Anlayıcı Yaklaşım ve Din Sosyolojisi için Uzanımları: Empirik Bir Deneme [1 ed.]
 9756666331

Citation preview

~

kitabiyat 32

ADİL ÇİFTÇİ

YAKLAŞIM

ve DİN SOSYOLOJİSİ İÇİN UZANIMLARI

ANLAYICI

Empirik Bir Deneme

ADIL Çİl-7'Çİ, Niksar'da doğdu (1963). Ankara Üniversitesi İl:ıhiy,ıt Fakültesi'nden mezun oldu 0985). Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Anahilim Dalı'nda a!"JŞtımıa görevlisi olar.ık akademik hay:ıtına haşladı (1986). /:'rol Giin,ı:ıör H:ıkkınd;ı Bir Monografi Denemesi adlı çalışmayla yüksek lisans derecesini tamamladı. Londr.ı'da doktora öncesi araştırmalarcl;ı bulundu 09881990). faz/ur H:ıhııwıı·ın İ.~/:ınıi Yenilikçiliğine Yonıııılayıcı für Bakış başlıklı teziyle doktor.ısını verdi ( 1998). Din sosyolojisi ve bilgi sosyolojisi ahınlarınclaki telif ve tercüme çal(l?m:ıl;ırının yanı sıra, herıneneutik, sosyal bilimler felsefesi ve dinsel bilimler ile ilişkileri bağlamında incelemeler yapmakta ve yayınl:ımakt.ıdır. Uzm;ınlık alanı ·mcxJemite ve modemizm" olup, "İslamın yenilenmesi" konusunda son dönemlerin en fazla başvunılan düşünürü olan Fazlur Rahman'dan yaptığı çok sayıda kitap ve makale çevirisi yayımlanmıştır. Halen Dokuz Eylül Üniver.~itcsi, ilahiyat Fakültesinde öğretim üyesi olar.ık görev yapmaktadır.

kitabiyat Batı Düşüncesi

/

Çağdaş

6

Adil Çiftçi Aııl:ıyıcı Yaklaşım ve Din Sosyolojisi İçin Bazı Uzanım/:ırı -Eınpirik

Bir Deneme-

ISBN 975-6666-33-1

1.

Baskı:

Mart 2004

() AVRASYA Yay. Rek. Mat.

Eğı.

ve Tur. Tic. Ltd.

Şti.

Editör: Mehmed Said Hatiboğlu Yayın Yönetmeni: Veli Aknar Dizgi: islamiyiiı Sayfa Düzeni: islamiyat Kapak: Nurullah Ôzbay Baskı:

Erek Ofset O (312) 342 31 01

kitabiyat Dr. Mediha Eldem Sokak 41/12 06420 Kızılay ANKARA tel.: O (312) 433 24 65 tel. ve faks: O (312) 433 66 68 e-posta: [email protected]

ANLAYICI

YAKLAŞIM

ve

DİN SOSYOLOJİSİ İÇİN UZANIMLARI Empirik Bir Deneme

ADİL ÇİFTÇİ

ANKARA 2004

Batı Düşüncesi

3.

/

Çağdaş

l. F.R. Palmer, Semantik 2. W.V. Quine, J.S. Ullian, Bilgi Agı Osman Bilen, ÇagdaşYonımbilim Kuram/an

4. Martin Buber, Ben ve Sen 5. Adil Çiftçi, Nasıl Bir Sosyalbilim

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ .................................................................................................... [7-10) GİRİŞ ...................................................................................................... [11-59) A. Bir Ayrılık Hikayesi ................................................................................ 12 B. Sezgi .......................................................................................................... 22 C. Kant, Pozitivizm ve İdealizm ................................................................ 32 D. Doğa ve Toplum/İnsan .......................................................................... 35 E. Kategoriler ve İdeal Tipler .................................................................... 42 F. Yöntem Kavgaları .................................................................................... 46 Değerlendirme .............................................................................................. 56 BİRİNCİ BÖLÜM ANLAM ve ANLAMA SORUNU .......................................................... [61-98) A. Anlam ve Anlama Sorunu ...................................................................... 61 B. Bazı Kavramlar ........................................................................................ 65 C. Temel Felsefi Tutumlar .......................................................................... 68 Adcılık ...................................................................................................... 68 İstemcilik .................................................................................................. 69 Anti-Pozitivizm ........................................................................................ 71 İdeografik Tutum .................................................................................... 72 D. Hareketlere Değil Eylemlere Vurgu ...................................................... 77 Derin Tanım ve Sığ Tanım ... ..... .. ............ ..... ................... .. ..... ..... ... ....... 80 E. Bazı Uzanıınlar ve Bir Örnekleme ........................................................ 82 Hermeneutik Strateji ve Sosyal Strateji ............................. ................. 84 Öz ve Tik eller .......................................................................................... 91 Değerlendirme .............................................................................................. 95 İKİNCİ BÖLÜM ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ .............................................................. [99-150)

