Ama Ben Ölmedim I. Dünya Savaşı'nda Türk Esirleri [2 ed.] 9754588112

119 84 8MB

Turkish Pages 410 [425] Year 2006

Report DMCA / Copyright

DOWNLOAD FILE

Polecaj historie

Ama Ben Ölmedim I. Dünya Savaşı'nda Türk Esirleri [2 ed.]
 9754588112

Table of contents :
Boş Sayfa
Boş Sayfa
Boş Sayfa
Boş Sayfa
Boş Sayfa
Boş Sayfa
Boş Sayfa
Boş Sayfa
Boş Sayfa
Boş Sayfa
Boş Sayfa

Citation preview

ana ben ölmedim I. DÜNYA SAVAŞI'NDA TÜRK ESİRLERİ

Cemalettin Taşkıran

Genel Yayın: 542

CEM ALLETTİN TAŞKI RAN ANA BEN ÖLM ED İM BİR İN C İ DÜNYA SAVAŞl’ NDA T Ü R K E S İR L E R

© TÜ R K İY E İŞ BANKASI KÜLTÜ R Y AYIN LA RI, 2 0 0 1

G Ö R SE L Y ÖN ETM EN

BİR O L BAYRAM

G R A FİK TA SARIM UYGULAM A

TÜ RKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI

I . BA SK I: E Y LÜ L 2 0 0 1 2 . BA SK I: IO O O A D ET , TE M M U Z 2 0 0 6

ISBN 9 7 5 -4 5 8 -8 1 1 -2

BASKI

YAYLACIK MATBAACILIK ( 0 2 1 2 ) 6 1 2 58 60 L İT R O S Y O LU FA T İH SANAYİ S İT E S İ N O : I 2 / 1 9 7 - 2 OO 3 T O P K A P I İST A N B U L

TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI M EŞELİK SO K A Ğ I 2/3 BEY O Ğ LU 3 4 4 3 O İSTA NBU L

Tel. (0212) 2 5 2 39 91 Fax. (0212) 252 39 95 www.iskulturyayinlari.com.tr

TÜRKİYE İŞ BANKASI Kültür Yayınları

ana ben ölmedim B İR İN C İ D ÜNYA SAVAŞI 'NDA T Ü R K E SİR L E R İ

Cemallettin Taşkıran

Tarih

İçindekiler

İKİNCİ BASKI İÇİN ÖNSÖZ .............................................................. ix İLK BASKININ ÖNSÖZÜ ....................................................................xi I.

BİRİN Cİ DÜNYA SAVAŞI Savaşın Başlaması ............................................................................. 6 Batı Cephesi .............................................................................. 7 Doğu Cephesi .......................................................................... 7 Osmanlı Devleti Savaşta .................................................................. 9 Birinci Dünya Savaşı’nda Türklerin Savaştığı Cepheler..............15 Çanakkale Cephesi ...................................................................... 17 Kafkas (Doğu) Cephesi ............................................................... 23 Sina-Filistin ve Suriye Cephesi .................................................... 30 I. Kanal Seferi ...................................................................... 30 II. Kanal Seferi ..................................................................... 33 İngiliz Genel Karşı Taarruzu .............................................. 35 Irak Cephesi ...................................................................................41 Avrupa Cepheleri .......................................................................... 44 Galiçya ......................................................................................38 Romanya .................................................................................. 39 Makedonya .............................................................................. 41 Diğer Cepheler .............................................................................. 51 Hicaz-Asir-Yemen Cephesi ................................................. 53 Libya Cephesi ...................................................................... 54 İran Cephesi .........................................................................54

II. BİRİN Cİ DÜNYA SAVAŞI’NDA TÜ R K ESİRLERİ ..... 55 Esirlerimizin Sayısı ....................................................................... 57 Esirlerimizin Esir Kamplarına götürülmeleri ........................... 69

III. İNGİLİZLERE ESİR DÜŞEN TÜ R K LER ................................ 75 Kızılhaç’ın Esirlerle ilgili faaliyetleri ........................................... 77 Hindistan ve Burma’daki İngiliz Esir Kampları ....................... 78 Sumerpur Kampı .................................................................. 89 Belgaum Kampı .................................................................... 94 Bellary Kampı ........................................................................ 94 Bellary (Hindistan) Kampı layihası ................................. 103 Hindistan’daki Diğer Kampları ...................................... 138 Burma’daki Esir Kampları ............................................... 138 Burma-Thatmyo Esir Kampı ........................................... 140 Schvvebo Nekahet Kampı ................................................. 171 Meiktila Kampı ..................................................................172 Rangoon Karantina Kampı ............................................. 173 Mısır’daki İngiliz Kampları ............................................. 175 Heliopolis Kampı ...............................................................178 2 No’lu Abbasiye Hastanesi ............................................. 185 Maadi Kampı .................................................................... 188 Mısır Kızılay Hastanesi .................................................... 194 Kahire Kalesi Kampı ........................................................ 197 Ras-El-Tin Kampı .............................................................. 202 Şeydi Beşir Kampı .............................................................. 206 Bilbeis Kampı .................................................................... 212 Mısır Esir Kamplarında Pellagra Hastalığı .................... 214 Mısır Esir Kamplarındaki Türk Esirlerin İngilizlerce Kasten Kör Edildikleri Meselesi.................................................... 215 Kıbrıs Adası’ndaki İngiliz Esir Kampları...................................222 Malta Adası’ndaki İngiliz Esir Kampları ............................... 237 Türk Esirlerden İngiliz Esir. Kamplarında Şehit Olanların Listesi ............................................................... 247 Man Adası’ndaki İngiliz Esir Kampları .................................. 249 Yunanistan’da Selanik Esir Kampı ..............................................251 Irak’taki İngiliz Esir Kampları .................................................. 252 IV. FR ANSIZLAR A ESİR DÜŞEN TÜRKLER .......................... 255 Beziers Merkez Deposu .................................................... 258

Boujan Çalışma Kampı ..................................................... Pradelaine Çalışma Kampı .............................................. Mas du Ministre Kampı ................................................... Motte Çalışma Kampı ...................................................... Korsika Adasında Bulunan Fransız Esir Kampları........ Bastia Subay Merkezi ....................................................... Borgo Çalışma Kampı ...................................................... Ortale Çalışma Kampı ...................................................... Casabianda Merkez Deposu ........................................... Fransa’da Toplama Kamplarındaki Sivil Türk Esirleri ....................................................................... De Lounge, Pontamain ve La Chartrousc Kampları .................................................. Beziers (Bezye)-Pinyan Kampı .........................................

262 263 264 266 267 267 271 273 275 278 280 285

V. ROMANYA’DAKİ TÜRK ESİRLERİ .....................................287 Kızılay Arşivindeki Bilgiler ....................................................... 290 ABD Milli Arşivindeki Bilgiler ................................................. 290 Romanya Askeri Arşivindeki Bilgiler ........................................ 295 VI. İTALYA ve RUSYA’DAKİ TÜRK ESİRLERİ......................... 303 İtalya’daki Türk Esirleri ........................................................... 305 Rusya’daki Türk Esirleri ........................................................... 306 VII. YURDA DÖNÜŞ ve ŞEHİTLİKLER ...................... ............. 325 Esir Kamplarında Oluşturulan Şehitliklerimiz ...................... 327 Esirlerin Geri Dönüşleri.............................................................. 330 VIII. SO N U Ç .................................................................................... 347 EKLER I. Birinci Dünya Savaşı Sırasında Esir Edilerek Kıbrıs’a Aktarılan ve Magosa Esir Kamplarında Şehit Düşen Türk Askerlerinin Listesi .................................................................... 359 II. Türk Esirlerden İngiliz Esir Kamplarında Şehit Olanların Listesi .................................................................367

v ii

III. Burma-Thamtyo Esir Kampı Mezarlığında Yatan Şehitler ............................................................................. 378 N o tlar........................................................................................... 385 Kaynakça ...................................................................................... 405

vııı

İkinci Baskı İçin Önsöz

2 0 0 1 Yılının sonunda basılan Ana Ben Ö lm edim ’in; tarihle ilgili, özellikle de ders notu ve ders kitabı niteliğinde olmayan bu çalışmanın 4 0 0 0 adet satıştan sonra tekrar basılması be­ nim için birkaç açıdan çok sevindirici. Birincisi, esirler gibi belli bir alana yönelik çalışmanın bu derece ilgi görmesi, toplumumuzun bazı milli ve insanı değer­ lere hâlâ sahip olduğunu gösteriyor. İkincisi bu ilgi, insanımızın tarihine ve geçmişine ilgi duy­ duğunu işaret ediyor. Böyle düşünüyor ve bundan da büyük memnuniyet duyuyorum. Üçüncüsü, ülkemiz gibi okuma alışkanlığının çok da yay­ gın olmadığı bir yerde tarihin belli bir kesimine odaklanan bu çalışmanın gördüğü ilgi, okuyucu niteliğinin de değişmeye başladığının bir göstergesi sayılsa gerek. Bu baskıda bazı küçük değişiklikler yapma fırsatı oldu. Öncelikle kitabın şekli değişti. Ayrıca, çalışma alanımızla ilgili yeni bilgi ve fotoğrafların bir kısmı kitabın ilk baskısından sonra ulaştı. Bu bilgi ve fotoğraflardan çalışmanın muhtevası­ na katkı sağlayacağını düşündüklerimizi yeni baskıya dahil ettik. Selanik ve M an adasındaki esirlerle Japon yarbay Tsomora ile ilgili bölümlerde bu ilaveler görülebilir. Ayrıca met­ nin bütünlüğünü bozmadan bazı dipnotlarda da ilave düzelt­ meler yaptık. Burada, kitabın ilk baskısı sonrasında övgü, takdir, eleştiri getirerek çalışmamızla ilgilenen ve Erzurum’dan Edirne’ye ka­ dar telefonlarla, mektuplarla ve gazete yazıları ile ilgi ve duy­ gularını ortaya koyan herkese çok teşekkür ederim. Ayrıca ki­

tabın ikinci baskısını yapmaya karar veren Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlarına da teşekkür ederim. P r o f. D r . C e m a le ttİ n T a ş k ir a n A n k a ra , 30 M a r t z o o 6

İlk Baskının Önsözü

12. Türk Tarih Kongresi’ne verdiğim tebliğde, Birmanya’da bulunan Türk esir kamplarından birini ele almıştım. Çalışma­ lar ilerleyince, Birinci Dünya Savaşı’ndaki Türk esirlerinin bi­ raz ihmal edilmiş bir konu olduğunu gördüm. Daha çok anılar karşımıza çıktı. Oldukça etkili ve ilgi çe­ kici bulduğumuz anılar, bizi bu konuyu ayrıntılı olarak araş­ tırmaya yöneltti. Ne yazık ki birkaç yüksek lisans tezi ve bir­ kaç doktora çalışmasının dışında bilimsel çalışma hemen he­ men yapılmamış. Hemen hemen diyoruz, çünkü yapılan bi­ limsel çalışmaların bir kısmı doğrudan esirlerle ilgili değildi. Daha çok esirlerin mektuplarını ve bu mektuplardaki duygu, düşünce ve ifadeleri inceleyen çalışmalar vardı. Bu tezlerden yeri geldiğinde söz edeceğiz. Batı ülkelerinde bu tür çalışmaların yapılıp yapılmadığını araştırdık. Özellikle İkinci Dünya Savaşı esirleriyle ilgili çok sayıda bilimsel çalışmanın yanı sıra, Birinci Dünya Savaşı esir­ leriyle ilgili çalışmalar da yapıldığını saptadık. Hemen belirt­ meliyiz ki, bunlar daha çok, çalışma yapılan ülkenin esirleriy­ le ilgiliydi. Ne yazık ki, o çalışmalarda da Türk esirleriyle ilgi­ li çok az bilgi var. Dikkatimizi çeken bir başka nokta da ya­ yımlanmış anılar oldu. Bunların daha çok Rusya’da esir olan subaylar tarafından yazılmış olduğunu gördük. Rusya dışında esir olanların -birk aç tefrika dışında- anılarının yayımlanma­ mış olduğunu da saptadık. Çalışmalarımız ilerledikçe, Birinci Dünya Savaşı’nda esa­ rete düşen subay ve sivillerimizin sayısının bile tam olarak bi­ linmediğini fark ettik. Biz de bütün araştırmalarımıza rağmen

belirleyemedik. Ne resmi kayıtlarda, ne anılarda, ne de rapor­ larda kesin bir rakam veriliyor. Verilen rakamlar da birbirini tutmuyor. Genellikle yuvarlak rakamlardan söz ediliyor, daha çok da “yüz bin dolayında esir” deniliyor. Çalışmalarımız sı­ rasında, bu sayının yaklaşık olarak iki katından fazla olduğu anlaşıldı. Bütün bu saydıklarımız bizi Birinci Dünya Savaşı’ndaki esirlerimizin durumlarını araştırmaya yöneltti. 1998 yılı ba­ şında konumuzla ilgili verileri tespit etmeye, onlara ulaşmaya başladık. Bu çalışma 2 0 0 0 Kasım’ına kadar devam etti. Yak­ laşık üç yıllık çalışmalar sonunda esirlerimiz hakkında -tam doyurucu olmasa d a - şimdiye kadar bilinenlerden çok fazla bilgilere ulaştık ve bunları bir araya getirdik. Ç alışm am ızın arşiv ağırlıklı olm asına özen gösterdik. A ncak, ne yazık ki İngiltere’deki Public Record O ffice bel­ gelerinde çok ayrıntılı bir çalışma yapma zamanımız olm a­ dı. Burada hemen şunu belirtmeliyiz ki, Public Record O ffice’te yapılacak geniş çalışm a, bu kitapta eksik bırakm ak zorunda kaldığımız, ulaşamadığımız kısımları tam am laya­ caktır. Fransa Dışişleri Bakanlığı arşivindeki bazı belgeleri de kullandık. Ancak Archive N ationale’de konumuzla ilgili fazla bir şey bulamadığımızı da belirtmeliyiz. Rom en dost­ larımızın yardımıyla, Rom anya askeri arşivinde doyurucu ve ayrıntılı bir çalışm a yaptık. R om anya’daki esirlerimizin ilk kez bir çalışmaya konu alındığını sanıyoruz. A BD ’deki milli arşivden ve Dışişleri Bakanlığı arşivinden de doyurucu belgeler aldık. Bunlar, çalışmamızın önemli bir eksikliğini giderdi. Ancak şunu hemen söylemeliyiz ki, en çok yardımlarını gördüğümüz ve çalışmamızın ana gövdesini oluşturan belge­ lere ulaştığımız yabancı arşiv, İsviçre Kızılhaç Cemiyeti arşivi oldu. Özellikle esir kamplarıyla ilgili raporlarda oldukça ay­ rıntılı ve doyurucu bilgilere ulaştık. Bir araştırmacı için büyük önem taşıyan inceleme, fotokopi verme, fotoğraf çoğaltma gi­ bi konularda çok çok büyük kolaylıklarını gördük. Kendileri­ ne teşekkür borçluyuz.

Türkiye’deki arşiv çalışmamız, geniş ölçüde Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı arşivinde yapıldı. Bu arşivde de Birinci Dünya Savaşı’ndaki esirlerimizle ilgili çok önemli belge ve bilgilere ulaştık. Tasnif edilmemiş olmasına rağmen, Kızılay arşivinden de çok yararlandık. Çalışmaları­ mıza yardım eden ve ulaştığımız belgelerin fotokopilerini ve­ ren Kızılay yetkililerine de şükran borçluyuz. Yurtiçinde çalış­ tığımız son iki arşiv ise İstanbul Başbakanlık Osmanlı Arşivi ile Ankara Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi oldu. Bu iki arşiv­ den, az sayıda olmakla birlikte, önemli bilgi ve belgeler sağla­ dık. Arşiv çalışmalarından sonra bu konuda daha önce yayım­ lanmış veya hazırlanmış kitap ve tezlere, anılara yöneldik. Ba­ sılmamış olan, sözlü veya yazılı halde bulunan bazı anılara da ulaştık. Anlatılanları ve yazılanları bilimsel ve kronolojik bir süzgeçten geçirdik. Çalışmamız sırasında, gerek anıları gerek bilimsel çalışma­ sı olanlarla elden geldiğince yüz yüze görüşmeye çalıştık. Böylece, yazdıklarının veya anlattıklarının dışında ellerinde farklı şeyler olup olmadığını araştırdık ve olanları bu çalışmamızda değerlendirdik. Ulaştığımız bilgileri bir plan çerçevesinde, geniş olarak ak­ tarmaya çalıştık. Gerekli görmedikçe araya girmekten ve yo­ rum yapmaktan kaçındık. Çelişkileri, abartıları, yanlış yorum ve bilgileri ortaya koymak içn çaba harcadık. Ve aşağı yukarı üç yıllık bir araştırma, inceleme, yazma çalışması sonunda elimizdeki çalışma ortaya çıktı. Biliyor ve görüyoruz ki, bu çalışma, Birinci Dünya Savaşı’ndaki Türk esirleri hakkında her soruya yanıt verebilecek durumda değildir. Birçok eksikliği, belki yanlışlıkları vardır. Ama bütün eksiklik ve yanlışlıklarına rağmen, yine de çok önemli bir boşluğu dolduracağına inanıyoruz. Biz inanıyoruz ki, bugün bu topraklarda özgür ve bağım­ sız yaşıyor ve gururla, iftiharla bayrağımızı dalgalandırıyorsak bunda en büyük pay Cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarınındır. Ayrıca Birinci Dünya Savaşı’nda

on ayrı cephede savaşarak şehit, esir ya da gazi olan erlerimi­ ze, subaylarımıza ve sivillerimize de borcumuz olsa gerektir... İşte bu çalışma, esirlerimize ve şehitlerimize olan borcu­ muzun ödenmesinin ilk adımlarından biridir. Umuyor ve bek­ liyoruz ki, daha doyurucu, daha kesin ve daha ayrıntılı olarak atılacak yeni adımlar, bu ilk adımları izlesin. C e m a l e t t İ n T a ş k ir a n

X IV

I Birinci Dünya Savaşı

H alep'de A kyol Fukani M ahallesi’nde cam ii şerif itisalinde, Binbaşı Nazım E fendi’nin kerim eleri H am ide ve M ahide H a­ nımlara, Sevgili zevcem ve kerim elerim hanım lar

Endişem ve iştigalat-ı zihniyem daim a sizsiniz ve ne halde olduğunuzdur. Paranız var mıdır, maaşınız nasıldır? İdareniz ne yoldadır? M ektebe ve nam aza devamınızı terk etmeyiniz. D uadan geri kalmayınız. Allah cümlemizin hamisidir. İnşal­ lah görüşürüz. Bana m ektup yazınız. Ve Osmanlı Hilâl-i Ahm er’i vasıtasıyla gönderiniz. (Hindistan’da Bellari’de Osmanlı Üsera Karargâhı’nda 5401 numaralı Binbaşı Nazım Efend i’ye) adresindeyim. B aki gözlerinizden öper, sizi A llah’ın avn-i inayetine terk ed e­ rim. Yavrularım, N usret E fendi’ye m ektup yazınız. Ya Halep ’e gelsin veyahut sizi Istanbl’a götürsün. Buralarını iyi dü­ şünerek idare ve masrafınızı nazar-ı d ikkate alarak münasibi­ ni yapınız. Çünkü şimdilik benim vazifem duadır. Pederiniz Hindistan’da Bellari’de Osmanlı Karargâhı’nda 5401 numaralı Binbaşı Nazım Efendi tarafından

2

Birinci Dünya Savaşı’ndaki Türk esirlerinin durumunu daha iyi anlamak için bu savaşın nasıl, kimlerle, nerelerde geçtiğini ve Osmanlı Devleti’nin bu savaşta çarpıştığı cepheleri ana hatlarıyla hatırlamamız yerinde olacaktır. Birinci Dünya Savaşı, İttifak devletleri diye adlandırılan Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı İmparatorluğu ve Bulgaristan ile İtilaf devletleri diye anılan Fransa, İngiltere, Rusya, Sırbistan, Belçika, Lüksemburg, Karadağ, Japonya, İtalya, Portekiz, Romanya, ABD, Yunanistan ve Brezilya ara­ sında oldu. 1 8 7 0 ’ten sonra Avrupa’da kara devletlerinin en güçlüsü haline gelen Almanya, sanayi alanında büyük bir hızla gelişti, deniz kuvvetlerini artırdı ve sömürge siyaseti izlemeye başla­ dı. Doğu ve Batı Avrupa arasında, istila yolları üzerinde bu­ lunduğundan ve gelecekte iki cepheli bir savaşa girmek iste­ mediğinden, Başbakan Bismarck zamanında Rusya ile anlaş­ maya önem verdi. 1881 yılında Almanya, Rusya ve Avusturya-M acaristan imparatorları arasında bir tarafsızlık antlaş­ ması yapıldı. Fransa’nın Rusya’ya yaklaşmasını hoş görme­ yen Almanya, 1881 yılında Rusya ile gizli bir protokol imza­ layarak, Boğazlar meselesinde Rusya’yı destekleyeceğini vaat etti. Böylece Bismarck, Fransa’yı siyasi alanda yalnız bıraka­ rak Almanya’nın gelecekte iki cepheli bir savaşa girmesini önlemeye çalışıyordu. Bismarck başbakanlıktan çekilince Rusya ile yapılan antlaşma yenilenmedi. Osmanlı İmparatorluğu’na yaklaşan Almanya ile İngiltere’nin bozulan ilişkileri gerginleşti. Sömürge siyaseti güden Almanya’dan uzaklaşan 3

İngiltere, Japonya’ya yaklaşmaya başladı. Fransa bu sırada silahlı kuvvetlerini güçlendirmeye başlamış ve Rusya ile ikili bir ittifak yapmıştı. İngiltere 1 9 0 2 ’de Japonya, 1 9 0 4 ’te Fran­ sa ile dostluk antlaşmaları yaptı. 1 9 0 4 -1 9 0 5 Rus-Japon sava­ şında yenik düşen Rusya, İngiltere ile de anlaşmak ihtiyacını duydu. 1 9 0 7 ’de İran’ın nüfuz bölgelerine ayrılması ve Afga­ nistan’ın İngiliz nüfuzuna bırakılması sonunda Fransa, İngil­ tere ve Rusya arasında bir üçlü antlaşma doğmuş oldu. G it­ tikçe artan siyasi gerginlik Birinci Dünya Savaşı’na kadar Av­ rupa’da sürekli bir silahlanma yarışı yarattı. Kara kuvvetleri bakımından Almanya, deniz kuvvetleri bakımından İngiltere güçlü durumdaydı. Ayrıca Almanya “Germen” siyaseti güdü­ yor, Rusya ise Slav birliğini kurmaya çalışıyordu. İngilizler Anglosaksonların üstünlüğünü iddia ederken, Fransa’da Al­ manya’dan öç alma düşüncesi yaygınlaşıyordu. Almanya gibi İtalya da kendi birliğini kurduktan sonra sömürge siyasetine yönelmiş, eski düşmanı Avusturya ile birleşerek sömürgeci devletlerle rekabete başlamıştı. Avrupa’daki siyasi ve iktisadi gelişmeler yüzünden blokla­ şan iki grup uzlaşmaz bir duruma girdi ve sürekli olarak si­ lahlandı. Bu arada Rusya, Balkanlar’a ve İstanbul’a sarkmak istiyordu. Avusturya Balkanlar, Almanya Bağdat yönünde nüfuz siyasetlerini geliştirmeye çalışıyordu. İngiltere ise Al­ manya’nın deniz gücünü yıkmak, rekabetle başa çıkamadığı sanayi üstünlüğünü ve iktisadi durumunu savaşla geriletmek istiyordu. Bu sebeple İtalya’yı elden kaçırmak istemeyen İtilaf devletleri, İtalyanların Trablusgarp’a taarruzuna göz yumdu. Rusya’nın kışkırtmasıyla 1 9 1 2 ’de patlayan Balkan Savaşı, İti­ laf devletleri grubunu sevindirdi; çünkü böylece Almanya ile Avusturya’nın Balkanlar’a doğru yayılışı önlenmiş olacaktı. İngiltere Hindistan yolu üzerindeki Osmanlı İmparatorluğu topraklarını kontrolü altına almak, denizler ve ticaret yolları üzerindeki egemenliğini sürdürmek; Fransa Alsace-Lorraine’i Almanlardan geri almak ve Osmanlı Devleti’nin güneydeki topraklarından Suriye ve Kilikya’yı (Çukurova) ele geçirmek; İtalya Güney Tirol’ü ve Trieste’yi nüfuzu altına almak, işgal

4

ettiği Trablusgarp ve Bingazi ile Oniki Ada’da köklü olarak yerleştikten sonra Ege Bölgesi’nde ve Antalya üzerinde siyasi ve iktisadi isteklerini gerçekleştirmek amacındaydı. Almanya ise Berlin-İstanbul-Bağdat demiryolu hattı ile Türkiye’den ya­ rarlanmak ve yeni sömürgeler ele geçirerek iktisadi alanda güçlenmek isteğindeydi. Öte yandan Avusturya Balkanlar’a yayılmak, Sırbistan ise kendi bölgesinde genişlemek istiyor­ du. Yunanistan, Balkan Savaşı’nda M akedonya’nın en zengin kesimleriyle Epir bölgesini ve Ege’deki Osmanlı adalarını ele geçirmiş olmakla yetinmeyerek, Yunan megali idea’sının sı­ nırlarını İstanbul ve Batı Anadolu’ya kadar uzatabilmek için İtilaf devletlerine yanaşmaktaydı. “Büyük Bulgaristan” proje­ sini gerçekleştirmek isteyen Bulgaristan ise, Rusya’ya ve İtilaf devletlerine yaklaşan diğer Balkan devletlerinin aksine, üçlü ittifaka girmeyi kendi çıkarına uygun bulmuştu. Böylece sa­ vaşa elverişli ortam yaratıldığı bir sırada, ilk bakışta önemsiz gibi görünen bir kıvılcım, önce Avusturya ile Sırbistan arasın­ da çıktı.

5

Savaşın Başlaması

Avusturya-M acaristan Veliahtı Arşidük Franz Ferdinand’ın Saraybosna’da öldürülmesi, 28 H aziran 1 9 1 4 ’te savaşın başlam asına sebep oldu. Avusturya bu suikastten Sırbis­ tan ’ı sorumlu tuttu ve 2 3 Temmuz’da bir ültimatom vere­ rek kabul edilmesi çok güç bazı şartların hemen yerine ge­ tirilmesini istedi. Sırbistan hemen hemen bütün isteklere boyun eğdiğini bildirdiği halde, Viyana hükümeti işi daha ileri götürerek Sırbistan ile ilişkilerini kesti, çok geçmeden de (28 Temmuz’da) Sırbistan’a savaş ilan etti. Savaş kısa zamanda yayıldı. Önceleri Almanlar savaşın Avusturya ile Sırbistan arasında sınırlandırılması tezini ortaya attılarsa da, diğer devletler açıkça A vusturya-M acaristan lehine olan bu görüşü kabul etmediler; ara bulma girişimleri de sonuç vermedi. Rusya ile Avusturya’nın seferberlik ilanın­ dan sonra Almanya 1 Ağustos’ta Rusya’ya, 3 Ağustos’ta Fransa’ya savaş açtı. Alman, birliklerinin Belçika’yı işgali üzerine 4 Ağustos 1 9 1 4 ’te İngiltere Alm anya’ya savaş ilan etti. 1914 yılında bir yandan Almanya ile Avusturya-Macaristan; diğer yandan Sırbistan, Karadağ, Rusya, Fransa, Belçi­ ka ve İngiltere savaş halindeydiler. Bu sonunculara 23 Ağus­ tos 1 9 1 4 ’te -daha sonra İngiltere’nin müttefiki olup Alman­ ya’nın Uzakdoğu’daki yerlerini ele geçirmek istey en -Jap o n ­ ya da katıldı. Ağustosun ilk günlerinde İtalya ve Rom an­ ya’nın tarafsızlıklarını açıklamaları merkezi im paratorlukla­ rı hayal kırıklığına düşürdü, ama bu arada Almanya, Türki­ ye’nin ittifakını sağlamayı başardı. 6

İttifak devletlerinde savaş planlan ve stratejik teşebbüs Alman başkum andanlığının elindeydi; oysa Alm anya’nın karşısındaki devletlerde ortak bir savaş yönetimi ve kumanda yoktu. M oltke’nin, selefi Schlieffen’den devraldığı planda, Prittvittz’in zayıf birliklerine vc Avusturya-Macaristan kuv­ vetlerine Rusları mevzilerinde tutmak görevi verilmekte, bu sırada Fransa’ya karşı taarruz öngörülmekteydi. Fransız pla­ nında ise istihkâmlarının iki yanında Lorraine’e bir saldırı düşünülüyordu. Ruslara gelince, onların mümkün olduğu anda, kuvvetlerinin büyük bölümüyle Doğu Prusya’ya saldı­ rıya geçecekleri açıkça bilinmekteydi.

Batı Cephesi Bu cephede Alman sağ kanadı, Liege’i almayı ve Belçikalıları Anvers’e doğru itmeyi başardı. Ama bu toprakları elinde tut­ mak için ekim ayına kadar iki kolorduyu burada bırakmak zorunda kaldı. Asıl harekâta Lorraine’de girişildi. Fransızlar bu bölgede M orhange’i ele geçirmeyi başaramadılar, ama Nancy ve Charmes’da direndiler. 23 Ağustos’tan sonra Sambre nehrinin güneyinde General Bülovv’un saldırısına uğraya­ rak yenilen Fransız generali Lanrezac, von Kluc kolordusu­ nun M ons’ta İngilizlerin karşısında bulunduğunu öğrenince muharebeyi yarıda bırakm ak zorunda kaldı. Bu yüzden Fransız ordularının toplu olarak geri çekilmesine yol açtı. Bu sırada M oltke duruma hâkim olduğunu sanıyordu, fakat Fransız Mareşal Joffre inisiyatifi yavaş yavaş ele aldı, Alman ilerleyişini M arne nehri üzerinde durdurdu; Almanları yeni­ den Aisne ve Vesle nehirleri gerisine püskürttü.

Doğu Cephesi Galiçya’da Ruslar, AvusturyalIların saldırısı karşısında zor duruma düşmüşlerdi; buna karşılık Doğu Prusya’da Samsanov ve Rennenkampf kumandasındaki Rus ordularının ileri harekâtı Prittwittz’i geri çekilmek zorunda bıraktı. Belçi­

7

ka’dan iki Alman kolordusu getirilerek bu kesim güçlendiril­ di; fakat 22 Ağustos’tan sonra Prittwittz’in yerini alan Gene­ ral Hindenburg, Samsanov kumandasındaki Rus ordusunu Tannenberg’te imha etti ve Rennenkampf’ı da Doğu Prus­ ya’dan attı. Bu başarıya rağmen Galiçya’daki Rus ordusu ilerlemeler kaydetti. Bu arada batı cephesinde, M arne’deki başarısızlıktan son­ ra 15 Eylül’de M oltke’nin yerine geçen Falkenhayn Alman kuvvetlerinin bütün ağırlığını önce batıda kullanmaya karar verdi. İki taraf da birbirinin kuzey kanadında harekâta geçtier. Ne Picardie ne de Artois’da bir başarı elde edildi. Bundan sonra denize doğru bir yarış başladı. Flandres bölgesinde kanlı çarpışmalar oldu. General Foch Fransız, İngiliz ve Anvers’den çekilen Belçika kuvvetlerinin harekâtını yönetmekle görevlendirildi. 19 1 4 yılı sonunda M oltke’nin planı gerçekleştirilemedi, ama Alman topraklarına da düşman giremedi. Sırbistan’ı alt edemeyen Avusturya’nın durumu ise farklıydı. Sırp ordusu AvusturyalIları Bosna, Tserve Rudnik’te yendikten sonra işgal edilen topraklarını, 13 Aralık’ta da Belgrad’ı kurtardı. Alman donanması İngiliz donanmasıyla karşılaşmak cesaretini gös­ teremedi. Almanya, Pasifik’teki sömürgelerini Japonlara kar­ şı savunamadı. Fransa, Alman istilasını durdurmayı başardı; fakat topraklarının bir kısmının işgal edilmesi ve sonu belir­ siz bir savaşın eşiğinde memleketin her alanında sonsuz çaba­ lar harcamasını gerektiren şartlar, ülkenin ekonomik ve insan potansiyelini azalttı.

Osmanlı Devleti Savaşta

Birinci Dünya Savaşı öncesinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun milli hedefleriyle Alman politik askeri hedefleri arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun coğrafi durumundan doğan bir uyuşma vardı. İki yüz yıldır sürekli olarak toprak kaybeden Osmanlı İmparatorluğu buna artık bir son vermek, Boğa/lan ve Doğu Anadolu’yu elinde bulundurmak, Arap Yarımadası ve Süveyş Kanalı’ndaki kontrolünü kuvvetlendirmek, İslam âlemindeki liderliğini sürdürmek, İran, Azerbaycan ve Tür­ kistan’daki Türkleri kendi önderliğinde birleştirmek, böylece imparatorluğa eski saygınlığını kazandırmak isterken, Alman İmparatorluğu da Osmanlılardan yararlanarak halkının çoğu Müslüman olan İngiliz sömürgelerini ayaklandırmak, Süveyş K analinı kapatarak İngilizlerin batı cephesini sömürge asker­ leriyle takviye etmesine engel olmak istiyordu. Ancak Osmanlılar, Almanların Avrupa’da kazanacakları zaferden ya­ rarlanarak milli hedeflerini elde edeceklerini, Almanlar ise Osmanlıların Doğu Anadolu ve M ısır’da girişecekleri askeri harekâtın başarısından yararlanarak Avrupa’da zaferi daha kolay kazanacaklarını hesap ediyorlardı. Aslında Osmanlı Devleti, Balkan Savaşı yenilgisinden sonra yoğun bir ittifak arayışı içindeydi. Avrupa’daki mevcut iki ittifak sisteminden hangisine katılmanın Türkiye için daha yararlı olacağı tartışılıyordu; devlet adamları değişik görüşle­ re sahipti. Bu nedenle İtilaf devletlerinden her birine ayrı ayrı başvuruldu, fakat olumsuz yanıt alındı. İtilaf devletlerini bir askeri ittifaka iten asıl neden, Almanya’nın gittikçe artan as­ keri gücünden duyulan korkuydu, ama Osmanlı İmparator­ luğu’nun parçalanmasından elde edilecek çıkarların da bu it9

tifakın oluşmasında önemli bir payı vardı. Bu nedenle İtilaf devletlerinin, paylaşmaya kararlı oldukları bir ülkeyi mütte­ fik olarak aralarına almaları beklenemezdi. Avusturya, Sırbistan ile yapacağı muhtemel bir savaşta kendisine yardımcı olacakları düşüncesiyle Bulgaristan ve Türkiye ile bir askeri ittifak yapılmasını istiyordu; fakat Al­ manya, Türkiye ile askeri ittifak konusunda duraksıyordu. Çünkü Türkiye’deki askeri heyetten aldığı raporlar, Türk or­ dusunun yakın bir gelecekte Alman askeri stratejisine yar­ dımcı olacak duruma gelip gelemeyeceği noktasında kuşku yaratıyordu. Savaş sırasında Türkiye’nin Almanya’ya yük ol­ masından korkuluyordu. Bütün bu düşüncelere rağmen, Saraybosna olayından sonra Avrupa’da genel savaş kaçınılmaz bir hal alınca, Al­ man devlet adamlarının Türkiye ile ittifakı daha ciddi bir şe­ kilde ele aldıkları görüldü. Resmi askeri ittifak önerisi ilk kez 2 2 Temmuz 1 9 1 4 ’te Harbiye Nazırı Enver Paşa tarafından İstanbul’daki Alman Büyükelçisi Wangenheim’a iletildi. Aynı tarihte Sadrazam Sa­ it Halim Paşa da Avusturya büyükelçisine ittifak teklif etti. Büyük bir gizlilik içinde sürdürülen görüşmelerden sonra, Türk-Alman askeri ittifakı 2 Ağustos 1 9 1 4 ’te imzalandı. Almanya 1 Ağustos günü saat 1 7 .0 0 ’de Rusya’ya savaş ilan etmişti; antlaşma 2 Ağustos’ta imzalanmış olduğu için, imzalanan ittifaka göre Türkiye antlaşmayı imzaladığı gün Almanya’nın yanında harbe girmeyi kabul etmiş oluyordu. Buna rağmen Osmanlı İmparatorluğu 3 Ağustos 1 9 1 4 ’te bir yandan seferberlik ilan ederken bir yandan da silahlı tarafsız­ lığını bildirdi. Osmanlı İmparatorluğu silahlı tarafsızlığını ilan etmişti, ama Alman Başkomutanlığı Türkiye’nin bir an önce harbe girmesinde ısrar ediyordu. Türkiye ise seferberliğini ve ordu­ sunun eksiklerini tamamlamadan, politik bakımdan Bulgaris­ tan’ın durumu aydınlığa kavuşmadan savaşa girme niyetinde değildi. Bu arada Akdeniz’de bulunan Goeben ve Breslau adlı iki Alman savaş gemisi, İngiliz donanmasının takibinden kaça­ 12

rak 10 Ağustos 1 9 1 4 ’te Çanakkale Boğazı’ndan içeri girdi. Gemiler Alman Deniz Bakanı Amiral Tirpit’ten bu yolda bir emir almışlardı. Bu, Türkiye için de sürpriz değildi. İngilte­ re’de yapımı tamamlanmış olan Sultan Osman ve yapılmakta olan Reşadiye dretnotlarının verilmemesi ihtimaline karşı (ki sonradan İngilizler bu parası ödenmiş gemileri vermediler), Avusturya donanması da kendi kıyılarını korumak için Adri­ yatik’ten ayrılmak istemediğinden, Akdeniz’deki iki Alman gemisinin Türk donanmasına katılmasıyla Karadeniz’de üs­ tünlüğün sağlanması düşünülmüştü. İtilaf devletleri bu gemilerin tarafsız Osmanlı Devleti’nin karasularından çıkarılmasını ya da enterne edilmesini istedi­ ler. Sonunda gemilerin Osmanlı Devleti tarafından 80 milyon marka satın alındığı, personelinin Türk mürettebatıyla değiş­ tirileceği ilan edilerek mesele kapatıldı. Yavuz ve Midilli adları verilerek Türk bayrağı çekilen ve mürettebatına Osmanlı üniforması giydirilen bu gemilerin Alman komutanı Amiral Souchon, aynı zamanda Türk do­ nanmasının birinci komutanlığına atandı. Osmanlı İmparatorluğu Eylül 1914 sonlarında seferberli­ ğini tamamlamış bulunuyordu, ama silah ve cephanesi eksik­ ti; araç gereç yokluğundan geri hizmet teşkillerinin büyük bir kısmı henüz kurulamamıştı. Türk-Alman askeri ittifakından sonra Türk Genelkurmayı’nca hazırlanmış olan çeşitli sefer planlarında genellikle Türk ordusunun büyük kısmının batıda ve Boğazlar bölgesin­ de toplanması, Boğazların güvenliği sağlandıktan ve Bulgaris­ tan ile Rom anya’nın tutumu aydınlığa kavuştuktan sonra Rusya’nın güney kesimine taarruz edilmesi öngörülüyordu. Türk ordusu bir kış muharebesine hazır olmadığından, ayrıca büyük kuvvetlerin Doğu Anadolu’da toplanması çok güç olduğundan, asıl kuvvetlerle Kafkasya’ya taarruz fikri benimsenmiyordu. M ısır’a taarruz, esaslı bir hazırlığı gerek­ tirdiğinden sonraya bırakılıyor ve Süveyş Kanalı’nın önemi­ nin bu bölgede muharebeyi göze almaya değer olup olmadı­ ğının düşünülmesi gerektiği ileri sürülüyordu.

13

Alman Genelkurmay Başkanlığı ise Türk ordusunun Kaf­ kasya ve M ısır’a taarruz ederek Rus ve İngiliz kuvvetlerini buralara bağlamasını, böylece Avrupa’daki doğu ve batı cep­ helerinin takviyesine engel olmasını istiyordu. Türk Genelkurmayı 1915 baharına kadar savaşa girme­ me zorunluluğu üzerinde önemle dururken, Alman Başko­ mutanlığı Türkiye’nin bir an önce savaşa girmesinde ısrar ediyordu. Daha harbin ilk ayında batıda ve doğudaki taarruzları durdurulan merkezi devletler, Türkiye’nin bir an önce harbe girmesi için baskı yapmaya başladılar. İtilaf devletleri ise, ta­ rafsızlığını sürdürmesi halinde Türkiye’ye garanti vermeye hazır olduklarını bildiriyorlardı. Bu arada Amiral Souchon da mürettebatın denize alışık olmadığını bahane ederek, Türk donanmasının tatbikat için Karadeniz’e çıkmasına izin verilmesini ısrarla istiyordu. Alman Başkom utanlığının baskısına dayanamayan ve Türkiye’nin geleceğini Alman ordularının Avrupa’daki ba­ şarısında gören Osmanlı Ordusu Başkom utan Vekili Enver Paşa istenen izni 2 6 Ekim ’de verdi. Yavuz (Goeben) ve M i­ dilli (Breslau) ile birlikte on bir parçadan oluşan Türk do­ nanması 2 7 Ekim sabahı Karadeniz’e açıldı; 2 9 Ekim saba­ hı Odesa, Sivastopol ve Novorosisk limanlarını bom bardı­ man etti ve birkaç Rus gemisini batırdı. Böylece Türkiye fiilen savaşa girmiş oldu. Türkiye her ne kadar bu olaya Rus donanmasının yol aç­ tığını, ilk saldırının Rus gemilerinden geldiğini iddia etmiş ve Rusların bu hatalarını tamir etmelerini istemişse de bunun bir yararı olmamış, 1 Kasım’da Ruslar Türkiye’nin doğu sı­ nırlarından taarruza geçmişler, İngilizler Akabe’yi bombardı­ man etmişler ve Urla iskelesindeki iki Türk gemisini batırmış­ lar, 3 Kasım günü de bir İngiliz-Fransız karma filosu Çanak­ kale Boğazı ağzındaki tabyaları kısa bir süre bombardıman etmişti. Bunun üzerine Osmanlı İmparatorluğu 11 Kasım 1 9 1 4 ’te İtilaf devletlerine resmen harp ilan ederek merkezi devletlerin yanında fiilen savaşa katılmıştı.

14

Birinci Dünya Savaşı’nda Türklerin Savaştığı Cepheler

Birinci Dünya Savaşı’nda Türk ordusu on cephede savaşmıştır. Bu cepheler kısaca şöyledir: Kafkas (Doğu) Cephesi: Karadeniz’den İran içlerine kadar u zanan, T ü rk lerle R usların çarpıştığı cephedir. Irak Cephesi: Basra Körfezi’ne asker çıkararak Irak’ı iş­ gale girişen İngiliz kuvvetleriy­ le çarpışan Türk kuvvetlerinin kurduğu cephedir. Sina-Filistin-Suriye Cephe­ si: Türklerin Süveyş Kanalı’na yaptıkları iki taarruzun başa­ rısızlığa uğraması üzerine İngilizlerin Filistin’i işgal amacıyla karşı taarruza geçm eleriyle meydana gelen cephedir. Çanakkale Cephesi: İngi­ liz ve Fransız donanm aları­ nın Çanakkale Boğazı’nı aç­ mak için 18 M a rt 1 9 1 5 ’te denizden yaptıkları saldırının b a ş a r ıs ız k a lm a sı ü zerin e Arıburnu ve Seddülbahir böl­ gelerine asker çıkarm alarıyla Çanakkale cephesinde kurulan cephedir. gönüllü bir bom bacı. 15

Avrupa Cepheleri (G aliçya, M aked on ya, R om anya): Tiirkler, müttefiklerine yardım amacıyla bu üç bölgede cere­ yan eden savaşlara birer kolorduyla katılmışlardır. Her bölge ayrı birer cephedir. Yemen ve Hicaz Cephesi: Arap Yanmadası’na egemen ol­ mak isteyen İngilizlere ve onların kışkırttığı asilere karşı sa­ vaşların verildiği cephedir. İran Cephesi: İran’da bölgesel olarak kurulan, daha çok gayrinizami harplerin cereyan ettiği cephedir. Libya Cephesi: Trablusgarp ve Bingazi’de İtalyan işgaline karşı açılan ve bölge halkının teşkilatlandırılması suretiyle kurulan cephedir.

Ç anakkale’de A rif Bey Çeşmesi’nden su aian Türk askerleri.

16

Çanakkale Cephesi

Avrupa’daki savaş 1 9 1 5 yılı başında mevzi harbine dönü­ şünce, İngilizler bütün kuvvetlerini batı cephesine yığmaktansa, Çanakkale ya da Balkanlar’da ikinci bir cephe aça­ rak savaşı hareket harbine çevirmeyi düşünmeye başladılar. Böylece Rusya’ya lojistik destek sağlanabileceği gibi Osmanlı başkentinin ele geçirilmesiyle Türkiye de Alman­ ya’dan ayrılmak zorunda bırakılmış olacaktı. Ayrıca karar­ sız durumdaki Bulgaristan’ın merkezi devletlere katılm ası­ nın önleneceği de düşünülüyordu.

Ç anakkale’de siperde düşman bekleyen Türk askerleri

17

İtilaf devletleri Çanakkale harekâtına on altı muhabere gemisi, altı muhrip, on dört mayın arama tarama gemisi ve bir uçak ana gemisi ayırmışlardı. Ayrıca dört hafif kruvazörle on altı muhribin, beş İngiliz, iki Fransız denizaltısının, altı de­ niz uçağı taşıyan uçak ana gemisinin de bu harekâta katılma­ sını kararlaştırmışlardı. Başlangıçta sadece susturulmuş bataryaların tahribi için iki deniz piyade taburunun harekâta katılm ası planlanmış­ ken, muharebenin giderek bir amfibi harekâta dönüşmesi üzerine İtilaf devletlerinin Çanakkale Cephesi’ne ayırdıkla­ rı kara kuvvetlerinin gücü, iki tümenli bir Anzak kolordu­ suyla iki İngiliz, bir Fransız tümenine yükseltilmişti. M uha­ rebelerin devamı sırasında İtilaf devletleri on piyade tüme­ niyle bir H int tugayını da bu cephede birbiri arkasından muharebeye soktu. M üttefik donanmasının büyük taarruzu 18 M art 1915 sabahı başladı. Bu taarruzun amacı, Çanakkale (Çimenlik) ve Kilitbahir tabyalarıyla mayın bölgesini savunan sabit ve sey­ yar bataryaları susturmak, mayınları tarayarak 800 metre ge­ nişliğinde serbest bir geçit açtıktan sonra M arm ara’ya gir­ mekti. Bu tarihte merkezde -Erenköy koyunda Nusret gemi­ sinin döktüğü, keşfedilemeyen 2 6 mayın dahil- 11 sıra halin­ de döşenmiş 4 03 mayın bulunuyordu. Muharebe 18 M art 1915 günü durgun bir deniz ve sakin bir havada başladı. M uharebe gemileri, yukarıda açıklanan plana uygun olarak boğaza giriyordu. 1 1 .1 5 ’te ilk mermileri­ ni attılar ve menzili müsait olan bataryalardan karşılık gör­ meye başladılar. İlk isabeti alan Gaulois gemisinin burnu su­ lara gömüldü. Ardından Fransızların Suffren gemisi birkaç isabet aldı. Bu isabetler geminin bir taretini mürettebatıyla tahrip etti; bir bacasını uçurdu. Cehennemi bir ateş muharebesi cereyan ediyordu. Özel­ likle Queen Elizabeth gemisinin 38 cm ’lik mermileri çok etki­ li oluyor, yangınlar çıkartıyordu. Muharebe bütün şiddetiyle devam ederken, saat 13.30 sı­ ralarında Erenköy önlerinde bir düşman muhribinin batmak­

18

ta olduğu görüldü. Saat 1 4 .0 0 ’te Fransız muharebe gemisi Bouvet, bordasında görülen yoğun bir dumandan sonra üç dakika içinde battı. Personelinin hemen tamamı gemiyle bir­ likte sulara gömüldü. Saat 1 6 .3 0 ’da Irresistable gemisinin is­ kele tarafından yattığı ve hareketsiz kaldığı görüldü, imdada koşan Ocean gemisi de kısa bir süre sonra aynı duruma düş­ tü. Bu iki gemiden birincisi önce ağır bir mermi yemiş, sonra mayına çarpmıştı. İkincisi de aynı şekilde mayına çarptı. Irresistable ve Ocean akşama doğru Kumkale önlerinde topçu ateşiyle batırıldı. Türk topçusunun isabetli atışları düşman gemilerinde bü­ yük tahribat yapmış ve mayınlar son darbeyi vurmuştu. Müttefik donanmasının boğazı terk etmesiyle, tarihin bu büyük “boğaz muharebesi” Türklerin kesin zaferiyle sonuç­ lanmış oldu. Yaklaşık yedi saat devam eden çok şiddetli ateş muhare­ besi sırasında, müttefik donanması Türk mevzilerine tonlarca mermi yağdırmıştı. Müttefikler, boğazı donanmayla zorlaya­ rak geçme umutlarını tamamen yitirmiş oldular. 18 M art yenilgisinden sonra müttefikler karaya asker çı­ kararak Gelibolu yarımadasını ele geçirmeye karar verdiler. Böylelikle tahkimatı arkadan vurarak aşabileceklerini umu­ yorlardı. Müttefik kara kuvvetleri yaklaşık 7 5 .0 0 0 subay ve erle 140 toptan oluşuyordu. Ayrıca M ısır’da bulunan bir Hint tu­ gayı da ihtiyat olarak tutuluyordu. Muharebelerin devamı sı­ rasında M üttefikler bu Hint tugayından başka on tümeni da­ ha Çanakkale Cephesi’ndeki savaşlara sokacaklardı. 18 M art yenilgisinden sonra Müttefik deniz kuvvetleri de takviye edilmiş; donanmanın mevcudu 19 muharebe gemisi, 11 hafif kruvazör, 2 7 muhrip, beş torpidobot, bir balon ge­ misi, bir uçak ana gemisi, 29 mayın arama tarama gemisi ve yardımcı gemilerle 95 parçayı bulmuştu. Ayrıca sekiz İngiliz, dört Fransız denizaltısı da bu bölgede görev almıştı. Ç ıkarm a 2 5 Nisan 1 9 1 5 sabahı başladı. M üttefikler, planları gereği, Saros Körfezi’nden Beşike limanına kadar

19

120 km’lik bir kıyı kesimi üzerinde faaliyet gösteriyorlardı. General Liman von Sanders, Saros Körfezi ve Anadolu kıyısı­ na daha çok önem verdiği için, Arıburnu ve Seddülbahir’den çıkarmanın başladığına dair haberler aldıktan sonra da ihti­ yatlarını kullanmakta duraksadı. Müttefiklerin aldatma ha­ reketleri başarılı olmuştu. Seddülbahir bölgesine çıkarma yapan 29. İngiliz Tümeni, 2 5 Nisan akşamına kadar 12 piyade taburunu kıyıya çıkar­ mayı başardı, fakat derinlikte ilerleyemedi. Arıburnu bölgesine çıkan Anzak kolordusunun karşısında bir piyade bölüğü bulunuyordu. Bu bölük kahramanca sa­ vunmaya geçti ve tamamen eridi. Tümen komutanı, Maydos’ta bulunan 27. Alayını, kıyıya çıkan düşmanı denize dök­ mekle görevlendirdi; fakat bıı alay uzunca bir yürüyüş yap­ mak zorundaydı. Ordu ihtiyatında bulunan 19. Tümenin ko­ mutanı Yarbay M ustafa Kemal (Atatürk) de kendi inisiyati­ fiyle 57. Piyade Alayı ve bir bataryayla duruma müdahale et­ ti, Kocaçimen tepesi üzerinden yaptığı bir karşı taarruzla düşmanı geri çekilmek zorunda bıraktı. 27. Alayın güneyden yaptığı taarruz başarılı oldu. Aynı gün öğleden sonra 19. Tü­ menin diğer iki alayının da ileri yanaştırılmasıyla, Seddülbahir’de olduğu gibi bu bölgede de düşmanın derinlikte ilerle­ mesi durduruldu. Bundan sonraki günlerde ve aylarda müttefikler, Çanakka­ le’deki Türk kuvvetlerini imha ederek boğazı açmak, Türkler de boğazı savunmak ve düşmanı denize dökmek amacıyla git­ tikçe artan bir gayretle savaştılar. Çok kanlı muharebeler cere­ yan etti. Bu muharebelerde müttefiklerin üstün kuvvetlerle yaptığı saldırılar Türk piyadesinin inatçı savunması karşısında kırıldı. Türklerin yaptığı karşı taarruzlarda düşmanın çok üs­ tün deniz topçusu karşısında ilerleme kaydedilemediği için, sa­ vaş kısa sürede bir mevzi harbine dönüştü. İki çıkarma grubu bütün çabalara rağmen birleşemedi. 1915 Ağustos’u başların­ da, yani ilk çıkarmadan üç ay sonra Anzak grubu hâlâ 3 km genişlik ve 1,5 km derinliği olan dar bir sahadaydı; Seddülba­ hir grubu da ancak 5 km kadar ilerleme sağlayabilmişti. Müt-

20

Ç anakkale’de cephe gerisinde istirahatteki bir birlik (en üstte). Türk esirleri, Anzak askerleri gözetiminde yol yapımında çalışıyorlar (üstte). Ç anakkale’de Türk esirleri (altta).

21

tefik kuvvetleri komutanı General Hamilton, bu sıkışık du­ rumdan kurtulmak ve harekâtı canlandırmak için emrine yeni verilen 9. İngiliz kolordusuyla 7-8 Ağustos 1 9 1 5 ’te Anzak grubunun kuzeyindeki Suvla limanına bir çıkarma yaptıysa da, Anafartalar Grup Komutanı Albay M ustafa Kemal (Ata­ türk) komutasındaki Türk birliklerinin 9 ve 10 Ağustos günle­ ri yaptığı karşı taarruzlar sonucu bu hareket de durduruldu. Bu başarısızlık yüzünden, müttefik kuvvetler komutanı General Hamilton 2 7 Ekim ’de görevinden alındı ve yerine General M unro atandı. Kasım ayında İngiliz Harbiye Nazırı Lord Kiçiner Çanakkale’ye geldi, cepheyi gezdi. Bu sırada Sır­ bistan yolu da açılmış olduğundan, Almanya’dan gönderile­ cek ağır silahlarla takviye edilecek Türk birliklerinin taarruz­ ları karşısında Çanakkale’de tutunmanın çok zor olacağı he­ sap edildiğinden, İngilizler Gelibolu yarımadasını boşaltmaya karar verdiler. Boşaltma işine 12 Aralık’ta başlandı. 2 0 Aralık 1 9 1 5 ’te Anafartalar ve Arıburnu bölgesi boşaltılmıştı. Türk birlikleri, boşaltmanın zamanında farkına varmadıkları, daha doğrusu müttefik birliklerinin geri çekileceğini hiç düşünme­ miş oldukları için başarılı bir müdahalede bulunamadılar. 9 O cak 1916 gecesi, Seddülbahir’deki son birliğin de geri çekilmesiyle, Çanakkale Cephesi’ndeki muharebeler Türklerin zaferiyle sona ermiş oldu.1 Çanakkale Savaşları’nda 5 7 .2 6 3 ’ü şehit, 1 1 .1 7 8 ’i kayıp, 9 7 .8 7 4 ’ü yaralı, 7 .0 8 4 ’ü hava değişimi ve 2 0 .2 9 7 ’si hastalık sonucu ölüm, 1 4 .0 0 0 ’i hastaneye götürülen olmak üzere top­ lam 2 0 7 .6 9 6 ’sı savaş dışı kalmış askeri zayiatımız vardır.2 1 0 .0 0 0 ’in üzerindeki kayıpların çok büyük bir çoğunluğunu İngilizler ve Fransızlar tarafından esir alınan Türkler oluştur­ maktadır.3 İngilizler Kabatepe, Suvla koyu ve Seddülbahir muharebelerinde aldıkları esirleri önce Limni adası M ondros limanına, oradan gemilerle M ısır’a götürmüşlerdir. Bunların büyük bir bölümü de M ısır’dan Kıbrıs adasındaki esir kamp­ larına götürülmüştür. Fransızlar ise Seddülbahir ve Kumkale’deki muharebelerde esir aldıkları Türk askerlerini önce M ondros limanına, sonra Korsika adasına, daha sonra da bir kısmını Fransa’ya götürmüşlerdir. 22

Kafkas (Doğu) Cephesi

Doğu Cephesi’nde harekât 1 Kasım 1914 günü Rus ordusu­ nun sınırı geçerek saldırmasıyla başladı. Bu cephede Türklerin 3. Ordusu vardı. 3. Ordu Komutanlığı’nın toplam gücü 1 8 9 .5 6 2 insan, 6 0 .8 7 7 hayvandı. 1 Kasım ’da sınırı geçerek Erzurum yönünde ilerleyen Rus kuvvetleri, 7 -1 2 Kasım 1 9 1 4 tarihlerinde cereyan eden Köprüköy ve 1 7 -2 0 Kasım günleri cereyan eden Azap mu­ harebelerini kaybederek geri çekilmek zorunda kaldılar. Fa­ kat ağır zayiat veren 3. Türk Ordusu, geri çekilen düşmanı takip edemedi; aksine, daha elverişli bir arazide toplanm ak, takviye kuvvetlerinin gelmesini beklemek ve yeni bir Rus taarruzunu karşılamaya hazır olm ak amacıyla 8-10 km ka­ dar geri çekildi. Avrupa’da savaşın mevzi harbine dönüşmesi ve Galiçya’da AvusturyalIların Ruslar karşısında zor durumda kal­ maları üzerine Türk Başkomutan Vekili Enver Paşa, mütte­ fiklerinin Avrupa’daki yükünü hafifletmek için Alman Baş­ kom utanlığının da etkisiyle Doğu Cephesi’nde Rus kuvvet­ lerinin imhasını hedef alan büyük ölçüde kuşatıcı bir taar­ ruza karar verdi ve bu amaçla 14 Aralık 1 9 1 4 ’te İstan­ bul’dan Köprüköy’e geldi; kış şartlarını göz önüne alarak taarruzun bahara bırakılmasını öneren 3. Ordu Komutanı Haşan İzzet Paşa’yı görevinden alarak 3. Ordu kom utanlı­ ğını kendi üstlendi. 2 2 Aralık 1 9 1 4 -1 5 O cak 1 9 1 5 tarihleri arasında cereyan eden Sarıkamış muharebelerinde Türk or­ dusunun uyguladığı plan, bir kolorduyla düşmanın cephede tespitini, iki kolorduyla kuzey kanadı kuşatarak düşman

23

Burına’daki esir kam pında bulunan M ehmet Ali Ağa'ya, K onya’dan Helvacı Hacı Rasim tarafından paket gönderildiğini bildiren, arkası Hilâl-i Ahmer Usera Komisyonu Riyaset-i Aliyesi’ne hitaben yazılmış kartpostal.

Mısır’da, Heliopolis esir kampında bulunan İsmail Ağa’ya, Konya merkez jandarmalarından Haşan tarafından 10 lira gönderildiğini bildiren kartpostal.

K afkasya’da Rusların elinde esir bulunan Konyalı İsa oğlu Veli’ye, Konya jandarma alay erkân bölüğünden Abdurrahman tarafından Kızılay aracılığıyla 500 kuruş gönderildiğini bildiren kartpostal.

24

cephesinin 3 0 -3 5 km gerisindeki Sarıkam ış’ın ele geçirilme­ siyle büyük düşman kuvvetlerinin imhasını öngörüyordu. Tamamen karlarla örtülü, 2 0 0 0 -3 0 0 0 metre yüksekliğinde dağlık ve yolsuz bir arazide, o günün koşulları altında kış donanımından yoksun yaya ve atlı birliklerle yapılan bu ha­ reket çok riskliydi. Nitekim Türk kuvvetlerinin büyük bir kısmı soğuktan donarak öldü. Sarıkam ış’a girebilen 3 0 0 ki­ şilik bir kuvvet de Ruslar tarafından geri atıldı. Böylece 3. Türk Ordusu tamamen elden çıktı. Bu savaşlarda Rusların zayiatı 3 2 .0 0 0 , Türklerinki ise 6 0 .0 0 0 kadardır. Ruslar, Türklerden 2 0 0 subay 7 .0 0 0 eri esir, 2 0 makineli tüfekle 30 topu ganim et o larak aldılar. Savaş sonunda esir sayısı 1 5 .0 0 0 ’i buluyordu. Böylece Doğu Anadolu’nun kapıları Rus ordularına açılmış oldu. 1915 Nisan’ının sonlarında Rus ordusu, Türk savunma mevziini iki yanından kuşatarak çökertmek ve Erzurum’u ele geçirmek amacıyla Tortum ve M alazgirt bölgelerinden Erzu­ rum yönünde taarruza geçti. Bu arada Van yöresindeki Ermeniler de ayaklanarak Türk ordusunu geriden vurmaya başladılar. Bu durumda Osmanlı İm paratorluğu, Ermeni azınlığını başka bölgelere göç ettirerek 3. Ordunun kalanını güvence altına almaya çalıştı. Kuzey kanatta cereyan eden Birinci (27 Nisan-12 Mayıs 1915) ve İkinci (10-12 Haziran 1915) Tortum muharebele­ rinde Türk ordusu başarılı bir savunma yaptı. Türklerin bu iki muharebede verdikleri toplam 3 .0 0 0 kişilik zayiata karşı­ lık, Ruslar 4 .5 0 0 kişi kaybetti. Ancak güneyde, Malazgirt bölgesindeki Rus taarruzları başarılı oldu. 11 M ayıs’ta M a­ lazgirt, 16 M ayıs’ta Van Rusların eline geçti. 1915 yılı sonun­ da 3. Türk Ordusu güneyde oldukça büyük bir araziyi kay­ bederek Van Gölü batısında (Ahlat) Azap-Tortum hattına çe­ kilmiş bulunuyordu. 1915 sonunda Rus ordusunun mevcudu 7 0 0 .0 0 0 kişiye çıkarıldı. 3. Türk Ordusu ise ancak 6 4 .0 0 0 kişilik kuvve­ tiyle 3 0 0 km ’lik bir cepheyi savunmak zorundaydı. T ü rkle­ rin de takviye alm asına fırsat vermeden Türk cephesini

25

26

yarm ak, Erzurum ’u ele geçirmek isteyen Ruslar, 11 O cak 1 9 1 6 ’da bu kez mevzinin orta kesiminden Köprüköy-Erzurum yönünde taarruza geçtiler. Uzun ve kanlı savaşlardan sonra Erzurum düştü (16 Şubat 1 9 1 6 ). Güney kesimde de M uş, Rusların eline geçti (17 Şubat 1 9 1 6 ). Türk ordusu Erzincan yönünde geri çekildi. 1 9 1 6 ve 1 9 1 7 yıllarında ce­ reyan eden savaşlar sonunda Ruslar, Doğu Anadolu’nun büyük bir kısmını işgal ettiler, Trabzon ve Erzincan’ı aldı­ lar. Tirebolu-Kem ah-K iğı-M uş-Bitlis hattına kadar ilerledi­ ler, fakat ağır zayiat verdiler. Rus ordusunun morali bozul­ du. Bu yılın sonlarında komünizm akım ı, K afkas Cephe­ sin d ek i Rus erleri arasında da yayılmaya başladı. M art 1 9 1 7 başlarındaki Sovyet devriminden sonra iktidara gelen Kerenski hükümeti müttefikleri yanında harbe devam et­ meye karar verdiyse de, artık Rus ordusunun savaşa de­ vam edecek hali kalm am ıştı. Ekim devriminden sonra Bolşeviklerin harpten çekilme kararı alması üzerine, 16 Aralık 1 9 1 7 ’de Ruslarla Erzincan mütarekesi yapıldı. 1 9 1 5 yılı Nisan ayından 1 9 1 7 M art-N isan aylarına kadar Doğu Cephesi’ndeki muharebelerde 4 0 .0 0 0 ’e yakın Türk askeri Ruslara esir düştü.4 Doğu Cephesi’nde verdiğimiz zayiat ve esir çok fazladır. 1 9 1 4 yılı Kasım ayında yapılan Köprüköy m uharebelerin­ de Türk ordusu 7 .0 0 0 zayiat vermiştir ki, bunun büyük bir çoğunluğu Ruslara esir düşen Türk askerleridir.5 Sarıkamış H arek âtı’nda 7 5 .0 0 0 zayiatımız vardır; bunun 1 5 .0 0 0 ’i esirdir.6 M alazg irt’teki m uharebelerde Temmuz 1 9 1 5 ’te 6 .0 0 0 esir verilmiştir.7 1 9 1 6 yılından sonraki m uharebeler­ de Ruslara yine çok sayıda esir verilmiştir. 1 9 1 6 yılı O cak ayında Erzurum’da Köprüköy muharebelerinde 5 .0 0 0 esir verilm iş,8 Ruslar Erzurum ’a girince 6 .5 0 0 Türk askerini esir alm ışlardır.9 Temmuz 1 9 1 6 ’da Bayburt, Kelkit ve Er­ zincan’da Ruslar 1 7 .0 0 0 Türk askerini esir almışlardır.10 Türk 2. Ordusunun 1 9 1 6 yılı Temmuz-Eylül ayları içeri­ sinde Erzincan ve Erzurum ’a yaptığı harekâtta Ruslara 3 .0 0 0 esir verilmiştir.11

27

Fransa’daki Türk esiri Ali Osm an’a amcası Yunus Ağa tarafından Kızılay aracılığıyla gönderilen çamaşır ve parayı bildiren kartpostal

G a liç y a C e p h e s i’ nde 1 5 . K o lo rd u n u n m evcudu 3 2 .0 0 0 ’dir. Galiçya’daki muharebeler sonunda bu mevcut 1 2 .0 0 0 ’e düşmüştür. Verilen zayiatın çoğu Ruslara esir olan­ lardır. Bunların sayısı 1 0 .0 0 0 ’den fazladır. Rom anya Cephesi’nde Türk ordusunun 6. Kolordusu savaşmıştır. Bu cephedeki savaşlarda 6. Kolordu 4 1 2 şehit, 1 .6 2 0 yaralı ve 6 0 5 kayıp vermiştir. Bu kaybın küçük bir kısmı Ruslara, önemli bir kısmı Rumenlere esir olmuştur. Sonuç olarak, Ruslarla yapılan savaşlarda Sarıkamış’ta 7 5 .0 0 0 , Erzurum ve diğer savaş alanlarında 1 0 0 .0 0 0 kadar kayıp verildiğine göre, Rus cephelerindeki toplam Türk kay­ bının 2 0 0 .0 0 0 ’e yaklaştığı sanılıyor. Bunun 6 0 -7 0 .0 0 0 ’i esir, geri kalanı şehit ve yaralılardır.12 Savaş içerisinde aktif bir rol alan, şehit esir ve yaralılarla çok yakından ilgilenen Kızılay Cemiyeti, Genelkurmay Harp Tarihi Kurulu’na, Rusya’daki Türk esirlerin sayısını 6 0 .0 0 0 olarak bildirmektedir.13 I Ayrıca Ruslar Türk askerlerinin dışında, savaş yapılan bölgelerdeki sivil halktan da esir almışlardır. Bir araştırmaya göre Rusya’da 1 0 0 .0 0 0 ’in üzerinde sivil savaş esiri vardır.14

28

Türk esirlerinin Rusya’daki çok dağınık olan kamplara götürülmeleri büyük farklılık gösterse de, esirlerimiz genellik­ le Sarıkamış ve Kars istasyonlarıyla Tiflis İstasyonu’ndan Azerbaycan, M oskova, Ukrayna, Astrahan ve Sibirya içlerine sevk edilmişlerdir.15

29

Sina-Filistin ve Suriye Cephesi

Süveyş Kanalı, Alman Başkomutanlığının harekât planların­ daki önemli hedeflerden biriydi. Almanlar kanalı ele geçire­ rek İngiltere’nin Hindistan’la bağlantısını kesmek ve böylece İngilizlerin H indistan’dan getirecekleri askerlerle Avrupa Cephesi’ni takviye etmelerine engel olmak istiyorlardı. Türkler de M ısır’ı tekrar etkileri altına almakla İslam âlemindeki saygınlıklarını artıracaklarını umuyorlardı; fakat, kanala ta­ arruz edebilmek için yaklaşık 2 0 0 km genişliğindeki Sina Çölü’nü aşmak gerekiyordu. Bunun için de çok kuvvetli ve dü­ zenli bir lojistik desteğe ihtiyaç vardı. Lojistik destek konusu ise Türk ordusunun en zayıf yanıydı. Buna rağmen Türk Baş­ komutanlığı, Almanların baskısıyla çok kuvvetli lojistik des­ teğe ve özel donatıma ihtiyaç gösteren bir harekâta girişmek­ ten çekinmedi. Filistin Cephesi’nde cereyan eden askeri hare­ kâtı I. Kanal Seferi, II. Kanal Seferi ve İngiliz genel karşı taar­ ruzu olarak üç bölüm halinde özetlemek mümkündür.16

I. Kanal Seferi Kanal harekâtıyla Suriye’de bulunan 4. Türk Ordusu görev­ lendirildi ve ordu komutanlığına Bahriye Nazırı Cemal Paşa atandı. Hem Suriye’yi savunmak hem de kanalı ele geçirmek görevini alan ordu komutanı, elindeki kuvvetlerin yetersiz ol­ duğunu belirterek emrine en az iki tümenin daha verilmesini istedi. Bunun üzerine Türk Başkomutanlığı, daha önce (2 Ka­ sım 1914) 4. Ordu emrine girmek üzere İzmir’den yola çıka­ rılmış olan 10. Tümene ek olarak Tekirdağ’daki 8. Tümenin 30

Sina-Filistin cephesinde Osmanlı ordusunun çölde su ikmali.

