyordu. Bir başka deyişle, Lamarck'ın özgün tezini, kendi tezine monte etmeyi başarmıştı. Kromozomların ve kalıtım ilkelerinin bilinmediği o günlerde Darwin'in nasıl güçlük çektiği açıkça görülmektedir. Darwin'in uzaktan kuzeni Francis Galton 1 869-1 871 yılları arasında yaptığı akıllıca tasarlanmış deneylerle, Darwin'in bu tezinin geçerli olmadığını gösterdi. Şöyle ki Gal­ ton farklı dış özellikleri olan tavşanlardan aldığı kanları yavrularına vererek, kan yo­ luyla yavruların özelliklerinde bir değişim olup olmayacağını izledi. Birçok soy bo­ yunca yaptığı farklı deneylerin sonunda yavrularda bir değişim olmadığını gördü. Bir başka deyişle kanda dolaştığı farz edilen gemmulların bir etkisi olmamıştı. Daha son­ ra Darwin, Galton'un deney sonuçlarına "Tezimi açıklarken 'gemmullar kan dolaşı­ mıyla vücutta dolaşıyorlar' diye bir ifade kullanmadım" diye itiraz edecekti. Örneğin Pangenesis tezini uyguladığı omurgasız hayvanlarda ve bitkilerde, tavşanlardaki gibi, kan dolaşımının bulunmadığını söyleyecekti. Lamarck ve Darwin'in yarattığı bilgi karmaşası 1 9. yüzyılın büyük Alman biyoloğu August Weismann tarafından çözülecekti. Weismann ana babadan yavruya geçen tüm özelliklerin yalnızca üreme hücrelerinde bulunan kromozomlar tarafından taşındığı­ nı açıklayacaktı. Bir başka deyişle, üremeyle ilgili olmayan hücrelerinin bu süreçte bir işlevi bulunmuyordu. Yaşama ya da var olma mücadelesi kavramını 1 798'de ilk kullanan kişi Malthus olmuştur.

141

142

BiYOLOJiK EVRiM KURAMl'NIN ARKASINDAKI YAŞAM: CHARLES ROBERT DARWIN

4

5

6

7

Darwin bir türün bireyleri arasında büyük çeşitlilik olduğunu görmüştü. Fakat bunun nedenini ne yazık ki bulamayacaktı. Örneğin insan türünde her birey, gözlerin ve de­ rinin rengi, saçların biçimi, ağırlık, boy, hastalıklara yatkınlık, mental kapasite gibi bazı onak biyolojik özellikler taşısa da akla gelebilecek her özellikte çeşitlilik bulunu­ yordu. Bireyler birbirinin npanp aynısı değildi. Darwin'den sonra genetikçilerin yaptığı çalışmalar, çeşitliliğe neden olan olayların ka­ lıtsal maddede yani kromozomlarda meydana geldiğini ve molekül düzeyinde gerçek­ leştiğini gösterecekti. Bütün biyolojik özellikler genler tarafından belirlendiği için on­ da meydana gelen değişim özelliklerde de değişime yol açıyordu. Daha önemlisi üre­ me hücrelerindeki mutasyonlar döle geçtiği için evrimsel açıdan çok önemliydi. Genel anlamda, mutasyonlar genetik madde üzerinde rastlantısal bir şekilde değişiklikler yaratıyordu. Çünkü meydana gelen genetik değişimin bireye özel olarak bir yarar sağ­ lamak ya da zarar vermek gibi belli bir işlevi ve hedefi yoktu. Bireyler arasında olu­ şan bu çeşitlilik içinde ancak çok azı seçiliyordu ve bizim gördüklerimiz bunlara sa­ hip bireylerdi. Yoksa, doğal "ayıklanma"nın elediği yani bizim onada görmedikleri­ mizin sayısı akıl almaz boyuttaydı. Örneğin doğaya bırakılan yüz deniz kaplumbağa­ sı yumunasından ancak bir tanesi ergin birey haline gelebiliyordu. Geride kalan dok­ san dokuz yumuna elenip harcanıyordu. Bu yok olan büyük boyuttaki değer, insan­ lar tarafından genellikle göz ardı edildiğinden yalnızca doğadaki uyuma dem vurula­ rak varsayımlar üretiliyordu. Aslında görülen hayranlık verici tablonun arkasında tam bir canlı öğütme mekanizması vardı. Kısacası Darwin, gen mutasyonu, organizmaların doğal seçilimi ve türün evrimleşme­ si şeklinde ilerleyen olaylardan, gen mutasyonu dışındakileri keşfeden doğabilimci olarak tarihe geçecekti. Darwin, Şili'deki And Dağları'nın doğusunda yer alan Mendoza yakınlarında araştır­ ma yaparken ( 1 835 başları) bir Benchucha böceği ( Triatoma infestans) tarafından ısı­ rıldı. Bu böcek "Chagas" hastalığının etmeni Trypanosoma cruzi adlı protozoonun taşıyıcısıydı. Darwin'e hastalığın bulaşmış olması yüksek olasılıktı; çünkü atletik bir genç olan Darwin, ileriki yıllarda kolayca yorulan, her gün baş, karın ağrısı ve kus­ ma nöbetleri yaşayan, yarı yatalak, yaşlı bir bilim adamına dönüşecekti. Fakat son otuz yıl içinde bu konuda yayımlanan bazı kitaplar Darwin'in hastalığının fiziksel ol­ maktan çok psikolojik olduğunu söylemektedir. Bunlardan biri, çok güçlü yerleşik inanç ve bilgilere karşı geliştirdiği varsayım ve kuramlar dolayısıyla çekeceği sıkıntı­ lar konusunda duyduğu kaygıların bu tür belinileri onaya çıkarabileceğini söylerken bir başkası, küçük yaşta annesini kaybetmenin getirdiği sıkıntının "hipervantilasyon sendromu" olarak tanımlanan bir hastalığa yol açabileceğini vurgulamaktadır. Son yayınlarda yeni bir olasılıktan daha söz edilmektedir: Kalıtsal laktoz intoleransı. Bu hastalığı olan kişiler süt ve süt içeren ürünleri tükettiklerinde, başta sindirim sistemi olmak üzere Darwin'deki belinilere benzer ciddi sıkıntılar yaşarlar. Bu hastalığın Chagas gibi bir hastalık tarafından tetiklenebilme olasılığının bulunması, laktoz into­ leransı olasılığını güçlendirmektedir. Fakat 2007 yılında yapılan çok yeni bir yayında, Darwin'in kronik rahatsızlığının "Crohn'un hastalığı " olarak bilinen bir otoimmün bağırsak hastalığı olduğu bildirilmiştir. Bu alıntının özgün haline şu web adresinden ulaşılabilir: http://www.darwinproject.ac.uk/death-of-anne-darwin. Bazı kaynaklara göre Darwin mektubu 1 7 Haziran 1 85 8 de almıştır. Ayrıca Wallace'ın makalesini bir mektupla birlikte Darwin'e gönderdiği sanılmaktadır. Fakat bu mektubun ve makalenin asılları kaybolmuştur.