A. Durum Tanımı ve Özne-Konu ....................................... :...................... 99 B. Veri Toplama Teknikleri ...................................................................... 101 C. Verileri Anlama ve Yorumlama .......................................................... 104 D. Niteliksel ve Niceliksel Araştırmalar .................................................. 107 E. Resmi Din ve Gayri Resmi Din ............................................................ 114 F. Özne(l)ci Yaklaşım ................................................................................ 116

G. Dünyanın Sorunsallığı .......................................................................... H. Etnometodoloji ...................................................................................... Et cetera ela use ............ ................................ .................... .............. ...... İşaretsellik .............................................................................................. Dönüşse ilik Yet isi .. .... ... ... .... ... ... ..... ...... ..... ... ..... ... .. ... ..... . ..... ...... ..... ..... . İçeriden Anlama .................................................................................... Değerlendirme veya Temel Nitelikleriyle Yöntemimiz ........................

119 122 126 132 133 136 142

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM EMPİRİK BİR DENEME .................................................................... (151-264) A. Yine Bir Ayrılık Hikayesi ...................................................................... 151 B. Bilinç ve Değişim .................................................................................. 157 C. Araştırmanın 'Varsayımı' ...................................................................... 176 D. Metn'in (Kur'an·ın) Doğası .................................................................. 179 E. Yorumların Metne Dahil Oluşu ............................................................ 187 F. Metni Yorumlamak Bir Zihniyeti mi Yüklemektir ............................ 190 G. Kısa Bir Değerlendirme ........................................................................ 202 H. Din ve Meşrulaştırma .......................................................................... 202 1. Nasıl Bir Ontoloji .................................................................................... 218 i. Yeni Talepler ve Konuştuğumuz Yer .................................................. 224 J. Metin ve Biz ............................................................................................ 246 Değerlendirme ............................................................................................ 252

SONUÇ .............................................................................................. (265-294) KAYNAKÇA ...................................................................................... (295-308)

ÖNSÖZ

1\. -psıl Bir Sosyal Bilim isimli çalışmamız ·'anlayıcı yaklaşım"ın zor kanaatimizi güçlendinniş, işleri güçleştirmişti. Müşkil­ dir o, ve müşkilatla karşı karşıya bırakır araştırmalarda. Diyelim yazılı metinlere dayanıyoruz. Orada basitleştirerek sunduğumuz ''metin okuma teknikleri"ni uygulamak herkesten beklenemeyeceği gibi, geri duranlann suçlanması da mümkün değil. Her bilim insanı uygulamasa da, çalışmaları gayet bilimseldir. Anlayıcı yaklaşı­ ma dair fikir ve tekniklerin oradaki ayrıntılarını düşünelim. Hangi araştırmacı ayıplanabilir hunlara girmemekle. Bu yaklaşımın hir de ve ilaveten hayat içerisinde gerçek özne-konuların incelenmesinde kullanılışını düşününüz. Kim kimi sanık sandalyesine oturtabilir bunca felsefi inceliği göz ardına atmakla. İnsan davranışı "iş­ te-orada-var" ama "yok"' da. ''Yok"; "olduğu/göriindiiğii gibi" ele alırs:ık anfayamayız. "Var'" da ama; "ardındaki anlam"a ulaşabil­ mede göriinenden hareket etmeliyiz. ''Varlık" yoksa, ardındaki "var eden "e gidiş sürecinden bahsedilebilir mi? O halde onu "var" da kabul edeceğiz. "Tek başına" var olmadığından; "var eden bilinç''e intikal gerekli. Peki "başkası'nın bilinci"ne nasıl gideceğiz? ·'Biz de bilinç sahibiyiz ve benzer zihinsel süreçlerle düşünür davr.ınırız." diyerek "başka bilinç"le özdeşleşmek mümkün mü? Mümkündür olsun; sonr.ı mısıl ;ıynlac;ıfeız o konu-bilinçten? Anlayıcı yaklaşım, "üreten bilinç·· ve ''iiriin 'T.i ayrılmaz ilişkide gördüğüne, fakat bu idealizmine rağmen bir şekilde ayırdığına, özne-konuyla kendi bilinci arasına da bu aralığı koymak zorunda olduğuna göre, "fena hali"nden nasıl çıkacaktır sonra? "Özdeşleşme" veya "fena hali" değil de, "zihne gitmek": konu-öznenin söz, mimik, eylemler gibi zihin helirtileıini belli metin ve davranış bağlamında inceleyerek "niyeti bulmak" hedef addedilsin ... Bu ·'özne(/)cilik" ne kadarıyla gerçekleşir? Ya sırf görünenlerde kalırsak, kalmışsak farkında bile olmadan? Ya da, "başka'nın zilmi"ne bakıyoruz derken, kendi iç dünyamızı yansıtıp başkada kendimizi görmediğimizin teminatı