Sina-Filistin cephesinde bir Türk sahra topçu bataryası.

Sina-Filistin cephesinde bir Osmanlı piyade birliği mevzide.

31

de Suriye’ye gönderilmesine karar verdi, ayrıca Hicaz’da bu­ lunan 22. Tümenden de yararlanılmasına müsaade etti. Böylece 4. Ordunun kuvveti 9 tümene çıkmış oluyordu. Fakat hem Suriye ve Filistin kıyılarının savunulması ve iç güvenliğin sağlanması bakımından, hem de Sina Çölü’nde büyük kuv­ vetlerin lojistik desteğinin sağlanmasında karşılaşılan büyük güçlükler yüzünden, bu kuvvetin ancak üçte biri kanal hare­ kâtına katılabildi. Kanala taarruz görevi 8. Kolorduya verildi. 14-15 Ocak 1915 gecesi asıl kuvvetiyle Birüssebi’den hareket eden ve üç koldan kanal yönünde ilerleyen seferi kuvvet, 25. Piyade Tü­ meniyle muharebe grubundan 69. ve 80. Piyade alaylarından kurulmuştu. 10. Tümen ikinci kademeyi oluşturacak ve 20 O cak’ta Birüssebi’den hareket ederek 5-6 günlük mesafeyle orta yürüyüş kolunu takip edecekti. Seferi kuvvet ocak ayı sonlarında kanalın doğu kıyısına vardı. Geçişin 2-3 Şubat gecesi Timsah Gölü ile Acıgöl ara­ sındaki bölgeden yapılmasına ve birinci kademede dört piya­ de taburunun geçirilmesine karar verildi. Burası kanalın İngi­ lizlerce en kuvvetli tutulan kesimiydi. Geçişi yapacak olan dört piyade taburunun karşısında yedi İngiliz piyade taburu bulunuyordu. Ayrıca İsmailiye’de ihtiyatta tutulan İngiliz kuvvetleri, özellikle süvari tugayı kısa sürede bu kesime yeti­ şebilecek durumdaydı. Geçiş aracı olan tombaz kayıklar çok azdı. Mevcut tombazların büyük kısmı, daha ilk geçişte ma­ kineli tüfek ateşiyle işe yaramaz hale geldi. Şiddetli ateş karşı­ sında tombazların geri getirilmesi çok zordu. Kanalı geçebi­ len 5 0 0 -6 0 0 kişilik Türk kuvveti imha edildi. İkinci kademe­ deki 10. Tümenin bir alayı (28. Alay) kanala yanaştırılarak şiddetli bir ateş muharebesine girişildiyse de sonuç alınamadı. Bunun üzerine muharebe meydanında bulunan 4. Ordu Ko­ mutanı Cemal Paşa, Sina Çölü’nü boşaltarak Gazze-Birüssebi-M aan hattına çekilmeye karar verdi. Böylece I. Kanal Sefe­ ri başarısızlıkla sonuçlanmış oldu. Birinci Kanal H arekâtı’nda, kanala taarruz eden Türkler 192 şehit, 56 6 yaralı ve 7 1 7 kayıp vermişlerdir. 7 1 7 kaybın

32

tamamı İngilizlere esir olan Osmanlı askerleridir. İngiliz kay­ nakları da aldıkları esir Türk askeri sayısını 716 olarak be­ lirtmektedir.17 Bu esirler, daha çok M ısır’daki Maadi esir kampına götürülmüşlerdir.

II. Kanal Seferi Birinci Kanal Seferi’nin başarısızlıkla sonuçlanmasından he­ men sonra, kanala tekrar taarruz etmek için hazırlıklara baş­ landı; fakat İngiliz ve Fransız kuvvetlerinin 25 Nisan 1 9 1 5 ’te Gelibolu yarımadasına çıkarılmaları üzerine Suriye’deki üç tümenin Çanakkale Cephesi’ne gönderilmesi, kanala taarru­ zun ertelenmesine yol açtı. Bununla birlikte hazırlıklara de­ vam edildi. Demiryolu yapımı hızlandırıldı. Sina yarımadasına kadar 2 6 4 km’lik hat döşendi. Yeniden yapılan ya da onarılan ka­ rayolunun uzunluğu 5 70 km ’yi buldu. Çanakkale’ye gönde­ rilen tümenlerin yerine yeni tümenler kuruldu. Su sorunu önemle ele alındı. Yeni kuyular açılarak motorlu tulumbalar­ la donatıldı. Ayrıca 38 km uzunluğunda su borusu döşendi. Muhabere ve irtibat işlerine de önem verildi; 100 km uzunlu­ ğunda telgraf hattı yapıldı. Bütün bu hazırlıklara rağmen birlikler, kanala taarruz için gerekli modern silah ve araçlara sahip değildiler. Bu arada Sırbistan yolu da açılmış olduğundan, Türk ordusunun silah ve gereç eksikliğini gidermek amacıyla Almanya’dan altı m a­ kineli tüfek bölüğü, 15 cm ’lik bir obüs bataryası, 10 cm’lik bir top bataryası, dört uçak savar takımı, iki filodan kurulu bir hava grubu, bir muharebe ve iki telsiz takımı, dört kam­ yon takımı, 21 cm ’lik bir havan bölüğü, iki seyyar hastaneyle Avusturya’dan 12 toplu bir dağ taburu gönderildi. Bu kuv­ vetler “Paşa K olu” kapalı adıyla anılıyordu; fakat bu birlikle­ rin taşınması çok zaman aldı, ancak temmuz ayı ortalarında tamamlanabildi. İngilizler Çanakkale’yi boşalttıktan sonra, kuvvetlerini ilk önce M ısır’da toplamışlardı. Buradaki kuvvetleri on üç tü­

33

mendi ve toplam mevcudu 3 0 0 .0 0 0 kişiyi buluyordu. Fakat mart ayından sonra çölde hareket yapılamayacağını düşüne­ rek, M ısır’daki kuvvetlerinin bir kısmını Avrupa ve Selanik Cephesi’ne, bir tümenlerini de Irak’a gönderdiler. Bununla beraber İngilizler, Sina Çölü’nü geçerek Filistin’e taarruz için hazırlanmaktaydılar. Kuvvetlerinin bir kısmını kanalın doğu­ suna geçirmişler, çölde demiryolu yapımına başlamışlardı. Bu arada Arap milliyetçileri Osmanlı Devleti’ne isyan etti (Haziran 1916). İsyan harekâtını M ekke Şerifi Hüseyin ile oğlu Faysal yönetiyordu. Türk ordusu Hicaz’daki kuvvetleri­ ni takviye etmek zorunda kaldı. Buna rağmen isyan bastırılamadı. 9 Temmuz’da İslamın kutsal kenti M ekke, isyancıların eline geçti. İşte II. Kanal Seferi böyle bir ortam içerisinde yapıldı. Se­ feri kuvvet komutanlığına Alman Albayı von Kress atanmış­ tı. Emrine verilen kuvvet, bir piyade tümeni (3. Tümen) ile Alman “Paşa K olu”ndan ve bağlı birliklerden oluşuyordu. Mevcudu 2 0 .0 0 0 kişi kadardı. İkmal işleri 5 .0 0 0 deveyle sağ­ lanacaktı. Bu kez harekâtın hedefi kanalı geçmek değil, doğu kıyısı­ nı ele geçirmekti. Fakat gerekli lojistik destek sağlanmadan temmuz ayında yapılacak çöl harekâtıyla bu amaca bile ula­ şılamayacağı kısa sürede anlaşılmış ve İngilizleri M ısır’da bü­ yük kuvvetler bulundurmaya zorlayacak bir taciz harekâtıyla yetinme kararı verilmişti. Seferi kuvvetin öncüsü 16 Temmuz 1 9 1 6 ’da Elariş’ten ha­ reket etti. Büyük kısım iki koldan güçlükle ilerledi ve 4 Ağus­ tos 1 9 1 6 ’da Nomarı Muharebesi başladı. İngilizler tahkimli bir mevzide savunuyorlardı. Seferi Kuvvet Komutanı von Kress, düşmanı, bir piyade alayıyla cepheden tespit ederken iki piyade alayıyla güney ka­ nadından kuşatmaya karar verdi. Kuşatma manevrası başlan­ gıçta başarıyla uygulandıysa da düşman süvarisinin karşı taar­ ruzları, kuşatma yapan kuvvetlerin ağır zayiat vermelerine yol açtı. 39. Piyade Alayı komutanı ve 5 00 erle bir dağ bataryası esir oldu. Burada 42. Tümenin de muharebeye girmek için ha­

34

zırlandığının haber alınması üzerine von Kress 4 Ağustos ak­ şamı geri çekilmeye karar verdi. Çekilme kararı zamanında ulaştırılamadığından, iç kanattan kuşatma yapan 32. Piyade Alayı, gece mevziinde kalarak, üstün düşman taarruzlarına kahramanca karşı koydu, ancak gün ağarırken teslim oldu. İngilizler çekilen Türk kuvvetlerini üstün kuvvetlerle takip etti (altı süvari tugayı, iki piyade tümeni). İki kuvvet birkaç kez muharebeye tutuştu. En son 9 Ağustos’ta cereyan eden muharebeden sonra, İngilizler takip harekâtını durdurdular. Türk kuvvetleri 14 Ağustos’ta Elariş’te toplandı. Böylece bir ay devam eden II. Kanal Seferi de sonuçlanmış oldu. Bunun, taktik bakımdan başarısız bir harekât olmakla beraber, İngilizleri kanalın güvenliği için Filistin’in istilasına, dolayısıyla bu bölgeye büyük kuvvetler ayırmaya zorlamış olmasından dolayı Alman yüksek sevk ve idaresinin amacına hizmet et­ miş olduğu söylenebilir. II. Kanal Seferi’ndeki Türk zayiatı, harekâta katılan Al­ man ve Avusturya birlikleri de dahil 4 .0 0 0 , İngilizlerin zayi­ atıysa 1 .1 30 kişidir. Bu 4 .0 0 0 zayiatın büyük bir kısmı İngilizlere esir düşen Türk askerleridir.

İngiliz Genel Karşı Taarruzu II. Kanal Seferi’ndeki yenilgiden sonra Türklerin Sina yarı­ madasında örtme kuvvetleri bırakarak çekilmeleri üzerine İn­ gilizler ilk hedef olarak çölü geçmeye ve eski Türk sınırına kadar ilerlemeye karar verdiler. Bundan sonra da Güney Su­ riye’nin işgalini düşünüyorlardı. Çöldeki Türk örtm e birlikleri çok zayıftı ve mevsim de daha büyük kuvvetlerin kullanılmasına elverişli değildi; bu nedenlerle İngilizler, çölü geçmek üzere kurdukları Doğu Seferi Kuvvetine üç piyade, üç süvari tümeni tahsis etmiş­ lerdi. Doğu Seferi Kuvveti çölde yapılacak demiryolu ve su tesislerine ayak uydurarak yavaş yavaş ilerleyecek, Türk örtm e birlikleri İngiliz süvarisi tarafından kuşatılarak imha edilecekti.

35

Süveyş Kanalı yolunda yürüyüşte bir Osmanlı birliği ve deve kolu.

İngilizler planları gereğince, zayıf örtm e kuvvetlerini atarak 1 9 1 6 yılı sonlarına doğru Elariş’e yaklaştılar ve Si­ na bölgesinde büyük kuvvetler topladılar. Nihayet 2 2 A ra­ lık 1 9 1 6 ’da, deniz kuvvetlerinin de desteğiyle taarruz ede­ rek Elariş’i ele geçirdiler. Böylece Sina Ç ölü ’nü Türk kuv­ vetlerinden tam amen temizlemiş oldular. Bunun üzerine Türk birlikleri, Gazze-Şeria-Birüssebi hattında savunma için tertiplenerek mevzilerini belirtmeye başladı. Bu mevzi, 4. Türk Ordusunun iki piyade ve bir süvari tümeninden oluşan 2 2 . Kolordusu tarafından tutulmuştu. Diğer iki ko­ lordu Adana, İskenderun ve Suriye kıyılarını korum akla görevlendirilmişti; İngilizlerin İskenderun bölgesine ya da Suriye kıyılarına bir çıkarm a yapmasından korkuluyordu. İngilizlerin teşvikiyle 5 Haziran 1 9 1 6 ’da başlayan Arap ayaklanması, Sina yarımadası boşaldıktan sonra daha da ge­ nişledi; çünkü bu arada Araplar Kızıldeniz’de bazı kıyı ke­ simlerini ele geçirmişler ve deniz yoluyla İngilizlerden yardım almaya başlamışlardı. 1 9 1 7 Temmuz’unda Akabe limanının Arapların eline geçmesiyle karadan da temas sağlanacak ve Araplar İngilizlerle birlikte Türklere karşı savaşacaklardı. 36

Süveyş Kanalı yolunda çadırlı ordugâhta bir Osmanlı taburu.

İngilizler ilk önce Türk mevziinin kuzey kanadındaki Gazze’yi ele geçirmek istediler. 26 M art 1 9 1 7 günü üç pi­ yade, iki süvari tümeni ve bir hecin süvari tugayı ile taar­ ruz ettiler (I. Gazze M uharebesi). Gazze’yi savunan Türk kuvvetleri iki piyade alayı, bir piyade taburu ve dört batar­ yadan oluşuyordu. M uharebenin devamı sırasında 3. ve 16. Piyade Tüm enleriyle bazı topçu birlikleri de bu bölgeye sevk edilmiş, 5 3 . Tüm en güneye kaydırılmıştı. Fakat irtiba­ tın yetersizliği yüzünden bu birliklerin hareketi gecikmiş, Gazze’deki zayıf Türk kuvvetleri, üstün İngiliz kuvvetlerine karşı akşama kadar savaşmak zorunda kalmışlardı. Buna rağmen çok üstün bir savunma yapan Türk kuvvetleri kar­ şısında ağır zayiat veren İngilizler 2 7 M art günü muhare­ beyi keserek geri çekildiler. 3 .0 0 0 kişilik kuvvetiyle 1 8 .0 0 0 kişilik İngiliz kuvvetinin taarruzlarına karşı koyan Gazze garnizonunun bu zaferde şeref payı çok büyüktür. I. Gazze M uharebesi’nde Türklerin zayiatı yaklaşık 1 .5 0 0 , İngilizlerinkiyse 2 .7 0 0 kişi kadardır. İngilizler 19 Nisan 1 9 1 7 ’de donanmanın da desteğinde ve daha geniş bir cepheyle taar­ ruzlarını yineledilerse de (II. Gazze M uharebesi) başarı sağlayamadılar. Yaklaşık 6 .5 0 0 kişilik zayiat vererek çekil­ mek zorunda kaldılar. Türklerin zayiatı 2 .0 0 0 kişi kadardı. Türkler I. ve II. Gazze muharebelerinde İngilizlere 2 .5 0 0 3 .0 0 0 esir vermişlerdir.

37

Gazze muharebelerinden kısa bir süre önce Bağdat’ın İn­ gilizlerce işgali (11 M art 1917) Arap ve İslam âleminde çok kötü bir etki yapmış, Türklerin ve Almanların saygınlıklarını yitirmelerine, İngilizlerin etkilerini artırmalarına yol açmıştı. Alman Başkomutanlığı, bu kötü durumun düzeltilmesi için, yani daha çok siyasi nedenlerle Bağdat’ın geri alınmasını çok istiyordu. Bu harekât için gerekli askeri ve maddi yardımı ya­ pacağını Türk Başkom utanlığına vaat etti. Bu amaçla Galiçya, Makedonya ve Rom anya’dan ana yurda dönen birliklerle yeni kurulan tümenlerden yararlanı­ larak Halep’te 7. Türk Ordusunun kurulmasına ve Irak’taki 6. Türk Ordusuyla bu yeni kurulan 7. Ordunun bir ordular grubu halinde birleştirilmesine karar verildi. Adı da Yıldırım Ordular Grubu oldu. Ordular Grubu komutanlığına, harp­ ten önce Prusya harbiye nazırlığı, 1 9 1 4 ’ten 1 9 1 6 ’ya kadar Alman orduları genelkurmay başkanlığı görevlerinde bulun­ muş ve son olarak Rom anya’daki 9. Alman Ordusuna ko­ muta etmiş olan General von Falkenhayn atandı. Almanlar, Yıldırım girişimi için üç piyade taburu, üç makineli tüfek bö­ lüğü, üç süvari ve üç bomba takımıyla hava birlikleri ve fenni birliklerden oluşan ve “Asya Kolu” kapalı adıyla anılan tu­ gay çapında bir kuvvet de tahsis ettiler. Ayrıca beş milyon Al­ man altını verdiler. Falkenhayn’ın karargâhında 65 Alman, 9 Türk subayı bulunuyordu. Bütün bunlar Almanların, büyük İngiliz kuvvetlerini kanala bağlamak isterken kendilerini de ne derece bölgeye angaje etmiş olduklarını göstermesi bakı­ mından ilginçtir. Bu hazırlıklar yapılırken, Arap ayaklanması ve İngilizlerin kuvvetlerini artırmaları yüzünden Filistin’deki durum daha ciddi bir tehlike halini aldı. Bu gelişme karşısında 7. Ordu­ nun Filistin’de kullanılmasına karar verildi. Filistin Cephesi’ndeki harekât Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığı tara­ fından yönetilecek, Irak’taki 6. Ordu da bu komutanlığa bağ­ lı kalacaktı. 4. Ordu ise Suriye ve Batı Arabistan genel komu­ tanlığına atanan Bahriye Nazırı Cemal Paşa’nın emrinde ka­ larak kıyıların ve geri bölgenin güvenliğini sağlayacaktı.

38

31 Ekim ’de İngilizler taarruza geçti. Gazze, Birüssebi M eydan muharebelerinde Türk mevzii yarıldı (7 Kasım). Türk birlikleri kasım ayı ortasında Kudüs-Yafa hattına çekil­ di; fakat burada da İngiliz taarruzlarını durdurmak mümkün olmadı. 8 Aralık 1 9 1 7 ’de Kudüs düştü. Türk birlikleri Ku­ düs’ün kuzeyine çekilmek zorunda kaldılar. Kudüs’ün düşmesi üzerine Yıldırım Ordular Grubu Ko­ mutanı General Falkenhayn görevden alınarak yerine Liman von Sanders atandı ve Türk kuvvetleri yeniden teşkilatlandı­ rıldı. 1918 yılı başlarında Yıldırım Ordular Grubu on piyade, bir süvari tümeninden oluşan ve 2 8 .0 0 0 kişiyi bulan kuvve­ tiyle yaklaşık 100 km ’lik bir cepheyi savunmaya çalışıyordu. Yafa ile Lut Gölü arasındaki bir mevzide tertiplenmişti. Türkler bu mevzide uzun süre tutunmayı başardılarsa da, lo­ jistik desteğin yetersizliği, açlık, susuzluk ve özellikle hastalık yüzünden mevcut 2 3 .0 0 0 ’e düştü. Nihayet 19 Eylül 1 9 1 8 ’de büyük kuvvetlerle üç grup ha­ linde taarruza geçen İngilizler bu cepheyi de yardılar (Nablus Meydan Muharebesi). 2 0 Eylül’de İngiliz süvarisi Nasıra’daki Yıldırım Ordular Grubu Karargâhına kadar girdi. 21 Eylül’de Ordular Grubu Komutanı D er’a’ya kadar çekilme ka­ rarı verdi. 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemal Paşa (Atatürk), düş­ man süvarisini Bisan’da durdurmayı başardı; böylece Türk kuvvetlerinin Şeria nehri doğusuna geçişini güvence altına al­ mış oldu. Çekilme 10 Ekim’e kadar devam etti. 1 Ekim’de Şam düştü. Bu yenilgi üzerine Yıldırım Ordular Grubu Ko­ mutanı Liman von Sanders komutayı M ustafa Kemal Paşa’ya bırakarak karargâhıyla Adana’ya çekildi. 25 Ekim’de Halep, İngiliz ve Arap kuvvetlerinin eline geçti. M ustafa Ke­ mal Paşa, emrindeki kuvvetlerle (beş piyade tümeni) İskenderun-Cerabulus mevziinde İngiliz taarruzların- durdurmaya çalıştı. Bu hat Türk İstiklal Harbi sıras'nda milli sınır olarak kabul edilmiştir.18 II. Kanal Harekâtı ve sonrasında meydana gelen savaşlar­ da Türkler, İngilizlere 9 0 .0 0 0 ’den fazla esir vermişlerdir. Esir

39

sayısı başlarda 5 0 0 -1 .0 0 0 arasındaydı. Daha sonra bütün bir tabur, bütün bir alay sayısı kadar esir verilmiş ve bu böyle, sayı artarak devam etmiştir. Refahiye muharebelerinde Türkler, İngilizlere 1 .6 0 0 esir vermişlerdir.19 I. Gazze M uharebe­ sin d e Türklerin İngilizlere verdiği esir sayısı 1 .0 6 1 ’dir.20 Gaz­ ze ve Birüssebi’nin İngilizlerin eline geçtiği savaşlarda ve on­ dan sonrakilerde İngiliz generali Allenby 10.000 Türk askeri­ ni esir almıştır.21 Nihayet Filistin Cephesi’ndeki son kesin sal­ dırı sırasında İngilizlerle Yıldırım Ordular Grubu arasındaki savaşlarda, 1918 yılı Eylül ve Ekim aylarındaki muharebeler­ de 7 5 .0 0 0 Türk askeri esir olmuştur. İngilizler bu esirleri ön­ ce M ısır’daki, daha sonraları H indistan ve Burm a’daki kamplara göndermişlerdir.22

40

Irak Cephesi

Türkiye’nin Almanya safında harbe gireceğinin belli olması üzerine, 23 Ekim 1 9 1 4 ’te Ingilizler Bahreyn adasına asker çıkarmışlardı. Irak ve Basra bölgesi, zengin petrol yatakları ve Abadan’daki rafineriler bakımından İngiltere için çok önemliydi. Barış zamanında Osmanlı İmparatorluğu’nun Irak’ta iki­ şer tümenli iki kolordusu vardı. Erlerin hemen hepsi Araptı; moralleri bozuk, devlete bağlılıkları zayıf, eğitim düzeyleri çok düşüktü. Yığınak planına göre M usul’daki 12. Kolordu İstanbul’a, Bağdat’taki 13. Kolordu da Doğu Cephesi’ne ha­ reket edecekti. Nitekim, seferberliğin uygulanması sırasında Bağdat’taki 4. Ordu Müfettişliği, “Irak ve Havalisi Komu­ tanlığı” adını aldı ve Irak’ın savunulması seyyar jandarma ve hudut birliklerine bırakıldı. Fakat İngilizlerin bölgedeki girişimleri üzerine 13. Kolordunun ve Basra’daki 38. Tüm e­ nin yerinde bırakılmasına karar verildi. İstanbul’a gitmesi planlanan 12. Kolordu da, Suriye’de kurulan 4. Ordu emri­ ne gönderildi. Deniz gücü olarak, M arm aris gambotuyla 6 silahlı m otor ve 6 nehir vapurundan oluşan bir de nehir filo­ su vardı. Türkiye ile Rusya arasında harp başlayınca bu tugay, do­ nanma himayesinde Fav ve Behemşir Kanalı yoluyla Muhammara bölgesine birer müfreze çıkararak Basra’nın denizle irtibatını kesti. Sonra gemilerle Şattiilarap’a girerek kuvveti­ nin büyük kısmını Abadan güneyindeki Saniye mevkiine çı­ kardı (8-10 Kasım). Zayıf Türk kuvvetlerinin baskın taarruz­ ları başarılı olmadı. 41

Türk kuvvetleri bu mevzinin 8 km kuzeyindeki Kütüzzeyn mevziinden Basra’yı savunmak istedilerse de, İngiliz bir­ liklerinin ve özellikle nehir filosunun üstün ateş gücü karşı­ sında ağır zayiat verdiler. Arap erlerin firar etmesi ve Arap halkının düşmanca hareketlere girişmesi de buna eklenince, Irak ve havalisi komutanı Basra’yı savunmaktan vazgeçti ve elindeki çok zayıf Türk kuvvetleriyle Dicle ve Fırat nehirleri­ nin birleştiği Kurna bölgesine çekildi. İngilizler 23 Kasım’da Basra’yı işgal ettiler; 4 Aralık 1 9 1 4 ’te de üstün kuvvetlerle Kurna mevziine taarruza başladılar. Beş gün devam eden çe­ tin savaşlardan sonra 38. Tümen komutanı, 48 subay ve 930 erle kayıtsız şartsız teslim oldu (9 Aralık 1914). Geri kalanlar kuzeye doğru çekildiler. Artık Dicle yolu İngiliz kuvvetlerine tamamen açılmıştı. Bundan sonraki günlerde her iki taraf da Irak’taki kuvvet­ lerini takviye etti. İngilizler Bağdat’ı işgal etmek, Türkler Bas­ ra’yı geri almak amacıyla Dicle nehri boyunca birkaç kez ileri harekâta giriştilerse de sonuç alamadılar. Nihayet 28 Eylül 1 9 1 5 ’te cereyan eden Birinci Kutülammare Savaşı’nı kazanan İngilizler, Türk birliklerini Bağdat’ın hemen güneyindeki Selmanıpak mevziine çekilmek zorunda bıraktılar. Bu, aşağı yu­ karı 150 km’lik bir çekilmeydi. O günün koşullarına göre ol­ dukça güç olan bu çekilme hareketini başaran Türk kuvvetle­ ri, sağ kanadı Dicle dirseğine dayalı olan Selmanıpak mevzii­ ni işgal ettiler. Bu sırada Türk kuvvetleri Doğu Cephesi’nden ve Suriye’den gönderilen birliklerle takviye edildi. Irak Umum Komutanlığı’nın kuvveti, dört piyade tümeni, bir sü­ vari tugayı, iki aşiret tugayına çıkmıştı. Dolgun mevcutlu dört piyade ve bir süvari tugayından oluşan İngiliz kuvvetle­ rine General Tovvnshend, Türk kuvvetlerine Nurettin Paşa komuta ediyordu. Ingiliz kuvvetleri, 2 2 Ekim 1915 sabahı iki kolla cephe­ den, iki kolla da kuzeyden kuşatıcı şekilde taarruza geçtiler. Cepheden taarruz eden İngiliz birlikleri, iki km ’lik bir girme yapmayı başardılarsa da, 51. Türk Tümeninin 23 Kasım gü­ nü kuzeyden yaptığı karşı taarruzun gelişmesi üzerine geri çe­ kilmek zorunda kaldılar. Zayiatları 4 .0 0 0 kişiydi.

42

Bu kez İngilizler 1 50 km’lik bir geri çekilmeyle tekrar Kutülammare mevziinde savunmaya karar verdiler ve bunu ba­ şardılar da. Fakat iki kolordu halinde tensik edilmiş ve Doğu Cephesi’nden bir tümenin daha gelmesiyle güçlenmiş olan Türk kuvvetleri, İngilizlerin peşini bırakmadı; sıkı bir takiple İngilizlerden iki gün sonra (5 Aralık 1915) Kutülammare ön­ lerine vardı ve buradaki İngiliz tahkimli mevziini kuşattı. Ku­ şatma 4,5 ay sürdü. İngilizler kuşatılan kuvvetlerini kurtar­ mak için çok çalıştılar, fakat başaramadılar. Nihayet, 2 9 N i­ san 1916 günü General Townshend ve kuvvetleri kayıtsız şartsız teslim oldu. 5 general, 481 subay, 1 3 .3 0 0 er teslim alındı. İngilizler Kutülammare’de bu kuvveti kurtarmak için 4 ,5 ayda 2 3 .0 0 0 kişi zayiat vermişlerdi. Ölenler ve teslim olanlarla İngiliz zayiatı 4 0 .0 0 0 kişiyi buluyordu. Türklerin bu savaşlardaki zayiatıysa 3 00 subay, 10 .0 0 0 erden ibarettir. Bu 1 0 .0 0 0 ’den fazla zayiatın çok büyük bir kısmı, İngilizlere esir düşen Türk askerleriydi.23 Rusların da bölgeye g'rmesi ve kuvvetlerini takviye ede­ rek bir süvari kolordusuna çıkarmaları üzerine, Irak Cephe­ sindeki Türk ordusu iki ayrı yöne karşı savaşmak zorunda kaldı. Güneyden İngilizler Bağdat’ı almak için, doğudan Ruslar M usul’u ele geçirmek için taarruz ediyorlardı. Rus taar­ ruzları Revandiz’de durdurulduysa da, İngilizler Bağdat’ı al­ dılar (11 M art 1917). Türklerin Bağdat’ı geri almak için har­ cadıkları çaba sonuç vermedi. İngilizler de M usul’u ele geçir­ mek için yaptıkları taarruzlarda fazla başarılı olamadılar. 22 Aralık 1 9 1 7 ’de Ruslarla silah bırakışması yapıldıktan sonra yükü biraz olsun hafifleyen Türk ordusu, M usul’u başarıyla savunabildi. İngilizler, ancak 30 Ekim 1 9 1 8 ’de imzalanan si­ lah bırakışması koşullarını ileri sürerek M usul’a girdiler (3 Kasım 1918). Türk ordusu Irak Cephesi’nde yaptığı muhare­ belerde İngilizlere toplam 2 0 .0 0 0 ’den fazla esir vermişti. Bu esirlerin büyük bir kısmı M ısır’a, Hindistan ve Burma’ya gö­ türülmüşlerdir. Ayrıca İngilizler, Bağdat’ta esir Türk askerle­ rinden amele taburları oluşturmuşlar ve onları Bağdat’taki kamplarda tutmuşlardır.24

43

Avrupa Cepheleri

Başkomutan Vekili Enver Paşa, harbin kesin sonucunu Avru­ pa cephelerinde alacağı düşüncesiyle toplam mevcudu 1 0 0 .0 0 0 ’i aşan, seçkin ve yetişkin subay ve erlerden oluşan üç Türk kolordusunu, Doğu Avrupa’daki müttefik cepheleri­ nin takviyesinde kullanmaya karar verdi. Alman Başkom utanlığıyla varılan anlaşma sonucunda 15. Kolordunun Galiçya, 6. Kolordunun Romanya, 20. Ko­ lorduyla 177. Takviyeli Piyade Alayı M uharebe Grubunun M akedonya Cephesi’ne gönderilmesi kararlaştırıldı. Uzun hazırlıklardan sonra 15. Kolordunun ilk birliği 1916 Temmuz’u sonlarında, 6. Kolordunun ilk birliği 1916 Eylül’ünün ikinci haftasında, 20. Kolordunun ilk birliği eylül sonlarında, 177. Piyade Alayı ise 1916 Aralık’ında müttefik kuvvetler arasındaki yerlerini almış oldular.

Galiçya Cephesi 1 91 6 yılı Temmuz ayında Alman kesiminde, Rus toprakla­ rından Almanları çıkarmak ve İtilaf devletlerinin Verdün’deki yükünü hafifletmek için Rusların yaptıkları yarma taarruzu başarılı olmamıştı. Avusturya-Macaristan kesimindeyse Ruslar, Brossilov ta­ arruzuyla (4 Haziran) Avusturya-Macaristan ordusuna ağır bir darbe indirmiş ve 50 km genişliğinde bir yarma yaparak 1 0 0 .0 0 0 ’den fazla esir almışlardı. Alman, Avusturya ve M a­ caristan kuvvetlerinden oluşan ve Orgeneral G raf von Bothmer komutasında bulunan Güney Ordusu, Rus taarruzunu 44

güçlükle durdurabilmişti. 15. Türk Kolordusu işte bu sırada Galiçya’ya geldi ve Güney Ordusu emrine verildi. 15. Kolordu, 2 2 Ağustos 1 9 1 6 ’da Güney Ordusunun sa­ vunma cephesinde, Alman Hofmann Kolordusuyla 1. Bavyera İhtiyat Tümeni arasında yaklaşık 20 km ’lik bir cephenin savunma sorumluluğunu üzerine aldı. Kolordunun karşısın­ da Rusların 3. Türkistan Tümeni bulunuyordu. Kolordu bu mevzide başarılı bir savunma yaptıysa da, Güney Ordu Kom utanlığindan aldığı bir emirle genel duruma ayak uydura­ rak 6 Eylül 1916 günü 15-16 km’lik bir çekilme yapmak zo­ runda kaldı. 20. Tümen çekilme sırasında ağır zayiat verdi. Bu tümenin bir bölüğü tümüyle Ruslara esir oldu. Ruslar, 7 Eylül sabahı iki tümenle 15. Kolordunun yeni mevzilerine taarruz ettiyse de karşı taarruzlarla geri atıldı. İki gün süren bu muharebede kolordunun zayiatı şehit, yaralı ve kayıp olmak üzere 1.500 kişiyi buldu. 16 Eylül’de Ruslar, kolordu bölgesine dört piyade tümeniy­ le taarruz edip bir ara zehirli gaz da kullandıysa da, o gün ve ertesi günü akşama kadar cereyan eden muharebeler sonunda, kolordu ağır zayiat vererek mevzide tutunmayı başardı. Bir aydan kısa sürede Türk kolordusunun 95 subay, 7 .0 0 0 er kaybettiği düşünülecek olursa, yapılan fedakârlığın büyüklüğü daha iyi anlaşılır. 30 Eylül günü, düşman 3. Kafkas Kolordusuyla 15. Türk Kolordusuna taarruz etti. Mevziin bazı kesimlerine girmeyi başardıysa da akşama doğru geri atıldı. Kolordunun bu mu­ harebedeki zayiatı 4 5 subay, 5 .0 0 0 erdir. Düşmana da ağır zayiat verdirilmiş ve 5 00 esir alınmıştır. 5 Ekim günü düşman, üstün topçu ateşiyle yeniden taar­ ruza başladı. Taarruzunu 6 Ekim günü de sürdürdü. Çok çe­ tin çarpışmalar oldu. Kolordu cephesine 13 Rus alayı taarruz ediyordu. Buna rağmen 15. Kolordu düşman taarruzlarını durdurdu. Türk birlikleri 15 subay, 3 .0 0 0 er zayiat vermişlerdi. Düş­ man zayiatının bundan dört beş kat fazla olduğu tahmin edi­ liyordu.

45

Ruslar kasım ve aralık aylarında taarruzlarını birkaç kez daha tekrarladılarsa da başarı elde edemediler. 1 9 1 7 M art’ından itibaren de, ihtilal nedeniyle Rus ordusu muharebe gücü­ nü yitirmeye başladı. Mayıs 1 9 1 7 ’de 15. Kolordunun yurda dönmesine karar verildi. Haziran ayı içinde 19. Tümen döndü. 20. Tümen bir süre daha kaldı ve Müttefiklerin temmuz ayında yaptıkları genel karşı taarruza katıldı. 8-9 Ağustos 1 9 1 7 gecesi, bölgesi­ ni 2 4 . Alman İhtiyat Tüm enine teslim ederek 11 Eylül 1 9 1 7 ’de İstanbul’a döndü.25 Türk Kolordusu, Galiçya’da Ruslara 1 0 .0 0 0 ’den fazla esir vermişti. Bu esirler bin bir güçlükle Kazan-Moskova-Sibirya gibi çok uzak bölgelere götürüldüler.

Romanya Cephesi Birinci Dünya Savaşı’ndan çok önce Üçlü İttifak devletlerine bağlanmış olan Romanya, savaş patlak verince tarafsızlığını ilan etmişti. Bu durumda her iki blok da Romanya’yı kendi tarafına kazanmak için çaba harcıyordu. Romanya, Avusturya-Macaristan’ın elinde bulunan Rumenlerle meskûn Transilvanya ve Arat üzerinde öteden beri hak iddia ettiği için, gide­ rek İtilaf devletlerine yaklaştı. Nihayet, Rusların 1916 Hazi­ ran başlarında yaptıkları Brossilov taarruzuyla Avusturya-Macaristan Cephesi’nde kazandıkları büyük başarı üzerine, 17 Ağustos 1 9 1 6 ’da bu devletlere katıldı ve 2 7 Ağustos 1 9 1 6 ’da Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na savaş ilan etti. Savaş ilan eder etmez Avusturya-Macaristan sınırını geçen Rumenler, kısa sürede Transilvanya’nın üçte birini işgal etti­ ler ve Karpatlar’daki Avusturya-Macaristan Cephesi’ni geri­ den vurabilecek bir durum yarattılar. Bunun üzerine diğer müttefik cephelerinden (Alman, Avusturya, Bulgar, Türk) ay­ rılacak kuvvetlerle Rumen ordusuna taarruza karar verildi (28 Temmuz 1916). Müttefik kuvvetlerin harekâtı Alman ge­ nel karargâhınca bir elden yönetilecekti. Müttefik kuvvetler komutanlığına, Alman genelkurmay başkanlığı görevinden alınan Orgeneral Falkenhayn getirildi. 46

Rom anya’daki subaylar toplu halde.

Türk Başkomutanlığı, Romanya Cephesi’nde savaşmak üzere 15. ve 25. tümenlerden kurulan 6. Kolorduyu ayırdı. Ağustos 1 916 başlarında Edirne’de toplanıp eksiklerini ta­ mamlamaya çalışan 6. Kolordu, karargâhıyla Sofya’da bulu­ nan Mackenzen ordusu emrine verildi. Kolordunun Bulgaris­ tan’a taşınmasına 1 Eylül 1916 günü başlandı. Taşınma 6 Ekim 1 9 1 6 ’da sona erdi. Demiryollarının yetersizliğinden taşıma işi çok uzadığı için, 6. Türk Kolordusu, Mackenzen ordusunun 12 Eyül 1 9 1 6 günü başlayan Dobruca taarruzuna parça parça katıl­ mak zorunda kaldı. Bu muharebelerde Türk birliklerinin ver­ diği toplam zayiat 4 1 2 şehit, 1 .620 yaralı, 605 kayıp olmak üzere 2 .6 3 7 kişidir. Dobruca muharebelerinde 5 0 0 -6 0 0 kişi Rumenlere esir düşmüştür. Ekim 1916 ortalarından itibaren 6. Kolordu, tam mevcu­ duyla cephede sorumluluk aldı. Bütün savunma ve karşı taar­ ruz harekâtına katıldı ve başarı kazandı. 6. Kolordu, gelişinde olduğu gibi, cepheden parça parça ayrıldı. 2 5 . Tümen, 4-25 Aralık 1917 tarihleri arasında İstan­ bul’a döndü. Sonra 15. Tümen, Haziran 1 9 1 8 ’de Kösten­ ce’den vapurla Batum’a taşındı.26 47

Romanya'da istasyon kumandanlığı.

Makedonya Cephesi Bulgaristan’ın müttefiklerine katılması ve Sırbistan’a harp ilan etmesi (23 Eylül 1915), Alman ve Avusturya-Macaristan kuvvetlerinin Osmanlı İmparatorluğu’yla Balkanlar üzerin­ den kara bağlantısını kurmak amacıyla Eylül 1915 sonların­ da Sırbistan’a taarruz etmeleri ve Belgrad’ı ele geçirerek Niş doğrultusunda ilerlemeleri, Bulgarların da Niş-Üsküp hattına doğru harekete geçmeleri üzerine İtilaf devletleri de Yunanis­ tan’la anlaşarak Selanik’e kuvvet çıkarmışlardı. 1915 yılı so­ nunda Sırp ordusunun arta kalanını, 1916 yılı başında da Ç anakkale’den çektikleri kuvvetleri buraya getirmişlerdi. Böylece Balkanlar’da, Sırp cephesi yerine bir M akedonya cephesi kurulmuş oldu. 5 Ekim 1 9 1 5 ’te Selanik’e ilk çıkarılan kuvvet, 10. İngiliz tümeniyle 156. Fransız tümeninden oluşuyordu ve 2 0 .0 0 0 ki­ şilikti. Bu kuvvet 2 7 Ekim 1 9 1 5 ’te 57. ve 122. Fransız tü­ menleriyle takviye edildi. Selanik’te toplanan kuvvetlerden ve Yunanistan’ın tutu­ mundan kuşkulanan Bulgaristan, 26 Mayıs 1 9 1 6 ’da harekete geçerek Rupel Geçidi’ne el attı. Ağustos 1 9 1 6 ’da iki tümenle 4. Yunan kolordusuna taarruz ederek 4 6 9 ’u subay olmak üzere 7 .3 4 6 kişiyi esir aldı ve Struma nehrine kadar olan böl­ geyi ele geçirdi.

48

Romanya'da Osman!i Zabitan Yurdu.

Alman başkomutanlığının isteği üzerine, bir Türk piyade tümeninin de bu cepheye gönderilmesine 12 Eylül 1 9 1 6 ’da karar verildi. Türk Başkomutanlığı, 50. Piyade Tümenini bu göreve ayırdı. 21 Eylül-25 Ekim 1916 tarihleri arasında kademeli olarak Drama bölgesine nakledilen 50. Piyade Tümeninin 1 1 .9 7 9 mevcudu vardı. Türk tümenine, 2. Bulgar Ordusu emrinde olarak, Tahinos Gölü kenarındaki Doksam boz’dan Ege Denizi kıyısında­ ki Leftera koyuna (Kavala’nın batısı) kadar olan bölgenin gö­ zetleme ve savunma sorumluluğu verildi. Savunma bölgesinin büyük kısmını Ege kıyılarıyla Tahinos Gölü kıyısı teşkil edi­ yordu. Gölle Ege arasında 10-12 km genişliğinde bir berzah vardı. 80. İngiliz Piyade Tugayı, 31 Ekim 1 9 1 6 ’da bu berzah­ tan Türk mevzilerine taarruz ettiyse de geri çekilmek zorunda bırakıldı. 50. Tümenin bu savaştaki zayiatı 19 şehit, 90 yara­ lı, 4 kayıp olmak üzere 113 kişiden ibaretti. Makedonya Cephesi’nin Struma ile Vardar kesiminde ge­ nellikle bir durgunluk görülmekte, buna karşılık M anastır kesiminde İtilaf devletlerinin yaptığı taarruzlar gittikçe şidde­ tini artırmaktaydı. Bu kesimde Bulgarlar geri çekiliyordu. Bu­ nun üzerine, Türk kuvvetlerinin iki tümenli bir kolordu hali­ ne getirilmesine ve ayrıca 11. Alman Ordusu emrine takviyeli bir piyade alayı gönderilmesine karar verildi.

49

İstanbul’da bulunan 4 6 . Piyade Tümeniyle M akedon­ ya’ya gönderilmiş olan 50. Piyade Tümeni ve 16. Depo Ala­ yından oluşturulan 2 0 . Kolordu, 25 Kasım 1916-11 Ocak 1 9 1 7 tarihleri arasında M akedonya’ya gönderildi. 2 0. Türk Kolordusu 2. Bulgar Ordusu emrinde Serez ba­ tısından Ege kıyılarına kadar olan bölgeyi savundu ve 177. Alay, 11. Alman ordusunda kurulan Mürettep Tümen emrin­ de savaşlara katıldı. Her iki birlik de katıldıkları savaşlarda büyük başarılar sağladılar. Irak ve Filistin cephelerinde durumun kritikleşmesi üzeri­ ne, 2 0 . Kolordu (50. Tümen hariç) Nisan 1 9 1 7 ’de yurda döndü. 50. Tümen ise Haziran 1917 ortalarında yurda döne­ rek Halep’te görev aldı. 177. Piyade Alayı 5 Mayıs 1 9 1 8 ’e kadar 11. Alman O r­ dusu emrinde kaldı; 28 Haziran 1 9 1 8 ’de yurda hareket et­ ti.27 Bu cephede çok az, sayıları onlarla ifade edilebilecek esir verildi. Ingilizlerin bu esirleri Selanik’teki esir kamplarına gö­ türdüğü sanılmaktadır.

50

Diğer Cepheler

Osmanlı İmparatorluğu tüm bu cephelerden başka Arap yarımadasında Hicaz, Asir ve Yemen’de; Kuzey Afrika’da Libya’da; sınırlı olarak da İran’da cepheler açmıştı.

Hicaz-Asir-Yemen Cephesi Fahrettin Paşa, İngilizlerin Nablus yarmasından sonra Filistin Cephesi’ndeki Türk kuvvetlerinin Halep bölgesine çekilmek zorunda kalması üzerine, İngiliz ve Arap kuvvetleri tarafın­ dan M edine’de muhasara edilmişti. Türk kuvvetleri ile irtiba­ tının kesilmesine ve hiçbir 'ikmal desteği alamamasına rağ­ men, bir avuç kuvvetiyle M edine’yi kahramanca savunmuş ve Çöl Kaplanı unvanını almıştı. Ayrıca muhasaradan önce M edine’deki kutsal emanetlerin büyük bir kısmını, kurduğu özel bir ekiple İstanbul’a ulaştırmayı başarmış, ileri görüşlü bir komutandı. M ondros M ütarekesi’nin imzalanmasından

“M öw e”’de Türk Sivil esirleri toplu halde bayraklarıyla...

51

habersiz olarak M edine’nin savunmasını, İstanbul’dan müta­ rekeyi tebliğe gelen heyetin bölgeye ulaşmasına kadar sürdür­ dü. 13 O cak 1 9 1 9 ’da M edine’yi teslim etti ve esir oldu. Bir gün Bir-i Derviş’te misafir edilmiş, ertesi gün Kahire’deki esir kampına gönderilmek üzere Bir-i Derviş’ten Yanbaulbahir’e sevk edilmişti. Fahrettin Paşa’nın birlikleri de üç ayrı kafile halinde, 13 O cak 1 9 1 9 ’dan 7 Şubat 1 9 1 9 ’a kadar Yanbaul­ bahir’e ve buradan da İngiliz gemileriyle M ısır’daki ve Kıb­ rıs’taki esir kamplarına gönderilmişlerdir.28 Fahrettin Paşa M ısır’da 6 ay kalmış, 6 ay sonra “harp suçlusu” olarak M alta adasındaki esir kampına sürülmüştür. Burada iki yıl Polvarista (Fort Salvatore) kışlasında tutuklu kalmıştır.29 İngiliz kışkırtması ile 10 Haziran 1 9 1 6 ’da başlayan Arap taarruzları sonucunda Arapların eline geçen M ekke’de esir olan 2 7 subay, M ısır’daki esir kamplarına gönderildiler. Bun­ lar 1 9 2 0 ’de yurda döndüler. Galip Paşa, Araplar tarafından muhasara edilen Taif’te, çok zor şartlar altında üç buçuk ay dayandı. Daha sonra, 22 Eylül 1 9 1 6 ’da Taif’i Araplara teslim etmek zorunda kaldı ve esir edildi. Asir Cephesi’nde 21. Tümen, 19 O cak 1 9 1 9 ’da İngilizlerle yapılan bir protokolle teslim oldu ve Asir bölgesini boşalttı.30 Yemen Cephesi’nde ise 7. Kolordu Komutanı Ahmet Tevfik Paşa, kurmay başkanı, 40. Tümen Komutanı Yb. Galip, aile­ leri ve hizmet erleri teslim olduktan sonra, 25 M art 1 9 1 9 ’da Aden’e bir gemiyle getirildiler; Aden’de yedi ay esir kaldıktan sonra Kasım 1 9 1 9 ’da, bir İngiliz yolcu gemisiyle doğrudan İs­ tanbul’a gönderildiler. Bunlardan ayrı olarak İngilizler 20 M art 1 9 1 9 ’da, Kisna Goda adlı yolcu gemisiyle 601 Osmanlı askerini Aden’de Kamaran adasına gönderdiler.31 Yemen’deki Türk askerleri beş kademede buradan ayrıldı­ lar. 3 .2 5 6 ’sı er, 6 2 7 ’si subay ve sivil memur, geri kalanı da saptanamayan olmak üzere, İngilizlere 4 .1 0 0 dolayında esir verildi.32 Esirler bir müddet Yemen’de kaldıktan sonra, M ı­ sır’daki esir kamplarına gönderildiler. Tabipler, eczacılar ve

52

sağlık personeli M ısır’daki Turra kampına sevk edildi, geri kalanlar diğer kamplara dağıtıldılar. Kadınlar ve çocuklar ise Kahire Kalesi’ndeki kampa yerleştirildiler.

Libya Cephesi Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı sempatisi devam eden Libya halkının direniş ve mücadele azminin artırılması, İtalyanların bölgeden ko­ vulması ve M ısır’daki İngiliz kuvvetlerine bağlanması plan­ lanıyordu. Böylece Libya’da kaybedilen Osmanlı hâkimiyeti yeniden sağlanacak ve müttefik Almanların karşısına diğer cephelerde daha az İngiliz kuvveti çıkmış olacaktı. 14 Kasım 1 9 1 4 ’te padişah Sultan Reşat tarafından ilan edilen “Cihad-ı M ukaddes” (Kutsal Savaş) çağrısının bölgeye ulaşmasıyla İtalyanlara karşı direnişler arttı. 1915 O cak ’ında Fizan’dan ve Temmuz’da iç bölgelerden tamamen temizlenen İtalyanlar kıyıya atıldı. Arkasından, İtalyanlar karşısında boşta kalan birliklerle M ısır batı hudutlarına baskınlar yapıldı ve İngilizlerin Sollum ve Şeydi Barani’yi boşaltarak M atruh şehrine çekilmeleri sağlandı. Bu başarılar üzerine Osmanlı hüküme­ ti, Trablusgarp’ı yeniden ilhak ettiğini açıkladı (15 Ekim 1915) ve İstanbul’dan Sollum bölgesine Teşkilat-ı Mahsusa personeli ile takviyeli bir piyade taburu gönderdi. 1915 son­ ları ile 1 9 1 6 ’da Nil vadisinde bulunan İngilizlere birçok bas­ kın düzenlendi. M atru h’ta toplanan İngiliz kuvvetlerine ta­ arruz edildi, ancak İngilizlerin Sollum’u tekrar işgal etmeleri önlenemedi. Zuvara, Trablusgarp ve Hosm şehirlerinde ku­ şatılmış durumda bulunan İtalyanlar, 1 9 1 7 ’nin O cak ve Ni­ san aylarında çemberden kurtulmak için birkaç defa taarru­ za geçtilerse de başarılı olamadılar. 1 9 1 7 Eylül’ünde, Nuri Paşa kuvvetlerinin Trablusgarp istikametindeki başarılı taar­ ruzları karşısında bu niyetleri de tamamen suya düşmüş ol­ du. Nuri Paşa, 3 O cak 1 9 1 8 ’de Kafkas İslam Ordusu komu­ tanlığına atandı ve yerine 17 Mayıs 1 9 1 8 ’de Şehzade Osman Fuat, Afrika grupları komutanı olarak bölgeye geldi. Bu ta­

53

rihten sonra, küçük çarpışmalarla İtalyanların 1918 Eylül’ünde denedikleri birkaç çemberden kurtulma harekâtın­ dan başka bölgede önemli olay cereyan etmedi. 30 Ekim 1 9 1 8 ’de M ondros M ütarekesi’nin imzalanması üzerine, çarpışmalara son verilmesi ve bölgedeki Türk subay ve erlerinin teslim olması gerektiği İstanbul’dan bildirildi. Ancak bölgedeki subaylar teslim olmayı kabul etmeyerek di­ renmeyi sürdürdüler ve yerli liderlerden oluşan bir hükümet kurulmasını sağladılar. İstanbul’dan, Trablusgarp’ta direnmenin sürdürülmesi ha­ linde anavatanın bazı yerlerinin İtilaf devletlerince işgal edile­ ceği yolunda gelen haberlerden sonra, buradaki Türk subay ve erleri 1 M art 1 9 1 9 ’dan itibaren bölgeyi terk etmeye başla­ dılar. Yüz kadar Türk askeri Fransızlara teslim olduysa da, Fransızlar bunları İtalyanlara teslim etti.33

İran Cephesi İran cephesi, büyük çaplı çarpışmalar yapılmamasına rağ­ men, Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizlerle yapılan muharebe­ lerin cereyan ettiği bir cephedir. Bölgesel olarak kurulmuş ve İngilizlere karşı gayrinizami harp yapılmıştır. Özellikle harbin sonlarına doğru, 1918 yılı Ağustos ayın­ da Birinci Kafkas Ordusu Nahcivan, İran Azerbaycanı ve Tebriz bölgesinde görevlendirilmiştir. Kâzım Karabekir Paşa’nın komutanı olduğu kolordunun 11. Tümeni Ağustos ayının 1 6 ’sında Tebriz’e gönderildi. Biz­ zat Karabekir Paşa da Tebriz’deydi.34 Burada bulunan İngiliz müfrezesi, yerli halkı Osmanlı Devleti aleyhine kışkırtmak­ taydı. Osmanlı birlikleri Eylül 1918 başlarında İngilizlerle çar­ pıştılar. İngilizler yenildiler ve iki uçak kaybettiler. İran’daki Osmanlı birlikleri daha sonra “Tahran’ı işgal et­ m e” emrini aldılar. Ancak savaşın sonu belirli hale geldiğin­ den, Karabekir, Tahran’ı işgalden vazgeçti ve Ekim 1918 son­ larına doğru, M ondros M ütarekesi’nin imzalanmasından ön­ ce, birlikleriyle İran’ı boşaltarak Nahcivan’a geldi.35 54

II Birinci Dünya Savaşı’nda Türk Esirleri

D ersaadet Hilal-i A bm er vesatat-ı aliyesiyle 47. Fıkra 148. Alay, m akineli tüfek mülazımı Bursalı Cevdet Efendi Sevgili kardeşim , Aynı kıt’ada nasıl bir his ve gayretle çalışırken, zalim, m erham etsiz talih; sizi temin-i istikbal için müsait m evkide 55

bıraktı; bizi de uzaklara attı. Bu da kifayet etm iyorm uş gibi ta buralara kadar sürükledi getirdi. M am afih ne ehem m iyeti var. Bunlar hep vazife içindi. Cevdet; çoktan d ır m ektup gönderm ek istiyorum. Fakat adresiniz gerçi malum ise de; tebdil-i kıt’a gibi ahval hasebiyle m eçhuliyet de baid değil m if M am afih eski ve büyük hukuk-t biraderane yine sizi ta’ciz et­ m ek ve aram ak azm inden d e geri durmadı. Kardeşim ; Remzi Efendi de buradadır. Fakat o zabittir ve birçok arkadaşlar dahi hep beraberiz. Bu m ektubum a cevap her halde beklerim ve cevap alabilirsem badem a; sizi ta’cizden usanmam. Sami­ miyetle ellerinizden sıkarım. Eski Zağralı M ehm et Bahaddin Hindistan’da Bellari Üsera Karargâhı’nda 2 8 4 8 numaralı zabit vekili Mehmet Bahaddin

56

14 Kasım 1 9 1 4 tarihinde halife sultan tarafından “cihad” ilan edilmesiyle, Osmanlı Devleti’nde savaş hazırlıkları hız­ landırılmıştır. Bu arada çok sayıda insan da silah altına alın­ mıştır. Henüz savaşın başlarında, silah altına alınan er sayısı 2 .0 0 0 .0 0 0 ’u bulmaktadır. Genelkurmay ATAŞE Başkanlığı arşivindeki bir belgede “ ... Seferberlikten Temmuz 1 3 3 1 ’e [1915] kadar silah altına alınan efrad: 1 .9 4 3 .7 2 0 kişidir. Celb edilen gayrimükelleflerle [yükümlü olmayanlarla] birlik­ te takriben 2 .0 0 0 .0 0 0 k iş i...”36 denilmektedir. D ört yıl süren Birinci Dünya Savaşı’nda, silah altına 1 2 7 0 -1 3 1 6 doğumlu erkekler alınmıştır. H atta M ondros M ütarekesi’nden sonra bile, bu tarihlerde doğanlardan silah altına alınmayan ortaokul son sınıf, lise ve eşiti okullar me­ zunlarının da çağrılmaları, Harbiye Nezareti (Savunma Ba­ kanlığı) tarafından uygun bulunmuştur.37 Bir yandan da ateş­ kesin imzasıyla savaş bitmiş sayıldığından, 1 2 8 2 -1 3 0 0 do­ ğumluların tamamının terhis edileceği duyurulmuştur.38

Esirlerimizin Sayısı Birinci Dünya Savaşı’nda 1 2 8 5 -1 3 1 5 doğumlulardan müstahfız, yedek, muvazzaf ve ikinci tertip er olarak toplam 2 .6 0 8 .0 0 0 kişi silah altına alınmıştır. Bu rakama Birinci Dün­ ya Savaşı’ndan önce silah altında bulunan 1 3 0 7 -1 3 0 9 do­ ğumlular da dahildir.39 Bu 2 .6 0 8 .0 0 0 kişiden, 1 9 1 5 ,1 9 1 6 , 1 9 1 7 ve 1918 yıllarını kapsayan dönemler içinde, 3 0 Ekim 1 9 1 8 ’de imzalanan

57

Türklere esir düşen İngilizlerin bir kısmı Çankırı esir kampında

M ondros M ütarekesi’ne kadar 4 0 0 .0 0 0 yaralı, 2 4 0 .0 0 0 has­ talık sebebiyle ölüm, 3 5 .0 0 0 alınan yaralar sonucu ölüm, 5 0 .0 0 0 savaş alanlarında şehit, 1 .5 6 0 .0 0 0 hasta, firar, esir ve kayıp olmak üzere toplam 2 .2 8 5 .0 0 0 kişi muharebe dışı kal­ mıştır.40 Bunların içerisinde hasta, firar, esir ve kayıpların sayısı in­ sanı şaşırtacak kadar yüksektir: 1 .5 6 0 .0 0 0 kişi. Ne yazık ki arşiv kayıtlarından tam olarak bunların ne kadarının firar et­ tiği, ne kadarının esir olduğu ve ne kadarının tedavi edildik­ ten sonra birliklerine gönderildiği tespit edilememiştir.41 Fa­ kat bu 1 .5 6 0 .0 0 0 kişinin içerisinden en az 2 0 0 .0 0 0 ’inin esir olduğu tahmin edilmektedir. Esirlerin tam sayısını tespit edebilmek oldukça zordur. Bu zorluk savaş yıllarında da yaşanmıştır. Bırakalım bütün esirleri, sadece Rusya’da bulunan esirlerin tam sayısı bile belirlenememiştir. Savaş içerisinde Kızılay, merkezi R us­ ya’daki esirlerin durumlarını incelemek, onlara bazı ayni ve nakdi yardımlar ulaştırm ak için, delege olarak Yusuf Akçura Bey’i 13 O cak 1 9 1 8 ile 1 Şubat 1 9 1 9 tarihleri ara­ sında Rusya’ya göndermiştir. Yusuf Akçura, dönüşünde fa­ aliyetleriyle ilgili bir rapor vermiş, bu rapor daha sonra da

58

yayınlanm ıştır.42 2 0 Kasım 1 9 1 9 tarihli raporda, Yusuf Akçura Bey bile sadece Rusya’da bulunan esirler için tam bir rakam verememiş ve “ ... tahminen 6 0 -7 0 bin Osmanlı vatandaşının R usya’da esir bulunduğunu dikkate alm ış­ t ı r ...”43 gibi bir ifade kullanmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nda en çok esir verdiğimiz ülke İngiltere’dir; ancak İngilizlere verilen esirlerimizin tam sa­ yısını söyleyebilmek de mümkün değildir. Konuyla ilgili olarak gerek G enelkurm ay ATAŞE Başkanlığı arşivinde, gerek Kızılay arşivinde bazı önemli belgelere ulaştık. An­ cak bu belgelerden esirlerimizin sayısını tam olarak çık ar­ mak mümkün olmamıştır. İngiliz arşivlerinden elde ettiği­ miz raporlard a ise, kam p y etkililerinin daha çok esir kam plarında teftiş veya ziyaret sırasında verdiği rakam lar yazılmıştır. Bu rakam ların toplamı da esirlerimizin sayısını vermekten uzaktır. Z ira İngilizler kam plarda devamlı de­ ğişim yapmışlar, bu yüzden de kamp m evcutları sabit kal­ mamıştır. Genelkurmay ATAŞE Başkanlığındaki bir belgede “ ... Umumî harpte muhtelif muhasım [düşman] ordulara verdiği­ miz umum esirler atideki [aşağıdaki] cetvelde gösterilmiştir. Bu rakamlar zabit ve nefer olmak üzere bütün esirlerimizi ca­ midir [kapsamaktadır].”44 şeklinde bir açıklama yer alm ak­ tadır. Bu belgeye göre rakamlar şöyledir:

H ü k ü m et İn giltere

E sirle rin T o p la m ı F ilistin C ep hesi

9 1 .9 8 8

Irak C ephesi

2 0 .5 9 5

H an gi cep h elerd e esir olduğu Ç a n a k k a le, Yem en, Sin a, K an al, H icaz

R u sy a

2 0 .3 5 2

Fran sa

804

Ç a n a k k a le , Tunus

İtalya

100

T ra b lu sg a rp , B in gazi

T o p lam

K a fk a sy a , R o m a n y a , G aliçya

1 3 3 .8 3 9

59

Bu belgede rakamlar kesin gibi verilmesine rağmen, belge­ nin sol üst köşesinde cetvelin yanında yetkililerce düşülmüş şöyle bir not vardır: “Bu cetvel hatalıdır. Hilal-i Ahmer’den tashih edilmesi lazımdır.”46 Gerçekten de cetvelin çok hatalı, yani çok eksik olduğu anlaşılmaktadır. Kızılay’ın Rusya’ya gönderdiği temsilci Yusuf Akçura, Rusya’daki esirlerin sayısı­ nı 6 0 -7 0 bin olarak verirken,47 bu cetvelde bu sayı 2 0 .3 5 2 olarak gösterilmektedir. Ayrıca cetvelin altındaki yazı okun­ duğunda, bu cetveli hazırlayanların da bu rakamlardan tat­ min olmadıkları anlaşılmaktadır. Cetvelin devamındaki yazı aynen şöyledir:

“H em en hem en bir vilayetin ahalisi m iktarına m uadil [eşit] olan bu rakam lardan en ziyade İngiliz hissesinde oluyor ki, İngiltere ordusuna verdiğimiz esirlerin m ecmuu [tamamı] 1 12.583’e baliğ olm aktadır [varmaktadır]. Yemen kolordusunun ve Hicaz fırkasının um um î harpte­ ki mücerret vaziyeti ve Şeria M u harebesin den sonra Suriye Cephesi nde olan vasi m ikyasta ricatım ız [geniş ölçüde bo z­ guna uğram am ız] ve bu ric’at esnasında vukua gelen bazı kargaşalıklar dolayısıyla İngiltere ordusu, ordum uzdan, faz­ la esir almıştır. Ç an akkale Cephesi, Suriye g ibi küllî [büyük] m iktarda esir alm aya m üsait bir cephe olm adığından, Ingilizlere verdiğimiz esirlerin ekseri [çoğunluğu] sırasıyla Suri­ ye, Yemen, Hicaz cephelerinde verilmiştir. Yukarıdaki cetvel­ de zikredilen 133.839 esirden 7 .8 6 4 ’ü zabitana [subaylara] ait bulunmaktadır. F akat bu adet m utlak değildir. Şimdiye kad ar vürud eden [dönen] esir zabitlerimizin ad ed i 8 .2 3 1 ’dir ki, aradaki fark, Ingilizlerin bazı zabitlerim izi tanımayıp ne­ fer [er] addedişinden ve [bunların] sevk listelerinde nefer arasında gösterildiğinden münbaistir [ileri gelm ektedir]. ”48 Yukarıdaki cetvelin eksiklikleri vardır. Bu eksiklikleri şöy­ le sıralayabiliriz: • Rusya’daki esirlerin ancak üçte biri cetvelde gösterilmiş­ tir. Cetvelde gösterilmeyen 5 0 .0 0 0 ’den fazla Türk, Ruslara esir olmuştur.