EVE DÔNÜŞ VE CHARLES LYEU iLE TANIŞMA

8 9

10

11

12

Düşünce tarihindeki büyük devrimin ayak seslerini simgeleyen bu belgelerin Türkçe çevirilerini, Şengör A. M. C. (2004)'de bulmak olasıdır. Wallace 12 Temmuz 1 852'de, Brezilya'nın Para limanından demir alan Helen adlı ge­ miyle İngiltere'ye dönüş yolculuğuna başladı. Gemiye aralarında bazı canlı hayvanla­ rın da bulunduğu tüm koleksiyonunu yüklemişti. Gemi yükünün büyük bölümünü, kauçuk, balsam, kakao benzeri bitkisel kökenli maddeler oluşturuyordu. Limandan ayrıldıktan üç hafta sonra, yanlış yüklenen kargo nedeniyle gemide yangın çıktı ve herkes iki kurtarma sandalıyla gemiyi terk etti. Wallace gemiden yalnızca balık çizim­ lerini, bir iki küçük not defterini ve bir canlı papağanı kurtarabilmişti. Onun dışında­ ki araştırma defterlerini, günlüklerini, çizimlerini ve canlı hayvanları dahil her şeyi kaybetti. Kurtarma sandalı on güne yakın, yakıcı güneşin altında okyanusta sürük­ lendi. Gemi battığında en yakın kara parçasına yaklaşık 1. 1 00 km uzaktaydı. Daha sonra Küba'dan Londra'ya gitmekte olan Jordeson adlı eski bir gemi tarafından kur­ tarıldılar ama bu gemi de yolda üç kez şiddetli fırtınaya yakalanıp ana yelkenlerini kaybetti. En sonunda Jordeson, tüm yiyecek ve içeceği tükenmiş bir halde lngiltere'ye ulaştı. Wallace başından geçenleri bir mektupla, The Zoologist (Zoolog) dergisinin editörüne bildirmiştir. Derginin Kasım 1 852 tarihli onuncu cildinde bu mektup ya­ yımlanmıştır. Wallace makalesini 1 858 Şubat'ında, Ternate'de yazdığını belirtmişti. Fakat Kansas Üniversitesi tarihçilerinden Prof. Henry Lewis McKinney'in 1 972'de yayımladığı Wallace and Natura! Selection (Wallace ve Doğal Seçilim) adlı kitabında verdiği bilgiye göre, Wallace'ın sıtma nöbetleri geçirirken makalesinin taslağını yazdığı yer Ternate değil, onun karşısında (doğusunda) yer alan ve takımadaların en büyük adası Halmahera (eski adı Gilolo) idi. Büyük olasılıkla Ternate de sadece makalesini temize çekmiş ve postaya vermişti. 1 860'1ı yılların ortalarından itibaren ruhçulukla ciddi şekilde ilgilenmeye başlayan Wallace'ın bilimsel geleceği adım adım yaralar almaya başlar. 1 874'te Miracles and Modem Spiritualism (Mucizeler ve Modern Ruhçuluk) adlı kitabını bastırır. Fakat Wallace daha da ileri giderek 1 8 76'da, Britanya Bilimi Geliştirme Derneği'nin bilim­ sel bir toplantısında, antropoloji bölümünün oturum başkanı olarak, "telepati" yani düşünce aktarımı konusunda bir bildirinin okunmasına izin verir. Bu nedenle başta Joseph Hooker olmak üzere bilim dünyasından ciddi tepki alır. Yaşamının daha son­ raki yıllarında artık bilimsel toplantılara katılmaktan kaçınacaktır. Wallace A. R., ( 1 87 1 ) . Contributions to the Theory of Narural Selection. A Series of Essays. ikinci baskı. MacMillan and Co. New York.