1 Volduğu

8

Anlayıcı Yaklaşım ve

Din Sosyolojisi İçin

Bazı Uzanımları

ne? Madem o da biz de insanız, onu anlamak kendimizi anlamaktır deyip kendi psikolojimizin peşine takılmadığımızın güvencesi nedir? "Başkasıyla fena haline girmek" anlamındaki ''psikolojizm"den daha fena bir hal değil mi bu? "Bunları sen mi söylüyorsun, araştırma konun mu?" sorusuna cevap, rahatlıkla, "elbette konum" verilebilirse de; karıştırılmadığının garantisi ne derecede sağlamdır? Hadi peşin güvenle yaklaştık bilim insanına; iyi de, "başkası" ile "kendisi"ni karıştırmışlığının farkına gerçekten varamamışsa? Araştırmayı değerlendirenlerde böyle bir karışıklık yaşa­ tılırsa hele, "nesnel bilgi" sunduğuna nasıl ikna edilecekler? Bunların hepsi son derece teknik sorunlar olduğundan, kendilerine özgü cevaplar ve araştırma teknikleri isterler. Ve gayet teknik bir bilinç; uyanık bir "anlayıcı bilinç" gerektirirler. Yukarıda farkında bile olmadan ifadesini vurgulamada sebep buydu. Bu yaklaşım teknik bir terminoloji de oluştunnuştur. Yığınla sözcüğü, kendi kuram ve kavram çerçevesinde, bazen tamamen farklı ve özel anlamlı birer teknik terim biçiminde kullanır. Anlayıcı metinlerde geçen 'nesne' terimini gündelik dilde ya da "açıklayıcı yaklaşım"da geçen anlamıy­ la bilinçlerden bağımsız "orJda-duran-şey" anlarsak yandık örneğin. Çünkü bilinçten tamamıyla müstakil hiçbir "şey/nesne" yoktur. Bilincin 'şeyleştirmeleri, nesneleştinneleri· vardır, olsa olsa ... "Anlayıcı yaklaşım" zor. Bunlara katlanmak, bu sorunların üstesinden gelmeye çabalamak zor zira. Onunla bir 'alan araştırma­ sı'na araştırmacının kendisince girişilme mecburiyetini düşünelim bir de. Meslektaşınıza bile, "Konulara ('deneklere') şunları sor ve cevaplarını yüz yüze dinle." diyemezsiniz, duruma kendiniz katıl­ malısınız. Soruları yazılı hale getirip yazılı cevaplar istediniz ... Kesinlikle yetmez; insanlarla uzun süreli yakınlaşmanız, ancak ondan sonra, bir "kayıt tekniği" olarak yazıyı kullanmanız gerekmekte. Ortaya konulan metinleri anlama ve yorumlama, evvelki yakınlaşmayla irtibatlandırarak mümkünleşir çünkü. Bu yaklaşı­ mın gereklerinden "müdahale tekniği" de kullanılacak sözgelimi ... Müdahalelerle zihinlerini dışavurmaya kışkırttığınız insanların (özne-konuların) selamı sabahı kesmeyeceklerinin güvencesi nedir? Varsayalım hoş görüldünüz ve araştırma süreci durmadı; peki zihinlerini metne döktürmede kullanılan soru kağıtlarında müdahaleyi nasıl gerçekleştireceksiniz? Onları iyi tanıyorluğunuz, elbette, soruların bu müdahaleyi gerçekleştirecek şekilde hazırlan­ masına yardımcıdır. Fakat bunun tam veya yeterinceliği her zaman olanaklı mı? Bunların hepsi zor işler olup, iki anlamıyla ''psi-

Önsöz

9

kolojizm" ya da, hatta, "spekülasyon" ile suçlanabilme gibi kuvvetli olasılık da işin cabası ... Birincisinin, anlayıcı yaklaşımı uygulayan hemen herkesin başına geldiğini bildiğinizden ve bu yaklaşım hakikaten hep bunun sınırında bir yerlerde durduğundan sineye çekebilirsiniz. Ama ikincisi; "spekiilasyon yapılmış" ithamı, bir bilim insanının; "nesnellik"i kendine kesin ülkü edinmiş bir bilim insanının başına gelebileceklerin en kötülerindendir. "Anlayıcı yöntem" tatbikiyle yapılan araştırmanın, anlaşılması da zordur. "Anlayıcı bilinç"e yakın ve benzer bilinç talep eder; epeyce aşina olanlarca daha iyi anlaşılabilir. Çünkü düz çizgide gitmez, gidemez. Muhtelif döngüler içerisinde başa sona, yukarı aşağı ve çapraz atıflarla yapılır, ve yazılır. Zor oluşur ve zor anlaşılır. ''Anlama" bizatihi zor iştir ki aslında. Gündelik hayat ilişkilerimizde de öyle değil mi? Birbirimizi "anlar' değiliz. Ya ilk gördüğümüzle ve duyduğumuzla çıkarım yükleriz karşıdakine, veya zihnimizdeki yargısal kategoriye yerleştiririz onu ve söylediklerini, yaptıklarını. Açıklarız onu yani; parçalar, böler, sağlamasını yapar, sayılara bağlar ve kategorize ederiz Sezen Aksu'nun "etme" dediği denli. Halbuki, insanı anlamak, "Hiçbir şey göründiiğü gibi değildir." ilkesini peşinen kabullenmekten geçer. İnsanın zaten "şey" olmadı­ ğı bilinciyle, "şey olmayan" söz ve eylemlerine nüfuzu gerektirir. Yine, gündelik hayat ilişkilerinde birbirimize sıkça yönelttiğimiz "Beni anlamıyorsun?!" şikayeti bu niifuz, içe-bakış sürecinin zahmetine katlanılmadığından doğmaz mı? Anlayıcı yaklaşım, öyleyse, günlük hayatta anlayıcı olmadığımızdan zordur belki de. Başkası­ nın ruh haline, dil çerçevesine, toplumsal bağlamına; algı, niyet ve maksatlarına ulaşmaya günlük hayatta çaba göstermediğimiz için belki, anlayıcı araştırmaların anlaşılması da zordur. İki durumda ve iki anlamda da ··anlamak" zor bir sanat. Aksilik ya, ölçücü biçici 'zenaat' değil o. Anlayıcı sosyologun donanması elzem melekelerin en önemlisi de "dinleme sanatı"dır. Anlama, "dinleme'' iledir. Biz Türkler ise, birbirimizi pek az dinleriz ... Bunlardan ötürü; anlayıcı yaklaşıma önsöz sıkıntılıdır. Son söz asla mümkün değil... Onun özel sıkıntılarına katlanmayı seçmeyenler, son sözün olanaksızlığını bildiklerinden insani fenomenleri anlama siirecini devam ettirmeyenler bu yaklaşımdan elbette uzak durmalılar. Bilimsel açıdan kayıpları söz konusu değildir kesinlikle. Araştırma öncesinde ve süresince dost olduğunuz ama her halükarda konularınız konumuna gelenldiişen insanların öznel dünyalarını umuma sunulan bir kitapta görmeleri halinde ne

Anl:ıyıcı Y:ık/:ışını ı·e Din Sosyolojisi İçiıı Uazı Uz:ınınıhırı

10

de anlayıcı sosyal bilimcinin karşıla­ bir sıkıntıdır ve göze alınması gerekmez. Kendi araştırmam için onlara şimdiden çok teşekkür ediyorum. Beni sevdiklerini biliyorum. Ben de onları ... Meslektaşım ve doktora öğrencim Siiheyl, bu araştırmanın da teknik külfetlerini yüklendi; teşekkür sunmalıyım sonsuzca. Kit;ı­ biyaı'ın güzel insanları; Sema, Veli ve diğer arkadaşlar bir sürü sı­ kıntıya katlandı, çok teşekkür ediyorum ... Ömer Özsoy\.ın tekkelimesi birinci eseri; Mehmet Gömıezin tek, belki iki, kelimesi şim­ dikini Kitabiyat yayınlarına göndermemi icbar etti. Benim için de ahlaki mecburiyet oluştu ... Hiç ele şükranı gereksiz kılmaz. Hepimizin hocası Mdımec/ Said H.ıcihoğlu el öptürmez bilirim. Başka ne denir ve ne yapılır aklıma gelmiyor. Varlığı, varlığımı ve varoluşumu kuvvetlendiren sevgili hocam M. Rami Ayas·ın, önceki kitap nedeniyle gözlerinde titreşen ışıltıyı bundan da esirgememesini istirham fazla mı kaçar? Şahsen tanıştığımızı hatırlamıyorum ve benim için büyük bir kayıptır; "tin bilimleri geleneğinin yeniden yeşertilmesi" yönünde önümüzde abide gibi fakat canlı ve anlamlı duran Doğan Özlem'e herkes gibi şükran doluyum ... Niteliksel çalışmaların galiba biraz da hor görüldüğü son dönemlerde, doktora çalışmamdan bu tarafa hep destek aldığım İzzet Er hocama da müteşekkirim ... "Niceliksel araştırmalar"a yöneltilen bazı eleş­ tirileri danıştığım, aslında hayatı danıştığım Erdoğan Fırat hocama da şükranlarımı sunmalıyım ... Diğerleri gihi şimdiki araştırma boyunca da gözümde ve gönlümde buram buram tüten minnacık kızcağızım, Türk'iin Hiliil'i gibi Nazlı Hilii/'im, başkalarını anlamaya çalışırken onu .ınlaya­ madığuııı düşünseydi tamamen haklı çıkardı. .. Eşim de öyle. Birkaç not: Alıntılarda[.) içindeki sözcükler ilavedir. Tek tırnak('.'), "bu kelimeyi çekinceyle, pek istemeden kullanıyorum" veya "bu kelime başka bağlamda başka anlamda geçiyor, dikkat!"' demek. İwlik vurgu maksadıyladır; alıntılarda aslındaysa "vurgu aslında", değilse "nırgu bizim"' denildi. Çiti: tırnak(".'') tam alıntılar; anlamsal iktibasta yazara aitliğin belirtilmesi; "denilebilir, düşünülebilir, iddia edilebilir" vb. his aktarımları ve teknik terimlerde görevlendirildi. Dipnotlarda sadece uzun dergi isimleri kısaltıldı, kaynakçada açıldı.

diyecekleri, ne

düşünecekleri

şahileceği apayrı

İzmir,

Adil Çiftçi 10.04.2003

GİRİŞ

olan Nasıl Bir Ona ad veren soruşturma iki felsefi cevap ortaya çıkarmıştı ve alt başlığa konulabilirdi: Pozitivizm ve İdealizm. Açılımıyla şu da uygundu: Açıkla­ yıcı Paradigma ve Anlayıcı/Yorumlayıcı Paradigma. Doğrudan toplumsal bilimler açısından konsaydı; Açıklayıcı Sosyal Bilim ve Anlayıcı Sosyal Bilim veya Açıklayıcı-Niceliksel Yaklaşım ve Anlayıcı-Niteliksel Yaklaşım başlıkları uygundu. Soruşturma metodoloji diizlenıine taşındığında, sonuncusu, özellikle münasiptir. Şim­ diki araştırma onu bu düzleme taşımaya mütevazı bir girişimdir. Asli amacımızsa, "anlayıcı yaklaşımın elin sosyolojisinde uygulanması" yolunda bir "yöntem denemesi"dir. Kuracağımız yöntem özgünlük iddiası taşımasa da; sistemleştirme göze çarparsa, yanlış· ve doğrusuyla bize aittir. Burada, ":ınlayıcı paradigma "hın maksadımıza yeterli bazı ana niteliklerini öne çıkarıp yönteme kuramsal zemin oluşturacağız. Önceki kitaba yaslanmakla birlikte, orada değinilmeyen çok sayı­ da konu ve şahıs ele alınıp onu tamamlayacaktır. Tamamlayıcılık, yöntemi yerleştirmededir. Yoksa bu -•

Yi

96

97

Bochenski, Çağd.ış Avrıığa Felsefesi, s. 121-122, 27. Bkz. Hilary Putnam, Reason, Trıııh and Hisıoıy, Cambridge: C.U.P, 1982, s. 60, 65. llu kavram ve tabirlerin kafa karıştırıcılığı aşikardır ve ileride geçtikleri yerlerde de böyledir bir ihtimal. Bundan dolayı, haşla önceki olmak üzere iki çalı~­ maınıza yapılabilecek en köklü eleştirileri bekliyoruz. Kavramların hatalı kullanıldığının ortaya çıkması kendi açımızdan da çok ehemmiyetli. Mitchell, "The Logic and Methods of Sociological lnquiry", s. 74. Freuncl, Beşeri Bilim Teorileri. s. 65-66.

Giriş

49

dile getirilen de, doğa ve insan bilimlerinde "sınırlamalar" bulunduğuydu. İki ayn sınıftılar ama işbirliği yapabilmeliydiler. Her birinin kendi mantığı vardı ve ayrıydı: Açıklama mantığı ve anlama mantığı. İnsan bilimlerinin bağımsızlığı, kendine özel "anlama mantığı" gerektirirdi. Bilim sadece açıklayıcı mantık kullanıp "geneller" ile ilgilenmez; anlama mantığıyla tekili ve ferdiyi yeniden inşa da bilimdir. İki halde de bilim; varlığın, dünyanın, gerçekliğin katıksız kopyası değil kavramlarla yeniden inşaıdır. Zaten, "genel bilgi"nin özünde bariz bir sınır mevcuttur: Gerçek tükenmez. Yoğunluğu ve yaygınlığı sonsuzdur. Bilim ise hem bilginin konusu, hem kendi kavramlar dizgesiyle sınırlanmıştır. Kavramları tam bütünlük oluşturamadığından, bilim, varlığı veya gerçeği kuşata­ maz, kopyası dahi sayılamaz. Gerçeği yakalamak üzere kavramlar oluşturur oluşturmaz, gerçeğin "yeniden-inşaı" yahut "ikincilinşaı" haline gelir. 98 Gerçeği araştırmalar sonsuz, kavramlarsa "sı­ nırlı" olduğu, onlardan da vazgeçemediği için hiç bir bilim; "gerçek" de sınırlanmıştır. Belki yine bundan dolayı; "bilimsel bilgi" iki yöne sahiptir: Doğa ile ilgili ve "genel yasa araştıran" yön; ve "tekilin araştınlması"na yönelik tarihsel yön. İkisi de meşrudur ve ikisi de üstünlük taslayamaz. İki alan ve iki yöntem, aynılaştırıla­ maz. Bilimin bir tipi diğeri üstüne yöntemsel empeıyalizm kuramaz. Bazı konular hem doğal araştırma hem de tarihi/beşeri araş­ tırma mevzuudur da. Her bilimin "sının" vardır; öbüıiinün sınırını zorlayamaz bile. Biri "nomotetik yapıda"dır; genel yasalar kurar. Diğeri "ideografik"tir; biricikler ve tekrarsızlarla ilgilenir. Genelleştirici bilimin sınırı tekil; tekilcinin genel'dir. Neticede denilen şu: "Doğa"yı -Kant gibi- "genel yasalar/kategorilerce belirlendikleri oranda nesnelerin varoluşu" diye tanımlarsak; kültür de, buna uygunlukla, "tekillik, biriciklik ve kendilerine özgülük açısından düşünceye konu oldukları ve zihne irca edildikleri oranda nesnelerin varoluşu" diye tanımlanmalı. Galiba bunlar "nesne"yi böyle, yani "içten-kurulan" gören Husserl aracılığıyla özetlenebilir: Ne doğabilim yöntemi ne de insanbilim yöntemi evrenselliğe yükseltilebilir; hiçbir metod nihai model olamaz. 99

91'! 99

Bu en belirgin tarzda Schutz"da göreceğiz ve kendi ar~ıınnamızda önemli olacak Bkz. Fritz Ringer, Wel:ıer"in Metodolojisi: Kii/Ciir ve Toplum Bilimlerinin Birleşi­ mi, çev. Mehmet Küçük, Ankara: Doğu Batı, 2003, s. 50-58; Freund, Beşeri Hilim Teorileri, s. 66-71, 89; MacRae, Weber, s. 63-65; Özlem, Kiiltiir Bilimleri, s. 26.

50

Anlayıcı Yaklaşım

ve Din Sosyolojisi İçin Bazı Uzanımlan

Fark şimdiye dek bellidir ve açıktır: İdealist anlayıcı yöntem, incelenen toplumsal fenomene dair -önce "bilim insanı" değil herhangi insanlıkla- "kendi anlayışı"ndan hareketi savunur. Savunma, süreç zaten böyle, ister istemez böyleliktendir. Bir toplumsal fenomen bize uzak kültüre aitse bile, insanın anlamasına uzak değildir. Mesela Weber, "insanlarda zihinsel benzeşim" ve "tarihte bütünlük" tasavvur eder. Bu demektir ki; insani fenomene bakan sosyolojik yöntemin temel taşları; "sempati", "empati" ve -belki hepsini kapsayan- "sezgi" veya "muhayyile"dir. 100 Katıksız açıklayıcı yöntemde yapıldığı gibi, bir genel kuramdan nerdeyse mekanikçe çıkarılan önsel hipotez, yardımcılıktan çok engelleyicidir. Anlamaya girişilen etkinliğin içine girmeye; anlamları onda etkin insanların onu nasıl anladıklarını bularak elde etmeye çalışır. Tüm olanakları seferber kılarak, duruma nüfuz, doğrudan anlaşı­ mı derinleştirme ve genişletme gayretindedir. Özellikle "dil", toplumsal fenomeni anlamada bir vazgeçilmezdir. 101 İdealist yaklaşım bunlar gibi ana tezlerini ortaya koydukça ve onaylattıkça, hiç beklemediği bir vaziyetle, "bilim sayılmama" tehlikesiyle karşılaştı ve egemen "bilimcilik" karşılaştırdı bununla. Madem ki, denildi, "insan davranışı düşünceye (zihne) dayalı niteliğiyle özgür ve ön-görülemez" iddiasındasınız; toplum incelemeleri bilim şerefine nail olamaz. Ve madem ki, deniyordu, "tekilin bilgisi subjektiftir ve tekilin öznelliğini ortaya koyar" savında­ sınız; öyleyse bilimsel araştırmaya elverişli değildir tekil. Bilim, kesinlik ve öngörüyle "bilim"dir ve "mekanik"tir: Değer ve anlam aramaz. Sizinkiyse teleolojiktir; değer ve anlam arayışındadır. Meydan okuyuşa dönüşen eleştirilere cevap vermek üzere, sosyolojinin iki metodolojik çerçeve kurduğu söylenebilir. Geniş ve yaygınındaki sosyologlar şunu göstermeye çalıştılar: Tek tek bireylerin kişisel ve öznel motivasyonları ne olursa olsun; insan davranışlarında tekdüzelikler, giderek de determinasyonlar bulmak öyleyse sosyal "bilim" yapmak olanaklıdır, çünkü açıklama mantığı fizik ve sosyal bilimlerde aynıdır. 102 Bu, aslında, eleştiriıoo

MacRae, WdJer, s. 72. "Elbette fiili uygulamada Weber kendi beşeri kapasiteleri ile sınırlıydı" denilir, ve sosyologun kendisine sürekli hatırlatması gereken budur. MacRae"nin Weber'i bir anlamda "varoluşçu" görme sebebi de bu: Müphemlik ve kararsızlık içerisindedir hep. 101 Krş. Mitchell, "The Logic and Methods of Sociological Inquiry", s. 77-78. "Dil'in önemi"ni sonralan işleyeceğiz. 102 Coser-Rosenberg, Sociological Theoıy, s. 188-189.

Giriş

51

Aksine, meydan okuyuşu kabullenmekte ve özgür değildir ve öngörülebilirdir. Bu yöntemsel paradigma bağlamında sıklıkla öncü sayılan Durkheim, bilindiği gibi, intihar oranlarının farklı grup yapıların­ daki dayanışma derecesiyle ilişki içerisinde değişkenlik gösterdiğini, bireyleri intihara sürüklediği sanılan öznel motivlerden bağımsız olduğunu söylüyordu. Onu takiben başkaları, doğum oranları, uyuşturucu bağımlılığı oranları, çocuk suçluluğu, din ve dindarlık gibi sayısız konuda öngörülebilir düzenlilikler göstermeye giriştiler. Bunlar bireysel motivasyona, bireyin öznelliğine ve öznel/bilinç yönelimine başvurmaksızın pekala incelenebilirdi. 103 Böyle araştırmaların temelindeki yöntem diğer ana ekolün muhalefetiyle karşılaştı ve meydan okuyuşa asıl yanıt ondan geldi bizce. Bu gelenek, "beşer eylemi"nin bireysel motivasyonlu veya iç-yönlendirimli yapısını incelemekten geri duran bir sosyal bilimin, kendine özgü en ehemmiyetli yöntemsel vasıtasından yoksun kalacağını ileri sürdü. Sosyolojik yöntemin asıl görevi, bireysel/toplumsal eylemleri yüzeyde göründüğü haliyle ve genele bağlayarak tespit değil, onların öznel anlamlarını bulmaktı. Doğa­ bilim yöntemleri ne kadar kırpılırsa kırpılsın, sosyal bilimlerin ana konusuna uygun düşmüyordular. İlkinde "insan bilgisi" dışsal, deneysel ve nicelikseldir. Berikinde insanın "iç deneyimi" veya "objektifleşen zihin hayatı" ile ilgilenilmelidir. Yani sezgiyle/içeriden anlaşılan "zihin ve zihin tezahürü yaşama dünyası" ve dışarıdan bilinen "nesne dünyası" ayırımına denk düşecek bir "doğa bilimleri" ve "insan bilimleri" ayrıştırması yaptılar. Daha doğrusu, antik ayrılık hikayesini sürdürdüler. Onlara göre, fızikbilimci tekrarlanır deneylerle ölçülebilen veriler arar. İstatistiksel düzenlilikler ve matematiksel "yasalar" da "genel bilgiler" alınır. Kısacası; fizik objeler dünyası gözlemle açıklanır iken; toplumsal dünya dahil içdeneyim dünyası bunlardan uzaktır ve "içe ulaşma" ("doğrudan sezgi") ile anlaşılır. Fiziksel, dışsal nesnelerle uğraşan bilimlerin doğal yöntemi "deney"; iç-deneyimle ve onun dışavurumuyla meşgul bilimlerin nomıal yöntemi "içe-bakış", "iç-görü", "seznin

cevabı değildi.

doğrulamaktaydı: İnsan davranışı

10-~

Coser-Rosenberg, Sociological Tlıeory, s. 188-189. Walsh, "Sociology and the Social World", s. 15-16. Durkheim bağlamında bkz. Alan Dawe, "Toplumsal Eylem Kuramları", çev. Füsun Akatlı-Arda Uykur, Tam Bottomore-Roben Nisbet, So.5rolojik Çözümlemenin Tarihi, der. Mete Tunçay ve Aydın Uğur, Ankara: Ayr.ıç, 1997, s. 378.