60

• İngilizlere esir olanların da tamamı cetvelde yoktur. Söz­ gelimi Aden’deki esirlerden hiç bahsedilmemiştir. • Romanya Cephesi’nde Rumenlere esir düşen askerleri­ miz cetvelde yoktur. • Türk askerlerinden akıbetleri bilinmeyenler, resmi kayıt­ larda kayıp olarak gösterilmiştir. Bu kayıpların bir kısmı şe­ hit, büyük bir kısmı da esirdir. Ö rneğin daha sonra jandarm a albayı rütbesine kadar yükselen Ethem Hulûsi oğlu İbrahim Sırrı (Tekin), Ç anak­ kale Savaşları’nda kaybolm uş, akıbeti bilinm ediği için jandarm a personel başkanlığınca “ kayıp lar” arasında sa­ yılmıştır. Ancak annesi N efise H anım bir dilekçeyle oğlu­ nun K ah ire’de M ehm et Ali Paşa K alesi’nde esir olduğunu bildirdikten sonra, İbrahim Sırrı esirler arasına dahil edil­ miştir.49 Genelkurmay ATAŞE arşivinde bulunan bir başka belgede de özellikle İngilizlere esir düşen askerlerimizin bulunduğu karargâhlar belirtilmiştir. Bu belgeye göre, İngilizlerin elinde­ ki esirlerin bulunduğu karargâhlar şunlardır: 1. M ısır Karargâhları: Şeydi Beşir, Kuesna, Zegazik, Tora, Telil Bekir, Helyopolis, Bilbeis. 2. Elcezire Karargâhları: Basra-Elmacil. 3. M alta Karargâhları.50 4. Hindistan Karargâhları: Belari. 5. Hindiçin Karargâhları: Tatmiyo, M eiktila, Sumerpu. Bu karargâhlardan başka Selanik’te, Adalarda, Suriye’de, Kıbrıs’ta da bir kısım esirimiz bırakılmıştır.51 Ancak bu bilgiler de eksiktir. Sözgelimi M ısır’daki Maadi kampı, Kale’de bulunan esirler, Ras el Tin kampı, İskenderiye kampı listeye alınmamıştır. Ayrıca Hindiçin’de bulunan esir karargâhlarından Burma’da (Birmanya=Myanmar) bulunan Thatmiyo ve M eiktila sayılmış, ancak Rangoon ve Schvveboo ’da bulunan kamplar listeye alınmamıştır. Bütün bu eksiklikleri de dikkate alırsak, Osm anlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nda verdiği esir sayısının

61

I. D Ü N Y A SAVAŞI’N D A T Ü R K E S İR L E R İ Verilen Esir Sayısı Cepheler-M uharcbeler

(Yaklaşık)

Esir Alan Ü lke

Çanakkale

8 .0 0 0

İngiltere

Çanakkale

2 .0 0 0

Fransa

Sarıkam ış

1 5 .0 0 0

Rusya

D oğu Cephesi (Erzincan-Erzurum civarı)

4 0 .0 0 0

Rusya

Galiçya

1 0 .0 0 0

Rusya

Rom anya

605

R om anya

I. Kanal H arekâtı

717

İngiltere

II. Kanal H arekâtı

3 .0 0 0

İngiltere

I. ve II. Gazze M uharebeleri

3 .0 0 0

İngiltere

R efahiye (Irak Cephesi) M uharebesi

1 .6 0 0

İngiltere

Gazze-Birüssebi Savaşları (Filistin)

1 0 .0 0 0

Ingiltere

Filistin (Yıldırım Ordu Grubunun Savaşlaırı)

7 5 .0 0 0

İngiltere

Kurne (Irak Cephesi) M uharebesi

1 .0 0 0

İngiltere

Kutülam m are M uharebesi

8 .0 0 0

İngiltere

1 0 .0 0 0

İngiltere

30

İngiltere

1 0 .0 0 0

İngiltere

4 .1 0 0

İngiltere

Bağdat-M usul M uharebeleri M akedonya Cephesi M uharebesi Asir Cephesi Yem en Cephesi Trablusgarp Cephesi Toplam

62

100 2 0 2 .1 5 2

İtalya

2 0 0 .0 0 0 dolayında oldu­ ğunu söyleyebiliriz: D ö­ Esir Sayısı nen e s ir le r in to p la m ı Esir Verilen Ü lke (Yaklaşık) yaklaşık 1 3 4 .0 0 0 ’e ulaş­ 1 3 4 .4 4 7 İngiltere m a k ta d ır . B u n a R u s ­ Rusya 6 5 .0 0 0 ya’daki esirlerden eksik Fransa 2000 gösterilen 5 0 .0 0 0 kişiyi de ilave edersek, rakam Rom anya 605 1 8 4 .0 0 0 kişiyi bulur. İnİtalya 100 gilizlerin elindeki esirle­ Toplam Esir Sayısı 2 0 2 .1 5 2 rin eksik olanlarını ve di­ ğer yerlerdeki (R o m an ­ y a ’d a k i, K o r s i k a ’d a k i esirler gibi) esirleri de ilave edersek, toplam esir sayısının 2 0 0 .0 0 0 civarında olduğu söylenebilir. Bu durumda, ATAŞE Başkanlığinda bulunan -daha önce sözünü ettiğimiz- belgelerdeki rakamları nasıl açıklayacağız? Bunun açıklamasını iki tamamlayıcı bilgiyle yapabileceği­ mizi sanıyoruz: 1. Bu belgelerde geçen rakamlar, belgelerin kaleme alın­ dığı 1921 yılına kadar, kaçarak veya mübadele yoluyla Rus­ ya, İngiltere, Fransa ve İtalya’dan dönen esirlerin sayısını ve­ rir. Bu rakamlara daha sonra dönenler ve hiç dönmeyenler dahil değildir. 2. Bu rakam lar ve bilgiler söz konusu ülkelerden gelen resmi kayıtlara dayanm am akta olup, daha çok dönenlerin verdiği tahm ini bilgiler göz önüne alınarak hazırlanmış o l­ malıdır. Türk yetkililer kendi ellerindeki esirlerin sayısını ve bulundukları yerleri bildirm elerine rağmen, m aalesef kendi esirlerinin bulunduğu ülkelerden sayı, liste veya bu­ lundukları yerler hakkında resmi bir bilgi alamamışlardır. Kızılay arşivinde bulduğumuz bir belgede Türk yetkililer, Türk esirlerin listelerinin, sayı ve yerlerinin bildirilmesi için Dışişleri Bakanlığı nezdinde teşebbüste bulunulmasını Kızılay’dan istem ekte, aksi takdirde yeni bir liste ve bilgi verilmeyeceğini bildirm ektedirler:

63

"Osmanlı Ordu-yt Hümâyûn Başkumandanlığı Vekâleti Galata- Çepnilian 9 O cak 1916 Şube 6 N um ara: 10974 Hilal-i A hm er Cemiyeti Riyaset-i Âlisi’ne (Kızılay Derneği Yüksek Başkanlığı’na) N ezdim izde bulunan esirlerin m iktarı ile bulundukları m evkileri gösterir, E kte sunulan cetvelin, bir sureti A m erika Büyükelçiliği’nden görevlendirilen bir m em ura verilmiş ve esirlerin işlemlerinin karşılıklı anlaşm alar esasına dayanarak yapılması, savaşan devletlerce kabu l edildiği beyanıyla aynı surette hasım [düşman] devletler nezdinde bulunan esirleri­ mizle ilgili, m iktarları ve bulundukları yerler hakkın d a bir lis­ tenin verilmesi gerektiği söz konusu mem ura tarafımızdan ifade ve beyan edilm ekle beraber, karşılık görm ediği takdirde esirlerin m iktarına ait ikinci defa tarafımızdan bilgi ve liste verilmeyeceği kesin bir şekilde izah edilmiştir. Esirlere ait listelerin karşılıklı anlaşm alar esasına riayet edilm ek üzere Dışişleri vasıtasıyla yürütülmesini önem le rica ederim. Menzil G enel Müfettişi Mirliva (Tuğgeneral)’’52 Konumuz dışı olm akla birlikte, Türkiye’deki esirler ko­ nusu üzerinde çalışm ak isteyenlere yardımcı olacağı düşün­ cesiyle bu yazının ekindeki listeyi de buraya alıyoruz (bkz. s. 6 5 ’teki tablo). Bu listeler 1916 yılı O cak ayına kadar yapılan muhare­ belerde, Ç anakkale ve Irak cephelerinde alınan esirlerle il­ gilidir. Daha sonraki muharebelere ait bilgi ve belgeler -K ı­ zılay arşivinde tasnif çalışm aları olm adığından- maalesef bulunamamıştır. Oysa sadece, 2 9 Nisan 1 9 1 6 ’da Irak Cephesi’nde Kutülam m are’de Türk birlikleri, İngiliz ordusun64

I. D Ü N YA SAVAŞI’N D A T Ü R K İY E ’D EK İ E SİR L E R Esirlerin Sıra Bu lundukları

İngiliz

İngiliz

H in t

M erkez

Subay

Er

Subay

Er

Subay

Er

Eskişehir

70

64

-

-

-

-

2.

A. K arah isar

64

512

2

336

9

8

3.

A nkara

-

460

-

-

-

-

4.

K ocaeli

-

88

-

-

-

-

5.

Bursa

13

6

-

329

-

-

6.

Sam atya (İst.)

-

29

-

3

-

-

7.

Tavşanlı

-

-

-

-

-

-

8.

K astam onu

131

40

-

-

-

-

9.

K onya

-

-

139

45

-

-

10.

K ırşehir

4

2

-

-

-

-

11.

Kütahya

-

-

-

-

-

-

12.

M an isa

-

67

-

-

-

-

13.

Y ozgat

99

30

-

-

-

-

14.

M usul

-

1

-

-

-

-

15.

T oros

-

283

-

728

-

78

16.

R e ’sül-ayn

-

-

-

4 .0 4 4

-

-

41.

2. Ordu Nezdinde 3 8 3

1780

141

2896

9

109

No 1.

Toplam Esir Miktarı

Genel Toplam

H in t Fransız Fransız

2663 8437 118 İngiliz subay Hintli subay Fransız subay ve erler ve erler ve erler 10.628"

65

E R V E E R B A Ş E SİR L E R Hükümet Cephe Esir Ad. Hangi Cephede Esir Olduğu İngiltere Filistin 86.149

Çanakkale, Yemen, Sina, Kanal, Hicaz

İngiltere İrak

19.283

Bağdat, Musul, İran

Rusya

19.715

Kafkasya, Romanya, Galiçya

Fransa

772

İtalya Toplam

56 125.975

Çanakkale, Tunus Trablusgarp, Bingazi. 5f>

dan 1 1 .1 8 8 kişiyi esir almışlardır ki,53 bunların başında bu­ lunan tanınmış İngiliz Generali Townshend, M ondros M üta­ rekesi görüşmelerine kadar Büyükada’da tutulmuştur. Ancak Türk esirlerle ilgili olarak belgelerde verilen ra­ kam lar dönen esirlere ilişkin rakam lar da olsa, bu belgeler bizim için önemlidir. Zira o dönemde bu rakam lara daya­ narak bazı istatistiki çalışm alar hazırlanmıştır ki, bu ra­ kam lar oran olarak çok şey ifade edebilir. Genelkurmay ATAŞE arşivinde bulunan belgelere göre, Birinci Dünya Savaşı’nda esir olan Türk erlerinin cephelere dağılımı yukarıda yer alan tablodaki gibidir. Aynı arşivde, esir olan Türk subayların rütbelerine göre dağılımı da s. 6 7 ’de yer alan tablodaki gibidir.54 Bu cetvelin altında bulunan açıklam ada “ ... Bâlâdaki [yukarıda cetvelde gösterilen] esir zabitlerim iz 10 Nisan 1 3 3 7 [1 9 21] tarihine kadar avdet edenlerden [dönenler­ den] olup bundan sonra avdet edenler, ki adetleri pek az­ dır, bu hesaba dahil olmadığı gibi elyevm [halen] usera ka­ rargâhları [esir kampları] veya düşman memleketlerinde bulunanlar dahil d eğ ild ir...”57 denilmektedir.

66

Z A B İT E S İR L E R (SU BA YLA R) H ü k ü m et

C ep h e

E s ir Adedi H a n g i C ep h ed e E sir O ld u ğu

İngiltere

Filistin

5 .8 3 9

Ç a n a k k a le , Y em en , Sin a , K a n a l, H icaz

İngiltere

Ira k

1 .3 1 2

B a ğ d a t, M u su l, İran

R usya

637

F ran sa

32

Ç a n a k k a le , T u n u s

İtalya

44

T ra b lü sg a rb , B in g a z i.“

K a fk a sy a , R o m a n y a , G aliçya

7 .8 6 4

T o p lam

Çalışmamızın ilerleyen bölümlerinde İngilizlerin, Rusla­ rın, Fransızların, İtalyanların, Rumenlerin elinde bulunan esirlerimizin bulundukları kamplardan söz ederken, esir sayılarının tekrar gündemimize geleceğini belirtelim.

I SIR T Ü R K SUBAYLARININ R Ü T B E L E R İN E G Ö R E DAĞILIM I Rütbeler ıct

Cephe

Zab F e r ik

C

M irliv a

A lb .

Yb.

Bnb. Y zb.

Ütğm. Tğm.

Vek

701

8 1 4 2 .0 6 7

72

Filistin

1

3

16

99

İrak

-

-

-

17

35

173

152

443

26

-

-

1

3

5

92

120

144

156

9

-

-

-

-

-

-

5

5

6

1

-

-

-

-

2

5

13

7

8

1

4

19

123

358

1 .0 1 2

226

1 .1 2 2 2 .6 8 0

1.10

67

Esirlerin bir kısmı, tarafların anlaşmaları sonucu, daha savaş devam ederken değiştirilmiştir.58 Savaş içerisinde karşı­ lıklılık esası dikkate alınarak özellikle tarafların subayları ve sağlık personelini serbest bıraktıkları ve ülkelerine gönder­ dikleri de olmuştur.59 Ancak bunların sayılarının çok fazla olmadığı da bir gerçektir.

68

Esirlerimizin Esir Kamplarına Götürülmeleri

Esirlerin yaşadıkları sıkıntılar arasında esir kamplarına götürülüşlerini de saymak gerekir. Rom anya’da, Galiçya’da, Sarı­ kamış’ta ve Doğu Anadolu’da Ruslara esir olan Türkler, esir kamplarına yerleştirilecekleri bölgelere götiirülünceye kadar büyük sıkıntı çekmişlerdir. Romanya ve Galiçya’da Ruslara esir düşenler, çok uzun ve çok zahmetli yolculuklardan sonra Kazan ve Sibirya’da bulunan esir kamplarına götürülmüşlerdir.61 Genellikle yaya olarak, zaman zaman da trenlere bindirilerek, daha doğru bir tabirle trenlere tıkılarak götürülmüşler, tren yolu olmayan yerlerde ise genellikle yürütülmüşlerdir. Doğu Anadolu’da R' ıslarla savaşırken esir edilen Türkler, yine yürütülerek önce Aierbaycan’ın Hazar denizindeki Nar-

Sivas’ta bulunan esir Rus zabitlerinden bir grup

69

Son Punoh mıntısındaki muharebelerde alınan Rus esirlerinden bir takım...

gin adasına getirilmişlerdir. İnsani yaşam şartlarının son dere­ ce yetersiz olduğu bu adada uzun süre kaldıktan sonra, daha uzun süre kalacakları Rusya içerisindeki kamplara götürül­ müşlerdir. Türk esirleri, gerek Nargin adasına getirilişleri, gerek bu adadan ya da Galiçya üzerinden Rusya içlerine götürülüşleri sırasında Müslüman Türklerin yaşadığı bölgelerde halktan sevgi, sempati, yardım görmüşler, Rusların ve özellikle de Ermenilerin yaşadığı bölgelerden geçişlerde ise sözlü ve fiziki saldırılara uğramışlardır.62 Ancak Kafkasya bölgesi dışında yaşayan bazı Ermenilerin Türklere yiyecek yardımında bu­ lundukları, hatta bazılarının Türk esirlerin kaçmalarına yar­ dım ettikleri bile olmuştur.63 Esir alınan Türkler sorgulanıyor ve sorgulanmalarının ar­ dından en yakın demiryolu istasyonuna yaya olarak götürü­ lüyorlar, istasyonlarda “tepluşki” adını verdikleri yük vagon­ larına bindiriliyorlardı. Her vagonda oturmak için üst üste iki sıra bank vardı. Vagonun ortasında bir demir soba, bir köşesinde tuvalet olarak kullanılan bir kova bulunuyordu. Ruslar genellikle vagonlara kapasitelerinin çok çok üstünde esir dolduruyorlardı. Kışın vagonların içinin dışarıdan farkı yoktu, zira yakmak için odun veya kömür bulmak çok zor­ du. Yolculuklar bazen aylarca sürüyordu.

70

Malazgirt ve civarında Ruslardan aldığımız ilk kafile-i usera

Bunlardan daha kötüsü, Osmanlı savaş esirlerini taşıyan tepluşkilerin pencere ve kapılarının dışarıdan tahtalarla çakı­ larak kapatılmasıydı. Bu da, buradaki esirlerin çoğunun ölü­ müne sebep oluyordu. Örneğin 1915 kışında, Sibirya’nın Priamur bölgesine gönderilen 800 Osmanlı esirinin sadece 2 0 0 ’ü kampa ulaşmıştı.64 Geriye kalanlar soğuktan, açlıktan ve izdihamdan ölmüşlerdi. Yine bu tür kapı ve pencereleri tahtalarla çakılı tepluşkilerden iki tanesi Sam ora’daki kamp­ lara gönderilmişti. Sam ora’ya gelen yük vagonları boş bir hatta çekilmişti. Pencere ve kapılar kapalı olduğundan, Sa­ mora’daki görevliler vagonlarda yiyecek ve malzeme olduğu­ nu düşünmüşler, fakat günler sonra Rus askerler tepluşkileri açtıklarında, bu iki vagonda 68 Osmanlı esiri olduğunu gör­ müşlerdi. Bu 68 esirin sadece 8 ’i yaşıyordu.65 Hazar denizinde, Bakü yakınındaki Nargin adası bir top­ lama merkezi olmakla birlikte, Türk esirleri burada çok uzun süre kalıyorlardı. Esirler kirli, yıpranmış taş binalarda tutulu­ yordu. İçerisi haşerat, dışarısı yılan doluydu. Esirlerimize taş kırdırıyor, yılan öldürtüyorlardı. Yiyecek durumu da iyi ol­ madığı için, bu adada çok sayıda Osmanlı esiri ölmüştü.66 Bir grup esir, 7 Mayıs 19 15 tarihinde Kızılay Cemiyeti Baş-

71

Muhtelif H arb Cephelerinde alınan İngiliz ve Fransız userasından bir kafile daha

kanlığina müracaatta bulunmuş ve yaşadıkları sıkıntıları şu şekilde anlatmışlardı:

Stcak olağanüstü derecede, hararet gölgede 42 derece olduğu halde, aşağıdaki barakalarda 2 40 asker yatmaktadır. Geceleri, çaresiz askerler sıcaktan boğulacak dereceye gelir. Kapının yanına teneffüs için çıksalar, m uhafız asker, tüfek dipçiği ile vuruyor. Subayların barakaların dakinden biraz farklı içtiğimiz su. Rus doktorları, bunun gayet zararlı bir su olduğunu itiraf ediyorlar. Burada geçirilen esaret hayatı Avrupa’da değil, Çin’de bi­ le yoktur. A skerlere birer k at sivil elbise verildi ise de 20 gün sonra parçalanıyor. A yakkabılar da öyle. Bu mazlum yavru­ lara yardım a kalkışanları hapsediyorlar ve paralarını alıyor­ lar. H ani insaniyet ve medeniyet! Sonsuz hürm etler ve vatanıma buseler ve secdeler. Selimiye’nin 8/3 (tertipten) Yanyalı E rkânı” Zavallı esirlerimiz, mektuplarına koğuşların krokisini de eklemişler ve altına not düşmüşlerdi.67 Özellikle Ruslara esir düşen Türkler, sürekli kalacakları kamplara götürülünceye kadar çok büyük sıkıntı çekmişler ve önemli bir kısmı da yollarda, toplama merkezlerinde, va­ gonlarda can vermişti. 72

Ç anakkale’de batırılan İngiliz E-1S denizaltısınm esir edilen mürettebati, viskonsül Palmers ile birlikte...

İngilizler ise, Süveyş’ten ve Çanakkale’den aldıkları esirle­ ri M ısır’da hazırladıkları kamplara götürmüşlerdir. Bu kamp­ lardan daha sonra söz edilecektir. Ancak esirlerin çokluğu ne­ deniyle, 1 914 yılı sonundan başlayarak Kıbrıs, M alta, Hin­ distan, Burma (Myanmar) gibi çok uzak ve çok farklı bölge­ lere de esir kampları yapımına başlamışlardır. Türk esirler önce Basra ve Bağdat’taki toplama kampla­ rında tutulmuş, daha sonra M ısır’daki kamplara deniz ve ka­ ra yoluyla götürülmüştür. Basra’dan doğrudan doğruya Hin­ distan ve Burma’daki kamplara da önce deniz yoluyla, sonra demiryoluyla ulaştırılmışlardır.68 Esirlerden biri, Lapseki’nin M ecidiyeköy’ünden Habip Turgut, hatıralarında şöyle anlatıyor: “M ısır’da üç sene kal­ dım. M ısır’dan vapurla Hindistan’a götürdüler... 36 gün de­ nizde g ittik... Vapurun içinde. Hindistan’da da 25 ay esir durduk. Emin Muhis Efendi diye bir zabit vardı başımız­ d a ...”69 Bunların getirilişlerinden ilgili bölümlerde ayrıntılı olarak söz edilecektir. İngilizler ayrıca Kıbrıs ve M alta adalarına da esir kampla­ rı kurmuşlar ve M ısır’daki kamplardan bazı esirleri bu adala­ ra deniz yoluyla taşımışlardır.

73

Fransızlar ise, daha çok Çanakkale ve Tunus’tan Türk esi­ ri almışlardır. Bu esirler önce Limni adasının M ondros şeh­ rinde tutulmuşlar, oradan Korsika adasına götürülmüşlerdir. Daha sonra Fransa’da çalıştırılmaları kararlaştırılan bu esir­ ler gemilerle Korsika adasından M arsilya’ya taşınmışlar, Marsilya’da bir süre tutulduktan sonra tren yoluyla Fransa içlerinde bulunan çalışm a kam plarına gönderilmişlerdir. Fransızlara esir düşen Türklerden söz ederken, konu daha ayrıntılı olarak açıklanacaktır. Ingilizlere ve Fransızlara esir olan Türkler, Ruslara esir olan silah arkadaşlarına göre daha az sıkıntı çekmişlerdir. Yolculuk kimi zaman uzun sürse de, yiyecek ve sağlık şartları bakımından çok büyük sıkıntı yaşamamışlardır. Yollarda can verenlerin sayısının Rusya’daki esirlere göre oldukça düşük olduğu sanılmaktadır. Rom anya, esir aldığı Türkleri M oldavya’da bulunan esir kamplarına götürmek üzere önce Jalamitza bölgesine getiri­ yordu; fakat burada bir hazırlık yoktu. Toplanma bölgesi olarak kullanılan bu yerdeki şartlar çok ağırdı. Daha sonra, esirler buradan yürüyerek 4 0 günlük bir yolculuk yapıyorlar ve M oldavya’daki kamplara ulaşabiliyorlardı, ancak ulaşa­ mayanlar da vardı. Çok ender olarak da M oldavya’daki kamplara trenle götürülüyorlardı. Osmanlılar, Trablusgarp ve Bingazi’deki muharebelerde İtalyanlara 100 dolayında esir vermişlerdi; ancak bu esirlerin İtalya’da nereye, nasıl götürüldükleri, nasıl döndükleri hak­ kında bir bilgiye ulaşılamamıştır.

74

III Ingilizlere Esir Düşen Türkler

75

İngilizlere esir düşen Türk askerleriyle ilgili bilgilerin önemli bir kısmını Kızılhaç örgütünün raporlarında buluyoruz. Ö n­ ce bu raporlar hakkında kısa bir bilgi verelim:

Kızılhaç’ın Esirlerle İlgili Faaliyetleri Birinci Dünya Savaşı’ndaki esirlerle ilgili ayrıntılı bilgileri uluslararası Kızılhaç örgütünün arşivinde bulabiliyoruz. He­ men hemen her ülkenin esirleriyle ilgili olarak hazırlanmış geniş raporlar bu arşivde yer almaktadır. Uluslararası Kızılhaç örgütü, oluşturduğu gruplar aracılı­ ğıyla hemen hemen bütün savaş esirlerinin bulunduğu kamp­ lar hakkında bilgi almıştır. Cenevre’de Kızılhaç arşivleri, Türk esirler hakkında da çok önemli bilgiler içermektedir.

Müstecip Onbaşı’nın nişanı ile avlanan “Turkuaz ” tahtelbahirinin (denizaltısının) esir mürettebatı...

77

1 9 1 7 yılı başlarında Hindistan ve Burma’daki İngilizlerin Türk savaş esirleri ve Hindistan’da ikamet eden siviller için kurduğu kamplar, merkezi Cenevre’de bulunan Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nin üç temsilcisince ziyaret edilmiştir. Bay F. Thormeyer, Em. Schoch ve Dr. F. Blanchod, Şubat’ın 1 2 ’sinde Bombay’a gelip, 2 0 M ayıs’ta Kolom bo’dan ayrılana kadar kamplar üzerine bilgiler edinmişlerdir. Ulaştıkları sonuçlar M . Thormeyer’in raporunda toplanmış ve ortaklaşa hazırladıkla­ rı bir resmi raporla uluslararası komiteye sunulmuştur. Rapor yüzlerce sayfa uzunluğundadır ve ziyaret edilen her kampa dair sistematik bilgiler içermektedir. Bilgiler birkaç başlık al­ tında toplanmıştır: yükseklik ve iklim, esirlerin sayıları ve sı­ nıfları, görevli personel sayısı, sorumlu subayların isimleri, yerleştirme ve konaklama bilgileri, talimler, beslenme istihka­ kı, giyim, hijyen, yıkanma, aydınlatma, su kaynakları, sağlık düzenlemeleri ve dezenfeksiyon, tıbbi bakım, hastaneler, di­ siplin, eğlence faaliyetleri, posta hizmetleri ve sansür, paket servisi, havale işlemleri, para yardımları, tarafsız gözlemcilerin yaptığı önceki incelemeler, camiler, kiliseler ve din hizmetleri. Çalışma, İngilizlerce Hindistan topraklarında kurulan on kampın hepsine uygulanmıştır: Sumerpur’daki Hıristiyan ve Türk ordusu mensubu Müslüman savaş esirleri kampı, Ahmednegar’daki gözaltındaki siviller kampı, Belgaum’daki düş­ man uyruklu kadın ve çocuklar kampı, Bellary’deki Türk sa­ vaş esirleri kampı, Kalküta’daki istasyon kampı, Kataphar’daki gözaltına alman siviller kampı, Burma Thayetmyo’daki Türk savaş esirleri kampı, Shvvebo’daki nekahat kampı, Meiktila’daki yeni kamp ve Rangoon’daki karantina kampı.

Hindistan ve Burma’daki İngiliz esir kampları Kızılhaç komisyonunun Hindistan ve Hindi Çin’deki esir kampları ile ilgili genel değerlendirmesi şöyledir: Savaşın başlangıcından itibaren Cenevre Kızılhaç Komite­ si dikkatini önemli ve üzücü bir konu olan savaş esirleri üze­ rine yöneltmiştir.

78

Bazı Türk esirlerin İngilizler tarafından trenlerle kam plara götiirülüşü.

Uluslararası Komite, aynı zamanda savaşan ülkelerde bu­ lunan esir kamplarına inceleme gezileri düzenlemiştir. Bu ül­ kelerin hükümetleri işinin ehli, tarafsız kişilerce yapılan bu zi­ yaretlerin önemini kavramışlardır; birinci el incelemelerin so­ nucu olarak, basında ve başka yerlerde adaletten daha öte bir duyguyla ele alınan bir konu hakkında kesin bilgi sağlanabil­ mektedir. 1917 yılının ilk aylarında Uluslararası Kom ite, Mısır, 1Iindistan ve Burma’daki savaş esirleri kamplarına bir dele­ gasyon gönderdi. Bu delegasyonun hazırladığı M ısır’daki kamplarla ilgili rapor, Cenevre’de basıldı. İsviçre misyonu Dr. K Blanchod, F. Thormeyer ve E. Schoch’tan oluşuyordu. Bu gruptaki ilk şahıs, Fas’taki Alman esirleri ve Almanya’daki Fransız esirleri de ziyaret etmişti.70 M . Thormeyer, Almanya, Rusya, Sibirya ve Türkistan’daki kamplarda bulunmuştu. Önceki incelemeler, delegelerin farklı ülkelerdeki esirlerin maruz kaldığı muameleyi karşılaştırması için bazı standartlar oluşturmalarını sağlamıştı. M ısır’a 1915 yılı Aralık ayının so­ nunda gelen Thormeyer, M aadi, Şeydi Beşir ve Bilbeis’teki 79

Hindistan’daki Türk esir kamplarım gösteren harita.

kampları, Kahire Kalesi’ndeki to p lam a b in a la rın ı, R a s-e lTin’de Alman sivil esirler için kurulan toplama kampını ziya­ ret etti. S c h o c h ve T h o rm e y e r, Bombay’a 12 Şubat’ta ulaştılar. H in d istan hükü m eti o n la rı karşıladı, ikametleri boyunca ağırladı ve görevlerini yerine getirmeleri için yardımda bu­ lundu. Delhi’de delegeler bir­ çok sivil ve askeri yetkiliyle gö­ rüştüler ve çoğundan aynı yar­ dımı gördüler. Bu yabancı ül­ kede rahatça seyahat etmeleri için yanlarına bir İngiliz subayı

»en d » »nni« «ux Indes. ileviej, habi/ent UH dur d’itre

GEHtVE C*o«0 t Ch

Kızılhaç Teşkilâtı’nın Burma ve Hindistan'daki esir kamplarını denetleyen heyetinin Fransızca raporları.

80

verildi. Subay Hindistan’ı bildiğinden, özellikle iletişim ve ye­ rel âdetler konularında görevlerini zorlaştıracak birçok dert­ ten ve endişeden uzak kaldılar. Delegeler kamp incelemeleri sırasında hiçbir kısıtlamay­ la karşılaşmadılar. Tüm kamplara ve toplama bölgelerine serbestçe girdiler. Başka ülkelerde böyle bir serbestlik tanın­ mamıştı. Ayrıca esirlere özel olarak soru yöneltme, kayıtları ve raporları inceleme ve aynı kampa tekrar geri dönerek di­ lekçe ve şikâyetleri alma serbestliğine sahiptiler. İngiliz yet­ kililer, bu ziyaretlerin am acının, esirlerin içinde bulunduğu şartların iyileşip iyileşmediğini anlamak olduğunun farkın­ daydılar. Delegelerden tüm gözlemlerini iletmelerini istiyor­ lar ve tüm önerileri dikkate alıyorlardı. H indistan’da savaş esiri kampları askeri yetkililerin elindeyken, toplama kamp­ ları sivil eyalet hükümetlerince kontrol ediliyordu. İsviçre misyonunca ilk ziyaret edilen kamp, Sumerpur’daki, birkaç bin Türk esirinin yaşadığı kamptı. Eninpura istasyonundan ayrıldıktan sonra, kayalık tepelerle çevrelenmiş ve ortasın­ dan kurak mevsimlerde kuruyan bir nehir geçen bir ovadan gidiliyordu. Birbirine paralel olarak birkaç sıra halinde di­ zilmiş, içinde Türklerin oturduğu kulübeler ile idari binala­ rın bulunduğu büyük bir avlunun etrafı dikenli tellerle çev­ rilmişti. Geniş sokakları olan, tek tip binalı, kendi aydınlat­ ma, su ve kanalizasyon sistemine sahip, bir erzak pazarı ve postanesi olan küçük bir kasabaydı burası; hiç kadın ve ço­ cuk yoktu; sadece kötü kaliteli üniformalar giymiş, günleri­ ni boş boş geçiren erkekler yaşıyordu. Yemek zamanların­ da, mutfak ve yemekhanelerin etrafına insanlar üşüşünce biraz hareketlilik gözleniyordu. Her kulübenin etrafında bulunan verandalarda oturan esirler, zar oyunları veya do­ mino oynuyor ya da fincan fincan Türk kahvesi içip sohbet ediyorlardı. Tartışma konuları genellikle İngilizce gazeteler­ deki haberler, politika veya kamp dedikodularıydı. Türkler, iyi organize olamamış farklı gruplar kurmuşlardı.71 Delegelerin kampa gelişi, kamp yaşantısının m onotonlu­ ğuna karşı büyük bir olaydı. Bu delegeler kulübeleri ziyaret

81

ettiler, yatakları ve battaniyeleri saydılar; lavaboları ve tu­ valetleri incelediler, beslenme istihkakını öğrenm ek için mutfağa, fiyatları öğrenmek için kantine gittiler, suyun, ek­ meğin, etin ve kahvenin tadına baktılar; postanede, revirde ve hastanede uzunca bir süre kaldılar. Sonra esirler, kısımla­ ra göre sıraya dizildi. Her kısımda Türkçe dışında yabancı bir dil; Fransızca, İngilizce, Almanca ve hatta Rusça bilen birisi vardı. Bu kimseler arkadaşları için sözcülük yaptılar. Her kampın tercümanı vardı; fakat imkân olduğu sürece esirlerle doğrudan görüşüldü. Delegeler yakıcı güneşin al­ tında şikâyet ve istekleri dinlediler; notlar aldılar; inceleme­ ler yaptılar; isimler, tarihler ve adresler kaydettiler. O anda oluşturulan tercümanlar grubunun yardımıyla oldukça faz­ la sayıda askerle görüştüler. Bu prosedür her kısım için tek­ rar edildi. Daha önemli konular kamp bürosuna taşındı ve daha fazla incelendi. Daha sonra şikâyetler başlıklar altında toplandı ve kamp yöneticileriyle tartışıldı. Hangi ülkeden olursa olsun, bir esir acı çektiği için şikâyet eder; özgürlü­ ğünü kaybetmesi onu üzer. Bir İngiliz askeriyle aynı istihka­ ka sahip olsa bile, İstanbullu bir hamal veya Karadenizli bir balıkçı yiyeceklerden şikâyeti başarabilmektedir. Koyun eti­ nin ana yemek olduğu yerlerde herkes sığır eti istiyordu; sı­ ğır etinin çok olduğu yerlerde ise koyun e ti... En fazla şikâ­ yet haberleşme konusundaydı. “Ailemden hiçbir haber ala­ madım” söylemi sürekli işitiliyordu. M ektup alamayan esir­ ler postanenin suçlu olduğunu varsayıyorlardı. Diğerleri mahvolan işlerinden, boşa heba olan topraklarından endişe duyuyorlardı. Herkesin kendi derdi vardı. Hafifletemeyecekleri, birkaç yatıştırıcı ve cesaret verici söz söylemekten başka bir şey yapamayacakları bu dertleri dinlemek, delege­ ler için zor bir denemeydi. Delegelerin başlıca görevi, savaş esirlerine uygulanan muamelenin uluslararası düzenlemelere uyduğundan emin olm aktı. Yerleşme, hijyen, kıyafet, yiyecek, iş, tıbbi müda­ hale, haberleşme ile ilgili kurallar dikkatle incelendi. Temel­ de her kamptaki esirlerin genel durumu aynıydı. İklimin

82

Translated "by Faith Simpkins REP0RÎ8 OF do «4. F. THQBMEYER, Ha. SCHOCH and l e Dr. F. 3LAXCHOD. CAMP AT SJMEFJÜH. Lodgings— The constructions of the can?> a t Sumsrpur were established from plans and under the d irection of the engineer, Mr. Davies. The o f the prisonera are a l l o f ths same type. The bu ildings, 55 metres and 9 . metres 75 wide are constructed on a base of stone, forming a long veranda, sheltered by a lig h t roofing. A dividing wall separates the in te rio r into two longitudinal rooms, and the awnings keep the place cool, f in the caae of Turks, caste is recognized* Feeding—

The beds are placed to allow for su ffic ie n t v en tilatio n and each sec­ tio n houses 70 men. The rooms and stre e ts are lig h te d .u n til eleven o ’ clo ck . Following is the table o f ratio n : White flour (c e r e a ls )................................................................g r. 453,6 B ic e ................................................................................................... 226,8 L e n tils ............................................................................................. 8 5 ,— Potatoes (in place of vegetable)......................................... 111,4 Onions............................................................................................... 56,70 S a lt ............................... ................................................................... 23 ,70 31,03 Sugar.........- ................. .'.................................................................. Tea..................................................................................................... 7,75 Wood to burn................................................................................... 1360.— Meat (sheep)................................................................................... 186,18 Condiments....................................................................................... 4, No con^laint has eveft,'oeen made o f the food. Other than food, the p riso ners receive 453,6 gr. o f soap a month, 40 cig are tte s a week, 2 boxes o f matches a week. There i s also a canteen from which can be bought the luxuries.

t rk,

İ

C lothing--

They are furnished free of charge the following clothe«: 1 p air of shoe», 2 pajamas, 3 blouses, 2 chemises, 2 towels, 1 fez or hat. In win­ te r they add 1 warm p air o f pajamas, 1 flannel chemise, 1 union e u it. They are replaced sb soon as worn out-

Medical—

A hospital is attached to the camp and the sick men are taken care of extremely w e ll, and the medicine i s o f the b e s t. The general health of the prisoners i s good, considering that a great many arrived in poor con­ d itio n . The clim ate of Suwerpur i s dry and h ealthfu l. Few mpsauitoen are found in that region. The average summer tec^erature i s 90 Fahrenheit, and th at of winter 56°. Seventeen inches of rain f e l l in 1216. In 1916 there were in camp (tbe.se s t a t is t ic s are fo r one year) : 74 cases o f malaria, 73 were cured by lu inine, 1 c h a M a * death. They were a l l treated u n til tha ge»ms had e n tire ly disappeared from the blood. 23 cases o f dyo3ntery (abdominal) , rarely bacteria?- Few cases were discovered since capture. They were treated by emotions in je ctio n . 22 cases were cured, 1 died. 31 cases of diarrhoea, 27 cured, 4 died of d e b ility . 4 cases o f trachoma were admitted to the hospital as not contagious, or as u lc e r o f the eyelids. A number of tha lig h te r cases were treated a t the dispensary. Seven cases of tuberculosis, a ll arriving sick from Mesopotamia. S3 cases of scrofula came to camp. All were actually cured. There were no cases o f cholara, no p e st, no brair» typhoid nor typhoid A ver.

I llııslararası

Kızılhaç Heyeti’nin Hindistan’daki Sumerpur Türk esir kam pı ile ilgili raporunun İngilizcesi (ABD Dışişleri arşivinden alınmıştır).

esirlerin sağlığı üzerindeki etkisini en iyi gösteren önemli bir dinen olan hastane kayıtları dikkatlice incelendi. Genel ola­ rak esirler, içinde bulundukları iklimi çekilmez buluyorlar­ dı. Burada sıcaktan şikâyet ediliyordu; başka yerde nem­ den, başka bir yerde kuraklıktan, başka bir yerde ise yağ-

83

M son -C a m p s in India and B u rm a ; rcp.iri with the expression o f our ^ 1 ' T u rkish prisoners, on returning to ( w i l l testify that E ng lan d has treated W h o hum anity they could wish for.

rmiiiM and Austrian riviUnns.

v ıs r r tîD «

by

W T £ R N A T I0 N a l r e d

c r

C O M M JT T R E

FEBRÜARV- " i r

« R1L

Flni in m il (hem demands wore most pivilinn '.im p s. Ii ¡s easy In under|iplo who have lived many years in m i)* iii'ili-|ienc|enl and in many eases jtiisilinns. .iiid are aeeustomeil to good ra t very hard to he dragged away from and reduced to a confined and fc. • Their connections are broken, suffer and in many cases future noro or less prejudiced. Most comIn afi.iirs and mil In the clim nle, to B'lmily i-i accustomed already. -The. do all lltey can in make things H R w lin g the prisoners with the greatest p sid era tio n . W itn ess the fact that all the mil Ii we laid before the Indian Governftsist the interned were promptly granted. • interned took an unprejudiced view P taiio n and assured us that in the circumnolhing hut praise for the conf sitown ihem In the authorities. ••/ ‘In' / ntrrnntiannl CommitterD r. I-. W .A N C H O D . r . T H O R M E Y IİR . I-M M A N U F I. S C H O fH .

•OJV|>o.\

Kızılhaç Teşkilâtı’nın Burma ve Hindistan'daki esir kamplarını denetleyen heyetinin İngilizce raporları.

m urdan... Esir kampları İngiliz birlikleri için seçilen kışla­ larda yer aldığı için, esirler arasındaki hastalık ve ölüm oranları İngiliz askerlerinkinden fazla değildi, yerli halktan daha düşüktü. Hindistan ikliminin uzun vadede zayıflatıcı ve bitkin düşürücü etkisinin, esirlerin genel sağlığı üzerinde hissedilmediği söylenebilirdi.72 Delegeler notlarını sınıflandırdılar, raporlarını hazırlayıp ilgili yerlere ulaştırdılar. Sumerpur’dan ayrılıp Alman ve Avusturyalı siviller için kurulmuş büyük bir toplama kampı olan Ahmed Nagar’a geldiler. Güneyde Belgaum’daki, kuzey­ de Kataphar’daki sivil kamplar da ziyaret edildi. Gözaltındaki siviller için üzülmemek imkânsızdı. Birço­ ğu H indistan’da uzun süredir bulunuyordu. İş hayatına

84

atılm ış, büyük ticari şirketleri yönetmiş veya yüksek maaşlı işlerde çalışmışlardı. R ahat Hindu hayatına alışmışlardı. Birkaçı İngiliz kadınlarla evlenmiş, bazıları artık tarafsız olduklarına inanmışlardı. Evlerini, işlerini bırakıp toplama kampına yerleştirilmeleri, geleceklerinin- ve menfaatlerinin tehlikeye girdiğini görm eleri, gerçekten dayanılması güç bir şeydi ve neden kendi ülkelerine gitm ekte ısrarlı olduklarını açıklıyordu. O nlara, bu yaşananların tüm savaşan ülkeler­ de olduğunu ve savaşın binlerce insanı daha kötü etkiledi­ ğini hatırlatm ak belki yerindeydi; fakat buna karşılık o la­ rak, diğer insanların çektikleri acıların kendi acılarını ha­ fifletmediğini söylüyorlardı.73 Sivillerin gözaltına alınması savaşın ortaya çıkardığı bir tedbirdi. Gerekli sertliğe gereksiz bir katılık eklemek adaletsiz olacaktı. İngiliz hükümeti, kurallara uygun olmak şartıyla tüm iyileştirmelere müsaade ederek, gözaltına alınmışlığın yarattığı rahatsızlığı en aza indirmeye çalışıyordu. Her ne ka­ dar çok az kişi, gördükleri muamelenin olanaklar çerçevesin­ de iyi olduğunu kabul ediyorduysa da, yapılan ayrıntılı araş­ tırmalar yerleşim, hijyen ve yiyecek koşullarının mükemmel olduğunu,' esirleri çalıştırma ve eğlendirme imkânlarının sağ­ landığını, gözaltındakilere nezaketle davranıldığını ve şikâ­ yetlerin çoğunun kamp yöneticilerinin denetimi dışındaki ko­ nularla ilgili olduğunu gösteriyordu. Diğer ülkelerdeki topla­ ma kamplarını gezmiş delegeler için temiz, ferah ve rahat banyoları olan meskenleri görmek, düzenli ve malzemesi bol mutfakları ziyaret etmek, konser ve toplantı salonu ve hatta bir tiyatro bulmak, tenis, futbol maçları, atletizm ve eskrim çalışmaları izlemek ve tüm bunlardan önemlisi gözaltındaki­ lerin görünüş ve kıyafetlerinin iyi bir muameleye tabi tutul­ duklarını görsel olarak ortaya koyduğunu görmek, oldukça tatmin ediciydi. Gözaltındakilerin ailelerinin yerleştirildiği Belgaum’da her mesken, rahatça döşenmiş bir aile evi havası veriyordu. G ö­ zaltındakilerin almasına müsaade edilen hoş mobilyalar, halı­ lar, resimler, kitaplar ve piyanolar ev hayatı izlenimi yaratı­ 85

yordu. Etrafta serbestçe dolaşmalarına müsaade edilen gözaltındaki şahıslar, esaret altındaki düşman vatandaşlarından çok, tatile gelmiş ziyaretçiler gibi gözüküyorlardı. Bir İngiliz okulu ücretsiz olarak çocukları eğitiyordu. Gözaltındakilerin kendi olanakları ile bir Alman müdür yönetiminde kendi okullarını açmalarına bile izin verilmişti. Bu kampta da “Ve­ rilen istihkak az, özel ilişkilerimizde güçlükler yaşıyoruz, na­ diren haber alıyoruz” gibi bazı şikâyetler vardı. Pazara git­ mek sağlık nedenlerinden dolayı yasaklanmıştı, ama herkes pazara gitmek istiyordu. Tüm bu şikâyetlerin altında sıkıntı ve özgürlüğün kaybedilmesinin yol açtığı doğal insani ka­ ramsarlıklar vardı. Hükümetin sivilleri yerleştirme ve korumada yaşadığı güçlükler düşünüldüğünde, esir değişiminin gerçek bir rahat­ lama getireceği kuşkusuzdu, eğer birtakım güçlükler söz ko­ nusu olmasaydı... Gözaltına alınanların çoğu Hindistan’da kalmak istiyordu ve kendi ülkelerine geri dönmenin başlarına gelebilecek en kötü felaket olduğunu düşünüyorlardı. Hindistan’daki kampları iki ay boyunca ziyaret eden İs­ viçre delegeleri daha sonra Burma’ya geçtiler. Burma’da M e­ zopotam ya’dan gönderilen Türk esirler için bazı önemli kamplar kurulmuştu. Esirleri bu kadar uzun bir mesafeden taşım ak dikkatli bir organizasyon gerektiriyordu. Özel olarak hazırlanmış botlar konvoylar halinde B asra’dan K araşi’ye geliyor, ora­ dan da esirler demiryoluyla K alkü ta’ya taşınıyordu. Bura­ da kurulan istasyon kampında esirler birkaç gün kalıyor, yükleme noktasında yapılan muayeneye ek olarak burada da muayene ediliyorlardı. H asta ve şüpheli şahıslar özel bir hastaneye gönderiliyor, kalanlar ise buharlı gemilerin çektiği mavnalara bindiriliyordu. Bu küçük filo Irravvady nehrinde akıntıya karşı yol alıyordu. Kamp yerine konvoy­ lar botla ulaşıyor veya yolculuk demiryoluyla tam am lanı­ yordu.74 Thatm yo, Irravvady nehrinin sağ yakasında kurulmuş bü­ yük bir kamptı. Yüksek yamaçlar ve oluşan kum adacıkları

86

nehrin akıntısını yönlendiriyordu. Uzakta mavi renkli dağlar ufku sınırlıyordu. Delegeler kampa geldikleri gün, Türk esirlerin düzenledi­ ği, etrafı ağaçlarla çevrili büyük bir dikdörtgen çimenlikte ya­ pılan atletizm yarışmalarını izlediler. Bir tarafta kamp yetkili­ leri, Türk subaylar, kasabadan gelen davetliler ve hatta ba­ yanlar vardı. Diğer üç tarafta Türk askerler toplanmıştı. Ya­ rışlar, atlama, güreş ve diğer spor karşılaşmaları izleyicilerden alkış aldı. Kazananlar, davetliler önünde toplandılar ve Türk albaydan para ödülleri aldılar. Beden kabiliyeti artmış ve al­ kışlardan cesaret almış esirler, boş durmanın yarattığı tembel­ likten ve yorgunluktan uzaktılar. Asker mizaçlı, kuvvetli ya­ pılı, keskin bakışlı, atik ve onurlu kişilerdi. Spor karşılaşma­ ları üç gün sürdü. Fakat delegeler, işlerinin yoğunluğundan kampta sadece bir gün kaldılar.75 Kampın karışık bir nüfusu vardı. Subaylar arasında bile larklı şahıslar ayırt edilebiliyordu. Delegeler, diğer ülkeler­ de olduğu gibi, subayların rütbeleri ne kadar yüksekse fi­ kirlerin de o kadar ılımlı olduğunu, gördükleri muameleyi daha iyi takdir ettiklerini saptadılar. Genç subaylardan eği­ liminde eksiklikler olan bazıları daha sert eleştirilerde bu­ lundu; büyük çoğunluk ise durumlarından memnun olduk­ larını ifade etti. Askerler iyi muamele gördükleri konusunda görüş birliI’,indeydiler; fakat Kızılhaç delegeleri önünde küçük dertlerini anlatma fırsatı kaçırılmayacak kadar değerli olduğu için, bu fırsatı kullanmaktan geri kalmadılar. Genelde para sorununun ön planda olduğu görülüyordu. I im leri dinlemek için uzun seanslar yapıldı. Şikâyetlerde yö­ nel icilere karşı bir kötüleme yoktu. Savaşta acı çekmişler, ai­ lelerinden ayrılmışlar, işleri bozulmuştu; fakat bu kaderdi ve kimsenin suçu değildi. Hareketsiz kamp ortamı onları fazla etkilemiyordu. İş verildiği zaman biraz para kazanma isteğiy­ le uysalca yapıyorlar, fakat genelde günlerini kendi istedikleri l'.ıbi geçirmeyi tercih ediyorlardı.

87

Kamp otoriteleri, cami olarak kullanmaları için bir bina tesis etmişti; imamlar burada hizmet veriyordu. İbadetlerini yapanlar azdı.76 Genel olarak Türk esirlerin davranışları iyi ve ciddi, taş­ kınlıklar çok azdı. Cepheden kampa yeni gelenler olunca, di­ siplin kurallarına uymayanlarda dikkat çekici artışlar izleni­ yor, ancak birkaç gün sonra yeni gelenler de kurallara uyu­ yorlardı. Cezalandırmalar katı bir adalet ve mümkün olan tüm insanlıkla yerine getiriliyordu. Delegeler, kaba ve sert muamele edildiği yolunda bir şikâyet almadılar. Delegeler, İngilizlerin esirlere yakın gelecekte dostları ola­ cakmış gibi davrandıkları görüşündeydiler. Refahlarına har­ canan özen, istihkaklarını artırmaya yönelik istekleri, yarar­ sız zorlamalardan kaçınmaları, insanlık ve uygarlık ilkeleriyle uyuşuyordu.77 Raporda daha sonra Hindistan ve Burma’daki kamplar birer birer ele alınmaktadır. Ele alınan kamplarla ilgili bilgiler izleyen bölümlerde yer almaktadır.

88

Sumerpur Katnpt (Rajputana Eyaletinde)

Bu kamp, 3-4 M art 1 9 1 7 tarihlerinde ziyaret edildi. İçlerinde M ezopotamyalı Arapların çoğunlukta olduğu Müslüman Türk savaş esirlerini barındırıyordu. Sumerpur kampında imamlık yapan ve subay sayılmayan iki müftü ve iki kadı var. Hemen hemen tüm siviller askerlik­ le yükümlü, sadece devlet yöneticileri, kadılar, dini başkanlar ve bazı yüksek kademe memurları hariç. Sumerpur kampındaki yiyecek düzenlemeleri, esirlerin kendi yemeklerini hazırlamaları prensibi üzerine kurulu. Yi­ yecekle ilgili durumların neredeyse hepsinin dini bir anlamı olduğu doğuda bu prosedür, hem esirleri memnun ediyor, hem de kamp yetkililerini birçok şikâyet ve zorluktan kurta­ rıyor. İngilizlerin diğer milletlerin dini duygularını incitmek­ ten kaçınmak için gösterdikleri dikkate iyi bir örnek: İnek ve öküzlerin kutsal hayvanlar sayıldığı bağımsız bir Hindu dev­ leti olan Rajputana’da bulunan Sumerpur kampında sığır eti, kamp komutanı ve memurlarının masasında asla bulunmaz. Her sabah kısım çavuşları ve kışla hizmetinde bulunan personel, istihkakların alındığı yere giderler. Bu bina yaklaşık 4 adım yüksekliğinde duvarlı kemerlerle çevrili, iyi inşa edil­ miş yuvarlak bir yapıdır. İçeride tartıların bulunduğu bir ko­ ridor vardır. Erzaklar bitişik bir depodan getirilip çok temiz (utulan taş bir masa üzerine konulur. Belirli bir ölçüye ve bir kısımdaki adam sayısına göre bölüştürülen istihkak hademe­ lere verilir ve kısım mutfaklarına gönderilir. Esirlerin kendile­ rinin seçtiği bir aşçı tarafından yemekler hazırlanır.78

89

Aşağıdaki tablo bir esirin günlük istihkakını gösteriyor.79 Buğday yemeği (atta)80 Pirinç 2 26.8 g Mercimek Tereyağ (manda sütünden) Sebze Patates (sebze yerine) Soğan Tuz Şeker Çay Odun Et (oğlak) Baharat

4 5 3 .6 g 85.0 g 2 8 .3 5 g 2 2 6 .8 g 113.4 g 5 6 .7 0 g 2 3 .2 7 g 3 1.03 g 7.75 g 13 6 0 .0 g 186.18 g 4.0 g

Tüm bu erzak, yerli müteahhitlerce sağlanıyor ve İngiliz yetkililerce görünüş, kalite ve miktar açısından kontrol edili­ yor. Hepsi en iyi kalitede. Daha da önemlisi, esirler arasında yapılan bir soruşturmada yiyeceklerle ilgili hiçbir şikâyet alınmadı. Yiyecek istihkakına ek olarak her esire ayda 1 pound, 4 5 3 .6 g sabun, haftada 4 0 sigara ve iki kutu kibrit veriliyor. Bazı maddelerin İngiliz askerlere verilenden fazla olması dik­ kat çekici.81 Giyim hakkında hiçbir şikâyet alınmadı. Doğu gelenekle­ rine saygı duyulduğundan, esirler elbise ve başlık konusunda büyük bir serbestliğe sahip. Sabah yürüyüşünde erkeklerin kıyafetlerinde çok fazla çeşitlilik gördük. Asker ceketleri, sivil yelekler, gömlekler, uzun pamuklu cübbeler, Türk frakları, fesler, türbanlar, kepler, kıvrık şapkalar, nakışlı takkeler vb. Her esirin küçük ince bir kimlik levhası var. Bunu elbisenin üzerine takmak zorunda değiller; çoğu cebinde taşıyor. Esir­ ler, ayaklarına doğaya özgü terlik giymeyi tercih ediyorlar. Özetlemek gerekirse, esirlerin kıyafeti bol, temiz, rahat ve zevklerine uygun.82 Kampın tıbbi hizmetleri, Londra Saint Bartholomew Has­ tanesinde çalışmış Hintli bir doktor olan Yüzbaşı Wadia’nin

90

Savaşta Bağdat -BasraKüt-ül A m are’de çarpışan ve îngilizlere esir düşerek Hindistan’a götürülen 1308 doğumlu Halil Bey. Esarette bile dik durmayı başaranlardan... (Merhum Halil Beyin Hindistan’da İngiliz esir kam pında çekilen fotoğrafı)

elinde. İki yerli doktor ona yardımcı oluyor. Sağlık memurla­ rı Hindistan’da tedavi uygulayabiliyorlar. (İngiltere’de yasak.) Doktor yüzbaşı Arapça ve Farsça konuşuyor. Tercümanlık yapan iki Ermeni, Fransızca, İngilizce ve Arapça konuşuyor­ lar. Şu anda Bombay’dan kampa bir dişçi getirilmesi söz ko­ nusu. Ücretinin yarısı İngiliz yetkilileri tarafından, yarısı da ledavi olacak hastalar tarafından karşılanacak. Tüm teçhizat iyi korunuyor. M alzem e olarak cerrah çantası, gözlükçü çantası, pens çantası ve sterilize malzeme­ ler çantası var. Tahlil yapmak için bir m ikroskop kullanılı­ yor. Oldukça fazla ilaç stoku var. Hastane, kampla aynı za­ manda, Haziran 1 9 1 5 ’te açılmış. Esirlerin çoğunun Mezopotom ya’daki savaştan yorgun ve zayıf bir durumda geldiği

91

düşünülürse, kamptakilerin genel sağlığının iyi olduğu ka­ bul edilebilir. Bütün esirler, İngiliz ve yerli askerler gibi kolera ve çiçek hastalığına karşı aşılanıyor, fakat tifo aşısı uygulanmıyor; kamptaki esirlerin hiçbirinde bu hastalığa rastlanmamış. 1 9 1 6 yılında salgın olmayan hastalıklardan 31 kişi ölmüş. Bu da 1916 yılı için toplam 4 4 ölüm ve % 1 ölüm oranı anla­ mına geliyor.83 Savaşan değişik ülkelerdeki esir kamplarından alınan oranlarla yaptığımız bir karşılaştırma da, ölüm oranı­ nın Sumerpur’da çok düşük olduğunu gösteriyor.84 Sayıları tamamlamak için, 1915 yılının son 6 ayında ger­ çekleşen 16 ölümü de eklemek gerek. Ölen esirler kendi din­ lerinin kurallarına göre gömülüyorlar.85 Disiplin: Kom utanın ve subayların esirlere karşı olaıj tavrı mükemmel gözüküyor. Esirler 4 0 İngiliz ve 2 2 5 Hintli asker tarafından gözetim altında tutuluyor. Görüşülen bir­ çok esir, gördükleri muameleden dolayı herhangi bir şikâ­ yette bulunmadılar. Fiziki şiddet ve kabalığa dair bir şikâ­ yet de iletilmedi. Disiplin Cezalan: Aşağıdaki düzenlemeler, Hindistan’daki tüm esirler için geçerli. Kamp komutanı her türlü cezayı uy­ gulama hakkına sahiptir. Hiçbir esir, kendisine suçu iletilip savunması alınmadan cezalandırılamaz. Komutan, 14 günü geçmemek şartıyla hücre hapsi verebilir. Cezalı durumdaki esir, azaltılmış istihkak alır. Fakat hiçbir esir, kamp doktoru­ nun onayı olmadan 2 4 saatten fazla hücre hapsine ya da azaltılmış istihkaka maruz bırakılamaz. Hapis cezası kamp hücrelerinde uygulanır. 14 gün ceza al­ mış bir esir, 7 gün geçmeden tekrar hücre cezasına çarptınlamaz. Hücredeki esirlerin çalışmasına ve günde en az iki saat gezmelerine izin verilir. H afif cezalar olarak, komutan sigara içilmesini, kamp eğ­ lencelerine katılımı yasaklayabilir; paralarını vermez, en ağır kışla hizmetlerini verir, mektup gönderme ve almalarını sınır­ layabilir. Cezalar: En çok kavga, hırsızlık ve mal satımından dolayı veriliyor. Kimse kamptan kaçma girişiminde bulunmamış.

92

Din ve Dinlenme: Esirler, dinlerini uygulamada serbest­ ler. İçinde im amların K u r’an okuduğu bir camileri var. Ara sıra H ıristiyanların kutlam aları için, kampa bir Fransız pa­ paz geliyor.86 Kahire’deki Ermeni Piskoposu Mgr. Thargom Kaushagian, 1 9 1 6 yılının yıl başında kampı ziyaret etmiş. Müzik ve şarkı söylemek serbest. Yakınlarda evlerine gönderilen Ermeniler iyi bir orkestra kurmuşlar. Her türlü oyuna izin veriliyor. Doğulular tavla, domino ve kâğıt oyunlarını spora tercih ediyorlar. Esirlerin çoğunun okuma yazması yok. Daha iyi eğitimli siviller, onlar için Kur’an ve gazete okuyorlar. Haberleşme ve Para Havaleleri: Aylık ortalama para ha­ valesi tutarı 2 0 0 0 rupi kadar. Havalelerin çoğu M ezopotam ­ ya’dan geliyor ve kısa sürede transfer ediliyor; Türk Kızılayı’ndan gelen paraların ulaşması iki ayı buluyor. Bir esir, ken­ disine gönderilen paranın hepsini bir seferde alabiliyor. Bazı siviller bir seferde 5 0 0 rupi alabiliyor. Hiçbir kesinti yapılmı­ yor. Paralar resmi kura göre ödeniyor. Parasını alan esirin im­ zaladığı alındı belgesi Türkiye’ye gönderiliyor. Parasının hep­ sini bir seferde almak istemeyen esirler için hesap açılıyor; ya­ tırılan para, çekilen para ve alındılar hesaba kaydediliyor.87 Paketler: O rtalam a olarak M ezopotam ya’dan ve Ulusla­ rarası Cenevre Kızılhaç Savaş Esirleri Şubesi vasıtasıyla, Avrupa’dan haftada 15 kadar paket geliyor. Paketler kam ­ pa iyi durumda ulaşıyor. Sadece M ezopotam ya’dan gönde­ rilen paketler teslimden önce açılıyor: Alkol, eter, esans ve gazete yasak. M ektuplar ve Kartpostallar: Esirler haftada bir, herhangi bir dilde ve diledikleri uzunlukta mektup yazabiliyor. Mekıııplar kamp tercümanınca sansürleniyor. Esirler, kartpostal gönderme hürriyetine sahiplerse de bunu pek tercih etmiyor­ lar. Yetkililer ücretsiz olarak esirlere kâğıt ve zarf veriyorlar. Haberler kampa uzun sürede gelse de, esirlerin de yüzde 5 0 ’si kampa geldikten sonra ailelerinden haber alabilmişler. Mardin’den gelen esirler ailelerinden hiçbir haber alamadık­ larını belirtiyorlar. 93

Sumerpur kampındaki Türk esirler 1919 yılı Eylül ayı so­ nunda Bellary esir kampına nakledilmişlerdir.88

Belgaum Kampt (Bombay Eyaleti) Alman ve Avusturyalı sivil esirlerin bulunduğu kamplardır. Bu kamplarda 2 14 Alman ve Avusturyalı sivil barındırılmaktadır.

Bellary Kampı Hindistan’da Türk esirleri barındıran bir başka kamp da Bel­ lary kampıdır. Bu kamp 2 6 Kasım 1 9 1 6 ’da Irak bölgesinden 65 Türk subayının getirilmesiyle açılmıştır.89 Kızılhaç heyeti­ nin bu kampla ilgili raporunda dikkati çeken noktalar şun­ lardır: 11 M art 1 9 1 7 günü Dr. Blanchod ağır hasta olduğundan, bu tarihten itibaren esir kampları M . Schoch ve Thormeyer tarafından ziyaret edildi. Ziyaret tarihi 12 M art 1 9 1 7 ’dir. Kampın Genel Görünümü: Bellary kampı bir buçuk ay önce kurulmuş. Kamp, Bombay şehrinin güneydoğusunda, Bellary şehrinin yaklaşık 3 km kadar yakınındadır. Dağlarla çevrili, 800 m yükseklikteki vadidedir. Esirler: Bu kamptaki esirlerin hepsi Osmanlı esirleri olup, esir mevcutları aşağıdaki gibidir: 66 subay, 1 doktor, 2 astsubay, 68 er ve erbaş olmak üze­ re 1 3 7 esir.90 M art ayı sonunda 5 00 esirin daha kampa getirileceği bil­ dirildi. Kamp 4 .0 0 0 kişilik olup, devam eden inşaatlar bitince kapasitesi 5 .0 0 0 ’e ulaşacaktır.91 Komutanı Yarbay T. M . Kirkvvood, yardımcısı ise Binbaşı M ackie’dir. Yeni kurulmuş olan kamp, şimdiye kadar tarafsız bir heyet veya şahıs tara­ fından ziyaret edilmemiştir. Binalar: Türk subayların barındığı lojmanlar denetlendi. Binalar taş ve briketten inşa edilmiş. Banyo ve benzeri tesisle­ ri var. Odalar yeterli genişliktedir. Erlere tahsis edilen bölüm­ ler 5 0 ’şer kişilik; astsubaylar için de odalar hazırlanmış. Bü-

94

Merhum Halil Beyin Hindistanda İngilizlerin esir kam pında posta görevi yaptığı sırada çekilen fotoğrafı

tün kolaylık tesisleri uygun yerlerde sağlık şartlarına göre ya­ pılmış. Binalar petrol lambası ile, salonlar gaz lambası ile ay­ dınlatılmaktadır. Yatakhane: Kamp idaresi subaylara temiz bir yatak, masa ve sandalye sağlamış. Dileyenler kendi paraları ile ilave eşya alabilmektedir. Erlerin yatma yerleri ise normaldir. Gezinti: Kamptaki esir subaylar, kampın içinde ve dışında beş kilometrelik bir alanda serbestçe dolaşabilmektedirler. C¡ezintiler sabahleyin saat 0 6 .4 5 ile 1 1 .0 0 arası, öğleden son­ ra 14.00 ile 1 9.00 arasında yapılmaktadır. Erler, kamp dışına özel izinle çıkabilmektedirler. Sağlık Hizmetleri, Su: Kampın su ihtiyacı, civar bir tepe­ den yer altı boruları ile getirilmektedir. Kalitesi iyi olan bu su­

95

yun bakteriyolojik kontrolü yapılmaktadır. Erlerin temizlikte kullandıkları su, öküzlerin çektiği bir kuyudan sağlanmakta­ dır. Sıcak su, dört adet ısıtıcı kullanılarak elde edilmektedir. Helalar briketten yapılmış, yeterli seviyededir. M obil para­ vanlar kullanılmakta ve her gün ilaçlanmaktadır. M uayene ve Tedavi: Bellary kam pındaki hastalar, bir­ kaç yıl önce İngiliz birlikleri için inşa edilmiş olan yeni bir hastanede muayene ve tedavi edilmektedirler. Bu hastane, mimari bakım ından olduğu kadar iç düzeni bakım ından da dikkat çekicidir. Salonu geniş, yüksek ve aydınlıktır. Başhekim i Dr. Bnb. Shaw I.M .S ’dir. Başhekim yardım cıla­ rı Bağdatlı Türk doktoru Yzb. Farac N areşah, Dr. Yzb. G onsalw ez S .M .D . ve O p eratö r M . S u b ram an ian ’dır. T ü rk d oktor B asra’da çalışıyorm uş. D urum undan çok memnun olduğunu ve aynı rütbedeki yerli doktorlardan daha iyi bir durumda olduğunu belirtiyor. Yardımcısı sağ­ lık personeli, yerli hemşirelerden sağlanıyor. H astanede tecrit odası bulunm akta. M ikrobik vakalara karşı pansu­ man malzemeleri, ilaçlar ve dezenfeksiyon vasıtaları yeter­ li düzeydedir.92 Gerek duyulan malzemeler M adras’tan getiriliyor. Bellary şehrindeki askeri dişçi de, ihtiyaç halinde kampa çağrılıyor. Protez malzemeleri M adras’a ısmarlanıyor. Ciddi ameliyatlar, Bellary şehrindeki sivil hastanede yapılıyor. Bizim ziyaretimi­ zin sırasında 6 Türk subayı, aşağıdaki hastalıklardan muaye­ ne ve tedavi göreceklerdi: 1 romatizma, 1 plenresie, 2 conjoctivit, 1 fıstulre, 1 dycpepsie. Kam pın açılışından bu yana görülen hastalıklardan bi­ rincisi malaria (sıtma); birkaç hafif vaka, tropikal değil. Kininle tedavi ediliyor. İkincisi, yağmur mevsiminde görü­ len birkaç diarrhoea (ishal) vakası. Üçüncüsü esirlerin be­ raberinde getirdikleri trahom ; enjeksiyon ve smith likörüy­ le tedavi edilmiş. Ayrıca basilsiz bir sarılık vakasına rast­ lanmış. Kam pta ne tifüs ne de dizanteri vakası meydana geldi. Kampın açılışından bu yana Türk esirlerden ölen ol­ mamış. İçecek olarak soda ve sodalı viski, subayların her

96

Ingilizler, Türk esirlerine şahsi eşyalarım koyabilecekleri orta boy bir sandık büyüklüğünde çelik kasalar da verdiler. Her kasanın üzerinde esirin ismi ve esaret numarası yazılıydı. Esirler bu kasaları esaret hayatları süresince kullandılar. Hatta bir kısmı, esaret dönüşü bu çelik kasaları Türkiye’ye beraberinde getirdi. Yukarıda gördüğünüz kasanın üzerinde Osmanlıca m- Ali Rıza 4 0 2 2 ” yazılı (-m-’nin ne olduğu anlaşılamamıştır). Bu kasa, Hindistan’daki Bellary Türk esir kampında bulunan Balıkesirli Piyade Kolağası (önyüzbaşı) Mustafa oğlu Ali Rıza’nın esaretten dönerken Türkiye’ye getirdiği kasadır. Fotoğraf, Kolağası Ali Rıza’nın torununun oğlu Semih Canova’dan alınmıştır.

ay birer şişe konyak, cin ve viski satın alm a hakları bulun­ maktadır. Sadece sert likör satışı yasaktır. Kantin: Kampın kantininde her çeşit yiyecek, giyecek ve çeşitli eşya bulunmaktadır. Kantin, bir sivil şahıs tarafından işletilmektedir ve fiyat listesi asılıdır. Kantin ile ilgili şikâyet­ ler, doğrudan kamp komutanına yapılmaktadır. Bazı malların liyatları şöyledir: Çaylar (453 g) 60 Fr (2,10 İngiliz Lirası); kahve (453 g) 1,60 Fr (2 İngiliz Lirası); Bisküvi (0,80 g) ya­ nın lira... Şeker ve petrol fiyatları kura göre değişmektedir. I .tin kilosu 30 -4 0 centim, patatesin kilosu 10-20 centim, soC,;ının kilosu ise 10 centimdir. Bir fincan kahve 5 centim, süt­ lü çay 10 centimdir.93 Giyim: Subaylar elbiselerinin ücretlerini ödüyorlar. Hepsi­ nin özenli giyindikleri görülmektedir. Ancak giyim masrafla­ rını fazla bulmaktadırlar. Subayların hepsi fes, erler normal

97

elbiselerini giymektedirler. Üzerlerinde harp esiri olduklarını gösteren hiçbir işaret bulunmamaktadır. Kampta yırtık ve sö­ kükleri tamir eden yerli bir terzi görevlendirilmiştir. Çalışma: Esirler kendi odalarının hizmetinden başka işler­ de çalıştırılmamaktadır. Kampa daha fazla esir geldiğinde bahçe işlerinde çalıştırılmaları planlanmaktadır. Disiplin Cezalan: Kampın kuruluşundan bu yana, arala­ rındaki bir kavga nedeniyle 7 gün gezintiden men cezasının dışında kimseye ceza verilmemiştir. Şimdiye kadar üç olay mahkemeye intikal etmiştir. Bunların ikisi kaçmaya teşeb­ büs, diğeri ise nöbetçiye saldırı suçlarıdır. Suçlular odaların­ da göz hapsinde olup, mahkemeye çıkarılmalarını bekle­ mektedirler. Fakat her gün bir buçuk saat gözetim altında gezebilmektedirler. Kamp komutanı ile esirler arasında çok iyi ilişkiler göz­ lenmektedir. İngilizce ve Fransızca konuşan iki esir, kamptan memnun olduklarını ve bir şikâyetleri bulunmadığını ifade etmişlerdir. Posta Hizmetleri: Esirler haftada bir, İngilizce ya da diğer bir dilde mektup yazabilmektedir. Mektupların uzunluğu ko­ nusunda bir sınırlama konulmamıştır. Türkçe basılmış kart­ postallar kullanılmıyor. Gelen mektup ve kartpostallar esirle­ re verilmektedir. Bu mektup ve kartpostallar çok nadir gel­ mektedir. (Bir buçuk ayda 70 adet.) Bu kartpostalların hepsi eski kamp Sumerpur’dan gönde­ rilmiş, Türkiye’den hiç gelmemiştir. Buradakilerin çoğu M ezopotam ya’da esir düşmüşler ve iki yıldan beri ailelerinden hiçbir haber alamamışlardır. Onla­ ra mektuplarını Kızılhaç’ın uluslararası komitesine gönder­ meleri ve oradan İstanbul’daki Kızılhaç bürosu vasıtasıyla ai­ lelerine ulaştırılacağı söylendi. Bağdat ile haberleşme çok güç ve oldukça yavaştır.94 Posta Havaleleri: Aynı sebeplerden, esirler şimdiye kadar ailelerinden hiç para alamamışlardır. Kızılhaç Bellary kam­ pındaki esirlere 4 M art’ta 2 5 8 ,1 5 rupi ve 9 M art’ta 5 5 2 ,7 rupi göndermiştir.

98

Koliler: Kampın kuruluşundan bu yana sadece bir adet koli alınmıştır.95 ibadet ve Eğlence: Esirler arasında hoca (imam) bulunma­ maktadır. Birçoğu Kur’an okumakta ve namaz kılmaktadır. Kamp komutanlığı, esirlerin ibadetlerini yapmaları için bir yer tahsis etmiştir. Ancak onlar kahveyi (lokanta) bu amaçla kullanmaktadırlar. Esirlere, haftada üç adet renkli basılmış gazete verilmektedir. Birkaç kültürlü subay, her gün İngilizce gazete okumaktadır. Yakında M ısır’da basılmış Türkçe bir gazeteyi alabilecekleri bildirildi. Birçok subay Kızılhaç’tan Türkçe kitaplar talep etmiştir. Kampta müzik ve şarkı söyle­ mek serbesttir. Tercih edilen oyunlar ise satranç, domino ve ilamadır. Kamp komutanlığı esirler için bir futbol sahası tah­ sis etmişse de esirler bu oyunla pek ilgilenmemektedirler. Esirlere Yardım: Esir subaylara her gün 3 rupi verilmekte­ dir. Bu para ihtiyaçlarını karşılamaya (yiyecek, giyecek) yet­ mektedir. Erlere ise hiç para verilmemekte, muhtaç olanlara yiyecek, giyecek, sigara ve sabun gibi maddeler verilmektedir. lUınun dışında emir erleri, subaylara verdikleri hizmet karşılı­ sında bir miktar para kazanabilmektedir. Esirlerin günlük is­ tihkakları dışında paraya gerçekten ihtiyaçları vardır. Kamp­ tan ayrılmadan önce, kamp komutanlığına ihtiyacı olan as­ kerlere dağıtılmak üzere Kızılhaç adına 4 0 0 rupi verildi. He­ yetin ziyareti kamptaki esirler üzerinde çok olumlu tesir yapiı. Esirler, Kızılhaç’ın diğer ülkelerindeki Türk esirlerini de zi­ yaret edeceği haberini alkışlarla karşıladılar... T ıb b i Bakım : Esirler K araçi’de gemilere bindirilmeden önce tıbbi otoritelerce dikkatlice inceleniyor; hastalık belir­ lisi görülen ya da çok zayıf durumdaki esirler buradaki has­ la nede alıkonuluyordu. Esir taşıyan her gemide bir doktor da bulunuyordu. Eğer grup kalabalıksa, ikinci bir doktor kampa kadar onlara eşlik ediyordu. Kalküta istasyon kam­ pında tıbbi inceleme yapılıyor ve hastalar yerli birliklerin hastanesine gönderiliyordu.96 1 9 1 6 yılı sonu ile 1 9 2 0 yılı başına kadar Bellary kampında 3 0 0 dolayında er ve 6 su­ bay şehit olmuş ve orada defnedilmişlerdir.97

99

Bellary kampı ile ilgili olarak, bu kampta esir olan yedek subay Muhittin Erev’in verdiği bazı bilgileri de buraya alma­ lıyız: " ... K am p hayli büyük ve şu kısım lardan m üteşekkil: Za-

bitan, siviller, efrad. Bundan başka bir ofis ve hastane, iki sa­ tış mağazası, birkaç terzi var... Esirlerin arasında ta harbin başlangıcında K orn a’da (Kurne) esir olanlar var. Buraya en son gelenler ise Fırat cephesinde esir dü şen ler...98 H astanede bir d efa sabah ları esir zabitler sıraya dizilir­ ler, y o kla m a yapılırdı. " ... E frad kam p ın d aki kem an i Ö m er’in, zabıtandan olan epeyce talebesine m u kabil, u d öğren m ek isteyenlere d e Avni B ey ders veriyor ve şarkı m eşk ediyordu. Ayrıca, saz öğ ­ renenler de eksik değildi. Ud, saz, efraddan san atkâr olanlarca yapılıyor, kem an g ibi çalgılar da, Kerim ve M em duh m ağazalarından tedarik ediliyordu. Z abitan arasında, Yüz­ başı N eşet B ey ’in notalarıyla m andolin çalm ası müstesna, diğer kem an ve ud m eraklıları pratikten ileri gidem iyorlar­ dı. R azi B ey ism inde bir zat ço k güzel nısfiye (ney) üflüyordu. B am bu kam ışından nısfiyesini ken d i açm ıştı. Ara sıra, kam pın sahnesinde arkadaşlar, kem an , ud, nısfiye refakatin d e kon serler veriyorlardı.100 K am p kum andanı B iduel cenapları id i...101 ... B oş vakitlerim izi d ed ikod u ile geçirm ektense, Fransızcaya çalışm ayı m ünasip g ö r d ü k ...102 ... Fransızca kursu nihayete erdiği vakit, İngilizce öğ ­ renm eye karar v e r d ik ...103 ... Bir seneyi m ütecaviz bir za­ m an zarfında, kısm en ilerlettiğim iz İngilizceyle Fransızcadan İngilizceye tercüm e edilen bazı rom anları s ö k eb ilec ek bir seviyeye g e ld ik ... 104 ... İngilizceye old u kça h âkim bulunan esk i esirlerden Binbaşı C em al Bey, M adras’ta çıkan ve bizim k am p a gön ­ derilen M adras Times adlı İngiliz gazetesinden T ü rkiye’ye dair kısım ları T ü rkçeye çeviriyor; ‘A jans’ başlığı altında, el yazısı ile, kam p arkadaşlarının m em lekette olup bitenden h a berd a r olm alarını tem in ed iy o r d u ...105

100

... H indular sığır eti yem ediği için sığır etinin ucuzluğu­ nu d ik k a te alan K ayserili efrad, ne yapıp etmişler, Hintli­ lerden sorup soruşturup, nihayet pastırm a için lüzumlu b a ­ haratı, bilhassa çem en i bulmuşlar, yakın d a K ayseri pastır­ m ası arz-ı endam e d e c e k ...106 ... N iğ d e’nin ‘F ertek ’ nahiyesinden olm ası g ereken bir kısım efrad d a külliyetli m iktard a muz almışlar. Bundan cibre hazırlam ışlar ve ip tid aî vasıtalarla im bik m eydana g e­ tirerek muz rakısı y apm aya m u v affak olm u şla rd ır...107 ... Günün birinde, kam p ın bir gen eral tarafından teftiş edileceği haberin i aldık. Bunun üzerine, Celâl, Yusuf Adil, Hüsnü beyler, m u h telif ihtiyaçlar h a k k ın d a Fransızca o la ­ rak bir m uhtıra hazırladılar ve teftiş günü bunu generale verdiler. Kısa bir m ü ddet sonra, her gün, iki-üç saat Belary k a sa ­ basına gitm ekliğim ize ve k a m p civarında dolaşm am ıza m ü­ saade e d ild i...108 ... K am pım ızda, büyük rütbeli olarak B ağdatlı M iralay Ahmet, K ay m akam (Yarbay) Hüseyin Yetimi (Haşan o la ­ cak) ve G ani beyler bulunuyordu. O dalarında, inzivaya çe­ kilm iş gibi yaşarlardı. Z abitanın herhangi bir ihtiyacı ile alâkalan m ad ıkları g ibi elem ve m eserretlerine d e iştirak et­ m ekten ad eta çekinirlerdi. Bu yüzden zabitan tam am ıyla başsız k a ld ı...”109 Genelkurmay ATAŞE Başkanlığı’nda bulunan 71 sayfalık dosyada, Hindistan’daki Bellary kampı anlatılmaktadır.110 Bıı çalışmada, sözü geçen dosyadan başka alıntılar yer ala­ caktır. Ancak bu çalışma ‘rapor’ olarak adlandırılsa da, bir raporun ötesinde nitelikler taşımaktadır. Çalışmanın başlığı “ Ikllary (Hindistan) Kampı Layihası”dır.111 5 .0 0 0 ’e yakın ( )smanlı esirinin tutulduğu Bellary kampı hakkında en doğru bilgileri bu rapor vermektedir. Raporu yazan, Irak Cephesi’nde savaşırken İngilizlere esir ıliişen ve 1916 yılı sonlarından 1920 yılı başına kadar H in­ distan’da Bellary karargâhında esaret hayatı yaşayan 156. Alay Komutanı Yarbay Haşan Yetimi’dir.

101

Haşan Yetimi, bu raporunu ilgililere (muhtemelen esaret sonrasında) teslim etmiş ve rapor da Genelkurmay ATAŞE arşivine ulaşmıştır. Yarbay Haşan Yetimi raporunda, Bellary Osmanlı esir ka­ rargâhının açılışından başlayarak,112 esirlerin gelişleri, tercü­ manlar, karargâhın yerleşim durumu, karargâhın yöneti­ m i113, hastanelerde hastalara yapılan muameleler, subay ve eratın kamptaki durumları, yoklamalar, esirlerin çalıştırılma­ sı, kamp içinde ve dışında yapılan geziler, kamp idaresi ile ilişkiler, kampta verilen cezalar, kamplarda kullanılan su ve buna bağlı sıkıntılar, kamptaki yaşantı ve kampın boşaltılma­ sına ait bilgiler verilmektedir. Daha önce özetlediğimiz Kızılhaç raporundaki bilgiler çok geneldir ve kamp, hemen açılışı sonrasında ziyaret edildi­ ği için kamp yaşantısı ve idaresi hakkında yeterli ayrıntıları kapsamamaktadır. Bu yüzden, bu iki rapordaki bilgileri bir­ leştirmek yerine ayrı ayrı aktarmayı daha uygun bulduk.114

102

Bellary (Hindistan) Kampı Layihası

Bu bölümde 1916 sonlarından 1920 başına kadar Hindis­ tan’da Bellary karargâhında geçen esaret hayatı hakkındaki 156. Alay Komutanı Yarbay Haşan Yetimi’ce hazırlanan71 sayfalık layiha aktarılmıştır.115

Hindistan’da Esir Karargâhları ve Bellary Karargâhının Açılış Tarihi ve Esirlerin Birbiri Ardı Sıra Bu Karargâha delmeleriyle Ermeni Tercümanların Çalışmaları Ingilizler, Irak bölgesinde savaşın başlangıcında esir aldıkları ( )smanlı subay ve erlerini birbiri ardısıra H ind-i Çin içinde Hurma eyaletinde Tatmiyo denilen esir karargâhına şevkleri­ ni sürdürmüşlerdir. Kurna M uharebesi’nde esir düşen 37. Tümen Kom utanı ve Basra Vali Vekili rahm etli A lbay Suphi Beyin askerlerin kazanılm ış olan haklarını kavm iyet ve milli­ yet esasına g öre istem esi ve beslenm e işlerinin düzenlenmesi ,ı/nacıyla İngiliz karargâh kom utanına yaptığı başvuru üze­ rine ihtiyaçların belirtildiği biçim de verilm esinden sonra , oyun sırasında bir Türk subayının Arap erini tokatlam ası tilerine subaylar arasında anlaşm azlık ve çekem em ezlik çık­ mıştı. Bundan dolayı İngiltere hüküm eti milliyetçilikten dogıin ayrılık esası konusunda bilgi edinerek, Osm anlı uyruğu ,ıhında kayıtlı olup esas kay d a itiraz etm eyen Türk ve Arap subaylarını Tatmiyo karargâhında yerleştirmişlerdir. Kürt ve Arap kayıt olunup milliyetlerini ortaya koyan subay ve erleri tiyırarak, B o m b a y ’ın kuzeyindeki Rapnonan eyaleti içindeki Sunıerpur yöresinde açılan karargâha aktarmışlardır. Ondan sonra esirlerin gönderilm esinde bu milliyet yönünün esirler­

103

den araştırılarak esir gönderm elerin düzenlendiği, adı geçen karargâhlardan Bellary karargâhına nakil olunan esir subay ifadelerinden anlaşılmıştır. Adı geçen esir karargâhın da 1917 m ilad î takvim yılı sonlarına doğru M ek k e Şerifi H üseyin’in O sm anlı h ü kü ­ m etine başkaldırdığı ve İngilizlerle işbirliğine katıldığı ta­ rihten başlayarak, su bay ve erleri Ş erif ordusuna g ön der­ m ek için tercüm anlar aracılığıyla yü reklendirm eleri ve yü k­ sek dereced e m akam lar vaat etm eleri, subaylardan bir b ö ­ lümünün bu teklife olum lu bakm aları ve büyük bir bölü ­ münün onları engellem e girişim leri g ibi çekişm eler başgöstermişti. Bunun üzerine, İngilizlerin isteklerine taraftar g ö ­ rünen subaylar ile erler ora d a bırakılıp karşıt düşüncede olan 65 k a d a r subayla n öbetçi asker, 1916 yılının Kasım ayının yirm i altıncı günü Bellary karargâhın a ulaştırılmıştı. Bu esirler, Bellary karargâhın a ulaşan esir topluluğunun bi­ rinci grubunu oluşturmuştur. Anılan tarihten son ra K utülam m are civarında ve Bağ­ dat etrafın da ve D eli A bbas ve K aratep e yörelerin de yapı­ lan m u harebelerd e esir düşen ve kendilerini Türk kay d etti­ ren üstsubay, subay ve erler ile ö n cek i anılan m evzilere k a ­ dar düşm an yayılm ası için d eki yerlerde kalm ış ve başlan ­ gıçta İngiltere H ükü m etin ce savaş esiri ola ra k tanınmış olan m em urlar ve em eklilerd en Türk olan lar veya Türk din görevlileri ve ileri gelen leri ile halkın bir kısm ı, yapılan ih bar üzerine y akalan arak birbiri ardı sıra 1917 m ilad î yılı ortasın a k a d a r bu k a ra rg â h a gönderilm iştir. R em adiye G rubu kom u tan ı ve Türk kayıtlı bulunan üstsubay ve su­ baylar ve Tatar Taburu, 1918 yılı ortaların da da 50. Tü­ menin üstsubay ve subayları buraya ulaşmışlardır. Kürt ve A rap subay kafilesin i üç pav y on a yerleştirerek ve bunları bir tel örgüsü ile çevreleyip Türk subaylarıyla karışm aları­ nı yasaklam ışlar, her ik i k ısım d aki subayları d ört Erm eni tercüm anı aracılığıyla Ş erif ordusuna gitm eye teşvik etm ek am acıyla rütbe yükseltim i ve en üst düzeyde işlem sözü vermişlerdir.

104

Bunun neticesi ola ra k ik i kısım dan on beş k a d a r subayı ve o m iktar k ad eti (subay adayı öğrenci) ken d i tarafına çekm e yönünde başarılı oldu klarından , bunları birinci k a ­ file olm ak üzere 1916 senesi sonunda, yine aynı sayıda su­ bayı ve k ad eti 1918 senesi başlangıcında adı geçen orduya gönderm işlerdir. Bu E rm eni tercüm anların, aslında A dana ve H alep illerinden olup ask eri yüküm lülükler kanununun kapsam ın d a oldukların dan , K ıbrıs’a kaçtıkları ve orada tercümanlığı ken d i istekleriyle k a b u l ed erek H indistan’a gönderildikleri, Suriyeli ve Bağdatlı biri Hıristiyan diğeri Yahudi iki tercüm anın O sm anlı askerlik şubelerine bağlı olduklarını k a b u l etm eleriyle doğrulanmıştır. Erm eni tercü­ m anlar da yaptıkları çalışm ada başarı sağlam ak ve ö ç al­ m ak am acıyla isim lerini C elâl A hm ed, R abit Z ühdi şeklin ­ de değiştirerek İslam oldu klarını ve T ürklerle aynı m ezhep ve rütbede bulunduklarını ifad e eyleyerek d ah a p ek çok hizm etleri sü rekli yapmışlardır. E rlerden bile altı-yedi k a ­ darına, Erm eni d o ktorlard an yüzbaşı G aberil Efendi'nin yardım ve koruyuculuğuyla Hıristiyan dinini k a b u l ettir­ m ede başarılı olmuşlardır. Karargâhtn Bölümleri ve İç Düzeni Ingiltere hü kü m etin ce H indistan’ın M adras eyaletine ve liankalur iline bağlı Bellary kazası m erkezinin üç m il kuze­ yinde D em irm ogor-T ahvintakar dem iryolu hattı üzerinde bulunan karargâh, aslında 9. İngiliz T üm eni’nin yerleşim i am acıyla doğudan batıya doğru uzanan ve birbirine paralel hatlar üzerinde kurulmuş otuz kad ar kârgir binadan oluşur. Bunlara dah a sonra esirler için yirmi ka d a r kârgir pavyon ve türlü türlü kârgir d ep o, m utfak, çam aşırhane ve eczane, kapasiteli bir hastane ve b ö b r e k tedavi ünitesi ve tutukevi ve diğer birim ler eklenmiştir. Ç epeçevre ik i sıra diken li tel örgüyle ve n öbetçi devriyeleriyle çevrilmiş ve b ö b r e k tedavi ünitesiyle hastaneye ve tren istasyonuna g idebilm ek için d e­ rişik kapıları bulunan bu yerler 1,5 kilom etrekarelik bir arazi üzerindedir.

105

Bu kârgir pavyonlarda batı tarafında altısı üstsubay ve subaylara, ikisi ikinci ve üçüncü sınıf sivil esirlere, ikisi kadetlere, diğer ikisi hastalarla bir m iktar sağlık erine, on kadarı erlere, birisi bakkal, terzi, kunduracı ve diğerleri gibi esnafa ve bu esn a f pavyonuna yakın olan diğer birisi İngiliz Karar­ gâh Kom utanlığı’nın yazı işleri dairesine ayrılmış ve geri k a ­ lanı boş olarak bırakılmıştır. Bu şekilde kısım lara ayrılmış pavyonlar grubuyla m utfak ve çam aşırhane içten de tel ör­ güyle ayrılmış, karışm a ve katışm a yasaklanmıştır. Kom utan­ lığa, içteki hastane pavyonlarıyla dışarıdaki hastaneye dıştan çevrili teller arasındaki y ol ile ulaşım sağlanmıştır. K om utanlık yazı işleri dairesiyle karargâhının güvenliği ve yönetim i, yarbay rütbesinde Ingiliz üst subaylarından birinin em rine verilmiştir. Bu şahıs gen el olarak güvenlik ve yönetim konusuna b a k m a k ve üst m akam ile h aberleş­ m ekle görevlidir. E m ri altında yardım cı olarak bir yüzbaşı bulunup, o da esirlerin kayıtlarını tutm ak, güvenliği sağla­ m ak, yoklam aların ı y ap m ak ve angarya erlerini düzenle­ m ek gibi işlere b a k a r; kısacası esirlerle ilgili işleri ve h a b er­ leşm eyi yönetir ve izler. Esirlerin ö d en ek ve m aaşlarım yü­ rütür ve düzenlem eleri k o n tro l eder. Bunlar da karargâh kom utanının m aiyetini oluştururlar ve kom u tan lık yazı işleri dairesinde kalırlar. A dı geçen d a­ irede dördü E rm eni biri Hıristiyan ve diğer biri Yahudi o l­ m ak üzere altı er, bir tercüm an, birk a ç kâtip ve yazıcı ile p osta m em uru, ask eri polis ve sıhhiye erleri ve sad ece ka p ı­ larda ön em li n oktaların n öbetçilik görevini yerine getiren Britanyalı bir bölü k derecesin de m uhafızlar ve ikinci dere­ ce n ö b et yerleriyle angaryaya çıkan erleri m u hafaza etm ek ­ te görevli iki bö lü k derecesin de Hindu, askeri karargâhı kom utanlığının em rindedirler. Hastaneler, Hastaların Beslenme ve Tedavisi, Ölüm Oranlan K arargâhın doğu tarafı dışında, ayrı bir yerd e ve havadar bir n ok tad a kurulm uş bulunan hastane her b akım d an dü106

zenlid.ii. E czanesiyle, yüz k a d a r subay ve üç yüz k a d a r eri tedaviye yeterli o d a ve koğu şları kap say an ik i katlı kârgir bina, bütünüyle O sm anlı esirlerinin tedavisine ayrılmıştır. Başlangıçta bu binanın a sk eri am açla kullanıldığı, binanın girişinde İngiliz ve H indu askerlerin tedavisine ayrılm ış pavyon lar olduğu söylen m ektedir. Bu hastan e yarbay rüt­ besin de bir baştabibin başkan lığında, değişik rü tbelerde İngiliz ve Hintli d o k to r ve eczacı ile yön etilm ektedir. Osm anlı esirleri ve sıhhiye erleri d e g erek bu p a v y on d a ve g e­ rek kararg âh için d eki h a fif hastaları tedaviye ayrılan p a v ­ yon larda görev len d irilerek, bunlara rütbelerine g öre İngi­ liz d o k to ru ve sıhhiye eri g ibi fazla m aaş verilm ekteydi. S abahları saat 7 ’den 9 ’a k a d a r hastaneye başvuran subay ve erlerin ay ak vizitesi yap ılarak ilaçları verilir ve hastan e­ ye gön derilm esi g erek en hastalardan h a fif olanları p a v ­ yonlara, ağırları ve am eliyat edilenleriyle üstsubay ve su­ baylar büyük h astan eye yazılır. K endi od aların d a tedaviyi arzu eden üstsubay ve su bay için ara sıra d o k to r g ön deri­ lir. H astan ed e tedavi olunan üstsubay ve su baylara verilen yiyecek ve beslen m e öden eğin den bağış o la ra k günlük ik i ■ buçuk rubyesi alın arak hastan e y ön etim ince beslen m e gi­ derlerine harcanır. Erler hastan ede kaldığı sürece, hastane m utfağına dev­ redilen aynı cins tayınla beslen m eleri sağlanır. Bunlara g e­ rektiğinde süt, şıra, g azoz ve buz verilir. D ep o ücreti olarak gerek subay ve g erek erlerden bir şey istenm ez ve kesinti yapılmaz. Karargâhın açılışından salıverm e zam anına ka d a r geçen şiire için deki ölüm m iktarı, beş ile altı subay ve üç yüze ya­ kın erden oluşm aktadır. Bu sayı, y aklaşık m evcut kuvvetin viizde biri oranındaydı. Ölenler, karargâhın kuzeybatı ta­ rafında tel ile sınırlandırılm ış yere göm ülür ve her m ezarın İniş tarafına ismi, birlik ve esaret num aralarıyla ölüm tari­ hini belirten levhalar dikilmiştir. Disiplinin sağlanması am acına yönelik işlemlerin şiddeti i’f haberleşm enin son derece ağırlığı ve ailelerinden felaket

107

ve kötü haber belirtir m ektuplar alm alartndan dolayı, su­ baylardan iki ve erlerden on tanesi sinir hastalığına yakalan­ mışlar; subaylar tedavi am acıyla M adray tım arhanesine gön ­ derilmiş, erler ise karargâh kom utanlığı yazı işleri dairesi gi­ rişinde kargir bir yerde tedavisiz bırakılmıştır. Esirlerin Yoklamaları Esir subay ve erlerle sivil esirlerin, her h afta salı günü saat 0 8 .0 0 ’de ö zel sayım yerinde, kom utan ve yardım cısı tara­ fından tercüm anın kılavuzluğuyla sayım şekliyle y o k la m a ­ ları yapılır. Yarbay ve d ah a üst rütbede bulunan üstsubay ile birinci sın ıf sivil esirler y oklam ad an ayrı tutulmuşken, ateşkesten sonra binbaşı rütbesin deki subaylar da y o k la m a ­ dan dışta tutulmuştur. G enel olarak kad etler ile erler her gün sabahları 06 .0 0 ve akşam ları 1 6 .0 0 ’da, kom utanlık dairesi ön ü n deki y o k la m a m eydanında bölü k ve tabur h a­ linde toplanarak, kom u tan veya yardım cısı hazır olduğu halde İngiliz başçavuşu tarafından bunların sayım ları yapı­ lırdı. Karargâhın iç bölüm ün de, İngiliz erleri veya askeri polisin gözetim ve kılavuzluğunda ve Hindu askerinin k o n ­ trolü altında olm ak.ü zere hizm et yerlerine g ön derilerek iki saat k a d a r çalıştırıldıktan son ra y o k la m a yerlerine geri döndürülürler. Er işlem bölüğü ve hastan elerde görevli sıh­ hiye erleri angaryadan ayrı tutulmuş ise de, ondan fazla k a ­ lan ve bölü k halinde bulunan diğer sıhhiye erleri aynı üst­ subay yanındaki n öbetçi erleri gibi h aftad a iki gün y o k la ­ m ada hazır bulunurlar. G eri kalan erler, bunların dönüşüne ka d ar yoklam a alanında ve bazı günler karargâh dışında üç m il uzaklık içinde yürüyüş yaparlar. Sonra h epsi p avyon la­ rına konulurlar. K adetler angaryadan ayrı tutulmuşlarsa da, iç ve dış yürüyüşü aynı erler g ibi yaparlar ve bunlar arasında tutuk­ lu bulunanlar, erlerin bir yere kapatılm ası işlem inin aynısı­ nı görürler. H aftad a bir gün, âd et olduğu üzere cum a gün­ leri öğleden ön ce saat onda, bütün erlerin çam aşır ve eşya y oklam ası ken d i pavyon ları önünde, n öbetçi erlerin eşyası 108

y oklam a alanında, kom utanın ken disi ve yardım cısı tara­ fından birbiri ardın ca yapılır ve arkasın d an izin verilir. Binbaşı ve d ah a üst rü tbed eki üstsubayların n öbetçi erleri sad ece cum a ve salı günleri sabah y oklam asın dan , angarya ve yürüyüşten bağışık tutulmuş olup, sayım ın bitm esiyle birlikte özel görevlerine geri gönderilirler. Bütün su bayla­ rın ve sivillerin n öbetçi erleri de, akşam y oklam asın dan b a ­ ğışık tutulur. Erlerin y oklam asın ın yaptlış şek li â d et olduğu üzere belli bir disiplin içinde sü rm ekte ise de, kim i vakit günde üç d ört y o k la m a yapıldığı ve bir keresin d e d ö rd er kez y ok la m a yapıldığı görülm üş ve m evcut sayı bazı zam an fazla bazen d e ek sik gelm iş; sayının fazlalığın da dışarıdan yabancı bir kişinin erleri ay artm ak için gelip aralarına k a ­ tıldığı ve sayının eksikliğ in d e ise firar olduğu sanılmıştır. İngilizlere özgü bir kaygıdan , d ah a doğrusu başçavuşun sersem liği yüzünden y oklam aların yinelendiği anlaşılm ış ve sonunda h astan eye giriş çıkıştan ileri gelen bu farkın gerçek seb e b i an laşılarak, y o k la m a la r d a k i sıkı k o n trole son verilmiştir. Ara sıra da n öbetçi erlerin ve polislerin olaylara yol açanları belirleyip y akalad ıkları ve silah aram a am acıyla askerleri y o k la m a m eydanına top ladıkları, bu sebep le de subayların o günler askersiz bırakılarak huzursuz ed ild ikle­ ri de olm aktadır. Ram azan ayında ve bayram ında ve ö tek i kutsal günler­ d e , yoklam aların yapılm ası konusunda kesinlikle değişiklik yapılmaz, izin verilmez, esirlerin özel günleri gözetilm ez. Su­ bay n öbetçi erleri akşam yoklam asından ayrı tutulmuş iken, 1919 yılına rastlayan R am azan bayram ının ikinci günü esir askerler n öbetçi askerlerle bayram laşm ak için tel örgünün bir noktasından gedik açarak geçtiklerinden, n öbetçi erleri­ nin on gün akşam yoklam asın a çıkm aları em ri verilmiş ve kutsal bayram da gerek erlerin ve g erekse subayların bu şe­ kilde başı ağrıtılmıştır. Şu ceza işleminin barış zam anına rastlaması, açıklam a gerektirm ez. 109

Esir Erlerin Angaryada Kullantlmast Karargâh içinde m utfak ve çam aşırhanelerin pis sularıyla pavyonların kullanılmış suları dışarı akıtılm ak ve oradan bir genel su yoluyla uzaklaştırılm ak üzere karargâh içinde kârgir su yolları düzenlenmiş ve bunun için sonradan bu su yolları­ nın kenarlarında uygun yerlere büyük dem irden kovalar bı­ rakılmıştı. H er gün sabah ve akşam yoklam asında asker esir­ lerden ayrılmış olan fırça, süpürge vs. türlü aletleri taşıyan angarya postaları, İngiliz sıhhiyecilerinin gözetim inde olarak bu su yollarında birikm iş pis suları genel su yoluna akıtıp sü­ pürm ek ve iki üç günde bir asit h ipoklorit (çam aşır suyu) eri­ yiğiyle su yollarını dezenfekte edip, kovalarda birikmiş pislik­ leri demirden yapılmış arabalara boşaltarak özel alanda ya­ karak ortadan kaldırm ak ve m eydan içinde görülen zararlı m addeleri toplayıp süpürm ek ve yabanî otları yolup yakm ak ve karargâhın tel örgüsü dışında üç m il uzaklığa kadar olan arazide bulunan dikenleri, yabani ve faydasız ağaçları s ö k ­ m ek ve araziyi düzlem ek, sel suları yollarını açm ak, binek ve yük hayvanı ahırlarındaki hayvanları dışarıya çıkarm ak ve tem izlem ekle görevliydiler. Bunlar ayrıca karargâh eczanelerinin birikintileri için dışarıda çukurlar açıp k a p a m a k ve Ingiliz askerlerinin k a l­ dığı karakolları, kom u tan ile karargâh subay kurulunun ve hüküm et m em urlarının konutu olan özel evlerin bah çeleri­ ni düzenlem ek ve tem izlem ekle birlikte, a ra ba ve kovalarla sularını taşım ak ve trenle gelen ve giden İngiliz ve Hindu askerlerinin ve O sm anlı esirlerinin ağırlıklarını taşım ak, Ingiliz kulübünün garsonluğunu y ap m ak ve son zam anlar­ da karargâh iç ve dışındaki yü ksek havuzları doldu rm ak ve a kıtm ak la da görevlendirilm işlerdi. Sözün kısası, bu g ibi hizm etler için sabah ve akşam iki üç saat çalıştırılm akta ve tel örgü dışına giden p ostalar si­ lahlı Hint askerlerinin kon trolü ve İngiliz ask eri polisinin kılavuzluğuyla g ön d erilm ekte idi. Bunlardan ba şk a B om bay yöresinde tren yolunun top ­ rak düzeltim i ve silah ve m ühim m at fabrikasının sağlam te­ 110

m el kazısı için ikişer tabur derecesinde düzenlenip gön deri­ lerek d örd er beşer ay süreyle bu işlerde görevlendirilm iş ve çalışan erlere söz verilen gündelik tam am en verilmemiştir. Karargâhın temizlik işleri ve çöp birikintilerinin buna öz­ gü fıçı arabalarla yapılm ası ve bu arabaların dışarıda angar­ ya erlerine açtırılan çukurlara atılm ası işini önceleri ücretli Hindu işçiler yaparken, karargâh kom utanının onlara veri­ len maaşın esir askerlerden istekli olanlara verileceğini du­ yurması üzerine askerler arasında birçok istekli ortaya çıktı­ ğından Hindu işçilerin bu hizm eti askere devrolunmuştur. Bir süre sonra arabaların ökü zleri alınarak bunlar da er­ lere çektirilm iş, an cak ücretlerin öd en m em esi nedeniyle er­ ler bir dah a bu arabaları çekm eyeceklerin i ve ö tek i angarya hizm etlerini y ap m ay acakların ı söy ley erek direnm işleı dir. d elen müfettiş, şikâyet edilen konuyu ele alıp subayların bu konuda verdikleri tutanağı inceleyerek eczanelerin temizliği, arabalara ökü z satın alınm asıyla taşım a işinin yerli am eleye yaptırılmasını uygun görmüştür. Ö teki şikâyetlerin Osmanlı hüküm etince Ingiliz esirlerine yapılan işlem e uygun bu­ lunduğunu ve o hizm etin zorla esir askerlerce yapılm ası g e­ rektiğini açıklamıştır. Bu kon u d a direniş gösteren erler iki­ şer ve üçer ay süreyle hapsolunm uş, olaylara ön ayak oldu­ ğu iddiasıyla A hm et Çavuş ism indeki tabur kom utanı, üç sene hapis cezasına çarptırılıp tutuklu olarak M adras ceza­ evine gönderilmiştir. D ah a son ra İngiliz kom utanı, esirleri h o r görüp milli onuru aşağılam ak için yeniden bu hizm eti erlere gördür­ m ek üzere tercüm anları aracı ola ra k kullandığı ve ön cekin ­ den d ah a aşağı m aaş önerdiği için, erler p araca zorunlu­ luklarını dile g etirm ekle birlikte, son zam anlara k a d a r beş ¡¡İti rubye (para) karşılığında, bu sefil hizm eti yerine getir­ m eyi sürdürmüşlerdir. R am azan-ı şe r if ve ku tsal bayram günlerinde angarya­ lardan sad ece arazi düzeltm ek g ibi bir ikisinin durduruldu­ ğu, gen el olarak iç ve dış angaryaların eskisi gibi devam et­ tiği görülmüştür.

111

Esir Subayların İngiliz Komutanına Dilekçe ile Başvurusu, Aileleriyle Haberleşmesi, Sansür İşlemi Esir subay, herhangi bir k o n u d a k i dilekçesin i T ürkçe ifade ile karargâh kom utanlığına hitaben ve ö zel kâğıt üzerine yazarak her gün belirli saatte n öbetçi tercüm ana teslim eder. Ö nem li ve acele durum larda kendisinin kom u tan a başvurm ası, ilerde açıklan acağı üzere, subayların temsilcisi aracılığıyla olur. Tercüm anlar bu d ilek çeleri su n acakları zam an, ço k k ı­ sa olarak tercüm esini dilekçen in altına yazarlar ve tarih ve n ö b et sırasına b a k m a y a ra k uygun gördüklerini, önem d e­ recesin de kom u tan a sunarlar. İşlem lerin hızlandırılm ası ve değerlendirilm esi, d ilek çe sa h ib i ile tercüm an arasın da y a­ pılan anlaşm a ve ücrete bağlıdır. Esirler, ailelerin e her h a f­ ta iki m ektu p yazm ak iznine sahiptirler. K âğıt ve zarf, k a ­ lem de (idarî kısım da) p o sta çavuşları aracılığıyla esirlere dağıtılır, kâğıdın üzeri kom u tan lık dairesin de yazılır ve doldurulur. A sker esirlere, basılı kartpostalların açık y erle­ rine birk a ç kelim e yazdırılır. Bazen bunlara ark a d a şı ça­ vuşlar tarafından kâğ ıt ve z a r f verilir. H azırlanan m ektup ve kartlar, kalem dairesinin (idarî kısm ın) kap ısı önünde, girişte bulunan p osta kutusuna atılır. Sansür m em uru ter­ cüm an bunları sansür ettikten son ra, h a fta d a bir d efa B o m b a y ’a gönderilir. O rad a da sansürden geçtikten sonra g ön d erm e yerlerine ulaştırılır. Yolda ara m erkezlerd e de yeniden k o n tro le bağlı olduğu bilinm ektedir. Bu güçlük içerisinde, m ektu pların gönderiliş tarihi ve usullerine g öre en çab u k gelen yüzde beş ayrı tutulursa, ortalam a olarak İstan bu l’dan ü ç-dört ve B a ğ d a t’tan bir bu çu k-iki ay içinde m ektu p gelip gittiği ve bunun ik i m isli k a d a r süre d e g eçe­ bildiği anlaşılm ış olur. Sandığa atılan m ektu pların dörtte birinin, hatta yarıya yakınının karargâh sansürünün, diğer d örtte birinin B om bay ve ara m erkezlerin sansürünün iş­ lem leri sonucu y o k edildiği g örü lm ekte ve bütün bunlar bilinm ektedir. 112

¡irmeni Tercümanların Öç Alma Fırsatı, Gazete Verilmesi Sansür kon trolü n de tercüm anlar işe yaray acak bilgileri İngilizlere bildirm ektedirler. Esirleri bu n altm ak için ellerin­ den gelen kötülüğü yapm a konu su nda kesin likle fırsat k a ­ nırmamış, esirlerin ö z el haberleşm elerini ertelem iş veya k e ­ sintiye uğratmışlardır. M ektupların geç gelip gitm esinden yapılan şikâyet ve m üfettişler g eld ikçe yapılan yalvarmalar, fazlaca bir etk i yapm aktan uzak kalmıştır. K arargâh yetki­ lileri bu gecikm en in asker, erzak ve ask eri m alzem e sevk ve ulaştırma işlerinden kaynaklan dığı; O sm anlı hüküm etinin m erkezlerin de yavaşlık olup, ken d i p ostah an elerin d e kesin­ likle m ektu p gecikm esinin söz konusu olm adığı yanıtlarını almışlardır. Esirliğin başlangıcında karargâh kom utanlarının, subay­ ların ve hastane doktorlarının bir kısmı, günlük ve haftalık resimli gazeteleri esirlere verm ek suretiyle incelik göstermiş ve zam an zam an bu uygulama sürmüştü. Son dönem in k a ­ rargâh kom utanı 1S günlük M adras M eil gazetesi verilmesi­ ni onaylamış, bu gazetenin düzenli bir şekild e esirlere veril­ mesini sağlamıştı. Yerine geçen son karargâh kom utanı dört beş ay süreyle gazeteyi verdikten sonra, erlere h aber sızdırıl­ dığını gerekçe göstererek gazeteyi g ön derm em ek ve bazı sü­ tun ve yapraklarını çıkarıp gön derm ek gibi uygun olm ayan hareketlerde bulunmaktadır. Tercüm anlar da, aksine, gelen i'.rmeni gazetelerinden aktardıkları İstanbul'un durumu, Osmanlı ülkesinin bölünm esi, yönetiminin kon trol altında tu­ tulması gibi söylentilerden birçok iğrenç haberler yapıp esir­ leri incitmişlerdir. Sonraları düzenli ve doğru haberler alın­ mış ve Ingiliz karargâh kurulunun in saf ve insaniyetine öv­ güde bulunulmuştur. Irak ve Suriye g ibi düşm an kuşatm asında olan yerlerden eşya ve paranın ek sik gelm esinden ve teslim sırasında, teslim deki zorlu kla birlikte, bağış ad ı altında rüşvet veril­ m esi gereğinden dolayı, esirlerce büyük sıkıntılar yaşandığı ilgililerce bilinm ektedir. 113

Karargâh Komutanının ve Emrindeki Subayların Esirleri Cezalandırma Konusunda Yetki Dereceleri ve Tuhaf Hükümleri Esir subay ve erlerden birinin karargâh düzenine aykırı tu­ tum ve davranışlarda bulunm ası durum unda veya nöbetçi ve polisler bu h arekete yeltenenleri belirleyip ele geçirdikle­ rinde, karargâh kom u tan ı veya muavini, yetkisini kullana­ rak verilecek cezayı tespit eder. Asıl cezası em ir olunm uş su­ baylar çadırda ve erler hapishanede, yanlarına gözetici k a ­ tılm ak suretiyle tutukluluk süresini tamamlarlar. Erlere si­ gara, kam p idaresi tarafından (istihkak olarak) verilmişse, serbesttir; sigara dışarıdan sağlam ışsa bu h a k yasaklanır. Yetki cezaları için Ingilizlerde bir sınır ve karar yoktur. Bir teğm en veya yüzbaşı, bir binbaşı veya yarbayın üstün­ d e olarak ceza belirlem eye yetkilidir. Bazı cezaların p ek tu­ h a f olduğu görülmüştür. Örneğin öden eklerin dağıtım ı za­ m anında ve n ö bet sırasında hazır bulunam ayan bir esir su­ bayın ödeneği, subay dağıtım devam ed erken veya sona er­ m esini b ekley erek başvurduğunda, g eçerli özrü olsa bile on beş gün veya bir ay sonraya geciktirilir. G eçerli özür belirtem eyenler o k a d a r gün sabah y o k la ­ m alarında yazı işleri dairesi önüne gidip m a k a m a g elecek yöneticiyi bek ley erek ve geldiğinde resm i saygıyı g östere­ rek, ceza tam am ladıktan son ra öd en eklerin i alırlar. Erlerden biri tel örgü de bir g ed ikten sürünerek bir baş­ k a tarafın sınırları içine geçtiğinde, o g ed ikten aynı şekild e altm ış yetm iş d efa geçirilir; cezayı em reden subay, suçu iş­ leyenle birlikte geçiş yerine gçlir ve g öz ön ü nde geçiş sayısı tamamlattırılır. Bu tu h a f cezalar, sa d ece esirlere özgü d e­ ğildir. Ö rneğin H indu askerlerin den birisinin, y etk i sınır­ ları içinde cezalandırılm ası için a rk a sın d a k i torbay a yirmi otuz kıyye (25-38 kg) kum doldurulup, h er saatte değişti­ rilen n ö b etçi eşliğinde güneş altın da y o k la m a m eydanı içinde dört beş saat durm adan yürütüldüğü g ö z le görülen olaylardandır.

114

Esir erlerden biri aynı şeyi yaparsa, örneğin y oklam aya bir d efa geç gelirse, hem tutuklanır, hem d e iki ay süreyle hiç durm adan angarya hizm etinin en zoru on a yaptırılır. Tem izlikte ve buna ben zer kon u larda görülen u fak bir kabah atte, bu kusurları işleyenler bilinm iş olsa bile, ceza sad ece on a özgü olm ayıp bütün birliğe yaygınlaştırılır ve subaylardan birisi y o k la m a d a geciktiğinde ertesi gün y o k ­ lam a tekrar yapılır. Sürekli Gezici Askeri M ahkeme Üyeleri ve Müfettişler Esirler ceza yetkilerinin H arp D ivanı hüküm lerine ve in­ sanlık ölçülerin e g ö re ağır olduğuna kan aat eylediğinde, H arp D ivanı hükm ünü tercih d e kendisine kalmıştır. H arp D ivanı, karargâh kom utanının veya yardım cısı­ nın başkanlığın da üç d ört İngiliz subayından ve bir tercü­ m andan oluşur. Bir olay ortaya çıkınca hem en toplanır. Bir veya iki toplantıda hü kü m verilir. Verilen hü kü m ler iki üç ayda bir d efa kom şu yerlerden gelen iki üç üye önünde in­ celenir ve k a b a h a t türünden ise onanır. K üçük ve büyük suç hüküm lerine, suçlunun tekrar sorgulanm asından ve şa­ hitlerin dinlenm esinden son ra kesinlik kazandırılır. A dam öldürm e suçu işlendiğinde, evrakları H arp D ivanı’nca ni­ zam iye m ah kem elerin e bırakılır. Suçlunun cezası, H arp Divanı’ndan verilen hükm ün onay tarihinden başlar. H üküm ­ den ö n ceki sürenin hesaplanm ası kuralı g eçerli değildir. M üfettişler: İngilizlerce teftiş ve denetim e old u kça özen gösterildiği, ik i buçuk yıllık esirlik süresinde yedi sekiz m ü­ fettişin gelm esiyle kanıtlanmıştır. İlk kez gen eral rütbesini taşıyan B a n k a lo r valisi gelm iş, bütün şikâyetler incelenm iş ve esirlerden d e durum sorulmuştur. Bunu izleyen d ön em d e H indistan’d a k i g en el kararg âh ­ lar müfettişinin yardım cısı, ondan sonra m üfettişin kendisi ve daha son ra ö te k i yardım cısı gelip, subay ve erlerin y o k ­ lam alarında bulu narak şikây eti gerektiren bir durum olup olm adığını esirlerden sorm uşlar ve bu ifad eleri karargâh

115

kuruluyla görüştükten sonra yanıtım verm işler ve birkaç n oktayı da görü şm ek üzere sonraya bırakm ışlardır. Esirlerin ileri sürdükleri konular, angarya uygulam aları, m ektupların olabildiğin ce kısa süre içinde gidiş gelişinin sağlanm ası, üstsubay ve subaylara eskisi g ibi serbestlik ta­ nınması, yiyecek ve gen el levazım m addelerinin subaylar­ dan birkaçı aracılığıyla dışarıdan satın alınm ası veya k a ­ rargâh dü kkân ların da indirim yapılm ası, y etk i cezalarında o sınıfın cezalandırılm asıyla yetinilerek h erk ese üzüntü ve­ rilm em esi g ibi hususları kapsıyordu. Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı gibi, erlerin pislik arabalarını çekm em esi hususunu B an kalor valisi göz önüne alıp genel karargâha başvurmuş ve adı geçen vali ile birlikte öteki müfettişler m ektupların gecikmesinin asker nakliyatı dolayısıyla doğal gibi göründüğünü ve bunun bir süre sonra düzeleceğini, serbestiyet konusunun Almanya hükümetinin kendi esirlerine yaptıkları uygulamadan kaynaklandığını, yi­ yecek ve genel levazım maddelerinin dışarıdan satın alınması­ nın Bellary’d eki bulaşıcı hastalık dolayısıyla m üm kün olam a­ yacağını, cezalandırm a konusunda ise karargâh kurulunun yetkisine karşılam ayacağını söyleyerek geçiştirmişlerdir. O nlardan ba şk a karargâh yazı işleri dairesi gibi kon u la­ rın incelem e ve kon trolü için değişik günlerde birço k m üfet­ tişler gelip gitmiş ise de, bunlar esirler ile karşılıklı görüş­ memişlerdir. G eçen yıl ortalarında M adras gen el valisi de genel savaş borcunun sağlanm asına yönelik olarak halkı isteklendirm ek am acıyla Bellary’ye geldiğinde, karargâhı içe­ riden ve dışarıdan dolaşm ış, ancak esirlerle görüşmemiştir. Bellary Karargâhının Suyu ve Su Kttlığı Dolayısıyla Esirlerin Diğer Karargâha Ulaştırılması Bellary kasabast içinde ve yakınında akarsu bulunm adığı ve üzerinde esk i k a le kalıntısı bulunan tek p arça bir kay a ­ dan oluşan dağın batı tarafında ISO m etre uzunluğunda, 40 m etre eninde, 8-9 m etre derinliğindeki esk i su havuzun­

116

dan içeceğin sağlandığı görülm ektedir. Bundan ba şk a k a sa ­ ba etrafın d aki b irço k kü çü k havuz ve yerlerde birikm iş bü­ yük sular, hayvanların sulanm asına ve halkın diğer ihtiyaç­ larına hizm et etm ektedir. İngilizler, su ihtiyacını d ah a m ü kem m el şek ild e sağla­ m ak için kasaban ın beş altı m il batı tarafın da uzanan dağ silsilesinin yağm ur sularım , etrafı çevrili bir yere çek m ek üzere dü zen ekler yapm ışlardır. Toplanan bu yağm ur suyu­ nun yu karıda belirtilen büyük havuza akışın ı sağlam ak iizere taş ve tuğladan yapılm a bir k an al açm ışlar ve halkın büyük havuzu kirletm esine m eydan verm em ek için etrafını tel örgü ile çevirip, on a birleşik b a şk a kü çük bir havuzu balkın kullanım ına bırakm ışlardır. Bu kü çü k havuzun suyu azaldıkça, büyük havuzdan oraya yeterli oran d a su akıtılır. I laik buradan fıçılı ara ba la r ve büyük p otalarla evlerine su taşır. Zengin olanların evlerinde birer d e kuyu k azd ırd ıkla­ rı söylenm ektedir. Adı g eçen büyük havuz önünde bir su m akinesi (pom pa) bulu n m akta olup, bu m akin e ve boru lar vasıtasıyla kararg âh a getirilen su, p avyon gru pların daki çeşm elere gelir ve esirler sularını bu çeşm eden alır. H arbin devam ı süresince gazın kıtlığı yönünden m akin eler fazla işletilm ediğinden ve çeşm eler sürekli akm adığından , her za­ man su alm ak m üm kün değildir. Yağmurların gecikm esin ­ den dolayı su açısından ileriye yön elik önlem lere uyulduğu bahan esi uydurularak, çeşm eler, sabah ve a kşam yağm urla­ rın varlığı oranında on beş d a k ik a , yarım ve bir saat a k tık ­ tan sonra kesilir. H indu nöbetçilerin ve İngiliz p olis erleri­ nin denetim i altında n öbetleşe su dağıtılır. Su kıtlığının or­ tadan kaldırılm ası için çev red eki havuzlardan esir erlere ( ektirilen fıçı arabaları ile d e bozulup fen a k o k a n sular ta­ kınarak dağıtılm ış ve erler, bunlarla çam aşırlarını y ıkam ak ve temizliğini y ap m ak zoru nda kalmıştır. Esirlerin su yü­ nlüden uğradığı güçlü kler yetm iyorm uş gibi, H indu n ö b et­ teileriyle p olisler u fak bir k abah atten d olayı su tenekelerini ı r sıı küplerini kırm ak şeklin d e d e zarar verm eye çalışm ış­

ın

lard.tr. B oş bir gaz ten ekesi ön celeri d ört kuruşa ve bir su küpü üç kuruşa o lm ak üzere karargâh dü kkân ların d a satı­ lırken, son zam anlarda bir ten eke on ve bir küp sekiz ku ­ ruşa çıkarılmıştır. Bu suyun, m akin e ile akıtılacağı zam an çeşm e başlarında m ik ro p bulaşm asını ön lem ek için g erekli ilaçlam anın yapıldığını in kâr etm ek m üm kün değildir. K arargâhın beş yüz m etre kuzeyinde İngilizler tarafın­ dan özel olarak yaptırılan derin ve geniş ve her yönüyle k a ­ palı bir kuyudan m akin e ile çıkarılan ö zel bir su, borularla büyük hastaneye ve İngiliz m uhafızların ask eri pavyon ları­ na akıtılır. H astalar ve İngiliz askerleri, bu suyu içerler ve kullanırlar. Esir subaylardan bir kısm ına, ofis kurulu ile işini uyduranlara, bu sudan alm aları için p a so verilir. Bu karargâhta zam an zam an baş gösteren su sıkıntısının yok edilm esi am acıyla, 1918 yılı başlangıcında esir erlerden b i­ nini Burm a eyaleti için d eki M eiktila karargâhın a, aynı yı­ lın ortalarında bin eri de İr a k ’ta bazı top rak işlerinde ku l­ lanılm ak üzere B asra’ya gönderdiler. Esirlerin Kadetlere (Subay Adayı Öğrencilere), Sakat ve Hasta Erlere Yardımları A steğm enlerle subay adayların a hü kü m etim izce aylık veril­ diği halde, Ingiliz ordusunda bö y le uygulam a olm adığın­ dan, bunlara erler g ibi sad ece tayın ve elbise verilm ekle yetinilmektedir. K adetlerden bir kısm ının takım ve bölü k k o ­ m utanlığı görevinde iyi ve fay d alı hizm etler yaptıkları su­ baylarca bilindiğinden, ileride subaylık şerefin e u laşacakla­ rı açık olan bu gençlerin parad an yoksun bırakılm am aları uygun görülmüştür. Bunlardan bir kısm ı, rastlantı eseri ola rak Basra karargâhın da kendisini teğm en kaydettirdi­ ğinden öd en ekten yararlanm a yolunu bulmuştur. K alanla­ rının da korunm ası konusu, ön celeri Tatm iyo ve Sumerpur karargâhların d aki üstsubay ve subaylarca etraflıca düşü­ nülmüş; aldıkları ö d en ekten derecelerin e g öre ikişer, üçer, b eşer rubye verilm esi büyük çoğunlukla benim senm iş ve 118

aralarında bir yardım kom isy on u oluşturularak, kad etlere aydan aya yardım toplayıp dağıtm ak ve ku tsal günlerde er­ lere sigara, şek er ve sakatlara bir m iktar h arçlık çıkarılm a­ sı yolunda uygulam a başlatılm ıştı. B ellary karargâhın da da bu yöntem in k a bu l ed ilm esi birinci kafiley i oluşturan Kürt ve A rap subayları tarafından önerildiği ve bu g elm ekte olan üstsubay ve su baylarca da olum lu karşılandığından, burada da bir kom isy on oluşturulup aydan aya subayların ödeneğinin düzenli bir h a le getirilm esinin ardından, belg e­ lere dayalı yardım parası verilm eye başlanmıştır. K adetlere nakit ve erlere sigara dağıtım ı, sakatlara d o k to rlu k yapıl­ mış, m anevi güçleri artırılm ış ve kutsal gün ve g ecelerde m evlit okutturularak şehitler anılmıştır. Bu durum, yedi sekiz ay süreyle düzenli bir şek ild e sür­ dü. O ndan sonra, T hatm yo karargâhın dan buraya naklen gelen ve bu karargâhta p e k büyük bir ro l oynayan 10. Alay 2. Tabur Yaveri İhtiyat A steğm eni R azi E fen d i’nin (İstanbul’da Ü sküdar taraflarında b a k k a llık ile uğraştığını saklam aktan vazgeçip söylem esiyle anlaşılm ıştır) çıkar sağ­ lam ak am acıyla bu işe karışm ası gen el güvenliği olum suz yön de etkilediğinden, ik id e bir kom isyonların değişm esi ve subaylardan p ek çoğunun aralık aralık yardım parası ver­ m esinden kaçınm ası yüzünden bu düzen bozulm uş ve s o ­ nunda da y o k olup gitmiştir. Esir Karargâhındaki Üstsubay ve Subayların Özel Uğraşları ve Eğitim Çalışmaları Ümitsizlik ve kederin bü n yede yaptığı etkileri değiştirm ek için, en etken aracın o k u m a ve ilim öğren m e olduğu a ç ık ­ tır. A ncak esarete uğram ış üstsubay ve subaylar bera b erle­ rinde eşya ve kitap getirm e konusunda başarılı olam am ış i'e bu yönden güç durum da kalm ışlardır. Buraya T ürkçe eserler getirilm esi im kânsızlığıyla b era b er H indistan halkı çoklu k la İngilizce eserlere istek gösterdiği ve bu dille k o ­ nuştuğundan, üstsubay ve subaylar, g en ellikle bildikleri dil olan Fransızca ve A lm anca yazılm ış eserler d e sağlayam a119

dıklartndan, İngiliz dilini öğrenm enin yararlı olacağını dü­ şündüler. Sum erpur kararg âh ın d aki Kürt ve A rap subaylar­ dan bir kısm ı, ihtiyat eczacı yüzbaşılarından Musullu Beşir E fen d i’nin Beyrut kolejin d e İngilizceyi güzel öğrendiğini ve kendilerine ders verm eye istekli bulunduğunu a çık ça anlat­ m ası üzerine, adı geçenin seçim i çerçevesinde en fazla ya­ rarlanılacak kitap ve sözlü kleri getirterek, İngilizceyi on ­ dan öğrenm eye başladılar. D ört beş aylık eğitim süresi için­ de ken d i kendilerine bu dili öğrenm eye devam ed ebilecek yeteneği kazanm ış olduklarından, adı geçen subayın özve­ rili çalışm aları ve em ekleri üzerine Bellary karargâhına bir­ biri ardı sıra gelen esir subayların bir kısm ı, ad i geçen seç­ kin eserlerden gereği kadarın ı sipariş ed erek getirttirip İn­ gilizceyi onlardan öğrenm eye çalışmışlardır. Bir kısm ı da Fransızca ve A lm anca bazı eserlerin getirtilm esini sağlaya­ rak bu dilleri ilerletm eyi seçtiler. Ö ğrenm eye devam eden ­ ler p ek verim li bir uğraş sah ibi oldu kları ve başarılı çalış­ m alar yaptıklarından, büyük bir övgüyle adı geçen Beşir E fen d i’ye takdir duygularını sunmuşlardır. İngiliz ve H indu askeri, saat beşten yediye k a d a r y o k la ­ m a m eydan ın da fu tbo l, kriket, h o k e y oyunları oy n am akta ve bazı günler karşılıklı turnuvalar dü zen lem ekte, bazen de Bellary ve civar k a sa b a la rd a k i gençler bu turnuvalara çağrılm aktaydı. A dı g eçen su baylar tarafından gösterilen k ib a rlık ve d estekler sebeb iy le esir su baylar ve kad etler arasında zam anında ü lkem izde bu oyunlara devam ed en ­ lerden 18. K olord u Ağır T opçu B ataryası’ndan Yüzbaşı K âm il ve d ah a b ir k a ç teğm en efen d i ve kad et, onlarla oyunlara katılm ışlardır. G enç subaylarım ız arasın da bu oyunlara heves uyandığından adı g eçen K âm il E fen d i’nin girişim ini üstsubay ve subayların on am ası üzerine, gönüllü sü rekli üye k a b u l ed ilm ek ve önay veren üstsubay ve su­ baylar fa h r î üye tanınm ak suretiyle bir “İdm an Yurdu ” (sp o r kulübü) düzenlenm iş, sü rekli ve fa h ri üyelerin aylık birer rubye verm esi ve yönetim kurulunca top lan ılacak p a ­ raların adı geçen yurda g erekli aletlerin ve diğer araçların

120

satın alınm asında ve ara sıra verilecek kon feran s gid erle­ rinde kullanılm ası hususuna karar verilmiştir. A rdından kad etler tarafından bir yan kuruluş oluşturulm ası istenildi­ ğinden, her ik i derneğin ihtiyacı olan araç g ereçler sipariş edilip getirildikten son ra dern eklerin sü rekli üyeleri oyun­ ları ilerletm eye ve bazen araların da bazen d e İngiliz ve Hindu askeriy le karm a turnuvalar düzenleyerek takdir k a ­ zanm aya başladılar. K arargâha birbiri ardı sıra ulaşan esir subaylara, hoş geldiniz karşılam ası ola ra k çay ziyafetleri düzenlenm esiyle ılostluk ilişkilerinin geliştirilm esine ve ara sıra idm an ve sağlığı koru m a kon usu nda kon feran slar verilerek iyi g eçi­ min sağlanm ası ve geliştirilm esine, d ik k a t ve özen gösterili­ yordu. İdm an yurdunun sü rekli üyesi otuz beşti; fah ri üye­ si yüz elliyi aşıyordu. G en ç subayım ız yararlı bir uğraşla zam an geçirm ekte olup, bunun sonucu nda da karargâhta sakinlikten doğan bir sessizlik h â k im d i.116 İk i subay pavyonu arasın d aki m eydan lıkta birk a ç adet jim nastik aleti bulunduğundan, beş on subay sabah ve a k ­ şam serinliğinde jim nastik y apm akta, on -on beş subay da çeşitli türde saz ve çalgı aletini sağlayarak ara sıra onlarla eğlenm ekteydi. İlk zam an larda iskam bil kâğıdı ve tavla gi­ bi oyunların yanı sıra, a çık ça ku m ar oynayanlar g örü lm ek­ leydi. Zaten kü çü k toplu lu klar şeklin de gelen esir su bayla­ rın para ve eşyası İngilizlerce y old a alıkon u lm akta ve bun­ lar elbise ile diğer gereçlerden yoksun bir h ald e karargâha gelm ekteydiler. Zorunlu ihtiyaçlarını ve beslen m e sorunu­ nu düşünerek ço k sad e ve idareli bir hayat ile esirlere arkathışlık yapıyorlardı. Bundan ö n cek i bölü m d e ism i geçen 10. A lay 2. Tabur Yaveri Asteğm en R azi E fendi, eski işini hatırlayarak k a ­ zançlı bir iş a ram akta ve ara sıra yardım kom isyon u üyele­ riyle bir araya g elerek çalışm akta iken, İdm an Yurdu’nun yukarıda belirtilen düzenli yönetim inden çıkar sağlam aya yöneldi. Çalgı çalm akla m eşgul subayların çalışm alarını nota ile ilerletm eleri, bunun için Kızılay aracılığıyla İstan­