1 43

iV. BÖLÜM

Darwin'in kuramını bilim çevrelerine açıklamasının ardından Vanity Fair'de çıkan karikatürlerden biri. Richard Owen 'la birlikte...

1 47

Yaşam Mücadelesinde Avantaj l ı ı rkları n Korunması ya da Doğal Seçi lim Yoluyla Türlerin Kökeni Üzerine

1 85 8'deki Wallace depreminden sonra Darwin, kitabının son düzeltmelerini de yaparak yayıma verdi. Kitap 29 Kasım 1 859'da basıldı. Satışa çıkmasından kısa bir süre sonra Türlerin Kökeni'yle ilgili ağır eleştiriler gelmeye başladı. Bir zamanlar Darwin'in kah­ ramanlarından olan John Herschel, kitabı yerden yere vuruyordu. Cambridge'in saygın okulu Trinity Kolej 'in dekanı William Whe­ well, kitabın kolej kütüphanesine girmesini yasaklamıştı. Sevgili hocası Sedgwick bir makalesinde, "teoriden, ısrarcı materyalizmi nedeniyle nefret ettiğini, " yazıyordu. Kendisine verilecek onursal hukuk doktoru payesini almak üzere 1 877'de Cambridge Üniver­ sitesi'ne gittiğinde öğrenciler Senato Binası'nın çatısından aşağıya oyuncak bir maymun sarkıtmıştı. Darwin'in kuramında, ilahi bir amaç ve müdahaleye yer bırakmaması, bilim dünyasına egemen ra­ hip kökenli doğabilimciler takımında büyük tepki yaratmıştı. Asıl korkulansa hayvanlar ve bitkiler için söylenen ilişkiler ağı­ nın içine insanın da sokulmasıydı. Darwin'in çağdaşı, tanınmış Al­ man teologu Prof. Ernst Luthardt, "Dinin bütün binası yaratılış inancı üzerine kurulmuştur, " diyerek yaratılış dogmasının önemi­ ni çok açık şekilde dile getirmişti. Dönemin din uluları bu seferki sorunun daha önceki felsefi ağırlıklı itirazlardan çok daha farklı

148

BiYOLOJiK EVRiM KURAMl'NIN ARKASINDAKI YAŞAM: CHARLES ROBERT DARWIN

Thomas Henry Huxley

Samuel Wilberforce

olduğunu anlamışlardı. Canlılar sorununun kökenine doğrudan inen en güçlü ilk bilimsel varsayım ortaya konmuştu. Yerleşik değerlerle çatışmaya girmekten hep korkmuş olan Dar­ win, kitabının yayımlanmasından sonra gösterilen tepkilerin nere­ lere varacağını bilemediğinden, dost ziyaretlerini oldukça kısıtla­ mıştı. Hatta evine giren çıkanları izlemek için çalışma odasındaki pencerenin dışına bir ayna dahi koymuştu. Darwin yaşadığı sürece kitabı altı baskı yaptı. Son baskısına ka­ dar kitaptaki bilgileri güncelleştirmeyi sürdürdü. Kitap çevresinde koparılan fırtınalardan kendini uzak tuttu. Ama onun yerine baş­ ta Thomas Huxley, Ernst Haeckel, Asa Gray ve Joseph Hooker gi­ bi birçok evrimci bu mücadeleyi yürüttü. Özellikle usta hatip Hux­ ley'in, piskopos Samuel Wilberforce'la ( "Yağcı Sam" lakaplı) 1 860'ta, Oxford Üniversitesi Doğa Tarihi Müzesi'ndeki kalabalık önünde yaptığı evrim tartışması, kulaktan kulağa yayılan bir efsa­ neye dönecekti. Bu, hani Wilberforce'un Huxley'e, "anne tarafın­ dan mı yoksa baba tarafından mı maymundan geldiğini sorduğu toplantıydı. Arkadaşı Frederick Dyster'a gönderdiği 9 Eylül 1 860 tarihli mektupta Huxley, bu sataşmaya şöyle bir yanıt verdiğini ya­ zacaktı; "Büyükbaba olarak kendime zavallı bir maymunu mu yoksa, doğuştan birçok yetiyle donatılmış olup da bunları sadece ve sadece ciddi bir bilimsel tartışmayı sulandırmak amacıyla kulla­ nan, böyle nüfuz sahibi bir insanı mı yeğlerdim konusuna gelince;