52

Anlayıcı Yaklaşım ve

Din Sosyolojisi İçin Bazı Uz,ınımlan

gi"dir. Şu halde ikincinin 'genel'i "ana fikir/idea" yahut "ideal tip"tir; ve dikkatli "içe bakış" hedefiyle elde edilir. Weber'in buna delalet cümlesi şuydu: "Gerçek nedensel iç-ilişkilere nüfuz için, gerçek-dışı nedensel ilişkiler inşa ederiz." Buradaki "nedensel" teriminin pozitivist yaklaşımdaki "genel nedensellik" ile mutlak ilgisi olmamalı. "Nedensel iç-ilişkiler" ifadesi bunu anlatır. "Gerçek dışı nedensel ilişkiler" tabiri ise, anlamaya mutlak nedensellikten değil, ilk anda 'neden' addettiğimiz faktörden başlamayı dile getirir. Deyim uygunsa, Kant-Weber nazarında, "kendinde-gerçek nedensel ilişki" yoktu zaten. Vardıysa, tespiti olanaksızdı. "İnsan bilinci" ve "fenomen" irtibatını adlandırmaydı o. "Maddi evren, sırf bilincin buyurmasıyla da olsa, yasal düzen içerisindedir." desek bile; Kam'a göre, "davranışlar alanında" insan "özgür"dü. Nerdeyse hiç "nedensellik"ten bahsedilemezdi burada. Belki bazen doğadan buraya taşıyorduk onu, ama burada dıştan dayatıcı bir "gerçek nedensellik" yoktu. Bunu yapmak "alan ihlali" idi. Weber'le sürdürürsek; sözgelimi bir insanın eylemini anlamaya çalı­ şıyoruz ve "sonuç" olarak karşımızda; 'neden'i aktörün içinde ararız. Yani nedensellik ilişkisi içseldir. Bu da, pozitivizmdeki "neden-sonuç" irtibatı gibi telakki edilemez. Bu 'neden', o "neden" değildir. 104 Araştırmacı, "toplum benliğinin başkasını tanıma biçimi" veya "zihinsel içe-dalış" diye tanımlanabilecek empatik ilksel yorumlarla (niyet atıflarıyla) "başka'nın iç deneyimi"ne ulaşır ve mümkünse soyutlamalarda bulunur. Fakat hatırlatmalı; açıkla­ ma 'daki gibi "parçalamak" yerine, "deneyimlenen bütün"e odaklanılır. Neticede, sosyal bilim yöntemleri ve tatbiki anlamaları niceliksel değil nitelikselliğe devam ederler. Pozitivist anlamda "empirik" veya "nedensel" tekrarlarla kanıtlanamayabilirler. Weber'de ve genel anlayıcı yaklaşımda karşımıza çıktığında, "causal factor" kavramını "yasaların determinasyonuna tabi kılınamayan niyetse), içsel faktörler" tanımlayış daha uygundur ve söylediklerimizi özetlemektedir. ıos Sıkıntı, Weber'in zihnine giremeyip, "neden" ve "nedensellik" terimlerini hep doğabilimsel yöntemdeki u» Gary G. Hamilton, "Tarihte Konfigürasyonlar: S. N. Eisenstadt'ın T;ırihsel Sosyolojisi", Theda Skocpol ed., Tarihsel Sosyoloji: Bloch'tan Wallersıein'e Göriiş­ ler ve Yöncenıler, çev. Ahmet Fethi, İstanbul: T.V.Y.Y., 1999, s. 124. 105 Gustafson, Theology and Eıhics, s. 9. Weber tenninolojisinin çalışmamız için önemli olan hu, ve "ideal tip", "anlamlı eylem", "toplumsal ilişki" ve "anlama" gihi diğer kavramları için hkz. Max Weher, Sosyoloji'nin Temel Kavramları, s. 11-55. Atıfta bulunduğumuz sayfalar, Weher'in müphemliğini gösterebilecektir.

53

Giriş

sosyolojideki anlamlarıyla karıştırmaktan "Weber pozitivizm ile idealizm arasında köprü kurmaya çabaladı." yargısı iyi anlaşılmalıdır. Onu sabit bir yere konumlamak belki güçse de, kendi tipleştirme yöntemiyle anlayarak, yakıştığı yere koymak mümkündür, ve bu da idealizm gözüküyor. Pozitivistliğini ve nedenselciliğini kanıtlamak daha müşkil­ dir. 107 Galiba sorun, "cause" ve "reason" farkı sosyal bilim felsefecilerince vuzuha kavuşturulmadıkça azalmayacak bile. 108 Bu meseleye "hareket" ve "eylem" ayırımını sergilerken geleceğiz. Aynı mesele son bölümdeki çalışmamızın da merkezindedir. Orada ele alınacak düşünürlerin hepsi insanı "özgür fail" görüp "sebepli" davrandıklarını söylerler ve anlayıcı paradigmaya katkıları en fazla bu açıdandır. Onlara göre, insanlar "nedenli" dış faktörleri denetleyemeyen "edilgenler" değildir. En fazla karşı çıktıkları husus, veya

doğabilimselimsi

çıkmakta. 1 o6

insanın şeyleştirilmesi, cisimleştirilmesi'dir. ıO