121

b u l’d ak i m usiki cem iyetinden yeteri ka d a r notanın getirtil­ m esi gerekliliğini kendisinin “telli" ça lm a k ta k i yeteneği b a ­ kım ından ortaya attı. Adı geçen derneğe bağlı olup kadetler arasında bulunan 9. Alay 1. T abur’dan Y edeksubay Avni E fendi ud, kem an, kanun çalm ayı bildiğinden adı g eçe­ nin öğretm en olarak atanm ası ve saz ile uğraşanlarca bir “m usiki d ern eği” kurulm ası halinde p ek değerli yararlar sağlayacağı ve ara sıra m ü sam ereler düzenlenm esi, araç g e­ reçlerin artırılm ası yoluyla elde ed ilecek fazla gelirle, sakat ve m uhtaç erlerle kad etlere yardım parası toplan abileceğin i sevecen bir anlatım la ortaya koydu. Sonunda derneğin baş­ kanlığı konusunda değişik kişilere te k lif götürülüp, bir tü­ zük düzenlendi, isteklilerin ay d a beşer rubye öğrenim ücre­ ti vererek sürekli üye sayılm ası, fa h r î üyelik isteğe bağlı ise d e bunun için fazla teşviklerde bulunulm am ası öngörüldü. Bunlar tüzüğe geçirilip, 142. Alay K om utanı Binbaşı A h­ m et Bey bu işin düşünceden eylem e geçm esin e bir araç o l­ du. M usiki derneği, R azi E fen d i’nin p ara ve arzusu çerçe­ vesinde, A hm et B ey ’in p ropagan dasıyla karargâh içinde bir süre sonra b o y gösterdi. Tüzükte, isteklilerin b irk a ç ay n o­ ta ile uğraşm alarından son ra on beş günde bir ve ço k iler­ lem e halinde h aftad a bir kon ser verilip, gelirinin kad etler ile sa k a t ve m uhtaç erlere dağıtılacağı belirtilm işti. İkin ci hafta d an başlay arak m ü sam ereler düzenlenip subaylara çağrılar başlam ış ve birk a ç gün sonra yeniden k on ser veri­ leceği duyurularak, üçüncü k o n sere İngiliz kararg âh kuru­ lu çağrılıp konserler sıklaştırılm ıştı. Çağrıya uyanlar batı müziğine uygun parçalar çalm alarını eleştirdiler; derneği yönetenlerin sad ece subaylardan p ara çek m ek am acı güt­ tükleri ve ayrıca saz çalanların dinleyiciler karşısın daki utangaçlığını b a şk a bir an lam a yorum layarak çekin gen lik­ lerini y o k ed ecek b irk a ç şişe viski iznini ön erm ek için Razi E fen d i’nin çıkarları ve isteklerine alet oldu kları etrafa ya­ yılm aya başladı; böy lece kon serlere olan ilgi azaldı. Adı g e­ çen efendinin m üzik derneğinin devam lılık g österm eyeceği­ ni anlam asıyla birlikte, üstsubaylardan sözü g eçer olanlara

122

başvurularak, sa k a t ve m u htaç erlerle ka d etlere yardım p a ­ rası top lam ak için d ern ek üyelerinin h er çeşit eziyet ve zor­ luklara katlan arak çalıştıklarından söz edildi; onların k o ­ nuya ilgi gösterm elerini sağ layacak önlem lerin alınm asını istem ekten geri durm adı. A ncak bunların işe yarar bir etki­ si olm adı. Adı geçen , son un da kon trolü n den çıkan İdm an Yurdu’na bir d arbe vurm ak, değerini azaltm ak ve y o k et­ m ek düşüncesiyle yurt üyeleri arasında gayrim eşru ilişkiler bulunduğunu şurada bu rada duyurup yayarak, istedikleri­ ni korku tm a k ve g özdağı verm ek am acıyla ka ba d a y ı özen ­ lisi için deki birk a ç subayla düşüp kalk m a y a ve on lara d a ­ yanm aya başlam ıştı. Bir gece, subay pavyonunun en işlek yerine asılan im zasız bir say fad a gizli k o m ite oluşturuldu­ ğu, bu kom itenin vereceği em irlerin h erkes tarafından k a ­ yıtsız şartsız yerine getirilm esinin zorunlu olduğu, karşı g e­ lecek olanların yola getirileceği ve gerektiğin de vücutları­ nın y ok ed ileceği hususunun kararlılıkla uygulanacağı her­ kes tarafından okunm uştur. Esir subaylar, bunu düzenleye­ nin R azi E fen d i olduğunu kuvvetle tahm in etmişlerdir. 1917 yılı ikinci yarısının sonlarında esir subay hayatı şim diye k a d a r ayrıntılı ola ra k sunulan çerçevede geçip git­ m ekte, araların d aki an laşm azlık dolayısıyla birk a ç subayın birbirlerine, erlere ve k ad etlere rahatsızlık verici davranış­ larından ve birkaçının da ç o k gizli ve h a fif ku m ar ve içkiy­ le uğraşm asından, bir kısm ının ö tekilere saygıda kusurda btdunm aları ve dağınık ve perişan kıy afetle dolaşm alarından söz edilm ekteydi. Esirler üzerindeki baskıların artırıl­ ması cihetiyle, bu sırada m üfettişlere yapılan şikâyet üzeri­ ne, İngiliz kom u tan lık kurulunca başvuruda bulunanlara hiirşı bütünüyle ters, soğu k ve çirkin davranış gösterildi­ ğinden, en büyük düşm anlık adı geçen kurula yöneltilm iş bulunuyordu. K om u tan lık katına başvurunun yeni ilkelere bağlanm ası, esirler arasında iyi ilişkiler kurulm ası ve bu diizene titizlikle uyulm asını sağlam ak için 142. Alay K o ­ mutan Vekili B inbaşı A hm et B ey ’in arzusuyla bir onur kundıı oluşturulm asından zam an zam an söz edildi. Bu karga­

123

ş a lık ta k a r a r g â h içerisin d e t a r a f tutm a s e b e b iy le 44. A lay’dan Teğm en K em al E fen d i yüzünden, 44. A lay ve 9. A lay yüzbaşılarından K âzım ve R efik E fendiler arasında atışm a olmuştu. B inbaşılardan bir ikisinin bunların başka karargâha n aklini İngiliz kom utanlığından istem elerinden ve daha bilinm eyen bazı sebep lerd en dolayı bu üç subay da içlerinde olduğu halde altı pavyon dan değişik rü tbede otuz beş subay, buradan Tatm iyo karargâhın a naklolundu. Bun­ dan bir süre sonra, 1917 E kim ayı içinde Fırat grubu Rem ad iy e’de tam am ıyla esir olduğundan, adı geçen grubun bütünüyle bu karargâha götürüleceği, Kürt ve Arap subay­ ların diğer ka ra rg â h a n akled ileceğ i h a berleri yayılm aya başladı. 50. Tümenin Subay Kurulunun Karargâha Birbiri Ardı Sıra Gelişiyle Ortaya Çıkan Tartışmalar 1918 yılı H aziran ın d a Fırat M enzil M üfettişi Yarbay M ah­ m ut ve 50. T ü m en’e bağlı 169. A lay K om utanı Yarbay Ser­ vet Beylerin gelişinden bir ik i h afta sonra, tümenin üstsubay ve subaylarıyla k ad etleri karargâha katılıp Tüm en K o ­ mutanı Yarbay N azm i B ey ile kurm ay başkan ı ve b era b e­ rin deki subayların T atm iyo’ya gönderildiği ve tüm ene bağlı birliklerin Ir a k ’ta ku llanılm ak am acıyla orad a bırakıldığı anlaşıldı. Üstsubaylar arasında 157. Alay K om utanı Bin­ başı Şevki, 169. Alay 3. Tabur K om utanı B in başı Tahsin, 169. Alay binbaşılarından N azım ve Lütfü, 157. Alay bin­ başılarından Ö m er Fevzi E fen dilerle 50. Tüm en İdare R ei­ si B inbaşı G alip E fen d i bulunup, geri kalan lar kıdem li ve kıdem siz yüzbaşı, m u v azzaf ve y ed ek teğm en olarak yüze ulaşm akta, yirm i beş k a d a r da k a d et bulunm aktaydı. Bun­ lar, sınıflara g öre düzenlenm iş pavyon lara yerleştirildiler. Üstsubay ve subaylar tarafından, bu yeni gelen subay to p ­ luluğuna karşılam a töreni yapılmıştır. Yeni gelenler de bu törene karşılık olarak bir süre son ra ziyarete başladılar. Ö teden beri karargâhta ötekin i berikini eleştiren, onları sıkıştıran Razi E fen d i’ye yardım eden ve yukarıda ilgisi do124

kıyısıyla isimleri geçen Yarbay Gani ve Binbaşı A hm et Bey­ ler, az süre içinde yeni gelen Yarbay Servet Bey ile Binbaşı l'ahsin ve N azım Efendilere kendi görüşlerini onaylatm akta başarılı oldular. O nlar tarafından her birim ize tek tek başvu­ ruluyor ve A lbay A hm et B ey ’in yaveriyle aleyhinde devam eden dedikod u d an m eydana gelen ve Binbaşı C em al B ey’in Ermeni tercümanlar ve karargâh kurulu ile ilişkilerinden ve ahlâksızlığından söz ve şikâyet olunup, 50. Tüm en subayla­ rının bu akım a kapılm am ası için kendilerine g erekli uyarıla­ rın yapılm asından geri durulduğu dile getiriliyordu. Bu sıra­ da Razi E fendi de bu tümen subaylarından kendisiyle aynı düşünceyi paylaşanları İdm an Yurdu’na karşı kışkırtarak yurdun yönetim ini bunlara bırakm ak için çalışm aktaydı. Bütün bunlardan ve tümen üstsubaylarının propagan da ile karargâhın bütün iç yönetim ine egem en olunm ası fikrini iz­ lem elerinden dolayı, yeni dedikodunun baş gösterdiği anla­ şılmış ve bunun ardından yurt kurulunca yeniden seçim ya­ pılacağı duyurulup bütün subaylara çağrı yapılm ış ve yurtta genel toplantı düzenlenmişti. Adt geçen tümenin d o k to rla­ rından yedek Yüzbaşı H am it E fendi tarafından bir söylev verilerek, yurdun eski yöneticileri arasındaki iletişimsizlik ve her türlü h oş karşılanm ayacak uygunsuzluktan söz edilm e­ sinden sonra toplantı düzenlendi. Adı geçen d o k to r yurt başkanlığına seçilip, eski ve yeni üyelerden yönetim kurulu oluşturulmasıyla birlikte, yeni kurul adına aynı d o k to r tara­ fından tekrar bir söylev verilerek, uygunsuzlukları görülenle­ rin yurt üyeliğinden kayıtlarının silineceği yolunda görüş bil­ dirilmesi üzerine tartışmanın alevlenm esi ve yeni kurulun ile­ ri sürdüğü görüşlerin onaylanm am ası yüzünden istifa etm e zorunluluğunu açıklam aları sebebiyle, bu genel toplantıdan beklenilen am aç elde edilememiştir. Kanlı Olaylar ve Olayları İnceleme Kurulunun ( )luşturulması Konusunda Görüşmeler Seçim hiç olm am ış sayılarak herkes dağıtıldıktan sonra, mu­ halifler birbiri aleyhine oldu kça ağır ifadelerle m ektuplar ya­ 125

zıp birbirlerinin pavyonuna atm aya ve öte beriye kâğıt asıp birbirini sergilem ek gibi çok çirkin durumlar ortaya çıkmıştır. D evam eden sert tartışmalar sonunda yurt başkanlığı görevi­ ni yapm aya razı edilen topçu Yüzbaşı K âm il Efendi ile üye­ lerden yukarıda ismi geçen Fırat G rubunun İdare Reisi Yar­ dımcısı Yüzbaşı M ustafa Efendi arasında, R em adiye Grubu H arekât Şube Müdürlüğü m uvazzaf teğmenlerinden Kâm il Efendi yüzünden olaylar m eydana geliyor. Adı geçen teğmen ile 181. Alay 3. Tabur asteğmenlerinden olup, teğmen kay­ dettirilen Z eki E fendi arasında hoş olm ayan ilişkilerden ve Topçu Yüzbaşısı K âm il E fendi’nin adı geçen teğmen Kâm il E fen di’ye ilgisinden söz edildi. Yüzbaşı M ustafa Efendi, deniz teğmenliğinden piyadeye nakleden Tatar Taburu Ağırlık K o­ mutanı M ehm et Efendi ile bir od ad a kavga edip, bu M ehm et Efendi Teğmen Kâm il E fen di’nin İstanbul’dan kom şusu bu­ lunduğuna ve onun korum asında olarak M ustafa E fendi’ye yaklaşm ası Yüzbaşı Kâm il E fen di’nin öfkesine sebep oldu­ ğundan adı geçenlerden yüzbaşı M ustafa ve Kâm il Efendiler arasındaki kıskançlık artmıştı. H er ikisi dava için tekrar tek­ rar kom utan Albay A hm et B ey’le temsilci C em al E fendi’ye birbirini şikâyet ve büyük bir olaydan kaygılarını açıkladıkla­ rı ve dile getirdikleri halde ilgililer tarafından, aynı çürük dü­ şünceye sahip ve toplum gözünde şüpheli kişiler oldukları ge­ rekçesiyle, hareketleri şikâyet konusu olm aya değer görülm e­ di. Sonunda, bir gece M ustafa Efendi, K âm il E fendi’yi görüş­ m ek üzere çağırdı ve onun da bu çağrıyı kabu l etm esi ile, her ikisinin karşılıklı pavyonlarda kaldıkları odaların ortasındaki alanda birbirlerine saldırdılar. Yüzbaşı K âm il Efendi h a fif bir şekilde yaralandı ve Teğmen M ehm et Efendi öldürüldü. H er iki yüzbaşı M ustafa ve Kâm il Efendiler karargâh kom utanlı­ ğınca tutukevine atılmış, ölü hastaneye nakledildikten sonra ertesi gün esirler daha dikkatli kon trol edilmiştir. Bu arada esirler arasında, topçu Yüzbaşı K âm il E fen di’nin katil olduğu söylentisi yayılmıştır. Adı geçenlerin, karargâh kom u tan yardım cısı yüzbaşı­ nın başkan lığın daki ask eri m a h k em ed e sorguları yapıldı;

126

A lbay A hm et ile tem silci B inbaşı C em al E fen di tanıklık için ask eri m ahkem en in çağrısına uyarak tan ıklık görevini yaptılar. Seyyar askeri m a h k em e üyelerinin gelm esiyle du­ ruşm aya tekrar bakıld ı ve aynı tanıklar bu askeri m a h k e­ m eye d e çağrıldı. Sonunda tutuklular sivil tutukevine n ak ­ ledildiler. O rada da davanın görülm esinin ardından, her ikisi de salıverildi ve karargâha geri gönderildiler. Bu cina­ yet olayı üzerine İdm an Yurdu dağıldı. R azi E fen di saz derneği ile yurdu işgal ve tem sil kurulunu tam am layarak daha iyi kon u m d a o lm a k ve ken din e bağlı olanları daha ço k artırm ak için çalışm aya başladı. Esir subaylar tarafın­ dan k ad etler ile hasta ve m uhtaç erlere ayrılan yardım p a ­ rası aylık 6 00-700 rubyeye u laşm akta iken, açılan Fransız­ ca ve İngilizce dershanelerinden , tiyatro ve tem sil gelirle­ rinden elde edilen yardım parası, birk a ç ay bin rubye dere­ cesine yükseldi. A ncak tiyatro g ereçleri ve tem sil kurulu m asrafları ve ücretler g ibi giderler yapıldığından, bu p a ra ­ nın oranı asla artm ıyordu. Razi E fen d i bu rağ bet dolayısıyla artan gelirden ve Renıadiye grubuyla 50. Tüm en subaylarının esir düştükleri sı­ rada İngilizlere teslim ettikleri, h er birinin bin, on bin, hat­ ta yüz bin kuruşu aşan kişisel paralarının gelm esinden de yararlanm anın yollarını aradı. Bilgili kişilerden fay d alan a­ rak onlara esirleri teşvik için kon feran slar verdirm ek ve kâğıt paraların asıl değeriyle yardım parası kabulünün de m üm kün olacağını duyurarak bir yardım parası d efteri a ç ­ m ak planını düzenlem iş ise de, R akım E fen di tarafından ı’erilen kon feran slard a bekled iğ in i bulam am asından ve bu yjl)i girişim lerin çıkar sağlam aya y ön elik olduğu yavaş y a­ raş h erkes tarafından anlaşılm asından dolayı, yardım p a ­ rası toplan m asına p ek az kişi katıldı. Toplanan yardım p a ­ rasının m iktarı 2 .5 0 0 kuruşu aşam adı, bö y lelik le d e adı g e­ çenin planı b o şa çıktı. Razi Efendi, yu karıda bildirilen çerçev ed e çalışm akta, sık sık Yarbay G ani ve Servet B eylerle onların dostu olan binbaşıları ziyaret etm ekteydi. Adı geçen Servet Bey, A lbay

127

A hm et B ey ’in yerine kendisini ve tem silci B inbaşı C em al B ey ’in yerine de 50. T ü m en’e bağlt binbaşılardan birini g e­ çirerek, karargâhın bütün kaderin i eline alm ak hırsı ve ar­ zusuyla çalışıyordu. Buna en ço k ümit ve cesaret veren de, A lbay A hm et B ey ’in, on a karşı kom u tan lık nüfuzuyla bu d erece disiplini sağlam aya gücü yettiği ve ondan fazlasını sağlayam adığı y olu n d aki özür dileyen ifadesiydi. Karargâh içinde güvenilir ve sağlam bir m u halefet sağlam ak yoluyla, arkadaşların ı rahatsız eden, ş e r e f ve onura aykırı fiilleri alışkan lık edinen sınırlı sa y ıd a k i şahısları k o rk u tm a ve gözdağı verm e yoluyla sağlam ön lem ler alınm ası m üm kün­ dür. Bu da an cak subayların örn ek g österilecek bir h areket biçim ini seçm elerine bağlı bulunduğundan, adı geçen Yar­ bay Servet Bey ile arkadaşları binbaşıların tek tek her biri­ m ize yaptıkları başvurularında bu çerçevede görüşler orta­ ya kon u lm akla birlikte, karargâhta bir em ek li gen eral ve m u vazzaf bir albay, d ört d e yarbay rütbesinde üstsubay ve su bay bulunduğundan, bun lardan bir durum u incelem e kurulu oluşturulmuş, ara sıra toplanm ış ve işi olanlarla şi­ kâyetlerin buraya iletilm esi istenmiş, kurulun kararları ilgi­ lilere bildirilm iş ve karara karşı koy an ve dik başlılığı alış­ kan lık haline getirenlerin veya İngiliz karargâh kom u tanlı­ ğına başvurusu beğenilm eyenlerin bu tutumları ile isimleri kaydedilm işti. Vatana dönüldüğünde, hüküm etim izin yet­ kili kurum larına bilgi sunulması birk a ç toplantıda tarafı­ m ızdan uygun bir şek ild e önerilm iş ve' binbaşıların disiplin yönetm eliklerin e g öre verilecek cezalar kapsam ın a alınm ası onaylanm am ıştı. Yarbay Servet ve G ani Beyler, kurulca ve­ rilecek kararlarda çoğunluğu elde etm ek arzusuyla, a rk a ­ daşlarından birk a ç binbaşının kurula alınm ası düşüncesini ileri sürülmüşlerdi. A lbay A hm et B ey ’in ister istem ez k a ­ rargâhta tek söz sah ibi olarak kalm asını ve top lu lu ktaki anlaşm azlıktan yararlanm ayı fırsat bilen M ahm ut B ey ’in de bizim düşüncem ize katılm asından dolayı, oyların eşitliği üzerine her ikim iz de bu k o n u d a k i görüşm elerden çekildik;

128

istedikleri sayıda binbaşıyı kurula alm ak suretiyle kurulun oluşturulmasını onlara bırakıp, bundan bö y le hiçbir şeye karışm ayacağım ızı ve kim senin başvurusunu k a b u l etm eye­ ceğimizi kesin likle dile getirdik. Hem Sözleşmesi’nin Ulaşması, Ingiliz Karargâh Komutanının Çalışmaları ve Albay Ahm et Bey ile Temsilci Binbaşı Cemal E fendi’nin Ona Arka Çıkmaları, Maaşlarının Artırılması 1918 senesi başlarında Bern şehrinde, hüküm etim izle In­ giltere hü kü m eti arasın da esir değişim i h a k k ın d a sözleşm e görüşm elerinin yapıldığını gazeteler duyurmuştu. O yılın tem m uz ayı içinde bu sözleşm enin İngilizce sureti gelmiş, Türkçe suretinin beklen ildiği söylentisi yayılmıştı. Bu söy­ lentinin yayılm asından bir ay geçtikten sonra, karargâh kom utanı adı geçen sözleşm enin 12. m addesin e g öre yar­ ılım kom isyonunun oluşturulm ası için erler ve kadetlerden birer üye seçileceğini bildirdi. Biri d o k to r diğeri im am o l­ m ak ve subaylarca büyük rütbede bir b aşkan ile yüzbaşı veya teğm en rütbesinde bir üye bulu nm ak üzere k o m isy o­ na gireceklerin belirlen m esi gereğini an latm ak am acıyla, tem silci C em al E fen d i’yi A lbay A hm et B e y ’in yanına göntlermişti. Yukarıda kim liği açıklan an tercüm an C elal E fen ­ di, sık sık A lbay A hm et B ey ’i ziyareti sürdürmüş, anılan al­ bay karargâh kom utanının istek ve tavsiyelerine g öre C e­ m al E fen d i’yi başkan ve 40. Alay 3. Tabur K om utanı Yüz­ başı N ecm eddin , 40. A lay 3. Tabur T abibi Yüzbaşı Emin, ■10. Alay 2. Tabur İm am ı H alil E fendileri üye olarak ata­ mış ve isim lerini bir pusulaya yazmış, bunu B inbaşı C em al lifen d i’ye vererek adı geçen kom u tanlığa sunmuştur. G enel ı >larak esirler, bu sözleşm enin uygulanm asından ço k büyük iimit beslem iş iken, işin başlangıcında İngilizlerin tehlikeli yjnşım ve sü rekli izlem elerinden kaygılan arak adı geçen 12. m addenin aynen ilan edilm esini önerdiler. Bunun üzeri­ ne karargâh kom u tam , A lbay A hm et B ey tarafından dü­

129

zenlenen pusula gereğince yardım kom isyon u kurulm asını k abu le yan aşm ayarak, adı geçen m addenin T ürkçe tercü­ m esinin günlük em irde y ayım lam akla birlikte, tem silci Bin­ başı C em al E fen d i’nin başkan seçilm esinin sıkıntı yarata­ cağını 8 Ağustos 1 9 1 8 ’d e duyurdu. Bu duyurudan yardım kom isyonunun seçim le oluşturu­ lacağı ve tem silci C em al E fen d i’nin atanm asıyla esirlerin haklarının İngiliz em elleri ve çıkarlarına fe d a edileceği her­ kes tarafından anlaşılm ış ve tercüm anın sık sık ziyareti ve A lbay A hm et B ey ’in girişim leri sonucu nda aleyhin de yeni bir akım d ah a baş gösterm esiyle ad ı geçen albay, bunu dü­ zeltm ek için girişim de bulunmuştu. A ncak em rin 2 num a­ ralı bendin de, oy pusulasında herkesin kim liğiyle ilgili bil­ gileri işaretlem esi yazılı bulunduğundan ve söz konusu ben d, esirler arasın d aki cereyanı şiddetlendirdiğinden, en özverili ve vatansever subaylarım ızdan 51. Tüm en Emir Subayı Yardımcısı Topçu Yüzbaşısı C em al ve 9. A lay 1. Ta­ burdan Yüzbaşı Hüseyin K aptan E fendiler ile birk a ç a rk a ­ daş karargâh içinde b irço k bildiriler yazıp dağıtarak, seçi­ min esenlikle yapılm asını sağlam ak, esirlerin haklarını k o ­ rum ak çabalarını arkadaşların a an latm aya çalıştılar. Esirle­ rin bu şekild e g erçekleri öğren m eleri ve seçim giinünii b e k ­ lem esi dolayısıyla A hm et Bey, foyasının m eydan a çıktığım ve İngiliz em ellerine d ah a fazla hizm et edem eyeceğin i anla­ yarak, Servet B ey ’i kendisin e v ekil olarak atadığını ilandan çekin m eyerek hastaneye savuştu. Adı geçen albayın hasta­ neye girişinden birk a ç gün geçtikten sonra, aylığına yüz rubye ve tem silci C em al E fen d i’nin aylığına elli rubye zam yapıldığını ve tercüm an C em al E fen d i’nin m aaş artışı sağ­ lam akla beraber, unvanının kom u tan m üşavirliğine yü ksel­ tildiğini belirtir em ir geldi. O tarihten itibaren kendilerine düzenli aylık bağlanmıştır. A ncak A hm et Bey bu hareketlerinin karşılığını en iyi şekild e gördü. Ç ok teh likeli bir acı ile iki ay hastanede k a ­ lıp, am eliyat yapılm asına cesaret ed em ey erek kalıcı bir has­ talığa tutuldu.

130

Dördüncü Yardım Komisyonu Başkanlığına Seçim Yapılması, Ona Bağlı İkinci Komisyonun Seçimle Oluşturulması Karargâh kom utanının, Üçüncü Yardım K om isyonu B aş­ kanı M ahm ut B ey ’in istifasının kabulüyle yeniden bir baş­ kan seçim i h akkın d a yayım ladığı günlük em irden birkaç gün sonra, A lbay A hm et B ey ’in duyurusu üzerine, belirle­ nen günde ve odasının önünde üstsubayların toplan m a ye­ rinde seçim yapıldı. 57. A lay K om u tan V ekili B in başı Ö m er Şevki E fen di 2 1 0 oydan 1 6 2 ’sini alarak b aşkan se­ çilmiş, an cak üstsubay ve subaylardan ikisinin bu seçim e katılm adığı oy toplam ıyla saptanm ıştı. Adı geçen Şevki E fen d i’nin çoğunlukla kazandığı bildi­ rilip başkan lığa atandığının duyurulm asından bir gün son ­ ra, yeni başkan ın ön erisi ve üstsubayların uygun g örm esiy­ le, yardım kom isyonunun yanında bu lu nacak ve kararları­ nı uygulayacak ikinci kom isy on için ik i yüzbaşı ve iki teğ­ men seçilip, onların isim leri d e duyuruldu. Ö n ceki yardım kom isy on ları böy le bir ikin ci k o m isy o ­ na ihtiyaç duyarak seçim siz oluşturulm uşlardı. K om isy o­ nun bu k ez seçim le belirlenm esi, bazı suçları söy lem ey e b a ­ hane sayılm am ası g ibi görüşlere ve yeni başkan ın kan aat ve teklifine dayan m aktaydı. Üstsubay kurulu, bu yeni yar­ dım kuruluna h er k on u d a yardım sözü n de bulunm uş ve kom isyon da üstsubay kurulunun görüş ve onayını a ld ık ­ tan sonra karar vermişti. K adetler ram azan bay ram ın d aki gürültülü dağıtım dan sonra a k ç e alam adıkların dan , bir yazı ile arzu ve isteklerini subaylara yansıtm ak yoluna başvurm uşlardı. Yardım k o ­ m isyonuna geçici ola ra k Yarbay Servet ve G ani B eylerle binbaşılardan tem silci C em al ve N azım E fen diler ad ay göslerilm işler ve seçim günü subaylar tarafın d aki seçim e katıl­ m ak için kurullara ve A lbay A hm et B ey ’e başvurm uşlar; k abu l edilm em elerin den ve B inbaşı Ö m er Şevki E fen d i’nin başkan lığa atanm asını p ek uygun g örm em elerin den dolayı ıiğırlıklarını hissettirm işlerdi. 131

Komisyonların İşe Başlamalarıyla Birlikte İstifa Etmeleri Şu hal ve durum karşısında oluşturulan yardım kurulu, ofis kasasında kendi hesabına bulunan dört bin rubye üzerine bordrolarını düzenlem ek için kadetlere yedişer, sakat ve m uh­ taçlara ikişer, bütün erlere yarımşar rubye dağıtılmasını ve okulların para ihtiyacının sağlanmasını tartışırken, erlerin temsilcisi yarımşar rubyenin azlığını dile getirmiş ve Ahmet E fendi bu fikri desteklemiştir. Kadetlerin temsilcisinin yedi rubyeden az olm am asında ayak diremesi üzerine, kurul baş­ kanı tartışmayı sonuca bağlayamadığından, subaylar kurulu­ nun görüşlerinin alınması için görüşm elere ara vermişti. H e­ nüz üstsubaylar toplanm adan, işin incelenmesinden ve konu­ şulmasından önce, kadetlerin ve erlerin defterin birçok sayfa­ sını subay pavyonlarına attıkları, bunların da A lbay Ahmet B ey ’e daha çok saldırdıkları ve kurul görüşmelerini eleştir­ dikleri haber alındı. Yeni başkan Şevki Efendi, subaylar ku­ rulunun kararının sonucunu beklem eden , sabahleyin kendisi­ nin ve bütün ikinci kurul üyelerinin ve erlerin temsilcisiyle birlikte H alil E fendi’nin istifasını duyurmuş; dolayısıyla bes­ lenen bütün ümit ve tasarılar hayal olmuştu. Yardım Parasının İstanbul’a Geri Gönderilmesi İçin Girişimler Adı geçen Şevki Efendi, kurul görüşm elerinde karşılaştığı güçlükleri Albay A hm et B ey’e açıkladı. Konunun subaylar kurulunca ele alınıp yanlış karar alındığını ve o karar üyelere kabu l ettirildiği takdirde istifa etm ek zorunda kalınacağını ve kasad aki paraların İstanbul’a geri gönderilm esinden başka çıkar yolun kalm adığım bildirdi. Albay A hm et Bey aleyhin­ d ek i yayından dolayı kadetlere kırgın olup, adı geçen kurulca bir çözüm yolu bulunabilir düşüncesiyle dedikoduya son ver­ m ek yolunu onaylıyor görüntüsü vererek, istifada acele etm e­ mesini önerdiği halde, Şevki Efendi yayınların yoğunluğun­ dan ürküp istifasını duyurm ak zorunda kalmıştı.

132

Gazete Yayımıyla Uğraşanlar Hakkında Son Sözler Yukarıda anlatıldığı üzere subay tarafın da başlangıçta im ­ zalı ve im zasız saldırı veya gözdağı anlam larını kapsayan evrak yazarak öteye beriye asan veya bırakanlar, Püsküllü Bela, K öp ü k ve buna ben zer isim ler altında gazeteler ya­ yım lam aya başladılar. O nlardan alıntılar yapan kadetlerden Tulü (Doğuş) ve erlere atfen K ara G ünler ad ı altında yayınlar y ap m akla uğraşanların isim leri ek num ara 6 ’ya yazılmıştır :ÎI7 Askerlerin Esirlikteki Hayatı Esirliğin devam ı süresince esir erler p araca ve angarya hiz­ metinin güçlüklerinden d olayı ağır hayat şartları altında günlerini geçirm ekteydiler. İçlerinden yüzde beşin e aileleri tarafından p ara gönderildiğinden, yüzde beşi d e sıhhiye e f­ radından olup İngilizlerden m aaş aldığından, bu gibiler sı­ kıntıdan uzak bulu nm aktaydı. A ilelerinden harçlıkları gelen erlerin ellerine, m em leket­ lerinde teslim edilen yüz kuruşa karşılık an cak yetm iş ku ­ ruş civarında bir m iktar geçebiliyordu . G eri kalan, kur d e­ ğişimi sırasında y o k oluyordu. Subay hizm etinde g örevlen ­ dirilenlere üstsubay ve subaylarca aylık üç beş rubye ya da daha fazlası veriliyordu. Bir kısm ı da kah v ecilik, yoğurtçu­ luk ve tütüncülük g ibi p era k en d e alışverişle uğraşarak g e­ çim lerini sağlıyorlardı. Bütün bunların sayısı ise, gen el sa­ yıya oranla yüzde on civarındaydı. Özetle, erlerin yüzde yirmisinin paraları vardı. Geriye k a ­ lan yüzde sekseni, güçlükle hayatını sürdürüyordu. Birlikler­ deki erler manga m anga ihtiyaçlarını gördüklerinden, bir kı­ sım er yiyeceklerinden ve bir kısmı da yeni elbise ve çamaşırla­ rından ayırarak onları satm ak suretiyle para elde etmeye çalı­ şıyor; bunların gelirleri, ancak şeker ve tütün ihtiyaçlarını sağ­ layabiliyordu. Üstsubay ve subayların erlere yardımları bölü­ münde birazcık açıklandığı gibi, bunlara kutsal günlerde tü­ tün ve şeker dağıtılmak suretiyle gönüllerinin hoş tutulması iyi

133

bir etki bırakmıştır. Yardım kurullarının oluşturulmasından sonra Yarbay Gani ve M ehm et Beylerin başkanltğı dönem le­ rinde, bunların yardım parasını kendi çıkarlarına kullanması yüzünden ortaya çıkan dedikodular sırasında esir erler, daha orduda iken subayların haklarına gözlerini diktiklerini ve esir­ likte de gelen yardım parasını kendi çıkarlarına kullandıkları­ nı, p ek acıklı bir şekilde dile getirm ekten çekinmemişlerdir. Ö nceki bilgilerden anlaşıldığı ve yukarıda açıklandığı üze­ re esir erler, kendi bölü k ve tabur kom utanları ve çavuşları­ nın kom utası ile îngilizlerin şiddetli disiplin ve baskısı altında yasal ve kanun dışı h er çeşit angarya hizmetini yapmışlardır. Bazen bir erin biraz gecikm esi ve y oklam a sırasında en ufak kusur ve hatası görülm esi üzerine, bütün bölüğün iki üç hafta fazlaca angaryaya çıkarılm ak ve taş kırdırılm ak gibi cezalara çarptırıldığı da olmuştur, içlerinden ofisçe aylık beş on rubye ücretle atanan ve kullanılan polis ve posta erlerini Ermeni tercümanların casusluğa özendirdikleri, erler aleyhinde bilgi toplam ak gayretinden geri durm adıkları görülmüştür. Ancak esir erler gözdağı vererek, bu girişimlerini boşa çıkarm akta başarılı olmuştur. İngiliz polis erlerinden birkaçı ve özellikle karargâhın başçavuşu, intikam ve düşmanlık duygularıyla bazılarına vurmak ve iteklem ek gibi hareketlere cesaret et­ mişse de, bu hareketler karşılık görmüştür. Bu polisler, bazen esir erlerden dayak bile yiyordu. Esir erlerin şiddetli cezalara uğram alarına karşın onur­ larını ve ağırbaşlılıklarını koru m aları, gerçekten anılm aya değerdir. Sözün kısası, esir erlerin sayısı beş bine yakın o l­ duğu halde, esirliğin devam ı süresince araların da sadece birk a ç kavga ve yaralam a olayından b a şk a bir şey m eyda­ na gelmemiştir. îngilizlerin gözün de esir O sm anlı erlerinin, k a d et ve su­ baylardan d ah a fazla ask eri duygu ve m illi onurlarını k o ­ rudukları açıktır. Esir askerlere İngilizlerce m aaş verilm edi­ ği, bunların p ara yönünden sıkıntıları olduğu biliniyorken, p era k en d e alışverişte bulunanlardan aylık p a so ücreti o la ­ rak ik i rubye alın m akla birlikte, bazı aylarda buna ek ola ­ 134

rak bir rubye rüşvet istenilmiştir. İngilizlerin resm en k a bu l edip uyguladıkları şu işlem de, iktisaden acım asızca bir yol izlem eyi am açladıkların ı ispatlar: Yukarıda açıklan dığı üzere erlerin beslen m eleri, alış­ kanlıklarının aksine, sa d ece pirinç ile az m iktard a sığır etiyle sağlanıyordu. Esirlik süresince bir k ere olsun koyun eti verilmemiştir. Taze sebz e az ve p ah alı bulunduğundan, sebze ola ra k verilen şeyler öyle p ek d e yarayışlı olm ayan yonca, acı patlıcan, ço k az m iktard aki patatesten ibaretti. Yerleşim yönünden esirler taş d öşem eli kargir p av y on ­ lar içindeydi. Esir erlere, ince beyaz kum aştan elbise ile bir pam u k battaniye veriliyordu. A ltlarında ve üstlerinde ik i ot m inder vardı. Yağm urluk y oktu . B unlardan d olay ı p ek çoklarının rom atizm a, solunum sistem i hastalıkları ve b a ­ ğırsak bozu klu kları gibi h astalıklara y akalan m ış ola ra k va­ tana dön dü kleri kay d a değerdir. Erlerin aileleriyle haberleşm eleri o ld u k ça kötü , en k ü ­ çük bir fay d a sağlam ayacak şekild e düzenlenm iş ve basılı kartpostallara yalnız adresiyle sıhhatte bulunduğunu yaz­ m aları istenerek, bundan ba şk a bir şey yazm aya izin veril­ memiştir. Bu ku rala uym ayanların kartları sansür tarafın­ dan iptal olunurdu. Kurallara uygun ka rtp o sta l yazanlar­ dan sen ede bir d efa yanıt alan lar kendisini mutlu saydığın­ dan, esirlik süresince m ektu p alam am aktan şikâyetçi olan ­ lara p ek ço k rastlanmıştır. lîellary K a ra rg â h ın d a k i E sirlerin Ç eşitli T arihlerde Yer D eğiştirm eleri ve S on radan D evam E d en Terhis İşlem leri 1917 yılı sonuna doğru açılan bu k ararg âh taki esirlerin sa­ yısı yavaş yavaş artınca, bun lar arasında em ek li ve m uvaz­ z a f savaş esirlerinden felçli bir h ald e ve diğerlerinin yardı­ mıyla d o ğ a l ihtiyaçlarını g id erecek d ereced e sa k a t bulunan dört-beş subay, 1918 Ş u bat’ında; Bern S özleşm esi’nde ismi ıi ç ı k ç a belirtilen B ağdat K arantina M üfettişi D o k to r M eh­ met Emin B ey ile 130 k a d a r sa k a t er 1918 T em m uz’unda 135

ve 70-80 k a d a r değişik d ereced e sa k a t er 1918 Eylül’ünde yer değiştirm ek suretiyle bu kararg âh a gönderilm işti. Ateş­ kesi izleyen devrede 50-60 dolayında sıhhiye eri 1918 Kasım ’ında, B ağdat ili sıhhiye m üfettişi m ü lkiyeden d o k to r N izam eddin ve em ekli askeri d oktorlard an B inbaşı M uzaf­ fer B ey 1918 A ralık’ında, 50. Tüm en ile esir düşen tabip binbaşılardan İbrahim ve Sabri beylerle diğer üç d o k to r yüzbaşı 1919 N isa n ın d a ve d ört y ed ek d o k to r yüzbaşı 1919 M ayıs’ında, 130 k a d a r sıhhiye eri ve ik i Erm eni ye­ d ek d o k to r yüzbaşı 2 5 Eylül 1 9 1 9 ’da vatana geri g ön deril­ miştir. A teşkesten son ra I r a k ’ta yerleşm iş şeyhler ve h a lk ­ tan esir alınanlarla I r a k ’ta doğm uş ve aileleri orad a yerle­ şik em ekli m u v azzaf ve y ed ek subaylarla m ü lk î m em urlar­ dan esir bulunanlar, birbiri ardı sıra gön d erilm ek suretiyle terhis olunmuşlardır. H indistan’ın ö te k i karargâhların da da bu yolla sevkiyat yapılm ış olup, geri kalan Türk ırkından esirler Tognung ve Sum erpur karargâhlarından Bellary karargâhın a n akledil­ mişlerdir. Tatm iyo kararg âh ın d aki esirlerin m ü bad ele ve terhisten sonraya kalan Türk kısm ı, ön celeri M eiktila karargâhına nakledilm iştir. Tatm iyo karargâhı kaldırılıp bunların da şu günlerde Bellary karargâhına götürüleceği ve bu karargâ­ hın B o m b a y ’a yakınlığı sebeb iy le sevkıyat m erkezi kabu l edilerek esir kafilelerinin ç o k geçm ed en terhise başlanacağı h ak k ın d a h aberler ve söylentiler dolaşm aktadır. İngilizler, esir değişim i kon usu nda p e k tedbirli ve ağırkanlı h arek et etm ektedirler. M alûlleri tekrar tekrar m uaye­ neden son ra değişim e uygun görd ü klerin i ayırm ışlar ve ateşkesten son ra terhis işlem lerinde d e h er şeyden önce yü ksek m aaş verdikleri d ok to rla rla sıhhiye erlerini, bunu izleyen devrede istila edilen yerlerde kalıp ailelerine değişik d ereced e m aaş tahsis edilen değişik sınıflara bağlı esirleri geri g ön d ererek , savaş giderlerini h a fifletm e konu sunda ek o n o m ik çıkar gözetm işlerdir.” Yarbay Haşan Yetimi’nin raporundaki bilgiler bunlar.

136

Türkiye’nin Yeni Delhi Büyükelçiliği askeri ataşesince, 1-5 Kasım 1 9 6 8 tarihleri arasında Hindistan’ın Karnataka eyaletinin Bellary şehrindeki Türk şehitliği ziyaret edilerek bir rapor hazırlanmış ve M illi Savunma Bakanlığı’na gön­ derilmiştir. Söz konusu raporda özetle aşağıdaki bilgilere yer veril­ miştir: Şehitlik, Hindistan’ın Karnataka eyaletinin Bellary şehrin­ de, şehir merkezine yaklaşık 5 km mesafede, Hindistan Hava Kuvvetleri’ne ait bir havaalanının hemen yanındadır. I. Dünya Savaşı’nda Süveyş Cephesi’nde, aralarında Fe­ rik Abdüssellam Paşa’nın da bulunduğu 2 .0 0 0 Türk askeri (bu sayı daha sonra 5 .0 0 0 ’i geçmiştir) İngilizlerce esir alı­ narak H indistan’ın ulaşımı en güç noktalarından biri olan Itellary’ye götürülmüştür. M ahalli halktan, M üslüm an Ce­ miyeti başkanı ve çocukluğundan beri şehitlerimizin duru­ munu bilen 88 yaşındaki Şeyh H acı Adem Sahab’ın ifadesi­ ne göre, bu askerlerimiz verimli çalışm adıkları için İngiliz­ lerce vurularak öldürülmüşlerdir. Abdüsselam Ağa Paşa, işi bırakıp namaz kıldığı gerekçesiyle İngilizlerce vurularak ö l­ dürülmüştür.118 Şehitlerimiz, daha sonra Türk mezarlığı adıyla anılacak olan ve bugünkü Türk şehitliğinin bulunduğu bölgeye, ma­ hallî Müslüman halkça gömülmüştür. Daha sonra Hint Hava Kuvvetleri’ne ait hava alanını genişletme çalışmaları sırasın­ da, mezarların çoğu tahrip edilmiştir. Bölgede 6 0 0 mezar yeri icspit edilebilmişse de, şehitliğimizde yalnızca biri Abdüsse­ lam Paşa’ya ait olmak üzere iki mezar bulunmaktadır. Diğer mezarın kitabesinde bir şey yazmadığından, kime ait olduğu bilinmemektedir. M ahallî halktan Müslüman Cemiyeti Başkanı Hacı Adem Sahab’ın yakın ilgisi ve Yeni Delhi Büyükelçiliği’ni bilgilen­ dirmesiyle, 1968 yılından beri anılan mezar yerleriyle ilgile­ nilmiş ve 1 9 9 7 yılında 1 7 1 .0 0 0 ABD doları harcanarak güzel bir şehitlik yapılmıştır.

137

Hindistan’daki Diğer Kamplar

Kalküta’daki İstasyon Kampı Kamp, Kızılhaç heyetince 28 M art 1 9 1 7 ’de ziyaret edildi. Irak Cephesi’nden getirilen Türk esirler için geçici bir kamptı. İngiliz askeri yetkililerin Burma’ya gönderdiği esirler, gemiyle Mezopotamya’dan Karaçi’ye getiriliyor ve sonra trenle Kalküta’ya gönderiliyordu. Esirler Kalküta’da Rangon’a gönde­ rilmek üzere gemilere bindirilirken bazı gecikmeler olduğu için, orada bir istasyon kampı kurulmuştu; esirler burada 1-4 gün kalıyorlardı.119 Bu kamp, Kalküta’nın tarihî kalesi Fort W illiam’daydı ve İngiliz birlikleri için bir istasyon olarak kullanılıyordu. Etrafı ağaçlarla çevrili geniş çim alanlar, üç ayrı bölüm oluşturan bu kapalı alanla esirlere ayrılmıştı.120

Kataphar Kampı Türklerin dışındaki sivil esirlerden 36 kişiyi barındırmaktay­ dı.121

Tognung Kampı Bu kamp hakkında arşivlerde ve hatıralarda yeterli bir bilgiye ulaşılamamıştır. Yb. Haşan Yetimi raporunda, 1919 yılı so­ nunda yalnızca Türk ırkından olan esirlerin Tognung kam­ pından Bellary kampına nakledildiğini bildirmektedir.122

138

Burmamdaki Esir Kampları

Savaş yıllarında Hindi Çin olarak anılan Burma’daki kamp­ ların önemlilerinden biri, Thatmyo kampıdır. Burma’ya Bir­ manya da denilmiş, ülke son olarak M yanmar adını almıştır. Birm anya’da Thatm yo neresidir? Oraya Türkler niçin git­ miş, nasıl gitmiştir? Sayıları kaçtır? Nasıl ve ne kadarı dönebilmiştir? Bu soruların yanıtlarını araştırdık. Dışişleri Bakanlı­ ğından aldığımız bilgiler, Genelkurmay ATAŞE arşivinde, Kı­ zılay Genel Müdürlüğü ve Cenevre Kızılhaç Genel Merkezi arşivlerinde yaptığımız çalışmalar, aradığımız yanıtların bir kısmını bulmamızı sağladı. İngilizler, I. Dünya Savaşı sırasında esir aldıkları Türklerin büyük bir kısmını -K ıbrıs, Mısır, Hindistan, Birmanya gibi— Anadolu’dan oldukça uzak yerlerde kurdukları kamplarda tutmuşlardır. M ısır ve Kıbrıs adası için belki bu uzaklık söz konusu de­ ğildir; ancak Kıbrıs o dönemde tamamen Ingilizlerin elinde ve çok sıkı denetiminde olan bir adadır. M ısır’da, yine Ingilizlerin tam bir kontrolü ve büyük bir nüfuzu vardır. Bu iki böl­ geyi de o dönemde İngiltere toprağı gibi değerlendirmek gere­ kir. Gerek Hindistan, gerekse Birmanya, İngiltere’nin sömür­ geleridir. İşte bu savaşa katılan ve İngiiizlerin “ 1 9 1 4 ’ün kayıp nes­ li” dedikleri kuşak gibi,123 I. Dünya Savaşı’nda asker olan lurklerden bir kısmı da, iklim, toprak, dil, din, yiyecek gibi hemen hemen her şeyi farklı olan bu çok uzak ülkelerde yıl­

139

larca sürecek esaret hayatı yaşamışlardır. Bu yerlerden biri de, Birmanya’da kurulan Thatmyo Türk esir kampıdır.

Burma-Thatmyo Esir Kampı (Hindi Çin) I. Dünya Savaşı başlarında İngilizler, Basra Körfezi petrol sa­ halarına gözlerini dikmişlerdi. Osmanlı Devleti’nin Almanla­ rın yanında savaşa gireceği kesinleşince, İngilizler 15 Ekim 1914 tarihinde Bahreyn’e ve 2 3 Ekim 1 9 1 4 ’te de Basra’nın hemen yukarısındaki Fav’a kolay bir şekilde asker çıkardılar. 23 Kasım 1 9 1 4 ’te Basra şehrini alarak, Kurne’ye (Kurna, Korna) doğru ilerlediler. Bu bölgedeki Osmanlı birlikleri çok kuvvetli durumda değildi. Bölgede sadece 38. Tümen bırakıl­ mıştı. Bu tümen de Bağdat ve Basra’da bulunmaktaydı. Bu tümen İngilizlere karşı koyduysa da fazla bir varlık göstere­ medi. Savaşlarda da İngilizler çok sayıda Osmanlı askerini esir aldılar ve Birmanya’ya götürdüler. Thatmyo esir karargâhı hastanesinin kayıt defterlerinde, 1914 senesinde vefat eden esirlerin varlığı bunu doğrulamaktadır.124 İşte Basra civarında alman bu esirler bir müddet M ezopo­ tamya’da, yani savaşın olduğu bölgede tutulduktan sonra ge­ milerle Hindistan’a, oradan yine gemilerle Birmanya’ya götü­ rüldüler. İstanbul’a 12 .0 0 0 km ’den daha uzak bir mesafede olan Birmanya’daki Thatmyo kasabasında, daha önce İngiliz as­ kerlerinin konuşlandırıldığı eski binalar hemen bir esir kampı haline getirildi. Basra’dan gemilere bindirilen Türk esirler Hindistan’da Karaçi’ye getiriliyor, Karaçi’den trene bindirile­ rek Kalküta’ya taşınıyor ve Kalküta’dan gemilerle Thatmyo esir kampına getiriliyorlardı.125 İlk Osmanlı esir kafilesi belki pek kalabalık değildi, ama bu kafileyi savaş boyunca diğer kafileler izledi. Örneğin Nisan 1 9 1 7 ’de kampı ziyaret eden bir Kızılhaç heyetinin raporunda, M ezopotam ya’dan mayıs ayının ilk

140

— m il ı ıı m\mââiÂııâm— £">¿—>3 St-'-Ml ty* b & A iftu .

r—

____________

r

**>•*

C V



"

«¿r*

*

*

//. /»

«V

*

*

v

-

jJ * ,*

-

¡y» jî> 5^ > i.'\ İ K ' N

>

*

-

*

f^ ' î *t

h

(/\

r

W *'

*

#

Af *

-

'

Vi

x \X •< A « l{

II

1 ,t' A4 il , , t .C \ j

't t u .İ

-

«

*•

y*

vvyaj ;

i ^ ■ '( ’f Ka W

v



//

cM-

-

v

«m |

v il

»

^ C/İO

m

jl»



X V !*

-.L -V ¿v/ *j - tjy-'/.s'/j l,*—"iV C 1 -yU'*’ c. LfV.*

[Cvy *JV irtı&xj y S ^ ' p l * /»ÎVıAİ M vlV,ij

■*

'."'•h ' «/*; i !■•hr^iı, . 'V V

o«*Ji‘

¿J+JLŞ-Jyyv't*A$ .*,/. -yy.J VA*)*yg U>o,'T/ »if* ¡„•".l

¿fi.

Burma’da Thatmyo Tiirk esir kampında çıkan İravadî gazetesinin bir sayısının ilk sayfası: "İravadî 1335, siyaset, tenkidat ve şahsiyet hariç olm ak iizere dinî, edebî, tarihî, fennî, biitiin ... (mevzulardan) bahseden haftalık gazete. ”

147

hipti ve diğer pavyonlardan iki kat tel örgüyle ayrılmıştı. Ay­ rıca her pavyonun etrafı yine iki kat tel örgüyle çevriliydi. Pavyonlarda, zanaatkar esirlerin çabalarıyla küçük iş yeri sayılabilecek yerler açılm ıştı. Dükkânlar, kahvehaneler vardı.140 Thatm yo esir kampında iki tip esir lojm anı bulunuyor­ du. Birinci tip, daha önce Ingiliz birliklerinin kaldıkları ah­ şap binalardı. Binada beş ağaç üzerine oluşturulmuş, 180 cm yüksekliğinde bir zemin vardı. Bu zeminde kimse kal­ mıyordu, ancak açık olduğu için serindi ve güneşten koru­ nuyordu. Bu yüzden esirler gündüz burada bulunmayı ter­ cih ediyorlardı; hatta geceleri de isterlerse yataklarını geti­ rerek burada kalabiliyorlardı. Çatıdaki kiremitler, veranda­ ları da örtecek şekilde uzatılmıştı. Salondaki pencere ve ka­ pılar daima açıktı. Bu tür barakalar 4 0 0 kişiyi barındırabiIiyordu.141 Yeni yapılan ikinci tip barakaların planı daha değişikti. Bu barakalar da ağaç kolonlar üzerine inşa edilmişti. Fa­ kat yerle barakanın zemini arasındaki mesafe sadece 1 m idi. Bu yüzden de zemin uyku için kullanılamıyordu. 5-6 basam aklı merdivenlerle 5 0 m uzunluğunda ve 5,5 m ge­ nişliğindeki salona çıkılıyordu. Burası uzun bir koridor gi­ biydi. Açı şeklindeki çatının uçları yerlere kadar geliyor ve bu kanatlar da güneş ışınlarına karşı koruma sağlıyordu. Salonun yan tarafları, örülmüş palmiye yapraklarıyla ka­ patılm ıştı. Çatı da bambu ve palmiye yapraklarından ya­ pılm ıştı.142 Birinci tip barakalarda yataklar yanlara paralel olarak yerleştirilmişti. Böylece ortada oldukça geniş bir yer açılmıştı. Subaylar birinci tip binalarda daire şeklinde ayrılmış bö­ lümlere yerleşmişlerdi. Yerleşmede rütbe esas alınmıştı. Bir bölümde en çok altı subay yaşıyordu. Kamp idaresi subayla­ ra yatak, masa ve sandalye sağlamıştı. Başlarda subayların barakaları erlerinkinden çok uzakta değildi, ancak daha sonra subaylar ayrı bir bölüme alındılar. Subayların banyo odaları ve tuvaletleri de ayrıydı.143

148

Kampta aydınlatma, gaz lambalarıyla yapılıyordu. Bara­ kalar büyüklüklerine göre 6 ile 14 lamba ile aydınlatılıyordu. Subay bölümlerinde her odada bir lamba vardı. Kamptaki tuvaletler bütün gece aydınlatılıyordu. Esirler, hasırlar üzerinde veya hafif ince yataklarda yatı­ yorlardı; battaniye de alıyorlardı. Çok sıcak bir iklim olduğu düşünülünce, bunlar yeterliydi. Subaylara demir karyola ve­ rilmişti, ancak yataklarını kendileri sağlıyorlardı.144 Yiyecek-Içccek Durumu: Kampta Irravvady nehrinin suyu kullanılmıyordu. Kamp hem nehir kıyısında hem de bol yağ­ mur alan bir bölgede olduğundan yeraltı suları boldu. Beş su kuyusu vardı ve su çok az bir derinlikten çıkıyordu. Su sıkın­ tısı yaşanmıyordu.145 Düzensizlik ve anarşiye sebep olacağı düşüncesiyle, esirlerin kuyulardan su almasına izin verilmi­ yordu. Su, kuyulardan pompalanarak, borularla kulübelerde­ ki ve mutfaklardaki depolara iletiliyordu. Kulübelerde kişi başına günlük 8 litre, mutfaklarda ise kişi başına 4 litre su alabilen depolar vardı.146 Kam pta yiyecekler, görevliler nezaretinde dağıtılıyordu. Yemeklerde et veriliyordu. Esirlerin Müslüman olduğu dik­ kate alınarak sığır eti tercih ediliyordu. Verilen etin kalitesi hakkında Türk esirlerden şikâyetler olmuştur. Bunun üzeri­ ne kamp yönetimi, yemek pişirme ve dağıtma sırasında her gün bir Türk doktorun etin ve yemeğin kalitesini inceleme­ sini sağladı. Şikâyetler azaldıysa da büsbütün ortadan kalk­ madı. Zira Türk esirler zaman zaman da olsa koyun eti ye­ mek istiyorlardı. Oysa bu bölgede koyun eti bulmak çok zordu. Türk esirlerin yemeklerden şikâyet ettikleri bir başka konu ise, hep aynı sebzelerin pişirilmesiydi; değişik sebzeler ile istiyorlardı. Özellikle de ramazan ayında daha değişik bir mönü beklemekteydiler. Birm anya’daki büyük bir İngiliz şirketi, Thatm yo esir kampında bir kantin açmıştı. Bu kantinde yiyecek maddeleri, konserveler, kâğıt-kırtasiye, elbise ve tuvalet eşyası satılıyor­ du. Fiyatlar kamp komutanından onaylıydı ve fiyat listesi gö­ rülebilir bir yerde asılıydı. Burada satılan başlıca eşya şunlar­

149

dı: sığır eti, tavuk eti, balık, domates, soğan, patates, pirinç, un, şeker, çay, süt, kavun, sabun, sigara.147 Kampta genel ku­ ral, esirlere yemeklerini kendilerinin hazırlayabilecekleri yiye­ cek malzemeleri sağlamaktı. Yemekler genellikle öğleyin saat 1 1 .0 0 -1 2 .OO’de ve akşam 1 7 .0 0 -1 8 .0 0 arasında barakalarda yeniyordu. Yemekhane yoktu. Yemek tabakları ve bardaklar veriliyordu. Örtü yoktu.148 Her esire haftada 4 0 sigara ve bir kutu kibritle ayda bir kalıp sabun veriliyordu. Giyim-Kuşam: Thatmyo kampında esir erlere kamp yöne­ timince ücretsiz olarak fes, pamuklu gömlek, beyaz elbise, terlik, çorap, iç çamaşırı, yüz havlusu, banyo havlusu, ceket ve mendil veriliyordu. Kızılhaç heyeti kamptaki teftişlerinde esirlerin kılık kıyafetini düzgün ve temiz bulduklarını belirt­ mektedir.149 Ingilizlerin raporunda böyle denilmekle birlikte, ABD konsolosu, kamptaki esirlerin hijyen ve sağlık kuralları bakımından çok iyi olmadıklarını, iç ve dış giyim gibi temel giyecek eşyalarının eksik olduğunu belirtmektedir. Osmanlı hariciye nazırı bu rapora 3 Ağustos 1 9 1 6 ’da verdiği yanıtta, ABD Büyükelçiliğinden bu konuda İngiltere hükümetinin dikkatini çekmesini istemektedir.150 Kamptaki esirler arasın­ da, çok sık rastlanmasa da, verilen giyecek malzemelerinin satıldığı da görülüyordu. Ayakkabılar çok çeşitli olmakla bir­ likte, potinler çoğunluktaydı. Esirler arasında çarık giyenler de vardı. Esir erler, Latin ve Arap harf ve rakamları yazılı künye numaralarını ceplerinde ve gömlek içinde taşıyorlardı. Subaylar her yerde kendi istedikleri gibi giyiniyorlardı. Onlar elbiselerini kamp terzisine veya Thatm yo kasabasında­ ki terzilere ısmarlayabiliyorlar, hatta Rangoon ve Kalküta’dan isteyebiliyorlardı. Esir subayların bazıları sivil elbise giyiyordu; zira tam bir Osmanlı üniforması bulmak çok zor­ du ve sivil kıyafet, kampın iklim şartlarına daha uygundu. Subayların kıyafetleri düzgün ve özenliydi.151 Kampta çam a­ şırhane olarak kullanılan yerler de vardı. Dini ve Kültürel Faaliyetler: Thatmyo kampındaki esirle­ rin hemen hemen tamamı Müslüman olduğu için, kamp ko­ mutanı, ilk esir kafilesinin gelmesiyle birlikte kampta esirlerin

150

*TTe I^AvV/iDİ

4M- * ^ W . »

¿i , «*»# **#«*# • *— « •• » r / ı^ ^ '-'i'/ r~• • -------—■ ¿sö r* ///* J>0t^j * ^'Jl>^^»)*, y^/i. i«* fr~*m+ yj)/ ± V^/İ>A ^ İc.A V ^ .^ a T **/ ir»^— c - -»->

i, ' r/*»*Ünıw '*JSf~yir£> .•.,'t v» V< w/< •

t**ZSJ~ •j*-r+ U

- - J 4t»/--» » #lAA» , ~l* ,»>»>1*,/.'«*///l/y>M»r •

İrav ad î ve yine T ürk esirlerin çıkardığı Son H avadis.

ibadetlerini yapabilmeleri, yani namaz kılmaları için bir bina­ yı camiye dönüştürmeyi düşünmüştü. Bu fikir başlangıçta esirlerin çoğu tarafından uygun görülmüşse de, esir subaylar­ dan Albay Suphi Bey, açılacak olan caminin savaştan ve esa­ retten sonra boş kalacağını, terk edileceğini, hatta başka amaçlarla kullanılacağını, böyle bir durumun da İslam inanç­ larına uygun düşmeyeceğini belirterek bu fikre karşı çıkmıştı. Suphi Bey’in, Thatm yo’daki esirler üzerinde önemli bir etkisi olduğundan152 bu tasarıdan vazgeçilmişti. Esirler namazları­ nı, kaldıkları yerlerin uygun bölümlerinde kılmaya devam et-

151

mişlerdi. Daha sonra Thatm yo kasabasında bir cami olduğu­ nu öğrenerek oraya gitmek istediklerini bildirmişlerse de, bu istekleri kabul edilmemiştir. Gerekçe olarak da kasabada farklı dinlerden ve milletlerden insan olduğu, din ve mezhep çatışmaları yaşanabileceği ileri sürülmüştür. Ancak kamp yö­ neticilerinin, esirlerin kaçma teşebbüsünde bulunabilecekleri endişesi de bu yasağın önemli bir sebebiydi. Kampta, Alb. Suphi’nin ölümünden sonra, 1 9 1 7 yılının ikinci yarısında ah­ şap bir cami yapılmış ve ibadete açılmış, esirlerden biri imamlık görevini üstlenmişti.153 Kamptaki kültürel faaliyetler daha çok oyunlarla sınırlı kalmıştı. Bunların en yaygınları kâğıt oyunları ve dominoy­ du. Esirlerin önemli bir kısmının da resim yapmakla uğraştığı görülmüştür. Kızılhaç raporunda her ne kadar “ ... kültürel faaliyetler, Türk esirlerince çok az tercih ed iliyor...” denil­ mekteyse de,154 gerekli malzemenin bulunmadığı da bir ger­ çektir. Kampta önemli sayıda İngilizce, Fransızca ve Almanca kitap bulunuyordu, buna karşılık Türkçe kitap yoktu. Türk esirlerinin bu eksikliği büyük ölçüde hissettiklerini, yine aynı rapor belirtmektedir.155 Türk esirlerin kültürel faaliyet olarak uğraştıkları bir başka alan ise gazeteydi. Esirler kampta İravadî ve N e M ünasebet adını verdikleri iki gazete çıkarmakta ve bunları civar kamplara göndermekteydiler. Şiirlerin, ha­ berlerin, coğrafi ve sosyal yazıların ve karikatürlerin yer aldı­ ğı, elle yazılarak çoğaltılan gazetenin dört sayısı Milli Kütüphane’de bulunmaktadır. Bu sayılar, 1919 ve 1920 yıllarına aittir.156 Esirlerin ayrıca bir müzik topluluğu vardı. Bulabil­ dikleri müzik aletleriyle bir orkestra oluşturmuşlardı. Sportif faaliyetler de yaygındı. Esirler arasında atlama, güreş ve koşu karşılaşmaları düzenlenmekteydi. Kızılhaç’ın raporunda, “karşılaşmalara katılan atletlerin kuvvet ve es­ nekliğine hayran k a ld ık ...”157 deniliyordu. Bir başka spor fa­ aliyeti ise futboldu. Özellikle erler arasında çok ilgi görüyor­ du.158 Futbol konusunda, kamp esirlerinden olan Mülazım (Teğmen) Gani Efendi, bir hatırasını şöyle anlatıyor: " . .. İngilizler bize maç teklif ettiler. Bari şu İngilizleri burada yene­

152

lim dedik... Ama ilk üç maçı kaybettik. Sonraları topun sa­ dece tepilmeyeceğini, paslaşıp yardımlaşarak kaleye havale edilmesi gerektiğini an lad ık ...”159 Bu kamptaki yaşantı ve kamp esirleriyle ilgili olarak gaze­ teci Ergun Hiçyılmaz’ın 30 Aralık 1 9 9 6 ’da Yeni Yüzyıl gaze­ tesinde, 15 M art 1 9 9 8 ’de Sabah gazetesi eki PX Magazin ’de ve 17 Nisan 2 0 0 0 ’de yine Sabah gazetesinde yazıları yayım­ landı. Kampta esir bulunan Grebeneli Mülâzım M urat Gani Efendi’nin esaret hatıraları, özellikle fotoğraflarıyla kamp hakkında bilgi verici niteliktedir. Kampta Çalışma ve Dinlenme: Kampın dört bölümden oluştuğunu söylemiştik. Bunlardan ikisinin etrafında 1000 normal adım uzunluk ve genişliğinde, kare şeklinde iki saha vardı. 3 0 0 metrekarelik alanda her türlü spor faaliyeti yapıla­ biliyordu. Güreş, atletizm ve futbol da bu sahalarda yapılı­ yordu. Kampta düzenli olarak yaptırılan spor, yürüyüştü. Kamp yönetiminin organize ettiği bu yürüyüşler, takımlar halinde ve kamp dışına yapılıyordu. Takımların yanına, kamp yöneti­ minin yanı sıra yerli halktan da refakatçılar veriliyordu, an­ cak refakatçilerin yürüyüş temposunun çok hızlı olduğunu söyleyen esirler, bu yürüyüşlerden memnun olmuyorlardı. Kı­ zılhaç’ın raporunda bu durum şöyle anlatılıyor: “ ... Türk esirler uyumayı, yürümeye tercih ediyorlar... Yaptıkları yürü­ yüşlerin zevksiz geçtiğini söylüyorlar...” 160 Esir erlerin yaptıkları bir başka çalışma da, kamp komu­ tanının emriyle kamp bölgesinden toplanan çöp ve pisliklerin el arabaları ile taşınmasıydı. Bu tür günlük angarya işlerin dışında esirlere başka iş yaptırılmıyordu. Bir ara esirler için sebze ekimine başlandıysa da, iklimin çok sıcak olması, su ve bakım eksikliği yüzünden sebzecilik çalışması yürümedi. Esirlerin bir kısmı, kamp yö­ netiminden izin alarak kendi işleriyle uğraşmaya başladılar, liıınun karşılığında da günlük bir miktar para alıyorlardı. Pa­ zar günleri dışında her gün çalışılan iş kolları şunlardı: ma­ rangozluk, ağaç kesim işleri, kol gücüne dayalı işler (işçilik),

153

yapı ustalığı, taş kırma işi, bahçe işleri, bahçıvanlık, terzilik, ayakkabı tam irciliği...161 Subaylar serbest bir şekilde kampın çevresinde dolaşabilmekteydiler, ancak gerek güvenlik gerekse sağlık kuralları açısından şehre gitmeleri yasaktı. Ayrıca subaylar için kamp içinde, İravadî nehri kıyısında bir kulüp oluşturulmuştu. Bu kulüpte bilardo ve dinlenme salonları vardı. Burada subaylar kitap okuyorlar, resimle ve müzikle uğraşıyorlardı. Burada, kamptaki esir erlerden, oldukça büyük bir kısmı­ nın kaldıkları barakaların yanında tavuk yetiştirmeye başla­ dıklarını belirtelim. Esir Türk erleri, kümeslerde yetiştirdikle­ ri tavukların etlerini ve yumurtalarını subaylara ve diğer ihti­ yacı olan erlere satarak önemli bir kazanç sağlamaktaydılar. Bu iş kısa sürede çok gelişti. Kamp yönetimi de engel olmadı. Ancak tavukların sayısı birdenbire anormal bir artış gösterin­ ce, tavuklarda hastalık belirdi. Bunun üzerine kamp yöneti­ mi, tavukların yetiştirilmesi için barakaların uzağında ayrı bir yer tahsis etti. Kızılhaç raporunda, Türk esirlerin bu tavuk yetiştirme işlemi “küçük sanayi” olarak niteleniyordu.162 Esirlerin Sağlık ve M oral Durumu: Thatmyo esir kampın­ da, kampın açılışı ile birlikte bir hastane binası oluşturulmuş­ tu. Hastanenin kayıt defterinde “Sene 1 9 1 4 Teşrinisâni’den, sene 1918 Temmuz’una Kadar Thatmyo Usera Karargâhı Hastanesinin Vukuat-ı Sıhhiyesini Gösterir İstatistik Cetveli­ dir” başlığı var.163 Hastanede İngiliz Yüzbaşı J. M . William­ son baştabiplik, Ütğm. Dr. Brookes ve Dr. Swolle baştabip yardımcılığı yapıyorlardı. Ayrıca kampta, esirler arasında ge­ len yedi Türk doktor vardı. Bunlar Tbp. Yb. Behiç Bey, Tbp. Yzb. Yusuf, Tbp. Yzb. M ustafa, Tbp. Yzb. Mehmet Osman, Tbp. Ütğm. Suat, Tbp. Ütğm. Hamit Şakir (göz doktoru), Tbp. Ütğm. Aghia (Hacı?) idi. Bu sonuncusu eczacı yardımcı­ sıydı.164 Türk doktorların hastanenin kuruluşundan itibaren var olduklarını ve İngiliz meslektaşlarıyla çok iyi ilişkiler için­ de olduklarını belirten Kızılhaç raporunda şöyle denilmekte­ dir: “ ... İngiliz doktorlar, subay maaşı dışında (esirlere veri­ len maaş) hiçbir para almayan Türk doktorların fedakâr fa-

154

ı r

\n j u

s

t f l jj— ' l i - • J l i i y ~ •>. i

î ^-J

. ./j

: öb'Tjy jl—ş-l rO»jj£y*

ts^jLîi.lj»*

(r)

•/..$** ‘j j y

y i U o tjl

( T ) jL » c V lfljL

A.ı

4^.1ijU-»— #- l£»ıjr6»AJıl l£l ¿ a % * „ } ¿ * j ¿Ul1)

jkl *) C.I «_-»V ¿t*j \

¿Ar*’ c ts jj*

jc_-/I(\)

jfr_ji*ji'uı

.

ot ^ J ‘3

tf>. •

, ^j .\ .i ^ .l

^ jS

r

^ y l& - f) y>* * Ş ^ y * > - i j f «U *_,İJİ «»Lle A p j J»

(¿1

c.1

\

•^»iiU .-w .jl Jij-' '^iU

jjf İAİjL-lkİl'TJİCj ¿asfU..»tfci***. ı5-^»Jİ tii'1>J.

>)

:rloon manacoıuont o xce p t H acı H alil’in yakın ları­ two o f minor lo p o rta n o » , tho ad.’i l n l o t n . t l o n o f tho 2 o to r.tlo n Carap I or. th o v;)ujlo vo ry c o t l c f a c t o r y and tlio na tazm inat öd en m esi '.rcQ t:-ûnt o f t in o f . i o c r o und p r lv o to c o ld l e r c dooorvile ilgili olarak bilgilen­ wiv o t o o ? .r«n £ c tlo n . C f. tho two m inor c o p p ln ln tc ono r c le .to d to t t c dirilm iştir ve kon u İn­ ^ lo s tlo n o f o l ^ h i n c , ouch iw o h l r t o , chooo and s o x , celenm ektedir. 1ir»c 3lnoo r e q u i s i t i o n ^ ; t l » c ‘ -.ar concornod ti>o d a lly r . i l o n , tiio roquoofc bo ln jj C ::o ro v c (,o t& k lc 3 ; r j t h tho A bdu llah oğlu H acı •‘•rr.ip priaotw rn th e voqviect rua Cot s - ü s t l t '. ı t l o n c f H a lil’in d o ğ d u ğ u y er ■•>.30 v o ;o tn b lo f o r tho In d ia n v o ço te b lo tjin t r o s unoavory N ik ifa ve ad resi d e İz­ '.'Any o f tho Otkarsnn o f f l c o r o oponX F ro u ch , oo th a t r.rlv o r .oonvorood f r o o ly r l t h th on and found thorn Troll mir, T avas’tır. Y akalan­ /linnod th D lr onvironruonto. In ln to rv la w ln g tho dığında 2. T abur 142. . ilv i to J o lr tlo r o , İnoİHcılr.t, .\rcibo, LfçhA no, Arnwnlono and -■> nr, ln to iT ir o to r ra c o m jlo ;‘od but no un fu vo rablo A layda görevliym iş. '.' i'/.nvo ’."oro o l l c l t o d d urin g tho o n t l r o ln v o o tly n tlo n . K ısa bir süre ön ce •• > u li cood tîiftt tho l o t o f th o ¡ i v i l prlcon oT O , o f -'■Kf, ’.'i;crD a ro eoao r o r th y c u o je c t o . l a n o t o n v io b lo . üç A rap esir tartışm aya •hoy girm iş ve içlerinden b i­ ri m uhtem elen bir cep Burma'daki Rangoon ABD Konsolosu ça k ısı ile ağır ş e k ild e Samuel R eat’in Thatmyo Türk esir kam p ■ raporunu ilk sayfası (ABD Dışişleri y a ra la n m ıştır. S o r u ş ­ Bakanlığı arşivinden alınmıştır). tu rm a d a y e te r li bilg i edinilem em iştir. Yaralı iyileşebilir. Subaylar dahil, toplam savaş esirlerinin sayısı 3 .6 6 4 ’tiir. Bunlardan 4 2 0 ’si Araptır. K am pın 16 O cak 1 9 1 5 ’te açılan ana barınm a bölüm leri, d ah a ö n ce İngiliz askerlerin ce kışla olarak kullanılmıştır. Bazı geçici kışlalar da inşa edilmiştir. Bütün bunlar geniş ve havadardır. Subayların kaldıkları binalarda, daha ön ce evli Ingiliz as­ kerler kalmıştır. Subaylardan ikisi kendilerine ait üç odalı, p

ot

td

165

ufak, tek katlı evlerde kalm aktadırlar. A skerler için, adam başı günlük tayın m iktarı şöyledir: Ekmek Atta (buğdaydan yapılan bir tür yemek) Pirinç Tereyağı Soğan Taze sebze Çay Kahve Şeker Tuz Et Biber Tarçın Hardal Kimyon Odun

1 1/2 litre 6 ons (1 ons yaklaşık 30 gram) 1 ons 2 ons 4 ons 1/8 ons 1/4 ons 1 ons 2/3 ons 6 ons 5/8 ons 1/32 ons 1/32 ons 1/32 ons 3 libre (1 libre yaklaşık 450 gram)

Subaylar ken d i tayınlarını ken dileri belirler. Savaş Esirlerinin Yaptıkları İşler a) Para verilm eyen işler: Kışla hizm eti ve esirler için ye­ m ek pişirm ek, b) Ö dem e yapılan işler: B ahçenin kazılm ası, kam pın ci­ varındaki çalıların tem izlenm esi ve sağlık subayının kam p bölgesinin temizliği ile ilgili tavsiye ettiği her şey. H astan eler: O sm anlı ordusunun sıhhiye bölüğünden yaklaşık 45 p erson el koğuşta görevlendirilm iş olup, İngiliz ordusunun sıhhiye bölü ğ ü n d eki dengi p erso n el ile aynı oran da m aaş alm aktadırlar. Ö dem elerini alm alarında önem li bir gecikm e söz kon u ­ sudur, ancak bu gecikm e giderilmiştir ve öd em eler her an ya­ pılabilir. Bu arada personel, her ay avans çekebilm ektedir.

166

A stsubaylar ve erler, sırası ile 1,14 ve 0,65 dolardan kışlanın temizliğini yapm aktadırlar. B ah çe: Yaklaşık 6 a cre’lik (1 acre= 0,404 dönü m ) bir alan ekilebilir h ale getirilm iş; bir ş e f bahçıvan , ik i kalifiye bahçıvan ve sekiz bahçıvan sırasıyla her biri 4,87, 3,89 ve 2,6 0 dolardan işe alınmıştır. K alifiye olm ayan bah çıv an la­ rın sayısı son zam anlarda azaltılmıştır. Üretilen sebzeler su­ baylara düşük fiyattan satılm aktadır. 4 0 a cre’lik alanın tarım a elverişli hale getirilm esini ve suyun nehirden p o m p a la n a ra k getirilip bütün k am p a y ete­ cek k a d a r sebze yetiştirilm esini hed efley en bir plan hazır­ lanm ışsa da, bah si g eçen alanda su son dajı ile ilgili çalış­ m alar bir sonuca bağlanm adığı için bu plan askıdadır. M arangozhane: îk i ş e f m aran goz 6,49 d olardan ve altı yardım cı usta m aran goz 4 ,8 7 d olardan aylıkla sürekli o la ­ rak işe alınm ıştır; işin gerektirdiği durum larda da günlük 0,08 dolardan yeterli sayıda a cem i işçiler alınm aktadır. Duvarcılar: K am pta bir ş e f duvarcı 4 ,8 7 d olar aylıkla ve dört kalifiye yardım cı 0,12 d olar gündelikle işe alınmıştır. Terzi D ü kkân ı: D ikiş m akin eleri satın alınm ış olup, d ört terzi çalışm aktadır. M üşterilerin öd ed iğ i m iktarın 1U’ü kendilerine kalırken 3A’ü d e m akinelerin am ortism anıyla iğne vb. m asraflara gitm ektedir. B otçu D ü kkân ı: Terzilerle aynı koşu llar altında, dört botçu çalışm aktadır. H asırcılar: Altı kişi, hasır y ap m ak ve sandalyeleri hasır­ la k a p lam ak, dam ı hasırla örtm ek için işe alınmıştır. Bir m adensuyu fa b rik a sı tam am en esirler tarafından ça­ lıştırılm akta olup, elem anları ken d ileri işe alm akta ve m a­ aşlarını fabrikan ın hasılatından ödem ektedirler. Esirlerden biri bir d ü k k â n d a kah v e satm aktadır. H intçe konuşan bir esire, kam p em irlerini tercüm e et­ m esi ve diğer birtakım işleri de yapm ası nedeniyle ayda 4 ,8 7 d o la r öden m ektedir. A şçıların her birine yü ksek ta b a ­ kadan sivillere y em ek pişirm eleri için ayda 1,62 d olar m a­ aş verilm ektedir.

167

İngilizce konuşan bir Türk, p olise yardım etm ekte ve 0,16 d ola r günlük alm aktadır. İngiliz inzibat çavuşu k o m u ­ tasında, İngiliz askerleri yerine Türklerin p olis olarak çalış­ tırılmalarını sağlayan bir plan başlatılm ış ve ad am lar iş için eğitilmiş, an cak kesin karar henüz verilmemiştir. Bayındırlık işleri bölüm ü, diken li tel örgülerini taşıyan desteklerin yerine güçlendirilm iş beton d irekler yapm aları için sekiz esiri günde 0,08 dolarla işe almıştır. Kırık taşlı y ol için ça k ıl taşı top lam ak üzere işe alınan esirler d e aynı şek ild e 0,8 d olar gün delikle çalışm aktadırlar. Yeni gelen esirleri num aralandırm ak için m etal disklerin kesim inde ve dam galanm asında çalışan esirler de yine 0,8 d o la r gündelik alm aktadır. B irkaç esir d e sigara vs. satm ak için kü çü k d ü kkân lar­ da çalışm aktadır. Subaylara verilen ö d en ek ler: Yüzbaşı ve üstü rütbeliler 1,42 dolar, yüzbaşıdan düşük rü tbed ekiler 0 ,9 7 d o la r gün­ delik alm aktadırlar. Ayrıca A lbay Suphi Bey, günde 0,53 dolarlık özel bir harçlık alm aktadır. Esirlerin, ağır işlerle ilgili olarak ve nehir uygun oldu ­ ğunda nehirde ban yo yapılm ası dışında, kam pın dışına çık ­ m aları yasaktır. Banyo ve ağır işlerin yapılm ası için esirler d ik k a tle seçi­ lirler; böy lece herkesin işleri sırayla yapm ası sağlanır. K üçük bir esir subay grubunun h er g ece m uhafız eşli­ ğinde egzersiz yapm aları için dışarı çıkm aların a izin veril­ m ektedir. Subayların bir kısm ı fu tb o l oynarken, ikisi de p o lo oynamıştır. F u tbol m açlarım izlem ek isteyen bütün subaylara da izin verilmiştir. Şartlı olarak izin verilen sıhhiye subayları gündüzden dışarı çıkm a konusunda tam bir serbestliğe sahiptirler. An­ cak k am p a giriş ve çıkışlarında m uhafız defterin e im zaları­ nı atm ak zorundadırlar. İk i subay, A lbay Suphi B ey ve Yar­ bay Seyfullah Bey, m uhafız olm aksızın bir em ir subayı eşli­ ğinde dışarı çıkabilm ektedirler.

168

Ö z el varlığt olan esir ve subayların sa ­ yısı azdır ve hiçbirinin fazla bir birikim i veya ülkelerinden gelen dü ­ zenli bir gelirleri y o k ­ tur. Ö zel paraların ın çekilm esiyle ilgili h er­ hangi bir sınırlam aya g erek görü lm em iştir. K raliyet O rdu Sıhhiye B ö lü ğ ii’n d e k i s u b a y ­ la r ın m a a ş la r ı d a uzun bir süre için g e ­ c ik t ir ilm iş v e o n a y çıktığında bir b a n k a ­ ya ödenm iştir. B irkaç s ıh h iy e s u b a y ın ın 3 2 4,43 ve 6 4 8 ,8 6 d o ­ la rlık varlığı v ard ır; bu subaylara paraları, , nı b a n k a yJ a Jy a t ır ıpr ,

AMERICAN CONSULATE. 1SULATE.

I

Bangoon,

^ 3S' /

•vfl V»» l

¡feotiVın PrİBonora o f War Cenp./

T he Honorable T he S ecretary ok S tate. W ashington. SlR:

İL*/*-9P

Î kUt Tû

Kik

I have th e honor to ln fo rn tho Departnent th a t I returned on th e 28th o f Karoh from ay t r i p o f ln ap o ctio n

_ -

_

of tho P riso n ers o f 7/ar Canp a t Choyetnyo. I anoloso herorrlth tho rep o rt In t r i p l i c a t e . I alao enolooe f o r tra n a n io eio n to C onatantinopla a oourplota l i a t o f th e P ris o n e rs o f War, o f i io e r s , doctors, c a d e ts, an orera, nunbor o f deatha and other ln fo raatio n prepared by Oolonel 3ubhl Beh. Benlor o f f ic e r s of P riso n ers o f War.

These documents are oontalned in-one

eavolopo aarkod "E xh ib it-A P ris o n e rs o f War Camp Thayotnyo, Burma, In d ia ." I have th e honor to bo, S ir , Your obedlont s erv a n t,

Hnclosures;(1) Report In sp eo tlo n P ris o n e rs o f War Caap_ in T r ip li c a t e . M E xh ibit X P riso n e rs o f War Oanrp ffhayetoyo, Burna, In d ia .

,B,mna’daki Ran8oon ARD K°"sol°™ Samuel Reat’in Thatmyo Türk esir kam pı ' raporunu sunuş yazısı (ABD Dışişleri -ı ■

p osta n e veya tasarru f Bakanlığı arşivinden alınmıştır). b a n k a la r ın ın v erd iğ i faizlerden yararlanm a h a k k ı tanınmıştır. A ncak, bundan yararlanm ak istem em işlerdir. Yardımların D ağıtılm asında G ayrıresm i Şahıs veya Ku­ rum lar: R a n g o o n ’d a k i M üslüm an cem aati, esirlere ç o k m iktarda sigara, g ö m lek , giysi, sabun ve em aye bardak sağlamıştır. Yüksek itibarlı siviller için de, 3 2 4 ,4 3 d olar b a ­ ğışlam ışlardır ve d ah a fazla yardım etm eyi p lan lam aktadır­ lar. Türk mezarlığının çevresine duvar örülm esi için para vermiş ve iki d e tabut örtüsü bağışlam ışlardır. R a n g o on ’un Yahudi cem aati ise, zam an zam an dindaşlarına h ediye yar­ dım ın da bulunm uşlardır. E rm eniler d e din kard eşlerin e yardım etmişlerdir.

169

Sıhhiye Subayları: K am pta 14 sıhhiye subayı vardır: 1 yarbay, 10 yüzbaşı ve teğmen rütbesinde 3 eczacı. Bunlardan yarbay, 6 yüzbaşı ve 3 eczacı, düzenli olarak hastanede çalış­ maktadırlar. Geri kalanlara, Fırat nehri üzerinden m em leket­ lerine gitmeleri önerilmiştir. A ncak bu y ol üzerinden yolculuk etm eleri halinde tehlikeye girebilecekleri korkusuyla burada kalm ayı tercih etmektedirler. K am pta 3 sivil d o k to r mevcut­ tur. İkisi Kızılay mensubudur ve bunlara da vatanlarına dön­ m eleri te k lif edilmiştir. M eslektaşlarına tanınan serbestlik kendilerine de tanınmıştır. İk i h astan ed eki hasta sayısı 9 5 ’tir. 116 ölüm vardı. Bunlardan 1 1 3 ’ü M üslüman Türk m e­ zarlığına; iki Hıristiyan, Hıristiyan m ezarlığına ve bir Ya­ hudi de Yahudi m ezarlığına gömülmüştür. Ö lülerin tabut­ ları Türk bayrağıyla sarılm ış, İngiliz ve Hintli m uhafızlar cen azede saygılarını gösterm işlerdir. ”190 ***

D osya N o: 703 N o 747 H offm an Philip, A m erikan M aslahatgüzarı-İstanbul

23 M ayıs 1916

Efendim , Bakanlığm ız, O sm anlı D evleti’nin bilgisi için, R angoo n ’d ak i A m erikan K on soloslu ğu ’ndan gelen 29 M art 1916 tarihli, T h atm y o’d a k i savaş esirleri k a m p ın d a k i esirlerin durum una değinen raporun bir kopyasını ilişikte su n m ak­ tadır. B akan lığım ızda T ü rkçe tercüm anı olm ad ığ ı için, k ı­ dem li esir subay A lbay Suphi B ey tarafından hazırlanan esirler listesinin bir tercüm esini alabilir ve uygun bir vakti­ nizde aslını O sm anlı D ev leti’ne iletebilirsiniz. D ışişleri B akanlığı Adına Bendeniz Jo h n E. O sborne.

170

E kler: 3 N isan 1916, 26 n o ’lu R an g oon ’dan gelen iki ek 24 M ayıs 1916 Alvey A. A dee

Schıvebo Nekahet Kampt Burma’da bulunan ve rahatsızlığı ciddi boyutlarda olan has­ taların gönderildiği bu kamp, Kızılhaç heyetince 18 Nisan 1 9 1 7 ’de ziyaret edildi. Neredeyse hepsi Türk savaş esiri, 90 kişi barındırıyordu. Bunların 2 4 ’ü subay, 1 0 ’u astsubay, 2 ’si sağlıkçı, 4 9 ’u er, l ’i denizci, 4 ’ü de sivildi. Kamp, Yukarı Bur­ ma’da M andalay’ın 125 mil kuzeyinde ve Schvvebo kasaba­ sından 2 mil uzaklıkta bulunuyordu. Nekahet dönemindeki esirler için kurulmuştu. İklim sıcak olsa bile, burası kuru ve sağlıklıydı, ülkenin en iyi yerlerinden biriydi.191 H ava değişimi alan esirler, bir iki aylığına Thatm yo’dan buraya gönderiliyorlardı. Kamp kom utanı Teğmen H. Pary idi. Sabah 7 ile akşam 6.3 0 arası, subaylar yanlarında neza­ retçi olmaksızın, kamp çevresinde 7,5 millik dar bir çember içindeki alanda dolaşabiliyorlardı. Erler kampta talim yapı­ yorlar ve haftada iki sefer, nezaretçi eşliğinde yürüyüşe çıkı­ yorlardı. Yürüyüşler isteğe bağlıydı, bazen hiç kimse katılmı­ yordu.192 Schvvebo kışlasındaki askeri hastane Dr. W.N. Greer’in yönetimindeydi. Bir koğuşu Türk esirler için ayrılmıştı. Dispanser, giyim ve (¿ezenfeksiyon malzemeleri ve temizlik hizmetleri düzen içindeydi.193 Askerler sabah 7 .3 0 ’da, subaylar akşam 5 ’te viziteye çıkı­ yorlardı. Kampta tercüman olmadığı için, tercümanlık işini yapan Cavit Şevket isimli esir de viziteye geliyordu. Yürüyemeyecek durumda olan hastalar için tekerlekli bir ambulans bulunduruluyordu. Türk subayların çoğu, Schvvebo’nun ikli­ mi dolayısıyla sağlıklarında meydana gelen gelişmeden mem­ nunlardı.194

171

Berlin yakınlarında 'VVüıısdorf'ta, Hintli ve Osmanlı sivil müslüman esirlerin tutulduğu kam p ve esirler.

Meiktila Kampı Meiktila, önceden Burma’daki İngiliz hükümetinin yazlık ye­ riydi. 1 9 1 7 yılı Nisan ayı sonunda, komisyon tarafından zi­ yaret edildiği sıralarda, esir kampı olarak kullanılmaya baş­ lanmam ıştı.195 Kamp, 1917 yılı Nisan ayı başlarında Burma’da, M anda­ lay şehrinin güneyinde, M eiktila gölünün yanında kurulmuş­ tu. Çok büyük bir kamptı. 5 .0 0 0 esiri barındırabilecek şekil­ de düzenlenmişti.196 Bu kamp, 1921 yılına kadar Türk esirle­ ri barındırmıştır. Buradaki Türk esirlerin tam sayısını bilemiyorsak da, bu 4-5 yıllık zaman içerisinde 1 0 .0 0 0 ’e yakın Türk esirinin bu kampta kaldığı tahmin edilebilir. Kam pın suyu aynı adı taşıyan gölden geliyordu ve su çok boldu. Göl suyu filtre edilerek kampa getiriliyordu.197 Bellary kampında bulunan Yarbay Haşan Yetimi, raporun­ da, 1 9 1 8 yılı başlangıcında Bellary’deki Türk esirlerden 1 .0 0 0 kadarının M eiktila kampına gönderildiğini bildir­ m ektedir.198 172

Kızılay arşivinde bizim de gördüğümüz, M SB tarafın ­ dan yayımlanan bir m ektup, bu kampın 1 9 2 0 yılı Ağustos ayında hâlâ T ü rk esirleriyle dolu olduğunu gösteriyor. M eiktila kampında esir olarak bulunan Koşikavaklı İsm a­ il, A nad olu ’da bulunan annesine Ağustos 1 9 2 0 ’de bir mektup yazm ıştır.199 M ektup, M eiktila kam pından Kızı­ lay’a ulaşmış, ama m aalesef Kızılay’da kalm ış, ailesine ve­ rilmemiştir. ATAŞE Başkanlığı’ndaki arşiv belgelerinden, M eiktila kampının subay ve er kampı olarak iki ayrı bölüm halinde düzenlendiği, er kampının 6 .0 0 0 kişilik olduğu, burada hem İngiliz hem de Hint askeri garnizonu bulunduğu anlaşılı­ yor.200 Yine bu arşivdeki belgelerden, burada 1.050 Türk esi­ rinin şehit olduğunu ve Türk mezarlığına defnedildiklerini öğreniyoruz.201

Rangoon Karantina kampı Burma’nın başkentinde bulunan bu kamp, hasta Türk esirleri için Rangoon’da açılmıştı.202 Kolera gibi salgın hastalıklar tehlikesine karşı karantina olarak kullanılıyordu. İçme suyu R angoon’dan geliyordu. Sistem, bulaşmayı önleyecek biçim­ deydi. 30 Nisan 1 9 1 7 ’de 19 Türk hasta vardı. Bunların ikisi koleralıydı ve özel tedavi görüyorlardı.203 15 hasta kolera be­ lirtisi göstermişti; inceleme ve gözlem altında tutuluyorlardı. Bir hastaya kabakulak teşhisi konmuştu, bir diğeri ise akciğer hastasıydı. Nisan 1 9 1 7 ’de ölüm olayı yoktu.204 Burm a’daki sözü geçen esir kampları dışında, başka yerle­ re getirilen ve oralarda yol, bahçe yapımı gibi işlerde çalıştırı­ lan Türk askerleri de olmuştur. İnternet kanalı ile temas kurduğumuz H. Aktay, M ezopo­ tam ya’dan esir alınarak Burma’ya getirilen ve bir bahçe yapı­ mında çalıştırılarak orada şehit olan Türk askerleri tespit et­ tiğini belirtiyor. Her ne kadar kaynaklarını görmemiş isek de, doğru olma ihtimalini çok yüksek gördüğümüzden, bu bilgi­ leri de aktarmakta yarar görüyoruz:205

173

“Burmalı yerlilerden oluşturulan İngilizlerin 85. Tümeni, M ezopotam ya’da Osmanlı ordusuna karşı savaşır. Savaş so­ nunda da birçok Osmanlı esirini alarak Burma’ya döner. Bu Türk esirler, Burma’nın yukarı kısımlarında küçük bir koloni kasabasında bir botanik bahçesi yapımında çalıştırılırlar. Pyin u Lwin adlı bu kasaba, bugün M aym o diye de biliniyor. Bu kasabada bugün bile çok sayıda Müslüman var. Ancak Türk olmadığını söylüyorlar. Fakat kasabadaki dükkânlar­ dan birinin adı Osman. Buradaki Müslümanların bir kısmı Hint asıllı, az bir kısmı da Burma’nın yerlisi.”

174

Mısır’daki İngiliz Kampları

I. Dünya Savaşı sırasında İngilizlerin yönetiminde bulunan M ısır’da çok sayıda esir kampı vardı. Ayrıca yaralı esirle­ rin tedavi edildiği hastaneler de bulunuyordu. îngilizler, Ç an ak k ale C ephesi’nden, K anal C ephesi’nden, Filistin Cephesi’nden, Irak Cephesi’nden ve Yemen Cephesi’nden aldıkları esirlerin önemli bir kısm ını, M ısır’daki kamplara yerleştirmişlerdir. Esirler arasında sivillerin de bulunduğunu görüyoruz. Bu siviller arasında M ekke ve M edine’de Hac vazifesini yapar­ ken isyancı Araplarca yakalanarak İngilizlere teslim edilen yaşlı kimselerle, özellikle Filistin, Irak ve Suriye Cephesi’nde görev yapan Türk subaylarının eşleri ve çocukları da vardır.

ingilizlerin propaganda amaçlı kullandıktan esir resimlerinden biri: Kahire karargahında yem ek malzemesi dağıtımı.

175

1916 yılı Aralık ayı ile 1917 yılı O cak ayında, M ısır’daki Osmanlı esirlerinin durumunu incelemek için Kızılhaç teşki­ latı tarafından görevlendirilen Dr. Blanchod, Thormeyer ve Schoch’un raporlarında verdikleri haritaya göre (bkz. s. 177), M ısır’daki Türk esir kampları ve yerleri şu şekildedir:206 1. Seyid el Beşir (Sidi Bişir= Şeydi Beşir) Kuveysna kampı 2. Ras-El-Tin kampı 3. Kahire Kalesi kampı (Kasr el Nil= Kasrı Nil) 4. Heliopolis kampı 5. Abbasiye hastanesi 6. M aadi kampı 7. Bilbeis kampı 8. Kahire Kızılay hastanesi 9. Turra kampı (Kızılhaç’ın raporunda bu kampın adı geçmiyor. Ancak ATAŞE arşivindeki belgelerde, Yemen Cephesi’nde esir edilen doktor, eczacı ve sıhhiye personelinin bu kampa gönderildiği belirtiliyor.)207 Esir alınarak M ısır’a getirilen bütün Türk askerleri, önce­ leri Kahire’nin güneyindeki M aadi kampına yerleştirilmiş, buradan diğer kamplara dağıtılmışlardır.208 Ingilizler genellikle Filistin ve Süveyş’te esir aldıkları Türk askerlerini, öncelikle geçici olarak oluşturdukları Süveyş Ka­ nalı kamplarına, oradan Kantara yoluyla Mısır-ı Cedit’teki geçiçi kamplara getirmişlerdir.209 M ısır’daki Türk esir kampları ve hastaneleri ile ilgili bilgiler, bir Kızılhaç heyetinin kam pları ziyaret ettikten sonra hazırlayıp Kızılhaç merkezine gönderdiği raporda yer almaktadır. 1916 yılı Aralık ayından 1 9 1 7 yılı O cak ayına kadar M ısır’daki kampları gezen heyet, raporunu merkeze göndermiş, Kızılhaç genel merkezi de bu raporu M art 1 9 1 7 ’de yayımlamıştır. Kızılay arşivinde yaptığımız çalışm alarda, M ısır’daki kamplarla ilgili düzenli bir kayda rastlanmadı. Bazı dosyalar­ da M ısır’da esir olan askerlerimizin listesi varsa da, bu liste-

176

Mısır’daki esir kamplarım ve hastaneleri gösteren, Uluslararası Kızılhaç Teşkilatı'na ait harita. E. Lagier tarafından çizilmiştir.

ler M ısır’daki kamplarda bulunan esirlerimizin küçük bir bö­ lümünü içermektedir. Genelkurmay ATAŞE Başkanlığı’nda yaptığımız araştırmalarda ise, daha çok esaretten dönen esir­ lerimizin kamp hayatı ve esir edilişleri ile ilgili kısa bilgilere ulaştık. Bunları yeri geldikçe belirteceğiz. M ısır’daki Türk esirleri hakkında bilgi bulabildiğimiz bir diğer kaynak da, esaretten dönenlerin daha sonra yazdıkları hatıralardır. Bu hatıralarda da kısmen M ısır’daki kamp haya­ tı hakkında bilgiler bulunmaktadır ki, bunlar da yeri geldi­ ğinde çalışmamız kapsamına alınmıştır. Ancak en düzenli ve resmi bilginin Kızılhaç heyeti raporunda verildiği göz önüne alınarak, buraya o rapordan önemli bilgileri aktaracağız: Kı­ zılhaç heyeti, diğer kampları da dolaşan Dr. E Blanchood, E Thormeyer ve Em. Schoch’tan oluşmaktadır. M arsilya’dan M orca gemisiyle 19 Aralık 1 9 1 6 ’da yola çıkan heyet, 2 7 Aralıkta Port-Said limanına inmiştir. M ısır’daki savaş verileri servisi genel sorumlusu konumundaki General Carrel ile te-

177

masa geçen heyet, yine aynı servisteki Albay Simpson ile bir­ likte gezi programını yapmış ve bir otomobille kampları do­ laşmak, fotoğraf çekmek, esirlere bazı hediyeler dağıtmak ve onlarla serbest bir şekilde görüşmek üzere gezilerine ve ince­ lemelerine başlamıştır.210 Kızılhaç heyeti ilk olarak 2 O cak 1 9 1 7 ’de Heliopolis kampını ziyaret etmiştir. Raporda yer alan bilgiler şöyledir:

Heliopolis Kampt Kamp, 1905 yılında yeni bir villa ve oteller merkezi niteliğin­ de düzenlenen Heliopolis vahasındaki yerleşmeye yakın bir yere kurulmuştur. Kamp, Kahire’den seviye olarak 4 0 m yük­ sekliktedir. Kampta 3 .9 0 6 Türk askeri ve astsubayı vardır. Ayrıca 3 sağlıkçı Türk, 2 de Osmanlı ordusunda subay ola­ rak görev yapan Ermeni askeri tabip bulunmaktadır. Kamp, 1 5 .0 0 0 kişiyi barındırabilecek şekilde düzenlenmiştir. Etrafı dikenli tellerle çevrilmiştir.211 13 m uzunluğundaki ve 9 m genişliğindeki barakalar, pa­ ralel şekilde bölümler halinde düzenlenmiş, her bölüm arası­ na 20 m genişliğinde geçitler konulmuştu. Esirlerin kaldığı bu barakalar tek tipti. Ahşaptan yapılan binaların arası kamışla örtülmüştü. Ça­ tıları kamış ve kartonla kapatılmıştı. Yerde nem ve rutubet yoktu. Barakaların içi, çiğnenmiş topraktı ve bunların temiz­ lenmesi kolaydı. Kamptaki bütün koridorlarda muhtemel bir yangına karşı hazırlanmış su bidonları vardı. Bunlardaki sular içilmezdi. Kampta yangın çıkmaması için, esirlere ancak açık havada sigara içme izni veriliyordu. Ayrıca hava sıcak oldu­ ğundan, soba yakmaya da gerek yoktu. Barakalar 50 kişilikti. Her esir, kamıştan örülmüş bir hasır üzerinde yatıyordu ve 4 battaniyeye sahipti. Sabahları hasırlar fırçalanarak rulo şeklinde sarılır, battaniyeler katlanırdı; böylece barakaların içi, gündüzleri boş birer alan oluştururdu. Her bölgeden barakalar arasında bırakılan boş alanlar ge­ zinti için yeterliydi. Belirlenmiş saatler içerisinde de, gezintiye hiçbir kısıtlama getirilmiyordu.

178

Berlin yakınlarındaki Wünsdorf sivil esir kampında, Hintli ve Osmanlı esirler bayram namazı kılarken

Levazım kanalı ile satın alınan yiyecekler her sabah özel olarak ayrılmış bir barakaya getiriliyor ve her bölüm bura­ dan günlük istihkakını alıyordu. Ekmek, K ahire’deki ek­ mekçilerden geliyordu. M utfaklar açık havada inşa edilmiş­ ti ve yemekler odunla pişiriliyordu. Servis işlemi bir aşçıbaşı nezaretinde, esirlerden oluşan bir manga tarafından sağlanı­ yordu. Yemek saatinde her bölüm kendi adamlarını büyük metal kazanlarla mutfağa gönderir ve koğuşun istihkakını aldırırdı. Her esirin metal tabağı, metal kaşığı ve metal su tası vardı. Yemek saatleri sabah 5, öğle 11 ve akşam 16 idi. Heliopolis kampında tutulan Osmanlı esirlerine heyetin kampı ziyareti sırasında verilen günlük yiyecekler şunlardı: ekmek, et, sebze, pirinç, tereyağı, biber, tuz, soğan, 7,5 g çay, 4 2 g şeker, peynir, reçel veya zeytin. Ayrıca her esir her hafta 4 2 ,5 g sigara ve 2 kibrit, günde 1 kg yakacak odun ve sabun alıyordu. Kampta bir kantin vardı. Ancak esirlere dü­ zenli olarak verilen yiyecekler yeterli olduğundan, kantin yi­ yecek bakımından çok zengin değildi. Daha çok çay, kahve

179

J jt 1 » s jy k *1/

\?J

Zagazig

1 Buteknoyinasılboşaltm alı?

iaşadü ştü ,soyunm alı

Mısır'daki esir kamplarında çıkarılan Esaret Albüm ünden bir çizim. Küvette yıkanmaya alışmamış bir Türk esirin küvetteki suyu boşaltmak için küveti devirmesi, bu mizahi çizimle anlatılmış. Çizim, Zegazig esir kam pında yapılmış.

ve taneli yiyecekler vardı. Şekerli çayın bir bardağı 5 paraya satılıyordu. Ayrıca kantinde kâğıt, kartpostal, iğne-iplik, düğme gibi küçük ama gerekli maddeler de satılıyordu. Esir­ lere her hafta 2 ons (57 g) tütün veriliyordu. Esirler asla al­ kol almıyorlardı. Her esire iki takım çam aşır veriliyordu. Bunlar göm ­ lek, iç çam aşırı ve çoraptı. Bunların üzerine giydikleri üni180

fo r m a ş e k lin d e k i e lb is e , açık mavi kum aştan d ikil­ miş bir ceket ve bir panto­ londan ibaretti. Sarı metal düğmeler, bu takım a bir as­ keri üniform a havası veri­ yordu. Bütün esirler kırmızı feslerini giyiyorlardı. Kendi m adalya ve nişanlarını da ta k a b ilm e k te y d ile r. H arp esiri oldukları, sadece 4 cm çapındaki beyaz bir metal plakaya işlenmiş esir num a­ rası ve P W (perisoner o f w ar= h arp esiri) y a z ıla rın ­ dan belliydi. Kumaş elbise­ ler yazın, daha hafif keten­ den yapılma aynı kesim ve ayni renktekilerle değiştiriliyordu.

Esaret Albümü tiden alınma M çizin,.

Bütün esirler şark pabucu giyiyorlardı. İskarpinler, bahçe işlerinde çalışan esirlerle atsubaylara veriliyordu. M ısır’daki esir kamplarının sorumlusu olan müfettiş yar­ bay G. Garner, bu kampın hijyen ve sağlık hizmetlerinden so­ rumluydu. Kamptaki su Heliopolis şehrinden kanallarla geliyordu; hem kalitesi, hem miktarı yeterliydi. Esirler günde iki defa duşu ve çeşme suyunu kullanabiliyorlardı. Bunların bulundu­ ğu bölge aşağı doğru eğimli olarak çimentolanmıştı; su, iki duş dizisi arasındaki kanaldan akıyordu. M utfakta esirler için ihtiyaç duyulan sıcak su vardı. Sa­ bun, istenildiği kadar alınabiliyordu. Kirli çam aşırların yı­ kanması için özel yerler vardı. H aftada bir kere, her esirin çam aşırları ve battaniyeleri sıcak odaya alınıyor ve iyi bir şekilde sterilize ediliyordu. Bu tedbir sayesinde kampta haşerat izine rastlanmıyordu. İyice düzenlenmiş bir bölümde

181

/

/&7l& *? y i-C X Æ fjU tp ,^ ¿ f ç

sIto&sryı ■ JÇ f

/Orn ZoftÂe-./ı ±s _

fi // -. / ' “- Ş+tDa.

2 5 M a y ; s 1919’da İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali üzerine Mısır Şeydi Beşir esir kampında bir tiyatro oyunu hazırlanıp, ücretli olarak oynanmış ve geliri toplanan yardımlarla birlikte “İzmir mazlumları "na gönderilmişti. Bu tiyatro oyununda rol alan zeybek kıyafetli Türk esirler.

on berber, Osmanlı esirlerinin saç ve sakallarını traş etmek­ le meşguldü. Tuvaletler temizdi ve yeteri kadar vardı. Bun­ ların bir kısmı İngiliz usulü, bir kısmı Türk usulüydü. Her gün carbolineum ile dezenfekte ediliyordu. Tuvaletlerin bo­ şaltılması kanalizasyon düzeni ile yapılıyordu. Kamptaki sağlık hizmetleri İngiliz doktor Albay E. G. Garner ile, Arşen Khoren ve Léon Samuel adlarındaki iki Ermeni doktorca yürütülüyordu. Ayrıca dört İngiliz hastaba­ kıcı ve onlara yardım eden üç Osmanlı hastabakıcı vardı. Bir İngiliz diş tabibi, kampa, doktorun isteği üzerine geliyordu. Temiz ve iyi düzenlenmiş revirde, ciddi rahatsızlığı ol­ mayan hasta esirler, metal somyalarda ve yataklarda yatı­ rılmaktaydılar. Ciddi hastalar ise harp esirleri için ayrılmış 182

Mısır’da esir kam pında okuma-yazma öğrenenlere verilen takdirname.

hastanelere götürülmekteydiler. Revire, muayene için her gün 3 0 -4 0 kişi m üracaat etmekteydi. Hepsinin kaydı vardı ve isimleri, hastalıkları, yapılan işlem kaydedilmekteydi. Ziyaret sırasında revirde altı hasta vardı. İkisi birinci dere­ cede veremdi ki, bunlar El-Ariş’ten yeni getirilen esirlerdi. Geri kalanların hastalıkları şöyleydi: bir ishal, bir göz has­ talığı (conjonctivite), bir sıtma ve bir de bacaktan yaralan­ ma vakası. Özellikle Ankara ve Yozgat gibi, Tü rkiye’nin bataklıklı bölgelerinden gelenlerde eski bir vaka olarak % 3 sıtma bulunm aktaydı. Esirlerin % 9 ’u kronik dizanteriye, % 2 0 ’si göz hastalığı olan conjonctivite’e yakalanm ışlardı. Bu hastalığı daha çok, esir alınm adan önce çöldeki kalışları sı­ rasında alm ışlardı. Bunlar çinkosülfat ve protargol ile teda­ vi ediliyorlardı. D ört esir de trahomluydu. Kam ptaki yeni rahatsızlıklar, daha çok bronşit ve basit ishal gibi polikli­ nik vakalardı. 212 Genel olarak kamptaki esirlerin görünüşü sağlıklıydı; bes­ lenme sorunları da yoktu. Esirler Türkiye’deyken tifo ve çi-

183

Mısır Kuveysna Osmanlı Zabitam Usera-yı Harbiye karargâhının etrafına çevrilen tel örgüsü ve nöbetçi bir Hintli asker.

çek hastalığına karşı aşılanmışlardı. Bu aşının izini taşıma­ yanlar, esir alındıktan sonra aşılandılar. Tüm esirler koleraya karşı da aşılanmıştı. Kampta tifo, tifüs gibi bulaşıcı hastalık­ lara rastlanmıyordu. Hiçbir esir kamp dışındaki şantiyelerde çalıştırılmıyordu. Kam pta da, günlük zorunlu angarya işlerin ve hafif bahçe iş­ lerinin dışında, atölyelerde çalıştırılmıyorlardı. Onbaşı ve ça­ vuşlar herhangi bir iş yapmak zorunda değillerdi. Esirler, dini vecibelerini yerine getirme konusunda tamemen serbesttiler. Günde üç kez, belli zamanlarda ibadet edi­ yorlardı (namaz kılıyorlardı). (Heyet, sabah ve yatsı namazı­ nı görmemiş olabilir.) Ramazan ayında ibadetleri günde 67 ’yi buluyordu. Müzik ve şarkıya izin vardı. Esirler, birkaç gitar (ut olmalı) ve keman imal ettiler.213 Esirlerin çoğu yanlarında para getirmişlerdi. Bazıları da Osmanlı Kızılayı ve Uluslararası Kızılhaç teşkilatı kanalı ile ailelerinden para getirttiler. Her ay, bu paralardan 7,5 0 frank karşılığı almaktaydılar. Her esirin, kamp muhasibi nezdinde açık bir şahsi hesabı vardı.

18.4

Esirlere gönderilen mektupların sahiplerine ulaşması için 3 hafta ile 3 ay arasında bir süre geçmekteydi. Mektuplar ge­ nellikle Kahire’deki Amerikan konsolosu aracılığı ile geliyor­ du. Ancak okuma-yazma bilen çok az esir vardı. Yazma bi­ lenler istedikleri zaman ve istedikleri kadar uzıın yazabilmekteydiler. Mektupların geliş gidişinde sistematik bir gecikme söz konusu değildi. Kampta esirlere yardım komitesi yoktu. Hiçbir toplu yar­ dım olmamıştı. İstanbullu Başçavuş Haşan Hüseyin’in Kızıl­ haç heyetine dediğine göre, kampta her ne kadar fakir esir varsa da, yardım göndermenin bir yararı yoktu. Zira bütün esirler iyi besleniyor, iyi giyiniyor ve tütün alabiliyorlardı. Kampa ilk girişte dikkati çeken şey, düzen ve temizlikti. Bir Osmanlı başçavuşu barakalar grubundan, bir Osmanlı çavuşu da her koğuştan sorumluydu. Esirlerin iyi bir tavrı vardı. Askerce selam veriyorlar ve astsubayların emri üzerine, yetkililerin her geçişinde esas duruşa geçiyorlardı. Ankaralı Başçavuş Haşan Muhammed ve Konyalı Başça­ vuş Hamid Abdullah, Kızılhaç heyetine, arkadaşları adına hiçbir şikâyetleri olmadığını bildirdiler ve kendilerine iyi davranıldığını doğruladılar. Öte yandan, İngiliz subay ve astsubaylar da, esirlerin çok iyi niyetli ve disiplinli olduğunu belirttiler.214

2 No’lu Abbasi'ye Hastanesi Kahire yakınlarında bulunan bu hastaneyi Kızılhaç heyeti 2 O cak 1 9 1 7 tarihinde ziyaret etmiştir. Heyetin raporunda aşa­ ğıdaki hususlar vurgulanmaktadır:215 M odern tıp ihtiyaçlarına göre düzenlenen pavyon sistemli bu hastane, özellikle Alman, Avusturya, Bulgar ve Türk esir­ lere tahsis edilmişti. Başhekim W ickerm ann’a dört İngiliz doktor yardım etmekteydi. Kızılhaç teşkilatından birkaç hemşireyle 18 Türk hastabakıcı, yaralı ve hastalarla ilgilen­ mekteydiler. Bunlar sadece tedavi ile uğraşmakta, temizliği ve diğer işleri yerli (Mısırlı) işçiler yapmaktaydı. Pavyonlar taş

185

Ülkeler Hastalığın Cinsi

Osmanlı

Bulgar

Alman

Verem

27

0

0

Dizanteri

37

3

2

3

0

0

Savaş yarası

74

2

4

Kansızlık ve zayıflık

30

12

5

Diğer hastalıklar

96

5

0

267

22

11

Sıtma

Toplam

yapılardı ve birbirinden 10 m genişliğinde bir yol ile ayrılmış­ tı. Çatı çimentodandı. Büyük pencereli, iki katlı ranzalarda metalik somya ve yataklar bulunan hastanede dezenfekte odası, vestiyer ve çamaşırhane de vardı. Hastanedeki esirler İngiliz askerlerinin giydiği türden pija­ ma giymekteydiler. İyileşmeye yüz tutanlar, yine İngiliz asker­ leri gibi kolları beyaz, açık mavi bir takım giymekte, kırmızı kravat takmaktaydılar. Oturabilecek durumda olan hastalar için katlanır sandalyeler vardı. H astanede ilaç ve ecza malzemesiyle sağlık malzemele­ ri çoktu. Yaralılar en gelişmiş cerrahi aletlerle tedavi edil­ mekteydi. Kızılhaç heyetinin ziyareti sırasında (2 O cak 1 9 1 7 ’de) hastaneye 80 yaralı esir getirilmişti.216 Bunlar El-Ariş’ten ge­ lenlerdi. Çok zayıflamış ve bitkindiler... Hastanede iyi düzenlenmiş bir ameliyathane, petrolle işle­ yen bir sterilizasyon odası da bulunuyordu. Sıtmalı hastaların yatakları cibinlikle kaplanmıştı ki, böylece sivrisineklerin, komşu diğer hastalara hastalık taşımasına karşı önlem alın­ mıştı. Hastabakıcılar hastanenin bahçesinde, her türlü konfo­ ru olan iki çadırda kalmaktaydılar. Bunlardan biri gece servisi bakıcıları, diğeri gündüz servisi bakıcılarına ayrılmıştı. 186

Su iyiydi ve Kahire’den kanallarla gelmekteydi. Esirlerin kullanabilecekleri sıcak ve soğuk duşlar vardı. Hastalar kü­ vetlerde yıkanmakta, iyileşme durumunda olanlar muslukla­ ra gidebilmekteydiler. Tuvaletler Türk usulüydü ve pis su, şe­ hir kanalizasyonuna gitmekteydi. Anlaşmalı olarak dışarıdan sağlanan yiyecek malzeme­ sini, hastane yönetim ince görevlendirilen dört M ısırlı aşçı pişiriyordu. O sm anlı askerleri için çıkarılan yemeklerle Alman ve AvusturyalI ask erlerin k i fark lıy d ı. Ö rneğin Tü rkler un ekmeğini tercih ettiklerinden onlara o tür ek­ mek çıkarılm akta, Avrupalı esirler ise daha çok “İngiliz ekm eği” denilen ve tost gibi kızartılm ış olanı tercih et­ mekteydiler. Hasta esirlere sabahları ekmek ve süt; öğleleri kıyma, seb­ ze, pirinç ve ekmek; akşamları ekmek, çorba, pirinç ve süt verilmekteydi. Zaman zaman da tavuk, güvercin ve tavşan etleri, kırmızı et, limon, yumurta, peynir ve yoğurt veril­ mekteydi. Hastalanan esirler özel hazırlanmış otomobillerle hasta­ neye getirilmekteydi. İngiliz doktorların tamamı, Osmanlı esirlerinin sabırlı davranışları ve acıya dayanıklılıkları konu­ sunda görüş birliği içerisindeydiler. Hastane kayıtlarına göre 2 O cak 1 9 1 7 ’deki hastalık ve hasta sayısı şu şekildeydi: Hastanede epidemik (salgın) hastalık bulunmamaktay­ d ı .^ Abbasiye hastanesinde, 8 Ağustos 1 9 1 6 tarihinden 1 O cak 1 9 1 7 tarihine kadar 66 Türk esiri ölmüştü. Bunların dağılımı şu şekildeydi: Dizanteri Verem Beriberi Sıtma Savaş yarası Paratifo Toplam

45 9 1 1 9 1 66

187

Ayrıca bir Alman esiri de penumonie’den (zatürree) öl­ müştü. Dizanteriden ölenlerin çoğu, Hicaz bölgesinde bu hastalığa yakalanmışlardı; aşırı bir güçsüzlük ve aşırı açlık içindeydiler. Ölen Osmanlı esirleri, dini vecibelerine göre defnedilmişlerdir. Mezarları bir Müslüman mezarlığındadır. Ce­ naze törenlerine garnizondaki Ingiliz askerleri ve esirlerden bir heyet katılmıştı.

Maadi Kampt K a h ire ’nin 15 km güneyinde bu lu nm aktayd ı. Ö nem li kamplardan biri olan M aadi kampı, Nil nehrinin sağ kıyısındaydı. I. Dünya Savaşı sırasında, îngilizlerin aldıkları bü­ tün esirler önce bu kampa getirilmişler ve oradan M ısır’da­ ki diğer kamplara dağıtılmışlardır.218 Kızılhaç heyeti kampı 3 O cak 1 9 1 7 tarihinde ziyaret etmiştir. Ziyaret sonrası K ı­ zılhaç genel merkezine verilen raporda, bu kampla ilgili şu bilgiler yer almaktadır: Kampta 5 .5 5 6 Osmanlı astsubayı ve askeri bulunmakta­ dır. Bunların arasından 1 .2 0 0 ’ü, Sina yarımadasındaki ElAriş’ten yeni getirilen esirlerdir. Kampta hiç subay yoktur. Üç imam, er gibi görev yaptıklarından subay sayılmamışlardır. Esirler arasında Türklerden başka Araplar, Ermeniler, Rumlar, Filistin ve Mezopotamya Yahudileri ve birkaç da Sünusi vardır.219 Esirlerin küçük bir grubu, savaşın başından beri esirdirler. Büyük bir kısmı Çanakkale’den gelmektedir. Bu esirler arasında Abdülmuhsin adında, sekiz yaşında bir erkek çocuğu da vardı ve babasıyla birlikte kalıyordu.220 Kamp, dört mahalle şeklinde 41 bölümden oluşuyordu. Mahalleler dikenli tellerle ayrılmıştı. M aadi kampında Osmanlı esirleri için iki tip lojman ya­ pılmıştı: 1. Önceleri bir müzik okulu olarak yapılmış ve daha son­ ra fabrika olarak kullanılmış, ilkel eski binalar. 2. Özellikle savaş esirleri için yapılmış yeni binalar.

188

Mısır Ingiliz Esir kamplarında Türk esirlerin bir milli giin kutlaması

Birinci tipteki eski binalar 80 m uzunluğunda, 15 m ge­ nişliğinde, taş duvarlarla kaplı geniş salonlara sahipti. Yük­ seklikleri 10 metreydi. Bütün salon boyunca çeşmeler vardı. Bunlara eklenen yeni binalar da depo ve idare binaları olarak kullanılıyordu. Kampın diğer bölümlerindeki yeni binalar, 3 0 x 1 2 m bo­ yutlarında ahşap çiftlik evleri olarak inşa edilmişti. Duvarla­ rın yan tarafları ve çatı kamış kaplıydı. Yer çamurdu. Kam­ pın her yeri açık olduğundan, havalandırma problemi yoktu. Bütün yerleşim birimleri, 2 m uzunluğunda çamurdan ya­ pılmış bir zemin üzerindeydi. Bu zeminden 25 cm yükseklik­ te, yine çamurdan yapılmış yatak şeklinde yükseltiler vardı. Yatak yerine kullanılan hasırlar bu yükseltilere seriliyordu. Her esirin üç battaniyesi vardı. Geceleyin hava çok soğursa yeni battaniyeler de veriliyordu. Ranzalar arasında esirlerin şahsi eşyalarını koyabilecekleri küçük masalar bulunuyordu. Her bölüme mutfaklar yapılmıştı; esirler bu mutfakları kul­ lanıyorlardı. Esir Türklere “baladi” denilen yerli ekmek verili­ yordu. Kahire’deki bir ekmekçiden getirtilen bu ekmek, onla­ rın alıştığı ekmeğe çok benziyordu. Esirler yiyeceklerden mem­ nundular. İçlerinden biri çok fazla pirinç verildiğinden şikâyet

189

etmişti.221 Küçük bir kantin vardı. Orada bir fincan kahve 2,5 santime satılıyordu. Bu özel bir kantindi ve İngiliz yetkililerin kontrolündeydi. Tütün, perşembe günleri dağıtılmaktaydı. Esirler kampa gelir gelmez geniş bir avluya alındılar ve orada ayakkabılarını ve bütün giyim eşyalarını çıkardılar. Bir sağlık tedbiri olarak, bütün bu giyim eşyaları ayrıldı ve atıldı. Esirler, dezenfekte olduktan sonra yeni elbiselerini aldılar. Bunlar iki iç donu, iki fanila, gömlek, bir kumaş kemer, ço­ rap, pantolon ve açık mavi kumaştan yapılmış düğmeli üni­ forma benzeri bir ceket ve kırmızı bir festen ibaretti. Ayrıca askerler için deri pabuç, çavuş ve onbaşılar için iskarpin ve­ rildi. Bazılarında kalın kumaştan pardesü vardı. Her esir, ce­ ketinin yakasında kayıt numarasını gösteren küçük metal plakaları taşıyordu. Astsubaylar, kollarına taktıkları beyaz bir bezle belirleniyordu. Onbaşılar bu bez üzerine mavi bir bant, çavuşlar ise kırmızı bir bant sarıyorlardı. Başçavuşların kolunda, kolluk olarak kırmızı bir bez vardı. Kamptaki içme suyu, Nil nehri kıyısına kazılmış bir kuyu­ dan, buharla çalışan iki pompayla getiriliyordu. Nil nehrinin suyu tabiî bir filtreden geçerek kampa hâkim bir depoya geti­ riliyor ve oradan basınçla dağıtılıyordu. Suyun bakteriyolojik özellikleri her hafta kontrol ediliyordu. Kullanma suyu neredeyse sınırsızdı. Soğuk ve sıcak duşlar her yere yerleştirilmişti. Esirler haftada bir duşlara gelmek mecburiyetindeydiler. Ancak isteyenler günde dört kez duş alabiliyorlardı. Duşlar yazın hiç boş kalmıyordu. Esirlere yeterince sabun veriliyordu. Esirler çamaşırlarını, muslukların altında oluşturulmuş tahta küvetlerde kendileri yıkıyorlardı. Kampta basınçlı buharla çalışan iki sterilizasyon odası vardı. Battaniyeler haftada bir bu odalara gönderiliyordu. Kampta bit, pire gibi haşerat yoktu. Gündüz kullanılan tuvaletler barakaların 100 m uzağın­ daydı. Hepsi Türk usulü yapılmıştı. Her on esire bir küçük tuvalet teknesi düşecek şekilde düzenlenmişti. Kahire temizlik idaresi her gün buraları temizliyordu.

190

Mısır İngiliz Esir kamplarında kurulan “Osmanlı M usikî Cemiyeti" 1333-1917.

Barakaların hemen yanında bulunan tuvaletler sadece ge­ ce kullanımı içindi ve gündüz kaldırılıyordu. Maadi kampın da sağlık hizmetleri sorumlusu, Başhekim İngiliz Tabip Yüzbaşı Sehrimgour’du. Yardımcısı bir İngiliz doktoruydu. Ayrıca Suriyeli dört Arap doktor da yardım et­ mekteydi. Bütün bu doktorlar Türkçe ve Arapça konuşuyor­ lardı. Dokuz İngiliz hastabakıcı vardı, bunlara on iki Türk hastabakıcı yardım ediyordu. Kampa diş doktoru istek üzeri­ ne geliyordu. Kampta üç ayrı yerde revir vardı. Revirler 40 hastayı kabul edebiliyordu. Revirlerde yataklar metal somya­ lar üzerindeydi, battaniyeler sıcak tutuyordu ve çok sayıda battaniye vardı. D oktorlara her sabah 3 0 0 -4 0 0 hasta esir müracaat ediyordu. Bu rakam, kamp mevcudunun % 8 ’inin karşılığıydı. Bu müracaatların çoğu küçük şikâyetlerdi. D ok­ torlar hazımsızlık gibi konulara bile ilgi gösteriyordu.222 Kam pın kuruluşundan itibaren 35 sıtma olayı görüldü (1 9 1 7 O cak başına kadar). Sıtmalı hastalar Hicaz, M ekke, Taif ve Cidde’den gelenlerdi. 11 verem olayı görüldü ve ve­ remli hastalar, Abbasiye hastanesiyle M ısır Kızılay hastane­ sine kaldırıldı. 1 9 1 7 başına kadar 6 trahom olayı görüldü. Trahom lulara protargol tedavisi yapılıyordu. Kampta di-

191

Şeydi Beşir esir kampında, subaylar gezinti esnasında.

zanteri, tifo gibi epidemik hastalıklar yoktu. Önemsiz bir­ kaç ishal görüldü. Bütün esirler tifo, kolera ve çiçeğe karşı aşılanmışlardı. Büyük yarası olanlar ve bedensel organları kesilenler, kampın özel bir bölümündeydi. 55 savaş yaralısı ve organı kesilmiş esir vardı. Bunların protezleri tamamlanmıştı. İkisi hiç görmüyordu. Diğer 6 0 kadarı, savaşta ciddi ve önemli ya­ ra almışlardı. Eklem kayması, körlük gibi hastalığı olanlar, baston ve koltuk değnekleri kullanıyorlardı.223 Kampta iki yaşlı esir ölmüştü. İkisinin de ölüm sebebi felçti. Bunlar askeri ve dini törenle kampa en yakın Müslü­ man mezarlığına defnedildiler. Esirlerin, barakaları çevreleyen boş alanlarda gezinti yap­ maları serbestti. Esirler çalışmıyorlardı. Ayakkabı yapımı ve benzeri çalış­ malar için denemelere girişildiyse de, sonradan vazgeçildi. Esirler arasında çok çiftçi vardı. Onları yerlilerin tarlalarında çalıştırmak düşünüldü; ancak kolaylıkla kaçabileceklerinden ve kaçmalarının önlenmesi için de çok sayıda muhafıza ihti­

192

yaç olacağından bundan vazgeçildi. Bununla birlikte bir de­ neme daha yapıldı ve bazı esirler kamp yakınındaki Nil nehri kıyısında sebze yetiştirme işlerinde çalıştırıldı.224 Kampta disiplin açısından bir şikâyet yoktu. Ceza çok en­ der olarak veriliyordu. Kaçma teşebbüsünün cezası üç ay ha­ pisti. Hapiste yemekler aynen veriliyordu. Sadece tütün veril­ miyordu. Hapishane olarak kullanılan yerler betonarme oda­ lardı ve üstten, parmaklıklı iki pencere ile aydınlatılıyordu. Kamp komutanı her hafta bir genel teftiş yapıyordu. Bu teftiş sırasında her esirin, sırasının önüne çıkarak şikâyetini veya isteğini söyleme hakkı vardı. Kamp komutanı esir Türk­ lerle Türkçe ve Arapça bilen İngiliz subaylar aracılığıyla ko­ nuşuyordu. Ayrıca esirler, kampı sık sık teftiş eden kamplar genel komutanına ve İngiliz general Cassen’e (?) de başvurma hakkına sahiptiler. Esirler ibadetlerini yapmaktaydılar. Müslümanlar için kü­ çük bir cami inşa edilmiş ve içine seccadeler serilmişti. Bazı esirler düzenli olarak Kur’an okumaktaydılar. Bazıları ise pek ilgili değildi. Kamptaki esirler arasında ırk, menşe ve hatta din farklılı­ ğına rağmen çok uyumlu bir hava vardı. Kavga yok denecek kadar azdı. Esirlerin hoşlandığı biricik eğlence, güreşti.225 Kâğıt ve dominoyu da zevk alarak oynuyorlardı. Futbol oynamaları teklif edildiyse de, bu oyuna ilgi duymadılar. Aralarından ba­ zıları, büyük bir ustalıkla mandolin, gitar, ut, tambur gibi müzik aletleri yaptılar. Kamp komutanlığınca gramofon da satın alındı. Sanatkâr esirler renkli boncuklardan para çanta­ sı, el çantası, kese, kolye, yılan gibi eşya yapıyorlardı. Bunla­ rın bir kısmı Kahire’de satılıyordu. 1 .200 esirin bulunduğu bir bölümde, bu tür eşyanın satışından 15 günde 2 .5 0 0 Fran­ sız frangı gelir elde edildi.226 Esirlerin çoğuna ya hiç mektup gelmiyor veya çok az ge­ liyordu. Esirlerin kendi dillerinde her 15 günde bir mektup yazma hakkı vardı. Bu hakkı çok azı kullanıyordu. Gönde­ rilen mektupların çoğu, alıcıların gönderilen adreste olma­

193

masından geri geliyordu. Bağdat’ta esir alınan bazı Osmanlılar, daha sonra Birm anya’ya (Burma-M yanmar) nakledil­ mişlerdi. O nlar Burma’da ailelerinden mektup ve para al­ maktaydılar. Fakat bir kısmı tekrar Maadi kampına getiril­ diler; ve bu kez ailelerinden hiçbir şey alamamaktaydılar.227 Esirlerin birçoğu, esaret günlerini, arkadaşlarının yardı­ mıyla okuma-yazma öğrenerek geçirdiler. Ele geçirildiklerin­ de, çoğunun üzerlerinde parası vardı. Kamplarda bu paralar, adlarına açılan hesaplara aktarıldı ve istekleri üzerine aylık olarak kendilerine verildi.228 Ailelerinden, Kızılhaç teşkilatı kanalı ile para alabilen esirler de vardı. Koli ve paketler ise kampa çok ender geliyor ve gelenler alıcısının gözü önünde açılıyordu. M aadi kampında, daha fazla tütün ve kahve almak için para isteyen birkaç kişiyi ayrı tutarsak, yoksul denebilecek kimse yoktu.229 Esirler daha çok, haber alamadıkları aileleri hakkında endişeleniyorlardı.230

Mısır Kızılay Hastanesi (Kahire) Bu hastane, Mısır Prensi Fuad Paşa tarafından kurulmuştu. Asıl amacı, savaşta yaralanan ve hastalanan dindaşları Osmanlı askerlerinin tedavilerinin yaptırılmasıydı. 17 M art 1 9 1 5 ’te açılmıştı. Açıldıktan sonra Osmanlı Kızılay teşkilatı­ nın kontrolüne verilmişti. Aynı zamanda Kahire’deki Tıp Fa­ kültesi profesörü İngiliz tabip Dr. Kaetinge ile ilişkideydi. Kızılhaç heyeti, 4 O cak 1 9 1 7 tarihinde Kahire’de bulunan bu hastaneyi ziyaret etmiştir. Ziyaret sonrası yazılan raporda hastane ile ilgili geniş bilgi verilmiştir: Başhekim Abbas Hilmi Bey başta olmak üzere hastanede­ ki bütün doktorlar Mısırlıydı. Burada kalan iki doktor, üç cerrah ve bir eczacı vardı. Kulak-burun-boğaz uzmanları, şe­ hirden çağrıldıklarında gelmekteydi. Hastanede bir de rönt­ gen uzmanı vardı. Başhemşire Amerikalı bir hanımdı. Ona bağlı üç İngiliz bayan hastabakıcı vardı. Ayrıca 32 Mısırlı er­ kek hastabakıcı görevlendirilmişti.231

194

Mısır’daki esir kamplarından birinde mevlit okunuyor (1920).

Öm er Lütfi Paşa’nın geniş, düzenli ve yeşillikler içinde bu­ lunan eski sarayı hastaneye dönüştürülmüştü. Binanın geniş salonlarında hava akımı fevkaladeydi. Bina hastane olarak yapılmadığından, servisler biraz dağınık olmakla birlikte, mümkün olan en pratik usulde kullanılıyordu. Salonlar 7 x 7 m boyutunda ve 8 m yüksekliğindeydi. Duvarları süslüydü. Veremli hastalar, birinci kattaki dört yatak alabilen 4 x 5 x 5 m boyutundaki odalara yerleştirilmişti. Odaların çoğu bahçeye açılıyordu. Her yerde elektrik vardı. D em ir somyalar, uçlarında komodinler, çarşaflar, yas­ tıklar, her şey tamamdı. Batanniyelerde sınırlama yoktu. Yatak çarşafları beyaz ve mavi pikedendi; ortalarında Kızı­ lay amblemi vardı. Hastanede sivil bir aşçıbaşı görevliydi. Mönüyü doktorlar belirliyordu. Herkesin bir bakır yemek kabı ve bir bardağı vardı. Hastalara günde iki kez şekerli çay veriliyordu. Subay­ lar kahve veya çay tercih edebiliyorlardı.232 Hastanede subaylara sabah Avrupa usulü ekmek, taze süt, üç yumurta, çay ve kahve; öğleyin koyun eti, sebze yeme­ ği, pirinç veya makarna, sütlaç, salata, kahve, meyve; akşam meyve hariç öğle yemeği mönüsü veriliyordu. Diğer hastalara sabah Arap ekmeği, şekerli taze süt; öğle­ yin Arap ekmeği, sığır eti, pirinç, sebze veriliyor, ayrıca rejim yemekleri yapılıyordu.233 Akşam, Arap ekmeği, pirinç çorba­ sı, sütlaç veriliyordu. Pazar ve perşembe günleri, koyun eti ta­ vuk eti ile yer değiştiriyordu.234 Günlük olarak 4 5 0 g Avrupa ekmeği, 780 g Arap ekmeği veriliyordu. Hastalara, hastanenin deposundan iki gece elbise195

Mısır’da esir kamttı (1920).

si, bir hastane pijaması ve terlik veriliyordu. İçme suyu kanal­ larla şehirden geliyor ve kullanımdan önce filtre ediliyordu. Hastanede musluklu lavabolar, banyolar, soğuk ve sıcak duş­ lar ve Türk hamamları vardı. Türk usulü tuvaletler de sarayın yanma yapılmıştı. Çamaşır yıkama ve ütü işini yerliler (Mısır­ lılar) yapıyordu. Hastanede her türlü gerekli malzemenin bulunduğu ge­ niş bir ameliyathane vardı. Geniş bir odada da sterilizasyon yapılıyordu. Bunların sayesinde enfeksiyon hastalıkları azaldı ve ameliyat sonrası ölümler % 0 ,2 5 ’e düştü.235 Bazı temel analizler için bir laboratuvar açılmıştı. Ancak kimya­ sal ve bakteriyolojik analizler şehirdeki bir enstititüde yapı­ lıyordu. Hastanenin eczanesi her türlü modern ilaca sahipti. Hastanenin altı salonu veremlilere ayrılmıştı. Onların özel bakıcıları vardı; yataktan kalkabilenler günlerinin büyük kıs­ mını sarayın kendilerine ayrılan bahçesinde geçiriyorlardı. Bir salon yaralı subaylara, bir başka salon yaralı asteğ­ menlere (yedek subaylara), iki salon da dizanteri hastala­ rına ayrılm ıştı.236 Bahçeye her türlü konforu olan İngiliz usulü çadırlar monte edilmişti. Bunlar acil vakalar veya hastanedeki yerlerini yeni gelenlere bırakm ak zorunda ka­ lacaklar içindi. H astanenin bütün odaları temiz ve tertip­ liydi. Her yatağın başucunda gözlemlerin ve ateş durumu­ nun kaydedildiği bir kâğıt vardı.

196

Açılış tarihi olan 17 M art 1 9 1 5 ’ten 4 O cak 1 9 1 7 ’ye, ka­ dar hastaneye 2 .2 4 5 yaralı ve hasta esir yatırıldı. 4 Ocak 1 9 1 7 ’de 149 esir işlem görüyordu. Bunlardan 8 ’i El-Ariş’ten gelen subay, 1 4 1 ’i ise Osmanlı askeriydi. Bunların 6 6 ’sı savaş yarasından ameliyat edilmişti; 3 8 ’i iç hastalığı, 2 5 ’i göz has­ talığı, 2 0 ’si verem teşhisiyle yatırılmıştı.237 Ölüm Sebebi Ameliyat Zatülcenp Dizanteri Tifo Pericardite Akciğer İltihabı Akciğer Veremi Bağırsak Veremi Nefrit Kangren Hepatit Anemi Toplam

1915’te Ölenler 30 2 8 1 1 3 -

45

1916’da Ölenler 17 5 19 1 2 11 26 21 1 1 1 1 111

Kızılhaç’ın raporunda, ölüm sebebi ve ölüm oranları hak­ kında şu bilgiler yer almaktadır:238 Ölenler, silah arkadaşlarının nezaretinde, askeri ve dini bir törenle Müslüman mezarlığına gömülmüşlerdi.239

Kahire Kalesi Kampı Kızılhaç heyetinin 3 O cak 1 9 1 7 tarihinde ziyaret ettiği bu kamp, kalenin ana binalarından biri olan mücevher sarayın­ da kurulmuştu; sadece M ekke yakınlarında esir alınan ve Hi­ caz’dan gelen kadınlarla çocukları barındırmaktaydı. Çocuk ve kadınların kampa geliş tarihleri şöyleydi:240 1. kafile: 123 kadın ve çocuk-11 Eylül 1916 2. kafile: 66 kadın ve çocuk-16 Ekim 1916 197

3. kafile: 26 kadın ve çocuk-28 Ekim 1916 4. kafile: 82 kadın ve çocuk-7 Kasım 1916 5. kafile: 132 kadın ve çocuk-29 Kasım 1916 Toplam olarak, 3 O cak 1 9 1 7 ’de kampta 2 2 9 kadın ve 2 0 7 çocuk vardı ki, bu çocukların 7 ’si kampta doğmuştu. 1 9 1 7 yılı O cak ayı başında 2 0 0 kadınlık bir kafile daha bek­ leniyordu.241 Kamp yöneticisi ve başhemşire Bayan Levvis’ti. Çeşitli sı­ nıflardan, halklardan ve dinlerden oluşan bu kamptaki in­ sanları yönetmek büyük sabır, ustalık ve iyi niyet gerektiri­ yordu. Kamptakiler üç kategoriye ayrılmıştı: subayların eşleri ve çocukları, astsubayların eşleri ve çocukları, erlerin ve hizmet­ lilerin eşleri ve çocukları. Bu ayrım, koğuşlara mümkün oldu­ ğu ölçüde aynı toplumsal koşullardan gelen insanları yerleş­ tirmek amacıyla yapılmıştı.242 “Selahaddin” adını taşıyan büyük ve geniş yapı, kırk ka­ dar süslemeli salonu kapsıyordu. Salonlar ve koridorlar mer­ mer kaplıydı. Ayrıca hasır ve halı da vardı. Aydınlatma gazla yapılıyordu. Esirler geniş bahçeye istedikleri zaman çıkabili­ yorlardı. Somya, yatak, yastık, çarşaf, battaniye sağlanmıştı. Bazı­ ları kendi işlemeli kumaş ve halılarını kullanıyorlardı. Kamp yönetimince verilenler dışında, aileler kendi eşyalarını da kul­ lanabilmekteydiler. Kadınlara ve çocuklara giyecekleri İngiliz yönetimince ve­ riliyordu.243 Kampta yiyecek işi sözleşmeyle özel bir şirkete verilmişti. Yiyecekler her kategori için aynıydı. Yemeklerde sınırlama yoktu. İstedikleri kadar yemek veriliyordu. Çocuklara bol miktarda süt veriliyordu. Yemekler üç ayrı yemekhanede ye­ niyordu. Kahvaltı 0 7 .3 0 -0 8 .3 0 , öğle yemeği 1 2 .3 0 -1 3 .3 0 ve akşam yemeği 1 7 .3 0 -1 8 .3 0 ’da yeniyordu. Kampın suyu şehrin kanallarından geliyordu. Koğuşların yanında lavabolar vardı. Esirler her gün soğuk ve sıcak duş

198

1920’de Mısır'da bir Türk Esir Kampı.

alabiliyorlardı. Bulaşık işini, durumu iyi olanlardan bazıları (birinci kategori), ücreti karşılığında diğerlerine yaptırmak­ taydı. Tuvaletler Türk usulüydü, her gün Kahire temizlik idaresi tarafından kalenin kuyularına boşaltılmaktaydı. Başhekim Yüzbaşı Seringour kampa her gün geliyordu. Ayrıca bir Rum doktor da haftada dört gün, saat sabah 0 9 .0 0 ’da muayene için geliyordu. H er ikisi de Türkçeyi ve Arapçayı iyi konuşuyorlardı. Revir hizmetini üç bayan has­ tabakıcı ve bir İngiliz ebe yürütüyordu. Kam pta dişçiye pek ihtiyaç duyulmuyordu. Revir, bir vizit odası, bir mu­ ayene odası, bir pansuman odası ve bir hasta odasından ibaretti. H astaların ismi, uygulanan tedavi ve hastanın du­ rumu kaydediliyordu. Başlarda, her gün yüze yakın esir revire başvuruyordu. Çoğu, esaretten önceki sıkıntı ve yokluğa dayalı şikâyetlerini dile getiriyordu. Daha sonraları başvuru sayısı 5-10 hastaya kadar düşmüştü.244 Son dönemdeki şikâyetler daha çok bronşit, hazımsızlık, ishal, göz yaşarmasıydı. Yaşlılarda ise bazı kalp rahatsızlıkları ve kronik bronşit vardı. Kampta sıtma, dizanteri, tifüs gibi salgın hastalık yoktu. Bir tek verem vakası görüldü.245 1916 yılının son üç ayında

199

kampta beş doğum oldu. 1 9 1 7 yılı başında iki de hamile ka­ dın vardı. Sadece erken doğmuş bir bebek, doğumundan 18 gün sonra ölmüştü.246 Kampta bir okul açılmıştı ve 12 yaşına kadar bütün erkek ve kız çoçukları bu okula gidiyordu. Bir bayan öğretmen, on­ lara Türkçe ve Arapça öğretiyordu. Ayrıca bu çocuklara her gün yarım saat İngilizce dersi veriliyordu. Kampa bir imam çağrıldı. Fakat kamptaki esirler imamın tekrar gelmesini gerekli görmediler. Aralarından yaşlı bir ka­ dın, bayram günlerinde (ve kutsal günlerde) Kur’an okumak­ taydı.247 Kampa bir gramofon getirilmişti. Ancak kadınlar eğlence için bir istekte bulunmadılar. Günleri sohbet etmekle ve siga­ ra içmekle geçiyordu. Kampta çalışma tamamen isteğe bağlıydı. Kamp yönetici­ si bayan, bir dikiş atölyesi oluşturmuştu. Fakat kamptaki ka­ dınların çoğunun yeterince parası olduğundan, bu faaliyete katılan çok azdı. Esirlerin çoğunun, kampa getirildikleri zaman üzerlerinde yüklü miktarlarda paralan vardı. Bu paralar alınmadı, yanla­ rında bırakıldı. Kadınların bazıları, İngiliz subaylar aracılı­ ğıyla subay eşlerine sık sık para gönderiyorlardı. Birçoğunun eşi Maadi kampı ile İskenderiye yakınlarındaki Şeydi Beşir kampındaydı.248 Kadınların bazıları da eşlerinden para al­ maktaydılar. Kızılhaç teşkilatı kanalı ile de kampa para geldi­ ği oluyordu.249 H er esir, haftada bir kere mektup yazma hakkına sahip­ ti. Yazma bilmeyenlere bilenler yardım ediyordu. Kam pta bir çevirmen vardı. M ektupların bir kısmı Kızılhaç teşkilatı aracılığıyla geliyordu. Ancak mektup gidiş gelişi çok fazla değildi.250 Kamptaki esir kadınlar, eşlerini sık sık görmek istedikleri­ ni belirttiler. Bazı kadınlar da, diğer kamplardaki çocuklarını veya kardeşlerini görmek istediklerini söy'emekteydiler. Ço­ ğunun eşleri, çocukları veya kardeşleri Maadi veya Şeydi Be­ şir kampındaydı. İngiliz yönetimi, bu istekleri tam olarak ye-

200

Mısır’da esarette Türkler.

rine getirmemekle birlikte, birkaç kere demiryolu ile dört sa­ atlik mesafede olan bu kamplardan kadınların eşlerini, ço­ cuklarını, kardeşlerini getirtti ve üç dört gün kampta, yakın­ larının yanında kalmalarını sağladı.251 On iki odalı bir apart­ manı bu ziyaretler için tahsis etti. Ancak bunun çok sık tek­ rarlanması hem masraf, hem muhafız, hem de organizasyon bakımından kolay iş değildi. Bazı esir kadınlar Türkiye’ye gönderilmeyi istediler. Ame­ rika’nın M ısır’daki kavası (konsolosluk görevlisi) Bay Knabenschuh, bu işle meşgul oldu.252 Kamptaki kadınları birkaç kez ziyaret etti. İsteklerini dinledi ve İstanbul hükümetine bu olayı duyurdu. Üç ayrı teklif yapıldı: 1. Kadın ve çocuk esirlerin bir Amerikan gemisiyle M er­ sin limanına getirilmesi, 2. Türkiye’deki İngiliz esirlere elbise, yiyecek ve ilaç geti­ rip Türkiye’den M ezopotam ya’da esir edilen 25 kadını İngil­ tere’ye götürecek olan bir hastane gemisiyle kamptaki kadın ve çocukların Türkiye’ye gönderilmesi, 3. İngilizlerin, karşılıklılık aramadan ellerindeki bayan ve çocuk esirleri serbest bırakmaları.253 Kızılhaç heyetinin Maadi kampını ziyareti sırasında, Hicaz T aif’teki Başhekim D oktor Süleyman Bey, eşinin ve çocukla­ rının kaldığı Kahire Kalesi kampındaki şartların çok ağır ol201

duğundan şikâyet etmişti.254 Şikâyetler daha çok yiyecek ve sağlık hizmetlerindendi. Bu şikâyetler üzerine Kızılhaç heyeti tekrar Kahire Kalesi kampına geldi; D oktor Süleyman Bey’in eşiyle ve kamptaki diğer esir kadınlarla görüşerek şikâyetleri inceledi. Soruştur­ ma sonunda şikâyetlerin yerinde olmadığı sonucuna varıldı ve bu sonuç, raporda belirtildi.255

Ras-El-Tin Kampı Kızılhaç heyetinin 5 Ocak 1 9 1 7 tarihinde incelemelerde bu­ lunarak rapor yazdığı bu kamp, İskenderiye şehrinin 5 km yakınında, deniz kıyısındaki bir küçük tepede kurulmuştu. Kampta sivil esirler kalıyordu. Kızılhaç heyetinin raporuna göre, burada 70 Osmanlı sivil esiri vardı ki, bunların 4 5 ’i tekrar silah altına alınabilecek gençler, 2 4 ’ü ise hastalık ve yaşlılık sebebiyle askerlikten bağışık tutulanlardı. Ayrıca bir de imam vardı.256 Bu kamptaki sivil esir Türklerin çoğu, hac görevlerini yerine getirmek için M ekke’ye giden hacı adaylarıydı. Osmanlılara karşı ayaklanan M ekke Şerifi Hüseyin’in birlik­ leri tarafından esir alınmışlardi. Şerif Hüseyin, onları, ken­ disine maddi ve manevi yardımda bulunan İngilizlere tes­ lim etm işti.257 İngilizler de bu sivil hacıları R as-E l-Tin kampına getirmişlerdi. Ras-El-Tin kampının komutanı Binbaşı F. G. Ovvvens’di. Esir erlerle şahsi olarak da ilgileniyordu.258 Bu kamp 1916 yılında İskenderiye’deki Amerikan konsolosu ve Atina’daki Amerikan kavası tarafından da ziyaret edildi. Bu kamptaki esirler çadırlarda kalıyorlardı.259 Üç kişinin kalabildiği oval çadırlar, çift kat olarak kum üzerine veya be­ ton zemine kurulmuştu. Osmanlı esirlerini barındıran 24 ça­ dır, bir yerde gruplandırılmıştı. Çadırların ortasında kişisel eşyanın konulduğu çekmeceler vardı. Çadırlar üç yatağı ra­ hatça alabilecek büyüklükteydi.260 Bazı esirlerin çadırlarında hasır veya küçük halılar vardı.

202

Kahire Esir kam pında Osmanlı askerleri duşta.

Kamptaki avluyu çevreleyen taş binalardan bazılarında hasta ve yaşlı esirler kalıyordu. Diğerleri ise mutfak, yemek­ hane, kantin gibi idare binaları olarak kullanılıyordu. Bazı İngiliz muhafızlar da çadırlarda kalıyordu.261 Kampta aydın­ latma elektrikle sağlanıyordu. Esirlere yeteri kadar somya, yatak ve battaniye dağıtılmış­ tı. Kampın yiyecek işi sözleşmeyle bir firmaya verilmişti. M ö­ nü her gün kamp komutanı ve esir delegelerinden oluşan bir komite tarafından belirleniyordu. Esirler mutfakta çalıştırıl­ mıyordu. Mönüde süt, çikolata, tereyağı, ekmek, fasulye, sı­ ğır eti, patates, musakka, yumurta ve çay çok sık yer alıyor­ du. Perşembe ve pazar günleri tatlı ve ilave et yemeği verili­ yordu. Domuz eti Osmanlı esirlere gönderilmiyor, onun yeri­ ne sebze veya yumurta veriliyordu.262 Ayrıca ikinci bir mut­ fakta da ücreti karşılığı alınabilen yemekler pişiriliyordu. Pa­ rası olan esirler buradan yiyorlardı.263 Sabah kahvaltısı 7 .3 0 ’da, öğle yemeği 1 3 .0 0 ’te, akşam yemeği ise 1 7 .3 0 ’ day203

dı. Kampta üç kantin vardı; bunlarda her türlü tahılın yanın­ da jam bon, sosis, konserve, pasta, çikolata, meyve, şarap, bi­ ra vs. de bulunuyordu. Fiyatlar İngiliz askerleri için de, esirler için de aynıydı. Bir Bulgarin işlettiği dükkânda tütün ve siga­ ra satılıyordu. Ayrıca bir Viyanalı, kampta sigara yapıyor­ du.264 Kampa esirler kendi kıyafetleriyle gelmişlerdi. Bunları uzun süre giydiler. Bu elbiseler eskiyince kamp yönetimi iki gömlek, iki iç çamaşırı, mavi kumaştan bir ceket, bir panto­ lon, bir pardesü, bir başlık ve Osmanlı esirleri için bir fes, ço­ rap ve ayakkabı verdi.265 Bütün esirlere kırmızı kravat ve iki mendil verildi. Ayrıca bir mağazada uygun sayılabilecek fi­ yatlarla çamaşır, elbise, saat, kartpostal vb. satılmaktaydı.266 Kampın içme suyu boldu ve kanallarla İskenderiye şehrin­ den geliyordu. Lavaboların yanı sıra, sıcak ve soğuk duşu olan dört de banyo vardı. Ayrıca esirler, İngiliz muhafızlar yönetiminde, hemen kampın yanındaki denize gruplar halin­ de götürülmekteydiler. Esirler, özel ayrılmış yerlerde bulaşıklarını kendileri yıka­ maktaydılar. Tuvaletler İngiliz usulüydü (alafranga). Türk usulü tuvaletler de vardı. 10 kişiye bir tuvalet hesabıyla yapıl­ mıştı. Tuvaletler her gün dezenfekte ediliyordu. Pislik denize atılıyor veya yakılıyordu. Kamptaki sağlık hizmetleri, İskenderiye’nin 21 numaralı hastanesinin Başhekimi Tabip Albay tarafından her gün teftiş ediliyordu. Ayrıca Tabip Yüzbaşı Dunne kampta kalıyordu. Her gün saat 0 9 .0 0 ’da sekiz-on hasta muayene ediliyordu ki, bunların bir ya da ikisi Osmanlı esiriydi.267 Kam ptaki sivil Türk esiri İbrahim H aşan, İstanbul’day­ ken bir m anifaturacıda çalıştığından, İngilizceyi ve Fransızcayı mükemmel bir şekilde konuşuyordu. Bu yüzden hem hastabakıcılık hem çevirmenlik yapıyordu. Kızılhaç teşkila­ tından bir hastabakıcı, doktora yardım ediyordu. Uzun sü­ redir K ah ire’de oturan AvusturyalI bir diş doktoru da kam pta dişçilik görevini yapmaktaydı. Kam pın reviri, vizit odaları, lavabolar, altı yataklı bir hasta odası, bir izolasyon

204

odası ve eczaneden ib a re tti.268 Revirde küçük ve çok önemli olmayan vakalara bakılıyordu. Ciddi durumlarda hastalar, kampın 10 km yakınında bulunan İskenderiye’nin 21 numaralı denize nazır modern hastanesine gönderiliyor­ du. Kam pta 1 9 1 6 yılında görülen bir verem, iki dizanteri dışında trahom , tifo, tifüs, sıtma gibi bulaşıcı hastalıkların hiçbiri yoktu. Ne kampta ne de İskenderiye’deki hastanede ölüm vakası görüldü.269 Esirler dini ibadetlerini yapmaktaydılar. M iislüm anlar için kampta cami yoktu. Esirler aralarında müzik grubu oluşturmuşlardı, toplantı­ lar düzenlemekteydiler. Ayrıca daimi bir fotoğrafçı vardı.270 Disiplin açısından bir problem olmamıştı.271 B arakalar ve çadırlar arasında kalan bölüm lerde, esir­ ler için futbol oynayacak veya yürüyüş yapacak alan var­ dı. Bir tenis alanı da vardı. Bunu O sm anlılardan çok Avus­ turyalI ve Alm anlar kullanmaktaydılar. Eskrim ve jim nas­ tik dersleri de veriliyordu. Eşek yarışı, jim nastik m üsaba­ kaları düzenleniyor ve ödül veriliyordu.272 Esirlere hiçbir iş yaptırılmıyordu. Esirlere çok ender olarak posta ile para havaleleri geliyor­ du. Kamptaki Türk esirlerin çoğunluğu okuma-yazma bilmi­ yordu. Okuma-yazma bilenlerden de, eşleri Kahire Kalesi’nde olanlar ve oraya giderek onları görme iznine sahip olanlar, çok sık mektup yazmıyorlardı. Kampa koli ise he­ men hemen hiç gelmiyordu. Kam pta tek şikâyet, bazı Türk esirlerinin gelirlerinin hiç olmamasıydı. Bunların, İngilizlerin verdiği elbiselerden başka giyecekleri yoktu. Satın da alamıyorlardı. Bir başka şikâyetle­ ri de, hiç alışamadıkları topuksuz deri pabuçlardandı. Alış­ tıkları gibi potin (bot) giymek istiyorlardı.273 Kızılhaç heyeti, raporunda bu ihtiyaç sahiplerinin listesini yaptırdığını, bunla­ rı kamp komutanından doğruladığını ve Osmanlı Kızılayı’nın 2 .0 0 0 franklık bir meblâğı bu yoksul esirlere elbise, potin (bot) ve tütün alımı için kullanılmak üzere ulaştırmasına ka­ rar verdiğini belirtiyor.274

205

Şeydi Beşir Kampt Kızılhaç heyetince 6 O cak 1 9 1 7 ’de ziyaret edilen bu kamp, İskenderiye şehrinin 15 km kuzeydoğusunda, deniz kıyısın­ da, yüksekçe bir yerde kurulmuştu. Palmiyelerle doluydu. Yeni yapılmış bir yol, kampı şehre bağlıyordu. Esirlerin ba­ rınmaları için hemen hemen her şey düşünülmüştü. Bir sebze bahçesi ve çeşitli oyunlar, futbol, tenis vs. için hazır­ lanmış, palmiyelerle çevrili alanları vardı. 1 9 1 7 yılı başın­ da Şeydi Beşir kampında 4 3 0 subay bulunuyordu. Bunların 6 0 ’ı 1 9 1 5 Şubat ayından beri buradaydı. 4 1 0 kişi, bu su­ bayların emir eri olarak esir edilmişti. Bunlar emir erliği yapmaya devam ediyorlardı. Ayrıca 10 imam ile M ekke Şerifi Hüseyin tarafından yakalanarak esir edilen ve sonra­ dan İngilizlere verilen 2 0 sivil vardı.275 Amerika’nın M ısır Dışişleri görevlisi, kampı iki defa ziya­ ret etmişti. Kamp komutanı Yarbay Coates’di. Kampta su­ baylara ayrılan lojmanlarda her şey tamdı. Kamptaki yerle­ şim çalışmaları 1917 yılı ortalarına kadar devam etti. Bara­ kaların uzunluğu 25 m, genişliği 8 m idi. Odalara açılan 1,75 m genişliğinde koridorlar vardı. Odalar 3,5 x 4 m boyutunda, 4 m yüksekliğindeydi. Yan duvarlar kireçlenmişti. Her odada iki pencere ve her pencerede de bir metal sineklik vardı. Odalarda kalan esir sayısı odaların büyüklüğüne göre de­ ğişiyordu. Yüzbaşı rütbesine kadar olan subaylar, odalarda dört kişi kalıyorlardı. Yüzbaşılar üç, albaylar ise iki kişi ola­ rak barınıyordu. Birkaç yüksek rütbeli subaya ayrı birer oda verilmişti. Emir erleri ayrıca yerleştirilmişti. Elektrik üretili­ yor ve kamp bununla aydınlatılıyordu. Odalarda metal somyalar, ot yataklar, yastıklar, battani­ yeler yer alıyordu. Bazı subaylar, kendileri halı ve kilim ilave ettirmişlerdi. M asa, sandalye ve şezlonglar (yatak olan san­ dalye) da vardı.276 Kampın yiyecekleri bir şirket tarafından sağlanıyordu. Arkadaşları tarafından seçilen bir subay, mönü hazırlamak ve uygulanmasını kontrol etmekten sorumluydu. Yemekler

206

Mısır’da Kuveisina esir kam pındaki Miilazım-ı evvel [üsteğmen] M ustafa’nın 7 Eylül 1335’te yazdığı mektubun zarfı. Katlanır zarfın iç kısmına yazılmış m ektup şöyle: “ Kardeşim , takdim ettiğim mektupların uzun bir müddetten beri cevaplarını alam adığım için çok müteessirim. Aynı zam anda, İstanbul’dan M ehm ed Mansıtr B ey’den hiçbir m ektup alam adım. H albuki kendilerine m üteaddit m ektup gönderdim . Yoksa İstanbul’dan başka bir m ahalle mi naklettiler? Mektup alamayışıma nazaran bundan şüphe ediyorum. Ablamın ihtiramla ellerinden, Feh ime, Nureddin , Selahaddin, Müzeyyen ’in iştiyakla gözlerinden öperim . Bir de bundan evvel takdim ettiğim m ektupta S ö k e’de Ekincizade Ali Bey nezdinde bulunan eşyamın nezdinize celb buyurulmasını rica eylemiştim. M ezkur eşya m eyanındaki siyah renkli elbiseyi elhasıl m elbusata dair bir şey kalm ış ise İstanbul'a Mansur B ey’in yanma gönderilm esini pek çok istirham eylerim. Zira bu hususta pek ço k ihtiyacım vardır. Buradan kurtulacak olursak doğruca İstanbul’a çıkacağım . B aki ihtiramat-ı samimiyemin kabulünü rica eylerim kardeşim . -Mısır’da Kuvveisina Usera Karargâhında 233 numara Mülâzım -1 evvel M ustafa tarafındanJandarm a Şubesi İdare-i Emini İsm ail B ey’e takdim. "

207

Şeydi Beşir esir kam pında bulunan bir Türk subayının ağabeyine yazdığı mektubun zarfı. M ektup m etni şöyle: "Muhterem ağabeyim e. Zât-ı âlilerinizden şimdiye kadar bir mektup alam adım. Yalnız geçen gün Remzi Efendi'ye A hm ed Efendi'den gelen bir mektupta, bendenizden hâlâ haber alamadığınızı ima eden hatt-ı destinizle [el yazınızla] mektup derkenânntzı okum aklık bahtiyarlığına nail olabildim. Elbette bu bendeniz için bilseniz ne kadar memnuniyet bahşetti. Fakat yeni adresiniz bulunmadığından fikren tereddütte kaldım. M aamafih bendeniz biraderden aldığım adres üzerine yazıyorum. Sizin hepinizin iyi olacağından şüphe etmiyorum. Bendeniz de sıhhatim elhamdülillah yerindedir. Selâmla arz-ı ihtiram ederim efendim. Ahmed Efendi'ye, H abib Efendi'ye ve diğer isimleri unutmakta olduğum arkadaşların hepsine en samimi surette ellerinden sıkar ve esaret selâmının kabulünü kendilerinden ayrıca rica ederim. Burada Remzi Efendi, Tabur Kumandanı Yüzbaşı Muhittin Bey, Yaver Emin Efendi, Nail Efendi selâm ederler. Bendenizin fırkadaki mahsusatım ve aynı zamanda îslahiyeli İbrahim Efendi'deki beş liranın ne olduğu ve ne suretle hıfz edilm ekte olduğunun lütfen beyanı rica olunur efendim. Sonra aileye usera mahsusatı verilip verilmediğinin ayrıca izah mı temenni ederim. Baki sıhhat ve varlığınızın bekâsını tazarru etmekteyim ağabeyciğim. Kardeşiniz. 3 Eylül 1337.” Mektubun gönderildiği zarfın ön yüzünde, “Ondokuzucu fırkanın yirmibeşinci sahra topçu alayın m ikinci tabur iaşe zabiti Mülâzım Ali Niyazi Bey’e arz ve takdim " yazılı. Zarfın arka yüzünde, " İskenderiye. Seyidi Beşir Usera Zabitan K arargâhından Kampta ‘1955' numaralı mülâzım " notu yer alıyor.

208

Şeydi Beşir esir kam pında Türk esirlerin kaldığı barakalar

ücretliydi. Günlük yemek ücreti, 2,5 0 Fransız frangı karşılı­ ğıydı. Çay, kahve, şeker, reçel bu fiyata dahildi. Subaylar arzu ettikleri şeyleri kantinden veya şehirden getirtebilirlerdi. Yal­ nız alkol yasaktı. Subaylara Avrupai ekmek, emir erlerine yerli ekmek veriliyordu.277 Osmanlı subayları için 150 kişilik iki yemekhane vardı. M asalar örtülü ve malzemeler tam dı.278 Emir erlerinin mut­ fağı da yeterli ve sağlıklıydı.279 Osmanlı subayları uygun ve sıhhi bir şekilde giyiniyorlar­ dı. Arzu ettikleri giyecekleri sağlayabilmekteydiler. Bu subay­ ların çoğu fes ve sivil elbise giymekteydi. Zaman zaman İs­ kenderiye’den bir tüccar, sipariş almak için kampa uğruyordu. Bazı emir erlerinin iç çamaşırları yeterli değildi. Bunların bir kısmı da aldıkları çamaşırları ihtiyacı olanlara satmışlar­ dı.280 İçme suyu şehirden kanallarla geliyordu ve boldu. Kullan­ ma suyu ise musluklu lavabolardan sağlanıyordu. Atıklar kampın yakınındaki bir göle akıtılıyordu. Subaylar sabahları banyo ve duş yapmaktaydılar. Bunlar için barakaların yanın­ da, birbirinden hasırdan örme duvarlarla ayrılmış tertibat ya­ pılmıştı. Subayların çamaşırlarını emir erleri tahta leğenlerde yıka­ maktaydılar.281 Kampta Türk usulü 4 4 tuvalet vardı. Loj­ manların uzağında, çimento ile yapılan bu tuvaletlerin kuyu­ ları 18 adım derinliğinde olduğundan ve her gün dezenfekte edildiğinden, kampta hiç koku yoktu.

209

Kamptaki sağlık hizmetlerini İngiliz Tabip Yüzbaşı Gilles­ pie yürütüyordu. Bu doktora, savaş öncesi Halep’te görev ya­ pan bir Ermeni doktor yardım ediyordu. İki doktor da Arap­ ça ve Türkçe biliyordu. Ayrıca bir İngiliz onbaşı ve beş İngiliz hastabakıcı sağlık hizmeti vermekteydi. Bunların dışında, kampta 21 Mısırlı hastabakıcı vardı. Ciddi vakalar İskenderi­ ye’deki İngiliz hastanesine gönderiliyordu. Ayrıca kampta esir olarak bulunan Türk Tabip Binbaşı İbrahim de Osmanlı esir­ lerine yapılan operasyonlara katılıyor ve yardım ediyordu. Kampın revirinde 12 yatak vardı. Vizit odası iyi düzenlen­ mişti ve dolaplarda yeterince ilaç bulunduruluyordu. İzole edilmiş bir baraka, enfeksiyonlu hastalara ayrılmıştı. Ayrıca revirde hastalar için bir banyo yapılmıştı. Hasta yemeklerini pişirmek için bir de mutfak vardı. Diş problemi olanlar İs­ kenderiye’ye gönderiliyorladı. Esirlerin battaniye ve elbiselerinin sterilizasyonu için bir oda ayrılmıştı. Yeni gelenler, kampın bir ucunda bulunan özel bir bölümde 14 gün süreyle karantinaya alınıyorlardı. Herhangi bir bulaşıcı hastalık taşımadıklarından emin olun­ duktan sonra, kamptakilerle ilişkiye geçebiliyorlardı. 1917 yılı O cak ayında 36 subay ve 34 emir eri karantinadaydı.282 Bütün esir Osmanlı subayları çiçek, tifo, kolera gibi hastalık­ lara karşı aşılandıklarından, kampta epidemik (bulaşıcı) has­ talık yoktu. Her gün üç beş subay viziteye çıkıyordu. Genel­ likle haftada altı hafif sıtma vakası, ayda üç beş serumla iyi­ leştirilen dizanteri vakası görülüyordu. Ciddi vakalar İsken­ deriye’deki hastanelere gönderiliyordu. Yaz aylarında önem­ siz birkaç ishal olayına da rastlanıyordu. Emir erleri arasında trahom da görülmüştü.283 Hicaz’dan gelenlerde dört verem vakası görülmüş, hasta esirler Şeydi Beşir kampında yatırıl­ madan İskenderiye’deki hastaneye gönderilmişti. 20 -3 0 gün sonra bunlardan ikisi ölmüştü.284 Osmanlı esir subayları arasında savaşta yaralananlar var­ dı. Bunlar daha çok ortopedik yaralardı.285 M ekke Kadısı Salih Sıtkı da esirler arasındaydı ve hastanede mide (gastroenterostomi) ameliyatı olmuştu.286

210

Şeydi Beşir esir kam pında Türk esirlerinin bir bölümü barakalarının önünde.

Bazı esirler alışveriş yapmak için İskenderiye’ye gitmek is­ tiyorlardı. Kamp yönetimi buna izin vermemişti. Eşleri Kahi­ re Kalesi’nde kalan bazı subaylara Kahire’ye gitme ve eşleriy­ le birlikte kalma izni verilmiş; oğlu, kardeşi veya bir akrabası olanlara izin verilmemişti.287 Kamp yönetimi, esir Türk subaylarına, kaçmayacaklarına dair söz vermeleri şartıyla, 26 kişilik gruplar halinde kamp dı­ şında silahsız bir İngiliz muhafızı nezaretinde iki saat gezmeye müsaade ettiğini bildirdi. Ancak Türk subayları hem söz ver­ mediler, hem de bunun bir imtiyaz olmadığını bildirdiler.288 Kamptaki bazı barakalara yağmur suyu giriyordu. Ancak sızıntı fazla değildi ve önemsizdi. İngiltere savaş ofisi subayla­ ra ödenecek maaşı belirlemişti. Teğmenler günde 5 frank, yüzbaşılar 5,7 5 frank, diğer subaylar da rütbelerine göre ar­ tan bir şekilde para almaktaydılar. Emir erlerine ödeme yapıl­ mıyordu. Bazı subaylar emir erlerine para veriyor, çoğu emir eri ise para almıyordu.289 Esirler arzu ettikleri zaman mektup yazabilmekteydiler. Ancak kamptan giden ve kampa gelen mektup azdı. M ektup­ lar kampa 4 0 -4 5 günde ulaşmaktaydı. Para havalesi gelişi çok azdı. 211

Esirlerin dini vecibelerini yerine getirmeleri serbestti. Elek­ trikle aydınlatılan bir bina mescide çevrilmişti. Ayrıca kam­ pın kubbeli bir camisi vardı.290 Kampta kırk kadar müzik aleti vardı. Ayrıca subaylar için bir piyano kiralanmıştı. Esirler futbol ve tenis oynuyorlardı. Ayrıca kâğıt oyunları, tavla, satranç da oynanıyordu. Subay­ ların çoğu da okumakla meşguldü.291 Esirlerden biri, Ezi­ ne’nin Gökçebayır köyünden Ahmet Ercan, M ısır kampların­ daki eğlencelerle ilgili olarak şunları anlatıyor: “ ... Nereden bulmuşlarsa, fistan bulmuş birisi. Yemek ta­ bağını darbuka gibi çalardı bir arkadaş. Birisi de burnunu tu­ tup gırnata gibi öttürürdü. Oynardı fistan giyen de orta yer­ d e... Tiyatrolar yaptılar, heykeller yaptılar bizim askerler ker­ piçten... keman çalan adam ... gırnata çalan adam ... canlı gi­ b i... ama kerpiçten ta b ii...”292

Bilbeis kam pı Kahire’nin 65 km kuzeydoğusunda bulunan Bilbeis kampı, 16 O cak 1 9 1 7 tarihinde Kızılhaç heyeti tarafından ziyaret edilmişti. 1916 yılı Ağustos ayında açılan kamp, 1 9 1 7 O cak ayında 5 4 0 esiri barındırmaktaydı. Birinci bölümdekilerin 1 3 5 ’i Sina yarımadasından gelen Bedeviler ve El-Ariş’ten gelen sivillerdi. 9 ’u Osmanlı ordusundaki Arap askerlerdi. 5 ’i Suriyeli Türk askeriydi. 3 0 ’u Mısırlıydı. İkinci bölüme 175 Libyalı asker ve Sünusi ile 185 Batı Be­ devisi ve değişik milliyetlerden siviller yerleştirilmişti.293 Bun­ lar arasında anne babasının yanında olan birkaç genç erkek çocuk da vardı. Bu kampın en karakteristik özelliği, çokulusluluğuydu. Kamp komutanı Albay Collins’ti. Kampın etrafı dikenli telle çevrilmişti. Esirler sekiz kişilik çadırlara yerleştirilmişler­ di. Daha sonraları, her biri 2 5 0 kişiyi alabilecek iki büyük baraka yapıldı.294 Çadırlar arasında meyve ve sebze bile ye­ tiştiriyorlardı. Su boldu. Kamp gazlı sokak lambaları ile ay­ 212

dınlatılıyordu. Kampta hasır üzerinde yatılıyor ve her esire 3 battaniye veriliyordu. Esirler boş alanlarda gezebiliyorlardı. Kampta yiyeceği, kamp yönetiminin sağladığı malzeme­ lerle esirler hazırlıyordu. Belli başlı yiyecekler et, ekmek, tere­ yağı, peynir, mercimek, taze sebze, soğan, pirinçti. Bir çadır­ da oluşturulan küçük kantinde ucuz fiyatlarla çay, şeker ve diğer ihtiyaç maddeleri satılıyordu. Esirlere düzenli olarak tü­ tün de veriliyordu. Her esirin bir tabağı, bir bardağı ve kaşığı vardı. Esirlerin hepsine giyecek veriliyordu. Elbise tamiri özel bir çadırda bulunan terzi tarafından yapılıyordu. Buradaki esirler fes ya da kırmızı takke giyiyorlardı. Banyoda, lavaboda ve duşlarda bol miktarda su vardı. Bulaşıklar özel lavabolarda esirlerce yıkanıyordu. Ayrıca haf­ tada bir kez, esirlerin bütün eşyası dezenfekte ediliyordu. Kampta tuvaletler Türk usulüydü, her gün boşaltılıyor ve de­ zenfekte ediliyordu. Tuvalet kokusu yoktu. Sağlık hizmetlerini Dr. İhrahim Zabaci yürütüyordu. Suri­ yeli bir mülteci olan Z abaci’nin faaliyetlerini İngiliz doktorlar Albay Carnier ve Yüzbaşı Sehrimgour haftada iki kez kon­ trol ediyordu. Kampta üç Osmanlı, bir Kıpti hastabakıcı var­ dı. Revir temizdi; vizite odası, eczane, hasta odası ve izolas­ yon odasından oluşuyordu. Esirlere somya, ot yatak ve bat­ taniye veriliyordu. Çiçek ve koleraya karşı bütün esirler aşı­ lanmıştı. Her sabah saat 8 ’de 30 -4 0 kişi viziteye çıkıyordu. Kampa esirlerin getirilişi sırasında 25 sıtma vakasına rast­ landı. Bunlardan 1 5 ’i iyileşti. 1 0 ’unun tedavisi 1917 Ocak ayında hâlâ devam ediyordu. 7 dizanteri vakası saptanmış, hastalardan 5 ’i iyileşmişti. 10 esir trahomdan tedavi görüyor­ du. Kampta tifo, tifüs gibi epidemik hastalıklar yoktu. Duru­ mu ciddi olan hastalar M ısır’daki Zagazig hastanesine gön­ deriliyordu. Kampın açılışından beri 6 esir hastanede öldü. Ölümlerden biri beyin tümörü, ikisi kronik enterit, biri akci­ ğer bronşiti, biri veremden ileri gelmişti.295 Ölenler dini inançlarına göre askeri törenle gömülmüşler­ di. Günlük alışılmış angarya işlerin dışında esirlere iş yaptırıl­ mıyordu.

213

Kampın yanındaki bahçede yapılan bazı küçük işler bu angaryaya dahil değildi. Bazı esirler, ürettikleri bazı ürünleri kendi hesaplarına satmaktaydılar. Okuma-yazma bilmeyenlerin oranı % 9 8 ’e ulaştığından, mektuplaşma da çok sınırlıydı. Mektupları okuma-yazma bi­ lenlere yazdırıyorlardı ve haftada bir kere mektup yazma izinleri vardı. Kamptaki bir Kıpti dışında esirlerin hepsi Müslümandı. Aralarında birkaç da imam vardı. Dini ibadet serbestti ve dü­ zenli olarak yapılıyordu. Disiplini bozacak bir olay yoktu. Kaçma girişimi de olmadı. Farklı milliyetlerden gelmiş olma­ larına karşın, hemen hemen hiç kavga etmiyorlardı.296 M ısır esir kamplarında çeşitli sebeplerle huzursuzluk çıka­ ranlar, İskenderiye’de bulunan Gabbari hapishanesine gönde­ riliyorlardı. Bu hapishanede yaşam şartları çok ağırdı.297

M ıs ır E s ir K a m p la rın d a Pellagra H astalığı M ısır’daki esir kamplarında, diğer kamplarda rastlanmayan, sadece Türk esirler arasında görülen bir hastalık ortaya çıktı. O dönemde İngiliz doktorlar bu hastalığın teşhisinde çok zorlandılar. Daha sonra buna “pellagra” hastalığı adını ver­ diler. Bu hastalığın asıl sebebi kötü beslenmeydi. Deri üzerin­ de önemli lezyonlar ortaya çıkıyordu. Diare (ishal) kadar cid­ di bir hastalıktı. Sinir sistemi üzerinde de büyük etkisi vardı. Felce bile yol açabiliyordu.298 Bugünkü bilgilere göre bu has­ talığın asıl sebebi, B grubu vitaminlerinden “niacin”in eksik­ liğidir.299 Esirlerin anılarında da bu pellagra hastalığından bahse­ dilmektedir: “İşte ağustosun o müthiş sıcaklarında, M ısır gibi son derece har (sıcak) bir muhitte kokmuş bargir (at) eti yemek mecburiyetinde kalmış olan zavallı askerlerim i­ zin birçokları, bu yüzden dizanteriye ve birtakım ları da bir nevi uyuza benzer ve İngiliz tabipleri tarafından ‘pellagra’ denilen müthiş bir illete duçar olarak telef olup gitmişler­ dir. . . ”300

214

Türk esirlerin kasten kör edilmeleri olayı ile bizzat ilgilenen Mustafa Kemal Paşa’ntn, Konya vilayetine gönderdiği konuyla ilgili yazı.

M ıs ır’dak i E sirlerin Kasten k ö r E d ild ik leri M eselesi İngilizlerin I. Dünya Savaşı’nda esir aldıkları Türk askerlerin­ den M ısır’daki kamplarda bulunanların önemli bir kısmını kasten kör ettikleri iddiası, Türk kamuoyonu 1 9 1 9 ,1 9 2 0 ve 1921 yıllarında epeyce meşgul etmiştir. İngilizlerin “kör ettikleri” M ısır’da esir bulunan Türklerin sayısı, iddialarda, binlerle başlamakta ve 1 5 .0 0 0 ’lere kadar varmaktadır.301 Bu iddiaların dayandığı iki esaslı belge var. Bunlardan bi­ ri, 28 Haziran 1 3 3 7 (1921) tarihli bir T B M M hükümeti ka­ rarıdır. Kararda T B M M başkanı olarak M ustafa Kemal Paşa’nın ve on bir bakanın imzaları yer almaktadır.302 Bu belge, T B M M hükümetinin, M ısır’daki esir kam pla­ rında “ 1 5 .0 0 0 esiri kasten malûl bırakan İngiliz tabipleriy­ le, garnizon kumandan ve zabitleri hakkında”303 siyasi ta­

215

kibatın başlatılması için harekete geçilmesinin kararlaştır­ dığına ilişkindir. Diğer bir belge ise, M eclis’in 28 Mayıs 1337 (1921) cu­ martesi günü yapılan 37. oturumunda Edirne milletvekilleri Faik ve Şeref Beylerin verdikleri yazılı önergedir. Bu önergenin baş kısmı M alta’da esir bulunan Türklerin iadesi çalışmalarıy­ la ilgiliyse de, son kısmında M ısır’daki kamplarda “kasten kör edilen” Türk esirlerinden bahsedilmektedir. Son bölüm şöyle: “ ... M ısır’da bilintizam, İngiliz’in tathirat-ı fenniye [ilaçla temizleme] bahanesiyle miktar-ı muayenininden [yeterli miktardan] fazla ‘krizol’ banyosuna sokarak gözlerini kör et­ tikleri 1 5 .000 vatan evlâdının üzerinde irtikab edilen [yapılan] bu cinayetin müteammit [önceden tasarlayan] failleri olan İn­ giliz tabipleriyle garnizon kumandan ve zabitlerinin tecrim [suçlu ilan] edilmesini de ilave eyleriz...”304 Yukarıda sözü edilen hükümet kararı, bu önerge üzerine alınmış olmalıdır. Yine aynı durumda verdikleri önergenin okunmasından sonra söz alan Edirne Milletvekili Şeref Bey, bu olayın nasıl gerçekleştiği hakkında açıklayıcı bir de konuşma yapar: “ ... Anadolu’nun, Rumeli’nin; bu vatanın namusunu mü­ dafaa eden ve bu vatan için çarpışan çocukları, İngiliz eline esir düştükleri zaman doğrudan doğruya M ısır’a sevk edil­ mişlerdi. Bunları mahsus izhar edilmiş [özel hazırlanmış] bir formüle, muzadı taaffün maddeler içlerine, boyunlarına ka­ dar sokuyorlardı... Fakat Türk çocuğu oraya girince, bir İn­ giliz neferi [eri] başına dikiliyor ve süngüsünü uzatınca, zaval­ lı yavrucak, başını içeri çekiyor ve iki gözü kör oluyordu. İngilizler böylece 15.000 Türk’ün gözünü çıkarm ışlardır...”305 M ısır’daki Türk esirlerin “kasten kör edildikleri”nden emin değiliz. Ama, özellikle M ısır’daki esirlerden birçoğunun kamplardan kör (âmâ) olarak döndüklerine dair elimizde belgeler var. 1 9 1 9 yılının Mayıs ayının ilk haftasında, İzmir’de kolordu komutanı olan Ali Nadir Paşa, dönemin Genelkurmay Baş­ kanlığına, M ısır’dan gönderilen esirlerden, dördüncü kafile olarak gelenler arasında 303 esirin kör olduğunu bildiriyor.306

216

Yine aynı ay, Genelkurmay Başkanlığı, kolordulara genel durum hakkında bir rapor gönderiyor. Genelge şeklindeki bu raporun bir maddesi de, M ısır’dan gelen kör esirlerimizle il­ gili: İngilizler, dört kafile halinde 2 0 0 subay, 1780 neferi­ mizi M ısır’dan İzmir’e getirmişlerdir. Dördüncü kafiledeki 3 1 0 nefer âmâdır.”307 Milli M ücadele’nin başlarında, M ısır’daki Türk esirleri­ nin İngilizlerce kasten kör edildiği haberi hem İstanbul, hem Anadolu basınında yer alır. İstanbul düşman işgalindedir. Özellikle Konya’da halk bu olaya büyük tepki gösterir. Konya’da yayınlanan Öğüt gaze­ tesi, bu olayı sarsıcı ve çarpıcı başlıklarla halka duyurur... Bunun üzerine Anadolu’nun diğer yerlerinde de, İngilizlere karşı bir husumet gelişir. Çok geçmeden, İstanbul’daki İti­ laf devletleri komutanlarından İngiliz Generali M ilne’nin em­ riyle, Konya’daki Öğüt gazetesinin kör edilen esirler konu­ sundaki yayınları durdurulur. Sadece yayın durdurmakla ye­ tinilmez, gazete de kapatılır. Bunun üzerine olayla bizzat M ustafa Kemal Paşa ilgile­ nir. M ustafa Kemal Paşa A nkara’ya yeni gelmiştir. Burada M illi M ücadele’yi örgütleme çalışm alarına devam etm ekte­ dir. Öğüt gazetesinin kapatılm a olayını ve sebebini öğrenir öğrenmez Konya valiliğine, Heyet-i Temsiliye adına bir tel­ graf çeker. M ustafa Kemal Paşa’nın olayları nasıl büyük bir dikkat ve titizlikte takip ettiğini ve olaylardan Milli M ücadele’yi ör­ gütlemek için nasıl yararlandığını gösteren bu telgrafı aşağıya aynen alıyoruz:

“Heyet-i Temsiliye N amına M ustafa K em al P aşa’dan K onya Vilayetine

17 Kânunusan U sera-i O sm an iyeyi [O sm an lı esirlerin i] Ingilizlerin kasten k ö r ettiklerine dair olan neşriyatıyla [yayınıyla] na­

217

zar-ı d ik k a ti celbeden [d ik k a t çeken ] Ö ğüt gazetesi m atba­ asına ve dolayısıyla bürriyet-i m atbuatım ıza [basın hürriye­ timize] G eneral M ilne’nin em riyle M utelifeyn kuvay-ı askeriyesi [İtila f devletleri askeri kuvvetleri] tarafından vaki olan tecavüzden [saldırıdan] m ütehassıl vaziyetin [ortaya çıkan durumun] serian [ivedilikle] h al ve neticesinin iş’arım [sonucunun bildirilm esini] rica ederiz. Hükümetin teşebbüsatına kuvvetü’z-zahr [dayanak] ol­ m ak üzere ahali tarafından miting yapılarak şiddetle protesto edilm esi lüzumu heyet-i m erkeziyeye yazılmıştır. M eselenin serian halline m uvaffakiyet elverm ez ise [sorun ivedilikle çözüm lenm ezse] şere f ve haysiyet-i milliyenin iadesi için Kuvay-ı Milliyenin m üdahaleye m ecbur kalacağının da Bab-ı Ali’ye arzını ayrıca rica ederiz efendim. ”308 M ustafa Kemal Paşa’nın bu telgrafı etkili olmuş ve Kon­ ya’da 23 O cak 1 9 2 0 ’de beş bin kişinin katıldığı büyük bir miting yapılmıştır.309 M ısır’daki kamplarda bulunan Türk esirlerinin “ kas­ ten k ör ed ilm eleri” konusundaki ikinci bir iddia da, kam plardaki Ermeni asıllı doktorlarla ilgilidir. Bu yeni id­ diaya göre, kamplarda doktorluk yapan Ermeni asıllı ta­ bipler, herhangi bir sebeple göz rahatsızlığı yüzünden kampın revirine gelen Türk esirlerine kasten yanlış ilaç ve­ rerek ve yanlış tedavi uygulayarak onların kör olm alarına yol açmışlardır. Özellikle halk arasında ve M ısır’daki kamplardan dönen esirler arasında bu iddianın çok yaygın olduğu görülüyordu. Bu konuda bir hatırada oldukça önemli ve ciddi suçlamalar var. Gaziantepli eski Defter-i Hakani memurlardan Eyüp Sabri Bey’in Ankara’da, 1922 yılında Bir Esirin Hatıraları adıyla yayımlanan kitabında, “M ısır’da Türk esirlerine yapı­ lan zulüm ve işkenceler” etraflıca anlatılmıştır. Eyüp Sabri Bey, M ısır’da Heliopolis kampında kaldığı sırada yaşadığı olayları anlattığı bir bölümde “kasten kör etme” olayına da değiniyor:

218

" . .. Bu arada biraz da Mısır’da gördüğümüz Erm eni ta­ biplerden bahsedeceğim . Ve onlara şu tabiri kullanm aktan kendim i m en edem eyeceğim : G öz oyucuları! Evet, bu alçaklar, insanlardan, herhalde, başka bir tabiatta yaratılmış ve başka bir yürek taşıyan mahlûkattırlar. Çünkü, onların işlemiş oldukları bu kad ar feci ve ağır cinayetleri, insan olan ve insan yüreği taşıyan bir m ahlûk k a t’iyen yapam az. A ncak onlar, yapmışlardır. Mısır’ın Abbasiye hastanesinde ve Teller [esir kam pları] derunundaki manzara-i feciiyyeyi tarif ve tasvir edebilm ek benim iktidarım ha­ ricindedir. Yalnız bu b â b d a, şahit olduğum h a k a y ık ı [h akikatleri] kay d etm ek le iktifa ediyorum [yetiniyorum ]. Şu asr-ı m ed e­ niyete nispetle, kurun-ı evvel [ilkçağ] vahşeti ve kurun-ı vustanın [ortaçağın] engizisyon fecayii d ah i bu d e fa k i Abbasiye hastanesinde M ısır’da Türk userasına yapılan cina­ yet ve hıyanetlere m isal olam az. Z annederim bu denai [al­ çakça] işi yapan lar gerçi s ırf E rm eni tabipleri olmuştur. L â ­ kin bunlara fev k a la d e yüz ve selâhiyet [yetki] verilmiş o l­ duğundan, m e l’unlar hareketlerin d e serbest kalm ışlar ve arzuları veçhile [istedikleri gibi] biçare ve m asum evlatları­ mızın, yani taht-ı esarette bulunan bu bigünah [günahsız] askerlerim izin, bağırta bağırta gözlerini oymuşlardır. Bu ci­ nayetlerin m esuliyeti kim e ait o la ca k tır? Faillerine olm akla beraber, m ü seb bibi [sebep olanı] o lm ak itibarıyla bittab bütün Ingiliz H üküm etine ait olacağını h er vicdan takdir edecektir. A b b a siy e h a sta n esin d e E rm en i ta b ip lerin , ellerin d e m iller ve ko lla rı d irseklerin e k a d a r sıvalı olduğu hald e, sa­ bahtan ak şa m a k a d a r işleri güçleri Türk askerlerin e am eli­ yat y ap m a k ve onların gözlerini oyup çık a rm a k olmuştur. B irçok M ısırlı dindaşlarım ızın ve umum useranın ifa d ele­ rine nazaran bu g öz am eliyatı, evvelce d e vuku bulur ise de, m ü tareked en biraz evvel ve bilhassa sonra, İngilizlere galibiyet gururu g eld ikten son ra p ek ziyade ilerlem iş oldu ­ ğu anlaşıldığı gibi, bizim oray a gittiğim iz zam an larda şid­

219

detle devam etm ek te olduğu bizzat m ü şah ed e edilmiştir. İşbu fecayi-i m el’unane tam am , M ustafa K em al Paşa haz­ retlerinin A n ad olu ’d a k i faaliyetinin M ısır gazeteleri vası­ tasıyla oralard a taninendaz olm aya [duyulm aya] başladığı ve M ısırlıların tam bu zam an d a kıyam ve isyanlarının şid­ detle ilerlediği hen gâm a [günlere] k a d a r devam etm iş ve on dan son ra biraz h afiflem iş ve bir gün bird en bire A bbasiye hastan esin de g ö z am eliyatının icrası hastanın rey-i m u vafakatin e [onayına] terk edilm iş ve artık h içb ir n efe­ rin gözü çıkarılm am ıştır. A ncak o zam ana kadar, tahm i­ nen 2 0 0 0 ’den ekallit [az] o lm am ak üzere, askerlerim izden bir kısm ının iki ve bir kısm ının da bir gözü oyulm uş ve birçokların ın da ay akları ve kolları k a tled ilm iştir...”310 "... Ermenilerin bu husustaki faaliyetlerini teshil eden ye­ gâne âm il [kolaylaştıran biricik etken] Tellerde [esir kam pla­ rında] bütün n öbetçi tabiplerin o m ekânlardan olmasıdır. Esirlerimiz sıcakta, sabahtan akşam a kad ar güneşin altında angaryada çalıştıklarından, kızgın kumun tesirinden g öz ağrı­ sına müptelâ olurlar ve bizzarur [m ecburen] nöbetçi tabibe m üracaat ederlerdi. Tabip, bunların gözlerine ilaç koym aksızın, eline bir şeker geçmiş gibi sevinerek hem en hastaneye kaydeder. G özü ağrı­ m akta olan nefer, hastaneye gitm ek istemez ve gönderilm e­ mesi için yalvarır, rica ederse de, cebr ü tazyikle [zorla] gön­ derilir. On gün sonra gözsüz olarak avdet ederlerdi [dönerler­ di[..." 3 " “Avlularda otuz kırk kadar nefer, birbirinin ceketlerinden tutarak dizi ile abdesthanelere [tuvaletlere] giderler ve o su­ retle def-i hacet edebilirler... ”312 Heliopolis esir kampı ile ilgili Kızılhaç heyetinin raporu da kısmen bu bilgileri doğrular niteliktedir. Raporda “ ... Esirlerin % 2 0 ’si göz hastalığı olan ‘conjonctivite’e yakalanmışlar id i... Kamptaki sağlık hizmetleri, Ingiliz D oktor Albay E. G. Garnen ile Arşen Khoren ve Leon Samuel adındaki iki Ermeni doktor tarafından yürütülüyor­ d u ...” denilmektedir.313 Buradan, bu kampta iki Ermeni

220

doktor bulunduğunu ve yaklaşık bin kişinin göz hastalığın­ dan şikâyetçi olduğunu anlıyoruz. Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz: İngilizlere esir düşen Türklerden M ısır kamplarında tutulanlardan yüzlercesi, (ha­ tıralara göre ise binlercesi) kör olarak dönmüştür. Bunların ilaçla veya ameliyatla kör edildiklerine dair ciddi iddialar varsa da, belgelerle bunları ispatlam ak şimdilik mümkün değildir. Biz, İngilizlerin, hemen hemen bütün kamplardaki esirlere iyi davrandıkları ve iyi baktıkları kanaatindeyiz. Dönen esir­ lerimizin çoğunun ifadesi bu yöndedir. Ancak, kasten olmasa bile, yanlış tedavi sonucu körlüğe yol açılmış olabileceğini, öte yandan bazı Ermeni doktorların - o dönemin duyguları içinde, kin ve intikam düşüncesiyle hareket ederek- esirleri­ mizin bazılarına bu tür bir muameleyi yapmış olabileceklerini de göz ardı etmiyoruz.

221

Kıbrıs Adasındaki İngiliz Esir Kampları

İngilizler I. Dünya Savaşı’nın başlarında cereyan eden muha­ rebelerde esir aldıkları Türkleri önce M ısır’daki esir kampla­ rına götürmüşlerdir. Ancak zaman içerisinde Türk esirlerin sayısı artınca, bunların hepsini M ısır’daki kamplara sığdıramamışlar ve Anadolu’dan mümkün olduğunca uzak yerlere yeni esir kampları açmışlardır. Hindistan ve Burma’daki esir kampları bunlara örnektir. Ancak Burma’daki Thatmyo esir kampına 1914 yılı sonundan itibaren esir gönderilmeye baş­ lanmıştır. Ingilizlerin kurduğu esir kamplarından birkaçı da Kıbrıs adasında, M agosa’dadır. O sıralarda İngiliz idaresinde bulu­ nan adanın Magosa şehrinde kurulan kamplara 1916 yılı Ey­ lül ayından itibaren M ısır’dan getirilen esirler, Manarga Ka­ rakol bölgelerindeki esir kamplarına yerleştirilmeye başlan­ mışlardır. K ıbrıs’taki esirlerden Yenice-Nevruz köylü Osman Koca­ baş, Larnaka’da da bir esir kampı olduğunu bildiriyor:

Kıbrts adasındaki esir kamplarının yerleri.

222

“İngilizler bizi esir alıp, kanala götürdüler. Yirmi beş gün Süveyş kanalındaki esir kampında tuttuktan sonra Kıbrıs’ın Larnaka’daki esir kamplarına götürdüler. Larnaka’da iki yıl esir kaldım. Subaylardan da esirler vardı. Onları M ısır’a gö­ türdüler. Larnaka’dan Selimiye’ye gelen esirler bin kişiydi­ le r ...”314 Bu kamp ve bu kamptaki Türk esirler hakkında ye­ terli bilgi bulunamamıştır. Kıbrıs-M agosa esir kamplarına getirilen Türk askerleri, Çanakkale Cephesi’nde ve Süveyş Kanalı’na yapılan iki hare­ kâtta esir edilen erler, onbaşılar, çavuşlar ve başçavuşlardır. Yani o zamanın tabiri ile er, erbaş ve küçük zabitlerdir. Ta­ biplerin dışındaki esir subaylar Kıbrıs adasına getirilmemiştir. 1916 yılı Eylül ayından 1 9 2 0 yılı sonlarına kadar, dört yı­ lı aşkın bir süre boyunca esir kalan iki bin dolayındaki Türk askerinin 2 5 0 kadarı, bu zaman içinde adada şehit olmuşlar ve M agosa’nın şimdiki Namık Kemal Lisesi çevresinde bulu­ nan eski ve yeni mezarlıklarla esir kamplarının bulunduğu Karakol bölgesindeki özel Türk esir mezarlığına defnedilmişlerdir. İngilizlerin kamp kom utanı olarak görevlendirdikleri Kurmay Yarbay G.B. Mothervvell’in 1918 Nisan ayında M agosa’dan yazdığı yazıda, bu şehitlerin 21 8 adedinin esaret numarası, rütbesi, adları, ölüm tarihleri gösterilmiştir. Bu konuyu ulusal bir görev olarak araştırıp 12 sayfalık bir kitapçık hazırlayan Ahmet Sami’nin ATAŞE Başkanlığı kütüphanesinde bulunan 1914-1918 Cihan Savaşı Kıbrıs-İn-

giliz Esir Kam plarında Ölen ve M agosa’da Toprağa Verilen Şehitlerimiz adlı derlemesini, konumuz hakkında doyurucu bilgi verdiği için aşağıya alıyoruz. Ahmet Sami, çalışmasında şehit listelerini son zamanlarda ele geçirdiğini (çalışmanın yazılış tarihi, 23 Nisan 1964), bu bilgi ve listelerin orijinal evraka ve planlara dayandığını bil­ dirmektedir.315 Yırtılarak yok olmaya yüz tutan orijinal şehit listelerinin, kamp ve mezar planlarının kendisi tarafından dü­ zenlendiğini ve belgelerin yanında saklı bulunduğunu da be­ lirtmektedir.

223

P.

0 .

W. C a n n ,

F a n a g u sta .

11- 10- i a . a n ft C O H y iu f f l g l a L .

The

C o n n iB B io n o r . F a n a g u s ta .

A r riv a l

o f

T u r k is h

P r is o n e r s

of

7 !a r.

S ir , I

have

to

d is e m b a r k nunber of

bo

about

th is

v n til

In fo rn

T u rk is h 3000,

m o n th ,

a

p art

g la d

of

in

th e

I t

w o u ld

m a tte r be

of

P o lic e

la

p rop o sed

Y7ar a t

b e tw e e n w ill has fro n

th o

be

1 5 th

C iv il

2 0 th

of

d is e m b a r k e d ,

th e

in

and

o h o cta g e

a

bean

to

P a n a ^ y j S 't a ,

T ro o p s I

s h o u ld

A u th o r itie s

o f-P o lic e .

o f

a t

it of

th e r e

esco rt

a s B ia ta n c e

G reat

od d la e n b a r lc a tio n ,

c a r r ie d

&a

th e

so n e

th a t

p r o b a b ly

and

of

you

P r is o n e rs

c -E d e ta n c o

you

c o u ld

d is p o s a l

a y

to

th e r e fo r e

p lt .c e

a

e n a b lo

i f

a t

th e

a u ffio lo n t

th e

tin e

s u p p ly

fo llo w in g

to

to

o u t :-

(a )

k e e p in g

(b )

r e g u la tin g

th e

w ith

th e

Q uay auch

c le a r

o f

tr a ffic * a s

d ie e n b e r k a tio n ,

and

C iv ilia n s . racy

in

any

su bsequ en t

w ay

in te r fe r e

Jro g ro ss

to

tils

C am p. The

exact

n o tifie d

d a te to

you

I

and

tin e

of

d is e m b a r k a tio n

s h a ll

be

la te r.

have

th e

honour

Your

to

be,

o b e d ie n t

S ir ,

c a r v i.n t, C a p t.

C on su m d m t P r is o n e r s

o f

M ur

C am p.

Pam gus t a .

Kıbrıs adasına Türk esirlerin gelişini bildiren, 11 Ekim 1916 tarihli yazı.

Ahmet Sami’nin kendisine veya yakınlarına ulaşarak bel­ geleri incelemek istedikse de bu mümkün olmadı. İngiltere devlet arşivlerinden sağladığımız esirlerle ilgili bilgilerde ise, Kıbrıs esirlerine ait bilgilere ulaşamadık. Dolayısıyla, bu esir­

224

lerimiz hakkında, Ahmet Sami Bey’e şükranlarımızı sunarak, onun yazdıklarını aktarmak istiyoruz. Ahmet Sami Beyin I. Dünya Savaşı sırasında M agosa esir kamplarında kalan Türk esirleri hakkında verdiği bil­ giler şöyle: İki bin dolayında olduğu tahmin edilen Türk esirleri, on gün ara ile, iki ayrı vapur kafilesi halinde ve İngiliz harp ge­ milerinin refakatinde, 1 9 1 6 Eylül ayında M agosa limanına gelmişlerdir. O vakit yarım olan M agosa limanının Othello kısmına yanaşan gemilerden karaya çıkarılan Türk esirleri sıra halin­ de ve süngülü İngiliz askerlerinin kontrolleri altında, yaya olarak liman-tren istasyonu-Magosa kapısı-Karpaz yolu ile Karakol bölgesine götürülmüşler, daha önce hazırlanan Türk esirleri kampına yerleştirilmişlerdi. Esirler limana vardıklarında yerli Türklerle temasa getiril­ memişlerdi; uzun esirlik yılları hemen hemen bütün Türk esirlerinin sıhhatlerine tesir etmişti.316 Sabahın erken saatlerinde limana giren vapurlardan çıka­ rılan ve esir kamplarına yerleştirilen Türk esirlerinin hepsi de Çanakkale ve Süveyş harekâtlarında esir edilen er, erbaş veya başçavuşlardı. Yalnız, esirlerle beraber bir de esir askeri dok­ tor getirilmişti; bu zatın isminin Dr. Şevket olduğu bildiril­ mekteydi.317 Esirler kampında bir cami yapılmıştı; burada çok güzel sesli oldukları söylenen hafızlar Kur’an-ı Kerim okurlar ve günde beş defa ezan-ı Muhammedi’yi kıraat ederlerdi. Sesleri o kadar gürmüş ki, kale içerisinde bulunan Türkler beş vakit ezan okunuşunu ve Kur’an-ı Kerim kıraatlarını rahat rahat dinleyebilmekteymişler. Cenaze merasimlerinde M agosalı İmam M ustafa Nuri Efendi kampa götürülür ve merasimi güzel sesli esir hafız­ larla idare edermiş. O vaktin jurnalcileri yüzünden imam efendi ile M agosa Kavanin M eclisi Üyesi M ahm ut Celaleddin Efendi, İngilizlerce esirlere yardım suçuyla Divanı H arp ’e verilmişler, beraat etmelerine rağmen mahkeme sa­

225

lonu dışında tekrar tutuklanarak Girne K alesi’ne sürül­ müşlerdi. Oradan ancak I. Dünya Savaşı’nın bitmesi ile kurtulm uşlardı.318 Esir kamplarında ölenler önce şimdiki Namık Kemal Li­ sesi dolayında bulunan eski ve yeni mezarlıklara, bir süre de Karakol’daki esir kampı yanında yer alan özel mezarlığa gö­ mülmüşlerdi. Daha sonraki yıllarda bakımsızlık yüzünden kaybolmaya yüz tutan bu mezarlıklardan kurtarılabilen esir mezarları, bugün Türkler tarafından mezarlık olarak kulla­ nılmakta olan M agosa Türk mezarlığının bir kısmına nakle­ dilmişti ve hâlâ orada bulunmaktadır. Esirlerin büyük bölümü ecelleriyle ölmüşler, diğer bir kı­ sım esir de firar ederlerken, İngilizler tarafından vurularak şe­ hit edilmişlerdi. Cenaze merasimlerine esirlerden 30-40 kişilik gruplar ka­ tılır, bunlara hemen hemen aynı sayıda silahlı İngiliz askeri eşlik ederdi. Mezarlıkta İngilizler askeri merasim yaparlar, havaya ateş ederlerdi. Bu törenleri, kaleden çıkan yüzlerce Türk gözyaşları arasında takip ederdi. I. Dünya Savaşı’nın son yıllarında Türk esirler, M agosa limanında, Süveyş mıntıkasındaki İngiliz ordularına gönde­ rilen kerestenin yükletilmesinde işçi olarak kullanılmışlardı. Dr. Şevket Bey kale içerisine serbestçe girebilir ve Magosa’nın ileri gelenleri ile serbestçe konuşabilirdi. Fakat bir de­ fasında Lefkoşa’da oynanmakta olan Namık Kemal’in Vatan yahut Silistre piyesini görmeye gittiğinde, Türk ve Anadolu Rumu jurnalciler kendisini ele vermişlerdi. Yüzbaşı Fuat Bey’in idaresinde tekrar esir kampına getirilmiş, bir daha dı­ şarı çıkmasına müsaade edilmemişti.319 Esirlerin yemekleri kırmızı kabak, ekmekleri de kılçıklı arpa ekmeğiydi; o zamanın standardına göre ekmeğin kalitesi çok fena sayılırdı. Elbiseleri pek perişandı; bütün ceketleri ve pantolonları üzerinde esirlik numaraları vardı. Esirler kamplarında tahtadan sigaralık, ağızlık ve tespih yaparak, bunları tayın (ekmek) arabacılarıyla kaleye kaçırır­

226

lar ve satıştan elde edilen para ile sigara, ekmek, yemiş gibi maddeler alırlardı. Esirlerin mektupları Magosalı Türk kayıkçılarca M ersin’e kaçırılır, yine bu kayıkçılar arada sırada yanıt getirirlerdi. Kamplardan kaçmayı başaran bazı esirler Aynakofo ile Topçuköy mıntıkalarına kadar gidebilmişlerse de, yakalana­ rak kamplarına getirilmişlerdi. Esirler, sonunda 1920 yılı sonlarına doğru iki ayrı vapur ile İstanbul’a gitmek üzere adadan ayrılmışlardı.320 Kıbrıs Adasındaki Esirlerden Şehit O lanlar: Ahmet Sami Bey, kitabına M agosa esir kampında şehit olanların listesini de eklemiş (Bu liste için bkz. Ek I). Listedeki ölüm tarihleri incelendiğinde, M agosa esir kamplarındaki esaretin, 1 9 1 6 yılından 1 9 2 0 yılına kadar dört yıl sürdüğü tespit edilmektedir. Ayrıca Ahmet Sami Bey, listenin sonuna M agosa Türk esir kampı komutanı Yarbay M ofherwell’in şu notunu eklemiş:

“Bazı ahvallerde, h arp esirleri göm ü ldü klerin de m ezar başlarına işaret olarak u facık tahta parçaları kon ursa da d aim î m ezar taşları (tahtadan veya taştan) dikilm ezden ev­ vel bu u facık tahta işaret parçaları kald ırılm akta idi. Bazı keyfiyetlerde ise m ezar taşlarının üzerindeki tarihler sicil ile uyuşm am aktadır, çünkü m ezar taşlarının birçoğu na d e­ finden bir süre sonra harp esirlerince, sicilden hiç söz edil­ m eksizin, hakked ilm işlerd i. İsim lerin bazılarında da fa r k ­ lar vardır; çünkü bunlar da harp esirleri tarafından sicile hiçbir referans yapılm aksızın h akkedilm işlerdi. (İmza) G. B. M otherwell, Kur. Alb. H arp Esirleri Kam pı Kum andam M agosa, Nisan, 1918.”322

Ahmet Sami Bey’in çalışması dışında, Genelkurmay ATA­ ŞE arşivinde ve Londra’da 1996 yılında Jeff Ertughrul imzası

227

ile yayınlanan bir makalede323 ve bazı yayınlarda da Kıbrıs adasındaki Türk esirleriyle ilgili bilgiler bulunuyor. Çanakkale ve Süveyş Kanalı bölgelerinden getirilen ilk Türk savaş esiri kafilesi, er, onbaşı ve çavuşlardan oluşmak­ tadır; aralarında -birk aç başçavuş dışında- îngilizler tarafın­ dan “özellik arz eden esir”324 denilen hiç kimse yoktur.325 Bu grubun içerisinde subay olarak D oktor Şevket Bey isimli bir askeri doktor da vardır.326 D oktor Şevket, diğer Türk esirler­ den farklı olarak birtakım ayrıcalıklara sahiptir ve İngiliz Esir Kampı Komutanlığı’nın müsaade ettiği dönemlerde kamp dı­ şına çıkabilmektedir. Öncelikle ve çoğunlukla Çanakkale’den olmak üzere çeşitli cephelerden getirilen Türk savaş esirleri­ nin yanı sıra, bu kampta ayrıca 4. Ordu Komutanlığınca Kıbrıs adasında cereyan eden askeri faaliyetleri ve adanın son halini görüp bilgi toplamak üzere kayıklarla Taşucu’dan ada­ ya gönderilen ve yakalanarak diğer esirlerin yanına konulan denizci üç asker de bulunuyordu. Birinci Dünya Savaşı’mn bütün şiddetiyle devam ettiği günlerde, özellikle Çanakkale ve Kanal cephelerinde esir alı­ nan Türk askerlerinin Kıbrıs’ta M agosa şehri yakınlarındaki Karakol isimli bölgede bulunan kamplara nakledildikleri ta­ rih, İngiliz Savaş Bakanlığı resmi arşivlerinde ve söz konusu esir kampı komutanlığı ile Kıbrıs’ta bulunan İngiliz Genel Valiliği arasında yapılan yazışmalarda 26 Ekim 1916 olarak belirtilmekte, ilk Türk savaş esiri kafilesinin de gemilerle M a­ gosa limanına getirilmesinin 2 6 -2 9 Ekim 1916 tarihlerinde tam amlandığı ve bu esirlerin adaya ayak basar basmaz kamplara sevk edildikleri bildirilmektedir. 23 Ekim 1916 ta­ rihinde Magosa Esir Kampı Komutanlığı’nca Lefkoşa’daki genel valilik sekreterliğine gönderilen telgrafta, Türk savaş esirlerinin M agosa limanına eskortlar eşliğinde getirildikleri belirtilmektedir. 26 -2 9 Ekim 1916 tarihleri arasında Magosa limanında Karakol bölgesine sevk edilen Türk savaş esirleri­ nin sayısı 2 1 5 kişi olmasına rağmen, 1923 yılına kadar faali­ yette bulunan bu kamptaki Türk savaş esirlerinin sayısı daha sonra 2 .0 0 0 -4 .0 0 0 arasında değişmiştir. Bu konuyla ilgili ola­

228

rak 4. Ordu Komutanlığı’na bağlı 4. Tayyare Müfrezesi’nce yapılan istihbaratta, “Osmanlı userası M agosa’ya bir çaryek [çeyrek saat] mesafede, şimalde barakalarda oturuyorlar. İkiüç bin kişi kadardırlar. Barakaların etrafı tel örgülerle kapalı­ dır” denilmekte, bir başka raporda ise şu bilgiye rastlanmaktadır: “M agosa’nın, yani San M ogusa’nın şimalindeki Useray-ı Osmaniye Ordugâhı, kema fi’s-sabık [eskiden beri] mevcuttur. Ancak useramn bazısı adadan bir başka mahalle nakledilmiştir. Elyevm [bugün] yalnız 3 .0 0 0 kadarı kalmıştır. Usera ile beş yüz kadar muhafız İngiliz askeri vardır.”327 Bazı belgelerde, Kıbrıs adasının Boğaztepe veya M onarga denilen bölümünde de Türk esirlerinin bulunduğu belirtilmekteyse de, buradaki kamplar ve esirler hakkında doyurucu bilgi elde edilememiştir.328 M agosa Komiserliği’ne yine aynı gün “Siviller ve Savaş Esirleri” başlığıyla gönderilen bir mektupta şöyle denilmekte­ dir: “ Efendim , Türk savaş esirlerinin daha önce belirtilen esir kam pında tecrit edileceği, Kıbrıs adasının özellikle M agosa bölgesinde ço k sayıda Türk y aşam akta olduğu fikrin den hareketle, kam p civarında yaşayan sivil halkın m eraklı bakışlarından ve sorularından kurtulm ak, bu bölgede yaşayanlarla sivil halka kam p bölgesinin askeri bölge olduğunu bildirm ek ve kam p civarında dolaşanların askeri yetkililerce tutuklanacağının bildirilmesi hususlarında yardımlarınızı talep etmenin doğru olacağı düşüncesindeyim. Ayrıca yetkililerce koord in e edilerek, kam p bölgesi civa­ rında sivillerce teknelerle dolaşılmasının ve bölg ed e karaya çıkılmasının yasaklanm ası gerektiğini de bilgilerinize arz ede­ bilir miyim? Hizmetinizde olm aktan gurur duyan, sadık hizmetkârınız, E .A .H O W E Yüzbaşı Esir K am pı K om utanı”329

229

L 0 .4 5 4 .

From To

Commandant, P . î-

0.

W. Ca mp, C y p r u B .

B r i t i s h ^C om m ission er,

Fam agu sta.

I n r e p l y to your l e t t e r o f 10/2/17 r e p rop o sed v i s i t o f t h e M u f t i o f C y p r u s , I am p r o c e e d i n g t o E g y p t o n t h e n e x t M a il and e x p e c t t o r e t u r n F e b r u a r y 2 6 t h . , and I w i l l com m unicate w i t h y o u f u r t h e r a s to t h e v i s i t , a s I n o t e * i t w i l l n o t be b e f o r e M aroh o r A p r i l . A t t h e same t i m e I w o u ld p o i n t o u t t h a t i n a c c o r d ­ an ce w ith "S ta n d in g O rd ers” a l l a p p lic a t io n s to v i s i t th e P . O . W . Camp m u s t b e m ade i n w r i t i n g t o t h e C o m m a n d a n t . P erh ap s th e M u fti co u ld be in fo rm ed as to t h i s ?

F am agu sta. 11-2-17.

C o m m a n d a n t , ’ j/ .O .W . C a m p , C y p r u s .

Esir kampı komutanının, Kıbrıs müftüsünün Türk esirleri ziyaret etmek istediğini bildiren 11.02.1917 tarihli yazısı

SECRET.

P ro m

A d ju t a n t ,

To.

B r itis h

I o f

have

1900

th e

T u rk is h

P . 0 .1 7 .

C am p,

C y p ru s.

C o m n is s io n s r ,

honour

to

P r is o n e r s

F a m a g u s ta .

in fo r m

you

o f

W ar m ay

to

be

th a t ta k e

th e

d is e m b a r k * ^ # '* /

p la c e

th is

n oon. I

have

th e

honour Y our

o b e d ie n t

S ir , S e rv a p t,

^

¡j

jt. F a m a g u s ta . 2 6 -1 -1 7 .

P .O .W ./ S a m p ,

C y p ru ei n

Kıbrıs adasına 1900 Türk esirin geldiğini bildiren 26 O cak 1917 tarihli yazı.

230

a f te r ­

L 0 .8 5 1 .

Fron To

C o m m a n d a n t . P.O .V. '. Ca mp, C y p r u s . s - L o c a l C o m m issio ner, F am ag u sta.

I have t o ack n ow led g e th e r e c e i p t o f your l e t t e r o f A p r il 1 0 th , r e fe r e n c e th e proposed v i s i t of H i s E m i n e n c e t h e l i u f t i o f C y p r u s t o t i i i s Camp, a n d e n c l o s i n g a n a p p l i c a t i o n fro m him . I have l a i d t h e m a t t e r b e f o r e C o l o n e l S i r H .G .D ix o n . K . C . B . , Comma nd ing T r o o p s C y p r u s , a n d r e g r e t t h a t p e r m i s s i o n c a n n o t be g i v e n . I e n c l o s e a. l e t t e r t o t h a t e f f e c t t o H i s E m i n e n c e th e L i u f t i o f C y p ru s a n d s h o u l d be g l a d i f you would k i n d l y c&uso i t to be d e l i v e r e d to h im .

Fam agu sta. 21-4-17.

C^ 'y'T L t.C o lo n e l. C o m m a n d a n t , P . O . 17. C a m p , C y p r u s .

Müftünün esirleri görm e isteğine verilen ret cevabi. .? 'om Co m m a n d a n t , F . O .?/. Camp, C y p r u s . To t - C om m issioner o f P o l i c e , Fam agu sta. W ith 're fe r e n c a my L e t t e r

to

your 493/ 16 d ated 1 0 - 3 - 1 9 ,

3951 of y e s te rd a y 's

I b r a h i m Osman B u r n o v a o f to S a lo n ic a . for re la tiv es

Fam agu sta. 13-3-19.

d ate,

we f i n d

and

t h a t P/\v.

Sm yrna, h a s b e en t r a n s f e r r e d

W ill you p l e a s e

th e r e fo re c a n c e l th e

pass

o f t h i s man.



C o m m a n d a nt ,

/ L t.C o lo n e l. P . O . W . Camp, C y p r u s .

Türk esirlerinden İzmirli İbrahim Osman Bornova’nın Selanik’e gönderildiğini bildiren 13 Mart 1919 tarihli yazı.

231

12 Ekim 1916 tarihinde M agosa İngiliz Esir Kampı Komutanlığı’nca kaleme alınan “Gizli/Hizmete Ö zel” ibareli bir başka yazı da, Türk esirlerin M agosa’ya getirilmeleri ve esir kampına yerleştirilmeleriyle ilgilidir:

“Savaş esirleri kam p kom utanından, Türk savaş esirleri­ nin bu ayın 15’i ile 2 0 ’si arasında adaya geleceklerini bildiren ve aşağıdaki hususlarla ilgili olarak sivil m akam lardan yar­ dım talebinde bulunduklarını belirten üç m ektup aldığımı bil­ dirm ekten onur duyarım; 1. a) Esirlerin gem ilerden indirilmesi sırasında m ahallî poli­ sin yardımcı olm ası ve bölgeyi sivillerden arındırması. b) Esirlerin kam pa naklini engelleyebilecek trafik gibi b a ­ zı durumların düzenlenmesi. c) Ö zellikle kam p bölgesinin sivillerden arındırılması, kam p bölgesinde sahile çıkmalarının, avlanmalarının ve o bölgede dolaşm alarının engellenmesi. d) Kam p yakınında bulunan deniz fenerinde çalışan Türk fenercinin uzaklaştırılması ve yerine başka bir milletten bir kişinin yerleştirilmesi. 2. Polis ile ilgili istenen yardım lar konusunda bir zorluk olacağını sanmıyorum. Bu konuyla ilgili hazırlık yapan m a­ hallî polis şefi ile de görüştüm. 3. Özellikle (c) m addesinde belirtilen hususlarla ilgili ola­ rak aksi davrananların ve o bölgede dolaşanların tutuklana­ cağını duyduğumu, bölg ed e dolaşan ve kam p civarında kara­ ya çıkan teknelerle ilgili olarak Gümrük M üdürlüğü’ne bir yazı gönderdiğim i, yukarıda sözü edilen fenercinin de kam p komutanlığına çağırıldığını belirtm ek isterim. ”-530 İngiliz esir kampı komutanı yarbay tarafından Magosa’dan, yine M agosa’daki İngiliz yüksek komiserine gönderi­ len 26 O cak 1917 tarihli bir başka yazıda da, 1 9 0 0 savaş esi­ ri Türkün aynı gün öğleden sonra gemilerden indirilecekleri ve İngiliz Komiserliği’nce gerekli tedbirlerin alınması gerekti­ ği belirtilmiştir.

232

İki ayrı grup halinde 26 ve 2 9 Ekim 1916 tarihlerinde, sa­ bahın erken saatlerinde, İngiliz savaş gemilerinin refakatinde, henüz tamamlanmamış olan M agosa limanında, Cafer Paşa Sokağı ile Shakespeare Caddesi’nin kesiştiği bölgede bulunan Othello Kulesi bölgesine yanaşan gemilerden karaya çıkartı­ lan Türk savaş esirleri, İngiliz askerlerinin kontrol ve gözeti­ minde yaya olarak liman bölgesinden çıkmış, bölgede bulu­ nan ve esirlerin gemilerden indirilmesini gören Türklerle ko­ nuşmalarına müsaade edilmeden, M agosa tren İstasyonu ci­ varından Magosa Kapısı ve Karpaz yoluyla bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’na ait olan Gülseren Askeri Eğitim Kam pı’nın konuşlandı­ rıldığı Karakol bölgesindeki esir kampına getirilmişlerdir. Birinci Dünya Savaşı sırasında düşman eline düşen Türk askerlerinin geri dönüşleri M illi Mücadele dönemine rastladı­ ğından, hep Yunanistan’ın engellemeleriyle karşılaşılmıştır. Yunanistan, İngiltere’ye değişik zamanlarda müracaat ederek İngiltere’nin elinde ve farklı esir kamplarında tutulan Türk askerlerinin serbest bırakılmamasını, aksi takdirde söz konu­ su Türk askerlerinin Anadolu’ya geçip tekrar cepheye döne­ rek M ustafa Kemal’in yanında Milli M ücadele’ye katılacak­ larını belirtmiştir.331 Esir kampı komutanının İngiliz Yüksek Komiserliği’ne gönderdiği yazılarda, Kıbrıs’ta yaşayan Türklerin savaş esiri soydaşlarını görebilmek için M agosa limanına geldikleri, an­ cak Türk savaş esirlerini görme ve onlarla konuşma imkânı bulamadıkları belirtilmektedir. Çok zor şartlar, pek çok kısıtlamalar altında hayatları çe­ kilmez hale gelen Türk esirlerin bir kısmı, özellikle Birinci Dünya Savaşı’nın son döneminde, Süveyş bölgesinde konuş­ landırılan İngiliz askeri birliklerine gönderilecek olan kereste ve lojistik malzemenin M agosa limanında gemilere yükletilmesinde332 de işçi olarak çalıştırılmışlardır. Magosa limanın­ dan yükleme yapmak için esir kampından çıkarılan Türk esirler, bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirip kampta zeytin çekirdeklerinden gizlice yaptıkları tespihleri, tahtadan yaptık­

233

ları sigaralık gibi birtakım küçük eşyayı civarda yaşayan Kıbrıslı Türklere verirler veya satarlardı.333 T he Cyprus G azette’nin 19 Nisan 1 9 1 7 tarihli sayısında çıkan İngiliz Genel Valiliği’nin 178 numaralı yazısı, Kıbrıs Genel Valisi Sir John Eugene Clauson’un Türk savaş esirleri­ nin tutulduğu kampa yaptığı ziyaretle ilgilidir:

“E kselansları Yüksek Kom iser, genel bilgi m aksadıyla 14 N isan 1917 tarihinde kalem e aldığı aşağ ıd aki mesajın, K ıbrıs’ta kom u ta ettiği ask eri birliklere yayım lanm asını ar­ zu etm ektedirler. Y üksek K om iser ve G en el K om utan, 11 N isan 1917 ta­ rihinde esir kam pın a yaptığı ziyaret dolayısıyla, gördüğü h er şeyle ilgili ola ra k derin takdir duygularının K ıbrıs’ta kom u ta ettiği birliklere, ayrıca Yarbay H o w ’a ve esir k a m ­ pında görevli olan bütün p erson ele iletilm esini arzu etm ek ­ tedirler. Sir Jo h n Clauson, son d erece düzenli ve etkili p lan lam a­ lardan, esirlerin kaldığı barakaların düzen ve tertibinden, teftiş için getirilen şahsi eşyaların tam ve eksiksiz olm asın­ dan, dini vecibelerin yerine getirilm esi için sağlanan tesisle­ rin uygunluğundan ve ayrıca diğer p e k ço k kolay lık tesisi­ nin düzeninden son d erece etkilenm işlerdir. H astaların sağlığı ve ko n fo ru için g erekli h er türlü ted­ birin alındığı savaş esir kam p ı hastanesinde en ilginç özel­ lik, açık havada, gün ışığında tedavi g ö recek tü berküloz hastalarıyla ilgili olarak H astane B aştabibi Yüzbaşı Willi­ am son tarafından yapılan d oku z d ön er b a ra k a sırasıydı. Yüzbaşı E .H .D . N ico lls’un sorum luluğunda bulunan K raliyet İstihkâm Birliği’nin çalışm aları, yeni bir bölg ed e p e k ço k kay n ak yaratm ış ve ince bir zekân ın ürünü olarak ortaya koyduğu, neredeyse bir k a sa b a ayarın d aki bu yerin korunup idam esini kapsam aktadır. Teftiş sırasında yakından gözlenen savaş esirlerinin h a­ reket tarzları ve durum ları, esir kam p ın d a bulunan esir ast­ subaylar vasıtasıyla k a m p ta k i düzeni kanunlar çerçevesin­ de sağlayan bir avuç İngiliz subayından, bundan sonra bir

234

d ah a savaşa katdm alarm ı ön lem ek haricin de herhangi bir m ü daheleye m eydan v erm eyecek k a d a r g erek li ihtim am ı gördüklerini gösterm ektedir. Y üksek Kom iser, k a m p a gelişiyle ilgili olarak 1. G arni­ zon Taburu K raliyet Birliği’nden temin edilen ş e r e f k ıt’ası­ nın m ü kem m el görünüşünü, diğer m uhafızların sorum lu­ luk duygularını ve kam pın güvenliğiyle ilgili verilen bu sı­ kıntılı görevlerden sorum lu nöbetçilerin çalışm alarını son d erece m ü teşekkir bir şek ild e gözlem lem iştir. M ajeste ekselansları adına C.D. Fenn H üküm et Sözcüsü” M art 1 919 tarihinde 3947/2 sayı ile kamp komutanı İngi­ liz yarbay tarafından M agosa polis şefine yazılan yazıda ise, başka bir esir kampına gönderilen Türk savaş esirinden bah­ sedilmektedir:334

“İlgi 10 M art 1919 tarih ve 493/16 sayılı m ektubunuz ve benim dünkü tarihli 3951 sayılı m ektu bu m la, savaş esiri İzm irli İbrah im O sm an B o rn o v a ’nın S elan ik’e gön derildi­ ğini, dolayısıyla bu kişinin akrabaların a verilen giriş kartı­ nın iptal edilm esini rica ed erim .” Bu yazıdan da anlıyoruz ki, İngilizlerin Selanik’te de bir esir kampı bulunmaktadır.335 Esir kampında görev yapan Rum ve Ermeni asıllı doktor­ ların Türk esirlere karşı takındıkları tutum ve davranışlar son derece kötüdür; bu doktorlar, özellikle hasta Türklere son de­ rece kaba davranmışlardır. Bu dönem zarfında Türk savaş esirleri kampta tek tip esir kıyafetleri giymişler, ayrıca İngiliz Kamp Komutanlığı’nca esirlerin kıyafetlerine esir numaraları vurulmuştur. Pantolon ve ceketten oluşan bu esir kıyafeti son derece perişan ve kötüdür.336 Esir kampındaki Türk savaş esirlerinin Anadolu’ya haber göndermeleri ve akrabalarıyla haberleşebilmeleri, M agosa’da yaşayan Türkler vasıtasıyla olmuştur. Aynı şekilde farklı yer­

235

lerde esir düşen Türk askerlerinin mektupları da Kızılhaç va­ sıtasıyla Anadolu’daki ailelerine gönderilmektedir. Bütün bu esir mektupları, doğal olarak sansür ve kontrolden geçtikten sonra alıcısına ulaştırılmaktadır. Özellikle M agosalı Türk ba­ lıkçıların ve kayıkçıların büyük yardım ve desteğiyle, bu esir­ lerin mektupları M ersin’e kadar getirilmiş; çok nadir de olsa yazılan mektuplar da esirlere ulaştırılabilmiştir.

236

Malta Adasındaki İngiliz Esir Kampları

İngilizlerin Birinci Dünya Savaşı’nda esir kampı açtığı yerler­ den biri de, Akdeniz’de M alta adasıdır. M alta’nın merkezi Valetta’nın kıyısında birbirinden tel örgüyle ayrılmış üç esir kampı açılmıştır. Kamp, resmen 2 9 M art 1919 tarihinde, Osmanlı 6. Ordu Komutanı Ali İhsan (Sabis) Paşa’nın adaya gönderilmesiyle açılmıştır.337 Ancak M alta adasının Türk esirler için esir kam­ pı olarak hazırlanması, o sıralar İstanbul’da bulunan İngiliz Yüksek Komiseri de Robeck ve M alta Genel Valisi Lord Plumer arasında önceden yapılan yazışmalarla kararlaştırılmıştır.

Malta adasındaki siyasi m ahkûm lar ve komutanların dışındaki Türk esirlerinin bir kısmı toplu halde.

237

Meşrutiyet'i kutlamak için M alta’daki esirlerin hazırladığı köşe.

M alta adasında esir kampı açılmasının sebebini Churchill şöyle açıklıyor:

Kendileriyle harp sahasında m ü cadele ettiğim iz in­ sanlardan elim ize geçen ve şahıslarına değer verdiklerim i­ zin, donanm am ızın daim i kon trolü altında olan bir yerde toplanm ası şarttı. M üstahkem özelliği, İngiliz donanm ası için d aim î üs olm ası itibarıyla, ik i yer üzerinde karar veril­ m ek icap ederdi. C ebelitarık ve M alta. Ben şahsen M alta fikrindeydim . B aşbakan Mr. L lo y d G eorg e da benim görü ­ şümü tasvip edince, M alta kararlaştırıldı . . . ”338 M alta’da bulunan 60 m uzunluğunda, 25 m genişliğinde, iki katlı tarihi şato, “Vadala Baraks” kışlası adıyla anılıyor­ du. Bir kaleyi andıran bu kışla, A ve B Blok olarak ikiye ay­ rıldı ve Türk esir kampı haline getirildi. M alta adasına önce Alman esirler getirilmişti. Bunların sayısı 3 .5 0 0 ’ü buluyordu. Osmanlı ordusunda görev yapan Alman generali Liman Von Sanders de M alta’ya getirilen esirler arasındaydı.339

238

Her ne kadar M alta adasına yoğun olarak Türk esirlerin getirilişi 1919 yılında gerçekleşmişse de, bu tarihten çok önce M alta adasına sürgün gönderilen Türk esirler vardı. Bunlar, daha sonra da açıklanacağı gibi, bir başka esir kampından, M ısır’dan gelen Türklerdi. M alta adasına ilk gelen Türk ise Yemen yolunda, Şerif Hüseyin ve Emir Abdullah’ın komuta­ sında ve İngiliz kontrolündeki 2 5 .0 0 0 kişilik Hicaz ordusu ile karşılaşan Osmanlı Teşkilat-ı Mahsusa Başkanı Eşref Sencer (Kuşçubaşı) Bey ve onunla birlikte olan 4 0 kişiden sağ kalan birkaçıydı. Hayber’deki çarpışmalarda, Eşref Bey ve birkaç arkadaşı ağır yaralı olarak esir düşmüşlerdi. Daha sonra İngilizlere teslim edilmişler, İngilizler de onları M ısır’da Kasrü’lNil kışlasında üç ay esir tuttuktan sonra 1 9 1 7 yılında M alta adasına getirmişlerdi.340 Eşref Bey ve on kadar arkadaşı emir erleriyle M alta’ya geldikleri zaman bu adada daha önceden gelmiş 38 Mısırlı profesör, gazeteci, devlet adamı ve subay vardı.341 Bunların dışında M ısır’da yaşayan 3 0 0 kadar Al­ man, batırılan Alman kruvazörlerinin mürettebatı, Selanik Cephesi’nden esir alınan Almanlar, AvusturyalI bazı subay ve siviller vardı.342 M a lta adasının İngilizlere direnen T ü rkler için esir kampı olarak açılm ası, özellikle 3 0 Ekim 1 9 1 8 tarihinde im zalanan M ondros M ütarekesi’nden sonra gündeme gel­ miştir. Z ira o tarihe kadar İngilizler esir aldıkları Türk as­ kerlerini M ısır’da, H indistan’da, Burm a’da ve Kıbrıs ada­ sında bulunan esir kam plarında tutmuşlardır. Ancak M o n ­ dros M ütarekesi sonrası İngilizler, mütarekeye karşı dire­ nen ve direnebilecek karakterde olan Türk askerlerinin, özellikle de cephelerdeki Türk kom utanlarının tutuklan­ masını ve savaş esiri olarak M alta adasına sürgüne gönde­ rilmesini kararlaştırm ışlardır. M ütarekeye karşı direnen ve direnme ihtimali olan kom utanlardan başka, M alta adası­ na esaret ve sürgüne gönderilen ikinci grup T ü rk, İttihat ve Terakki Partisi yönetici ve mensupları olmuştur. İngilizlerin am acı, Türk halkının direniş gücünü, bu yöneticileri ve ileri gelenleri tutuklayarak kırmaktır. Ayrıca İttihat ve

239'

Terakki mensuplarını yargılayarak bunlardan “hesap sor­ m ak” da istemişlerdir. İngilizler, üçüncü bir grup olarak Milli M ücadele’nin ön­ derlerini ve “Kemalist” adını verdikleri milliyetçileri tutukla­ yarak M alta adasına sürmüşlerdir. Ancak bu grup, konumu­ zu dolaylı ilgilendirdiği için burada ele alınmayacaktır. Türk esir subaylardan Ali İhsan Paşa ve emir eri İbrahim Ahmet dışındaki kafile 2 Haziran 1 9 1 9 ’da M alta adasına ge­ lirler. 3 albay, 2 yarbay, 5 binbaşı, 3 yüzbaşı ve bir rütbesi be­ lirlenemeyen subaydan oluşan 14 kişilik343 kafileye daha sonra Yakup Şevki Paşa katılacaktır. Sürgüne gönderilen ikinci gruptan 78 kişi, 28 Mayıs 1 9 1 9 ’da İstanbul’dan Princess Ena adlı İngiliz gemisi ile Malta’ya doğru yola çıkarılırlar. Bunların 6 7 ’si, İstanbul’da İngi­ lizlerce tutuklanarak Bekirağa Bölüğü’nde (sonradan İstan­ bul Üniversitesi merkez binası olan Harbiye Nezareti bahçe­ sinde bulunan, siyasi tütukluların konulduğu hapishane, bu­ günkü Siyasal Bilgiler Fakültesi) hapsedilen eski bakan, poli­ tikacı, vali ve küçük yöneticidir.344 Bunlar arasında OsmanlI­ lar elindeki İngiliz savaş esirlerine kötü davrandığı ileri sürü­ len 14 subay vardır. Ayrıca 11 kişi de, Kars’ta mütareke son­ rası kurulan milli hükümetin temsilcileri olan Kars İslam Şû­ rası üyeleridir.345 Bu arada son sürre emini, altmış yaşındaki sivil Hacı Ahmet Paşa’nın sırf Enver Paşa’nın babası diye ya­ kalanarak M alta adasına gönderildiğini de belirtelim.346 Bu 78 kişilik kafileden İngilizlerce çok önemli görülen 12 kişi, 2 9 M ayıs 1 9 1 9 ’da Limni adasının M ondros lima­ nında indirilerek burada hapsedilir ve 21 Eylül 1 9 1 9 ’da M alta adasına gönderilirler. Abbas Halim Paşa, Sait Halim Paşa, M ithat Şükrü (Bleda), Hacı Adil Bey, M ahm ut Kâmil Paşa, Ziya G ökalp, Halil M enteşe, Kara Kem al, Ali M ünif Bey, Ahmet Şükrü Bey, Ahmet Ağaoğlu, Hüseyin Tosun Bey’den oluşan bu grup, İttihat ve Terakki Partisi’nin önde gelen isimleridir.347 İngilizlerin M alta adasına 1 9 2 0 yılı Kasım ayında sürgüne ve esarete gönderdiği O sm anlı esirlerinin toplam sayısı

240

1 4 6 ’dır.348 Bu sayıya üçüncü grup dediği­ miz, M illi M ücadele sırasın d a tu tu k lan a­ rak M alta’ya sürülen­ ler de dahildir. M a l t a ’da e s a r e t h a y a tı y a şa y a n b ir başka grup da, Ingilizlerin M ıs ır’daki esir kam plarından M alta a d a s ın a g ö n d e rile n esirlerdir. Bunların sa­ yıları fazla olmamakla birlikte, önemli şahsi­ yetler olduğu dikkat çekmektedir. 7 Şubat 1919 gü­ nü, Bağdat ta siyasal Malta adasındaki Türk esirlerden bir grup entrikaların elebaşılakoğuşlarının önünde. rı” oldukları gerekçe­ siyle 12 Türk yakalanır. “M usul’dan geldikleri, eski Türk gö­ revlileri oldukları ve içlerinde birçok İttihatçının bulunduğu” öne sürülen bu 12 kişi, Bağdat’tan Bombay’a sürülürler. Ça­ buk verilen bu karar Bom bay’da tepkiyle karşılanır. Hindis­ tan zaten kaynamaktadır. Türk sürgünleri konusu, Hindistan halkının İngiliz aleyhtarlığını kabartmaya başlar. İngilizler Irak’ı yatıştırmak isterlerken, Hindistan’ı kışkırtmışlardır. Hindistan Genel Valiliği, Türk sürgünlerinin Hindistan’dan uzaklaştırılmalarını ister. Önce bunların Bom bay’dan Kahire’ye yollanmaları düşünülür. Buna da karar verilemez. So­ nunda Türkiye’ye geri getirilirler. M ısır’da ise O cak 1 9 1 9 ’da Medine kahramanı Fahrettin (Türkkan) Paşa teslim alınır ve H icaz’dan M ısır’a sürülür. Paşa, Nil kıyısında bir kışlada sürgün hayatı yaşar. Hindistan’dakine benzer olaylar M ısır’da da görülür. M ısır halkı da

241

uyanmaya başlamıştır. İngilizlere karşı gösteriler için bahane­ ler arar. Medine kahramanı üniformasıyla sokakta görülünce M ısırlılar “Yaşa, Fahrettin Paşa” diye gösteriler yaparlar. Bunlardan başka M ısır’daki kamplarda İngilizlerin davranış­ larına isyan eden Türk esirler de M alta’ya sürülürler.349 O cak 1 9 1 9 ’da Türkiye’den M ısır’a iki kişi sürülür. Bunlar Diyarbakır mebusları Feyzi ve Zülfi Beylerdir. 1 9 0 8 ’den baş­ layarak her dönemde mebus seçilen, Cumhuriyet döneminde bir ara bayındırlık bakanlığı da yapan Feyzi Bey ile arkadaşı, Türkiye’den yurtdışına sürülenlerin öncüleridirler. Yalnız M alta’ya değil de önce M ısır’a sürülmüşlerdir. M ısır’da, Seydibeşer kampında tutuklu kalırlar. İlk sürgün kafilesi M alta’ya vardıktan bir gün sonra, 23 Temmuz 1919 günü, Feyzi ve Zülfi Beyler de M ısır’dan aynı adaya sürülürler. M alta’nın M ısır’dan daha güvenli olduğu düşünülmektedir. Sürgünlerin adadan kaçırılmaları olasılığı daha azdır. Beş gün sonra, Diyarbakır mebuslarından dört kişi daha M alta’ya sürülür. 5 Ağustos 1919 günü de, beş kişiden olu­ şan Fahrettin (Türkkan) Paşa grubu, M ısır’dan M alta’ya yol­ lanır.350 Bu on bir kişilik listede yer alan bir Rum tercüman M al­ ta’ya sürülürse de çabucak serbest bırakılır. 1 9 2 0 yılından itibaren İngilizler, Türk esirlerin bazılarını Türklerin elinde esir bulunan İngilizlerle değiştirme teşebbü­ sünde bulunmuşlardır. Ancak esir değişimi konusunda Türki­ ye Büyük Millet Meclisi hükümetiyle İngiltere hükümeti ara­ sında sağlıklı bir diyalog kurulamamıştır. M art 1 9 2 1 ’de im­ zalanan Londra Anlaşması’ndan sonra İngiltere hükümeti ve T B M M hükümeti karşılıklı olarak serbest bırakmaya hazır oldukları esirlerin listelerini yapmışlar ve birbirlerine vermiş­ lerdir.351 Arlcak I. ve II. İnönü savaşlarından sonra Yunanlıla­ rın batı cephesinde kazandıkları başarılar üzerine İngilizler, M alta’daki Türk esirlerinin serbest bırakılmasından vazgeç­ mişlerdir.352 Yine de 30 Mayıs 1 9 2 1 ’de, Abbas Halim Paşa, Sait Halim Paşa, Hüseyin Cahit Yalçın’ın da aralarında bu­ lunduğu 4 0 kişi serbest bırakılmıştır.353 242

Malta adasındaki Türk esirlerin tutulduğu koğuşlardan biri. Esirler koğuş önünde geziniyor.

6 Eylül 1 9 2 1 ’de 16 esir M alta adasından kaçmayı başar­ mıştır. İtalyan kaçakçılarının ve kaçakçı gemilerinin yardı­ mıyla ve bir Maltalının kılavuzluğuyla, küçük bir İtalyan ge­ misiyle kaçan, aralarında Ali İhsan (Sabis) Paşa’nın da bulun­ duğu 16 esir önce R om a’ya, oradan da, Ankara hükümeti temsilcisi Cami (Baykurt) Bey’in yardımlarıyla Almanya’ya geçerler. Ali İhsan Paşa ise Anadolu’ya geçer.354 Nihayet İngilizlerle Ankara hükümeti adına Kızılay tem­ silcisi Hamit Bey arasında 2 3 Ekim 1921 tarihinde “tüme tüm ” esasına göre esir değişimi anlaşması imzalanır. Gerekli hazırlıklar ve öngörülmeyen bazı aksaklıklar yüzünden M alta ’da kalan Türk esirleri, ancak 1 Kasım 1921 günü İı ebolu limanında Ankara hükümeti yetkililerine teslim edilirler.355 M alta adasındaki esir kampında günlük hayat çok düzen­ liydi. Kışlanın A ve B bloklarında birer gazino, büyük bir banyo, yemek salonları vardı. Subay, er, bürokrat, sivil, bü­ tün esirlerin birer askeri tayın hakkı bulunuyordu. Ayrıca her subay esire, rütbe farkı gözetmeden 5 İngiliz lirası aylık ücret ödeniyordu. Kızılay’ın yardımları da kampa ulaşıyordu. Ayrı­ ca esirlerin ailelerinden de yardım geliyordu.356 Esirler mek­ tup yazabiliyor ve kapatmadan kamp yetkililerine teslim edi­ yorlardı. M ektuplar kontrol ediliyordu. Harcanmasına müsaade edilen para, haftada 2 İngiliz li­ rasıydı. Emanet bürosu daha fazlasını vermiyordu. Zaman zaman harcanacak yeri açıkça belirterek, fazla para çekenler de oluyordu.

243

Siyasi ve askeri esirlerden önemli görülenler A bloka yer­ leştirilmişlerdi ve onlara daha hoşgörülü davranılıyordu. Kampta bir kantin vardı. Kantinde her aranan hemen he­ men bulunurdu; bunlara içki de dahildi. Bulunmayan malze­ meler dışarıdan getirtilirdi. Kamp komutanı, Kırım Harbi’nde Ruslara karşı Türklerle beraber savaşmış yaşlı bir al­ baydı. Daha sonra bu albay emekliye ayrıldı ve Albay Sitiron görevlendirildi. Kampta yiyecekler önceleri çiğ olarak veriliyor ve esirlerce pişiriliyordu. Ancak bazı esirlerin bu çiğ yiyecekleri satma­ ya başlamaları üzerine yiyecekler pişirilerek verilmeye baş­ landı. Kışlada hem sinema hem gazino vardı. Ücreti karşılığın­ da, esirler buralara gitmekte serbesttiler. Ücretleri kamp ida­ resi belirliyordu. Sinema ve gazino, istekli ve becerekli esirlerce çalıştırılıyordu. Kampta sabah saat 9 ’da ve akşam saat 1 7 ’de olmak üzere iki defa yoklama yapılırdı. Üst seviyedeki asker ve siviller, yoklama için avluya çıkıp sıraya geçmezlerdi. Kamp yöneti­ mince görevlendirilen İngiliz çavuş veya subaylar o saatlerde odalarına giderek yoklamalarını alır, bir istekleri olup olma­ dığını sorardı.357 Kamp yönetimi her esir için biri resmi, diğe­ ri özel olmak üzere iki dosya düzenlemişti. Kamptaki esirler zamanlarını daha çok bir araya gelip sohbet ederek geçiriyorlardı. Ancak daha sonraları tenis, fut­ bol, eskrim, hokey gibi spor dallarıyla uğraşanlar bir araya geldiler; spor çalışmalarına giriştiler. Bazı esirler kuş, köpek gibi evcil hayvanları beslemeye başladılar. Resim yapan esir­ ler vardı. Bazı yetenekli esirler bir araya gelerek bir müzik topluluğu kurdular.358 Ayrıca dil kursları ve tiyatro çalışma­ larıyla uğratanlar vardı.359 Son zamanlarda kampta hemen hemen savaşan her mil­ letten esir vardı. Ama bu adadaki Türk esirleri, tıpkı diğer esir kamplarında olduğu gibi, esaret süresince büyük feragat, asalet ve dayanıklılık gösterdiler. Teşkilat-ı Mahsusa Başkanı Eşref Sencer (Kuşçubaşı) Bey bunu anılarında şöyle anlatıyor:

244

Bizim yiğit köylü çocu klarım ız, esaret diyarlarında öyle bir ruh ve bed en asaleti içindeydiler ki, hayran o lm a ­ m ak m üm kün değildi. A ç kald ıkları günler oldu, el a çm a ­ dılar. Susuz kald ıkları günler oldu, kurum uş dudaklarını gösterm ediler. Yorgunluk ve bitkin likten a y akta duram aya­ cakları zam anlar oldu, yaslan acak yabancı om u z aram ad ı­ lar. Zulüm gördüler, am an yeter dem ediler, eğilm ediler. Z a­ lim lerin bile başlarını ön e eğ ecek k a d a r m ert bu ruh bü­ yüklüğü, onları zulm e lâyık g ören leri u ta n d ırd ı...”360 Esirlerimizin bu asil davranışları karşısında sadece Eşref Bey bu fikirde değildir. Kamp komutanı İngiliz Albay Sitiron, görüşünü Eşref Bey’e şöyle açıklar: “ ... B urada (M alta’da), hem en hem en dünyanın bütün m illetlerine m ensup insanlar v ar... H epsi d e aynı şek il ve usuller içinde hayatlarını sürdürüyorlar, insanların fe r d î ve toplu özelliklerin i an cak b ö y le fe lâ k e t günlerinde an lam ak m üm kündür. M alta’nın bir esirler kam p ı haline getirildiği ilk günden beri bu rada kom u tan m evkiindeyim . H em en hem en bütün dünya m illetlerine m ensup olan insanlarla te­ m as ettim. Elim i vicdanım a k o y a ra k ve aklım ı h a k em y a­ p arak diyorum ki, siz Türkler, bu m illetler arasında vakar, taham m ül, disipline riayet, fe r d î gurur, m illi onur itibarıyla b a m b a şk a insanlarsınız. Yine affınıza sığınarak diyeceğim ki, bu duygulara ve hasletlere d ah a ço k sahip olan lar da, çoğu oku m am ış olan köylülerinizdir. Anlıyorum ki, başka m illetlerde gen el olarak ilim ve irfandan; kültür ve sanat­ tan edinilen bu meziyetler, sizde m illi ve ırk î olan birer Al­ lah vergisidir. A m an bun lara d ik k a t ed in iz ...”361 M alta esir kampında genellikle huzur ve sükûnet vardı. Bu, kampa M ısır’dan Arap milliyetçilerin getirtilmesiyle bo­ zuldu. Zam an zaman, aşırı fanatik Arap milliyetçileriyle Türkler arasında kavga ve tartışmalar görüldü. Nitekim Hacı Ali adındaki fanatik bir Arap milliyetçisi, İzmirli bir Türk su­ bayını, Yüzbaşı Necdet’i gece gizlice çadırına girerek öldür­

245

müştü.362 Ancak bu tür birkaç münferit olay dışında, Türk­ lerle Araplar ve Türklerle Almanlar arasında büyük bir prob­ lem olmamıştı. M a lta ’daki Türk esirlerin 1921 yılında serbest bırakıl­ dığını söylemiştik. Tarihçi Cemal Kutay “Lozan M uahede­ si im zalanırken, orada (M alta’da) ‘unuttuğumuz’ iki kamp zabitimizi de îngilizler daha sonra, bizim resmi m akam ları­ mızın istemeleriyle değil de, kendi arzularıyla bırak tılar!” demektedir. Ancak bu iki subayın kimlikleri hakkında bir bilgi yoktur. M alta adasında siyasi şahıslarla Osmanlı ordusunun ta­ nınm ış üst rütbeli subaylarının bulunduğunu belirttik. Bunların dışında M ısırlı esirlerin de burada tutulduğundan söz ettik. M alta adasında, Osmanlı ordusuna ait er ve erbaşların da esir olarak tutulduğunu görüyoruz. Ulaşabildiğimiz belgeler­ de ve yayınlarda bu konuda bir bilgiye rastlamadıksa da, yaptığımız araştırmalar sırasında Ankara’da, Başbakanlık ar­ şivinde görevli Ali Velioğlu Bey, dedesi, Trabzon Vakfıkebir ilçesinden Mehmed bin Vahid’in deniz eri olduğunu, bir ge­ mide “ateşçi” olarak görevlendirildiğini ve geminin İngilizlere bütün mürettebatı ile esir düştüğünü, uzun yıllar M alta’da kaldıklarını bildirdi. Şahsın kendisinden edindiğimiz fotoğ­ raflar bu bilgileri doğruluyordu. Bunlardan biri dikkat çeki­ ciydi: M alta adasında bulunan er ve erbaşlarla siviller toplu olarak görülüyorlar. Kampta, atölye veya iş yerlerinde çalıştı­ rılan esirlerin üzerlerinde önlükleriyle birlikte çektirilen bu fotoğraftan anlaşıldığına göre, M alta adasında üst rütbeli si­ villerin ve siyasi mahkûmların yanında 1 2 0 ’ye yakın Osmanlı er ve erbaşı da esir olarak bulunmaktaydı. Bunlar arasında hemen hemesı her yaştan insanlar vardı. Yine fotoğraflardan çıkarabildiğimiz kadarıyla bunlar, siyasi esirlerden ve üst rüt­ beli subaylardan ayrı olarak taş binalarda ve muhtemelen el­ lişer kişilik koğuşlarda tutulmaktaydılar.

246

Türk Esirlerden İngiliz Esir Kamplarında Şehit Olanların Listesi

İngilizlerin eline esir düşen yabancı asker ve sivil savaş esirle­ riyle ilgilenen Londra’daki Savaş Esirleri Bilgi Bürosu, değişik tarihlerde, Osmanlı Kızılay teşkilatına esir kamplarında çeşitli sebeplerle ölen Osmanlı esirlerin isim listelerini göndermiştir. Kızılay arşivinde bulabildiğimiz bu listeler ne yazık ki tam değildir. Düzenlenmemiş dosyalar içine adeta tıkılmış bir hal­ de bulunan evrak arasında, 15 Ağustos 1 917, 28 M art 1918 ve 13 Nisan 1918 tarihlerinde söz konusu büro yetkililerince Osmanlı Kızılay teşkilatına gönderilmiş üç ayrı şehit listesi bulabildik. 28 M art 1918 tarihli yazıda 4 0 Osmanlı şehidinin ismi bildiriliyor. 13 Nisan 1918 tarihli yazıda 2 7 2 şehidimizin is­ mi veriliyor. 15 Ağustos 1 9 1 7 tarihli yazıda ise 2 6 6 şehidimi­ zin ismi var, ancak bu listenin, ilk sekiz şehidin isminin yer aldığı birinci sayfası eksik. Liste, dokuzuncu esir şehidimiz­ den başlıyor.363 Bu listelerde, maalesef esirlerimizin hangi esir kampında ve hangi tarihte şehit olduğuna dair bilgiler yok, sadece isim­ ler var. İngiliz arşivlerinden elde ettiğimiz belgelerde de, bu şehitlerimizin listelerine ulaşamadık. Ancak belki bir çalışma­ ya başlangıç olur diye, elde ettiğimiz bu isimleri 1 917, M art 1918 ve Nisan 1918 tarih sırasına göre sayfa Ek Il’de veriyo­ ruz.364 Bu listenin yanı sıra, Dışişleri Bakanlığı’nca yapılan yazış­ malar sonucunda hazırlanan, Yeni Delhi büyükelçiliğimizin Burma’daki Thatmyo esir kampında şehit olan askerlerimizle ilgili bir şehit listesi daha var. Bu listenin, Thatm yo’da bulu­ 247

nan mezar taşlarından çıkarılarak hazırlandığını yazışmalar­ dan öğreniyoruz. Her ne kadar yukarıda verdiğimiz listede bu isimlerden bazıları veya b irço k lan bulunuyorsa da, Thatmyo şehitliğindeki esirlerimizin isimlerinin toplu olarak bulunması açısından, bu listeyi çalışmamız kapsamına almayı uygun gördük (Liste için Ek IH’e bakınız).

248

Man Adası’ndaki İngiliz Esir Kampları

M an adası, Atlantik okyanusunda İrlanda Denizi denilen yerde, Kuzey İrlanda adası ile İngiltere anakarasının arasında bulunan, İngiltere’ye bağlı küçük bir adadır. İngilizler Birinci Dünya Savaşı sırasında esir aldıkları O sm anlı-Türk askerlerinden bazılarını bu adaya getirmiş­ lerdir. A ncak, M an adasında bir esir kampı olmadığı, esir Türk askerlerinin çok az bir kısmının çalıştırılm ak üzere adaya getirildiği tahmin edilmektedir. Bu Türk esirlerinin nereden alındığı veya hangi esir kampından getirildiği, sa­ yılarının ne kadar olduğu hakkında bir bilgimiz yoktur. Ancak M an adasında çalıştırılan Türk esirlerden yedisinin bu adada şehit oldukları ve bu adada bulunan Patrick kili­ sesinin bahçesine gömüldükleri hakkında bazı bilgiler var­ d ır.« 5 Bu yedi şehidimizin defnedildiği yerdeki mezar taşların­ dan, 1 9 1 6 yılı içerisinde bu adada oldukları ve bazılarının isimlerinin Ramazan M ehmet, Hüseyin Halit İbrahim ... ol­ duğu anlaşılmaktadır.366

Man Adası Esirleri M an adasındaki esirlerle ilgili yeni bilgilere İsviçre-Cenevre Kızılhaç arşivinde daha sonra yaptığımız çalışmalar sırasında ulaştık. Bir Kızılhaç heyeti 1915 yılı Aralık ayında İngilte­ re’deki esir kamplarını ziyaret etmiş ve bir rapor hazırlamış. Bu rapordaki bilgilere göre M an adasındaki esir kampları İn­ giliz içişleri bakanlığının kontrolünde ve burada 12 -1 3 .0 0 0

249

esiri barındıracak kadar da çok kamp var. Raporda bu esirle­ rin büyük bir kısmının Alman askerleri olduğu belirtiliyor. Ancak sayı verilmemekle birlikte Türk esirlerin de bulunduğu kaydediliyor. Buradaki esirlere İngiliz askerleri gibi muamele edildiği bildiriliyor. M an adasında ismi verilen esir kamplarından biri Dorc­ hester. O cak 1 9 1 5 ’te burada, hepsi de asker ve astsubay ol­ mak üzere 3 .408 esir olduğu bildiriliyor. Daha sonra verilen bilgilerden bu esirlerin Alman esiri olduğu anlaşılıyor. Bir başka kamp ise Leigh kampı. Burada da 1750 er ve astsubay Alman esiri var. Ayrıca M an adasında tutulan sivil esirler de var. Raporda bu esirlerin sayısı 2 5 .0 0 0 olarak veriliyor. Bunların da hemen hemen hepsinin İngiltere’de bulunan Almanlar olduğu rapor­ da açıklanıyor. Sivil esirlerin tutulduğu yerlerden biri de Man adasındaki Knockaloe; burada 2 2 .0 0 0 sivil esir olduğu, bun­ ların arasında kadın ve çocuk bulunmadığı belirtiliyor. Bu rapordan M an adasında daha çok Alman asker ve si­ vil esirlerin bulunduğunu anlıyoruz. Ancak raporun başında Türk esirlerin de adada bulunduğu belirtilmesine rağmen maalesef onlar hakkından bilgi verilmemektedir. M an adası esirleriyle ilgili çalışma yapan Ali Özuyar, Osmanlı arşivlerinde bu adada 110 Türk sivil esiri bulunduğu­ nu ve bu rakamın İngiliz kaynaklarınca da doğrulandığını ifade etmiştir.

250

Yunanistan’da Selanik Esir Kampı

s I .I

•" I / , -\

'i *

e

r-■ t

.'» ’ i " ' - '

Uu-ı jtJtr-.V1»' ■» ■' ‘ -

a

•. r ,: r

'

■ı

, r - -

"/eC"Li -î:

Ingilizlerin Türk esirleri gönderdiği kamplardan biri de Sela­ nik şehrinde bulunuyordu. Ne ATAŞE arşivindeki kayıtlarda, ne Kızılay ve ne de Kızılhaç arşivlerinde bu kampla ilgili bilgi bulabildik. İngiltere’de elde edebildiğimiz belgelerde de kampla ilgili bilgilere ulaşmak mümkün olmadı. Ancak, Kıbrıs adası esirlerini araştırdığımız sırada, Kıbrıs adası Türk esir kampı komutanı İngiliz yarbayın M agosa Po­ lis Müdürlüğü’ne gönderdiği M art 1919 tarihli bir yazıda, soruşturulan bir Türk esirinin “Selanik esir kampına gönde­ rildiği” bildiriliyor.367 1 9 1 9 yılı başında başka kamplardan esir aktarması yapılabildiğine göre, bu kampın daha önceden açılmış olması gerektiğini düşünüyoruz. Anılarında Selanik kampında kaldıklarını belirtenler ol­ muşsa da, ayrıntılı bilgi vermemişlerdir. Çanakkale-Bayramiç, Yiğitler köyünden Muharrem Arlı, Arabistan’da İngilizlere esir düştüğünü ve Selanik’te üç buçuk yıl esir kaldığını belirtiyor.368 Yine Çanakkale-Biga, Adile köyünden Osman Ertaş, Yafa’da esir olduğunu, Süveyş Kanalı üzerinden M ı­ sır’a götürüldüğünü, bir süre sonra trenle Port-Sait limanına götürüldüklerini ve oradan da vapurla Selanik’e getirildikleri­ ni belirtiyor.369 Yine bu askerimizin anılarından, Selanik kampındaki esir Türk askerlerinin bir kısmının, çalıştırılmak üzere kamyonlarla Serez’e götürüldüklerini ve orada bir bu­ çuk yıl kadar çalıştırıldıklarını öğreniyoruz.370

251

Irak’taki İngiliz Esir Kampları

İngilizlerin esir aldıkları Türk askerleri için Irak’ta kampları vardı. Bunların bir kısmı geçici, bir kısmı sürekli kamptı.

Basra kampları İngilizler Basra’da iki geçici esir kampı kurmuşlardı. Bunlar­ dan biri, Irak civarında esir edilen Türk askerlerinin sürekli olarak kalacakları kamplara gönderilinceye kadar konulduk­ ları “gözlem kampı” idi. Esirler bu kampta on beş günle bir ay arasında kalıyor ve bu sürenin sonunda sürekli kalacakları kamplara gönderiliyorlardı. Basra’dan esirler, gemilerle Hin­ distan veya Burma’daki esir kamplarına taşınıyorlardı.371 Basra’daki ikinci geçici kamp, “izolasyon kampı” idi. Esir alınan askerlerden herhangi bir hastalığı olanlar bu kampa ayrılıyor; iyileşinceye kadar bu izolasyon kampında kalmak zorundaydılar. İyileşenler de Basra’dan Hindistan veya Burma’ya gönderilecek kafileye dahil ediliyorlardı.372 Basra’daki kamplarda kalan Türk askerlerinden biri de, Çanakkale-Bayramiç’te Ahmetçeli köyünden M ustafa Gürer’di. M ustafa Gürer, anılarında “Arabistan cephesinde İngilizlere esir düştüğünü, Bağdat ve Basra’daki kamplarda kaldı­ ğını ve daha Sonra Hindistan’ın Bombay şehrine götürüldü­ ğünü” bildiriyor.373 Bellary esir kampında bulunan Yarbay Haşan Yetimi, kampla ilgili raporunda, 1918 yılı ortalarında Irak’ta toprak işlerinde çalıştırılmak üzere, Bellary kampındaki 1 .000 erin Basra’ya gönderildiğini belirtiyor.374 Ayrıca ATAŞE Başkanlı­

252

ğı’ndaki belgelerden, 1 9 1 9 yılında Basra’da 5 0 0 kadar subay ve 8 .0 0 0 kadar erin esir bulunduğu anlaşılıyor.375

Bağdat Kampları İngilizler, Bağdat’ı aldıktan sonra burada da Türk askerleri için esir kampları kurmuşlardır. Türk askerlerinin bazıları bir süre bu kamplarda tutulmuş, daha sonra Basra’ya, oradan da gemilerle Hindistan veya Burma’ya gönderilmişlerdir.376 Ancak İngilizler, esir Türk askerlerinin bir kısmını “amele taburları” şeklinde organize etmişler, Bağdat ve civarındaki işlerde çalıştırmışlardır. Elimizde ne yazık ki bu konuyla ilgili fazla bilgi yoktur. Ancak bu amele taburlarının varlığını 1920 yılı Ağustos ayı sonlarına kadar sürdürdüğünü biliyoruz. M uğla’dan bir esiri­ mizin anne babasının 14 Ağustos 1920 tarihinde yazdığı mektup, Kızılay aracılığıyla gitmesi gerekirken, bilinmeyen bir sebeple gönderilememiş, Kızılay arşivinde kalmıştır: Muğ­ la lı M u s ta fa is im li bu er, B a ğ d a t e sir k a m p ın d a n 3 0 .0 4 .1 9 2 0 ’de ailesine mektup yazmış, bu mektup yerine ulaşmış, ailesi de yanıt vermiştir. Mektuplardan anladığımıza göre Muğlalı M ustafa, Bağdat’taki esir kamplarında oluştu­ rulan amele taburlarından 16. Amele Taburu, 4. Bölük’te gö­ revlidir.377

Esir Kamplarından Firarlar Genelkurmay ATAŞE Başkanlığındaki belgelerden, Türklerin çoğunun Bağdat ve Basra’daki kamplardan firar ederek kaçtıkları ve Türk birliklerine katıldıkları anlaşılmaktadır. Bağdat ve Basra taraflarında firar eden esir zabit ve erlerin çoğaldığı, Basralıların, zabitlerin firarına yardımcı oldukla­ rı,378 bir mülazım-ı sani (asteğmen) ile bir zabit namzedinin Basra’dan firar ederek Cizre’deki Türk taburuna iltihak ettik­ leri,379 Irak havalisinden 2 4 neferin firar ederek Nusaybin’de Türk birliklerine ulaştıkları380 yolunda bilgiler vardır.

253

Kaçan esirlerin bazılarının İngilizlerce vurularak şehit edildiği de belgelerden anlaşılmaktadır. Basra’da esir bulunan sekiz erin Nusaybin’deki 24. Alaya katılmak üzere firarları sırasında İngilizlerce ateş açıldığı ve bunlardan üçünün şehit olduğu öğrenilmektedir.381 Hem subayların hem de erlerin, zaman zaman M ısır’daki esir kamplarından kaçma teşebbüsleri olmuştur. Bunlardan çok azı başarıyla sonuçlanmış, esirlerin çoğunluğu yakalana­ rak tekrar esir kamplarına götürülmüştür.382

254

IV Fransizlara Esir Dii§en Tiirkler

Vf.LY ben

A ll

llBRAHIlf cx*n

3 a 11

XUSTAPHA «

I umer

Ktf8S*IN

II

A li

s o ld .

Garde v o le s 4 8 a

*



45 22

Gendarme a

42

M

45

VAHXOOD

It

'A ll

^ c js a i

»

H oussein



Garde v o le s 45

08XAX

"

Hustapiia

M

8 2 * I n f .1 *

YXHJCtD

•1

Ahtoed

»

Garde v o le s 55

OSXAH



A ll OSXAH"

Ib ra h im Ahxiaad

Gendarme s o ld .

26

24*

5 9 * I n f .6 *

32

A ll

11

Xehaed

*

10«

»

4*

2 5*

HtTSSllN



Ail229 d

II

10*



4*

50

HTJSSIIN

n

AH

M

51

*

XJ

25

1

EASSAS

*

Ahr,» a

n

10*

*



55

1

^RA H M



X u stapha

«

51*

« II*

25

1

XIHXXD

*

H ussein

«

59*



27



FO3 SB IN

n

Ahuad

s e r gt

• a

HU3:»IH

«1

H a b ll

s o ld .

RKDJIB

"

Ib rah im

Q

H •

*

5*

55

'

Garde v o ie s 4 6



1 9 * I n f . # 5 *8 8



255

Fransızlar, Çanakkale Cephesi’nde Türk askerlerini esir al­ mışlar, esirler önce Limni adası M ondros şehrinde tutulmuş­ lardı. Türk esirlerin M ondros şehrinde kalış süreleri bir ay ile on ay arasında değişmekteydi. Daha sonra M ondros limanın­ dan gemilerle Korsika adasına taşınmış ve üç ay gibi bir süre bu adada tutulmuşlardı. Fransızlar daha sonra esirleri tarla, bağ ve bahçe çalışmalarında kullanmayı düşünerek önemli bir kısmını 19 M ayıs 1 9 1 6 ’da Marsilya üzerinden Fransa’nın güneyine götürmüşlerdi. Türk esirler 1916 yılı yazında Fransa’nın Gard, Aveyron, Herault, Tarn ve Aude adlı idari bölümlerine dağıtılmış ve o bölgelerdeki tarla, bağ ve bahçe işlerinde çalıştırılmışlardı. Bu dağınık bölgede idari bakımdan bazı zorluklar çıkınca, Kor­ sika’dan getirilerek dağıtılan esirler, 1916 yılı Aralık ayından itibaren Herault ve Aude idari bölümlerinde toplanmışlardı. Ancak Fransa’ya gelen esirler, Türk esirlerin tamamı değildi. Korsika’da 150 kişilik bir Türk esir kafilesi kalmaya devam etmekteydi.383 Türk esirlerin topluca bulundukları yer, yani “merkez de­ posu”, Fransa’nın Beziers şehrinde Marossan kışlasındaydı. Esirlerin bulunduğu 16 numaralı bölgenin sorumlu komutanı Fransız Albay Vigogne’du.384 Alb. Vigogne, M ontpellier şeh­ rinde bulunuyordu. Türk esirlerin çoğu merkez depoda, di­ ğerleri ise çalıştıkları kamplarda kalmaktaydılar. Kızılhaç heyeti olarak M ısır ve Hindistan’daki İngiliz kamplarını ziyaret eden Dr. F. Blanchod, F. Thormeyer ve Em m anuel Sch och’dan oluşan üç kişilik kurula, Kasım

257

1 9 1 6 ’da Fransa’daki Türk esir kamplarını da inceleme görevi verilmişti. Kurul, 5 Aralık 1 9 1 6 ’dan itibaren Fransa’daki Türk esir kamplarını ziyaret etmiş ve gözlemlerini bir rapor halinde Kızılhaç’a iletmiştir. Cenevre’deki Kızılhaç genel mer­ kezi arşivinde bulduğumuz bu raporda, Fransa’daki Türk esirlerin kaldığı kamplarla ilgili şu bilgiler vardır:

Béziers Merkez Deposu (Hérault Departmanında) 5 Kasım 1 9 1 6 ’da kampta 2 9 ’u astsubay, 6 1 2 ’si er, 3 ’ü sağ­ lık görevlisi ve biri imam olmak üzere 6 4 5 Türk esiri vardı. Esirler arasında subay ve doktor yoktu.385 Bunların hepsi askerdi. Sadece iki kişi, muhabere yollarında muhafızken esir olmuştu. Esirler çalışma yerlerine dağıldığından merkez depoda o anda 30 esir Türk bulunuyordu. Kızılhaç’ın rapo­ runa göre hiçbir Türk esiri doğrudan veya dolaylı olarak ordu ile ilgili bir işte çalıştırılm amaktaydı. Depo komutanı yüzbaşı Bastien’di. Kampta, savaştan önce İstanbul’da, Osmanlı Bankası’nda çalışan Onbaşı Wagner ile Ankara’daki Hıristiyan okulların­ da çalışmış olan Çavuş Tullian tercümanlık yapmaktaydı. Kampta emirler hem Fransızca hem Türkçe yazılmaktaydı. Béziers merkez deposu şehre 1 km mesafedeki M arossan kışlasındaydı. Bu kış­ ladaki yeni binalar tek kat­ lıydı; taş ve betondan, 50 cm yükseklikteki döşemeler üzerine yapılmıştı. Her binanın içinde geniş koridora açılan koğuş vardı. Odalar genişti. Pencerelerin yüksekliği 2 m, genişliği 1,20 m idi. M ekân yeterinFransa adasındaki esir kamplarının ce aydınlıktı ve soba İle 1S 1yerlerini gösteren haritalar. tlliyordu.386

258



i

syr



' 1

y“

* I A T

r îü ti

131«

jy s O f f i c i e r s , s o u s -O ffic ie r a e t s o ld a t s Ottomans p r is o n n ie r s

JE îloms t t-

Sows du pire

Orada

Corps de troupe

1 T1LY ben

A li

s o ld .

^İBRAHİM ben

S a li



Oarde v o le s 4 8 an a «tw ill-., l î / t / u  N / • 45 - S e n o i> < i ^ J t -

1MTfSTAPHA *

Burner

I Ht ms ı i H



A li

JVAHJfOOD

-

'A li

.•t*LauSSA

»

*