YAŞAM MÜCADELESiNDE AVANTIWLI IRKLARIN KORUNMASI

Samuel Wilberforce ve Thomas Henry Huxley'in, Oxford toplantısında yaptıkları tartışma Vanity Fair'de Ape (maymun) imzalı bu karikatürle yer aldı.

duraksamadan tercihimin maymundan yana olduğunu söylerim." Bu olaydan sonra yaşamının sonuna kadar evrim kuramını çok farklı ortamlarda, farklı kişilere karşı savunan Huxley, evrim ve bi­ lim karşıtları konusunda büyük bir deneyim kazanacaktı. Bu ko­ nudaki görüşünü şu şekilde anlatmıştı: "Kendi çıkarının, tutkula­ rının, önyargılarının ya da garip olaylara merakının pek söz konu­ su olmadığı durumlarda, bir tanığın her dediğine güvenebilirsiniz. Fakat bu saydıklarım işin içine girdiğinde, öne sürülen savın olası­ lık dışılığı ölçüsünde doğrulayıcı kanıt isteyiniz." Kanımca bunlar çağdaş insanın niteliğini betimleyen en yalın sözcüklerdi. Evrimin büyük karşıtı Wilberforce yukarıda söz edilen tartış­ madan on üç yıl sonra attan düştü ve kafasını yere çarparak öldü. Huxley, eski rakibinin acı kaderini öğrenince üzüldü; ama "Sam'in beyni belki de ilk kez gerçekle temas etti ve bu temasın şokuna da­ yanamadı," demekten de kendini alamadı. Geçmişte Darwin'in Kraliçe Victoria'dan şövalyelik unvanı almasına engel olanların başında yer alan Wilberforce, artık tarih sahnesinden çekilmişti. İl­ ginç bir rastlantıdır ki, o dönem evrim karşıtlarının bazıları at ka­ zaları sonucu yaşamlarını kaybetmişlerdi. Örneğin, Darwin'in ki­ taplarını Trinity Kolej'e almayan W. Whewell da 1 866'da attan düşüp ölmüştü. Herhalde o dönemin attan düşme olayları bugün­ kü trafik kazalarına denk geliyordu.

1 49

1 50 BiYOLOJiK EVRiM KURAMl'NIN ARKASINOAKI YAŞAM: CHARLES ROBERT DARWIN

Sevgili hocası Henslow da artık yanında değildir Darwin'i üzen bir başka konu eski hocası Sedgwick gibi Hens­ low'un da doğal seçilimi kabul etmemesiydi. Bu din adamları, Tan­ rı'nın müdahale etmediği bir yaşamın mümkün olamayacağına ina­ nıyorlardı. Darwin, kuramına yapılan her eleştiriye benzer bir sa­ vunmayla yanıt veriyordu: "Kuramımın birçok farklı olgu kümesini açıklayabildiğini görüyorum ve hatalı bir kuramın bunu yapabilece­ ği kanısında değilim. " (26 Kasım 1 859'da Adam Sedgwick'e yazdığı mektuptan.) Darwin'in bu çok yalın saptaması aslında kuramının en güçlü ve ayırt edici özelliğini gayet iyi bir şekilde vurguluyordu. Darwinci evrim kuramının günümüze kadar ayakta durabilmesini sağlayan güç, gerçekten de onun birçok farklı gözlem ve deney so­ nucuyla yapılan sınamalardan büyük oranda başarıyla çıkmasıydı. Bir kuramın yaşama şansı, bir açıdan, doğaya ilişkin olabildiğince çok olguyu şemsiyesi altına alabilmesine bağlıydı. Bu durumda olumsuzlanması çok daha güç hale geliyordu.

\ (le.':j

�r-



ıf• .,• ....�



�-

1";l!il �) �: